16.11.2012 Views

uluslararası kurban sempozyumu

uluslararası kurban sempozyumu

uluslararası kurban sempozyumu

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ULUSLARARASI<br />

KURBAN<br />

SEMPOZYUMU<br />

8-9 ARALIK 2007 İSTANBUL<br />

LÜTFİ KIRDAR ULUSLARARASI<br />

KONGRE VE SERGİ SARAYI<br />

HALİÇ SALONU<br />

HARBİYE / İSTANBUL<br />

BAYRAMPAŞA<br />

BELEDİYESİ<br />

DİYANET İŞLERİ<br />

BAŞKANLIĞI


2<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı<br />

Yayına Hazırlayan:<br />

www.nariletisim.com<br />

Çeviri: Karınca Tercüme<br />

Tasarım: Ömer Somay<br />

Baskı: Vesta Ofset<br />

1. Baskı<br />

İstanbul / Haziran 2008<br />

www.bayrampasa.bel.tr<br />

Tel: 0212 467 19 00<br />

© Bayrampaşa Belediyesi<br />

Bildirilerin içerik sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir.<br />

Bildiri ve görseller kaynak gösterilerek kullanılabilir.


ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

8 - 9 Aralık 2007<br />

Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı (ICEC)<br />

Haliç Salonu Harbiye / İstanbul<br />

SEMPOZYUM<br />

DÜZENLEME KOMİTESİ<br />

Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />

Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />

Ali KAHRAMAN<br />

Bayrampaşa Belediyesi Başkan Yardımcısı<br />

Sedat AKYÜZ<br />

Bayrampaşa Belediyesi Kültür Müdürü<br />

Mustafa ÇOLAK<br />

Bayrampaşa Belediyesi Makine Mühendisi<br />

Tayfun NASUHBEYOĞLU<br />

Bayrampaşa Belediyesi Veteriner Hekim<br />

Serkan ÇOLAKOĞLU<br />

Bayrampaşa Belediyesi<br />

Şerife SOLMAZ<br />

Bayrampaşa Belediyesi<br />

3


4<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurban<br />

Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU<br />

Diyanet İşleri Başkanı<br />

İnsanlık tarihi kadar eski olan <strong>kurban</strong>,<br />

bütün ilâhî dinlerin en önemli temel<br />

ibadetlerinden biridir. Özünde insanlığın<br />

bütün arayışı, yüce ve ilâhî olan<br />

her şeye yakın olma çabasıdır. Böylece<br />

<strong>kurban</strong>ın temel felsefesi, “Allah’a yaklaştıran”<br />

bir ibadet olmasıdır. Elbette kesilen<br />

hayvanların ne eti ne de kanı Allah’a<br />

ulaşır. Allah’a ulaşan inananların niyeti ve<br />

takvasıdır. İnananlar bu niyetle arınır ve<br />

Allah’a yaklaşırlar.<br />

Kurban ibadetinin şüphesiz maddî ve<br />

manevî pekçok hikmeti vardır. Bunlardan<br />

en önemlisi fedakârlık ve Allah’ın emrine<br />

bağlılıktır. İnsan tek başına yaşayan bir birey<br />

değildir; sırasıyla bir ailesi, komşuları,<br />

dost ve arkadaşları, havasını teneffüs ettiği<br />

ve nihayetinde içinde yaşadığı bir dünya<br />

vardır. İslâm’ın ibadet anlayışında, insana,<br />

kendisinden Allah’a doğru bütün varlıkları<br />

hatırlatan bir felsefe vardır. Böylece<br />

Müslüman kendinden başlayarak bütün<br />

varlıklara karşı fedakârlık ve sorumluluk<br />

bilinciyle hareket eder ve bu yolla Allah’ın<br />

rızasını kazanmaya çaba gösterir. Bu bağlamda<br />

<strong>kurban</strong>, yoksullar ve unutulmaya<br />

yüz tutan dostluk-komşuluk ilişkileri için<br />

bir imkân ve fırsattır. Kurbanla birlikte<br />

insanlık ve kardeşlik duygularının da toplumun<br />

fertleri arasında dolaşımı sağlanmaktadır.<br />

Günümüz toplumunda şehirleşmeyle beraber<br />

<strong>kurban</strong>la ilgili olarak ortaya çıkan temel<br />

sorunlardan biri sağlık ve çevre sorun-


ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

larıdır. Çevreyi hoyratça kullanan ve sağlık<br />

sorunlarına dikkat etmeyen toplumlar gelecek<br />

nesillere karşı sorumludur. Unutmayalım<br />

ki, Yüce yaratıcı, içinde yaşadığımız<br />

çevreyi bize emanet etmiştir. Çevre temizliğini<br />

gözetmeden yapılan ibadet, ibadetin<br />

temel felsefesine, Yaratıcıya yakın olma<br />

duygusuna karşı bir saygısızlıktır. Bu yüzden<br />

çevre ve sağlık sorunlarını dikkate<br />

almayan toplumlar insanlığın ortak tecrübelerini<br />

gözardı etmiş sayılır. Kurban ibadeti<br />

gibi, yerine getirilmesinde temizliğin<br />

esas olduğu ibadetler için ortam önemli<br />

bir sorundur. Çevre temizliğine riayet<br />

edilmeden gerçekleştirilen <strong>kurban</strong> ibadeti,<br />

Allah’a yaklaşmayı amaç edinirken, yer<br />

yer O’nun hoşnut olmayacağı durumlar<br />

meydana gelebilmektedir. Çağdaş iletişim<br />

araçları da hoş olmayan bu görüntülerden<br />

hareketle zaman zaman olayın ayrıntısına<br />

yer vererek, ibadetin bizzat kendisini<br />

sorgulama yanlışlığına düşebilmektedir.<br />

Dinî konularda toplumu aydınlatmak,<br />

ibadetlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesini<br />

sağlamak kuşkusuz Diyanet İşleri<br />

Başkanlığımızın temel görevlerinden<br />

biridir. Bu amaçla 2002 yılında Kurban<br />

hizmetlerinin Başkanlığımızca yürütülmesine<br />

dair yönetmelik Resmî Gazete’de<br />

yayınlanmıştır. İlgili Bakanlıklarla birlikte<br />

“Bakanlıklararası Kurban Hizmetleri<br />

Kurulu” kurulmuş ve bu kurul marifetiyle<br />

<strong>kurban</strong> kesim işlemlerinin düzenli bir<br />

şekilde yürütülmesi için alınması gereken<br />

tedbirlere dair kararlar alınmış ve hızla<br />

uygulamaya geçilmiştir. Bu çerçevede<br />

Başkanlığımız <strong>kurban</strong> hizmetlerinin dinî<br />

esaslarını, yerel yönetimler ve diğer ilgili<br />

kurumlarda fizikî şartlarını belirlemekle ve<br />

denetlemekle yükümlü olmuşlardır. Konunun<br />

bütün sorunlar alanını, yapılması<br />

gerekenleri, kamuoyunun sağlıklı bilgi-<br />

lendirilmesinin, toplumun bilinçlendirilmesinin<br />

imkân ve sorunlarını tartışmak<br />

üzere Bayrampaşa Belediyesi ile Diyanet<br />

İşleri Başkanlığımız müştereken, iki gün<br />

süren Uluslararası Kurban Sempozyumu<br />

düzenlemişlerdir. İşte elinizdeki kitap, bu<br />

sempozyumda sunulan bildirilerden oluşmaktadır.<br />

Konuyla ilgilenen herkesin Uluslararası<br />

Kurban Sempozyumu bildirilerinden istifade<br />

edeceğini, yeni sorunların çözümünde<br />

bunlardan yararlanacağını umut ediyorum.<br />

Başta bu organizasyona ev sahipliği<br />

yapan Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin<br />

Bürge olmak üzere emeği geçen tüm<br />

yetkililere ve bildirileriyle bu sempozyuma<br />

katılan yerli ve yabancı bütün ilim adamlarına<br />

takdir ve şükranlarımı sunuyor,<br />

<strong>sempozyumu</strong>n amacına ulaşmış olmasını<br />

Yüce Allah’tan diliyorum.<br />

5


6<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Hüseyin BÜRGE<br />

Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />

Kurban Sempozyumu<br />

İslam ve diğer dinlerin önemli ibadetlerinden<br />

olan <strong>kurban</strong>, Avrupa’da,<br />

Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde,<br />

öncesi ve sonrasıyla bir ay boyunca<br />

gündemde yer almaktadır. Bu sırada<br />

zihinler karışmakta, cevaplandırılması<br />

gereken onlarca soru ortaya çıkmaktadır.<br />

Üstelik bu sorular geçici bir merak sonucu<br />

ortaya çıkmış sorular olmayıp, hayatın<br />

birçok alanına tekabül eden ciddi konulardır.<br />

Çünkü <strong>kurban</strong>, inanç, beslenme,<br />

sağlık, temizlik, çevre, gıda gibi çok sayıda<br />

alanı ilgilendirmektedir. Bu sorular bazen<br />

endişe boyutlarına da ulaşmakta, bilgisiz<br />

ve tecrübesiz insanlar kamuoyunun karşısına<br />

geçip, görüş belirtmektedir.<br />

Türkiye’de ilk defa 2007 yılında Bayram-<br />

paşa Belediyesi’nin öncülüğünde, akademisyenler,<br />

yerel yöneticiler ve sivil toplum<br />

teşkilatlarının buluşup “Kurban” konusunu<br />

derinliğine değerlendirebilecekleri bir<br />

ortam oluşturuldu. Bu son derece anlamlı<br />

ancak gecikmiş bir buluşmaydı.<br />

Bu yüzden organizasyonda görev alan,<br />

katkısı olan herkese en derin şükranlarımı<br />

sunuyorum.<br />

Bayrampaşa Belediyesi’nin bu anlamlı<br />

çalışmaya ev sahipliği yapması tesadüf değildir.<br />

Belediyemiz 2000 yılından itibaren<br />

modern <strong>kurban</strong> satış ve kesim merkezleri<br />

oluşturmuş, basında her yıl görmeye alıştığımız<br />

nahoş görüntüler ortadan kaldırılmıştır.<br />

Bu çerçevede, <strong>kurban</strong> satış ve kesim<br />

merkezlerinde alışveriş yapan insanların


ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ihtiyaçlarına cevap verecek ( cafe, lokanta,<br />

wc, duş, karantina, sağlık ocağı, çocuk<br />

oyun grubu ve kiosk gibi) mekânlar oluşturulmuştur.<br />

Ayrıca halkımızın <strong>kurban</strong><br />

konusunda bilgilendirilmesine yönelik cd<br />

ve broşürler dağıtılmıştır.<br />

Yaptıklarımız sadece, basit anlamıyla bir<br />

belediye düzenlemesi değildir. Bu çabanın<br />

temelinde kültür oluşturma amacı vardır<br />

ve bu yavaş yavaş başarılmaktadır. Hızla<br />

kentleşen İstanbul için modern kente uygun<br />

bir <strong>kurban</strong> kültürü geliştirilmesi şarttır.<br />

Bunu yapamazsak, şehircilik ve inanç<br />

anlamında zaman zaman örneklerine şahit<br />

olduğumuz kötü sonuçlar ortaya çıkacaktır.<br />

Belediyemizin bu alandaki çalışmaları<br />

sadece İstanbul çapında değil, tüm ülkede<br />

model olmuş, çok sayıda yerel yönetim<br />

birimi ortaya çıkan örnekten faydalanma<br />

yoluna gitmiştir. Gurur verici olan bu durum,<br />

sosyal belediyeciliği önemseyen bizleri<br />

<strong>kurban</strong>la ilgili daha bilimsel çalışmalar<br />

yapmaya yönlendirmiştir.<br />

Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali<br />

Bardakoğlu ile yaptığımız istişare neticesinde,<br />

<strong>kurban</strong> konusunda düşüncede ve<br />

uygulamada ortak bir noktada buluşabilmemize<br />

katkı sağlamak için bir <strong>kurban</strong><br />

<strong>sempozyumu</strong> yapılmasına karar verdik.<br />

İki gün boyunca yapılan oturumlar neticesinde<br />

dinleyicilere ve kamuoyuna iki<br />

önemli hususta bilgi sunuldu.<br />

Birincisi: Kurban, Hz. İbrahim peygamberle<br />

sembolleşen bir ibadettir; kökleri<br />

İslamiyet’ten çok öncelere dayanmaktadır.<br />

İkincisi: Kurban kesiminde İslam medeniyetinin<br />

gerekleri olan temizlik, sağlık,<br />

şefkat, adanmak gibi niteliklerin tezahürü<br />

olan ideal bir <strong>kurban</strong> satış ve kesim şekli<br />

ile <strong>kurban</strong> etinin, kanının, sakatatlarının<br />

ve diğer uzuvlarının en sağlıklı ve verimli<br />

değerlendirme yöntemlerine ilişkin model<br />

çalışmalar.<br />

Sempozyuma çok sayıda yerli ve yabancı<br />

akademisyen, araştırmacı, yazar, gazeteci,<br />

yerel yönetici, <strong>kurban</strong> satış ve kesim organizatörü,<br />

yardım örgütü ve sivil toplum<br />

kuruluş temsilcisi katılmıştır.<br />

İki gün boyunca onların <strong>kurban</strong> ibadetine<br />

ilişkin görüş ve tecrübelerinden istifade<br />

ettik. İnanıyorum ki bu tebliğler, müzakereler<br />

hepimiz için faydalı oldu.<br />

Elinizdeki kitap ile sempozyumda sunulan<br />

önemli bildirilerin daha kalıcı hale<br />

gelmesini amaçladık. Konuyla ilgili herkesin<br />

kütüphanesinde olması gereken bu<br />

çalışmayı sunmaktan dolayı mutluyuz.<br />

Programımıza destek veren ve katılım<br />

gösteren herkese teşekkür eder, saygılarımı<br />

sunarım.<br />

7


ICINDEKILER


17<br />

20<br />

22<br />

25<br />

43<br />

49<br />

57<br />

Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />

Mehdi EKER / Tarım Bakanı<br />

I. GÜN - AÇILIŞ KONUŞMASI<br />

PROTOKOL<br />

KONUŞMALARI<br />

Anlamlar ve Semboller Dünyamızda Kurban<br />

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ / Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />

İnsancıllığın, Tarafsızlığın ve Merhametin Simgesi Kurban<br />

Tekin KÜÇÜKALİ / Kızılay Genel Başkanı<br />

I. GÜN - I. OTURUM<br />

DİNİ KAYNAKLAR<br />

VE KURBAN<br />

Fıkhi Açıdan Kurban<br />

Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ / Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />

Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK / Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

Doç. Dr. Bünyamin ERUL / Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurban: İnsanlığın Birliği için Mesaj ve Metot<br />

Dr. Mohd. Mumtaz Ali / International Islamic University, Malezya<br />

9


10<br />

65<br />

75<br />

81<br />

91<br />

97<br />

102<br />

106<br />

114<br />

118<br />

Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ / İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />

Doç. Dr. Ali Murat YEL / Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Erken Dönem İslam Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ / Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />

Dr. Kemal Habib / Mısır<br />

İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />

Doç. Dr. Burhanettin TATAR / 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurbanın Hikmeti<br />

Mustafa İSLAMOĞLU / Araştırmacı / Yazar<br />

Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

Prof. Dr. Ramazan KAPLAN / Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />

Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />

Doç. Dr. Kemal SAYAR / Psikiyatrist<br />

Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />

Doç. Dr. Erol GÖKA / Psikiyatrist<br />

I. GÜN - II. OTURUM<br />

TARİHİ AÇIDAN<br />

KURBAN<br />

I. GÜN - III. OTURUM<br />

KURBAN’IN<br />

ANLAMI


121<br />

125<br />

130<br />

143<br />

150<br />

157<br />

165<br />

170<br />

I. GÜN - IV. OTURUM<br />

KURBAN VE GIDA<br />

GÜVENLİĞİ<br />

Kurbanlık Hayvan Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />

Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN<br />

İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />

Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />

Dr. Can DEMİR / Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />

Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

Prof. Dr. Mustafa TAYAR / Uludağ Üniversitesi Veteriner<br />

Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />

Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

Prof. Dr. Yasin AKTAY / Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />

Nazife ŞİŞMAN / Yazar<br />

Din ve Dindarlık Tartışmaları Arasında Kurban<br />

Orhan KENASARI / Yazar<br />

Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde<br />

Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />

Abdulkerim VEKİL / King’s College London<br />

İsmail’in Çağrısı<br />

Prof. Jon OPLINGER / Universty of Maine<br />

II. GÜN - V. OTURUM<br />

SOSYAL BİR<br />

FENOMEN<br />

OLARAK KURBAN<br />

11


12<br />

177<br />

179<br />

181<br />

183<br />

187<br />

190<br />

195<br />

Medeniyet ve Kurban<br />

Hüseyin BÜRGE / Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />

Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />

Ahmet DUYAR / Yenimahalle Belediye Başkanı<br />

Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />

Ali KIZILKAYA / Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />

II. GÜN - VI. OTURUM<br />

TÜRKİYE VE<br />

DÜNYADA KURBAN<br />

TECRÜBESİ<br />

Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />

Emin ÖZCAN / Diyanet İşleri Türk - İslâm Birliği<br />

II. GÜN - VII. OTURUM<br />

KÜRESELLEŞME,<br />

EKONOMİ VE<br />

KURBAN<br />

Kurban ve Ekonomi<br />

Dr. Mustafa ÖZEL / Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />

Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya<br />

Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />

Prof. Waleck S. DALPOUR & Dr. Brad DEARDEN<br />

University of Maine at Farmington<br />

Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />

Nuh YILMAZ / George Mason University, Washington


201<br />

205<br />

208<br />

211<br />

214<br />

216<br />

254<br />

II. GÜN - VIII. OTURUM<br />

PANEL / ULUSLA-<br />

RARASI KURBAN<br />

ORGANİZASYONU<br />

Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ / Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />

Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />

Murat YILMAZ / İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />

İbrahim ALTAN / Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />

Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />

Sadık EMECEN / Kimse Yok Mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />

SONUÇ BİLDİRİSİ<br />

OTURUM BAŞKANLARI /<br />

BİLDİRİ SUNANLAR<br />

NOTLAR<br />

13


ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GUN<br />

8 ARALIK 2007


AÇILIŞ KONUŞMASI<br />

(Saat: 10.00 - 11.15)<br />

PROTOKOL KONUŞMALARI<br />

I. OTURUM<br />

(Saat: 11.30 - 13.00)<br />

DİNİ KAYNAKLAR VE KURBAN<br />

II. OTURUM<br />

(Saat: 14.45 - 15.45)<br />

TARİHİ AÇIDAN KURBAN<br />

III. OTURUM<br />

(Saat: 16.00 - 17.30)<br />

KURBAN’IN ANLAMI<br />

IV. OTURUM<br />

(Saat: 17.45 - 18.45)<br />

KURBAN VE GIDA GÜVENLİĞİ


16<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />

Saat: 10.00 - 11.15<br />

AÇILIŞ KONUŞMASI / PROTOKOL KONUŞMALARI<br />

Mehdi EKER<br />

Tarım Bakanı<br />

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />

Tekin KÜÇÜKALİ<br />

Kızılay Genel Başkanı<br />

Hüseyin BÜRGE<br />

Bayrampaşa Belediye Başkanı


Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />

Kurban İbadeti ve<br />

Yapılması Gerekenler<br />

Değerli hanımefendiler, beyefendiler,<br />

kıymetli bilim adamları, basın<br />

mensupları, sizleri saygıyla selamlıyorum.<br />

Bugün, çok önemli bir ihtiyacın karşılanması<br />

amacıyla, çok önemli bir organizasyon vesilesiyle<br />

bir aradayız. Çok önemli, çünkü sadece bir<br />

ibadetin yerine getirilmesi açısından değil, üretime<br />

konu olan materyalin, yani hayvanların<br />

üretim, dağıtım ve kesimi açısından da önemli<br />

noktalar ortaya koyması açısından da dikkate<br />

değerdir. Bu <strong>sempozyumu</strong>n düzenleyicilerini<br />

huzurlarınızda tebrik etmek istiyorum.<br />

Toplumlar modernleştikçe, ihtiyaçları da farklılaşıyor.<br />

Kırsal alanlarda yaşayan insanların<br />

sosyal hayatın icaplarını yerine getirirken karşı<br />

karşıya kaldıkları problemler ile metropolde<br />

yaşayan, hayatını milyonlarla paylaşan insanların<br />

ihtiyaçları mutlaka farklıdır. Eğer bu ihtiyacı<br />

göz önünde bulundurarak belediyeler<br />

ve valilikler ciddi çözümler üretmemişlerse,<br />

ciddi sorunlar, devamından da ciddi tartışmalar<br />

meydana gelir. Tartışmalar yapılırken de,<br />

maksadı aşan ifadeler ve yorumlar ortaya çıkabilir.<br />

Kurban da böyle bir meseledir. Türkiye,<br />

1950’lerden sonra, çok hızlı bir kentleşme<br />

sürecine girdi. Ülkemizde insanların % 99’u<br />

Müslüman. Bu insanlar, kırsal kesimden kente<br />

geldiklerinde inançlarıyla birlikte geliyorlar.<br />

Mehdi EKER<br />

Tarım Bakanı<br />

Bunun pratiğiyle birlikte geliyorlar. Maalesef,<br />

yakın yıllara kadar bu ihtiyaçlar hep göz ardı<br />

edildi. İnsanlar, büyük şehirlerde, bu ibadetlerini<br />

nasıl yerine getirecekleri konusunda<br />

belediyelerden ya da valiliklerden yardım<br />

görmediler. Öyle olunca herkes, bireysel olarak<br />

kendi başının çaresine bakmaya kalkıştı.<br />

Ve ortaya hepimizin çok üzüldüğü, tartıştığı,<br />

maksadını aşan ifadelerin kullanıldığı problemli<br />

alan geldi.<br />

Bayrampaşa belediyemizi ve diyanet işlerimizi,<br />

böyle bir konuda organizasyon yaptıkları ve<br />

çözümler, fikirler için zemin hazırladıkları için<br />

teşekkür ederek kutluyorum. Kurban, ibadet<br />

yönüyle önemli olduğu gibi tüketim yönüyle<br />

de önemlidir. Çünkü ülkemizde sene içinde<br />

tüketilen etin, %10’u Kurban Bayramı’nda<br />

17


18<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

üretiliyor. Türkiye’nin 10 milyon civarında<br />

büyük baş, 30 milyon civarında da küçükbaş<br />

hayvanı bulunmaktadır. Türkiye’de her bayram,<br />

600 bin civarında büyük baş, iki milyon<br />

civarında da küçükbaş hayvan kesiliyor. Bunu<br />

ete çevirdiğiniz zaman, yüz binlerce ton et,<br />

milyonlarca hayvan eder. Tabii bu kadar hareketlilik,<br />

bir takım riskler beliriyor: birincisi,<br />

sevk edilen hayvanların sağlıklı olduklarının<br />

tespit edilmesi, ikincisi, bunların kayıtlı olması,<br />

üçüncüsü, bunlara, menşe belgesiyle, veteriner<br />

sağlık raporlarının izlenmesi, takibi, denetlenmesi<br />

gerekiyor. Sevk işlemiyle birlikte<br />

pazarlama noktalarında da, Türkiye’nin farklı<br />

coğrafyalarından gelen hayvanlar, yol şartları<br />

dolayısıyla ağır stres altında olduklarından<br />

birçok mikrobik hastalığa açık hâle geliyorlar.<br />

Birbirlerine hastalık bulaştırma riski de ortaya<br />

çıkıyor. Bu nedenle de gerek çıkış, gerek pazarlama<br />

noktasında bunların izlenmesi, takibi<br />

ve muayenesi gerekiyor. Çünkü arkasından<br />

başka sorunların gelmesi ihtimali var. Bir<br />

yandan hastalık kapmış hayvanın hastalıklı<br />

olarak kesilmesi ihtimali var. O zaman nihai<br />

tüketicinin önüne sağlıksız gıdanın ulaşma<br />

riski var. Öte yandan hayvanın kaptığı mikrobu,<br />

kesilmezse geri götürme riski var. Böylece<br />

Türkiye’deki on milyon büyük baş ile otuz<br />

milyon küçükbaş hayvanın, bu hastalıkları<br />

tekrar tekrar dolaştırması riski var. Bu bakımdan<br />

satış noktalarında da muhakkak denetimin<br />

yapılması mecburiyeti var. Bir başka boyutu,<br />

et gıda maddesi haline gelirken sağlıklı<br />

bir şekilde bu işlemin yapılmasıdır. Çünkü et,<br />

mikropların üremesi için en ideal ortamdır.<br />

Kan, süt üreme alanıdır ve bir saat içinde milyarlarca<br />

mikrobun üreme ihtimali vardır.<br />

Tüm bu mekanizmanın hayvanın çıkış noktasından<br />

başlayıp <strong>kurban</strong> kesecek olan vatandaşımızın<br />

sofrasına gelinceye kadar dikkatle<br />

izlenmesi gerekiyor. Gerek satış noktalarının<br />

ve gerek satış yerlerinin düzenlenmesi ve buralarda<br />

uygun alt yapının tesis edilmesi, çok<br />

önemlidir. Eğer uygun yerler belirlenmemişse,<br />

sağlıklı yerler gösterilmemişse, insanlar herhangi<br />

bir yerde bunları kendi bildikleri şekilde<br />

kesmeye kalkarlarsa; bilgisizlik yüzünden<br />

ibadetin kendisi haksız bir tenkide, protestoya<br />

sebep olabiliyor, hem de olumsuz tartışmalara<br />

zemin hazırlayabiliyor. O nedenle uygun yerlerde<br />

kesimin yapılması gerekmektedir. Bunun<br />

öneminin idrâk edilmesi lazım. İstanbul,<br />

birçok bakımdan önemli bir şehir. Ekonominin<br />

merkezi, nüfusun merkezi. Bu nedenle<br />

milli gelirin de % 40 İstanbul’da. Kesilecek<br />

hayvanın önemli bir kısmı da İstanbul’da.<br />

Bizdeki kayıtlara göre altı yüz bin baş hayvanın<br />

neredeyse üçte biri İstanbul’da kesiliyor.<br />

İstanbul’da 500’e yakın kesim yeri, 150’nin<br />

biraz üzerinde satış yeri var. Tartışmalar da<br />

İstanbul’da yapılıyor. O nedenle İstanbul’un<br />

önemi biraz daha ortaya çıkıyor.<br />

Değerli katılımcılar, son yıllarda alınan tedbirlerle,<br />

yapılan denetlemelerle, Kurban Bayramı<br />

öncesinde yapılan yayınlar nedeniyle bazı ilerlemeler<br />

var. 2005 ten itibaren şöyle rakamlar<br />

var; Satışa sunulan hayvanların %33’ü hayvan<br />

pazarlarında, %38’i <strong>kurban</strong> satış yerlerinde, %<br />

29’u işletme veya sokaklarda satılmaktayken,<br />

alınan tedbirlerle hayvan pazarlarında satışa<br />

sunulanların oranı iki yılda %38’e çıktı. Kurban<br />

satış yerlerinde satılanların oranı %43’e<br />

çıktı. Kayıt dışı yerlerde satılan-kesilenlerin<br />

oranı da, %19’a düştü. Bu rakamlar, bu tür<br />

yayınların, bu tür organizasyonların aslında<br />

eğitici bir rolünün olduğunu ve toplumda da<br />

buna pozitif reaksiyon verildiğinin gösterilmesi<br />

açısından da önemli. Yine 2005’te, bizim<br />

yaptırdığımız bir çalışmada <strong>kurban</strong>ların %<br />

26’sı mezbahalarda, %30’u <strong>kurban</strong> komisyonlarının<br />

belirlediği yerlerde, %44’ünün de bahçe<br />

ve özel yerlerde kesildiği tespit edilmişken;<br />

yapılan çalışmalar sonucunda, bu rakamlarda<br />

ciddi gelişmelerin olduğu görülmüştür. Rakamlar<br />

şu şekildedir: mezbahalardaki kesimler<br />

%30’a, komisyonlarca belirlenen yerlerdeki


Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />

kesimler %34’e çıkmış, bahçe ve özel yerlerde<br />

yapılan kesimlerin oranı da %36’ya düşmüştür.<br />

Bu sonuçlar, sadece bir-iki yıl içinde yapılan<br />

çalışmaların getirisi. Demek ki bu tür<br />

yayınlar iyi yapılırsa, çok daha iyi neticeler<br />

alınması mümkün olacaktır. Biz de bu konuda<br />

çalışmalar yapabilecek diğer kuruluşlarla<br />

ortaklıklar yapıyoruz. Örneğin TRT Genel<br />

Müdürlüğü’ne sık sık yayınlanmak üzere bir<br />

bildiri verdik ve yayınlatıyoruz. Bu bildirinin<br />

muhtevasının hutbe ve vaazlarda işlenmesi için<br />

Diyanet İşleri Başkanlığı ile çalışmalar yapıldı.<br />

Kontrollerin yollarda iyi bir şekilde yapılması<br />

için jandarma ve belediyelerden yardım alındı.<br />

Neler aranacağının bildirilmesi ve sıkı takibi<br />

sağlandı. Hayvan nakillerinin hijyenik şartlarda<br />

olması ve kuşkusuz gerek nakilde, gerek<br />

satışta, gerekse kesim esnasında, İslâm dininin<br />

emrettiği şekilde hayvanlara muamelesi lazımdır.<br />

Burada, hayvan refahı denilen kavramın<br />

muhakkak surette dikkate alınması lazım.<br />

Çünkü, insanın kendi adına bir başka canlının<br />

hayatına son verme yetkisi yoktur. Bunun belli<br />

kuralları vardır. O ibadetle birlikte söz konusu<br />

kuralların da yerine getirilmesi gerekiyor. Hayvanın<br />

taşındığı yerde eziyet çekmemesi lazım.<br />

Bunlar da kontrollerde dikkate alınmaktadır.<br />

Satış yerlerinde de kontrollerin yapılması gerekmektedir.<br />

Bunun için de tarım bakanlığı,<br />

sağlık bakanlığı ve belediyelerin müfettişleri<br />

bir arada çalışıyor. Kesim yerlerinde, özellikle<br />

hastalık riski taşıyan gövdelerin veteriner hekimlere<br />

bildirilmesi gerekiyor. Çünkü hayvan<br />

hastalık taşıyorsa, insanlara da taşınır ve tehlikeli<br />

boyutlara varır.<br />

Sınırlardaki kontrollere de dikkat etmek gerekiyor.<br />

Çünkü bizdeki fiyatlar, komşularımız<br />

olan Ortadoğu ülkelerine göre epey yüksek. O<br />

nedenle, oradaki malın, bize gelmeye çalışması<br />

kaçınılmazdır. Buna dikkat etmek lazımdır.<br />

Biz, bunları da talimatlandırıyoruz. Kesimden<br />

sonra da hijyenin sağlanmasına, azami<br />

derecede dikkat ediyoruz. Kayıt sistemine de<br />

dikkat etmek lazımdır. Bakanlığımızın, “türkvet”<br />

kayıt sistemi var. Hayvanlar kaydediliyor.<br />

2001den itibaren, sisteme, büyükbaş hayvanlar<br />

kaydediliyor. Yani doğduktan sonraki altı<br />

ay içinde bir buzağının o sisteme kayıt olması,<br />

numaralandırılması ve kesilene kadar o numarayı<br />

muhafazası sağlanıyor. 2009 yılında<br />

küçükbaş hayvanlar için de bu sistemi getiriyoruz.<br />

Çalışmaları yapılıyor. Mevcut sistemde,<br />

Türkiye’deki hayvanların % 80i kaydedilmiş<br />

durumda. Bazı yerlerde kayıt sisteminde<br />

aksaklıklar olabiliyor. Onları da bu vesileyle<br />

ilgilere bir daha hatırlatalım.<br />

Ben, bu bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.<br />

Cidden güzel bir sempozyum. 44 bilim adamı<br />

katılıyor. Konu genişçe tartışılacak. Gerek bu<br />

bayram için, gerek bundan sonraki bayramlarda,<br />

bu konuşulanlar, uygulamaya geçer ve bu<br />

ibadetin en iyi şekilde yerine getirilmesi için<br />

çabalar artar. Bayrampaşa belediyesini bir kez<br />

daha kutluyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />

19


20<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Anlamlar ve Semboller<br />

Dünyamızda Kurban<br />

Sayın bakanım, saygıdeğer Kızılay<br />

başkanımız, sayın kaymakamım, vali<br />

yardımcım, müftülerim, uzaktan yakından<br />

gelen sayın akademisyenler, sözlerime<br />

başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />

Milletlerin, toplumların ve kültürlerin kendilerine<br />

özgü, kendilerini tarih sahnesinde kalıcı<br />

kılan ve süreklilik kazandıran anlamlar,<br />

semboller ve değerler dünyası vardır. Milletler,<br />

toplumlar ve kültürlerin bu anlamlar, sembol-<br />

Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />

ler ve değerler dünyası zayıfladıkça, kendilerini<br />

konumlandırma konusunda acziyet içerisine<br />

düşerler. Bu anlamlar ve semboller dünyası<br />

ne kadar güçlü olursa, kendilerine hayat veren<br />

kutsal değerlere, ibadetlere ve ritüellere o<br />

kadar güzel anlamlar verirler; ibadetlerine ve<br />

ritüellerine süreklilik kazandırırlar. Bir de bunun<br />

tersi var. Anlamlar ve semboller dünyası<br />

zayıfladıkça, kendilerine hayat veren ibadet<br />

ve ritüelleri anlamakta acz içine düşerler. Son<br />

birkaç yılda Kurban Bayramı öncesinde, Kurban<br />

Bayramı sırasında ve bayramdan sonra ortaya<br />

çıkan manzaralar ve tartışmalar, anlamlar<br />

ve ritüeller dünyamızı anlamlandırmakta bir<br />

acziyet içine düştüğümüzü gösteriyor. Çünkü<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti yalnızca, Kur’an’ın en kısa suresinin<br />

içinde aranacak tek kelimeden ibaret<br />

değildir. O aynı zamanda, üç ilahi dinin kendisinde<br />

buluştuğu, Hz İbrahim ile başlayan,<br />

Hz İsmail ve İshak ile devam eden, Hz Peygamber<br />

(SAV)’le süreklilik kazanan bir dini,<br />

manevi, İslâmi geleneğin adıdır. Sadece bir<br />

hayvan boğazlamaktan ibaret değildir.<br />

Bu vesileyle, Bayrampaşa Belediyesi’ne teşekkür<br />

etmeyi, başkanlığım adına bir vazife addediyorum.<br />

Yapılan bu uluslar arası <strong>sempozyumu</strong>n,<br />

zayıflamakta olan anlam ve semboller<br />

dünyamızın zenginleşmesine vesile olacağına<br />

inanıyorum. Ülkemizden ve dünyadan, bu


Anlamlar ve Semboller Dünyamızda Kurban<br />

alandaki birikimlerini bizimle paylaşacak<br />

olan tüm bilim adamlarına teşekkür etmeyi de<br />

bir vazife addediyorum. Her Kurban Bayramı<br />

öncesinde, Diyanet İşleri Başkanlı’ğımızın<br />

yaptığı bir çağrı ile sözlerimi bitirmek istiyorum:<br />

Kurban Bayramı yaklaşıyor, lütfen ama lütfen<br />

iki şey yapmayalım. Birincisi, bizi yaratıcımıza<br />

yakınlaştırmak için yerine getirtilen bir ibadeti<br />

yaparken; bizi, yaratıcımızdan uzaklaştıracak<br />

her türlü davranıştan kaçınalım. İnsanlara<br />

sevgi ve saygıyı, hayvanlara şefkat ve merhameti<br />

öğreten, imanın yarısı addettiği temizliği<br />

göz ardı etmeden, İslam’ın onuruna, vakarına<br />

yaraşır bir şekilde bu ibadeti ifa edelim. İkincisi,<br />

sağsa solda gördüğümüz menfi, tikel hareketlerle<br />

Hz İbrahim’den, İsmail’den gelen<br />

ve anlamlar semboller dünyamızın önemli bir<br />

kısmına yerleşen bu ibadetimizi asla tartışma<br />

konusu etmeyelim. Ben, kurulacak teşkilat ve<br />

organlarla, bu işlerin çok daha iyi bir şekilde<br />

organize edileceğine inancımı ifade etmek istiyorum,<br />

<strong>sempozyumu</strong>muzun başarılı geçmesini<br />

dileyerek, hepinize saygılar sunuyorum.<br />

21


22<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

İnsancıllığın, Tarafsızlığın<br />

ve Merhametin Simgesi<br />

Sayın bakanım, değerli başkanım, kıymetli<br />

belediye başkanım, diyanet işleri<br />

başkanlığımızın seçkin başkan yardımcıları<br />

ve değerli müftüleri, değerli hanımefendiler,<br />

beyefendiler, sayın basın mensupları,<br />

hepinizi Kızılay camiası adına saygıyla<br />

selamlamak istiyorum.<br />

Türk Kızılayı olarak <strong>kurban</strong> ibadetiyle neden<br />

ilgilendiğimizi ana başlıklar halinde size arz<br />

etmek isterim.<br />

Türk Kızılayı ihtiyaç anında dayanışmanın,<br />

ızdırap anında şefkatin, farklılıklar anında<br />

hoşgörünün ve savaşın en kızgın anında insancıllığın,<br />

tarafsızlığın ve merhametin simgesidir.<br />

140 yıllık bir ecdat mirası olan Kızılay,<br />

2005 depreminde zarar gören Pakistan için<br />

bir <strong>kurban</strong> organizasyonu gerçekleştirdi. Sayın<br />

bakanımızın da hatırlayacağı gibi, o sene<br />

uçakla Pakistan’a giderken çok hüzünlüydük.<br />

Sayın bakanımı ve başbakanımı yıllardır tanımama<br />

rağmen, kendilerinin bu kadar merhametli<br />

olduklarını orada daha yakından gördüğümü<br />

itiraf etmek istiyorum. Pakistan’da<br />

da yakından gördük ki, <strong>kurban</strong> ibadeti zor<br />

Kurban<br />

Tekin KÜÇÜKALİ<br />

Kızılay Genel Başkanı<br />

bir ibadettir. Ülkemize döndüğümüzde, bu<br />

ibadetin daha kolay ve zahmetsiz olmasının<br />

yollarıyla ilgili bir arayışa girdik. Çünkü biz<br />

Kızılay olarak yalnızca Türkiye’de değil, dünyada<br />

standartlar belirleyen bir kuruluş haline<br />

geldik. Bunu övünerek söylüyorum. Sayın<br />

başbakanımıza, Kızılay’a verdiği destekten<br />

ötürü teşekkür ediyorum.<br />

Kurban ibadetinin nasıl yapılacağı konusunda<br />

din adamlarımızla konuştuktan sonra,<br />

temizlik konusunu da veterinerlerimizle ko-


İnsancıllığın, Tarafsızlığın ve Merhametin Simgesi Kurban<br />

nuştuk. Sayın hazirun, veterinerlerin itirazları<br />

şu noktada kilitlendi: <strong>kurban</strong>ın temiz bir<br />

ortamda kesilmesi önemlidir, ancak, etinin<br />

poşetlere konularak dağıtılması son derece<br />

zararlıdır. Çünkü et, dış etkenlerden en fazla<br />

etkilenen bir üründür. İnsanların evine gıda<br />

götürürken, sağlıksızlık götürmüş olursunuz.<br />

Bu ikaz bizim, et ve balık kurumuyla bir araya<br />

gelerek düşünmemizi sağladı. Oradaki yetkili<br />

arkadaşlarımızla, <strong>kurban</strong>ı onların ortamında,<br />

sağlıklı bir şekilde nasıl keseceğimizi günlerce<br />

tartıştık. Yetkili arkadaşlar, tesisleri gezdiler.<br />

Ayrıca, bu ibadetin, tesislerimizde ve kurallarına<br />

uygun şekilde yapılıp yapılmadığının noter<br />

tarafından tetkik edilmesinin uygunluğu<br />

açısından da din adamlarımızdan görüş aldık.<br />

Noterler birliği ile görüşüp her binaya bir noter<br />

aldık. Veteriner arkadaşlarımız, hayvanları<br />

muayene edip, sağlam olanların kulaklarına<br />

küpe çaktılar. Sonra, ortamın temizliğini<br />

kontrol ettiler ve hayvanlarımız, et balık kurumunun<br />

tesislerine girdi. Hayvanları sıraya<br />

koyduk ve imam eşliğinde alınan vekâletlerle,<br />

<strong>kurban</strong>lar kesildi. Noter bu işlemi gördükten<br />

sonra tasdik etti ve yazılı hâle getirerek bize<br />

verdi. Biz bu belgelerle etleri aldık ve biri yarım<br />

kilo biri iki buçuk kilo olmak üzere iki<br />

ayrı kutuya koyarak, eti muhafaza etmiş olduk.<br />

Burada veterinerlerin görevleri bitti.<br />

Et ve Balık Kurumu’nun titiz çalışmasıyla bu<br />

etleri soğuk hava depolarında muhafaza ederek,<br />

sene boyu fakir fukaraya dağıttık. Sadece<br />

ramazanda, 78.000 ailenin evine girdik. Yarım<br />

kiloluklar da bize vekâlet verenlerin evlerine,<br />

ilçe başkanlarımız vesilesiyle ulaştırıldı. Bu<br />

işler kesintisiz devam etti, biz bu <strong>kurban</strong>ın tamamını<br />

kestik ve tamamını da kavurma yaptık.<br />

Kurban etinin paraya çevrilmesine şiddetle<br />

karşı çıkıyorum. Çünkü hem fakir fukaraya<br />

et gitmez hem de hayvan bakıcıları azalır. O<br />

zaman ithal ete muhtaç oluruz. Kombinelere<br />

verirsek, oradan herkes alır. Meyhaneci de alır.<br />

İbadet, meyhanecinin masasına meze olamaz.<br />

Kurban ibadetinin doğru değerlendirilmesi<br />

gerektiğine inanıyoruz. Bu yıl, <strong>kurban</strong>ı yerinde<br />

kesme adına Et Balık Kurumu tesislerinde<br />

Erzurum, Ağrı, Bingöl, Van ve Diyarbakır<br />

kombinalarımızda organize olduk, anlaşmalarımızı<br />

yaptık.<br />

Başkanlarımızın duyarlılığının ve bizim de titiz<br />

çalışmalarımızın ne kadar doğru olduğunu<br />

göstermesi bakımından bazı şeyler anlatmak<br />

istiyorum. İnsanlarımız, Ağrı’dan, Van’dan<br />

hayvanlarını alarak, büyük şehirlere geliyorlar.<br />

Hayvanları da, kendileri de sağlıksız yaşıyorlar.<br />

Araya mal cambazları giriyor, köylünün<br />

elinden malını alarak, başkasına satıyor,<br />

arada da istifade ediyor. Et-Balık Kurumu<br />

yetkililerimiz, bu insanlarımızı daha evlerindeyken<br />

dolaşarak, ellerindeki hayvanları pazarlıkla<br />

alıyor ve tesislere getiriyor, <strong>kurban</strong>ı da<br />

yerine getirmiş oluyor. Dolayısıyla köylümüz<br />

de malını nereye satacağını bildiği için rahat<br />

ediyor.<br />

Ben, eğer herhangi bir konuda haddimi aştıysam,<br />

ilim adamlarımızdan özür diliyorum.<br />

Kızılay adına hepinize sevgilerimi, saygılarımı<br />

sunuyorum.<br />

23


24<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />

I. OTURUM (Saat: 11.30 - 13.00)<br />

DİNİ KAYNAKLAR VE KURBAN<br />

Başkan: Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />

Fıkhi Açıdan Kurban<br />

Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />

Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK<br />

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

Doç. Dr. Bünyamin ERUL<br />

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurban: İnsanlığın Birliği için Mesaj ve Metot<br />

Dr. Mohd. Mumtaz Ali<br />

International Islamic University, Malezya


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

1) KURBAN KAVRAMI<br />

1.1 Kurban Kavramı ve<br />

Kurban Bayramı Takvimi<br />

Fıkhi Açıdan<br />

Kurban<br />

Kurban sözlükte, ‘yaklaşmak’ anlamına gelir.<br />

Fıkıh dilinde bu, sözlük manasına uygun olarak,<br />

“Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan”<br />

demektir. Kur’an-ı Kerim’de ve İslâmî literatürde<br />

‘mensek’, ‘nüsük’ ve ‘zibh’ kelimeleri,<br />

bazen <strong>kurban</strong> manasına gelmektedir. Kurban<br />

kelimesi, geniş anlamda bütün <strong>kurban</strong> çeşitlerini,<br />

dar anlamda ise sadece udhiye (bayram)<br />

<strong>kurban</strong>ını içine alır. Bayram <strong>kurban</strong>ına ‘dahiyye,<br />

ç. Dahâyâ’, ‘edhât, ç. Edhâ’ da denir.<br />

Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Günler Namaz Teşrik Tekbiri Kurban<br />

9 Zilhicce (arefe<br />

günü) <br />

10 Zilhicce (bayramın<br />

ilk günü) <br />

11 Zilhicce (bayramın<br />

ikinci günü)<br />

—<br />

<strong>kurban</strong><br />

bayramı<br />

namazı<br />

—<br />

Kurban Bayramı Takvimi<br />

sabah namazından itibaren teşrîk<br />

tekbirleri başlar (23 vakit; bayramın<br />

4. günü ikindiye kadar)<br />

teşrîk tekbirleri sürer<br />

teşrîk tekbirleri sürer<br />

vasiyetsiz kabir <strong>kurban</strong>ının<br />

bugün kesilmesi uygun<br />

(efdal)<br />

- bayram <strong>kurban</strong>ı kesilir,<br />

- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı kesilir.<br />

- bayram <strong>kurban</strong>ı kesilebilir,<br />

- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı<br />

kesilebilir.<br />

25


26<br />

12 Zilhicce (bayramın<br />

üçüncü günü)<br />

<br />

13 Zilhicce (bayramın<br />

dördüncü<br />

günü) <br />

14 Zilhicce<br />

(bayram ertesi)<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

—<br />

—<br />

bayramla<br />

ilgili herhangi<br />

bir namaz<br />

veya namaz<br />

işlemi yoktur<br />

13. Zilhicce<br />

(Bayramın<br />

4. günü ikindi<br />

namazında<br />

biter)<br />

eyyam-ı teşrik (teşrik tekbiri günleri) 23 vakit<br />

arefe günü sabah namazından itibaren başlar,<br />

bayramın 4. günü ikindide biter.<br />

12. Zilhicce<br />

(Kurban<br />

Bayramı’nın<br />

3. günü gün<br />

batımına kadar)<br />

teşrik tekbirleri sürer<br />

teşrîk tekbirleri, ikindinin son<br />

vaktinde biter<br />

—<br />

9. Zilhicce<br />

(Kurban Bayramı’nın<br />

arefe günü)<br />

<strong>kurban</strong><br />

bayramı<br />

günleri<br />

11. Zilhicce<br />

(Kurban<br />

Bayramı’nın<br />

2. günü)<br />

eyyam-ı nahir<br />

(<strong>kurban</strong> kesim günleri<br />

10. Zilhicce<br />

(K. Bayramı’nın<br />

1. günü, fecri<br />

sadıktan<br />

itibaren)<br />

- bayram <strong>kurban</strong>ı günbatımına<br />

kadar kesilebilir,<br />

- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı, günbatımına<br />

kadar kesilebilir.<br />

(günbatımıyla birlikte <strong>kurban</strong><br />

kesim süresi biter)<br />

- almış olduğu <strong>kurban</strong>ı<br />

kesmeyen zengin yükümlü,<br />

<strong>kurban</strong>lık hayvanı veya<br />

bedelini sadaka verir,<br />

- almış olduğu <strong>kurban</strong>ı<br />

kesmemiş fakir yükümlü,<br />

<strong>kurban</strong>lık hayvanı canlı<br />

olarak sadaka verir.<br />

- (şâfiîler, bugün de günbatımına<br />

kadar <strong>kurban</strong> kesebilir)<br />


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

1.2 Bayram Kurbanının Hükmü ve Sebebi<br />

1.2.1 Kurbanın Hükmü<br />

Eyyâm-ı Nahir’de (<strong>kurban</strong> kesimi günlerinde)<br />

Allah’a yaklaşmak için, ibadet niyetiyle kesilen<br />

özel hayvanlara Udhiye (bayram <strong>kurban</strong>ı) denir.<br />

Kurban deyince dilimizde, diğer türleri bir<br />

yana bırakılarak, sadece udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ı<br />

anlaşılır.<br />

Kurban kesmek; zekât, bayram namazları ve<br />

fitreyle birlikte hicretin ikinci yılında meşru<br />

kılınmıştır.<br />

Gerekli şartları taşıyanlara <strong>kurban</strong> kesmek<br />

vaciptir. Bu, sünnet-i ayn-ı müekkede (çok<br />

kuvvetli bireysel sünnet=vacip) olarak ifade<br />

edilir.<br />

Hz. Peygamber (s.a.) hiç aksatmadan bizzat<br />

<strong>kurban</strong> kesmiştir. Resülullah (.s.a.) <strong>kurban</strong><br />

kesmek istediği zaman iki tane büyük şişman<br />

çift boynuzlu alaca, hadımlaştırılmış (burma)<br />

koç alırdı. Bunlardan birisini Allah’ın birliğine<br />

ve kendisinin peygamberliğine şehadet<br />

eden ümmeti adına keser, diğerini de Muhammed<br />

ve Âl-i Muhammed (ailesi) adına keserdi.<br />

(Kütüb-i Sitte, no: 6887) Hatta bir hadiste,<br />

“Durumu uygun olup da <strong>kurban</strong> kesmeyen, bizim<br />

camimize yaklaşmasın.” (İbn Mâce, edâhî,<br />

2; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/321; Kütüb-i<br />

Sitte, no: 6888) şeklinde <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />

karşı sert ifadeler kullanmaktadır. Ayrıca<br />

Hz.Peygamber (s.a.), ödülünün büyüklüğünü<br />

belirterek <strong>kurban</strong> kesmeye teşvik etmiştir:<br />

“Hiç bir kul, <strong>kurban</strong> günü, Allah indinde kan<br />

akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira,<br />

kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla,<br />

tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı<br />

yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye<br />

ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğuyla yapın.”<br />

(Tirmizî, edâhî 1, no: 1493; İbnu Mâce, edâhî,<br />

3, no: 3126)<br />

Kurbanın Hz.İbrahim’in sünneti olduğunu<br />

belirten sevgili peygamberimiz, <strong>kurban</strong> sevabı<br />

için, “Kurbanın her kılı için bir sevap vardır.”<br />

buyurur. (Kütüb-i Sitte, no: 6889)<br />

Hicretin ikinci yılından bugüne kadar bütün<br />

müslümanların <strong>kurban</strong> kesmeleri, bir icmâ-ı<br />

ümmet (müslümanların ortak kanısı) meydana<br />

getirmiştir. Kurban bayramı günleri sevinç,<br />

kardeşlik, dayanışma ve paylaşma günleridir.<br />

1.2.2 Kurbanın Sebebi<br />

Kurbanın vacip olmasının sebebi vakittir. Vakit<br />

tekrar ettikçe, yani bir Müslüman şartlarını taşıdığı<br />

hâlde, ömrü boyunca <strong>kurban</strong> bayramına<br />

ulaştıkça, kendisine <strong>kurban</strong> kesmenin vacip olması<br />

da tekrar eder.<br />

2) KURBAN YÜKÜMLÜSÜ<br />

2.1 Kurbanın Vacip Olma Şartları<br />

Bayram <strong>kurban</strong>ı kesmenin vacip olması için,<br />

genel ibadet mükellefliği şartları yanında, <strong>kurban</strong>ın<br />

özelliğine uygun olarak malî ve bedenî<br />

ibadet olma şartları da aranır.<br />

2.1.1 İslâm<br />

Bir ibadet olması dolayısıyla <strong>kurban</strong>, yalnız<br />

müslümanlara vaciptir. Gayri müslimler öncelikli<br />

olarak imanla mükelleftirler, ancak iman<br />

ettikten sonra ibadetleri yapmaya muhatap ve<br />

ehil sayılırlar.<br />

2.1.2 Zenginlik<br />

1) Zenginliğin Gerekliliği ve Ölçüsü<br />

Kendisine fitre ödemek vacip olan mükelleflerin<br />

<strong>kurban</strong> kesmesi de vaciptir. Temel ihtiyaçlardan<br />

fazla malı ve geliri olanların bu mal<br />

ve gelirleri, <strong>kurban</strong> ve fitre nisabını bulursa,<br />

<strong>kurban</strong> kesmek gerekir. Temel ihtiyaçlardan<br />

sonra, nisap miktarını bulan malı olanlar, bu<br />

mal zekât yükümlülüğündeki gibi artıcı olmasa<br />

bile, <strong>kurban</strong> kesmekle ve fitre ödemekle yükümlü<br />

olurlar.<br />

Günümüzde <strong>kurban</strong> kesmek için alt sınır olan<br />

27


28<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

zenginlik ölçüsü, 80 gram 22 ayar altının toplam<br />

değeridir (22 ayar altının gram değeri x 85<br />

= <strong>kurban</strong>/fitre nisabı: <strong>kurban</strong>/fitre yükümlülüğü<br />

altsınırı).<br />

Kurbanlığın kredi kartıyla ve taksitle alınması<br />

caizdir.<br />

2) Zenginliğin Kapsamı ve Kurban Yükümlülüğü<br />

Kurban yükümlülüğü gerektiren zenginliğin<br />

kapsamı ve buna bağlı olarak <strong>kurban</strong> kesme<br />

sorumluluğu, kişisel sorumluluk ve hane halkı<br />

sorumluluğu açılarından değerlendirilebilir.<br />

a) Kurbanda Kişisel Sorumluluk<br />

Hanefi Mezhebi, ibadette ve zenginlikte kişisel<br />

sorumluluğu temel alır. Buna göre, aynı evde<br />

yaşayan aile reisi, ayrı mal varlıkları bulunan<br />

hanımı veya yetişkin çocukları, ayrı ayrı zenginlik<br />

ölçüsünde mal varlığına sahipseler, her<br />

biri kişisel olarak <strong>kurban</strong> kesmekle yükümlü<br />

olurlar. “Her hane halkına, her yıl <strong>kurban</strong> kesmek<br />

vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 1) hadisini<br />

de aynı hanede yaşamak değil, ayrı zenginlik<br />

birimi (hanesi) olarak anlamak gerekir. Ayrıca<br />

burada, Hanefilerin <strong>kurban</strong> kesmenin vacip<br />

(çok kuvvetli sünnet) olduğu yaklaşımını da<br />

hatırda tutmakta yarar vardır. Bizim kanaatimizce,<br />

ibadetlerin ve zenginliğin mantığına<br />

uygun doğru yaklaşım budur.<br />

b) Kurbanda Hane Halkı Sorumluluğu<br />

Şafiiler, nafakaları aile reisine düşen ve onun<br />

tarafından karşılanarak birlikte yaşayan hane<br />

halkı açısından <strong>kurban</strong> kesmeyi sünnet-i kifâye<br />

olarak görürler. Bu bakımdan <strong>kurban</strong>, aile reisi<br />

tarafından hane halkı adına kesilir. Böylece<br />

sünnet yerine getirilmiş ve sorumluluk da<br />

düşmüş olur. Kurban için bir küçükbaş hayvan<br />

yeterlidir. Şafiîlere göre, ayrıca hane dikkate<br />

alınmaksızın, herkesin kişisel olarak ömründe<br />

bir kere <strong>kurban</strong> kesmesi sünnet-i ayn (bireysel<br />

zorunlu sünnet) olarak görülür. Bu son yaklaşım,<br />

yıllık değil, ömürlük kişisel sorumluluğu<br />

temel alır.<br />

Malikiler ve Hanbeliler de <strong>kurban</strong> sorumluluğu<br />

konusunda yaklaşık Şafiiler gibi düşünürler.<br />

İmam Malik, mali gücü yetenlerin ailenin<br />

her bir üyesi için küçükbaş bir hayvan <strong>kurban</strong><br />

etmelerinin daha iyi olacağını belirtir.<br />

Bu yaklaşımdakiler, şu hadislere dayanırlar:<br />

Hz.Ayşe (r.a.) anlatır: “Peygamber (s.a.) <strong>kurban</strong><br />

için emredip getirttiği bir koçu, <strong>kurban</strong><br />

ederken ‘Allahım! Bunu, Muhammed, ailesi<br />

ve ümmeti adına kabul et’ diye dua edip kesti.”<br />

(Müslim, edâhî, 19; Ebu Davud, dahâyâ, 4;<br />

benzeri, İbn Mâce, edâhî, 1) Hz.Peygamber<br />

(s.a.), bir koç keserken yaptığı duanın sonunda<br />

şunu söylemiştir: “Senin adınla Allahım! Bu,<br />

sendendir; senin için ve Muhammed ile ümmeti<br />

adınadır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 4) Bu dualar,<br />

kişisel yükümlülüğün düştüğünü belirtmekten<br />

çok, sevap bağışlama duası gibi görünmektedir.<br />

Başka bir hadis şöyledir: “Biz Arafat’ta<br />

Hz.Peygamberle vakfedeydik. Konuşmasında,<br />

şunu söyledi: Ey insanlar! Her hane halkına, her<br />

yıl <strong>kurban</strong> kesmek vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ,<br />

1; Tirmizî, edâhî, 18; İbn Mâce, edâhî, 2)<br />

2.1.3 Ergenlik ve Akıllılık<br />

Bu konuda iki yaklaşım bulunmaktadır:<br />

a) Genel İbadet Mükellefliği Şartları (kişisel sorumluluk)<br />

Ölçütü:Hanefilerden fetvaya esas<br />

olan görüşlerinde İmam Muhammed ve Züfer<br />

ile Şafiîler’e göre, <strong>kurban</strong> için de genel ibadet<br />

mükellefliği şartları arandığından, ergenlik ve<br />

akıllı olmak şarttır. Baba veya vasi bu şartları<br />

taşımayanlar için, onların malından <strong>kurban</strong><br />

kesemez. Bununla birlikte baba, mali gücü<br />

varsa, mükellef olmayan çocukları adına da<br />

kendi parasıyla <strong>kurban</strong> kesebilir.<br />

b) Mali İbadet Mükellefliği (mali sorumluluk)<br />

Ölçütü: Hanefilerin imamı Ebu Hanife ile öğrencisi<br />

Ebu Yusuf’a, Malikilere ve Hanbelilere<br />

göre, <strong>kurban</strong> mali durum ve sorumlulukla ilgili<br />

olduğundan, zengin oldukları takdirde çocuk<br />

ve deliye de <strong>kurban</strong> kesmek vaciptir. Veli veya<br />

vasi <strong>kurban</strong> bedelini onların malından öder.


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

2.1.4 İkamet<br />

Zorluk ve sıkıntıları ortadan kaldırmak için,<br />

yolculara <strong>kurban</strong> kesmek vacip değildir; ancak<br />

yolcuların nafile olarak <strong>kurban</strong> kesmesi caizdir.<br />

Zengin olup baba memleketine, tatile veya<br />

yazlığına gidenler, imkân varsa gittikleri yerde<br />

<strong>kurban</strong> kes/tir/ebilecekleri gibi, zorluk varsa bir<br />

kişiye veya kuruma vekalet vererek de kestirebilirler.<br />

Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre,<br />

yolcular için de <strong>kurban</strong> kesmek sünnettir.<br />

2.1.5 Vakit<br />

Kurban, eyyam-ı nahir denen, <strong>kurban</strong> bayramının<br />

birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde<br />

vacip olur: Bu günler gelmezden önce <strong>kurban</strong><br />

kesmek vacip değildir. Vakit, <strong>kurban</strong> bayramının<br />

birinci günü fecr-i sâdığın doğuşuyla (imsak<br />

ve sabah namazı vaktinin girişiyle) başlar<br />

ve üçüncü gün güneşin batmasına kadar devam<br />

eder.<br />

Bu vakit, namazda olduğu gibi geniştir: Hangi<br />

vakitte kesilir veya vakit sona ererse, vacip olması<br />

da buna göre kesinleşir ve artık zimmete<br />

borç olarak geçer. Buna göre, <strong>kurban</strong>ın vacip<br />

olması için, kesim süresinin sonu geçerlidir.<br />

Kurban bayramının üçüncü günü, güneş batmazdan<br />

önce zengin olan ve diğer şartları da<br />

taşıyan bir müslümana <strong>kurban</strong> vacip olur.<br />

Bundan önceki yoksulluğu, bu hükmü değiştirmez.<br />

Bunun aksine, bayramın üçüncü günü<br />

güneş batmazdan biraz önce yoksul düşen veya<br />

vefat eden müslümandan da <strong>kurban</strong> yükümlülüğü<br />

kalkar.<br />

2.2 Vekâletle Kurban Kestirmek (Kurbanda<br />

Vekâlet)<br />

Kurbanın sahih olma şartlarından birisi, <strong>kurban</strong><br />

sahibinin kesme izni vermesidir. Kesen<br />

başkası olunca, <strong>kurban</strong> sahibinin açık veya<br />

delâlet/dolaylı yollu izninin bulunması gerekir.<br />

Yurt dışında bulunmak dolayısıyla <strong>kurban</strong><br />

kesmekte zorlananlar ya da hiç kesemeyenler<br />

veya <strong>kurban</strong>ı daha uygun biçimde değerlendirmek<br />

isteyenler için, vekâlet imkânından<br />

yararlanarak <strong>kurban</strong> parasını yakınlarından birine<br />

veya güvenli kuruluşlara vermek suretiyle<br />

vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kestirmek mümkün ve<br />

geçerlidir.<br />

Kurbanın, sağlayacağı kolaylıklar açısından,<br />

elbette yükümlünün öncelikle yerleşim bölgesinde<br />

kesilmesi daha uygundur. Böylece <strong>kurban</strong>lık<br />

bulmak ve satın almak, kesimi kendi<br />

gözetiminde uygun yerde ve biçimde yapmak,<br />

et dağıtımını veya saklamasını gerçekleştirmek<br />

gibi <strong>kurban</strong> sürecinin uygun akışı sağlanır.<br />

Ülkemizde bütün bilgisizce ve kötü niyetli<br />

yönlendirmelere rağmen, <strong>kurban</strong> kesiminde<br />

azalma olmuyor. Bu ibadet bilinciyle ve dinin<br />

bir emri olarak kesilen <strong>kurban</strong>lar sayesinde,<br />

ülkemizde et yüzü görmeyen veya çok az gören<br />

insanlar için önemli bir imkân getiriyor.<br />

Ancak, dünyanın çeşitli bölgelerinde de açlık<br />

sıkıntısı çekenler var. Ayrıca deprem felaketine<br />

uğramışların barınma ve beslenme sıkıntısı<br />

bulunuyor. İşte vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesen<br />

güvenilir kuruluşlar, bizim erişemeyeceğimiz<br />

gerek ülkemizde, gerekse başka yerlerdeki bu<br />

insanlara mükemmel örgütleriyle başarılı bir<br />

şekilde erişebiliyorlar. Aslında, zenginler için<br />

tek <strong>kurban</strong> kesmek vaciptir. Kurban, imkânı<br />

daha iyi olanlar için birden fazla sayıda da<br />

kesilebilir. Bir <strong>kurban</strong> kendi ülkesinde, diğeri<br />

veya diğerleri de uygun göreceği ülkelerde bu<br />

kuruluşlar aracılığıyla kestirilebilir.<br />

2.3 Kurban Yükümünün Düşmesi<br />

2.3.1 Kurbanlığın Ölmesi<br />

Bayram için alınan <strong>kurban</strong>lığın ölmesinin sonuçları,<br />

zengin ve fakir açısından farklılık gösterir:<br />

a) Zengin bir kimsenin aldığı <strong>kurban</strong> ölürse,<br />

yerine başkasını alması gerekir.<br />

b) Fakirin aldığı <strong>kurban</strong> ölürse, yerine yenisini<br />

almak gerekmez.<br />

2.3.2 Kurbanlığın Kaybolması<br />

29


30<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurbanlığın kaybolmasıyla ilgili durumlar,<br />

yine zengin ve fakir açısından farklıdır:<br />

a) Zengin bir kimsenin kaybolan ilk <strong>kurban</strong>ı<br />

bulunduğunda, aldığı ilk <strong>kurban</strong>ı kestiyse,<br />

ikincisini de kesmesi gerekmez. Fakat, ikinci<br />

olarak aldığını henüz kesmeden, birinci bulunursa,<br />

hakkında herhangi bir <strong>kurban</strong>ı kesmek<br />

vacip olduğundan dilediğini keser. İkincisi de<br />

kesilmeden eyyam-ı nahir (kesim günleri) geçerse<br />

ve birinci bulunursa, daha fiyatlı olanın<br />

farkı tasadduk edilir.<br />

b) Fakirin birinci <strong>kurban</strong>ı kaybolduğunda,<br />

ikinci bir <strong>kurban</strong> aldıysa, ilkini bulması durumunda<br />

ikisini de kesmek zorundadır. Gerekmediği<br />

hâlde ikinciyi alınca, durup dururken<br />

ikinci bir borç altına girmiş olur. Çünkü<br />

fakirin bu borcu adak gibidir, dolayısıyla ilk<br />

<strong>kurban</strong>ı kaybolunca ikinci bir <strong>kurban</strong> alması<br />

gerekmezdi. Ama buna rağmen ikinci <strong>kurban</strong>ı<br />

aldıysa ve ilkini de bulduysa, ikisini de kesmesi<br />

gerekecektir.<br />

c) Kaybolan <strong>kurban</strong> yerine yenisi alındığı halde,<br />

kesmeden eyyam-ı nahir (<strong>kurban</strong> kesim günleri)<br />

geçse ve sonra ikincisi bulunsa, hayvanların<br />

her ikisi de kesilmez; değerli olanı zengin sahibi<br />

tarafından tasadduk (bağış) edilir.<br />

Adak <strong>kurban</strong>ı ölür veya kaybolursa hem zenginden,<br />

hem fakirden borç düşer, yenisini almak<br />

gerekmez.<br />

3. KURBANIN GEÇERLİLİĞİ<br />

3.1 Kurbanın Rüknü<br />

Kan akıtma (ırâka-i dem), <strong>kurban</strong>ın rüknüdür.<br />

Bu sebeple, kesilen <strong>kurban</strong>ın sahih olabilmesi<br />

ve etinin yenebilmesi için, kan akıtma olmadan<br />

herhangi bir şekilde öldürülmemesi gerekir. Kan<br />

akıtmak, illeti akılla anlaşılmaz olduğundan bunun<br />

yerine başkası, meselâ <strong>kurban</strong>lık hayvanı<br />

veya değerini tasadduk (sadaka niyetine vermek/<br />

sadakaya dönüştürmek), <strong>kurban</strong> yerine geçmez.<br />

3.2 Kurbanın Sahih Olma Şartları<br />

Kurban kesiminin sahih olabilmesi için, kesenle,<br />

<strong>kurban</strong>lıkla ve kesim işlemiyle ilgili bir<br />

takım şartlar aranır.<br />

3.2.1 Kesenle İlgili Şartlar<br />

1) Allah’a Yakınlaşma Niyeti<br />

Kurbanın sahih olması için kesenin niyeti,<br />

Allah’a yakınlaşma (ibadet, kurbet, takarrub)<br />

olmalıdır:<br />

“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz.<br />

Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a bağlılık ve<br />

sorumluluk bilinciniz) ulaşır. Böylece onları<br />

sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden<br />

dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız.<br />

İyilik edenleri müjdele.”<br />

(Hac: 22/37)<br />

Bunun dışındaki niyetlerle kesilen hayvanlar,<br />

<strong>kurban</strong> yerine geçmez. Niyetin, aslında kalple<br />

yapılması gerekir; ancak dille de yapmak çok<br />

uygun olur.<br />

2) Niyetin Kesime Bitişik Olması<br />

Namazda iftitah tekbirinde olduğu gibi, <strong>kurban</strong><br />

keserken de niyetin kesme işlemiyle birlikte<br />

olması gerekir, niyet edip besmele çekerek<br />

ara vermeden hemen kesime geçilmelidir; bu<br />

şart, ancak zaruret halinde, mesela kesim başlayınca<br />

düşer.<br />

3) Kurbanda Ortaklığın Doğru Olması (Kurbanda<br />

Ortaklık)<br />

Kurban kesecek ortakların hepsi müslüman<br />

olmalıdır. Koyun ve keçi, ancak bir kişi için<br />

<strong>kurban</strong> edilebilir. Deve ve sığır, yedi kişiye<br />

kadar ortaklar arasında <strong>kurban</strong> edilebilir. Hz.<br />

Câbir, şöyle demiştir: “Hudeybiye’de Rasulullah<br />

(s.a.) ile birlikte <strong>kurban</strong> kestik. Deveyi de, sığırı<br />

da yedi kişi için kestik.” (Müslim, hac, 352, 355;<br />

Ebu Dâvud, dahâyâ, 7, no:2807) Bir kişi kendi<br />

başına kesmek üzere aldığı sığır ve deveye,


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

sonradan altı veya daha az sayıda kişiyi ortak<br />

edebilir; ancak bu hareket tarzı mekruhtur.<br />

Yalnızca fakir, bu durumda hiç kimseyi ortak<br />

edemez; çünkü onun bu hayvanı adak gibidir.<br />

Her ortağın <strong>kurban</strong>lık sığır veya devenin en az<br />

yedide birine sahip olması gerekir.<br />

Hanefilere göre udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ı, adak<br />

<strong>kurban</strong>ı, şükür hedyi (hac <strong>kurban</strong>ı), hacla ilgili<br />

ihsar ve av cezasına ait hedyler ve benzerlerinde,<br />

<strong>kurban</strong> kesecek her ortağın niyeti bayram<br />

<strong>kurban</strong>ı, adak <strong>kurban</strong>ı, hedy <strong>kurban</strong>ı, kefaret<br />

<strong>kurban</strong>ı gibi, Allah’a ibadet olmalıdır. Ortakların<br />

birinin niyeti et, diğeri bambaşka bir gaye,<br />

bir diğeri de takarrub (ibadet) için kesmek<br />

üzere ortak olması halinde, hepsinin kestiği<br />

bâtıl olur. Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre,<br />

ibadet niyetiyle olmayan ortaklık da geçerlidir.<br />

İmam Malik’e göre ise, hanehalkı temel alınarak,<br />

bir deve veya sığır, aynı aile bireylerinden<br />

yedi veya daha çok kimse adına <strong>kurban</strong> olabilir;<br />

başka aile bireyleri için yediden az olsalar<br />

bile geçerli olmaz.<br />

Ortak olarak kesilecek <strong>kurban</strong>larda her ortağın<br />

niyetinin aynı, meselâ hepsininki udhiye (bayram)<br />

veya hepsininki şükür <strong>kurban</strong>ı olması şart<br />

değildir. Ortak niyetin <strong>kurban</strong> olması yeterlidir.<br />

4) Kurban Sahibinin Kasaba Kesme İzni Vermesi<br />

Kesen başkası olunca, <strong>kurban</strong> sahibinin açık<br />

veya delalet yollu izninin bulunması gerekir.<br />

5) Besmele Çekmek<br />

Besmele, tezkiyenin sahih olma şartlarını incelerken<br />

genişçe ele alınacaktır.<br />

6) Özel Vaktinde Kesmek (Kurbanın Kesim<br />

Vakti: Vakt-i Mahsus)<br />

a) Kurban Kesim Günleri (eyyam-ı nahir)<br />

Udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ının sahih olması için<br />

özel vaktinde, yani eyyâm-ı nahir (<strong>kurban</strong> kesimi<br />

günleri) denen Zilhicce ayının on, onbir<br />

ve onikinci gününde kesilmesi gerekir. Kurbanın<br />

gece kesilmesi kerahatle caizdir. Kurbanı<br />

elbette ilk gün kes/tir/mek faziletli ve uygundur.<br />

Ama şartlar elverişli değilse <strong>kurban</strong> kesimini,<br />

sevabı eksik olur düşüncesiyle, ilk güne<br />

de sıkıştırmamak gerekir. Diğer günlere de yayılarak,<br />

özellikle büyük kentlerdeki sıkışmalar<br />

ve zorluklar önlenebilir.<br />

Kurban kesimi, bayram namazının kılınmasından<br />

sonra başlar. Bayram namazı kılınmayan yerlerde<br />

ise, sabah namazı (imsak) vaktinden itibaren<br />

kesilebilir. Kurbanın son kesim vakti, bayramın<br />

üçüncü günü güneşin batmasıyla biter. Şafiîlere<br />

göre ise, teşrik günlerinin sonuncusu olan dördüncü<br />

gün akşama kadar <strong>kurban</strong> kesilebilir.<br />

31


32<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

b) Kesilmeden Kalan Kurban<br />

Kurban, belirtilen vakit içinde kesilmeyince,<br />

borç düşmeyip zimmette kalır; ancak bu sürenin<br />

dışında <strong>kurban</strong>ın kesilmesi caiz değildir.<br />

Kan akıtmak, artık tasadduka (sadakaya) dönüşür.<br />

Zengin kimse <strong>kurban</strong>lık hayvanı satın aldıysa,<br />

onu canlı veya bedel olarak, satın almadıysa,<br />

bedel olarak tasadduk eder. Hayvanın hiçbir<br />

şeyinden faydalanamaz, etinden yiyemez.<br />

Bununla birlikte <strong>kurban</strong>lık kesilirse, aynı hükümlere<br />

uyularak yemeden ve noksanlık getirmeden<br />

tasadduk edilir, bunlara uyulmazsa<br />

değerleri sadaka olarak verilir.<br />

Fakir kimse ise, <strong>kurban</strong>ı canlı olarak tasadduk<br />

etmek zorundadır, ondan hiçbir şekilde faydalanamaz.<br />

3.2.2 Kurbanlıkla İlgili Şartlar<br />

Kurbanlık hayvanın; özel nitelikteki ve kusursuz<br />

hayvanlardan olması şarttır.<br />

1) Özel Hayvanlardan Olmak<br />

Kurban edilecek hayvanların, belli cinste ve<br />

yaşta olması gerekir:<br />

a) Kurbanlıkların Cinsleri: Kurbanlık hayvanlar<br />

yalnızca deve, sığır-manda, koyun ve keçi<br />

(behîmetü’l-en’âm) cinsidir. Kurbanın geçerliliği<br />

açısından bu hayvanların erkek veya dişi<br />

olması arasında fark yoktur. Bunlar dışındaki<br />

evcil hayvanlar <strong>kurban</strong> olmazlar.<br />

Kurbanlık hayvanların cinsleri şöyle belirtilir:<br />

“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık<br />

olarak verdiği hayvanlar (behîmetü’l-en’âm)<br />

üzerine ismini ansınlar diye <strong>kurban</strong> kesmeyi<br />

meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu<br />

hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri<br />

müjdele!” (Hac: 22/34); “Kurbanlık büyük baş<br />

hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden<br />

kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.<br />

Onlar saf saf sıralanmış dururken (<strong>kurban</strong> edece-<br />

ğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları<br />

üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de<br />

yiyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan<br />

fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece<br />

sizin hizmetinize verdik.” (Hac: 22/36)<br />

Kurbanlık hayvanları belirten “behîmetü’len’âm”<br />

(Hac: 22/28, 34) ifadesi, Maide: 5/1 ayetinde<br />

genel biçimde “helal hayvanlar” olarak,<br />

En’âm: 6/142-144 ayetlerinde ise, “koyun, keçi,<br />

sığır ve deve” olarak isimleriyle açıklanmıştır.<br />

Bu hayvanlar; dört ayaklı, otobur, çift tırnaklı<br />

ve geviş getiren evcil hayvanlardır. Tavuk, kaz,<br />

ördek, deve kuşu, ceylan gibi hayvanların <strong>kurban</strong><br />

olarak kesilmesi geçerli değildir.<br />

Evcil ile yabani hayvan arasında meydana gelen<br />

melezlerde hayvanın anası esas alınır, anasının<br />

evcil olup olmamasına göre <strong>kurban</strong> olur<br />

veya olmaz.<br />

Her çeşit yabani hayvan, <strong>kurban</strong> olarak kesilmez.<br />

İbn Abbas’ın (r.a.) belirttiğine göre Hz. Muhammed<br />

(s.a.), develerin sayısı bir ara azalınca,<br />

sığırların <strong>kurban</strong> edilmesini emretmiştir.<br />

(Kütüb-i Sitte, no: 6891) Demek ki, <strong>kurban</strong>lık<br />

hayvanların seçiminde, hayvan varlığının genel<br />

durumu da gözetilmeli ve seçim buna göre<br />

uygun cinsten yapılmalıdır.<br />

b) Kurbanlıkların Yaşları: Kurban edilecek devenin<br />

beş, sığırın iki, koyun ve keçinin bir yaşını<br />

bitirip bir üst yaşa girmiş olması gerekir.<br />

Altı aylık kuzu da, cüsse itibarıyla büyük ve<br />

gösterişliyse <strong>kurban</strong> edilebilir. Dişi düşmemiş,<br />

yaşına basmamış bir keçinin (çepiş) <strong>kurban</strong> kesilmesi<br />

caiz değildir. Büyükbaş hayvanlar için<br />

aranan yaş konusunda yeni bir değerlendirme<br />

yapmak doğru olmaz. Kuzuyla ilgili değerlendirme,<br />

hadiste geçen “cezea” kelimesinin, altı<br />

aylık besili ve gösterişli kuzu anlamına gelmesi<br />

dolayısıyladır. (bk. Buhârî, edâhî, 7; Müslim,<br />

edâhî, 15, no: 1965; Kütüb-i Sitte, no: 6893)<br />

Diğer hayvanlardaki yaşlar ise, herhangi bir<br />

değişikliğe elverişli değildir.


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

2) Kurbanlığın Kusursuz Olması<br />

Yüce Yaratıcı’ya bir kurbet (yakınlık ibadeti)<br />

olarak kesilecek <strong>kurban</strong>ın her yönüyle kusursuz<br />

ve mükemmel olması gerekir. Kurbanlık<br />

hayvan, hem ibadet, hem de sağlık kuralları<br />

açısından sağlıklı, sağlam, organları tamam ve<br />

besili olmalıdır.<br />

Hz.Peygamber (s.a.), <strong>kurban</strong>lığı engelleyen dört<br />

kusur saymıştır: “Dört özellik, <strong>kurban</strong>lıklarda<br />

caiz değildir: Açıkça belli olan körlük, açıkça belli<br />

olan hastalık, belli olan topallık, iliği kurumuş<br />

derecede zayıflık.” (Ebu Davud, edâhî, 6; Nesâî,<br />

dahâyâ, 6) Diğer engelleyici kusurlar, bunlara<br />

kıyasla çoğaltılmıştır. Hz.Peygamber’in (s.a.)<br />

açıklamasına göre, kaçınmak gereken ve az olduğu<br />

takdirde kusur sayılmayan dört önemli<br />

kusur vardır: 1) Kesileceği yere gidemeyecek<br />

kadar topal, 2) Ağır hasta, 3) Kemiklerinde ilik<br />

kalmamış derecede zayıf hayvan; dört adım<br />

atabilirse kusur az sayılır, 4) Bir gözü gitmiş.<br />

Bu çeşit hayvanların kesilmesi caiz değildir.<br />

Çünkü bu kusurlar, etin yenilebilirliğini etkiler;<br />

düzgün bir ibadet anlayışını yansıtmaktan<br />

da uzaktırlar.<br />

Kurbanlıktaki kusurların geçerliliği engelleyici<br />

yönlerini, organlardaki veya diğer doğuştan<br />

ve sonradan olan kusurlara göre şöylece ele<br />

alabiliriz:<br />

a) Bedensel Eksiklik veya Kusurlar<br />

Dişler ve Dil: Dişlerinin tamamı veya çoğunluğu<br />

dökülmüşse, caiz değil. Çoğunluğu bulunursa<br />

caizdir, kusur az kabul edilir. Dili<br />

Kurbanlıkların Yaşları<br />

Kurbanlık 6 Aylık 2 Yaşına Girmiş 3 Yaşına Girmiş 6 Yaşına Girmiş<br />

Deve — — —<br />

+<br />

Sığır - Manda — — +<br />

+<br />

Koyun + (büyük ve<br />

gösterişliyse)<br />

+ +<br />

Sığır - Manda — — +<br />

+<br />

kesik caiz değil.<br />

Gözler: Bir veya iki gözü gitmiş caiz değil. Gözün<br />

yaşarmasından dolayı gözü görmeyen hayvanın<br />

bu kusuru bir zarar vermez. Gözleri şaşı<br />

veya zayıf kesilebilir.<br />

Kulaklar: Kulağın biri olmayınca kesilebilir,<br />

yarısı kopuk ise çok kusur sayılır. Kulağı yarık<br />

veya delik olmak, <strong>kurban</strong>ın sahih olmasına engel<br />

değildir, önemli olan yarısının gitmemesidir.<br />

Doğuştan kulaksız hayvanlar çok kusurludur,<br />

<strong>kurban</strong> kesilemez. Kulağı küçük hayvanlar<br />

<strong>kurban</strong> olarak kesilebilir.<br />

Boynuzlar: Büyük boynuzlu efdaldir. Boynuzlarının<br />

biri veya ikisi kökünden kesilmişse, caiz<br />

değildir. Doğuştan boynuzsuz hayvanlar az kusurlu<br />

sayılır, <strong>kurban</strong> olarak kesilebilir.<br />

Kuyruk: Yarısı gitmişse veya doğuştan kuyruğu<br />

yoksa kesilemez; bundan azı ise az kusur sayılır.<br />

Koyunun daha semiz ve lezzetli olması için,<br />

doğduğunda kuyruğunun kısmen veya tamamen<br />

kesilmesi kusur sayılmaz.<br />

But: Doğuştan butsuz veya budu kopuk olan<br />

kesilemez, çok kusurlu olarak kabul edilir.<br />

Meme: Meme ucu bulunmayan hayvanlar çok<br />

kusurludur, <strong>kurban</strong> kesilemezler.<br />

Hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal, deli,<br />

biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya yırtılmış<br />

olmasında bir sakınca yoktur.<br />

Burma: Cinsel organı (hayaları) bulunmayan<br />

veya burma caizdir. Koyunlarda burma koç<br />

+<br />

33


34<br />

efdaldir.<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Zayıf: Daha semiz, değerli ve etli müstehaptır.<br />

Kemiklerinde ilik kalmamış derecede zayıf caiz<br />

değil. En zayıf mekruhtur. En ucuz mekruhtur.<br />

Dört adım atabilirse caiz.<br />

Ağır hasta caiz değil.<br />

Uyuz: Semizse kesilir, zayıfsa kesilmez. Daha<br />

güzeli müstehaptır.<br />

Topal: Kesileceği yere gidemezse caiz değil. Bir<br />

ayağı topal, fakat diğer üçüyle birlikte yürüyebilen<br />

kesilebilir.<br />

Kırık: İliğe kadar ulaşmışsa kesilmez.<br />

Küçük: Cüssesi daha büyüğü müstehaptır.<br />

b) Huy ve Davranışlardaki Olağandışılıklar<br />

Cins<br />

Yaş<br />

Kusursuzluk<br />

Evcil (dört<br />

cinsten biri<br />

seçilebilir<br />

Melez<br />

Dişler<br />

Gözler<br />

Kulaklar<br />

Boynuzlar<br />

Kuyruk<br />

Koyun<br />

Keçi<br />

Sığır<br />

Deve<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

Büyük boynuzlu efdal<br />

— —<br />

Delice: Sürüye gitmezse kesilmez.<br />

Kurbanlık Hayvanlar (Özellikleri)<br />

Anası evcil<br />

Deve beş, sığır<br />

iki, koyun ve keçi<br />

iki yaşına girmiş<br />

Pislikçi (cellâle): Devamlı pislik yiyen hayvanların<br />

hem <strong>kurban</strong>, hem de eti yenmek için kesilmesi<br />

sahih değildir. Bu sebeple, deve ve sığır<br />

bu durumda on, keçi ve koyun dört gün ayrı bir<br />

yere kapanarak pislik yemesi önlenir. Bununla<br />

birlikte veteriner hekimler, daha fazlasını gerekli<br />

görürlerse, bu süreye uyulur veya sakıncalı<br />

görürlerse kesilmez ve yenmezler, başka biçimde<br />

değerlendirilirler.<br />

Bu kusurlar, <strong>kurban</strong> yükümlüsü zenginin <strong>kurban</strong>lığı<br />

satın almasından sonra meydana gelirse,<br />

Hanefilere göre yerine başka <strong>kurban</strong>lık alıp<br />

kesmesi gerekir; diğer üç mezhebe göre başkasını<br />

almak gerekmez. Fakirlerin ise, nafilelerin<br />

genişliği ilkesince, ayıplı hayvanı satın alıp kesmeleri<br />

de yeterli olur.<br />

Kurbanlıklar Farzları Müstehapları Caizleri / Haramları<br />

Seçenekli Şart<br />

Seçenekli Şart<br />

Seçenekli Şart<br />

- Beyaz koyun efdal<br />

- Eti/değeri eşitse koç<br />

koyundan efdal<br />

- Değeri eşitse keçi<br />

tekeden efdal<br />

- Değeri eşitse inek,<br />

öküzden/boğadan efdal<br />

- Değeri eşitse dişi deve<br />

erkeğinden efdal<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

Gösterişli altı aylık kuzu caiz<br />

Çoğunluğu bulunursa caiz<br />

- Bir gözü gitmiş caiz değil<br />

- Göz yaşarmasından görmeyen caiz<br />

- Yarısı kopuk caiz değil<br />

- Biri olmayınca caiz<br />

- Kulağı yarık/delik caiz<br />

- Doğuştan kulaksız kesilmez<br />

- Kulağı küçük caiz<br />

Doğuştan boynuzsuz caiz<br />

Yarısı gitmişse kesilemez


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

Kusursuzluk<br />

Mülkiyet<br />

But — — Doğuştan butsuz veya budu<br />

kopuk olan kesilemez<br />

Meme — Meme ucu bulunmayanlar kesilmez<br />

Burma<br />

Zayıf<br />

Uyuz<br />

Topal<br />

Kırık<br />

Hasta<br />

Küçük<br />

Delice<br />

Pislikçi<br />

Genel<br />

Gasp<br />

Fâsid alımsatım<br />

Gasp<br />

Malik<br />

Alıcı<br />

Satıcı<br />

3) Kurbanlığın Kesenin Mülkiyetinde Bulunması<br />

Kurban olarak kesilecek hayvanın, mükellefin<br />

mülkiyetinde bulunması şarttır. Gasbedilen<br />

hayvan kesildiğinde ne gasbeden, ne de mükellef<br />

için geçerlidir. Gasbeden bedelini tazmin<br />

eder ve sahibi de ona bırakırsa, <strong>kurban</strong><br />

gasbeden için caizdir, sahibi değerini tasadduk<br />

eder.<br />

Fasid (eksik şartı düzeltilebilir) alım-satımla<br />

alınan hayvanın, müşteri tarafından kesilmesi<br />

caizdir. Bu durumda satıcı, ister canlı olarak<br />

değerini, isterse kesilmiş olarak hayvanı alır.<br />

Hayvan kesilmiş olarak alınırsa, müşteri kesil-<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

Mükellefin<br />

mülkiyetinde<br />

—<br />

Sahibi değerini<br />

tasadduk eder<br />

Satıcı kesilmiş<br />

hayvanı almışsa<br />

değerini<br />

tasadduk eder<br />

—<br />

Koyunlarda efdal<br />

Daha semiz değerli ve etli<br />

Daha güzeli<br />

—<br />

—<br />

—<br />

Daha büyüğü<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

—<br />

Caiz<br />

miş değerini tasadduk eder.<br />

Kemiklerinde ilik kalmamış derecede<br />

zayıf caiz değil<br />

- En zayıf mekruh<br />

- En ucuz mekruh<br />

Dört adım atabilirse caiz<br />

Semizse kesilir, zayıfsa kesilmez.<br />

Kesileceği yere gidemezse caiz değil<br />

İliğe kadar ulaşmışsa kesilmez<br />

Ağır hasta caiz değil<br />

—<br />

Sürüye gitmezse kesilmez<br />

- Ne <strong>kurban</strong>, ne etlik caiz<br />

- Deve-sığır on gün; koyun-keçi<br />

dört gün ayrı kapatılır.<br />

—<br />

Gaspedilen kesilirse, ne gaspedene,<br />

ne de malike caiz<br />

Gasıp bedelini öder, sahibi ona bırakırsa,<br />

<strong>kurban</strong> gasıp için geçerli olur.<br />

Alıcı tarafından kesilebilir<br />

İster kesilmiş hayvan, ister canlı<br />

değerini alır.<br />

Bir kimse, kendisine teslim edilen <strong>kurban</strong>ı sahibinin<br />

izni olmadan usûlünce sahibi adına<br />

kesecek olursa, delâleten izni olduğu varsayıldığından<br />

sahibinden <strong>kurban</strong> vecibesi düşer.<br />

Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin <strong>kurban</strong>ını<br />

alsalar, kesilen her hayvan sahibinin <strong>kurban</strong>ı<br />

yerine sayılır ve kimse diğerine borçlu kalmaz.<br />

Herkes kendi hayvanının etini alır. Ancak etler<br />

yenmiş veya dağıtılmışsa, aradaki farkı birbirlerine<br />

helâl ederler. Helâl etmezlerse, her birinin<br />

diğerine ait olan <strong>kurban</strong> etinin bedelini,<br />

fakirlere tasadduk etmesi gerekir.<br />

35


36<br />

4) Kurbanlık Sayısı<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Şartlarını taşıyanlar için her yıl kesilmesi vacip<br />

bayram <strong>kurban</strong>ı sayısı sadece birdir. Daha<br />

fazla kesmek, ya adak, ya da nafile olarak gerçekleşebilir;<br />

adağın adakta bulunmak şartının<br />

yanı sıra, bunlar için mali güç şartı öncelikle<br />

aranır. Mali gücü yeterli olanlar, sırf birden<br />

çok <strong>kurban</strong> kesen Hz.Peygamber’in (s.a.) sünnetine<br />

uymak için, birden fazla <strong>kurban</strong> elbette<br />

kesebilirler. Hz.Peygamber (s.a.), bayram<br />

hutbesini tamamlayınca minberinden indi.<br />

Kurbanlık koçuna gelip kendi eliyle kesti. Keserken:<br />

“Bismillahi vallahu ekber. Bu benim<br />

adıma ve ümmetimden <strong>kurban</strong> kesmeyenlerin<br />

adınadır!” dedi. (Tirmizî, edâhî, 22, no: 1522;<br />

Kütüb-i Sitte, 1474)<br />

4. KURBANIN KESİLMESİ<br />

4.1 Tezkiye (usulüne uygun kesim)<br />

4.1.1 Tezkiye Kavramı<br />

Tezkiye ve zekât (ze’ler, peltek ze’dir:), sözlükte<br />

“kesmek, boğazlamak” anlamına gelirken,<br />

fıkıh dilinde “Dini kesim şekline verilen<br />

ad”dır. Etinin yenmesi ve kesilen her hayvanın<br />

helâl olması için, bu kesim şeklinin uygulanması<br />

şarttır.<br />

1) Tezkiyenin Çeşitleri<br />

a) İhtiyari Tezkiye: Hayvanı boğazın çeneye<br />

bitişen yeri ile göğse bitişen yeri arasında herhangi<br />

bir yerinden kesmek İhtiyari Tezkiye<br />

olarak adlandırılır. Bu kesim şekli hayvanın<br />

dört organını keserek gerçekleşir: a) Nefes borusu,<br />

b) Yemek borusu, c) Boynun iki yanında<br />

bulunan şahdamarlar. İşte bunların tamamen<br />

kesilmesiyle, tezkiyesi tamamlanan hayvanın,<br />

<strong>kurban</strong> olması ve etinin yenmesi sahih olur.<br />

b) Zaruri Tezkiye: Kesilecek hayvanın vücudunun<br />

herhangi bir yerinde açılacak yarayla kanın<br />

akmasını ve bu şekilde ölmesini sağlamak<br />

Zaruri Tezkiye adını alır. Bu tezkiye türü, daha<br />

çok av hayvanlarında uygulanır. Fakat, evcil<br />

hayvanlar yabanileştiği veya tutup kesmek<br />

mümkün olmadığı takdirde (kaçak boğalarda<br />

olduğu gibi), ya da çıkarılması zor kuyuya<br />

veya çukura düştüğünde, böyle bir tezkiyeyle<br />

(ölümün bu yaralanmadan olduğunu bilerek)<br />

öldürüldükten sonra eti yenir. Herhangi bir<br />

kimse üzerine saldıran hayvan, bu kimse tarafından<br />

bu şekilde kanı akacak şekilde öldürülmüşse,<br />

bu hayvanın etinin de yenmesi caizdir.<br />

2) Tezkiyenin Rüknü<br />

Tezkiyenin rüknü, çeşitlerine göre değişiktir:<br />

İhtiyari tezkiyenin rüknü, kudret ânında zebh<br />

veya nahrdir. Zebh, hayvanı boynun çeneye;<br />

nahr ise boynun göğse yakın yerinden kesilmesidir.<br />

Çok uzun ayaklı hayvanların, meselâ<br />

develerin ve zürafaların nahr, diğerlerininse<br />

zebh şeklinde kesilmesi sünnettir. Sığırda her<br />

iki şekil de uygulanabilir. Bu kesim türlerinden<br />

birini öbürü yerine uygulamak doğru değildir<br />

ve mekruhtur, ama et yenir. Zaruri tezkiyenin<br />

rüknü, neresinden olursa olsun av hayvanını<br />

veya o anlamdaki hayvanı yaralamaktır.<br />

Nefes borusuyla birlikte damarlardan biri kesilince<br />

<strong>kurban</strong> sahihtir, etinin yenmesi helâldir.<br />

Ebu Hüreyre (r.a.) ve İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor:<br />

“Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) şeytan<br />

<strong>kurban</strong>ından (şerîta) men etti.” Şerîta, boğazından<br />

sadece deri kısmının kesilip boyun<br />

damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (<strong>kurban</strong>lık)<br />

hayvandır. (Ebü Dâvud, edâhi, 17, no:<br />

2826; Kütüb-i Sitte, no: 1924)<br />

Ebü Vâkıd (radıyallâhu anh) anlatıyor: ResüIuIIah<br />

(s.a.) Medine’ye geldiği zaman Medineliler,<br />

(diri olan) devenin hörgücünü kesiyorlar,<br />

koyunların da kuyruklarını koparıyorlar ve<br />

bunları yiyorlardı. Bu durum üzerine Resülullah<br />

(s.a.): “Hayvan diri iken ondan her ne<br />

kesilmiş ise, bu meyte (lâşe/murdar) hükmündedir,<br />

yenilmez.” buyurdu. (Tirmizi, Et’ime<br />

4, (1480); Ebü Dâvud, Sayd 3, (2858); İbnu<br />

Mâce, Sayd 8, (3216; Kütüb-i Sitte, no: 1927)


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

Kesilen hayvandan canlı yavru çıkarsa, ayrıca<br />

tezkiye yapılır ve etinin yenmesi helâl olur; kesimden<br />

önce yavru ölürse eti yenmez. Oluşumu<br />

eksik bir yavrunun eti de yenmez.<br />

4.1.2 Tezkiyenin Şartları<br />

Hayvanın acı çekmeden ölmesini sağlamak<br />

için tezkiyede kesim aletiyle, kesenle ve kesilen<br />

hayvanla ilgili bir takım şartlar aranır.<br />

1) Keskin Alet Kullanmak<br />

Kesim aletleri, kesici ve parçalayıcı olmak üzere,<br />

ikiye ayrılır:<br />

Kesici Aletler: Gerek zebh (çeneye yakın), gerek<br />

nahr (göğse yakın) kesim şeklinde olsun<br />

kesim, kanı akıtacak ve kesilmesi gereken yerleri<br />

kesecek şekilde keskin bir aletle yapılır.<br />

Bunun demir, tahta, taş vb. olması mümkündür,<br />

ancak önemli olan keskinliktir. Bu sebeple,<br />

kesici aletlerin keskin olanlarıyla yapılan<br />

kesim caizdir; fakat keskin olmayan aletlerle<br />

yapılan kesim kerahatle caizdir.<br />

Parçalayıcı Aletler: Parçalayıcı aletlerle yapılan<br />

kesimde, boğma ve parçalama bulunduğu için,<br />

kesimin onlarla yapılması haramdır; böylelikle<br />

kesilen hayvanların eti yenmez.<br />

Tezkiyenin rükünleri yukarıda incelenirken,<br />

organların kesilecek miktarı konusunda eksiksiz<br />

veya ona yakın uygulamanın nasıl yapılacağı<br />

da açıklanmıştır.<br />

2) Allah Adını Anmak (Tesmiye: besmele çekmek)<br />

Kesim sırasında, Allah’tan başkasının adını<br />

anmamak ve O’ndan başkası adına <strong>kurban</strong><br />

kesmemek şarttır. Kurban veya eti yenecek<br />

hayvanı keserken Allah adını anmaya Tesmiye<br />

adı verilir. Besmelenin kasıtlı terkinde <strong>kurban</strong><br />

sahih olmaz ve eti yenmez. Tesmiyenin farz<br />

olduğunun delili, şu ayetlerdir: “Allah adı anılmadan<br />

kesilen hayvanları yemeyin.”<br />

(En’am, 6/118, 121); “Kurbanlık büyük baş<br />

hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden<br />

kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.<br />

Onlar saf saf sıralanmış dururken (<strong>kurban</strong> edeceğinizde)<br />

üzerlerine Allah’ın adını anın.” (Hac:<br />

22/36)<br />

Tesmiyenin rüknü, Allah’ın (c.c.) isimlerinden<br />

biriyle yapılmasıdır. Bu sebeple tesmiye,<br />

sadece “Allah, Allahu Ekber, Allahu A’zam,<br />

Allahu Ecel, Allahu’r-Rahmân” ve benzeri<br />

Cenab-ı Hakkın isimlerinden biriyle yapılır.<br />

“Allahumeğfirlî, Subhânellah” gibi, dua anlatan<br />

cümlelerle yapılamaz. Müstehap olan,<br />

“Bismillâhi Allahu Ekber” demektir. Tesmiye<br />

Arapça yapılabildiği gibi, başka dillerde de<br />

yapılabilir.<br />

Tesmiye hayvanı keserken, kesen kişi tarafından<br />

yapılır; avlanma sırasında tesmiye, avcı<br />

kurşununu atarken, av için köpeği salarken<br />

yapılır.<br />

Tesmiyenin, dışarıdan bakan birine uzun gelmeyecek<br />

kısa bir zaman dilimi içinde kesimle<br />

birlikte yapılması gerekir.<br />

Tesmiyeyle hayvanı kesme niyeti taşımak şarttır.<br />

Bu niyetle olmayan, meselâ bir işe başlamak<br />

için yapılan tesmiyeyle kesilen hayvanın<br />

eti helâl değildir.<br />

İhtiyari tezkiyede tesmiyenin zamanı kesim<br />

zamanı, zarûrî tezkiyede ise isabet değil, kurşun<br />

ve benzerini atma veya hayvanı gönderme<br />

anıdır. Çok az bir zaman farkı da bunun yerine<br />

geçer.<br />

Kesim sırasında Hz.Peygamber’e salât etmek<br />

mekruhtur.<br />

3) Kesme Ehliyetinin Bulunması<br />

Müslüman, erkek olmak, akıllı ve bâliğ olmak<br />

şartlarını taşıyanların tezkiyesi caizdir. Putperest,<br />

müşrik ve ateistlerin tezkiyesi ise caiz<br />

değildir.<br />

Kurbanlık veya eti yenecek hayvanların yenebilmesi<br />

için, kesenin müslüman veya kitabi<br />

37


38<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

olması şarttır. Böyle bir şartın aranmasından<br />

maksat, Allah adının anılmasıdır: “Daha önce<br />

kendilerine kitap verilenlerin yemekleri, size<br />

helâldir.” (Maide: 5/5) Asıl olarak kitabi kavramı,<br />

Yahudiler ve Hıristiyanlar için kullanılır.<br />

Bunlar dışında kalanların kitabi sayılması tartışmalıdır.<br />

Kesim sırasında Allah’tan başkasının<br />

adını, mesela Mesih ve Yehuda’yı andığı<br />

duyulmayanların kestiği yenir. Fakat Allah’tan<br />

başkasını andığı duyulanların kestiğini yemek<br />

haramdır.<br />

Kitabi olmayanlar, hayvanı keserken Allah<br />

adını anmayacakları için bunların kestikleri,<br />

meselâ putperestler ve diğer dinlere mensup<br />

kimselerle dinsizlerin kestiği hayvanların eti<br />

yenmez, haramdır.<br />

Kurban niyetiyle kesilecek hayvanı, -kitabi de<br />

olsa- müslüman olmayana kestirmek mekruhtur.<br />

Müslümanların veya kitabilerin kestikleri konusunda<br />

–tezkiyesi nasıl oldu, şartların bütünü<br />

bulundu mu, Allah adı anıldı mı gibi sorulara<br />

yer vermeksizin– ilke şudur: İster-cahil veya<br />

fasık- müslüman, ister kitabi olsun, bizden bilemeyeceğimiz<br />

şekilde uzak olan durumlarda<br />

kesilenlerin helâl olarak yenmesidir.<br />

Kesmeye aklı erer ve gücü yeterse, çocuğun<br />

kestiğini yemek sahihtir.<br />

Kurban veya eti yenecek hayvanı kesen kimsenin,<br />

akıllı olması ve sarhoş olmaması gerekir.<br />

Çünkü bunlar Allah’ın adını anmayabilirler.<br />

Aklı erer ve gücü yeterse sarhoşun kestiği yenebilir.<br />

4) Kesilecek Hayvanın Belirlenmesi<br />

İhtiyari tezkiyede Allah’ı anmak, belli bir hayvana<br />

dair olacağından, hangi hayvanın kesileceğini<br />

belirlemek gerekir. Bu sebeple ardı<br />

ardına iki hayvan kesen kimse, birinci için<br />

çektiği besmeleyi yeterli görürse, ikincinin eti<br />

yenmez, her biri için ayrı ayrı besmele çekmek<br />

gerekir.<br />

Zaruri tezkiyedeyse, tezkiye hayvana değil<br />

kurşun ve benzerini atım ve göndermeye yapıldığından,<br />

hayvanı belirleme şartı aranmaz.<br />

5) Hayvanda Canlılık Eserinin Bulunması<br />

Kesim anında, kesilecek hayvanda canlılık<br />

eseri bulunması şarttır. Yuvarlanma, süsme,<br />

boğma ve yırtıcı hayvanların saldırısı gibi öldürücü<br />

sebepler ve fakat öldürücü bir maddenin<br />

vurmamasından dolayı yaşadığı tahmin<br />

edilen hayvanlara tezkiye uygulanır. Öldürücü<br />

bir sebep ve benzerinden dolayı yaşama ümidi<br />

olmayan hayvanlara da tezkiye uygulanabilir.<br />

Ölmek üzere bulunan bir hayvanda, kesim<br />

anında belli bir canlılık eserinin bulunması<br />

gerekir.<br />

Zorunlu bir sebep yoksa, <strong>kurban</strong>ı bayıltarak<br />

kesmek caiz olsa da hoş değildir, mekruhtur.<br />

Çünkü bu durumda hayvanın kesimden mi,<br />

yoksa bayıltmadan mı öldüğünü bilemeyiz.<br />

Ama zapt edilemeyen bir hayvanı bayıltmaktan<br />

başka çare yoksa, bayıltma yoluna da başvurulabilir.<br />

4.1.3 Tezkiyenin Müstehapları ve Mekruhları<br />

Usulüne uygun <strong>kurban</strong> kesimindeki müstehaplar<br />

(dinen iyi ve güzel görülenler) ve mekruhlar<br />

(dinen uygun görülmeyenler) şunlardır:<br />

a) Kesimi gündüz yapmak müstehap, gece<br />

yapmak mekruhtur.<br />

b) Kesimi demirden olan keskin aletlerle yapmak<br />

müstehap, keskin olmayanlarla yapmak<br />

mekruhtur.<br />

c) Kesimi çabuk yapmak müstehap, ağır yapmak<br />

mekruhtur.<br />

d) Uzun ayaklı ve boyunlu hayvanlarda nahr<br />

(boyna yakın), diğerlerinde zebh (çeneye yakın)<br />

kesim şeklini uygulamak sünnet, tersini<br />

yapmak mekruhtur.


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

e) Kesimi hayvanın boğazının üst yanından<br />

değil, alt yanından yapmak müstehap, tersi<br />

mekruhtur.<br />

f) Bütün kesilecek organları kesmek müstehaptır;<br />

bir kısmını kesmek de müstehaptır;<br />

ama bunların tersi mekruhtur.<br />

g) Kesenin ve hayvanın kıbleye dönük olması<br />

müstehaptır.<br />

h) Kesim sırasında “Allahım, filancadan kabul<br />

et!’’ diye dua etmek mekruhtur. Çünkü dua<br />

kesim öncesi veya sonrasında yapılmalıdır.<br />

i) Kesimden sonra, hayvanın soğumadan boğazını<br />

tamamen kesmek ve yüzmeye başlamak<br />

mekruhtur.<br />

j) Hayvanı kesim yerine ayaklarını çekerek<br />

götürmek mekruhtur.<br />

k) Hayvana sıkıntı vermek ve bıçağı gözü<br />

önünde bilemek mekruhtur.<br />

4.2 Kesim Uygulaması<br />

4.2.1 Sünnete Uygun Kesim<br />

Sünnet üzere yapılacak kesim uygulaması,<br />

aşağıdaki gibidir:<br />

a) Keskin ve büyük bir bıçak hazırlanarak,<br />

<strong>kurban</strong>ın gözünden uzak bir yere konur.<br />

b) Hayvanın ayakları ve yüzü kıbleye gelecek<br />

şekilde, sol yanı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı<br />

dışındakiler bağlanır. Bu sırada –varsa– diğer<br />

<strong>kurban</strong>lıkların bu anı seyretmemesi sağlanır.<br />

c) Hayvan yatırıldıktan sonra şu dualar okunur:<br />

1) “Allahumme, Hâzâ Minke ve İleyke.” (Allahım,<br />

bu sendendir ve yine sanadır)<br />

2) “İnnî Veccehtu Vechiye lillezî Fatara’s-<br />

Semâvâti ve’l-Arda Hanîfen. Vemâ Ene<br />

mine’l-Müşrikîn.” (Şüphesiz Allah’ı bir tanıyan<br />

olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan<br />

Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim:<br />

En’am, 6/79)<br />

3) “İnne Salâtî ve Nüsükî ve Mahyâye ve<br />

Memâtî lillâhi Rabbi’l-Alemîn. Lâ Şerîke<br />

leh.” (Şüphesiz, benim namazım da, ibadetlerim<br />

de (<strong>kurban</strong>ım da), hayatım da, ölümüm<br />

de hiçbir ortağı olmayan alemlerin Rabbı<br />

Allah’ındır: En’am, 6/162)<br />

d) Dualar okunduktan sonra tekbir getirilir ve<br />

Bismillâhi Allahu Ekber denerek hayvan kesilir.<br />

Bütün yukarıdaki dualar yapılmayabilir,<br />

ama Bismillâhi Allahu Ekber asla unutulmamalıdır.<br />

e) Hayvan böylece kesildikten sonra tamamen<br />

ölünceye ve sükûnet buluncaya kadar<br />

beklenir. Tamamen ölmeden yüzmeye başlamak,<br />

omuriliğe bıçak saplamak vb. azap<br />

verici davranışlarda bulunmak mekruhtur.<br />

Hz.Muhammed (s.a.), hayvan kesimi konusunda<br />

şöyle buyurur:<br />

“Allah, her şeyde iyi davranışı (ihsanı) emretmiştir.<br />

Öldürdüğünüzde, güzelce öldürün. Bir hayvan<br />

keseceğiniz zaman, onu güzelce kesin. Sizden<br />

biriniz hayvan keseceği zaman, bıçağını bilesin<br />

ve hayvana eziyet çektirmesin.”<br />

(Müslim, sayd, 57, no: 1955; Ebü Dâvud, edâhi<br />

12, no: 2815; Tirmizî, diyât, 14, no: 1409)<br />

Hz.Peygamber (s.a.), insana veya hayvana işkence<br />

etmeyi (müsle) yasaklamıştır. (Buhârî,<br />

zebâih, 25) Hayvan kesmeyi bilmeyen veya<br />

beceremeyecek olan kimsenin, hayvana eziyet<br />

edercesine hayvanı kesmeye kalkışması, kesinlikle<br />

doğru değildir. Bu durumdaki kişiler,<br />

<strong>kurban</strong>larını ya belediyelerin mezbahalarında,<br />

ya da kasaplıktan anlayanlara kestirmelidirler.<br />

Hayvan kesiminde ve özellikle <strong>kurban</strong> ibadetinde<br />

Allah adının anılması emri, her türlü<br />

şirkten uzak durma bilincini koruma anlamı<br />

yanında, can almanın çok ciddi bir iş olmasını<br />

da amaçlar. Böylece, her canlıyı yaratanın<br />

Allah olduğu yeniden bütün ciddiyetiyle hatırlanır.<br />

Canlılara şefkat ve merhamet ederek<br />

39


40<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

haklarını koruyup gözetme konusunda Sevgili<br />

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.), müslümanlara<br />

hem uygulamalarıyla örnek olmuş,<br />

hem de teşvik edici sözler söyleyerek rehberlik<br />

etmiştir.<br />

4.2.2 Kurban Kesimindeki Müstehap ve<br />

Mekruhlar<br />

1) Kesimden Önceki Müstehaplar ve Mekruhlar<br />

a) Kurbanlığın Hazırlanması: Kesimden birkaç<br />

gün önce <strong>kurban</strong>lığın bağlanıp takarrub<br />

(<strong>kurban</strong> ibadeti) için hazırlanması ve ona<br />

özen gösterilmesi, işaret konulması müstehaptır.<br />

Hz.Peygamber (s.a.) <strong>kurban</strong>lık develerini<br />

ve koyunlarını işaretlemiştir. (Buhârî<br />

hac, 110, edâhî 15; Müslim, Hacc 205, no:<br />

1243); Tirmizî, hac, 67, no: 906; Ebu Dâvud,<br />

menâsik, 15, no: 1752)<br />

b) Kesim Yeri Seçimi ve Kesim Yerine Ulaştırmak:<br />

Kurbanlığı kesim yerine sert, ayağını<br />

çekerek getirmeyip güzelce ve hayvana eziyet<br />

vermeden ulaştırmak müstehaptır. Kurbanlık<br />

hayvan, satın alındıktan itibaren özen görmeli,<br />

incitilmemeli, nakil sırasında eziyet görmemeli<br />

ve canı acıtılmamalıdır. Kesim yeri olarak,<br />

özellikle büyük şehirlerde belediyelerin gösterdiği,<br />

gerekli özellikleri taşıyan kesim yerleri<br />

tercih edilmelidir. Bu hem sağlık açısından,<br />

hem de dinimize uygun kesim imkânı sağlaması<br />

açısından gereklidir. Sokaklarda, caddelerde,<br />

hatta şehirlerarası yol kenarlarında<br />

<strong>kurban</strong> kesmek, hem sağlık açısından, hem de<br />

görüntü açısından kesinlikle doğru değildir.<br />

c) Kurbanlığın Yününü Kırkmak ve Sütünü<br />

Sağmak: Udhiye (bayram <strong>kurban</strong>ı) olarak alınan<br />

koyunun, yününün kırkılması ve sütünün<br />

sağılması mekruhtur. Çünkü <strong>kurban</strong>lığın bizatihi<br />

kendisi kurbet (ibadet) içindir, bu sebeple<br />

kesim öncesinde onun herhangi bir yerinden<br />

faydalanılmaz. Süt, yün vb.den faydalanan,<br />

bunları veya değerlerini tasadduk etmelidir.<br />

d) Kurbanlığı Satmak: Satın alınmış olan <strong>kurban</strong>lığın<br />

başkasına satılması caizdir, satış ge-<br />

çerlidir, ama bu satım mekruhtur, uygun değildir;<br />

ancak bedeli tasadduk edilmelidir.<br />

e) Kurbanlığın Yavrusu: Kurbanlık olarak satın<br />

alınan hayvan yavrularsa, yavru da anasıyla<br />

birlikte kesilir; kesilmeyip satılır veya elde tutulursa<br />

bedeli tasadduk edilir.<br />

f) Kurbanlığa Binmek ve Çalıştırmak: Udhiye<br />

(bayram) <strong>kurban</strong>ına binmek, yük taşıtmak ve<br />

çalıştırmak mekruhtur; değerine bir noksanlık<br />

gelmedikçe, herhangi bir işlem gerekmez,<br />

ancak bunlar sebebiyle değerine noksanlık<br />

gelirse, bu noksanlık tutarınca sadaka ödenir.<br />

Zorunlu durumlarda ise, <strong>kurban</strong>lık hayvana<br />

binilebilir. Bu konuda Hz.Peygamber (s.a.),<br />

şöyle buyurur: “Kurbanlığa, mecbur kaldıysan<br />

ma’ruf üzere (güzelce) bin. Bir başka sırt (binek)<br />

bulunca da in.” (Müslim, hac 375, no: 1324;<br />

Ebu Dâvud, menâsik, 18, no:1761; Nesâî, hac,<br />

76; Kütüb-i Sitte, no: 1486)<br />

2) Kesim Sırasındaki Mendup ve Mekruhlar<br />

A- Kesimle İlgili Olanlar:<br />

a) Koyun ve sığırda zebh (boynun çeneye yakın<br />

yerinden), devede nahr (boynun göğse yakın<br />

yerinden) şeklindeki kesim müstehaptır,<br />

bunun aksi mekruhtur.<br />

b) Dört damarın kesilmesi müstehaptır.<br />

c) Zebh kesim şeklinin kafa tarafından değil,<br />

nefes borusundan olması müstehaptır.<br />

B- Mükellefle İlgili Olanlar:<br />

a) İyice bilir ve gücü yeterse <strong>kurban</strong>ı bizzat<br />

kesmek, iyi yapamıyor ve gücü yetmiyorsa<br />

bilen başka birine kestirmek müstehaptır. Kadın<br />

mükellefin, vekâletle kestirmesi daha uygundur.<br />

b) Gücü yetmeyenin müslümanı vekil yapması<br />

müstehap, kitabi birini vekil seçmesi ise<br />

mekruhtur.<br />

c) Kesim anında mükellefin, hatta aile üyeleri-


Fıkhi Açıdan Kurban<br />

nin bizzat bulunması müstehaptır,<br />

d) Tesmiyeden (besmeleden) önce veya sonra<br />

dua etmek müstehap, duayı besmele anında<br />

yapmak mekruhtur; zira duayı besmeleden<br />

ayrı yapmak ayrıca müstehaptır.<br />

C- Kurbanlıkla İlgili Olanlar<br />

a) Daha semiz, daha güzel ve daha büyük hayvanları<br />

<strong>kurban</strong> etmek,<br />

b) Koyun cinsinden efdali (uygunu) beyaz,<br />

büyük boynuzlu ve burma olanlarıdır,<br />

c) Koyun kesmek, değeri veya eti eşit olduğu<br />

takdirde, deve veya sığırın yedide birine ortak<br />

olmaları efdaldir.<br />

d) Koç kesmek, eti ve değeri eşit olunca koyundan<br />

efdaldir.<br />

e) Değeri eşit olduğu halde keçi tekeden, dişi<br />

deve erkeğinden, inek öküzden ve boğadan efdaldir.<br />

f) Fazla sevap kazanmak için, hayvanın en değerlisini,<br />

eti en çok olanını ve fiyatı en yüksek<br />

olanını almak menduptur. Başından borcu<br />

savmak için, en zayıfını ve ucuzunu almaya<br />

çalışmak mekruhtur.<br />

g) Kurban sahibinin, <strong>kurban</strong> kesildiği gün ilk<br />

yemeğini <strong>kurban</strong>ın ciğerinden yemesi menduptur.<br />

h) Kesim sırasında, hayvanı kıbleye çevirmek<br />

menduptur.<br />

D- Kesim Vaktiyle İlgili Olanlar:<br />

Hayvanı keserken, keskin bıçak kullanmak ve<br />

azap vermemek menduptur.<br />

3) Kesimden Sonraki Mendup ve Mekruhlar<br />

a) Kesilen Hayvanın Sakinleşmesini Beklemek:<br />

Kesimden sonra, hayvanın bütün organlarının<br />

sakinleşmesine ve soğumasına, canlılığın<br />

bütün cesette sona ermesine kadar beklemek<br />

müstehaptır; bundan önce yüzmek vb. mekruhtur.<br />

b) Kurban Etinden Yemek: Mükellefin ve aile<br />

halkının <strong>kurban</strong> etinden yemesi müstehaptır.<br />

c) Kesim Ücreti: Kasap veya <strong>kurban</strong>ı kesene,<br />

<strong>kurban</strong>ın etini ücret olarak vermek helal değildir.<br />

Ancak, sadaka veya hediye olarak verilebilir.<br />

Kurbanı kesen fakir olursa da aynı hüküm<br />

uygulanır.<br />

d) Kurban Etini Satmamak: Kurban etlerinin<br />

satılması caiz değildir.<br />

e) Çevreyi Kirletmemek: Kurbanı hem keserken,<br />

hem de özellikle kestikten sonra çevrenin<br />

daha az kirletilmesine dikkat edilmeli, <strong>kurban</strong>ın<br />

yüzülmesi ve parçalanması işlemlerinden<br />

sonra atık aksam özel torbalara konmalı, özellikle<br />

belediyelerin gösterdiği toplama noktalarına<br />

dağılmayacak ve hayvanların dağıtmasına<br />

fırsat vermeyecek şekilde bırakılmalıdır. Aksi<br />

takdirde, en yakında bulunanları etkileyerek<br />

kamu sağlığı için tehlike arzedecek sonuçlar<br />

ortaya çıkabilir.<br />

4.3 Kurbanın Eti ve Diğer Aksamı<br />

4.3.1 Kurban Etlerinin Yenmesi<br />

1) Mükellefin Etini Yemesi Caiz Kurban: Bayram<br />

<strong>kurban</strong>ının etinden, hem sahibi, hem de<br />

aile halkı yiyebilir. Akîka <strong>kurban</strong>ının eti de<br />

böyledir. Şükür hedyinin etinden de sahibi yiyebilir.<br />

2) Mükellefin Etini Yiyemediği Kurbanlar: İhsar,<br />

av cezası hedyi ile adak <strong>kurban</strong>larından<br />

mükellef ve ailesi yiyemez. Kurban bayramının<br />

geçmesinden sonra bayram <strong>kurban</strong>ının eti,<br />

kesiminden önce doğan yavru ve mükellefin<br />

yakını veya sevdiği ölü adına onun emriyle kesilen<br />

<strong>kurban</strong>lar da sahibi tarafından yenmez.<br />

Sahibinin etinden yemesi caiz <strong>kurban</strong>ın et ve<br />

diğer aksamının kesimden sonra tasadduku<br />

vacip değilken, sahibinin yemesi caiz olmayan<br />

<strong>kurban</strong>ların bu kısımlarının tasadduku vacip-<br />

41


42<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

tir. Kesimden sonra etin kaybolması ve telefi<br />

halinde her iki tür için de tazminat ödenmez.<br />

Fakat tüketim mükellef tarafından olursa,<br />

birinci için değerini tasadduk gerekmezken,<br />

ikinci için gerekir.<br />

4.3.2 Kurban Etini Dağıtmak, Kurbanın<br />

Derisi ve Diğer Aksamı<br />

a) Etlerin Uygun Dağıtımı: En uygun (efdal)<br />

olan, kesilen <strong>kurban</strong>ın üçte birini kendi evinde<br />

yemektir; üçte birini akraba ve dostlara dağıtmak,<br />

kalan üçte birini de fakir fukaraya dağıtmak<br />

menduptur.<br />

Kurban etlerinin dağıtımında, <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />

öncelik vermek uygundur. Fakat,<br />

insanların birbirine <strong>kurban</strong> kesip kesmediğini<br />

sorması ve bunun sonunda kesmiş olduğunu<br />

öğrendiklerine et vermemesi doğru değildir.<br />

b) Kurban Etini Saklamak veya Dağıtmak:<br />

Kurban etinin bütünüyle tasadduku caiz olduğu<br />

gibi, tamamının ev halkı için saklanması<br />

da caizdir, ancak efdal olan yedirme ve tasadduktur.<br />

Bununla birlikte, kendi aile üyeleri kalabalık<br />

ve orta halli olanların, <strong>kurban</strong>lığı tamamen<br />

kendilerine saklamaları menduptur.<br />

Yüce Allah, <strong>kurban</strong> etlerinin aile içinde yenilmesini,<br />

ama fakirlere de yedirilmesini buyurur:<br />

“Artık onlardan (<strong>kurban</strong>lardan) siz de yiyin,<br />

yoksula ve fakire de yedirin.”<br />

(Hac, 22/28);<br />

“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için<br />

Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için<br />

onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken<br />

(<strong>kurban</strong> edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın<br />

adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca<br />

onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire<br />

de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin.<br />

Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize<br />

verdik.”<br />

(Hac: 22/36)<br />

Hz. Muhammed (s.a.) kıtlık çekilen bir yılda,<br />

<strong>kurban</strong> etlerinin üç günden fazla saklanmasını<br />

yasaklamış, fakirlerin doyurulmasını istemiştir.<br />

Âbis İbnu Rebîa anlatıyor; Hz.Aişe’ye:<br />

“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) <strong>kurban</strong>ların<br />

etlerinden üç günden fazla yenilmesini<br />

yasakladı mı?” diye sordum. “Evet, fakat bunu<br />

insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece<br />

zenginlerin fakirleri doyurmasını arzu etmişti.<br />

Biz koyunun paçasını kaldırıp on beş gece<br />

sonra yiyorduk.” dedi. Ben: “Sizi buna mecbur<br />

eden şey ne idi!” deyince, güldü ve: “Resûlullah<br />

(s.a.) Allah’a kavuşuncaya kadar, Muhammed<br />

ailesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla<br />

ekmek yememiştir” dedi.” (Buhârî, et’ime, 27,<br />

edâhî, 16; Müslim, edâhî, 28, no: 1971; Muvatta,<br />

edâhî, 5; Tirmizî, edâhî, 14, no: 1511; Ebu<br />

Dâvud, edâhî, 10, no: 2812; Kütüb-i Sitte, 1480)<br />

Hz. Peygamber (s.a.), bunun gerekçesi konusunda,<br />

şöyle buyurur: “Biz sizleri, <strong>kurban</strong>ların<br />

etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza<br />

<strong>kurban</strong> eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah<br />

Teâlâ bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret<br />

isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek,<br />

içmek ve zikir günleridir.” (Ebu Dâvud, edâhî,<br />

10, no: 2813; İbn Mâce, edâhî, 16, no:3160;<br />

Kütüb-i Sitte, no: 1481)<br />

Kurban etlerini yemek veya dağıtmak konusunda,<br />

bu gibi inceliklere de dikkat etmek gerekir.<br />

c) Kurban Derisi ve Diğer Aksamı: Sahibi <strong>kurban</strong><br />

derisini evde kullanabilir. Deri vb. maddesi<br />

kalabilecek şekilde kendisinden faydalanılan,<br />

yani tüketim malı olmayan maddeleri<br />

satış suretiyle değiştirilebilir, ancak kendisinden<br />

faydalanılamayanın para vb. karşılığında<br />

satılması helâl değildir. Buna rağmen satış yapıldıysa,<br />

bu satış geçerlidir.<br />

Kurban derisi ve diğer aksamı dağıtılacağı<br />

zaman ilkin bunlar fakirlere verilir. İstifadesi<br />

daha çok olursa din ve millet yararına çalışan<br />

güvenilir kurumlara da verilebilir. Kurban etleri<br />

müslüman olmayanlara da tasadduk edilebilir.


Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />

Kur’an’da Kurban<br />

ve Çeşitleri<br />

Sempozyumda ‘<strong>kurban</strong>’ konusu, çok<br />

değişik açılardan ele alınacağından<br />

tebliğimizde, Kur-an’da söz konusu<br />

edilen <strong>kurban</strong> çeşitlerinden ve ‘<strong>kurban</strong>’la ilgili<br />

meselelerden, mümkün mertebe yorumlara<br />

girmeden ve Kur-an’ın anlatımından uzaklaşmadan<br />

tebliğimizi sunmaya çalışacağız.<br />

Genel anlamıyla, Allah’a yakınlık sağlamak<br />

amacıyla belli vakitte ve belirli cinsten hayvanların<br />

kesilmesini ifade eden <strong>kurban</strong>, insanlık<br />

tarihiyle birlikte var olagelmiştir. İlâhi olsun,<br />

beşeri olsun hemen hemen bütün inanç sistemlerinde<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti mevcuttur.<br />

Kur’an-ı Kerim, Hac suresinde “Biz, her ümmete<br />

bir <strong>kurban</strong> ibadeti koyduk ki Allah’ın<br />

kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların<br />

üzerine O’nun adını ansınlar…” (Hac 22/34)<br />

denilerek, ilâhi dinlerin tamamında <strong>kurban</strong><br />

ibadetinin varlığına işaret edilmektedir.<br />

Kurban kesmek, tüm vahyi dinlerde bir tek<br />

Allah’a ibadetin önemli bir bölümüdür. Allah,<br />

tevhidi aşılamak için insanların, kendisinden<br />

başkası adına <strong>kurban</strong> kesmelerini yasaklamıştır.<br />

Bu, Allah’tan başkası önünde yapılması<br />

yasaklanan diğer şeylerle de uyum içindedir.<br />

Meselâ Allah’tan başkası önünde secde etmek,<br />

Allah’tan başkası adına yemin etmek, Allah’ın<br />

belirlediği yerler dışındaki yerleri kutsal kabul<br />

edip ziyaret etmek, Allah’tan başkası için oruç<br />

Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK<br />

Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

tutmak, Allah’ın haram kılmadığını haram<br />

kılmak vs. hep yasaklanmıştır.<br />

Ne vesileyle Allah’a <strong>kurban</strong> takdim ettikleri<br />

ve benzeri hususlar Kur-an’da sarih bir şekilde<br />

ifade edilmemiş olsa da, Hz. Âdem’in iki<br />

oğlunun <strong>kurban</strong>larından söz edilmektedir.<br />

Bunlardan birinin takdim ettiği <strong>kurban</strong> kabul<br />

edilmiş, diğerinin kabul edilmemiştir. Kurbanı<br />

kabul edilenin kabul edilmesinin sebebi, Maide<br />

suresinde de belirtildiği gibi onun, takva<br />

43


44<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

sahibi olmasıdır. (Maide 5/27). Sözün bağlamından,<br />

ahde vefasızlık ve Allah’ın emirlerini<br />

tutmamanın takvaya aykırı olduğu ve <strong>kurban</strong>ın<br />

kabulüne engel olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Kur-an’ı Kerim, ne diye Âdem’in iki oğlunun<br />

<strong>kurban</strong> takdim ettiklerinden ve onlardan birinin<br />

<strong>kurban</strong>ın kabul edilip diğerinin <strong>kurban</strong>ının<br />

kabul edilmemesinin nasıl anlaşıldığından<br />

söz etmez.<br />

Tevrat’ın Tekvin bölümünde, (4/1-8) bu konularda<br />

bilgi verilmektedir. Tevrat’a göre <strong>kurban</strong>ı<br />

kabul edilmeyen Kabil çiftçilikle, Habil<br />

ise koyunculukla uğraşıyordu. Kabil toprak<br />

ürünlerinden, Habil ise, bir koyunu <strong>kurban</strong><br />

olarak takdim etti. Gökten gelen ateş, Habil’in<br />

<strong>kurban</strong>ını alıp götürdü, Kabilin takdimesine<br />

dokunmadı. Ancak <strong>kurban</strong>ının kabul edilmemesi,<br />

toprak ürünü olması nedeniyle değil,<br />

Kabil’in niyetiyle yani Kur-an’ın da belirttiği<br />

gibi takvasıyla ilgilidir. Kabil’in tarla ürünü<br />

takdim etmesi, İsrail oğullarında kansız <strong>kurban</strong><br />

için mesnet kabul edilmiştir.<br />

Bozulmuş, tahrife uğramış ve zamanla hak dinden<br />

bütünüyle kopmuş beşeri dinlerde de <strong>kurban</strong>ın<br />

varlığı bilinmektedir. Nitekim Kur-an’ı<br />

Kerim’de, cahiliye döneminde müşrik Arapların<br />

<strong>kurban</strong> kestiklerinden söz edilmektedir.<br />

Cahiliye dönemi Arapları, putlarının kendileriyle<br />

Allah arasında aracılık yaptıklarına ve bu<br />

putların onları Allah’a yaklaştırdıklarına inanıyorlardı.<br />

İşte bu sebeple, putlarına <strong>kurban</strong><br />

takdim ediyorlardı. Ne yazık ki günümüzde,<br />

bazı bölgelerde Müslümanlar arasında da aynı<br />

anlayışla türbelere <strong>kurban</strong> kesenler vardır.<br />

Maide suresinin 103. ayetinde putlara takdim<br />

ettikleri bu <strong>kurban</strong>lar hakkında şöyle denilmektedir:<br />

“Allah, bahire, saibe, vasile ve ham<br />

diye bir şey kılmış değildir. Ne var ki inkâr<br />

edenler yalan uydurarak Allah’a iftira ediyorlar<br />

ve onların çoğu akıl erdiremezler.”<br />

Ayette Allah’a ortak koşulan putlara vs. <strong>kurban</strong><br />

adamak ve <strong>kurban</strong>lık hayvanları serbestçe<br />

otlamaya bırakmak, etlerini yememek, sütünü<br />

içmemek, bir işe koşmamak gibi batıl uygulamalar<br />

yerilmektedir. İslâm öncesi Arabistan’da<br />

bu tür hayvanlara değişik adlar verilir, özel<br />

işaretler konur ve adeta kutsal hayvanlar olarak<br />

kabul edilirlerdi.<br />

Ayetlerde sözü edilen hayvanların tanımında,<br />

müfessirlerin ittifak ettiklerini söyleyemeyiz.


Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />

Bununla birlikte, ortak hususları göz önünde<br />

bulundurarak bu hayvanlar hakkında özet<br />

bilgi vermek istiyoruz:<br />

Kulağı yarık anlamına gelen bahîra, sonuncusu<br />

erkek deve olan beş yavrulu dişi deveye<br />

verilen addı. Kulağı yarılarak serbestçe dolaşmaya<br />

bırakılırdı. Bundan sonra kimse ne ona<br />

binebilir, ne sütünü içebilir, ne kesebilir, ne<br />

tüyünü kırkabilirdi. Her nerede isterse orada<br />

otlamasına ve her nereden isterse oradan su<br />

içmesine izin verilirdi. Doğurduğu erkek deve<br />

de <strong>kurban</strong> edilirdi. Sütlerinden sadece putlara<br />

hizmet eden kâhinler yararlanabilirdi.<br />

Saîbe, bir hastalıktan veya bir tehlikeden kurtulmak<br />

adına yapılan adağı yerine getirmek<br />

için, bir onur işareti olarak serbest bırakılan<br />

erkek veya dişi deveye verilen addı. Sıkıntıdan<br />

kurtuldukları için bir bakıma o deveyi azât<br />

ediyorlardı.<br />

Hepsi dişi on yavrusu olan, dişi deveye de<br />

Saîbe denirdi.<br />

Hâm, torunu yetişip de binme çağına gelen<br />

yahut sulbünden on deve gelmiş olan erkek<br />

deveye verilen addı. Bu deve serbest bırakılırdı.<br />

Aynı ad, on tane yavrusu olup da serbest<br />

bırakılan dişi deveye de verilirdi. Bu deve de<br />

yükten muaf tutulurdu.<br />

Vasîle, ilk doğumunda biri dişi olan ve ikiz<br />

doğuran keçiye veya koyuna verilen addı. İlk<br />

doğan yavrular tanrılar adına <strong>kurban</strong> edilirdi;<br />

ilk doğan yavru erkek olursa tabii… Fakat<br />

ilk doğan yavrular ikiz olursa erkeği <strong>kurban</strong><br />

edilmez ve Vasîle diye adlandırılarak, tanrılar<br />

adına serbest bırakılırdı.<br />

İlk bakışta müşriklerin bu davranışları, masum<br />

bir davranış gibi algılanabilir. Nihayet<br />

söz konusu hayvanların, onlara yararlarının<br />

katlanmasından dolayı bunu yapıyorlardı.<br />

Kur-an’ın bunları gündeme getirmesi üç nedenle<br />

izah edilebilir:<br />

a. Allah’ın haram kılmadığını haram kılmaları,<br />

b. Allah’a şükredeceklerine başkasına yani<br />

putlara şükretmeleri.<br />

c. Kendilerini Allah’a yaklaştırdıklarına inandıkları<br />

putlarına <strong>kurban</strong> kesmeleri.<br />

İslâm, kulların bağlı bulunduğu otoriteyi bire<br />

indirgemek, bununla insanları birbirine kulluk<br />

etmelerinden, çeşitli ilâhların ve rablerin<br />

kulluğundan kurtarmak için tevhidi esas almıştır.<br />

Kur-an’ı Kerim’de zikredilen <strong>kurban</strong>lardan<br />

biri de, peygamberlik ispatı; peygamberin mucizesi<br />

olan <strong>kurban</strong>dır. İsrail oğullarından söz<br />

edilen bir bölümde geçen konuyla ilgili ayette<br />

şöyle denilmektedir:<br />

“Onlar şöyle de diyenlerdir: ‘Ateşin yiyeceği<br />

bir <strong>kurban</strong> getirmedikçe hiçbir peygambere<br />

inanmama konusunda Allah bizden söz<br />

aldı.’ De ki: ‘Benden önce apaçık belgeler<br />

ve dediğinizi yapan peygamberler size geldi.<br />

Eğer doğru iseniz, ne diye onları öldürdünüz?”<br />

(Âli İmran 3/183).<br />

Yahudilerden bir topluluk Peygamber’e<br />

(s.a.v.) gelerek: “Tevrat’ta, ateşin yiyeceği bir<br />

<strong>kurban</strong> getirmedikçe hiçbir peygambere inanmayacağımıza<br />

dair söz alındı. Hatta bu ateş<br />

gökten indiğinde hafif bir hışırtı ile gelir. Sen<br />

de bize bunu göstermedikçe sana inanmayız.”<br />

demişlerdi. Bunun üzerine yukarıdaki ayet<br />

indirildi.<br />

Aslında bu söyledikleri, Allah hakkında uydurulmuş<br />

bir iftiradan ibaretti. En nihayet ateşin<br />

<strong>kurban</strong>ı yemesi, tarihlerinde vuku bulmuş<br />

mucizelerden biridir. Ama bir peygambere<br />

inanmaları için o peygamberin, mutlaka o<br />

mucizeyi göstermesi şart koşulmamıştı. Peygamberlerin<br />

getirdikleri mucizelerin tamamının<br />

aynı olması gerekmez. Son peygamber<br />

olan, bu sebeple belli bir dönem ve bölgenin<br />

değil kıyamete kadar gelecek olan bütün ne-<br />

45


46<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

sillerin peygamberi olan Peygamberimizin<br />

peygamberliğinin ispatı, göze hitap eden ve<br />

ancak belirli nesillerin sorumlu olacakları mucizeler<br />

nevinden bir mucize olamazdı. Onun<br />

peygamberliğinin ispatı, bir nesilden diğerine<br />

intikâl edebilen ve bir bölgeden başka bir<br />

bölgeye taşınabilen bir mucize olmalı idi ki;<br />

Kur’an-ı Kerim’dir.<br />

Hz. İbrahim’in gördüğü rüya sebebiyle, kendi<br />

öz oğlunu mutlak teslimiyetin bir sonucu olarak<br />

Allah’a <strong>kurban</strong> etmesinden de Kur’an’da<br />

söz edilmektedir. Bu sınavda başarılı olmasının<br />

bir mükâfatı olarak, oğlu yerine başka bir<br />

<strong>kurban</strong>lık verilmiştir. (Saffât 37/102-107).<br />

Hz. İbrahim, kavminin putlarını kırmış ve<br />

bunun üzerine ateşe atılmıştır. Ama ateş onu<br />

yakmamış, kurtulmuştur. Bu olaydan sonra<br />

o, “Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru<br />

yolu gösterecek, Rabbim bana salihlerden<br />

olacak bir evlat ver.” diye dua etmiş (Saffât<br />

37/99-100) ve o bölgeden uzaklaşmıştır. (Meryem<br />

19/48) Hz. İbrahim, duası üzerine uslu<br />

bir oğul ile müjdelenmiştir. Çocuk yürüyüp<br />

gezecek çağa gelince, “Yavrucuğum, rüyada<br />

seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne<br />

dersin?” diye sormuş, o da: “Babacığım, sana<br />

emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden<br />

bulursun.” karşılığını vermiştir. Çocuğu boğazlamaya<br />

kalkınca, imtihanı başardığı bildirilmiş,<br />

oğlunun yerine ona büyük bir <strong>kurban</strong><br />

verilmiştir. (Saffât 101-106) Anlatılan bu kıssa,<br />

Müslümanlara <strong>kurban</strong> keserken, Allah’a<br />

bu mutlak bağlılığı anımsatması bakımında<br />

önem arz etmektedir.<br />

Belki de Hz. İbrahim’in (a.s) oğluna, gördüğü<br />

rüya ile ilgili düşüncesini sormasının nedeni,<br />

onun iznini almak değildi. Çünkü o bir peygamberdi<br />

ve Allah’ın emrini yerine getirecekti.<br />

Sadece Allah’ın kendisine daha önce müjdelediği<br />

evladın, ‘salih’ olup olmadığını öğrenmek<br />

istemişti. O Allah’tan salih bir evlat istemiş ve<br />

Allah da ona salih bir evlat ihsan ettiğini müj-<br />

delemişti.<br />

Çocuk, Allah rızası için canını feda etmeye<br />

hazır olduğu takdirde, Hz. İbrahim’in duasının<br />

kabul edildiği ve Hz. İsmail’in sadece<br />

sülbî olarak değil, ahlâk ve şahsiyet açısından<br />

da onun oğlu olduğu anlaşılacaktı.<br />

Belki de oğlunun salih biri olduğunu ve<br />

Allah’ın emrine asla karşı gelmeyeceğini biliyordu.<br />

Ama gönlünü almak için ona danışmıştı.<br />

Allah, yaşlı bir insana ömrünün son demlerinde<br />

bir oğul ihsan ediyor ve çocuk koşup<br />

oynayacak yaşa geldiğinde yaşlı baba biricik<br />

oğlunu yüzükoyun yere yatırarak, elinde bıçak<br />

Allah rızası için onu kesmek üzere öylece<br />

duruyor. İşte bu manzara Allah’ın engin rahmetini<br />

çekiyor ve Allah, o çocuk yerine <strong>kurban</strong><br />

edilmek üzere bir koç gönderiyor. Yüce Allah,<br />

iyileri işte böyle mükâfatlandırır. O, iyi kişiyi<br />

sıkıntı ve çilelerden geçirmek suretiyle imtihan<br />

eder, tereddütleri varsa giderir ve böylece<br />

derecelerini yükseltir. Hz. İbrahim’in de dereceleri<br />

işte bu şekilde yükseltilmiştir.<br />

Hz. İbrahim büyük bir imtihana tabi tutulmuş,<br />

Allah’tan başka hiçbir şeyin kendisine<br />

daha sevgili olmadığı imtihan sonucu ortaya<br />

çıkmıştı. Müslümanların <strong>kurban</strong> kesmeleri, bu<br />

düşünce ve duyguları sembolize etmektedir.<br />

Hz. İbrahim’in oğullarından birini <strong>kurban</strong> etmeye<br />

kalkıştığı konusunda hem Müslümanlar<br />

ve hem de Kitap ehli müttefiktir. Ancak hangi<br />

oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye kalkıştığı konusunda<br />

ihtilaf vardır. Kitab-ı Mukaddes’te <strong>kurban</strong><br />

edilenin İshak olduğu açıkça belirtilmektedir.<br />

Kitab-ı Mukaddeste şöyle denilmektedir: “Allah<br />

İbrahim’i imtihan etti ve dedi ki: Ey İbrahim!<br />

Tek ve yegâne sevdiğin oğlun İshak’ı<br />

yanına alarak Merish ülkesine git ve orada<br />

benim göstereceğim dağlardan birinde onu<br />

<strong>kurban</strong> et.” (Tekvin, 22:1-2)


Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />

Kur-an’ı Kerim’de ise kimin <strong>kurban</strong> edilmek<br />

istendiği belirtilmemektedir. Esasen Kur-an’ı<br />

Kerim, dikkatleri nakledilen kıssadan alınacak<br />

ibrete yoğunlaştırmak için pek çok kıssasında<br />

mekân, zaman ve şahıs isimlerine yer vermez.<br />

Kıssada olaylar da yoğun değildir. Genelde<br />

tek olaydan söz edilir. Bu yönüyle Kur-an<br />

kıssalarını, edebi türler içerisinde kısa hikâye<br />

türüne benzetebiliriz.<br />

Müslüman alimlerden bazıları da <strong>kurban</strong> edilenin<br />

İshak olduğunu ileri sürmektedir. Ancak<br />

büyük çoğunluk onun İsmail olduğunda<br />

hem fikirdir.<br />

Yukarıda Tevrat’tan yaptığımız alıntıda, <strong>kurban</strong><br />

edilenin İshak olduğu açık bir şekilde<br />

belirtilmekle birlikte Tevrat’taki anlatımların<br />

tamamını göz önünde bulundurduğumuzda<br />

onun İsmail olduğu anlaşılmaktadır. Hatta<br />

onun İshak olduğunun tasrih edildiği ve<br />

az önce zikrettiğimiz alıntıdan bile <strong>kurban</strong><br />

edilenin İsmail olduğu sonucu çıkmaktadır.<br />

Çünkü o alıntıda “Tek ve yegâne sevdiğin oğlun”<br />

ifadesi geçmektedir. Kitap ehli de kabul<br />

eder ki Hz. İsmail, İshak’tan büyüktür. Hz.<br />

İbrahim’in tek evladı olduğunda İsmail vardı,<br />

İshak yoktu.<br />

Tevrat’ın Tekvin bölümündeki şu ifadeler de<br />

bunu göstermektedir:<br />

“Ve İbrahim’in zevcesi Sârâ’nın hiçbir çocuğu<br />

yoktu. O’nun Mısır’lı bir hizmetçisi vardı.<br />

Adı Hacer idi. Sârâ, İbrahim’e dedi ki; ‘Bak<br />

Allah beni çocuk sahibi olmaktan mahrum<br />

etmiştir. Onun için sen benim hizmetçinin<br />

yanına git. Belki böylece evimiz neş’e ile dolar.’<br />

Ve İbrahim Sârânın dediğini yaptı. Ve<br />

İbrahim Ken’an ülkesinde 10 seneden beri<br />

kalıyordu ve işte o sıralarda karısı Sârâ kendi<br />

hizmetçisini ona verdi ki onun karısı olsun.<br />

Ve o Hacer’in yanına gitti ve o hamile kaldı.”<br />

(Tekvin, 16:1-3)<br />

“Allah meleği, ona dedi ki: “Sen hamilesin<br />

ve sen bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin,<br />

adını İsmail koy.” (Tekvin, 16:11)<br />

“İbrahim ve Hacer’den İsmail doğduğu zaman<br />

İbrahim 86 yaşındaydı.” (Tekvin, 16:16)<br />

“Ve Allah İbrahim’e dedi ki, senin karın olacak<br />

Sârâ’dan da sana bir erkek çocuk bahşedeceğim.<br />

Adını İshak koyarsın... O gelecek yıl<br />

aynı tarihte Sârâ’dan doğacaktır... O zaman<br />

İbrahim, oğlu İsmail’i ve evin diğer erkeklerini<br />

yanına aldı ve aynı gün Allah’ın emriyle<br />

onları sünnet etti. İbrahim 99 yaşında sünnet<br />

oldu. İsmail ise sünnet olduğu zaman 13 yaşındaydı.”<br />

(Tekvin: 17:15-25)<br />

“Ve oğlu İshak doğduğu zaman İbrahim 100<br />

yaşında idi.” (Tekvin, 21:5)<br />

Bu ifadelerde, Kitab-ı Mukaddes’in içine düştüğü<br />

çelişki kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şöyle<br />

ki, 14 yaşına kadar Hz. İbrahim’den tek evladını<br />

<strong>kurban</strong> etmesi istemişse, o İsmail olmalıdır.<br />

Eğer Allah, Hz. İshak’ın <strong>kurban</strong> edilmesini<br />

istemişse, o zaman onun Hz. İbrahim’in<br />

tek evladı olduğunu söylemek yanlış olur.<br />

Müslüman alimlerin de bu konuda ihtilâf ettiklerine<br />

değinmiştik. Hatta bu konudaki hadisler<br />

de çelişkilidir. Ne var ki Kur’an-ı Kerim’in anlatımından<br />

dolaylı da olsa <strong>kurban</strong> edilenin İsmail<br />

olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki:<br />

Saffât suresinde, Hz. İbrahim’in yurdunu terk<br />

ederken salih bir evlat için Allah’a dua ettiği<br />

ve kendisinin halim (uysal) bir evlatla müjdelendiği<br />

belirtilmektedir. (Ayet, 100-101).<br />

Ardından da onun rüyasından ve oğlunu <strong>kurban</strong><br />

etmesinden söz edilmektedir. Hz. İbrahim<br />

bu duasını evlatsız olduğu bir dönemde<br />

yapmış olmalıdır. Ayrıca, Kur-an’da İshak’tan<br />

söz edilirken onu alim olmakla nitelemektedir.<br />

(Hicr 15/53; Zâriyât 51/28). O hâlde<br />

halim olmakla nitelenen Hz. İsmail’dir. Hz.<br />

İsmail’in, onun büyük evladı olduğu İbrahim<br />

suresindeki şu ifadesinden de anlaşılmaktadır:<br />

47


48<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

“Bana ihtiyarlığımda İsmail ve İshak’ı bahşeden<br />

Allah’a hamd ederim.” (İbrahim:14/39).<br />

Oğullarından söz öderken önce İsmail’in ismini<br />

anmaktadır.<br />

Hûd suresinde Hz. İbrahim, İshak ile müjdelendiğinde<br />

aynı anda İshak’ın Yakup isminde<br />

bir oğlunun olacağı haber verilmektedir. (Hûd<br />

11/71). Hz. İbrahim, rüyasında ileride olacak<br />

bir çocuğunu boğazlarken görmüş olsaydı,<br />

Allah’ın onun gerçekten <strong>kurban</strong> edilmesini<br />

istediğine ihtimal vermezdi. Zira, bu çocuk<br />

<strong>kurban</strong> edildiği takdirde onun Yakub adında<br />

bir evladın babası olması söz konusu olamazdı.<br />

Müfessir Cerir, bu delili çürütmek maksadıyla<br />

diyor ki, belki de Hz. İbrahim rüyasını,<br />

Hz. İshâk, Yakub adında bir erkek çocuğuna<br />

sahip olduktan sonra görmüştü. Fakat bu çok<br />

uzak ve gülünç bir tahmindir. Zira, Kur-an’ı<br />

Kerim, <strong>kurban</strong> edilmesi istenen çocuğun “babasıyla<br />

beraber koşacak yaşa geldiği” zaman<br />

<strong>kurban</strong> edilmeye götürüldüğünü açık bir dille<br />

ifade ediyor. Herhangi bir önyargısı olmayan<br />

bir kişi, bu cümleyi okuyunca <strong>kurban</strong>lık çocuğun<br />

ancak 8-10 veya en fazla 12-13 yaşlarında<br />

olduğunu düşünecektir. Çoluk çocuk sahibi<br />

bir gençten söz edilirken böyle bir ifadenin<br />

kullanılabileceği düşünülemez.<br />

Sonuç olarak, Kur-an’ı Kerim’den de <strong>kurban</strong><br />

edilmek istenenin İsmail olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Kurban edilmek istenen ister İsmail, ister<br />

İshak olsun çok önemli değildir. Önemli<br />

olan Hz. İbrahim’in samimiyeti ve Allah’ın<br />

emirlerine bağlılığıdır.<br />

Kur-an’da <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili açık hükümler,<br />

Hac ibadeti esnasında kesilecek <strong>kurban</strong>larla<br />

ilgilidir. Hac ibadeti esnasında kesilecek<br />

<strong>kurban</strong>larla ilgili hükümler Bakara,<br />

Maide, Hac ve Fetih surelerinde zikredilmektedir.<br />

(Bakara 2/196; Maide 5/2, 95,97; Hac<br />

22/28, 36, 37; Feth 48/25). Hac ibadeti dışında<br />

kesilen <strong>kurban</strong>larla ilgili, Kevser suresinin 2.<br />

ayetindeki dolaylı ifade hariç Kur-an’da açık<br />

bir ifade bulunmamaktadır.<br />

Kevser suresindeki, ayetinde<br />

geçen kelimesiyle <strong>kurban</strong> kesmenin mi,<br />

yoksa namazda elleri göğüs üzerinde bağlamanın<br />

mı kastedildiği ve buradaki emrin bütün<br />

Müslümanları içine alıp almadığı konusunun<br />

açık olmaması, <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili farklı<br />

görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.<br />

Bununla birlikte hac dışındaki <strong>kurban</strong> ibadeti,<br />

Kevser suresindeki bu ayetle birlikte nakledilen<br />

hadislere dayandırılmaktadır.<br />

Sonuç olarak <strong>kurban</strong> kesmek, ilâhi ve beşeri<br />

dinlerde insanlık tarihiyle birlikte var olan bir<br />

ibadettir. İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadeti, Allah’ın<br />

emri nedeniyle Hz. İbrahim’in,biricik oğlunu<br />

Allah yolunda feda etmesini anmak, rızkı<br />

verenin, hayata ve ölüme hükmedenin Allah<br />

olduğunu ve insanlar dahil her şeyin O’na<br />

döneceğini hatırlatıcı bir eylem ve nihayet her<br />

müminin, gerekirse hak yolda kendi canını<br />

feda etmeye hazır olduğunu simgeler.


Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

Hz. Peygamber’in<br />

Sünnetinde Kurban<br />

Bu tebliğde <strong>kurban</strong>ın tarihçesine, tefsir<br />

ve fıkıhtaki yerine girilmeksizin, temel<br />

hadis kaynaklarına dayanılarak<br />

nebevi sünnetteki <strong>kurban</strong> öğretisi üzerinde<br />

durulacaktır. Hz. Peygamber’in dilinde <strong>kurban</strong><br />

yerine kullanılan çeşitli isimlendirmelere<br />

kısaca dikkat çekildikten sonra, muteber hadis<br />

kaynaklarımızda <strong>kurban</strong> ile ilgili bölümlere<br />

ve bab başlıklarına değinilecek, ardından da<br />

<strong>kurban</strong> hakkındaki bazı rivayetler değerlendirilecektir.<br />

Daha sonra sahabenin <strong>kurban</strong><br />

uygulaması ve <strong>kurban</strong> kesmeyi ne ölçüde bağlayıcı<br />

gördükleri, bu konuda zamanın ilerlemesine<br />

paralel olarak yaşanan değişime işaret<br />

edilecektir.<br />

Kavramsal Çerçeve<br />

Kurban bayramında kesilen hayvanlar,<br />

Kur’an’dan (5/25; 3/183) dilimize geçen bir<br />

isim olan ‘<strong>kurban</strong>’ şeklinde yerleşmiştir. Hadislerde<br />

ise <strong>kurban</strong>lar, çeşitlerine göre farklı<br />

isimlerle anılmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:<br />

Udhiyye: Kurban bayramı günlerinde kesilen<br />

<strong>kurban</strong>lar, (Edhâ, Edâhî, Dahâyâ)<br />

Hedy: Hacıların Mina’da kestikleri hac <strong>kurban</strong>ları<br />

Atîre: Haram ayların ilki olan Recep ayına ta-<br />

Doç. Dr. Bünyamin ERUL<br />

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

zim için kesilen <strong>kurban</strong>lar<br />

Fera’: Develerden ilk doğan yavrunun <strong>kurban</strong><br />

edilmesi<br />

Akîka: Doğan çocuk için kesilen şükür <strong>kurban</strong>ı<br />

Nezr: Her hangi bir adaktan dolayı kesilen<br />

<strong>kurban</strong>lar<br />

Ayrıca genel olarak kesilen <strong>kurban</strong>lar için nüsük,<br />

nüsk, nesîke, nahr, nahîr, zebh, zibh, zebâih<br />

vb. ifadeler de gerek isim, gerekse fiil olarak<br />

kullanılmaktadır.<br />

Bu tebliğde yalnızca Kurban bayramında ke-<br />

49


50<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

silen <strong>kurban</strong>lardan söz edilecektir.<br />

Hadis Kaynaklarında Kurban<br />

Kurban konusu, konulu tasnif edilmiş temel<br />

hadis kaynaklarımızın hemen hepsinde önemli<br />

bir bölüm olarak yer almıştır. Bazı kaynaklar<br />

Kitabu’l-Edâhî, bazıları ise Kitabu’d-Dahâyâ<br />

adıyla müstakil bölüm açmışlardır:<br />

En geniş ve kapsamlı rivayet kaynakları<br />

olan Abdurrazzak’ın Musannef’i ile İbn Ebi<br />

Şeybe’nin Musannef’inde <strong>kurban</strong> ile ilgili<br />

müstakil kitap/bölüm bulunmamaktadır. İlkinde<br />

ilgili bazı rivayetler, <strong>kurban</strong>lar ve hayvan<br />

kesimi hakkında çeşitli bablar Kitabu’l-<br />

Menasik içerisinde, ikincisinde ise <strong>kurban</strong> ile<br />

ilgili bab başlıkları K. Hacc vb. çeşitli bölümlerde<br />

verilmektedir. 1<br />

Hadis kaynakları, <strong>kurban</strong>lar hakkındaki bu<br />

bölümlerde ağırlıklı olarak şu hususlarla ilgili<br />

bab başlıkları açmışlardır:<br />

Kurbanın sünnet ya da vacip oluşu, <strong>kurban</strong>ın<br />

fazileti, <strong>kurban</strong>ın zamanı, kesim yeri, kesiliş<br />

biçimi, <strong>kurban</strong>a güzel davranılması, kesilen<br />

hayvanların türü, kesilmesi müstehap veya<br />

yasak olan hayvanların evsafı, kaç kişi için yeterli<br />

olacağı, ortaklaşa <strong>kurban</strong> kesimi, etlerin<br />

tüketimi, yolculukta <strong>kurban</strong>, başkası adına<br />

<strong>kurban</strong> kesimi, ölmüşler adına <strong>kurban</strong> kesimi,<br />

keserken neler okunacağı, Allah adının anılmaması<br />

durumu, <strong>kurban</strong>lardan çıkan yavrunun<br />

kesilmesi, <strong>kurban</strong>ların derileri, <strong>kurban</strong><br />

çeşitleri vb.<br />

Sünnet’te Kurban<br />

Hadis Kaynaklarında Kurban<br />

Rasûl-i Ekrem, hicretin 2. yılından itibaren<br />

<strong>kurban</strong> bayramlarında <strong>kurban</strong> kesmeye<br />

başladığına göre, <strong>kurban</strong> ibadetinin aynı<br />

yıl teşri kılındığını söyleyebiliriz. İbn Ömer,<br />

Rasûlullah’ın Medine’de on sene ikamet<br />

ettiğini ve (her yıl) <strong>kurban</strong> kestiğini haber<br />

vermiştir. 2 İbn Ömer’in bu ifadesinden Peygamberimizin<br />

en azından hicretin 2. senesinden<br />

itibaren irtihaline kadar, 8-9 sene <strong>kurban</strong><br />

kestiği anlaşılmaktadır. Bu ise O’nun, bu ibadete<br />

devamlılığını ve ne denli önem verdiğini<br />

gösterir.<br />

Bilindiği gibi Allah Rasulü, muhtemelen mazeretleri<br />

bulunan hanımların da katılımını<br />

sağlamak amacıyla bayram namazlarını mescitte<br />

değil, ‘musalla’ yani ‘namazgâh’ denilen<br />

açık bir alanda kılmıştı. İlk Kurban Bayramı<br />

namazını kıldırmak üzere, vardığı musallada<br />

o gün ilk işlerinin, (Bayram) namazını kılmak,<br />

sonra <strong>kurban</strong> kesmek olduğunu, böyle<br />

yapanların sünnete uymuş olacaklarını, 3<br />

Yüce Allah’ın Kurban günlerini Müslümanlar<br />

için bayram ilan ettiğini belirtti. 4 Bayram gün-<br />

Kaynak Kitap Adı Kitap No Bab Sayısı Rivayet Sayısı Cilt Sayfa<br />

Buhari Edâhî 73 16 29 VI. 234 - 240<br />

Muslim Edâhî 35 8 62 II. 1551 - 1567<br />

Tirmizi Edâhî 17 22 30 IV. 83 - 102<br />

İbn Mace Edâhî 26 17 42 II. 1043 - 1055<br />

Darimi Edâhi 6 28 55 s. 471 - 485<br />

Ebu Davud Dahâyâ 16 21 55 III. 226 - 264<br />

Nesâi Dahâyâ 26 44 87 VII. 211 - 240<br />

Buhari Dahâyâ 23 6 13 s. 482


Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

lerini, (oruç değil) yeme-içme ve Allah’ı anma<br />

günleri olarak niteleyerek 5 ashabını şu ifadeleriyle<br />

<strong>kurban</strong> kesmeye teşvik etti:<br />

“Âdemoğlu, <strong>kurban</strong> günü Allah katında <strong>kurban</strong><br />

kesmekten daha sevimli bir amel işlemez. Kurban,<br />

kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla<br />

gelir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce,<br />

Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kestiğiniz<br />

<strong>kurban</strong>larla nefsinizi arındırın!” 6<br />

Namaz ve hutbenin ardından Rasûlullah<br />

(sav), hem müsait oluşunu, hem de çevre temizliğini<br />

dikkate alarak, namazı kıldırdığı<br />

yeri aynı zamanda <strong>kurban</strong> kesim alanı olarak<br />

kullandı. 7 Rahmet Elçisi, hayvanların kesimi<br />

esnasında onlara eziyet verilmemesi için gerekli<br />

uyarılarda bulundu. Allah’ın her konuda<br />

‘ihsan’ ile yani güzellikle davranmayı farz<br />

kıldığını, hayvanların kesiminin de en güzel<br />

bir biçimde yapılması gerektiğini hatırlattı. Bu<br />

nedenle bıçağın iyice bilenmesi, hayvana gösterilmemesi,<br />

kesim işinin hızlı yapılması ve<br />

böylece hayvana acı çektirilmemesi talimatını<br />

verdi. 8<br />

Sonra getirilen iki koçu kıbleye doğru yatırdı,<br />

besmele çekti, tekbir aldı ve En’am Suresi’nin<br />

79 ile 162 ve 163. ayetlerini okuyarak <strong>kurban</strong><br />

etti. 9 Ardından da: “Allahım (bu <strong>kurban</strong>) sendendir<br />

ve Muhammed ile ümmeti tarafından<br />

yine senin (rızan) için sunulmuştur.” dedi. 10<br />

İlk Kurban Bayramında Medine’ye dışarıdan<br />

gelen birçok yoksulun doyurulmaları için Hz.<br />

Peygamber, <strong>kurban</strong> etlerinin bu misafirlere<br />

ikram edilerek üç gün içerisinde tüketilmesi<br />

talimatını verdi. Hatta sırf bu yüzden, <strong>kurban</strong><br />

etlerinin üç günden sonra sahipleri tarafından<br />

yenilmesini yasakladı. 11 Ertesi yıl bazı sahabilerin<br />

söz konusu uygulamanın devam edip etmeyeceğini<br />

sorması üzerine Peygamberimiz,<br />

Allah’ın kendilerini bolluğa kavuşturduğunu,<br />

artık o etlerden yiyebileceklerini, tasadduk<br />

edebileceklerini, istedikleri kadar da kendile-<br />

rine ayırabileceklerini duyurdu. 12<br />

Daha sonraki yıllarda Hz. Peygamber’in <strong>kurban</strong><br />

etlerinden bir kısmını terbiye ettirdiği ve<br />

10–15 gün, hatta bir ay sonra dahi tükettiği<br />

olmuştu. 13<br />

Kurbanı, varlıklı kimselerin yapacağı bir ibadet<br />

olarak gören Allah Rasûlü, yoksulların<br />

<strong>kurban</strong> kesmesine sıcak bakmazdı. 14 Peygamber<br />

Efendimizden gelen hadislere göre,<br />

sığır ve deve, yedi kişi tarafından ortaklaşa<br />

<strong>kurban</strong> edilebilmekte 15 ; <strong>kurban</strong>ın en hayırlısının<br />

boynuzlu koç olduğu belirtilmekte 16 ;<br />

<strong>kurban</strong>lık koyunların bir yaşını doldurmuş olması<br />

gerekmektedir. 17 Ayrıca sağlıklı olmayan,<br />

meselâ topal olan, tek gözü kör olan, hastalığı<br />

iyice belli olan, zayıf ve cılız olan hayvanlar<br />

<strong>kurban</strong> edilmemektedir. 18<br />

Yine hadislere göre <strong>kurban</strong>lıkların sadece etleri<br />

değil, derileri, yünleri, develerin üzerindeki<br />

minder vb. değerli eşyalar da fakirlere tasadduk<br />

edilir. 19 Kasap ücreti ise <strong>kurban</strong> etinden<br />

değil, sahibi tarafından ödenir. 20<br />

Hz. Peygamber döneminde, yolculuk esnasında<br />

da <strong>kurban</strong> kesildiği anlaşılmaktadır.<br />

Câbir b. Abdullah Hudeybiye’de Rasûlullah<br />

(s.a.v.) ile beraber deveyi de sığırı da yedi kişi<br />

için <strong>kurban</strong> ettiklerini; İbn Abbas ise bir seferde<br />

Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber iken <strong>kurban</strong><br />

bayramının geliverdiğini, sığırda yedi<br />

kişi, devede on kişi olarak <strong>kurban</strong> kestiklerini<br />

anlatmaktadır. 21<br />

Sosyo-Ekonomik Boyut<br />

İbn Abbâs’ın naklettiğine göre, bir dönem<br />

develerin azalması üzerine Rasûlullah (sav)<br />

sahabilere sığır kesmelerini emretmişti. “Yine<br />

bir sene davarların azalması üzerine de koyun<br />

yerine, altı ayını doldurup bir yaşını tamamlayandan<br />

farksız görülen kuvvetli kuzunun<br />

(ceza’) yeterli olacağını duyurmuştu.” 22 Aynı<br />

şekilde muhtemelen ekonomik ihtiyaçla-<br />

51


52<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

rı dikkate alarak O (sav), sütü için beslenen<br />

sağmal hayvanların da <strong>kurban</strong> edilmesini hoş<br />

görmemiştir. 23<br />

Sahabeden bazılarının devenin ilk yavrusunu<br />

<strong>kurban</strong> etmek istediklerinde Allah Rasulü onlara<br />

koyun sürüsünden bir tane ayırmalarını,<br />

besleyip gelişince onu kesmelerini ve etinden<br />

yolculara yedirmelerinin daha hayırlı olacağını<br />

söylemiştir. 24<br />

Hz. Peygamber’in bu tavrı, <strong>kurban</strong>lık seçiminde,<br />

sosyo-ekonomik şartları dikkate alarak<br />

gerekli bazı tedbirlere başvurması, hayvancılık<br />

politikası açısından da ayrıca önem arzetmektedir.<br />

Kurbanın Hükmü<br />

Kurban ibadetinin vacip mi, yoksa sünnet<br />

mi olduğu, sünnetlerin şahitleri olan sahabe<br />

arasında dahi tartışma konusu olmuştur.<br />

Hz. Peygamber’e harfi harfine bağlılığıyla<br />

bilinen İbn Ömer, <strong>kurban</strong>ın vacip (farz)<br />

olup olmadığına dair bir soruya “Rasûlullah<br />

(s) <strong>kurban</strong> kesti, ondan sonra Müslümanlar<br />

da kestiler ve bu şekilde sünnet cari oldu.”<br />

cevabını verir. 25 Bu haberi nakleden Tirmizi,<br />

İbn Ömer’in, bu soruya “evet (vâciptir)” dememesinden<br />

<strong>kurban</strong> kesmeyi sünnet olarak<br />

gördüğü neticesine varmış ve haberin akabinde<br />

şöyle demiştir: “İlim ehli yanında da amel<br />

buna göredir. Kurban farz değil, Rasûlullah’ın<br />

sünnetlerinden, yapılması müstehab olan bir<br />

sünnettir.” 26 Buhâri ise bab başlığında senetsiz<br />

olarak İbn Ömer’in “O sünnettir ve (herkesçe)<br />

bilinmektedir” 27 dediğini nakletmiştir.<br />

İbn Ömer’in, bu soruya Kevser Suresi’ndeki<br />

“venhar!” emrine değil de, Hz. Peygamber’in<br />

devamlı uygulamasına dayanarak cevap vermesi<br />

dikkat çekicidir. 28<br />

Kaynaklarımızda Hz. Peygamber’in vefat<br />

edinceye kadar devam ettiği <strong>kurban</strong> ibadetinin,<br />

ümmetine değil de peygamber olarak<br />

sadece kendisine özgü vaciplerden olduğunu<br />

dile getiren rivayetlerin yanı sıra; 29 “Kesin olmamakla<br />

birlikte, 30 farz kılınmadığı hâlde, vitr<br />

kılmakla, <strong>kurban</strong> kesmekle emr olundum.” 31<br />

şeklinde söz konusu ibadetlerin bir vecibe olmadığını<br />

ifade eden çeşitli zayıf rivayetler bulunmaktadır.<br />

Kurban kesmenin bir vecibe olduğuna dair,<br />

delil olarak iki sahabiden iki farklı hadis rivayet<br />

edilmektedir. İlki, kaynakların Ebu<br />

Hureyre’den rivayet ettikleri şu hadistir:<br />

Rasûlullah şöyle buyurur:<br />

“İmkânı olduğu halde <strong>kurban</strong> kesmeyen mescidimize<br />

yaklaşmasın!”<br />

Bu hadis, bazı rivayetlerde Hz. Peygamber’den<br />

merfû olarak gelmiş, 32 bazı rivayetlerde ise Ebû<br />

Hureyre’nin bir sözü/fetvası şeklinde mevkuf<br />

olarak rivayet edilmiştir. 33 Bazı ilim adamları<br />

bu rivayetin mevkuf şeklinin sahih olduğunu<br />

söylemektedirler. 34 Hanefiler, buradaki merfu<br />

durumunun sikanın bir ziyadesi olduğunu ve<br />

kabul edilmesi gerektiğini, mevkuf halinin de<br />

neticede hükmen merfu olduğunu, dolayısıyla<br />

her iki rivayetin de kabul edilmesi gerektiğini<br />

savunurlar. 35<br />

Diğer ilim adamları ise, bu hadisten <strong>kurban</strong><br />

kesmenin vacipliğinin çıkartılamayacağı kanaatindedirler.<br />

Bizzat Zeylaî’nin naklettiğine<br />

göre İbnu’l-Cevzî, “et-Tahkîk” adlı eserinde<br />

“Sarımsak yiyen kimse bizim mescidimize<br />

yaklaşmasın!” 36 hadisi (onun haramlığına delalet<br />

etmediği) gibi, “Bu hadis de vücubiyete<br />

delalet etmez.” demiştir. 37<br />

Kurban kesilmesi ile ilgili bazı hadislerle birlikte<br />

mezkur hadisi de naklettikten sonra İbn<br />

Hazm, “Bunların hiçbiri birşey ifade etmez.”


Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

dedikten sonra, Ebû Hureyre hadisinin her iki<br />

tarikinin de Abdullah b. Ayyâş’tan geldiğini ve<br />

kendisinin sika olarak bilinmediğini, dolayısıyla<br />

Hanefilerin bu delilinin de sakıt olduğunu<br />

kaydeder. 38 Cerh-Tadil kaynaklarına baktığımızda,<br />

Abdullah b. Ayyâş’ın zayıf bir ravi<br />

olduğu anlaşılmaktadır. 39<br />

Bu zayıf rivayetin vücubiyetin bir delili olarak<br />

değil de, <strong>kurban</strong>ın faziletini ifade için<br />

kullanılması hâlinde ise, “Namazgâhımıza<br />

yaklaşmasın.” cümlesi, <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />

yönelik bir dışlama ifadesi olarak değil, <strong>kurban</strong><br />

kesmeye teşvik amaçlı bir uyarı şeklinde<br />

anlaşılmalıdır. Ancak <strong>kurban</strong>ın faziletini ifade<br />

eden başka sahih hadisler varken <strong>kurban</strong><br />

kesmedikleri hâlde bayram namazına gelenleri,<br />

bu zayıf rivayeti dile getirerek incitmemek<br />

daha münasip olacaktır.<br />

İkinci rivayetimiz ise Mıhnef b. Süleym’den<br />

nakledilmektedir:<br />

Rasûlullah (sav) ile beraber Arafat’ta vakfedeydik.<br />

O’nun şöyle buyurduğunu işittim:<br />

“Ey insanlar! Her ev halkı, her yıl bir <strong>kurban</strong>,<br />

bir de atîre (kesmelidir). Atîre nedir bilir misiniz?<br />

Recep ayında kesilmesi gereken <strong>kurban</strong>dır.”<br />

Rivayeti nakledenlerden biri olan Tirmizî:<br />

“Bu hadis hasen gariptir. Bu hadisi sadece İbn<br />

Avn’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.” demektedir. 40<br />

Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayette ise,<br />

hadisi Hz. Peygamber’den işiten Mıhnef’in<br />

oğlu Habib olup sahabiliği sabit değildir. 41<br />

İsnadı, Abdulkerim Ebu Umeyye b. Ebi’l-<br />

Mehârik sebebiyle zayıftır. 42<br />

Rivayetin asıl yazılı kaynağı olan Abdurrazzak<br />

ise onu, iki yerde Habib b. Mıhnef’ten, o<br />

da babasından şeklinde nakleder. 43 Muhtelif<br />

hadisçiler, rivayetin Habib’den mi, yoksa babası<br />

Mıhnef’ten mi geldiğini tartışmışlarsa da<br />

rivayetin asıl ravisinin baba Mıhnef olduğu<br />

anlaşılmaktadır. 44<br />

Hadisin ravilerinin durumuna göz attığımızda<br />

karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:<br />

Mıhnef b. Süleym (ö. 64): Sahabi olduğu söylenmektedir.<br />

Ezd Kabilesindendir. Kufe’de yaşamış<br />

ve orada Ezd’in nakibi olmuştur. Sıffin’de<br />

Hz. Ali ile beraber olmuş ve Ezd’in sancağını<br />

taşımıştır. Hz. Ali onu Isbahan’a amil olarak<br />

görevlendirmiştir. Ondan Ebu Ramle ve oğlu<br />

Habib rivayet etmiştir. Bu hadisinden başka<br />

hadis rivayet ettiği bilinmemektedir. 45<br />

Ebu Ramle: Hakkında bilgi yoktur. İsmi Amir<br />

olarak geçmektedir. Rical kitaplarında sadece<br />

bu isnaddaki nakilden söz edilmektedir. Yani<br />

o, Mıhnef’ten rivayet etmiş, Abdullah b. Avn<br />

da ondan nakletmiştir. 46<br />

Hadisin isnadının zayıf olması bir tarafa, garib/ferd<br />

hadis olduğunu, yani tek bir sahabiden<br />

nakledildiğini hatırlatmalıyız. Hz. Ömer’den<br />

nakledilen “İnnema’l-A’mâlu bi’n-niyyât” 47<br />

hadisinde olduğu gibi, sahih olması halinde bir<br />

hadisin tek bir sahabiden gelmesi onun kabulüne<br />

mani değildir. Ancak, Hz. Peygamber’in<br />

Medine’de her yıl ifa ettiği ve birçok sahabinin<br />

de O’na uyarak amel ettikleri <strong>kurban</strong> gibi, yaygın<br />

bir ibadet hakkında zayıf bir rivayetin delil<br />

olması tartışmaya açıktır. Kendisini sadece bu<br />

rivayetinden dolayı tanıdığımız ve muhtemelen<br />

bu rivayeti Hz. Peygamber’den işittiğini<br />

ifade ettiği için sahabi sayılan Mıhnef’ten gelmiş<br />

olması garip değil midir? Başta Hanefiler<br />

olmak üzere muhtelif usulcülerin işaret ettiği<br />

gibi 48 , herkesin bilmesi, duyması gereken böyle<br />

bir bilginin, Mıhnef gibi fazla tanınmayan<br />

birinden gelmiş olması nasıl izah edilecektir?<br />

53


54<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Yaklaşık yüz bin sahabinin bulunduğu Veda<br />

haccında, Arafat’ta vakfe hâlindeyken Hz.<br />

Peygamber’in böyle bir sözünü başkalarının<br />

işitmemesi veya nakletmemesi ilginç değil<br />

midir? Allah Rasûlü’nün <strong>kurban</strong>ın fazileti ile<br />

ilgili çeşitli sahih hadisleri rivayet eden bunca<br />

ashabı varken, her ailenin <strong>kurban</strong> kesmesi gerektiğine<br />

dair bu rivayet, neden Kufe’de yaşamış<br />

birinden gelmektedir?<br />

Zayıf da olsa, hadisin metnine dönecek olursak,<br />

kanaatimizce bu metin <strong>kurban</strong>ın vacip<br />

oluşu konusunda delil teşkil etmez. Zira, bu<br />

rivayete dayanarak <strong>kurban</strong>a vacip denilirse,<br />

atîrenin de vacip olduğunu söylememiz gerekecektir.<br />

Oysa atirenin vacip olmadığında<br />

icma bulunmaktadır. Dolayısıyla aynı hadiste,<br />

aynı kurgu ve vurgu (siyâk) ile zikredildiği<br />

hâlde, <strong>kurban</strong>ın vacip, atirenin mensuh, hatta<br />

mekruh olduğu şeklinde iki farklı sonucun<br />

çıkarılması gibi garip bir istinbat söz konusudur.<br />

Üstelik hadis, Veda haccı esnasında varit<br />

olmuştur ve bilindiği gibi Peygamberimiz kısa<br />

süre sonra vefat etmiştir. Hz. Peygamber’in<br />

Fera’ ve Atire <strong>kurban</strong>ını yasakladığına dair<br />

rivayetlerin, 49 atire <strong>kurban</strong>ını neshettiği söylenmekteyse<br />

de 50 , elimizde bu ifadelerin ne<br />

zaman söylendiğine dair kesin veriler bulunmamaktadır.<br />

Kurbanın vücubiyeti konusunda belki de en<br />

güçlü delil, vaktinden önce kesenlere Hz.<br />

Peygamber’in tekrar kesmelerini emretmesidir:<br />

“Kim <strong>kurban</strong>ını Bayram namazından önce kestiyse<br />

onun yerine bir koyun kessin. Kim de henüz<br />

kesmediyse <strong>kurban</strong>ını Allah’ın adıyla kessin!” 51<br />

Buna karşılık bazı alimler de, “Zilhicce hilâlini<br />

görüp de <strong>kurban</strong> kesmek isteyen kimse, artık ne<br />

saçını, ne de tırnaklarını kessin!” 52 şeklindeki<br />

hadiste yer alan “kesmek isteyen” ifadesinin,<br />

<strong>kurban</strong>ın vacip olmadığına delalet ettiğini ileri<br />

sürmektedirler.<br />

Sahabede Kurban<br />

Rasûlullah’ın bütün tavsiyelerini dikkate alan<br />

ve gereğince amel etme eğiliminde olan sahabiler,<br />

O’ndan öğrendikleri bu faziletli ibadeti<br />

–maddi durumları ölçüsünde–, yine O’na<br />

uyarak yerine getirmeye çalışmışlardır. Ancak<br />

zamanla <strong>kurban</strong> kesme âdeta bir vecibe gibi<br />

anlaşılmaya başlanmış olmalı ki, bu durum<br />

karşısında endişelenen sahabeden Ebû Mes’ûd<br />

el-Ensârî (Ukbe b. Amr) “Sizin en zenginlerinizden<br />

olduğum hâlde, <strong>kurban</strong>ın mutlaka<br />

yapılması gereken bir farz zannedilmesi<br />

korkusuyla kesmemeyi düşündüm.” şeklinde<br />

bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiştir. Hatta<br />

diğer bir rivayette ise o “Zengin olduğum<br />

halde, komşularımın, <strong>kurban</strong> kesmem gerektiğini<br />

düşünürler endişesiyle kesmiyorum” 53<br />

diyerek bunu gerçekleştirmiştir.<br />

Yine sahabeden Huzeyfe b. Esîd’in şöyle dediği<br />

nakledilir: “Ben (<strong>kurban</strong> konusundaki)<br />

sünneti bilmeme rağmen, ailem beni (birden<br />

fazla <strong>kurban</strong> kestirerek) sıkıntıya soktu.<br />

Hâlbuki (evvelden) bir aile, bayramda bir<br />

veya iki koyunu <strong>kurban</strong> ederdi. Şimdi (bir-iki<br />

koyunla yetinirsek) komşularımız bizi cimrilikle<br />

itham ediyorlar.” Halbuki ben, Ebû Bekr<br />

ve Ömer’in bile <strong>kurban</strong> kesmediklerine şahit<br />

oldum.” 54<br />

İlerleyen yıllarda, <strong>kurban</strong> konusundaki bu<br />

gayretin boyutlarını sahabeden Ebû Eyyûb el-<br />

Ensârî de şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında<br />

kişi, kendisi ve çoluk çocuğu için bir<br />

koyun keserdi. Onun etinden hem kendileri<br />

yer, hem de başkalarına yedirirdi. Daha sonra,<br />

Müslümanlar arasında gördüğün bu övünme<br />

durumu ortaya çıktı (birkaç <strong>kurban</strong> kesmeye<br />

başladılar).” 55<br />

Sonuç Yerine<br />

Netice itibarıyla, Hz. Peygamber ve sahabeden<br />

imkânı olanlar <strong>kurban</strong> kesmişlerdir. Kurban<br />

kesmenin sünnet oluşunda ihtilaf yok-


Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />

tur. Ancak bunun vacip olduğunu gösteren<br />

delillerden, 108. Kevser Suresi’ndeki ayetin<br />

delâleti zanni, <strong>kurban</strong> kesmeyi emreden hadislerinse<br />

hem sübutu, hem de delaleti zannidir.<br />

Sahabenin tatbikatı açıkça göstermektedir<br />

ki, onlar bunu sünnet olarak görmüşler ve farz<br />

olarak algılanmasına engel olabilmek için zaman<br />

zaman, imkânları olduğu hâlde <strong>kurban</strong><br />

kesmeyebilmişlerdir.<br />

Gerek Hz. Peygamber’in ve sahabenin tatbikatı<br />

ve gerekse diğer mezhepler ve ilim<br />

adamlarının ortak kanaati göstermektedir ki,<br />

<strong>kurban</strong> kesme, zekât vermekle yükümlü olan<br />

zengin müslümanlar için müekked bir sünnettir,<br />

mübarek bayram günlerinde birçok<br />

yönüyle sosyal dayanışma ve kaynaşma vesilesidir.<br />

Allah Rasûlü’nün sünnetine ittiba, O’nu<br />

örnek alma, O’nun yaptıklarını yapma elbette<br />

ideal bir davranıştır. Ancak bu sünneti, mutlaka<br />

yerine getirilmesi gereken bir vücubiyet/<br />

fariza gibi algılamak da, “nasıl olsa sünnettir”<br />

diyerek hafife alıp ihmal etmek de isabetli değildir.<br />

Dipnotlar<br />

1 Bkz: Abdurrazzak, Musannef, IV. 379-389, 479-500;<br />

İbn Ebi Şeybe, Musannef, III. 413, 417, 419, 428.<br />

2 Tirmizî, Edâhi 11.<br />

3 Buhari, Iydeyn, 3.<br />

4 Ebu Davud, Dahaya 1.<br />

5 Nesai, Fer’ ve Atiyre, 2.<br />

6 Tirmizî, Edahi 1.<br />

7 Nesai, Dahâyâ, 3.<br />

8 Ebu Davud, Dahaya, 10–11; İbn Mace, Zebaih, 3.<br />

9 Tirmizî, Edahi 2.<br />

10 İbn Mâce, Edâhî, 1.<br />

11 Ebu Davud, Dahaya, 9–10.<br />

12 Nesai, Fera ve Atiyre, 2.<br />

13 Buhari, Cihad 123; Muslim, Edahi, 36; Nesai, Dahaya,<br />

37.<br />

14 Ebu Davud, Dahaya, 1.<br />

15 Ebu Davud, Dahaya, 6, 7.<br />

16 Ebu Davud, Cenaiz 30, 31.<br />

17 Muslim, Edahi, 13-16.<br />

18 Tirmizi, Edahi, 5.<br />

19 Buhari, Hac, 113.<br />

20 Muslim, Hac, 348; İbn Mace, Menasik 92.<br />

21 Tirmizi, Edahi, 8.<br />

22 İbn Mâce, Edâhî, 5, 7.<br />

23 Ebu Davud, Dahaya, 1.<br />

24 Nesai, Fera ve Atiyre, 2.<br />

25 İbn Mâce, Edahî 2; Krş: Tirmizî, Edahî 11.<br />

26 Tirmizî, Edâhi 11. Ayrıca bkz: Ibn Hacer, Fethu’l-<br />

Bârî, X. 6.<br />

27 Buhârî, Edâhi, 1, VI. 234 Bkz: Ibn Hacer, Fethu’l-<br />

Bârî, X. 6.<br />

28 İbn Ömer’in, “Kurban (bağlayıcı) birşey değildir veya<br />

farz değildir, dileyen <strong>kurban</strong> keser, dileyen kesmez.” dediğini<br />

bildiren rivâyete (Abdurrazzâk, IV. 381, no: 8137)<br />

ise ihtiyatla bakıyoruz. Zira her ne kadar o, <strong>kurban</strong>ın farz<br />

gibi bağlayıcı olmadığını söyleyebilirse de, Rasûlullah ve<br />

ashabın tatbikatından sonra, en azından onun “Dileyen<br />

keser, dileyen kesmez” diyebileceğine fazla ihtimal<br />

veremiyoruz. Gerek vitir ve gerekse <strong>kurban</strong> hakkında<br />

Hz. Peygamber’in ve ashabın uygulamasıyla cevap verme<br />

onun sünnet anlayışına daha uygundur. Çünkü İbn<br />

Ömer oldukça ihtiyatlı birisi olduğu için sorulan sorulara,<br />

ya Hz. Peygamberin bir sözü ya da bir uygulamasıyla<br />

cevap verir; şayet herhangi bir sünnet yoksa rey’e<br />

başvurmaz ve “Bilmiyorum, bilgim yok” der, soranları<br />

cevapsız gönderirdi.” (Bkz: Dârimi, Mukaddime 19, s.<br />

57; Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, I. 38-9.)<br />

29 Bu rivayetler ve değerlendirilmesi için bkz: Erul Bünyamin,<br />

Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 335-6.<br />

30 Abdurrazzâk, III. 3, no: 4572.<br />

31 Ahmed, I. 234.<br />

32 Ahmed, II. 321; İbn Mâce, Edâhî 2; Hâkim, Mustedrek,<br />

II. 389, IV. 232; Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />

33 Hâkim, Mustedrek, IV. 232; Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />

34 Bkz: Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />

35 Bkz: Tehânevî, İ’lâu’s-Sunen, XVII. 215-6; Zeylaî,<br />

Nasbu’r-Râye, IV. 207.<br />

36 İbn Ebi Şeybe, Musannef, II. 249, V. 136.<br />

55


56<br />

37 Zeylaî, a.y.<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

38 İbn Hazm, el-Muhallâ bi’l-Asâr, VI. 7-8, mesele: 973.<br />

39 Künyesi Ebu Hafs olup Mısırlıdır, H. 170 yılında vefat<br />

etmiştir. İbn Hacer’e göre galatı olan ‘saduk’ bir ravidir.<br />

İmam Muslim, onun bir rivayetini şahit hadis olarak tahric<br />

etmiştir. Ebu Davud ve Nesai onun zayıf olduğunu,<br />

İbn Yunus “munkeru’l-hadis” olduğunu, Ebu Hatim<br />

“sağlam olmadığını”, hadisinin yazılabileceğini ‘saduk’<br />

denilebileceğini söylemiştir. Bkz. İbn Ebî Hâtim, el-<br />

Cerh ve’t-Ta’dil, V. 126; Beşşar Avvad ve Şuayb Arnaut,<br />

Tahriru takribi’t-tehzib, II. 250-251; Zehebi, Mizanu’l-<br />

İ’tidal, III. 183-4.<br />

40 Tirmizi, Edahi, 19; Ebu Davud, Dahâyâ, 1; Nesai,<br />

Fera’ ve Atire, 1; İbn Mâce, Edahî 2; Ahmed, IV. 215,<br />

V. 76.<br />

41 İbnu’l-Kattan onun, babasından hadis naklettiğini ve<br />

babası gibi onun da mechul olduğunu söylemektedir.<br />

Zeylaî, Nasbu’r-Râye, IV. 211.<br />

42 Nesai, Darekutni ona ‘metruk’, İbn Hibban çok yanıldığını,<br />

fahiş hatalar yaptığını, İbnu’l-Kattan ise onun mechul<br />

olduğunu belirtmektedirler. Bkz: Şuayb el-Arnaût ve<br />

ekibi, Ahmed b. Hanbel, Musned, XXXIV. 330.<br />

43 Abdurrazzak, IV. 342, no: 8001; 386, no: 8159.<br />

44 Bkz: Musned, XXXIV. 330-331.<br />

45 İbnu’l-Esir, Usdu’l-gabe, V. 128; İbn Hacer, İsabe, III.<br />

392-3.<br />

46 Zehebi, onun İbn Avn’in şeyhi olduğunu, onun<br />

mechul olduğunu zikreder ve yukarıdaki hadisi nakleder.<br />

Abdulhakk’ın bu hadis için zayıf dediğini, İbnu’l-<br />

Kattan’ın ise onun mechul olması hasebiyle onu ‘saduk’<br />

olduğunu belirttiğini kaydeder. Zehebi, Mizanu’l-İ’tidal,<br />

III. 77.<br />

47 Buhari, Bed’u’l-vahy, 1.<br />

48 Bkz: Cessas, Usûl, I. 368.<br />

49 Nesai, Fera’ ve Atire, 1.<br />

50 Bkz: Tahavi, Şerhu Muşkili’l-Asar, III. 82-90.<br />

51 Muslim, Edahi, 2–3.<br />

52 Muslim, Edâhî, 39-42; Tirmizi, Edahi, 24; İbn Mace,<br />

Edahi, 11.<br />

53 Abdurrazzâk, IV. 383, no: 8148-9.<br />

54 Abdurrazzâk, IV, 383, 381, no: 8150, 8139; İbn Mâce,<br />

Edâhî, 10.<br />

55 Tirmizî, Edahi 10; Muvatta, Dahaya, 5.


Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />

Kurban:<br />

İnsanlığın Birliği<br />

İçin Mesaj ve Metot<br />

Günümüzde bilim, teknoloji, bilişim<br />

teknolojisi, iletişim araçları ve taşıma<br />

alanlarındaki emsalsiz gelişmelerin<br />

dünyayı küçük küresel bir köy haline getirdiği<br />

artık herkesin kabul ettiği tartışılmaz bir gerçektir.<br />

Bununla birlikte, hassas gözlemciler için<br />

temel gerçekler başka bir şey daha ifade ediyor.<br />

İnsanlar genelde izole bir yaşantı sürüyor, çatışmalarla<br />

ilgileniyor, savaş, vahşet ve terörden acı<br />

çekiyorlar. Birçok insan kendi ülkelerinde bağımsızlık<br />

talep ediyor. En güçlü olanın hayatta<br />

kalabilmesi kanununun dünyamızda hâlâ hüküm<br />

sürdüğünü görüyoruz. Bu yüzden çağımızın<br />

rekabet çağı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.<br />

Eğer hayatta kalmak istiyorsanız rekabetin<br />

meydan okumasıyla yüzleşmek zorundasınız.<br />

Bu yüzden rekabet çağının devam ettiği gururla<br />

beyan edilmektedir. Zayıf bir bireyin veya toplumun<br />

ve hatta ülkenin de hayatta kalabilme<br />

şansı yoktur. Sözde büyük güçler veya süper<br />

güçler dünyayı ve dünya kurumlarını yönetmektedirler.<br />

Bazı küçük istisnalar dışında günümüzün<br />

geçerli kanunu budur.<br />

Modernite ve modernleşmenin teşvik ve sefilliği<br />

yerine insanlar yine de hayatlarından zevk<br />

almanın peşindeler. Bu nedenle, birçok festival<br />

ve ulusal tatiller mutluluk ve zevk vesilesi<br />

Dr. Mohd. Mumtaz ALİ<br />

International Islamic University, Malezya<br />

olmaktadır. Bu evrensel bir dürtü olarak, tarih<br />

boyunca insanların bu tür festivallerden hoşlanmalarının<br />

nedeni olarak görülmektedir. Bütün<br />

teşvik ve zorluklarına rağmen insanlar bu<br />

çeşit festivalleri kutlamayı unutmazlar. Kurban<br />

Bayramı ve Ramazan Bayramı bütün dünyada<br />

Müslümanların birçoğunun kutladığı İslâm<br />

dini bayramlarıdır. Bu iki bayram sadece festival<br />

günleri olmak dışında mutluluk ve zevk<br />

kaynağı olan günlerdir. Bununla birlikte, İslâm<br />

bayramları hakkındaki bu görüş ne bayramın<br />

gerçek ruhunun yansıması, ne de İslâmın gerçek<br />

tezahürüdür. Bayram kavramı, hedefi ve<br />

57


58<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

amaçları ve hatta kutlama metotları İslâmi bayramları<br />

diğer bütün festivaller ve ulusal tatillerden<br />

ayırt etmektedir.<br />

Bayramların Hayattaki Önemi<br />

Farklı milletlerin festivallerine gelişigüzel bir<br />

bakış, bu festivallerin hem o milletin kahramanı<br />

adına kutlandığını, hem de o milletin önemli<br />

bir günü olduğunu göstermektedir. Bu yüzden<br />

festivaller tek başına söz konusu millet tarafından<br />

kutlanmaktadır. Diğer insanları o milletin<br />

insanlarının ilgi gösterdiği gibi bu festivallerde<br />

aynı coşku ile yer almazlar. Dini bayramlar sınırlar<br />

ve vatandaşlıkların ötesine taşarak insanları<br />

bir araya getirir. Bu dini bayramlar özel bir<br />

günde kutlanır ve belli bir bölgedeki insanların<br />

birliğinin kaynağı olarak görülür.<br />

Bazı dini ve milli bayramlar farklı dinler ve milletler<br />

tarafından da farklı şekillerde kutlanmaktadır.<br />

Bazı insanlar ritüelleri düzenler ve dans<br />

ve şarkı gibi seramonileri icra ederler. Bazı din<br />

takipçileri tapınır ve birçok ritüeli yerine getirirler.<br />

Bu festivallerdeki eğlence faaliyetleri bütün<br />

dinlerde genel bir olgudur. Bütün festivallerde<br />

dans, şarkı ve şarap içme gibi faaliyetlerin her<br />

türlüsü yer alır. Bazı insanlar festivalleri ciddiye<br />

alır ve yüksek değerler ve yüce hedeflere ulaşmak<br />

için bundan yararlanmaya çalışır. Kısaca<br />

festivallerin kutlanma metotları içinde hayat<br />

bulduğu din veya milletin ruhunu yansıtır.<br />

İslâm’da Bayram ve Önemi<br />

İslâm’da bayram farklıdır, çünkü İslâm modern<br />

toplumlarda anlaşıldığı gibi sınırlara hapsolmuş<br />

bir din değildir. Daha çok bir reform ve<br />

gelişme ideolojik hareketi gibidir. Sadece özel<br />

bir millet ve din takipçilerinin refahını düşünmemektedir.<br />

İnsanoğlunun reform ve gelişimini<br />

savunmaktadır. Her bakımdan yeni bir ruhaniyet<br />

ve her türlü kölelikten kurtulmuş özgür<br />

insanlar hedefidir. İnsanları materyalizm ve<br />

sekülerlikten kurtararak, ruhaniyet ve gelişme<br />

yolunda onlara kılavuzluk eder. Bu nedenle,<br />

eşsiz bir hedefi vardır ve bayramlar dahil, ha-<br />

yatın her aşamasına yeni bir ruh aşılamaktadır.<br />

Bu ruhaniyet bayram kutlamasına yeni bir şekil<br />

kazandırmaktadır. Sosyal hayatta bayram ihtiyacı<br />

ve önemi İslâm tarafından onaylanmakta;<br />

görmezden gelinmemektedir ancak dünyadaki<br />

insanların arasında yüksek hedefler ve<br />

yüce değerlerin aşılanması için kullanılmaktadır.<br />

Bu bir gurur kaynağı değil, insanoğlunun<br />

Tevhid–Allah’ın Birliği temelinde birleşmesi<br />

için bir kaynaktır. Bu yüzden İslâm bayramlarına<br />

bakan biri farklı hedefler ve farklı şekiller<br />

görebilir. İslâm bayramlarını dünyadaki diğer<br />

festivallerden ayırt eden en az üç önemli özellik<br />

göze çarpar.<br />

Bayramların Üç Önemli Özelliği<br />

Birincisi, insanlık için uluslararası bir reform<br />

ve gelişme hareketi olarak İslâm, ulusal ve dini<br />

festivalleri insanoğlunu birbirinden ayırmasından<br />

ziyade birbirine yaklaştıran unsurlar olarak<br />

görmektedir. Bu festivallerin ulusal onur vesilesi<br />

olarak görüldüğü ve evrensel değerler ve<br />

gelenekler yerine ulusal geleneklere dayandıkları<br />

açıktır. Bir festivalde sadece bir millet veya<br />

bir dinin mensupları yer alır. Bu festivaller bir<br />

milleti aynı ruhla bir araya getirdikçe, uluslar<br />

arasında aynı zamanda çatışmalar meydana getirmektedir.<br />

İslâm uluslara karşı değildir, ancak<br />

önemsiz ulusal çıkarlar yüzünden dünyadaki<br />

insanların arasında bölünme yaratan milliyetçiğe<br />

karşıdır. İslâm ulusal çıkarlardan ziyade<br />

insanoğlunun refahı ve birliği ile ilgilenir. Kalkınmanın<br />

hedefleri olan işbirliği, refah ve mutluluk<br />

sayesinde ulusların birlikte yaşayabileceği<br />

türden bir medeniyet kurmak hedefine sahiptir.<br />

İnsanlar arasında rekabet etmenin yerine <strong>kurban</strong><br />

ruhunun hakim olması ile bu mümkün<br />

olabilir. Kurban Bayramı bu yüzden Fedakârlık<br />

Bayramı olarak bilinir. İslâm’ı kabul edenler<br />

kendi ulusal ve dini çıkarlarının yerine evrensel<br />

hedefler ve fedakârlık ve işbirliği davranışını benimserler.<br />

Bayram insanları kendi zamanlarını,<br />

varlıklarını ve her şeylerini insanların reform ve<br />

kalkınması ve Allah Rızası için feda edebilmeleri<br />

için hazırlar.


Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />

İkinci olarak, insanoğlunun uluslararası bir reform<br />

ve gelişme hareketi olarak İslâm, Allah’ın<br />

ilahi mesajına dayanmaktadır. Hayatın maddesel<br />

kavramını reddeder ve ruhani bir yaşam için<br />

duyguları harekete geçirir. İnsanların ruhani<br />

varlıklarını ortaya çıkaran ve hayatlarını evrensel<br />

değerler ve ahlâk ölçülerine uyduran bir atmosfer<br />

yaratır. Ruhani ve ahlaki gelişme İslâm<br />

Bayramlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yüzden<br />

Kurban Bayramı gibi bir bayram (Allah<br />

adına inananlar tarafından hayvanların <strong>kurban</strong><br />

edildiği Fedakârlık Bayramı olarak da anılmaktadır),<br />

başkaları için evrensel fedakârlık öğretisini<br />

öne süren bir vesiledir. İnsanlar kendi kişisel,<br />

ulusal, dini çıkarlarını insanlık çıkarı için<br />

feda etmeleri için eğitilirler. Bu yüzden Bayram<br />

yüksek ahlâki değerleri yaratan bir kavram olarak<br />

kabul edilir. Dans ve şarkı söylemek yerine,<br />

insanlar gün içerisinde birbirlerini ziyaret<br />

ederek ve bütün akraba, arkadaş ve toplumdaki<br />

fakir insanlara et dağıtmak suretiyle fedâkarlık<br />

yaparak bayrama katılırlar.<br />

Üçüncü olarak, İslâm Bayramları; Kurban Bayramı<br />

ve Ramazan Bayramı ruhani nedenler<br />

uğruna kutlanır. Ramazan Bayramı, Şükran<br />

günü olarak ve Allah’a Kur’an-ı vahyettiği için<br />

bir minnettarlık olarak kutlanır –ilahi mesajlar<br />

kitabı ve barış, refah ve mutluluk rehberi<br />

– kalkınmanın yolu Kur-an Ramazan ayında<br />

indirilmiştir. Bu yüzden Ramazan ayı boyunca<br />

insanlar oruç tutar ve Allah sevgisi için meşru<br />

arzularını dizginlerler. Müslümanların kendi<br />

meşru isteklerini ve izin verilebilir arzularını<br />

sadece Allah rızası için ve insanlığın refahı için<br />

dizginledikleri oruç tutulan ayın adı Ramazan<br />

ayıdır. Gün boyunca inananlar meşru ve helâl<br />

gıdaları yemeyerek oruç tutarlar. Yemeklerini,<br />

zamanlarını ve paralarını insanlığın mutluluğu<br />

için feda ederler. Kurban (Fedakârlık) Bayramı<br />

İbrahim peygamberin ve oğlu İsmail peygamberin<br />

fedakârlıklarını hatırlatır; Allah’ı seven ve<br />

Allah’tan korkan yüce kişilik, Allah rızası için<br />

kendi öz oğlunu feda etmekten çekinmemiş ve<br />

hatta babasının kendisini <strong>kurban</strong> etme plânını<br />

bilmesine rağmen, oğlu İsmail de Allah yolun-<br />

da <strong>kurban</strong> edilmekten çekinmemiştir. Bizler<br />

bu fedakârlık geleneğini kutlarız ve kendimize<br />

fedakârlık ve işbirliği değerlerini öğretiriz. Bu<br />

iki bayramın da ne ulusal, ne de dini faktörlere<br />

dayandığını görürüz; Bu bayramların temeli<br />

yanlış ideoloji ve modern felsefelerle doğasını<br />

bozmamış olanların tamamı tarafından paylaşılan<br />

ruhani ve ilâhi temellerdir. Bu bayramlar<br />

madde ve insana ibadetten ziyade Allah’a ibadet<br />

yönündedir; bir kahramana yapılan ibadet<br />

de değildir. İslâm’da bayram kutlama sürecinin<br />

farklı olmasının nedeni de budur. Bir yanıyla<br />

Allah’a, diğer yanıyla da insana yöneliktir. İnsanların<br />

tek başına dünyevi ve bedeni zevklere<br />

katılmalarına izin verilmez; daha çok ruhani<br />

mükemmelliğe yönlendirilirler. İnananlar bayram<br />

gününe cemaatle kılınan namazla başlar,<br />

hayvanlarını <strong>kurban</strong> eder ve etini akrabalara<br />

ve toplumdaki fakir insanlara dağıtırlar. Bütün<br />

inananlar bu faaliyetlerle ortaklaşa Allah’a<br />

minnet duygusuyla topluma katılırlar.<br />

Kurban Bayramının Gerçek Ruhu<br />

Bayram sadece Müslümanların birliğinin sembolü<br />

değildir; bu nedenle dünyadaki bütün<br />

Müslümanların bayramı sadece bir günde kutlamaları<br />

gerektiğini düşünmek yanlış olur. Veya<br />

en azından bir ülke veya bir bölgede aynı günde<br />

kutlanması gerekir. Bu yanlış anlama bir din<br />

veya milletin diğer festivalleri ile Bayramı aynı<br />

görenlerin neden olduğu bir anlayıştır. Gerçekte<br />

Bayram, festival ve eğlence günü değildir<br />

daha çok özel namaz ve minnet ile başlayan<br />

özel bir vesiledir. Bayram günü özel bir namazla<br />

başlar ve hayattaki <strong>kurban</strong> kaynağı olan hayvanın<br />

<strong>kurban</strong> edilmesi töreni ile sona erer. Bu<br />

özel bayram günü ayın görülmesi ile ilan edilir.<br />

Aynı günde ve aynı anda ayın herkes tarafından<br />

görülmesi şart değildir. Namaz zamanlaması<br />

gün batımı ve gün doğuşu ile ayarlanır, aynı<br />

şekilde Kurban Bayramı da ayın yükselişine<br />

göre belirlenir. Kurban gününün belirlenmesi<br />

maddi şeylerden ziyade güneş ve ay gibi doğal<br />

şeylere dayanmaktadır. Dünyadaki insanlar nerede<br />

ve ne zaman olursa olsun, herhangi maddi<br />

59


60<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

bir şeyin yardımına ihtiyaç duymadan ay ve güneşi<br />

gözlemleyebilir ve buna göre de bayramın<br />

zamanını belirleyebilir.<br />

Kurban bayramı Allah tarafından, dünya gerçekliği<br />

ve doğruluğunun insanın test edilmesi<br />

için yaratıldığını herkese hatırlatır. Kurban geleneğini<br />

başlatan İbrahim peygamber, bu eylem<br />

ile kendi doğrusunun bu dünyadaki Mutlak<br />

Doğru olduğunu beyan etmiştir. Tutku ve hırs<br />

gibi bazı faktörler ile yönlendirildiğinde insan<br />

bu testi geçebilecek mi? İnsan sadece Allah<br />

rızası için, kendisinin öz ve meşru isteklerini<br />

feda edebilir mi? Başkalarının daha iyi olması<br />

ve refahı için fedakârlık bundan sonra başarılı<br />

olmak için bir kriterdir. Bu fedakârlık davranışı<br />

toplumun gelişmesi için gerekli olan bir<br />

kişilik karakteri geliştirir. Günümüzün en büyük<br />

sorunu para ve güç hırsını feda edebilecek<br />

bütünleşmiş bir karakterin yokluğudur. Bazı<br />

toplumlarda dürüstlük ve dakiklik erdemi öne<br />

çıkmakta, ancak aynı toplumlarda bir fedakâr<br />

kişilik ortaya çıkmamaktadır. Para ve güç için<br />

hırs ve tutku, bizim teknolojiye dayanan toplumlarımızda<br />

bozulmanın en büyük kaynağını<br />

teşkil etmektedir. Bu tür bir bozulmanın var olmadığı<br />

bir yer var mı? Eğer bazı toplumlarda<br />

para ile ilgili bozulma yoksa orada da başka tür<br />

bozulmalar vardır. Bozulma her yerde var. Ancak<br />

şekil olarak değişik olabilir. Allah’ın inkârı,<br />

burada ve ruhani temelde bir başka tür bozulmadır<br />

ve materyalizm ve sekülerizme yol açmaktadır.<br />

İnsan kendi doğasını kaybettiği ve bir<br />

hayvan hâline geldiğinden, bu ideolojiler insanı<br />

ruhani ve ahlâki bir varlık olarak tanımamaktadır.<br />

İnsanlar toplum doğasının nasıl olması<br />

gerektiğini bilmemektedirler. Aile yaşantısı<br />

nasıl olmalıdır? Kültür ve medeniyetin temeli<br />

ne olmalıdır? Modern bir devlet ve hükümetin<br />

işleyiş prensipleri neler olmalıdır? Bütün bu<br />

boyutların vahyin bilgisi (Kur-an) ışığında anlaşılması<br />

yerine, her konudaki fikirlerini spekülasyon<br />

ve varsayım temelinde geliştirmektedir.<br />

Bu, günümüzde her yerde karşılaştığımız bir<br />

sonuçtur ve insan hayatında derin ve çok büyük<br />

krizler yatmaktadır.<br />

Bizim eğitim sistemimiz, bilgimiz, bilim, kültür,<br />

ekonomi, politik sistemin tamamı metafizik<br />

varsayımlara dayanmaktadır. Yeni stratejiler<br />

plânlayıp geliştiriyoruz ancak hayatımızdaki<br />

problemleri çözemiyoruz. İnsanın entelektüel<br />

çabalarının başarısızlığına çevre kirliliği verilebilecek<br />

en iyi örnektir. İnsan toplumlarında<br />

geçmişte anlamlı değişiklikler getiren kişiler sadece<br />

Allah’ın Peygamberleridir [Allah’ın selâmı<br />

hepsinin üzerine olsun]. Kurban geleneğini devam<br />

ettirdiğimiz ve kutladığımız İbrahim Peygamber<br />

de bunlardan biridir.<br />

Kurban gününde her inanan banyo yaptıktan<br />

sonra yeni elbiseler giyer ve namaz kılarlar.<br />

Namazdan sonra hayvanlarını <strong>kurban</strong> ederler<br />

ve etini, akraba ve fakir insanlara dağıtırlar<br />

ki kimse aç kalmasın. Daha sonra arkadaşları,<br />

komşuları ve akrabaları ziyaret ederler. Bu yolla<br />

Kurban Bayramı insanları bir araya getirir ve<br />

birlik ve kardeşlik bağları tesis eder. Bayram namazı,<br />

insanların çoğunun bir arada ibadet edebileceği<br />

açık bir yerde kılınır. Namaz kılınacak<br />

yere gittiklerinde Allah’a sesli olarak şükrederler<br />

ve daha sonra geri döndüklerinde yine sesli<br />

olarak şükrederler. Hiçbir toplum, hiçbir ulus<br />

ve hatta Müslüman Ümmetine şükredilmez<br />

çünkü Allah’tan başkasına şükretmeye değmez.<br />

Her insan Allah’a boyun eğer ve Allah katında<br />

eşittir. Kurban olayı kendisinden dolayı önemli<br />

değildir, daha çok İbrahim Peygamberin, Allah<br />

adına taahhüdü ve Allah’ın yaratması için kendi<br />

yeri ve konumunu belirlemesidir. Hayvan <strong>kurban</strong><br />

eden herkes hiç kimsenin kendi gözünde<br />

mükemmel olmadığını ve tüm yaşamın Allah<br />

katında anlamlı olduğunu beyan eder. Allah<br />

rızası için her şeyi feda etmeye hazırdır. Hayvan<br />

evde <strong>kurban</strong> edilir ki ailedeki herkes Allah<br />

rızası için her şeyi feda edebilmesi gerektiğini<br />

anlayabilsin. Kurban eylemi dışında başka inananlar<br />

bağışlarda da bulunurlar ki; kimse sürekli<br />

olarak aç ve fakir kalmasın.<br />

Günümüzün Dünyasında<br />

Bayram Uygulamaları<br />

Müslümanlar, bayramı farklı şekillerde kut-


Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />

larlar ancak dünyanın her yerinde bazı şeyler<br />

aynıdır. Örneğin bayram günü banyo yapar ve<br />

yeni elbiseler giyerler, büyük bir cemaatle bayrama<br />

özel bir namaz kılarlar ve hayvanları <strong>kurban</strong><br />

ederek etini akrabalara ve fakir insanlara<br />

dağıttıktan sonra akraba, arkadaş ve komşuları<br />

ziyaret ederler. Günümüzde müslümanların iç<br />

ve dış zayıflıklardan dolayı acı çektikleri bir gerçektir;<br />

Bayram ve Kurban Bayramının gerçek<br />

ruhu yansıtılmadığından dolayı yabancı istilâsı<br />

altındadırlar. Dünyanın bazı yerlerinde bayramı<br />

bir festival gibi kutlarlar ve sanki bayramın<br />

ayrılmaz bir parçasıymış gibi kutlamalarında<br />

dans ve şarkılar söylerler. Bu İslâm dışı bakışlar<br />

derin sekülerleşme ve batılılaşma etkisi altındaki<br />

Müslümanlar arasında var olmaktadır. Diğer<br />

yandan Müslümanların çoğu bayramı bir gelenek<br />

olarak kutlamakta ve çok sayıda hayvanı<br />

<strong>kurban</strong> etmektedir.<br />

Hindistan ve Malezya’da Kurban<br />

Hindistan ve Malezya’daki Müslümanlar da<br />

Kurban Bayramını kutlamakta ve dünyanın her<br />

yerindeki gibi hayvanları <strong>kurban</strong> etmektedir.<br />

Bununla birlikte hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesi<br />

ve et dağıtımında bazı benzerlikler ve farklılıklar<br />

vardır.<br />

Malezya Müslüman bir ülkedir ve İslam Konferansı<br />

Örgütü Üyesidir. Malezya Müslümanları,<br />

Malay olarak adlandırılır. Malay Müslümanlar<br />

Malezya’nın yerli vatandaşlarıdır. Malezya’da<br />

bundan başka iki büyük topluluk daha vardır;<br />

Hintli Müslümanlar ve Çinliler. Günümüzde<br />

Malezya ile bütünleşen bu toplulukların Modern<br />

Malezya’daki varlıkları göçler sonucunda<br />

olmuştur. Bu topluluklar büyük miktarda<br />

Koloni dönemlerinde Hindistan ve Çin’den<br />

göç etmişler ve Malezya’ya yerleşip Malezya’yı<br />

kendilerine vatan etmişlerdir. Malezya da onları<br />

vatandaş olarak kabul etmiştir. Malay Müslümanları<br />

toplam nüfusun yüzde 55’idir. Bu üç<br />

topluluk gücü ve ülkenin refahını eşit şekilde<br />

paylaşmaktadır. Bu toplulukların bir koalisyonu<br />

Barisan National 1957 yılındaki bağımsızlıktan<br />

beri hükümeti idare etmektedir. Malezya’da<br />

Müslümanların çoğu Bayramı kırsal kesimlerde<br />

kutlamakta ve hayvanları evde <strong>kurban</strong><br />

etmektedir. Evlerin modern yapısı nedeniyle,<br />

evlerde hayvan <strong>kurban</strong> edilecek yerler bulunmamaktadır.<br />

Hayvanlarını yerleşim yerlerinde<br />

camilerin açık alanlarında veya bu iş için tahsis<br />

edilen kesimhanelerde kesmek zorundalar.<br />

Şehir bölgelerinde ailenin tüm üyeleri <strong>kurban</strong>a<br />

katılıp görememektedir. Aileden bir veya iki<br />

kişi camiye veya kesimhaneye gider ve hayvanı<br />

keserek etini alır ve bazı akraba ve arkadaşlara<br />

dağıtırlar. Genel olarak, etin çoğu medrese, camiler<br />

veya yetimhanelere verilmektedir. Bunun<br />

nedeni şehirdeki insanların çoğunun yoksulluk<br />

sınırının üzerinde yaşaması ve şehrin farklı yerlerine<br />

dağılmış olmalarıdır. Aileler için et dağıtmak<br />

çok daha fazla zaman gerektirdiğinden<br />

zor olmaktadır. Kırsal kesimde, hayvanlar evlerde<br />

<strong>kurban</strong> edilmekte ve ailenin bütün üyeleri<br />

bunu seyretmektedir. Et hem akrabalara, hem<br />

de fakir insanlara dağıtılmaktadır. Ancak hayvanların<br />

derileri ne kırsal alanda, ne de şehirde<br />

uygun kullanılmamaktadır.<br />

Malezya’da Başbakanlık Din İşleri Departmanı<br />

Müslümanların işlerinin çoğunu denetlemektedir.<br />

Söz konusu dini faaliyetler Kurban ve Ramazan<br />

Bayramları ve Hacdır. Kurban da Din<br />

İşleri Departmanı tarafından denetlenmektedir.<br />

Hac için organize ve etkili bir program<br />

bu departman tarafından düzenlenmektedir.<br />

Tabung Haji bütün hac programlarını üstlenen<br />

bu bölümün resmi ismidir. Birçok Müslüman<br />

Haccı bu programa göre yapmaktadır.<br />

Malezya’daki Müslümanların önemli ve mükemmel<br />

bir özelliği de erken yaşlarda Umre ve<br />

Hac istemeleridir. Malezya Müslümanları sık<br />

sık hac ve umreye gitmektedir. Hem kadınlar,<br />

hem de erkekler Umre ve Hacca ciddi bir ilgi<br />

göstermektedir. Etkili ve verimli bir yol Hac ve<br />

Umre için geliştirilmiş olup aynı yol <strong>kurban</strong> etlerinin<br />

ve <strong>kurban</strong> derilerinin verimli kullanımı<br />

için geliştirilmemiştir. Bazı durumlarda et, bireysel<br />

olarak kullanılmaktadır ancak etlerin ve<br />

derilerin toplanması gibi derilerin bu şekilde<br />

kullanılması mümkün değildir. Nedenler açık<br />

61


62<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

değildir. Bu boyutun bilimsel olarak incelenmesi<br />

gerekmektedir.<br />

Hindistan’da <strong>kurban</strong> çeşitli yollardan yapılmaktadır.<br />

Hindistan seküler bir ülkedir, ancak<br />

hem Müslümanlar hem de Hindular gibi iki<br />

büyük toplumunda da dini kökler çok güçlüdür.<br />

1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığından<br />

sonra Hindistan Müslümanları azınlık<br />

konumlarını kabul ettiler. Müslümanların<br />

azınlık olması görüşü günümüzde bazı bilginler<br />

tarafından kabul edilmemektedir. Hindistan<br />

vatandaşlarının bir kısmı dini (ineklerin tanrıları<br />

olduğu inancı) nedenlerle, hayvan kesilmesine<br />

karşı çıkmaktadır. Bu zorluktan dolayı<br />

Hindistan’da <strong>kurban</strong> farklıdır. Kuzeydeki Müslümanlar<br />

inekleri <strong>kurban</strong> edemezken, Güney<br />

Hindistan’da bu çok zor değildir. Malezya’nın<br />

tersine, şehirlerdeki Hindistan Müslümanları,<br />

kırsal kesimdeki Müslümanlardan daha fazla<br />

hayvan <strong>kurban</strong> etmektedir. Hindistan çok büyük<br />

nüfusu olan bir alt kıtadır. Malezya’nın<br />

nüfusu 30 milyon iken, Haydarabad gibi bir tek<br />

şehrin nüfusu 80 milyondur. Haydarabad’daki<br />

Müslümanlar bir hesapla 35 milyondur. Bu 35<br />

milyon Müslüman’ın hepsi <strong>kurban</strong> için elverişli<br />

durumda değildir. Hayvan <strong>kurban</strong> eden<br />

Müslümanların gerçek sayısını gösteren bir veri<br />

yoktur. Ancak Haydarabad’da bazı Müslüman<br />

sivil toplum örgütlerini bu tür bilgi sağlayan<br />

sosyal bir sisteme sahiptir. Birçok Müslüman<br />

organizasyon, <strong>kurban</strong> hayvanlarının derilerini<br />

toplayıp satarak parasını yoksullara yardım faaliyetlerinde<br />

kullanmaktadır. Hayvan <strong>kurban</strong>larının<br />

bazı rakamları bu organizasyonlardan<br />

alınmaktadır. Haydarabad’da <strong>kurban</strong> hayvanlarının<br />

etleri hâlen bireysel olarak akrabalara<br />

ve fakir insanlara dağıtılmaktadır. Hindistan’ın<br />

farklı bölgelerinde büyük bir deri sanayisinin<br />

bulunması, <strong>kurban</strong> derilerinin uygun biçimde<br />

ve tamamen kullanılmasını sağlamaktadır. Bu<br />

Hindistan ve Haydarabad’da emsalsiz değildir,<br />

<strong>kurban</strong> hayvanlarının derileri Hindistan, Pakistan<br />

ve Bangladeş alt kıtasında da kullanılmaktadır.<br />

Haydarabad’da tutucu tahminlere göre Bayramın<br />

üç gününde en az 100 000 hayvan <strong>kurban</strong><br />

edilmektedir. Hayvanların büyük kısmı Bayramın<br />

ilk gününde <strong>kurban</strong> edilmektedir. Birçok<br />

Müslüman organizasyonu günlük gazetelere<br />

ilan veriyor ve broşürler dağıtarak Müslümanların<br />

<strong>kurban</strong> derilerini organizasyonlarında<br />

toplamaları gerektiğini bildirmektedir. Bu organizasyonların<br />

gönüllüleri deri toplamak için<br />

evlere gitmektedir. Kapıdan deri toplama <strong>kurban</strong>dan<br />

en az 30 gün önce plânlanıp anons edilmektedir.<br />

Toplanan deriler satılır ve para yardım<br />

ve eğitim amacıyla kullanılır. Hardarabad’ın<br />

en yüksek miktarda deri toplayan en büyük<br />

organizasyonlardan biri Islâmic Social Service<br />

Society’dir. Haydarabad’da İslâm cemaati<br />

tarafından kurulmuş bir organizasyondur. Bu<br />

konuda bilinen diğer organizasyonlar Jamia<br />

Nizamiyya ve Tameer-e-Millat’dır. Bunlar gibi<br />

pek çok organizasyon, Kurban Bayramı’nda<br />

derileri toplayarak eğitim organizasyonlarında<br />

kullanmaktadır. Haydarabad’daki The Islâmic<br />

Social Service Society gazete ve broşürlerle duyurular<br />

yapmaktadır. Aşağıdaki malzeme en<br />

son broşürlerde alınmaktadır.<br />

Islamic Social Service Society,<br />

Hyderabad [ISSSH]<br />

Islamic Social Service Society, Haydarabad<br />

35 yıldır insani hizmetler ve sosyal yardım faaliyetleri<br />

ile uğraşan bir kuruluştur. Allah’ın<br />

lütfu ve hayırseverlerin işbirliği ve yardımı ile<br />

Topluluk görevlerinin sonuçlarını başaracak<br />

hâle gelmiştir.<br />

The Islâmic Social Service Society binlerce<br />

hastaya, fakir ve ihtiyaç içindeki öğrencilere<br />

ve toplumda çeşitli ıstırapların <strong>kurban</strong>larına<br />

hizmet etmektedir, zamanında finansal ve<br />

maddi ihtiyaçlarını karşılamakta ve mutluluk<br />

ve rahatlarını sağlamaya çalışmaktadır. Başlıca<br />

Haydarabad’daki Jamia Dar-ul-Huda ve<br />

Muslim Maternity ve Zanana [kadın] Genel<br />

Hastanesi gibi iki büyük kuruluşu idare etme<br />

imtiyazlarına sahiptir.


Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />

Jamia Dar-ul-Huda eğitime İslami perspektiften<br />

bakan önemli bir yüksek öğrenim kuruluşudur.<br />

Burada geleneksel dini ve çağdaş bilim<br />

eğitimi, çağdaş ve İslâmi perspektiften öğretilmektedir.<br />

Urdu dilinden başka Arapça ve İngilizce<br />

de erken yaşlarda öğretilmektedir. Muslim<br />

Maternity ve Zanana [kadın] Genel Hastanesi<br />

kadın hastanelerinin deneyimli ve uzman kadın<br />

doktorların ve hemşirelerin hizmet verdiği mükemmel<br />

bir ortamda tam donanımlı, modern ve<br />

iyi makineler ve aletlerle donatılmış ve sağlıklı<br />

ve mükemmel servisleri olan bir hastanedir.<br />

Derilerin Toplanması ISSSH IN 2005<br />

İslâmi Sosyal Hizmetler Topluluğu 2005 yılında<br />

kabaca 20 000 deri toplayarak 500 000 Hindistan<br />

Rupisi paraya dönüştürdü [20 000 USD],<br />

bu para eğitim, tıp, genel yardımlar ve kendi işlerini<br />

kurmakta kullanıldı. Toplamda 4000 kişi<br />

bu plândan yararlandı. Bu şekilde birçok başka<br />

organizasyon da deri topladı. Kuruluş ve organizasyonlardan<br />

başka dini eğitim kurumları<br />

da deri toplamaktadır. Birçok organizasyonun<br />

Bayram çalışanları bu amaçla tüm gün çalışmaktadır.<br />

Topluluk içindeki herkes İslâmi ve<br />

Müslüman organizasyonlara deri bağışlamak<br />

gerekliliğini biliyorlar. Otuz yıl önce bu alanda<br />

sadece birkaç organizasyon vardı; ancak<br />

günümüzde dini eğitim kurumları sahibi olan<br />

birçok kurum ve kişi deri toplamaktadır. Deri<br />

toplanması için bu organizasyonların çalışanları<br />

arasında sağlık rekabeti vardır. Her bir organizasyon<br />

toplanan derileri satmaktadır, bazen<br />

iyi fiyatlara da ihtiyaç duymazlar. Eğer bütün<br />

bu organizasyonlar birlikte çalışsalar ve satsalar<br />

iyi bir fiyat alabilirler. Son yıllarda deri alıcıları<br />

bu organizasyonların zayıflıklarını keşfetmiş ve<br />

düşük fiyatlardan alım yapmışlardır.<br />

Hindistan’da bağımsızlıktan sonra camiler, dini<br />

eğitim kurumları, yetimhaneler ve diğer sosyal<br />

yardım faaliyetleri Müslümanların kendileri<br />

tarafından desteklenmektedir. İslâmi kimlikleri<br />

hakkında fazlasıyla bilinçli olup çocuklarını<br />

İslâmi çizgiye getirmektedirler. İslâmi kimliklerini<br />

sekülerizm ve kalkınma aşkına feda etmeye<br />

henüz tamamen hazır değiller.<br />

Sadece Haydarabad’da değil ancak Bütün<br />

Hindistan’da yüzlerce okul, medrese ve yetimhaneler<br />

<strong>kurban</strong> derisi bağışından gelen paralarla<br />

yürütülmektedir. Kurban hayvanlarının<br />

hiçbir şeyi çöpe atılmamaktadır. Bu dünyadaki<br />

diğer Müslüman toplulukları tarafından da uygulanması<br />

gereken bir sistemdir.<br />

Kurbanı Planlamak ve Et ve<br />

Derinin Kullanımı İçin Tavsiyeler<br />

İslâm Konferansı Örgütü bütün üye ülkelerin,<br />

devlet ve yerel yönetimlerinin <strong>kurban</strong> bayramındaki<br />

<strong>kurban</strong>ların et ve derilerini daha verimli<br />

bir şekilde kullanabilmek için bir plân<br />

ve strateji geliştirmeleri kararı aldı. Bu amaçla<br />

Kurban Bayramı Konseyleri geliştirilmelidir.<br />

Bu konseyler hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesi ve<br />

et ve derilerin dağıtımı için plân ve programlar<br />

geliştirmelidir. Bazı Müslüman Ülkelerde et ve<br />

derilerin kullanımı uygun bir şekilde yönetilmektedir.<br />

Ancak diğer ülkelerin bir çoğunda,<br />

özellikle varlıklı Müslüman ülkelerde uygun<br />

şekilde kullanılmamaktadır. Toplanan derilerin<br />

verimli kullanıldığı yerlerde daha verimli stratejiler<br />

geliştirilmelidir, örneğin Haydarabad’da<br />

Müslüman organizasyonlar tarafından toplanan<br />

deriler iyi fiyatlardan satılmamaktadır.<br />

Yerel hükümetler bir yandan Müslüman Sivil<br />

Toplum örgütleri ile işbirliği yapmakta, diğer<br />

yandan da diğer ülkelerin yerel hükümetleri<br />

ile işbirliği yapmaktadır. Bazen hayvanların<br />

fiyatları çok yüksek oluyor. Bu da yerel hükümetlerin<br />

baş etmesi gereken bir başka problemdir.<br />

Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde<br />

problemler farklıdır. Günümüzde oldukça yüksek<br />

sayıda Müslüman, Avrupa ve Amerika’da<br />

yaşamakta ve buralarda hemen hemen Bütün<br />

Müslümanlar <strong>kurban</strong> kesebilmektedir. Ortaya<br />

çıkan rakam milyonlarla ifade edilmektedir. Bu<br />

ülkelerde et dağıtımı ve derilerin toplanması<br />

uygun şekilde yapılmalıdır. Bu problemin üstesinden<br />

gelmek için politik kararlılık ve hükümet<br />

gereklidir. Umarım Türkiye’nin mevcut<br />

Hükümeti rekabeti kabul edebilir.<br />

63


64<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />

II. OTURUM (Saat: 14.45 - 15.45)<br />

TARİHİ AÇIDAN KURBAN<br />

Başkan: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />

Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi / İç Denetçi<br />

Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />

Doç. Dr. Ali Murat YEL<br />

Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Erken Dönem İslam Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />

Dr. Kemal Habib<br />

Mısır


Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

Dinlerde Tanrıya<br />

Yakınlaşma Aracı<br />

Olarak Kurban<br />

Dini fenomenler arasında önemli bir<br />

yer tutan ibadetlerin temel amacı,<br />

tapınılan ya da tazim edilen üstün<br />

varlığa ya da üstün güçlere boyun eğip itaat etmek<br />

suretiyle kulluğun ifade edilmesidir. Bütün<br />

ibadetlerde bir şekilde, yüce varlık ya da varlıklarla<br />

veya kutsalla irtibat kurma ve onlara yakın<br />

olma amacı dikkati çeker. İnanan açısından sıra<br />

dışılığı, olağan üstülüğü ve bambaşkalığı ifade<br />

eden kutsal ile ayin ve ibadetler aracılığıyla bir<br />

şekilde irtibat kurması, kutsiyetten yararlanması<br />

ve onun korumasını ve onun yardımını<br />

sağlaması açısından gerekli görülür. Dinlerin<br />

kutsal kavramıyla özdeşleştirdikleri değerlerin<br />

başında Tanrı/tanrılar gelmektedir. Monoteizmden<br />

politeizme, Tanrı kavramına yer veren<br />

tüm geleneklerde inanan bireylerin, çeşitli<br />

amaçlar uğruna tanrısal alemle bir şekilde ilişki<br />

kurmaları oldukça önemlidir. Tanrısal âlemle<br />

ilişki kurmanın en basit yolu duadır. Sesli ya da<br />

sessizce doğrudan yakarışı ifade eden duanın<br />

yanı sıra, teemmül ve tefekkür gibi kâlp ve nefs<br />

tezkiyesini gaye edinen dua içerikli ibadetler de<br />

önemlidir. Bundan başka zekât, oruç ve hac gibi<br />

ibadetlerde de temel amaç tanrıya yakın olma ve<br />

onunla bir şekilde iletişim kurmadır.<br />

“Kurban, kobran, sacrifice, uhdiye, sunu, saçı”<br />

Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

ve benzeri hangi terim kullanılırsa kullanılsın<br />

bütün inanç sistemlerinde yer verilen bir ibadet<br />

olarak <strong>kurban</strong>ın, temel amacı kutsalla iletişim<br />

kurmaktır. Herhangi bir varlığı, nesneyi ya da<br />

bir değeri Tanrı’ya veya kutsiyete sunmak ve<br />

takdim etmek tarzında yapılan bir ibadet olarak<br />

<strong>kurban</strong>, evrensel bir karakter taşır. Bilinen bütün<br />

inanç sistemlerinde, bu ibadete bir şekilde<br />

yer verilmektedir. Dinin diğer ayin ve ibadetleriyle<br />

uyum içerisinde olan <strong>kurban</strong> bireyin tanrıya<br />

olan yakarışını, ona karşı şükrünü, minnet<br />

duygusunu, günahlardan pişmanlığını ve geleceğe<br />

yönelik istek ve temennilerini dile getir-<br />

65


66<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

mektedir. Yine <strong>kurban</strong> kişinin kutsiyetle irtibat<br />

kurmasını, kutsala özgü gizli bilgiye/bilgilere<br />

ulaşmasını, kutsal alanla iletişim kurarak, normal<br />

insanlar için sıra dışı olan güç ve yetiler elde<br />

etmesini de ifade etmektedir. Kurban ibadetinin<br />

özünde kutsiyet için bir fedakârlıkta bulunma,<br />

değerli bir şeyden ya da şeylerden kutsal için<br />

vazgeçme gibi bir amaç da dikkati çeker.<br />

Her inanç sisteminin <strong>kurban</strong> ile ilişkili ayin ve<br />

ibadetleri incelendiğinde, bunların her birinin<br />

ilgili dinin karakteristik özellikleriyle uyum<br />

içinde olduğu görülür. Örneğin vejetaryen geleneğe<br />

dayalı dinlerde, kanlı <strong>kurban</strong> yerine kansız<br />

<strong>kurban</strong> olarak adlandırılan sunular, takdimeler,<br />

asketisizm, riyazet ve benzeri hususlar ön plâna<br />

çıkarken, bazı sır dinlerinde tanrısal varlığı ya<br />

da kutsiyeti temsil eden canlıların kesilip yenmesi<br />

törenleri dikkati çeker.<br />

1. Dinlerde Kurban Çeşitleri<br />

Dini geleneklerde yer verilen <strong>kurban</strong> sunularını<br />

farklı açılardan, çeşitli sınıflamalara tabi tutmak<br />

mümkündür. 1 Birçok <strong>kurban</strong> töreninde, kan<br />

akıtılması yanında <strong>kurban</strong> olarak sunulan canlının<br />

yaşamının sonlandırılması söz konusudur.<br />

Çoğu zaman <strong>kurban</strong>la kan arasında, doğrudan<br />

bir ilişki görülür. Bu gelenek, kanla ilgili<br />

inançlarla yakından ilgili olmalıdır. Zira kan,<br />

birçok gelenekte hayat sıvısı olarak adlandırılmakta<br />

ve canlının yaşamının ana unsuru olarak<br />

görülmektedir. Özellikle kanın hayat unsuru<br />

olarak algılanmasına dayalı <strong>kurban</strong> töreninde,<br />

kan akıtılması hayatın Tanrı’ya sunulmasını<br />

temsil etmektedir. Zira hayatı veren ve hayata<br />

egemen olan kutsal güce (Tanrı’ya, tanrılara ya<br />

da benzeri kutsal varlıklara) sunulabilecek en<br />

güzel takdime hayatın ta kendisidir. Kurbanda,<br />

canlı yaşamının sona erdirilmesinde de böylesi<br />

bir anlamın olduğu söylenebilir. Bundan başka<br />

özellikle pagan geleneklerde görüldüğü gibi hayatla<br />

yakından ilişkili olan bu sıvı, bazen tanrıların<br />

yiyeceği ya da içeceği olarak da değerlendirilmektedir<br />

(Smith, 1894:233-234).<br />

Kurban ibadetinde önemli yer tutan, kan akı-<br />

tılması ve <strong>kurban</strong>ın hayatının sonlandırılması<br />

bağlamında dinlerde <strong>kurban</strong> ibadetini ‘kanlı<br />

<strong>kurban</strong>’ ve ‘kansız <strong>kurban</strong>’ şeklinde, genel anlamda<br />

iki kategoride ele almak mümkündür.<br />

Kanlı <strong>kurban</strong>, <strong>kurban</strong> amacıyla sunulan hayvan<br />

ve insan gibi varlıkların yaşamlarının, bir şekilde<br />

sonlandırılmasına ya da kanlarının akıtılmasına<br />

yönelik törenleri içerir. Kutsal varlıklara <strong>kurban</strong><br />

olarak sunulan kanlı <strong>kurban</strong>lar kesilmek, yakılmak<br />

veya kısmen kanını akıtmak tarzında olabilir.<br />

Kansız <strong>kurban</strong> ise yiyecek, içecek, bitki, tahıl,<br />

tütsü, süs ve mücevherat gibi nesneleri kapsar.<br />

Ayrıca <strong>kurban</strong>, kutsala tapınan ya da onunla irtibat<br />

kurmaya çalışan kişinin, kendi vücudundan<br />

bazı organları kesmesi ya da işlevsiz bırakması<br />

yanında kişinin, kendisini Tanrı hizmetine<br />

adanması gibi durumları ya da kişisel arzu ve<br />

ihtiraslarını sınırlaması şeklinde de olabilir.<br />

Başta yaygın dünya dinleri olmak üzere, birçok<br />

inanç sistemi ibadetleri arasında kanlı <strong>kurban</strong><br />

törenlerine yer verir. Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinin<br />

en yaygın şekli, <strong>kurban</strong> olarak sunulacak olan<br />

hayvanın usulüne uygun şekilde kesilerek öldürülmesidir.<br />

Bir hayvanın kesilip öldürülmesi<br />

şeklinde yapılan <strong>kurban</strong> ibadetine, geçmişten günümüze<br />

birçok inanç sisteminde rastlanır. Antik<br />

dönemde, hangi dinsel geleneğe bağlı olurlarsa<br />

olsunlar, Sami kavimlerin hemen hepsinde buna<br />

yer verilmektedir. 2 Tarihsel süreçte, Hinduizmde<br />

de kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine yer verilmiş ve çeşitli<br />

hayvanlar <strong>kurban</strong> olarak sunulmuştur. Hiçbir<br />

canlıyı incitmeme şeklinde özetlenebilecek olan,<br />

Ahimsa ilkesine rağmen bazı hayvanların nasıl<br />

<strong>kurban</strong> olarak sunulabildiği bir problem olarak<br />

dursa da, Hindulara göre <strong>kurban</strong>ın ölüp yok olma<br />

değil, aynı zamanda hayata yeniden başlamanın<br />

yolu olarak görülmesi <strong>kurban</strong> törenlerinin temel<br />

çerçevesini oluşturmuştur (Michaels, 2004: 153).<br />

Çin ve Japon dinsel geleneklerinde de özellikle,<br />

atalar kültü bağlamında kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />

yer verilmiştir.<br />

İslâm’daki <strong>kurban</strong> ibadetine benzer uygulamalara<br />

Yahudilik, Mecusilik ve Sabiilik gibi diğer<br />

Ortadoğu dinlerinde de rastlanır. Örneğin ta-


Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

rihte, Yahudi geleneğinde çeşitli vesilelerle yapılan<br />

<strong>kurban</strong> sunularının önemli rol oynadığı<br />

bilinmektedir. Bet Amikdaş olarak adlandırılan,<br />

Kudüs’teki tapınağın MS 70’te yıkılışına kadar,<br />

kanlı <strong>kurban</strong> törenleri yoğun şekilde icra edilmiş,<br />

tapınağın yıkılışı sonrası kanlı <strong>kurban</strong>ın yerini<br />

önemli ölçüde dua almıştır. Mabette yapılan<br />

<strong>kurban</strong> sunuları, başlıca 4 gruba ayrılmaktaydı.<br />

Bunlardan yakma <strong>kurban</strong>ını ifade eden ‘ola’<br />

doğum, belirli hastalıklar ve benzeri durumlar<br />

sonrası ifa edilirken, kesilerek belirli organları<br />

yakılan ve diğer etleri yenilerek tüketilen “şelamim”<br />

genelde barış ve esenlik amacıyla, ‘hatat’<br />

ve ‘aşam’ diye anılan <strong>kurban</strong>lar ise günahlara<br />

kefaret ve suçların bağışlanması amacıyla sunulurdu<br />

(Basalel, 2001, 2:340-341). Kefaret, şükran,<br />

günahların affı ve benzeri birçok amaçla<br />

Yahudilerce tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>ların etleri,<br />

duruma göre ya töreni idare eden kohenlerce<br />

ya da <strong>kurban</strong>ı sunan kişilerce tüketilirdi. Fakat<br />

etlerin, elden geldiğince kısa zamanda bitirilmesine<br />

çalışılırdı. Yahudi geleneğinde, tapınaklarda<br />

çeşitli şekillerde yapılan <strong>kurban</strong> sunuları o<br />

kadar yaygın bir hâl almıştır ki, Hıristiyanlığın<br />

başlangıç dönemlerinde Nasuralar ve Esseniler<br />

gibi Yahudilik içerisinden neşet eden bazı mezhepler,<br />

Yahudilerin kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />

çeşitli eleştiriler getirmişlerdir (Bkn. Epiphanius,<br />

Panarion, I:43). Tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>ların,<br />

özellikle de Fısıh (Passover) bayramında<br />

kesilen kuzunun kanları tapınağın kapılarına ve<br />

bazı bölümlerine serpilirdi (Maimaonides, The<br />

Guide for the Perplexed, 359). Tapınakta bulunan<br />

sunak taşı <strong>kurban</strong> seremonilerinde önemli<br />

bir işlev görürdü.<br />

Tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>lardan başka, Yahudi<br />

geleneğinde günahların defedilmesi amacıyla<br />

sunulan ‘kaparot’ denilen bir uygulama da dikkati<br />

çekmektedir. Yom Kipur öncesi, bir kümes<br />

hayvanı kesilerek fakirlere verilir ve bununla<br />

günahkâr kişinin, günahlarının o hayvana geçtiğine<br />

inanılırdı.<br />

Yahudi geleneğinde kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde<br />

sunulan hayvanlar, 3 gruptan oluşmaktaydı.<br />

Tevratta Tanrı’ya yapılacak takdimelerin sığırdan,<br />

küçükbaş hayvanlardan ve kanatlı hayvanlardan<br />

olması istenir (Levililer 1:2). Bu bağlamda<br />

Yahudiler <strong>kurban</strong> ibadetlerinde sığır, erkek<br />

ve dişi koyun, erkek keçi, güvercin ve kumru<br />

takdimesinde bulunurlardı; ayrıca günahlarından<br />

arınmak ve sadaka amacıyla horoz da <strong>kurban</strong><br />

ederlerdi.<br />

Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde, Yahudi restorasyon<br />

eskatolojisinde tövbe oldukça önemli bir<br />

fenomen olarak algılanmaktaydı. Bu bağlamda<br />

bir tövbe ritüeli olarak, <strong>kurban</strong>a önemli bir yer<br />

verilmekteydi. Hıristiyan geleneğine göre her ne<br />

kadar İsa Mesih, Yahudi restorasyon eskatolojisi<br />

geleneğini sürdürse de öğretilerinde, bu geleneğin<br />

bir yönü olan bütün İsrail’in <strong>kurban</strong> sunarak<br />

ve yasaya bağlı kalarak tövbe etmesi gereksinimini<br />

vurgulamadı. Ayrıca o, bütün kötüleri ya<br />

da günahkârları -davetine olumlu cevap vermek<br />

suretiyle- yaklaşan Tanrı krallığına dahil etmeyi<br />

vaat etti. İsa Mesih’in günahkârlara tövbe gerekmeksizin,<br />

yani <strong>kurban</strong> sunmaksızın ve hukuka<br />

bağlanmaksızın kurtuluş vaat etmesi, zamanın<br />

Yahudileri için kabul edilemez bir şey olarak algılandı<br />

(Sanders, 1995: 58–59).<br />

Dönemin benzeri diğer bazı akımları gibi, Yahudilikteki<br />

kanlı <strong>kurban</strong> törenine karşı çıkan<br />

Hıristiyanlık, Yeni Ahit geleneğinde çarmıh<br />

öğretisi ve İsa’nın Son Yemeği bağlamında <strong>kurban</strong><br />

ritüelini yeniden yorumlamıştır. Yeni Ahit<br />

metinlerinde, Pavlus’un yaşamına ilişkin bazı<br />

<strong>kurban</strong> hadiselerinden bahsedilir. Örneğin,<br />

misyon amacıyla Listra’ya gelen Barnaba ile<br />

Pavlus’un faaliyetleri ve gösterdikleri olağanüstülükler<br />

karşılığında, halkın <strong>kurban</strong> takdimesinde<br />

bulunmasına değinilir. Buna göre Listralı<br />

halk, Pavlus’la Barnaba’yı kendi yerel inançlarına<br />

ait tanrılar panteonundaki Zeus-Hermes<br />

ikilisine benzeterek Barnaba’yı Zeus, Pavlus’u<br />

ise Hermes’le özdeşleştirirler ve Zeus rahipleri<br />

onlar için <strong>kurban</strong> olarak sunulmak üzere<br />

boğalar ve çelenkler getirirler (Resullerin İşleri<br />

14:11-13). Bir başka rivayette de bizzat Pavlus<br />

tarafından tapınakta yapılan <strong>kurban</strong> sunusuna<br />

67


68<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

değinilir. Luka’nın rivayetine göre havarilerden<br />

Yakub, Pavlus’a karşı Kudüs’teki cemaatin tepkisini<br />

önlemek için ona Musa hukukuna bağlı<br />

olduğunu gösterebileceği bir öneri sunar; o<br />

sırada Kudüs’te bulunan, adak adamış 4 kişiyi<br />

yanına almasını, onların <strong>kurban</strong> masraflarını<br />

ödemesini ve onlarla birlikte Musa hukukuna<br />

uygun olarak yapılan arınma törenlerine iştirak<br />

etmesini ister. Yakub, “Böylelikle herkes seninle<br />

ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin<br />

de Kutsal Yasa’ya uygun olarak yaşadığını anlasın.”<br />

diyerek, Pavlus’a, tanrısal hukuk karşıtı<br />

olduğu yönündeki ithamlardan çıkış yolunu<br />

gösterir (Resullerin İşleri 21:22-24).<br />

Hıristiyan geleneğine göre İsa Mesih, bir <strong>kurban</strong><br />

kuzusu gibi çarmıha gerilerek insanların kurtuluşları<br />

için ölümü göze almıştır. Dolayısıyla<br />

insanların, günahlarından arınmaları için tövbe<br />

amacıyla yaptıkları <strong>kurban</strong>, adeta İsa Mesih’in<br />

şahsında yerine getirilmiş oldu. Bunun yanı sıra<br />

Hıristiyan geleneği, İsa’nın havarileriyle yediği<br />

son yemeğinden mülhem yer verdiği, evharist<br />

ayinini de aşağıda değineceğimiz gibi bir <strong>kurban</strong><br />

töreni olarak değerlendirmekte ve burada<br />

İsa Mesih’in çarmıhta <strong>kurban</strong> edilmesine inananların<br />

iştirak ettikleri düşünülmektedir.<br />

Sabiilik ve Mecusilik gibi, diğer Ortadoğu dinlerinde<br />

de kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine yer verilir.<br />

Örneğin Sabiiler <strong>kurban</strong> ibadetinin ışık elçisi<br />

Hibil Ziva tarafından emredildiğini düşünürler<br />

ve <strong>kurban</strong> hayvanı olarak güvercin ve koç kullanırlar.<br />

Dişi koyunun <strong>kurban</strong> edilmesine izin<br />

verilmez. Kurban töreni, bir rahip gözetiminde<br />

yapılır ve kesim işini yapan rahip hayvanın<br />

kulağına hafif sesle okuduğu duada Manda d<br />

Hayye’nin adını zikreder (Gündüz, 1995: 161-<br />

162). Mecusi geleneğinde de <strong>kurban</strong>ın tarih<br />

boyu önemli yeri olmuştur. Mecusiliğin yaygın<br />

olduğu dönemlerde İran’da ve civar bölgelerdeki<br />

Mecusi kolonilerde çeşitli hayvanların <strong>kurban</strong><br />

edildiği bilinmektedir (Bkn. Zeahner, 1961:<br />

165-167; Boyce, 1979: 75). Günümüzde İran’da<br />

ve Hindistan’da yaşayan Mecusi cemaat <strong>kurban</strong><br />

ibadetini devam ettirmektedir. Hindistan’da<br />

yaşayan ve Parsiler olarak adlandırılan cemaat,<br />

Hindu bir çevrede yaşadıklarından sığır ve boğa<br />

<strong>kurban</strong>ına geleneklerinde yer vermemekte; ancak<br />

keçi <strong>kurban</strong>ını sürdürmektedirler (Boyce,<br />

1979: 173vd).<br />

Kanlı <strong>kurban</strong> törenine yer veren bütün dini geleneklerde,<br />

törenin usulüne uygun şekilde yapılması<br />

oldukça önemlidir. Kesim ya da yakım<br />

işlemleri esnasında uyulması gereken bir dizi<br />

kural ve okunması gereken çeşitli dualar vardır.<br />

Örneğin Yahudi geleneğinde, <strong>kurban</strong> esnasında<br />

sunak taşının kullanılması oldukça önemlidir.<br />

Kurban özel bir bıçakla kesilir ve hayvanın<br />

belirli uzuvları yakılır ve kanları belirli yerlere<br />

serpilir ya da sürülür. Sabiilikte ise kesim yapan<br />

rahip, kesim için sapsız bir demir bıçak kullanır.<br />

Kesilen hayvanın kanlarının toprağa karışmamasına<br />

özen gösterilir. Kesim esnasında rahip,<br />

parmakları arasında yeşil bir dal parçası tutar ve<br />

bunu kesim sonrası dualarla nehre atar. Bu bir<br />

çeşit kefaret ayini olarak algılanabilir (Gündüz,<br />

1995:162).<br />

Kesilerek öldürülen <strong>kurban</strong> etlerinin, ne yapıldığı<br />

konusunda dinlerde farklı uygulamalar<br />

dikkati çekmektedir. Birçok dinsel gelenekte<br />

<strong>kurban</strong> edilen hayvanların etleri ya rahipler gibi<br />

belirli kişilerce ya da <strong>kurban</strong> sunan kişilerce<br />

yenilerek tüketilir. Bazı geleneklerde ise <strong>kurban</strong><br />

etleri, yapılan törenlerin ardından toprağa<br />

gömülür. Örneğin Sabiilikte <strong>kurban</strong> edilen güvercinin<br />

eti tören sonrası kült kulübesi avlusuna<br />

gömülür (Gündüz, 1995: 162).<br />

Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde, <strong>kurban</strong> edilen hayvanların<br />

canlı canlı ya da kesildikten sonra ateşte<br />

yakılması şeklinde uygulamalara da rastlanılır.<br />

Antik dönemde pagan topluluklarda, canlı olarak<br />

yakma şeklindeki <strong>kurban</strong> törenlerine sıkça<br />

rastlanılır. Örneğin Eski Anadolu pagan halklarından<br />

olan Harranilerin, inancında tapınılan<br />

tanrısal güçler arasında yer alan Şamal için sıklıkla<br />

kesilen ya da yakılan <strong>kurban</strong>ların sunulduğu<br />

bilinmektedir. Yine Harranilerin, cumartesi<br />

günleri siyahlar giyerek ve ellerinde zeytin<br />

dalları taşıyarak Satürn tapınağında, Satürn’e


Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

yakma <strong>kurban</strong>ı şeklinde öküz sundukları anlatılmaktadır<br />

(Dımaşki, Nukbetu’d-Dehr, 40;<br />

Mesudi, Murucu’z-Zeheb, IV:62).<br />

Tarihsel süreç, Yahudi geleneğinde kesilerek öldürülen<br />

hayvanların bazı uzuvlarının yakılması<br />

şeklindeki bir uygulamaya yer verilirdi. Örneğin<br />

Tekvin kitabında, Patriarkların (ata peygamberlerin)<br />

yaşamından bahseden bölümlerde sıkça<br />

<strong>kurban</strong> sunularından bahsedilir. Bunlar arasında,<br />

hayvanın çeşitli organlarını yakmak suretiyle<br />

yapılan <strong>kurban</strong>lar ayrı bir önem taşır. İbrahim,<br />

İshak ve diğer patriarklar sıkça Tanrı’ya <strong>kurban</strong>lar<br />

sunarlar. Tekvinde Hz. İbrahim’in oğlunu<br />

<strong>kurban</strong> etme kıssası da bir yönden yakma <strong>kurban</strong>ı<br />

ile ilişkilidir. Bu kıssada, oğlunu bir <strong>kurban</strong><br />

kuzusu gibi Tanrı’ya sunmak isteyen İbrahim’e<br />

Tanrı bir koç gönderir ve İbrahim oğlu yerine<br />

koçu yakma <strong>kurban</strong>ı olarak sunar (Tekvin 22:8-<br />

14). Yakılarak yapılan <strong>kurban</strong> sunusunda <strong>kurban</strong>ın<br />

yakılmasının ateş kültüyle yakından ilgisi<br />

olduğu açıktır. Çünkü çeşitli dinlerde ateş, kutsal<br />

bir obje olarak kabul edilir ve tanrısal saflık<br />

ve temizlik yanında temizleyicilik gibi bir özelliğinin<br />

olduğuna inanılır. Bundan başka ateş,<br />

aynı zamanda tanrısal güç ve kudretin, yakıp<br />

yok ediciliğin sembolü olarak da görülür. Bu<br />

nedenle birçok dinsel gelenek, ateşi aslında tanrısal<br />

aleme ait bir obje olarak görmektedir. Bu<br />

bağlamda tanrısal âleme ait bir obje olan ateşin<br />

yeryüzüne nasıl indiğine ve insanlarca nasıl<br />

elde edildiğine yönelik çeşitli mitoslar anlatılır.<br />

Örneğin Eski Yunan geleneği, Prometheus’un<br />

ilâhi alemden ateşi nasıl çaldığını ve bunun sonucunda<br />

gelişen olayları konu alan ilginç bir<br />

mitosa sahiptir (Graves, 1955, 1:144-145).<br />

Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde canlı varlıkları kesip<br />

öldürmeden ya da yakmadan, yalnızca bazı<br />

uzuvlarını kesip kan akıtarak yapılan törenlere<br />

de rastlanılır. Vücudun belirli yerlerini keserek<br />

akıtılan kan, içilmek ya da ayinde kullanılmak<br />

suretiyle bu tören yerine getirilir.<br />

Dinlerde hangi hayvanların <strong>kurban</strong> olarak sunulacağı<br />

ve hangilerinin sunulamayacağı konusu<br />

her dinin kendi özelliklerine göre değişir.<br />

Küçükbaş hayvanlar, sığır ve bazı kümes hayvanları<br />

yanında güvercin ve kumru gibi kuşların<br />

<strong>kurban</strong> edilmesine sıkça rastlanılır. Bunun<br />

dışında bazı inanç sistemlerinde at, köpek ve<br />

benzeri hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesine de rastlanılır.<br />

Yenilmesi haram sayılan hayvanların<br />

<strong>kurban</strong> edilmesi mümkün değildir. Bazı dinlerde,<br />

<strong>kurban</strong> edilecek hayvanların özellikleri konusunda<br />

detaylı hususlara yer verilir. Harranilerin<br />

<strong>kurban</strong> olarak sundukları hayvanlar arasında<br />

koyun, kuzu, erkek sığır, keçi, tavuk, horoz ve<br />

çeşitli kuşlar sayılabilir. Harranilerin domuz ve<br />

fare gibi hayvanları da <strong>kurban</strong> olarak sunduğuna<br />

dair bazı rivayetler bulunmaktadır (Chwolsohn,<br />

1856, II:456; İbn Nedim, Fihrist, 326). Sabiilerde<br />

koyun ve güvercin <strong>kurban</strong> olarak kesilirken<br />

sığırların <strong>kurban</strong> edilmesine karşı çıkılır.<br />

Kanlı <strong>kurban</strong> yerine, kansız <strong>kurban</strong>ı tercih eden<br />

bazı dinsel geleneklerde, kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />

farklı gerekçelerle itiraz edilir. Hint dinlerinde,<br />

“Hiçbir canlıya zarar vermeme ya da incitmeme”<br />

ilkesi bu itirazın en temel gerekçesini<br />

oluşturur. Budizm, Caynizm ve benzeri inanç<br />

sistemlerinin temel ilkeleri arasında belirleyici<br />

bir yer tutar. Bu bağlamda bu dinsel geleneklerde<br />

canlıların (özelde insanların ve hayvanların),<br />

herhangi bir nedenle öldürülmemesi bir kural<br />

olarak kabul edilir. Bu doğrultuda hayvansal diyete<br />

yasaklama getirilir ve bunun yerine bitkisel<br />

diyet önerilir. Bazı akımlar, özellikle yeni dinsel<br />

akımlar arasında yer alan bazı kültler de kanlı<br />

<strong>kurban</strong> törenlerini bir şiddet eylemi olarak görürler<br />

ve bundan uzak durduklarını ifade ederler.<br />

Örneğin, Neopagan akımlar olarak bilinen<br />

kültlerden Wiccacılar, kendilerinin asla hayvan<br />

ya da insan <strong>kurban</strong>ı gibi şiddet içeren eylemlerde<br />

bulunmadıklarını; zira kendilerinin ‘hiç kimseyi<br />

incitmeme’ ilkesine sadık olduklarını belirtirler.<br />

Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine çeşitli gerekçelerle karşı<br />

çıkan akımlarda, çeşitli kansız <strong>kurban</strong> ritüelleri<br />

dikkati çeker. Ayrıca kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />

yer verilen dinlerde de, kansız <strong>kurban</strong> olarak<br />

sınıflanan sunular ve takdimeler bulunur. Kutsal<br />

varlıklara sunulan bitki, tahıl, zinet eşyası,<br />

69


70<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yiyecek ve içecekler yanında kişinin, kendisini<br />

tamamıyla dini yaşantıya adaması tarzındaki bir<br />

asketisizm de kansız <strong>kurban</strong> geleneği içerinde<br />

değerlendirilebilir. Örneğin gerek Budizmde,<br />

gerek Caynizmde sıkı asketik kurallara dayalı<br />

keşiş yaşamı bir çeşit kansız <strong>kurban</strong> törenidir.<br />

Burada kendisini dine adayan kişi evlenmeden,<br />

mal-mülk edinmeden, hatta elden geldiğince<br />

yemeden, içmeden ve insanlarla irtibat kurmadan<br />

kaçınır ve bu suretle kutsala yakınlaşmaya<br />

ya da günahlardan arınarak kurtuluşa ulaşmaya<br />

çalışır. Bu tarz bir yaşamı benimseyen kişiler,<br />

insanlarca kutsal olarak kabul edilir. Zira kendisini<br />

kutsala adamak, kutsiyetle iletişim kurma<br />

açısından sıra dışılığın ifadesidir ve kutsal bir<br />

davranıştır. Benzer geleneğe, kişilerin kendilerini<br />

ve çocuklarını Tanrı’ya ya da kutsiyete adamaları<br />

geleneğine diğer bazı dinsel geleneklerde<br />

de rastlanılır. Örneğin Yahudi geleneğinde ilk<br />

doğan çocuğun tapınağa adanması uygulamasında<br />

da böylesi bir durum söz konusudur. Yahudiliğin<br />

kutsal kitabı içerisindeki Tekvin’de<br />

Hz. İbrahim’in ilk doğanını; oğlunu Tanrıya<br />

bir <strong>kurban</strong> olarak takdim etmek istemesi ve<br />

buna mukabil Tanrı’nın gönderdiği bir koçla<br />

onu taltif etmesi bu bağlamdadır. Yahudi geleneği,<br />

bugün de ilk doğan’ın kutsiyete adanması<br />

geleneğini ‘pidyon’ adı verilen kefaret töreniyle<br />

sürdürmektedirler.<br />

Kansız <strong>kurban</strong> törenleri arasında bazen, kişinin<br />

yalnızca bazı arzu ve isteklerini sınırlaması bağlamında<br />

yaptığı uygulamalara da rastlanılır. Bu<br />

bağlamda bazı dinlerde, insanların kendilerini<br />

hadım etmeleri gibi adetler bulunmaktadır. Örneğin<br />

kaynakların verdikleri bilgilere göre, Hıristiyanlık<br />

öncesi Urfa’da (Edessa’da), tanrıça<br />

Atargatis’e tapınan bazı erkeklerin tanrıça için<br />

kendilerini hadım ettikleri anlatılır. Hıristiyan<br />

olan kral Abgar’ın, halk arasında yaygın olan bu<br />

adeti yasakladığı söylenir. 3<br />

Kansız <strong>kurban</strong> töreni olarak sunulan şeyler arasında,<br />

sahip olunan hayvanlardan ya da bitkisel<br />

ürünlerden bir kısmının sunulması oldukça<br />

yaygındır. Bunun yanında, kutsal sayılan içe-<br />

ceklerin ve ateşle ilgili bazı ritüellerin de <strong>kurban</strong><br />

bağlamında değerlendirildiği dikkati çeker.<br />

Örneğin Hinduizmde yemek takdimesi, ateş<br />

ve kutsal içecek Haoma’nın <strong>kurban</strong> olarak sunulması<br />

yaygındır (Michaels, 2004: 246-294).<br />

Benzer <strong>kurban</strong> törenleri, Hindistan’da yaşayan<br />

Parsiler arasında da bulunmaktadır (Bkn. Bausani,<br />

2000, 59-60). Tekvin’de insanlık tarihindeki<br />

ilk <strong>kurban</strong> töreni olarak, Adem’in iki oğlunun<br />

Tanrı’ya yaptıkları takdimelerden söz edilir.<br />

Hıristiyanlık ve İslam geleneklerinde de yer<br />

verilen bu olayda, Hz. Adem’in oğullarından<br />

çobanlıkla meşgul olan Habil, sürüsünden bir<br />

hayvanı Tanrı’ya takdime olarak verirken, çiftçilik<br />

yapan Kabil tahılından bir miktar sunar.<br />

Tanrı’nın Habil’in takdimesini kabul ederken,<br />

Kabil’inkini kabul etmemesi Kabil’in kardeşine<br />

öfke duymasına yol açar ve sonunda Kabil,<br />

Habil’i öldürür (Tekvin 4:1-8).<br />

Çeşitli dini geleneklerde tapınılan ya da tazimde<br />

bulunulan ilâhi varlıklara yönelik olarak,<br />

tapınaklarda veya kült merkezlerinde yapılan<br />

ayinlerde sunulan yiyecek ve içeceklerle giyecekler,<br />

ziynet eşyaları ve benzeri şeyler, kansız<br />

<strong>kurban</strong>lar olarak değerlendirilir. Yahudi geleneğinde<br />

kanlı <strong>kurban</strong>ın yanı sıra, tahıl sunusuna<br />

da sıklıkla rastlanmaktaydı. Günümüzde ise<br />

gerek kanlı <strong>kurban</strong>ın gerekse tahıl sunusunun<br />

yerini duanın aldığı görülmektedir. Hıristiyanlıkta,<br />

Evharist töreni bir çeşit <strong>kurban</strong> olarak kabul<br />

edilir. Zira bu tören, kendisini insanların<br />

günahlarından arınmaları için çarmıhta ölüme<br />

feda eden İsa Mesih’e katılma ayinidir. Bu ayinde<br />

yenilen ekmek İsa’nın etiyle, içilen şarap ise<br />

İsa’nın kanıyla özdeşleştirilir. Bu törende yenilen<br />

ekmek ile içilen şarabın nasıl İsa’nın etini<br />

ve kanını ifade ettiği (yani bunların bizzat gerçek<br />

olarak mı, yoksa sembolik olarak mı İsa’nın<br />

etiyle kanını temsil ettiği) konusunda bazı görüş<br />

farklılıkları olsa da genellikle Hıristiyanlar,<br />

bu törende aslında İsa’nın çarmıhta bir <strong>kurban</strong><br />

kuzusu gibi <strong>kurban</strong> edilişini anmaktadırlar.<br />

2. İnsan <strong>kurban</strong>ı<br />

Çeşitli toplumlarda kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde


Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

köleler, esirler, çocuklar ve kadınların da <strong>kurban</strong><br />

edildiğine yönelik çeşitli rivayetler ve belgeler<br />

bulunmaktadır. Özellikle Aztekler, Asur ve Babilliler<br />

ve benzeri antik dönem topluluklarının,<br />

insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine geleneklerinde yer<br />

verdikleri anlatılmaktadır. Kitabı Mukaddes’te<br />

yer alan Hz. İbrahim’in oğlunu <strong>kurban</strong> etme<br />

kıssası, Hz. İbrahim döneminde civar toplumlarda<br />

insan <strong>kurban</strong>ı töreninin varlığına işaret<br />

etmektedir. Anadolu tarihinde ise insan <strong>kurban</strong>ı<br />

törenleriyle ilgili olarak MS 13. yy’a kadar,<br />

Harran’da varlıklarını devam ettirmiş olan Harraniler<br />

dikkati çekmektedir. Ortaçağa ait gerek<br />

İslâmi, gerekse Hıristiyan ve Yahudi kaynakları<br />

tarafından Harranilerin çeşitli vesilelerle,<br />

insan <strong>kurban</strong>ı törenleri düzenledikleri rivayet<br />

edilmektedir. Örneğin, 9. yy’da yaşayan Tell<br />

Mahreli Dionysius, Harranilerin insan <strong>kurban</strong>ı<br />

törenlerinden bahsetmektedir. Buna göre Harraniler,<br />

Harran dışında yer alan bir tapınakta<br />

yılda bir kez insan <strong>kurban</strong>ı töreni düzenlemektedirler<br />

(Chabot, 1895: 68vd). İbn Nedîm ’in<br />

Fihrist’inde de, Harranlıların korkunç insan<br />

<strong>kurban</strong>ı törenleri düzenledikleri anlatılır (Bkn.<br />

İbn Nedim, Fihrist, 323). Macritî de Harranlıların<br />

çocuk <strong>kurban</strong>larından bahseder ve onların<br />

bu törenleri kendilerine Hermes’in emrettiğini<br />

söylediklerini nakleder (Macritî, Ğâyetu’l-<br />

Hakîm, 225, 228). Bîrûnî ise Abdulmesih ibn<br />

İshak el-Kindi’den naklen, Harranilerin insan<br />

<strong>kurban</strong>ı törenleri açısından yörede meşhur olduklarını,<br />

ancak onların bu törenlerini yapmalarının<br />

İslâmi dönemde yasaklandığını belirtir<br />

(Biruni, The Chronology, 187).<br />

Bütün bu rivayetlere rağmen, çeşitli kadim topluluklarda<br />

uygulanan insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine<br />

ilişkin anlatılara ihtiyatlı yaklaşmak gerekir.<br />

Zira, insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine ilişkin anlatıların<br />

büyük kısmı, ilgili toplulukların kendi kaynaklarından<br />

farklı referanslara dayanmaktadır.<br />

Örneğin Harranlı paganların, insan <strong>kurban</strong>ı<br />

törenleri düzenlediklerine ilişkin rivayetlerin<br />

Müslüman veya Hıristiyan yazarlardan kaynaklandığı<br />

ve Müslümanlar ve Hıristiyanlarla<br />

paganistler ve paganizm arasında ciddi müca-<br />

delelerin olduğu bilinmektedir.<br />

3. Kurbanın amacı ve anlamı<br />

Birçok dinsel gelenekte <strong>kurban</strong> töreni çeşitli<br />

amaçlarla ifa edilir. Bu amaçlara geçmeden, öncelikle<br />

<strong>kurban</strong> törenlerinin, herkes tarafından<br />

yapılan bir tören olmadığını ve genellikle din<br />

adamlarınca ya da bu törenler için özel olarak<br />

yetiştirilmiş, ehil kişilerce idare edilip yapıldığını<br />

belirtmek gerekir. Kurban törenleri bu bağlamda,<br />

din adamları ya da <strong>kurban</strong> törenlerinde<br />

yetkili olan kişiler için bir kazanç kapısıdır.<br />

Kurban törenlerini yönetme hizmeti karşılığında,<br />

onlara bir ücret ödenmesi genel bir uygulamadır.<br />

Bu konuda birçok dini gelenekte benzer<br />

durumlara rastlanılır. Törenler genellikle tapınaklarda<br />

ifa edilir ve tören sonrası rahipler verdikleri<br />

hizmet karşılığı bir ücret alırlar. Örneğin<br />

Yahudi geleneğinde, <strong>kurban</strong> törenleri tapınakta<br />

rahiplerce yönetilen bir tören olarak ifa edilirdi.<br />

Benzer şekilde Hıristiyanlıkta, bir çeşit <strong>kurban</strong><br />

töreni olan Evharist ayini de kiliselerde rahipler<br />

tarafından idare edilir.<br />

Kurban ibadetinin en önemli amacı kutsal varlıkla<br />

irtibat kurmaktır. Bu vasıtayla ona tazimde<br />

bulunmanın, tapınmanın, onu yüceltmenin ve<br />

onunla yakınlaşmanın mümkün olduğu düşünülür.<br />

Kutsal varlığa ya da varlıklara <strong>kurban</strong><br />

sunulurken, kutsiyetin çeşitli özelliklerinin<br />

göz önünde bulundurulması gerekir. Bazı dinsel<br />

geleneklerde en üstün olduğu kabullenilen<br />

yüce varlığa doğrudan tazimde bulunmanın<br />

imkânsızlığına inanıldığından, ona doğrudan<br />

<strong>kurban</strong> sunmanın ya da <strong>kurban</strong> üzerine onun<br />

adını anmanın doğru olmadığı düşünülür. Örneğin<br />

Ortaçağ Harranlılarının, tanrılar panteonunun<br />

en tepesinde yer verdikleri yüce varlığa<br />

bu sunumlar doğrudan takdim edilmez, <strong>kurban</strong><br />

sunumu esnasında onun adı anılmazdı. Zira bu<br />

üstün varlık adeta, Eliade’nin deus otiesus olarak<br />

tanımladığı bir üstün güç olarak düşünülürdü.<br />

Ancak, kendisine doğrudan ulaşılamayan ve tapınılamayan<br />

bu üstün varlığın aracısı olan, diğer<br />

tanrısal varlıklara <strong>kurban</strong>lar sunulabilirdi. İbn<br />

Nedim’in görüşlerini rivayet ettiği Sarahsi’ye<br />

71


72<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

göre, Harranlıların bazıları yüce üstün gücün/<br />

yaratıcının adına <strong>kurban</strong> sunmanın, kötü bir şey<br />

ve talihsizlik olacağını düşünürlerdi; zira onların<br />

düşüncesine göre, yüce Tanrı sadece önemli<br />

işleri yürütür, sıradan işleri ise yeryüzünün yöneticiliğini<br />

de kendilerine bıraktığı diğer aracı<br />

varlıklara bırakırdı (İbn Nedim, Fihrist, 318).<br />

Benzeri bir geleneğin cahiliye dönemi Arap putperestleri<br />

arasında var olduğu da bilinmektedir.<br />

Zira, onlar da üstün varlık olduğuna inandıkları<br />

Allah’ın, doğrudan adını anmaz ve ona doğrudan<br />

tazimde bulunmazlar; ancak bazı aracı kutsal<br />

varlıklar yoluyla ona ulaşmaya çalışırlardı.<br />

Özellikle putperest geleneklerde, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />

genellikle tapınaklar ya da benzeri kutsal<br />

mekânlarda kutsiyeti temsil eden semboller<br />

önünde yapılmakta olduğu dikkati çekmektedir.<br />

Kurbanın önemli bir amacı da günahlara keffaret<br />

olmasıdır. Birçok dinsel gelenekte işlenen<br />

günahların, suçların ya da manevi kirlenmelerin<br />

karşılığı olarak <strong>kurban</strong> sunulur. Sunulan<br />

<strong>kurban</strong> bazı dinlerde işlenen günahtan rahatsız<br />

olan, öfkelenen ya da kızan Tanrı’nın ya da<br />

tanrıların öfkesini dindirmek, onları yatıştırmak<br />

amacına yöneliktir. Bazı inanç sistemlerinde ise<br />

tanrısal varlıklara ya da ruhlara sunulan <strong>kurban</strong>lar,<br />

onların açlığını gidermeye ve böylelikle<br />

onları memnun etmeye yöneliktir.<br />

Kurbanın bir diğer amacı olarak ise şükretme<br />

ön plâna çıkar. Birçok dinde kişiler, kendilerine<br />

bahşedilen nimetlere teşekkür etmek amacıyla<br />

<strong>kurban</strong> sunusunda bulunurlar. Örneğin, hasadın<br />

ilk ürününün kutsal varlıklara sunulması ya<br />

da <strong>kurban</strong> amacıyla kesilip veya toplanıp fakirlere<br />

dağıtılması bu doğrultudadır.<br />

Kurban törenleri, bazı kutsal hadiselerin anılması<br />

ya da bazı önemli olayların hatırlanması<br />

bağlamında da düzenlenir. Doğum, ölüm, evlilik,<br />

önemli bir göreve gelme ya da atanma gibi<br />

durumlarda <strong>kurban</strong> sunmaya yaygın şekilde<br />

rastlanır. Atalar ve imparator kültünün yaygın<br />

olduğu antik ve günümüz geleneklerinde atalarla<br />

ilgili özel günlerde ya da imparatorların<br />

doğum günleri ve benzeri zamanlarda <strong>kurban</strong><br />

sunma geleneğine rastlanmaktadır. Örneğin<br />

Miladi ilk yüzyıllarda Anadolu, Makedonya,<br />

Yunanistan ve benzeri bölgelerde, imparatorluk<br />

kültünün oldukça yaygın olduğu ve imparatorların<br />

doğum tarihleri ya da iktidara geliş yıldönümlerinin<br />

<strong>kurban</strong>lar ve benzeri törenlerle kutlandığı<br />

bilinmektedir (Horsley, 1997: 20-22).<br />

Bundan başka, <strong>kurban</strong> töreni ilâhi güçle birleşme,<br />

sırlara vakıf olma, kutsiyete katılma, büyü ve<br />

sihir amaçlarına yönelik olarak da düzenlenir.<br />

Örneğin Hıristiaynlıktaki Evharist (ekmek-şarap<br />

ayini) töreni, temelde İsa Mesih’e katılma ve<br />

onunla birleşmeyi simgelemektedir. Hıristiyanlığın<br />

en önemli şahsiyeti olan Pavlus’a göre, bu<br />

sakramentte bölünüp yenilen ekmekle ve içilen<br />

içkiyle Mesih’in kanına ve bedenine katılım sağlanmaktadır<br />

(1 Korintliler 10: 16, 11: 23-25-29).<br />

Zira -yukarıda da değindiğimiz gibi-, bu yemekte<br />

yenilen ekmek Mesih’in bedenini, içilen içki<br />

ise kanını temsil etmektedir. Evharist’in Pavlus<br />

tarafından, günahlara kefaret olarak çarmıhta<br />

<strong>kurban</strong> edildiğine (1 Korintliler 5:7) inanılan İsa<br />

Mesih’in ölümü ritüeline katılma töreni olarak<br />

algılandığı dikkat çekmektedir. Hıristiyanlığın<br />

neşet ettiği dönemde, çeşitli sır dinlerinde de<br />

<strong>kurban</strong> ritüelinin kutsalla birleşme amacına yönelik<br />

olduğu görülmektedir. Pavlus döneminde,<br />

Anadolu’da yaygın olan bir dinsel gelenek olan<br />

ve özellikle Romalı askerler arasında yaygınlık<br />

gösteren Mithra kültü ile yine o dönemde önemli<br />

olan Attis kültünde, doğaüstü güç kazanmak,<br />

tanrısal varlıkla birleşip bütünleşmek ya da Tanrı<br />

cemaatine katılmak gibi nedenlerle, tanrısal<br />

varlığı temsil eden varlığın (genellikle çeşitli<br />

hayvanların) ritsel olarak <strong>kurban</strong> edilmesi ve etinin<br />

yenilmesi törenleri vardır. Örneğin; kurtarıcı<br />

tanrı Mithra’nın, yüce varlık Ahura Mazda’nın<br />

ilk yaratığını sembolize eden boğayı <strong>kurban</strong><br />

etmesi mitosuna dayalı olarak, Mithra kültü<br />

tapınaklarında boğa <strong>kurban</strong>ı törenleri düzenlenirdi.<br />

Yine Mithra kültü bağlıları, kurtarıcı tanrı<br />

Mithra’nın, Helios ve diğer tanrısal varlıklarla<br />

birlikte katıldığı son yemeği kutlayan ekmekşarap<br />

ayini düzenlerlerdi. Bu ayindeki şarabın,


Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />

<strong>kurban</strong> edilen ilâhi boğanın kanını temsil ettiği<br />

düşünülürdü. Ayine katılanlar, böylelikle kendilerine<br />

ölümsüzlük niteliğini kazandıran ilâhi<br />

cevhere katıldıklarını, ayrıca bu ayin vasıtasıyla<br />

kötü ruhlara karşı güç ve kuvvet kazandıklarını<br />

düşünürlerdi. Ayrıca Mithra kültü bağlılarında<br />

düzenlenen ekmek-şarap ayini de oldukça<br />

dikkat çekiciydi (Spencer, 1966: 154-155). Sır<br />

dinlerindeki bu ayin, ölüme karşı ölümsüzlüğe<br />

ulaşmanın, bir diğer ifadeyle kurtuluşa erişmenin<br />

vasıtası olarak görülürdü. Hıristiyanlıkta<br />

çoğunlukla İsa Mesih’in eti ve kanının yenilip<br />

içildiği bir ‘<strong>kurban</strong> töreni’ olarak görülen Evharistin,<br />

Pavlus düşüncesinde Mesih’le birleşme ve<br />

hayat ve ölümsüzlük bağlamındaki kurtuluşa<br />

erişme sakramenti olarak yorumlanmasıyla, sır<br />

kültlerindeki benzer yaklaşımlar arasındaki bu<br />

paralellik dikkat çekicidir.<br />

Ortadoğu dinsel geleneklerinde, kutsal varlıklara<br />

sunulan <strong>kurban</strong>ların en önemli işlevlerinden<br />

birisi, bunların sihir, büyü ve astroloji<br />

malzemesi olarak kullanılmalarıydı. Özellikle<br />

<strong>kurban</strong> olarak sunulan canlı varlıkların, sunum<br />

öncesinde, sunum esnasında ve sonrasında yaptıkları<br />

tavırları veya çeşitli organları incelenip<br />

yorumlanarak, bunlardan gerek büyü ve sihre,<br />

gerekse geleceğe yönelik çeşitli anlamlar çıkarılırdı.<br />

Bu durum, genelde birçok Ortadoğu topluluğunda<br />

görülmekle birlikte özellikle Ortaçağ<br />

yazarlarınca, Harraniler olarak adlandırılan<br />

eski Harranlıların bu konudaki adet ve törenleri<br />

dikkat çekicidir. Harranlılar, tanrısal varlıklara<br />

yakın olmak amacıyla onlara <strong>kurban</strong>lar sunarlardı.<br />

Ayrıca <strong>kurban</strong> ile kişinin ya da kişilerin<br />

talihlerinin öğrenilmesi ve çeşitli problemlerine<br />

ve sorularına cevap aranması da amaçlanırdı.<br />

Kurbanın gerek sunum esnasındaki hareketleri,<br />

gerekse sunum sonrası çeşitli organları incelenerek,<br />

geleceğe ilişkin yorumlamalar yapılırdı<br />

(Bkn. Makdisi, Kitabu’l-Bed’u, IV:23; Biruni,<br />

The Chronography, 188).<br />

Özellikle, şiddete dayalı bazı kültlerde ise zayıf<br />

varlıkların <strong>kurban</strong> olarak sunulması (kesilmesi<br />

yada öldürülmesi) güç ve kudretin bir göster-<br />

gesi olarak kabul edilir. Örneğin Satanistlerin<br />

yaptıkları ayinlerde, civcivlerin ayaklar altında<br />

ezilmesi ve kedilerin öldürülmesi bir tarz güç<br />

gösterisi ve hayvani duyguların tatmini amacını<br />

taşımaktadır. Şiddet bağlamında yapılan bu davranışların<br />

amacı ve bağlamı dikkate alındığında,<br />

diğer inanç sistemlerinde yer verilen <strong>kurban</strong> törenlerinden<br />

oldukça farklı olduğu dikkati çeker.<br />

Birçok ibadette olduğu gibi, <strong>kurban</strong> ibadetinde<br />

de çeşitli metaforik anlamların ve sembolik değerlerin<br />

yüklü olduğu bilinmektedir. Örneğin<br />

bu ibadet, günaha üstünlük, yaratılış, ölüm ve<br />

doğum, özgürlük ve benzeri çeşitli hususların<br />

vurgulanmasına yönelik sembolik bir ritüel olarak<br />

görülebilir. Kurban bazı geleneklerde, ilk<br />

yaratılışın hatırlanmasına ya da sembolik olarak<br />

tekrarlanmasına yönelik bir ibadettir. İnsanın<br />

da içinde bulunduğu evren, başlangıçta bazı<br />

ilâhi varlıkların <strong>kurban</strong> edilmesiyle yaratılmıştır,<br />

dolayısıyla yapılan <strong>kurban</strong> töreni, bir bakıma<br />

bu hadisenin tekrar tekrar hatırlanmasına yönelik<br />

bir anlam taşımaktadır. Bazı geleneklerde ise<br />

<strong>kurban</strong>, ölüme ve günaha üstün gelmeyi ifade<br />

etmektedir. Örneğin Hıristiyanlıkta, İsa Mesih’e<br />

katılmak anlamına gelen evharist töreni bu yolla<br />

günahı ve ölümü yenme ve dolayısıyla kurtuluş<br />

amacını taşımaktadır. İsa Mesih, insanları<br />

lânetten kurtarmak için, onlar uğruna kendisinin<br />

lanetlenmesine katlanmış ve çarmıhta ölümü<br />

göze almıştır. Mesih, insanların kurtuluşu<br />

için çarmıhta <strong>kurban</strong> edilmiştir (1 Korintliler<br />

5:7). Tanrı’nın öz oğlu olan Mesih, “günahkâr<br />

insan suretinde günaha <strong>kurban</strong> olarak” gelip<br />

günahı insan benliğinde yargılamış (Romalılar<br />

8:3), günahın gücünü kırabilmek amacıyla,<br />

kendisinin hukuk tarafından bir günahkâr addedilip<br />

çarmıha gerilmesine razı olmuş ve ölümüyle<br />

insanları tanrısal hukukun lanetinden<br />

kurtarmıştır (Galatyalılar 3:14; 1 Korintliler<br />

15:3). Böylelikle <strong>kurban</strong> kuzusu olan Mesih, insanların<br />

günahtan kurtuluşu için <strong>kurban</strong> edilmiştir<br />

(1 Korintliler 5:7). Evharistte İsa Mesih’e<br />

katılmayı amaçlayan her inanan da böylelikle<br />

günahtan kurtuluşu hedeflemektedir.<br />

73


74<br />

Değerlendirme<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın kendilerine rızk<br />

olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar<br />

diye <strong>kurban</strong> kesmenin her ümmete meşru kılındığı<br />

(Hac 34) vurgulanmaktadır. Buna paralel<br />

olarak, hemen hemen bütün dini geleneklerde<br />

<strong>kurban</strong> ibadetine bir şekilde yer verildiği dikkat<br />

çekmektedir. Her gelenek <strong>kurban</strong>ın şeklini<br />

ve çerçevesini kendi yapısına göre belirlemekte,<br />

ancak bütün dini geleneklerde <strong>kurban</strong> ibadeti<br />

günahlardan arınma, tövbe, şükür ve kefaret gibi<br />

amaçlarla ifa edilmektedir. İnsan değerli gördüğü<br />

bir varlığını, bir hayvanı ya da mahsule ait bir<br />

ürünü tapındığı, tazimde bulunduğu yüce varlık<br />

ya da varlıklar için feda etmektedir. Bu ibadetin<br />

hangi amaç ve gayeyle yapılırsa yapılsın,<br />

aslında tapınılan kutsiyetle irtibat kurma ve ona<br />

yakınlaşma amacı taşıdığında şüphe yoktur. Bir<br />

yönden kişi dünyevi meşgaleler, günahkârlık ve<br />

benzeri durumla bir şekilde uzaklaştığını düşündüğü<br />

yüce varlığa, bu şekilde tekrar yakınlaşmayı<br />

amaçlamaktadır. Bir başka yönden ise<br />

kişi yüce varlığa sunduğu şeylerle hiçbir şekilde<br />

ondan uzak olmadığını hatırlamakta, manevi<br />

arınmasını ve temizlemesini sağlamaktadır.<br />

Kaynakça<br />

Allison, D.C., 1995, “Jesus and the Covenant: A Response<br />

to E.P. Sanders”, C.A. Evans, S.E. Porter (ed.) The Historical<br />

Jesus, Sheffield Academic Pres.<br />

Bardaisan, The Book of the Laws of Countries, tr. H.J.W.<br />

Drijvers, Assen 1964.<br />

Basalel, Y., 2001, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul.<br />

Bausani, A., 2000, Religion in Iran: From Zoroaster to Bahaullah,<br />

New York: Bibliotheca Persica Press.<br />

Bîrûnî, Abu’l-Reyhân Muhammed, The Chronology of Ancient<br />

Nations, ed. Ve tr. C. E. Sachau, London 1879.<br />

Boyce, M., 1979, Zoroastrians: Their Religious Beliefs and<br />

Practices, London<br />

Chabot, J. –M., 1895, Chronique de Denys de Tell-Mahre,<br />

Paris.<br />

Chwolsohn, D., 1856, Die Ssabier und der Ssabismus, St.<br />

Petersburg.<br />

Dımaşkî, Nuhbetü’d-Dehr fi Acâibi’l-Berr ve’l-Bahr, St. Petersbourg<br />

1866.<br />

Epiphanius, The Panarion of Epiphanius of Salamis, Book I<br />

(Se ct 1-46), tr. F. Williams, Leiden: Brill 1987.<br />

Graves, R., 1955, The Greek Myths, c.1, Penguin Books.<br />

Gündüz, Ş., 1995, Sabiiler Son Gnostikler, Ankara: Ankara<br />

Okulu.<br />

Horsley, R.A. (ed.), 1997, Paul and Empire, Religion and<br />

Power in Roman Imperial Society, Trinity Press International.<br />

İbn Nedim, Muhammed ibn İshak, Kitâbu’l-Fihrist, ed. G.<br />

Flügel, Leipzig 1872.<br />

Macrîtî, Ebu’l-Kâsım Mesleme (Pseudo-Majriti), Ğâyetu’l-<br />

Hakîm ve Ahakku’n-Netîceteyn bi’t-Takdîm (Picatrix), ed.<br />

H. Ritter, Leipzig 1933.<br />

Maimonides, Moses, The Guide for the Perplexed, tr. M.<br />

Friedlander, New York 1947.<br />

Makdîsî, Mutahhar ibn Tâhir, Kitâbu’l-Bed’u ve’t-Târîh,<br />

Paris 1899-1919.<br />

Mesudi, Murûcu’z-Zeheb ve Maâdin el-Cevher, Paris 1861-<br />

1877.<br />

Michaels, A., 2004, Hinduism: Past and Present, Princeton<br />

University Press.<br />

Özkan, A.R., 2003, Dinlerde Kurban Kültü, Ankara: Akçağ.<br />

Price, S.R.F., 1997, “Rituals and Power”, R.A. Horsley<br />

(ed.), Paul and Empire, Religion and Power in Roman Imperial<br />

Society, Trinity Press International.<br />

Sanders, E.P., 1995, “Jesus and the Sinners”, C.A. Evans,<br />

S.E. Porter (ed.), The Historical Jesus, Sheffield Academic<br />

Pres.<br />

Smith, R.S., 1894, Religion of the Semites, London.<br />

Spencer, S., 1966, Mysticism in World Religion, London:<br />

George Allen & Unwin Ltd.<br />

Zeahner, R.C., 1961, The Dawn and Twilight of Zoroastrianism,<br />

London<br />

Dipnotlar<br />

1 Dinsel geleneklerde görülen <strong>kurban</strong> çeşitleri konusunda<br />

detaylı bir araştırma için bkn. Özkan, 2003: 45-94.<br />

2 İbraniler de dahil Sami kavimlerin <strong>kurban</strong> ibadetleri hakkında<br />

bkn. Smith, 1894: 213vd.<br />

3 “Suriye ve Urfa’da,Tar’ata’ya tazim amacıyla kendini<br />

hadım etme adeti vardı. Ancak Kral Abgar ihtida ettikten<br />

(Hıristiyan olduktan) sonra, kendisini hadım eden her erkeğin<br />

elinin kesilmesini emretti. O günden bu güne, Urfa<br />

bölgesinde kimse kendini hadım etmemektedir” (Bardaysan,<br />

The Book of the Laws of Countries, 59).


Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />

Kurbanın Antropolojik<br />

Bir Değerlendirmesi<br />

Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra<br />

dinler ile şiddet arasındaki ilişki ile<br />

İsrail-Filistin anlaşmazlığında zaman<br />

zaman görülen intihar bombacılığı eylemleri zaten<br />

çok daha önce <strong>kurban</strong> konusunu ele alan bazı<br />

araştırmalarda olduğu gibi, Batı dünyasında ilgi<br />

çekmeye başlamıştır. 1 Hatta bu araştırmalarda<br />

elde edilen sonuçlar, “Aydınlanma felsefesinin<br />

son çırpınışları mı?” sorusunu akla getirmektedir.<br />

Zira Emile Durkheim ile başlayan,<br />

Marcel Mauss ve George Bataille ile devam<br />

eden Collège de Sociologie akımı toplumların<br />

varlık nedenini din ile açıklamaya çalışmış;<br />

dinin merkezine de ‘kutsal’ı koymuşlardı.<br />

Kurbanın kaynağı ve işlevleri hakkında antropoloji<br />

alanındaki teoriler ‘hediye’; tabiat üstü<br />

varlıklara sunulan ve onların memnuniyetini<br />

kazanmak veya gazaplarından sakınmak<br />

için sunulan <strong>kurban</strong>lar 2 ‘tazim’; tabiat üstü<br />

varlıklara hürmet etmek için sunulan <strong>kurban</strong>lar<br />

3 ‘feragat’, sahip olunan bir şeyi tabiat<br />

üstü varlıklar için feda etme amaçlı <strong>kurban</strong>lar<br />

4 ‘grup yemeği’, toplumun ilâhlaştırdığı<br />

hayvanlardan birini öldürmek ve etinin topluca<br />

yenildiği <strong>kurban</strong>lar 5 ; bu dünya ile öbür<br />

dünya arasında ‘irtibat’ sağlayan <strong>kurban</strong>lar 6 ve<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti vasıtasıyla toplumda var olan<br />

şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik <strong>kurban</strong>lar<br />

7 . İlgili teorilerde bu çeşitlerin birbirinden<br />

türediği veya zamanla birinden diğerine<br />

geçiş olduğu varsayılmıştır 8 . Elbette ‘<strong>kurban</strong>’<br />

Doç. Dr. Ali Murat YEL<br />

Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

ve ‘şiddet’ eşanlamlı kavramlar değildir; ama<br />

pek çok dindeki <strong>kurban</strong> ibadeti kanla birlikte<br />

şiddeti de beraberinde getirmektedir. Belki de<br />

insan “aslının yerine ikame” ettiği bir <strong>kurban</strong><br />

aracılığıyla hata ve günahlarından kurtulabilmesine<br />

ihtiyaç duymakta ve ‘fiziki’ olarak bu<br />

dünyada yaşamakta iken ölüm ile ‘metafizik’<br />

bir varlığa dönüşmektedir.<br />

Antropologlar, Batı-dışı toplumları araştırırken<br />

karşılaştıkları ‘hediye’ ve ‘potlaç’ kavramları ile<br />

o toplulukları anlamaya ve genel bir toplum<br />

modeli oluşturmaya çalışmışlardır. Bu konuda<br />

Marcel Mauss’un Le Donne (The Gift - Hediye)<br />

kitabı o kadar etkili olmuştur ki artık, ondan<br />

sonra gelenler toplum modellerini bu temele<br />

dayandırmışlardır. Meselâ, Kuzey Batı Amerikan<br />

Kızılderilileri arasındaki ‘potlaç’ törenleri<br />

75


76<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ve hatta Claude Levi-Strausse’un yapısalcılık<br />

olarak ortaya attığı teorinin kaynağında bile bu<br />

görüş vardır. Potlaç, bazı Kızılderili kabilelerinin<br />

bütün bir sene emek vererek biriktirdikleri<br />

veya ürettikleri değerli eşyaları diğer kabilelere<br />

karşı prestij sağlamak için dinsel bir törenle<br />

yakarak veya denize bırakarak yok etmeleri<br />

adetidir. Burada eşyalar dışarıdan ve modern<br />

kapitalizm açısından bakıldığında ‘kaybolmakta’<br />

gibi görünse de onların tahrip edilmesiyle<br />

öncelikle şeref ve onur kazanılmakta<br />

ve daha sonra da diğer kabilelerin prestij için<br />

daha fazla eşyayı yakmalarına sebep olarak zayıflaması<br />

amaçlanmaktadır. Levi-Strausse’un<br />

yapısalcılığının temelinde de hediye değişimi<br />

ve bu hediyelerin içinde en önemlisi de diğer<br />

kabilelerle yapılan ve karşılıklı eş olarak<br />

verilen kadın değişimidir. Kısaca toplumlar,<br />

hediye–karşı hediye ve onun geri ödenmesi<br />

döngüsüyle hayatta kalabilmişlerdir. Kurban<br />

ise yine bir toplumun varlığını sürdürebilmesi<br />

için ilâhi varlıklara sunulan bir hediyedir.<br />

1900 yılında eyalet meclisinin aldığı bir kararla,<br />

“kamu sağlığı ve şehir halkının huzurunu<br />

tehdit ederek zarar verebileceği” gerekçesiyle<br />

San Francisco, mezarları olmayan bir şehir<br />

haline getirilmişti. O dönemin politikacıları,<br />

modern bir metropolis meydana getirebilmenin<br />

en önemli şartlarından birinin ‘ölümü görünür<br />

olmaktan çıkarma’ olduğuna inanmışlardı.<br />

Şehirde ölümü hatırlatacak belki de tek<br />

şey, intihar eylemlerinin sık sık gerçekleştiği<br />

meşhur Golden Gate Köprüsü’dür (Bottum<br />

2007). Hâlbuki tarih boyunca şehirler ya da<br />

kentsel hayat ddaima ölüm üzerine inşa edilmişti.<br />

Meselâ, Roma şehrinin kurulabilmesi<br />

için -ikiz kardeşler- Romulus ve Remus’tan<br />

birisinin <strong>kurban</strong> edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla,<br />

çok kültürlü bir medeniyet oluşturabilmenin<br />

temelinde -günümüz koşullarında<br />

her ne kadar istenmese de- şiddet vardır ve<br />

bu şiddet ancak başka bir şiddetle yok edilebilir.<br />

Cenaze törenlerinin abartılması da o<br />

toplumun ölüm gerçeğini sık sık hatırlaması<br />

ve bireylerin aile fertleriyle ve toplumun diğer<br />

üyeleriyle ilişkilerini düzenlemesi bakımından<br />

önemlidir. Cenaze törenlerindeki kalabalıkların,<br />

diğer bütün kalabalıklara ‘toplum’<br />

olma yönünde örnek olabileceği de göz önünde<br />

bulundurulursa, bu merasimlerin sayısının<br />

veya katılanların azalması o toplumun giderek<br />

daha bireyci bir toplum haline geldiğinin<br />

işareti olarak alınabilir 9 . Ölüm öte yandan<br />

toplumların geçmişleriyle ilişkileri ve bugünün<br />

anlamlandırılması bakımından da önemlidir.<br />

Netice itibariyle, kültürler açısından<br />

son derecede önemli olan ölüm hem cenaze<br />

merasimleriyle ve mezarlıklarla gündemde<br />

tutulurken, <strong>kurban</strong> ibadetiyle de bu etkisini<br />

artırmaktadır. Ancak, modernitenin etkisiyle<br />

modern toplumlar ölümü gündelik hayattan<br />

çıkarmak isterken aslında cenaze merasimleri<br />

veya <strong>kurban</strong> ibadeti ile gündeme gelen dini<br />

gündelik hayattan çıkarmaya çalışmaktadır.<br />

Zira ölüm, dinin en temel ögelerinden birisidir<br />

ve din dışında ölümü açıklayabilecek ve<br />

ona tahammül edilme yollarını sunabilecek<br />

başkaca kaynak da yoktur.<br />

Sosyal antropolojinin temel araştırma alanlarından<br />

biri olan din konusu, hemen her zaman<br />

-Batılı araştırmacıların mensup oldukları<br />

ya da en azından içinde doğup büyüdükleri<br />

bir kültür olarak- Hıristiyanlık etkisinde kalmıştır.<br />

Antropologlar bu sebeple araştırdıkları<br />

her dinde Hıristiyanlıktan izler görmeye<br />

veya her dini ona benzetmeye çalışmışlardır.<br />

Kurban konusu ise daha çok kendi kültürlerinde<br />

olmadığına veya en azından bir evrime tabi olduktan<br />

sonra “kan dökülme”den yapılmaya başlandığına<br />

ama geleneksel toplumlarda hala eski<br />

usullerde yapılmaya devam edildiğinden Batılı<br />

araştırmacıların her zaman daha çok dikkatini<br />

çekmiştir. Lineer veya doğrusal:(aynı anlama<br />

gelen sözcükler) bir zaman ve tarih anlayışına<br />

sahip bir kültürden geldikleri için de <strong>kurban</strong><br />

konusunun kendilerini ‘ilkel’ veya ‘barbar’


Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />

toplumlardan ayırt eden en önemli dini ritüellerden<br />

biri olarak kabul etmeleri oldukça yaygındır.<br />

Hatta, 11 Eylül hadiselerinin açıklanmasında<br />

yine benzer bir tutum geliştiren Batı,<br />

kendilerinin şiddete karşı olduklarını ama<br />

diğerlerinin hâlâ ister kollektif, isterse bireysel<br />

şiddete başvurmaya hiç çekinmeyeceklerini<br />

öne sürmüşlerdir. Diğer dinlerdeki <strong>kurban</strong><br />

ritüelleri –her ne kadar Yahudi-Hıristiyan geleneğinin<br />

İbrahim peygamberin oğlu İshak’ı<br />

<strong>kurban</strong> etmeye çok yaklaşması modeline benzemese<br />

de araştırmacılar bu anafikirden bir<br />

türlü uzaklaşamamışlardır. Bir de Batı dillerinde<br />

<strong>kurban</strong> anlamında kullanılan sacrifice kelimesinin<br />

“fedakârlık yapmak veya feda etmek”<br />

mânâsına gelmesi; Hz. İbrahim’in oğlunu feda<br />

etmeye hazır olması veya Hz. İsa’nın Hıristiyan<br />

inancına göre hayatını bütün insanlığın günahlarına<br />

keffaret olması için feda etmesi inançlarından<br />

kaynaklanmaktadır.<br />

Kurban ritüeli için de aynı terim kullanılmakta<br />

ve her ne kadar akla ilk önce kanın akıtıldığı<br />

<strong>kurban</strong>lar gelse de genellikle, “kanlı, yaşayan<br />

bir canlı hayvan veya insanın <strong>kurban</strong> edilmesi”<br />

ve “kansız, ilk mahsulden bir kısım meyve<br />

veya çiçek takdimesi” olmak üzere iki grupta<br />

ele alınmaktadır. Yine çok genel olarak <strong>kurban</strong>ın<br />

amacı bu tür araştırmalarda hep gözönüne<br />

alınmaktadır; meselâ, insanlarla ilâhlar<br />

arasındaki ilişkiyi devam ettirmek, güçlendirmek<br />

veya ilişkinin herhangi bir nedenden<br />

dolayı kesilmesi hâllerinde tekrar inşa etmek<br />

<strong>kurban</strong>ın temel motiflerindendir. Kurban sayesinde<br />

ya Tanrı’nın lütuf, kerem ve teveccühü<br />

kazanılmaya veya ilâhi gazaptan korunmaya<br />

çalışılır. Zirai ürünlerin yanı sıra bazı<br />

kültürlerde bir insanın -çoğu zaman onun<br />

yerine geçecek bir hayvanın-, <strong>kurban</strong> amacıyla<br />

öldürülmesine de rastlanılır. Antropologlar<br />

bu tür dini merasimlerin, toplumun günahlarına<br />

keffaret olarak mevcut olduğu iddia eder.<br />

Meselâ Aztekler her yıl binlerce <strong>kurban</strong>ı (savaş<br />

esirleri ve köleler) güneşe <strong>kurban</strong> olarak<br />

sunarlardı. İnka toplumunda ise imparatorun<br />

taç giyme töreninde bir insanın <strong>kurban</strong> edildiği<br />

sanılmaktadır. Antik Mısır ve Afrika’nın<br />

bazı yerlerinde, imparatorun ölümünden sonra<br />

hizmet etmeleri amacıyla insanların da diri<br />

diri onunla gömüldüğü iddia edilmektedir.<br />

Yine tarih kaynakları, Avrupa’da eski çağlarda<br />

Almanlar arasında insan <strong>kurban</strong> etme adetinin<br />

olduğundan bahsetmektedir.<br />

Kurban antropolojisi konusunda klâsik bir<br />

eser olan Essai sur le sacrifice’de Henri Hubert<br />

ve Marcel Mauss, sosyal hayatın tamamının<br />

bir çeşit fedakârlık/<strong>kurban</strong> olduğunu ve fertlerin<br />

kendilerinden bir kısmını ortak iyilik<br />

için feda ettiklerini ve karşılığında toplum<br />

içerisinde hayat hakkı elde ettiklerini ifade etmişlerdi.<br />

Gerçi insanın bazı heves ve isteklerinden<br />

toplumun faydası için vazgeçmesi ‘demokrasi’<br />

rejimi olarak algılanabilir fakat Batı,<br />

kendisinden olmayan diğer toplumları eleştirirken<br />

Yahudi-Hıristiyan inancından yola<br />

çıkmakta ve hatta kendi inançlarının temeli<br />

olan ‘<strong>kurban</strong>’ konusunu bile diğerlerini ‘ötekileştirirken’<br />

bir araç olarak kullanabilmektedir.<br />

Herhalde yakın bir gelecekte Batı tarzı<br />

demokrasinin bile Hz. İsa’nın haçta öldürülmesiyle<br />

mümkün olduğunu ve diğerlerinin<br />

demokrasiye sahip olabilmek için bu tür bir<br />

inançlarının olmasını gerektiğini iddia edebileceklerdir.<br />

Zira böyle bir iddia, Hz. İsa, yaşadığı<br />

toplumun ve tüm insanlığın hataları için kendisini<br />

feda etmiş ve böylece insanlığa toplumsal<br />

barış için bazı isteklerinden vazgeçmeleri gerektiğini<br />

öğrettiği şeklinde temellendirilebilir.<br />

Ülkemizde her sene Kurban Bayramı’nın<br />

yaklaşmasıyla birlikte, İslâm’da <strong>kurban</strong>ın<br />

hükmü konusunda birbirinden oldukça farklı<br />

pek çok görüş ortaya çıkmaktadır. Eski Diyanet<br />

İşleri Başkanı bile bu hususa dair verdiği<br />

demeçlerde bazen sünnet olabileceği, bazen<br />

de herhangi kesin bir hükmün olmadığını<br />

söyleyebilmektedir. Kurban kesmenin fıkhi<br />

delilleri veya mezhep imamlarının ya da<br />

77


78<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

mahalle camisindeki görevli imam efendinin<br />

şahsi görüşleri belki de ilahiyatçılar tarafından<br />

teferruatlı bir şekilde ele alınabilir. Ama<br />

ülkemizde diğer ritüellerde olduğu gibi, bu<br />

meselenin de sosyal, antropolojik yönü hep<br />

ihmal edilegelmiştir. Bu konuda belki de en<br />

fazla yapılan yorum, <strong>kurban</strong> etinin fakirlere<br />

dağıtılması meselesinden öteye gidememektedir.<br />

Allah’ın <strong>kurban</strong> kesilmesinden muradı<br />

sadece fakirlerin en azından senede bir gün et<br />

yiyebilmeleri midir? Her sene hacca gidileceğine<br />

veya <strong>kurban</strong> kesileceğine fakirlere yardım<br />

etmek, öğrencilere burs vermek daha evla mıdır?<br />

Şeklinde uzayıp giden sorular aslında bu<br />

ülkede periyodik olarak İslâm’ın meşruiyetini<br />

sorgulamaya dönüşmekte ve inanılmaz bir<br />

biçimde İspanya’da her yıl boğa güreşi mevsimi<br />

yaklaştığında ortaya çıkan tartışmalara<br />

benzemektedir. İspanya’da kendilerini ‘ilerici,<br />

modern ve aydın’ olarak gören bir kesim, geleneksel<br />

boğa güreşlerine “Bizi modern dünyadan<br />

geri bırakıyor.” diye itiraz etmekte, gelenekçi<br />

kesim ise boğa güreşinin asırlardan beri<br />

süregelen ve “İspanyol kültürü”nün ayrılmaz<br />

bir parçası olduğunu ileri sürerek bu tartışmalara<br />

karşı çıkmaktadır.<br />

Ülkemizde <strong>kurban</strong> kesimleri için ne yazık ki<br />

özel mekânlar inşa edilmeye ve sanki utanılacak<br />

bir şey yapılıyormuşçasına gözlerden uzak<br />

yerler tercih edilmeye başlanmıştır. Kurban<br />

kesilirken akan kanın toplumsal şiddeti bir<br />

ölçü de olsa dizginleyebileceği hep göz ardı<br />

edilmektedir.<br />

Toplumsal şiddetin kaynağı ise insanoğlunun<br />

en temel özelliklerinden birisi olan taklit<br />

etme yeteneğidir. İnsan, ancak kendisine<br />

model olarak sunulan örnekleri taklit ederek<br />

toplum içerisinde yer alabilir. Taklit etme ise<br />

iki kişinin birbirine benzemesi ve nihayetinde<br />

aynı şeylere karşı arzu duymasına yol açar.<br />

Çocuk yuvalarında sıklıkla görülebilecek bu<br />

olay, herhangi bir oyuncakla ilgilenen bir çocuğun<br />

bir başkası tarafından taklit edilerek aynı<br />

oyuncağa arzu duyması şeklinde cereyan eder.<br />

Roman yazarlarının en fazla işlediği konulardan<br />

birinin aşk üçgeni olması da tamamen<br />

bir hayal mahsulü değil, toplumda meydana<br />

gelen ve çoğu zaman açığa çıkamayan gizli<br />

düşmanlıkların varlığının bir yansımasıdır.<br />

Çitin öbür tarafındaki komşunun bahçesinin her<br />

zaman daha yeşil olduğu da unutulmazsa, aşk<br />

da zaten hep başkasının gözüyle takdir etmenin<br />

bir neticesidir. Madem toplumda böylesine<br />

gerilimli bir ortam mevcuttur ve toplumun<br />

barışa ihtiyacı vardır; o zaman kalabalıkların<br />

çoğu zaman olduğu gibi, suçsuz fakat daha da<br />

önemlisi, öç alamayacak bir <strong>kurban</strong>ı seçerek<br />

linç etmesiyle gerilim bir anda sona erer ve<br />

tekrar eski barışçı duruma geri dönülür. Nitekim,<br />

Aztek Medeniyeti’nde insanların tanrılara<br />

<strong>kurban</strong> edilmeleri de, bir şekilde tehdit<br />

altındaki toplumsal barışın yeniden restore<br />

edilmesini sağlamaktadır. Zaten Habil ile Kabil<br />

arasındaki şiddetin sebebi de önce birbirlerini<br />

taklit ederek Tanrı’ya hediye sunmaları<br />

ve sonra Habil’in sunusunun daha değerli görülmesi<br />

değil midir? Hz. Yusuf da sadece kıskançlıktan<br />

ötürü, bizzat kendi kardeşlerinin<br />

toplumsal şiddetine maruz kalmamış mıdır?<br />

Musevilik de Mısırlıların toplumsal şiddetlerine<br />

hedef olmuş ve neticesinde mağdur duruma<br />

düşmüş Yahudilerin inancı değil midir?<br />

Hıristiyanlara göre de Hz. İsa toplumunun<br />

hatta tüm insanlığın günahlarına kefaret olması<br />

için ‘Tanrı’nın Kuzusu’ olarak çarmıha<br />

gerilmemiş midir? Kurban, toplumsal şiddetin<br />

bir semptomu ve ‘ilginç bir şekilde’ şiddetten<br />

kaçınmanın ve onu gizlemenin bir aracıdır.<br />

Kurbanın bir ritüel dahilinde öldürülmesi<br />

toplumsal şiddeti hem frenler, hem de karşı<br />

bir şiddetle yok eder.<br />

Modern insanın yeni edindiği huylardan birisi<br />

de ‘politically correct’ olmaya çalışmanın<br />

bir neticesi olarak, <strong>kurban</strong>lara acıma duygusudur.<br />

Bu <strong>kurban</strong> veya mağdurlar, bazen<br />

toplumdaki alt tabakalara mensup gruplar


Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />

olabilirken bazen de hayvanlar, hatta tabiat<br />

olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. Ama şurası<br />

unutulmamalıdır; mağdurlara acırken<br />

yeni mağdurların ortaya çıkmasına da engel<br />

olunamaz. Daha da kötüsü, mağdur taraf<br />

kendisinin uğradığına benzer bir öç alma şiddetini<br />

de hak olarak isteyebilir. İşte bu yüzden<br />

insanlar yerine, öç almayı hiçbir zaman istemeyeceği<br />

bilinen canlıların <strong>kurban</strong> edilmesi<br />

anlamlıdır. Ali Şeriati’nin Hac isimli eserinde<br />

<strong>kurban</strong>la ilgili açıklamalarını ilk defa okuduğumda<br />

gerçekten çok etkilenmiştim. Hatırladığım<br />

kadarıyla Şeriati, <strong>kurban</strong>ın ilk uygulanmasına<br />

kadar geri gidiyor ve temelinde, insanı<br />

Allah’ı anmaktan alıkoyan her şeyin <strong>kurban</strong><br />

edilmesi gerektiğini iddia ediyordu. Eğer her<br />

toplumda bir şiddet duygusu varsa bu tehlike<br />

nasıl ortadan kaldırılabilir? Toplumsal şiddet<br />

duygusuna karşı dünya üzerindeki bütün toplumlar,<br />

insandaki vahşet duygularını frenleyebilecek<br />

‘güvenlik vanası’ da diyebileceğimiz<br />

mekanizmalar geliştirilmiştir. Meselâ, İslâm<br />

dininde olduğu gibi, pek çok dinde kutsal bir<br />

ayin çerçevesinde geliştirilmiş <strong>kurban</strong> merasimleri<br />

vardır. Söz konusu ritüelde fertler, bir<br />

hayvanı kesmek suretiyle içlerinde birikmiş<br />

şiddet duygularına da gem vurma fırsatını<br />

yakalamış olurlar. Zaten İslâm’da, kişinin<br />

<strong>kurban</strong>ını bizzat kendisi ve keskin bıçakla<br />

hayvana eziyet vermeden kesmesi tavsiye edilmiştir.<br />

Eğer şahıs <strong>kurban</strong>ı kendisi kesemezse,<br />

bizzat başında durması şartından maksat<br />

akan kanı görmesidir. İspanya’daki boğa güreşi<br />

insan psikolojisindeki kan görme isteğini<br />

tatmin ederken, antik Roma döneminin gladyatörlerinin<br />

bir devamı olarak diğer Batı ülkelerindeki<br />

boks maçları, Doğu ülkelerindeki<br />

‘horoz örneğinde görüldüğü üzere’ hayvanlar<br />

arasındaki güreşler hep bu işlevi yerine getirmektedir.<br />

Başka zamanlarda oldukça ‘normal’<br />

ve sakin, hatta soğukkanlı olmalarıyla bilinen<br />

İngiliz toplumu da futbol maçlarında birdenbire<br />

değişmekte ve şiddete susamış holiganlar<br />

olarak karşımıza çıkmaktadırlar.<br />

Kaynakça<br />

Bailie, Gil. Violence Unveiled, Humanity at the Crossroads,<br />

New York, Crossroad, 1995.<br />

Bandera, Cesáreo. The Sacred Game: The Role of the Sacred<br />

in the Genesis of Modern Literary Fiction, University<br />

Park: Pennsylvania State University Press, 1994.<br />

Bolle, Kees W. A World of Sacrifice, History of Religions,<br />

vol. 23, no. 1: 37-63, 1983.<br />

Bottum, Joseph. Death & Politics, First Things, June/<br />

July 2007.<br />

Carrasco, Davíd. City of Sacrifice: The Aztec Empire and<br />

the Role of Violence in Civilization. Boston, 1999.<br />

Carter, Jeffrey (ed.). Understanding religious sacrifice: A<br />

reader. New York: Continuum, 2003.<br />

Closs, Alois. “Das Opfer in Ost und West.” Kairos 3<br />

(1961): 153–161.<br />

Detienne, Marcel, ve Jean-Pierre Vernant, (ed.). The Cuisine<br />

of Sacrifice Among the Greeks. Translated by Paula<br />

Wissing. Chicago, 1989.<br />

Dunnill, John. “Communicative Bodies and Economies<br />

of Grace: The Role of Sacrifice in the Christian Understanding<br />

of the Body”, The Journal of Religion, Vol. 83,<br />

No. 1. ss. 79-93, 2003.<br />

Firth, Raymond. “Offering and Sacrifice: Problems of<br />

Organization”, The Journal of the Royal Anthropological<br />

Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 93, No. 1. ss.<br />

12-24, 1963.<br />

Girard, René. Violence and the Sacred. Translated by Patrick<br />

Gregory. Baltimore, 1977.<br />

Girard, René. Des choses cachées depuis la fondation du<br />

monde. Paris, 1978.<br />

Hamerton-Kelly, Robert G., ed. Violent Origins: Walter<br />

Burkert, René Girard, and Jonathan Z. Smith on Ritual<br />

Killing and Cultural Formation. Stanford, Calif., 1987.<br />

Hubert, Henri, ve Marcel Mauss. Sacrifice: Its Nature<br />

and Function, Chicago: University of Chicago Press,<br />

(1899), 1964.<br />

Levenson, Jon. The Death and Resurrection of the Beloved<br />

Son: The Transformation of Child Sacrifice in Judaism and<br />

Christianity. New Haven, 1993.<br />

Peres, Louis Rene. Suicide and The Sacred, Arutz Sheva,<br />

IsraelNationalNews.com, http://www.israelnationalnews.com/SendMail.aspx?print=print&type=1&item<br />

=407, 2001.<br />

Putnam, Robert. “Bowling Alone: America’s Declining<br />

79


80<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Social Capital”, Journal of Democracy, 6:1, ss. 65-78,<br />

1995.<br />

Sanday, Peggy Reeves. Divine Hunger: Cannibalism as a<br />

Cultural System. Cambridge, U.K., 1986<br />

Schmidt, Wilhelm. Der Ursprung der Gottesidee. Münster,<br />

1912–1955.<br />

Schmidt, Wilhelm. “Ethnologische Bemerkungen zu<br />

theologischen Opfertheorien.” In Jahrbuch des Missionshauses<br />

St. Gabriel, vol. 1. Mödling, 1922.<br />

Smith, W. Robertson. Lectures on the Religion of the Semites:<br />

The Fundamental Institutions (1889). 3d ed. Reprint,<br />

New York, 1969.<br />

Şeriati, Ali. Hac, (terc. Fatih Selim), Şura Yayınları, İstanbul,<br />

1991.<br />

Tylor, E. B. Primitive Culture (1871). 2 vols. Reprint,<br />

New York, 1970.<br />

Valeri, Valerio. Kingship and Sacrifice: Ritual and Society<br />

in Ancient Hawaii. Translated by Paula Wissing. Chicago,<br />

1985.<br />

Dipnotlar<br />

1 Valerio Valeri, Kingship and Sacrifice: Ritual and Society<br />

in Ancient Hawaii (1985), Peggy Reeves Sanday,<br />

Divine Hunger: Cannibalism as a Cultural System<br />

(1986), Jon Levenson, The Death and Resurrection of<br />

the Beloved Son: The Transformation of Child Sacrifice<br />

in Judaism and Christianity (1993), Davíd Carrasco,<br />

City of Sacrifice: The Aztec Empire and the Role<br />

of Violence in Civilization (1999), ve Marcel Detienne<br />

ve Jean-Pierre Vernant (ed.), The Cuisine of Sacrifice<br />

Among the Greeks (1989), Jeffrey Carter, Understanding<br />

Religious Sacrifice: A Reader (2003); Louis Rene<br />

Peres, Suicide and The Sacred (2001); Gil Bailie, Violence<br />

Unveiled (1995); Cesareo Bandera, The Sacred<br />

Game (1994), John Dunnill, “Communicative Bodies<br />

and Economies of Grace: The Role of Sacrifice in the<br />

Christian Understanding of the Body” (2003). Bunların<br />

dışında bir konferans bildirileri kitabı olan Violent<br />

Origins: Walter Burkert, René Girard, and Jonathan Z.<br />

Smith on Ritual Killing and Cultural Formation, (ed.,<br />

Robert Hamerton-Kelly, 1987) adlı eserde şiddet, din ve<br />

kültür arsındaki ilişki ele alınmıştır.<br />

2 Aslında bir rüşvet gibi algılanabilecek bu tür <strong>kurban</strong>lar<br />

çok da ahlâki bir unsur taşımayan ticari bir anlaşma<br />

olarak görülebilir. Ancak buradaki temel anlayış, tabiatta<br />

varlıklarını sürdüren, ahlâki ögelere çok da önem<br />

vermeyen ve sınırlı bir güce sahip olan ruhların bu tür<br />

<strong>kurban</strong>larla güçlerinin artacağına inanılmaktadır (E. B.<br />

Tylor, 1871).<br />

3 Burada tazim edilen varlık, insanlara yaşayabilmeleri<br />

için her şeyi veren yüce bir varlıktır ve onun bazı hediyelerlerle<br />

güçlendirilmesi söz konusu olamaz ve sunulan<br />

<strong>kurban</strong>lar da sembolik olarak ona şükranın bir ifadesidir<br />

(Wilhelm Schmidt, 1922).<br />

4 İnsanlar arasında verilen hediyelerin, veren ile alan<br />

arasında bir beklentiye sebep olması gibi tabiat üstü<br />

varlıklara sunulan hediyelerin de maddi bir karşılığa yol<br />

açacağı düşünülebilir (Raymond Firth, 1963).<br />

5 İlkel dönem dinlerinde kabilenin, kan bağı olduğuna<br />

inanılan ve çoğu zaman totem olarak adlandırılan bu<br />

hayvan-sembolün normal zamanlarda yenilmesi yasakken,<br />

özel bir ibadet zamanında <strong>kurban</strong> edilerek onun<br />

gücünün topluma geçtiğine ve böylece toplumun yeniden<br />

hayat bulduğuna inanılmaktadır (W. Robertson<br />

Smith, 1969).<br />

6 Seçilen <strong>kurban</strong>ın kutsallaştırılmasıyla onu <strong>kurban</strong> eden<br />

kişinin ahlâki durumunda bir iyileşme meydana geleceği<br />

ve böylece tabiat üstü varlıklara daha yakınlaşacağı<br />

veya onlarla bir iletişim kurulabileceği iddia edilmektedir<br />

(Hubert ve Mauss, 1964).<br />

7 İnsanlar arasındaki barışçı ortam onların birbirlerini<br />

taklit etmeleri sebebiyle bozulabilir ve bu durumda tüm<br />

şiddet eğilimlerini bir başka şiddet ile ortadan kaldırmak<br />

için bir ‘günah keçisi’ olarak seçilen <strong>kurban</strong> ile toplum<br />

yeniden barışa kavuşur (René Girard, 1977, 1978).<br />

8 Meselâ bkz. Bolle, 1983: 58.<br />

9 Bkz. Robert Putnam 1995.


Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

Erken Dönem İslâm<br />

Tarihinde Kurban ve<br />

Kurban Bayramı<br />

Sayın başkan, değerli bilim adamları,<br />

sevgili dinleyiciler, sözlerime başlarken<br />

hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />

Efendim, benim bildirim İslâm Tarihi’nin ilk<br />

Dönemlerinde Kurban ve Kurban Bayramı başlığını<br />

taşımaktadır.<br />

Benden önceki bazı konuşmacıların da değindiği<br />

gibi Kurban, kökeni Hz. Adem dönemine<br />

kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Hemen<br />

hemen her tarihi evrede varlığına şahit olduğumuz<br />

bu ibadet türü, İslâm öncesi dönemde<br />

Arap Yarımadasında da yaygın olarak icra<br />

edilirdi. Kaynaklarımızın ifadelerine göre<br />

söz konusu dönemde, her Arap kabilesinin<br />

müstakil tanrıları vardı. Bu kabileler, kendi<br />

tanrılarına değişik vesilelerle <strong>kurban</strong>lar sunarlardı.<br />

Örneğin bu kabilelerin ikisi olan Evs<br />

ve Hazrec, 1 Kızıl Deniz sahilinde, Müşellel’in<br />

Kudayd bölgesindeki Menat putuna 2 sadece<br />

<strong>kurban</strong>lar sunmaz, Mekke’den dönüşte başlarını<br />

onun huzurunda tıraş edinceye kadar<br />

haclarının kabul olmayacağına inanırlardı.<br />

Bir başka Arap kabilesi olan Himyer ise, taptıkları<br />

Ri’am putuna <strong>kurban</strong>lar takdim etmeksizin<br />

kutsanmayacaklarını iddia ediyorlardı. 3<br />

İslâm’ın doğduğu Mekke’deki Kureyş kabi-<br />

Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />

Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

lesi ise <strong>kurban</strong>larını, genelde diğer putların<br />

tamamından üstün tuttukları Uzza adına<br />

keserlerdi. 4 Birkaç ağaçtan oluşan ve çevresi<br />

Kâbe gibi kutsal kabul edilen Uzza’nın, gabgab<br />

denilen bu hareminde kesilen <strong>kurban</strong>lar<br />

ziyaretine gelenler arasında paylaştırılırdı. 5<br />

Kureyş sadece Uzza’ya değil, aynı zamanda<br />

Ha Ba’l (Hubeyl) ile İsaf ve Naile putlarına<br />

da değişik vesilelerle <strong>kurban</strong> takdim ederdi.<br />

Hatta o dönemde Zemzem kuyusunun çevresi,<br />

putlara <strong>kurban</strong> kesilen mekân olarak<br />

bilinirdi. 6 Araplar tarafından tanrılarına takdim<br />

edilen bu <strong>kurban</strong>lara el-atair, kubanların<br />

kesildiği yere ise el-itr (sunak) adı verilirdi. 7<br />

81


82<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Tanrılara bağlılığı simgeleyen atair, sunanı<br />

rabbine yakınlaştıran veya ulaştıran ibadetlerden<br />

biri kabul edilirdi. 8<br />

Cahiliye döneminde putlara <strong>kurban</strong> kesmenin,<br />

Arap kabilelerinin üzerinde ittifak ettikleri<br />

muayyen bir zamanın bulunmadığını,<br />

yine tüm Arap kabilelerine ait, tek tip bir<br />

<strong>kurban</strong> ritüelinden de bahsetmenin mümkün<br />

olmadığını belirtmemiz gerekir. Her kabile,<br />

putlarına değişik şekillerde ve değişik zamanlarda<br />

<strong>kurban</strong> sunuyordu. Bununla birlikte her<br />

Arap kabilesinin, atair etinden faydalanma<br />

konusunda ortak bir anlayışa sahip olduğu da<br />

gözlenmektedir. Bir başka ifade ile her Arap<br />

kabilesi, putlara sunulan <strong>kurban</strong> etlerinden,<br />

oraya gelenler arasında paylaştırılmak suretiyle<br />

faydalanıyordu. Hatta bazı kabilelere göre,<br />

bu etler de kutsal kabul ediliyordu.<br />

Cahiliye döneminde <strong>kurban</strong>, Tanrı veya tanrısal<br />

olduğuna inanılan ya da Allah ile ‘kul’<br />

arasında aracı kabul edilen varlıkları hoşnut<br />

etmek, rızalarına nail olmak, öfkelerinden<br />

beri olmak veya kendilerinden bir şey talep<br />

etmek amacıyla sunulurdu. 9<br />

İslâm Dini, tarih sahnesinde görülmeye başlandığı<br />

andan itibaren yukarıda bir kısmını<br />

zikrettiğimiz paganizme savaş açmış ve tevhit<br />

düşüncesinin yerleşmesi için çaba göstermiştir.<br />

Allah’ı yaratıcı olarak kabul etmelerine<br />

rağmen; Allah dışındaki varlıkları tanrısal<br />

kabul eden Cahiliye Arabının bu anlayışı,<br />

İslâm tarafından şiddetle reddedilmiştir. İnen<br />

ilk ayetlerle birlikte, cahiliye zihniyetinin Allah<br />

ile birlikte ululadıkları, “ilâh” mertebesine<br />

yükselttikleri yapay tanrılarla mücadele<br />

etmiş ve tanrısallığın bir ve tek olan Allah’ın<br />

hakkı olduğunu ilan etmiştir. Bu ayetler<br />

yaratıcılıkla-rububiyet; nimet bahşeden, ikram<br />

sahibi ile rububiyet ve ulûhiyet arasında<br />

bağ kurmuştur. İlk ayetlerde:<br />

- İnsanı yaratan, ona ikramda bulunan, nimet<br />

bahşeden varlık, rab olmayı hak ediyor. Bu<br />

varlık da Allah’dır (Kalem Suresi).<br />

- Bir tek Allah’tan yardım talep edilmelidir.<br />

- Bir tek O’na sığınılmalıdır (Fatiha Suresi).<br />

- Kevseri veren O’dur. Öyleyse O’na namaz kılınmalı,<br />

<strong>kurban</strong> kesilmelidir (Kevser Suresi).<br />

Görüldüğü gibi gerek cahiliye döneminde,<br />

gerek İslâm döneminde tanrısallık (ulûhiyet<br />

ve rububiyet) ile <strong>kurban</strong> arasında ciddi bir bağ<br />

kurulmuştur. Kurbanın kelime anlamından<br />

da anlaşılacağı gibi ‘tekarrub’ yani yakınlaşma,<br />

bir başka ifade ile muteal/aşkın olarak<br />

kabul edilen varlıklara yakınlaşmayı ifade<br />

etmektedir. Allah dışında bir başka varlıkla<br />

kurulan kurbiyet ilişkisi, din dışı kabul edilmiştir.<br />

Allah dışındaki varlıklara kesilen <strong>kurban</strong>ın<br />

yenmesinin caiz olmaması da bununla<br />

ilişkilidir.<br />

Kurban Ayeti Mekki Olmakla Birlikte<br />

Kurban Medine’de Uygulanmıştır<br />

Bilindiği gibi <strong>kurban</strong>dan bahseden ayet, Kuran’ın<br />

en kısa surelerinden biri olan Kevser<br />

Suresinde yer almaktadır. Kurban ibadetinin<br />

Medine’de uygulanmaya başlamasından hareket<br />

eden bazı müfessirler, bu ayetin yer aldığı<br />

surenin Medeni olabileceğini söyleseler<br />

de gerek surenin, Hz. Peygamberin erkek evladının<br />

bulunmaması nedeniyle onunla alay<br />

eden Mekkelilerin tavrını anlatan son ayeti, 10<br />

gerekse İbn Abbas, Mukatil ve Kelbî’nin ifadeleri,<br />

bu surenin Mekkî olduğunu ortaya<br />

koymaktadır. 11 Zaten, bu konuya tefsirinde<br />

geniş yer veren merhum Elmalı Hamdi Yazır,<br />

lehte ve aleyhteki görüşleri teker teker<br />

ele aldıktan sonra surenin kesinlikle Mekki<br />

olduğu sonucuna varmaktadır. 12 Bununla<br />

birlikte, neden Mekke’de <strong>kurban</strong>ın kesilmemiş<br />

olduğu sorusu onun da zihnini meşgul<br />

etmiştir. O bu sorunu, “Kurban’ın Mekke’de<br />

bir tek Resulullah’a emredildiği, Medine’de


Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

ise bütün Müslümanlara emredildiğini” söyleyerek<br />

aşmaya çalışmıştır. Buna rağmen Hz.<br />

Peygamber’in Mekke’de <strong>kurban</strong> kestiğine dair<br />

bir bilgiye de ulaşamamıştır. 13<br />

Kurbandan bahseden ayetin Mekkî oluşu ve<br />

Mekke döneminde <strong>kurban</strong> kesildiğine dair bir<br />

bilgiye ulaşmamak bizi bu ayeti “Allah dışında<br />

başka varlıklara <strong>kurban</strong> kesilmemesi” şeklinde<br />

anlamaya itmektedir. Zira bu surenin,<br />

Mekki surelerle bir arada düşünüldüğünde<br />

“İnsanın gerçek rabbinin sadece ve sadece Allah”<br />

olduğunu anlatmaya çalıştığı görülecektir.<br />

Bu ayetlerde “Kevser gibi insan gücünün<br />

yetmeyeceği şeyleri kendisine bahşedenin ancak<br />

Allah olduğu, dolayısıyla onun dışında bir<br />

başkasına <strong>kurban</strong> kesilmemesi gerektiği” vurgulanmaktadır.<br />

İslâm’ın ilk yılları, bir başka ifade ile Mekke<br />

Döneminde Hz. Peygamber ve ilk Müslümanların<br />

<strong>kurban</strong> kestiklerine dair elimizde<br />

bir veri olmasa da, Allah dışında bir başka varlığa<br />

kesinlikle <strong>kurban</strong> kesmediklerini biliyoruz.<br />

Kanaatimize göre, söz konusu ayetlerin<br />

asıl amacı da zaten tevhit inancını vurgulayan<br />

bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmek suretiyle,<br />

Allah dışında başka varlıklara <strong>kurban</strong><br />

kesilmemesini sağlamaktı. Mekke’de <strong>kurban</strong><br />

kesilmemesinin arkasında var olan bir başka<br />

neden ise bunun Mekke müşriklerinin <strong>kurban</strong><br />

ritüeli ile karışmama arzusu olabilir.<br />

Eğer böyle olmasaydı, Mekke’de <strong>kurban</strong> kesebilecek<br />

güce sahip Müslümanlar olduğu gibi,<br />

<strong>kurban</strong> etine muhtaç fakirler de vardı. Fakat<br />

buna rağmen, <strong>kurban</strong> orada değil Medine’de<br />

ve hicri ikinci yılda uygulanmaya başlamıştır.<br />

Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret etmesinden<br />

sonra gelişen yeni dönemde, Allah dışında<br />

hiçbir varlığa <strong>kurban</strong> kesmeyen Müslümanların,<br />

artık bir tek varlığa, insanlığın rabbi olan<br />

Allah’a <strong>kurban</strong> kesmelerinin zamanı gelmiş<br />

oldu. Böylece Medine’nin başlarında <strong>kurban</strong><br />

kesilmesi ibadeti başlamış oldu.<br />

İslam Tarihinde İlk Kurban<br />

Kaynaklarımızın ifadesine göre; Kurban bayramı<br />

günlerinde kesilen <strong>kurban</strong> (udhiye), hicretin<br />

ikinci yılında uygulanmaya başlanmıştır.<br />

İbn Sa’d’ın anlattığına göre Zübeyr b. Avâm,<br />

hicri ikinci yılı zilhicce ayının onu girince,<br />

Habeşistan’dan getirdiği mızrağı bir sancak<br />

gibi en önde taşıyarak, arkasında Hz. Peygamber<br />

ve diğer Müslümanlar olduğu halde<br />

Musallaya gitti. Mızrak Kabe’ye doğru dikildi.<br />

Hz. Peygamber ilk kez, ezansız ve kametsiz<br />

olarak Müslümanlara bayram namazı kıldırdı.<br />

Bayram namazının bitiminde de halka bir<br />

konuşma yaptı ve bu konuşmasında <strong>kurban</strong><br />

kesmelerini emretti. Kendisi de, daha önce<br />

satın almış olduğu iki koçu –ilkini ümmeti<br />

adına, ikincisini ise kendisi ve ev halkı adına-<br />

kesti. Hz. Peygamberin, kendisi ve ev halkı<br />

adına kestiği <strong>kurban</strong>dan hem kendisi, hem<br />

de ev halkı ve fakirler faydalandılar. Hz. Peygamber,<br />

Medine’de her sene aynen bu şekilde<br />

<strong>kurban</strong> kesmeyi sürdürmüştür. 14<br />

Kurban ibadetine çok önem veren Hz. Peygamber,<br />

“Varlıklı olup da (<strong>kurban</strong> bayramında)<br />

<strong>kurban</strong> kesmeyen bizim musallamıza<br />

yaklaşmasın.” 15 demektedir. Yine onun ümmete<br />

son vasiyeti olarak kabul ettiğimiz veda<br />

haccındaki tarihi konuşmasında “Her Müslüman<br />

ailenin <strong>kurban</strong> kesmesini vasiyet etmiş<br />

olması,” 16 bu ibadeti nedenli önemsediğini<br />

göstermesi açısından önem arz etmektedir.<br />

Kurban ve Bireysel Kazanımlar<br />

Abdullah b. Cafer’in rivayetine göre Hz.<br />

Peygamber, Kurban’ını Kâbe’ye çevirir “Ben<br />

bütün[batıl] dinlerden yüz çevirerek İbrahim’in<br />

dini (yani İslâm) üzere, şirk koşmadan gökleri<br />

ve yeri yaratan Allah’a yöneldim. Şüphesiz<br />

orucum, diğer bütün ibadetlerim, hayatım<br />

ve ölümüm Alemlerin rabbı olan Allah’adır.<br />

O’nun Hiçbir ortağı yoktur. Ben ancak bunu<br />

83


84<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yapmakla emr olundum ve ben Müslümanların<br />

ilkiyim. Allah’ım bu Kurban sendendir ve senin<br />

içindir.” 17 der sonra ayağını <strong>kurban</strong>ın sağ yanına<br />

koyar, “Bismillah Allahu Ekber” diyerek<br />

bizzat kendisi keserdi. 18<br />

Hz. Peygamberin <strong>kurban</strong>ını bizzat kendisinin<br />

kesmesi ve her <strong>kurban</strong> sahibinin kendi<br />

<strong>kurban</strong>ını kesmesini tavsiye etmesi; üzerinde<br />

durulması gereken bir husus olduğu kanaatindeyiz.<br />

Bize göre bu tavsiyenin arkasında, kısa<br />

bir süre öncesine kadar canlı olan, hatta sahibi<br />

ile arasında zaman zaman duygusal bağlar da<br />

oluşan bir varlığın, bir an sonra gözünüzün<br />

önünde can vermesi, cansız bir bedene dönüşmesinin<br />

gözlenmesi veya bu sürecin izlenmesi<br />

istenmektedir. Bilindiği gibi, İslâm’ın, müntesiplerine<br />

asıl öğretmek istediği şey öte dünya<br />

gerçeğidir. Öte dünyayı zihninde tutan bireylerin,<br />

yanlış yapma ihtimalleri azalmaktadır.<br />

Bize öte dünyayı, ölümü anlatan örneklerden<br />

biri de kuşkusuz <strong>kurban</strong>dır. Kurban, insanların<br />

ölüm bilincine varmasını sağlamaktadır.<br />

Ölüm bilinci, kula kulluğu ortadan kaldırdığı<br />

için kişiye sonsuz bir özgürlük bahşetmektedir.<br />

Kula kulluğun özünde, kulların birbirlerine<br />

karşı duydukları korku yatmaktadır. Oysaki<br />

ölüm bilinci, korkuyu yok eden, yegâne<br />

motivasyondur. Dolayısıyla, ölüm bilinci ve<br />

<strong>kurban</strong>la yerleştirilmeye çalışılan tevhit düşüncesi<br />

arasındaki ilişki de kendiliğinden ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Şayet <strong>kurban</strong>ın tek amacı fakirlere yardım olsaydı,<br />

hayvanın boğazlanmadan, olduğu gibi<br />

bağışlanabilmesi ve fakirin bundan dilediği<br />

gibi faydalanabilmesi gerekirdi. Oysaki <strong>kurban</strong><br />

edilecek hayvan, bağışlansa bile <strong>kurban</strong><br />

edilmesi koşulu ile ancak bağışlanabilme zorunluluğu<br />

bulunmaktadır. Yine, <strong>kurban</strong> kesmeyip<br />

parasını tasadduk etmek de bu nedenden<br />

ötürü fukaha nezdinde kabul görmemiş<br />

ve <strong>kurban</strong>da “irakayı dem” vaciptir denilmiştir.<br />

Yani <strong>kurban</strong> edilecek hayvanın boğazlanması<br />

vacip kabul edilmiştir.<br />

İlk Dönem İslâm Toplumunda<br />

Kurban ve Toplumsal Sorumluluk<br />

Bunları söylerken, <strong>kurban</strong>ın toplumsal boyutunu<br />

göz ardı etmiyoruz. Kuşkusuz <strong>kurban</strong>ın<br />

bireysel olduğu kadar, toplumsal boyutu da<br />

vardır. Nitekim Hz. Peygamber’in (sav), Medine<br />

Döneminde Kurban bayramı günü, buraya<br />

gelen fakirleri esas alarak <strong>kurban</strong> etlerinin<br />

üç günden fazla saklanmasını yasaklaması ve<br />

“Sizden her kim <strong>kurban</strong> keserse bayramın üçüncü<br />

gecesinden sonra evinde <strong>kurban</strong> etinden bir şey<br />

bırakmasın.” 19 demesi <strong>kurban</strong>ın bu toplumsal<br />

boyutu ile ilgilidir. Bu rivayeti aktaran Buhari,<br />

söz konusu hadisin devamında, hadisi duyan<br />

sahabenin <strong>kurban</strong> etini üç günden fazla saklamanın<br />

haramlığı sonucuna vardığını, ancak<br />

yine de emin olmak için Hz. Peygamber’e<br />

müracaat ettiklerini, Hz. Peygamber’in bunu<br />

duyduğunda, <strong>kurban</strong> etlerinin üç günden fazla<br />

saklamanın dinen bir sakıncası olmadığını,<br />

bir önceki yıl <strong>kurban</strong> etlerini saklamamalarını<br />

söylerkenki gerekçesinin Medine’ye gelen fakirler<br />

olduğunu, dileyenin <strong>kurban</strong> etini istediği<br />

süreye kadar saklayabileceğini, dileyenin<br />

yiyebileceği veya komşuları arasında pay edebileceğini<br />

söylediğini aktarmaktadır. 20 Öyle<br />

sanıyorum ki bu örnek, bize bu gün de bazı<br />

şeyler söylemektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde<br />

açlıkla pençeleşen Müslüman bireyler<br />

dururken, <strong>kurban</strong> etlerini derin dondurucularımızda<br />

saklamanın çok dini bir duruş olmadığını<br />

anlatmaktadır.<br />

Dikkat edilirse Hz. Peygamber, burada <strong>kurban</strong><br />

ile toplumsal yapı arasında bir bağ kurmuştur.<br />

Fakirlerin bulunduğu veya fazla olduğu toplumlarda,<br />

gelecek kaygılarını merkeze alarak<br />

etleri saklamanın caiz olmadığını söyleyen<br />

Hz. Peygamber, aslında burada İslâm toplumu<br />

içerisinde hep var olagelmesini arzuladığı<br />

dayanışmaya vurgu yapmaktadır. “Komşusu<br />

aç iken tok yatan bizden değildir!” diyen<br />

Allah Resulü ile Medine’ye gelen fakirlere<br />

<strong>kurban</strong> etini ikram ederek, onların açlıklarını


Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

gidermeye çalışan Hz. Peygamber aynı şeyleri<br />

söylemektedir.<br />

Yine aynı hadise dikkat ettiğimizde Hz. Peygamber,<br />

<strong>kurban</strong> etlerinin aile içerisinde olduğu<br />

gibi komşular tarafından da tüketilebileceğini<br />

söylemektedir. Burada komşuya vurgu<br />

vardır. “Cebrail komşu hakkını o kadar çok<br />

övdü ki komşuyu komşuya varis kılacağından<br />

korktum.” diyen Hz. Peygamber aslında aynı<br />

şeyi söylemektedir. Yine aynı hadiste Kurban<br />

etlerinin fakirler arasında dağıtılması da istenmektedir.<br />

Hz. Peygamber tarafından <strong>kurban</strong> etinin üçe<br />

bölünerek taksim edilmesi sünneti, kendisinden<br />

sonra da olduğu gibi uygulanmıştır.<br />

Nitekim fıkıh ekolleri oluştuktan sonra <strong>kurban</strong>ın<br />

üçe taksim edilmesi, 1/3’ünün fakirlere;<br />

1/3’ünün komşulara; kalan 1/3’ün ise ev halkınca<br />

yenmesi ilke olarak benimsenmiştir.<br />

Dahası Kurban ayetinin Mekke’de nazil olmasına<br />

rağmen Medine’de uygulanmaya başlanmış<br />

olması, bu ibadetin sosyal bir hadise olduğunu<br />

gösteren en önemli veridir. Mekke’de<br />

İslâm toplumu henüz oluşmadığı için bu sosyal<br />

ibadet yerine getirilememiştir. Medine’de<br />

İslâm toplumu oluşmaya başlayınca da uygulandığı<br />

görülmektedir. Hz. Peygamber’in<br />

<strong>kurban</strong>ı, bayram namazından sonra kesmeyi<br />

emreden beyanları –ki burada asl olan bayram<br />

namazı vaktinin girmesi değil, bizzat namazın<br />

kılınmış olmasıdır– 21 da bu toplumsal yapı<br />

ile ilgili olsa gerektir. İmam Malik’in aktardığı<br />

bir rivayete göre Hz. Peygamber, <strong>kurban</strong>ını<br />

namazdan önce kesen Ebu Burde b. Niyâr 22<br />

ile Umeymir b. Eşkar’a <strong>kurban</strong>ını tekrar kesmesini<br />

emretmiştir. 23 Bunun illeti, <strong>kurban</strong><br />

ibadetini gizli ve bireysel bir ibadet olmaktan<br />

çıkarma olabilir.<br />

Kurbanı Bir Yerde Kesmek<br />

Ciddi bir kent bilincine sahip olan Hz. Peygamberin<br />

uygulamalarına baktığımızda, kur-<br />

banını her sene aynı yerde kestiğini görüyoruz.<br />

Züreykoğulları Mahallesine giden yolun<br />

üzerinde bulunan ve adına musalla denilen,<br />

bayram namazlarının kılındığı ‘namazgâhta’<br />

<strong>kurban</strong>ını keserdi. 24 Onun döneminde ve<br />

daha sonraki dönemde Medinelilerin çoğu da<br />

aynen peygamberin yaptığı gibi <strong>kurban</strong>larını<br />

burada keserlerdi.<br />

Her şeyi ile bizlere örnek olmaya çalışan Hz.<br />

Peygamber’in bu uygulaması ile aslında iki<br />

şeyi birden amaçladığını sanıyoruz.<br />

1- Hz. Peygamber <strong>kurban</strong>ını keser kesmez,<br />

etleri hiç evine götürmeden dağıtmaya çalışıyordu.<br />

Zira eve giren malın oradan çıkması<br />

oldukça güçtür.<br />

2- Bir tek mekânda <strong>kurban</strong> keserek şehrin<br />

temiz kalmasını sağlamaya çalıştığını düşünüyoruz.<br />

Zira Hz. Peygamber’in, <strong>kurban</strong><br />

kesildikten sonra kanının, sakatatının rastgele<br />

atılmasına müsaade etmeyip bunların<br />

gömülmesini emretmesini, çevre ve sağlığa<br />

verdiği önem şeklinde okumak mümkündür.<br />

Bununla birlikte Hz. Peygamber, ümmetine<br />

bir külfet yüklememek için ashabından illâ<br />

da <strong>kurban</strong>larını bir tek yerde kesmelerini<br />

emretmemiştir. Buna rağmen Müslümanların<br />

önemli bir kısmı, onu örnek almış ve<br />

<strong>kurban</strong>larını ulu orta kesmedikleri gibi, <strong>kurban</strong>ların<br />

yenmeyecek kısımlarını rast gele<br />

atmamışlardır.<br />

Muhammed b. Ömer’in ifadesine göre,<br />

Medine’de bu konuya Hz. Peygamberin vefatından<br />

sonra da ciddi önem verilmiştir. 25<br />

Nitekim İmam Malik, Abdullah b. Ömer’in<br />

Hz. Peygamberin bu uygulamasını esas alarak<br />

sürekli musallada <strong>kurban</strong> kesmeğe devam<br />

ettiğini söyleyerek, <strong>kurban</strong>ın sadece bir yerde<br />

kesilmesinin uygunluğunu vurgulamıştır. 26<br />

En ciddi şehir bilincine sahip olan Hz. Ömer,<br />

Hz. Peygamber’in <strong>kurban</strong>ı bir tek yerde kesme<br />

geleneğini yeni kurduğu şehirlerde aynen<br />

85


86<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

uygulamıştır. Nitekim onun döneminde <strong>kurban</strong>lar<br />

başta kendisi tarafından kurulan Kufe<br />

olmak üzere, adına cibane denilen ve çok<br />

amaçlı kullanılan alanlar 27 ile feda, meydan, 28<br />

sahra ve sakife denilen özel yerlerde kesilirdi.<br />

Burada şunu da söylemek gerekir: İlk Dönem<br />

İslâm tarihinde sadece <strong>kurban</strong>ların değil, aynı<br />

zamanda insanların gündelik yaşamlarında<br />

tükettikleri etlerin de ulu orta kesilmesine<br />

müsaade edilmezdi. Hatta etlerin kesildiği<br />

mezbahalar ile satıldıkları kasapların şehrin<br />

merkezinde olmamasına özel önem gösterilirdi.<br />

Buna uymayıp halkın sağlığını tehlikeye<br />

atanlar ciddi bir şekilde cezalandırılırlardı.<br />

Kesilen Kurbanların Sayısı<br />

Hz. Peygamber döneminde, onu istisna tuttuğumuzda<br />

her ailede bir <strong>kurban</strong>ın kesilmesinin<br />

esas olduğu anlaşılmaktadır. 29 Emeviler<br />

ve daha sonraki dönemlere gelindiğinde ise<br />

bu gelenek yerini biraz da gösteriş olsun diye<br />

çok <strong>kurban</strong> kesmeye bırakmıştır. Bu duruma<br />

değinen Hz. Peygamberin ünlü sahabisi Ebu<br />

Eyub el-Ensari, aynen şöyle demektedir: “Hz.<br />

Peygamber döneminde insanlar kendileri ve ev<br />

halkı için bir davar <strong>kurban</strong> ederlerdi. Hem ondan<br />

yer, hem de yedirirlerdi. O dönemden sonra<br />

halk çok sayıda <strong>kurban</strong> kesmekle iftihar etmeye<br />

başladı ve durum gördüğün hâle dönüştü.” 30 Bu<br />

durumdan sadece Ebu Eyyub el-Ensari değil,<br />

bir başka sahabi olan Huzeyfe b. Esid de<br />

şikâyetçidir. Nitekim o da şöyle demektedir:<br />

“Ben sünneti öğrendikten sonra ev halkım beni<br />

çok sayıda <strong>kurban</strong> kesmeye zorladı. [Peygamber<br />

döneminde] halk bir veya iki davar [bayramda]<br />

<strong>kurban</strong> ederdi. Şimdi (bir veya iki davar <strong>kurban</strong><br />

etmekle yetinirsek) komşularımız bizi cimrilikle<br />

itham ederler.” 31<br />

Bu rivayetler Hz. Peygamber döneminden<br />

sonra <strong>kurban</strong> sayılarında ciddi bir artışın yaşandığı,<br />

işin içine <strong>kurban</strong> felsefesinden ziyade<br />

biraz da mürailiğin dahil olduğunu göstermesi<br />

açısından önemlidir.<br />

Kurban Bayramı ile ilgili Birkaç Not<br />

İslâm öncesi dönemde Medinelilerin, uygulaya<br />

geldikleri iki bayramları bulunuyordu. Hz.<br />

Peygamber Medine’ye geldikten sonra Allah<br />

size bunların yerine iki gün verdi diyerek Kurban<br />

ve Ramazan Bayramı’nı vazetti. 32 Bununla<br />

birlikte Hz. Peygamber, Kurban Bayramı’nı<br />

gerek bizzat <strong>kurban</strong>ın kendisinden gerekse<br />

hacdan dolayı, Ramazan Bayramı’ndan üstün<br />

tutardı. Hatta “Allah katında günlerin en fa-


Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

ziletlisi yevmu’n-nahr (yani <strong>kurban</strong>’ın kesildiği<br />

gündür.” derlerdi. 33<br />

Hz. Peygamber döneminde Kurban Bayramı’nın<br />

ne şekilde kutlandığına gelince; Kurban Bayramı,<br />

bayram namazı ile başlardı. Bayram namazına<br />

büyük bir neşe içerisinde ve tekbirler alınarak<br />

gidilirdi. 34 Namaza sadece erkekler değil,<br />

aynı zamanda hanımlar, 35 hatta çocuklar da<br />

iştirak ederlerdi. Hz. Ebubekir döneminde –ise<br />

durumu uygun olan hanımların– bayram namazına<br />

gitmeleri zorunluluğu getirilmiştir. 36<br />

Hanımların bayram namazlarına devam ettiklerini<br />

Emeviler döneminde de müşahede<br />

etmekteyiz. Nitekim başta Kufeli Alkame ve<br />

Esved gibi büyük alimler olmak üzere, dönemin<br />

uleması, kadınların Cuma namazlarına<br />

gitmelerine karşı olmalarına rağmen, bayram<br />

namazlarına gitmelerini teşvik ederlerdi. 37 Ancak<br />

bunun kesin bir kural olmadığını, ihtiyari<br />

bir durum olduğunu da zihinde tutmak gerekir.<br />

Nitekim o dönem incelendiğinde bayram<br />

namazına gitmek istemeyen hanımların da<br />

bulunduğu görülecektir. 38<br />

Hz. Peygamber, bayram namazlarına giderken<br />

daha fazla sevap kazanmak amacıyla<br />

uzun yolun tercih edilmesi gerektiğini söylemektedir.<br />

Hatta namaza gidenler, yüksek<br />

sesle tekbirler okuyarak, büyük bir coşku içerisinde<br />

musallaya ulaşırlardı. Emeviler döneminde<br />

bu geleneğin kısmen terk edilmeye<br />

başlandığı anlaşılmaktadır. Nitekim dindarlığı<br />

ile tanınan Ömer b. Abdulaziz halife olunca,<br />

valilerine gönderdiği genelgelerin birinde,<br />

halkın bayram namazına yürüyerek gitmelerini<br />

öğütlemektedir. 39 Ömer b. Abdulaziz’den<br />

sonra, özellikle kentlerin giderek büyümeleri<br />

ve bir tek yerde namazın kılınma imkânının<br />

ortadan kalkmasından sonra bu adetin ancak<br />

bireysel olarak uygulanabildiği söylenebilir.<br />

Müslüman erkekler, bayramlarda, en<br />

güzel ve en yeni elbiselerini giyerek namaza<br />

giderlerdi. 40 Örneğin Halife Hz. Ömer, her<br />

bayram günü pamuktan yapılan elbisesini<br />

giyerdi. 41 Çünkü onun en değerli elbisesi<br />

bu idi. Musallada halka namaz kıldıran Hz.<br />

Peygamber’in, namazın bitiminde okuduğu<br />

hutbesinin konusu genelde <strong>kurban</strong> veya cihad<br />

ile ilgili olurdu.<br />

Bayram namazından hemen sonra, namazın<br />

kılındığı musallada <strong>kurban</strong> da kesilirdi. Burada<br />

Peygamber ile birlikte diğer sahabeler de<br />

<strong>kurban</strong>larını keserlerdi. Sonra Hz. Peygamber,<br />

ashabının tamamından birer parça et alır,<br />

bu etleri bir çömleğe koyarak pişirir ve oradakiler<br />

ile birlikte bayramın ilk yemeğini yerdi. 42<br />

Hz. Peygamber, <strong>kurban</strong> bayramında kahvaltıyı<br />

namazdan sonraya ertelemelerini emrettiği<br />

için tamamı aç olan ashab, güne toplu olarak<br />

yenen işte bu yemekle başlarlardı. Bu yemek,<br />

fakir-zengin, dul-yetim bütün Müslümanları<br />

bir araya toplayan, aralarındaki sosyal statüyü<br />

kaldırarak ‘biz bilinci’nin oluşmasını sağlayan<br />

önemli bir hadisedir. Herkesten alınarak birleştirilen<br />

ve tek yemek haline getirilerek tüm<br />

Müslümanlara sunulan bu kahvaltı ile ‘ümmette<br />

birlik bilinci’nin oluşmasına katkı sağlanması<br />

hedeflenmektedir. Deve, sığır, koyun<br />

ve keçi gibi farklı hayvanlardan alınan bu etler,<br />

siyah-beyaz, soylu-köle vb. farklı katmanlardan<br />

bir araya gelerek oluşturulan bir ve tek<br />

ümmeti simgelemektedir.<br />

Büyük bir ihtimalle ilk bayramlaşma da toplu<br />

olarak yenen bu yemekten sonra olurdu. Hz.<br />

Peygamber döneminde Müslümanların nasıl<br />

bayramlaştıkları, birbirlerinin bayramlarını<br />

hangi ifadelerle kutladıkları hakkında yeterli<br />

bilgilere sahip değiliz. Ancak Emeviler döneminde<br />

özellikle de sarayda yapılan bayramlaşmalarda<br />

“Allah bizden de, sizden de kabul<br />

etsin.” denildiği bilinmektedir.<br />

Hz. Peygamber ve Müslümanlardaki bayram<br />

coşku ve heyecanın bayramdan oldukça önce<br />

başladığını görüyoruz. Hadis ve siyer kitaplarında<br />

verilen bilgileri esas aldığımızda Hz.<br />

87


88<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Peygamber, bayramdan günlerce önce <strong>kurban</strong><br />

edeceği hayvanı seçer, bir özrünün bulunmamasına<br />

özel dikkat sarfederdi. 43 Daha çok<br />

“Koç <strong>kurban</strong> etmeyi seven” Hz. Peygamber 44 ,<br />

“Kurbanda kesilen hayvanların en hayırlısı iki<br />

boynuzlu koçtur.” 45 derdi. Hz. Aişe ve Ebu<br />

Hureyre’nin rivayetine göre Hz. Peygamber,<br />

Kurban Bayramı’nda iki koç <strong>kurban</strong> ederdi.<br />

Bu koçlardan ilkini kendi ev ahalisi için,<br />

ikincisini ise ümmeti için keserdi. 46 Bununla<br />

birlikte koç <strong>kurban</strong> etmenin, dini bir zorunluluk<br />

olarak algılanmasını istemediği de anlaşılmaktadır.<br />

Nitekim İbn Mace’nin belirttiğine<br />

göre Hz. Peygamber, Medine’de koçun yanı<br />

sıra hem deve, hem de sığır <strong>kurban</strong> etmiştir. 47<br />

İbn Abbas “Biz bir yolculukta Resulullah<br />

(sav)’le beraber idik. Kurban bayramı günü<br />

geldi. Devede on kişi; sığırda ise yedi kişi olarak<br />

ortaklaştık.” 48 diyerek peygamberin bu uygulamasını<br />

bize anlatmaktadır.<br />

Yine Hz. Âişe’den edindiğimiz bilgilere göre,<br />

Hz. Peygamber döneminde Medine’de bayram<br />

eğlenceleri de düzenlenirdi. Nitekim bu<br />

eğlencelerden birinde Hz. Aişe, Habeşlilerin<br />

mescitte mızraklarıyla yaptıkları gösteriyi Rasulullah<br />

ile birlikte seyrettiklerini anlattıktan<br />

sonra şöyle der: “Genç bir kızın oyun-eğlence<br />

seyretmeye ne kadar düşkün olacağını varın<br />

siz düşünün.” Hz. Peygamber, ona olan şefkatinden<br />

dolayı seyir esnasında hiç can sıkıntısı<br />

ve bıkkınlık göstermemiş, ta ki Hz. Âişe’nin<br />

sıkıldığını görünce, “yeter mi” diye sormuş<br />

“yeter” cevabını alınca, ona (evine) gitmesini<br />

söylemiştir. 49<br />

Emeviler döneminde de özellikle, sonradan<br />

kurulan Kûfe gibi kentlerde bayramlar, son<br />

derece eğlenceli geçerdi. Bu bayramlarda<br />

daha önce Medine’de olduğu gibi özel eğlenceler<br />

düzenlenir, oyunlar oynanırdı. 50 Hatta<br />

bazı haberlere göre, bayramlarda def çalınıp<br />

şarkılar söylenirdi. Rivayetlere göre Kûfeli<br />

sahabîlerden İyâd el-Ensârî, bayramlardan<br />

birini Enbâr’da geçirmişti. Halkın bayram-<br />

larda def çalıp şarkı söylemediklerini görünce<br />

son derece şaşırmış ve “Size ne oluyor def<br />

çalıp şarkı söylemiyorsunuz? Bu sünnettir.<br />

Çünkü Resulullah (s.a.v.) döneminde böyle<br />

yapılıyordu.” diyerek 51 Kûfe’de uygulanmakta<br />

olan bayram eğlencelerinin onlar tarafından<br />

da yapılmasını istemiştir. Yine Yusuf b.<br />

Adiyy’in, bayramlarda Müslüman çocukların<br />

ve cariyelerin yol kenarlarında oturarak, def<br />

çaldıklarını ve şarkı söylediklerini belirtmesi<br />

de, bu eğlencelerin yaygın bir şekilde yapıldığını<br />

göstermektedir. 52 Alûsî, ilk dönemlerde<br />

bayramların sade bir şekilde kutlandığını,<br />

Emevîler döneminde özellikle Medine’de def,<br />

ud, zurna ve benzeri müzik aletleri eşliğinde<br />

şarkılar söyleyerek eğlence geleneğinin başladığını,<br />

bu geleneğin Abbasîler döneminde ise<br />

doruk noktasına ulaştığını rivayet eder. 53<br />

Kûfe, Basra, Fustat ve diğer askeri kentlerde<br />

Hz. Ömer döneminden itibaren <strong>kurban</strong> bayramlarının<br />

daha başka anlamı bulunmaktaydı.<br />

Halkının tamamına yakını askerlerden<br />

oluşan bu kentlerde, özellikle Emevi valisi<br />

Ziyad b. Ebihi döneminden itibaren her arefe<br />

günü, savaşan unsurlar demek olan mukatilenin<br />

rızıkları verilirdi. 54 Böylece halk, <strong>kurban</strong><br />

bayramını yıllık erzaklarını almış olarak karşılar<br />

ve bayramı da büyük bir coşku içerisinde<br />

kutlardı.<br />

Bundan dolayı da bu günlerde oruç gibi, yapılan<br />

ikramı kabule mani hallerin olmamasına<br />

dikkat edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in<br />

bu kabil günlerde oruç tutulmasını kabul<br />

etmemesi gibi; Hz. Ömer’in de, başta Abde<br />

b. Hilâl es-Sekafî (ö.) olmak üzere dönemin<br />

abidlerine Ramazan ve Kurban Bayramlarında<br />

oruç tutmayacaklarına dair yemin ettirdiği<br />

rivayet edilmektedir. 55<br />

Sonuç<br />

Kurban Hz. Adem’den beri varlığını koruyan,<br />

hemen hemen her din ve mezhep mensu-


Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />

bu tarafından yerine getirilmeye çalışılan bir<br />

ibadettir. İslâm’dan önce Araplar, kendi tanrılarına<br />

ibadet ederlerken İslâm dini bunu yasaklamış<br />

ve <strong>kurban</strong>ın bir tek Allah’a kesilmesi<br />

gerektiğini vazetmiştir. İslâm’ın ilk yıllarında<br />

konan bu kural değişik zamanlarda kısmen<br />

bozulmuşsa da bir bütün olarak günümüze<br />

kadar varlığını korumuştur.<br />

Arapların Yevmu’n-Nahr veya Yemu’-Teşrik<br />

ya da ‘Iydu’l-Adhâ dedikleri <strong>kurban</strong>ın kesildiği<br />

gün ise İslâm’ın en büyük günlerinden<br />

biri olarak kabul edilmiştir. Bu günde Müslümanlar<br />

değerlerinin izin verdiği nezafet ve<br />

nezakete göre eğlenirlerdi.<br />

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılar<br />

sunuyorum.<br />

Dipnotlar<br />

1 İbnu’l-Kelbî, Kitabu’l-Asnam, (çev: Beyza Düşüngen),<br />

Ankara 1969, 29; Ezrakî, 82. Cevad Ali, V, 89.Suheylî,<br />

I, 356. Kehhale, I, 51. İbrahim Ayeti, Tarihi Peyamberi<br />

İslâm, Tahran, 1366, 7.<br />

2 İbnu’l-Kelbî, 29. İbn Hişam, I, 85. Ezrakî, 82.Cevad<br />

Ali, V, 89. Alusî. II, 202. Suheylî, I,356. İbrahim Ayeti,<br />

7. Muhammedu’l-Ald el-Hadravî, el-Medine fi Sadri’l-<br />

İslâm, Beyrut, 1984. 22.<br />

3 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 29.<br />

4 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 32.<br />

5 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 33.<br />

6 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 37.<br />

7 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 40.<br />

8 İbnu’l-Kelbî, 30; Alusî, II,202. Cevad Ali, V, 90.<br />

9 İbnu’l-Kelbî, 30; Alusî, II,202. Cevad Ali, V, 90.<br />

10 Başta Taberî olmak üzere müfessirlerin çoğu, Kevser<br />

Suresi’nin son ayetinin As b. Vâil es-Sehmî hakkında<br />

nazil olduğunu söylemektedirler. Bkz. Muhammed b.<br />

Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Byân fi Te’vili’l-Kur’an, Beyrut<br />

1992, XII, 724-725.<br />

11 Bkz. Kurtubi, Tefsir, XX, 218.<br />

12 Bazı müfessirler, Kevser Suresi’nde geçen nahr kavramının<br />

<strong>kurban</strong> anlamında olmayıp; namazda el kaldırma<br />

manasında gelebileceğini söylemektedirler. Oysaki ayette<br />

“Rabbin için namaz kıl!” emri, nahr ifadesinden önce<br />

kullanılmaktadır. Nahrı namazda ellerini kaldır anlamında<br />

kabul edersek ayetin anlamı “Rabbin için namaz<br />

kıl sonra elini namazda kaldır” şeklinde olur ki; namaz<br />

bittikten sonra onda elini kaldırmanın imkânsızlığı ortadadır.<br />

Dahası Hz. Peygamber döneminden itibaren,<br />

<strong>kurban</strong>ların kesildiği bayramın ilk günü için yevmu nahr<br />

ifadesi kullanılmıştır. Zaten bir tek bu durum bile söz<br />

konusu kavramın, bir başka anlama gelme ihtimalini ortadan<br />

kaldırmaktadır.<br />

13 Bkz. Elmalı IX 108 vd.<br />

14 Bkz. İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, Beyrut trs, I, 248-<br />

249; ayrıca bkz. Muhammed b. Cerir et-Taberî, Tarihu’l-<br />

Umem ve’l-Mulûk, Beyrut 1987, III, 28-29; Ebu’l-Ferec<br />

Abdurrahman b. Ali el-Cevziyye, el-Muntazam fi<br />

Tevarihi’l-Mulûk ve’l-Umem, (thk. Süheyl Zekkâr), eyrut<br />

1995, II, 207; İbn Seyyidinnas, Uyûnu’l-Eser fi Nunûni’l-<br />

Meğazi ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer,I-II, (thk.Muhammed el-<br />

Aydu’l-Hatravî-Muhyiddin Mito), Beyrut 1996, I, 373-<br />

374.<br />

15 Bkz.İbn Mace, Sunen, Edahi, 3123.<br />

16 Bkz.İbn Mace, Sunen, Edahi, 3123.<br />

17 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3121<br />

18 Bbkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3120.<br />

19 Bkz. İmam Malik, Udhiye, 2135, 2136; Buharî, Udhiye,<br />

1886; ayrıca bkz. İbn Kayyım el-Cevziyye, II, 318.<br />

20 Bkz. İmam Malik, Udhiye, 2137. Hz. Osman’ın kuşatma<br />

altında bulunduğu dönem de aynı şekilde bir <strong>kurban</strong><br />

bayramına denk gelmiştir. Medine’de açlık çeken halkı,<br />

bu açlıktan aynı şekilde Hz. Peygamberin bu uygulaması<br />

kurtaracaktır. Hz. Ali, Medineli Müslümanlara Hz.<br />

Peygamberin bu uygulamasını hatırlatmış ve <strong>kurban</strong><br />

kesmeye gücü yeten insanların <strong>kurban</strong> etlerini evlerinde<br />

saklamamalarını, ihtiyaç sahibi insanlar arasında dağıtmalarını<br />

istemiştir.<br />

21 Bkz. İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadu’l-Mead, (çev:, Şükrü<br />

Özen, H. Ahmet Özdemir, Ali Vasfi Kurt), İklim yay,<br />

İstanbul 1989, II, 317.<br />

22 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2133.<br />

23 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2134; benzer bir<br />

hadise için bkz. Kurtubî, XII, 42.<br />

24 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3156; 3161; Hz. Peygamberin<br />

<strong>kurban</strong>ını musalla da kestiğine dair geniş<br />

bilgi için bkz. İbn Cevziyye, II, 321–322. İbn Sa’d ise<br />

Muaviye’nin evinin yanındaki sokakta bulunan musallada<br />

kesmekte idi demektedir (Bkz. Tabakat, I, 249).<br />

Taberi ise Seleme oğulları mahallesinde olduğunu söylemektedir.<br />

(bkz. Taberî, II, 298). Birbirinden farklı<br />

mekânlardan bahsediyormuş gibi görünen bu rivayetleri,<br />

89


90<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

üçü de aynı mekândan bahsetmektedirler. Zira Ensardan<br />

Hazrec kabilesinin bir kolu olan Züreyk b. Âmir b. Züreyk<br />

oğullarına aynı zamanda Muaviye oğulları da denilmekte<br />

idi. Bunları mahalleleri ise Salim oğullarının<br />

mahallesinin bitişiğinde yer alıyordu. Dolayısıyla musalla<br />

Salim oğullarının mahallesinde yer almakla birlikte<br />

Züreyk oğullarına giden yolun bitişiğinde idi.<br />

25 Bkz. İbn Sa’d, I, 249; İbn Seyyidinnas, I, 374.<br />

26 Bkz. İmam Malik, el-Muvatta, Kitabu’d-Dahaya, 2127.<br />

27 Bayram namazları da burada kılınırdı. Bkz. Abdurrezak<br />

b. Hemâm, el-Musannef, Beyrut 1983, III, 301; İbn<br />

Şeybe, II, 70; 89.<br />

28 Merv’de İslâm’ın ilk yıllarında Cuma ve bayram namazları<br />

ise şehrin meydanında kılınmaktaydı<br />

29 Hadis mecmualarının anlattığına göre Hz. Peygamber,<br />

her yıl <strong>kurban</strong> bayramında iki <strong>kurban</strong> keserdi. Bir başka<br />

ifade ile iki adet koç <strong>kurban</strong> ederdi. (İbn Mace, Kitabu’l-<br />

Edahi, 3120). Bu koçlardan birini kendisi ve ailesi adına,<br />

diğerini ise ümmeti adına keserdi (İbn Mace, Kitabu’l-<br />

Edahi, 3122). Bazı rivayetlere göre ise Hz. Peygamber,<br />

bu <strong>kurban</strong>lardan birini çok sevdiği müteveffa eşi Hz.<br />

Hatice için keserdi.<br />

30 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2132; İbn Mace,<br />

Kitabu’l-Edahi, 3147; İbn Cevziyye, II, 323.<br />

31 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3148.<br />

32 Bkz. Nesai, İydeyn, 1.<br />

33 Yukarıdaki hadis Ebu Davud tarafından rivayet edilmektedir.<br />

Kurbanın en büyük bayram olması farklı mezheplerde<br />

değişik şekillerde dile getirilmiştir. Bu mezheplerden biri<br />

olan Dürizilere göre; Bütün akıllılar her Cuma akşamı<br />

halvetlerinde dini kitapları okuyarak vakit geçiriyorlardı.<br />

Geçirilecek süre, akılın derecesini küçük veya büyük<br />

olduğunu gösteriyor. Cahiller yalnızca bayramlarda dini<br />

toplantılarda bulunabilirler. Ramazan bayramı küçük<br />

bayram, <strong>kurban</strong> bayramı ise büyük bayramdır.<br />

34 Bkz. İbn Ebi Şeybe, II, 78.<br />

35 Bkz. Abdurrazak, III, 302; İbn Şeybe, II, 87.<br />

36 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 87.<br />

37 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 87.<br />

38 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 88.<br />

39 Bkz. İbn Ebi Şeybe, II, 69.<br />

40 Âlûsî, I, 365<br />

41 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 69.<br />

42 Bkz. Kutubu’-sitte, XVII, 414. Kaynaklarımızın ifadesine<br />

göre Peygamber efendimiz, Ramazan Bayramı günü<br />

kahvaltının hemen yapılmasını arzu ederlerken, <strong>kurban</strong><br />

bayramında ise günün ilk yemeği kesilen <strong>kurban</strong> etinden<br />

olurdu. Daha sonraki dönemlerde de bu gelenek aynen<br />

yaşamıştır. Bkz. Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şeybe,<br />

el-Musannef fi’l-Ehâdis ve’l-Âsâr, (thk. Said Muhammed<br />

Lahhâm), Beyrut 1989, II, 68; III, 306.<br />

43 İbn Cevziyye, II, 320–321.<br />

44 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3120, 3121,3122.<br />

45 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3130.<br />

46 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3122.<br />

47 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3134, 3135.<br />

48 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3131.<br />

49 Buhârî, Îdeyn, 2; Müslim, Salâtü’l-Îdeyn, 17-21.<br />

50 Vekî’, II, 212<br />

51 Bağdadî, Tarih, I, 207<br />

52 Bkz. Bağdadî, Tarih, I, 207<br />

53 Bkz. Âlûsî, I, 368<br />

54 Bkz. Belâzürî, Ensab, IV/I, 219. Rızıklar cizye ve harac<br />

mukabili olarak gelen mallardan ödenmekteydi. Örneğin<br />

Muaviye döneminde iç yağ, bal, zaferan ve yemen safranı<br />

olarak dağıtılmıştır. Bkz. İbn Zenceveyh, II, 561, 562<br />

55 İbn Sa’d, VI, 161


Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />

Kurban ve Modernlik:<br />

Mısır Örneği<br />

Siyasal ve Sosyal Bilimler üniversitesinden<br />

mezun bir insan olarak, Mısır’dan<br />

gelmiş bulunmaktayım. Mısır’da,<br />

Türkiye’de olduğu gibi Kurban Bayramı hakkında<br />

bilim adamları arasında tartışmalar,<br />

kargaşalar, düşünce ve kültürel fikir ayrılıkları<br />

bulunmamaktadır. Bizlerde, iki dini bayram<br />

kutlanmaktadır; Ramazanın sona ermesi ile<br />

küçük bayram olarak adlandırdığımız Ramazan<br />

Bayramı ve Hac farizasının ardından<br />

Mısırda Büyük bayram olarak tanımlanan<br />

Kurban bayramı. Bu bayramda milyonlarca<br />

Müslüman, Arafat’a çıkarak Allah’ın tekliğine<br />

tekbir getirir ve İslâm ümmetinin birliğine<br />

dualar ederler.<br />

Kurban, feda etme kelimesinin simgesi ve anlamıdır,<br />

“Yüce bir <strong>kurban</strong>ı kendisine feda ettik!”<br />

ayetinden yola çıkarak mekân ve zaman<br />

aşımına rağmen, İslâm aleminin ve tüm insanlığın<br />

gerçek önderleri olan Peygamberlerin<br />

hareketlerinin devamlılığını sürdürdüğümüzün<br />

tekididir. Bizler çağdaşlığı, yeniliği, aklı<br />

ve kişilik mantığını üçüncü bin yılda dolu dolu<br />

yaşayarak İbrahim Peygamber’e (a.s) karşı<br />

minnet borcumuzu ve şükranlarımızı, onunla<br />

beraber Kurban Bayramı’nı kutlayarak ifade<br />

etmekteyiz. “Sizi daha önce Müslümanlar<br />

olarak adlandırmıştır.” ayeti Hz. İbrahim’in,<br />

tüm peygamberlerin ve Müslümanların babası<br />

olduğunun açık işaretidir. Aynı zamanda<br />

Dr. Kamal HABİB<br />

Mısır<br />

bizler, kendisine ve babamız “İsmail”e (a.s.)<br />

vicdanca iştirak etmekteyiz. Peygamberimiz<br />

Muhammed (s.a.v.) kendisine intisap etmektedir.<br />

Burada intisap İslâm adresi ve Allah’a<br />

teslimiyet anlamına gelmektedir. “Müslüman<br />

olduklarında, kendisine Ey İbrahim rüyan<br />

doğru çıktı, ihsan edenleri böyle ödüllendiririz<br />

diye seslendik ”.<br />

İmamımız İbrahim, örneğimiz İsmail’dir.<br />

Peygamberimiz’le çok güçlü bağlantıları vardır.<br />

Bugün, çok derin okyanuslara dalarak<br />

hayrete düşen insan; dalgalar üstünde dalgalar<br />

ve dalgalar üstünde bulutlar, birbiri üzerine<br />

karanlıklar ile örtünmektedir. Örnek olmadan<br />

91


92<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yaşayamayız, peygamberlerin yolunda gitmek;<br />

doğru örneği takip etmeye devam etmek ve<br />

gitmemiz gereken yol anlamına gelmektedir.<br />

Aynı zamanda kendimizi, şeytani arzulardan<br />

men etmek, şeytana uymaktan vazgeçip sadece<br />

ve sadece Allaha tapmakla salih kullar olmalıyız.<br />

“Yaratmak ve buyruklar kendisine aittir.”.<br />

Kurban, gerçek özgürlüğü ifade eden Allah’a<br />

itaatin, bayram sevincinin asıl adresi ve adı olmanın<br />

yanında, Allahın kullarına rahmetidir;<br />

zorluk veya acı ve keder çekmelerini istememektedir.<br />

Kurban, İsmail’in (a.s.) nefsi yerine<br />

feda edilmiştir. Kurban, Hz. Muhammed’in<br />

(s.a.v.) sünnetini sürdürmektir; biri kendisine<br />

ve diğeri de ümmetine olmak üzere iki adet<br />

besi boynuzlu koçları kendi eli ile kesmiştir.<br />

Kurban aslında kıyamet gününe dek devam<br />

edecek bugünü, geleceği ve geçmişi birbirine<br />

bağlayan psikolojik sistemin bir bölümüdür.<br />

Hac içerisindeki ibadetlerden biri olup feda<br />

etmek anlamının sembolüdür. “Allah’a dua et<br />

ve <strong>kurban</strong> kes!” ayetinden yola çıkarsak, ‘dua’<br />

ve ‘<strong>kurban</strong> kesmek’; zaman, mekân, tarih, tabiat<br />

ve insanın kendisini aşarak Allah ve kul<br />

arasında, insan ve şeriatı arasında, tüm peygamberler<br />

ve inananları arasındaki asla ayrılmayan<br />

çok güçlü bir bağlantıdır.<br />

Kurban, Müslümanlar arasında ki sosyal<br />

bağlantıları güçlendirir. Bayram geldiğinde<br />

zenginler ve fakirler arasında aş hususunda<br />

ayrışma olmaz. Bu da Müslümanlar arasında<br />

sosyal birliğin ve sevginin yaygınlaşmasının<br />

simgesidir. Kurban sahibi, <strong>kurban</strong>ın üçte birini<br />

kendi ailesine, üçte birini arkadaşlarına<br />

ve tanıdıklarına, kalan üçte birini ise fakirlere<br />

dağıtmaktadır. Bu da, gerçek sosyal ilişkiler<br />

şebekesi içerisinde olduğumuzun bir göstergesi,<br />

insanı ayakta tutan bir birliğin simgesi<br />

olup fakirlerin, dostların kucaklaşmasını sağlar.<br />

Yaşam İslâm tasavvurunda, beşeri ilişkiler<br />

üzerine kurulan sosyal yardımlaşma ve birlikteliktir.<br />

İlişkiler dikey olmayıp yatay, yaradılış<br />

mantığı ile insancıl, karşılıklı sorumluluk şek-<br />

lini almaktadır. Din sadece, dinsel vecibelerden<br />

ari insancıl merhametten ibaret değildir.<br />

İnsanların birbirlerinden sorumlu olmaları,<br />

sadece söylem ile olmayıp gerçek, yaşanan,<br />

yenilenen yorumdur.<br />

Yukarda belirttiğimiz sistem Yüce Allah tarafından<br />

bize koymuş olduğu bir kural ve yasadır.<br />

Dahası insanüstü, toplum üstü bir yasadır.<br />

Tanrılığın, Allah’ın birliğine iman ve ibadet<br />

etmenin esaslarını bize belirtir. İnsanın yeryüzünde<br />

en yüce varlık, medeniyetlerin kurucusu<br />

olması nedeni ile yola çıkıldığında yüce<br />

bir kaynaktan gelmiş olup insancıl, sosyal<br />

amellerin bir parçasıdır (İbni Haldun)<br />

Kurban ve Çağdaşlık<br />

İbrahim (a.s.) zamanından bu yana durmaksızın<br />

uzanan din-şeriat emelleri ve insan amelleri<br />

arasındaki ilişki sorusu; çağdaş bakışla,<br />

geleneksel arasındaki ilişki olduğu gözükmektedir.<br />

Yenilik, eski olan, geleneksel her şeyden<br />

vazgeçmek anlamına gelir. Başka bir deyişle,<br />

özellikle Hıristiyan Katolik mezhebinin deneyimindeki<br />

din gericiliğinden uzaklaşılması<br />

anlamına gelir. Aklın mukaddes olduğuna<br />

inanarak yeni kaynaklar icat etmesi, aklın icat<br />

ettiği fikirler veya maddeler çağdaşlığın göstergesi;<br />

yenilikçiliğin esası olan aydınlatmak,<br />

yöneltmek, yol göstermek dışında, insanın zatından<br />

kaynaklanan bir fiildir diye kabul edilmiştir.<br />

Bu garip bilimin adresi, dinden nefret<br />

etmek esasına dayalı olup din, tembellik, cehalet<br />

ve istibdatçı bir adres olarak gösterilmektedir.<br />

“İnsan Hakları” olarak adlandırılan<br />

özgürlük, kardeşlik ve eşitlik kavramları gibi<br />

insanın icat ettiği değişik kavramların, batı<br />

kültürüne dayanan sosyal hayatta “dinin”,<br />

dini hislerin” ve “ibadetlerin” yerine geçeceği<br />

varsayılmıştır. Ancak bu zor ve imkansızdır.<br />

İspatı ise, din daha güçlü bir imaj kazanmış;<br />

karşı gelinemez, güçlü toplumsal ve siyasal şekil<br />

almıştır. Çünkü batının bilim mantığı ve<br />

varsayımları çok güçlü bir şekilde sarsıntıya


Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />

uğramaktadır. Bu konuda, “Alain Touraine”,<br />

“Jürgen Habermas” ve “Antony Giddens” gibi<br />

batılı düşünce adamlarının dediklerine kulak<br />

verelim: “Alain Touraine” şunları demiştir;<br />

“Bizler, suların yükselmesi ile yıkılan kum<br />

sarayı gibiyiz, gözlerimizin önünde yapay bir<br />

toplum yok olmaktadır. Kültürü önemsemez<br />

hale geldik, tabii kaynakları yok ediyoruz, insan<br />

iş gücü ile sürekli yükselişe geçen refah<br />

ve yoksulluktan kurtulmak bizi artık etkilememektedir.<br />

Tarihimizi sorgulamamaktayız,<br />

babalarımıza olan saygıyı yitirmekteyiz,<br />

ahlâkımız değişmektedir, kâr ve sevinç uğruna<br />

yıkıcı hazlar ile hırsı ve saygıdeğerliği karıştırmaktayız.<br />

Bilimselliğe, sosyalizme veya<br />

kapitalizme dayanan dinler, hiç bir gelişme<br />

göstermemiştir. Ancak sermaye birikimi için<br />

baskı yaratan bazı rejimler tarafından ideoloji<br />

olarak kullanılmaktadır. Her güzel ve göz<br />

kamaştırıcı şey sonunda üzüntü ve hüzün yaratır.<br />

Kibirlilik ve dayatmacılık ise dünyaya,<br />

insana yıkım ve tehlike işaretine dönüşür.”<br />

“Çalışan sosyal kişiliği ihya etmek,” olarak<br />

adlandırdığımız eylemler üzerinden sosyal<br />

eylemi geri kazanmak, batı sosyal bilimlerinin<br />

fikir eksenidir çünkü sanayi ve programlanmış<br />

toplumun zorunlu kıldığı düzenleme şekli,<br />

Max Weber’in “Demir Kafes”ine kaldırmasıyla<br />

fikri yaratan toplumsal eylem sona ermiştir.<br />

Batılı toplum bilimi her ne kadar topluma,<br />

tabiata, esaslara ve tahakküme odaklanıyor<br />

ise de “toplumsal etkinliğe” odaklanmamıştır.<br />

Halbuki İslâm’ın insani ve meşru sistemi,<br />

insan fiiline odaklanmış olarak başlamıştır,<br />

“Allah sözüne bağlı kalıp doğru olanı sadakatlerinden<br />

dolayı mükâfatlandıracak, münafıkları<br />

da dilerse azaplandıracak veya tövbelerini<br />

kabul edecektir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır,<br />

çok esirgeyendir.” Burada <strong>kurban</strong>, insanın<br />

toplumsal öznesini geri kazanmak gibi<br />

bir anlama gelmektedir. Kurban aracılığı ile<br />

Allah ve insan arasında toplumsal bağlarının<br />

devamlılığını belirtmektedir, insanın hedefe,<br />

değere ve anlama ihtiyacı vardır. Kurban ke-<br />

sim imajı taşımasına rağmen, daha büyük bir<br />

değerin devamlılığına hazır olmaktır.<br />

Mısır’da Durum:<br />

Günden güne arttan dine yakınlaşmanın göstergesi<br />

olarak, her yıl yaklaşık 7 Milyon adet<br />

<strong>kurban</strong> kesilmektedir. Kurbanlar, koyun, sığır<br />

ve mandalardan oluşur. Bu hayvanlar Mısırın<br />

%25 deri üretimini karşılamaktadır. Kurbanların<br />

fakirlere dağıtım işini, bir çok kurum<br />

ve dernek üstlenmektedir. “El –Şeriye Derneği”<br />

30 bini aşkın fakire hizmet sunaktadır,<br />

“Mustafa Mahmut” derneğinin çalışma şekli<br />

ise şöyledir; döner sermaye denilen yöntemle<br />

kredi verdiği fakir aileler <strong>kurban</strong>ları besler ve<br />

alıcılar <strong>kurban</strong>larını bu kişilerden satın alır.<br />

Böylece binlerce fakir ailenin maddi sorunu<br />

az da olsa çözülür. Mısır da <strong>kurban</strong> sünnetini<br />

yayınlayan ve <strong>kurban</strong> kesmeyi isteyen kişilere<br />

kolaylık sağlayan ve yol gösteren birçok internet<br />

sitesi bulunmaktadır.<br />

Devletin gerilemesi nedeniyle Mısır’da, ekonomik<br />

durum epeyce zorlaştı. Ekonomik<br />

sıkıntının birçok alanda etkisini göstermesi<br />

üzerine fakirlere yardım eli uzatan dernek ve<br />

kurumlar fakirleri çöküşten himaye etmeye<br />

ağırlık verdiler. Kurban, Mısır’da fakirlik ile<br />

mücadele etmenin yollarından biri sayılmaktadır.<br />

Eski sistemden yeni sisteme geçerek değişen<br />

toplumun, kavgacı tavrını azaltmanın<br />

adresidir.<br />

Sonuç olarak <strong>kurban</strong>, feda etmek, fakirleri<br />

korumak gibi insani duyguları ön plânda<br />

tutan Allah, Peygamberler ve İslâmi değerlerle<br />

bağdaşan bir ameldir. Dünya üzerinde<br />

hâlihazırda genel siyasi cevheri temsil eden<br />

toplumsal sorumluluktur.<br />

Kurban, Hz İbrahim’in tek oğlu İsmail’i<br />

(a.s.) Allah’ın emrine itaat ederek, <strong>kurban</strong> etmesi<br />

ile başlamıştır. Kur-an’ı Kerim’de Hz.<br />

İbrahim’in, “Ben Rabbime gidiyorum. Rabbim<br />

bana doğru yolu gösterecek, Rabbim bana<br />

93


94<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Salihlerden olacak bir evlat ver.” 1 duasının ardından<br />

salihlerden bir evlatla müjdelendiği<br />

haber verilir. Duası kabul edilip bi evlat sahibi<br />

olduktan sonra Hz. İbrahim (baba) ve Hz. İsmail<br />

(oğul) arasında ne olmuştur?<br />

Hikâyeye devam edelim. Oğul yanında koşacak<br />

çağa geldiğinde baba oğla, “Yavrucuğum,<br />

rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir<br />

düşün, ne dersin?” Oğul, babasına, “Babacığım,<br />

emredildiğin şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden<br />

bulursun.” dedi.<br />

Baba ve oğul, Allah’ın emrine itaat etmekten<br />

daha ulvi bir durum olmadığı inancıyla<br />

teslim olurlar; baba oğlunu, oğul ise canını<br />

<strong>kurban</strong> ederek boynunu bıçağın altına koyar.<br />

Böylece Allah tarafından, her ikisinin<br />

imanı ve sıdkı imtihan edilir. Her ikisinin<br />

de hiç şüphe etmeden, istediğine teslim olmasıyla<br />

Allah, bütün kullarını af ve merhamet<br />

ile mükâfatlandırdığı gibi, baba ve oğlu<br />

da mükâfatlandırır. “Her ikisi de teslim olup<br />

onu alnı üzerine yatırınca: Biz ona, EY İbrahim<br />

diye seslendik, rüyayı gerçekleştirdin. Biz<br />

iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten,<br />

çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona<br />

büyük bir <strong>kurban</strong> verdik.”<br />

Şüphesiz birçok İslâm alimi ve tefsir erbabı<br />

bu yüce durumu analiz etmiş Bu ayetten yola<br />

çıkarak Allah’a itaat edilmesi, nefis ve ruhun<br />

feda edilebilmesi ve Allah’ın bir olduğuna<br />

iman etmek hakkında çok şeyler söylemiştir.<br />

Ancak İslâm ailesini en iyi şekilde temsil<br />

eden bir kadından çok az bahsedilmiştir; Hacer<br />

Ümmü İsmail (İsmail’in annesi). Oğul<br />

üzerinde annesinin bıraktığı iz, şüphesiz göz<br />

ardı edilemez. Anne ve oğlun da benzer bir<br />

vakası vardır. Bu olayın her adımı, daha sonra<br />

Allah’ın emriyle Hac farzının dayanaklarından<br />

biri hâline gelmiştir.<br />

İsmail annesinin kucağında, henüz emzikli<br />

küçücük bir bebekken (ilâhi vahiy üzerine),<br />

İbrahim (a.s) onları, Arap yarım adası çölüne<br />

götürüp oracıkta yalnız bırakacağını haber verir.<br />

Ayrılık vakti gelince Hacer, “Bizi nasıl yalnız<br />

bırakacaksın? Hiç kendine sormadın mı<br />

ne yeriz, ne içeriz, nasıl bu çölde hayatımızı<br />

sürdürürüz, neden ve bizi buracıkta bırakmanın<br />

hikmeti nedir?” gibi sorular sormaz. Hz.<br />

İbrahim’le arasındaki konuşmada Hacer’in<br />

içerisindeki imanın ve iman huzurunu gösteren<br />

tek bir soru duyarız; “Allah mı sana bu<br />

emri buyurdu?” İbrahim’in (a.s) hiç duraklaman<br />

“Evet.” dediğini görünce, yankısı hâlâ<br />

müminlerin nefislerinde ve dünyanın her yerinde<br />

süren “O zaman bizi şaşırtmayacaktır.”<br />

cümlesini söyler.


Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />

Peygamberin annesi ve Müslümanların örneğinin<br />

de bize tekrar tekrar hatırlattığı gibi<br />

Allah, buyruklarını uyguladığımız sürece asla<br />

bizi şaşırtmayacaktır. İbrahim karısını ve çocuğunu<br />

dua ederek çölde bırakır; “Ya Rabbi,<br />

doğrusu olan putlar insanların birçoğunu<br />

saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tabi<br />

olursa, o bendendir, kim de bana karşı gelirse<br />

o da senin merhametine kalmıştır, şüphesiz<br />

sen Gafursun, Rahimsin.” 2<br />

Küçük çocuk susamaya başlar ve ağlayarak su<br />

ister. Annesi “Bu ıssız çölde, dağ ve kum arasında<br />

elimden ne gelir?” deyip çaresizce isyan<br />

edeceğine, ayağa kalkar; Safa ve Merva dağları<br />

arasında koşarak, (evet, koşarak) su aramaya<br />

başlar. Elbette aradığı suyu bulamaz, ancak<br />

umudunu kesmemiştir. Çünkü o, insanlık<br />

haddinin bilincindeydi. Görevi (koşmak) gayret<br />

göstermek ve dua etmekti; Duaların kabul<br />

edilmesinin ise, tek ve bir Allah’ın kudretinde<br />

olduğunun bilincindeydi.<br />

Hacer iki dağ arasında, koşu sayısı yediye ulaşıncaya<br />

dek, yılmadan koşmaya ve dua etmeye<br />

devam eder. Yedi kez koştuktan sonra, Allah’ın<br />

merhameti ile emzikli bebeğinin ayaklarının<br />

altında birden su (zemzem) fışkırır ve cefanın<br />

arkasından hayırlı son gelir, bebek ve Müslüman<br />

annesi sudan içerler. Allah sübhanahü<br />

Teâlâ, İbrahim’in duasını kabul etmişti.<br />

Büyük bir insan topluluğu Hacer, bebeği ve<br />

kendilerine Allah tarafından gönderilen zemzem<br />

kuyusu etrafında toplanırlar; anne ve oğul<br />

çöl ortasında yalnızlıktan kurtulur. Böylece,<br />

çöl ortasında, insanlar tarafından meskun bir<br />

yer oluşur, bu yer Mekke-i Mükeremme’dir.<br />

Allah bu durumu, ( İslam’ın Beşinci farzı )<br />

olan Hac farzının temel vecibelerden birisi<br />

olarak insanlara zorunlu kılar. Müminlerin<br />

annesi Hacer’in koştuğu yolu her müslüman<br />

yedi kez (Safa ve Merve) arasında koşar. Her<br />

müslüman, dünya nimetlerinden yararlanması<br />

için dua etmesi ve rızkı peşinde koşması<br />

gerektiğini bilmelidir. Ayrıca bu hadise, kadının<br />

kucağında emzikli çocuğu olsa bile, erkeği<br />

gibi çaba göstermekle mükellef olduğunu<br />

belirtir. Kendisinden sorumlu kimse olmadığı<br />

zamanlarda, koşulları çerçevesinde elinden<br />

geldiği kadar gayret göstermelidir; kadının en<br />

zayıf olduğu zamanlarda böyle ise, güçlü erkeğin<br />

durumu nasıl olmalıdır sizce.<br />

İsmail’in (a.s) hayatı, annesinin imanının oğluna<br />

derin bir şekilde yansımasıyla başladı.<br />

Gayret edecek (koşacak) çağa gelince, ayeti<br />

kerimede buyrulduğu gibi ikinci cefası başlar,<br />

burada boğazlanması emir edilir daha sonrada<br />

af ve <strong>kurban</strong> ile cefası sona erer.<br />

İslâm, pozitifliğe teşvik eder, ayrıcalık tanımaz.<br />

Her müslüman’ın, İslâm topluluğunda<br />

etkin rolü vardır. Aynı zamanda Kur-an’da da<br />

bahsi geçen bu kıssa, olacakların kesitirilemediği<br />

zamanlarda hayatın dengesini sağlamak<br />

için Allah’a sığınmayı ve durumları takdiri<br />

ilâhiye bırakmayı teşvik eder. Hacer yılmadan<br />

koştu ve dua etti. Elinden geldiğince, insanlık<br />

güç ve sınırları içerisinde çaba gösterdi. Allah’a<br />

sığındı ve kullarını mükâfatlandıracağına<br />

inandı ve iman etti. Sonunda hiç beklemediği<br />

bir anda Allah ona rızkını göndererek<br />

mükâfatlandırdı.<br />

İsmail’i feda etmek masalı, Hakk’a iman etmek,<br />

Allah’a sığınmak ve teslim olmayı bize<br />

anlatmaktadır. Kurban Bayramı, hac simgelerinden<br />

birinin (Safa ve Merve arasında<br />

koşmanın) anlamını ve <strong>kurban</strong>ların İsmail’in<br />

(a.s) feda edilmesi yerine kesildiğini sonsuza<br />

dek bize hatırlatmaktadır.<br />

Dipnotlar<br />

1 Saffat suresi.<br />

2 İbrahim suresi.<br />

95


96<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />

III. OTURUM (Saat: 16.00 - 17.30)<br />

KURBAN’IN ANLAMI<br />

Başkan: Prof. Dr. Alparslan AÇIKGENÇ<br />

Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />

Doç. Dr. Burhanettin TATAR<br />

19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurbanın Hikmeti<br />

Mustafa İSLAMOĞLU<br />

Araştırmacı / Yazar<br />

Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

Prof. Dr. Ramazan KAPLAN<br />

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />

Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />

Doç. Dr. Kemal SAYAR<br />

Psikiyatrist<br />

Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />

Doç. Dr. Erol GÖKA<br />

Psikiyatrist


İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />

İslâm’da Kurban Hadisesi<br />

Beşeri Düşünceyi<br />

Nereye Çağırır?<br />

Tarihte iz bırakmış kültürlerdeki <strong>kurban</strong><br />

fenomenini açıklamaya çalışan<br />

teoriler, İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomenini<br />

anlamlandırma noktasında bize felsefi bir destek<br />

sunamamaktadırlar. Sözgelimi, hukuk sisteminin<br />

hakim olmadığı toplumlarda insanlar<br />

arası şiddeti ve intikam duygusunu pratik açıdan<br />

tatmin ederek engellemeye çalışan <strong>kurban</strong><br />

fenomeni ‘ikame’ (substitution) teorisi ile<br />

kısmen açıklanabilir. Kimi dini toplulukların<br />

kızdırdıkları tanrılara <strong>kurban</strong> sunmaları, antropomorfik<br />

teolojik inançlar açısından profan<br />

(kutsal dışı) alandan kutsal alana geçişi sağlaması<br />

bağlamında anlamlı olabilir.<br />

Bu tür yaklaşımlarda ortak olan nokta, karşı<br />

konamaz ya da sonu gelmez bir potansiyel<br />

şiddet durumu karşısında -insanlarla insanlar<br />

ya da insanlarla tanrılar arasında- yine<br />

şiddete (<strong>kurban</strong> sunma) başvurarak, bir tür<br />

barış ya da diyalogun sürdürülmesi çağrısının<br />

yapılmasıdır. 1 Tarladaki ürünü Tanrı’nın<br />

bollaştırmasını sağlamanın bir aracı veya elde<br />

edilen hasatın bir vergisi olarak <strong>kurban</strong>, yine<br />

insanlarla Tanrılar arasında bir tür diyalog ve<br />

barış tarzıdır. Ne var ki, bu diyalog veya barış<br />

tarzı kendi içinde, <strong>kurban</strong> ekonomisinin temel<br />

mantığını barındırır ve az bir fidye ya da çaba<br />

Doç. Dr. Burhanettin TATAR<br />

19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

karşılığında en yüksek verimin ya da sonucun<br />

alınmasını amaçlar.<br />

Bu <strong>kurban</strong> şekilleri, insanın kendi zamansalmekansâl<br />

çevresiyle olabildiğince uyum<br />

içinde yaşayabilmesi için icra edilmiş görünmekte<br />

ve insanın ölüm sonrasına dair her<br />

hangi bir varoluşsal-entelektüel kaygısına atıf<br />

yapmamaktadır. 2 Aksine <strong>kurban</strong> edilen şeylerin<br />

ya da varlıkların, bir tür dönüşüm netice-<br />

97


98<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

sinde tüm potansiyelini açığa çıkarabileceği ve<br />

bu haliyle insanlarla Tanrılar arasında bir tür<br />

medyum (ara ortam) ya da ortak dil oluşturacağı<br />

varsayılmıştır. Böylece İslâm öncesi <strong>kurban</strong><br />

şekiller, genelde insanların kendi dünyevi<br />

ortamlarında huzur ve refah içinde yaşayabilmek<br />

için Tanrı(lar)a, onları memnun edebilecek<br />

bir dil ile seslenebilme arzularını temsil<br />

etmektedir.<br />

Ancak bu insanlar salt beşeri dilin sınırları<br />

içinde Tanrı(lar)a seslenme yerine, kendilerini<br />

Tanrı(lar)ın huzurunda temsil edecek bir<br />

üst düzey sembolik dil oluşturmak istemişlerdir.<br />

Kurbanın ölüm esnasında kutsallaşması,<br />

onun Tanrı(lar)a onların diliyle seslenebilme<br />

gücüne erişmesi anlamına gelmektedir. Böylece<br />

<strong>kurban</strong>ın cansız bedeni, bir tür yeniden<br />

dirilişin ve Tanrı(lar)ın maddeye yeniden dokunuşunun<br />

sembolü olur. Kısacası <strong>kurban</strong>,<br />

hayat ve ölüm arasındaki döngünün sürekliliğini,<br />

madde ile ruh arasındaki uçurumun<br />

aşılmasını sağlamak üzere yeryüzünde yaşayanlar<br />

adına Tanrılar katında elçilik yapar.<br />

Ancak İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeni, bu tür anlama<br />

modelleri içinde açıklanamayacak kadar<br />

farklılık gösterir. Bu fenomeni yalnızca<br />

Allah’a mutlak itaatin bir sembolü veya insanda<br />

varolan şiddet duygusunu bir başka şeye<br />

yansıtarak insanı terbiye etme vasıtası şeklinde<br />

ele almak, felsefi düşünce için tatmin edici<br />

değildir. Zira her iki yaklaşım, temelde bir<br />

yansıtma kuramını öngörmektedir. Yansıtma<br />

kuramına göre <strong>kurban</strong>, insanın Tanrı için en<br />

sevdiği şeyden bile fedakârlık yapabileceğini<br />

veya içindeki şiddet duygusundan arınma arzusunu<br />

yansıtan bir tür ayna işlevini üstlenir.<br />

Dikkat edilecek olursa, bu hâliyle yansıtma<br />

kuramı özellikle mutasavvıfların “kâlbin temizlenerek<br />

Allah’ın tecellisine açık, bir tür<br />

aynaya dönüştürülmesi” fikrine paralellik<br />

arz etmektedir. Bu durumda <strong>kurban</strong> edilen<br />

hayvan, insanın iç dünyasındaki temizlenme<br />

iradesini Tanrı’ya kanıtlama arzusunu bir şekilde<br />

aksettirerek beşerileştirilmektedir.<br />

Ne var ki, <strong>kurban</strong> fenomeninde açıkça belirginleşen<br />

şiddet (kesim) ve ölüm hadisesi,<br />

mahiyeti gereği, tüm rasyonel düşünme yeteneklerimizin<br />

ötesine gitmekte ve derin bir<br />

irrasyonel alan ile bizi baş başa bırakmaktadır.<br />

İnsan bilinci, <strong>kurban</strong>a uygulanan şiddetin<br />

(kesim) ve <strong>kurban</strong>ın ölümünün mahiyetini<br />

anlayamadığı için kendi bilinçsizlik sınırları<br />

ile yüzleşmektedir. Zira insan bilinci, ancak<br />

kendi anlama ufku içine çekip tutabildiği şekliyle<br />

olayları ve gerçekleri kavrayabilir. Kurban<br />

fenomeni ise şiddet ve ölüm gibi, anlama<br />

ufkumuz içine çekilip tutulamayacak iki gerçeklikle<br />

bizi yüzleştirerek beşerileştirilememekte,<br />

insanın temizlenme iradesini Tanrı’ya<br />

kanıtlama arzusunu yansıtan bir aynaya dönüşmemektedir.<br />

Yansıtma kuramının en zayıf noktası, <strong>kurban</strong>ı<br />

sanki insanın önceden belirleyebileceği bir<br />

plânını aksettirebilmesine imkân veren bir<br />

organik vasıta gibi tasarlamasıdır. Bu kuram<br />

sanki, insanın daha önce plânladığı ‘arınma<br />

arzusunun’ bu vasıta sayesinde somutlaştığını<br />

epistemolojik olarak belirleyebileceğini varsaymaktadır.<br />

Kısacası <strong>kurban</strong>ı, Allah’a mutlak<br />

itaatin bir sembolü ya da şiddet duygusundan<br />

uzaklaşmanın bir vasatı olarak ele alan yaklaşımlar<br />

sanki, insan düşüncesinin kendisini<br />

<strong>kurban</strong>ın varlığında yeniden ele geçirebileceğini<br />

tasarlamaktadırlar.<br />

Oysa düşüncenin tekrarlanabilirliği ile <strong>kurban</strong>a<br />

uygulanan şiddetin ve <strong>kurban</strong>ın ölümünün<br />

tekrarlanamazlığı arasında derin bir<br />

uçurum vardır. Kurbanın ölümünün tekrarlanamazlığı,<br />

beşeri düşüncenin asla kendisini<br />

<strong>kurban</strong>ın varlığında yansıtma ve orada<br />

kendisini yeniden ele geçirme imkânına<br />

kavuşamayacağını göstermektedir. Böylece<br />

<strong>kurban</strong>ın hayatının göz önünde elden kayıp<br />

gitmesi gibi, insanın ‘arınma arzusu’ elden<br />

kayıp gitmekte ve bu arzunun gerçekleşip<br />

gerçekleşmediğini ifşa edecek epistemolojik<br />

bir ortam oluşamamaktadır.<br />

Kur-an’ın özellikle, “<strong>kurban</strong>ın kanı ya da eti-


İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />

nin değil, ancak <strong>kurban</strong> kesenin takvasının<br />

Allah katına erişeceğini” 3 belirtmesini bu bağlamda<br />

anlamak uygun görünüyor. Zira ‘takva’,<br />

insanın epistemolojik düzeyde bilebileceği,<br />

önceden plânlayıp sonradan dilediğinde,<br />

kendi anlam ufku içine çekip tutabileceği bir<br />

bilgi değildir. Takva tıpkı, ölürken <strong>kurban</strong>ın<br />

hayatının ellerimiz arasından kayıp gitmesi<br />

gibi, bizden uzaklaşan ve asla geri dönmeyen<br />

bir gerçekliğimizdir.<br />

Felsefi açıdan bizi ilgilendiren temel soru bu<br />

noktada ortaya çıkmaktadır: İslâm’da <strong>kurban</strong><br />

fenomeni, yapısal özelliği nedeniyle şiddet ve<br />

ölüm gibi iki irrasyonel alanla beşeri düşünceyi<br />

baş başa bırakıyorsa, bu durumda beşeri<br />

düşünce yerini tamamen inanç ve teslimiyet<br />

duygusuna mı bırakmalıdır? Yoksa o, daha<br />

ortaya çıkarken anlama ufkumuzun ötesine<br />

kayıp giden ve asla geri dönmeyen şiddet ve<br />

ölüm hadiselerini birer gerçek işaret olarak<br />

algılayıp bu işaretin ardına mı düşmelidir?<br />

Kısacası, İslâm’da <strong>kurban</strong> hadisesi beşeri düşünceyi<br />

nereye çağırır?<br />

Dikkat edilecek olursa bu sorular, İslâm’da<br />

<strong>kurban</strong> fenomeninin basit bir araç-amaç mantığı<br />

içinde ele alınarak, üst düzey manevi yönelişlerimizin<br />

bir sembole indirgenemeyeceğini<br />

ima etmektedir. Her şeyden öte bu sorular,<br />

İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeninin entelektüel düşünce<br />

için bir ‘konu’ değil, bir ‘soru’ olduğunu<br />

gösterir. Kurban fenomenini bir ‘konu’ olarak<br />

ele almak, gerçekte <strong>kurban</strong> fenomenini ‘<strong>kurban</strong>ın<br />

bedeni’ ekseninde anlama çabasıdır.<br />

Kurbanın bedeni; sosyolojik, ekonomik, psikolojik,<br />

siyasi, tıbbi ve edebi açıdan bir ‘teşhir<br />

alanı’ oluşturduğu için hemen herkes tarafından<br />

‘paylaşılabilirlik’ özelliğine sahiptir. Dahası<br />

<strong>kurban</strong>ın bedeni, teknolojik ilerlemeler<br />

sayesinde insan hayatının -doktorlar eliyle<br />

uzatılabilmesi ya da kısaltılabilmesi- bir tür<br />

teknik karar konusu haline geldiği modern<br />

dönemde özel bir anlam kazanmaktadır. Tıbbın<br />

müdahalesiyle insan hayatının uzaması<br />

ya da kısalması bir teknik konuya dönüştükçe,<br />

ölüm fenomeni, eski kültürlerde görülen temsil<br />

araçlarını yitirmekte ve toplumsal algının<br />

bir tür sınır şeridine itilmektedir. 4 Doğrudan<br />

insanın ölümünün toplumsal temsilleri azaldıkça,<br />

<strong>kurban</strong>ın bedeni kaçınılmaz olarak<br />

daha dikkat çeken bir toplumsal teşhir alanına<br />

dönüşmektedir.<br />

Eski kültürlerde, yaşayanlarla ölenler arasındaki<br />

bağın sürekliliğini sağlamak üzere belirlenmiş<br />

olan toplumsal temsiller ya da semboller,<br />

doğal olarak <strong>kurban</strong>ın bedeni ile <strong>kurban</strong>ın<br />

ölümü arasındaki sürekliliği temsil eden sembollerle<br />

yakın anlam ilişkisi içindedir. 5 Bu,<br />

eski kültürlerde <strong>kurban</strong>ın bedeninin, çağımızdakinden<br />

çok farklı olarak, bir teşhir alanı ya<br />

da konu değil, tam aksine madde ile ruh, yeryüzü<br />

ile gökyüzü, birey ile toplum arasındaki<br />

bağların tesisinde rol oynayan, bir tür büyüsel<br />

anlam alanı şeklinde algılandığını gösterir.<br />

Oysa modern teknolojinin desteğiyle özellikle<br />

tıp ilmi, canlıların bedenini küresel düzeyde<br />

anlamı tespit ve teşhir edilebilecek bir mekanizma<br />

veya organizmaya dönüştürdükçe,<br />

<strong>kurban</strong> fenomeni de daha çok <strong>kurban</strong>ın bedeni<br />

üzerinde anlaşılacak bir konuya dönüşmektedir.<br />

Bu durum, aynı zamanda Batı ve<br />

Türk medyasında <strong>kurban</strong> fenomeni üzerinde<br />

her yıl ortaya çıkarılan siyasi, dini ve kültürel<br />

tartışmaların neden daha çok <strong>kurban</strong>ın bedeni<br />

üzerinden yürütüldüğünü kısmen açıklamaktadır.<br />

Modern toplumlar <strong>kurban</strong> fenomenini, <strong>kurban</strong>ın<br />

ölümü gibi tamamen zamansal ve kendisini<br />

gizleyen (paylaşılamayan, teşhire açık<br />

olmayan) boyutuyla anlama yerine, <strong>kurban</strong>ın<br />

bedeni gibi mekansâl ve kendisini küresel düzeyde<br />

paylaşıma açabilen boyutuyla irdeleme<br />

eğilimindedir. Buna paralel olarak, <strong>kurban</strong><br />

kesimi esnasında <strong>kurban</strong>a uygulanan şiddeti<br />

de <strong>kurban</strong>ın bedeni bağlamında bir teşhir<br />

konusuna indirgeyerek, mekansâl düşünmeyi<br />

ön plana çıkarmaktadır.<br />

Oysa belki de felsefi açıdan önemli olan, kur-<br />

99


100<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ban fenomeninin insan düşüncesi önüne çıkardığı<br />

derin zamansallık sorusudur. Kurban,<br />

ölürken bedenini insanlara sunmakta, buna<br />

karşılık ölümünü tümüyle gizlenen bir mahrem<br />

gerçekliğe dönüştürmektedir. Kurbanın<br />

bilincimiz önüne çıkardığı zamansallık sorusu,<br />

sadece ölümünün bir mahrem gerçekliğe<br />

dönüşerek bilincimizden gizlenmesi ile sınırlı<br />

değildir. Kurban sanki, bedenini bizlere emanet<br />

ederken ölümünü asla bir başkasına emanet<br />

edilemeyecek gerçeklik olarak beraberinde<br />

götürmektedir.<br />

Böylece <strong>kurban</strong> ölürken, bir başkasının ölümünü<br />

ertelememekte ya da engellememektedir.<br />

O, sonuçta kendi adına ölmektedir.<br />

Bu durum, gerçekte <strong>kurban</strong>ın bir başkasının<br />

yerine -bir başkası için- ölmediğine işaret<br />

ederek, tüm ‘ikame’ (başkası için) teorilerini<br />

temelinden sarsar. ‘İkame’ teorileri sanki <strong>kurban</strong>ın<br />

ölümünün, bir başkasının ölümünü<br />

ertelettiği ya da engellediği varsayımına dayanır.<br />

Kısacası ‘ikame’ teorileri bir şekilde ‘ölümün<br />

belli bir süre başkasına devredilebilirliği’<br />

anlayışını öngörür.<br />

Oysa İbrahim kıssasına baktığımızda, karşımıza<br />

ikame teorisinden çok daha farklı bir<br />

anlam dünyasının belirdiğini fark ederiz. Hz.<br />

İbrahim’in rüyası doğrultusunda, İsmail’in<br />

<strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmesi ve <strong>kurban</strong> edilecekken<br />

koçun gönderilmesi, asla koçun Hz.<br />

İsmail’in yerine ve onun için <strong>kurban</strong> edildiğini<br />

göstermez. Zira ölüm bilincine sahip olan ve<br />

ölüm bilinci doğrultusunda <strong>kurban</strong> edilmeyi<br />

kabullenen İsmail’dir. Daha açıkçası, insan<br />

hayatının ve bedeninin ölüm bilincine <strong>kurban</strong><br />

edilecek şekilde var olduğunu fark eden<br />

İsmail’dir. Kaldı ki, Yasin Aktay’ın vurguladığı<br />

şekliyle “Aslında Allah’a sunulacak <strong>kurban</strong>,<br />

bu anlamda bir “ikame” olarak düşünülecekse,<br />

bu ikameyi sağlayacak fidyenin İbrahim<br />

tarafından verilmesi gerekirdi. Oysa kıssanın<br />

kendisinde bile fidyenin İbrahim tarafından<br />

değil, bizzat Allah tarafından verildiği görülüyor.<br />

Yani İsmail yerine fidyeyi veren, <strong>kurban</strong>ı<br />

veren bizzat Allah’tır.” 6<br />

İsmail’in <strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmesi; bir<br />

tercihten ziyade, insan hayatının daha doğarken<br />

ölüm bilincine <strong>kurban</strong> olacak şekilde<br />

ortaya çıktığının dramatik bir ifadesidir. Her<br />

insan ölüm bilincine erişir erişmez, kendisini<br />

bu bilinç doğrultusunda ölüm denen gerçekliğe<br />

sunulacak <strong>kurban</strong> olarak kavrar. Buna zıt<br />

olarak koç, ölüm bilincine sahip olmadığı için<br />

gerçekte başkasının yerine değil, sadece kendi<br />

adına ölür.<br />

Gerçek anlamda <strong>kurban</strong> olan koç değil,<br />

İsmail’dir; İsmail’in temsil ettiği insanlardır.<br />

İnsan ölürken, ölüm bilincini ikame eder,<br />

ölüm bilincini somut olarak kendi varlığında<br />

inşa eder. Bu nedenle insan için ölüm, aynı<br />

anda hem bir yıkım, hem de bir inşadır. İnsan,<br />

bilinç sahibi olmanın bedelini ölümüyle öder.<br />

İşte bu bedel ya da ikame nedeniyle gerçek<br />

<strong>kurban</strong> insanın kendisidir. 7<br />

Hz. İsmail <strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmekle,<br />

gerçek <strong>kurban</strong>ın insan olduğunu dramatik<br />

bir şekilde bize göstermektedir. Koçun ölümü<br />

ise, ölümün insan bilinci için ardına düşülmesi<br />

gereken en gerçek bir işaret olduğunu ifşa<br />

eder. Zira koç ölürken, İsmail’i ölümlü olmaktan<br />

kurtarmamakta, aksine ölümün asla<br />

bir başkasına devredilemezliğini açıkça sergilemektedir.<br />

Daha açık deyişle, koçun ölümü<br />

hayatın asla geri döndürülemezliğini yani<br />

zamansallığını ortaya koyar. Asla geri dönüşü<br />

olmayan bir yolda olmanın en radikal anlamı<br />

ölüm esnasında ortaya çıkar. 8<br />

Bu bağlamda İbrahim kıssasında İsmail’in,<br />

Allah’a teslim olma arzusu ile <strong>kurban</strong> edilmeyi<br />

kabullenmesi arasında kurulan yakın bağ,<br />

geçekte insanın geri dönüşü olmayan bir yolda<br />

ilerlemesinin, her zaman Allah’ın huzurunda<br />

durmasıyla eş anlamlı olduğunu ima eder. İnsanın,<br />

sahip olduğu ölüm bilincinin <strong>kurban</strong>ı<br />

olarak yaşaması, geri dönüşü mümkün olmayan<br />

bir yolda ilerlediğini fark etmesi, anılan<br />

kıssada insanın, Allah’ın huzurunda hep aynı


İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />

noktada durduğu şeklinde ele alınmaktadır.<br />

İnsan kendisini, her zaman yolda hisseder. 9<br />

Oysa kıssaya göre insan, Allah’ın huzurunda<br />

hep aynı noktadadır. Bu nokta İsmail’in başını<br />

<strong>kurban</strong> edilmek üzere koyduğu taş ile sembolize<br />

edilmektedir.<br />

Sonuç olarak, İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeni hem<br />

<strong>kurban</strong>ın bedeninin mekânsallığı, teşhir alanı<br />

olarak paylaşılabilirliği, hem de ölümünün<br />

zamansallığı, mahrem bir gerçeklik olarak<br />

bizden gizlenmesi nedeniyle birbirine zıt iki<br />

açıdan tezahür etmektedir. Kurbanın bedeni<br />

‘konu’, <strong>kurban</strong>ın ölümü ise bir ‘soru’ olarak<br />

karşımıza çıkmaktadır. Belki modern öznelciliğin<br />

bir sonucu olarak <strong>kurban</strong> fenomeni, modern<br />

toplumlarda daha çok bir nesnelleştirme,<br />

teşhir alanı şeklinde ele alınarak onun, bilinçlerimiz<br />

önüne çıkardığı derin zamansallık<br />

sorusu göz ardı edilmektedir. Hz. İbrahim’in,<br />

oğlu İsmail’i <strong>kurban</strong> etme teşebbüsüyle ilgili<br />

kıssa, gerçek <strong>kurban</strong>ın ölüm bilincine sahip<br />

insandan başkası olmadığını ve ölüme gidişin<br />

ise gerçekte Allah’ın huzurunda, hep aynı<br />

noktada kalma olayından başka bir şey olmadığını<br />

sembolize etmektedir. Böylece <strong>kurban</strong><br />

olarak kestiğimiz hayvanlar, bizlere bir taraftan<br />

ölümün asla bir başkasına devredilemezliğini<br />

açıkça gösterirlerken, diğer taraftan asıl<br />

<strong>kurban</strong>ların kendileri değil, bizler olduğumuzu<br />

yeniden, yeniden hatırlatırlar.<br />

Dipnotlar<br />

1 Kuşkusuz <strong>kurban</strong> fenomeni, hem şiddeti hem de kutsallığı<br />

aynı anda içermesi nedeniyle, kendi içinde derin<br />

bir çelişki ya da paradoksu barındırmaktadır. Bu çelişki<br />

ya da paradoksal durumun farklı açılardan analizi için<br />

bkz. Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, çev. Necmiye Alpay,<br />

İstanbul: Kanat Kitap, 2003.<br />

2 Burada Yahudi ve Hristiyan teolojisi bağlamında <strong>kurban</strong><br />

kavramını, hem İslâmi hem de İslâmi olmayan diğer<br />

kültürel <strong>kurban</strong> telakkilerinden ayrı bir inceleme ve teori<br />

konusu olarak şimdilik dikkate almıyoruz.<br />

3 Kur’an, Hac, 22/37<br />

4 Ayrıntılı bilgi ve analizler için bkz. H-G. Gadamer, The<br />

Enigma of Health: The Art of Healing in a Scientific Age,<br />

trans. J. Gaiger and N. Walker, Stanford: Stanford University<br />

Press, 1996 , ss. 61-69<br />

5 Bu bağlamda farklı örnekler için bkz. Mircea Eliade,<br />

Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan, İstanbul: Kabalcı<br />

Yayınevi, 2003, ss. 332-349.<br />

6 Yasin Aktay, “Kurban ve ‘Ölümün Devredilemezliği’”,<br />

Yeni Şafak, 22.12.2007<br />

7 Elbette insan bilincinin sonunu ya da sınırını salt ölüm<br />

olayı ile anlayarak, hayat ve ölüm arasındaki uçurumu<br />

tümüyle belirsizleştirmek gerekmez. Sözgelimi insan<br />

bilinci, her zaman farklı gerçekliklere ‘maruz kaldığını’<br />

fark ederek kendisini, hayat süreci içinde yine bir tür <strong>kurban</strong><br />

olarak algılar. ‘Maruz kalma’ olayı, her şeyden önce<br />

bilincin ‘açık uçluluğunu’ ve insan varlığının maruz kaldığı<br />

gerçeklikler, karşısında sürekli dönüşme potansiyeline<br />

sahip olduğunu dile getirmesi açısından önemlidir.<br />

Ancak ölüm, sonunda insan varlığının dönüşme potansiyelinin<br />

en radikal biçimde açığa çıkması durumu olarak,<br />

her zaman <strong>kurban</strong> kelimesinin tam merkezinde yer alır.<br />

8 Yolda olmanın zamansallığı ise Aktay’ın, ‘varoluş düzeyi’<br />

ifadesiyle işaret ettiği gerçeklik içinde tezahür eder.<br />

“Herkes, tercih ettikleriyle bir yere yaklaşırken sınırsızca<br />

başka bir yerlere uzaklaşır. Yapılan bir eylemle, ona alternatif<br />

olan bütün eylemler bir bakıma feda edilir. Bir<br />

eylemi yapmakla, sayısız başka eylemlerin yapılmasından<br />

feragat edilmiş olur. Bu anlamda <strong>kurban</strong>, aslında<br />

insan varoluşunun hiç kimsenin dışında kalamadığı bir<br />

düzeyidir. Herkes hayatı, bir <strong>kurban</strong> ve uzaklaşma olarak<br />

yaşar. Önemli olan, bu <strong>kurban</strong> eyleminde kimin, neyi<br />

kıble olarak seçtiği, <strong>kurban</strong>ı ne adına uyguladığıdır. Bu<br />

çerçevede <strong>kurban</strong>, insan varoluşunun en temel düzeyidir.”<br />

Yasin Aktay, “Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban”,<br />

Uluslararası Kurban Sempozyumu, Bayrampaşa Belediyesi,<br />

8-9 Aralık 2007, İstanbul.<br />

9 Aktay’ın ifadesiyle “Kurbana ihtiyacı olan, [Allah’a]<br />

yaklaşmakla dirilecek olan insandır.” Kuşkusuz bu ifade,<br />

tümüyle hermenötik bir tecrübeyi dile getirmekte<br />

ve Allah’ın doğru olarak tanımladığı anlam dünyasını,<br />

insanın kendi varlığında somut gerçekliğe dönüştürme<br />

sürecine işaret etmektedir. ‘diriliş’, bu hâliyle, Allah’ın<br />

doğru gördüğü şeyin, ölüm sonrası kendi gerçekliğini<br />

ifşa etmeye başlamasıdır. Mevlana, Mesnevi’sinde ekmeğin<br />

bize kendisini neden sunduğuna dair soruyu sorduktan<br />

sonra, “bizde dirilmek için” şeklinde cevaplandırır.<br />

Bu cevap, Aktay’ın ‘diriliş’ kelimesiyle ifade etmek istediği<br />

şeyi bir başka açıdan seslendirir. Zira hem Aktay’ın<br />

yukarıdaki ifadesinde, hem de Mevlana’nın cevabında<br />

‘diriliş’, dirilme amacıyla bir varlığın kendisini üst düzey<br />

başka bir varlığa açık tutması, bir anlamda <strong>kurban</strong> edilerek<br />

üst düzey varoluş imkânına erişmesidir.<br />

101


102<br />

İbadetlerin Hikmeti<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

İbadetlerde üç şey aranır: İllet, maslahat, hikmet.<br />

İlletler ibadetlerin sebepleri, maslahatlar yararları,<br />

hikmetler gayeleriyle ilişkilidir.<br />

Hikmetsiz ibadet olmaz, zira:<br />

1. Allah abesle iştigal etmez. Kur’an bu meyanda<br />

şöyle der: “Yoksa Bizim sizi anlam ve amaçtan<br />

yoksun olarak yarattığımızı mı sanıyorsunuz?<br />

23:115) Abesin Kur’an’da bir karşılığı da<br />

“batıl”dır. “Onlar göklerin ve yerin yaratılışı<br />

üzerinde düşünürler ve derler ki: Rabbimiz<br />

sen bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın”.<br />

O her şeyi “hak ile” (bi’l-hakk) yaratmıştır.<br />

Bir şeyi hak ile yaratmak, bir anlam ve<br />

amaca mebni olarak yaratmaktır.<br />

2. İbadetleri ibadet yapan niyetlerdir. Niyet,<br />

bir bilinçlilik halidir. Dolayısıyla niyet, ibadete<br />

amaçlılık ve anlamlılık katar. Anlamsızlığın<br />

ve amaçsızlığın olduğu yerde niyetten söz edilemez.<br />

Bu, Kurban ibadeti için de geçerlidir.<br />

Niyet bir ibadetin “aksa’l-ğaye”sini gösterir.<br />

Hikmetler bazen illetlerle, bazen de maslahatlarla<br />

karıştırılır. Oysaki hikmetler gayelerle<br />

alakalıdır. Zira hikmet “muhakeme” yoluyla<br />

“ihkam etmek” (bağlamak) veya “hüküm<br />

vermek”tir. Peygamberlere kitap ve hikmet<br />

Kurbanın<br />

Hikmeti<br />

Mustafa İSLAMOĞLU<br />

Araştırmacı / Yazar<br />

verildiğini söyleyen ayetlere yönelik istikrai bir<br />

okuma, bizi “kitabı hayata dökecek bir muhakeme”<br />

tanımına ulaştırır. Bir ibadetin hikmeti,<br />

onu bir yere “bağlamak”tır. Yani, onun anlam<br />

ve amacını keşfetmektir. Onun, insanın “ma<br />

hulika leh”ini gerçekleştirmede oynadığı rolü<br />

tesbit etmektir. Belki onunla insanın nereye<br />

“bağlandığını” (ihkam) veya onun insanı nereye<br />

bağladığını tesbit etmektir.<br />

İbadetlerin hikmeti bazen onları emreden<br />

nasların açık ve zımni delaletleri ve hal karineleri<br />

yoluyla, bazen de muhakeme ve tüme<br />

varım yoluyla bilinebilir.


Kurbanın Hikmeti<br />

Kurban ibadetinin hikmeti, Kurban’ın amacını<br />

açıklayan Kur’an’daki tek yer olan Hac<br />

suresinin 36 ve 37. ayetlerinde mündemiç bulunmaktadır.<br />

Kurban İbadetinin Hikmeti: Teshir Sırrı<br />

“Hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesine gelince; Biz<br />

onu sizin için içerisinde nice hayırlar barındıran<br />

Allah’ın simgelerinden biri olarak (ibadet)<br />

kıldık: o halde, (ön ayaklarından biri<br />

bağlanıp) sıra sıra diz çöktürülen hayvanları<br />

<strong>kurban</strong> ederken* Allah’ın ismini anın; nihayet<br />

onların yanı yere gelince; artık ondan siz<br />

de yiyin, ihtiyacını belli eden ya da etmeyen<br />

herkese de yedirin:<br />

Bu böyledir; zira, Biz onları size musahhar<br />

kılmışızdır; umulur ki şükredersiniz.<br />

Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır;<br />

fakat sizden O’na ulaşan yalnızca O’na<br />

karşı gösterdiğiniz derin sorumluluk bilincidir.<br />

Böylece, onları size musahhar kıldı ki,<br />

size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ın yüceliğini<br />

layıkıyla takdir edesiniz; ve (sen Ey<br />

Peygamber,) iyileri (O’nun rızasıyla) müjdele.”<br />

(Hac, 36-37)<br />

Bu ayetler Kurban’ın hikmetini onun eti ve kanı<br />

gibi maddi unsurlarında değil, manevi boyutta<br />

aramamız gerektiğini gösterir.<br />

Bu iki ayette <strong>kurban</strong>ın hikmetini bulmamızı<br />

kolaylaştıran iki ibare vardır: 36. ayetin sonunda<br />

yer alan şu cümle: “Kezalike sahharnaha<br />

lekum leallekum teşkurun”. Ve 37. ayetin<br />

ortasında yer alan şu cümle: “Kezalike sahharaha<br />

lekum”.<br />

Teshir, insanın ekremiyyet sırrıdır ve yaratılmışlar<br />

içindeki kerametini gösterir. Teshir<br />

ayetlerindeki “lam”ın dilsel konumu gereği,<br />

“İnsanın emrine amade kılınmayı” veya “İnsana<br />

hizmet maksadıyla bir yasaya uygun yaratılmayı”<br />

ifade eder. Ödünç bir kalıpla ifade<br />

edersek: Bir şeyin insana musahhar kılınması,<br />

onun üzerine Allah’ın “insanî hizmete mahsustur”<br />

yazmasıdır. Kur’an’a göre: Nehirleri,<br />

yıldızları, güneşi ve ayı, geceyi ve gündüzü,<br />

denizleri, yerde ve gökte bulunan her şeyi,<br />

kuşları ve bulutları musahhar kılmıştır. Kurban<br />

edilen hayvanlar da musahhar kılınanlar<br />

arasındadır. Kurban’ın hikmeti “kezalike” işaret<br />

ismiyle “musahhar kıldığımızı beyan için<br />

<strong>kurban</strong> kesilmesini teşri kıldık” zımni ifadesinde<br />

yatmaktadır.<br />

Teshir: Varlık Hiyerarşisi<br />

Kur’an teshiri hatırlatmakla şirkin temel kaynaklarından<br />

birini kurutmayı amaçlamıştır.<br />

Zira Allah şirki kendisine zarar verdiği için<br />

değil, insana zarar verdiği için yasaklamıştır.<br />

Şirk özne olarak yaratılan insanın eşya karşısında<br />

kendisini nesneleştirerek tüketmesidir.<br />

Ve her şirk insanın ilahi yaratılış hiyerarşisindeki<br />

yerini unutması sonucunda gerçekleşir.<br />

Kur’an’daki teshir ile ilgili tüm uyarıların ortak<br />

bir amacı vardı: Varlığın bir hiyerarşisi olduğu<br />

ve insanın bu ilahi hiyerarşiye saygı göstermesinin<br />

gerekliliği. İslam literatüründe varlık hiyerarşisine<br />

“meratibu’l-vücud” adı verilir.<br />

Varlığın bir hiyerarşiden yoksun olduğunu düşünmek,<br />

tesadüfü Yaratıcı ilan etmekten başka<br />

bir şey değil. Bu tür materyalist bir yaklaşımın<br />

ahlaki nihilizmle sonuçlanması bir yana,<br />

insanın kendi değerini-haddini bilmemesiyle,<br />

dolayısıyla insanın ve insanlığın tükenişiyle<br />

sonuçlanacağı bir hakikattir. Kur’an’ın, insanın<br />

“ahseniyyet” ve “ekremiyyeti”nden söz etmesi,<br />

lugavi açıdan tartışmasız bir biçimde ilahi<br />

yaratışta bir meratibin varlığına delalet eder.<br />

İnsan varlık hiyerarşisini her bozduğunda, başına<br />

iş alır. Sahte kutsalların icadıyla sonuçlanan tüm<br />

sapmaların temelinde varlık hiyerarşisine hürmetsizlik<br />

yatar. Varlık hiyerarşisi, teshirin sırrıdır.<br />

Musahhar kılındığı buyurulan unsurlara tek<br />

tek bakalım: Yıldızlar, güneş, ay, okyanıslar,<br />

103


104<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

nehirler, gece, gündüz ve hayvanlar…<br />

Bunların bir kısmı, insanoğlunun kendisini<br />

onun karşısında aciz hissettiği, bu acziyetin<br />

giderek korkuya, korku tazime, tazimin takdise,<br />

takdisin tapınmaya dönüştüğü varlıklardır.<br />

Güneşe, aya, yıldızlara, denize, ırmağa tanrılık<br />

yakıştırıp tapınan kadim kavimleri işte bu<br />

bağlamda anmak gerek. Mesela eski mısırlıların<br />

“güneş tanrısı”, Sümerlerin “ay tanrıçası”,<br />

Urluların yıldızlara tapınmaları, Mısırlıların<br />

Nil nehrine kutsallık yüklemeleri ilk elde akla<br />

gelebilecek örnekler.<br />

İcad edilmiş bu sahte kutsallıklar, tarihte çoğu<br />

zaman cinayete dönüşebilmiştir. Mesela her<br />

sene bakire bir kızın Nil’e <strong>kurban</strong> edilmesi<br />

bunun örneklerinden sadece biridir.<br />

Yine musahhar kılındığı buyurulan “gece”yi<br />

ele alalım. Cahiliyye insanı geceyi bir tür “şer<br />

ilahı” gibi tasavvur etmeye başlamıştı. Onlara<br />

göre tüm belalar gece gelirdi. Kur’an, bu cahili<br />

gece tasavvurunu yıkmak için geceye defalarca<br />

yemin eder. Geceye yemin edilmesi, onun da<br />

Allah’ın buyruğu altında olduğunu ifadeden<br />

başka bir şey değildir.<br />

Musahhar kılındığı buyurulan unsurlardan<br />

yabani hayvanları temsilen kuşlar, evcilleri<br />

temsilen de <strong>kurban</strong>lık hayvanlar, insanın<br />

minnet duygusuyla başlayan süreç sonunda<br />

tanrılığa terfi ettiriliyordu. Tüm animist ve<br />

pagan toplumlarda totemlerin ve kültlerin<br />

birçoğunun vahşi veya evcil hayvanların sembolleri<br />

olduğunu hatırlayalım.<br />

Varlık Hiyerarşisi Bozulunca<br />

İneğiniz Tanrınız Olur<br />

Nuh suresinin 21-23. ayetlerinde anılan<br />

beş puttan yeğus’un “arslan”, ye’uk’un “at”,<br />

nesr’in “kartal” figürleri olduğunu Kelbi’nin<br />

Kitabu’l-Asnam’ından öğreniyoruz. Bunlar<br />

Beni Gatif’in, Hemedan’ın ve Himyerlilerin<br />

putlarıydı.<br />

Peki, ya Kureyş? Ya bölgenin en vazgeçilmez<br />

hayvanı olan deve? Onu neden put olarak göremiyoruz?<br />

Bu sorunun cevabı için Maide suresinin 103.<br />

ayetini okumamız gerekecek:<br />

“Ne bahîra ve sâibe, ne de vasîle ve hâm<br />

Allah’ın emri değildir. Fakat hakikati inkarda<br />

direnenler Allah’a iftira ediyorlar. Zira<br />

onların çoğu kafalarını kullanmıyorlar.”<br />

Cahiliyye insanı, üst üste beş kez doğuran deveye<br />

bahira, adak deveye saibe, dişi ve erkek<br />

birden doğuran koyuna vasile, dölünden on<br />

batın yavru elde edilen erkek deveye ham adını<br />

verirler, bunlara bir işaret koyup salıverirlerdi.<br />

Binmezler, yemezler, sütünü içmezlerdi. Bir<br />

tür minnet duygusuyla yapılan bu uygulama,<br />

sahte bir kutsallık icadıydı. Bu sahte kutsallık<br />

ve dindarlık gösterisi ekmeğin sahibine şükredecek<br />

yerde ekmeğe şükretme şaşkınlığından<br />

başka bir şey değildi. Bu yapılan hayvana da<br />

eziyet idi. Çünkü o deve artık “Allah’ın devesi”<br />

oluyor, ona ne yem ne de su veriyorlardı.<br />

Aslında Semud kavminin helak kıssasında<br />

merkezi bir yer işgal eden “deve”, bu kavmi<br />

helake götüren sürecin temelinde varlık hiyerarşisini<br />

ihlalin yattığını gösteriyordu. Bu deve<br />

için Kur’an’da “Allah’ın devesi” tabiri kullanılır.<br />

Aslında bu “Allah’ın beyti”, “Allah’ın<br />

arzı” ibareleriyle aynıdır. Yani “kamu malı”nı<br />

ifade eder. Onlar, muhtemelen önce varlık<br />

hiyerarşisini bozan sahte bir kutsallık icat etmişler,<br />

“kutsal” ilan ettikleri Allah’ın devesine<br />

Allah’ın suyunu çok görmüşler, bu tasavvur<br />

onları helake sürüklemişti.<br />

Varlık hiyerarşisini bozmanın en tipik örneği<br />

eski Mısır’dır.<br />

Eski Mısır’da Apis kültü, Mısır dininde merkezi<br />

bir yer işgal eder. Apis öküzü toprağı sürdüğü<br />

için kutsaldır. Onun alt kategorisi olan<br />

İnek (Hotor) ise Apis’in astı olan bir tanrıdır.


Kurbanın Hikmeti<br />

Varlık hiyerarşisini bozma sonucunda koca<br />

bir ülkeyi öküzler ve inekler yönetmeye başlamıştır.<br />

Şöyle ki: Apis rahiplerinin tek bir görevi<br />

vardır: Apis mabedlerinde bulunan kutsal<br />

öküz ve inekleri gözlemleyerek, onların hareketlerini,<br />

kuyruk sallamalarını, kulak bükmelerini,<br />

möö demelerini tefsire tabi tutmak.<br />

Bu şekilde koca ülke öküzlerin ve ineklerin<br />

kuyruk ve kulak hareketleriyle savaşa giriyor<br />

veya girmiyor, insanların suçlu olup olmadığı<br />

belirleniyordu. O yılın kurak gidip gitmeyeceği<br />

tahmininde bir numaralı rolü öküzler ve<br />

inekler oynuyordu.<br />

Benzer bir tasavvur İsrailoğulları’nda da<br />

zuhur etti. Hz. Musa vahiy almak için<br />

İsrailoğulları’nı kendi başlarına bırakmıştı.<br />

Bundan yararlanan Samiri, Mısır’lıların emanet<br />

altınlarından bir buzağı heykeli imal ettiği.<br />

Bu buzağı, Mısırlıların Hotor tanrısının bir<br />

astı idi. Varlık hiyerarşisini bozma sürecinin<br />

sonunda nereye varıp dayandığının en tipik<br />

örneğidir bu. Meriç’in çarpıcı ifadesiyle: Irzına<br />

geçen zorbaya aşık olan aptal kız rolünü oynamak.<br />

Yani, düşmanına âşık olmak ve onun<br />

tanrısına tapınmak. Öyle bir aşağılık duygusuna<br />

kapılmışlardı ki, kendilerine soykırım<br />

uygulayan Mısırlıların taptığı öküze, hatta<br />

ineğe tapmaya kendilerini layık görmemişler,<br />

ineğin yavrusuna (buzağı) tapınmakla yetinmişlerdi.<br />

Bu toplumsal bir aşağılık duygusunu<br />

ifade ediyordu. Bu, soğanı sarımsağı özgürlük<br />

ve adalete tercih eden bir şaşkınlıktır: “Yine,<br />

bir zaman da demiştiniz ki: “Ey Musa, biz<br />

tek çeşit yiyecekten bıktık, Rabbine yalvar da,<br />

bize yeryüzünün değişik ürünlerinden; sebzesinden,<br />

acurundan, sarımsağından, mercimeğinden,<br />

soğanından versin. Cevapladı:<br />

Hayırlı olanı, daha değersiz ve aşağı olanla<br />

mı değişiyorsunuz? Dönün Mısır’a, istediklerinizin<br />

tümü orada sizi bekliyor.”.<br />

İşte bu, yine Kur’an’ın ifadesiyle “aşağılık<br />

maymunlar” olmaktan başka bir şey değildir.<br />

Kurban: İneğiniz Tanrınız<br />

Olmasın Diye<br />

Kurbanın hikmeti bütün bu izahlardan sonra<br />

şöyle özetlenebilir: Kurban ibadeti, insanoğluna<br />

varlık hiyerarşisinin önemini anlatan<br />

SEMBOL bir ibadettir. Kurbanın mahiyetinin<br />

açıklandığı Hac suresinin 36 ve 37. ayetlerinde<br />

üstelik iki kez vurgulanan “TESHİR”, varlık<br />

hiyerarşisinden, yani meratibu’l-vucud’dan<br />

başka bir şey değildir.<br />

Kurban, bu manasıyla yalnızca kulun Allah’a<br />

yaklaşmasını değil, hem kendi öz varlığına,<br />

hem de kendini çevreleyen varlıkları yaklaşmasını<br />

ifade eder.<br />

Kurban, zımnen “Allah’ım senin varlık için<br />

koyduğun hiyerarşiyi bozmayacağım” sözüdür.<br />

Kurban, yaratanın yarattıklarının yerini ve<br />

makamını belirleme hakkını kabul etmek ve<br />

bu hakka riayet etmektir. Buna riayetsizliği<br />

mahlûkata zulüm olarak görmektir. Bunu değil<br />

de <strong>kurban</strong> kesmeyi zulüm ve vahşet olarak<br />

algılayan modern zihin, milyonların ölümünü<br />

kahkahayla izlerken ölen köpeğine ağlayan<br />

Hitler’in ruh halini çağrıştırmaktadır.<br />

Şefkat zehirlenince, zehirler. Zehirli şefkat<br />

şefkat değil zulümdür.<br />

Varlık hiyerarşisini bozmanın sonucunun<br />

neye mal olduğu görmek için Hindistan’a gitmeye<br />

gerek yok.<br />

Var edene hürmet, onun koyduğu hiyerarşiye<br />

hürmeti gerektirir.<br />

105


106<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Sezai Karakoç’un<br />

Şiirinde Hz. İbrahim<br />

İslam medeniyeti bağlamında gelişen Divan<br />

edebiyatı, hayatı, insan düşünce ve<br />

tasavvurunu edebî alana taşırken ilhamını<br />

dinden alıyordu. Bu olgu, Divan edebiyatının<br />

bütünüyle dinî bir edebiyat olduğu<br />

anlamına gelmemekle beraber, Divan edebiyatının<br />

içinde doğduğu ortam ve beslendiği<br />

kaynakların niteliği bakımından önemliydi.<br />

Tabii olarak din, Divan edebiyatında, Türk<br />

edebiyatının hiçbir döneminde olmadığı kadar<br />

edebî ürünlerin oluşum ve ortaya çıkış sürecinde<br />

en temel faktördü. Dolayısıyla İslam<br />

kültürü etrafında oluşan Divan edebiyatında,<br />

özellikle bu edebiyatı yüksek bir duyarlık ve<br />

estetikle temsil eden şiirde, fikri ve ruhu İslamla<br />

beslenen insan söz konusu idi. Divan<br />

edebiyatı ürünlerinde, din kaynaklı olay, kişi<br />

ve durumlar başlı başına edebiyat eserlerinin<br />

konusu olabildiği gibi, hiç olmazsa kendilerinden<br />

sıkça söz edilen olgular olarak etkin<br />

bir konuma sahiptiler. Din, ahlâk ve tasavvuf<br />

merkezli eserlerin muhtevalarını “Tevhid,<br />

münacat, nat, mirâciye, çehâryara övgü, Ali’ye<br />

ve oniki imama övgü, Esmâ-i Hüsna şerhleri<br />

ve muammaları, kırk, yüz ve bin hadis çevirileri,<br />

Kaside-i Bürde ve Bür’e çevirileri, hılye,<br />

siyer ve şemâil, mevlid, mersiye, maktel,<br />

mev’ıza, enbiya kıssaları, imân ve itikatla ilgili<br />

eserler, mucizeler ve dinî kasidelerin çevirileri<br />

ve yorumları” 1 dolduruyordu.<br />

Prof. Dr. Ramazan KAPLAN<br />

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />

Tanzimat’tan sonra batılı değerler çevresinde<br />

farklı bir duyuş ve düşünüşün etkisinde gelişmeye<br />

başlayan modern Türk edebiyatı ve<br />

şiirinde, giderek zayıflayan dinî duyarlığın<br />

sonucu olarak dinî figür ve motifler ya fonksiyonel<br />

olmaktan uzaklaşmaya ya da nitelik<br />

değiştirmeye başladı. Elbette bu durum, dinin<br />

edebiyat eserlerinden bütünüyle çekildiği anlamını<br />

ifade etmiyordu. Esasen bu, dinin bireysel<br />

ve toplumsal rolü dikkate alındığında,<br />

mümkün de değildi. Özellikle şiirde, “telmih”<br />

sınırlarında bile kalsa, dine ait hususlar belirli<br />

ölçülerde işlenmeye devam edildi.


Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

***<br />

Modern Türk şiirinin öncü ve önemli şairlerinden<br />

Sezai Karakoç’un şiirlerinde din ve<br />

dine bağlı unsurlar büyük bir yer tutar. Karakoç,<br />

bu çerçevede, yeni bir düşünüş ve duyarlığın<br />

temsilcisidir. Onun şiirinde din, aslî<br />

özellikleri korunarak çağın sorunları ile iç içe<br />

ele alınmış, modern dünyanın çıkmazlarına<br />

karşı öne sürdüğü çözüm önerileriyle düşünce<br />

ve sanatta yeniden dirilmiştir.<br />

Karakoç’un şiirinin hükümdarlardan işçilere,<br />

çocuklardan kadınlara kadar uzanan zengin<br />

insan kadrosunda peygamberler ve ulu kişilerin<br />

çok ayrı bir yeri vardır. Hz. İbrahim bunlardan<br />

biridir. Bizim tebliğimizin konusunu<br />

ve esasını, Sezai Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim<br />

etrafında anlatılan hayat, olay ve olguların<br />

incelenmesi ve değerlendirilmesi teşkil<br />

etmektedir. Ancak bu konuya geçmeden önce,<br />

Karakoç’un şiirinde konu edilen insanın karakteristik<br />

yönleri ve genel görünüşüyle ortaya<br />

konulması yararlı olacaktır.<br />

Karakoç’un şiirinin merkezinde, Ortadoğulu<br />

insan vardır. Ortadoğu coğrafyası, İslam medeniyetinin<br />

diriltici gücünden uzaklaştıkça<br />

insan da varlık nedeninin uzağına düşmüştür.<br />

Onun düşüncesinde insan, medeniyetin çekirdek<br />

kavramıdır. Medeniyet, insan düşünce ve<br />

tasavvurunun hayata hâkim kılınmasının en<br />

kısa ifadesi olarak kabul edilebilir. Medeniyetlere<br />

anlam ve değer kazandıran özleri, insanî<br />

değerlerden ayrı düşünülemez. Ortadoğulu<br />

insanın yıkılmış bir medeniyetten arta kalan<br />

yağmalanmış ruhu ve kimliğinin yeniden dirilişi,<br />

tarihsel varlığının bilincini yeniden kazanması<br />

ile mümkün olacaktır. Böylece bireyde<br />

başlayan değişim ve dönüşüm, diriltici bir<br />

medeniyetin doğuşunun, en geniş çerçevede<br />

insanlığın dirilişinin de yolunu açacaktır.<br />

Karakoç’un insana bakışında metafizik algılama<br />

esastır. Onun şiirinde insanın sıradan<br />

günlük olaylar içindeki duyuş ve düşünüşüy-<br />

le birlikte; hayat, zaman, tarih, tabiat, varlık,<br />

eşya, aşk ve ölüm gibi daha pek çok konu<br />

karşısındaki tutumunda metafizik bilinç ve<br />

duyarlık egemendir. Başka bir ifadeyle, insanı<br />

metafizik duyarlık ve kimliğinden uzaklaştıran<br />

her durum Sezai Karakoç’un şiirinde<br />

en temel eleştiri konusudur. Karakoç, insanı<br />

algılama ve anlatmadaki bu çok boyutlu yaklaşımı<br />

ile yalnızca çağdaşları olan şairler arasında<br />

değil, Tanzimat’tan sonra Batılı çizgide<br />

yoluna devam eden Türk şiir tarihinde de<br />

özgün bir konuma sahiptir. Yeni bir gelecek<br />

kurma hedefinde, şiir ve düşünce dünyasına<br />

en yakın görülebilecek Mehmet Akif, Yahya<br />

Kemal ve Necip Fazıl’ın şiirindeki insanın<br />

mahiyet ve niteliği dikkate alındığında bile,<br />

Karakoç’un çok farklı bir eğilimi temsil ettiği<br />

görülür. Geçmişin toplumu yücelten değerleriyle<br />

bağlantılar kurarsa da, Mehmet Akif’in<br />

dikkati daha çok toplumsal hayatın karmaşası<br />

içindeki insan üzerinde toplanmıştır. Yahya<br />

Kemal, Osmanlı’nın muhteşem tarihindeki<br />

başarılarının tanığı ya da yansıması olan insanı<br />

anlatmanın peşindedir. Nihayet Necip<br />

Fazıl, kendi dünyasının sınırları içindeki metafizik<br />

duyuş, düşünüş, endişe ve korkularıyla<br />

kimlik kazanmış “birey”i şiirinin odak noktası<br />

yapar. Karakoç’un şiirinde,<br />

Av karşılıklı olmalı avlayan av olmalı<br />

Yalnız av kalmalı ortada artık avcı mavcı yok<br />

Avcı ortadan kalkmalı her alanda<br />

“Av Edebiyatı”, Şiirler III.<br />

biçiminde, insanı yücelten değerlere gönderme<br />

yapılırken de,<br />

Nerede Kenti ve ölüleri havaya dağıtan İsrâfil<br />

sûrları, güller?<br />

Ve eski kasidelerde unutulmuş menekşeler?<br />

Leylâk, mâtemin bereketi midir gönüller ülkesinde?<br />

Tarihin asmalarında kırağı, ceylân gözlerinde<br />

şiddet çiği.<br />

107


108<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kim verecek kedilere trafik bilgilerini,<br />

Ki hayatlarıyla ödemekteler bir yandan öbür<br />

yana geçmeyi.<br />

İnsanlara alışık hayvanlar için güz.<br />

Mevsim döndü. Son güz.Yok olarak ödüllendirilecekler<br />

insanlık sevgilerini<br />

Zulüm bir hayat tarzıdır artık insana mahsus;<br />

İnsan, şeytanın sinekkâğıdına yakalanmış bir<br />

melek kelebeği<br />

“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />

denilerek zulme karşı çıkılırken de, kâinatın<br />

gözbebeği olan insanın sahip olması gereken<br />

konumuna vurgu yapılır.<br />

Karakoç’a göre “insan, doğaya tarihi katan,<br />

ya da kimi zaman karşısına, kimi zaman yanına,<br />

kimi zaman içine, kimi zaman üstüne<br />

onu koyan seçkin bir yaratığıdır Tanrı’nın” 2 .<br />

Böylesine “seçkin” bir varlık, “zaman” karşısında<br />

yüceliğinden bir şey yitirmeden varlığını<br />

korumak ve sürdürmek durumundadır. Aksi<br />

hâlde yalnızca kendisi değil, bütün insanlık<br />

kaybetmiş olacaktır.<br />

Toprak sağırdır yağmur mezmuruna artık<br />

Sen son iz, son işaretsin<br />

Ateş yiyen, ateşin yiyemediği semenderden.<br />

Matematik metafiziktir, metafizik matematik<br />

değil.<br />

Döl metafiziği çağı sona erdi, son buldu insan<br />

artışının teoriği.<br />

Çoban sürüsünü müzikle erdirirken tabiatüstü<br />

yüceliğe<br />

Zaman, çevirdi insan kitlesini karılmış ve yıkılmış<br />

bir hayvan çerisine.<br />

Ah! Taş olsak, toprak olsak; denecek çağ geldi;<br />

“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />

Modern çağın insanı, eşya ve madde karşısında<br />

ulvi kimliğinden uzaklaşmış ve bu, onun<br />

düşüşünü hazırlamıştır.<br />

Gözlerin kör olmadıysa eşyaya bakmaktan, ne iyi<br />

Bak bir kere terk etmiş hangi kutlu eli<br />

Hangi inkâr süzgecinden geçmiş bu eşya köpeği.<br />

Hangi çirkefe devrilmiş tabiat direği.<br />

Gecikmedinse ah, gecikmedinse, ne iyi!<br />

Yanına yörene bakıp durma öyle<br />

Belki de gerçek zamanı ve hayatı gömdün gittin<br />

çelebi<br />

“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />

mısralarında, eşyanın hakikatini anlamayıp<br />

ona bağlılığı kölelik sınırına dayanmış olan<br />

insanın aldanmışlığı dile getirilirken; günlük<br />

ihtiyaçlarının dünyasında sıkışıp kalan maddeci<br />

ve bencil bireyin zavallılığı,<br />

Aç kalmaktan öte yok mu hafakanın<br />

Karşılıksız çarpmayı bilmez mi senin kalbin<br />

(…)<br />

Sen iyiden iyiye gelmişsin oyununa şeytanın<br />

“Üçüncü Ayin” , Şiirler V.<br />

biçimindeki bir anlayışla eleştirilir.<br />

Bir medeniyet çöküntüsünün yıkıntıları altında<br />

bir bozgunu yaşayan Ortadoğu coğrafyasının<br />

insanı ile Tanrı odaklı bir duyarlığın<br />

uzağında kalmakla büyük bir buhran içinde<br />

çırpınan insanlık, Karakoç’un düşünce ve sanatının<br />

en temel meselelerinden biridir. Ancak<br />

çağın her türlü olumsuzluğuna rağmen<br />

bütün insanlığı kurtuluşa çağıran bir tutum<br />

ve duyarlık, Karakoç’un şiirleriyle düşünce<br />

yazılarının en karakteristik yönüdür. Bu bağlamda<br />

insan,<br />

İçinde barındıran cümle insan ağrılarını<br />

“Gül Muştusu”, Şiirler II.<br />

olmaya çağrılır. İnsanın kendi varlığı üzerinde<br />

düşünmesi istenir. Çünkü insan,<br />

Gel! Sen denizsin neden çekildin<br />

İnanamaz hiç kimse senin kuruyuşuna


Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

Senin tükendiğine inanmaz hiç kimse<br />

Bir kişi kendisinden<br />

Ve kendi etrafında dönmesinden<br />

Meydana gelen<br />

Düş çemberlerinden mi ibaret<br />

İnsan bir kıtlık mı bereket mi<br />

Neyin kıtlığı ve bereketi<br />

“Çeşmeler / VI”, Şiirler V.<br />

sorgulamasından hakkıyla geçtikten sonra<br />

gerçek kimliğine kavuşacak; tarih, zaman ve<br />

çağ karşısındaki sorumluluğunun bilincine<br />

erecektir. İnsanın bu yenileniş evresi,<br />

Eşyaya ve insana yeni bir maya katan<br />

Kıyamet merceğiyle uyarlı diriliş aşısından<br />

Bu son ayinin fısıltısından<br />

Yeni bir soluk gelip ufkumuzu sarınca<br />

(…)<br />

Artık mutluluktur ve mutluluğun ötesidir bu<br />

Tanrının gözüyle bakış penceresidir bu.<br />

“Üçüncü Ayin”, Şiirler V.<br />

duyarlığının sonucu olarak insanlık adına da<br />

yeni bir başlangıç olacaktır.<br />

***<br />

Dinî duyarlık ve düşünüşü, “telmih” sınırları<br />

dışında, düşünce ve sanatının temel dinamiği<br />

hâline getiren Sezai Karakoç’un şiirinde, bu<br />

kapsamdaki olay, durum, kişi, duyuş ve düşünceler<br />

başka hiçbir Cumhuriyet dönemi şairinde<br />

görülmeyen ölçülerde yer almıştır. Peygamberlerden<br />

dokuzunun anlatımına ayrılmış<br />

olan, ansiklopedik bilginin çok ilerisinde, derin<br />

bir felsefî ve edebî incelemenin üstün bir<br />

örneği kabul edilmesi gereken Yitik Cennet’te<br />

Hz. İbrahim de yer almaktadır. 3 Şiirlerinde<br />

ise, yine en çok sözü edilen peygamberlerden<br />

biri Hz. İbrahim’dir. Aşağı yukarı Karakoç’un<br />

bütün şiir kitaplarında Hz. İbrahim’in konu<br />

edildiği pek çok kısım vardır. Bunlardan ilki,<br />

“Köpük” şiirindedir ve tespitlerimize göre İbrahim<br />

metaforu ile hem ilk hem de yoğun olarak<br />

bu şiirde karşılaşılır. Kadın, çocuk, anne,<br />

ölüm, intihar, zaman ve doğu-batı kavramlarının<br />

penceresinden modern çağın eleştirisinin<br />

yapıldığı, geleceğe ilişkin tasavvurların<br />

ifade edildiği, bir sorgulama ve muhakeme şiiri<br />

olan “Köpük” şiirinde, Hz. İbrahim’den söz<br />

edilmesi ayrıca dikkati çekicidir. Şiirin, muhtevasıyla<br />

uyum hâlindeki düşüncelerin yer aldığı<br />

bu kısımda da temel mesele olarak zaman<br />

ve insanlık gerçeği, Hz. İbrahim cephesinden<br />

görülmektedir. Kurban olgusu bağlamında<br />

Hz. İbrahim, hakikat habercisi olarak anlatılmakta,<br />

“keskin ışık”- hakikat uğruna <strong>kurban</strong><br />

edilen yüksek fedakârlık örneği çocuk-İsmail<br />

görüntüsüyle hakikatin gücü,<br />

Akşam kente bir Meryem gibi girer<br />

Bir çocuk kutsal bir çocuk doğurur gibi<br />

Her yönden bir ses yükselir bu karanlık nedir<br />

Kurban kesilirkenki karanlık<br />

İbrahim’in bıçağındaki karanlık loşluk aydınlık<br />

Keskin ışık<br />

İsmail<br />

İsmail bir çocuk başından serçe geçen<br />

Mavi bir gül nöbeti sertçe geçen<br />

Omzundan arşlar dökülen<br />

“Köpük”, Şiirler III.<br />

mısralarında sembolleştirilmektedir. Yine bu<br />

çerçevede değerlendirilebilecek,<br />

Yürüyen İsmail’i göreceksin babasının yanında<br />

Susamış kertenkeleye acıyan<br />

Kendi alınyazısının ötesinde<br />

Ve İbrahim sırtına bir kuş gibi konmuş gelecek<br />

zaman<br />

“Dördüncü Ayin”, Ayinler.<br />

ifadeleri de, Hz. İbrahim’le İsmail’deki bilinç<br />

ve teslimiyetin mahiyetini gösteren başka bir<br />

örnektir.<br />

109


110<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

“Köpük” şiirinde, yaşanan çağın karanlık ve<br />

bozulmuş gibi görünen tablosuna rağmen, bu<br />

tabloyu tersine çevirecek bir gelecek tasavvuru<br />

söz konusudur. Aklın sınırlarını aşan bir metafizik<br />

gerçeklik, diriliş ve var oluş biçiminde<br />

algılanan Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından<br />

ateşe atılması, şiirde, bu tasavvurun en tipik<br />

örneklerinden biridir.<br />

Ve gül Nemrud’un yaktığı ateşte açan<br />

Koncalanan açılan gelişen İbrahim’in elinde<br />

Tatlı bir su içe gerçekler saçan bir mağara<br />

Urfa’da yıldızların yıldızdan ayın aydan<br />

Günün günden fazla bir şey olduğu orada<br />

(…)<br />

Aklı düzeltmenin mümkünü kutsal balıklarla<br />

“Köpük”, Şiirler III.<br />

Hz. İbrahim’le ilgili hususlar en sık olarak Hızırla<br />

Kırk Saat’te işlenir. Kırk bölümden meydana<br />

gelen Hızırla Kırk Saat’in ikinci bölümü,<br />

zamandan şikâyet teması üzerine odaklanmıştır<br />

ve insanlığın kutlu çağı olarak yaşanmış bir<br />

medeniyete duyulan özlemin yanında, onun<br />

değerlerini çağla buluşturma düşüncesi dile<br />

getirilir. Bu bölümde Hz. İbrahim’in konu<br />

edilişi de bu çerçevededir. Şiir, kadın ve yöneticilerden<br />

hareketle sanki zamanın ya da çağın<br />

fotoğrafını çeken şikâyet ifadeleriyle başlar.<br />

Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz<br />

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz<br />

Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı<br />

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz<br />

Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı<br />

Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim<br />

Bunu bana söylemediniz<br />

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler<br />

Bunu bana öğretmediniz<br />

“Hızırla Kırk Saat / 2”, Şiirler I.<br />

denildikten sonra, Hz. İbrahim’in insanlık<br />

tarihinde zamanı dönüştürücü farklı konumuna<br />

dikkat çekilir. Evrensel hakikatin gölgelenmişliği<br />

karşısında çağın bilge insan tipi;<br />

sinik, suskun, etkisiz ve duyarsız kalmışken,<br />

Hz. İbrahim zulme karşı çıkışı ile “ateş imtihanından<br />

geçen dostluğa ulaşma ve erişme<br />

yiğitliği”nin4 yüce sembolü olmuştu. Karakoç,<br />

Hz. İbrahim’in bu sembol kişilikte ortaya çıkan<br />

üstün erdem örneği eylemini,<br />

Kardeşim İbrahim bana mermer putları<br />

Nasıl devireceğimi öğretmişti<br />

“Hızırla Kırk Saat / 2”, Şiirler I.<br />

sözleriyle yüceltir.<br />

Hızırla Kırk Saat’in 24. bölümünde, bir telmih<br />

olarak,<br />

İdris İshak ve Şit azığı<br />

İlyas gölgesi<br />

Bir Yusuf akşamı<br />

İlerde bengisu doldurulmak için<br />

Bünyamin’in yüküne saklanmış<br />

Gümüş su tası<br />

Yakub’un koyun postu<br />

İbrahim atlası<br />

Bekçiyse Musa’nın asası<br />

İşte böyle bir tören içinde açıldı gök sofrası<br />

Hz. İbrahim’den söz edildikten sonra, miraç<br />

olayının anlatıldığı Hızırla Kırk Saat’in 32.<br />

bölümünde yine bir Hz. İbrahim telmihine<br />

yer verilir. Dinî kaynaklarda yer aldığı şekliyle<br />

Hz. Peygamber, miracı sırasında semaların<br />

her birinde peygamberlerle görüşmüş, yedinci<br />

semada da Hz. İbrahim’le buluşmuştu. Karakoç<br />

bu olayı anlatırken,<br />

Kudüs’te<br />

Hazırlandı kaya<br />

Yerden yükselmeye bir parça<br />

Ata binen süvariye


Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

İlk dayanak ve ilk adak<br />

Şehit gidişine kasaba taşlarının katılışı<br />

İsa da gelmişti<br />

Arkasında bir fosfor çizgi<br />

Musa da gelmişti<br />

Mermer levhalar dikilmişti<br />

İbrahim de gelmişti<br />

Çevresi ateş bir çemberdi<br />

Zeytindi sağı Kudüs’ün<br />

Solu volkandı<br />

biçiminde oluşturduğu bir söylemle devam<br />

edip giden ve daha başka peygamberlere de<br />

telmihte bulunulan bu bölümde, ateş imajına<br />

gönderme yaparak Hz. İbrahim’in adını da<br />

anar. Benzer bir durum, Hızırla Kırk Saat’in<br />

34. bölümü ile 36. bölümlerinde de görülür.<br />

Bir tür naat olarak kabul edilebilecek 34. bölüm,<br />

bütünüyle Hz. Peygamber sevgisine ayrılmıştır.<br />

Bu bölümde,<br />

Kalk ey<br />

Örtülere bürünmüş peygamber<br />

hitabına mazhar olan, bu hitapla beraber<br />

kendisine “peygamberliğin” ağır sorumluluğu<br />

yüklenen Hz. Peygamber’in, insanlığa<br />

elçi olarak gönderilmesinin bütün zamanları<br />

kucaklayan derin anlamı üzerinde durulur.<br />

Çünkü Hz. Peygamber, diriltici, hayat verici,<br />

muştucu ve yeryüzü kuruldu kurulalı “en<br />

önemli haberi” getirendir. Hz. İbrahim’den<br />

de, şiire bu düşüncelerin egemen olduğu yapı<br />

içinde söz edilir.<br />

Geri vereceksin<br />

Antik dönemlerde çalınmış hakkını mermerin<br />

İsa’nın Musa’nın İbrahim’in<br />

Hz. İbrahim, Hızırla Kırk Saat’te son olarak<br />

36. bölümde ve yine ateş imajına gönderme<br />

yapılarak anlatılır. Şiirin bu kısmı,<br />

Hz. Peygamber’in hicretiyle ilgilidir ve Hz.<br />

İbrahim’in ateşle imtihanında gösterdiği sabırla,<br />

Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in yatağında<br />

yatarak gösterdiği fedakârlık ve hicret<br />

anında Hz. Ebubekir’in yüksek sadakati arasındaki<br />

benzerliğe işaret edilir.<br />

Yatansa Ali’ydi Peygamberin yatağında<br />

Ölümü komşu gibi konuklayan kutlu döşekte<br />

Ateşe dayandığı gibi İbrahim<br />

Sabretti yılan zehirine Ebûbekir<br />

Yılan zehiri kamış şekeri gibi geldi ona<br />

Taha’nın Kitabı’nda Hz. İbrahim, kendisiyle<br />

özdeşleşen özelliklerinin bir bakıma toplamı<br />

sayılması gereken bir yönüyle karakterize<br />

edilmiştir. “Aydınlanma” kavramında ifadesini<br />

bulan bu husus, esasen, insanlığa vazettikleriyle<br />

insanların yönünü karanlıktan ışığa<br />

çeviren bütün peygamberlerin temel görevidir.<br />

Hz. İbrahim de onlardan biridir. Hz.<br />

İbrahim’in eyleminde olduğu gibi, burada ifade<br />

edilişinde de “aydınlanma” kavramı, kendi<br />

sınırlarını aşan bir anlam dokusu ve zenginliğine<br />

sahiptir.<br />

Şu duvar da benim kardeşim,<br />

Şu şair şu öykücü şu çay ısıtan kadın<br />

Bir ırmağa özlem çeken genç kızlar<br />

Hepsi benim kurtuluş kardeşlerim<br />

Bilirim yürekleri eski kentler gibi zengin<br />

Güneş ısıtamamış başlarını<br />

Dünya yaratıldı yaratılalı<br />

Ay ışıtamamış onları<br />

İbrahim’le aydınlanmışlar<br />

“Dipnotu/Kontrpuvan”, Taha’nın Kitabı.<br />

Bu olgu ve düşünce tarzı, Taha’nın Kitabı’nın<br />

karakteristik yönlerinden biridir. Bir bakıma<br />

mesnevi kahramanı olarak kabul edilmesi<br />

gereken Taha, kitabın bütününde, insanlığın<br />

dikkatini mutlak hakikate yönelten bir<br />

çaba içindedir. Günümüz İslam toplumlarının<br />

yaşamakta oldukları realitenin mutlak<br />

111


112<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

hakikat penceresinden irdelendiği Taha’nın<br />

Kitabı’nda, bu nedenle peygamberlerin evrensel<br />

mesajlarına sık sık göndermeler yapılır. Bu<br />

bağlamda,<br />

Selâm sana Zülküfül<br />

Selâm sana Yahya<br />

Selâm sana İsa<br />

Selâm sana Musa<br />

Selâm sana Süleyman<br />

Selâm sana Dâvud<br />

Selâm sana Yuşa<br />

Selâm sana Ahmed<br />

Selâm sana Muhammed<br />

Selâm sana Mustafa<br />

Mustafa selâm sana<br />

Ey seçilmiş seçilmiş<br />

Mustafa selâm sana<br />

Ey öğülmüş öğülmüş<br />

Muhammed selâm sana<br />

“Taha Sabır Kentinde/Çile”, Taha’nın Kitabı.<br />

örneğinde olduğu gibi, birçok peygamberin<br />

adının bir arada anılması, Karakoç’un şiirlerinde<br />

sıkça rastlanan tipik bir tutum olarak<br />

Taha’nın Kitabı’nda da söz konusudur. Hz.<br />

İbrahim’in ateşle imtihanının başka bir şekilde<br />

ifade edilmesinin örneği kabul edilebilecek,<br />

Ateşe söz geçiren neydi<br />

İbrahim’in etinde kemiğinde<br />

“Taha Sabır Kentinde/Kaçış ve Dönüş”,<br />

Taha’nın Kitabı.<br />

ifadesi, “ateş” imajı bağlamında, yüce yaratıcının<br />

emrine gönülden boyun eğiş, tevekkül,<br />

yaratıcının yardımının ancak yaratıcıyı “tanrı”<br />

kabul edenlerle olduğu, yaratılmış olanın<br />

“tanrılık” davasının boş bir iddiadan ibaret<br />

kalacağı gibi Hz. İbrahim’in peygamberliği ve<br />

eylemine yüklenebilecek daha pek çok anlamı<br />

çağrıştıran bir zenginliği barındırır 5 . “Çeşme-<br />

leri yosun bağlamış bir ülke” insanının “aydınlık<br />

yeryüzüne”, “bahar ülkesine” kavuşma<br />

arzusunun dile getirildiği Gül Muştusu’nun<br />

X. bölümünün,<br />

İbrahim’e mahsus<br />

Ateş hikmetini emmiş<br />

Emiş emmiş ve ezberlemiş<br />

ifadesindeki “ateş” ise artık, aklın öngörüleri<br />

yanında, aklın sınırlarını da aşan gerçekliği ile<br />

bir “hikmet”tir ve Hz. İbrahim’in eylemindeki<br />

yüceliği sembolize eder.<br />

Son olarak Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim’le<br />

ilgili örnekler arasında, Alınyazısı Saati kitabındaki<br />

ilk şiirin farklı bir yönü vardır. Bu<br />

şiirde, kutsal şehir Kudüs’ün tarihî anlamı ile<br />

yaşanılan çağdaki konumu karşılaştırılır ve<br />

tahmin edileceği gibi, sonuç, hüzün vericidir.<br />

Karakoç’un bu şiiri, sadece yazıldığı günlerin<br />

değil, günümüz Kudüs’ünün kahredici<br />

gerçekliğinin de bir belgesidir. Bu şiirde Hz.<br />

İbrahim’den söz edilmesi, Hz. İbrahim’in<br />

temsil ettiği medeniyet değerlerinden uzak<br />

kalışın, Kudüs’ü zulümle karşı karşıya getirmesi<br />

dolayısıyladır.<br />

Ve Kudüs şehri. Artık yer şehri, toprak şehri.<br />

Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin.<br />

Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.<br />

Kurşundan çiçeklerin şehri.<br />

Gülle kusuyor ana rahmi<br />

Bomba parçalıyor beynini bebeğin.<br />

(…)<br />

Ve kim tarafından bütün bunlar<br />

Roma’nın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların<br />

Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından<br />

Zalime olan öcünü mazlûmdan almak<br />

Zalim olmak ve en zalim olmak<br />

Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var<br />

Tersinden okunan Tevrat hükümleri<br />

Karaya boyanmış Mezmurlar


Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />

***<br />

Sezai Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim, yüksek<br />

bir duyarlık ve algılamanın örneği olarak<br />

konu edilmiştir. Düşünce ve sanatında, insanın<br />

yaratıcı karşısındaki sorumluluğunu temel<br />

mesele hâline getiren Karakoç; tarih, zaman<br />

ve medeniyet bağlamındaki olguları bu<br />

noktadan hareketle ele almış ve yorumlamıştır.<br />

Bu yorumda, yaratıcıyla bağları güçlendiren<br />

düşünce ve eylemler yüceltilirken, insanın<br />

Tanrı merkezli bilincini zayıflatan her türlü<br />

oluş eleştirilmiştir.<br />

Hz. İbrahim, Tanrı tanımazlığa, haksızlığa,<br />

gücün bir zulüm aracı olarak kullanılmasına,<br />

yaratıcı ile kul arasındaki ilişkiyi koparmaya<br />

çalışan zorbalığa karşı çıkışı, sabrın, tevekkülün,<br />

teslimiyetin ve dostluğun eşsiz örneği konumundaki<br />

kimliği ile Karakoç’un düşünce<br />

ve şiirinin temel dinamiklerinden biri olmuştur.<br />

Karakoç, Hz. İbrahim’in evrensel mesajını<br />

yüksek bir estetik duyarlıkla şiire taşıyan bu<br />

çabasıyla, dinî duyuş ve düşünüşün, modern<br />

şiiri de besleyen en önemli kaynaklardan biri<br />

olabileceği gerçeğinin de çok canlı bir örneğini<br />

vermiştir.<br />

Dipnotlar<br />

1 Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, 1. Cilt, Türk<br />

Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1973, s.121.<br />

2 “Diriliş İnsanı”, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Yayınları,<br />

(Tarihsiz), İstanbul, s. 127.<br />

3 Sezai Karakoç, “İbrahim”, Yitik Cennet, Diriliş Yayınları,<br />

(Tarihsiz), İstanbul, s.50–76.<br />

4 “İbrahim”, Yitik Cennet, s.55.<br />

5 Hz. İbrahim’in ateşe atılması ile ilgili olarak Karakoç’un<br />

“Nemrut, Hazreti İbrahim’i ateşe attığını sanıyordu.<br />

Oysa, gerçekte kendini Nemrud’un yaktığı ateşte imtihan<br />

eden, deneyen Hazreti İbrahim’di.” biçimindeki<br />

yorumu, Hz. İbrahim’in algılanışı bakımından ayrıca<br />

dikkati çekicidir. “İbrahim”, Yitik Cennet, s.55.<br />

113


114<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurban: Bir<br />

Bütünlük Arayışı<br />

İnsan, ilk nefesinden son nefesine kadar<br />

ihtiyaçlara müptelâ olarak yaşar. Yaş<br />

ilerledikçe ihtiyaçlar derinlik ve nitelik<br />

kazanmaya doğru gider. Süreç içerisinde, insanın<br />

ihtiyaçlarına verdiği doğru cevaplarla<br />

paralel olarak mekanik kuvvetlerin ve içgüdüsel<br />

dürtülerin ötesine taşan ihtiyaçlar, ‘insan<br />

olma’ potansiyelini gerçekleştirmeye yönelir.<br />

Bu noktada Abraham Maslow’un, ihtiyaçlar<br />

hiyerarşisi modeli bize ciddi bir örnek olabilir.<br />

Maslow, insan ihtiyaçlarının 5 temel seviyeden<br />

oluştuğunu söylemektedir. Ona göre, her<br />

bir seviyede ihtiyaç doyurulduktan sonra insan,<br />

bir üst seviyeye geçecektir.<br />

Buna göre, birinci seviyede yer alan fizyolojik<br />

ihtiyaçlar genel olarak, hayatın kendisini<br />

idame ettirmek için gerekli, temel insani ihtiyaçlardır.<br />

Bu ihtiyaçlara oksijen, yiyecek, su,<br />

vitamin, protein, minerallere olan organik ihtiyaçlar<br />

örnek verilebilir. İkinci seviyede insan,<br />

fiziksel tehlikelerin korkusundan veya temel<br />

psikolojik ihtiyaçlardan mahrum olma korkusundan<br />

uzak olma ihtiyacı hisseder. Üçüncü<br />

seviyede ise insan, ait olma ve sevilme ihtiyacındadır.<br />

İnsan sosyal bir varlık olduğundan<br />

değişik gruplara ait olmaya ve kabul edilmeye<br />

ihtiyaç duyar. Bu nedenle başkaları ile anlamlı<br />

ilişkiler için uğraşır. Bireyin arkadaşlara, kendisini<br />

seven birine, çocuklara, genel anlamda<br />

şefkatli ilişkilere, günlük hayatta bir topluluk<br />

Doç. Dr. Kemal SAYAR<br />

Psikiyatrist<br />

duygusuna ihtiyacı vardır. Dördüncü seviyede<br />

ise birey, takdir edilme ve saygı görme ihtiyacındadır.<br />

Daha önceki seviyede duyduğu aidiyet<br />

ihtiyacına karşılık bulmasıyla, artık üyesi<br />

olduğu grupta saygı görmek ve değer verilmek<br />

isteyecektir. Başarısı ve hizmetleri başkaları<br />

tarafından takdirle karşılansın, saygı duyulan<br />

bir insan olsun dileyecektir. Burada iki yönlü<br />

bir saygı söz konusudur: Birincisi bireyin<br />

hizmet veya başarılarından dolayı başkalarının<br />

takdir ve saygısını kazanması, ikincisi ise<br />

başarı ve hizmeti başkaları tarafından takdir<br />

ve saygı gören bireyin kendine saygı duymasıdır.<br />

Birey bu şekilde, evrensel bir kompleks<br />

olan aşağılık duygularından kurtulur ve kendi<br />

benliğini aşma, mükemmeliyete geçiş yolunda<br />

önemli bir aşama kaydeder.<br />

Burada hemen, kişinin kendine olduğundan<br />

fazla değer ve önem vermesinin de kibir olacağını<br />

belirtmek gerekmektedir. Ama normal<br />

ölçülerde kalan bir saygı, bireyin bir işe<br />

yaradığını hissetmesi sonucunu doğuracak,<br />

dolayısıyla da bu kategorideki ihtiyaçlarının<br />

normal sınırlar içinde tatminini sağlayacaktır.<br />

Son olarak da birey, kendini gerçekleştirme<br />

ihtiyacındadır. Birey belirtilen bütün seviyelerdeki<br />

ihtiyaçlarını karşılamasına rağmen<br />

hâlâ kendini bilgi, beceri ve yetenekleriyle<br />

tam olarak ortaya koyamadığını düşünecek ve<br />

içinde bir boşluk hissederek bunu gidermeye


Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />

çalışacaktır. Burada bireyin yaptığı işin zirvesine<br />

çıkma, örnek (ideal) olma niteliğine, yani<br />

bir örnek insan konumuna ulaşma hâli söz<br />

konusudur. Bu durum ihtiyaçlar hiyerarşisinde<br />

piramidin zirvesidir ve bu düzeye herkes<br />

ulaşamayabilir. Hayatı anlamlı gören, yapıcı,<br />

insanlara karşılıksız olarak faydalı olduğunu<br />

düşünen insanlar da kendini gerçekleştirmiş<br />

olarak kabul edilir.<br />

Bu noktada, altta kalan bütün ihtiyaçlar karşılanmış<br />

olmalıdır ki, insan en üst nokta olan<br />

kendini gerçekleştirme seviyesine gelebilsin.<br />

Söz konusu seviyeye gelenler ise önceki seviyelerde<br />

duyduğu ihtiyaçlardan farklı ihtiyaçlar<br />

hissedecektir. Maslow’un B ihtiyaçları dediği<br />

bu ihtiyaçlar şunlardır:<br />

• Sahtekarlık yerine doğruluk.<br />

• Kötülük yerine iyilik.<br />

• Bayağılık ve çirkinlik yerine güzellik.<br />

• Keyfilik ve zoraki seçimler yerine birlik, beraberlik<br />

ve karşıtların üstesinden gelme.<br />

• Uyuşukluk veya hayatın mekanikleşmesi<br />

yerine canlılık.<br />

• Tekdüzelik yerine eşsiz olma.<br />

• Baştan savma, tutarsızlık veya tesadüf yerine<br />

mükemmellik<br />

• Eksik olma yerine tam olma.<br />

• Hukuksuzluk ve haksızlık yerine adalet.<br />

• Çevresel fakirleşme yerine zenginlik.<br />

• Zorluk yerine kolaylık.<br />

• Sevimsizlik, mizaçsızlık ve zevksizlik yerine<br />

neşe.<br />

• Bağımlılık yerine kendine yeterlik.<br />

• Anlamsızlık yerine anlamlı olma.<br />

Yukarıdaki ihtiyaçlar, aslında dinin de insanda<br />

var olmasını beklediği/var olması için eğittiği<br />

ihtiyaçlardır. Tasavvuf kültüründe kendini<br />

gerçekleştirme “nefs-i mutmaine” kavramıyla<br />

eşleşebilir.<br />

Bu çerçeveden bakıldığında, <strong>kurban</strong> insanın<br />

kendini gerçekleştirme, bütünlüğünü bulma<br />

arayışında kat etmesi gereken önemli bir yoldur.<br />

Çünkü <strong>kurban</strong> insanın, yaşam enerjisinin<br />

kökünde olan ölüm içgüdüsünü (thanados)<br />

doğru ve sağlıklı bir yolla karşılaması, telâfi<br />

etmesidir. Freud’un açıkladığı bu içgüdü, yaşamın<br />

tahrip edilmesine ve sona erdirilmesine<br />

yönelik olarak insanın içinde bulunan bir<br />

enerjidir. Freud’a göre, saldırganlık da dahil<br />

olmak üzere, tüm insan davranışları yaşam içgüdüsü<br />

(Eros) ve ölüm içgüdüsü (Thanatos)<br />

arasındaki karmaşık ilişkiden ve gerilimden<br />

115


116<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

doğmaktadır. Ölüm içgüdüsü eğer, kısıtlanamazsa<br />

kişinin kendini tahrip etmesiyle sonuçlanır.<br />

Bu nedenle, ölüm içgüdüsünü kısıtlayabilmek<br />

amacıyla insanlar değişik savunma<br />

mekanizmalarına başvurular; bu savunma<br />

mekanizmalarıyla örneğin ‘yer değiştirme’<br />

savunmasıyla bu enerji dışarıya aktarılır ve<br />

böylece saldırganlık ortaya çıkar. Kurban, insandaki<br />

işte bu saldırganlığın önünü almakta<br />

ve onu anlaşılabilir/faydalı olabilir forma<br />

sokmaktadır. Aksi takdirde kişinin, kendisine<br />

ya da diğer insanlara yönelik olarak ortaya çıkabilecek<br />

bu saldırganlık, kendini gerçekleştirme<br />

yolunun en önemli basamaklarından<br />

olan adalet ve fedakârlık kavramlarını altüst<br />

edecek, insanı ilkel, hayvani güdülerle hareket<br />

eder hâle getirecektir.<br />

Kurban insanda bu yönlendirmeyi yaparken,<br />

kendini gerçekleştirme adımlarından baştan<br />

savma, tutarsızlık veya tesadüf yerine mükemmellik<br />

ve eksik olma yerine tam olma ilkelerinin<br />

de gerçekleşmesini <strong>kurban</strong> edilecek<br />

hayvana ve kesim usulüne dair kurallar ve düzenlemeler<br />

getirerek sağlamıştır. Buna göre,<br />

insandaki saldırganlık güdüsünün giderilmesi<br />

adına hunharca, eziyetle yapılan bir kesim<br />

makbul olmayacaktır. Makbul olan, <strong>kurban</strong><br />

edilecek hayvanın en az acı duymasını sağlayacak<br />

kesimdir. Yine bu anlamda <strong>kurban</strong> edilecek<br />

hayvanın, kuzu yada dana olamaması mutlak<br />

surette yaşını almış olması söz konusu düzenlemenin<br />

en dikkat çekici yanlarındandır.<br />

Kurban edilen hayvanın etinin üçe bölünerek,<br />

bir kısmının eve götürülmesi, bir kısmının akrabalara<br />

ve komşulara verilmesi, bir diğer kısmının<br />

da ihtiyaç sahiplerine dağıtılması <strong>kurban</strong><br />

kesimine ayrı bir anlam katmakta ve elde<br />

edilenin toplumun bütün katmanları arasında<br />

paylaşılmasıyla sosyal adaleti gerçekleştirmeye<br />

bir basamak olmakta ve sosyal dokuyu güçlendirmektedir.<br />

Şair Robert Bly’dan bir alıntıyla devam ede-<br />

lim: “Kimi eski gelenekler, hiçbir insanın ruh<br />

ve maneviyat alemine açılana dek yetişkinliğe<br />

ermediğini söyler. Ve böyle bir açılışın doğru<br />

zamanda ve doğru kişilerin refakatinde, doğru<br />

yerde açılmış bir yarayla gerçekleştiğini eklerler.<br />

Açılan bir yara, maneviyatın ya da ruhun<br />

içeri girmesini sağlar.” Başka bir şair, ‘kendi<br />

yaralarınla avun’ diyordu. İnsanın yarası, aynı<br />

zamanda şifası olabilir mi? Ruhumuzun gövdesinde<br />

kanayan bir yara, gün gelir bizi iyileştirebilir<br />

mi? “Taç yapraklarını atar ve çiçeğe<br />

ulaşır.” der Tagore, bir Zen sözü bunu doğrular:<br />

“Hiçbir tohum çiçeği göremez.” Var olmak,<br />

yok olmayı göze alabilenlerin işidir. Hiç<br />

dediğimizde, hep demiş oluruz.<br />

Bohm’un ‘bozulmamış bütünlük’ü şeylerin,<br />

kendi içlerinde kendi düzenlerini özerk olarak<br />

sürdürmelerine rağmen, onları birbirine<br />

bağlayan derin bir düzen ve ahenk olduğunu<br />

öngörür. İnsan ahenk arar, bütünlüğün peşinde<br />

koşar. Freud’a kalırsa Tanrı’yı arayış, ölüm<br />

korkusuna karşı kuşandığımız bir zırhtır, kimileri<br />

aksini söyler, varoluşsal yalnızlığımız yüce<br />

kudretten ayrı düşmüşlüğümüzle açıklanır.<br />

Mevlâna, Mesnevinin girişinde sazlıktan koparılan<br />

neyin öyküsüyle bu ayrılığın eşsiz bir resmini<br />

çizer: “Her kim aslında uzak düşsün arar/<br />

Cânâna dönmek için bir uygun gün arar.”<br />

Aldığımız yaralar dünya üzerindeki saltanatımızı<br />

sarsar. Dünyanın emin ve tekin bir yer<br />

olduğu ve bizim burada sonsuza dek kalacağımız<br />

hissi, yaralanmakla son bulur. Artık faniliği<br />

hisseden insan, kendini aşan bir anlamın<br />

peşine düşer. Zamanla eskiyip yıpranmayacak,<br />

ölümlü bedenlerimizle çürüyüp gitmeyecek<br />

bir anlam ararız. Tanrı her sokakta karşımıza<br />

çıkar. Bilinmek ister. Yaralarımızdan içeri girer.<br />

Ve insan Tanrı kendisiyle konuşsun ister.<br />

Ve O bizimle konuşur. İçimiz O’nu almayacak<br />

kadar başka şeylerle dolduğunda, O’nu<br />

duyamaz oluruz; Yaralarımızla avunmayı<br />

unutup onlardan şikâyete başladığımızda...


Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />

Oysa aldığımız yaralar bizi insan kılar. Acıyla<br />

büyürüz. Bilincin o uzun yolculuğunda<br />

Tanrı’ya kâh sitem eder, kâh O’na teslimiyetle<br />

kendimizden geçeriz. O yaralarımızdan<br />

içeri sızar ve bizi onarır. Rüzgârı yüzümüzde,<br />

güneşi elimizde hissederiz.William<br />

Blake’in eşsiz dizelerinde söylendiği gibi,<br />

ebediyeti bir saate sığdırır ve sonsuzluğu avucumuzda<br />

tutarız.<br />

Hayatın bütün biçimleri birbirine bağlı. Her<br />

etki, önünde sonunda eşdeğer bir tepki doğuruyor.<br />

Gerçi eylemlerin sonucu hemen<br />

görülmeyebiliyor, ancak kimileyin sonuçlar<br />

daha uzak bağlantılarda ortaya çıkabiliyor.<br />

Var olan her şey, kendi içinde birbirine bağlı<br />

bir sistemin parçası. Kadim öğretilerin yüzyıllardır<br />

dile getirdiği bu bilgiyi, şimdi bilim de<br />

söylüyor.<br />

Bütünlük duygusuna ulaştığımızda, artık<br />

mum da bizizdir, deli divane olan pervane<br />

de... Gül de bizizdir, bülbül de... İbrahim<br />

bıçağı tutuyor ve İsmail boynunu uzatıyorsa<br />

aşık, maşukunu bulmuş, bütünlüğün şöleni<br />

başlamış demektir. Bıçak tene işlemiyorsa, o<br />

da kendi dilince şölene katılmış demektir. Bir<br />

yara doğru yerde açılmış, ruh konukluğa gelmiş<br />

demektir.<br />

Hz. İsmail’in boynunu, babasının tuttuğu<br />

bıçağa uzatabilmesi hem baba-çocuk arasındaki<br />

temel güven bağının feda edilmesi, yani<br />

yaralanmaktır, hem de bu yarayla birlikte teslimiyetin<br />

sağladığı o büyük huzuru ve ahengi<br />

yakalamaktır. Bıçak kesemediği içindir ki,<br />

İsmail’in yarası şifaya inkılap eder. İsmail bıçak<br />

kesecek mi, diye tereddüt etmediği içindir<br />

ki bıçak kesemez. Kurban hadisesi, simgesel<br />

düzeyde bize bütünlük arayışının, varacağı<br />

teslimiyet durağında nelere gebe olduğunu<br />

fısıldar.<br />

Burası, Kierkegaard’ın da dikkatimizi çektiği<br />

şeydir. Etik olanı mı öncelemeli insan, yoksa<br />

dini olanı mı? Bir etik sistem, geniş insan<br />

gruplarının refahına hizmet eden bir kurallar<br />

bütünüdür. Ama ya o kurallar insanlara zarar<br />

veriyorsa? Geleceği bilme şansımız olmadığına<br />

göre etik kuralların bir zarar verip vermediği<br />

nasıl belirlenecek? Gaybı ve geleceği<br />

sadece Tanrı bilir. O hâlde, yapıp ettiklerimiz<br />

bir toplumun değerler sistemiyle çelişiyorsa,<br />

Tanrı’ya teslimiyet ve imanı önerir bize yazar.<br />

Sınav bitene dek, sınavı geçmiş olup olmadığımızı<br />

bilemeyeceğiz ve bu da bizde endişe<br />

yaratacak. Ve bu endişe eğer, Tanrı’yla bağımızı<br />

onarıyor, bizi bütünlüğe yaklaştırıyora<br />

olumlu bir değer işlevi görecektir.<br />

Kurban, bu yönleriyle bir bütünlük arayışıdır.<br />

117


118<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kanlı Hayvan<br />

Kurbanının Psikanalizi<br />

Nedendir bilinmez, modern zamanlarda<br />

hep ‘doğal’ olmaya övgüler<br />

yağdıran, insanı doğallığa davet<br />

eden bir anlayışa sahibiz. Bunu talep edenler,<br />

büyük olasılıkla başka bir şeyi murat ediyorlar<br />

ve insan için ‘doğal’ demenin ne demek<br />

olduğunun pek farkında olmadan bu sözleri<br />

söylüyorlar. Bakalım insanı davet ettiğimiz<br />

‘doğal’ olma hâlinin içinde aslında neler var.<br />

Bir insan için ‘doğa’ veya ‘doğal’ terimi, dört<br />

tip gerçekliği tanımlar:<br />

a) Doğanın güçleri (dizginlenemez unsurlar,<br />

hastalıklar),<br />

b) kendisini ölümün acılı gizeminde ifade<br />

eden kader,<br />

Doç. Dr. Erol GÖKA<br />

Psikiyatrist<br />

c) doğa(l) hâl(in)de yaşayan insanlar (ilkeller)<br />

arasında mevcut olan henüz kültürleşmenin<br />

getirdiği ilişki organizasyonlarının ve yasaklamaların<br />

olmadığı hâl,<br />

d) insanın uzun çocukluk dönemi boyunca<br />

güçsüz ve bakıma muhtaç oluşu...<br />

Neresinden bakarsak bakalım, bu doğa(l)<br />

durumunun insana dayanılması güç bir yaşamdan<br />

başka bir vaadini göremeyiz. Doğal<br />

denilen yaşamda insan korkuların egemenliğindedir<br />

ve her yönden ciddi bir tehdit altındadır.<br />

Doğal durumdaki insan korunmayı ve<br />

teselli edilmeyi ister. İnsan, insani varoluşunu<br />

sürdürebilmek için kültüre; kültürü daim kılabilmek<br />

için faaliyetlerini yüceltecek, narsisizmini<br />

besleyecek bir anlam ağına mecburdur.


Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />

Psikanalitik düşünce, insanın insanlaşmasında,<br />

onun içindeki dürtü (arzu) çağlayanına<br />

hayvanlardan farklı bir yol bulma çabasının<br />

birincil önemde olduğuna inanır. Psikanalize<br />

göre kültür, hayvanların yapamadığı, yalnızca<br />

insana özgü olan her şeyin toplamıdır. Bu<br />

durumda kültür, bir yanıyla insanların doğa<br />

güçlerine egemen ve ihtiyaçlarının karşılanması<br />

için gerekli mallara sahip olmak amacıyla<br />

edindiği tüm bilgiyi ve gücü kapsar. Kültür<br />

aynı zamanda, insanların aralarındaki ilişkileri,<br />

özellikle de ürettikleri malların aralarında<br />

dağılımını düzenlemek için gerekli tüm<br />

örgütleri de içerir.<br />

İnsan olabilmek, bir kültür kurabilmek içinse<br />

insanın, insan-öncesi hâlindeki üç dürtüsel<br />

arzunun bastırılmasının becerilebilmesi gerekir.<br />

Yasaklar koyarak bastırılması gereken bu<br />

üç dürtüsel arzu, cinayet, yamyamlık ve (aile<br />

içi cinsel ilişki yasağı) ‘ensest’ tir. İnsanlaşmamız,<br />

bir toplum halinde yaşayabilmemiz, bir<br />

kültür oluşturabilmemiz için bu üç dürtüsel<br />

alanı düzenlememiz, yasaklar, kurallar koymamız<br />

gereklidir. Bu nedenle her kültür, öncelikle<br />

bir yasaklar bütünüdür.<br />

Freud, kültür oluşturabilmek için gerekli olan<br />

yasaklardan daha ziyade aile içi cinsel ilişki<br />

yasağıyla ilgilenmiş, teorisinde bu noktayı esas<br />

almıştır. Oysa insan, kardeşini öldürmeme ve<br />

etini yememe kuralları, bir kültür oluşumu<br />

için cinsel düzenlemeden daha önce konulması<br />

gereken ve en az cinsel düzenleme kadar<br />

önemli olan yasaklardır.<br />

Kültürün oluşumu için yalnızca yasaklamalar<br />

yetmez; zira kültür, yalnızca sürekliliğini<br />

koruması için gerekli yasakların içselleştirilmesiyle<br />

işlemez. Her topluluk bir kültür oluşturabilmek<br />

için dürtü denetiminin, yasaklamaların<br />

yanı sıra ortak idealler ve yaratılar<br />

meydana getirmek, bunların paylaşılabildiği<br />

bir toplumsal ortama sahip olmak zorundadır.<br />

Her kültür, kendi ideallerini ve yaratılarını di-<br />

ğer kültürlerle karşılaştırmak, yarıştırmak, bunun<br />

için de toplum üyelerine o kültürün içinde<br />

yaşıyor olmaktan dolayı övünç, motivasyon<br />

ve tatmin sağlaması gereklidir. Topluluklardan<br />

kültüre giden yolda, o topluluğa özgü ilk<br />

anlam ağı böylece kimliğin oluşumu sırasında<br />

ortaya çıkar. Bu ilk anlam ağının temellerini,<br />

birincil yasakları sağlayan ilksel inanışlar, doğaya<br />

karşı koruma ve teselli kaynağı olan dinsel<br />

fikirler ve kendi ideallerini ve yaratılarını<br />

diğerlerininkinden ayırt etmeye yarayan grup<br />

narsisizmi oluşturur. Kutsallıkların ve dinsel<br />

fikirlerin görevi, doğa güçlerini ve elbette<br />

içimizdeki doğayı kötülüklerden arındırmak<br />

bizi, özellikle ölümde ifadesini bulan kaderin<br />

acımasızlığıyla yeniden barıştırmak ve uygar<br />

bir topluluk halinde yaşamanın insana dayattığı<br />

acıları ve yoksunlukları telafi etmektir.<br />

Kurban, işte insanların insan olmak için yaptığı<br />

bu ilk sözleşmenin kültürleşmesinden<br />

ibarettir. Her kültür, ilksel inanışında bu nedenle<br />

şu veya bu şekilde kanlı <strong>kurban</strong> ritüeline<br />

yer verir. Kültürler zenginleştikçe ve evrensel<br />

dinler ortaya çıktıkça, nasıl aile-içi cinsel ilişki<br />

yasağı aynı kalıp farklı aile tipleri ortaya çıkmışsa;<br />

“İnsan kardeşini öldürmeyeceksin ve<br />

etini yemeyeceksin!” kuralı da karmaşıklaşarak<br />

farklı ritüel ve formatlarda devam eder.<br />

119


120<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />

IV. OTURUM (Saat: 17.45 - 18.45)<br />

KURBAN VE GIDA GÜVENLİĞİ<br />

Başkan: Prof. Dr. İrfan EROL<br />

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />

Kurbanlık Hayvan Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />

Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN<br />

İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />

Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />

Dr. Can DEMİR<br />

Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />

Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması,<br />

Dağıtımı ve Muhafazası<br />

Prof. Dr. Mustafa TAYAR<br />

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü


Kurbanlık Hayvanın Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />

Kurbanlık Hayvanın<br />

Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />

Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN - Dr. Emek DÜMEN<br />

Araş. Gör. Tolga KAHRAMAN - Araş. Gör. Enver Barış BİNGÖL<br />

İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknoloji Bölümü<br />

Kurban kesmek, İslâm ülkelerinde zekât<br />

ve bayram namazları gibi hicretin ikinci<br />

yılında meşru kılınmış dini bir görevdir.<br />

İslâm’a göre deve, manda, inek, sığır gibi büyükbaş<br />

hayvanlar ile koyun ve keçi gibi küçükbaş<br />

hayvanlar <strong>kurban</strong>lık olarak kesilir. Bunların erkeği<br />

ve dişisi ile burulmuş veya burulmamış olanı<br />

arasında fark yoktur.<br />

Ülkemizde her yıl Kurban Bayramında, yaklaşık<br />

iki milyon civarında büyük ve küçükbaş kasaplık<br />

hayvan kesilmektedir. Yaklaşık olarak bu sayının<br />

600 bin adedi büyükbaş, 1.5 milyon adedi de küçükbaş<br />

hayvandır. Sadece İstanbul’da, 2006 yılı<br />

Kurban Bayramında 140.000 adet büyükbaş ve<br />

59.000 adet küçükbaş hayvan kesilmiştir (Anonim,<br />

2006). İstanbul Tarım İl Müdürlüğü verilerine<br />

göre, 99 bin adet büyükbaş ve 66.473 adet<br />

küçükbaş hayvan kesilmiştir. Kesim işlemleri genellikle<br />

bahçelerde, sokaklarda veya son yıllarda<br />

belediyelerce faaliyete geçirilen az sayıda kamusal<br />

kesim yerlerinde gerçekleştirilmektedir. Kasaplık<br />

hayvanların kesim işlemini doğru ve tam<br />

bir şekilde yapabilmek, kesim yerlerinin sağlık,<br />

teknik ve hijyenik koşullarının düzenlenmesi ile<br />

sağlanır (Troller, 1993). Ülkemizde yeterli sayıda<br />

modern kesim tesisleri olmasına rağmen, bu<br />

tesisler Kurban Bayramında ihtiyaca cevap verememektedir.<br />

Bu amaçla, yerleşim birimi özelliğine<br />

ve ihtiyacına göre sabit, portatif veya gezici<br />

tipte kesim yerlerinin kurulmasına ihtiyaç vardır.<br />

Kesim için tahsis edilen açık ya da kapalı alanların<br />

asgari hijyen kriterlerini taşıyan temizlikte,<br />

yeterli havalandırma koşullarına sahip olması<br />

ve hijyen koşullarının devamı için, bol miktarda<br />

sıcak-soğuk su tertibatına sahip olması gerekmektedir.<br />

Kesim ve yüzüm işlemlerinin daha temiz<br />

ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için hayvanlar<br />

asılı vaziyette kesilmeli ve yüzülmelidir. Kurulacak<br />

kesim yerlerinde çağdaş kesim metotlarının<br />

uygulanması, bu tür kesim yerlerinin zaman içerisinde<br />

tüm ülke genelinde yaygınlaştırılması ve<br />

sürekli iyileştirilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığı<br />

ile ülke ekonomisi açısından birçok yararlar<br />

sağlayacaktır (İnal ve Nazlı, 1997).<br />

121


122<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurbanlık Hayvan Seçimi<br />

Hayvanlarda herhangi bir hastalığı düşündürücü<br />

semptomlar bulunmamalıdır (Bonne ve Verbeke,<br />

2007). Buna göre hayvanların kılları veya yünleri<br />

parlak, bakışları canlı, kondisyonları iyi olmalıdır.<br />

Vücut deliklerinden hastalık belirtisi akıntı<br />

gelmemelidir. Aşırı derecede zayıf olan, ölüm<br />

derecesinde hasta, gebe, kesim yerine yürüyerek<br />

gidemeyecek derecede aksak olan, kulağının,<br />

kuyruğunun veya cinsel organının üçte birinden<br />

fazlası bulunmayan, burnu kesilmiş, iki veya bir<br />

gözü kör olan, doğuştan kulağı veya cinsel organı<br />

olmayan ve dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş<br />

olan hayvanları <strong>kurban</strong> etmenin uygun olmadığı<br />

yetkili merciler tarafından bildirilmektedir.<br />

Kesim Öncesi İşlemler<br />

Kesim öncesinde, <strong>kurban</strong>lık hayvanların kışın en<br />

az 8 saat, yazın ise en az 12 saat süreyle dinlendirilmeleri,<br />

et kalitesini iyi yönde etkiler. Kesimin<br />

en az 6 saat öncesinden yemleme kesilmeli ve hayvanlar<br />

kesilinceye kadar ihtiyaçları dahilinde su<br />

tüketmelerine izin verilmelidir. Yorgun hayvanlar<br />

hemen kesilirlerse, yeterli miktarda kanın akması<br />

sağlanamaz ve böyle etler iyi bir olgunlaşma periyodu<br />

geçirmeyeceğinden dayanıksız ve kalitesiz<br />

olurlar. Aynı zamanda dinlendirme amacıyla<br />

padoklara konulan hayvanlar, veteriner hekimler<br />

tarafından sağlık ve besi derecesi bakımından muayene<br />

edilmelidir. Ante mortem muayene, özellikle<br />

hayvandan insanlara bulaşabilen ve zoonoz olarak<br />

adlandırılan kuduz, çiçek, şap, şarbon ve deli<br />

dana hastalığı gibi hastalıkların teşhisinde önem<br />

taşır. Ayrıca genel durum, besi durumu, ırk, yaş ve<br />

cinsiyet gibi özelliklerin kontrolü de bu muayene<br />

sırasında gerçekleştirilir. Bu amaçla tüm dünyada,<br />

canlı muayene uygulaması yasalarla zorunlu kılınmıştır<br />

(Uğur ve ark., 1999).<br />

Kasaplık hayvanların, kesim esnasında savunma<br />

hareketleri yapmasını önlemek ve acıya duyarsız<br />

hale getirmek için uygulanan bayıltma işlemi,<br />

kanama düzeyini ve et kalitesini iyileştiren<br />

önemli bir faktör olmasının yanı sıra, insani<br />

kesim uygulaması açısından oldukça önemlidir.<br />

Bugün birçok ülkede, hayvanların bayıltılmadan<br />

kesilmelerine izin verilmemektedir. Hayvanlara<br />

elektrik akımı verilmesi sureti ile uygulanan<br />

elektroşok yöntemi ile bayıltma günümüzde en<br />

çok koyun ve keçilerde uygulama alanı bulan bayıltma<br />

şekli olarak bildirilmektedir. Uygulanan<br />

elektrik akımı ile hayvanlarda ani bilinç kayıpları<br />

oluşmaktadır. Elektrik uygulamasıyla bayıltmanın<br />

17 ilâ 20. saniyeleri arasında hayvan kesilerek<br />

kanatılır. Eğer bayıltma uygulaması sonrası,<br />

kesim işlemi uygulanmaz ise hayvan en geç 120<br />

saniye içinde kendine gelir ve ayağa kalkar. Akan<br />

kan miktarının artmasına neden olduğu için bayıltma,<br />

etin muhafaza süresinin arttırılmasında<br />

önemli bir proses olarak görülmektedir (Halil ve<br />

Nazlı, 2001).<br />

Kesim ve Kanatma<br />

Kesim için hazırlanmış olan <strong>kurban</strong>lık hayvanlar,<br />

büyük ve küçük baş hayvanlar için dizayn<br />

edilmiş olan kapanda hareketsizleştirilerek kesilirler.<br />

Kanatma işleminde iki farklı uygulama<br />

mevcuttur. Geleneksel yöntem ya da yatay kanatma<br />

adını verdiğimiz ve ülkemizde tercih edilen<br />

bu uygulamada hayvan, mandibular kemiklerinin<br />

hemen altından ve enlemesine olarak keskin<br />

bir bıçak ile beyne giden tüm damarlar, yemek<br />

borusu ve soluk borusu kesilmektedir. Ancak bu<br />

durumda, hayvanın mide içeriği kanla karışmış<br />

olarak akacağından çırpınma sırasında kontaminasyon<br />

riski yükselir. Kesim sırasında kanın<br />

damarlardan akmasıyla oluşan negatif basınç<br />

nedeniyle, kesim yerinden ve barsaklardan kana<br />

doğru bir kontaminasyon şekillenmektir (Ugur<br />

et al., 2003). Diğer yöntem ise dikey kanatmadır.<br />

Gelişmiş ülkelerde temiz ve sağlıklı karkas<br />

ve kan elde etmek için uygulanan bu yöntemde,<br />

hayvan boynunun her iki yanından bir toplardamar,<br />

bir atardamar (şah damarı) ile kesilmekte<br />

ve bıçak kâlbin yakınına kadar sokularak mümkün<br />

olan en fazla kanın akması sağlanmaktadır<br />

(İnal ve Nazli, 1997; Yildirim,1996).


Kurbanlık Hayvanın Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />

Derinin Yüzülmesi<br />

Derinin yüzülmesi, özel itina isteyen bir işlemdir.<br />

Genellikle yuvarlak-küt uçlu bıçaklar<br />

kullanılmalıdır. Bıçakla deri yüzme işlemi,<br />

arka bacakların iç kısmı, gövdelerin karın kısmı<br />

ve kısmen yanları ile ön bacaklar ve boyun<br />

kısmından başlar ve tüm gövdede devam eder.<br />

Bu usulde deride yarıkların oluşma riski vardır.<br />

Tulum çıkarma metodu, deri kalitesinin ve ekonomik<br />

değerinin bozulmaması için tercih edilmesi<br />

gereken tekniktir. Son yıllarda deri yüzme<br />

makineleri, zamandan tasarruf ve uygulamada<br />

kolaylık sağlaması açısından tercih edilmektedir.<br />

Deri üzerinde mümkün olduğunca et artığı bırakılmamaya<br />

çalışılmalıdır. Deriler soğuduktan<br />

sonra tuzlanmalıdır.<br />

İç Organların Çıkarılması<br />

Derisi yüzülen hayvanın karın ve göğüs boşluğu<br />

açılarak sindirim, solunum ve ürogenital<br />

organları çıkarılır. İç organlar çıkarılırken özellikle<br />

işkembe ve diğer sindirim sistemi organları<br />

delinmemeli ve olası fekal kontaminasyon<br />

önlenmelidir. Yemek borusu ve rektumun son<br />

bölümüne ligatür atılarak, sindirim ve boşaltım<br />

sistemi organlarının dışarı çıkarılması işlemine<br />

geçilmesi tavsiye edilir. İç organların çıkarılmasının<br />

geciktirilmemesi gerekir. Aksi bir durumda<br />

ete, sindirim sistemi organlarının kokusu sinebileceği<br />

gibi, karkasta sindirim sistemi ile temas<br />

eden bölgelerde pişmiş et görüntüsü tespit edilir<br />

(Uğur ve ark., 1999).<br />

Çıkarılan iç organlar, ait oldukları karkasla beraber,<br />

sorumlu Veteriner Hekim tarafından post<br />

mortem muayeneye tabi tutulurlar. Herhangi bir<br />

hastalık ya da anormal durum gösteren doku ve<br />

organlar hakkında, hastalığın derecesi ve çeşidine<br />

göre karar verilir. Muayene sonrası büyükbaş<br />

hayvan karkasları, elektrikli testere ile median<br />

hattan ikiye bölünerek yarım karkas, daha sonra<br />

yarım karkaslar da 11 ve 12. kaburgalar arasından<br />

enlemesine kesilerek ön ve arka çeyrek kar-<br />

kaslar elde edilir. Vertebraların kesilmesiyle ortaya<br />

çıkan (medulla spinalis) deli dana hastalığı,<br />

risk materyali olduğundan dolayı uzaklaştırılır.<br />

Hijyen<br />

Kesim ve karkas, kesimhane, personel, alet ve<br />

malzeme ve hava-su hijyeni olarak değerlendirilmelidir.<br />

Ette antraks, tüberküloz ve bruselloz gibi zoonozların<br />

etkenleri primer olarak bulunabilir. Sekonder<br />

kontaminasyon, iç organların çıkarılması<br />

ile derinin yüzülmesi sırasında meydana gelir ve<br />

toplam kontaminasyonun %35-40’nı oluşturur.<br />

İnce barsak içeriği 10 7 kob/g-10 8 kob/g, kalın<br />

barsak içeriği 10 11 kob/g-10 12 kob/g mikroorganizma<br />

içerirler. Barsakların dışında diğer önemli<br />

kontaminasyon kaynakları fekal kirlenmenin<br />

yoğun olduğu hayvanın derisi, ayakları ve kuyruğudur<br />

(Uğur ve ark., 2003). Kasaplık hayvan<br />

etlerinin yüzeyleri çoğunlukla 10 2 -10 4 kob/cm 2<br />

veya daha yüksek düzeyde aerob mezofil genel<br />

canlı ile kontaminedir (Erol, 2007). Bu mikroorganizmaların<br />

büyük bir kısmını, Clostridium spp.<br />

gibi anaeroblar ve Escherichia coli, Salmonella<br />

spp., Klebsiella spp., Enterobakteriler, Yersinia<br />

spp., Campylobacter spp. gibi patojen bakteriler<br />

oluşturur (Gıll ve ark., 1998; Nesbakken ve ark.,<br />

2003).<br />

Kesim yerlerinin; üstü kapalı, teknik ve hijyenik<br />

şartlara uygun, bol miktarda sıcak ve soğuk suyu,<br />

askıda kanatma tertibatı, su ve kanın uzaklaştırılması<br />

için uygun zemini ve duvarları fayansla<br />

kaplı olmalıdır.<br />

Kesim ve parçalama işlemlerinde kullanılan alet<br />

ve malzemeler paslanmaz çelikten mamül olmalı.<br />

Sık sık temizlenip dezenfekte edilmeli. Ağaç<br />

(tahta) gibi kir ve mikroorganizma tutan malzeme<br />

kullanılmamalıdır.<br />

Kesimhane iyi bir şekilde havalandırılmalı, içeride<br />

rutubet bulunmamalı ve kesimhane havası<br />

filtrelerden geçirilmelidir.<br />

123


124<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kullanılan su, sıcak ve içme suyu kalitesinde,<br />

yumuşak ve mikrobiyolojik açıdan güvenilir olmalıdır.<br />

Kesimin tüm aşamalarında görev alan kesicilere<br />

ve kasaplara büyük görevler düşmektedir. Öncelikle,<br />

bu kişilerin detaylı bir eğitimden geçmeleri<br />

gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, kesicilerin<br />

sürekli etle temas hâlinde olmalarından dolayı,<br />

en önemli kontaminasyon kaynağı olduğunu<br />

ortaya koymuştur. Enfeksiyonu bulunan kesiciler,<br />

enfeksiyon semptomlarının kaybolmasından<br />

sonraki en az 15 günlük süreç boyunca kesim/<br />

parçalama işlemi yapmamalı ve tamamen sağlıklı<br />

personelin ise rutin olarak sağlık kontolleri<br />

yapılmalı, portör muayene kartları düzenli olarak<br />

işlenmelidir (Ergün ve ark., 2002). Ayrıca<br />

işçiler kıyafetlerinin, kullandığı aletlerin ve ellerinin<br />

temizliğine özen göstermek zorundadırlar.<br />

Kesim yerlerinde çalışan personel, her gün<br />

temiz kıyafetler giymeli ve gerektiğinde bunları<br />

gün içerisinde değiştirmelidir. Kıyafetler kolay<br />

temizlenebilir olmalıdır. Personel, özellikle işe<br />

ara verip tekrar başladığında ellerini, sıcak su<br />

ve sabun ile dezenfekte etmelidir. Vücudunun<br />

karkasla direkt temas edebileceği bölgelerinde,<br />

septik lezyonları bulunan işçiler karkasla temas<br />

etmemelidir (Hayes, 1992). Acemi personelin<br />

yaptığı hatalardan dolayı, 2005 yılı <strong>kurban</strong> bayramında<br />

3 kişi ölmüş ve 2500 kişi yaralanmıştır<br />

(http://www.radikal.com.tr).<br />

Sonuç<br />

Büyükbaş ve küçükbaş hayvan hareketlerinin ve<br />

kesiminin yoğun olduğu Kurban Bayramında,<br />

hayvan hastalıklarının yayılma riski çok fazladır.<br />

Ayrıca, kesim yerlerinin yetersizliği, hijyen kurallarına<br />

uyulmaması ve eğitimsiz personel gibi<br />

sebeplerden dolayı da <strong>kurban</strong>lık hayvanlardan<br />

elde edilen et ve diğer yenilen aksam, insan sağlığı<br />

için tehlikeli olabilmektedir. Bulaşıcı hastalıkların<br />

önüne geçmek, sağlıklı ve güvenli <strong>kurban</strong><br />

eti elde etmek için; hayvan hareketleri kontrol<br />

altına alınmalı, menşe şehadetnamesi-veteriner<br />

sağlık raporu ve kulak küpeli hayvanlar <strong>kurban</strong><br />

edilmeli, <strong>kurban</strong>lık hayvanlar kesimden önce ve<br />

sonra Veteriner Hekim kontrolünden geçirilmeli,<br />

kesim yapan personel eğitimli olmalı, yeterli<br />

kesimhane ve mezbahaların olmadığı yerlerde<br />

mobil kesim istasyonları oluşturularak, kesimin<br />

her aşamada hijyen kurallarına uyulmalıdır.<br />

Kaynakça<br />

Anonim. (2006). İstanbul Veteriner Hekimler Odası, Gıda<br />

Hijyeni ve Halk Sağlığı Çalışma Birimi 2006 yılı 2. Kurban<br />

Bayramı Basın Bildirisi, Sayı:2006/1042.<br />

Bonne, K. and Verbeke, W. (2007). Muslim consumer trust<br />

in halal meat status and control in Belgium Meat Science,<br />

In press.<br />

Ergün, Ö., Gökce, R., Cetin, Ö. (2002). Kasap Dükkanlarında<br />

Hijyen. Teknik Yayınları, İstanbul.<br />

Erol, İ. (2007). Gıda Hijyeni ve Mikrobiyolojisi, Pozitif<br />

Matbaacılık, Ankara.<br />

Gill, C.O., McGinnis, J.C. and Bryant, J. (1998). Microbial<br />

contamination of meat during the skinning of beef carcass<br />

hindquarters at three slaughtering plants. International Journal<br />

of Food microbiology 42,175–184.<br />

Halil, A., Nazlı, B. (2001). Studies on the effect of electrical<br />

stunning method applied of ante-mortem sheeps on meat<br />

quality. İ.Ü. Vet. Fak. Derg. 27(2), 585-603.<br />

Hayes, P.R. (1992). Food Microbiology and Hygiene. Elsevier<br />

Applied Science, London and New York.<br />

http://www.radikal.com.tr<br />

İnal T., Nazlı B. 1997. Mezbaha Bilgisi. Saray Medikal Yayıncılık,<br />

İzmir.<br />

Nesbakken, T., Eckner, K., Høidal, H.K. and Røtterud, O.J.<br />

(2003). Occurrence of Yersinia enterocolitica and Campylobacter<br />

spp. in slaughter pigs and consequences for meat<br />

inspection, slaughtering, and dressing procedures. International<br />

Journal of Food Microbiology 80, 231– 240.<br />

Troller, J.A. (1993). Sanitation in Food Processing. Akademic<br />

Pres, Inc., California.<br />

Uğur M., Nazlı B., ve Bostan K. 1999. Mezbaha Bilgisi ve<br />

Et Muayenesi Ders Notları. İ.Ü. Veteriner Fakültesi Yayını,<br />

109, İstanbul.<br />

Uğur, M., Nazlı, B., ve Bostan, K. (2003). Gıda Hijyeni.<br />

Teknik Yayınları, İstanbul.<br />

Yıldırım, Y. (1996). Et Endüstrisi (4.ed.), Remzi Ofset, Ankara.


Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />

Kurban Yan<br />

Ürünlerinin Ekonomiye<br />

Kazandırılması<br />

Dünyadaki bütün Müslümanların,<br />

manevi yönü ile sosyal yardımlaşmayı<br />

en üst düzeyde yaşadığı ve ülkemiz<br />

hayvancılığı başta olmak üzere birçok<br />

sektörü ve kurumu maddi boyutlarıyla direk<br />

ilgilendiren Kurban ibadetini, daha iyi ve hijyenik<br />

olarak dünya geneline model oluşturmak<br />

anlamında, uluslararası düzenlenen bu <strong>sempozyumu</strong>n<br />

yüksek katkı sağlamasını temenni<br />

ediyor, Bayrampaşa Belediyesi ve Diyanet<br />

İşleri Başkanlığımız ile sempozyuma emeği<br />

geçen bütün kişi ve kuruluşlara tebriklerimizi<br />

iletiyor ve Dünya Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />

temsilcisi olan Türkiye Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />

Derneği üyeleri adına hepinize saygılar<br />

sunuyorum.<br />

KURBAN YAN ÜRÜNLERİ<br />

Deri:<br />

Ülkemizde, mezbahanelerde kesilen hayvan<br />

derilerinin %70–80’inin, kırsaldaki <strong>kurban</strong> kesimlerinin<br />

ise %50–60 ‘ının değerlendirilebildiği<br />

tahmin edilmektedir. Üretilen derilerin bir<br />

kısmının kırsal alanda yer örtüsü, süs eşyası,<br />

peynir tulumu, seccade olarak da kullanıldığını<br />

hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle elde edilen<br />

derilerin bir kısmı toplama, muhafaza ve nakil<br />

Dr. Can DEMİR<br />

Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />

güçlükleri nedeniyle değerlendirilememektedir.<br />

Resmi rakamlara göre 1998–1999 yıllarında<br />

1milyon 100 bin civarında sığır, 1milyon civarında<br />

dana, 27 bin civarında manda olmak<br />

üzere 2 milyon 100 bin-2 milyon 200 bin adet<br />

büyükbaş kesimi yapılmış ve % 10 ölü hayvanlardan<br />

gelen deriler de ilave edilerek 2 milyon<br />

400 bin civarında deri üretiminin yapıldığı<br />

hesap edilmektedir. Küçükbaşta ise 9 milyon<br />

200–8 milyon 400 bin adet hayvan kesilmekte<br />

ve %10 fazlasıyla 10 milyonun üzerinde küçükbaş<br />

derisi elde edildiği varsayılmaktadır<br />

125


126<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

THK’ce 2000 yılında 265.274 büyükbaş, 1milyon<br />

700 bin küçükbaş deri toplanabilmiştir.<br />

Genel kanıya göre <strong>kurban</strong> derilerinin %50-60’ı<br />

THK’ce toplanabilmektedir.<br />

Yan ürün olmasına rağmen, derinin ekonomik<br />

boyutunun ne kadar yüksek olduğu hepinizce<br />

takdir edilmektedir. Bu açıdan baktığımızda<br />

derilerde;<br />

Hayvan canlı iken, yetersiz bakım ve beslenme,<br />

parazitler, damgalama hataları,<br />

Kan ve ortam ile doğal pisliklerin kesim sırasında<br />

deriye bulaşması ve kuruması ve en sık<br />

gördüğümüz derinin yüzüm hataları,<br />

Derinin muhafazası için yeterli ve doğru tuzlama<br />

veya konservasyon işlemleri yapılmaması,<br />

derilerde tuz lekeleri oluşması, güneş ışınlarından<br />

korunmamış gün lekeleri olan deriler,<br />

Ekonomik kayıpların başlıca sebeplerindendir.<br />

Büyükbaşlarda derinin yüzülmesi:<br />

Yüzüm işi kesim salonunda ise makaralı ray ve<br />

iskele düzenlemesine göre yapılır.<br />

Genellikle yüzüm çizgisi önceden yapılmaz.<br />

Fakat her kısım yüzülürken, yüzüm çizgisinin<br />

yerinden yapılarak tamamlanması gerekir.<br />

İlk defa boynun iki yanı, sonra baş ve sıra<br />

olarak ön ayaklar, arka ayaklar, ön kollar, arka<br />

kollar, kuyruk, karın ve göğüs yüzülür, en sonunda<br />

deri gerdirilerek but, sağrı, bel, omuz<br />

ve boyundan kurtarılarak yüzüm tamamlanır.<br />

Yüzümde, mutlaka yüzüm bıçağı kullanılmalıdır.<br />

Derilerde kesik, yarı kesik (ispire), tırtık<br />

bulunmamalı; deri altı bağ dokusu boyunca<br />

ayrılmalı, deride et, yağ bırakılmamalı ve gövde<br />

eti üzerinde kesik ve yırtıklar yapılmamalı,<br />

et kirletilmemeli, eller ve bıçaklar kirlendikçe<br />

hemen yıkanmalıdır.<br />

Küçükbaşlarda Şişirme<br />

ve Derinin Yüzülmesi:<br />

Şişirme nefesle yapılmamalıdır. Şişirme komp-<br />

resöre veya pompaya bağlı hortumun ucundaki<br />

keskin ağızlı kanül, hayvanın kasık bölgesinde<br />

deri ile adale arasına, ucu deri altı bağ dokusu<br />

içinde kalacak şekilde eğik olarak batırılır,<br />

pompa veya kompresör çalıştırılır. Deri altına<br />

verilen havanın bütün vücuda yeterince yayıldığı<br />

anlaşıldığında şişirme durdurulur. Şişirme<br />

işlemi, deri ile kas arasındaki bağ dokunun<br />

gevşemesine, derinin gövdeden daha kolay<br />

ayrılabilmesine yardım eder. Hayvan yerde<br />

kesilmişse, şişirme bittikten sonra yüzüm için<br />

çengele asılır.<br />

Küçükbaş hayvanın yüzülmesine kuyruktan<br />

başlanır, sonra arka ayaklara geçilir, paça kesilerek<br />

gövde çengellere asma kirişinden asılır,<br />

arka bacak ve butlar yüzülür. Daha sonra sıra<br />

ile ön paçalar kesilir, ön kollar, boyun, karın<br />

ve göğüs yüzülür. En son olarak deri, sağrı,<br />

bel, omuz ve boyundan kurtarılarak yüzüm<br />

tamamlanır. Yüzüme başlamadan önce, tarsal<br />

ve karpal eklemlerinin iç yüzünden başlamak<br />

üzere yüzüm çizgisi yapılır veya her kısım yüzülürken<br />

bu çizgi yüzünden yarmalar yapılır.<br />

Derinin Muayenesi:<br />

Deri muayenesi, kanın iyi akıtılıp akıtılmadığının<br />

anlaşılması, Antraks, yanıkara, septisemi,<br />

çiçek, yaralar, apseler ve ekto parazitlerin bulunup<br />

bulunmamasının saptanması bakımından<br />

önemlidir. Deride apse, karbunkel, hipoderma,<br />

çiçek lezyonları, deri altında infiltrasyon,<br />

derinin iç yüzeyinde de fazla kan (özellikle<br />

agoni halindeki kesimlerin belirlenmesi için)<br />

bulunup bulunmadığı kontrol edilir.<br />

Derilerin Korunması İçin<br />

Ne Tür İşlemler Yapılmalıdır?<br />

Çeşitli deri koruma yöntemlerine karşılık en<br />

kolay olarak kullanılan yöntem tuzlu koruma<br />

yöntemidir. Derinin, yaş deri ağırlığının %30–<br />

50 si oranında ve 2–4 mm. çapında tanelere<br />

sahip tuzun, et yüzüne tuzlanmamış alan kalmayacak<br />

şekilde uygulanması neticesinde nem<br />

oranının %35–40 düzeyine indirilerek koruma


Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />

altına alınmasıdır. Deriler, hafif eğimli sert bir<br />

zemine veya özel tahta ızgara üzerine kıl yüzü<br />

alta ve et yüzü üste gelecek şekilde düzgünce<br />

yayılır. Yaş deri ağırlığının %30–50 si oranında<br />

daha önce kullanılmamış, 2–4 mm çapında<br />

tanelere sahip temiz tuz, derinin et yüzüne,<br />

tuzlanmamış alan kalmayacak şekilde (gerekirse<br />

elle ovularak) yayılır. Bu işlemden sonra<br />

deriler tüylü kısımları dışa dönük (et yüzeyleri<br />

birbirine yapışık, bohça) olacak şekilde katlanır<br />

ve ilgili yerlere gönderilmek üzere hazır<br />

bekletilir.<br />

Bilinmelidir ki, derilerin usulüne uygun bir<br />

şekilde yüzülmemesi ve koruma altına alınmasının<br />

iyi yapılamaması çok büyük ekonomik<br />

kayıpların oluşmasına ve ülkemizden<br />

ciddi oranlarda dövizin yurt dışına gitmesine<br />

neden olmaktadır.<br />

İç Organlar:<br />

Karın boşluğuna girmek için önce, pelvisin ön<br />

kenarından başlamak üzere bir şak yapılır ve<br />

bu şak sternuma kadar uzatılır. Önce pelvis<br />

boşluğundan idrar kesesi, dişilerde uterus ve<br />

diğer ürogenital organlar ve bunların bağları<br />

alınır. Bundan sonra, rektumun anüsle bağlantıları<br />

ve leğen kemiği tavanına bağlı olan<br />

bağlar (mezorektum bağları) dikkatlice kesilerek<br />

ayrılır. Kalın, kör ve ince bağırsaklar ve iç<br />

yağı, rumen ve yemek borusu bağlarıyla birlikte<br />

kesilip özel kaplara veya arabaya alınır. Bu<br />

durumda karaciğer diyaframa üzerinde bulunur.<br />

İşkembe üzerinde bulunan dalak sıyrılıp<br />

alınarak bir küvete konulur. Kirlenmelere<br />

meydan vermemek için yemek borusu bağlandıktan<br />

sonra kesilmeli, idrar kesesi, bağırsaklar,<br />

mide ve rumen yırtılmamalı, delinmemeli<br />

ve koparılmamalı, bunlara sebep olabilecek<br />

sert hareketlerden ve yanlış bıçak kullanmaktan<br />

kaçınılmalıdır.<br />

Diyaframa üzerinde kalmış bulunan karaciğer,<br />

diyaframanın karaciğere bağlı kısımlarıyla<br />

birlikte kesilerek çıkarılır ve halen gövde üzerinde<br />

bulunan böbrekler yağlarından ayrılarak<br />

kesilip alınır ve dalağın bırakıldığı küvete konulur.<br />

Karaciğeri çıkarırken açılmış olan diyaframa<br />

yarılarak genişletilir. Göğüs boşluğundaki akciğer<br />

damar ve bağlarıyla birlikte, yürek göğüs<br />

kafesi bağlarından zedelenmeden kesilerek<br />

kurtarıldıktan sonra, nefes borusu, boyun ve<br />

göğüs kafesi girişindeki bağlarından, dilimleme<br />

bıçağı gibi uygun bir bıçak yardımıyla kurtarılıp<br />

elin erişebildiği yerden sıkıca kavranarak<br />

kuvvetle çekilip çıkarılır. Böylece birbirine<br />

ekli olarak çıkarılan akciğer, yürek ve dalağın<br />

konulduğu küvete bırakılır. Bu işi yaparken<br />

akciğer ve yüreğin zedelenmemesine, özellikle<br />

kalp kesesi (pericard)’nin delinmemesine ve<br />

yırtılmamasına dikkat edilmelidir.<br />

Hayvanın kesiminden, iç organlarının çıkarılmasının<br />

tamamlanmasına kadar geçen süre,<br />

kesinlikle 30 dakikayı geçmemelidir.<br />

Tüketilebilir Yan Ürünler:<br />

Karaciğer, beyin, deli inek “BSE” hastalığı,<br />

yürek, böbrek, dalak, uykuluk (timus), dil,<br />

testis, baş eti, paça, et suyu, işkembe, bağırsak,<br />

yağlar, yemek borusu dış kırmızı kası, diyafram<br />

kası, kuyruk, bumbar ve memedir.<br />

Akciğer Muayenesi:<br />

Pleura pulmonalis’in akciğer dokularında<br />

yangılı, doku değişikliği durumlarının bulunup<br />

bulunmadığına bakılır. Paraziter odaklar,<br />

apseleşme gibi durumlar incelenir. Akciğer<br />

muayenesinde elle patolojik bozukluk olup olmadığına<br />

bakılır, kıvam, sert odaklar, apseler,<br />

parazitler yönünden incelenir. Kesitler yapılır.<br />

Akciğerlerin muayenesinde özellikle tüberküloz<br />

üzerinde durulur. Akciğer zarı üzerinde<br />

deren, yangı ve renk değişikliğinin varlığı incelenir.<br />

Kâlp Muayenesi:<br />

Kalbin muayenesinde önce, perikart açılarak<br />

kaslara bakılır. Uzunluğuna kesitle sol ve sağ<br />

127


128<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ventriküller açılır. Kulakçıklar kesilerek endokarditis,<br />

dejenerasyon, hemoraji, sistiserk ve<br />

ekinekok aranır. Kalp muayenesi sistiserk teşhisi<br />

yönünden önemlidir. Perikart üst bağlantı<br />

yerine kadar açılır, fibrin veya başka maddelerin<br />

yığıntı yapıp yapmadıkları, perikarditis<br />

traumatica bulunması halinde yapışmaların,<br />

seröz zarlarda tüberküloz ve kalp kesesinde<br />

kan toplanıp toplanmadığı, ventrikulusta pıhtılaşmış<br />

kanın varlığı incelenir.<br />

Karaciğer Muayenesi:<br />

Genel bakıda özellikle karaciğerin büyüklüğü,<br />

kenarlarının inceliği ve kalınlığı, üzerinde yığıntı<br />

olup olmadığı, parazit odakları ve rengine<br />

dikkat edilir. Palpasyon 10 parmak ucuyla<br />

yapılır. Bu şekilde karaciğer sirozu, odakçıklar<br />

halindeki sertleşmeler saptanabilir. Bu organın<br />

muayenesi için tümünü inspeksiyonla incelendikten<br />

sonra portal lenf yumrularına (Lnn.<br />

hepatici portale), mideye bakan yüzündeki<br />

büyük safra kanallarına ve lobus caudatus’un<br />

yanından safra kanallarına kadar ulaşan kesitler<br />

yapılır.<br />

Karaciğer lenf yumrusu porta hepatis’de kolayca<br />

bulunur. 1–7 cm. uzunluğunda ve sayıları<br />

6–15 arasında değişmektedir. Safra kanallarına<br />

kesit yapıldıktan sonra, bıçağın tersi ile iki taraftan<br />

kesit yerinin bulunduğu merkeze doğru<br />

sıvazlama hareketleri yapılarak F.hepatica ve<br />

Dicrocoelium yada bu parazitlerin reaksiyon<br />

ürünleri dışarı çıkarılabilir.<br />

Dalak Muayenesi:<br />

Dalak palpasyonla ve kesilerek muayene edilir.<br />

Gözle dış bakıda renk ve büyüklüğüne bakılır.<br />

Kesit yapılarak pulpanın özelliği incelenir,<br />

kenarlarının inceliğine ve kalınlığına dikkat<br />

edilir, kıvamına, rengine (dalak tümöründe<br />

muhallebi kıvamında, açık veya koyu kırmızı<br />

renkte olur). Özellikle Antraks’ta dalak büyür,<br />

çamur kıvamında, katran renginde olur, bıçağın<br />

tersi ile kesit yüzü sıvazlandığında çamur<br />

gibi sıvaşır. Bu organda Antraks, tümörler,<br />

ekinekok ve tüberküloz aranır. Bundan başka<br />

bütün septisemilerde, piroplazmozda ve<br />

salmonella’lara bağlı enteritis olaylarında dalakta<br />

bozukluklar görebiliriz.<br />

Böbrek Muayenesi:<br />

Böbrekleri muayene etmek için yağ kapsülünden<br />

çıkartmak zorunluluğu vardır. Böbrek<br />

lenf yumruları (Ln.renales), gövde etler<br />

ikiye bölünürken dikkat edilmez ise her iki<br />

tarafın lenf yumruları tek taraf üzerinde kalabilir.<br />

Yakınında bulunan böbrek üstü bezleri,<br />

lenf yumruları ile karıştırılmamalıdır.<br />

Böbreklerin üzerinde görülen çok küçük<br />

peteşiler miliyer odaklar ve nekrozlar, çeşitli<br />

enfeksiyon hastalıkları, tüberküloz ve salmonellozları<br />

ifade eder.<br />

Mide ve Bağırsakların Muayenesi:<br />

İnspeksiyonda dikkat edilecek noktalar, mide<br />

ve bağırsakların seröz zarlarının incelenmesi,<br />

damarların dolu veya boş olduklarının kontrolü,<br />

yangı ve paraziter bozukluklar yönünden<br />

muayeneleri ve bağırsak bölümlerinin ayrı<br />

ayrı renk değişikliğine uğrayıp uğramadıkları<br />

göz önünde bulundurulmalıdır. Bağırsak lenf<br />

yumruları tüberküloz açısından önemlidir.<br />

Omentum ile beraber muayene edilen bağırsaklarda<br />

tüberküloz, paraziter bozukluklar,<br />

tümörler ve aktinomikoz aranır. Şüpheli ve<br />

zorunlu durumlarda sindirim sistemi içeriğinin<br />

ve iç duvarların kesitler yapılarak muayenesi<br />

en doğru işlemdir.<br />

Tüketilemeyen Yan Ürünler ve Atıklar:<br />

İmha edilen gövde ve organlar, kemik, kan,<br />

deri, kıllar, akciğerler, boynuz, tırnak, kulak,<br />

soluk borusu, testisler hariç üreme organları,<br />

böbrekler hariç üriner organlar, safra, bezler,<br />

lenf yumruları, işkembe ve bağırsak içerikleri<br />

ile işkembe ve bağırsak kazıntılarıdır.<br />

Geleneksel bayram etkinlikleri içersinde fertler<br />

ağırlıklı olarak <strong>kurban</strong> etinin değerlendirilmesine<br />

önem vermekte, deri ve sakatat üzerinde


Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />

fazlaca durmamaktadır. Bağırsak, işkembe,<br />

baş, ayak gibi kısımları yardım şeklinde değerlendirmeyi<br />

veya atmayı tercih etmekte; kendi<br />

kullanımları dışına çıkması nedeniyle de bu<br />

maddelere gereken ilgiyi göstermemektedirler.<br />

Diğer taraftan, kesim sonrası oluşan ve insan<br />

gıdası olarak tüketilemeyen yan ürünler ile birçok<br />

hastalık etkenini taşıyabilen her türlü atık,<br />

uygun biçimde ortamdan uzaklaştırılmamakta<br />

ve gerek çevre kirliliği, gerekse salgın hastalıkların<br />

yayılmasına zemin hazırlamaktadır.<br />

Bu nedenle; kan, işkembe ve bağırsak içerikleri<br />

ile tüketilemeyecek karaciğer, akciğer gibi organ<br />

veya organ kısımları, çevreye atılmamalı,<br />

Akarsulara ve kanalizasyon kanallarına dökülmemeli,<br />

Sızdırmaz naylon torbalara konularak çöpe<br />

atılmalı ya da mümkünse derin çukurlara gömülmelidir.<br />

Oysa insan gıdası olarak tüketilemeyen yan<br />

ürünler ile atıkları, uygun teknolojilerle işleyip<br />

endüstrinin çeşitli alanlarında kullanmak<br />

mümkündür.<br />

Bilindiği gibi; kandan başta yem olmak üzere<br />

gıda, boya, tutkal ve kağıt sanayinde; önemli<br />

bir ham madde kaynağı oluşturan kemiklerden<br />

yem ve tutkal sanayinde, jelatin, filtre, fotoğraf<br />

ve röntgen filmlerinin yapımında;<br />

Tırnak ve boynuzlardan un şekline dönüştürülüp<br />

yem sanayinde ve yangın söndürücü<br />

cihazların yapımında, yine boynuzlardan düğme<br />

ve birçok süs eşyasının yapımında; işkembe<br />

ve bağırsak içeriklerinden ise yem, gübre<br />

ve doğal gaz sanayinde; pankreas, tiroit bezi,<br />

adrenal bezler ve safradan ilaç sanayinde yararlanılmaktadır.<br />

Bu noktada, yan ürünlerin<br />

ve atıkların değerlendirilmesiyle ülke ekonomisine<br />

sağlanacak katkıların da, bayramlarda<br />

bu ürünlerle birlikte çöpe atıldığını özellikle<br />

vurgulamak istiyorum.<br />

Kurban ve Hijyen Çözümleri Kiminle?<br />

İlçe belediyelerinde, norm kadro çalışması sonucunda<br />

veteriner teşkilatının kaldırıldığını,<br />

halka bu konuda kalite anlayışıyla, müşteri gözüyle<br />

bakılması ve hizmet götürmek için uğraşılması<br />

gerektiği, her görevin sahibi olduğunu,<br />

ancak Veteriner Hekimlerin Yönetsel Yetkinliklerinin<br />

bulunmadığını biliyor musunuz?<br />

Kartal, Tuzla, Z.burnu, Maltepe, Üsküdar İlçe<br />

Belediyelerinde Veteriner Hekimlerin başka<br />

Müdürlüklerde görev yaptıklarını hatırlatmak<br />

istiyorum.<br />

Norm kadro düzenlemeleri adı altında bir süre<br />

önce, birçok belediyelerimizde ortadan kaldırılan<br />

Belediye Veteriner İşleri Müdürlüklerinin<br />

tekrar kurularak, koruyucu halk sağlığı hizmetlerine<br />

katılımlarının aktif hale getirilmesi,<br />

Gıda Güvenliği ve Hijyen etkinliği açısından,<br />

hayvan pazarlarında ve <strong>kurban</strong> bayramı süresince<br />

kesim yerlerinde, resmi görevlendirmelerin<br />

dışında Türk Veteriner Hekimler Birliği<br />

organizasyonunda Veteriner Hekim Odaları<br />

tarafından oluşturulacak havuzdan yerel yönetimlerce<br />

hizmet alınması, hayvan satış ve<br />

kesim sayısına endeksli olarak yeteri sayıda<br />

veteriner hekim görevlendirilmesi,<br />

Kurban ve Hijyen Çözümleri:<br />

Kurban kesiminde görev alacak kalifiye elemanların<br />

ve kasapların iş kazası ve kesim hatalarının<br />

önüne geçilebilmesi amacıyla eğitimin<br />

Kalfalık mevzuatına uygun olarak (MEB) tek<br />

elden yapılması ve sertifikalandırılması,<br />

Kurban ve Hijyen Çözümleri, Yasa:<br />

Kurban için, saha/arazi şartlarında satış ve<br />

portatif toplu kesim yerlerinin kurulması, gıda<br />

güvenliği ve hijyeni ile kesim sonrası atık yönetimini<br />

içeren özel bir yönetmeliğin Tarım<br />

Bakanlığınca hazırlanması ve Kurban mevzuat<br />

yetkilerinin Tarım bakanlığında tek elde<br />

toplanmasını ve yerel yönetim merkezli icra<br />

edilmesini öneriyoruz.<br />

129


130<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurban Etlerinin<br />

Tüketime Hazırlanması,<br />

Dağıtımı ve Muhafazası<br />

Kurbanın dini bir görev olması yanında<br />

sosyal, sağlık ve ekonomik yönleri<br />

de olan bir olgudur. Kurban, insanlar<br />

arasında sevgi ve dayanışma ruhunu güçlendirir.<br />

Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma<br />

ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin<br />

gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle<br />

et satın alma imkânı bulunmayan veya çok<br />

sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda,<br />

<strong>kurban</strong>ın bu rolünü daha belirgin biçimde<br />

görmek mümkündür. Ülkemizde kişi başına<br />

et tüketimi, sadece Kurban Bayramlarında gelişmiş<br />

ülkeler düzeyine çıkabilmektedir. Ancak<br />

aynı anda, çok sayıda hayvanın kesilmesi<br />

gerek halk sağlığı, gerekse çevre sağlığı açısından<br />

ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.<br />

Halkın <strong>kurban</strong>lık hayvan seçimi ve alımı,<br />

<strong>kurban</strong>lık hayvanın kesim ve yüzüm işlemleri,<br />

kesilen etin parçalanması ve muhafaza edilmesi,<br />

yan ürünlerin korunması gibi konularda<br />

bilgilendirilmesi, basınımızın da bu yönde ilgi<br />

göstermesi ve çaba sarf etmesi, halk sağlığı açısından<br />

son derece yararlı olacaktır.<br />

Veteriner Hekim kontrolü yapılmadan kesilen<br />

hayvanlardan elde edilen etler, sağlık açısından<br />

önemli bir risk oluşturmaktadır. Buna<br />

Prof. Dr. Mustafa TAYAR<br />

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknoloji Bölümü<br />

ilâveten <strong>kurban</strong>lık hayvanların sokaklarda<br />

dolaştırılmaları, meydanlarda bekletilmeleri,<br />

satın alınan hayvanların evlerin bahçelerinde,<br />

balkonlarında tutulmaları ve uygun olmayan<br />

yerlerde kesilmeleri tehlikenin boyutunu daha<br />

da arttırmaktadır. Özellikle kesim sırasında<br />

ortaya çıkan kan, mide bağırsak içeriği ve kullanılmayan<br />

kısımların gelişi güzel bir şekilde<br />

çevreye atılmaması; akarsulara dökülmemesi<br />

gerekir. Aksi takdirde, hayvan hastalıklarının<br />

yayılması, hastalıkların hayvanlardan hayvanlara<br />

ve hayvanlardan insanlara bulaşması,


Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

çevrenin kirlenmesi ve çevre sağlığının bozulması<br />

kaçınılmazdır.<br />

Kasaplık hayvanlar, birçok hastalığın kaynağı<br />

olabilir ve bu hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.<br />

Hayvanlardan insanlara geçen bu<br />

hastalıkların, Kurban Bayramlarında görülme<br />

sıklığı yaklaşık %30 oranında artmaktadır.<br />

Türkiye ve pek çok komşu ülkede bruselloz,<br />

kist hidatid, sistiserkoz, sarkoplazmoz, verem,<br />

toksoplazmoz, şarbon gibi hastalıklar günümüzde<br />

hâlâ görülmekte ve önemli bir halk<br />

sağlığı sorunu oluşturmaya devam etmektedirler.<br />

Bu hastalıklardan ileri gelebilecek tehlikenin<br />

azaltılması veya önlenmesi için öncelikle<br />

hastalıkların hayvanlarda kontrol altına<br />

alınması gerekir. Buna ilâve olarak kasaplık<br />

hayvanların, asgari teknik ve sağlık şartlarına<br />

sahip kesim yerlerinde kesilmesi ve tüketiciye<br />

sağlıklı bir şekilde ulaştırılması gerekir.<br />

Ülkemizde, <strong>kurban</strong>lık hayvanların alımı, satımı,<br />

kesimden önce ve sonra muayenesi yasal<br />

uygulamaların dışında bırakılmıştır. Bu<br />

nedenle, Kurban Bayramında pazarlanan ve<br />

kesilen hayvanlar, hastalıkların yayılması bakımından<br />

önemli bir sakınca oluşturmaktadır.<br />

Konuya; İnsan sağlığı, çevre sağlığı ve ülke<br />

ekonomisi açısında yaklaşmak gerekmektedir.<br />

Kurban Etinin Özellikleri<br />

Et, zengin besin maddesi ve su içermesi<br />

nedeniyle mikroorganizmalar için çok iyi<br />

bir üreme ortamı oluştururlar. Etlere çeşitli<br />

yollarla bulaşabilen mikroorganizmalar, eti<br />

kendi gelişmeleri için besin kaynağı olarak<br />

kullanırlar. Bu mikrobiyal faaliyetler sonunda<br />

da et, kolayca bozulabilir. Etin bu kolay<br />

bozulma özelliğinden dolayı özenli bir<br />

şekilde muhafaza edilmesi ve bu tür mikroorganizmaların,<br />

bulaşmalarının önlenmesi<br />

veya uygun işleme yöntemleriyle elimine<br />

edilmeleri gereklidir.<br />

Her şeyden once, kesilecek hayvan mutlaka<br />

sağlıklı olmalıdır. Kesim öncesi <strong>kurban</strong>lık<br />

hayvanların yorgun olmaması ve aç bırakılmaları,<br />

etlerin kalitesini olumlu yönde etkileyen<br />

başlıca faktörlerdir. Yorgun hayvanların<br />

hemen kesilmesi ile kanı tamamen akıtmak<br />

mümkün olmayacağı için etler dayanıksız<br />

olacak ve çabuk bozulacaktır. Benzer şekilde,<br />

yorgun hayvanların etleri uygun bir olgunlaşma<br />

geçirmeyecek ve dolaysı ile etin kalitesi de<br />

olumsuz etkilenecektir. Kurbanlık hayvanlara<br />

kesim anının en az 6 saat öncesi yem verilmemelidir.<br />

Aksi takdirde, kesim öncesi yemleme<br />

sonunda kesilmiş hayvanların kanları, barsaklarda<br />

oluşan emilme ile mikroorganizmaların<br />

hücumuna uğrayacak ve oradan ete geçerek<br />

kaliteyi olumsuz etkileyecektir. Kurbanlık<br />

hayvanları kesim öncesi strese sokacak kötü<br />

muamelelerden ve hareketlerden kesinlikle<br />

kaçınmak gerekir. Kesimden önce stres faktörlerine<br />

maruz kalmış, yorgun hayvanlardan<br />

elde edilen etler de uzun ömürlü değildir.<br />

Usulüne göre yapılmayan kesim veya kanı<br />

iyi akıtılmayan gövdeden elde edilen etlerde<br />

bakteriyel bozulma hızı yüksektir. Kesme<br />

işlemi, hayvanın yemek borusu ile boynun sağ<br />

ve solunda bulunan 2 kalın damarı kapsayacak<br />

şekilde, boynun alt bölümü ile çene arasındaki<br />

kısmın ortasındaki boğaz çıkıntısına<br />

rastlayan yerden yapılmalıdır.<br />

Kurbanlık hayvanlara kesim sonrasında yapılan<br />

işlemler, derinin yüzülmesi ve iç organların<br />

çıkarılmasıdır. Kesim hayvanlarının derilerinin<br />

yüzülmesi özel itina isteyen ve ekonomik<br />

açıdan çok önemli bir konudur. Ülkemizde<br />

küçükbaş <strong>kurban</strong>lık hayvanların derilerinin<br />

yüzümü, tulum çıkarma şeklinde olmaktadır.<br />

Kesim sonrasında hayvanlar, bacaklarından<br />

birinden açılan bir delikten şişirilir ve arka bacaklarından<br />

asılır. Tulum çıkarma işleminde<br />

bıçak ile kesilerek el girebilecek hale getirilir<br />

ve sonra bıçak değmeden yumruk haline getirilerek<br />

içeri sokulur ve bel bölgesine kadar<br />

hafif darbeler ile yüzülür. Son kısımda deri,<br />

131


132<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

elle çekilerek deri gövdeden ayrılır. Derisi<br />

yüzülen hayvanın karın boşluğu açılarak, iç<br />

organları çıkarılmalıdır. Bu sırada özellikle işkembe<br />

ve barsakların parçalanmamasına özen<br />

gösterilmelidir. Aksi takdirde, dışkı kökenli<br />

bir çok organizma gövdeye ve kesim çevresine<br />

bulaşacak ve bir hastalık kaynağı oluşturacaktır.<br />

Kesimden sonra kasaplık hayvanların,<br />

tepeden tırnağa sistematik bir şekilde<br />

muayenesinin yapılmasıdır. Post-mortem<br />

muayenede, etlerin insan gıdası olarak tüketilmesini<br />

sakıncalı kılan veya daha öteye<br />

giderek tüketilme olasılığını ortadan kaldıran<br />

hastalıkların veya durumların, ihbarı<br />

mecbur hastalıkların ve bunların iç organlarda<br />

oluşturduğu ve bunlarla iç organlarda<br />

oluşturdukları bozuklukların saptanmasına<br />

olanak hazırlayarak, etler hakkında doğru<br />

olarak karar verilmesi sağlanabilir. Postmortem<br />

muayenede başarılı olmak, çeşitli<br />

salgın hastalıkların husule getirdiği patolojik,<br />

anatomik değişiklikleri görerek sağlıklı<br />

teşhis koyabilmek için sistemli bir muayenenin<br />

yapılması zorunluluğu vardır.<br />

Kesim sırasında atılan hastalıklı organların<br />

kedi ve köpekler tarafından yenmesinin önüne<br />

geçilmelidir. Zira parazitli organların kedi<br />

ve köpekler tarafından yenmesiyle, başta hidatioz<br />

olmak üzere çeşitli paraziter hastalıkların<br />

insan ve hayvanlara bulaşması mümkün<br />

olmaktadır.<br />

İnsan Beslenmesinde<br />

Etin Önemi ve Kurban<br />

İnsanın beslenmesinde hayvansal kaynaklı<br />

gıdaların, özellikle de proteinlerin önemi çok<br />

fazladır. Et ve et ürünleri içerdikleri temel<br />

amino asitler, mineral maddeler, vitaminler<br />

sebebiyle insan beslenmesinde vazgeçilmez<br />

önem taşır. İnsanın, günlük beslenmesinde<br />

alacağı proteinin yarısı, hayvansal kaynaklı<br />

olması gerekir. Amerika ve AB ülkelerinde<br />

kişi başına yılda 90-100 kg et tüketilirken, bu<br />

miktar Türkiye’de 25-27 kg dolayındadır ve<br />

bu miktarın da 10-11 kg. ını kırmızı et oluşturmaktadır<br />

Türk halkının beslenme durumuna bakıldığında;<br />

temel besin ekmek ve diğer tahıldan<br />

mamul ürünlerdir. Günlük enerjinin ortalama<br />

%50’si ekmek ve diğer tahıldan mamul<br />

ürünlerden sağlanmaktadır. Yıllar içerisinde<br />

besin tüketim eğilimi incelendiğinde sütyoğurt,<br />

et tüketiminin azaldığı söylenebilir. Et<br />

ve et ürünleri, protein açısından çok önemli<br />

gıda maddeleri olmasına rağmen ülke genelinde<br />

tüketim yüzdesi, diğer gıda gruplarının<br />

tüketimleri içerisinde sadece % 3’tür.<br />

Ülkemizde, bir yılda kesilen hayvan sayısı toplamının<br />

% 7-10 kadarı Kurban Bayramında<br />

kesilmekte ve bu oranda et üretimine katkısı<br />

bulunmaktadır. Özellikle et satın alma olanağı<br />

bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların<br />

bulunduğu ortamlarda <strong>kurban</strong>ın bu rolünü<br />

daha belirgin biçimde görmek mümkündür.<br />

Ülkemizde kişi başına et tüketimi sadece <strong>kurban</strong><br />

bayramlarında gelişmiş ülkeler düzeyine<br />

çıkabilmektedir.<br />

Kurban etlerinin genelde orta ve alt gelir grubundaki<br />

kesimler tarafından tüketilmesi, yoksulluk<br />

sınırının altındaki nüfus oranının son<br />

yirmi yıllık süreçte hayli arttığı dikkate alındığında,<br />

toplumun hayvansal protein ihtiyacının<br />

karşılanmasında ve beslenmesinde çok<br />

önemli bir etkendir. Dini yönden <strong>kurban</strong>ın<br />

sağlıklı hayvan olma şartı, küçük baş hayvanlar<br />

için 1 yaş, sığır için 2 yaş, deve için 5 yaş<br />

sınırı olması kesim işlemleri ve et muhafazasının<br />

uygun koşullarda yapılması kaydıyla<br />

halkın beslenmesine ve hayvancılık sektörüne<br />

önemli bir katkı sağlamaktadır.<br />

Kesim Sonrası Alınacak Tedbirler<br />

ve Kurban Etinin İşlenmesi<br />

Hayvanlardan insanlara bulaşan ve halk sağlığı<br />

yönünden çok büyük önem taşıyan bak-


Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

teriyel, viral, paraziter ve fungal hastalıklar<br />

(zoonoz hastalıklar) mevcuttur. Bu nedenle<br />

hayvan yetiştiricileri ve satın alan kişilerin<br />

gerekli sağlık kontrolleri yapılmayan hayvanlarla<br />

temasa geçmeleri ve bunların etlerini<br />

tüketmeleri kendileri ve ailelerinin sağlıkları<br />

açısından büyük riskler taşımaktadır. Ayrıca<br />

hayvanların sağlıklı olması tek başına yeterli<br />

değildir. Çünkü gıda kaynaklı 250’den fazla<br />

mikrobiyel hastalık ve zehirlenme vardır. Et<br />

ve et ürünleri, bakterilerin çoğalmaları için<br />

son derece uygun bir ortam niteliğindedir. Uygun<br />

koşullarda bir bakteri 12 saatte 16 milyara<br />

ulaşabilmektedir. Bu durum, hafif bir bakteri<br />

yüküne sahip bir etin iyi muhafaza edilmediği<br />

takdirde, bir gece sonra insan sağlığı açısından<br />

ne derece büyük bir tehlikeye dönüşebileceği<br />

konusunda fikir vermektedir. Bu nedenle,<br />

hastalık yapan ve bozulmaya neden olan mikroorganizmaların<br />

ete bulaşmasının önlenmesi,<br />

ette mevcut mikroorganizma sayısını azaltmak<br />

veya kabul edilebilir bir seviyeye indirmek<br />

ve mikroorganizmaların üremelerini ve toksin<br />

salgılamalarını engellemek için kesim, yüzme<br />

ve parçalama işlemlerinin serin yerlerde yapılması<br />

son derece önemlidir. Çevre sağlığı<br />

yönünden de kesimi takiben ortaya çıkan kan,<br />

mide ve bağırsak içeriği önemlidir.<br />

Bunların gelişi güzel bir şekilde etrafa atılmaması<br />

ve akarsulara dökülmemesi gerekmektedir.<br />

Ayrıca bunların ve hastalık taşıyan diğer<br />

iç organların (karaciğer ve akciğer gibi) köpek<br />

ve kedilere verilmemesi gerekir. Bütün bunlar<br />

usulüne uygun bir şekilde imha edilmeli veya<br />

derin çukurlara gömülmelidir. Hayvanların<br />

kesilmesi, yüzülmesi, karkasın parçalanması,<br />

etin nakli, muhafazası, pişirilmesi ve tüketime<br />

sunulması aşamalarında kişisel temizlik<br />

kuralları ihmal edilmemelidir. Ete hava, hayvan<br />

kesen kişiler, kullanılan kaplar vs. yoluyla<br />

gerçekleşecek bulaşmayı önlemek amacıyla<br />

temiz bıçak ve malzemeler kullanılması, etlerin<br />

konulacağı kapların iyice yıkanması,<br />

<strong>kurban</strong> kesen kişilerin ellerini iyice yıkaması<br />

ve kesim sırasında hijyen kurallarına dikkat<br />

edilmesi gerekir.<br />

Parçalama işlemi ile birlikte ette mevcut ya da<br />

çevreden bulaşabilecek mikroorganizma sayısında<br />

artış olacağından, etin mümkün olduğu<br />

kadar büyük parçalara ayrılması ve derhâl<br />

soğutulması gerekir. Etlerin kesim sonrasında<br />

hemen, kapalı ortamlara alınarak soğutulması<br />

ve parçalama işlemini müteakip en fazla +4<br />

°C, +5 °C sıcaklıkta bekletilmesi gerekir.<br />

Hemen tüketilmeyecek etler soğukta bekletilmeli,<br />

derin dondurucuya alınmalı veya kavurma<br />

yapılarak muhafaza edilmelidir. Sakatat<br />

ile etlerin aynı ortamda bulundurulmaması<br />

ya da muhafaza edilmemesi gerekir. Kurban<br />

kesildikten sonra etler, tüketilmeden önce soğuk<br />

bir mahalde veya buzdolabında en az 12<br />

saat dinlendirilmelidir.<br />

Etler kesinlikle çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmemeli,<br />

bazı zoonoz hastalıkların çiğ<br />

veya az pişmiş etlerin yenmesiyle bulaştığı<br />

akıldan çıkarılmamalıdır. Etlerin pişirilmesi<br />

aşamasında haşlama veya ızgara gibi yöntemler<br />

kullanılmalı, kızartılarak pişirilmesi tercih<br />

edilmemelidir.<br />

Etler ızgara yapılırken etle ateş arasındaki<br />

uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak<br />

şekilde ayarlanmalı, bu mesafe en az<br />

15 cm olmalı, aksi takdirde ette kanser yapıcı<br />

maddeler oluşur. Köpek ve kedi gibi et yiyen<br />

hayvanlara et ve sakatat kesinlikle çiğ olarak<br />

verilmemelidir.<br />

Kesilen hayvanların içi su ile dolu kese bulunduran<br />

doku veya organları başta köpekler olmak<br />

üzere, kurt ve tilki gibi hayvanların ulaşamayacağı<br />

şekilde bertaraf edilmelidir. Çünkü<br />

bu organlar insanların başta karaciğeri olmak<br />

üzere, akciğer, beyin gibi organlara yerleşerek<br />

bugün için ilaçla tedavisi olmayıp cerrahi müdahaleyi<br />

gerektiren kist hidatik hastalığının<br />

133


134<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yayılmasına yol açmaktadır.<br />

Kurbanlık hayvanın kesiminden sonra;<br />

Kesim işlemi mümkünse tecrübeli kişilerce yapılmalıdır.<br />

Böylece kesim sırası ve sonrasında<br />

oluşabilecek kazaların önüne geçilebilir.<br />

Kanın iyice akıtılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde,<br />

ette mikroorganizmalar kolayca üreyerek,<br />

kısa sürede bozulmasına yol açarlar.<br />

Deri yüzülürken veya tulum çıkartma yapılırken<br />

deriye zarar verilmemelidir.<br />

Etler, kesimden sonra hemen tüketilmemeli, 12-<br />

24 saat süreyle soğuk bir ortamda olgunlaştırıldıktan<br />

sonra tüketilmelidir.<br />

Kesim sonrası et ve iç organlar veteriner hekime<br />

muayene ettirilmelidir.<br />

Kesim sonrasında;<br />

Kesilen hayvanın kanı koyu renkli ve geç pıhtılaşıyorsa,<br />

Dalakta 3-5 misli anormal bir büyüme görülüyor<br />

ve kesildiğinde içi siyahımsı bir kan içeriyorsa,<br />

Etin veya yağların rengi aşırı sarıysa,<br />

Barsaklar aşırı derecede gazla dolu ve iç kısımlarında<br />

yer yer kanamalar varsa,<br />

Lenf yumrularında aşırı şişlik, iltihap, kireçlenme<br />

veya peynirimsi bir görünüm tespit edilirse,<br />

Karaciğer büyümüş ve yüzeyinde beyaz noktacıklar<br />

mevcutsa,<br />

Yüzülen derinin iç kısımlarında kanamalar veya<br />

anormal lekeler mevcutsa,<br />

Hayvan aşırı zayıfsa ve etleri jelâtin benzeri bir<br />

görünümde ise<br />

hayvanın derisi, bütün iç organları ve gövdesi<br />

serin bir yerde muhafaza edilmeli ve derhal en<br />

yakın veteriner hekime başvurulmalıdır.<br />

Kesim Sonrasında Dikkat<br />

Edilecek Hususlar<br />

• Deri altında aşırı kanlanma, morarma ve<br />

çürüme olmamalıdır.<br />

• Göğüs kafesinde, su toplanması ve inci tanesi<br />

gibi oluşumlar bulunmamalıdır.<br />

• Etlerde ve et yağında bazen sarı renk bulunabilir.<br />

Bu sarı renk, 24 saat bekletildiğinde<br />

tamamen kaybolmuyor veya azalmıyorsa tüketmeden<br />

mutlaka veteriner hekime danışılmalıdır.<br />

• Karaciğer ve akciğerler normal görünüm<br />

ve kıvamında olmalı, üzerlerinde su keseleri,<br />

apse benzeri şişlikler, parazit ve köpeklerin<br />

ulaşamayacağı derinlikteki bir çukura gömülmelidir.<br />

• Etlerde iltihap, yara ve mantarımsı üremeler<br />

olmamalıdır.<br />

• Etlerin üzerinde veya kesitinde pirinç tanesi<br />

görünümünde hareketsiz cisimcikler varsa veterinerhekime<br />

danışılmalıdır.<br />

• Gübre, kan ve yenmeyen iç organlar gibi<br />

atıklarla çevre kirletilmemeli, atıklar mümkünse<br />

derin çukurlara gömülmeli ya da sızdırmaz<br />

torbalarda genel çöp toplama mahallerine<br />

bırakılmalıdır.<br />

Kurban Etlerinin<br />

Olgunlaşması ve muhafazası<br />

Sağlıklı kesim ve sağlıklı işleme ve muhafaza<br />

için gerekli tedbirlerin alınarak, tüketicinin<br />

korunmasına kadar giden uzun zincirin kırılmaması<br />

gereklidir.<br />

Kurban etleri, parçalar halinde temiz kaplara<br />

konulmalı ve serin bir yerde muhafazaya alınmalıdır.<br />

Kurban etleri, parçalar halinde temiz<br />

kaplara konulmalı ve önce güneş görmeyen<br />

serin bir yerde (14 C° nin altında olmamasına<br />

dikkat edilmeli) hava alması sağlanarak kesim


Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

sıcaklığının oda ısısına düşmesi beklenmeli<br />

(5-6 saati geçmemeli) daha sonra buzdolabına<br />

kaldırılmalıdır.<br />

Kurbanlık etler henüz kesim sıcaklığında iken<br />

buzdolabına poşet içinde veya hava alamayacak<br />

bir durumda büyük parçalar halinde üst<br />

üste konulursa, buzdolabı ısısı etin iç kısımlarını<br />

soğutmaya yetmez. Bu nedenle etin hava<br />

almayan kısımlarında çok kısa sürede (2. gün)<br />

bozulma ve kokuşma hatta yeşillenme görülür.<br />

Böyle kısımlar kesinlikle tüketilmemeli<br />

atılmalıdır.<br />

Kurbanlık etin dayanma süresi, kesim kalitesine<br />

ve et parçasının büyüklüğüne göre değişmekle<br />

beraber normal buzdolabı koşularında<br />

5 veya 6 gündür. Bu süre kıymada genellikle<br />

3 gündür. Eğer daha uzun süreli muhafaza<br />

düşünülüyorsa etler derin dondurucuda -18<br />

derecede muhafaza edilmelidir.<br />

Kesim sonrası taze ette görülen ilk değişim<br />

ölüm sertliğidir. Kesimden sonra ortam sıcaklığına<br />

bağlı olarak genellikle ilk 15 dakika içinde<br />

başlar ve bütün kaslar kasılarak eklemler<br />

bükülmez bir hal alır. Ölüm sertliği halinde<br />

et, taze olmasına rağmen kendine özgü lastik<br />

kıvamlı, kuru ve aromasızdır. Böyle etler gevrek<br />

değildir ve pişirildiklerinde lezzet vermezler.<br />

Etin bir dizi enzimatik reaksiyonlar geçirerek<br />

sertliğinin çözülmesi ve tüketicinin arzu<br />

ettiği gevreklik, aroma ve lezzeti kazanması,<br />

olgunlaşma olarak ifade edilmektedir. Etler<br />

henüz kesim sıcaklığında iken buzdolabına<br />

veya 10 C°’nin altında bir ortamda tutulursa<br />

soğuk kasılması denilen olay meydana gelir.<br />

Düzensiz kasılmalar nedeni ile et tam bir olgunlaşma<br />

devresi geçiremediğinden sert yapı<br />

ve lezzet kaybı görülür.<br />

Gövde Etlerde Görülen Değişiklikler<br />

Rigor Mortis (Ölüm Sertliği)<br />

Etlerde, olgunlaşmanın ön safhasını Rigor<br />

Mortis denilen ölüm sertliği oluşturmaktadır.<br />

Rigor Mortis, kaslarda yavaş olarak seyreden<br />

ve kasların oksijen almadan anaerob olarak<br />

kontraksiyonu şeklinde tarif edilebilir.<br />

Rigor Mortis, kasaplık hayvan kesildikten<br />

sonra ette normal olarak oluşan ilk değişikliktir.<br />

Bu sırada kas lifleri ve bağ doku şişer, rengi<br />

koyu kiraz kırmızı olur ve et aromatik bir<br />

özellik kazanır. Et enzimlerinin çoğu inaktive<br />

olur, yalnız bu enzimlerden Kathepsin grubuna<br />

girenler, Rigor Mortis’ten sonra kan proteinlerinde<br />

otolitik değişikliklere neden olarak<br />

etin kıvamında ve viskositesinde etki gösterir.<br />

Taze kesilmiş bir et, kendisine özgü, kauçuk<br />

benzeri bir kıvamda, yapışkan, zor çiğnenebilir,<br />

taze iken hiçbir usare içermeyen bir niteliktedir.<br />

Büyük parçalar hâlinde serin bir yerde ya da<br />

soğuk hava depolarında birkaç gün bekletilen<br />

et, yumuşaktır, gevrektir, koku ve lezzeti de<br />

hoş ve aromatiktir.<br />

Uzun yıllar post-mortal değişimlerin nedeni,<br />

kaslarda biriken laktik asit ile bunun neden<br />

olduğu pH düşmesi olarak kabul ediliyordu.<br />

Bate-Smith’in araştırmaları sonucunda, Rigor<br />

Mortis aşağıdaki şekilde açıklanmaktadır:<br />

a. Kesimden sonra kan dolaşımı durduğunda<br />

kas içerisinde oksijen azalmakta, CO 2 atılamadığından<br />

birikerek çoğalmakta ve hafif bir<br />

asitleşme olmaktadır.<br />

b. Anaerob ortamda kastaki çok az miktarda<br />

olan glycogen parçalanarak laktik asit meydana<br />

gelmektedir.<br />

(C 6H 10O 5) n + H 2O 2(C 3H 6O 3) n<br />

c. Artan bu asitleşme ortamında, kaslarda<br />

zaten az miktarda bulunan Kreatin-fosfat<br />

miktarı daha da azalmakta, hatta hayvan kesilmeden<br />

önce hayatta iken kasında bulunan<br />

miktarın %30’una kadar düşmektedir. Bu<br />

135


136<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

asitleşmenin arttığı dönemde faaliyete geçen<br />

enzim sistemi, yine kasların bileşiminde bulunan<br />

ATP’yi parçalayarak serbest fosfatları<br />

oluşturmaktadır. Bu olayın sonrasında kaslarda<br />

mekanik katılık artmakta, kasların esnekliği<br />

azalmakta ve Rigor Mortis oluşmaktadır.<br />

Rigor Mortis, sığır ve koyunlarda 6-12 saat<br />

içinde şekillenmektedir. Bazı durumlarda<br />

(0°C)-(+5°C)’de dinlendirilen karkaslar, Rigor<br />

Mortis tam oluşmadan dondurulduğu<br />

zaman (karkasların sıcaklıklarının kısa sürede<br />

düşürülmesi sonucunda), ani soğutma kısalığı<br />

(cold shortening) olayı oluşmaktadır.<br />

Bu durumda, kasların boyları büyük ölçüde<br />

kısalmakta ve bu nedenle de sularının çoğunu<br />

kaybetmektedirler. Dolayısıyla Rigor Mortis<br />

tam oluşmaz ve yarım kalır. Dondurulan etler<br />

çözdürüldüğü zaman Rigor Mortis olayı kaldığı<br />

yerden devam eder.<br />

Bazenda Rigor Mortis şiddetli ve aşırı derecede<br />

oluşabilir. Bu sırada kasların boyunda büyük<br />

ölçüde kısalmalar (% 60-80) olur. Buna<br />

erime sertliği adı verilmektedir. Bu kısalma<br />

yüzünden kaslar içerdikleri suyun büyük bir<br />

miktarını kaybetmekte ve etin kalitesi olumsuz<br />

olarak etkilenmektedir.<br />

Olgunlaşma<br />

Kaslarda artan laktik asit sonucunda, kas hücre<br />

zarlarının geçirgenliğinin ve su bağlama<br />

kabiliyetinin azalması ile protein hidratasyonu<br />

en düşük düzeye inmektedir. Rigor Mortis<br />

sonunda, hücre zarının daha geçirgen olduğu<br />

ve suyun bir kısmını kolloidal olarak bağlayamadığı<br />

görülmektedir. Bu nedenle, henüz<br />

yeni kesilmiş bir hayvanın etinin yüzeyi, ölüm<br />

sertliğinden önce kuru, fakat ölüm sertliğinden<br />

sonra nemli hissedilir.<br />

Rigor Mortis’in çözülmesi, yani yumuşama,<br />

proteolitik enzimler aracılığı ile kas proteinlerinde<br />

oluşan yapı değişikliklerinden ileri<br />

gelmekte ve bağ dokuda değişmelere neden<br />

olmaktadır. Bu olaylar zincirine olgunlaşma<br />

denilmektedir.<br />

PH<br />

Ette oluşan bütün bu değişiklikler esnasında,<br />

pH derecesinde de çeşitli değişmeler görülmektedir.<br />

Kaslarda pH, kesimden hemen<br />

sonra 7.0-7.5 arasındadır. Hafif alkali ya da<br />

nötrdür. Kesimden sonra Rigor Mortis’in<br />

başlamasıyla ya da enzimatik faaliyet sonucu,<br />

ette laktik asidin oluşumu ile ortam asitliği<br />

artmaya başlar. 20-24 saat ya da en geç 48<br />

saat sonra, genellikle iyi dinlenmiş sağlıklı bir<br />

hayvanın etinde pH 5.6 ile 6.0’m biraz üstündedir.<br />

Bu pH derecesi et için uygun olarak<br />

nitelenmektedir.<br />

Usulüne göre ve özenle saklanmış bir ette ya<br />

da gövdede pH 6.0’da uzun süre kalabilir. İlerleyen<br />

otoliz ve artan mikrobiyel faaliyet sonucu<br />

tekrar pH 7.0’ye yükselir. Bu değişmeler;<br />

saklama koşulları, hijyen koşulları, hayvan<br />

ırkları ve hatta gövdenin çeşitli bölgelerindeki<br />

kaslara ve kesimden önce hayvana yapılan<br />

muamele ve sağlık durumuna göre farklılık<br />

göstermektedir.<br />

Sağlıklı ve normal koşullarda kesimden hemen<br />

sonra pH 7.0-7.5 olduğu zaman ile saatler<br />

geçip et bozulmaya başlayınca, pH 6.8-<br />

7.0-7.2 olduğu zamanlar da değerlendirme<br />

dikkatle yapılmalıdır.<br />

Kesimden 24-48 saat sonra, sığır etinde pH’nın<br />

6.2 olduğu saptanırsa, et derhal tüketilmelidir.<br />

pH 6.4 olduğu takdirde diğer organoleptik, biyokimyasal<br />

ve mikrobiyolojik deneyler yapıldıktan<br />

sonra tüketime karar verilmelidir. Ancak, bu<br />

kontroller sonucunda bulgular iyi ise tüketime<br />

müsaade edilir. Aksi hâlde et mikrobiyolojik bozukluğa,<br />

değişikliğe uğradığından tüketilmesine<br />

izin verilmez.<br />

Eğer pH 6.4’ten daha yüksek ise etler imha edilmelidir.<br />

Çünkü et kokmuştur.


Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

Koyun Parçalaması<br />

Koyun, daha çok büyük parçalar hâlinde ve<br />

kemikli olarak tüketilir. Genellikle kuzu gövdeleri<br />

5 parçaya (but, pirzola, gerdan, kol,<br />

kaburga) ayrıldıktan sonra bütün halinde satılırlar.<br />

Koyunlar, tezgâha bütün olarak alınırlar.<br />

Önce 2 parçaya ayrılırlar. Bu parçalardan,<br />

arkadan 5 ve 6. omurga kemikleri arasından<br />

kesit yapılarak but ayrılır. Daha sonra gerdan<br />

1) Kafa<br />

2) Ense<br />

3) Omuz<br />

4) Kürek<br />

5) Göğüs<br />

6) Sırt kaburga<br />

7) Yassı sırt<br />

8) Rosbif<br />

9) Böğür<br />

10) Filet<br />

11) But<br />

12) Ayak<br />

1) Baş<br />

2) Boyun<br />

3) Sırt<br />

4) Omuz<br />

5) Göğüs<br />

6) Böğür<br />

7) But<br />

1<br />

1<br />

2<br />

3<br />

7 4<br />

5<br />

2<br />

7. omurga kemiği hizasından ayrılır. Böylece<br />

yarım gövde 4 parçaya ayrılmış olur.Daha<br />

sonra bu parçalardan kol, kaburga ve boşluk<br />

(karın) kısımları ayrılır. Batılı ülkelerde, 1/2<br />

koyun gövdesi 5 kısma ayrılmaktadır. (Bu<br />

kısımlar şekilde kesik çizgi ile gösterilmiştir).<br />

Koyunların butlarından şiş, sote (küçük<br />

parçalar halinde doğranmış et), dış kapak ve<br />

iç kapak isimleri altında 4 ayrı et parçası çıkarılmaktadır.<br />

4<br />

12<br />

5<br />

3<br />

6<br />

6<br />

8<br />

9<br />

7<br />

10<br />

12<br />

11<br />

137


138<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Sığır Kaba Parçalama (Ön Parçalama)<br />

Sığır 1/2 karkaslarının kaba parçalaması, daha<br />

gövde aç iken bağlar. 1/2 karkaslar daha çok<br />

doğu bloğu ülkelerinde, 11 ile 12. omur kemikleri<br />

arasında ve çoğu batı ülkelerinde de 8 ile<br />

9. kemikleri arasından 2’ye ayrılır. Bunlardan<br />

doğu bloğu ülkelerinde uygulanan, ikiye ayrılma<br />

işlemi ülkemizde de uygulanmaktadır.<br />

Bu şekil parçalamada, arka 1/4 karkas üzerinde<br />

2 kaburga kemiği kalmaktadır. Daha sonar,<br />

arka 1/4 karkasta 7 boyun omuru kemiğinden<br />

sonra ikiye ayrılarak, gerdan kısmı alınır. Bu<br />

şekilde 4 parçaya bölünen 1/2 gövde, kemik ve<br />

et kısmının ayrılması için masaya alınır.<br />

12<br />

11<br />

9<br />

8<br />

11<br />

1<br />

7<br />

1<br />

6<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

6<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

Ülkemizde yapılan<br />

AB’de yapılan<br />

parçalama<br />

12<br />

13<br />

14<br />

İçten görünüş Dıştan görünüş<br />

İncik<br />

Rosto ve Nuar<br />

Tranç (Biftek)<br />

Yumurta<br />

Sokun (Biftek)<br />

1-13 İncik<br />

2- But<br />

3- Bonfile<br />

4-6 Kontrile<br />

7-11 Pirzola<br />

8-9 Kaburga<br />

10- Döş<br />

12- Kol<br />

14- Gerdan<br />

Kavurma Teknolojisi<br />

Kasaplık hayvan etlerinin, kuşbaşı şeklinde kendi<br />

yağları içinde kavrulması ile kemikli ve kemiksiz<br />

olarak yapılan bir et ürünüdür.<br />

Kemikli Kavurma<br />

Etler kuşbaşı olarak doğranır.<br />

Kaburgalar hariç bütün kemikler ayıklanıp atılır.<br />

Kaburgalar, kaburgalar arası kaslarla beraber<br />

küçük parçalar halinde kavurma yapılacak etlere<br />

katılır.<br />

Bir kazana doldurulan etler bir süre ağzı açık,<br />

sonra etin kendi suyu ile pişmesi için ağzı kapalı<br />

kaynatılır.<br />

Suyun uçması ile et yağ içinde kavrulur.<br />

Et parçaları renk, koku ve lezzet bakımından kavurma<br />

özelliğini aldıktan sonra (kas lifleri kolayca<br />

birbirinden ayrılıyor ve kızartılmış etlere özel lezzet<br />

hissediliyor ise), kavurma işlemine son verilir.<br />

Kavurma işlemi tamamlandıktan sonra kazandaki<br />

kızgın iç yağı tenekelere doldurulur.<br />

İç yağı tabakasının kalınlığı 5-10 cm olunca yağın<br />

donması beklenir ve kavurma yağı süzülerek tenekeye<br />

doldurulur.<br />

Et parçaları arasında mümkün olduğu kadar az<br />

boşluk kalması için, teneke çalkalanarak ve üstten<br />

bastırılarak doldurma işlemi tamamlanır.<br />

Sıcak iç yağından tenekeye tekrar yağ ilave edilir<br />

ve yüzeyde 2-5 cm kalınlıkta bir içyağı tabakası<br />

oluşturulur.<br />

Doldurma işlemi tamamlanan kavurma tenekesi,<br />

soğuk depoda 24 saat yavaş dondurulur.<br />

Alt tabandaki yağ tabakası, depo zemini ile temas<br />

eden tenekede oluşabilecek delinmeler gibi olumsuzluklara<br />

karşı kavurmanın nem ve yabancı<br />

madde girişinden korunmasını garanti altına almaktadır.


Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />

Üstteki yağ tabakası ise kavurmanın hava ile temasını<br />

ve bozulmaya neden olan mikroorganizmaların<br />

gelişmesini önlemektedir.<br />

Doldurulan tenekeler lehimlenerek soğuk depolarda<br />

muhafaza edilir.<br />

Kemiksiz Kavurma<br />

Kemikli kavurma gibi hazırlanır. Kullanılan<br />

etler büyükbaş kasaplık hayvanlara ait olup, kemiklerinden<br />

tamamen ayrılmışdır.<br />

Kıyma Et Kavurması<br />

Her türlü kasaplık hayvan etinin kıyma makinasından<br />

çekildikten sonra iç yağı ile beraber<br />

kavrularak, kalıplarda dondurulması ile üretilen<br />

et ürünüdür. Kavurmanın hazırlanmasında,<br />

her 10 kg et için 250 g mutfak tuzu katılmalıdır.<br />

Kavurmalar bekletilip tüketildiği için lezzet ve<br />

kokuları taze ete göre farklıdır. Özellikle pırasa,<br />

lahana, karnabahar, kereviz gibi ağır kokulu<br />

olan yemeklerin hazırlanmasında kullanılır.<br />

Kavurma ısıtılarak doğrudan doğruya ya da<br />

kıymalı yumurta olarak da tüketilebilir.<br />

Kurban Bayramı’nda Beslenme<br />

Kurban Bayramı’nda beslenme alışkanlıklarına<br />

bağlı olarak fazla et, hamur işi ve çikolata tüke-<br />

tilmesi kolesterol düzeyinde ani yükselmelere<br />

neden olabilir ve buna bağlı sağlık problemleri<br />

gelişebilir.<br />

Kırmızı et ve tatlı tüketiminin arttığı Kurban<br />

Bayramı’nda, kalp ve şeker hastalığı olanların,<br />

mide rahatsızlığı yaşayanların ve yaşlıların beslenme<br />

konusunda daha hassas davranması gerekir.<br />

Böyle günlerde, yemek miktarını azaltıp<br />

öğün sıklığını artırmak unutulmamalıdır.<br />

Özellikle ülkemizde <strong>kurban</strong> bayramlarında yapılması<br />

gelenek hâline gelmiş olan kavurma,<br />

içine tereyağı ve kuyruk yağı konulmadan kendi<br />

suyuyla kısık ateşte pişirilmelidir. Etin kendi<br />

yağı yemeğin lezzetlenmesi için yeterlidir.<br />

Kaynaklar<br />

1. Arslan, A. (2002): Et Muayenesi ve Et Ürünleri Teknolojisi,<br />

Medipres, Elazığ<br />

2. Gracey, J.F. (1985): Thornton’s meat hygiene, English<br />

Language book society and Bailiére Tindal, London.<br />

3. Gürbüz, Ü. (2000): Et muayenesi, S.Ü.Veteriner Fakültesi<br />

Yayın ünitesi, Konya<br />

4. İnal, T., Nazlı B.(1997): Mezbaha Bilgisi, Saray Medikal<br />

Yayıncılık, İstanbul.<br />

5. Tayar, M. Atasever M. Et Muayenesi Ders notu 2006-<br />

A.Ü. Veteriner Fakültesi<br />

6. Yıldırım, Y.(1996): Et Endüstrisi, 4. Baskı Kozan Ofset,<br />

Ankara<br />

7. Http://apps1.fao.org. Erişim Tarihi: 8/1/2004.<br />

139


ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

II. GUN<br />

9 ARALIK 2007


V. OTURUM<br />

(Saat: 10.00 - 11.30)<br />

SOSYAL BİR FENOMEN<br />

OLARAK KURBAN<br />

VI. OTURUM<br />

(Saat: 11.45 - 13.15)<br />

TÜRKİYE VE DÜNYADA<br />

KURBAN TECRÜBESİ<br />

VII. OTURUM<br />

(Saat: 14.30 - 15.30)<br />

KÜRESELLEŞME, EKONOMİ<br />

VE KURBAN<br />

VIII. OTURUM<br />

(Saat: 15.45 - 17.45)<br />

PANEL<br />

ULUSLARARASI KURBAN<br />

ORGANİZASYONU


142<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />

V. OTURUM (Saat: 10.00 - 11.30)<br />

SOSYAL BİR FENOMEN OLARAK KURBAN<br />

Başkan: Prof. Dr. Mahmut KAYA<br />

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi<br />

Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />

Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />

Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />

Nazife ŞİŞMAN<br />

Yazar<br />

Din ve Dindarlık Tartışmaları Arasında Kurban<br />

Orhan KENASARI<br />

Yazar<br />

Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />

Abdulkerim VEKİL<br />

King’s College / İngiltere<br />

İsmail’in Çağrısı<br />

Prof. Jon Oplinger<br />

Universty of Maine / USA


Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

Bir Varoluş Düzeyi<br />

Olarak Kurban<br />

Hepinizi hürmetle selamlıyorum.<br />

Başlıktan ne murat ettiğimi izah<br />

etmeye çalışayım. Kurban, çok boyutlu<br />

bir fenomendir. Yapılan sempozyum da<br />

bunu ispat etmektedir. Veterinere başka, doktora,<br />

hayvansevere, kasaba, ilahiyatçıya başka<br />

görünür. Fenomen zaten böyle de bir durumdur.<br />

Eskiler, zahiriye demişler fenomene; Bir<br />

zahiriye olarak <strong>kurban</strong>ın faklı yönleri vardır.<br />

Sempozyumda, <strong>kurban</strong>ın, ne kadar faklı yönlerinin<br />

olduğunu, biraz da hayranlıkla görmüş<br />

oldum. Kurban budur, derken, kime göre<br />

budur, kim için budur, soruları karşısında<br />

bocaladığımı hissetmeye başladım. Hakikaten<br />

herkese başka görünüyor. Medya mensuplarından,<br />

bugün ne konuşulacağını soranlar<br />

oldu. Cevabımı bu çerçevede verdim. Kurban,<br />

hayatımızın merkezindeki ibadetlerden birisi.<br />

Ama biz bunu, bir et şöleni olarak görüyoruz.<br />

Hüseyin Hatemi hocanın dediği gibi, kavurma<br />

bayramına dönüştürmüş oluyoruz. Acemi<br />

kasapların elinden geçen hayvan görüntüleri<br />

eşliğinde bu ibadeti yerine getiriyoruz. Bunun<br />

edebiyatını, felsefesini, sosyolojisini yapmak<br />

ve daha çok boyutlu düşünmek ihtiyacı beliriyor.<br />

Böyle sempozyumlar, hakikaten, yapılmaya<br />

değerdir.<br />

Bu konuda tam oturmuş bir felsefemizin, yorumumuzun<br />

olmaması kötü bir durum. Çünkü<br />

artık bu, ibadet olmakla birlikte, bir gelenek<br />

Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />

Selçuk Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi<br />

aynı zamanda. Ama ne yazık ki aynı derecede<br />

önemli değerlendirmeye konu olamıyor.<br />

Bir var oluş düzeyi olarak <strong>kurban</strong> derken,<br />

bana zahir olan kısmından bahsetmek istiyorum.<br />

Yoksa tüm yönleriyle olduğunu söylemiyorum.<br />

Kurban, bir var oluş düzeyidir. Arapça kelime<br />

anlamı bir yakınlaşmadır. Yapacağım konuşma,<br />

Türkçe kelimeler üzerinden gidecek.<br />

Yoksa Araplar, <strong>kurban</strong> demezler, ‘ıydül etha’<br />

derler. İngilizler başka bir şey derler. O nedenle<br />

burada <strong>kurban</strong> kelimesinin felsefesi sadece<br />

Türkler için anlamlı olacak. Çünkü <strong>kurban</strong>,<br />

kelime olarak yalnızca Türklerde vardır<br />

ve bu anlamdadır. Kurbana ‘yaklaşma’ diyo-<br />

143


144<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ruz. Yaklaşma bir tercihtir. Fizik olarak şöyle<br />

bir kural vardır; Bir insan aynı anda iki zıt<br />

noktaya yaklaşamaz. Sadece bir noktaya yaklaşır.<br />

Dolayısıyla tercihimizde, bir yaklaşma<br />

söz konusu. Şirk ve tevhit inançları arasında,<br />

tevhitten yana taraf oluyoruz. Yaptığımız her<br />

tercihte, yapılabilecek olan sayısız seçeneği<br />

feda ederiz. İnsanın iradesinin sınırlı olduğunu<br />

söyleyenler de bu noktada, biraz acımasız<br />

davranıyorlar. Kurban, bir tercih olması boyutuyla<br />

sadece Müslüman’ın değil, her insanın<br />

hayatının merkezinde olan bir gerçek; insan<br />

hayatının çok temel bir düzeyidir. Kurban<br />

ritüelinde de bir tercihi yaparız. İtaat etme<br />

veya etmemeyi tercih ederiz. İtaat ettiğimizde<br />

Allah’a yaklaşır, etmezsek uzaklaşırız.<br />

Hz İbrahim’in, İsmail’i mi yoksa İshak’ı mı<br />

<strong>kurban</strong> ettiği yönündeki tartışmalar, Hz<br />

İsmail’i <strong>kurban</strong> ettiği yönünde genelde neticelenmiştir.<br />

Ama Müslümanların bir kısmı,<br />

İshak’ın da olabileceğini söylemişlerdir. Bu,<br />

bence son derece güzeldir. Çünkü Müslümanların<br />

bu konuda bir komplekslerinin olmadığını<br />

gösterir. Ancak metinler irdelendiğinde,<br />

genel kanı, bunun İsmail Aleyhisselam<br />

olduğudur. Müslümanlar için iki oğuldan birini<br />

<strong>kurban</strong> etmek arasında fark yoktur. Ama<br />

meselâ Yahudiler için, İshak’ın <strong>kurban</strong> edilmesi,<br />

<strong>kurban</strong> olmak açısından bir şerefe değil,<br />

bir imtiyaza dönüşüyor. İshak’ın şahsında bir<br />

kavmin, bir ırkın şeref bulması değil de, imtiyaz<br />

sahibi olması anlamına geliyor. Halbuki<br />

biz, bu şeref İshak’a ait olsa bile, kendimizi o<br />

şereften mahrum hissetmeyiz. Buna rağmen<br />

İsmail’in (a.s) olması tabii, Allah-u Teala’nın<br />

ayrı bir takdiri olsa gerek.<br />

Kurban arefesinde veya bayram sırasında ortaya<br />

çıkan tartışmalarla görüntüleri, <strong>kurban</strong>ın<br />

bir parçası olduğu yönünde değerlendirmemiz<br />

gerektiğini düşünüyorum. Kurban, insanın<br />

aklının bir çırpıda, kolayca alabileceği bir<br />

şey değildir. İnsan idrâkinin bir çırpıda kavrayabileceği<br />

kadar da yalın bir konu değildir.<br />

Adı üstünde, imtihandır zaten. İmtihan, biraz<br />

çetrefil bir durumdur. Çetindir. Her imtihan,<br />

biraz sorularla birlikte gelir. Her yeni görülen<br />

tartışma, <strong>kurban</strong> ibadetini tamamlayan bir biçim<br />

olarak hayatımıza giriyor. Bir gün gelir,<br />

tavuk mu yoksa horoz mu kesmemiz gerekiyor<br />

şeklinde bir tartışmanın ortasında buluruz<br />

kendimizi. Bu bir vesvesedir aynı zamanda.<br />

Hz İsmail’i alıp Akabe’ye götüren Hz<br />

İbrahim’in kafasına üşüşen sorulardır birazcık<br />

da... Bu sorular bir formatta gelmez tabii.<br />

Ama bir şekilde gelip her bayram öncesi,<br />

<strong>kurban</strong> ritüelimizin içine yerleşirler. Biz belki<br />

de sürekli, bu tartışmayı yaşayarak <strong>kurban</strong>a<br />

girmek zorundayız. Bu tartışmayı yaşamadan<br />

<strong>kurban</strong> ritüeli tamamlanamayabilir. Bir<br />

hayvanseverin, sanki hayvanla empati kurabiliyormuş<br />

gibi davranarak, <strong>kurban</strong>ın canı, hayatı,<br />

ve canının acıması hakkındaki soruları,<br />

kafamıza bazı soruları üşüştürüp şoklama,<br />

gibi tartışmaları gündeme getirebilir. Sorularla<br />

vesveseler arasında bazı ayrımlar yapmak<br />

lazım. Buradaki sorulara ben, vesvese olarak<br />

bakıyorum. Tabii bazı haklı sorular olabilir.<br />

Hz. İbrahim’in oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye götürürken<br />

aklındaki sorular ya da gördüğü rüyanın<br />

hak olup olmadığını sorgulaması, ciddi<br />

ciddi bir sorgulamadır. Bir de şimdi insanın<br />

doğru olan bir eylemi yaparken, insanın kafasına<br />

şeytan dostlarının üşüştürdüğü sorular da<br />

var. Bunları birbirinden ayırmak biraz zordur.<br />

Ancak bunları da sorgulamak, <strong>kurban</strong>ın anlamını<br />

idrâk etmek açısından önemlidir.<br />

Kurban Arapça’da yaklaşma, yakınlaşma anlamına<br />

gelen bir sözcüktür. Bir yere yaklaşmak<br />

bir tercihte bulunmaktır. Bir yere yaklaşmayı<br />

tercih etmek başka birçok yere uzaklaşmayı<br />

tercih etmeyi de getirir. İnsan aynı anda aksi<br />

istikamette iki noktaya yaklaşamaz. O yüzden<br />

Allah’a sunulan <strong>kurban</strong> Allah’a yaklaştırır,<br />

Allah’ın teklif ettiği hayata, düşünce tarzına,<br />

tavırlar bütününe yaklaştırır, buna mukabil bu<br />

tercihi yapan, Allah’ın karşısındaki şeylerden


Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

uzaklaşmış olur. Müslüman <strong>kurban</strong>ının özü<br />

budur ve böyle anlaşıldığında bunun sadece<br />

hayvan kesmekle sınırlı olmadığı görülür. Belki<br />

bir ritüel olarak <strong>kurban</strong>, Müslümanın hayat<br />

tarzını bütün olarak temsil eden bir sahnedir.<br />

Üstelik <strong>kurban</strong> böyle anlaşıldığında sadece<br />

Müslümanlara, hatta belli bir dine inananlara<br />

özgü olmadığı da görülür. Herkes tercih ettikleriyle<br />

bir yere yaklaşırken sınırsızca başka<br />

bir yerlere uzaklaşır. Yapılan bir eylemle ona<br />

alternatif olan bütün eylemler bir bakıma feda<br />

edilir. Bir eylemi yapmakla sayısız başka eylemlerin<br />

yapılmasından feragat edilmiş olur.<br />

Bu anlamda <strong>kurban</strong> aslında insan varoluşunun<br />

hiç kimsenin dışında kalamadığı bir<br />

düzeyidir. Herkes hayatı bir <strong>kurban</strong> ve uzaklaşma<br />

olarak yaşar. Önemli olan <strong>kurban</strong> eyleminde<br />

kimin neyi kıble olarak seçtiği, <strong>kurban</strong>ı<br />

ne adına uyguladığıdır. Bu çerçevede <strong>kurban</strong><br />

insan var oluşunun en temel düzeyidir. Eğer<br />

insan tercihlerinden ibaret ise insan eylemine<br />

bir <strong>kurban</strong> olarak bakılabilir. Müslümanın<br />

eylemlerinin yörüngesi iyilikler olarak düşünülebilir.<br />

Kurban sembolik yoğunluğu çok yüksek bir<br />

ibadet. Kur’an’ı Kerim’de bildirildiğine göre<br />

Allah’ın ne kana ne de ete ihtiyacı vardır.<br />

Kurbana ihtiyacı olan, yaklaşmakla dirilecek<br />

olan insandır. Ne etinin ne de kanının Allah’a<br />

ulaşmayacağı, ancak bu ibadetteki niyet ve<br />

takvanın çok daha önemli olduğu bildirilen<br />

<strong>kurban</strong>ın yine de emredilmiş olmasının hikmetleri<br />

çok derindir.<br />

Kurban, etkisini çoğu kez uygulayanlara bile<br />

açıkça hissettirmeden, kendiliğinden çalıştırır.<br />

İbadetin yapılmış olmasının kendiliğinden etkisi<br />

insanları birbirine yakınlaştırır. Kurbanın<br />

kelime anlamının yakınlaşma olması bu hikmetlerin<br />

sonsuz bereketine işaret ediyor. Neyin<br />

neye yakınlaşmasıdır bu? İnsanın Allah’a,<br />

insanın insana, ruhun bedene, gaybın şahadete,<br />

dünyanın ahirete, ölümün hayata, kim-<br />

liğin kimliğe, zenginin fakire, yaşlının gence,<br />

Türkün Kürde, Arabın Aceme yakınlaşması.<br />

Bütün bu yakınlaşmalar, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />

doğrudan veya dolaylı etkileri dolayısıyla fiilen<br />

yaşanmasına şahit olduklarımızdır. İnsanın<br />

kendisine bırakılsa, asla tercih etmeyebileceği<br />

bu yaklaşmalar, <strong>kurban</strong> ibadetiyle birlikte<br />

kendiliğinden gerçekleşen ve insanın hayrının<br />

bulunduğu sonuçlardır.<br />

Çalışma hayatımız, kimliklerimiz, özel hayatlarımız,<br />

hele modern hayatın uzmanlaşma<br />

tecrübeleri bizi böler, parçalar, ayırır. Herkesi<br />

kendi atomize dünyasında telef olma tehlikesine<br />

maruz bırakır. Oysa <strong>kurban</strong> bütün bu<br />

yalnızlıkları ve zararlı ayrılıkları aşmak üzere<br />

hediye edilmiş; hayatın içerdiği kaosa teklif<br />

edilmiş bir düzen, ihsan edilmiş bir inayettir.<br />

Kurbanı Bilmek<br />

Kurban, İnsanın yeryüzündeki yolculuğunda<br />

kaydedilmiş en çetin imtihandır. Bir imtihanın<br />

sonucunda insanın göze alabileceği en yüksek<br />

fedakârlık, buna karşılık alabileceği en yüksek<br />

ödüldür. İnsanın Allah’a yaklaşabildiği şerefli<br />

bir makam, bu fedakârlığın ödülüdür.<br />

İbrahim (a.s) ilahi işaretten “biricik oğlunu”<br />

<strong>kurban</strong> etmesi gerektiğini anlayınca, nasıl olsa<br />

bu işin sonucunda affedileceğini ve karşılığında<br />

bir koç ile ödüllendirileceğini asla bilmiyordu.<br />

Bunu biliyor olsaydı bu imtihan basit bir<br />

danışıklı oyun olurdu. Ne İsmail ne İbrahim<br />

bir mizansen peşinde değillerdi. O yüzden<br />

İbrahim’in <strong>kurban</strong> hadisesi tekrarı olmayan,<br />

biricik bir hadisedir. Bundan sonra hiç kimse<br />

koç umarak kendi oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye kalkışmayacaktır.<br />

Dahası, zaten bundan sonra<br />

kimse oğlunu kendi elleriyle <strong>kurban</strong> etmeye<br />

kalkışmayacaktır.<br />

İbrahim’in destansı imtihanı, onu makamların<br />

en sevgilisine ulaştıran olay, o şekliyle sadece<br />

İbrahim’e nasip olmuştur. Sıradan insanların<br />

payına düşen onun ahdine sadık kalmaktır.<br />

145


146<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Bu bile az bir imtihan değildir. Bu kadarlık<br />

bir imtihanda bile İbrahim’i caydırmaya çalışan<br />

sesler çalışmaya devam eder…<br />

Kurban imtihanının şeytanın ayartmalarıyla<br />

sürekli iç içe olması gerçeği de tarihin hiçbir<br />

döneminde değişmez. Şeytanın iğvasıyla insanın<br />

sadakati arasındaki gel-gitler <strong>kurban</strong>ın<br />

tabiatındandır. Üstelik şeytanın İbrahim’i<br />

Mina’da defalarca ayartmak için yaptığı girişimlerin,<br />

başvurduğu argümanların benzerleri<br />

güncellenerek, ikna edici olmaya her zaman<br />

devam eder.<br />

Her yıl <strong>kurban</strong>la birlikte küçüğüyle, büyüğüyle<br />

bir sürü şeytanın da kol gezdiğini ve<br />

<strong>kurban</strong>ı engellemeye, değilse murdar etmeye<br />

çalıştığını görmek mümkündür.<br />

Allah’ın <strong>kurban</strong>ın ne etine ne kanına ihtiyaç<br />

duymadığı açıktır. O insanlardan bir şey istemişse<br />

bunu da yine insanlar için istemiştir.<br />

Belli ki <strong>kurban</strong> ibadetiyle insanlar üzerinde<br />

derin bir terbiyeyi murad emiştir. Bu terbiyenin<br />

başka araçlarla ikame edilmesini talep<br />

etmek, bu konuda bir tartışmaya girmek, yeniden<br />

bir pazarlık konusu açmak, olaya rasyonel<br />

bir akılla yaklaşmak, onda bir çelişki<br />

yakalamaya çalışmak, <strong>kurban</strong> yolunun mutat<br />

tavırlarıdır.<br />

Kurban ibadeti başından sonuna kadar her<br />

anında birçok imtihan barındıran bir yolculuktur.<br />

İmtihan, adı üstünde bir sürü karmaşık<br />

durumun karşısında olmayı gerektirir.<br />

Kurban her aşamasında yeni karmaşık durumlar<br />

ortaya çıkarır. Her karmaşık durumda<br />

takınılan tutumlar bizi İbrahim gibi olmaya<br />

yaklaştırır veya uzaklaştırır.<br />

4500 yıllık tarihi boyunca <strong>kurban</strong> ibadeti sadece<br />

İbrahim’in, bir insanın, en sevdiği varlığını<br />

Allah’a kayıtsız, şartsız teslim etmekle sınanmasından<br />

öte bir sürü başka konuyla ilişkilendi.<br />

Allah normalde apaçık günah saydığı bir<br />

şeyi kendi adına yapmayı nasıl istemiş olabilirdi?<br />

Kendi koyduğu ilkeleri “askıya almakla”<br />

ne istemiş olabilirdi? İbrahim Allah’ın bunu<br />

gerçekten istediğine nasıl emin olabilmiş, ardından<br />

da bu isteğe nasıl sorgusuzca boyun<br />

eğebilmiştir? Başka bir insanın hayatına bu<br />

emir gereği nasıl kast edebilmiştir?<br />

***<br />

Her yanıyla büyük sembolik boyutları olan<br />

İbrahim’in <strong>kurban</strong>ı, felsefede tarih boyunca<br />

etik tartışmalarının da en önemli referanslarından<br />

birini oluşturmuştur. Kierkegaard’ın<br />

konuyu kendi döneminde ele alışından itibaren<br />

çağdaş felsefenin de büyük ilgi duyduğu<br />

bir konudur <strong>kurban</strong>. İlgi, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />

etik, siyaset, sembolizm, varoluşsallık,<br />

fedakârlık ve sair konulara uzanır ve bütün bu<br />

tartışmalar bir şekilde <strong>kurban</strong> konusu etrafında<br />

da önemli bir uğrak bulur. Batılı felsefecilerin<br />

en laik hatta ateist görünümlü olanları<br />

bile, reddetseler veya ona dair negatif görüşlere<br />

sahip olsalar bile, İbrahim’in <strong>kurban</strong>ıyla ilgili<br />

Yahudi-Hıristiyan geleneği içindeki bilgilere<br />

kayıtsız kalmıyorlar. Her biri birer ilahiyatçı<br />

kadar Kitab-ı Mukades’in konuyla ilgili yorumlarına<br />

vakıftırlar. Merak edenler bu konuda<br />

Kierkeegard’dan başlayarak günümüz filozoflarından<br />

Richard Rorty, Gianni Vattimo,<br />

Hubert Dreyfus, John D. Caputo, Charles<br />

Taylor gibi dünyanın önde gelen felsefecilerinin<br />

konuyla ilgili yazdıklarına bakabilir.<br />

Oysa bizde bir felsefecinin dini bilgisi ona bir<br />

fazlalık değil bir eksiklik getiriyor gibi görülüyor.<br />

O yüzden toplumun bilincinde son derece<br />

önemli-kurucu bir yeri olan <strong>kurban</strong> bizde<br />

daha derin felsefi değerlendirmelerin konusu<br />

olamıyor. Bir felsefecinin <strong>kurban</strong>a bakışı acar<br />

bir muhabirin yakaladığı ipinden kopmuş, kaçışan<br />

boğa manzaralarından öteye geçemiyor.<br />

Oysa <strong>kurban</strong> her yanıyla sadece Türkiye’de<br />

veya İslam dünyasında değil, bütün dünyada


Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

toplumsal bilinci belirleyen birçok olaya bakışı<br />

etkileyen kurucu bir hadisedir.<br />

Mübalağa değil, <strong>kurban</strong>ı bilmek insanı, dolayısıyla<br />

Allah’ı bilmeyi getirir. Kurban bilgisinde<br />

zaafa düşmek insandan da, Allah’tan da<br />

uzaklaştırır.<br />

Kurban Yolu<br />

Kurban bir hayvan boğazlamaktan ibaret değil,<br />

zorlu, imtihanlarla dolu uzun bir yoldur.<br />

Her dönem insanlara farklı soru ve sorunlarla<br />

teklif edilir. Sorular ve sorunlar <strong>kurban</strong>ın tabiatındandır.<br />

Soruların birçoğu <strong>kurban</strong> yolundan<br />

çevirmeye çalışır, birçoğu <strong>kurban</strong>ın hayırlı<br />

sonuçlarına kast eder, birçoğu da <strong>kurban</strong><br />

yolundaki molozları temizler.<br />

Kurban yolundaki eski sorulardan biri Hz.<br />

İbrahim kıssasında <strong>kurban</strong> edilmeye götürülenin<br />

İsmail mi yoksa İshak mı olduğu sorusudur.<br />

Aslında Müslüman bilincinde bu ismin<br />

kim olduğunun çok ciddi bir önemi yoktur ve<br />

bunun üzerine bir tartışma yürütmeye bile<br />

değmez. Çünkü peygamberler arasında hiçbir<br />

ayırım yoktur, her ikisi de Allah’ın peygamberleridir<br />

ve her ikisi de Hz. İbrahim’in çocuklarıdır.<br />

Kurban edilenin kim olduğu Hz.<br />

İbrahim’in imtihanında insanlığa sunulan<br />

dersin mahiyetini değiştirmez. İbrahim’in ser-<br />

gilemiş olduğu derin teslimiyet ve fedakârlığı<br />

da azaltmaz.<br />

Bu yüzdendir ki, sahabeden bazıları da dâhil,<br />

İslam âlimleri arasında hiçbir komplekse kapılmaksızın<br />

Yahudi ve Hıristiyanların görüşüne<br />

uygun olarak <strong>kurban</strong> edilenin İshak<br />

olduğu fikrini savunanlar olmuştur. Kur’an-ı<br />

Kerim’de hiçbir ayette <strong>kurban</strong> edilenin İsmail<br />

olduğu açıkça yazmıyor olsa da, <strong>kurban</strong>ın<br />

İsmail olduğu bazı ayetlerin kesine yakın işaretlerinden<br />

ve tabii ki peygamberin sünnetinden<br />

ve de 4000 yıldır Hac bölgesinde hiçbir<br />

kesintiye uğramaksızın uygulanarak aktarılan<br />

<strong>kurban</strong> ibadetinin temsil ettiği tarihten çıkarsanabiliyor.<br />

Bu bölge Hz. İbrahim’in hayatının<br />

bir kısmını İsmail ve Hacer’le paylaştığı<br />

bölgedir. Hz. İshak’ın (A.S.) bu bölgeye uğradığına<br />

dair hiç bir işaret de yoktur. Kur’an-ı<br />

Kerim’de Hz. İbrahim’in <strong>kurban</strong> imtihanını<br />

başarıyla geçtikten sonra bir başka oğulla daha<br />

müjdelendiğine işaret ediliyor ki, hem kendisinin<br />

hem de hanımı Sara’nın ihtiyarlığına<br />

karşılık bu haber onları güldürmüş (adhhak),<br />

onun için de doğan çocuğun adı İshak olmuştur.<br />

Aslında Tevrat’ta da <strong>kurban</strong> edilmeye götürülenin<br />

İsmail olduğuna dair birçok açık işaret<br />

vardır: “Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin “biricik oğ-<br />

147


148<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

lunu” al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada<br />

sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık<br />

sunu olarak sun.” (Yaratılış Kitabı Yar.22:<br />

2). Bu ifadedeki “biricik oğlun” ifadesi açıkça<br />

İsmail’e işaret eder, çünkü Hz. İshak bütün<br />

kaynaklarda ikinci oğul olarak geçiyor. Dolayısıyla<br />

o, hiçbir zaman İbrahim’in “tek oğlu”<br />

unvanına sahip olmamıştır. İshak doğuncaya<br />

kadarki süre içinde ise İsmail İbrahim’in tek<br />

oğlu olmuştur.<br />

Buna rağmen Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında<br />

<strong>kurban</strong> adayının İsmail değil İshak<br />

olarak bilinmesi konuyu basit bir tarihi ayrıntı<br />

olarak geçiştirebilmekten uzaklaştırıyor.<br />

Yahudiler için <strong>kurban</strong> adayının kimliği kendi<br />

kimliğinin sınırlarını belirlemek açısından<br />

çok önemli sayılmıştır. Soy bağına çok önem<br />

veren İsrail milleti, kendini başka milletlerden<br />

İbrahim yerine İshak’la (ve onun İsrail olarak<br />

bilinen oğlu Yakup ile) birlikte ayrıştırmıştır.<br />

İbrahimoğullarından olmak İbrahim’in<br />

İsmail’den olma torunlarıyla da, yani Müslümanlarla<br />

da kardeş sayılmayı gerektirecektir.<br />

Oysa İsmail’in oğullarıyla da kardeş olmak<br />

seçkin sayılmak için gerekli olan sınırları da<br />

ortadan kaldırmış olacaktır. Çünkü Müslümanlık<br />

peygamber ayırıcılığı yapmamak gibi,<br />

Allah’a yakınlık konusunda dil, ırk, renk ve<br />

cinsiyet ayrımı da yapmamayı gerektiriyor.<br />

Böylece İsmail oğullarıyla aralarında hiçbir<br />

fark olmaması demek diğer insanlarla aralarında<br />

hiçbir farkın da olmaması anlamına gelecektir.<br />

İsmail ile İshak Arasındaki Fark Nedir?<br />

Müslümanlar için hiçbir önemi olmayan fark,<br />

anneleridir. İshak’ın annesi İbrahim’in hanımı<br />

Sara’dır. İsmail’in annesi ise Sara’nın<br />

kölesi, siyahî Hacer’dir. İsrailoğullarının, diğer<br />

bütün insanlar bir yana, İsmailoğullarına<br />

tasladıkları üstünlük, bir açıdan, vara vara bu<br />

anne soyuna dayanır. İsrailoğulları arasında<br />

kadının statüsü ve toplumsal rolü konusunda<br />

hiç de iç açıcı bir durum olmadığı halde, anne<br />

soyunun yüceltilmesi, örneğin, Yahudiliğin<br />

anneden geçiyor olması, ancak bu sebebe bağlanabilir<br />

(Allah’ın takdirine bakınız ki, koca<br />

bir insanlık tarihinin çok önemli bir ayrışması<br />

iki kadın arasındaki çekişme eşliğinde okunabilir).<br />

İsrail seçkinciliği bir refleks olarak, <strong>kurban</strong>ın<br />

evrensel insanlık yolu olmaktan çıkarılıp<br />

bir şekilde temellük edilmesi, İshak’a yani<br />

Sara’ya, yani İsrailoğullarına mal edilmesini<br />

gerektiriyordu. Siyahî bir cariyeden olma<br />

İsmail, babasının “biricik oğlu” olamazdı.<br />

İnsanlığın rotasının mukaddes bir işareti sayılamazdı.<br />

İsmail, <strong>kurban</strong> yolunun renk, kan, dil, cins,<br />

bölge, yaş, sınıf ve statü ayırımı olmaksızın bütün<br />

insanlığa açık tutulmasını temsil eder. Bu<br />

yolun başka insanlara kapatılmasını gerektirecek<br />

bir sonuçla -Müslümanlar için İsmail’den<br />

daha az değerli olmayan- Hz. İshak’a mal<br />

edilmesi karşısında <strong>kurban</strong>ın kimliği üzerindeki<br />

tartışma özel bir anlam kazanır. Allah’a<br />

ve insanlığın bütününe daha iyi yaklaşabilmek<br />

için <strong>kurban</strong> yolunun üzerindeki bu vesveseyi<br />

de atlatmak gerekiyor.<br />

Kurbanla Gelen Sorular:<br />

Her Kurban Akabe’den Geçer!<br />

Bu mesele üzerine derinleşmek, bu meseleyi<br />

güncelleştirmek, sürekli yeniden yorumlamak,<br />

hayatımızın, felsefemizin, ahlâkımızın,<br />

edebiyatımızın, hayallerimizin, duygularımızın<br />

bir parçası kılmak gerek.<br />

Kurban dolayısıyla ortaya çıkan bütün soruları<br />

en kolayından cevaplarla savuşturarak, en<br />

kolay çıkış kapısından sıvışıp gitmeden yüzleşmek<br />

gerek. Kurban yolunda ortaya çıkan<br />

şeytanlarla baş etmenin, onları recm etmenin<br />

yolu, tabii ki vesvese ile “soru”nun ayırımını<br />

yapacak bir basireti, furkânı, Allah’tan dile-


Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />

mektir. Soru ile baş edelim derken şeytani bir<br />

vesvesenin peşine de takılıp gitmemek, ama<br />

aynı ölçüde masum soruları da vesvese diye<br />

geçiştirmemek gerekiyor.<br />

Kurbanın etinin değil insanların takvalarının<br />

Allah’a ulaşacağının bildirilmesi, hayvan boğazlamayı<br />

değil, aksine <strong>kurban</strong> konusundaki<br />

şekilciliği nehyediyor. Diğer yandan verdiği<br />

etten dolayı Allah’a cahilce minnet etmeyi<br />

azarlayarak, <strong>kurban</strong>ın aynı zamanda toplumsal<br />

bir işleve sahip kılınmasını düzenliyor.<br />

Çünkü diğer dinlerin hepsinde Kurban eti<br />

terk ediliyordu, insanların onu yemesi haramdı.<br />

Eti zar zor bulan fakir toplumlar Allah’a<br />

<strong>kurban</strong> olsun diye yiyemedikleri etleri ya çürümeye<br />

terk ediyor veya yakıyorlardı.<br />

Kevser Suresi’ndeki “v’enhar!” ifadesinin (yani<br />

“<strong>kurban</strong> kes” olarak anlaşılan ifadenin) İmam<br />

Huseyn’e işaret olduğu iddiası vardır ki, bu<br />

ayetin lafzından hiçbir şekilde çıkarılamayacak<br />

bir yorumdur bu. Ayetin çok açık olan kastını<br />

Batınî bir îmâ ile tahsis etmek tam da çok<br />

evrensel olması gereken Kurban sembolizmini<br />

belli bir tarihe ve belli bir kişiye hasretmeyi gerektirecektir.<br />

Oysa <strong>kurban</strong> sembolizminin evrenselliği,<br />

yeri geldiğinde onu Hz. Hüseyin’e<br />

de, yeri geldiğinde başka hayatlardaki trajedilere<br />

de uyarlamaya engel değildir. Ama bir<br />

kast-ı mahsusa ile Hz. Hüseyin’i işaret ettiği<br />

düşünüldüğünde, işte o zaman “Kurban’ın İshaklaşması”<br />

tehlikesi vardır.<br />

Diğer yandan Allah’a ibadet ile kan dökerek<br />

bir hayvanın canını almanın bir birine yakıştırılamadığı<br />

çok samimi itirazlar dillendirilir<br />

zaman zaman. Doğrusu bu meselede konu<br />

daha da karışıktır. Bir defa Allah’ın insanlardan<br />

istediği her şeyin arka planını, kastını<br />

ve sonucunu insanın bütün boyutlarıyla her<br />

zaman bilip bilemeyeceğine karar vermek<br />

lazımdır. Çünkü Kurbanla ilgili soruların<br />

önemli bir kısmı Allah’ın niyetlerine vakıf olmayı<br />

gerektiriyor. Oysa teslimiyetin sınanma-<br />

sı ve adı “imtihan” olan bir süreçte, insanın<br />

birçok şeyi anlama şartı olmaksızın kendini<br />

Allah’ın iradesine bırakması da vardır. Çoğu<br />

yanını anlayamadığınız bir olayda tutarlılık<br />

aramak nasıl bir şeydir?<br />

İnsanların hayır bildiklerinde nice şer, şer bildiklerinde<br />

nice hayır var olabilir ya! Kurban<br />

ibadetinin bize kötü görünen yanlarında, bizim<br />

göremeyeceğimiz nice iyiliklerin olduğuna<br />

inanırsak birçok şey farklı görünür. Esasen,<br />

dinin ortaya koyduğu ritüel veya ibadet kalıplarının<br />

(habitus) mümin davranışları üzerinde<br />

onların çoğunun hesaba katamadıkları, dönüp<br />

onların düşünme tarzlarını belirleyen bir<br />

etkisi vardır. Bu etkiler tabii ki karşılaştırmalı<br />

analizlerle, psikolojik çözümlemelerle çalışılabilir,<br />

ama bu düzeyde bile tamamına her<br />

zaman vakıf olunamaz.<br />

İbrahim, sınandığı imtihanda, aslında tenakuzun<br />

en ağırıyla karşı karşıya kalmıştı ama bu<br />

tenakuzu, sevgisiyle, teslimiyetiyle çözmüştü.<br />

Tam da tenakuzu akıl yoluyla değil, gönül<br />

yoluyla çözebildiği için, bunun adı sevgidir.<br />

İbrahim o yüzden Halil’dir.<br />

Diğer müminler ise çocuklarını değil, bir<br />

hayvanı boğazlamakla (nahr) emr olunduklarında<br />

bunun kendileri için illaki hayırlı bir<br />

sonucu olduğuna Allah’a kayıtsız şartsız bir<br />

itimatla inandıkları için İbrahim’in imtihanından<br />

paylarına düşen mütevazı paya razı<br />

olmuş olurlar.<br />

Sadece <strong>kurban</strong>da değil, bütün ibadetlerde ancak<br />

gönülle giderilebilen bu aklî tenakuz vardır.<br />

Sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />

149


150<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Seküler Kültürde<br />

İbadetin Yeri<br />

Tarikat skandallarıyla çalkalanan Ramazanlar,<br />

“Horozdan <strong>kurban</strong> olur<br />

mu?” “Kurban kesmek hayvan haklarına<br />

aykırı değil mi?” şeklindeki tartışmalarla<br />

manevi muhtevasından tamamen uzağa<br />

düşen bayramlar, bize son on yılın armağanı.<br />

“Acil servisleri dolduran <strong>kurban</strong>-zedeler,<br />

otoyollara kaçan yaralı <strong>kurban</strong>lıklar arasında<br />

maneviyatı hissetmek ne mümkün?” diyenler<br />

bir tarafta. “Bir hayvan boğazlamanın maneviyatından<br />

bahsedilecek denli ilkel olunabilir<br />

mi?” diyenler diğer tarafta. Bir de buna en<br />

üst perdeden eklenen “AB’ye karşı işte böyle<br />

rezil oluyoruz!” ifadesi var ki batı karşısında<br />

hissedilen aşağılık duygusunun bir göstergesi.<br />

İşte bu tartışmalar arasında ne ibadetin huşuu<br />

kalıyor, ne de bayram neşvesi.<br />

Kurban deyince, çoğumuzun aklına artık kınalanan<br />

koçlar gelmiyor. Kılı kırk yararak<br />

en güzeli, en sağlıklısı seçilen, bir kaç gün<br />

öncesinden ihtimam gösterilmeye başlanan,<br />

gelinler gibi süslenen, canını vermeden önce<br />

bizden bir can olacak denli ünsiyet kurduğumuz,<br />

oyalı bir mendille kapatılıncaya kadar<br />

ölümün mahzunluğunu bir ayna gibi yansıtan<br />

gözlerine bakarak tefekküre daldığımız<br />

varlıklar değil artık, <strong>kurban</strong>lıklar. Hunharca<br />

bir katliamın, cahilce bir uygulamanın<br />

‘<strong>kurban</strong>’ları daha ziyade. İbadet böyle bir şey<br />

olmamalı hissi, şöyle bir uğrayıp geçiyor ma-<br />

Nazife ŞİŞMAN<br />

Yazar<br />

neviyatı sarsılan gönlümüze. Şiddet, ilkellik,<br />

kandökücülük gibi bir Müslümana yakışmayacak<br />

sıfatlarla birlikte anıla anıla ya bunları<br />

kabul eden ya da savunmaya geçen bir dilin<br />

içine savruluyoruz. Kimileri, ilkel dinlerin<br />

özelliği olan <strong>kurban</strong>ın İslâm’da zaten olmadığını,<br />

kimileri de ilk dönemlerde varsa bile<br />

artık bu modern çağda sadakaya dönüştürülmesi<br />

gerektiğini söylüyor. Bu gürültü içinde,<br />

kan dökme ile ibadet arasında bir bağlantı<br />

kurmamız güçleşiyor. Çünkü sayın Mehmet<br />

Görmez’in de işaret ettiği gibi, anlamlar ve<br />

semboller dünyamız zedeleniyor.


Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />

Yıllar önce, İrlandalı bir hoca geliyordu İngilizce<br />

dersimize. Serbest diyalog konusu olarak<br />

<strong>kurban</strong>ı seçmişti. Sınıfta iki dindar arkadaştık.<br />

İkimizin de sosyal dayanışma vurgusu yaptığımızı<br />

hatırlıyorum. Hz. İbrahim’in bir oğul<br />

<strong>kurban</strong> edişini hatırlatansa hoca olmuştu. Şaşırtıcı,<br />

değil mi? İnsan sürekli bir sorgulamaya<br />

tabi tutulur, bir de sosyal bilimlerin ‘ilkel,<br />

atalara <strong>kurban</strong>, totem’ çağrışımlı üst dilinin<br />

baskısı altında hissederse kendisini, böyle bir<br />

savunma mekanizması geliştiriyor demek ki.<br />

Benim cüret ettiğim gibi, kadim bir ibadeti,<br />

‘ilkel’ bir gelenek olarak görülmekten kurtarmaya<br />

ve toplumsal işleve sahip bir “kültürel<br />

şenlik” olarak görülmesini sağlamaya çalışıyor.<br />

Bunu yaparken, haddini aştığını farketmemek<br />

bir yana, modern hayatta dine ‘anlamlı<br />

bir yer’ açtığı gururunu da yaşıyor.<br />

İbrahimi dinlerde <strong>kurban</strong>, hayatın ve ölümün<br />

Yaratanın kudret elinde olduğunu izhar vesilesi.<br />

Yaratıcıya yaklaşmak için en sevdiğinden,<br />

yani candan da aziz canandan vazgeçmenin<br />

bir nişanesi olarak tekrarlanagelen kadim bir<br />

gelenek. Ama bizim <strong>kurban</strong> geleneğini böyle<br />

algılamamızı güçleştiren bir takım toplumsal<br />

ve siyasal süreçler var. Bunlar genelde dinin,<br />

özelde İslâm dininin modern-sekülarist toplumda<br />

yaşanışını sorunsallaştıran süreçler.<br />

Gündelik Hayatın Seküler Örgütlenmesi<br />

Bunlardan en önemlisi, sekülerliğin baskın<br />

bir hayat tarzı olarak dinin yaşanmasına izin<br />

vermeyecek bir boyuta ulaşmasıdır. Günümüzde<br />

yaygınlık arzeden tüketim kültürü<br />

ve seküler örgütlenmenin hakimiyeti altındaki<br />

gündelik hayat, dini pratikleri adeta<br />

“yersizleştirme”ktedir. Bilindiği gibi tüketim<br />

kültürü, geleneksel yaşam tarzlarının temelini<br />

kemirir ve bu yüzden dini pratikleri de<br />

aşındırır. Bu, bilinç düzeyinde bir aşındırma<br />

değildir. Pierre Bourdieu’nun ‘habitus’ dediği<br />

düzeyde bir aşındırmadır. Yani insanlar,<br />

rasyonel eleştiri sonucu Tanrı’ya ya da dine<br />

inanmaktan vazgeçmezler. Daha ziyade gündelik<br />

yaşamda öylesine dönüşümler yaşanır ve<br />

inanç bu dönüşümler tarafından öylesine kemirilir<br />

ki, artık alâkasız ve imkânsız bir hale<br />

gelir.<br />

Yaşam alanı da diyebileceğimiz ‘habitus’ düzeyindeki<br />

aşındırmayı en bariz görebileceğimiz<br />

alan, dini ibadetler ve merasimler alanıdır.<br />

Meselâ bir Müslüman’ın gününü beşe bölmesini<br />

güçleştiren bir iş örgütlenmesi ve gününü<br />

seher vakti ile başlatmasını imkânsızlaştıran<br />

bir televizyon-eğlence kültürü mevcuttur.<br />

Böyle olunca din, modern insanın ‘habitus’u<br />

dışında kalmakta, onu çevreleyen atmosfer olmaktan<br />

çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında<br />

<strong>kurban</strong> kesmek, ne modern seküler kent kültürü<br />

içinde anlamlı bir yere oturtulabilmekte,<br />

ne de teknik olarak kendisine bir yer bulabilmektedir.<br />

Kurban, dini bir merasim olarak da gündelik<br />

hayatın örgütlenişi içinde kendisine yer bulmakta<br />

zorlanmaktadır. Çünkü artık kişi için<br />

önemli olan merasimler, sevgililer günü, kadınlar<br />

günü, noel, doğum günü gibi seküler<br />

merasim sayabileceğimiz kutlamalardır. Dini<br />

merasimler, başka merasimlerle yer değiştirmiştir.<br />

Newton’un fiziki dünya için söylediği<br />

tabiatın boşluk kabul etmezliği ilkesi, toplum<br />

için de geçerlidir. Toplumsal hayat da boşluk<br />

kabul etmez. Gündelik hayatın seküler örgütlenişi<br />

içinde yer bulunamadığı için yapılmayan<br />

dini merasimlerin yeri de boş kalmaz. Bu<br />

boşluğu seküler merasimler doldurur. Böylece<br />

din, modern insanın ‘habitus’u dışında kalır,<br />

onu çevreleyen atmosfer olmaktan çıkar.<br />

Hâlbuki modern-seküler atmosfere karşı dini<br />

atmosferi muhafaza, ancak dini merasimleri<br />

muhafaza ile sağlanabilir. Çünkü dünya ve<br />

ahiret bilgisi ve bu bilgiye uygun hayat tanzimi,<br />

gündelik pratiklerle, gündelik hayat içindeki<br />

törenlerle bilinçlere yerleşir.<br />

151


152<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kozmolojik Tasavvurun Sekülerleşmesi<br />

Seküler kültür, gündelik hayat örgütlenmesinin<br />

yanı sıra kozmik tasavvurda da etkisini<br />

hissettirmektedir. Hannah Arendt, modernleşmeyi<br />

belirleyen etkenler arasında sayar<br />

teleskobun icadını. Çünkü yeryüzünün doğasını,<br />

evrenin bakış açısından ele alan yeni<br />

bir bilim ortaya çıkmıştır bu sayede. Aslında<br />

teleskop icat edildiğinde, etkisinin bu denli<br />

büyük olacağı her halde tahmin edilmemişti.<br />

Ama evrenin merkezinin dünya değil de<br />

güneş olduğunun düşünülmeye başlanması,<br />

Batılı insanın kendini algılayışı üzerinde çok<br />

büyük bir etki yaratır. Fizik bilimdeki bir icadın,<br />

zihniyeti ve insanın yeryüzündeki varoluşuna<br />

ilişkin algıyı etkilemesinin ardında yatan<br />

en önemli nedenlerden biridir, kilise-bilimiktidar<br />

ilişkisi. Newton fiziksel dünyayı mekanik<br />

bir yapı olarak kurduğunda, Tanrı bu fizik<br />

dünyanın tamamen dışında kalır. Descartes’ın<br />

cogito’suyla birlikte, “Düşünüyorum, o hâlde<br />

varım!” diyen insan, düşünceyi varlığa önceler.<br />

İnsan düşüncesi, dolayısıyla insan, her şeyin<br />

mihenk taşı olur. Batılı seküler kültürün<br />

hakimiyeti böyle bir sürecin sonucudur.<br />

Müslüman dünya içinse aynı süreçten bahsetmemiz<br />

pek mümkün değildir. Çünkü Müslümanlar,<br />

fizik dünya ile ilgili her hangi bir keşif<br />

veya icadın, tasavvurlarında ontolojik mânâda<br />

bir değişikliğe izin vermeyeceği bir ilim anlayışına<br />

sahiptirler. Öncelikle ilim, Batıda kilise<br />

ve ruhban sınıfında görülenin aksine, bir dini<br />

iktidar alanı değildir ki, ilmin el değiştirmesiyle<br />

dini ve ontolojik tasavvur tamamen değişsin.<br />

Diğer taraftan bir Müslüman için, makulât<br />

düzeyindeki fizik dünya, her daim oluş halindedir.<br />

Kainatın merkezinin dünya ya da güneş<br />

olması; Mars’ta hayatın varlığı ya da yokluğu,<br />

Kelâmi manada bir problem teşkil etmez.<br />

Varoluşun dikey bir boyutu vardır. Ve bu boyutun<br />

en üst noktasında Yaratıcı yer alır. En<br />

altta yer alan fizik dünya ve onun bilgisi, sade-<br />

ce kişiyi bir üst düzeye taşıma işlevine sahiptir.<br />

Bu nedenle dağların sabitliği, gökten inen<br />

yağmurun kuru tohuma hayat verişi, semanın<br />

direksiz duruşu birer ‘ayet’ olarak zikredilir<br />

Kur-an’da. Sıradan gibi görünen en basit fizik<br />

olaylar bile kutsiyet taşır. Melekût alemi,<br />

klâsik alimlerin şehadet alemi dediği fizik<br />

dünyanın dışında değildir, onunla iç içe ama<br />

hiyerarşik olarak üstündedir.<br />

Bu ne demektir? Bu, her bir kar tanesini, bir<br />

meleğin yeryüzüne indirdiği şuuruna sahip<br />

olmak demektir. Gök gürlediğinde hemen<br />

kelime-i şehadet getirir bu şuura sahip olanlar.<br />

Çünkü hayret ve korku duyarlar. Sadece<br />

eksi ve artı yüklü iki bulutun çarpışması değildir<br />

gök gürültüsü onlar için. Bu dünya böyle<br />

devam edip gidecek değildir. Sonun habercisi<br />

olabilir bu ses. Bu nedenle fizik dünyaya ait<br />

bir olay, onları öte aleme bağlar hemen. Yeryüzündeki<br />

varlıklarının geçiciliğini ve yaratıcının<br />

azametini hatırlarlar bu vesileyle.<br />

Böyledir. Ama bugün pek çok tabiat olayından<br />

bahsederken oldukça ‘seküler’ bir dil kullanıyoruz.<br />

Hatta doğal afetleri ‘helâk’, ‘ibret’<br />

gibi bir terminoloji ile dile getirmek, ideolojik<br />

veya irticai bir tavır olarak değerlendirilebiliyor.<br />

Neden?<br />

Çünkü “Modern insan hayret duygusunu kaybetmiştir.”<br />

der, Seyyid Hüseyin Nasr. Bunun<br />

nedeni ise kutsallık duygusunu kaybetmesidir;<br />

ilâhiyatın yerine modern bilimi koyması<br />

ya da Müslümanların daha sık yaptığı gibi, bu<br />

ikisini birbirinden tamamen ayrı tutup sekülerleştirmesidir<br />

bakışını. İki yüzyıldır yaşadığımız<br />

gerilik hissinin ve terakkiyi sağlayacak<br />

olan şeyin modern bilim olduğu kanaatinin de<br />

etkisiyle, modern bilimsel indirgemecilik, akidevi<br />

mânâda problem oluşturacak bir düzeye<br />

gelmiştir biz Müslümanlar için. Zira inancın<br />

kendisi bilgiden ayrılabilir olmadığı gibi, alem<br />

biz Müslümanlar için, yalnızca fizik görünüşünden<br />

ibaret de değildir. Gerçeklik hiyerarşik


Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />

bir yapıya sahiptir ve fizik dünya, bu hiyerarşinin<br />

alt basamaklarında yer alır. Alt basamaktaki<br />

görüntüye takılıp yüceleri ihmal edenler,<br />

‘ziyana uğrayanlar’dan olur.<br />

Sekülerizmin Baskısı<br />

Seküler kültürün baskısının bu kadar yoğun<br />

hissedilmesinin asıl nedeni, sekülarizmin<br />

kendisini adeta bir yeniçağ dini olarak, bir<br />

ideoloji olarak ortaya koymasıdır. Bilindiği<br />

gibi bugün sekülarizm, modernliğin olmazsa<br />

olmaz koşulu olarak kabul edilmektedir. Avrupa<br />

tarihi için tasviri bir özelliğe sahiptir bu<br />

iddia. Ama Avrupa dışındaki toplumlar için<br />

de normatif bir özellik taşımaktadır. Avrupa<br />

dışı toplumlar da eğer gerçekten modern olmak<br />

istiyorlarsa sekülerleşmelidirler, anlayışı<br />

hakimdir bugünkü siyasi atmosfere.<br />

Aslında modern sekülarizm on yedinci yüzyılda,<br />

Avrupa din savaşlarını sona erdirmek<br />

üzere siyasi bir çözüm olarak ortaya çıkmıştı.<br />

1- Öncelikle Hristiyan mezheplerinin çatışan<br />

doktrinleri arasında asgari bir müşterek bulmaya<br />

çalışıyor;<br />

2- İkinci olarak da siyasi etiği, tamamen dini<br />

doktrinlerden bağımsız bir şekilde tanımlıyordu<br />

bu çözüm önerisi, yani din ve devlet ayrılığını.<br />

Böylece devlet, farklı dini inanışlara<br />

tarafsız davranacak ve din bireysel bir mesele<br />

haline gelecek, dini hoşgörü de böylece sağlanmış<br />

olacaktı.<br />

Ne yazık ki, sekülarizmin teklif ettiği çözüm,<br />

aksi iddia edilse de farklılık ve çoğulculuğa tolerans<br />

değil, belli bazı dini öznellikleri liberal<br />

siyasi yönetimle uyumlu bir tarzda yeniden<br />

şekillendirmek olarak tezahür etti. Sekülarizm<br />

doktrininin teklif ettiği çözüm, sadece<br />

din ve devletin ayrılığı anlamına gelmiyor,<br />

daha ziyade seküler bir kültürün üstünlüğünü<br />

iddia etme ve otoriterliğini ilan etme anlamına<br />

geliyor.<br />

Bu mânâda sekülarizm, bir dinden arındırma<br />

politikası değildir. Daha ziyade dini öznellikleri<br />

yeniden şekillendiren, ona belli bir form<br />

veren bir politika olarak kendisini gösterir.<br />

Bu şekil vermede temel iddialardan biri şu:<br />

çağdaş Müslüman toplumların geriliğine, gelenekselliğine<br />

ve fundamentalistliğine neden<br />

olan düşünce ve pratiklerin ortadan kaldırılması<br />

gerekmektedir. Bu iddiadan da anlaşılacağı<br />

üzere gerek ulusal, gerekse uluslararası<br />

politikada sekülarizm kendisini daha ziyade<br />

medenileştirici ve disipline edici boyutlarıyla<br />

izhar etmektedir.<br />

Klâsik oryantalizmde ‘medenileştirme’ olarak<br />

kendisini gösteriyordu bu yaklaşım. Bugünse<br />

‘şiddet’le özdeşleştirilen dini pratiklerin,<br />

yeniden yorumlanması şeklinde bir içeriden<br />

değiştirme siyasetine dönüşmüştür. Meselâ<br />

başörtüsü cinsiyet ayrımcılığına neden olduğu,<br />

<strong>kurban</strong> da şiddeti çağrıştırdığı ve hayvan<br />

haklarıyla çeliştiği iddiasıyla yeniden yorumlanması<br />

gereken dini uygulamalar arasında<br />

addedilmektedir.<br />

Sosyal Bilimlerin Dili<br />

Seküler kültürün üstünlüğünü iddia etme ve<br />

otoriterliğini ilan etme anlamındaki sekülarizm,<br />

sadece siyaset alanında göstermiyor kendisini.<br />

Dini konu alan ‘bilimsel’ yaklaşımlarda<br />

da bu otoriterlik hakim. Meselâ antropolojik<br />

yaklaşım, dini hem dünyevi alana hapseden,<br />

hem de zamanda geriye iten bir işlev görmektedir.<br />

Araştırma konusu din olduğunda, arka<br />

plânda hep bir arkaiklik ve aşılması gereken<br />

bir dönem algısı mevcuttur. İlkel toplumlara<br />

ait, ileri toplumlarda aşılması gereken bir dönem<br />

olarak görülür din. Gerçi antropolojideki<br />

yeni yaklaşımlar bu tavra eleştiri getirmektedir.<br />

Ama bugüne kadar hakim olan görüş evrimciliktir.<br />

Evrimci bir yaklaşımla, ilkel totem dinlerinden<br />

tek tanrılı dinlere, oradan da Tanrı’nın ve<br />

153


154<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

dinin olmadığı modern topluma doğru ilerlemeci<br />

bir tarih anlayışından yola çıkıldığında,<br />

<strong>kurban</strong>la ilgili o bildik çözümlemeler sökün<br />

eder. Kan, şiddet, vahşet gibi ilkel toplumlarla<br />

özdeşleştirilen pek çok unsur ve imge,<br />

‘<strong>kurban</strong>’a eşlik etmeye başlar. Diğer taraftan<br />

psikanalitik yaklaşım, her ibadette bilinçaltı<br />

bir dürtü arar. Şöyle bir sonuca varır bu<br />

yaklaşım: Salt dini bir amaç söz konusu olamaz,<br />

dini gibi görünen uygulamaların arka<br />

plânında mutlaka bir dürtü vardır, o hâlde<br />

dini davranışların amacı ve kökeni sekülerdir,<br />

der bu yaklaşıma sahip olanlar. Aslında Freud<br />

ve takipçilerinin, <strong>kurban</strong>la ödip kompleksi<br />

arasında kurdukları bağlantıyla söylemeye çalıştıkları<br />

da bu değil mi?<br />

Kurbanla ilgili böyle bir yaklaşım var da, diğer<br />

ibadetlerle ilgili daha isabetli bir yaklaşımı<br />

var mı sosyal bilimlerin? Ne yazık ki bu soruyu,<br />

“evet” diye cevaplamak mümkün değil.<br />

Kurbanla ilgili olarak klâsik oryantalist tezin<br />

şiddetle özdeşleştirilen doğu imgesini devreye<br />

sokar sosyal bilimciler. İslâmla ilgili diğer<br />

bedensel pratikleri (özellikle örtü) ise daha<br />

ziyade belirli sosyal hareketlerin ve siyasi hedeflerin<br />

sembolü olarak yorumlama eğiliminde<br />

olagelmişlerdir. Bu pratikler, onlara göre,<br />

olsa olsa grup çıkarlarının ve siyasi farklılıkların<br />

ifade araçlarıdır. Tüm dünyada yükselen<br />

İslâm’ı, Arap milliyetçiliğini, fanatik İslâmi<br />

hareketleri, en hafifinden Avrupa kimliğine<br />

entegre olmayan Müslüman kültürleri sembolize<br />

eden araçlar.<br />

Türkiye’de bu sembolleştirmeye, Cumhuriyetin<br />

kuruluş dönemi reflekslerinden beslenen<br />

laik-şeriatçı kutuplaşması, şehirleşmeyle<br />

birlikte artan merkez-çevre gerilimi, seçkin ve<br />

ayrıcalıklı olduğuna inanan şehirleşmiş kesimin<br />

‘hayat tarzı’ kaygısı da eklenince, cemaatle<br />

namazın ‘toplu namaz’ ifadesinde açığa<br />

çıkan bir protesto eylemi olarak algılandığı,<br />

kendi durumunu açıklamak zorunda bırakılan<br />

başörtülü kadınlar iffetten bahsedince,<br />

“Vay sen bize ahlaksız mı diyorsun?” diye itiraz<br />

edildiği bir vasat oluştu.<br />

Kimlik gözlüğü sadece sosyal bilimleri değil,<br />

medya ve magazin dilini de etkisi altına aldığı<br />

için, dinin zorunlu ibadetlerini yerine getiren<br />

Müslümanlar, belli bir siyasal hareketin sözcüsü<br />

olarak görülmekle kalmayıp seküler kültürün<br />

hakimiyeti altında dindar olmak yeterince<br />

zor değilmiş gibi, başkalarının hayat tarzını<br />

tehdit eden değilse bile yargılayan kimseler olarak<br />

görülmeye başlandılar. Bu vasat içinde bir<br />

taraftan <strong>kurban</strong> derisi paylaşımı, laik-şeriatçı<br />

tartışmasına tercüme ediliyor. Diğer taraftan<br />

Türkiye’deki laik elit, <strong>kurban</strong> vesilesiyle hem<br />

‘gerici din’ yargısını pekiştirme yoluna gidiyor,<br />

hem de “modernize edilmiş din” talebini<br />

dillendirme imkânı buluyor. Çünkü <strong>kurban</strong><br />

gibi ‘geri ve ilkel’ bir uygulama modern ve AB<br />

eşiğindeki Türkiye için yakışıksız ve yersiz bir<br />

durum bu seçkinlerin gözünde.<br />

Oysa diğer pek çok dinde olduğu gibi,<br />

İslâm’da da bedensel pratikler (bu sosyolojik<br />

ifadenin dini terminolojideki karşılığı ameldir<br />

ki bunlar belli tarzda giyinme, belli şeylerden<br />

sakınma, tekrarlanan ibadetler vb. şeylerdir)<br />

dışa doğru bir iddia değil, içe doğru bir ikna<br />

ve eğitim sürecinin göstergesidir. Meselâ namazın,<br />

kötü olan şeylerden uzaklaştıracağını<br />

bildiren bir ayet vardır Kur’an’da. Bu, namaz<br />

kılan kimselerin kılmayanları kötülükle itham<br />

edeceği şeklinde yorumlanamayacağı gibi,<br />

namaz kılan herkesin yüzde yüz iyi olduğu<br />

anlamına da gelmez. Beklenen odur ki, kişi<br />

namaz kılmayı -her zaman huşu ve ihlas içinde<br />

kılamasa bile- disiplinli bir şekilde sürdürürse,<br />

bu ibadet (bedensel pratik) onda namaz<br />

kılmayla ilgili içsel arzuyu doğuracak, aynı<br />

zamanda onun kişiliğini de olumlu yönde etkileyecektir.<br />

Yunus’un “Bir kez gönül yıktın<br />

ise bu kıldığın namaz değil” derken kastettiği<br />

de, namaz kılmanın insanın karakter yapısında<br />

olumlu bir değişime yol açması gerektiği<br />

hususudur.


Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />

Namaz kılma arzusu elbette doğal değildir,<br />

bir dizi disiplinli davranış neticesinde oluşturulur.<br />

Bu kişilik modelinde arzu (ya da istek),<br />

belli bir ahâki davranışın öncesinde var<br />

olan ya da ona sebep olan bir şey değildir,<br />

tam aksine onun bir ürünüdür. Kişi, takvalı<br />

diyebileceğimiz arzulara sahip olabilmek için<br />

bir takım teknikler uygular ki, bunlar dini<br />

kaynaklarda emirler, yasaklar ve tavsiyeler<br />

şeklinde yer almıştır. Meselâ imanı zayıflatan<br />

şeyleri görmek, duymak ve hakkında konuşmaktan<br />

kaçınmak ve Allah’ın iradesine teslim<br />

olmayı kolaylaştıracak fiillerle meşgul olmak<br />

gibi, davranışlar içinde olmalıdır takvaya talip<br />

olan kişi. Kişinin bütün fiillerinin Allah rızasını<br />

muhafazaya yönelik bir hâl alması, yani<br />

Kur-ani terminoloji ile “mutmain bir nefs”e<br />

dönüşmesi birden bire olan değil, birbiri üzerine<br />

birikerek oluşan bir süreçtir. Bunun net<br />

sonucu da görünür düzeyde düzenli olarak<br />

namaz kılabilmek, daha deruni düzeyde ise<br />

muttaki bir kişiliğin oluşmasıdır.<br />

Örtünme için de benzer şeyler söylenebilir.<br />

Müslüman bir kadın, bir kimliği vurgulamak<br />

için değil, bu uygulamaya içkin bir amacı<br />

gerçekleştirmek için örtünür. Hayalı ve iffetli<br />

bir benliğe sahip olmak için yeterli değil,<br />

ama zorunlu bir şarttır örtünmek. Örtü bir<br />

kabuk olarak da görülebilir, özün gelişmesi<br />

için gerekli olan koruyucu bir kabuk. Bu anlamda<br />

örtü, belli bir türde kişi olmak ve bunu<br />

oluşturmak için sadece bir araçtır. Dışta, yani<br />

davranışlarda ortaya konan pratiklerle, içte<br />

belirli bir takım duyguları, düşünceleri oluşturmak<br />

için disipline edici pedagojik bir araç.<br />

Saba Mahmood, dıştan içe doğru gerçekleşen<br />

bu pedagojik süreci habitus kavramıyla analiz<br />

eder (Politics of Piety, 2005). Dış davranışlar<br />

(mesela bedensel fiiller, sosyal davranışlar)<br />

ile içsel konumlar (meselâ duygusal<br />

durumlar, düşünceler, niyetler) arasında bir<br />

koordinasyon sağlanarak ahlâki faziletlerin<br />

elde edildiği bir pedagojik süreçtir habitus ya<br />

da Gazali’den Miskeveyh’e ve İbn Haldun’a<br />

dek pek çok İslâm aliminin kullandığı şekliyle<br />

meleke. Meleke, bir dizi uygulamalı meslekte<br />

mükemmellik kazanmanın zaruri bir<br />

parçasıdır. Mesela iyi bir keman ya da piyano<br />

virtüözü, yaşıtlarının sokakta oynadığı zamanları<br />

zorlu ve sıkıntılı çalışmalarla, sürekli<br />

tekrarla geçirmişse, mesleğinde mükemmeli<br />

yakalayabilir.<br />

Din söz konusu olduğunda bu pratik kazanım<br />

çok daha önemli bir yer tutar. Başka becerilerde<br />

olduğu gibi inançta meleke kazanmak da<br />

ancak uygulama ile mümkün olur. Uygulama<br />

ile öyle bir tekâmül derecesine ulaşılır ki bu<br />

meleke, artık bütün fiilleri ve uygulamaları<br />

yönetmeye başlar. Bu kullanımıyla habitus<br />

ya da meleke, tekrarlanan faziletli davranış<br />

pratikleri aracılığı ile içsel itkiler, yönelimler<br />

ve duygusal durumlar arasında bir eşgüdüm<br />

kazanmak anlamına gelir. Kişi böylece, arzularını<br />

yeniden takvayı besleyecek şekilde yönlendirebilir<br />

ve bu mertebeyi kazanmak için<br />

her daim bilinçli bir çaba içinde olabilir.<br />

Bu davranış tarzı, aslında liberal benlik anlayışının<br />

tamamen hilâfınadır. Liberal kişilik,<br />

“ne hissediyorsam öyle davranmalıyım”<br />

düşüncesinden hareket eder. Bu nedenle<br />

‘dürüstlük’, hissettiğin gibi davranmak çok<br />

önemlidir. “Olduğun gibi görünmek” ya da<br />

ihlâs, dindarlar için de çok önemlidir. Fakat<br />

aradaki fark şudur: Dinin gereklerini yerine<br />

getirenler, hissettikleri gibi davranmaya teslim<br />

olmazlar, iyi davranışları çok tekrarlarlayarak<br />

iyi hissetmeye talip olurlar. Aristo’nun ahlâki<br />

fazilet anlayışında da aynı mantık hakimdir.<br />

Kişi, cesur davranışlarda bulunarak cesur,<br />

fedakâr davranışlarda bulunarak fedakâr, yardımsever<br />

davranışlarda bulunarak yardımsever<br />

olur. Kişinin yapması gereken, bedenin<br />

dış davranışlarını tekrar yoluyla pedagojik<br />

bir araç olarak kullanmasıdır. İşte bu bedensel<br />

pratikler (tekrarlanan ibadetler, örtünme),<br />

deruni alanda olması beklenen tekâmülün<br />

155


156<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

sağlanması için en temel araçlardır. Hedeflenen<br />

içsel dinamiğin gerçekleşmesine zemin<br />

teşkil eden potansiyel de sadece ve sadece bu<br />

pratiklerdedir.<br />

Sosyal bilimler, özelde antropoloji ve sosyoloji<br />

bu hususu göz ardı ettiği için, ya dinin<br />

bedensel pratiklerini kimlik ve siyasal hedef<br />

boyutunda yorumlamanın ötesine geçemiyor<br />

ya da meselâ <strong>kurban</strong> örneğinde olduğu gibi<br />

‘ilkellik, kan dökme’ gibi bir bakış açısına kilitlenip<br />

kalıyor.<br />

Sonuç<br />

Gündelik hayatın örgütlenmesine sekülerlik<br />

hakim. Uluslararası politikada sekülarist<br />

yaklaşım demoklesin kılıcı gibi dindarların<br />

üzerinde, modern sosyal bilimlerin diline de<br />

seküler yaklaşım hakim. Bunları söylerken<br />

sekülerlik kaçınılmaz bir aşamadır, demek<br />

istemiyorum. Tam tersine, bu iddianın yanlışlığına<br />

işaret etmek istiyorum. Ne der bu<br />

iddia sahipleri: artık sekülerlik gelmiştir, dine<br />

yer kalmamıştır; zaten sekülerlik de kutsalı<br />

tamamen dışlayan ve insanlığın dinden sonra<br />

geleceği bir aşamadır. Hâlbuki sekülerlik<br />

dini tamamen ortadan kaldırmak yerine,<br />

modernist-liberalist toplumun isteklerine uygun<br />

bir din imalini hedefler. Bu hedeflerle çatışan<br />

dini uygulamalar yasaklanır. Fransa’da<br />

ve Türkiye’deki başörtüsü yasağı gibi. Diğer<br />

taraftan Avrupa tarihindeki gelişmelerin ortaya<br />

çıkardığı beklentilerin aksine, yaygın eğitim<br />

ve kentleşme, İslâm dünyasında dini uygulamalarda<br />

bir azalmaya neden olmamıştır.<br />

Ama kozmolojiden bilimsel anlayışa, gündelik<br />

hayatın örgütlenmesinden tüketim kültürüne,<br />

dine alan bırakmayan bir seküler kültürün hakimiyetinin<br />

hissedilmediğini de söyleyemeyiz.<br />

Sekülarizm şeklinde tezahür eden ideoloji, bu<br />

hakimiyete güç kazandırıyor. Ben, bizi çevreleyen<br />

atmosferin böyle bir niteliğe sahip olduğuna<br />

işaret etmek istiyorum. Bu atmosfer nedeniyle<br />

kimileri dini ibadetleri siyasal gösteri<br />

olarak algılıyor, kimileri bunlar artık modern<br />

toplumda ‘yersiz’dir kanaatine varıyor. Buna<br />

karşı çıkan dindarlar ise savunmacı bir üslupla,<br />

ibadetleri seküler kültürle uyumlu bir şekle<br />

şemale sokma ameliyesine girişebiliyor.<br />

Bizi çevreleyen atmosfer bu. Bunu bilelim,<br />

çünkü insan ancak bildiğinin üstesinden gelebilir.<br />

Bir yüzyıl bekledikten sonra bir oğula<br />

kavuşan, insanlığın ikinci atası olmakla müjdelendikten<br />

sonra o oğulu <strong>kurban</strong> etmesi istenerek<br />

sınanan bir babanın, hiç tereddüt etmeyen<br />

teslimiyetiyle Halilullah oluş serüvenini<br />

yad edebilmek ve bu kadim serüvene dahil<br />

olabilmek, ancak bu yapay atmosferin dışına<br />

çıkmakla mümkün.


Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />

Din ve Dindarlık<br />

Tartışmaları<br />

Arasında Kurban<br />

İlk bakışta böyle bir başlık altında, ‘din’ ve<br />

‘dindarlık’ gibi iki kavram eşliğinde <strong>kurban</strong>ı<br />

ele almak yadırganabilir. Öyle ya, <strong>kurban</strong><br />

zaten tamamen dinle ilgili bir konu değil<br />

midir ki? Kurbanın dinin dışında başka bir bağlamı<br />

mı vardır? Dindar olmayan birinin <strong>kurban</strong>ından<br />

bahsedilebilir mi? Veya <strong>kurban</strong> başlı<br />

başına bir dindarlık göstergesi değil midir?<br />

Kuşkusuz Türkiye’de her yıl <strong>kurban</strong>la ilgili<br />

tartışmaların gündeme geldiği bağlamlar göz<br />

önünde bulundurulduğunda, <strong>kurban</strong>ın bir de<br />

dini bir boyutu olduğunu ve dinin de kendine<br />

ait bir mantığının, bir iç muhasebe ve muhakemesinin<br />

var olduğunu ve bunun genellikle<br />

bu bağlamlarda ihmal edilen bir şey olduğunu<br />

düşünmemek elde değil. Kurban ya bir hijyen<br />

sorunu olarak, ya kesim usulleriyle ilgili bir<br />

sorun olarak, ya <strong>kurban</strong> etlerinin dağıtımıyla<br />

ilgili bir ekonomik rasyonellik sorunu olarak<br />

veya bilemediniz bir hayvan haklarıyla ilgili<br />

bir sorun olarak gündeme geliyor. Bütün bu<br />

alanlarda işin ekonomisi, hijyeni, sağlık koşulları,<br />

teknik boyutlar, hayvan hakları ve rasyonelleştirme<br />

süreci esnasında <strong>kurban</strong>ın insandan<br />

talep edilmiş olan davet boyutu, yani<br />

Allah’ın insana yaptığı bir davet ve bu davete<br />

Orhan KENASARI<br />

Yazar<br />

bir tür icabet olarak dini boyutu alabildiğine<br />

ihmal edilir. Burada konuşmamı hem <strong>kurban</strong>ın<br />

dini boyutu ve bu boyutuyla yaşamak isteyen<br />

dindarların Türkiye tecrübeleri üzerinde<br />

durarak sürdürmeye çalışacağım.<br />

Kurban, İslâm geleneğinde hepimizin bildiği<br />

gibi Allah’a manen yaklaşmak için bir hayvanı<br />

kesmek suretiyle icra edilen bir ibadettir. Bir<br />

hadis-i şerifte “Salât <strong>kurban</strong>dır” 1 buyrulduğuna<br />

göre İslâm’da esasen bütün ibadetlerin<br />

özünde bir Allah’a yaklaşma boyutu olduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

157


158<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Genel anlamı itibariyle, belki bütün dinler tarihi<br />

için esas alınacak şekilde <strong>kurban</strong>, “Tapınılan<br />

yüce varlık veya varlıklara yahut herhangi<br />

bir güce yakın olma, şükran duygularını ifade<br />

etme, bir şeyler dileme veya günahlarına kefaret<br />

olması gibi nedenlerle sunulan hediyedir.” 2<br />

şeklinde tanımlanır. Öfkelendiği zaman zarar<br />

verebilecek, kişiyi veya toplumu açlık, kıtlık ve<br />

mağlubiyetle cezalandırabilecek kutsal varlığı<br />

yatıştırmak, tekrar iyi ilişkiler kurabilmek<br />

ve ona yakın olabilmek için sunulan insan,<br />

hayvan ve bitkilerdir. Yakın olma fiziki bir<br />

yakınlıktan çok onun sevgisini, mükâfatını<br />

kazanmak, ondan gelecek gazap ve tehditten<br />

korunmak, sunacağı bereketten istifade etmek<br />

ve gerek bu yaşamında, gerekse bir sonraki<br />

hayatta daha mutlu olmak gibi gayeleri içeren<br />

bir yaklaşmadır.<br />

İslam’a göre ise <strong>kurban</strong>, ibadet maksadıyla belirli<br />

bir vakitte, belirli şartları taşıyan hayvanı<br />

usulünce boğazlamaktır. 3<br />

Burada <strong>kurban</strong>ın genel tanımı ile İslâm’ın yaptığı<br />

<strong>kurban</strong> tanımı arasında ilk bakışta iki fark<br />

göze çarpar. İslâmi tanımın muktezasına göre<br />

<strong>kurban</strong> sunulmaz, Allah rızası için kesilir. Birincisi,<br />

Tanrı’ya <strong>kurban</strong> sunmak ile O’nun<br />

rızası için <strong>kurban</strong> kesmek arasında bir fark olduğu<br />

açıktır. ‘Sunmak’ <strong>kurban</strong>ın yüce varlık<br />

tarafından hissedilmesini sağlamak gibi bir mahiyet<br />

taşır. Örneğin, Yahudiler <strong>kurban</strong> ibadetini<br />

terk etmeden önce <strong>kurban</strong>ı Tanrı Yehova’ya<br />

sunarlardı. İkincisi, ise İslâmi tanıma uygun bir<br />

<strong>kurban</strong>ın salt bir ibadet olarak ve diğer İslâmi<br />

ibadetlerin mantığıyla paralel bir mantıkla yapılması,<br />

buna karşılık <strong>kurban</strong>ın bir çok başka<br />

uygulamasında <strong>kurban</strong> Allah ile bir tür pazarlığın<br />

sonucu olarak icra edilmesidir. Pazarlık<br />

ya bir belanın baştan savulması, ya bir iyiliğin<br />

görülmesi; Tanrı’nın bir konudaki yardımının<br />

temin edilmesi gibi amaçlara yöneliktir.<br />

Ünlü sosyolog Emile Durkheim’in <strong>kurban</strong>ın<br />

mantığını anlatırken ifade ettiği “Ben sana ve-<br />

reyim sen de bana ver.” 4 ilkesi tam da bu pazarlık<br />

mantığını ortaya koyuyor. Bundan dolayı<br />

Kur’an’da işaret edilen paganlar, mezbahada<br />

kesilen ve sunaklarda yakılan hayvanların kokusunun<br />

O’na ulaşacağına ve O’nu memnun<br />

edeceğine inanırlardı. 5 Dikkat edilirse burada<br />

sembolik bir anlatım da olsa Tanrı’nın hissettiği<br />

ve memnun olduğu bir kokudan bahsedilmekle,<br />

<strong>kurban</strong>dan bir unsurun ona ulaştığı<br />

varsayılmaktaydı. Buna Tanrıya <strong>kurban</strong> sunmak<br />

ifadesi uygun düşebilir. Semavi olmayan<br />

dinlerin hemen tamamı da bu düşünceye yakın<br />

bir anlayış ortaya koymakta ve <strong>kurban</strong>ın ya<br />

kanı, ya kokusu, ya da etinin Tanrı’ya bir şekilde<br />

ulaşmakta olduğunu düşünmektedirler.<br />

Tanrı’nın kendisine sunulan bu <strong>kurban</strong>lara<br />

ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. Kurban ibadetinin<br />

kendileri için bir yaklaşma vesilesi, bir<br />

Allah’a yakın olma imkânı olduğunu ve bunun<br />

tek başına yeterli bir amaç olduğunu görmüyorlardı.<br />

Mekke’de <strong>kurban</strong> konusunda benzer<br />

bir tutum sergileyenlere karşılık Kur’an’ın<br />

“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır,<br />

fakat O’na ancak sizin takvanız ulaşır...” 6 şeklinde<br />

verdiği cevap iyi bilinir. Esasen bu ayet<br />

İslâm’da genel olarak bütün ibadetlerin, özel<br />

olarak da <strong>kurban</strong> ibadetinin altında yatan derin<br />

felsefeyi ifade etmektedir.<br />

Gerçekten de <strong>kurban</strong>, Allah’ın ihtiyaç duyduğu<br />

bir şey değildir. İslam’ın <strong>kurban</strong> konusuna<br />

yaklaşımı iyi irdelendiğinde <strong>kurban</strong>a ihtiyaç<br />

duyanın Allah değil, sadece insan olduğu çok<br />

net bir biçimde anlaşılır. İnsan <strong>kurban</strong>a ihtiyaç<br />

duyar, çünkü <strong>kurban</strong> insanın içine yerleşmiş<br />

olan ve onu içten içe kemiren putları<br />

alaşağı etmesini sağlayan, insanı bu putların<br />

ördüğü zindan duvarlarından kurtaran bir eylemdir.<br />

Ali Şeriati’nin anlatımıyla <strong>kurban</strong>, insanın<br />

içindeki putları, kötülükleri yok etmek<br />

için uygulanan bir eylemdir. Bunun yolu Hz.<br />

İbrahim gibi en değerli varlığını, muhtemelen<br />

insanın içine kurulmuş ve insanı özgürce tercihlerini<br />

yapmaktan men edebilecek, görünür


Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />

dünyanın kısıtlayıcı sınırlarının ötesini görmekten<br />

men edebilen bağlarını feda etmektir.<br />

Bu nedenle <strong>kurban</strong> kişinin en değerli varlığını<br />

sembolize eder. 7 Müslüman’ın kestiği <strong>kurban</strong>,<br />

canının, evladının, malının… Neyi çok seviyorsa<br />

onun sembolü olmaktadır.<br />

O yüzden İslâm’da <strong>kurban</strong>, kulun Allah ile<br />

yapacağı menfaat pazarlığına malzeme olarak<br />

görülmez. Kurbanın özünde teslimiyet vardır<br />

ve bu teslimiyet her şeyden önce her türlü pazarlık<br />

mantığını dışlar.<br />

Kuşkusuz burada işaret ettiğimiz <strong>kurban</strong><br />

İslâm’ın <strong>kurban</strong>la ilgili felsefesinin sınırlarını<br />

ifade ediyor. Tabii ki bu ilkelerin mevcudiyeti,<br />

Müslümanların da <strong>kurban</strong>larını her halükarda<br />

bu felsefeye uygun kestiklerini göstermiyor.<br />

Müslümanlar sonuçta tarihin içine,<br />

belli toplumsal dinamiklerin şekillendirdiği<br />

bir zihin yapısıyla olaya yaklaşıyor olabilirler<br />

ve pekâlâ <strong>kurban</strong>larını bu anlayıştan uzak bir<br />

biçimde kesmelerine yol açan bazı ideolojik<br />

etkiler altında da olabilirler. Bu sosyolojik olarak<br />

her zaman mümkün bir durumdur, ancak<br />

<strong>kurban</strong>ın İslâm’ın temel metinlerinde çizilmiş<br />

mantığı aşağı yukarı budur.<br />

Farklı Dinlerde Kurban<br />

Anlama ve Uygulamaları<br />

Bütün dinlerde mutlaka yer alan <strong>kurban</strong> ritüeli,<br />

dinin karakterine ve tanımına uygun olarak<br />

değişik şekil ve mahiyette tezahür eder. İlk<br />

insanlardan bu yana icra edilen bu ibadet, günümüze<br />

kadar insan havsalasının alabildiğine<br />

ve sunduğu varlıktan beklentisine göre sayılamayacak<br />

kadar çok çeşitlilikte olmuştur.<br />

Tanrı’nın veya kralın kendini <strong>kurban</strong> etmesinden,<br />

insanın kendini veya bir başkasını öldürmesine,<br />

insanın bir uzvunun kesilmesinden,<br />

yine insan ve hayvanın canlı canlı yakılmasına<br />

veya parçalanmasına kadar değişik şekillerde<br />

tezahür etmiştir. Kurban edilecek insan veya<br />

hayvanın vahşi hayvanların önüne atılarak<br />

eziyet içinde ölmesini sağlama davranışlarına<br />

da rastlanılmıştır. Kutsallaşmak için insan<br />

veya hayvan kanı içmek, insan etini çiğ olarak<br />

yiyerek Tanrı’nın gücüne ulaşmaya çalışmak<br />

yahut günahlardan kurtulmak gibi maksatlar<br />

için <strong>kurban</strong> törenleri de yapılmıştır. Örneğin,<br />

Hıristiyanlarda ekmek ve şarapla yapılan dini<br />

törende ekmek Tanrı’nın etini, şarap da kanını<br />

sembolize etmektedir. 8<br />

Mekke cahiliye döneminin bir <strong>kurban</strong> uygulaması<br />

oldukça manidardır. Yemen/Havlan<br />

bölgesinden gelen elçiler Hz. Peygamber’e;<br />

“Ancak kemirebilecek kadar bir kemiğe sahip<br />

olduğumuz hâlde, imkânlarımızın tümünü<br />

kullanarak yüz sığır satın alıp bunları putlarımıza<br />

<strong>kurban</strong> edip vahşi hayvanlara terk ettik.”<br />

demişlerdi. 9<br />

Kurban edilen varlığın etinin Tanrı’nın eti<br />

olduğu inancı <strong>kurban</strong>ın kendisini kutsallaştırmış,<br />

inanan kişilerin <strong>kurban</strong>a yükledikleri anlam<br />

buna göre değer kazanmıştır. Ölen kişinin<br />

hanımı, atı ve kıymetli eşyaları da onunla<br />

birlikte gömülerek veya canlı canlı yakılarak<br />

<strong>kurban</strong> edilmiştir.<br />

Bu arada İslâm’ın dışındaki dinlerin çoğunda<br />

<strong>kurban</strong>lıklar genellikle insanların faydalanması<br />

da yasak olan, tümüyle Allah’a sunularak<br />

terk edilen şeyler olmaktadır. Belki İslâm’ın<br />

<strong>kurban</strong> ibadetinin en özgün yanlarından birisi<br />

de ibadet konusu olan <strong>kurban</strong>lıkların insanın<br />

yararına sunulmasıdır. Allah’ın hiçbir ihtiyacının<br />

olmadığının en iyi şekilde gösterildiği<br />

bu uygulama, kuşkusuz <strong>kurban</strong>ın toplumsal<br />

sonuçlarını bir kat daha artırmaktadır.<br />

Esasen İslâm’ın hiçbir ibadeti kişisel boyutta<br />

kalmaz. En bireysel gözüken namazda bile<br />

camilerde cemaatle kılınan vakit namazının<br />

yanında, topluca kılınmak zorunda olunan<br />

cuma ve bayram namazı gibi ibadetlerin toplumsal<br />

yapıya hizmet ettiği görülmektedir. Bu<br />

durumda camilerin bir sosyalleşme ve iletişim<br />

159


160<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

mekânı olarak gördüğü işlevler dikkate alınırsa,<br />

cemaatle namaz vesilesi ile toplumsal<br />

ve kültürel etkileşimde ibadetlerin önemi de<br />

ortaya çıkar. Kurbanda ise sadece Allah ile kul<br />

arasında cereyan eden bir ibadet olmakla sınırlı<br />

değildir, aynı zamanda toplumsal hayatı<br />

etkileyen, insanlar arası ilişkinin biçimine katkıda<br />

bulunan bir ibadettir.<br />

Türk Toplumunda Kurbanın Yeri<br />

Türk halkı üzerinde yapılan din sosyolojisi<br />

araştırmalarında, dini vecibelerini yerine getirmede<br />

<strong>kurban</strong> kesmenin ilk sıralarda yer aldığı<br />

görülüyor. Kuşkusuz bu, hayli ilginç bir<br />

durumdur. Çünkü <strong>kurban</strong> farz değil vacip bir<br />

ibadet olduğu hâlde, rağbetin bu kadar fazla<br />

olması üzerinde durulmaya değer bir konudur.<br />

Maddi durumu iyi olan ailelerin kahir<br />

ekseriyetinde <strong>kurban</strong> kesilmektedir. Hatta<br />

imkânları elvermese bile, borçla <strong>kurban</strong>lık temin<br />

etmek suretiyle bu ibadeti yerine getirmeye<br />

gayret eden insanlar azımsanmayacak miktardadır.<br />

Özellikle kırsal alanlarda ve küçük<br />

şehirlerde bu oran daha da yükselmektedir.<br />

Bu açıdan, Türkiye’de <strong>kurban</strong>a verilen önemin<br />

diğer İslâm ülkelerinde verilen önemden daha<br />

fazla olduğunu söylemek, abartılı bir iddia<br />

olmayacaktır. İbadetin merkezine Allah için<br />

kan akıtma duygusu oturur. Bu algılayış belki<br />

de İslâm öncesi <strong>kurban</strong> kültürünün etkisiyle<br />

oluşmuştur. Çünkü İslâm’dan evvel Türkler,<br />

olumlu ve olumsuz olarak vuku bulan her olay<br />

için <strong>kurban</strong> kesmeyi gerekli görürlerdi. Ayrıca<br />

doğum, ölüm, evlenme ve benzeri törenlerde,<br />

mezarlık ve kutsal varlık kabirlerinin ziyaretinde<br />

mutlaka <strong>kurban</strong> keserek onlara karşı sorumluluklarını<br />

yerine getirmeyi kendileri için<br />

zorunlu bir görev addederlerdi. 10<br />

İslâm’dan ve Müslümanların algılamalarından<br />

uzak bazı kişiler, <strong>kurban</strong> kesiminin çocukların<br />

gözü önünde yapılmasının çocuğun,<br />

şiddete ve kan dökmeye meyletmesine neden<br />

olacağı fikrini yaymalarının tersine, yumuşak<br />

kalpliliğe ve Allah için bir şeyler yapmanın<br />

verdiği huzuru hissetmeye yönelttiğini ancak<br />

o ortamı yaşadıklarında göreceklerdir. Zaten<br />

baba veya <strong>kurban</strong>ı kesen kişi bir yandan<br />

hayvanı kesmek ve temizlemekle uğraşırken,<br />

bir yandan yetişmekte olan çocuklarına yılda<br />

bir defa da olsa neden kendisinin bir hayvanı<br />

kestiğini, bunun nasıl bir maksadı olduğunu<br />

anlatmaya çalışır.<br />

Kesim işi tamamlanıp etler özenle parçalara<br />

ayrıldıktan sonra, yedi paydan az olmamak<br />

kaydıyla öncelikle akraba ve komşulardan<br />

<strong>kurban</strong> kesemeyenlere dağıtılır. Geri kalan kısım,<br />

ev halkına ve misafirlere ikram edilmek<br />

üzere içeri alınır.<br />

Bayram ziyareti sıradan bir akraba veya komşu<br />

ziyareti gibi değildir. Arkasında en küçük<br />

menfaat hesabı olmaksızın, tamamen iyi duygularla<br />

ve Allah rızası için yapılır. İnsani ilişkiler<br />

pekişir, çeşitli nedenlerle oluşan dargınlık<br />

ve kırgınlıklar ortadan kalkar. Kurban kesenler<br />

kesemeyenlere et götürür. Onların hazırladığı<br />

bayram yemek ve tatlılarını tadar. Çocukların<br />

ruh yapısına son derece olumlu katkılar sağlar.<br />

Büyüklerin sevgi ve iltifatıyla birlikte, küçük<br />

bayram harçlıklarıyla da mutlu edilirler. Öyle<br />

ki, ileri yaşlara gelmiş insanlar çocukluk günlerinin<br />

bayram anılarını hâlâ duygu yoğunluğu<br />

içinde yüreklerinde hissederler.<br />

Türk İslâm’ında Kurban<br />

Türkiye’de doksanlı yılların ortalarından itibaren<br />

yükselen dindarlaşmaya karşılık, bu<br />

dindarlaşmayı kontrol altına alma hevesleri<br />

de yükselmiştir. Türk İslâm’ı, kültürel İslâm<br />

veya ılımlı İslâm denilen değişik ifade biçimleriyle,<br />

İslâm’ın daha folklorik ve kültürel versiyonlarının<br />

arzulandığı hep ifade edildi. Vakıa,<br />

Türkiye’de yaşanmakta olan ve gerçekten<br />

de eski Türk dininin kalıntılarıyla yoğrulmuş<br />

bir kültürel malzeme de vardı.


Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />

Türk İslâm’ı kuramında, <strong>kurban</strong>a ayrılan<br />

yer azımsanmayacak miktardadır. İslâm öncesi<br />

Türk inanışında, ataların ve kutsanan<br />

kişilerin mezarı başında icra edilen <strong>kurban</strong><br />

ritüelinin benzeri günümüzde de olumlanmaktadır.<br />

Türbe ziyaretleri ve o ziyaretlere<br />

adanan <strong>kurban</strong>lar topluma hoş gösterilmekte,<br />

o mekânlarda kolay <strong>kurban</strong> kesme imkânları<br />

sunulmaktadır. Her vesile ile o gibi yerlerde<br />

yapılacak ibadetlerin ne kadar değerli olduğu<br />

hakkında yapılan yorumlar milletin zihnine<br />

nakşedilmeye çalışılmaktadır.<br />

Ülkemizin kültürel yapısında önemli bir yer<br />

tutan Alevilik, İslâm’ın muhtelif uygulamalarına<br />

farklı yorum getiren yapısı ile dikkat çekmektedir.<br />

Bunların içinde en çok <strong>kurban</strong> öne<br />

çıkar. Sünni Müslümanlarla birlikte Kurban<br />

bayramı kutlamaya ve <strong>kurban</strong> kesmeye katılmakla<br />

birlikte, Muharrem ayında tuttukları<br />

on iki günlük oruçtan sonra yine <strong>kurban</strong> kesmektedirler.<br />

Değişik zamanlarda yaşadıkları<br />

yerlerin çevresinde yatır ve türbesi bulunan ve<br />

değer atfedilen ermiş, pir, şıh ve abdallar için<br />

horoz veya küçükbaş hayvan <strong>kurban</strong> etmekte,<br />

etini o civarda yaşayanlarla birlikte orada yemektedirler.<br />

Yılın belli bir zamanında Hacı<br />

Bektaş-ı Veli’nin türbesi ziyaret edilmekte,<br />

muhtelif dini törenlerle birlikte <strong>kurban</strong> kesilmektedir.<br />

Yine türbelere horoz veya küçükbaş<br />

hayvan adanmak suretiyle, türbe başında ya dilekte<br />

bulunmak ya da gerçekleşen dilekleri için<br />

teşekkür etmek kastıyla <strong>kurban</strong> kesmektedirler.<br />

Türbenin başına gitme imkânı bulamayanlar, o<br />

türbeye adadıkları hayvanı uygun bir yerde keserek<br />

adaklarını yerine getirebilmektedirler. 11<br />

Adet ve Alışkanlıklar<br />

Çerçevesinde Kurban<br />

Aslında dinin tabiatında din mensubunun süregiden<br />

geleneklere karşı sorgulayıcı olması,<br />

bu geleneklerin insan bilincini rutinleştirilmiş<br />

davranışlar ağı içinde uyutuyor olabileceği ihtimaline<br />

açıklık vardır. Zira insan, alışan bir<br />

varlık olması itibariyle bir süre sonra bilinç<br />

yerini alışkanlıklara bırakır. Bu alışkanlıklar<br />

belli bir zaman aşımından ve toplum tarafından<br />

kabul görmesinden sonra adet ve gelenek<br />

halini alır. Tabi bu adet ve gelenek oluşurken<br />

işin özünden muhtelif kaymalar ve bozulmalar<br />

oluşmaktadır.<br />

Türk toplumu, özellikle <strong>kurban</strong> gibi özel<br />

önem atfettiği ibadetleree (özünü korumakla<br />

birlikte), kimi adetler marifetiyle farklı detaylar<br />

ilave etmiştir. Alışkanlık hâline gelmiş bir<br />

<strong>kurban</strong>ı ibadetini bekleyen en ciddi olumsuzluk<br />

bu ibadet vesilesiyle yaşanan yoğun manevi<br />

havanın dağılması, yerini görevini yapan<br />

duygusuz bir görevlinin hayvan kesmesi haline<br />

terk etmesidir. Hâlbuki <strong>kurban</strong> hissederek<br />

uygulanması gereken bir ibadettir. Yoksa bu<br />

ibadet, <strong>kurban</strong> edilecek bir hayvanın bedelini<br />

karşılama ritüeli değildir.<br />

Hayvanın kanını kutsal sayarak onu, <strong>kurban</strong><br />

sahibinin anlına sürmek başka kültürlerden<br />

geçen adetlerdir. Kesilen hayvanın kanını,<br />

açılmış bir çukura akıtmanın nedeni olarak<br />

bazı yörelerde rastlanılan <strong>kurban</strong> kanının kutsallığından<br />

dolayı ayakaltında bırakmamaktan<br />

değil, çevre temizliğine hassasiyet göstermektendir.<br />

Yine <strong>kurban</strong>ın, sırat köprüsünde<br />

sahibini karşıya geçirecek biniti olarak telakki,<br />

edilmesi İslâmi kayıtlarımızda yeri olmayan<br />

halk inanışlarıdır. Kurbanlık hayvanın süslenmesi,<br />

kınalanması, taranması gibi uygulamalar<br />

dini değeri, olan davranışlar değildir. İslâm<br />

<strong>kurban</strong>lık hayvana kutsallık atfetmez. Daha<br />

doğrusu İslâm mala, mülke, eşyaya, hayvana<br />

vs. kutsallık, uğur veya uğursuzluk da atfetmez.<br />

Kutsal olan ibadetin kendisidir.<br />

Her Kurban Bayramında Kurbanı<br />

Kendine Talep Eden Medya<br />

Her <strong>kurban</strong> bayramı öncesinde Türkiye, <strong>kurban</strong>ın<br />

içerdiği derin felsefe önemsenmeden,<br />

bazı televizyonların/gazetelerin ısmarlama din<br />

161


162<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

adamlarını köşe başına oturtup ilmi ciddiyetten<br />

yoksun iddiaları günlerce, hatta haftalarca<br />

ısıtıp ısıtıp sunmasına sahne olmaktadır. Bu<br />

tartışmaların sadece seyirci/okuyucu edinme<br />

amacıyla yapılmadığı, daha özel bir maksada<br />

yönelik olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Zihinleri<br />

bulandırmak ve toplumsal dayanışmayı<br />

baltalayarak bireylerdeki güven duygusunu<br />

zedelemek, İslâmi ibadet ve değerlere karşı<br />

toplumda duyarsızlık ve kuşkuya sebebiyet<br />

vermek bu maksatlardan sadece birkaçıdır.<br />

İslâm <strong>kurban</strong> edilecek hayvanları açıkça belirlediği<br />

hâlde, olur olmaz hayvanların da <strong>kurban</strong><br />

edilip edilemeyeceğinin tartışma konusu<br />

hâline getirilmesi, bu konuda dinin değil aklın<br />

prensiplerini kullanmaya çalışma gayretleri<br />

ibadeti sulandırmaya dönük gayretlerdir..<br />

Kurban kesmenin dinen ve aklen gereksiz olduğu;<br />

<strong>kurban</strong> kesmek yerine fakirlere yardım<br />

etmenin daha doğru olduğu; hatta uygulamanın<br />

hayvan katliamı görüntüsü verdiği, Müslümanlarda<br />

kan dökme temayülünü tetiklediği;<br />

kesilen hayvanların etlerinin ziyan olduğu<br />

ve milli ekonomiyi olumsuz etkilediği; çevreye<br />

aşırı zarar verdiği ve insan sağlığını tehdit<br />

edebilecek ortamlar oluşturduğu; kümes hayvanlarının<br />

neden <strong>kurban</strong> edilemediği, evcil<br />

olmayan dağ keçisinin evcil keçi yerine geçip<br />

geçmeyeceği, deve kuşunun et miktarının<br />

koyun-keçi etinden az olmadığına göre onun<br />

neden <strong>kurban</strong> edilmediği, deve veya sığırın ortak<br />

sayısını hayvanın ağırlığına göre daha da<br />

artırmanın neden uygun olmadığı, <strong>kurban</strong> derilerinin<br />

devlet yapısına zarar verecek kişi ve<br />

kurumların eline geçtiği, kadınların <strong>kurban</strong><br />

kesip kesemeyeceği gibi zait sorularla ibadet<br />

üzerinde gayrı ciddi bir atmosfer oluşturmaya<br />

çaba sarf etmektedirler. Ancak <strong>kurban</strong>ın<br />

ve bayramın Allah’ın dini içindeki önemine,<br />

ülke ekonomisine katkısına, sosyal birlikteliği<br />

ve dayanışmayı sağladığına dikkat çekilmez.<br />

Maalesef bu konuşmalara katılanların içinde<br />

en büyük zararı da, din eğitimi yapılan ku-<br />

rumlarda görevli olan kişilerin olumsuz açıklamaları<br />

vermektedir. Dindarlık görüntüsü<br />

altında dini değerlere karşı çıkılmaktadır.<br />

Televizyonlar, bayramın birinci günü, özellikle<br />

büyükbaş <strong>kurban</strong>ını kesim yerine götürürken<br />

elinden kaçıran ve yakalamak için yer<br />

yer polisten veya itfaiyeden de yardım isteyen<br />

insanların koşuşturmalarını mizah konusu<br />

olarak uzun uzun sunmasının arkasına, hayvanların<br />

Müslümanların elinden ne kadar<br />

eziyet çektiğini gösterme gayretlerini saklıyorlar.<br />

Ya da iş bilmez bazı kişilerin, kaza sonucu<br />

kendini yaralamasının detaylarını aktarmaya<br />

çalışmalarının nedeni, bu ibadetin ciddiyetine<br />

hâlel getirmek gibi ucuz politikaların yattığını<br />

düşünmemize sebep olacak davranışlar gözden<br />

kaçmamaktadır.<br />

Doğrusu <strong>kurban</strong>a saldıran veya <strong>kurban</strong>ın kıymetini<br />

ve anlamını düşürüp basitleştirmeye<br />

çalışanların asıl hedefinin salt <strong>kurban</strong>la sınırlı<br />

olmadığına dair alametler vardır. Kurban<br />

üzerinden saldırılan bizzat İslâm’ın kendisidir.<br />

Çünkü dini duyarlılığı yüksek olan toplumumuzda<br />

her nasılsa <strong>kurban</strong> üzerinden bir<br />

saldırı yolu bulabiliyorlar.<br />

“Kurban, insanlık tarihinin karanlık çağlarında<br />

korku ve acizlik sonucu kutsanan varlıklardan<br />

korunmak için uygulanan bir ibadetti,<br />

modern çağda tabiat karşısında korkuların<br />

ve acizliğin olmadığı bu dönemde bunu bir<br />

ibadet olarak devam ettirmek çağdışılık ve<br />

hurafedir.” denilmektedir. Hâlbuki <strong>kurban</strong>ı<br />

çağdışı kabul edenlerin inandıkları hurafe ve<br />

sapkınlıkları sayılmayacak kadardır. Bugünün<br />

modern insanları da dahil, insanların<br />

saplantıları eskilerden daha fazladır demek<br />

abartı olmayacaktır.<br />

Sekülerleşen Dünyada Dini<br />

Değerler Açısından Kurban<br />

Batılılaşma süreci bağlamında, Türk toplumunun<br />

sosyal ilişkilerinde ve hukukunda di-


Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />

nin toplumsal, siyasal ve gündelik hayattaki<br />

etkileri alabildiğine azaltılmaya çalışıldı. Kuşkusuz<br />

bu kasıtlı çabaların yanı sıra, sanayi toplumu<br />

ve kentleşmenin doğal bir sonucu olarak<br />

da dinin etkisini modernliğin ilk safhalarında<br />

beklendiği gibi bir hayli azalttığı görülmüştür.<br />

Oysa aynı modernliğin ileri safhalarında din,<br />

belki eskisinden çok daha güçlü bir biçimde<br />

toplumsal hayata geri dönmüştür. Kuşkusuz<br />

sekülerleşme sürecinde, ilk gözden kaybolan<br />

dini ritüellerden biri olarak <strong>kurban</strong>ın, yine<br />

sekülerleşmenin bu ileri aşamalarında dinin,<br />

geriye dönüp güçlenen diğer bütün kurumlardan<br />

daha fazla güçlenmesi ilginç bir ironidir.<br />

Sekülerleşme aşamasında <strong>kurban</strong> hem<br />

ekonomik bir külfet olarak görülmüş, hem de<br />

yeni medenilik kodları açısından biraz münasebetini<br />

yitirmiştir. Oysa sekülerleşme özellikle<br />

Müslüman dünyasında, Hıristiyan dünyasında<br />

beklenen etkisini yapmamıştır. Belki<br />

Batı dünyasında da dinlerin genel dönüşü söz<br />

konusudur, ancak bu dönüş bir hayli değişik<br />

bir dönüştür. Oysa İslâm, büyük ölçüde kendi<br />

metinsel tutarlılığını da koruyarak, hatta daha<br />

da pekiştirerek dönmektedir.<br />

Buna rağmen, seküler bir temelde <strong>kurban</strong> belli<br />

bir direnişle karşılaşmaktan uzak değildir.<br />

Bu direniş, <strong>kurban</strong>ı toptan reddetme ile onu<br />

rasyonalize ederek yozlaştırma arasında bir<br />

yelpazeye dağılmaktadır. Örneğin, <strong>kurban</strong>ın<br />

dini yönünü arka plâna iterek daha çok sosyal<br />

faydalarına dikkat çekme temayülünde,<br />

bunun bir ibadet olduğu için değil, topluma<br />

sağladığı faydaların önemine binaen uygulanması<br />

gereken iyi bir davranış olarak sunulmaya<br />

çalışılması söz konusudur. Bunu, yukarıda<br />

değindiğimiz <strong>kurban</strong>a çok sıklıkla bulaşabilen<br />

pazarlıkçı zihniyetin bir türevi olarak görmek<br />

mümkündür. Bu, İslâm’ın bir davranışı onaylıyor<br />

veya emrediyorsa onu yapmanın Müslümanlar<br />

için ibadet olduğu gerçeğini göz ardı<br />

eder. Kuşkusuz, ibadetlerin aynı zamanda<br />

kişiyi olgunlaştıran, toplumu güçlendiren,<br />

sağlık ve sıhhat bahşeden tarafları da vardır.<br />

Müslüman, emir ve teklifleri ibadet maksadıyla<br />

yapar, onun diğer ürünlerinden dolayısıyla<br />

istifade eder. Yoksa, bazı dünyevi faydaları<br />

elde etmek için bu davranışları yaparak ibadet<br />

etmiş olmaz. Çünkü niyet esastır.<br />

Rasyonellik veya hayvanseverlik adına, <strong>kurban</strong><br />

olarak hayvan kesmek yerine onu sembolize<br />

edecek daha masum bir ritüel geliştirilebilir,<br />

diyorlar. Baş tarafta da belirtildiği gibi <strong>kurban</strong><br />

sembolik bir ibadettir. İnsanın kendisi için en<br />

kıymetli varlığını, Allah yolunda feda etmesini<br />

sembolize eder. Bunun bir başka sembolle<br />

ifadesi sembolün sembolü olur. Her şeyi en iyi<br />

bilen Allah, bizden gerçek <strong>kurban</strong> yerine hayvan<br />

<strong>kurban</strong> etmemizi istemiştir. Örneğin kasaptan<br />

et alınıp dağıtılması, <strong>kurban</strong> bedelinin<br />

ya ihtiyaç sahiplerine ya da hayır kurumlarına<br />

bağışlanması gibi teklifler, İslâm dini hakkında<br />

bilgi sahibi olmayanların sunabileceği<br />

teklifler olabilir. Kurban sadece insanın cebindeki<br />

bir miktar parayı bu yolla kullanması<br />

değildir. Kişinin ruhi olgunluğuna katkısı<br />

olan farklı bir ibadettir. Onun yerini sadece<br />

kendisi doldurur.<br />

Özünü Kaybetmiş ve İçi Boşaltılmış<br />

Bir Kurban Anlayışı<br />

Müslümanlar ibadetlerine değer vermelidir.<br />

İbadeti alışkanlık olmaktan çıkarmalıdır.<br />

Alışkanlıklar şuurlu bir tercih sonucu yerine<br />

getirilmediklerinden ibadet kıymeti kazanamazlar.<br />

Bütün ibadetler gibi <strong>kurban</strong> ibadeti<br />

de niçin yapıldığı ve nasıl yapılması gerektiği<br />

konusunda bilgi ve duyarlık gerektirir. Zaten<br />

ibadetleri anlamlı kılan niyet ve kasıtlardır.<br />

Bu konuda bazı zaafların yaşandığı gözlemlenmektedir.<br />

Bunların belli başlıları şöyle sıralanabilir:<br />

Müslüman’ı bekleyen en büyük tehlike riya<br />

ve gösteriştir. Çünkü bunlar içinde gizli şirk<br />

taşırlar. Maddi durumu iyi olan birinin birden<br />

163


164<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

fazla hayvan <strong>kurban</strong> etmesi meşrudur. Ancak<br />

bununla toplum içindeki itibarını yükseltme,<br />

gösteriş yapma, kibirlenme gibi amacı varsa<br />

bu ona sevap değil sadece günah getirir. Unutulmamalıdır<br />

ki ibadet, tevazu, ittika ve ihlas<br />

ile değer kazanır.<br />

Her fırsatta, özellikle büyük şehirlerin bunaltıcı<br />

havasından kurtulmaya çalışan insanlar,<br />

bayramları bir tatil sebebi gibi görüp kendini<br />

şehrin dışına atmakta, <strong>kurban</strong>ını birilerine ya<br />

bedelini vererek ya da bir gruba dahil olup<br />

onlara vekâlet vererek yerine getirmeye çalışmaktadır.<br />

İbadetin bizzat içinde bulunarak,<br />

manevi havasından faydalanmak gibi önemli<br />

bir maksattan uzak kalmaktadır. Hâlbuki, diğer<br />

pek çok ibadet gibi <strong>kurban</strong> ve bayram birlikte<br />

olunca anlam kazanmaktadır.<br />

Kurban etinin önemli bir miktarını ihtiyaç<br />

sahiplerine ve gelen misafirlere ikram etmek<br />

gerekirken, bazı insanlar bu ikramı sembolik<br />

biçimde uygulamakta, geri kalan kısmı uzun<br />

süreli kullanım için stoklamaktadır. Hâlbuki,<br />

<strong>kurban</strong> ibadetinin temel fonksiyonlarından<br />

biri de paylaşmayı ve birlikte yaşamayı öğretmesidir.<br />

Burada ise bencillik veya doyumsuz-<br />

luk öne çıkmakta, bu da ibadetin kıymetine<br />

zarar vermektedir.<br />

Dipnotlar<br />

1 Ahmed b. Hanbel, Müsned 3/321-399<br />

2 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yay. s. 226<br />

3 Türkiye Diyanet Vakfı, İlmihal c.2 s.1<br />

4 Gürbüz Erginer, Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da<br />

Kanlı Kurban Ritüelleri, YKY s.24<br />

5 Eski Ahit,Levililer .3/2-5<br />

6 Hacc Suresi. 22, Ayet:37<br />

7 Ali Şeraiti, Hacc, Şura yayınları s.123-136<br />

8 Luka. 22/ 19,20,21<br />

9 İbn-i Kesir, El Bidaye ve-n Nihaye, Çağrı Yay. 5/211<br />

10 Mehmet Eröz, Türk Boylarında Kurban Geleneği,<br />

Türk Kültürü 18.Yıl, 211-214. sayı s.17-22<br />

11 Gürbüz Erginer, Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da<br />

Kanlı Kurban Ritüelleri, YKY s.190-208


Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />

Mübarek Kurban:<br />

Gayrimüslim Ülkelerde<br />

Yaşayan Müslümanlarda<br />

Kültür Dönüşümü<br />

Pakistan kökenli İngiliz sanatçı, Rasheed<br />

Ataeen’in eserlerinde ve görsel sanat çalışmalarında,<br />

Natasha Khan’ın gazetecilik<br />

deneyiminde ve Mercury Prize’nin But for<br />

Lashes eserinde; 1970’lerin sonunda ve 80’lerin<br />

başında Kurban Bayramı kavramını yeniden<br />

şekillendirme yorumu ve ihtilafı hakkındaki<br />

fikirlerini dikkate alarak bu tebliğde değişim<br />

anlamı ve ‘dini’ ve ‘kültürel’ <strong>kurban</strong> çerçevesi<br />

şekillendirilmektedir. Göçmen, yerli <strong>kurban</strong>la ilgili<br />

karikatür hikâyelerinden, toplumsal bağların<br />

aile hafızasının paylaşımı, etnografik röntgencilik<br />

veya Müslüman karşıtı söylemler, estetik ve haddi<br />

aşan sanat performansı veya politik ekonomilerin<br />

uzun mesafeli ‘keçi paylaşımı’ ve alternatif<br />

vejetaryen ‘kurtarmacılık’ ile <strong>kurban</strong>ın değişim<br />

anlamı uzlaşma ve temsil konuları vasıtasıyla keşfedilmektedir.<br />

Bu kısa müdahale ılımlı bir hedefe sahiptir. Rasheed<br />

Araeen’in Kurban Bayramı, <strong>kurban</strong>ın diaspora<br />

içerisinde değişim anlamı hakkında bazı<br />

soruların sorulmasını önermektedir. Bunun<br />

yapılmasının bir nedeni, görsel sanatlardaki ça-<br />

Abdulkerim VEKİL<br />

King’s College London<br />

lışmalarında net bir şekilde temsili sorgulamakta;<br />

özellikle temsil sorusu ve temsil politikası<br />

kendi başına Araeen’in çalışmasının konusunu<br />

oluşturmaktadır. İkinci bir neden, yeniden şekillendirilen<br />

ve yeniden konumlandırılan tören<br />

anlamından dönüşüm ile ilgilidir. Araeen’in<br />

çalışması, bayramın yeniden şekillendirilmesini<br />

hem göstermekte, hem de katkıda bulunmaktadır.<br />

Farklı bir şekilde görsel sanatların bibirini<br />

165


166<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

desteklemesi ve alışmama açısı, burada diğer<br />

katılımcılar tarafından yöneltilen sosyal bilimlerle<br />

ilgili sorularla benzeşmektedir.<br />

Sözün özü; dile getirdiklerim tartışmaktan ziyade<br />

üç hazırlık noktasını ifade etmektedir.<br />

Antropolojik açıdan tören ve <strong>kurban</strong>ı ele aldığımızda<br />

ve evrensel İslâm arasındaki soruya<br />

odaklanmış, sözde İslâm fikir mücadelesinin<br />

antropolojisinin metinsel açıklamalarında ve<br />

İslâmın yerel versiyonlarında gözlemlenen uygulamalarında<br />

teorik veya uygulamalı anlamda<br />

daha çok küresel yorumlarında bulunmaktadır.<br />

Yerel olanlar sadece ümmet diyaloglarından<br />

bilgi almaz; yerel olmayı daha çok önemser ve<br />

kısmen tartışma ve evrensellik boyutu ile ilgilidir.<br />

Bunlar ayrıca yerel olarak belirlenen ve güç<br />

ilişkileri üzerinde belirleyici olan cinsiyet gücü,<br />

bilgi ve bu bağlamdaki temsil, bazı Müslüman<br />

toplumların diaspora koşulları ve özellikle bu<br />

koşuların azınlık olarak elde edildiği yerlerde<br />

demografik olmaktan ziyade özellikle ilgili faktörlerce<br />

belirlenen nihai sorudur.<br />

Bağlantılı olarak, <strong>kurban</strong>ın anlamı tarihsel olarak<br />

İbrahim Musa’nın kısaca ifade ettiği gibi<br />

değişmektedir: “Öncelikli olarak tören olması<br />

ve ikinci amacının bağış olasına rağmen refah<br />

düşüncesi daima <strong>kurban</strong> bilgeliğinin bir parçası<br />

olmuştur. Günümüzde daha önceki törenler<br />

ve sembolik açıklamalar yerini sosyo-ekonomik<br />

açıklamalara bırakmaktadır. Çağdaş Müslümanlar<br />

bağış, refah, zayıf inançların sonu olduğunu<br />

vurgulayarak bu uygulamayı haklı<br />

çıkarmaktadırlar.” Özür dileyen ve gerçekçi<br />

söylemlerin doğası gereği bunlardan bazıları en<br />

azından İslâmofobik meydan okumalara cevap<br />

olup anlamı bu sayede yeniden şekillendirilmiş,<br />

en azından kısmen tepkisel olarak -Musa<br />

tek başına, hayvan haklarını savunan gruplara<br />

karşı refah söylemini öne çıkartarak- öncelikleri<br />

göstermiştir.<br />

Üçüncü olarak, İslâm’ın anlamını kavradığını<br />

düşünerek İbrahim’in fedakârlık ve <strong>kurban</strong> anlaşması<br />

hikâyesinden daha az olmamak üzere<br />

geçmişin tartışılması olarak: ve mevcut kavram-<br />

lar, hem hâlihazırda çatışmanın uygun yorumlanması,<br />

hem de geçmişteki çatışmalarla izah<br />

edilmektedir.<br />

Öğrenilen şaşkınlıklar ve popüler hitaplar ve<br />

‘anlamlı fedakârlık’ kavramı üzerinden konunun<br />

ruhunu anlayabilmemiz için bize yol<br />

göstermektedir. Hac kavramı içerisinde <strong>kurban</strong>a<br />

özel olarak en güçlü ve uğultulu açıklamalarda<br />

Ali Şeriati’nin soruları sorulmalıdır<br />

“Sizin ismailiniz kim ve nedir?”. Tamamen<br />

farklı bir açıdan, internet forumlarındaki Müslüman<br />

tartışma gruplarında ve tavsiye sitelerinde<br />

araştırma yapıldığında söz konusu soruyu<br />

buluruz. Örneğin vejetaryen bir Müslüman,<br />

hem <strong>kurban</strong> ile ilgili kişisel yaklaşımını doğru<br />

tutarak ve toplumsal sorumluluğunu da yerine<br />

getirerek farklı bir alternatif ile sorumluluğunu<br />

yerine getirebilir mi; ve uzlaşma sorusu hem<br />

kesime, hem de et dağıtımına saygı duyularak<br />

uzak mesafedeki <strong>kurban</strong> kesenlerin diaspora<br />

toplumlarındakiler adına görev ifa edilebilir.<br />

Genç Müslümanların arayışları <strong>kurban</strong> edilen<br />

hayvan ve etinin ihtiyaç sahiplerine dağıtılması<br />

konusunda sürmektedir.<br />

Kafadaki bu üç düşünce ile, şimdi Rasheed<br />

Araeen’in çalışmasına atıf yaparak temsil sorusuna<br />

gelebiliriz. Daha doyurucu, daha ince<br />

tartışmaların yapılması gerekliliğine rağmen,<br />

kendimi üç önemli çalışmaya atıf yapmak ve<br />

bunlardan çıkarabileceğim anahtar soru konusunda<br />

sınırlandırabilirim.<br />

Birisi fotografik performanstır; ‘Onu severim<br />

ve o da beni sever’ ki gerçek bir Kurban<br />

Bayramı’nın -Kasım 1978 tarihinde ailesi ile<br />

birlikte Pakistan’da iken katıldığı merasimin-<br />

resmedilmesidir. 1978-1983 yıllarında farklı<br />

şekillerde deveran etmiş ve sanatçı tarafından<br />

1988 yılında geriye dönük olarak canlandırılmıştır.<br />

İki kısa referans ile hayali çalışma doğası<br />

ve kapsamı; Joseph Beuys’un meşhur 1974<br />

ABD performansına atıf yapan başlık; ‘Ben<br />

Amerika’yı seviyorum ve Amerika beni seviyor,’<br />

bu karmaşık parça Vietnam savaşı karşıtlığını<br />

karıştırır, kuzey Amerika yerlilerine karşı Ame-


Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />

rikan emperyal gelişmesini ve Batı’nın ruhsuz<br />

kültürünü eleştirir ancak Araeen’in bahsettiği<br />

bir paradoks ve uzaklaşmadır. Canlanmayı takip<br />

eder ancak aynı zamanda, Hristiyan dini<br />

sembolizmi açıklamaları içinde kanlı eviserasyon<br />

sahneleri bulunan Hermann Nitsch’in<br />

Viyana Aksiyoncular Yıkıcı Sanatı örneklerine<br />

karşı, 1967 yılında başarılı bir yasal sorgulama<br />

geçiren bir Londra gösteriminden Araeen mutlaka<br />

haberdardır.<br />

Beuys’un nostaljik pastoralciliği ve Nitsch’in<br />

<strong>kurban</strong> hiper örenselliği ve sembolizmi içinde<br />

Araeen, <strong>kurban</strong>ın ‘dini’ ve ‘törensel’ anlamlarının<br />

merkezine aileyi oturttuğu, <strong>kurban</strong> edilen<br />

keçi tarafından yansıtılan dünyevi latifeler aracılığı<br />

ile komşunun ekonomik yönden başarılı<br />

göçmen oğlu ve kendi fakir sanatçı oğlunun<br />

arasındaki çelişki ile <strong>kurban</strong> konusunu ekonomik<br />

boyuta getirmektedir. Önemli olarak,<br />

yerel değerlere küresel ekonomik göç etkisini<br />

ve törenin bunun şekillendirmesiyle etkisinin<br />

değişen statüyü yansıtmakta bir vakıa olduğudur.<br />

Eleştirilerin dikkat çektiği bir başka açı,<br />

geleneksel olanın fotoğraf yolu ile dönüşümüdür;<br />

etnografik bir kültür değildir ancak kültürel<br />

anlamda galeride gösterilmektedir. İkincisi,<br />

kapanışta tekrar değineceğim pasif bakış açısından<br />

törenin sanatsal gösteriminin dışlama etkisi<br />

hakkında, toplumsal dönüşümde anlamdan,<br />

bireysel takdire kadar temel bir soruyu gündeme<br />

getirir. İkinci çalışma, ‘var olmak’ ile ilgilidir<br />

ve ironik isim “Baba Birmingham’a gider’<br />

şeklinde ifade edilir, çünkü eser asla var olmayacaktır.<br />

Çeşitli sanatçıların “sanat ile tören ve<br />

gelenek arasındaki bağ” konularında katkıda<br />

bulunduğu Birmingham Ikon Galerisi’ndeki<br />

sergi sırasında geçici olarak ‘Kara Koyun’ ismi<br />

verilen bir ‘törensel eser,’ sanatçıların katkıda<br />

bulunması önerisine atıfta bulunur.<br />

Eser kendi başına Araeen tarafından, “Bir hayvanın<br />

kesilmesi ve üç gün boyunca pişirilmesi<br />

ile ilgili video kaydı ve bunun sergi boyunca<br />

gösterilmesi,” şeklinde ifade edilmiştir. İlk<br />

olarak Birmingham’daki önemli Müslüman<br />

toplum tarafından sağlanan ve kapsama ilave<br />

edilenleri belirtenler tarafından ilginç bir cevap<br />

gelmiştir; Araeen söz konusu kapsamı derhal<br />

reddederek bunun bir topluluk hakkında değil,<br />

sadece evrensel bir çalışma olduğundan bahsetmektedr.<br />

Kendini bunun dışında tutmak için<br />

Araeen, “Kurban Bayramı sırasında koyun/keçi<br />

<strong>kurban</strong> edilmesi konusunda Müslümanların<br />

mitolojik bakışlarını değiştirebilecek pek bir şey<br />

olmadığını” açıkça söylemeye devam etmiştir.<br />

Buna hangi anlamı yüklersek yükleyelim, diğer<br />

sanatçılar Araeen’in eserinin çıkartılmasına<br />

karşı çıkmışlardır. Özellikle ona ait olan ve bizim<br />

için kendisini ilginç kılan şey galeri müdürü<br />

tarafından, diğer sanatçıların çalışmalarının<br />

hayal gücü eseri olduğu ancak onu sadece<br />

törensel bir performans olduğundan galeriye<br />

koyduğunu söylemektedir. Diğer bir deyişle,<br />

diğerlerinin eserleri sanat onunki ise tören, din,<br />

etnik eser olup sanat değildir.<br />

Kurban Bayramı motiflerinin Araeen’in sanat<br />

çalışmalarında üçüncü kullanımı, bir fotoğrafta<br />

<strong>kurban</strong> kesenlerin kanlı görüntüsü ve Gren<br />

Painting (1985-86) ve Gren Painting II (1988-<br />

1992) olarak adlandırılan metinsel eser ki; en<br />

çok alkış alan eserlerinden biridir ve bazı eleştirmenlerce<br />

onun bir sanatçı olarak müstesna<br />

bir eseridir. Söz konusu 3x3 olarak düzenlenen<br />

9 panel serisi hakkındaki varyasyonlar, dört<br />

adet yeşil panele karşılık haç şeklinde kanlı iki<br />

adet panel kurulmuştur. Araeen’in de açıkladığı<br />

gibi “daha sonra dikey ve yatay olarak bölünmüş”,<br />

“genelde yeşile boyanmış dikdörtgen<br />

minimalist alan veya panel” ile başlar, ve daha<br />

sonra çıkartılarak bu alan “minimalizm saflığı<br />

ile uyuşmayan bir malzeme” ile doldurulur. Bu<br />

vakada, kanlı sahneler Urduca yazılar desteklenir<br />

ki; Pakistan gazetelerinin başlıklarından<br />

alınmış ve her çeşit ilkelliğe izin veren <strong>kurban</strong><br />

kanı ile ilgili yazılar ve üçüncü dünyacı, politik<br />

korkular şüpheler ve projeksiyonlar anlatılmaktadır.<br />

Araeen’in belirttiği gibi “Bu çalışmada<br />

önemli olan şey sadece simgesel görüntüler<br />

olmayıp tüm konfigürasyon içerisinde mekân<br />

167


168<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yerleşimleri de önemlidir. Diğer bir deyişle mukaddesat,<br />

bir gerçekliğin bir başkası ile iç içe<br />

geçmesi şeklinde anlaşılabilecek bir başka şeye<br />

dönüşerek kirletilmiştir.”. Mukaddesat burada,<br />

hem politikayı dışarıda bırakan minimalizmin<br />

kutsal saflığı, hem de batılı modernist sanatın<br />

estetik alanların dışında batılı olmayanı muğlak<br />

bir şekilde ifade etmektedir; İslâm’ın, saflık<br />

ülkesinin kutsalı ve Kuran’da anlatılan <strong>kurban</strong><br />

hikayesi, <strong>kurban</strong>ı bir vahşet olarak dillendirenlerin<br />

ürpermesi ile uyuşur.<br />

Araeen, hiç şüphesiz İngiltere’deki en önemli<br />

siyah sanatçı ve entelektüellerden biridir; görsel<br />

sanatlarda bıraktığı izler önemli ve tartışılmazdır.<br />

Batı merkezli modernizmin kurumları ve<br />

söylemlerini sanatı ile eleştirmektedir. Çalışmalarının<br />

ilkelci ve etnikçi sanat kurumlarının<br />

anlatımlarından bağımsız kılabilmek için yaptığı<br />

mücadelede, bütün marjinal toplulukların<br />

neden olduğu bazı problemlerle karşılaşmıştır<br />

ve muhteşem anlatımları evrensel hâle gelmiştir.<br />

Ayı zamanda, bir sanatçı olarak kendi kendisini<br />

yorumlaması İslâm veya İslam sanatının<br />

herhangi bir çerçevesinden dışlanmış ve bunu<br />

reddetmiştir. Bu şekilde, hem parametreleri<br />

öteleyen, hem de öteleme anlamını gösteren<br />

anlatımları temsil alanında ve karşısındaki müdahaleleri<br />

Müslümanların çalışması içerisinde<br />

yer almıştır.<br />

1980’lerde kültürel ve kimlik bağlamında politik<br />

alanda imtiyazlı temsil ortaya çıkmıştır.<br />

Göçmen ve misafir işçi olarak ortaya çıkan<br />

Müslüman toplumlar, 1970’lerde yeni bulunan<br />

sesler ve Müslümanlar olarak hareketlilik şekli<br />

biçiminde etnik etiketlerle etiketlenmiş, başlarda<br />

geçici olarak bu şekilde adlandırılmışlar,<br />

İran devriminin ardından ve daha sonra iddialı<br />

Rüşdi’nin yaptıkları sonrasında ve şu anda<br />

kendimizi bulmaya başladık. 9/11 sonrasında,<br />

medya yeni bir gözle ilk defa birlikte ve stratejik<br />

olarak dinsel uygulamalara ait kamusal algılamaları<br />

şekillendirmeye çalımakta iken kendi<br />

içimizde, Müslümanlar arasında bu uygulamaların<br />

anlam ve temsilini karşılaştırmalı mü-<br />

zakereler yapmaktayız. Çoğunlukla doğrudan<br />

Kurban Bayramı’na ve Diaspora Müslümanlarına<br />

yöneltilen haddi aşan tecavüzler, ilgili faktörler<br />

ve sınırlamalardan, örneğin inançlar arası<br />

inisiyatiflerin baskısı altında İslâm’ın yeniden<br />

İbrahimi konfigürasyonu; yazımın kapanış bölümünde<br />

bunların ikisinden bahsedeceğim.<br />

Beuys, Nitsch, Araeen ve son zamanlarda hayvanları<br />

ve melezleri sanatlarında kullanan birçok<br />

sanatçı, daha çok popüler kültürde, Japon<br />

ve diğer karikatürlerde, bilim kurgu Tv dizilerinde<br />

veya felsefi ve etnik açılardan ve John<br />

Gray gibi politik filozoflar arasında gittikçe<br />

artan bir şekilde aynı temaya yer verilmekte,<br />

insan ve diğer hayvanlar arasındaki değişen<br />

ilişkilerle ilgili ahlâki soruları ve endişeleri<br />

keşfetmekte ve insan, bilim yoluyla tekrardan<br />

doğaya dönmektedir.<br />

Bu değişim kavramının, Müslümanların hayvan<br />

<strong>kurban</strong> etmesi ve onun anlamı konusunda<br />

akislerini etkilemesi beklenmektedir. Bununla<br />

birlikte ve bu kapsamda aynı zamanda, yüksek<br />

bir kültür olarak gelenek ve etnografi üzerinde<br />

dinin yerine geçmeye başlayan sanat; kutsal olmayan<br />

ittifaklar oluşturmuş, Fransa’da olduğu<br />

gibi hayvan hakları savunucuları ve aşırı sağ<br />

altında gizlenen kültürel ırkçılık; sözde yeni<br />

ırkçılık veya kültürel ırkçılık Müslüman uygulamalarını<br />

hedef almakta, özellikle Kurban,<br />

atavik, modernizm öncesi, eski, barbar ve kaba<br />

muamelelere maruz kalmaktadır. Aynı zamanda,<br />

seküler liberal çok kültürlü uyum hem kültürel<br />

gelenekler, hem de estetik ekzotiklik üzerine<br />

Müslümanların uygulamalarını azaltmakta,<br />

yasalar tarafından sınırlandırılmakta veya yasal<br />

olarak tanımlanan ‘dini uygulamalar’ teknik-<br />

hijyenik düzenlemelere gidilerek yeniden şekillendirilmektedir.<br />

Kısaca Kurban Bayramı<br />

sırasında, dini, kültürel gelenek ve ananelerin;<br />

yapılanma ve araçsallaşmanın ‘dini’ bilgi üzerinde<br />

yetkileri ve bilgi kuramı iddiaları üzerine<br />

yorumları görebiliriz.<br />

Gayrimüslim çoğunlukları olan toplumlarda,<br />

Müslüman Takvimin bilinmesi ve bilinçli olun-


Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />

ması Ramazan hariç, genellikle iki bayramın<br />

yasaklanmasına neden olmakta ve ilave olarak<br />

peygamberin doğumu, miraç, ve başka birkaç<br />

tarihte daha “dini” önem hissedilmektedir. Bu<br />

bağlamda, Kurban şeklinde ilave bir dönüşüm<br />

ve onun anlamı oluşturularak, bu günler dini<br />

günler haline getirilir -özellikle bazı ülkelerde<br />

olduğu gibi dini temelde talep üzerine yasalara<br />

tarafından bu insanlara tatil günleri olarak<br />

verilebilmelidir- ve bunların kutlanması, aynı<br />

zamanda toplumun merkezi olan cami merkez<br />

alındığında sağlam bir toplum inşa etmek için<br />

eşsiz fırsatlardır.<br />

Nadir durumlar, anlaşmanın daha nadir yaygınlaştığı<br />

yerlerde hayal edilen ümmet toplumu<br />

sağlam açıklamalar aldığında ve İslam kardeşliği<br />

bağları ve deneyimi yaşandığında ortaya çıkmaktadır.<br />

Zengin ülkelerde, örneğin <strong>kurban</strong>ın<br />

doğrudan uygulanamadığı ancak diğer ülkelerdeki<br />

‘<strong>kurban</strong>lara’ <strong>kurban</strong> kesmek isteyenlerin<br />

koyun veya keçi yardımı ödemesi şeklindedir;<br />

İngiltere’de Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı<br />

ve Miraç Gecesi çoğunlukla bir vaaz veya<br />

bayram yemeği olarak geçmektedir. Hayvan kesimi<br />

veya et dağıtımı yaşanmamaktadır. Bu uygulamalar,<br />

kökenleri olan ülkelerde veya refah<br />

boyutunun daha çok işe yarayacağının düşünüldüğü<br />

diğer Müslüman ülkelerde yapılmaktadır,<br />

‘Muhteşem İsmail’in Bayramı’ kavramı<br />

bir koç ile değiştirilmiştir ve günümüzde de bu<br />

koç bir çeke atılan imza ile yer değiştirmekte ve<br />

gittikçe daha soyut bir hale gelmektedir.<br />

Dışarıda küresel bir aşınma yoktur; Kurbanın<br />

anlamı piyasanın hem politik ve ekonomik karışıklığı<br />

ile yerel ve küresel yorumları arasında,<br />

hem de sağlık ve güvenlik düzenlemeleri, ırkçılık,<br />

hayvan hakları savunucuları ve dinin organizasyonu<br />

ve yasal tanımları ve dini uygulamalar<br />

ile belirlenmektedir. Bunların ortasında,<br />

biz Müslümanlar bireysel ve topluluk olarak<br />

kendimize, İsmail’lerimizin ne olduğunu ve<br />

İbrahim’den istenilen “Muhteşem Kurbanın”<br />

muhteşem kelimesinin, bizim için ne anlam<br />

ifade ettiğini sormalıyız.<br />

Kaynakça<br />

Ebrahim Moosa, ‘Sacrifıce’, in John Esposito gen. ed., The<br />

Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World: New<br />

York: Oxford University Press, 2001, vol. 3, pp.447-48.<br />

“November 1978: going back to Karachi to celebrate the<br />

Müslim festival of Eid-ud-Daha’; and as part of the festival<br />

doing a photo-performance piece based on the ritual killing<br />

of goat/sheep by Muslims in celebration of Abraham’s sacrifice<br />

of lamb: titled /Love it, it Loves I”, author’s biographical<br />

note from Rasheed Araeen, Making Myself Visible, London:<br />

Kala Press, 1984, p. 174. 3 On Beuys’s Coyote see http://<br />

www.tate. org.uk/modern/exhibitions/beuvs/room4.shtm. A<br />

video of the performance is also available at: http://pure_evil<br />

audiovisual.blip.tv/file/10602/. See also Carin Kuoni, Energy<br />

Plan for the Western Man: Joseph Beuys in America, 1990,<br />

and Strauss<br />

In the context of DIAS (Destruction in Art Symposium,<br />

London 31 Aug. r30 Sept. 1966) Hermann Nitsch performed<br />

Abreaktionsspiel no.5 (Fifth Abreaction Play), St Bride Institute<br />

on 16 Sept. which included evisceration of the carcass<br />

of a dead lamb against a white canvas. Follwoing complainst<br />

and police intervention the organisers Metzger and Sharkey<br />

were brought up on charges at the Old Bailey and found guilty<br />

in July 1967, see John A. Walker, Art & Outrage: Provocation,<br />

Controversy and the visual arts, London: Pluto Press,<br />

1999, pp.42-47.<br />

See John Lyons, ‘A review of Rasheed Araeen’s Retrospective<br />

Exhibition’, Bazaar. South Asian Arts Review no.6 (1988),<br />

pp.23-24; Desi Philippi, ‘Impatience of Signs’, in Rasheed<br />

Araeen. From Modernism to Postmodernism: a retrospective,<br />

1959-1987, Birmingham: Ikon Gallery, 1988.<br />

Thus Cynthia Freeland contrasts the ‘community of purpose<br />

and belief of participants in a ritual’ against ‘the perplexed<br />

passivity of spectators in an art gallery’. Participants in rituals<br />

realise themselves in their gestures and words; spectators in<br />

galleries retreat into themselves, silenced by what confronts<br />

them’, apud Anthony Julius, Transgressions: The Offenses<br />

of Art, London: Thames & Hudson, 2002.<br />

See correspondence betvveen Araeen and Hugh Godard reproduced<br />

in Araeen’s Making Myself Visible, London: Kala<br />

Press, 1984, pp. 136-141.<br />

In the opinion of, for example, John Roberts; see his ‘Rasheed<br />

Araeen at the Pentonville Gallery’, Artscribe International<br />

no.57 (April/May 1986), p.68, and ‘Postmodernism and the<br />

Critique of Etnnicity: the work of Rasheed Araeen’, in Postmodernism,<br />

Poliitcs and Art, Manchester: Manchester TJniversity<br />

Press, 1990, p.191.<br />

Cf Sarah Boxer, ‘Animals Haye Taken Over Art, And Art<br />

Wonders Why; Metaphors Run Wild, but Sometimes a Cow<br />

Is Just a Cow’, NYT 24 June 2000.<br />

Cf. Karin Van Nieuwkerk, ‘Time and Migration: Changes<br />

in Religious Celebrations among Moroccan Immigrant Women<br />

in the Netherlands’, Journal of Müslim Minority Affairs<br />

25:3 (December 2005), pp.385-398”<br />

169


170<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Bu makale din ve toplum içerisinde ritüelin<br />

rolü, özellikle <strong>kurban</strong> ritüelinin<br />

rolü hakkında kıyaslamalı geniş bir<br />

perspektif sunmaktadır. Ritüelin doğası güçlü<br />

bir iletişim şekli olarak özel örneklere ve teorik<br />

bakış açılarına başvurularak araştırılmıştır.<br />

Kurban ritüeli içerisinde iletişimin rolü ile<br />

iletişim ve algı (maddi gerçeklik) rolüne özel<br />

bir vurgu yapılacaktır. Kurban Bayramının<br />

kutsal töreni bu geniş bağlamda ele alınacaktır.<br />

Bütün İbrahimi dinlerde İbrahim’in oğlu<br />

İsmail’e <strong>kurban</strong>ı anımsatan bir anlam yüklenmiştir<br />

ve bu dinlerde bu isim ve kavram farklı<br />

derecelerde birbiri ile bağlantılıdır.<br />

Kıyaslamalı Bağlamda<br />

Kurban Bayramı: Kurbanın Doğası<br />

Bu makalenin amacı Kurban Bayramını geniş<br />

sosyolojik ve antropolojik bağlamdaki yerine<br />

oturtmak ve bu kritik <strong>kurban</strong> ritüelinin etkilerini<br />

inceleyebilmektir. Bu soğuk bir sekülerleştirme<br />

çabası değildir; daha çok dindarlık<br />

törenini insani -ve muhtemelen evrensel- yerine<br />

oturtma çabasıdır.<br />

Sosyal bilimlerdeki çok fazla kavram tarafından<br />

Ayin kötü bir şekilde hastalıklı ve “şekil<br />

değiştiren” olarak tanımlanmıştır (Appiah<br />

2006; Kapferer 2004). Dolayısıyla ilk görevimiz<br />

bu kavramı daha keskin bir desteğe çekmektir.<br />

Genelde yapıldığı gibi, bir kavramın<br />

etimolojik kökenlerine gitmek yararlıdır. El-<br />

İsmail’in<br />

Çağrısı<br />

Dr. Jon OPLINGER<br />

University of Maine, USA<br />

bette Farsçanın da dahil olduğu Hint-Avrupa<br />

dillerinde ritüel *ri kökünden gelmektedir,<br />

İngilizce dilinde söz konusu kavram Rhyme,<br />

Rhythm ve hatta daha basiti River gibi kelimeler<br />

‘emredildiği gibi bağlı akış’ı ifade etmektedir<br />

(Terrin 2007). Geniş ölçüde bir kişinin<br />

anlayabileceği şekilde tanımlanmıştır; ancak<br />

eğer bunu bir duygunun, ritüel eylemin konjonktürel<br />

ritüel içinde yaratma, yeniden yaratmaya<br />

neden olan birtakım resmi sembolik süreçleri<br />

kavrama eklersek daha iyi tanımlanmış<br />

bir zeminde olacağız.<br />

Eğer bunu kutsala dua ederek ve dünya


İsmail’in Çağrısı<br />

fedakârlığı ile ilişkilendirerek ayırırsak yine de<br />

iyi tanımlanmış bir temelde oluruz. Bir <strong>kurban</strong><br />

merasimi, <strong>kurban</strong>ı kutsal bir yere koyar;<br />

sadece özet bir din temeline değil aynı zamanda<br />

temenos, -Yunanca kesme- kavramı sınırları<br />

içerisinde kutsal ritüel gerçekleştirilir (Zaidman<br />

ve Pantel 1992). Bu tıpkı Durkheim’ın<br />

klâsik çift karşıtlık kavramını içerdiği gibi:<br />

kutsala karşın kutsal olmayan (sıradan şeyler<br />

dünyasındaki anlamıyla)... Belki bir başka<br />

etimolojik köken de bu sıra içerisinde yer alır.<br />

Kurban kelimesi törensel kesim olsun veya olmasın<br />

bir fedakarlık ifade eder ve Arapça kökenli<br />

“Yakına çekmek” anlamına gelen qaruba<br />

kelimesinden türetilmiştir. İbranice qorban<br />

(Glasse 2001) kelimesi ile aynı anlama gelen<br />

bu kelime de kutsalın yakınına çekmek anlamına<br />

gelir. Ancak bu yakına çekmek birçok<br />

farklı mecralara götürülebilir.<br />

Bu ikinci ifadenin açıklaması bir teori çağrıştırmaktadır;<br />

gerçek birçok teori. Ancak bu<br />

alıştırma varsayılandan, daha doğrudan bir<br />

yol ile açıklama sağlayabilir. Kurban törenlerini<br />

açıklayan bir başka teori grubu olmasına<br />

rağmen, büyük çoğunluk (bunların tamamını<br />

ele alamam) göreceli, birkaç sosyolojik<br />

olarak iyi bilinen teori kamplarına bölünmektedirler.<br />

Törene görevci bakışın Durkheim ile başladığı<br />

söylenebilir. Durkheim Elementary Forms<br />

of Religious Life’da toplumun etkili olduğunu<br />

savunmakta ve törenin işlevi hakkında en<br />

ayrıntılı tartışmayı sunmakta ve yenilenme ve<br />

dayanışmanın canlanması anlamında özellikle<br />

<strong>kurban</strong> merasimini anlatmaktadır. Tören<br />

grup değerlerini canlandırmaya yarar, kutsal<br />

hâle getirir. Kültürel ekoloji perspektifinde sonuç<br />

olarak ortaya çıkan tören “pratik” olup yararlı<br />

şeylerin değiş tokuş edilmesini teşvik eder<br />

veya kritik geçinme faaliyetlerini düzenler.<br />

Bununla birlikte, kültürel ekolojik perspektif<br />

birçok anlamda pahalı görevcilik şeklidir –çoğunlukla<br />

sistemler teorisine çekilmektedir– ve<br />

tören uygulamasını benzer şekilde açıklar.<br />

Birçok kabile toplumunda törensel <strong>kurban</strong>,<br />

törensel takasın yanında önemli kaynakların,<br />

özellikle de et proteininin dağıtımını sık sık<br />

yapmak amacıyla işlev görür (Netting 1986).<br />

Methodist Sunday Okulundan mezun olan<br />

bu kişi için <strong>kurban</strong> edilen hayvanın yakılarak<br />

gevrek hâle getirilmesi işleminin yapıldığı törenin<br />

açıklanması kolaydır. Elbette bu, nadiren<br />

yapılırdı. Et tamamen ancak mütemadiyen<br />

pişirilir, bölünür ve paylaşılır. Önemli kaynakları<br />

topluma dağıtan bu tören uygulaması<br />

hem kabile toplumları, hem de karmaşık toplumlarda<br />

çok yaygındır (görevcilik bu durumun<br />

bir başka ispatıdır); Klâsik Yunanlılarda<br />

sadece bir olaya rastlanır. Eflatun, Sokrates’i<br />

<strong>kurban</strong>ın istenmeyen parçalarını – etini değil<br />

de kuyruk ve boynuzlarını alan tanrıları anlatarak<br />

şaka yapan biri olarak sunmaktadır.<br />

Güya daha çok sıcak bir şakadır ancak yerinde<br />

bir ifadedir (Netting 1986, Rappaport 1999).<br />

Klâsik Yunan ve Romalılar törensel kehanete<br />

başvurmadan nadiren bir hareket yaparlardı.<br />

Bu törenlerin mânâlı başarısı tanrıların (veya<br />

kâhinlerin) durum değerlendirmelerinde çok<br />

zeki olduklarını göstermektedir. Kurban edilen<br />

bir hayvan sürüsü, bir Spartan (sade) Sütununu<br />

yakından izlerdi; “Çapraz fedakârlıklar”<br />

Sparta Ordusunda Sparta sınırlarını geçerken<br />

orduya öncülük ederlerdi (Parker 2002).<br />

Çatışma teorisyenleri toplumun yararına<br />

sadakati şekillendirmek için güçlü olanlar<br />

tarafından törenlerin nasıl idare edildiğini<br />

vurgulamışlardır (Lukes 1975). Marksist teorisyenler,<br />

sınıf ilişkilerinin şaşırtıcılığındaki<br />

sınıf idaresine yardım eden törenlere vurgu<br />

yaparak bu sayede proleterya ve köylülerin<br />

üzerinde kurnazlıkla üstünlük sağladıklarını<br />

ifade etmişlerdir (Lane 1981). Kralların “kehanet”<br />

hakları bu noktada açık bir durumdur.<br />

Aynı zamanda Marksist bilim adamları<br />

törenlerin değerler ve gelenekler arasında kanal<br />

oluşturduğunu belirtmişlerdir. Sovyetler<br />

Birliğin liderlerinin sosyologlara bunun nedenlerini<br />

açıklatmayı teşvik etmeye ihtiyaçları<br />

olmamıştır. Çeşitli vatanseverlik törenleri her<br />

millette monarşi ile ilgili olsun ya da olmasın<br />

171


172<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

doğal olarak bu sınıfa girerler (Lane 1981;<br />

Bellah 1967). Amerika Birleşik Devletleri günümüzde<br />

özellikle bu türden manipülasyonların<br />

rezil örnekleri ile doludur.<br />

Levi-Strauss ve birçok müridi tarafından telkin<br />

edildiği gibi, yapısal antropoloji törenler<br />

tarafından üretilen yapısal sınırları ve sosyal<br />

konumları (statü) ve törenlerin toplumu nasıl<br />

etkilediği analiz edilmiştir. Bu tür yapısal<br />

işlevselcilik ile karışmayan yapısalcılık, zihinsel<br />

yapıları ve onun çeşitli şekillerini vurgulamaktadır.<br />

Bu perspektifin klâsik (ve öncü) bir<br />

örneği Van Gennep’in dini tören tartışmasında<br />

ve özellikle algılama tartışmasında, karşıtlıklar<br />

kurmak yoluyla devletlerarasında sosyal<br />

bir hareket olarak açıklanmıştır. Yapısal antropoloji<br />

kültürel analizi, Sassure ve Jakobson’un<br />

yapısal dilbiliminin dil sürecine analog etkisini<br />

incelemişlerdir. (Kurzweil 1980). Tören<br />

ve törensel sınırlar bir töreni kültürel uyuma<br />

yerleştirmiştir. Bu donuk ifade ile kast edilen,<br />

törenin özellikle insanları algılama eşiğine<br />

koyduğu, toplumun yapısını güçlendirip tanımladığıdır<br />

(Turner 1969). Algısallık (Liminality)<br />

Latince eşik veya sınır anlamına<br />

gelen Limen kelimesinden gelmektedir. Liminal<br />

personae veya “eşik insanları” Turner’ın<br />

kastettiği şekilde (Turner 1969: 95), sembolik<br />

olarak sıradanın haricinde belirtilmiştir ve söz<br />

konusu güçlendirme uygun ve arzu edilen<br />

sosyal yapıdır. Elbette Van Gennep yaşamı<br />

değiştiren törenleri tartışmış olup başlangıçtan<br />

ileriye doğru, bir durumdan diğerine –<br />

çocukluktan yetişkinliğe geçişte olduğu gibi<br />

– ancak bu konuda dönemsel bir bakış da varolup<br />

günlük takvimsel tören sırasında algısal<br />

duruma geçer ve (Latince Kalends) ayın belirli<br />

bir zamanını işaret eder. Aynı zamanda hacıların<br />

özel ve genelde uzatılan algısal durumları<br />

Profesör Shariati’nin (1994) açıkça ifade<br />

ettiği şekilde olduğu da belirtilmelidir.<br />

Bir başka tören kalitesi, törenin takas sürecini<br />

kolaylaştırmasıdır. Belki de törensel<br />

takasın en meşhur örneği Kula Ring’tir ve<br />

Malinowski’nin Argonauts of the Western<br />

Pacific’te tanımlanmıştır. Kula Ring adadan<br />

adaya ve tüccardan tüccara dolaşan bir kabuklu<br />

süs örneğinden oluşan, prestijli maddelerin<br />

sürekli dolaşmasından oluşmaktaydı. Bu<br />

prestijli nesnelere sahip olmak bir statü sağlar,<br />

ancak çok uzun süreler elde tutulamazlardı<br />

çünkü elinde tutan kişiyi büyülü olarak zehirleyebilirdi<br />

(Dakowski 1985). Sonuç olarak<br />

bu maddeler sürekli olarak yeniden el değiştirmelidir.<br />

Burada törensel takas, kendi içinde<br />

bir son olarak düşünülür. Ancak genellikle sıradan<br />

ve pratik maddeler olmasından dolayı<br />

da takas edilirler. Kula Ring’in bu görünmeyen<br />

işlevi de önemlidir.<br />

Benzer şekilde Kuzey Batı Sahilindeki Yerli<br />

Amerikalılar arasında Potlatch olarak bilinen<br />

törende, muazzam değere sahip prestijli<br />

maddelerin törensel sunumları da yer almıştır.<br />

Genelde bunlar sanat eserleriydi. Ancak<br />

yokluk zamanlarında, bu güya hayal mahsulü<br />

ve irrasyonel uygulamalar ekolojik olarak çok<br />

zengin, bazen de sürekli değişebilen ortamda<br />

geçinmek için gerekli maddelerin takası da<br />

dahil edilmiştir. (Netting 1986 ).<br />

Takasın önemi üzerine Marcel Mauss tarafından<br />

yazılan klâsik metin, The Gift toplulukların<br />

oluşmasında takasın ve karşılığın<br />

önemini vurgular. Mauss birçok kıyaslamalı<br />

örnekleri tartışır; özellikle Franklar arasında<br />

bu uygulama ile sosyal olarak yüklenilen rolü<br />

belirtir. Hatta bu alışılmadık derecede kaba<br />

toplumda hediye armağan edilmesi ve karşılık<br />

beklenmesi toplumsal bağlar için hayati<br />

bir meseledir.<br />

Tören süreci büyük ölçüde saklama, taşıma ve<br />

iletme bilgilerinde etkiliydi. Tören ve özellikle<br />

<strong>kurban</strong> töreni, değişen duygusal durumlar,<br />

tekrarlama, ritmik davul ve duyuların birleşmesi<br />

–koklama, ses, dokunma, tat alma ve<br />

görsel– gibi durumları yüceltmiştir. Genelde<br />

toplumsal olarak yüklenilen paylaşma, topluma<br />

ait olma duygusunu teşvik etmiştir (Victor<br />

Turner’ın terimi). (Turner, bu arada topluluk<br />

yerine Latince Communitas kelimesi tercih et-


İsmail’in Çağrısı<br />

miştir çünkü özel bir alan önermez, daha çok<br />

Arapça Ümmet kelimesindeki gibi sosyal ilişkileri<br />

vurgular). Böyle duygusal bir durumda<br />

metafor ve metonimi süreçlerinin katılımcıya<br />

canlı zihinsel görüntüler verme sürecinin beklenmesi<br />

–empatik olan da budur- gerekmiştir<br />

(Lakoff 1980). metaforun bazı nadir anlarda<br />

ortaya çıkan şairane bir gelişim olmadığı ancak<br />

daha çok dil ve iletişim içerisinde bulunduğunu<br />

göstermiştir. Törensel süreç içerisinde etkili<br />

metaforun kullanımı bu yüzden fazlasıyla<br />

etkilidir. Stephan Feuchtwang (2007:70), düz<br />

bir şekilde dini törenlerin “sıradan törenlerin<br />

metaforik olarak iki katına çıkması dolayısıyla”<br />

çoğalan etkisini belirtmiştir. Dini <strong>kurban</strong><br />

törenlerinde bu etkinin bir kere daha iki kat<br />

arttığını belirtmeliyim.<br />

Bu teorik perspektiflere – görevcilik, Maksizm<br />

dahil çatışma teorisi, antropolojik yapısalcılık,<br />

takas teorisi, edebi analiz – başvurmak, bu teorik<br />

perspektiflerin sadece birinin cevap içerdiğini<br />

ifade etmemelidir. Kastettiğim şey şu<br />

değildir: bunlar törensel süreçlere çeşitli bakışlar<br />

hakkında etkili teorilerdir. Bunlar karşılıklı<br />

yegâne değildir ancak hep birlikte işler<br />

ve gerçekte insan toplumları içerisinde <strong>kurban</strong><br />

töreninin sürecini açıklamaya başlamak için<br />

bile gereklidir. Gereken malların takasının<br />

işlevsel uygulaması, topluluk duygusu içinde<br />

tören eyleminin duygusal etkisini belirlemez.<br />

Kurbanın somutluğu, kutlayanlar topluluğu<br />

arasında metaforik etkiyi büyütmektedir.<br />

Şimdi genelde <strong>kurban</strong> ziyafeti olarak tercüme<br />

edilen Kurban Bayramı’nın özel ve ihtişamlı<br />

vakasına geleceğim. Kameri aylardan Zilhiccenin<br />

onunda İbrahim’in Allah’a sadakati<br />

kutlanır.<br />

Bu basit beyan İbrahim’e gönderilen Allah’ın<br />

emirlerinin yerine getirilmesi söylemi ile<br />

başlar. Profesör Ali Şeriati (1977) okuyuculara<br />

(Müslüman olmayan okuyucular dahil)<br />

Allah’ın İbrahim’i sınaması sırasında<br />

İbrahim’in yaşadığı acı, şüphe, üzüntü ve korkuyu<br />

ve sonunda Allah’ın göndermiş olduğu<br />

melekle son anda gelen mutluluğunu anlatmıştır.<br />

Bu paylaşılan eyleme katılım ilk defa İslâm<br />

çağının ikinci yılında, Mekke’ye hacca gitmenin<br />

imkânsız olduğu bir zamanda Peygamber<br />

tarafından emredilmiştir ve kutlayanlar<br />

İbrahim’in inancının anısını hatırlamışlardır.<br />

Bu geçici, Yeniden Sahnelemenin algılanması<br />

Müslüman toplumunu yeniden canlandırmaktadır.<br />

Toplumsal bir bayram dahilinde<br />

“Allah’a hediye vermek” olarak paylaşılmaktadır.<br />

Bu takas ve hediyenin başka yüzleri<br />

de vardır: ihtiyaç içinde olanlara bir maddi<br />

bağıştır ve ilk defa Medine’deki küçük ve<br />

inançlı bir grup tarafından gerçekleştirilen bu<br />

dini <strong>kurban</strong>ın, şu anda kameri takvime göre<br />

aynı günde, bütün dünyada kutlandığını bilmek<br />

muhteşem bir şeydir. Bu eylemde algının<br />

kapsamı eşzamanlı olarak bütün Müslüman<br />

toplumlarında anlaşılmaktadır.<br />

Bir şekilde şimdiye kadar tartışılan törensel eylemlerin<br />

çeşitli yüzlerinin tamamının Kurban<br />

Bayramında birleşmesi şaşırtıcıdır; pratik dağıtım<br />

ve bağışın çok geniş bir uygulamasıdır.<br />

Bunun gibi işlevseldir; Allah’a bir hediye sunulur,<br />

kutsal algıyı bütün topluma (Ümmet)<br />

yayar. Çok algılı imaj, metafor kullanımı içinde<br />

gayet güçlüdür. Gözlemci, tören yönetici,<br />

veren, alan, Allah ile iletişim kuran, kutlayan,<br />

kutsal içinde bulunan; bunların hepsinin sosyal<br />

rolleri sık sık ve eş zamanlı olarak Kurban<br />

bayramı sırasında Müslümanlar tarafından<br />

gerçekleştirilir.<br />

Şimdi hem tarihi, hem de evrensel konuları<br />

ele almak istiyorum. İbrahim’in başına gelen<br />

elbette kitabi dinlerin tamamında vardır. Yaşam,<br />

bilgelik, dindarlık ve hatta reislik ürünleri<br />

paylaşılmaktadır. Her ne kadar tarih veya<br />

mit olsa da İbrahim’in hayatının tarihi anlatılır<br />

(Rosenberg 2006 ). Sözlü tarihin güvenilirliği<br />

gösterildiğinde, (kaçınılmaz değil) İbrahim’in<br />

hayatının ve Allah ile olan ilişkisinin bronz<br />

çağının sonlarında gerçekleştiğini düşünmek<br />

akıl dışı değildir ve daha sonra 7. yüzyılda Jo-<br />

173


174<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

siah saltanatı zamanında ve belki de 10. yüzyılda<br />

yazılmıştır (Finkelstein ve Silberman<br />

2001). İbrahim Ur şehrinde doğmuştur (Kalde,<br />

Ur) ve çocukları ile Kenan ve Arabistan’a<br />

yolculuk etmesi aşılmaz coğrafyalar değildir.<br />

Ur kesinlikle İbrahim’in zamanında kozmopolit<br />

bir şehirdi ve her türlü kültürel akımların<br />

varolduğu bir yerdi (Rosenberg 2006).<br />

Gerçekten bütün peygamberler, en son peygamber<br />

dahil canlı ve çok yönlü şehirlerde<br />

peygamberlik verilmiştir. Mekke şüphesiz çok<br />

eski bir hac şehriydi. İbrahim’in zamanına kadar<br />

gider mi? Elbette metindeki yanılmazlık<br />

ile yüzleşildiğinde, söz konusu tarihi gerçekler<br />

oldukça kesindir. Tarih noktasından bakıldığında,<br />

İbrahim’in hikâyesi mitolojik çağlara<br />

gönderme yapmaktadır. Yalnızca tarihsel bakışla<br />

yetinmeyip hikâyenin diğer göndermelerine<br />

de dikkat etmeliyiz; Hıristiyan, Yahudi<br />

veya Müslümanlar için İbrahim’in tarihi bir<br />

şahsiyet olması oldukça mantıklıdır.<br />

Ehli Kitap arasında genel metin ve tarih (veya<br />

mitoloji) mirasından onur duyulmaktadır.<br />

Genel kutsal zeminde tarihsel olarak acı verici<br />

(devam eden) olsa bile; haçlılar açık bir örnektir.<br />

Vaat edilen topraklar ile ilgili mevcut<br />

iddialara ve süregelen haksızlıklara izin verirken<br />

bile muhtemelen, bütün kitabi dinlerce<br />

kutsal olan toprakların çatışmanın odağında<br />

olması bir paradoks oluşturmaktadır. Kudüs<br />

(Yerushalayim yeni barış şehri) neden işbirliği<br />

ve anlayış kaynağı olamamaktadır (Konnor<br />

2003)<br />

Kurban Bayramının Yeri<br />

Ancak emin olmak için, politik coğrafya ve<br />

uzun tarih boyunca zulüm ile özgür bırakılmayan<br />

müşterek bir kutsal alan vardır. Müştereklik,<br />

İbrahim’in tapınak görevlisi olan babası<br />

ve Allah’a dindarlık ve sadakati neticesinde<br />

ilk doğan çocuğunu <strong>kurban</strong> etmesidir. Miras<br />

ve genel inanç, evrensel <strong>kurban</strong> töreninin bütün<br />

potansiyeli ile çok önemli bir genel tören<br />

içerisinde bulunmaktadır. Törenin gücüne ve<br />

özellikle <strong>kurban</strong> törenlerine bakıldığında, tö-<br />

renin evrensel birleştiriciliğinin “sadece merasim”<br />

olduğu söylenebilir.<br />

Her ne kadar bizim ömrümüzde görmemiz<br />

olasılık dışı olsa da, kitabi dinlerin tamamında<br />

eş zamanlı olarak <strong>kurban</strong> kutlamasının etkisini<br />

dikkate almalıyız. Bir anda katılımcıların<br />

sayısı katlanarak 2 veya 2,5 milyara çıkabilir.<br />

Bu çok yüksek sayı genel bir töreni kutlayabilir<br />

ve antik kameri takvimle bağlanırlar. Bir<br />

başka deyişle, “hareketli şölen” eşsiz bir tören<br />

olayı olabilir.<br />

Küresel olarak bunun ifade edebileceği anlam<br />

kestirilemez; ancak bazı genel sonuçlar önerilebilir.<br />

En az muhtemel olan (ve en az arzu<br />

edilen) cinsle ilgili evrim “bir boyut hepsine<br />

uyar” şeklindedir. Teolojik spektrum hakkında<br />

bu noktalardan daha nahoş bir şey olamaz.<br />

En muhtemel sonuç, Ehli Kitabın benzerliklerini<br />

daha çok ve farklılıklarını daha az yansıtması<br />

başlayacaktır. Bu genel yansımanın, en<br />

azından şiddetli dürtüleri harekete geçireceğini<br />

umut edebilir. Hıristiyanların geriye doğru<br />

isimlendirmelerinin bazılarında (İncilin<br />

yorumlarında dindarlık motivasyonu olarak)<br />

olduğu gibi kendi dinini kabul ettirme işikKitabi<br />

dinlerde olmuştur (pace Aslan 2005).<br />

Geniş uygulamaların bir başka etkisi de ekonomiktir;<br />

nadiren din ve ekonomi nedenleri<br />

ile –refah, nafaka ve insanların güvenliği–<br />

sarmalanmış olması daha iyi görülür. Max<br />

Weber’in klasik çalışması The Protestant Ethic<br />

and the Spirit of Capitalism, bazı değerleri birbirine<br />

bağlar (Protestan ahlâkı) kâr ve kurtarmayı<br />

kapsar. Bu bakış bazı “mega-kiliselerin”<br />

abartılı şekilde takip ettikleri bir görüştür.<br />

Hatta daha temel olarak, çift giriş kayıt tutma<br />

derecesinde düzen ve disiplin değerleri<br />

ile bağlantısı kabul edilir (Carruthers ve Espeland<br />

1991). Dindar adam sadece dürüst<br />

değil, aynı zamanda iyi kayıt tutandır. Kesinlikle<br />

Muhammed ticaret yapacak güce sahip<br />

değildi; ancak titiz bir şekilde bu işi yapmıştır.<br />

Müslümanların Arap rakamlarıyla bu yaygın<br />

kayıt tutma adeti, İtalyan ticaret şehirlerinin


İsmail’in Çağrısı<br />

orta çağın sonlarında modern anlamda çift<br />

giriş kaydı tutma adetini geliştirmelerine yol<br />

açmıştır. Avrupa’da hac yolunu takip edenler<br />

ticaret de yapmışlardır, hacılar döndüklerinde<br />

hatıra bırakmışlardır. Değer, ticaret ve hırsızlık<br />

kalıntıları gibi temel olarak orta çağ Hıristiyan<br />

sahnesinde çok fazla kalıntı ve alternatif<br />

para bulunmaktadır. Kesinlikle ihtiyaç duyulan<br />

nakdi elde etmek için, yokluk zamanında<br />

satılan Kalıntılar kiliselerin değer verdiği şeylerdir<br />

(Geary 1994).<br />

Bu kısa gezinti din ve ekonominin birbirine<br />

geçmiş hâliyle büyük ölçüde yaygınlaşmış<br />

olup (pace Jacobs 2005) tutarlılığı geliştireceği<br />

düşünülmüştür ve her dinin özelliği, toplumun<br />

ekonomik durumunu yüceltmektir. Dalpour<br />

ve Dearden gibi profesörlerin altını çizdiği<br />

gibi, Kurban Bayramı’nın dünya çapında<br />

ekonomik yararları çok fazladır. Basit bir bağış<br />

faaliyeti, İsmail’in <strong>kurban</strong>lığının paylaşılması<br />

ile çok büyük bir yıllık takası temsil eder. Bu<br />

harika töreni sürdüren diğer yardımcı faktörlerin<br />

katlanarak artması ayrıca görülecektir.<br />

İsmail adına kutsal <strong>kurban</strong> merasiminin diğer<br />

toplumlara ve diğer dinlere yayılması Allah<br />

adına bir hizmet olacaktır.<br />

Bibliyografya<br />

Aslan, Reza 2005 No God But God: the Origins, Evolution<br />

and Future of Islam Random House: New York<br />

Appiah, Kwame Anthony 2006 Cosmopolitanism W.W<br />

Norton Co. New York<br />

Bellah, R. N. 1967 “Civil; Religion in America” Daedalus<br />

V 96 pp 1-21<br />

Carruthers, B and W.Espeland“Accounting for Rationality:<br />

Double-entry bookkeeping and the Rhetoric of<br />

Economic Rationality”American Journal of Sociology V<br />

97#1 pp 31-69<br />

Dakowski, Bruce 1985 “Off the Veranda” Films for the<br />

Humanities and Sciences: Princeton NJ<br />

Feuchtwang, Stephen 2007 “On Religious Ritual as Deference<br />

and Communicative Excess” Journal of the Royal<br />

Anthropological Institute V. 13 pp 57-72<br />

Finkelstein, Israel and Neil Silberman 2001 The Bible<br />

Unearthed Free Press: New York<br />

Geary, Patrick 1994 Living With the Dead in the Middle<br />

Ages Cornell University Press: Ithaca<br />

Glasse, Cyril 2001 The New Encyclopedia of Islam Altimira<br />

Press: New York<br />

Jacobs, Kerry 2005 “The Sacred and the Secular: Examining<br />

the Role of Accounting in the Religious context”<br />

Accounting, Auditing and Accountability Journal 18# 2<br />

pp189-210<br />

Kapferer 2004 “Ritual Dynamics and Virtual Practice”<br />

Social Analysis V.48 # 2 pp 35-54<br />

Konner, Melvin 2003 The Unsettled: An Anthropology of<br />

the Jews Viking Compass: New York<br />

Kurzweil, Edith 1980 The Age of Structuralism: Levi-<br />

Strauss to Foucault Columbia University Press: New<br />

York<br />

Lakoff, George and Mark Johnson 1980 Metaphors We<br />

Live By University of Chicago Press: Chicago<br />

Lane, Christel 1981 The Rites of Rulers: Ritual in Industrial<br />

Society – The Soviet Case Cambridge University<br />

Press: UK<br />

Marshall, Douglas A. 2002 “Behavior, Belonging and<br />

Belief” Sociological Theory V. 30 # 3 pp 360-380<br />

Netting, Robert M 1986 Cultural Ecology Waveland<br />

Press Inc :Prospect Heights, IL<br />

Parker, Robert 2002 “Religion in Public Life” in Sparta<br />

Michal Whitby ed. Routledge: New York<br />

Rapapport, Roy 1999 Ritual and the Making of Humanity<br />

Cambridge University Press: Cambridge UK<br />

Rodinson, Maxime 2002 Muhammad Tauris Parke Paperbacks:<br />

London<br />

Rosenberg, David 2006 Abraham:the First Historical Biography.<br />

Basic Books:New York<br />

Shariati, Ali 1974 Hajj (Trans. Ali Behzadnia and Najlla<br />

Denny) Free Islamic Literatures Inc. Houston TX<br />

Terrin, Aldo Natale 2007 “Rite / Ritual” The Blackwell<br />

Encyclopedia of Sociology George Ritzer Ed. Blackwell<br />

Publishing: Oxford UK<br />

Turner, Victor 1969 The Ritual Process: Structure and<br />

Anti-Structure Aldine Publishing Company: Chicago<br />

Zaidman, Louise and Pauline Pantel 1992 Religion in<br />

the Ancient Greek City Trans. Paul Cartledge Cambridge<br />

University Press: Cambridge UK<br />

175


176<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />

VI. OTURUM (Saat: 11.45 - 13.15)<br />

TÜRKİYE VE DÜNYADA KURBAN TECRÜBESİ<br />

Başkan: İsmail İPEK<br />

İstanbul / Fatih Müftüsü<br />

Medeniyet ve Kurban<br />

Hüseyin BÜRGE<br />

Bayrampaşa Belediye Başkanı / İstanbul<br />

Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />

Ahmet DUYAR<br />

Yenimahalle Belediye Başkanı / Ankara<br />

Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />

Ali KIZILKAYA<br />

Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />

Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />

Emin ÖZCAN<br />

Diyanet İşleri Türk - İslâm Birliği / Almanya


Medeniyet ve Kurban<br />

Kelime anlamı “yaklaşmak” olan, insanı<br />

Rabbine yaklaştıran ve onun<br />

tekâmülünün gerçekleşmesini sağlayan<br />

Kurban ibadeti, insanlığın bidayetinden<br />

beri çeşitli şekillerde ifa edilmektedir. İnsanın<br />

Rabbine adanmışlığını simgeleyen <strong>kurban</strong>,<br />

onu eşref-i mahlûkat yapan özellikleri ve yeryüzünü<br />

imar etme görevi (medeniyet kurması)<br />

ile yakından ilgilidir.<br />

Kurban, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın<br />

aracı olduğu kadar, hayat ve ölümün yaratıcının<br />

elinde olduğunun da izhar ve idrak vesilesidir.<br />

Bütün dini inanışlarda önemli bir yer tutan<br />

Kurban ibadeti insanın Rabbine yakınlaşmak<br />

için en sevdiğinden vazgeçişinin simgesidir.<br />

İnsan ontolojik arayışını, özel yeti ve yetenekleriyle<br />

çeşitli şekillerde sürdürür. İnsanın gerçekleştirmeye<br />

çalıştığı bu gayreti gerçekte rabbine<br />

yaklaşma çabasından başka bir şey değildir. Üstelik<br />

insan bu yolda yalnız bırakılmamış, ilahi<br />

öğretilerle sürekli müeyyed kılınmıştır.<br />

İnsan hem bir fert, hem de topluluk olarak<br />

Rabbine dönüş için sürekli gayret ve didinme<br />

içindedir. İnsanın dünya ve ahiret hakkındaki<br />

tasavvuru ve bu tasavvura uygun hayat tanzimi<br />

ile gerçekleştirdiği günlük pratikler ve ritüeller,<br />

aynı zamanda onun tekamül sürecini de belirler.<br />

Bu tekamül süreci iki yönlü bir süreçtir. İnsan<br />

kendisini ıslah ve imar ederken aynı anda<br />

Medeniyet<br />

ve Kurban<br />

Hüseyin BÜRGE<br />

Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />

çevresini de ıslah ve imar eder.<br />

İnsanın var oluş gayesini gerçekleştirmeye çalışmasıyla,<br />

çevresi arasında muttasıl bir ilişki<br />

olduğu kuşkusuzdur. Bu anlamda insan bir<br />

yandan belli bir kültür ortamında doğarken<br />

bir yandan da söz konusu kültür, insan elinde<br />

zaman içinde tahavvül ve tekamül etmektedir.<br />

Belli bir kültür ortamında doğan insan özel yeti<br />

ve yetenekleri ve tevarüs ettiği bilgiyle çevresini<br />

imar eder. Medeni olan insan topluluklarının<br />

yapıp etmelerinin gerçekleştiği alana “Medine”<br />

(Şehir), imar etme işine de medeniyet denir.<br />

İnsanlara layık oldukları hayatın nasıllığı<br />

konusunda eksiksiz öğretiyle gönderilen peygamberler,<br />

her zaman medeniyetlerin tezahür<br />

ettiği şehirlere gönderilmiştir. Bu bizi medeni-<br />

177


178<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yetlerin temelinde peygamber öğretilerinin yer<br />

aldığı hakikatine ulaştırır. Tarihimizin bizlere<br />

sunduğu örneklerde açıkça görülmektedir ki,<br />

bilgi ile çevreyi imar etme ve yönetme arasında<br />

kadim bir ilişki vardır. Yani imar edenler ve<br />

yön verenler daima bilge kişiler olmuşlardır.<br />

Yaşamını en iyi şekilde sürdürebilmesi için elverişli<br />

bir ortama kavuşturulmak istenen insan<br />

eğer hayata anlam verebilecek durumda değilse<br />

bugün “çevre korumacılığı” adına yapılan girişimler<br />

de fayda sağlamaz. “Hakikatin” önce<br />

insanın varlığında tecelli etmesi, toplumun<br />

iyiye doğru eğilim göstermesi açısından çok<br />

önemlidir.<br />

Bunun yanı sıra <strong>kurban</strong> ettiğimiz hayvanlar<br />

bizlere ölümün bir başkasına devredilemezliğini<br />

açıkça gösterirler. Bu vesileyle Kurban<br />

ölüm hadisesini en doğru şekilde anlamımıza<br />

yardımcı olur. Çünkü bizlere verilen ömür,<br />

dünyalık nesne ve olaylarla değil, ölümle anlam<br />

kazanır. Çünkü ölüm bize hayatın ödünç<br />

verildiğini hatırlatır.<br />

Öleceğini bilmek canlılar arasında yalnızca insanoğluna<br />

mahsustur. Ancak insanoğlunun diğer<br />

yaratıklardan farkı sadece öleceğini biliyor<br />

olması değil, ölümle karşı karşıya olduğunu<br />

bilerek var oluşunu kazanmasından ötürüdür.<br />

Bu fark yalnızca beşer olarak insanı diğer yaratıklardan<br />

ayırmakla kalmaz, insanı da beşerden<br />

ayırır.<br />

Ölüm sayesinde dünya hayatının ve dünyaya<br />

müteallık bütün kazanımların bir nihayeti olduğunu<br />

öğreniriz. Bütün çelişkilerden arınmış,<br />

inkarı gayr-ı mümkün ölüm, kafir ile mü’min<br />

arasındaki ayrımı ortaya çıkarır. Çünkü kâfir<br />

için hayat ölümle nihayetlenir. Ötesi yoktur.<br />

Buna karşılık iman etmek, ölümle sona ermeyen<br />

hakikat bilgisine yönelmek demektir.<br />

Unutmayalım ki; borç anlamına gelen “deyn”<br />

kelimesi, “ceza” anlamına gelen “din” kelimesiyle<br />

aynı kökten gelir. Borcu kabul etmeyen<br />

için dünya kayıtsız bir etkinlik alanı, keyfi ta-<br />

sarruf yeridir. Dünyada bulunuş ister rasyonel<br />

ister irrasyonel açıklama taşısın, bir borcu ifade<br />

etmiyorsa yıkmayı ve bozmayı kaçınılmaz kılan<br />

eylemlere kaynaklık edecektir. Ne zaman<br />

ki; ölümü, rehinin sona erdiği, borçlu kalmanın<br />

son bulduğu bir sınır olarak anlayabiliriz, işte<br />

o zaman yaratılmışlar içinde bize istediğimizi<br />

verecek hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin bulunmadığını;<br />

çünkü bunların hiçbirinin canımız üzerindeki<br />

rehini çözemeyeceğini anlarız. 1<br />

Prafan hayat anlayışının hakim, tüketim kültürünün<br />

cari olduğu günümüzde, insanların<br />

inanç ve ibadetlerini yaşayabilmelerinde yaşanan<br />

sorunlar sadece ülkemize has olmayıp<br />

küresel bir boyut kazanmaktadır. İnsanın yaratıcısı<br />

uğrunda fedakârlığını simgeleyen Kurban<br />

ibadetinin, diğer ibadetler gibi Allah’ın verdiği<br />

nimetlere şükür, yakınlaşma ve sorumluluk<br />

bilinci gibi toplumsal huzur açısından önemli<br />

boyutları da vardır. Maalesef son yıllarda gerek<br />

ülkemizde ve gerekse dünyada <strong>kurban</strong> konusu<br />

medyada reyting kaygısıyla ele alınmakta<br />

ve çeşitli spekülasyonlar oluşturulmaktadır.<br />

Kurban, konunun uzmanları dışında, farklı<br />

çevrelerdeki kişiler tarafından da tartışılmakta<br />

ve zihinler bulandırılmaktadır. Örneğin,<br />

Kurban etinin fakirlere dağıtılmasından yola<br />

çıkılarak, yardımın farklı şekillerde yapılması<br />

gibi yüzeysel, hiçbir ilmi, akademik temele dayanmayan<br />

açıklamalar getirilmekte, bu sorular<br />

ve söylemler üzerinden dinin, inancın toplumdaki<br />

meşruluğu sorgulanmaktadır. Bununla<br />

beraber meselenin biz belediyecileri daha çok<br />

ilgilendiren bir başka boyutu da metropollerde<br />

Kurban kesiminin dini ve sıhhi koşullarının<br />

tartışılmasıdır. Şüphesiz bu gibi soruların ve<br />

gelecekte karşılaşılacak olası problemlerin çözüm<br />

yollarının konuşulması için yapılacak en<br />

iyi şey, meseleyi uzmanların gündemine taşıyarak,<br />

enine boyuna tartışılmasına zemin hazırlamak<br />

olacaktır.<br />

Dipnot<br />

1 İsmet Özel Tahrir Vazifeleri


Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />

Yerel Yönetimlerde<br />

Kurban Tecrübesi<br />

Sayın başkan, değerli konuşmacılar,<br />

sevgili katılımcılar. Hepinizi en kâlbi<br />

dileklerimle selâmlıyorum.<br />

Kurban ibadetinin yerine getirilmesi, hepimizi<br />

yakından ilgilendiren bir konudur. Bu<br />

ibadetin, sağlıklı, hijyenik bir şekilde yerine<br />

getirilebilmesi için de yerel yöneticiler olarak<br />

bizlere çok önemli görevler düştüğüne inanıyorum.<br />

Bu sorumluluk bilinciyle başkentimizin<br />

metropol ilçesi olan Yenimahalle’de,<br />

birtakım çalışmalar yaptık. Yaptığımız bu çalışmaları<br />

size kısaca aktarmaya çalışacağım.<br />

Bu çalışmalarımızın üç yönü vardır. Birincisi,<br />

<strong>kurban</strong> satış yerlerimizin temin edilebilmesi.<br />

İkincisi, <strong>kurban</strong>larının kesiminin <strong>kurban</strong> kesim<br />

şartlarına ve hijyen şartlarına uygun şekilde<br />

yapılabilmesi; yani <strong>kurban</strong> organizasyonu.<br />

Üçüncüsü de, <strong>kurban</strong> kesecek kasap ya da vatandaşlarımızın<br />

eğitilmesi.<br />

Yenimahalle’de, 240 bin metrekarelik <strong>kurban</strong><br />

satış ve kesim yerimizi nasıl hazırladığımızı<br />

anlatmak istiyorum.<br />

İki tip çadır hazırladık. Birincisi, küçükbaş<br />

hayvanları için hazırlanan 7x10’luk mekânlar,<br />

ikincisi, büyükbaş hayvanlar için hazırladığımız<br />

7x20’lik mekânlar. Bu satış merkezlerimizde,<br />

en önemli sorunlardan birisinin<br />

temizlik konusu olduğunu biliyoruz. Gelen<br />

Ahmet DUYAR<br />

Yenimahalle Belediye Başkanı<br />

hayvanlarının dışkılarının temizlenmesi için<br />

24 saat, temizlik görevlilerimiz çalışıyorlar.<br />

Güvenliği de çok önemsediğimizden, burada,<br />

24 saat güvenlik hizmeti verilmekte. Satın<br />

alacak kişinin katiyen ayağı çamura değmemektedir.<br />

Satın alacak kişinin, satan kişinin<br />

ve nakliye yapılan hayvanların araçlarını park<br />

edecekleri yerler ayrıdır. Müşteri, buraya arabasını<br />

park eder ve aydınlatılmış, müzikle seslendirilmiş<br />

<strong>kurban</strong> satış yerlerinde alışverişini<br />

yapar.<br />

Bir diğer hizmet, indirme-bindirme rampaları.<br />

Çünkü hayvanlar araçlara bindirilirken,<br />

eziyet görüyorlar. Bu çalışmayla bunun önü-<br />

179


180<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

ne geçmeye çalıştık. Farklı araçlar için farklı<br />

yüksekliklerde indirme-bindirme rampaları<br />

vardır. Böylece hayvan, düzayak, bir eziyet<br />

görmeden yüklenir. Satıcılarımızın ihtiyaçlarını<br />

görecekleri duş kabinleri, kantinler, tuvaletler<br />

hazırladık. Alıcılar için, hayvanların<br />

kilosunu öğrenebilecekleri hassas teraziler<br />

hazırladık. Ayrıca çok önemli, özellikle dişi<br />

olan hayvanlarımız için gebelik testleri yapıyoruz.<br />

Tüm hayvanlarımızı kontrol ediyoruz.<br />

700 bin nüfuslu kentimizde 124 tane pazar<br />

yerimiz var. Pazar yerlerimizi yeniden düzenliyoruz.<br />

Buraları Kurban Bayram’larında,<br />

halkımızın <strong>kurban</strong>larını rahatlıkla kesebileceği<br />

yerler olarak düzenliyoruz. Buraya gerekli<br />

olan elektrik, temizlik, kesim sonrası kanların<br />

akacağı rogarlar gerekli. Pazar yerlerini buna<br />

göre düzenliyoruz. Tüm gerekli fiziki şartlar<br />

yerine getiriliyor. Geçen yıl 235 kasabımızı ilçemizde<br />

organize ettik. Kasaplarımız görevlerini<br />

şöyle yaptılar. Kurbanını bize getirip kestirmek<br />

isteyen vatandaşa saat verdik. O saatte<br />

getirdi ve kesim işlemi gerçekleşti. Vatandaş,<br />

eğer <strong>kurban</strong>ının tadına bakmak isterse, yanına<br />

mangalını da koyduk. Kurbanlığı hazırlanırken,<br />

orada ızgara yapıp tadına bakabildi.<br />

Kurban kesiminde çok önemli ayrıntıların,<br />

bayram öncesinde ve sonrasında tartışma çıkaran<br />

görüntülerin, eğitimsizlikten kaynaklandığını<br />

biliyoruz. Eğitim bizim olmazsa<br />

olmazlarımızdandır. Bizi ve çevreyi üzen<br />

olayların ortadan kalkması için, eğitimi öncelememiz<br />

gerekmektedir. Bayram geldiğinde<br />

üç kuruş para alacağım diye, eline bıçağı alan<br />

ortaya çıkmamalı. Bu işe ehil olanlar yapmalı;<br />

Ehil olmayanlar ortaya çıkınca, istemediğimiz<br />

görüntüler ortaya çıkmaktadır. Kurban edilen<br />

hayvanlara yapılan eziyetler de çevre kirliliğine<br />

neden olmaktadır. Bunları önlemek için,<br />

belediyemizce açılan kurslara gelip, bu kurslardan<br />

yeterli başarı puanını ve sertifikasını<br />

alamayanlar, ilçemiz sınırları içinde, kasaplık<br />

yapamazlar. Bu eğitimi kasaplar dışında, iste-<br />

yen sıradan vatandaşa da verdik.<br />

İşi, liyakatli olanlar yapmalı. Geçmişte, kesilen<br />

<strong>kurban</strong>ın kanlarının sokaklara atıldığını,<br />

çöplere rastgele atılan artıklarının sokak hayvanları<br />

tarafından çekelendiğini, elden kaçırılan<br />

hayvanların sokak aralarında kovalandığını<br />

biliyoruz. Kalkınmış, uygar ülkelerde,<br />

bilimin ve teknolojinin uygulandığı ülkelerde,<br />

bu görüntülerinin olmaması gerekiyor. Kalkınma<br />

seviyesinde olan ülkelerle rekabet eden<br />

ülkemiz insanına bu manzaralar yakışmaz.<br />

Bu bilinçle, bu çalışmaları yaptık. Bu çalışmaların<br />

yeterli olmadığını da, hizmette sınır<br />

olmadığını da biliyoruz.<br />

Sözlerimi bitirmeden önce şuna da değinmek<br />

istiyorum. Kurban, sadece Kurban<br />

Bayramı’nda ihtiyaç olmaz. Kurban Bayramı<br />

dışında da insanlarımız, farklı vesilelerle<br />

<strong>kurban</strong>a ihtiyaç duyarlar. Bizim tesislerimiz<br />

sadece <strong>kurban</strong> bayramlarında değil, diğer zamanlarda<br />

da 365 gün ihtiyaca cevap veriyor.<br />

Vatandaşımız tesislerimizde, <strong>kurban</strong>ını istediği<br />

zaman kesiyor. Bunu özellikle ifade ediyorum.<br />

Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum.


Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />

Almanya’da<br />

Kurban Tecrübesi<br />

Değerli başkanım, sevgili katılımcılar,<br />

hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />

Seküler bir dünyada yaşıyoruz. Nüfusunun<br />

ciddi bir kısmı Müslüman olan ülkemizde<br />

bile bu kadar sorunlar varken, biz<br />

referans gösterilecek bir ülke-ortam olmadığı<br />

için, bu şanstan mahrum kalıyoruz. Sayın başkanlarıma<br />

da teşekkür ediyorum. Sunumlarını<br />

izlerken duygulandım. İstenirse, bu hizmetler<br />

yapılabiliyormuş. Her şey, çok ince detaylarına<br />

kadar düşünülmüş. Bundan önceki zamanları<br />

hepimiz hatırlıyoruz. Hem insana, hem hayvana<br />

eziyet oluyordu. İbadetin ruhunu da gölgeliyordu.<br />

Dışarıda da Müslüman, Türk, İslâm<br />

imajlarını gölgeliyordu. İnsana ve dünyaya saygıyı<br />

temel alan bir dinin, böyle lanse edilmesi<br />

üzücüdür. Bunun önüne nasıl geçileceğinin<br />

örneklerini de gördük.<br />

Almanya, <strong>kurban</strong> işimizi zorlaştırırken, bu<br />

kötü görüntülerin fotoğraflarını önümüze koyuyordu.<br />

Hatta Almanya’da, kanun yapıcının<br />

önüne de bu fotoğraflar, manzaralar konuyor;<br />

gayri insani bir uygulama olduğu vurgulanıyordu.<br />

Başka dinlerde de <strong>kurban</strong> olgusu var<br />

ama İslâm’daki gibi uygulanmıyor. Seküler<br />

dünyanın bireyleri de sekülerleşmiş. Din ile<br />

aralarına ciddi mesafe koymuşlar. O nedenle<br />

dini anlamakta zorlanıyorlar. O nedenle bu sıkıntılar<br />

bize de yansıyor. Almanya İslâm konseyi<br />

ve diğer kuruluşlar olarak, insanlarımızın<br />

dini vecibelerini yerine getirmeleri konusun-<br />

Ali KIZILKAYA<br />

Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />

da gayret gösteriyoruz. Bunu anlamak için de<br />

Almanya’nın sistemini bilmek gerekiyor.<br />

Belki süre yeterli olmayacağı için bu konuya,<br />

detaylı olarak giremeyeceğim, ama Almanya<br />

ile Türkiye’nin laiklik anlayışı çok farklı.<br />

Almanya’da din ile devlet ayrıdır ancak ne<br />

devlet dinin; ne de din, devletin işleyişine<br />

karışmadığı gibi, birbirlerinin alanlarına da<br />

müdahale etmiyorlar. Herkesin sınırları belirlenmiştir.<br />

Bir ibadet söz konusu olduğunda,<br />

dini otoritenin görüşleri çok önemlidir.<br />

Bizim, Almanya’da, <strong>kurban</strong> konusunda en<br />

büyük sıkıntımız, İslâmi kesimler konusunda,<br />

kanunların bize hürriyet tanımıyor olmasıdır.<br />

Eğer İslâmi usullere göre kesilmesi gerekirse,<br />

pek çok ülkede istisna kanunlar vardır. Biz de<br />

181


182<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

dini bir kural gösterdiğimiz zaman, kesmemize<br />

izin veriyorlar. Oradaki laiklik anlayışı bu<br />

şekildedir. Bayıltarak kesilmesinin, hayvan<br />

için iyi olduğu aksi takdirde çok acı çekeceği<br />

düşünülüyor. Biz de bunun mümkün olmadığını<br />

söylediğimizde, dini otoriteden, bunun<br />

ispatını; yani bir fetva istiyorlar. Ancak verilen<br />

fetvalar da farklı farklı. O nedenle, devlet otoritesi<br />

neye karar vereceği konusunda çelişkiye<br />

düşüyor. Oradaki seküler anlayış, bunu ölçme<br />

hakkına sahip değil. Ben Müslüman olarak,<br />

hangi şekilde keseceğime karar vermek hakkına<br />

sahibim. Burada bazı sürtüşmeler olmuştur.<br />

Müslümanlar, bu haklarını anayasa mahkemesine<br />

kadar götürmüşlerdir.<br />

Kurban, aynı zamanda oradaki Müslümanlara<br />

bir kimlik de veriyor. Bu ibadete sahip çıkmak,<br />

kimliğimize sahip çıkmak konusunda<br />

da önemli bir işleve sahip. Almanya’da, 1995<br />

yılından beri süren bir tartışma var. Müslümanlara,<br />

bayıltmadan kesme imkânı verilecek<br />

mi? Almanya anayasa mahkemesi, dünyanın<br />

farklı Müslüman ülkelerinden, diyanet işleri<br />

başkanlığı ve el- Ezher Üniversitesi de dahil<br />

olmak üzere, fetvalar aldı. Bu fetvalar, bizim<br />

işimizi orada oldukça zorlaştırdı. Çünkü fetvalarda,<br />

demokratik olmayan, özgürlüklerin<br />

olmadığı ülkelerde, bayıltarak yapılabileceği<br />

yönünde görüşler geldi. Ancak biz buna itiraz<br />

ettik. Çünkü Almanya’da, din özgürlüğü var,<br />

demokrasi var ve orası bir hukuk ülkesi. Seri<br />

mahkemeler oldu. Nihayet 2002 yılında, Müslümanlar<br />

da Yahudiler gibi hayvan kesmenin<br />

istisnai maddelerinden istifade etmeye başladılar.<br />

Bu karar alındıktan sonra mahkeme bazı<br />

şartlar koştu. Bayıltmadan kesme izni verildi<br />

diye, her Müslüman, istediği yerde <strong>kurban</strong> kesme<br />

hakkına sahip değil. Eyalet yönetimleri de<br />

bu yasalar çerçevesinde, kriter kataloğu çıkarttı.<br />

Hijyen, liyakat gibi bazı şartları belirledi. Esasta<br />

hayvanları koruma altına alarak, Müslümanları<br />

bu uygulamadan caydırma yoluna gitmek<br />

istiyorlar. Almanya’da, İslâmi usullere göre<br />

<strong>kurban</strong> kesmek isteyen vatandaş, önce veteriner<br />

dairesine yazılı müracaat ediyor. Ben, bir Müs-<br />

lüman olarak istisnai maddeden yararlanarak,<br />

<strong>kurban</strong> kesmek istiyorum, diyor. Başvuruyu<br />

yaparken, bunun dini kaynaklarını referanslarını<br />

da belirtmek zorundadır. Başvuru sırasında<br />

ayrıca, hangi dine ve mezhebe bağlı olduğu da<br />

bildirilmek zorunda. Yakındaki bir camiden de,<br />

Müslüman olduğuna dair belge isteniyor.<br />

Bunun haricinde, müracaatı yapan kişi eğer<br />

tüccarsa ve İslâmi usullere göre kesip Müslümanlara<br />

satacağım diyorsa, onun müracaatı<br />

daha farklı oluyor. Ben Müslümanım, bu hayvanı<br />

falan yerde kesip falan kişilere ve gruplara<br />

satacağım diyor. Yani istisnai durum olduğundan,<br />

istediği yerde de satamıyor. Yalnızca Müslümanlara<br />

kesiyor. Bunların haricinde, kesimhanelerdeki<br />

hijyen şartları, kesilecek hayvan<br />

sayısı gibi kriterler aranıyor. Tüm bunlardan<br />

sonra, veteriner hekim kontrolünde kesimler<br />

yapılıyor ve sağlık şartlarına uygundur şeklinde<br />

bir raporla satış yapılabiliyor.<br />

Kurban kesme hakkı Almanya’da çok zor elde<br />

edildiği için, bu olay orada çok azaldı. İnsanlar<br />

<strong>kurban</strong>larını vekâlet yoluyla, başka ülkelere<br />

gönderiyorlar. Bu durumda da maalesef<br />

çocuklarımız <strong>kurban</strong>ı görmeden, yaşamadan<br />

büyüyorlar. Tabii Almanya’da, Türkiye’deki<br />

gibi bayramlar tatil olmuyor. İzin alabilenler<br />

alıyorlar, alamayanlar işlerine gidiyorlar. Evde<br />

bayram havası olmuyor. Bir binanın önüne gidildiğinde,<br />

kapı ziline bakılıyor. Eğer bir Müslüman<br />

ismi varsa kapı çalınıyor ve bayramlaşılıyor.<br />

Biz de buna alternatif olarak, bayramdan<br />

sonraki ilk hafta sonu en yakın camide toplanıyoruz<br />

ve bayramımızı bu şekilde yaşamaya çalışıyoruz.<br />

Çocuklarımıza yaşatmaya çalıyoruz.<br />

Almanya’nın işimizi zorlaştırmasını anayasaya<br />

aykırı buluyoruz ve bu konuda da hukuki mücadelemizi<br />

yapacağız. Hakkımız alma konusunda<br />

da ümitvarız. Hijyen şartları konusunda<br />

Almanya devletine hak veriyoruz ancak dini<br />

konularda belgeler istemesini vicdan kontrolü<br />

olarak görüyoruz.<br />

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar<br />

sunuyorum.


Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />

Avrupa’da Kurban<br />

Kesmenin Zorlukları ve<br />

Vekalet Sistemine Yöneliş<br />

Yunanistan, Bulgaristan, Hırvatistan,<br />

Macaristan ve Slovenya gibi ülkeler hariç,<br />

Avrupa’da yaklaşık 15 milyon Müslüman<br />

yaşamaktadır. Müslümanlar, geldikleri<br />

ülkelerden kaynaklanan etnik ve siyasi çekişmeleri,<br />

tarikat bağlantıları, ayrı cemaat veya mezhep<br />

yapıları gibi farklılıklarını Avrupa’ya da<br />

taşımışlardır. Bu etkenlerle farklı örgütler oluşturmaları<br />

nedeniyle, haklarını savunabilecek<br />

etkili bir temsil gücü oluşturamamışlardır. Bir<br />

başka deyişle, İslâm Dünyası’ndaki dağınıklık,<br />

Avrupa’ya da yansımıştır. Bu parçalı durum,<br />

Müslümanların her zaman aleyhine işlemiştir.<br />

Birçok konuda benzer hukuki yapıda olan Avrupa<br />

Ülkelerinin, Kurban hususundaki mevzuatları,<br />

ülkelere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin;<br />

İsviçre, İsveç, İzlanda ve Lichtenstein’da<br />

uyuşturmadan <strong>kurban</strong> kesmek yasaktır. Diğer<br />

taraftan Danimarka, Hollanda, Belçika, Fransa,<br />

İspanya, İngiltere ve İrlanda’da serbesttir.<br />

Almanya’da uzun bir mücadeleden sonra bu<br />

hak elde edilse de, uygulamada arzu edilen seviyeye<br />

ulaşılamamıştır. Almanya’da ve birçok<br />

ülkede <strong>kurban</strong>dan dolayı basın yoluyla yapılan<br />

yoğun psikolojik baskı, dışlama hareketleri ve<br />

aleyhte propaganda, Müslümanları rahatsız<br />

etmektedir.<br />

Emin ÖZCAN<br />

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği - Almanya<br />

Müslümanlar gibi uyuşturmadan kesim yapan,<br />

Yahudi Cemaatine verilen hakların aynısını isteyen<br />

Avrupalı Müslümanlara uygulanan çifte<br />

standart, Avrupa’nın bütün dünyaya övünerek<br />

ihraç etmek istediği ‘Avrupa Değerleri’nin<br />

özüne ters düşmektedir.<br />

Avrupa ülkelerinin çoğunluğu artık azalan nüfusları<br />

sebebiyle, göç ülkesi olduklarını kabul<br />

etmiştir. Bunu en son, zor olsa da Almanya itiraf<br />

etmiştir. Ancak başka kültürlerden Avrupa’ya<br />

göç eden insanların, kültürel zenginlik olarak<br />

görülüp olduğu gibi kabul edilmesinde henüz<br />

183


184<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

istenilen seviyeye gelinememiştir. Avrupalılar,<br />

hep Müslümanların yerine düşünüp onlar için<br />

hayat biçimleri tayin etme alışkanlığından vazgeçmelidirler.<br />

Avrupalılara göre Müslümanlar, ‘geri ve baskıcı’<br />

dini-kültürel değerlerin ve geleneklerin<br />

altında eziliyorlar ve bunlardan kurtulmaları<br />

için onlara yardım edilmesi gerekir. Bu durum,<br />

Avrupalı Müslümanlar arasında aksine<br />

etki yapıyor, daha fazla kendine kapanmasına,<br />

daha fazla korumacı olunmasına ve dolayısıyla<br />

uyum sürecinin daha da uzamasına sebep<br />

oluyor. Bu durumun çaresi tabii ki diyalog ve<br />

karşılıklı kültürlerin tanıtımı ve iyi ilişkilerlerle<br />

çözülebilir.<br />

Müslümanların <strong>kurban</strong> ve diğer haklar konusunda<br />

yeterli kadar hoşgörü görmemesinin ve<br />

uyum sürecinin uzamasının tek sorumlusu<br />

olarak Avrupalıları göstermek pek doğru olmaz.<br />

Bu süreçte, her iki taraf da kendi üstüne<br />

düşen görevleri yeterince yerine getirmemiştir.<br />

Türkiye’de ve İslâm ülkelerinde Müslümanların,<br />

komşularıyla iyi ilişkiler kurma, onlarla<br />

selâmlaşma ve paylaşma gibi hasletleri vardır.<br />

Bizde de kentleşme ve sanayileşme ile birlikte<br />

biraz değişme söz konusu olsa da, bu hasletleri<br />

Batı toplumlarında aynı yoğunlukta görmemiz<br />

mümkün değildir. Öyleyse, Almanya’ya gönderilen<br />

birinci nesil kırsal kesimden olduğu<br />

hâlde, neden iyi komşuluk ve insani ilişkiler<br />

kurulamadı?<br />

Dil, din ve kültür yapısı, işyerindeki konumları<br />

ve eğitim durumu gibi farklılıklar, 1960’lı yıllarda<br />

Türkiye’nin kırsal kesiminden Almanya’ya<br />

giden kişilerin beklenen şekilde Almanlarla iyi<br />

ilişkileri kurmasına engel olmuştur. Örneğin;<br />

selâm vermek ve hatır sormak istiyor ama arkasından<br />

diğer güncel konularda da konuşması<br />

da gerekir, bundan dolayı selâm vermeye bile<br />

çekiniyor. Almanya’daki yeni nesil yukarıda<br />

saydığım kadar problem yaşamasa da karşılıklı<br />

önyargıların kırılmasının zaman alacağı görülmektedir.<br />

Bütün bunlara rağmen, doğru yolda<br />

olduğumuzu ve bunların çözülebileceği konusunda<br />

iyimserliğimi korumaktayım.<br />

Örgütlenme, dil ve uyum problemlerini henüz<br />

tam halledememiş Avrupalı Müslümanlar, batı<br />

dünyasında bilhassa 11 Eylül’den sonra artan<br />

İslâm karşıtlığının birinci derecede muhatabı<br />

olmak zorunda kalmışlardır. Bir de bunlara<br />

hayvan hakları savunucuları ve çevre kuruluşlarının<br />

baskılarını ekleyebiliriz. Nitekim<br />

<strong>kurban</strong> ve kıyafet gibi hususlarda bu dönemden<br />

sonra, daha fazla kısıtlamalara gidildiği<br />

görülmektedir. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

olmak üzere, Mısır El-Ezher Üniversitesi ve<br />

diğer kurumlar tarafından, uyuşturularak <strong>kurban</strong><br />

kesilebileceği yönünde fetva verilmesine<br />

rağmen, Avrupalı Müslümanların geleneksel<br />

şekilde <strong>kurban</strong> kesme eğilimlerinin devam ettiğini<br />

görüyoruz. Bu normaldir. Kurban dini bir<br />

görevin yanı sıra, aynı zamanda bir gelenek, bir<br />

kültürdür. Bu alışkanlıklar hemen değiştirilemez.<br />

Bu kültürü, tabii olarak yeni nesillere ve<br />

çocuklarına aktarmak istiyorlar.<br />

Bir yandan hukuki problemler, diğer yandan<br />

sanayi toplumunda ve büyük kentlerde yaşamanın<br />

zorlukları, <strong>kurban</strong> ibadetlerini geleneksel<br />

bir şekilde yerine getirilmesinin önüne konulan<br />

engellere rağmen, dünyanın başka ülkelerinde<br />

muhtaç insanların bulunması Müslümanların<br />

“vekâletle <strong>kurban</strong> kesme”ye ağırlık vermesine<br />

neden olmuştur. Avrupa’da, vekâletle <strong>kurban</strong><br />

kesimi hususunda faaliyet gösteren birçok dini<br />

ve sosyal amaçlı kurum var. Vekâletle <strong>kurban</strong>da<br />

en önemli husus güvendir. Müslümanlar, kendilerinde<br />

güven uyandıran, bazen de kendisine<br />

ulaşıp yaptıklarını anlatabilen ve ödemede<br />

kolaylık sunan kurumlara ilgi göstermektedir.<br />

Vekâletle <strong>kurban</strong> organizeleri din hizmetinin<br />

yanı sıra, bazı kuruluşlar açısından finans<br />

kaynağı ve prestij unsuru olarak görülmektedir.<br />

Sadece Almanya’da 2006 yılında 250.000<br />

den fazla <strong>kurban</strong> için, bu şekildeki kurumlara<br />

vekâlet verilmiştir. Almanya’da yaklaşık 1<br />

Milyon ve Avrupa’da toplam 4 Milyon Müslü-


Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />

man ailesi olduğu düşünülürse ve her aileden<br />

ortalama bir <strong>kurban</strong> kesilmesi beklenirse, bu<br />

potansiyele hitap edebilmek için çok iyi niyetli<br />

dürüst çalışan kurumların yanı sıra, farklı<br />

uygulamalar yapan ve hizmet standardından<br />

yoksun kurumlar da bulunmaktadır.<br />

Jenerasyon değişimi ile birlikte, sonraki yıllarda<br />

vekâletle <strong>kurban</strong> kesimi yöntemine daha fazla<br />

ilgi gösterileceği kesindir. Yeni jenerasyon, teknolojik<br />

yenilikleri kullanma alışkanlıklarına<br />

hitap eden, modern iletişim teknolojisinden<br />

yararlanarak, bu ibadetin yapılmasına imkân<br />

sağlayan kurumlara <strong>kurban</strong>larını kesilmesi<br />

için vekâlet verecektir.<br />

Avrupa’daki Müslümanlar, dünyada ve bilhassa<br />

3. dünya ülkelerinde görülen muhtaç ve mağdur<br />

insan manzaralarından oldukça etkilenmektedirler.<br />

Bu konuda yapılan organizasyonlara<br />

şefkatle ilgi gösteriyorlar. Bunun müspet<br />

örneğini, Pakistan’da meydana gelen deprem<br />

felaketinde göstermişlerdir. Almanya’dan sadece<br />

DITIB, 4 Milyon EUR’nun üzerinde yardım<br />

toplamıştır.<br />

Bu alandaki reklâm ve spotların, daha fazla<br />

yardım alabilmek uğruna, mağdurların onurlarını<br />

hiçe sayıp yardımseverlik duygularını suiistimal<br />

edecek şekilde hazırlanmasının, ne kadar<br />

doğru olduğu ve bunun sınırlarının nerede<br />

son bulması gerektiği tartışılmalıdır. Bu hizmet,<br />

dini bir boyutu olmasına rağmen, aynen<br />

hac ibadeti gibi, aslında bir hizmet sektördür.<br />

Hemen hemen her sektör için bir oto kontrol<br />

sistemi vardır (Meslek odalarının kuralları ve<br />

kanuni mevzuatlar gibi). Ancak bu sektörde<br />

buna benzer bir otorite, ya da oto kontrol<br />

sistemi yoktur. Ya bir dernek ya da bir vakıf<br />

statüsünde sadece bulundukları ülkenin mali<br />

kurumlarınca, usul açısından kontrol edilmektedirler.<br />

Bunu yeterli görmemiz mümkün değildir.<br />

Belirli hizmet standartlarının ve oto kontrol<br />

sistemlerinin olmayışı ve sanki sadece güvene<br />

dayalı dini vekâlet gibi görüldüğü için, dile<br />

getirmeye çalıştığım bazı suiistimallerin engellenmesi<br />

mümkün değildir. Hatta bu suiistimallerin<br />

maddi boyutlara taşınmasının önünde<br />

hiç bir engel yoktur. Geçmişte hac ibadeti<br />

için de buna benzer sıkıntılar mevcut iken, bu<br />

konudaki problemlerin büyük bir kısmı simdi<br />

ortadan kaldırılmıştır. Bu konuda Diyanet<br />

İşleri Başkanlığı’nın ve TÜRSAB’ın katkıları<br />

büyüktür.<br />

Vekâletle Kurban sisteminde ortaya çıkan kuruluşların<br />

reklâmlarıyla; spotlarıyla, kontrol ve<br />

denetleme organlarıyla, <strong>kurban</strong>ların kesilme<br />

usulleriyle, Müslümanlara güven verecek bir<br />

statü ve standartlara kavuşturulması gerekir.<br />

Bizim meşhur “zede” geleneğimiz var ya!<br />

Bankerzede, offshorezede, holdingzede gibi,<br />

<strong>kurban</strong>zede diye yeni bir terim üretilmeden<br />

bunun yapılması gerekmektedir. Bunda geç<br />

kalınması hâlinde, ileride Müslümanların güvenebilecekleri<br />

kurum bulması zor olabilir.<br />

Bizler bu güzel ülkeden uzakta bulunmanın<br />

duygusallığını yaşıyoruz. Bunun için burada<br />

olan güzelliklerden ziyadesiyle gurur duyuyor,<br />

burada olan olumsuzluklardan ziyadesiyle<br />

üzüntü duyuyoruz. Bu anlamda Kurban<br />

Bayramı öncesi televizyonlar aracılığı ile bütün<br />

dünyaya gösterilen hoş olmayan haberler bizleri<br />

de oldukça üzmektedir.<br />

Türkiye’de <strong>kurban</strong> kesimi ile ilgili problemlerin,<br />

son yıllarda başta Bayrampaşa Belediyesi<br />

olmak üzere, gayretli belediye yönetimleri<br />

sayesinde yavaş yavaş giderilmeye başlandığı<br />

görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin en<br />

modern <strong>kurban</strong> satış ve kesim merkezini kuran,<br />

basına yansıyan olumsuz görüntülerin<br />

engellenmesi ile Türklerin ve Müslümanların<br />

imajına sağladığı büyük katkılardan dolayı,<br />

Bayrampaşa Belediye Başkanı Sayın Hüseyin<br />

BÜRGE’ye teşekkür ediyor, şahsında emeği<br />

geçen bütün ekibini kutluyorum.<br />

Beni dinleme nezaketinde bulunduğunuz için<br />

hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.<br />

185


186<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />

VII. OTURUM (Saat: 14.30 - 15.30)<br />

KÜRESELLEŞME, EKONOMİ VE KURBAN<br />

Başkan: Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Kurban ve Ekonomi<br />

Dr. Mustafa ÖZEL<br />

Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />

Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya<br />

Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />

Prof. Waleck S. DALPOUR<br />

Dr. Brad DEARDEN<br />

University of Maine at Farmington / USA<br />

Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />

Nuh YILMAZ<br />

George Mason University, Washington / USA


Kurban ve Ekonomi<br />

Hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />

Kurban, sembolik düzeyde çok<br />

trajik bir olay. Trajedi, derin iki<br />

duygunun çatışmasıyla ortaya çıkar. Bir yanda<br />

yaşlı bir insanın oğluna duyduğu bağ, sevgi,<br />

diğer yanda, Allah’a olan imanı. Bu iki duygu<br />

çakışıyor. Bu durumda ya ortaya bir dram çıkacak,<br />

yani baba, oğlunu kesecek, kan akacak;<br />

ya da mutlu bir son olacak. Biliyoruz ki, Allah<br />

ın yardımı sayesinde mutlu bir son ortaya<br />

çıkıyor. Bu olayı içinde yaşadığımız kapitalist<br />

ekonominin mantığıyla irtibatlandırmaya çalışacağım.<br />

19. yy’ın önemli düşünürlerinden Kierkegaart,<br />

“Korku ve Titreme” isimli eserinde, bir kadına<br />

duyduğu aşk ile Allah’a duyduğu aşkı işlemekte<br />

ve bu çelişkisini anlatmaktadır. O eserinde<br />

şu fikre varıyor. Modern dünya, sadece<br />

ticaret dünyasında değil, fikirler dünyasında<br />

da düzenli bir temizlik harekâtı örgütlemiştir.<br />

Modern dünya, ticaret alanını değil, fikirler<br />

alanını da ciddi anlamda dönüştürmüştür.<br />

Bana göre bu temizlik harekâtının fikirsel boyutu<br />

18. yy’da şekillenmiştir. 18. yüzyılın ilk<br />

çeyreğindeki ‘Arılar Harekâtı’ isimli eserle,<br />

son çeyreğinde yazılan, Adam Smith’in ‘Ulusların<br />

Zenginliği’ isimli eseri, bu harekâtın başını<br />

ve sonunu temsil ederler.<br />

Arılar meselinin mesajı şudur: Dinler ve top-<br />

Kurban ve<br />

Ekonomi<br />

Dr. Mustafa ÖZEL<br />

Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />

lum felsefeleri insanı terbiye etmeye çalışırlar.<br />

İnsanın hem iyi hasletleri hem de kötü yönleri<br />

vardır. İkisine de meyil vardır insanlarda.<br />

Dinler bu kötü yönleri gidermeye, yok etmeye,<br />

terbiye etmeye, iyi yönleri de yüceltmeye<br />

odaklıdırlar. Medeniyet, ilerleme dediğimiz<br />

olgu, insanoğlunun bu kötü hasletlerinin neticesidir.<br />

Yani hırs olmasaydı, tamah olmasaydı,<br />

ilerleme dediğimiz bu olgu ortaya çıkmayacaktı.<br />

Dolayısıyla dinlerin bu yaklaşımını<br />

çok da ciddiye almamak lazım. Daha doğrusu<br />

bunu aşmak, dönüştürmek lazım. Bu düşünceler,<br />

Adam Smith ile teorik bir çerçeveye<br />

büründürüldü. İlginçtir, Adam Smith de üniversitede<br />

ahlâk hocasıdır. 1759’da yayınladığı<br />

ilk kitabının adı, ‘Ahlâki Duygular’ teorisidir.<br />

Kitabın temel meselesi de, “Başkasını nasıl<br />

187


188<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

sevebilirim?”dir. Moda tabirle, “Ötekini nasıl<br />

sevebilirim?” Bu sorunun cevabını arıyor.<br />

Modern iktisatın köşe taşı kabul edilen, ‘Ulusların<br />

Zenginliği’ adlı kitabında bu soruya şöyle<br />

cevap verir: kendimi sevebilirsem, ötekini<br />

de sevebilirim. Yani ne kadar bencil olursam<br />

ve hırslı olursam, ötekine o kadar faydam dokunur.<br />

Bu fikriyat, sınırsız mal biriktirme fikrinin<br />

temeli olmuştur. Daha doğrusu bu fikir,<br />

sınırsız mal biriktirme sistemini meşrulaştırmıştır.<br />

Aksi takdirde sınırsız mal biriktirme<br />

ve bu hırsın toplumun temel taşını oluşturma<br />

durumu meydana gelmezdi. Bunu bir fikir<br />

olarak topluma yayan insanlar, bir taife olarak<br />

gördüğümüz reklâmcılardır. Reklâmcılık,<br />

fizik kadar tahripkârdır. Reklâmcılık, insanların<br />

ihtiyaçlarının ötesini istetme sanatıdır. Bir<br />

yönüyle çok basit görünür. Bir ürün yapıyorsunuz<br />

ve yaptığınız ürünü insanlara tanıtıyorsunuz.<br />

Ama reklâmcılık basit bir dönüşüm<br />

aracı değildir. Reklâmcılık iki önemli dönüşümü<br />

sağlar: birincisi insanların değer sistemiyle<br />

oynar ve onlara farklı bir değer sistemi yükler.<br />

İkincisi, ayakların altındaki gerçeklik zeminini<br />

dönüştürür ve insanlar, farklı bir gerçeklik<br />

ile muhatap olmaya başlarlar.<br />

Somutlaştırırsak, şöyle bir reklâm görebilirsiniz.<br />

“Mercedes, itibarınızdır.” Ya da başka<br />

bir marka, önemli değil. Doğal bir Müslüman<br />

için itibarın ölçüsü nedir, ne olmalıdır?<br />

Önce iman, sonra da takvadır. Bunun anlamı<br />

Allah’tan en çok korkan en itibarlıdır. En çok<br />

İbrahim’e benzeyen en itibarlıdır. Allah’a olan<br />

aşkı nedeniyle, oğlunu <strong>kurban</strong> etmeyi göze<br />

alıp aradan her şeyi çıkaran insana ne kadar<br />

benzerseniz o kadar itibarlı olursunuz. Ama<br />

bir reklâm senaristi diyor ki, bu kadar zahmete<br />

gerek yok. Bir eşyanın olması itibarınız için<br />

yeterli. Bu itibar, Budist, Hıristiyan, Musevi<br />

için de aynı. Değer sisteminizin yerini, bambaşka<br />

bir değer sistemi alıyor. Meselâ ben size<br />

bir reklâm yazsam ve desem ki, en iyi geğirten<br />

meyan kökü suyu. Bunu alır mısınız? Bunun<br />

adı Coca Cola’dır. Ama koka kola kendini nasıl<br />

sunuyor? Meyan kökü suyu olarak sunmuyor.<br />

Hayatın tadı olarak sunuyor. Bir başka bir<br />

değer sistemi sunuyor. Yukarıdan aşağıya lık<br />

lık lık akarken, siz o hayat tarzını da oğlanlı<br />

kızlı paylaşıyorsunuz. Pepsi nedir, yeni neslin<br />

tercihi; Pepsi içmiyorsanız biraz geri kafalısınız,<br />

çağdaş değilsiniz. “No Cola Turka No<br />

İftar.” Neden, ben, Cola Turka olmadan, iftar<br />

edemez miyim. O da bir başka yerden tutuyor.<br />

Ayağınızın altındaki gerçekliği kaldırıp<br />

başka bir gerçekliği oraya koyuyor. Sabun,<br />

temizleyen bir araçtır. En iyisini iki liraya satın<br />

alırsınız. Ama sabun satıcıları, araya başka<br />

şeyler katarak ve güzelleştirir diyerek, size onu<br />

10-20-30-100 liraya satabilirler. Siz, orada bir<br />

sabun satın almazsınız, bir vaat satın alırsınız.<br />

Güzellik vaadi. Erkekler de farklı değil. Onlar<br />

da aynı şeyi yapıyorlar.<br />

Şimdi diyeceksiniz ki, insanlar aptal mı? Estağfirullah,<br />

kimse tek tek aptal değildir. Ama<br />

insan, kolektif aptallığa can atan bir varlıktır.<br />

Topluca aldanmayı severiz. Reklâmcılar da<br />

bunu çok iyi bilirler, ortaya böyle bir kapitalist<br />

sistem çıkar. İktisat tahsil edenler, ilk derslerinde<br />

şöyle bir tanımla karşılaşırlar: ekonomi,<br />

sınırsız insan ihtiyaçlarını, sınırlı kaynaklarla<br />

optimum düzeyde karşılamaya çalışan ilmin<br />

adıdır. İki sorun var: ihtiyaçlar sınırsızdır,<br />

kaynaklar sınırlıdır. Bunda, şimdilik bir sorun<br />

yok. Dedem, 40 yıl önce vefat etti. Şimdi mezarından<br />

gelse de bana ne öğrettiğimi sorsa,<br />

bastonuyla kafamı yarar. Der ki, ne demek<br />

kaynaklar sınırlıdır. İşte, Allah bir sürü nimet<br />

vermiş. Ne demek ihtiyaçlar sınırsızdır. Ne<br />

ihtiyacın var sınırsız olacak? İhtiyaçların bir<br />

elin parmaklarını geçmez. Hayır, bu kapitalist<br />

sistemde, ihtiyaç dediğimiz şey, isteklerdir,<br />

iştihalardır, arzulardır, şehvetlerdir. Bütün<br />

bunlar, reklâm gibi yöntemlerle birer ihtiyaç<br />

haline getiriliyor. Onun için sonsuz kazanç,<br />

satış, üretim, imkân dahiline giriyor.


Kurban ve Ekonomi<br />

Şimdi <strong>kurban</strong>a burada dönecek olursak,<br />

<strong>kurban</strong> bir hayvanı boğazlamak değildir. İki<br />

temel duygu arasında tercih yapmaktır. Oğlunuz<br />

mu, Allah mı? Dünya malı mı, ahiret<br />

mi? Allah için, en sevdiklerinizden vazgeçmedikçe,<br />

sınavı geçemiyorsunuz. Halbuki şu an<br />

modern dünyada, bir kuşatılmışlık halindeyiz.<br />

Bir eşya düzeninde yaşıyoruz. Öyle bir dünyada<br />

yaşıyoruz ki, varlığımızı kanıtlamamız<br />

demek, eşya talep etmemizle doğru orantılı.<br />

Ancak eşya aldığınızda varsınız. Halbuki, biz,<br />

Allah’ı istiyoruz. İnsan niye cenneti ister, çünkü<br />

cennet, bizim ana yurdumuzdur. İnsan yaratıldığında<br />

doğrudan dünyaya gönderilmedi.<br />

Önce cennete kondu. Cennet, ekonominin<br />

olmadığı bir yerdir. Orada her şey sınırsızdır.<br />

Orada enderlik, nedret, sıkıntı yoktur. Bir ağaç<br />

hariç her şey serbestti. Ama ondan tadınca,<br />

dünyaya geldik. Sıkıntı, kıtlık yerine geldik.<br />

Allah’ın sözünü dinlemediğimiz için düştük.<br />

Tekrar yükselebilmemiz için, aradaki her şeyi<br />

çıkarabilmemiz lazım. Eşya düzeninin mantığıyla<br />

oynamadıkça hakiki bir cennete dönüş<br />

olmaz. Peki bir umut var mı, bununla noktalayayım.<br />

İnsanoğlunun kutsal kitaplardan aldığı temel<br />

bir mesaj varsa, o da umutsuzluğun yanlış<br />

olduğudur. Bir umutsuzluk içinde olduğumuzda,<br />

bir çıkış görünmüyor. Ben, böyle<br />

durumlarda, Musa (as) kıssasını hatırlatıyorum<br />

insanlara. Hz Musa, kekeme bir insandı,<br />

karşısında devasa bir firavun düzeni vardı:<br />

firavun, haman, karun.. Bugünkü tüm baskıcı<br />

sistemlerin toplamının, firavunun baskıcı sistemi<br />

kadar yoğun ve şiddetli olduğu kanaatinde<br />

değilim. Hz Musa’ya yalnızca şu söylendi:<br />

git, onunla güzellikle konuş. O, kekeme bir<br />

insandı. Firavun, ondan neden korkuyordu?<br />

Çünkü onda öyle bir söz vardı ki, eğer insanlar<br />

o söze kulak verseler, kendi sistemi alt üst<br />

olurdu. O nedenle tüm bilginlerini çağırdı ve<br />

onun işini bitirmelerini istedi. Oradaki bilginler<br />

de maddi karşılık bekleyerek, bunun<br />

gerçekleştiği takdirde, Musa’nın hakkından<br />

geleceklerini vaat ettiler. Firavunla böyle konuştular<br />

ama bu insanların bilgiden nasipleri<br />

olduğu için, Musa’nın bilgisinin bambaşka<br />

olduğunu gördüler. Onun bilgisi bir üst bilgiydi.<br />

Firavunun bütün baskısına rağmen dediler<br />

ki, “Biz, Musa’nın rabbine iman ettik, ne<br />

yaparsan yap!” Bu bize bir vaattir. Eğer siz,<br />

Musa ve onun gibi olanların bilgisiyle bir ortaklık<br />

arayışındaysanız, mutlaka bir ışık çıkacaktır.<br />

Ama siz, sistemle uyum içindeyseniz ve<br />

bundan bir umut arıyorsanız, <strong>kurban</strong>, bir şifa<br />

olmayacaktır.<br />

Teşekkür ediyorum.<br />

189


190<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurban’ın Küreselleşme<br />

Sürecinde Dünya Barışı ve<br />

Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />

Bu tebliğ, hem İbrahimi dinlerin tarihi<br />

kayıtları, hem de kıyaslamalı kanıtlar<br />

aracılığıyla (İsmail’in bayramı) Kurban<br />

Bayramı’nın daha geniş küresel anlamını<br />

araştırmaktadır. Törensel <strong>kurban</strong>ın yapısı<br />

içinde, bütün katılımcıların her türlü geçmişleri<br />

ile kutsallık içerisinde olduğu söylemi ele<br />

alınmakta. Ayrıca, bütün İslâm toplumu içerisinde<br />

yaygın olan Kurban Bayramı’nın özel<br />

yapısının mukaddesliği ve paylaşımı bütün<br />

dinlerdeki küresel paylaşımı göstermektedir.<br />

Bu çalışma içerisinde sözkonusu küresel<br />

bayramın etkisini ve beraberinde ortaya çıkan<br />

algılama eşiğinin, ekonomik bağları daha da<br />

güçlendiren ilave bir iletişimi teşvik edeceği<br />

ortaya koyulmaktadır. Kurban Bayramı’nın<br />

‘küresel vaadi’, törenin merkezinde sadece<br />

paylaşımın olduğu ve bunun bütün dünyaya<br />

yaygınlaştırılabileceğidir.<br />

Kurban Bayramı’nın Tarihi<br />

ve Evrensel Kurumları<br />

Prof. Waleck S. DALPOUR & Dr. Brad DEARDEN<br />

University of Maine at Farmington / U.S.A<br />

Farklılaşan inanç sistemleri içinde daha geniş<br />

bir anlam ifade eden, ‘Kabul’ mefhumunun<br />

bir parçası barış ilkesinin çekirdeğinden sadır<br />

olmaktadır. İslâm kelimesi, ‘selâm’ kökünden<br />

gelmektedir, çeşitli biçimlerde Arapça’da<br />

‘teslim olma’ veya ‘barış’ anlamına gelmekte-<br />

dir. Mukaddes Kuran’da (37:109), Allah der<br />

ki “Selâm (barış) İbrahim’in üzerine olsun!”<br />

Hristiyan inancının merkezinde, Hz. İsa’nın<br />

‘barış prensi’ olduğuna vurgu bulunmaktadır.<br />

Bilinen dünya dinleri tarafından söz konusu<br />

barış duası kendini ilan eder. Ne kadar<br />

ironiktir ki çoğu zaman ortodoks takipçileri<br />

-çoğunlukla iffetli erdemleri benimseyenler–<br />

başkalarının inançlarına karşı alaycı, kavgacı<br />

tutum takınırlar.<br />

Ayrımsızlık İbrahim’in sorusunun da cevabıdır.<br />

Yahudi, Müslüman ve Hristiyanlar,


Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />

inançlarına gore Allah tarafından seçilen<br />

büyük peygamber İbrahim’e saygı duyarlar.<br />

İbrahim’e duyulan bu yaygın saygı genellikle<br />

İbrahim’den gelen nesiller, uluslar ve inançlar<br />

arasındaki çarpışmanın gürültüsü altında<br />

kaybolmaktadır.<br />

Kutsal İncilde Tanrı, İbrahime der ki “Seni<br />

birçok ulusun babası yaptım. . . Ve seninle<br />

benim armada bir sözleşme yapacağım ve<br />

senden sonra senin neslin kendi nesilleri içerisinde<br />

ebedi bir anlaşma yapacaklar, Tanrı<br />

olarak senin üzerine ve senden sonra senin<br />

tohumlarına…” 1 Hrıstiyanlar evrensel olarak<br />

bu anlaşmanın İbrahim’in Sare’den olma<br />

ikinci oğlu İshak’a geçtiğine inanırlar 2 . Keza<br />

Hristiyanlar, İsmail’den daha çok İshak’ın<br />

<strong>kurban</strong> edilmesinin İbrahim’e emredildiğine<br />

inanmaktadırlar. İsmail söz verilen evlat olmamasına<br />

rağmen 3 , İncil Tanrı’nın verdiği<br />

söz üzerine İsmail’in hakkını vurgulamaktadır.<br />

Allah “Onu kutsadı ve verimli yaptı, ve<br />

fazlasıyla çocuk verdi; 22 oğlu oldu [Allah<br />

verdi] ve büyük bir ulus meydana getirdi. 4 ”<br />

İncil’in hesabına göre, konuşan İsmail aynı<br />

zamanda yazıyordu “Ve Allah genç delikanlı<br />

ile birlikteydi. 5 ”<br />

Hristiyanlar’ın, İbrahim’e verilen sözün<br />

İshak’a geçtiğine yönelik inançlarına rağmen,<br />

bu yüzden İsmail açıkça erdemli, Allah’ın<br />

sevgisine değer ve cömertliği için şükreden bir<br />

kişi idi.<br />

İsmail ve İshak’la ilgili olarak toplumların<br />

yaklaşımları ve bununla ilgili teolojik farklılıklar,<br />

günümüzde sosyopolitik ortamda anahtar<br />

bir rol oynamaktadır. Doğru olarak dindar bir<br />

rahip, imam veya rabbi kendi özel inanç sistemlerinde<br />

eşsiz olan dinsel farklılıkları teşvik<br />

etmektedir. Bu liderlerin üzerine düşen görev<br />

–benzer isteklilikle–, inançlar arasında uzlaşma<br />

seslerini yükseltmek; inançları feda etmeden<br />

Allah’ın, İbrahim’e verdiği sözün gelecek<br />

nesle aktarılmasıyla ilgili haklar konusunda<br />

toplumsal ayrımları en az indirmektir.<br />

Kurban Bayramı’nın Ekonomik Etkileri<br />

Kurban Bayramı’nın teolojik temellerine ilave<br />

olarak, bu olay ile ilgili insanları çeşitli yerlerde<br />

etkileyen ekonomik süreçler mevcuttur.<br />

Kurban edilecek hayvanın (koyun, keçi, deve<br />

veya inek) etrafında Kurban Bayramı sırasında<br />

bir çeşit ekonomi oluşur. Bir artış meydana<br />

gelir; Suudi Arabistan, Yemen ve Birleşik<br />

Arap Emirlikleri gibi, Arap yarımadasına veya<br />

körfez ülkelerine çok sayıda canlı hayvan ithalatı<br />

ihtiyacı ortaya çıkar. Özel tipte etler<br />

için geçici taleple meydana gelen bu artış (örneğin,<br />

kusursuz, yaşını doldurmuş keçi), fiyatları<br />

bağlantılı olarak artırır. Birleşik Arap<br />

Emirlikleri’ndeki ticaret ve hayvan pazarları<br />

örneğinde açıkça görüldüğü gibi Kurban Bayramı<br />

sırasında, hayvanların et fiyatları yüzde<br />

20 ile 30 arasında artmaktadır. Diğe bölgelerden<br />

–Avustralya, Hindistan, İran ve Pakistan<br />

gibi- canlı hayvan gönderen ülkeler bu ihracattan<br />

yarar sağlarlar 6 .<br />

Doğu Afrika ülkeleri de canlı hayvan üretiminde<br />

iyi konum sahibidirler ve Kurban<br />

Bayramı sırasında ticaretini yaparlar. Güney<br />

Etyopya ve Somali’deki gelirin yaklaşık üçte<br />

ikisinden fazlası, çoğunlukla koyun olmak<br />

üzere canlı hayvan üretimi ve ticaretinden<br />

gelmektedir. Bu üretimin ihracatının büyük<br />

kısmı Kurban Bayramı sırasında 7 , 70 günlük<br />

dönemde yapılmaktadır. Ayrıca, canlı havan<br />

ihracatı Somali’deki yıllık döviz girşinin<br />

%90’ını oluşturmaktadır ve bunun büyük kısmı<br />

Kurban Bayramı sırasında olmaktadır 8 .<br />

Arap yarımadasının karşısında bulunan Somali,<br />

bu ekonomik fırsattan yararlanmak için<br />

coğrafi olarak avantajlı konumdadır. Somali<br />

canlı hayvan ihracatının büyük kısmı, Güney<br />

Somali’deki Berbera ve Boosaaso limanları<br />

yoluyla Suudi Arabistan ve Yemen’e yapılmaktadır.<br />

Aden körfezinin coğrafi konumu<br />

nedeniyle, Kızıl Deniz ve İran Denizi’ne<br />

kolayca girilebilmesi Etyopya ve Somali ekonomileri<br />

için, canlı hayvan pazarında kıyaslamalı<br />

olarak avantaj sağlamaktadır. Sadece<br />

191


192<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

1997 yılında (United States Agency for International<br />

Development) USAID, Berbera’dan<br />

ihraç edilen 3 milyon koyunun değerini 120<br />

milyar $ olarak hesaplamıştır. Bu da uluslararası<br />

canlı hayvan ticaretinin Kurban Bayramı<br />

nedeniyle canlandığının açık göstergesidir.<br />

Bu bayramla birlikte canlı hayvanların<br />

hazırlanmasında bölgesel artışlar da vardır.<br />

Suudi Arabistan’daki yıllık kesimin dörtte birinden<br />

daha fazlasını oluşturan 11.5 milyon<br />

koç, Kurban Bayramı sırasında kesilmekte ve<br />

ülkedeki tüketimin büyük kısmı bu dönemde<br />

meydana gelmektedir. Keza, keçi etine talebi<br />

artıran bölgesel piyasa deneyimi, sonuçta<br />

İslâm ülkelerindeki mültecilere gönderilmektedir.<br />

Bu durum özel olarak Avrupa ve Kuzey<br />

Amerika’nın şehirleşmiş bölgelerinde Türkiye,<br />

Cezayir, Sudan ve Somali gibi ülkelerden<br />

gelen göçmenler için de geçerlidir. Farklı<br />

bölgelerden insanlar arasında artan etkileşim,<br />

hem kültürel hem de ekonomik fırsatlar doğurmaktadır.<br />

Amerika Birleşik Devletleri’nde keçi üretimi<br />

talebe gore artmaktadır; ABD içindeki talebin<br />

en büyük kısmı burada ikamet eden Müslüman<br />

toplumdan gelmektedir. ABD’deki en<br />

yüksek keçi talebi Ramazan, Ramazan Bayramı<br />

ve Kurban Bayramı sırasında meydana<br />

gelir 9 . En büyük Müslüman toplumları –ve<br />

bu yüzden bu talebe yönelik piyasa– Detroit,<br />

Güney Kaliforniya ve Washington Dc ile<br />

Boston arasındaki kuzeydoğu koridorundadır<br />

10 . Bölgesel tedarikçiler Amerika Birleşik<br />

Devletleri’ndeki yüksek talebe cevap vermekte<br />

ve bu talebin sadece nüfus artışıyla çoğalması<br />

beklenmektedir. 1990 ve 2000 arasında<br />

ABD’deki Müslüman nüfusu iki katına çıkmıştır<br />

11 .<br />

Fakirlere yardım etmekle ilgili İslâm öğretilerinin<br />

bir parçası olarak -hem sadaka hem de<br />

hayır işleri yoluyla- milyonlarca Müslüman,<br />

Kuban Bayramı sırasında zamanlarını gönüllü<br />

olarak bu işler için harcamaktadırlar. Gönüllü<br />

çalışmalarda toplum hizmeti, gıdanın<br />

başkalarına dağıtılması veya hastanede hasta<br />

ziyaretleri bulunmaktadır. Bu faaliyetlerin<br />

dolar cinsinden değeri kayıt altına alınmaz,<br />

ancak kesinlikle önemlidir. Birçok Müslüman<br />

da <strong>kurban</strong>larının etlerini fakir insanlarla<br />

paylaşmaktadır. İyi niyet, hiç şüphesiz gelecekteki<br />

işbirliğine katkı yapacaktır; belki de<br />

bunlardan bazıları ekonomik öneme sahip<br />

olacaktır ve farklı inançlardan insanlar aynı<br />

toplum içerisinde ilişkiler kuracaklardır.<br />

Kurban Bayramı, Mekke’ye giden hacılar tarafından<br />

fedakârlık Hac zamanında yapılmaktadır.<br />

Gününden önce bir koyun alarak<br />

katılabilen dindar aileler -bir kişi hayvanı<br />

yetiştirir-, tarafından <strong>kurban</strong> gerçek bir kayıp<br />

gibi hissedilir. Hayvan evin yakınında tutulur,<br />

sevgi ile yıkanır, iyi beslenir ve genellikle boncuk<br />

ve boyalarla özenli bir şekilde süslenir.<br />

Bayram sabahı erkekler camide bayram namazını<br />

kıldıktan sonra, hayvanlar kesilir ve<br />

eti akraba, dostlar ve ihtiyacı olanlar arasında<br />

dağıtılır. Birçok fakir köyde bu bayram, insanların<br />

yıl boyu et bulabildikleri tek zamandır.<br />

Etin kasap dükkânlarında yılın her zamanında<br />

satıldığı şehirlerde, bayram özel karakterinden<br />

çok şey kaybeder. Daha büyük şehirlerde<br />

de ayrıca hayvanı evde tutmak ve kendi<br />

başına kesmek imkânsız olup <strong>kurban</strong> edilen<br />

ve <strong>kurban</strong> eden arasında büyük bir mesafe bulunmaktadır.<br />

Nakliyedeki devrimci gelişmeler haccın yapısını<br />

da önemli bir şekilde değiştirdi.<br />

Önceleri hacılar meşakkatli yolculuklar yaparak<br />

diğer birçok sıkıntıya katlanıyorlardı<br />

ve bu yolculuk birkaç ay sürebiliyordu –Orta<br />

Asya’dan gelen Hacılar önce İstanbul’a gelirler<br />

ve daha sonra Konya, Şam, Kudüs üzerinden<br />

Mekke ve Medine’ye ulaşırlardı, İranlı<br />

hacılar ise Bağdat, Kerbela ve Necef üzerinden<br />

bu yolculuğu yaparlardı– günümüzde ise<br />

bu yolculuk bir turist yolculuğuna dönüştü.<br />

Sayı da buna bağlı olarak arttı.


Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />

Kurban Töreni ve Hac, medeniyetin tanıdığı<br />

ilk toplanma ve birleşme idi. Bu Ulusların<br />

diyaloğu olarak adlandırılır. Kurbanın eşsiz<br />

özelliği, fikrin merkezindeki bir dizi sonuçlara<br />

neden olur. Kurban Bayramı, bütün Hac<br />

töreninde bir final ve zirve noktasıdır. Başarının<br />

kutlanmasıdır ve aydınlanmanın kutlanmasıdır.<br />

İslâm uluslarında <strong>kurban</strong>ın ekonomik etkileri<br />

çok boyutludur. Kurbanın ekonomik yönü<br />

makro seviyede ve mikro seviyede incelenmelidir.<br />

Genellikle bunlar aşağıdaki gruplar altında<br />

sınıflandırılabilir.<br />

1. Ekonomi üzerinde <strong>kurban</strong>ın bir bütün olarak<br />

etkisi.<br />

2. Törene katılanlar için Kurban Bayramı’nın<br />

ekonomik sonuçları.<br />

3. Kurbanın ekonomideki yan etkileri<br />

Politik ve ekonomik güçler daima birlikte hareket<br />

etmişlerdir ve yan yana ilerlemişlerdir.<br />

Biri diğeri olmadan ayakta kalamaz. İslâm<br />

uluslarının temsilcilerinin, her yıl belirli bir<br />

zamanda bir araya geldiği Haccın amacı dikkate<br />

alındığında, bütün dünyadan Müslümanlar<br />

akıllarında sadece bir tek şey var olarak<br />

Hac’da dini görevlerini yerine getirmek için<br />

buluşmaya gelirler: Allah Büyüktür. O’nun<br />

huzurunda kendi uluslarının konularını ve<br />

diğer müslümanların deneyimlerini tartışırlar.<br />

Kendi ülkelerinde politika ve ekonomiyi<br />

tartışmışlardır. Tanrı’ları ve birbirleri ile ilişki<br />

kurarlar. Bu durum aralarındaki dini, sosyal,<br />

politik ve ekonomik bağları kurar.<br />

Kurban verme, paylaşma ve şefkatin açık beyanıdır.<br />

Vermenin başlangıcı Hac Töreni’nin<br />

sonudur. Müslüman koyununu, maddi varlıklarını<br />

<strong>kurban</strong> edebilen ve ihtiyacı olanlara<br />

dağıtabilen bir kişidir. Bu sayede toplum içinde<br />

ihtiyaç içindeki insanlar, fakirlerin kolay<br />

alamayacakları bir şeyi alırlar. Elbette modern<br />

dünyada ihtiyaç şekli değişebilir ve vermenin<br />

de şekli değişebilir ve sonuç olarak bu durum-<br />

la başa çıkılabilir. Bu konu daha sonraki araştırmaların<br />

konusudur.<br />

İslâm uluslarının ticaret hacmi de <strong>kurban</strong><br />

döneminde önemli miktarda artmaktadır ve<br />

çiftçilerin ve ilgili ticari sektörlerin gelirlerine<br />

katkıda bulunmaktadır. Bu tür bir ekonomik<br />

katkının domino etkisi görülebilir. İslâm uluslarındaki<br />

Kurban Bayramı ile batılı ülkelerdeki<br />

Thanksgiving Bayramı arasında, ekonomik<br />

etkiler bakımından benzerlik bulunmaktadır.<br />

Kurban sırasında ekonomi canlanırken, hacıların<br />

çoğu kendi dini, politik, sosyal, ekonomik<br />

ortamlarına geri dönerler, Hac, kafalarındaki<br />

işleri harekete geçirmek için bir sürü yeni<br />

fikirle besler. Hac’dan dönen kişilerin, işlerinde<br />

diğerlerine nazaran daha başarılı oldukları<br />

belgelenmiştir. Geri döndüklerinde –hacı olduklarında-<br />

toplumun en fazla güvenilen kişileri<br />

olarak tanınırlar. Bu şekilde bir itimadı<br />

ve sosyal statüyü kurmak modern ‘kredi’ kavramı<br />

içerisinde yer almaktadır.<br />

Turizm sektörü de <strong>kurban</strong>ı yıllık faaliyetleri<br />

arasında yükselen noktalardan biri olarak bildirmektedir.<br />

Söz konusu faaliyetlerin domino<br />

etkisi, tekrar yüksek miktarda harcamaya ve<br />

ekonominin buna bağlı birimlerindeki insanlar<br />

için daha yüksek gelire neden olmaktadır.<br />

Yukarıda bahsedilen Kurban Bayramı’nın<br />

ekonomik yönlerinin her biri hazırlanabilir ve<br />

ayrı olarak analiz edilebilir. Bununla birlikte,<br />

<strong>kurban</strong>ın ekonomik etkilerini analiz etmekte<br />

kullanılan istatistik veriler, bu tanrısal törenin<br />

gizli olumlu ekonomik etkilerini de ortaya<br />

çıkaracaktır. Kurbanın dini, politik ve sosyal<br />

yönlerinin yanında veya bunlarla bağlantılı<br />

olarak dikkat gösterilmesi ve derinlemesine<br />

incelenmesi gereken ekonomik olaylar da dikkate<br />

alınmalıdır.<br />

Umut Ekonomisi<br />

Bu sempozyumda birçok kez Kurban Bayramı<br />

töreninin tarihi, mukaddesat ve ekonomik<br />

yönlerini incelenmiştir. Çeşitli sosyal süreçle-<br />

193


194<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

rin ve duygusal durumların sırayla ele alınması<br />

ilişkilerdeki uygulamalara ilave olarak doğaldır.<br />

Bununla birlikte bu yıllık mukaddesat ve<br />

bağışın akabinde ortaya çıkan nitelik ve derinliği<br />

açığa çıkarmak henüz çok zordur. Esrarlı<br />

ve aşırı antik tören sürecinin taşıdığı bilgi ve<br />

duygular (Oplinger), dağıtıcı ve sonuç olarak<br />

ekonomik, takas özellikleri ve kalite ile ilgili<br />

dönüşümü hızlandırır ki bunu ölçmek de çok<br />

zordur. Emin olmak için gereken –kendi başına<br />

yeterince etkileyici olsa da- kırmızı et ekonomisi<br />

ölçümü, ancak sadece dünyada kuban<br />

ile ilişkili olarak yapılan ticaretin çeşitliliği ve<br />

miktarının hesaplanması değil; Bu kutsal törenin<br />

temel kalitesini taşıyan bilgi potansiyelidir.<br />

Bilginin ekonomik süreçlere kritik etkisi<br />

–hem teknik bilgi hem de verilerin dönme<br />

akışı ve iletişim bakımlarından- tam olarak<br />

tanınmamaktadır 12 . Kurban Bayramı’nın bu<br />

yönünün küresel boyutu içinde, muhtemelen<br />

miktarının tam olarak belirlenmesi imkânsız<br />

olup geniş ölçüde bilinmelidir.<br />

Sonuç olarak; zorlayıcı kutsallık ve bu törenin<br />

tek evrensel yapısı, sadece Kurban Bayramı’nın<br />

küresel önemini artırmanın yanında; destekleyici<br />

ekonomi ve barışçı insan ilişkilerini teşvik<br />

etme potansiyeline sahiptir.<br />

Kaynakça<br />

Ahrens, Joachim D. (1998). United Nations Development<br />

Program Mission Report: Cessation of livestock<br />

exports severely affects the pastoralist economy of Somali<br />

Region. Retrieved November 28, 2007. Web site:<br />

http://www.africa.upenn.edu/Hornet/Livestock.html<br />

Bakhos, Carol, 2007, Abraham Visits Ishmael: A revisit,<br />

Journal for the Study of Judaism<br />

Bourn, D. (2003). Environmental Research Group Oxford<br />

Limited: Livestock dynamics in the Arabian Peninsula:<br />

A regional review of national livestock resources<br />

and international livestock trade. Retrieved November<br />

28, 2007. Web site: http://ergodd.zoo.ox.ac.uk/download/reports/LivestockPeninsula.pdf<br />

Exum, J. Cheryl. Religion & the Arts Journal, Jun2007,<br />

“The Accusing Look: The Abjection of Hagar in Art.<br />

Famine Early Warning Systems Network. (2000). Retrieved<br />

November 28, 2007 from FEWS NET Ethiopia<br />

Food Security Update: October 15, 2000. Web site: http://<br />

www.fews.net/centers/files/Ethiopia_200009en.pdf<br />

Friedman, Thomas, 1999, The Lexus And The Olive<br />

Tree. FSG, New York<br />

Friedman, Thomas, 2002, Longitudes & Attitudes, FSG,<br />

New York<br />

Friedman, Thomas, 2005, The World Is Flat, FSG, New<br />

York<br />

Kosmin, B. and Keysar, A. (2001). Center for Jewish<br />

Studies, City University of New York Graduate Center:<br />

The American Religious Identity Survey. Retrieved<br />

November 28, 2007. Web site: http://www.gc.cuny.edu/<br />

faculty/research_briefs/aris/aris_part_two.htm<br />

Pinkerton, F.; Harwell, L.; Drinkwater, W.; and Escobar,<br />

N. (1994). Langston University goats Research<br />

Fact Sheet No. M-03: Marketing meat goats: Channels,<br />

supply and demand. Retrieved November 28, 2007.<br />

Web site: http://www2.luresext.edu/GOATS/library/<br />

fact_sheets/m03.htm<br />

Shariati, Ali 1974 Hajj (Trans. Ali Behzadnia and<br />

Najlla Denny) Free Islamic Literatures Inc. Houston<br />

TX<br />

Singh-Knights, D. and Knights, M. (2005). Bulletin<br />

728, West Virginia Agricultural and Forestry Experiment<br />

Station, West Virginia University: Feasibility of<br />

Goat Production in West Virginia: A Handbook for Beginners.<br />

Retrieved November 28, 2007. Web site: http://<br />

www.ca.uky.edu/anr/WV%20goat%20pub.pdf<br />

The Somaliland Times. (2006). Issue 208; retrieved November<br />

28, 2007. Web site: http://www.somalilandtimes.net/sl/2005/208/27.shtml<br />

Walsh, David 2006, Knowledge and The Wealth of Nations,<br />

W.W. Norton& Company<br />

Dipnotlar<br />

1 Genesis 17:5:7 King James versiyonu<br />

2 Genesis 17:21; 21:12<br />

3 Galatians 4:23<br />

4 Genesis 17:20<br />

5 Genesis 21:20<br />

6 The Somaliland Times, 2006<br />

7 United States Agency for International Development<br />

Famine Early Warning System, 2000<br />

8 Ahrens, 1998<br />

9 Singh-Knights and Knights, 2005<br />

10 Pinkerton et al., 1994<br />

11 Kosmin and Keysar, 2001<br />

12 Warsh 2006; Friedman 1999, 2002, 2005


Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />

Toplumsal Eleştiri<br />

Olarak Kurban<br />

İslâm, Kurban, Kullanım Değeri<br />

İslâm’da diğer dinlerde olduğu gibi bir <strong>kurban</strong><br />

ibadeti var mı? Yoksa İslâm’daki <strong>kurban</strong><br />

ibadeti, İslâm’ı diğer dinlerden tefrik eden bir<br />

özelliği ile mi neşet etmektedir? Bu sorular<br />

basitçe İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadetinin niteliği ile<br />

değil, bilimsel bir sorgulama biçimi olarak teolojinin,<br />

dinler tarihinin ya da dinle ilgili bilgi<br />

üretme pratiklerinin Avrupamerkezci zaman<br />

zaman tarihsel ilkselliği dolayısıyla Yahudiliğe<br />

atıf yapsa da, Hristiyanlığı temele alan ve<br />

dünyaya oradan bakan algılama biçimi ile ilgili<br />

sorulardır. Bu tebliğdeki <strong>kurban</strong> tartışması<br />

sanat, din, dil ve Avrupamerkezcilik ilişkisi<br />

üzerine daha geniş bir projenin parçası olarak<br />

Nuh YILMAZ<br />

George Mason University / USA<br />

tartışılmaktadır. Ancak elbette zaman darlığı<br />

sebebiyle, şimdilik diğer tarafları bir yana bırakıp<br />

sadece <strong>kurban</strong> meselesi üzerine yoğunlaşmaya<br />

çalışacağız.<br />

İbadet Olarak Kurban<br />

Aslında bu tebliğin tek bir tezi var: İslâm’daki<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti, diğer dinlerdeki <strong>kurban</strong> ibadetinden<br />

(eğer varsa) tamamıyla farklıdır, yani kendine<br />

hastır. Daha sonra bu konuya değinmek<br />

üzere, bu sunuşun genel çerçevesi itibariyle<br />

bu iddiadaki en sorunlu ifadenin ‘diğer dinler’<br />

ifadesi olduğunun farkında olduğumuzu<br />

ancak metodolojik zorunluluk çerçevesinde<br />

kullanmak zorunda olduğumuzu belirterek<br />

tartışmamıza devam edelim.<br />

195


196<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kurban’ın Yakılması: Holokost<br />

Peki neden farklıdır? Nasıl farklıdır? Burada,<br />

tartışmamızı iyiden iyiye içinden çıkılmaz hâle<br />

getirmemek için, ilksel dinler olarak adlandırılan<br />

inanış biçimlerine değinmeden, <strong>kurban</strong><br />

ibadetinin miladını oluşturan İbrahimi dinlere<br />

bakmayı yeterli bulacağız. İbrahim’in<br />

oğlunu <strong>kurban</strong> etmesinden bahsedilse de ne<br />

Hristiyanlık’ta, ne de Yahudilik’te böyle bir<br />

eylemin kurumsal bir ibadet olması söz konusu<br />

değildir. Yahudi geleneğinde Korban kelimesi,<br />

dini metinlerde geçse ve tarihsel olarak<br />

<strong>kurban</strong> ibadetine rastlanmış olsa da, bunlar<br />

genelde hayvanların ya da ürünlerin yakılması<br />

(holokost) şeklinde olmuştur. Bu anlamda<br />

dinin, yaşayan bir parçası olarak günümüze<br />

kadar gelebilen bir <strong>kurban</strong> ibadetinden bu<br />

noktada bahsetmek mümkün olamayacaktır.<br />

Daha önceden, Yahudilik’te rastlanan bu<br />

tarihsel <strong>kurban</strong> anlayışının temeli ise zaten<br />

kullanım değerinin yok edilmesi üzerine kuruludur.<br />

Yakılma, bir şey’den neşet edecek<br />

herhangi bir istimalin yok edilmesi; Kullanım<br />

değerinin daha üst bir metafizik değer için<br />

‘<strong>kurban</strong> edilmesi’.<br />

Tanrı’nın Oğlu’nun Kurban<br />

Edilmesi ve Temsil Sorunu<br />

Hristiyanlık’ta ise <strong>kurban</strong> meselesi, bizzat<br />

Tanrı’nın oğlunun varolan, varolmuş ve varolacak<br />

tüm insanlar için <strong>kurban</strong> edilmesiyle,<br />

mutlak ve saltık bir <strong>kurban</strong> anlayışına ulaşılarak<br />

çözülmüştü. Bütün <strong>kurban</strong>ların en değerlisi,<br />

bizzat Tanrı’nın Oğlu <strong>kurban</strong> edilmişti.<br />

Bu <strong>kurban</strong> eylemi aşılamaz ve tekrar<br />

edilemez bir özelliğe sahiptir. Müslümanlar<br />

açısından; Hristiyanlığın ana damarıyla ilgili,<br />

varolan ontolojik insan-tanrı krizi, <strong>kurban</strong><br />

meselesinde de kendisini göstermektedir. Ne<br />

Tanrı’nın oğlundan daha değerli ve ontolojik<br />

olarak üstün bir varlık bulunabilir <strong>kurban</strong><br />

etmek için, ne de bizzat Tanrı’nın oğlunun<br />

adadığı <strong>kurban</strong>ın kabul edilip edilmeme gibi<br />

bir sorunu vardır. Yani bu <strong>kurban</strong> anlayışının,<br />

hem ontolojik hem de, <strong>kurban</strong>ın Allah indin-<br />

de kabul edilebilirliği noktasındaki olumsallık<br />

açısından İslâm’dakinden farklı olduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

İbrahim, bir peygamber olarak oğlunu <strong>kurban</strong><br />

etmeye niyet etmişse de, nihayetinde kendisi<br />

de, oğlu da insandır. İsmail’in bu eylemin sonucunda<br />

<strong>kurban</strong> edilmemiş olması, İsmail’in<br />

yerine kefaret olarak bir koçun konulması,<br />

temsilin tam da temsile yakışır şekilde bir<br />

temsil olması ise hadisenin can damarını<br />

oluşturur. Biraz daha açacak olursak, İsmail<br />

gibi bir insan yerine bir koçun <strong>kurban</strong> edilmesi,<br />

sanatın temelindeki temsil sorununa üretilen<br />

çözüm gibidir. Kurban kesilecektir, ancak<br />

asıl yerine <strong>kurban</strong> edilecek olan suretidir. Bu<br />

suretse hem İsmail’e kefaret olarak asıl olanı<br />

kurtarır, hem orijinal <strong>kurban</strong> eylemine imkân<br />

tanır, hem de yeniden üretilebilir olduğundan,<br />

bütün ritüelleriyle bu ibadet biçiminin<br />

devamını garanti altına alır. Her surette olduğu<br />

gibi, bu suret de asıl olandan aşağı değil<br />

sadece farklıdır. 1<br />

Toparlarsak İbrahim’in <strong>kurban</strong>ı, en azından<br />

Müslümanların anladığı şekliyle, İsa’nın örnekliğinden<br />

özünde farklıdır. Hristiyanlık’ta<br />

“Tanrı’nın kuzusu” hamursuz bayramında,<br />

Tanrı’ya <strong>kurban</strong> edildiği için <strong>kurban</strong> eylemi<br />

hitama ermiştir. Yakınlaştırma ibadeti olarak<br />

<strong>kurban</strong> ise, Tanrı’ya oğlundan daha yakın<br />

kimse olamayacağı için, ‘mutlak <strong>kurban</strong>’ anlayışını<br />

üreterek muhtemel ‘türedi’ biçimlerini<br />

daha başlangıcından iptal eder. Aslı <strong>kurban</strong><br />

edildikten sonra, suretin <strong>kurban</strong>ına izin<br />

verilmez. Tanrı’nın oğlunun yeniden üretilemezliği,<br />

<strong>kurban</strong>ın da yeniden üretilmesini<br />

engeller.<br />

Din’in Evrenselliği<br />

Kurban’ın Evrenselliği<br />

Madem Batı geleneğinin aşina olduğu bu iki<br />

gelenekte de yaşayan bir <strong>kurban</strong> ibadeti yok,<br />

peki nasıl oluyor da <strong>kurban</strong> meselesi, Batı literatüründe<br />

kendisine bu kadar yer bulabiliyor.<br />

İşte meselenin nirengi noktası burasıdır.<br />

Batı’da ‘din’ denilen bir pratiğin, evrensel


Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />

olarak tanımlanmasını kavramsal olarak üretilmesi,<br />

sınırlarının Batı tarihi temele alınarak<br />

belirlenmesi, sonra da bunu ‘din’in bilimsel<br />

bir nesneye dönüştürülmesi izler. Tüm dinleri<br />

kapsayan bir genel <strong>kurban</strong> meselesinin<br />

ortaya çıkması, teolojinin din denilen evrensel<br />

antropolojik nesnesini yaratmasıyla parallelik<br />

arzeder. 2 Batı düşüncesinde ortaya çıkan <strong>kurban</strong><br />

meselesi de yine bu evrensel din nosyonundan<br />

bağımsız değildir. Zira dinin temeli<br />

olarak farzedilen kutsal ve din dışı ayrımındaki<br />

kutsal kelimesi (sacred) ile <strong>kurban</strong> (sacrifice)<br />

kelimesinin Batı dillerindeki temeli aynı<br />

kökene dayanır. Batı dillerinde <strong>kurban</strong>ın bu<br />

kadar merkezi bir yeri olmasının, ‘sacer’ (kutsallaştırma)<br />

anlamıyla yakından ilgilidir. Böylece<br />

<strong>kurban</strong>, kutsal ile profan arasındaki ilişkinin,<br />

dinin sınırlarının tanziminin en temel bir<br />

araçlarından biri haline gelir. 3 Böylece evrensel<br />

dinin evrensel kriteri de bulunmuş olur.<br />

Din’in evrensel ve tüm toplumlara uygulanabilir<br />

bir biçim olarak ortaya çıkması, kökenini<br />

erken dönem Batılı antropologlarda bulsa da,<br />

en kâmil ifadesini Durkheim’da ve daha sonra<br />

da Max Weber’de bulur. Çin, Hint, İsrail ve<br />

Batı’daki metafizik uygulamaları din göstergesinin<br />

altında cem eden Weber, bu pratiklerin<br />

muhtelif yollarla hep bir aklileştirmeye doğru<br />

ilerlediği fikrini gündeme getirerek, din kategorisinin<br />

tekil özelliklerinin, ötesinde bir biçim<br />

olarak farklı toplumlarda nasıl üretildiğine<br />

bakmıştı. Bugünkü ‘din’ tartışmamızın kökeninde<br />

başka tartışmalar olsa da asıl çerçeveye<br />

son şeklini Weberci din tartışması vermiştir.<br />

Evrensel kategoriler bir kez kurulduktan sonra,<br />

diğer tüm <strong>kurban</strong> tartışmaları da bu tanzimin<br />

sınırlarını doğal olarak kabul ederek,<br />

sadece sınır uyuşmazlıkları, sorunsallaştırır.<br />

Kurban, biçimsel olarak farklı ‘dinler’de üretilebilir<br />

olarak tanımladıktan sonra, <strong>kurban</strong><br />

meselesinin farklı anlaşılma biçimleri sergilenmeye<br />

koyulunur. Böylece <strong>kurban</strong>ın, envrensel<br />

bir kategori olarak ele alınması garanti<br />

altına alınıp tartışmadan uzak tutulunca, geriye<br />

tartışılacak konu olarak sadece detaylar ka-<br />

lır. Bunun sonucu ise tartışmanın Tanrı’nın<br />

<strong>kurban</strong>a ihtiyacı, <strong>kurban</strong>ın Tanrı ile pazarlık<br />

nesnesi olması, <strong>kurban</strong> kanının kutsallık içermesi,<br />

<strong>kurban</strong>ın “günah keçisi olması” gibi<br />

muhtelif şekillere kilitlenmesidir.<br />

Mutlak Kurban<br />

Kurban hadisesinin Batı’da bu kadar merkeze<br />

oturması da, Batı’nın kendi din anlayışında<br />

kurumsal karşılığını bulamadığı <strong>kurban</strong> ibadetini,<br />

başka toplumlarda görmesiyle başlamıştır.<br />

Burjuva öznenin, hayatın her alanında<br />

hakimiyetini kurması, hayatı bir tekno-bilgi<br />

ve tüketim nesnesine indirgemesi ‘mutlak<br />

<strong>kurban</strong>’ anlayışının her yana sirayet etmesiyle<br />

alâkalıdır. Kendi dışındaki varoluş biçimleri<br />

ile tanışması sömürgecilik dolayımıyla gerçekleşen<br />

Batı toplumunun, Batı-dışı toplumlarda<br />

şahit olduğu satılamayacak, buharlaşamayacak<br />

pratikleri anlamlandırma çabasını, bu tür<br />

pratiklerin ‘başkalaştırılmasını’ ve ‘sapkınlaştırılmasını’<br />

disipline eden antropolojik bir<br />

merak ve nesnelleştirme takip eder. Bu antropolojik<br />

merak, başkayı kendi diline mutlak bir<br />

‘çeviri’ ile indirgerken, Batı toplumunun bu<br />

mutlaklığa direnmeye çalışan muhalif üyeleri<br />

bu antropolojik merakı romantize ederek kaybettikleri<br />

değerleri ‘başkası’na yansıtarak tersinden,<br />

yeniden ürettiler (asil köle örneği). Bu<br />

şekliyle <strong>kurban</strong> sorunu, sömürgeleştirme pratiğinin<br />

doğrudan sonucu olarak değil de, bu<br />

süreçte karşılaşılan pratiklerin anlamlandırılması,<br />

yorumlanması ve çevirisi ve bu anlamlandırılmanın<br />

kıyasıya eleştirilmesi sürecinde<br />

ortaya çıkmıştır. Bu açıdan Batı’daki <strong>kurban</strong><br />

literatürü aslında, Freud’un, Durkheim’ın,<br />

Mauss’un ya da Bataille’ın yaptığı “katı olan<br />

herşeyin buharlaşmadığı” bir toplumla karşılaştıklarında<br />

içine düştükleri hayretin ve bunu<br />

kendi diline çevirme gayretinin çabasıdır.<br />

Azteklerdeki insan <strong>kurban</strong> etme ritüelini, Batı<br />

toplumunun dar alana hapsedilmiş bireysel ve<br />

rasyonel harcama mantığına bir eleştiri olarak<br />

okuyan Fransız düşünür Georges Bataille’ın<br />

yaptığı, “satın alınamayacak değerlerin bu-<br />

197


198<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

lunduğu” bir dünya imkânını hatırlatan bu<br />

ibadet biçimini, romantik bir şekilde kutsaması<br />

bu yüzden şaşırtıcı değildir. Mutlak metalaştırmaya<br />

karşı, mutlak <strong>kurban</strong>… Kurbanı<br />

mutlaklaştırıp içinde hiçbir ‘faydanın olmadığı’<br />

saf bir harcamaya dönüştüren romantik<br />

projeksiyon. Batı’nın içsel eleştirisi için, çıkış<br />

yolu için anlaşılamayan ötekinin dilini mutlaklaştırılmaya<br />

çalışılır. Aslına bakılırsa buna,<br />

<strong>kurban</strong> üzerine yazan diğerlerini de eklemek<br />

mümkün. Batı merkezciliğine en köklü eleştirilerden<br />

birini getiren Derrida’nın bile <strong>kurban</strong><br />

mevzuunu tahlilinde dünyanın en köklü<br />

ve yaygın <strong>kurban</strong> geleneğine sahip olan İslâm<br />

üzerine sadece dostlar alışverişte görsün şeklinde<br />

değinmesi basit bir rastlantı değildir.<br />

Başta antropoloji olmak üzere, Fransız toplumsal<br />

düşüncesini felsefe geleneğinin içine<br />

sokan Derrida’nın gündemi konuya daha<br />

eleştirel bir açıdan yaklaşsa da, aslında erken<br />

dönem antropologlardan çok da farklı değildir:<br />

Batı’nın eleştirisi.<br />

İslâm Geleneğinde Kurban’ın Çerçevesi<br />

İslâm’ın <strong>kurban</strong> geleneği, dünyanın yaşayan<br />

tek kurumsal <strong>kurban</strong> geleneği olarak, aslında<br />

son derece basit ve orta yolcu bir çıkış<br />

öneriyor. Öncelikle <strong>kurban</strong> üzerine kısaca<br />

düşünelim. Kurban, muhtelif İslâm anlayışlaırnın<br />

hiçbirinde farz değil. Bazılarına göre<br />

vacip, bazılarına göre sünnet. K-r-b kelimesi,<br />

kökü itibariyle yakınlaştırma anlamı taşıyor.<br />

Basit ve sıradan bir hadise değil, ‘kan akıtma<br />

değil’sadece, Tanrı’ya yakınlaştıran edimsel<br />

bir eylem. Ancak <strong>kurban</strong>ın ‘kesilmesi’nden<br />

bahsediyorsak, bu <strong>kurban</strong>ın kan akıtmakla da<br />

ilişkisi var demektir. Meyveden, sebzeden, yumurtadan<br />

kısaca kanı akıtılmayandan <strong>kurban</strong><br />

olmaz. “Ürünlerin <strong>kurban</strong> edilmesi” nosyonu<br />

daha baştan, dışlanır İslâm’da. Diğer ürünlerden<br />

infak, zekât, sadaka ya da adak olabilir<br />

belki ama <strong>kurban</strong> başka bir şeydir. Sınırları<br />

vardır. Herhangi bir şey <strong>kurban</strong> olamaz. Kanlı,<br />

canlı olmak zorundadır <strong>kurban</strong> edilecek<br />

şey. Kurban sevdiklerimizden, sağlıklı ve sağlam<br />

olanlardan seçilir. Neyin <strong>kurban</strong> edileceği<br />

üzerine ciddi tartışmalar olması, bu konudaki<br />

kurumsallığın derinliğinin yanında, konunun<br />

netliğini ve açıklığını da gösterir.<br />

İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadeti, nesnesi olan varlığı<br />

basit bir şey olmaktan çıkarıp onu temizleyen<br />

ve onu yakınlaştırmaya hizmet eden bir vasat<br />

haline getirir. Buna isterseniz sırat köprüsü<br />

anlatılarını ve bir vasıta olarak bizi yaratıcıya<br />

yakınlaştıran <strong>kurban</strong>ın ya da alıp Tanrı’ya<br />

götüren hayvan inancını ekleyebilirsiniz.<br />

Kurban hem mecazi hem de ıstılahi olarak<br />

hep yakınlaştırma anlamıyla çıkar karşımıza.<br />

Kurban ettiğimiz şey bize karabet sağlarken<br />

bizimle akraba da oluverir. Kurban edilecek<br />

varlık, suret olması itibariyle ontolojik olarak<br />

aslından farklı olsa da, gördüğü işlev, aslının<br />

gördüğü işlevle aynıdır. Kurban eylemi, nesnesini<br />

bizimle akraba etmesi açısından, suretin<br />

ontolojisini de değiştirir. Suret böylece<br />

aslına rücu eder.<br />

Paylaşma ve Toplum<br />

Kurma Olarak Kurban<br />

Bu hikâyenin devamında, <strong>kurban</strong>ın İslâm’da<br />

“mutlak <strong>kurban</strong> olmaması” üzerine düşünmek<br />

gerekir. Kurbana dair üretilen düşüncelerde<br />

hep insanın eşsiz varoluşu ile tanrısal<br />

hakikat arasındaki ontolojik deneyimin<br />

biricikliğine vurgu yapılır. Oysa İslâm’daki<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti bundan çok daha fazlasına sahiptir.<br />

Muhtelif ibadet biçimleriyle yaratıcı ile<br />

arasındaki daha mahrem ilişkileri sürdüren<br />

kul için <strong>kurban</strong> hiç de öyle çok metafizik ve<br />

derin anlamlarla yüklü, ulaşılamaz ideallikte<br />

bir ibadet değildir. Tam tersine son derece<br />

sosyal, toplum kurucu ve belirli bir toplumu<br />

kurucu özelliği vardır <strong>kurban</strong>ın. Bayramın<br />

bile farz olmayan bir toplu namazla başladığını<br />

göz önüne alırsak, <strong>kurban</strong>ın çok ortaklı<br />

olarak kesilebilmesine imkân tanıyan özel<br />

şartları, hep bu cemaat olma ruhuna gönderme<br />

yapar. Buna <strong>kurban</strong>ın yakılması ya da yok<br />

edilmesi gibi ‘mutlak’ biçimlerinin değil de<br />

paylaştırılması ve dağıtılmasını düzenleyen<br />

şartları da eklersek bu özellik daha da belir-


Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />

ginleşir. Neticede ‘gerçekten’ böyle şartların<br />

olup olmamasından öte, toplumda bunun<br />

böyle anlaşılıp uygulanması önemlidir. Özetle<br />

<strong>kurban</strong>ın Kurban olması için, <strong>kurban</strong> paylaşılmalıdır.<br />

Burada, <strong>kurban</strong>ın en son uygulamalarından<br />

bir örnek verirsek ne dediğimiz daha da iyi anlaşılır.<br />

Artık <strong>kurban</strong> kesiminin internet ya da<br />

posta aracılığı ile başka coğrafyalara uzanması,<br />

ulus devlet sınırlarını aşması <strong>kurban</strong> konusunda<br />

belki de son yüzyıllarda ortaya çıkan en<br />

önemli içtihatlardan biriyle mümkün olmuştur.<br />

Bu uygulamaya ilk zamanlarda, <strong>kurban</strong>ın<br />

cemaat kurucu, ümmet kurucu özelliğinden<br />

dolayı başka coğrafyadaki müslümanlarla<br />

paylaşma çerçevesinde oldukça olumlu bakıldı.<br />

Ancak zamanla bu uygulamanın yaygınlık<br />

kazanması neticesinde, <strong>kurban</strong> kesiminin<br />

azalma ihtimalinin belirmesi konuyu tekrar<br />

düşündürttü. Neticede birçok ailede bu konuya<br />

oldukça pratik bir çözüm bulundu: Aile<br />

içinde iki <strong>kurban</strong> kesilecekse biri, uzak coğrafyadaki<br />

müslümanların da bu ruhu yaşaması<br />

için oralara gönderilirken, diğeri ise <strong>kurban</strong><br />

geleneğinin sadece para havalesine indirgenmemesi<br />

için, yine aynı hanede kesilmeye başlandı.<br />

Böylelikle hem <strong>kurban</strong> konusunda ciddi<br />

içtihatlarla bu gelenek yeniden üretilirken,<br />

hem de en temel iki işlevi korunmuş oldu.<br />

Farz olmayan <strong>kurban</strong> eyleminin özü budur:<br />

toplum kuruculuk ve paylaşma. Toplum kurma:<br />

aynı topluluğun parçası olduğunu hatırlama<br />

(bayramda küskünlerin barışması gerekliliği<br />

zedelenen topluluk ruhunun tamirinden ayrı<br />

değildir). Paylaşma: hem de sadece bildikler ya<br />

da tanıdıklarla değil; evladı iyalle, konu komşuyla,<br />

hısım akrabayla ve dahi fakir fukarayla.<br />

Sonuç<br />

İster yakmayla, ister Tanrı’nın kuzusunun<br />

<strong>kurban</strong> edilmesiyle ortaya çıksın, <strong>kurban</strong>ın<br />

mutlaklığı yani <strong>kurban</strong>dan türeyecek her tür<br />

‘fayda’nın imhası mutlak saflığı arayışını hedefler.<br />

Bu anlayış, <strong>kurban</strong>ın sahihliğini de<br />

toplum kurarken fayda üretmemesine bağlar.<br />

Oysa Kurban’ı mutlak olarak değil, hayatın<br />

bir parçası olarak ele alan İslâm’da konu son<br />

derece basittir. Kurban ibadettir, paylaşmadır,<br />

yeme içmedir, cemaat olmadır. Cemaat üretme<br />

işlevi, <strong>kurban</strong>ın mutlak istimal değerinin<br />

yok edilmesini değil, paylaşma dolayımıyla<br />

artmasını hedefler. Kurban, paylaşılmalıdır<br />

ki <strong>kurban</strong> olsun. Yani <strong>kurban</strong>ın yanmasından<br />

değil paylaşılmasından ışır cemaat. Kurban<br />

etinin beraberce yenmesi, ilk kavurmanın<br />

yapılması ibadeti zedeleyen bir kabalık değil,<br />

tam tersine ibadeti tamamına erdiren bir<br />

eylemdir. Kutsal ve profan arasındaki gidiş<br />

gelişten değil, kutsal ve profanın mutlak ayrılışından<br />

değil, sacere’den yani kutsallaştırmadan<br />

değil, böyle bir ayrımın olmamasından,<br />

en azından bu şekliyle çalışmamasından<br />

kaynaklanır İslâm’da <strong>kurban</strong>ın kendine has<br />

özelliği. Böylece <strong>kurban</strong> ibadeti, Batılı antropolojinin<br />

tarif ettiği şekliyle evrensel din anlayışını<br />

eleştirir. İslâm’da, ne <strong>kurban</strong> edilen<br />

hayvan, <strong>kurban</strong> edilmeden önceki ahlaki bir<br />

duruşa muhatap olmayan, dünyevi/profan<br />

varlıklar arasındaki herhangi bir süfli varlıktır,<br />

ne de <strong>kurban</strong> edildikten sonra eti yenilemez<br />

bir şekilde tabulaşan tanrısal bir varlığa<br />

dönüşür. Kurban İslâm’ın basitliğinin sembolüdür;<br />

paylaşmanın, toplumsallaşmanın,<br />

cemaat olmanın, ümmet olmanın, toplum<br />

olmanın, millet olmanın. Paylaşmanın ama<br />

israf etmemenin. Zaten ilk <strong>kurban</strong> da zürriyetinden<br />

olduğumuz Adem’in çocuklarıyla<br />

başlayıp milletinden olduğumuz İbrahim’le<br />

yerleşmedi mi?<br />

Dipnotlar<br />

1 Bu iddiamıza, Yahudilik ve Hristiyanlığın da İbrahim<br />

hadisesini kabul edildiği şeklinde bir itiraz gelebilir. Ancak<br />

biz burada dinleri değil, dinlerin yaşayan geleneklerini<br />

yani dinin bağlıları tarafından uygulanma şeklini,<br />

dinin takipçileri tarafından algılanma biçimini tartıştığımızdan<br />

“aslında hadisenin nasıl olduğu” ya da “mevzunun<br />

aslı”nın ne olduğu tartışmasını, dinler tarihçisi ya<br />

da ilahiyatçı arkadaşlara bırakıyoruz.<br />

2 Bu konunun detaylı bir analizi için bkz. Talal Asad,<br />

Geneaologies of Religion, Verso.<br />

3 Ayrıntılı tartışma için Mircae Eliade, Sacred and Profane<br />

199


200<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />

VIII. OTURUM (Saat: 15.45 - 17.45)<br />

PANEL<br />

ULUSLARARASI KURBAN ORGANİZASYONU<br />

Başkan: Yusuf BEYAZIT<br />

Vakıflar Genel Müdürü<br />

Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />

Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />

Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />

Murat YILMAZ<br />

İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />

İbrahim ALTAN<br />

Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />

Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />

Sadık EMECEN<br />

Kimse Yok Mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />

Kapanış Konseri / Mehter


Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />

Vekâleten Kurban<br />

Kesim Hizmetleri<br />

Euzü billahi mineş şeytanir racîm.<br />

Bismillahir ranhmanir rahim. Yüce<br />

Rabbimize hamd ve sena, peygamberimize<br />

ve bütün peygamberlere salât ve selam<br />

olsun.<br />

Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.<br />

İslam dininde ibadetler, genel olarak iki kısma<br />

ayrılır: Biri, namaz, oruç ve hac gibi belirli<br />

şekil şartları bulunan, belirli zaman ve mekanlarda<br />

yapılan ibadetler ki bunlara biz formel<br />

ibadetler diyebiliriz. Diğeri doğru sözlü<br />

olmak, Allah yolunda infak etmek, ahde vefa<br />

göstermek ve sıla-i rahimde bulunmak gibi belirli<br />

bir zaman, mekân ve şekli şartı ile sınırlı<br />

olmayan ibadetler ki biz bunlara informel ibadetler<br />

diyebiliriz.<br />

İbadetler bir başka açıdan iki kısma ayrılır:<br />

Biri namaz ve oruç gibi mükellef kimsenin<br />

bizzat kendisinin ifa edebileceği ibadetlerdir.<br />

Bu ibadetlerde vekâlet geçerli olmaz. Diğeri<br />

hac, zekât ve <strong>kurban</strong> ibadeti gibi vekâlet yoluyla<br />

yapılabilen ibadetlerdir.<br />

Formel veya informel, vekâlet yoluyla yapılabilen<br />

veya yapılamayan bir ibadetin geçerli<br />

olabilmesi için asgarî dört şartın birlikte bulunması<br />

gerekir. Bunlar; ibadeti yapan kişinin<br />

Müslüman olması, ibadete niyet etmesi, ibadeti<br />

ihlâs ile yapması ve ibadeti İslam’a uygun<br />

olarak yapmasıdır.<br />

Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />

Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />

Kurban ibadeti ister mükellef kişinin bizzat<br />

kendisi tarafından yerine getirilsin, ister<br />

vekâlet ile yaptırılsın ibadet için zikrettiğimiz<br />

şartlara ilave olarak <strong>kurban</strong> ibadetinin geçerli<br />

olabilmesi için aşağıdaki şartların da yerine<br />

getirilmesi şarttır:<br />

Kurban İbadetinin Geçerli<br />

Olmasının Şartları Şunlardır:<br />

a) Kurban vaktinde kesilmelidir. Çünkü vaktinde<br />

kesilmeyen hayvan <strong>kurban</strong> olmaz. Peygamberimiz,<br />

<strong>kurban</strong>lık hayvanını vaktinden<br />

önce kesen sahâbîye yeniden <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />

(Müslim, Edâhî, 1, II, 1551)<br />

Kurban kesme vakti; Hanefîlere göre bayramın<br />

birinci günü bayram namazını kıldıktan sonra<br />

üçüncü günü güneş batımına kadar; Şafiîlere<br />

göre dördüncü günü güneş batıncaya kadar<br />

201


202<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

olan zamandır. (Mergînânî, IV, 72–73) Kurbanlık<br />

hayvan kesilmezse <strong>kurban</strong> ibadeti yerine getirilmiş<br />

olmaz. Veya <strong>kurban</strong>lık hayvan zamanında<br />

kesilemezse yine <strong>kurban</strong> ibadeti yerine<br />

getirilmiş olmaz. Bu hayvanın bedeli fakirlere<br />

tasadduk edilir.<br />

b) Kesilecek hayvanın; deve, sığır, manda, koyun<br />

ve keçi cinsi olmalı; deve 5, sığır ve manda<br />

2, koyun ve keçi 1 yaşını ikmal etmiş olmalıdır.<br />

Bir yaşında görünen altı aylık gürbüz kuzu<br />

<strong>kurban</strong> edilebilir. (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 5) Diğer<br />

hayvanlar belirlenen yaşa gelmedikçe <strong>kurban</strong><br />

olmaz. Mesela iki yaşından küçük olan büyük<br />

baş hayvan <strong>kurban</strong> diye kesilse <strong>kurban</strong> ibadeti<br />

yapılmış sayılmaz.<br />

Koyunun erkeği (koç), diğerlerinin dişisi daha<br />

faziletlidir. Ancak gebe hayvan, yeni yavru yapan<br />

hayvanın <strong>kurban</strong> olarak kesilmesi doğru<br />

değildir. Deve, sığır ve manda en fazla yedi<br />

kişi tarafından ortaklaşa kesilebilir. Koyun ve<br />

keçi sadece bir kişi tarafından <strong>kurban</strong> edilebilir.<br />

Bu sayıdan fazla kişi bir hayvanı <strong>kurban</strong><br />

ederse veya vekâleten kesimde böyle bir uygulama<br />

yapılırsa <strong>kurban</strong> ibadeti yerine getirilmiş<br />

olmaz. Veya <strong>kurban</strong> olarak kesilen bir hayvanın<br />

ortakları arasında et niyeti ile katılan varsa<br />

yine <strong>kurban</strong> ibadeti yapılmış olmaz. Ortakların<br />

hepsinin <strong>kurban</strong> kesme niyetinin olması<br />

gerekir.<br />

Kurbanlık hayvan kesilmeden kaybolur veya<br />

ölürse, yerine yeniden <strong>kurban</strong>lık alınıp kesilmesi<br />

gerekir.<br />

c) Kurbanlık hayvan;<br />

- Sağlıklı, organları tam ve besili olmalı;<br />

- Ölümcül hasta,<br />

- Çok zayıf,<br />

- İki veya bir gözü kör,<br />

- Kesim yerine yürüyemeyecek kadar topal,<br />

- Kulakları, boynuzları, kuyruğu ve memeleri<br />

kökünden kesik veya kopuk,<br />

- Doğuştan kulaksız,<br />

- Dişlerinin çoğu dökülmüş olmamalıdır.<br />

(Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 6)<br />

Kurbanlık hayvan, satın alındıktan sonra kusur<br />

oluşmuş ise bu hayvan Hanefî ve Malikîlere<br />

göre yine <strong>kurban</strong> olmaz, Şafiî ve Hanbelîlere<br />

göre olur.<br />

Doğuştan boynuzsuz, şaşı, rahat yürüyebilen<br />

topal, kulağı delik veya yırtık olma gibi az kusurlu<br />

hayvan <strong>kurban</strong> edilebilir.<br />

ç) Kurbanı kişinin ya bizzat kendisi kesmeli<br />

veya kesebilecek birine vekâlet vermelidir.<br />

Peygamberimiz <strong>kurban</strong>larını bizzat kendisi<br />

kesmiştir. (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 2)<br />

e) Kurbanın Allah adına besmele çekilerek<br />

kesilmelidir. (bk. En’âm, 6/118, 121) Hayvan kesilirken<br />

bilerek besmele çekilmezse o hayvanın<br />

eti yenmez. Kurban diye kesilmişse <strong>kurban</strong><br />

ibadeti gerçekleşmiş olmaz.<br />

f) Hayvanı kesen kimsenin Müslüman veya<br />

ehl-i kitap olması. (bk. Mâide, 5/5)<br />

Hayra delalet etmek o hayrı işlemek gibidir.<br />

Peygamberimiz,<br />

“Hayra delalet eden o<br />

hayrı işleyen gibi sevap kazanır” (Tirmizî, İlim, 14)<br />

buyurmuştur.<br />

Bu itibarla bir başkasının <strong>kurban</strong>ını vekâleten<br />

kesiveren, kesilmesine aracılık eden gerçek<br />

kişiler veya dernek ve vakıf yetkilileri, önemli<br />

bir görev yapmış ve sevap kazanmış olurlar.<br />

Vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesmeye aracılık etmenin<br />

sevap olmasına karşılık <strong>kurban</strong>ın kabul<br />

olması gerekli olan şartlara uymamak veya<br />

<strong>kurban</strong>ı kesmemek veya <strong>kurban</strong> ibadeti ticari<br />

amaca vasıta yapmak büyük vebaldir, emanete<br />

hıyanet etmektir. Çünkü vekâleten <strong>kurban</strong> kesimine<br />

aracılık etmek bir emaneti üstlenmektir.<br />

Bu emanetin hakkıyla yerine getirilmesi<br />

gerekir. Yüce Allah,


Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />

“Şüphesiz Allah size emanetleri mutlaka ehline<br />

vermenizi emreder” (Nisa, 4/58)<br />

“Ey iman edenler! Allah’a ve peygambere hainlik<br />

etmeyin ki bile bile kendi (aranızdaki)<br />

emanetlerinize de hainlik etmeyesiniz” (Enfâl,<br />

8/27) buyurmaktadır. Emanete hainlik etmek<br />

münafıklık alametidir. (Buhârî, İman, 24. I, 14) Peygamberimiz<br />

(a.s.),<br />

“(İlahî) emanete riayeti olmayanın imanı yoktur<br />

(imanı kemale ermemiştir.) (Allah’a verdiği<br />

iman) sözünü tutmayanın da dini yoktur”<br />

(Ahmed, III, 135)<br />

“Emânet zayi edildiği zaman kıyamet saatini<br />

bekleyin” buyurmuş, “Emânet nasıl zayi edilir?”<br />

sorusuna, “İşler ehli olmayanlara verildiği<br />

zaman kıyamet saatini bekleyin” cevabını<br />

vermiştir. (Buhârî, İlim, 2, I, 21)<br />

“Allah ve Peygamberin kendisini sevmesini<br />

isteyen kimse, doğru söz söylesin, emanete riayet<br />

etsin ve komşusuna eziyet etmesin” (Beyhakî,<br />

Şuabü’l-îmân, II, 201)<br />

Türkiye Diyanet Vakfı olarak biz, yurt içinde<br />

ve yurtdışında müftülükler, müşavirlik ve ataşelikler<br />

vasıtasıyla vekâleten <strong>kurban</strong> kesiyoruz<br />

ve <strong>kurban</strong> kesimle ilgili bütün şartlara riayet<br />

ediyoruz. Vekâlet veren her insanın <strong>kurban</strong>ı<br />

mutlaka kesilmektedir.<br />

Kurban etleri yurt içinde ve yurtdışında fakir<br />

ve muhtaç olan insanlarımıza ulaştırılmakta,<br />

ayrıca yatılı Kur’ân kursu ve öğrenci yurtlarına<br />

da verilmektedir.<br />

Vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesmek vakfın önemli<br />

faaliyetlerinden biridir.<br />

Vakıf, bu hizmetlerini Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

ile işbirliği halinde yapmaktadır.<br />

Vakıf, bu hizmetiyle, <strong>kurban</strong> kestirmek isteyen<br />

Müslümanlara yardımcı olmaktadır.<br />

Vakıf, <strong>kurban</strong>ları dini kurallara uygun olarak<br />

ve zamanında kestirmektedir.<br />

2006 Yılında Yurt Dışında<br />

Kestirilen Kurbanlar:<br />

Türkiye Diyanet Vakfı, 2006 yılında<br />

Pakistan’da 7000 <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />

Kurban etlerinin 5-7 kg’lık paketler halinde<br />

fakirlere dağıtımı sağlanmıştır.<br />

Afganistan’da 980; Azerbaycan’da 693;<br />

Sudan-Darfur’da 200; Kırgızistan’da 200;<br />

Bulgaristan’da 210; Türkmenistan’da 196;<br />

Kazakistan’da 56; Kırım’da 140; Irak’da 140;<br />

Romanya’da 70; Arnavutluk’da 49; Beyaz<br />

Rusya’da 98; Moğolistan’da 49; Tataristan’da<br />

70 adet <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />

Kurban etlerinin, ülkenin durumuna göre<br />

fakirlere, mültecilere paketlenerek dağıtımı<br />

gerçekleştirilmiştir. Elçilik ve müşavirlikler ile<br />

işbirliği yapılmıştır.<br />

Bulgaristan’da <strong>kurban</strong> etleri Türkiye Diyanet<br />

Vakfı’nın açtığı Sofya Yüksek İslam Enstitüsü<br />

ile Şumnu, Mestanlı ve Ruscuk İmam-Hatip<br />

Lisesi öğrencilerine tahsis edilmiştir.<br />

Irak’ta <strong>kurban</strong> etleri Erbil, Kerkük, Telafer,<br />

Diyala ve Selahattin kentlerinde fakirlere ulaştırılmıştır.<br />

Yurtdışında Vekâleten Kurban<br />

Kesimi İle İlgili Problemler<br />

Bilindiği gibi son yıllarda özellikle doğal afetler<br />

münasebetiyle, çok sayıda sivil toplum ör-<br />

203


204<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

gütü yurtdışında muhtelif ülkelerde <strong>kurban</strong><br />

organizasyonu düzenlemektedir. Ancak bu<br />

organizasyonların ne derece sağlıklı yürütüldüğü<br />

konusunda bazı müphem noktalar bulunmaktadır.<br />

Şöyle ki;<br />

Bazı ülkelerde <strong>kurban</strong> ibadeti Türkiye’deki algının<br />

aksine sünnet olarak kabul edildiği için<br />

ülkemizdeki kadar ehemmiyet verilmemekte<br />

ve ibadetin ifası sırasında uyulması gereken<br />

dini kaidelerin çoğu göz ardı edilebilmektedir.<br />

Mesela;<br />

a) 7 kişi için kesilebilecek bir büyükbaş hayvanın<br />

kilosu çok olduğu takdirde 8–10 kişi için<br />

kesilebileceği ifade edilmekte,<br />

b) Bayramın ilk üç günü kesilmesi gereken<br />

<strong>kurban</strong>ların kesiminde zaman olarak bayram<br />

günlerini geçmesinde bir mahzur görülmemekte,<br />

c) Yaş ve görünüm itibarıyla <strong>kurban</strong> niteliği taşımayan<br />

hayvanlar <strong>kurban</strong> edilebilmektedir.<br />

ç) Ayrıca <strong>kurban</strong> kesme mahallerinde sağlığa<br />

uygun ortama riayet edilmemekte ve çok ilkel<br />

şartlarda <strong>kurban</strong> kesilmektedir.<br />

d) Yine yurtdışında en sık rastlanan problemlerden<br />

biri de hayvanların herhangi bir hastalık<br />

taşıyıp taşımadığına dikkat edilmemesidir.<br />

Çoğu ülkede veteriner kontrolü yapılmamaktadır.<br />

Dolayısıyla <strong>kurban</strong> kesilecek ülkeye Türkiye’deki<br />

<strong>kurban</strong> geleneklerini bilen biri gönderilmediği<br />

ve kesime nezaret edilmediği takdirde <strong>kurban</strong><br />

kesimi o ülke vatandaşları tarafından gerçekleştirildiği<br />

için sağlıklı yürütülmesi mümkün görülmemektedir.<br />

Bazı örgütler 50 – 100 ülkede kesim yaptıklarına<br />

dair ilanlar vermektedirler. Yukarıdaki<br />

mahsurlar düşünüldüğünde, o kuruluşun 100<br />

ülkeye, kesimlere nezaret edecek görevli göndermediği<br />

takdirde <strong>kurban</strong> kesme işi ilgili ülkedeki<br />

mahalli görevlilerin insafına, dini hassasiyetine<br />

ve din anlayışına terk edilmektedir.<br />

Vekâlet ile <strong>kurban</strong> kestirecek kimse de kesecek<br />

kimse de bu konuda gereken hassasiyeti göstermek<br />

zorundadır. Vekâleten <strong>kurban</strong> kestirecek<br />

kimse <strong>kurban</strong>ını dini usullere uygun olarak<br />

kesecek kuruluşlara vermeye özen göstermelidir.<br />

Vekâleten <strong>kurban</strong> kesecek vakıf ve dernekler<br />

de bu işin bir emanet olduğunun bilincinde<br />

olarak, emanete riayet ederek, <strong>kurban</strong>ları dini<br />

usullere uygun olarak kesmelidir.<br />

Su-i istimallerin önlenmesi ve vatandaşların<br />

ibadetlerinin hakkıyla yerine getirilmesi için<br />

bir denetim sisteminin oluşturulması gerekir.<br />

Beni dinlediğiniz için teşekkür eden saygılar<br />

sunarım.


Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />

Bu Kurban Yoksula<br />

Derman, Yeryüzüne<br />

Bayram Olsun!<br />

Yaklaşan Kurban Bayramı ile ilgili olarak<br />

vakfımızın yürüttüğü faaliyetler<br />

devam ediyor. İsmail Bey’in söyledikleri<br />

ile ilgili olarak bazı şeyler ifade etmek<br />

istiyorum fakat bunları konuşmamın sonuna<br />

bırakıp, önce sunumumu yapacağım.<br />

Bir dini vecibe olarak <strong>kurban</strong>ın üzerinde iki<br />

gündür çokça duruldu. Hz. Adem’in çocukları<br />

Habil ve Kabil’den beri <strong>kurban</strong>, Allah’a<br />

yaklaşmanın, yakınlaşmanın bir vesilesi olarak<br />

devam ettiriliyor. İlahi dinlerde olduğu<br />

gibi, ilahi olmayan sapkın dinlerde de <strong>kurban</strong><br />

geleneği mevcut. Hz. İbrahim’in, oğlu Hz.<br />

İsmail’i <strong>kurban</strong> etmeye niyetlenmesinden<br />

günümüze kadar, Müslümanlar <strong>kurban</strong> ibadetini,<br />

Allah’a yaklaşmak için bir vesile olarak<br />

görüyorlar. Zaten <strong>kurban</strong>ın kelime kökeni de<br />

yaklaşmaktır. Kurban kesen kimse, bu ibadetle<br />

Allah’a yaklaşmayı murat eder. Biz de<br />

İHH olarak, <strong>kurban</strong>ın ibadi yönüyle başlarız<br />

çalışmamıza ve <strong>kurban</strong>ını kesmeye vesile olduğumuz<br />

her insanın ecrinden, onlarınkinden<br />

eksiltilmeksizin istifade etmeyi Allah’tan<br />

umarız. Çünkü pek çok hadisi şerifte de bu<br />

vurgulanmıştır: “Kim bir hayra vesile olursa,<br />

ona da ondan bir pay vardır. Kim de bir şer-<br />

Murat YILMAZ<br />

İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />

re vesile olursa, ona da ondan bir pay vardır.”<br />

Kurban gibi güzel bir ecrin gerçekleşmesine<br />

vesile olduğumuz için, Rabbimizden bu ecri<br />

bekliyoruz inşallah.<br />

1993 yılından beri, 16 senedir <strong>kurban</strong> kesim<br />

çalışmasını devam ettiriyoruz. 1992’de başlayıp,<br />

1995’te biten, Bosna Hersek Savaşı vardı.<br />

Bu savaş, İHH’nın kuruluş amacıdır. İki<br />

kutuplu dünyanın yıkılmasıyla birlikte, dünyada<br />

büyük kırılmalar oldu ve bunların en<br />

kanlısı Yugoslavya’nın dağılması savaşlarında<br />

gerçekleşti. Bosna Hersek’te 250 bin kardeşimiz<br />

şehit düştü, binlercesi de çok zor şartlar<br />

altında kaldı. Savaş devam ederken, 1993’te,<br />

Bosna çevresinde; Makedonya’da, Sancak’ta,<br />

205


206<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Karadağ’da, Kosova’da, Boşnak muhacirler<br />

vardı. Biz ilk çalışmamızı 1993 yılında, buradaki<br />

kardeşler için başlatmış olduk. Bu vesileyle<br />

çok hoş görüntüler ortaya çıktı ve güzellikler<br />

yaşadık. Ben de uzun yıllardır, bilfiil<br />

<strong>kurban</strong> çalışmalarına da katılıyorum. Kurbanlar,<br />

oradaki kardeşlerimiz için birer esenlik<br />

oldu ve onların rahatlamasına vesile oldu. O<br />

gün, bir ülkede başlayan <strong>kurban</strong> faaliyetimiz,<br />

bugün itibariyle 111 ülkede ve ülkemizde 57<br />

şehrimizde devam etmektedir. Her geçen gün,<br />

hamdolsun ki, <strong>kurban</strong> rakamlarımız katlanarak<br />

artıyor. Bir önceki sene 24 bin, geçen sene<br />

32 bin <strong>kurban</strong> kestik. Bu sene de bunun iki<br />

katını bekliyoruz. Bu <strong>kurban</strong>lar, bahsettiğim<br />

111 ülkede ve ülkemizde kesilecek.<br />

İHH olarak, <strong>kurban</strong> kesim bölgelerimizi şuna<br />

göre belirliyoruz:<br />

İHH, savaşla ortaya çıkan bir kuruluş. Önce<br />

Bosna’daki sonra Çeçenistan’daki savaşı hatırlıyoruz.<br />

98 Şubatı’nda Kosova Savaşı oldu.<br />

2001 Martı’nda Makedonya’da iç savaş oldu.<br />

Preşova’da savaş oldu. Filistin’de zaten yarım<br />

asrı aşkın bir süredir savaş yaşanıyor. Irak’ta<br />

2003 yılının Mart ayından beri Amerikan işgali<br />

devam ediyor. Afganistan’da 11 Eylül’den<br />

sonra başlayan savaş devam ediyor. Bunun dışında<br />

Arakan’da, Keşmir’de, Moro’da, Doğu<br />

Türkistan’da savaşlar, çatışmalar oldu. Savaş<br />

bölgeleri İHH’nın öncelikli çalışma alanıdır.<br />

Biz, İslam coğrafyasının bu sıkıntılı bölgelerini<br />

önceliyoruz.<br />

İkinci faaliyet alanımız, potansiyel savaş bölgeleridir.<br />

Balkanlar, Kafkasya’nın bazı bölgeleri,<br />

vs. Bizler, İHH olarak yine bu bölgelerde<br />

olacağız. Bugün Afrika’da, Sahra kuşağındaki<br />

Çad’ın kuzeyinde 30 yıldır yağmur yağmayan<br />

bölgeler var. 30 yıldır orada kuraklık yaşanıyor.<br />

Sahra Afrika kıtasının 9 milyon kilometrelik<br />

alanını tutuyor. Buralar çok ciddi<br />

kuraklık tehlikesi altında. İnsanlar, kurak ve<br />

susuzluğun yaşandığı dönemlerde bir bardak<br />

su için, bazen kilometrelerce yol alıyorlar.<br />

Yine deprem ve tsunami gibi doğal afetler<br />

oldukça büyük can ve mal kayıplarına neden<br />

olmakta. Biz, bu bölgeleri de önceliyoruz. Bu<br />

bölgelerde de <strong>kurban</strong>lar keseceğiz.<br />

İHH aracılığıyla insanlarımızla yeniden buluşuyoruz.<br />

Arakan’a gittiğimizde gördük ki,<br />

II. Abdülhamit’ten beri ilk kez biz gitmişiz<br />

oraya. Yine 4 sene önce, Moğolistan’da, 300<br />

senedir bayram namazı kılınmayan ve <strong>kurban</strong><br />

kesimi yapılmayan bir bölgede, Bayanulgu’de,<br />

bayram sevincini yaşadık. 300 senedir kardeşlerimiz<br />

bunu yaşamamışlar.<br />

İHH olarak, <strong>kurban</strong>ı bir et bayramından ibaret<br />

görmüyoruz. Evet, et gibi çok önemli bir proteini,<br />

fakir insanlara sunabilmek çok önemli.<br />

Fakat gayemiz, 3 milyon insana bu duyguyu<br />

yaşatmak, bu aidiyeti hissettirmektir.<br />

Bir başka hedefimiz de, dünya üzerindeki tüm<br />

Müslümanlara ulaşmaktır. Kamboçya’daki,<br />

Madagaskar’daki Müslümanları bulup onlara<br />

yetişmek ve onlara yardımcı olup, ellerinden<br />

tutmaktır. Kurban döneminde dünyanın<br />

bütün coğrafyalarına dağılıyoruz ve oradan<br />

getirdiğimiz projeleri yılın 365 günü hayata<br />

geçirmeye gayret ediyoruz. Gittiğimiz ülkelere<br />

su kuyuları, enstitüler, doğumhaneler, hastaneler<br />

açmayı planlayıp, bunları gerçekleştiriyoruz.<br />

Kurban için gittiğimiz bölgelerden<br />

bu şekilde yüzlerce hayati projeyle geri dönüyoruz.<br />

Elhamdülillah çok da güzel neticeler<br />

alıyoruz.<br />

Kurban, misyonerliğe karşı bir panzehirdir.<br />

Bunu çok rahatlıkla söylüyorum çünkü her<br />

yıl, Asya’da, Afrika’da, <strong>kurban</strong>la kendine gelen<br />

Müslümanlar görüyoruz. Misyonerler oralara<br />

gidip cahil ve fakir Müslümanların dinlerini<br />

çalmaya çalışıyorlar. Kültürel ve sosyal projelerle<br />

gidip bunu yapıyorlar. Bu konuda çok da<br />

başarılı oluyorlar. Sadece Afrika kıtası üzerinde<br />

100 bin misyoner faaliyet gösteriyor. Bunlar


Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />

milyar dolarlık bütçelerle Amerika, Vatikan,<br />

İngiltere ve başka batı ülkelerinin destekleriyle<br />

oradalar. Biz İHH olarak, iki yıl evvel<br />

Afrika’da bir bölge olan Zimbabve’ye gittik.<br />

Bize burada Müslüman olmayan altı kabileden<br />

bahsettiler. Oraya da gittik ve <strong>kurban</strong>lar<br />

kestik. Allah rızası için kesilen <strong>kurban</strong>lar vesilesiyle<br />

800 kişi Müslüman oldu. Biz onları<br />

öyle bırakmadık. Orada bir cami ve medrese<br />

çalışması başlattık. Kurbanın, et kesmek dışındaki<br />

fonksiyonlarının da altını böylelikle<br />

çizmiş olduk.<br />

1920’lerde, ilk İsrailli yerleşimciler Filistin’e<br />

gittikleri sırada, oradan farklı yerlere göç etmek<br />

zorunda kalan pek çok Filistinli kardeşlerimiz<br />

oldu. İsrail’in resmen kurulmasından<br />

sonra, 1948, 1967, 1973 savaşlarıyla bu rakamlar<br />

gittikçe arttı. Yine Afganistan’da, 1979 Rus<br />

işgaliyle birlikte evsiz kalan çok sayıda mülteci<br />

kardeşimiz var. Doğu Türkistan, Çeçenistan,<br />

Filistin, Arakan gibi ülke ve bölgelerden<br />

çıkıp, mülteci olarak yaşayan kardeşlerimizin<br />

yaşadıkları kamplarını ziyaret ediyoruz.<br />

Bayram vesilesiyle onlara bu güzellikleri yaşatmak,<br />

moral olmak istiyoruz. 1948’den beri<br />

aynı kamplarda, Lübnan, Suriye’de, doğup<br />

büyüyen, elektriği, suyu, kanalizasyonu hatta<br />

kimliği olmayan kardeşlerimiz var. Biz bu<br />

kardeşlerimizi muhakkak ve öncelikli olarak<br />

<strong>kurban</strong> dönemlerinde ziyaret ediyoruz. Sadece<br />

ziyaret etmekle de kalmayıp, farklı projelerle<br />

onları hayata bağlamaya çalışıyoruz.<br />

İsmail Bey az önce, <strong>kurban</strong>ı bir yarış havasına<br />

sokmakla ilgili bazı şeyler söyledi. Bu sene,<br />

<strong>kurban</strong> fiyatını İHH olarak ilk önce biz ilan<br />

ettik. Daha sonra diğer kurumlar kendi fiyatlarını<br />

ilan ettiler. Kurbanın fiyatını düşük<br />

tutup sürümü arttırmak ya da <strong>kurban</strong>ı kesmemek<br />

gibi bir suçtan Allah’a sığınırız. 16<br />

senedir, herkes bilir ki, en zor zamanlarda ve<br />

yerlerde hep İHH vardı. Kurban bedelini bu<br />

sene 200 YTL olarak belirledik. Bunu da şu<br />

şekilde belirliyoruz:<br />

111 ülkede <strong>kurban</strong> kesiyoruz. Kurbanın bir<br />

borsası yok. Her yerde standart bir fiyatı yok.<br />

Mesela Afrika’da <strong>kurban</strong>lar çok ucuz. 20-30-<br />

40 dolara <strong>kurban</strong> bulmak mümkün. Ancak,<br />

Ortadoğu’da böyle değil. Oralarda bir hisse<br />

için, 200- 300- 400 doları gözden çıkartmanız<br />

gerekir. Türkiye’de 200 liraya <strong>kurban</strong> kesemezsiniz.<br />

Biz, dünyanın her yerindeki <strong>kurban</strong><br />

fiyatlarını, buna organizasyon masraflarını da<br />

ekleyerek tek bir fiyat belirliyoruz. Her sene,<br />

2-3 bin <strong>kurban</strong>ı fazladan keseriz. Çünkü bu<br />

bir ibadettir ve vebaldir.<br />

Biz <strong>kurban</strong>a bu gözle bakıyoruz.<br />

Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.<br />

207


208<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Uluslararası Alanda<br />

Kurban Organizasyonu<br />

ve Uygulamalar<br />

Hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />

Kurban organizasyonları, toplumla<br />

halkın bir araya geldiği ve<br />

sivil toplum örgütlerinin, iddialarını yerine<br />

getirdikleri birlikteliklerden sadece birisidir.<br />

STK’lar, kurulurken deklare ettikleri işleri<br />

gerçekleştirmek için gayret sarf ederler. Bizim<br />

gibi yardım derneklerinin de çalışma kalemlerinden<br />

birisi <strong>kurban</strong>dır. Bizler, çalışma<br />

şartlarımızı, piyasayı çok iyi takip ederek, bu<br />

konuda dikkatli olarak ve sayılarla kendimizi<br />

ifade ederek, son derece iddialı yapıyoruz.<br />

Deniz Feneri Derneği, 10 yıldır 210 YTL’den<br />

<strong>kurban</strong> kesiyor. Yurt içinde ve dışında kesiyor.<br />

Tabii, 210 liradan daha uygun bir fiyata<br />

kesmek de söz konusudur. Bu tamamen,<br />

sizin ticari yeteneğinize, göstereceğiniz çalışmaya,<br />

fedakârlığa bağlıdır. Deniz Feneri<br />

Derneği, 1999dan beri yurt içinde, 2004ten<br />

beri de yurt dışında organizasyon yapıyor. Bu<br />

çalışmalarda bu yıl, 81 ilde <strong>kurban</strong> dağıtımını<br />

hedefledik. Kurban Bayramı süresince, 50<br />

bin aileye <strong>kurban</strong> dağıtacağız. Bizim 50 bin<br />

tane gönüllümüz var. Dolayısıyla bu konu,<br />

organizeden uzak bir konudur şeklinde de<br />

düşünülmemelidir. Yurt dışında da 40 ülke-<br />

İbrahim ALTAN<br />

Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />

de keseceğiz. Bunu kendi gönüllülerimiz ve<br />

ortaklık yaptığımız örgütler aracılığı ile yapacağız.<br />

Yurt dışı ile ilgili ifade edilen 110 ülke<br />

rakamı, şüphe duyulmaması gereken, gurur<br />

duyulması gereken bir rakamdır. Kuruluşlarımız,<br />

tamamen Allaha olan imanlarıyla<br />

ve sorumluluk bilinciyle davranmaktadırlar.<br />

Şüpheye düşen kişiler, tüm organizasyonlara<br />

katılabilirler.<br />

Kişisel olarak <strong>kurban</strong>ı bir etkinlik olarak gö-


Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />

rüyorum. Siz, Türkiye’nin her yerindeki insanlara<br />

et yetiştiriyorsunuz. Bir anda bir <strong>kurban</strong><br />

fırtınası estiriyorsunuz. Aynı anda ondan<br />

alıp ona veriyorsunuz, ötekinden alıp diğerine<br />

veriyorsunuz. Bir heyecan fırtınası estiriyorsunuz.<br />

Yurt içinde sevginin, paylaşmanın<br />

mutluluğunu yaşatıyorsunuz, yurt dışında da<br />

bayrağınızla birlikte gittiğiniz için, sempati<br />

götürüyorsunuz. Bir koyunu, dörde bölüp<br />

verdiğinizde, o insan onunla aylarca doymuyor.<br />

Ama orada bitmeyen bir şey vardır; O da<br />

sizin oralarda oluşturduğunuz hava, muhabbet<br />

ve sevgidir.<br />

Bu işi ülkemizde İHH başlatmıştır. Biz de<br />

dernekler mevzuatının buna izin vermesiyle<br />

İHH’nın yolunu takip ettik. Yarın öbür gün,<br />

biz de İHH’nın rakamlarına ulaşacağız belki<br />

de tüm ülkelerde <strong>kurban</strong> organizasyonları<br />

yapacağız. Peki bunu nasıl yapacağız? Artık<br />

dünyanın her yerinde sivil toplum kuruluşları<br />

var. Herkes dernek kuruyor. Bu yolla pek<br />

çok yere ulaşabiliyorsunuz, çünkü network<br />

çok geniş. Herkes birbiriyle çok rahat irtibat<br />

kuruyor. Sizin yapacağınız şey çok kolay. Buradan<br />

bankaya parasını yatırmak, oraya bir<br />

eleman göndermek. Buradan afiş basmanıza<br />

reklâm yapmanıza da gerek yok. Oradaki<br />

partneriniz afiş de basıyor, reklâmınızı da<br />

yapıyor, poşetinizi de basıyor. Sizin buradan<br />

gönderdiğiniz kişi, verdiğiniz vekâlet görevini,<br />

denetleyerek yerine getiriyor. Buradan<br />

onlarca kişiyi göndermenize gerek yok. Bir<br />

kişi ile bunu yapabiliyorsunuz. Türkiye’de<br />

de aynı işi yapıyorsunuz. Biz, çiftlik çiftlik<br />

dolaşıp hayvan toplamıyoruz. Bu iş için hazır<br />

mezbahalar var. Onlarca, yüzlerce mezbaha<br />

var. Tek iş, orada oturup pazarlık yapmanızda.<br />

Pazarlığınızı iyi yaparsanız 200 liraya da,<br />

100 liraya da <strong>kurban</strong> kesersiniz. Mesele bunu<br />

yapabilmekte. Ondan sonra noteriniz ve insanınız<br />

orada hazır bulunuyor. Türkiye’de,<br />

şunu hiçbir zaman düşünmeyin. Yapılan bir<br />

yanlış toprak atında kalır, dışarı çıkmaz. Asla.<br />

Yapılan bir yanlış nedeniyle insanlar anında<br />

ve derhal en üst noktaya kadar ulaşıyor. Bu,<br />

sivil toplum ruhunu bilmekle olur. Devlet<br />

yaklaşımıyla bu mantaliteyle bu gitmez. Şayet<br />

siz, ben bu işi tek elde yapacağım derseniz<br />

çok büyük hata yaparsınız. Sadece sivil toplumu<br />

baltalarsınız.<br />

Kurbanın toplumsal bütünleşmeye katkısı<br />

büyüktür. Türkiye’de, <strong>kurban</strong>lar denetlenmiyor,<br />

veteriner kontrolü olmuyor demek<br />

yanlıştır. Tüm hayvanların kontrolünü Tarım<br />

Bakanlığı yapıyor. Tüm hayvanların kulaklarında<br />

küpe vardır. Sağlıklı olduklarına<br />

dair küpe vardır, bu herkesin kulağına küpe<br />

olsun. Tabii binlerce, on binlerce hayvandan<br />

bahsediyoruz. Bu kadar büyük rakamlar<br />

içinde kaçak olmaz mı? Bireysel olarak da<br />

alsanız, hata yapmaz mısınız? Mümkündür.<br />

Ancak herkes için mümkündür. Biz, her türlü<br />

denetime açığız. Zaten bizi kamu denetliyor.<br />

Biz, kendimiz denetlenmek için teklifler<br />

götürüyoruz, gelin bizi denetleyin diye. Denetlemeler<br />

oluyor. Nijerya’ya, derneklerin en<br />

üst seviyesinden insanlar götürdük. Gelsinler<br />

görsünler, herkes rahatlasın. 150-200 ülkede<br />

<strong>kurban</strong> kesmek Türk insanı açısından hiç<br />

problem değil. Nijerya’dan bir örnek vereyim.<br />

Orada, ticaret odası başkanı bir dostumuz var.<br />

Oraya <strong>kurban</strong> kesim işlemleri ile ilgili üniversite<br />

öğrencilerinden gönüllülerimizi gönderdiğimizde,<br />

önce, beceremeyeceklerini zannederek<br />

korktuğunu söyledi. Ama sonradan<br />

arkadaşlarımız bu işi ehil bir şekilde yapınca,<br />

tebrik etti bizleri. Organizasyon konusunda<br />

Türk halkı yeteneklidir.<br />

Aynı zamanda, ülkelerde birlikteliklerimiz<br />

var. Aynı kurumlarla, Türkiye’deki farklı kurumlar<br />

çalışabiliyor. Bazen biz onlardan bazen<br />

onlar bizden taleplerde buluyoruz. Bu da<br />

bir birliktelik sağlıyor. Bütün network çalışı-<br />

209


210<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yor ve faaliyetler yerine getirilmiş oluyor.<br />

Türkiye’de vatandaşın parasını aldığı hâlde<br />

<strong>kurban</strong>ını kesmediğini kuruluşların varlığından<br />

hepimiz haberdarız. Ancak bu kuruluşlar<br />

zaten, kesmeyeceklerini sadece parasını topladıklarını<br />

deklare ediyorlar. Vatandaşlar da<br />

bile bile paralarını yatırıyorlar. Burada diyanete<br />

çok büyük görev düşüyor. Vaazlarla bunların<br />

halka anlatılması gerekiyor. Diyanetin<br />

konsepti bu. Halkı aydınlatmalı bu konuda.<br />

Ama buna rağmen vatandaş gidip yine veriyorsa,<br />

bunda da yapılacak bir şey yok. Yapılan<br />

bu organizasyonlarla, sivil toplum, dernekler<br />

ve vatandaş, çok büyük yardımlaşma içine<br />

giriyorlar ve bunun avantajlarını hepimiz<br />

görüyoruz. Biz, yurt dışında, ülkemiz için<br />

ciddi bire temsilci olacağız. Çünkü buradaki<br />

sevgiyi, ilgiyi, yumak hâlinde, paket hâlinde<br />

götürüp o ülkeye veriyoruz. Kamunun da<br />

bunu desteklemesi gerekiyor. İHH’dan arkadaşımız,<br />

ne kadar çok Müslüman ülkede ne<br />

kadar çok Müslüman ülkenin bizlere ihtiyaç<br />

duyduğunu anlattı. Diyanetin de bunu eleştirmesi<br />

değil model alması lazım. Yol açması<br />

lazım. Çünkü insanlar, Türkiye’den gelen bir<br />

yaklaşıma, anlayışa hazırlar. Çünkü STK gitmiş,<br />

orayı bir yumuşatmış, insanlar artık bunu<br />

yadırgamayacaklar. Biz, sivil toplum olarak<br />

görevimizi yerine getiriyoruz, kamunun da<br />

görevini yerine getirmesi lâzım. Kesimlerimizi<br />

mezbahalarda yaparak, çevre temizliğine<br />

katkı sağlıyoruz.<br />

Kurban algısıyla alakalı bir yanlışlık var. Diyanet<br />

de bu hatayı yapıyor. Kurban sadece fakirin<br />

hakkı değildir. Komşunun da hakkıdır,<br />

akrabanın da hakkıdır. Sadece fakirin hakkıdır<br />

şeklinde bir ibare yok, bu hatanın düzeltilmesi<br />

gerekiyor.<br />

Diyanet vakfını bir konuda tebrik etmek istiyorum.<br />

Bir bildiri yayınladılar. Değerlendi-<br />

remedikleri <strong>kurban</strong> etinin satılarak parasının<br />

değerlendirilmesi konusunda bir bildiriydi<br />

bu. Bu konunun da bağışçı mantığında<br />

önemli bir değişime gideceğini vurgulamak<br />

istiyorum.<br />

Hepinize sabrınız için teşekkür ederim.


Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />

Kurban Çalışması:<br />

Kimse Yok mu Derneği<br />

Öncelikle Bayrampaşa Belediyesi ve<br />

Organizasyon heyetine her yıl Kurban<br />

Bayramı öncesinde yaşanan tartışmalar<br />

içinde <strong>kurban</strong> ibadetinin iyi anlaşılması,<br />

zihinlerdeki bulanıklığın durulaşması adına<br />

yapılan bu organizasyondan dolayı teşekkür<br />

ederiz. Ülkemizde son yıllarda, STK’ların gelişimine<br />

paralel olarak yaygınlaşan <strong>kurban</strong> faaliyetleri<br />

ve organizasyonları sebebiyle daha iyi<br />

nasıl olabileceği gibi müspet eleştirilerden ziyade,<br />

menfi yaklaşımların hedef tahtası haline gelen<br />

STK’lara söz verilmesi de bizleri son derece<br />

mutlu etmiştir.<br />

Batı’da demokrasinin gelişmişliğinin göstergesi<br />

kabul edilen STK’lar; özgür bireylerin bir araya<br />

gelerek tüzel kişilikler oluşturduğu, bazen<br />

toplumun taleplerini yönetime ileten, bazen de<br />

toplumsal problemleri çözüme ulaştırma konusunda<br />

toplumsal bilinç oluşturarak çözüm<br />

önerileri getiren, devletin karşısında değil, devletle<br />

beraber çözüm üreten, gönüllü insanlarla<br />

beraber sinerji yaratan ve bu sinerjiyi toplum<br />

yararına kullanan birlikteliklerdir.<br />

Kimse Yok Mu Derneği de bu STK’lardan<br />

biridir. 2002 tarihinde, yoksullukla mücadele<br />

için kurulmuştur. Hayatın normal akışı içinde<br />

hastalık, savaş, cehalet, iç çatışmalar, kuraklık,<br />

sel, deprem vb. sebeplerle mağduriyet yaşayan<br />

insanlara yardım etmek ve bu insanların başkasına<br />

muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde<br />

durabilmelerini sağlamak, bununla ilgili<br />

Sadık EMECEN<br />

Kimse Yok mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />

projeler geliştirmek ve uygulamak üzere kurulmuştur.<br />

Bugüne kadar derneğimiz Türkiye ve yurtdışında<br />

özellikle Endonezya, Pakistan, Filistin ve<br />

Lübnan’daki ihtiyaç sahipleri için düzenlediği<br />

yardım kampanyaları sonrasında, 2007 yılında<br />

da Sudan Darfur, Peru ve Bangladeş yardım<br />

kampanyalarıyla kuruluş amacını gerçekleştirmiş;<br />

uluslararası insani yardım çalışmaları<br />

yapan bir dernek hüviyetine bürünmüştür. Ramazan<br />

Ayı ve Kurban organizasyonlarında ise<br />

bu yardımlar daha da global bir yapıya bürünmektedir.<br />

İşte, derneğimizin yapmış olduğu mevsimsel<br />

kampanyalardan biri de <strong>kurban</strong> kampanyasıdır.<br />

Kurban kimileri için bir ibadet, kimileri<br />

için yardım, kimileri için de hem ibadet hem<br />

211


212<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

yardım anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla insanlarımız,<br />

her yıl bu ibadeti yerine getirmektedir.<br />

Halkımızın kendisine vacip olmasa da, <strong>kurban</strong><br />

kesmek için imkânlar arayarak <strong>kurban</strong> kesmesi<br />

ve bunu Allah’a yaklaştıran bir vesile kabul etmesi,<br />

yardımseverlik ahlâkının toplumumuzun<br />

genlerine işlediğinin bir göstergesidir. Bu noktada<br />

şu soruları soralım ve cevaplarını verelim:<br />

Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma<br />

Derneği neden <strong>kurban</strong> çalışması yapmaktadır?<br />

1. Yardımsever Türk halkı, dinimizden gelen<br />

emirler ve teşvikler sebebiyle <strong>kurban</strong> kesmektedir.<br />

Bu hadise, yıl boyunca devam etmektedir.<br />

Adak <strong>kurban</strong>ı, akika <strong>kurban</strong>ı, nafile veya şükür<br />

<strong>kurban</strong>ı yıl boyunca devam eden <strong>kurban</strong>lardır.<br />

2. Adak <strong>kurban</strong>ını kesen kişinin, kestiği <strong>kurban</strong><br />

etinden yiyemiyor olması ve Peygamber<br />

Efendimiz’in (sav) vacip olan <strong>kurban</strong> etinin,<br />

1/3 ünün fakirlere verilmesini öğütlemesi, fakirlerin<br />

bulunmasını ve tespit edilmesini gerektirmektedir.<br />

Özellikle modernitenin hakim olduğu şehir<br />

toplumlarında insanların, komşusundan haberdar<br />

olamadığı bir ortamda, mahallesindeki<br />

ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi daha da zorlaşmaktadır.<br />

Bu da Kimse Yok Mu Derneği gibi,<br />

sivil toplum kuruluşlarını ön plâna çıkarmaktadır.<br />

Çünkü bu kuruluşlar, fakir ailelerin tespit<br />

edilmesi konusunda yıl boyunca çalışmalar<br />

yapmaktadır.<br />

Derneğimize müracaat eden aileler, kayıt altına<br />

alınmakta, sosyal incelemesi yapılarak mağduriyeti<br />

tespit edilmekte ve imkânlar ölçüsünde<br />

yardımlar yapılmaktadır. Dolayısıyla, gerçek<br />

ihtiyaç sahiplerini tespitte bir kolaylık vardır.<br />

Bu da yardımseverlerin veya <strong>kurban</strong> kesme arzusunda<br />

olan şahısların, bu işte uzmanlaşmış<br />

kurumları tercih etmesine vesile olmaktadır.<br />

Çünkü derneğimize müracaat eden binlerce<br />

insan araştırılmış, bilgileri arşivlenmiş, yardım<br />

bekler durumda iken <strong>kurban</strong> vesilesiyle; bu ailelerin<br />

ihtiyacını karşılama arzusu ile yardım-<br />

severlerin <strong>kurban</strong>ını verme arzusu bir araya<br />

gelince Kimse Yok Mu Derneği’nin <strong>kurban</strong><br />

kampanyası ortaya çıkmaktadır.<br />

3. Endonezya’da meydana gelen tsunami ve<br />

Pakistan’da meydana gelen deprem, Filistin ve<br />

Lübnan’da yaşanan hadiseler ve Afrika kıtasında<br />

yaşanan yoksulluk ve açlık yardımsever insanımızın<br />

rikkatine dokunmuş, <strong>kurban</strong>larını bu ülkelere<br />

ulaştırmayı arzu etmiş ve bu <strong>kurban</strong>ları kendilerinin<br />

götürüp kesmesi mümkün olmadığından<br />

güvenilir, o ülkelerde organizasyon kabiliyeti<br />

olan STK’ları tercih etmişler ve vekâletlerini vererek<br />

<strong>kurban</strong>larını kestirmişlerdir.<br />

4. Yıl boyunca et yeme imkânı bulamayan, <strong>kurban</strong><br />

mevsiminde de bayramın tadına varamama<br />

ihtimali olan fakir ailelerin bayram sevincini<br />

yaşamaları, sağlıklı nesiller yetişmesi için gerekli<br />

et ihtiyacının karşılanması, derneğimizin<br />

kuruluş gayelerinden biridir.<br />

5. Şehirlerde hijyenik <strong>kurban</strong> kesim yerlerinin,<br />

henüz tam olarak teşekkül ederek yaygınlaşmaması,<br />

<strong>kurban</strong> kesme meşakkatinden insanlarımızın<br />

kaçınması ve en önemlisi de hayır yapma<br />

düşüncesi, Kimse Yok Mu Derneği’nin tercih<br />

edilmesindeki sebeplerdendir. Tabii bütün bunlara<br />

rağmen, eğer yardımseverlere güven veremiyorsanız,<br />

kampanya yapsanız dahi arzu ettiğiniz<br />

miktarda <strong>kurban</strong> bağışı toplayamazsınız. Bu sebeple<br />

derneğimiz şeffaf olmaya özen göstermekte,<br />

yardımsever ve gönüllülerimizin katılımıyla<br />

gerçekleştirilen <strong>kurban</strong> kesim organizasyonlarıyla<br />

bunu temin etmeye çalışmaktadır.<br />

6. Kurban gibi bütün Müslümanların sevinçli<br />

olduğu bir mevsimde, dünyanın değişik yerlerindeki<br />

yoksul Müslümanlara da et hediyesinde<br />

bulunmak, hem kardeşliğin hatırlanmasına,<br />

hem de pekişmesine vesile olmaktadır.<br />

Afrika’daki Müslüman ülkelerde Batı menşeli<br />

STK veya kiliseler misyonerlik faaliyetleri ile<br />

birlikte yardım organizasyonları yaparken,<br />

Türkiye’deki STK’ların tarihi ve dini bağları<br />

olan bu ülkelerdeki fakir kardeşlerine yardım<br />

eli uzatmaması, sizler de takdir edersiniz ki düşünülemez.


Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />

Kimse Yok Mu Derneği Türkiye içindeki ve<br />

dışındaki ülkelerde <strong>kurban</strong> organizasyonunu<br />

nasıl yapmaktadır?<br />

Kurban kesimi yapılacak olan ülkelerin tespitinde;<br />

a) Yardımseverlerin tercihleri,<br />

b) Ülkelerden gelen davetler,<br />

c) Ülkelerin gelir seviyesi,<br />

d) İlgili ülkedeki ihtiyaç sahipleri ile tarihi ve<br />

dini bağlarımız etkili olmaktadır. Bunu söylerken<br />

şunu da ifade etmek isterim ki, derneğimizin<br />

yardımlarında renk, dil, din ve milliyet<br />

ayrımı yoktur. Peru, Sri Lanka, Lübnan vb.<br />

ülkelerdeki çalışmalarımız bunun bir göstergesidir.<br />

Ülkeler tespit edildikten sonra, ilgili ülkelerin<br />

Türkiye’deki elçilikleri ile ülkemizin o ülkedeki<br />

büyükelçiliklerimiz ve konsolosluklarımız<br />

bilgilendirilmekte; TİKA gibi kuruluşlar ile<br />

irtibata geçilmekte, Türkiye’den ilgili ülkeye<br />

giden iş adamları ve kuruluşlarla görüşülmekte<br />

ve geçmişi temiz hayırlı hizmetler ifa eden yerel<br />

dernek ve vakıflarla lojistik anlamda işbirliği<br />

yapılmaktadır.<br />

Nerelerde <strong>kurban</strong> kesimi yaptık?<br />

2006 yılı <strong>kurban</strong> mevsiminde derneğimiz,<br />

Türkiye’de 11 ilde kesim ve et dağıtım organizasyonu<br />

yapmış, özellikle de Güneydoğu Anadolu<br />

ve Doğu Akdeniz’deki sel bölgesine ağırlık<br />

vermiştir. Yurtdışında ise Etyopya, Nijer,<br />

Yemen, Uganda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun,<br />

Senegal, Gine, Kongo, Burkine Faso,<br />

Çad, Togo, Gana, Liberya, Madagaskar, Benin,<br />

Moritanya, Kenya dahil 18 Afrika ülkesi ile Afganistan,<br />

Pakistan, Filistin, Lübnan, Endonezya,<br />

Ürdün, Türkmenistan ve Azerbaycan’da<br />

<strong>kurban</strong> kesmiş ve 83.000 aileye <strong>kurban</strong> eti yardımı<br />

yapmıştır.<br />

Bu yılda derneğimiz, “Yoksula Yetime Can Kurban”<br />

isimli kampanya neticesinde Türkiye’de<br />

21 şubemizin bulunduğu iller başta olmak üzere,<br />

ihtiyaç sahiplerinin yoğun olduğu illerde ve<br />

İstanbul’da <strong>kurban</strong> yardımı yapmayı ve şehit<br />

ailelerine destek olmayı amaçlamaktadır. Yurtdışında<br />

ise kesim yapılan ülkeleri 50’ye çıkarmayı,<br />

fakir aileleri giydirmeyi amaçlamaktadır.<br />

Gidilen ülkelerde halkın hissiyatı nedir?<br />

- Gittiğimiz Müslüman ülkelerde yaşayan insanların;<br />

her yerde medeniyetimizin izlerini<br />

bırakan ceddimize karşı büyük bir sevgi beslediklerini<br />

ve gördük. Bu ülkelerin insanları<br />

bizleri görünce, atalarımızın yaptığı yardımları<br />

yeniden hatırlamış ve ceddimizle aramızda<br />

bağlar kurmuşlardır. Dolayısıyla gidilen ülkelerde<br />

insanlar bizi, Kimse Yok Mu Derneği diye<br />

değil, “Türkiye’den geldiler.” diye karşılıyor ve<br />

bayrağımızı görünce büyük bir güven duyarak,<br />

mutlu oluyorlar.<br />

- Türkiye’den geliyoruz, deyince insanların<br />

prosedürleri esnettikleri, bizzat devlet yetkililerinin<br />

yardımcı olduklarını, eskort ve güvenlik<br />

tahsis ettiklerini, devletin misafirhanelerinde<br />

misafir ettiklerini gördük. Bu konuda sizin samimiyetinizin<br />

bu konuda çok büyük etkisi var.<br />

Yeter ki inansınlar.<br />

- Afrika’daki Müslüman ülkelerde dahi “Bizlere<br />

hep kiliseler yardım yapıyordu, ilk defa Müslümanlar<br />

yardım yaptı.” diyen insanlar oldu.<br />

- Afrika ülkelerinde “Buralara yardım getirenler<br />

hep bizlerden bir şeyler almak için geldi. Siz<br />

ise sadece veriyorsunuz. Karşılık beklemiyorsunuz?”<br />

dediler.<br />

Örnek: Ülkemizde yaşanan bir hadise, rikkatimizi<br />

celbetmiştir. Evde yatalak konumunda<br />

olan baba, oğlunu <strong>kurban</strong> kesim yerine gönderiyor.<br />

Kesim işiyle meşgul olan arkadaşlar,<br />

inşallah kesim bitince biz getiririz diyorlar.<br />

Kesim işlemi bittikten sonra, arkadaşlarımız<br />

hazırladıkları <strong>kurban</strong> hediyesini takdim etmek<br />

için kapıdan içeri girdiklerinde baba, göz yaşlarını<br />

tutamıyor ve şöyle diyor: “Biz getiririz,<br />

dediğinizde çocuğu başlarından savmışlar diye<br />

düşünmüştüm. Ama siz geldiniz. Allah sizlerden<br />

razı olsun” diyor.<br />

213


214<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Sonuç Bildirisi<br />

8-9 Aralık 2007 Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı - İstanbul<br />

Bayrampaşa Belediyesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen<br />

Uluslararası Kurban Sempozyumu neticesinde aşağıda belirtilen hususların<br />

kamuoyunun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.<br />

Allah’a yakın olmak anlamında<br />

<strong>kurban</strong> ibadeti 1400 yılı aşkın bir<br />

süredir bütün dünya Müslümanlarının<br />

yaşamında önemli yer tutmaktadır.<br />

Büyük ya da küçükbaş ehil bir hayvanın<br />

<strong>kurban</strong> bayramı günlerinde usulüne uygun<br />

tarzda kesilmesi şeklinde ifa edilen<br />

bu ibadet, temel amacı olan Allah’a yakınlaşma<br />

doğrultusunda Allah için feragatte<br />

bulunmak ve O’na şükretmek gibi anlamlar<br />

taşır.<br />

Kurban ibadeti çeşitli şekil ve biçimleriyle<br />

İslam dışı dinlerde de mevcuttur. Genellikle<br />

belirli bir hayvanı ya da bitkiyi ilahi<br />

varlıklara sunmak tarzında uygulanan bu<br />

ibadet, İslam dışı dinlerde tanrısal varlığı<br />

memnun etmek ve öfkesinden sakınmak<br />

gibi nedenler yanında suç ve günahlara<br />

kefaret, ilahi güçlere vakıf olmak veya sır<br />

ve büyü amacıyla da yapılmaktadır.<br />

İslam’da <strong>kurban</strong> ibadeti sosyal yardımlaşma<br />

açısından da önemli bir işlev görmektedir.<br />

Kesilen <strong>kurban</strong> etleri üç parçaya<br />

taksim edilerek iki parçası yakınlar<br />

ve yoksullara dağıtılmakta ve bu vesileyle<br />

toplumsal dokuda yardımlaşma sağlanmaktadır.<br />

Kurban bütün dünyada önemli ölçüde<br />

ekonomik yaşama da katkı sağlamaktadır.<br />

Yalnızca Türkiye’de her yıl kesilen yaklaşık<br />

5 milyon hayvan, Türkiye’deki hayvan-


Sonuç Bildirisi<br />

cılık sektörü için önemli bir hareketliliğin<br />

kaynağı olmayı sürdürmektedir.<br />

Kurbanda sağlık ve hijyen koşullarına riayet<br />

etmek oldukça önemlidir. Kurban<br />

hayvanlarının yetiştirilmesi, satılması ve<br />

kesilmesi mutlaka yetkili kurumların denetimi<br />

altında olmalıdır. Kurbanlık hayvanların<br />

sağlık kontrollerinde veteriner<br />

denetimi hayati derecede önemlidir. Benzer<br />

şekilde kesim işlemleri mutlaka hijyen<br />

koşullarında yapılmalıdır.<br />

Kurban hayvanlarının yalnızca et ve derileri<br />

değil her türlü yan ürünleri ekonomik<br />

değer taşımaktadır. Bu nedenle kesim<br />

işinde uzman kişiler çalıştırmak ve bütün<br />

yan ürünlerinden azami ölçüde yararlanmak<br />

konusunda gerekli koşullar oluşturulmalıdır.<br />

Kurban satım ve kesim işlemleri bağlamlarında<br />

son dönemlerde Belediyeler öncülüğünde<br />

ve kontrolünde çeşitli imkanların<br />

oluşturulması sevindiricidir. Geçtiğimiz<br />

dönemlerde sıklıkla medyaya konu olan<br />

<strong>kurban</strong>la ilgili bazı olumsuz görüntüler<br />

bir taraftan <strong>kurban</strong> gibi toplumsal yapımızda<br />

son derece önemli olan bir ibadete<br />

gölge düşürürken diğer taraftan yetkili<br />

ve sorumlu birimlerin bir an önce <strong>kurban</strong><br />

konusunda gerekli düzenlemeleri ve altyapıları<br />

hazırlamaları gerektiğini hatırlatmaktadır.<br />

Kurbanla ilgili bu olumsuz<br />

görüntülerin yaşanmaması veya en aza<br />

indirgenmesi konusunda ülkemiz genelinde<br />

gerek Tarım Bakanlığı bünyesindeki<br />

kurum ve kuruluşlara ve yerel yönetim<br />

birimlerine gerekse Diyanet İşleri Başkanlığımıza<br />

önemli görevler düşmektedir.<br />

Türkiye’de ve dünyada çeşitli sivil toplum<br />

kuruluşlarının <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili ola-<br />

rak gittikçe daha etkin organizasyonlar<br />

yapması sevindiricidir. Bununla birlikte<br />

zaman zaman bazı çevrelerde tartışılan<br />

<strong>kurban</strong> kesimi yerine <strong>kurban</strong> bedelinin<br />

toplanması ve nakit olarak değerlendirilmesi<br />

gibi uygulamalar <strong>kurban</strong>ın dini ve<br />

sosyal amacıyla bağdaşmamaktadır. Aynı<br />

şekilde <strong>kurban</strong> konusunda yapılan bazı<br />

organizasyonların denetlenmesi ve olası<br />

suiistimallerin önüne geçilmesi de ayrı bir<br />

önem taşımaktadır.<br />

Sempozyum Düzenleme Komitesi<br />

215


OTURUM BAŞKANLARI<br />

BILDIRI SUNANLAR<br />

İSİMLER ALFABETİK SIRALANMIŞTIR


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Abdulkerim VEKİL<br />

AbdoolKarim Vakil, King Londra Koleji<br />

(Yüksek Okul), Portekiz ve Brezilya<br />

dersleri bölümünde okutmandır. Tarih,<br />

histografi (tarihçilik), ve Portekiz’de İslam<br />

geleneği, Müslüman nüfusu üstünde Portekiz<br />

kolonyal ilişkileri, Portekiz’de Günümüz<br />

Müslüman toplulukları üzerine araştırmalar<br />

ve yayınlar yaptı. Mel-Net (Portekizce Konuşulan<br />

Alanlarda Müslüman Araştırma Ağı)<br />

Yönetim Kurulu Üyesi, Muslimstan.net katılımcısı,<br />

Londra’da aylık yayınlanan Müslüman<br />

Haberleri (The Muslim News) ‘From Another<br />

Shore’ (Karşı Kıyıdan) adlı köşenin yardımcı<br />

yazarıdır.<br />

http://www.kcl.ac.uk/schools/humanities/<br />

pobrst/staff/vakil.html<br />

217


218<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Ahmet DUYAR<br />

1957 tarihinde Zonguldak’ta doğdu. 1977<br />

yılından itibaren Yenimahalle’de yaşamakta.<br />

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

mezunudur. Evli ve dört çocuk babası<br />

olup, İngilizce ve Arapça bilmektedir.<br />

Çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif görevlerde<br />

bulundu. Öz Gıda İş Sendikası Genel Mali<br />

Sekreterliği, kısa adı TEK_DAV olan Türkiye<br />

Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı Genel<br />

Muhasipliği, yine kısa adı MESDER olan<br />

Müstakil Esnaf ve Sanatkârlar Derneği’nde<br />

Genel Başkan Yardımcısı olarak hizmet verdi.<br />

1994–1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye<br />

Meclis Üyesi olarak görev yaptı. 15 yıl önce<br />

başladığı siyasi hayatında İl Yönetim Kurulu<br />

üyeliğinden İl Başkan Yardımcılığı’na kadar<br />

siyasetin her kademesinde aktif görev üstlendi<br />

2001 yılında Ak Parti’nin kurulmasından itibaren<br />

Ankara İl Kurucu üyeliği, Teşkilattan<br />

sorumlu İl Başkan Yardımcılığı ve son olarak<br />

Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu İl Başkan<br />

Yardımcılığı görevinden ayrılarak 28 Mart<br />

2004 tarihinde yapılan Yerel Seçim sonucunda<br />

Yenimahalle Belediye Başkanlığı görevine<br />

başladı.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Ali KIZILKAYA<br />

1963 Kayseri doğumlu olan Ali Kızılkaya,<br />

Almaya da çeşitli İslami Kuruluşlarda<br />

farklı görevlerde bulundu. İslam Toplumu<br />

Milli Görüş Teşkilatında Genel Sekreterlik<br />

yaptı. Almanya’da uzun yıllar Dinler arası<br />

Diyalog çalışmaları yapmıştır. 2006 yılında<br />

İngiltere Dışişleri Bakanlığının düzenlediği<br />

“Avrupa’da Müslümanlar Konferansı” hazırlık<br />

komitesinde görev yapmıştır. Ayrıca Federal<br />

Almanya İçişleri Bakanlığının Organize ettiği<br />

„Almanya İslam Konferansı“ üyesidir. Tahsilini<br />

Almanya’da yapan Ali Kızılkaya, halen<br />

Federal Almanya İslam Konseyi başkanlığını<br />

yürütmektedir.<br />

219


220<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Ali Murat YEL<br />

Yüksek lisansını 1990 yılında Londra<br />

Üniversitesine bağlı Doğu Bilimi ve<br />

Afrika Çalışmaları-Sosyoloji ve Sosyal<br />

Antropoloji Bölümü’nde tamamladı. 1995 yılında<br />

Londra Üniversitesine bağlı Ekonomi ve<br />

Politika Bilimi-Antropoloji Bölümü’nde doktorasını<br />

yaptı.<br />

Ekim 1999- Mayıs. 2005 tarihleri arasında Fatih<br />

Üniversitesi Kamu Yönetim Bölüm Başkan<br />

Yardımcısı olarak görev yaptı. Mayıs 2005’den<br />

beri Fatih Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm başkanlığını<br />

yürütmektedir.<br />

Katolik dinler, popular dinler, Portekiz ve Türkiye<br />

ilgi alanlarıdır ve araştırmalarına devam<br />

etmektedir.<br />

Sosyoloji, sosyal antropoloji, sosyal psikoloji,<br />

medeniyetler tarihi, politik sosyoloji, politik<br />

psikoloji, sivil toplum ve demokrasi, Anadolu<br />

medeniyetleri tarihi alanlarında öğretim vermektedir.<br />

Çok sayıda akademik yayınları mevcuttur.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Alparslan AÇIKGENÇ<br />

1951 yılında Erzurum Şenkaya’da doğdu.<br />

Lisans Eğitimini 1974 yılında Ankara<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde<br />

bitirdi. Yüksek Lisansını 1977 de Wisconsin-<br />

Milqaukee Üniversitesi’nde, Doktorasını<br />

1983’te Chicago Üniversitesi’nde bitirdi. Doktorasını<br />

bitirdikten sonra Ortadoğu Teknik<br />

Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde öğretime<br />

başladı. 1991-1993 arasında Malezya Kuala<br />

Lumpur’da Uluslararası İslami Düşünce ve<br />

Medeniyetleri Enstitüsü’nde (International<br />

Institute of Islamic Thought And Civilization<br />

(ISTAC) ziyaretçi profesörlük yaptı. Daha<br />

sonra Fatih Üniversitesi’ne Felsefe profesörü<br />

olarak girdi. Halen Fatih Üniversitesi Fen<br />

Edebiyat Fakültesi Dekanıdır.<br />

221


222<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Burhanettin TATAR<br />

1965 yılında Samsun’da doğdu. 1988 yılında<br />

O.M.Ü. İlahiyat Fakültesi’nden<br />

mezun olduktan sonra aynı üniversitede<br />

Kelam alanında yüksek lisans çalışmalarına<br />

başladı. 1990 yılında O.M.Ü. İlahiyat<br />

Fakültesi’ne İslam Felsefesi Anabilim dalında<br />

araştırma görevlisi olarak atandı. 1993 yılında<br />

bağlı olduğu üniversite tarafından A. B.<br />

D.’ne doktora çalışmalarını sürdürmek üzere<br />

gönderildi. The Catholic University of America<br />

(Washington, D. C.), Felsefe fakültesinde<br />

“Interpretation and the Problem of Authorial<br />

Intention” adlı doktora teziyle 1997’de doktor<br />

unvanını aldı. Bu çalışması bazı değişiklerle<br />

Amerika’da ve Türkiye’de yayımlandı. 2002 yılında<br />

Doçentlik unvanını aldı. Halen OMÜ.<br />

İlahiyat Fakültesinde İslam Felsefesi öğretim<br />

üyesi olarak çalışmalarına devam etmektedir.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Bünyamin ERUL<br />

1965 yılında Bolu-Gerede’de dünyaya geldi.<br />

İlk, orta ve lise tahsilini Gerede’de yaptı.<br />

1982 yılında Gerede İ-H. Lisesi’nden,<br />

1987 yılında A. Ü. İlahiyat Fakültesi’nden<br />

mezun oldu. 1989 yılında “Sünnet’in Kur’an<br />

Dışında Hükümler Getirmesi Meselesi” adlı<br />

tezi hazırlayarak Yüksek Lisans, 1996 yılında<br />

“Sahabenin Sünnet Anlayışı” adlı teziyle de<br />

doktora çalışmasını tamamladı.<br />

1985-1993 yılları arasında Diyanet İşleri<br />

Başkanlığı’na bağlı olarak görev yaptı. 1989-<br />

1990 Öğretim yılında bir yıllığına çeşitli inceleme<br />

ve araştırmalar yapmak üzere Mısır’a<br />

gitti. 1993 yılında A. Ü. İlahiyat Fakültesi Hadis<br />

Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya<br />

başladı. 1999 yılında, dil ve sahası ile<br />

ilgili çalışmalar yapmak üzere altı ay süre ile<br />

Londra’da bulundu. 2000 yılında doçent oldu.<br />

2004 yılında Tataristan’ın başkenti Kazan’da<br />

bulunan Rusya İslam Üniversitesi’nde misafir<br />

öğretim üyesi olarak üç ay görev yaptı. 2001 ve<br />

2002 yılları yaz tatillerinde inceleme ve araştırma<br />

yapmak üzere Ürdün’e gitti. Halen A. Ü.<br />

İlahiyat Fakültesi’ndeki görevine devam etmektedir.<br />

Yayımlanmış birçok makalesi, yurt içi ve yurt<br />

dışında sunmuş olduğu birçok tebliği, telif, tercüme<br />

ve tahkik çalışmaları bulunmaktadır.<br />

223


224<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Can DEMİR<br />

1963 İstanbul doğumlu olup memleketi<br />

RİZE / Pazar’dır. Ankara Üniversitesi<br />

Veteriner Fakültesi’nden 1985 yılında mezun<br />

olmuştur. Doktora öğrenimini, Selçuk Üniversitesi<br />

Veteriner Fakültesi’nde 1995 yılında<br />

tamamlamıştır. Mezuniyet sonrasından bugüne<br />

kadar çok sayıda meslek içi ve Kalite eğitim<br />

programlarına katılmıştır.<br />

TÜV Rheinland AŞ ISO 9000:2000, ISO 22000<br />

(HACCP) Baş Denetçi ve Eğitmen sertifikası<br />

olan Dr. Can DEMİR ‘in, 4 baskı Veteriner Hekim<br />

İlaç Rehberi adlı kitabı yayımlanmıştır. Biri<br />

TÜBİTAK yurtdışı yayın teşvik ödülü alan, yurt<br />

dışında ve yurtiçinde tebliğ edilen ve yayımlanan<br />

orijinal mesleki araştırma çalışmaları bulunmaktadır.<br />

Ayrıca çeşitli Üniversite ve mesleki dergilerde<br />

de derleme ve makaleleri yayımlanmıştır.<br />

2003-2005 ve 2005-2007 Dönemi VGHD Yönetim<br />

Kurulu Başkanlığını yapan Dr. Can DE-<br />

MİR, 2007 yılında yapılan Genel Kurulda Veteriner<br />

Gıda Hijyenistleri Derneği (www.vghd.<br />

org.tr) Genel Başkanlığına üçüncü kez oybirliği<br />

ile seçilmiştir. Hâlen, Kontrollab Gıda/Su, Çevre<br />

Analiz Laboratuarı ve Hijyen Denetim Tic.<br />

Ltd.Şti. (http://www.kontrollab.com.tr) Genel<br />

Müdürlüğü görevi ile birlikte, “Veteriner Hekimin<br />

Sesi canlı radyo programı,” (http://www.<br />

veterinerhekiminsesi.com) yönetmenliği ve sunuculuğunu<br />

yapmaktadır.<br />

Dr. Can DEMİR ayrıca, ISO 17025 Laboratuar<br />

Akreditasyon, ISO 9001 Kalite Yönetim, ISO<br />

22000 (HACCP) ve Genel, Personel, Ekipman<br />

ile Sektöre Yönelik Gıda Güvenliği ve Hijyen<br />

eğitimlerinin organize edildiği, Gıda Güvenliği<br />

ve Hijyen Akademisi (http://www.gidavehijyenakademisi.com.tr)<br />

Yönetim Kurulu Başkanlığı<br />

görevini yürütmektedir.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Emin ÖZCAN<br />

1964 Karadeniz Ereğli doğumludur. İlkokulu<br />

köyünde, Ortaokul ve Endüstri<br />

Meslek Lisesini Zonguldak-Alaplı`da bitirdi.<br />

1982-1986 yılları arasında, hem ticaretle<br />

uğraştı, hem de dışarıdan Anadolu Üniversitesi<br />

İktisat Fakültesini bitirdi.<br />

1991 Yılında Dortmund Üniversitesi İktisat<br />

Fakültesine kaydoldu. Bir sömestri devam ettikten<br />

sonra, Almanya-Diyanet İşleri Türk İslam<br />

Birliği`nde Bilgisayar Operatörü ve Muhasebeci<br />

olarak göreve başladı.<br />

1984 yılında İstanbul`da Bilgisayar programlama<br />

kursunu başarıyla tamamladı. 1997-1998<br />

yılları arasında, Alman Vergi mevzuatı ve Dernekler<br />

kanunu alanında özel bir okulda eğitim<br />

aldı. Almanya’nın en fazla üyesi olan DİTİB<br />

- Cenaze Yardımlaşma Fonu Derneği’nin<br />

kurucuları arasında bulundu ve söz konusu<br />

dernekte 7 yıl boyunca fahri olarak Genel Muhasiplik<br />

görevi yaptı. Halen Almanya-Diyanet<br />

İşleri Türk İslam Birliği Muhasebe Müdürlüğü<br />

görevini sürdürmektedir.<br />

225


226<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Erol GÖKA<br />

1959 yılında Denizli’de doğdu. Ortaöğrenimini<br />

Aydın’da tamamladı. 1989 yılında<br />

“Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı”<br />

oldu. 1992 yılında “Doçent” olmaya<br />

hak kazandı. 1998’de Ankara Numune Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Şefi<br />

oldu.<br />

1991 yılında altı yıl süren bir eğitim faaliyetini<br />

tamamlayarak Uberlingen Moreno<br />

Enstitüsü’nün onayladığı “Psikodrama Asistanı”<br />

belgesini almaya hak kazanmış, “Psikodrama<br />

Terapisti” olmak için gerekli olan teorik<br />

ve uygulamaya dönük çalışmaları yerine getirmiştir.<br />

Türkiye Günlüğü ve Türkiye Klinikleri<br />

Psikiyatri dergilerinin yayın; birçok tıp ve beşeri<br />

bilimler alanındaki derginin danışma kurullarında<br />

bulunmaktadır. Çok sayıda bilimsel<br />

çalışmanın içinde yer almış, bilimsel makale<br />

üretmiştir.<br />

Göka, iki yıldan beri, Salı akşamları Arjantin<br />

Felsefe Okulu’nda hocalık yapmaktadır. 2006<br />

Ocak ayından beri, her hafta Cuma geceleri,<br />

TRT-1’de yayınlanan “Konuşuyorum” adlı<br />

programın sunucularındandır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Hüseyin BÜRGE<br />

1955 Kırklareli doğumlu. İlkokulu<br />

Kırklareli’nde, orta öğretimi Edirne<br />

İmam Hatip Lisesinde okudu. Yüksek<br />

tahsilini İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde<br />

tamamladı. 1986 yılına kadar Konya Ermenek<br />

Göktepe Lisesi’nde, 27 Mart 1994 Yerel<br />

Seçimlerine kadar İstanbul Bayrampaşa Tuna<br />

Lisesi’nde öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde<br />

bulundu. 1989 yılında İstanbul’da yılın en<br />

iyi öğretmeni seçildi. Dil eğitimi için bir müddet<br />

yurt dışında bulundu.<br />

Mahalli İdareler Enstitüsü tarafından 1993 yılında<br />

verilen şehir planlaması, belediyecilik ve<br />

yöneticilik programlarını başarıyla tamamladı.<br />

Bayrampaşa Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığı,<br />

Fenerbahçe Spor Kulübü Kongre Üyeliği,<br />

Türk Dünyası Belediyeler Birliği Başkan Vekilliği<br />

gibi çok sayıda sosyal amaçlı dernek ve<br />

vakıflarda aktif görevlerde bulundu.<br />

27 Mart 1994 Yerel Seçimlerinde Refah Partisinden<br />

Bayrampaşa Belediye Başkan Adayı<br />

olarak katıldı ve Belediye Başkanı seçildi. 18<br />

Nisan 1999 Yerel Seçimlerinde tekrar Fazilet<br />

Partisinden Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />

seçildi. 28 Mart 2004 Yerel Seçimlerinde ise<br />

Adalet ve Kalkınma Partisinden Bayrampaşa<br />

Belediye Başkanı olarak seçildi ve halen görevini<br />

sürdürmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.<br />

İngilizce ve Arapça biliyor.<br />

227


228<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

İbrahim ALTAN<br />

1964 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun<br />

oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü’nde “İslâm Tarihinde Sicilya<br />

Adası’nın Yeri” adlı tez konusu ile Yüksek<br />

Lisansı’nı tamamladı. Sakarya Üniversitesi’nde<br />

görev yaptı. Alanı ile ilgili olarak ansiklopedi,<br />

bilimsel dergi ve gazetelerde yayınlar yaptı.<br />

Ülkemizi derinden sarsan 17 Ağustos 1999 depremiyle<br />

birlikte Deniz Feneri Derneği çalışmalarına<br />

katıldıktan sonra, 2000 yılında Dernek<br />

yönetimine seçildi. Halen Yönetim Kurulu’nda<br />

Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

İsmail KARAGÖZ<br />

13 Nisan 1951 tarihinde Bolu İli Gerede<br />

İlçesinde doğdu. 1965–1966 yıllarında<br />

İstanbul’da hafızlığını tamamladı.<br />

1972–1973 eğitim-öğretim yılında Ankara<br />

İmam-Hatip Okulu ve Yıldırım Beyazıt Lisesinden<br />

mezun oldu. 1979 yılında Ankara İlahiyat<br />

Fakültesi’ni okul birincisi olarak bitirdi.<br />

1980–1983 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

İstanbul Haseki Eğitim Merkezi üçüncü dönem<br />

müftü ve vaizler ihtisas kursunu tamamladı.<br />

1994 tarihinde “Kur’ân’da Zulüm Kavramı”<br />

adlı doktora çalışması Ankara İlahiyat<br />

Fakültesi’nde pekiyi derece ile kabul edildi.<br />

1998 tarihinde Marmara Üniversitesi İlahiyat<br />

Fakültesi’nde tefsir doçenti oldu.<br />

1973 tarihinde Ankara’da imam-hatiplik görevine<br />

başladı. 1979–1980 yıllarında Bartın<br />

Ulus; 1983–1984 yıllarında Samsun Havza<br />

İlçesinde Müftülük yaptı.1984–1987 yıllarında<br />

Almanya’da din görevlisi olarak bulundu.1988<br />

yılında müfettiş yardımcısı; 1991 yılında müfettiş<br />

oldu. 2000 tarihinde yapılan Din İşleri<br />

Yüksek Kurulu üyeliği seçimini kazandı ve bu<br />

görevine, 2001 yılında başladı. 2007 yılında Diyanet<br />

İşleri Başkanlığı iç denetçisi oldu.<br />

İsmail Karagöz’ün; yayınlanmış 22 kitabı, 200<br />

civarında makalesi; ulusal ve uluslar arası şura,<br />

kongre ve sempozyumlarda sunulmuş tebliğleri<br />

vardır. Yurt için ve yurt dışında iki yüz civarında<br />

konferans verdi. Yere ve ulusal televizyonlarda<br />

yüzlerce dini içerikli programa katıldı.<br />

229


230<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

İrfan EROL<br />

1961 de Niğde de doğdu. 1985 yılında Ankara<br />

Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde<br />

veteriner hekim olarak yüksek lisansını<br />

tamamladı. 1991 yılında almanyada Institut<br />

f. Lebensmittelhygiene der Veterinaermedizinischen<br />

Fakultaet, der Freien Universitaet’<br />

de doktorasını tamamlayan Erol, 1993’te<br />

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde<br />

doçent,1999 profesör oldu.<br />

Temel uzmanlı alanları Gıda mikrobiyolojisi<br />

ve moleküler mikrobiyoloji, halk sağlığı, AB M<br />

evzuatı’dır.<br />

Araştırma konuları arasında Salmonella, Listeria,<br />

E. coli O157:H7, IMS, PCR, PFGE, asit<br />

rezistant, virülens karakterizasyonu yer almaktadır.<br />

Çeşitli kurum ve kuruluşlarda danışmanlık<br />

hizmeti vermektedir.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Jon OPLINGER<br />

1944’de Akron, Ohio (ABD)’ de doğdu.<br />

Jon Oplinger yüksek lisansını antropoloji<br />

konusunda yaptı. Doktorası Kent<br />

State Üniversitesi’nden sosyoloji üzerinedir.<br />

Geçen 25 yıl zarfında, her iki disiplinde de<br />

Farmington’daki University of Maine’de dersler<br />

verdi. Kendisini karşılaştırmalı sosyolog<br />

olarak kabul eder. Kuzey Amerika ormanlık<br />

bölge arkeolojisi, askeri sosyoloji ve sapma sosyolojisi<br />

konularında yayımlar yaptı. Küreselleşme<br />

sorunlarına Sembolik etkileşimci perspektifi<br />

uygulanması onun devam eden ilgisidir.<br />

Özellikle Konya şehrinin antik değeri üzerine<br />

odaklanmıştır. Çeşitli makale ve sunumlarının<br />

yanında, iki kitap yazmıştır. Bunlar, The Politics<br />

of Demology 1990 (Asssociated University<br />

Presses) ve Quang Tri Cadence (1993 Macfarland<br />

Inc.)’dir.<br />

231


232<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Kemal HABİB<br />

1979 yılında mezun olmuştur. “Azınlıklar<br />

ve İslâmiyet’in Siyasal Deneyimi,<br />

Osmanlıların Deneyimleri,” hakkında<br />

tez hazırlayarak aynı fakülteden 1995 yılında,<br />

siyasal bilimlerden Yüksek Lisans diplomasına<br />

haiz olmuştur. Yine aynı fakülteden, “ Türkiye<br />

de İslâm ve siyasi partiler, 1983 – 1997 Refah<br />

deneyiminin durumu ” konusunda tez hazırlayarak,<br />

2006 yılında, Siyasal Bilimlerinde Doktora<br />

Diplomasına nail olmuştur.<br />

Ayn Shams Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,<br />

Arapça Edebiyat Bölümünde Yüksek Lisans<br />

Öğrenimini görerek, 1992 yılında bu bölümden<br />

mezun olup Arapça dilinde kitaplar yazmıştır.<br />

En önemli eserleri ise: Yüzleşmeden Gözden<br />

Geçirmeye İslâmi Hareket, İslâmi Hareket ve<br />

Amerikan Stratejisinde Değişiklikler, Nebevi<br />

Devletinin Başlangıcından Osmanlı Devletinin<br />

Düşmesine Dek (662 – 1908) Azınlıklar ve<br />

İslâm Deneyiminde Siyaset.<br />

Birçok önemli Arap gazetelerinde yayınlanmış<br />

yazıları, yüzlerce çalışmaları ve söyleşileri bulunmaktadır.<br />

En önemlileri ise: Net Al – Arabia.<br />

Cezire Sitesinde düzenli olarak yazılar<br />

yazmaktadır, yayınlanan en önemli yazılarından,<br />

Hayat ve Orta Doğu ve alıntılar.<br />

Dünyaca ünlü Televizyon Kanallarında söyleşileri<br />

bulunmaktadır, en önemlileri ise: CNN<br />

Televizyonunda yayınlanan God’s Muslim<br />

Warriors programında söyleşi. Al-Cazira ve Al-<br />

Arabia gibi, Birden fazla Arap televizyonunda<br />

yorum yapmaktadır. Bağımsız, Mısırlı araştırmacı<br />

ve düşünce adamıdır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Kemal SAYAR<br />

1966 da Ordu da dünyaya geldi. İlkokulu<br />

1976 da, Zonguldak 27 Mayıs İlkokulunda,<br />

Liseyi 1983 de Eskişehir Anadolu<br />

Lisesinde bitirdi. 1989 da Hacettepe Üniversitesi<br />

İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.<br />

1995’te Marmara Üniversitesi’nde Psikiyatri<br />

uzmanı oldu. 2000 yılında Psikiyatri Doçenti<br />

unvanını aldı.<br />

1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesinde, 1997-1998’de Vakıf Gureba<br />

Eğitim Hastanesi’nde, 1998-1999’de Çorlu Asker<br />

Hastanesinde görev yaptı. 2000-2004 yılları<br />

arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde<br />

Doçent olarak çalıştı. 2004’ten beri Bakırköy<br />

Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde görev<br />

yapmaktadır.<br />

233


234<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Mahmut KAYA<br />

1945 tarihinde Artova doğumludur. Lisans<br />

Eğitimini İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Arap-<br />

Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde;<br />

Doktora Eğitimini ise 1973-1979 tarihlerinde<br />

İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-<br />

İslam Düşüncesi Tarihi Bölümünde tamamlamıştır.<br />

Doktora Tez Konusu ise İslâm Kaynakları<br />

Işığında Aristoteles ve Felsefesi’dir.<br />

1982 yılında Yardımcı Doçent, 1986 yılında<br />

Doçent, 1992 yılında ise Profesör olmuştur.<br />

Türk-İslam Düşünce Tarihi Anabilim Dalı<br />

Başkanı ve İslam Araştırmaları Merkezi Müdürü<br />

görevlerinde bulunmuştur.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Mehmet GÖRMEZ<br />

1<br />

Ocak 1959’da Nizip-Gaziantep’te doğdu.<br />

İlk öğrenimini Nizip’te, orta öğrenimini<br />

Gaziantep’te tamamladı. 1983’te<br />

Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde<br />

yüksek öğrenime başladı. 1987’de yüksek öğrenimini<br />

tamamlayarak, Ankara Üniversitesi<br />

İlâhiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Bölümü<br />

Hadis Anabilim Dalında yüksek lisansa<br />

başladı. Kırıkkale ve Ankara’da Diyanet İşleri<br />

Başkanlığına bağlı olarak memuriyet görevlerinde<br />

bulundu. 1988’de bir yıl süreyle Milli<br />

Eğitim Bakanlığının tahsis ettiği bursla Kahire<br />

Üniversitesinde inceleme ve araştırmalarda<br />

bulundu. 1990’da “Musa Carullah Bigiyef, Hayatı,<br />

Fikirleri ve Eserleri” adlı tezi ile yüksek lisansını<br />

tamamladı. 1990’da başladığı Doktora<br />

öğrenimini, 1995’te “Sünnet ve Hadisin Anlaşılması<br />

ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu”<br />

adlı teziyle tamamladı. Doktora çalışması,<br />

1996’da Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları<br />

Birincilik Ödülü aldı. 1995-1997 yıllarında<br />

Ahmet Yesevi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde<br />

dersler verdi. Anadolu Üniversitesi<br />

İlâhiyat önlisans programının hazırlanmasında<br />

görev aldı. 1997-1998 yıllarında inceleme ve<br />

araştırmalar yapmak üzere İngiltere’de bulundu<br />

1998’de yardımcı doçent, 1999’da doçent,<br />

2006’da profesör unvanını aldı. 2001-2003 yıllarında<br />

Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesinde<br />

dersler verdi. Hâlen Ankara Üniversitesi<br />

İlâhiyat Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi<br />

Eğitim Fakültesinde derslerine devam etmekte<br />

ve derslerini TRT 4 aracılığı ile de sürdürmektedir.<br />

13.08.2003’te Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı<br />

görevine atandı.<br />

235


236<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />

1963 yılında Solhan’da doğdu. 1983 yılında<br />

Ankara Ü. İlahiyat Fakültesinde Mezun<br />

oldu. Yüksek Lisans ve Doktorasını<br />

Ankara Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam<br />

Tarihi Anabilim dalında yaptı. Halen Hitit<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslam Tarihi<br />

ve Sanatları Bölümünde öğretim üyesi ve aynı<br />

zamanda da bölüm başkanıdır


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Malezya Uluslar arası İslam Üniversitesinde<br />

öğretim üyesi. Yayımlanmış<br />

birçok makale ve telif çalışması bulunmaktadır:<br />

1- Muslims in Great Britain.<br />

Mohd. Mumtaz ALİ<br />

2- A Comprehensive Bibliography [Booklet],<br />

Islamic Foundation. U.K,1990<br />

3 - The Concepts of İslamic Ummah and Shariah:<br />

Contemporary Methodological İssues,<br />

Pelanduk Publications, P.jj.,1992<br />

237


238<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

M. Said ŞİMŞEK<br />

1951 yılında Mardin’de doğdu. İlkokulu<br />

Şanlı Urfa iline bağlı Ceylanpınar ilçesinde<br />

okudu. Orta öğrenimine Mardin<br />

İmam-Hatip Lisesi’nde başladı ve Diyarbakır<br />

İmam-Hatip lisesi’nde bitirdi. 1973 yılında da<br />

Erzurum Yüksek İslam Enstitüsünden mezun<br />

oldu. Diyanet İşleri başkanlığına bağlı olarak<br />

vaizlik ve İmam-Hatip Lisesi Meslek dersleri<br />

öğretmenliği yaptı. 1977 yılında Konya Yüksek<br />

İslam Enstitüsü’nde akademisyenlik hayatına<br />

başladı. 1994 yılında Tefsir Profesörlüğü unvanını<br />

aldı. Halen Selçuk Üniversitesi İlahiyat<br />

Fakültesi’nde Tefsir Anabilim dalında öğretim<br />

üyesi görevini yürütmektedir.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Mustafa İSLÂMOĞLU<br />

28 Ekim 1960 Develi’de doğdu. İlk ve orta<br />

eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Aynı dönemde<br />

babasından klasik usulde Sarf-<br />

Nahiv okudu. Yüksek İslam Enstitüsü’nde<br />

başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi<br />

Şeri’a İslamiyye Fakültesi’nde sürdürdü.<br />

Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi<br />

(1982-1989) ve Dergah’ta yayımladı. İlk makaleleri<br />

Milli Gazete (1980) ve Yeni Devir’de<br />

(1982-83) çıktı. Üniversiteler arası şiir yarışması<br />

1. ve 2.lik ödüllerini aldı.<br />

Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık<br />

Dergi Yayınları arasından 1987’de çıktı. Değişik<br />

coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle<br />

yaptığı söyleşiler Eksen Yayınları tarafından<br />

Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı<br />

(1989).<br />

Kahire’de eğitim için bulunduğu yıllarda bir<br />

yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan<br />

da dersler verdi. İlk araştırma ürünü olan<br />

İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada<br />

kaleme aldı (1990). Yine ilk deneme eseri<br />

Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı.<br />

Aynı dönemde Safinaz Kazım’ın fî Mes’eti’s-<br />

Süfur ve’l-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü<br />

adıyla Türkçe’ye kazandırdı (1990). İlk<br />

cildini Kahire’de diğer ciltlerini döndükten<br />

sonra Türkiye’de kaleme aldığı Anadolu İslami<br />

Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler<br />

ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı<br />

(1991-1993). Bu serinin ilk cildini Hasan<br />

Ali Beyyumi ile birlikte Arapça’ya çevirdi. Bu<br />

çeviri Daru’z-Zehra tarafından Cuzuru’l-<br />

Hareketi’l-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı<br />

(Kahire-1994).<br />

239


240<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü<br />

adlı eseri 1994’te okuruyla buluştu.<br />

Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler<br />

I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı<br />

(1995, 1998).<br />

Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Yasîn<br />

adıyla yayımladı (1991). Daha sonra<br />

tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı<br />

(1996). Kahire’de verdiği tefsir derslerini,<br />

bir “konulu tefsir” örneği olan Adayış<br />

Risalesi’nde bir araya getirdi (1992).<br />

1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü<br />

başlattığı tefsir dersleri 15 yıldan beri devam<br />

etmektedir. Aynı dersler www.tefsirdersi.com<br />

adlı siteden canlı olarak yayımlanmaktadır.<br />

Yine 1998 yılında başlayan<br />

Tefsiru’l-Kur’an Te’vilu’l-furkan adlı<br />

görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio)<br />

tefsir projesinde bugüne kadar 170 ders<br />

yayımlandı. Proje, 200 derste Kur’an’ın<br />

tamamının görüntülü olarak tefsirini hedeflemekte<br />

ve 2008 yılında tamamlanması<br />

öngörülmektedir.<br />

Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli<br />

Meal adı verilen Kur’an’ın Türkçe<br />

tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle<br />

eş zamanlı olarak yürümekte ve birlikte<br />

tamamlanması öngörülmektedir.<br />

Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam<br />

ettiği Yeni Şafak, Anadolu’da Vakit, Akit,<br />

Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi<br />

gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini<br />

Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık,<br />

Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş<br />

Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün<br />

Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin<br />

Işığında isimleriyle kitaplaştı. Kendisiyle<br />

yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir<br />

Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla<br />

yayımlandı.<br />

Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük<br />

ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar<br />

altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz<br />

Goldziher’in De Richtungen der İslamichen<br />

Koranauslegung adlı eserini, Arapça<br />

tercümesinden Türkçe’ye çevirdi. 1997<br />

yılında Human Rights Watch Helmann-<br />

Hammet 1997 ödülünü aldı.<br />

II. Uluslararası Fetih Sempozyumu’nda<br />

sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı<br />

(1997). Mekke’de kaleme aldığı<br />

Hac Risalesi 1998’de yayımlandı. Aralık<br />

2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses<br />

getiren eseri Üç Muhammed’i yayımladı.<br />

Amerika/Atlanta’da verdiği seminerler<br />

Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla<br />

yayımlandı. Bunu Ne Yapmalı-Nasıl<br />

Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı<br />

eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme<br />

aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını<br />

2002’de yayımladı. Allah: Tanımak-<br />

Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış<br />

son kitabıdır.<br />

Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe<br />

ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü<br />

eseri bulunmaktadır. Kitaplarından<br />

bazıları Arapça, Almanca, İngilizce,<br />

Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutça’ya<br />

çevrilip yayımlanmıştır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Murat YILMAZ<br />

1974 İstanbul doğumlu olup aslen Ordu<br />

Mesudiyelidir. İstanbul Üniversitesi<br />

Tarih bölümü mezunu. Yüksek lisansını<br />

Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı.<br />

1994 yılından beri İHH İnsani Yardım<br />

Vakfı’nda fiili olarak görev yapmaktadır.<br />

Hâlihazırda vakfın Başkan yardımcılığını ifa<br />

ediyor. Özel olarak vakfın Balkan programlarına<br />

da katılmakta. Sancak ve Kosova isimli iki<br />

kitabı bulunmaktadır.<br />

241


242<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Mustafa ÖZEL<br />

1956 yılında Ağrı’da doğdu. 1974 yılında<br />

Naci Gökçe Lisesinden, 1980 yılında<br />

ise Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler<br />

Fakültesinden mezun oldu. Bankacılık, dış ticaret<br />

ve sanayi sektörlerinde yönetici ve danışman<br />

olarak çalıştı. Dergâh, İzlenim, Kayıtlar,<br />

İlim ve Sanat, İslam, Yedi İklim, İktisat ve İş<br />

Dünyası dergilerinde yazı ve çevirileri yayımlandı.<br />

Halen çeşitli kuruluşlara danışmanlık<br />

yapmakta ve muhtelif yayın organlarında köşe<br />

yazarlığı yapmaktadır.<br />

Eserleri: Amerikan Yüzyılının Sonu, Piyasa<br />

Düşmanı Kapitalizm, Küresel Rekabet (editör),<br />

Stratejik Yönetim ve Liderlik (editör),<br />

İktisat Risaleleri (editör), İktisat ve Din, Tarih<br />

Risaleleri (editör), Devlet ve Ekonomi, Değişim<br />

ve Kriz, İstikbal Köklerdedir, Yöneticilik<br />

Dersleri, Refahlı Türkiye, Müslüman ve Ekonomi,<br />

Liderlik Sanatı.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Mustafa TAYAR<br />

29 Aralık 1962 Ankara’da doğdu. 1984<br />

yılı Haziran Döneminde U.Ü. Veteriner<br />

Fakültesinden mezun oldu. 10.11.1994<br />

tarihinde araştırma görevlisi kadrosunda doktora<br />

öğrenimine başladı. 24.10.1989 tarihinde<br />

doktora çalışmasını tamamladı. 18 Mayıs<br />

1993’de yardımcı doçentliğe atandı. 7.10.1994<br />

tarihinde yapılan Doçentlik Sınavında başarılı<br />

olarak “ÜNİVERSİTE DOÇENTİ” unvanı<br />

ve yetkisini aldı. 12.04.2001 tarihinde Uludağ<br />

Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni<br />

ve Teknolojisi Anabilim Dalında Profesörlüğe<br />

atandım. Halen U.Ü. Veteriner Fakültesi<br />

Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölüm başkanlığı<br />

ve Anabilim dalı başkanlığı görevlerini yürütüyor.<br />

Alanımda 100’ün üzerinde yerli ve yabancı<br />

makale yazdı. 4 adet basılı kitabı mevcut.<br />

243


244<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Nazife ŞİŞMAN<br />

1963 yılında Bolu’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi<br />

İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi<br />

bölümünden mezun oldu.<br />

Yayınlanmış kitaplar: Global Konferanslarda<br />

Kadın Politikaları, Anlatılmamış Öyküler (derleme),<br />

Kamusal Alanda Başörtülüler (röportaj),<br />

“Emanet”ten “Mülk”e: Kadın, Beden, Siyaset,<br />

Küreselleşmenin Pençesi, İslam’ın Peçesi<br />

İngilizce’den Türkçe’ye kazandırdığı eserler:<br />

Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, Seyyid<br />

Hüseyin Nasr, İslam Kozmoloji Öğretilerine<br />

Giriş, Ebu’l A’la el-Mevdûdî, Tefhim’ül<br />

Kur’an (tercüme kurulunda yer aldı), Amine<br />

Vedud-Muhsin, Kur’an ve Kadın.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Nuh YILMAZ<br />

Lise eğitimini Maçka Anadolu Gazetecilik<br />

Lisesi’nde tamamlayarak, 1992<br />

yılında ANKA Haber Ajansı’nda muhabir<br />

olarak gazetecilik hayatına başladı. 2006<br />

yılından beri STAR Gazetesi ve Haber 24’ün<br />

Washington temsilcisi olarak gazetecilik kariyerine<br />

devam ediyor. Aynı gazetede bir süre Washington<br />

Mektubu adı altında köşe yazıları yazdı.<br />

Marmara Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi dalında<br />

başladığı eğitim serüveninde, 1999 yılında<br />

ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde lisans eğtimini,<br />

2001 yılında Bilkent<br />

Üniversitesi, Grafik-Tasarım Bölümü’nde yüksek<br />

lisans eğitimini tamamladı. 2001-2003 yılları<br />

arasında Kanada’da Trent Üniversitesi’nde Kuram,<br />

Kültür ve Siyaset Yüksek Lisans programına<br />

devam etti. 2003 yılından beri George Mason<br />

Üniveristesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde<br />

doktora çalışmalarına devam ediyor. Aralarında<br />

Kültürel Çalışmalara Giriş, Görsel Sanatlarda<br />

Eleştirel Kuram, Sanatçılar için Yazım, Estetik<br />

gibi dersler verdi. Tezire, Anlayış, Birikim ve Yarın<br />

Dergileri başta olmak üzere bir çok makale<br />

yayımladı. Çeşitli derleme kitap ve ansiklopedilerde<br />

makaleleri yayımlandı, bir çok konferansta<br />

tebliğ sundu. Osmanlı İmparatorluğu Ansiklopedisi<br />

başta olmak üzere çeşitli yabancı yayınlarda<br />

bulundu. Çağdaş sanat sergi katalogları için İngilizce<br />

sanat eleştirileri yazdı. Vadi Yayınları’ndan<br />

çıkan Bobby Sayyid’in Fundemantalist Korku ve<br />

Küre Yayınları’ndan basıma hazırlanan Oliver<br />

Leaman’ın İslam Estetiği adlı kitapları çaşta olmak<br />

üzere çeviriler yaptı. İlgi alanları görsel çalışmalar,<br />

eleştirel kuram, göstergebilim, Avrupa<br />

merkezci düşüncesinin eleştirisi ve Müslümanlarda<br />

siyasal özneliğin imkanlarıdır. Halen Washington<br />

DC’de yaşayan Yılmaz, çok iyi derecede<br />

İngilizce ve orta düzeyde Fransızca bilmektedir.<br />

245


246<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Orhan KENASARI<br />

1953 Yılında Malatya’da doğdu. İlk ve<br />

Orta öğretimini Malatya’da tamamladı.<br />

İzmir İlahiyat Fakültesinden (o günkü<br />

adıyla; İzmir Yüksek İslam Enstitüsü) 1977<br />

yılında mezun oldu. Muhtelif okullarda öğretmenlik<br />

yaptı. Orta seviyede Arapça ve İngilizce<br />

bilmektedir. www.fikiryorum.net isimli<br />

elektronik derginin genel yayın yönetmenliğini<br />

yapmaktadır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Ömer ÇETİN<br />

1964, İzmir Ödemiş doğumludur. 1977<br />

yılında 50. Yıl İlkokulu’nda, 1980 yılında<br />

Ödemiş Ortaokulu’nda, 1983 yılında<br />

Ödemiş Lisesi’nde eğitimini tamamladı.1988<br />

yılında İstanbul Üniversitesi Veterinerlik<br />

Fakültesi’nden mezun oldu. 1988-1993 yılları<br />

arasında İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri<br />

Enstitüsü, Besin Hijyeni ve Teknolojisi<br />

Anabilim dalı’nda “ Sütlü Çikolata Üretiminde<br />

Uygulanan Teknolojik İşlemlerin Mikrobiyolojik<br />

Kaliteye Etkisi Üzerine Araştırmalar”<br />

isimli tezini sunmuştur. 1997 yılında İstanbul<br />

Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Besin Hijyeni<br />

ve Teknolojisi Anabilim Dalı’nda doktorasını<br />

tamamlayıp 2000 yılında yardımcı doçentlik<br />

ünvanı almıştır. Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />

Derneği, İstanbul Veteriner Hekimleri Odası,<br />

Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’ne üyelikleri<br />

mevcuttur<br />

247


248<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Sadık EMECEN<br />

1973 tarihinde Giresun’un Eynesil kazasında<br />

dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini<br />

Eynesil’de tamamladı. 1990 tarihinde<br />

Eynesil İmam- Hatip Lisesini bitirdikten sonra<br />

üniversite imtihanlarına girdi ve Marmara<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandı. 1995<br />

yılında İlahiyat Fakültesini bitirdi. 2001 yılında<br />

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis<br />

Ana Bilim Dalı’nda “İbn Cüreyc’in Hayatı ve<br />

Hadis İlmindeki Yeri” isimli teziyle Yüksek Lisans<br />

Eğitimini tamamladı. 1995 ile 2004 yılları<br />

arasında değişik vakıf ve şirketlere bağlı özel<br />

eğitim kurumlarında yönetici olarak görev yaptı.<br />

2004 yılında Kimse Yok Mu Dayanışma Ve<br />

Yardımlaşma Derneği’nde çalışmaya başladı<br />

ve derneğin değişik kademelerinde görev aldı.<br />

Halen Şubeler ve Sosyal İnceleme Koordinatörü<br />

olarak görevini sürdürmektedir.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Şinasi GÜNDÜZ<br />

Dr. Gündüz 1984 yılında Ankara<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde<br />

lisans eğitimini tamamladı. İngiltere<br />

Durham Üniversitesi Şarkiyat Bölümü’nde<br />

yüksek lisansta araştırma öğrencisi olarak çalıştı<br />

ve Manchester Victoria Üniversitesi Ortadoğu<br />

Projeleri Bölümü’nde doktorasını tamamladı.<br />

2003’te İstanbul Üniversitesi Dinler<br />

Tarihi Bölümü’nde profesör olarak göreve<br />

başladı. Aynı fakültenin Felsefe ve Dini Bilimler<br />

Bölümü’nde başkanlık görevine devam<br />

etmektedir. Bu sıfatla, üniversite öğrencilerine<br />

ve mezunlarına zıt görüşler, Gnostic dinler,<br />

Hıristiyanlık dini ve erken tarihi, dinler arası<br />

diyalog, karşılaştırmalı dinler ve dini çeşitlilik<br />

ve çelişkiler konularında konferanslar vermektedir<br />

ve bu alanlarda çok sayıda yayımlanmış<br />

çalışması mevcuttur.<br />

249


250<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Vecdi AKYÜZ<br />

1955 yılında Kırklareli’nin Üsküp beldesinde<br />

doğdu. İlkokulu aynı yerde bitirdi.<br />

1971’de Tekirdağ İmam-Hatip Lisesi<br />

orta kısmından, 1974’te İstanbul İmam-Hatip<br />

Lisesi’nden, 1978’de İstanbul Yüksek İslam<br />

Enstitüsü’nden mezun oldu. Diyanet İşleri<br />

Başkanlığı taşra teşkilatında çeşitli görevlerde<br />

bulundu. 1979’da Kastamonu/Azdavay ilçe<br />

müftüsü, 1979-1983’te Tekirdağ’da, 1984’te<br />

İstanbul/Eminönü’nde müftülük murakıbı<br />

olarak görev yaptı. 1985 yılında Marmara<br />

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okutman<br />

olarak göreve başladı. 1989’da MÜ Sosyal<br />

Bilimler Enstitüsü’nde Emeviler’in Kuruluş<br />

Dönemi’nde İslam Kamu Hukukunun Gelişmesi<br />

adlı doktora tezini tamamladı. 1992’de doçent,<br />

2001’de de profesör oldu. Halen M.Ü. İlahiyat<br />

Fakültesi’nde İslam Hukuku öğretim üyesi<br />

olarak görev yapmaktadır.


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Waleck S. DALPOUR<br />

Dr. Shahrokh Dalpour, Fransa’da Maine<br />

Üniversitesi’nde işletme profesörüdür.<br />

Lisans eğitimini İran’da Ekonomi<br />

ve İş Hukuku’nda aldı. İşletme mastırını<br />

ise Northern Colarado Üniversitesi Yönetim<br />

ve Strateji bölümünden aldı. Aynı zamanda,<br />

Idaho State Üniversitesi’nde ve Northern Colarado<br />

Üniversitesi’nde Uluslar arası Ticaret<br />

ve Uluslar arası İnsan Kaynakları üzerine iki<br />

post doktora yaptı. Shahrokh ticaret ve yönetim<br />

üzerine çeşitli dersler vermektedir. Hemen<br />

her yıl Fransa’da Universite du Maine at<br />

Lemans’de dersler vermektedir. Aynı zamanda<br />

Türkiye, Rusya ve Çin’deki üniversitelerle ortaklaşa<br />

çalışmaktadır. NAFTA, EU/EURO,<br />

WTO, U.S ticaret politikaları ve Türk ekonomisi<br />

Shahrokh’un araştırma, sunum ve yayım<br />

alanlarıdır.<br />

251


252<br />

ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />

Yasin AKTAY<br />

1990’da ODTÜ Sosyoloji Bölümünden mezun<br />

oldu.1993’te, Political and Intellectual<br />

Disputes on the Academisation of Religious<br />

Knowledge isimli tezi vererek, yüksek Lisans;<br />

1997’de, Body, Text, Identity: The Islamist Discourse<br />

of Authenticity in Modern Turkey isimli tezle<br />

aynı bölümden doktora aldı. 1999 Kasım’ında<br />

Uygulamalı Sosyoloji anabilim dalında Doçent<br />

oldu.<br />

Türkiye Bilimler Akademisi’nin 2001 yılı Doktora-<br />

Sonrası bursuyla University of Utah bünyesinde<br />

Mormonların iş Ahlakı ile Anadolu’daki yeni<br />

girişimcilerin iş ahlakları arasında karsılaştırmalı<br />

bir çalışma yaptı. 2003-2004 Öğretim yılında<br />

ABD’de University of Maine’de Sosyal Sorunlar<br />

ve Sosyal Değişim ile Orta Doğu Sosyolojisi dersleri<br />

verdi.<br />

1992-2000 yılları arasında Vadi Yayınları Genel<br />

Yayın Yönetmenliğini yaptı; 1991’den beri yayımlanmakta<br />

olan Sosyal Bilimler, Düşünce ve<br />

Siyaset dergisi Tezkire’nin Genel Yayın Yönetmenliğini;<br />

2003 yılından beri yayımlanmakta<br />

olan Sivil Toplum Dergisi’nin Eş-Editörlüğünü<br />

yürütüyor..<br />

2005 yılında Kurumlar Sosyolojisi Anabilim dalında<br />

Profesör olan Aktay, halen Yeni Şafak Gazetesinde<br />

de yazmaktadır.<br />

Sosyoloji, yorumsamacılık, siyaset ve siyaset felsefesi,<br />

toplumsal değişim üzerine bir çok kitap ve<br />

makalesi bulunmaktadır.<br />

Kitaplarından bazıları: Postmodernizm ve İslam,<br />

Küreselleşme Ve Oryantalizm (A. Topçuoğlu ile,<br />

1996); Din Sosyolojisi (M. Emin Köktaş’la, 1998);<br />

Türk Dininin Sosyolojik İmkanı (1999); Modern<br />

Türkiye’de Siyasi Düşünce, 6. Cilt-Islamcılık<br />

(editör. 2004)


Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />

Yusuf BEYAZIT<br />

1962 doğumlu olan Yusuf BEYAZIT,<br />

evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce bilmektedir.<br />

1990 yılında Ankara Üniversitesi<br />

Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur.<br />

Yüksek lisansını, 1991-1992 yıllarında Türkiye<br />

Orta Doğu Amme İdare Enstitüsü Kamu Yönetimi<br />

alanında Milli Eğitim Bakanlığı’nın<br />

Yeniden Yapılandırılması konusunda yapmıştır.<br />

1987-1992 yılları arasında Milli Eğitim<br />

Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde yöneticilik<br />

yapmıştır. 1991-1994 yılları arasında serbest<br />

avukatlık yapmıştır. 1994-1997 yılları arasında<br />

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Encümen<br />

Müdürü olarak,1997-2000 yılları arasında da<br />

ise Emlak ve İstimlak Dairesi Başkanı olarak<br />

görev yapmıştır. 2000-2002 yılları arasında<br />

İSKİ 1. Hukuk Müşaviri olarak çalışmış,<br />

2003 yılından itibaren Vakıflar Genel Müdürü<br />

ve Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Başkanı<br />

olarak çalışmaktadır. Çeşitli dergi ve gazetede<br />

emlak ve eğitim konularında yayımlanmış makaleleri<br />

mevcuttur.<br />

253


NOTLAR


Notlar<br />

255


256<br />

Notlar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!