uluslararası kurban sempozyumu
uluslararası kurban sempozyumu
uluslararası kurban sempozyumu
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ULUSLARARASI<br />
KURBAN<br />
SEMPOZYUMU<br />
8-9 ARALIK 2007 İSTANBUL<br />
LÜTFİ KIRDAR ULUSLARARASI<br />
KONGRE VE SERGİ SARAYI<br />
HALİÇ SALONU<br />
HARBİYE / İSTANBUL<br />
BAYRAMPAŞA<br />
BELEDİYESİ<br />
DİYANET İŞLERİ<br />
BAŞKANLIĞI
2<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Bayrampaşa Belediyesi Başkanlığı<br />
Yayına Hazırlayan:<br />
www.nariletisim.com<br />
Çeviri: Karınca Tercüme<br />
Tasarım: Ömer Somay<br />
Baskı: Vesta Ofset<br />
1. Baskı<br />
İstanbul / Haziran 2008<br />
www.bayrampasa.bel.tr<br />
Tel: 0212 467 19 00<br />
© Bayrampaşa Belediyesi<br />
Bildirilerin içerik sorumluluğu bildiri sahiplerine aittir.<br />
Bildiri ve görseller kaynak gösterilerek kullanılabilir.
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
8 - 9 Aralık 2007<br />
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı (ICEC)<br />
Haliç Salonu Harbiye / İstanbul<br />
SEMPOZYUM<br />
DÜZENLEME KOMİTESİ<br />
Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />
Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />
Ali KAHRAMAN<br />
Bayrampaşa Belediyesi Başkan Yardımcısı<br />
Sedat AKYÜZ<br />
Bayrampaşa Belediyesi Kültür Müdürü<br />
Mustafa ÇOLAK<br />
Bayrampaşa Belediyesi Makine Mühendisi<br />
Tayfun NASUHBEYOĞLU<br />
Bayrampaşa Belediyesi Veteriner Hekim<br />
Serkan ÇOLAKOĞLU<br />
Bayrampaşa Belediyesi<br />
Şerife SOLMAZ<br />
Bayrampaşa Belediyesi<br />
3
4<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurban<br />
Prof. Dr. Ali BARDAKOĞLU<br />
Diyanet İşleri Başkanı<br />
İnsanlık tarihi kadar eski olan <strong>kurban</strong>,<br />
bütün ilâhî dinlerin en önemli temel<br />
ibadetlerinden biridir. Özünde insanlığın<br />
bütün arayışı, yüce ve ilâhî olan<br />
her şeye yakın olma çabasıdır. Böylece<br />
<strong>kurban</strong>ın temel felsefesi, “Allah’a yaklaştıran”<br />
bir ibadet olmasıdır. Elbette kesilen<br />
hayvanların ne eti ne de kanı Allah’a<br />
ulaşır. Allah’a ulaşan inananların niyeti ve<br />
takvasıdır. İnananlar bu niyetle arınır ve<br />
Allah’a yaklaşırlar.<br />
Kurban ibadetinin şüphesiz maddî ve<br />
manevî pekçok hikmeti vardır. Bunlardan<br />
en önemlisi fedakârlık ve Allah’ın emrine<br />
bağlılıktır. İnsan tek başına yaşayan bir birey<br />
değildir; sırasıyla bir ailesi, komşuları,<br />
dost ve arkadaşları, havasını teneffüs ettiği<br />
ve nihayetinde içinde yaşadığı bir dünya<br />
vardır. İslâm’ın ibadet anlayışında, insana,<br />
kendisinden Allah’a doğru bütün varlıkları<br />
hatırlatan bir felsefe vardır. Böylece<br />
Müslüman kendinden başlayarak bütün<br />
varlıklara karşı fedakârlık ve sorumluluk<br />
bilinciyle hareket eder ve bu yolla Allah’ın<br />
rızasını kazanmaya çaba gösterir. Bu bağlamda<br />
<strong>kurban</strong>, yoksullar ve unutulmaya<br />
yüz tutan dostluk-komşuluk ilişkileri için<br />
bir imkân ve fırsattır. Kurbanla birlikte<br />
insanlık ve kardeşlik duygularının da toplumun<br />
fertleri arasında dolaşımı sağlanmaktadır.<br />
Günümüz toplumunda şehirleşmeyle beraber<br />
<strong>kurban</strong>la ilgili olarak ortaya çıkan temel<br />
sorunlardan biri sağlık ve çevre sorun-
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
larıdır. Çevreyi hoyratça kullanan ve sağlık<br />
sorunlarına dikkat etmeyen toplumlar gelecek<br />
nesillere karşı sorumludur. Unutmayalım<br />
ki, Yüce yaratıcı, içinde yaşadığımız<br />
çevreyi bize emanet etmiştir. Çevre temizliğini<br />
gözetmeden yapılan ibadet, ibadetin<br />
temel felsefesine, Yaratıcıya yakın olma<br />
duygusuna karşı bir saygısızlıktır. Bu yüzden<br />
çevre ve sağlık sorunlarını dikkate<br />
almayan toplumlar insanlığın ortak tecrübelerini<br />
gözardı etmiş sayılır. Kurban ibadeti<br />
gibi, yerine getirilmesinde temizliğin<br />
esas olduğu ibadetler için ortam önemli<br />
bir sorundur. Çevre temizliğine riayet<br />
edilmeden gerçekleştirilen <strong>kurban</strong> ibadeti,<br />
Allah’a yaklaşmayı amaç edinirken, yer<br />
yer O’nun hoşnut olmayacağı durumlar<br />
meydana gelebilmektedir. Çağdaş iletişim<br />
araçları da hoş olmayan bu görüntülerden<br />
hareketle zaman zaman olayın ayrıntısına<br />
yer vererek, ibadetin bizzat kendisini<br />
sorgulama yanlışlığına düşebilmektedir.<br />
Dinî konularda toplumu aydınlatmak,<br />
ibadetlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesini<br />
sağlamak kuşkusuz Diyanet İşleri<br />
Başkanlığımızın temel görevlerinden<br />
biridir. Bu amaçla 2002 yılında Kurban<br />
hizmetlerinin Başkanlığımızca yürütülmesine<br />
dair yönetmelik Resmî Gazete’de<br />
yayınlanmıştır. İlgili Bakanlıklarla birlikte<br />
“Bakanlıklararası Kurban Hizmetleri<br />
Kurulu” kurulmuş ve bu kurul marifetiyle<br />
<strong>kurban</strong> kesim işlemlerinin düzenli bir<br />
şekilde yürütülmesi için alınması gereken<br />
tedbirlere dair kararlar alınmış ve hızla<br />
uygulamaya geçilmiştir. Bu çerçevede<br />
Başkanlığımız <strong>kurban</strong> hizmetlerinin dinî<br />
esaslarını, yerel yönetimler ve diğer ilgili<br />
kurumlarda fizikî şartlarını belirlemekle ve<br />
denetlemekle yükümlü olmuşlardır. Konunun<br />
bütün sorunlar alanını, yapılması<br />
gerekenleri, kamuoyunun sağlıklı bilgi-<br />
lendirilmesinin, toplumun bilinçlendirilmesinin<br />
imkân ve sorunlarını tartışmak<br />
üzere Bayrampaşa Belediyesi ile Diyanet<br />
İşleri Başkanlığımız müştereken, iki gün<br />
süren Uluslararası Kurban Sempozyumu<br />
düzenlemişlerdir. İşte elinizdeki kitap, bu<br />
sempozyumda sunulan bildirilerden oluşmaktadır.<br />
Konuyla ilgilenen herkesin Uluslararası<br />
Kurban Sempozyumu bildirilerinden istifade<br />
edeceğini, yeni sorunların çözümünde<br />
bunlardan yararlanacağını umut ediyorum.<br />
Başta bu organizasyona ev sahipliği<br />
yapan Bayrampaşa Belediye Başkanı Hüseyin<br />
Bürge olmak üzere emeği geçen tüm<br />
yetkililere ve bildirileriyle bu sempozyuma<br />
katılan yerli ve yabancı bütün ilim adamlarına<br />
takdir ve şükranlarımı sunuyor,<br />
<strong>sempozyumu</strong>n amacına ulaşmış olmasını<br />
Yüce Allah’tan diliyorum.<br />
5
6<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Hüseyin BÜRGE<br />
Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />
Kurban Sempozyumu<br />
İslam ve diğer dinlerin önemli ibadetlerinden<br />
olan <strong>kurban</strong>, Avrupa’da,<br />
Türkiye’de ve diğer İslam ülkelerinde,<br />
öncesi ve sonrasıyla bir ay boyunca<br />
gündemde yer almaktadır. Bu sırada<br />
zihinler karışmakta, cevaplandırılması<br />
gereken onlarca soru ortaya çıkmaktadır.<br />
Üstelik bu sorular geçici bir merak sonucu<br />
ortaya çıkmış sorular olmayıp, hayatın<br />
birçok alanına tekabül eden ciddi konulardır.<br />
Çünkü <strong>kurban</strong>, inanç, beslenme,<br />
sağlık, temizlik, çevre, gıda gibi çok sayıda<br />
alanı ilgilendirmektedir. Bu sorular bazen<br />
endişe boyutlarına da ulaşmakta, bilgisiz<br />
ve tecrübesiz insanlar kamuoyunun karşısına<br />
geçip, görüş belirtmektedir.<br />
Türkiye’de ilk defa 2007 yılında Bayram-<br />
paşa Belediyesi’nin öncülüğünde, akademisyenler,<br />
yerel yöneticiler ve sivil toplum<br />
teşkilatlarının buluşup “Kurban” konusunu<br />
derinliğine değerlendirebilecekleri bir<br />
ortam oluşturuldu. Bu son derece anlamlı<br />
ancak gecikmiş bir buluşmaydı.<br />
Bu yüzden organizasyonda görev alan,<br />
katkısı olan herkese en derin şükranlarımı<br />
sunuyorum.<br />
Bayrampaşa Belediyesi’nin bu anlamlı<br />
çalışmaya ev sahipliği yapması tesadüf değildir.<br />
Belediyemiz 2000 yılından itibaren<br />
modern <strong>kurban</strong> satış ve kesim merkezleri<br />
oluşturmuş, basında her yıl görmeye alıştığımız<br />
nahoş görüntüler ortadan kaldırılmıştır.<br />
Bu çerçevede, <strong>kurban</strong> satış ve kesim<br />
merkezlerinde alışveriş yapan insanların
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ihtiyaçlarına cevap verecek ( cafe, lokanta,<br />
wc, duş, karantina, sağlık ocağı, çocuk<br />
oyun grubu ve kiosk gibi) mekânlar oluşturulmuştur.<br />
Ayrıca halkımızın <strong>kurban</strong><br />
konusunda bilgilendirilmesine yönelik cd<br />
ve broşürler dağıtılmıştır.<br />
Yaptıklarımız sadece, basit anlamıyla bir<br />
belediye düzenlemesi değildir. Bu çabanın<br />
temelinde kültür oluşturma amacı vardır<br />
ve bu yavaş yavaş başarılmaktadır. Hızla<br />
kentleşen İstanbul için modern kente uygun<br />
bir <strong>kurban</strong> kültürü geliştirilmesi şarttır.<br />
Bunu yapamazsak, şehircilik ve inanç<br />
anlamında zaman zaman örneklerine şahit<br />
olduğumuz kötü sonuçlar ortaya çıkacaktır.<br />
Belediyemizin bu alandaki çalışmaları<br />
sadece İstanbul çapında değil, tüm ülkede<br />
model olmuş, çok sayıda yerel yönetim<br />
birimi ortaya çıkan örnekten faydalanma<br />
yoluna gitmiştir. Gurur verici olan bu durum,<br />
sosyal belediyeciliği önemseyen bizleri<br />
<strong>kurban</strong>la ilgili daha bilimsel çalışmalar<br />
yapmaya yönlendirmiştir.<br />
Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali<br />
Bardakoğlu ile yaptığımız istişare neticesinde,<br />
<strong>kurban</strong> konusunda düşüncede ve<br />
uygulamada ortak bir noktada buluşabilmemize<br />
katkı sağlamak için bir <strong>kurban</strong><br />
<strong>sempozyumu</strong> yapılmasına karar verdik.<br />
İki gün boyunca yapılan oturumlar neticesinde<br />
dinleyicilere ve kamuoyuna iki<br />
önemli hususta bilgi sunuldu.<br />
Birincisi: Kurban, Hz. İbrahim peygamberle<br />
sembolleşen bir ibadettir; kökleri<br />
İslamiyet’ten çok öncelere dayanmaktadır.<br />
İkincisi: Kurban kesiminde İslam medeniyetinin<br />
gerekleri olan temizlik, sağlık,<br />
şefkat, adanmak gibi niteliklerin tezahürü<br />
olan ideal bir <strong>kurban</strong> satış ve kesim şekli<br />
ile <strong>kurban</strong> etinin, kanının, sakatatlarının<br />
ve diğer uzuvlarının en sağlıklı ve verimli<br />
değerlendirme yöntemlerine ilişkin model<br />
çalışmalar.<br />
Sempozyuma çok sayıda yerli ve yabancı<br />
akademisyen, araştırmacı, yazar, gazeteci,<br />
yerel yönetici, <strong>kurban</strong> satış ve kesim organizatörü,<br />
yardım örgütü ve sivil toplum<br />
kuruluş temsilcisi katılmıştır.<br />
İki gün boyunca onların <strong>kurban</strong> ibadetine<br />
ilişkin görüş ve tecrübelerinden istifade<br />
ettik. İnanıyorum ki bu tebliğler, müzakereler<br />
hepimiz için faydalı oldu.<br />
Elinizdeki kitap ile sempozyumda sunulan<br />
önemli bildirilerin daha kalıcı hale<br />
gelmesini amaçladık. Konuyla ilgili herkesin<br />
kütüphanesinde olması gereken bu<br />
çalışmayı sunmaktan dolayı mutluyuz.<br />
Programımıza destek veren ve katılım<br />
gösteren herkese teşekkür eder, saygılarımı<br />
sunarım.<br />
7
ICINDEKILER
17<br />
20<br />
22<br />
25<br />
43<br />
49<br />
57<br />
Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />
Mehdi EKER / Tarım Bakanı<br />
I. GÜN - AÇILIŞ KONUŞMASI<br />
PROTOKOL<br />
KONUŞMALARI<br />
Anlamlar ve Semboller Dünyamızda Kurban<br />
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ / Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />
İnsancıllığın, Tarafsızlığın ve Merhametin Simgesi Kurban<br />
Tekin KÜÇÜKALİ / Kızılay Genel Başkanı<br />
I. GÜN - I. OTURUM<br />
DİNİ KAYNAKLAR<br />
VE KURBAN<br />
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ / Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />
Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK / Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
Doç. Dr. Bünyamin ERUL / Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurban: İnsanlığın Birliği için Mesaj ve Metot<br />
Dr. Mohd. Mumtaz Ali / International Islamic University, Malezya<br />
9
10<br />
65<br />
75<br />
81<br />
91<br />
97<br />
102<br />
106<br />
114<br />
118<br />
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ / İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />
Doç. Dr. Ali Murat YEL / Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Erken Dönem İslam Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ / Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />
Dr. Kemal Habib / Mısır<br />
İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />
Doç. Dr. Burhanettin TATAR / 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurbanın Hikmeti<br />
Mustafa İSLAMOĞLU / Araştırmacı / Yazar<br />
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
Prof. Dr. Ramazan KAPLAN / Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />
Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />
Doç. Dr. Kemal SAYAR / Psikiyatrist<br />
Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />
Doç. Dr. Erol GÖKA / Psikiyatrist<br />
I. GÜN - II. OTURUM<br />
TARİHİ AÇIDAN<br />
KURBAN<br />
I. GÜN - III. OTURUM<br />
KURBAN’IN<br />
ANLAMI
121<br />
125<br />
130<br />
143<br />
150<br />
157<br />
165<br />
170<br />
I. GÜN - IV. OTURUM<br />
KURBAN VE GIDA<br />
GÜVENLİĞİ<br />
Kurbanlık Hayvan Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />
Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN<br />
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />
Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />
Dr. Can DEMİR / Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
Prof. Dr. Mustafa TAYAR / Uludağ Üniversitesi Veteriner<br />
Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
Prof. Dr. Yasin AKTAY / Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />
Nazife ŞİŞMAN / Yazar<br />
Din ve Dindarlık Tartışmaları Arasında Kurban<br />
Orhan KENASARI / Yazar<br />
Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde<br />
Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />
Abdulkerim VEKİL / King’s College London<br />
İsmail’in Çağrısı<br />
Prof. Jon OPLINGER / Universty of Maine<br />
II. GÜN - V. OTURUM<br />
SOSYAL BİR<br />
FENOMEN<br />
OLARAK KURBAN<br />
11
12<br />
177<br />
179<br />
181<br />
183<br />
187<br />
190<br />
195<br />
Medeniyet ve Kurban<br />
Hüseyin BÜRGE / Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />
Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />
Ahmet DUYAR / Yenimahalle Belediye Başkanı<br />
Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />
Ali KIZILKAYA / Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />
II. GÜN - VI. OTURUM<br />
TÜRKİYE VE<br />
DÜNYADA KURBAN<br />
TECRÜBESİ<br />
Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />
Emin ÖZCAN / Diyanet İşleri Türk - İslâm Birliği<br />
II. GÜN - VII. OTURUM<br />
KÜRESELLEŞME,<br />
EKONOMİ VE<br />
KURBAN<br />
Kurban ve Ekonomi<br />
Dr. Mustafa ÖZEL / Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />
Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya<br />
Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />
Prof. Waleck S. DALPOUR & Dr. Brad DEARDEN<br />
University of Maine at Farmington<br />
Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />
Nuh YILMAZ / George Mason University, Washington
201<br />
205<br />
208<br />
211<br />
214<br />
216<br />
254<br />
II. GÜN - VIII. OTURUM<br />
PANEL / ULUSLA-<br />
RARASI KURBAN<br />
ORGANİZASYONU<br />
Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ / Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />
Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />
Murat YILMAZ / İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />
İbrahim ALTAN / Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />
Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />
Sadık EMECEN / Kimse Yok Mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />
SONUÇ BİLDİRİSİ<br />
OTURUM BAŞKANLARI /<br />
BİLDİRİ SUNANLAR<br />
NOTLAR<br />
13
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GUN<br />
8 ARALIK 2007
AÇILIŞ KONUŞMASI<br />
(Saat: 10.00 - 11.15)<br />
PROTOKOL KONUŞMALARI<br />
I. OTURUM<br />
(Saat: 11.30 - 13.00)<br />
DİNİ KAYNAKLAR VE KURBAN<br />
II. OTURUM<br />
(Saat: 14.45 - 15.45)<br />
TARİHİ AÇIDAN KURBAN<br />
III. OTURUM<br />
(Saat: 16.00 - 17.30)<br />
KURBAN’IN ANLAMI<br />
IV. OTURUM<br />
(Saat: 17.45 - 18.45)<br />
KURBAN VE GIDA GÜVENLİĞİ
16<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />
Saat: 10.00 - 11.15<br />
AÇILIŞ KONUŞMASI / PROTOKOL KONUŞMALARI<br />
Mehdi EKER<br />
Tarım Bakanı<br />
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />
Tekin KÜÇÜKALİ<br />
Kızılay Genel Başkanı<br />
Hüseyin BÜRGE<br />
Bayrampaşa Belediye Başkanı
Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />
Kurban İbadeti ve<br />
Yapılması Gerekenler<br />
Değerli hanımefendiler, beyefendiler,<br />
kıymetli bilim adamları, basın<br />
mensupları, sizleri saygıyla selamlıyorum.<br />
Bugün, çok önemli bir ihtiyacın karşılanması<br />
amacıyla, çok önemli bir organizasyon vesilesiyle<br />
bir aradayız. Çok önemli, çünkü sadece bir<br />
ibadetin yerine getirilmesi açısından değil, üretime<br />
konu olan materyalin, yani hayvanların<br />
üretim, dağıtım ve kesimi açısından da önemli<br />
noktalar ortaya koyması açısından da dikkate<br />
değerdir. Bu <strong>sempozyumu</strong>n düzenleyicilerini<br />
huzurlarınızda tebrik etmek istiyorum.<br />
Toplumlar modernleştikçe, ihtiyaçları da farklılaşıyor.<br />
Kırsal alanlarda yaşayan insanların<br />
sosyal hayatın icaplarını yerine getirirken karşı<br />
karşıya kaldıkları problemler ile metropolde<br />
yaşayan, hayatını milyonlarla paylaşan insanların<br />
ihtiyaçları mutlaka farklıdır. Eğer bu ihtiyacı<br />
göz önünde bulundurarak belediyeler<br />
ve valilikler ciddi çözümler üretmemişlerse,<br />
ciddi sorunlar, devamından da ciddi tartışmalar<br />
meydana gelir. Tartışmalar yapılırken de,<br />
maksadı aşan ifadeler ve yorumlar ortaya çıkabilir.<br />
Kurban da böyle bir meseledir. Türkiye,<br />
1950’lerden sonra, çok hızlı bir kentleşme<br />
sürecine girdi. Ülkemizde insanların % 99’u<br />
Müslüman. Bu insanlar, kırsal kesimden kente<br />
geldiklerinde inançlarıyla birlikte geliyorlar.<br />
Mehdi EKER<br />
Tarım Bakanı<br />
Bunun pratiğiyle birlikte geliyorlar. Maalesef,<br />
yakın yıllara kadar bu ihtiyaçlar hep göz ardı<br />
edildi. İnsanlar, büyük şehirlerde, bu ibadetlerini<br />
nasıl yerine getirecekleri konusunda<br />
belediyelerden ya da valiliklerden yardım<br />
görmediler. Öyle olunca herkes, bireysel olarak<br />
kendi başının çaresine bakmaya kalkıştı.<br />
Ve ortaya hepimizin çok üzüldüğü, tartıştığı,<br />
maksadını aşan ifadelerin kullanıldığı problemli<br />
alan geldi.<br />
Bayrampaşa belediyemizi ve diyanet işlerimizi,<br />
böyle bir konuda organizasyon yaptıkları ve<br />
çözümler, fikirler için zemin hazırladıkları için<br />
teşekkür ederek kutluyorum. Kurban, ibadet<br />
yönüyle önemli olduğu gibi tüketim yönüyle<br />
de önemlidir. Çünkü ülkemizde sene içinde<br />
tüketilen etin, %10’u Kurban Bayramı’nda<br />
17
18<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
üretiliyor. Türkiye’nin 10 milyon civarında<br />
büyük baş, 30 milyon civarında da küçükbaş<br />
hayvanı bulunmaktadır. Türkiye’de her bayram,<br />
600 bin civarında büyük baş, iki milyon<br />
civarında da küçükbaş hayvan kesiliyor. Bunu<br />
ete çevirdiğiniz zaman, yüz binlerce ton et,<br />
milyonlarca hayvan eder. Tabii bu kadar hareketlilik,<br />
bir takım riskler beliriyor: birincisi,<br />
sevk edilen hayvanların sağlıklı olduklarının<br />
tespit edilmesi, ikincisi, bunların kayıtlı olması,<br />
üçüncüsü, bunlara, menşe belgesiyle, veteriner<br />
sağlık raporlarının izlenmesi, takibi, denetlenmesi<br />
gerekiyor. Sevk işlemiyle birlikte<br />
pazarlama noktalarında da, Türkiye’nin farklı<br />
coğrafyalarından gelen hayvanlar, yol şartları<br />
dolayısıyla ağır stres altında olduklarından<br />
birçok mikrobik hastalığa açık hâle geliyorlar.<br />
Birbirlerine hastalık bulaştırma riski de ortaya<br />
çıkıyor. Bu nedenle de gerek çıkış, gerek pazarlama<br />
noktasında bunların izlenmesi, takibi<br />
ve muayenesi gerekiyor. Çünkü arkasından<br />
başka sorunların gelmesi ihtimali var. Bir<br />
yandan hastalık kapmış hayvanın hastalıklı<br />
olarak kesilmesi ihtimali var. O zaman nihai<br />
tüketicinin önüne sağlıksız gıdanın ulaşma<br />
riski var. Öte yandan hayvanın kaptığı mikrobu,<br />
kesilmezse geri götürme riski var. Böylece<br />
Türkiye’deki on milyon büyük baş ile otuz<br />
milyon küçükbaş hayvanın, bu hastalıkları<br />
tekrar tekrar dolaştırması riski var. Bu bakımdan<br />
satış noktalarında da muhakkak denetimin<br />
yapılması mecburiyeti var. Bir başka boyutu,<br />
et gıda maddesi haline gelirken sağlıklı<br />
bir şekilde bu işlemin yapılmasıdır. Çünkü et,<br />
mikropların üremesi için en ideal ortamdır.<br />
Kan, süt üreme alanıdır ve bir saat içinde milyarlarca<br />
mikrobun üreme ihtimali vardır.<br />
Tüm bu mekanizmanın hayvanın çıkış noktasından<br />
başlayıp <strong>kurban</strong> kesecek olan vatandaşımızın<br />
sofrasına gelinceye kadar dikkatle<br />
izlenmesi gerekiyor. Gerek satış noktalarının<br />
ve gerek satış yerlerinin düzenlenmesi ve buralarda<br />
uygun alt yapının tesis edilmesi, çok<br />
önemlidir. Eğer uygun yerler belirlenmemişse,<br />
sağlıklı yerler gösterilmemişse, insanlar herhangi<br />
bir yerde bunları kendi bildikleri şekilde<br />
kesmeye kalkarlarsa; bilgisizlik yüzünden<br />
ibadetin kendisi haksız bir tenkide, protestoya<br />
sebep olabiliyor, hem de olumsuz tartışmalara<br />
zemin hazırlayabiliyor. O nedenle uygun yerlerde<br />
kesimin yapılması gerekmektedir. Bunun<br />
öneminin idrâk edilmesi lazım. İstanbul,<br />
birçok bakımdan önemli bir şehir. Ekonominin<br />
merkezi, nüfusun merkezi. Bu nedenle<br />
milli gelirin de % 40 İstanbul’da. Kesilecek<br />
hayvanın önemli bir kısmı da İstanbul’da.<br />
Bizdeki kayıtlara göre altı yüz bin baş hayvanın<br />
neredeyse üçte biri İstanbul’da kesiliyor.<br />
İstanbul’da 500’e yakın kesim yeri, 150’nin<br />
biraz üzerinde satış yeri var. Tartışmalar da<br />
İstanbul’da yapılıyor. O nedenle İstanbul’un<br />
önemi biraz daha ortaya çıkıyor.<br />
Değerli katılımcılar, son yıllarda alınan tedbirlerle,<br />
yapılan denetlemelerle, Kurban Bayramı<br />
öncesinde yapılan yayınlar nedeniyle bazı ilerlemeler<br />
var. 2005 ten itibaren şöyle rakamlar<br />
var; Satışa sunulan hayvanların %33’ü hayvan<br />
pazarlarında, %38’i <strong>kurban</strong> satış yerlerinde, %<br />
29’u işletme veya sokaklarda satılmaktayken,<br />
alınan tedbirlerle hayvan pazarlarında satışa<br />
sunulanların oranı iki yılda %38’e çıktı. Kurban<br />
satış yerlerinde satılanların oranı %43’e<br />
çıktı. Kayıt dışı yerlerde satılan-kesilenlerin<br />
oranı da, %19’a düştü. Bu rakamlar, bu tür<br />
yayınların, bu tür organizasyonların aslında<br />
eğitici bir rolünün olduğunu ve toplumda da<br />
buna pozitif reaksiyon verildiğinin gösterilmesi<br />
açısından da önemli. Yine 2005’te, bizim<br />
yaptırdığımız bir çalışmada <strong>kurban</strong>ların %<br />
26’sı mezbahalarda, %30’u <strong>kurban</strong> komisyonlarının<br />
belirlediği yerlerde, %44’ünün de bahçe<br />
ve özel yerlerde kesildiği tespit edilmişken;<br />
yapılan çalışmalar sonucunda, bu rakamlarda<br />
ciddi gelişmelerin olduğu görülmüştür. Rakamlar<br />
şu şekildedir: mezbahalardaki kesimler<br />
%30’a, komisyonlarca belirlenen yerlerdeki
Kurban İbadeti ve Yapılması Gerekenler<br />
kesimler %34’e çıkmış, bahçe ve özel yerlerde<br />
yapılan kesimlerin oranı da %36’ya düşmüştür.<br />
Bu sonuçlar, sadece bir-iki yıl içinde yapılan<br />
çalışmaların getirisi. Demek ki bu tür<br />
yayınlar iyi yapılırsa, çok daha iyi neticeler<br />
alınması mümkün olacaktır. Biz de bu konuda<br />
çalışmalar yapabilecek diğer kuruluşlarla<br />
ortaklıklar yapıyoruz. Örneğin TRT Genel<br />
Müdürlüğü’ne sık sık yayınlanmak üzere bir<br />
bildiri verdik ve yayınlatıyoruz. Bu bildirinin<br />
muhtevasının hutbe ve vaazlarda işlenmesi için<br />
Diyanet İşleri Başkanlığı ile çalışmalar yapıldı.<br />
Kontrollerin yollarda iyi bir şekilde yapılması<br />
için jandarma ve belediyelerden yardım alındı.<br />
Neler aranacağının bildirilmesi ve sıkı takibi<br />
sağlandı. Hayvan nakillerinin hijyenik şartlarda<br />
olması ve kuşkusuz gerek nakilde, gerek<br />
satışta, gerekse kesim esnasında, İslâm dininin<br />
emrettiği şekilde hayvanlara muamelesi lazımdır.<br />
Burada, hayvan refahı denilen kavramın<br />
muhakkak surette dikkate alınması lazım.<br />
Çünkü, insanın kendi adına bir başka canlının<br />
hayatına son verme yetkisi yoktur. Bunun belli<br />
kuralları vardır. O ibadetle birlikte söz konusu<br />
kuralların da yerine getirilmesi gerekiyor. Hayvanın<br />
taşındığı yerde eziyet çekmemesi lazım.<br />
Bunlar da kontrollerde dikkate alınmaktadır.<br />
Satış yerlerinde de kontrollerin yapılması gerekmektedir.<br />
Bunun için de tarım bakanlığı,<br />
sağlık bakanlığı ve belediyelerin müfettişleri<br />
bir arada çalışıyor. Kesim yerlerinde, özellikle<br />
hastalık riski taşıyan gövdelerin veteriner hekimlere<br />
bildirilmesi gerekiyor. Çünkü hayvan<br />
hastalık taşıyorsa, insanlara da taşınır ve tehlikeli<br />
boyutlara varır.<br />
Sınırlardaki kontrollere de dikkat etmek gerekiyor.<br />
Çünkü bizdeki fiyatlar, komşularımız<br />
olan Ortadoğu ülkelerine göre epey yüksek. O<br />
nedenle, oradaki malın, bize gelmeye çalışması<br />
kaçınılmazdır. Buna dikkat etmek lazımdır.<br />
Biz, bunları da talimatlandırıyoruz. Kesimden<br />
sonra da hijyenin sağlanmasına, azami<br />
derecede dikkat ediyoruz. Kayıt sistemine de<br />
dikkat etmek lazımdır. Bakanlığımızın, “türkvet”<br />
kayıt sistemi var. Hayvanlar kaydediliyor.<br />
2001den itibaren, sisteme, büyükbaş hayvanlar<br />
kaydediliyor. Yani doğduktan sonraki altı<br />
ay içinde bir buzağının o sisteme kayıt olması,<br />
numaralandırılması ve kesilene kadar o numarayı<br />
muhafazası sağlanıyor. 2009 yılında<br />
küçükbaş hayvanlar için de bu sistemi getiriyoruz.<br />
Çalışmaları yapılıyor. Mevcut sistemde,<br />
Türkiye’deki hayvanların % 80i kaydedilmiş<br />
durumda. Bazı yerlerde kayıt sisteminde<br />
aksaklıklar olabiliyor. Onları da bu vesileyle<br />
ilgilere bir daha hatırlatalım.<br />
Ben, bu bilgileri sizlerle paylaşmak istedim.<br />
Cidden güzel bir sempozyum. 44 bilim adamı<br />
katılıyor. Konu genişçe tartışılacak. Gerek bu<br />
bayram için, gerek bundan sonraki bayramlarda,<br />
bu konuşulanlar, uygulamaya geçer ve bu<br />
ibadetin en iyi şekilde yerine getirilmesi için<br />
çabalar artar. Bayrampaşa belediyesini bir kez<br />
daha kutluyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />
19
20<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Anlamlar ve Semboller<br />
Dünyamızda Kurban<br />
Sayın bakanım, saygıdeğer Kızılay<br />
başkanımız, sayın kaymakamım, vali<br />
yardımcım, müftülerim, uzaktan yakından<br />
gelen sayın akademisyenler, sözlerime<br />
başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.<br />
Milletlerin, toplumların ve kültürlerin kendilerine<br />
özgü, kendilerini tarih sahnesinde kalıcı<br />
kılan ve süreklilik kazandıran anlamlar,<br />
semboller ve değerler dünyası vardır. Milletler,<br />
toplumlar ve kültürlerin bu anlamlar, sembol-<br />
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />
ler ve değerler dünyası zayıfladıkça, kendilerini<br />
konumlandırma konusunda acziyet içerisine<br />
düşerler. Bu anlamlar ve semboller dünyası<br />
ne kadar güçlü olursa, kendilerine hayat veren<br />
kutsal değerlere, ibadetlere ve ritüellere o<br />
kadar güzel anlamlar verirler; ibadetlerine ve<br />
ritüellerine süreklilik kazandırırlar. Bir de bunun<br />
tersi var. Anlamlar ve semboller dünyası<br />
zayıfladıkça, kendilerine hayat veren ibadet<br />
ve ritüelleri anlamakta acz içine düşerler. Son<br />
birkaç yılda Kurban Bayramı öncesinde, Kurban<br />
Bayramı sırasında ve bayramdan sonra ortaya<br />
çıkan manzaralar ve tartışmalar, anlamlar<br />
ve ritüeller dünyamızı anlamlandırmakta bir<br />
acziyet içine düştüğümüzü gösteriyor. Çünkü<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti yalnızca, Kur’an’ın en kısa suresinin<br />
içinde aranacak tek kelimeden ibaret<br />
değildir. O aynı zamanda, üç ilahi dinin kendisinde<br />
buluştuğu, Hz İbrahim ile başlayan,<br />
Hz İsmail ve İshak ile devam eden, Hz Peygamber<br />
(SAV)’le süreklilik kazanan bir dini,<br />
manevi, İslâmi geleneğin adıdır. Sadece bir<br />
hayvan boğazlamaktan ibaret değildir.<br />
Bu vesileyle, Bayrampaşa Belediyesi’ne teşekkür<br />
etmeyi, başkanlığım adına bir vazife addediyorum.<br />
Yapılan bu uluslar arası <strong>sempozyumu</strong>n,<br />
zayıflamakta olan anlam ve semboller<br />
dünyamızın zenginleşmesine vesile olacağına<br />
inanıyorum. Ülkemizden ve dünyadan, bu
Anlamlar ve Semboller Dünyamızda Kurban<br />
alandaki birikimlerini bizimle paylaşacak<br />
olan tüm bilim adamlarına teşekkür etmeyi de<br />
bir vazife addediyorum. Her Kurban Bayramı<br />
öncesinde, Diyanet İşleri Başkanlı’ğımızın<br />
yaptığı bir çağrı ile sözlerimi bitirmek istiyorum:<br />
Kurban Bayramı yaklaşıyor, lütfen ama lütfen<br />
iki şey yapmayalım. Birincisi, bizi yaratıcımıza<br />
yakınlaştırmak için yerine getirtilen bir ibadeti<br />
yaparken; bizi, yaratıcımızdan uzaklaştıracak<br />
her türlü davranıştan kaçınalım. İnsanlara<br />
sevgi ve saygıyı, hayvanlara şefkat ve merhameti<br />
öğreten, imanın yarısı addettiği temizliği<br />
göz ardı etmeden, İslam’ın onuruna, vakarına<br />
yaraşır bir şekilde bu ibadeti ifa edelim. İkincisi,<br />
sağsa solda gördüğümüz menfi, tikel hareketlerle<br />
Hz İbrahim’den, İsmail’den gelen<br />
ve anlamlar semboller dünyamızın önemli bir<br />
kısmına yerleşen bu ibadetimizi asla tartışma<br />
konusu etmeyelim. Ben, kurulacak teşkilat ve<br />
organlarla, bu işlerin çok daha iyi bir şekilde<br />
organize edileceğine inancımı ifade etmek istiyorum,<br />
<strong>sempozyumu</strong>muzun başarılı geçmesini<br />
dileyerek, hepinize saygılar sunuyorum.<br />
21
22<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
İnsancıllığın, Tarafsızlığın<br />
ve Merhametin Simgesi<br />
Sayın bakanım, değerli başkanım, kıymetli<br />
belediye başkanım, diyanet işleri<br />
başkanlığımızın seçkin başkan yardımcıları<br />
ve değerli müftüleri, değerli hanımefendiler,<br />
beyefendiler, sayın basın mensupları,<br />
hepinizi Kızılay camiası adına saygıyla<br />
selamlamak istiyorum.<br />
Türk Kızılayı olarak <strong>kurban</strong> ibadetiyle neden<br />
ilgilendiğimizi ana başlıklar halinde size arz<br />
etmek isterim.<br />
Türk Kızılayı ihtiyaç anında dayanışmanın,<br />
ızdırap anında şefkatin, farklılıklar anında<br />
hoşgörünün ve savaşın en kızgın anında insancıllığın,<br />
tarafsızlığın ve merhametin simgesidir.<br />
140 yıllık bir ecdat mirası olan Kızılay,<br />
2005 depreminde zarar gören Pakistan için<br />
bir <strong>kurban</strong> organizasyonu gerçekleştirdi. Sayın<br />
bakanımızın da hatırlayacağı gibi, o sene<br />
uçakla Pakistan’a giderken çok hüzünlüydük.<br />
Sayın bakanımı ve başbakanımı yıllardır tanımama<br />
rağmen, kendilerinin bu kadar merhametli<br />
olduklarını orada daha yakından gördüğümü<br />
itiraf etmek istiyorum. Pakistan’da<br />
da yakından gördük ki, <strong>kurban</strong> ibadeti zor<br />
Kurban<br />
Tekin KÜÇÜKALİ<br />
Kızılay Genel Başkanı<br />
bir ibadettir. Ülkemize döndüğümüzde, bu<br />
ibadetin daha kolay ve zahmetsiz olmasının<br />
yollarıyla ilgili bir arayışa girdik. Çünkü biz<br />
Kızılay olarak yalnızca Türkiye’de değil, dünyada<br />
standartlar belirleyen bir kuruluş haline<br />
geldik. Bunu övünerek söylüyorum. Sayın<br />
başbakanımıza, Kızılay’a verdiği destekten<br />
ötürü teşekkür ediyorum.<br />
Kurban ibadetinin nasıl yapılacağı konusunda<br />
din adamlarımızla konuştuktan sonra,<br />
temizlik konusunu da veterinerlerimizle ko-
İnsancıllığın, Tarafsızlığın ve Merhametin Simgesi Kurban<br />
nuştuk. Sayın hazirun, veterinerlerin itirazları<br />
şu noktada kilitlendi: <strong>kurban</strong>ın temiz bir<br />
ortamda kesilmesi önemlidir, ancak, etinin<br />
poşetlere konularak dağıtılması son derece<br />
zararlıdır. Çünkü et, dış etkenlerden en fazla<br />
etkilenen bir üründür. İnsanların evine gıda<br />
götürürken, sağlıksızlık götürmüş olursunuz.<br />
Bu ikaz bizim, et ve balık kurumuyla bir araya<br />
gelerek düşünmemizi sağladı. Oradaki yetkili<br />
arkadaşlarımızla, <strong>kurban</strong>ı onların ortamında,<br />
sağlıklı bir şekilde nasıl keseceğimizi günlerce<br />
tartıştık. Yetkili arkadaşlar, tesisleri gezdiler.<br />
Ayrıca, bu ibadetin, tesislerimizde ve kurallarına<br />
uygun şekilde yapılıp yapılmadığının noter<br />
tarafından tetkik edilmesinin uygunluğu<br />
açısından da din adamlarımızdan görüş aldık.<br />
Noterler birliği ile görüşüp her binaya bir noter<br />
aldık. Veteriner arkadaşlarımız, hayvanları<br />
muayene edip, sağlam olanların kulaklarına<br />
küpe çaktılar. Sonra, ortamın temizliğini<br />
kontrol ettiler ve hayvanlarımız, et balık kurumunun<br />
tesislerine girdi. Hayvanları sıraya<br />
koyduk ve imam eşliğinde alınan vekâletlerle,<br />
<strong>kurban</strong>lar kesildi. Noter bu işlemi gördükten<br />
sonra tasdik etti ve yazılı hâle getirerek bize<br />
verdi. Biz bu belgelerle etleri aldık ve biri yarım<br />
kilo biri iki buçuk kilo olmak üzere iki<br />
ayrı kutuya koyarak, eti muhafaza etmiş olduk.<br />
Burada veterinerlerin görevleri bitti.<br />
Et ve Balık Kurumu’nun titiz çalışmasıyla bu<br />
etleri soğuk hava depolarında muhafaza ederek,<br />
sene boyu fakir fukaraya dağıttık. Sadece<br />
ramazanda, 78.000 ailenin evine girdik. Yarım<br />
kiloluklar da bize vekâlet verenlerin evlerine,<br />
ilçe başkanlarımız vesilesiyle ulaştırıldı. Bu<br />
işler kesintisiz devam etti, biz bu <strong>kurban</strong>ın tamamını<br />
kestik ve tamamını da kavurma yaptık.<br />
Kurban etinin paraya çevrilmesine şiddetle<br />
karşı çıkıyorum. Çünkü hem fakir fukaraya<br />
et gitmez hem de hayvan bakıcıları azalır. O<br />
zaman ithal ete muhtaç oluruz. Kombinelere<br />
verirsek, oradan herkes alır. Meyhaneci de alır.<br />
İbadet, meyhanecinin masasına meze olamaz.<br />
Kurban ibadetinin doğru değerlendirilmesi<br />
gerektiğine inanıyoruz. Bu yıl, <strong>kurban</strong>ı yerinde<br />
kesme adına Et Balık Kurumu tesislerinde<br />
Erzurum, Ağrı, Bingöl, Van ve Diyarbakır<br />
kombinalarımızda organize olduk, anlaşmalarımızı<br />
yaptık.<br />
Başkanlarımızın duyarlılığının ve bizim de titiz<br />
çalışmalarımızın ne kadar doğru olduğunu<br />
göstermesi bakımından bazı şeyler anlatmak<br />
istiyorum. İnsanlarımız, Ağrı’dan, Van’dan<br />
hayvanlarını alarak, büyük şehirlere geliyorlar.<br />
Hayvanları da, kendileri de sağlıksız yaşıyorlar.<br />
Araya mal cambazları giriyor, köylünün<br />
elinden malını alarak, başkasına satıyor,<br />
arada da istifade ediyor. Et-Balık Kurumu<br />
yetkililerimiz, bu insanlarımızı daha evlerindeyken<br />
dolaşarak, ellerindeki hayvanları pazarlıkla<br />
alıyor ve tesislere getiriyor, <strong>kurban</strong>ı da<br />
yerine getirmiş oluyor. Dolayısıyla köylümüz<br />
de malını nereye satacağını bildiği için rahat<br />
ediyor.<br />
Ben, eğer herhangi bir konuda haddimi aştıysam,<br />
ilim adamlarımızdan özür diliyorum.<br />
Kızılay adına hepinize sevgilerimi, saygılarımı<br />
sunuyorum.<br />
23
24<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />
I. OTURUM (Saat: 11.30 - 13.00)<br />
DİNİ KAYNAKLAR VE KURBAN<br />
Başkan: Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ<br />
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı<br />
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />
Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK<br />
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
Doç. Dr. Bünyamin ERUL<br />
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurban: İnsanlığın Birliği için Mesaj ve Metot<br />
Dr. Mohd. Mumtaz Ali<br />
International Islamic University, Malezya
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
1) KURBAN KAVRAMI<br />
1.1 Kurban Kavramı ve<br />
Kurban Bayramı Takvimi<br />
Fıkhi Açıdan<br />
Kurban<br />
Kurban sözlükte, ‘yaklaşmak’ anlamına gelir.<br />
Fıkıh dilinde bu, sözlük manasına uygun olarak,<br />
“Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan”<br />
demektir. Kur’an-ı Kerim’de ve İslâmî literatürde<br />
‘mensek’, ‘nüsük’ ve ‘zibh’ kelimeleri,<br />
bazen <strong>kurban</strong> manasına gelmektedir. Kurban<br />
kelimesi, geniş anlamda bütün <strong>kurban</strong> çeşitlerini,<br />
dar anlamda ise sadece udhiye (bayram)<br />
<strong>kurban</strong>ını içine alır. Bayram <strong>kurban</strong>ına ‘dahiyye,<br />
ç. Dahâyâ’, ‘edhât, ç. Edhâ’ da denir.<br />
Prof. Dr. Vecdi AKYÜZ<br />
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Günler Namaz Teşrik Tekbiri Kurban<br />
9 Zilhicce (arefe<br />
günü) <br />
10 Zilhicce (bayramın<br />
ilk günü) <br />
11 Zilhicce (bayramın<br />
ikinci günü)<br />
—<br />
<strong>kurban</strong><br />
bayramı<br />
namazı<br />
—<br />
Kurban Bayramı Takvimi<br />
sabah namazından itibaren teşrîk<br />
tekbirleri başlar (23 vakit; bayramın<br />
4. günü ikindiye kadar)<br />
teşrîk tekbirleri sürer<br />
teşrîk tekbirleri sürer<br />
vasiyetsiz kabir <strong>kurban</strong>ının<br />
bugün kesilmesi uygun<br />
(efdal)<br />
- bayram <strong>kurban</strong>ı kesilir,<br />
- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı kesilir.<br />
- bayram <strong>kurban</strong>ı kesilebilir,<br />
- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı<br />
kesilebilir.<br />
25
26<br />
12 Zilhicce (bayramın<br />
üçüncü günü)<br />
<br />
13 Zilhicce (bayramın<br />
dördüncü<br />
günü) <br />
14 Zilhicce<br />
(bayram ertesi)<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
—<br />
—<br />
bayramla<br />
ilgili herhangi<br />
bir namaz<br />
veya namaz<br />
işlemi yoktur<br />
13. Zilhicce<br />
(Bayramın<br />
4. günü ikindi<br />
namazında<br />
biter)<br />
eyyam-ı teşrik (teşrik tekbiri günleri) 23 vakit<br />
arefe günü sabah namazından itibaren başlar,<br />
bayramın 4. günü ikindide biter.<br />
12. Zilhicce<br />
(Kurban<br />
Bayramı’nın<br />
3. günü gün<br />
batımına kadar)<br />
teşrik tekbirleri sürer<br />
teşrîk tekbirleri, ikindinin son<br />
vaktinde biter<br />
—<br />
9. Zilhicce<br />
(Kurban Bayramı’nın<br />
arefe günü)<br />
<strong>kurban</strong><br />
bayramı<br />
günleri<br />
11. Zilhicce<br />
(Kurban<br />
Bayramı’nın<br />
2. günü)<br />
eyyam-ı nahir<br />
(<strong>kurban</strong> kesim günleri<br />
10. Zilhicce<br />
(K. Bayramı’nın<br />
1. günü, fecri<br />
sadıktan<br />
itibaren)<br />
- bayram <strong>kurban</strong>ı günbatımına<br />
kadar kesilebilir,<br />
- vasiyetli kabir <strong>kurban</strong>ı, günbatımına<br />
kadar kesilebilir.<br />
(günbatımıyla birlikte <strong>kurban</strong><br />
kesim süresi biter)<br />
- almış olduğu <strong>kurban</strong>ı<br />
kesmeyen zengin yükümlü,<br />
<strong>kurban</strong>lık hayvanı veya<br />
bedelini sadaka verir,<br />
- almış olduğu <strong>kurban</strong>ı<br />
kesmemiş fakir yükümlü,<br />
<strong>kurban</strong>lık hayvanı canlı<br />
olarak sadaka verir.<br />
- (şâfiîler, bugün de günbatımına<br />
kadar <strong>kurban</strong> kesebilir)<br />
—
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
1.2 Bayram Kurbanının Hükmü ve Sebebi<br />
1.2.1 Kurbanın Hükmü<br />
Eyyâm-ı Nahir’de (<strong>kurban</strong> kesimi günlerinde)<br />
Allah’a yaklaşmak için, ibadet niyetiyle kesilen<br />
özel hayvanlara Udhiye (bayram <strong>kurban</strong>ı) denir.<br />
Kurban deyince dilimizde, diğer türleri bir<br />
yana bırakılarak, sadece udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ı<br />
anlaşılır.<br />
Kurban kesmek; zekât, bayram namazları ve<br />
fitreyle birlikte hicretin ikinci yılında meşru<br />
kılınmıştır.<br />
Gerekli şartları taşıyanlara <strong>kurban</strong> kesmek<br />
vaciptir. Bu, sünnet-i ayn-ı müekkede (çok<br />
kuvvetli bireysel sünnet=vacip) olarak ifade<br />
edilir.<br />
Hz. Peygamber (s.a.) hiç aksatmadan bizzat<br />
<strong>kurban</strong> kesmiştir. Resülullah (.s.a.) <strong>kurban</strong><br />
kesmek istediği zaman iki tane büyük şişman<br />
çift boynuzlu alaca, hadımlaştırılmış (burma)<br />
koç alırdı. Bunlardan birisini Allah’ın birliğine<br />
ve kendisinin peygamberliğine şehadet<br />
eden ümmeti adına keser, diğerini de Muhammed<br />
ve Âl-i Muhammed (ailesi) adına keserdi.<br />
(Kütüb-i Sitte, no: 6887) Hatta bir hadiste,<br />
“Durumu uygun olup da <strong>kurban</strong> kesmeyen, bizim<br />
camimize yaklaşmasın.” (İbn Mâce, edâhî,<br />
2; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/321; Kütüb-i<br />
Sitte, no: 6888) şeklinde <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />
karşı sert ifadeler kullanmaktadır. Ayrıca<br />
Hz.Peygamber (s.a.), ödülünün büyüklüğünü<br />
belirterek <strong>kurban</strong> kesmeye teşvik etmiştir:<br />
“Hiç bir kul, <strong>kurban</strong> günü, Allah indinde kan<br />
akıtmaktan daha sevimli bir iş yapamaz. Zira,<br />
kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıl1arıyla,<br />
tırnaklarıyla gelecektir. Hayvanın kanı<br />
yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkiye<br />
ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğuyla yapın.”<br />
(Tirmizî, edâhî 1, no: 1493; İbnu Mâce, edâhî,<br />
3, no: 3126)<br />
Kurbanın Hz.İbrahim’in sünneti olduğunu<br />
belirten sevgili peygamberimiz, <strong>kurban</strong> sevabı<br />
için, “Kurbanın her kılı için bir sevap vardır.”<br />
buyurur. (Kütüb-i Sitte, no: 6889)<br />
Hicretin ikinci yılından bugüne kadar bütün<br />
müslümanların <strong>kurban</strong> kesmeleri, bir icmâ-ı<br />
ümmet (müslümanların ortak kanısı) meydana<br />
getirmiştir. Kurban bayramı günleri sevinç,<br />
kardeşlik, dayanışma ve paylaşma günleridir.<br />
1.2.2 Kurbanın Sebebi<br />
Kurbanın vacip olmasının sebebi vakittir. Vakit<br />
tekrar ettikçe, yani bir Müslüman şartlarını taşıdığı<br />
hâlde, ömrü boyunca <strong>kurban</strong> bayramına<br />
ulaştıkça, kendisine <strong>kurban</strong> kesmenin vacip olması<br />
da tekrar eder.<br />
2) KURBAN YÜKÜMLÜSÜ<br />
2.1 Kurbanın Vacip Olma Şartları<br />
Bayram <strong>kurban</strong>ı kesmenin vacip olması için,<br />
genel ibadet mükellefliği şartları yanında, <strong>kurban</strong>ın<br />
özelliğine uygun olarak malî ve bedenî<br />
ibadet olma şartları da aranır.<br />
2.1.1 İslâm<br />
Bir ibadet olması dolayısıyla <strong>kurban</strong>, yalnız<br />
müslümanlara vaciptir. Gayri müslimler öncelikli<br />
olarak imanla mükelleftirler, ancak iman<br />
ettikten sonra ibadetleri yapmaya muhatap ve<br />
ehil sayılırlar.<br />
2.1.2 Zenginlik<br />
1) Zenginliğin Gerekliliği ve Ölçüsü<br />
Kendisine fitre ödemek vacip olan mükelleflerin<br />
<strong>kurban</strong> kesmesi de vaciptir. Temel ihtiyaçlardan<br />
fazla malı ve geliri olanların bu mal<br />
ve gelirleri, <strong>kurban</strong> ve fitre nisabını bulursa,<br />
<strong>kurban</strong> kesmek gerekir. Temel ihtiyaçlardan<br />
sonra, nisap miktarını bulan malı olanlar, bu<br />
mal zekât yükümlülüğündeki gibi artıcı olmasa<br />
bile, <strong>kurban</strong> kesmekle ve fitre ödemekle yükümlü<br />
olurlar.<br />
Günümüzde <strong>kurban</strong> kesmek için alt sınır olan<br />
27
28<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
zenginlik ölçüsü, 80 gram 22 ayar altının toplam<br />
değeridir (22 ayar altının gram değeri x 85<br />
= <strong>kurban</strong>/fitre nisabı: <strong>kurban</strong>/fitre yükümlülüğü<br />
altsınırı).<br />
Kurbanlığın kredi kartıyla ve taksitle alınması<br />
caizdir.<br />
2) Zenginliğin Kapsamı ve Kurban Yükümlülüğü<br />
Kurban yükümlülüğü gerektiren zenginliğin<br />
kapsamı ve buna bağlı olarak <strong>kurban</strong> kesme<br />
sorumluluğu, kişisel sorumluluk ve hane halkı<br />
sorumluluğu açılarından değerlendirilebilir.<br />
a) Kurbanda Kişisel Sorumluluk<br />
Hanefi Mezhebi, ibadette ve zenginlikte kişisel<br />
sorumluluğu temel alır. Buna göre, aynı evde<br />
yaşayan aile reisi, ayrı mal varlıkları bulunan<br />
hanımı veya yetişkin çocukları, ayrı ayrı zenginlik<br />
ölçüsünde mal varlığına sahipseler, her<br />
biri kişisel olarak <strong>kurban</strong> kesmekle yükümlü<br />
olurlar. “Her hane halkına, her yıl <strong>kurban</strong> kesmek<br />
vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 1) hadisini<br />
de aynı hanede yaşamak değil, ayrı zenginlik<br />
birimi (hanesi) olarak anlamak gerekir. Ayrıca<br />
burada, Hanefilerin <strong>kurban</strong> kesmenin vacip<br />
(çok kuvvetli sünnet) olduğu yaklaşımını da<br />
hatırda tutmakta yarar vardır. Bizim kanaatimizce,<br />
ibadetlerin ve zenginliğin mantığına<br />
uygun doğru yaklaşım budur.<br />
b) Kurbanda Hane Halkı Sorumluluğu<br />
Şafiiler, nafakaları aile reisine düşen ve onun<br />
tarafından karşılanarak birlikte yaşayan hane<br />
halkı açısından <strong>kurban</strong> kesmeyi sünnet-i kifâye<br />
olarak görürler. Bu bakımdan <strong>kurban</strong>, aile reisi<br />
tarafından hane halkı adına kesilir. Böylece<br />
sünnet yerine getirilmiş ve sorumluluk da<br />
düşmüş olur. Kurban için bir küçükbaş hayvan<br />
yeterlidir. Şafiîlere göre, ayrıca hane dikkate<br />
alınmaksızın, herkesin kişisel olarak ömründe<br />
bir kere <strong>kurban</strong> kesmesi sünnet-i ayn (bireysel<br />
zorunlu sünnet) olarak görülür. Bu son yaklaşım,<br />
yıllık değil, ömürlük kişisel sorumluluğu<br />
temel alır.<br />
Malikiler ve Hanbeliler de <strong>kurban</strong> sorumluluğu<br />
konusunda yaklaşık Şafiiler gibi düşünürler.<br />
İmam Malik, mali gücü yetenlerin ailenin<br />
her bir üyesi için küçükbaş bir hayvan <strong>kurban</strong><br />
etmelerinin daha iyi olacağını belirtir.<br />
Bu yaklaşımdakiler, şu hadislere dayanırlar:<br />
Hz.Ayşe (r.a.) anlatır: “Peygamber (s.a.) <strong>kurban</strong><br />
için emredip getirttiği bir koçu, <strong>kurban</strong><br />
ederken ‘Allahım! Bunu, Muhammed, ailesi<br />
ve ümmeti adına kabul et’ diye dua edip kesti.”<br />
(Müslim, edâhî, 19; Ebu Davud, dahâyâ, 4;<br />
benzeri, İbn Mâce, edâhî, 1) Hz.Peygamber<br />
(s.a.), bir koç keserken yaptığı duanın sonunda<br />
şunu söylemiştir: “Senin adınla Allahım! Bu,<br />
sendendir; senin için ve Muhammed ile ümmeti<br />
adınadır.” (Ebu Davud, dahâyâ, 4) Bu dualar,<br />
kişisel yükümlülüğün düştüğünü belirtmekten<br />
çok, sevap bağışlama duası gibi görünmektedir.<br />
Başka bir hadis şöyledir: “Biz Arafat’ta<br />
Hz.Peygamberle vakfedeydik. Konuşmasında,<br />
şunu söyledi: Ey insanlar! Her hane halkına, her<br />
yıl <strong>kurban</strong> kesmek vardır.” (Ebu Davud, dahâyâ,<br />
1; Tirmizî, edâhî, 18; İbn Mâce, edâhî, 2)<br />
2.1.3 Ergenlik ve Akıllılık<br />
Bu konuda iki yaklaşım bulunmaktadır:<br />
a) Genel İbadet Mükellefliği Şartları (kişisel sorumluluk)<br />
Ölçütü:Hanefilerden fetvaya esas<br />
olan görüşlerinde İmam Muhammed ve Züfer<br />
ile Şafiîler’e göre, <strong>kurban</strong> için de genel ibadet<br />
mükellefliği şartları arandığından, ergenlik ve<br />
akıllı olmak şarttır. Baba veya vasi bu şartları<br />
taşımayanlar için, onların malından <strong>kurban</strong><br />
kesemez. Bununla birlikte baba, mali gücü<br />
varsa, mükellef olmayan çocukları adına da<br />
kendi parasıyla <strong>kurban</strong> kesebilir.<br />
b) Mali İbadet Mükellefliği (mali sorumluluk)<br />
Ölçütü: Hanefilerin imamı Ebu Hanife ile öğrencisi<br />
Ebu Yusuf’a, Malikilere ve Hanbelilere<br />
göre, <strong>kurban</strong> mali durum ve sorumlulukla ilgili<br />
olduğundan, zengin oldukları takdirde çocuk<br />
ve deliye de <strong>kurban</strong> kesmek vaciptir. Veli veya<br />
vasi <strong>kurban</strong> bedelini onların malından öder.
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
2.1.4 İkamet<br />
Zorluk ve sıkıntıları ortadan kaldırmak için,<br />
yolculara <strong>kurban</strong> kesmek vacip değildir; ancak<br />
yolcuların nafile olarak <strong>kurban</strong> kesmesi caizdir.<br />
Zengin olup baba memleketine, tatile veya<br />
yazlığına gidenler, imkân varsa gittikleri yerde<br />
<strong>kurban</strong> kes/tir/ebilecekleri gibi, zorluk varsa bir<br />
kişiye veya kuruma vekalet vererek de kestirebilirler.<br />
Hanefiler dışındaki üç mezhebe göre,<br />
yolcular için de <strong>kurban</strong> kesmek sünnettir.<br />
2.1.5 Vakit<br />
Kurban, eyyam-ı nahir denen, <strong>kurban</strong> bayramının<br />
birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde<br />
vacip olur: Bu günler gelmezden önce <strong>kurban</strong><br />
kesmek vacip değildir. Vakit, <strong>kurban</strong> bayramının<br />
birinci günü fecr-i sâdığın doğuşuyla (imsak<br />
ve sabah namazı vaktinin girişiyle) başlar<br />
ve üçüncü gün güneşin batmasına kadar devam<br />
eder.<br />
Bu vakit, namazda olduğu gibi geniştir: Hangi<br />
vakitte kesilir veya vakit sona ererse, vacip olması<br />
da buna göre kesinleşir ve artık zimmete<br />
borç olarak geçer. Buna göre, <strong>kurban</strong>ın vacip<br />
olması için, kesim süresinin sonu geçerlidir.<br />
Kurban bayramının üçüncü günü, güneş batmazdan<br />
önce zengin olan ve diğer şartları da<br />
taşıyan bir müslümana <strong>kurban</strong> vacip olur.<br />
Bundan önceki yoksulluğu, bu hükmü değiştirmez.<br />
Bunun aksine, bayramın üçüncü günü<br />
güneş batmazdan biraz önce yoksul düşen veya<br />
vefat eden müslümandan da <strong>kurban</strong> yükümlülüğü<br />
kalkar.<br />
2.2 Vekâletle Kurban Kestirmek (Kurbanda<br />
Vekâlet)<br />
Kurbanın sahih olma şartlarından birisi, <strong>kurban</strong><br />
sahibinin kesme izni vermesidir. Kesen<br />
başkası olunca, <strong>kurban</strong> sahibinin açık veya<br />
delâlet/dolaylı yollu izninin bulunması gerekir.<br />
Yurt dışında bulunmak dolayısıyla <strong>kurban</strong><br />
kesmekte zorlananlar ya da hiç kesemeyenler<br />
veya <strong>kurban</strong>ı daha uygun biçimde değerlendirmek<br />
isteyenler için, vekâlet imkânından<br />
yararlanarak <strong>kurban</strong> parasını yakınlarından birine<br />
veya güvenli kuruluşlara vermek suretiyle<br />
vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kestirmek mümkün ve<br />
geçerlidir.<br />
Kurbanın, sağlayacağı kolaylıklar açısından,<br />
elbette yükümlünün öncelikle yerleşim bölgesinde<br />
kesilmesi daha uygundur. Böylece <strong>kurban</strong>lık<br />
bulmak ve satın almak, kesimi kendi<br />
gözetiminde uygun yerde ve biçimde yapmak,<br />
et dağıtımını veya saklamasını gerçekleştirmek<br />
gibi <strong>kurban</strong> sürecinin uygun akışı sağlanır.<br />
Ülkemizde bütün bilgisizce ve kötü niyetli<br />
yönlendirmelere rağmen, <strong>kurban</strong> kesiminde<br />
azalma olmuyor. Bu ibadet bilinciyle ve dinin<br />
bir emri olarak kesilen <strong>kurban</strong>lar sayesinde,<br />
ülkemizde et yüzü görmeyen veya çok az gören<br />
insanlar için önemli bir imkân getiriyor.<br />
Ancak, dünyanın çeşitli bölgelerinde de açlık<br />
sıkıntısı çekenler var. Ayrıca deprem felaketine<br />
uğramışların barınma ve beslenme sıkıntısı<br />
bulunuyor. İşte vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesen<br />
güvenilir kuruluşlar, bizim erişemeyeceğimiz<br />
gerek ülkemizde, gerekse başka yerlerdeki bu<br />
insanlara mükemmel örgütleriyle başarılı bir<br />
şekilde erişebiliyorlar. Aslında, zenginler için<br />
tek <strong>kurban</strong> kesmek vaciptir. Kurban, imkânı<br />
daha iyi olanlar için birden fazla sayıda da<br />
kesilebilir. Bir <strong>kurban</strong> kendi ülkesinde, diğeri<br />
veya diğerleri de uygun göreceği ülkelerde bu<br />
kuruluşlar aracılığıyla kestirilebilir.<br />
2.3 Kurban Yükümünün Düşmesi<br />
2.3.1 Kurbanlığın Ölmesi<br />
Bayram için alınan <strong>kurban</strong>lığın ölmesinin sonuçları,<br />
zengin ve fakir açısından farklılık gösterir:<br />
a) Zengin bir kimsenin aldığı <strong>kurban</strong> ölürse,<br />
yerine başkasını alması gerekir.<br />
b) Fakirin aldığı <strong>kurban</strong> ölürse, yerine yenisini<br />
almak gerekmez.<br />
2.3.2 Kurbanlığın Kaybolması<br />
29
30<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurbanlığın kaybolmasıyla ilgili durumlar,<br />
yine zengin ve fakir açısından farklıdır:<br />
a) Zengin bir kimsenin kaybolan ilk <strong>kurban</strong>ı<br />
bulunduğunda, aldığı ilk <strong>kurban</strong>ı kestiyse,<br />
ikincisini de kesmesi gerekmez. Fakat, ikinci<br />
olarak aldığını henüz kesmeden, birinci bulunursa,<br />
hakkında herhangi bir <strong>kurban</strong>ı kesmek<br />
vacip olduğundan dilediğini keser. İkincisi de<br />
kesilmeden eyyam-ı nahir (kesim günleri) geçerse<br />
ve birinci bulunursa, daha fiyatlı olanın<br />
farkı tasadduk edilir.<br />
b) Fakirin birinci <strong>kurban</strong>ı kaybolduğunda,<br />
ikinci bir <strong>kurban</strong> aldıysa, ilkini bulması durumunda<br />
ikisini de kesmek zorundadır. Gerekmediği<br />
hâlde ikinciyi alınca, durup dururken<br />
ikinci bir borç altına girmiş olur. Çünkü<br />
fakirin bu borcu adak gibidir, dolayısıyla ilk<br />
<strong>kurban</strong>ı kaybolunca ikinci bir <strong>kurban</strong> alması<br />
gerekmezdi. Ama buna rağmen ikinci <strong>kurban</strong>ı<br />
aldıysa ve ilkini de bulduysa, ikisini de kesmesi<br />
gerekecektir.<br />
c) Kaybolan <strong>kurban</strong> yerine yenisi alındığı halde,<br />
kesmeden eyyam-ı nahir (<strong>kurban</strong> kesim günleri)<br />
geçse ve sonra ikincisi bulunsa, hayvanların<br />
her ikisi de kesilmez; değerli olanı zengin sahibi<br />
tarafından tasadduk (bağış) edilir.<br />
Adak <strong>kurban</strong>ı ölür veya kaybolursa hem zenginden,<br />
hem fakirden borç düşer, yenisini almak<br />
gerekmez.<br />
3. KURBANIN GEÇERLİLİĞİ<br />
3.1 Kurbanın Rüknü<br />
Kan akıtma (ırâka-i dem), <strong>kurban</strong>ın rüknüdür.<br />
Bu sebeple, kesilen <strong>kurban</strong>ın sahih olabilmesi<br />
ve etinin yenebilmesi için, kan akıtma olmadan<br />
herhangi bir şekilde öldürülmemesi gerekir. Kan<br />
akıtmak, illeti akılla anlaşılmaz olduğundan bunun<br />
yerine başkası, meselâ <strong>kurban</strong>lık hayvanı<br />
veya değerini tasadduk (sadaka niyetine vermek/<br />
sadakaya dönüştürmek), <strong>kurban</strong> yerine geçmez.<br />
3.2 Kurbanın Sahih Olma Şartları<br />
Kurban kesiminin sahih olabilmesi için, kesenle,<br />
<strong>kurban</strong>lıkla ve kesim işlemiyle ilgili bir<br />
takım şartlar aranır.<br />
3.2.1 Kesenle İlgili Şartlar<br />
1) Allah’a Yakınlaşma Niyeti<br />
Kurbanın sahih olması için kesenin niyeti,<br />
Allah’a yakınlaşma (ibadet, kurbet, takarrub)<br />
olmalıdır:<br />
“Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz.<br />
Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a bağlılık ve<br />
sorumluluk bilinciniz) ulaşır. Böylece onları<br />
sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden<br />
dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız.<br />
İyilik edenleri müjdele.”<br />
(Hac: 22/37)<br />
Bunun dışındaki niyetlerle kesilen hayvanlar,<br />
<strong>kurban</strong> yerine geçmez. Niyetin, aslında kalple<br />
yapılması gerekir; ancak dille de yapmak çok<br />
uygun olur.<br />
2) Niyetin Kesime Bitişik Olması<br />
Namazda iftitah tekbirinde olduğu gibi, <strong>kurban</strong><br />
keserken de niyetin kesme işlemiyle birlikte<br />
olması gerekir, niyet edip besmele çekerek<br />
ara vermeden hemen kesime geçilmelidir; bu<br />
şart, ancak zaruret halinde, mesela kesim başlayınca<br />
düşer.<br />
3) Kurbanda Ortaklığın Doğru Olması (Kurbanda<br />
Ortaklık)<br />
Kurban kesecek ortakların hepsi müslüman<br />
olmalıdır. Koyun ve keçi, ancak bir kişi için<br />
<strong>kurban</strong> edilebilir. Deve ve sığır, yedi kişiye<br />
kadar ortaklar arasında <strong>kurban</strong> edilebilir. Hz.<br />
Câbir, şöyle demiştir: “Hudeybiye’de Rasulullah<br />
(s.a.) ile birlikte <strong>kurban</strong> kestik. Deveyi de, sığırı<br />
da yedi kişi için kestik.” (Müslim, hac, 352, 355;<br />
Ebu Dâvud, dahâyâ, 7, no:2807) Bir kişi kendi<br />
başına kesmek üzere aldığı sığır ve deveye,
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
sonradan altı veya daha az sayıda kişiyi ortak<br />
edebilir; ancak bu hareket tarzı mekruhtur.<br />
Yalnızca fakir, bu durumda hiç kimseyi ortak<br />
edemez; çünkü onun bu hayvanı adak gibidir.<br />
Her ortağın <strong>kurban</strong>lık sığır veya devenin en az<br />
yedide birine sahip olması gerekir.<br />
Hanefilere göre udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ı, adak<br />
<strong>kurban</strong>ı, şükür hedyi (hac <strong>kurban</strong>ı), hacla ilgili<br />
ihsar ve av cezasına ait hedyler ve benzerlerinde,<br />
<strong>kurban</strong> kesecek her ortağın niyeti bayram<br />
<strong>kurban</strong>ı, adak <strong>kurban</strong>ı, hedy <strong>kurban</strong>ı, kefaret<br />
<strong>kurban</strong>ı gibi, Allah’a ibadet olmalıdır. Ortakların<br />
birinin niyeti et, diğeri bambaşka bir gaye,<br />
bir diğeri de takarrub (ibadet) için kesmek<br />
üzere ortak olması halinde, hepsinin kestiği<br />
bâtıl olur. Şafii ve Hanbeli Mezheplerine göre,<br />
ibadet niyetiyle olmayan ortaklık da geçerlidir.<br />
İmam Malik’e göre ise, hanehalkı temel alınarak,<br />
bir deve veya sığır, aynı aile bireylerinden<br />
yedi veya daha çok kimse adına <strong>kurban</strong> olabilir;<br />
başka aile bireyleri için yediden az olsalar<br />
bile geçerli olmaz.<br />
Ortak olarak kesilecek <strong>kurban</strong>larda her ortağın<br />
niyetinin aynı, meselâ hepsininki udhiye (bayram)<br />
veya hepsininki şükür <strong>kurban</strong>ı olması şart<br />
değildir. Ortak niyetin <strong>kurban</strong> olması yeterlidir.<br />
4) Kurban Sahibinin Kasaba Kesme İzni Vermesi<br />
Kesen başkası olunca, <strong>kurban</strong> sahibinin açık<br />
veya delalet yollu izninin bulunması gerekir.<br />
5) Besmele Çekmek<br />
Besmele, tezkiyenin sahih olma şartlarını incelerken<br />
genişçe ele alınacaktır.<br />
6) Özel Vaktinde Kesmek (Kurbanın Kesim<br />
Vakti: Vakt-i Mahsus)<br />
a) Kurban Kesim Günleri (eyyam-ı nahir)<br />
Udhiye (bayram) <strong>kurban</strong>ının sahih olması için<br />
özel vaktinde, yani eyyâm-ı nahir (<strong>kurban</strong> kesimi<br />
günleri) denen Zilhicce ayının on, onbir<br />
ve onikinci gününde kesilmesi gerekir. Kurbanın<br />
gece kesilmesi kerahatle caizdir. Kurbanı<br />
elbette ilk gün kes/tir/mek faziletli ve uygundur.<br />
Ama şartlar elverişli değilse <strong>kurban</strong> kesimini,<br />
sevabı eksik olur düşüncesiyle, ilk güne<br />
de sıkıştırmamak gerekir. Diğer günlere de yayılarak,<br />
özellikle büyük kentlerdeki sıkışmalar<br />
ve zorluklar önlenebilir.<br />
Kurban kesimi, bayram namazının kılınmasından<br />
sonra başlar. Bayram namazı kılınmayan yerlerde<br />
ise, sabah namazı (imsak) vaktinden itibaren<br />
kesilebilir. Kurbanın son kesim vakti, bayramın<br />
üçüncü günü güneşin batmasıyla biter. Şafiîlere<br />
göre ise, teşrik günlerinin sonuncusu olan dördüncü<br />
gün akşama kadar <strong>kurban</strong> kesilebilir.<br />
31
32<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
b) Kesilmeden Kalan Kurban<br />
Kurban, belirtilen vakit içinde kesilmeyince,<br />
borç düşmeyip zimmette kalır; ancak bu sürenin<br />
dışında <strong>kurban</strong>ın kesilmesi caiz değildir.<br />
Kan akıtmak, artık tasadduka (sadakaya) dönüşür.<br />
Zengin kimse <strong>kurban</strong>lık hayvanı satın aldıysa,<br />
onu canlı veya bedel olarak, satın almadıysa,<br />
bedel olarak tasadduk eder. Hayvanın hiçbir<br />
şeyinden faydalanamaz, etinden yiyemez.<br />
Bununla birlikte <strong>kurban</strong>lık kesilirse, aynı hükümlere<br />
uyularak yemeden ve noksanlık getirmeden<br />
tasadduk edilir, bunlara uyulmazsa<br />
değerleri sadaka olarak verilir.<br />
Fakir kimse ise, <strong>kurban</strong>ı canlı olarak tasadduk<br />
etmek zorundadır, ondan hiçbir şekilde faydalanamaz.<br />
3.2.2 Kurbanlıkla İlgili Şartlar<br />
Kurbanlık hayvanın; özel nitelikteki ve kusursuz<br />
hayvanlardan olması şarttır.<br />
1) Özel Hayvanlardan Olmak<br />
Kurban edilecek hayvanların, belli cinste ve<br />
yaşta olması gerekir:<br />
a) Kurbanlıkların Cinsleri: Kurbanlık hayvanlar<br />
yalnızca deve, sığır-manda, koyun ve keçi<br />
(behîmetü’l-en’âm) cinsidir. Kurbanın geçerliliği<br />
açısından bu hayvanların erkek veya dişi<br />
olması arasında fark yoktur. Bunlar dışındaki<br />
evcil hayvanlar <strong>kurban</strong> olmazlar.<br />
Kurbanlık hayvanların cinsleri şöyle belirtilir:<br />
“Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık<br />
olarak verdiği hayvanlar (behîmetü’l-en’âm)<br />
üzerine ismini ansınlar diye <strong>kurban</strong> kesmeyi<br />
meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu<br />
hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri<br />
müjdele!” (Hac: 22/34); “Kurbanlık büyük baş<br />
hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden<br />
kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.<br />
Onlar saf saf sıralanmış dururken (<strong>kurban</strong> edece-<br />
ğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları<br />
üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de<br />
yiyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan<br />
fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece<br />
sizin hizmetinize verdik.” (Hac: 22/36)<br />
Kurbanlık hayvanları belirten “behîmetü’len’âm”<br />
(Hac: 22/28, 34) ifadesi, Maide: 5/1 ayetinde<br />
genel biçimde “helal hayvanlar” olarak,<br />
En’âm: 6/142-144 ayetlerinde ise, “koyun, keçi,<br />
sığır ve deve” olarak isimleriyle açıklanmıştır.<br />
Bu hayvanlar; dört ayaklı, otobur, çift tırnaklı<br />
ve geviş getiren evcil hayvanlardır. Tavuk, kaz,<br />
ördek, deve kuşu, ceylan gibi hayvanların <strong>kurban</strong><br />
olarak kesilmesi geçerli değildir.<br />
Evcil ile yabani hayvan arasında meydana gelen<br />
melezlerde hayvanın anası esas alınır, anasının<br />
evcil olup olmamasına göre <strong>kurban</strong> olur<br />
veya olmaz.<br />
Her çeşit yabani hayvan, <strong>kurban</strong> olarak kesilmez.<br />
İbn Abbas’ın (r.a.) belirttiğine göre Hz. Muhammed<br />
(s.a.), develerin sayısı bir ara azalınca,<br />
sığırların <strong>kurban</strong> edilmesini emretmiştir.<br />
(Kütüb-i Sitte, no: 6891) Demek ki, <strong>kurban</strong>lık<br />
hayvanların seçiminde, hayvan varlığının genel<br />
durumu da gözetilmeli ve seçim buna göre<br />
uygun cinsten yapılmalıdır.<br />
b) Kurbanlıkların Yaşları: Kurban edilecek devenin<br />
beş, sığırın iki, koyun ve keçinin bir yaşını<br />
bitirip bir üst yaşa girmiş olması gerekir.<br />
Altı aylık kuzu da, cüsse itibarıyla büyük ve<br />
gösterişliyse <strong>kurban</strong> edilebilir. Dişi düşmemiş,<br />
yaşına basmamış bir keçinin (çepiş) <strong>kurban</strong> kesilmesi<br />
caiz değildir. Büyükbaş hayvanlar için<br />
aranan yaş konusunda yeni bir değerlendirme<br />
yapmak doğru olmaz. Kuzuyla ilgili değerlendirme,<br />
hadiste geçen “cezea” kelimesinin, altı<br />
aylık besili ve gösterişli kuzu anlamına gelmesi<br />
dolayısıyladır. (bk. Buhârî, edâhî, 7; Müslim,<br />
edâhî, 15, no: 1965; Kütüb-i Sitte, no: 6893)<br />
Diğer hayvanlardaki yaşlar ise, herhangi bir<br />
değişikliğe elverişli değildir.
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
2) Kurbanlığın Kusursuz Olması<br />
Yüce Yaratıcı’ya bir kurbet (yakınlık ibadeti)<br />
olarak kesilecek <strong>kurban</strong>ın her yönüyle kusursuz<br />
ve mükemmel olması gerekir. Kurbanlık<br />
hayvan, hem ibadet, hem de sağlık kuralları<br />
açısından sağlıklı, sağlam, organları tamam ve<br />
besili olmalıdır.<br />
Hz.Peygamber (s.a.), <strong>kurban</strong>lığı engelleyen dört<br />
kusur saymıştır: “Dört özellik, <strong>kurban</strong>lıklarda<br />
caiz değildir: Açıkça belli olan körlük, açıkça belli<br />
olan hastalık, belli olan topallık, iliği kurumuş<br />
derecede zayıflık.” (Ebu Davud, edâhî, 6; Nesâî,<br />
dahâyâ, 6) Diğer engelleyici kusurlar, bunlara<br />
kıyasla çoğaltılmıştır. Hz.Peygamber’in (s.a.)<br />
açıklamasına göre, kaçınmak gereken ve az olduğu<br />
takdirde kusur sayılmayan dört önemli<br />
kusur vardır: 1) Kesileceği yere gidemeyecek<br />
kadar topal, 2) Ağır hasta, 3) Kemiklerinde ilik<br />
kalmamış derecede zayıf hayvan; dört adım<br />
atabilirse kusur az sayılır, 4) Bir gözü gitmiş.<br />
Bu çeşit hayvanların kesilmesi caiz değildir.<br />
Çünkü bu kusurlar, etin yenilebilirliğini etkiler;<br />
düzgün bir ibadet anlayışını yansıtmaktan<br />
da uzaktırlar.<br />
Kurbanlıktaki kusurların geçerliliği engelleyici<br />
yönlerini, organlardaki veya diğer doğuştan<br />
ve sonradan olan kusurlara göre şöylece ele<br />
alabiliriz:<br />
a) Bedensel Eksiklik veya Kusurlar<br />
Dişler ve Dil: Dişlerinin tamamı veya çoğunluğu<br />
dökülmüşse, caiz değil. Çoğunluğu bulunursa<br />
caizdir, kusur az kabul edilir. Dili<br />
Kurbanlıkların Yaşları<br />
Kurbanlık 6 Aylık 2 Yaşına Girmiş 3 Yaşına Girmiş 6 Yaşına Girmiş<br />
Deve — — —<br />
+<br />
Sığır - Manda — — +<br />
+<br />
Koyun + (büyük ve<br />
gösterişliyse)<br />
+ +<br />
Sığır - Manda — — +<br />
+<br />
kesik caiz değil.<br />
Gözler: Bir veya iki gözü gitmiş caiz değil. Gözün<br />
yaşarmasından dolayı gözü görmeyen hayvanın<br />
bu kusuru bir zarar vermez. Gözleri şaşı<br />
veya zayıf kesilebilir.<br />
Kulaklar: Kulağın biri olmayınca kesilebilir,<br />
yarısı kopuk ise çok kusur sayılır. Kulağı yarık<br />
veya delik olmak, <strong>kurban</strong>ın sahih olmasına engel<br />
değildir, önemli olan yarısının gitmemesidir.<br />
Doğuştan kulaksız hayvanlar çok kusurludur,<br />
<strong>kurban</strong> kesilemez. Kulağı küçük hayvanlar<br />
<strong>kurban</strong> olarak kesilebilir.<br />
Boynuzlar: Büyük boynuzlu efdaldir. Boynuzlarının<br />
biri veya ikisi kökünden kesilmişse, caiz<br />
değildir. Doğuştan boynuzsuz hayvanlar az kusurlu<br />
sayılır, <strong>kurban</strong> olarak kesilebilir.<br />
Kuyruk: Yarısı gitmişse veya doğuştan kuyruğu<br />
yoksa kesilemez; bundan azı ise az kusur sayılır.<br />
Koyunun daha semiz ve lezzetli olması için,<br />
doğduğunda kuyruğunun kısmen veya tamamen<br />
kesilmesi kusur sayılmaz.<br />
But: Doğuştan butsuz veya budu kopuk olan<br />
kesilemez, çok kusurlu olarak kabul edilir.<br />
Meme: Meme ucu bulunmayan hayvanlar çok<br />
kusurludur, <strong>kurban</strong> kesilemezler.<br />
Hayvanın doğuştan boynuzsuz, şaşı, topal, deli,<br />
biraz hasta, bir kulağı delinmiş veya yırtılmış<br />
olmasında bir sakınca yoktur.<br />
Burma: Cinsel organı (hayaları) bulunmayan<br />
veya burma caizdir. Koyunlarda burma koç<br />
+<br />
33
34<br />
efdaldir.<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Zayıf: Daha semiz, değerli ve etli müstehaptır.<br />
Kemiklerinde ilik kalmamış derecede zayıf caiz<br />
değil. En zayıf mekruhtur. En ucuz mekruhtur.<br />
Dört adım atabilirse caiz.<br />
Ağır hasta caiz değil.<br />
Uyuz: Semizse kesilir, zayıfsa kesilmez. Daha<br />
güzeli müstehaptır.<br />
Topal: Kesileceği yere gidemezse caiz değil. Bir<br />
ayağı topal, fakat diğer üçüyle birlikte yürüyebilen<br />
kesilebilir.<br />
Kırık: İliğe kadar ulaşmışsa kesilmez.<br />
Küçük: Cüssesi daha büyüğü müstehaptır.<br />
b) Huy ve Davranışlardaki Olağandışılıklar<br />
Cins<br />
Yaş<br />
Kusursuzluk<br />
Evcil (dört<br />
cinsten biri<br />
seçilebilir<br />
Melez<br />
Dişler<br />
Gözler<br />
Kulaklar<br />
Boynuzlar<br />
Kuyruk<br />
Koyun<br />
Keçi<br />
Sığır<br />
Deve<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
Büyük boynuzlu efdal<br />
— —<br />
Delice: Sürüye gitmezse kesilmez.<br />
Kurbanlık Hayvanlar (Özellikleri)<br />
Anası evcil<br />
Deve beş, sığır<br />
iki, koyun ve keçi<br />
iki yaşına girmiş<br />
Pislikçi (cellâle): Devamlı pislik yiyen hayvanların<br />
hem <strong>kurban</strong>, hem de eti yenmek için kesilmesi<br />
sahih değildir. Bu sebeple, deve ve sığır<br />
bu durumda on, keçi ve koyun dört gün ayrı bir<br />
yere kapanarak pislik yemesi önlenir. Bununla<br />
birlikte veteriner hekimler, daha fazlasını gerekli<br />
görürlerse, bu süreye uyulur veya sakıncalı<br />
görürlerse kesilmez ve yenmezler, başka biçimde<br />
değerlendirilirler.<br />
Bu kusurlar, <strong>kurban</strong> yükümlüsü zenginin <strong>kurban</strong>lığı<br />
satın almasından sonra meydana gelirse,<br />
Hanefilere göre yerine başka <strong>kurban</strong>lık alıp<br />
kesmesi gerekir; diğer üç mezhebe göre başkasını<br />
almak gerekmez. Fakirlerin ise, nafilelerin<br />
genişliği ilkesince, ayıplı hayvanı satın alıp kesmeleri<br />
de yeterli olur.<br />
Kurbanlıklar Farzları Müstehapları Caizleri / Haramları<br />
Seçenekli Şart<br />
Seçenekli Şart<br />
Seçenekli Şart<br />
- Beyaz koyun efdal<br />
- Eti/değeri eşitse koç<br />
koyundan efdal<br />
- Değeri eşitse keçi<br />
tekeden efdal<br />
- Değeri eşitse inek,<br />
öküzden/boğadan efdal<br />
- Değeri eşitse dişi deve<br />
erkeğinden efdal<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
Gösterişli altı aylık kuzu caiz<br />
Çoğunluğu bulunursa caiz<br />
- Bir gözü gitmiş caiz değil<br />
- Göz yaşarmasından görmeyen caiz<br />
- Yarısı kopuk caiz değil<br />
- Biri olmayınca caiz<br />
- Kulağı yarık/delik caiz<br />
- Doğuştan kulaksız kesilmez<br />
- Kulağı küçük caiz<br />
Doğuştan boynuzsuz caiz<br />
Yarısı gitmişse kesilemez
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
Kusursuzluk<br />
Mülkiyet<br />
But — — Doğuştan butsuz veya budu<br />
kopuk olan kesilemez<br />
Meme — Meme ucu bulunmayanlar kesilmez<br />
Burma<br />
Zayıf<br />
Uyuz<br />
Topal<br />
Kırık<br />
Hasta<br />
Küçük<br />
Delice<br />
Pislikçi<br />
Genel<br />
Gasp<br />
Fâsid alımsatım<br />
Gasp<br />
Malik<br />
Alıcı<br />
Satıcı<br />
3) Kurbanlığın Kesenin Mülkiyetinde Bulunması<br />
Kurban olarak kesilecek hayvanın, mükellefin<br />
mülkiyetinde bulunması şarttır. Gasbedilen<br />
hayvan kesildiğinde ne gasbeden, ne de mükellef<br />
için geçerlidir. Gasbeden bedelini tazmin<br />
eder ve sahibi de ona bırakırsa, <strong>kurban</strong><br />
gasbeden için caizdir, sahibi değerini tasadduk<br />
eder.<br />
Fasid (eksik şartı düzeltilebilir) alım-satımla<br />
alınan hayvanın, müşteri tarafından kesilmesi<br />
caizdir. Bu durumda satıcı, ister canlı olarak<br />
değerini, isterse kesilmiş olarak hayvanı alır.<br />
Hayvan kesilmiş olarak alınırsa, müşteri kesil-<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
Mükellefin<br />
mülkiyetinde<br />
—<br />
Sahibi değerini<br />
tasadduk eder<br />
Satıcı kesilmiş<br />
hayvanı almışsa<br />
değerini<br />
tasadduk eder<br />
—<br />
Koyunlarda efdal<br />
Daha semiz değerli ve etli<br />
Daha güzeli<br />
—<br />
—<br />
—<br />
Daha büyüğü<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
—<br />
Caiz<br />
miş değerini tasadduk eder.<br />
Kemiklerinde ilik kalmamış derecede<br />
zayıf caiz değil<br />
- En zayıf mekruh<br />
- En ucuz mekruh<br />
Dört adım atabilirse caiz<br />
Semizse kesilir, zayıfsa kesilmez.<br />
Kesileceği yere gidemezse caiz değil<br />
İliğe kadar ulaşmışsa kesilmez<br />
Ağır hasta caiz değil<br />
—<br />
Sürüye gitmezse kesilmez<br />
- Ne <strong>kurban</strong>, ne etlik caiz<br />
- Deve-sığır on gün; koyun-keçi<br />
dört gün ayrı kapatılır.<br />
—<br />
Gaspedilen kesilirse, ne gaspedene,<br />
ne de malike caiz<br />
Gasıp bedelini öder, sahibi ona bırakırsa,<br />
<strong>kurban</strong> gasıp için geçerli olur.<br />
Alıcı tarafından kesilebilir<br />
İster kesilmiş hayvan, ister canlı<br />
değerini alır.<br />
Bir kimse, kendisine teslim edilen <strong>kurban</strong>ı sahibinin<br />
izni olmadan usûlünce sahibi adına<br />
kesecek olursa, delâleten izni olduğu varsayıldığından<br />
sahibinden <strong>kurban</strong> vecibesi düşer.<br />
Birkaç kişi yanlışlıkla birbirinin <strong>kurban</strong>ını<br />
alsalar, kesilen her hayvan sahibinin <strong>kurban</strong>ı<br />
yerine sayılır ve kimse diğerine borçlu kalmaz.<br />
Herkes kendi hayvanının etini alır. Ancak etler<br />
yenmiş veya dağıtılmışsa, aradaki farkı birbirlerine<br />
helâl ederler. Helâl etmezlerse, her birinin<br />
diğerine ait olan <strong>kurban</strong> etinin bedelini,<br />
fakirlere tasadduk etmesi gerekir.<br />
35
36<br />
4) Kurbanlık Sayısı<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Şartlarını taşıyanlar için her yıl kesilmesi vacip<br />
bayram <strong>kurban</strong>ı sayısı sadece birdir. Daha<br />
fazla kesmek, ya adak, ya da nafile olarak gerçekleşebilir;<br />
adağın adakta bulunmak şartının<br />
yanı sıra, bunlar için mali güç şartı öncelikle<br />
aranır. Mali gücü yeterli olanlar, sırf birden<br />
çok <strong>kurban</strong> kesen Hz.Peygamber’in (s.a.) sünnetine<br />
uymak için, birden fazla <strong>kurban</strong> elbette<br />
kesebilirler. Hz.Peygamber (s.a.), bayram<br />
hutbesini tamamlayınca minberinden indi.<br />
Kurbanlık koçuna gelip kendi eliyle kesti. Keserken:<br />
“Bismillahi vallahu ekber. Bu benim<br />
adıma ve ümmetimden <strong>kurban</strong> kesmeyenlerin<br />
adınadır!” dedi. (Tirmizî, edâhî, 22, no: 1522;<br />
Kütüb-i Sitte, 1474)<br />
4. KURBANIN KESİLMESİ<br />
4.1 Tezkiye (usulüne uygun kesim)<br />
4.1.1 Tezkiye Kavramı<br />
Tezkiye ve zekât (ze’ler, peltek ze’dir:), sözlükte<br />
“kesmek, boğazlamak” anlamına gelirken,<br />
fıkıh dilinde “Dini kesim şekline verilen<br />
ad”dır. Etinin yenmesi ve kesilen her hayvanın<br />
helâl olması için, bu kesim şeklinin uygulanması<br />
şarttır.<br />
1) Tezkiyenin Çeşitleri<br />
a) İhtiyari Tezkiye: Hayvanı boğazın çeneye<br />
bitişen yeri ile göğse bitişen yeri arasında herhangi<br />
bir yerinden kesmek İhtiyari Tezkiye<br />
olarak adlandırılır. Bu kesim şekli hayvanın<br />
dört organını keserek gerçekleşir: a) Nefes borusu,<br />
b) Yemek borusu, c) Boynun iki yanında<br />
bulunan şahdamarlar. İşte bunların tamamen<br />
kesilmesiyle, tezkiyesi tamamlanan hayvanın,<br />
<strong>kurban</strong> olması ve etinin yenmesi sahih olur.<br />
b) Zaruri Tezkiye: Kesilecek hayvanın vücudunun<br />
herhangi bir yerinde açılacak yarayla kanın<br />
akmasını ve bu şekilde ölmesini sağlamak<br />
Zaruri Tezkiye adını alır. Bu tezkiye türü, daha<br />
çok av hayvanlarında uygulanır. Fakat, evcil<br />
hayvanlar yabanileştiği veya tutup kesmek<br />
mümkün olmadığı takdirde (kaçak boğalarda<br />
olduğu gibi), ya da çıkarılması zor kuyuya<br />
veya çukura düştüğünde, böyle bir tezkiyeyle<br />
(ölümün bu yaralanmadan olduğunu bilerek)<br />
öldürüldükten sonra eti yenir. Herhangi bir<br />
kimse üzerine saldıran hayvan, bu kimse tarafından<br />
bu şekilde kanı akacak şekilde öldürülmüşse,<br />
bu hayvanın etinin de yenmesi caizdir.<br />
2) Tezkiyenin Rüknü<br />
Tezkiyenin rüknü, çeşitlerine göre değişiktir:<br />
İhtiyari tezkiyenin rüknü, kudret ânında zebh<br />
veya nahrdir. Zebh, hayvanı boynun çeneye;<br />
nahr ise boynun göğse yakın yerinden kesilmesidir.<br />
Çok uzun ayaklı hayvanların, meselâ<br />
develerin ve zürafaların nahr, diğerlerininse<br />
zebh şeklinde kesilmesi sünnettir. Sığırda her<br />
iki şekil de uygulanabilir. Bu kesim türlerinden<br />
birini öbürü yerine uygulamak doğru değildir<br />
ve mekruhtur, ama et yenir. Zaruri tezkiyenin<br />
rüknü, neresinden olursa olsun av hayvanını<br />
veya o anlamdaki hayvanı yaralamaktır.<br />
Nefes borusuyla birlikte damarlardan biri kesilince<br />
<strong>kurban</strong> sahihtir, etinin yenmesi helâldir.<br />
Ebu Hüreyre (r.a.) ve İbnu Abbâs (r.a.) anlatıyor:<br />
“Resülullah (aleyhissalatu vesselâm) şeytan<br />
<strong>kurban</strong>ından (şerîta) men etti.” Şerîta, boğazından<br />
sadece deri kısmının kesilip boyun<br />
damarı kesilmeden ölmeye terkedilen (<strong>kurban</strong>lık)<br />
hayvandır. (Ebü Dâvud, edâhi, 17, no:<br />
2826; Kütüb-i Sitte, no: 1924)<br />
Ebü Vâkıd (radıyallâhu anh) anlatıyor: ResüIuIIah<br />
(s.a.) Medine’ye geldiği zaman Medineliler,<br />
(diri olan) devenin hörgücünü kesiyorlar,<br />
koyunların da kuyruklarını koparıyorlar ve<br />
bunları yiyorlardı. Bu durum üzerine Resülullah<br />
(s.a.): “Hayvan diri iken ondan her ne<br />
kesilmiş ise, bu meyte (lâşe/murdar) hükmündedir,<br />
yenilmez.” buyurdu. (Tirmizi, Et’ime<br />
4, (1480); Ebü Dâvud, Sayd 3, (2858); İbnu<br />
Mâce, Sayd 8, (3216; Kütüb-i Sitte, no: 1927)
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
Kesilen hayvandan canlı yavru çıkarsa, ayrıca<br />
tezkiye yapılır ve etinin yenmesi helâl olur; kesimden<br />
önce yavru ölürse eti yenmez. Oluşumu<br />
eksik bir yavrunun eti de yenmez.<br />
4.1.2 Tezkiyenin Şartları<br />
Hayvanın acı çekmeden ölmesini sağlamak<br />
için tezkiyede kesim aletiyle, kesenle ve kesilen<br />
hayvanla ilgili bir takım şartlar aranır.<br />
1) Keskin Alet Kullanmak<br />
Kesim aletleri, kesici ve parçalayıcı olmak üzere,<br />
ikiye ayrılır:<br />
Kesici Aletler: Gerek zebh (çeneye yakın), gerek<br />
nahr (göğse yakın) kesim şeklinde olsun<br />
kesim, kanı akıtacak ve kesilmesi gereken yerleri<br />
kesecek şekilde keskin bir aletle yapılır.<br />
Bunun demir, tahta, taş vb. olması mümkündür,<br />
ancak önemli olan keskinliktir. Bu sebeple,<br />
kesici aletlerin keskin olanlarıyla yapılan<br />
kesim caizdir; fakat keskin olmayan aletlerle<br />
yapılan kesim kerahatle caizdir.<br />
Parçalayıcı Aletler: Parçalayıcı aletlerle yapılan<br />
kesimde, boğma ve parçalama bulunduğu için,<br />
kesimin onlarla yapılması haramdır; böylelikle<br />
kesilen hayvanların eti yenmez.<br />
Tezkiyenin rükünleri yukarıda incelenirken,<br />
organların kesilecek miktarı konusunda eksiksiz<br />
veya ona yakın uygulamanın nasıl yapılacağı<br />
da açıklanmıştır.<br />
2) Allah Adını Anmak (Tesmiye: besmele çekmek)<br />
Kesim sırasında, Allah’tan başkasının adını<br />
anmamak ve O’ndan başkası adına <strong>kurban</strong><br />
kesmemek şarttır. Kurban veya eti yenecek<br />
hayvanı keserken Allah adını anmaya Tesmiye<br />
adı verilir. Besmelenin kasıtlı terkinde <strong>kurban</strong><br />
sahih olmaz ve eti yenmez. Tesmiyenin farz<br />
olduğunun delili, şu ayetlerdir: “Allah adı anılmadan<br />
kesilen hayvanları yemeyin.”<br />
(En’am, 6/118, 121); “Kurbanlık büyük baş<br />
hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden<br />
kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır.<br />
Onlar saf saf sıralanmış dururken (<strong>kurban</strong> edeceğinizde)<br />
üzerlerine Allah’ın adını anın.” (Hac:<br />
22/36)<br />
Tesmiyenin rüknü, Allah’ın (c.c.) isimlerinden<br />
biriyle yapılmasıdır. Bu sebeple tesmiye,<br />
sadece “Allah, Allahu Ekber, Allahu A’zam,<br />
Allahu Ecel, Allahu’r-Rahmân” ve benzeri<br />
Cenab-ı Hakkın isimlerinden biriyle yapılır.<br />
“Allahumeğfirlî, Subhânellah” gibi, dua anlatan<br />
cümlelerle yapılamaz. Müstehap olan,<br />
“Bismillâhi Allahu Ekber” demektir. Tesmiye<br />
Arapça yapılabildiği gibi, başka dillerde de<br />
yapılabilir.<br />
Tesmiye hayvanı keserken, kesen kişi tarafından<br />
yapılır; avlanma sırasında tesmiye, avcı<br />
kurşununu atarken, av için köpeği salarken<br />
yapılır.<br />
Tesmiyenin, dışarıdan bakan birine uzun gelmeyecek<br />
kısa bir zaman dilimi içinde kesimle<br />
birlikte yapılması gerekir.<br />
Tesmiyeyle hayvanı kesme niyeti taşımak şarttır.<br />
Bu niyetle olmayan, meselâ bir işe başlamak<br />
için yapılan tesmiyeyle kesilen hayvanın<br />
eti helâl değildir.<br />
İhtiyari tezkiyede tesmiyenin zamanı kesim<br />
zamanı, zarûrî tezkiyede ise isabet değil, kurşun<br />
ve benzerini atma veya hayvanı gönderme<br />
anıdır. Çok az bir zaman farkı da bunun yerine<br />
geçer.<br />
Kesim sırasında Hz.Peygamber’e salât etmek<br />
mekruhtur.<br />
3) Kesme Ehliyetinin Bulunması<br />
Müslüman, erkek olmak, akıllı ve bâliğ olmak<br />
şartlarını taşıyanların tezkiyesi caizdir. Putperest,<br />
müşrik ve ateistlerin tezkiyesi ise caiz<br />
değildir.<br />
Kurbanlık veya eti yenecek hayvanların yenebilmesi<br />
için, kesenin müslüman veya kitabi<br />
37
38<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
olması şarttır. Böyle bir şartın aranmasından<br />
maksat, Allah adının anılmasıdır: “Daha önce<br />
kendilerine kitap verilenlerin yemekleri, size<br />
helâldir.” (Maide: 5/5) Asıl olarak kitabi kavramı,<br />
Yahudiler ve Hıristiyanlar için kullanılır.<br />
Bunlar dışında kalanların kitabi sayılması tartışmalıdır.<br />
Kesim sırasında Allah’tan başkasının<br />
adını, mesela Mesih ve Yehuda’yı andığı<br />
duyulmayanların kestiği yenir. Fakat Allah’tan<br />
başkasını andığı duyulanların kestiğini yemek<br />
haramdır.<br />
Kitabi olmayanlar, hayvanı keserken Allah<br />
adını anmayacakları için bunların kestikleri,<br />
meselâ putperestler ve diğer dinlere mensup<br />
kimselerle dinsizlerin kestiği hayvanların eti<br />
yenmez, haramdır.<br />
Kurban niyetiyle kesilecek hayvanı, -kitabi de<br />
olsa- müslüman olmayana kestirmek mekruhtur.<br />
Müslümanların veya kitabilerin kestikleri konusunda<br />
–tezkiyesi nasıl oldu, şartların bütünü<br />
bulundu mu, Allah adı anıldı mı gibi sorulara<br />
yer vermeksizin– ilke şudur: İster-cahil veya<br />
fasık- müslüman, ister kitabi olsun, bizden bilemeyeceğimiz<br />
şekilde uzak olan durumlarda<br />
kesilenlerin helâl olarak yenmesidir.<br />
Kesmeye aklı erer ve gücü yeterse, çocuğun<br />
kestiğini yemek sahihtir.<br />
Kurban veya eti yenecek hayvanı kesen kimsenin,<br />
akıllı olması ve sarhoş olmaması gerekir.<br />
Çünkü bunlar Allah’ın adını anmayabilirler.<br />
Aklı erer ve gücü yeterse sarhoşun kestiği yenebilir.<br />
4) Kesilecek Hayvanın Belirlenmesi<br />
İhtiyari tezkiyede Allah’ı anmak, belli bir hayvana<br />
dair olacağından, hangi hayvanın kesileceğini<br />
belirlemek gerekir. Bu sebeple ardı<br />
ardına iki hayvan kesen kimse, birinci için<br />
çektiği besmeleyi yeterli görürse, ikincinin eti<br />
yenmez, her biri için ayrı ayrı besmele çekmek<br />
gerekir.<br />
Zaruri tezkiyedeyse, tezkiye hayvana değil<br />
kurşun ve benzerini atım ve göndermeye yapıldığından,<br />
hayvanı belirleme şartı aranmaz.<br />
5) Hayvanda Canlılık Eserinin Bulunması<br />
Kesim anında, kesilecek hayvanda canlılık<br />
eseri bulunması şarttır. Yuvarlanma, süsme,<br />
boğma ve yırtıcı hayvanların saldırısı gibi öldürücü<br />
sebepler ve fakat öldürücü bir maddenin<br />
vurmamasından dolayı yaşadığı tahmin<br />
edilen hayvanlara tezkiye uygulanır. Öldürücü<br />
bir sebep ve benzerinden dolayı yaşama ümidi<br />
olmayan hayvanlara da tezkiye uygulanabilir.<br />
Ölmek üzere bulunan bir hayvanda, kesim<br />
anında belli bir canlılık eserinin bulunması<br />
gerekir.<br />
Zorunlu bir sebep yoksa, <strong>kurban</strong>ı bayıltarak<br />
kesmek caiz olsa da hoş değildir, mekruhtur.<br />
Çünkü bu durumda hayvanın kesimden mi,<br />
yoksa bayıltmadan mı öldüğünü bilemeyiz.<br />
Ama zapt edilemeyen bir hayvanı bayıltmaktan<br />
başka çare yoksa, bayıltma yoluna da başvurulabilir.<br />
4.1.3 Tezkiyenin Müstehapları ve Mekruhları<br />
Usulüne uygun <strong>kurban</strong> kesimindeki müstehaplar<br />
(dinen iyi ve güzel görülenler) ve mekruhlar<br />
(dinen uygun görülmeyenler) şunlardır:<br />
a) Kesimi gündüz yapmak müstehap, gece<br />
yapmak mekruhtur.<br />
b) Kesimi demirden olan keskin aletlerle yapmak<br />
müstehap, keskin olmayanlarla yapmak<br />
mekruhtur.<br />
c) Kesimi çabuk yapmak müstehap, ağır yapmak<br />
mekruhtur.<br />
d) Uzun ayaklı ve boyunlu hayvanlarda nahr<br />
(boyna yakın), diğerlerinde zebh (çeneye yakın)<br />
kesim şeklini uygulamak sünnet, tersini<br />
yapmak mekruhtur.
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
e) Kesimi hayvanın boğazının üst yanından<br />
değil, alt yanından yapmak müstehap, tersi<br />
mekruhtur.<br />
f) Bütün kesilecek organları kesmek müstehaptır;<br />
bir kısmını kesmek de müstehaptır;<br />
ama bunların tersi mekruhtur.<br />
g) Kesenin ve hayvanın kıbleye dönük olması<br />
müstehaptır.<br />
h) Kesim sırasında “Allahım, filancadan kabul<br />
et!’’ diye dua etmek mekruhtur. Çünkü dua<br />
kesim öncesi veya sonrasında yapılmalıdır.<br />
i) Kesimden sonra, hayvanın soğumadan boğazını<br />
tamamen kesmek ve yüzmeye başlamak<br />
mekruhtur.<br />
j) Hayvanı kesim yerine ayaklarını çekerek<br />
götürmek mekruhtur.<br />
k) Hayvana sıkıntı vermek ve bıçağı gözü<br />
önünde bilemek mekruhtur.<br />
4.2 Kesim Uygulaması<br />
4.2.1 Sünnete Uygun Kesim<br />
Sünnet üzere yapılacak kesim uygulaması,<br />
aşağıdaki gibidir:<br />
a) Keskin ve büyük bir bıçak hazırlanarak,<br />
<strong>kurban</strong>ın gözünden uzak bir yere konur.<br />
b) Hayvanın ayakları ve yüzü kıbleye gelecek<br />
şekilde, sol yanı üzerine yatırılır. Sağ arka ayağı<br />
dışındakiler bağlanır. Bu sırada –varsa– diğer<br />
<strong>kurban</strong>lıkların bu anı seyretmemesi sağlanır.<br />
c) Hayvan yatırıldıktan sonra şu dualar okunur:<br />
1) “Allahumme, Hâzâ Minke ve İleyke.” (Allahım,<br />
bu sendendir ve yine sanadır)<br />
2) “İnnî Veccehtu Vechiye lillezî Fatara’s-<br />
Semâvâti ve’l-Arda Hanîfen. Vemâ Ene<br />
mine’l-Müşrikîn.” (Şüphesiz Allah’ı bir tanıyan<br />
olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratan<br />
Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim:<br />
En’am, 6/79)<br />
3) “İnne Salâtî ve Nüsükî ve Mahyâye ve<br />
Memâtî lillâhi Rabbi’l-Alemîn. Lâ Şerîke<br />
leh.” (Şüphesiz, benim namazım da, ibadetlerim<br />
de (<strong>kurban</strong>ım da), hayatım da, ölümüm<br />
de hiçbir ortağı olmayan alemlerin Rabbı<br />
Allah’ındır: En’am, 6/162)<br />
d) Dualar okunduktan sonra tekbir getirilir ve<br />
Bismillâhi Allahu Ekber denerek hayvan kesilir.<br />
Bütün yukarıdaki dualar yapılmayabilir,<br />
ama Bismillâhi Allahu Ekber asla unutulmamalıdır.<br />
e) Hayvan böylece kesildikten sonra tamamen<br />
ölünceye ve sükûnet buluncaya kadar<br />
beklenir. Tamamen ölmeden yüzmeye başlamak,<br />
omuriliğe bıçak saplamak vb. azap<br />
verici davranışlarda bulunmak mekruhtur.<br />
Hz.Muhammed (s.a.), hayvan kesimi konusunda<br />
şöyle buyurur:<br />
“Allah, her şeyde iyi davranışı (ihsanı) emretmiştir.<br />
Öldürdüğünüzde, güzelce öldürün. Bir hayvan<br />
keseceğiniz zaman, onu güzelce kesin. Sizden<br />
biriniz hayvan keseceği zaman, bıçağını bilesin<br />
ve hayvana eziyet çektirmesin.”<br />
(Müslim, sayd, 57, no: 1955; Ebü Dâvud, edâhi<br />
12, no: 2815; Tirmizî, diyât, 14, no: 1409)<br />
Hz.Peygamber (s.a.), insana veya hayvana işkence<br />
etmeyi (müsle) yasaklamıştır. (Buhârî,<br />
zebâih, 25) Hayvan kesmeyi bilmeyen veya<br />
beceremeyecek olan kimsenin, hayvana eziyet<br />
edercesine hayvanı kesmeye kalkışması, kesinlikle<br />
doğru değildir. Bu durumdaki kişiler,<br />
<strong>kurban</strong>larını ya belediyelerin mezbahalarında,<br />
ya da kasaplıktan anlayanlara kestirmelidirler.<br />
Hayvan kesiminde ve özellikle <strong>kurban</strong> ibadetinde<br />
Allah adının anılması emri, her türlü<br />
şirkten uzak durma bilincini koruma anlamı<br />
yanında, can almanın çok ciddi bir iş olmasını<br />
da amaçlar. Böylece, her canlıyı yaratanın<br />
Allah olduğu yeniden bütün ciddiyetiyle hatırlanır.<br />
Canlılara şefkat ve merhamet ederek<br />
39
40<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
haklarını koruyup gözetme konusunda Sevgili<br />
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.), müslümanlara<br />
hem uygulamalarıyla örnek olmuş,<br />
hem de teşvik edici sözler söyleyerek rehberlik<br />
etmiştir.<br />
4.2.2 Kurban Kesimindeki Müstehap ve<br />
Mekruhlar<br />
1) Kesimden Önceki Müstehaplar ve Mekruhlar<br />
a) Kurbanlığın Hazırlanması: Kesimden birkaç<br />
gün önce <strong>kurban</strong>lığın bağlanıp takarrub<br />
(<strong>kurban</strong> ibadeti) için hazırlanması ve ona<br />
özen gösterilmesi, işaret konulması müstehaptır.<br />
Hz.Peygamber (s.a.) <strong>kurban</strong>lık develerini<br />
ve koyunlarını işaretlemiştir. (Buhârî<br />
hac, 110, edâhî 15; Müslim, Hacc 205, no:<br />
1243); Tirmizî, hac, 67, no: 906; Ebu Dâvud,<br />
menâsik, 15, no: 1752)<br />
b) Kesim Yeri Seçimi ve Kesim Yerine Ulaştırmak:<br />
Kurbanlığı kesim yerine sert, ayağını<br />
çekerek getirmeyip güzelce ve hayvana eziyet<br />
vermeden ulaştırmak müstehaptır. Kurbanlık<br />
hayvan, satın alındıktan itibaren özen görmeli,<br />
incitilmemeli, nakil sırasında eziyet görmemeli<br />
ve canı acıtılmamalıdır. Kesim yeri olarak,<br />
özellikle büyük şehirlerde belediyelerin gösterdiği,<br />
gerekli özellikleri taşıyan kesim yerleri<br />
tercih edilmelidir. Bu hem sağlık açısından,<br />
hem de dinimize uygun kesim imkânı sağlaması<br />
açısından gereklidir. Sokaklarda, caddelerde,<br />
hatta şehirlerarası yol kenarlarında<br />
<strong>kurban</strong> kesmek, hem sağlık açısından, hem de<br />
görüntü açısından kesinlikle doğru değildir.<br />
c) Kurbanlığın Yününü Kırkmak ve Sütünü<br />
Sağmak: Udhiye (bayram <strong>kurban</strong>ı) olarak alınan<br />
koyunun, yününün kırkılması ve sütünün<br />
sağılması mekruhtur. Çünkü <strong>kurban</strong>lığın bizatihi<br />
kendisi kurbet (ibadet) içindir, bu sebeple<br />
kesim öncesinde onun herhangi bir yerinden<br />
faydalanılmaz. Süt, yün vb.den faydalanan,<br />
bunları veya değerlerini tasadduk etmelidir.<br />
d) Kurbanlığı Satmak: Satın alınmış olan <strong>kurban</strong>lığın<br />
başkasına satılması caizdir, satış ge-<br />
çerlidir, ama bu satım mekruhtur, uygun değildir;<br />
ancak bedeli tasadduk edilmelidir.<br />
e) Kurbanlığın Yavrusu: Kurbanlık olarak satın<br />
alınan hayvan yavrularsa, yavru da anasıyla<br />
birlikte kesilir; kesilmeyip satılır veya elde tutulursa<br />
bedeli tasadduk edilir.<br />
f) Kurbanlığa Binmek ve Çalıştırmak: Udhiye<br />
(bayram) <strong>kurban</strong>ına binmek, yük taşıtmak ve<br />
çalıştırmak mekruhtur; değerine bir noksanlık<br />
gelmedikçe, herhangi bir işlem gerekmez,<br />
ancak bunlar sebebiyle değerine noksanlık<br />
gelirse, bu noksanlık tutarınca sadaka ödenir.<br />
Zorunlu durumlarda ise, <strong>kurban</strong>lık hayvana<br />
binilebilir. Bu konuda Hz.Peygamber (s.a.),<br />
şöyle buyurur: “Kurbanlığa, mecbur kaldıysan<br />
ma’ruf üzere (güzelce) bin. Bir başka sırt (binek)<br />
bulunca da in.” (Müslim, hac 375, no: 1324;<br />
Ebu Dâvud, menâsik, 18, no:1761; Nesâî, hac,<br />
76; Kütüb-i Sitte, no: 1486)<br />
2) Kesim Sırasındaki Mendup ve Mekruhlar<br />
A- Kesimle İlgili Olanlar:<br />
a) Koyun ve sığırda zebh (boynun çeneye yakın<br />
yerinden), devede nahr (boynun göğse yakın<br />
yerinden) şeklindeki kesim müstehaptır,<br />
bunun aksi mekruhtur.<br />
b) Dört damarın kesilmesi müstehaptır.<br />
c) Zebh kesim şeklinin kafa tarafından değil,<br />
nefes borusundan olması müstehaptır.<br />
B- Mükellefle İlgili Olanlar:<br />
a) İyice bilir ve gücü yeterse <strong>kurban</strong>ı bizzat<br />
kesmek, iyi yapamıyor ve gücü yetmiyorsa<br />
bilen başka birine kestirmek müstehaptır. Kadın<br />
mükellefin, vekâletle kestirmesi daha uygundur.<br />
b) Gücü yetmeyenin müslümanı vekil yapması<br />
müstehap, kitabi birini vekil seçmesi ise<br />
mekruhtur.<br />
c) Kesim anında mükellefin, hatta aile üyeleri-
Fıkhi Açıdan Kurban<br />
nin bizzat bulunması müstehaptır,<br />
d) Tesmiyeden (besmeleden) önce veya sonra<br />
dua etmek müstehap, duayı besmele anında<br />
yapmak mekruhtur; zira duayı besmeleden<br />
ayrı yapmak ayrıca müstehaptır.<br />
C- Kurbanlıkla İlgili Olanlar<br />
a) Daha semiz, daha güzel ve daha büyük hayvanları<br />
<strong>kurban</strong> etmek,<br />
b) Koyun cinsinden efdali (uygunu) beyaz,<br />
büyük boynuzlu ve burma olanlarıdır,<br />
c) Koyun kesmek, değeri veya eti eşit olduğu<br />
takdirde, deve veya sığırın yedide birine ortak<br />
olmaları efdaldir.<br />
d) Koç kesmek, eti ve değeri eşit olunca koyundan<br />
efdaldir.<br />
e) Değeri eşit olduğu halde keçi tekeden, dişi<br />
deve erkeğinden, inek öküzden ve boğadan efdaldir.<br />
f) Fazla sevap kazanmak için, hayvanın en değerlisini,<br />
eti en çok olanını ve fiyatı en yüksek<br />
olanını almak menduptur. Başından borcu<br />
savmak için, en zayıfını ve ucuzunu almaya<br />
çalışmak mekruhtur.<br />
g) Kurban sahibinin, <strong>kurban</strong> kesildiği gün ilk<br />
yemeğini <strong>kurban</strong>ın ciğerinden yemesi menduptur.<br />
h) Kesim sırasında, hayvanı kıbleye çevirmek<br />
menduptur.<br />
D- Kesim Vaktiyle İlgili Olanlar:<br />
Hayvanı keserken, keskin bıçak kullanmak ve<br />
azap vermemek menduptur.<br />
3) Kesimden Sonraki Mendup ve Mekruhlar<br />
a) Kesilen Hayvanın Sakinleşmesini Beklemek:<br />
Kesimden sonra, hayvanın bütün organlarının<br />
sakinleşmesine ve soğumasına, canlılığın<br />
bütün cesette sona ermesine kadar beklemek<br />
müstehaptır; bundan önce yüzmek vb. mekruhtur.<br />
b) Kurban Etinden Yemek: Mükellefin ve aile<br />
halkının <strong>kurban</strong> etinden yemesi müstehaptır.<br />
c) Kesim Ücreti: Kasap veya <strong>kurban</strong>ı kesene,<br />
<strong>kurban</strong>ın etini ücret olarak vermek helal değildir.<br />
Ancak, sadaka veya hediye olarak verilebilir.<br />
Kurbanı kesen fakir olursa da aynı hüküm<br />
uygulanır.<br />
d) Kurban Etini Satmamak: Kurban etlerinin<br />
satılması caiz değildir.<br />
e) Çevreyi Kirletmemek: Kurbanı hem keserken,<br />
hem de özellikle kestikten sonra çevrenin<br />
daha az kirletilmesine dikkat edilmeli, <strong>kurban</strong>ın<br />
yüzülmesi ve parçalanması işlemlerinden<br />
sonra atık aksam özel torbalara konmalı, özellikle<br />
belediyelerin gösterdiği toplama noktalarına<br />
dağılmayacak ve hayvanların dağıtmasına<br />
fırsat vermeyecek şekilde bırakılmalıdır. Aksi<br />
takdirde, en yakında bulunanları etkileyerek<br />
kamu sağlığı için tehlike arzedecek sonuçlar<br />
ortaya çıkabilir.<br />
4.3 Kurbanın Eti ve Diğer Aksamı<br />
4.3.1 Kurban Etlerinin Yenmesi<br />
1) Mükellefin Etini Yemesi Caiz Kurban: Bayram<br />
<strong>kurban</strong>ının etinden, hem sahibi, hem de<br />
aile halkı yiyebilir. Akîka <strong>kurban</strong>ının eti de<br />
böyledir. Şükür hedyinin etinden de sahibi yiyebilir.<br />
2) Mükellefin Etini Yiyemediği Kurbanlar: İhsar,<br />
av cezası hedyi ile adak <strong>kurban</strong>larından<br />
mükellef ve ailesi yiyemez. Kurban bayramının<br />
geçmesinden sonra bayram <strong>kurban</strong>ının eti,<br />
kesiminden önce doğan yavru ve mükellefin<br />
yakını veya sevdiği ölü adına onun emriyle kesilen<br />
<strong>kurban</strong>lar da sahibi tarafından yenmez.<br />
Sahibinin etinden yemesi caiz <strong>kurban</strong>ın et ve<br />
diğer aksamının kesimden sonra tasadduku<br />
vacip değilken, sahibinin yemesi caiz olmayan<br />
<strong>kurban</strong>ların bu kısımlarının tasadduku vacip-<br />
41
42<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
tir. Kesimden sonra etin kaybolması ve telefi<br />
halinde her iki tür için de tazminat ödenmez.<br />
Fakat tüketim mükellef tarafından olursa,<br />
birinci için değerini tasadduk gerekmezken,<br />
ikinci için gerekir.<br />
4.3.2 Kurban Etini Dağıtmak, Kurbanın<br />
Derisi ve Diğer Aksamı<br />
a) Etlerin Uygun Dağıtımı: En uygun (efdal)<br />
olan, kesilen <strong>kurban</strong>ın üçte birini kendi evinde<br />
yemektir; üçte birini akraba ve dostlara dağıtmak,<br />
kalan üçte birini de fakir fukaraya dağıtmak<br />
menduptur.<br />
Kurban etlerinin dağıtımında, <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />
öncelik vermek uygundur. Fakat,<br />
insanların birbirine <strong>kurban</strong> kesip kesmediğini<br />
sorması ve bunun sonunda kesmiş olduğunu<br />
öğrendiklerine et vermemesi doğru değildir.<br />
b) Kurban Etini Saklamak veya Dağıtmak:<br />
Kurban etinin bütünüyle tasadduku caiz olduğu<br />
gibi, tamamının ev halkı için saklanması<br />
da caizdir, ancak efdal olan yedirme ve tasadduktur.<br />
Bununla birlikte, kendi aile üyeleri kalabalık<br />
ve orta halli olanların, <strong>kurban</strong>lığı tamamen<br />
kendilerine saklamaları menduptur.<br />
Yüce Allah, <strong>kurban</strong> etlerinin aile içinde yenilmesini,<br />
ama fakirlere de yedirilmesini buyurur:<br />
“Artık onlardan (<strong>kurban</strong>lardan) siz de yiyin,<br />
yoksula ve fakire de yedirin.”<br />
(Hac, 22/28);<br />
“Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için<br />
Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için<br />
onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken<br />
(<strong>kurban</strong> edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın<br />
adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca<br />
onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire<br />
de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin.<br />
Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize<br />
verdik.”<br />
(Hac: 22/36)<br />
Hz. Muhammed (s.a.) kıtlık çekilen bir yılda,<br />
<strong>kurban</strong> etlerinin üç günden fazla saklanmasını<br />
yasaklamış, fakirlerin doyurulmasını istemiştir.<br />
Âbis İbnu Rebîa anlatıyor; Hz.Aişe’ye:<br />
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) <strong>kurban</strong>ların<br />
etlerinden üç günden fazla yenilmesini<br />
yasakladı mı?” diye sordum. “Evet, fakat bunu<br />
insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece<br />
zenginlerin fakirleri doyurmasını arzu etmişti.<br />
Biz koyunun paçasını kaldırıp on beş gece<br />
sonra yiyorduk.” dedi. Ben: “Sizi buna mecbur<br />
eden şey ne idi!” deyince, güldü ve: “Resûlullah<br />
(s.a.) Allah’a kavuşuncaya kadar, Muhammed<br />
ailesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla<br />
ekmek yememiştir” dedi.” (Buhârî, et’ime, 27,<br />
edâhî, 16; Müslim, edâhî, 28, no: 1971; Muvatta,<br />
edâhî, 5; Tirmizî, edâhî, 14, no: 1511; Ebu<br />
Dâvud, edâhî, 10, no: 2812; Kütüb-i Sitte, 1480)<br />
Hz. Peygamber (s.a.), bunun gerekçesi konusunda,<br />
şöyle buyurur: “Biz sizleri, <strong>kurban</strong>ların<br />
etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza<br />
<strong>kurban</strong> eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah<br />
Teâlâ bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret<br />
isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek,<br />
içmek ve zikir günleridir.” (Ebu Dâvud, edâhî,<br />
10, no: 2813; İbn Mâce, edâhî, 16, no:3160;<br />
Kütüb-i Sitte, no: 1481)<br />
Kurban etlerini yemek veya dağıtmak konusunda,<br />
bu gibi inceliklere de dikkat etmek gerekir.<br />
c) Kurban Derisi ve Diğer Aksamı: Sahibi <strong>kurban</strong><br />
derisini evde kullanabilir. Deri vb. maddesi<br />
kalabilecek şekilde kendisinden faydalanılan,<br />
yani tüketim malı olmayan maddeleri<br />
satış suretiyle değiştirilebilir, ancak kendisinden<br />
faydalanılamayanın para vb. karşılığında<br />
satılması helâl değildir. Buna rağmen satış yapıldıysa,<br />
bu satış geçerlidir.<br />
Kurban derisi ve diğer aksamı dağıtılacağı<br />
zaman ilkin bunlar fakirlere verilir. İstifadesi<br />
daha çok olursa din ve millet yararına çalışan<br />
güvenilir kurumlara da verilebilir. Kurban etleri<br />
müslüman olmayanlara da tasadduk edilebilir.
Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />
Kur’an’da Kurban<br />
ve Çeşitleri<br />
Sempozyumda ‘<strong>kurban</strong>’ konusu, çok<br />
değişik açılardan ele alınacağından<br />
tebliğimizde, Kur-an’da söz konusu<br />
edilen <strong>kurban</strong> çeşitlerinden ve ‘<strong>kurban</strong>’la ilgili<br />
meselelerden, mümkün mertebe yorumlara<br />
girmeden ve Kur-an’ın anlatımından uzaklaşmadan<br />
tebliğimizi sunmaya çalışacağız.<br />
Genel anlamıyla, Allah’a yakınlık sağlamak<br />
amacıyla belli vakitte ve belirli cinsten hayvanların<br />
kesilmesini ifade eden <strong>kurban</strong>, insanlık<br />
tarihiyle birlikte var olagelmiştir. İlâhi olsun,<br />
beşeri olsun hemen hemen bütün inanç sistemlerinde<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti mevcuttur.<br />
Kur’an-ı Kerim, Hac suresinde “Biz, her ümmete<br />
bir <strong>kurban</strong> ibadeti koyduk ki Allah’ın<br />
kendilerine rızık olarak verdiği hayvanların<br />
üzerine O’nun adını ansınlar…” (Hac 22/34)<br />
denilerek, ilâhi dinlerin tamamında <strong>kurban</strong><br />
ibadetinin varlığına işaret edilmektedir.<br />
Kurban kesmek, tüm vahyi dinlerde bir tek<br />
Allah’a ibadetin önemli bir bölümüdür. Allah,<br />
tevhidi aşılamak için insanların, kendisinden<br />
başkası adına <strong>kurban</strong> kesmelerini yasaklamıştır.<br />
Bu, Allah’tan başkası önünde yapılması<br />
yasaklanan diğer şeylerle de uyum içindedir.<br />
Meselâ Allah’tan başkası önünde secde etmek,<br />
Allah’tan başkası adına yemin etmek, Allah’ın<br />
belirlediği yerler dışındaki yerleri kutsal kabul<br />
edip ziyaret etmek, Allah’tan başkası için oruç<br />
Prof. Dr. M. Said ŞİMŞEK<br />
Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
tutmak, Allah’ın haram kılmadığını haram<br />
kılmak vs. hep yasaklanmıştır.<br />
Ne vesileyle Allah’a <strong>kurban</strong> takdim ettikleri<br />
ve benzeri hususlar Kur-an’da sarih bir şekilde<br />
ifade edilmemiş olsa da, Hz. Âdem’in iki<br />
oğlunun <strong>kurban</strong>larından söz edilmektedir.<br />
Bunlardan birinin takdim ettiği <strong>kurban</strong> kabul<br />
edilmiş, diğerinin kabul edilmemiştir. Kurbanı<br />
kabul edilenin kabul edilmesinin sebebi, Maide<br />
suresinde de belirtildiği gibi onun, takva<br />
43
44<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
sahibi olmasıdır. (Maide 5/27). Sözün bağlamından,<br />
ahde vefasızlık ve Allah’ın emirlerini<br />
tutmamanın takvaya aykırı olduğu ve <strong>kurban</strong>ın<br />
kabulüne engel olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Kur-an’ı Kerim, ne diye Âdem’in iki oğlunun<br />
<strong>kurban</strong> takdim ettiklerinden ve onlardan birinin<br />
<strong>kurban</strong>ın kabul edilip diğerinin <strong>kurban</strong>ının<br />
kabul edilmemesinin nasıl anlaşıldığından<br />
söz etmez.<br />
Tevrat’ın Tekvin bölümünde, (4/1-8) bu konularda<br />
bilgi verilmektedir. Tevrat’a göre <strong>kurban</strong>ı<br />
kabul edilmeyen Kabil çiftçilikle, Habil<br />
ise koyunculukla uğraşıyordu. Kabil toprak<br />
ürünlerinden, Habil ise, bir koyunu <strong>kurban</strong><br />
olarak takdim etti. Gökten gelen ateş, Habil’in<br />
<strong>kurban</strong>ını alıp götürdü, Kabilin takdimesine<br />
dokunmadı. Ancak <strong>kurban</strong>ının kabul edilmemesi,<br />
toprak ürünü olması nedeniyle değil,<br />
Kabil’in niyetiyle yani Kur-an’ın da belirttiği<br />
gibi takvasıyla ilgilidir. Kabil’in tarla ürünü<br />
takdim etmesi, İsrail oğullarında kansız <strong>kurban</strong><br />
için mesnet kabul edilmiştir.<br />
Bozulmuş, tahrife uğramış ve zamanla hak dinden<br />
bütünüyle kopmuş beşeri dinlerde de <strong>kurban</strong>ın<br />
varlığı bilinmektedir. Nitekim Kur-an’ı<br />
Kerim’de, cahiliye döneminde müşrik Arapların<br />
<strong>kurban</strong> kestiklerinden söz edilmektedir.<br />
Cahiliye dönemi Arapları, putlarının kendileriyle<br />
Allah arasında aracılık yaptıklarına ve bu<br />
putların onları Allah’a yaklaştırdıklarına inanıyorlardı.<br />
İşte bu sebeple, putlarına <strong>kurban</strong><br />
takdim ediyorlardı. Ne yazık ki günümüzde,<br />
bazı bölgelerde Müslümanlar arasında da aynı<br />
anlayışla türbelere <strong>kurban</strong> kesenler vardır.<br />
Maide suresinin 103. ayetinde putlara takdim<br />
ettikleri bu <strong>kurban</strong>lar hakkında şöyle denilmektedir:<br />
“Allah, bahire, saibe, vasile ve ham<br />
diye bir şey kılmış değildir. Ne var ki inkâr<br />
edenler yalan uydurarak Allah’a iftira ediyorlar<br />
ve onların çoğu akıl erdiremezler.”<br />
Ayette Allah’a ortak koşulan putlara vs. <strong>kurban</strong><br />
adamak ve <strong>kurban</strong>lık hayvanları serbestçe<br />
otlamaya bırakmak, etlerini yememek, sütünü<br />
içmemek, bir işe koşmamak gibi batıl uygulamalar<br />
yerilmektedir. İslâm öncesi Arabistan’da<br />
bu tür hayvanlara değişik adlar verilir, özel<br />
işaretler konur ve adeta kutsal hayvanlar olarak<br />
kabul edilirlerdi.<br />
Ayetlerde sözü edilen hayvanların tanımında,<br />
müfessirlerin ittifak ettiklerini söyleyemeyiz.
Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />
Bununla birlikte, ortak hususları göz önünde<br />
bulundurarak bu hayvanlar hakkında özet<br />
bilgi vermek istiyoruz:<br />
Kulağı yarık anlamına gelen bahîra, sonuncusu<br />
erkek deve olan beş yavrulu dişi deveye<br />
verilen addı. Kulağı yarılarak serbestçe dolaşmaya<br />
bırakılırdı. Bundan sonra kimse ne ona<br />
binebilir, ne sütünü içebilir, ne kesebilir, ne<br />
tüyünü kırkabilirdi. Her nerede isterse orada<br />
otlamasına ve her nereden isterse oradan su<br />
içmesine izin verilirdi. Doğurduğu erkek deve<br />
de <strong>kurban</strong> edilirdi. Sütlerinden sadece putlara<br />
hizmet eden kâhinler yararlanabilirdi.<br />
Saîbe, bir hastalıktan veya bir tehlikeden kurtulmak<br />
adına yapılan adağı yerine getirmek<br />
için, bir onur işareti olarak serbest bırakılan<br />
erkek veya dişi deveye verilen addı. Sıkıntıdan<br />
kurtuldukları için bir bakıma o deveyi azât<br />
ediyorlardı.<br />
Hepsi dişi on yavrusu olan, dişi deveye de<br />
Saîbe denirdi.<br />
Hâm, torunu yetişip de binme çağına gelen<br />
yahut sulbünden on deve gelmiş olan erkek<br />
deveye verilen addı. Bu deve serbest bırakılırdı.<br />
Aynı ad, on tane yavrusu olup da serbest<br />
bırakılan dişi deveye de verilirdi. Bu deve de<br />
yükten muaf tutulurdu.<br />
Vasîle, ilk doğumunda biri dişi olan ve ikiz<br />
doğuran keçiye veya koyuna verilen addı. İlk<br />
doğan yavrular tanrılar adına <strong>kurban</strong> edilirdi;<br />
ilk doğan yavru erkek olursa tabii… Fakat<br />
ilk doğan yavrular ikiz olursa erkeği <strong>kurban</strong><br />
edilmez ve Vasîle diye adlandırılarak, tanrılar<br />
adına serbest bırakılırdı.<br />
İlk bakışta müşriklerin bu davranışları, masum<br />
bir davranış gibi algılanabilir. Nihayet<br />
söz konusu hayvanların, onlara yararlarının<br />
katlanmasından dolayı bunu yapıyorlardı.<br />
Kur-an’ın bunları gündeme getirmesi üç nedenle<br />
izah edilebilir:<br />
a. Allah’ın haram kılmadığını haram kılmaları,<br />
b. Allah’a şükredeceklerine başkasına yani<br />
putlara şükretmeleri.<br />
c. Kendilerini Allah’a yaklaştırdıklarına inandıkları<br />
putlarına <strong>kurban</strong> kesmeleri.<br />
İslâm, kulların bağlı bulunduğu otoriteyi bire<br />
indirgemek, bununla insanları birbirine kulluk<br />
etmelerinden, çeşitli ilâhların ve rablerin<br />
kulluğundan kurtarmak için tevhidi esas almıştır.<br />
Kur-an’ı Kerim’de zikredilen <strong>kurban</strong>lardan<br />
biri de, peygamberlik ispatı; peygamberin mucizesi<br />
olan <strong>kurban</strong>dır. İsrail oğullarından söz<br />
edilen bir bölümde geçen konuyla ilgili ayette<br />
şöyle denilmektedir:<br />
“Onlar şöyle de diyenlerdir: ‘Ateşin yiyeceği<br />
bir <strong>kurban</strong> getirmedikçe hiçbir peygambere<br />
inanmama konusunda Allah bizden söz<br />
aldı.’ De ki: ‘Benden önce apaçık belgeler<br />
ve dediğinizi yapan peygamberler size geldi.<br />
Eğer doğru iseniz, ne diye onları öldürdünüz?”<br />
(Âli İmran 3/183).<br />
Yahudilerden bir topluluk Peygamber’e<br />
(s.a.v.) gelerek: “Tevrat’ta, ateşin yiyeceği bir<br />
<strong>kurban</strong> getirmedikçe hiçbir peygambere inanmayacağımıza<br />
dair söz alındı. Hatta bu ateş<br />
gökten indiğinde hafif bir hışırtı ile gelir. Sen<br />
de bize bunu göstermedikçe sana inanmayız.”<br />
demişlerdi. Bunun üzerine yukarıdaki ayet<br />
indirildi.<br />
Aslında bu söyledikleri, Allah hakkında uydurulmuş<br />
bir iftiradan ibaretti. En nihayet ateşin<br />
<strong>kurban</strong>ı yemesi, tarihlerinde vuku bulmuş<br />
mucizelerden biridir. Ama bir peygambere<br />
inanmaları için o peygamberin, mutlaka o<br />
mucizeyi göstermesi şart koşulmamıştı. Peygamberlerin<br />
getirdikleri mucizelerin tamamının<br />
aynı olması gerekmez. Son peygamber<br />
olan, bu sebeple belli bir dönem ve bölgenin<br />
değil kıyamete kadar gelecek olan bütün ne-<br />
45
46<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
sillerin peygamberi olan Peygamberimizin<br />
peygamberliğinin ispatı, göze hitap eden ve<br />
ancak belirli nesillerin sorumlu olacakları mucizeler<br />
nevinden bir mucize olamazdı. Onun<br />
peygamberliğinin ispatı, bir nesilden diğerine<br />
intikâl edebilen ve bir bölgeden başka bir<br />
bölgeye taşınabilen bir mucize olmalı idi ki;<br />
Kur’an-ı Kerim’dir.<br />
Hz. İbrahim’in gördüğü rüya sebebiyle, kendi<br />
öz oğlunu mutlak teslimiyetin bir sonucu olarak<br />
Allah’a <strong>kurban</strong> etmesinden de Kur’an’da<br />
söz edilmektedir. Bu sınavda başarılı olmasının<br />
bir mükâfatı olarak, oğlu yerine başka bir<br />
<strong>kurban</strong>lık verilmiştir. (Saffât 37/102-107).<br />
Hz. İbrahim, kavminin putlarını kırmış ve<br />
bunun üzerine ateşe atılmıştır. Ama ateş onu<br />
yakmamış, kurtulmuştur. Bu olaydan sonra<br />
o, “Ben Rabbime gidiyorum. O bana doğru<br />
yolu gösterecek, Rabbim bana salihlerden<br />
olacak bir evlat ver.” diye dua etmiş (Saffât<br />
37/99-100) ve o bölgeden uzaklaşmıştır. (Meryem<br />
19/48) Hz. İbrahim, duası üzerine uslu<br />
bir oğul ile müjdelenmiştir. Çocuk yürüyüp<br />
gezecek çağa gelince, “Yavrucuğum, rüyada<br />
seni boğazladığımı görüyorum, bir düşün ne<br />
dersin?” diye sormuş, o da: “Babacığım, sana<br />
emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden<br />
bulursun.” karşılığını vermiştir. Çocuğu boğazlamaya<br />
kalkınca, imtihanı başardığı bildirilmiş,<br />
oğlunun yerine ona büyük bir <strong>kurban</strong><br />
verilmiştir. (Saffât 101-106) Anlatılan bu kıssa,<br />
Müslümanlara <strong>kurban</strong> keserken, Allah’a<br />
bu mutlak bağlılığı anımsatması bakımında<br />
önem arz etmektedir.<br />
Belki de Hz. İbrahim’in (a.s) oğluna, gördüğü<br />
rüya ile ilgili düşüncesini sormasının nedeni,<br />
onun iznini almak değildi. Çünkü o bir peygamberdi<br />
ve Allah’ın emrini yerine getirecekti.<br />
Sadece Allah’ın kendisine daha önce müjdelediği<br />
evladın, ‘salih’ olup olmadığını öğrenmek<br />
istemişti. O Allah’tan salih bir evlat istemiş ve<br />
Allah da ona salih bir evlat ihsan ettiğini müj-<br />
delemişti.<br />
Çocuk, Allah rızası için canını feda etmeye<br />
hazır olduğu takdirde, Hz. İbrahim’in duasının<br />
kabul edildiği ve Hz. İsmail’in sadece<br />
sülbî olarak değil, ahlâk ve şahsiyet açısından<br />
da onun oğlu olduğu anlaşılacaktı.<br />
Belki de oğlunun salih biri olduğunu ve<br />
Allah’ın emrine asla karşı gelmeyeceğini biliyordu.<br />
Ama gönlünü almak için ona danışmıştı.<br />
Allah, yaşlı bir insana ömrünün son demlerinde<br />
bir oğul ihsan ediyor ve çocuk koşup<br />
oynayacak yaşa geldiğinde yaşlı baba biricik<br />
oğlunu yüzükoyun yere yatırarak, elinde bıçak<br />
Allah rızası için onu kesmek üzere öylece<br />
duruyor. İşte bu manzara Allah’ın engin rahmetini<br />
çekiyor ve Allah, o çocuk yerine <strong>kurban</strong><br />
edilmek üzere bir koç gönderiyor. Yüce Allah,<br />
iyileri işte böyle mükâfatlandırır. O, iyi kişiyi<br />
sıkıntı ve çilelerden geçirmek suretiyle imtihan<br />
eder, tereddütleri varsa giderir ve böylece<br />
derecelerini yükseltir. Hz. İbrahim’in de dereceleri<br />
işte bu şekilde yükseltilmiştir.<br />
Hz. İbrahim büyük bir imtihana tabi tutulmuş,<br />
Allah’tan başka hiçbir şeyin kendisine<br />
daha sevgili olmadığı imtihan sonucu ortaya<br />
çıkmıştı. Müslümanların <strong>kurban</strong> kesmeleri, bu<br />
düşünce ve duyguları sembolize etmektedir.<br />
Hz. İbrahim’in oğullarından birini <strong>kurban</strong> etmeye<br />
kalkıştığı konusunda hem Müslümanlar<br />
ve hem de Kitap ehli müttefiktir. Ancak hangi<br />
oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye kalkıştığı konusunda<br />
ihtilaf vardır. Kitab-ı Mukaddes’te <strong>kurban</strong><br />
edilenin İshak olduğu açıkça belirtilmektedir.<br />
Kitab-ı Mukaddeste şöyle denilmektedir: “Allah<br />
İbrahim’i imtihan etti ve dedi ki: Ey İbrahim!<br />
Tek ve yegâne sevdiğin oğlun İshak’ı<br />
yanına alarak Merish ülkesine git ve orada<br />
benim göstereceğim dağlardan birinde onu<br />
<strong>kurban</strong> et.” (Tekvin, 22:1-2)
Kur’an’da Kurban ve Çeşitleri<br />
Kur-an’ı Kerim’de ise kimin <strong>kurban</strong> edilmek<br />
istendiği belirtilmemektedir. Esasen Kur-an’ı<br />
Kerim, dikkatleri nakledilen kıssadan alınacak<br />
ibrete yoğunlaştırmak için pek çok kıssasında<br />
mekân, zaman ve şahıs isimlerine yer vermez.<br />
Kıssada olaylar da yoğun değildir. Genelde<br />
tek olaydan söz edilir. Bu yönüyle Kur-an<br />
kıssalarını, edebi türler içerisinde kısa hikâye<br />
türüne benzetebiliriz.<br />
Müslüman alimlerden bazıları da <strong>kurban</strong> edilenin<br />
İshak olduğunu ileri sürmektedir. Ancak<br />
büyük çoğunluk onun İsmail olduğunda<br />
hem fikirdir.<br />
Yukarıda Tevrat’tan yaptığımız alıntıda, <strong>kurban</strong><br />
edilenin İshak olduğu açık bir şekilde<br />
belirtilmekle birlikte Tevrat’taki anlatımların<br />
tamamını göz önünde bulundurduğumuzda<br />
onun İsmail olduğu anlaşılmaktadır. Hatta<br />
onun İshak olduğunun tasrih edildiği ve<br />
az önce zikrettiğimiz alıntıdan bile <strong>kurban</strong><br />
edilenin İsmail olduğu sonucu çıkmaktadır.<br />
Çünkü o alıntıda “Tek ve yegâne sevdiğin oğlun”<br />
ifadesi geçmektedir. Kitap ehli de kabul<br />
eder ki Hz. İsmail, İshak’tan büyüktür. Hz.<br />
İbrahim’in tek evladı olduğunda İsmail vardı,<br />
İshak yoktu.<br />
Tevrat’ın Tekvin bölümündeki şu ifadeler de<br />
bunu göstermektedir:<br />
“Ve İbrahim’in zevcesi Sârâ’nın hiçbir çocuğu<br />
yoktu. O’nun Mısır’lı bir hizmetçisi vardı.<br />
Adı Hacer idi. Sârâ, İbrahim’e dedi ki; ‘Bak<br />
Allah beni çocuk sahibi olmaktan mahrum<br />
etmiştir. Onun için sen benim hizmetçinin<br />
yanına git. Belki böylece evimiz neş’e ile dolar.’<br />
Ve İbrahim Sârânın dediğini yaptı. Ve<br />
İbrahim Ken’an ülkesinde 10 seneden beri<br />
kalıyordu ve işte o sıralarda karısı Sârâ kendi<br />
hizmetçisini ona verdi ki onun karısı olsun.<br />
Ve o Hacer’in yanına gitti ve o hamile kaldı.”<br />
(Tekvin, 16:1-3)<br />
“Allah meleği, ona dedi ki: “Sen hamilesin<br />
ve sen bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin,<br />
adını İsmail koy.” (Tekvin, 16:11)<br />
“İbrahim ve Hacer’den İsmail doğduğu zaman<br />
İbrahim 86 yaşındaydı.” (Tekvin, 16:16)<br />
“Ve Allah İbrahim’e dedi ki, senin karın olacak<br />
Sârâ’dan da sana bir erkek çocuk bahşedeceğim.<br />
Adını İshak koyarsın... O gelecek yıl<br />
aynı tarihte Sârâ’dan doğacaktır... O zaman<br />
İbrahim, oğlu İsmail’i ve evin diğer erkeklerini<br />
yanına aldı ve aynı gün Allah’ın emriyle<br />
onları sünnet etti. İbrahim 99 yaşında sünnet<br />
oldu. İsmail ise sünnet olduğu zaman 13 yaşındaydı.”<br />
(Tekvin: 17:15-25)<br />
“Ve oğlu İshak doğduğu zaman İbrahim 100<br />
yaşında idi.” (Tekvin, 21:5)<br />
Bu ifadelerde, Kitab-ı Mukaddes’in içine düştüğü<br />
çelişki kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şöyle<br />
ki, 14 yaşına kadar Hz. İbrahim’den tek evladını<br />
<strong>kurban</strong> etmesi istemişse, o İsmail olmalıdır.<br />
Eğer Allah, Hz. İshak’ın <strong>kurban</strong> edilmesini<br />
istemişse, o zaman onun Hz. İbrahim’in<br />
tek evladı olduğunu söylemek yanlış olur.<br />
Müslüman alimlerin de bu konuda ihtilâf ettiklerine<br />
değinmiştik. Hatta bu konudaki hadisler<br />
de çelişkilidir. Ne var ki Kur’an-ı Kerim’in anlatımından<br />
dolaylı da olsa <strong>kurban</strong> edilenin İsmail<br />
olduğu anlaşılmaktadır. Şöyle ki:<br />
Saffât suresinde, Hz. İbrahim’in yurdunu terk<br />
ederken salih bir evlat için Allah’a dua ettiği<br />
ve kendisinin halim (uysal) bir evlatla müjdelendiği<br />
belirtilmektedir. (Ayet, 100-101).<br />
Ardından da onun rüyasından ve oğlunu <strong>kurban</strong><br />
etmesinden söz edilmektedir. Hz. İbrahim<br />
bu duasını evlatsız olduğu bir dönemde<br />
yapmış olmalıdır. Ayrıca, Kur-an’da İshak’tan<br />
söz edilirken onu alim olmakla nitelemektedir.<br />
(Hicr 15/53; Zâriyât 51/28). O hâlde<br />
halim olmakla nitelenen Hz. İsmail’dir. Hz.<br />
İsmail’in, onun büyük evladı olduğu İbrahim<br />
suresindeki şu ifadesinden de anlaşılmaktadır:<br />
47
48<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
“Bana ihtiyarlığımda İsmail ve İshak’ı bahşeden<br />
Allah’a hamd ederim.” (İbrahim:14/39).<br />
Oğullarından söz öderken önce İsmail’in ismini<br />
anmaktadır.<br />
Hûd suresinde Hz. İbrahim, İshak ile müjdelendiğinde<br />
aynı anda İshak’ın Yakup isminde<br />
bir oğlunun olacağı haber verilmektedir. (Hûd<br />
11/71). Hz. İbrahim, rüyasında ileride olacak<br />
bir çocuğunu boğazlarken görmüş olsaydı,<br />
Allah’ın onun gerçekten <strong>kurban</strong> edilmesini<br />
istediğine ihtimal vermezdi. Zira, bu çocuk<br />
<strong>kurban</strong> edildiği takdirde onun Yakub adında<br />
bir evladın babası olması söz konusu olamazdı.<br />
Müfessir Cerir, bu delili çürütmek maksadıyla<br />
diyor ki, belki de Hz. İbrahim rüyasını,<br />
Hz. İshâk, Yakub adında bir erkek çocuğuna<br />
sahip olduktan sonra görmüştü. Fakat bu çok<br />
uzak ve gülünç bir tahmindir. Zira, Kur-an’ı<br />
Kerim, <strong>kurban</strong> edilmesi istenen çocuğun “babasıyla<br />
beraber koşacak yaşa geldiği” zaman<br />
<strong>kurban</strong> edilmeye götürüldüğünü açık bir dille<br />
ifade ediyor. Herhangi bir önyargısı olmayan<br />
bir kişi, bu cümleyi okuyunca <strong>kurban</strong>lık çocuğun<br />
ancak 8-10 veya en fazla 12-13 yaşlarında<br />
olduğunu düşünecektir. Çoluk çocuk sahibi<br />
bir gençten söz edilirken böyle bir ifadenin<br />
kullanılabileceği düşünülemez.<br />
Sonuç olarak, Kur-an’ı Kerim’den de <strong>kurban</strong><br />
edilmek istenenin İsmail olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Kurban edilmek istenen ister İsmail, ister<br />
İshak olsun çok önemli değildir. Önemli<br />
olan Hz. İbrahim’in samimiyeti ve Allah’ın<br />
emirlerine bağlılığıdır.<br />
Kur-an’da <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili açık hükümler,<br />
Hac ibadeti esnasında kesilecek <strong>kurban</strong>larla<br />
ilgilidir. Hac ibadeti esnasında kesilecek<br />
<strong>kurban</strong>larla ilgili hükümler Bakara,<br />
Maide, Hac ve Fetih surelerinde zikredilmektedir.<br />
(Bakara 2/196; Maide 5/2, 95,97; Hac<br />
22/28, 36, 37; Feth 48/25). Hac ibadeti dışında<br />
kesilen <strong>kurban</strong>larla ilgili, Kevser suresinin 2.<br />
ayetindeki dolaylı ifade hariç Kur-an’da açık<br />
bir ifade bulunmamaktadır.<br />
Kevser suresindeki, ayetinde<br />
geçen kelimesiyle <strong>kurban</strong> kesmenin mi,<br />
yoksa namazda elleri göğüs üzerinde bağlamanın<br />
mı kastedildiği ve buradaki emrin bütün<br />
Müslümanları içine alıp almadığı konusunun<br />
açık olmaması, <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili farklı<br />
görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.<br />
Bununla birlikte hac dışındaki <strong>kurban</strong> ibadeti,<br />
Kevser suresindeki bu ayetle birlikte nakledilen<br />
hadislere dayandırılmaktadır.<br />
Sonuç olarak <strong>kurban</strong> kesmek, ilâhi ve beşeri<br />
dinlerde insanlık tarihiyle birlikte var olan bir<br />
ibadettir. İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadeti, Allah’ın<br />
emri nedeniyle Hz. İbrahim’in,biricik oğlunu<br />
Allah yolunda feda etmesini anmak, rızkı<br />
verenin, hayata ve ölüme hükmedenin Allah<br />
olduğunu ve insanlar dahil her şeyin O’na<br />
döneceğini hatırlatıcı bir eylem ve nihayet her<br />
müminin, gerekirse hak yolda kendi canını<br />
feda etmeye hazır olduğunu simgeler.
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
Hz. Peygamber’in<br />
Sünnetinde Kurban<br />
Bu tebliğde <strong>kurban</strong>ın tarihçesine, tefsir<br />
ve fıkıhtaki yerine girilmeksizin, temel<br />
hadis kaynaklarına dayanılarak<br />
nebevi sünnetteki <strong>kurban</strong> öğretisi üzerinde<br />
durulacaktır. Hz. Peygamber’in dilinde <strong>kurban</strong><br />
yerine kullanılan çeşitli isimlendirmelere<br />
kısaca dikkat çekildikten sonra, muteber hadis<br />
kaynaklarımızda <strong>kurban</strong> ile ilgili bölümlere<br />
ve bab başlıklarına değinilecek, ardından da<br />
<strong>kurban</strong> hakkındaki bazı rivayetler değerlendirilecektir.<br />
Daha sonra sahabenin <strong>kurban</strong><br />
uygulaması ve <strong>kurban</strong> kesmeyi ne ölçüde bağlayıcı<br />
gördükleri, bu konuda zamanın ilerlemesine<br />
paralel olarak yaşanan değişime işaret<br />
edilecektir.<br />
Kavramsal Çerçeve<br />
Kurban bayramında kesilen hayvanlar,<br />
Kur’an’dan (5/25; 3/183) dilimize geçen bir<br />
isim olan ‘<strong>kurban</strong>’ şeklinde yerleşmiştir. Hadislerde<br />
ise <strong>kurban</strong>lar, çeşitlerine göre farklı<br />
isimlerle anılmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:<br />
Udhiyye: Kurban bayramı günlerinde kesilen<br />
<strong>kurban</strong>lar, (Edhâ, Edâhî, Dahâyâ)<br />
Hedy: Hacıların Mina’da kestikleri hac <strong>kurban</strong>ları<br />
Atîre: Haram ayların ilki olan Recep ayına ta-<br />
Doç. Dr. Bünyamin ERUL<br />
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
zim için kesilen <strong>kurban</strong>lar<br />
Fera’: Develerden ilk doğan yavrunun <strong>kurban</strong><br />
edilmesi<br />
Akîka: Doğan çocuk için kesilen şükür <strong>kurban</strong>ı<br />
Nezr: Her hangi bir adaktan dolayı kesilen<br />
<strong>kurban</strong>lar<br />
Ayrıca genel olarak kesilen <strong>kurban</strong>lar için nüsük,<br />
nüsk, nesîke, nahr, nahîr, zebh, zibh, zebâih<br />
vb. ifadeler de gerek isim, gerekse fiil olarak<br />
kullanılmaktadır.<br />
Bu tebliğde yalnızca Kurban bayramında ke-<br />
49
50<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
silen <strong>kurban</strong>lardan söz edilecektir.<br />
Hadis Kaynaklarında Kurban<br />
Kurban konusu, konulu tasnif edilmiş temel<br />
hadis kaynaklarımızın hemen hepsinde önemli<br />
bir bölüm olarak yer almıştır. Bazı kaynaklar<br />
Kitabu’l-Edâhî, bazıları ise Kitabu’d-Dahâyâ<br />
adıyla müstakil bölüm açmışlardır:<br />
En geniş ve kapsamlı rivayet kaynakları<br />
olan Abdurrazzak’ın Musannef’i ile İbn Ebi<br />
Şeybe’nin Musannef’inde <strong>kurban</strong> ile ilgili<br />
müstakil kitap/bölüm bulunmamaktadır. İlkinde<br />
ilgili bazı rivayetler, <strong>kurban</strong>lar ve hayvan<br />
kesimi hakkında çeşitli bablar Kitabu’l-<br />
Menasik içerisinde, ikincisinde ise <strong>kurban</strong> ile<br />
ilgili bab başlıkları K. Hacc vb. çeşitli bölümlerde<br />
verilmektedir. 1<br />
Hadis kaynakları, <strong>kurban</strong>lar hakkındaki bu<br />
bölümlerde ağırlıklı olarak şu hususlarla ilgili<br />
bab başlıkları açmışlardır:<br />
Kurbanın sünnet ya da vacip oluşu, <strong>kurban</strong>ın<br />
fazileti, <strong>kurban</strong>ın zamanı, kesim yeri, kesiliş<br />
biçimi, <strong>kurban</strong>a güzel davranılması, kesilen<br />
hayvanların türü, kesilmesi müstehap veya<br />
yasak olan hayvanların evsafı, kaç kişi için yeterli<br />
olacağı, ortaklaşa <strong>kurban</strong> kesimi, etlerin<br />
tüketimi, yolculukta <strong>kurban</strong>, başkası adına<br />
<strong>kurban</strong> kesimi, ölmüşler adına <strong>kurban</strong> kesimi,<br />
keserken neler okunacağı, Allah adının anılmaması<br />
durumu, <strong>kurban</strong>lardan çıkan yavrunun<br />
kesilmesi, <strong>kurban</strong>ların derileri, <strong>kurban</strong><br />
çeşitleri vb.<br />
Sünnet’te Kurban<br />
Hadis Kaynaklarında Kurban<br />
Rasûl-i Ekrem, hicretin 2. yılından itibaren<br />
<strong>kurban</strong> bayramlarında <strong>kurban</strong> kesmeye<br />
başladığına göre, <strong>kurban</strong> ibadetinin aynı<br />
yıl teşri kılındığını söyleyebiliriz. İbn Ömer,<br />
Rasûlullah’ın Medine’de on sene ikamet<br />
ettiğini ve (her yıl) <strong>kurban</strong> kestiğini haber<br />
vermiştir. 2 İbn Ömer’in bu ifadesinden Peygamberimizin<br />
en azından hicretin 2. senesinden<br />
itibaren irtihaline kadar, 8-9 sene <strong>kurban</strong><br />
kestiği anlaşılmaktadır. Bu ise O’nun, bu ibadete<br />
devamlılığını ve ne denli önem verdiğini<br />
gösterir.<br />
Bilindiği gibi Allah Rasulü, muhtemelen mazeretleri<br />
bulunan hanımların da katılımını<br />
sağlamak amacıyla bayram namazlarını mescitte<br />
değil, ‘musalla’ yani ‘namazgâh’ denilen<br />
açık bir alanda kılmıştı. İlk Kurban Bayramı<br />
namazını kıldırmak üzere, vardığı musallada<br />
o gün ilk işlerinin, (Bayram) namazını kılmak,<br />
sonra <strong>kurban</strong> kesmek olduğunu, böyle<br />
yapanların sünnete uymuş olacaklarını, 3<br />
Yüce Allah’ın Kurban günlerini Müslümanlar<br />
için bayram ilan ettiğini belirtti. 4 Bayram gün-<br />
Kaynak Kitap Adı Kitap No Bab Sayısı Rivayet Sayısı Cilt Sayfa<br />
Buhari Edâhî 73 16 29 VI. 234 - 240<br />
Muslim Edâhî 35 8 62 II. 1551 - 1567<br />
Tirmizi Edâhî 17 22 30 IV. 83 - 102<br />
İbn Mace Edâhî 26 17 42 II. 1043 - 1055<br />
Darimi Edâhi 6 28 55 s. 471 - 485<br />
Ebu Davud Dahâyâ 16 21 55 III. 226 - 264<br />
Nesâi Dahâyâ 26 44 87 VII. 211 - 240<br />
Buhari Dahâyâ 23 6 13 s. 482
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
lerini, (oruç değil) yeme-içme ve Allah’ı anma<br />
günleri olarak niteleyerek 5 ashabını şu ifadeleriyle<br />
<strong>kurban</strong> kesmeye teşvik etti:<br />
“Âdemoğlu, <strong>kurban</strong> günü Allah katında <strong>kurban</strong><br />
kesmekten daha sevimli bir amel işlemez. Kurban,<br />
kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla<br />
gelir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce,<br />
Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kestiğiniz<br />
<strong>kurban</strong>larla nefsinizi arındırın!” 6<br />
Namaz ve hutbenin ardından Rasûlullah<br />
(sav), hem müsait oluşunu, hem de çevre temizliğini<br />
dikkate alarak, namazı kıldırdığı<br />
yeri aynı zamanda <strong>kurban</strong> kesim alanı olarak<br />
kullandı. 7 Rahmet Elçisi, hayvanların kesimi<br />
esnasında onlara eziyet verilmemesi için gerekli<br />
uyarılarda bulundu. Allah’ın her konuda<br />
‘ihsan’ ile yani güzellikle davranmayı farz<br />
kıldığını, hayvanların kesiminin de en güzel<br />
bir biçimde yapılması gerektiğini hatırlattı. Bu<br />
nedenle bıçağın iyice bilenmesi, hayvana gösterilmemesi,<br />
kesim işinin hızlı yapılması ve<br />
böylece hayvana acı çektirilmemesi talimatını<br />
verdi. 8<br />
Sonra getirilen iki koçu kıbleye doğru yatırdı,<br />
besmele çekti, tekbir aldı ve En’am Suresi’nin<br />
79 ile 162 ve 163. ayetlerini okuyarak <strong>kurban</strong><br />
etti. 9 Ardından da: “Allahım (bu <strong>kurban</strong>) sendendir<br />
ve Muhammed ile ümmeti tarafından<br />
yine senin (rızan) için sunulmuştur.” dedi. 10<br />
İlk Kurban Bayramında Medine’ye dışarıdan<br />
gelen birçok yoksulun doyurulmaları için Hz.<br />
Peygamber, <strong>kurban</strong> etlerinin bu misafirlere<br />
ikram edilerek üç gün içerisinde tüketilmesi<br />
talimatını verdi. Hatta sırf bu yüzden, <strong>kurban</strong><br />
etlerinin üç günden sonra sahipleri tarafından<br />
yenilmesini yasakladı. 11 Ertesi yıl bazı sahabilerin<br />
söz konusu uygulamanın devam edip etmeyeceğini<br />
sorması üzerine Peygamberimiz,<br />
Allah’ın kendilerini bolluğa kavuşturduğunu,<br />
artık o etlerden yiyebileceklerini, tasadduk<br />
edebileceklerini, istedikleri kadar da kendile-<br />
rine ayırabileceklerini duyurdu. 12<br />
Daha sonraki yıllarda Hz. Peygamber’in <strong>kurban</strong><br />
etlerinden bir kısmını terbiye ettirdiği ve<br />
10–15 gün, hatta bir ay sonra dahi tükettiği<br />
olmuştu. 13<br />
Kurbanı, varlıklı kimselerin yapacağı bir ibadet<br />
olarak gören Allah Rasûlü, yoksulların<br />
<strong>kurban</strong> kesmesine sıcak bakmazdı. 14 Peygamber<br />
Efendimizden gelen hadislere göre,<br />
sığır ve deve, yedi kişi tarafından ortaklaşa<br />
<strong>kurban</strong> edilebilmekte 15 ; <strong>kurban</strong>ın en hayırlısının<br />
boynuzlu koç olduğu belirtilmekte 16 ;<br />
<strong>kurban</strong>lık koyunların bir yaşını doldurmuş olması<br />
gerekmektedir. 17 Ayrıca sağlıklı olmayan,<br />
meselâ topal olan, tek gözü kör olan, hastalığı<br />
iyice belli olan, zayıf ve cılız olan hayvanlar<br />
<strong>kurban</strong> edilmemektedir. 18<br />
Yine hadislere göre <strong>kurban</strong>lıkların sadece etleri<br />
değil, derileri, yünleri, develerin üzerindeki<br />
minder vb. değerli eşyalar da fakirlere tasadduk<br />
edilir. 19 Kasap ücreti ise <strong>kurban</strong> etinden<br />
değil, sahibi tarafından ödenir. 20<br />
Hz. Peygamber döneminde, yolculuk esnasında<br />
da <strong>kurban</strong> kesildiği anlaşılmaktadır.<br />
Câbir b. Abdullah Hudeybiye’de Rasûlullah<br />
(s.a.v.) ile beraber deveyi de sığırı da yedi kişi<br />
için <strong>kurban</strong> ettiklerini; İbn Abbas ise bir seferde<br />
Rasûlullah (s.a.v.) ile beraber iken <strong>kurban</strong><br />
bayramının geliverdiğini, sığırda yedi<br />
kişi, devede on kişi olarak <strong>kurban</strong> kestiklerini<br />
anlatmaktadır. 21<br />
Sosyo-Ekonomik Boyut<br />
İbn Abbâs’ın naklettiğine göre, bir dönem<br />
develerin azalması üzerine Rasûlullah (sav)<br />
sahabilere sığır kesmelerini emretmişti. “Yine<br />
bir sene davarların azalması üzerine de koyun<br />
yerine, altı ayını doldurup bir yaşını tamamlayandan<br />
farksız görülen kuvvetli kuzunun<br />
(ceza’) yeterli olacağını duyurmuştu.” 22 Aynı<br />
şekilde muhtemelen ekonomik ihtiyaçla-<br />
51
52<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
rı dikkate alarak O (sav), sütü için beslenen<br />
sağmal hayvanların da <strong>kurban</strong> edilmesini hoş<br />
görmemiştir. 23<br />
Sahabeden bazılarının devenin ilk yavrusunu<br />
<strong>kurban</strong> etmek istediklerinde Allah Rasulü onlara<br />
koyun sürüsünden bir tane ayırmalarını,<br />
besleyip gelişince onu kesmelerini ve etinden<br />
yolculara yedirmelerinin daha hayırlı olacağını<br />
söylemiştir. 24<br />
Hz. Peygamber’in bu tavrı, <strong>kurban</strong>lık seçiminde,<br />
sosyo-ekonomik şartları dikkate alarak<br />
gerekli bazı tedbirlere başvurması, hayvancılık<br />
politikası açısından da ayrıca önem arzetmektedir.<br />
Kurbanın Hükmü<br />
Kurban ibadetinin vacip mi, yoksa sünnet<br />
mi olduğu, sünnetlerin şahitleri olan sahabe<br />
arasında dahi tartışma konusu olmuştur.<br />
Hz. Peygamber’e harfi harfine bağlılığıyla<br />
bilinen İbn Ömer, <strong>kurban</strong>ın vacip (farz)<br />
olup olmadığına dair bir soruya “Rasûlullah<br />
(s) <strong>kurban</strong> kesti, ondan sonra Müslümanlar<br />
da kestiler ve bu şekilde sünnet cari oldu.”<br />
cevabını verir. 25 Bu haberi nakleden Tirmizi,<br />
İbn Ömer’in, bu soruya “evet (vâciptir)” dememesinden<br />
<strong>kurban</strong> kesmeyi sünnet olarak<br />
gördüğü neticesine varmış ve haberin akabinde<br />
şöyle demiştir: “İlim ehli yanında da amel<br />
buna göredir. Kurban farz değil, Rasûlullah’ın<br />
sünnetlerinden, yapılması müstehab olan bir<br />
sünnettir.” 26 Buhâri ise bab başlığında senetsiz<br />
olarak İbn Ömer’in “O sünnettir ve (herkesçe)<br />
bilinmektedir” 27 dediğini nakletmiştir.<br />
İbn Ömer’in, bu soruya Kevser Suresi’ndeki<br />
“venhar!” emrine değil de, Hz. Peygamber’in<br />
devamlı uygulamasına dayanarak cevap vermesi<br />
dikkat çekicidir. 28<br />
Kaynaklarımızda Hz. Peygamber’in vefat<br />
edinceye kadar devam ettiği <strong>kurban</strong> ibadetinin,<br />
ümmetine değil de peygamber olarak<br />
sadece kendisine özgü vaciplerden olduğunu<br />
dile getiren rivayetlerin yanı sıra; 29 “Kesin olmamakla<br />
birlikte, 30 farz kılınmadığı hâlde, vitr<br />
kılmakla, <strong>kurban</strong> kesmekle emr olundum.” 31<br />
şeklinde söz konusu ibadetlerin bir vecibe olmadığını<br />
ifade eden çeşitli zayıf rivayetler bulunmaktadır.<br />
Kurban kesmenin bir vecibe olduğuna dair,<br />
delil olarak iki sahabiden iki farklı hadis rivayet<br />
edilmektedir. İlki, kaynakların Ebu<br />
Hureyre’den rivayet ettikleri şu hadistir:<br />
Rasûlullah şöyle buyurur:<br />
“İmkânı olduğu halde <strong>kurban</strong> kesmeyen mescidimize<br />
yaklaşmasın!”<br />
Bu hadis, bazı rivayetlerde Hz. Peygamber’den<br />
merfû olarak gelmiş, 32 bazı rivayetlerde ise Ebû<br />
Hureyre’nin bir sözü/fetvası şeklinde mevkuf<br />
olarak rivayet edilmiştir. 33 Bazı ilim adamları<br />
bu rivayetin mevkuf şeklinin sahih olduğunu<br />
söylemektedirler. 34 Hanefiler, buradaki merfu<br />
durumunun sikanın bir ziyadesi olduğunu ve<br />
kabul edilmesi gerektiğini, mevkuf halinin de<br />
neticede hükmen merfu olduğunu, dolayısıyla<br />
her iki rivayetin de kabul edilmesi gerektiğini<br />
savunurlar. 35<br />
Diğer ilim adamları ise, bu hadisten <strong>kurban</strong><br />
kesmenin vacipliğinin çıkartılamayacağı kanaatindedirler.<br />
Bizzat Zeylaî’nin naklettiğine<br />
göre İbnu’l-Cevzî, “et-Tahkîk” adlı eserinde<br />
“Sarımsak yiyen kimse bizim mescidimize<br />
yaklaşmasın!” 36 hadisi (onun haramlığına delalet<br />
etmediği) gibi, “Bu hadis de vücubiyete<br />
delalet etmez.” demiştir. 37<br />
Kurban kesilmesi ile ilgili bazı hadislerle birlikte<br />
mezkur hadisi de naklettikten sonra İbn<br />
Hazm, “Bunların hiçbiri birşey ifade etmez.”
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
dedikten sonra, Ebû Hureyre hadisinin her iki<br />
tarikinin de Abdullah b. Ayyâş’tan geldiğini ve<br />
kendisinin sika olarak bilinmediğini, dolayısıyla<br />
Hanefilerin bu delilinin de sakıt olduğunu<br />
kaydeder. 38 Cerh-Tadil kaynaklarına baktığımızda,<br />
Abdullah b. Ayyâş’ın zayıf bir ravi<br />
olduğu anlaşılmaktadır. 39<br />
Bu zayıf rivayetin vücubiyetin bir delili olarak<br />
değil de, <strong>kurban</strong>ın faziletini ifade için<br />
kullanılması hâlinde ise, “Namazgâhımıza<br />
yaklaşmasın.” cümlesi, <strong>kurban</strong> kesmeyenlere<br />
yönelik bir dışlama ifadesi olarak değil, <strong>kurban</strong><br />
kesmeye teşvik amaçlı bir uyarı şeklinde<br />
anlaşılmalıdır. Ancak <strong>kurban</strong>ın faziletini ifade<br />
eden başka sahih hadisler varken <strong>kurban</strong><br />
kesmedikleri hâlde bayram namazına gelenleri,<br />
bu zayıf rivayeti dile getirerek incitmemek<br />
daha münasip olacaktır.<br />
İkinci rivayetimiz ise Mıhnef b. Süleym’den<br />
nakledilmektedir:<br />
Rasûlullah (sav) ile beraber Arafat’ta vakfedeydik.<br />
O’nun şöyle buyurduğunu işittim:<br />
“Ey insanlar! Her ev halkı, her yıl bir <strong>kurban</strong>,<br />
bir de atîre (kesmelidir). Atîre nedir bilir misiniz?<br />
Recep ayında kesilmesi gereken <strong>kurban</strong>dır.”<br />
Rivayeti nakledenlerden biri olan Tirmizî:<br />
“Bu hadis hasen gariptir. Bu hadisi sadece İbn<br />
Avn’ın rivâyetiyle bilmekteyiz.” demektedir. 40<br />
Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayette ise,<br />
hadisi Hz. Peygamber’den işiten Mıhnef’in<br />
oğlu Habib olup sahabiliği sabit değildir. 41<br />
İsnadı, Abdulkerim Ebu Umeyye b. Ebi’l-<br />
Mehârik sebebiyle zayıftır. 42<br />
Rivayetin asıl yazılı kaynağı olan Abdurrazzak<br />
ise onu, iki yerde Habib b. Mıhnef’ten, o<br />
da babasından şeklinde nakleder. 43 Muhtelif<br />
hadisçiler, rivayetin Habib’den mi, yoksa babası<br />
Mıhnef’ten mi geldiğini tartışmışlarsa da<br />
rivayetin asıl ravisinin baba Mıhnef olduğu<br />
anlaşılmaktadır. 44<br />
Hadisin ravilerinin durumuna göz attığımızda<br />
karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:<br />
Mıhnef b. Süleym (ö. 64): Sahabi olduğu söylenmektedir.<br />
Ezd Kabilesindendir. Kufe’de yaşamış<br />
ve orada Ezd’in nakibi olmuştur. Sıffin’de<br />
Hz. Ali ile beraber olmuş ve Ezd’in sancağını<br />
taşımıştır. Hz. Ali onu Isbahan’a amil olarak<br />
görevlendirmiştir. Ondan Ebu Ramle ve oğlu<br />
Habib rivayet etmiştir. Bu hadisinden başka<br />
hadis rivayet ettiği bilinmemektedir. 45<br />
Ebu Ramle: Hakkında bilgi yoktur. İsmi Amir<br />
olarak geçmektedir. Rical kitaplarında sadece<br />
bu isnaddaki nakilden söz edilmektedir. Yani<br />
o, Mıhnef’ten rivayet etmiş, Abdullah b. Avn<br />
da ondan nakletmiştir. 46<br />
Hadisin isnadının zayıf olması bir tarafa, garib/ferd<br />
hadis olduğunu, yani tek bir sahabiden<br />
nakledildiğini hatırlatmalıyız. Hz. Ömer’den<br />
nakledilen “İnnema’l-A’mâlu bi’n-niyyât” 47<br />
hadisinde olduğu gibi, sahih olması halinde bir<br />
hadisin tek bir sahabiden gelmesi onun kabulüne<br />
mani değildir. Ancak, Hz. Peygamber’in<br />
Medine’de her yıl ifa ettiği ve birçok sahabinin<br />
de O’na uyarak amel ettikleri <strong>kurban</strong> gibi, yaygın<br />
bir ibadet hakkında zayıf bir rivayetin delil<br />
olması tartışmaya açıktır. Kendisini sadece bu<br />
rivayetinden dolayı tanıdığımız ve muhtemelen<br />
bu rivayeti Hz. Peygamber’den işittiğini<br />
ifade ettiği için sahabi sayılan Mıhnef’ten gelmiş<br />
olması garip değil midir? Başta Hanefiler<br />
olmak üzere muhtelif usulcülerin işaret ettiği<br />
gibi 48 , herkesin bilmesi, duyması gereken böyle<br />
bir bilginin, Mıhnef gibi fazla tanınmayan<br />
birinden gelmiş olması nasıl izah edilecektir?<br />
53
54<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Yaklaşık yüz bin sahabinin bulunduğu Veda<br />
haccında, Arafat’ta vakfe hâlindeyken Hz.<br />
Peygamber’in böyle bir sözünü başkalarının<br />
işitmemesi veya nakletmemesi ilginç değil<br />
midir? Allah Rasûlü’nün <strong>kurban</strong>ın fazileti ile<br />
ilgili çeşitli sahih hadisleri rivayet eden bunca<br />
ashabı varken, her ailenin <strong>kurban</strong> kesmesi gerektiğine<br />
dair bu rivayet, neden Kufe’de yaşamış<br />
birinden gelmektedir?<br />
Zayıf da olsa, hadisin metnine dönecek olursak,<br />
kanaatimizce bu metin <strong>kurban</strong>ın vacip<br />
oluşu konusunda delil teşkil etmez. Zira, bu<br />
rivayete dayanarak <strong>kurban</strong>a vacip denilirse,<br />
atîrenin de vacip olduğunu söylememiz gerekecektir.<br />
Oysa atirenin vacip olmadığında<br />
icma bulunmaktadır. Dolayısıyla aynı hadiste,<br />
aynı kurgu ve vurgu (siyâk) ile zikredildiği<br />
hâlde, <strong>kurban</strong>ın vacip, atirenin mensuh, hatta<br />
mekruh olduğu şeklinde iki farklı sonucun<br />
çıkarılması gibi garip bir istinbat söz konusudur.<br />
Üstelik hadis, Veda haccı esnasında varit<br />
olmuştur ve bilindiği gibi Peygamberimiz kısa<br />
süre sonra vefat etmiştir. Hz. Peygamber’in<br />
Fera’ ve Atire <strong>kurban</strong>ını yasakladığına dair<br />
rivayetlerin, 49 atire <strong>kurban</strong>ını neshettiği söylenmekteyse<br />
de 50 , elimizde bu ifadelerin ne<br />
zaman söylendiğine dair kesin veriler bulunmamaktadır.<br />
Kurbanın vücubiyeti konusunda belki de en<br />
güçlü delil, vaktinden önce kesenlere Hz.<br />
Peygamber’in tekrar kesmelerini emretmesidir:<br />
“Kim <strong>kurban</strong>ını Bayram namazından önce kestiyse<br />
onun yerine bir koyun kessin. Kim de henüz<br />
kesmediyse <strong>kurban</strong>ını Allah’ın adıyla kessin!” 51<br />
Buna karşılık bazı alimler de, “Zilhicce hilâlini<br />
görüp de <strong>kurban</strong> kesmek isteyen kimse, artık ne<br />
saçını, ne de tırnaklarını kessin!” 52 şeklindeki<br />
hadiste yer alan “kesmek isteyen” ifadesinin,<br />
<strong>kurban</strong>ın vacip olmadığına delalet ettiğini ileri<br />
sürmektedirler.<br />
Sahabede Kurban<br />
Rasûlullah’ın bütün tavsiyelerini dikkate alan<br />
ve gereğince amel etme eğiliminde olan sahabiler,<br />
O’ndan öğrendikleri bu faziletli ibadeti<br />
–maddi durumları ölçüsünde–, yine O’na<br />
uyarak yerine getirmeye çalışmışlardır. Ancak<br />
zamanla <strong>kurban</strong> kesme âdeta bir vecibe gibi<br />
anlaşılmaya başlanmış olmalı ki, bu durum<br />
karşısında endişelenen sahabeden Ebû Mes’ûd<br />
el-Ensârî (Ukbe b. Amr) “Sizin en zenginlerinizden<br />
olduğum hâlde, <strong>kurban</strong>ın mutlaka<br />
yapılması gereken bir farz zannedilmesi<br />
korkusuyla kesmemeyi düşündüm.” şeklinde<br />
bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiştir. Hatta<br />
diğer bir rivayette ise o “Zengin olduğum<br />
halde, komşularımın, <strong>kurban</strong> kesmem gerektiğini<br />
düşünürler endişesiyle kesmiyorum” 53<br />
diyerek bunu gerçekleştirmiştir.<br />
Yine sahabeden Huzeyfe b. Esîd’in şöyle dediği<br />
nakledilir: “Ben (<strong>kurban</strong> konusundaki)<br />
sünneti bilmeme rağmen, ailem beni (birden<br />
fazla <strong>kurban</strong> kestirerek) sıkıntıya soktu.<br />
Hâlbuki (evvelden) bir aile, bayramda bir<br />
veya iki koyunu <strong>kurban</strong> ederdi. Şimdi (bir-iki<br />
koyunla yetinirsek) komşularımız bizi cimrilikle<br />
itham ediyorlar.” Halbuki ben, Ebû Bekr<br />
ve Ömer’in bile <strong>kurban</strong> kesmediklerine şahit<br />
oldum.” 54<br />
İlerleyen yıllarda, <strong>kurban</strong> konusundaki bu<br />
gayretin boyutlarını sahabeden Ebû Eyyûb el-<br />
Ensârî de şöyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında<br />
kişi, kendisi ve çoluk çocuğu için bir<br />
koyun keserdi. Onun etinden hem kendileri<br />
yer, hem de başkalarına yedirirdi. Daha sonra,<br />
Müslümanlar arasında gördüğün bu övünme<br />
durumu ortaya çıktı (birkaç <strong>kurban</strong> kesmeye<br />
başladılar).” 55<br />
Sonuç Yerine<br />
Netice itibarıyla, Hz. Peygamber ve sahabeden<br />
imkânı olanlar <strong>kurban</strong> kesmişlerdir. Kurban<br />
kesmenin sünnet oluşunda ihtilaf yok-
Hz. Peygamber’in Sünnetinde Kurban<br />
tur. Ancak bunun vacip olduğunu gösteren<br />
delillerden, 108. Kevser Suresi’ndeki ayetin<br />
delâleti zanni, <strong>kurban</strong> kesmeyi emreden hadislerinse<br />
hem sübutu, hem de delaleti zannidir.<br />
Sahabenin tatbikatı açıkça göstermektedir<br />
ki, onlar bunu sünnet olarak görmüşler ve farz<br />
olarak algılanmasına engel olabilmek için zaman<br />
zaman, imkânları olduğu hâlde <strong>kurban</strong><br />
kesmeyebilmişlerdir.<br />
Gerek Hz. Peygamber’in ve sahabenin tatbikatı<br />
ve gerekse diğer mezhepler ve ilim<br />
adamlarının ortak kanaati göstermektedir ki,<br />
<strong>kurban</strong> kesme, zekât vermekle yükümlü olan<br />
zengin müslümanlar için müekked bir sünnettir,<br />
mübarek bayram günlerinde birçok<br />
yönüyle sosyal dayanışma ve kaynaşma vesilesidir.<br />
Allah Rasûlü’nün sünnetine ittiba, O’nu<br />
örnek alma, O’nun yaptıklarını yapma elbette<br />
ideal bir davranıştır. Ancak bu sünneti, mutlaka<br />
yerine getirilmesi gereken bir vücubiyet/<br />
fariza gibi algılamak da, “nasıl olsa sünnettir”<br />
diyerek hafife alıp ihmal etmek de isabetli değildir.<br />
Dipnotlar<br />
1 Bkz: Abdurrazzak, Musannef, IV. 379-389, 479-500;<br />
İbn Ebi Şeybe, Musannef, III. 413, 417, 419, 428.<br />
2 Tirmizî, Edâhi 11.<br />
3 Buhari, Iydeyn, 3.<br />
4 Ebu Davud, Dahaya 1.<br />
5 Nesai, Fer’ ve Atiyre, 2.<br />
6 Tirmizî, Edahi 1.<br />
7 Nesai, Dahâyâ, 3.<br />
8 Ebu Davud, Dahaya, 10–11; İbn Mace, Zebaih, 3.<br />
9 Tirmizî, Edahi 2.<br />
10 İbn Mâce, Edâhî, 1.<br />
11 Ebu Davud, Dahaya, 9–10.<br />
12 Nesai, Fera ve Atiyre, 2.<br />
13 Buhari, Cihad 123; Muslim, Edahi, 36; Nesai, Dahaya,<br />
37.<br />
14 Ebu Davud, Dahaya, 1.<br />
15 Ebu Davud, Dahaya, 6, 7.<br />
16 Ebu Davud, Cenaiz 30, 31.<br />
17 Muslim, Edahi, 13-16.<br />
18 Tirmizi, Edahi, 5.<br />
19 Buhari, Hac, 113.<br />
20 Muslim, Hac, 348; İbn Mace, Menasik 92.<br />
21 Tirmizi, Edahi, 8.<br />
22 İbn Mâce, Edâhî, 5, 7.<br />
23 Ebu Davud, Dahaya, 1.<br />
24 Nesai, Fera ve Atiyre, 2.<br />
25 İbn Mâce, Edahî 2; Krş: Tirmizî, Edahî 11.<br />
26 Tirmizî, Edâhi 11. Ayrıca bkz: Ibn Hacer, Fethu’l-<br />
Bârî, X. 6.<br />
27 Buhârî, Edâhi, 1, VI. 234 Bkz: Ibn Hacer, Fethu’l-<br />
Bârî, X. 6.<br />
28 İbn Ömer’in, “Kurban (bağlayıcı) birşey değildir veya<br />
farz değildir, dileyen <strong>kurban</strong> keser, dileyen kesmez.” dediğini<br />
bildiren rivâyete (Abdurrazzâk, IV. 381, no: 8137)<br />
ise ihtiyatla bakıyoruz. Zira her ne kadar o, <strong>kurban</strong>ın farz<br />
gibi bağlayıcı olmadığını söyleyebilirse de, Rasûlullah ve<br />
ashabın tatbikatından sonra, en azından onun “Dileyen<br />
keser, dileyen kesmez” diyebileceğine fazla ihtimal<br />
veremiyoruz. Gerek vitir ve gerekse <strong>kurban</strong> hakkında<br />
Hz. Peygamber’in ve ashabın uygulamasıyla cevap verme<br />
onun sünnet anlayışına daha uygundur. Çünkü İbn<br />
Ömer oldukça ihtiyatlı birisi olduğu için sorulan sorulara,<br />
ya Hz. Peygamberin bir sözü ya da bir uygulamasıyla<br />
cevap verir; şayet herhangi bir sünnet yoksa rey’e<br />
başvurmaz ve “Bilmiyorum, bilgim yok” der, soranları<br />
cevapsız gönderirdi.” (Bkz: Dârimi, Mukaddime 19, s.<br />
57; Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, I. 38-9.)<br />
29 Bu rivayetler ve değerlendirilmesi için bkz: Erul Bünyamin,<br />
Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 335-6.<br />
30 Abdurrazzâk, III. 3, no: 4572.<br />
31 Ahmed, I. 234.<br />
32 Ahmed, II. 321; İbn Mâce, Edâhî 2; Hâkim, Mustedrek,<br />
II. 389, IV. 232; Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />
33 Hâkim, Mustedrek, IV. 232; Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />
34 Bkz: Beyhakî, Sunen, IX. 260.<br />
35 Bkz: Tehânevî, İ’lâu’s-Sunen, XVII. 215-6; Zeylaî,<br />
Nasbu’r-Râye, IV. 207.<br />
36 İbn Ebi Şeybe, Musannef, II. 249, V. 136.<br />
55
56<br />
37 Zeylaî, a.y.<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
38 İbn Hazm, el-Muhallâ bi’l-Asâr, VI. 7-8, mesele: 973.<br />
39 Künyesi Ebu Hafs olup Mısırlıdır, H. 170 yılında vefat<br />
etmiştir. İbn Hacer’e göre galatı olan ‘saduk’ bir ravidir.<br />
İmam Muslim, onun bir rivayetini şahit hadis olarak tahric<br />
etmiştir. Ebu Davud ve Nesai onun zayıf olduğunu,<br />
İbn Yunus “munkeru’l-hadis” olduğunu, Ebu Hatim<br />
“sağlam olmadığını”, hadisinin yazılabileceğini ‘saduk’<br />
denilebileceğini söylemiştir. Bkz. İbn Ebî Hâtim, el-<br />
Cerh ve’t-Ta’dil, V. 126; Beşşar Avvad ve Şuayb Arnaut,<br />
Tahriru takribi’t-tehzib, II. 250-251; Zehebi, Mizanu’l-<br />
İ’tidal, III. 183-4.<br />
40 Tirmizi, Edahi, 19; Ebu Davud, Dahâyâ, 1; Nesai,<br />
Fera’ ve Atire, 1; İbn Mâce, Edahî 2; Ahmed, IV. 215,<br />
V. 76.<br />
41 İbnu’l-Kattan onun, babasından hadis naklettiğini ve<br />
babası gibi onun da mechul olduğunu söylemektedir.<br />
Zeylaî, Nasbu’r-Râye, IV. 211.<br />
42 Nesai, Darekutni ona ‘metruk’, İbn Hibban çok yanıldığını,<br />
fahiş hatalar yaptığını, İbnu’l-Kattan ise onun mechul<br />
olduğunu belirtmektedirler. Bkz: Şuayb el-Arnaût ve<br />
ekibi, Ahmed b. Hanbel, Musned, XXXIV. 330.<br />
43 Abdurrazzak, IV. 342, no: 8001; 386, no: 8159.<br />
44 Bkz: Musned, XXXIV. 330-331.<br />
45 İbnu’l-Esir, Usdu’l-gabe, V. 128; İbn Hacer, İsabe, III.<br />
392-3.<br />
46 Zehebi, onun İbn Avn’in şeyhi olduğunu, onun<br />
mechul olduğunu zikreder ve yukarıdaki hadisi nakleder.<br />
Abdulhakk’ın bu hadis için zayıf dediğini, İbnu’l-<br />
Kattan’ın ise onun mechul olması hasebiyle onu ‘saduk’<br />
olduğunu belirttiğini kaydeder. Zehebi, Mizanu’l-İ’tidal,<br />
III. 77.<br />
47 Buhari, Bed’u’l-vahy, 1.<br />
48 Bkz: Cessas, Usûl, I. 368.<br />
49 Nesai, Fera’ ve Atire, 1.<br />
50 Bkz: Tahavi, Şerhu Muşkili’l-Asar, III. 82-90.<br />
51 Muslim, Edahi, 2–3.<br />
52 Muslim, Edâhî, 39-42; Tirmizi, Edahi, 24; İbn Mace,<br />
Edahi, 11.<br />
53 Abdurrazzâk, IV. 383, no: 8148-9.<br />
54 Abdurrazzâk, IV, 383, 381, no: 8150, 8139; İbn Mâce,<br />
Edâhî, 10.<br />
55 Tirmizî, Edahi 10; Muvatta, Dahaya, 5.
Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />
Kurban:<br />
İnsanlığın Birliği<br />
İçin Mesaj ve Metot<br />
Günümüzde bilim, teknoloji, bilişim<br />
teknolojisi, iletişim araçları ve taşıma<br />
alanlarındaki emsalsiz gelişmelerin<br />
dünyayı küçük küresel bir köy haline getirdiği<br />
artık herkesin kabul ettiği tartışılmaz bir gerçektir.<br />
Bununla birlikte, hassas gözlemciler için<br />
temel gerçekler başka bir şey daha ifade ediyor.<br />
İnsanlar genelde izole bir yaşantı sürüyor, çatışmalarla<br />
ilgileniyor, savaş, vahşet ve terörden acı<br />
çekiyorlar. Birçok insan kendi ülkelerinde bağımsızlık<br />
talep ediyor. En güçlü olanın hayatta<br />
kalabilmesi kanununun dünyamızda hâlâ hüküm<br />
sürdüğünü görüyoruz. Bu yüzden çağımızın<br />
rekabet çağı olduğu yadsınamaz bir gerçektir.<br />
Eğer hayatta kalmak istiyorsanız rekabetin<br />
meydan okumasıyla yüzleşmek zorundasınız.<br />
Bu yüzden rekabet çağının devam ettiği gururla<br />
beyan edilmektedir. Zayıf bir bireyin veya toplumun<br />
ve hatta ülkenin de hayatta kalabilme<br />
şansı yoktur. Sözde büyük güçler veya süper<br />
güçler dünyayı ve dünya kurumlarını yönetmektedirler.<br />
Bazı küçük istisnalar dışında günümüzün<br />
geçerli kanunu budur.<br />
Modernite ve modernleşmenin teşvik ve sefilliği<br />
yerine insanlar yine de hayatlarından zevk<br />
almanın peşindeler. Bu nedenle, birçok festival<br />
ve ulusal tatiller mutluluk ve zevk vesilesi<br />
Dr. Mohd. Mumtaz ALİ<br />
International Islamic University, Malezya<br />
olmaktadır. Bu evrensel bir dürtü olarak, tarih<br />
boyunca insanların bu tür festivallerden hoşlanmalarının<br />
nedeni olarak görülmektedir. Bütün<br />
teşvik ve zorluklarına rağmen insanlar bu<br />
çeşit festivalleri kutlamayı unutmazlar. Kurban<br />
Bayramı ve Ramazan Bayramı bütün dünyada<br />
Müslümanların birçoğunun kutladığı İslâm<br />
dini bayramlarıdır. Bu iki bayram sadece festival<br />
günleri olmak dışında mutluluk ve zevk<br />
kaynağı olan günlerdir. Bununla birlikte, İslâm<br />
bayramları hakkındaki bu görüş ne bayramın<br />
gerçek ruhunun yansıması, ne de İslâmın gerçek<br />
tezahürüdür. Bayram kavramı, hedefi ve<br />
57
58<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
amaçları ve hatta kutlama metotları İslâmi bayramları<br />
diğer bütün festivaller ve ulusal tatillerden<br />
ayırt etmektedir.<br />
Bayramların Hayattaki Önemi<br />
Farklı milletlerin festivallerine gelişigüzel bir<br />
bakış, bu festivallerin hem o milletin kahramanı<br />
adına kutlandığını, hem de o milletin önemli<br />
bir günü olduğunu göstermektedir. Bu yüzden<br />
festivaller tek başına söz konusu millet tarafından<br />
kutlanmaktadır. Diğer insanları o milletin<br />
insanlarının ilgi gösterdiği gibi bu festivallerde<br />
aynı coşku ile yer almazlar. Dini bayramlar sınırlar<br />
ve vatandaşlıkların ötesine taşarak insanları<br />
bir araya getirir. Bu dini bayramlar özel bir<br />
günde kutlanır ve belli bir bölgedeki insanların<br />
birliğinin kaynağı olarak görülür.<br />
Bazı dini ve milli bayramlar farklı dinler ve milletler<br />
tarafından da farklı şekillerde kutlanmaktadır.<br />
Bazı insanlar ritüelleri düzenler ve dans<br />
ve şarkı gibi seramonileri icra ederler. Bazı din<br />
takipçileri tapınır ve birçok ritüeli yerine getirirler.<br />
Bu festivallerdeki eğlence faaliyetleri bütün<br />
dinlerde genel bir olgudur. Bütün festivallerde<br />
dans, şarkı ve şarap içme gibi faaliyetlerin her<br />
türlüsü yer alır. Bazı insanlar festivalleri ciddiye<br />
alır ve yüksek değerler ve yüce hedeflere ulaşmak<br />
için bundan yararlanmaya çalışır. Kısaca<br />
festivallerin kutlanma metotları içinde hayat<br />
bulduğu din veya milletin ruhunu yansıtır.<br />
İslâm’da Bayram ve Önemi<br />
İslâm’da bayram farklıdır, çünkü İslâm modern<br />
toplumlarda anlaşıldığı gibi sınırlara hapsolmuş<br />
bir din değildir. Daha çok bir reform ve<br />
gelişme ideolojik hareketi gibidir. Sadece özel<br />
bir millet ve din takipçilerinin refahını düşünmemektedir.<br />
İnsanoğlunun reform ve gelişimini<br />
savunmaktadır. Her bakımdan yeni bir ruhaniyet<br />
ve her türlü kölelikten kurtulmuş özgür<br />
insanlar hedefidir. İnsanları materyalizm ve<br />
sekülerlikten kurtararak, ruhaniyet ve gelişme<br />
yolunda onlara kılavuzluk eder. Bu nedenle,<br />
eşsiz bir hedefi vardır ve bayramlar dahil, ha-<br />
yatın her aşamasına yeni bir ruh aşılamaktadır.<br />
Bu ruhaniyet bayram kutlamasına yeni bir şekil<br />
kazandırmaktadır. Sosyal hayatta bayram ihtiyacı<br />
ve önemi İslâm tarafından onaylanmakta;<br />
görmezden gelinmemektedir ancak dünyadaki<br />
insanların arasında yüksek hedefler ve<br />
yüce değerlerin aşılanması için kullanılmaktadır.<br />
Bu bir gurur kaynağı değil, insanoğlunun<br />
Tevhid–Allah’ın Birliği temelinde birleşmesi<br />
için bir kaynaktır. Bu yüzden İslâm bayramlarına<br />
bakan biri farklı hedefler ve farklı şekiller<br />
görebilir. İslâm bayramlarını dünyadaki diğer<br />
festivallerden ayırt eden en az üç önemli özellik<br />
göze çarpar.<br />
Bayramların Üç Önemli Özelliği<br />
Birincisi, insanlık için uluslararası bir reform<br />
ve gelişme hareketi olarak İslâm, ulusal ve dini<br />
festivalleri insanoğlunu birbirinden ayırmasından<br />
ziyade birbirine yaklaştıran unsurlar olarak<br />
görmektedir. Bu festivallerin ulusal onur vesilesi<br />
olarak görüldüğü ve evrensel değerler ve<br />
gelenekler yerine ulusal geleneklere dayandıkları<br />
açıktır. Bir festivalde sadece bir millet veya<br />
bir dinin mensupları yer alır. Bu festivaller bir<br />
milleti aynı ruhla bir araya getirdikçe, uluslar<br />
arasında aynı zamanda çatışmalar meydana getirmektedir.<br />
İslâm uluslara karşı değildir, ancak<br />
önemsiz ulusal çıkarlar yüzünden dünyadaki<br />
insanların arasında bölünme yaratan milliyetçiğe<br />
karşıdır. İslâm ulusal çıkarlardan ziyade<br />
insanoğlunun refahı ve birliği ile ilgilenir. Kalkınmanın<br />
hedefleri olan işbirliği, refah ve mutluluk<br />
sayesinde ulusların birlikte yaşayabileceği<br />
türden bir medeniyet kurmak hedefine sahiptir.<br />
İnsanlar arasında rekabet etmenin yerine <strong>kurban</strong><br />
ruhunun hakim olması ile bu mümkün<br />
olabilir. Kurban Bayramı bu yüzden Fedakârlık<br />
Bayramı olarak bilinir. İslâm’ı kabul edenler<br />
kendi ulusal ve dini çıkarlarının yerine evrensel<br />
hedefler ve fedakârlık ve işbirliği davranışını benimserler.<br />
Bayram insanları kendi zamanlarını,<br />
varlıklarını ve her şeylerini insanların reform ve<br />
kalkınması ve Allah Rızası için feda edebilmeleri<br />
için hazırlar.
Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />
İkinci olarak, insanoğlunun uluslararası bir reform<br />
ve gelişme hareketi olarak İslâm, Allah’ın<br />
ilahi mesajına dayanmaktadır. Hayatın maddesel<br />
kavramını reddeder ve ruhani bir yaşam için<br />
duyguları harekete geçirir. İnsanların ruhani<br />
varlıklarını ortaya çıkaran ve hayatlarını evrensel<br />
değerler ve ahlâk ölçülerine uyduran bir atmosfer<br />
yaratır. Ruhani ve ahlaki gelişme İslâm<br />
Bayramlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yüzden<br />
Kurban Bayramı gibi bir bayram (Allah<br />
adına inananlar tarafından hayvanların <strong>kurban</strong><br />
edildiği Fedakârlık Bayramı olarak da anılmaktadır),<br />
başkaları için evrensel fedakârlık öğretisini<br />
öne süren bir vesiledir. İnsanlar kendi kişisel,<br />
ulusal, dini çıkarlarını insanlık çıkarı için<br />
feda etmeleri için eğitilirler. Bu yüzden Bayram<br />
yüksek ahlâki değerleri yaratan bir kavram olarak<br />
kabul edilir. Dans ve şarkı söylemek yerine,<br />
insanlar gün içerisinde birbirlerini ziyaret<br />
ederek ve bütün akraba, arkadaş ve toplumdaki<br />
fakir insanlara et dağıtmak suretiyle fedâkarlık<br />
yaparak bayrama katılırlar.<br />
Üçüncü olarak, İslâm Bayramları; Kurban Bayramı<br />
ve Ramazan Bayramı ruhani nedenler<br />
uğruna kutlanır. Ramazan Bayramı, Şükran<br />
günü olarak ve Allah’a Kur’an-ı vahyettiği için<br />
bir minnettarlık olarak kutlanır –ilahi mesajlar<br />
kitabı ve barış, refah ve mutluluk rehberi<br />
– kalkınmanın yolu Kur-an Ramazan ayında<br />
indirilmiştir. Bu yüzden Ramazan ayı boyunca<br />
insanlar oruç tutar ve Allah sevgisi için meşru<br />
arzularını dizginlerler. Müslümanların kendi<br />
meşru isteklerini ve izin verilebilir arzularını<br />
sadece Allah rızası için ve insanlığın refahı için<br />
dizginledikleri oruç tutulan ayın adı Ramazan<br />
ayıdır. Gün boyunca inananlar meşru ve helâl<br />
gıdaları yemeyerek oruç tutarlar. Yemeklerini,<br />
zamanlarını ve paralarını insanlığın mutluluğu<br />
için feda ederler. Kurban (Fedakârlık) Bayramı<br />
İbrahim peygamberin ve oğlu İsmail peygamberin<br />
fedakârlıklarını hatırlatır; Allah’ı seven ve<br />
Allah’tan korkan yüce kişilik, Allah rızası için<br />
kendi öz oğlunu feda etmekten çekinmemiş ve<br />
hatta babasının kendisini <strong>kurban</strong> etme plânını<br />
bilmesine rağmen, oğlu İsmail de Allah yolun-<br />
da <strong>kurban</strong> edilmekten çekinmemiştir. Bizler<br />
bu fedakârlık geleneğini kutlarız ve kendimize<br />
fedakârlık ve işbirliği değerlerini öğretiriz. Bu<br />
iki bayramın da ne ulusal, ne de dini faktörlere<br />
dayandığını görürüz; Bu bayramların temeli<br />
yanlış ideoloji ve modern felsefelerle doğasını<br />
bozmamış olanların tamamı tarafından paylaşılan<br />
ruhani ve ilâhi temellerdir. Bu bayramlar<br />
madde ve insana ibadetten ziyade Allah’a ibadet<br />
yönündedir; bir kahramana yapılan ibadet<br />
de değildir. İslâm’da bayram kutlama sürecinin<br />
farklı olmasının nedeni de budur. Bir yanıyla<br />
Allah’a, diğer yanıyla da insana yöneliktir. İnsanların<br />
tek başına dünyevi ve bedeni zevklere<br />
katılmalarına izin verilmez; daha çok ruhani<br />
mükemmelliğe yönlendirilirler. İnananlar bayram<br />
gününe cemaatle kılınan namazla başlar,<br />
hayvanlarını <strong>kurban</strong> eder ve etini akrabalara<br />
ve toplumdaki fakir insanlara dağıtırlar. Bütün<br />
inananlar bu faaliyetlerle ortaklaşa Allah’a<br />
minnet duygusuyla topluma katılırlar.<br />
Kurban Bayramının Gerçek Ruhu<br />
Bayram sadece Müslümanların birliğinin sembolü<br />
değildir; bu nedenle dünyadaki bütün<br />
Müslümanların bayramı sadece bir günde kutlamaları<br />
gerektiğini düşünmek yanlış olur. Veya<br />
en azından bir ülke veya bir bölgede aynı günde<br />
kutlanması gerekir. Bu yanlış anlama bir din<br />
veya milletin diğer festivalleri ile Bayramı aynı<br />
görenlerin neden olduğu bir anlayıştır. Gerçekte<br />
Bayram, festival ve eğlence günü değildir<br />
daha çok özel namaz ve minnet ile başlayan<br />
özel bir vesiledir. Bayram günü özel bir namazla<br />
başlar ve hayattaki <strong>kurban</strong> kaynağı olan hayvanın<br />
<strong>kurban</strong> edilmesi töreni ile sona erer. Bu<br />
özel bayram günü ayın görülmesi ile ilan edilir.<br />
Aynı günde ve aynı anda ayın herkes tarafından<br />
görülmesi şart değildir. Namaz zamanlaması<br />
gün batımı ve gün doğuşu ile ayarlanır, aynı<br />
şekilde Kurban Bayramı da ayın yükselişine<br />
göre belirlenir. Kurban gününün belirlenmesi<br />
maddi şeylerden ziyade güneş ve ay gibi doğal<br />
şeylere dayanmaktadır. Dünyadaki insanlar nerede<br />
ve ne zaman olursa olsun, herhangi maddi<br />
59
60<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
bir şeyin yardımına ihtiyaç duymadan ay ve güneşi<br />
gözlemleyebilir ve buna göre de bayramın<br />
zamanını belirleyebilir.<br />
Kurban bayramı Allah tarafından, dünya gerçekliği<br />
ve doğruluğunun insanın test edilmesi<br />
için yaratıldığını herkese hatırlatır. Kurban geleneğini<br />
başlatan İbrahim peygamber, bu eylem<br />
ile kendi doğrusunun bu dünyadaki Mutlak<br />
Doğru olduğunu beyan etmiştir. Tutku ve hırs<br />
gibi bazı faktörler ile yönlendirildiğinde insan<br />
bu testi geçebilecek mi? İnsan sadece Allah<br />
rızası için, kendisinin öz ve meşru isteklerini<br />
feda edebilir mi? Başkalarının daha iyi olması<br />
ve refahı için fedakârlık bundan sonra başarılı<br />
olmak için bir kriterdir. Bu fedakârlık davranışı<br />
toplumun gelişmesi için gerekli olan bir<br />
kişilik karakteri geliştirir. Günümüzün en büyük<br />
sorunu para ve güç hırsını feda edebilecek<br />
bütünleşmiş bir karakterin yokluğudur. Bazı<br />
toplumlarda dürüstlük ve dakiklik erdemi öne<br />
çıkmakta, ancak aynı toplumlarda bir fedakâr<br />
kişilik ortaya çıkmamaktadır. Para ve güç için<br />
hırs ve tutku, bizim teknolojiye dayanan toplumlarımızda<br />
bozulmanın en büyük kaynağını<br />
teşkil etmektedir. Bu tür bir bozulmanın var olmadığı<br />
bir yer var mı? Eğer bazı toplumlarda<br />
para ile ilgili bozulma yoksa orada da başka tür<br />
bozulmalar vardır. Bozulma her yerde var. Ancak<br />
şekil olarak değişik olabilir. Allah’ın inkârı,<br />
burada ve ruhani temelde bir başka tür bozulmadır<br />
ve materyalizm ve sekülerizme yol açmaktadır.<br />
İnsan kendi doğasını kaybettiği ve bir<br />
hayvan hâline geldiğinden, bu ideolojiler insanı<br />
ruhani ve ahlâki bir varlık olarak tanımamaktadır.<br />
İnsanlar toplum doğasının nasıl olması<br />
gerektiğini bilmemektedirler. Aile yaşantısı<br />
nasıl olmalıdır? Kültür ve medeniyetin temeli<br />
ne olmalıdır? Modern bir devlet ve hükümetin<br />
işleyiş prensipleri neler olmalıdır? Bütün bu<br />
boyutların vahyin bilgisi (Kur-an) ışığında anlaşılması<br />
yerine, her konudaki fikirlerini spekülasyon<br />
ve varsayım temelinde geliştirmektedir.<br />
Bu, günümüzde her yerde karşılaştığımız bir<br />
sonuçtur ve insan hayatında derin ve çok büyük<br />
krizler yatmaktadır.<br />
Bizim eğitim sistemimiz, bilgimiz, bilim, kültür,<br />
ekonomi, politik sistemin tamamı metafizik<br />
varsayımlara dayanmaktadır. Yeni stratejiler<br />
plânlayıp geliştiriyoruz ancak hayatımızdaki<br />
problemleri çözemiyoruz. İnsanın entelektüel<br />
çabalarının başarısızlığına çevre kirliliği verilebilecek<br />
en iyi örnektir. İnsan toplumlarında<br />
geçmişte anlamlı değişiklikler getiren kişiler sadece<br />
Allah’ın Peygamberleridir [Allah’ın selâmı<br />
hepsinin üzerine olsun]. Kurban geleneğini devam<br />
ettirdiğimiz ve kutladığımız İbrahim Peygamber<br />
de bunlardan biridir.<br />
Kurban gününde her inanan banyo yaptıktan<br />
sonra yeni elbiseler giyer ve namaz kılarlar.<br />
Namazdan sonra hayvanlarını <strong>kurban</strong> ederler<br />
ve etini, akraba ve fakir insanlara dağıtırlar<br />
ki kimse aç kalmasın. Daha sonra arkadaşları,<br />
komşuları ve akrabaları ziyaret ederler. Bu yolla<br />
Kurban Bayramı insanları bir araya getirir ve<br />
birlik ve kardeşlik bağları tesis eder. Bayram namazı,<br />
insanların çoğunun bir arada ibadet edebileceği<br />
açık bir yerde kılınır. Namaz kılınacak<br />
yere gittiklerinde Allah’a sesli olarak şükrederler<br />
ve daha sonra geri döndüklerinde yine sesli<br />
olarak şükrederler. Hiçbir toplum, hiçbir ulus<br />
ve hatta Müslüman Ümmetine şükredilmez<br />
çünkü Allah’tan başkasına şükretmeye değmez.<br />
Her insan Allah’a boyun eğer ve Allah katında<br />
eşittir. Kurban olayı kendisinden dolayı önemli<br />
değildir, daha çok İbrahim Peygamberin, Allah<br />
adına taahhüdü ve Allah’ın yaratması için kendi<br />
yeri ve konumunu belirlemesidir. Hayvan <strong>kurban</strong><br />
eden herkes hiç kimsenin kendi gözünde<br />
mükemmel olmadığını ve tüm yaşamın Allah<br />
katında anlamlı olduğunu beyan eder. Allah<br />
rızası için her şeyi feda etmeye hazırdır. Hayvan<br />
evde <strong>kurban</strong> edilir ki ailedeki herkes Allah<br />
rızası için her şeyi feda edebilmesi gerektiğini<br />
anlayabilsin. Kurban eylemi dışında başka inananlar<br />
bağışlarda da bulunurlar ki; kimse sürekli<br />
olarak aç ve fakir kalmasın.<br />
Günümüzün Dünyasında<br />
Bayram Uygulamaları<br />
Müslümanlar, bayramı farklı şekillerde kut-
Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />
larlar ancak dünyanın her yerinde bazı şeyler<br />
aynıdır. Örneğin bayram günü banyo yapar ve<br />
yeni elbiseler giyerler, büyük bir cemaatle bayrama<br />
özel bir namaz kılarlar ve hayvanları <strong>kurban</strong><br />
ederek etini akrabalara ve fakir insanlara<br />
dağıttıktan sonra akraba, arkadaş ve komşuları<br />
ziyaret ederler. Günümüzde müslümanların iç<br />
ve dış zayıflıklardan dolayı acı çektikleri bir gerçektir;<br />
Bayram ve Kurban Bayramının gerçek<br />
ruhu yansıtılmadığından dolayı yabancı istilâsı<br />
altındadırlar. Dünyanın bazı yerlerinde bayramı<br />
bir festival gibi kutlarlar ve sanki bayramın<br />
ayrılmaz bir parçasıymış gibi kutlamalarında<br />
dans ve şarkılar söylerler. Bu İslâm dışı bakışlar<br />
derin sekülerleşme ve batılılaşma etkisi altındaki<br />
Müslümanlar arasında var olmaktadır. Diğer<br />
yandan Müslümanların çoğu bayramı bir gelenek<br />
olarak kutlamakta ve çok sayıda hayvanı<br />
<strong>kurban</strong> etmektedir.<br />
Hindistan ve Malezya’da Kurban<br />
Hindistan ve Malezya’daki Müslümanlar da<br />
Kurban Bayramını kutlamakta ve dünyanın her<br />
yerindeki gibi hayvanları <strong>kurban</strong> etmektedir.<br />
Bununla birlikte hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesi<br />
ve et dağıtımında bazı benzerlikler ve farklılıklar<br />
vardır.<br />
Malezya Müslüman bir ülkedir ve İslam Konferansı<br />
Örgütü Üyesidir. Malezya Müslümanları,<br />
Malay olarak adlandırılır. Malay Müslümanlar<br />
Malezya’nın yerli vatandaşlarıdır. Malezya’da<br />
bundan başka iki büyük topluluk daha vardır;<br />
Hintli Müslümanlar ve Çinliler. Günümüzde<br />
Malezya ile bütünleşen bu toplulukların Modern<br />
Malezya’daki varlıkları göçler sonucunda<br />
olmuştur. Bu topluluklar büyük miktarda<br />
Koloni dönemlerinde Hindistan ve Çin’den<br />
göç etmişler ve Malezya’ya yerleşip Malezya’yı<br />
kendilerine vatan etmişlerdir. Malezya da onları<br />
vatandaş olarak kabul etmiştir. Malay Müslümanları<br />
toplam nüfusun yüzde 55’idir. Bu üç<br />
topluluk gücü ve ülkenin refahını eşit şekilde<br />
paylaşmaktadır. Bu toplulukların bir koalisyonu<br />
Barisan National 1957 yılındaki bağımsızlıktan<br />
beri hükümeti idare etmektedir. Malezya’da<br />
Müslümanların çoğu Bayramı kırsal kesimlerde<br />
kutlamakta ve hayvanları evde <strong>kurban</strong><br />
etmektedir. Evlerin modern yapısı nedeniyle,<br />
evlerde hayvan <strong>kurban</strong> edilecek yerler bulunmamaktadır.<br />
Hayvanlarını yerleşim yerlerinde<br />
camilerin açık alanlarında veya bu iş için tahsis<br />
edilen kesimhanelerde kesmek zorundalar.<br />
Şehir bölgelerinde ailenin tüm üyeleri <strong>kurban</strong>a<br />
katılıp görememektedir. Aileden bir veya iki<br />
kişi camiye veya kesimhaneye gider ve hayvanı<br />
keserek etini alır ve bazı akraba ve arkadaşlara<br />
dağıtırlar. Genel olarak, etin çoğu medrese, camiler<br />
veya yetimhanelere verilmektedir. Bunun<br />
nedeni şehirdeki insanların çoğunun yoksulluk<br />
sınırının üzerinde yaşaması ve şehrin farklı yerlerine<br />
dağılmış olmalarıdır. Aileler için et dağıtmak<br />
çok daha fazla zaman gerektirdiğinden<br />
zor olmaktadır. Kırsal kesimde, hayvanlar evlerde<br />
<strong>kurban</strong> edilmekte ve ailenin bütün üyeleri<br />
bunu seyretmektedir. Et hem akrabalara, hem<br />
de fakir insanlara dağıtılmaktadır. Ancak hayvanların<br />
derileri ne kırsal alanda, ne de şehirde<br />
uygun kullanılmamaktadır.<br />
Malezya’da Başbakanlık Din İşleri Departmanı<br />
Müslümanların işlerinin çoğunu denetlemektedir.<br />
Söz konusu dini faaliyetler Kurban ve Ramazan<br />
Bayramları ve Hacdır. Kurban da Din<br />
İşleri Departmanı tarafından denetlenmektedir.<br />
Hac için organize ve etkili bir program<br />
bu departman tarafından düzenlenmektedir.<br />
Tabung Haji bütün hac programlarını üstlenen<br />
bu bölümün resmi ismidir. Birçok Müslüman<br />
Haccı bu programa göre yapmaktadır.<br />
Malezya’daki Müslümanların önemli ve mükemmel<br />
bir özelliği de erken yaşlarda Umre ve<br />
Hac istemeleridir. Malezya Müslümanları sık<br />
sık hac ve umreye gitmektedir. Hem kadınlar,<br />
hem de erkekler Umre ve Hacca ciddi bir ilgi<br />
göstermektedir. Etkili ve verimli bir yol Hac ve<br />
Umre için geliştirilmiş olup aynı yol <strong>kurban</strong> etlerinin<br />
ve <strong>kurban</strong> derilerinin verimli kullanımı<br />
için geliştirilmemiştir. Bazı durumlarda et, bireysel<br />
olarak kullanılmaktadır ancak etlerin ve<br />
derilerin toplanması gibi derilerin bu şekilde<br />
kullanılması mümkün değildir. Nedenler açık<br />
61
62<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
değildir. Bu boyutun bilimsel olarak incelenmesi<br />
gerekmektedir.<br />
Hindistan’da <strong>kurban</strong> çeşitli yollardan yapılmaktadır.<br />
Hindistan seküler bir ülkedir, ancak<br />
hem Müslümanlar hem de Hindular gibi iki<br />
büyük toplumunda da dini kökler çok güçlüdür.<br />
1947 yılında Hindistan’ın bağımsızlığından<br />
sonra Hindistan Müslümanları azınlık<br />
konumlarını kabul ettiler. Müslümanların<br />
azınlık olması görüşü günümüzde bazı bilginler<br />
tarafından kabul edilmemektedir. Hindistan<br />
vatandaşlarının bir kısmı dini (ineklerin tanrıları<br />
olduğu inancı) nedenlerle, hayvan kesilmesine<br />
karşı çıkmaktadır. Bu zorluktan dolayı<br />
Hindistan’da <strong>kurban</strong> farklıdır. Kuzeydeki Müslümanlar<br />
inekleri <strong>kurban</strong> edemezken, Güney<br />
Hindistan’da bu çok zor değildir. Malezya’nın<br />
tersine, şehirlerdeki Hindistan Müslümanları,<br />
kırsal kesimdeki Müslümanlardan daha fazla<br />
hayvan <strong>kurban</strong> etmektedir. Hindistan çok büyük<br />
nüfusu olan bir alt kıtadır. Malezya’nın<br />
nüfusu 30 milyon iken, Haydarabad gibi bir tek<br />
şehrin nüfusu 80 milyondur. Haydarabad’daki<br />
Müslümanlar bir hesapla 35 milyondur. Bu 35<br />
milyon Müslüman’ın hepsi <strong>kurban</strong> için elverişli<br />
durumda değildir. Hayvan <strong>kurban</strong> eden<br />
Müslümanların gerçek sayısını gösteren bir veri<br />
yoktur. Ancak Haydarabad’da bazı Müslüman<br />
sivil toplum örgütlerini bu tür bilgi sağlayan<br />
sosyal bir sisteme sahiptir. Birçok Müslüman<br />
organizasyon, <strong>kurban</strong> hayvanlarının derilerini<br />
toplayıp satarak parasını yoksullara yardım faaliyetlerinde<br />
kullanmaktadır. Hayvan <strong>kurban</strong>larının<br />
bazı rakamları bu organizasyonlardan<br />
alınmaktadır. Haydarabad’da <strong>kurban</strong> hayvanlarının<br />
etleri hâlen bireysel olarak akrabalara<br />
ve fakir insanlara dağıtılmaktadır. Hindistan’ın<br />
farklı bölgelerinde büyük bir deri sanayisinin<br />
bulunması, <strong>kurban</strong> derilerinin uygun biçimde<br />
ve tamamen kullanılmasını sağlamaktadır. Bu<br />
Hindistan ve Haydarabad’da emsalsiz değildir,<br />
<strong>kurban</strong> hayvanlarının derileri Hindistan, Pakistan<br />
ve Bangladeş alt kıtasında da kullanılmaktadır.<br />
Haydarabad’da tutucu tahminlere göre Bayramın<br />
üç gününde en az 100 000 hayvan <strong>kurban</strong><br />
edilmektedir. Hayvanların büyük kısmı Bayramın<br />
ilk gününde <strong>kurban</strong> edilmektedir. Birçok<br />
Müslüman organizasyonu günlük gazetelere<br />
ilan veriyor ve broşürler dağıtarak Müslümanların<br />
<strong>kurban</strong> derilerini organizasyonlarında<br />
toplamaları gerektiğini bildirmektedir. Bu organizasyonların<br />
gönüllüleri deri toplamak için<br />
evlere gitmektedir. Kapıdan deri toplama <strong>kurban</strong>dan<br />
en az 30 gün önce plânlanıp anons edilmektedir.<br />
Toplanan deriler satılır ve para yardım<br />
ve eğitim amacıyla kullanılır. Hardarabad’ın<br />
en yüksek miktarda deri toplayan en büyük<br />
organizasyonlardan biri Islâmic Social Service<br />
Society’dir. Haydarabad’da İslâm cemaati<br />
tarafından kurulmuş bir organizasyondur. Bu<br />
konuda bilinen diğer organizasyonlar Jamia<br />
Nizamiyya ve Tameer-e-Millat’dır. Bunlar gibi<br />
pek çok organizasyon, Kurban Bayramı’nda<br />
derileri toplayarak eğitim organizasyonlarında<br />
kullanmaktadır. Haydarabad’daki The Islâmic<br />
Social Service Society gazete ve broşürlerle duyurular<br />
yapmaktadır. Aşağıdaki malzeme en<br />
son broşürlerde alınmaktadır.<br />
Islamic Social Service Society,<br />
Hyderabad [ISSSH]<br />
Islamic Social Service Society, Haydarabad<br />
35 yıldır insani hizmetler ve sosyal yardım faaliyetleri<br />
ile uğraşan bir kuruluştur. Allah’ın<br />
lütfu ve hayırseverlerin işbirliği ve yardımı ile<br />
Topluluk görevlerinin sonuçlarını başaracak<br />
hâle gelmiştir.<br />
The Islâmic Social Service Society binlerce<br />
hastaya, fakir ve ihtiyaç içindeki öğrencilere<br />
ve toplumda çeşitli ıstırapların <strong>kurban</strong>larına<br />
hizmet etmektedir, zamanında finansal ve<br />
maddi ihtiyaçlarını karşılamakta ve mutluluk<br />
ve rahatlarını sağlamaya çalışmaktadır. Başlıca<br />
Haydarabad’daki Jamia Dar-ul-Huda ve<br />
Muslim Maternity ve Zanana [kadın] Genel<br />
Hastanesi gibi iki büyük kuruluşu idare etme<br />
imtiyazlarına sahiptir.
Kurban: İnsanlığın Birliği İçin Mesaj ve Metot<br />
Jamia Dar-ul-Huda eğitime İslami perspektiften<br />
bakan önemli bir yüksek öğrenim kuruluşudur.<br />
Burada geleneksel dini ve çağdaş bilim<br />
eğitimi, çağdaş ve İslâmi perspektiften öğretilmektedir.<br />
Urdu dilinden başka Arapça ve İngilizce<br />
de erken yaşlarda öğretilmektedir. Muslim<br />
Maternity ve Zanana [kadın] Genel Hastanesi<br />
kadın hastanelerinin deneyimli ve uzman kadın<br />
doktorların ve hemşirelerin hizmet verdiği mükemmel<br />
bir ortamda tam donanımlı, modern ve<br />
iyi makineler ve aletlerle donatılmış ve sağlıklı<br />
ve mükemmel servisleri olan bir hastanedir.<br />
Derilerin Toplanması ISSSH IN 2005<br />
İslâmi Sosyal Hizmetler Topluluğu 2005 yılında<br />
kabaca 20 000 deri toplayarak 500 000 Hindistan<br />
Rupisi paraya dönüştürdü [20 000 USD],<br />
bu para eğitim, tıp, genel yardımlar ve kendi işlerini<br />
kurmakta kullanıldı. Toplamda 4000 kişi<br />
bu plândan yararlandı. Bu şekilde birçok başka<br />
organizasyon da deri topladı. Kuruluş ve organizasyonlardan<br />
başka dini eğitim kurumları<br />
da deri toplamaktadır. Birçok organizasyonun<br />
Bayram çalışanları bu amaçla tüm gün çalışmaktadır.<br />
Topluluk içindeki herkes İslâmi ve<br />
Müslüman organizasyonlara deri bağışlamak<br />
gerekliliğini biliyorlar. Otuz yıl önce bu alanda<br />
sadece birkaç organizasyon vardı; ancak<br />
günümüzde dini eğitim kurumları sahibi olan<br />
birçok kurum ve kişi deri toplamaktadır. Deri<br />
toplanması için bu organizasyonların çalışanları<br />
arasında sağlık rekabeti vardır. Her bir organizasyon<br />
toplanan derileri satmaktadır, bazen<br />
iyi fiyatlara da ihtiyaç duymazlar. Eğer bütün<br />
bu organizasyonlar birlikte çalışsalar ve satsalar<br />
iyi bir fiyat alabilirler. Son yıllarda deri alıcıları<br />
bu organizasyonların zayıflıklarını keşfetmiş ve<br />
düşük fiyatlardan alım yapmışlardır.<br />
Hindistan’da bağımsızlıktan sonra camiler, dini<br />
eğitim kurumları, yetimhaneler ve diğer sosyal<br />
yardım faaliyetleri Müslümanların kendileri<br />
tarafından desteklenmektedir. İslâmi kimlikleri<br />
hakkında fazlasıyla bilinçli olup çocuklarını<br />
İslâmi çizgiye getirmektedirler. İslâmi kimliklerini<br />
sekülerizm ve kalkınma aşkına feda etmeye<br />
henüz tamamen hazır değiller.<br />
Sadece Haydarabad’da değil ancak Bütün<br />
Hindistan’da yüzlerce okul, medrese ve yetimhaneler<br />
<strong>kurban</strong> derisi bağışından gelen paralarla<br />
yürütülmektedir. Kurban hayvanlarının<br />
hiçbir şeyi çöpe atılmamaktadır. Bu dünyadaki<br />
diğer Müslüman toplulukları tarafından da uygulanması<br />
gereken bir sistemdir.<br />
Kurbanı Planlamak ve Et ve<br />
Derinin Kullanımı İçin Tavsiyeler<br />
İslâm Konferansı Örgütü bütün üye ülkelerin,<br />
devlet ve yerel yönetimlerinin <strong>kurban</strong> bayramındaki<br />
<strong>kurban</strong>ların et ve derilerini daha verimli<br />
bir şekilde kullanabilmek için bir plân<br />
ve strateji geliştirmeleri kararı aldı. Bu amaçla<br />
Kurban Bayramı Konseyleri geliştirilmelidir.<br />
Bu konseyler hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesi ve<br />
et ve derilerin dağıtımı için plân ve programlar<br />
geliştirmelidir. Bazı Müslüman Ülkelerde et ve<br />
derilerin kullanımı uygun bir şekilde yönetilmektedir.<br />
Ancak diğer ülkelerin bir çoğunda,<br />
özellikle varlıklı Müslüman ülkelerde uygun<br />
şekilde kullanılmamaktadır. Toplanan derilerin<br />
verimli kullanıldığı yerlerde daha verimli stratejiler<br />
geliştirilmelidir, örneğin Haydarabad’da<br />
Müslüman organizasyonlar tarafından toplanan<br />
deriler iyi fiyatlardan satılmamaktadır.<br />
Yerel hükümetler bir yandan Müslüman Sivil<br />
Toplum örgütleri ile işbirliği yapmakta, diğer<br />
yandan da diğer ülkelerin yerel hükümetleri<br />
ile işbirliği yapmaktadır. Bazen hayvanların<br />
fiyatları çok yüksek oluyor. Bu da yerel hükümetlerin<br />
baş etmesi gereken bir başka problemdir.<br />
Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde<br />
problemler farklıdır. Günümüzde oldukça yüksek<br />
sayıda Müslüman, Avrupa ve Amerika’da<br />
yaşamakta ve buralarda hemen hemen Bütün<br />
Müslümanlar <strong>kurban</strong> kesebilmektedir. Ortaya<br />
çıkan rakam milyonlarla ifade edilmektedir. Bu<br />
ülkelerde et dağıtımı ve derilerin toplanması<br />
uygun şekilde yapılmalıdır. Bu problemin üstesinden<br />
gelmek için politik kararlılık ve hükümet<br />
gereklidir. Umarım Türkiye’nin mevcut<br />
Hükümeti rekabeti kabul edebilir.<br />
63
64<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />
II. OTURUM (Saat: 14.45 - 15.45)<br />
TARİHİ AÇIDAN KURBAN<br />
Başkan: Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi / İç Denetçi<br />
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />
Doç. Dr. Ali Murat YEL<br />
Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Erken Dönem İslam Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />
Dr. Kemal Habib<br />
Mısır
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
Dinlerde Tanrıya<br />
Yakınlaşma Aracı<br />
Olarak Kurban<br />
Dini fenomenler arasında önemli bir<br />
yer tutan ibadetlerin temel amacı,<br />
tapınılan ya da tazim edilen üstün<br />
varlığa ya da üstün güçlere boyun eğip itaat etmek<br />
suretiyle kulluğun ifade edilmesidir. Bütün<br />
ibadetlerde bir şekilde, yüce varlık ya da varlıklarla<br />
veya kutsalla irtibat kurma ve onlara yakın<br />
olma amacı dikkati çeker. İnanan açısından sıra<br />
dışılığı, olağan üstülüğü ve bambaşkalığı ifade<br />
eden kutsal ile ayin ve ibadetler aracılığıyla bir<br />
şekilde irtibat kurması, kutsiyetten yararlanması<br />
ve onun korumasını ve onun yardımını<br />
sağlaması açısından gerekli görülür. Dinlerin<br />
kutsal kavramıyla özdeşleştirdikleri değerlerin<br />
başında Tanrı/tanrılar gelmektedir. Monoteizmden<br />
politeizme, Tanrı kavramına yer veren<br />
tüm geleneklerde inanan bireylerin, çeşitli<br />
amaçlar uğruna tanrısal alemle bir şekilde ilişki<br />
kurmaları oldukça önemlidir. Tanrısal âlemle<br />
ilişki kurmanın en basit yolu duadır. Sesli ya da<br />
sessizce doğrudan yakarışı ifade eden duanın<br />
yanı sıra, teemmül ve tefekkür gibi kâlp ve nefs<br />
tezkiyesini gaye edinen dua içerikli ibadetler de<br />
önemlidir. Bundan başka zekât, oruç ve hac gibi<br />
ibadetlerde de temel amaç tanrıya yakın olma ve<br />
onunla bir şekilde iletişim kurmadır.<br />
“Kurban, kobran, sacrifice, uhdiye, sunu, saçı”<br />
Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
ve benzeri hangi terim kullanılırsa kullanılsın<br />
bütün inanç sistemlerinde yer verilen bir ibadet<br />
olarak <strong>kurban</strong>ın, temel amacı kutsalla iletişim<br />
kurmaktır. Herhangi bir varlığı, nesneyi ya da<br />
bir değeri Tanrı’ya veya kutsiyete sunmak ve<br />
takdim etmek tarzında yapılan bir ibadet olarak<br />
<strong>kurban</strong>, evrensel bir karakter taşır. Bilinen bütün<br />
inanç sistemlerinde, bu ibadete bir şekilde<br />
yer verilmektedir. Dinin diğer ayin ve ibadetleriyle<br />
uyum içerisinde olan <strong>kurban</strong> bireyin tanrıya<br />
olan yakarışını, ona karşı şükrünü, minnet<br />
duygusunu, günahlardan pişmanlığını ve geleceğe<br />
yönelik istek ve temennilerini dile getir-<br />
65
66<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
mektedir. Yine <strong>kurban</strong> kişinin kutsiyetle irtibat<br />
kurmasını, kutsala özgü gizli bilgiye/bilgilere<br />
ulaşmasını, kutsal alanla iletişim kurarak, normal<br />
insanlar için sıra dışı olan güç ve yetiler elde<br />
etmesini de ifade etmektedir. Kurban ibadetinin<br />
özünde kutsiyet için bir fedakârlıkta bulunma,<br />
değerli bir şeyden ya da şeylerden kutsal için<br />
vazgeçme gibi bir amaç da dikkati çeker.<br />
Her inanç sisteminin <strong>kurban</strong> ile ilişkili ayin ve<br />
ibadetleri incelendiğinde, bunların her birinin<br />
ilgili dinin karakteristik özellikleriyle uyum<br />
içinde olduğu görülür. Örneğin vejetaryen geleneğe<br />
dayalı dinlerde, kanlı <strong>kurban</strong> yerine kansız<br />
<strong>kurban</strong> olarak adlandırılan sunular, takdimeler,<br />
asketisizm, riyazet ve benzeri hususlar ön plâna<br />
çıkarken, bazı sır dinlerinde tanrısal varlığı ya<br />
da kutsiyeti temsil eden canlıların kesilip yenmesi<br />
törenleri dikkati çeker.<br />
1. Dinlerde Kurban Çeşitleri<br />
Dini geleneklerde yer verilen <strong>kurban</strong> sunularını<br />
farklı açılardan, çeşitli sınıflamalara tabi tutmak<br />
mümkündür. 1 Birçok <strong>kurban</strong> töreninde, kan<br />
akıtılması yanında <strong>kurban</strong> olarak sunulan canlının<br />
yaşamının sonlandırılması söz konusudur.<br />
Çoğu zaman <strong>kurban</strong>la kan arasında, doğrudan<br />
bir ilişki görülür. Bu gelenek, kanla ilgili<br />
inançlarla yakından ilgili olmalıdır. Zira kan,<br />
birçok gelenekte hayat sıvısı olarak adlandırılmakta<br />
ve canlının yaşamının ana unsuru olarak<br />
görülmektedir. Özellikle kanın hayat unsuru<br />
olarak algılanmasına dayalı <strong>kurban</strong> töreninde,<br />
kan akıtılması hayatın Tanrı’ya sunulmasını<br />
temsil etmektedir. Zira hayatı veren ve hayata<br />
egemen olan kutsal güce (Tanrı’ya, tanrılara ya<br />
da benzeri kutsal varlıklara) sunulabilecek en<br />
güzel takdime hayatın ta kendisidir. Kurbanda,<br />
canlı yaşamının sona erdirilmesinde de böylesi<br />
bir anlamın olduğu söylenebilir. Bundan başka<br />
özellikle pagan geleneklerde görüldüğü gibi hayatla<br />
yakından ilişkili olan bu sıvı, bazen tanrıların<br />
yiyeceği ya da içeceği olarak da değerlendirilmektedir<br />
(Smith, 1894:233-234).<br />
Kurban ibadetinde önemli yer tutan, kan akı-<br />
tılması ve <strong>kurban</strong>ın hayatının sonlandırılması<br />
bağlamında dinlerde <strong>kurban</strong> ibadetini ‘kanlı<br />
<strong>kurban</strong>’ ve ‘kansız <strong>kurban</strong>’ şeklinde, genel anlamda<br />
iki kategoride ele almak mümkündür.<br />
Kanlı <strong>kurban</strong>, <strong>kurban</strong> amacıyla sunulan hayvan<br />
ve insan gibi varlıkların yaşamlarının, bir şekilde<br />
sonlandırılmasına ya da kanlarının akıtılmasına<br />
yönelik törenleri içerir. Kutsal varlıklara <strong>kurban</strong><br />
olarak sunulan kanlı <strong>kurban</strong>lar kesilmek, yakılmak<br />
veya kısmen kanını akıtmak tarzında olabilir.<br />
Kansız <strong>kurban</strong> ise yiyecek, içecek, bitki, tahıl,<br />
tütsü, süs ve mücevherat gibi nesneleri kapsar.<br />
Ayrıca <strong>kurban</strong>, kutsala tapınan ya da onunla irtibat<br />
kurmaya çalışan kişinin, kendi vücudundan<br />
bazı organları kesmesi ya da işlevsiz bırakması<br />
yanında kişinin, kendisini Tanrı hizmetine<br />
adanması gibi durumları ya da kişisel arzu ve<br />
ihtiraslarını sınırlaması şeklinde de olabilir.<br />
Başta yaygın dünya dinleri olmak üzere, birçok<br />
inanç sistemi ibadetleri arasında kanlı <strong>kurban</strong><br />
törenlerine yer verir. Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinin<br />
en yaygın şekli, <strong>kurban</strong> olarak sunulacak olan<br />
hayvanın usulüne uygun şekilde kesilerek öldürülmesidir.<br />
Bir hayvanın kesilip öldürülmesi<br />
şeklinde yapılan <strong>kurban</strong> ibadetine, geçmişten günümüze<br />
birçok inanç sisteminde rastlanır. Antik<br />
dönemde, hangi dinsel geleneğe bağlı olurlarsa<br />
olsunlar, Sami kavimlerin hemen hepsinde buna<br />
yer verilmektedir. 2 Tarihsel süreçte, Hinduizmde<br />
de kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine yer verilmiş ve çeşitli<br />
hayvanlar <strong>kurban</strong> olarak sunulmuştur. Hiçbir<br />
canlıyı incitmeme şeklinde özetlenebilecek olan,<br />
Ahimsa ilkesine rağmen bazı hayvanların nasıl<br />
<strong>kurban</strong> olarak sunulabildiği bir problem olarak<br />
dursa da, Hindulara göre <strong>kurban</strong>ın ölüp yok olma<br />
değil, aynı zamanda hayata yeniden başlamanın<br />
yolu olarak görülmesi <strong>kurban</strong> törenlerinin temel<br />
çerçevesini oluşturmuştur (Michaels, 2004: 153).<br />
Çin ve Japon dinsel geleneklerinde de özellikle,<br />
atalar kültü bağlamında kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />
yer verilmiştir.<br />
İslâm’daki <strong>kurban</strong> ibadetine benzer uygulamalara<br />
Yahudilik, Mecusilik ve Sabiilik gibi diğer<br />
Ortadoğu dinlerinde de rastlanır. Örneğin ta-
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
rihte, Yahudi geleneğinde çeşitli vesilelerle yapılan<br />
<strong>kurban</strong> sunularının önemli rol oynadığı<br />
bilinmektedir. Bet Amikdaş olarak adlandırılan,<br />
Kudüs’teki tapınağın MS 70’te yıkılışına kadar,<br />
kanlı <strong>kurban</strong> törenleri yoğun şekilde icra edilmiş,<br />
tapınağın yıkılışı sonrası kanlı <strong>kurban</strong>ın yerini<br />
önemli ölçüde dua almıştır. Mabette yapılan<br />
<strong>kurban</strong> sunuları, başlıca 4 gruba ayrılmaktaydı.<br />
Bunlardan yakma <strong>kurban</strong>ını ifade eden ‘ola’<br />
doğum, belirli hastalıklar ve benzeri durumlar<br />
sonrası ifa edilirken, kesilerek belirli organları<br />
yakılan ve diğer etleri yenilerek tüketilen “şelamim”<br />
genelde barış ve esenlik amacıyla, ‘hatat’<br />
ve ‘aşam’ diye anılan <strong>kurban</strong>lar ise günahlara<br />
kefaret ve suçların bağışlanması amacıyla sunulurdu<br />
(Basalel, 2001, 2:340-341). Kefaret, şükran,<br />
günahların affı ve benzeri birçok amaçla<br />
Yahudilerce tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>ların etleri,<br />
duruma göre ya töreni idare eden kohenlerce<br />
ya da <strong>kurban</strong>ı sunan kişilerce tüketilirdi. Fakat<br />
etlerin, elden geldiğince kısa zamanda bitirilmesine<br />
çalışılırdı. Yahudi geleneğinde, tapınaklarda<br />
çeşitli şekillerde yapılan <strong>kurban</strong> sunuları o<br />
kadar yaygın bir hâl almıştır ki, Hıristiyanlığın<br />
başlangıç dönemlerinde Nasuralar ve Esseniler<br />
gibi Yahudilik içerisinden neşet eden bazı mezhepler,<br />
Yahudilerin kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />
çeşitli eleştiriler getirmişlerdir (Bkn. Epiphanius,<br />
Panarion, I:43). Tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>ların,<br />
özellikle de Fısıh (Passover) bayramında<br />
kesilen kuzunun kanları tapınağın kapılarına ve<br />
bazı bölümlerine serpilirdi (Maimaonides, The<br />
Guide for the Perplexed, 359). Tapınakta bulunan<br />
sunak taşı <strong>kurban</strong> seremonilerinde önemli<br />
bir işlev görürdü.<br />
Tapınakta sunulan <strong>kurban</strong>lardan başka, Yahudi<br />
geleneğinde günahların defedilmesi amacıyla<br />
sunulan ‘kaparot’ denilen bir uygulama da dikkati<br />
çekmektedir. Yom Kipur öncesi, bir kümes<br />
hayvanı kesilerek fakirlere verilir ve bununla<br />
günahkâr kişinin, günahlarının o hayvana geçtiğine<br />
inanılırdı.<br />
Yahudi geleneğinde kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde<br />
sunulan hayvanlar, 3 gruptan oluşmaktaydı.<br />
Tevratta Tanrı’ya yapılacak takdimelerin sığırdan,<br />
küçükbaş hayvanlardan ve kanatlı hayvanlardan<br />
olması istenir (Levililer 1:2). Bu bağlamda<br />
Yahudiler <strong>kurban</strong> ibadetlerinde sığır, erkek<br />
ve dişi koyun, erkek keçi, güvercin ve kumru<br />
takdimesinde bulunurlardı; ayrıca günahlarından<br />
arınmak ve sadaka amacıyla horoz da <strong>kurban</strong><br />
ederlerdi.<br />
Hz. İsa’nın yaşadığı dönemde, Yahudi restorasyon<br />
eskatolojisinde tövbe oldukça önemli bir<br />
fenomen olarak algılanmaktaydı. Bu bağlamda<br />
bir tövbe ritüeli olarak, <strong>kurban</strong>a önemli bir yer<br />
verilmekteydi. Hıristiyan geleneğine göre her ne<br />
kadar İsa Mesih, Yahudi restorasyon eskatolojisi<br />
geleneğini sürdürse de öğretilerinde, bu geleneğin<br />
bir yönü olan bütün İsrail’in <strong>kurban</strong> sunarak<br />
ve yasaya bağlı kalarak tövbe etmesi gereksinimini<br />
vurgulamadı. Ayrıca o, bütün kötüleri ya<br />
da günahkârları -davetine olumlu cevap vermek<br />
suretiyle- yaklaşan Tanrı krallığına dahil etmeyi<br />
vaat etti. İsa Mesih’in günahkârlara tövbe gerekmeksizin,<br />
yani <strong>kurban</strong> sunmaksızın ve hukuka<br />
bağlanmaksızın kurtuluş vaat etmesi, zamanın<br />
Yahudileri için kabul edilemez bir şey olarak algılandı<br />
(Sanders, 1995: 58–59).<br />
Dönemin benzeri diğer bazı akımları gibi, Yahudilikteki<br />
kanlı <strong>kurban</strong> törenine karşı çıkan<br />
Hıristiyanlık, Yeni Ahit geleneğinde çarmıh<br />
öğretisi ve İsa’nın Son Yemeği bağlamında <strong>kurban</strong><br />
ritüelini yeniden yorumlamıştır. Yeni Ahit<br />
metinlerinde, Pavlus’un yaşamına ilişkin bazı<br />
<strong>kurban</strong> hadiselerinden bahsedilir. Örneğin,<br />
misyon amacıyla Listra’ya gelen Barnaba ile<br />
Pavlus’un faaliyetleri ve gösterdikleri olağanüstülükler<br />
karşılığında, halkın <strong>kurban</strong> takdimesinde<br />
bulunmasına değinilir. Buna göre Listralı<br />
halk, Pavlus’la Barnaba’yı kendi yerel inançlarına<br />
ait tanrılar panteonundaki Zeus-Hermes<br />
ikilisine benzeterek Barnaba’yı Zeus, Pavlus’u<br />
ise Hermes’le özdeşleştirirler ve Zeus rahipleri<br />
onlar için <strong>kurban</strong> olarak sunulmak üzere<br />
boğalar ve çelenkler getirirler (Resullerin İşleri<br />
14:11-13). Bir başka rivayette de bizzat Pavlus<br />
tarafından tapınakta yapılan <strong>kurban</strong> sunusuna<br />
67
68<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
değinilir. Luka’nın rivayetine göre havarilerden<br />
Yakub, Pavlus’a karşı Kudüs’teki cemaatin tepkisini<br />
önlemek için ona Musa hukukuna bağlı<br />
olduğunu gösterebileceği bir öneri sunar; o<br />
sırada Kudüs’te bulunan, adak adamış 4 kişiyi<br />
yanına almasını, onların <strong>kurban</strong> masraflarını<br />
ödemesini ve onlarla birlikte Musa hukukuna<br />
uygun olarak yapılan arınma törenlerine iştirak<br />
etmesini ister. Yakub, “Böylelikle herkes seninle<br />
ilgili duyduklarının asılsız olduğunu, senin<br />
de Kutsal Yasa’ya uygun olarak yaşadığını anlasın.”<br />
diyerek, Pavlus’a, tanrısal hukuk karşıtı<br />
olduğu yönündeki ithamlardan çıkış yolunu<br />
gösterir (Resullerin İşleri 21:22-24).<br />
Hıristiyan geleneğine göre İsa Mesih, bir <strong>kurban</strong><br />
kuzusu gibi çarmıha gerilerek insanların kurtuluşları<br />
için ölümü göze almıştır. Dolayısıyla<br />
insanların, günahlarından arınmaları için tövbe<br />
amacıyla yaptıkları <strong>kurban</strong>, adeta İsa Mesih’in<br />
şahsında yerine getirilmiş oldu. Bunun yanı sıra<br />
Hıristiyan geleneği, İsa’nın havarileriyle yediği<br />
son yemeğinden mülhem yer verdiği, evharist<br />
ayinini de aşağıda değineceğimiz gibi bir <strong>kurban</strong><br />
töreni olarak değerlendirmekte ve burada<br />
İsa Mesih’in çarmıhta <strong>kurban</strong> edilmesine inananların<br />
iştirak ettikleri düşünülmektedir.<br />
Sabiilik ve Mecusilik gibi, diğer Ortadoğu dinlerinde<br />
de kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine yer verilir.<br />
Örneğin Sabiiler <strong>kurban</strong> ibadetinin ışık elçisi<br />
Hibil Ziva tarafından emredildiğini düşünürler<br />
ve <strong>kurban</strong> hayvanı olarak güvercin ve koç kullanırlar.<br />
Dişi koyunun <strong>kurban</strong> edilmesine izin<br />
verilmez. Kurban töreni, bir rahip gözetiminde<br />
yapılır ve kesim işini yapan rahip hayvanın<br />
kulağına hafif sesle okuduğu duada Manda d<br />
Hayye’nin adını zikreder (Gündüz, 1995: 161-<br />
162). Mecusi geleneğinde de <strong>kurban</strong>ın tarih<br />
boyu önemli yeri olmuştur. Mecusiliğin yaygın<br />
olduğu dönemlerde İran’da ve civar bölgelerdeki<br />
Mecusi kolonilerde çeşitli hayvanların <strong>kurban</strong><br />
edildiği bilinmektedir (Bkn. Zeahner, 1961:<br />
165-167; Boyce, 1979: 75). Günümüzde İran’da<br />
ve Hindistan’da yaşayan Mecusi cemaat <strong>kurban</strong><br />
ibadetini devam ettirmektedir. Hindistan’da<br />
yaşayan ve Parsiler olarak adlandırılan cemaat,<br />
Hindu bir çevrede yaşadıklarından sığır ve boğa<br />
<strong>kurban</strong>ına geleneklerinde yer vermemekte; ancak<br />
keçi <strong>kurban</strong>ını sürdürmektedirler (Boyce,<br />
1979: 173vd).<br />
Kanlı <strong>kurban</strong> törenine yer veren bütün dini geleneklerde,<br />
törenin usulüne uygun şekilde yapılması<br />
oldukça önemlidir. Kesim ya da yakım<br />
işlemleri esnasında uyulması gereken bir dizi<br />
kural ve okunması gereken çeşitli dualar vardır.<br />
Örneğin Yahudi geleneğinde, <strong>kurban</strong> esnasında<br />
sunak taşının kullanılması oldukça önemlidir.<br />
Kurban özel bir bıçakla kesilir ve hayvanın<br />
belirli uzuvları yakılır ve kanları belirli yerlere<br />
serpilir ya da sürülür. Sabiilikte ise kesim yapan<br />
rahip, kesim için sapsız bir demir bıçak kullanır.<br />
Kesilen hayvanın kanlarının toprağa karışmamasına<br />
özen gösterilir. Kesim esnasında rahip,<br />
parmakları arasında yeşil bir dal parçası tutar ve<br />
bunu kesim sonrası dualarla nehre atar. Bu bir<br />
çeşit kefaret ayini olarak algılanabilir (Gündüz,<br />
1995:162).<br />
Kesilerek öldürülen <strong>kurban</strong> etlerinin, ne yapıldığı<br />
konusunda dinlerde farklı uygulamalar<br />
dikkati çekmektedir. Birçok dinsel gelenekte<br />
<strong>kurban</strong> edilen hayvanların etleri ya rahipler gibi<br />
belirli kişilerce ya da <strong>kurban</strong> sunan kişilerce<br />
yenilerek tüketilir. Bazı geleneklerde ise <strong>kurban</strong><br />
etleri, yapılan törenlerin ardından toprağa<br />
gömülür. Örneğin Sabiilikte <strong>kurban</strong> edilen güvercinin<br />
eti tören sonrası kült kulübesi avlusuna<br />
gömülür (Gündüz, 1995: 162).<br />
Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde, <strong>kurban</strong> edilen hayvanların<br />
canlı canlı ya da kesildikten sonra ateşte<br />
yakılması şeklinde uygulamalara da rastlanılır.<br />
Antik dönemde pagan topluluklarda, canlı olarak<br />
yakma şeklindeki <strong>kurban</strong> törenlerine sıkça<br />
rastlanılır. Örneğin Eski Anadolu pagan halklarından<br />
olan Harranilerin, inancında tapınılan<br />
tanrısal güçler arasında yer alan Şamal için sıklıkla<br />
kesilen ya da yakılan <strong>kurban</strong>ların sunulduğu<br />
bilinmektedir. Yine Harranilerin, cumartesi<br />
günleri siyahlar giyerek ve ellerinde zeytin<br />
dalları taşıyarak Satürn tapınağında, Satürn’e
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
yakma <strong>kurban</strong>ı şeklinde öküz sundukları anlatılmaktadır<br />
(Dımaşki, Nukbetu’d-Dehr, 40;<br />
Mesudi, Murucu’z-Zeheb, IV:62).<br />
Tarihsel süreç, Yahudi geleneğinde kesilerek öldürülen<br />
hayvanların bazı uzuvlarının yakılması<br />
şeklindeki bir uygulamaya yer verilirdi. Örneğin<br />
Tekvin kitabında, Patriarkların (ata peygamberlerin)<br />
yaşamından bahseden bölümlerde sıkça<br />
<strong>kurban</strong> sunularından bahsedilir. Bunlar arasında,<br />
hayvanın çeşitli organlarını yakmak suretiyle<br />
yapılan <strong>kurban</strong>lar ayrı bir önem taşır. İbrahim,<br />
İshak ve diğer patriarklar sıkça Tanrı’ya <strong>kurban</strong>lar<br />
sunarlar. Tekvinde Hz. İbrahim’in oğlunu<br />
<strong>kurban</strong> etme kıssası da bir yönden yakma <strong>kurban</strong>ı<br />
ile ilişkilidir. Bu kıssada, oğlunu bir <strong>kurban</strong><br />
kuzusu gibi Tanrı’ya sunmak isteyen İbrahim’e<br />
Tanrı bir koç gönderir ve İbrahim oğlu yerine<br />
koçu yakma <strong>kurban</strong>ı olarak sunar (Tekvin 22:8-<br />
14). Yakılarak yapılan <strong>kurban</strong> sunusunda <strong>kurban</strong>ın<br />
yakılmasının ateş kültüyle yakından ilgisi<br />
olduğu açıktır. Çünkü çeşitli dinlerde ateş, kutsal<br />
bir obje olarak kabul edilir ve tanrısal saflık<br />
ve temizlik yanında temizleyicilik gibi bir özelliğinin<br />
olduğuna inanılır. Bundan başka ateş,<br />
aynı zamanda tanrısal güç ve kudretin, yakıp<br />
yok ediciliğin sembolü olarak da görülür. Bu<br />
nedenle birçok dinsel gelenek, ateşi aslında tanrısal<br />
aleme ait bir obje olarak görmektedir. Bu<br />
bağlamda tanrısal âleme ait bir obje olan ateşin<br />
yeryüzüne nasıl indiğine ve insanlarca nasıl<br />
elde edildiğine yönelik çeşitli mitoslar anlatılır.<br />
Örneğin Eski Yunan geleneği, Prometheus’un<br />
ilâhi alemden ateşi nasıl çaldığını ve bunun sonucunda<br />
gelişen olayları konu alan ilginç bir<br />
mitosa sahiptir (Graves, 1955, 1:144-145).<br />
Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde canlı varlıkları kesip<br />
öldürmeden ya da yakmadan, yalnızca bazı<br />
uzuvlarını kesip kan akıtarak yapılan törenlere<br />
de rastlanılır. Vücudun belirli yerlerini keserek<br />
akıtılan kan, içilmek ya da ayinde kullanılmak<br />
suretiyle bu tören yerine getirilir.<br />
Dinlerde hangi hayvanların <strong>kurban</strong> olarak sunulacağı<br />
ve hangilerinin sunulamayacağı konusu<br />
her dinin kendi özelliklerine göre değişir.<br />
Küçükbaş hayvanlar, sığır ve bazı kümes hayvanları<br />
yanında güvercin ve kumru gibi kuşların<br />
<strong>kurban</strong> edilmesine sıkça rastlanılır. Bunun<br />
dışında bazı inanç sistemlerinde at, köpek ve<br />
benzeri hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesine de rastlanılır.<br />
Yenilmesi haram sayılan hayvanların<br />
<strong>kurban</strong> edilmesi mümkün değildir. Bazı dinlerde,<br />
<strong>kurban</strong> edilecek hayvanların özellikleri konusunda<br />
detaylı hususlara yer verilir. Harranilerin<br />
<strong>kurban</strong> olarak sundukları hayvanlar arasında<br />
koyun, kuzu, erkek sığır, keçi, tavuk, horoz ve<br />
çeşitli kuşlar sayılabilir. Harranilerin domuz ve<br />
fare gibi hayvanları da <strong>kurban</strong> olarak sunduğuna<br />
dair bazı rivayetler bulunmaktadır (Chwolsohn,<br />
1856, II:456; İbn Nedim, Fihrist, 326). Sabiilerde<br />
koyun ve güvercin <strong>kurban</strong> olarak kesilirken<br />
sığırların <strong>kurban</strong> edilmesine karşı çıkılır.<br />
Kanlı <strong>kurban</strong> yerine, kansız <strong>kurban</strong>ı tercih eden<br />
bazı dinsel geleneklerde, kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />
farklı gerekçelerle itiraz edilir. Hint dinlerinde,<br />
“Hiçbir canlıya zarar vermeme ya da incitmeme”<br />
ilkesi bu itirazın en temel gerekçesini<br />
oluşturur. Budizm, Caynizm ve benzeri inanç<br />
sistemlerinin temel ilkeleri arasında belirleyici<br />
bir yer tutar. Bu bağlamda bu dinsel geleneklerde<br />
canlıların (özelde insanların ve hayvanların),<br />
herhangi bir nedenle öldürülmemesi bir kural<br />
olarak kabul edilir. Bu doğrultuda hayvansal diyete<br />
yasaklama getirilir ve bunun yerine bitkisel<br />
diyet önerilir. Bazı akımlar, özellikle yeni dinsel<br />
akımlar arasında yer alan bazı kültler de kanlı<br />
<strong>kurban</strong> törenlerini bir şiddet eylemi olarak görürler<br />
ve bundan uzak durduklarını ifade ederler.<br />
Örneğin, Neopagan akımlar olarak bilinen<br />
kültlerden Wiccacılar, kendilerinin asla hayvan<br />
ya da insan <strong>kurban</strong>ı gibi şiddet içeren eylemlerde<br />
bulunmadıklarını; zira kendilerinin ‘hiç kimseyi<br />
incitmeme’ ilkesine sadık olduklarını belirtirler.<br />
Kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine çeşitli gerekçelerle karşı<br />
çıkan akımlarda, çeşitli kansız <strong>kurban</strong> ritüelleri<br />
dikkati çeker. Ayrıca kanlı <strong>kurban</strong> törenlerine<br />
yer verilen dinlerde de, kansız <strong>kurban</strong> olarak<br />
sınıflanan sunular ve takdimeler bulunur. Kutsal<br />
varlıklara sunulan bitki, tahıl, zinet eşyası,<br />
69
70<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yiyecek ve içecekler yanında kişinin, kendisini<br />
tamamıyla dini yaşantıya adaması tarzındaki bir<br />
asketisizm de kansız <strong>kurban</strong> geleneği içerinde<br />
değerlendirilebilir. Örneğin gerek Budizmde,<br />
gerek Caynizmde sıkı asketik kurallara dayalı<br />
keşiş yaşamı bir çeşit kansız <strong>kurban</strong> törenidir.<br />
Burada kendisini dine adayan kişi evlenmeden,<br />
mal-mülk edinmeden, hatta elden geldiğince<br />
yemeden, içmeden ve insanlarla irtibat kurmadan<br />
kaçınır ve bu suretle kutsala yakınlaşmaya<br />
ya da günahlardan arınarak kurtuluşa ulaşmaya<br />
çalışır. Bu tarz bir yaşamı benimseyen kişiler,<br />
insanlarca kutsal olarak kabul edilir. Zira kendisini<br />
kutsala adamak, kutsiyetle iletişim kurma<br />
açısından sıra dışılığın ifadesidir ve kutsal bir<br />
davranıştır. Benzer geleneğe, kişilerin kendilerini<br />
ve çocuklarını Tanrı’ya ya da kutsiyete adamaları<br />
geleneğine diğer bazı dinsel geleneklerde<br />
de rastlanılır. Örneğin Yahudi geleneğinde ilk<br />
doğan çocuğun tapınağa adanması uygulamasında<br />
da böylesi bir durum söz konusudur. Yahudiliğin<br />
kutsal kitabı içerisindeki Tekvin’de<br />
Hz. İbrahim’in ilk doğanını; oğlunu Tanrıya<br />
bir <strong>kurban</strong> olarak takdim etmek istemesi ve<br />
buna mukabil Tanrı’nın gönderdiği bir koçla<br />
onu taltif etmesi bu bağlamdadır. Yahudi geleneği,<br />
bugün de ilk doğan’ın kutsiyete adanması<br />
geleneğini ‘pidyon’ adı verilen kefaret töreniyle<br />
sürdürmektedirler.<br />
Kansız <strong>kurban</strong> törenleri arasında bazen, kişinin<br />
yalnızca bazı arzu ve isteklerini sınırlaması bağlamında<br />
yaptığı uygulamalara da rastlanılır. Bu<br />
bağlamda bazı dinlerde, insanların kendilerini<br />
hadım etmeleri gibi adetler bulunmaktadır. Örneğin<br />
kaynakların verdikleri bilgilere göre, Hıristiyanlık<br />
öncesi Urfa’da (Edessa’da), tanrıça<br />
Atargatis’e tapınan bazı erkeklerin tanrıça için<br />
kendilerini hadım ettikleri anlatılır. Hıristiyan<br />
olan kral Abgar’ın, halk arasında yaygın olan bu<br />
adeti yasakladığı söylenir. 3<br />
Kansız <strong>kurban</strong> töreni olarak sunulan şeyler arasında,<br />
sahip olunan hayvanlardan ya da bitkisel<br />
ürünlerden bir kısmının sunulması oldukça<br />
yaygındır. Bunun yanında, kutsal sayılan içe-<br />
ceklerin ve ateşle ilgili bazı ritüellerin de <strong>kurban</strong><br />
bağlamında değerlendirildiği dikkati çeker.<br />
Örneğin Hinduizmde yemek takdimesi, ateş<br />
ve kutsal içecek Haoma’nın <strong>kurban</strong> olarak sunulması<br />
yaygındır (Michaels, 2004: 246-294).<br />
Benzer <strong>kurban</strong> törenleri, Hindistan’da yaşayan<br />
Parsiler arasında da bulunmaktadır (Bkn. Bausani,<br />
2000, 59-60). Tekvin’de insanlık tarihindeki<br />
ilk <strong>kurban</strong> töreni olarak, Adem’in iki oğlunun<br />
Tanrı’ya yaptıkları takdimelerden söz edilir.<br />
Hıristiyanlık ve İslam geleneklerinde de yer<br />
verilen bu olayda, Hz. Adem’in oğullarından<br />
çobanlıkla meşgul olan Habil, sürüsünden bir<br />
hayvanı Tanrı’ya takdime olarak verirken, çiftçilik<br />
yapan Kabil tahılından bir miktar sunar.<br />
Tanrı’nın Habil’in takdimesini kabul ederken,<br />
Kabil’inkini kabul etmemesi Kabil’in kardeşine<br />
öfke duymasına yol açar ve sonunda Kabil,<br />
Habil’i öldürür (Tekvin 4:1-8).<br />
Çeşitli dini geleneklerde tapınılan ya da tazimde<br />
bulunulan ilâhi varlıklara yönelik olarak,<br />
tapınaklarda veya kült merkezlerinde yapılan<br />
ayinlerde sunulan yiyecek ve içeceklerle giyecekler,<br />
ziynet eşyaları ve benzeri şeyler, kansız<br />
<strong>kurban</strong>lar olarak değerlendirilir. Yahudi geleneğinde<br />
kanlı <strong>kurban</strong>ın yanı sıra, tahıl sunusuna<br />
da sıklıkla rastlanmaktaydı. Günümüzde ise<br />
gerek kanlı <strong>kurban</strong>ın gerekse tahıl sunusunun<br />
yerini duanın aldığı görülmektedir. Hıristiyanlıkta,<br />
Evharist töreni bir çeşit <strong>kurban</strong> olarak kabul<br />
edilir. Zira bu tören, kendisini insanların<br />
günahlarından arınmaları için çarmıhta ölüme<br />
feda eden İsa Mesih’e katılma ayinidir. Bu ayinde<br />
yenilen ekmek İsa’nın etiyle, içilen şarap ise<br />
İsa’nın kanıyla özdeşleştirilir. Bu törende yenilen<br />
ekmek ile içilen şarabın nasıl İsa’nın etini<br />
ve kanını ifade ettiği (yani bunların bizzat gerçek<br />
olarak mı, yoksa sembolik olarak mı İsa’nın<br />
etiyle kanını temsil ettiği) konusunda bazı görüş<br />
farklılıkları olsa da genellikle Hıristiyanlar,<br />
bu törende aslında İsa’nın çarmıhta bir <strong>kurban</strong><br />
kuzusu gibi <strong>kurban</strong> edilişini anmaktadırlar.<br />
2. İnsan <strong>kurban</strong>ı<br />
Çeşitli toplumlarda kanlı <strong>kurban</strong> törenlerinde
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
köleler, esirler, çocuklar ve kadınların da <strong>kurban</strong><br />
edildiğine yönelik çeşitli rivayetler ve belgeler<br />
bulunmaktadır. Özellikle Aztekler, Asur ve Babilliler<br />
ve benzeri antik dönem topluluklarının,<br />
insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine geleneklerinde yer<br />
verdikleri anlatılmaktadır. Kitabı Mukaddes’te<br />
yer alan Hz. İbrahim’in oğlunu <strong>kurban</strong> etme<br />
kıssası, Hz. İbrahim döneminde civar toplumlarda<br />
insan <strong>kurban</strong>ı töreninin varlığına işaret<br />
etmektedir. Anadolu tarihinde ise insan <strong>kurban</strong>ı<br />
törenleriyle ilgili olarak MS 13. yy’a kadar,<br />
Harran’da varlıklarını devam ettirmiş olan Harraniler<br />
dikkati çekmektedir. Ortaçağa ait gerek<br />
İslâmi, gerekse Hıristiyan ve Yahudi kaynakları<br />
tarafından Harranilerin çeşitli vesilelerle,<br />
insan <strong>kurban</strong>ı törenleri düzenledikleri rivayet<br />
edilmektedir. Örneğin, 9. yy’da yaşayan Tell<br />
Mahreli Dionysius, Harranilerin insan <strong>kurban</strong>ı<br />
törenlerinden bahsetmektedir. Buna göre Harraniler,<br />
Harran dışında yer alan bir tapınakta<br />
yılda bir kez insan <strong>kurban</strong>ı töreni düzenlemektedirler<br />
(Chabot, 1895: 68vd). İbn Nedîm ’in<br />
Fihrist’inde de, Harranlıların korkunç insan<br />
<strong>kurban</strong>ı törenleri düzenledikleri anlatılır (Bkn.<br />
İbn Nedim, Fihrist, 323). Macritî de Harranlıların<br />
çocuk <strong>kurban</strong>larından bahseder ve onların<br />
bu törenleri kendilerine Hermes’in emrettiğini<br />
söylediklerini nakleder (Macritî, Ğâyetu’l-<br />
Hakîm, 225, 228). Bîrûnî ise Abdulmesih ibn<br />
İshak el-Kindi’den naklen, Harranilerin insan<br />
<strong>kurban</strong>ı törenleri açısından yörede meşhur olduklarını,<br />
ancak onların bu törenlerini yapmalarının<br />
İslâmi dönemde yasaklandığını belirtir<br />
(Biruni, The Chronology, 187).<br />
Bütün bu rivayetlere rağmen, çeşitli kadim topluluklarda<br />
uygulanan insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine<br />
ilişkin anlatılara ihtiyatlı yaklaşmak gerekir.<br />
Zira, insan <strong>kurban</strong>ı törenlerine ilişkin anlatıların<br />
büyük kısmı, ilgili toplulukların kendi kaynaklarından<br />
farklı referanslara dayanmaktadır.<br />
Örneğin Harranlı paganların, insan <strong>kurban</strong>ı<br />
törenleri düzenlediklerine ilişkin rivayetlerin<br />
Müslüman veya Hıristiyan yazarlardan kaynaklandığı<br />
ve Müslümanlar ve Hıristiyanlarla<br />
paganistler ve paganizm arasında ciddi müca-<br />
delelerin olduğu bilinmektedir.<br />
3. Kurbanın amacı ve anlamı<br />
Birçok dinsel gelenekte <strong>kurban</strong> töreni çeşitli<br />
amaçlarla ifa edilir. Bu amaçlara geçmeden, öncelikle<br />
<strong>kurban</strong> törenlerinin, herkes tarafından<br />
yapılan bir tören olmadığını ve genellikle din<br />
adamlarınca ya da bu törenler için özel olarak<br />
yetiştirilmiş, ehil kişilerce idare edilip yapıldığını<br />
belirtmek gerekir. Kurban törenleri bu bağlamda,<br />
din adamları ya da <strong>kurban</strong> törenlerinde<br />
yetkili olan kişiler için bir kazanç kapısıdır.<br />
Kurban törenlerini yönetme hizmeti karşılığında,<br />
onlara bir ücret ödenmesi genel bir uygulamadır.<br />
Bu konuda birçok dini gelenekte benzer<br />
durumlara rastlanılır. Törenler genellikle tapınaklarda<br />
ifa edilir ve tören sonrası rahipler verdikleri<br />
hizmet karşılığı bir ücret alırlar. Örneğin<br />
Yahudi geleneğinde, <strong>kurban</strong> törenleri tapınakta<br />
rahiplerce yönetilen bir tören olarak ifa edilirdi.<br />
Benzer şekilde Hıristiyanlıkta, bir çeşit <strong>kurban</strong><br />
töreni olan Evharist ayini de kiliselerde rahipler<br />
tarafından idare edilir.<br />
Kurban ibadetinin en önemli amacı kutsal varlıkla<br />
irtibat kurmaktır. Bu vasıtayla ona tazimde<br />
bulunmanın, tapınmanın, onu yüceltmenin ve<br />
onunla yakınlaşmanın mümkün olduğu düşünülür.<br />
Kutsal varlığa ya da varlıklara <strong>kurban</strong><br />
sunulurken, kutsiyetin çeşitli özelliklerinin<br />
göz önünde bulundurulması gerekir. Bazı dinsel<br />
geleneklerde en üstün olduğu kabullenilen<br />
yüce varlığa doğrudan tazimde bulunmanın<br />
imkânsızlığına inanıldığından, ona doğrudan<br />
<strong>kurban</strong> sunmanın ya da <strong>kurban</strong> üzerine onun<br />
adını anmanın doğru olmadığı düşünülür. Örneğin<br />
Ortaçağ Harranlılarının, tanrılar panteonunun<br />
en tepesinde yer verdikleri yüce varlığa<br />
bu sunumlar doğrudan takdim edilmez, <strong>kurban</strong><br />
sunumu esnasında onun adı anılmazdı. Zira bu<br />
üstün varlık adeta, Eliade’nin deus otiesus olarak<br />
tanımladığı bir üstün güç olarak düşünülürdü.<br />
Ancak, kendisine doğrudan ulaşılamayan ve tapınılamayan<br />
bu üstün varlığın aracısı olan, diğer<br />
tanrısal varlıklara <strong>kurban</strong>lar sunulabilirdi. İbn<br />
Nedim’in görüşlerini rivayet ettiği Sarahsi’ye<br />
71
72<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
göre, Harranlıların bazıları yüce üstün gücün/<br />
yaratıcının adına <strong>kurban</strong> sunmanın, kötü bir şey<br />
ve talihsizlik olacağını düşünürlerdi; zira onların<br />
düşüncesine göre, yüce Tanrı sadece önemli<br />
işleri yürütür, sıradan işleri ise yeryüzünün yöneticiliğini<br />
de kendilerine bıraktığı diğer aracı<br />
varlıklara bırakırdı (İbn Nedim, Fihrist, 318).<br />
Benzeri bir geleneğin cahiliye dönemi Arap putperestleri<br />
arasında var olduğu da bilinmektedir.<br />
Zira, onlar da üstün varlık olduğuna inandıkları<br />
Allah’ın, doğrudan adını anmaz ve ona doğrudan<br />
tazimde bulunmazlar; ancak bazı aracı kutsal<br />
varlıklar yoluyla ona ulaşmaya çalışırlardı.<br />
Özellikle putperest geleneklerde, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />
genellikle tapınaklar ya da benzeri kutsal<br />
mekânlarda kutsiyeti temsil eden semboller<br />
önünde yapılmakta olduğu dikkati çekmektedir.<br />
Kurbanın önemli bir amacı da günahlara keffaret<br />
olmasıdır. Birçok dinsel gelenekte işlenen<br />
günahların, suçların ya da manevi kirlenmelerin<br />
karşılığı olarak <strong>kurban</strong> sunulur. Sunulan<br />
<strong>kurban</strong> bazı dinlerde işlenen günahtan rahatsız<br />
olan, öfkelenen ya da kızan Tanrı’nın ya da<br />
tanrıların öfkesini dindirmek, onları yatıştırmak<br />
amacına yöneliktir. Bazı inanç sistemlerinde ise<br />
tanrısal varlıklara ya da ruhlara sunulan <strong>kurban</strong>lar,<br />
onların açlığını gidermeye ve böylelikle<br />
onları memnun etmeye yöneliktir.<br />
Kurbanın bir diğer amacı olarak ise şükretme<br />
ön plâna çıkar. Birçok dinde kişiler, kendilerine<br />
bahşedilen nimetlere teşekkür etmek amacıyla<br />
<strong>kurban</strong> sunusunda bulunurlar. Örneğin, hasadın<br />
ilk ürününün kutsal varlıklara sunulması ya<br />
da <strong>kurban</strong> amacıyla kesilip veya toplanıp fakirlere<br />
dağıtılması bu doğrultudadır.<br />
Kurban törenleri, bazı kutsal hadiselerin anılması<br />
ya da bazı önemli olayların hatırlanması<br />
bağlamında da düzenlenir. Doğum, ölüm, evlilik,<br />
önemli bir göreve gelme ya da atanma gibi<br />
durumlarda <strong>kurban</strong> sunmaya yaygın şekilde<br />
rastlanır. Atalar ve imparator kültünün yaygın<br />
olduğu antik ve günümüz geleneklerinde atalarla<br />
ilgili özel günlerde ya da imparatorların<br />
doğum günleri ve benzeri zamanlarda <strong>kurban</strong><br />
sunma geleneğine rastlanmaktadır. Örneğin<br />
Miladi ilk yüzyıllarda Anadolu, Makedonya,<br />
Yunanistan ve benzeri bölgelerde, imparatorluk<br />
kültünün oldukça yaygın olduğu ve imparatorların<br />
doğum tarihleri ya da iktidara geliş yıldönümlerinin<br />
<strong>kurban</strong>lar ve benzeri törenlerle kutlandığı<br />
bilinmektedir (Horsley, 1997: 20-22).<br />
Bundan başka, <strong>kurban</strong> töreni ilâhi güçle birleşme,<br />
sırlara vakıf olma, kutsiyete katılma, büyü ve<br />
sihir amaçlarına yönelik olarak da düzenlenir.<br />
Örneğin Hıristiaynlıktaki Evharist (ekmek-şarap<br />
ayini) töreni, temelde İsa Mesih’e katılma ve<br />
onunla birleşmeyi simgelemektedir. Hıristiyanlığın<br />
en önemli şahsiyeti olan Pavlus’a göre, bu<br />
sakramentte bölünüp yenilen ekmekle ve içilen<br />
içkiyle Mesih’in kanına ve bedenine katılım sağlanmaktadır<br />
(1 Korintliler 10: 16, 11: 23-25-29).<br />
Zira -yukarıda da değindiğimiz gibi-, bu yemekte<br />
yenilen ekmek Mesih’in bedenini, içilen içki<br />
ise kanını temsil etmektedir. Evharist’in Pavlus<br />
tarafından, günahlara kefaret olarak çarmıhta<br />
<strong>kurban</strong> edildiğine (1 Korintliler 5:7) inanılan İsa<br />
Mesih’in ölümü ritüeline katılma töreni olarak<br />
algılandığı dikkat çekmektedir. Hıristiyanlığın<br />
neşet ettiği dönemde, çeşitli sır dinlerinde de<br />
<strong>kurban</strong> ritüelinin kutsalla birleşme amacına yönelik<br />
olduğu görülmektedir. Pavlus döneminde,<br />
Anadolu’da yaygın olan bir dinsel gelenek olan<br />
ve özellikle Romalı askerler arasında yaygınlık<br />
gösteren Mithra kültü ile yine o dönemde önemli<br />
olan Attis kültünde, doğaüstü güç kazanmak,<br />
tanrısal varlıkla birleşip bütünleşmek ya da Tanrı<br />
cemaatine katılmak gibi nedenlerle, tanrısal<br />
varlığı temsil eden varlığın (genellikle çeşitli<br />
hayvanların) ritsel olarak <strong>kurban</strong> edilmesi ve etinin<br />
yenilmesi törenleri vardır. Örneğin; kurtarıcı<br />
tanrı Mithra’nın, yüce varlık Ahura Mazda’nın<br />
ilk yaratığını sembolize eden boğayı <strong>kurban</strong><br />
etmesi mitosuna dayalı olarak, Mithra kültü<br />
tapınaklarında boğa <strong>kurban</strong>ı törenleri düzenlenirdi.<br />
Yine Mithra kültü bağlıları, kurtarıcı tanrı<br />
Mithra’nın, Helios ve diğer tanrısal varlıklarla<br />
birlikte katıldığı son yemeği kutlayan ekmekşarap<br />
ayini düzenlerlerdi. Bu ayindeki şarabın,
Dinlerde Tanrıya Yakınlaşma Aracı Olarak Kurban<br />
<strong>kurban</strong> edilen ilâhi boğanın kanını temsil ettiği<br />
düşünülürdü. Ayine katılanlar, böylelikle kendilerine<br />
ölümsüzlük niteliğini kazandıran ilâhi<br />
cevhere katıldıklarını, ayrıca bu ayin vasıtasıyla<br />
kötü ruhlara karşı güç ve kuvvet kazandıklarını<br />
düşünürlerdi. Ayrıca Mithra kültü bağlılarında<br />
düzenlenen ekmek-şarap ayini de oldukça<br />
dikkat çekiciydi (Spencer, 1966: 154-155). Sır<br />
dinlerindeki bu ayin, ölüme karşı ölümsüzlüğe<br />
ulaşmanın, bir diğer ifadeyle kurtuluşa erişmenin<br />
vasıtası olarak görülürdü. Hıristiyanlıkta<br />
çoğunlukla İsa Mesih’in eti ve kanının yenilip<br />
içildiği bir ‘<strong>kurban</strong> töreni’ olarak görülen Evharistin,<br />
Pavlus düşüncesinde Mesih’le birleşme ve<br />
hayat ve ölümsüzlük bağlamındaki kurtuluşa<br />
erişme sakramenti olarak yorumlanmasıyla, sır<br />
kültlerindeki benzer yaklaşımlar arasındaki bu<br />
paralellik dikkat çekicidir.<br />
Ortadoğu dinsel geleneklerinde, kutsal varlıklara<br />
sunulan <strong>kurban</strong>ların en önemli işlevlerinden<br />
birisi, bunların sihir, büyü ve astroloji<br />
malzemesi olarak kullanılmalarıydı. Özellikle<br />
<strong>kurban</strong> olarak sunulan canlı varlıkların, sunum<br />
öncesinde, sunum esnasında ve sonrasında yaptıkları<br />
tavırları veya çeşitli organları incelenip<br />
yorumlanarak, bunlardan gerek büyü ve sihre,<br />
gerekse geleceğe yönelik çeşitli anlamlar çıkarılırdı.<br />
Bu durum, genelde birçok Ortadoğu topluluğunda<br />
görülmekle birlikte özellikle Ortaçağ<br />
yazarlarınca, Harraniler olarak adlandırılan<br />
eski Harranlıların bu konudaki adet ve törenleri<br />
dikkat çekicidir. Harranlılar, tanrısal varlıklara<br />
yakın olmak amacıyla onlara <strong>kurban</strong>lar sunarlardı.<br />
Ayrıca <strong>kurban</strong> ile kişinin ya da kişilerin<br />
talihlerinin öğrenilmesi ve çeşitli problemlerine<br />
ve sorularına cevap aranması da amaçlanırdı.<br />
Kurbanın gerek sunum esnasındaki hareketleri,<br />
gerekse sunum sonrası çeşitli organları incelenerek,<br />
geleceğe ilişkin yorumlamalar yapılırdı<br />
(Bkn. Makdisi, Kitabu’l-Bed’u, IV:23; Biruni,<br />
The Chronography, 188).<br />
Özellikle, şiddete dayalı bazı kültlerde ise zayıf<br />
varlıkların <strong>kurban</strong> olarak sunulması (kesilmesi<br />
yada öldürülmesi) güç ve kudretin bir göster-<br />
gesi olarak kabul edilir. Örneğin Satanistlerin<br />
yaptıkları ayinlerde, civcivlerin ayaklar altında<br />
ezilmesi ve kedilerin öldürülmesi bir tarz güç<br />
gösterisi ve hayvani duyguların tatmini amacını<br />
taşımaktadır. Şiddet bağlamında yapılan bu davranışların<br />
amacı ve bağlamı dikkate alındığında,<br />
diğer inanç sistemlerinde yer verilen <strong>kurban</strong> törenlerinden<br />
oldukça farklı olduğu dikkati çeker.<br />
Birçok ibadette olduğu gibi, <strong>kurban</strong> ibadetinde<br />
de çeşitli metaforik anlamların ve sembolik değerlerin<br />
yüklü olduğu bilinmektedir. Örneğin<br />
bu ibadet, günaha üstünlük, yaratılış, ölüm ve<br />
doğum, özgürlük ve benzeri çeşitli hususların<br />
vurgulanmasına yönelik sembolik bir ritüel olarak<br />
görülebilir. Kurban bazı geleneklerde, ilk<br />
yaratılışın hatırlanmasına ya da sembolik olarak<br />
tekrarlanmasına yönelik bir ibadettir. İnsanın<br />
da içinde bulunduğu evren, başlangıçta bazı<br />
ilâhi varlıkların <strong>kurban</strong> edilmesiyle yaratılmıştır,<br />
dolayısıyla yapılan <strong>kurban</strong> töreni, bir bakıma<br />
bu hadisenin tekrar tekrar hatırlanmasına yönelik<br />
bir anlam taşımaktadır. Bazı geleneklerde ise<br />
<strong>kurban</strong>, ölüme ve günaha üstün gelmeyi ifade<br />
etmektedir. Örneğin Hıristiyanlıkta, İsa Mesih’e<br />
katılmak anlamına gelen evharist töreni bu yolla<br />
günahı ve ölümü yenme ve dolayısıyla kurtuluş<br />
amacını taşımaktadır. İsa Mesih, insanları<br />
lânetten kurtarmak için, onlar uğruna kendisinin<br />
lanetlenmesine katlanmış ve çarmıhta ölümü<br />
göze almıştır. Mesih, insanların kurtuluşu<br />
için çarmıhta <strong>kurban</strong> edilmiştir (1 Korintliler<br />
5:7). Tanrı’nın öz oğlu olan Mesih, “günahkâr<br />
insan suretinde günaha <strong>kurban</strong> olarak” gelip<br />
günahı insan benliğinde yargılamış (Romalılar<br />
8:3), günahın gücünü kırabilmek amacıyla,<br />
kendisinin hukuk tarafından bir günahkâr addedilip<br />
çarmıha gerilmesine razı olmuş ve ölümüyle<br />
insanları tanrısal hukukun lanetinden<br />
kurtarmıştır (Galatyalılar 3:14; 1 Korintliler<br />
15:3). Böylelikle <strong>kurban</strong> kuzusu olan Mesih, insanların<br />
günahtan kurtuluşu için <strong>kurban</strong> edilmiştir<br />
(1 Korintliler 5:7). Evharistte İsa Mesih’e<br />
katılmayı amaçlayan her inanan da böylelikle<br />
günahtan kurtuluşu hedeflemektedir.<br />
73
74<br />
Değerlendirme<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın kendilerine rızk<br />
olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar<br />
diye <strong>kurban</strong> kesmenin her ümmete meşru kılındığı<br />
(Hac 34) vurgulanmaktadır. Buna paralel<br />
olarak, hemen hemen bütün dini geleneklerde<br />
<strong>kurban</strong> ibadetine bir şekilde yer verildiği dikkat<br />
çekmektedir. Her gelenek <strong>kurban</strong>ın şeklini<br />
ve çerçevesini kendi yapısına göre belirlemekte,<br />
ancak bütün dini geleneklerde <strong>kurban</strong> ibadeti<br />
günahlardan arınma, tövbe, şükür ve kefaret gibi<br />
amaçlarla ifa edilmektedir. İnsan değerli gördüğü<br />
bir varlığını, bir hayvanı ya da mahsule ait bir<br />
ürünü tapındığı, tazimde bulunduğu yüce varlık<br />
ya da varlıklar için feda etmektedir. Bu ibadetin<br />
hangi amaç ve gayeyle yapılırsa yapılsın,<br />
aslında tapınılan kutsiyetle irtibat kurma ve ona<br />
yakınlaşma amacı taşıdığında şüphe yoktur. Bir<br />
yönden kişi dünyevi meşgaleler, günahkârlık ve<br />
benzeri durumla bir şekilde uzaklaştığını düşündüğü<br />
yüce varlığa, bu şekilde tekrar yakınlaşmayı<br />
amaçlamaktadır. Bir başka yönden ise<br />
kişi yüce varlığa sunduğu şeylerle hiçbir şekilde<br />
ondan uzak olmadığını hatırlamakta, manevi<br />
arınmasını ve temizlemesini sağlamaktadır.<br />
Kaynakça<br />
Allison, D.C., 1995, “Jesus and the Covenant: A Response<br />
to E.P. Sanders”, C.A. Evans, S.E. Porter (ed.) The Historical<br />
Jesus, Sheffield Academic Pres.<br />
Bardaisan, The Book of the Laws of Countries, tr. H.J.W.<br />
Drijvers, Assen 1964.<br />
Basalel, Y., 2001, Yahudilik Ansiklopedisi, İstanbul.<br />
Bausani, A., 2000, Religion in Iran: From Zoroaster to Bahaullah,<br />
New York: Bibliotheca Persica Press.<br />
Bîrûnî, Abu’l-Reyhân Muhammed, The Chronology of Ancient<br />
Nations, ed. Ve tr. C. E. Sachau, London 1879.<br />
Boyce, M., 1979, Zoroastrians: Their Religious Beliefs and<br />
Practices, London<br />
Chabot, J. –M., 1895, Chronique de Denys de Tell-Mahre,<br />
Paris.<br />
Chwolsohn, D., 1856, Die Ssabier und der Ssabismus, St.<br />
Petersburg.<br />
Dımaşkî, Nuhbetü’d-Dehr fi Acâibi’l-Berr ve’l-Bahr, St. Petersbourg<br />
1866.<br />
Epiphanius, The Panarion of Epiphanius of Salamis, Book I<br />
(Se ct 1-46), tr. F. Williams, Leiden: Brill 1987.<br />
Graves, R., 1955, The Greek Myths, c.1, Penguin Books.<br />
Gündüz, Ş., 1995, Sabiiler Son Gnostikler, Ankara: Ankara<br />
Okulu.<br />
Horsley, R.A. (ed.), 1997, Paul and Empire, Religion and<br />
Power in Roman Imperial Society, Trinity Press International.<br />
İbn Nedim, Muhammed ibn İshak, Kitâbu’l-Fihrist, ed. G.<br />
Flügel, Leipzig 1872.<br />
Macrîtî, Ebu’l-Kâsım Mesleme (Pseudo-Majriti), Ğâyetu’l-<br />
Hakîm ve Ahakku’n-Netîceteyn bi’t-Takdîm (Picatrix), ed.<br />
H. Ritter, Leipzig 1933.<br />
Maimonides, Moses, The Guide for the Perplexed, tr. M.<br />
Friedlander, New York 1947.<br />
Makdîsî, Mutahhar ibn Tâhir, Kitâbu’l-Bed’u ve’t-Târîh,<br />
Paris 1899-1919.<br />
Mesudi, Murûcu’z-Zeheb ve Maâdin el-Cevher, Paris 1861-<br />
1877.<br />
Michaels, A., 2004, Hinduism: Past and Present, Princeton<br />
University Press.<br />
Özkan, A.R., 2003, Dinlerde Kurban Kültü, Ankara: Akçağ.<br />
Price, S.R.F., 1997, “Rituals and Power”, R.A. Horsley<br />
(ed.), Paul and Empire, Religion and Power in Roman Imperial<br />
Society, Trinity Press International.<br />
Sanders, E.P., 1995, “Jesus and the Sinners”, C.A. Evans,<br />
S.E. Porter (ed.), The Historical Jesus, Sheffield Academic<br />
Pres.<br />
Smith, R.S., 1894, Religion of the Semites, London.<br />
Spencer, S., 1966, Mysticism in World Religion, London:<br />
George Allen & Unwin Ltd.<br />
Zeahner, R.C., 1961, The Dawn and Twilight of Zoroastrianism,<br />
London<br />
Dipnotlar<br />
1 Dinsel geleneklerde görülen <strong>kurban</strong> çeşitleri konusunda<br />
detaylı bir araştırma için bkn. Özkan, 2003: 45-94.<br />
2 İbraniler de dahil Sami kavimlerin <strong>kurban</strong> ibadetleri hakkında<br />
bkn. Smith, 1894: 213vd.<br />
3 “Suriye ve Urfa’da,Tar’ata’ya tazim amacıyla kendini<br />
hadım etme adeti vardı. Ancak Kral Abgar ihtida ettikten<br />
(Hıristiyan olduktan) sonra, kendisini hadım eden her erkeğin<br />
elinin kesilmesini emretti. O günden bu güne, Urfa<br />
bölgesinde kimse kendini hadım etmemektedir” (Bardaysan,<br />
The Book of the Laws of Countries, 59).
Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />
Kurbanın Antropolojik<br />
Bir Değerlendirmesi<br />
Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra<br />
dinler ile şiddet arasındaki ilişki ile<br />
İsrail-Filistin anlaşmazlığında zaman<br />
zaman görülen intihar bombacılığı eylemleri zaten<br />
çok daha önce <strong>kurban</strong> konusunu ele alan bazı<br />
araştırmalarda olduğu gibi, Batı dünyasında ilgi<br />
çekmeye başlamıştır. 1 Hatta bu araştırmalarda<br />
elde edilen sonuçlar, “Aydınlanma felsefesinin<br />
son çırpınışları mı?” sorusunu akla getirmektedir.<br />
Zira Emile Durkheim ile başlayan,<br />
Marcel Mauss ve George Bataille ile devam<br />
eden Collège de Sociologie akımı toplumların<br />
varlık nedenini din ile açıklamaya çalışmış;<br />
dinin merkezine de ‘kutsal’ı koymuşlardı.<br />
Kurbanın kaynağı ve işlevleri hakkında antropoloji<br />
alanındaki teoriler ‘hediye’; tabiat üstü<br />
varlıklara sunulan ve onların memnuniyetini<br />
kazanmak veya gazaplarından sakınmak<br />
için sunulan <strong>kurban</strong>lar 2 ‘tazim’; tabiat üstü<br />
varlıklara hürmet etmek için sunulan <strong>kurban</strong>lar<br />
3 ‘feragat’, sahip olunan bir şeyi tabiat<br />
üstü varlıklar için feda etme amaçlı <strong>kurban</strong>lar<br />
4 ‘grup yemeği’, toplumun ilâhlaştırdığı<br />
hayvanlardan birini öldürmek ve etinin topluca<br />
yenildiği <strong>kurban</strong>lar 5 ; bu dünya ile öbür<br />
dünya arasında ‘irtibat’ sağlayan <strong>kurban</strong>lar 6 ve<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti vasıtasıyla toplumda var olan<br />
şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik <strong>kurban</strong>lar<br />
7 . İlgili teorilerde bu çeşitlerin birbirinden<br />
türediği veya zamanla birinden diğerine<br />
geçiş olduğu varsayılmıştır 8 . Elbette ‘<strong>kurban</strong>’<br />
Doç. Dr. Ali Murat YEL<br />
Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
ve ‘şiddet’ eşanlamlı kavramlar değildir; ama<br />
pek çok dindeki <strong>kurban</strong> ibadeti kanla birlikte<br />
şiddeti de beraberinde getirmektedir. Belki de<br />
insan “aslının yerine ikame” ettiği bir <strong>kurban</strong><br />
aracılığıyla hata ve günahlarından kurtulabilmesine<br />
ihtiyaç duymakta ve ‘fiziki’ olarak bu<br />
dünyada yaşamakta iken ölüm ile ‘metafizik’<br />
bir varlığa dönüşmektedir.<br />
Antropologlar, Batı-dışı toplumları araştırırken<br />
karşılaştıkları ‘hediye’ ve ‘potlaç’ kavramları ile<br />
o toplulukları anlamaya ve genel bir toplum<br />
modeli oluşturmaya çalışmışlardır. Bu konuda<br />
Marcel Mauss’un Le Donne (The Gift - Hediye)<br />
kitabı o kadar etkili olmuştur ki artık, ondan<br />
sonra gelenler toplum modellerini bu temele<br />
dayandırmışlardır. Meselâ, Kuzey Batı Amerikan<br />
Kızılderilileri arasındaki ‘potlaç’ törenleri<br />
75
76<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ve hatta Claude Levi-Strausse’un yapısalcılık<br />
olarak ortaya attığı teorinin kaynağında bile bu<br />
görüş vardır. Potlaç, bazı Kızılderili kabilelerinin<br />
bütün bir sene emek vererek biriktirdikleri<br />
veya ürettikleri değerli eşyaları diğer kabilelere<br />
karşı prestij sağlamak için dinsel bir törenle<br />
yakarak veya denize bırakarak yok etmeleri<br />
adetidir. Burada eşyalar dışarıdan ve modern<br />
kapitalizm açısından bakıldığında ‘kaybolmakta’<br />
gibi görünse de onların tahrip edilmesiyle<br />
öncelikle şeref ve onur kazanılmakta<br />
ve daha sonra da diğer kabilelerin prestij için<br />
daha fazla eşyayı yakmalarına sebep olarak zayıflaması<br />
amaçlanmaktadır. Levi-Strausse’un<br />
yapısalcılığının temelinde de hediye değişimi<br />
ve bu hediyelerin içinde en önemlisi de diğer<br />
kabilelerle yapılan ve karşılıklı eş olarak<br />
verilen kadın değişimidir. Kısaca toplumlar,<br />
hediye–karşı hediye ve onun geri ödenmesi<br />
döngüsüyle hayatta kalabilmişlerdir. Kurban<br />
ise yine bir toplumun varlığını sürdürebilmesi<br />
için ilâhi varlıklara sunulan bir hediyedir.<br />
1900 yılında eyalet meclisinin aldığı bir kararla,<br />
“kamu sağlığı ve şehir halkının huzurunu<br />
tehdit ederek zarar verebileceği” gerekçesiyle<br />
San Francisco, mezarları olmayan bir şehir<br />
haline getirilmişti. O dönemin politikacıları,<br />
modern bir metropolis meydana getirebilmenin<br />
en önemli şartlarından birinin ‘ölümü görünür<br />
olmaktan çıkarma’ olduğuna inanmışlardı.<br />
Şehirde ölümü hatırlatacak belki de tek<br />
şey, intihar eylemlerinin sık sık gerçekleştiği<br />
meşhur Golden Gate Köprüsü’dür (Bottum<br />
2007). Hâlbuki tarih boyunca şehirler ya da<br />
kentsel hayat ddaima ölüm üzerine inşa edilmişti.<br />
Meselâ, Roma şehrinin kurulabilmesi<br />
için -ikiz kardeşler- Romulus ve Remus’tan<br />
birisinin <strong>kurban</strong> edilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla,<br />
çok kültürlü bir medeniyet oluşturabilmenin<br />
temelinde -günümüz koşullarında<br />
her ne kadar istenmese de- şiddet vardır ve<br />
bu şiddet ancak başka bir şiddetle yok edilebilir.<br />
Cenaze törenlerinin abartılması da o<br />
toplumun ölüm gerçeğini sık sık hatırlaması<br />
ve bireylerin aile fertleriyle ve toplumun diğer<br />
üyeleriyle ilişkilerini düzenlemesi bakımından<br />
önemlidir. Cenaze törenlerindeki kalabalıkların,<br />
diğer bütün kalabalıklara ‘toplum’<br />
olma yönünde örnek olabileceği de göz önünde<br />
bulundurulursa, bu merasimlerin sayısının<br />
veya katılanların azalması o toplumun giderek<br />
daha bireyci bir toplum haline geldiğinin<br />
işareti olarak alınabilir 9 . Ölüm öte yandan<br />
toplumların geçmişleriyle ilişkileri ve bugünün<br />
anlamlandırılması bakımından da önemlidir.<br />
Netice itibariyle, kültürler açısından<br />
son derecede önemli olan ölüm hem cenaze<br />
merasimleriyle ve mezarlıklarla gündemde<br />
tutulurken, <strong>kurban</strong> ibadetiyle de bu etkisini<br />
artırmaktadır. Ancak, modernitenin etkisiyle<br />
modern toplumlar ölümü gündelik hayattan<br />
çıkarmak isterken aslında cenaze merasimleri<br />
veya <strong>kurban</strong> ibadeti ile gündeme gelen dini<br />
gündelik hayattan çıkarmaya çalışmaktadır.<br />
Zira ölüm, dinin en temel ögelerinden birisidir<br />
ve din dışında ölümü açıklayabilecek ve<br />
ona tahammül edilme yollarını sunabilecek<br />
başkaca kaynak da yoktur.<br />
Sosyal antropolojinin temel araştırma alanlarından<br />
biri olan din konusu, hemen her zaman<br />
-Batılı araştırmacıların mensup oldukları<br />
ya da en azından içinde doğup büyüdükleri<br />
bir kültür olarak- Hıristiyanlık etkisinde kalmıştır.<br />
Antropologlar bu sebeple araştırdıkları<br />
her dinde Hıristiyanlıktan izler görmeye<br />
veya her dini ona benzetmeye çalışmışlardır.<br />
Kurban konusu ise daha çok kendi kültürlerinde<br />
olmadığına veya en azından bir evrime tabi olduktan<br />
sonra “kan dökülme”den yapılmaya başlandığına<br />
ama geleneksel toplumlarda hala eski<br />
usullerde yapılmaya devam edildiğinden Batılı<br />
araştırmacıların her zaman daha çok dikkatini<br />
çekmiştir. Lineer veya doğrusal:(aynı anlama<br />
gelen sözcükler) bir zaman ve tarih anlayışına<br />
sahip bir kültürden geldikleri için de <strong>kurban</strong><br />
konusunun kendilerini ‘ilkel’ veya ‘barbar’
Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />
toplumlardan ayırt eden en önemli dini ritüellerden<br />
biri olarak kabul etmeleri oldukça yaygındır.<br />
Hatta, 11 Eylül hadiselerinin açıklanmasında<br />
yine benzer bir tutum geliştiren Batı,<br />
kendilerinin şiddete karşı olduklarını ama<br />
diğerlerinin hâlâ ister kollektif, isterse bireysel<br />
şiddete başvurmaya hiç çekinmeyeceklerini<br />
öne sürmüşlerdir. Diğer dinlerdeki <strong>kurban</strong><br />
ritüelleri –her ne kadar Yahudi-Hıristiyan geleneğinin<br />
İbrahim peygamberin oğlu İshak’ı<br />
<strong>kurban</strong> etmeye çok yaklaşması modeline benzemese<br />
de araştırmacılar bu anafikirden bir<br />
türlü uzaklaşamamışlardır. Bir de Batı dillerinde<br />
<strong>kurban</strong> anlamında kullanılan sacrifice kelimesinin<br />
“fedakârlık yapmak veya feda etmek”<br />
mânâsına gelmesi; Hz. İbrahim’in oğlunu feda<br />
etmeye hazır olması veya Hz. İsa’nın Hıristiyan<br />
inancına göre hayatını bütün insanlığın günahlarına<br />
keffaret olması için feda etmesi inançlarından<br />
kaynaklanmaktadır.<br />
Kurban ritüeli için de aynı terim kullanılmakta<br />
ve her ne kadar akla ilk önce kanın akıtıldığı<br />
<strong>kurban</strong>lar gelse de genellikle, “kanlı, yaşayan<br />
bir canlı hayvan veya insanın <strong>kurban</strong> edilmesi”<br />
ve “kansız, ilk mahsulden bir kısım meyve<br />
veya çiçek takdimesi” olmak üzere iki grupta<br />
ele alınmaktadır. Yine çok genel olarak <strong>kurban</strong>ın<br />
amacı bu tür araştırmalarda hep gözönüne<br />
alınmaktadır; meselâ, insanlarla ilâhlar<br />
arasındaki ilişkiyi devam ettirmek, güçlendirmek<br />
veya ilişkinin herhangi bir nedenden<br />
dolayı kesilmesi hâllerinde tekrar inşa etmek<br />
<strong>kurban</strong>ın temel motiflerindendir. Kurban sayesinde<br />
ya Tanrı’nın lütuf, kerem ve teveccühü<br />
kazanılmaya veya ilâhi gazaptan korunmaya<br />
çalışılır. Zirai ürünlerin yanı sıra bazı<br />
kültürlerde bir insanın -çoğu zaman onun<br />
yerine geçecek bir hayvanın-, <strong>kurban</strong> amacıyla<br />
öldürülmesine de rastlanılır. Antropologlar<br />
bu tür dini merasimlerin, toplumun günahlarına<br />
keffaret olarak mevcut olduğu iddia eder.<br />
Meselâ Aztekler her yıl binlerce <strong>kurban</strong>ı (savaş<br />
esirleri ve köleler) güneşe <strong>kurban</strong> olarak<br />
sunarlardı. İnka toplumunda ise imparatorun<br />
taç giyme töreninde bir insanın <strong>kurban</strong> edildiği<br />
sanılmaktadır. Antik Mısır ve Afrika’nın<br />
bazı yerlerinde, imparatorun ölümünden sonra<br />
hizmet etmeleri amacıyla insanların da diri<br />
diri onunla gömüldüğü iddia edilmektedir.<br />
Yine tarih kaynakları, Avrupa’da eski çağlarda<br />
Almanlar arasında insan <strong>kurban</strong> etme adetinin<br />
olduğundan bahsetmektedir.<br />
Kurban antropolojisi konusunda klâsik bir<br />
eser olan Essai sur le sacrifice’de Henri Hubert<br />
ve Marcel Mauss, sosyal hayatın tamamının<br />
bir çeşit fedakârlık/<strong>kurban</strong> olduğunu ve fertlerin<br />
kendilerinden bir kısmını ortak iyilik<br />
için feda ettiklerini ve karşılığında toplum<br />
içerisinde hayat hakkı elde ettiklerini ifade etmişlerdi.<br />
Gerçi insanın bazı heves ve isteklerinden<br />
toplumun faydası için vazgeçmesi ‘demokrasi’<br />
rejimi olarak algılanabilir fakat Batı,<br />
kendisinden olmayan diğer toplumları eleştirirken<br />
Yahudi-Hıristiyan inancından yola<br />
çıkmakta ve hatta kendi inançlarının temeli<br />
olan ‘<strong>kurban</strong>’ konusunu bile diğerlerini ‘ötekileştirirken’<br />
bir araç olarak kullanabilmektedir.<br />
Herhalde yakın bir gelecekte Batı tarzı<br />
demokrasinin bile Hz. İsa’nın haçta öldürülmesiyle<br />
mümkün olduğunu ve diğerlerinin<br />
demokrasiye sahip olabilmek için bu tür bir<br />
inançlarının olmasını gerektiğini iddia edebileceklerdir.<br />
Zira böyle bir iddia, Hz. İsa, yaşadığı<br />
toplumun ve tüm insanlığın hataları için kendisini<br />
feda etmiş ve böylece insanlığa toplumsal<br />
barış için bazı isteklerinden vazgeçmeleri gerektiğini<br />
öğrettiği şeklinde temellendirilebilir.<br />
Ülkemizde her sene Kurban Bayramı’nın<br />
yaklaşmasıyla birlikte, İslâm’da <strong>kurban</strong>ın<br />
hükmü konusunda birbirinden oldukça farklı<br />
pek çok görüş ortaya çıkmaktadır. Eski Diyanet<br />
İşleri Başkanı bile bu hususa dair verdiği<br />
demeçlerde bazen sünnet olabileceği, bazen<br />
de herhangi kesin bir hükmün olmadığını<br />
söyleyebilmektedir. Kurban kesmenin fıkhi<br />
delilleri veya mezhep imamlarının ya da<br />
77
78<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
mahalle camisindeki görevli imam efendinin<br />
şahsi görüşleri belki de ilahiyatçılar tarafından<br />
teferruatlı bir şekilde ele alınabilir. Ama<br />
ülkemizde diğer ritüellerde olduğu gibi, bu<br />
meselenin de sosyal, antropolojik yönü hep<br />
ihmal edilegelmiştir. Bu konuda belki de en<br />
fazla yapılan yorum, <strong>kurban</strong> etinin fakirlere<br />
dağıtılması meselesinden öteye gidememektedir.<br />
Allah’ın <strong>kurban</strong> kesilmesinden muradı<br />
sadece fakirlerin en azından senede bir gün et<br />
yiyebilmeleri midir? Her sene hacca gidileceğine<br />
veya <strong>kurban</strong> kesileceğine fakirlere yardım<br />
etmek, öğrencilere burs vermek daha evla mıdır?<br />
Şeklinde uzayıp giden sorular aslında bu<br />
ülkede periyodik olarak İslâm’ın meşruiyetini<br />
sorgulamaya dönüşmekte ve inanılmaz bir<br />
biçimde İspanya’da her yıl boğa güreşi mevsimi<br />
yaklaştığında ortaya çıkan tartışmalara<br />
benzemektedir. İspanya’da kendilerini ‘ilerici,<br />
modern ve aydın’ olarak gören bir kesim, geleneksel<br />
boğa güreşlerine “Bizi modern dünyadan<br />
geri bırakıyor.” diye itiraz etmekte, gelenekçi<br />
kesim ise boğa güreşinin asırlardan beri<br />
süregelen ve “İspanyol kültürü”nün ayrılmaz<br />
bir parçası olduğunu ileri sürerek bu tartışmalara<br />
karşı çıkmaktadır.<br />
Ülkemizde <strong>kurban</strong> kesimleri için ne yazık ki<br />
özel mekânlar inşa edilmeye ve sanki utanılacak<br />
bir şey yapılıyormuşçasına gözlerden uzak<br />
yerler tercih edilmeye başlanmıştır. Kurban<br />
kesilirken akan kanın toplumsal şiddeti bir<br />
ölçü de olsa dizginleyebileceği hep göz ardı<br />
edilmektedir.<br />
Toplumsal şiddetin kaynağı ise insanoğlunun<br />
en temel özelliklerinden birisi olan taklit<br />
etme yeteneğidir. İnsan, ancak kendisine<br />
model olarak sunulan örnekleri taklit ederek<br />
toplum içerisinde yer alabilir. Taklit etme ise<br />
iki kişinin birbirine benzemesi ve nihayetinde<br />
aynı şeylere karşı arzu duymasına yol açar.<br />
Çocuk yuvalarında sıklıkla görülebilecek bu<br />
olay, herhangi bir oyuncakla ilgilenen bir çocuğun<br />
bir başkası tarafından taklit edilerek aynı<br />
oyuncağa arzu duyması şeklinde cereyan eder.<br />
Roman yazarlarının en fazla işlediği konulardan<br />
birinin aşk üçgeni olması da tamamen<br />
bir hayal mahsulü değil, toplumda meydana<br />
gelen ve çoğu zaman açığa çıkamayan gizli<br />
düşmanlıkların varlığının bir yansımasıdır.<br />
Çitin öbür tarafındaki komşunun bahçesinin her<br />
zaman daha yeşil olduğu da unutulmazsa, aşk<br />
da zaten hep başkasının gözüyle takdir etmenin<br />
bir neticesidir. Madem toplumda böylesine<br />
gerilimli bir ortam mevcuttur ve toplumun<br />
barışa ihtiyacı vardır; o zaman kalabalıkların<br />
çoğu zaman olduğu gibi, suçsuz fakat daha da<br />
önemlisi, öç alamayacak bir <strong>kurban</strong>ı seçerek<br />
linç etmesiyle gerilim bir anda sona erer ve<br />
tekrar eski barışçı duruma geri dönülür. Nitekim,<br />
Aztek Medeniyeti’nde insanların tanrılara<br />
<strong>kurban</strong> edilmeleri de, bir şekilde tehdit<br />
altındaki toplumsal barışın yeniden restore<br />
edilmesini sağlamaktadır. Zaten Habil ile Kabil<br />
arasındaki şiddetin sebebi de önce birbirlerini<br />
taklit ederek Tanrı’ya hediye sunmaları<br />
ve sonra Habil’in sunusunun daha değerli görülmesi<br />
değil midir? Hz. Yusuf da sadece kıskançlıktan<br />
ötürü, bizzat kendi kardeşlerinin<br />
toplumsal şiddetine maruz kalmamış mıdır?<br />
Musevilik de Mısırlıların toplumsal şiddetlerine<br />
hedef olmuş ve neticesinde mağdur duruma<br />
düşmüş Yahudilerin inancı değil midir?<br />
Hıristiyanlara göre de Hz. İsa toplumunun<br />
hatta tüm insanlığın günahlarına kefaret olması<br />
için ‘Tanrı’nın Kuzusu’ olarak çarmıha<br />
gerilmemiş midir? Kurban, toplumsal şiddetin<br />
bir semptomu ve ‘ilginç bir şekilde’ şiddetten<br />
kaçınmanın ve onu gizlemenin bir aracıdır.<br />
Kurbanın bir ritüel dahilinde öldürülmesi<br />
toplumsal şiddeti hem frenler, hem de karşı<br />
bir şiddetle yok eder.<br />
Modern insanın yeni edindiği huylardan birisi<br />
de ‘politically correct’ olmaya çalışmanın<br />
bir neticesi olarak, <strong>kurban</strong>lara acıma duygusudur.<br />
Bu <strong>kurban</strong> veya mağdurlar, bazen<br />
toplumdaki alt tabakalara mensup gruplar
Kurbanın Antropolojik Bir Değerlendirmesi<br />
olabilirken bazen de hayvanlar, hatta tabiat<br />
olarak da karşımıza çıkmaktadırlar. Ama şurası<br />
unutulmamalıdır; mağdurlara acırken<br />
yeni mağdurların ortaya çıkmasına da engel<br />
olunamaz. Daha da kötüsü, mağdur taraf<br />
kendisinin uğradığına benzer bir öç alma şiddetini<br />
de hak olarak isteyebilir. İşte bu yüzden<br />
insanlar yerine, öç almayı hiçbir zaman istemeyeceği<br />
bilinen canlıların <strong>kurban</strong> edilmesi<br />
anlamlıdır. Ali Şeriati’nin Hac isimli eserinde<br />
<strong>kurban</strong>la ilgili açıklamalarını ilk defa okuduğumda<br />
gerçekten çok etkilenmiştim. Hatırladığım<br />
kadarıyla Şeriati, <strong>kurban</strong>ın ilk uygulanmasına<br />
kadar geri gidiyor ve temelinde, insanı<br />
Allah’ı anmaktan alıkoyan her şeyin <strong>kurban</strong><br />
edilmesi gerektiğini iddia ediyordu. Eğer her<br />
toplumda bir şiddet duygusu varsa bu tehlike<br />
nasıl ortadan kaldırılabilir? Toplumsal şiddet<br />
duygusuna karşı dünya üzerindeki bütün toplumlar,<br />
insandaki vahşet duygularını frenleyebilecek<br />
‘güvenlik vanası’ da diyebileceğimiz<br />
mekanizmalar geliştirilmiştir. Meselâ, İslâm<br />
dininde olduğu gibi, pek çok dinde kutsal bir<br />
ayin çerçevesinde geliştirilmiş <strong>kurban</strong> merasimleri<br />
vardır. Söz konusu ritüelde fertler, bir<br />
hayvanı kesmek suretiyle içlerinde birikmiş<br />
şiddet duygularına da gem vurma fırsatını<br />
yakalamış olurlar. Zaten İslâm’da, kişinin<br />
<strong>kurban</strong>ını bizzat kendisi ve keskin bıçakla<br />
hayvana eziyet vermeden kesmesi tavsiye edilmiştir.<br />
Eğer şahıs <strong>kurban</strong>ı kendisi kesemezse,<br />
bizzat başında durması şartından maksat<br />
akan kanı görmesidir. İspanya’daki boğa güreşi<br />
insan psikolojisindeki kan görme isteğini<br />
tatmin ederken, antik Roma döneminin gladyatörlerinin<br />
bir devamı olarak diğer Batı ülkelerindeki<br />
boks maçları, Doğu ülkelerindeki<br />
‘horoz örneğinde görüldüğü üzere’ hayvanlar<br />
arasındaki güreşler hep bu işlevi yerine getirmektedir.<br />
Başka zamanlarda oldukça ‘normal’<br />
ve sakin, hatta soğukkanlı olmalarıyla bilinen<br />
İngiliz toplumu da futbol maçlarında birdenbire<br />
değişmekte ve şiddete susamış holiganlar<br />
olarak karşımıza çıkmaktadırlar.<br />
Kaynakça<br />
Bailie, Gil. Violence Unveiled, Humanity at the Crossroads,<br />
New York, Crossroad, 1995.<br />
Bandera, Cesáreo. The Sacred Game: The Role of the Sacred<br />
in the Genesis of Modern Literary Fiction, University<br />
Park: Pennsylvania State University Press, 1994.<br />
Bolle, Kees W. A World of Sacrifice, History of Religions,<br />
vol. 23, no. 1: 37-63, 1983.<br />
Bottum, Joseph. Death & Politics, First Things, June/<br />
July 2007.<br />
Carrasco, Davíd. City of Sacrifice: The Aztec Empire and<br />
the Role of Violence in Civilization. Boston, 1999.<br />
Carter, Jeffrey (ed.). Understanding religious sacrifice: A<br />
reader. New York: Continuum, 2003.<br />
Closs, Alois. “Das Opfer in Ost und West.” Kairos 3<br />
(1961): 153–161.<br />
Detienne, Marcel, ve Jean-Pierre Vernant, (ed.). The Cuisine<br />
of Sacrifice Among the Greeks. Translated by Paula<br />
Wissing. Chicago, 1989.<br />
Dunnill, John. “Communicative Bodies and Economies<br />
of Grace: The Role of Sacrifice in the Christian Understanding<br />
of the Body”, The Journal of Religion, Vol. 83,<br />
No. 1. ss. 79-93, 2003.<br />
Firth, Raymond. “Offering and Sacrifice: Problems of<br />
Organization”, The Journal of the Royal Anthropological<br />
Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 93, No. 1. ss.<br />
12-24, 1963.<br />
Girard, René. Violence and the Sacred. Translated by Patrick<br />
Gregory. Baltimore, 1977.<br />
Girard, René. Des choses cachées depuis la fondation du<br />
monde. Paris, 1978.<br />
Hamerton-Kelly, Robert G., ed. Violent Origins: Walter<br />
Burkert, René Girard, and Jonathan Z. Smith on Ritual<br />
Killing and Cultural Formation. Stanford, Calif., 1987.<br />
Hubert, Henri, ve Marcel Mauss. Sacrifice: Its Nature<br />
and Function, Chicago: University of Chicago Press,<br />
(1899), 1964.<br />
Levenson, Jon. The Death and Resurrection of the Beloved<br />
Son: The Transformation of Child Sacrifice in Judaism and<br />
Christianity. New Haven, 1993.<br />
Peres, Louis Rene. Suicide and The Sacred, Arutz Sheva,<br />
IsraelNationalNews.com, http://www.israelnationalnews.com/SendMail.aspx?print=print&type=1&item<br />
=407, 2001.<br />
Putnam, Robert. “Bowling Alone: America’s Declining<br />
79
80<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Social Capital”, Journal of Democracy, 6:1, ss. 65-78,<br />
1995.<br />
Sanday, Peggy Reeves. Divine Hunger: Cannibalism as a<br />
Cultural System. Cambridge, U.K., 1986<br />
Schmidt, Wilhelm. Der Ursprung der Gottesidee. Münster,<br />
1912–1955.<br />
Schmidt, Wilhelm. “Ethnologische Bemerkungen zu<br />
theologischen Opfertheorien.” In Jahrbuch des Missionshauses<br />
St. Gabriel, vol. 1. Mödling, 1922.<br />
Smith, W. Robertson. Lectures on the Religion of the Semites:<br />
The Fundamental Institutions (1889). 3d ed. Reprint,<br />
New York, 1969.<br />
Şeriati, Ali. Hac, (terc. Fatih Selim), Şura Yayınları, İstanbul,<br />
1991.<br />
Tylor, E. B. Primitive Culture (1871). 2 vols. Reprint,<br />
New York, 1970.<br />
Valeri, Valerio. Kingship and Sacrifice: Ritual and Society<br />
in Ancient Hawaii. Translated by Paula Wissing. Chicago,<br />
1985.<br />
Dipnotlar<br />
1 Valerio Valeri, Kingship and Sacrifice: Ritual and Society<br />
in Ancient Hawaii (1985), Peggy Reeves Sanday,<br />
Divine Hunger: Cannibalism as a Cultural System<br />
(1986), Jon Levenson, The Death and Resurrection of<br />
the Beloved Son: The Transformation of Child Sacrifice<br />
in Judaism and Christianity (1993), Davíd Carrasco,<br />
City of Sacrifice: The Aztec Empire and the Role<br />
of Violence in Civilization (1999), ve Marcel Detienne<br />
ve Jean-Pierre Vernant (ed.), The Cuisine of Sacrifice<br />
Among the Greeks (1989), Jeffrey Carter, Understanding<br />
Religious Sacrifice: A Reader (2003); Louis Rene<br />
Peres, Suicide and The Sacred (2001); Gil Bailie, Violence<br />
Unveiled (1995); Cesareo Bandera, The Sacred<br />
Game (1994), John Dunnill, “Communicative Bodies<br />
and Economies of Grace: The Role of Sacrifice in the<br />
Christian Understanding of the Body” (2003). Bunların<br />
dışında bir konferans bildirileri kitabı olan Violent<br />
Origins: Walter Burkert, René Girard, and Jonathan Z.<br />
Smith on Ritual Killing and Cultural Formation, (ed.,<br />
Robert Hamerton-Kelly, 1987) adlı eserde şiddet, din ve<br />
kültür arsındaki ilişki ele alınmıştır.<br />
2 Aslında bir rüşvet gibi algılanabilecek bu tür <strong>kurban</strong>lar<br />
çok da ahlâki bir unsur taşımayan ticari bir anlaşma<br />
olarak görülebilir. Ancak buradaki temel anlayış, tabiatta<br />
varlıklarını sürdüren, ahlâki ögelere çok da önem<br />
vermeyen ve sınırlı bir güce sahip olan ruhların bu tür<br />
<strong>kurban</strong>larla güçlerinin artacağına inanılmaktadır (E. B.<br />
Tylor, 1871).<br />
3 Burada tazim edilen varlık, insanlara yaşayabilmeleri<br />
için her şeyi veren yüce bir varlıktır ve onun bazı hediyelerlerle<br />
güçlendirilmesi söz konusu olamaz ve sunulan<br />
<strong>kurban</strong>lar da sembolik olarak ona şükranın bir ifadesidir<br />
(Wilhelm Schmidt, 1922).<br />
4 İnsanlar arasında verilen hediyelerin, veren ile alan<br />
arasında bir beklentiye sebep olması gibi tabiat üstü<br />
varlıklara sunulan hediyelerin de maddi bir karşılığa yol<br />
açacağı düşünülebilir (Raymond Firth, 1963).<br />
5 İlkel dönem dinlerinde kabilenin, kan bağı olduğuna<br />
inanılan ve çoğu zaman totem olarak adlandırılan bu<br />
hayvan-sembolün normal zamanlarda yenilmesi yasakken,<br />
özel bir ibadet zamanında <strong>kurban</strong> edilerek onun<br />
gücünün topluma geçtiğine ve böylece toplumun yeniden<br />
hayat bulduğuna inanılmaktadır (W. Robertson<br />
Smith, 1969).<br />
6 Seçilen <strong>kurban</strong>ın kutsallaştırılmasıyla onu <strong>kurban</strong> eden<br />
kişinin ahlâki durumunda bir iyileşme meydana geleceği<br />
ve böylece tabiat üstü varlıklara daha yakınlaşacağı<br />
veya onlarla bir iletişim kurulabileceği iddia edilmektedir<br />
(Hubert ve Mauss, 1964).<br />
7 İnsanlar arasındaki barışçı ortam onların birbirlerini<br />
taklit etmeleri sebebiyle bozulabilir ve bu durumda tüm<br />
şiddet eğilimlerini bir başka şiddet ile ortadan kaldırmak<br />
için bir ‘günah keçisi’ olarak seçilen <strong>kurban</strong> ile toplum<br />
yeniden barışa kavuşur (René Girard, 1977, 1978).<br />
8 Meselâ bkz. Bolle, 1983: 58.<br />
9 Bkz. Robert Putnam 1995.
Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
Erken Dönem İslâm<br />
Tarihinde Kurban ve<br />
Kurban Bayramı<br />
Sayın başkan, değerli bilim adamları,<br />
sevgili dinleyiciler, sözlerime başlarken<br />
hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />
Efendim, benim bildirim İslâm Tarihi’nin ilk<br />
Dönemlerinde Kurban ve Kurban Bayramı başlığını<br />
taşımaktadır.<br />
Benden önceki bazı konuşmacıların da değindiği<br />
gibi Kurban, kökeni Hz. Adem dönemine<br />
kadar uzanan bir tarihe sahiptir. Hemen<br />
hemen her tarihi evrede varlığına şahit olduğumuz<br />
bu ibadet türü, İslâm öncesi dönemde<br />
Arap Yarımadasında da yaygın olarak icra<br />
edilirdi. Kaynaklarımızın ifadelerine göre<br />
söz konusu dönemde, her Arap kabilesinin<br />
müstakil tanrıları vardı. Bu kabileler, kendi<br />
tanrılarına değişik vesilelerle <strong>kurban</strong>lar sunarlardı.<br />
Örneğin bu kabilelerin ikisi olan Evs<br />
ve Hazrec, 1 Kızıl Deniz sahilinde, Müşellel’in<br />
Kudayd bölgesindeki Menat putuna 2 sadece<br />
<strong>kurban</strong>lar sunmaz, Mekke’den dönüşte başlarını<br />
onun huzurunda tıraş edinceye kadar<br />
haclarının kabul olmayacağına inanırlardı.<br />
Bir başka Arap kabilesi olan Himyer ise, taptıkları<br />
Ri’am putuna <strong>kurban</strong>lar takdim etmeksizin<br />
kutsanmayacaklarını iddia ediyorlardı. 3<br />
İslâm’ın doğduğu Mekke’deki Kureyş kabi-<br />
Doç. Dr. Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />
Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
lesi ise <strong>kurban</strong>larını, genelde diğer putların<br />
tamamından üstün tuttukları Uzza adına<br />
keserlerdi. 4 Birkaç ağaçtan oluşan ve çevresi<br />
Kâbe gibi kutsal kabul edilen Uzza’nın, gabgab<br />
denilen bu hareminde kesilen <strong>kurban</strong>lar<br />
ziyaretine gelenler arasında paylaştırılırdı. 5<br />
Kureyş sadece Uzza’ya değil, aynı zamanda<br />
Ha Ba’l (Hubeyl) ile İsaf ve Naile putlarına<br />
da değişik vesilelerle <strong>kurban</strong> takdim ederdi.<br />
Hatta o dönemde Zemzem kuyusunun çevresi,<br />
putlara <strong>kurban</strong> kesilen mekân olarak<br />
bilinirdi. 6 Araplar tarafından tanrılarına takdim<br />
edilen bu <strong>kurban</strong>lara el-atair, kubanların<br />
kesildiği yere ise el-itr (sunak) adı verilirdi. 7<br />
81
82<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Tanrılara bağlılığı simgeleyen atair, sunanı<br />
rabbine yakınlaştıran veya ulaştıran ibadetlerden<br />
biri kabul edilirdi. 8<br />
Cahiliye döneminde putlara <strong>kurban</strong> kesmenin,<br />
Arap kabilelerinin üzerinde ittifak ettikleri<br />
muayyen bir zamanın bulunmadığını,<br />
yine tüm Arap kabilelerine ait, tek tip bir<br />
<strong>kurban</strong> ritüelinden de bahsetmenin mümkün<br />
olmadığını belirtmemiz gerekir. Her kabile,<br />
putlarına değişik şekillerde ve değişik zamanlarda<br />
<strong>kurban</strong> sunuyordu. Bununla birlikte her<br />
Arap kabilesinin, atair etinden faydalanma<br />
konusunda ortak bir anlayışa sahip olduğu da<br />
gözlenmektedir. Bir başka ifade ile her Arap<br />
kabilesi, putlara sunulan <strong>kurban</strong> etlerinden,<br />
oraya gelenler arasında paylaştırılmak suretiyle<br />
faydalanıyordu. Hatta bazı kabilelere göre,<br />
bu etler de kutsal kabul ediliyordu.<br />
Cahiliye döneminde <strong>kurban</strong>, Tanrı veya tanrısal<br />
olduğuna inanılan ya da Allah ile ‘kul’<br />
arasında aracı kabul edilen varlıkları hoşnut<br />
etmek, rızalarına nail olmak, öfkelerinden<br />
beri olmak veya kendilerinden bir şey talep<br />
etmek amacıyla sunulurdu. 9<br />
İslâm Dini, tarih sahnesinde görülmeye başlandığı<br />
andan itibaren yukarıda bir kısmını<br />
zikrettiğimiz paganizme savaş açmış ve tevhit<br />
düşüncesinin yerleşmesi için çaba göstermiştir.<br />
Allah’ı yaratıcı olarak kabul etmelerine<br />
rağmen; Allah dışındaki varlıkları tanrısal<br />
kabul eden Cahiliye Arabının bu anlayışı,<br />
İslâm tarafından şiddetle reddedilmiştir. İnen<br />
ilk ayetlerle birlikte, cahiliye zihniyetinin Allah<br />
ile birlikte ululadıkları, “ilâh” mertebesine<br />
yükselttikleri yapay tanrılarla mücadele<br />
etmiş ve tanrısallığın bir ve tek olan Allah’ın<br />
hakkı olduğunu ilan etmiştir. Bu ayetler<br />
yaratıcılıkla-rububiyet; nimet bahşeden, ikram<br />
sahibi ile rububiyet ve ulûhiyet arasında<br />
bağ kurmuştur. İlk ayetlerde:<br />
- İnsanı yaratan, ona ikramda bulunan, nimet<br />
bahşeden varlık, rab olmayı hak ediyor. Bu<br />
varlık da Allah’dır (Kalem Suresi).<br />
- Bir tek Allah’tan yardım talep edilmelidir.<br />
- Bir tek O’na sığınılmalıdır (Fatiha Suresi).<br />
- Kevseri veren O’dur. Öyleyse O’na namaz kılınmalı,<br />
<strong>kurban</strong> kesilmelidir (Kevser Suresi).<br />
Görüldüğü gibi gerek cahiliye döneminde,<br />
gerek İslâm döneminde tanrısallık (ulûhiyet<br />
ve rububiyet) ile <strong>kurban</strong> arasında ciddi bir bağ<br />
kurulmuştur. Kurbanın kelime anlamından<br />
da anlaşılacağı gibi ‘tekarrub’ yani yakınlaşma,<br />
bir başka ifade ile muteal/aşkın olarak<br />
kabul edilen varlıklara yakınlaşmayı ifade<br />
etmektedir. Allah dışında bir başka varlıkla<br />
kurulan kurbiyet ilişkisi, din dışı kabul edilmiştir.<br />
Allah dışındaki varlıklara kesilen <strong>kurban</strong>ın<br />
yenmesinin caiz olmaması da bununla<br />
ilişkilidir.<br />
Kurban Ayeti Mekki Olmakla Birlikte<br />
Kurban Medine’de Uygulanmıştır<br />
Bilindiği gibi <strong>kurban</strong>dan bahseden ayet, Kuran’ın<br />
en kısa surelerinden biri olan Kevser<br />
Suresinde yer almaktadır. Kurban ibadetinin<br />
Medine’de uygulanmaya başlamasından hareket<br />
eden bazı müfessirler, bu ayetin yer aldığı<br />
surenin Medeni olabileceğini söyleseler<br />
de gerek surenin, Hz. Peygamberin erkek evladının<br />
bulunmaması nedeniyle onunla alay<br />
eden Mekkelilerin tavrını anlatan son ayeti, 10<br />
gerekse İbn Abbas, Mukatil ve Kelbî’nin ifadeleri,<br />
bu surenin Mekkî olduğunu ortaya<br />
koymaktadır. 11 Zaten, bu konuya tefsirinde<br />
geniş yer veren merhum Elmalı Hamdi Yazır,<br />
lehte ve aleyhteki görüşleri teker teker<br />
ele aldıktan sonra surenin kesinlikle Mekki<br />
olduğu sonucuna varmaktadır. 12 Bununla<br />
birlikte, neden Mekke’de <strong>kurban</strong>ın kesilmemiş<br />
olduğu sorusu onun da zihnini meşgul<br />
etmiştir. O bu sorunu, “Kurban’ın Mekke’de<br />
bir tek Resulullah’a emredildiği, Medine’de
Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
ise bütün Müslümanlara emredildiğini” söyleyerek<br />
aşmaya çalışmıştır. Buna rağmen Hz.<br />
Peygamber’in Mekke’de <strong>kurban</strong> kestiğine dair<br />
bir bilgiye de ulaşamamıştır. 13<br />
Kurbandan bahseden ayetin Mekkî oluşu ve<br />
Mekke döneminde <strong>kurban</strong> kesildiğine dair bir<br />
bilgiye ulaşmamak bizi bu ayeti “Allah dışında<br />
başka varlıklara <strong>kurban</strong> kesilmemesi” şeklinde<br />
anlamaya itmektedir. Zira bu surenin,<br />
Mekki surelerle bir arada düşünüldüğünde<br />
“İnsanın gerçek rabbinin sadece ve sadece Allah”<br />
olduğunu anlatmaya çalıştığı görülecektir.<br />
Bu ayetlerde “Kevser gibi insan gücünün<br />
yetmeyeceği şeyleri kendisine bahşedenin ancak<br />
Allah olduğu, dolayısıyla onun dışında bir<br />
başkasına <strong>kurban</strong> kesilmemesi gerektiği” vurgulanmaktadır.<br />
İslâm’ın ilk yılları, bir başka ifade ile Mekke<br />
Döneminde Hz. Peygamber ve ilk Müslümanların<br />
<strong>kurban</strong> kestiklerine dair elimizde<br />
bir veri olmasa da, Allah dışında bir başka varlığa<br />
kesinlikle <strong>kurban</strong> kesmediklerini biliyoruz.<br />
Kanaatimize göre, söz konusu ayetlerin<br />
asıl amacı da zaten tevhit inancını vurgulayan<br />
bir zihniyet dönüşümünü gerçekleştirmek suretiyle,<br />
Allah dışında başka varlıklara <strong>kurban</strong><br />
kesilmemesini sağlamaktı. Mekke’de <strong>kurban</strong><br />
kesilmemesinin arkasında var olan bir başka<br />
neden ise bunun Mekke müşriklerinin <strong>kurban</strong><br />
ritüeli ile karışmama arzusu olabilir.<br />
Eğer böyle olmasaydı, Mekke’de <strong>kurban</strong> kesebilecek<br />
güce sahip Müslümanlar olduğu gibi,<br />
<strong>kurban</strong> etine muhtaç fakirler de vardı. Fakat<br />
buna rağmen, <strong>kurban</strong> orada değil Medine’de<br />
ve hicri ikinci yılda uygulanmaya başlamıştır.<br />
Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret etmesinden<br />
sonra gelişen yeni dönemde, Allah dışında<br />
hiçbir varlığa <strong>kurban</strong> kesmeyen Müslümanların,<br />
artık bir tek varlığa, insanlığın rabbi olan<br />
Allah’a <strong>kurban</strong> kesmelerinin zamanı gelmiş<br />
oldu. Böylece Medine’nin başlarında <strong>kurban</strong><br />
kesilmesi ibadeti başlamış oldu.<br />
İslam Tarihinde İlk Kurban<br />
Kaynaklarımızın ifadesine göre; Kurban bayramı<br />
günlerinde kesilen <strong>kurban</strong> (udhiye), hicretin<br />
ikinci yılında uygulanmaya başlanmıştır.<br />
İbn Sa’d’ın anlattığına göre Zübeyr b. Avâm,<br />
hicri ikinci yılı zilhicce ayının onu girince,<br />
Habeşistan’dan getirdiği mızrağı bir sancak<br />
gibi en önde taşıyarak, arkasında Hz. Peygamber<br />
ve diğer Müslümanlar olduğu halde<br />
Musallaya gitti. Mızrak Kabe’ye doğru dikildi.<br />
Hz. Peygamber ilk kez, ezansız ve kametsiz<br />
olarak Müslümanlara bayram namazı kıldırdı.<br />
Bayram namazının bitiminde de halka bir<br />
konuşma yaptı ve bu konuşmasında <strong>kurban</strong><br />
kesmelerini emretti. Kendisi de, daha önce<br />
satın almış olduğu iki koçu –ilkini ümmeti<br />
adına, ikincisini ise kendisi ve ev halkı adına-<br />
kesti. Hz. Peygamberin, kendisi ve ev halkı<br />
adına kestiği <strong>kurban</strong>dan hem kendisi, hem<br />
de ev halkı ve fakirler faydalandılar. Hz. Peygamber,<br />
Medine’de her sene aynen bu şekilde<br />
<strong>kurban</strong> kesmeyi sürdürmüştür. 14<br />
Kurban ibadetine çok önem veren Hz. Peygamber,<br />
“Varlıklı olup da (<strong>kurban</strong> bayramında)<br />
<strong>kurban</strong> kesmeyen bizim musallamıza<br />
yaklaşmasın.” 15 demektedir. Yine onun ümmete<br />
son vasiyeti olarak kabul ettiğimiz veda<br />
haccındaki tarihi konuşmasında “Her Müslüman<br />
ailenin <strong>kurban</strong> kesmesini vasiyet etmiş<br />
olması,” 16 bu ibadeti nedenli önemsediğini<br />
göstermesi açısından önem arz etmektedir.<br />
Kurban ve Bireysel Kazanımlar<br />
Abdullah b. Cafer’in rivayetine göre Hz.<br />
Peygamber, Kurban’ını Kâbe’ye çevirir “Ben<br />
bütün[batıl] dinlerden yüz çevirerek İbrahim’in<br />
dini (yani İslâm) üzere, şirk koşmadan gökleri<br />
ve yeri yaratan Allah’a yöneldim. Şüphesiz<br />
orucum, diğer bütün ibadetlerim, hayatım<br />
ve ölümüm Alemlerin rabbı olan Allah’adır.<br />
O’nun Hiçbir ortağı yoktur. Ben ancak bunu<br />
83
84<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yapmakla emr olundum ve ben Müslümanların<br />
ilkiyim. Allah’ım bu Kurban sendendir ve senin<br />
içindir.” 17 der sonra ayağını <strong>kurban</strong>ın sağ yanına<br />
koyar, “Bismillah Allahu Ekber” diyerek<br />
bizzat kendisi keserdi. 18<br />
Hz. Peygamberin <strong>kurban</strong>ını bizzat kendisinin<br />
kesmesi ve her <strong>kurban</strong> sahibinin kendi<br />
<strong>kurban</strong>ını kesmesini tavsiye etmesi; üzerinde<br />
durulması gereken bir husus olduğu kanaatindeyiz.<br />
Bize göre bu tavsiyenin arkasında, kısa<br />
bir süre öncesine kadar canlı olan, hatta sahibi<br />
ile arasında zaman zaman duygusal bağlar da<br />
oluşan bir varlığın, bir an sonra gözünüzün<br />
önünde can vermesi, cansız bir bedene dönüşmesinin<br />
gözlenmesi veya bu sürecin izlenmesi<br />
istenmektedir. Bilindiği gibi, İslâm’ın, müntesiplerine<br />
asıl öğretmek istediği şey öte dünya<br />
gerçeğidir. Öte dünyayı zihninde tutan bireylerin,<br />
yanlış yapma ihtimalleri azalmaktadır.<br />
Bize öte dünyayı, ölümü anlatan örneklerden<br />
biri de kuşkusuz <strong>kurban</strong>dır. Kurban, insanların<br />
ölüm bilincine varmasını sağlamaktadır.<br />
Ölüm bilinci, kula kulluğu ortadan kaldırdığı<br />
için kişiye sonsuz bir özgürlük bahşetmektedir.<br />
Kula kulluğun özünde, kulların birbirlerine<br />
karşı duydukları korku yatmaktadır. Oysaki<br />
ölüm bilinci, korkuyu yok eden, yegâne<br />
motivasyondur. Dolayısıyla, ölüm bilinci ve<br />
<strong>kurban</strong>la yerleştirilmeye çalışılan tevhit düşüncesi<br />
arasındaki ilişki de kendiliğinden ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Şayet <strong>kurban</strong>ın tek amacı fakirlere yardım olsaydı,<br />
hayvanın boğazlanmadan, olduğu gibi<br />
bağışlanabilmesi ve fakirin bundan dilediği<br />
gibi faydalanabilmesi gerekirdi. Oysaki <strong>kurban</strong><br />
edilecek hayvan, bağışlansa bile <strong>kurban</strong><br />
edilmesi koşulu ile ancak bağışlanabilme zorunluluğu<br />
bulunmaktadır. Yine, <strong>kurban</strong> kesmeyip<br />
parasını tasadduk etmek de bu nedenden<br />
ötürü fukaha nezdinde kabul görmemiş<br />
ve <strong>kurban</strong>da “irakayı dem” vaciptir denilmiştir.<br />
Yani <strong>kurban</strong> edilecek hayvanın boğazlanması<br />
vacip kabul edilmiştir.<br />
İlk Dönem İslâm Toplumunda<br />
Kurban ve Toplumsal Sorumluluk<br />
Bunları söylerken, <strong>kurban</strong>ın toplumsal boyutunu<br />
göz ardı etmiyoruz. Kuşkusuz <strong>kurban</strong>ın<br />
bireysel olduğu kadar, toplumsal boyutu da<br />
vardır. Nitekim Hz. Peygamber’in (sav), Medine<br />
Döneminde Kurban bayramı günü, buraya<br />
gelen fakirleri esas alarak <strong>kurban</strong> etlerinin<br />
üç günden fazla saklanmasını yasaklaması ve<br />
“Sizden her kim <strong>kurban</strong> keserse bayramın üçüncü<br />
gecesinden sonra evinde <strong>kurban</strong> etinden bir şey<br />
bırakmasın.” 19 demesi <strong>kurban</strong>ın bu toplumsal<br />
boyutu ile ilgilidir. Bu rivayeti aktaran Buhari,<br />
söz konusu hadisin devamında, hadisi duyan<br />
sahabenin <strong>kurban</strong> etini üç günden fazla saklamanın<br />
haramlığı sonucuna vardığını, ancak<br />
yine de emin olmak için Hz. Peygamber’e<br />
müracaat ettiklerini, Hz. Peygamber’in bunu<br />
duyduğunda, <strong>kurban</strong> etlerinin üç günden fazla<br />
saklamanın dinen bir sakıncası olmadığını,<br />
bir önceki yıl <strong>kurban</strong> etlerini saklamamalarını<br />
söylerkenki gerekçesinin Medine’ye gelen fakirler<br />
olduğunu, dileyenin <strong>kurban</strong> etini istediği<br />
süreye kadar saklayabileceğini, dileyenin<br />
yiyebileceği veya komşuları arasında pay edebileceğini<br />
söylediğini aktarmaktadır. 20 Öyle<br />
sanıyorum ki bu örnek, bize bu gün de bazı<br />
şeyler söylemektedir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde<br />
açlıkla pençeleşen Müslüman bireyler<br />
dururken, <strong>kurban</strong> etlerini derin dondurucularımızda<br />
saklamanın çok dini bir duruş olmadığını<br />
anlatmaktadır.<br />
Dikkat edilirse Hz. Peygamber, burada <strong>kurban</strong><br />
ile toplumsal yapı arasında bir bağ kurmuştur.<br />
Fakirlerin bulunduğu veya fazla olduğu toplumlarda,<br />
gelecek kaygılarını merkeze alarak<br />
etleri saklamanın caiz olmadığını söyleyen<br />
Hz. Peygamber, aslında burada İslâm toplumu<br />
içerisinde hep var olagelmesini arzuladığı<br />
dayanışmaya vurgu yapmaktadır. “Komşusu<br />
aç iken tok yatan bizden değildir!” diyen<br />
Allah Resulü ile Medine’ye gelen fakirlere<br />
<strong>kurban</strong> etini ikram ederek, onların açlıklarını
Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
gidermeye çalışan Hz. Peygamber aynı şeyleri<br />
söylemektedir.<br />
Yine aynı hadise dikkat ettiğimizde Hz. Peygamber,<br />
<strong>kurban</strong> etlerinin aile içerisinde olduğu<br />
gibi komşular tarafından da tüketilebileceğini<br />
söylemektedir. Burada komşuya vurgu<br />
vardır. “Cebrail komşu hakkını o kadar çok<br />
övdü ki komşuyu komşuya varis kılacağından<br />
korktum.” diyen Hz. Peygamber aslında aynı<br />
şeyi söylemektedir. Yine aynı hadiste Kurban<br />
etlerinin fakirler arasında dağıtılması da istenmektedir.<br />
Hz. Peygamber tarafından <strong>kurban</strong> etinin üçe<br />
bölünerek taksim edilmesi sünneti, kendisinden<br />
sonra da olduğu gibi uygulanmıştır.<br />
Nitekim fıkıh ekolleri oluştuktan sonra <strong>kurban</strong>ın<br />
üçe taksim edilmesi, 1/3’ünün fakirlere;<br />
1/3’ünün komşulara; kalan 1/3’ün ise ev halkınca<br />
yenmesi ilke olarak benimsenmiştir.<br />
Dahası Kurban ayetinin Mekke’de nazil olmasına<br />
rağmen Medine’de uygulanmaya başlanmış<br />
olması, bu ibadetin sosyal bir hadise olduğunu<br />
gösteren en önemli veridir. Mekke’de<br />
İslâm toplumu henüz oluşmadığı için bu sosyal<br />
ibadet yerine getirilememiştir. Medine’de<br />
İslâm toplumu oluşmaya başlayınca da uygulandığı<br />
görülmektedir. Hz. Peygamber’in<br />
<strong>kurban</strong>ı, bayram namazından sonra kesmeyi<br />
emreden beyanları –ki burada asl olan bayram<br />
namazı vaktinin girmesi değil, bizzat namazın<br />
kılınmış olmasıdır– 21 da bu toplumsal yapı<br />
ile ilgili olsa gerektir. İmam Malik’in aktardığı<br />
bir rivayete göre Hz. Peygamber, <strong>kurban</strong>ını<br />
namazdan önce kesen Ebu Burde b. Niyâr 22<br />
ile Umeymir b. Eşkar’a <strong>kurban</strong>ını tekrar kesmesini<br />
emretmiştir. 23 Bunun illeti, <strong>kurban</strong><br />
ibadetini gizli ve bireysel bir ibadet olmaktan<br />
çıkarma olabilir.<br />
Kurbanı Bir Yerde Kesmek<br />
Ciddi bir kent bilincine sahip olan Hz. Peygamberin<br />
uygulamalarına baktığımızda, kur-<br />
banını her sene aynı yerde kestiğini görüyoruz.<br />
Züreykoğulları Mahallesine giden yolun<br />
üzerinde bulunan ve adına musalla denilen,<br />
bayram namazlarının kılındığı ‘namazgâhta’<br />
<strong>kurban</strong>ını keserdi. 24 Onun döneminde ve<br />
daha sonraki dönemde Medinelilerin çoğu da<br />
aynen peygamberin yaptığı gibi <strong>kurban</strong>larını<br />
burada keserlerdi.<br />
Her şeyi ile bizlere örnek olmaya çalışan Hz.<br />
Peygamber’in bu uygulaması ile aslında iki<br />
şeyi birden amaçladığını sanıyoruz.<br />
1- Hz. Peygamber <strong>kurban</strong>ını keser kesmez,<br />
etleri hiç evine götürmeden dağıtmaya çalışıyordu.<br />
Zira eve giren malın oradan çıkması<br />
oldukça güçtür.<br />
2- Bir tek mekânda <strong>kurban</strong> keserek şehrin<br />
temiz kalmasını sağlamaya çalıştığını düşünüyoruz.<br />
Zira Hz. Peygamber’in, <strong>kurban</strong><br />
kesildikten sonra kanının, sakatatının rastgele<br />
atılmasına müsaade etmeyip bunların<br />
gömülmesini emretmesini, çevre ve sağlığa<br />
verdiği önem şeklinde okumak mümkündür.<br />
Bununla birlikte Hz. Peygamber, ümmetine<br />
bir külfet yüklememek için ashabından illâ<br />
da <strong>kurban</strong>larını bir tek yerde kesmelerini<br />
emretmemiştir. Buna rağmen Müslümanların<br />
önemli bir kısmı, onu örnek almış ve<br />
<strong>kurban</strong>larını ulu orta kesmedikleri gibi, <strong>kurban</strong>ların<br />
yenmeyecek kısımlarını rast gele<br />
atmamışlardır.<br />
Muhammed b. Ömer’in ifadesine göre,<br />
Medine’de bu konuya Hz. Peygamberin vefatından<br />
sonra da ciddi önem verilmiştir. 25<br />
Nitekim İmam Malik, Abdullah b. Ömer’in<br />
Hz. Peygamberin bu uygulamasını esas alarak<br />
sürekli musallada <strong>kurban</strong> kesmeğe devam<br />
ettiğini söyleyerek, <strong>kurban</strong>ın sadece bir yerde<br />
kesilmesinin uygunluğunu vurgulamıştır. 26<br />
En ciddi şehir bilincine sahip olan Hz. Ömer,<br />
Hz. Peygamber’in <strong>kurban</strong>ı bir tek yerde kesme<br />
geleneğini yeni kurduğu şehirlerde aynen<br />
85
86<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
uygulamıştır. Nitekim onun döneminde <strong>kurban</strong>lar<br />
başta kendisi tarafından kurulan Kufe<br />
olmak üzere, adına cibane denilen ve çok<br />
amaçlı kullanılan alanlar 27 ile feda, meydan, 28<br />
sahra ve sakife denilen özel yerlerde kesilirdi.<br />
Burada şunu da söylemek gerekir: İlk Dönem<br />
İslâm tarihinde sadece <strong>kurban</strong>ların değil, aynı<br />
zamanda insanların gündelik yaşamlarında<br />
tükettikleri etlerin de ulu orta kesilmesine<br />
müsaade edilmezdi. Hatta etlerin kesildiği<br />
mezbahalar ile satıldıkları kasapların şehrin<br />
merkezinde olmamasına özel önem gösterilirdi.<br />
Buna uymayıp halkın sağlığını tehlikeye<br />
atanlar ciddi bir şekilde cezalandırılırlardı.<br />
Kesilen Kurbanların Sayısı<br />
Hz. Peygamber döneminde, onu istisna tuttuğumuzda<br />
her ailede bir <strong>kurban</strong>ın kesilmesinin<br />
esas olduğu anlaşılmaktadır. 29 Emeviler<br />
ve daha sonraki dönemlere gelindiğinde ise<br />
bu gelenek yerini biraz da gösteriş olsun diye<br />
çok <strong>kurban</strong> kesmeye bırakmıştır. Bu duruma<br />
değinen Hz. Peygamberin ünlü sahabisi Ebu<br />
Eyub el-Ensari, aynen şöyle demektedir: “Hz.<br />
Peygamber döneminde insanlar kendileri ve ev<br />
halkı için bir davar <strong>kurban</strong> ederlerdi. Hem ondan<br />
yer, hem de yedirirlerdi. O dönemden sonra<br />
halk çok sayıda <strong>kurban</strong> kesmekle iftihar etmeye<br />
başladı ve durum gördüğün hâle dönüştü.” 30 Bu<br />
durumdan sadece Ebu Eyyub el-Ensari değil,<br />
bir başka sahabi olan Huzeyfe b. Esid de<br />
şikâyetçidir. Nitekim o da şöyle demektedir:<br />
“Ben sünneti öğrendikten sonra ev halkım beni<br />
çok sayıda <strong>kurban</strong> kesmeye zorladı. [Peygamber<br />
döneminde] halk bir veya iki davar [bayramda]<br />
<strong>kurban</strong> ederdi. Şimdi (bir veya iki davar <strong>kurban</strong><br />
etmekle yetinirsek) komşularımız bizi cimrilikle<br />
itham ederler.” 31<br />
Bu rivayetler Hz. Peygamber döneminden<br />
sonra <strong>kurban</strong> sayılarında ciddi bir artışın yaşandığı,<br />
işin içine <strong>kurban</strong> felsefesinden ziyade<br />
biraz da mürailiğin dahil olduğunu göstermesi<br />
açısından önemlidir.<br />
Kurban Bayramı ile ilgili Birkaç Not<br />
İslâm öncesi dönemde Medinelilerin, uygulaya<br />
geldikleri iki bayramları bulunuyordu. Hz.<br />
Peygamber Medine’ye geldikten sonra Allah<br />
size bunların yerine iki gün verdi diyerek Kurban<br />
ve Ramazan Bayramı’nı vazetti. 32 Bununla<br />
birlikte Hz. Peygamber, Kurban Bayramı’nı<br />
gerek bizzat <strong>kurban</strong>ın kendisinden gerekse<br />
hacdan dolayı, Ramazan Bayramı’ndan üstün<br />
tutardı. Hatta “Allah katında günlerin en fa-
Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
ziletlisi yevmu’n-nahr (yani <strong>kurban</strong>’ın kesildiği<br />
gündür.” derlerdi. 33<br />
Hz. Peygamber döneminde Kurban Bayramı’nın<br />
ne şekilde kutlandığına gelince; Kurban Bayramı,<br />
bayram namazı ile başlardı. Bayram namazına<br />
büyük bir neşe içerisinde ve tekbirler alınarak<br />
gidilirdi. 34 Namaza sadece erkekler değil,<br />
aynı zamanda hanımlar, 35 hatta çocuklar da<br />
iştirak ederlerdi. Hz. Ebubekir döneminde –ise<br />
durumu uygun olan hanımların– bayram namazına<br />
gitmeleri zorunluluğu getirilmiştir. 36<br />
Hanımların bayram namazlarına devam ettiklerini<br />
Emeviler döneminde de müşahede<br />
etmekteyiz. Nitekim başta Kufeli Alkame ve<br />
Esved gibi büyük alimler olmak üzere, dönemin<br />
uleması, kadınların Cuma namazlarına<br />
gitmelerine karşı olmalarına rağmen, bayram<br />
namazlarına gitmelerini teşvik ederlerdi. 37 Ancak<br />
bunun kesin bir kural olmadığını, ihtiyari<br />
bir durum olduğunu da zihinde tutmak gerekir.<br />
Nitekim o dönem incelendiğinde bayram<br />
namazına gitmek istemeyen hanımların da<br />
bulunduğu görülecektir. 38<br />
Hz. Peygamber, bayram namazlarına giderken<br />
daha fazla sevap kazanmak amacıyla<br />
uzun yolun tercih edilmesi gerektiğini söylemektedir.<br />
Hatta namaza gidenler, yüksek<br />
sesle tekbirler okuyarak, büyük bir coşku içerisinde<br />
musallaya ulaşırlardı. Emeviler döneminde<br />
bu geleneğin kısmen terk edilmeye<br />
başlandığı anlaşılmaktadır. Nitekim dindarlığı<br />
ile tanınan Ömer b. Abdulaziz halife olunca,<br />
valilerine gönderdiği genelgelerin birinde,<br />
halkın bayram namazına yürüyerek gitmelerini<br />
öğütlemektedir. 39 Ömer b. Abdulaziz’den<br />
sonra, özellikle kentlerin giderek büyümeleri<br />
ve bir tek yerde namazın kılınma imkânının<br />
ortadan kalkmasından sonra bu adetin ancak<br />
bireysel olarak uygulanabildiği söylenebilir.<br />
Müslüman erkekler, bayramlarda, en<br />
güzel ve en yeni elbiselerini giyerek namaza<br />
giderlerdi. 40 Örneğin Halife Hz. Ömer, her<br />
bayram günü pamuktan yapılan elbisesini<br />
giyerdi. 41 Çünkü onun en değerli elbisesi<br />
bu idi. Musallada halka namaz kıldıran Hz.<br />
Peygamber’in, namazın bitiminde okuduğu<br />
hutbesinin konusu genelde <strong>kurban</strong> veya cihad<br />
ile ilgili olurdu.<br />
Bayram namazından hemen sonra, namazın<br />
kılındığı musallada <strong>kurban</strong> da kesilirdi. Burada<br />
Peygamber ile birlikte diğer sahabeler de<br />
<strong>kurban</strong>larını keserlerdi. Sonra Hz. Peygamber,<br />
ashabının tamamından birer parça et alır,<br />
bu etleri bir çömleğe koyarak pişirir ve oradakiler<br />
ile birlikte bayramın ilk yemeğini yerdi. 42<br />
Hz. Peygamber, <strong>kurban</strong> bayramında kahvaltıyı<br />
namazdan sonraya ertelemelerini emrettiği<br />
için tamamı aç olan ashab, güne toplu olarak<br />
yenen işte bu yemekle başlarlardı. Bu yemek,<br />
fakir-zengin, dul-yetim bütün Müslümanları<br />
bir araya toplayan, aralarındaki sosyal statüyü<br />
kaldırarak ‘biz bilinci’nin oluşmasını sağlayan<br />
önemli bir hadisedir. Herkesten alınarak birleştirilen<br />
ve tek yemek haline getirilerek tüm<br />
Müslümanlara sunulan bu kahvaltı ile ‘ümmette<br />
birlik bilinci’nin oluşmasına katkı sağlanması<br />
hedeflenmektedir. Deve, sığır, koyun<br />
ve keçi gibi farklı hayvanlardan alınan bu etler,<br />
siyah-beyaz, soylu-köle vb. farklı katmanlardan<br />
bir araya gelerek oluşturulan bir ve tek<br />
ümmeti simgelemektedir.<br />
Büyük bir ihtimalle ilk bayramlaşma da toplu<br />
olarak yenen bu yemekten sonra olurdu. Hz.<br />
Peygamber döneminde Müslümanların nasıl<br />
bayramlaştıkları, birbirlerinin bayramlarını<br />
hangi ifadelerle kutladıkları hakkında yeterli<br />
bilgilere sahip değiliz. Ancak Emeviler döneminde<br />
özellikle de sarayda yapılan bayramlaşmalarda<br />
“Allah bizden de, sizden de kabul<br />
etsin.” denildiği bilinmektedir.<br />
Hz. Peygamber ve Müslümanlardaki bayram<br />
coşku ve heyecanın bayramdan oldukça önce<br />
başladığını görüyoruz. Hadis ve siyer kitaplarında<br />
verilen bilgileri esas aldığımızda Hz.<br />
87
88<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Peygamber, bayramdan günlerce önce <strong>kurban</strong><br />
edeceği hayvanı seçer, bir özrünün bulunmamasına<br />
özel dikkat sarfederdi. 43 Daha çok<br />
“Koç <strong>kurban</strong> etmeyi seven” Hz. Peygamber 44 ,<br />
“Kurbanda kesilen hayvanların en hayırlısı iki<br />
boynuzlu koçtur.” 45 derdi. Hz. Aişe ve Ebu<br />
Hureyre’nin rivayetine göre Hz. Peygamber,<br />
Kurban Bayramı’nda iki koç <strong>kurban</strong> ederdi.<br />
Bu koçlardan ilkini kendi ev ahalisi için,<br />
ikincisini ise ümmeti için keserdi. 46 Bununla<br />
birlikte koç <strong>kurban</strong> etmenin, dini bir zorunluluk<br />
olarak algılanmasını istemediği de anlaşılmaktadır.<br />
Nitekim İbn Mace’nin belirttiğine<br />
göre Hz. Peygamber, Medine’de koçun yanı<br />
sıra hem deve, hem de sığır <strong>kurban</strong> etmiştir. 47<br />
İbn Abbas “Biz bir yolculukta Resulullah<br />
(sav)’le beraber idik. Kurban bayramı günü<br />
geldi. Devede on kişi; sığırda ise yedi kişi olarak<br />
ortaklaştık.” 48 diyerek peygamberin bu uygulamasını<br />
bize anlatmaktadır.<br />
Yine Hz. Âişe’den edindiğimiz bilgilere göre,<br />
Hz. Peygamber döneminde Medine’de bayram<br />
eğlenceleri de düzenlenirdi. Nitekim bu<br />
eğlencelerden birinde Hz. Aişe, Habeşlilerin<br />
mescitte mızraklarıyla yaptıkları gösteriyi Rasulullah<br />
ile birlikte seyrettiklerini anlattıktan<br />
sonra şöyle der: “Genç bir kızın oyun-eğlence<br />
seyretmeye ne kadar düşkün olacağını varın<br />
siz düşünün.” Hz. Peygamber, ona olan şefkatinden<br />
dolayı seyir esnasında hiç can sıkıntısı<br />
ve bıkkınlık göstermemiş, ta ki Hz. Âişe’nin<br />
sıkıldığını görünce, “yeter mi” diye sormuş<br />
“yeter” cevabını alınca, ona (evine) gitmesini<br />
söylemiştir. 49<br />
Emeviler döneminde de özellikle, sonradan<br />
kurulan Kûfe gibi kentlerde bayramlar, son<br />
derece eğlenceli geçerdi. Bu bayramlarda<br />
daha önce Medine’de olduğu gibi özel eğlenceler<br />
düzenlenir, oyunlar oynanırdı. 50 Hatta<br />
bazı haberlere göre, bayramlarda def çalınıp<br />
şarkılar söylenirdi. Rivayetlere göre Kûfeli<br />
sahabîlerden İyâd el-Ensârî, bayramlardan<br />
birini Enbâr’da geçirmişti. Halkın bayram-<br />
larda def çalıp şarkı söylemediklerini görünce<br />
son derece şaşırmış ve “Size ne oluyor def<br />
çalıp şarkı söylemiyorsunuz? Bu sünnettir.<br />
Çünkü Resulullah (s.a.v.) döneminde böyle<br />
yapılıyordu.” diyerek 51 Kûfe’de uygulanmakta<br />
olan bayram eğlencelerinin onlar tarafından<br />
da yapılmasını istemiştir. Yine Yusuf b.<br />
Adiyy’in, bayramlarda Müslüman çocukların<br />
ve cariyelerin yol kenarlarında oturarak, def<br />
çaldıklarını ve şarkı söylediklerini belirtmesi<br />
de, bu eğlencelerin yaygın bir şekilde yapıldığını<br />
göstermektedir. 52 Alûsî, ilk dönemlerde<br />
bayramların sade bir şekilde kutlandığını,<br />
Emevîler döneminde özellikle Medine’de def,<br />
ud, zurna ve benzeri müzik aletleri eşliğinde<br />
şarkılar söyleyerek eğlence geleneğinin başladığını,<br />
bu geleneğin Abbasîler döneminde ise<br />
doruk noktasına ulaştığını rivayet eder. 53<br />
Kûfe, Basra, Fustat ve diğer askeri kentlerde<br />
Hz. Ömer döneminden itibaren <strong>kurban</strong> bayramlarının<br />
daha başka anlamı bulunmaktaydı.<br />
Halkının tamamına yakını askerlerden<br />
oluşan bu kentlerde, özellikle Emevi valisi<br />
Ziyad b. Ebihi döneminden itibaren her arefe<br />
günü, savaşan unsurlar demek olan mukatilenin<br />
rızıkları verilirdi. 54 Böylece halk, <strong>kurban</strong><br />
bayramını yıllık erzaklarını almış olarak karşılar<br />
ve bayramı da büyük bir coşku içerisinde<br />
kutlardı.<br />
Bundan dolayı da bu günlerde oruç gibi, yapılan<br />
ikramı kabule mani hallerin olmamasına<br />
dikkat edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in<br />
bu kabil günlerde oruç tutulmasını kabul<br />
etmemesi gibi; Hz. Ömer’in de, başta Abde<br />
b. Hilâl es-Sekafî (ö.) olmak üzere dönemin<br />
abidlerine Ramazan ve Kurban Bayramlarında<br />
oruç tutmayacaklarına dair yemin ettirdiği<br />
rivayet edilmektedir. 55<br />
Sonuç<br />
Kurban Hz. Adem’den beri varlığını koruyan,<br />
hemen hemen her din ve mezhep mensu-
Erken Dönem İslâm Tarihinde Kurban ve Kurban Bayramı<br />
bu tarafından yerine getirilmeye çalışılan bir<br />
ibadettir. İslâm’dan önce Araplar, kendi tanrılarına<br />
ibadet ederlerken İslâm dini bunu yasaklamış<br />
ve <strong>kurban</strong>ın bir tek Allah’a kesilmesi<br />
gerektiğini vazetmiştir. İslâm’ın ilk yıllarında<br />
konan bu kural değişik zamanlarda kısmen<br />
bozulmuşsa da bir bütün olarak günümüze<br />
kadar varlığını korumuştur.<br />
Arapların Yevmu’n-Nahr veya Yemu’-Teşrik<br />
ya da ‘Iydu’l-Adhâ dedikleri <strong>kurban</strong>ın kesildiği<br />
gün ise İslâm’ın en büyük günlerinden<br />
biri olarak kabul edilmiştir. Bu günde Müslümanlar<br />
değerlerinin izin verdiği nezafet ve<br />
nezakete göre eğlenirlerdi.<br />
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize saygılar<br />
sunuyorum.<br />
Dipnotlar<br />
1 İbnu’l-Kelbî, Kitabu’l-Asnam, (çev: Beyza Düşüngen),<br />
Ankara 1969, 29; Ezrakî, 82. Cevad Ali, V, 89.Suheylî,<br />
I, 356. Kehhale, I, 51. İbrahim Ayeti, Tarihi Peyamberi<br />
İslâm, Tahran, 1366, 7.<br />
2 İbnu’l-Kelbî, 29. İbn Hişam, I, 85. Ezrakî, 82.Cevad<br />
Ali, V, 89. Alusî. II, 202. Suheylî, I,356. İbrahim Ayeti,<br />
7. Muhammedu’l-Ald el-Hadravî, el-Medine fi Sadri’l-<br />
İslâm, Beyrut, 1984. 22.<br />
3 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 29.<br />
4 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 32.<br />
5 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 33.<br />
6 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 37.<br />
7 Bkz. İbnu’l-Kelbi, 40.<br />
8 İbnu’l-Kelbî, 30; Alusî, II,202. Cevad Ali, V, 90.<br />
9 İbnu’l-Kelbî, 30; Alusî, II,202. Cevad Ali, V, 90.<br />
10 Başta Taberî olmak üzere müfessirlerin çoğu, Kevser<br />
Suresi’nin son ayetinin As b. Vâil es-Sehmî hakkında<br />
nazil olduğunu söylemektedirler. Bkz. Muhammed b.<br />
Cerir et-Taberî, Câmiu’l-Byân fi Te’vili’l-Kur’an, Beyrut<br />
1992, XII, 724-725.<br />
11 Bkz. Kurtubi, Tefsir, XX, 218.<br />
12 Bazı müfessirler, Kevser Suresi’nde geçen nahr kavramının<br />
<strong>kurban</strong> anlamında olmayıp; namazda el kaldırma<br />
manasında gelebileceğini söylemektedirler. Oysaki ayette<br />
“Rabbin için namaz kıl!” emri, nahr ifadesinden önce<br />
kullanılmaktadır. Nahrı namazda ellerini kaldır anlamında<br />
kabul edersek ayetin anlamı “Rabbin için namaz<br />
kıl sonra elini namazda kaldır” şeklinde olur ki; namaz<br />
bittikten sonra onda elini kaldırmanın imkânsızlığı ortadadır.<br />
Dahası Hz. Peygamber döneminden itibaren,<br />
<strong>kurban</strong>ların kesildiği bayramın ilk günü için yevmu nahr<br />
ifadesi kullanılmıştır. Zaten bir tek bu durum bile söz<br />
konusu kavramın, bir başka anlama gelme ihtimalini ortadan<br />
kaldırmaktadır.<br />
13 Bkz. Elmalı IX 108 vd.<br />
14 Bkz. İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kubra, Beyrut trs, I, 248-<br />
249; ayrıca bkz. Muhammed b. Cerir et-Taberî, Tarihu’l-<br />
Umem ve’l-Mulûk, Beyrut 1987, III, 28-29; Ebu’l-Ferec<br />
Abdurrahman b. Ali el-Cevziyye, el-Muntazam fi<br />
Tevarihi’l-Mulûk ve’l-Umem, (thk. Süheyl Zekkâr), eyrut<br />
1995, II, 207; İbn Seyyidinnas, Uyûnu’l-Eser fi Nunûni’l-<br />
Meğazi ve’ş-Şemâil ve’s-Siyer,I-II, (thk.Muhammed el-<br />
Aydu’l-Hatravî-Muhyiddin Mito), Beyrut 1996, I, 373-<br />
374.<br />
15 Bkz.İbn Mace, Sunen, Edahi, 3123.<br />
16 Bkz.İbn Mace, Sunen, Edahi, 3123.<br />
17 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3121<br />
18 Bbkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3120.<br />
19 Bkz. İmam Malik, Udhiye, 2135, 2136; Buharî, Udhiye,<br />
1886; ayrıca bkz. İbn Kayyım el-Cevziyye, II, 318.<br />
20 Bkz. İmam Malik, Udhiye, 2137. Hz. Osman’ın kuşatma<br />
altında bulunduğu dönem de aynı şekilde bir <strong>kurban</strong><br />
bayramına denk gelmiştir. Medine’de açlık çeken halkı,<br />
bu açlıktan aynı şekilde Hz. Peygamberin bu uygulaması<br />
kurtaracaktır. Hz. Ali, Medineli Müslümanlara Hz.<br />
Peygamberin bu uygulamasını hatırlatmış ve <strong>kurban</strong><br />
kesmeye gücü yeten insanların <strong>kurban</strong> etlerini evlerinde<br />
saklamamalarını, ihtiyaç sahibi insanlar arasında dağıtmalarını<br />
istemiştir.<br />
21 Bkz. İbn Kayyım el-Cevziyye, Zadu’l-Mead, (çev:, Şükrü<br />
Özen, H. Ahmet Özdemir, Ali Vasfi Kurt), İklim yay,<br />
İstanbul 1989, II, 317.<br />
22 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2133.<br />
23 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2134; benzer bir<br />
hadise için bkz. Kurtubî, XII, 42.<br />
24 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3156; 3161; Hz. Peygamberin<br />
<strong>kurban</strong>ını musalla da kestiğine dair geniş<br />
bilgi için bkz. İbn Cevziyye, II, 321–322. İbn Sa’d ise<br />
Muaviye’nin evinin yanındaki sokakta bulunan musallada<br />
kesmekte idi demektedir (Bkz. Tabakat, I, 249).<br />
Taberi ise Seleme oğulları mahallesinde olduğunu söylemektedir.<br />
(bkz. Taberî, II, 298). Birbirinden farklı<br />
mekânlardan bahsediyormuş gibi görünen bu rivayetleri,<br />
89
90<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
üçü de aynı mekândan bahsetmektedirler. Zira Ensardan<br />
Hazrec kabilesinin bir kolu olan Züreyk b. Âmir b. Züreyk<br />
oğullarına aynı zamanda Muaviye oğulları da denilmekte<br />
idi. Bunları mahalleleri ise Salim oğullarının<br />
mahallesinin bitişiğinde yer alıyordu. Dolayısıyla musalla<br />
Salim oğullarının mahallesinde yer almakla birlikte<br />
Züreyk oğullarına giden yolun bitişiğinde idi.<br />
25 Bkz. İbn Sa’d, I, 249; İbn Seyyidinnas, I, 374.<br />
26 Bkz. İmam Malik, el-Muvatta, Kitabu’d-Dahaya, 2127.<br />
27 Bayram namazları da burada kılınırdı. Bkz. Abdurrezak<br />
b. Hemâm, el-Musannef, Beyrut 1983, III, 301; İbn<br />
Şeybe, II, 70; 89.<br />
28 Merv’de İslâm’ın ilk yıllarında Cuma ve bayram namazları<br />
ise şehrin meydanında kılınmaktaydı<br />
29 Hadis mecmualarının anlattığına göre Hz. Peygamber,<br />
her yıl <strong>kurban</strong> bayramında iki <strong>kurban</strong> keserdi. Bir başka<br />
ifade ile iki adet koç <strong>kurban</strong> ederdi. (İbn Mace, Kitabu’l-<br />
Edahi, 3120). Bu koçlardan birini kendisi ve ailesi adına,<br />
diğerini ise ümmeti adına keserdi (İbn Mace, Kitabu’l-<br />
Edahi, 3122). Bazı rivayetlere göre ise Hz. Peygamber,<br />
bu <strong>kurban</strong>lardan birini çok sevdiği müteveffa eşi Hz.<br />
Hatice için keserdi.<br />
30 Bkz. İmam Malik, Kitabu’d-Dahaya, 2132; İbn Mace,<br />
Kitabu’l-Edahi, 3147; İbn Cevziyye, II, 323.<br />
31 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3148.<br />
32 Bkz. Nesai, İydeyn, 1.<br />
33 Yukarıdaki hadis Ebu Davud tarafından rivayet edilmektedir.<br />
Kurbanın en büyük bayram olması farklı mezheplerde<br />
değişik şekillerde dile getirilmiştir. Bu mezheplerden biri<br />
olan Dürizilere göre; Bütün akıllılar her Cuma akşamı<br />
halvetlerinde dini kitapları okuyarak vakit geçiriyorlardı.<br />
Geçirilecek süre, akılın derecesini küçük veya büyük<br />
olduğunu gösteriyor. Cahiller yalnızca bayramlarda dini<br />
toplantılarda bulunabilirler. Ramazan bayramı küçük<br />
bayram, <strong>kurban</strong> bayramı ise büyük bayramdır.<br />
34 Bkz. İbn Ebi Şeybe, II, 78.<br />
35 Bkz. Abdurrazak, III, 302; İbn Şeybe, II, 87.<br />
36 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 87.<br />
37 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 87.<br />
38 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 88.<br />
39 Bkz. İbn Ebi Şeybe, II, 69.<br />
40 Âlûsî, I, 365<br />
41 Bkz. İbn Ebî Şeybe, II, 69.<br />
42 Bkz. Kutubu’-sitte, XVII, 414. Kaynaklarımızın ifadesine<br />
göre Peygamber efendimiz, Ramazan Bayramı günü<br />
kahvaltının hemen yapılmasını arzu ederlerken, <strong>kurban</strong><br />
bayramında ise günün ilk yemeği kesilen <strong>kurban</strong> etinden<br />
olurdu. Daha sonraki dönemlerde de bu gelenek aynen<br />
yaşamıştır. Bkz. Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şeybe,<br />
el-Musannef fi’l-Ehâdis ve’l-Âsâr, (thk. Said Muhammed<br />
Lahhâm), Beyrut 1989, II, 68; III, 306.<br />
43 İbn Cevziyye, II, 320–321.<br />
44 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3120, 3121,3122.<br />
45 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3130.<br />
46 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3122.<br />
47 Bkz. İbn Mace, Sunen, Edahi, 3134, 3135.<br />
48 Bkz. İbn Mace, Kitabu’l-Edahi, 3131.<br />
49 Buhârî, Îdeyn, 2; Müslim, Salâtü’l-Îdeyn, 17-21.<br />
50 Vekî’, II, 212<br />
51 Bağdadî, Tarih, I, 207<br />
52 Bkz. Bağdadî, Tarih, I, 207<br />
53 Bkz. Âlûsî, I, 368<br />
54 Bkz. Belâzürî, Ensab, IV/I, 219. Rızıklar cizye ve harac<br />
mukabili olarak gelen mallardan ödenmekteydi. Örneğin<br />
Muaviye döneminde iç yağ, bal, zaferan ve yemen safranı<br />
olarak dağıtılmıştır. Bkz. İbn Zenceveyh, II, 561, 562<br />
55 İbn Sa’d, VI, 161
Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />
Kurban ve Modernlik:<br />
Mısır Örneği<br />
Siyasal ve Sosyal Bilimler üniversitesinden<br />
mezun bir insan olarak, Mısır’dan<br />
gelmiş bulunmaktayım. Mısır’da,<br />
Türkiye’de olduğu gibi Kurban Bayramı hakkında<br />
bilim adamları arasında tartışmalar,<br />
kargaşalar, düşünce ve kültürel fikir ayrılıkları<br />
bulunmamaktadır. Bizlerde, iki dini bayram<br />
kutlanmaktadır; Ramazanın sona ermesi ile<br />
küçük bayram olarak adlandırdığımız Ramazan<br />
Bayramı ve Hac farizasının ardından<br />
Mısırda Büyük bayram olarak tanımlanan<br />
Kurban bayramı. Bu bayramda milyonlarca<br />
Müslüman, Arafat’a çıkarak Allah’ın tekliğine<br />
tekbir getirir ve İslâm ümmetinin birliğine<br />
dualar ederler.<br />
Kurban, feda etme kelimesinin simgesi ve anlamıdır,<br />
“Yüce bir <strong>kurban</strong>ı kendisine feda ettik!”<br />
ayetinden yola çıkarak mekân ve zaman<br />
aşımına rağmen, İslâm aleminin ve tüm insanlığın<br />
gerçek önderleri olan Peygamberlerin<br />
hareketlerinin devamlılığını sürdürdüğümüzün<br />
tekididir. Bizler çağdaşlığı, yeniliği, aklı<br />
ve kişilik mantığını üçüncü bin yılda dolu dolu<br />
yaşayarak İbrahim Peygamber’e (a.s) karşı<br />
minnet borcumuzu ve şükranlarımızı, onunla<br />
beraber Kurban Bayramı’nı kutlayarak ifade<br />
etmekteyiz. “Sizi daha önce Müslümanlar<br />
olarak adlandırmıştır.” ayeti Hz. İbrahim’in,<br />
tüm peygamberlerin ve Müslümanların babası<br />
olduğunun açık işaretidir. Aynı zamanda<br />
Dr. Kamal HABİB<br />
Mısır<br />
bizler, kendisine ve babamız “İsmail”e (a.s.)<br />
vicdanca iştirak etmekteyiz. Peygamberimiz<br />
Muhammed (s.a.v.) kendisine intisap etmektedir.<br />
Burada intisap İslâm adresi ve Allah’a<br />
teslimiyet anlamına gelmektedir. “Müslüman<br />
olduklarında, kendisine Ey İbrahim rüyan<br />
doğru çıktı, ihsan edenleri böyle ödüllendiririz<br />
diye seslendik ”.<br />
İmamımız İbrahim, örneğimiz İsmail’dir.<br />
Peygamberimiz’le çok güçlü bağlantıları vardır.<br />
Bugün, çok derin okyanuslara dalarak<br />
hayrete düşen insan; dalgalar üstünde dalgalar<br />
ve dalgalar üstünde bulutlar, birbiri üzerine<br />
karanlıklar ile örtünmektedir. Örnek olmadan<br />
91
92<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yaşayamayız, peygamberlerin yolunda gitmek;<br />
doğru örneği takip etmeye devam etmek ve<br />
gitmemiz gereken yol anlamına gelmektedir.<br />
Aynı zamanda kendimizi, şeytani arzulardan<br />
men etmek, şeytana uymaktan vazgeçip sadece<br />
ve sadece Allaha tapmakla salih kullar olmalıyız.<br />
“Yaratmak ve buyruklar kendisine aittir.”.<br />
Kurban, gerçek özgürlüğü ifade eden Allah’a<br />
itaatin, bayram sevincinin asıl adresi ve adı olmanın<br />
yanında, Allahın kullarına rahmetidir;<br />
zorluk veya acı ve keder çekmelerini istememektedir.<br />
Kurban, İsmail’in (a.s.) nefsi yerine<br />
feda edilmiştir. Kurban, Hz. Muhammed’in<br />
(s.a.v.) sünnetini sürdürmektir; biri kendisine<br />
ve diğeri de ümmetine olmak üzere iki adet<br />
besi boynuzlu koçları kendi eli ile kesmiştir.<br />
Kurban aslında kıyamet gününe dek devam<br />
edecek bugünü, geleceği ve geçmişi birbirine<br />
bağlayan psikolojik sistemin bir bölümüdür.<br />
Hac içerisindeki ibadetlerden biri olup feda<br />
etmek anlamının sembolüdür. “Allah’a dua et<br />
ve <strong>kurban</strong> kes!” ayetinden yola çıkarsak, ‘dua’<br />
ve ‘<strong>kurban</strong> kesmek’; zaman, mekân, tarih, tabiat<br />
ve insanın kendisini aşarak Allah ve kul<br />
arasında, insan ve şeriatı arasında, tüm peygamberler<br />
ve inananları arasındaki asla ayrılmayan<br />
çok güçlü bir bağlantıdır.<br />
Kurban, Müslümanlar arasında ki sosyal<br />
bağlantıları güçlendirir. Bayram geldiğinde<br />
zenginler ve fakirler arasında aş hususunda<br />
ayrışma olmaz. Bu da Müslümanlar arasında<br />
sosyal birliğin ve sevginin yaygınlaşmasının<br />
simgesidir. Kurban sahibi, <strong>kurban</strong>ın üçte birini<br />
kendi ailesine, üçte birini arkadaşlarına<br />
ve tanıdıklarına, kalan üçte birini ise fakirlere<br />
dağıtmaktadır. Bu da, gerçek sosyal ilişkiler<br />
şebekesi içerisinde olduğumuzun bir göstergesi,<br />
insanı ayakta tutan bir birliğin simgesi<br />
olup fakirlerin, dostların kucaklaşmasını sağlar.<br />
Yaşam İslâm tasavvurunda, beşeri ilişkiler<br />
üzerine kurulan sosyal yardımlaşma ve birlikteliktir.<br />
İlişkiler dikey olmayıp yatay, yaradılış<br />
mantığı ile insancıl, karşılıklı sorumluluk şek-<br />
lini almaktadır. Din sadece, dinsel vecibelerden<br />
ari insancıl merhametten ibaret değildir.<br />
İnsanların birbirlerinden sorumlu olmaları,<br />
sadece söylem ile olmayıp gerçek, yaşanan,<br />
yenilenen yorumdur.<br />
Yukarda belirttiğimiz sistem Yüce Allah tarafından<br />
bize koymuş olduğu bir kural ve yasadır.<br />
Dahası insanüstü, toplum üstü bir yasadır.<br />
Tanrılığın, Allah’ın birliğine iman ve ibadet<br />
etmenin esaslarını bize belirtir. İnsanın yeryüzünde<br />
en yüce varlık, medeniyetlerin kurucusu<br />
olması nedeni ile yola çıkıldığında yüce<br />
bir kaynaktan gelmiş olup insancıl, sosyal<br />
amellerin bir parçasıdır (İbni Haldun)<br />
Kurban ve Çağdaşlık<br />
İbrahim (a.s.) zamanından bu yana durmaksızın<br />
uzanan din-şeriat emelleri ve insan amelleri<br />
arasındaki ilişki sorusu; çağdaş bakışla,<br />
geleneksel arasındaki ilişki olduğu gözükmektedir.<br />
Yenilik, eski olan, geleneksel her şeyden<br />
vazgeçmek anlamına gelir. Başka bir deyişle,<br />
özellikle Hıristiyan Katolik mezhebinin deneyimindeki<br />
din gericiliğinden uzaklaşılması<br />
anlamına gelir. Aklın mukaddes olduğuna<br />
inanarak yeni kaynaklar icat etmesi, aklın icat<br />
ettiği fikirler veya maddeler çağdaşlığın göstergesi;<br />
yenilikçiliğin esası olan aydınlatmak,<br />
yöneltmek, yol göstermek dışında, insanın zatından<br />
kaynaklanan bir fiildir diye kabul edilmiştir.<br />
Bu garip bilimin adresi, dinden nefret<br />
etmek esasına dayalı olup din, tembellik, cehalet<br />
ve istibdatçı bir adres olarak gösterilmektedir.<br />
“İnsan Hakları” olarak adlandırılan<br />
özgürlük, kardeşlik ve eşitlik kavramları gibi<br />
insanın icat ettiği değişik kavramların, batı<br />
kültürüne dayanan sosyal hayatta “dinin”,<br />
dini hislerin” ve “ibadetlerin” yerine geçeceği<br />
varsayılmıştır. Ancak bu zor ve imkansızdır.<br />
İspatı ise, din daha güçlü bir imaj kazanmış;<br />
karşı gelinemez, güçlü toplumsal ve siyasal şekil<br />
almıştır. Çünkü batının bilim mantığı ve<br />
varsayımları çok güçlü bir şekilde sarsıntıya
Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />
uğramaktadır. Bu konuda, “Alain Touraine”,<br />
“Jürgen Habermas” ve “Antony Giddens” gibi<br />
batılı düşünce adamlarının dediklerine kulak<br />
verelim: “Alain Touraine” şunları demiştir;<br />
“Bizler, suların yükselmesi ile yıkılan kum<br />
sarayı gibiyiz, gözlerimizin önünde yapay bir<br />
toplum yok olmaktadır. Kültürü önemsemez<br />
hale geldik, tabii kaynakları yok ediyoruz, insan<br />
iş gücü ile sürekli yükselişe geçen refah<br />
ve yoksulluktan kurtulmak bizi artık etkilememektedir.<br />
Tarihimizi sorgulamamaktayız,<br />
babalarımıza olan saygıyı yitirmekteyiz,<br />
ahlâkımız değişmektedir, kâr ve sevinç uğruna<br />
yıkıcı hazlar ile hırsı ve saygıdeğerliği karıştırmaktayız.<br />
Bilimselliğe, sosyalizme veya<br />
kapitalizme dayanan dinler, hiç bir gelişme<br />
göstermemiştir. Ancak sermaye birikimi için<br />
baskı yaratan bazı rejimler tarafından ideoloji<br />
olarak kullanılmaktadır. Her güzel ve göz<br />
kamaştırıcı şey sonunda üzüntü ve hüzün yaratır.<br />
Kibirlilik ve dayatmacılık ise dünyaya,<br />
insana yıkım ve tehlike işaretine dönüşür.”<br />
“Çalışan sosyal kişiliği ihya etmek,” olarak<br />
adlandırdığımız eylemler üzerinden sosyal<br />
eylemi geri kazanmak, batı sosyal bilimlerinin<br />
fikir eksenidir çünkü sanayi ve programlanmış<br />
toplumun zorunlu kıldığı düzenleme şekli,<br />
Max Weber’in “Demir Kafes”ine kaldırmasıyla<br />
fikri yaratan toplumsal eylem sona ermiştir.<br />
Batılı toplum bilimi her ne kadar topluma,<br />
tabiata, esaslara ve tahakküme odaklanıyor<br />
ise de “toplumsal etkinliğe” odaklanmamıştır.<br />
Halbuki İslâm’ın insani ve meşru sistemi,<br />
insan fiiline odaklanmış olarak başlamıştır,<br />
“Allah sözüne bağlı kalıp doğru olanı sadakatlerinden<br />
dolayı mükâfatlandıracak, münafıkları<br />
da dilerse azaplandıracak veya tövbelerini<br />
kabul edecektir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır,<br />
çok esirgeyendir.” Burada <strong>kurban</strong>, insanın<br />
toplumsal öznesini geri kazanmak gibi<br />
bir anlama gelmektedir. Kurban aracılığı ile<br />
Allah ve insan arasında toplumsal bağlarının<br />
devamlılığını belirtmektedir, insanın hedefe,<br />
değere ve anlama ihtiyacı vardır. Kurban ke-<br />
sim imajı taşımasına rağmen, daha büyük bir<br />
değerin devamlılığına hazır olmaktır.<br />
Mısır’da Durum:<br />
Günden güne arttan dine yakınlaşmanın göstergesi<br />
olarak, her yıl yaklaşık 7 Milyon adet<br />
<strong>kurban</strong> kesilmektedir. Kurbanlar, koyun, sığır<br />
ve mandalardan oluşur. Bu hayvanlar Mısırın<br />
%25 deri üretimini karşılamaktadır. Kurbanların<br />
fakirlere dağıtım işini, bir çok kurum<br />
ve dernek üstlenmektedir. “El –Şeriye Derneği”<br />
30 bini aşkın fakire hizmet sunaktadır,<br />
“Mustafa Mahmut” derneğinin çalışma şekli<br />
ise şöyledir; döner sermaye denilen yöntemle<br />
kredi verdiği fakir aileler <strong>kurban</strong>ları besler ve<br />
alıcılar <strong>kurban</strong>larını bu kişilerden satın alır.<br />
Böylece binlerce fakir ailenin maddi sorunu<br />
az da olsa çözülür. Mısır da <strong>kurban</strong> sünnetini<br />
yayınlayan ve <strong>kurban</strong> kesmeyi isteyen kişilere<br />
kolaylık sağlayan ve yol gösteren birçok internet<br />
sitesi bulunmaktadır.<br />
Devletin gerilemesi nedeniyle Mısır’da, ekonomik<br />
durum epeyce zorlaştı. Ekonomik<br />
sıkıntının birçok alanda etkisini göstermesi<br />
üzerine fakirlere yardım eli uzatan dernek ve<br />
kurumlar fakirleri çöküşten himaye etmeye<br />
ağırlık verdiler. Kurban, Mısır’da fakirlik ile<br />
mücadele etmenin yollarından biri sayılmaktadır.<br />
Eski sistemden yeni sisteme geçerek değişen<br />
toplumun, kavgacı tavrını azaltmanın<br />
adresidir.<br />
Sonuç olarak <strong>kurban</strong>, feda etmek, fakirleri<br />
korumak gibi insani duyguları ön plânda<br />
tutan Allah, Peygamberler ve İslâmi değerlerle<br />
bağdaşan bir ameldir. Dünya üzerinde<br />
hâlihazırda genel siyasi cevheri temsil eden<br />
toplumsal sorumluluktur.<br />
Kurban, Hz İbrahim’in tek oğlu İsmail’i<br />
(a.s.) Allah’ın emrine itaat ederek, <strong>kurban</strong> etmesi<br />
ile başlamıştır. Kur-an’ı Kerim’de Hz.<br />
İbrahim’in, “Ben Rabbime gidiyorum. Rabbim<br />
bana doğru yolu gösterecek, Rabbim bana<br />
93
94<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Salihlerden olacak bir evlat ver.” 1 duasının ardından<br />
salihlerden bir evlatla müjdelendiği<br />
haber verilir. Duası kabul edilip bi evlat sahibi<br />
olduktan sonra Hz. İbrahim (baba) ve Hz. İsmail<br />
(oğul) arasında ne olmuştur?<br />
Hikâyeye devam edelim. Oğul yanında koşacak<br />
çağa geldiğinde baba oğla, “Yavrucuğum,<br />
rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir<br />
düşün, ne dersin?” Oğul, babasına, “Babacığım,<br />
emredildiğin şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden<br />
bulursun.” dedi.<br />
Baba ve oğul, Allah’ın emrine itaat etmekten<br />
daha ulvi bir durum olmadığı inancıyla<br />
teslim olurlar; baba oğlunu, oğul ise canını<br />
<strong>kurban</strong> ederek boynunu bıçağın altına koyar.<br />
Böylece Allah tarafından, her ikisinin<br />
imanı ve sıdkı imtihan edilir. Her ikisinin<br />
de hiç şüphe etmeden, istediğine teslim olmasıyla<br />
Allah, bütün kullarını af ve merhamet<br />
ile mükâfatlandırdığı gibi, baba ve oğlu<br />
da mükâfatlandırır. “Her ikisi de teslim olup<br />
onu alnı üzerine yatırınca: Biz ona, EY İbrahim<br />
diye seslendik, rüyayı gerçekleştirdin. Biz<br />
iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu gerçekten,<br />
çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona<br />
büyük bir <strong>kurban</strong> verdik.”<br />
Şüphesiz birçok İslâm alimi ve tefsir erbabı<br />
bu yüce durumu analiz etmiş Bu ayetten yola<br />
çıkarak Allah’a itaat edilmesi, nefis ve ruhun<br />
feda edilebilmesi ve Allah’ın bir olduğuna<br />
iman etmek hakkında çok şeyler söylemiştir.<br />
Ancak İslâm ailesini en iyi şekilde temsil<br />
eden bir kadından çok az bahsedilmiştir; Hacer<br />
Ümmü İsmail (İsmail’in annesi). Oğul<br />
üzerinde annesinin bıraktığı iz, şüphesiz göz<br />
ardı edilemez. Anne ve oğlun da benzer bir<br />
vakası vardır. Bu olayın her adımı, daha sonra<br />
Allah’ın emriyle Hac farzının dayanaklarından<br />
biri hâline gelmiştir.<br />
İsmail annesinin kucağında, henüz emzikli<br />
küçücük bir bebekken (ilâhi vahiy üzerine),<br />
İbrahim (a.s) onları, Arap yarım adası çölüne<br />
götürüp oracıkta yalnız bırakacağını haber verir.<br />
Ayrılık vakti gelince Hacer, “Bizi nasıl yalnız<br />
bırakacaksın? Hiç kendine sormadın mı<br />
ne yeriz, ne içeriz, nasıl bu çölde hayatımızı<br />
sürdürürüz, neden ve bizi buracıkta bırakmanın<br />
hikmeti nedir?” gibi sorular sormaz. Hz.<br />
İbrahim’le arasındaki konuşmada Hacer’in<br />
içerisindeki imanın ve iman huzurunu gösteren<br />
tek bir soru duyarız; “Allah mı sana bu<br />
emri buyurdu?” İbrahim’in (a.s) hiç duraklaman<br />
“Evet.” dediğini görünce, yankısı hâlâ<br />
müminlerin nefislerinde ve dünyanın her yerinde<br />
süren “O zaman bizi şaşırtmayacaktır.”<br />
cümlesini söyler.
Kurban ve Modernlik: Mısır Örneği<br />
Peygamberin annesi ve Müslümanların örneğinin<br />
de bize tekrar tekrar hatırlattığı gibi<br />
Allah, buyruklarını uyguladığımız sürece asla<br />
bizi şaşırtmayacaktır. İbrahim karısını ve çocuğunu<br />
dua ederek çölde bırakır; “Ya Rabbi,<br />
doğrusu olan putlar insanların birçoğunu<br />
saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tabi<br />
olursa, o bendendir, kim de bana karşı gelirse<br />
o da senin merhametine kalmıştır, şüphesiz<br />
sen Gafursun, Rahimsin.” 2<br />
Küçük çocuk susamaya başlar ve ağlayarak su<br />
ister. Annesi “Bu ıssız çölde, dağ ve kum arasında<br />
elimden ne gelir?” deyip çaresizce isyan<br />
edeceğine, ayağa kalkar; Safa ve Merva dağları<br />
arasında koşarak, (evet, koşarak) su aramaya<br />
başlar. Elbette aradığı suyu bulamaz, ancak<br />
umudunu kesmemiştir. Çünkü o, insanlık<br />
haddinin bilincindeydi. Görevi (koşmak) gayret<br />
göstermek ve dua etmekti; Duaların kabul<br />
edilmesinin ise, tek ve bir Allah’ın kudretinde<br />
olduğunun bilincindeydi.<br />
Hacer iki dağ arasında, koşu sayısı yediye ulaşıncaya<br />
dek, yılmadan koşmaya ve dua etmeye<br />
devam eder. Yedi kez koştuktan sonra, Allah’ın<br />
merhameti ile emzikli bebeğinin ayaklarının<br />
altında birden su (zemzem) fışkırır ve cefanın<br />
arkasından hayırlı son gelir, bebek ve Müslüman<br />
annesi sudan içerler. Allah sübhanahü<br />
Teâlâ, İbrahim’in duasını kabul etmişti.<br />
Büyük bir insan topluluğu Hacer, bebeği ve<br />
kendilerine Allah tarafından gönderilen zemzem<br />
kuyusu etrafında toplanırlar; anne ve oğul<br />
çöl ortasında yalnızlıktan kurtulur. Böylece,<br />
çöl ortasında, insanlar tarafından meskun bir<br />
yer oluşur, bu yer Mekke-i Mükeremme’dir.<br />
Allah bu durumu, ( İslam’ın Beşinci farzı )<br />
olan Hac farzının temel vecibelerden birisi<br />
olarak insanlara zorunlu kılar. Müminlerin<br />
annesi Hacer’in koştuğu yolu her müslüman<br />
yedi kez (Safa ve Merve) arasında koşar. Her<br />
müslüman, dünya nimetlerinden yararlanması<br />
için dua etmesi ve rızkı peşinde koşması<br />
gerektiğini bilmelidir. Ayrıca bu hadise, kadının<br />
kucağında emzikli çocuğu olsa bile, erkeği<br />
gibi çaba göstermekle mükellef olduğunu<br />
belirtir. Kendisinden sorumlu kimse olmadığı<br />
zamanlarda, koşulları çerçevesinde elinden<br />
geldiği kadar gayret göstermelidir; kadının en<br />
zayıf olduğu zamanlarda böyle ise, güçlü erkeğin<br />
durumu nasıl olmalıdır sizce.<br />
İsmail’in (a.s) hayatı, annesinin imanının oğluna<br />
derin bir şekilde yansımasıyla başladı.<br />
Gayret edecek (koşacak) çağa gelince, ayeti<br />
kerimede buyrulduğu gibi ikinci cefası başlar,<br />
burada boğazlanması emir edilir daha sonrada<br />
af ve <strong>kurban</strong> ile cefası sona erer.<br />
İslâm, pozitifliğe teşvik eder, ayrıcalık tanımaz.<br />
Her müslüman’ın, İslâm topluluğunda<br />
etkin rolü vardır. Aynı zamanda Kur-an’da da<br />
bahsi geçen bu kıssa, olacakların kesitirilemediği<br />
zamanlarda hayatın dengesini sağlamak<br />
için Allah’a sığınmayı ve durumları takdiri<br />
ilâhiye bırakmayı teşvik eder. Hacer yılmadan<br />
koştu ve dua etti. Elinden geldiğince, insanlık<br />
güç ve sınırları içerisinde çaba gösterdi. Allah’a<br />
sığındı ve kullarını mükâfatlandıracağına<br />
inandı ve iman etti. Sonunda hiç beklemediği<br />
bir anda Allah ona rızkını göndererek<br />
mükâfatlandırdı.<br />
İsmail’i feda etmek masalı, Hakk’a iman etmek,<br />
Allah’a sığınmak ve teslim olmayı bize<br />
anlatmaktadır. Kurban Bayramı, hac simgelerinden<br />
birinin (Safa ve Merve arasında<br />
koşmanın) anlamını ve <strong>kurban</strong>ların İsmail’in<br />
(a.s) feda edilmesi yerine kesildiğini sonsuza<br />
dek bize hatırlatmaktadır.<br />
Dipnotlar<br />
1 Saffat suresi.<br />
2 İbrahim suresi.<br />
95
96<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />
III. OTURUM (Saat: 16.00 - 17.30)<br />
KURBAN’IN ANLAMI<br />
Başkan: Prof. Dr. Alparslan AÇIKGENÇ<br />
Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />
Doç. Dr. Burhanettin TATAR<br />
19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurbanın Hikmeti<br />
Mustafa İSLAMOĞLU<br />
Araştırmacı / Yazar<br />
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
Prof. Dr. Ramazan KAPLAN<br />
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />
Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />
Doç. Dr. Kemal SAYAR<br />
Psikiyatrist<br />
Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />
Doç. Dr. Erol GÖKA<br />
Psikiyatrist
İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />
İslâm’da Kurban Hadisesi<br />
Beşeri Düşünceyi<br />
Nereye Çağırır?<br />
Tarihte iz bırakmış kültürlerdeki <strong>kurban</strong><br />
fenomenini açıklamaya çalışan<br />
teoriler, İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomenini<br />
anlamlandırma noktasında bize felsefi bir destek<br />
sunamamaktadırlar. Sözgelimi, hukuk sisteminin<br />
hakim olmadığı toplumlarda insanlar<br />
arası şiddeti ve intikam duygusunu pratik açıdan<br />
tatmin ederek engellemeye çalışan <strong>kurban</strong><br />
fenomeni ‘ikame’ (substitution) teorisi ile<br />
kısmen açıklanabilir. Kimi dini toplulukların<br />
kızdırdıkları tanrılara <strong>kurban</strong> sunmaları, antropomorfik<br />
teolojik inançlar açısından profan<br />
(kutsal dışı) alandan kutsal alana geçişi sağlaması<br />
bağlamında anlamlı olabilir.<br />
Bu tür yaklaşımlarda ortak olan nokta, karşı<br />
konamaz ya da sonu gelmez bir potansiyel<br />
şiddet durumu karşısında -insanlarla insanlar<br />
ya da insanlarla tanrılar arasında- yine<br />
şiddete (<strong>kurban</strong> sunma) başvurarak, bir tür<br />
barış ya da diyalogun sürdürülmesi çağrısının<br />
yapılmasıdır. 1 Tarladaki ürünü Tanrı’nın<br />
bollaştırmasını sağlamanın bir aracı veya elde<br />
edilen hasatın bir vergisi olarak <strong>kurban</strong>, yine<br />
insanlarla Tanrılar arasında bir tür diyalog ve<br />
barış tarzıdır. Ne var ki, bu diyalog veya barış<br />
tarzı kendi içinde, <strong>kurban</strong> ekonomisinin temel<br />
mantığını barındırır ve az bir fidye ya da çaba<br />
Doç. Dr. Burhanettin TATAR<br />
19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
karşılığında en yüksek verimin ya da sonucun<br />
alınmasını amaçlar.<br />
Bu <strong>kurban</strong> şekilleri, insanın kendi zamansalmekansâl<br />
çevresiyle olabildiğince uyum<br />
içinde yaşayabilmesi için icra edilmiş görünmekte<br />
ve insanın ölüm sonrasına dair her<br />
hangi bir varoluşsal-entelektüel kaygısına atıf<br />
yapmamaktadır. 2 Aksine <strong>kurban</strong> edilen şeylerin<br />
ya da varlıkların, bir tür dönüşüm netice-<br />
97
98<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
sinde tüm potansiyelini açığa çıkarabileceği ve<br />
bu haliyle insanlarla Tanrılar arasında bir tür<br />
medyum (ara ortam) ya da ortak dil oluşturacağı<br />
varsayılmıştır. Böylece İslâm öncesi <strong>kurban</strong><br />
şekiller, genelde insanların kendi dünyevi<br />
ortamlarında huzur ve refah içinde yaşayabilmek<br />
için Tanrı(lar)a, onları memnun edebilecek<br />
bir dil ile seslenebilme arzularını temsil<br />
etmektedir.<br />
Ancak bu insanlar salt beşeri dilin sınırları<br />
içinde Tanrı(lar)a seslenme yerine, kendilerini<br />
Tanrı(lar)ın huzurunda temsil edecek bir<br />
üst düzey sembolik dil oluşturmak istemişlerdir.<br />
Kurbanın ölüm esnasında kutsallaşması,<br />
onun Tanrı(lar)a onların diliyle seslenebilme<br />
gücüne erişmesi anlamına gelmektedir. Böylece<br />
<strong>kurban</strong>ın cansız bedeni, bir tür yeniden<br />
dirilişin ve Tanrı(lar)ın maddeye yeniden dokunuşunun<br />
sembolü olur. Kısacası <strong>kurban</strong>,<br />
hayat ve ölüm arasındaki döngünün sürekliliğini,<br />
madde ile ruh arasındaki uçurumun<br />
aşılmasını sağlamak üzere yeryüzünde yaşayanlar<br />
adına Tanrılar katında elçilik yapar.<br />
Ancak İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeni, bu tür anlama<br />
modelleri içinde açıklanamayacak kadar<br />
farklılık gösterir. Bu fenomeni yalnızca<br />
Allah’a mutlak itaatin bir sembolü veya insanda<br />
varolan şiddet duygusunu bir başka şeye<br />
yansıtarak insanı terbiye etme vasıtası şeklinde<br />
ele almak, felsefi düşünce için tatmin edici<br />
değildir. Zira her iki yaklaşım, temelde bir<br />
yansıtma kuramını öngörmektedir. Yansıtma<br />
kuramına göre <strong>kurban</strong>, insanın Tanrı için en<br />
sevdiği şeyden bile fedakârlık yapabileceğini<br />
veya içindeki şiddet duygusundan arınma arzusunu<br />
yansıtan bir tür ayna işlevini üstlenir.<br />
Dikkat edilecek olursa, bu hâliyle yansıtma<br />
kuramı özellikle mutasavvıfların “kâlbin temizlenerek<br />
Allah’ın tecellisine açık, bir tür<br />
aynaya dönüştürülmesi” fikrine paralellik<br />
arz etmektedir. Bu durumda <strong>kurban</strong> edilen<br />
hayvan, insanın iç dünyasındaki temizlenme<br />
iradesini Tanrı’ya kanıtlama arzusunu bir şekilde<br />
aksettirerek beşerileştirilmektedir.<br />
Ne var ki, <strong>kurban</strong> fenomeninde açıkça belirginleşen<br />
şiddet (kesim) ve ölüm hadisesi,<br />
mahiyeti gereği, tüm rasyonel düşünme yeteneklerimizin<br />
ötesine gitmekte ve derin bir<br />
irrasyonel alan ile bizi baş başa bırakmaktadır.<br />
İnsan bilinci, <strong>kurban</strong>a uygulanan şiddetin<br />
(kesim) ve <strong>kurban</strong>ın ölümünün mahiyetini<br />
anlayamadığı için kendi bilinçsizlik sınırları<br />
ile yüzleşmektedir. Zira insan bilinci, ancak<br />
kendi anlama ufku içine çekip tutabildiği şekliyle<br />
olayları ve gerçekleri kavrayabilir. Kurban<br />
fenomeni ise şiddet ve ölüm gibi, anlama<br />
ufkumuz içine çekilip tutulamayacak iki gerçeklikle<br />
bizi yüzleştirerek beşerileştirilememekte,<br />
insanın temizlenme iradesini Tanrı’ya<br />
kanıtlama arzusunu yansıtan bir aynaya dönüşmemektedir.<br />
Yansıtma kuramının en zayıf noktası, <strong>kurban</strong>ı<br />
sanki insanın önceden belirleyebileceği bir<br />
plânını aksettirebilmesine imkân veren bir<br />
organik vasıta gibi tasarlamasıdır. Bu kuram<br />
sanki, insanın daha önce plânladığı ‘arınma<br />
arzusunun’ bu vasıta sayesinde somutlaştığını<br />
epistemolojik olarak belirleyebileceğini varsaymaktadır.<br />
Kısacası <strong>kurban</strong>ı, Allah’a mutlak<br />
itaatin bir sembolü ya da şiddet duygusundan<br />
uzaklaşmanın bir vasatı olarak ele alan yaklaşımlar<br />
sanki, insan düşüncesinin kendisini<br />
<strong>kurban</strong>ın varlığında yeniden ele geçirebileceğini<br />
tasarlamaktadırlar.<br />
Oysa düşüncenin tekrarlanabilirliği ile <strong>kurban</strong>a<br />
uygulanan şiddetin ve <strong>kurban</strong>ın ölümünün<br />
tekrarlanamazlığı arasında derin bir<br />
uçurum vardır. Kurbanın ölümünün tekrarlanamazlığı,<br />
beşeri düşüncenin asla kendisini<br />
<strong>kurban</strong>ın varlığında yansıtma ve orada<br />
kendisini yeniden ele geçirme imkânına<br />
kavuşamayacağını göstermektedir. Böylece<br />
<strong>kurban</strong>ın hayatının göz önünde elden kayıp<br />
gitmesi gibi, insanın ‘arınma arzusu’ elden<br />
kayıp gitmekte ve bu arzunun gerçekleşip<br />
gerçekleşmediğini ifşa edecek epistemolojik<br />
bir ortam oluşamamaktadır.<br />
Kur-an’ın özellikle, “<strong>kurban</strong>ın kanı ya da eti-
İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />
nin değil, ancak <strong>kurban</strong> kesenin takvasının<br />
Allah katına erişeceğini” 3 belirtmesini bu bağlamda<br />
anlamak uygun görünüyor. Zira ‘takva’,<br />
insanın epistemolojik düzeyde bilebileceği,<br />
önceden plânlayıp sonradan dilediğinde,<br />
kendi anlam ufku içine çekip tutabileceği bir<br />
bilgi değildir. Takva tıpkı, ölürken <strong>kurban</strong>ın<br />
hayatının ellerimiz arasından kayıp gitmesi<br />
gibi, bizden uzaklaşan ve asla geri dönmeyen<br />
bir gerçekliğimizdir.<br />
Felsefi açıdan bizi ilgilendiren temel soru bu<br />
noktada ortaya çıkmaktadır: İslâm’da <strong>kurban</strong><br />
fenomeni, yapısal özelliği nedeniyle şiddet ve<br />
ölüm gibi iki irrasyonel alanla beşeri düşünceyi<br />
baş başa bırakıyorsa, bu durumda beşeri<br />
düşünce yerini tamamen inanç ve teslimiyet<br />
duygusuna mı bırakmalıdır? Yoksa o, daha<br />
ortaya çıkarken anlama ufkumuzun ötesine<br />
kayıp giden ve asla geri dönmeyen şiddet ve<br />
ölüm hadiselerini birer gerçek işaret olarak<br />
algılayıp bu işaretin ardına mı düşmelidir?<br />
Kısacası, İslâm’da <strong>kurban</strong> hadisesi beşeri düşünceyi<br />
nereye çağırır?<br />
Dikkat edilecek olursa bu sorular, İslâm’da<br />
<strong>kurban</strong> fenomeninin basit bir araç-amaç mantığı<br />
içinde ele alınarak, üst düzey manevi yönelişlerimizin<br />
bir sembole indirgenemeyeceğini<br />
ima etmektedir. Her şeyden öte bu sorular,<br />
İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeninin entelektüel düşünce<br />
için bir ‘konu’ değil, bir ‘soru’ olduğunu<br />
gösterir. Kurban fenomenini bir ‘konu’ olarak<br />
ele almak, gerçekte <strong>kurban</strong> fenomenini ‘<strong>kurban</strong>ın<br />
bedeni’ ekseninde anlama çabasıdır.<br />
Kurbanın bedeni; sosyolojik, ekonomik, psikolojik,<br />
siyasi, tıbbi ve edebi açıdan bir ‘teşhir<br />
alanı’ oluşturduğu için hemen herkes tarafından<br />
‘paylaşılabilirlik’ özelliğine sahiptir. Dahası<br />
<strong>kurban</strong>ın bedeni, teknolojik ilerlemeler<br />
sayesinde insan hayatının -doktorlar eliyle<br />
uzatılabilmesi ya da kısaltılabilmesi- bir tür<br />
teknik karar konusu haline geldiği modern<br />
dönemde özel bir anlam kazanmaktadır. Tıbbın<br />
müdahalesiyle insan hayatının uzaması<br />
ya da kısalması bir teknik konuya dönüştükçe,<br />
ölüm fenomeni, eski kültürlerde görülen temsil<br />
araçlarını yitirmekte ve toplumsal algının<br />
bir tür sınır şeridine itilmektedir. 4 Doğrudan<br />
insanın ölümünün toplumsal temsilleri azaldıkça,<br />
<strong>kurban</strong>ın bedeni kaçınılmaz olarak<br />
daha dikkat çeken bir toplumsal teşhir alanına<br />
dönüşmektedir.<br />
Eski kültürlerde, yaşayanlarla ölenler arasındaki<br />
bağın sürekliliğini sağlamak üzere belirlenmiş<br />
olan toplumsal temsiller ya da semboller,<br />
doğal olarak <strong>kurban</strong>ın bedeni ile <strong>kurban</strong>ın<br />
ölümü arasındaki sürekliliği temsil eden sembollerle<br />
yakın anlam ilişkisi içindedir. 5 Bu,<br />
eski kültürlerde <strong>kurban</strong>ın bedeninin, çağımızdakinden<br />
çok farklı olarak, bir teşhir alanı ya<br />
da konu değil, tam aksine madde ile ruh, yeryüzü<br />
ile gökyüzü, birey ile toplum arasındaki<br />
bağların tesisinde rol oynayan, bir tür büyüsel<br />
anlam alanı şeklinde algılandığını gösterir.<br />
Oysa modern teknolojinin desteğiyle özellikle<br />
tıp ilmi, canlıların bedenini küresel düzeyde<br />
anlamı tespit ve teşhir edilebilecek bir mekanizma<br />
veya organizmaya dönüştürdükçe,<br />
<strong>kurban</strong> fenomeni de daha çok <strong>kurban</strong>ın bedeni<br />
üzerinde anlaşılacak bir konuya dönüşmektedir.<br />
Bu durum, aynı zamanda Batı ve<br />
Türk medyasında <strong>kurban</strong> fenomeni üzerinde<br />
her yıl ortaya çıkarılan siyasi, dini ve kültürel<br />
tartışmaların neden daha çok <strong>kurban</strong>ın bedeni<br />
üzerinden yürütüldüğünü kısmen açıklamaktadır.<br />
Modern toplumlar <strong>kurban</strong> fenomenini, <strong>kurban</strong>ın<br />
ölümü gibi tamamen zamansal ve kendisini<br />
gizleyen (paylaşılamayan, teşhire açık<br />
olmayan) boyutuyla anlama yerine, <strong>kurban</strong>ın<br />
bedeni gibi mekansâl ve kendisini küresel düzeyde<br />
paylaşıma açabilen boyutuyla irdeleme<br />
eğilimindedir. Buna paralel olarak, <strong>kurban</strong><br />
kesimi esnasında <strong>kurban</strong>a uygulanan şiddeti<br />
de <strong>kurban</strong>ın bedeni bağlamında bir teşhir<br />
konusuna indirgeyerek, mekansâl düşünmeyi<br />
ön plana çıkarmaktadır.<br />
Oysa belki de felsefi açıdan önemli olan, kur-<br />
99
100<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ban fenomeninin insan düşüncesi önüne çıkardığı<br />
derin zamansallık sorusudur. Kurban,<br />
ölürken bedenini insanlara sunmakta, buna<br />
karşılık ölümünü tümüyle gizlenen bir mahrem<br />
gerçekliğe dönüştürmektedir. Kurbanın<br />
bilincimiz önüne çıkardığı zamansallık sorusu,<br />
sadece ölümünün bir mahrem gerçekliğe<br />
dönüşerek bilincimizden gizlenmesi ile sınırlı<br />
değildir. Kurban sanki, bedenini bizlere emanet<br />
ederken ölümünü asla bir başkasına emanet<br />
edilemeyecek gerçeklik olarak beraberinde<br />
götürmektedir.<br />
Böylece <strong>kurban</strong> ölürken, bir başkasının ölümünü<br />
ertelememekte ya da engellememektedir.<br />
O, sonuçta kendi adına ölmektedir.<br />
Bu durum, gerçekte <strong>kurban</strong>ın bir başkasının<br />
yerine -bir başkası için- ölmediğine işaret<br />
ederek, tüm ‘ikame’ (başkası için) teorilerini<br />
temelinden sarsar. ‘İkame’ teorileri sanki <strong>kurban</strong>ın<br />
ölümünün, bir başkasının ölümünü<br />
ertelettiği ya da engellediği varsayımına dayanır.<br />
Kısacası ‘ikame’ teorileri bir şekilde ‘ölümün<br />
belli bir süre başkasına devredilebilirliği’<br />
anlayışını öngörür.<br />
Oysa İbrahim kıssasına baktığımızda, karşımıza<br />
ikame teorisinden çok daha farklı bir<br />
anlam dünyasının belirdiğini fark ederiz. Hz.<br />
İbrahim’in rüyası doğrultusunda, İsmail’in<br />
<strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmesi ve <strong>kurban</strong> edilecekken<br />
koçun gönderilmesi, asla koçun Hz.<br />
İsmail’in yerine ve onun için <strong>kurban</strong> edildiğini<br />
göstermez. Zira ölüm bilincine sahip olan ve<br />
ölüm bilinci doğrultusunda <strong>kurban</strong> edilmeyi<br />
kabullenen İsmail’dir. Daha açıkçası, insan<br />
hayatının ve bedeninin ölüm bilincine <strong>kurban</strong><br />
edilecek şekilde var olduğunu fark eden<br />
İsmail’dir. Kaldı ki, Yasin Aktay’ın vurguladığı<br />
şekliyle “Aslında Allah’a sunulacak <strong>kurban</strong>,<br />
bu anlamda bir “ikame” olarak düşünülecekse,<br />
bu ikameyi sağlayacak fidyenin İbrahim<br />
tarafından verilmesi gerekirdi. Oysa kıssanın<br />
kendisinde bile fidyenin İbrahim tarafından<br />
değil, bizzat Allah tarafından verildiği görülüyor.<br />
Yani İsmail yerine fidyeyi veren, <strong>kurban</strong>ı<br />
veren bizzat Allah’tır.” 6<br />
İsmail’in <strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmesi; bir<br />
tercihten ziyade, insan hayatının daha doğarken<br />
ölüm bilincine <strong>kurban</strong> olacak şekilde<br />
ortaya çıktığının dramatik bir ifadesidir. Her<br />
insan ölüm bilincine erişir erişmez, kendisini<br />
bu bilinç doğrultusunda ölüm denen gerçekliğe<br />
sunulacak <strong>kurban</strong> olarak kavrar. Buna zıt<br />
olarak koç, ölüm bilincine sahip olmadığı için<br />
gerçekte başkasının yerine değil, sadece kendi<br />
adına ölür.<br />
Gerçek anlamda <strong>kurban</strong> olan koç değil,<br />
İsmail’dir; İsmail’in temsil ettiği insanlardır.<br />
İnsan ölürken, ölüm bilincini ikame eder,<br />
ölüm bilincini somut olarak kendi varlığında<br />
inşa eder. Bu nedenle insan için ölüm, aynı<br />
anda hem bir yıkım, hem de bir inşadır. İnsan,<br />
bilinç sahibi olmanın bedelini ölümüyle öder.<br />
İşte bu bedel ya da ikame nedeniyle gerçek<br />
<strong>kurban</strong> insanın kendisidir. 7<br />
Hz. İsmail <strong>kurban</strong> edilmeyi kabullenmekle,<br />
gerçek <strong>kurban</strong>ın insan olduğunu dramatik<br />
bir şekilde bize göstermektedir. Koçun ölümü<br />
ise, ölümün insan bilinci için ardına düşülmesi<br />
gereken en gerçek bir işaret olduğunu ifşa<br />
eder. Zira koç ölürken, İsmail’i ölümlü olmaktan<br />
kurtarmamakta, aksine ölümün asla<br />
bir başkasına devredilemezliğini açıkça sergilemektedir.<br />
Daha açık deyişle, koçun ölümü<br />
hayatın asla geri döndürülemezliğini yani<br />
zamansallığını ortaya koyar. Asla geri dönüşü<br />
olmayan bir yolda olmanın en radikal anlamı<br />
ölüm esnasında ortaya çıkar. 8<br />
Bu bağlamda İbrahim kıssasında İsmail’in,<br />
Allah’a teslim olma arzusu ile <strong>kurban</strong> edilmeyi<br />
kabullenmesi arasında kurulan yakın bağ,<br />
geçekte insanın geri dönüşü olmayan bir yolda<br />
ilerlemesinin, her zaman Allah’ın huzurunda<br />
durmasıyla eş anlamlı olduğunu ima eder. İnsanın,<br />
sahip olduğu ölüm bilincinin <strong>kurban</strong>ı<br />
olarak yaşaması, geri dönüşü mümkün olmayan<br />
bir yolda ilerlediğini fark etmesi, anılan<br />
kıssada insanın, Allah’ın huzurunda hep aynı
İslâm’da Kurban Hadisesi Beşeri Düşünceyi Nereye Çağırır?<br />
noktada durduğu şeklinde ele alınmaktadır.<br />
İnsan kendisini, her zaman yolda hisseder. 9<br />
Oysa kıssaya göre insan, Allah’ın huzurunda<br />
hep aynı noktadadır. Bu nokta İsmail’in başını<br />
<strong>kurban</strong> edilmek üzere koyduğu taş ile sembolize<br />
edilmektedir.<br />
Sonuç olarak, İslâm’da <strong>kurban</strong> fenomeni hem<br />
<strong>kurban</strong>ın bedeninin mekânsallığı, teşhir alanı<br />
olarak paylaşılabilirliği, hem de ölümünün<br />
zamansallığı, mahrem bir gerçeklik olarak<br />
bizden gizlenmesi nedeniyle birbirine zıt iki<br />
açıdan tezahür etmektedir. Kurbanın bedeni<br />
‘konu’, <strong>kurban</strong>ın ölümü ise bir ‘soru’ olarak<br />
karşımıza çıkmaktadır. Belki modern öznelciliğin<br />
bir sonucu olarak <strong>kurban</strong> fenomeni, modern<br />
toplumlarda daha çok bir nesnelleştirme,<br />
teşhir alanı şeklinde ele alınarak onun, bilinçlerimiz<br />
önüne çıkardığı derin zamansallık<br />
sorusu göz ardı edilmektedir. Hz. İbrahim’in,<br />
oğlu İsmail’i <strong>kurban</strong> etme teşebbüsüyle ilgili<br />
kıssa, gerçek <strong>kurban</strong>ın ölüm bilincine sahip<br />
insandan başkası olmadığını ve ölüme gidişin<br />
ise gerçekte Allah’ın huzurunda, hep aynı<br />
noktada kalma olayından başka bir şey olmadığını<br />
sembolize etmektedir. Böylece <strong>kurban</strong><br />
olarak kestiğimiz hayvanlar, bizlere bir taraftan<br />
ölümün asla bir başkasına devredilemezliğini<br />
açıkça gösterirlerken, diğer taraftan asıl<br />
<strong>kurban</strong>ların kendileri değil, bizler olduğumuzu<br />
yeniden, yeniden hatırlatırlar.<br />
Dipnotlar<br />
1 Kuşkusuz <strong>kurban</strong> fenomeni, hem şiddeti hem de kutsallığı<br />
aynı anda içermesi nedeniyle, kendi içinde derin<br />
bir çelişki ya da paradoksu barındırmaktadır. Bu çelişki<br />
ya da paradoksal durumun farklı açılardan analizi için<br />
bkz. Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, çev. Necmiye Alpay,<br />
İstanbul: Kanat Kitap, 2003.<br />
2 Burada Yahudi ve Hristiyan teolojisi bağlamında <strong>kurban</strong><br />
kavramını, hem İslâmi hem de İslâmi olmayan diğer<br />
kültürel <strong>kurban</strong> telakkilerinden ayrı bir inceleme ve teori<br />
konusu olarak şimdilik dikkate almıyoruz.<br />
3 Kur’an, Hac, 22/37<br />
4 Ayrıntılı bilgi ve analizler için bkz. H-G. Gadamer, The<br />
Enigma of Health: The Art of Healing in a Scientific Age,<br />
trans. J. Gaiger and N. Walker, Stanford: Stanford University<br />
Press, 1996 , ss. 61-69<br />
5 Bu bağlamda farklı örnekler için bkz. Mircea Eliade,<br />
Dinler Tarihine Giriş, çev. Lale Arslan, İstanbul: Kabalcı<br />
Yayınevi, 2003, ss. 332-349.<br />
6 Yasin Aktay, “Kurban ve ‘Ölümün Devredilemezliği’”,<br />
Yeni Şafak, 22.12.2007<br />
7 Elbette insan bilincinin sonunu ya da sınırını salt ölüm<br />
olayı ile anlayarak, hayat ve ölüm arasındaki uçurumu<br />
tümüyle belirsizleştirmek gerekmez. Sözgelimi insan<br />
bilinci, her zaman farklı gerçekliklere ‘maruz kaldığını’<br />
fark ederek kendisini, hayat süreci içinde yine bir tür <strong>kurban</strong><br />
olarak algılar. ‘Maruz kalma’ olayı, her şeyden önce<br />
bilincin ‘açık uçluluğunu’ ve insan varlığının maruz kaldığı<br />
gerçeklikler, karşısında sürekli dönüşme potansiyeline<br />
sahip olduğunu dile getirmesi açısından önemlidir.<br />
Ancak ölüm, sonunda insan varlığının dönüşme potansiyelinin<br />
en radikal biçimde açığa çıkması durumu olarak,<br />
her zaman <strong>kurban</strong> kelimesinin tam merkezinde yer alır.<br />
8 Yolda olmanın zamansallığı ise Aktay’ın, ‘varoluş düzeyi’<br />
ifadesiyle işaret ettiği gerçeklik içinde tezahür eder.<br />
“Herkes, tercih ettikleriyle bir yere yaklaşırken sınırsızca<br />
başka bir yerlere uzaklaşır. Yapılan bir eylemle, ona alternatif<br />
olan bütün eylemler bir bakıma feda edilir. Bir<br />
eylemi yapmakla, sayısız başka eylemlerin yapılmasından<br />
feragat edilmiş olur. Bu anlamda <strong>kurban</strong>, aslında<br />
insan varoluşunun hiç kimsenin dışında kalamadığı bir<br />
düzeyidir. Herkes hayatı, bir <strong>kurban</strong> ve uzaklaşma olarak<br />
yaşar. Önemli olan, bu <strong>kurban</strong> eyleminde kimin, neyi<br />
kıble olarak seçtiği, <strong>kurban</strong>ı ne adına uyguladığıdır. Bu<br />
çerçevede <strong>kurban</strong>, insan varoluşunun en temel düzeyidir.”<br />
Yasin Aktay, “Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban”,<br />
Uluslararası Kurban Sempozyumu, Bayrampaşa Belediyesi,<br />
8-9 Aralık 2007, İstanbul.<br />
9 Aktay’ın ifadesiyle “Kurbana ihtiyacı olan, [Allah’a]<br />
yaklaşmakla dirilecek olan insandır.” Kuşkusuz bu ifade,<br />
tümüyle hermenötik bir tecrübeyi dile getirmekte<br />
ve Allah’ın doğru olarak tanımladığı anlam dünyasını,<br />
insanın kendi varlığında somut gerçekliğe dönüştürme<br />
sürecine işaret etmektedir. ‘diriliş’, bu hâliyle, Allah’ın<br />
doğru gördüğü şeyin, ölüm sonrası kendi gerçekliğini<br />
ifşa etmeye başlamasıdır. Mevlana, Mesnevi’sinde ekmeğin<br />
bize kendisini neden sunduğuna dair soruyu sorduktan<br />
sonra, “bizde dirilmek için” şeklinde cevaplandırır.<br />
Bu cevap, Aktay’ın ‘diriliş’ kelimesiyle ifade etmek istediği<br />
şeyi bir başka açıdan seslendirir. Zira hem Aktay’ın<br />
yukarıdaki ifadesinde, hem de Mevlana’nın cevabında<br />
‘diriliş’, dirilme amacıyla bir varlığın kendisini üst düzey<br />
başka bir varlığa açık tutması, bir anlamda <strong>kurban</strong> edilerek<br />
üst düzey varoluş imkânına erişmesidir.<br />
101
102<br />
İbadetlerin Hikmeti<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
İbadetlerde üç şey aranır: İllet, maslahat, hikmet.<br />
İlletler ibadetlerin sebepleri, maslahatlar yararları,<br />
hikmetler gayeleriyle ilişkilidir.<br />
Hikmetsiz ibadet olmaz, zira:<br />
1. Allah abesle iştigal etmez. Kur’an bu meyanda<br />
şöyle der: “Yoksa Bizim sizi anlam ve amaçtan<br />
yoksun olarak yarattığımızı mı sanıyorsunuz?<br />
23:115) Abesin Kur’an’da bir karşılığı da<br />
“batıl”dır. “Onlar göklerin ve yerin yaratılışı<br />
üzerinde düşünürler ve derler ki: Rabbimiz<br />
sen bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın”.<br />
O her şeyi “hak ile” (bi’l-hakk) yaratmıştır.<br />
Bir şeyi hak ile yaratmak, bir anlam ve<br />
amaca mebni olarak yaratmaktır.<br />
2. İbadetleri ibadet yapan niyetlerdir. Niyet,<br />
bir bilinçlilik halidir. Dolayısıyla niyet, ibadete<br />
amaçlılık ve anlamlılık katar. Anlamsızlığın<br />
ve amaçsızlığın olduğu yerde niyetten söz edilemez.<br />
Bu, Kurban ibadeti için de geçerlidir.<br />
Niyet bir ibadetin “aksa’l-ğaye”sini gösterir.<br />
Hikmetler bazen illetlerle, bazen de maslahatlarla<br />
karıştırılır. Oysaki hikmetler gayelerle<br />
alakalıdır. Zira hikmet “muhakeme” yoluyla<br />
“ihkam etmek” (bağlamak) veya “hüküm<br />
vermek”tir. Peygamberlere kitap ve hikmet<br />
Kurbanın<br />
Hikmeti<br />
Mustafa İSLAMOĞLU<br />
Araştırmacı / Yazar<br />
verildiğini söyleyen ayetlere yönelik istikrai bir<br />
okuma, bizi “kitabı hayata dökecek bir muhakeme”<br />
tanımına ulaştırır. Bir ibadetin hikmeti,<br />
onu bir yere “bağlamak”tır. Yani, onun anlam<br />
ve amacını keşfetmektir. Onun, insanın “ma<br />
hulika leh”ini gerçekleştirmede oynadığı rolü<br />
tesbit etmektir. Belki onunla insanın nereye<br />
“bağlandığını” (ihkam) veya onun insanı nereye<br />
bağladığını tesbit etmektir.<br />
İbadetlerin hikmeti bazen onları emreden<br />
nasların açık ve zımni delaletleri ve hal karineleri<br />
yoluyla, bazen de muhakeme ve tüme<br />
varım yoluyla bilinebilir.
Kurbanın Hikmeti<br />
Kurban ibadetinin hikmeti, Kurban’ın amacını<br />
açıklayan Kur’an’daki tek yer olan Hac<br />
suresinin 36 ve 37. ayetlerinde mündemiç bulunmaktadır.<br />
Kurban İbadetinin Hikmeti: Teshir Sırrı<br />
“Hayvanların <strong>kurban</strong> edilmesine gelince; Biz<br />
onu sizin için içerisinde nice hayırlar barındıran<br />
Allah’ın simgelerinden biri olarak (ibadet)<br />
kıldık: o halde, (ön ayaklarından biri<br />
bağlanıp) sıra sıra diz çöktürülen hayvanları<br />
<strong>kurban</strong> ederken* Allah’ın ismini anın; nihayet<br />
onların yanı yere gelince; artık ondan siz<br />
de yiyin, ihtiyacını belli eden ya da etmeyen<br />
herkese de yedirin:<br />
Bu böyledir; zira, Biz onları size musahhar<br />
kılmışızdır; umulur ki şükredersiniz.<br />
Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır;<br />
fakat sizden O’na ulaşan yalnızca O’na<br />
karşı gösterdiğiniz derin sorumluluk bilincidir.<br />
Böylece, onları size musahhar kıldı ki,<br />
size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ın yüceliğini<br />
layıkıyla takdir edesiniz; ve (sen Ey<br />
Peygamber,) iyileri (O’nun rızasıyla) müjdele.”<br />
(Hac, 36-37)<br />
Bu ayetler Kurban’ın hikmetini onun eti ve kanı<br />
gibi maddi unsurlarında değil, manevi boyutta<br />
aramamız gerektiğini gösterir.<br />
Bu iki ayette <strong>kurban</strong>ın hikmetini bulmamızı<br />
kolaylaştıran iki ibare vardır: 36. ayetin sonunda<br />
yer alan şu cümle: “Kezalike sahharnaha<br />
lekum leallekum teşkurun”. Ve 37. ayetin<br />
ortasında yer alan şu cümle: “Kezalike sahharaha<br />
lekum”.<br />
Teshir, insanın ekremiyyet sırrıdır ve yaratılmışlar<br />
içindeki kerametini gösterir. Teshir<br />
ayetlerindeki “lam”ın dilsel konumu gereği,<br />
“İnsanın emrine amade kılınmayı” veya “İnsana<br />
hizmet maksadıyla bir yasaya uygun yaratılmayı”<br />
ifade eder. Ödünç bir kalıpla ifade<br />
edersek: Bir şeyin insana musahhar kılınması,<br />
onun üzerine Allah’ın “insanî hizmete mahsustur”<br />
yazmasıdır. Kur’an’a göre: Nehirleri,<br />
yıldızları, güneşi ve ayı, geceyi ve gündüzü,<br />
denizleri, yerde ve gökte bulunan her şeyi,<br />
kuşları ve bulutları musahhar kılmıştır. Kurban<br />
edilen hayvanlar da musahhar kılınanlar<br />
arasındadır. Kurban’ın hikmeti “kezalike” işaret<br />
ismiyle “musahhar kıldığımızı beyan için<br />
<strong>kurban</strong> kesilmesini teşri kıldık” zımni ifadesinde<br />
yatmaktadır.<br />
Teshir: Varlık Hiyerarşisi<br />
Kur’an teshiri hatırlatmakla şirkin temel kaynaklarından<br />
birini kurutmayı amaçlamıştır.<br />
Zira Allah şirki kendisine zarar verdiği için<br />
değil, insana zarar verdiği için yasaklamıştır.<br />
Şirk özne olarak yaratılan insanın eşya karşısında<br />
kendisini nesneleştirerek tüketmesidir.<br />
Ve her şirk insanın ilahi yaratılış hiyerarşisindeki<br />
yerini unutması sonucunda gerçekleşir.<br />
Kur’an’daki teshir ile ilgili tüm uyarıların ortak<br />
bir amacı vardı: Varlığın bir hiyerarşisi olduğu<br />
ve insanın bu ilahi hiyerarşiye saygı göstermesinin<br />
gerekliliği. İslam literatüründe varlık hiyerarşisine<br />
“meratibu’l-vücud” adı verilir.<br />
Varlığın bir hiyerarşiden yoksun olduğunu düşünmek,<br />
tesadüfü Yaratıcı ilan etmekten başka<br />
bir şey değil. Bu tür materyalist bir yaklaşımın<br />
ahlaki nihilizmle sonuçlanması bir yana,<br />
insanın kendi değerini-haddini bilmemesiyle,<br />
dolayısıyla insanın ve insanlığın tükenişiyle<br />
sonuçlanacağı bir hakikattir. Kur’an’ın, insanın<br />
“ahseniyyet” ve “ekremiyyeti”nden söz etmesi,<br />
lugavi açıdan tartışmasız bir biçimde ilahi<br />
yaratışta bir meratibin varlığına delalet eder.<br />
İnsan varlık hiyerarşisini her bozduğunda, başına<br />
iş alır. Sahte kutsalların icadıyla sonuçlanan tüm<br />
sapmaların temelinde varlık hiyerarşisine hürmetsizlik<br />
yatar. Varlık hiyerarşisi, teshirin sırrıdır.<br />
Musahhar kılındığı buyurulan unsurlara tek<br />
tek bakalım: Yıldızlar, güneş, ay, okyanıslar,<br />
103
104<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
nehirler, gece, gündüz ve hayvanlar…<br />
Bunların bir kısmı, insanoğlunun kendisini<br />
onun karşısında aciz hissettiği, bu acziyetin<br />
giderek korkuya, korku tazime, tazimin takdise,<br />
takdisin tapınmaya dönüştüğü varlıklardır.<br />
Güneşe, aya, yıldızlara, denize, ırmağa tanrılık<br />
yakıştırıp tapınan kadim kavimleri işte bu<br />
bağlamda anmak gerek. Mesela eski mısırlıların<br />
“güneş tanrısı”, Sümerlerin “ay tanrıçası”,<br />
Urluların yıldızlara tapınmaları, Mısırlıların<br />
Nil nehrine kutsallık yüklemeleri ilk elde akla<br />
gelebilecek örnekler.<br />
İcad edilmiş bu sahte kutsallıklar, tarihte çoğu<br />
zaman cinayete dönüşebilmiştir. Mesela her<br />
sene bakire bir kızın Nil’e <strong>kurban</strong> edilmesi<br />
bunun örneklerinden sadece biridir.<br />
Yine musahhar kılındığı buyurulan “gece”yi<br />
ele alalım. Cahiliyye insanı geceyi bir tür “şer<br />
ilahı” gibi tasavvur etmeye başlamıştı. Onlara<br />
göre tüm belalar gece gelirdi. Kur’an, bu cahili<br />
gece tasavvurunu yıkmak için geceye defalarca<br />
yemin eder. Geceye yemin edilmesi, onun da<br />
Allah’ın buyruğu altında olduğunu ifadeden<br />
başka bir şey değildir.<br />
Musahhar kılındığı buyurulan unsurlardan<br />
yabani hayvanları temsilen kuşlar, evcilleri<br />
temsilen de <strong>kurban</strong>lık hayvanlar, insanın<br />
minnet duygusuyla başlayan süreç sonunda<br />
tanrılığa terfi ettiriliyordu. Tüm animist ve<br />
pagan toplumlarda totemlerin ve kültlerin<br />
birçoğunun vahşi veya evcil hayvanların sembolleri<br />
olduğunu hatırlayalım.<br />
Varlık Hiyerarşisi Bozulunca<br />
İneğiniz Tanrınız Olur<br />
Nuh suresinin 21-23. ayetlerinde anılan<br />
beş puttan yeğus’un “arslan”, ye’uk’un “at”,<br />
nesr’in “kartal” figürleri olduğunu Kelbi’nin<br />
Kitabu’l-Asnam’ından öğreniyoruz. Bunlar<br />
Beni Gatif’in, Hemedan’ın ve Himyerlilerin<br />
putlarıydı.<br />
Peki, ya Kureyş? Ya bölgenin en vazgeçilmez<br />
hayvanı olan deve? Onu neden put olarak göremiyoruz?<br />
Bu sorunun cevabı için Maide suresinin 103.<br />
ayetini okumamız gerekecek:<br />
“Ne bahîra ve sâibe, ne de vasîle ve hâm<br />
Allah’ın emri değildir. Fakat hakikati inkarda<br />
direnenler Allah’a iftira ediyorlar. Zira<br />
onların çoğu kafalarını kullanmıyorlar.”<br />
Cahiliyye insanı, üst üste beş kez doğuran deveye<br />
bahira, adak deveye saibe, dişi ve erkek<br />
birden doğuran koyuna vasile, dölünden on<br />
batın yavru elde edilen erkek deveye ham adını<br />
verirler, bunlara bir işaret koyup salıverirlerdi.<br />
Binmezler, yemezler, sütünü içmezlerdi. Bir<br />
tür minnet duygusuyla yapılan bu uygulama,<br />
sahte bir kutsallık icadıydı. Bu sahte kutsallık<br />
ve dindarlık gösterisi ekmeğin sahibine şükredecek<br />
yerde ekmeğe şükretme şaşkınlığından<br />
başka bir şey değildi. Bu yapılan hayvana da<br />
eziyet idi. Çünkü o deve artık “Allah’ın devesi”<br />
oluyor, ona ne yem ne de su veriyorlardı.<br />
Aslında Semud kavminin helak kıssasında<br />
merkezi bir yer işgal eden “deve”, bu kavmi<br />
helake götüren sürecin temelinde varlık hiyerarşisini<br />
ihlalin yattığını gösteriyordu. Bu deve<br />
için Kur’an’da “Allah’ın devesi” tabiri kullanılır.<br />
Aslında bu “Allah’ın beyti”, “Allah’ın<br />
arzı” ibareleriyle aynıdır. Yani “kamu malı”nı<br />
ifade eder. Onlar, muhtemelen önce varlık<br />
hiyerarşisini bozan sahte bir kutsallık icat etmişler,<br />
“kutsal” ilan ettikleri Allah’ın devesine<br />
Allah’ın suyunu çok görmüşler, bu tasavvur<br />
onları helake sürüklemişti.<br />
Varlık hiyerarşisini bozmanın en tipik örneği<br />
eski Mısır’dır.<br />
Eski Mısır’da Apis kültü, Mısır dininde merkezi<br />
bir yer işgal eder. Apis öküzü toprağı sürdüğü<br />
için kutsaldır. Onun alt kategorisi olan<br />
İnek (Hotor) ise Apis’in astı olan bir tanrıdır.
Kurbanın Hikmeti<br />
Varlık hiyerarşisini bozma sonucunda koca<br />
bir ülkeyi öküzler ve inekler yönetmeye başlamıştır.<br />
Şöyle ki: Apis rahiplerinin tek bir görevi<br />
vardır: Apis mabedlerinde bulunan kutsal<br />
öküz ve inekleri gözlemleyerek, onların hareketlerini,<br />
kuyruk sallamalarını, kulak bükmelerini,<br />
möö demelerini tefsire tabi tutmak.<br />
Bu şekilde koca ülke öküzlerin ve ineklerin<br />
kuyruk ve kulak hareketleriyle savaşa giriyor<br />
veya girmiyor, insanların suçlu olup olmadığı<br />
belirleniyordu. O yılın kurak gidip gitmeyeceği<br />
tahmininde bir numaralı rolü öküzler ve<br />
inekler oynuyordu.<br />
Benzer bir tasavvur İsrailoğulları’nda da<br />
zuhur etti. Hz. Musa vahiy almak için<br />
İsrailoğulları’nı kendi başlarına bırakmıştı.<br />
Bundan yararlanan Samiri, Mısır’lıların emanet<br />
altınlarından bir buzağı heykeli imal ettiği.<br />
Bu buzağı, Mısırlıların Hotor tanrısının bir<br />
astı idi. Varlık hiyerarşisini bozma sürecinin<br />
sonunda nereye varıp dayandığının en tipik<br />
örneğidir bu. Meriç’in çarpıcı ifadesiyle: Irzına<br />
geçen zorbaya aşık olan aptal kız rolünü oynamak.<br />
Yani, düşmanına âşık olmak ve onun<br />
tanrısına tapınmak. Öyle bir aşağılık duygusuna<br />
kapılmışlardı ki, kendilerine soykırım<br />
uygulayan Mısırlıların taptığı öküze, hatta<br />
ineğe tapmaya kendilerini layık görmemişler,<br />
ineğin yavrusuna (buzağı) tapınmakla yetinmişlerdi.<br />
Bu toplumsal bir aşağılık duygusunu<br />
ifade ediyordu. Bu, soğanı sarımsağı özgürlük<br />
ve adalete tercih eden bir şaşkınlıktır: “Yine,<br />
bir zaman da demiştiniz ki: “Ey Musa, biz<br />
tek çeşit yiyecekten bıktık, Rabbine yalvar da,<br />
bize yeryüzünün değişik ürünlerinden; sebzesinden,<br />
acurundan, sarımsağından, mercimeğinden,<br />
soğanından versin. Cevapladı:<br />
Hayırlı olanı, daha değersiz ve aşağı olanla<br />
mı değişiyorsunuz? Dönün Mısır’a, istediklerinizin<br />
tümü orada sizi bekliyor.”.<br />
İşte bu, yine Kur’an’ın ifadesiyle “aşağılık<br />
maymunlar” olmaktan başka bir şey değildir.<br />
Kurban: İneğiniz Tanrınız<br />
Olmasın Diye<br />
Kurbanın hikmeti bütün bu izahlardan sonra<br />
şöyle özetlenebilir: Kurban ibadeti, insanoğluna<br />
varlık hiyerarşisinin önemini anlatan<br />
SEMBOL bir ibadettir. Kurbanın mahiyetinin<br />
açıklandığı Hac suresinin 36 ve 37. ayetlerinde<br />
üstelik iki kez vurgulanan “TESHİR”, varlık<br />
hiyerarşisinden, yani meratibu’l-vucud’dan<br />
başka bir şey değildir.<br />
Kurban, bu manasıyla yalnızca kulun Allah’a<br />
yaklaşmasını değil, hem kendi öz varlığına,<br />
hem de kendini çevreleyen varlıkları yaklaşmasını<br />
ifade eder.<br />
Kurban, zımnen “Allah’ım senin varlık için<br />
koyduğun hiyerarşiyi bozmayacağım” sözüdür.<br />
Kurban, yaratanın yarattıklarının yerini ve<br />
makamını belirleme hakkını kabul etmek ve<br />
bu hakka riayet etmektir. Buna riayetsizliği<br />
mahlûkata zulüm olarak görmektir. Bunu değil<br />
de <strong>kurban</strong> kesmeyi zulüm ve vahşet olarak<br />
algılayan modern zihin, milyonların ölümünü<br />
kahkahayla izlerken ölen köpeğine ağlayan<br />
Hitler’in ruh halini çağrıştırmaktadır.<br />
Şefkat zehirlenince, zehirler. Zehirli şefkat<br />
şefkat değil zulümdür.<br />
Varlık hiyerarşisini bozmanın sonucunun<br />
neye mal olduğu görmek için Hindistan’a gitmeye<br />
gerek yok.<br />
Var edene hürmet, onun koyduğu hiyerarşiye<br />
hürmeti gerektirir.<br />
105
106<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Sezai Karakoç’un<br />
Şiirinde Hz. İbrahim<br />
İslam medeniyeti bağlamında gelişen Divan<br />
edebiyatı, hayatı, insan düşünce ve<br />
tasavvurunu edebî alana taşırken ilhamını<br />
dinden alıyordu. Bu olgu, Divan edebiyatının<br />
bütünüyle dinî bir edebiyat olduğu<br />
anlamına gelmemekle beraber, Divan edebiyatının<br />
içinde doğduğu ortam ve beslendiği<br />
kaynakların niteliği bakımından önemliydi.<br />
Tabii olarak din, Divan edebiyatında, Türk<br />
edebiyatının hiçbir döneminde olmadığı kadar<br />
edebî ürünlerin oluşum ve ortaya çıkış sürecinde<br />
en temel faktördü. Dolayısıyla İslam<br />
kültürü etrafında oluşan Divan edebiyatında,<br />
özellikle bu edebiyatı yüksek bir duyarlık ve<br />
estetikle temsil eden şiirde, fikri ve ruhu İslamla<br />
beslenen insan söz konusu idi. Divan<br />
edebiyatı ürünlerinde, din kaynaklı olay, kişi<br />
ve durumlar başlı başına edebiyat eserlerinin<br />
konusu olabildiği gibi, hiç olmazsa kendilerinden<br />
sıkça söz edilen olgular olarak etkin<br />
bir konuma sahiptiler. Din, ahlâk ve tasavvuf<br />
merkezli eserlerin muhtevalarını “Tevhid,<br />
münacat, nat, mirâciye, çehâryara övgü, Ali’ye<br />
ve oniki imama övgü, Esmâ-i Hüsna şerhleri<br />
ve muammaları, kırk, yüz ve bin hadis çevirileri,<br />
Kaside-i Bürde ve Bür’e çevirileri, hılye,<br />
siyer ve şemâil, mevlid, mersiye, maktel,<br />
mev’ıza, enbiya kıssaları, imân ve itikatla ilgili<br />
eserler, mucizeler ve dinî kasidelerin çevirileri<br />
ve yorumları” 1 dolduruyordu.<br />
Prof. Dr. Ramazan KAPLAN<br />
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi<br />
Tanzimat’tan sonra batılı değerler çevresinde<br />
farklı bir duyuş ve düşünüşün etkisinde gelişmeye<br />
başlayan modern Türk edebiyatı ve<br />
şiirinde, giderek zayıflayan dinî duyarlığın<br />
sonucu olarak dinî figür ve motifler ya fonksiyonel<br />
olmaktan uzaklaşmaya ya da nitelik<br />
değiştirmeye başladı. Elbette bu durum, dinin<br />
edebiyat eserlerinden bütünüyle çekildiği anlamını<br />
ifade etmiyordu. Esasen bu, dinin bireysel<br />
ve toplumsal rolü dikkate alındığında,<br />
mümkün de değildi. Özellikle şiirde, “telmih”<br />
sınırlarında bile kalsa, dine ait hususlar belirli<br />
ölçülerde işlenmeye devam edildi.
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
***<br />
Modern Türk şiirinin öncü ve önemli şairlerinden<br />
Sezai Karakoç’un şiirlerinde din ve<br />
dine bağlı unsurlar büyük bir yer tutar. Karakoç,<br />
bu çerçevede, yeni bir düşünüş ve duyarlığın<br />
temsilcisidir. Onun şiirinde din, aslî<br />
özellikleri korunarak çağın sorunları ile iç içe<br />
ele alınmış, modern dünyanın çıkmazlarına<br />
karşı öne sürdüğü çözüm önerileriyle düşünce<br />
ve sanatta yeniden dirilmiştir.<br />
Karakoç’un şiirinin hükümdarlardan işçilere,<br />
çocuklardan kadınlara kadar uzanan zengin<br />
insan kadrosunda peygamberler ve ulu kişilerin<br />
çok ayrı bir yeri vardır. Hz. İbrahim bunlardan<br />
biridir. Bizim tebliğimizin konusunu<br />
ve esasını, Sezai Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim<br />
etrafında anlatılan hayat, olay ve olguların<br />
incelenmesi ve değerlendirilmesi teşkil<br />
etmektedir. Ancak bu konuya geçmeden önce,<br />
Karakoç’un şiirinde konu edilen insanın karakteristik<br />
yönleri ve genel görünüşüyle ortaya<br />
konulması yararlı olacaktır.<br />
Karakoç’un şiirinin merkezinde, Ortadoğulu<br />
insan vardır. Ortadoğu coğrafyası, İslam medeniyetinin<br />
diriltici gücünden uzaklaştıkça<br />
insan da varlık nedeninin uzağına düşmüştür.<br />
Onun düşüncesinde insan, medeniyetin çekirdek<br />
kavramıdır. Medeniyet, insan düşünce ve<br />
tasavvurunun hayata hâkim kılınmasının en<br />
kısa ifadesi olarak kabul edilebilir. Medeniyetlere<br />
anlam ve değer kazandıran özleri, insanî<br />
değerlerden ayrı düşünülemez. Ortadoğulu<br />
insanın yıkılmış bir medeniyetten arta kalan<br />
yağmalanmış ruhu ve kimliğinin yeniden dirilişi,<br />
tarihsel varlığının bilincini yeniden kazanması<br />
ile mümkün olacaktır. Böylece bireyde<br />
başlayan değişim ve dönüşüm, diriltici bir<br />
medeniyetin doğuşunun, en geniş çerçevede<br />
insanlığın dirilişinin de yolunu açacaktır.<br />
Karakoç’un insana bakışında metafizik algılama<br />
esastır. Onun şiirinde insanın sıradan<br />
günlük olaylar içindeki duyuş ve düşünüşüy-<br />
le birlikte; hayat, zaman, tarih, tabiat, varlık,<br />
eşya, aşk ve ölüm gibi daha pek çok konu<br />
karşısındaki tutumunda metafizik bilinç ve<br />
duyarlık egemendir. Başka bir ifadeyle, insanı<br />
metafizik duyarlık ve kimliğinden uzaklaştıran<br />
her durum Sezai Karakoç’un şiirinde<br />
en temel eleştiri konusudur. Karakoç, insanı<br />
algılama ve anlatmadaki bu çok boyutlu yaklaşımı<br />
ile yalnızca çağdaşları olan şairler arasında<br />
değil, Tanzimat’tan sonra Batılı çizgide<br />
yoluna devam eden Türk şiir tarihinde de<br />
özgün bir konuma sahiptir. Yeni bir gelecek<br />
kurma hedefinde, şiir ve düşünce dünyasına<br />
en yakın görülebilecek Mehmet Akif, Yahya<br />
Kemal ve Necip Fazıl’ın şiirindeki insanın<br />
mahiyet ve niteliği dikkate alındığında bile,<br />
Karakoç’un çok farklı bir eğilimi temsil ettiği<br />
görülür. Geçmişin toplumu yücelten değerleriyle<br />
bağlantılar kurarsa da, Mehmet Akif’in<br />
dikkati daha çok toplumsal hayatın karmaşası<br />
içindeki insan üzerinde toplanmıştır. Yahya<br />
Kemal, Osmanlı’nın muhteşem tarihindeki<br />
başarılarının tanığı ya da yansıması olan insanı<br />
anlatmanın peşindedir. Nihayet Necip<br />
Fazıl, kendi dünyasının sınırları içindeki metafizik<br />
duyuş, düşünüş, endişe ve korkularıyla<br />
kimlik kazanmış “birey”i şiirinin odak noktası<br />
yapar. Karakoç’un şiirinde,<br />
Av karşılıklı olmalı avlayan av olmalı<br />
Yalnız av kalmalı ortada artık avcı mavcı yok<br />
Avcı ortadan kalkmalı her alanda<br />
“Av Edebiyatı”, Şiirler III.<br />
biçiminde, insanı yücelten değerlere gönderme<br />
yapılırken de,<br />
Nerede Kenti ve ölüleri havaya dağıtan İsrâfil<br />
sûrları, güller?<br />
Ve eski kasidelerde unutulmuş menekşeler?<br />
Leylâk, mâtemin bereketi midir gönüller ülkesinde?<br />
Tarihin asmalarında kırağı, ceylân gözlerinde<br />
şiddet çiği.<br />
107
108<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kim verecek kedilere trafik bilgilerini,<br />
Ki hayatlarıyla ödemekteler bir yandan öbür<br />
yana geçmeyi.<br />
İnsanlara alışık hayvanlar için güz.<br />
Mevsim döndü. Son güz.Yok olarak ödüllendirilecekler<br />
insanlık sevgilerini<br />
Zulüm bir hayat tarzıdır artık insana mahsus;<br />
İnsan, şeytanın sinekkâğıdına yakalanmış bir<br />
melek kelebeği<br />
“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />
denilerek zulme karşı çıkılırken de, kâinatın<br />
gözbebeği olan insanın sahip olması gereken<br />
konumuna vurgu yapılır.<br />
Karakoç’a göre “insan, doğaya tarihi katan,<br />
ya da kimi zaman karşısına, kimi zaman yanına,<br />
kimi zaman içine, kimi zaman üstüne<br />
onu koyan seçkin bir yaratığıdır Tanrı’nın” 2 .<br />
Böylesine “seçkin” bir varlık, “zaman” karşısında<br />
yüceliğinden bir şey yitirmeden varlığını<br />
korumak ve sürdürmek durumundadır. Aksi<br />
hâlde yalnızca kendisi değil, bütün insanlık<br />
kaybetmiş olacaktır.<br />
Toprak sağırdır yağmur mezmuruna artık<br />
Sen son iz, son işaretsin<br />
Ateş yiyen, ateşin yiyemediği semenderden.<br />
Matematik metafiziktir, metafizik matematik<br />
değil.<br />
Döl metafiziği çağı sona erdi, son buldu insan<br />
artışının teoriği.<br />
Çoban sürüsünü müzikle erdirirken tabiatüstü<br />
yüceliğe<br />
Zaman, çevirdi insan kitlesini karılmış ve yıkılmış<br />
bir hayvan çerisine.<br />
Ah! Taş olsak, toprak olsak; denecek çağ geldi;<br />
“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />
Modern çağın insanı, eşya ve madde karşısında<br />
ulvi kimliğinden uzaklaşmış ve bu, onun<br />
düşüşünü hazırlamıştır.<br />
Gözlerin kör olmadıysa eşyaya bakmaktan, ne iyi<br />
Bak bir kere terk etmiş hangi kutlu eli<br />
Hangi inkâr süzgecinden geçmiş bu eşya köpeği.<br />
Hangi çirkefe devrilmiş tabiat direği.<br />
Gecikmedinse ah, gecikmedinse, ne iyi!<br />
Yanına yörene bakıp durma öyle<br />
Belki de gerçek zamanı ve hayatı gömdün gittin<br />
çelebi<br />
“Birinci Ayin”, Şiirler V.<br />
mısralarında, eşyanın hakikatini anlamayıp<br />
ona bağlılığı kölelik sınırına dayanmış olan<br />
insanın aldanmışlığı dile getirilirken; günlük<br />
ihtiyaçlarının dünyasında sıkışıp kalan maddeci<br />
ve bencil bireyin zavallılığı,<br />
Aç kalmaktan öte yok mu hafakanın<br />
Karşılıksız çarpmayı bilmez mi senin kalbin<br />
(…)<br />
Sen iyiden iyiye gelmişsin oyununa şeytanın<br />
“Üçüncü Ayin” , Şiirler V.<br />
biçimindeki bir anlayışla eleştirilir.<br />
Bir medeniyet çöküntüsünün yıkıntıları altında<br />
bir bozgunu yaşayan Ortadoğu coğrafyasının<br />
insanı ile Tanrı odaklı bir duyarlığın<br />
uzağında kalmakla büyük bir buhran içinde<br />
çırpınan insanlık, Karakoç’un düşünce ve sanatının<br />
en temel meselelerinden biridir. Ancak<br />
çağın her türlü olumsuzluğuna rağmen<br />
bütün insanlığı kurtuluşa çağıran bir tutum<br />
ve duyarlık, Karakoç’un şiirleriyle düşünce<br />
yazılarının en karakteristik yönüdür. Bu bağlamda<br />
insan,<br />
İçinde barındıran cümle insan ağrılarını<br />
“Gül Muştusu”, Şiirler II.<br />
olmaya çağrılır. İnsanın kendi varlığı üzerinde<br />
düşünmesi istenir. Çünkü insan,<br />
Gel! Sen denizsin neden çekildin<br />
İnanamaz hiç kimse senin kuruyuşuna
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
Senin tükendiğine inanmaz hiç kimse<br />
Bir kişi kendisinden<br />
Ve kendi etrafında dönmesinden<br />
Meydana gelen<br />
Düş çemberlerinden mi ibaret<br />
İnsan bir kıtlık mı bereket mi<br />
Neyin kıtlığı ve bereketi<br />
“Çeşmeler / VI”, Şiirler V.<br />
sorgulamasından hakkıyla geçtikten sonra<br />
gerçek kimliğine kavuşacak; tarih, zaman ve<br />
çağ karşısındaki sorumluluğunun bilincine<br />
erecektir. İnsanın bu yenileniş evresi,<br />
Eşyaya ve insana yeni bir maya katan<br />
Kıyamet merceğiyle uyarlı diriliş aşısından<br />
Bu son ayinin fısıltısından<br />
Yeni bir soluk gelip ufkumuzu sarınca<br />
(…)<br />
Artık mutluluktur ve mutluluğun ötesidir bu<br />
Tanrının gözüyle bakış penceresidir bu.<br />
“Üçüncü Ayin”, Şiirler V.<br />
duyarlığının sonucu olarak insanlık adına da<br />
yeni bir başlangıç olacaktır.<br />
***<br />
Dinî duyarlık ve düşünüşü, “telmih” sınırları<br />
dışında, düşünce ve sanatının temel dinamiği<br />
hâline getiren Sezai Karakoç’un şiirinde, bu<br />
kapsamdaki olay, durum, kişi, duyuş ve düşünceler<br />
başka hiçbir Cumhuriyet dönemi şairinde<br />
görülmeyen ölçülerde yer almıştır. Peygamberlerden<br />
dokuzunun anlatımına ayrılmış<br />
olan, ansiklopedik bilginin çok ilerisinde, derin<br />
bir felsefî ve edebî incelemenin üstün bir<br />
örneği kabul edilmesi gereken Yitik Cennet’te<br />
Hz. İbrahim de yer almaktadır. 3 Şiirlerinde<br />
ise, yine en çok sözü edilen peygamberlerden<br />
biri Hz. İbrahim’dir. Aşağı yukarı Karakoç’un<br />
bütün şiir kitaplarında Hz. İbrahim’in konu<br />
edildiği pek çok kısım vardır. Bunlardan ilki,<br />
“Köpük” şiirindedir ve tespitlerimize göre İbrahim<br />
metaforu ile hem ilk hem de yoğun olarak<br />
bu şiirde karşılaşılır. Kadın, çocuk, anne,<br />
ölüm, intihar, zaman ve doğu-batı kavramlarının<br />
penceresinden modern çağın eleştirisinin<br />
yapıldığı, geleceğe ilişkin tasavvurların<br />
ifade edildiği, bir sorgulama ve muhakeme şiiri<br />
olan “Köpük” şiirinde, Hz. İbrahim’den söz<br />
edilmesi ayrıca dikkati çekicidir. Şiirin, muhtevasıyla<br />
uyum hâlindeki düşüncelerin yer aldığı<br />
bu kısımda da temel mesele olarak zaman<br />
ve insanlık gerçeği, Hz. İbrahim cephesinden<br />
görülmektedir. Kurban olgusu bağlamında<br />
Hz. İbrahim, hakikat habercisi olarak anlatılmakta,<br />
“keskin ışık”- hakikat uğruna <strong>kurban</strong><br />
edilen yüksek fedakârlık örneği çocuk-İsmail<br />
görüntüsüyle hakikatin gücü,<br />
Akşam kente bir Meryem gibi girer<br />
Bir çocuk kutsal bir çocuk doğurur gibi<br />
Her yönden bir ses yükselir bu karanlık nedir<br />
Kurban kesilirkenki karanlık<br />
İbrahim’in bıçağındaki karanlık loşluk aydınlık<br />
Keskin ışık<br />
İsmail<br />
İsmail bir çocuk başından serçe geçen<br />
Mavi bir gül nöbeti sertçe geçen<br />
Omzundan arşlar dökülen<br />
“Köpük”, Şiirler III.<br />
mısralarında sembolleştirilmektedir. Yine bu<br />
çerçevede değerlendirilebilecek,<br />
Yürüyen İsmail’i göreceksin babasının yanında<br />
Susamış kertenkeleye acıyan<br />
Kendi alınyazısının ötesinde<br />
Ve İbrahim sırtına bir kuş gibi konmuş gelecek<br />
zaman<br />
“Dördüncü Ayin”, Ayinler.<br />
ifadeleri de, Hz. İbrahim’le İsmail’deki bilinç<br />
ve teslimiyetin mahiyetini gösteren başka bir<br />
örnektir.<br />
109
110<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
“Köpük” şiirinde, yaşanan çağın karanlık ve<br />
bozulmuş gibi görünen tablosuna rağmen, bu<br />
tabloyu tersine çevirecek bir gelecek tasavvuru<br />
söz konusudur. Aklın sınırlarını aşan bir metafizik<br />
gerçeklik, diriliş ve var oluş biçiminde<br />
algılanan Hz. İbrahim’in Nemrut tarafından<br />
ateşe atılması, şiirde, bu tasavvurun en tipik<br />
örneklerinden biridir.<br />
Ve gül Nemrud’un yaktığı ateşte açan<br />
Koncalanan açılan gelişen İbrahim’in elinde<br />
Tatlı bir su içe gerçekler saçan bir mağara<br />
Urfa’da yıldızların yıldızdan ayın aydan<br />
Günün günden fazla bir şey olduğu orada<br />
(…)<br />
Aklı düzeltmenin mümkünü kutsal balıklarla<br />
“Köpük”, Şiirler III.<br />
Hz. İbrahim’le ilgili hususlar en sık olarak Hızırla<br />
Kırk Saat’te işlenir. Kırk bölümden meydana<br />
gelen Hızırla Kırk Saat’in ikinci bölümü,<br />
zamandan şikâyet teması üzerine odaklanmıştır<br />
ve insanlığın kutlu çağı olarak yaşanmış bir<br />
medeniyete duyulan özlemin yanında, onun<br />
değerlerini çağla buluşturma düşüncesi dile<br />
getirilir. Bu bölümde Hz. İbrahim’in konu<br />
edilişi de bu çerçevededir. Şiir, kadın ve yöneticilerden<br />
hareketle sanki zamanın ya da çağın<br />
fotoğrafını çeken şikâyet ifadeleriyle başlar.<br />
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz<br />
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz<br />
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı<br />
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz<br />
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı<br />
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim<br />
Bunu bana söylemediniz<br />
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler<br />
Bunu bana öğretmediniz<br />
“Hızırla Kırk Saat / 2”, Şiirler I.<br />
denildikten sonra, Hz. İbrahim’in insanlık<br />
tarihinde zamanı dönüştürücü farklı konumuna<br />
dikkat çekilir. Evrensel hakikatin gölgelenmişliği<br />
karşısında çağın bilge insan tipi;<br />
sinik, suskun, etkisiz ve duyarsız kalmışken,<br />
Hz. İbrahim zulme karşı çıkışı ile “ateş imtihanından<br />
geçen dostluğa ulaşma ve erişme<br />
yiğitliği”nin4 yüce sembolü olmuştu. Karakoç,<br />
Hz. İbrahim’in bu sembol kişilikte ortaya çıkan<br />
üstün erdem örneği eylemini,<br />
Kardeşim İbrahim bana mermer putları<br />
Nasıl devireceğimi öğretmişti<br />
“Hızırla Kırk Saat / 2”, Şiirler I.<br />
sözleriyle yüceltir.<br />
Hızırla Kırk Saat’in 24. bölümünde, bir telmih<br />
olarak,<br />
İdris İshak ve Şit azığı<br />
İlyas gölgesi<br />
Bir Yusuf akşamı<br />
İlerde bengisu doldurulmak için<br />
Bünyamin’in yüküne saklanmış<br />
Gümüş su tası<br />
Yakub’un koyun postu<br />
İbrahim atlası<br />
Bekçiyse Musa’nın asası<br />
İşte böyle bir tören içinde açıldı gök sofrası<br />
Hz. İbrahim’den söz edildikten sonra, miraç<br />
olayının anlatıldığı Hızırla Kırk Saat’in 32.<br />
bölümünde yine bir Hz. İbrahim telmihine<br />
yer verilir. Dinî kaynaklarda yer aldığı şekliyle<br />
Hz. Peygamber, miracı sırasında semaların<br />
her birinde peygamberlerle görüşmüş, yedinci<br />
semada da Hz. İbrahim’le buluşmuştu. Karakoç<br />
bu olayı anlatırken,<br />
Kudüs’te<br />
Hazırlandı kaya<br />
Yerden yükselmeye bir parça<br />
Ata binen süvariye
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
İlk dayanak ve ilk adak<br />
Şehit gidişine kasaba taşlarının katılışı<br />
İsa da gelmişti<br />
Arkasında bir fosfor çizgi<br />
Musa da gelmişti<br />
Mermer levhalar dikilmişti<br />
İbrahim de gelmişti<br />
Çevresi ateş bir çemberdi<br />
Zeytindi sağı Kudüs’ün<br />
Solu volkandı<br />
biçiminde oluşturduğu bir söylemle devam<br />
edip giden ve daha başka peygamberlere de<br />
telmihte bulunulan bu bölümde, ateş imajına<br />
gönderme yaparak Hz. İbrahim’in adını da<br />
anar. Benzer bir durum, Hızırla Kırk Saat’in<br />
34. bölümü ile 36. bölümlerinde de görülür.<br />
Bir tür naat olarak kabul edilebilecek 34. bölüm,<br />
bütünüyle Hz. Peygamber sevgisine ayrılmıştır.<br />
Bu bölümde,<br />
Kalk ey<br />
Örtülere bürünmüş peygamber<br />
hitabına mazhar olan, bu hitapla beraber<br />
kendisine “peygamberliğin” ağır sorumluluğu<br />
yüklenen Hz. Peygamber’in, insanlığa<br />
elçi olarak gönderilmesinin bütün zamanları<br />
kucaklayan derin anlamı üzerinde durulur.<br />
Çünkü Hz. Peygamber, diriltici, hayat verici,<br />
muştucu ve yeryüzü kuruldu kurulalı “en<br />
önemli haberi” getirendir. Hz. İbrahim’den<br />
de, şiire bu düşüncelerin egemen olduğu yapı<br />
içinde söz edilir.<br />
Geri vereceksin<br />
Antik dönemlerde çalınmış hakkını mermerin<br />
İsa’nın Musa’nın İbrahim’in<br />
Hz. İbrahim, Hızırla Kırk Saat’te son olarak<br />
36. bölümde ve yine ateş imajına gönderme<br />
yapılarak anlatılır. Şiirin bu kısmı,<br />
Hz. Peygamber’in hicretiyle ilgilidir ve Hz.<br />
İbrahim’in ateşle imtihanında gösterdiği sabırla,<br />
Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in yatağında<br />
yatarak gösterdiği fedakârlık ve hicret<br />
anında Hz. Ebubekir’in yüksek sadakati arasındaki<br />
benzerliğe işaret edilir.<br />
Yatansa Ali’ydi Peygamberin yatağında<br />
Ölümü komşu gibi konuklayan kutlu döşekte<br />
Ateşe dayandığı gibi İbrahim<br />
Sabretti yılan zehirine Ebûbekir<br />
Yılan zehiri kamış şekeri gibi geldi ona<br />
Taha’nın Kitabı’nda Hz. İbrahim, kendisiyle<br />
özdeşleşen özelliklerinin bir bakıma toplamı<br />
sayılması gereken bir yönüyle karakterize<br />
edilmiştir. “Aydınlanma” kavramında ifadesini<br />
bulan bu husus, esasen, insanlığa vazettikleriyle<br />
insanların yönünü karanlıktan ışığa<br />
çeviren bütün peygamberlerin temel görevidir.<br />
Hz. İbrahim de onlardan biridir. Hz.<br />
İbrahim’in eyleminde olduğu gibi, burada ifade<br />
edilişinde de “aydınlanma” kavramı, kendi<br />
sınırlarını aşan bir anlam dokusu ve zenginliğine<br />
sahiptir.<br />
Şu duvar da benim kardeşim,<br />
Şu şair şu öykücü şu çay ısıtan kadın<br />
Bir ırmağa özlem çeken genç kızlar<br />
Hepsi benim kurtuluş kardeşlerim<br />
Bilirim yürekleri eski kentler gibi zengin<br />
Güneş ısıtamamış başlarını<br />
Dünya yaratıldı yaratılalı<br />
Ay ışıtamamış onları<br />
İbrahim’le aydınlanmışlar<br />
“Dipnotu/Kontrpuvan”, Taha’nın Kitabı.<br />
Bu olgu ve düşünce tarzı, Taha’nın Kitabı’nın<br />
karakteristik yönlerinden biridir. Bir bakıma<br />
mesnevi kahramanı olarak kabul edilmesi<br />
gereken Taha, kitabın bütününde, insanlığın<br />
dikkatini mutlak hakikate yönelten bir<br />
çaba içindedir. Günümüz İslam toplumlarının<br />
yaşamakta oldukları realitenin mutlak<br />
111
112<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
hakikat penceresinden irdelendiği Taha’nın<br />
Kitabı’nda, bu nedenle peygamberlerin evrensel<br />
mesajlarına sık sık göndermeler yapılır. Bu<br />
bağlamda,<br />
Selâm sana Zülküfül<br />
Selâm sana Yahya<br />
Selâm sana İsa<br />
Selâm sana Musa<br />
Selâm sana Süleyman<br />
Selâm sana Dâvud<br />
Selâm sana Yuşa<br />
Selâm sana Ahmed<br />
Selâm sana Muhammed<br />
Selâm sana Mustafa<br />
Mustafa selâm sana<br />
Ey seçilmiş seçilmiş<br />
Mustafa selâm sana<br />
Ey öğülmüş öğülmüş<br />
Muhammed selâm sana<br />
“Taha Sabır Kentinde/Çile”, Taha’nın Kitabı.<br />
örneğinde olduğu gibi, birçok peygamberin<br />
adının bir arada anılması, Karakoç’un şiirlerinde<br />
sıkça rastlanan tipik bir tutum olarak<br />
Taha’nın Kitabı’nda da söz konusudur. Hz.<br />
İbrahim’in ateşle imtihanının başka bir şekilde<br />
ifade edilmesinin örneği kabul edilebilecek,<br />
Ateşe söz geçiren neydi<br />
İbrahim’in etinde kemiğinde<br />
“Taha Sabır Kentinde/Kaçış ve Dönüş”,<br />
Taha’nın Kitabı.<br />
ifadesi, “ateş” imajı bağlamında, yüce yaratıcının<br />
emrine gönülden boyun eğiş, tevekkül,<br />
yaratıcının yardımının ancak yaratıcıyı “tanrı”<br />
kabul edenlerle olduğu, yaratılmış olanın<br />
“tanrılık” davasının boş bir iddiadan ibaret<br />
kalacağı gibi Hz. İbrahim’in peygamberliği ve<br />
eylemine yüklenebilecek daha pek çok anlamı<br />
çağrıştıran bir zenginliği barındırır 5 . “Çeşme-<br />
leri yosun bağlamış bir ülke” insanının “aydınlık<br />
yeryüzüne”, “bahar ülkesine” kavuşma<br />
arzusunun dile getirildiği Gül Muştusu’nun<br />
X. bölümünün,<br />
İbrahim’e mahsus<br />
Ateş hikmetini emmiş<br />
Emiş emmiş ve ezberlemiş<br />
ifadesindeki “ateş” ise artık, aklın öngörüleri<br />
yanında, aklın sınırlarını da aşan gerçekliği ile<br />
bir “hikmet”tir ve Hz. İbrahim’in eylemindeki<br />
yüceliği sembolize eder.<br />
Son olarak Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim’le<br />
ilgili örnekler arasında, Alınyazısı Saati kitabındaki<br />
ilk şiirin farklı bir yönü vardır. Bu<br />
şiirde, kutsal şehir Kudüs’ün tarihî anlamı ile<br />
yaşanılan çağdaki konumu karşılaştırılır ve<br />
tahmin edileceği gibi, sonuç, hüzün vericidir.<br />
Karakoç’un bu şiiri, sadece yazıldığı günlerin<br />
değil, günümüz Kudüs’ünün kahredici<br />
gerçekliğinin de bir belgesidir. Bu şiirde Hz.<br />
İbrahim’den söz edilmesi, Hz. İbrahim’in<br />
temsil ettiği medeniyet değerlerinden uzak<br />
kalışın, Kudüs’ü zulümle karşı karşıya getirmesi<br />
dolayısıyladır.<br />
Ve Kudüs şehri. Artık yer şehri, toprak şehri.<br />
Bakır yaprakların, çelik gövdelerin, acımasız yüreklerin.<br />
Demir köklerin, tunçtan ve uranyumdan dalların.<br />
Kurşundan çiçeklerin şehri.<br />
Gülle kusuyor ana rahmi<br />
Bomba parçalıyor beynini bebeğin.<br />
(…)<br />
Ve kim tarafından bütün bunlar<br />
Roma’nın, Babil’in, Asur’un ve Firavunların<br />
Ve nice milletlerin zulmünü görenler tarafından<br />
Zalime olan öcünü mazlûmdan almak<br />
Zalim olmak ve en zalim olmak<br />
Ve artık ne İbrahim ne Yakup ve ne Musa var<br />
Tersinden okunan Tevrat hükümleri<br />
Karaya boyanmış Mezmurlar
Sezai Karakoç’un Şiirinde Hz. İbrahim<br />
***<br />
Sezai Karakoç’un şiirinde Hz. İbrahim, yüksek<br />
bir duyarlık ve algılamanın örneği olarak<br />
konu edilmiştir. Düşünce ve sanatında, insanın<br />
yaratıcı karşısındaki sorumluluğunu temel<br />
mesele hâline getiren Karakoç; tarih, zaman<br />
ve medeniyet bağlamındaki olguları bu<br />
noktadan hareketle ele almış ve yorumlamıştır.<br />
Bu yorumda, yaratıcıyla bağları güçlendiren<br />
düşünce ve eylemler yüceltilirken, insanın<br />
Tanrı merkezli bilincini zayıflatan her türlü<br />
oluş eleştirilmiştir.<br />
Hz. İbrahim, Tanrı tanımazlığa, haksızlığa,<br />
gücün bir zulüm aracı olarak kullanılmasına,<br />
yaratıcı ile kul arasındaki ilişkiyi koparmaya<br />
çalışan zorbalığa karşı çıkışı, sabrın, tevekkülün,<br />
teslimiyetin ve dostluğun eşsiz örneği konumundaki<br />
kimliği ile Karakoç’un düşünce<br />
ve şiirinin temel dinamiklerinden biri olmuştur.<br />
Karakoç, Hz. İbrahim’in evrensel mesajını<br />
yüksek bir estetik duyarlıkla şiire taşıyan bu<br />
çabasıyla, dinî duyuş ve düşünüşün, modern<br />
şiiri de besleyen en önemli kaynaklardan biri<br />
olabileceği gerçeğinin de çok canlı bir örneğini<br />
vermiştir.<br />
Dipnotlar<br />
1 Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, 1. Cilt, Türk<br />
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1973, s.121.<br />
2 “Diriliş İnsanı”, İnsanlığın Dirilişi, Diriliş Yayınları,<br />
(Tarihsiz), İstanbul, s. 127.<br />
3 Sezai Karakoç, “İbrahim”, Yitik Cennet, Diriliş Yayınları,<br />
(Tarihsiz), İstanbul, s.50–76.<br />
4 “İbrahim”, Yitik Cennet, s.55.<br />
5 Hz. İbrahim’in ateşe atılması ile ilgili olarak Karakoç’un<br />
“Nemrut, Hazreti İbrahim’i ateşe attığını sanıyordu.<br />
Oysa, gerçekte kendini Nemrud’un yaktığı ateşte imtihan<br />
eden, deneyen Hazreti İbrahim’di.” biçimindeki<br />
yorumu, Hz. İbrahim’in algılanışı bakımından ayrıca<br />
dikkati çekicidir. “İbrahim”, Yitik Cennet, s.55.<br />
113
114<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurban: Bir<br />
Bütünlük Arayışı<br />
İnsan, ilk nefesinden son nefesine kadar<br />
ihtiyaçlara müptelâ olarak yaşar. Yaş<br />
ilerledikçe ihtiyaçlar derinlik ve nitelik<br />
kazanmaya doğru gider. Süreç içerisinde, insanın<br />
ihtiyaçlarına verdiği doğru cevaplarla<br />
paralel olarak mekanik kuvvetlerin ve içgüdüsel<br />
dürtülerin ötesine taşan ihtiyaçlar, ‘insan<br />
olma’ potansiyelini gerçekleştirmeye yönelir.<br />
Bu noktada Abraham Maslow’un, ihtiyaçlar<br />
hiyerarşisi modeli bize ciddi bir örnek olabilir.<br />
Maslow, insan ihtiyaçlarının 5 temel seviyeden<br />
oluştuğunu söylemektedir. Ona göre, her<br />
bir seviyede ihtiyaç doyurulduktan sonra insan,<br />
bir üst seviyeye geçecektir.<br />
Buna göre, birinci seviyede yer alan fizyolojik<br />
ihtiyaçlar genel olarak, hayatın kendisini<br />
idame ettirmek için gerekli, temel insani ihtiyaçlardır.<br />
Bu ihtiyaçlara oksijen, yiyecek, su,<br />
vitamin, protein, minerallere olan organik ihtiyaçlar<br />
örnek verilebilir. İkinci seviyede insan,<br />
fiziksel tehlikelerin korkusundan veya temel<br />
psikolojik ihtiyaçlardan mahrum olma korkusundan<br />
uzak olma ihtiyacı hisseder. Üçüncü<br />
seviyede ise insan, ait olma ve sevilme ihtiyacındadır.<br />
İnsan sosyal bir varlık olduğundan<br />
değişik gruplara ait olmaya ve kabul edilmeye<br />
ihtiyaç duyar. Bu nedenle başkaları ile anlamlı<br />
ilişkiler için uğraşır. Bireyin arkadaşlara, kendisini<br />
seven birine, çocuklara, genel anlamda<br />
şefkatli ilişkilere, günlük hayatta bir topluluk<br />
Doç. Dr. Kemal SAYAR<br />
Psikiyatrist<br />
duygusuna ihtiyacı vardır. Dördüncü seviyede<br />
ise birey, takdir edilme ve saygı görme ihtiyacındadır.<br />
Daha önceki seviyede duyduğu aidiyet<br />
ihtiyacına karşılık bulmasıyla, artık üyesi<br />
olduğu grupta saygı görmek ve değer verilmek<br />
isteyecektir. Başarısı ve hizmetleri başkaları<br />
tarafından takdirle karşılansın, saygı duyulan<br />
bir insan olsun dileyecektir. Burada iki yönlü<br />
bir saygı söz konusudur: Birincisi bireyin<br />
hizmet veya başarılarından dolayı başkalarının<br />
takdir ve saygısını kazanması, ikincisi ise<br />
başarı ve hizmeti başkaları tarafından takdir<br />
ve saygı gören bireyin kendine saygı duymasıdır.<br />
Birey bu şekilde, evrensel bir kompleks<br />
olan aşağılık duygularından kurtulur ve kendi<br />
benliğini aşma, mükemmeliyete geçiş yolunda<br />
önemli bir aşama kaydeder.<br />
Burada hemen, kişinin kendine olduğundan<br />
fazla değer ve önem vermesinin de kibir olacağını<br />
belirtmek gerekmektedir. Ama normal<br />
ölçülerde kalan bir saygı, bireyin bir işe<br />
yaradığını hissetmesi sonucunu doğuracak,<br />
dolayısıyla da bu kategorideki ihtiyaçlarının<br />
normal sınırlar içinde tatminini sağlayacaktır.<br />
Son olarak da birey, kendini gerçekleştirme<br />
ihtiyacındadır. Birey belirtilen bütün seviyelerdeki<br />
ihtiyaçlarını karşılamasına rağmen<br />
hâlâ kendini bilgi, beceri ve yetenekleriyle<br />
tam olarak ortaya koyamadığını düşünecek ve<br />
içinde bir boşluk hissederek bunu gidermeye
Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />
çalışacaktır. Burada bireyin yaptığı işin zirvesine<br />
çıkma, örnek (ideal) olma niteliğine, yani<br />
bir örnek insan konumuna ulaşma hâli söz<br />
konusudur. Bu durum ihtiyaçlar hiyerarşisinde<br />
piramidin zirvesidir ve bu düzeye herkes<br />
ulaşamayabilir. Hayatı anlamlı gören, yapıcı,<br />
insanlara karşılıksız olarak faydalı olduğunu<br />
düşünen insanlar da kendini gerçekleştirmiş<br />
olarak kabul edilir.<br />
Bu noktada, altta kalan bütün ihtiyaçlar karşılanmış<br />
olmalıdır ki, insan en üst nokta olan<br />
kendini gerçekleştirme seviyesine gelebilsin.<br />
Söz konusu seviyeye gelenler ise önceki seviyelerde<br />
duyduğu ihtiyaçlardan farklı ihtiyaçlar<br />
hissedecektir. Maslow’un B ihtiyaçları dediği<br />
bu ihtiyaçlar şunlardır:<br />
• Sahtekarlık yerine doğruluk.<br />
• Kötülük yerine iyilik.<br />
• Bayağılık ve çirkinlik yerine güzellik.<br />
• Keyfilik ve zoraki seçimler yerine birlik, beraberlik<br />
ve karşıtların üstesinden gelme.<br />
• Uyuşukluk veya hayatın mekanikleşmesi<br />
yerine canlılık.<br />
• Tekdüzelik yerine eşsiz olma.<br />
• Baştan savma, tutarsızlık veya tesadüf yerine<br />
mükemmellik<br />
• Eksik olma yerine tam olma.<br />
• Hukuksuzluk ve haksızlık yerine adalet.<br />
• Çevresel fakirleşme yerine zenginlik.<br />
• Zorluk yerine kolaylık.<br />
• Sevimsizlik, mizaçsızlık ve zevksizlik yerine<br />
neşe.<br />
• Bağımlılık yerine kendine yeterlik.<br />
• Anlamsızlık yerine anlamlı olma.<br />
Yukarıdaki ihtiyaçlar, aslında dinin de insanda<br />
var olmasını beklediği/var olması için eğittiği<br />
ihtiyaçlardır. Tasavvuf kültüründe kendini<br />
gerçekleştirme “nefs-i mutmaine” kavramıyla<br />
eşleşebilir.<br />
Bu çerçeveden bakıldığında, <strong>kurban</strong> insanın<br />
kendini gerçekleştirme, bütünlüğünü bulma<br />
arayışında kat etmesi gereken önemli bir yoldur.<br />
Çünkü <strong>kurban</strong> insanın, yaşam enerjisinin<br />
kökünde olan ölüm içgüdüsünü (thanados)<br />
doğru ve sağlıklı bir yolla karşılaması, telâfi<br />
etmesidir. Freud’un açıkladığı bu içgüdü, yaşamın<br />
tahrip edilmesine ve sona erdirilmesine<br />
yönelik olarak insanın içinde bulunan bir<br />
enerjidir. Freud’a göre, saldırganlık da dahil<br />
olmak üzere, tüm insan davranışları yaşam içgüdüsü<br />
(Eros) ve ölüm içgüdüsü (Thanatos)<br />
arasındaki karmaşık ilişkiden ve gerilimden<br />
115
116<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
doğmaktadır. Ölüm içgüdüsü eğer, kısıtlanamazsa<br />
kişinin kendini tahrip etmesiyle sonuçlanır.<br />
Bu nedenle, ölüm içgüdüsünü kısıtlayabilmek<br />
amacıyla insanlar değişik savunma<br />
mekanizmalarına başvurular; bu savunma<br />
mekanizmalarıyla örneğin ‘yer değiştirme’<br />
savunmasıyla bu enerji dışarıya aktarılır ve<br />
böylece saldırganlık ortaya çıkar. Kurban, insandaki<br />
işte bu saldırganlığın önünü almakta<br />
ve onu anlaşılabilir/faydalı olabilir forma<br />
sokmaktadır. Aksi takdirde kişinin, kendisine<br />
ya da diğer insanlara yönelik olarak ortaya çıkabilecek<br />
bu saldırganlık, kendini gerçekleştirme<br />
yolunun en önemli basamaklarından<br />
olan adalet ve fedakârlık kavramlarını altüst<br />
edecek, insanı ilkel, hayvani güdülerle hareket<br />
eder hâle getirecektir.<br />
Kurban insanda bu yönlendirmeyi yaparken,<br />
kendini gerçekleştirme adımlarından baştan<br />
savma, tutarsızlık veya tesadüf yerine mükemmellik<br />
ve eksik olma yerine tam olma ilkelerinin<br />
de gerçekleşmesini <strong>kurban</strong> edilecek<br />
hayvana ve kesim usulüne dair kurallar ve düzenlemeler<br />
getirerek sağlamıştır. Buna göre,<br />
insandaki saldırganlık güdüsünün giderilmesi<br />
adına hunharca, eziyetle yapılan bir kesim<br />
makbul olmayacaktır. Makbul olan, <strong>kurban</strong><br />
edilecek hayvanın en az acı duymasını sağlayacak<br />
kesimdir. Yine bu anlamda <strong>kurban</strong> edilecek<br />
hayvanın, kuzu yada dana olamaması mutlak<br />
surette yaşını almış olması söz konusu düzenlemenin<br />
en dikkat çekici yanlarındandır.<br />
Kurban edilen hayvanın etinin üçe bölünerek,<br />
bir kısmının eve götürülmesi, bir kısmının akrabalara<br />
ve komşulara verilmesi, bir diğer kısmının<br />
da ihtiyaç sahiplerine dağıtılması <strong>kurban</strong><br />
kesimine ayrı bir anlam katmakta ve elde<br />
edilenin toplumun bütün katmanları arasında<br />
paylaşılmasıyla sosyal adaleti gerçekleştirmeye<br />
bir basamak olmakta ve sosyal dokuyu güçlendirmektedir.<br />
Şair Robert Bly’dan bir alıntıyla devam ede-<br />
lim: “Kimi eski gelenekler, hiçbir insanın ruh<br />
ve maneviyat alemine açılana dek yetişkinliğe<br />
ermediğini söyler. Ve böyle bir açılışın doğru<br />
zamanda ve doğru kişilerin refakatinde, doğru<br />
yerde açılmış bir yarayla gerçekleştiğini eklerler.<br />
Açılan bir yara, maneviyatın ya da ruhun<br />
içeri girmesini sağlar.” Başka bir şair, ‘kendi<br />
yaralarınla avun’ diyordu. İnsanın yarası, aynı<br />
zamanda şifası olabilir mi? Ruhumuzun gövdesinde<br />
kanayan bir yara, gün gelir bizi iyileştirebilir<br />
mi? “Taç yapraklarını atar ve çiçeğe<br />
ulaşır.” der Tagore, bir Zen sözü bunu doğrular:<br />
“Hiçbir tohum çiçeği göremez.” Var olmak,<br />
yok olmayı göze alabilenlerin işidir. Hiç<br />
dediğimizde, hep demiş oluruz.<br />
Bohm’un ‘bozulmamış bütünlük’ü şeylerin,<br />
kendi içlerinde kendi düzenlerini özerk olarak<br />
sürdürmelerine rağmen, onları birbirine<br />
bağlayan derin bir düzen ve ahenk olduğunu<br />
öngörür. İnsan ahenk arar, bütünlüğün peşinde<br />
koşar. Freud’a kalırsa Tanrı’yı arayış, ölüm<br />
korkusuna karşı kuşandığımız bir zırhtır, kimileri<br />
aksini söyler, varoluşsal yalnızlığımız yüce<br />
kudretten ayrı düşmüşlüğümüzle açıklanır.<br />
Mevlâna, Mesnevinin girişinde sazlıktan koparılan<br />
neyin öyküsüyle bu ayrılığın eşsiz bir resmini<br />
çizer: “Her kim aslında uzak düşsün arar/<br />
Cânâna dönmek için bir uygun gün arar.”<br />
Aldığımız yaralar dünya üzerindeki saltanatımızı<br />
sarsar. Dünyanın emin ve tekin bir yer<br />
olduğu ve bizim burada sonsuza dek kalacağımız<br />
hissi, yaralanmakla son bulur. Artık faniliği<br />
hisseden insan, kendini aşan bir anlamın<br />
peşine düşer. Zamanla eskiyip yıpranmayacak,<br />
ölümlü bedenlerimizle çürüyüp gitmeyecek<br />
bir anlam ararız. Tanrı her sokakta karşımıza<br />
çıkar. Bilinmek ister. Yaralarımızdan içeri girer.<br />
Ve insan Tanrı kendisiyle konuşsun ister.<br />
Ve O bizimle konuşur. İçimiz O’nu almayacak<br />
kadar başka şeylerle dolduğunda, O’nu<br />
duyamaz oluruz; Yaralarımızla avunmayı<br />
unutup onlardan şikâyete başladığımızda...
Kurban: Bir Bütünlük Arayışı<br />
Oysa aldığımız yaralar bizi insan kılar. Acıyla<br />
büyürüz. Bilincin o uzun yolculuğunda<br />
Tanrı’ya kâh sitem eder, kâh O’na teslimiyetle<br />
kendimizden geçeriz. O yaralarımızdan<br />
içeri sızar ve bizi onarır. Rüzgârı yüzümüzde,<br />
güneşi elimizde hissederiz.William<br />
Blake’in eşsiz dizelerinde söylendiği gibi,<br />
ebediyeti bir saate sığdırır ve sonsuzluğu avucumuzda<br />
tutarız.<br />
Hayatın bütün biçimleri birbirine bağlı. Her<br />
etki, önünde sonunda eşdeğer bir tepki doğuruyor.<br />
Gerçi eylemlerin sonucu hemen<br />
görülmeyebiliyor, ancak kimileyin sonuçlar<br />
daha uzak bağlantılarda ortaya çıkabiliyor.<br />
Var olan her şey, kendi içinde birbirine bağlı<br />
bir sistemin parçası. Kadim öğretilerin yüzyıllardır<br />
dile getirdiği bu bilgiyi, şimdi bilim de<br />
söylüyor.<br />
Bütünlük duygusuna ulaştığımızda, artık<br />
mum da bizizdir, deli divane olan pervane<br />
de... Gül de bizizdir, bülbül de... İbrahim<br />
bıçağı tutuyor ve İsmail boynunu uzatıyorsa<br />
aşık, maşukunu bulmuş, bütünlüğün şöleni<br />
başlamış demektir. Bıçak tene işlemiyorsa, o<br />
da kendi dilince şölene katılmış demektir. Bir<br />
yara doğru yerde açılmış, ruh konukluğa gelmiş<br />
demektir.<br />
Hz. İsmail’in boynunu, babasının tuttuğu<br />
bıçağa uzatabilmesi hem baba-çocuk arasındaki<br />
temel güven bağının feda edilmesi, yani<br />
yaralanmaktır, hem de bu yarayla birlikte teslimiyetin<br />
sağladığı o büyük huzuru ve ahengi<br />
yakalamaktır. Bıçak kesemediği içindir ki,<br />
İsmail’in yarası şifaya inkılap eder. İsmail bıçak<br />
kesecek mi, diye tereddüt etmediği içindir<br />
ki bıçak kesemez. Kurban hadisesi, simgesel<br />
düzeyde bize bütünlük arayışının, varacağı<br />
teslimiyet durağında nelere gebe olduğunu<br />
fısıldar.<br />
Burası, Kierkegaard’ın da dikkatimizi çektiği<br />
şeydir. Etik olanı mı öncelemeli insan, yoksa<br />
dini olanı mı? Bir etik sistem, geniş insan<br />
gruplarının refahına hizmet eden bir kurallar<br />
bütünüdür. Ama ya o kurallar insanlara zarar<br />
veriyorsa? Geleceği bilme şansımız olmadığına<br />
göre etik kuralların bir zarar verip vermediği<br />
nasıl belirlenecek? Gaybı ve geleceği<br />
sadece Tanrı bilir. O hâlde, yapıp ettiklerimiz<br />
bir toplumun değerler sistemiyle çelişiyorsa,<br />
Tanrı’ya teslimiyet ve imanı önerir bize yazar.<br />
Sınav bitene dek, sınavı geçmiş olup olmadığımızı<br />
bilemeyeceğiz ve bu da bizde endişe<br />
yaratacak. Ve bu endişe eğer, Tanrı’yla bağımızı<br />
onarıyor, bizi bütünlüğe yaklaştırıyora<br />
olumlu bir değer işlevi görecektir.<br />
Kurban, bu yönleriyle bir bütünlük arayışıdır.<br />
117
118<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kanlı Hayvan<br />
Kurbanının Psikanalizi<br />
Nedendir bilinmez, modern zamanlarda<br />
hep ‘doğal’ olmaya övgüler<br />
yağdıran, insanı doğallığa davet<br />
eden bir anlayışa sahibiz. Bunu talep edenler,<br />
büyük olasılıkla başka bir şeyi murat ediyorlar<br />
ve insan için ‘doğal’ demenin ne demek<br />
olduğunun pek farkında olmadan bu sözleri<br />
söylüyorlar. Bakalım insanı davet ettiğimiz<br />
‘doğal’ olma hâlinin içinde aslında neler var.<br />
Bir insan için ‘doğa’ veya ‘doğal’ terimi, dört<br />
tip gerçekliği tanımlar:<br />
a) Doğanın güçleri (dizginlenemez unsurlar,<br />
hastalıklar),<br />
b) kendisini ölümün acılı gizeminde ifade<br />
eden kader,<br />
Doç. Dr. Erol GÖKA<br />
Psikiyatrist<br />
c) doğa(l) hâl(in)de yaşayan insanlar (ilkeller)<br />
arasında mevcut olan henüz kültürleşmenin<br />
getirdiği ilişki organizasyonlarının ve yasaklamaların<br />
olmadığı hâl,<br />
d) insanın uzun çocukluk dönemi boyunca<br />
güçsüz ve bakıma muhtaç oluşu...<br />
Neresinden bakarsak bakalım, bu doğa(l)<br />
durumunun insana dayanılması güç bir yaşamdan<br />
başka bir vaadini göremeyiz. Doğal<br />
denilen yaşamda insan korkuların egemenliğindedir<br />
ve her yönden ciddi bir tehdit altındadır.<br />
Doğal durumdaki insan korunmayı ve<br />
teselli edilmeyi ister. İnsan, insani varoluşunu<br />
sürdürebilmek için kültüre; kültürü daim kılabilmek<br />
için faaliyetlerini yüceltecek, narsisizmini<br />
besleyecek bir anlam ağına mecburdur.
Kanlı Hayvan Kurbanının Psikanalizi<br />
Psikanalitik düşünce, insanın insanlaşmasında,<br />
onun içindeki dürtü (arzu) çağlayanına<br />
hayvanlardan farklı bir yol bulma çabasının<br />
birincil önemde olduğuna inanır. Psikanalize<br />
göre kültür, hayvanların yapamadığı, yalnızca<br />
insana özgü olan her şeyin toplamıdır. Bu<br />
durumda kültür, bir yanıyla insanların doğa<br />
güçlerine egemen ve ihtiyaçlarının karşılanması<br />
için gerekli mallara sahip olmak amacıyla<br />
edindiği tüm bilgiyi ve gücü kapsar. Kültür<br />
aynı zamanda, insanların aralarındaki ilişkileri,<br />
özellikle de ürettikleri malların aralarında<br />
dağılımını düzenlemek için gerekli tüm<br />
örgütleri de içerir.<br />
İnsan olabilmek, bir kültür kurabilmek içinse<br />
insanın, insan-öncesi hâlindeki üç dürtüsel<br />
arzunun bastırılmasının becerilebilmesi gerekir.<br />
Yasaklar koyarak bastırılması gereken bu<br />
üç dürtüsel arzu, cinayet, yamyamlık ve (aile<br />
içi cinsel ilişki yasağı) ‘ensest’ tir. İnsanlaşmamız,<br />
bir toplum halinde yaşayabilmemiz, bir<br />
kültür oluşturabilmemiz için bu üç dürtüsel<br />
alanı düzenlememiz, yasaklar, kurallar koymamız<br />
gereklidir. Bu nedenle her kültür, öncelikle<br />
bir yasaklar bütünüdür.<br />
Freud, kültür oluşturabilmek için gerekli olan<br />
yasaklardan daha ziyade aile içi cinsel ilişki<br />
yasağıyla ilgilenmiş, teorisinde bu noktayı esas<br />
almıştır. Oysa insan, kardeşini öldürmeme ve<br />
etini yememe kuralları, bir kültür oluşumu<br />
için cinsel düzenlemeden daha önce konulması<br />
gereken ve en az cinsel düzenleme kadar<br />
önemli olan yasaklardır.<br />
Kültürün oluşumu için yalnızca yasaklamalar<br />
yetmez; zira kültür, yalnızca sürekliliğini<br />
koruması için gerekli yasakların içselleştirilmesiyle<br />
işlemez. Her topluluk bir kültür oluşturabilmek<br />
için dürtü denetiminin, yasaklamaların<br />
yanı sıra ortak idealler ve yaratılar<br />
meydana getirmek, bunların paylaşılabildiği<br />
bir toplumsal ortama sahip olmak zorundadır.<br />
Her kültür, kendi ideallerini ve yaratılarını di-<br />
ğer kültürlerle karşılaştırmak, yarıştırmak, bunun<br />
için de toplum üyelerine o kültürün içinde<br />
yaşıyor olmaktan dolayı övünç, motivasyon<br />
ve tatmin sağlaması gereklidir. Topluluklardan<br />
kültüre giden yolda, o topluluğa özgü ilk<br />
anlam ağı böylece kimliğin oluşumu sırasında<br />
ortaya çıkar. Bu ilk anlam ağının temellerini,<br />
birincil yasakları sağlayan ilksel inanışlar, doğaya<br />
karşı koruma ve teselli kaynağı olan dinsel<br />
fikirler ve kendi ideallerini ve yaratılarını<br />
diğerlerininkinden ayırt etmeye yarayan grup<br />
narsisizmi oluşturur. Kutsallıkların ve dinsel<br />
fikirlerin görevi, doğa güçlerini ve elbette<br />
içimizdeki doğayı kötülüklerden arındırmak<br />
bizi, özellikle ölümde ifadesini bulan kaderin<br />
acımasızlığıyla yeniden barıştırmak ve uygar<br />
bir topluluk halinde yaşamanın insana dayattığı<br />
acıları ve yoksunlukları telafi etmektir.<br />
Kurban, işte insanların insan olmak için yaptığı<br />
bu ilk sözleşmenin kültürleşmesinden<br />
ibarettir. Her kültür, ilksel inanışında bu nedenle<br />
şu veya bu şekilde kanlı <strong>kurban</strong> ritüeline<br />
yer verir. Kültürler zenginleştikçe ve evrensel<br />
dinler ortaya çıktıkça, nasıl aile-içi cinsel ilişki<br />
yasağı aynı kalıp farklı aile tipleri ortaya çıkmışsa;<br />
“İnsan kardeşini öldürmeyeceksin ve<br />
etini yemeyeceksin!” kuralı da karmaşıklaşarak<br />
farklı ritüel ve formatlarda devam eder.<br />
119
120<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
I. GÜN - 8 ARALIK 2007 CUMARTESİ<br />
IV. OTURUM (Saat: 17.45 - 18.45)<br />
KURBAN VE GIDA GÜVENLİĞİ<br />
Başkan: Prof. Dr. İrfan EROL<br />
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />
Kurbanlık Hayvan Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />
Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN<br />
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü<br />
Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />
Dr. Can DEMİR<br />
Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması,<br />
Dağıtımı ve Muhafazası<br />
Prof. Dr. Mustafa TAYAR<br />
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölümü
Kurbanlık Hayvanın Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />
Kurbanlık Hayvanın<br />
Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />
Yard. Doç. Dr. Ömer ÇETİN - Dr. Emek DÜMEN<br />
Araş. Gör. Tolga KAHRAMAN - Araş. Gör. Enver Barış BİNGÖL<br />
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknoloji Bölümü<br />
Kurban kesmek, İslâm ülkelerinde zekât<br />
ve bayram namazları gibi hicretin ikinci<br />
yılında meşru kılınmış dini bir görevdir.<br />
İslâm’a göre deve, manda, inek, sığır gibi büyükbaş<br />
hayvanlar ile koyun ve keçi gibi küçükbaş<br />
hayvanlar <strong>kurban</strong>lık olarak kesilir. Bunların erkeği<br />
ve dişisi ile burulmuş veya burulmamış olanı<br />
arasında fark yoktur.<br />
Ülkemizde her yıl Kurban Bayramında, yaklaşık<br />
iki milyon civarında büyük ve küçükbaş kasaplık<br />
hayvan kesilmektedir. Yaklaşık olarak bu sayının<br />
600 bin adedi büyükbaş, 1.5 milyon adedi de küçükbaş<br />
hayvandır. Sadece İstanbul’da, 2006 yılı<br />
Kurban Bayramında 140.000 adet büyükbaş ve<br />
59.000 adet küçükbaş hayvan kesilmiştir (Anonim,<br />
2006). İstanbul Tarım İl Müdürlüğü verilerine<br />
göre, 99 bin adet büyükbaş ve 66.473 adet<br />
küçükbaş hayvan kesilmiştir. Kesim işlemleri genellikle<br />
bahçelerde, sokaklarda veya son yıllarda<br />
belediyelerce faaliyete geçirilen az sayıda kamusal<br />
kesim yerlerinde gerçekleştirilmektedir. Kasaplık<br />
hayvanların kesim işlemini doğru ve tam<br />
bir şekilde yapabilmek, kesim yerlerinin sağlık,<br />
teknik ve hijyenik koşullarının düzenlenmesi ile<br />
sağlanır (Troller, 1993). Ülkemizde yeterli sayıda<br />
modern kesim tesisleri olmasına rağmen, bu<br />
tesisler Kurban Bayramında ihtiyaca cevap verememektedir.<br />
Bu amaçla, yerleşim birimi özelliğine<br />
ve ihtiyacına göre sabit, portatif veya gezici<br />
tipte kesim yerlerinin kurulmasına ihtiyaç vardır.<br />
Kesim için tahsis edilen açık ya da kapalı alanların<br />
asgari hijyen kriterlerini taşıyan temizlikte,<br />
yeterli havalandırma koşullarına sahip olması<br />
ve hijyen koşullarının devamı için, bol miktarda<br />
sıcak-soğuk su tertibatına sahip olması gerekmektedir.<br />
Kesim ve yüzüm işlemlerinin daha temiz<br />
ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için hayvanlar<br />
asılı vaziyette kesilmeli ve yüzülmelidir. Kurulacak<br />
kesim yerlerinde çağdaş kesim metotlarının<br />
uygulanması, bu tür kesim yerlerinin zaman içerisinde<br />
tüm ülke genelinde yaygınlaştırılması ve<br />
sürekli iyileştirilmesi insan, hayvan ve çevre sağlığı<br />
ile ülke ekonomisi açısından birçok yararlar<br />
sağlayacaktır (İnal ve Nazlı, 1997).<br />
121
122<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurbanlık Hayvan Seçimi<br />
Hayvanlarda herhangi bir hastalığı düşündürücü<br />
semptomlar bulunmamalıdır (Bonne ve Verbeke,<br />
2007). Buna göre hayvanların kılları veya yünleri<br />
parlak, bakışları canlı, kondisyonları iyi olmalıdır.<br />
Vücut deliklerinden hastalık belirtisi akıntı<br />
gelmemelidir. Aşırı derecede zayıf olan, ölüm<br />
derecesinde hasta, gebe, kesim yerine yürüyerek<br />
gidemeyecek derecede aksak olan, kulağının,<br />
kuyruğunun veya cinsel organının üçte birinden<br />
fazlası bulunmayan, burnu kesilmiş, iki veya bir<br />
gözü kör olan, doğuştan kulağı veya cinsel organı<br />
olmayan ve dişlerinin yarıdan fazlası düşmüş<br />
olan hayvanları <strong>kurban</strong> etmenin uygun olmadığı<br />
yetkili merciler tarafından bildirilmektedir.<br />
Kesim Öncesi İşlemler<br />
Kesim öncesinde, <strong>kurban</strong>lık hayvanların kışın en<br />
az 8 saat, yazın ise en az 12 saat süreyle dinlendirilmeleri,<br />
et kalitesini iyi yönde etkiler. Kesimin<br />
en az 6 saat öncesinden yemleme kesilmeli ve hayvanlar<br />
kesilinceye kadar ihtiyaçları dahilinde su<br />
tüketmelerine izin verilmelidir. Yorgun hayvanlar<br />
hemen kesilirlerse, yeterli miktarda kanın akması<br />
sağlanamaz ve böyle etler iyi bir olgunlaşma periyodu<br />
geçirmeyeceğinden dayanıksız ve kalitesiz<br />
olurlar. Aynı zamanda dinlendirme amacıyla<br />
padoklara konulan hayvanlar, veteriner hekimler<br />
tarafından sağlık ve besi derecesi bakımından muayene<br />
edilmelidir. Ante mortem muayene, özellikle<br />
hayvandan insanlara bulaşabilen ve zoonoz olarak<br />
adlandırılan kuduz, çiçek, şap, şarbon ve deli<br />
dana hastalığı gibi hastalıkların teşhisinde önem<br />
taşır. Ayrıca genel durum, besi durumu, ırk, yaş ve<br />
cinsiyet gibi özelliklerin kontrolü de bu muayene<br />
sırasında gerçekleştirilir. Bu amaçla tüm dünyada,<br />
canlı muayene uygulaması yasalarla zorunlu kılınmıştır<br />
(Uğur ve ark., 1999).<br />
Kasaplık hayvanların, kesim esnasında savunma<br />
hareketleri yapmasını önlemek ve acıya duyarsız<br />
hale getirmek için uygulanan bayıltma işlemi,<br />
kanama düzeyini ve et kalitesini iyileştiren<br />
önemli bir faktör olmasının yanı sıra, insani<br />
kesim uygulaması açısından oldukça önemlidir.<br />
Bugün birçok ülkede, hayvanların bayıltılmadan<br />
kesilmelerine izin verilmemektedir. Hayvanlara<br />
elektrik akımı verilmesi sureti ile uygulanan<br />
elektroşok yöntemi ile bayıltma günümüzde en<br />
çok koyun ve keçilerde uygulama alanı bulan bayıltma<br />
şekli olarak bildirilmektedir. Uygulanan<br />
elektrik akımı ile hayvanlarda ani bilinç kayıpları<br />
oluşmaktadır. Elektrik uygulamasıyla bayıltmanın<br />
17 ilâ 20. saniyeleri arasında hayvan kesilerek<br />
kanatılır. Eğer bayıltma uygulaması sonrası,<br />
kesim işlemi uygulanmaz ise hayvan en geç 120<br />
saniye içinde kendine gelir ve ayağa kalkar. Akan<br />
kan miktarının artmasına neden olduğu için bayıltma,<br />
etin muhafaza süresinin arttırılmasında<br />
önemli bir proses olarak görülmektedir (Halil ve<br />
Nazlı, 2001).<br />
Kesim ve Kanatma<br />
Kesim için hazırlanmış olan <strong>kurban</strong>lık hayvanlar,<br />
büyük ve küçük baş hayvanlar için dizayn<br />
edilmiş olan kapanda hareketsizleştirilerek kesilirler.<br />
Kanatma işleminde iki farklı uygulama<br />
mevcuttur. Geleneksel yöntem ya da yatay kanatma<br />
adını verdiğimiz ve ülkemizde tercih edilen<br />
bu uygulamada hayvan, mandibular kemiklerinin<br />
hemen altından ve enlemesine olarak keskin<br />
bir bıçak ile beyne giden tüm damarlar, yemek<br />
borusu ve soluk borusu kesilmektedir. Ancak bu<br />
durumda, hayvanın mide içeriği kanla karışmış<br />
olarak akacağından çırpınma sırasında kontaminasyon<br />
riski yükselir. Kesim sırasında kanın<br />
damarlardan akmasıyla oluşan negatif basınç<br />
nedeniyle, kesim yerinden ve barsaklardan kana<br />
doğru bir kontaminasyon şekillenmektir (Ugur<br />
et al., 2003). Diğer yöntem ise dikey kanatmadır.<br />
Gelişmiş ülkelerde temiz ve sağlıklı karkas<br />
ve kan elde etmek için uygulanan bu yöntemde,<br />
hayvan boynunun her iki yanından bir toplardamar,<br />
bir atardamar (şah damarı) ile kesilmekte<br />
ve bıçak kâlbin yakınına kadar sokularak mümkün<br />
olan en fazla kanın akması sağlanmaktadır<br />
(İnal ve Nazli, 1997; Yildirim,1996).
Kurbanlık Hayvanın Seçimi, Kesim ve Hijyeni<br />
Derinin Yüzülmesi<br />
Derinin yüzülmesi, özel itina isteyen bir işlemdir.<br />
Genellikle yuvarlak-küt uçlu bıçaklar<br />
kullanılmalıdır. Bıçakla deri yüzme işlemi,<br />
arka bacakların iç kısmı, gövdelerin karın kısmı<br />
ve kısmen yanları ile ön bacaklar ve boyun<br />
kısmından başlar ve tüm gövdede devam eder.<br />
Bu usulde deride yarıkların oluşma riski vardır.<br />
Tulum çıkarma metodu, deri kalitesinin ve ekonomik<br />
değerinin bozulmaması için tercih edilmesi<br />
gereken tekniktir. Son yıllarda deri yüzme<br />
makineleri, zamandan tasarruf ve uygulamada<br />
kolaylık sağlaması açısından tercih edilmektedir.<br />
Deri üzerinde mümkün olduğunca et artığı bırakılmamaya<br />
çalışılmalıdır. Deriler soğuduktan<br />
sonra tuzlanmalıdır.<br />
İç Organların Çıkarılması<br />
Derisi yüzülen hayvanın karın ve göğüs boşluğu<br />
açılarak sindirim, solunum ve ürogenital<br />
organları çıkarılır. İç organlar çıkarılırken özellikle<br />
işkembe ve diğer sindirim sistemi organları<br />
delinmemeli ve olası fekal kontaminasyon<br />
önlenmelidir. Yemek borusu ve rektumun son<br />
bölümüne ligatür atılarak, sindirim ve boşaltım<br />
sistemi organlarının dışarı çıkarılması işlemine<br />
geçilmesi tavsiye edilir. İç organların çıkarılmasının<br />
geciktirilmemesi gerekir. Aksi bir durumda<br />
ete, sindirim sistemi organlarının kokusu sinebileceği<br />
gibi, karkasta sindirim sistemi ile temas<br />
eden bölgelerde pişmiş et görüntüsü tespit edilir<br />
(Uğur ve ark., 1999).<br />
Çıkarılan iç organlar, ait oldukları karkasla beraber,<br />
sorumlu Veteriner Hekim tarafından post<br />
mortem muayeneye tabi tutulurlar. Herhangi bir<br />
hastalık ya da anormal durum gösteren doku ve<br />
organlar hakkında, hastalığın derecesi ve çeşidine<br />
göre karar verilir. Muayene sonrası büyükbaş<br />
hayvan karkasları, elektrikli testere ile median<br />
hattan ikiye bölünerek yarım karkas, daha sonra<br />
yarım karkaslar da 11 ve 12. kaburgalar arasından<br />
enlemesine kesilerek ön ve arka çeyrek kar-<br />
kaslar elde edilir. Vertebraların kesilmesiyle ortaya<br />
çıkan (medulla spinalis) deli dana hastalığı,<br />
risk materyali olduğundan dolayı uzaklaştırılır.<br />
Hijyen<br />
Kesim ve karkas, kesimhane, personel, alet ve<br />
malzeme ve hava-su hijyeni olarak değerlendirilmelidir.<br />
Ette antraks, tüberküloz ve bruselloz gibi zoonozların<br />
etkenleri primer olarak bulunabilir. Sekonder<br />
kontaminasyon, iç organların çıkarılması<br />
ile derinin yüzülmesi sırasında meydana gelir ve<br />
toplam kontaminasyonun %35-40’nı oluşturur.<br />
İnce barsak içeriği 10 7 kob/g-10 8 kob/g, kalın<br />
barsak içeriği 10 11 kob/g-10 12 kob/g mikroorganizma<br />
içerirler. Barsakların dışında diğer önemli<br />
kontaminasyon kaynakları fekal kirlenmenin<br />
yoğun olduğu hayvanın derisi, ayakları ve kuyruğudur<br />
(Uğur ve ark., 2003). Kasaplık hayvan<br />
etlerinin yüzeyleri çoğunlukla 10 2 -10 4 kob/cm 2<br />
veya daha yüksek düzeyde aerob mezofil genel<br />
canlı ile kontaminedir (Erol, 2007). Bu mikroorganizmaların<br />
büyük bir kısmını, Clostridium spp.<br />
gibi anaeroblar ve Escherichia coli, Salmonella<br />
spp., Klebsiella spp., Enterobakteriler, Yersinia<br />
spp., Campylobacter spp. gibi patojen bakteriler<br />
oluşturur (Gıll ve ark., 1998; Nesbakken ve ark.,<br />
2003).<br />
Kesim yerlerinin; üstü kapalı, teknik ve hijyenik<br />
şartlara uygun, bol miktarda sıcak ve soğuk suyu,<br />
askıda kanatma tertibatı, su ve kanın uzaklaştırılması<br />
için uygun zemini ve duvarları fayansla<br />
kaplı olmalıdır.<br />
Kesim ve parçalama işlemlerinde kullanılan alet<br />
ve malzemeler paslanmaz çelikten mamül olmalı.<br />
Sık sık temizlenip dezenfekte edilmeli. Ağaç<br />
(tahta) gibi kir ve mikroorganizma tutan malzeme<br />
kullanılmamalıdır.<br />
Kesimhane iyi bir şekilde havalandırılmalı, içeride<br />
rutubet bulunmamalı ve kesimhane havası<br />
filtrelerden geçirilmelidir.<br />
123
124<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kullanılan su, sıcak ve içme suyu kalitesinde,<br />
yumuşak ve mikrobiyolojik açıdan güvenilir olmalıdır.<br />
Kesimin tüm aşamalarında görev alan kesicilere<br />
ve kasaplara büyük görevler düşmektedir. Öncelikle,<br />
bu kişilerin detaylı bir eğitimden geçmeleri<br />
gerekmektedir. Yapılan çalışmalar, kesicilerin<br />
sürekli etle temas hâlinde olmalarından dolayı,<br />
en önemli kontaminasyon kaynağı olduğunu<br />
ortaya koymuştur. Enfeksiyonu bulunan kesiciler,<br />
enfeksiyon semptomlarının kaybolmasından<br />
sonraki en az 15 günlük süreç boyunca kesim/<br />
parçalama işlemi yapmamalı ve tamamen sağlıklı<br />
personelin ise rutin olarak sağlık kontolleri<br />
yapılmalı, portör muayene kartları düzenli olarak<br />
işlenmelidir (Ergün ve ark., 2002). Ayrıca<br />
işçiler kıyafetlerinin, kullandığı aletlerin ve ellerinin<br />
temizliğine özen göstermek zorundadırlar.<br />
Kesim yerlerinde çalışan personel, her gün<br />
temiz kıyafetler giymeli ve gerektiğinde bunları<br />
gün içerisinde değiştirmelidir. Kıyafetler kolay<br />
temizlenebilir olmalıdır. Personel, özellikle işe<br />
ara verip tekrar başladığında ellerini, sıcak su<br />
ve sabun ile dezenfekte etmelidir. Vücudunun<br />
karkasla direkt temas edebileceği bölgelerinde,<br />
septik lezyonları bulunan işçiler karkasla temas<br />
etmemelidir (Hayes, 1992). Acemi personelin<br />
yaptığı hatalardan dolayı, 2005 yılı <strong>kurban</strong> bayramında<br />
3 kişi ölmüş ve 2500 kişi yaralanmıştır<br />
(http://www.radikal.com.tr).<br />
Sonuç<br />
Büyükbaş ve küçükbaş hayvan hareketlerinin ve<br />
kesiminin yoğun olduğu Kurban Bayramında,<br />
hayvan hastalıklarının yayılma riski çok fazladır.<br />
Ayrıca, kesim yerlerinin yetersizliği, hijyen kurallarına<br />
uyulmaması ve eğitimsiz personel gibi<br />
sebeplerden dolayı da <strong>kurban</strong>lık hayvanlardan<br />
elde edilen et ve diğer yenilen aksam, insan sağlığı<br />
için tehlikeli olabilmektedir. Bulaşıcı hastalıkların<br />
önüne geçmek, sağlıklı ve güvenli <strong>kurban</strong><br />
eti elde etmek için; hayvan hareketleri kontrol<br />
altına alınmalı, menşe şehadetnamesi-veteriner<br />
sağlık raporu ve kulak küpeli hayvanlar <strong>kurban</strong><br />
edilmeli, <strong>kurban</strong>lık hayvanlar kesimden önce ve<br />
sonra Veteriner Hekim kontrolünden geçirilmeli,<br />
kesim yapan personel eğitimli olmalı, yeterli<br />
kesimhane ve mezbahaların olmadığı yerlerde<br />
mobil kesim istasyonları oluşturularak, kesimin<br />
her aşamada hijyen kurallarına uyulmalıdır.<br />
Kaynakça<br />
Anonim. (2006). İstanbul Veteriner Hekimler Odası, Gıda<br />
Hijyeni ve Halk Sağlığı Çalışma Birimi 2006 yılı 2. Kurban<br />
Bayramı Basın Bildirisi, Sayı:2006/1042.<br />
Bonne, K. and Verbeke, W. (2007). Muslim consumer trust<br />
in halal meat status and control in Belgium Meat Science,<br />
In press.<br />
Ergün, Ö., Gökce, R., Cetin, Ö. (2002). Kasap Dükkanlarında<br />
Hijyen. Teknik Yayınları, İstanbul.<br />
Erol, İ. (2007). Gıda Hijyeni ve Mikrobiyolojisi, Pozitif<br />
Matbaacılık, Ankara.<br />
Gill, C.O., McGinnis, J.C. and Bryant, J. (1998). Microbial<br />
contamination of meat during the skinning of beef carcass<br />
hindquarters at three slaughtering plants. International Journal<br />
of Food microbiology 42,175–184.<br />
Halil, A., Nazlı, B. (2001). Studies on the effect of electrical<br />
stunning method applied of ante-mortem sheeps on meat<br />
quality. İ.Ü. Vet. Fak. Derg. 27(2), 585-603.<br />
Hayes, P.R. (1992). Food Microbiology and Hygiene. Elsevier<br />
Applied Science, London and New York.<br />
http://www.radikal.com.tr<br />
İnal T., Nazlı B. 1997. Mezbaha Bilgisi. Saray Medikal Yayıncılık,<br />
İzmir.<br />
Nesbakken, T., Eckner, K., Høidal, H.K. and Røtterud, O.J.<br />
(2003). Occurrence of Yersinia enterocolitica and Campylobacter<br />
spp. in slaughter pigs and consequences for meat<br />
inspection, slaughtering, and dressing procedures. International<br />
Journal of Food Microbiology 80, 231– 240.<br />
Troller, J.A. (1993). Sanitation in Food Processing. Akademic<br />
Pres, Inc., California.<br />
Uğur M., Nazlı B., ve Bostan K. 1999. Mezbaha Bilgisi ve<br />
Et Muayenesi Ders Notları. İ.Ü. Veteriner Fakültesi Yayını,<br />
109, İstanbul.<br />
Uğur, M., Nazlı, B., ve Bostan, K. (2003). Gıda Hijyeni.<br />
Teknik Yayınları, İstanbul.<br />
Yıldırım, Y. (1996). Et Endüstrisi (4.ed.), Remzi Ofset, Ankara.
Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />
Kurban Yan<br />
Ürünlerinin Ekonomiye<br />
Kazandırılması<br />
Dünyadaki bütün Müslümanların,<br />
manevi yönü ile sosyal yardımlaşmayı<br />
en üst düzeyde yaşadığı ve ülkemiz<br />
hayvancılığı başta olmak üzere birçok<br />
sektörü ve kurumu maddi boyutlarıyla direk<br />
ilgilendiren Kurban ibadetini, daha iyi ve hijyenik<br />
olarak dünya geneline model oluşturmak<br />
anlamında, uluslararası düzenlenen bu <strong>sempozyumu</strong>n<br />
yüksek katkı sağlamasını temenni<br />
ediyor, Bayrampaşa Belediyesi ve Diyanet<br />
İşleri Başkanlığımız ile sempozyuma emeği<br />
geçen bütün kişi ve kuruluşlara tebriklerimizi<br />
iletiyor ve Dünya Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />
temsilcisi olan Türkiye Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />
Derneği üyeleri adına hepinize saygılar<br />
sunuyorum.<br />
KURBAN YAN ÜRÜNLERİ<br />
Deri:<br />
Ülkemizde, mezbahanelerde kesilen hayvan<br />
derilerinin %70–80’inin, kırsaldaki <strong>kurban</strong> kesimlerinin<br />
ise %50–60 ‘ının değerlendirilebildiği<br />
tahmin edilmektedir. Üretilen derilerin bir<br />
kısmının kırsal alanda yer örtüsü, süs eşyası,<br />
peynir tulumu, seccade olarak da kullanıldığını<br />
hepimiz bilmekteyiz. Bu nedenle elde edilen<br />
derilerin bir kısmı toplama, muhafaza ve nakil<br />
Dr. Can DEMİR<br />
Veteriner Gıda Hijyenistleri Derneği Genel Başkanı<br />
güçlükleri nedeniyle değerlendirilememektedir.<br />
Resmi rakamlara göre 1998–1999 yıllarında<br />
1milyon 100 bin civarında sığır, 1milyon civarında<br />
dana, 27 bin civarında manda olmak<br />
üzere 2 milyon 100 bin-2 milyon 200 bin adet<br />
büyükbaş kesimi yapılmış ve % 10 ölü hayvanlardan<br />
gelen deriler de ilave edilerek 2 milyon<br />
400 bin civarında deri üretiminin yapıldığı<br />
hesap edilmektedir. Küçükbaşta ise 9 milyon<br />
200–8 milyon 400 bin adet hayvan kesilmekte<br />
ve %10 fazlasıyla 10 milyonun üzerinde küçükbaş<br />
derisi elde edildiği varsayılmaktadır<br />
125
126<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
THK’ce 2000 yılında 265.274 büyükbaş, 1milyon<br />
700 bin küçükbaş deri toplanabilmiştir.<br />
Genel kanıya göre <strong>kurban</strong> derilerinin %50-60’ı<br />
THK’ce toplanabilmektedir.<br />
Yan ürün olmasına rağmen, derinin ekonomik<br />
boyutunun ne kadar yüksek olduğu hepinizce<br />
takdir edilmektedir. Bu açıdan baktığımızda<br />
derilerde;<br />
Hayvan canlı iken, yetersiz bakım ve beslenme,<br />
parazitler, damgalama hataları,<br />
Kan ve ortam ile doğal pisliklerin kesim sırasında<br />
deriye bulaşması ve kuruması ve en sık<br />
gördüğümüz derinin yüzüm hataları,<br />
Derinin muhafazası için yeterli ve doğru tuzlama<br />
veya konservasyon işlemleri yapılmaması,<br />
derilerde tuz lekeleri oluşması, güneş ışınlarından<br />
korunmamış gün lekeleri olan deriler,<br />
Ekonomik kayıpların başlıca sebeplerindendir.<br />
Büyükbaşlarda derinin yüzülmesi:<br />
Yüzüm işi kesim salonunda ise makaralı ray ve<br />
iskele düzenlemesine göre yapılır.<br />
Genellikle yüzüm çizgisi önceden yapılmaz.<br />
Fakat her kısım yüzülürken, yüzüm çizgisinin<br />
yerinden yapılarak tamamlanması gerekir.<br />
İlk defa boynun iki yanı, sonra baş ve sıra<br />
olarak ön ayaklar, arka ayaklar, ön kollar, arka<br />
kollar, kuyruk, karın ve göğüs yüzülür, en sonunda<br />
deri gerdirilerek but, sağrı, bel, omuz<br />
ve boyundan kurtarılarak yüzüm tamamlanır.<br />
Yüzümde, mutlaka yüzüm bıçağı kullanılmalıdır.<br />
Derilerde kesik, yarı kesik (ispire), tırtık<br />
bulunmamalı; deri altı bağ dokusu boyunca<br />
ayrılmalı, deride et, yağ bırakılmamalı ve gövde<br />
eti üzerinde kesik ve yırtıklar yapılmamalı,<br />
et kirletilmemeli, eller ve bıçaklar kirlendikçe<br />
hemen yıkanmalıdır.<br />
Küçükbaşlarda Şişirme<br />
ve Derinin Yüzülmesi:<br />
Şişirme nefesle yapılmamalıdır. Şişirme komp-<br />
resöre veya pompaya bağlı hortumun ucundaki<br />
keskin ağızlı kanül, hayvanın kasık bölgesinde<br />
deri ile adale arasına, ucu deri altı bağ dokusu<br />
içinde kalacak şekilde eğik olarak batırılır,<br />
pompa veya kompresör çalıştırılır. Deri altına<br />
verilen havanın bütün vücuda yeterince yayıldığı<br />
anlaşıldığında şişirme durdurulur. Şişirme<br />
işlemi, deri ile kas arasındaki bağ dokunun<br />
gevşemesine, derinin gövdeden daha kolay<br />
ayrılabilmesine yardım eder. Hayvan yerde<br />
kesilmişse, şişirme bittikten sonra yüzüm için<br />
çengele asılır.<br />
Küçükbaş hayvanın yüzülmesine kuyruktan<br />
başlanır, sonra arka ayaklara geçilir, paça kesilerek<br />
gövde çengellere asma kirişinden asılır,<br />
arka bacak ve butlar yüzülür. Daha sonra sıra<br />
ile ön paçalar kesilir, ön kollar, boyun, karın<br />
ve göğüs yüzülür. En son olarak deri, sağrı,<br />
bel, omuz ve boyundan kurtarılarak yüzüm<br />
tamamlanır. Yüzüme başlamadan önce, tarsal<br />
ve karpal eklemlerinin iç yüzünden başlamak<br />
üzere yüzüm çizgisi yapılır veya her kısım yüzülürken<br />
bu çizgi yüzünden yarmalar yapılır.<br />
Derinin Muayenesi:<br />
Deri muayenesi, kanın iyi akıtılıp akıtılmadığının<br />
anlaşılması, Antraks, yanıkara, septisemi,<br />
çiçek, yaralar, apseler ve ekto parazitlerin bulunup<br />
bulunmamasının saptanması bakımından<br />
önemlidir. Deride apse, karbunkel, hipoderma,<br />
çiçek lezyonları, deri altında infiltrasyon,<br />
derinin iç yüzeyinde de fazla kan (özellikle<br />
agoni halindeki kesimlerin belirlenmesi için)<br />
bulunup bulunmadığı kontrol edilir.<br />
Derilerin Korunması İçin<br />
Ne Tür İşlemler Yapılmalıdır?<br />
Çeşitli deri koruma yöntemlerine karşılık en<br />
kolay olarak kullanılan yöntem tuzlu koruma<br />
yöntemidir. Derinin, yaş deri ağırlığının %30–<br />
50 si oranında ve 2–4 mm. çapında tanelere<br />
sahip tuzun, et yüzüne tuzlanmamış alan kalmayacak<br />
şekilde uygulanması neticesinde nem<br />
oranının %35–40 düzeyine indirilerek koruma
Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />
altına alınmasıdır. Deriler, hafif eğimli sert bir<br />
zemine veya özel tahta ızgara üzerine kıl yüzü<br />
alta ve et yüzü üste gelecek şekilde düzgünce<br />
yayılır. Yaş deri ağırlığının %30–50 si oranında<br />
daha önce kullanılmamış, 2–4 mm çapında<br />
tanelere sahip temiz tuz, derinin et yüzüne,<br />
tuzlanmamış alan kalmayacak şekilde (gerekirse<br />
elle ovularak) yayılır. Bu işlemden sonra<br />
deriler tüylü kısımları dışa dönük (et yüzeyleri<br />
birbirine yapışık, bohça) olacak şekilde katlanır<br />
ve ilgili yerlere gönderilmek üzere hazır<br />
bekletilir.<br />
Bilinmelidir ki, derilerin usulüne uygun bir<br />
şekilde yüzülmemesi ve koruma altına alınmasının<br />
iyi yapılamaması çok büyük ekonomik<br />
kayıpların oluşmasına ve ülkemizden<br />
ciddi oranlarda dövizin yurt dışına gitmesine<br />
neden olmaktadır.<br />
İç Organlar:<br />
Karın boşluğuna girmek için önce, pelvisin ön<br />
kenarından başlamak üzere bir şak yapılır ve<br />
bu şak sternuma kadar uzatılır. Önce pelvis<br />
boşluğundan idrar kesesi, dişilerde uterus ve<br />
diğer ürogenital organlar ve bunların bağları<br />
alınır. Bundan sonra, rektumun anüsle bağlantıları<br />
ve leğen kemiği tavanına bağlı olan<br />
bağlar (mezorektum bağları) dikkatlice kesilerek<br />
ayrılır. Kalın, kör ve ince bağırsaklar ve iç<br />
yağı, rumen ve yemek borusu bağlarıyla birlikte<br />
kesilip özel kaplara veya arabaya alınır. Bu<br />
durumda karaciğer diyaframa üzerinde bulunur.<br />
İşkembe üzerinde bulunan dalak sıyrılıp<br />
alınarak bir küvete konulur. Kirlenmelere<br />
meydan vermemek için yemek borusu bağlandıktan<br />
sonra kesilmeli, idrar kesesi, bağırsaklar,<br />
mide ve rumen yırtılmamalı, delinmemeli<br />
ve koparılmamalı, bunlara sebep olabilecek<br />
sert hareketlerden ve yanlış bıçak kullanmaktan<br />
kaçınılmalıdır.<br />
Diyaframa üzerinde kalmış bulunan karaciğer,<br />
diyaframanın karaciğere bağlı kısımlarıyla<br />
birlikte kesilerek çıkarılır ve halen gövde üzerinde<br />
bulunan böbrekler yağlarından ayrılarak<br />
kesilip alınır ve dalağın bırakıldığı küvete konulur.<br />
Karaciğeri çıkarırken açılmış olan diyaframa<br />
yarılarak genişletilir. Göğüs boşluğundaki akciğer<br />
damar ve bağlarıyla birlikte, yürek göğüs<br />
kafesi bağlarından zedelenmeden kesilerek<br />
kurtarıldıktan sonra, nefes borusu, boyun ve<br />
göğüs kafesi girişindeki bağlarından, dilimleme<br />
bıçağı gibi uygun bir bıçak yardımıyla kurtarılıp<br />
elin erişebildiği yerden sıkıca kavranarak<br />
kuvvetle çekilip çıkarılır. Böylece birbirine<br />
ekli olarak çıkarılan akciğer, yürek ve dalağın<br />
konulduğu küvete bırakılır. Bu işi yaparken<br />
akciğer ve yüreğin zedelenmemesine, özellikle<br />
kalp kesesi (pericard)’nin delinmemesine ve<br />
yırtılmamasına dikkat edilmelidir.<br />
Hayvanın kesiminden, iç organlarının çıkarılmasının<br />
tamamlanmasına kadar geçen süre,<br />
kesinlikle 30 dakikayı geçmemelidir.<br />
Tüketilebilir Yan Ürünler:<br />
Karaciğer, beyin, deli inek “BSE” hastalığı,<br />
yürek, böbrek, dalak, uykuluk (timus), dil,<br />
testis, baş eti, paça, et suyu, işkembe, bağırsak,<br />
yağlar, yemek borusu dış kırmızı kası, diyafram<br />
kası, kuyruk, bumbar ve memedir.<br />
Akciğer Muayenesi:<br />
Pleura pulmonalis’in akciğer dokularında<br />
yangılı, doku değişikliği durumlarının bulunup<br />
bulunmadığına bakılır. Paraziter odaklar,<br />
apseleşme gibi durumlar incelenir. Akciğer<br />
muayenesinde elle patolojik bozukluk olup olmadığına<br />
bakılır, kıvam, sert odaklar, apseler,<br />
parazitler yönünden incelenir. Kesitler yapılır.<br />
Akciğerlerin muayenesinde özellikle tüberküloz<br />
üzerinde durulur. Akciğer zarı üzerinde<br />
deren, yangı ve renk değişikliğinin varlığı incelenir.<br />
Kâlp Muayenesi:<br />
Kalbin muayenesinde önce, perikart açılarak<br />
kaslara bakılır. Uzunluğuna kesitle sol ve sağ<br />
127
128<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ventriküller açılır. Kulakçıklar kesilerek endokarditis,<br />
dejenerasyon, hemoraji, sistiserk ve<br />
ekinekok aranır. Kalp muayenesi sistiserk teşhisi<br />
yönünden önemlidir. Perikart üst bağlantı<br />
yerine kadar açılır, fibrin veya başka maddelerin<br />
yığıntı yapıp yapmadıkları, perikarditis<br />
traumatica bulunması halinde yapışmaların,<br />
seröz zarlarda tüberküloz ve kalp kesesinde<br />
kan toplanıp toplanmadığı, ventrikulusta pıhtılaşmış<br />
kanın varlığı incelenir.<br />
Karaciğer Muayenesi:<br />
Genel bakıda özellikle karaciğerin büyüklüğü,<br />
kenarlarının inceliği ve kalınlığı, üzerinde yığıntı<br />
olup olmadığı, parazit odakları ve rengine<br />
dikkat edilir. Palpasyon 10 parmak ucuyla<br />
yapılır. Bu şekilde karaciğer sirozu, odakçıklar<br />
halindeki sertleşmeler saptanabilir. Bu organın<br />
muayenesi için tümünü inspeksiyonla incelendikten<br />
sonra portal lenf yumrularına (Lnn.<br />
hepatici portale), mideye bakan yüzündeki<br />
büyük safra kanallarına ve lobus caudatus’un<br />
yanından safra kanallarına kadar ulaşan kesitler<br />
yapılır.<br />
Karaciğer lenf yumrusu porta hepatis’de kolayca<br />
bulunur. 1–7 cm. uzunluğunda ve sayıları<br />
6–15 arasında değişmektedir. Safra kanallarına<br />
kesit yapıldıktan sonra, bıçağın tersi ile iki taraftan<br />
kesit yerinin bulunduğu merkeze doğru<br />
sıvazlama hareketleri yapılarak F.hepatica ve<br />
Dicrocoelium yada bu parazitlerin reaksiyon<br />
ürünleri dışarı çıkarılabilir.<br />
Dalak Muayenesi:<br />
Dalak palpasyonla ve kesilerek muayene edilir.<br />
Gözle dış bakıda renk ve büyüklüğüne bakılır.<br />
Kesit yapılarak pulpanın özelliği incelenir,<br />
kenarlarının inceliğine ve kalınlığına dikkat<br />
edilir, kıvamına, rengine (dalak tümöründe<br />
muhallebi kıvamında, açık veya koyu kırmızı<br />
renkte olur). Özellikle Antraks’ta dalak büyür,<br />
çamur kıvamında, katran renginde olur, bıçağın<br />
tersi ile kesit yüzü sıvazlandığında çamur<br />
gibi sıvaşır. Bu organda Antraks, tümörler,<br />
ekinekok ve tüberküloz aranır. Bundan başka<br />
bütün septisemilerde, piroplazmozda ve<br />
salmonella’lara bağlı enteritis olaylarında dalakta<br />
bozukluklar görebiliriz.<br />
Böbrek Muayenesi:<br />
Böbrekleri muayene etmek için yağ kapsülünden<br />
çıkartmak zorunluluğu vardır. Böbrek<br />
lenf yumruları (Ln.renales), gövde etler<br />
ikiye bölünürken dikkat edilmez ise her iki<br />
tarafın lenf yumruları tek taraf üzerinde kalabilir.<br />
Yakınında bulunan böbrek üstü bezleri,<br />
lenf yumruları ile karıştırılmamalıdır.<br />
Böbreklerin üzerinde görülen çok küçük<br />
peteşiler miliyer odaklar ve nekrozlar, çeşitli<br />
enfeksiyon hastalıkları, tüberküloz ve salmonellozları<br />
ifade eder.<br />
Mide ve Bağırsakların Muayenesi:<br />
İnspeksiyonda dikkat edilecek noktalar, mide<br />
ve bağırsakların seröz zarlarının incelenmesi,<br />
damarların dolu veya boş olduklarının kontrolü,<br />
yangı ve paraziter bozukluklar yönünden<br />
muayeneleri ve bağırsak bölümlerinin ayrı<br />
ayrı renk değişikliğine uğrayıp uğramadıkları<br />
göz önünde bulundurulmalıdır. Bağırsak lenf<br />
yumruları tüberküloz açısından önemlidir.<br />
Omentum ile beraber muayene edilen bağırsaklarda<br />
tüberküloz, paraziter bozukluklar,<br />
tümörler ve aktinomikoz aranır. Şüpheli ve<br />
zorunlu durumlarda sindirim sistemi içeriğinin<br />
ve iç duvarların kesitler yapılarak muayenesi<br />
en doğru işlemdir.<br />
Tüketilemeyen Yan Ürünler ve Atıklar:<br />
İmha edilen gövde ve organlar, kemik, kan,<br />
deri, kıllar, akciğerler, boynuz, tırnak, kulak,<br />
soluk borusu, testisler hariç üreme organları,<br />
böbrekler hariç üriner organlar, safra, bezler,<br />
lenf yumruları, işkembe ve bağırsak içerikleri<br />
ile işkembe ve bağırsak kazıntılarıdır.<br />
Geleneksel bayram etkinlikleri içersinde fertler<br />
ağırlıklı olarak <strong>kurban</strong> etinin değerlendirilmesine<br />
önem vermekte, deri ve sakatat üzerinde
Kurban Yan Ürünlerinin Ekonomiye Kazandırılması<br />
fazlaca durmamaktadır. Bağırsak, işkembe,<br />
baş, ayak gibi kısımları yardım şeklinde değerlendirmeyi<br />
veya atmayı tercih etmekte; kendi<br />
kullanımları dışına çıkması nedeniyle de bu<br />
maddelere gereken ilgiyi göstermemektedirler.<br />
Diğer taraftan, kesim sonrası oluşan ve insan<br />
gıdası olarak tüketilemeyen yan ürünler ile birçok<br />
hastalık etkenini taşıyabilen her türlü atık,<br />
uygun biçimde ortamdan uzaklaştırılmamakta<br />
ve gerek çevre kirliliği, gerekse salgın hastalıkların<br />
yayılmasına zemin hazırlamaktadır.<br />
Bu nedenle; kan, işkembe ve bağırsak içerikleri<br />
ile tüketilemeyecek karaciğer, akciğer gibi organ<br />
veya organ kısımları, çevreye atılmamalı,<br />
Akarsulara ve kanalizasyon kanallarına dökülmemeli,<br />
Sızdırmaz naylon torbalara konularak çöpe<br />
atılmalı ya da mümkünse derin çukurlara gömülmelidir.<br />
Oysa insan gıdası olarak tüketilemeyen yan<br />
ürünler ile atıkları, uygun teknolojilerle işleyip<br />
endüstrinin çeşitli alanlarında kullanmak<br />
mümkündür.<br />
Bilindiği gibi; kandan başta yem olmak üzere<br />
gıda, boya, tutkal ve kağıt sanayinde; önemli<br />
bir ham madde kaynağı oluşturan kemiklerden<br />
yem ve tutkal sanayinde, jelatin, filtre, fotoğraf<br />
ve röntgen filmlerinin yapımında;<br />
Tırnak ve boynuzlardan un şekline dönüştürülüp<br />
yem sanayinde ve yangın söndürücü<br />
cihazların yapımında, yine boynuzlardan düğme<br />
ve birçok süs eşyasının yapımında; işkembe<br />
ve bağırsak içeriklerinden ise yem, gübre<br />
ve doğal gaz sanayinde; pankreas, tiroit bezi,<br />
adrenal bezler ve safradan ilaç sanayinde yararlanılmaktadır.<br />
Bu noktada, yan ürünlerin<br />
ve atıkların değerlendirilmesiyle ülke ekonomisine<br />
sağlanacak katkıların da, bayramlarda<br />
bu ürünlerle birlikte çöpe atıldığını özellikle<br />
vurgulamak istiyorum.<br />
Kurban ve Hijyen Çözümleri Kiminle?<br />
İlçe belediyelerinde, norm kadro çalışması sonucunda<br />
veteriner teşkilatının kaldırıldığını,<br />
halka bu konuda kalite anlayışıyla, müşteri gözüyle<br />
bakılması ve hizmet götürmek için uğraşılması<br />
gerektiği, her görevin sahibi olduğunu,<br />
ancak Veteriner Hekimlerin Yönetsel Yetkinliklerinin<br />
bulunmadığını biliyor musunuz?<br />
Kartal, Tuzla, Z.burnu, Maltepe, Üsküdar İlçe<br />
Belediyelerinde Veteriner Hekimlerin başka<br />
Müdürlüklerde görev yaptıklarını hatırlatmak<br />
istiyorum.<br />
Norm kadro düzenlemeleri adı altında bir süre<br />
önce, birçok belediyelerimizde ortadan kaldırılan<br />
Belediye Veteriner İşleri Müdürlüklerinin<br />
tekrar kurularak, koruyucu halk sağlığı hizmetlerine<br />
katılımlarının aktif hale getirilmesi,<br />
Gıda Güvenliği ve Hijyen etkinliği açısından,<br />
hayvan pazarlarında ve <strong>kurban</strong> bayramı süresince<br />
kesim yerlerinde, resmi görevlendirmelerin<br />
dışında Türk Veteriner Hekimler Birliği<br />
organizasyonunda Veteriner Hekim Odaları<br />
tarafından oluşturulacak havuzdan yerel yönetimlerce<br />
hizmet alınması, hayvan satış ve<br />
kesim sayısına endeksli olarak yeteri sayıda<br />
veteriner hekim görevlendirilmesi,<br />
Kurban ve Hijyen Çözümleri:<br />
Kurban kesiminde görev alacak kalifiye elemanların<br />
ve kasapların iş kazası ve kesim hatalarının<br />
önüne geçilebilmesi amacıyla eğitimin<br />
Kalfalık mevzuatına uygun olarak (MEB) tek<br />
elden yapılması ve sertifikalandırılması,<br />
Kurban ve Hijyen Çözümleri, Yasa:<br />
Kurban için, saha/arazi şartlarında satış ve<br />
portatif toplu kesim yerlerinin kurulması, gıda<br />
güvenliği ve hijyeni ile kesim sonrası atık yönetimini<br />
içeren özel bir yönetmeliğin Tarım<br />
Bakanlığınca hazırlanması ve Kurban mevzuat<br />
yetkilerinin Tarım bakanlığında tek elde<br />
toplanmasını ve yerel yönetim merkezli icra<br />
edilmesini öneriyoruz.<br />
129
130<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurban Etlerinin<br />
Tüketime Hazırlanması,<br />
Dağıtımı ve Muhafazası<br />
Kurbanın dini bir görev olması yanında<br />
sosyal, sağlık ve ekonomik yönleri<br />
de olan bir olgudur. Kurban, insanlar<br />
arasında sevgi ve dayanışma ruhunu güçlendirir.<br />
Kurban toplumda kardeşlik, yardımlaşma<br />
ve dayanışma ruhunu canlı tutar, sosyal adaletin<br />
gerçekleşmesine katkıda bulunur. Özellikle<br />
et satın alma imkânı bulunmayan veya çok<br />
sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda,<br />
<strong>kurban</strong>ın bu rolünü daha belirgin biçimde<br />
görmek mümkündür. Ülkemizde kişi başına<br />
et tüketimi, sadece Kurban Bayramlarında gelişmiş<br />
ülkeler düzeyine çıkabilmektedir. Ancak<br />
aynı anda, çok sayıda hayvanın kesilmesi<br />
gerek halk sağlığı, gerekse çevre sağlığı açısından<br />
ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.<br />
Halkın <strong>kurban</strong>lık hayvan seçimi ve alımı,<br />
<strong>kurban</strong>lık hayvanın kesim ve yüzüm işlemleri,<br />
kesilen etin parçalanması ve muhafaza edilmesi,<br />
yan ürünlerin korunması gibi konularda<br />
bilgilendirilmesi, basınımızın da bu yönde ilgi<br />
göstermesi ve çaba sarf etmesi, halk sağlığı açısından<br />
son derece yararlı olacaktır.<br />
Veteriner Hekim kontrolü yapılmadan kesilen<br />
hayvanlardan elde edilen etler, sağlık açısından<br />
önemli bir risk oluşturmaktadır. Buna<br />
Prof. Dr. Mustafa TAYAR<br />
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Gıda Hijyeni ve Teknoloji Bölümü<br />
ilâveten <strong>kurban</strong>lık hayvanların sokaklarda<br />
dolaştırılmaları, meydanlarda bekletilmeleri,<br />
satın alınan hayvanların evlerin bahçelerinde,<br />
balkonlarında tutulmaları ve uygun olmayan<br />
yerlerde kesilmeleri tehlikenin boyutunu daha<br />
da arttırmaktadır. Özellikle kesim sırasında<br />
ortaya çıkan kan, mide bağırsak içeriği ve kullanılmayan<br />
kısımların gelişi güzel bir şekilde<br />
çevreye atılmaması; akarsulara dökülmemesi<br />
gerekir. Aksi takdirde, hayvan hastalıklarının<br />
yayılması, hastalıkların hayvanlardan hayvanlara<br />
ve hayvanlardan insanlara bulaşması,
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
çevrenin kirlenmesi ve çevre sağlığının bozulması<br />
kaçınılmazdır.<br />
Kasaplık hayvanlar, birçok hastalığın kaynağı<br />
olabilir ve bu hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.<br />
Hayvanlardan insanlara geçen bu<br />
hastalıkların, Kurban Bayramlarında görülme<br />
sıklığı yaklaşık %30 oranında artmaktadır.<br />
Türkiye ve pek çok komşu ülkede bruselloz,<br />
kist hidatid, sistiserkoz, sarkoplazmoz, verem,<br />
toksoplazmoz, şarbon gibi hastalıklar günümüzde<br />
hâlâ görülmekte ve önemli bir halk<br />
sağlığı sorunu oluşturmaya devam etmektedirler.<br />
Bu hastalıklardan ileri gelebilecek tehlikenin<br />
azaltılması veya önlenmesi için öncelikle<br />
hastalıkların hayvanlarda kontrol altına<br />
alınması gerekir. Buna ilâve olarak kasaplık<br />
hayvanların, asgari teknik ve sağlık şartlarına<br />
sahip kesim yerlerinde kesilmesi ve tüketiciye<br />
sağlıklı bir şekilde ulaştırılması gerekir.<br />
Ülkemizde, <strong>kurban</strong>lık hayvanların alımı, satımı,<br />
kesimden önce ve sonra muayenesi yasal<br />
uygulamaların dışında bırakılmıştır. Bu<br />
nedenle, Kurban Bayramında pazarlanan ve<br />
kesilen hayvanlar, hastalıkların yayılması bakımından<br />
önemli bir sakınca oluşturmaktadır.<br />
Konuya; İnsan sağlığı, çevre sağlığı ve ülke<br />
ekonomisi açısında yaklaşmak gerekmektedir.<br />
Kurban Etinin Özellikleri<br />
Et, zengin besin maddesi ve su içermesi<br />
nedeniyle mikroorganizmalar için çok iyi<br />
bir üreme ortamı oluştururlar. Etlere çeşitli<br />
yollarla bulaşabilen mikroorganizmalar, eti<br />
kendi gelişmeleri için besin kaynağı olarak<br />
kullanırlar. Bu mikrobiyal faaliyetler sonunda<br />
da et, kolayca bozulabilir. Etin bu kolay<br />
bozulma özelliğinden dolayı özenli bir<br />
şekilde muhafaza edilmesi ve bu tür mikroorganizmaların,<br />
bulaşmalarının önlenmesi<br />
veya uygun işleme yöntemleriyle elimine<br />
edilmeleri gereklidir.<br />
Her şeyden once, kesilecek hayvan mutlaka<br />
sağlıklı olmalıdır. Kesim öncesi <strong>kurban</strong>lık<br />
hayvanların yorgun olmaması ve aç bırakılmaları,<br />
etlerin kalitesini olumlu yönde etkileyen<br />
başlıca faktörlerdir. Yorgun hayvanların<br />
hemen kesilmesi ile kanı tamamen akıtmak<br />
mümkün olmayacağı için etler dayanıksız<br />
olacak ve çabuk bozulacaktır. Benzer şekilde,<br />
yorgun hayvanların etleri uygun bir olgunlaşma<br />
geçirmeyecek ve dolaysı ile etin kalitesi de<br />
olumsuz etkilenecektir. Kurbanlık hayvanlara<br />
kesim anının en az 6 saat öncesi yem verilmemelidir.<br />
Aksi takdirde, kesim öncesi yemleme<br />
sonunda kesilmiş hayvanların kanları, barsaklarda<br />
oluşan emilme ile mikroorganizmaların<br />
hücumuna uğrayacak ve oradan ete geçerek<br />
kaliteyi olumsuz etkileyecektir. Kurbanlık<br />
hayvanları kesim öncesi strese sokacak kötü<br />
muamelelerden ve hareketlerden kesinlikle<br />
kaçınmak gerekir. Kesimden önce stres faktörlerine<br />
maruz kalmış, yorgun hayvanlardan<br />
elde edilen etler de uzun ömürlü değildir.<br />
Usulüne göre yapılmayan kesim veya kanı<br />
iyi akıtılmayan gövdeden elde edilen etlerde<br />
bakteriyel bozulma hızı yüksektir. Kesme<br />
işlemi, hayvanın yemek borusu ile boynun sağ<br />
ve solunda bulunan 2 kalın damarı kapsayacak<br />
şekilde, boynun alt bölümü ile çene arasındaki<br />
kısmın ortasındaki boğaz çıkıntısına<br />
rastlayan yerden yapılmalıdır.<br />
Kurbanlık hayvanlara kesim sonrasında yapılan<br />
işlemler, derinin yüzülmesi ve iç organların<br />
çıkarılmasıdır. Kesim hayvanlarının derilerinin<br />
yüzülmesi özel itina isteyen ve ekonomik<br />
açıdan çok önemli bir konudur. Ülkemizde<br />
küçükbaş <strong>kurban</strong>lık hayvanların derilerinin<br />
yüzümü, tulum çıkarma şeklinde olmaktadır.<br />
Kesim sonrasında hayvanlar, bacaklarından<br />
birinden açılan bir delikten şişirilir ve arka bacaklarından<br />
asılır. Tulum çıkarma işleminde<br />
bıçak ile kesilerek el girebilecek hale getirilir<br />
ve sonra bıçak değmeden yumruk haline getirilerek<br />
içeri sokulur ve bel bölgesine kadar<br />
hafif darbeler ile yüzülür. Son kısımda deri,<br />
131
132<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
elle çekilerek deri gövdeden ayrılır. Derisi<br />
yüzülen hayvanın karın boşluğu açılarak, iç<br />
organları çıkarılmalıdır. Bu sırada özellikle işkembe<br />
ve barsakların parçalanmamasına özen<br />
gösterilmelidir. Aksi takdirde, dışkı kökenli<br />
bir çok organizma gövdeye ve kesim çevresine<br />
bulaşacak ve bir hastalık kaynağı oluşturacaktır.<br />
Kesimden sonra kasaplık hayvanların,<br />
tepeden tırnağa sistematik bir şekilde<br />
muayenesinin yapılmasıdır. Post-mortem<br />
muayenede, etlerin insan gıdası olarak tüketilmesini<br />
sakıncalı kılan veya daha öteye<br />
giderek tüketilme olasılığını ortadan kaldıran<br />
hastalıkların veya durumların, ihbarı<br />
mecbur hastalıkların ve bunların iç organlarda<br />
oluşturduğu ve bunlarla iç organlarda<br />
oluşturdukları bozuklukların saptanmasına<br />
olanak hazırlayarak, etler hakkında doğru<br />
olarak karar verilmesi sağlanabilir. Postmortem<br />
muayenede başarılı olmak, çeşitli<br />
salgın hastalıkların husule getirdiği patolojik,<br />
anatomik değişiklikleri görerek sağlıklı<br />
teşhis koyabilmek için sistemli bir muayenenin<br />
yapılması zorunluluğu vardır.<br />
Kesim sırasında atılan hastalıklı organların<br />
kedi ve köpekler tarafından yenmesinin önüne<br />
geçilmelidir. Zira parazitli organların kedi<br />
ve köpekler tarafından yenmesiyle, başta hidatioz<br />
olmak üzere çeşitli paraziter hastalıkların<br />
insan ve hayvanlara bulaşması mümkün<br />
olmaktadır.<br />
İnsan Beslenmesinde<br />
Etin Önemi ve Kurban<br />
İnsanın beslenmesinde hayvansal kaynaklı<br />
gıdaların, özellikle de proteinlerin önemi çok<br />
fazladır. Et ve et ürünleri içerdikleri temel<br />
amino asitler, mineral maddeler, vitaminler<br />
sebebiyle insan beslenmesinde vazgeçilmez<br />
önem taşır. İnsanın, günlük beslenmesinde<br />
alacağı proteinin yarısı, hayvansal kaynaklı<br />
olması gerekir. Amerika ve AB ülkelerinde<br />
kişi başına yılda 90-100 kg et tüketilirken, bu<br />
miktar Türkiye’de 25-27 kg dolayındadır ve<br />
bu miktarın da 10-11 kg. ını kırmızı et oluşturmaktadır<br />
Türk halkının beslenme durumuna bakıldığında;<br />
temel besin ekmek ve diğer tahıldan<br />
mamul ürünlerdir. Günlük enerjinin ortalama<br />
%50’si ekmek ve diğer tahıldan mamul<br />
ürünlerden sağlanmaktadır. Yıllar içerisinde<br />
besin tüketim eğilimi incelendiğinde sütyoğurt,<br />
et tüketiminin azaldığı söylenebilir. Et<br />
ve et ürünleri, protein açısından çok önemli<br />
gıda maddeleri olmasına rağmen ülke genelinde<br />
tüketim yüzdesi, diğer gıda gruplarının<br />
tüketimleri içerisinde sadece % 3’tür.<br />
Ülkemizde, bir yılda kesilen hayvan sayısı toplamının<br />
% 7-10 kadarı Kurban Bayramında<br />
kesilmekte ve bu oranda et üretimine katkısı<br />
bulunmaktadır. Özellikle et satın alma olanağı<br />
bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların<br />
bulunduğu ortamlarda <strong>kurban</strong>ın bu rolünü<br />
daha belirgin biçimde görmek mümkündür.<br />
Ülkemizde kişi başına et tüketimi sadece <strong>kurban</strong><br />
bayramlarında gelişmiş ülkeler düzeyine<br />
çıkabilmektedir.<br />
Kurban etlerinin genelde orta ve alt gelir grubundaki<br />
kesimler tarafından tüketilmesi, yoksulluk<br />
sınırının altındaki nüfus oranının son<br />
yirmi yıllık süreçte hayli arttığı dikkate alındığında,<br />
toplumun hayvansal protein ihtiyacının<br />
karşılanmasında ve beslenmesinde çok<br />
önemli bir etkendir. Dini yönden <strong>kurban</strong>ın<br />
sağlıklı hayvan olma şartı, küçük baş hayvanlar<br />
için 1 yaş, sığır için 2 yaş, deve için 5 yaş<br />
sınırı olması kesim işlemleri ve et muhafazasının<br />
uygun koşullarda yapılması kaydıyla<br />
halkın beslenmesine ve hayvancılık sektörüne<br />
önemli bir katkı sağlamaktadır.<br />
Kesim Sonrası Alınacak Tedbirler<br />
ve Kurban Etinin İşlenmesi<br />
Hayvanlardan insanlara bulaşan ve halk sağlığı<br />
yönünden çok büyük önem taşıyan bak-
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
teriyel, viral, paraziter ve fungal hastalıklar<br />
(zoonoz hastalıklar) mevcuttur. Bu nedenle<br />
hayvan yetiştiricileri ve satın alan kişilerin<br />
gerekli sağlık kontrolleri yapılmayan hayvanlarla<br />
temasa geçmeleri ve bunların etlerini<br />
tüketmeleri kendileri ve ailelerinin sağlıkları<br />
açısından büyük riskler taşımaktadır. Ayrıca<br />
hayvanların sağlıklı olması tek başına yeterli<br />
değildir. Çünkü gıda kaynaklı 250’den fazla<br />
mikrobiyel hastalık ve zehirlenme vardır. Et<br />
ve et ürünleri, bakterilerin çoğalmaları için<br />
son derece uygun bir ortam niteliğindedir. Uygun<br />
koşullarda bir bakteri 12 saatte 16 milyara<br />
ulaşabilmektedir. Bu durum, hafif bir bakteri<br />
yüküne sahip bir etin iyi muhafaza edilmediği<br />
takdirde, bir gece sonra insan sağlığı açısından<br />
ne derece büyük bir tehlikeye dönüşebileceği<br />
konusunda fikir vermektedir. Bu nedenle,<br />
hastalık yapan ve bozulmaya neden olan mikroorganizmaların<br />
ete bulaşmasının önlenmesi,<br />
ette mevcut mikroorganizma sayısını azaltmak<br />
veya kabul edilebilir bir seviyeye indirmek<br />
ve mikroorganizmaların üremelerini ve toksin<br />
salgılamalarını engellemek için kesim, yüzme<br />
ve parçalama işlemlerinin serin yerlerde yapılması<br />
son derece önemlidir. Çevre sağlığı<br />
yönünden de kesimi takiben ortaya çıkan kan,<br />
mide ve bağırsak içeriği önemlidir.<br />
Bunların gelişi güzel bir şekilde etrafa atılmaması<br />
ve akarsulara dökülmemesi gerekmektedir.<br />
Ayrıca bunların ve hastalık taşıyan diğer<br />
iç organların (karaciğer ve akciğer gibi) köpek<br />
ve kedilere verilmemesi gerekir. Bütün bunlar<br />
usulüne uygun bir şekilde imha edilmeli veya<br />
derin çukurlara gömülmelidir. Hayvanların<br />
kesilmesi, yüzülmesi, karkasın parçalanması,<br />
etin nakli, muhafazası, pişirilmesi ve tüketime<br />
sunulması aşamalarında kişisel temizlik<br />
kuralları ihmal edilmemelidir. Ete hava, hayvan<br />
kesen kişiler, kullanılan kaplar vs. yoluyla<br />
gerçekleşecek bulaşmayı önlemek amacıyla<br />
temiz bıçak ve malzemeler kullanılması, etlerin<br />
konulacağı kapların iyice yıkanması,<br />
<strong>kurban</strong> kesen kişilerin ellerini iyice yıkaması<br />
ve kesim sırasında hijyen kurallarına dikkat<br />
edilmesi gerekir.<br />
Parçalama işlemi ile birlikte ette mevcut ya da<br />
çevreden bulaşabilecek mikroorganizma sayısında<br />
artış olacağından, etin mümkün olduğu<br />
kadar büyük parçalara ayrılması ve derhâl<br />
soğutulması gerekir. Etlerin kesim sonrasında<br />
hemen, kapalı ortamlara alınarak soğutulması<br />
ve parçalama işlemini müteakip en fazla +4<br />
°C, +5 °C sıcaklıkta bekletilmesi gerekir.<br />
Hemen tüketilmeyecek etler soğukta bekletilmeli,<br />
derin dondurucuya alınmalı veya kavurma<br />
yapılarak muhafaza edilmelidir. Sakatat<br />
ile etlerin aynı ortamda bulundurulmaması<br />
ya da muhafaza edilmemesi gerekir. Kurban<br />
kesildikten sonra etler, tüketilmeden önce soğuk<br />
bir mahalde veya buzdolabında en az 12<br />
saat dinlendirilmelidir.<br />
Etler kesinlikle çiğ veya az pişmiş olarak tüketilmemeli,<br />
bazı zoonoz hastalıkların çiğ<br />
veya az pişmiş etlerin yenmesiyle bulaştığı<br />
akıldan çıkarılmamalıdır. Etlerin pişirilmesi<br />
aşamasında haşlama veya ızgara gibi yöntemler<br />
kullanılmalı, kızartılarak pişirilmesi tercih<br />
edilmemelidir.<br />
Etler ızgara yapılırken etle ateş arasındaki<br />
uzaklık eti yakmayacak, kömürleşme sağlamayacak<br />
şekilde ayarlanmalı, bu mesafe en az<br />
15 cm olmalı, aksi takdirde ette kanser yapıcı<br />
maddeler oluşur. Köpek ve kedi gibi et yiyen<br />
hayvanlara et ve sakatat kesinlikle çiğ olarak<br />
verilmemelidir.<br />
Kesilen hayvanların içi su ile dolu kese bulunduran<br />
doku veya organları başta köpekler olmak<br />
üzere, kurt ve tilki gibi hayvanların ulaşamayacağı<br />
şekilde bertaraf edilmelidir. Çünkü<br />
bu organlar insanların başta karaciğeri olmak<br />
üzere, akciğer, beyin gibi organlara yerleşerek<br />
bugün için ilaçla tedavisi olmayıp cerrahi müdahaleyi<br />
gerektiren kist hidatik hastalığının<br />
133
134<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yayılmasına yol açmaktadır.<br />
Kurbanlık hayvanın kesiminden sonra;<br />
Kesim işlemi mümkünse tecrübeli kişilerce yapılmalıdır.<br />
Böylece kesim sırası ve sonrasında<br />
oluşabilecek kazaların önüne geçilebilir.<br />
Kanın iyice akıtılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde,<br />
ette mikroorganizmalar kolayca üreyerek,<br />
kısa sürede bozulmasına yol açarlar.<br />
Deri yüzülürken veya tulum çıkartma yapılırken<br />
deriye zarar verilmemelidir.<br />
Etler, kesimden sonra hemen tüketilmemeli, 12-<br />
24 saat süreyle soğuk bir ortamda olgunlaştırıldıktan<br />
sonra tüketilmelidir.<br />
Kesim sonrası et ve iç organlar veteriner hekime<br />
muayene ettirilmelidir.<br />
Kesim sonrasında;<br />
Kesilen hayvanın kanı koyu renkli ve geç pıhtılaşıyorsa,<br />
Dalakta 3-5 misli anormal bir büyüme görülüyor<br />
ve kesildiğinde içi siyahımsı bir kan içeriyorsa,<br />
Etin veya yağların rengi aşırı sarıysa,<br />
Barsaklar aşırı derecede gazla dolu ve iç kısımlarında<br />
yer yer kanamalar varsa,<br />
Lenf yumrularında aşırı şişlik, iltihap, kireçlenme<br />
veya peynirimsi bir görünüm tespit edilirse,<br />
Karaciğer büyümüş ve yüzeyinde beyaz noktacıklar<br />
mevcutsa,<br />
Yüzülen derinin iç kısımlarında kanamalar veya<br />
anormal lekeler mevcutsa,<br />
Hayvan aşırı zayıfsa ve etleri jelâtin benzeri bir<br />
görünümde ise<br />
hayvanın derisi, bütün iç organları ve gövdesi<br />
serin bir yerde muhafaza edilmeli ve derhal en<br />
yakın veteriner hekime başvurulmalıdır.<br />
Kesim Sonrasında Dikkat<br />
Edilecek Hususlar<br />
• Deri altında aşırı kanlanma, morarma ve<br />
çürüme olmamalıdır.<br />
• Göğüs kafesinde, su toplanması ve inci tanesi<br />
gibi oluşumlar bulunmamalıdır.<br />
• Etlerde ve et yağında bazen sarı renk bulunabilir.<br />
Bu sarı renk, 24 saat bekletildiğinde<br />
tamamen kaybolmuyor veya azalmıyorsa tüketmeden<br />
mutlaka veteriner hekime danışılmalıdır.<br />
• Karaciğer ve akciğerler normal görünüm<br />
ve kıvamında olmalı, üzerlerinde su keseleri,<br />
apse benzeri şişlikler, parazit ve köpeklerin<br />
ulaşamayacağı derinlikteki bir çukura gömülmelidir.<br />
• Etlerde iltihap, yara ve mantarımsı üremeler<br />
olmamalıdır.<br />
• Etlerin üzerinde veya kesitinde pirinç tanesi<br />
görünümünde hareketsiz cisimcikler varsa veterinerhekime<br />
danışılmalıdır.<br />
• Gübre, kan ve yenmeyen iç organlar gibi<br />
atıklarla çevre kirletilmemeli, atıklar mümkünse<br />
derin çukurlara gömülmeli ya da sızdırmaz<br />
torbalarda genel çöp toplama mahallerine<br />
bırakılmalıdır.<br />
Kurban Etlerinin<br />
Olgunlaşması ve muhafazası<br />
Sağlıklı kesim ve sağlıklı işleme ve muhafaza<br />
için gerekli tedbirlerin alınarak, tüketicinin<br />
korunmasına kadar giden uzun zincirin kırılmaması<br />
gereklidir.<br />
Kurban etleri, parçalar halinde temiz kaplara<br />
konulmalı ve serin bir yerde muhafazaya alınmalıdır.<br />
Kurban etleri, parçalar halinde temiz<br />
kaplara konulmalı ve önce güneş görmeyen<br />
serin bir yerde (14 C° nin altında olmamasına<br />
dikkat edilmeli) hava alması sağlanarak kesim
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
sıcaklığının oda ısısına düşmesi beklenmeli<br />
(5-6 saati geçmemeli) daha sonra buzdolabına<br />
kaldırılmalıdır.<br />
Kurbanlık etler henüz kesim sıcaklığında iken<br />
buzdolabına poşet içinde veya hava alamayacak<br />
bir durumda büyük parçalar halinde üst<br />
üste konulursa, buzdolabı ısısı etin iç kısımlarını<br />
soğutmaya yetmez. Bu nedenle etin hava<br />
almayan kısımlarında çok kısa sürede (2. gün)<br />
bozulma ve kokuşma hatta yeşillenme görülür.<br />
Böyle kısımlar kesinlikle tüketilmemeli<br />
atılmalıdır.<br />
Kurbanlık etin dayanma süresi, kesim kalitesine<br />
ve et parçasının büyüklüğüne göre değişmekle<br />
beraber normal buzdolabı koşularında<br />
5 veya 6 gündür. Bu süre kıymada genellikle<br />
3 gündür. Eğer daha uzun süreli muhafaza<br />
düşünülüyorsa etler derin dondurucuda -18<br />
derecede muhafaza edilmelidir.<br />
Kesim sonrası taze ette görülen ilk değişim<br />
ölüm sertliğidir. Kesimden sonra ortam sıcaklığına<br />
bağlı olarak genellikle ilk 15 dakika içinde<br />
başlar ve bütün kaslar kasılarak eklemler<br />
bükülmez bir hal alır. Ölüm sertliği halinde<br />
et, taze olmasına rağmen kendine özgü lastik<br />
kıvamlı, kuru ve aromasızdır. Böyle etler gevrek<br />
değildir ve pişirildiklerinde lezzet vermezler.<br />
Etin bir dizi enzimatik reaksiyonlar geçirerek<br />
sertliğinin çözülmesi ve tüketicinin arzu<br />
ettiği gevreklik, aroma ve lezzeti kazanması,<br />
olgunlaşma olarak ifade edilmektedir. Etler<br />
henüz kesim sıcaklığında iken buzdolabına<br />
veya 10 C°’nin altında bir ortamda tutulursa<br />
soğuk kasılması denilen olay meydana gelir.<br />
Düzensiz kasılmalar nedeni ile et tam bir olgunlaşma<br />
devresi geçiremediğinden sert yapı<br />
ve lezzet kaybı görülür.<br />
Gövde Etlerde Görülen Değişiklikler<br />
Rigor Mortis (Ölüm Sertliği)<br />
Etlerde, olgunlaşmanın ön safhasını Rigor<br />
Mortis denilen ölüm sertliği oluşturmaktadır.<br />
Rigor Mortis, kaslarda yavaş olarak seyreden<br />
ve kasların oksijen almadan anaerob olarak<br />
kontraksiyonu şeklinde tarif edilebilir.<br />
Rigor Mortis, kasaplık hayvan kesildikten<br />
sonra ette normal olarak oluşan ilk değişikliktir.<br />
Bu sırada kas lifleri ve bağ doku şişer, rengi<br />
koyu kiraz kırmızı olur ve et aromatik bir<br />
özellik kazanır. Et enzimlerinin çoğu inaktive<br />
olur, yalnız bu enzimlerden Kathepsin grubuna<br />
girenler, Rigor Mortis’ten sonra kan proteinlerinde<br />
otolitik değişikliklere neden olarak<br />
etin kıvamında ve viskositesinde etki gösterir.<br />
Taze kesilmiş bir et, kendisine özgü, kauçuk<br />
benzeri bir kıvamda, yapışkan, zor çiğnenebilir,<br />
taze iken hiçbir usare içermeyen bir niteliktedir.<br />
Büyük parçalar hâlinde serin bir yerde ya da<br />
soğuk hava depolarında birkaç gün bekletilen<br />
et, yumuşaktır, gevrektir, koku ve lezzeti de<br />
hoş ve aromatiktir.<br />
Uzun yıllar post-mortal değişimlerin nedeni,<br />
kaslarda biriken laktik asit ile bunun neden<br />
olduğu pH düşmesi olarak kabul ediliyordu.<br />
Bate-Smith’in araştırmaları sonucunda, Rigor<br />
Mortis aşağıdaki şekilde açıklanmaktadır:<br />
a. Kesimden sonra kan dolaşımı durduğunda<br />
kas içerisinde oksijen azalmakta, CO 2 atılamadığından<br />
birikerek çoğalmakta ve hafif bir<br />
asitleşme olmaktadır.<br />
b. Anaerob ortamda kastaki çok az miktarda<br />
olan glycogen parçalanarak laktik asit meydana<br />
gelmektedir.<br />
(C 6H 10O 5) n + H 2O 2(C 3H 6O 3) n<br />
c. Artan bu asitleşme ortamında, kaslarda<br />
zaten az miktarda bulunan Kreatin-fosfat<br />
miktarı daha da azalmakta, hatta hayvan kesilmeden<br />
önce hayatta iken kasında bulunan<br />
miktarın %30’una kadar düşmektedir. Bu<br />
135
136<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
asitleşmenin arttığı dönemde faaliyete geçen<br />
enzim sistemi, yine kasların bileşiminde bulunan<br />
ATP’yi parçalayarak serbest fosfatları<br />
oluşturmaktadır. Bu olayın sonrasında kaslarda<br />
mekanik katılık artmakta, kasların esnekliği<br />
azalmakta ve Rigor Mortis oluşmaktadır.<br />
Rigor Mortis, sığır ve koyunlarda 6-12 saat<br />
içinde şekillenmektedir. Bazı durumlarda<br />
(0°C)-(+5°C)’de dinlendirilen karkaslar, Rigor<br />
Mortis tam oluşmadan dondurulduğu<br />
zaman (karkasların sıcaklıklarının kısa sürede<br />
düşürülmesi sonucunda), ani soğutma kısalığı<br />
(cold shortening) olayı oluşmaktadır.<br />
Bu durumda, kasların boyları büyük ölçüde<br />
kısalmakta ve bu nedenle de sularının çoğunu<br />
kaybetmektedirler. Dolayısıyla Rigor Mortis<br />
tam oluşmaz ve yarım kalır. Dondurulan etler<br />
çözdürüldüğü zaman Rigor Mortis olayı kaldığı<br />
yerden devam eder.<br />
Bazenda Rigor Mortis şiddetli ve aşırı derecede<br />
oluşabilir. Bu sırada kasların boyunda büyük<br />
ölçüde kısalmalar (% 60-80) olur. Buna<br />
erime sertliği adı verilmektedir. Bu kısalma<br />
yüzünden kaslar içerdikleri suyun büyük bir<br />
miktarını kaybetmekte ve etin kalitesi olumsuz<br />
olarak etkilenmektedir.<br />
Olgunlaşma<br />
Kaslarda artan laktik asit sonucunda, kas hücre<br />
zarlarının geçirgenliğinin ve su bağlama<br />
kabiliyetinin azalması ile protein hidratasyonu<br />
en düşük düzeye inmektedir. Rigor Mortis<br />
sonunda, hücre zarının daha geçirgen olduğu<br />
ve suyun bir kısmını kolloidal olarak bağlayamadığı<br />
görülmektedir. Bu nedenle, henüz<br />
yeni kesilmiş bir hayvanın etinin yüzeyi, ölüm<br />
sertliğinden önce kuru, fakat ölüm sertliğinden<br />
sonra nemli hissedilir.<br />
Rigor Mortis’in çözülmesi, yani yumuşama,<br />
proteolitik enzimler aracılığı ile kas proteinlerinde<br />
oluşan yapı değişikliklerinden ileri<br />
gelmekte ve bağ dokuda değişmelere neden<br />
olmaktadır. Bu olaylar zincirine olgunlaşma<br />
denilmektedir.<br />
PH<br />
Ette oluşan bütün bu değişiklikler esnasında,<br />
pH derecesinde de çeşitli değişmeler görülmektedir.<br />
Kaslarda pH, kesimden hemen<br />
sonra 7.0-7.5 arasındadır. Hafif alkali ya da<br />
nötrdür. Kesimden sonra Rigor Mortis’in<br />
başlamasıyla ya da enzimatik faaliyet sonucu,<br />
ette laktik asidin oluşumu ile ortam asitliği<br />
artmaya başlar. 20-24 saat ya da en geç 48<br />
saat sonra, genellikle iyi dinlenmiş sağlıklı bir<br />
hayvanın etinde pH 5.6 ile 6.0’m biraz üstündedir.<br />
Bu pH derecesi et için uygun olarak<br />
nitelenmektedir.<br />
Usulüne göre ve özenle saklanmış bir ette ya<br />
da gövdede pH 6.0’da uzun süre kalabilir. İlerleyen<br />
otoliz ve artan mikrobiyel faaliyet sonucu<br />
tekrar pH 7.0’ye yükselir. Bu değişmeler;<br />
saklama koşulları, hijyen koşulları, hayvan<br />
ırkları ve hatta gövdenin çeşitli bölgelerindeki<br />
kaslara ve kesimden önce hayvana yapılan<br />
muamele ve sağlık durumuna göre farklılık<br />
göstermektedir.<br />
Sağlıklı ve normal koşullarda kesimden hemen<br />
sonra pH 7.0-7.5 olduğu zaman ile saatler<br />
geçip et bozulmaya başlayınca, pH 6.8-<br />
7.0-7.2 olduğu zamanlar da değerlendirme<br />
dikkatle yapılmalıdır.<br />
Kesimden 24-48 saat sonra, sığır etinde pH’nın<br />
6.2 olduğu saptanırsa, et derhal tüketilmelidir.<br />
pH 6.4 olduğu takdirde diğer organoleptik, biyokimyasal<br />
ve mikrobiyolojik deneyler yapıldıktan<br />
sonra tüketime karar verilmelidir. Ancak, bu<br />
kontroller sonucunda bulgular iyi ise tüketime<br />
müsaade edilir. Aksi hâlde et mikrobiyolojik bozukluğa,<br />
değişikliğe uğradığından tüketilmesine<br />
izin verilmez.<br />
Eğer pH 6.4’ten daha yüksek ise etler imha edilmelidir.<br />
Çünkü et kokmuştur.
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
Koyun Parçalaması<br />
Koyun, daha çok büyük parçalar hâlinde ve<br />
kemikli olarak tüketilir. Genellikle kuzu gövdeleri<br />
5 parçaya (but, pirzola, gerdan, kol,<br />
kaburga) ayrıldıktan sonra bütün halinde satılırlar.<br />
Koyunlar, tezgâha bütün olarak alınırlar.<br />
Önce 2 parçaya ayrılırlar. Bu parçalardan,<br />
arkadan 5 ve 6. omurga kemikleri arasından<br />
kesit yapılarak but ayrılır. Daha sonra gerdan<br />
1) Kafa<br />
2) Ense<br />
3) Omuz<br />
4) Kürek<br />
5) Göğüs<br />
6) Sırt kaburga<br />
7) Yassı sırt<br />
8) Rosbif<br />
9) Böğür<br />
10) Filet<br />
11) But<br />
12) Ayak<br />
1) Baş<br />
2) Boyun<br />
3) Sırt<br />
4) Omuz<br />
5) Göğüs<br />
6) Böğür<br />
7) But<br />
1<br />
1<br />
2<br />
3<br />
7 4<br />
5<br />
2<br />
7. omurga kemiği hizasından ayrılır. Böylece<br />
yarım gövde 4 parçaya ayrılmış olur.Daha<br />
sonra bu parçalardan kol, kaburga ve boşluk<br />
(karın) kısımları ayrılır. Batılı ülkelerde, 1/2<br />
koyun gövdesi 5 kısma ayrılmaktadır. (Bu<br />
kısımlar şekilde kesik çizgi ile gösterilmiştir).<br />
Koyunların butlarından şiş, sote (küçük<br />
parçalar halinde doğranmış et), dış kapak ve<br />
iç kapak isimleri altında 4 ayrı et parçası çıkarılmaktadır.<br />
4<br />
12<br />
5<br />
3<br />
6<br />
6<br />
8<br />
9<br />
7<br />
10<br />
12<br />
11<br />
137
138<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Sığır Kaba Parçalama (Ön Parçalama)<br />
Sığır 1/2 karkaslarının kaba parçalaması, daha<br />
gövde aç iken bağlar. 1/2 karkaslar daha çok<br />
doğu bloğu ülkelerinde, 11 ile 12. omur kemikleri<br />
arasında ve çoğu batı ülkelerinde de 8 ile<br />
9. kemikleri arasından 2’ye ayrılır. Bunlardan<br />
doğu bloğu ülkelerinde uygulanan, ikiye ayrılma<br />
işlemi ülkemizde de uygulanmaktadır.<br />
Bu şekil parçalamada, arka 1/4 karkas üzerinde<br />
2 kaburga kemiği kalmaktadır. Daha sonar,<br />
arka 1/4 karkasta 7 boyun omuru kemiğinden<br />
sonra ikiye ayrılarak, gerdan kısmı alınır. Bu<br />
şekilde 4 parçaya bölünen 1/2 gövde, kemik ve<br />
et kısmının ayrılması için masaya alınır.<br />
12<br />
11<br />
9<br />
8<br />
11<br />
1<br />
7<br />
1<br />
6<br />
1<br />
2<br />
3<br />
4<br />
5<br />
6<br />
7<br />
8<br />
9<br />
10<br />
Ülkemizde yapılan<br />
AB’de yapılan<br />
parçalama<br />
12<br />
13<br />
14<br />
İçten görünüş Dıştan görünüş<br />
İncik<br />
Rosto ve Nuar<br />
Tranç (Biftek)<br />
Yumurta<br />
Sokun (Biftek)<br />
1-13 İncik<br />
2- But<br />
3- Bonfile<br />
4-6 Kontrile<br />
7-11 Pirzola<br />
8-9 Kaburga<br />
10- Döş<br />
12- Kol<br />
14- Gerdan<br />
Kavurma Teknolojisi<br />
Kasaplık hayvan etlerinin, kuşbaşı şeklinde kendi<br />
yağları içinde kavrulması ile kemikli ve kemiksiz<br />
olarak yapılan bir et ürünüdür.<br />
Kemikli Kavurma<br />
Etler kuşbaşı olarak doğranır.<br />
Kaburgalar hariç bütün kemikler ayıklanıp atılır.<br />
Kaburgalar, kaburgalar arası kaslarla beraber<br />
küçük parçalar halinde kavurma yapılacak etlere<br />
katılır.<br />
Bir kazana doldurulan etler bir süre ağzı açık,<br />
sonra etin kendi suyu ile pişmesi için ağzı kapalı<br />
kaynatılır.<br />
Suyun uçması ile et yağ içinde kavrulur.<br />
Et parçaları renk, koku ve lezzet bakımından kavurma<br />
özelliğini aldıktan sonra (kas lifleri kolayca<br />
birbirinden ayrılıyor ve kızartılmış etlere özel lezzet<br />
hissediliyor ise), kavurma işlemine son verilir.<br />
Kavurma işlemi tamamlandıktan sonra kazandaki<br />
kızgın iç yağı tenekelere doldurulur.<br />
İç yağı tabakasının kalınlığı 5-10 cm olunca yağın<br />
donması beklenir ve kavurma yağı süzülerek tenekeye<br />
doldurulur.<br />
Et parçaları arasında mümkün olduğu kadar az<br />
boşluk kalması için, teneke çalkalanarak ve üstten<br />
bastırılarak doldurma işlemi tamamlanır.<br />
Sıcak iç yağından tenekeye tekrar yağ ilave edilir<br />
ve yüzeyde 2-5 cm kalınlıkta bir içyağı tabakası<br />
oluşturulur.<br />
Doldurma işlemi tamamlanan kavurma tenekesi,<br />
soğuk depoda 24 saat yavaş dondurulur.<br />
Alt tabandaki yağ tabakası, depo zemini ile temas<br />
eden tenekede oluşabilecek delinmeler gibi olumsuzluklara<br />
karşı kavurmanın nem ve yabancı<br />
madde girişinden korunmasını garanti altına almaktadır.
Kurban Etlerinin Tüketime Hazırlanması, Dağıtımı ve Muhafazası<br />
Üstteki yağ tabakası ise kavurmanın hava ile temasını<br />
ve bozulmaya neden olan mikroorganizmaların<br />
gelişmesini önlemektedir.<br />
Doldurulan tenekeler lehimlenerek soğuk depolarda<br />
muhafaza edilir.<br />
Kemiksiz Kavurma<br />
Kemikli kavurma gibi hazırlanır. Kullanılan<br />
etler büyükbaş kasaplık hayvanlara ait olup, kemiklerinden<br />
tamamen ayrılmışdır.<br />
Kıyma Et Kavurması<br />
Her türlü kasaplık hayvan etinin kıyma makinasından<br />
çekildikten sonra iç yağı ile beraber<br />
kavrularak, kalıplarda dondurulması ile üretilen<br />
et ürünüdür. Kavurmanın hazırlanmasında,<br />
her 10 kg et için 250 g mutfak tuzu katılmalıdır.<br />
Kavurmalar bekletilip tüketildiği için lezzet ve<br />
kokuları taze ete göre farklıdır. Özellikle pırasa,<br />
lahana, karnabahar, kereviz gibi ağır kokulu<br />
olan yemeklerin hazırlanmasında kullanılır.<br />
Kavurma ısıtılarak doğrudan doğruya ya da<br />
kıymalı yumurta olarak da tüketilebilir.<br />
Kurban Bayramı’nda Beslenme<br />
Kurban Bayramı’nda beslenme alışkanlıklarına<br />
bağlı olarak fazla et, hamur işi ve çikolata tüke-<br />
tilmesi kolesterol düzeyinde ani yükselmelere<br />
neden olabilir ve buna bağlı sağlık problemleri<br />
gelişebilir.<br />
Kırmızı et ve tatlı tüketiminin arttığı Kurban<br />
Bayramı’nda, kalp ve şeker hastalığı olanların,<br />
mide rahatsızlığı yaşayanların ve yaşlıların beslenme<br />
konusunda daha hassas davranması gerekir.<br />
Böyle günlerde, yemek miktarını azaltıp<br />
öğün sıklığını artırmak unutulmamalıdır.<br />
Özellikle ülkemizde <strong>kurban</strong> bayramlarında yapılması<br />
gelenek hâline gelmiş olan kavurma,<br />
içine tereyağı ve kuyruk yağı konulmadan kendi<br />
suyuyla kısık ateşte pişirilmelidir. Etin kendi<br />
yağı yemeğin lezzetlenmesi için yeterlidir.<br />
Kaynaklar<br />
1. Arslan, A. (2002): Et Muayenesi ve Et Ürünleri Teknolojisi,<br />
Medipres, Elazığ<br />
2. Gracey, J.F. (1985): Thornton’s meat hygiene, English<br />
Language book society and Bailiére Tindal, London.<br />
3. Gürbüz, Ü. (2000): Et muayenesi, S.Ü.Veteriner Fakültesi<br />
Yayın ünitesi, Konya<br />
4. İnal, T., Nazlı B.(1997): Mezbaha Bilgisi, Saray Medikal<br />
Yayıncılık, İstanbul.<br />
5. Tayar, M. Atasever M. Et Muayenesi Ders notu 2006-<br />
A.Ü. Veteriner Fakültesi<br />
6. Yıldırım, Y.(1996): Et Endüstrisi, 4. Baskı Kozan Ofset,<br />
Ankara<br />
7. Http://apps1.fao.org. Erişim Tarihi: 8/1/2004.<br />
139
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
II. GUN<br />
9 ARALIK 2007
V. OTURUM<br />
(Saat: 10.00 - 11.30)<br />
SOSYAL BİR FENOMEN<br />
OLARAK KURBAN<br />
VI. OTURUM<br />
(Saat: 11.45 - 13.15)<br />
TÜRKİYE VE DÜNYADA<br />
KURBAN TECRÜBESİ<br />
VII. OTURUM<br />
(Saat: 14.30 - 15.30)<br />
KÜRESELLEŞME, EKONOMİ<br />
VE KURBAN<br />
VIII. OTURUM<br />
(Saat: 15.45 - 17.45)<br />
PANEL<br />
ULUSLARARASI KURBAN<br />
ORGANİZASYONU
142<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />
V. OTURUM (Saat: 10.00 - 11.30)<br />
SOSYAL BİR FENOMEN OLARAK KURBAN<br />
Başkan: Prof. Dr. Mahmut KAYA<br />
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi<br />
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />
Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi<br />
Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />
Nazife ŞİŞMAN<br />
Yazar<br />
Din ve Dindarlık Tartışmaları Arasında Kurban<br />
Orhan KENASARI<br />
Yazar<br />
Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />
Abdulkerim VEKİL<br />
King’s College / İngiltere<br />
İsmail’in Çağrısı<br />
Prof. Jon Oplinger<br />
Universty of Maine / USA
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
Bir Varoluş Düzeyi<br />
Olarak Kurban<br />
Hepinizi hürmetle selamlıyorum.<br />
Başlıktan ne murat ettiğimi izah<br />
etmeye çalışayım. Kurban, çok boyutlu<br />
bir fenomendir. Yapılan sempozyum da<br />
bunu ispat etmektedir. Veterinere başka, doktora,<br />
hayvansevere, kasaba, ilahiyatçıya başka<br />
görünür. Fenomen zaten böyle de bir durumdur.<br />
Eskiler, zahiriye demişler fenomene; Bir<br />
zahiriye olarak <strong>kurban</strong>ın faklı yönleri vardır.<br />
Sempozyumda, <strong>kurban</strong>ın, ne kadar faklı yönlerinin<br />
olduğunu, biraz da hayranlıkla görmüş<br />
oldum. Kurban budur, derken, kime göre<br />
budur, kim için budur, soruları karşısında<br />
bocaladığımı hissetmeye başladım. Hakikaten<br />
herkese başka görünüyor. Medya mensuplarından,<br />
bugün ne konuşulacağını soranlar<br />
oldu. Cevabımı bu çerçevede verdim. Kurban,<br />
hayatımızın merkezindeki ibadetlerden birisi.<br />
Ama biz bunu, bir et şöleni olarak görüyoruz.<br />
Hüseyin Hatemi hocanın dediği gibi, kavurma<br />
bayramına dönüştürmüş oluyoruz. Acemi<br />
kasapların elinden geçen hayvan görüntüleri<br />
eşliğinde bu ibadeti yerine getiriyoruz. Bunun<br />
edebiyatını, felsefesini, sosyolojisini yapmak<br />
ve daha çok boyutlu düşünmek ihtiyacı beliriyor.<br />
Böyle sempozyumlar, hakikaten, yapılmaya<br />
değerdir.<br />
Bu konuda tam oturmuş bir felsefemizin, yorumumuzun<br />
olmaması kötü bir durum. Çünkü<br />
artık bu, ibadet olmakla birlikte, bir gelenek<br />
Prof. Dr. Yasin AKTAY<br />
Selçuk Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi<br />
aynı zamanda. Ama ne yazık ki aynı derecede<br />
önemli değerlendirmeye konu olamıyor.<br />
Bir var oluş düzeyi olarak <strong>kurban</strong> derken,<br />
bana zahir olan kısmından bahsetmek istiyorum.<br />
Yoksa tüm yönleriyle olduğunu söylemiyorum.<br />
Kurban, bir var oluş düzeyidir. Arapça kelime<br />
anlamı bir yakınlaşmadır. Yapacağım konuşma,<br />
Türkçe kelimeler üzerinden gidecek.<br />
Yoksa Araplar, <strong>kurban</strong> demezler, ‘ıydül etha’<br />
derler. İngilizler başka bir şey derler. O nedenle<br />
burada <strong>kurban</strong> kelimesinin felsefesi sadece<br />
Türkler için anlamlı olacak. Çünkü <strong>kurban</strong>,<br />
kelime olarak yalnızca Türklerde vardır<br />
ve bu anlamdadır. Kurbana ‘yaklaşma’ diyo-<br />
143
144<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ruz. Yaklaşma bir tercihtir. Fizik olarak şöyle<br />
bir kural vardır; Bir insan aynı anda iki zıt<br />
noktaya yaklaşamaz. Sadece bir noktaya yaklaşır.<br />
Dolayısıyla tercihimizde, bir yaklaşma<br />
söz konusu. Şirk ve tevhit inançları arasında,<br />
tevhitten yana taraf oluyoruz. Yaptığımız her<br />
tercihte, yapılabilecek olan sayısız seçeneği<br />
feda ederiz. İnsanın iradesinin sınırlı olduğunu<br />
söyleyenler de bu noktada, biraz acımasız<br />
davranıyorlar. Kurban, bir tercih olması boyutuyla<br />
sadece Müslüman’ın değil, her insanın<br />
hayatının merkezinde olan bir gerçek; insan<br />
hayatının çok temel bir düzeyidir. Kurban<br />
ritüelinde de bir tercihi yaparız. İtaat etme<br />
veya etmemeyi tercih ederiz. İtaat ettiğimizde<br />
Allah’a yaklaşır, etmezsek uzaklaşırız.<br />
Hz İbrahim’in, İsmail’i mi yoksa İshak’ı mı<br />
<strong>kurban</strong> ettiği yönündeki tartışmalar, Hz<br />
İsmail’i <strong>kurban</strong> ettiği yönünde genelde neticelenmiştir.<br />
Ama Müslümanların bir kısmı,<br />
İshak’ın da olabileceğini söylemişlerdir. Bu,<br />
bence son derece güzeldir. Çünkü Müslümanların<br />
bu konuda bir komplekslerinin olmadığını<br />
gösterir. Ancak metinler irdelendiğinde,<br />
genel kanı, bunun İsmail Aleyhisselam<br />
olduğudur. Müslümanlar için iki oğuldan birini<br />
<strong>kurban</strong> etmek arasında fark yoktur. Ama<br />
meselâ Yahudiler için, İshak’ın <strong>kurban</strong> edilmesi,<br />
<strong>kurban</strong> olmak açısından bir şerefe değil,<br />
bir imtiyaza dönüşüyor. İshak’ın şahsında bir<br />
kavmin, bir ırkın şeref bulması değil de, imtiyaz<br />
sahibi olması anlamına geliyor. Halbuki<br />
biz, bu şeref İshak’a ait olsa bile, kendimizi o<br />
şereften mahrum hissetmeyiz. Buna rağmen<br />
İsmail’in (a.s) olması tabii, Allah-u Teala’nın<br />
ayrı bir takdiri olsa gerek.<br />
Kurban arefesinde veya bayram sırasında ortaya<br />
çıkan tartışmalarla görüntüleri, <strong>kurban</strong>ın<br />
bir parçası olduğu yönünde değerlendirmemiz<br />
gerektiğini düşünüyorum. Kurban, insanın<br />
aklının bir çırpıda, kolayca alabileceği bir<br />
şey değildir. İnsan idrâkinin bir çırpıda kavrayabileceği<br />
kadar da yalın bir konu değildir.<br />
Adı üstünde, imtihandır zaten. İmtihan, biraz<br />
çetrefil bir durumdur. Çetindir. Her imtihan,<br />
biraz sorularla birlikte gelir. Her yeni görülen<br />
tartışma, <strong>kurban</strong> ibadetini tamamlayan bir biçim<br />
olarak hayatımıza giriyor. Bir gün gelir,<br />
tavuk mu yoksa horoz mu kesmemiz gerekiyor<br />
şeklinde bir tartışmanın ortasında buluruz<br />
kendimizi. Bu bir vesvesedir aynı zamanda.<br />
Hz İsmail’i alıp Akabe’ye götüren Hz<br />
İbrahim’in kafasına üşüşen sorulardır birazcık<br />
da... Bu sorular bir formatta gelmez tabii.<br />
Ama bir şekilde gelip her bayram öncesi,<br />
<strong>kurban</strong> ritüelimizin içine yerleşirler. Biz belki<br />
de sürekli, bu tartışmayı yaşayarak <strong>kurban</strong>a<br />
girmek zorundayız. Bu tartışmayı yaşamadan<br />
<strong>kurban</strong> ritüeli tamamlanamayabilir. Bir<br />
hayvanseverin, sanki hayvanla empati kurabiliyormuş<br />
gibi davranarak, <strong>kurban</strong>ın canı, hayatı,<br />
ve canının acıması hakkındaki soruları,<br />
kafamıza bazı soruları üşüştürüp şoklama,<br />
gibi tartışmaları gündeme getirebilir. Sorularla<br />
vesveseler arasında bazı ayrımlar yapmak<br />
lazım. Buradaki sorulara ben, vesvese olarak<br />
bakıyorum. Tabii bazı haklı sorular olabilir.<br />
Hz. İbrahim’in oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye götürürken<br />
aklındaki sorular ya da gördüğü rüyanın<br />
hak olup olmadığını sorgulaması, ciddi<br />
ciddi bir sorgulamadır. Bir de şimdi insanın<br />
doğru olan bir eylemi yaparken, insanın kafasına<br />
şeytan dostlarının üşüştürdüğü sorular da<br />
var. Bunları birbirinden ayırmak biraz zordur.<br />
Ancak bunları da sorgulamak, <strong>kurban</strong>ın anlamını<br />
idrâk etmek açısından önemlidir.<br />
Kurban Arapça’da yaklaşma, yakınlaşma anlamına<br />
gelen bir sözcüktür. Bir yere yaklaşmak<br />
bir tercihte bulunmaktır. Bir yere yaklaşmayı<br />
tercih etmek başka birçok yere uzaklaşmayı<br />
tercih etmeyi de getirir. İnsan aynı anda aksi<br />
istikamette iki noktaya yaklaşamaz. O yüzden<br />
Allah’a sunulan <strong>kurban</strong> Allah’a yaklaştırır,<br />
Allah’ın teklif ettiği hayata, düşünce tarzına,<br />
tavırlar bütününe yaklaştırır, buna mukabil bu<br />
tercihi yapan, Allah’ın karşısındaki şeylerden
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
uzaklaşmış olur. Müslüman <strong>kurban</strong>ının özü<br />
budur ve böyle anlaşıldığında bunun sadece<br />
hayvan kesmekle sınırlı olmadığı görülür. Belki<br />
bir ritüel olarak <strong>kurban</strong>, Müslümanın hayat<br />
tarzını bütün olarak temsil eden bir sahnedir.<br />
Üstelik <strong>kurban</strong> böyle anlaşıldığında sadece<br />
Müslümanlara, hatta belli bir dine inananlara<br />
özgü olmadığı da görülür. Herkes tercih ettikleriyle<br />
bir yere yaklaşırken sınırsızca başka<br />
bir yerlere uzaklaşır. Yapılan bir eylemle ona<br />
alternatif olan bütün eylemler bir bakıma feda<br />
edilir. Bir eylemi yapmakla sayısız başka eylemlerin<br />
yapılmasından feragat edilmiş olur.<br />
Bu anlamda <strong>kurban</strong> aslında insan varoluşunun<br />
hiç kimsenin dışında kalamadığı bir<br />
düzeyidir. Herkes hayatı bir <strong>kurban</strong> ve uzaklaşma<br />
olarak yaşar. Önemli olan <strong>kurban</strong> eyleminde<br />
kimin neyi kıble olarak seçtiği, <strong>kurban</strong>ı<br />
ne adına uyguladığıdır. Bu çerçevede <strong>kurban</strong><br />
insan var oluşunun en temel düzeyidir. Eğer<br />
insan tercihlerinden ibaret ise insan eylemine<br />
bir <strong>kurban</strong> olarak bakılabilir. Müslümanın<br />
eylemlerinin yörüngesi iyilikler olarak düşünülebilir.<br />
Kurban sembolik yoğunluğu çok yüksek bir<br />
ibadet. Kur’an’ı Kerim’de bildirildiğine göre<br />
Allah’ın ne kana ne de ete ihtiyacı vardır.<br />
Kurbana ihtiyacı olan, yaklaşmakla dirilecek<br />
olan insandır. Ne etinin ne de kanının Allah’a<br />
ulaşmayacağı, ancak bu ibadetteki niyet ve<br />
takvanın çok daha önemli olduğu bildirilen<br />
<strong>kurban</strong>ın yine de emredilmiş olmasının hikmetleri<br />
çok derindir.<br />
Kurban, etkisini çoğu kez uygulayanlara bile<br />
açıkça hissettirmeden, kendiliğinden çalıştırır.<br />
İbadetin yapılmış olmasının kendiliğinden etkisi<br />
insanları birbirine yakınlaştırır. Kurbanın<br />
kelime anlamının yakınlaşma olması bu hikmetlerin<br />
sonsuz bereketine işaret ediyor. Neyin<br />
neye yakınlaşmasıdır bu? İnsanın Allah’a,<br />
insanın insana, ruhun bedene, gaybın şahadete,<br />
dünyanın ahirete, ölümün hayata, kim-<br />
liğin kimliğe, zenginin fakire, yaşlının gence,<br />
Türkün Kürde, Arabın Aceme yakınlaşması.<br />
Bütün bu yakınlaşmalar, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />
doğrudan veya dolaylı etkileri dolayısıyla fiilen<br />
yaşanmasına şahit olduklarımızdır. İnsanın<br />
kendisine bırakılsa, asla tercih etmeyebileceği<br />
bu yaklaşmalar, <strong>kurban</strong> ibadetiyle birlikte<br />
kendiliğinden gerçekleşen ve insanın hayrının<br />
bulunduğu sonuçlardır.<br />
Çalışma hayatımız, kimliklerimiz, özel hayatlarımız,<br />
hele modern hayatın uzmanlaşma<br />
tecrübeleri bizi böler, parçalar, ayırır. Herkesi<br />
kendi atomize dünyasında telef olma tehlikesine<br />
maruz bırakır. Oysa <strong>kurban</strong> bütün bu<br />
yalnızlıkları ve zararlı ayrılıkları aşmak üzere<br />
hediye edilmiş; hayatın içerdiği kaosa teklif<br />
edilmiş bir düzen, ihsan edilmiş bir inayettir.<br />
Kurbanı Bilmek<br />
Kurban, İnsanın yeryüzündeki yolculuğunda<br />
kaydedilmiş en çetin imtihandır. Bir imtihanın<br />
sonucunda insanın göze alabileceği en yüksek<br />
fedakârlık, buna karşılık alabileceği en yüksek<br />
ödüldür. İnsanın Allah’a yaklaşabildiği şerefli<br />
bir makam, bu fedakârlığın ödülüdür.<br />
İbrahim (a.s) ilahi işaretten “biricik oğlunu”<br />
<strong>kurban</strong> etmesi gerektiğini anlayınca, nasıl olsa<br />
bu işin sonucunda affedileceğini ve karşılığında<br />
bir koç ile ödüllendirileceğini asla bilmiyordu.<br />
Bunu biliyor olsaydı bu imtihan basit bir<br />
danışıklı oyun olurdu. Ne İsmail ne İbrahim<br />
bir mizansen peşinde değillerdi. O yüzden<br />
İbrahim’in <strong>kurban</strong> hadisesi tekrarı olmayan,<br />
biricik bir hadisedir. Bundan sonra hiç kimse<br />
koç umarak kendi oğlunu <strong>kurban</strong> etmeye kalkışmayacaktır.<br />
Dahası, zaten bundan sonra<br />
kimse oğlunu kendi elleriyle <strong>kurban</strong> etmeye<br />
kalkışmayacaktır.<br />
İbrahim’in destansı imtihanı, onu makamların<br />
en sevgilisine ulaştıran olay, o şekliyle sadece<br />
İbrahim’e nasip olmuştur. Sıradan insanların<br />
payına düşen onun ahdine sadık kalmaktır.<br />
145
146<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Bu bile az bir imtihan değildir. Bu kadarlık<br />
bir imtihanda bile İbrahim’i caydırmaya çalışan<br />
sesler çalışmaya devam eder…<br />
Kurban imtihanının şeytanın ayartmalarıyla<br />
sürekli iç içe olması gerçeği de tarihin hiçbir<br />
döneminde değişmez. Şeytanın iğvasıyla insanın<br />
sadakati arasındaki gel-gitler <strong>kurban</strong>ın<br />
tabiatındandır. Üstelik şeytanın İbrahim’i<br />
Mina’da defalarca ayartmak için yaptığı girişimlerin,<br />
başvurduğu argümanların benzerleri<br />
güncellenerek, ikna edici olmaya her zaman<br />
devam eder.<br />
Her yıl <strong>kurban</strong>la birlikte küçüğüyle, büyüğüyle<br />
bir sürü şeytanın da kol gezdiğini ve<br />
<strong>kurban</strong>ı engellemeye, değilse murdar etmeye<br />
çalıştığını görmek mümkündür.<br />
Allah’ın <strong>kurban</strong>ın ne etine ne kanına ihtiyaç<br />
duymadığı açıktır. O insanlardan bir şey istemişse<br />
bunu da yine insanlar için istemiştir.<br />
Belli ki <strong>kurban</strong> ibadetiyle insanlar üzerinde<br />
derin bir terbiyeyi murad emiştir. Bu terbiyenin<br />
başka araçlarla ikame edilmesini talep<br />
etmek, bu konuda bir tartışmaya girmek, yeniden<br />
bir pazarlık konusu açmak, olaya rasyonel<br />
bir akılla yaklaşmak, onda bir çelişki<br />
yakalamaya çalışmak, <strong>kurban</strong> yolunun mutat<br />
tavırlarıdır.<br />
Kurban ibadeti başından sonuna kadar her<br />
anında birçok imtihan barındıran bir yolculuktur.<br />
İmtihan, adı üstünde bir sürü karmaşık<br />
durumun karşısında olmayı gerektirir.<br />
Kurban her aşamasında yeni karmaşık durumlar<br />
ortaya çıkarır. Her karmaşık durumda<br />
takınılan tutumlar bizi İbrahim gibi olmaya<br />
yaklaştırır veya uzaklaştırır.<br />
4500 yıllık tarihi boyunca <strong>kurban</strong> ibadeti sadece<br />
İbrahim’in, bir insanın, en sevdiği varlığını<br />
Allah’a kayıtsız, şartsız teslim etmekle sınanmasından<br />
öte bir sürü başka konuyla ilişkilendi.<br />
Allah normalde apaçık günah saydığı bir<br />
şeyi kendi adına yapmayı nasıl istemiş olabilirdi?<br />
Kendi koyduğu ilkeleri “askıya almakla”<br />
ne istemiş olabilirdi? İbrahim Allah’ın bunu<br />
gerçekten istediğine nasıl emin olabilmiş, ardından<br />
da bu isteğe nasıl sorgusuzca boyun<br />
eğebilmiştir? Başka bir insanın hayatına bu<br />
emir gereği nasıl kast edebilmiştir?<br />
***<br />
Her yanıyla büyük sembolik boyutları olan<br />
İbrahim’in <strong>kurban</strong>ı, felsefede tarih boyunca<br />
etik tartışmalarının da en önemli referanslarından<br />
birini oluşturmuştur. Kierkegaard’ın<br />
konuyu kendi döneminde ele alışından itibaren<br />
çağdaş felsefenin de büyük ilgi duyduğu<br />
bir konudur <strong>kurban</strong>. İlgi, <strong>kurban</strong> ibadetinin<br />
etik, siyaset, sembolizm, varoluşsallık,<br />
fedakârlık ve sair konulara uzanır ve bütün bu<br />
tartışmalar bir şekilde <strong>kurban</strong> konusu etrafında<br />
da önemli bir uğrak bulur. Batılı felsefecilerin<br />
en laik hatta ateist görünümlü olanları<br />
bile, reddetseler veya ona dair negatif görüşlere<br />
sahip olsalar bile, İbrahim’in <strong>kurban</strong>ıyla ilgili<br />
Yahudi-Hıristiyan geleneği içindeki bilgilere<br />
kayıtsız kalmıyorlar. Her biri birer ilahiyatçı<br />
kadar Kitab-ı Mukades’in konuyla ilgili yorumlarına<br />
vakıftırlar. Merak edenler bu konuda<br />
Kierkeegard’dan başlayarak günümüz filozoflarından<br />
Richard Rorty, Gianni Vattimo,<br />
Hubert Dreyfus, John D. Caputo, Charles<br />
Taylor gibi dünyanın önde gelen felsefecilerinin<br />
konuyla ilgili yazdıklarına bakabilir.<br />
Oysa bizde bir felsefecinin dini bilgisi ona bir<br />
fazlalık değil bir eksiklik getiriyor gibi görülüyor.<br />
O yüzden toplumun bilincinde son derece<br />
önemli-kurucu bir yeri olan <strong>kurban</strong> bizde<br />
daha derin felsefi değerlendirmelerin konusu<br />
olamıyor. Bir felsefecinin <strong>kurban</strong>a bakışı acar<br />
bir muhabirin yakaladığı ipinden kopmuş, kaçışan<br />
boğa manzaralarından öteye geçemiyor.<br />
Oysa <strong>kurban</strong> her yanıyla sadece Türkiye’de<br />
veya İslam dünyasında değil, bütün dünyada
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
toplumsal bilinci belirleyen birçok olaya bakışı<br />
etkileyen kurucu bir hadisedir.<br />
Mübalağa değil, <strong>kurban</strong>ı bilmek insanı, dolayısıyla<br />
Allah’ı bilmeyi getirir. Kurban bilgisinde<br />
zaafa düşmek insandan da, Allah’tan da<br />
uzaklaştırır.<br />
Kurban Yolu<br />
Kurban bir hayvan boğazlamaktan ibaret değil,<br />
zorlu, imtihanlarla dolu uzun bir yoldur.<br />
Her dönem insanlara farklı soru ve sorunlarla<br />
teklif edilir. Sorular ve sorunlar <strong>kurban</strong>ın tabiatındandır.<br />
Soruların birçoğu <strong>kurban</strong> yolundan<br />
çevirmeye çalışır, birçoğu <strong>kurban</strong>ın hayırlı<br />
sonuçlarına kast eder, birçoğu da <strong>kurban</strong><br />
yolundaki molozları temizler.<br />
Kurban yolundaki eski sorulardan biri Hz.<br />
İbrahim kıssasında <strong>kurban</strong> edilmeye götürülenin<br />
İsmail mi yoksa İshak mı olduğu sorusudur.<br />
Aslında Müslüman bilincinde bu ismin<br />
kim olduğunun çok ciddi bir önemi yoktur ve<br />
bunun üzerine bir tartışma yürütmeye bile<br />
değmez. Çünkü peygamberler arasında hiçbir<br />
ayırım yoktur, her ikisi de Allah’ın peygamberleridir<br />
ve her ikisi de Hz. İbrahim’in çocuklarıdır.<br />
Kurban edilenin kim olduğu Hz.<br />
İbrahim’in imtihanında insanlığa sunulan<br />
dersin mahiyetini değiştirmez. İbrahim’in ser-<br />
gilemiş olduğu derin teslimiyet ve fedakârlığı<br />
da azaltmaz.<br />
Bu yüzdendir ki, sahabeden bazıları da dâhil,<br />
İslam âlimleri arasında hiçbir komplekse kapılmaksızın<br />
Yahudi ve Hıristiyanların görüşüne<br />
uygun olarak <strong>kurban</strong> edilenin İshak<br />
olduğu fikrini savunanlar olmuştur. Kur’an-ı<br />
Kerim’de hiçbir ayette <strong>kurban</strong> edilenin İsmail<br />
olduğu açıkça yazmıyor olsa da, <strong>kurban</strong>ın<br />
İsmail olduğu bazı ayetlerin kesine yakın işaretlerinden<br />
ve tabii ki peygamberin sünnetinden<br />
ve de 4000 yıldır Hac bölgesinde hiçbir<br />
kesintiye uğramaksızın uygulanarak aktarılan<br />
<strong>kurban</strong> ibadetinin temsil ettiği tarihten çıkarsanabiliyor.<br />
Bu bölge Hz. İbrahim’in hayatının<br />
bir kısmını İsmail ve Hacer’le paylaştığı<br />
bölgedir. Hz. İshak’ın (A.S.) bu bölgeye uğradığına<br />
dair hiç bir işaret de yoktur. Kur’an-ı<br />
Kerim’de Hz. İbrahim’in <strong>kurban</strong> imtihanını<br />
başarıyla geçtikten sonra bir başka oğulla daha<br />
müjdelendiğine işaret ediliyor ki, hem kendisinin<br />
hem de hanımı Sara’nın ihtiyarlığına<br />
karşılık bu haber onları güldürmüş (adhhak),<br />
onun için de doğan çocuğun adı İshak olmuştur.<br />
Aslında Tevrat’ta da <strong>kurban</strong> edilmeye götürülenin<br />
İsmail olduğuna dair birçok açık işaret<br />
vardır: “Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin “biricik oğ-<br />
147
148<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
lunu” al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada<br />
sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık<br />
sunu olarak sun.” (Yaratılış Kitabı Yar.22:<br />
2). Bu ifadedeki “biricik oğlun” ifadesi açıkça<br />
İsmail’e işaret eder, çünkü Hz. İshak bütün<br />
kaynaklarda ikinci oğul olarak geçiyor. Dolayısıyla<br />
o, hiçbir zaman İbrahim’in “tek oğlu”<br />
unvanına sahip olmamıştır. İshak doğuncaya<br />
kadarki süre içinde ise İsmail İbrahim’in tek<br />
oğlu olmuştur.<br />
Buna rağmen Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında<br />
<strong>kurban</strong> adayının İsmail değil İshak<br />
olarak bilinmesi konuyu basit bir tarihi ayrıntı<br />
olarak geçiştirebilmekten uzaklaştırıyor.<br />
Yahudiler için <strong>kurban</strong> adayının kimliği kendi<br />
kimliğinin sınırlarını belirlemek açısından<br />
çok önemli sayılmıştır. Soy bağına çok önem<br />
veren İsrail milleti, kendini başka milletlerden<br />
İbrahim yerine İshak’la (ve onun İsrail olarak<br />
bilinen oğlu Yakup ile) birlikte ayrıştırmıştır.<br />
İbrahimoğullarından olmak İbrahim’in<br />
İsmail’den olma torunlarıyla da, yani Müslümanlarla<br />
da kardeş sayılmayı gerektirecektir.<br />
Oysa İsmail’in oğullarıyla da kardeş olmak<br />
seçkin sayılmak için gerekli olan sınırları da<br />
ortadan kaldırmış olacaktır. Çünkü Müslümanlık<br />
peygamber ayırıcılığı yapmamak gibi,<br />
Allah’a yakınlık konusunda dil, ırk, renk ve<br />
cinsiyet ayrımı da yapmamayı gerektiriyor.<br />
Böylece İsmail oğullarıyla aralarında hiçbir<br />
fark olmaması demek diğer insanlarla aralarında<br />
hiçbir farkın da olmaması anlamına gelecektir.<br />
İsmail ile İshak Arasındaki Fark Nedir?<br />
Müslümanlar için hiçbir önemi olmayan fark,<br />
anneleridir. İshak’ın annesi İbrahim’in hanımı<br />
Sara’dır. İsmail’in annesi ise Sara’nın<br />
kölesi, siyahî Hacer’dir. İsrailoğullarının, diğer<br />
bütün insanlar bir yana, İsmailoğullarına<br />
tasladıkları üstünlük, bir açıdan, vara vara bu<br />
anne soyuna dayanır. İsrailoğulları arasında<br />
kadının statüsü ve toplumsal rolü konusunda<br />
hiç de iç açıcı bir durum olmadığı halde, anne<br />
soyunun yüceltilmesi, örneğin, Yahudiliğin<br />
anneden geçiyor olması, ancak bu sebebe bağlanabilir<br />
(Allah’ın takdirine bakınız ki, koca<br />
bir insanlık tarihinin çok önemli bir ayrışması<br />
iki kadın arasındaki çekişme eşliğinde okunabilir).<br />
İsrail seçkinciliği bir refleks olarak, <strong>kurban</strong>ın<br />
evrensel insanlık yolu olmaktan çıkarılıp<br />
bir şekilde temellük edilmesi, İshak’a yani<br />
Sara’ya, yani İsrailoğullarına mal edilmesini<br />
gerektiriyordu. Siyahî bir cariyeden olma<br />
İsmail, babasının “biricik oğlu” olamazdı.<br />
İnsanlığın rotasının mukaddes bir işareti sayılamazdı.<br />
İsmail, <strong>kurban</strong> yolunun renk, kan, dil, cins,<br />
bölge, yaş, sınıf ve statü ayırımı olmaksızın bütün<br />
insanlığa açık tutulmasını temsil eder. Bu<br />
yolun başka insanlara kapatılmasını gerektirecek<br />
bir sonuçla -Müslümanlar için İsmail’den<br />
daha az değerli olmayan- Hz. İshak’a mal<br />
edilmesi karşısında <strong>kurban</strong>ın kimliği üzerindeki<br />
tartışma özel bir anlam kazanır. Allah’a<br />
ve insanlığın bütününe daha iyi yaklaşabilmek<br />
için <strong>kurban</strong> yolunun üzerindeki bu vesveseyi<br />
de atlatmak gerekiyor.<br />
Kurbanla Gelen Sorular:<br />
Her Kurban Akabe’den Geçer!<br />
Bu mesele üzerine derinleşmek, bu meseleyi<br />
güncelleştirmek, sürekli yeniden yorumlamak,<br />
hayatımızın, felsefemizin, ahlâkımızın,<br />
edebiyatımızın, hayallerimizin, duygularımızın<br />
bir parçası kılmak gerek.<br />
Kurban dolayısıyla ortaya çıkan bütün soruları<br />
en kolayından cevaplarla savuşturarak, en<br />
kolay çıkış kapısından sıvışıp gitmeden yüzleşmek<br />
gerek. Kurban yolunda ortaya çıkan<br />
şeytanlarla baş etmenin, onları recm etmenin<br />
yolu, tabii ki vesvese ile “soru”nun ayırımını<br />
yapacak bir basireti, furkânı, Allah’tan dile-
Bir Varoluş Düzeyi Olarak Kurban<br />
mektir. Soru ile baş edelim derken şeytani bir<br />
vesvesenin peşine de takılıp gitmemek, ama<br />
aynı ölçüde masum soruları da vesvese diye<br />
geçiştirmemek gerekiyor.<br />
Kurbanın etinin değil insanların takvalarının<br />
Allah’a ulaşacağının bildirilmesi, hayvan boğazlamayı<br />
değil, aksine <strong>kurban</strong> konusundaki<br />
şekilciliği nehyediyor. Diğer yandan verdiği<br />
etten dolayı Allah’a cahilce minnet etmeyi<br />
azarlayarak, <strong>kurban</strong>ın aynı zamanda toplumsal<br />
bir işleve sahip kılınmasını düzenliyor.<br />
Çünkü diğer dinlerin hepsinde Kurban eti<br />
terk ediliyordu, insanların onu yemesi haramdı.<br />
Eti zar zor bulan fakir toplumlar Allah’a<br />
<strong>kurban</strong> olsun diye yiyemedikleri etleri ya çürümeye<br />
terk ediyor veya yakıyorlardı.<br />
Kevser Suresi’ndeki “v’enhar!” ifadesinin (yani<br />
“<strong>kurban</strong> kes” olarak anlaşılan ifadenin) İmam<br />
Huseyn’e işaret olduğu iddiası vardır ki, bu<br />
ayetin lafzından hiçbir şekilde çıkarılamayacak<br />
bir yorumdur bu. Ayetin çok açık olan kastını<br />
Batınî bir îmâ ile tahsis etmek tam da çok<br />
evrensel olması gereken Kurban sembolizmini<br />
belli bir tarihe ve belli bir kişiye hasretmeyi gerektirecektir.<br />
Oysa <strong>kurban</strong> sembolizminin evrenselliği,<br />
yeri geldiğinde onu Hz. Hüseyin’e<br />
de, yeri geldiğinde başka hayatlardaki trajedilere<br />
de uyarlamaya engel değildir. Ama bir<br />
kast-ı mahsusa ile Hz. Hüseyin’i işaret ettiği<br />
düşünüldüğünde, işte o zaman “Kurban’ın İshaklaşması”<br />
tehlikesi vardır.<br />
Diğer yandan Allah’a ibadet ile kan dökerek<br />
bir hayvanın canını almanın bir birine yakıştırılamadığı<br />
çok samimi itirazlar dillendirilir<br />
zaman zaman. Doğrusu bu meselede konu<br />
daha da karışıktır. Bir defa Allah’ın insanlardan<br />
istediği her şeyin arka planını, kastını<br />
ve sonucunu insanın bütün boyutlarıyla her<br />
zaman bilip bilemeyeceğine karar vermek<br />
lazımdır. Çünkü Kurbanla ilgili soruların<br />
önemli bir kısmı Allah’ın niyetlerine vakıf olmayı<br />
gerektiriyor. Oysa teslimiyetin sınanma-<br />
sı ve adı “imtihan” olan bir süreçte, insanın<br />
birçok şeyi anlama şartı olmaksızın kendini<br />
Allah’ın iradesine bırakması da vardır. Çoğu<br />
yanını anlayamadığınız bir olayda tutarlılık<br />
aramak nasıl bir şeydir?<br />
İnsanların hayır bildiklerinde nice şer, şer bildiklerinde<br />
nice hayır var olabilir ya! Kurban<br />
ibadetinin bize kötü görünen yanlarında, bizim<br />
göremeyeceğimiz nice iyiliklerin olduğuna<br />
inanırsak birçok şey farklı görünür. Esasen,<br />
dinin ortaya koyduğu ritüel veya ibadet kalıplarının<br />
(habitus) mümin davranışları üzerinde<br />
onların çoğunun hesaba katamadıkları, dönüp<br />
onların düşünme tarzlarını belirleyen bir<br />
etkisi vardır. Bu etkiler tabii ki karşılaştırmalı<br />
analizlerle, psikolojik çözümlemelerle çalışılabilir,<br />
ama bu düzeyde bile tamamına her<br />
zaman vakıf olunamaz.<br />
İbrahim, sınandığı imtihanda, aslında tenakuzun<br />
en ağırıyla karşı karşıya kalmıştı ama bu<br />
tenakuzu, sevgisiyle, teslimiyetiyle çözmüştü.<br />
Tam da tenakuzu akıl yoluyla değil, gönül<br />
yoluyla çözebildiği için, bunun adı sevgidir.<br />
İbrahim o yüzden Halil’dir.<br />
Diğer müminler ise çocuklarını değil, bir<br />
hayvanı boğazlamakla (nahr) emr olunduklarında<br />
bunun kendileri için illaki hayırlı bir<br />
sonucu olduğuna Allah’a kayıtsız şartsız bir<br />
itimatla inandıkları için İbrahim’in imtihanından<br />
paylarına düşen mütevazı paya razı<br />
olmuş olurlar.<br />
Sadece <strong>kurban</strong>da değil, bütün ibadetlerde ancak<br />
gönülle giderilebilen bu aklî tenakuz vardır.<br />
Sözlerimi bitirirken, hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />
149
150<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Seküler Kültürde<br />
İbadetin Yeri<br />
Tarikat skandallarıyla çalkalanan Ramazanlar,<br />
“Horozdan <strong>kurban</strong> olur<br />
mu?” “Kurban kesmek hayvan haklarına<br />
aykırı değil mi?” şeklindeki tartışmalarla<br />
manevi muhtevasından tamamen uzağa<br />
düşen bayramlar, bize son on yılın armağanı.<br />
“Acil servisleri dolduran <strong>kurban</strong>-zedeler,<br />
otoyollara kaçan yaralı <strong>kurban</strong>lıklar arasında<br />
maneviyatı hissetmek ne mümkün?” diyenler<br />
bir tarafta. “Bir hayvan boğazlamanın maneviyatından<br />
bahsedilecek denli ilkel olunabilir<br />
mi?” diyenler diğer tarafta. Bir de buna en<br />
üst perdeden eklenen “AB’ye karşı işte böyle<br />
rezil oluyoruz!” ifadesi var ki batı karşısında<br />
hissedilen aşağılık duygusunun bir göstergesi.<br />
İşte bu tartışmalar arasında ne ibadetin huşuu<br />
kalıyor, ne de bayram neşvesi.<br />
Kurban deyince, çoğumuzun aklına artık kınalanan<br />
koçlar gelmiyor. Kılı kırk yararak<br />
en güzeli, en sağlıklısı seçilen, bir kaç gün<br />
öncesinden ihtimam gösterilmeye başlanan,<br />
gelinler gibi süslenen, canını vermeden önce<br />
bizden bir can olacak denli ünsiyet kurduğumuz,<br />
oyalı bir mendille kapatılıncaya kadar<br />
ölümün mahzunluğunu bir ayna gibi yansıtan<br />
gözlerine bakarak tefekküre daldığımız<br />
varlıklar değil artık, <strong>kurban</strong>lıklar. Hunharca<br />
bir katliamın, cahilce bir uygulamanın<br />
‘<strong>kurban</strong>’ları daha ziyade. İbadet böyle bir şey<br />
olmamalı hissi, şöyle bir uğrayıp geçiyor ma-<br />
Nazife ŞİŞMAN<br />
Yazar<br />
neviyatı sarsılan gönlümüze. Şiddet, ilkellik,<br />
kandökücülük gibi bir Müslümana yakışmayacak<br />
sıfatlarla birlikte anıla anıla ya bunları<br />
kabul eden ya da savunmaya geçen bir dilin<br />
içine savruluyoruz. Kimileri, ilkel dinlerin<br />
özelliği olan <strong>kurban</strong>ın İslâm’da zaten olmadığını,<br />
kimileri de ilk dönemlerde varsa bile<br />
artık bu modern çağda sadakaya dönüştürülmesi<br />
gerektiğini söylüyor. Bu gürültü içinde,<br />
kan dökme ile ibadet arasında bir bağlantı<br />
kurmamız güçleşiyor. Çünkü sayın Mehmet<br />
Görmez’in de işaret ettiği gibi, anlamlar ve<br />
semboller dünyamız zedeleniyor.
Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />
Yıllar önce, İrlandalı bir hoca geliyordu İngilizce<br />
dersimize. Serbest diyalog konusu olarak<br />
<strong>kurban</strong>ı seçmişti. Sınıfta iki dindar arkadaştık.<br />
İkimizin de sosyal dayanışma vurgusu yaptığımızı<br />
hatırlıyorum. Hz. İbrahim’in bir oğul<br />
<strong>kurban</strong> edişini hatırlatansa hoca olmuştu. Şaşırtıcı,<br />
değil mi? İnsan sürekli bir sorgulamaya<br />
tabi tutulur, bir de sosyal bilimlerin ‘ilkel,<br />
atalara <strong>kurban</strong>, totem’ çağrışımlı üst dilinin<br />
baskısı altında hissederse kendisini, böyle bir<br />
savunma mekanizması geliştiriyor demek ki.<br />
Benim cüret ettiğim gibi, kadim bir ibadeti,<br />
‘ilkel’ bir gelenek olarak görülmekten kurtarmaya<br />
ve toplumsal işleve sahip bir “kültürel<br />
şenlik” olarak görülmesini sağlamaya çalışıyor.<br />
Bunu yaparken, haddini aştığını farketmemek<br />
bir yana, modern hayatta dine ‘anlamlı<br />
bir yer’ açtığı gururunu da yaşıyor.<br />
İbrahimi dinlerde <strong>kurban</strong>, hayatın ve ölümün<br />
Yaratanın kudret elinde olduğunu izhar vesilesi.<br />
Yaratıcıya yaklaşmak için en sevdiğinden,<br />
yani candan da aziz canandan vazgeçmenin<br />
bir nişanesi olarak tekrarlanagelen kadim bir<br />
gelenek. Ama bizim <strong>kurban</strong> geleneğini böyle<br />
algılamamızı güçleştiren bir takım toplumsal<br />
ve siyasal süreçler var. Bunlar genelde dinin,<br />
özelde İslâm dininin modern-sekülarist toplumda<br />
yaşanışını sorunsallaştıran süreçler.<br />
Gündelik Hayatın Seküler Örgütlenmesi<br />
Bunlardan en önemlisi, sekülerliğin baskın<br />
bir hayat tarzı olarak dinin yaşanmasına izin<br />
vermeyecek bir boyuta ulaşmasıdır. Günümüzde<br />
yaygınlık arzeden tüketim kültürü<br />
ve seküler örgütlenmenin hakimiyeti altındaki<br />
gündelik hayat, dini pratikleri adeta<br />
“yersizleştirme”ktedir. Bilindiği gibi tüketim<br />
kültürü, geleneksel yaşam tarzlarının temelini<br />
kemirir ve bu yüzden dini pratikleri de<br />
aşındırır. Bu, bilinç düzeyinde bir aşındırma<br />
değildir. Pierre Bourdieu’nun ‘habitus’ dediği<br />
düzeyde bir aşındırmadır. Yani insanlar,<br />
rasyonel eleştiri sonucu Tanrı’ya ya da dine<br />
inanmaktan vazgeçmezler. Daha ziyade gündelik<br />
yaşamda öylesine dönüşümler yaşanır ve<br />
inanç bu dönüşümler tarafından öylesine kemirilir<br />
ki, artık alâkasız ve imkânsız bir hale<br />
gelir.<br />
Yaşam alanı da diyebileceğimiz ‘habitus’ düzeyindeki<br />
aşındırmayı en bariz görebileceğimiz<br />
alan, dini ibadetler ve merasimler alanıdır.<br />
Meselâ bir Müslüman’ın gününü beşe bölmesini<br />
güçleştiren bir iş örgütlenmesi ve gününü<br />
seher vakti ile başlatmasını imkânsızlaştıran<br />
bir televizyon-eğlence kültürü mevcuttur.<br />
Böyle olunca din, modern insanın ‘habitus’u<br />
dışında kalmakta, onu çevreleyen atmosfer olmaktan<br />
çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında<br />
<strong>kurban</strong> kesmek, ne modern seküler kent kültürü<br />
içinde anlamlı bir yere oturtulabilmekte,<br />
ne de teknik olarak kendisine bir yer bulabilmektedir.<br />
Kurban, dini bir merasim olarak da gündelik<br />
hayatın örgütlenişi içinde kendisine yer bulmakta<br />
zorlanmaktadır. Çünkü artık kişi için<br />
önemli olan merasimler, sevgililer günü, kadınlar<br />
günü, noel, doğum günü gibi seküler<br />
merasim sayabileceğimiz kutlamalardır. Dini<br />
merasimler, başka merasimlerle yer değiştirmiştir.<br />
Newton’un fiziki dünya için söylediği<br />
tabiatın boşluk kabul etmezliği ilkesi, toplum<br />
için de geçerlidir. Toplumsal hayat da boşluk<br />
kabul etmez. Gündelik hayatın seküler örgütlenişi<br />
içinde yer bulunamadığı için yapılmayan<br />
dini merasimlerin yeri de boş kalmaz. Bu<br />
boşluğu seküler merasimler doldurur. Böylece<br />
din, modern insanın ‘habitus’u dışında kalır,<br />
onu çevreleyen atmosfer olmaktan çıkar.<br />
Hâlbuki modern-seküler atmosfere karşı dini<br />
atmosferi muhafaza, ancak dini merasimleri<br />
muhafaza ile sağlanabilir. Çünkü dünya ve<br />
ahiret bilgisi ve bu bilgiye uygun hayat tanzimi,<br />
gündelik pratiklerle, gündelik hayat içindeki<br />
törenlerle bilinçlere yerleşir.<br />
151
152<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kozmolojik Tasavvurun Sekülerleşmesi<br />
Seküler kültür, gündelik hayat örgütlenmesinin<br />
yanı sıra kozmik tasavvurda da etkisini<br />
hissettirmektedir. Hannah Arendt, modernleşmeyi<br />
belirleyen etkenler arasında sayar<br />
teleskobun icadını. Çünkü yeryüzünün doğasını,<br />
evrenin bakış açısından ele alan yeni<br />
bir bilim ortaya çıkmıştır bu sayede. Aslında<br />
teleskop icat edildiğinde, etkisinin bu denli<br />
büyük olacağı her halde tahmin edilmemişti.<br />
Ama evrenin merkezinin dünya değil de<br />
güneş olduğunun düşünülmeye başlanması,<br />
Batılı insanın kendini algılayışı üzerinde çok<br />
büyük bir etki yaratır. Fizik bilimdeki bir icadın,<br />
zihniyeti ve insanın yeryüzündeki varoluşuna<br />
ilişkin algıyı etkilemesinin ardında yatan<br />
en önemli nedenlerden biridir, kilise-bilimiktidar<br />
ilişkisi. Newton fiziksel dünyayı mekanik<br />
bir yapı olarak kurduğunda, Tanrı bu fizik<br />
dünyanın tamamen dışında kalır. Descartes’ın<br />
cogito’suyla birlikte, “Düşünüyorum, o hâlde<br />
varım!” diyen insan, düşünceyi varlığa önceler.<br />
İnsan düşüncesi, dolayısıyla insan, her şeyin<br />
mihenk taşı olur. Batılı seküler kültürün<br />
hakimiyeti böyle bir sürecin sonucudur.<br />
Müslüman dünya içinse aynı süreçten bahsetmemiz<br />
pek mümkün değildir. Çünkü Müslümanlar,<br />
fizik dünya ile ilgili her hangi bir keşif<br />
veya icadın, tasavvurlarında ontolojik mânâda<br />
bir değişikliğe izin vermeyeceği bir ilim anlayışına<br />
sahiptirler. Öncelikle ilim, Batıda kilise<br />
ve ruhban sınıfında görülenin aksine, bir dini<br />
iktidar alanı değildir ki, ilmin el değiştirmesiyle<br />
dini ve ontolojik tasavvur tamamen değişsin.<br />
Diğer taraftan bir Müslüman için, makulât<br />
düzeyindeki fizik dünya, her daim oluş halindedir.<br />
Kainatın merkezinin dünya ya da güneş<br />
olması; Mars’ta hayatın varlığı ya da yokluğu,<br />
Kelâmi manada bir problem teşkil etmez.<br />
Varoluşun dikey bir boyutu vardır. Ve bu boyutun<br />
en üst noktasında Yaratıcı yer alır. En<br />
altta yer alan fizik dünya ve onun bilgisi, sade-<br />
ce kişiyi bir üst düzeye taşıma işlevine sahiptir.<br />
Bu nedenle dağların sabitliği, gökten inen<br />
yağmurun kuru tohuma hayat verişi, semanın<br />
direksiz duruşu birer ‘ayet’ olarak zikredilir<br />
Kur-an’da. Sıradan gibi görünen en basit fizik<br />
olaylar bile kutsiyet taşır. Melekût alemi,<br />
klâsik alimlerin şehadet alemi dediği fizik<br />
dünyanın dışında değildir, onunla iç içe ama<br />
hiyerarşik olarak üstündedir.<br />
Bu ne demektir? Bu, her bir kar tanesini, bir<br />
meleğin yeryüzüne indirdiği şuuruna sahip<br />
olmak demektir. Gök gürlediğinde hemen<br />
kelime-i şehadet getirir bu şuura sahip olanlar.<br />
Çünkü hayret ve korku duyarlar. Sadece<br />
eksi ve artı yüklü iki bulutun çarpışması değildir<br />
gök gürültüsü onlar için. Bu dünya böyle<br />
devam edip gidecek değildir. Sonun habercisi<br />
olabilir bu ses. Bu nedenle fizik dünyaya ait<br />
bir olay, onları öte aleme bağlar hemen. Yeryüzündeki<br />
varlıklarının geçiciliğini ve yaratıcının<br />
azametini hatırlarlar bu vesileyle.<br />
Böyledir. Ama bugün pek çok tabiat olayından<br />
bahsederken oldukça ‘seküler’ bir dil kullanıyoruz.<br />
Hatta doğal afetleri ‘helâk’, ‘ibret’<br />
gibi bir terminoloji ile dile getirmek, ideolojik<br />
veya irticai bir tavır olarak değerlendirilebiliyor.<br />
Neden?<br />
Çünkü “Modern insan hayret duygusunu kaybetmiştir.”<br />
der, Seyyid Hüseyin Nasr. Bunun<br />
nedeni ise kutsallık duygusunu kaybetmesidir;<br />
ilâhiyatın yerine modern bilimi koyması<br />
ya da Müslümanların daha sık yaptığı gibi, bu<br />
ikisini birbirinden tamamen ayrı tutup sekülerleştirmesidir<br />
bakışını. İki yüzyıldır yaşadığımız<br />
gerilik hissinin ve terakkiyi sağlayacak<br />
olan şeyin modern bilim olduğu kanaatinin de<br />
etkisiyle, modern bilimsel indirgemecilik, akidevi<br />
mânâda problem oluşturacak bir düzeye<br />
gelmiştir biz Müslümanlar için. Zira inancın<br />
kendisi bilgiden ayrılabilir olmadığı gibi, alem<br />
biz Müslümanlar için, yalnızca fizik görünüşünden<br />
ibaret de değildir. Gerçeklik hiyerarşik
Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />
bir yapıya sahiptir ve fizik dünya, bu hiyerarşinin<br />
alt basamaklarında yer alır. Alt basamaktaki<br />
görüntüye takılıp yüceleri ihmal edenler,<br />
‘ziyana uğrayanlar’dan olur.<br />
Sekülerizmin Baskısı<br />
Seküler kültürün baskısının bu kadar yoğun<br />
hissedilmesinin asıl nedeni, sekülarizmin<br />
kendisini adeta bir yeniçağ dini olarak, bir<br />
ideoloji olarak ortaya koymasıdır. Bilindiği<br />
gibi bugün sekülarizm, modernliğin olmazsa<br />
olmaz koşulu olarak kabul edilmektedir. Avrupa<br />
tarihi için tasviri bir özelliğe sahiptir bu<br />
iddia. Ama Avrupa dışındaki toplumlar için<br />
de normatif bir özellik taşımaktadır. Avrupa<br />
dışı toplumlar da eğer gerçekten modern olmak<br />
istiyorlarsa sekülerleşmelidirler, anlayışı<br />
hakimdir bugünkü siyasi atmosfere.<br />
Aslında modern sekülarizm on yedinci yüzyılda,<br />
Avrupa din savaşlarını sona erdirmek<br />
üzere siyasi bir çözüm olarak ortaya çıkmıştı.<br />
1- Öncelikle Hristiyan mezheplerinin çatışan<br />
doktrinleri arasında asgari bir müşterek bulmaya<br />
çalışıyor;<br />
2- İkinci olarak da siyasi etiği, tamamen dini<br />
doktrinlerden bağımsız bir şekilde tanımlıyordu<br />
bu çözüm önerisi, yani din ve devlet ayrılığını.<br />
Böylece devlet, farklı dini inanışlara<br />
tarafsız davranacak ve din bireysel bir mesele<br />
haline gelecek, dini hoşgörü de böylece sağlanmış<br />
olacaktı.<br />
Ne yazık ki, sekülarizmin teklif ettiği çözüm,<br />
aksi iddia edilse de farklılık ve çoğulculuğa tolerans<br />
değil, belli bazı dini öznellikleri liberal<br />
siyasi yönetimle uyumlu bir tarzda yeniden<br />
şekillendirmek olarak tezahür etti. Sekülarizm<br />
doktrininin teklif ettiği çözüm, sadece<br />
din ve devletin ayrılığı anlamına gelmiyor,<br />
daha ziyade seküler bir kültürün üstünlüğünü<br />
iddia etme ve otoriterliğini ilan etme anlamına<br />
geliyor.<br />
Bu mânâda sekülarizm, bir dinden arındırma<br />
politikası değildir. Daha ziyade dini öznellikleri<br />
yeniden şekillendiren, ona belli bir form<br />
veren bir politika olarak kendisini gösterir.<br />
Bu şekil vermede temel iddialardan biri şu:<br />
çağdaş Müslüman toplumların geriliğine, gelenekselliğine<br />
ve fundamentalistliğine neden<br />
olan düşünce ve pratiklerin ortadan kaldırılması<br />
gerekmektedir. Bu iddiadan da anlaşılacağı<br />
üzere gerek ulusal, gerekse uluslararası<br />
politikada sekülarizm kendisini daha ziyade<br />
medenileştirici ve disipline edici boyutlarıyla<br />
izhar etmektedir.<br />
Klâsik oryantalizmde ‘medenileştirme’ olarak<br />
kendisini gösteriyordu bu yaklaşım. Bugünse<br />
‘şiddet’le özdeşleştirilen dini pratiklerin,<br />
yeniden yorumlanması şeklinde bir içeriden<br />
değiştirme siyasetine dönüşmüştür. Meselâ<br />
başörtüsü cinsiyet ayrımcılığına neden olduğu,<br />
<strong>kurban</strong> da şiddeti çağrıştırdığı ve hayvan<br />
haklarıyla çeliştiği iddiasıyla yeniden yorumlanması<br />
gereken dini uygulamalar arasında<br />
addedilmektedir.<br />
Sosyal Bilimlerin Dili<br />
Seküler kültürün üstünlüğünü iddia etme ve<br />
otoriterliğini ilan etme anlamındaki sekülarizm,<br />
sadece siyaset alanında göstermiyor kendisini.<br />
Dini konu alan ‘bilimsel’ yaklaşımlarda<br />
da bu otoriterlik hakim. Meselâ antropolojik<br />
yaklaşım, dini hem dünyevi alana hapseden,<br />
hem de zamanda geriye iten bir işlev görmektedir.<br />
Araştırma konusu din olduğunda, arka<br />
plânda hep bir arkaiklik ve aşılması gereken<br />
bir dönem algısı mevcuttur. İlkel toplumlara<br />
ait, ileri toplumlarda aşılması gereken bir dönem<br />
olarak görülür din. Gerçi antropolojideki<br />
yeni yaklaşımlar bu tavra eleştiri getirmektedir.<br />
Ama bugüne kadar hakim olan görüş evrimciliktir.<br />
Evrimci bir yaklaşımla, ilkel totem dinlerinden<br />
tek tanrılı dinlere, oradan da Tanrı’nın ve<br />
153
154<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
dinin olmadığı modern topluma doğru ilerlemeci<br />
bir tarih anlayışından yola çıkıldığında,<br />
<strong>kurban</strong>la ilgili o bildik çözümlemeler sökün<br />
eder. Kan, şiddet, vahşet gibi ilkel toplumlarla<br />
özdeşleştirilen pek çok unsur ve imge,<br />
‘<strong>kurban</strong>’a eşlik etmeye başlar. Diğer taraftan<br />
psikanalitik yaklaşım, her ibadette bilinçaltı<br />
bir dürtü arar. Şöyle bir sonuca varır bu<br />
yaklaşım: Salt dini bir amaç söz konusu olamaz,<br />
dini gibi görünen uygulamaların arka<br />
plânında mutlaka bir dürtü vardır, o hâlde<br />
dini davranışların amacı ve kökeni sekülerdir,<br />
der bu yaklaşıma sahip olanlar. Aslında Freud<br />
ve takipçilerinin, <strong>kurban</strong>la ödip kompleksi<br />
arasında kurdukları bağlantıyla söylemeye çalıştıkları<br />
da bu değil mi?<br />
Kurbanla ilgili böyle bir yaklaşım var da, diğer<br />
ibadetlerle ilgili daha isabetli bir yaklaşımı<br />
var mı sosyal bilimlerin? Ne yazık ki bu soruyu,<br />
“evet” diye cevaplamak mümkün değil.<br />
Kurbanla ilgili olarak klâsik oryantalist tezin<br />
şiddetle özdeşleştirilen doğu imgesini devreye<br />
sokar sosyal bilimciler. İslâmla ilgili diğer<br />
bedensel pratikleri (özellikle örtü) ise daha<br />
ziyade belirli sosyal hareketlerin ve siyasi hedeflerin<br />
sembolü olarak yorumlama eğiliminde<br />
olagelmişlerdir. Bu pratikler, onlara göre,<br />
olsa olsa grup çıkarlarının ve siyasi farklılıkların<br />
ifade araçlarıdır. Tüm dünyada yükselen<br />
İslâm’ı, Arap milliyetçiliğini, fanatik İslâmi<br />
hareketleri, en hafifinden Avrupa kimliğine<br />
entegre olmayan Müslüman kültürleri sembolize<br />
eden araçlar.<br />
Türkiye’de bu sembolleştirmeye, Cumhuriyetin<br />
kuruluş dönemi reflekslerinden beslenen<br />
laik-şeriatçı kutuplaşması, şehirleşmeyle<br />
birlikte artan merkez-çevre gerilimi, seçkin ve<br />
ayrıcalıklı olduğuna inanan şehirleşmiş kesimin<br />
‘hayat tarzı’ kaygısı da eklenince, cemaatle<br />
namazın ‘toplu namaz’ ifadesinde açığa<br />
çıkan bir protesto eylemi olarak algılandığı,<br />
kendi durumunu açıklamak zorunda bırakılan<br />
başörtülü kadınlar iffetten bahsedince,<br />
“Vay sen bize ahlaksız mı diyorsun?” diye itiraz<br />
edildiği bir vasat oluştu.<br />
Kimlik gözlüğü sadece sosyal bilimleri değil,<br />
medya ve magazin dilini de etkisi altına aldığı<br />
için, dinin zorunlu ibadetlerini yerine getiren<br />
Müslümanlar, belli bir siyasal hareketin sözcüsü<br />
olarak görülmekle kalmayıp seküler kültürün<br />
hakimiyeti altında dindar olmak yeterince<br />
zor değilmiş gibi, başkalarının hayat tarzını<br />
tehdit eden değilse bile yargılayan kimseler olarak<br />
görülmeye başlandılar. Bu vasat içinde bir<br />
taraftan <strong>kurban</strong> derisi paylaşımı, laik-şeriatçı<br />
tartışmasına tercüme ediliyor. Diğer taraftan<br />
Türkiye’deki laik elit, <strong>kurban</strong> vesilesiyle hem<br />
‘gerici din’ yargısını pekiştirme yoluna gidiyor,<br />
hem de “modernize edilmiş din” talebini<br />
dillendirme imkânı buluyor. Çünkü <strong>kurban</strong><br />
gibi ‘geri ve ilkel’ bir uygulama modern ve AB<br />
eşiğindeki Türkiye için yakışıksız ve yersiz bir<br />
durum bu seçkinlerin gözünde.<br />
Oysa diğer pek çok dinde olduğu gibi,<br />
İslâm’da da bedensel pratikler (bu sosyolojik<br />
ifadenin dini terminolojideki karşılığı ameldir<br />
ki bunlar belli tarzda giyinme, belli şeylerden<br />
sakınma, tekrarlanan ibadetler vb. şeylerdir)<br />
dışa doğru bir iddia değil, içe doğru bir ikna<br />
ve eğitim sürecinin göstergesidir. Meselâ namazın,<br />
kötü olan şeylerden uzaklaştıracağını<br />
bildiren bir ayet vardır Kur’an’da. Bu, namaz<br />
kılan kimselerin kılmayanları kötülükle itham<br />
edeceği şeklinde yorumlanamayacağı gibi,<br />
namaz kılan herkesin yüzde yüz iyi olduğu<br />
anlamına da gelmez. Beklenen odur ki, kişi<br />
namaz kılmayı -her zaman huşu ve ihlas içinde<br />
kılamasa bile- disiplinli bir şekilde sürdürürse,<br />
bu ibadet (bedensel pratik) onda namaz<br />
kılmayla ilgili içsel arzuyu doğuracak, aynı<br />
zamanda onun kişiliğini de olumlu yönde etkileyecektir.<br />
Yunus’un “Bir kez gönül yıktın<br />
ise bu kıldığın namaz değil” derken kastettiği<br />
de, namaz kılmanın insanın karakter yapısında<br />
olumlu bir değişime yol açması gerektiği<br />
hususudur.
Seküler Kültürde İbadetin Yeri<br />
Namaz kılma arzusu elbette doğal değildir,<br />
bir dizi disiplinli davranış neticesinde oluşturulur.<br />
Bu kişilik modelinde arzu (ya da istek),<br />
belli bir ahâki davranışın öncesinde var<br />
olan ya da ona sebep olan bir şey değildir,<br />
tam aksine onun bir ürünüdür. Kişi, takvalı<br />
diyebileceğimiz arzulara sahip olabilmek için<br />
bir takım teknikler uygular ki, bunlar dini<br />
kaynaklarda emirler, yasaklar ve tavsiyeler<br />
şeklinde yer almıştır. Meselâ imanı zayıflatan<br />
şeyleri görmek, duymak ve hakkında konuşmaktan<br />
kaçınmak ve Allah’ın iradesine teslim<br />
olmayı kolaylaştıracak fiillerle meşgul olmak<br />
gibi, davranışlar içinde olmalıdır takvaya talip<br />
olan kişi. Kişinin bütün fiillerinin Allah rızasını<br />
muhafazaya yönelik bir hâl alması, yani<br />
Kur-ani terminoloji ile “mutmain bir nefs”e<br />
dönüşmesi birden bire olan değil, birbiri üzerine<br />
birikerek oluşan bir süreçtir. Bunun net<br />
sonucu da görünür düzeyde düzenli olarak<br />
namaz kılabilmek, daha deruni düzeyde ise<br />
muttaki bir kişiliğin oluşmasıdır.<br />
Örtünme için de benzer şeyler söylenebilir.<br />
Müslüman bir kadın, bir kimliği vurgulamak<br />
için değil, bu uygulamaya içkin bir amacı<br />
gerçekleştirmek için örtünür. Hayalı ve iffetli<br />
bir benliğe sahip olmak için yeterli değil,<br />
ama zorunlu bir şarttır örtünmek. Örtü bir<br />
kabuk olarak da görülebilir, özün gelişmesi<br />
için gerekli olan koruyucu bir kabuk. Bu anlamda<br />
örtü, belli bir türde kişi olmak ve bunu<br />
oluşturmak için sadece bir araçtır. Dışta, yani<br />
davranışlarda ortaya konan pratiklerle, içte<br />
belirli bir takım duyguları, düşünceleri oluşturmak<br />
için disipline edici pedagojik bir araç.<br />
Saba Mahmood, dıştan içe doğru gerçekleşen<br />
bu pedagojik süreci habitus kavramıyla analiz<br />
eder (Politics of Piety, 2005). Dış davranışlar<br />
(mesela bedensel fiiller, sosyal davranışlar)<br />
ile içsel konumlar (meselâ duygusal<br />
durumlar, düşünceler, niyetler) arasında bir<br />
koordinasyon sağlanarak ahlâki faziletlerin<br />
elde edildiği bir pedagojik süreçtir habitus ya<br />
da Gazali’den Miskeveyh’e ve İbn Haldun’a<br />
dek pek çok İslâm aliminin kullandığı şekliyle<br />
meleke. Meleke, bir dizi uygulamalı meslekte<br />
mükemmellik kazanmanın zaruri bir<br />
parçasıdır. Mesela iyi bir keman ya da piyano<br />
virtüözü, yaşıtlarının sokakta oynadığı zamanları<br />
zorlu ve sıkıntılı çalışmalarla, sürekli<br />
tekrarla geçirmişse, mesleğinde mükemmeli<br />
yakalayabilir.<br />
Din söz konusu olduğunda bu pratik kazanım<br />
çok daha önemli bir yer tutar. Başka becerilerde<br />
olduğu gibi inançta meleke kazanmak da<br />
ancak uygulama ile mümkün olur. Uygulama<br />
ile öyle bir tekâmül derecesine ulaşılır ki bu<br />
meleke, artık bütün fiilleri ve uygulamaları<br />
yönetmeye başlar. Bu kullanımıyla habitus<br />
ya da meleke, tekrarlanan faziletli davranış<br />
pratikleri aracılığı ile içsel itkiler, yönelimler<br />
ve duygusal durumlar arasında bir eşgüdüm<br />
kazanmak anlamına gelir. Kişi böylece, arzularını<br />
yeniden takvayı besleyecek şekilde yönlendirebilir<br />
ve bu mertebeyi kazanmak için<br />
her daim bilinçli bir çaba içinde olabilir.<br />
Bu davranış tarzı, aslında liberal benlik anlayışının<br />
tamamen hilâfınadır. Liberal kişilik,<br />
“ne hissediyorsam öyle davranmalıyım”<br />
düşüncesinden hareket eder. Bu nedenle<br />
‘dürüstlük’, hissettiğin gibi davranmak çok<br />
önemlidir. “Olduğun gibi görünmek” ya da<br />
ihlâs, dindarlar için de çok önemlidir. Fakat<br />
aradaki fark şudur: Dinin gereklerini yerine<br />
getirenler, hissettikleri gibi davranmaya teslim<br />
olmazlar, iyi davranışları çok tekrarlarlayarak<br />
iyi hissetmeye talip olurlar. Aristo’nun ahlâki<br />
fazilet anlayışında da aynı mantık hakimdir.<br />
Kişi, cesur davranışlarda bulunarak cesur,<br />
fedakâr davranışlarda bulunarak fedakâr, yardımsever<br />
davranışlarda bulunarak yardımsever<br />
olur. Kişinin yapması gereken, bedenin<br />
dış davranışlarını tekrar yoluyla pedagojik<br />
bir araç olarak kullanmasıdır. İşte bu bedensel<br />
pratikler (tekrarlanan ibadetler, örtünme),<br />
deruni alanda olması beklenen tekâmülün<br />
155
156<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
sağlanması için en temel araçlardır. Hedeflenen<br />
içsel dinamiğin gerçekleşmesine zemin<br />
teşkil eden potansiyel de sadece ve sadece bu<br />
pratiklerdedir.<br />
Sosyal bilimler, özelde antropoloji ve sosyoloji<br />
bu hususu göz ardı ettiği için, ya dinin<br />
bedensel pratiklerini kimlik ve siyasal hedef<br />
boyutunda yorumlamanın ötesine geçemiyor<br />
ya da meselâ <strong>kurban</strong> örneğinde olduğu gibi<br />
‘ilkellik, kan dökme’ gibi bir bakış açısına kilitlenip<br />
kalıyor.<br />
Sonuç<br />
Gündelik hayatın örgütlenmesine sekülerlik<br />
hakim. Uluslararası politikada sekülarist<br />
yaklaşım demoklesin kılıcı gibi dindarların<br />
üzerinde, modern sosyal bilimlerin diline de<br />
seküler yaklaşım hakim. Bunları söylerken<br />
sekülerlik kaçınılmaz bir aşamadır, demek<br />
istemiyorum. Tam tersine, bu iddianın yanlışlığına<br />
işaret etmek istiyorum. Ne der bu<br />
iddia sahipleri: artık sekülerlik gelmiştir, dine<br />
yer kalmamıştır; zaten sekülerlik de kutsalı<br />
tamamen dışlayan ve insanlığın dinden sonra<br />
geleceği bir aşamadır. Hâlbuki sekülerlik<br />
dini tamamen ortadan kaldırmak yerine,<br />
modernist-liberalist toplumun isteklerine uygun<br />
bir din imalini hedefler. Bu hedeflerle çatışan<br />
dini uygulamalar yasaklanır. Fransa’da<br />
ve Türkiye’deki başörtüsü yasağı gibi. Diğer<br />
taraftan Avrupa tarihindeki gelişmelerin ortaya<br />
çıkardığı beklentilerin aksine, yaygın eğitim<br />
ve kentleşme, İslâm dünyasında dini uygulamalarda<br />
bir azalmaya neden olmamıştır.<br />
Ama kozmolojiden bilimsel anlayışa, gündelik<br />
hayatın örgütlenmesinden tüketim kültürüne,<br />
dine alan bırakmayan bir seküler kültürün hakimiyetinin<br />
hissedilmediğini de söyleyemeyiz.<br />
Sekülarizm şeklinde tezahür eden ideoloji, bu<br />
hakimiyete güç kazandırıyor. Ben, bizi çevreleyen<br />
atmosferin böyle bir niteliğe sahip olduğuna<br />
işaret etmek istiyorum. Bu atmosfer nedeniyle<br />
kimileri dini ibadetleri siyasal gösteri<br />
olarak algılıyor, kimileri bunlar artık modern<br />
toplumda ‘yersiz’dir kanaatine varıyor. Buna<br />
karşı çıkan dindarlar ise savunmacı bir üslupla,<br />
ibadetleri seküler kültürle uyumlu bir şekle<br />
şemale sokma ameliyesine girişebiliyor.<br />
Bizi çevreleyen atmosfer bu. Bunu bilelim,<br />
çünkü insan ancak bildiğinin üstesinden gelebilir.<br />
Bir yüzyıl bekledikten sonra bir oğula<br />
kavuşan, insanlığın ikinci atası olmakla müjdelendikten<br />
sonra o oğulu <strong>kurban</strong> etmesi istenerek<br />
sınanan bir babanın, hiç tereddüt etmeyen<br />
teslimiyetiyle Halilullah oluş serüvenini<br />
yad edebilmek ve bu kadim serüvene dahil<br />
olabilmek, ancak bu yapay atmosferin dışına<br />
çıkmakla mümkün.
Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />
Din ve Dindarlık<br />
Tartışmaları<br />
Arasında Kurban<br />
İlk bakışta böyle bir başlık altında, ‘din’ ve<br />
‘dindarlık’ gibi iki kavram eşliğinde <strong>kurban</strong>ı<br />
ele almak yadırganabilir. Öyle ya, <strong>kurban</strong><br />
zaten tamamen dinle ilgili bir konu değil<br />
midir ki? Kurbanın dinin dışında başka bir bağlamı<br />
mı vardır? Dindar olmayan birinin <strong>kurban</strong>ından<br />
bahsedilebilir mi? Veya <strong>kurban</strong> başlı<br />
başına bir dindarlık göstergesi değil midir?<br />
Kuşkusuz Türkiye’de her yıl <strong>kurban</strong>la ilgili<br />
tartışmaların gündeme geldiği bağlamlar göz<br />
önünde bulundurulduğunda, <strong>kurban</strong>ın bir de<br />
dini bir boyutu olduğunu ve dinin de kendine<br />
ait bir mantığının, bir iç muhasebe ve muhakemesinin<br />
var olduğunu ve bunun genellikle<br />
bu bağlamlarda ihmal edilen bir şey olduğunu<br />
düşünmemek elde değil. Kurban ya bir hijyen<br />
sorunu olarak, ya kesim usulleriyle ilgili bir<br />
sorun olarak, ya <strong>kurban</strong> etlerinin dağıtımıyla<br />
ilgili bir ekonomik rasyonellik sorunu olarak<br />
veya bilemediniz bir hayvan haklarıyla ilgili<br />
bir sorun olarak gündeme geliyor. Bütün bu<br />
alanlarda işin ekonomisi, hijyeni, sağlık koşulları,<br />
teknik boyutlar, hayvan hakları ve rasyonelleştirme<br />
süreci esnasında <strong>kurban</strong>ın insandan<br />
talep edilmiş olan davet boyutu, yani<br />
Allah’ın insana yaptığı bir davet ve bu davete<br />
Orhan KENASARI<br />
Yazar<br />
bir tür icabet olarak dini boyutu alabildiğine<br />
ihmal edilir. Burada konuşmamı hem <strong>kurban</strong>ın<br />
dini boyutu ve bu boyutuyla yaşamak isteyen<br />
dindarların Türkiye tecrübeleri üzerinde<br />
durarak sürdürmeye çalışacağım.<br />
Kurban, İslâm geleneğinde hepimizin bildiği<br />
gibi Allah’a manen yaklaşmak için bir hayvanı<br />
kesmek suretiyle icra edilen bir ibadettir. Bir<br />
hadis-i şerifte “Salât <strong>kurban</strong>dır” 1 buyrulduğuna<br />
göre İslâm’da esasen bütün ibadetlerin<br />
özünde bir Allah’a yaklaşma boyutu olduğunu<br />
söyleyebiliriz.<br />
157
158<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Genel anlamı itibariyle, belki bütün dinler tarihi<br />
için esas alınacak şekilde <strong>kurban</strong>, “Tapınılan<br />
yüce varlık veya varlıklara yahut herhangi<br />
bir güce yakın olma, şükran duygularını ifade<br />
etme, bir şeyler dileme veya günahlarına kefaret<br />
olması gibi nedenlerle sunulan hediyedir.” 2<br />
şeklinde tanımlanır. Öfkelendiği zaman zarar<br />
verebilecek, kişiyi veya toplumu açlık, kıtlık ve<br />
mağlubiyetle cezalandırabilecek kutsal varlığı<br />
yatıştırmak, tekrar iyi ilişkiler kurabilmek<br />
ve ona yakın olabilmek için sunulan insan,<br />
hayvan ve bitkilerdir. Yakın olma fiziki bir<br />
yakınlıktan çok onun sevgisini, mükâfatını<br />
kazanmak, ondan gelecek gazap ve tehditten<br />
korunmak, sunacağı bereketten istifade etmek<br />
ve gerek bu yaşamında, gerekse bir sonraki<br />
hayatta daha mutlu olmak gibi gayeleri içeren<br />
bir yaklaşmadır.<br />
İslam’a göre ise <strong>kurban</strong>, ibadet maksadıyla belirli<br />
bir vakitte, belirli şartları taşıyan hayvanı<br />
usulünce boğazlamaktır. 3<br />
Burada <strong>kurban</strong>ın genel tanımı ile İslâm’ın yaptığı<br />
<strong>kurban</strong> tanımı arasında ilk bakışta iki fark<br />
göze çarpar. İslâmi tanımın muktezasına göre<br />
<strong>kurban</strong> sunulmaz, Allah rızası için kesilir. Birincisi,<br />
Tanrı’ya <strong>kurban</strong> sunmak ile O’nun<br />
rızası için <strong>kurban</strong> kesmek arasında bir fark olduğu<br />
açıktır. ‘Sunmak’ <strong>kurban</strong>ın yüce varlık<br />
tarafından hissedilmesini sağlamak gibi bir mahiyet<br />
taşır. Örneğin, Yahudiler <strong>kurban</strong> ibadetini<br />
terk etmeden önce <strong>kurban</strong>ı Tanrı Yehova’ya<br />
sunarlardı. İkincisi, ise İslâmi tanıma uygun bir<br />
<strong>kurban</strong>ın salt bir ibadet olarak ve diğer İslâmi<br />
ibadetlerin mantığıyla paralel bir mantıkla yapılması,<br />
buna karşılık <strong>kurban</strong>ın bir çok başka<br />
uygulamasında <strong>kurban</strong> Allah ile bir tür pazarlığın<br />
sonucu olarak icra edilmesidir. Pazarlık<br />
ya bir belanın baştan savulması, ya bir iyiliğin<br />
görülmesi; Tanrı’nın bir konudaki yardımının<br />
temin edilmesi gibi amaçlara yöneliktir.<br />
Ünlü sosyolog Emile Durkheim’in <strong>kurban</strong>ın<br />
mantığını anlatırken ifade ettiği “Ben sana ve-<br />
reyim sen de bana ver.” 4 ilkesi tam da bu pazarlık<br />
mantığını ortaya koyuyor. Bundan dolayı<br />
Kur’an’da işaret edilen paganlar, mezbahada<br />
kesilen ve sunaklarda yakılan hayvanların kokusunun<br />
O’na ulaşacağına ve O’nu memnun<br />
edeceğine inanırlardı. 5 Dikkat edilirse burada<br />
sembolik bir anlatım da olsa Tanrı’nın hissettiği<br />
ve memnun olduğu bir kokudan bahsedilmekle,<br />
<strong>kurban</strong>dan bir unsurun ona ulaştığı<br />
varsayılmaktaydı. Buna Tanrıya <strong>kurban</strong> sunmak<br />
ifadesi uygun düşebilir. Semavi olmayan<br />
dinlerin hemen tamamı da bu düşünceye yakın<br />
bir anlayış ortaya koymakta ve <strong>kurban</strong>ın ya<br />
kanı, ya kokusu, ya da etinin Tanrı’ya bir şekilde<br />
ulaşmakta olduğunu düşünmektedirler.<br />
Tanrı’nın kendisine sunulan bu <strong>kurban</strong>lara<br />
ihtiyacı olduğu düşünülüyordu. Kurban ibadetinin<br />
kendileri için bir yaklaşma vesilesi, bir<br />
Allah’a yakın olma imkânı olduğunu ve bunun<br />
tek başına yeterli bir amaç olduğunu görmüyorlardı.<br />
Mekke’de <strong>kurban</strong> konusunda benzer<br />
bir tutum sergileyenlere karşılık Kur’an’ın<br />
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır,<br />
fakat O’na ancak sizin takvanız ulaşır...” 6 şeklinde<br />
verdiği cevap iyi bilinir. Esasen bu ayet<br />
İslâm’da genel olarak bütün ibadetlerin, özel<br />
olarak da <strong>kurban</strong> ibadetinin altında yatan derin<br />
felsefeyi ifade etmektedir.<br />
Gerçekten de <strong>kurban</strong>, Allah’ın ihtiyaç duyduğu<br />
bir şey değildir. İslam’ın <strong>kurban</strong> konusuna<br />
yaklaşımı iyi irdelendiğinde <strong>kurban</strong>a ihtiyaç<br />
duyanın Allah değil, sadece insan olduğu çok<br />
net bir biçimde anlaşılır. İnsan <strong>kurban</strong>a ihtiyaç<br />
duyar, çünkü <strong>kurban</strong> insanın içine yerleşmiş<br />
olan ve onu içten içe kemiren putları<br />
alaşağı etmesini sağlayan, insanı bu putların<br />
ördüğü zindan duvarlarından kurtaran bir eylemdir.<br />
Ali Şeriati’nin anlatımıyla <strong>kurban</strong>, insanın<br />
içindeki putları, kötülükleri yok etmek<br />
için uygulanan bir eylemdir. Bunun yolu Hz.<br />
İbrahim gibi en değerli varlığını, muhtemelen<br />
insanın içine kurulmuş ve insanı özgürce tercihlerini<br />
yapmaktan men edebilecek, görünür
Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />
dünyanın kısıtlayıcı sınırlarının ötesini görmekten<br />
men edebilen bağlarını feda etmektir.<br />
Bu nedenle <strong>kurban</strong> kişinin en değerli varlığını<br />
sembolize eder. 7 Müslüman’ın kestiği <strong>kurban</strong>,<br />
canının, evladının, malının… Neyi çok seviyorsa<br />
onun sembolü olmaktadır.<br />
O yüzden İslâm’da <strong>kurban</strong>, kulun Allah ile<br />
yapacağı menfaat pazarlığına malzeme olarak<br />
görülmez. Kurbanın özünde teslimiyet vardır<br />
ve bu teslimiyet her şeyden önce her türlü pazarlık<br />
mantığını dışlar.<br />
Kuşkusuz burada işaret ettiğimiz <strong>kurban</strong><br />
İslâm’ın <strong>kurban</strong>la ilgili felsefesinin sınırlarını<br />
ifade ediyor. Tabii ki bu ilkelerin mevcudiyeti,<br />
Müslümanların da <strong>kurban</strong>larını her halükarda<br />
bu felsefeye uygun kestiklerini göstermiyor.<br />
Müslümanlar sonuçta tarihin içine,<br />
belli toplumsal dinamiklerin şekillendirdiği<br />
bir zihin yapısıyla olaya yaklaşıyor olabilirler<br />
ve pekâlâ <strong>kurban</strong>larını bu anlayıştan uzak bir<br />
biçimde kesmelerine yol açan bazı ideolojik<br />
etkiler altında da olabilirler. Bu sosyolojik olarak<br />
her zaman mümkün bir durumdur, ancak<br />
<strong>kurban</strong>ın İslâm’ın temel metinlerinde çizilmiş<br />
mantığı aşağı yukarı budur.<br />
Farklı Dinlerde Kurban<br />
Anlama ve Uygulamaları<br />
Bütün dinlerde mutlaka yer alan <strong>kurban</strong> ritüeli,<br />
dinin karakterine ve tanımına uygun olarak<br />
değişik şekil ve mahiyette tezahür eder. İlk<br />
insanlardan bu yana icra edilen bu ibadet, günümüze<br />
kadar insan havsalasının alabildiğine<br />
ve sunduğu varlıktan beklentisine göre sayılamayacak<br />
kadar çok çeşitlilikte olmuştur.<br />
Tanrı’nın veya kralın kendini <strong>kurban</strong> etmesinden,<br />
insanın kendini veya bir başkasını öldürmesine,<br />
insanın bir uzvunun kesilmesinden,<br />
yine insan ve hayvanın canlı canlı yakılmasına<br />
veya parçalanmasına kadar değişik şekillerde<br />
tezahür etmiştir. Kurban edilecek insan veya<br />
hayvanın vahşi hayvanların önüne atılarak<br />
eziyet içinde ölmesini sağlama davranışlarına<br />
da rastlanılmıştır. Kutsallaşmak için insan<br />
veya hayvan kanı içmek, insan etini çiğ olarak<br />
yiyerek Tanrı’nın gücüne ulaşmaya çalışmak<br />
yahut günahlardan kurtulmak gibi maksatlar<br />
için <strong>kurban</strong> törenleri de yapılmıştır. Örneğin,<br />
Hıristiyanlarda ekmek ve şarapla yapılan dini<br />
törende ekmek Tanrı’nın etini, şarap da kanını<br />
sembolize etmektedir. 8<br />
Mekke cahiliye döneminin bir <strong>kurban</strong> uygulaması<br />
oldukça manidardır. Yemen/Havlan<br />
bölgesinden gelen elçiler Hz. Peygamber’e;<br />
“Ancak kemirebilecek kadar bir kemiğe sahip<br />
olduğumuz hâlde, imkânlarımızın tümünü<br />
kullanarak yüz sığır satın alıp bunları putlarımıza<br />
<strong>kurban</strong> edip vahşi hayvanlara terk ettik.”<br />
demişlerdi. 9<br />
Kurban edilen varlığın etinin Tanrı’nın eti<br />
olduğu inancı <strong>kurban</strong>ın kendisini kutsallaştırmış,<br />
inanan kişilerin <strong>kurban</strong>a yükledikleri anlam<br />
buna göre değer kazanmıştır. Ölen kişinin<br />
hanımı, atı ve kıymetli eşyaları da onunla<br />
birlikte gömülerek veya canlı canlı yakılarak<br />
<strong>kurban</strong> edilmiştir.<br />
Bu arada İslâm’ın dışındaki dinlerin çoğunda<br />
<strong>kurban</strong>lıklar genellikle insanların faydalanması<br />
da yasak olan, tümüyle Allah’a sunularak<br />
terk edilen şeyler olmaktadır. Belki İslâm’ın<br />
<strong>kurban</strong> ibadetinin en özgün yanlarından birisi<br />
de ibadet konusu olan <strong>kurban</strong>lıkların insanın<br />
yararına sunulmasıdır. Allah’ın hiçbir ihtiyacının<br />
olmadığının en iyi şekilde gösterildiği<br />
bu uygulama, kuşkusuz <strong>kurban</strong>ın toplumsal<br />
sonuçlarını bir kat daha artırmaktadır.<br />
Esasen İslâm’ın hiçbir ibadeti kişisel boyutta<br />
kalmaz. En bireysel gözüken namazda bile<br />
camilerde cemaatle kılınan vakit namazının<br />
yanında, topluca kılınmak zorunda olunan<br />
cuma ve bayram namazı gibi ibadetlerin toplumsal<br />
yapıya hizmet ettiği görülmektedir. Bu<br />
durumda camilerin bir sosyalleşme ve iletişim<br />
159
160<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
mekânı olarak gördüğü işlevler dikkate alınırsa,<br />
cemaatle namaz vesilesi ile toplumsal<br />
ve kültürel etkileşimde ibadetlerin önemi de<br />
ortaya çıkar. Kurbanda ise sadece Allah ile kul<br />
arasında cereyan eden bir ibadet olmakla sınırlı<br />
değildir, aynı zamanda toplumsal hayatı<br />
etkileyen, insanlar arası ilişkinin biçimine katkıda<br />
bulunan bir ibadettir.<br />
Türk Toplumunda Kurbanın Yeri<br />
Türk halkı üzerinde yapılan din sosyolojisi<br />
araştırmalarında, dini vecibelerini yerine getirmede<br />
<strong>kurban</strong> kesmenin ilk sıralarda yer aldığı<br />
görülüyor. Kuşkusuz bu, hayli ilginç bir<br />
durumdur. Çünkü <strong>kurban</strong> farz değil vacip bir<br />
ibadet olduğu hâlde, rağbetin bu kadar fazla<br />
olması üzerinde durulmaya değer bir konudur.<br />
Maddi durumu iyi olan ailelerin kahir<br />
ekseriyetinde <strong>kurban</strong> kesilmektedir. Hatta<br />
imkânları elvermese bile, borçla <strong>kurban</strong>lık temin<br />
etmek suretiyle bu ibadeti yerine getirmeye<br />
gayret eden insanlar azımsanmayacak miktardadır.<br />
Özellikle kırsal alanlarda ve küçük<br />
şehirlerde bu oran daha da yükselmektedir.<br />
Bu açıdan, Türkiye’de <strong>kurban</strong>a verilen önemin<br />
diğer İslâm ülkelerinde verilen önemden daha<br />
fazla olduğunu söylemek, abartılı bir iddia<br />
olmayacaktır. İbadetin merkezine Allah için<br />
kan akıtma duygusu oturur. Bu algılayış belki<br />
de İslâm öncesi <strong>kurban</strong> kültürünün etkisiyle<br />
oluşmuştur. Çünkü İslâm’dan evvel Türkler,<br />
olumlu ve olumsuz olarak vuku bulan her olay<br />
için <strong>kurban</strong> kesmeyi gerekli görürlerdi. Ayrıca<br />
doğum, ölüm, evlenme ve benzeri törenlerde,<br />
mezarlık ve kutsal varlık kabirlerinin ziyaretinde<br />
mutlaka <strong>kurban</strong> keserek onlara karşı sorumluluklarını<br />
yerine getirmeyi kendileri için<br />
zorunlu bir görev addederlerdi. 10<br />
İslâm’dan ve Müslümanların algılamalarından<br />
uzak bazı kişiler, <strong>kurban</strong> kesiminin çocukların<br />
gözü önünde yapılmasının çocuğun,<br />
şiddete ve kan dökmeye meyletmesine neden<br />
olacağı fikrini yaymalarının tersine, yumuşak<br />
kalpliliğe ve Allah için bir şeyler yapmanın<br />
verdiği huzuru hissetmeye yönelttiğini ancak<br />
o ortamı yaşadıklarında göreceklerdir. Zaten<br />
baba veya <strong>kurban</strong>ı kesen kişi bir yandan<br />
hayvanı kesmek ve temizlemekle uğraşırken,<br />
bir yandan yetişmekte olan çocuklarına yılda<br />
bir defa da olsa neden kendisinin bir hayvanı<br />
kestiğini, bunun nasıl bir maksadı olduğunu<br />
anlatmaya çalışır.<br />
Kesim işi tamamlanıp etler özenle parçalara<br />
ayrıldıktan sonra, yedi paydan az olmamak<br />
kaydıyla öncelikle akraba ve komşulardan<br />
<strong>kurban</strong> kesemeyenlere dağıtılır. Geri kalan kısım,<br />
ev halkına ve misafirlere ikram edilmek<br />
üzere içeri alınır.<br />
Bayram ziyareti sıradan bir akraba veya komşu<br />
ziyareti gibi değildir. Arkasında en küçük<br />
menfaat hesabı olmaksızın, tamamen iyi duygularla<br />
ve Allah rızası için yapılır. İnsani ilişkiler<br />
pekişir, çeşitli nedenlerle oluşan dargınlık<br />
ve kırgınlıklar ortadan kalkar. Kurban kesenler<br />
kesemeyenlere et götürür. Onların hazırladığı<br />
bayram yemek ve tatlılarını tadar. Çocukların<br />
ruh yapısına son derece olumlu katkılar sağlar.<br />
Büyüklerin sevgi ve iltifatıyla birlikte, küçük<br />
bayram harçlıklarıyla da mutlu edilirler. Öyle<br />
ki, ileri yaşlara gelmiş insanlar çocukluk günlerinin<br />
bayram anılarını hâlâ duygu yoğunluğu<br />
içinde yüreklerinde hissederler.<br />
Türk İslâm’ında Kurban<br />
Türkiye’de doksanlı yılların ortalarından itibaren<br />
yükselen dindarlaşmaya karşılık, bu<br />
dindarlaşmayı kontrol altına alma hevesleri<br />
de yükselmiştir. Türk İslâm’ı, kültürel İslâm<br />
veya ılımlı İslâm denilen değişik ifade biçimleriyle,<br />
İslâm’ın daha folklorik ve kültürel versiyonlarının<br />
arzulandığı hep ifade edildi. Vakıa,<br />
Türkiye’de yaşanmakta olan ve gerçekten<br />
de eski Türk dininin kalıntılarıyla yoğrulmuş<br />
bir kültürel malzeme de vardı.
Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />
Türk İslâm’ı kuramında, <strong>kurban</strong>a ayrılan<br />
yer azımsanmayacak miktardadır. İslâm öncesi<br />
Türk inanışında, ataların ve kutsanan<br />
kişilerin mezarı başında icra edilen <strong>kurban</strong><br />
ritüelinin benzeri günümüzde de olumlanmaktadır.<br />
Türbe ziyaretleri ve o ziyaretlere<br />
adanan <strong>kurban</strong>lar topluma hoş gösterilmekte,<br />
o mekânlarda kolay <strong>kurban</strong> kesme imkânları<br />
sunulmaktadır. Her vesile ile o gibi yerlerde<br />
yapılacak ibadetlerin ne kadar değerli olduğu<br />
hakkında yapılan yorumlar milletin zihnine<br />
nakşedilmeye çalışılmaktadır.<br />
Ülkemizin kültürel yapısında önemli bir yer<br />
tutan Alevilik, İslâm’ın muhtelif uygulamalarına<br />
farklı yorum getiren yapısı ile dikkat çekmektedir.<br />
Bunların içinde en çok <strong>kurban</strong> öne<br />
çıkar. Sünni Müslümanlarla birlikte Kurban<br />
bayramı kutlamaya ve <strong>kurban</strong> kesmeye katılmakla<br />
birlikte, Muharrem ayında tuttukları<br />
on iki günlük oruçtan sonra yine <strong>kurban</strong> kesmektedirler.<br />
Değişik zamanlarda yaşadıkları<br />
yerlerin çevresinde yatır ve türbesi bulunan ve<br />
değer atfedilen ermiş, pir, şıh ve abdallar için<br />
horoz veya küçükbaş hayvan <strong>kurban</strong> etmekte,<br />
etini o civarda yaşayanlarla birlikte orada yemektedirler.<br />
Yılın belli bir zamanında Hacı<br />
Bektaş-ı Veli’nin türbesi ziyaret edilmekte,<br />
muhtelif dini törenlerle birlikte <strong>kurban</strong> kesilmektedir.<br />
Yine türbelere horoz veya küçükbaş<br />
hayvan adanmak suretiyle, türbe başında ya dilekte<br />
bulunmak ya da gerçekleşen dilekleri için<br />
teşekkür etmek kastıyla <strong>kurban</strong> kesmektedirler.<br />
Türbenin başına gitme imkânı bulamayanlar, o<br />
türbeye adadıkları hayvanı uygun bir yerde keserek<br />
adaklarını yerine getirebilmektedirler. 11<br />
Adet ve Alışkanlıklar<br />
Çerçevesinde Kurban<br />
Aslında dinin tabiatında din mensubunun süregiden<br />
geleneklere karşı sorgulayıcı olması,<br />
bu geleneklerin insan bilincini rutinleştirilmiş<br />
davranışlar ağı içinde uyutuyor olabileceği ihtimaline<br />
açıklık vardır. Zira insan, alışan bir<br />
varlık olması itibariyle bir süre sonra bilinç<br />
yerini alışkanlıklara bırakır. Bu alışkanlıklar<br />
belli bir zaman aşımından ve toplum tarafından<br />
kabul görmesinden sonra adet ve gelenek<br />
halini alır. Tabi bu adet ve gelenek oluşurken<br />
işin özünden muhtelif kaymalar ve bozulmalar<br />
oluşmaktadır.<br />
Türk toplumu, özellikle <strong>kurban</strong> gibi özel<br />
önem atfettiği ibadetleree (özünü korumakla<br />
birlikte), kimi adetler marifetiyle farklı detaylar<br />
ilave etmiştir. Alışkanlık hâline gelmiş bir<br />
<strong>kurban</strong>ı ibadetini bekleyen en ciddi olumsuzluk<br />
bu ibadet vesilesiyle yaşanan yoğun manevi<br />
havanın dağılması, yerini görevini yapan<br />
duygusuz bir görevlinin hayvan kesmesi haline<br />
terk etmesidir. Hâlbuki <strong>kurban</strong> hissederek<br />
uygulanması gereken bir ibadettir. Yoksa bu<br />
ibadet, <strong>kurban</strong> edilecek bir hayvanın bedelini<br />
karşılama ritüeli değildir.<br />
Hayvanın kanını kutsal sayarak onu, <strong>kurban</strong><br />
sahibinin anlına sürmek başka kültürlerden<br />
geçen adetlerdir. Kesilen hayvanın kanını,<br />
açılmış bir çukura akıtmanın nedeni olarak<br />
bazı yörelerde rastlanılan <strong>kurban</strong> kanının kutsallığından<br />
dolayı ayakaltında bırakmamaktan<br />
değil, çevre temizliğine hassasiyet göstermektendir.<br />
Yine <strong>kurban</strong>ın, sırat köprüsünde<br />
sahibini karşıya geçirecek biniti olarak telakki,<br />
edilmesi İslâmi kayıtlarımızda yeri olmayan<br />
halk inanışlarıdır. Kurbanlık hayvanın süslenmesi,<br />
kınalanması, taranması gibi uygulamalar<br />
dini değeri, olan davranışlar değildir. İslâm<br />
<strong>kurban</strong>lık hayvana kutsallık atfetmez. Daha<br />
doğrusu İslâm mala, mülke, eşyaya, hayvana<br />
vs. kutsallık, uğur veya uğursuzluk da atfetmez.<br />
Kutsal olan ibadetin kendisidir.<br />
Her Kurban Bayramında Kurbanı<br />
Kendine Talep Eden Medya<br />
Her <strong>kurban</strong> bayramı öncesinde Türkiye, <strong>kurban</strong>ın<br />
içerdiği derin felsefe önemsenmeden,<br />
bazı televizyonların/gazetelerin ısmarlama din<br />
161
162<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
adamlarını köşe başına oturtup ilmi ciddiyetten<br />
yoksun iddiaları günlerce, hatta haftalarca<br />
ısıtıp ısıtıp sunmasına sahne olmaktadır. Bu<br />
tartışmaların sadece seyirci/okuyucu edinme<br />
amacıyla yapılmadığı, daha özel bir maksada<br />
yönelik olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Zihinleri<br />
bulandırmak ve toplumsal dayanışmayı<br />
baltalayarak bireylerdeki güven duygusunu<br />
zedelemek, İslâmi ibadet ve değerlere karşı<br />
toplumda duyarsızlık ve kuşkuya sebebiyet<br />
vermek bu maksatlardan sadece birkaçıdır.<br />
İslâm <strong>kurban</strong> edilecek hayvanları açıkça belirlediği<br />
hâlde, olur olmaz hayvanların da <strong>kurban</strong><br />
edilip edilemeyeceğinin tartışma konusu<br />
hâline getirilmesi, bu konuda dinin değil aklın<br />
prensiplerini kullanmaya çalışma gayretleri<br />
ibadeti sulandırmaya dönük gayretlerdir..<br />
Kurban kesmenin dinen ve aklen gereksiz olduğu;<br />
<strong>kurban</strong> kesmek yerine fakirlere yardım<br />
etmenin daha doğru olduğu; hatta uygulamanın<br />
hayvan katliamı görüntüsü verdiği, Müslümanlarda<br />
kan dökme temayülünü tetiklediği;<br />
kesilen hayvanların etlerinin ziyan olduğu<br />
ve milli ekonomiyi olumsuz etkilediği; çevreye<br />
aşırı zarar verdiği ve insan sağlığını tehdit<br />
edebilecek ortamlar oluşturduğu; kümes hayvanlarının<br />
neden <strong>kurban</strong> edilemediği, evcil<br />
olmayan dağ keçisinin evcil keçi yerine geçip<br />
geçmeyeceği, deve kuşunun et miktarının<br />
koyun-keçi etinden az olmadığına göre onun<br />
neden <strong>kurban</strong> edilmediği, deve veya sığırın ortak<br />
sayısını hayvanın ağırlığına göre daha da<br />
artırmanın neden uygun olmadığı, <strong>kurban</strong> derilerinin<br />
devlet yapısına zarar verecek kişi ve<br />
kurumların eline geçtiği, kadınların <strong>kurban</strong><br />
kesip kesemeyeceği gibi zait sorularla ibadet<br />
üzerinde gayrı ciddi bir atmosfer oluşturmaya<br />
çaba sarf etmektedirler. Ancak <strong>kurban</strong>ın<br />
ve bayramın Allah’ın dini içindeki önemine,<br />
ülke ekonomisine katkısına, sosyal birlikteliği<br />
ve dayanışmayı sağladığına dikkat çekilmez.<br />
Maalesef bu konuşmalara katılanların içinde<br />
en büyük zararı da, din eğitimi yapılan ku-<br />
rumlarda görevli olan kişilerin olumsuz açıklamaları<br />
vermektedir. Dindarlık görüntüsü<br />
altında dini değerlere karşı çıkılmaktadır.<br />
Televizyonlar, bayramın birinci günü, özellikle<br />
büyükbaş <strong>kurban</strong>ını kesim yerine götürürken<br />
elinden kaçıran ve yakalamak için yer<br />
yer polisten veya itfaiyeden de yardım isteyen<br />
insanların koşuşturmalarını mizah konusu<br />
olarak uzun uzun sunmasının arkasına, hayvanların<br />
Müslümanların elinden ne kadar<br />
eziyet çektiğini gösterme gayretlerini saklıyorlar.<br />
Ya da iş bilmez bazı kişilerin, kaza sonucu<br />
kendini yaralamasının detaylarını aktarmaya<br />
çalışmalarının nedeni, bu ibadetin ciddiyetine<br />
hâlel getirmek gibi ucuz politikaların yattığını<br />
düşünmemize sebep olacak davranışlar gözden<br />
kaçmamaktadır.<br />
Doğrusu <strong>kurban</strong>a saldıran veya <strong>kurban</strong>ın kıymetini<br />
ve anlamını düşürüp basitleştirmeye<br />
çalışanların asıl hedefinin salt <strong>kurban</strong>la sınırlı<br />
olmadığına dair alametler vardır. Kurban<br />
üzerinden saldırılan bizzat İslâm’ın kendisidir.<br />
Çünkü dini duyarlılığı yüksek olan toplumumuzda<br />
her nasılsa <strong>kurban</strong> üzerinden bir<br />
saldırı yolu bulabiliyorlar.<br />
“Kurban, insanlık tarihinin karanlık çağlarında<br />
korku ve acizlik sonucu kutsanan varlıklardan<br />
korunmak için uygulanan bir ibadetti,<br />
modern çağda tabiat karşısında korkuların<br />
ve acizliğin olmadığı bu dönemde bunu bir<br />
ibadet olarak devam ettirmek çağdışılık ve<br />
hurafedir.” denilmektedir. Hâlbuki <strong>kurban</strong>ı<br />
çağdışı kabul edenlerin inandıkları hurafe ve<br />
sapkınlıkları sayılmayacak kadardır. Bugünün<br />
modern insanları da dahil, insanların<br />
saplantıları eskilerden daha fazladır demek<br />
abartı olmayacaktır.<br />
Sekülerleşen Dünyada Dini<br />
Değerler Açısından Kurban<br />
Batılılaşma süreci bağlamında, Türk toplumunun<br />
sosyal ilişkilerinde ve hukukunda di-
Din ve Dindarlık Tartışmları Arasında Kurban<br />
nin toplumsal, siyasal ve gündelik hayattaki<br />
etkileri alabildiğine azaltılmaya çalışıldı. Kuşkusuz<br />
bu kasıtlı çabaların yanı sıra, sanayi toplumu<br />
ve kentleşmenin doğal bir sonucu olarak<br />
da dinin etkisini modernliğin ilk safhalarında<br />
beklendiği gibi bir hayli azalttığı görülmüştür.<br />
Oysa aynı modernliğin ileri safhalarında din,<br />
belki eskisinden çok daha güçlü bir biçimde<br />
toplumsal hayata geri dönmüştür. Kuşkusuz<br />
sekülerleşme sürecinde, ilk gözden kaybolan<br />
dini ritüellerden biri olarak <strong>kurban</strong>ın, yine<br />
sekülerleşmenin bu ileri aşamalarında dinin,<br />
geriye dönüp güçlenen diğer bütün kurumlardan<br />
daha fazla güçlenmesi ilginç bir ironidir.<br />
Sekülerleşme aşamasında <strong>kurban</strong> hem<br />
ekonomik bir külfet olarak görülmüş, hem de<br />
yeni medenilik kodları açısından biraz münasebetini<br />
yitirmiştir. Oysa sekülerleşme özellikle<br />
Müslüman dünyasında, Hıristiyan dünyasında<br />
beklenen etkisini yapmamıştır. Belki<br />
Batı dünyasında da dinlerin genel dönüşü söz<br />
konusudur, ancak bu dönüş bir hayli değişik<br />
bir dönüştür. Oysa İslâm, büyük ölçüde kendi<br />
metinsel tutarlılığını da koruyarak, hatta daha<br />
da pekiştirerek dönmektedir.<br />
Buna rağmen, seküler bir temelde <strong>kurban</strong> belli<br />
bir direnişle karşılaşmaktan uzak değildir.<br />
Bu direniş, <strong>kurban</strong>ı toptan reddetme ile onu<br />
rasyonalize ederek yozlaştırma arasında bir<br />
yelpazeye dağılmaktadır. Örneğin, <strong>kurban</strong>ın<br />
dini yönünü arka plâna iterek daha çok sosyal<br />
faydalarına dikkat çekme temayülünde,<br />
bunun bir ibadet olduğu için değil, topluma<br />
sağladığı faydaların önemine binaen uygulanması<br />
gereken iyi bir davranış olarak sunulmaya<br />
çalışılması söz konusudur. Bunu, yukarıda<br />
değindiğimiz <strong>kurban</strong>a çok sıklıkla bulaşabilen<br />
pazarlıkçı zihniyetin bir türevi olarak görmek<br />
mümkündür. Bu, İslâm’ın bir davranışı onaylıyor<br />
veya emrediyorsa onu yapmanın Müslümanlar<br />
için ibadet olduğu gerçeğini göz ardı<br />
eder. Kuşkusuz, ibadetlerin aynı zamanda<br />
kişiyi olgunlaştıran, toplumu güçlendiren,<br />
sağlık ve sıhhat bahşeden tarafları da vardır.<br />
Müslüman, emir ve teklifleri ibadet maksadıyla<br />
yapar, onun diğer ürünlerinden dolayısıyla<br />
istifade eder. Yoksa, bazı dünyevi faydaları<br />
elde etmek için bu davranışları yaparak ibadet<br />
etmiş olmaz. Çünkü niyet esastır.<br />
Rasyonellik veya hayvanseverlik adına, <strong>kurban</strong><br />
olarak hayvan kesmek yerine onu sembolize<br />
edecek daha masum bir ritüel geliştirilebilir,<br />
diyorlar. Baş tarafta da belirtildiği gibi <strong>kurban</strong><br />
sembolik bir ibadettir. İnsanın kendisi için en<br />
kıymetli varlığını, Allah yolunda feda etmesini<br />
sembolize eder. Bunun bir başka sembolle<br />
ifadesi sembolün sembolü olur. Her şeyi en iyi<br />
bilen Allah, bizden gerçek <strong>kurban</strong> yerine hayvan<br />
<strong>kurban</strong> etmemizi istemiştir. Örneğin kasaptan<br />
et alınıp dağıtılması, <strong>kurban</strong> bedelinin<br />
ya ihtiyaç sahiplerine ya da hayır kurumlarına<br />
bağışlanması gibi teklifler, İslâm dini hakkında<br />
bilgi sahibi olmayanların sunabileceği<br />
teklifler olabilir. Kurban sadece insanın cebindeki<br />
bir miktar parayı bu yolla kullanması<br />
değildir. Kişinin ruhi olgunluğuna katkısı<br />
olan farklı bir ibadettir. Onun yerini sadece<br />
kendisi doldurur.<br />
Özünü Kaybetmiş ve İçi Boşaltılmış<br />
Bir Kurban Anlayışı<br />
Müslümanlar ibadetlerine değer vermelidir.<br />
İbadeti alışkanlık olmaktan çıkarmalıdır.<br />
Alışkanlıklar şuurlu bir tercih sonucu yerine<br />
getirilmediklerinden ibadet kıymeti kazanamazlar.<br />
Bütün ibadetler gibi <strong>kurban</strong> ibadeti<br />
de niçin yapıldığı ve nasıl yapılması gerektiği<br />
konusunda bilgi ve duyarlık gerektirir. Zaten<br />
ibadetleri anlamlı kılan niyet ve kasıtlardır.<br />
Bu konuda bazı zaafların yaşandığı gözlemlenmektedir.<br />
Bunların belli başlıları şöyle sıralanabilir:<br />
Müslüman’ı bekleyen en büyük tehlike riya<br />
ve gösteriştir. Çünkü bunlar içinde gizli şirk<br />
taşırlar. Maddi durumu iyi olan birinin birden<br />
163
164<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
fazla hayvan <strong>kurban</strong> etmesi meşrudur. Ancak<br />
bununla toplum içindeki itibarını yükseltme,<br />
gösteriş yapma, kibirlenme gibi amacı varsa<br />
bu ona sevap değil sadece günah getirir. Unutulmamalıdır<br />
ki ibadet, tevazu, ittika ve ihlas<br />
ile değer kazanır.<br />
Her fırsatta, özellikle büyük şehirlerin bunaltıcı<br />
havasından kurtulmaya çalışan insanlar,<br />
bayramları bir tatil sebebi gibi görüp kendini<br />
şehrin dışına atmakta, <strong>kurban</strong>ını birilerine ya<br />
bedelini vererek ya da bir gruba dahil olup<br />
onlara vekâlet vererek yerine getirmeye çalışmaktadır.<br />
İbadetin bizzat içinde bulunarak,<br />
manevi havasından faydalanmak gibi önemli<br />
bir maksattan uzak kalmaktadır. Hâlbuki, diğer<br />
pek çok ibadet gibi <strong>kurban</strong> ve bayram birlikte<br />
olunca anlam kazanmaktadır.<br />
Kurban etinin önemli bir miktarını ihtiyaç<br />
sahiplerine ve gelen misafirlere ikram etmek<br />
gerekirken, bazı insanlar bu ikramı sembolik<br />
biçimde uygulamakta, geri kalan kısmı uzun<br />
süreli kullanım için stoklamaktadır. Hâlbuki,<br />
<strong>kurban</strong> ibadetinin temel fonksiyonlarından<br />
biri de paylaşmayı ve birlikte yaşamayı öğretmesidir.<br />
Burada ise bencillik veya doyumsuz-<br />
luk öne çıkmakta, bu da ibadetin kıymetine<br />
zarar vermektedir.<br />
Dipnotlar<br />
1 Ahmed b. Hanbel, Müsned 3/321-399<br />
2 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yay. s. 226<br />
3 Türkiye Diyanet Vakfı, İlmihal c.2 s.1<br />
4 Gürbüz Erginer, Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da<br />
Kanlı Kurban Ritüelleri, YKY s.24<br />
5 Eski Ahit,Levililer .3/2-5<br />
6 Hacc Suresi. 22, Ayet:37<br />
7 Ali Şeraiti, Hacc, Şura yayınları s.123-136<br />
8 Luka. 22/ 19,20,21<br />
9 İbn-i Kesir, El Bidaye ve-n Nihaye, Çağrı Yay. 5/211<br />
10 Mehmet Eröz, Türk Boylarında Kurban Geleneği,<br />
Türk Kültürü 18.Yıl, 211-214. sayı s.17-22<br />
11 Gürbüz Erginer, Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da<br />
Kanlı Kurban Ritüelleri, YKY s.190-208
Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />
Mübarek Kurban:<br />
Gayrimüslim Ülkelerde<br />
Yaşayan Müslümanlarda<br />
Kültür Dönüşümü<br />
Pakistan kökenli İngiliz sanatçı, Rasheed<br />
Ataeen’in eserlerinde ve görsel sanat çalışmalarında,<br />
Natasha Khan’ın gazetecilik<br />
deneyiminde ve Mercury Prize’nin But for<br />
Lashes eserinde; 1970’lerin sonunda ve 80’lerin<br />
başında Kurban Bayramı kavramını yeniden<br />
şekillendirme yorumu ve ihtilafı hakkındaki<br />
fikirlerini dikkate alarak bu tebliğde değişim<br />
anlamı ve ‘dini’ ve ‘kültürel’ <strong>kurban</strong> çerçevesi<br />
şekillendirilmektedir. Göçmen, yerli <strong>kurban</strong>la ilgili<br />
karikatür hikâyelerinden, toplumsal bağların<br />
aile hafızasının paylaşımı, etnografik röntgencilik<br />
veya Müslüman karşıtı söylemler, estetik ve haddi<br />
aşan sanat performansı veya politik ekonomilerin<br />
uzun mesafeli ‘keçi paylaşımı’ ve alternatif<br />
vejetaryen ‘kurtarmacılık’ ile <strong>kurban</strong>ın değişim<br />
anlamı uzlaşma ve temsil konuları vasıtasıyla keşfedilmektedir.<br />
Bu kısa müdahale ılımlı bir hedefe sahiptir. Rasheed<br />
Araeen’in Kurban Bayramı, <strong>kurban</strong>ın diaspora<br />
içerisinde değişim anlamı hakkında bazı<br />
soruların sorulmasını önermektedir. Bunun<br />
yapılmasının bir nedeni, görsel sanatlardaki ça-<br />
Abdulkerim VEKİL<br />
King’s College London<br />
lışmalarında net bir şekilde temsili sorgulamakta;<br />
özellikle temsil sorusu ve temsil politikası<br />
kendi başına Araeen’in çalışmasının konusunu<br />
oluşturmaktadır. İkinci bir neden, yeniden şekillendirilen<br />
ve yeniden konumlandırılan tören<br />
anlamından dönüşüm ile ilgilidir. Araeen’in<br />
çalışması, bayramın yeniden şekillendirilmesini<br />
hem göstermekte, hem de katkıda bulunmaktadır.<br />
Farklı bir şekilde görsel sanatların bibirini<br />
165
166<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
desteklemesi ve alışmama açısı, burada diğer<br />
katılımcılar tarafından yöneltilen sosyal bilimlerle<br />
ilgili sorularla benzeşmektedir.<br />
Sözün özü; dile getirdiklerim tartışmaktan ziyade<br />
üç hazırlık noktasını ifade etmektedir.<br />
Antropolojik açıdan tören ve <strong>kurban</strong>ı ele aldığımızda<br />
ve evrensel İslâm arasındaki soruya<br />
odaklanmış, sözde İslâm fikir mücadelesinin<br />
antropolojisinin metinsel açıklamalarında ve<br />
İslâmın yerel versiyonlarında gözlemlenen uygulamalarında<br />
teorik veya uygulamalı anlamda<br />
daha çok küresel yorumlarında bulunmaktadır.<br />
Yerel olanlar sadece ümmet diyaloglarından<br />
bilgi almaz; yerel olmayı daha çok önemser ve<br />
kısmen tartışma ve evrensellik boyutu ile ilgilidir.<br />
Bunlar ayrıca yerel olarak belirlenen ve güç<br />
ilişkileri üzerinde belirleyici olan cinsiyet gücü,<br />
bilgi ve bu bağlamdaki temsil, bazı Müslüman<br />
toplumların diaspora koşulları ve özellikle bu<br />
koşuların azınlık olarak elde edildiği yerlerde<br />
demografik olmaktan ziyade özellikle ilgili faktörlerce<br />
belirlenen nihai sorudur.<br />
Bağlantılı olarak, <strong>kurban</strong>ın anlamı tarihsel olarak<br />
İbrahim Musa’nın kısaca ifade ettiği gibi<br />
değişmektedir: “Öncelikli olarak tören olması<br />
ve ikinci amacının bağış olasına rağmen refah<br />
düşüncesi daima <strong>kurban</strong> bilgeliğinin bir parçası<br />
olmuştur. Günümüzde daha önceki törenler<br />
ve sembolik açıklamalar yerini sosyo-ekonomik<br />
açıklamalara bırakmaktadır. Çağdaş Müslümanlar<br />
bağış, refah, zayıf inançların sonu olduğunu<br />
vurgulayarak bu uygulamayı haklı<br />
çıkarmaktadırlar.” Özür dileyen ve gerçekçi<br />
söylemlerin doğası gereği bunlardan bazıları en<br />
azından İslâmofobik meydan okumalara cevap<br />
olup anlamı bu sayede yeniden şekillendirilmiş,<br />
en azından kısmen tepkisel olarak -Musa<br />
tek başına, hayvan haklarını savunan gruplara<br />
karşı refah söylemini öne çıkartarak- öncelikleri<br />
göstermiştir.<br />
Üçüncü olarak, İslâm’ın anlamını kavradığını<br />
düşünerek İbrahim’in fedakârlık ve <strong>kurban</strong> anlaşması<br />
hikâyesinden daha az olmamak üzere<br />
geçmişin tartışılması olarak: ve mevcut kavram-<br />
lar, hem hâlihazırda çatışmanın uygun yorumlanması,<br />
hem de geçmişteki çatışmalarla izah<br />
edilmektedir.<br />
Öğrenilen şaşkınlıklar ve popüler hitaplar ve<br />
‘anlamlı fedakârlık’ kavramı üzerinden konunun<br />
ruhunu anlayabilmemiz için bize yol<br />
göstermektedir. Hac kavramı içerisinde <strong>kurban</strong>a<br />
özel olarak en güçlü ve uğultulu açıklamalarda<br />
Ali Şeriati’nin soruları sorulmalıdır<br />
“Sizin ismailiniz kim ve nedir?”. Tamamen<br />
farklı bir açıdan, internet forumlarındaki Müslüman<br />
tartışma gruplarında ve tavsiye sitelerinde<br />
araştırma yapıldığında söz konusu soruyu<br />
buluruz. Örneğin vejetaryen bir Müslüman,<br />
hem <strong>kurban</strong> ile ilgili kişisel yaklaşımını doğru<br />
tutarak ve toplumsal sorumluluğunu da yerine<br />
getirerek farklı bir alternatif ile sorumluluğunu<br />
yerine getirebilir mi; ve uzlaşma sorusu hem<br />
kesime, hem de et dağıtımına saygı duyularak<br />
uzak mesafedeki <strong>kurban</strong> kesenlerin diaspora<br />
toplumlarındakiler adına görev ifa edilebilir.<br />
Genç Müslümanların arayışları <strong>kurban</strong> edilen<br />
hayvan ve etinin ihtiyaç sahiplerine dağıtılması<br />
konusunda sürmektedir.<br />
Kafadaki bu üç düşünce ile, şimdi Rasheed<br />
Araeen’in çalışmasına atıf yaparak temsil sorusuna<br />
gelebiliriz. Daha doyurucu, daha ince<br />
tartışmaların yapılması gerekliliğine rağmen,<br />
kendimi üç önemli çalışmaya atıf yapmak ve<br />
bunlardan çıkarabileceğim anahtar soru konusunda<br />
sınırlandırabilirim.<br />
Birisi fotografik performanstır; ‘Onu severim<br />
ve o da beni sever’ ki gerçek bir Kurban<br />
Bayramı’nın -Kasım 1978 tarihinde ailesi ile<br />
birlikte Pakistan’da iken katıldığı merasimin-<br />
resmedilmesidir. 1978-1983 yıllarında farklı<br />
şekillerde deveran etmiş ve sanatçı tarafından<br />
1988 yılında geriye dönük olarak canlandırılmıştır.<br />
İki kısa referans ile hayali çalışma doğası<br />
ve kapsamı; Joseph Beuys’un meşhur 1974<br />
ABD performansına atıf yapan başlık; ‘Ben<br />
Amerika’yı seviyorum ve Amerika beni seviyor,’<br />
bu karmaşık parça Vietnam savaşı karşıtlığını<br />
karıştırır, kuzey Amerika yerlilerine karşı Ame-
Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />
rikan emperyal gelişmesini ve Batı’nın ruhsuz<br />
kültürünü eleştirir ancak Araeen’in bahsettiği<br />
bir paradoks ve uzaklaşmadır. Canlanmayı takip<br />
eder ancak aynı zamanda, Hristiyan dini<br />
sembolizmi açıklamaları içinde kanlı eviserasyon<br />
sahneleri bulunan Hermann Nitsch’in<br />
Viyana Aksiyoncular Yıkıcı Sanatı örneklerine<br />
karşı, 1967 yılında başarılı bir yasal sorgulama<br />
geçiren bir Londra gösteriminden Araeen mutlaka<br />
haberdardır.<br />
Beuys’un nostaljik pastoralciliği ve Nitsch’in<br />
<strong>kurban</strong> hiper örenselliği ve sembolizmi içinde<br />
Araeen, <strong>kurban</strong>ın ‘dini’ ve ‘törensel’ anlamlarının<br />
merkezine aileyi oturttuğu, <strong>kurban</strong> edilen<br />
keçi tarafından yansıtılan dünyevi latifeler aracılığı<br />
ile komşunun ekonomik yönden başarılı<br />
göçmen oğlu ve kendi fakir sanatçı oğlunun<br />
arasındaki çelişki ile <strong>kurban</strong> konusunu ekonomik<br />
boyuta getirmektedir. Önemli olarak,<br />
yerel değerlere küresel ekonomik göç etkisini<br />
ve törenin bunun şekillendirmesiyle etkisinin<br />
değişen statüyü yansıtmakta bir vakıa olduğudur.<br />
Eleştirilerin dikkat çektiği bir başka açı,<br />
geleneksel olanın fotoğraf yolu ile dönüşümüdür;<br />
etnografik bir kültür değildir ancak kültürel<br />
anlamda galeride gösterilmektedir. İkincisi,<br />
kapanışta tekrar değineceğim pasif bakış açısından<br />
törenin sanatsal gösteriminin dışlama etkisi<br />
hakkında, toplumsal dönüşümde anlamdan,<br />
bireysel takdire kadar temel bir soruyu gündeme<br />
getirir. İkinci çalışma, ‘var olmak’ ile ilgilidir<br />
ve ironik isim “Baba Birmingham’a gider’<br />
şeklinde ifade edilir, çünkü eser asla var olmayacaktır.<br />
Çeşitli sanatçıların “sanat ile tören ve<br />
gelenek arasındaki bağ” konularında katkıda<br />
bulunduğu Birmingham Ikon Galerisi’ndeki<br />
sergi sırasında geçici olarak ‘Kara Koyun’ ismi<br />
verilen bir ‘törensel eser,’ sanatçıların katkıda<br />
bulunması önerisine atıfta bulunur.<br />
Eser kendi başına Araeen tarafından, “Bir hayvanın<br />
kesilmesi ve üç gün boyunca pişirilmesi<br />
ile ilgili video kaydı ve bunun sergi boyunca<br />
gösterilmesi,” şeklinde ifade edilmiştir. İlk<br />
olarak Birmingham’daki önemli Müslüman<br />
toplum tarafından sağlanan ve kapsama ilave<br />
edilenleri belirtenler tarafından ilginç bir cevap<br />
gelmiştir; Araeen söz konusu kapsamı derhal<br />
reddederek bunun bir topluluk hakkında değil,<br />
sadece evrensel bir çalışma olduğundan bahsetmektedr.<br />
Kendini bunun dışında tutmak için<br />
Araeen, “Kurban Bayramı sırasında koyun/keçi<br />
<strong>kurban</strong> edilmesi konusunda Müslümanların<br />
mitolojik bakışlarını değiştirebilecek pek bir şey<br />
olmadığını” açıkça söylemeye devam etmiştir.<br />
Buna hangi anlamı yüklersek yükleyelim, diğer<br />
sanatçılar Araeen’in eserinin çıkartılmasına<br />
karşı çıkmışlardır. Özellikle ona ait olan ve bizim<br />
için kendisini ilginç kılan şey galeri müdürü<br />
tarafından, diğer sanatçıların çalışmalarının<br />
hayal gücü eseri olduğu ancak onu sadece<br />
törensel bir performans olduğundan galeriye<br />
koyduğunu söylemektedir. Diğer bir deyişle,<br />
diğerlerinin eserleri sanat onunki ise tören, din,<br />
etnik eser olup sanat değildir.<br />
Kurban Bayramı motiflerinin Araeen’in sanat<br />
çalışmalarında üçüncü kullanımı, bir fotoğrafta<br />
<strong>kurban</strong> kesenlerin kanlı görüntüsü ve Gren<br />
Painting (1985-86) ve Gren Painting II (1988-<br />
1992) olarak adlandırılan metinsel eser ki; en<br />
çok alkış alan eserlerinden biridir ve bazı eleştirmenlerce<br />
onun bir sanatçı olarak müstesna<br />
bir eseridir. Söz konusu 3x3 olarak düzenlenen<br />
9 panel serisi hakkındaki varyasyonlar, dört<br />
adet yeşil panele karşılık haç şeklinde kanlı iki<br />
adet panel kurulmuştur. Araeen’in de açıkladığı<br />
gibi “daha sonra dikey ve yatay olarak bölünmüş”,<br />
“genelde yeşile boyanmış dikdörtgen<br />
minimalist alan veya panel” ile başlar, ve daha<br />
sonra çıkartılarak bu alan “minimalizm saflığı<br />
ile uyuşmayan bir malzeme” ile doldurulur. Bu<br />
vakada, kanlı sahneler Urduca yazılar desteklenir<br />
ki; Pakistan gazetelerinin başlıklarından<br />
alınmış ve her çeşit ilkelliğe izin veren <strong>kurban</strong><br />
kanı ile ilgili yazılar ve üçüncü dünyacı, politik<br />
korkular şüpheler ve projeksiyonlar anlatılmaktadır.<br />
Araeen’in belirttiği gibi “Bu çalışmada<br />
önemli olan şey sadece simgesel görüntüler<br />
olmayıp tüm konfigürasyon içerisinde mekân<br />
167
168<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yerleşimleri de önemlidir. Diğer bir deyişle mukaddesat,<br />
bir gerçekliğin bir başkası ile iç içe<br />
geçmesi şeklinde anlaşılabilecek bir başka şeye<br />
dönüşerek kirletilmiştir.”. Mukaddesat burada,<br />
hem politikayı dışarıda bırakan minimalizmin<br />
kutsal saflığı, hem de batılı modernist sanatın<br />
estetik alanların dışında batılı olmayanı muğlak<br />
bir şekilde ifade etmektedir; İslâm’ın, saflık<br />
ülkesinin kutsalı ve Kuran’da anlatılan <strong>kurban</strong><br />
hikayesi, <strong>kurban</strong>ı bir vahşet olarak dillendirenlerin<br />
ürpermesi ile uyuşur.<br />
Araeen, hiç şüphesiz İngiltere’deki en önemli<br />
siyah sanatçı ve entelektüellerden biridir; görsel<br />
sanatlarda bıraktığı izler önemli ve tartışılmazdır.<br />
Batı merkezli modernizmin kurumları ve<br />
söylemlerini sanatı ile eleştirmektedir. Çalışmalarının<br />
ilkelci ve etnikçi sanat kurumlarının<br />
anlatımlarından bağımsız kılabilmek için yaptığı<br />
mücadelede, bütün marjinal toplulukların<br />
neden olduğu bazı problemlerle karşılaşmıştır<br />
ve muhteşem anlatımları evrensel hâle gelmiştir.<br />
Ayı zamanda, bir sanatçı olarak kendi kendisini<br />
yorumlaması İslâm veya İslam sanatının<br />
herhangi bir çerçevesinden dışlanmış ve bunu<br />
reddetmiştir. Bu şekilde, hem parametreleri<br />
öteleyen, hem de öteleme anlamını gösteren<br />
anlatımları temsil alanında ve karşısındaki müdahaleleri<br />
Müslümanların çalışması içerisinde<br />
yer almıştır.<br />
1980’lerde kültürel ve kimlik bağlamında politik<br />
alanda imtiyazlı temsil ortaya çıkmıştır.<br />
Göçmen ve misafir işçi olarak ortaya çıkan<br />
Müslüman toplumlar, 1970’lerde yeni bulunan<br />
sesler ve Müslümanlar olarak hareketlilik şekli<br />
biçiminde etnik etiketlerle etiketlenmiş, başlarda<br />
geçici olarak bu şekilde adlandırılmışlar,<br />
İran devriminin ardından ve daha sonra iddialı<br />
Rüşdi’nin yaptıkları sonrasında ve şu anda<br />
kendimizi bulmaya başladık. 9/11 sonrasında,<br />
medya yeni bir gözle ilk defa birlikte ve stratejik<br />
olarak dinsel uygulamalara ait kamusal algılamaları<br />
şekillendirmeye çalımakta iken kendi<br />
içimizde, Müslümanlar arasında bu uygulamaların<br />
anlam ve temsilini karşılaştırmalı mü-<br />
zakereler yapmaktayız. Çoğunlukla doğrudan<br />
Kurban Bayramı’na ve Diaspora Müslümanlarına<br />
yöneltilen haddi aşan tecavüzler, ilgili faktörler<br />
ve sınırlamalardan, örneğin inançlar arası<br />
inisiyatiflerin baskısı altında İslâm’ın yeniden<br />
İbrahimi konfigürasyonu; yazımın kapanış bölümünde<br />
bunların ikisinden bahsedeceğim.<br />
Beuys, Nitsch, Araeen ve son zamanlarda hayvanları<br />
ve melezleri sanatlarında kullanan birçok<br />
sanatçı, daha çok popüler kültürde, Japon<br />
ve diğer karikatürlerde, bilim kurgu Tv dizilerinde<br />
veya felsefi ve etnik açılardan ve John<br />
Gray gibi politik filozoflar arasında gittikçe<br />
artan bir şekilde aynı temaya yer verilmekte,<br />
insan ve diğer hayvanlar arasındaki değişen<br />
ilişkilerle ilgili ahlâki soruları ve endişeleri<br />
keşfetmekte ve insan, bilim yoluyla tekrardan<br />
doğaya dönmektedir.<br />
Bu değişim kavramının, Müslümanların hayvan<br />
<strong>kurban</strong> etmesi ve onun anlamı konusunda<br />
akislerini etkilemesi beklenmektedir. Bununla<br />
birlikte ve bu kapsamda aynı zamanda, yüksek<br />
bir kültür olarak gelenek ve etnografi üzerinde<br />
dinin yerine geçmeye başlayan sanat; kutsal olmayan<br />
ittifaklar oluşturmuş, Fransa’da olduğu<br />
gibi hayvan hakları savunucuları ve aşırı sağ<br />
altında gizlenen kültürel ırkçılık; sözde yeni<br />
ırkçılık veya kültürel ırkçılık Müslüman uygulamalarını<br />
hedef almakta, özellikle Kurban,<br />
atavik, modernizm öncesi, eski, barbar ve kaba<br />
muamelelere maruz kalmaktadır. Aynı zamanda,<br />
seküler liberal çok kültürlü uyum hem kültürel<br />
gelenekler, hem de estetik ekzotiklik üzerine<br />
Müslümanların uygulamalarını azaltmakta,<br />
yasalar tarafından sınırlandırılmakta veya yasal<br />
olarak tanımlanan ‘dini uygulamalar’ teknik-<br />
hijyenik düzenlemelere gidilerek yeniden şekillendirilmektedir.<br />
Kısaca Kurban Bayramı<br />
sırasında, dini, kültürel gelenek ve ananelerin;<br />
yapılanma ve araçsallaşmanın ‘dini’ bilgi üzerinde<br />
yetkileri ve bilgi kuramı iddiaları üzerine<br />
yorumları görebiliriz.<br />
Gayrimüslim çoğunlukları olan toplumlarda,<br />
Müslüman Takvimin bilinmesi ve bilinçli olun-
Mübarek Kurban: Gayrimüslim Ülkelerde Yaşayan Müslümanlarda Kültür Dönüşümü<br />
ması Ramazan hariç, genellikle iki bayramın<br />
yasaklanmasına neden olmakta ve ilave olarak<br />
peygamberin doğumu, miraç, ve başka birkaç<br />
tarihte daha “dini” önem hissedilmektedir. Bu<br />
bağlamda, Kurban şeklinde ilave bir dönüşüm<br />
ve onun anlamı oluşturularak, bu günler dini<br />
günler haline getirilir -özellikle bazı ülkelerde<br />
olduğu gibi dini temelde talep üzerine yasalara<br />
tarafından bu insanlara tatil günleri olarak<br />
verilebilmelidir- ve bunların kutlanması, aynı<br />
zamanda toplumun merkezi olan cami merkez<br />
alındığında sağlam bir toplum inşa etmek için<br />
eşsiz fırsatlardır.<br />
Nadir durumlar, anlaşmanın daha nadir yaygınlaştığı<br />
yerlerde hayal edilen ümmet toplumu<br />
sağlam açıklamalar aldığında ve İslam kardeşliği<br />
bağları ve deneyimi yaşandığında ortaya çıkmaktadır.<br />
Zengin ülkelerde, örneğin <strong>kurban</strong>ın<br />
doğrudan uygulanamadığı ancak diğer ülkelerdeki<br />
‘<strong>kurban</strong>lara’ <strong>kurban</strong> kesmek isteyenlerin<br />
koyun veya keçi yardımı ödemesi şeklindedir;<br />
İngiltere’de Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı<br />
ve Miraç Gecesi çoğunlukla bir vaaz veya<br />
bayram yemeği olarak geçmektedir. Hayvan kesimi<br />
veya et dağıtımı yaşanmamaktadır. Bu uygulamalar,<br />
kökenleri olan ülkelerde veya refah<br />
boyutunun daha çok işe yarayacağının düşünüldüğü<br />
diğer Müslüman ülkelerde yapılmaktadır,<br />
‘Muhteşem İsmail’in Bayramı’ kavramı<br />
bir koç ile değiştirilmiştir ve günümüzde de bu<br />
koç bir çeke atılan imza ile yer değiştirmekte ve<br />
gittikçe daha soyut bir hale gelmektedir.<br />
Dışarıda küresel bir aşınma yoktur; Kurbanın<br />
anlamı piyasanın hem politik ve ekonomik karışıklığı<br />
ile yerel ve küresel yorumları arasında,<br />
hem de sağlık ve güvenlik düzenlemeleri, ırkçılık,<br />
hayvan hakları savunucuları ve dinin organizasyonu<br />
ve yasal tanımları ve dini uygulamalar<br />
ile belirlenmektedir. Bunların ortasında,<br />
biz Müslümanlar bireysel ve topluluk olarak<br />
kendimize, İsmail’lerimizin ne olduğunu ve<br />
İbrahim’den istenilen “Muhteşem Kurbanın”<br />
muhteşem kelimesinin, bizim için ne anlam<br />
ifade ettiğini sormalıyız.<br />
Kaynakça<br />
Ebrahim Moosa, ‘Sacrifıce’, in John Esposito gen. ed., The<br />
Oxford Encyclopedia of the Modern Islamic World: New<br />
York: Oxford University Press, 2001, vol. 3, pp.447-48.<br />
“November 1978: going back to Karachi to celebrate the<br />
Müslim festival of Eid-ud-Daha’; and as part of the festival<br />
doing a photo-performance piece based on the ritual killing<br />
of goat/sheep by Muslims in celebration of Abraham’s sacrifice<br />
of lamb: titled /Love it, it Loves I”, author’s biographical<br />
note from Rasheed Araeen, Making Myself Visible, London:<br />
Kala Press, 1984, p. 174. 3 On Beuys’s Coyote see http://<br />
www.tate. org.uk/modern/exhibitions/beuvs/room4.shtm. A<br />
video of the performance is also available at: http://pure_evil<br />
audiovisual.blip.tv/file/10602/. See also Carin Kuoni, Energy<br />
Plan for the Western Man: Joseph Beuys in America, 1990,<br />
and Strauss<br />
In the context of DIAS (Destruction in Art Symposium,<br />
London 31 Aug. r30 Sept. 1966) Hermann Nitsch performed<br />
Abreaktionsspiel no.5 (Fifth Abreaction Play), St Bride Institute<br />
on 16 Sept. which included evisceration of the carcass<br />
of a dead lamb against a white canvas. Follwoing complainst<br />
and police intervention the organisers Metzger and Sharkey<br />
were brought up on charges at the Old Bailey and found guilty<br />
in July 1967, see John A. Walker, Art & Outrage: Provocation,<br />
Controversy and the visual arts, London: Pluto Press,<br />
1999, pp.42-47.<br />
See John Lyons, ‘A review of Rasheed Araeen’s Retrospective<br />
Exhibition’, Bazaar. South Asian Arts Review no.6 (1988),<br />
pp.23-24; Desi Philippi, ‘Impatience of Signs’, in Rasheed<br />
Araeen. From Modernism to Postmodernism: a retrospective,<br />
1959-1987, Birmingham: Ikon Gallery, 1988.<br />
Thus Cynthia Freeland contrasts the ‘community of purpose<br />
and belief of participants in a ritual’ against ‘the perplexed<br />
passivity of spectators in an art gallery’. Participants in rituals<br />
realise themselves in their gestures and words; spectators in<br />
galleries retreat into themselves, silenced by what confronts<br />
them’, apud Anthony Julius, Transgressions: The Offenses<br />
of Art, London: Thames & Hudson, 2002.<br />
See correspondence betvveen Araeen and Hugh Godard reproduced<br />
in Araeen’s Making Myself Visible, London: Kala<br />
Press, 1984, pp. 136-141.<br />
In the opinion of, for example, John Roberts; see his ‘Rasheed<br />
Araeen at the Pentonville Gallery’, Artscribe International<br />
no.57 (April/May 1986), p.68, and ‘Postmodernism and the<br />
Critique of Etnnicity: the work of Rasheed Araeen’, in Postmodernism,<br />
Poliitcs and Art, Manchester: Manchester TJniversity<br />
Press, 1990, p.191.<br />
Cf Sarah Boxer, ‘Animals Haye Taken Over Art, And Art<br />
Wonders Why; Metaphors Run Wild, but Sometimes a Cow<br />
Is Just a Cow’, NYT 24 June 2000.<br />
Cf. Karin Van Nieuwkerk, ‘Time and Migration: Changes<br />
in Religious Celebrations among Moroccan Immigrant Women<br />
in the Netherlands’, Journal of Müslim Minority Affairs<br />
25:3 (December 2005), pp.385-398”<br />
169
170<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Bu makale din ve toplum içerisinde ritüelin<br />
rolü, özellikle <strong>kurban</strong> ritüelinin<br />
rolü hakkında kıyaslamalı geniş bir<br />
perspektif sunmaktadır. Ritüelin doğası güçlü<br />
bir iletişim şekli olarak özel örneklere ve teorik<br />
bakış açılarına başvurularak araştırılmıştır.<br />
Kurban ritüeli içerisinde iletişimin rolü ile<br />
iletişim ve algı (maddi gerçeklik) rolüne özel<br />
bir vurgu yapılacaktır. Kurban Bayramının<br />
kutsal töreni bu geniş bağlamda ele alınacaktır.<br />
Bütün İbrahimi dinlerde İbrahim’in oğlu<br />
İsmail’e <strong>kurban</strong>ı anımsatan bir anlam yüklenmiştir<br />
ve bu dinlerde bu isim ve kavram farklı<br />
derecelerde birbiri ile bağlantılıdır.<br />
Kıyaslamalı Bağlamda<br />
Kurban Bayramı: Kurbanın Doğası<br />
Bu makalenin amacı Kurban Bayramını geniş<br />
sosyolojik ve antropolojik bağlamdaki yerine<br />
oturtmak ve bu kritik <strong>kurban</strong> ritüelinin etkilerini<br />
inceleyebilmektir. Bu soğuk bir sekülerleştirme<br />
çabası değildir; daha çok dindarlık<br />
törenini insani -ve muhtemelen evrensel- yerine<br />
oturtma çabasıdır.<br />
Sosyal bilimlerdeki çok fazla kavram tarafından<br />
Ayin kötü bir şekilde hastalıklı ve “şekil<br />
değiştiren” olarak tanımlanmıştır (Appiah<br />
2006; Kapferer 2004). Dolayısıyla ilk görevimiz<br />
bu kavramı daha keskin bir desteğe çekmektir.<br />
Genelde yapıldığı gibi, bir kavramın<br />
etimolojik kökenlerine gitmek yararlıdır. El-<br />
İsmail’in<br />
Çağrısı<br />
Dr. Jon OPLINGER<br />
University of Maine, USA<br />
bette Farsçanın da dahil olduğu Hint-Avrupa<br />
dillerinde ritüel *ri kökünden gelmektedir,<br />
İngilizce dilinde söz konusu kavram Rhyme,<br />
Rhythm ve hatta daha basiti River gibi kelimeler<br />
‘emredildiği gibi bağlı akış’ı ifade etmektedir<br />
(Terrin 2007). Geniş ölçüde bir kişinin<br />
anlayabileceği şekilde tanımlanmıştır; ancak<br />
eğer bunu bir duygunun, ritüel eylemin konjonktürel<br />
ritüel içinde yaratma, yeniden yaratmaya<br />
neden olan birtakım resmi sembolik süreçleri<br />
kavrama eklersek daha iyi tanımlanmış<br />
bir zeminde olacağız.<br />
Eğer bunu kutsala dua ederek ve dünya
İsmail’in Çağrısı<br />
fedakârlığı ile ilişkilendirerek ayırırsak yine de<br />
iyi tanımlanmış bir temelde oluruz. Bir <strong>kurban</strong><br />
merasimi, <strong>kurban</strong>ı kutsal bir yere koyar;<br />
sadece özet bir din temeline değil aynı zamanda<br />
temenos, -Yunanca kesme- kavramı sınırları<br />
içerisinde kutsal ritüel gerçekleştirilir (Zaidman<br />
ve Pantel 1992). Bu tıpkı Durkheim’ın<br />
klâsik çift karşıtlık kavramını içerdiği gibi:<br />
kutsala karşın kutsal olmayan (sıradan şeyler<br />
dünyasındaki anlamıyla)... Belki bir başka<br />
etimolojik köken de bu sıra içerisinde yer alır.<br />
Kurban kelimesi törensel kesim olsun veya olmasın<br />
bir fedakarlık ifade eder ve Arapça kökenli<br />
“Yakına çekmek” anlamına gelen qaruba<br />
kelimesinden türetilmiştir. İbranice qorban<br />
(Glasse 2001) kelimesi ile aynı anlama gelen<br />
bu kelime de kutsalın yakınına çekmek anlamına<br />
gelir. Ancak bu yakına çekmek birçok<br />
farklı mecralara götürülebilir.<br />
Bu ikinci ifadenin açıklaması bir teori çağrıştırmaktadır;<br />
gerçek birçok teori. Ancak bu<br />
alıştırma varsayılandan, daha doğrudan bir<br />
yol ile açıklama sağlayabilir. Kurban törenlerini<br />
açıklayan bir başka teori grubu olmasına<br />
rağmen, büyük çoğunluk (bunların tamamını<br />
ele alamam) göreceli, birkaç sosyolojik<br />
olarak iyi bilinen teori kamplarına bölünmektedirler.<br />
Törene görevci bakışın Durkheim ile başladığı<br />
söylenebilir. Durkheim Elementary Forms<br />
of Religious Life’da toplumun etkili olduğunu<br />
savunmakta ve törenin işlevi hakkında en<br />
ayrıntılı tartışmayı sunmakta ve yenilenme ve<br />
dayanışmanın canlanması anlamında özellikle<br />
<strong>kurban</strong> merasimini anlatmaktadır. Tören<br />
grup değerlerini canlandırmaya yarar, kutsal<br />
hâle getirir. Kültürel ekoloji perspektifinde sonuç<br />
olarak ortaya çıkan tören “pratik” olup yararlı<br />
şeylerin değiş tokuş edilmesini teşvik eder<br />
veya kritik geçinme faaliyetlerini düzenler.<br />
Bununla birlikte, kültürel ekolojik perspektif<br />
birçok anlamda pahalı görevcilik şeklidir –çoğunlukla<br />
sistemler teorisine çekilmektedir– ve<br />
tören uygulamasını benzer şekilde açıklar.<br />
Birçok kabile toplumunda törensel <strong>kurban</strong>,<br />
törensel takasın yanında önemli kaynakların,<br />
özellikle de et proteininin dağıtımını sık sık<br />
yapmak amacıyla işlev görür (Netting 1986).<br />
Methodist Sunday Okulundan mezun olan<br />
bu kişi için <strong>kurban</strong> edilen hayvanın yakılarak<br />
gevrek hâle getirilmesi işleminin yapıldığı törenin<br />
açıklanması kolaydır. Elbette bu, nadiren<br />
yapılırdı. Et tamamen ancak mütemadiyen<br />
pişirilir, bölünür ve paylaşılır. Önemli kaynakları<br />
topluma dağıtan bu tören uygulaması<br />
hem kabile toplumları, hem de karmaşık toplumlarda<br />
çok yaygındır (görevcilik bu durumun<br />
bir başka ispatıdır); Klâsik Yunanlılarda<br />
sadece bir olaya rastlanır. Eflatun, Sokrates’i<br />
<strong>kurban</strong>ın istenmeyen parçalarını – etini değil<br />
de kuyruk ve boynuzlarını alan tanrıları anlatarak<br />
şaka yapan biri olarak sunmaktadır.<br />
Güya daha çok sıcak bir şakadır ancak yerinde<br />
bir ifadedir (Netting 1986, Rappaport 1999).<br />
Klâsik Yunan ve Romalılar törensel kehanete<br />
başvurmadan nadiren bir hareket yaparlardı.<br />
Bu törenlerin mânâlı başarısı tanrıların (veya<br />
kâhinlerin) durum değerlendirmelerinde çok<br />
zeki olduklarını göstermektedir. Kurban edilen<br />
bir hayvan sürüsü, bir Spartan (sade) Sütununu<br />
yakından izlerdi; “Çapraz fedakârlıklar”<br />
Sparta Ordusunda Sparta sınırlarını geçerken<br />
orduya öncülük ederlerdi (Parker 2002).<br />
Çatışma teorisyenleri toplumun yararına<br />
sadakati şekillendirmek için güçlü olanlar<br />
tarafından törenlerin nasıl idare edildiğini<br />
vurgulamışlardır (Lukes 1975). Marksist teorisyenler,<br />
sınıf ilişkilerinin şaşırtıcılığındaki<br />
sınıf idaresine yardım eden törenlere vurgu<br />
yaparak bu sayede proleterya ve köylülerin<br />
üzerinde kurnazlıkla üstünlük sağladıklarını<br />
ifade etmişlerdir (Lane 1981). Kralların “kehanet”<br />
hakları bu noktada açık bir durumdur.<br />
Aynı zamanda Marksist bilim adamları<br />
törenlerin değerler ve gelenekler arasında kanal<br />
oluşturduğunu belirtmişlerdir. Sovyetler<br />
Birliğin liderlerinin sosyologlara bunun nedenlerini<br />
açıklatmayı teşvik etmeye ihtiyaçları<br />
olmamıştır. Çeşitli vatanseverlik törenleri her<br />
millette monarşi ile ilgili olsun ya da olmasın<br />
171
172<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
doğal olarak bu sınıfa girerler (Lane 1981;<br />
Bellah 1967). Amerika Birleşik Devletleri günümüzde<br />
özellikle bu türden manipülasyonların<br />
rezil örnekleri ile doludur.<br />
Levi-Strauss ve birçok müridi tarafından telkin<br />
edildiği gibi, yapısal antropoloji törenler<br />
tarafından üretilen yapısal sınırları ve sosyal<br />
konumları (statü) ve törenlerin toplumu nasıl<br />
etkilediği analiz edilmiştir. Bu tür yapısal<br />
işlevselcilik ile karışmayan yapısalcılık, zihinsel<br />
yapıları ve onun çeşitli şekillerini vurgulamaktadır.<br />
Bu perspektifin klâsik (ve öncü) bir<br />
örneği Van Gennep’in dini tören tartışmasında<br />
ve özellikle algılama tartışmasında, karşıtlıklar<br />
kurmak yoluyla devletlerarasında sosyal<br />
bir hareket olarak açıklanmıştır. Yapısal antropoloji<br />
kültürel analizi, Sassure ve Jakobson’un<br />
yapısal dilbiliminin dil sürecine analog etkisini<br />
incelemişlerdir. (Kurzweil 1980). Tören<br />
ve törensel sınırlar bir töreni kültürel uyuma<br />
yerleştirmiştir. Bu donuk ifade ile kast edilen,<br />
törenin özellikle insanları algılama eşiğine<br />
koyduğu, toplumun yapısını güçlendirip tanımladığıdır<br />
(Turner 1969). Algısallık (Liminality)<br />
Latince eşik veya sınır anlamına<br />
gelen Limen kelimesinden gelmektedir. Liminal<br />
personae veya “eşik insanları” Turner’ın<br />
kastettiği şekilde (Turner 1969: 95), sembolik<br />
olarak sıradanın haricinde belirtilmiştir ve söz<br />
konusu güçlendirme uygun ve arzu edilen<br />
sosyal yapıdır. Elbette Van Gennep yaşamı<br />
değiştiren törenleri tartışmış olup başlangıçtan<br />
ileriye doğru, bir durumdan diğerine –<br />
çocukluktan yetişkinliğe geçişte olduğu gibi<br />
– ancak bu konuda dönemsel bir bakış da varolup<br />
günlük takvimsel tören sırasında algısal<br />
duruma geçer ve (Latince Kalends) ayın belirli<br />
bir zamanını işaret eder. Aynı zamanda hacıların<br />
özel ve genelde uzatılan algısal durumları<br />
Profesör Shariati’nin (1994) açıkça ifade<br />
ettiği şekilde olduğu da belirtilmelidir.<br />
Bir başka tören kalitesi, törenin takas sürecini<br />
kolaylaştırmasıdır. Belki de törensel<br />
takasın en meşhur örneği Kula Ring’tir ve<br />
Malinowski’nin Argonauts of the Western<br />
Pacific’te tanımlanmıştır. Kula Ring adadan<br />
adaya ve tüccardan tüccara dolaşan bir kabuklu<br />
süs örneğinden oluşan, prestijli maddelerin<br />
sürekli dolaşmasından oluşmaktaydı. Bu<br />
prestijli nesnelere sahip olmak bir statü sağlar,<br />
ancak çok uzun süreler elde tutulamazlardı<br />
çünkü elinde tutan kişiyi büyülü olarak zehirleyebilirdi<br />
(Dakowski 1985). Sonuç olarak<br />
bu maddeler sürekli olarak yeniden el değiştirmelidir.<br />
Burada törensel takas, kendi içinde<br />
bir son olarak düşünülür. Ancak genellikle sıradan<br />
ve pratik maddeler olmasından dolayı<br />
da takas edilirler. Kula Ring’in bu görünmeyen<br />
işlevi de önemlidir.<br />
Benzer şekilde Kuzey Batı Sahilindeki Yerli<br />
Amerikalılar arasında Potlatch olarak bilinen<br />
törende, muazzam değere sahip prestijli<br />
maddelerin törensel sunumları da yer almıştır.<br />
Genelde bunlar sanat eserleriydi. Ancak<br />
yokluk zamanlarında, bu güya hayal mahsulü<br />
ve irrasyonel uygulamalar ekolojik olarak çok<br />
zengin, bazen de sürekli değişebilen ortamda<br />
geçinmek için gerekli maddelerin takası da<br />
dahil edilmiştir. (Netting 1986 ).<br />
Takasın önemi üzerine Marcel Mauss tarafından<br />
yazılan klâsik metin, The Gift toplulukların<br />
oluşmasında takasın ve karşılığın<br />
önemini vurgular. Mauss birçok kıyaslamalı<br />
örnekleri tartışır; özellikle Franklar arasında<br />
bu uygulama ile sosyal olarak yüklenilen rolü<br />
belirtir. Hatta bu alışılmadık derecede kaba<br />
toplumda hediye armağan edilmesi ve karşılık<br />
beklenmesi toplumsal bağlar için hayati<br />
bir meseledir.<br />
Tören süreci büyük ölçüde saklama, taşıma ve<br />
iletme bilgilerinde etkiliydi. Tören ve özellikle<br />
<strong>kurban</strong> töreni, değişen duygusal durumlar,<br />
tekrarlama, ritmik davul ve duyuların birleşmesi<br />
–koklama, ses, dokunma, tat alma ve<br />
görsel– gibi durumları yüceltmiştir. Genelde<br />
toplumsal olarak yüklenilen paylaşma, topluma<br />
ait olma duygusunu teşvik etmiştir (Victor<br />
Turner’ın terimi). (Turner, bu arada topluluk<br />
yerine Latince Communitas kelimesi tercih et-
İsmail’in Çağrısı<br />
miştir çünkü özel bir alan önermez, daha çok<br />
Arapça Ümmet kelimesindeki gibi sosyal ilişkileri<br />
vurgular). Böyle duygusal bir durumda<br />
metafor ve metonimi süreçlerinin katılımcıya<br />
canlı zihinsel görüntüler verme sürecinin beklenmesi<br />
–empatik olan da budur- gerekmiştir<br />
(Lakoff 1980). metaforun bazı nadir anlarda<br />
ortaya çıkan şairane bir gelişim olmadığı ancak<br />
daha çok dil ve iletişim içerisinde bulunduğunu<br />
göstermiştir. Törensel süreç içerisinde etkili<br />
metaforun kullanımı bu yüzden fazlasıyla<br />
etkilidir. Stephan Feuchtwang (2007:70), düz<br />
bir şekilde dini törenlerin “sıradan törenlerin<br />
metaforik olarak iki katına çıkması dolayısıyla”<br />
çoğalan etkisini belirtmiştir. Dini <strong>kurban</strong><br />
törenlerinde bu etkinin bir kere daha iki kat<br />
arttığını belirtmeliyim.<br />
Bu teorik perspektiflere – görevcilik, Maksizm<br />
dahil çatışma teorisi, antropolojik yapısalcılık,<br />
takas teorisi, edebi analiz – başvurmak, bu teorik<br />
perspektiflerin sadece birinin cevap içerdiğini<br />
ifade etmemelidir. Kastettiğim şey şu<br />
değildir: bunlar törensel süreçlere çeşitli bakışlar<br />
hakkında etkili teorilerdir. Bunlar karşılıklı<br />
yegâne değildir ancak hep birlikte işler<br />
ve gerçekte insan toplumları içerisinde <strong>kurban</strong><br />
töreninin sürecini açıklamaya başlamak için<br />
bile gereklidir. Gereken malların takasının<br />
işlevsel uygulaması, topluluk duygusu içinde<br />
tören eyleminin duygusal etkisini belirlemez.<br />
Kurbanın somutluğu, kutlayanlar topluluğu<br />
arasında metaforik etkiyi büyütmektedir.<br />
Şimdi genelde <strong>kurban</strong> ziyafeti olarak tercüme<br />
edilen Kurban Bayramı’nın özel ve ihtişamlı<br />
vakasına geleceğim. Kameri aylardan Zilhiccenin<br />
onunda İbrahim’in Allah’a sadakati<br />
kutlanır.<br />
Bu basit beyan İbrahim’e gönderilen Allah’ın<br />
emirlerinin yerine getirilmesi söylemi ile<br />
başlar. Profesör Ali Şeriati (1977) okuyuculara<br />
(Müslüman olmayan okuyucular dahil)<br />
Allah’ın İbrahim’i sınaması sırasında<br />
İbrahim’in yaşadığı acı, şüphe, üzüntü ve korkuyu<br />
ve sonunda Allah’ın göndermiş olduğu<br />
melekle son anda gelen mutluluğunu anlatmıştır.<br />
Bu paylaşılan eyleme katılım ilk defa İslâm<br />
çağının ikinci yılında, Mekke’ye hacca gitmenin<br />
imkânsız olduğu bir zamanda Peygamber<br />
tarafından emredilmiştir ve kutlayanlar<br />
İbrahim’in inancının anısını hatırlamışlardır.<br />
Bu geçici, Yeniden Sahnelemenin algılanması<br />
Müslüman toplumunu yeniden canlandırmaktadır.<br />
Toplumsal bir bayram dahilinde<br />
“Allah’a hediye vermek” olarak paylaşılmaktadır.<br />
Bu takas ve hediyenin başka yüzleri<br />
de vardır: ihtiyaç içinde olanlara bir maddi<br />
bağıştır ve ilk defa Medine’deki küçük ve<br />
inançlı bir grup tarafından gerçekleştirilen bu<br />
dini <strong>kurban</strong>ın, şu anda kameri takvime göre<br />
aynı günde, bütün dünyada kutlandığını bilmek<br />
muhteşem bir şeydir. Bu eylemde algının<br />
kapsamı eşzamanlı olarak bütün Müslüman<br />
toplumlarında anlaşılmaktadır.<br />
Bir şekilde şimdiye kadar tartışılan törensel eylemlerin<br />
çeşitli yüzlerinin tamamının Kurban<br />
Bayramında birleşmesi şaşırtıcıdır; pratik dağıtım<br />
ve bağışın çok geniş bir uygulamasıdır.<br />
Bunun gibi işlevseldir; Allah’a bir hediye sunulur,<br />
kutsal algıyı bütün topluma (Ümmet)<br />
yayar. Çok algılı imaj, metafor kullanımı içinde<br />
gayet güçlüdür. Gözlemci, tören yönetici,<br />
veren, alan, Allah ile iletişim kuran, kutlayan,<br />
kutsal içinde bulunan; bunların hepsinin sosyal<br />
rolleri sık sık ve eş zamanlı olarak Kurban<br />
bayramı sırasında Müslümanlar tarafından<br />
gerçekleştirilir.<br />
Şimdi hem tarihi, hem de evrensel konuları<br />
ele almak istiyorum. İbrahim’in başına gelen<br />
elbette kitabi dinlerin tamamında vardır. Yaşam,<br />
bilgelik, dindarlık ve hatta reislik ürünleri<br />
paylaşılmaktadır. Her ne kadar tarih veya<br />
mit olsa da İbrahim’in hayatının tarihi anlatılır<br />
(Rosenberg 2006 ). Sözlü tarihin güvenilirliği<br />
gösterildiğinde, (kaçınılmaz değil) İbrahim’in<br />
hayatının ve Allah ile olan ilişkisinin bronz<br />
çağının sonlarında gerçekleştiğini düşünmek<br />
akıl dışı değildir ve daha sonra 7. yüzyılda Jo-<br />
173
174<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
siah saltanatı zamanında ve belki de 10. yüzyılda<br />
yazılmıştır (Finkelstein ve Silberman<br />
2001). İbrahim Ur şehrinde doğmuştur (Kalde,<br />
Ur) ve çocukları ile Kenan ve Arabistan’a<br />
yolculuk etmesi aşılmaz coğrafyalar değildir.<br />
Ur kesinlikle İbrahim’in zamanında kozmopolit<br />
bir şehirdi ve her türlü kültürel akımların<br />
varolduğu bir yerdi (Rosenberg 2006).<br />
Gerçekten bütün peygamberler, en son peygamber<br />
dahil canlı ve çok yönlü şehirlerde<br />
peygamberlik verilmiştir. Mekke şüphesiz çok<br />
eski bir hac şehriydi. İbrahim’in zamanına kadar<br />
gider mi? Elbette metindeki yanılmazlık<br />
ile yüzleşildiğinde, söz konusu tarihi gerçekler<br />
oldukça kesindir. Tarih noktasından bakıldığında,<br />
İbrahim’in hikâyesi mitolojik çağlara<br />
gönderme yapmaktadır. Yalnızca tarihsel bakışla<br />
yetinmeyip hikâyenin diğer göndermelerine<br />
de dikkat etmeliyiz; Hıristiyan, Yahudi<br />
veya Müslümanlar için İbrahim’in tarihi bir<br />
şahsiyet olması oldukça mantıklıdır.<br />
Ehli Kitap arasında genel metin ve tarih (veya<br />
mitoloji) mirasından onur duyulmaktadır.<br />
Genel kutsal zeminde tarihsel olarak acı verici<br />
(devam eden) olsa bile; haçlılar açık bir örnektir.<br />
Vaat edilen topraklar ile ilgili mevcut<br />
iddialara ve süregelen haksızlıklara izin verirken<br />
bile muhtemelen, bütün kitabi dinlerce<br />
kutsal olan toprakların çatışmanın odağında<br />
olması bir paradoks oluşturmaktadır. Kudüs<br />
(Yerushalayim yeni barış şehri) neden işbirliği<br />
ve anlayış kaynağı olamamaktadır (Konnor<br />
2003)<br />
Kurban Bayramının Yeri<br />
Ancak emin olmak için, politik coğrafya ve<br />
uzun tarih boyunca zulüm ile özgür bırakılmayan<br />
müşterek bir kutsal alan vardır. Müştereklik,<br />
İbrahim’in tapınak görevlisi olan babası<br />
ve Allah’a dindarlık ve sadakati neticesinde<br />
ilk doğan çocuğunu <strong>kurban</strong> etmesidir. Miras<br />
ve genel inanç, evrensel <strong>kurban</strong> töreninin bütün<br />
potansiyeli ile çok önemli bir genel tören<br />
içerisinde bulunmaktadır. Törenin gücüne ve<br />
özellikle <strong>kurban</strong> törenlerine bakıldığında, tö-<br />
renin evrensel birleştiriciliğinin “sadece merasim”<br />
olduğu söylenebilir.<br />
Her ne kadar bizim ömrümüzde görmemiz<br />
olasılık dışı olsa da, kitabi dinlerin tamamında<br />
eş zamanlı olarak <strong>kurban</strong> kutlamasının etkisini<br />
dikkate almalıyız. Bir anda katılımcıların<br />
sayısı katlanarak 2 veya 2,5 milyara çıkabilir.<br />
Bu çok yüksek sayı genel bir töreni kutlayabilir<br />
ve antik kameri takvimle bağlanırlar. Bir<br />
başka deyişle, “hareketli şölen” eşsiz bir tören<br />
olayı olabilir.<br />
Küresel olarak bunun ifade edebileceği anlam<br />
kestirilemez; ancak bazı genel sonuçlar önerilebilir.<br />
En az muhtemel olan (ve en az arzu<br />
edilen) cinsle ilgili evrim “bir boyut hepsine<br />
uyar” şeklindedir. Teolojik spektrum hakkında<br />
bu noktalardan daha nahoş bir şey olamaz.<br />
En muhtemel sonuç, Ehli Kitabın benzerliklerini<br />
daha çok ve farklılıklarını daha az yansıtması<br />
başlayacaktır. Bu genel yansımanın, en<br />
azından şiddetli dürtüleri harekete geçireceğini<br />
umut edebilir. Hıristiyanların geriye doğru<br />
isimlendirmelerinin bazılarında (İncilin<br />
yorumlarında dindarlık motivasyonu olarak)<br />
olduğu gibi kendi dinini kabul ettirme işikKitabi<br />
dinlerde olmuştur (pace Aslan 2005).<br />
Geniş uygulamaların bir başka etkisi de ekonomiktir;<br />
nadiren din ve ekonomi nedenleri<br />
ile –refah, nafaka ve insanların güvenliği–<br />
sarmalanmış olması daha iyi görülür. Max<br />
Weber’in klasik çalışması The Protestant Ethic<br />
and the Spirit of Capitalism, bazı değerleri birbirine<br />
bağlar (Protestan ahlâkı) kâr ve kurtarmayı<br />
kapsar. Bu bakış bazı “mega-kiliselerin”<br />
abartılı şekilde takip ettikleri bir görüştür.<br />
Hatta daha temel olarak, çift giriş kayıt tutma<br />
derecesinde düzen ve disiplin değerleri<br />
ile bağlantısı kabul edilir (Carruthers ve Espeland<br />
1991). Dindar adam sadece dürüst<br />
değil, aynı zamanda iyi kayıt tutandır. Kesinlikle<br />
Muhammed ticaret yapacak güce sahip<br />
değildi; ancak titiz bir şekilde bu işi yapmıştır.<br />
Müslümanların Arap rakamlarıyla bu yaygın<br />
kayıt tutma adeti, İtalyan ticaret şehirlerinin
İsmail’in Çağrısı<br />
orta çağın sonlarında modern anlamda çift<br />
giriş kaydı tutma adetini geliştirmelerine yol<br />
açmıştır. Avrupa’da hac yolunu takip edenler<br />
ticaret de yapmışlardır, hacılar döndüklerinde<br />
hatıra bırakmışlardır. Değer, ticaret ve hırsızlık<br />
kalıntıları gibi temel olarak orta çağ Hıristiyan<br />
sahnesinde çok fazla kalıntı ve alternatif<br />
para bulunmaktadır. Kesinlikle ihtiyaç duyulan<br />
nakdi elde etmek için, yokluk zamanında<br />
satılan Kalıntılar kiliselerin değer verdiği şeylerdir<br />
(Geary 1994).<br />
Bu kısa gezinti din ve ekonominin birbirine<br />
geçmiş hâliyle büyük ölçüde yaygınlaşmış<br />
olup (pace Jacobs 2005) tutarlılığı geliştireceği<br />
düşünülmüştür ve her dinin özelliği, toplumun<br />
ekonomik durumunu yüceltmektir. Dalpour<br />
ve Dearden gibi profesörlerin altını çizdiği<br />
gibi, Kurban Bayramı’nın dünya çapında<br />
ekonomik yararları çok fazladır. Basit bir bağış<br />
faaliyeti, İsmail’in <strong>kurban</strong>lığının paylaşılması<br />
ile çok büyük bir yıllık takası temsil eder. Bu<br />
harika töreni sürdüren diğer yardımcı faktörlerin<br />
katlanarak artması ayrıca görülecektir.<br />
İsmail adına kutsal <strong>kurban</strong> merasiminin diğer<br />
toplumlara ve diğer dinlere yayılması Allah<br />
adına bir hizmet olacaktır.<br />
Bibliyografya<br />
Aslan, Reza 2005 No God But God: the Origins, Evolution<br />
and Future of Islam Random House: New York<br />
Appiah, Kwame Anthony 2006 Cosmopolitanism W.W<br />
Norton Co. New York<br />
Bellah, R. N. 1967 “Civil; Religion in America” Daedalus<br />
V 96 pp 1-21<br />
Carruthers, B and W.Espeland“Accounting for Rationality:<br />
Double-entry bookkeeping and the Rhetoric of<br />
Economic Rationality”American Journal of Sociology V<br />
97#1 pp 31-69<br />
Dakowski, Bruce 1985 “Off the Veranda” Films for the<br />
Humanities and Sciences: Princeton NJ<br />
Feuchtwang, Stephen 2007 “On Religious Ritual as Deference<br />
and Communicative Excess” Journal of the Royal<br />
Anthropological Institute V. 13 pp 57-72<br />
Finkelstein, Israel and Neil Silberman 2001 The Bible<br />
Unearthed Free Press: New York<br />
Geary, Patrick 1994 Living With the Dead in the Middle<br />
Ages Cornell University Press: Ithaca<br />
Glasse, Cyril 2001 The New Encyclopedia of Islam Altimira<br />
Press: New York<br />
Jacobs, Kerry 2005 “The Sacred and the Secular: Examining<br />
the Role of Accounting in the Religious context”<br />
Accounting, Auditing and Accountability Journal 18# 2<br />
pp189-210<br />
Kapferer 2004 “Ritual Dynamics and Virtual Practice”<br />
Social Analysis V.48 # 2 pp 35-54<br />
Konner, Melvin 2003 The Unsettled: An Anthropology of<br />
the Jews Viking Compass: New York<br />
Kurzweil, Edith 1980 The Age of Structuralism: Levi-<br />
Strauss to Foucault Columbia University Press: New<br />
York<br />
Lakoff, George and Mark Johnson 1980 Metaphors We<br />
Live By University of Chicago Press: Chicago<br />
Lane, Christel 1981 The Rites of Rulers: Ritual in Industrial<br />
Society – The Soviet Case Cambridge University<br />
Press: UK<br />
Marshall, Douglas A. 2002 “Behavior, Belonging and<br />
Belief” Sociological Theory V. 30 # 3 pp 360-380<br />
Netting, Robert M 1986 Cultural Ecology Waveland<br />
Press Inc :Prospect Heights, IL<br />
Parker, Robert 2002 “Religion in Public Life” in Sparta<br />
Michal Whitby ed. Routledge: New York<br />
Rapapport, Roy 1999 Ritual and the Making of Humanity<br />
Cambridge University Press: Cambridge UK<br />
Rodinson, Maxime 2002 Muhammad Tauris Parke Paperbacks:<br />
London<br />
Rosenberg, David 2006 Abraham:the First Historical Biography.<br />
Basic Books:New York<br />
Shariati, Ali 1974 Hajj (Trans. Ali Behzadnia and Najlla<br />
Denny) Free Islamic Literatures Inc. Houston TX<br />
Terrin, Aldo Natale 2007 “Rite / Ritual” The Blackwell<br />
Encyclopedia of Sociology George Ritzer Ed. Blackwell<br />
Publishing: Oxford UK<br />
Turner, Victor 1969 The Ritual Process: Structure and<br />
Anti-Structure Aldine Publishing Company: Chicago<br />
Zaidman, Louise and Pauline Pantel 1992 Religion in<br />
the Ancient Greek City Trans. Paul Cartledge Cambridge<br />
University Press: Cambridge UK<br />
175
176<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />
VI. OTURUM (Saat: 11.45 - 13.15)<br />
TÜRKİYE VE DÜNYADA KURBAN TECRÜBESİ<br />
Başkan: İsmail İPEK<br />
İstanbul / Fatih Müftüsü<br />
Medeniyet ve Kurban<br />
Hüseyin BÜRGE<br />
Bayrampaşa Belediye Başkanı / İstanbul<br />
Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />
Ahmet DUYAR<br />
Yenimahalle Belediye Başkanı / Ankara<br />
Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />
Ali KIZILKAYA<br />
Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />
Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />
Emin ÖZCAN<br />
Diyanet İşleri Türk - İslâm Birliği / Almanya
Medeniyet ve Kurban<br />
Kelime anlamı “yaklaşmak” olan, insanı<br />
Rabbine yaklaştıran ve onun<br />
tekâmülünün gerçekleşmesini sağlayan<br />
Kurban ibadeti, insanlığın bidayetinden<br />
beri çeşitli şekillerde ifa edilmektedir. İnsanın<br />
Rabbine adanmışlığını simgeleyen <strong>kurban</strong>,<br />
onu eşref-i mahlûkat yapan özellikleri ve yeryüzünü<br />
imar etme görevi (medeniyet kurması)<br />
ile yakından ilgilidir.<br />
Kurban, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın<br />
aracı olduğu kadar, hayat ve ölümün yaratıcının<br />
elinde olduğunun da izhar ve idrak vesilesidir.<br />
Bütün dini inanışlarda önemli bir yer tutan<br />
Kurban ibadeti insanın Rabbine yakınlaşmak<br />
için en sevdiğinden vazgeçişinin simgesidir.<br />
İnsan ontolojik arayışını, özel yeti ve yetenekleriyle<br />
çeşitli şekillerde sürdürür. İnsanın gerçekleştirmeye<br />
çalıştığı bu gayreti gerçekte rabbine<br />
yaklaşma çabasından başka bir şey değildir. Üstelik<br />
insan bu yolda yalnız bırakılmamış, ilahi<br />
öğretilerle sürekli müeyyed kılınmıştır.<br />
İnsan hem bir fert, hem de topluluk olarak<br />
Rabbine dönüş için sürekli gayret ve didinme<br />
içindedir. İnsanın dünya ve ahiret hakkındaki<br />
tasavvuru ve bu tasavvura uygun hayat tanzimi<br />
ile gerçekleştirdiği günlük pratikler ve ritüeller,<br />
aynı zamanda onun tekamül sürecini de belirler.<br />
Bu tekamül süreci iki yönlü bir süreçtir. İnsan<br />
kendisini ıslah ve imar ederken aynı anda<br />
Medeniyet<br />
ve Kurban<br />
Hüseyin BÜRGE<br />
Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />
çevresini de ıslah ve imar eder.<br />
İnsanın var oluş gayesini gerçekleştirmeye çalışmasıyla,<br />
çevresi arasında muttasıl bir ilişki<br />
olduğu kuşkusuzdur. Bu anlamda insan bir<br />
yandan belli bir kültür ortamında doğarken<br />
bir yandan da söz konusu kültür, insan elinde<br />
zaman içinde tahavvül ve tekamül etmektedir.<br />
Belli bir kültür ortamında doğan insan özel yeti<br />
ve yetenekleri ve tevarüs ettiği bilgiyle çevresini<br />
imar eder. Medeni olan insan topluluklarının<br />
yapıp etmelerinin gerçekleştiği alana “Medine”<br />
(Şehir), imar etme işine de medeniyet denir.<br />
İnsanlara layık oldukları hayatın nasıllığı<br />
konusunda eksiksiz öğretiyle gönderilen peygamberler,<br />
her zaman medeniyetlerin tezahür<br />
ettiği şehirlere gönderilmiştir. Bu bizi medeni-<br />
177
178<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yetlerin temelinde peygamber öğretilerinin yer<br />
aldığı hakikatine ulaştırır. Tarihimizin bizlere<br />
sunduğu örneklerde açıkça görülmektedir ki,<br />
bilgi ile çevreyi imar etme ve yönetme arasında<br />
kadim bir ilişki vardır. Yani imar edenler ve<br />
yön verenler daima bilge kişiler olmuşlardır.<br />
Yaşamını en iyi şekilde sürdürebilmesi için elverişli<br />
bir ortama kavuşturulmak istenen insan<br />
eğer hayata anlam verebilecek durumda değilse<br />
bugün “çevre korumacılığı” adına yapılan girişimler<br />
de fayda sağlamaz. “Hakikatin” önce<br />
insanın varlığında tecelli etmesi, toplumun<br />
iyiye doğru eğilim göstermesi açısından çok<br />
önemlidir.<br />
Bunun yanı sıra <strong>kurban</strong> ettiğimiz hayvanlar<br />
bizlere ölümün bir başkasına devredilemezliğini<br />
açıkça gösterirler. Bu vesileyle Kurban<br />
ölüm hadisesini en doğru şekilde anlamımıza<br />
yardımcı olur. Çünkü bizlere verilen ömür,<br />
dünyalık nesne ve olaylarla değil, ölümle anlam<br />
kazanır. Çünkü ölüm bize hayatın ödünç<br />
verildiğini hatırlatır.<br />
Öleceğini bilmek canlılar arasında yalnızca insanoğluna<br />
mahsustur. Ancak insanoğlunun diğer<br />
yaratıklardan farkı sadece öleceğini biliyor<br />
olması değil, ölümle karşı karşıya olduğunu<br />
bilerek var oluşunu kazanmasından ötürüdür.<br />
Bu fark yalnızca beşer olarak insanı diğer yaratıklardan<br />
ayırmakla kalmaz, insanı da beşerden<br />
ayırır.<br />
Ölüm sayesinde dünya hayatının ve dünyaya<br />
müteallık bütün kazanımların bir nihayeti olduğunu<br />
öğreniriz. Bütün çelişkilerden arınmış,<br />
inkarı gayr-ı mümkün ölüm, kafir ile mü’min<br />
arasındaki ayrımı ortaya çıkarır. Çünkü kâfir<br />
için hayat ölümle nihayetlenir. Ötesi yoktur.<br />
Buna karşılık iman etmek, ölümle sona ermeyen<br />
hakikat bilgisine yönelmek demektir.<br />
Unutmayalım ki; borç anlamına gelen “deyn”<br />
kelimesi, “ceza” anlamına gelen “din” kelimesiyle<br />
aynı kökten gelir. Borcu kabul etmeyen<br />
için dünya kayıtsız bir etkinlik alanı, keyfi ta-<br />
sarruf yeridir. Dünyada bulunuş ister rasyonel<br />
ister irrasyonel açıklama taşısın, bir borcu ifade<br />
etmiyorsa yıkmayı ve bozmayı kaçınılmaz kılan<br />
eylemlere kaynaklık edecektir. Ne zaman<br />
ki; ölümü, rehinin sona erdiği, borçlu kalmanın<br />
son bulduğu bir sınır olarak anlayabiliriz, işte<br />
o zaman yaratılmışlar içinde bize istediğimizi<br />
verecek hiçbir şeyin, hiçbir kimsenin bulunmadığını;<br />
çünkü bunların hiçbirinin canımız üzerindeki<br />
rehini çözemeyeceğini anlarız. 1<br />
Prafan hayat anlayışının hakim, tüketim kültürünün<br />
cari olduğu günümüzde, insanların<br />
inanç ve ibadetlerini yaşayabilmelerinde yaşanan<br />
sorunlar sadece ülkemize has olmayıp<br />
küresel bir boyut kazanmaktadır. İnsanın yaratıcısı<br />
uğrunda fedakârlığını simgeleyen Kurban<br />
ibadetinin, diğer ibadetler gibi Allah’ın verdiği<br />
nimetlere şükür, yakınlaşma ve sorumluluk<br />
bilinci gibi toplumsal huzur açısından önemli<br />
boyutları da vardır. Maalesef son yıllarda gerek<br />
ülkemizde ve gerekse dünyada <strong>kurban</strong> konusu<br />
medyada reyting kaygısıyla ele alınmakta<br />
ve çeşitli spekülasyonlar oluşturulmaktadır.<br />
Kurban, konunun uzmanları dışında, farklı<br />
çevrelerdeki kişiler tarafından da tartışılmakta<br />
ve zihinler bulandırılmaktadır. Örneğin,<br />
Kurban etinin fakirlere dağıtılmasından yola<br />
çıkılarak, yardımın farklı şekillerde yapılması<br />
gibi yüzeysel, hiçbir ilmi, akademik temele dayanmayan<br />
açıklamalar getirilmekte, bu sorular<br />
ve söylemler üzerinden dinin, inancın toplumdaki<br />
meşruluğu sorgulanmaktadır. Bununla<br />
beraber meselenin biz belediyecileri daha çok<br />
ilgilendiren bir başka boyutu da metropollerde<br />
Kurban kesiminin dini ve sıhhi koşullarının<br />
tartışılmasıdır. Şüphesiz bu gibi soruların ve<br />
gelecekte karşılaşılacak olası problemlerin çözüm<br />
yollarının konuşulması için yapılacak en<br />
iyi şey, meseleyi uzmanların gündemine taşıyarak,<br />
enine boyuna tartışılmasına zemin hazırlamak<br />
olacaktır.<br />
Dipnot<br />
1 İsmet Özel Tahrir Vazifeleri
Yerel Yönetimlerde Kurban Tecrübesi<br />
Yerel Yönetimlerde<br />
Kurban Tecrübesi<br />
Sayın başkan, değerli konuşmacılar,<br />
sevgili katılımcılar. Hepinizi en kâlbi<br />
dileklerimle selâmlıyorum.<br />
Kurban ibadetinin yerine getirilmesi, hepimizi<br />
yakından ilgilendiren bir konudur. Bu<br />
ibadetin, sağlıklı, hijyenik bir şekilde yerine<br />
getirilebilmesi için de yerel yöneticiler olarak<br />
bizlere çok önemli görevler düştüğüne inanıyorum.<br />
Bu sorumluluk bilinciyle başkentimizin<br />
metropol ilçesi olan Yenimahalle’de,<br />
birtakım çalışmalar yaptık. Yaptığımız bu çalışmaları<br />
size kısaca aktarmaya çalışacağım.<br />
Bu çalışmalarımızın üç yönü vardır. Birincisi,<br />
<strong>kurban</strong> satış yerlerimizin temin edilebilmesi.<br />
İkincisi, <strong>kurban</strong>larının kesiminin <strong>kurban</strong> kesim<br />
şartlarına ve hijyen şartlarına uygun şekilde<br />
yapılabilmesi; yani <strong>kurban</strong> organizasyonu.<br />
Üçüncüsü de, <strong>kurban</strong> kesecek kasap ya da vatandaşlarımızın<br />
eğitilmesi.<br />
Yenimahalle’de, 240 bin metrekarelik <strong>kurban</strong><br />
satış ve kesim yerimizi nasıl hazırladığımızı<br />
anlatmak istiyorum.<br />
İki tip çadır hazırladık. Birincisi, küçükbaş<br />
hayvanları için hazırlanan 7x10’luk mekânlar,<br />
ikincisi, büyükbaş hayvanlar için hazırladığımız<br />
7x20’lik mekânlar. Bu satış merkezlerimizde,<br />
en önemli sorunlardan birisinin<br />
temizlik konusu olduğunu biliyoruz. Gelen<br />
Ahmet DUYAR<br />
Yenimahalle Belediye Başkanı<br />
hayvanlarının dışkılarının temizlenmesi için<br />
24 saat, temizlik görevlilerimiz çalışıyorlar.<br />
Güvenliği de çok önemsediğimizden, burada,<br />
24 saat güvenlik hizmeti verilmekte. Satın<br />
alacak kişinin katiyen ayağı çamura değmemektedir.<br />
Satın alacak kişinin, satan kişinin<br />
ve nakliye yapılan hayvanların araçlarını park<br />
edecekleri yerler ayrıdır. Müşteri, buraya arabasını<br />
park eder ve aydınlatılmış, müzikle seslendirilmiş<br />
<strong>kurban</strong> satış yerlerinde alışverişini<br />
yapar.<br />
Bir diğer hizmet, indirme-bindirme rampaları.<br />
Çünkü hayvanlar araçlara bindirilirken,<br />
eziyet görüyorlar. Bu çalışmayla bunun önü-<br />
179
180<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
ne geçmeye çalıştık. Farklı araçlar için farklı<br />
yüksekliklerde indirme-bindirme rampaları<br />
vardır. Böylece hayvan, düzayak, bir eziyet<br />
görmeden yüklenir. Satıcılarımızın ihtiyaçlarını<br />
görecekleri duş kabinleri, kantinler, tuvaletler<br />
hazırladık. Alıcılar için, hayvanların<br />
kilosunu öğrenebilecekleri hassas teraziler<br />
hazırladık. Ayrıca çok önemli, özellikle dişi<br />
olan hayvanlarımız için gebelik testleri yapıyoruz.<br />
Tüm hayvanlarımızı kontrol ediyoruz.<br />
700 bin nüfuslu kentimizde 124 tane pazar<br />
yerimiz var. Pazar yerlerimizi yeniden düzenliyoruz.<br />
Buraları Kurban Bayram’larında,<br />
halkımızın <strong>kurban</strong>larını rahatlıkla kesebileceği<br />
yerler olarak düzenliyoruz. Buraya gerekli<br />
olan elektrik, temizlik, kesim sonrası kanların<br />
akacağı rogarlar gerekli. Pazar yerlerini buna<br />
göre düzenliyoruz. Tüm gerekli fiziki şartlar<br />
yerine getiriliyor. Geçen yıl 235 kasabımızı ilçemizde<br />
organize ettik. Kasaplarımız görevlerini<br />
şöyle yaptılar. Kurbanını bize getirip kestirmek<br />
isteyen vatandaşa saat verdik. O saatte<br />
getirdi ve kesim işlemi gerçekleşti. Vatandaş,<br />
eğer <strong>kurban</strong>ının tadına bakmak isterse, yanına<br />
mangalını da koyduk. Kurbanlığı hazırlanırken,<br />
orada ızgara yapıp tadına bakabildi.<br />
Kurban kesiminde çok önemli ayrıntıların,<br />
bayram öncesinde ve sonrasında tartışma çıkaran<br />
görüntülerin, eğitimsizlikten kaynaklandığını<br />
biliyoruz. Eğitim bizim olmazsa<br />
olmazlarımızdandır. Bizi ve çevreyi üzen<br />
olayların ortadan kalkması için, eğitimi öncelememiz<br />
gerekmektedir. Bayram geldiğinde<br />
üç kuruş para alacağım diye, eline bıçağı alan<br />
ortaya çıkmamalı. Bu işe ehil olanlar yapmalı;<br />
Ehil olmayanlar ortaya çıkınca, istemediğimiz<br />
görüntüler ortaya çıkmaktadır. Kurban edilen<br />
hayvanlara yapılan eziyetler de çevre kirliliğine<br />
neden olmaktadır. Bunları önlemek için,<br />
belediyemizce açılan kurslara gelip, bu kurslardan<br />
yeterli başarı puanını ve sertifikasını<br />
alamayanlar, ilçemiz sınırları içinde, kasaplık<br />
yapamazlar. Bu eğitimi kasaplar dışında, iste-<br />
yen sıradan vatandaşa da verdik.<br />
İşi, liyakatli olanlar yapmalı. Geçmişte, kesilen<br />
<strong>kurban</strong>ın kanlarının sokaklara atıldığını,<br />
çöplere rastgele atılan artıklarının sokak hayvanları<br />
tarafından çekelendiğini, elden kaçırılan<br />
hayvanların sokak aralarında kovalandığını<br />
biliyoruz. Kalkınmış, uygar ülkelerde,<br />
bilimin ve teknolojinin uygulandığı ülkelerde,<br />
bu görüntülerinin olmaması gerekiyor. Kalkınma<br />
seviyesinde olan ülkelerle rekabet eden<br />
ülkemiz insanına bu manzaralar yakışmaz.<br />
Bu bilinçle, bu çalışmaları yaptık. Bu çalışmaların<br />
yeterli olmadığını da, hizmette sınır<br />
olmadığını da biliyoruz.<br />
Sözlerimi bitirmeden önce şuna da değinmek<br />
istiyorum. Kurban, sadece Kurban<br />
Bayramı’nda ihtiyaç olmaz. Kurban Bayramı<br />
dışında da insanlarımız, farklı vesilelerle<br />
<strong>kurban</strong>a ihtiyaç duyarlar. Bizim tesislerimiz<br />
sadece <strong>kurban</strong> bayramlarında değil, diğer zamanlarda<br />
da 365 gün ihtiyaca cevap veriyor.<br />
Vatandaşımız tesislerimizde, <strong>kurban</strong>ını istediği<br />
zaman kesiyor. Bunu özellikle ifade ediyorum.<br />
Sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum.
Almanya’da Kurban Tecrübesi<br />
Almanya’da<br />
Kurban Tecrübesi<br />
Değerli başkanım, sevgili katılımcılar,<br />
hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />
Seküler bir dünyada yaşıyoruz. Nüfusunun<br />
ciddi bir kısmı Müslüman olan ülkemizde<br />
bile bu kadar sorunlar varken, biz<br />
referans gösterilecek bir ülke-ortam olmadığı<br />
için, bu şanstan mahrum kalıyoruz. Sayın başkanlarıma<br />
da teşekkür ediyorum. Sunumlarını<br />
izlerken duygulandım. İstenirse, bu hizmetler<br />
yapılabiliyormuş. Her şey, çok ince detaylarına<br />
kadar düşünülmüş. Bundan önceki zamanları<br />
hepimiz hatırlıyoruz. Hem insana, hem hayvana<br />
eziyet oluyordu. İbadetin ruhunu da gölgeliyordu.<br />
Dışarıda da Müslüman, Türk, İslâm<br />
imajlarını gölgeliyordu. İnsana ve dünyaya saygıyı<br />
temel alan bir dinin, böyle lanse edilmesi<br />
üzücüdür. Bunun önüne nasıl geçileceğinin<br />
örneklerini de gördük.<br />
Almanya, <strong>kurban</strong> işimizi zorlaştırırken, bu<br />
kötü görüntülerin fotoğraflarını önümüze koyuyordu.<br />
Hatta Almanya’da, kanun yapıcının<br />
önüne de bu fotoğraflar, manzaralar konuyor;<br />
gayri insani bir uygulama olduğu vurgulanıyordu.<br />
Başka dinlerde de <strong>kurban</strong> olgusu var<br />
ama İslâm’daki gibi uygulanmıyor. Seküler<br />
dünyanın bireyleri de sekülerleşmiş. Din ile<br />
aralarına ciddi mesafe koymuşlar. O nedenle<br />
dini anlamakta zorlanıyorlar. O nedenle bu sıkıntılar<br />
bize de yansıyor. Almanya İslâm konseyi<br />
ve diğer kuruluşlar olarak, insanlarımızın<br />
dini vecibelerini yerine getirmeleri konusun-<br />
Ali KIZILKAYA<br />
Almanya İslam Konseyi Başkanı<br />
da gayret gösteriyoruz. Bunu anlamak için de<br />
Almanya’nın sistemini bilmek gerekiyor.<br />
Belki süre yeterli olmayacağı için bu konuya,<br />
detaylı olarak giremeyeceğim, ama Almanya<br />
ile Türkiye’nin laiklik anlayışı çok farklı.<br />
Almanya’da din ile devlet ayrıdır ancak ne<br />
devlet dinin; ne de din, devletin işleyişine<br />
karışmadığı gibi, birbirlerinin alanlarına da<br />
müdahale etmiyorlar. Herkesin sınırları belirlenmiştir.<br />
Bir ibadet söz konusu olduğunda,<br />
dini otoritenin görüşleri çok önemlidir.<br />
Bizim, Almanya’da, <strong>kurban</strong> konusunda en<br />
büyük sıkıntımız, İslâmi kesimler konusunda,<br />
kanunların bize hürriyet tanımıyor olmasıdır.<br />
Eğer İslâmi usullere göre kesilmesi gerekirse,<br />
pek çok ülkede istisna kanunlar vardır. Biz de<br />
181
182<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
dini bir kural gösterdiğimiz zaman, kesmemize<br />
izin veriyorlar. Oradaki laiklik anlayışı bu<br />
şekildedir. Bayıltarak kesilmesinin, hayvan<br />
için iyi olduğu aksi takdirde çok acı çekeceği<br />
düşünülüyor. Biz de bunun mümkün olmadığını<br />
söylediğimizde, dini otoriteden, bunun<br />
ispatını; yani bir fetva istiyorlar. Ancak verilen<br />
fetvalar da farklı farklı. O nedenle, devlet otoritesi<br />
neye karar vereceği konusunda çelişkiye<br />
düşüyor. Oradaki seküler anlayış, bunu ölçme<br />
hakkına sahip değil. Ben Müslüman olarak,<br />
hangi şekilde keseceğime karar vermek hakkına<br />
sahibim. Burada bazı sürtüşmeler olmuştur.<br />
Müslümanlar, bu haklarını anayasa mahkemesine<br />
kadar götürmüşlerdir.<br />
Kurban, aynı zamanda oradaki Müslümanlara<br />
bir kimlik de veriyor. Bu ibadete sahip çıkmak,<br />
kimliğimize sahip çıkmak konusunda<br />
da önemli bir işleve sahip. Almanya’da, 1995<br />
yılından beri süren bir tartışma var. Müslümanlara,<br />
bayıltmadan kesme imkânı verilecek<br />
mi? Almanya anayasa mahkemesi, dünyanın<br />
farklı Müslüman ülkelerinden, diyanet işleri<br />
başkanlığı ve el- Ezher Üniversitesi de dahil<br />
olmak üzere, fetvalar aldı. Bu fetvalar, bizim<br />
işimizi orada oldukça zorlaştırdı. Çünkü fetvalarda,<br />
demokratik olmayan, özgürlüklerin<br />
olmadığı ülkelerde, bayıltarak yapılabileceği<br />
yönünde görüşler geldi. Ancak biz buna itiraz<br />
ettik. Çünkü Almanya’da, din özgürlüğü var,<br />
demokrasi var ve orası bir hukuk ülkesi. Seri<br />
mahkemeler oldu. Nihayet 2002 yılında, Müslümanlar<br />
da Yahudiler gibi hayvan kesmenin<br />
istisnai maddelerinden istifade etmeye başladılar.<br />
Bu karar alındıktan sonra mahkeme bazı<br />
şartlar koştu. Bayıltmadan kesme izni verildi<br />
diye, her Müslüman, istediği yerde <strong>kurban</strong> kesme<br />
hakkına sahip değil. Eyalet yönetimleri de<br />
bu yasalar çerçevesinde, kriter kataloğu çıkarttı.<br />
Hijyen, liyakat gibi bazı şartları belirledi. Esasta<br />
hayvanları koruma altına alarak, Müslümanları<br />
bu uygulamadan caydırma yoluna gitmek<br />
istiyorlar. Almanya’da, İslâmi usullere göre<br />
<strong>kurban</strong> kesmek isteyen vatandaş, önce veteriner<br />
dairesine yazılı müracaat ediyor. Ben, bir Müs-<br />
lüman olarak istisnai maddeden yararlanarak,<br />
<strong>kurban</strong> kesmek istiyorum, diyor. Başvuruyu<br />
yaparken, bunun dini kaynaklarını referanslarını<br />
da belirtmek zorundadır. Başvuru sırasında<br />
ayrıca, hangi dine ve mezhebe bağlı olduğu da<br />
bildirilmek zorunda. Yakındaki bir camiden de,<br />
Müslüman olduğuna dair belge isteniyor.<br />
Bunun haricinde, müracaatı yapan kişi eğer<br />
tüccarsa ve İslâmi usullere göre kesip Müslümanlara<br />
satacağım diyorsa, onun müracaatı<br />
daha farklı oluyor. Ben Müslümanım, bu hayvanı<br />
falan yerde kesip falan kişilere ve gruplara<br />
satacağım diyor. Yani istisnai durum olduğundan,<br />
istediği yerde de satamıyor. Yalnızca Müslümanlara<br />
kesiyor. Bunların haricinde, kesimhanelerdeki<br />
hijyen şartları, kesilecek hayvan<br />
sayısı gibi kriterler aranıyor. Tüm bunlardan<br />
sonra, veteriner hekim kontrolünde kesimler<br />
yapılıyor ve sağlık şartlarına uygundur şeklinde<br />
bir raporla satış yapılabiliyor.<br />
Kurban kesme hakkı Almanya’da çok zor elde<br />
edildiği için, bu olay orada çok azaldı. İnsanlar<br />
<strong>kurban</strong>larını vekâlet yoluyla, başka ülkelere<br />
gönderiyorlar. Bu durumda da maalesef<br />
çocuklarımız <strong>kurban</strong>ı görmeden, yaşamadan<br />
büyüyorlar. Tabii Almanya’da, Türkiye’deki<br />
gibi bayramlar tatil olmuyor. İzin alabilenler<br />
alıyorlar, alamayanlar işlerine gidiyorlar. Evde<br />
bayram havası olmuyor. Bir binanın önüne gidildiğinde,<br />
kapı ziline bakılıyor. Eğer bir Müslüman<br />
ismi varsa kapı çalınıyor ve bayramlaşılıyor.<br />
Biz de buna alternatif olarak, bayramdan<br />
sonraki ilk hafta sonu en yakın camide toplanıyoruz<br />
ve bayramımızı bu şekilde yaşamaya çalışıyoruz.<br />
Çocuklarımıza yaşatmaya çalıyoruz.<br />
Almanya’nın işimizi zorlaştırmasını anayasaya<br />
aykırı buluyoruz ve bu konuda da hukuki mücadelemizi<br />
yapacağız. Hakkımız alma konusunda<br />
da ümitvarız. Hijyen şartları konusunda<br />
Almanya devletine hak veriyoruz ancak dini<br />
konularda belgeler istemesini vicdan kontrolü<br />
olarak görüyoruz.<br />
Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılar<br />
sunuyorum.
Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />
Avrupa’da Kurban<br />
Kesmenin Zorlukları ve<br />
Vekalet Sistemine Yöneliş<br />
Yunanistan, Bulgaristan, Hırvatistan,<br />
Macaristan ve Slovenya gibi ülkeler hariç,<br />
Avrupa’da yaklaşık 15 milyon Müslüman<br />
yaşamaktadır. Müslümanlar, geldikleri<br />
ülkelerden kaynaklanan etnik ve siyasi çekişmeleri,<br />
tarikat bağlantıları, ayrı cemaat veya mezhep<br />
yapıları gibi farklılıklarını Avrupa’ya da<br />
taşımışlardır. Bu etkenlerle farklı örgütler oluşturmaları<br />
nedeniyle, haklarını savunabilecek<br />
etkili bir temsil gücü oluşturamamışlardır. Bir<br />
başka deyişle, İslâm Dünyası’ndaki dağınıklık,<br />
Avrupa’ya da yansımıştır. Bu parçalı durum,<br />
Müslümanların her zaman aleyhine işlemiştir.<br />
Birçok konuda benzer hukuki yapıda olan Avrupa<br />
Ülkelerinin, Kurban hususundaki mevzuatları,<br />
ülkelere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin;<br />
İsviçre, İsveç, İzlanda ve Lichtenstein’da<br />
uyuşturmadan <strong>kurban</strong> kesmek yasaktır. Diğer<br />
taraftan Danimarka, Hollanda, Belçika, Fransa,<br />
İspanya, İngiltere ve İrlanda’da serbesttir.<br />
Almanya’da uzun bir mücadeleden sonra bu<br />
hak elde edilse de, uygulamada arzu edilen seviyeye<br />
ulaşılamamıştır. Almanya’da ve birçok<br />
ülkede <strong>kurban</strong>dan dolayı basın yoluyla yapılan<br />
yoğun psikolojik baskı, dışlama hareketleri ve<br />
aleyhte propaganda, Müslümanları rahatsız<br />
etmektedir.<br />
Emin ÖZCAN<br />
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği - Almanya<br />
Müslümanlar gibi uyuşturmadan kesim yapan,<br />
Yahudi Cemaatine verilen hakların aynısını isteyen<br />
Avrupalı Müslümanlara uygulanan çifte<br />
standart, Avrupa’nın bütün dünyaya övünerek<br />
ihraç etmek istediği ‘Avrupa Değerleri’nin<br />
özüne ters düşmektedir.<br />
Avrupa ülkelerinin çoğunluğu artık azalan nüfusları<br />
sebebiyle, göç ülkesi olduklarını kabul<br />
etmiştir. Bunu en son, zor olsa da Almanya itiraf<br />
etmiştir. Ancak başka kültürlerden Avrupa’ya<br />
göç eden insanların, kültürel zenginlik olarak<br />
görülüp olduğu gibi kabul edilmesinde henüz<br />
183
184<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
istenilen seviyeye gelinememiştir. Avrupalılar,<br />
hep Müslümanların yerine düşünüp onlar için<br />
hayat biçimleri tayin etme alışkanlığından vazgeçmelidirler.<br />
Avrupalılara göre Müslümanlar, ‘geri ve baskıcı’<br />
dini-kültürel değerlerin ve geleneklerin<br />
altında eziliyorlar ve bunlardan kurtulmaları<br />
için onlara yardım edilmesi gerekir. Bu durum,<br />
Avrupalı Müslümanlar arasında aksine<br />
etki yapıyor, daha fazla kendine kapanmasına,<br />
daha fazla korumacı olunmasına ve dolayısıyla<br />
uyum sürecinin daha da uzamasına sebep<br />
oluyor. Bu durumun çaresi tabii ki diyalog ve<br />
karşılıklı kültürlerin tanıtımı ve iyi ilişkilerlerle<br />
çözülebilir.<br />
Müslümanların <strong>kurban</strong> ve diğer haklar konusunda<br />
yeterli kadar hoşgörü görmemesinin ve<br />
uyum sürecinin uzamasının tek sorumlusu<br />
olarak Avrupalıları göstermek pek doğru olmaz.<br />
Bu süreçte, her iki taraf da kendi üstüne<br />
düşen görevleri yeterince yerine getirmemiştir.<br />
Türkiye’de ve İslâm ülkelerinde Müslümanların,<br />
komşularıyla iyi ilişkiler kurma, onlarla<br />
selâmlaşma ve paylaşma gibi hasletleri vardır.<br />
Bizde de kentleşme ve sanayileşme ile birlikte<br />
biraz değişme söz konusu olsa da, bu hasletleri<br />
Batı toplumlarında aynı yoğunlukta görmemiz<br />
mümkün değildir. Öyleyse, Almanya’ya gönderilen<br />
birinci nesil kırsal kesimden olduğu<br />
hâlde, neden iyi komşuluk ve insani ilişkiler<br />
kurulamadı?<br />
Dil, din ve kültür yapısı, işyerindeki konumları<br />
ve eğitim durumu gibi farklılıklar, 1960’lı yıllarda<br />
Türkiye’nin kırsal kesiminden Almanya’ya<br />
giden kişilerin beklenen şekilde Almanlarla iyi<br />
ilişkileri kurmasına engel olmuştur. Örneğin;<br />
selâm vermek ve hatır sormak istiyor ama arkasından<br />
diğer güncel konularda da konuşması<br />
da gerekir, bundan dolayı selâm vermeye bile<br />
çekiniyor. Almanya’daki yeni nesil yukarıda<br />
saydığım kadar problem yaşamasa da karşılıklı<br />
önyargıların kırılmasının zaman alacağı görülmektedir.<br />
Bütün bunlara rağmen, doğru yolda<br />
olduğumuzu ve bunların çözülebileceği konusunda<br />
iyimserliğimi korumaktayım.<br />
Örgütlenme, dil ve uyum problemlerini henüz<br />
tam halledememiş Avrupalı Müslümanlar, batı<br />
dünyasında bilhassa 11 Eylül’den sonra artan<br />
İslâm karşıtlığının birinci derecede muhatabı<br />
olmak zorunda kalmışlardır. Bir de bunlara<br />
hayvan hakları savunucuları ve çevre kuruluşlarının<br />
baskılarını ekleyebiliriz. Nitekim<br />
<strong>kurban</strong> ve kıyafet gibi hususlarda bu dönemden<br />
sonra, daha fazla kısıtlamalara gidildiği<br />
görülmektedir. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
olmak üzere, Mısır El-Ezher Üniversitesi ve<br />
diğer kurumlar tarafından, uyuşturularak <strong>kurban</strong><br />
kesilebileceği yönünde fetva verilmesine<br />
rağmen, Avrupalı Müslümanların geleneksel<br />
şekilde <strong>kurban</strong> kesme eğilimlerinin devam ettiğini<br />
görüyoruz. Bu normaldir. Kurban dini bir<br />
görevin yanı sıra, aynı zamanda bir gelenek, bir<br />
kültürdür. Bu alışkanlıklar hemen değiştirilemez.<br />
Bu kültürü, tabii olarak yeni nesillere ve<br />
çocuklarına aktarmak istiyorlar.<br />
Bir yandan hukuki problemler, diğer yandan<br />
sanayi toplumunda ve büyük kentlerde yaşamanın<br />
zorlukları, <strong>kurban</strong> ibadetlerini geleneksel<br />
bir şekilde yerine getirilmesinin önüne konulan<br />
engellere rağmen, dünyanın başka ülkelerinde<br />
muhtaç insanların bulunması Müslümanların<br />
“vekâletle <strong>kurban</strong> kesme”ye ağırlık vermesine<br />
neden olmuştur. Avrupa’da, vekâletle <strong>kurban</strong><br />
kesimi hususunda faaliyet gösteren birçok dini<br />
ve sosyal amaçlı kurum var. Vekâletle <strong>kurban</strong>da<br />
en önemli husus güvendir. Müslümanlar, kendilerinde<br />
güven uyandıran, bazen de kendisine<br />
ulaşıp yaptıklarını anlatabilen ve ödemede<br />
kolaylık sunan kurumlara ilgi göstermektedir.<br />
Vekâletle <strong>kurban</strong> organizeleri din hizmetinin<br />
yanı sıra, bazı kuruluşlar açısından finans<br />
kaynağı ve prestij unsuru olarak görülmektedir.<br />
Sadece Almanya’da 2006 yılında 250.000<br />
den fazla <strong>kurban</strong> için, bu şekildeki kurumlara<br />
vekâlet verilmiştir. Almanya’da yaklaşık 1<br />
Milyon ve Avrupa’da toplam 4 Milyon Müslü-
Avrupa’da Kurban Kesmenin Zorlukları ve Vekalet Sistemine Yöneliş<br />
man ailesi olduğu düşünülürse ve her aileden<br />
ortalama bir <strong>kurban</strong> kesilmesi beklenirse, bu<br />
potansiyele hitap edebilmek için çok iyi niyetli<br />
dürüst çalışan kurumların yanı sıra, farklı<br />
uygulamalar yapan ve hizmet standardından<br />
yoksun kurumlar da bulunmaktadır.<br />
Jenerasyon değişimi ile birlikte, sonraki yıllarda<br />
vekâletle <strong>kurban</strong> kesimi yöntemine daha fazla<br />
ilgi gösterileceği kesindir. Yeni jenerasyon, teknolojik<br />
yenilikleri kullanma alışkanlıklarına<br />
hitap eden, modern iletişim teknolojisinden<br />
yararlanarak, bu ibadetin yapılmasına imkân<br />
sağlayan kurumlara <strong>kurban</strong>larını kesilmesi<br />
için vekâlet verecektir.<br />
Avrupa’daki Müslümanlar, dünyada ve bilhassa<br />
3. dünya ülkelerinde görülen muhtaç ve mağdur<br />
insan manzaralarından oldukça etkilenmektedirler.<br />
Bu konuda yapılan organizasyonlara<br />
şefkatle ilgi gösteriyorlar. Bunun müspet<br />
örneğini, Pakistan’da meydana gelen deprem<br />
felaketinde göstermişlerdir. Almanya’dan sadece<br />
DITIB, 4 Milyon EUR’nun üzerinde yardım<br />
toplamıştır.<br />
Bu alandaki reklâm ve spotların, daha fazla<br />
yardım alabilmek uğruna, mağdurların onurlarını<br />
hiçe sayıp yardımseverlik duygularını suiistimal<br />
edecek şekilde hazırlanmasının, ne kadar<br />
doğru olduğu ve bunun sınırlarının nerede<br />
son bulması gerektiği tartışılmalıdır. Bu hizmet,<br />
dini bir boyutu olmasına rağmen, aynen<br />
hac ibadeti gibi, aslında bir hizmet sektördür.<br />
Hemen hemen her sektör için bir oto kontrol<br />
sistemi vardır (Meslek odalarının kuralları ve<br />
kanuni mevzuatlar gibi). Ancak bu sektörde<br />
buna benzer bir otorite, ya da oto kontrol<br />
sistemi yoktur. Ya bir dernek ya da bir vakıf<br />
statüsünde sadece bulundukları ülkenin mali<br />
kurumlarınca, usul açısından kontrol edilmektedirler.<br />
Bunu yeterli görmemiz mümkün değildir.<br />
Belirli hizmet standartlarının ve oto kontrol<br />
sistemlerinin olmayışı ve sanki sadece güvene<br />
dayalı dini vekâlet gibi görüldüğü için, dile<br />
getirmeye çalıştığım bazı suiistimallerin engellenmesi<br />
mümkün değildir. Hatta bu suiistimallerin<br />
maddi boyutlara taşınmasının önünde<br />
hiç bir engel yoktur. Geçmişte hac ibadeti<br />
için de buna benzer sıkıntılar mevcut iken, bu<br />
konudaki problemlerin büyük bir kısmı simdi<br />
ortadan kaldırılmıştır. Bu konuda Diyanet<br />
İşleri Başkanlığı’nın ve TÜRSAB’ın katkıları<br />
büyüktür.<br />
Vekâletle Kurban sisteminde ortaya çıkan kuruluşların<br />
reklâmlarıyla; spotlarıyla, kontrol ve<br />
denetleme organlarıyla, <strong>kurban</strong>ların kesilme<br />
usulleriyle, Müslümanlara güven verecek bir<br />
statü ve standartlara kavuşturulması gerekir.<br />
Bizim meşhur “zede” geleneğimiz var ya!<br />
Bankerzede, offshorezede, holdingzede gibi,<br />
<strong>kurban</strong>zede diye yeni bir terim üretilmeden<br />
bunun yapılması gerekmektedir. Bunda geç<br />
kalınması hâlinde, ileride Müslümanların güvenebilecekleri<br />
kurum bulması zor olabilir.<br />
Bizler bu güzel ülkeden uzakta bulunmanın<br />
duygusallığını yaşıyoruz. Bunun için burada<br />
olan güzelliklerden ziyadesiyle gurur duyuyor,<br />
burada olan olumsuzluklardan ziyadesiyle<br />
üzüntü duyuyoruz. Bu anlamda Kurban<br />
Bayramı öncesi televizyonlar aracılığı ile bütün<br />
dünyaya gösterilen hoş olmayan haberler bizleri<br />
de oldukça üzmektedir.<br />
Türkiye’de <strong>kurban</strong> kesimi ile ilgili problemlerin,<br />
son yıllarda başta Bayrampaşa Belediyesi<br />
olmak üzere, gayretli belediye yönetimleri<br />
sayesinde yavaş yavaş giderilmeye başlandığı<br />
görülmektedir. Bu bağlamda Türkiye’nin en<br />
modern <strong>kurban</strong> satış ve kesim merkezini kuran,<br />
basına yansıyan olumsuz görüntülerin<br />
engellenmesi ile Türklerin ve Müslümanların<br />
imajına sağladığı büyük katkılardan dolayı,<br />
Bayrampaşa Belediye Başkanı Sayın Hüseyin<br />
BÜRGE’ye teşekkür ediyor, şahsında emeği<br />
geçen bütün ekibini kutluyorum.<br />
Beni dinleme nezaketinde bulunduğunuz için<br />
hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.<br />
185
186<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />
VII. OTURUM (Saat: 14.30 - 15.30)<br />
KÜRESELLEŞME, EKONOMİ VE KURBAN<br />
Başkan: Prof. Dr. Şinasi GÜNDÜZ<br />
İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Kurban ve Ekonomi<br />
Dr. Mustafa ÖZEL<br />
Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />
Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya<br />
Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />
Prof. Waleck S. DALPOUR<br />
Dr. Brad DEARDEN<br />
University of Maine at Farmington / USA<br />
Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />
Nuh YILMAZ<br />
George Mason University, Washington / USA
Kurban ve Ekonomi<br />
Hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />
Kurban, sembolik düzeyde çok<br />
trajik bir olay. Trajedi, derin iki<br />
duygunun çatışmasıyla ortaya çıkar. Bir yanda<br />
yaşlı bir insanın oğluna duyduğu bağ, sevgi,<br />
diğer yanda, Allah’a olan imanı. Bu iki duygu<br />
çakışıyor. Bu durumda ya ortaya bir dram çıkacak,<br />
yani baba, oğlunu kesecek, kan akacak;<br />
ya da mutlu bir son olacak. Biliyoruz ki, Allah<br />
ın yardımı sayesinde mutlu bir son ortaya<br />
çıkıyor. Bu olayı içinde yaşadığımız kapitalist<br />
ekonominin mantığıyla irtibatlandırmaya çalışacağım.<br />
19. yy’ın önemli düşünürlerinden Kierkegaart,<br />
“Korku ve Titreme” isimli eserinde, bir kadına<br />
duyduğu aşk ile Allah’a duyduğu aşkı işlemekte<br />
ve bu çelişkisini anlatmaktadır. O eserinde<br />
şu fikre varıyor. Modern dünya, sadece<br />
ticaret dünyasında değil, fikirler dünyasında<br />
da düzenli bir temizlik harekâtı örgütlemiştir.<br />
Modern dünya, ticaret alanını değil, fikirler<br />
alanını da ciddi anlamda dönüştürmüştür.<br />
Bana göre bu temizlik harekâtının fikirsel boyutu<br />
18. yy’da şekillenmiştir. 18. yüzyılın ilk<br />
çeyreğindeki ‘Arılar Harekâtı’ isimli eserle,<br />
son çeyreğinde yazılan, Adam Smith’in ‘Ulusların<br />
Zenginliği’ isimli eseri, bu harekâtın başını<br />
ve sonunu temsil ederler.<br />
Arılar meselinin mesajı şudur: Dinler ve top-<br />
Kurban ve<br />
Ekonomi<br />
Dr. Mustafa ÖZEL<br />
Fatih Üniversitesi IIBF Öğretim Üyesi / Yazar<br />
lum felsefeleri insanı terbiye etmeye çalışırlar.<br />
İnsanın hem iyi hasletleri hem de kötü yönleri<br />
vardır. İkisine de meyil vardır insanlarda.<br />
Dinler bu kötü yönleri gidermeye, yok etmeye,<br />
terbiye etmeye, iyi yönleri de yüceltmeye<br />
odaklıdırlar. Medeniyet, ilerleme dediğimiz<br />
olgu, insanoğlunun bu kötü hasletlerinin neticesidir.<br />
Yani hırs olmasaydı, tamah olmasaydı,<br />
ilerleme dediğimiz bu olgu ortaya çıkmayacaktı.<br />
Dolayısıyla dinlerin bu yaklaşımını<br />
çok da ciddiye almamak lazım. Daha doğrusu<br />
bunu aşmak, dönüştürmek lazım. Bu düşünceler,<br />
Adam Smith ile teorik bir çerçeveye<br />
büründürüldü. İlginçtir, Adam Smith de üniversitede<br />
ahlâk hocasıdır. 1759’da yayınladığı<br />
ilk kitabının adı, ‘Ahlâki Duygular’ teorisidir.<br />
Kitabın temel meselesi de, “Başkasını nasıl<br />
187
188<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
sevebilirim?”dir. Moda tabirle, “Ötekini nasıl<br />
sevebilirim?” Bu sorunun cevabını arıyor.<br />
Modern iktisatın köşe taşı kabul edilen, ‘Ulusların<br />
Zenginliği’ adlı kitabında bu soruya şöyle<br />
cevap verir: kendimi sevebilirsem, ötekini<br />
de sevebilirim. Yani ne kadar bencil olursam<br />
ve hırslı olursam, ötekine o kadar faydam dokunur.<br />
Bu fikriyat, sınırsız mal biriktirme fikrinin<br />
temeli olmuştur. Daha doğrusu bu fikir,<br />
sınırsız mal biriktirme sistemini meşrulaştırmıştır.<br />
Aksi takdirde sınırsız mal biriktirme<br />
ve bu hırsın toplumun temel taşını oluşturma<br />
durumu meydana gelmezdi. Bunu bir fikir<br />
olarak topluma yayan insanlar, bir taife olarak<br />
gördüğümüz reklâmcılardır. Reklâmcılık,<br />
fizik kadar tahripkârdır. Reklâmcılık, insanların<br />
ihtiyaçlarının ötesini istetme sanatıdır. Bir<br />
yönüyle çok basit görünür. Bir ürün yapıyorsunuz<br />
ve yaptığınız ürünü insanlara tanıtıyorsunuz.<br />
Ama reklâmcılık basit bir dönüşüm<br />
aracı değildir. Reklâmcılık iki önemli dönüşümü<br />
sağlar: birincisi insanların değer sistemiyle<br />
oynar ve onlara farklı bir değer sistemi yükler.<br />
İkincisi, ayakların altındaki gerçeklik zeminini<br />
dönüştürür ve insanlar, farklı bir gerçeklik<br />
ile muhatap olmaya başlarlar.<br />
Somutlaştırırsak, şöyle bir reklâm görebilirsiniz.<br />
“Mercedes, itibarınızdır.” Ya da başka<br />
bir marka, önemli değil. Doğal bir Müslüman<br />
için itibarın ölçüsü nedir, ne olmalıdır?<br />
Önce iman, sonra da takvadır. Bunun anlamı<br />
Allah’tan en çok korkan en itibarlıdır. En çok<br />
İbrahim’e benzeyen en itibarlıdır. Allah’a olan<br />
aşkı nedeniyle, oğlunu <strong>kurban</strong> etmeyi göze<br />
alıp aradan her şeyi çıkaran insana ne kadar<br />
benzerseniz o kadar itibarlı olursunuz. Ama<br />
bir reklâm senaristi diyor ki, bu kadar zahmete<br />
gerek yok. Bir eşyanın olması itibarınız için<br />
yeterli. Bu itibar, Budist, Hıristiyan, Musevi<br />
için de aynı. Değer sisteminizin yerini, bambaşka<br />
bir değer sistemi alıyor. Meselâ ben size<br />
bir reklâm yazsam ve desem ki, en iyi geğirten<br />
meyan kökü suyu. Bunu alır mısınız? Bunun<br />
adı Coca Cola’dır. Ama koka kola kendini nasıl<br />
sunuyor? Meyan kökü suyu olarak sunmuyor.<br />
Hayatın tadı olarak sunuyor. Bir başka bir<br />
değer sistemi sunuyor. Yukarıdan aşağıya lık<br />
lık lık akarken, siz o hayat tarzını da oğlanlı<br />
kızlı paylaşıyorsunuz. Pepsi nedir, yeni neslin<br />
tercihi; Pepsi içmiyorsanız biraz geri kafalısınız,<br />
çağdaş değilsiniz. “No Cola Turka No<br />
İftar.” Neden, ben, Cola Turka olmadan, iftar<br />
edemez miyim. O da bir başka yerden tutuyor.<br />
Ayağınızın altındaki gerçekliği kaldırıp<br />
başka bir gerçekliği oraya koyuyor. Sabun,<br />
temizleyen bir araçtır. En iyisini iki liraya satın<br />
alırsınız. Ama sabun satıcıları, araya başka<br />
şeyler katarak ve güzelleştirir diyerek, size onu<br />
10-20-30-100 liraya satabilirler. Siz, orada bir<br />
sabun satın almazsınız, bir vaat satın alırsınız.<br />
Güzellik vaadi. Erkekler de farklı değil. Onlar<br />
da aynı şeyi yapıyorlar.<br />
Şimdi diyeceksiniz ki, insanlar aptal mı? Estağfirullah,<br />
kimse tek tek aptal değildir. Ama<br />
insan, kolektif aptallığa can atan bir varlıktır.<br />
Topluca aldanmayı severiz. Reklâmcılar da<br />
bunu çok iyi bilirler, ortaya böyle bir kapitalist<br />
sistem çıkar. İktisat tahsil edenler, ilk derslerinde<br />
şöyle bir tanımla karşılaşırlar: ekonomi,<br />
sınırsız insan ihtiyaçlarını, sınırlı kaynaklarla<br />
optimum düzeyde karşılamaya çalışan ilmin<br />
adıdır. İki sorun var: ihtiyaçlar sınırsızdır,<br />
kaynaklar sınırlıdır. Bunda, şimdilik bir sorun<br />
yok. Dedem, 40 yıl önce vefat etti. Şimdi mezarından<br />
gelse de bana ne öğrettiğimi sorsa,<br />
bastonuyla kafamı yarar. Der ki, ne demek<br />
kaynaklar sınırlıdır. İşte, Allah bir sürü nimet<br />
vermiş. Ne demek ihtiyaçlar sınırsızdır. Ne<br />
ihtiyacın var sınırsız olacak? İhtiyaçların bir<br />
elin parmaklarını geçmez. Hayır, bu kapitalist<br />
sistemde, ihtiyaç dediğimiz şey, isteklerdir,<br />
iştihalardır, arzulardır, şehvetlerdir. Bütün<br />
bunlar, reklâm gibi yöntemlerle birer ihtiyaç<br />
haline getiriliyor. Onun için sonsuz kazanç,<br />
satış, üretim, imkân dahiline giriyor.
Kurban ve Ekonomi<br />
Şimdi <strong>kurban</strong>a burada dönecek olursak,<br />
<strong>kurban</strong> bir hayvanı boğazlamak değildir. İki<br />
temel duygu arasında tercih yapmaktır. Oğlunuz<br />
mu, Allah mı? Dünya malı mı, ahiret<br />
mi? Allah için, en sevdiklerinizden vazgeçmedikçe,<br />
sınavı geçemiyorsunuz. Halbuki şu an<br />
modern dünyada, bir kuşatılmışlık halindeyiz.<br />
Bir eşya düzeninde yaşıyoruz. Öyle bir dünyada<br />
yaşıyoruz ki, varlığımızı kanıtlamamız<br />
demek, eşya talep etmemizle doğru orantılı.<br />
Ancak eşya aldığınızda varsınız. Halbuki, biz,<br />
Allah’ı istiyoruz. İnsan niye cenneti ister, çünkü<br />
cennet, bizim ana yurdumuzdur. İnsan yaratıldığında<br />
doğrudan dünyaya gönderilmedi.<br />
Önce cennete kondu. Cennet, ekonominin<br />
olmadığı bir yerdir. Orada her şey sınırsızdır.<br />
Orada enderlik, nedret, sıkıntı yoktur. Bir ağaç<br />
hariç her şey serbestti. Ama ondan tadınca,<br />
dünyaya geldik. Sıkıntı, kıtlık yerine geldik.<br />
Allah’ın sözünü dinlemediğimiz için düştük.<br />
Tekrar yükselebilmemiz için, aradaki her şeyi<br />
çıkarabilmemiz lazım. Eşya düzeninin mantığıyla<br />
oynamadıkça hakiki bir cennete dönüş<br />
olmaz. Peki bir umut var mı, bununla noktalayayım.<br />
İnsanoğlunun kutsal kitaplardan aldığı temel<br />
bir mesaj varsa, o da umutsuzluğun yanlış<br />
olduğudur. Bir umutsuzluk içinde olduğumuzda,<br />
bir çıkış görünmüyor. Ben, böyle<br />
durumlarda, Musa (as) kıssasını hatırlatıyorum<br />
insanlara. Hz Musa, kekeme bir insandı,<br />
karşısında devasa bir firavun düzeni vardı:<br />
firavun, haman, karun.. Bugünkü tüm baskıcı<br />
sistemlerin toplamının, firavunun baskıcı sistemi<br />
kadar yoğun ve şiddetli olduğu kanaatinde<br />
değilim. Hz Musa’ya yalnızca şu söylendi:<br />
git, onunla güzellikle konuş. O, kekeme bir<br />
insandı. Firavun, ondan neden korkuyordu?<br />
Çünkü onda öyle bir söz vardı ki, eğer insanlar<br />
o söze kulak verseler, kendi sistemi alt üst<br />
olurdu. O nedenle tüm bilginlerini çağırdı ve<br />
onun işini bitirmelerini istedi. Oradaki bilginler<br />
de maddi karşılık bekleyerek, bunun<br />
gerçekleştiği takdirde, Musa’nın hakkından<br />
geleceklerini vaat ettiler. Firavunla böyle konuştular<br />
ama bu insanların bilgiden nasipleri<br />
olduğu için, Musa’nın bilgisinin bambaşka<br />
olduğunu gördüler. Onun bilgisi bir üst bilgiydi.<br />
Firavunun bütün baskısına rağmen dediler<br />
ki, “Biz, Musa’nın rabbine iman ettik, ne<br />
yaparsan yap!” Bu bize bir vaattir. Eğer siz,<br />
Musa ve onun gibi olanların bilgisiyle bir ortaklık<br />
arayışındaysanız, mutlaka bir ışık çıkacaktır.<br />
Ama siz, sistemle uyum içindeyseniz ve<br />
bundan bir umut arıyorsanız, <strong>kurban</strong>, bir şifa<br />
olmayacaktır.<br />
Teşekkür ediyorum.<br />
189
190<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurban’ın Küreselleşme<br />
Sürecinde Dünya Barışı ve<br />
Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />
Bu tebliğ, hem İbrahimi dinlerin tarihi<br />
kayıtları, hem de kıyaslamalı kanıtlar<br />
aracılığıyla (İsmail’in bayramı) Kurban<br />
Bayramı’nın daha geniş küresel anlamını<br />
araştırmaktadır. Törensel <strong>kurban</strong>ın yapısı<br />
içinde, bütün katılımcıların her türlü geçmişleri<br />
ile kutsallık içerisinde olduğu söylemi ele<br />
alınmakta. Ayrıca, bütün İslâm toplumu içerisinde<br />
yaygın olan Kurban Bayramı’nın özel<br />
yapısının mukaddesliği ve paylaşımı bütün<br />
dinlerdeki küresel paylaşımı göstermektedir.<br />
Bu çalışma içerisinde sözkonusu küresel<br />
bayramın etkisini ve beraberinde ortaya çıkan<br />
algılama eşiğinin, ekonomik bağları daha da<br />
güçlendiren ilave bir iletişimi teşvik edeceği<br />
ortaya koyulmaktadır. Kurban Bayramı’nın<br />
‘küresel vaadi’, törenin merkezinde sadece<br />
paylaşımın olduğu ve bunun bütün dünyaya<br />
yaygınlaştırılabileceğidir.<br />
Kurban Bayramı’nın Tarihi<br />
ve Evrensel Kurumları<br />
Prof. Waleck S. DALPOUR & Dr. Brad DEARDEN<br />
University of Maine at Farmington / U.S.A<br />
Farklılaşan inanç sistemleri içinde daha geniş<br />
bir anlam ifade eden, ‘Kabul’ mefhumunun<br />
bir parçası barış ilkesinin çekirdeğinden sadır<br />
olmaktadır. İslâm kelimesi, ‘selâm’ kökünden<br />
gelmektedir, çeşitli biçimlerde Arapça’da<br />
‘teslim olma’ veya ‘barış’ anlamına gelmekte-<br />
dir. Mukaddes Kuran’da (37:109), Allah der<br />
ki “Selâm (barış) İbrahim’in üzerine olsun!”<br />
Hristiyan inancının merkezinde, Hz. İsa’nın<br />
‘barış prensi’ olduğuna vurgu bulunmaktadır.<br />
Bilinen dünya dinleri tarafından söz konusu<br />
barış duası kendini ilan eder. Ne kadar<br />
ironiktir ki çoğu zaman ortodoks takipçileri<br />
-çoğunlukla iffetli erdemleri benimseyenler–<br />
başkalarının inançlarına karşı alaycı, kavgacı<br />
tutum takınırlar.<br />
Ayrımsızlık İbrahim’in sorusunun da cevabıdır.<br />
Yahudi, Müslüman ve Hristiyanlar,
Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />
inançlarına gore Allah tarafından seçilen<br />
büyük peygamber İbrahim’e saygı duyarlar.<br />
İbrahim’e duyulan bu yaygın saygı genellikle<br />
İbrahim’den gelen nesiller, uluslar ve inançlar<br />
arasındaki çarpışmanın gürültüsü altında<br />
kaybolmaktadır.<br />
Kutsal İncilde Tanrı, İbrahime der ki “Seni<br />
birçok ulusun babası yaptım. . . Ve seninle<br />
benim armada bir sözleşme yapacağım ve<br />
senden sonra senin neslin kendi nesilleri içerisinde<br />
ebedi bir anlaşma yapacaklar, Tanrı<br />
olarak senin üzerine ve senden sonra senin<br />
tohumlarına…” 1 Hrıstiyanlar evrensel olarak<br />
bu anlaşmanın İbrahim’in Sare’den olma<br />
ikinci oğlu İshak’a geçtiğine inanırlar 2 . Keza<br />
Hristiyanlar, İsmail’den daha çok İshak’ın<br />
<strong>kurban</strong> edilmesinin İbrahim’e emredildiğine<br />
inanmaktadırlar. İsmail söz verilen evlat olmamasına<br />
rağmen 3 , İncil Tanrı’nın verdiği<br />
söz üzerine İsmail’in hakkını vurgulamaktadır.<br />
Allah “Onu kutsadı ve verimli yaptı, ve<br />
fazlasıyla çocuk verdi; 22 oğlu oldu [Allah<br />
verdi] ve büyük bir ulus meydana getirdi. 4 ”<br />
İncil’in hesabına göre, konuşan İsmail aynı<br />
zamanda yazıyordu “Ve Allah genç delikanlı<br />
ile birlikteydi. 5 ”<br />
Hristiyanlar’ın, İbrahim’e verilen sözün<br />
İshak’a geçtiğine yönelik inançlarına rağmen,<br />
bu yüzden İsmail açıkça erdemli, Allah’ın<br />
sevgisine değer ve cömertliği için şükreden bir<br />
kişi idi.<br />
İsmail ve İshak’la ilgili olarak toplumların<br />
yaklaşımları ve bununla ilgili teolojik farklılıklar,<br />
günümüzde sosyopolitik ortamda anahtar<br />
bir rol oynamaktadır. Doğru olarak dindar bir<br />
rahip, imam veya rabbi kendi özel inanç sistemlerinde<br />
eşsiz olan dinsel farklılıkları teşvik<br />
etmektedir. Bu liderlerin üzerine düşen görev<br />
–benzer isteklilikle–, inançlar arasında uzlaşma<br />
seslerini yükseltmek; inançları feda etmeden<br />
Allah’ın, İbrahim’e verdiği sözün gelecek<br />
nesle aktarılmasıyla ilgili haklar konusunda<br />
toplumsal ayrımları en az indirmektir.<br />
Kurban Bayramı’nın Ekonomik Etkileri<br />
Kurban Bayramı’nın teolojik temellerine ilave<br />
olarak, bu olay ile ilgili insanları çeşitli yerlerde<br />
etkileyen ekonomik süreçler mevcuttur.<br />
Kurban edilecek hayvanın (koyun, keçi, deve<br />
veya inek) etrafında Kurban Bayramı sırasında<br />
bir çeşit ekonomi oluşur. Bir artış meydana<br />
gelir; Suudi Arabistan, Yemen ve Birleşik<br />
Arap Emirlikleri gibi, Arap yarımadasına veya<br />
körfez ülkelerine çok sayıda canlı hayvan ithalatı<br />
ihtiyacı ortaya çıkar. Özel tipte etler<br />
için geçici taleple meydana gelen bu artış (örneğin,<br />
kusursuz, yaşını doldurmuş keçi), fiyatları<br />
bağlantılı olarak artırır. Birleşik Arap<br />
Emirlikleri’ndeki ticaret ve hayvan pazarları<br />
örneğinde açıkça görüldüğü gibi Kurban Bayramı<br />
sırasında, hayvanların et fiyatları yüzde<br />
20 ile 30 arasında artmaktadır. Diğe bölgelerden<br />
–Avustralya, Hindistan, İran ve Pakistan<br />
gibi- canlı hayvan gönderen ülkeler bu ihracattan<br />
yarar sağlarlar 6 .<br />
Doğu Afrika ülkeleri de canlı hayvan üretiminde<br />
iyi konum sahibidirler ve Kurban<br />
Bayramı sırasında ticaretini yaparlar. Güney<br />
Etyopya ve Somali’deki gelirin yaklaşık üçte<br />
ikisinden fazlası, çoğunlukla koyun olmak<br />
üzere canlı hayvan üretimi ve ticaretinden<br />
gelmektedir. Bu üretimin ihracatının büyük<br />
kısmı Kurban Bayramı sırasında 7 , 70 günlük<br />
dönemde yapılmaktadır. Ayrıca, canlı havan<br />
ihracatı Somali’deki yıllık döviz girşinin<br />
%90’ını oluşturmaktadır ve bunun büyük kısmı<br />
Kurban Bayramı sırasında olmaktadır 8 .<br />
Arap yarımadasının karşısında bulunan Somali,<br />
bu ekonomik fırsattan yararlanmak için<br />
coğrafi olarak avantajlı konumdadır. Somali<br />
canlı hayvan ihracatının büyük kısmı, Güney<br />
Somali’deki Berbera ve Boosaaso limanları<br />
yoluyla Suudi Arabistan ve Yemen’e yapılmaktadır.<br />
Aden körfezinin coğrafi konumu<br />
nedeniyle, Kızıl Deniz ve İran Denizi’ne<br />
kolayca girilebilmesi Etyopya ve Somali ekonomileri<br />
için, canlı hayvan pazarında kıyaslamalı<br />
olarak avantaj sağlamaktadır. Sadece<br />
191
192<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
1997 yılında (United States Agency for International<br />
Development) USAID, Berbera’dan<br />
ihraç edilen 3 milyon koyunun değerini 120<br />
milyar $ olarak hesaplamıştır. Bu da uluslararası<br />
canlı hayvan ticaretinin Kurban Bayramı<br />
nedeniyle canlandığının açık göstergesidir.<br />
Bu bayramla birlikte canlı hayvanların<br />
hazırlanmasında bölgesel artışlar da vardır.<br />
Suudi Arabistan’daki yıllık kesimin dörtte birinden<br />
daha fazlasını oluşturan 11.5 milyon<br />
koç, Kurban Bayramı sırasında kesilmekte ve<br />
ülkedeki tüketimin büyük kısmı bu dönemde<br />
meydana gelmektedir. Keza, keçi etine talebi<br />
artıran bölgesel piyasa deneyimi, sonuçta<br />
İslâm ülkelerindeki mültecilere gönderilmektedir.<br />
Bu durum özel olarak Avrupa ve Kuzey<br />
Amerika’nın şehirleşmiş bölgelerinde Türkiye,<br />
Cezayir, Sudan ve Somali gibi ülkelerden<br />
gelen göçmenler için de geçerlidir. Farklı<br />
bölgelerden insanlar arasında artan etkileşim,<br />
hem kültürel hem de ekonomik fırsatlar doğurmaktadır.<br />
Amerika Birleşik Devletleri’nde keçi üretimi<br />
talebe gore artmaktadır; ABD içindeki talebin<br />
en büyük kısmı burada ikamet eden Müslüman<br />
toplumdan gelmektedir. ABD’deki en<br />
yüksek keçi talebi Ramazan, Ramazan Bayramı<br />
ve Kurban Bayramı sırasında meydana<br />
gelir 9 . En büyük Müslüman toplumları –ve<br />
bu yüzden bu talebe yönelik piyasa– Detroit,<br />
Güney Kaliforniya ve Washington Dc ile<br />
Boston arasındaki kuzeydoğu koridorundadır<br />
10 . Bölgesel tedarikçiler Amerika Birleşik<br />
Devletleri’ndeki yüksek talebe cevap vermekte<br />
ve bu talebin sadece nüfus artışıyla çoğalması<br />
beklenmektedir. 1990 ve 2000 arasında<br />
ABD’deki Müslüman nüfusu iki katına çıkmıştır<br />
11 .<br />
Fakirlere yardım etmekle ilgili İslâm öğretilerinin<br />
bir parçası olarak -hem sadaka hem de<br />
hayır işleri yoluyla- milyonlarca Müslüman,<br />
Kuban Bayramı sırasında zamanlarını gönüllü<br />
olarak bu işler için harcamaktadırlar. Gönüllü<br />
çalışmalarda toplum hizmeti, gıdanın<br />
başkalarına dağıtılması veya hastanede hasta<br />
ziyaretleri bulunmaktadır. Bu faaliyetlerin<br />
dolar cinsinden değeri kayıt altına alınmaz,<br />
ancak kesinlikle önemlidir. Birçok Müslüman<br />
da <strong>kurban</strong>larının etlerini fakir insanlarla<br />
paylaşmaktadır. İyi niyet, hiç şüphesiz gelecekteki<br />
işbirliğine katkı yapacaktır; belki de<br />
bunlardan bazıları ekonomik öneme sahip<br />
olacaktır ve farklı inançlardan insanlar aynı<br />
toplum içerisinde ilişkiler kuracaklardır.<br />
Kurban Bayramı, Mekke’ye giden hacılar tarafından<br />
fedakârlık Hac zamanında yapılmaktadır.<br />
Gününden önce bir koyun alarak<br />
katılabilen dindar aileler -bir kişi hayvanı<br />
yetiştirir-, tarafından <strong>kurban</strong> gerçek bir kayıp<br />
gibi hissedilir. Hayvan evin yakınında tutulur,<br />
sevgi ile yıkanır, iyi beslenir ve genellikle boncuk<br />
ve boyalarla özenli bir şekilde süslenir.<br />
Bayram sabahı erkekler camide bayram namazını<br />
kıldıktan sonra, hayvanlar kesilir ve<br />
eti akraba, dostlar ve ihtiyacı olanlar arasında<br />
dağıtılır. Birçok fakir köyde bu bayram, insanların<br />
yıl boyu et bulabildikleri tek zamandır.<br />
Etin kasap dükkânlarında yılın her zamanında<br />
satıldığı şehirlerde, bayram özel karakterinden<br />
çok şey kaybeder. Daha büyük şehirlerde<br />
de ayrıca hayvanı evde tutmak ve kendi<br />
başına kesmek imkânsız olup <strong>kurban</strong> edilen<br />
ve <strong>kurban</strong> eden arasında büyük bir mesafe bulunmaktadır.<br />
Nakliyedeki devrimci gelişmeler haccın yapısını<br />
da önemli bir şekilde değiştirdi.<br />
Önceleri hacılar meşakkatli yolculuklar yaparak<br />
diğer birçok sıkıntıya katlanıyorlardı<br />
ve bu yolculuk birkaç ay sürebiliyordu –Orta<br />
Asya’dan gelen Hacılar önce İstanbul’a gelirler<br />
ve daha sonra Konya, Şam, Kudüs üzerinden<br />
Mekke ve Medine’ye ulaşırlardı, İranlı<br />
hacılar ise Bağdat, Kerbela ve Necef üzerinden<br />
bu yolculuğu yaparlardı– günümüzde ise<br />
bu yolculuk bir turist yolculuğuna dönüştü.<br />
Sayı da buna bağlı olarak arttı.
Kurban’ın Küreselleşme Sürecinde Dünya Barışı ve Ekonomisi Üzerine Etkisi<br />
Kurban Töreni ve Hac, medeniyetin tanıdığı<br />
ilk toplanma ve birleşme idi. Bu Ulusların<br />
diyaloğu olarak adlandırılır. Kurbanın eşsiz<br />
özelliği, fikrin merkezindeki bir dizi sonuçlara<br />
neden olur. Kurban Bayramı, bütün Hac<br />
töreninde bir final ve zirve noktasıdır. Başarının<br />
kutlanmasıdır ve aydınlanmanın kutlanmasıdır.<br />
İslâm uluslarında <strong>kurban</strong>ın ekonomik etkileri<br />
çok boyutludur. Kurbanın ekonomik yönü<br />
makro seviyede ve mikro seviyede incelenmelidir.<br />
Genellikle bunlar aşağıdaki gruplar altında<br />
sınıflandırılabilir.<br />
1. Ekonomi üzerinde <strong>kurban</strong>ın bir bütün olarak<br />
etkisi.<br />
2. Törene katılanlar için Kurban Bayramı’nın<br />
ekonomik sonuçları.<br />
3. Kurbanın ekonomideki yan etkileri<br />
Politik ve ekonomik güçler daima birlikte hareket<br />
etmişlerdir ve yan yana ilerlemişlerdir.<br />
Biri diğeri olmadan ayakta kalamaz. İslâm<br />
uluslarının temsilcilerinin, her yıl belirli bir<br />
zamanda bir araya geldiği Haccın amacı dikkate<br />
alındığında, bütün dünyadan Müslümanlar<br />
akıllarında sadece bir tek şey var olarak<br />
Hac’da dini görevlerini yerine getirmek için<br />
buluşmaya gelirler: Allah Büyüktür. O’nun<br />
huzurunda kendi uluslarının konularını ve<br />
diğer müslümanların deneyimlerini tartışırlar.<br />
Kendi ülkelerinde politika ve ekonomiyi<br />
tartışmışlardır. Tanrı’ları ve birbirleri ile ilişki<br />
kurarlar. Bu durum aralarındaki dini, sosyal,<br />
politik ve ekonomik bağları kurar.<br />
Kurban verme, paylaşma ve şefkatin açık beyanıdır.<br />
Vermenin başlangıcı Hac Töreni’nin<br />
sonudur. Müslüman koyununu, maddi varlıklarını<br />
<strong>kurban</strong> edebilen ve ihtiyacı olanlara<br />
dağıtabilen bir kişidir. Bu sayede toplum içinde<br />
ihtiyaç içindeki insanlar, fakirlerin kolay<br />
alamayacakları bir şeyi alırlar. Elbette modern<br />
dünyada ihtiyaç şekli değişebilir ve vermenin<br />
de şekli değişebilir ve sonuç olarak bu durum-<br />
la başa çıkılabilir. Bu konu daha sonraki araştırmaların<br />
konusudur.<br />
İslâm uluslarının ticaret hacmi de <strong>kurban</strong><br />
döneminde önemli miktarda artmaktadır ve<br />
çiftçilerin ve ilgili ticari sektörlerin gelirlerine<br />
katkıda bulunmaktadır. Bu tür bir ekonomik<br />
katkının domino etkisi görülebilir. İslâm uluslarındaki<br />
Kurban Bayramı ile batılı ülkelerdeki<br />
Thanksgiving Bayramı arasında, ekonomik<br />
etkiler bakımından benzerlik bulunmaktadır.<br />
Kurban sırasında ekonomi canlanırken, hacıların<br />
çoğu kendi dini, politik, sosyal, ekonomik<br />
ortamlarına geri dönerler, Hac, kafalarındaki<br />
işleri harekete geçirmek için bir sürü yeni<br />
fikirle besler. Hac’dan dönen kişilerin, işlerinde<br />
diğerlerine nazaran daha başarılı oldukları<br />
belgelenmiştir. Geri döndüklerinde –hacı olduklarında-<br />
toplumun en fazla güvenilen kişileri<br />
olarak tanınırlar. Bu şekilde bir itimadı<br />
ve sosyal statüyü kurmak modern ‘kredi’ kavramı<br />
içerisinde yer almaktadır.<br />
Turizm sektörü de <strong>kurban</strong>ı yıllık faaliyetleri<br />
arasında yükselen noktalardan biri olarak bildirmektedir.<br />
Söz konusu faaliyetlerin domino<br />
etkisi, tekrar yüksek miktarda harcamaya ve<br />
ekonominin buna bağlı birimlerindeki insanlar<br />
için daha yüksek gelire neden olmaktadır.<br />
Yukarıda bahsedilen Kurban Bayramı’nın<br />
ekonomik yönlerinin her biri hazırlanabilir ve<br />
ayrı olarak analiz edilebilir. Bununla birlikte,<br />
<strong>kurban</strong>ın ekonomik etkilerini analiz etmekte<br />
kullanılan istatistik veriler, bu tanrısal törenin<br />
gizli olumlu ekonomik etkilerini de ortaya<br />
çıkaracaktır. Kurbanın dini, politik ve sosyal<br />
yönlerinin yanında veya bunlarla bağlantılı<br />
olarak dikkat gösterilmesi ve derinlemesine<br />
incelenmesi gereken ekonomik olaylar da dikkate<br />
alınmalıdır.<br />
Umut Ekonomisi<br />
Bu sempozyumda birçok kez Kurban Bayramı<br />
töreninin tarihi, mukaddesat ve ekonomik<br />
yönlerini incelenmiştir. Çeşitli sosyal süreçle-<br />
193
194<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
rin ve duygusal durumların sırayla ele alınması<br />
ilişkilerdeki uygulamalara ilave olarak doğaldır.<br />
Bununla birlikte bu yıllık mukaddesat ve<br />
bağışın akabinde ortaya çıkan nitelik ve derinliği<br />
açığa çıkarmak henüz çok zordur. Esrarlı<br />
ve aşırı antik tören sürecinin taşıdığı bilgi ve<br />
duygular (Oplinger), dağıtıcı ve sonuç olarak<br />
ekonomik, takas özellikleri ve kalite ile ilgili<br />
dönüşümü hızlandırır ki bunu ölçmek de çok<br />
zordur. Emin olmak için gereken –kendi başına<br />
yeterince etkileyici olsa da- kırmızı et ekonomisi<br />
ölçümü, ancak sadece dünyada kuban<br />
ile ilişkili olarak yapılan ticaretin çeşitliliği ve<br />
miktarının hesaplanması değil; Bu kutsal törenin<br />
temel kalitesini taşıyan bilgi potansiyelidir.<br />
Bilginin ekonomik süreçlere kritik etkisi<br />
–hem teknik bilgi hem de verilerin dönme<br />
akışı ve iletişim bakımlarından- tam olarak<br />
tanınmamaktadır 12 . Kurban Bayramı’nın bu<br />
yönünün küresel boyutu içinde, muhtemelen<br />
miktarının tam olarak belirlenmesi imkânsız<br />
olup geniş ölçüde bilinmelidir.<br />
Sonuç olarak; zorlayıcı kutsallık ve bu törenin<br />
tek evrensel yapısı, sadece Kurban Bayramı’nın<br />
küresel önemini artırmanın yanında; destekleyici<br />
ekonomi ve barışçı insan ilişkilerini teşvik<br />
etme potansiyeline sahiptir.<br />
Kaynakça<br />
Ahrens, Joachim D. (1998). United Nations Development<br />
Program Mission Report: Cessation of livestock<br />
exports severely affects the pastoralist economy of Somali<br />
Region. Retrieved November 28, 2007. Web site:<br />
http://www.africa.upenn.edu/Hornet/Livestock.html<br />
Bakhos, Carol, 2007, Abraham Visits Ishmael: A revisit,<br />
Journal for the Study of Judaism<br />
Bourn, D. (2003). Environmental Research Group Oxford<br />
Limited: Livestock dynamics in the Arabian Peninsula:<br />
A regional review of national livestock resources<br />
and international livestock trade. Retrieved November<br />
28, 2007. Web site: http://ergodd.zoo.ox.ac.uk/download/reports/LivestockPeninsula.pdf<br />
Exum, J. Cheryl. Religion & the Arts Journal, Jun2007,<br />
“The Accusing Look: The Abjection of Hagar in Art.<br />
Famine Early Warning Systems Network. (2000). Retrieved<br />
November 28, 2007 from FEWS NET Ethiopia<br />
Food Security Update: October 15, 2000. Web site: http://<br />
www.fews.net/centers/files/Ethiopia_200009en.pdf<br />
Friedman, Thomas, 1999, The Lexus And The Olive<br />
Tree. FSG, New York<br />
Friedman, Thomas, 2002, Longitudes & Attitudes, FSG,<br />
New York<br />
Friedman, Thomas, 2005, The World Is Flat, FSG, New<br />
York<br />
Kosmin, B. and Keysar, A. (2001). Center for Jewish<br />
Studies, City University of New York Graduate Center:<br />
The American Religious Identity Survey. Retrieved<br />
November 28, 2007. Web site: http://www.gc.cuny.edu/<br />
faculty/research_briefs/aris/aris_part_two.htm<br />
Pinkerton, F.; Harwell, L.; Drinkwater, W.; and Escobar,<br />
N. (1994). Langston University goats Research<br />
Fact Sheet No. M-03: Marketing meat goats: Channels,<br />
supply and demand. Retrieved November 28, 2007.<br />
Web site: http://www2.luresext.edu/GOATS/library/<br />
fact_sheets/m03.htm<br />
Shariati, Ali 1974 Hajj (Trans. Ali Behzadnia and<br />
Najlla Denny) Free Islamic Literatures Inc. Houston<br />
TX<br />
Singh-Knights, D. and Knights, M. (2005). Bulletin<br />
728, West Virginia Agricultural and Forestry Experiment<br />
Station, West Virginia University: Feasibility of<br />
Goat Production in West Virginia: A Handbook for Beginners.<br />
Retrieved November 28, 2007. Web site: http://<br />
www.ca.uky.edu/anr/WV%20goat%20pub.pdf<br />
The Somaliland Times. (2006). Issue 208; retrieved November<br />
28, 2007. Web site: http://www.somalilandtimes.net/sl/2005/208/27.shtml<br />
Walsh, David 2006, Knowledge and The Wealth of Nations,<br />
W.W. Norton& Company<br />
Dipnotlar<br />
1 Genesis 17:5:7 King James versiyonu<br />
2 Genesis 17:21; 21:12<br />
3 Galatians 4:23<br />
4 Genesis 17:20<br />
5 Genesis 21:20<br />
6 The Somaliland Times, 2006<br />
7 United States Agency for International Development<br />
Famine Early Warning System, 2000<br />
8 Ahrens, 1998<br />
9 Singh-Knights and Knights, 2005<br />
10 Pinkerton et al., 1994<br />
11 Kosmin and Keysar, 2001<br />
12 Warsh 2006; Friedman 1999, 2002, 2005
Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />
Toplumsal Eleştiri<br />
Olarak Kurban<br />
İslâm, Kurban, Kullanım Değeri<br />
İslâm’da diğer dinlerde olduğu gibi bir <strong>kurban</strong><br />
ibadeti var mı? Yoksa İslâm’daki <strong>kurban</strong><br />
ibadeti, İslâm’ı diğer dinlerden tefrik eden bir<br />
özelliği ile mi neşet etmektedir? Bu sorular<br />
basitçe İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadetinin niteliği ile<br />
değil, bilimsel bir sorgulama biçimi olarak teolojinin,<br />
dinler tarihinin ya da dinle ilgili bilgi<br />
üretme pratiklerinin Avrupamerkezci zaman<br />
zaman tarihsel ilkselliği dolayısıyla Yahudiliğe<br />
atıf yapsa da, Hristiyanlığı temele alan ve<br />
dünyaya oradan bakan algılama biçimi ile ilgili<br />
sorulardır. Bu tebliğdeki <strong>kurban</strong> tartışması<br />
sanat, din, dil ve Avrupamerkezcilik ilişkisi<br />
üzerine daha geniş bir projenin parçası olarak<br />
Nuh YILMAZ<br />
George Mason University / USA<br />
tartışılmaktadır. Ancak elbette zaman darlığı<br />
sebebiyle, şimdilik diğer tarafları bir yana bırakıp<br />
sadece <strong>kurban</strong> meselesi üzerine yoğunlaşmaya<br />
çalışacağız.<br />
İbadet Olarak Kurban<br />
Aslında bu tebliğin tek bir tezi var: İslâm’daki<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti, diğer dinlerdeki <strong>kurban</strong> ibadetinden<br />
(eğer varsa) tamamıyla farklıdır, yani kendine<br />
hastır. Daha sonra bu konuya değinmek<br />
üzere, bu sunuşun genel çerçevesi itibariyle<br />
bu iddiadaki en sorunlu ifadenin ‘diğer dinler’<br />
ifadesi olduğunun farkında olduğumuzu<br />
ancak metodolojik zorunluluk çerçevesinde<br />
kullanmak zorunda olduğumuzu belirterek<br />
tartışmamıza devam edelim.<br />
195
196<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kurban’ın Yakılması: Holokost<br />
Peki neden farklıdır? Nasıl farklıdır? Burada,<br />
tartışmamızı iyiden iyiye içinden çıkılmaz hâle<br />
getirmemek için, ilksel dinler olarak adlandırılan<br />
inanış biçimlerine değinmeden, <strong>kurban</strong><br />
ibadetinin miladını oluşturan İbrahimi dinlere<br />
bakmayı yeterli bulacağız. İbrahim’in<br />
oğlunu <strong>kurban</strong> etmesinden bahsedilse de ne<br />
Hristiyanlık’ta, ne de Yahudilik’te böyle bir<br />
eylemin kurumsal bir ibadet olması söz konusu<br />
değildir. Yahudi geleneğinde Korban kelimesi,<br />
dini metinlerde geçse ve tarihsel olarak<br />
<strong>kurban</strong> ibadetine rastlanmış olsa da, bunlar<br />
genelde hayvanların ya da ürünlerin yakılması<br />
(holokost) şeklinde olmuştur. Bu anlamda<br />
dinin, yaşayan bir parçası olarak günümüze<br />
kadar gelebilen bir <strong>kurban</strong> ibadetinden bu<br />
noktada bahsetmek mümkün olamayacaktır.<br />
Daha önceden, Yahudilik’te rastlanan bu<br />
tarihsel <strong>kurban</strong> anlayışının temeli ise zaten<br />
kullanım değerinin yok edilmesi üzerine kuruludur.<br />
Yakılma, bir şey’den neşet edecek<br />
herhangi bir istimalin yok edilmesi; Kullanım<br />
değerinin daha üst bir metafizik değer için<br />
‘<strong>kurban</strong> edilmesi’.<br />
Tanrı’nın Oğlu’nun Kurban<br />
Edilmesi ve Temsil Sorunu<br />
Hristiyanlık’ta ise <strong>kurban</strong> meselesi, bizzat<br />
Tanrı’nın oğlunun varolan, varolmuş ve varolacak<br />
tüm insanlar için <strong>kurban</strong> edilmesiyle,<br />
mutlak ve saltık bir <strong>kurban</strong> anlayışına ulaşılarak<br />
çözülmüştü. Bütün <strong>kurban</strong>ların en değerlisi,<br />
bizzat Tanrı’nın Oğlu <strong>kurban</strong> edilmişti.<br />
Bu <strong>kurban</strong> eylemi aşılamaz ve tekrar<br />
edilemez bir özelliğe sahiptir. Müslümanlar<br />
açısından; Hristiyanlığın ana damarıyla ilgili,<br />
varolan ontolojik insan-tanrı krizi, <strong>kurban</strong><br />
meselesinde de kendisini göstermektedir. Ne<br />
Tanrı’nın oğlundan daha değerli ve ontolojik<br />
olarak üstün bir varlık bulunabilir <strong>kurban</strong><br />
etmek için, ne de bizzat Tanrı’nın oğlunun<br />
adadığı <strong>kurban</strong>ın kabul edilip edilmeme gibi<br />
bir sorunu vardır. Yani bu <strong>kurban</strong> anlayışının,<br />
hem ontolojik hem de, <strong>kurban</strong>ın Allah indin-<br />
de kabul edilebilirliği noktasındaki olumsallık<br />
açısından İslâm’dakinden farklı olduğunu<br />
söyleyebiliriz.<br />
İbrahim, bir peygamber olarak oğlunu <strong>kurban</strong><br />
etmeye niyet etmişse de, nihayetinde kendisi<br />
de, oğlu da insandır. İsmail’in bu eylemin sonucunda<br />
<strong>kurban</strong> edilmemiş olması, İsmail’in<br />
yerine kefaret olarak bir koçun konulması,<br />
temsilin tam da temsile yakışır şekilde bir<br />
temsil olması ise hadisenin can damarını<br />
oluşturur. Biraz daha açacak olursak, İsmail<br />
gibi bir insan yerine bir koçun <strong>kurban</strong> edilmesi,<br />
sanatın temelindeki temsil sorununa üretilen<br />
çözüm gibidir. Kurban kesilecektir, ancak<br />
asıl yerine <strong>kurban</strong> edilecek olan suretidir. Bu<br />
suretse hem İsmail’e kefaret olarak asıl olanı<br />
kurtarır, hem orijinal <strong>kurban</strong> eylemine imkân<br />
tanır, hem de yeniden üretilebilir olduğundan,<br />
bütün ritüelleriyle bu ibadet biçiminin<br />
devamını garanti altına alır. Her surette olduğu<br />
gibi, bu suret de asıl olandan aşağı değil<br />
sadece farklıdır. 1<br />
Toparlarsak İbrahim’in <strong>kurban</strong>ı, en azından<br />
Müslümanların anladığı şekliyle, İsa’nın örnekliğinden<br />
özünde farklıdır. Hristiyanlık’ta<br />
“Tanrı’nın kuzusu” hamursuz bayramında,<br />
Tanrı’ya <strong>kurban</strong> edildiği için <strong>kurban</strong> eylemi<br />
hitama ermiştir. Yakınlaştırma ibadeti olarak<br />
<strong>kurban</strong> ise, Tanrı’ya oğlundan daha yakın<br />
kimse olamayacağı için, ‘mutlak <strong>kurban</strong>’ anlayışını<br />
üreterek muhtemel ‘türedi’ biçimlerini<br />
daha başlangıcından iptal eder. Aslı <strong>kurban</strong><br />
edildikten sonra, suretin <strong>kurban</strong>ına izin<br />
verilmez. Tanrı’nın oğlunun yeniden üretilemezliği,<br />
<strong>kurban</strong>ın da yeniden üretilmesini<br />
engeller.<br />
Din’in Evrenselliği<br />
Kurban’ın Evrenselliği<br />
Madem Batı geleneğinin aşina olduğu bu iki<br />
gelenekte de yaşayan bir <strong>kurban</strong> ibadeti yok,<br />
peki nasıl oluyor da <strong>kurban</strong> meselesi, Batı literatüründe<br />
kendisine bu kadar yer bulabiliyor.<br />
İşte meselenin nirengi noktası burasıdır.<br />
Batı’da ‘din’ denilen bir pratiğin, evrensel
Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />
olarak tanımlanmasını kavramsal olarak üretilmesi,<br />
sınırlarının Batı tarihi temele alınarak<br />
belirlenmesi, sonra da bunu ‘din’in bilimsel<br />
bir nesneye dönüştürülmesi izler. Tüm dinleri<br />
kapsayan bir genel <strong>kurban</strong> meselesinin<br />
ortaya çıkması, teolojinin din denilen evrensel<br />
antropolojik nesnesini yaratmasıyla parallelik<br />
arzeder. 2 Batı düşüncesinde ortaya çıkan <strong>kurban</strong><br />
meselesi de yine bu evrensel din nosyonundan<br />
bağımsız değildir. Zira dinin temeli<br />
olarak farzedilen kutsal ve din dışı ayrımındaki<br />
kutsal kelimesi (sacred) ile <strong>kurban</strong> (sacrifice)<br />
kelimesinin Batı dillerindeki temeli aynı<br />
kökene dayanır. Batı dillerinde <strong>kurban</strong>ın bu<br />
kadar merkezi bir yeri olmasının, ‘sacer’ (kutsallaştırma)<br />
anlamıyla yakından ilgilidir. Böylece<br />
<strong>kurban</strong>, kutsal ile profan arasındaki ilişkinin,<br />
dinin sınırlarının tanziminin en temel bir<br />
araçlarından biri haline gelir. 3 Böylece evrensel<br />
dinin evrensel kriteri de bulunmuş olur.<br />
Din’in evrensel ve tüm toplumlara uygulanabilir<br />
bir biçim olarak ortaya çıkması, kökenini<br />
erken dönem Batılı antropologlarda bulsa da,<br />
en kâmil ifadesini Durkheim’da ve daha sonra<br />
da Max Weber’de bulur. Çin, Hint, İsrail ve<br />
Batı’daki metafizik uygulamaları din göstergesinin<br />
altında cem eden Weber, bu pratiklerin<br />
muhtelif yollarla hep bir aklileştirmeye doğru<br />
ilerlediği fikrini gündeme getirerek, din kategorisinin<br />
tekil özelliklerinin, ötesinde bir biçim<br />
olarak farklı toplumlarda nasıl üretildiğine<br />
bakmıştı. Bugünkü ‘din’ tartışmamızın kökeninde<br />
başka tartışmalar olsa da asıl çerçeveye<br />
son şeklini Weberci din tartışması vermiştir.<br />
Evrensel kategoriler bir kez kurulduktan sonra,<br />
diğer tüm <strong>kurban</strong> tartışmaları da bu tanzimin<br />
sınırlarını doğal olarak kabul ederek,<br />
sadece sınır uyuşmazlıkları, sorunsallaştırır.<br />
Kurban, biçimsel olarak farklı ‘dinler’de üretilebilir<br />
olarak tanımladıktan sonra, <strong>kurban</strong><br />
meselesinin farklı anlaşılma biçimleri sergilenmeye<br />
koyulunur. Böylece <strong>kurban</strong>ın, envrensel<br />
bir kategori olarak ele alınması garanti<br />
altına alınıp tartışmadan uzak tutulunca, geriye<br />
tartışılacak konu olarak sadece detaylar ka-<br />
lır. Bunun sonucu ise tartışmanın Tanrı’nın<br />
<strong>kurban</strong>a ihtiyacı, <strong>kurban</strong>ın Tanrı ile pazarlık<br />
nesnesi olması, <strong>kurban</strong> kanının kutsallık içermesi,<br />
<strong>kurban</strong>ın “günah keçisi olması” gibi<br />
muhtelif şekillere kilitlenmesidir.<br />
Mutlak Kurban<br />
Kurban hadisesinin Batı’da bu kadar merkeze<br />
oturması da, Batı’nın kendi din anlayışında<br />
kurumsal karşılığını bulamadığı <strong>kurban</strong> ibadetini,<br />
başka toplumlarda görmesiyle başlamıştır.<br />
Burjuva öznenin, hayatın her alanında<br />
hakimiyetini kurması, hayatı bir tekno-bilgi<br />
ve tüketim nesnesine indirgemesi ‘mutlak<br />
<strong>kurban</strong>’ anlayışının her yana sirayet etmesiyle<br />
alâkalıdır. Kendi dışındaki varoluş biçimleri<br />
ile tanışması sömürgecilik dolayımıyla gerçekleşen<br />
Batı toplumunun, Batı-dışı toplumlarda<br />
şahit olduğu satılamayacak, buharlaşamayacak<br />
pratikleri anlamlandırma çabasını, bu tür<br />
pratiklerin ‘başkalaştırılmasını’ ve ‘sapkınlaştırılmasını’<br />
disipline eden antropolojik bir<br />
merak ve nesnelleştirme takip eder. Bu antropolojik<br />
merak, başkayı kendi diline mutlak bir<br />
‘çeviri’ ile indirgerken, Batı toplumunun bu<br />
mutlaklığa direnmeye çalışan muhalif üyeleri<br />
bu antropolojik merakı romantize ederek kaybettikleri<br />
değerleri ‘başkası’na yansıtarak tersinden,<br />
yeniden ürettiler (asil köle örneği). Bu<br />
şekliyle <strong>kurban</strong> sorunu, sömürgeleştirme pratiğinin<br />
doğrudan sonucu olarak değil de, bu<br />
süreçte karşılaşılan pratiklerin anlamlandırılması,<br />
yorumlanması ve çevirisi ve bu anlamlandırılmanın<br />
kıyasıya eleştirilmesi sürecinde<br />
ortaya çıkmıştır. Bu açıdan Batı’daki <strong>kurban</strong><br />
literatürü aslında, Freud’un, Durkheim’ın,<br />
Mauss’un ya da Bataille’ın yaptığı “katı olan<br />
herşeyin buharlaşmadığı” bir toplumla karşılaştıklarında<br />
içine düştükleri hayretin ve bunu<br />
kendi diline çevirme gayretinin çabasıdır.<br />
Azteklerdeki insan <strong>kurban</strong> etme ritüelini, Batı<br />
toplumunun dar alana hapsedilmiş bireysel ve<br />
rasyonel harcama mantığına bir eleştiri olarak<br />
okuyan Fransız düşünür Georges Bataille’ın<br />
yaptığı, “satın alınamayacak değerlerin bu-<br />
197
198<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
lunduğu” bir dünya imkânını hatırlatan bu<br />
ibadet biçimini, romantik bir şekilde kutsaması<br />
bu yüzden şaşırtıcı değildir. Mutlak metalaştırmaya<br />
karşı, mutlak <strong>kurban</strong>… Kurbanı<br />
mutlaklaştırıp içinde hiçbir ‘faydanın olmadığı’<br />
saf bir harcamaya dönüştüren romantik<br />
projeksiyon. Batı’nın içsel eleştirisi için, çıkış<br />
yolu için anlaşılamayan ötekinin dilini mutlaklaştırılmaya<br />
çalışılır. Aslına bakılırsa buna,<br />
<strong>kurban</strong> üzerine yazan diğerlerini de eklemek<br />
mümkün. Batı merkezciliğine en köklü eleştirilerden<br />
birini getiren Derrida’nın bile <strong>kurban</strong><br />
mevzuunu tahlilinde dünyanın en köklü<br />
ve yaygın <strong>kurban</strong> geleneğine sahip olan İslâm<br />
üzerine sadece dostlar alışverişte görsün şeklinde<br />
değinmesi basit bir rastlantı değildir.<br />
Başta antropoloji olmak üzere, Fransız toplumsal<br />
düşüncesini felsefe geleneğinin içine<br />
sokan Derrida’nın gündemi konuya daha<br />
eleştirel bir açıdan yaklaşsa da, aslında erken<br />
dönem antropologlardan çok da farklı değildir:<br />
Batı’nın eleştirisi.<br />
İslâm Geleneğinde Kurban’ın Çerçevesi<br />
İslâm’ın <strong>kurban</strong> geleneği, dünyanın yaşayan<br />
tek kurumsal <strong>kurban</strong> geleneği olarak, aslında<br />
son derece basit ve orta yolcu bir çıkış<br />
öneriyor. Öncelikle <strong>kurban</strong> üzerine kısaca<br />
düşünelim. Kurban, muhtelif İslâm anlayışlaırnın<br />
hiçbirinde farz değil. Bazılarına göre<br />
vacip, bazılarına göre sünnet. K-r-b kelimesi,<br />
kökü itibariyle yakınlaştırma anlamı taşıyor.<br />
Basit ve sıradan bir hadise değil, ‘kan akıtma<br />
değil’sadece, Tanrı’ya yakınlaştıran edimsel<br />
bir eylem. Ancak <strong>kurban</strong>ın ‘kesilmesi’nden<br />
bahsediyorsak, bu <strong>kurban</strong>ın kan akıtmakla da<br />
ilişkisi var demektir. Meyveden, sebzeden, yumurtadan<br />
kısaca kanı akıtılmayandan <strong>kurban</strong><br />
olmaz. “Ürünlerin <strong>kurban</strong> edilmesi” nosyonu<br />
daha baştan, dışlanır İslâm’da. Diğer ürünlerden<br />
infak, zekât, sadaka ya da adak olabilir<br />
belki ama <strong>kurban</strong> başka bir şeydir. Sınırları<br />
vardır. Herhangi bir şey <strong>kurban</strong> olamaz. Kanlı,<br />
canlı olmak zorundadır <strong>kurban</strong> edilecek<br />
şey. Kurban sevdiklerimizden, sağlıklı ve sağlam<br />
olanlardan seçilir. Neyin <strong>kurban</strong> edileceği<br />
üzerine ciddi tartışmalar olması, bu konudaki<br />
kurumsallığın derinliğinin yanında, konunun<br />
netliğini ve açıklığını da gösterir.<br />
İslâm’da <strong>kurban</strong> ibadeti, nesnesi olan varlığı<br />
basit bir şey olmaktan çıkarıp onu temizleyen<br />
ve onu yakınlaştırmaya hizmet eden bir vasat<br />
haline getirir. Buna isterseniz sırat köprüsü<br />
anlatılarını ve bir vasıta olarak bizi yaratıcıya<br />
yakınlaştıran <strong>kurban</strong>ın ya da alıp Tanrı’ya<br />
götüren hayvan inancını ekleyebilirsiniz.<br />
Kurban hem mecazi hem de ıstılahi olarak<br />
hep yakınlaştırma anlamıyla çıkar karşımıza.<br />
Kurban ettiğimiz şey bize karabet sağlarken<br />
bizimle akraba da oluverir. Kurban edilecek<br />
varlık, suret olması itibariyle ontolojik olarak<br />
aslından farklı olsa da, gördüğü işlev, aslının<br />
gördüğü işlevle aynıdır. Kurban eylemi, nesnesini<br />
bizimle akraba etmesi açısından, suretin<br />
ontolojisini de değiştirir. Suret böylece<br />
aslına rücu eder.<br />
Paylaşma ve Toplum<br />
Kurma Olarak Kurban<br />
Bu hikâyenin devamında, <strong>kurban</strong>ın İslâm’da<br />
“mutlak <strong>kurban</strong> olmaması” üzerine düşünmek<br />
gerekir. Kurbana dair üretilen düşüncelerde<br />
hep insanın eşsiz varoluşu ile tanrısal<br />
hakikat arasındaki ontolojik deneyimin<br />
biricikliğine vurgu yapılır. Oysa İslâm’daki<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti bundan çok daha fazlasına sahiptir.<br />
Muhtelif ibadet biçimleriyle yaratıcı ile<br />
arasındaki daha mahrem ilişkileri sürdüren<br />
kul için <strong>kurban</strong> hiç de öyle çok metafizik ve<br />
derin anlamlarla yüklü, ulaşılamaz ideallikte<br />
bir ibadet değildir. Tam tersine son derece<br />
sosyal, toplum kurucu ve belirli bir toplumu<br />
kurucu özelliği vardır <strong>kurban</strong>ın. Bayramın<br />
bile farz olmayan bir toplu namazla başladığını<br />
göz önüne alırsak, <strong>kurban</strong>ın çok ortaklı<br />
olarak kesilebilmesine imkân tanıyan özel<br />
şartları, hep bu cemaat olma ruhuna gönderme<br />
yapar. Buna <strong>kurban</strong>ın yakılması ya da yok<br />
edilmesi gibi ‘mutlak’ biçimlerinin değil de<br />
paylaştırılması ve dağıtılmasını düzenleyen<br />
şartları da eklersek bu özellik daha da belir-
Toplumsal Eleştiri Olarak Kurban<br />
ginleşir. Neticede ‘gerçekten’ böyle şartların<br />
olup olmamasından öte, toplumda bunun<br />
böyle anlaşılıp uygulanması önemlidir. Özetle<br />
<strong>kurban</strong>ın Kurban olması için, <strong>kurban</strong> paylaşılmalıdır.<br />
Burada, <strong>kurban</strong>ın en son uygulamalarından<br />
bir örnek verirsek ne dediğimiz daha da iyi anlaşılır.<br />
Artık <strong>kurban</strong> kesiminin internet ya da<br />
posta aracılığı ile başka coğrafyalara uzanması,<br />
ulus devlet sınırlarını aşması <strong>kurban</strong> konusunda<br />
belki de son yüzyıllarda ortaya çıkan en<br />
önemli içtihatlardan biriyle mümkün olmuştur.<br />
Bu uygulamaya ilk zamanlarda, <strong>kurban</strong>ın<br />
cemaat kurucu, ümmet kurucu özelliğinden<br />
dolayı başka coğrafyadaki müslümanlarla<br />
paylaşma çerçevesinde oldukça olumlu bakıldı.<br />
Ancak zamanla bu uygulamanın yaygınlık<br />
kazanması neticesinde, <strong>kurban</strong> kesiminin<br />
azalma ihtimalinin belirmesi konuyu tekrar<br />
düşündürttü. Neticede birçok ailede bu konuya<br />
oldukça pratik bir çözüm bulundu: Aile<br />
içinde iki <strong>kurban</strong> kesilecekse biri, uzak coğrafyadaki<br />
müslümanların da bu ruhu yaşaması<br />
için oralara gönderilirken, diğeri ise <strong>kurban</strong><br />
geleneğinin sadece para havalesine indirgenmemesi<br />
için, yine aynı hanede kesilmeye başlandı.<br />
Böylelikle hem <strong>kurban</strong> konusunda ciddi<br />
içtihatlarla bu gelenek yeniden üretilirken,<br />
hem de en temel iki işlevi korunmuş oldu.<br />
Farz olmayan <strong>kurban</strong> eyleminin özü budur:<br />
toplum kuruculuk ve paylaşma. Toplum kurma:<br />
aynı topluluğun parçası olduğunu hatırlama<br />
(bayramda küskünlerin barışması gerekliliği<br />
zedelenen topluluk ruhunun tamirinden ayrı<br />
değildir). Paylaşma: hem de sadece bildikler ya<br />
da tanıdıklarla değil; evladı iyalle, konu komşuyla,<br />
hısım akrabayla ve dahi fakir fukarayla.<br />
Sonuç<br />
İster yakmayla, ister Tanrı’nın kuzusunun<br />
<strong>kurban</strong> edilmesiyle ortaya çıksın, <strong>kurban</strong>ın<br />
mutlaklığı yani <strong>kurban</strong>dan türeyecek her tür<br />
‘fayda’nın imhası mutlak saflığı arayışını hedefler.<br />
Bu anlayış, <strong>kurban</strong>ın sahihliğini de<br />
toplum kurarken fayda üretmemesine bağlar.<br />
Oysa Kurban’ı mutlak olarak değil, hayatın<br />
bir parçası olarak ele alan İslâm’da konu son<br />
derece basittir. Kurban ibadettir, paylaşmadır,<br />
yeme içmedir, cemaat olmadır. Cemaat üretme<br />
işlevi, <strong>kurban</strong>ın mutlak istimal değerinin<br />
yok edilmesini değil, paylaşma dolayımıyla<br />
artmasını hedefler. Kurban, paylaşılmalıdır<br />
ki <strong>kurban</strong> olsun. Yani <strong>kurban</strong>ın yanmasından<br />
değil paylaşılmasından ışır cemaat. Kurban<br />
etinin beraberce yenmesi, ilk kavurmanın<br />
yapılması ibadeti zedeleyen bir kabalık değil,<br />
tam tersine ibadeti tamamına erdiren bir<br />
eylemdir. Kutsal ve profan arasındaki gidiş<br />
gelişten değil, kutsal ve profanın mutlak ayrılışından<br />
değil, sacere’den yani kutsallaştırmadan<br />
değil, böyle bir ayrımın olmamasından,<br />
en azından bu şekliyle çalışmamasından<br />
kaynaklanır İslâm’da <strong>kurban</strong>ın kendine has<br />
özelliği. Böylece <strong>kurban</strong> ibadeti, Batılı antropolojinin<br />
tarif ettiği şekliyle evrensel din anlayışını<br />
eleştirir. İslâm’da, ne <strong>kurban</strong> edilen<br />
hayvan, <strong>kurban</strong> edilmeden önceki ahlaki bir<br />
duruşa muhatap olmayan, dünyevi/profan<br />
varlıklar arasındaki herhangi bir süfli varlıktır,<br />
ne de <strong>kurban</strong> edildikten sonra eti yenilemez<br />
bir şekilde tabulaşan tanrısal bir varlığa<br />
dönüşür. Kurban İslâm’ın basitliğinin sembolüdür;<br />
paylaşmanın, toplumsallaşmanın,<br />
cemaat olmanın, ümmet olmanın, toplum<br />
olmanın, millet olmanın. Paylaşmanın ama<br />
israf etmemenin. Zaten ilk <strong>kurban</strong> da zürriyetinden<br />
olduğumuz Adem’in çocuklarıyla<br />
başlayıp milletinden olduğumuz İbrahim’le<br />
yerleşmedi mi?<br />
Dipnotlar<br />
1 Bu iddiamıza, Yahudilik ve Hristiyanlığın da İbrahim<br />
hadisesini kabul edildiği şeklinde bir itiraz gelebilir. Ancak<br />
biz burada dinleri değil, dinlerin yaşayan geleneklerini<br />
yani dinin bağlıları tarafından uygulanma şeklini,<br />
dinin takipçileri tarafından algılanma biçimini tartıştığımızdan<br />
“aslında hadisenin nasıl olduğu” ya da “mevzunun<br />
aslı”nın ne olduğu tartışmasını, dinler tarihçisi ya<br />
da ilahiyatçı arkadaşlara bırakıyoruz.<br />
2 Bu konunun detaylı bir analizi için bkz. Talal Asad,<br />
Geneaologies of Religion, Verso.<br />
3 Ayrıntılı tartışma için Mircae Eliade, Sacred and Profane<br />
199
200<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
II. GÜN - 9 ARALIK 2007 PAZAR<br />
VIII. OTURUM (Saat: 15.45 - 17.45)<br />
PANEL<br />
ULUSLARARASI KURBAN ORGANİZASYONU<br />
Başkan: Yusuf BEYAZIT<br />
Vakıflar Genel Müdürü<br />
Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />
Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />
Murat YILMAZ<br />
İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />
İbrahim ALTAN<br />
Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />
Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />
Sadık EMECEN<br />
Kimse Yok Mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />
Kapanış Konseri / Mehter
Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />
Vekâleten Kurban<br />
Kesim Hizmetleri<br />
Euzü billahi mineş şeytanir racîm.<br />
Bismillahir ranhmanir rahim. Yüce<br />
Rabbimize hamd ve sena, peygamberimize<br />
ve bütün peygamberlere salât ve selam<br />
olsun.<br />
Hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.<br />
İslam dininde ibadetler, genel olarak iki kısma<br />
ayrılır: Biri, namaz, oruç ve hac gibi belirli<br />
şekil şartları bulunan, belirli zaman ve mekanlarda<br />
yapılan ibadetler ki bunlara biz formel<br />
ibadetler diyebiliriz. Diğeri doğru sözlü<br />
olmak, Allah yolunda infak etmek, ahde vefa<br />
göstermek ve sıla-i rahimde bulunmak gibi belirli<br />
bir zaman, mekân ve şekli şartı ile sınırlı<br />
olmayan ibadetler ki biz bunlara informel ibadetler<br />
diyebiliriz.<br />
İbadetler bir başka açıdan iki kısma ayrılır:<br />
Biri namaz ve oruç gibi mükellef kimsenin<br />
bizzat kendisinin ifa edebileceği ibadetlerdir.<br />
Bu ibadetlerde vekâlet geçerli olmaz. Diğeri<br />
hac, zekât ve <strong>kurban</strong> ibadeti gibi vekâlet yoluyla<br />
yapılabilen ibadetlerdir.<br />
Formel veya informel, vekâlet yoluyla yapılabilen<br />
veya yapılamayan bir ibadetin geçerli<br />
olabilmesi için asgarî dört şartın birlikte bulunması<br />
gerekir. Bunlar; ibadeti yapan kişinin<br />
Müslüman olması, ibadete niyet etmesi, ibadeti<br />
ihlâs ile yapması ve ibadeti İslam’a uygun<br />
olarak yapmasıdır.<br />
Doç. Dr. İsmail KARAGÖZ<br />
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi<br />
Kurban ibadeti ister mükellef kişinin bizzat<br />
kendisi tarafından yerine getirilsin, ister<br />
vekâlet ile yaptırılsın ibadet için zikrettiğimiz<br />
şartlara ilave olarak <strong>kurban</strong> ibadetinin geçerli<br />
olabilmesi için aşağıdaki şartların da yerine<br />
getirilmesi şarttır:<br />
Kurban İbadetinin Geçerli<br />
Olmasının Şartları Şunlardır:<br />
a) Kurban vaktinde kesilmelidir. Çünkü vaktinde<br />
kesilmeyen hayvan <strong>kurban</strong> olmaz. Peygamberimiz,<br />
<strong>kurban</strong>lık hayvanını vaktinden<br />
önce kesen sahâbîye yeniden <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />
(Müslim, Edâhî, 1, II, 1551)<br />
Kurban kesme vakti; Hanefîlere göre bayramın<br />
birinci günü bayram namazını kıldıktan sonra<br />
üçüncü günü güneş batımına kadar; Şafiîlere<br />
göre dördüncü günü güneş batıncaya kadar<br />
201
202<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
olan zamandır. (Mergînânî, IV, 72–73) Kurbanlık<br />
hayvan kesilmezse <strong>kurban</strong> ibadeti yerine getirilmiş<br />
olmaz. Veya <strong>kurban</strong>lık hayvan zamanında<br />
kesilemezse yine <strong>kurban</strong> ibadeti yerine<br />
getirilmiş olmaz. Bu hayvanın bedeli fakirlere<br />
tasadduk edilir.<br />
b) Kesilecek hayvanın; deve, sığır, manda, koyun<br />
ve keçi cinsi olmalı; deve 5, sığır ve manda<br />
2, koyun ve keçi 1 yaşını ikmal etmiş olmalıdır.<br />
Bir yaşında görünen altı aylık gürbüz kuzu<br />
<strong>kurban</strong> edilebilir. (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 5) Diğer<br />
hayvanlar belirlenen yaşa gelmedikçe <strong>kurban</strong><br />
olmaz. Mesela iki yaşından küçük olan büyük<br />
baş hayvan <strong>kurban</strong> diye kesilse <strong>kurban</strong> ibadeti<br />
yapılmış sayılmaz.<br />
Koyunun erkeği (koç), diğerlerinin dişisi daha<br />
faziletlidir. Ancak gebe hayvan, yeni yavru yapan<br />
hayvanın <strong>kurban</strong> olarak kesilmesi doğru<br />
değildir. Deve, sığır ve manda en fazla yedi<br />
kişi tarafından ortaklaşa kesilebilir. Koyun ve<br />
keçi sadece bir kişi tarafından <strong>kurban</strong> edilebilir.<br />
Bu sayıdan fazla kişi bir hayvanı <strong>kurban</strong><br />
ederse veya vekâleten kesimde böyle bir uygulama<br />
yapılırsa <strong>kurban</strong> ibadeti yerine getirilmiş<br />
olmaz. Veya <strong>kurban</strong> olarak kesilen bir hayvanın<br />
ortakları arasında et niyeti ile katılan varsa<br />
yine <strong>kurban</strong> ibadeti yapılmış olmaz. Ortakların<br />
hepsinin <strong>kurban</strong> kesme niyetinin olması<br />
gerekir.<br />
Kurbanlık hayvan kesilmeden kaybolur veya<br />
ölürse, yerine yeniden <strong>kurban</strong>lık alınıp kesilmesi<br />
gerekir.<br />
c) Kurbanlık hayvan;<br />
- Sağlıklı, organları tam ve besili olmalı;<br />
- Ölümcül hasta,<br />
- Çok zayıf,<br />
- İki veya bir gözü kör,<br />
- Kesim yerine yürüyemeyecek kadar topal,<br />
- Kulakları, boynuzları, kuyruğu ve memeleri<br />
kökünden kesik veya kopuk,<br />
- Doğuştan kulaksız,<br />
- Dişlerinin çoğu dökülmüş olmamalıdır.<br />
(Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 6)<br />
Kurbanlık hayvan, satın alındıktan sonra kusur<br />
oluşmuş ise bu hayvan Hanefî ve Malikîlere<br />
göre yine <strong>kurban</strong> olmaz, Şafiî ve Hanbelîlere<br />
göre olur.<br />
Doğuştan boynuzsuz, şaşı, rahat yürüyebilen<br />
topal, kulağı delik veya yırtık olma gibi az kusurlu<br />
hayvan <strong>kurban</strong> edilebilir.<br />
ç) Kurbanı kişinin ya bizzat kendisi kesmeli<br />
veya kesebilecek birine vekâlet vermelidir.<br />
Peygamberimiz <strong>kurban</strong>larını bizzat kendisi<br />
kesmiştir. (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 2)<br />
e) Kurbanın Allah adına besmele çekilerek<br />
kesilmelidir. (bk. En’âm, 6/118, 121) Hayvan kesilirken<br />
bilerek besmele çekilmezse o hayvanın<br />
eti yenmez. Kurban diye kesilmişse <strong>kurban</strong><br />
ibadeti gerçekleşmiş olmaz.<br />
f) Hayvanı kesen kimsenin Müslüman veya<br />
ehl-i kitap olması. (bk. Mâide, 5/5)<br />
Hayra delalet etmek o hayrı işlemek gibidir.<br />
Peygamberimiz,<br />
“Hayra delalet eden o<br />
hayrı işleyen gibi sevap kazanır” (Tirmizî, İlim, 14)<br />
buyurmuştur.<br />
Bu itibarla bir başkasının <strong>kurban</strong>ını vekâleten<br />
kesiveren, kesilmesine aracılık eden gerçek<br />
kişiler veya dernek ve vakıf yetkilileri, önemli<br />
bir görev yapmış ve sevap kazanmış olurlar.<br />
Vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesmeye aracılık etmenin<br />
sevap olmasına karşılık <strong>kurban</strong>ın kabul<br />
olması gerekli olan şartlara uymamak veya<br />
<strong>kurban</strong>ı kesmemek veya <strong>kurban</strong> ibadeti ticari<br />
amaca vasıta yapmak büyük vebaldir, emanete<br />
hıyanet etmektir. Çünkü vekâleten <strong>kurban</strong> kesimine<br />
aracılık etmek bir emaneti üstlenmektir.<br />
Bu emanetin hakkıyla yerine getirilmesi<br />
gerekir. Yüce Allah,
Vekâleten Kurban Kesim Hizmetleri<br />
“Şüphesiz Allah size emanetleri mutlaka ehline<br />
vermenizi emreder” (Nisa, 4/58)<br />
“Ey iman edenler! Allah’a ve peygambere hainlik<br />
etmeyin ki bile bile kendi (aranızdaki)<br />
emanetlerinize de hainlik etmeyesiniz” (Enfâl,<br />
8/27) buyurmaktadır. Emanete hainlik etmek<br />
münafıklık alametidir. (Buhârî, İman, 24. I, 14) Peygamberimiz<br />
(a.s.),<br />
“(İlahî) emanete riayeti olmayanın imanı yoktur<br />
(imanı kemale ermemiştir.) (Allah’a verdiği<br />
iman) sözünü tutmayanın da dini yoktur”<br />
(Ahmed, III, 135)<br />
“Emânet zayi edildiği zaman kıyamet saatini<br />
bekleyin” buyurmuş, “Emânet nasıl zayi edilir?”<br />
sorusuna, “İşler ehli olmayanlara verildiği<br />
zaman kıyamet saatini bekleyin” cevabını<br />
vermiştir. (Buhârî, İlim, 2, I, 21)<br />
“Allah ve Peygamberin kendisini sevmesini<br />
isteyen kimse, doğru söz söylesin, emanete riayet<br />
etsin ve komşusuna eziyet etmesin” (Beyhakî,<br />
Şuabü’l-îmân, II, 201)<br />
Türkiye Diyanet Vakfı olarak biz, yurt içinde<br />
ve yurtdışında müftülükler, müşavirlik ve ataşelikler<br />
vasıtasıyla vekâleten <strong>kurban</strong> kesiyoruz<br />
ve <strong>kurban</strong> kesimle ilgili bütün şartlara riayet<br />
ediyoruz. Vekâlet veren her insanın <strong>kurban</strong>ı<br />
mutlaka kesilmektedir.<br />
Kurban etleri yurt içinde ve yurtdışında fakir<br />
ve muhtaç olan insanlarımıza ulaştırılmakta,<br />
ayrıca yatılı Kur’ân kursu ve öğrenci yurtlarına<br />
da verilmektedir.<br />
Vekâlet yoluyla <strong>kurban</strong> kesmek vakfın önemli<br />
faaliyetlerinden biridir.<br />
Vakıf, bu hizmetlerini Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
ile işbirliği halinde yapmaktadır.<br />
Vakıf, bu hizmetiyle, <strong>kurban</strong> kestirmek isteyen<br />
Müslümanlara yardımcı olmaktadır.<br />
Vakıf, <strong>kurban</strong>ları dini kurallara uygun olarak<br />
ve zamanında kestirmektedir.<br />
2006 Yılında Yurt Dışında<br />
Kestirilen Kurbanlar:<br />
Türkiye Diyanet Vakfı, 2006 yılında<br />
Pakistan’da 7000 <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />
Kurban etlerinin 5-7 kg’lık paketler halinde<br />
fakirlere dağıtımı sağlanmıştır.<br />
Afganistan’da 980; Azerbaycan’da 693;<br />
Sudan-Darfur’da 200; Kırgızistan’da 200;<br />
Bulgaristan’da 210; Türkmenistan’da 196;<br />
Kazakistan’da 56; Kırım’da 140; Irak’da 140;<br />
Romanya’da 70; Arnavutluk’da 49; Beyaz<br />
Rusya’da 98; Moğolistan’da 49; Tataristan’da<br />
70 adet <strong>kurban</strong> kestirmiştir.<br />
Kurban etlerinin, ülkenin durumuna göre<br />
fakirlere, mültecilere paketlenerek dağıtımı<br />
gerçekleştirilmiştir. Elçilik ve müşavirlikler ile<br />
işbirliği yapılmıştır.<br />
Bulgaristan’da <strong>kurban</strong> etleri Türkiye Diyanet<br />
Vakfı’nın açtığı Sofya Yüksek İslam Enstitüsü<br />
ile Şumnu, Mestanlı ve Ruscuk İmam-Hatip<br />
Lisesi öğrencilerine tahsis edilmiştir.<br />
Irak’ta <strong>kurban</strong> etleri Erbil, Kerkük, Telafer,<br />
Diyala ve Selahattin kentlerinde fakirlere ulaştırılmıştır.<br />
Yurtdışında Vekâleten Kurban<br />
Kesimi İle İlgili Problemler<br />
Bilindiği gibi son yıllarda özellikle doğal afetler<br />
münasebetiyle, çok sayıda sivil toplum ör-<br />
203
204<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
gütü yurtdışında muhtelif ülkelerde <strong>kurban</strong><br />
organizasyonu düzenlemektedir. Ancak bu<br />
organizasyonların ne derece sağlıklı yürütüldüğü<br />
konusunda bazı müphem noktalar bulunmaktadır.<br />
Şöyle ki;<br />
Bazı ülkelerde <strong>kurban</strong> ibadeti Türkiye’deki algının<br />
aksine sünnet olarak kabul edildiği için<br />
ülkemizdeki kadar ehemmiyet verilmemekte<br />
ve ibadetin ifası sırasında uyulması gereken<br />
dini kaidelerin çoğu göz ardı edilebilmektedir.<br />
Mesela;<br />
a) 7 kişi için kesilebilecek bir büyükbaş hayvanın<br />
kilosu çok olduğu takdirde 8–10 kişi için<br />
kesilebileceği ifade edilmekte,<br />
b) Bayramın ilk üç günü kesilmesi gereken<br />
<strong>kurban</strong>ların kesiminde zaman olarak bayram<br />
günlerini geçmesinde bir mahzur görülmemekte,<br />
c) Yaş ve görünüm itibarıyla <strong>kurban</strong> niteliği taşımayan<br />
hayvanlar <strong>kurban</strong> edilebilmektedir.<br />
ç) Ayrıca <strong>kurban</strong> kesme mahallerinde sağlığa<br />
uygun ortama riayet edilmemekte ve çok ilkel<br />
şartlarda <strong>kurban</strong> kesilmektedir.<br />
d) Yine yurtdışında en sık rastlanan problemlerden<br />
biri de hayvanların herhangi bir hastalık<br />
taşıyıp taşımadığına dikkat edilmemesidir.<br />
Çoğu ülkede veteriner kontrolü yapılmamaktadır.<br />
Dolayısıyla <strong>kurban</strong> kesilecek ülkeye Türkiye’deki<br />
<strong>kurban</strong> geleneklerini bilen biri gönderilmediği<br />
ve kesime nezaret edilmediği takdirde <strong>kurban</strong><br />
kesimi o ülke vatandaşları tarafından gerçekleştirildiği<br />
için sağlıklı yürütülmesi mümkün görülmemektedir.<br />
Bazı örgütler 50 – 100 ülkede kesim yaptıklarına<br />
dair ilanlar vermektedirler. Yukarıdaki<br />
mahsurlar düşünüldüğünde, o kuruluşun 100<br />
ülkeye, kesimlere nezaret edecek görevli göndermediği<br />
takdirde <strong>kurban</strong> kesme işi ilgili ülkedeki<br />
mahalli görevlilerin insafına, dini hassasiyetine<br />
ve din anlayışına terk edilmektedir.<br />
Vekâlet ile <strong>kurban</strong> kestirecek kimse de kesecek<br />
kimse de bu konuda gereken hassasiyeti göstermek<br />
zorundadır. Vekâleten <strong>kurban</strong> kestirecek<br />
kimse <strong>kurban</strong>ını dini usullere uygun olarak<br />
kesecek kuruluşlara vermeye özen göstermelidir.<br />
Vekâleten <strong>kurban</strong> kesecek vakıf ve dernekler<br />
de bu işin bir emanet olduğunun bilincinde<br />
olarak, emanete riayet ederek, <strong>kurban</strong>ları dini<br />
usullere uygun olarak kesmelidir.<br />
Su-i istimallerin önlenmesi ve vatandaşların<br />
ibadetlerinin hakkıyla yerine getirilmesi için<br />
bir denetim sisteminin oluşturulması gerekir.<br />
Beni dinlediğiniz için teşekkür eden saygılar<br />
sunarım.
Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />
Bu Kurban Yoksula<br />
Derman, Yeryüzüne<br />
Bayram Olsun!<br />
Yaklaşan Kurban Bayramı ile ilgili olarak<br />
vakfımızın yürüttüğü faaliyetler<br />
devam ediyor. İsmail Bey’in söyledikleri<br />
ile ilgili olarak bazı şeyler ifade etmek<br />
istiyorum fakat bunları konuşmamın sonuna<br />
bırakıp, önce sunumumu yapacağım.<br />
Bir dini vecibe olarak <strong>kurban</strong>ın üzerinde iki<br />
gündür çokça duruldu. Hz. Adem’in çocukları<br />
Habil ve Kabil’den beri <strong>kurban</strong>, Allah’a<br />
yaklaşmanın, yakınlaşmanın bir vesilesi olarak<br />
devam ettiriliyor. İlahi dinlerde olduğu<br />
gibi, ilahi olmayan sapkın dinlerde de <strong>kurban</strong><br />
geleneği mevcut. Hz. İbrahim’in, oğlu Hz.<br />
İsmail’i <strong>kurban</strong> etmeye niyetlenmesinden<br />
günümüze kadar, Müslümanlar <strong>kurban</strong> ibadetini,<br />
Allah’a yaklaşmak için bir vesile olarak<br />
görüyorlar. Zaten <strong>kurban</strong>ın kelime kökeni de<br />
yaklaşmaktır. Kurban kesen kimse, bu ibadetle<br />
Allah’a yaklaşmayı murat eder. Biz de<br />
İHH olarak, <strong>kurban</strong>ın ibadi yönüyle başlarız<br />
çalışmamıza ve <strong>kurban</strong>ını kesmeye vesile olduğumuz<br />
her insanın ecrinden, onlarınkinden<br />
eksiltilmeksizin istifade etmeyi Allah’tan<br />
umarız. Çünkü pek çok hadisi şerifte de bu<br />
vurgulanmıştır: “Kim bir hayra vesile olursa,<br />
ona da ondan bir pay vardır. Kim de bir şer-<br />
Murat YILMAZ<br />
İHH İnsani Yardım Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi<br />
re vesile olursa, ona da ondan bir pay vardır.”<br />
Kurban gibi güzel bir ecrin gerçekleşmesine<br />
vesile olduğumuz için, Rabbimizden bu ecri<br />
bekliyoruz inşallah.<br />
1993 yılından beri, 16 senedir <strong>kurban</strong> kesim<br />
çalışmasını devam ettiriyoruz. 1992’de başlayıp,<br />
1995’te biten, Bosna Hersek Savaşı vardı.<br />
Bu savaş, İHH’nın kuruluş amacıdır. İki<br />
kutuplu dünyanın yıkılmasıyla birlikte, dünyada<br />
büyük kırılmalar oldu ve bunların en<br />
kanlısı Yugoslavya’nın dağılması savaşlarında<br />
gerçekleşti. Bosna Hersek’te 250 bin kardeşimiz<br />
şehit düştü, binlercesi de çok zor şartlar<br />
altında kaldı. Savaş devam ederken, 1993’te,<br />
Bosna çevresinde; Makedonya’da, Sancak’ta,<br />
205
206<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Karadağ’da, Kosova’da, Boşnak muhacirler<br />
vardı. Biz ilk çalışmamızı 1993 yılında, buradaki<br />
kardeşler için başlatmış olduk. Bu vesileyle<br />
çok hoş görüntüler ortaya çıktı ve güzellikler<br />
yaşadık. Ben de uzun yıllardır, bilfiil<br />
<strong>kurban</strong> çalışmalarına da katılıyorum. Kurbanlar,<br />
oradaki kardeşlerimiz için birer esenlik<br />
oldu ve onların rahatlamasına vesile oldu. O<br />
gün, bir ülkede başlayan <strong>kurban</strong> faaliyetimiz,<br />
bugün itibariyle 111 ülkede ve ülkemizde 57<br />
şehrimizde devam etmektedir. Her geçen gün,<br />
hamdolsun ki, <strong>kurban</strong> rakamlarımız katlanarak<br />
artıyor. Bir önceki sene 24 bin, geçen sene<br />
32 bin <strong>kurban</strong> kestik. Bu sene de bunun iki<br />
katını bekliyoruz. Bu <strong>kurban</strong>lar, bahsettiğim<br />
111 ülkede ve ülkemizde kesilecek.<br />
İHH olarak, <strong>kurban</strong> kesim bölgelerimizi şuna<br />
göre belirliyoruz:<br />
İHH, savaşla ortaya çıkan bir kuruluş. Önce<br />
Bosna’daki sonra Çeçenistan’daki savaşı hatırlıyoruz.<br />
98 Şubatı’nda Kosova Savaşı oldu.<br />
2001 Martı’nda Makedonya’da iç savaş oldu.<br />
Preşova’da savaş oldu. Filistin’de zaten yarım<br />
asrı aşkın bir süredir savaş yaşanıyor. Irak’ta<br />
2003 yılının Mart ayından beri Amerikan işgali<br />
devam ediyor. Afganistan’da 11 Eylül’den<br />
sonra başlayan savaş devam ediyor. Bunun dışında<br />
Arakan’da, Keşmir’de, Moro’da, Doğu<br />
Türkistan’da savaşlar, çatışmalar oldu. Savaş<br />
bölgeleri İHH’nın öncelikli çalışma alanıdır.<br />
Biz, İslam coğrafyasının bu sıkıntılı bölgelerini<br />
önceliyoruz.<br />
İkinci faaliyet alanımız, potansiyel savaş bölgeleridir.<br />
Balkanlar, Kafkasya’nın bazı bölgeleri,<br />
vs. Bizler, İHH olarak yine bu bölgelerde<br />
olacağız. Bugün Afrika’da, Sahra kuşağındaki<br />
Çad’ın kuzeyinde 30 yıldır yağmur yağmayan<br />
bölgeler var. 30 yıldır orada kuraklık yaşanıyor.<br />
Sahra Afrika kıtasının 9 milyon kilometrelik<br />
alanını tutuyor. Buralar çok ciddi<br />
kuraklık tehlikesi altında. İnsanlar, kurak ve<br />
susuzluğun yaşandığı dönemlerde bir bardak<br />
su için, bazen kilometrelerce yol alıyorlar.<br />
Yine deprem ve tsunami gibi doğal afetler<br />
oldukça büyük can ve mal kayıplarına neden<br />
olmakta. Biz, bu bölgeleri de önceliyoruz. Bu<br />
bölgelerde de <strong>kurban</strong>lar keseceğiz.<br />
İHH aracılığıyla insanlarımızla yeniden buluşuyoruz.<br />
Arakan’a gittiğimizde gördük ki,<br />
II. Abdülhamit’ten beri ilk kez biz gitmişiz<br />
oraya. Yine 4 sene önce, Moğolistan’da, 300<br />
senedir bayram namazı kılınmayan ve <strong>kurban</strong><br />
kesimi yapılmayan bir bölgede, Bayanulgu’de,<br />
bayram sevincini yaşadık. 300 senedir kardeşlerimiz<br />
bunu yaşamamışlar.<br />
İHH olarak, <strong>kurban</strong>ı bir et bayramından ibaret<br />
görmüyoruz. Evet, et gibi çok önemli bir proteini,<br />
fakir insanlara sunabilmek çok önemli.<br />
Fakat gayemiz, 3 milyon insana bu duyguyu<br />
yaşatmak, bu aidiyeti hissettirmektir.<br />
Bir başka hedefimiz de, dünya üzerindeki tüm<br />
Müslümanlara ulaşmaktır. Kamboçya’daki,<br />
Madagaskar’daki Müslümanları bulup onlara<br />
yetişmek ve onlara yardımcı olup, ellerinden<br />
tutmaktır. Kurban döneminde dünyanın<br />
bütün coğrafyalarına dağılıyoruz ve oradan<br />
getirdiğimiz projeleri yılın 365 günü hayata<br />
geçirmeye gayret ediyoruz. Gittiğimiz ülkelere<br />
su kuyuları, enstitüler, doğumhaneler, hastaneler<br />
açmayı planlayıp, bunları gerçekleştiriyoruz.<br />
Kurban için gittiğimiz bölgelerden<br />
bu şekilde yüzlerce hayati projeyle geri dönüyoruz.<br />
Elhamdülillah çok da güzel neticeler<br />
alıyoruz.<br />
Kurban, misyonerliğe karşı bir panzehirdir.<br />
Bunu çok rahatlıkla söylüyorum çünkü her<br />
yıl, Asya’da, Afrika’da, <strong>kurban</strong>la kendine gelen<br />
Müslümanlar görüyoruz. Misyonerler oralara<br />
gidip cahil ve fakir Müslümanların dinlerini<br />
çalmaya çalışıyorlar. Kültürel ve sosyal projelerle<br />
gidip bunu yapıyorlar. Bu konuda çok da<br />
başarılı oluyorlar. Sadece Afrika kıtası üzerinde<br />
100 bin misyoner faaliyet gösteriyor. Bunlar
Bu Kurban Yoksula Derman, Yeryüzüne Bayram Olsun!<br />
milyar dolarlık bütçelerle Amerika, Vatikan,<br />
İngiltere ve başka batı ülkelerinin destekleriyle<br />
oradalar. Biz İHH olarak, iki yıl evvel<br />
Afrika’da bir bölge olan Zimbabve’ye gittik.<br />
Bize burada Müslüman olmayan altı kabileden<br />
bahsettiler. Oraya da gittik ve <strong>kurban</strong>lar<br />
kestik. Allah rızası için kesilen <strong>kurban</strong>lar vesilesiyle<br />
800 kişi Müslüman oldu. Biz onları<br />
öyle bırakmadık. Orada bir cami ve medrese<br />
çalışması başlattık. Kurbanın, et kesmek dışındaki<br />
fonksiyonlarının da altını böylelikle<br />
çizmiş olduk.<br />
1920’lerde, ilk İsrailli yerleşimciler Filistin’e<br />
gittikleri sırada, oradan farklı yerlere göç etmek<br />
zorunda kalan pek çok Filistinli kardeşlerimiz<br />
oldu. İsrail’in resmen kurulmasından<br />
sonra, 1948, 1967, 1973 savaşlarıyla bu rakamlar<br />
gittikçe arttı. Yine Afganistan’da, 1979 Rus<br />
işgaliyle birlikte evsiz kalan çok sayıda mülteci<br />
kardeşimiz var. Doğu Türkistan, Çeçenistan,<br />
Filistin, Arakan gibi ülke ve bölgelerden<br />
çıkıp, mülteci olarak yaşayan kardeşlerimizin<br />
yaşadıkları kamplarını ziyaret ediyoruz.<br />
Bayram vesilesiyle onlara bu güzellikleri yaşatmak,<br />
moral olmak istiyoruz. 1948’den beri<br />
aynı kamplarda, Lübnan, Suriye’de, doğup<br />
büyüyen, elektriği, suyu, kanalizasyonu hatta<br />
kimliği olmayan kardeşlerimiz var. Biz bu<br />
kardeşlerimizi muhakkak ve öncelikli olarak<br />
<strong>kurban</strong> dönemlerinde ziyaret ediyoruz. Sadece<br />
ziyaret etmekle de kalmayıp, farklı projelerle<br />
onları hayata bağlamaya çalışıyoruz.<br />
İsmail Bey az önce, <strong>kurban</strong>ı bir yarış havasına<br />
sokmakla ilgili bazı şeyler söyledi. Bu sene,<br />
<strong>kurban</strong> fiyatını İHH olarak ilk önce biz ilan<br />
ettik. Daha sonra diğer kurumlar kendi fiyatlarını<br />
ilan ettiler. Kurbanın fiyatını düşük<br />
tutup sürümü arttırmak ya da <strong>kurban</strong>ı kesmemek<br />
gibi bir suçtan Allah’a sığınırız. 16<br />
senedir, herkes bilir ki, en zor zamanlarda ve<br />
yerlerde hep İHH vardı. Kurban bedelini bu<br />
sene 200 YTL olarak belirledik. Bunu da şu<br />
şekilde belirliyoruz:<br />
111 ülkede <strong>kurban</strong> kesiyoruz. Kurbanın bir<br />
borsası yok. Her yerde standart bir fiyatı yok.<br />
Mesela Afrika’da <strong>kurban</strong>lar çok ucuz. 20-30-<br />
40 dolara <strong>kurban</strong> bulmak mümkün. Ancak,<br />
Ortadoğu’da böyle değil. Oralarda bir hisse<br />
için, 200- 300- 400 doları gözden çıkartmanız<br />
gerekir. Türkiye’de 200 liraya <strong>kurban</strong> kesemezsiniz.<br />
Biz, dünyanın her yerindeki <strong>kurban</strong><br />
fiyatlarını, buna organizasyon masraflarını da<br />
ekleyerek tek bir fiyat belirliyoruz. Her sene,<br />
2-3 bin <strong>kurban</strong>ı fazladan keseriz. Çünkü bu<br />
bir ibadettir ve vebaldir.<br />
Biz <strong>kurban</strong>a bu gözle bakıyoruz.<br />
Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ederim.<br />
207
208<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Uluslararası Alanda<br />
Kurban Organizasyonu<br />
ve Uygulamalar<br />
Hepinizi saygıyla selâmlıyorum.<br />
Kurban organizasyonları, toplumla<br />
halkın bir araya geldiği ve<br />
sivil toplum örgütlerinin, iddialarını yerine<br />
getirdikleri birlikteliklerden sadece birisidir.<br />
STK’lar, kurulurken deklare ettikleri işleri<br />
gerçekleştirmek için gayret sarf ederler. Bizim<br />
gibi yardım derneklerinin de çalışma kalemlerinden<br />
birisi <strong>kurban</strong>dır. Bizler, çalışma<br />
şartlarımızı, piyasayı çok iyi takip ederek, bu<br />
konuda dikkatli olarak ve sayılarla kendimizi<br />
ifade ederek, son derece iddialı yapıyoruz.<br />
Deniz Feneri Derneği, 10 yıldır 210 YTL’den<br />
<strong>kurban</strong> kesiyor. Yurt içinde ve dışında kesiyor.<br />
Tabii, 210 liradan daha uygun bir fiyata<br />
kesmek de söz konusudur. Bu tamamen,<br />
sizin ticari yeteneğinize, göstereceğiniz çalışmaya,<br />
fedakârlığa bağlıdır. Deniz Feneri<br />
Derneği, 1999dan beri yurt içinde, 2004ten<br />
beri de yurt dışında organizasyon yapıyor. Bu<br />
çalışmalarda bu yıl, 81 ilde <strong>kurban</strong> dağıtımını<br />
hedefledik. Kurban Bayramı süresince, 50<br />
bin aileye <strong>kurban</strong> dağıtacağız. Bizim 50 bin<br />
tane gönüllümüz var. Dolayısıyla bu konu,<br />
organizeden uzak bir konudur şeklinde de<br />
düşünülmemelidir. Yurt dışında da 40 ülke-<br />
İbrahim ALTAN<br />
Deniz Feneri Derneği Genel Sekreteri<br />
de keseceğiz. Bunu kendi gönüllülerimiz ve<br />
ortaklık yaptığımız örgütler aracılığı ile yapacağız.<br />
Yurt dışı ile ilgili ifade edilen 110 ülke<br />
rakamı, şüphe duyulmaması gereken, gurur<br />
duyulması gereken bir rakamdır. Kuruluşlarımız,<br />
tamamen Allaha olan imanlarıyla<br />
ve sorumluluk bilinciyle davranmaktadırlar.<br />
Şüpheye düşen kişiler, tüm organizasyonlara<br />
katılabilirler.<br />
Kişisel olarak <strong>kurban</strong>ı bir etkinlik olarak gö-
Uluslararası Alanda Kurban Organizasyonu ve Uygulamalar<br />
rüyorum. Siz, Türkiye’nin her yerindeki insanlara<br />
et yetiştiriyorsunuz. Bir anda bir <strong>kurban</strong><br />
fırtınası estiriyorsunuz. Aynı anda ondan<br />
alıp ona veriyorsunuz, ötekinden alıp diğerine<br />
veriyorsunuz. Bir heyecan fırtınası estiriyorsunuz.<br />
Yurt içinde sevginin, paylaşmanın<br />
mutluluğunu yaşatıyorsunuz, yurt dışında da<br />
bayrağınızla birlikte gittiğiniz için, sempati<br />
götürüyorsunuz. Bir koyunu, dörde bölüp<br />
verdiğinizde, o insan onunla aylarca doymuyor.<br />
Ama orada bitmeyen bir şey vardır; O da<br />
sizin oralarda oluşturduğunuz hava, muhabbet<br />
ve sevgidir.<br />
Bu işi ülkemizde İHH başlatmıştır. Biz de<br />
dernekler mevzuatının buna izin vermesiyle<br />
İHH’nın yolunu takip ettik. Yarın öbür gün,<br />
biz de İHH’nın rakamlarına ulaşacağız belki<br />
de tüm ülkelerde <strong>kurban</strong> organizasyonları<br />
yapacağız. Peki bunu nasıl yapacağız? Artık<br />
dünyanın her yerinde sivil toplum kuruluşları<br />
var. Herkes dernek kuruyor. Bu yolla pek<br />
çok yere ulaşabiliyorsunuz, çünkü network<br />
çok geniş. Herkes birbiriyle çok rahat irtibat<br />
kuruyor. Sizin yapacağınız şey çok kolay. Buradan<br />
bankaya parasını yatırmak, oraya bir<br />
eleman göndermek. Buradan afiş basmanıza<br />
reklâm yapmanıza da gerek yok. Oradaki<br />
partneriniz afiş de basıyor, reklâmınızı da<br />
yapıyor, poşetinizi de basıyor. Sizin buradan<br />
gönderdiğiniz kişi, verdiğiniz vekâlet görevini,<br />
denetleyerek yerine getiriyor. Buradan<br />
onlarca kişiyi göndermenize gerek yok. Bir<br />
kişi ile bunu yapabiliyorsunuz. Türkiye’de<br />
de aynı işi yapıyorsunuz. Biz, çiftlik çiftlik<br />
dolaşıp hayvan toplamıyoruz. Bu iş için hazır<br />
mezbahalar var. Onlarca, yüzlerce mezbaha<br />
var. Tek iş, orada oturup pazarlık yapmanızda.<br />
Pazarlığınızı iyi yaparsanız 200 liraya da,<br />
100 liraya da <strong>kurban</strong> kesersiniz. Mesele bunu<br />
yapabilmekte. Ondan sonra noteriniz ve insanınız<br />
orada hazır bulunuyor. Türkiye’de,<br />
şunu hiçbir zaman düşünmeyin. Yapılan bir<br />
yanlış toprak atında kalır, dışarı çıkmaz. Asla.<br />
Yapılan bir yanlış nedeniyle insanlar anında<br />
ve derhal en üst noktaya kadar ulaşıyor. Bu,<br />
sivil toplum ruhunu bilmekle olur. Devlet<br />
yaklaşımıyla bu mantaliteyle bu gitmez. Şayet<br />
siz, ben bu işi tek elde yapacağım derseniz<br />
çok büyük hata yaparsınız. Sadece sivil toplumu<br />
baltalarsınız.<br />
Kurbanın toplumsal bütünleşmeye katkısı<br />
büyüktür. Türkiye’de, <strong>kurban</strong>lar denetlenmiyor,<br />
veteriner kontrolü olmuyor demek<br />
yanlıştır. Tüm hayvanların kontrolünü Tarım<br />
Bakanlığı yapıyor. Tüm hayvanların kulaklarında<br />
küpe vardır. Sağlıklı olduklarına<br />
dair küpe vardır, bu herkesin kulağına küpe<br />
olsun. Tabii binlerce, on binlerce hayvandan<br />
bahsediyoruz. Bu kadar büyük rakamlar<br />
içinde kaçak olmaz mı? Bireysel olarak da<br />
alsanız, hata yapmaz mısınız? Mümkündür.<br />
Ancak herkes için mümkündür. Biz, her türlü<br />
denetime açığız. Zaten bizi kamu denetliyor.<br />
Biz, kendimiz denetlenmek için teklifler<br />
götürüyoruz, gelin bizi denetleyin diye. Denetlemeler<br />
oluyor. Nijerya’ya, derneklerin en<br />
üst seviyesinden insanlar götürdük. Gelsinler<br />
görsünler, herkes rahatlasın. 150-200 ülkede<br />
<strong>kurban</strong> kesmek Türk insanı açısından hiç<br />
problem değil. Nijerya’dan bir örnek vereyim.<br />
Orada, ticaret odası başkanı bir dostumuz var.<br />
Oraya <strong>kurban</strong> kesim işlemleri ile ilgili üniversite<br />
öğrencilerinden gönüllülerimizi gönderdiğimizde,<br />
önce, beceremeyeceklerini zannederek<br />
korktuğunu söyledi. Ama sonradan<br />
arkadaşlarımız bu işi ehil bir şekilde yapınca,<br />
tebrik etti bizleri. Organizasyon konusunda<br />
Türk halkı yeteneklidir.<br />
Aynı zamanda, ülkelerde birlikteliklerimiz<br />
var. Aynı kurumlarla, Türkiye’deki farklı kurumlar<br />
çalışabiliyor. Bazen biz onlardan bazen<br />
onlar bizden taleplerde buluyoruz. Bu da<br />
bir birliktelik sağlıyor. Bütün network çalışı-<br />
209
210<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yor ve faaliyetler yerine getirilmiş oluyor.<br />
Türkiye’de vatandaşın parasını aldığı hâlde<br />
<strong>kurban</strong>ını kesmediğini kuruluşların varlığından<br />
hepimiz haberdarız. Ancak bu kuruluşlar<br />
zaten, kesmeyeceklerini sadece parasını topladıklarını<br />
deklare ediyorlar. Vatandaşlar da<br />
bile bile paralarını yatırıyorlar. Burada diyanete<br />
çok büyük görev düşüyor. Vaazlarla bunların<br />
halka anlatılması gerekiyor. Diyanetin<br />
konsepti bu. Halkı aydınlatmalı bu konuda.<br />
Ama buna rağmen vatandaş gidip yine veriyorsa,<br />
bunda da yapılacak bir şey yok. Yapılan<br />
bu organizasyonlarla, sivil toplum, dernekler<br />
ve vatandaş, çok büyük yardımlaşma içine<br />
giriyorlar ve bunun avantajlarını hepimiz<br />
görüyoruz. Biz, yurt dışında, ülkemiz için<br />
ciddi bire temsilci olacağız. Çünkü buradaki<br />
sevgiyi, ilgiyi, yumak hâlinde, paket hâlinde<br />
götürüp o ülkeye veriyoruz. Kamunun da<br />
bunu desteklemesi gerekiyor. İHH’dan arkadaşımız,<br />
ne kadar çok Müslüman ülkede ne<br />
kadar çok Müslüman ülkenin bizlere ihtiyaç<br />
duyduğunu anlattı. Diyanetin de bunu eleştirmesi<br />
değil model alması lazım. Yol açması<br />
lazım. Çünkü insanlar, Türkiye’den gelen bir<br />
yaklaşıma, anlayışa hazırlar. Çünkü STK gitmiş,<br />
orayı bir yumuşatmış, insanlar artık bunu<br />
yadırgamayacaklar. Biz, sivil toplum olarak<br />
görevimizi yerine getiriyoruz, kamunun da<br />
görevini yerine getirmesi lâzım. Kesimlerimizi<br />
mezbahalarda yaparak, çevre temizliğine<br />
katkı sağlıyoruz.<br />
Kurban algısıyla alakalı bir yanlışlık var. Diyanet<br />
de bu hatayı yapıyor. Kurban sadece fakirin<br />
hakkı değildir. Komşunun da hakkıdır,<br />
akrabanın da hakkıdır. Sadece fakirin hakkıdır<br />
şeklinde bir ibare yok, bu hatanın düzeltilmesi<br />
gerekiyor.<br />
Diyanet vakfını bir konuda tebrik etmek istiyorum.<br />
Bir bildiri yayınladılar. Değerlendi-<br />
remedikleri <strong>kurban</strong> etinin satılarak parasının<br />
değerlendirilmesi konusunda bir bildiriydi<br />
bu. Bu konunun da bağışçı mantığında<br />
önemli bir değişime gideceğini vurgulamak<br />
istiyorum.<br />
Hepinize sabrınız için teşekkür ederim.
Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />
Kurban Çalışması:<br />
Kimse Yok mu Derneği<br />
Öncelikle Bayrampaşa Belediyesi ve<br />
Organizasyon heyetine her yıl Kurban<br />
Bayramı öncesinde yaşanan tartışmalar<br />
içinde <strong>kurban</strong> ibadetinin iyi anlaşılması,<br />
zihinlerdeki bulanıklığın durulaşması adına<br />
yapılan bu organizasyondan dolayı teşekkür<br />
ederiz. Ülkemizde son yıllarda, STK’ların gelişimine<br />
paralel olarak yaygınlaşan <strong>kurban</strong> faaliyetleri<br />
ve organizasyonları sebebiyle daha iyi<br />
nasıl olabileceği gibi müspet eleştirilerden ziyade,<br />
menfi yaklaşımların hedef tahtası haline gelen<br />
STK’lara söz verilmesi de bizleri son derece<br />
mutlu etmiştir.<br />
Batı’da demokrasinin gelişmişliğinin göstergesi<br />
kabul edilen STK’lar; özgür bireylerin bir araya<br />
gelerek tüzel kişilikler oluşturduğu, bazen<br />
toplumun taleplerini yönetime ileten, bazen de<br />
toplumsal problemleri çözüme ulaştırma konusunda<br />
toplumsal bilinç oluşturarak çözüm<br />
önerileri getiren, devletin karşısında değil, devletle<br />
beraber çözüm üreten, gönüllü insanlarla<br />
beraber sinerji yaratan ve bu sinerjiyi toplum<br />
yararına kullanan birlikteliklerdir.<br />
Kimse Yok Mu Derneği de bu STK’lardan<br />
biridir. 2002 tarihinde, yoksullukla mücadele<br />
için kurulmuştur. Hayatın normal akışı içinde<br />
hastalık, savaş, cehalet, iç çatışmalar, kuraklık,<br />
sel, deprem vb. sebeplerle mağduriyet yaşayan<br />
insanlara yardım etmek ve bu insanların başkasına<br />
muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde<br />
durabilmelerini sağlamak, bununla ilgili<br />
Sadık EMECEN<br />
Kimse Yok mu Derneği Yönetim Kurulu Üyesi<br />
projeler geliştirmek ve uygulamak üzere kurulmuştur.<br />
Bugüne kadar derneğimiz Türkiye ve yurtdışında<br />
özellikle Endonezya, Pakistan, Filistin ve<br />
Lübnan’daki ihtiyaç sahipleri için düzenlediği<br />
yardım kampanyaları sonrasında, 2007 yılında<br />
da Sudan Darfur, Peru ve Bangladeş yardım<br />
kampanyalarıyla kuruluş amacını gerçekleştirmiş;<br />
uluslararası insani yardım çalışmaları<br />
yapan bir dernek hüviyetine bürünmüştür. Ramazan<br />
Ayı ve Kurban organizasyonlarında ise<br />
bu yardımlar daha da global bir yapıya bürünmektedir.<br />
İşte, derneğimizin yapmış olduğu mevsimsel<br />
kampanyalardan biri de <strong>kurban</strong> kampanyasıdır.<br />
Kurban kimileri için bir ibadet, kimileri<br />
için yardım, kimileri için de hem ibadet hem<br />
211
212<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
yardım anlamı taşımaktadır. Dolayısıyla insanlarımız,<br />
her yıl bu ibadeti yerine getirmektedir.<br />
Halkımızın kendisine vacip olmasa da, <strong>kurban</strong><br />
kesmek için imkânlar arayarak <strong>kurban</strong> kesmesi<br />
ve bunu Allah’a yaklaştıran bir vesile kabul etmesi,<br />
yardımseverlik ahlâkının toplumumuzun<br />
genlerine işlediğinin bir göstergesidir. Bu noktada<br />
şu soruları soralım ve cevaplarını verelim:<br />
Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma<br />
Derneği neden <strong>kurban</strong> çalışması yapmaktadır?<br />
1. Yardımsever Türk halkı, dinimizden gelen<br />
emirler ve teşvikler sebebiyle <strong>kurban</strong> kesmektedir.<br />
Bu hadise, yıl boyunca devam etmektedir.<br />
Adak <strong>kurban</strong>ı, akika <strong>kurban</strong>ı, nafile veya şükür<br />
<strong>kurban</strong>ı yıl boyunca devam eden <strong>kurban</strong>lardır.<br />
2. Adak <strong>kurban</strong>ını kesen kişinin, kestiği <strong>kurban</strong><br />
etinden yiyemiyor olması ve Peygamber<br />
Efendimiz’in (sav) vacip olan <strong>kurban</strong> etinin,<br />
1/3 ünün fakirlere verilmesini öğütlemesi, fakirlerin<br />
bulunmasını ve tespit edilmesini gerektirmektedir.<br />
Özellikle modernitenin hakim olduğu şehir<br />
toplumlarında insanların, komşusundan haberdar<br />
olamadığı bir ortamda, mahallesindeki<br />
ihtiyaç sahiplerini tespit etmesi daha da zorlaşmaktadır.<br />
Bu da Kimse Yok Mu Derneği gibi,<br />
sivil toplum kuruluşlarını ön plâna çıkarmaktadır.<br />
Çünkü bu kuruluşlar, fakir ailelerin tespit<br />
edilmesi konusunda yıl boyunca çalışmalar<br />
yapmaktadır.<br />
Derneğimize müracaat eden aileler, kayıt altına<br />
alınmakta, sosyal incelemesi yapılarak mağduriyeti<br />
tespit edilmekte ve imkânlar ölçüsünde<br />
yardımlar yapılmaktadır. Dolayısıyla, gerçek<br />
ihtiyaç sahiplerini tespitte bir kolaylık vardır.<br />
Bu da yardımseverlerin veya <strong>kurban</strong> kesme arzusunda<br />
olan şahısların, bu işte uzmanlaşmış<br />
kurumları tercih etmesine vesile olmaktadır.<br />
Çünkü derneğimize müracaat eden binlerce<br />
insan araştırılmış, bilgileri arşivlenmiş, yardım<br />
bekler durumda iken <strong>kurban</strong> vesilesiyle; bu ailelerin<br />
ihtiyacını karşılama arzusu ile yardım-<br />
severlerin <strong>kurban</strong>ını verme arzusu bir araya<br />
gelince Kimse Yok Mu Derneği’nin <strong>kurban</strong><br />
kampanyası ortaya çıkmaktadır.<br />
3. Endonezya’da meydana gelen tsunami ve<br />
Pakistan’da meydana gelen deprem, Filistin ve<br />
Lübnan’da yaşanan hadiseler ve Afrika kıtasında<br />
yaşanan yoksulluk ve açlık yardımsever insanımızın<br />
rikkatine dokunmuş, <strong>kurban</strong>larını bu ülkelere<br />
ulaştırmayı arzu etmiş ve bu <strong>kurban</strong>ları kendilerinin<br />
götürüp kesmesi mümkün olmadığından<br />
güvenilir, o ülkelerde organizasyon kabiliyeti<br />
olan STK’ları tercih etmişler ve vekâletlerini vererek<br />
<strong>kurban</strong>larını kestirmişlerdir.<br />
4. Yıl boyunca et yeme imkânı bulamayan, <strong>kurban</strong><br />
mevsiminde de bayramın tadına varamama<br />
ihtimali olan fakir ailelerin bayram sevincini<br />
yaşamaları, sağlıklı nesiller yetişmesi için gerekli<br />
et ihtiyacının karşılanması, derneğimizin<br />
kuruluş gayelerinden biridir.<br />
5. Şehirlerde hijyenik <strong>kurban</strong> kesim yerlerinin,<br />
henüz tam olarak teşekkül ederek yaygınlaşmaması,<br />
<strong>kurban</strong> kesme meşakkatinden insanlarımızın<br />
kaçınması ve en önemlisi de hayır yapma<br />
düşüncesi, Kimse Yok Mu Derneği’nin tercih<br />
edilmesindeki sebeplerdendir. Tabii bütün bunlara<br />
rağmen, eğer yardımseverlere güven veremiyorsanız,<br />
kampanya yapsanız dahi arzu ettiğiniz<br />
miktarda <strong>kurban</strong> bağışı toplayamazsınız. Bu sebeple<br />
derneğimiz şeffaf olmaya özen göstermekte,<br />
yardımsever ve gönüllülerimizin katılımıyla<br />
gerçekleştirilen <strong>kurban</strong> kesim organizasyonlarıyla<br />
bunu temin etmeye çalışmaktadır.<br />
6. Kurban gibi bütün Müslümanların sevinçli<br />
olduğu bir mevsimde, dünyanın değişik yerlerindeki<br />
yoksul Müslümanlara da et hediyesinde<br />
bulunmak, hem kardeşliğin hatırlanmasına,<br />
hem de pekişmesine vesile olmaktadır.<br />
Afrika’daki Müslüman ülkelerde Batı menşeli<br />
STK veya kiliseler misyonerlik faaliyetleri ile<br />
birlikte yardım organizasyonları yaparken,<br />
Türkiye’deki STK’ların tarihi ve dini bağları<br />
olan bu ülkelerdeki fakir kardeşlerine yardım<br />
eli uzatmaması, sizler de takdir edersiniz ki düşünülemez.
Kurban Çalışması: Kimse Yok mu Derneği<br />
Kimse Yok Mu Derneği Türkiye içindeki ve<br />
dışındaki ülkelerde <strong>kurban</strong> organizasyonunu<br />
nasıl yapmaktadır?<br />
Kurban kesimi yapılacak olan ülkelerin tespitinde;<br />
a) Yardımseverlerin tercihleri,<br />
b) Ülkelerden gelen davetler,<br />
c) Ülkelerin gelir seviyesi,<br />
d) İlgili ülkedeki ihtiyaç sahipleri ile tarihi ve<br />
dini bağlarımız etkili olmaktadır. Bunu söylerken<br />
şunu da ifade etmek isterim ki, derneğimizin<br />
yardımlarında renk, dil, din ve milliyet<br />
ayrımı yoktur. Peru, Sri Lanka, Lübnan vb.<br />
ülkelerdeki çalışmalarımız bunun bir göstergesidir.<br />
Ülkeler tespit edildikten sonra, ilgili ülkelerin<br />
Türkiye’deki elçilikleri ile ülkemizin o ülkedeki<br />
büyükelçiliklerimiz ve konsolosluklarımız<br />
bilgilendirilmekte; TİKA gibi kuruluşlar ile<br />
irtibata geçilmekte, Türkiye’den ilgili ülkeye<br />
giden iş adamları ve kuruluşlarla görüşülmekte<br />
ve geçmişi temiz hayırlı hizmetler ifa eden yerel<br />
dernek ve vakıflarla lojistik anlamda işbirliği<br />
yapılmaktadır.<br />
Nerelerde <strong>kurban</strong> kesimi yaptık?<br />
2006 yılı <strong>kurban</strong> mevsiminde derneğimiz,<br />
Türkiye’de 11 ilde kesim ve et dağıtım organizasyonu<br />
yapmış, özellikle de Güneydoğu Anadolu<br />
ve Doğu Akdeniz’deki sel bölgesine ağırlık<br />
vermiştir. Yurtdışında ise Etyopya, Nijer,<br />
Yemen, Uganda, Orta Afrika Cumhuriyeti, Kamerun,<br />
Senegal, Gine, Kongo, Burkine Faso,<br />
Çad, Togo, Gana, Liberya, Madagaskar, Benin,<br />
Moritanya, Kenya dahil 18 Afrika ülkesi ile Afganistan,<br />
Pakistan, Filistin, Lübnan, Endonezya,<br />
Ürdün, Türkmenistan ve Azerbaycan’da<br />
<strong>kurban</strong> kesmiş ve 83.000 aileye <strong>kurban</strong> eti yardımı<br />
yapmıştır.<br />
Bu yılda derneğimiz, “Yoksula Yetime Can Kurban”<br />
isimli kampanya neticesinde Türkiye’de<br />
21 şubemizin bulunduğu iller başta olmak üzere,<br />
ihtiyaç sahiplerinin yoğun olduğu illerde ve<br />
İstanbul’da <strong>kurban</strong> yardımı yapmayı ve şehit<br />
ailelerine destek olmayı amaçlamaktadır. Yurtdışında<br />
ise kesim yapılan ülkeleri 50’ye çıkarmayı,<br />
fakir aileleri giydirmeyi amaçlamaktadır.<br />
Gidilen ülkelerde halkın hissiyatı nedir?<br />
- Gittiğimiz Müslüman ülkelerde yaşayan insanların;<br />
her yerde medeniyetimizin izlerini<br />
bırakan ceddimize karşı büyük bir sevgi beslediklerini<br />
ve gördük. Bu ülkelerin insanları<br />
bizleri görünce, atalarımızın yaptığı yardımları<br />
yeniden hatırlamış ve ceddimizle aramızda<br />
bağlar kurmuşlardır. Dolayısıyla gidilen ülkelerde<br />
insanlar bizi, Kimse Yok Mu Derneği diye<br />
değil, “Türkiye’den geldiler.” diye karşılıyor ve<br />
bayrağımızı görünce büyük bir güven duyarak,<br />
mutlu oluyorlar.<br />
- Türkiye’den geliyoruz, deyince insanların<br />
prosedürleri esnettikleri, bizzat devlet yetkililerinin<br />
yardımcı olduklarını, eskort ve güvenlik<br />
tahsis ettiklerini, devletin misafirhanelerinde<br />
misafir ettiklerini gördük. Bu konuda sizin samimiyetinizin<br />
bu konuda çok büyük etkisi var.<br />
Yeter ki inansınlar.<br />
- Afrika’daki Müslüman ülkelerde dahi “Bizlere<br />
hep kiliseler yardım yapıyordu, ilk defa Müslümanlar<br />
yardım yaptı.” diyen insanlar oldu.<br />
- Afrika ülkelerinde “Buralara yardım getirenler<br />
hep bizlerden bir şeyler almak için geldi. Siz<br />
ise sadece veriyorsunuz. Karşılık beklemiyorsunuz?”<br />
dediler.<br />
Örnek: Ülkemizde yaşanan bir hadise, rikkatimizi<br />
celbetmiştir. Evde yatalak konumunda<br />
olan baba, oğlunu <strong>kurban</strong> kesim yerine gönderiyor.<br />
Kesim işiyle meşgul olan arkadaşlar,<br />
inşallah kesim bitince biz getiririz diyorlar.<br />
Kesim işlemi bittikten sonra, arkadaşlarımız<br />
hazırladıkları <strong>kurban</strong> hediyesini takdim etmek<br />
için kapıdan içeri girdiklerinde baba, göz yaşlarını<br />
tutamıyor ve şöyle diyor: “Biz getiririz,<br />
dediğinizde çocuğu başlarından savmışlar diye<br />
düşünmüştüm. Ama siz geldiniz. Allah sizlerden<br />
razı olsun” diyor.<br />
213
214<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Sonuç Bildirisi<br />
8-9 Aralık 2007 Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı - İstanbul<br />
Bayrampaşa Belediyesi ile Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen<br />
Uluslararası Kurban Sempozyumu neticesinde aşağıda belirtilen hususların<br />
kamuoyunun bilgisine sunulmasına karar verilmiştir.<br />
Allah’a yakın olmak anlamında<br />
<strong>kurban</strong> ibadeti 1400 yılı aşkın bir<br />
süredir bütün dünya Müslümanlarının<br />
yaşamında önemli yer tutmaktadır.<br />
Büyük ya da küçükbaş ehil bir hayvanın<br />
<strong>kurban</strong> bayramı günlerinde usulüne uygun<br />
tarzda kesilmesi şeklinde ifa edilen<br />
bu ibadet, temel amacı olan Allah’a yakınlaşma<br />
doğrultusunda Allah için feragatte<br />
bulunmak ve O’na şükretmek gibi anlamlar<br />
taşır.<br />
Kurban ibadeti çeşitli şekil ve biçimleriyle<br />
İslam dışı dinlerde de mevcuttur. Genellikle<br />
belirli bir hayvanı ya da bitkiyi ilahi<br />
varlıklara sunmak tarzında uygulanan bu<br />
ibadet, İslam dışı dinlerde tanrısal varlığı<br />
memnun etmek ve öfkesinden sakınmak<br />
gibi nedenler yanında suç ve günahlara<br />
kefaret, ilahi güçlere vakıf olmak veya sır<br />
ve büyü amacıyla da yapılmaktadır.<br />
İslam’da <strong>kurban</strong> ibadeti sosyal yardımlaşma<br />
açısından da önemli bir işlev görmektedir.<br />
Kesilen <strong>kurban</strong> etleri üç parçaya<br />
taksim edilerek iki parçası yakınlar<br />
ve yoksullara dağıtılmakta ve bu vesileyle<br />
toplumsal dokuda yardımlaşma sağlanmaktadır.<br />
Kurban bütün dünyada önemli ölçüde<br />
ekonomik yaşama da katkı sağlamaktadır.<br />
Yalnızca Türkiye’de her yıl kesilen yaklaşık<br />
5 milyon hayvan, Türkiye’deki hayvan-
Sonuç Bildirisi<br />
cılık sektörü için önemli bir hareketliliğin<br />
kaynağı olmayı sürdürmektedir.<br />
Kurbanda sağlık ve hijyen koşullarına riayet<br />
etmek oldukça önemlidir. Kurban<br />
hayvanlarının yetiştirilmesi, satılması ve<br />
kesilmesi mutlaka yetkili kurumların denetimi<br />
altında olmalıdır. Kurbanlık hayvanların<br />
sağlık kontrollerinde veteriner<br />
denetimi hayati derecede önemlidir. Benzer<br />
şekilde kesim işlemleri mutlaka hijyen<br />
koşullarında yapılmalıdır.<br />
Kurban hayvanlarının yalnızca et ve derileri<br />
değil her türlü yan ürünleri ekonomik<br />
değer taşımaktadır. Bu nedenle kesim<br />
işinde uzman kişiler çalıştırmak ve bütün<br />
yan ürünlerinden azami ölçüde yararlanmak<br />
konusunda gerekli koşullar oluşturulmalıdır.<br />
Kurban satım ve kesim işlemleri bağlamlarında<br />
son dönemlerde Belediyeler öncülüğünde<br />
ve kontrolünde çeşitli imkanların<br />
oluşturulması sevindiricidir. Geçtiğimiz<br />
dönemlerde sıklıkla medyaya konu olan<br />
<strong>kurban</strong>la ilgili bazı olumsuz görüntüler<br />
bir taraftan <strong>kurban</strong> gibi toplumsal yapımızda<br />
son derece önemli olan bir ibadete<br />
gölge düşürürken diğer taraftan yetkili<br />
ve sorumlu birimlerin bir an önce <strong>kurban</strong><br />
konusunda gerekli düzenlemeleri ve altyapıları<br />
hazırlamaları gerektiğini hatırlatmaktadır.<br />
Kurbanla ilgili bu olumsuz<br />
görüntülerin yaşanmaması veya en aza<br />
indirgenmesi konusunda ülkemiz genelinde<br />
gerek Tarım Bakanlığı bünyesindeki<br />
kurum ve kuruluşlara ve yerel yönetim<br />
birimlerine gerekse Diyanet İşleri Başkanlığımıza<br />
önemli görevler düşmektedir.<br />
Türkiye’de ve dünyada çeşitli sivil toplum<br />
kuruluşlarının <strong>kurban</strong> ibadetiyle ilgili ola-<br />
rak gittikçe daha etkin organizasyonlar<br />
yapması sevindiricidir. Bununla birlikte<br />
zaman zaman bazı çevrelerde tartışılan<br />
<strong>kurban</strong> kesimi yerine <strong>kurban</strong> bedelinin<br />
toplanması ve nakit olarak değerlendirilmesi<br />
gibi uygulamalar <strong>kurban</strong>ın dini ve<br />
sosyal amacıyla bağdaşmamaktadır. Aynı<br />
şekilde <strong>kurban</strong> konusunda yapılan bazı<br />
organizasyonların denetlenmesi ve olası<br />
suiistimallerin önüne geçilmesi de ayrı bir<br />
önem taşımaktadır.<br />
Sempozyum Düzenleme Komitesi<br />
215
OTURUM BAŞKANLARI<br />
BILDIRI SUNANLAR<br />
İSİMLER ALFABETİK SIRALANMIŞTIR
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Abdulkerim VEKİL<br />
AbdoolKarim Vakil, King Londra Koleji<br />
(Yüksek Okul), Portekiz ve Brezilya<br />
dersleri bölümünde okutmandır. Tarih,<br />
histografi (tarihçilik), ve Portekiz’de İslam<br />
geleneği, Müslüman nüfusu üstünde Portekiz<br />
kolonyal ilişkileri, Portekiz’de Günümüz<br />
Müslüman toplulukları üzerine araştırmalar<br />
ve yayınlar yaptı. Mel-Net (Portekizce Konuşulan<br />
Alanlarda Müslüman Araştırma Ağı)<br />
Yönetim Kurulu Üyesi, Muslimstan.net katılımcısı,<br />
Londra’da aylık yayınlanan Müslüman<br />
Haberleri (The Muslim News) ‘From Another<br />
Shore’ (Karşı Kıyıdan) adlı köşenin yardımcı<br />
yazarıdır.<br />
http://www.kcl.ac.uk/schools/humanities/<br />
pobrst/staff/vakil.html<br />
217
218<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Ahmet DUYAR<br />
1957 tarihinde Zonguldak’ta doğdu. 1977<br />
yılından itibaren Yenimahalle’de yaşamakta.<br />
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
mezunudur. Evli ve dört çocuk babası<br />
olup, İngilizce ve Arapça bilmektedir.<br />
Çeşitli sivil toplum örgütlerinde aktif görevlerde<br />
bulundu. Öz Gıda İş Sendikası Genel Mali<br />
Sekreterliği, kısa adı TEK_DAV olan Türkiye<br />
Ekonomik ve Kültürel Dayanışma Vakfı Genel<br />
Muhasipliği, yine kısa adı MESDER olan<br />
Müstakil Esnaf ve Sanatkârlar Derneği’nde<br />
Genel Başkan Yardımcısı olarak hizmet verdi.<br />
1994–1999 yılları arasında Yenimahalle Belediye<br />
Meclis Üyesi olarak görev yaptı. 15 yıl önce<br />
başladığı siyasi hayatında İl Yönetim Kurulu<br />
üyeliğinden İl Başkan Yardımcılığı’na kadar<br />
siyasetin her kademesinde aktif görev üstlendi<br />
2001 yılında Ak Parti’nin kurulmasından itibaren<br />
Ankara İl Kurucu üyeliği, Teşkilattan<br />
sorumlu İl Başkan Yardımcılığı ve son olarak<br />
Siyasi ve Hukuki İşlerden Sorumlu İl Başkan<br />
Yardımcılığı görevinden ayrılarak 28 Mart<br />
2004 tarihinde yapılan Yerel Seçim sonucunda<br />
Yenimahalle Belediye Başkanlığı görevine<br />
başladı.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Ali KIZILKAYA<br />
1963 Kayseri doğumlu olan Ali Kızılkaya,<br />
Almaya da çeşitli İslami Kuruluşlarda<br />
farklı görevlerde bulundu. İslam Toplumu<br />
Milli Görüş Teşkilatında Genel Sekreterlik<br />
yaptı. Almanya’da uzun yıllar Dinler arası<br />
Diyalog çalışmaları yapmıştır. 2006 yılında<br />
İngiltere Dışişleri Bakanlığının düzenlediği<br />
“Avrupa’da Müslümanlar Konferansı” hazırlık<br />
komitesinde görev yapmıştır. Ayrıca Federal<br />
Almanya İçişleri Bakanlığının Organize ettiği<br />
„Almanya İslam Konferansı“ üyesidir. Tahsilini<br />
Almanya’da yapan Ali Kızılkaya, halen<br />
Federal Almanya İslam Konseyi başkanlığını<br />
yürütmektedir.<br />
219
220<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Ali Murat YEL<br />
Yüksek lisansını 1990 yılında Londra<br />
Üniversitesine bağlı Doğu Bilimi ve<br />
Afrika Çalışmaları-Sosyoloji ve Sosyal<br />
Antropoloji Bölümü’nde tamamladı. 1995 yılında<br />
Londra Üniversitesine bağlı Ekonomi ve<br />
Politika Bilimi-Antropoloji Bölümü’nde doktorasını<br />
yaptı.<br />
Ekim 1999- Mayıs. 2005 tarihleri arasında Fatih<br />
Üniversitesi Kamu Yönetim Bölüm Başkan<br />
Yardımcısı olarak görev yaptı. Mayıs 2005’den<br />
beri Fatih Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm başkanlığını<br />
yürütmektedir.<br />
Katolik dinler, popular dinler, Portekiz ve Türkiye<br />
ilgi alanlarıdır ve araştırmalarına devam<br />
etmektedir.<br />
Sosyoloji, sosyal antropoloji, sosyal psikoloji,<br />
medeniyetler tarihi, politik sosyoloji, politik<br />
psikoloji, sivil toplum ve demokrasi, Anadolu<br />
medeniyetleri tarihi alanlarında öğretim vermektedir.<br />
Çok sayıda akademik yayınları mevcuttur.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Alparslan AÇIKGENÇ<br />
1951 yılında Erzurum Şenkaya’da doğdu.<br />
Lisans Eğitimini 1974 yılında Ankara<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde<br />
bitirdi. Yüksek Lisansını 1977 de Wisconsin-<br />
Milqaukee Üniversitesi’nde, Doktorasını<br />
1983’te Chicago Üniversitesi’nde bitirdi. Doktorasını<br />
bitirdikten sonra Ortadoğu Teknik<br />
Üniversitesi, Felsefe Bölümü’nde öğretime<br />
başladı. 1991-1993 arasında Malezya Kuala<br />
Lumpur’da Uluslararası İslami Düşünce ve<br />
Medeniyetleri Enstitüsü’nde (International<br />
Institute of Islamic Thought And Civilization<br />
(ISTAC) ziyaretçi profesörlük yaptı. Daha<br />
sonra Fatih Üniversitesi’ne Felsefe profesörü<br />
olarak girdi. Halen Fatih Üniversitesi Fen<br />
Edebiyat Fakültesi Dekanıdır.<br />
221
222<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Burhanettin TATAR<br />
1965 yılında Samsun’da doğdu. 1988 yılında<br />
O.M.Ü. İlahiyat Fakültesi’nden<br />
mezun olduktan sonra aynı üniversitede<br />
Kelam alanında yüksek lisans çalışmalarına<br />
başladı. 1990 yılında O.M.Ü. İlahiyat<br />
Fakültesi’ne İslam Felsefesi Anabilim dalında<br />
araştırma görevlisi olarak atandı. 1993 yılında<br />
bağlı olduğu üniversite tarafından A. B.<br />
D.’ne doktora çalışmalarını sürdürmek üzere<br />
gönderildi. The Catholic University of America<br />
(Washington, D. C.), Felsefe fakültesinde<br />
“Interpretation and the Problem of Authorial<br />
Intention” adlı doktora teziyle 1997’de doktor<br />
unvanını aldı. Bu çalışması bazı değişiklerle<br />
Amerika’da ve Türkiye’de yayımlandı. 2002 yılında<br />
Doçentlik unvanını aldı. Halen OMÜ.<br />
İlahiyat Fakültesinde İslam Felsefesi öğretim<br />
üyesi olarak çalışmalarına devam etmektedir.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Bünyamin ERUL<br />
1965 yılında Bolu-Gerede’de dünyaya geldi.<br />
İlk, orta ve lise tahsilini Gerede’de yaptı.<br />
1982 yılında Gerede İ-H. Lisesi’nden,<br />
1987 yılında A. Ü. İlahiyat Fakültesi’nden<br />
mezun oldu. 1989 yılında “Sünnet’in Kur’an<br />
Dışında Hükümler Getirmesi Meselesi” adlı<br />
tezi hazırlayarak Yüksek Lisans, 1996 yılında<br />
“Sahabenin Sünnet Anlayışı” adlı teziyle de<br />
doktora çalışmasını tamamladı.<br />
1985-1993 yılları arasında Diyanet İşleri<br />
Başkanlığı’na bağlı olarak görev yaptı. 1989-<br />
1990 Öğretim yılında bir yıllığına çeşitli inceleme<br />
ve araştırmalar yapmak üzere Mısır’a<br />
gitti. 1993 yılında A. Ü. İlahiyat Fakültesi Hadis<br />
Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya<br />
başladı. 1999 yılında, dil ve sahası ile<br />
ilgili çalışmalar yapmak üzere altı ay süre ile<br />
Londra’da bulundu. 2000 yılında doçent oldu.<br />
2004 yılında Tataristan’ın başkenti Kazan’da<br />
bulunan Rusya İslam Üniversitesi’nde misafir<br />
öğretim üyesi olarak üç ay görev yaptı. 2001 ve<br />
2002 yılları yaz tatillerinde inceleme ve araştırma<br />
yapmak üzere Ürdün’e gitti. Halen A. Ü.<br />
İlahiyat Fakültesi’ndeki görevine devam etmektedir.<br />
Yayımlanmış birçok makalesi, yurt içi ve yurt<br />
dışında sunmuş olduğu birçok tebliği, telif, tercüme<br />
ve tahkik çalışmaları bulunmaktadır.<br />
223
224<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Can DEMİR<br />
1963 İstanbul doğumlu olup memleketi<br />
RİZE / Pazar’dır. Ankara Üniversitesi<br />
Veteriner Fakültesi’nden 1985 yılında mezun<br />
olmuştur. Doktora öğrenimini, Selçuk Üniversitesi<br />
Veteriner Fakültesi’nde 1995 yılında<br />
tamamlamıştır. Mezuniyet sonrasından bugüne<br />
kadar çok sayıda meslek içi ve Kalite eğitim<br />
programlarına katılmıştır.<br />
TÜV Rheinland AŞ ISO 9000:2000, ISO 22000<br />
(HACCP) Baş Denetçi ve Eğitmen sertifikası<br />
olan Dr. Can DEMİR ‘in, 4 baskı Veteriner Hekim<br />
İlaç Rehberi adlı kitabı yayımlanmıştır. Biri<br />
TÜBİTAK yurtdışı yayın teşvik ödülü alan, yurt<br />
dışında ve yurtiçinde tebliğ edilen ve yayımlanan<br />
orijinal mesleki araştırma çalışmaları bulunmaktadır.<br />
Ayrıca çeşitli Üniversite ve mesleki dergilerde<br />
de derleme ve makaleleri yayımlanmıştır.<br />
2003-2005 ve 2005-2007 Dönemi VGHD Yönetim<br />
Kurulu Başkanlığını yapan Dr. Can DE-<br />
MİR, 2007 yılında yapılan Genel Kurulda Veteriner<br />
Gıda Hijyenistleri Derneği (www.vghd.<br />
org.tr) Genel Başkanlığına üçüncü kez oybirliği<br />
ile seçilmiştir. Hâlen, Kontrollab Gıda/Su, Çevre<br />
Analiz Laboratuarı ve Hijyen Denetim Tic.<br />
Ltd.Şti. (http://www.kontrollab.com.tr) Genel<br />
Müdürlüğü görevi ile birlikte, “Veteriner Hekimin<br />
Sesi canlı radyo programı,” (http://www.<br />
veterinerhekiminsesi.com) yönetmenliği ve sunuculuğunu<br />
yapmaktadır.<br />
Dr. Can DEMİR ayrıca, ISO 17025 Laboratuar<br />
Akreditasyon, ISO 9001 Kalite Yönetim, ISO<br />
22000 (HACCP) ve Genel, Personel, Ekipman<br />
ile Sektöre Yönelik Gıda Güvenliği ve Hijyen<br />
eğitimlerinin organize edildiği, Gıda Güvenliği<br />
ve Hijyen Akademisi (http://www.gidavehijyenakademisi.com.tr)<br />
Yönetim Kurulu Başkanlığı<br />
görevini yürütmektedir.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Emin ÖZCAN<br />
1964 Karadeniz Ereğli doğumludur. İlkokulu<br />
köyünde, Ortaokul ve Endüstri<br />
Meslek Lisesini Zonguldak-Alaplı`da bitirdi.<br />
1982-1986 yılları arasında, hem ticaretle<br />
uğraştı, hem de dışarıdan Anadolu Üniversitesi<br />
İktisat Fakültesini bitirdi.<br />
1991 Yılında Dortmund Üniversitesi İktisat<br />
Fakültesine kaydoldu. Bir sömestri devam ettikten<br />
sonra, Almanya-Diyanet İşleri Türk İslam<br />
Birliği`nde Bilgisayar Operatörü ve Muhasebeci<br />
olarak göreve başladı.<br />
1984 yılında İstanbul`da Bilgisayar programlama<br />
kursunu başarıyla tamamladı. 1997-1998<br />
yılları arasında, Alman Vergi mevzuatı ve Dernekler<br />
kanunu alanında özel bir okulda eğitim<br />
aldı. Almanya’nın en fazla üyesi olan DİTİB<br />
- Cenaze Yardımlaşma Fonu Derneği’nin<br />
kurucuları arasında bulundu ve söz konusu<br />
dernekte 7 yıl boyunca fahri olarak Genel Muhasiplik<br />
görevi yaptı. Halen Almanya-Diyanet<br />
İşleri Türk İslam Birliği Muhasebe Müdürlüğü<br />
görevini sürdürmektedir.<br />
225
226<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Erol GÖKA<br />
1959 yılında Denizli’de doğdu. Ortaöğrenimini<br />
Aydın’da tamamladı. 1989 yılında<br />
“Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı”<br />
oldu. 1992 yılında “Doçent” olmaya<br />
hak kazandı. 1998’de Ankara Numune Eğitim<br />
ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Şefi<br />
oldu.<br />
1991 yılında altı yıl süren bir eğitim faaliyetini<br />
tamamlayarak Uberlingen Moreno<br />
Enstitüsü’nün onayladığı “Psikodrama Asistanı”<br />
belgesini almaya hak kazanmış, “Psikodrama<br />
Terapisti” olmak için gerekli olan teorik<br />
ve uygulamaya dönük çalışmaları yerine getirmiştir.<br />
Türkiye Günlüğü ve Türkiye Klinikleri<br />
Psikiyatri dergilerinin yayın; birçok tıp ve beşeri<br />
bilimler alanındaki derginin danışma kurullarında<br />
bulunmaktadır. Çok sayıda bilimsel<br />
çalışmanın içinde yer almış, bilimsel makale<br />
üretmiştir.<br />
Göka, iki yıldan beri, Salı akşamları Arjantin<br />
Felsefe Okulu’nda hocalık yapmaktadır. 2006<br />
Ocak ayından beri, her hafta Cuma geceleri,<br />
TRT-1’de yayınlanan “Konuşuyorum” adlı<br />
programın sunucularındandır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Hüseyin BÜRGE<br />
1955 Kırklareli doğumlu. İlkokulu<br />
Kırklareli’nde, orta öğretimi Edirne<br />
İmam Hatip Lisesinde okudu. Yüksek<br />
tahsilini İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde<br />
tamamladı. 1986 yılına kadar Konya Ermenek<br />
Göktepe Lisesi’nde, 27 Mart 1994 Yerel<br />
Seçimlerine kadar İstanbul Bayrampaşa Tuna<br />
Lisesi’nde öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde<br />
bulundu. 1989 yılında İstanbul’da yılın en<br />
iyi öğretmeni seçildi. Dil eğitimi için bir müddet<br />
yurt dışında bulundu.<br />
Mahalli İdareler Enstitüsü tarafından 1993 yılında<br />
verilen şehir planlaması, belediyecilik ve<br />
yöneticilik programlarını başarıyla tamamladı.<br />
Bayrampaşa Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanlığı,<br />
Fenerbahçe Spor Kulübü Kongre Üyeliği,<br />
Türk Dünyası Belediyeler Birliği Başkan Vekilliği<br />
gibi çok sayıda sosyal amaçlı dernek ve<br />
vakıflarda aktif görevlerde bulundu.<br />
27 Mart 1994 Yerel Seçimlerinde Refah Partisinden<br />
Bayrampaşa Belediye Başkan Adayı<br />
olarak katıldı ve Belediye Başkanı seçildi. 18<br />
Nisan 1999 Yerel Seçimlerinde tekrar Fazilet<br />
Partisinden Bayrampaşa Belediye Başkanı<br />
seçildi. 28 Mart 2004 Yerel Seçimlerinde ise<br />
Adalet ve Kalkınma Partisinden Bayrampaşa<br />
Belediye Başkanı olarak seçildi ve halen görevini<br />
sürdürmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.<br />
İngilizce ve Arapça biliyor.<br />
227
228<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
İbrahim ALTAN<br />
1964 yılında İstanbul’da doğdu. Marmara<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun<br />
oldu. Marmara Üniversitesi Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü’nde “İslâm Tarihinde Sicilya<br />
Adası’nın Yeri” adlı tez konusu ile Yüksek<br />
Lisansı’nı tamamladı. Sakarya Üniversitesi’nde<br />
görev yaptı. Alanı ile ilgili olarak ansiklopedi,<br />
bilimsel dergi ve gazetelerde yayınlar yaptı.<br />
Ülkemizi derinden sarsan 17 Ağustos 1999 depremiyle<br />
birlikte Deniz Feneri Derneği çalışmalarına<br />
katıldıktan sonra, 2000 yılında Dernek<br />
yönetimine seçildi. Halen Yönetim Kurulu’nda<br />
Genel Sekreter olarak görev yapmaktadır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
İsmail KARAGÖZ<br />
13 Nisan 1951 tarihinde Bolu İli Gerede<br />
İlçesinde doğdu. 1965–1966 yıllarında<br />
İstanbul’da hafızlığını tamamladı.<br />
1972–1973 eğitim-öğretim yılında Ankara<br />
İmam-Hatip Okulu ve Yıldırım Beyazıt Lisesinden<br />
mezun oldu. 1979 yılında Ankara İlahiyat<br />
Fakültesi’ni okul birincisi olarak bitirdi.<br />
1980–1983 yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
İstanbul Haseki Eğitim Merkezi üçüncü dönem<br />
müftü ve vaizler ihtisas kursunu tamamladı.<br />
1994 tarihinde “Kur’ân’da Zulüm Kavramı”<br />
adlı doktora çalışması Ankara İlahiyat<br />
Fakültesi’nde pekiyi derece ile kabul edildi.<br />
1998 tarihinde Marmara Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi’nde tefsir doçenti oldu.<br />
1973 tarihinde Ankara’da imam-hatiplik görevine<br />
başladı. 1979–1980 yıllarında Bartın<br />
Ulus; 1983–1984 yıllarında Samsun Havza<br />
İlçesinde Müftülük yaptı.1984–1987 yıllarında<br />
Almanya’da din görevlisi olarak bulundu.1988<br />
yılında müfettiş yardımcısı; 1991 yılında müfettiş<br />
oldu. 2000 tarihinde yapılan Din İşleri<br />
Yüksek Kurulu üyeliği seçimini kazandı ve bu<br />
görevine, 2001 yılında başladı. 2007 yılında Diyanet<br />
İşleri Başkanlığı iç denetçisi oldu.<br />
İsmail Karagöz’ün; yayınlanmış 22 kitabı, 200<br />
civarında makalesi; ulusal ve uluslar arası şura,<br />
kongre ve sempozyumlarda sunulmuş tebliğleri<br />
vardır. Yurt için ve yurt dışında iki yüz civarında<br />
konferans verdi. Yere ve ulusal televizyonlarda<br />
yüzlerce dini içerikli programa katıldı.<br />
229
230<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
İrfan EROL<br />
1961 de Niğde de doğdu. 1985 yılında Ankara<br />
Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde<br />
veteriner hekim olarak yüksek lisansını<br />
tamamladı. 1991 yılında almanyada Institut<br />
f. Lebensmittelhygiene der Veterinaermedizinischen<br />
Fakultaet, der Freien Universitaet’<br />
de doktorasını tamamlayan Erol, 1993’te<br />
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde<br />
doçent,1999 profesör oldu.<br />
Temel uzmanlı alanları Gıda mikrobiyolojisi<br />
ve moleküler mikrobiyoloji, halk sağlığı, AB M<br />
evzuatı’dır.<br />
Araştırma konuları arasında Salmonella, Listeria,<br />
E. coli O157:H7, IMS, PCR, PFGE, asit<br />
rezistant, virülens karakterizasyonu yer almaktadır.<br />
Çeşitli kurum ve kuruluşlarda danışmanlık<br />
hizmeti vermektedir.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Jon OPLINGER<br />
1944’de Akron, Ohio (ABD)’ de doğdu.<br />
Jon Oplinger yüksek lisansını antropoloji<br />
konusunda yaptı. Doktorası Kent<br />
State Üniversitesi’nden sosyoloji üzerinedir.<br />
Geçen 25 yıl zarfında, her iki disiplinde de<br />
Farmington’daki University of Maine’de dersler<br />
verdi. Kendisini karşılaştırmalı sosyolog<br />
olarak kabul eder. Kuzey Amerika ormanlık<br />
bölge arkeolojisi, askeri sosyoloji ve sapma sosyolojisi<br />
konularında yayımlar yaptı. Küreselleşme<br />
sorunlarına Sembolik etkileşimci perspektifi<br />
uygulanması onun devam eden ilgisidir.<br />
Özellikle Konya şehrinin antik değeri üzerine<br />
odaklanmıştır. Çeşitli makale ve sunumlarının<br />
yanında, iki kitap yazmıştır. Bunlar, The Politics<br />
of Demology 1990 (Asssociated University<br />
Presses) ve Quang Tri Cadence (1993 Macfarland<br />
Inc.)’dir.<br />
231
232<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Kemal HABİB<br />
1979 yılında mezun olmuştur. “Azınlıklar<br />
ve İslâmiyet’in Siyasal Deneyimi,<br />
Osmanlıların Deneyimleri,” hakkında<br />
tez hazırlayarak aynı fakülteden 1995 yılında,<br />
siyasal bilimlerden Yüksek Lisans diplomasına<br />
haiz olmuştur. Yine aynı fakülteden, “ Türkiye<br />
de İslâm ve siyasi partiler, 1983 – 1997 Refah<br />
deneyiminin durumu ” konusunda tez hazırlayarak,<br />
2006 yılında, Siyasal Bilimlerinde Doktora<br />
Diplomasına nail olmuştur.<br />
Ayn Shams Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,<br />
Arapça Edebiyat Bölümünde Yüksek Lisans<br />
Öğrenimini görerek, 1992 yılında bu bölümden<br />
mezun olup Arapça dilinde kitaplar yazmıştır.<br />
En önemli eserleri ise: Yüzleşmeden Gözden<br />
Geçirmeye İslâmi Hareket, İslâmi Hareket ve<br />
Amerikan Stratejisinde Değişiklikler, Nebevi<br />
Devletinin Başlangıcından Osmanlı Devletinin<br />
Düşmesine Dek (662 – 1908) Azınlıklar ve<br />
İslâm Deneyiminde Siyaset.<br />
Birçok önemli Arap gazetelerinde yayınlanmış<br />
yazıları, yüzlerce çalışmaları ve söyleşileri bulunmaktadır.<br />
En önemlileri ise: Net Al – Arabia.<br />
Cezire Sitesinde düzenli olarak yazılar<br />
yazmaktadır, yayınlanan en önemli yazılarından,<br />
Hayat ve Orta Doğu ve alıntılar.<br />
Dünyaca ünlü Televizyon Kanallarında söyleşileri<br />
bulunmaktadır, en önemlileri ise: CNN<br />
Televizyonunda yayınlanan God’s Muslim<br />
Warriors programında söyleşi. Al-Cazira ve Al-<br />
Arabia gibi, Birden fazla Arap televizyonunda<br />
yorum yapmaktadır. Bağımsız, Mısırlı araştırmacı<br />
ve düşünce adamıdır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Kemal SAYAR<br />
1966 da Ordu da dünyaya geldi. İlkokulu<br />
1976 da, Zonguldak 27 Mayıs İlkokulunda,<br />
Liseyi 1983 de Eskişehir Anadolu<br />
Lisesinde bitirdi. 1989 da Hacettepe Üniversitesi<br />
İngilizce Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.<br />
1995’te Marmara Üniversitesi’nde Psikiyatri<br />
uzmanı oldu. 2000 yılında Psikiyatri Doçenti<br />
unvanını aldı.<br />
1989-1995 yılları arasında Marmara Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesinde, 1997-1998’de Vakıf Gureba<br />
Eğitim Hastanesi’nde, 1998-1999’de Çorlu Asker<br />
Hastanesinde görev yaptı. 2000-2004 yılları<br />
arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde<br />
Doçent olarak çalıştı. 2004’ten beri Bakırköy<br />
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde görev<br />
yapmaktadır.<br />
233
234<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Mahmut KAYA<br />
1945 tarihinde Artova doğumludur. Lisans<br />
Eğitimini İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Arap-<br />
Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümünde;<br />
Doktora Eğitimini ise 1973-1979 tarihlerinde<br />
İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-<br />
İslam Düşüncesi Tarihi Bölümünde tamamlamıştır.<br />
Doktora Tez Konusu ise İslâm Kaynakları<br />
Işığında Aristoteles ve Felsefesi’dir.<br />
1982 yılında Yardımcı Doçent, 1986 yılında<br />
Doçent, 1992 yılında ise Profesör olmuştur.<br />
Türk-İslam Düşünce Tarihi Anabilim Dalı<br />
Başkanı ve İslam Araştırmaları Merkezi Müdürü<br />
görevlerinde bulunmuştur.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Mehmet GÖRMEZ<br />
1<br />
Ocak 1959’da Nizip-Gaziantep’te doğdu.<br />
İlk öğrenimini Nizip’te, orta öğrenimini<br />
Gaziantep’te tamamladı. 1983’te<br />
Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde<br />
yüksek öğrenime başladı. 1987’de yüksek öğrenimini<br />
tamamlayarak, Ankara Üniversitesi<br />
İlâhiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Bölümü<br />
Hadis Anabilim Dalında yüksek lisansa<br />
başladı. Kırıkkale ve Ankara’da Diyanet İşleri<br />
Başkanlığına bağlı olarak memuriyet görevlerinde<br />
bulundu. 1988’de bir yıl süreyle Milli<br />
Eğitim Bakanlığının tahsis ettiği bursla Kahire<br />
Üniversitesinde inceleme ve araştırmalarda<br />
bulundu. 1990’da “Musa Carullah Bigiyef, Hayatı,<br />
Fikirleri ve Eserleri” adlı tezi ile yüksek lisansını<br />
tamamladı. 1990’da başladığı Doktora<br />
öğrenimini, 1995’te “Sünnet ve Hadisin Anlaşılması<br />
ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu”<br />
adlı teziyle tamamladı. Doktora çalışması,<br />
1996’da Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları<br />
Birincilik Ödülü aldı. 1995-1997 yıllarında<br />
Ahmet Yesevi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinde<br />
dersler verdi. Anadolu Üniversitesi<br />
İlâhiyat önlisans programının hazırlanmasında<br />
görev aldı. 1997-1998 yıllarında inceleme ve<br />
araştırmalar yapmak üzere İngiltere’de bulundu<br />
1998’de yardımcı doçent, 1999’da doçent,<br />
2006’da profesör unvanını aldı. 2001-2003 yıllarında<br />
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesinde<br />
dersler verdi. Hâlen Ankara Üniversitesi<br />
İlâhiyat Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi<br />
Eğitim Fakültesinde derslerine devam etmekte<br />
ve derslerini TRT 4 aracılığı ile de sürdürmektedir.<br />
13.08.2003’te Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığı<br />
görevine atandı.<br />
235
236<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Mehmet Mahfuz SÖYLEMEZ<br />
1963 yılında Solhan’da doğdu. 1983 yılında<br />
Ankara Ü. İlahiyat Fakültesinde Mezun<br />
oldu. Yüksek Lisans ve Doktorasını<br />
Ankara Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam<br />
Tarihi Anabilim dalında yaptı. Halen Hitit<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslam Tarihi<br />
ve Sanatları Bölümünde öğretim üyesi ve aynı<br />
zamanda da bölüm başkanıdır
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Malezya Uluslar arası İslam Üniversitesinde<br />
öğretim üyesi. Yayımlanmış<br />
birçok makale ve telif çalışması bulunmaktadır:<br />
1- Muslims in Great Britain.<br />
Mohd. Mumtaz ALİ<br />
2- A Comprehensive Bibliography [Booklet],<br />
Islamic Foundation. U.K,1990<br />
3 - The Concepts of İslamic Ummah and Shariah:<br />
Contemporary Methodological İssues,<br />
Pelanduk Publications, P.jj.,1992<br />
237
238<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
M. Said ŞİMŞEK<br />
1951 yılında Mardin’de doğdu. İlkokulu<br />
Şanlı Urfa iline bağlı Ceylanpınar ilçesinde<br />
okudu. Orta öğrenimine Mardin<br />
İmam-Hatip Lisesi’nde başladı ve Diyarbakır<br />
İmam-Hatip lisesi’nde bitirdi. 1973 yılında da<br />
Erzurum Yüksek İslam Enstitüsünden mezun<br />
oldu. Diyanet İşleri başkanlığına bağlı olarak<br />
vaizlik ve İmam-Hatip Lisesi Meslek dersleri<br />
öğretmenliği yaptı. 1977 yılında Konya Yüksek<br />
İslam Enstitüsü’nde akademisyenlik hayatına<br />
başladı. 1994 yılında Tefsir Profesörlüğü unvanını<br />
aldı. Halen Selçuk Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi’nde Tefsir Anabilim dalında öğretim<br />
üyesi görevini yürütmektedir.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Mustafa İSLÂMOĞLU<br />
28 Ekim 1960 Develi’de doğdu. İlk ve orta<br />
eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Aynı dönemde<br />
babasından klasik usulde Sarf-<br />
Nahiv okudu. Yüksek İslam Enstitüsü’nde<br />
başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi<br />
Şeri’a İslamiyye Fakültesi’nde sürdürdü.<br />
Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi<br />
(1982-1989) ve Dergah’ta yayımladı. İlk makaleleri<br />
Milli Gazete (1980) ve Yeni Devir’de<br />
(1982-83) çıktı. Üniversiteler arası şiir yarışması<br />
1. ve 2.lik ödüllerini aldı.<br />
Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık<br />
Dergi Yayınları arasından 1987’de çıktı. Değişik<br />
coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle<br />
yaptığı söyleşiler Eksen Yayınları tarafından<br />
Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı<br />
(1989).<br />
Kahire’de eğitim için bulunduğu yıllarda bir<br />
yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan<br />
da dersler verdi. İlk araştırma ürünü olan<br />
İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada<br />
kaleme aldı (1990). Yine ilk deneme eseri<br />
Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı.<br />
Aynı dönemde Safinaz Kazım’ın fî Mes’eti’s-<br />
Süfur ve’l-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü<br />
adıyla Türkçe’ye kazandırdı (1990). İlk<br />
cildini Kahire’de diğer ciltlerini döndükten<br />
sonra Türkiye’de kaleme aldığı Anadolu İslami<br />
Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler<br />
ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı<br />
(1991-1993). Bu serinin ilk cildini Hasan<br />
Ali Beyyumi ile birlikte Arapça’ya çevirdi. Bu<br />
çeviri Daru’z-Zehra tarafından Cuzuru’l-<br />
Hareketi’l-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı<br />
(Kahire-1994).<br />
239
240<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü<br />
adlı eseri 1994’te okuruyla buluştu.<br />
Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler<br />
I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı<br />
(1995, 1998).<br />
Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Yasîn<br />
adıyla yayımladı (1991). Daha sonra<br />
tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı<br />
(1996). Kahire’de verdiği tefsir derslerini,<br />
bir “konulu tefsir” örneği olan Adayış<br />
Risalesi’nde bir araya getirdi (1992).<br />
1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü<br />
başlattığı tefsir dersleri 15 yıldan beri devam<br />
etmektedir. Aynı dersler www.tefsirdersi.com<br />
adlı siteden canlı olarak yayımlanmaktadır.<br />
Yine 1998 yılında başlayan<br />
Tefsiru’l-Kur’an Te’vilu’l-furkan adlı<br />
görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio)<br />
tefsir projesinde bugüne kadar 170 ders<br />
yayımlandı. Proje, 200 derste Kur’an’ın<br />
tamamının görüntülü olarak tefsirini hedeflemekte<br />
ve 2008 yılında tamamlanması<br />
öngörülmektedir.<br />
Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli<br />
Meal adı verilen Kur’an’ın Türkçe<br />
tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle<br />
eş zamanlı olarak yürümekte ve birlikte<br />
tamamlanması öngörülmektedir.<br />
Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam<br />
ettiği Yeni Şafak, Anadolu’da Vakit, Akit,<br />
Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi<br />
gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini<br />
Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık,<br />
Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş<br />
Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün<br />
Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin<br />
Işığında isimleriyle kitaplaştı. Kendisiyle<br />
yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir<br />
Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla<br />
yayımlandı.<br />
Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük<br />
ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar<br />
altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz<br />
Goldziher’in De Richtungen der İslamichen<br />
Koranauslegung adlı eserini, Arapça<br />
tercümesinden Türkçe’ye çevirdi. 1997<br />
yılında Human Rights Watch Helmann-<br />
Hammet 1997 ödülünü aldı.<br />
II. Uluslararası Fetih Sempozyumu’nda<br />
sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı<br />
(1997). Mekke’de kaleme aldığı<br />
Hac Risalesi 1998’de yayımlandı. Aralık<br />
2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses<br />
getiren eseri Üç Muhammed’i yayımladı.<br />
Amerika/Atlanta’da verdiği seminerler<br />
Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla<br />
yayımlandı. Bunu Ne Yapmalı-Nasıl<br />
Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı<br />
eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme<br />
aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını<br />
2002’de yayımladı. Allah: Tanımak-<br />
Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış<br />
son kitabıdır.<br />
Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe<br />
ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü<br />
eseri bulunmaktadır. Kitaplarından<br />
bazıları Arapça, Almanca, İngilizce,<br />
Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutça’ya<br />
çevrilip yayımlanmıştır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Murat YILMAZ<br />
1974 İstanbul doğumlu olup aslen Ordu<br />
Mesudiyelidir. İstanbul Üniversitesi<br />
Tarih bölümü mezunu. Yüksek lisansını<br />
Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamladı.<br />
1994 yılından beri İHH İnsani Yardım<br />
Vakfı’nda fiili olarak görev yapmaktadır.<br />
Hâlihazırda vakfın Başkan yardımcılığını ifa<br />
ediyor. Özel olarak vakfın Balkan programlarına<br />
da katılmakta. Sancak ve Kosova isimli iki<br />
kitabı bulunmaktadır.<br />
241
242<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Mustafa ÖZEL<br />
1956 yılında Ağrı’da doğdu. 1974 yılında<br />
Naci Gökçe Lisesinden, 1980 yılında<br />
ise Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler<br />
Fakültesinden mezun oldu. Bankacılık, dış ticaret<br />
ve sanayi sektörlerinde yönetici ve danışman<br />
olarak çalıştı. Dergâh, İzlenim, Kayıtlar,<br />
İlim ve Sanat, İslam, Yedi İklim, İktisat ve İş<br />
Dünyası dergilerinde yazı ve çevirileri yayımlandı.<br />
Halen çeşitli kuruluşlara danışmanlık<br />
yapmakta ve muhtelif yayın organlarında köşe<br />
yazarlığı yapmaktadır.<br />
Eserleri: Amerikan Yüzyılının Sonu, Piyasa<br />
Düşmanı Kapitalizm, Küresel Rekabet (editör),<br />
Stratejik Yönetim ve Liderlik (editör),<br />
İktisat Risaleleri (editör), İktisat ve Din, Tarih<br />
Risaleleri (editör), Devlet ve Ekonomi, Değişim<br />
ve Kriz, İstikbal Köklerdedir, Yöneticilik<br />
Dersleri, Refahlı Türkiye, Müslüman ve Ekonomi,<br />
Liderlik Sanatı.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Mustafa TAYAR<br />
29 Aralık 1962 Ankara’da doğdu. 1984<br />
yılı Haziran Döneminde U.Ü. Veteriner<br />
Fakültesinden mezun oldu. 10.11.1994<br />
tarihinde araştırma görevlisi kadrosunda doktora<br />
öğrenimine başladı. 24.10.1989 tarihinde<br />
doktora çalışmasını tamamladı. 18 Mayıs<br />
1993’de yardımcı doçentliğe atandı. 7.10.1994<br />
tarihinde yapılan Doçentlik Sınavında başarılı<br />
olarak “ÜNİVERSİTE DOÇENTİ” unvanı<br />
ve yetkisini aldı. 12.04.2001 tarihinde Uludağ<br />
Üniversitesi, Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni<br />
ve Teknolojisi Anabilim Dalında Profesörlüğe<br />
atandım. Halen U.Ü. Veteriner Fakültesi<br />
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Bölüm başkanlığı<br />
ve Anabilim dalı başkanlığı görevlerini yürütüyor.<br />
Alanımda 100’ün üzerinde yerli ve yabancı<br />
makale yazdı. 4 adet basılı kitabı mevcut.<br />
243
244<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Nazife ŞİŞMAN<br />
1963 yılında Bolu’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi<br />
İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi<br />
bölümünden mezun oldu.<br />
Yayınlanmış kitaplar: Global Konferanslarda<br />
Kadın Politikaları, Anlatılmamış Öyküler (derleme),<br />
Kamusal Alanda Başörtülüler (röportaj),<br />
“Emanet”ten “Mülk”e: Kadın, Beden, Siyaset,<br />
Küreselleşmenin Pençesi, İslam’ın Peçesi<br />
İngilizce’den Türkçe’ye kazandırdığı eserler:<br />
Martin Lings, Hz. Muhammed’in Hayatı, Seyyid<br />
Hüseyin Nasr, İslam Kozmoloji Öğretilerine<br />
Giriş, Ebu’l A’la el-Mevdûdî, Tefhim’ül<br />
Kur’an (tercüme kurulunda yer aldı), Amine<br />
Vedud-Muhsin, Kur’an ve Kadın.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Nuh YILMAZ<br />
Lise eğitimini Maçka Anadolu Gazetecilik<br />
Lisesi’nde tamamlayarak, 1992<br />
yılında ANKA Haber Ajansı’nda muhabir<br />
olarak gazetecilik hayatına başladı. 2006<br />
yılından beri STAR Gazetesi ve Haber 24’ün<br />
Washington temsilcisi olarak gazetecilik kariyerine<br />
devam ediyor. Aynı gazetede bir süre Washington<br />
Mektubu adı altında köşe yazıları yazdı.<br />
Marmara Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi dalında<br />
başladığı eğitim serüveninde, 1999 yılında<br />
ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde lisans eğtimini,<br />
2001 yılında Bilkent<br />
Üniversitesi, Grafik-Tasarım Bölümü’nde yüksek<br />
lisans eğitimini tamamladı. 2001-2003 yılları<br />
arasında Kanada’da Trent Üniversitesi’nde Kuram,<br />
Kültür ve Siyaset Yüksek Lisans programına<br />
devam etti. 2003 yılından beri George Mason<br />
Üniveristesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde<br />
doktora çalışmalarına devam ediyor. Aralarında<br />
Kültürel Çalışmalara Giriş, Görsel Sanatlarda<br />
Eleştirel Kuram, Sanatçılar için Yazım, Estetik<br />
gibi dersler verdi. Tezire, Anlayış, Birikim ve Yarın<br />
Dergileri başta olmak üzere bir çok makale<br />
yayımladı. Çeşitli derleme kitap ve ansiklopedilerde<br />
makaleleri yayımlandı, bir çok konferansta<br />
tebliğ sundu. Osmanlı İmparatorluğu Ansiklopedisi<br />
başta olmak üzere çeşitli yabancı yayınlarda<br />
bulundu. Çağdaş sanat sergi katalogları için İngilizce<br />
sanat eleştirileri yazdı. Vadi Yayınları’ndan<br />
çıkan Bobby Sayyid’in Fundemantalist Korku ve<br />
Küre Yayınları’ndan basıma hazırlanan Oliver<br />
Leaman’ın İslam Estetiği adlı kitapları çaşta olmak<br />
üzere çeviriler yaptı. İlgi alanları görsel çalışmalar,<br />
eleştirel kuram, göstergebilim, Avrupa<br />
merkezci düşüncesinin eleştirisi ve Müslümanlarda<br />
siyasal özneliğin imkanlarıdır. Halen Washington<br />
DC’de yaşayan Yılmaz, çok iyi derecede<br />
İngilizce ve orta düzeyde Fransızca bilmektedir.<br />
245
246<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Orhan KENASARI<br />
1953 Yılında Malatya’da doğdu. İlk ve<br />
Orta öğretimini Malatya’da tamamladı.<br />
İzmir İlahiyat Fakültesinden (o günkü<br />
adıyla; İzmir Yüksek İslam Enstitüsü) 1977<br />
yılında mezun oldu. Muhtelif okullarda öğretmenlik<br />
yaptı. Orta seviyede Arapça ve İngilizce<br />
bilmektedir. www.fikiryorum.net isimli<br />
elektronik derginin genel yayın yönetmenliğini<br />
yapmaktadır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Ömer ÇETİN<br />
1964, İzmir Ödemiş doğumludur. 1977<br />
yılında 50. Yıl İlkokulu’nda, 1980 yılında<br />
Ödemiş Ortaokulu’nda, 1983 yılında<br />
Ödemiş Lisesi’nde eğitimini tamamladı.1988<br />
yılında İstanbul Üniversitesi Veterinerlik<br />
Fakültesi’nden mezun oldu. 1988-1993 yılları<br />
arasında İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri<br />
Enstitüsü, Besin Hijyeni ve Teknolojisi<br />
Anabilim dalı’nda “ Sütlü Çikolata Üretiminde<br />
Uygulanan Teknolojik İşlemlerin Mikrobiyolojik<br />
Kaliteye Etkisi Üzerine Araştırmalar”<br />
isimli tezini sunmuştur. 1997 yılında İstanbul<br />
Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Besin Hijyeni<br />
ve Teknolojisi Anabilim Dalı’nda doktorasını<br />
tamamlayıp 2000 yılında yardımcı doçentlik<br />
ünvanı almıştır. Veteriner Gıda Hijyenistleri<br />
Derneği, İstanbul Veteriner Hekimleri Odası,<br />
Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’ne üyelikleri<br />
mevcuttur<br />
247
248<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Sadık EMECEN<br />
1973 tarihinde Giresun’un Eynesil kazasında<br />
dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini<br />
Eynesil’de tamamladı. 1990 tarihinde<br />
Eynesil İmam- Hatip Lisesini bitirdikten sonra<br />
üniversite imtihanlarına girdi ve Marmara<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandı. 1995<br />
yılında İlahiyat Fakültesini bitirdi. 2001 yılında<br />
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis<br />
Ana Bilim Dalı’nda “İbn Cüreyc’in Hayatı ve<br />
Hadis İlmindeki Yeri” isimli teziyle Yüksek Lisans<br />
Eğitimini tamamladı. 1995 ile 2004 yılları<br />
arasında değişik vakıf ve şirketlere bağlı özel<br />
eğitim kurumlarında yönetici olarak görev yaptı.<br />
2004 yılında Kimse Yok Mu Dayanışma Ve<br />
Yardımlaşma Derneği’nde çalışmaya başladı<br />
ve derneğin değişik kademelerinde görev aldı.<br />
Halen Şubeler ve Sosyal İnceleme Koordinatörü<br />
olarak görevini sürdürmektedir.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Şinasi GÜNDÜZ<br />
Dr. Gündüz 1984 yılında Ankara<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde<br />
lisans eğitimini tamamladı. İngiltere<br />
Durham Üniversitesi Şarkiyat Bölümü’nde<br />
yüksek lisansta araştırma öğrencisi olarak çalıştı<br />
ve Manchester Victoria Üniversitesi Ortadoğu<br />
Projeleri Bölümü’nde doktorasını tamamladı.<br />
2003’te İstanbul Üniversitesi Dinler<br />
Tarihi Bölümü’nde profesör olarak göreve<br />
başladı. Aynı fakültenin Felsefe ve Dini Bilimler<br />
Bölümü’nde başkanlık görevine devam<br />
etmektedir. Bu sıfatla, üniversite öğrencilerine<br />
ve mezunlarına zıt görüşler, Gnostic dinler,<br />
Hıristiyanlık dini ve erken tarihi, dinler arası<br />
diyalog, karşılaştırmalı dinler ve dini çeşitlilik<br />
ve çelişkiler konularında konferanslar vermektedir<br />
ve bu alanlarda çok sayıda yayımlanmış<br />
çalışması mevcuttur.<br />
249
250<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Vecdi AKYÜZ<br />
1955 yılında Kırklareli’nin Üsküp beldesinde<br />
doğdu. İlkokulu aynı yerde bitirdi.<br />
1971’de Tekirdağ İmam-Hatip Lisesi<br />
orta kısmından, 1974’te İstanbul İmam-Hatip<br />
Lisesi’nden, 1978’de İstanbul Yüksek İslam<br />
Enstitüsü’nden mezun oldu. Diyanet İşleri<br />
Başkanlığı taşra teşkilatında çeşitli görevlerde<br />
bulundu. 1979’da Kastamonu/Azdavay ilçe<br />
müftüsü, 1979-1983’te Tekirdağ’da, 1984’te<br />
İstanbul/Eminönü’nde müftülük murakıbı<br />
olarak görev yaptı. 1985 yılında Marmara<br />
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okutman<br />
olarak göreve başladı. 1989’da MÜ Sosyal<br />
Bilimler Enstitüsü’nde Emeviler’in Kuruluş<br />
Dönemi’nde İslam Kamu Hukukunun Gelişmesi<br />
adlı doktora tezini tamamladı. 1992’de doçent,<br />
2001’de de profesör oldu. Halen M.Ü. İlahiyat<br />
Fakültesi’nde İslam Hukuku öğretim üyesi<br />
olarak görev yapmaktadır.
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Waleck S. DALPOUR<br />
Dr. Shahrokh Dalpour, Fransa’da Maine<br />
Üniversitesi’nde işletme profesörüdür.<br />
Lisans eğitimini İran’da Ekonomi<br />
ve İş Hukuku’nda aldı. İşletme mastırını<br />
ise Northern Colarado Üniversitesi Yönetim<br />
ve Strateji bölümünden aldı. Aynı zamanda,<br />
Idaho State Üniversitesi’nde ve Northern Colarado<br />
Üniversitesi’nde Uluslar arası Ticaret<br />
ve Uluslar arası İnsan Kaynakları üzerine iki<br />
post doktora yaptı. Shahrokh ticaret ve yönetim<br />
üzerine çeşitli dersler vermektedir. Hemen<br />
her yıl Fransa’da Universite du Maine at<br />
Lemans’de dersler vermektedir. Aynı zamanda<br />
Türkiye, Rusya ve Çin’deki üniversitelerle ortaklaşa<br />
çalışmaktadır. NAFTA, EU/EURO,<br />
WTO, U.S ticaret politikaları ve Türk ekonomisi<br />
Shahrokh’un araştırma, sunum ve yayım<br />
alanlarıdır.<br />
251
252<br />
ULUSLARARASI KURBAN SEMPOZYUMU<br />
Yasin AKTAY<br />
1990’da ODTÜ Sosyoloji Bölümünden mezun<br />
oldu.1993’te, Political and Intellectual<br />
Disputes on the Academisation of Religious<br />
Knowledge isimli tezi vererek, yüksek Lisans;<br />
1997’de, Body, Text, Identity: The Islamist Discourse<br />
of Authenticity in Modern Turkey isimli tezle<br />
aynı bölümden doktora aldı. 1999 Kasım’ında<br />
Uygulamalı Sosyoloji anabilim dalında Doçent<br />
oldu.<br />
Türkiye Bilimler Akademisi’nin 2001 yılı Doktora-<br />
Sonrası bursuyla University of Utah bünyesinde<br />
Mormonların iş Ahlakı ile Anadolu’daki yeni<br />
girişimcilerin iş ahlakları arasında karsılaştırmalı<br />
bir çalışma yaptı. 2003-2004 Öğretim yılında<br />
ABD’de University of Maine’de Sosyal Sorunlar<br />
ve Sosyal Değişim ile Orta Doğu Sosyolojisi dersleri<br />
verdi.<br />
1992-2000 yılları arasında Vadi Yayınları Genel<br />
Yayın Yönetmenliğini yaptı; 1991’den beri yayımlanmakta<br />
olan Sosyal Bilimler, Düşünce ve<br />
Siyaset dergisi Tezkire’nin Genel Yayın Yönetmenliğini;<br />
2003 yılından beri yayımlanmakta<br />
olan Sivil Toplum Dergisi’nin Eş-Editörlüğünü<br />
yürütüyor..<br />
2005 yılında Kurumlar Sosyolojisi Anabilim dalında<br />
Profesör olan Aktay, halen Yeni Şafak Gazetesinde<br />
de yazmaktadır.<br />
Sosyoloji, yorumsamacılık, siyaset ve siyaset felsefesi,<br />
toplumsal değişim üzerine bir çok kitap ve<br />
makalesi bulunmaktadır.<br />
Kitaplarından bazıları: Postmodernizm ve İslam,<br />
Küreselleşme Ve Oryantalizm (A. Topçuoğlu ile,<br />
1996); Din Sosyolojisi (M. Emin Köktaş’la, 1998);<br />
Türk Dininin Sosyolojik İmkanı (1999); Modern<br />
Türkiye’de Siyasi Düşünce, 6. Cilt-Islamcılık<br />
(editör. 2004)
Oturum Başkanları / Bildiri Sunanlar<br />
Yusuf BEYAZIT<br />
1962 doğumlu olan Yusuf BEYAZIT,<br />
evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce bilmektedir.<br />
1990 yılında Ankara Üniversitesi<br />
Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur.<br />
Yüksek lisansını, 1991-1992 yıllarında Türkiye<br />
Orta Doğu Amme İdare Enstitüsü Kamu Yönetimi<br />
alanında Milli Eğitim Bakanlığı’nın<br />
Yeniden Yapılandırılması konusunda yapmıştır.<br />
1987-1992 yılları arasında Milli Eğitim<br />
Bakanlığı’nın çeşitli kademelerinde yöneticilik<br />
yapmıştır. 1991-1994 yılları arasında serbest<br />
avukatlık yapmıştır. 1994-1997 yılları arasında<br />
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Encümen<br />
Müdürü olarak,1997-2000 yılları arasında da<br />
ise Emlak ve İstimlak Dairesi Başkanı olarak<br />
görev yapmıştır. 2000-2002 yılları arasında<br />
İSKİ 1. Hukuk Müşaviri olarak çalışmış,<br />
2003 yılından itibaren Vakıflar Genel Müdürü<br />
ve Vakıflar Bankası Yönetim Kurulu Başkanı<br />
olarak çalışmaktadır. Çeşitli dergi ve gazetede<br />
emlak ve eğitim konularında yayımlanmış makaleleri<br />
mevcuttur.<br />
253
NOTLAR
Notlar<br />
255
256<br />
Notlar