Yasemin Evcim
© Yasemin Evcim
Gece

Şimdi Neredeler: Yasemin Evcim

Şimdi Neredeler serisi bir efsane ile veda ediyor. 90’larda Gece Jimnastiği ile televizyonda yıldızlaşan Yasemin Evcim, milli sporculuk dönemini, Amerika ve Fransa yıllarını, şimdiki hayatını anlattı.
Yazar: Melis Danişmend
11 dakikalık okuma itibarıyla yayında
İki sene önce başladığım ‘Şimdi Neredeler’ serisi, röportaj kariyerim boyunca en çok yapmak istediğim işlerden biriydi. Şansım yaver gitti, listemdeki neredeyse herkese ulaştım (kabul etmeyen ya da son dakikada yan çizen bir-iki kişi hariç). 80’li ve 90’lı yıllarda çok popüler olan, zihnimizde derin izler bırakan isimlerdi hedefimdekiler. TRT’de İngilizce dersi veren Zülal Balpınar, Mega Hafıza ile ezber tekniği konusunda çığır açan Melik Duyar, ‘yılanlı kadın’ Tuğçe San, AF’ın karizmatik solisti Asrın Tuncer, Rock Market’in yaratıcısı Şener Yıldız, ‘Ben sizin babanızım’ diyen Barbaros Hayrettin, artık San Francisco’da ünlü bir burger restoranının sahibi Cemali, 90’ların en sempatik pop şarkıcılarından Mansur Ark, Gerçek Kesit’in unutulmaz Sarı Bıyık’ı Cahit Kaşıkçılar, 80’ler TRT’sinde Uzaylı Zekiye ile çığır açan Seden Kızıltunç… Röportajların tamamı çok samimi, çok eğlenceli geçti. Eski Türkiye’ye ait bir kibarlığa, içtenliğe sahip bu ünlü isimlerle bir araya gelmek beni ziyadesiyle mutlu etti. Okur yorumlarından anladığım kadarıyla da hepimizin çocukluğumuza ya da ilk gençliğimize dair sayısız anıyı hatırlamamıza vesile oldu.
2019 yılıyla birlikte bu seri de sona ererken final röportajı için aklımda tek isim vardı: 90’ların başında Star TV’de gece yarısı ekrana gelen Gece Jimnastiği’nin unutulmaz dansçısı Yasemin Evcim. Fransa’da yaşadığını biliyordum, daha fazlasıyla ilgili bir fikrim yoktu. Röportajlarımın çoğunda olduğu gibi Instagram üzerinden kendisine ulaştım. Çok kibar şekilde yanıtladı mesajımı ve birkaç gün içinde Ortaköy sırtlarındaki Yooistanbul sitesinde bir araya geldik. Daha karşılaşır karşılaşmaz bana sarıldı ve sürekli gülümseyerek, heyecan içinde anlatmaya başladı. Gördüğüm en sıcak, hayat dolu kadınlardan biri Yasemin Evcim. Hemen tanıştığı anda size, “Kuzum” diyen, uzun süre yurtdışında kalması sebebiyle bir şeye cevap verirken ağzından tatlı “no no”lar kaçıran, her an öğrenmeye hevesli, şu an emlak sektöründe Keller Williams’da çalışan, yaşama dört elle sarılan biri. Sitenin bahçesinde çaylarımızı yudumlayıp onun ikram ettiği çikolatalardan yerken sohbet etmeye başladık.
Kaç zamandır peşinizdeydim, Instagram sağ olsun sizi buldum. Şu anda Yooistanbul’dayız. Burada ne yapıyorsunuz? Ben Fransa’da olduğunuzu zannediyordum.
18 seneden fazla süredir Fransa’dayım, ondan önce bir süre Amerika’da yaşadım ama sürekli gidip geliyordum İstanbul’a. Ailem de burada. Buranın, Yooistanbul’un benim için manevi değeri çok büyük. Dört kız kardeşiz biz. Bir kız kardeşimde beyin tümörü çıktı, benim en yakın olduğum insandı, Evren. Üç defa beyin tümörü ameliyatı oldu; kemoterapi, radyoterapi geçirdi. Burada ona ufak bir terapi alanı yapıldı. Fakat ne yazık ki sonsuzluğa gönderdik onu. Beni hayatta en çok zorlayan şeydi, hayatımda yaşadığım en zor zamanlar, o çaresizlik… Bazen görüyorum, böbreğini verip kurtarıyorlar kardeşlerini ya da sevdiklerini. Diyorum, ‘Ne kadar şanslısınız, ben beynimi verip kardeşimi kurtaramadım.’ Bu sebepten burada o terapileri almış olması, burayı yapanların maneviyatını da gösteriyor. Benim için huzur verici, değerli bir yer.
Ne sebeple Fransa’ya gittiniz?
Şöyle ki, iki kızım var. Amerika’da doğdular ve bir süre orada okudular, sonra Türkiye’ye döndük. Kızlarım Ankara’da okula başladı, ben de Bilkent’te İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Orası biter bitmez Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde Fransızca okudum. Dünya kültürüne hayran bir insanım. Avrupa’nın o tarihi dokusu beni çok cezbetti. Sonrasında sinema master’ı da yaptım Fransa’da. Kültürel organizasyonlar şirketi kurduk orada. Kültürel bir köprü oluşturmak amacıyla Türk elçiliğiyle beraber organizasyonlar gerçekleştirdik.
Amerika’ya niye gitmiştiniz?
Çocuklarım rahatça doğsun, en azından hastanenin önüne gazeteciler doluşmasın diye. 93’te büyük kızım doğdu, 96’da da ikinci kızım.
"Uzun boylu, esnek, sportif bir kızdım, genetik olarak çok şanslıyım"

"Uzun boylu, esnek, sportif bir kızdım, genetik olarak çok şanslıyım"

© Yasemin Evcim

Bayağı boyunuz kadar kızınız var yani.
Hatta geçtiler bile (gülüyor). Benim boyum 1.75. Biz göçmeniz, anne tarafım Makedonya, Üsküp’ten gelmişler. Baba tarafım da Kırım Tatarı. Uzun boylu, esnek, sportif bir kızdım, genetik olarak çok şanslıyım. Tabii hayat yolunda sosyo-ekonomik ya da siyasal olaylardan kaynaklanan zorluklar yaşadım. 80 dönemine denk geldik. Okula gidip gelirken olaylar yaşadık. Annem babam da pek çok konuda çok mücadele ettiler.
Nerede büyüdünüz?
Ankara’da.
Doğumunuz Eskişehir ama değil mi?
Evet çünkü anne tarafım Makedonya’dan Eskişehir’e yerleşmiş. Babamlar da Bursa’ya. Babam Kıbrıs gazisi, tayinleri çıkıyordu, Ankara’ya geldik. Okulda beden eğitimi öğretmenimiz gelip, ‘Sen çok yeteneklisin’ dedi bana. Çünkü ben durduğum yerde iki kat oluyordum. Evde kapılara tırmanan, kapıları ayaklarıyla açan böyle maymunvari bir yaşantım vardı (gülüyor). İlkokul dördüncü sınıfta beden eğitimi öğretmenim seçmelere katılmamı istedi. Bir sene sonra kendi kategorimde birinci oldum, sonra da milli takıma aldılar.
"Spor akademisine girmek üzere başvurdum ‘Göze batarsın’ diye almadılar"

"Spor akademisine girmek üzere başvurdum ‘Göze batarsın’ diye almadılar"

© TRT

Branşınız neydi?
Artistik jimnastik. Sekiz yaşından 16-17 yaşına kadar devam ettim. Jimnastikte uzun boylu olamazsın fazla, daha ufak tefek olman lazım. Boyum uzayınca bitti. Aslında ben spor akademisine girmek üzere başvurdum, milli sporcu olarak girmeye hakkım vardı ama ne yazık ki, ‘Göze batarsın’ diye almadılar. Hayatımın akışını değiştirdiler. Rahmetli Coşkun Evcim vardı, kuzenim. Çok sayılan, sevilen, yakışıklı, sempatik biriydi. Onun bir grubu vardı, festivallerde ve televizyon programlarında dans ediyorlardı. O zamanlar Flashdance filmi çıkmıştı, oradaki kızla benim dans etme stilim hemen hemen aynıydı. Dedi, ‘Yasemin gel bak Ankara’da spor salonunda gençlere festival düzenledik, dans et.’ Ailem önce tereddüt etti ama Coşkun Abime çok güveniyorduk. Öyle öyle dans etmeye başladım. Festivallere gittim, Marmaris’e gittik. Coşkun Abi’nin çevresi beni çok kolluyordu, babam da yanımdaydı, annem de.
Çok paracı ya da ünlü olmak isteyen biri olmadım. Elimden gelenin en iyisini yaptığım için kapıların açıldığını düşünüyorum. Zorlukları aşıp bugünlere gelmek sporcu disiplini, ailemden aldığım sevgi ve toplumda bir şeyler yapma isteğiyle oldu. O zamanki Yasemin’e baktığımda bunları görüyorum.
Yasemin Evcim
Nasıl hissettiriyordu o festivallerde dans etmek?
Bilmediğim bir dünya. Benim böyle çok saf bir tarafım vardır, akıl tarafım da var tabii. Dans etmek benim için sporla aynı şeydi. İnsanlar bana ‘lastik kız’ diyordu.
O lakap oradan geliyor yani?
Evet, televizyon öncesinden. Denise Biellmann vardı, buz patenci. Onun bir hareketi var, ben onu izlemeden önce de yapıyordum, bacağımı yukarı kaldırıyordum. Bir gazeteci onu fark etmiş, gelip çekti. Hürriyet’in baş sayfasına koymuş, ‘Denise Biellmann’ın yaptığını lastik kız Yasemin Evcim de yapıyor’ diye. Ailem çok sevinmişti. Sonrasında medya beni çok destekledi. Aslında bu saflık, çocuklukla bunları yaparken her zaman bir şansım vardı, korunma. Ben zaten sevdiğim şeyi yapıyordum, adım adım gitti. Ailem de beni çok koruyup kolladı. Çok paracı ya da ünlü olmak isteyen biri olmadım. Elimden gelenin en iyisini yaptığım için kapıların açıldığını düşünüyorum. Zorlukları aşıp bugünlere gelmek sporcu disiplini, ailemden aldığım sevgi ve toplumda bir şeyler yapma isteğiyle oldu. O zamanki Yasemin’e baktığımda bunları görüyorum.
"Dans etmek benim için sporla aynıydı. İnsanlar bana ‘lastik kız’ diyordu"

"Dans etmek benim için sporla aynıydı. İnsanlar bana ‘lastik kız’ diyordu"

© Yasemin Evcim

Televizyona geçiş nasıl oldu?
Ben festivallere katılırken özel televizyonlar yoktu. TRT1’den bayramlarda, yılbaşında, özel günlerde teklifler geliyordu, dans ediyorduk. Derken özel televizyonlar açıldı, Star’da değişik orijinal programlar oluyordu. ‘Böyle bir konseptimiz var, dönen bir platform olacak, üstünde dans edeceksin’ dediler. Yapımcılarımız çok değerli insanlardı. Başta biraz düşündüm. Birkaç örnek çekim yaptık, baktık güzel oluyor başladık. Müzikleri, kıyafetleri ben seçtim, koreografileri yaptım.
Şu yeşilliğe, çiçeklere ya da doğada yaşayan canlılara baktığımızda orada bir sansür yok. Biz o dönemde şanslıydık, insanlar daha moderndi. Bir şeyi ne kadar sansürleyip kısıtlarsan o kadar komplike hale getirirsin diye düşünüyorum. Bu toplumsal olaylarda da böyle.
Yasemin Evcim
Ben o dönemi hatırlıyorum ama buraya gelmeden Gece Jimnastiği’ni Youtube’dan tekrar izledim. Şu an öyle bir program yayınlansa 58 milyon TL ceza alır, kanal basılır herhalde. Türkiye’de televizyonculuğun nereden nereye geldiğine de iyi bir örnek bu program. Düşünüyorum da erotik bir tarafı vardı ama bize o kadar da tuhaf gelmiyordu, doğal bir şeydi sanki.
Çok doğru söyledin, doğallık işte. Şu yeşilliğe, çiçeklere ya da doğada yaşayan canlılara baktığımızda orada bir sansür yok. Biz o dönemde şanslıydık, insanlar daha moderndi, 80 darbesinden sonra Turgut Özal’ın yaklaşımıyla Türkiye daha modernleşme yolunda ilerlemeye başladı. İnsanlar bunu doğal algılıyorlardı. Bir şeyi ne kadar sansürleyip kısıtlarsan o kadar komplike hale getirirsin diye düşünüyorum. Bu toplumsal olaylarda da böyle.
Bir yandan çok güzel, seksi, kendine son derece güvenli bir kadın var ekranda. İlk gençliklerini yaşayanlardan yaşını başını almışlara kadar bir sürü erkek sizi heyecanla izliyordu. Yalan mı?
(Gülüyor) Doğru doğru. Geçen gün sağ olsun Okan Bayülgen o kadar tatlı çağırmış ki programda, ‘Yasemin nerdesin?’ diye. ‘Bak bütün bu nesil senin neslin, senin sayende Türkiye’de nüfus patlaması yaşandı’ demiş, ona da sevgilerimi sunuyorum (gülüyor).
Ne hissediyordunuz bütün bunlar olurken?
Ben kendim için ‘seksi’ gibi tanımlamalara girmedim çünkü o zamanlar cinselliği bilmiyordum. Seksi olduğumu da. Şu an çıksam öyle dans edebilir miyim bilmiyorum çünkü utanırım (gülüyor). Her zaman utangaç bir tarafım oldu, orada benim yaptığım, nasıl jimnastikçi mayosunu giyiyor, nasıl Nadia Comaneci’yi biz mayosuyla görüyorduk, öyleydi. Akrobasi bazında yaptığı teknik hareketlerde onu seksi bulmak isteyen de bulabilir. Ama ben o zaman seksiliği daha tanımlamamışım kafamda, öyle bir dönemdeydim. Doğal ve estetik olmasına çalıştım.
"Biraz şeyden mustariptim, basında farklı şekilde yansıtılabiliyordum"

"Biraz şeyden mustariptim, basında farklı şekilde yansıtılabiliyordum"

© Yasemin Evcim

Her akşam mı yayınlanıyordu?
Her akşam.
Ne kadar sürdü?
Herhalde iki-üç sene.
Peki o dönem sizin hayatınız nasıldı? Tüm Türkiye’nin tanıdığı bir isim oldunuz değil mi?
Ondan önce sporcu olarak da tanınıyordum ama nereye gitsem herkes bana çok iyi davranıyordu. Yakından tanıyanlar daha çok seviyordu. Biraz şeyden mustariptim, basında farklı şekilde yansıtılabiliyordum. Söylemediğim sözler çıkabiliyordu, o beni üzebiliyordu. Çok değerli gazeteci arkadaşlarımız röportajlar yaptılar, gayet güzeldi ama arada farklı bir imaj yaratıldığı oluyordu. Benim tabiatımın dışında başka bir Yasemin tanınıyor diye rahatsız oluyordum, ben o değildim. Ama nereye gitsem kimse beni kıskanmazdı mesela kocalarından, sevgililerinden. Beni tanıştırırlardı, hiçbir önyargı yoktu. Hayatlarında böyle var olmak benim için mutluluk vericiydi. Belki zor hayat şartlarında mücadele eden insanlar için böyle değişik, o saatte uyumadan önce bir terapi gibiydi o program.
Sokakta yürürken nasıldı? İmzalar, fotoğraflar?
Tabii tabii. Her tarafta imza (gülüyor). Hayran mektupları gelirdi. Ama mutluluğum tanınmış olmamdan dolayı değildi, önemli olan sevgiydi. Hayatım her zaman sevgi ve maneviyat üzerine kurulu. Oradan vazgeçmem de zaten sevgiyle bağlantılı bir seçim oldu.
Nasıl?
Sevdiğim insanla tanıştım (gülüyor). Çocuklarımın babasıyla. İki evladımız oldu.
"Ben bir şeye adanmışsam en iyisini yapmaya çalışırım"

"Ben bir şeye adanmışsam en iyisini yapmaya çalışırım"

© Yasemin Evcim

Dansı, televizyonu, her şeyi bıraktınız değil mi?
Evet. Doğanın bize bahşettiği annelik duygusuyla tamamen huzurlu olmak istedim. Ben bir şeye adanmışsam en iyisini yapmaya çalışırım. O anda da adandığım duygu annelikti. Çocuklarımı yetiştirmek, onlar için nasıl daha iyi bir anne, toplum için nasıl faydalı bir birey olurum çerçevesinde geçti zamanım. Kızlar lise sona kadar Fransa’da okudular, sonra Londra’da London School of Economics’e gittiler. Şimdi burada aile şirketinde çalışıyorlar.
Yurtdışındaki Türkler sizin o Yasemin Evcim olduğunuzu anladıklarında ne yapıyorlardı?
Bazen, ‘Biz sizi nereden tanıyoruz?’ diyorlardı, ben de, ‘Askerliği nerede yaptınız?’ diyordum (gülüyor). Hiç bahsetmedim çünkü o geçmişte kalmış, artık başka bir sayfa açmışım hayatımda. Onun bana bir avantaj oluşturmasını ya da torpil olmasını istemedim. Benim çalışkanlığım ya da çabamın değerlendirilmesi gerekir. Tabii arada tanıyanlar oluyordu, sağ olsunlar ilgi gösteriyorlardı.
"Evde kapılara tırmanan maymunvari bir yaşantım vardı"

"Evde kapılara tırmanan maymunvari bir yaşantım vardı"

© Yasemin Evcim

Televizyonu özlüyor musunuz?
Sahneye çıktığımda yüzüme ışık geliyordu ya, bazen araba kullanırken farlar geliyor yüzüme, ‘Sahnede miyim?’ oluyorum (gülüyor).
Hiç istiyor musunuz tekrar bir fırsat olmasını?
Yo yo. Bütün yaptığım jimnastikler, iki kat olma, havada uçmalar falan… Kızlarım küçükken arkadaşları eve geldiğinde, ‘Anne bir amuda kalksana!’ diyorlardı, kalkıyordum, dünyanın en mutlu insanı oluyorlardı. Anladım ki, çocuklarımı çok mutlu edebiliyorum o anda (gülüyor). Tabii ki sahnede olmak çok güzeldi ama ben ona doydum, tekrar istemiyorum.
Sürekli gülümseyerek konuşuyorsunuz. Hayatı hep pozitif tarafından algılıyormuşsunuz gibi.
Aslında o gülümsemek benim için dua gibi. Onun içinde umut ve enerji var. Onun yapıcı gücü beni çok duygulandırıyor. Annem kanser oldu, dayımda da beyin tümörü çıktı. Beni ben yapan çalışkanlığım, mücadele gücüm, azmim hep annem sayesinde. Hayatta en büyük aşkım annem. Bu kadar zorluğun içinde, ‘Ben nasıl bu kadar enerjiğim?’ diye düşünüyorum bazen. Bunun doğadan geldiğine inanıyorum. Kız kardeşim yine bir beyin ameliyatından çıkmıştı, yorgun bitap haldeydim, çok üzgündüm. Kız kardeşimin kızının adı da Yasemin, çizgi film izliyorduk, bana baktı, ‘Neden gülmüyorsun?’ dedi. Çok felsefi bir şey oldu o an benim için. O ameliyatlara girerken millet bize delirdi diye bakıyordu çünkü aramızda şakalaşıyorduk. Çünkü o şakalaşmanın, iyimserliğin, umudun içinde sevgi ve onu aşma mücadelesi var. O anı bile ziyan etmeden dolu dolu, huzur içinde geçirme çabası. Benim enerjim buradan geliyor; o umudu kaybetmeme, o çocuksu tarafı asla uyutmama, onun saflığını incitmeme…