You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>TÜRK</strong> <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Folklor genelde Halkoyunları ile eşanlamlıymış gibi kullanılır. Oysa folklor; halkın<br />
geleneğe bağlı maddi ve manevi kültürünü kendine özgü metotlarla inceleyen, derleyen,<br />
araştıran, sınıflandıran ve halk kültürü üzerinde değerlendirmeler yapan bir bilimdir. Kısaca<br />
diyebiliriz ki; Folklor halk oyunlarıyla birlikte diğer öğeleri (gelenek, inanç, türkü vb.) de<br />
kapsayan bir kavramdır. Bu itibarla folklor oynanmaz, halk oyunları oynanır. Çeşitli<br />
bölgelerimizde tarihi ve coğrafi bir gerçek olarak değişik örneklerle gelişen ve çoğalan halk<br />
oyunları geleneği tabiat, insan, yurt sevgisi ve milli bütünlüğün en açık ifadesidir. Halk<br />
oyunları folklor biliminin bir bölümüdür.<br />
Türk Halk Oyunları; Türk Folklorunun önemli bileşenlerinden biridir. Köy ve<br />
kasabalarda oynanan yöresel oyunları ve yöresel kostümleri inceleyen bir bilim dalıdır.<br />
Ayrıca Türkiye’ye özgü ve yeni gelişmekte olan bir sanat dalıdır.<br />
Türk Folklorunun temelini halk oyunları oluşturmaktadır. Bu yüzden de Folklor, Halk<br />
oyunları anlamında kullanılmaktadır.<br />
Fakat bu yanlış bir tanımlamadır.<br />
Folklor bütün halk kültürünü<br />
(yemek, efsane, türkü vb.) kapsayan<br />
bir terimdir. Halkoyunları ise sadece<br />
yöresel dans ve giyimi kapsayan bir<br />
bölümüdür.<br />
Türk Halk Oyunları çeşitlilik<br />
ve kapsam bakımından dünyada en<br />
dikkat çeken folklorik olgulardan<br />
birisidir. Şu kadar ki, Türk Halk<br />
Oyunları derlemeleri hala<br />
bitirilememiştir. Fakat çalışmalar<br />
devam etmektedir. Her köyün<br />
kendine has oyunları olması ve<br />
ekonomik şartlar bunu<br />
güçleştirmektedir.<br />
Türkiye, halk oyunları açısından bir laboratuvar gibidir. Türkiye, köylerde tespit<br />
edilen 4000’in üzerinde oyun ile dünya üzerindeki en zengin oyun karakterine sahip ülke<br />
olarak tanımlanmaktadır. Çünkü bir kültür ve medeniyetler beşiği olan Türkiye’de, hemen<br />
hemen her yöresinde ayrı oyunlar, ayrı giysiler ve ayrı müziklere rastlanmaktadır. Bu da<br />
yurdun bu alandaki zenginliğinin bir göstergesidir.<br />
Halk oyunları; diğer sanat dallarından farklı olarak, ait olduğu toplumun orijinal<br />
karakterlerini taşıyan, fertlerin müşterek duygu düşünce ve davranışlarını sergileyen,<br />
başkasına göre yalnızca güzel, ama kendi içinde ilgilenen kişinin dünyasını aydınlatma<br />
özelliğine sahip bir kültürel kimliktir.<br />
Halk Oyunları içinde barındırdığı melodi, ritim ve hareket yapısı ile bireyin bedensel<br />
ve ruhsal gelişiminde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Birlikte oynamanın<br />
avantajı ile kişiye kaynaşmayı, beraber hareket etmeyi, paylaşmayı ve kendini ifade etmeyi<br />
öğreten Halk Oyunlarının bu özelliklerinden yola çıkarak, uygulanacak etkinliklerle ülkemiz
insanının bireysel gelişiminin yanı sıra toplumsal gelişiminin de sağlanmasına katkıda<br />
bulunmaktır.<br />
YÖRELERE GÖRE <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Belirli Özelliklerine Göre Halk Danslarının Bölümlenmesi<br />
Halk danslarının ortaya çıkış koşullarını ve günümüz toplumundaki yerini kısaca<br />
belirledikten sonra, bu dansların yansıttıkları zengin kültür öğelerine, sunuşlarına, bölgelerine,<br />
belirli ortak özelliklerine göre bölümlenmesinden söz edebiliriz.<br />
Halk danslarının kümelendirilmesinde bir yol olarak bölgesel dağılış ele alınabilir.<br />
Çünkü Anadolu'da kimi dans dalları bölgelere de adını vermektedir. Örneğin Ege, Batı<br />
Anadolu Zeybek Bölgesi; Orta ve Güney Anadolu Halay Bölgesi; Doğu Karadeniz<br />
Horon Bölgesi; Doğu Anadolu Bar Bölgesi; Trakya Hora Bölgesi adını almaktadır.<br />
Ancak bu tür kümelendirmeyi kesin çizgilerle belirlemenin güçlüğü vardır. Öncelikle<br />
dansların bölgeler arasındaki geçişleri göz ardı edilemez. Sözgelişi halay ele alındığında Orta<br />
Anadolu'nun dışında Doğu' da, Kuzey' de ya da başka bölgelerde de rastlamak olanağı vardır<br />
.Dansların değişik nedenlerle bir bölgeden ötekine geçişleri sonucu bir dansı salt bir bölgeye<br />
özgü saymamız da olanaksızlaşır. Bu koşula bağlı kalarak halk<br />
danslarının bölgesel tür özelliğine göre dağılımını kümelendirebiliriz:<br />
ZEYBEK: Zeybek oyunları tek kişi tarafından oynandığı gibi<br />
teklerden oluşan bir daire halinde de oynanmaktadır. Zeybek oyunları,<br />
toplu olarak oynandığı zaman oyuncuların birbirlerine tutunmadan<br />
oynadıkları salma oyunlardır. Bu oyun türüne Ege Bölgesinde rastlanır<br />
Aydın, İzmir, Muğla, Denizli, Bilecik, Eskişehir, Kütahya,<br />
Çanakkale, Kastamonu, Uşak, Manisa, Balıkesir , Burdur ...<br />
HALAY: Toplu, düz dizi biçiminde ve oyuncuların birbirine tutunarak oynadığı<br />
oyun türüdür. Doğu, Güneydoğu ve Orta Anadolu’da davul zurna eşliğinde oynanır. Bitlis,<br />
Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Kahramanmaraş, Gaziantep, Erzurum, Erzincan,<br />
Sivas, Mardin, Muş, Yozgat, Çorum, Adana, Ankara, Siirt, Hatay, Tokat, Şanlıurfa...<br />
HORON: Oyuncuların dizi biçiminde birbirine tutunarak oynadığı<br />
oyunlardır. Doğa yapısının sert ve dağlık oluşu, denizinin ve havasının kararsızlığı horon<br />
oyunlarında göze çarpar Doğu Karadeniz kıyılarında<br />
kemençe veya davul eşliğinde icra edilir Trabzon, Samsun,<br />
Artvin, Ordu, Rize...<br />
Erzincan...<br />
BAR: Toplu olarak ve genellikle düz dizi ya da yarım<br />
ay biçiminde, oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları<br />
disiplinli grup oyunlarına bar denir. Genellikle Doğu ve<br />
Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde icra edilen bir oyun türüdür.<br />
Erzurum, Kars, Ağrı, Artvin, Gümüşhane, Bayburt,
HORA: Bu oyun Bar ve Halaylar gibi el ele ya da kol kola tutuşularak disiplinli bir<br />
biçimde ve dizi halinde oynanmaktadır. Genellikle Trakya’da, kısmen de Marmara’nın doğu<br />
ve güneyinde görülen bir oyun türüdür. Edirne, Kırklareli, Tekirdağ,<br />
Çanakkale...<br />
KARŞILAMA: Karşılama iki kişinin karşılıklı durarak<br />
oynadıkları bir oyun biçimidir. Çiftlerin karşılıklı olarak toplanmalarıyla<br />
bir grup halinde de oynanmaktadır. Kız ve erkek karşılıklı çiftlerin<br />
karşılıklı iki sıra halinde dizilmesiyle bir grup oyunu biçiminde de<br />
sürdürülmektedir. Karşılamalar salma oyunlardır. Oyuncular birbirlerine<br />
tutunmazlar. Bazı karşılamalarda bütün oyuncuların ellerinde birer<br />
mendil bulunur. Genellikle Trakya’da, kısmen de Marmara’nın doğu ve güneyinde görülen bir<br />
oyun türüdür. Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, İzmit, Adapazarı, Çanakkale, Bursa, Bilecik...<br />
KAŞIK: Ellerinde ritim aracı olarak tahta kaşıklar bulundururlar. Güney Anadolu’nun<br />
Akdeniz’e uzanan kesimleri genellikle kaşıklı oyunlar bölgesi olarak gösterilir. Eskişehir ,<br />
Afyon, Kütahya, Bilecik, Kırşehir , Konya, Mersin, Antalya, Bolu, Bursa...<br />
BENGİ: Marmara Bölgesinin güneyinde genellikle Balıkesir dolaylarında görülen bir<br />
oyun türüdür. Balıkesir, Manisa, Bursa, Çanakkale...<br />
MENGİ: Ege bölgesi ve Akdeniz Bölgesinin bazı illerinde bu oyun türüne rastlamak<br />
mümkündür.<br />
TEKE ZORTLATMASI: Bu tür de yine Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde<br />
oynanır. Antalya, Isparta, Alanya v.b.<br />
SEMAH: Genellikle Türk-Alevi topluluklarının özel ayin ve toplantılarında kendi<br />
aralarında yaptıkları törenlerle ilgili oyunlardır. Türkiye’nin hemen hemen her yerinde<br />
semahlara rastlamak mümkündür.<br />
Halk danslarının kümelendirilmesinde izlenebilecek bir yol da<br />
konularına göre ayırımlamadır.<br />
Bu kümelendirme değişik biçimlerde yapılabilir: Örneğin bir<br />
ayırım dansçıların sayı ve cinsiyetine göre yapılandır: Tek kişilik kadın<br />
dansları Estireyim mi (Bolu), Yoğurt (Eskişehir)...; Tek kişilik erkek<br />
dansları Zeybek (Aydın), Misket (Ankara)...; İki kişilik kadın dansları<br />
Ördek (Bolu), Mandalar (Kırklareli)...; İki kişilik erkek dansları Hançer Barı (Erzurum),<br />
Kırka Zeybeği (Eskişehir)...; toplu kadın dansları Güvercin (Erzurum), Çömüdüm<br />
(Kütahya)...; Toplu erkek dansları Coşkun Çoruh (Artvin), Koçaklama (Ağrı)...; Kadın-erkek<br />
karışık danslar Delilo (Elazığ), Dokuzlu (Gaziantep)...<br />
Bir başka ayırım da dansın eşliğinin türkülü Bağ Belleme (Afyon), Çalgılı Bengi<br />
(Balıkesir) ya da suskun Kılıç Kalkan (Bursa) oluşuna dayanmaktadır.<br />
Bir başka ayrımlama biçimi de dans adlarının anlamlarından kaynaklanır:
Yer adı taşıyan danslar Sivas Halayı (Sivas), Tavas Zeybeği (Denizli)...; renk adı<br />
belirten danslar Sarı Zeybek (Antalya), Yeşilim (Konya)...; sayı adı taşıyan danslar Beş Ayak<br />
(Malatya), On dört (Artvin)...; iş, meslek adı belirtilen danslar Kasap (Edime), Yağcılar<br />
(İzmir), Ormancı (Kastamonu)...<br />
Dansların bu değişik ayırımlamalarının ardından konuları bakımından en sağlıklı<br />
kümelendirmeye gelebiliriz:<br />
Anadolu halk danslarının büyük bir bölümü taklitli, dramatik yapılı danslardır. Bu<br />
nitelikli danslar doğa olaylarını, günlük yaşamı, kadın erkek ilişkilerini, vuruşmaları,<br />
hayvanları taklide dayanır.<br />
Örneğin hayvan yansımalı danslardan Tavuk Ban (Erzurum) tavuğun hareketlerini;<br />
Ceylani (Kars) ceylanın yürüyüşünü; Serçe Oyunu (Gaziantep), serçe sıçramalarını taklit eder.<br />
Aynı biçimde Horoz Oyunu (Yozgat), Kurt Kuzu (Diyarbakır), Ördek (Bolu), Keklik (İçel),<br />
Ayı Oyunu (Bitlis), Kartal Oyunu (Bingöl) da hayvan taklitlerini konu edinir.<br />
İş ve günlük yaşamı taklit eden danslardan<br />
Tesi (Artvin) yün eğirmeyi<br />
Köy Halayı (Sivas) günlük yaşamın değişik<br />
görüntülerini; Türkmen Kızı (İçel) hamur yoğurma,<br />
ekmek yapma, yün eğirme hareketlerini taklit eder.<br />
Madımak (Sivas), Yayılı Halayı (Yozgat), Kirman<br />
(Kayseri), İş Halayı (Sivas)... aynı küme içinde<br />
değerlendirilebilecek danslardır.<br />
Kadın-erkek ilişkilerinin hareketlerle taklidine dayanan danslardan Sarı Zeybek<br />
(Sivas) ve Bıçak (Elazığ) erkeğin kadına dil dökmesine ve sonunda beraberliklerini anlatır.<br />
Aynı kümede Tekerleme, Kıskanç (Kars), Hürünü (Çorum), Sürdüm (Ankara), Sudan<br />
Geçirme (Kütahya) dansları da sayılabilir.<br />
Çarpışma ya da savaşı konu alan danslar arasında Hançer Barı (Erzurum), Bıçak<br />
Horonu (Trabzon) saldırma, vuruşma ve savunma taklitlerine dayanır. Çandırlı Tüfek Oyunu<br />
(Giresun) dansçıların tüfeklerle belli bir noktaya ateş etme hareketlerine dayanır. Kılıç ve<br />
Kalkan Oyunu (Bursa) dansçıların kılıç ve kalkan seslerine uyarak oynadıkları bir oyundur.<br />
Ayrıca yine bu küme içinde fakat silahsız çarpışmayı anlatan taklitli danslar da vardır.<br />
Örneğin Sin Sin (Adıyaman), Çepik (Bingöl, Diyarbakır), Harkuşta (Bitlis)...<br />
Doğa olaylarını konu edinen danslardan Uzundere (Kars) ve Coşkun Çoruh (Artvin)<br />
ırmağın akışını, coşkunluğunu canlandıran hareketleri taklitle anlatırken, Kavak (Erzurum)<br />
dansında da kavak ağacının rüzgarla hareketi canlandırılmaktadır. Doğa olgularını<br />
canlandıran danslar arasında Burçak Tarlası (Yozgat), Yayla Yolları (İçel), Yağmur Duası<br />
(Diyarbakır) Yağmur Yağar (Nevşehir), Sis Dağı (Giresun)... sayılabilir.
Türk Halk Oyunları Türleri<br />
Türk Halk Oyunları’nın genel olarak türleri şu şekilde ayrılmaktadır:<br />
Hora Bölgesi; Trakya. Zeybek Bölgesi; Dört alt gruptan oluşur. Kural olarak; 9<br />
zamanlı ve aksak ritimli oyunlardır .Asıl Zeybek Bölgesi; Ege, Güney Marmara, İç batı<br />
Anadolu. Teke Zeybek Bölgesi; Göller Yöresi, Batı Akdeniz. Kaşıklı Zeybek Bölgesi; Güney<br />
Marmara, Batı Karadeniz, İç batı Anadolu ve çevresi. Bu bölgelerde karşılıklı oynanan<br />
ritüelleşmiş düzenli oyunlara da rastlanmaktadır (Zonguldak ve Karabük’te olduğu<br />
gibi).Kaşık Oyunları Bölgesi; Konya Bölümü ve Doğu Akdeniz çevresi. Horon Bölgesi; Orta<br />
ve Doğu Karadeniz. Halay Bölgesi; Üç alt bölümden oluşur. Bozkır Halayları: İç<br />
Anadolu’nun Doğusu Doğu Halayları: Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri Çukurova Halayları:<br />
Çukurova çevresi. Bar Bölgesi; Kuzeydoğu Anadolu. Kafkas Bölgesi; Kuzeydoğu Anadolu.<br />
Bir oyunun halk oyunları vasfı taşıması için kural olarak “zamanda derinlik ve<br />
mekânda yaygınlık” ilkesini barındırması gerekir.<br />
<strong>TÜRK</strong> <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong> YÖRELERİ<br />
Türk Halk Oyunları’nda yöreler, “il sınırları” itibariyle esas alınarak oluşturulmuştur.<br />
Buna göre Kocaeli, Düzce, Yalova, İstanbul hariç tüm illerin yöresel oyunları mevcuttur.<br />
Buna göre Türk Halk Oyunları Yöreleri şunlardır:<br />
Adana Yöresi, Adıyaman Yöresi, Afyon Yöresi, Ağrı Yöresi, Amasya Yöresi, Ankara<br />
Yöresi, Antalya Yöresi, Artvin Yöresi, Aydın Yöresi, Balıkesir Yöresi, Bilecik Yöresi, Bingöl<br />
Yöresi, Bitlis Yöresi, Bolu Yöresi, Burdur Yöresi, Bursa Yöresi, Çanakkale Yöresi, Çankırı
Yöresi, Çorum Yöresi, Denizli Yöresi, Diyarbakır Yöresi, Edirne Yöresi, Elazığ Yöresi,<br />
Erzincan Yöresi, Erzurum Yöresi, Eskişehir Yöresi, Gaziantep Yöresi, Giresun Yöresi,<br />
Gümüşhane Yöresi, Hakkâri Yöresi, Hatay Yöresi, Isparta Yöresi, İçel Yöresi, İzmir Yöresi,<br />
Kars Yöresi, Kastamonu Yöresi, Kayseri Yöresi, Kırklareli Yöresi, Kırşehir Yöresi, Konya<br />
Yöresi, Kütahya Yöresi, Malatya Yöresi, Manisa Yöresi, Kahramanmaraş Yöresi, Mardin<br />
Yöresi, Muğla Yöresi, Muş Yöresi, Nevşehir Yöresi, Niğde Yöresi, Ordu Yöresi, Rize Yöresi,<br />
Sakarya Yöresi, Samsun Yöresi, Siirt Yöresi, Sinop Yöresi, Sivas Yöresi, Tekirdağ Yöresi,<br />
Trabzon Yöresi, Tunceli Yöresi, Şanlıurfa Yöresi, Uşak Yöresi, Van Yöresi, Yozgat yöresi,<br />
Zonguldak Yöresi, Aksaray Yöresi, Bayburt Yöresi, Karaman Yöresi, Kırıkkale Yöresi,<br />
Şırnak Yöresi, Bartın Yöresi, Ardahan Yöresi, Iğdır Yöresi, Karabük Yöresi, Kilis Yöresi,<br />
Osmaniye Yöresi.
ADANA YÖRESİ <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Adana ve çevresi çok zengin bir kültürel tarihe sahiptir. Adana’nın uygarlık<br />
tarihindeki yeri, bu bölgenin zenginliği açısından önemli göstergelere sahiptir. Anadolu<br />
kültürü Dionysos, Artemis, Şaman, Mevlevi ve Alevi-Bektaşi ayinleri uzantılarının kesiştiği<br />
bir noktada oluşmaktadır.<br />
Anadolu insanının İslam'ın katı<br />
kurallarına rağmen içki ve oyunu<br />
bugüne taşımasında bu eski<br />
kültürlerin katkıları yadsınamaz.<br />
Tanrıları için dans eden<br />
arkaiklerin yerini başkaca yeni<br />
oluşumlar ile tanrıları için dans<br />
eden (samah ve sema) kalıtçılar<br />
almışlardır. Oynamamak da<br />
olmaz ki diyerek anlamını<br />
unuttuğu ancak şu anki uygulama<br />
biçimine sıkı sıkı sarılmış olduğu<br />
oyunlarla Anadolu köylüsü bu<br />
kalıtıların sahibi konumunda<br />
sürekliliği, dönüşümü devam ettirmektedir. Adana halk oyunları bu kültürel kalıt<br />
çerçevesinde Anadolu süzgecinin içinde kalan, akıp gitmeyen kültürel yaratımlar olarak<br />
değerlendirilebilir.<br />
Horasan'dan yola çıkan ve Çukurova'ya gelip yurt tutan<br />
Türkmenlerin göç yolları boyunca ilişki kurdukları kültürler ile<br />
kültürleşme yolu ile çeşitli kültürel değerleri edindikleri<br />
söylenebilmektedir. Yeni yurt Çukurova'da tanışılan yeni<br />
kültürler ve yüzyıllar süren kışlık, yazlık arasındaki döngüde<br />
elde edilen değerler, yaratılan yeni dinsel boyutlar ile<br />
yoğrularak günümüze dek gelmişlerdir. Oyunlarda bu göç<br />
yollarının izleri görülmektedir. Lorke, Temurağa, Tamzara,<br />
Hoşbilezik gibi oyunlar Anadolu'nun doğusunda ve güneyinde<br />
oynanmasına rağmen batı, orta ve kuzey Anadolu'da<br />
oynanmaktadır. Bu bölgeye yayılımı ise ancak konma göçme<br />
yaşam biçiminin yüzyıllara dayanan kültürleşme süreciyle<br />
açıklanabilir. Kaldı ki, Horasan'dan Çukurova'ya doğru<br />
gelirken alınan değerlerin yanı sıra çok geniş bir coğrafi<br />
bölgeye yayılan yaylak, kışlak mekânlarındaki kültürel temas<br />
da düşünüldüğünde bu etkileri anlamak hiç de güç olmasa<br />
gerek. Çukurova'nın şu andaki konumu daha sakin olmasına<br />
rağmen, kendi içinde bu göç dalgalarının biraz farklılaşarak<br />
(turizm amaçlı) devam ettiği gözlenmektedir. Kültürlenme ve<br />
kültürleşme süreçleri hala devam etmektedir.
ERKEK<br />
1- Yelek<br />
2- Gömlek<br />
3- Şal – Puşu<br />
4- Çorap<br />
5- Yemeni<br />
6- Şalvar<br />
7- Zıbın<br />
8- Cepken<br />
9- Kuşak<br />
10- Çarık – Postal<br />
11- Keçe – Külah – Dalfes<br />
12- Kefiye<br />
13- Kama – Pala – Tabanca<br />
KADIN<br />
1- Alınlık<br />
2- Yazma<br />
3- Yelek<br />
4- Güdük<br />
5- Kemer<br />
6- Üçetek<br />
7- Şalvar<br />
8- Çorap<br />
9- Çarık<br />
10- Zıbın<br />
11- Cepken<br />
12- Tuman<br />
13- Pabuç – Edik<br />
14- Fes<br />
15- Mahmudiye<br />
16- Gazi<br />
17- Kefiye<br />
18- Şeş(Tül)<br />
Adana ve çevresinde kurallı ve kuralsız olmak üzere iki tip bağırma görülmektedir.<br />
Kuralsız Bağırmalar<br />
Yerel kültürel oluşumlarda bu tip bağırmalar daha çok naralar şeklinde görülmektedir.<br />
Buna göre oyuncular o anki ruh hallerini yansıtacak her türlü sesi çıkartmaktadır. Söz gelimi,<br />
ah, of, aman, hel vb gibi naralar görülmektedir.
Düzenli (kurallı) Bağırmalar<br />
Yerel kültürel özelliklerden birisi de bu düzenli bağırma biçimidir. Anadolu'da<br />
benzer bağırma şekline başka bir yerde rastlanmamaktadır. Bu bağırma şekli yörede "atalım<br />
çekelim" olarak adlandırılmaktadır. Daha çok oyuncuların iç dünyalarının yansıması olan bu<br />
bağırmalar erkekler arasında kullanılmaktadır. Çok çeşitli konuları içerebilmektedir. Ancak<br />
daha çok, cinsellik, sevgi, aşk, dostluk gibi konularla övgü, onure edici sözcüklerden<br />
oluşmaktadır. Anadolu insanının hiciv yeteneği ve şakalaşma biçimini gösterir, ilginç<br />
örneklere rastlanılmaktadır.<br />
Bağırmalar; oyuncular arası iletişimi, bilgilenmeyi içermekte, cinselliğe dönük bir<br />
şakalaşmayı ifade ederek, iletişim sağlanmakta ve eğlence coşkuyla oluşmaktadır. Düzenli,<br />
kurallı bağırmalar oyun oynanırken belli yerlerde yapılmaktadır. Genellikle oyun serisinin<br />
başlangıcında yapılarak, oyuncular teşvik edilmekte, coşku oluşturulmakta ve oyuna<br />
konsantre olunması sağlanmaktadır. Oyun serisi sırasında, düzenli bağırmaların yapılabilmesi<br />
için davul-zurnanın susması gerekmektedir. Bağırmayı oluşturan<br />
söylemin sonundaki Abooo !!!! sesleriyle birlikte davul-zurna oyun ezgisini ve ritmini<br />
çalmaya başlamaktadır. Bu bağırma biçimi iki şekilde oluşmaktadır. Birincisi, kısa bağırma,<br />
ikincisi ise uzun bağırma.<br />
Kısa Bağırma: Kısa bağırmada genellikle iki söyleme ve yanıtlama şeklinde<br />
oluşmaktadır.<br />
Örnek1: “- Sıkıştırmış<br />
-Kimi<br />
-Ağ memeli gelini<br />
-Nerede?<br />
Örnek2: “- Öpmüş<br />
-Nereden<br />
-Ağ memeden<br />
-Aboooo!!!<br />
Uzun Bağırma: Uzun bağırmalarda iki bölümden oluşmaktadır. Genellikle birinci<br />
bölümleri sabit tutularak, ikinci bölümlerdeki söylemler değiştirilerek yapılmaktadır.<br />
Örnek 1: Söylem Söyleyen<br />
Birinci Bölüm: Sabit - Atalım atalım Bir kişi<br />
- Kimi? Diğer tüm oyuncular<br />
- Hepimizi Bir kişi<br />
- Nereye? Diğer tüm oyuncular<br />
İkinci Bölüm: - Adana’nın Bir kişi<br />
Değişken<br />
ocağına,<br />
Sevdiğinin<br />
kucağına<br />
- Abooooo!!! Bütün oyuncular
Örnek 2: Kadınlara Yönelik Olanlar<br />
Birinci Bölüm:<br />
İkinci Bölüm:<br />
Örnek 3:<br />
Birinci Bölüm:<br />
İkinci Bölüm:<br />
Atalım atalım!<br />
Kimi?<br />
Hepimizi<br />
Nereye?<br />
Adana’nın ayazına, kızların beyazına<br />
Abooo!!!<br />
Atalım atalım!<br />
Kimi?<br />
Hepimizi<br />
Nereye?<br />
Karkın’ın kabağına, kızların göbeğine<br />
Abooo!!!<br />
Örnek 4: Bireyleri Övücü, Onure Edici Bağırma<br />
Birinci Bölüm:<br />
İkinci Bölüm:<br />
Atalım atalım!<br />
Kimi?<br />
Hepimizi<br />
Nereye?<br />
Araştırmacıların şerefine<br />
Abooo!<br />
Adana halk oyunları araştırmalarında en özgün uygulamalardan biri olarak derlenen bu<br />
bağırmalar oyun türküleriyle birlikte yöre insanın iletişim kurmasını sağlayan bir uygulama<br />
olarak değerlendirilebilir. Oyunun toplumsal yaşamdaki yerini göstermesi bakımından ise<br />
oldukça kayda değer bir uygulamadır.<br />
Müziksel Yapı:<br />
Oyun ve müzik (ezgi ve ritim) birbirini bütünleyici özelliğe sahip iki öğedir. Bu<br />
nedenle müzik; oyunları anlayıp, anlamlandırmayı sağlayıcı, bir bütünlük kazandırmaktadır.<br />
Adana etnik yapı açısından incelendiğinde yörede çeşitli Türkmen boylarının yaşadığı<br />
görülmektedir. Yaşamları konar göçerlik döneminde de, oturaklık döneminde de doğayla<br />
mücadele biçiminde, tarıma dayalı olarak geçen yöre insanının müziksel tercihinde bu türden<br />
yaşam biçiminin özellikleri görülmektedir. Türk halk müziğinin; ayrılık, acı ve hüzün içeren<br />
ezgilerinde simgeleşen bu duygu ve düşünceler, Çukurova'da uzun havalar ile ifadesini<br />
bulmaktadır. Bozlak ve ağıtlar bu anlamda yaygındır. Bölgede bu türden ezgiler; Maraş<br />
Ağzı, Senir Ağzı, Varsağı, Gâvur Dağı Ağzı, Elbeyli Ağzı, Avşar Ağzı, Türkmeni ve İskân<br />
havası olarak adlandırılmaktadır. Bu uzun havaların adlandırmada yer adları ve yakıcının adı<br />
da türküye yansımaktadır. Bu açıdan Adana bölgesi ürünlerini ise Halil Atılgan iki grupta<br />
toplamaktadır:<br />
1-Bozlaklar (uzun havalar): Bozlak Çukurova'nın halk müziği karakterini bariz bir<br />
şekilde ortaya koyan uzun havadır. Çukurova bozlaklarında Gâvur Dağı, Karaisalı ve Ala
Dağ bölgelerinde farklılıklar görülmektedir. Geçiş bölgesi olması nedeniyle özellikle<br />
Karaisalı ve Ala Dağ'daki bozlaklarda Orta Anadolu bozlaklarının etkisi görülmektedir.<br />
Çukurova Bozlak'ları oldukça geniş bir ses sınırına sahiptir.<br />
Gâvur Dağı Ağzında söylenenler: Şu cerenin sulakları, mayıl ne yatarsın korku<br />
dağında. Genel örnekler ise Aman olda kara gönlüm aman ol, Ala geyik gibi boyun sallarsın,<br />
Aşağıdan Yusuf Paşam geliyor, Evimi yurttan göçürdüm, Yine akşam oldu bastı karanlık,<br />
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri, Kara bahtım kem talihim, Çukurova Turaç senin öz kuşun, Ben de<br />
şu dünyaya geldim geleli ve Ağ gelinde indi mi ola yayladan? Uzun nefes ve güçlü gırtlak<br />
isteyen bu uzun havaların seslendiriminde doğadaki güçlüklerin yansımaları görülmektedir.<br />
Seslendirirken de çektikleri acıları, zorlukları "ay, ey, aman, of, ay dost.." gibi yakarışlarla<br />
dile getirmektedirler. Bu uzun havalar çoğunlukla 11 ve 14 heceli şiirler üzerine yakılmıştır.<br />
Bu uzun havalar yöre oyun kültürü içerisinde günümüzde de varlığını korumaktadır.<br />
2-Topuk havaları (kırık havalar): Uzun hava dışında kalan türküler daha çok oyun<br />
havalarını tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. Çoğunlukla ovada yaşayanlar tarafından<br />
"Topuk Havası" Karaisalı ve çevresinde ise "henk" havaları olarak adlandırılmaktadırlar.<br />
Müziksel yapının dokuları olarak oyun müziği yapan müzisyenler yörede Apdal<br />
(Abdal) olarak adlandırılmaktadır.<br />
Adana halk oyun dağarcığının toplam sayısı şu ana kadar tam olarak saptanamamıştır.<br />
Türk halk oyunları içerisinde dramatik nitelikli, taklitli olanlar bulunmaktadır. Adana halk<br />
oyunları, halkın yaşayışı, yaratımı ve yeteneği hakkında çeşitli görüşler vermektedir.<br />
Adana halk Oyunları, oynandıkları bölgenin yerel kültürel özelliklerini, sosyal<br />
yapılarını ve üretim ilişkilerini yansıtmaktadır. Adana halk oyunları derlenip, tam olarak<br />
arşivlenememiştir. Bu çalışma resmi kurumlarca gerçekleştirilemediğinden oyunların<br />
"tescili"de oluşmamıştır. Adana halk oyunlarının oynanışı sırasındaki ifadeler, jest ve<br />
mimikler doğal içten gelen bir yansıtma ile oluşmaktadır. Oyunların yapısında zorlama<br />
bulunmamaktadır. Adana halk oyunları, ezgisel bakımdan sözlü (türkülü) ve sözsüz olmak<br />
üzere iki temel niteliklidir. Adana halk oyuları yerel bağırma özelliklerine sahiptir.<br />
Bağırmalar; oyun sırasında çıkarılan sesler ya da oyun aralarındaki özel deyimlerden<br />
oluşmaktadır. Kadınların oyun sırasındaki zılgıtları bağırma özelliklerini yansıtmaktadır.<br />
Adana halk oyunların sergilenmesi sırasında çeşitli araçlar kullanılmaktadır. Bunların<br />
başlıcalarını mendil, bıçak, silah, tepsi ve zil oluşturmaktadır. Adana halk oyunlarının<br />
oynanmasını kolaylaştıran, oyunları yöneten ve yönlendiren "oyun liderleri"(ekip başları)<br />
bulunmaktadır. Adana halk oyunlarının eşlik çalgıları bulunmaktadır. Davul, zurna, klarnet,<br />
kemençe, kabak kemane, bağlama, nagara, akordiyon, kaval, mey, leğen, tepsi, sipsi bunların<br />
başlıcalarıdır.
ARTVİN YÖRESİ <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Artvin'de doğa ile girişilen mücadele her zaman için zor olmuştur. Yöre insanı<br />
mücadeleci, çevik, çalışkan ve içten bir karakter taşır. Bununla birlikte Artvin, stratejik<br />
konumu itibarı ile de kültür sirkülasyonunun yaşandığı bir ildir. Artvin yöresi halk oyunları;<br />
Karadeniz, Kafkas ve Doğu Anadolu' ya has oyun karakteri gösteren bir özelliktedir.<br />
Artvin ve yöresinde oynanan oyunların doğa, aşk ve bütün bölgelerde olduğu gibi<br />
insanların gruplar halinde, duygularını kalıplar içerisinde özdeşleştirmiştir. Dik yamaçlı<br />
dağlarla ve dağların yöreyi çember biçiminde çevrelemesinden oluşan yüzey şekillerine<br />
benzetilmesi, ayrıca Azeri kaynaklı oyunların ferdi olarak oynanması, Kafkas ve savaş dansı<br />
olan Horon ve Gürcü oyunlarından Acara Horonu, bu yörede halkın çeşitli kültürel iletişimle<br />
yaşayış tarzına uğramış, Artvin oyunları adı altında çeşitli halk oyunları meydana çıkmıştır.<br />
Artvin horonlarında, genellikle erkek oyunlarında sertlik ve tatlı sertlik gözle görülür<br />
temalardır. Oyunların sertlik ve çabukluk biçiminde oynanması yörenin coğrafi konumu ile<br />
bağdaşlaştırılır. Kadın oyunlarında ise, genelde bolluk, bereket, zarafet, nezaket ve beceri gibi<br />
temaları konu alır.<br />
Belli başlı Artvin Halk Oyunları; Ata Barı, Deli Horon, Ağır Bar, Hemşin Horonu,<br />
Arhavi canlısı, Borçka Horonu, Deli Kız, Cilveloy, Karabağ, Kobak, Koçari, Livane, Sarı<br />
Çiçek, Tavuk Barı, Teşi. Ondörtlü vb. sayılabilir.
ATABARI: 1936-1937 yıllarında<br />
Artvin oyun ekibi, Büyük Ata’nın isteği ile<br />
Balkan Festivaline çağrılır. Murat Coşkun<br />
ve Ahmet Çevik’in anlattıklarına göre ekip,<br />
Halvaşi Servet Başkanlığında Hüseyin,<br />
Murat, Ahmet, Ziver, Tahsin ve Ali<br />
Beylerden kuruludur. Çağrı üzerine yola<br />
çıkan ekip 20 günde Tophane’ye ulaşır.<br />
Görevlilerce karşılanan ekip, konuk<br />
ekiplerle tanıştırılır. Büyük Ata, kırk gün,<br />
kırk gece süren eğlenceleri özellikle<br />
izlemektedir. Dolmabahçe sarayında<br />
gösterilerin yapıldığı salon hınca hınç doludur. Ata Savarona ile gece saat 11.00-11.30’da,<br />
bandonun vals çalışı ile gelirler. Artvin oyun ekibi, o gece programın sunucusudur. Murat<br />
Coşkun, bu geceyi şöyle anlatmaktadır: ”Oyunlarımız; Düz horon, Deli Horon, Sasa Artvin<br />
barı ile oynayacağımız bugünkü Atabarı idi. Oyunlar beşer dakika ile sınırlıydı. Çağrıldık;<br />
diğer oyunlar bitip sıra Artvin barına gelince, salon çınladı. Öteden beri Ata’yı gözle<br />
izliyordum. Yerinden kalktı, piste doğru ilerledi. Ziver’le Hüseyin Gürel’in arasında oyuna<br />
girdi. Ata’yı gören diğer büyüklerde kalktılar. Oyuncular yirmi beş otuz kişi oldu. Benden<br />
pınar gibi ter akmaya başladı. Ata’nın oyununa çalgı çalmak zordu. Gecenin en coşkun<br />
bölümü olan buan, yirmi dakika sürdü, Ata ve yanındakiler ayrıldıktan sonra bizler Maradit<br />
Deli Horonu adı ile “ Şimdiki Hemşin horonu” oynadık ve gösteri bitti. İşte Atabarı, o günleri<br />
yaşayanların anlatımı ile Atatürk’e atfen “ATABARI” ismini almıştır. Oyunda sayı sınırı<br />
olmayıp, kız-erkek-karma veya yalnız kız, yalnız erkek olarak da oynanır. Oyun, sağ yay<br />
üzerinde yarım daire, başlangıç ve bitişte düz çizgi halinde oynamaktadır. Oyun, günümüze<br />
kadar geleneksel forumları içerisinde sergilenmiştir.<br />
CİLVELOY: Cilveloy, genellikle halka yapısı biçimde oynanan bir kadın oyunudur.<br />
Oyun oynanırken, atma türküler söylenerek karşılıklı soru ve cevaplarla oynanan oldukça<br />
estetik bir yapıya sahip, sağa sola yürüme ve üçleme figürlerinden oluşur. Cilveloy, düğün ve<br />
eğlencelerde daha çok türkü olarak söylenip kadınlar tarafından oynanır. Oyun, ismini türkü<br />
sözlerinden almıştır. Oyunda anlatılmak istenilen tema beğenme, beğenilme ve kur yapma<br />
gibi genelde düğün ve özel eğlencelerde oynanır. Halka yapısı biçiminde oynanmaktadır.<br />
COŞKUN ÇORUH: Yöremizde, bahar aylarında kar sularının erimesi, yağmurun<br />
yağması ile çeşitli dere ve ırmakların Çoruh nehrine dökülmesi sonucu azgın bir hale gelen<br />
nehir, bölge halkımıza çoğu zaman mal ve can kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle oyun,<br />
Çoruh’u konu alarak, yaz ayları durgunluğu ile bahar aylarındaki azgın anlarını<br />
sergilemektedir. Oyun kapalı halka içerisinde ağır olarak başlar; hareketler anında hızlanarak<br />
devam ettirilir. Oldukça sert oynanan bir oyundur. Ağır bölümleri ezgi ile oynanır. Hızlı<br />
bölümleri ise sadece ritim eşliğinde oynanır. Oyun, yalnız erkekler tarafında oynanır. Oyun<br />
anonim olup ilk kuran kişi hakkında kesin bulgu yoktur. Oyunun başlangıç ve bitişi, düz çizgi<br />
olup, halka yapısı içinde oynanır. Belli sayı sınırı yok; ancak, çok kalabalık sayılarla,oyun,
hızlı olması yüzünden oynanmaz. Oyun, herhangi bir düzenlemeyle şekillendirilmemiş,<br />
geleneksel formu içerisinde oynanır.<br />
DELİ HORON: Deli horon, halka yapısı içinde oynanan, Artvin’in temel oyunlarından<br />
biridir. Horona “Deli” ön adının takılması, oyunun “deli dolu” diye tabir edilen biçimde<br />
oynanmasından kaynaklanmaktadır. Figürlerin birçok bölümü gerginlik, sertlik ve gerilim<br />
içerisinde canlı olarak yapılması, oyuna bu niteliği kazandırmaktadır. Oyunda coşkuyu<br />
sağlamak için, atılan uzun naralar (Kıcına) esastır. Komut, veren tarafından her figürü<br />
belirleyen yöresel tabirlerle (Yöresel sözlerle) anında verilir.Örneğin : Başla, başla-işle, işle<br />
kollar üste, Kollar siya-kındır oyna, Dura dura-Kollar çabuk-Gel oguna diza-Vuur orta topuk<br />
gibi belli komutlarla oyun yönetilir. Oyunu oynayanlar, belli bir sayı ile sınırlanamaz;<br />
genellikle açık hava ve harman gibi yerlerde oynanır. Oyunun kaynakçası hakkında ve<br />
hazırlanışı, oynanışı, hareketliliği yörede birlik, beraberlik ve dayanışma sembolü olduğuna,<br />
kararlılık ve güçlük ifadesini belirttiği yolunda ortak düşünceye varılmıştır. Halk arasında bu<br />
oyuna ilişkin olarak, deli horon oynanan yerde “Kırk yıl ot bitmez” sözü yaygındır. Oyun,<br />
ayrıca bazı kesimlerde (Kuçen deli horonu, Kocabey deli horonu) gibi isimlerde oynanır.<br />
Oyun kuran kişi bilinmeyip Artvin ve beldelerinin en güzide oyunudur. Yalnız erkekler<br />
tarafından oynanır.<br />
DÖNE: Döne oyunu, bir genç kızın elinde<br />
aynası ile yüzüne bakarak kaşlını, gözünü,<br />
saçlarını düzeltmesi ile ve oyun içerisinde de<br />
görüldüğü gibi her yöne dönüşü ile, genç kızın<br />
kendi kendini süslemesi ile, haz duyarak<br />
kuruntu içerisinde oynanan bir oyundur. Oyun,<br />
tek sıra bağımlı sağ yöne çizilen yay üzerinde<br />
oynanır. Oyunun içerisinde yer alan döne<br />
“Dönüş” figürlerinde döne ismini alır. Öne çift<br />
sol, çift sağ ayak çıkararak sola ve sağa çift sağ<br />
ayak çekerek yine öne ve yana el çırparak, dört<br />
yönlü dönerek, öne çöküş yaparak belli sırayla oynanır. Oyun komutları “hop” diye verilir.<br />
Oyun, beğenme, beğenilme temalarını işleyip sadece kadınlar, genç kızlar tarafından oynanır.<br />
Belli bir sayı sınırı olmayıp oyunu ilk kuran kişi kesin belli olmayıp anonimleşmiş bir<br />
oyundur.
DÜZ HORON (VARAGELA):<br />
Yukarıda üç isim altında toplanan bu oyun,<br />
yörede değişik isimlerle oynanmasına<br />
rağmen, aynı karakteri taşıyan bir oyundur.<br />
Düz horon, genellikle düğünlerde kız ve<br />
erkek tarafından birleşerek, dostluklarının<br />
sembolü olarak, çoğunlukla yüz açımı<br />
törenlerinde oynanan bir tür oyundur. Düz<br />
horon, halka yapısı biçiminde oynanan temel<br />
oyunlardan olup, hareketli, estetik, oldukça<br />
canlı bir oyundur. Oyuna düz horon<br />
denmesinin (Bazı yerlerde adi horonda) iki<br />
neden olabileceği kanısındayız. Birincisi,<br />
genellikle düz horon , düz bir alanda<br />
(Harman) da oynanmasından benzetilmiştir.<br />
İkincisi ise, Çoruh nehrinin durgun anlarını<br />
sembolize etmiş olması, oyuna, zaman<br />
zamanda durgun Çoruh’ta söylenir. Oyunun<br />
başlangıcından bitişine kadar, belli bir tempo<br />
ve coşku ile oynanması, uzun nağraları ile oldukça estetik bir yapıya sahiptir. Oyun, belli bir<br />
sayı ile sınırlanamaz. Yörede en çok oynanan bir oyundur ve en kalabalık kitlenin katılımıyla,<br />
büyük bir coşkuyla oynanır. Oyun, çeşitli isimler altında tek karakterde oynanan oyundur.<br />
HEMŞİN OYUNU: Hemşin horonu, yörede yaşayan “hemşinliler” tarafından oynanan<br />
bir oyundur. Daha çok sahil kesmi , Hopa civarında, halka yapısı içerisinde, genellikle tulum<br />
eşliğinde oynanır. Oyun 7/8 ritimle (7/8’lik) oynanır. Artvin civarlarında, bir düğünde<br />
gençlerden kurulu bir oyun ekibinin, gösterisinde oyunun oynandığı yerin tahtadan; yani<br />
ağaçtan yapılan bir zemin üzerine sertçe vurmaları, sıçrayıp düşmeleri sonucunda sahnenin<br />
çökmesi, bir benzetme ile oyuna “Atom” denmesine neden olmuştur. Hemşin oyunu, yine<br />
kendi komutlarıyla yönlendirilir. Örneğin: Siya, siya-Savuş, savuş-Geldum, geç-Geçte,dura-<br />
Geldi Hemşin gibi tabirlerle söylenip belli bir sayı ile oyuncular sınırlanamaz. Oyunun<br />
oldukça sert ve akıcı olması, yöre oyunlarının tipik örneğidir. Oyun, yalnız erkekler tarafından<br />
oynanır.<br />
KARABAĞ: Yöremizin coğrafi konumu , arazi ve iş gücünün çok zorlu şartlar<br />
içerisinde yapılması nedeni ile hayırlı işler, kız köçürme, oğlan evlenmelerde düğün ve nişan<br />
gibi törenler genelde iş gücünün az olduğu güz aylarına bırakılır. Ancak, “gönül ferman<br />
dinlemez” deyiminden yola çıkan bir genç oğlan, bir kıza deli gibi vurulur. Kara sevdaya<br />
düşer. İş, güç, yaz, kış, bahar, dinlemez; yaz aylarında aile büyüklerini kız evine elçiliğe<br />
gönderir. Fakat, yukarıda bahsettiğimiz gibi tabiatı ile kız evi büyükleri, “yaylalar insin,<br />
bağlar bozulsun hele bir bakalım” gibi sebeplerle geri çevrilir. Yaylaların bozulması,
ağlardaki hasatın toplanması, kız hazırlığının tamamlanması, karşı dağlara kar yağması ile<br />
belli olurmuş. Aşık genç, hergün kalkıp dağlara bakarmış; kar ne zaman yağacak diye Nihayet<br />
bir sabah kalkar ki, karşı dağlara kar yağmış; gencin aşırı haz duyması ve sevinci ile dağa<br />
doğru “kara bak! Karabağ” diyerek, hem oynayıp hemde bağırarak dağa doğru koşmasıyla<br />
sevincinden kaynaklanan bir aşık oyunudur. Karadağ, tema olarak Azeri kökenli olup, aynı<br />
sevinci paylaşan kızın da öyküsünü konu olarak, karşılıklı oynanan bir oyundur. Oyunu ilk<br />
kuran kişi bilinmemekte, oyun bir kız-bir erkek tarafından solo gösteri nitelikli, beğenme,<br />
beğenilme sevgi ve aşkı konu alır. Düğün ve özel eğlencelerde çok oynanır. Belli sayı<br />
sınırlamadan, isteyen kızlı-erkekli kalkıp oynarlar.<br />
KOBAK: Kobak bölgemizde bir köy adıdır. Oyun halka yapısı biçiminde genellikle<br />
tulum eşliğinde erkekler tarafından oynanır. Bu oyun Yusufeli ilçemizin yakınında Kobak<br />
köyünden adını almıştır. Oyun içerisinde, belli bir yerde, ezgi değişir ve bu bölümde türkü<br />
söylenir. Sonra tekrar oyun müziğine geçilerek, oyuna devam edilir. Oyunun kaynaklanması<br />
Çoruh nehri ile de ilgilidir. Oyun içerisinde bazı figürler, Çoruh nehri üzerinde kürek çekme<br />
hareketlerini gösterir. Kobak oyunu, belli başlı komutlarla, Topal, topa-İşle, işle-üç vur sağa,<br />
üçte sola çek kürek çekha vurdu kobak gibi terimlerle kendine özgü bir oyundur. Oyun, halk<br />
arasında sıkça olarak genelde erkekler tarafından oynanır; kız-erkek karmada oynanabilir.<br />
Daha çok düğünlerde harmanda oynanır. Belli bir sayı sınırı yoktur. Oyun, halka yapısı<br />
biçiminde oynanır. Oyun, ismini bir köy adıyla almıştır. Oyunu ilk kuran kişinin o köyden<br />
olması gibi, kesin bir bulgu yoktur.<br />
KOÇERİ-KOÇÇARİ: Koçeri, adını bir erkek isminden almıştır. Bu kişi , çok gezen,<br />
çok dolanan, yerinde durmayan bir kişidir. Hâlende günümüzde çok gezenlere derler ki tabiri<br />
caize “Koçeri misin, ne gezip duruyorsun?” Bölgede, genç kızların bir kahramana olan duygu<br />
ve çağrısını dile getirir bir oyundur. Genç kızların bir koçeriye vurulmasıyla onun gördükleri<br />
zaman beğenilmek maksadıyla oynadıkları bir oyundur. Oyun oynanırken bu kahramanı da<br />
şöyle davet ederler. “Oy ninni koçeri, sallanda gel içeri” diye oynanıp söylenerek, mısralarla<br />
kahramanı davet ederler. Oyun, halay yürüyüşü gibi başlar; hızlanma çapraz ve çöküş<br />
figürlerinden oluşur. Oyun, halka yapısı biçiminde oynanıp belli bir sayı sınırı yoktur. Oyunu<br />
kuran kişi (Koççari) isimli bir erkek olduğu araştırılmış olup, genç kızların bu koççariye karşı<br />
duygularını dile getirmeye çalıştıkları bir oyundur.<br />
MENDO BARI: Araştırmalara göre “Mendo”, bir erkek ismidir. Aynı kişinin, oyunu,<br />
kendisinin uyarladığı bilinmektedir. Kişinin, haz duyarak oynadığı söylenmektedir. Oyun ağır<br />
hareketlerle başlar; birden hızlanan bir tempo ile devam eder. Oyun içerisinde çok yönlü<br />
dönüşler olup, tek sıra bağımlı ve sağ yöne çizilen yay üzerinde oynanır. Oyunun içindeki<br />
üçleme figürleri, diğer oyunların bir çoğunda görülen tipik figürlerinden biridir. Yürüyerek<br />
ayak çekme, üçleme, çöküş gibi figürlerin belli bir sırayı takip ederek, yavaş ve hızlı bir<br />
şekilde oynanmasından oluşur. Oyun, kişinin adını konu alan bir oyundur. Oyun, kızlı-erkekli
veya yalnız erkekler tarafından da oynanır. Oyun kişinin kendini gösterme amacı ile daha çok<br />
düğünlerde oynanır.<br />
SARI ÇİÇEK (SARI KIZ): Sarı çiçek, yörede çok yaygın bir oyundur. Yörede, sarı<br />
kızın,etkin olması konusunda birçok rivayetler vardır. Ancak bunlardan biri, en sağlıklısıdır.<br />
Yaptığımız araştırmalara göre 1124 senesinde Çoruh boylarında yerleşen Hıristiyan Kipçak<br />
Türklerini, müslüman yapmak maksadıyla Mısır’dan, adı “Şehsan” olan Şeyh, kuvvetleri ile<br />
Çoruh vadisine gelirler. Orada bulunan Benek hakimin,sarışın,gökyüzü kadar güzel,sarı saçlı<br />
kızını görünce aşık olur. Şehsan ile kızın arasında büyük bir aşk başlar. Kız, müslümanlığı<br />
kabul eder; ancak, babası buna asla razı olmaz. Kızın babası Şehsan’ın kuvvetleri ile<br />
çarpışmaya başlar. Benek hakimi üstün kuvvetleri ile çarpışma sonucunda Şehsan’ın ordusunu<br />
bozguna uğratır. Şehsan sevgilisini yanına alarak, tüm ordusu kılıçtan geçirilir. Şehsan ve<br />
sevgilisi sarı kız, kurtulma ümidi ile dağın yamaçlarına doğru kaçmak isterler. Benek hakimi<br />
askerleri tarafından görülür ve peşlerine düşülerek şehit edilirler. Oyunun bu olaydan<br />
kaynaklandığı, Şehsan’ın sevgilisi Sarı kızın nazı ve sonra aşklarının birleşmesi arasındaki<br />
öyküyü temsil ettiği kabul edilir. Oyun, düğün ve daha çok eğlencelerde oynanır. Bir kız, bir<br />
erkek tarafından sevgiyi, aşkı ve naz yapmayı konu almıştır.<br />
ŞAHLAN (ŞEYHA): Şahlan, yörede daha çok yükselmeyi, büyümeyi, onuru,gururu,<br />
kahramanlığı simgeleyen bir sözcük olarak kullanılır. Taşımacılık,ulaşım ve çete savaşlarında<br />
At’ ın önemi büyük olan bu bölgemizde de hayvanın şahlanıp iki ayak üstüne kalkması,<br />
yükseliş ve sevinci tanımlamasıyla, oyundaki yükseliş anındaki bağırmalar, buradaki<br />
kahramanlık duygusunun sembolüdür. Başlangıç ve bitiş hariç, kapalı halka halinde oynanır.<br />
Oyun içerisindeki yaylanma, halay karakterine sekmeli koşma (Sağ yana doğru), çöküşleri ve<br />
topuk üçlemelerinden oluşur. Ardından anlaşıldığı gibi oyun, (Şahlanmayı,yükselmeyi)<br />
sevinci simgeler. Oyun oynanırken bu şahlanış açıkça görülür. Erkeklik ve kadınlık varlığının<br />
sağlanması, kahramanlık duygularının vurgulanmasıdır. Oyun, “Hop, hopde...” komutları ile<br />
oynanır. Oyun, anonim olup, kuran kişinin kesin bulgusu yoktur. Diğer oyunlar gibi çok fazla<br />
oynanan bir oyun değildir. Kız-erkek karma oynandığı gibi yalnız erkek olarakta oynanır.<br />
ŞAVŞAT BARI: Şavşat Barı, genellikle türküsü söylenerek oynanan diğer bar<br />
türlerinden, üç ayak,ağır bar gibi isimler altında toplanıp oynanan bir oyundur. Oyunun<br />
bulgusu ise, çok eski tarihlere dayalı bir aşk öyküsüdür. İki genç arasında büyük bir aşk<br />
başlar. Bu karasevdayı bilmeyen kalmaz. Birçok insan, bu gençler için nağmeler yapıp<br />
türküler söylerler. Artık kızı istemenin zamanı gelmiştir. Genç oğlan, kızı istetir; ancak, kız<br />
babasının kesin razılığı olmaz. Herşeye rağmen geri çevirir. Kızını bir başkasına (Beşik<br />
kertmesi) sözlemiştir. Bahar ayları gelince köylerden, yaylalardan göç başlar. Bu göçler halk<br />
arasında büyük eğlencelerle tertiplenir.; bunlarda yer yer isimlendirilir. Bu mevkideki ismi ise<br />
(Vargoda) yayık yaylamak, yayla zamanı eğlenceleri olarak bilinir. İşte bu tarihlerde, genç<br />
oğlan,sevdiği kızın verileceği genci vurur ve köyden kaçar. Köy halkının yaylaya çıkmasını<br />
bekler ve o gün gelir. Köy halkı, binbir eğlence masallarıyla göçe koyulur. Uzunca bir yol<br />
aldıktan sonra, ilk konaklıyacakları mevkiye gelirler. O düzlüğün, yani mevkinin ismi
(Vaket)’tir. Vaket’e gelirler. Genç oğlan, sevdiği kızında orada olacağını bildiğinden, bunu<br />
takip eder. Köy halkı burada eğlenmeye başlar. Davul,zurnalar çalınır;türküler söylenir.;<br />
oynanır; koçlar kesilir; kebaplar vurulur; yiyilip içilir. Genç oğlan, halkın arasına gelir;<br />
uzaktan sevdiği kızı gözler,kızda sevdiğini görür ama, bir türlü yaklaşamazlar. Bakışıp hasret<br />
giderirler. O arada genç kız, birde ne görsün, karşıdan iki jandarma geliyor; sevdiğini<br />
götürecekleri genç kızın içine doğuyor. Genç kız, acılar ve üzüntüler içerisinde ağlayarak<br />
jandarmanın görünmesiyle ağıt yakarak bu türküyü söylüyor ve ağlıyor. Oyunun türkü<br />
sözlerinde ise, Çift jandarma geliyor kaymakam konağından, Fiske vursam kan damlar,<br />
kırmızı yanağından, böyle esinlendiği gibi birde, Cebi dolu paketi, giyme yeşil caketi, Yar<br />
Allah’ın seversen, gel dolanak Vaketi’nde ise sevdiği genç, yeşil bir ceketle oraya gelir; bu,<br />
tanınırsın anlamında. Gel dolanak vaketi ise, kaçmak anlamında sevdiği gence çağrı yaparak<br />
söylenen bir türküdür. Daha sonra bu öyküyü yaşayanlar, gençlere atfen ve hatırlamak,<br />
yaşatmak maksadıyla halk arasında türküsü söylenip oyuna dökmüşlerdir. Oyun, halk<br />
arasında sıkça oynanan bir oyundur. Belli bir sayı sınırı yoktur; kız-erkek genelde karma<br />
olarak oynanır. Oyun, çizgi ile başlayıp yarım daire sağ yay üzerinde oynanır.<br />
TEŞİ: Artvin ve civarında, genelde iç<br />
kesimlerde, toplu iş gücüne dayalı birlikte yapılan<br />
çalışmalara “Meci-İmece” adıyla toplanırlar.<br />
Yöre halkı kış gecelerinin boş geçmesi, gece<br />
eğlenceleri yapılması amacıyla, yün eğirme, mısır<br />
ayıklama, tütün doğrama gibi bazı işlerini kış<br />
gecelerinde, komşuları davet ederek hem çalışır;<br />
hem de gece eğlenceleri düzenlerler. Bunlar<br />
maniler, bilmeceler, karşılıklı atma türküler ve<br />
orta oyunları gibi eğlencelerden oluşur. Teşi ise<br />
yün eğirmeye yarayan aracın ismidir. Teşi,<br />
ağarşak ve iğden oluşan, ağaç bir araçtır. Bu<br />
araçla, yünden iplik yapılmasını canlandıran yün<br />
eğirmeyi temsil eden bir oyundur. Oyun oynanırken ayak, el figürleri ile adeta yün<br />
eğiriyormuş gibi gerçek figürlerle gösterilir.Oyun figürleri, estetik yönden ağırlık taşır.; ayak<br />
üzerinde esneyerek yürünür ve elde teşi ile yün eğrilir. Teşi oyunu, kadınlar tarafından<br />
oynanır. Belli bir sayı sınırlaması olmayı genellikle bağımsız ferdi olarak oynanır. Teşhi<br />
havası olarak ta anılan oyuna ait ilk nota derlemesi 1945 yılında Muzaffer SARISÖZEN<br />
tarafından yapılmış ve TRT Repertuarına kazandırılmıştır.<br />
UZUN DERE: Uzun dere, yörede, gelinin (Puhaça) yoğururken genç kız ve kadınlar<br />
tarafından oynanan bir oyundur. Uzun dere “İnce dere” , yörede bir yer ismidir. Oyun.<br />
İçerisinde anlatımı bu yörede daha çok yapıldığı için, ismini bu bölgeden almıştır. Uzun dere<br />
oyununu oynayan oyuncuların ellerinde buğday, arpa daneleri, oyunla birlikte gelinin başına<br />
serpiştirilir. İnanışa göre gelinin rızıklı, bereketli olması inancı ile temsil edilir. Gelin, hamur<br />
yoğururken teknenin içine lira veya bozuk para atılır. Bu da aynı anlam içerisinde, gelinin,<br />
bolluk bereketlilik getirme inancını simgeler. Hamur pişirildikten sonra etrafındakilerce<br />
yenmesi için parça parça kırılıp dağıtılır. Ekmeğin içindeki para kime çıkarsa, uğurlu
sayıldığından saklanır. Ekmeğin içinde para çıkan kişi genç kız veya erkekse, bu parayı gece<br />
yastığının altına koyup yattığı zaman, kendi kısmetini görürmüş diye inanılır. Oyun,<br />
düğünlerde yüz açımı töreninden sonra damat evinde, puğaça yoğrulup, gelinin bereketli<br />
olması dileğiyle oynanan , belli sayı sınırı olmayıp genç kız ve kadınlar tarafından oynanır.<br />
Oyun ferdi hareketlerle oynanır. Oyunu kuran kişi çok eski bulgulara dayalı olup gerçek<br />
kaynağı bilinmektedir.<br />
ÜÇ AYAK – AĞIR BAR: Yurdumuzun bir çok yöresinde adımlardan ismini alan,<br />
bölgemizde de aynı isim altında bar türünde oynanan bir oyundur. Oyunun ağırlama,<br />
hoplatma, hızlanma bölümleri vardır. Oyunun üç ayak adında oynanması, üç adım kuralına<br />
bağlı olmasındandır. Oyun, tek sıra bağımlı, sağ yöne çizilen tek sıra halinde oynanır.<br />
Bölgemizde bu tür oyunlar, bir çok isim altında oynansa bile, hepsini toplayıcı özellik olarak<br />
üç ayak ismi kullanılır. Yöremizde, ağırlama bölümlerinde, bu tür oyunlarda kadınlar ve<br />
erkekler tarafından, karşılıklı atma türküleri söyleyerek oynanabilmektedir. Oyun, sağ yay<br />
üzerinde yarım daire formunda oynanır. Kız-erkek karma veya yalnız bilinmemektedir. Halk<br />
arasında düğünlerde, harmanda sıkça oynanılan bir oyundur.
ADIYAMAN YÖRESİ <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Adıyaman ili mağara devrinden itibaren günümüze kadar çeşitli medeniyetlere ev<br />
sahipliği yapmış bir çok kültürün yoğrulup özleştiği; sözü, giyimi, kuşamı, oyunu, düğünü, ve<br />
hayatın çeşitli dönemleriyle (doğum, evlenme, ölüm) ilgili adet ve inançları, misafirperverliği<br />
insan sevgisi hayat felsefesi, dünya görüşü, halısı, kilimi, cicimi, heybesi ile zengin bir<br />
yaşayan halk kültürüne sahiptir.<br />
Folklor açısından bilimsel alan araştırmalarına konu olabilecek birikime sahip, çoğu<br />
yerde rastlanmayacak kadar özgün ve zengin kültürel değerler hazinesi olan Adıyaman ili<br />
günümüze kadar detaylı yeterli bir çalışmaya konu olmamıştır. Ancak bilimsel araştırmalar<br />
için bir ön çalışma başlatılmış bulunmaktadır.<br />
Türk ve yabancı bilim adamlarının yapmış olduğu arkeolojik kazılar neticesinde elde<br />
edilen bilgiler doğrultusunda milattan önceki dönemlerde bile insanların yaşadığı zengin<br />
medeniyetlerin varlığını kanıtlayan Pirin Mağaraları ve günümüze kadar tahrip olmadan<br />
gelebilen tarihi eserleri ile insanlık tarihi ve kültürü açısından açık hava müzesi hususiyetini<br />
haizdir. Folklorumuzun bugüne gelişinde bu yapının şüphesiz etkisi vardır.<br />
Teknolojinin ilerlemesi ve iletişim araçlarının gelişip yaygınlaşması ile kültürlerin<br />
daha hızlı kaynaşması ve değişmesi arasında sıkı bir bağ vardır. Bu kaynaşma ve değişim<br />
sürecini, Adıyaman İlinin folklorik birçok unsurlarında da görmek mümkündür. Bu değişime<br />
giyim-kuşam, örf, adet, gelenek ve göreneklerin yanı sıra değer yargılarında da<br />
rastlamaktayız.
Oyuncu Giysileri<br />
Kadın Oyuncu Giysileri<br />
Ayakkabı: Yemeni ve çarıktır. Yemeninin arkası düzdür. Ön tarafı açık ve<br />
avaredir. Yemininin rengi ise kırmızıdır.<br />
Çorap: Yünden olup (ele örülmüş) ince ve desenlidir.<br />
Şalvar: Boydan olup paçalarının uçlarına lastik geçirilen, kumaşı kırmızı saten<br />
veya kütindir<br />
İç Gömlek: Pazenden olup boydandır, kolları yarımdır.<br />
Zıbın: Kumaşı kutinden olup halep malıdır, boydan üç etektir, astarı kırmızı veya<br />
mavi küçük desenli çiçeklidir. Kollar uzun, kol ağzı tek yırtmaçlıdır. Ön iki eteğin uçlarına<br />
basmadan ipler dikilir, arkadan üst üste gelecek şekilde çapraz edilerek önden bağlanır, kuşak<br />
erkekte olduğu gibidir, zıbın üstüne bağlanır.<br />
Taç: Kadın oyuncular için başlarının üzerine yuvarlak gümüşten yapılan yanları zincirli<br />
gümüş panezlftir<br />
Keten: Yazma iki kat edilip başa konulur ve uçları arkadan ilmik yapılır.<br />
Adıyaman yöresinde iki çeşit baş bağlama vardır.
Ovadaki baş bağlama, kırsal kesimde yaşayanların baş bağlamaları, başa takılan kep buğday<br />
sapından örülür, etrafı kahverengi pazenle çevrilir, üstüne gümüşten taç takılır. Tacın<br />
zincirine altın veya gümüş gazi (Altın) takılır, kullabın alt kısmına pendik denilen bir kumaş<br />
dikilir. Kepin üstüne ise beyaz keten veya satenden saçaklı hiddik takılır. Ketenin altına puşu<br />
bağlanır, puşu tamamen sırmadandır, kahverengi ve sırmalıdır, bu bağlantı şekline üstten<br />
bağlama adı verilir.<br />
Erkek Oyuncu Giysileri<br />
Çorap: Yün iplikle örülür, iki çeşittir. Çorapların elle örülmesi daha<br />
makbuldür, kaba olan coliki, ince örülen ise desenlidir. renkleri beyazdır.<br />
Çorabın lastik yünden iplik örülür bunlara bağlanır.<br />
Ayakkabı ( Çarık ): Hayvan derisinden yapılır, deri ipliği ile dikilir, etrafına<br />
delikler yayılarak deri iplikleri ile kundura bağı gibi bağlantı yapılır.<br />
yapılır.<br />
Ayakkabı ( Yemeni ): Kösele veya deriden yapılır arka kısmı üç santim kadar<br />
uzundur. (Paçiklidir) topuk kısmı çok alçaktır, yemeni genellikle siyah deriden<br />
Şalvar: Gabardin kumaşdan yapılır bel bağlantı yeri satendendir, alt peyik kısmı normal<br />
uzunluktadır, paçaları dardır. Dağ köylerinde keçi kılından yapılan şalvarlar da giyilmektedir.<br />
Kuşak: Yünlü dokumadır ve desenlidir, bir buçuk metre boyunda olup kuşağın iki ucuna<br />
satenden parça dikilir, bele bağlandıktan sonra görülmeyecek şekilde iç kısma alınır.<br />
Gömlek: Kumaşı kutinden olup, sığmalıda olabilir, gömlekler beyaz sarı olup çizgilidir,<br />
hâkim yakalı kolları uzun ve kırmızıdır. Meydane kumaşından da yapılabilir.<br />
Kırk Düğme Yelek: Kumaşı gabardin olup kahverengidir, ön tarafı satenden kaplı kırk adet<br />
düğme olup, ön cephesi işlemelidir, kollar gene kahverengi satenden olup, yarım kolludur.<br />
Fes: Yünden yapılır, desenli olarak örülür, genç kızların çeyiz olarak hazırladıkları bu<br />
çeyizlik düğün evine getirilir. Düğüne gelen davetlilere düğün bittikten sonra terlik, yünden<br />
örülmüş keten hediye olarak verilir.
Oyun Çeşitleri<br />
Sal Oyunu: Fırat Nehrinde salla geçen düğün alayını konu alır.<br />
Düz Oyun: Fırat kenarındaki köyün birinde yaşayan adamın kızına aşık olan, fakat kızı<br />
alamayan ve sevdasından hastalanan bir gencin serüvenini konu alır.<br />
Oyuna Davet: Düğünlerde gençlerin birbirlerini oyuna davet etmelerini konu alır.<br />
Hasat Oyunu: Ailece ekin biçen ve hasattan sonra yakınlarını ziyaret eden ve şölen<br />
düzenleyen çiftçi ailesini konu alır.<br />
Kımıl Oyunu: Kımıl (Süne) haşerenin ekinlere zarar vermesi sonucu meydana gelen<br />
kıtlığı ve halkın kımılla mücadelesini konu alır.<br />
Göçer Oyunu: Hayvancılıkla uğraşan köylülerin yaz aylarında yaylalara göç etmelerini<br />
ve burada başlarından geçenleri konu alır.<br />
Helle Can: Helle adlı bir bey kızı ile rüyasında gördüğü ve daha sonra var olduğunu<br />
öğrendiği Can adlı gencin evlenerek mutlu olmalarını konu alır.<br />
Ağırlama: Düğünlerde yaşlı, ve hatırı sayılır kimselerin ağır ve gösterişli bir tempo ile<br />
oynadıkları oyunu konu alır.<br />
Hallaç Oyunu: Pamuk atmaya gittiği evin kızına aşık olan bir hallacın serüvenini anlatır.<br />
Türkan Oyunu: Sevdiği gencin dışında birine verilen Türkan adlı bir kızın yolda müsaade<br />
alarak iki rekât namaz kılıp o esnada ölmesi olayını konu alır.<br />
Dıng Oyunu: Güzel ve güçlü bir kızın dıng dıng şeklinde ses çıkararak bulgur dövmesi<br />
sırasında aşık olan gencin hikayesini konu alır.<br />
Barış Oyunu: Birbirilerine düşman aile ya da aşiretlerin barışmalarını konu alır.<br />
Kaynana Oyunu: Düğünde kaynananın gelinin önünde eline Çömçe (Kepçe) ve ayna<br />
alarak oynamasını konu alır.
BURDUR YÖRESİ <strong>HALK</strong> <strong>OYUNLARI</strong><br />
Burdur yöresi tarihsel süreç içerisinde pek çok uygarlığa köprü olmuş, geniş bir<br />
coğrafyaya kurulan ilişkilerle folklorik değerlerin çeşitlenmesine neden olmuştur. Halk<br />
oyunlarının kökeni ilk insana kadar uzanır ve büyüye dayanır. Ava çıkmadan önce yapılan<br />
toplu dans, topluluğun güven duygusunu artırıyordu. Bu, ona avına karşı üstünlük duygusu<br />
veriyordu. Bu ilkel oyunlarda oyuncular ellerini çırparak, ayaklarını yere vurarak bir ahenk<br />
buluyordur. İlkel insanların topluluk halinde yaşaması ve kendilerini yöneten bir takım sihirli<br />
güçlere tapmaya başlaması ilk dansın doğuşuna neden oldu (Artun, 2008, s.325). Avcılıkla<br />
başlayıp, toplayıcılıkla süren ilkel yaşamda halk oyunlarının izleri günümüze kadar bu<br />
oyunlarla taşınmıştır. Halk oyunlarımızda hayvan motiflerinin işlendiğini görmekteyiz.<br />
Burdur ili halk oyunlarından birisi olan “Teke Zortlatması”da bu ifadenin içerisinde yer<br />
almaktadır. Halk oyunları bölge bölge zengin karakterler göstermektedir. Oyunların ezgi,<br />
ritim, estetik, kıyafet, mizansen, jest ve mimikleri değişiktir (Artun, 2008, s.334). Burdur<br />
halk oyunlarında görülen ritim, aslında kıvraklık ve hızlılık anlamına gelmektedir. Bu iki<br />
kavramdan dolayı oyunlarda kendini gösteren sertlik ifadesi, yöre insanının yaşam<br />
koşullarına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Burdur yöremizde giyilen kıyafetler ise; bu<br />
değişiklikten dolayı çok önemli kültürel izler taşımaktadır.<br />
Teke Zortlatması: Göçebe yaşam<br />
biçimi ile yaygınlaştığı düşünülen ve Yörük-<br />
Türkmen çobanlar tarafından üretilerek Teke<br />
Yöresi oyunu olarak anılan oyunlardan birisi<br />
Teke zortlatması’dır. Kimilerine göre Teke<br />
zortlatması, teke otlatmasından gelmektedir.<br />
Kimilerine göre de daha doğru olan görüş ise
şöyledir: Yörenin hemen hemen tüm<br />
kesiminde otlatmak yerine “gütmek” ve<br />
“yaymak” deyimleri kullanılır.<br />
Yüzyıllardır bu böyledir. “Zortlama” ve<br />
“zortlatma” sözcüklerini bilmeyen,<br />
dolayısıyla kullanmayan yörük boyları<br />
bulunmaktadır. Ali Rıza Yalgın’ın<br />
görüştüğü kişilerin yörük çobanlar olması<br />
da dikkat çekmektedir. Yerel sanatçılar,<br />
Faik İnce, Ahmet Turgut, Saim Bilen ve<br />
Hüseyin Demir’in ortak görüşleri ise,<br />
zortlatmanın “zıplama, hareket etme” anlamına geldiği yönündedir. Yöresel sanatçı Ahmet<br />
Turgut’un açıklaması ise şöyledir; “Sonbaharda sürünün içerisindeki teke, keçi sürüsüne<br />
bakıp, aşka gelip, taştan taşa nağme ile eksik ritimlerle zıplıyor, yani zortluyor. Başka bir<br />
deyişle, kara davarın erkeği teke, Güz mevsiminde, teke katımı denilen çiftleşme zamanı<br />
gelince, bedensel, ruhsal, fiziksel bir değişiklik gösterir ki buna “Teke zortlamış” denir.<br />
Tekenin bu haldeki hareketlerini yani ileri-geri sıçramalarını gösteren oyuna da “Teke<br />
zortlaması” denir. Tekenin bu hareketleri çobanın kavalı ile bir nağme çıkarıyor. Böylece<br />
Teke zortlaması ortaya çıkıyor.”<br />
Teke oyunları üç guruba ayrılır; “Teke zortlatması”, “Tek zeybek” ve “Gabardıç”.<br />
Teke zortlatmaları umumiyetle bir “uzun hava”-“gurbet havasından veya hava gezintisinden<br />
sonra çalınır. Gurbet havaları da teke oyunlarından olup, ilimizin asırlardan beri benimsediği<br />
bir musiki türüdür (Çine s.221). Teke zortlatması hakkında Çine’nin görüşleri şöyledir; Teke<br />
zortlatması bir Teke Yöresi oyunu olmakla beraber adını bu bölgede pek bol olan kara<br />
davarın erkeği tekeden almıştır. Çünkü oyundaki figürler bu hayvanın hareketlerine<br />
benzemektedir. Teke zortlatmasının pek çok ezgisi olup, oyunu tek tiptir.<br />
Gabardıç (Kabardıç): Teke<br />
yöresinde oynanan ve yaygın olarak yöre<br />
insanı tarafından bilinen bu oyunun<br />
özelliği bir ölçünün benzer motiflerle<br />
sürekli tekrar edilmesiyle icra edilir. Oyun<br />
hareketi de aynı motifin çeşitlenmesi ile<br />
oluşmuştur.<br />
Kadınlar ve erkekler tarafından<br />
oynanan sözlü bir oyundur. Sağ ve sol<br />
ayak üzerinde sekerek yürümesi olduğu<br />
gibi, genellikle de sol ayak üzerinde<br />
parmak ucuyla dokundurulup<br />
kaldırılmaktadır. Bu oyunda ayrıca tekli dönme<br />
(sol ayak üzerinde) ve çiftli dönme (sol ayak<br />
üzerindeyken de sağa dönülür) figürleri vardır.<br />
Bütün Burdur sınırları içinde çok tanınan<br />
“Gabardıç” havası ve oyunu: “Goyumu olur<br />
gabardıcın gölgesi”, “aydan aya artar yarın<br />
sevdesi” sözleriyle başlar (Yönetken, 1966).
Zeybek: Günümüzde Burdur’da<br />
benimsenmiş olan erkeklerin oynadığı üç ve<br />
kadınların oynadığı bir zeybek oyunu vardır.<br />
Bu oyunları “Alyazma zeybeği”, “Avşar<br />
zeybeği”, “Serenler zeybeği” ve “kadın<br />
zeybeği” olarak sıralayabiliriz. Son yıllarda<br />
halk oyunlarındaki hızlı değişimin ve<br />
etkileşimin sonucunda, “Tefenni”,<br />
“Guluman”, “gemideyim gemide”, “feracemi<br />
al isterim”, “on ikidir şu Burdur’un dermeni”,<br />
“Kazım zeybeği” gibi zeybekler bu etkinin en<br />
somut göstergesidir.<br />
Zeybek oyunlarının Burdur’daki tarihsel süreci ile ilgili ulaşılabilen ilk yazılı anlatım<br />
şöyledir; Zeybeğin birçok nevileri<br />
vardır. Burdur, Aydın, Menemen,<br />
Ası, Kırık, Selim Sırrı<br />
zeybeklerini herkes bilir.<br />
Zeybekler bilhassa milli oyun<br />
olduğu için milli bir zevk ile<br />
öğrenilmekte, zeybek bilmek bir<br />
Türk genci için bilhassa milli bir<br />
lazıme, medeni bir icap ve zaruret<br />
şeklinde görülmektedir.<br />
Burdur’da münevver tabaka<br />
hanımlar arasında asri dansları<br />
milli zeybekleri muvaffakiyetle<br />
yapan genç hanımlar da eksik değildir (Bayraktar ve Erdem, 1928, s.272)”.<br />
Mirzaoğlu’na göre; Zeybeklik, farklı biçimlerde bölgede yaşanmış; siyasi, sosyal ve<br />
kültürel boyutları olan bir olgudur.” Dolayısıyla zeybek oyunu, doğrudan zeybek kültürünün<br />
öğesidir. Zeybeklerin “eşkıya” ya da “halk kahramanı” olarak tanımlandıkları dönemler<br />
literatürde görülmektedir. Zeybek kültürünün benimsenmesi ve yayılmasında etkili olan<br />
unsurları temel olarak halk bilim araştırmacıları ikiye ayırmaktadır. “Zeybek kültürü”<br />
denildiğinde “eşkıyalık” olgusu dışında, onların yiğitlik ve mertliklerini yansıtan oyunlar ve<br />
müzikler karşımıza çıkar (Mirzaoğlu, 2014) Büyük zafer olarak adlandırılan Kurtuluş<br />
Savaşının ardından Cumhuriyet’in<br />
ilanı sürecini, “zeybek” odaklı olarak<br />
değerlendiren Öztürk, düşüncelerini<br />
şöyle belirtmektedir; Cumhuriyet’in<br />
ilanı süreci, “efe” ve “zeybek”<br />
olgusunu, bir “milli kahraman”<br />
imgesine dönüştürmüştür. Bu süreç;<br />
Yörük Ali Efe, Gökçen Efe gibi kimi<br />
efelerin yaşamlarının da birer “milli<br />
kahramanlık destanı” haline<br />
getirilmesini sağlamıştır. Bu<br />
dönüşüm, Milli Mücadele (1919-<br />
1922) sürecine katılmış olsun ya da<br />
olmasın, bölge için “şöhretli” ve<br />
toplum belleğinde iz bırakmış bütün<br />
efelerin haksızlığa karşı koyan “halk kahramanları” olarak, efsaneleşmelerine de yol açmış
görünüyor. Dolayısıyla Cumhuriyet Dönemi, efelik mitinin millileştirilmiş bir versiyonu<br />
olarak yeniden-yaratıldığı bir dönem olmaktadır (Öztürk, 2003).