13.07.2015 Views

sen tanrı mısın? - E-Kitap İndir - E-Kitap Oku

sen tanrı mısın? - E-Kitap İndir - E-Kitap Oku

sen tanrı mısın? - E-Kitap İndir - E-Kitap Oku

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

SEN TANRIMISIN?Kendini Hissetme DuygusuMuhtariyeti Tercih GücüYılmaz DÜNDAR


Euzü Billahi mineş şeytanir racimBismillahir Rahmanir Rahiym.


SEN TANRI MISIN?Kendini Hissetme DuygusuMuhtariyeti Tercih GücüYılmaz DÜNDARTemmuz 2012 / ANKARA


SEN TANRI MISIN?Yılmaz DündarISBN: 978-605-88309-8-1Birinci Baskı 1000 Adetİkinci Baskı 1000 AdetÜçüncü Baskı 1000 AdetTemmuz 2012BaskıANIT MATBAA / ANKARATel: 0312. 232 54 77


İÇİNDEKİLERSunuş..............................................................................................................................................7Söyleşiler19 Ramazan 1428 / 29 Eylül 2007...................................................................................926 Ramazan 1428 / 06 Ekim 2007...................................................................................4130 Ramazan 1428 / 10 Ekim 2007...................................................................................7317 Şevval 1428 / 27 Ekim 2007.........................................................................................9516 Zilkade 1428 / 24 Kasım 2007....................................................................................12328 Zilhicce 1428 / 05 Ocak 2008.....................................................................................15928 Zilhicce 1428 / 05 Ocak 2008 (2)..............................................................................18710 Safer 1429 / 16 Şubat 2008...........................................................................................19130 Safer 1429 / 04 Mayıs 2008...........................................................................................21505 Cemaziyelevvel 1429 / 09 Mayıs 2008....................................................................24928 Cemaziyelevvel 1429 / 01 Haziran 2008...............................................................27911 Cemaziyelahir 1429 / 14 Haziran 2008..................................................................30707 Ramazan 1429 / 06 Eylül 2008...................................................................................34114 Ramazan 1429 / 13 Eylül 2008...................................................................................37722 Ramazan 1429 / 21 Eylül 2008...................................................................................38524 Zilkade 1429 / 22 Kasım 2008....................................................................................42913 Muharrem 1430 / 09 Ocak 2009...............................................................................46713 Safer 1430 / 07 Şubat 2009...........................................................................................50525 Rabiülevvel 1430 / 21 Mart 2009..............................................................................55116 Cemaziyelevvel 1430 / 10 Mayıs 2009....................................................................58314 Cemaziyelahir 1430 / 06 Haziran 2009..................................................................62122 Zilkade 1430 / 08 Kasım 2009....................................................................................64502 Safer 1431 / 16 Ocak 2010............................................................................................68305 Rabiulahir 1431 / 20 Mart 2010................................................................................72701 Cemaziyelahir 1431 / 15 Mayıs 2010......................................................................77114 Receb 1431 / 26 Haziran 2010....................................................................................82713 Muharrem 1432 / 18 Aralık 2010.............................................................................87119 Safer 1432 / 22 Ocak 2011............................................................................................921


SUNUŞHakikat Yolcusu Talip için, bu yolun ilmini üç basamaktaincelemek mümkündür. Bu basamaklar; 1. “Tanrı” İlmi, 2.“B” İlmi, 3. “EhadüsSamed” İlmi diye isimlendirilebilir. Tanrıİlmi öğretisinin talipte, geri dönüşsüz özellikte bir hayat tarzıhaline gelmesi, diğer basamakların anlaşılabilmesi ve yaşanabilmesiiçin olmazsa olmaz bir şarttır. “Vehmin Zulmeti şartlarındaNefsin Şerri program” gereği “Sözde Tanrılık İddiası”ile dünyadaki yaşantısına başlayan insan, hakikate talip ise,Tanrı İlmi onun en öncelikli meselesidir. Elinizdeki kitapçık buamaçla, Tanrı İlmi’ni konu alan bir müfredat ile sunulmuştur.<strong>Kitap</strong>çıktaki bölümlerin konuları birbirinin devamı niteliğindeolup; müfredatın yöntemi ise, bilgi vermenin yanı sıra,ikna etmeyi de içermektedir. Bu sebepledir ki; konular okuyucunungözüne bakarak, yüz yüze konuşma ile anlatılmaktadır.Bu amaçla düzenlenen Tefekkür Paylaşım Toplantıları’nın seskayıtları çözümlenerek birebir metine çevirilmiştir. HakikatYolcusu Talibin konuda ilerleyebilmesi, bu notları disiplinli birşekilde, baştan itibaren anlamaya çalışarak ve sabırla okumasınasıkıca bağlıdır.Allah’ım, bizlere merhamet ediver, bağışlayıver, affediver,hidayet nasip ediver; hayrlı, geniş ve helal rızklar lutfediver.(Amin)Yılmaz DÜNDAR


19 Ramazan 1428 / 29 Eylül 2007• Tüm konuları çözecek tek cümle• “Tanrı” denince ilk düşünülmesi gereken!• “Ben varım” ne demektir?• Kurtulunması gereken en önemli mesele ne?• Kün fe Yekûn’u kavrayabilmek için• Siz de ilminizde bir ilmi suret oluşturabilirsiniz• Cennette mi, cehennemde miyiz anlamak çok kolay• İnsanın yaşantısını alt üst edecek olan telaşı yaşamak• Allah’ın dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olmak• Allah’a nasıl teslim olunur?• Allah’la sohbette olmak• Zalim, zulüm ve nefse zulüm nedir?• Fatiha Suresi’nden maksimum yararlanabilmek?• Baktın ki yanlış yaptın; “iyyake na’budü”ye sarıl• Tanrı, “ben varım” iddiası nasıl yok edilir!• Sübhanallah Bakış Açısı.• Sizdeki özellikler kimin?• A’ma hali, Ehadiyet, Vahidiyet…• Efendimiz (SAV)in okuduğu nedir?• “KÜN fe YEKÜN” <strong>sen</strong>de nasıl çalışıyor?• İnsanları merak etmek neden çok günah• Merak, tefekkür, cezbe ilişkisi• “B” Takdiminde olan “Hakem”dir; yalan söylemez• Besmeleyi yaşamak nasıl?• Hallacı Mansur’un Enel Hakk dediği gerçek!• Tanrı ve öfke ilişkisi• Vehim ve vehmin zulmetinin farkı?• Seher Vakti çalışan nasıl bir mekanizma var?• Ezan neye çağırıyor?• Sevginin de korkunun da doğru başlangıcı ilimledir• Rabbim; öğretmenim, mürebbiyem


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 11Bu yaratılış bize göre bir süreci içeriyor. “Allah kâinatı ve insanları yaratmayıdiledi, sonra da insanlar yaşamaya başladılar” şeklinde kurulacak bircümle bize göredir! İnsan gözüyle baktığımızda, dilemesi ve insanların yaşamayabaşlaması arasında bir süreç var. Ama Allah İNDinden baktığınızdaöyle bir süreç yok! Neden? KÜN fe YEKÜN; OL dedi OLDU. Demek kibu süreç insan gözüyle baktığımız zaman var, bu çok önemli! Daha öncede vurgulamaya çalıştım: Aynı cümle veya aynı paragraf içerisinde, konuyahem Allah İNDinden hem de insan seviyesinden bakıp ikisini aynı paragrafveya aynı cümlede yan yana getirir<strong>sen</strong>iz ikilem doğar! Dolayısıyla, işe yainsan gözüyle insan seviyesinden bakarak bir açıklama yapmak lazım veyaAllah indinden. İki bakış açısını yan yana getirir<strong>sen</strong>iz peşinden “ama, fakat,ancak” gibi ikilem belirten tereddütler meydana gelir.Evet, insan için bir süreçten bahsediyoruz! Zira Allah indinden baktığımızdaöyle bir süreç olamaz! Ama neden insan seviyesinden bakma ihtiyacıhissediyoruz? Bir insan bir insana bir şey anlatırken insan seviyesindenkonuşmak zorundadır. Çünkü karşısında insanlar var, isimleri var, “Ahmed”diyor. Ben buraya “Ahmed” dediğim sürece o cümle Allah indinden olmazki, mümkün değil. O zaman anlatacağım konunun Allah indinden bir yorumolması mümkün değil. Eğer Allah indinden anlatacaksam; o zamanAhmed’in olmaması lazım, hele anlatanın hiç olmaması lazım! Bir “anlatan”var, bir de “dinleyen” var, onu nasıl Allah indinden yorumla ortaya koyabilelim,mümkün değil, işin ruhuna ters! Ne zaman ters? Anlamak istediğinizzaman ruhuna ters! İkilem varmış gibi olur. Ama siz ikisini birden sindirdiğinizzaman, karşınızdaki kişi insan seviyesinden söylese bile onun ne demekistediğini anlarsınız. O zaman Allah indinden bakıyormuş gibi söylese dekarşıdaki onu anlar. Ama o noktaya gelinceye kadar, ikisi birbirinden farklıgözükür. Bu yüzden konuları izah ederken insan seviyesinden dil gerekiyor.Demek ki, bir süreç var: Allah A’ma’da diliyor. Ehadiyet’le başlayan veHakkaniyet’e kadar gelen bir prosedür çalışıyor. Hakk olarak yaratılış gerçekleşiyor.Bu sürece insan dâhil, böyle bir süreç var. En azından dünyanınyaşantısına, fosillere baktığımızda günümüze kadar dünyanın yaşı 6-6,5 milyaryıl çıkıyor. Bir süreç var, ama bu süreç Allah indinden bakışla değil! Neden?Çünkü orda öyle bir süreç; bir zaman, bir mekân düşünemezsiniz. Düşünemediğiniziçin de çok önemli bir bakış ve bilimsel bir kabul girer oraya;Sübhanallah; Sübhanallah Bakış Açısı! Çok farklı bir şey o! Allah indindenbakışla, insan seviyesinden bakışı, ikisini birbirine karıştırmamak lazım.


12Yılmaz DÜNDARAllah’ın yaratması böyledir; KÜN fe YEKÜN; OL der OLUR. Aslında insanında kendisi için “KÜN fe YEKÜN”ü vardır, insan da kendisinde onu yapar.Örneğin şimdi şu anda zihninizde hiç yokken “kivi” dediğim an bakın bir“kivi” düşündünüz, bir anda kiviyi hayal ettiniz; onu oluşturdunuz; KÜN feYEKÜN! Düşünmenizle birlikte o oldu, daha önce yoktu. İşte olmadığı dönemkivi için A’ma Hali’dir! Kivi diye bir şeyin olmadığı an; kivinin yokluğu,yokluk, yok! Yokken onu bir anda kendi ilminizde bir resim haline getirdinizve seyrettiniz hatta! Böyle bakıp zihninizdeki kiviyi seyrediyorsunuz. Birnevi, bilincinizde var olanı resmediyorsun. Ama burda anlatmak istediğimşu: Siz de KÜN fe YEKÜN yapıyorsunuz; “OL” diyorsunuz bir anda oluyor.Zihninizde kivi oluşturmak istediğinizde “kivi” diyorsunuz, kivi düşünüyorsunuz,zihninde kivi oluyor: Size göre KÜN fe YEKÜN.Bu konuda düşünürken yararlanılabilecek bir ipucu verelim: “Bir şeyiAllah nasıl yaptı” diye merak ettiğinizde “ben nasıl yapıyorum” diye bakarsanız,Allah’ın onu nasıl yaptığını hissedebilecek ipuçları yakalayabilirsiniz.Çünkü sizin yapma yeteneğiniz ve tarzınız Allah’ın dışında, ondan gayrı değilki, Allah’ın dışında olamaz ki! O zaman başka bir varlık olursunuz! Sizdene tür özellikler ve yetenekler varsa onlara, hepsine “benim” diyorsunuz!Aslında hepsi Allah’ın özellikleri! Siz zihninizde kiviyi nasıl oluşturuyorsunuz?Aslında zihniniz bir ilim deposu. Kiviyi hiç bilmiyor olsanız, size “kivi”desek, “o ne ki?” dersiniz. Ama kivi daha önceden bildiğiniz bir şey. O konudasizde bir bilgi, bir ilim var; zihninizde kivinin bir şekli, tadı olduğu içinkiviyi düşünüp oluşturmak istediğinizde, yani dilediğinizde hemen hayalleyipoluşturabiliyorsunuz. Oluşturduğunuz yer neresi? İlminiz! İlminizdeoluşturuyorsunuz. Oluşturduğunuz kivi dışınızda mı? Hayır! İlminizde birkivi sureti oluşturdunuz, bir insan sureti de oluşturabilirsiniz ilminizde.Düşündüğünüzde zihninizde kardeşinizi, arkadaşınızı şekillendirebilirsiniz,ona istediğiniz hareketi de yaptırtabilirsiniz. İşte; zihninizdeki bu özelliği, buyeteneği sonsuz ve sınırsız çarparak yükseltin. Zihninizdeki ilminizdeki birşekil yapma özelliğinizi, bir suret oluşturma özelliğinizi, o hayal yeteneğinizisonsuz ve sınırsız çarpın, nasıl bir yetenek çıkar ortaya? Kullandığın oyeteneği, hayal etme yeteneğini sonsuz ve sınırsız bir katla çarpsan, hayalyapmada nasıl bir yeteneğe sahip olursun, nasıl bir hayal yapma yeteneğinolur? Acaba cennet de öyle bir şey mi? Sanki “cennet” dediğiniz o mu? Biliyorsunuz,cennette ne düşünüyorsan o olacak! Acaba öyle bir yeteneğin miartıyor? Evet, demek ki; Kün fe Yekûn’u kavrayabilmek için, hissedebilmekiçin kendimizde var olan bir özelliği yakalamak, incelemek, sonra onunla


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 13“Kün fe Yekün”ü hissedebilmek mümkün. Anlatmak istediğim o! Bizde varolan bir şeyle “Allah’ın nasıl yaptığını” daha kolay kavrayabilmemizmümkün!Allah öyle diledi ve sonra işte o süreç var: Diledi, bir süreç ve insan! İnsanakadar geçen bir süreç var. Bir Ehadiyet Mertebesi var, orda Allah’a Ehad deriz.Aslında Allah o an da Ehad ve Samed; hep zaten Samed. Ancak konuyuinsan gözüyle anlatırken “işte orda Ehad ve Samed” diyoruz. Ehadiyet’te birfikir yok. Sonra bu süreçte fikir oluşmaya başladığında Vahidiyet var. Onlarıileride derinleştireceğiz. Sonra Ulûhiyet, sonra Rahmaniyet. Rahmaniyet’leRububiyet arasında Arş! Sonra Rububiyet ve Hakk olarak yaratılan HakkaniyetMertebesi var. Hakk, yani Hakkaniyet mertebesi; yaratılmış olanların halenvar oldukları halin ismidir! O yüzden “Enel Hakk” diyor Hallacı Mansur.Kendisinin Hakk mertebesinde bulunduğunu fark ettiği, yaşantının öyle olduğunubildiği için diyor. O pozisyonun ismi o; Enel Hakk! Şu an bulunduğumuzpozisyonun ismi Hakk; Hakk olarak yaratılmış! İşte “Esma Mertebesi,tamamı Esma Mertebesi’dir” diye okuduğunuz, duyduğunuz süreç budur.O süreçteki Hakk; yaratılmış olanların halen var oldukları haldir! Tekrar hatırlatalım,bu süreç insan için, insan gözüyle baktığımızda vardır.Bu sürecin sonunda yaratılanların var olduğu Hakikat Mertebesi! Şimdibiz buna “H” diyelim, böyle simgeleştirelim. “Bir hakikat var! Bende,özümde bulunan hakikat” gibi ifadelerle onu kullanırız. İşte bahsettiğimizo hakikate, Allah’ın hakikatine “H” diyelim. O hakikat nerede? O hakikatAllah’ın ilminde! Diledi, anlattığımız süreçlerle yarattı. Nerede? İlminde! Bizde yapmıyor muyuz ilmimizde? Aynı bizim de öyle olmuyor mu? Ben dedüşündüğüm zaman ilmimde bir şey oluşturuyorum; ilmimde, ilmimce, yeteneklerimce!Bendeki ilim yetenek neyse, o sınırlar içinde! Allah’la kıyaslanabilirmi, kıyaslanamaz! Ama zaten O’ndan aldığım bir özellik, O’nun özelliği!Başka bir yerden bir şey almam mümkün değil! Kendinde, ilminde varolan hayal etme yeteneğiyle bunu biraz anladın ya, benzer şekilde Allah dailminde yarattı! Dolayısıyla, anlıyoruz ki; bir Allah ve bir de ötede berideyarattığı bir şey yok!Yani şöyle yanlış bir düşüncede değiliz: Allah durdu ve şöyle baktı; “şurasımüsait, burası uzay olsun, şuraya yaratayım. İnsanlar şöyle, şeytan böyle”olsun demedi! Öyle inanılırsa, <strong>tanrı</strong> mefhumu o işte! Öyle sanılıyor ya: Allahbaktı, yarattı ve gözetliyor, yönetiyor diye inanılıyor ya! Öyle değil! O’nundışında yer yok! Zaten “dışı” diye, öyle bir sınır koyamazsın, yok öyle bir şey!


14Yılmaz DÜNDARİlminde yarattı, tamam! Bitti! Dışı ve dışında bir şey yok! Bitti bu kadar, dışıdiye bir şey yok, dışında da bir şey yok!Peki, sonra ne oluyor, bunu anlamaktaki zorluk neden? Bakın şimdi: ŞimdiEfendimiz sallallahu aleyhi vesellemin okumasına, “İKRA’ hadisesiyle anlatılana,onun okuduğu çok önemli bir kısma geliyoruz.İlimde yaratılmış olan bir kişi, Hakikatin bizzat bünyesinde olan bu kişidüşünüyor diyor ki; ben varım! “Ben varım” demekle kendine ne verdi?Kimlik! Kendisine bir kimlik verdi: “Ben varım, ben müstakil bir varlığım.Benim müstakil düşüncem var, kararlarımı kendim veririm, müstakil cüziiradem var” diyor. Hatta inanıyorsa “cüzi iradem var” diyor. İnanmayan“iradem var” diyor, “cüzi irade” demiyor bile. Demek ki, kişi “ben varım”diyor ve kendine müstakil bir kimlik veriyor! Bütün mesele bu “benvarım” demek!Şimdi dikkat edelim, halbuki onun “ben varım” diyerek kurduğu dünyanınAllah’ın yarattığı bu gerçeğin içinde yeri yok! Burası çok önemli lütfençok, çok dikkat edin! Onun o söylediğinin Allah’ın Yarattığı Sistem’iniçerisinde yeri yok! Öyle bir şey yok, ama “ben varım” diyen ne yapıyor?“Ben varım” diyerek kendisine ayrı bir dünya oluşturuyor. Unutmayalım ki,bu sistemin içerisinde, yani gerçek yaratılan sistemin içerisinde öyle bir şeyyok! Bu bir sanal dünya ve böyle bir şey yok! Hatta tasavvufta “âlemlerinaslı hayaldir” diye anlatılan bu değil, kastedilen, “hayaldir” denilen bu değil.“Hayal” olan Allah’ın ilminde yarattığı âlemdir, hayal odur! <strong>Oku</strong>yorsunuzya “aslında bu âlem bir hayal” diye, o “ben varım” diyen kişinin hayalindeoluşturduğu değil! Siz de kiviyi düşündüğünüz zaman o bir hayal değil mi?Şimdi o kivi kime göre hayal? Size göre! Peki, bu yaratılanlar kime göre hayal?Allah’a göre! Yaşadığımız bu âlem insana göre hayal değil! Allah’agöre hayal Kişi burada yanılırsa ilerleyemez, tasavvufta çıkmaza düşer,işi çözemez!- “Vehim” mi bu? Sık duyduğumuz “vehim” ne o zaman?“Vehim” derken, Allah’ın hayali hepsini kapsıyor. Vehimi iki türlü düşünmeklazım; bir Zulmani yanı var, bir Rahmani yanı var. “Vehim” deyincehemen korkmamak lazım! Vehim hep tehlikeli bir şey değil! Neden? Mesela,<strong>sen</strong> benim karşımda bir vehimsin. Holografik sistemde “var gibi” gördüğümşeyler vehimdir. Vehmi daha sade bir cümleyle şöyle tarif edelim: Allah’ıfark etmeni, görmeni engelleyen her şey vehimdir! Peki, vehim kalktığı za-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 17mazsın! Öyle bir şey dilemezse, <strong>sen</strong>in karar almanla “bir daha yapmayacağım”demenle mümkün değil, öyle bir şey yok! Ve o şirk aslında! “Allahımbir daha yapmayacağım” demek şirktir, Allah’ın indinde suçtur! Çünkü o,bu <strong>tanrı</strong>nın dünyası! Kendisine bir dünya oluşturmuş, gücü var kuvveti var,diyor ki; yanlış yaptım, bir daha yapmayacağım! Olamaz öyle bir şey! AncakAllah “yapma” derse, yapmamanı dilerse yapmazsın. Peki, o nasıl olacak? İsteyeceksin!“Allahım bana onu yapmayacağım bir rol ver. Hayatta bana öylebir rol ver ki, ben o işi, o yanlışı yapmayayım” diye yakaracaksın. İşte “iyyakena’budü ve iyyake nestaıyn” onun isteme yoludur! “Allahım, biliyorum ki,Sana teslimim. Bu yüzden “yapmayacağım” diye bir kararım yok. Onu yapmayacağımbir kader ver bana” diyorsunuz: “İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn”derken bu yakarışı yapmış oluyoruz. Peki, istediğimiz o kader, o halnedir, onu nasıl isteriz? “İhdinas sıratal müstakiym”. “Senin razı olduğunbir yol var ya, onu ben bilmem, onu Sen bilirsin. İşte onu ver bana” diyerek!Ve sonra da diyorsunuz ki “aman beni sapanlardan, nankörlerden yapmaAllahım”. Bu yakarışı, bu duayı günün içine yaymak, bununla haşır neşir olmaklazım. Çünkü işimiz Fatiha! Namazın kendisi Fatiha zaten! Fatiha işimiz;Fatiha’yı didik didik etmek gerekiyor. İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn,ihdinas sıratal müstakiym, sıratellezine en’amte aleyhim, gayril mağdubialeyhim ve led daalliyn.Bunu Seher vaktinde, secdede namazın haricinde de yapabilirsin. O andadua ediyorsun, secdedesin; tam karanlıktan aydınlığa geçiyor, <strong>sen</strong> de aydınlığagirmek istiyorsun “Allahümme, ahricniy min zulümetil vehmi ve EkrimniyBi Nuril Fehmi” yakarışıyla secdede duadasın. Ve “ayetin bilincindeyim”demek için; “Allahümme; Allahu veliyyülleziyne amenü yuhricühüm minezzulumati ilen nur” deyip istiyorsun. Bir şey istiyorsun ama o istediğin ne,ne istiyorsun? İşte istediğin bu: “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn, ihdinassıratal müstakiym, sıratellezine en’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhim veled daalliiyn.”Bunu namazda okunan bir evrak olmaktan kurtarıp, çıkarıp günlük yaşantıdakullandığımız sürekli bir dua haline getirmek lazım! Sürekli bunuyapıyorsunuz! Buna devam eder<strong>sen</strong>iz zihin “iyyake na’budü ve iyyakenestaıyn”le öyle bir bütünleşir ki, artık siz salât ikame ederken “en gerçek”duayı orada yapmış olursunuz. Diğerleri salâttaki bu anın antrenmanı olur.Onu neye benzetiyoruz? Olimpiyat hazırlıklarına, antrenmanlara. Gün içindekilersizin için bir antrenman, ama o anda artık siz olimpiyattasınız! O


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 19“çaldınız” diyor, Veya rükûda düzgün rükû yapmadınız, rükudan kalkıncatam doğrulmadan secdeye gittiniz, onları hırsızlık sayıyor, onları o ibadetalışverişinin içerisinde hırsızlık kabul ediyor! Oradaki davranış biçimlerinibu kadar önemli hale getiriyorlar.Biz konuyu bir süreçle “yaratılan kişinin” haline getirelim. Allah’ın ilmindekibu yaratılmışın, yani Hakikatin içinde olan kişi, kendisi bir dünya kuruyorve “ben varım” diyordu Çok dikkat ediniz; oluşturduğu bu dünyanın<strong>tanrı</strong>sı o kişidir. Fark etsin etmesin, bu dünyanın <strong>tanrı</strong>sıdır o! “Ben varım”demekle kendisini işte böyle <strong>tanrı</strong> ilan ediyor! “Ben müstakil bir insanım,ben varım” dediği an kendisini oluşturduğu bu sanal dünyada <strong>tanrı</strong> ilan etti!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin okuduğu budur: Efendimiz “La ilahe”ile, bize bu <strong>tanrı</strong>lık ilanını anlatıyor. “İşte bu cehennemliktir! Kendisini <strong>tanrı</strong>edinenlerin, kendisini <strong>tanrı</strong> ilan edenlerin yerinin ismidir cehennem!” diyor.Bu uyarıları duyunca kişi düşünüyor ve; “ya, ben kendimi <strong>tanrı</strong> ilan etmedimki, kimseye ben <strong>tanrı</strong>yım da demiyorum” diyor! Böyle düşünmek biryanılgıdır! Tanrı ilan etmek; “Allah’ın dışında ben de varım, Allah’tan başkaben de varım” demektir! “Ben de düşünebiliyorum, ben de karar verebiliyorum,benim de gücüm var!” demektir. Sormazlar mı; hani “ve la havle vela kuvvete İlla Billâh diyordunuz, ne oldu?” diye? O zaman “ve la havle vela kuvvete İlla Billâh” boşa gitti! Halbuki bize “ve la havle ve la kuvvete”yiöğretiyorlar! Yani; “ben varım” diyen yok! İlla Billâh! Hem öyle, ama hem dekişi “hayır, ben varım” diyor. “Allah var, tamam, ama ben de varım.”Tanrılık ilan etmenin çeşitli tipleri var: Bazıları hiç <strong>tanrı</strong> tanımaz; yani“kendine ortak” koşmaz ve “bu dünyanın tek <strong>tanrı</strong>sı benim” der. Kendineortak koşmaz, yani başkasını istemez, başka bir <strong>tanrı</strong> istemez! Bir kısmındaise inanmaya meyil vardır. Kişinin yapısında inanmaya meyil varsa, o da kendisinebir <strong>tanrı</strong> edinir. Ancak kendisi, edindiği inandığı o <strong>tanrı</strong>dan büyüktür,<strong>tanrı</strong>sını o yönetir. Tanrısının neye kızıp neye kızmayacağına da o karar verir!Bakın o kişi <strong>tanrı</strong>sına “Allah” adını vermiş olsun, Allah’ın neye kızıp kızmayacağınada o karar verir. “Allah bilmez o bilir, Allah ona kızmaz, Allah bunabir şey demez…” der ve kuralları kendi oluşturur. Çok önemli bir şey şu ki;bir kişi İslamiyet’in kurallarını sıkı sıkıya uyguluyor olabilir veya yarım yamalakuyguluyor olabilir, eğer böyle inanmışsa fark etmez. İnanmaya meyliolduğu için inanmak istedi, “herkes inanıyor, benim de bir <strong>tanrı</strong>m olsun”dedi, sonra baktı bu memlekette <strong>tanrı</strong>ya “Allah” diyorlar, ben de “Allah” diyeyimdedi. Yine çevresine baktı; “peki, inananlar ne yapıyor?” dedi. Bir liste


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 21önce o telaşa bir düşmek lazım. Ben, kendim dâhil, hiç kimsede öyle bir telaşfark etmiyorum! Bu, insanın yaşantısını alt üst edecek bir telaştır!Peki, cehenneme nasıl gidilir, insan ne yapar da cehennemde kalır? Cehennemeinsanı götürecek tek şey; “ben varım” demektir. Ben varım; benimkendime ait gücüm var, ben ne dilersem yaparım. Ben karar veririmyaparım. Ben ne yapacaksam Allah da onu yaratır. Kişiyi cehennemde tutan“ben varım” düşüncesini, hiç inanmayandan başlayıp çeşitli yorumlarlainananlara kadar geniş bir yelpazede ele alabiliriz. Dikkat ettiğinizde çevrenizdebunları görebilirsiniz! Televizyonda çok dikkatimi çekiyor, Allah’tanbahsettikleri zaman hala; “yukarıdaki şahit” diyenleri görüyorsunuz! Hepyukarıdaki! Hala buradalar. O da ben Allah’a inanıyorum diyor. Hayır! O kendi<strong>tanrı</strong>sına “Allah” adını vermiş! Öyle bir Allah yok, onun inandığı gibi birşey yok! Onun yokluğunu öğreneceği yerin ismi cehennem, kaçınılmaz!Tefekkür Şeması 2’denŞimdi konuyu biraz ileri götürelim. Kendisine dünya oluşturmuş olanbu kişi daha İslamiyet’le biraz daha yakından ilgilenirse; “ben ötede, beride,uzakta bir Allah’a inanıyordum. <strong>Oku</strong>duğumuza göre uzakta ötede beridedeğilmiş” der. Peki nerde? “Bizde, içimizdeymiş!” Bu sefer, inandığı Allah’ıdışarıdan kurtardı, getirdi içine hapsediyor! Ama: Gene kendisi var, kendindenvazgeçemiyor! Ben varım! Ben bu sefer Allah’ı içime alıyorum. Çünkü“dışarıda” dedik mi olmuyor, tasavvufçulara karşı ayıp oluyor! Nerede diye


22Yılmaz DÜNDARsordukları zaman; “bende, özümde, içimde, hakikatimde…” diyeyim! Ama ovar, ben varım! Fark ediyor musunuz cehennemin ne olduğunu? Ben varım,Allah’tan başka ben de varım! “Dışarıda” olmuyormuş, ayıpmış, o zamanonu içime getireyim” dedim ve getirdim, içime “gömdü”m! Biraz daha okuyor,biraz daha öğreniyor, bu kez; “aslında bende bir şey daha varmış, birEsma’ül Hüsna terkibi varmış, onu nereye koysam” der. Şimdi bir de o çıktı?“Onu da içime koyayım!” der. Esma terkibini de getirdi içine koydu. Bakınbunun inandığı artık dışında değil! Ama diğeri kendi uydurduğu dünyadahala dışında, ötede bir Allah’a inanıyor! Bunun her ikisi de cehennemdir, herikisi de nefse zulümdür, nefse zulüm budur işte! Nefse zulmediyor, hakkınıvermiyor. Zulmetmek; hakkını vermemek demektir. Zulmetmek diye onadenir. Birinin hakkını vermediniz mi, o hakkı vermeyen zalimdir yaptığı dazulümdür. Burada kimin hakkını vermiyor? Nefsinin! Hakkını vermiyor venefsine zulmediyor. Niye? Allah’tan ayrı bir dünyada yaşıyor. Allah’ın ilmindeyaratılan Hakikatin dışında, kendi ayrı bir dünya oluşturuyor. Ancak içinehapsedenin bundan bir farkı var? O gerçeğe biraz daha yaklaşmış, ama ogerçeği kendi içine hapsetmiş durumda, hala! İleride gelecek, “içimde” diyeninbu şekilde düşünenin bir farkı var; Fatır Suresi 32. Ayette buraya cennetmüjdesi vardır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, Fatır Suresi 32. Ayetiyorumlarken onları müjdeliyor. “Cehennem sürecinde, Allah rahmetiyle bukişilerin bu yanlışını telafi ederek bunları kurtaracaktır” diye Efendimizinmüjdesi vardır.Kendine Allah’ın dışında bir dünya oluşturan bu “Asi” yapıyı “A” olaraksimgeleştiriyoruz. Bu “A” yapısının özelliklerini iyi bildiğiniz zaman, <strong>tanrı</strong>lıkilanında bulunan bu yapı, “A” yapısı yavaş yavaş ortadan kalkar. Ve “A” yapıortadan kalkınca nihayet bir şey görülür: “A”sız hal! Artık onun “A”sı yok!Yani artık “A” diye bahsettiğimiz, kendini müstakil sanan ve “BEN varım”diyen o yok! Ne oldu o? YOK, yoksul oldu! Yoksul/fakr; “A”dan fakir demektir,“A”sı olmayan demektir. Şimdi o fakir oldu ki, o hal Fakr Halidir!Onda “A” yoktur artık! Ya da şöyle söyleyelim: “A” onda öyle bir hal alır ki,onu pastanelerde keki sardıkları filme benzetiyorum ben. Pastanelerde kekfalan verdikleri zaman üstünü filmle kaplıyorlar. Film keki öyle kaplıyor ki,film gözükmüyor, yalnızca kek! İşte fakr hali oluştuğunda kişinin zulmanibenliği öyle gözükmez olur! Sadece o benliğin kapladığı Allah’ın Hakikatigözükür, kekin gözükmesi gibi! O zaman o kişiden Allah’ın Hakikati gözükür.Onu ne örtüyordu? “Ben varım güç bende iddiası” örtüyordu! O kalkınca ozaman hakikati gözükür, içine sakladığı şey gözükür. Daha doğrusu, “içine


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 23sakladığını sandığı” görülür aslında! İçine sakladığını sandığı şey gözükür.İşte o zaman “onun söyleyen dili, tutan eli, gören gözü O olur. Çünkü zatenO’dur da O’nun örtüsü kalkmış olur. Nedir örtüsü? Örtüsü “ben varım,güç bende, ben bilirim, ben hürüm” demektir. Örtü budur: “Tamam, Allahbilir ama ben de kendime göre bilirim” demektir.Bir de İhlâs Hayat Döngüsü’ndeki “B” hali vardır. Hakikatini örtmeyenbu hal “ve la havle ve la kuvvete illa billâh halidir. Bunu insan nasıl yaşar,nasıl böyle olur? Şöyle başlayalım: Allah’ın Hakikat olarak var ettiği yapı,yarattığı “B” yapıdır. Allah’ın kendinde yarattığı, ilminde yarattığı “B” yapıise, doğal olarak Allah’ta olan özellikler -o yapıyla sınırlı da olsa- bunda daolur, değil mi? Allah’ın yarattığı bu yapı, özelliklerini başka nereden alsınki! Çok doğal olarak özelliklerini Allah’tan alır, değil mi? Bunu fark edince,sanal olan bu yapı bu bilince ulaşınca diyor ki; “Allahım biliyorum ki böylebir hüviyetim yok. Bunu idrak etmiş olmama rağmen bundan da kurtulamıyorum!Bundan kurtulmam için dilemen lazım. Sen diler<strong>sen</strong> ben bu “A”halinden kurtulup “B” haline geçerim. Sen diler<strong>sen</strong>! Ancak o zaman ona bu“A” kılığını vermem” diyor. Yani diyor ki: “Allahım biliyorum ki, ben bundankurtulacak bir iradeye, bir güce sahip değilim. Ancak Sen bana “Asi yapıdankurtulmuş kul” rolü verir<strong>sen</strong> bu iş olur. Onun için Sana sığınıyorum; iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn, ihdinas sıratal müstakim; bana indinde makbulhali ver.” Kurtuluş böyle başlar!Şimdi bu “B” yapıyı holografik sistemle nasıl açıklarız ona bakmaya çalışalım.İşe holografik baktığınızda, ister bu dünyada ister cennette olun, sizvar olduğunuz sürece kesret âlemi var ve kesret âleminin de bazı kurallarıvar. Öyle değil mi? Cennette siz var olduğunuzda, yanınızda birilerini istediğinizdebirileri yok mu? “Ben cennetteyim” diyen biri var, “Rabbimi görmekistiyorum” diyen biri var. Demek ki bir kesret âlemi var. Kesret âlemi varsa,yani kesret âleminde yaşıyorsak o kesret âleminin haline, onun koşullarınagöre düşünmek lazım. O zaman holografik evren’e bu şimdi söylediğim bakışaçısıyla bakarsak şöyle düşünülebilir: Elimdeki bu peçete karaciğer olsun,karaciğerin kendisi olsun. Bir insan karaciğeri! Karaciğeri incele<strong>sen</strong>iz, görevlerinibil<strong>sen</strong>iz karaciğere “Allahuekber” dersiniz. Karaciğerin henüz detayınagirmeden o kaba şekliyle gerçekleştirdiklerine bakınca böyle dersiniz. Birazdetaya inip içindeki bir hücreye gel<strong>sen</strong>iz; hücrenin içerisindeki organellerigörürsünüz. Parça parça, bölünük bir sürü yapı. Bunlardan birisi mitokondridir.Karaciğer hücresinde çok bol olur, örneğin bir hücresinde mitokond-


24Yılmaz DÜNDARri denen bu elemandan yaklaşık 800 tane bulunur. Mikroskobik yapılardır,çok yüksek büyütmelerle, elektron mikroskopla görebileceğiniz şeylerdir. Omitokondrilerin zarlarında öyle reaksiyonlar yürür ki… Örneğin, trikarboksilikasit siklusu denen bir siklus vardır. Bu döngü mitokondrinin matriksindeyürür, reaksiyon oradan mitokondri zarında elektron transport sistemidenen bir yere geçer. Aldığınız bir glikoz molekülü suya ve oksijene parçalanıpda size enerji sağlayıncaya kadar o küçücük zarda o kadar çok reaksiyonmeydana gelir ki… O reaksiyonları hepsini yazacak olsak, dört beş tahtadolusu reaksiyon zinciri olur. Ama şimdi siz, karaciğere baktığınız zaman budetayı göremiyorsunuz. O detayı göremiyor olsanız bile, karaciğer sizin içingörünen haliyle vardır ve gayet önemlidir, değil mi? Karaciğer hücrelerindemeydana gelen reaksiyonları öğrendiğinizde siz karaciğeri daha farklı görürve daha farklı değerlendirebilirsiniz. Ama karaciğer aynı karaciğerdir! Onuniçerisindeki detayları bilmeniz, karaciğerin yapısını, sizin için önemini, görevinideğiştirmedi, ortadan da kaldırmadı! Daha ileri git<strong>sen</strong>iz, ona atomseviyesinde baksanız ne reaksiyon kalır ne de başka bir şey, ama karaciğersizin için yok olur mu? Onu atom seviyesinde ele aldığınızda karaciğer yokmu oldu? Var ve görevleri gene devam ediyor. Dolayısıyla holografik bakışaçısıyla baktığınız zaman da insan yok olmaz! Ama o insan nasıl görünüyor,görünüm nasıl bir sistemle oluşuyor, nasıl var görünüyor, o detayları bilmişolursunuz. O detayları bilmeniz insanın varlığını ve insana ait sorumluluklarıortadan kaldırmaz!- Bu bakışla yaklaştığımızda, bir olayı eleştirirken faile değil de fiile mi karşıçıkmak gerekir?Fail’e hücum ettiğin zaman, aslında kişinin zatına hücum ediyorsun!Onun zatının Allah’ın zatından gayrı olmadığını düşünürsek doğrudanZatı’yla kavga etmiş oluyorsun! Oysa ondan çıkan fiile “bu fiil yanlış, bu fiilibeğenmedim” der<strong>sen</strong>, o farklı.- “Fiili beğenmedim” demek de bir yerde çok doğru değilmiş gibi?Elbette, tabi o bir ileri basamak, çok haklısın. Ehlullah der ki, bir ileri basamaktaonu da yapmazsın, o basamak basamak. Yani kişi önce, zata hücumediyorsa zata hücum etmeyip fiillere yorum yapar. Sonra da yorumyapmamayı, seyri öğrenir. Bakın şu çok önemli bir şey. Bir kişi, birine kızmıştırve o yüzünden de ilişkisini soğutmuştur. Böyle bir durumda “A”sı kuvvetliolanlar, diğeri ağzıyla kuş tutsa bile bir daha onu affetmez. İşte bu Zat’ahücumdur! Diğeri o yanlış fiili bırakmış, ama yok! “Bir kere ben sana notunu


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 25verdim, ağzınla kuş tutsan <strong>sen</strong> artık benim için yoksun” der ya, işte o Zat’ahücumdur! Oysa fiile buğz etmiş olsa, o kişide o fiil kalktıktan sonra onunlailişkisi düzelir, kalkmadığı sürece düzelmez. Ama bir ileri bakacak olursak;hangi fiil olursa olsun Allah’ın emri olduğunu bilerek ona göre ilişkisini kesmez,ama orada da çok önemli bir şey var! Bazıları burda çok enteresan biryanlış yapar. Dışarıya dikkat ettiğiniz zaman bu yanlışı çok görürsünüz. “Benhoşgörülü davranıyorum” diyerek cehennemlik amelleri yapanlara hoşgörülüdavranır! Oysa onun yarısı kadar hoşgörüyü inananlara göstermez!İnananların her şeyi onun gözüne batar! Ama cehennemlik amelleri yapanlara,onlara hoşgörülü olacağım diye; “ne kadar önemli, ünlü, şöhret… Aa,bak ne kadar güzel, tangasını şöyle yapmış…” Hep hoşgörülü bakar! Amainanana? “Öyle söylenir mi, böyle yapılır mı, şöyle gidilir mi, inanan öyleyapar mı?” yaklaşımını gösterir. Demek ki içinde Allah’a bir kin var, o kinleinanana hücum ediyor! Demek ki cehenneme bir özlem var! “Ah bir serbestkalsam onlar gibi yapacağım, ama yasaklamışsın Allahım! Ama bari hiç değilseyapanlara iyi bakayım!” halidir bu, adına da hoşgörü diyor! Kimseyikandıramaz! Yani kimseyi kandıramaz derken Allah’ı kandıramaz! “Allah’ındostlarıyla dost olmak, düşmanlarıyla düşman olmak” gibi bakış açısıböyle yerlerde önemli! Yanlış bir işe, yanlış bir yere, yanlış bir kişiye hoşgörülübakacağım diye...Bakın basit bir örnek vereyim. Sen bir gruptasın arkadaşlarınla. Arkadaşlarındanbirisi kalktı annene küfretti. Durmadan küfrediyor annene, hiçiyi şeyler söylemiyor. Sen hala “olsun o öyle düşünüyor ben böyle düşünüyorum”deyip, onunla yemek yer misin? Annene küfredince; “<strong>sen</strong> benim annemeiyi bakmıyorsun <strong>sen</strong>inle yemek yemem, <strong>sen</strong>inle dost olmam” deyip ilişkinikesiyorsun, ama adam “Allah’a küfrediyor, O’nun yoluyla ve O’na inananlarlaalay ediyor”, <strong>sen</strong> de hoşgörülüyüm diye onunla yemek yiyorsun, vaktinionunla geçiriyorsun! Nasıl iş bu şimdi? Yani bunlar cennette cehennemdehiç ayrılmayacak mı? Olabilir mi öyle bir şey? “Sevdiğin birine kızıyor” diyeilişkini kesiyorsun, ama “Allah’a kızıyor küfrediyor” duruşun değişmiyor,yine onunlasın! “Ya ben hoşgörülüyüm, onunla da yerim, içerim, gezerim!”havasındasın. İyi de hep onunla görüyorum <strong>sen</strong>i, diğeriyle hiç görmüyorum.Yani hep de onunla berabersin, bu nasıl hoşgörü, hep onunlasın! Bu “hoşgörülüyüm”hali hem yanlış hem de kandırmaca, hatta insanın yanlışına kılıf!Eğer düzgün kullanılmıyorsa..-Onlarla ilişkimiz nasıl olacak, ilişkiyi kesecek miyiz?


26Yılmaz DÜNDARHayır. Söylemeye çalıştığım “ilişki kesmek” değil. Bakın kafesinde bir aslandüşünün. Duydunuz ki çok susamış, susuzluktan yanıyor, hemen giderbir su bulur verirsiniz. Duydunuz ki hasta, gider bir veteriner bulur ihtiyaçlarınıgörürsünüz, değil mi? Kafesine girer misiniz? Girer<strong>sen</strong>iz sizi yer, eğero kişinin de kafesine girer<strong>sen</strong>iz sizin nurunuzu mahveder. Onun kafesinegirmeyin, ama ilişkinizi devam ettirin. Onun kafesine girer<strong>sen</strong>iz siz onu yenemezsiniz,o sizi yener. Çünkü dünya cehenneme göre kolay; cehennemlikameller süslenmiş cazip ve çok kolay! Dolayısıyla o sizi yener, kafesinegirer<strong>sen</strong>iz de sizi yer! Ama suyunu verirsiniz...Örneğin ben kendime; “şu kişi beni niye çok seviyor, diğeri niye sevmiyor?”diye sorduğumda, görüyorum ki; Allah’ı seven beni de seviyor, beniAllah’ı sevdiği için seviyor; Elhamdülillahi Rabbil âlemin. Allah’la arası iyiolmayanlar beni de sevmiyor. Benimle ne kadar iyi, bakıyorum aslındaAllah’la o kadar iyi. Benimle kötüyse, aslında bakıyorum onun Allah’la,Allah’ın Sistemiyle meselesi var. Bir de “ben bir kişiyi çok seviyorsam, niye?”diye kendi açımdan bakıyorum; o zaman da görüyorum ki, o bana Allah’ıhatırlatıyor, benim de Allah’ı hatırlayarak bir şeyler yapmama sebep oluyor!Anlatabiliyor muyum? Ama diğeri bana cazip gelmiyor, anneye küfür örneğindekigibi.Diyelim ki bir yere gittiniz, bir salona; bir pastane olabilir, bir cafe, birspor salonu, neyse. Baktınız ki, orada annenize küfretmiş birisi var. Ne yaparsınız?Herhalde, gidip de “Aa merhaba, nasılsın?” demezsiniz. Baktın kio var, o tarafa gitmiyorsun! O orda oturuyorsa <strong>sen</strong> bu tarafa oturuyorsun.Ama: Biri de var, biliyorsun ki “Allah’a küfr” ediyor, gidip yanına oturuyorsun,sana hareketleri güzel geliyor, sevmek istiyorsun, seviyorsun! Bu hal,cehennem ateşini özlemek ve sevmekten farklı bir şey değildir! “Ah, Allahımbir serbest bıraksan ben ondan da iyi yapacağım bu işi” demektir o! “Yasaklamışsın,bir serbest bıraksan ben ondan iyi yapacağım bu işleri.” Yani aradakalmış! Arada kalmak çok kötü bir şeydir! Ya bu işi düzgün yapacaksın veyadiğerini. Arada olanların işi çok kötü! Çünkü Efendimizin duası var; Allahımbeni arada bırakma, Allahım beni arada bırakma. Kişi kendini bilir,kendine soracak; ben kimi seviyorum, bana kimler hoş gözüküyor? Çok iyibiliyorsun ki, cehennemlik ameller ve cehennemlik amelleri yapanlar hoşgözüküyor! O zaman; ya delicesine kurtulmaya çalışacaksın, ya da yapacakbir şey yok, programın öyleyse ne yapabilirsin!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 27Bazı arkadaşlarımız soruyor; “sevgi bu anlattıklarımızın neresinde, sevgibu işin neresinde, sevgiyle ilişkisi nerede? Buna bakacağız, ama size birşey söyleyeyim. Mevlana Hazretleri’ni sevenlerin bazıları onu niye severler?Allah’ı sevdiklerinden değil, Allah’ı sevdikleri için sevmiyorlar! Ya neden seviyorlar?“Ne olursan ol, gel” cümlesini yanlış yorumlamaktan hoşlandıklarıiçin seviyorlar! Onu; “ne yaparsan yap cennet sana açık” gibi yorumladıklarıiçin seviyorlar! Yoksa Mevlana’yı, onun felsefesini tanıdıklarından, benimsediklerinden,bildiklerinden falan değil! O yapıda olan, yalnızca o cümleyidinler, onu duyar! Sorsan yalnızca bu cümledir; ne olursan ol gel! Mevlanademek, ne olursan ol gel demektir. Bu cümle! Onları ilgilendiren başka birşey var mı? Başka bir şey yok, bu yüzden seviyorlar.O zaman sevginin İslami sistem içerisindeki yerini çok iyi bilmek lazım.Çünkü çok önemlidir ve oradaki sevginin lezzeti hiçbir sevgide bulamayacağınızbir lezzettir. Hepsini örter, bütün sevgileri örter! Ama onu yanlış uyguladığınızzaman rehavete düşersiniz! Kişi kurallara karşı çok fazla duyarlıolmaz, vurdumduymaz hale gelir. İslamiyet’te, eğer korkuyla sevgi beraberseo çok önemlidir ve onun ismi Haşyettir. Hem sevgi vardır içerisindehem korku vardır. Ama bu korku çok farklı bir korkudur. Bir kere bu korku;ötede beride, uzakta birinden korkma korkusu değildir. İnsani duygularlayaşadığınız korkulardan farklı bir korkudur. Bizim o korkuyu anlayabilmemiz,o korkuya yaklaşabilmemiz için; önce, başımıza gelecek olanlarla ilgiliolarak uyarıldığımız gerçeklerden korkmamız gerekiyor, önce onlara karşıtedbir almamız gerekiyor, tedbirli olmamız gerekiyor. Ona şöyle bir örnekvermiştik:Şimdi Irak’ta var o; kolera salgını. Allah muhafaza etsin Ankara’da kolerasalgını olsa ve suların çok dikkatli içilmesi gerekse. Her tarafta, sularınkaynatıldıktan sonra içilmesi için uyarılar yapılıyor, doktorlar televizyondandurmadan anlatıyorlar; “koleranın belirtileri şöyledir, tehlikesi şöyledir, dikkatedin, sakın yanlış su içmeyin” diyorlar. Şimdi, burada da kaynamamış,rastgele bir su var diyelim. Biz de yan taraftayız, siz buradasınız. Baktınızkimse yok “şu suyu içeyim” der misiniz, içer misiniz? Neden? Neden korktunuz?Koleradan mı? Birisinden değil, bir mekanizmadan korktunuz. Kimseolmadığı halde içmediniz, değil mi? İşte Allah korkusu önce öyle bir şeydir!“Kimse yok, şunu alalım!” mı diyorsun? Ya, korktun da suyu içemedin!Demek ki, koleraya inandığın kadar cehenneme inanmıyorsun! Cehennemdenöyle korkmuyorsun! Koleradan korktun, “beni öldürür” diye korkundansuyu içemedin. Çok dikkat edin, “İman bilgisi” budur işte! “İman edin”


28Yılmaz DÜNDARdenilen hal budur! Eğer <strong>sen</strong> cehenneme iman etmiş olsan, cehennemdenkorksan “kimse yok” diye bir şey olur mu? O zaman “kendimi ateşe atamam”dersin, bak suyu içmiyorsun! Ya, önce böyle bir korkunun başlamasıgerekiyor.Kolera salgınında siz suyu içmeden önce ne yapıyorsunuz? Bir tedbir alıyor,onu kaynatıyorsunuz. Tedbir alıp korunuyorsunuz. Buna Kur’an’ı Kerimmuttaki diyor; korunan, korunanlar, muttaki olanlar. Neye göre ve nedenkorunanlar? Ayetlerde onlara bir tehlike bildirildi, onlara “siz şunlarla karşılaşacaksınız”dendi, onlar da tedbir alıyor! Çünkü onlar muttakiler; korunanonlar! Tedbir alması gerekiyor, niye? Korktuğu için, korkmasa alır mı? İşte;önce, böyle bir korkunun başlaması lazım! Ee, kişide bu korku yok? O zamanda, yalnızca insanı rehavete sürükleyen bir sevgi kalır. Sonuç? Sonuç;kendisini mutlaka cennete gidecek zanneden bir yaşam! Hangi mevki olduğuönemli değil, neresi olursa olsun, gideceği mevki belli değil, yani yeri bellideğil, ama mutlaka cennete gidecekmiş gibi bir yaşantı! Çok tehlikeli! Buçok tehlikeli bir sevgi! İslam’da böyle bir sevgi yok! Ama insanlar bu sevgiyiarıyorlar. Neden? “Ben varım” diyen o “A” yapıyı rahat yaşatmak için!Çok önemli bir hususa dikkat çekmek isterim. Özellikle çocukların yetişmedönemlerinde onların doğruyu yapmalarını sağlarken mümkün olduğuncaüç şeyle yaklaşmamak lazım. Bu üç şey: Ayıp; ayıp yapma! Yasak;yapma! Günah; yapma! Bu üçüyle yapmamasını sağlamak çok faydalı birinsan psikolojisi oluşturmaz. Çünkü ayıp, günah ve yasakla oluşturduğunuzyasaklamalar, onun Rububiyet’inden gelen güçle onu mutlaka yapmasınısağlar! Bu yüzden yasak caziptir, bir şeye “yasak” demek onu cazip kılar.Hazreti Âdem’i cennetten bu dünyaya gönderen de budur: Ona “şu meyveyasak” dendi. Neden? O yasağı işlemesi için! Çünkü kişideki rububiyet,nefsinin “Rab gücü” kendini kanıtlar. Birisine bir şeyi “bu yasak” dedin mi,ondaki “Rab gücü” yasak dinlemez, çünkü Rablığını kanıtlamak zorundadır.“Doğru, eğri” hiç önemli değil, gider onu yapar ve; “ben Rabbım yaparım”der, rububiyetini gösterir! Ona yasak olmaz. Bizim burda bahsettiğimiz öylebir yasak değil.Fakat o kadar ince bir çizgi ki! “Ayıp, yasak, günah deyince bozuk birkişilik çıkar” diyoruz. Ama onu koymadığınızda? O zaman da, yani bir şeykoymadığınız zaman da başka bir kişilik çıkıyor. O da başka bir kişilik! Mesela,küçük çocuğunuzu düşünün ateşler içerisinde, hemen doktora götürdünüz.“Mecburen antibiyotik vereceğim. İstemem ama, altı saatte bir içireceksinizbunu. Yoksa ciğerleri şöyle olur, beyne sıçrar, menenjite çevirir”


30Yılmaz DÜNDARdoğru olanı verememişsin! Sonra da yıllar ilerleyince onun dünyadan kazandıklarıylayarışmaya çalışıyorsun. Başaramazsın, mümkün değil! Öyley<strong>sen</strong>e vereceksin? Ne yapman lazım? Nasıl bir yaşantı gerekiyor? Çok önemli!Bir yaşantının içerisinde yasaklama, ayıplama, günahlama olmamalı. “Tamam,bu olmamalı ama ne yapacağız?” işte onu konuşmalıyız. Çok önemlibir konu! Bir an önce konuları oralara getirmeliyiz. Yani; “bu konular nasılyaşanır; bunlar çocuklarla nasıl yaşanır, dünyada “B” olarak nasıl yaşanır,bahsettiğimiz “A” yapıdan kurtularak, ama toplumdan da silinmeden nasılyaşanır? Toplumda önemli bir kişi olarak, toplumdan silinmeden, toplumdankopmadan, bu dünyadan yararlanarak ve dünyayı da severek nasıl yaşanır?”bunları somut örneklerle konuşmak lazım! Aksi halde kısır döngü oluro! Kısır döngü olur ve anlaşılmaz zor cümleleri dinleyip, anlamadan gitmeyi“önemli bir dini görev” sanar! Oysa Rasulullah Efendimiz sallallahu aleyhivesellem’le konuşanlar, Mescid’den, Efendimizin yanından çıktıkları zamanne yapacaklarını biliyorlar. Bir şey yapacak! “Ben artık şöyle yapacağım” diyerekçıkıyor ve çıkar çıkmaz dışarıda bir şey yapıyor, hayatına yeni bir şeyekliyor, bir tarz oluşturuyor; Efendimizden öğrendikleriyle. Biz de dışarıyaçıkarken “şöyle yapacağız” diye çıkmamız lazım. Hayat dışarıda çünkü!- Karar alıyorum, uygulayamıyorum. “Uyumayacağım” diyorum, on saatuyuyorum, kendime yasaklıyorum, sonra yine yapıyorum?Elbette! Anlatıp anlatamadığımı bilemediğim için, bazen hep aynı şeyleritekrar ediyormuşum gibi oluyor. Anlatmakta çok zorlanıyorum belki, bizimiçin en önemli öncelik “A” yapıdan kurtulmak! Bu öncelik bilinmezse; kişitasavvufla ilgili bir sohbette, bir kitapta; “az yemeniz lazım, az uyumanız lazım,şunu az yapmanız lazım” gibi cümlelerle karşılaşıyor, sonra da “az yiyor”diyelim. Bunu yapınca kendisine diyor ki bak, az yemeyi başardım! Bunudiyen “A” yapı, yani asi yapı! Kişi nefsini daha kuvvetlendirdi, değil mi? “A”yıkuvvetlendirdi ve “az yiyen “A” oldu! Bu yüzden çok yiyen, az yiyen veya çokuyuyan, az uyuyan olmak başlangıçta çok önemli değil. Eğer kişinin yaptığıonun “A” dediğimiz sanal kimliğini kuvvetlendiriyorsa ona faydalı bir şeydeğil. Yaptığıyla “A”dan kurtuluyorsa faydalı! Yaptığı şey onu “ben varım”diyen bu “A” yapıdan kurtarıyorsa faydalı. Bu yüzden oruç; “A”dan kurtarıyorsabizim için önemli bir ibadettir. Hac; kişiyi “A”dan kurtarmak içindir.Özellikle salât! Salât ikame etmek “A”dan kurtulmak içindir. Önerilenlerinhepsi “A”dan kurtulmak için! Onlar “A”dan kurtulmak için yapıldığında yararlıolur. Değilse “A”yı kuvvetlendirirler ve daha kuvvetli bir “A” çıkar.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 31Bunun için hayatta “A”nın temel özelliklerini iyi yakalamak lazım. Yeteneklerimizitek tek “A” ile ilişkilendirmemiz lazım. Örneğin, merak etmek!Merak etmek bizim veri tabanımızda vardır, merak etmek zorundasın. Amabu yetenek niye verilmiş? Merak ettiğin zaman Allah’ı bulursun, merak etmez<strong>sen</strong>bulamazsın; merakla bulasın diye verilmiş! Hazreti İbrahim aleyhisselamörneği; merak ediyor: Aya, yıldıza, güneşe sonra diyor ki; ben böylebir gözüküp bir kaybolan Allah istemem. Merakla, tefekkürle Yaradan’ınaulaşmaya çalışıyor. Bizde bir merak var, değil mi? Bu merakı “A” kullanıyor.“A” merakı kullanınca ne yapıyor biliyor musunuz? İnsanları merak ediyor;“o ne yapıyor, bu ne yapıyor, onun neyi eksik, bunun neyi fazla…? Tanımakistiyorsanız işte “A”, işte o bahsettiğim cehennemlik yapı! O, bu merak özelliğinikullanıyor ve durumuna göre iftira, dedikodu, gıybet dediğimiz şeyleroluşuyor. Ki merakın böyle kullanımı için; “36 zinadan daha günahtır” derler.İnsanları merak etmek!Eğer “A”dan kurtarabilir<strong>sen</strong>iz, merak yeteneğinizi o zaman “B” yapı kullanır.Peki, merakı “B” nasıl kullanır? Allah’ı merak ederek! O Allah’ı merakeder, sürekli. Allah’ı meraka tefekkür deniyor ki, çok sevaptır, Allah’ı meraketmek nafile ibadetten kat kat sevaptır. Oysa bu yetenek “A” yapının elinde“cehennem için” çok önemli bir yakıt haline dönüşüyor.Kişinin kendisine soracağı ve yapacağı önemli tespitlerden birisi şu olmalı;bu merakı nasıl onarırım? Onarmak! Kendi kendine düşünecek; beninsanları mı merak ediyorum? Bundan kurtulmanın yolu nedir? Araştıracak.Ama bunu yapması için “önemsemesi” lazım! Aksi halde “insanları meraketmek” onu daha fazla cezb eder ve götürür... Çünkü: Neyle meşgul<strong>sen</strong> sanao kolaylaşır ve <strong>sen</strong>i o götürür. “Allah’ı merak” da öyle! Allah’ı merak eder<strong>sen</strong>o yeni bir cezbe oluşturur ve <strong>sen</strong>i o tarafa götürür. Bir merak var ki, “A”yıkuvvetlendirerek <strong>sen</strong>i “A”ların dünyasına sokar, “A”larla meşgul eder,cehennem amelleri işlettirir. Tefekkür olan merak ise <strong>sen</strong>i “A”dan kurtaran,“A”dan sıyıran, Hakikat’e ulaştıran bir hale götürür. Dikkat et, ulaştığıniki nokta için de aynı merakı kullanıyorsun. Onu kullanan kim, o önemli!Bu yüzden, “A” yapısını her bir yeteneğinizle ilgili böyle ele almak lazım.“A”nın özelliklerinden bir diğeri; “A” bölücüdür. Normal yaşantıda kişibölücüyse, ne kadar ibadetle meşgul olursa olsun fark etmez, o bahsettiğim“A”nın dünyasındadır: Bölücü! Bölücü ne yapar? Hakk yer! Kadınlar erkeklerder böler. Onlar kadın, bunlar çocuk onlara vermeyin, o yetim onun hakkınıhiç vermeyin! “A” bölücüdür, onun dünyası bölerek kuvvetlenir. “A”larbölünmüşlerdir; orda Tevhid yoktur! “A”nın dünyasında bölücü bir zihniyet


32Yılmaz DÜNDARvardır. Bakın insanları inceleyin, televizyonu haberleri falan izleyin, insanlarıhep bölücü göreceksiniz: hep birilerini kınayan, beğenmeyen... Meselagünümüzde türban diyor bölüyor, şunu diyor bunu diyor, ama bölüyor. Daimabölüyor, “A” bölücüdür, ona hak tanımıyor! <strong>Oku</strong>ma hakkı tanımıyor, yaşamahakkı tanımıyor, nefes alma hakkı tanımıyor, gezme hakkı tanımıyor!Bölücü zihniyet hep bir şeyi böler! Veya diyelim buradan İran’a gidelim, oda orda bölüyor. Kendisine röportaja gelmiş yabancı gazeteciyi bile örtüyesokuyor, o da aynı şey değil mi? Size bir örnek vermiştim, hatırladınız mı? Bircaddeden yürüyorum, ilerde de İmam Hatip <strong>Oku</strong>lu var, bir kızcağız da okulagidiyor. Oraya gelmeden önce de Üniversite kampüsünden çıkmıştım.Üniversite kampüsünden çıkarken gördüğüm şey şu: Bazıları türbanlı, kampüsegirmek için açıyor, açmak zorunda bırakılıyor. Burada gördüğüm şu:Baktım bir kızcağız okula gidiyor onun da saçı açık. <strong>Oku</strong>la yaklaşınca çantasından,bir örtü çıkardı, o da okula girerken örttü. İkisi de yanlış! İkisi deyanlış, ama bir de olaya şu tarafından bakalım: “B” açısından, Allah indindenbaktığımızda birisi zulme uğruyor, onun örtüsünü zorla açtırıyorsun. Amadiğerini de münafık yapıyorsun; örtmek istemiyor, ona da zorla örttürürekonu da münafık yapıyorsun.Evet; “A” bölücüdür! Dolayısıyla, yaşantıda bölücü olmaktan kurtulmanınyolunu bulmak lazım. “Ben nasıl bölücü olmam?” deyip, araştırmak veonu yapmak lazım! Çünkü bölücü olmadığı zaman, kişi Allah’ın Rahman veRahim isimlerini yaşamaya başlar. Rahman ve Rahim isimlerini yaşamayabaşlayınca Besmele onun yaşantısı olmaya başlar. Çektiği, söylediği değil yaşadığıolur! Yani onun yaşantısı Besmele olur! Besmele onun yaşantısı olur!“Rahman ve Rahim olan Allah adına” yaşayan olur. Artık onun yaşantısıBesmele gibidir, Besmele söylediği bir sözden ziyade yaşantısıdır, yaşantısıöyledir.Bir başka özellik: “A” yalan söyler! “B” yalan söyleyemez! Bir kişininhayatında yalan varsa, yalanlar hayatını işgal etmişse, yalan onun yaşambiçimi haline gelmişse, yaşamının döngüsünü oluşturuyorsa o ne kadaroruçla, namazla meşgul olursa olsun “A”dır! Yalan “A”nın işidir! “B” yapısındaolan “B” yalan söyleyemez! Çünkü o Hakem’dir! O Hakem’dir; o doğruyusöylemek ve Hakem olmak zorunda! Onun görevi o! Onu yapmadığı zamankorkar, biraz önce koleralı su örneğinde olduğu gibi korkar! Niye korkar?Allah’tan ayrı düşeceğim diye korkar, “A”ların dünyasına düşeceğim diyeödü kopar onun. “Aman, “A”ların dünyasına düşmeyeyim” diye ödü kopar.Onu gördüğünüz zaman ne asosyal adam diyebilirsiniz! Deyin durun, onun


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 33korkusu siz değilsiniz. O, “A”ların dünyasına düşeceğim” diye korkuyor, ödükopuyor. İnsanlar ona istediği kadar “çok asosyal, hayattan çok kopuk, çokbilmem ne” desin dursun. Günün birinde de ona “kopuk” diyecekleri birzaman gelecek. Keser döner denir ya!“A”nın bir başka özelliği öfkedir. Öfke “A”ya aittir! “B”de öfke olmaz.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bir hadisini hatırlatayım. Buyuruyorki Efendimiz: Allah’la sohbet etmek ister misiniz? Tabi ya Rasulallah,diyorlar öğret bize. Diyor ki; ne söyleyecek<strong>sen</strong>iz güzel söyler<strong>sen</strong>iz ve neyapıyorsanız güzel yaparsanız o anda Allah’la sohbettesiniz. Çünkü“B”’nin ahlakı öyledir. Diğeri “A”nın dünyasıdır. Allah’la sohbette olmak demekbu halde olmak demektir! Bu yüzden, “A” ve “B”yi hayatta iyi yerinekoymak lazım.“İnsanın kendisine bakması, bakımlı olması, temiz olması, saçını taraması”bu işlere de bir bakalım. Bunları “A” da yapar “B” de. Senin yapışın, tarayışınhangisi? “A” kimin için süslenir, “B” kimin için? Allah’ı kandıramazsınız!“Ben kimin için süsleniyorum?” diye kendine sorsa insan bunların cevabınıçok rahatlıkla verebilir. Eğer birisi “beni şunlar görsün” diye geziyorsa o“A”nın çıplaklığıdır! “B” de çıplak gezebilir! Çok farklı, çok! Kendinizi kandırmayın;yani onu yapan “A” mıdır, “B” mi?Bir başka gösterge: “A”nın bir beslenme biçimi vardır, “B”nin de bir beslenmetarzı var. “A”nın beslenme biçiminde haramlar çok önemli değildir.Hatırlattığın zaman “ha, öyle mi?” der, haramı geçiştirir. “B”nin ödükopar haramdan! Haramı yemeyi bırakın, haram gıdaya bakmaktan ödükopar! Ama “A” için, “A”nın beslenmesinde çok önemli değildir onlar. Farkedilirse, işte önemsemeye çalışır gibi yapar! Bu konuda çok enteresan hallerlekarşılaşırsınız. Basit birkaç örnek vereyim: Bir uçak seyahatinde hosteshanım fındık dağıttı, şöyle küçücük torbalarda. Ben de kuruyemişi, severim,fındığımızı aldık. Ondan sonra geldi soruyor; ne içersiniz? “Bir şey almam”dedim. Fındığımı geri istiyor, onu içki içenlere verecekmiş. Ondansonra bana ters bakıyor. Ters baksın! Onun ters bakması çok önemli, tersbaksın! Muhyiddini Arabî’nin Şeytanın Hileleri diye küçük kitapçığında birhadis var: Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, sahabenin içerisinde şeytanasoruyor “söyle bakalım” diyor Hz. Ebubekir için; “Ebubekir’i sever misin?”Onu hiç sevmem diyor, sana inanmadan önce de sevmezdim. Ona ters bakıyor!Baksın, önemli değil. Onun ters baktığına düz bakılacak bir yer vardır.


34Yılmaz DÜNDARMesela, ailece bir yere gidiyorsunuz, görevli gelip salamlı sosisli pizzavar diyor. Siz titizleniyorsunuz, “kullandığınız salam kimin, markası ne?” diyorsun.Onu sormandan hoşlanmıyor, hatta onu sorduğunuz zaman masadakilerbile size ters bakıyor; ne uyumsuz adam! Unutmayın, o korkunçgünde ne çocuk anneyi, ne babayı kimse birbirini bilemeyecek! Nasıl çıplakgeldiy<strong>sen</strong>iz öyle çıplak gideceksiniz! Ne anne, ne baba, ne kadın, ne erkek,hiçbir şey yok, onlar bile çocuklar bile! Ben biliyorum ki, İstanbul’da domuzetinden salam da var, sosis de! Ankara’ya; haftada birkaç kamyon kemiksizdomuz eti gelir, ucuz sosis yapılır satılır, üstünde yazısı olmadan şurada buradasatılır. Domuz etinin Türkiye’de rahatlıkla satıldığını biliyorum! Amaönemsemiyor, “A” önemsemiyor, haramı önemsemiyor.Bakın, bir bardak su var ve içine “striknin” attık diyelim. Striknin çok zehirlidir,değil mi? İçtiğiniz zaman birkaç dakika içerisinde sizi öldürür, hattamumyalanmış gibi yapar, bozulmazsınız. Diyelim ki; ben strikninin zehirliolduğuna inanmıyorum, kabul etmiyorum. Bana tesir etmeyecek mi? “İnanmıyorum,strikninin zehirli olduğunu kabul etmiyorum” dedim diye, içtiğimzaman bana tesir etmez mi? Bal gibi tesir eder! Haramlar da öyle! İster inanınister inanmayın, yediğiniz zaman tesir eder, içtiğiniz zaman tesir eder!Haşyet, sevgi ve korkudan bahsediyorduk, oradan devam edelim. “Haşyetduygusunun bir boyutu korku, bir boyutu sevgidir” demiştik. Dikkatediniz, o korku olmadığı zaman insan özellikle namazını aksatır, özelliklede bu gibi gruplarda daha çoktur o! Örneğin kişiler bu yazıları internettensıkı sıkı takip ederler, ama aynı sıkılıkla namazlarını takip etmezler! Bu doğrubir şey değil, o kişi için bu faydalı bir iş değil. Önemli olan “namazımıkaçırmıyorum” diyebilmektir. Allah sevgisi; internette onu bunu takip edergibi ezan takip etmektir. Ezan o zaman o kadar farklıdır ki, şaşar da kalırsınız!Ezan bir haber veriyor. Bize o korkuyu haber verir öncelikle; “Allahuekber,Allahuekber” der: Korkacağınız çok büyük bir şey var, bir Ekber var!Bakın haber veriyor. “Allahuekber” korkudur! Ona bir müziğin bestelenmişbir sözü gibi bakmamak lazım! O haber veriyor, bir korkuyu haber veriyor!“Allah Ekber’dir ve bunda romantiklik yok!” diyor. “Sakın, sakın dalgınlığadüşmeyin, O’nun gazabı büyüktür!” diyor; sakın dalgınlığa düşmeyin! Haberveriyor ve sonra diyor ki; bilesiniz ki; eşhedü en la ilahe illallah; O’ndanbaşka da varlık yok ha! Onu da birisi size söyledi; Kul’um, Rasulüm Muhammedsize haber verdi. İşte o haber yüzünden gelin, salâta gelin, salâta koşun,çünkü kurtuluşunuz onda! Kurtuluşunuz şurda burda, eşte, dostta, çocuktademiyor veya internette, o kitapta, şu yazıda da demiyor. Kurtuluşunuz


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 35orda; salâtta! Haber veriyor, uyarıyor kaç defa, günde kaç defa! Ve sonra ensonunda diyor ki; la ilahe; siz yoksunuz.“La ilahe”de lütfen dikkat ediniz. “La ilahe illallah”ı daha özel nasıl tercümeederiz? “La ilahe; ilahlar yok, illa Allah” öyle değil mi? Eğer onu “A”okursa bakın nasıl anlar? “Tamam, ilahlar yok Allah var ve zaten ben de öyleinanıyorum. Oysa “La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun!” demektir. La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun! İllaAllah! Bunu önce böyle anlamak lazım, böyle dinlemek lazım! Diğer türlü,“A” dinlediği zaman o “A” olarak hala vardır, ama o; “La ilahe”yi söyleyen“A”dır, dinleyen “A” dır.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “İKRA” ile OKUDUĞU budur: Lailahe; <strong>sen</strong> yoksun, İlla Allah”. Çok önemli bir şey! Çünkü ilahlar, ilan edilen<strong>tanrı</strong>lık yok! Hani; “biz zaten başka bir ilah kabul etmiyoruz” deyip sıyrılıyorsunya, haydi şimdi sıyrıl; <strong>sen</strong> yoksun; la ilahe! Çünkü en önemli ilah kim?Kendinsin! Çok dikkat edin, kim<strong>sen</strong>in oluşturduğu put, şu dünyada kendisindendaha büyük değildir! Bu yüzden En önemli ilah kendisi, en önemliilah kendinsin! Diliyor bir put yapıyor, diliyor <strong>tanrı</strong> oluşturuyor, dilerse deona başka başka isimler veriyor, ama her halükarda, “oluşturduğu” kendisindenbüyük değil! Bu dünyanın en büyük ilahı kendisi! La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun,illa Allah! İşte Ezan hiç durmadan bunu sesleniyor; “<strong>sen</strong> yoksun Allahvar, <strong>sen</strong> yoksun Allah var” diye haber veriyor! “Sen yoksun, ona göre tedbirinial; Allah var” diyor. Böyle baktığınızda Ezan farklı oluyor değil mi? Senyoksun, Allah var. Kurtuluşun burada, kurtuluşun salâtta!Ezanda duyurulan ve bizim bahsettiğimiz “korku”, insanın normal yaşantısıiçerisindeki korku değil, dolayısıyla bunu bilmek lazım. Şu bardağıelimden bırakamam. Niçin? “Kırılır” diye korkuyorum, değil mi? Çünküyer çekimi var. Bir bilimsel kanun var ve bende onun ilmi var, bu yüzdenkorkuyorum. Başka bir gezegende olsam, Ay’da olsa onu bırakıp aşağıdantutabilirim. Çünkü altıda birlik yerçekiminde belki yetişebilirim, ama buradayetişemem, buradaki yer çekiminde düşer kırılır. Korktuğum bir ilim, birbilgi var! Birisinden, bir canavardan veya bir kızgın adamdan veya “demeksiz benim dediklerimi yapmadınız” diye bekleyen sopalı bir <strong>tanrı</strong>dan değilkorkumuz! Bir bilgiden korkuyorum! Ve ne yapıyorum? Bardak düşmesindiye, o bilgiye göre tedbir alıyorum. O zaman düşünün, bize bildirilen bircehennem bilgisi var. Bu bilgiye iman ettiy<strong>sen</strong>iz ona göre bir tedbir almakgerekmiyor mu? Gerekiyor, aynen bu bardağı bırakmadığınız gibi bir tedbiralmak gerekiyor. İşte böyle bir korkunun başlaması lazım, önce!


36Yılmaz DÜNDARHatta bunu sağlıkla ilişkilendirerek ilerletelim. Sağlıkla ilgili bir konudadoktor beni sürekli uyardı diyelim. “Şöyle yapma bak şu olur, böyle yapmabak bu olur”, hep uyardı. Ben de o uyarılara kulak verdim, sağlığımı devamettirdim, o halden kurtuldum. Kurtulunca, “bana korunmamı sağlayacakbir yol gösterdi” diye doktora nasıl bir sevgi duyarım! Ona duyduğum sevgifaklı bir sevgidir, değil mi? İşte bu ilme başlamakla birlikte sizde de yeni birsevgi başlıyor! “Bana öğretti”, bana öğretti sevgisi! Ama bu sevgi kime? Bunlarıbana bu hayatta öğreten kim? Bir öğreten var, şimdi O’na sesleniyorum,“Rab” diyorum! Çünkü öğreten O! Rab; öğreten demek. “Rabbim” demek“öğretmenim” demektir, bana öğretiyor. Peki, şimdi ona böyle bir sevgibaşlamasın mı?Farklı bir şey daha söyleyeyim: Sevgi denilince, biz daha çok romantikduygularla sevmeyi düşünür, öyle sevmek isteriz. İslam’da bahsedilen öylebir sevgi değil! Biraz önce bahsettiğim gibi “bana korunmayı öğreten, o cehennemdenkurtulmayı öğreten, cennet halini nasıl yaşayacağımı öğreten”bir varlığı sevmeyle, Rabbimi sevmekle başlayan bu sevgi farklı! “Bana korunmayıöğretti, kurtulmayı öğretti!” bunu fark ediyor ve sevmeye başlıyorum!Peki, bu sevgi zinciri nasıldır, nasıl devam eder?Bana onu öğretirken bir Rasulle öğretti! Şimdi o Rasulü sevmeyi öğrenmekgerekiyor. Düşünün, birisi çok önemli bir hastalıkta hiç tanımadığı birdoktorun operasyonuyla hayata kavuştu. O doktoru hem çok sever, hemçok duacı olur ona. O doktor iyi birisi mi, kötü birisi mi, onu önemsemezbile; “beni hayata kavuşturdu” der, ona hediyeler götürür, hatırını sorar,falan falan değil mi? “Beni hayata kavuşturdu” diye! Bu açıdan baktığınızzaman, sonsuz hayatınızla ilgili çok önemli bir bilgiyi size “önceden habervermiş” olan bir Rasül var! Şimdi O’na duyulması gereken; bir minnet, birsevgi doğuyor: Ya O’nu tanımasaydım korkusu ve telaşıyla! Ya O’nu bilmeseydim,ya O’nu işitmemiş olsaydım, ya O’nun ümmeti olmasaydım,nasıl bir hayat olabilirdi diye bir telaşla O’na duyulacak bir sevgi başlıyor,bu ilim onun başlangıcı! Bunlar sevginin doğru başlangıçları! Çünkü yanlışbaşlangıçlar ilerde yeni sevgiler doğurmazlar, hep geri giderler. Ama sevginindoğru başlangıcı, kartopu gibi gittikçe büyür, doğru başlangıç değişikbahanelerle büyür! Doğru başlangıç nedir? İlimdir, ilimle ilgili bir başlangıçdoğrudur. Dolayısıyla, Allah’a olan sevgide ve Rasul’e olan sevgide ilimle ilgilibir başlangıç vardır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 37Şimdi bakın, Rasul’e olan o sevgiyle salâvat okumak ne kadar önemlidir;beyinde ayna nöronları çalıştırır! Bu duyguyla yapılan salâvat çok önemlibir salâvattır! Şaşıracağınız faydalarını görür yaşarsınız. Size faydası hem deçok faydası dokunan, sizi zorluktan kurtaran bir insanla karşılaştığınız zamannasıl yürekten “Allah <strong>sen</strong>den razı olsun” diyorsunuz, işte onun gibi birsalâvat getirmek! Evrak sayar gibi değil. Birisine “Allah <strong>sen</strong>den razı olsun bekardeşim, nasıl beni sıkıntıdan kurtardın” der gibi bir salâvat! Kişi Rasul’ühayaller; “Ya Rasulallah, cezallahu anna seyyidina Muhammeden ma Hüveehlüh” der... Ey Allahım ben O’nu kavrayamam ben O’nu anlayamam. BenimO’nu anlayacak, kavrayacak gücüm yok. Rasulünü hakkıyla <strong>sen</strong> biliyorsun,çünkü Senin Rasulün. O’na hak ettiği mevkiyi ver; cezallahu annaseyyidena Muhammeden ma Hüve ehlüh. Müthiş bir salâvat! Diyorsunuzki; Ey Allahım benim O’nu anlamam ve kavramam mümkün değil. O’na hakettiği karşılığı ver, mevkiyi ver. Çünkü siz O’ndan aldığınız o feyz ve ışıkla“Allah’ı tanıdım” diyorsunuz. Ya O’nu tanımasaydım, ya duymasaydım! Hiçinsanın aklı almıyor, hiç! Ne olurdu o zaman, nasıl bir felaket…?O zaman <strong>sen</strong>i o felaketten o kurtarana başlayan bu ilmi sevgi, çok önemli!Oysa biz hayat içerisindeki küçücük şeyleri, o kadar büyük teşekkürlerleönemli hale getiriyoruz ki! Ama Allah yoluna baktığımız zaman, dışarıdaduyduğumuz o teşekkür ve sevgiye yaklaşan bir sevgiyi o yolda gösteremiyoruz.Sevgiyi o yola getiremiyoruz hiç! Ama sevginin önce böyle başlamasılazım, sevgiyi Allah yoluna getirmemiz, taşımamız lazım! Bu nasıl olur? Sevgieğer bir bitkiyse, o bir sevgi çiçeğiyse [mutlaka ve mutlaka] insanı titretenbir toprakta yetişmesi lazım. Onun; insanı titreten, Allah’tan “Allahuekber”dedirtip titreten bir korku toprağında yeşermesi lazım; yani o sevgiyle insantitremeli! “Ne olursan ol gel” rehavetinde yeşeren bir sevgi, insanı ancakdini uygulatmayan rehavete, boş vermişliğe götürür. Unutmayınız ki, eğeryüzmeyi bilmiyorsanız da suya düşmüş<strong>sen</strong>iz boğulursunuz. “Hele bir suyagirelim hallederiz” rehaveti yok! Dolayısıyla o sevginin mutlaka, mutlakaöncelikle o korku toprağında yeşermesi lazım! Çünkü:Bu saksının toprağı korku, bitkisi sevgidir ve bu Haşyet’tir! Haşyette ikisiberaberdir! Sevgi olmadan haşyet olmaz, korku olmadan da haşyet olmaz.Öyle bir şeydir ki bu, öyle bir korkudur ki; korku arttıkça sevgi artar, sevgiarttıkça korku artar. Oysa insanî korkular öyle değildir, onlar sizi korktuğunuzşeyden uzaklaştırır. Allah korkusu sizi kendine çeker, o farklı! Bu yüzdenAllah korkusunu tanımayanlar “korku”dan korkarlar. İkisi karıştırıldığı için,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 39lar daha güçlü olsun” diye, tedbir alsınlar diye korkutuyorum. Ama diğerikötü, o yanlış: “Siz zavallısınız, bir çareniz yok. Allah var ve güçlü! Siz böyledurun!” Öyle bir şey yok, o yanlış. “Biz çaresiz kulların” bakışı yanlış bir övgü!Yok öyle bir şey!Veya şükrederken: Sanki ötede beride biri var, bize bir şey verdi ve biz deuzakta birine, ona şükrediyormuşuz gibi, teşekkür ediyormuşuz gibi yaparsakyanlış olur! Dolayısıyla, Allah’a teslim olduğumuz zaman da, şükrettiğimizzaman da, tövbe ettiğimiz zaman da bakacağız; halimiz ikilik içeriyormu? Ötede beride Allah ve yanlış yapmış biri tövbe ediyorsa ikilik var veo yanlış! Veya şükrederken; ötede beride Allah ve burada şükreden birisi!Kendine verilmiş bir şeyi, biraz da böyle hafif bir yan bakarak, ötede birineteşekkür ediyor. Öyle bir Allah yok! Ötede dışarıda bir şey yok, o yanlış!Yaptığınız şükürde, tövbede, teslimiyette ikilik varsa orada şirk var demektir.Ve o iş bahsettiğim “A”nın işidir; “A”nın teslimiyetidir, “A”nıntövbesidir, “A”nın şükrüdür. Oralara dikkat etmek lazım.Ayetlerde ve hadislerde var; “insanlar eşit yaratılmıştır, ancak takvacabirbirlerinden farklı” denir. “İnsanlar eşit yaratılmıştır” cümlesine dikkat etmeklazım. “İnsanlar eşit yaratılmışlardır” cümlesinin içinde “A”lar yoktur,o cümle onlar için değildir! İslamiyet’te bahsedilen eşitlik, “A”larla ilgili bireşitlik değildir! “A’ların yeri yok! Sistem’de “A”ların yeri yok! Neresi yeri?Cehennem! “A”ların yeri cehennem. Cehennemin ismi: “A”ların Mekânı!“A”ların Mekânı cehennemdir. Dolayısıyla, “onlar eşitmiş, değilmiş” öyle birşey yok! “Takvaca birbirlerinden farklı” olanlar “B” yaşantısında olanlardır.O yakınlık “B”nin hayatı içerisindeki Allah’a olan yakınlıktır! Şuna da dikkatedelim, “yakınlık” deyince bir mesafe gibi algılamamak lazım. Öyle bir mesafede yok. O kişinin idrakindeki ilerleyişleri anlatmak içindir. Bunu ilerdeaçarız inşaAllah.Aslında bütün bu söylediklerimiz nereye geliyor biliyor musunuz? Dönüpdolaşıp Kader konusuna geliyor. İnşaAllah bu Kader konusunu işleyelim,Kader konusu çok önemli! Kader konusunu halletmeden ölmüş birisi,bir daha düzeltemez! Bu dünyada halledilmesi gereken en önemli şey budur;Kader konusudur! Kişi Kader konusunu mutlaka halletmeli!El-FATİHA


26 Ramazan 1428 / 06 Ekim 2007• Hangi gece Kadr Gecesi’dir?• Kadr bir an mıdır, yoksa bir bilinç mi?• “Kadr bilmek” ne demek!• Kadr’i yaşamak için gereken nedir?• Kandil gecesi diye bir gece var mıdır?• Esas “La ilahe” ne demektir, nasıl denir?• Hem fikir olmadan ilerleyemeyeceğimiz nokta neresi?• Allah’ın muhatap almadığı• Ezan kimi kurtuluşa çağırır?• Cehennemlik yapıyı paramparça eden nedir?• Yapacağın tek şey• Selam Anı• Önce vermen gereken ne?• Kişideki yapma gücü bizzat sahibi!• “B” yapısındaki kişiyi “zavallı” sanan yanar!• Allah’tan ayrı düşmek!• Gıybetin tarifi kişilere, hatta kişinin hallerine göre değişir• Doğru ve yanlış, iyi ve kötü nedir?• Salât nasıl “dosdoğru” ikame edilir?• Allah’a vechin dönmesi nasıl bir şey?• “Ben varım, güç bendedir” <strong>tanrı</strong>sından kurtuluş süreci• Hayat nasıl susar/sessizleşir?• Beynindeki <strong>tanrı</strong>yla karşılaşmak?• Allah’ı unutmak ne zaman gerçekleşir?• İstirahata çekilen <strong>tanrı</strong>• “Zor ölüm” ne demek?• “Her an yeni şanda” olabilmek ne olmak demektir?• Gerçek cihad ne zaman gerçekleşir?• “Allah rızası” nedir anlamak için• Normal hayatta nasılsan seccadede de öylesin!• “Her an yeni şanda olan” muhafazakâr olabilir mi?• Veli’yi ziyaret Allah’ı ziyaret gibidir


42Yılmaz DÜNDARBu gecelerden herhangi birisi Kadr Gecesi olabilir. Ancak Kadr Gecesiningünümüzde anlatılan, özellikle aşkla ve şevkle de uygulanan gibi olmadığınıbilmek lazım. Özellikle Kadr Gecesi diye kabul edilen bir anda dünyanınyalnızca karanlıkta olanlarının yararlandığı, o anda gündüzde aydınlıktaolanlara da “ne yapalım, siz gecede değilsiniz, bu yüzden yararlanamadınız!”gibi bir olayın ortaya çıktığı bir bakış açısı dikkatinizi çekiyor mu? Yani KadrGecesi dediğiniz bir an var, ama o an Kadr Gecesi’yse o anda dünyada geceolmayan yerler de var!Elhamdülillah, imanımız o kadar kuvvetli ve büyüktür ki, bazen kabulederken çok basit sorgulamaları yapmadan kabul ederiz. Çok şükür, imanımızgerçekten o kadar kuvvetli ve büyük ki, din adına bir şey söylendiğizaman basit sorgulamaları bile yapmadan onu kabul ederiz, çok incelemeyiz;hakikaten öyle midir değil midir, bir mantık yürütmesi yapmayız.Buna benzer şeylerden birisi; kıyametin akşam ezanı vakti kopacağı! Şimdiakşam ezanı vaktini veya iftarı Türkiye boyutlarında düşünün: Kars’ta iftaredildiği zaman İzmir’de iftar edilmiyor, İzmir’de iftar edildiği zaman Kars’taneredeyse yatsı olacak vakit yaklaşıyor. Peki, hangisinin akşam namazındakopacak, yoksa her ilde sırayla mı kopacak kıyamet? Dolayısıyla böyle basitmantık yürütmeleri bile yapmadan, hemen kabul eden bir imani bakışlayaklaştığımız zaman bazı şeylerden de perdeleniyoruz. Maalesef bizim dingörevlilerimiz de bu perdelenmemize yardımcı oluyor.Çünkü özellikle bu <strong>sen</strong>e daha fazla dikkatimi çekiyor, sahur ve iftarprogramlarında konuşan kişileri dinliyorum, anlattıklarının -belki de- enaz yüzde doksanının İslamiyet’le ilişkisi yok! Ve karşıdan dinleyenlerin coştuklarıheveslendikleri duygulandıkları şeylerin de aslında İslamiyet’le çokilgisi yok! Dolayısıyla, eğer bir kişi biraz önce bahsettiğim sorgulamaksızınyaklaşılan imani bir yaklaşımla sahur ve iftar programını dinlemiyorsa, dinleyemiyorki! Hitap etmiyor, sıkılıyor, ona tesir etmiyor. Eğer “körü körüne”diyeceğimiz bir imani yaklaşımla; bu iftar programıdır, mutlaka dinlemeklazım diye dinliyorsa, dinliyor. Ama biraz sorgularsa, onun günlük yaşantısınıniçerisindeki bilimsel, sosyolojik, teknolojik standartların çok gerisindebir sunum anlatım var! Hitap etmiyor! Neden? Çünkü eğer dikkat edecekolursanız anlattıklarının, “Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıklamışolduğu İslam Dini’yle” ilişkisinin olmadığını görüyorsunuz.Çok basit bir örnek vereyim: Kandil geceleri! Kandil gecesi diye bir şeyyok! Ama özellikle Diyanet bile “kandil gecesini” tebrik ediyor. Cuma namazlarındaHutbe’de, hoca efendi çıkıyor “kandilinizi tebrik ederim” diyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 43Kandil diye bir şey yok ki! Kandil (candle) hıristiyanların mumu! Ne ilişkisivar? Bizde öyle bir şey yok, ama Diyanet bile “kandil gecesi” kutluyor, onunmevlidini yapıyor, öyle bir şey yok! Önemli geceler var, ama kandil yok!Fakat “o önemli geceler neden önemli gecedir?” bunu iyi incelemek ve bilmeklazım.Örneğin, doğum tarihimize bakalım: Diyelim ki benim 6 Ağustos, doğumgünüm hep yazın Ağustos ayının 6’sına rastlar, ama Ramazan öylerastlamıyor? Yani, doğum tarihiniz Arabî, Kamerî aylarla ilgili olsaydı ve siz1 Ramazan’da doğmuş olsaydınız tekrar doğum gününüz geldiğinde hepdeğişik zamana gelecekti, doğum gününüzü hep farklı zamanlarda kutlamışolacaktınız. Öyle olunca o gecelerin de yerleri değişiyor, mübarek birgece geçen <strong>sen</strong>eyle bu <strong>sen</strong>e aynı güne gelmiyor. Peki, orda önemli olan ne,yapmamız gereken hangisi? Şöyle söyleyelim: Normal yaşantımızda günlerigüneş takvimine göre kabul ediyoruz. Mesela ben hiçbir zaman doğumgünümü kışın düşünmemişimdir, hep Ağustosun 6’sı gelince “benim doğumgünüm” diyorum. Ama eğer ben doğum günü hesabımı Arabî, Kamerîaylara göre yapmış, ona göre “benim doğum günüm bu” demiş olsaydım,hiç öyle düşünmeyecektim. Peki, o zaman hangisi benim doğum günüm?Bunlara nasıl bakmak lazım, buradaki bilimsel gerçekler ne?O gecelerin bir olayla ilişkisi var. Uzaysal bir olay, bir kompozisyon var!Yalnızca güneşin bir günü değil, bir dizilim var. O dizilimin döngüsü önemli!O kompozisyonun döngüsü bir olay meydana getirmiş; yani Rahim’den birşey çıkmış, Rahiym olan Allah bir şey yaratmış! Bakın kadında da Rahim varve ne çıkıyor? Bir hayat çıkıyor! Rahman ve Rahim olan Allah’tan ürün meydanagelmiş, bir yaratma olmuş. Dolayısıyla bu bir kompozisyon; Rahmaniyetinoluştuğu, bir şeyin ortaya çıktığı, bir kompozisyonun bir döngüsü.O geceler tek tek ele alınıp konuşulabilir. Ama onların içindeki Kadr Gecesifarklı. “Kadr Gecesi” bir gecenin tamamından ziyade bir “Kadr Anı”ylailgilidir, bir “AN”dır o ve o ânı yakalamak önemlidir. Peki, nasıl yakalayacaksınonu? Bu din de, her şeyi ne kadar örtmüş gizlemiş, saklı! Kime veriliyorbu? Nereden bileceksin, nasıl yakalayacaksın onu? Bu kadar gizli! Bütüngece duracaksın; yakaladım mı yakalamadım mı, nerden bileceksin? Veyayakaladın, ne olacak, sabah yine aynı <strong>sen</strong>sin! Yoksa bir şey mi değişecek?Dolayısıyla, bu açıdan da baktığınızda Kadr Gecesi’ni anlatılan halinden çokfarklı bulursunuz: Bizzat kişinin, kendisinin idrakıyla oluşturması gereken birhal olduğunu anlarsınız.


44Yılmaz DÜNDARİncelediğiniz zaman göreceksiniz ki; kadr aslında normal konuşmamıziçerisinde de vardır; “kadirşinas insan”, “kadir kıymet bilir” gibi kullanılır. Birisinediyoruz ki “kadir kıymet bilir”, kadir kıymet bilir, ne demek? Öyle birhal ki bu Kadr, öyle bir önemli şey ki, onun önemi biliniyor! Kadr’i bilir; buişin kadri’ni bilir; kadir bilmek. O bir hal, bilinmesi gereken bir hal. Ama öylebir hal ki; bir kişi sek<strong>sen</strong> dört yıl yaşasa, onun o yaşantısından O AN dahaönemli ve hayırlı! Öyle bir HAL ki o, öyle bir AN ki o, o yüzden “bin aydanhayırlı”! Bin aydan hayırlı bir AN o! Peki o AN, sizin durmanızla, o geceyibeklemenizle göreceğiniz bir şey mi? Halley Yıldızı gibi belirli zamanlardageçen, bekler<strong>sen</strong> aletlerle gördüğün bir şey değil o! Bizzat <strong>sen</strong>in yaşamangereken bir hal, Kadr <strong>sen</strong>in yaşaman gereken bir hal. Bunu hadisleri iyi incelediğinizzaman yine fark edeceksiniz.Bu konuda, “Kadr’i yılın her gecesinde arayın” vardır. Aksi halde, Allahbize tuzak mı kuruyor? Kadr Gecesini saklamış, belli etmemiş, gizlemiş “haydi,siz onu arayın!” deniyor! Allah’ın sakladığını kim bulabilir? Mümkün mü,öyle bir şey olabilir mi? O gizlemiş, biz bulacağız, olamaz öyle bir şey! Amaburada yapılması gereken farklı bir şey var! İnsanlardan saklanan gizlenen“bulan kazanıyor” yarışması değil! Öyle bir yarışma yok, öyle bir sınav yok,öyle bir imtihan yok! Her gece aranabilir, yılın her gecesi bunu aramak gerekir;aslında her gün aramak gerekir! Peki, Ramazan’da neden önemli?Eğer Ramazan Ayı layıkıyla değerlendirilebiliyorsa [ki bu da nedir, o ayrıbir sorudur. Layıkıyla değerlendirilebiliyorsa ne demek, ne yaparsak layıkıyladeğerlendirmiş oluruz?] eğer layıkıyla değerlendirilebiliyorsa Ramazan Ayınınson on günü içerisinde başarabilirsin. Eğer layıkıyla değerlendiriyorsanbir yıl boyunca araman gereken, uğraşman gereken şeyi, Ramazan Ayı içerisininson on gününde [çünkü <strong>sen</strong> o kadar konsantre oldun, yoğunlaştın,süzüldün, pür oldun ki bu son on gününde] artık onu başarabilecek bir halegelebilirsin, o kıvama gelebilirsin! Bu yüzden o son on günün birisinde bunuyapabilirsin. Bunu yapma ihtimali en fazla 27. gecedir. 19 da olabilir, 21 deolabilir, 23 de olabilir, 25 de olabilir. Ama 27’de o anı yaşama ihtimali dahada kuvvetlidir. Hepsinde de başarabilirsin! O hali yakalamak nedir, o hal nedirpeki? “Bin aydan hayırlı, kıymetli, değerli” olan hal nedir? Şimdi onu söyleyeceğim,böylece konuları birbirisiyle daha ilişkili hale getirmiş olacağız.Tekrar basit bir örnek vermek istiyorum. Çünkü bu Kadr Haliyle gayetyakından ilgili olan meselenin birisi de Kader Mevzuu’dur. Eğer bir kişi kadermevzuunu halletmemişse, kadr halini yaşaması mümkün olmaz. Kader


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 45mevzuunda ikilemleri varsa Kadr halini yaşayamaz, mümkün olamaz! Amagerek Kader mevzuunu gerek de Kadr halini anlayıp yaşabilmek için “Lailahe illallah” Kelime-i Tevhidinde hemfikir olmak lazım. Acaba onda hemfikirmiyiz? La ilahe illallah, artık bizim yakaladığımız basit manasıyla; La ilahe;ilahlar yok, illa Allah. Orada “VAR” kelimesi bile yok, dikkat eder<strong>sen</strong>iz!Çünkü “VAR” kelimesi sınır getirir! Gözleyen birisinin bir şeye var demesi,aslında onu tarif ediyor ve sınırlıyor demektir. Bu yüzden Ehlullah oraya“var” bile demez, “illa Allah” der. Var demekle sınır koyacağı için söylemez,Allah’a sınır koymuş olur diye; illa Allah; bir şey yok illa Allah! Hatırlarsanızorayı süzdük süzdük, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin “İKRA” ile“OKU”duğu esas noktaya getirdik: La ilahe; <strong>tanrı</strong>lar yok <strong>tanrı</strong> yok, illa Allah!Tanrı yok, illa Allah. Peki! “Tanrı yok” demek kişi için çok kolay. Diyor ki; “tamam,ben Allahtan başka bir şey kabul etmiyorum ki, hayatımda <strong>tanrı</strong> yok!”İşte düşünülen yanlış nokta burası! Bu nokta hem Kader konusuyla hemde Kadr haliyle çok ilişkili! Kişi <strong>tanrı</strong>ları kabul etmedi, tamam. Onun “esas<strong>tanrı</strong> ilan ettiği”nin ne ve kim olduğunu söylemiştim, hatırlıyor musunuz?KENDİSİ! Tanrı kabul etmeyen bir <strong>tanrı</strong>! “Benden başka <strong>tanrı</strong> yok” diyor,kendine ortak kabul etmiyor, eş kabul etmiyor; esas ilan ettiği <strong>tanrı</strong> kendisi!“Ben varım” demek! “Ben varım” dediği anda bir kişi!? “Ben varım” demek,ne demek? “Ben varım” demek “ben şu kişiyim, ben bir insanım” demektenfarklı, o değil. Orda yanlış yaparsa, o zaman kişi neyi yok edeceğini bilemez.Bu sefer adını söylemekten bile korkar. Bizzat kendisi ismiyle var, o ayrı birşey. Peki o zaman, “ben varım” nedir, yok etmesi gereken “BEN” nedir?” birkaçcümleyle ona başlangıç yapalım inşaallah.Esas La ilahe; <strong>tanrı</strong> yok demek, <strong>sen</strong> yoksun demektir. Eğer bir kişi bunu buşekilde ele alarak ilerlerse doğruya başlamış olur, doğru bir işe başlamış olur.La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun illa Allah! Bu “<strong>sen</strong> yoksun illa Allah” hakikati ezandada vardır: Ezan “<strong>sen</strong> yoksun illa Allah” diye seslenir! Şimdi işe böyle bakıncamanzara birden değişir.Evet, bir; <strong>tanrı</strong>ları kabul etmeyen birisi, “ben varım, benden başka <strong>tanrı</strong>yok” diyen birisi var, gizlice “benden başka <strong>tanrı</strong> yok” diyor! “La ilahe; yani<strong>tanrı</strong> yok illa Allah” ama bir de bu var!? Esas <strong>tanrı</strong> o! Esas <strong>tanrı</strong> kendisi! Lailahe; <strong>sen</strong> yoksun illa Allah! Burada hemfikir olmadan adım attığımız süreceilerleyemeyiz! Burada hemfikir olmadan yürüdüğümüz sürece, tasavvuftabir kişinin ilerlemesi mümkün olmaz. Burada hemfikir olmamız lazım! Şimdiburayı basamaklandıracağım ve sembolize etmeye çalışacağım.


46Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2’denA’ma Hali’nden başlayan bir süreçten bahsetmiştik; A’ma Hali; Ehadiyet,Vahidiyet, Ulûhiyet, Rahmaniyet, Rububiyet ve Hakkaniyet dedik. Hakkaniyetmertebesi Hakk üzere yaratılan bir varlık oldu. Şimdi bunu “yaratılanbir insan” kabul edelim. Bakın insan gözüyle anlatıyoruz, Allah indinde öylebir süreç yok! İnsan gözüyle insana göre insan için bir süreç bu. A’ma halindenbir süreç başladı ve insan! İnsan Hakk üzere Hakk olarak yaratıldı! Busüreç kime ait; A’ma halinden, Ehadiyet, Vahidiyet, Ulûhiyet, Rahmaniyet,Rububiyet ve Hakkaniyet kime ait? Allah’a ait değil mi? Bu saydığım yerdeAllah’tan gayrı bir şey var mı; en son insan! Allah’tan gayrı bir şey yok ki!Allah’tan gayrı bir şey yok, ama ben ne yapıyorum? Ona “bu BEN’im” diyerekbir kişilik kazandırıyorum! Onun üstüne bir örtü örttüm, bana ait birörtü örttüm; “BEN” dedim, işte <strong>tanrı</strong> bu! Burada Rububiyet Gücü var, buradaRab var. Bakın çok dikkat edin, o kadar büyük bir sahtekârlıktır ki bu!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 47Rab var, Rabbın gücünü alıyorum o güçle <strong>tanrı</strong>lığımı ilan ediyorum: “Benvarım”ı fark ettiniz mi? Bu gücü kullanıyor! Kimin adına? Kendi adına! Allahadına değil, “Lillahi” değil kendi adına kullanıyor; “ben varım” diyor. Peki,“ben varım” burada ne manadadır? Esas süreçten gelen Hakk olan, Rububiyetgücü/nuru bulunan bu yapıyı kullanarak demek istiyor ki; ben müstakilbir iradeye sahibim, ben müstakil bir akla sahibim, ben düşünebilirim, benkarar verebilirim, ben bilirim! İşte <strong>tanrı</strong>lık budur! Tanrı olmak demek “güçbende” demektir; güç bende, bende güç var! Benim müstakil bir iradem var,benim müstakil bana ait bir karar verme gücüm var, benim bana ait bir kişiliğimvar, işte bu yapılarla ben varım! Fark ettiniz mi? Efendimiz sallallahualeyhi vesellem işte bu yapıya diyor ki La ilahe illa Allah! Bu yapı içindir Lailahe! La ilahe bu yapıya denir! Sende güç yok; la havle ve la kuvvete! “Lahavle ve la kuvvete” budur, “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” ona denir!Burada hemfikir olmadan bu yolda yürümek, birlikte boşa yürümektir! Eğerburda hemfikir olunmazsa başka başka manzaralar seyredip geçeceğiz demektir!Şu cümleyi de çok duyarsınız: Ben varım, var olan bir de Allah var. Benvar olan bu yapımı Allahın yapısında yok ettim. Bu yanlış bir tasavvufi bilgidir!Tasavvuf kitaplarında okuyup göreceğiniz böyle bir hal de yoktur, böylebir şey de olamaz! Yani “bir Allah var, bir de ben varım, ben bunu onuniçinde yok ettim”. Hayır, Fenafillâh o değildir! Kişi bunu fenafillâh sanarsayanılır, fena olur o iş, yanlış olur o! Onun yok etmesi gereken bu “A” yapı!Bakın fenafillah ile kastedileni anlamaya çalışalım: Kişi önce “A” yapıyı yoketti. Onu yok ettikten sonra neyle yaşar? Bu gerçek yapıyla, yaratılan yapıyla!İşte; eğer, bunu yok ederse fenafillâh olur! Çünkü çok dikkat ediniz “A”yapıyla sembolize ettiğimiz kılıf sistemde muhatap değil! “Güç bendedir”diyeni Allah muhatap almaz!Birisi çıkıyor diyor ki “bende de güç var, ama Allahım <strong>sen</strong>inki kadar değil.Tamam, <strong>sen</strong>inkini kabul ettim, <strong>sen</strong> benden güçlüsün, ben zavallıyım.” Allahda öğüt veriyor: “Demek teslim oldun, güçsüzlüğünü anladın! Gel öyleyse alşu Kur’anı Kerimi uygula!”. Böyle değil, öyle bir şey yok! Bu yüzden; kendisinin“A” yapısına hitap edildiğini sanan ve ona uyup Kur’anı Kerimi uyguladığınısanan Kur’anı Kerimi anlayamaz, mümkün değil! Kur’anı Kerim “siz”derken “B” yapıyı kasteder! Allah yarattığına sesleniyor, <strong>sen</strong>in yarattığına değil!Senin çıkıp da “güç bende” dediğin yapıya seslenmiyor, kendi yarattığınasesleniyor!


48Yılmaz DÜNDAREzan da “A” yapıyı muhatap almaz. Eğer kişi ezanı işte bu yapısıyla dinlerseezandan rahatsız bile olabilir. Bazı toplantılarda görüyoruz, kişi konuşurkentam o anda ezan okunuyor, rahatsız oluyor; “nerden çıktın hoca efendi”diyor. Ezan onun işini bozdu! Çünkü o başka bir yapıyla, “güç bendedir”yapısıyla dinliyor ezanı. Ezan, Allah’ın yarattığı yapıya, “B”ye seslenir. Onu oanlar! Onlar birbirini anlar, onlar birbirlerinin dilini anlarlar. Kurtuluşa çağırdığıyapı da “B” yapısıdır. Demek ki; ezan, “güç bendedir” diyene seslenmiyor,onu muhatap almıyor.“Güç bendedir” diyen yapıların bir mekânı vardır! Onların gideceğimekân cehennemdir. Cehennem, “güç bendedir” diyenin yeridir. Onun ismidircehennem.“Güç bendedir” diyenin yaşantıda, ince detaylarda o kadar çok özelliklerivardır ki; “benim” demekle, “varım” demekle başlayan! Ben varım demeknedir? Benim müstakil bir iradem var, ben iyiyi kötüyü ayırabilirim,düşünebilirim, bulabilirim, yapabilirim, karar verebilirim demektir. Bu kabulündevamı şudur: Kendisine itaat ister! Nedir o? Beni takdir edin, banaboyun eğin... Kendisine boyun eğilmesini ister. Tam bir <strong>tanrı</strong> ki kendisineboyun eğilmesini istiyor! “Benim sözümü dinlemeyen çocuk, benim sözümüdinlemeyen koca, benim sözümü dinlemeyen kadın; beni takdir etmeyen kadın,beni takdir etmeyen erkek veya bana karşı nankör olan şu, bu” diyerekkendine boyun eğilmesini istiyor! Neden? Tanrılığını ilan ettiği için! İşte “Lailahe” ona! La ilahe; o yok illa Allah!Bakın dikkat edin, bahsettiğim bu <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden, güç bende diyenkişi “Allah’a inanıyor” diyelim. Bir günah işlediğinde, seslenir der ki; “Allahımbir daha yapmayacağım, -çok dikkat edin- bir daha yapmayacağım, benimgünahlarımı bağışla, bir daha yapmayacağım”. Mümkün değil, doğru da değil!Bu cehennemlik bir iştir. Niye? Kişi diyor ki; ben, doğru ve yapma yeteneğiolan, ne yapacağına ve neyi yapmayacağına karar verme gücüne sahipbiriyim ve karar verdim bir daha yapmayacağım. Yani bir çocuğun babasınagidip “baba, bir daha bardak kırmayacağım, beni bağışla” demesi gibi! Oolabilir, çünkü ötede beride, kuvvetli, evde güç sahibi bir baba var ve birde çocuk. Şimdi o çocuk babasına diyor ki; <strong>sen</strong> kuvvetlisin, ben zayıfım, birdaha yapmayacağım, baba beni bağışla! Allah’tan böyle bağış dilenmez, buyanlış bir iş! Ama dikkat edin böyle tövbelere rastlarsınız: Pişmanız, bir dahayapmayacağız, tövbe ediyoruz bizi bağışla. Böyle tövbe olmaz! O tövbe kimintövbesi? Bu <strong>tanrı</strong>nın tövbesi! Allah’ın gücünü kabul etmiş “<strong>sen</strong>, bendenbüyük <strong>tanrı</strong>sın, ben küçük <strong>tanrı</strong>yım” diyenin tövbesi! “Beni bağışla, ben bir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 49daha yapmayacağım” diyor. Yine gündemde kim var? Gündemde “güç bendedir”diyen bu “A” yapı var. İşte <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden yapının seslenişidir o!Peki, yaratılan yapı, “B” yapısı nasıl seslenir ve tövbe eder? “Allahım banabir daha yaptırtma” der. Bana bunu yaptırtma, iyi rol veriver, razı olacağınrol ver Allahım…“Allah indinde “doğru-yanlış” diye bir şey yok”, bunu duyarsınız. Peki, “iyikötü”ne, “doğru-yanlış” ne?Kendi <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden ve mekânı cehennem olan bir yapı; isterAllah’a inansın, sürekli seccadede dursun, isterse inanmasın; fark etmez,onun cennetle ilişkisi yoktur! Cennet bu “B” yapının halinin ismidir, cehennemise “A” yapının halinin ismi! “A”nın ismi cehennem, “B”nin ismi cennet.Bir insanın yaşantısı, onun hali onu daha fazla şu “A” yapıya götüren bir halse,ona biz yanlış hal diyoruz. Bir insanın duyguları, düşünceleri ve yaşantısıonu esas yaratılan Hakk olan hale getiriyorsa ona doğru hal diyoruz. Bubize göre doğru, başkasına göre de diğeri doğrudur. Ama hedef Allah rızasıve Allah ise, o zaman doğru ve yanlış bu! Demek ki; kişiyi, “ben varım” yapısınayaklaştıran götüren her türlü hareket ve hal yanlış; onu, “ben varım güçbendedir” yapısından uzaklaştıran “la havle ve la kuvvete illa Billâh” halinedoğru götüren her türlü duygu, düşünce, arzu istek doğru.Bu “ben varım güç bendedir” diyen yapıyı paramparça edecek olan birşey var: Haşyet! Onu paramparça edecek şey ancak haşyettir! Bu yüzdeninsanlar şöyle bir yanlışın içerisine girer ve perdelenirlerse doğru olmaz:İnsanlar “korku” kelimesinden korkarlar. Oysa “Allah’a ait olan” korku kelimesikorkulacak bir korku değildir. “Allah’a ait olmayan” korku kelimesikorkulacak bir korkudur. Allah’tan başka uydurduğun şeylerden korkuyorsankorku odur! Allah’a ait olan korku, korkulacak bir kelime değildir. Amakişi korku kelimesinden ürktüğü ve duymak istemediği için Allah korkusundanperdelenir. Hatta Kur’an’ı okurken -mealini okuyor diyelim- bakar ordakorkuyla ilgili ayetler geçiyor, oraları hızlı geçer, oraları çabuk geçer. Tamtersine, ordan perdelenmemek lazım! İnsanın yok etmesi gereken yapıyı paramparçaedip yok edecek şey Allah korkusu; ama HAŞYET adı altındaki!Haşyeti ilerde tekrar konuşuruz, faklı bir korkudur o. İşte o haşyet korkusu,o haşyet hali size bahsettiğim cehennemlik yapıyı paramparça eder yokeder! Onu yok eder de gerçek yapı, HAKK yapı kalır ortada.Şimdi İnsan Suresi 30. Ayete bakalım: “Ve ma teşaune illa en yeşa Allahu”.Bu ayeti o kadar sık göreceğiz ki! Evet, meallere bakarsanız şöyledir; “siz


50Yılmaz DÜNDARdileyemezsiniz Allah dilemedikçe, siz isteyemezsiniz Allah istemedikçe”. Bizşimdi oluşturduğumuz bu sembolle bakalım ona. “Ben varım güç bende”diyen bu “A” yapısı diyor ki, “benim müstakil bir iradem var, iyiye ve kötüyekendim karar verebilirim, bu kararı verecek güç bendedir”. Bakın, bu ayetonun söylediği bu iddianın yanına bile yaklaşmaz! Çünkü bu yapı diyor ki;ben karar veririm! Bakın, o kişi iyi bir noktada olsun; Allah’a inanıyor, hattadinine de bağlı, gayet de iyi takip ediyor, belki bir cemaate de gidip geliyorolsun. Yani ateistlik noktasında değil, iyi bir yerde! Ama diyor ki; Allah iyiyive kötüyü, yani doğruyu ve yanlışı göstermiş. Bize akıl da vermiş. Sen iyiyive kötüyü ayır, seç. İyiyi seçer de yaparsan mükâfatın var, kötüyü de seçer<strong>sen</strong>ceza görürsün. Bu sonuca razı ol, çünkü <strong>sen</strong> uyguladın. Çünkü Allahdiyor ki “ben sana, iyiyi kötüyü gösterdim, sana onları anlayacak, görecek,seçecek akıl da verdim. Kendin seç ve sonucuna da razı ol” der. Ve bir grupböyle inanır. Dolayısıyla, der ki; “benim kendi iradem var. Doğruyu ve iyiyibilirim, seçerim. Bu gün yanlış yaptım, bir daha yapmayacağım, artık doğrusunuyaparım. Güç bendedir, yarın da öyle yaparım”. Böyle der; “ben bundansonra böyle yapacağım” der, karar verir. Bu anlattığım, kendini <strong>tanrı</strong>ilan edenin, “güç bendedir” diyenin kader anlayışıdır. Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin açıkladığı kader anlayışı değildir o! Bakın ne kadar enteresan;“güç bendedir” diyen, aslında hepsini kabul ediyor: Allah doğruyu veyanlışı Kur’an’ında belirtmiştir, “Rasül” demeyebilir, peygamberini de bizeörnek göstermiştir. Bize de akıl ve irade vermiştir. Biz de o akıl ve iradeyledoğruyu eğriyi seçeriz ve uygularız. İyileri uygularsan Allah cennetiylemükâfatlandıracaktır, yanlışları yaparsan <strong>sen</strong>i cehennemine atacaktır. Buyüzden çok da korkar. Siz onun kadar korkamaya da bilirsiniz. O korku haşyetdeğildir; “A” haşyet duymaz! Çok dikkat edin, “ben varım” diyen bu yapıhaşyet duymaz. Haşyet duyarsa ne olur, haşyet onu ne yapar? Paramparçaeder, duyamaz ki; haşyetle yan yana duramaz ki! Kendi oluşturduğu korkuylayanlışları yapmamaya çalışır, doğruları yapar. Onlara da kendi karar veriyordurzaten! Ben doğruları yapıyorum, ben yapıyorum diyor! Güç bende,eğriyi ve doğruyu seçiyorum, benim müstakil bir iradem var!Öyle düşünen çok da mübarek birisiyle bu konuyu konuşurken şunusöyledim: Her şeyini dağıtıyorsun Allah adına, bir iradeni Allah’a veremiyorsun!“Onu vermem” diyor, o benim! Benim iradem var, onu vermem! Neenteresan bir şey, kişi tahmin edemeyeceğiniz derecede mal mülk dağıtıyorama iradesini veremiyor. Ama onun etrafa dağıttığına Allah’ın ne ihtiyacı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 51var ki! Önce, “önce vermen gerekeni” teslim et! Ne o? Güç Allah’ındır, HükümAllah’ındır, Mülk Allah’ındır!Ayet; “siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” diyor, ama bu yapı öyle demiyor!Ne diyor? “Müstakil aklım ve iradem var, ben dilerim, ben yaparım”diyor. Daha normal meallerde yazılı olan bu manaya bile yaklaşamayan, ulaşamayanbir bakış açısı var. “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” mealini,manasını yaşama geçiren yapı “ben varım” diyen yapı değilse, bu meal o kişiiçin başlangıç noktasıdır! Hakk yapı için ancak başlangıç noktasıdır! Çokdikkat ediniz, “ben varım” yapısının ulaşamadığı, yani kabul etmediği “sizdileyemezsiniz Allah dilemedikçe” meali, “B sırrıyla yaratılmış” dediğimizHakk yapı için, onun başlangıç noktasıdır. “Dileyen ben değilim, dileyenAllah’tır” der, ama yolculuğunun öyle bir yerinde anlar ki bu meal yeterlideğil. Neticede “siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe” meali yeterli gelmezona, onu yeterli kabul etmez: Dileyen yok, illa Allah!Kaderin “inananlar içerisinde bulabileceğiniz” üç kolonunu ana hatlarıylasöyledik. Birisi: “benim müstakil iradem var, doğruyu eğriyi ben ayırırımseçerim, ben uygularım. Allah doğruyu, yanlışı göstermiştir, ben karar veriryaparım” diyenler. Bir diğeri: “Ben varım” yapısından kurtulmuş ama “dileyenben değilim, ancak Allah diler. O diledikten sonra ben de dilerim. Odilemedikçe dileyemem” diyor. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz burada henüz bir ikilik vardır;Allah diliyor sonra diğeri diliyor. Üçüncüsü: Ama bir hal daha söyledimki, bir ana yapı daha söyledim ki; onlar “ve ma teşaune illa en yeşa Allahu;dileyen yok illa Allah!” Çünkü o idrakle “La ilahe illa Allah” demiş<strong>sen</strong> aynışey; “dileyen” demek “<strong>sen</strong>” demek değil mi? Sen yok, illa Allah! Ve ma teşaune;<strong>sen</strong> yok, illa Allah. La ilahe <strong>sen</strong> yok illa Allah. Soruyoruz: Anlattığım üçana kader bakışı içerisinden eğer üçüncüye yaklaşmamışsak onu bir ikilemolmadan yaşıyor değilsek, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıklamışolduğu şekliyle kader konusunu anlamak ve onu yaşam haline, hayat tarzıhaline getirmek mümkün olmaz! Neden?Çünkü La ilahe illallah Kelime-i Tevhidi’nde buluşmamız lazım. “Ma teşaune;dileyen yok, yani <strong>sen</strong> yok illa Allah” ve “La ilahe; <strong>sen</strong> yok illa Allah” aynışey değil miydi? O zaman orada buluşmamış oluyoruz! “La ilahe; <strong>tanrı</strong> yokilla Allah”. “Tanrı yok illa Allah”ı kabul edip sonra da “tamam onu öyle kabulettim ama siz beni araya <strong>tanrı</strong> olarak sıkıştırın, arada ben de olayım” olmaz!Tek yapacağın şey “güç Allah’ındır” demek, buna göre bir yaşantı kurmak,bu kadar! “Bende güç var, güç benimdir” demiyorsun! “Güç Allah’ındır”, bu


52Yılmaz DÜNDARkadar: Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh! Ama “güç Allah’ındır” dediktensonra ona ters işler yapmayacaksın! Hem “güç Allah’ındır” deyip hem debaşka şeyler yapmayacaksın! Gizli gizli sahip çıkmayacaksın güçlere; “Allah’ındır”deyip, Allah’ın yaptığı şeylere “ben yaptım, bunları ben hallettim,ne de güzel hallediyorum, aferin bana” demeyeceksin.Kadr Hali budur işte: Sürekli çizip anlattığımız, şöyle düşünülüyorsa“A”dır, dediğimiz o halden sıyrıldığınız an! O anın kadrini bilin! “O bin aydanhayırlıdır”. Bin aydan hayırlı hal odur! Onu ister bu gece yaşa, ister şuan yaşa, Kadr Halidir o! Sürekli de öyle yaşayabilirsin… O halin ne olduğunubilmek mi istiyorsun, o zaman onu Ramazanda ara! Çünkü zaten onunantrenmanını yapıyorsun, inşaallah son on günde o halleri gece yakalar bulursun.Tekrar gündüze, fecre yani bu “A” yapıya döner<strong>sen</strong>, o hal kaybolur.Tekrar şu “A” yapıya dönünceye kadar yaşadığın o an Selam Anı’dır.- Beşeriyete döndüğümüz hal mi?Bu hal “A” hali.- Eninde sonunda dönülüyor gibi mi?Elbette! Eninde sonunda bir şekilde dönülür, ama o dönülmenin yüzdesiçok önemlidir! Hani öyle bir hale gelirsin ki, “kekin üstündeki film” dedimya, kekin üstüne kaplanan film gibi olur o! Dönmüş olsan bile gözüken kektir!Çünkü o halden kurtulman mümkün olmaz. Niye? Sen bulunduğun sürece,bu Kesret Âleminde bulunduğun sürece o halin olması şart! Ama <strong>sen</strong>o hali suiistimal eder, hazır onu yakalamışken Rububiyet gücünü yakalayıp“güç bende” der<strong>sen</strong> kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmiş olursun, işte o zaman nefsinezulmetmiş olursun!Çünkü nefs denilen şey bakın nedir: A’ma’da; El an öyle! İşte A’ma’danbahsedilen süreçle Rububiyet Mertebesi’ne geldi. Rububiyet Mertebesindensonra Hakikati Muhammediyye ve sonra Hakk olarak yaratıldı. Bir süreçgeçtikten sonra da İnsan hali! Bakın bir Rububiyet Mertebesi var, Rabdiye seslendiğimiz Rububiyet mertebesinin nuru var. Rab gücünün olduğuo nur “doğrudan”, bu süreçleri geçmeden Hakk olarak yaratılan bu yapıyagelir. Nefs odur işte! Rab yapısı; Rab işte odur o! Kişi kendinde onu/nefsibildiği zaman kendisine gelen o nuru, o nurun geldiği yeri bilmiş olur ki;bu yüzden “nefsini bilen Rabbını bilir”. Kişideki, kendindeki Rab gücü odur.Çünkü ondaki, “bir şeyi yapan” bizzat Rabbidir, Rabbin bizzat kendisidir. Birkişideki yapma gücü bizzat Rabbin kendisidir, bizzat kendisidir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 53Ama kişi ne yapıyor? “Hayır, o benim gücüm, ben varım, onu ben yaptım!”diyor ve <strong>tanrı</strong>lığını ilan ediyor! İşte cehennem hali bu! Allah’tan ayrıdüşmek denilen bu: Allah’a karşı bir güç ilan etmek, “ben de varım” demek!O halden sıyrıldığınız an; “Kadr Hali” de o!Bu “A” yapıdan kurtulmak; “gücü bıraktım, tamam razı oldum, gücü istemiyorum,güç <strong>sen</strong>in” demekle değil! Bir yaşam biçimi, bir hayat tarzıdıro! O hayat tarzını oluşturmak gerekiyor! O yaşam biçimi nasıl oluşturulur?İşte aslında anlatılması gereken, üstünde tartışılması gereken en önemlikonu bu! Madem öyle de, neden hemen oraya, tam olarak oraya gelemiyoruz?Bir kere bir konuda anlaşmak gerekiyor bir konuda hemfikir olmakgerekiyor da ondan! Biz, Kadr Hali ve özellikle Kader mevzunu konuşurkenKelime-i Tevhid’e yüklediğimiz manada ve bunlarda hemfikir olmadan hayatımızıonun üzerine bina edemeyiz. Kişinin idrakı o yola gelip oturmazsabina edemez! Bu yüzden, orayı defalarca başka başka yönleriyle, başka başkakonularla gündeme getirip konuşuyoruz ki, beyni o konuda yıkamayaçalışıyoruz.- Hocam, bunu yaşamaya çalışıyoruz, ama sorunlar var. Mesela, biz duaederken dışarıdan birinden bir şey ister gibi yapmaya alışmışız. Bu “kurtulmuşyapı” nasıl dua eder, onun dua etme şekli nasıl?Elhamdülillah, tabi çok önemli o! Çünkü o neyi etkiler? Salâtı! Salâtı ikameeden kimdir? “A” yapısı namaz kılar, “B” ise salât ikame eder, ikisi birbirindeno yüzden farklı olur. “Namazınızı dosdoğru kılın” yani aslında “salâtınızıikame edin” buyruluyor! Peki “dosdoğru” nasıl kılınır? Yani “dosdoğru” muduracağım, ne yaparsam dosdoğru olur? Bir şey düşünmemek mi? Hayır,hiç birisi değil! Bahsettiğim <strong>tanrı</strong> mı namaz kılıyor, yoksa “B” hakikati misalât ikame ediyor, buna bakacaksın! Dosdoğru kılan “B” hakikatidir! Dolayısıylabakacaksın, salâtta Fatiha’yı <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden mi okuyor, “B” hakikatimi okuyor? Eğer Fatiha’yı <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden okuyorsa, salâtta “iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn” derken ne der bakın: Diyor ki o; “Allahım, yalnız<strong>sen</strong>den korkarım, ben başka kimseden korkmam, ben yalnız <strong>sen</strong>den korkarım,yalnız <strong>sen</strong>den yardım isterim, başka kimseden de istemem”. Yani; birAllah var bir de müstakil kendi var ve karar vermiş: Kimseden isteme, yalnızcaAllah’tan iste, bir daha sadece Allah’tan iste! Yine kendisi karar veriyor“kimseden korkmayacağım” diyor! “Ayıp! Olmaz! Yalnız Allah’tan kork” diyekarar almış birisi var ve o; “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” diyerek Fatihaokuyor.


54Yılmaz DÜNDAR“B” hakikatiyle olan da “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” der. Onun“iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” derkenki duruşu İnsan Suresi 30. Ayetinduruşudur: “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu” duruşu! O; salâtta “iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn” derken, “dileyen yok, illa Allah” idrakıyla olanduruşla onu der.Biraz derinlemesine bakalım. Bu idrakte olan, “A” yapının dediği gibi, oidrakle “Allahım yalnız <strong>sen</strong>den isterim, bana doğru yolu ver” demez. Duruşudileyen yok, illa Allah” idrakiyledir. Mesela o “beni bağışla” der. Bağışladerken manası şudur: “Allahım şu yaptığım rolün affını dilerim, bu roldenaf istiyorum. Beni “A”si yapan; <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden bir rol verdin ya bana,ondan beni bağışla”. Allah dilemeden, kişi “ben varım, güç bende” diyebilirmi? “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu” diyoruz, öyleyse Allah dilemedenbirisi çıkıp “ben varım güç bende” diyebilir mi? Mümkün değil! O halde,“İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn”; Allahım beni <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden roldenal. Bana bu “B” hakikatiyle yaşayıp sana ulaşacak yol var ya, o yolu ver.Sıratı Müstakim o, bana Sıratı Müstakim yolunu ver. Bana “B” hakikatiyleyaşayacak, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmeyecek rol ver. “İyyake na’budu ve iyyakenestaıyn”deki teslimiyet o! Diyor ki; ben teslimim! Dileyen yok, dileyen <strong>sen</strong>sin;bu bilinçle teslimim. “Teslim olmak nedir?” söyleyeceğim. İşte burda diyorki; ben teslimim, bunun bilincindeyim; “ihdinas sıratal müstakim”; banadoğru yol rolünü ver.Fatiha’daki o duruş, bu yüzden salâtta çok önemlidir. Ve salâtta Fatiha buyüzden çok önemlidir. İnsanın hayatındaki en önemli işi budur, bundandaha önemli bir işi yoktur! Bir insanın hayatında, salâtta Fatiha okumaktandaha önemli bir işi yoktur! Ve burada da en önemli istek yeri; “iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn, ihdinas sıratal müstakim, sıratellezine en’amtealeyhim, gayril mağdubi aleyhim ve led daalliyn”. Allahım bana sapanların venankörlerin yolunu verme! Lütufta bulundukların, hediyeler verdiklerin, nimetlerverdiklerin var ya, onlara verdiğin gibi doğru yolu, sıratal müstakim’i;hidayet yolunu ver, bana o rolü ver. Çünkü ben biliyorum; “dileyen YOK!”.Sen diler<strong>sen</strong> olur, dile ya Rabbi, dile ya Rabbi, başka çarem yok. Dilemez<strong>sen</strong>,başka çarem yok! Dilemez<strong>sen</strong> başka çarem yok, dile ya Rabbi, merhametet!” Boyun bükmek budur. Yoksa ötede ileride birine boyun bükmek değil.İşte haşyet burda başlar, böyle korkar kişi: Başka çare yok! Haşyet bir kişideniye başlamaz? “Ben varım” diyor; güveniyor kendisine; “ben varım hallederim.Hallederiz yarın onu okuruz, öteki gün bunu okuruz, bir hatim yaparızhallederiz”. Yok öyle bir şey! “Yok öyle bir şey” olunca ödü kopuyor insanın!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 55- Hocam, şu anda biri “kader nedir?” diye sorsa, “sadece La ilahe illallah”tırdemek doğru olur mu?O kadar, Kelime-i Tevhid tabi! Bütün mesele o! Hz. Ali ne diyor? “İlimbir noktaydı cahiller onu çoğalttı”. “La ilahe illallah” bu kadar! O yüzdenKelime-i Tevhid önemli! La ilahe illallah; hepsi içinde! Bitti! Bu kadar! Neenteresan bir şey! Efendimiz bunu OKUmuş işte!-Ya da; sadece “Bismillahi’r Rahmani’r Rahimdir” desek?Hepsi aynı, hepsi bir yaşam biçimi! Eğer, “iyyake na’budu ve iyyakenestaıyn”i bu duruşla söyler<strong>sen</strong>, böyle söylediğin zaman o; Kader Hali’nin<strong>sen</strong>in hayatından dışarıya çıkış biçimi demektir!Geçen toplantıda bir tavsiyede bulunduk arkadaşlara: Salâtta “iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn”i hakkıyla yapabilmek için çok antrenman yapmaklazım dedik. Bu yüzden, normal yaşantınızda doğru olmadığına inandığınızbir hal oldu diyelim. “Estağfirullah” dediniz, peşine “iyyake na’buduve iyyake nestaıyn, ihdinas sıratal müstakim, sıratellezine en’amte aleyhim,gayril mağdubi aleyhim ve leddaalliyn” diye dua etmek lazım. Bunu güniçerisinde çok yapmak lazım, bu duayla haşır neşir olmak lazım! “İyyakena’budu ve iyyake nestaıyn” duruşu için!Yine ayetler ve hadislerle öğreniyoruz: Bir sünnete rastlarsınız, Efendimizsallallahu aleyhi vesellem salata başlarken “inni veccehtü vechiye lillezifataras semavati vel arda hanifen ve ma ene minel müşrikin. İnne salati venüsüki ve mahyaye ve memati Lillahi rabbil âlemin. Ve la şerike lehu ve bizalikeumirtu ve ene minel müslimin” ayetlerini dua olarak söylüyor. Bakınnasıl başlıyor?“İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen vema ene minel müşrikin; “yüzümü yüzüne” döndüm! “İnnî veccehtü vechiyelillezi”deki “lillezi” İngilizcedeki “that” gibidir. “Ki, o” der gibidir. Ben yüzümüsana döndüm, Allah’a döndüm ki “O fataras semavati vel arz”dır. “Ki O” dediktensonra özelliğini söylüyor; “O fataras semavati vel arz”dır! Nasıl döndüm?Hanifen! Hanif olarak döndüm. Yeri ve göğü Fatır olarak yaratana,yararak patlatarak yaratana döndüm, yüzümü Onun yüzüne döndüm. Neolarak? Hanif olarak! Ve müşriklerden değilim.Hiçbir zaman, “ben varım” diyen yapı bunu diyemez, yani yüzünü dönemez,buna çok dikkat edin! Eğer “ben varım, güç bende” diyen yapı “ben


56Yılmaz DÜNDARyüzümü Allah’a dönüyorum” derse mümkün değil olmaz! Niye? Allah ve birde <strong>tanrı</strong>, o da <strong>tanrı</strong>! Bir yerde bir <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden var ve o Allah’a yüzünüdönecek! Öyle bir şey olmaz! Kimdir yüzünü dönen? “Yüzümü döndüm,vechimi döndüm” diyen kimdir ve oradaki “vech” nedir? Yüzünü dönen,bu “B” sırrıyla olan hakikatiniz! Kendiniz! Eğer <strong>sen</strong> ona “güç bende” elbisesigiydirmez<strong>sen</strong> “yüz; vech” onun kompozisyonudur: Yüz, idrak, bilinç, vech!O vechini şimdi Yaradan’ına dönüyor.Şimdi çok basit bir şekilde şöyle düşünelim. Kendimiz için, kendi içimizdeyaparak düşünelim. Siz de benimle beraber yapabilirsiniz, zihnimde benbir insan oluşturdum. Zihnimdeki insan vechini yani tüm benliğini banadöndü, yüzünü onu oluşturan bana dönüyor. İşte “vechin Allah’a dönmesi”öyle bir şey! Öyle döneceğiz! Çünkü <strong>sen</strong>in zihninde oluşturduğun o yapıneyse, bir benzer olarak Allah ilminde <strong>sen</strong> öyle bir yapısın. Senin zihnindehayalinde oluşturduğun o yapı vechini sana nasıl dönüyor, sana nasıl teslimoluyor zihninde? Öteye beriye bir yere bakarak mı? Onun sana dönmesigibi <strong>sen</strong> de, <strong>sen</strong>i hayalinde (ilminde) yaratmış olana vechini dönüyorsun.Demek ki; eğer, bir kişi Rum Suresi 30. Ayeti, “vechinizi Allah’a hanif olarakdönün, Din’e hanif olarak dönün” ayetini “ben varım” yapısıyla yaparsao yanlış bir iş! O muhal, boş! Öyle bir şey yok, yanlış bir uğraş o! “Ben varımbir de Allah var”; hep ötede beride bir şeydir o! O Allah ötede beridedir.Hem “ben varım, bende güç var, bir de Allah var” diyecek, hem de “benyüzümü ona döndüm” diyecek, mümkün değil. O yanlış! Ayetlerde bahsedilenyapı o değil! Vechini dönecek olan “B” sırrıyla yaratılan gerçek yapıdır.İşte “gerçek yaratılmış olan, Hakk olarak, “B” hakikatiyle yaratılmış olan”dediğimiz bu varlığın etrafına bürüdüğümüz “ben varım güç bendedir”<strong>tanrı</strong>sından kurtuluş sürecinin isimleri nefs mertebeleri olarak tarif edilmiştir!Odur işte o!“Ben varım güç bendedir” <strong>tanrı</strong>sının yaşam biçimi nefs-i emmaredir.Kendine ortak kabul etmeyen bu <strong>tanrı</strong>nın yaşam biçimi nefs-i emmaredir.Bu <strong>tanrı</strong>nın rahatsız olduğu hal nefs-i levvamedir. Nefs-i levvamede hala<strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş varlık vardır, ama o sanal <strong>tanrı</strong>; “acaba başka bir hakikatmi var?” diye rahatsız olmaya başlamıştır. Bu rahatsızlık hayatına tesir ederde, yavaş yavaş <strong>tanrı</strong>lığı bırakan bırakmaya çalışan, <strong>tanrı</strong>lıktan ayrılmaya çalışanbir hayat tarzı oluşturmaya seçmeye başlar ki, böylece “B” hakikatininkokusunu almaya başlar. İşte o kokular, o ilhamlar nefs-i mülhime halleridir.Nihayet bundan çok mutmain olduğu, kurtulduğu zaman bir daha geri


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 57dönüşü mümkün olmayan nefsi mutmainne ile tanışır. Ama bütün meselebu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmaktır. Tasavvufun anlattığı, anlatmaya çalıştığı tek şey;bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak! Bu <strong>tanrı</strong>dan nasıl kurtulunur? Anlatılanlar, yapılanlarhep bunun yollarıdır.Artık hep hedefimiz; bu <strong>tanrı</strong>dan nasıl kurtuluruz, bu <strong>tanrı</strong>dan nasıl sıyrılırızve “B” hakikatiyle nasıl hayat buluruz? Ve araştırıyoruz; bu <strong>tanrı</strong>dankurtulurken; Zikrullah’ın rolü nedir, duanın rolü nedir, tövbenin rolü nedir,salâvatın rolü nedir?“Ya Mukallibel kulûb, sebbit kalbi ala diynike; yani diyoruz ki; ey kalpleriki parmağının arasında olan, benim kalbimi dinin üstüne sabit kıl”. Buradakiparmak ve kalb manalarını biliyoruz. Söylenmek istenen bildiğimizet kalp ve parmak değil. “Kalbimi dinin üzere sabit kıl; Allahım beni bu “B”sırrıyla yaşayan gerçek, hakikat üstüne sabit kıl” demektir. “Allahümme ahricnimin zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi; beni bu <strong>tanrı</strong> vehmindenkurtar. Bundan kurtulmak için de bana İNDinden gelen bir nurlabir anlayış ver. Sonra da ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala diynike; “B” sırrıüzerine sabit kıl. “Rabbişrahliy sadriy ve yessirliy emriy; orda da işlerimikolaylaştır, basiretimi aç, göğsümü aç genişlet ve o işin hazmını ver bana”.“Rabbi zidniy ilmen ve fehmen ve iymanen ve yakinen sadika... Dikkateder<strong>sen</strong>iz dualar hep bunun üzerine: Bu <strong>tanrı</strong>dan nasıl kurtulursunuz venasıl bir hayat! “Rabbena la tuziğ kulubena ba’de iz hedeytena ve heblena min ledünke rahmeh. İnneke entel vehhab; bir gerçeğe erdirdiktensonra Rabbimiz bir daha kalbimi saptırma. Beni <strong>tanrı</strong> olmaktan bir kerekurtardıktan sonra tekrar beni saptırtma tekrar kendimi <strong>tanrı</strong> ilan etmeyeyim”diye yaptığımız dualar hep <strong>tanrı</strong>lıktan, <strong>tanrı</strong>lık iddiasından kurtulmakiçin.Nasıl diyoruz ki; “ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala diynike; beni “B”yaşantısına sabit kıl”, tersine kişiyi “A” yaşantısına da sabit kılan şeyler vardır.Bir tanesi, günlük yaşantıda hiç fark etmeden çok kullandığımız yaptığımızdedikodu! İşte “A” yapısını “A” yaşantısına sabit kılan şey dedikodudur!Yani “ben varım güç bendedir” diyen <strong>tanrı</strong>yı <strong>tanrı</strong>lığında sabit kılan önemlişeylerden birisi dedikodudur. Daha önce merak konusunu söylemiştim.Bu yapıya merak verilmiştir, bu yaradılan “B” hakikatine merak verilmiştir.Niye? Yaratanını merak etsin diye! Yaratanını merak etsin; tefekkür etsin, oYaratan’da yokluğunu anlasın! Ama o ne yapıyor? Tanrılığını ilan ediyor, Rububiyetgücünden gelen yapma gücünü kendi ilan ettiği ben varım <strong>tanrı</strong>sı


58Yılmaz DÜNDARiçin kullanıyor. Başka? Veri tabanında var olan bu merakı da kullanıyor. Nerede?İnsanları merak etmede! Bu yüzden çok günahtır o! Onun <strong>tanrı</strong>lığınıkuvvetlendirdiği, onu <strong>tanrı</strong>lığında sabit kıldığı için çok günahtır! Peki, o merakı“B” hakikati kullanırsa, onu Yaradanını aramada tanımada, kullanırsa?O da çok sevaptır! Niye? Tefekkür ibadetidir, bu yüzden çok sevaptır. Bakınikisi de aynı merak! Eğer onu “ben varım” kullanıyorsa çok günah; çünküonu <strong>tanrı</strong>lığında sabit kılıyor. Allah’ı düşünürse çok sevap; çünkü aynı merakbunu da Din’de sabit kılıyor; sebbit kalbiy ala diynike!- Sistemi/bilimi merak ettiğimizde nasıl bir merak oluyor?O, sizin bilimi “ne için merak ettiğinize” bağlı! Allah için merak ediyorsanız“B”nin merakıdır tefekkür olur. Asi yapıyı kuvvetlendirmek için merakediyorsanız <strong>tanrı</strong>lığınızı kuvvetlendirir, dedikodu vb olur. Bilimde ilerleyerek<strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişler çoktur, daha çok bizim Türkiye camiasından çıkar!Ama gelişmiş ülkelerde bilimde ilerledikçe daha Allah’ı bulanları görürüz.Önemli bir şahsın sözüdür; “ilmin fazlası insanı Allah’a, azı felakete götürür”.Gelişmiş ülkelerin âlimleri uç noktalara geldiklerinde, kendi gayret ve çalışmalarıyla“Allah” diyorlar, ama <strong>tanrı</strong>lığını iddia etmiş olanlar ilimle meşgulolarak daha fazla <strong>tanrı</strong>lığını ilan ediyor. İkisi de ilimle meşgul, ama ne içinolduğuna göre değişiyor. “Lillahi” yani “Allah için” diyenin meşguliyeti farklı!Şimdi bir örnek vermek istiyorum. Bir kişi bu <strong>tanrı</strong>dan, <strong>tanrı</strong>lığında sabitkılan dedikodudan kurtulur da nasıl “B” sırrı yaşantıya geçer? Normal yaşantıdanasıl olacak bu iş? Normal yaşantıda eğer siz sürekli “A” ile yaşıyorsanızolmaz! O zaman, salât ikame etmeye geldiğinizde “ben şimdi “A”dansıyrılayım, sıyrıldım” demekle “A”dan sıyrılınmaz. “A”dan sıyrıldığını sanan“A”dır o! Gene “A” vardır, yani o “A”si yapı vardır. Siz normal yaşantıda, hayattaeğer “B” sırrıyla yaşamıyorsanız, seccadeye gelince “B” ile gelinmez.Normal yaşantıda dışarıda “B” ile olunursa seccade de “B” ile olunur. Çünkügerçek salât seccadede değildir ki! Hayatın kendisidir salât! Ondan sonraseccadede olmasanız da, nerde olursanız olun, siz salâttasınız demektir!Tanrılığa en fazla sabit kılan şeyin dedikodu olduğunu söyledik. Şimdiönemli bir ipucu vermeye çalışacağım, bir seyir yapacağız; <strong>tanrı</strong>dan “B” sırrına“dedikodu”yla, dedikodu tarifleriyle gidiş seyri yapacağız: Nefs-i emmareninen önemli gündem konusudur dedikodu. Nefsi emmarenin elbisesi,nefsi emmarenin aksesuarı, nefsi emmarenin mücevheri dedikodudur; okadar onunla yaşar ve sever! Yani <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olan yapının önemliözelliğidir insanları merak etmek, insanları incelemek, insanları didiklemek,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 59insanların ayıplarını bulup çıkarmak veya örtmek! Eğer “A” olarak örtüyorsahiç fark etmez! Allah adına örtmüyor da “ben varım, ben örterim, ben başkalarınınayıplarını da örterim, ben iyi insanım” demek bile <strong>tanrı</strong>lıktır, yani oiyi <strong>tanrı</strong>! “Ben insanların ayıplarını örterim” derken de <strong>tanrı</strong>lığını ilan ediyor!Niye? Bir gücü var, insanların ayıplarını örtecek gücü var! Bir güç ilan etti; birgüç ilan etmek <strong>tanrı</strong>lıktır, onun da mekânı cehennemdir. Ne kadar güç ilanetmişse, o kadar zor ölümü vardır onun!Şimdi, normal hayatta çok rastlayıp göreceğiniz bir “A” halini örnek verelim.Bu duruma en fazla nerede rastlarız? Yemeklerde rastlarız! Yemekleridedikodu bahanesi yaparız, adı “yemek”tir onun, yemek!? “Birlikte yemekyiyelim grubu”na bakınız, masaya otururlar; yemek mi yiyorlar yoksa hadistebahsedilen ölü kardeşlerinin etini mi çiğniyorlar? Dedikodu yapıyorlar!Kim iyi haber getiriyorsa onunla da yemek yemek ne kadar güzel, ne hoşsohbet! Onsuz olmaz, masada o yoksa olmaz. Çünkü onun herkesten haberivardır, o her şeyi bilir. O tür kişiler o kadar popüler olduklarını hissederlerki, yakaladıkları popüler hali kaybetmemek için bu konuda uydurmaya bilebaşlarlar. Bilin ki; bir kişi onları seviyorsa, gayet açık; cehennemi seviyor demektir!Ve cehennemi sevenin de cennete gitmesi mümkün değil, böyle birşey olamaz.İşte bunu yapan bir kişi, böyle yaşayan bir kişi alır eline telefonu, iki saniyeişini konuşursa gerisi hep başkalarıdır. Arkadaşı olması şart değil, halasıdır,dayısıdır, amcasıdır, annesidir, babasıdır, kardeşidir; sürekli birini didikler.Eğlencesinin zemini dedikodudur, gezmesinin gündemi dedikodudur,aileler gün oluşturur “ana menü” dedikodudur. Tanrılığı kuvvetlendiren,<strong>tanrı</strong>lıkta sabit kılan en önemli şey budur! Bu yüzden, otuz altı zinadandaha günahtır! Bir kişi günde otuz altı zina yapamaz, bir dedikoduyla işlediğigünaha bakın. Ne enteresan bir şey! Demek ki; onu, <strong>tanrı</strong>lığında bukadar kuvvetli kılıyor, bu kadar sabit kılıyor!Peki, nedir dedikodu? Böyle bir kişinin rahatsız olduğunu, nefs-i levvameyegirdiğini düşünün. Nefs-i emmare bu işle meşgul olan, nefs-i levvame;levm eden, şikâyet eden, bu işten rahatsız olan demek olsun. Bir nefs kiyaptığından rahatsız! “Böyle yapmasam ya, bu iyi değil” diyen bir nefs; nefs-ilevvame. Gerçi o da rahatsız olan <strong>tanrı</strong>dır ama olsun. Nefs-i emmare tam<strong>tanrı</strong>, nefs-i levvame rahatsızlığı başlayan <strong>tanrı</strong> demektir, <strong>tanrı</strong>lığı devamediyor. Böyle pişman olan birisi “artık dedikodu yapmama” kararı aldı. Peki,şimdi ne yapacak? Dedikodu yapmayacak da ne yapacak? Şöyle bir karar


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 61kında konuşmayayım”. Yeni bir tarif getirir. O iş gerçek, hatta duyduğundamemnun da olsa “bana ne ya, ben onun hakkında konuşmayayım” der yenibir tarif getirir, <strong>tanrı</strong>lığından çok önemli bir dereceyi daha düşürür. Bu çokönemli bir derecedir; o memnun oluyor, ama <strong>sen</strong> söylemiyorsun! Belki <strong>sen</strong>itakdir edecek, “iyi ki söyledin” diyecek, ama <strong>sen</strong> söylemiyorsun. İyi bir <strong>tanrı</strong>lıkderecesi, tenzili rütbe yapıyorsun. İşte burası önemli bir kırılma noktasıdır.Buraya geldiğinde “memnun olsa bile söylemeyeyim” noktasına geldiğizaman hayat susar! Sessizleşir… Ne söyleyeceksin ki, ne konuşacaksın ki?“Aslı yok” söyleme, “kızıyor” söyleme, “kızmıyor, memnun oluyor” söyleme!Peki, <strong>sen</strong>inle ne konuşacağız arkadaş? Bitti! İşte burası önemli bir kırılmanoktasıdır.Burada bir şeyle tanışır, esas dedikoduyla tanışır şimdi! Siz bu kararı almış,bu noktaya gelmiş birisini bir serviste görebilirsiniz, bir doktoru muayenehalinde görebilirsiniz, bir mühendisi proje çizerken görebilirsiniz; sessizişiyle meşguldür işini yapıyordur. Onu uzaktan gördüğünüz zaman “nekadar hanımefendi, sessiz işiyle meşgul, kim<strong>sen</strong>in hakkında konuşmuyor”veya “ne beyefendi ya, projesiyle, işiyle gücüyle meşgul, kim<strong>sen</strong>in hakkındakonuşmuyor” dersiniz. Siz dışarıdan öyle tarif edersiniz ama hayır! O girdiğisüreç içerisinde, o sessizlik içerisinde, şimdi o “esas dedikodu”yla tanışır;zihnindeki dedikoduyla, beynindeki dedikoduyla! Çorbasını yaparken, düşünürkenzihninde bir dedikodu, yeri süpürürken cam silerken bir dedikodu,projesini çizerken, bir şeyle meşgulken zihninde bir dedikodu; esasdedikoduyla tanışır. Servisine binmiş işine gidiyordur. Dışarıyı seyrederek giderkenonu görenler; “ne sessiz hanımefendi, hiç etrafla işi yok” diyebilirler.Ama zihni dönüyor; şu şunu dedi, bu bunu. O bana bunu yapmasaydı böyleolmazdı... Hala <strong>tanrı</strong>lık var, ama nereye gelmiş? Dilden çıkıp beyne gelmiştirve o şimdi zihnindeki <strong>tanrı</strong>yla karşılaşır esas! Beynindeki <strong>tanrı</strong>yla karşılaşırve nihayet işte bununla mücadele eder, bu süreçte zihnindeki <strong>tanrı</strong>yla mücadeleeder, zihnindeki dedikoduyla!Onu da hallederse: Ne oldu? Zihinden insan çıktı! Zihinden insan çıkarsa“B” sırrıyla hayat başlar. Ne diyor Rabbim; “aynı yerde ikimiz olmayız; birkalbte hem insan hem ben olmaz!” İnsanı çıkardın, o zaman “B” sırrıylayaşayan olursun. İşte şimdi “B” sırrıyla yaşıyorsun, çünkü zihninden insançıktı! Tanrı olarak ilan ettiğin “dedikoduya ait” rütbelerin hepsini düşürdün.Zihninden hem kendi <strong>tanrı</strong>lığın, hem o <strong>tanrı</strong>nın yargıladığı, düşündüğü başkalarıçıktı! Artık <strong>sen</strong>in zihninde insan yok! Nasıl yok? “Güç bendedir, ben


62Yılmaz DÜNDARyargılarım” kalmadı. “Beni takdir etmesi lazım” kalmadı. Didikleyen, merakeden “ne yapmış ne etmiş, niye yapmış, nasıl yapmışı” deyip didikleyen, fesatlabakan, kıskançlıkla bakan, isteyen veya istemeyen bakışlarla inceleyenyapıyı yok etti o! Çünkü incelediği o insan, aslında “B” hakikatiyle yaşayanve tüm fiilleri de Allah’ın emri olan bir kul! Dolayısıyla, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişkişi de onu didikliyor! Yani buna nasıl <strong>tanrı</strong> demezsiniz? Allah bir varlık yaratmış,ona bir program vermiş, siz de onu didikliyorsunuz! Bu da bir <strong>tanrı</strong> ozaman! Allah’ın yarattığı bir varlığı didikliyor; “neden yaptı, niye yaptı, nasılöyle yapıyor, nasıl o zengin olur, nasıl o şöyle yapar, o nasıl böyle, nasıl şöylegiyiyor, niye oraya gidiyor?” diye didikleyip duruyor. O zaman <strong>tanrı</strong>lığını ilanetmiş demektir!İşte kişi zihnindeki o <strong>tanrı</strong>yla karşılaşır ve bu süreçte o <strong>tanrı</strong>dan da kurtulmayıbaşarırsa, o zaman bir şeyi öğrenir: Seyri öğrenir; seyreder. Korktuartık karışmıyor, Allah’ın işine karışmayan <strong>tanrı</strong>dır o! Maalesef, bu noktadaseyir böyledir. Seyreder, Allah’ın işine karışmaz; “ne yaparsa yapsın, ben karışmam”diye seyreden <strong>tanrı</strong>dır artık! Sonra yorum yapmamayı öğrenir, yaniseyri öğrenir. Şimdi Allah’ın işine neden karışmıyor? Aslında karışıyor, amasesli karışmıyor! Hafif yorumlar yapıyor. Hatta buralarda insana yorum yapmazda, Allah’a yapar; şöyle etseydi, böyle yapsaydı şöyle yaratsaydı daha iyiolurdu gibi yorumlar yapar. Geçmiş menkıbelerde anlatılır: Bir zat görevinibirisine devredecek, talebelerine soruyor: “Söyleyin bakayım, dünyayı sizyaratsaydınız nasıl yaratırdınız?” Sırayla hepsi cevap veriyor; “ben yaratsaydımbütün insanları şöyle, dünyayı böyle yaratırdım, insanlar şöyle ederlerdifalan” diyorlar. Herkes bir biçim, bir şey söylüyor, ama bir tanesinin busorudan ödü kopuyor “ne haddime” diyor! “Allah yaratılabilecek en güzelhalle yaratmış. Takdir O’nundur, başkası O’nu anlayamaz, kavrayamaz veyorum yapamaz” ne haddime! “Tamam”, diyor vazife <strong>sen</strong>in! Diğerleri seyrediyorama yorum yapıyor; yani Allah yanlış yaratmış! Bunlara camilerde derastlarsınız, vaazlarda veya hutbelerde; “bütün insanlar inansa ne iyi olur”diye duyarsınız! Demek ki yanlış olmuş, şimdiki yanlış!” İnsanlar şöyle yapmasalarne iyi olur.” Dediğine göre, demek ki bu yanlış! Böyle bir şey olamaz,Allah’ı tanımamaktan kaynaklanan bakış açıları onlar.Ve hiç zihinde insan yer almadığı zaman: O zaman bir şeyi görmeye başlar;ne yana dönerse Vechullah’ı görür, Allah’ın vechini görmeye başlar. Dahaönce didiklerken başka şeyler görüyordu ama şimdi zihindeki dedikodudansıyrılıp kurtulduğu için “ne yana dönerse Allah’ın vechini görmeye” başlar.


64Yılmaz DÜNDARBunlardan birisi de müziktir. Müzik insanı “B” hakikatine de götürebilir.Kişi müzikle gayet kolay “B” hakikatine de gidebilir, gayet iyi <strong>tanrı</strong> da olabilir,<strong>tanrı</strong>lığını da kuvvetlendirebilir. Müzik bu konuda çok kuvvetli bir enstrümandır!Öyleyse Ehlullah’ın bu bakışıyla bakarsanız, müzik size Allah’ı unutturuyorsagünahtır! Bazıları müziği yalnız Allah’ı değil her şeyi unutmak içindinler. “Derdimi unutayım şu dünyadan bir sıyrılayım, hepsini, ne var ne yokbir unutayım” diye müzikle meşgul olur. İstirahata çekilmiş <strong>tanrı</strong>dır o. Görevlerinigörmek istemiyor, şu anda tebaamı göremeyeyim, kimseyi görmeyeyim.İstirahata çekilen <strong>tanrı</strong>! Müzik dinleyerek unutmaya çalışır. “Allah’ıunutturan her şeye günah” dediğiniz zaman, kendine göre insan birçok günahve sevap geliştirebilir.- Fark etmeye başladıktan sonra bakıyoruz, tamamen <strong>tanrı</strong>sal yapımızayönelik bir düzen var. Kurulan organizasyonlar öyle. İster istemez o organizasyonlarıniçerisinde görevler aldığımız oluyor. Bu noktada çok enteresan sınavlarlada karşı karşıyayız. Mesela, baktığınız zaman FIFA’nın UEFA’nın kurduğubu organizasyonlar tamamen insanları gütme adına. Yani tamamen kişinin<strong>tanrı</strong>sallığına yönelik!Evet, kesinlikle!-Buralarda da görev alan insanlar var, bu ikilemi nasıl çözecek?Görev alabilirsiniz. Onların içinde olmakla “onların bir parçası” olmazsınız!Onlardan soyutlanarak, sıyrılarak ayrı yaşayarak bu işi başarmanızmümkün değil. Onların arasında başarmanız mümkün, onlarla olunca başarabilirsiniz.Onlara rağmen ama onlarla olarak başarabilirsin. Hayat öyle!Bu hayat <strong>tanrı</strong>sal, <strong>tanrı</strong> ilanı mekanizmasının üstüne bina olmuş ve cazibealanları onun üstünde. Takdir de ona yönelik! Şimdi düşününüz, bin kişidenbir kişi cennete gidecek. Cennete gidenlerin içerisinde de size söylediğimizbu şekilde yaşayarak gidenlerin yüzdesi çok daha düşük! Yani öyle bir şeyetalibsiniz ki, talib olduğunuz şeyin pazarı yok!Diyelim ki, biz bir fabrikanın bir ürünün pazarlama firmasıyız ve ürünümüzüdışarıdaki bin kişiden bir kişi gelip alacak. Kimse ürününüzü gelipalmaz! Bin kişiden bir kişi gelecek de “bunu alsam mı, almasam mı” diyealacak. İçinden bazıları sıkı alacak, bazıları da yolda düşürecek kıracak, böylebir ürünü pazarlamak için pazarlamacı olur musunuz? “Kim satacak onuya” dersiniz, kimse almaz ki. Böyle bir ürünün ürün pazarı analizini yapsamve pazarlama elemanlarına da bunu desem ki “bizim ürünü, dışarıda hiçbeğenen ve alan yok, cazip değil! Bin kişiden bir kişi gelip alacak, eğer ra-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 65zıysanız satın”. “Ya kime satacağız, nerden bulacağız o bin kişiden birini? Bizböyle bu ürünü satamayız” dersiniz. Anlattığımız konunun cazibesi ne kadardüşük, anlayın! Bu yüzden sakın şöyle sanmayınız; bu hakikati insanlarfark edecek, bunu özellikle benimseyecek, anlattığımız zaman “bu doğruymuşbiz niye bunu fark etmemişiz!” diyecek ve koşacak! Öyle bir şey olamaz!Bu konuları merak eden, öğrenen ve uygulayan bir grubu oluşturmak kolaydeğil! Bu binde birlik pazar alanına baktığınız zaman “o malı beğenmiş vealacağım” diyen bu kadar insanı bir araya getirmek mümkün değil, öyle kolaydeğil! Dışarıda binde dokuz yüz doksan dokuzluk cazip olan ürününalanı var, cazip olan o! Çoğunluk onun üzerine, cazibe onun üzerine, takdironun üzerine. Yoksa kimse <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmez ki. Bu yüzden <strong>tanrı</strong>lığını birtürlü bırakamıyor! İşte “zor ölüm” demek de odur! Tam o anda <strong>tanrı</strong> olmadığınıanlıyor ve diyor ki; “Rabbimiz biz anladık! Hakikat meğer bu değilmiş,bizi geri gönder dünyada bıraktıklarımızla biz yapamadıklarımızı yapalım”;yani “biz kendimizi <strong>tanrı</strong> ilan etmeyelim, biz “B” sırrıyla kendimizi <strong>tanrı</strong> ilanetmeden, gücün Sende olduğunu söyleyerek yaşayalım!” Ama “asla mümkündeğildir” cevabı var!- Bin defa da gelseler yine aynı şey, değil mi?Evet, çünkü “Emir” öyle!- Elhamdülillah, talip olduğumuz ürünü açıklayan İnsan “ bir elime Güneş’ibir elime Ay’ı ver<strong>sen</strong>iz davamdan vazgeçmem” diyen!Elbette! O olayı da, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş ağızla anlatanınki farklı olur. Onlararastlarım; “Rasulullah öyle büyük fedakârlık yaptı ki!” der. Yeter ki Senbu davayı bırak, diye ona bulunduğu yörenin krallığını, kadınlarını, servetiniteklif ettiler. Ama O bırakın onları vermeyi “bir elime ayı bir elime güneşikoysanız ben bu davadan vallahi vazgeçmem” dedi. “Görüyor musunuzsizin için neleri terk etti!” derler. Değil! Böyle bir fedakârlık yok, bu <strong>tanrı</strong>bakış açısı! Tanrılığını ilan etmiş birisine servetler veriliyor ve o bu servetlerireddediyor! O, Rasulullah’ı da <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş gibi gördüğü için! Rasulüda <strong>tanrı</strong> gibi görüyor! Tanrılığını ilan etmiş gibi gördüğü için onun fedakârlıkyaptığını sanıyor. Bir örnek verelim. Şimdi ben desem ki birinize “bu gecerüyanda sana üç limuzin, bir şato vereceğim”. Gülersiniz! Niye? Çünkü o rüyadadeğil mi? Rüyada ne yapsın limuzini. Efendimiz de bu hayatın böylerüya olduğunu çok iyi yaşıyor. Ona rüyasında krallık, şeyhlik falan teklif ediyorlar,aynı şey! Şimdi birinizin bunu reddetmesi bir fedakârlık değil. “Nefedakâr çocuk, rüyasında limuzin istemedi!” demezsiniz değil mi?


66Yılmaz DÜNDAR-Dediniz ki, kalabalığın içinde anlayabilirsin, soyutlanırsan anlayamazsın.Anlayamadım?Sen soyutlanmak mı istiyorsun?-Peki siz eve kapanmak manasında mı söylüyorsunuz, dışarıyla alakayıkesmek anlamında?Her türlü! Soyutlanmaya bir kere şöyle bakmak lazım; <strong>tanrı</strong>lığını ilanetmeyeceksin! “Güç Allah’tadır” diyeceksin, soyutlanma önce budur! Ancakyaşamın <strong>sen</strong>i bu dünyada zavallı yapıyorsa, <strong>sen</strong>i daha güçsüz ve başarısızyapıyorsa yöntemin yanlış demektir. Hem Allah’a inanıyorsun, hem de <strong>tanrı</strong>lığınıilan etmişlerden daha geride kalıyorsun, olamaz o! O yanlış bir iş, işinruhuna ters! Sen <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmekten kurtulup “İlla Allah” dediğindedaha güçlü olman lazım, işin ruhuna bakarsan öyle değil mi? Öyleyse, Lailahe illallah hayatı <strong>sen</strong>de açıldıktan sonra; <strong>sen</strong>, daha güçlü, daha başarılı,yarına daha umutlu ve hevesli olman gerekiyor! Böylece kendini hayattansoyutlamamış olursun.Bir diğer bakış: “Allah bu dünyayı boşa yaratmış, gereksiz! Bu dünya inanmayanlarınyeri, inananların değil” diye düşünür<strong>sen</strong>, öyle zannettiğin zamanda yanlış olur! Dünyadan yararlanman gerekiyor! Dünyada <strong>sen</strong>in arayıpbulman gereken ilimle ilgili birçok şey varken, onları bulman için varkenbırakman yanlış bir yol! Onlara ulaşmadan Allah’ı bulman mümkün değil.Soyutlanarak yeniliğe açık olamazsın. Yeniliklere kapalı birisi bahsettiğimizbu işleri anlayamaz! Yeniliklere açık olmak nedir? “Her an yeni şanda” olmakdemektir. “Her an yeni şanda” olabilmek; yeniliklere açık olmak demektir.Bu yüzden bu işleri anlamak için muhafazakâr, statükocu olmamaklazım. Muhafazakâr biri bunları anlayamaz. Neden? O statükocu, bir şeylerimuhafaza ediyor, “şundan taviz vermem” diyor. Taviz vermem, dediği şeyler<strong>tanrı</strong>lık ilan ettiği yerlerin statükoları! “Tanrılığımdan taviz vermem” diyor!Yeniliğe açık olmayanın Allah’ı anlayabilmesi mümkün olmaz! Yeniliğe açıkolmak bilme açık olmaktır zaten. Bu yüzden, oralardan ayrılarak başarılamaz.Ramazan dolayısıyla, programlar artıyor ya, çok yanlış örneklere rastladığımoluyor. O kadar yanlış şeyler söylüyorlar ki! Soruluyor; neden günümüzdedünyada dine bu kadar sempati var? Açıklamaya bakın: İnsanlarbilimle uğraşarak her şeyi bilimin çözemeyeceğini anladılar. Böylece dineyöneldiler. Ne kadar yanlış bir şey! Böyle saçma bir şey olabilir mi? Yani bi-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 67lim ve akılla her şeyin çözülemeyeceği anlaşıldı, her şeye çare olmayacağıanlaşıldı. Böylece insanlar tekrar yeniden dine yöneldiler. Bu İslamiyet içingeçerli bir şey değil! Hıristiyanlar için geçerli olabilir; çünkü bilim adamlarıylakavga eden mücadele eden Hıristiyanlardır. İslamiyette bilim adamlarıylabir kavga olmamıştır ki hiç! İslamiyette bilim adamlarıyla kavga, tarihindehiç yoktur. Hıristiyanlarda vardır! Onlar tekrar vazgeçmişlerse eskiye dönebilirler,ama İslamiyet’te öyle bir şey yok! Bilinmelidir ki bütün çözülecekşeyler akılladır. “Akıl” hayata hâkim olmadan bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmakmümkün değildir. Bahsettiğim “ben varım güç bendedir” <strong>tanrı</strong>sından kurtulmanıntam kurtulmanın yolu akıl+imandır. İleride yöntemlere girince“akıl+iman nedir?”e bakacağız. Ancak akılla insan <strong>tanrı</strong> ilan etmekten kurtulabilir.Akılla kurtulmak demek, bilim verilerini kullanmak demektir. Ozaman soyutlanma o manada değil demek ki.- Burada anlatıyorsunuz dinliyoruz, herkes dinliyor hak veriyor. Fakat buradançıkar çıkmaz ısrarla inatla ve son derece şuursuzca bu yanlışlara devametmenin sebebi nedir? İmansızlık mı, kavrayamamak mı, nedir bununsebebi?Çok normal, hayatın kendisi bu! Bu mücadele yapılacak işte! Hemen buradançıkar çıkmaz bitse bu iş kolay!-Öyle olması gerekmiyor mu aslında? Bir doğruyu dinlediniz, kabul ettiniz,hak verdiniz; “bunu böyle devam ettirmem bana zararlı olacak” dediniz,onun bitmesi gerekmiyor mu? Artık ahiretinizi satmamak gerekiyor. İdrak ettiniz,tamam, bitti. Ama neden bitmiyor?Esas onun mücadelesini yapman makbul! Onun mücadelesini yapankul makbul; mücadele makbul! Hemen bitirmiş, dışarı çıkınca veli olmuş,o değil! Onun mücadelesini yapmak makbul, hayattaki o mücadele var ya,o makbul! Allah indinde makbul o! O mücadele! Çünkü dilediği seyir o! Bubir cihad tabi, o mücadele bir cihad işte! Gerçek cihad! O makbul, esas omakbul. Yani çıkınca “hadi bu işlere dalalım!” manasına demiyorum. Tekrartekrar karşınıza gelmesi ve onunla mücadele etmek! Çünkü o mücadelehep Allah’ı anmayı, tefekkür etmeyi getiriyor yanına.-Ben “mücadele etmenin bile farkında olmamaktan” bahsediyorum. Yanio halin içinde olduğunun farkında bile değil ki mücadele etsin. Dinliyor, “tamambu doğru” diyor ama yine aynı yanlışa devam ediyor farkında değil. Ofarkında olmama halinin sebebi ne?


68Yılmaz DÜNDARO yanlış tabi! Mücadele etmek şart! Farkında olup olmamak Allah dilemişseolur! Dilememişse bir şey yapamazsınız! Ama bu konuları dinliyor,önemsiyor, okuyor olmak “karar oluşturup mücadele edecek” demektir.Mücadele etmek lazım! Karar oluşturup; yani onu duaya çevirip bir hedefkoyup; “ben kendimi <strong>tanrı</strong> ilan etmeyeceğim” hedefini koyup onun mücadelesiniöncelikli bir hayat tarzı olarak benimsemek şart.- La ilahe illallah, deyice kişi daha başarılı mı olması gerekiyor?Başarılı olması gereken “A” değil!-Dışarıdakiler “daha güçlü, daha başarılı olmuş” diyor ama?Evet, aynen öyle derler! Bu neyle ilgili? “İyi insanla” da ilgili! Bazen onu tasavvufadeğinmeden, <strong>tanrı</strong> ilan etme konusuyla bağdaştırmadan da anlatıyorum.Dedikoduyu, kişinin kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmesini ve onu <strong>tanrı</strong>lığa sabitkılmasının önemli bir ayağı olarak değil de, normal bir hayat yaşantısı olarakda anlatıyorum. O zaman bir arkadaşım haklı olarak çıkıp diyor ki; İslamiyetiyi ahlak dini değil, <strong>sen</strong> bize iyi insan olmayı anlatıyorsun. Halbuki ben iyiinsan olmayı anlatmıyorum orada. Kişi bu bahsettiğimiz “B” halini yaşadığızaman kendiliğinden iyi insan olur! İyi insan olmak istediği için değil, onuntabiatı özü odur! O iyi insan olmak için yapmamıştır onu, ama etraftakilerona “iyi insan” derler, biraz önce çok güzel tesbit ettin! Aynı şey “güç” için deöyle; onu “güçlü olayım” diye yapmamıştır, ama etraftakiler “güçlü” diye tarifederler. Madem “güç” dedik, şunu da ekleyelim: Güç yalnızca bazı varlıklarasahip olmak değildir. Hadislerde vardır, o halde yaşayan kişi bazılarına çokfarklı gözükür. Birisi ona bir şey yapacaktır, onun o hali o yapısı o anda onafarklı görünür; ürker, korkar! O anda başkasının tesiri ortadan kalkar. Neden?Çünkü ona savaş açan Allah’a savaş açmış demektir. Çünkü oradaki“B” hakikatine savaş açıyor. “B” hakikatine savaş açtığı zaman onun savaşıkimledir? Allah’ladır. İşte o yüzden, veli olduğunu bildiğiniz birini ziyaret etmekAllah’ı ziyaret etmektir, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmemiş birisini ziyaret etmekbizzat Allah’ı ziyarettir. Tanrılığını ilan etmişse, o da <strong>tanrı</strong>yı ziyarettir. Günlükyaşantıya bunlar konulabilir; “<strong>tanrı</strong>yı mı ziyarete gidiyorsunuz, Allah’ı mı?”.O zaman, “Allah rızası için” ne demektir daha kolay anlaşılır! Bir başka <strong>tanrı</strong>nınrızası için mi yapıyorsun, Allah rızası için mi yapıyorsun?Demiştik ki, Hakk olarak yaratılan yapıya bir süreçle Rububiyet mertebesindenbir nur gelir ki, nefs odur ve o Rabb nurudur! Dolayısıyla nefsiniinceleyip, tanıyıp, hakikatini bilip, yaşadığın zaman neyi bilmiş olursun; rububiyetmertebesini, Rabb’ı bilmiş olursun. İşte rububiyet mertebesinden


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 69projekte olarak var oluşa ne diyor kişi? “Ben yapıyorum” diyor. Bu sanal biriddia! Fark ettiniz mi? Bu iddianın holografik evrende yeri yok, hiç yeri yok;bu yalnızca bir iddia. Bu iddia <strong>tanrı</strong>lık iddiası!- Fatiha’da neyi yaşıyoruz?Fatiha, <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulup, Din üstüne sabit olmayı isteme duasıdır!Onu Paramatiğe benzetmiştik! Elinizde yanlış bir kart olsa, bir bankanınkartıyla başka bankanın matiğinde işlem için uğraşsanız bir şey alamazsınız.Bu yeni sistem çıkana kadar uzun süre böyleydi, bizzat o bankanın verdiğikart lazımdı! İşte namaz eğer bunun matiği ise, Fatiha da onun kartı. Elinizdebir kart var, onu takıp “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” diye kodluyorsun.“İhdinas Sıratal Müstakıym” dediğinizde, sistem “paranızı alınız”diyor. “İhdinas sıratal müstakıym” diyorsun, “çekiniz” diyor, aynen öyle. Buyüzden insanın hayatında bundan daha önemli bir şey yok! Bu yapının istediğişey o, bu yüzden bunu hayatına monte etmeli!“İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” duruşu çok önemli bir şey! Bir kişideiyyake na’budü ve iyyake nestaıyn duruşunu görüp ona zavallı muamelesiyapan yanar! Onu, <strong>tanrı</strong>nın zavallılığı zanneder de ona <strong>tanrı</strong>sal bir hücumlabakarsa, yanar! Kahhar olan Allah, onu yakar! Müthiştir o! O Allah’ın korumasındadırçünkü! “İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” duruşuyla yaşayaninsana bakarken “sünepe, zavallı” diyen yanar! Ama <strong>tanrı</strong> zavallılığı ayrı! Buyüzden, kim<strong>sen</strong>in duruşuna karışmamak lazım! Bilemezsin, kim nedir, nerdedirhiç bilemezsin.- TV’de gösterdi, Kâbe’nin İmamı namazda “iyyake na’budu” derken hıçkırahıçkıra ağlamaya başlıyor, kelimeleri söyleyemiyor!Niye? Çünkü o anda Kadr halini yaşıyor! İşte gördünüz mü Kadr hali!“İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn”; Kadr hali o! Bir iş o! Günlük yaşantıdada işte öyle durur adam! Öyle durur, yalnız namazda değil! “İyyake na’budüve iyyake nestaıyn” teslimiyeti budur!- “Kişiyi daha zavallı yapıyor” dediniz ya, bu nasıl bir zavallılık?İşte bunun ayrılabilmesi için söyledim; “B” yapısındaki kişi bir zavallı değil”diye! Tanrılığını ilan edenin, “A”nın güç kriterleri farklıdır, o başka şeylereönem verir; ayakkabısına bakar, avizesine bakar, arabasına markasına bakar!Güçlü olduğunu oralardan anlar! Bakar, birisinin odasına gireceği zamankaç sekreterden geçiyor? Bu gibi şeylere bakar, kriteri farklıdır <strong>tanrı</strong>nın! Bu


70Yılmaz DÜNDARyüzden o yanılır ve onu Allah’ın Kahhar, Allah’ın Müntakim ismi gelir onubulur! Müthiş etkilidir, kahhar ve intikam alan! İyyake na’budü ve iyyakenestaıyn’nin masumiyetinin intikamını Müntakim olan Allah alır, çok tehlikelidir!Yavaş yavaş bitirelim. Şöyle bir şey akla gelebilir; peki, <strong>tanrı</strong>dan kurtulduğumuzzaman, yani “A”dan kurtulunca “B” sırrındaki yapıyı nasıl açığaçıkaracağız? O açığa çıkarılmaz! Onu açığa çıkarmak için hiçbir şey yapmayacaksın!Neden? Var olan O, zaten O! Zaten O; onun gelmesi için yapmangereken bir şey yok! Sen yalnızca <strong>tanrı</strong> ilanından kurtulmanın yollarını yakalayacaksın!Zaten diğeri O!- Hocam, Efendimize sahabeler “Allah’la nasıl konuşuruz?” diye soruyor.Şöyle şöyle yaparsanız “konuşmuş olursunuz” diyor?Hadislere bu gözle baktığın zaman birçok şey yakalayacaksın. Efendimizintüm öğütleri “<strong>tanrı</strong> olmaktan kurtaracak ve o halden koruyacak” önerilerdir!Bu gün ve bu geceler önemli geceler, hemen küçücük bir tövbe duasıyapalım bitirelim izin verir<strong>sen</strong>iz.Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtuemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Allahümme ente rabbi, la ilahe illa ente halakteni, ve ene abdüke ve eneala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebuü lekebi nı’metike aleyye, ve ebuü bi zenbi, fağfirli zünubi feinnehu la yağfiruzzünube illa ente, birahmetike ya Erhamer rahımin.Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallahil aziym estağfirullah ve etûbüileyh. Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahellezi la ilahe illaHu, el Hayyül Kayyûmu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim,Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerim,Estağfirullah Ya Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin biadedi ılmike..Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 71Elif, Lam, Mim… Allahu la ilahe illa Hüvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek. Ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişey’in KadirYa Hannan, Ya Mennan, Ya Bedi’as Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i vel ikram.Eşhedü en la ilahe illallahul Ehadüs Samedüllezi lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma eneminel müşrikin. İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbilâlemin ve la şerike lehu ve bizalike ümirtü ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye lillahi, eslemtü li Rabbil âlemin. Vel hamdü lillahi Rabbil âlemin.Birahmetike ya erhamerrahimin.İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas sıratal müstakıym Sıratellezineen’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn.Amin...Ramazanınız hayırlı ve mübarek olsun, geceleriniz hayırlı ve mübarekolsun inşaAllah. Bayramınız hayırlı ve mübarek olsun. Allah nasib edersebayramdan sonra haberleştiğimiz bir zamanda tekrar inşaAllah buluşmaküzere Allah’a emanet olunuz. Ev sahibine çok teşekkürler. Rasulullah’ın eviolmuştur şu anda inşaallah, aynı olay devam ediyor çünkü. Bu toplantınınyapıldığı tüm evler Rasulullah’ın evinin şubeleri. Kesinlikle öyle!El-FATİHA


72Yılmaz DÜNDAR


30 Ramazan 1428 / 10 Ekim 2007• Bu eğitimde müfredat sıralaması; manzara, hikmeti, yöntemler• Kişi neye sahip çıkıp da “BEN” diyor?• Tanrı ve cehennem ilişkisi, cehennem neyin adı?• Cehennem korkusu ve telaşı başlangıçta çok önemli• Sahabenin en önemli telaşını merak eder misiniz?• Mekr nedir? En önemli <strong>tanrı</strong> kimdir?• Kişide ne varsa ona cennet yok?• Fakr, YOK, yoksulluk hali nedir ve nasıl oluşur?• Muttaki, korunan kimdir?• Mukarrebun halinin mekanizması• Korkumuz beşeri mi haşyetten mi, anlamak için test!• İhlâslı olmak nedir? İbadetler ihlâslı nasıl yapılır?• “Bir daha yapmayacağım” <strong>tanrı</strong>nın tövbesidir! Nasıl?• Tanrıdan kurtulmada Zelzele ve İnşirah Sureleri• Veccehtü vechiye duruşu nedir, kimler yapabilir?• Rasüllerin tövbeleri hayatta yaşanabilir mi?• Veccehtü vechiye duruşu nedir, kimler yapabilir?• Rab şemsiyesi ve Esma’ül Hüsnalarla ilişkisi?• Tanrıyı kovma zikri nedir ve nasıl yapılır?• Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh hali nedir?• Hiçlik, “hiçliğimi yaşıyorum” demekle oluyor mu?• Akıl+iman’ın vehmin zulmeti+şeytanla mücadelesi!• Vehmin zulmeti+şeytan işbirliği başarılı mı, anlamak için test!• “Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinme” ayeti ile önerilen• Hz. Âdem’in tövbesi; bir bekleyiş• Hz. Yunus’un tövbesi; bir arayış• Rasulullah’ın tövbesi; bir duruş• “Sübhanallahi ve bihamdihi” duruşu…• Tüm talepleri içeren dua ve yakarışı fark etmek• Salât-ı Tesbih ve <strong>tanrı</strong>dan kurtulma


74Yılmaz DÜNDARİslamiyet’te tek tesbit, tek cümle var; Kelime-i Tevhid; La ilahe İllallah.Bir cümle başka bir şey yok! Hatta o cümle nihayet öyle bir yere geliyor ki;nokta. Hazreti Ali radıyallahu anh’ın buyurduğu gibi ilim bir nokta. Ama obir nokta çoğaltılmış, genişletilmiş; bir cümle! O cümle iyi fark edilmişse, herşey onunla çok ilişkili olduğu için hayatı onun üstüne bina etmek kolaylaşır.Ama o bir cümleyi fark etmemişse, inanın ki insan hep teferruatla uğraşır!Bu yüzden, hep o bir cümleyi tekrar etmeye çalışıyorum! O bir cümleyi farketmeden bu hayattan gitmemiz dilense, mümkündü! Ama Rabbim fark etmemizidiledi. Aksi halde insan kendisini çok dindar zannedip hep o teferruatlauğraşırdı! Ama o cümle… İşte o cümle... Hep o cümle…Bunları okuyan ve dinleyenlerde eğer tasavvuf bilgisi çok yüksekse, buyüksek tasavvuf bilgisi nedeniyle, ele aldığımız her konuyu hemen Vahidiyetnoktasında görmek istiyorlar. Anlattıklarımız, “sizin öğrendiğiniz” Vahidiyetbilgisine tersmiş gibi olunca zihninizde çeşitli sorular oluşuyor, söylediklerimizsanki Vahidiyet noktasındaki Tekliğe tersmiş gibi olunca bazısorular oluşuyor. Ama unutmamak lazım ki, konuların hepsini VahidiyetBilimi’ni yansıtacak şekilde anlatmak mümkün değil! Eğer her şey öyle olsaydışuan ki hayat olmazdı. Şuan ki manzaraya baktığımızda manzara VahidiyetBirliğini göstermiyor ki, kesreti gösteriyor! Bu yüzden, bunu dikkatealarak anlatmak, okumak, yazmak lazım ki, zihinlerde ikileme yol açacaksorular üretilmesin!Onun için anlatılacak konuları üç kategoride düşünmeye çalışalım, çünküsırası geldikçe o başlıkları ele almaya çalışacağız. Birisi, manzara; halnedir? Sanki dışarıdan seyreden birisinin gördüğü bir manzara varmış gibi;bu mevzudaki manzara nedir, onu anlamak. Bir göz varmış da gözleyen, osöylüyormuş gibi! Çünkü o gördüklerini, manzarayı tarif eder. Manzaranıniçinde olmadığı için Vahidiyeti değil de gördüğünü söyler, manzarayı ortayakoyar. İşte biz şimdi özellikle manzarayı ortaya koymaya çalışıyoruz!Ama biz manzaraya bakarken, daha henüz manzarayı ortaya koymaya çalışırkenkişi işin hikmetini düşünecek olursa hemen Vahidiyet devreye girer.O zaman da, vaktinden önce Vahidiyet’e kapı açtığı için “acaba neden, nasılböyle oluyor?” gibi sorularınız sizi esas konuyu kavramaktan uzaklaştırabilir!Bu yüzden olaya üç boyutlu, üş aşamalı bakalım: Yani bir kere yalnızmanzarayı görelim, manzarayı ortaya koyalım. Sonra “neden öyle?” deyiphikmetini paylaşırız. Sonra da yöntemleri! O manzarayı var olan hikmetçerçevesinde nasıl değerlendiririz ve bunun yöntemleri nedir, onu anlama-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 75ya çalışırız. Ama önce; bu manzarayı net ve aynı pencereden bakar şekildegörebilmemiz lazım! Nedir o pencere? Kelime-i Tevhid penceresi, La ilaheİllallah penceresi. Oradan birlikte, aynı şeklide bakıyor hale geldikten sonradiğer konuları daha kolay ele alacağımızı sanıyorum.Şimdi daha önce geniş konuştuğumuz önemli bazı hususları bir iki cümlehatırlayıp konuya girmeye çalışalım.Bu konuda insanı motive edecek olan önemli özelliğin, esas özelliğin cehennemkorkusu olduğunun altını çizmiştik. “Her şey bir cümle” demiştikya, işte o cümle çerçevesinde alınacak tedbirleri, konulacak hedefleri motiveedip canlı tutacak önemli şeyin cehennem korkusu olduğunu söylemiştik.Bunu ileride tekrar ele alacağız, ama konuya başlarken bunu vurgulamakistiyorum ki; bu işe başlarken cehennem korkusu çok önemli! Cehennemduygusu, korkusu ve telaşı çok önemli! Eğer bir kişide cehennem telaşı vekorkusu yoksa işi kolay başaramayacaktır, belki de hiç başaramayacaktır!Bunu çok önemsemek gerekiyor.-O korku yoksa onun imanı yoktur, diyebilir miyiz buna?“İmanı yoktur” demek çok kolay değil. Daha doğrusu birisi için onusöylemek büyük iddia olur. Evet ama, öyle söylemek çok kolay değil. Yaniöyle olanlara “sizin imanınız zayıf” demek kolay değil. Ama insan kendisinediyecekse, kendisine kolayca der! Kendisine derse olur, insan kendisine rahatlıkladiyebilir. Ki; ben kendime öyle söylüyorum. “Demek ki, cehennemeyeterince inanmıyorsun!” diye sorgulayarak ulaştığım bir nokta zaten!Korkmak gerekiyor! Bu çok farklı bir şey! Kur’anı Kerim’in bahsettiğiAllah korkusundan ve oradaki “korku” kelimesinden korkmamak ve hattaonu sevmek çok önemli! Bu yüzden o noktaya gelebilmek için başlangıçcehennem korkusudur. Bunun için de cehenneme iman çok önemli! Ozaman insan “ben cehenneme, cehennemin varlığına yeterince inanmıyormuyum?” diye kendini sorgulamalı! “Cehennemde başıma geleceklere yeterinceinanmıyor muyum?” diye sorguladığı zaman, o sorgunun getireceğikorku, o korkunun getireceği müttaki olma ve kişi müttakilikte ileri gidersemukarrebun olma yolu açılır. Ama başlangıç, işte bu cehennem korkusuylave onun getireceği müttakilikle ilgilidir!Şimdi bir yerden başlayalım, yine insandan başlayalım. Biraz farklı bakmayaçalışcağız, insandan başlayalım: İnsan Halifetullahtır ve bir Esma’ülHüsna kompozisyonudur. Ancak Halifetullahlığı ve Esma’ül Hüsna kom-


76Yılmaz DÜNDARpozisyonu olmasından dolayı da bir özelliği var. İnsandaki o Esma’ül Hüsnakompozisyonunun bir patronu var; Rab! O Esma’ül Hüsna kompozisyonunualtına almış bir şemsiye var; Rab şemsiyesi! İnsanda böyle bir yapıvar. Peki, insanı bırakıp evrene geçelim. Evrene baktığınız zaman da, yanief’al âlemine baktığınız zaman da tamamen Esma’ül Hüsna kaplamış ve oEsma’ül Hüsna Rububiyet şemsiyesinin altında, Rab altında! İnsanda da aynıevrendeki gibi ama küçültülmüş, çok küçültülmüş, hatta insanlara göre demiktarları değiştirilmiş [çünkü farklı insanlar çıkacak] bir Esma’ül Hüsnakompozisyonu var ve o Esma’ül Hüsna kompozisyonunda da o kişide o kişiyeait bir Rab var!İşte; kişi kendisini tanımaya başladığında bu Rabbın özelliklerine sahipçıkıp “BEN” diyor! Burası çok önemli: Bir Esma’ül Hüsna kompozisyonu,bu Esma’ül Hüsna kompozisyonunun motoru, patronu, o Esma’ül Hüsnakompozisyonunu şemsiyesi altına altında tutan bir Rab; bir güç var! İştekişi bunu fark ettiğinde, kendisini anlatırken bu güce sahip çıkarak “bengörüyorum, ben duyuyorum, ben söylüyorum, ben biliyorum, ben güç sahibiyim…”diyerek bu kompozisyona ve buradaki Rabba sahip çıkıyor; onukullanıyor, suistimal ediyor! Nedir bu, Rabbı kullanmak nedir? Bu Rabbı kullanmak<strong>tanrı</strong>lık iddiasıdır.Kişi “BEN” dediğinde, bu çerçevede iki tane “BEN” vardır ve bu iki “BEN”ikarıştırmamak gerekir! Bu iki “BEN” karıştırıldığı zaman işin içinden çıkmakkolay olmaz. Birinci “BEN”; kişinin kendini anlatırken kendisinde bulunanRabba sahip çıkması, onun gücüne sahip çıkması ve “benim” demesidir:“Benim müstakil aklım var, benim müstakil bir iradem var, benim kendimeait bir gücüm var” dediği an <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olur ki; aslında La ilahedenilen <strong>tanrı</strong> budur! Buraya çok dikkat edelim. Eğer kişi “La ilahe”yi şöyleanlıyorsa, yani “La ilahe” derken Esma’ül Hüsna kompozisyonuna ve onunRabbı’na, o güce sahip çıkan haliyle dışarı bakıyor ve tüm putlara “La ilahe”diyorsa bunun bir anlamı yok, bu marifet değil, bu bir başlangıç! Çünkü dışarıdakiputların tamamı “BEN” diyerek Rabba sahip çıkan bu esas <strong>tanrı</strong>nınoyuncakları! Onlar olsa da olur, olmasa da! Eğer kişi o oyuncaklara “La ilahe”diyor ve onlara bakarak “ben Allah’a eş koşmuyorum” diyorsa bunun neönemi var; çünkü Allah’a koştuğu “en önemli eş” onun özelliklerine sahipçıkan kendisi; “A” takdimi BEN! Kendisi ama, kendisi dediğimiz iki hal var. Birisi,Rabba sahip çıkan kendisi! Rabbın gücüne “benim” diye sahip çıkan veonu suistimal eden haldeki kendisi. Bakın bunun Allah’la ilişkisi nasıl? Özel-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 77likle “Allah’la ilişkisi” diyorum ki, bizim toplumumuzu içine alsın. “Allah’lailişkisi” diyorum ki, bizi de kapsasın. “<strong>tanrı</strong>yla ilişkisi nasıl?” diye genişletebiliriz,ama o zaman “ha, biz onun dışındayız” sanılabilir. Halbuki değiliz! Bakınonun Allah’la ilişkisi nasıl?Kendi gücü yettiği şeyleri yapıyor, hiç Allah’ı hatırlamıyor. Gücünün yetmediği,bunaldığı yerde Allah aklına geliyor, işi ona havale ediyor! Fark ettinizmi ne kadar büyük bir suistimal var! Demek ki, her şeye gücü yetse hiçAllah’ı hatırlamayacak! Ne zaman kendi gücünün yetmediği bir nokta var,o zaman aklına Allah/yardım istemek geliyor ve o zaman Allah’tan istiyor.Peki, nasıl istiyor? Sipariş vererek! Kendi gücü neye yetmiyorsa onun tarifinive siparişini yaparak üst <strong>tanrı</strong>dan yardım istiyor. “Ben buraya kadarınıyaptım <strong>tanrı</strong> olarak. Sonrasına gücüm yetmiyor, onun da tarifi şöyle, onu<strong>sen</strong>den istiyorum” diyor. Buna da “dua” diyor! Fark ettiniz mi? Aslında bunudua diye yapan <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden! Gücü yetse o siparişi vermeyecek.Bu yüzden, lütuf ve mekr çok önemlidir. Bazı kişiler vardır ki; onların herişi çok yolunda gider! İnsanlar çok yanlış biçimde onların sıhhatlerine, evlatlarına,varlıklarına hayran olurlar: “Ya, biz bu kadar meşgulüz, sıkıntıdankurtulamıyoruz. Adamın dinle diyanetle işi yok, her işi yolunda, tuttuğualtın oluyor” derler. Düşünün; eğer o kişinin bu sağlık sıhhati, evlat, servetve gücü ona Allah’ı unutturmuşsa, her işi hallediyorsa, bir üst <strong>tanrı</strong>dan bileyardım istemiyorsa, hiç Allah’ı hatırlamaz ki! Hayatı boyunca Allah’tan perdelikalır ki bu mekrdir. Bu mekre bakıp da yanlış bir imrenme olmamasıgerekir! Aslında bu konuyu duaya monte edeceğiz ama, burda anlatmakistediğim, onun böyle bir ilişkisinin de olduğu.Bu Esma’ül Hüsna kompozisyonuna ve o kompozisyonun Rabbı’na sahipçıkanın hayatiyetini ortaya koyabileceği kendine ait bir veri tabanı varve o veri tabanı onu ayakta tutar. Eğer hikmet gözüyle bakarsanız böyleolmak zorunda olduğu görülür. Aksi halde hayat olmaz ki! Dedik ya; öncemanzarayı göreceğiz, sonra da hikmet ve yöntemlere bakacağız. Hikmetedoğru hafif göz ve kulak verir<strong>sen</strong>iz, buradaki kişiyi bir suç işliyor gibi düşünmezsiniz,bu yaşantının gereği o, Hazreti Âdem’den örnek vermiştik. Evet,<strong>tanrı</strong>lığını ilan edenin kendine ait bir veri tabanı var ve bu veri tabanı çokönemli! Bizim mücadelemiz işte bu veri tabanıyladır! Bu veri tabanının yokedilmesi gerekiyor, bu veri tabanının yerine başka bir veri tabanı oluşturmakgerekiyor! İşte o zaman da yöntemler devreye giriyor.


78Yılmaz DÜNDARKişinin Esma’ül Hüsna kompozisyonuna ve onun patronu olan Rabbasahip çıkıp “işte bunlar benimdir” demesi aslında bir vehimdir. Fakat işinaslına doğru gittiğimizde göreceğiz ki, yaratılan esas birim de bir vehimdir!Şimdi karşımızda iki tane vehim var: Birisi esas birim, yani Esma’ül Hüsnakompozisyonunun bir birimmiş gibi gözükmesi. Ki ona holografik evren anlayışıylabakacağız ilerde. O gözükme bir vehim. O gözüken birime sahip çıkıp,güç bendedir deyip bağımsızlık ilan eden “BEN” var ya, o da vehim. Şimdi,bu ikinci söylediğim vehim vehmin zulmetidir, vehmin suiistimalidir.Bu haldeki kişi vehmi suistimal ediyor; vehimden yararlanarak esas hakikatikavramaya gidecekken, o vehmi suistimal ederek bağımsızlığını ilan ediyor!İşte bu; vehmin karanlık yanı, vehmin zulmetidir!Bakın. “Bir yerde takıldım, şöyle bir dokunsalar hemen yol alacağım”noktasına gelmiş kişinin arabasının tekerinden taşı çekecek, hemen hızlaarabasını ilerletecek nokta işte burası! Biraz önce bahsettiğim <strong>tanrı</strong>nın yokoluşu! Esma’ül Hüsna kompozisyonu ve Rabba sahip çıkıp, “BEN” ilanını yapan<strong>tanrı</strong> var ya onun yok oluşu, o önce yok olmalı! Önce <strong>tanrı</strong>yı yok etmekgerekiyor. O <strong>tanrı</strong>yı yok etmeden bütün kapılar kapalı! Bütün kapılar!Salâtta mirac kapalı, bir kere! Tanrıya mirac olur mu?Bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmamız için Zelzele Suresi iyi bir yöntem!Bize bu konuyu fark ettirecek surelerden birisi de İnşirah Suresi. Euzübillahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. Elem neşrahleke sadrak; ve vâda’na anke vizrekelleziy enkada zahrek; ve refâ’naleke zikrek. Feinne meâl usri yüsren inne meâl usri yüsra. Feizâ ferağtefensab ve ilâ rabbike fergab: Biz <strong>sen</strong>in göğsünü açmadık mı, basiyretinigenişletmedik mi? Belini büken yükü üzerinden almadık mı? “Belini bükenyük”ün bahsettiğimiz <strong>tanrı</strong> olduğunu düşündüğünüz zaman sureyi kavramakdaha anlamlı manalı ve daha doğru yolda olacak. Biz <strong>sen</strong>in göğsünüaçmadık mı? Yani basiretini açıp genişletmedik mi; <strong>tanrı</strong> ilan etmeni sanafark ettirmedik mi? Ve belini büken yükü, yani o <strong>tanrı</strong>yı almadık mı? Nâmınıyükseltmedik mi? Buradaki nam, <strong>tanrı</strong>lara ait dünyadaki namlar değil. Eğero <strong>tanrı</strong> kalkarsa, Allah’a ait namdan büyük bir nam olabilir mi! Dolayısıyla“namını yükseltmedik mi?” derken insanların arasında mevkiini itibarınıyükseltmedik mi, gibi düşünmemek lazım! İşte o tür itibarlar, <strong>tanrı</strong>lara aitveri tabanlarındaki itibarlar. Bir kişi hakikatini fark ettiği zaman çok önemlibir şeklide namı yükselmiş olur. Çünkü onun namı İhlâs Suresiyle ilişkili olur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 79Fetih Suresi’nin ilk üç ayetini okuyup, fark etmemiz gereken bir başkaşeyi paylaşalım: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’rRahiym. İnna fetahna leke fethan mübiynen; liyağfire lekellahü ma tekaddememin zenbike ve ma teahhare ve yütimme nı’metehu aleyke veyehdiyeke sıraten müstakıymen ve yensurekellahü nasren aziyza. Mealive bilgisine baktığınızda; fethin fethi zulmani ve fethi nurani diye bölümlendiğinigöreceksiniz. Bu nurani fethin, yaşanmasını bir kenara koyalım, farkedilmesi için bir şeyin ondan önce fark edilmesi lazım! Ne o biliyor musunuz?Fethi zulmani! Fethi zulmanînin iyi bilinmesi lazım. Fethi zulmanî nedir,hiç merak ettiniz mi? Belki de fethi zulmaninin içindeyiz de fark etmiyoruz!?Bizde fethi zulmani yok zannederek, onu bizden öte zannederek! Dikkatedin; biraz önce bahsettiğim <strong>tanrı</strong> var ya, o <strong>tanrı</strong>nın tüm marifetleri fethizulmanidir. Eğer bir kişi kendisindeki Rabba sahip çıkar, “güç bendedir” derve onun da yetenekleri kuvvetlenir, bazı sırları öğrenirse onun yakalamışolduğu güç zulmanîdir! Bu bir fetihse, fethi zulmanidir! Eğer bir kişi tasavvufadına bile olsa kendisindeki o <strong>tanrı</strong>ya bir güç kazandırmışsa ve onu da “marifet”zannediyorsa o kişi bir girdap yolundadır! O güç <strong>tanrı</strong>ya ait güçtür, oyetenek <strong>tanrı</strong>ya kazandırılan yetenektir. Daha doğrusu, kendisinde bulunanRabbın üstün yeteneklerini fark ederek onlara da sahip çıkmaktadır! Böylecefethi zulmaninin bir modelini yaşar!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin öğretmiş olduğu bir dua var: Allahümmee’dınî îmânen la yarteddü ve yakînen leyse ba’dehû küfran:Allahım imanımı öyle artır ki, sürekli yükselsin. Hani grafiklerde sürekli yukarıçıkan çizgiler olur ya, kırığı yoktur, pik aşağı inmez, onun gibi! İmanımıöyle artır ki, hep yükselsin. Bana öyle bir iman ver, gittikçe yükselen biriman ver. Ver.. Bana öyle bir yakîn ver ki; yani <strong>sen</strong>in hakikatini anlayabilmeyeteneğimi öyle yap ki, öyle bir halde ver ki, o yetenekten sonra bana küfürgelmesin. Allahümme e’dınî îmânen la yarteddü ve yakînen leyse ba’dehûküfran; sonunda küfür olmayan bir yakin ver. Demek ki, yakin elde etmektehlikeli! Sonu küfür olabilir! Eğer biraz önce bahsettiğim o <strong>tanrı</strong> o yakinesahip çıkarsa bu küfürdür işte! Yakin elde etme bilgisine o <strong>tanrı</strong> sahip çıkarsa;bu sonunda küfür olan bir yakindir. Öyleyse bütün mesele o <strong>tanrı</strong>yı iyitanımak ve o <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak!Böyle düşündüğümüz zaman, Kelime-i Tevhidin manası bizim için çokdaha anlaşılır hale geliyor. La İlahe; <strong>tanrı</strong> yok! İlla Allah! Onu şimdi kendimesöylüyorum: La ilahe; kendini <strong>tanrı</strong> ilan etme! Tanrı yok; kendindeki Rabba


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 81Birisi “var” ve diyor ki; hiçliğimi yaşıyorum! Hem “ben hiçliğimi yaşıyorum”diyor, hem de “yokum” diyor! İnsanı ikileme düşürüyor bu! Oysadikkat edin; bu cümleyi söyleyen, burada “BEN” diyen gerçek Esma’ül Hüsnakompozisyonu! Yani “hiçliğimi yaşıyorum” diyen gerçek Esma’ül Hüsnakompozisyonu! O Rabba <strong>tanrı</strong>lık vermiyor, “veccehtü vechiye” deyip teslimolmuş! “Veccehtü vechiye” demiş, kader sırrını kavramış, bu yüzden la havleve la kuvvete illa Billah’ı yaşam biçimi haline getirmiş ve o haliyle de “BEN”diyor o! Oradaki “BEN” <strong>tanrı</strong>lık iddiası değil. Hiçliğini yaşıyor! Neden? Tanrıolarak ilan ettiğini yok etmiş; o yok! İşte onun yokluğu: Hiçlik! En önemlihiçlik o! O hiçlik olmadan nefs mertebeleri başlayamaz! Çünkü o <strong>tanrı</strong> neylemeşgul olursa olsun nefs-i emmarededir! Buna çok dikkat etmek lazım!İlan edilen <strong>tanrı</strong>nın nefs mertebelerinde ne işi var! İlan edilen bir <strong>tanrı</strong> ancaknefs-i emmarededir. Tanrı, tasavvufla da meşgul olabilir başka bir şeyle de.İslamiyet’le veya Hıristiyanlıkla veya hiçbir şeyle! Fark etmez, onun hali nefs-iemmaredir. Meşgul olduğu şey farklı olabilir ama hali nefs-i emmaredir.Kişi nefs-i levvameden itibaren o <strong>tanrı</strong>dan kurtulacak demektir. Buradakilevvame <strong>tanrı</strong> rahatsızlığıdır aslında! Oradaki o rahatsızlık aslında iyiahlakla ilgili bir rahatsızlık değil! Biz fiillerde onu “iyi insan”a dönüştürüyoruz,iyi insandan bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulma sonucu çıkacağı için! O iyi insandanbu <strong>tanrı</strong>dan kurtulma sonuçları çıkmıyorsa yalnızca etraftakiler “aferin”derler. Ücret odur; aferin. Çok iyi insan, çok kibar insan, çok nazik insan, bukadar! Eğer o <strong>tanrı</strong>dan kurtulma sonucu elde edilmiyorsa boş! Dolayısıyla,bütün mesele o <strong>tanrı</strong>dan kurtulma sonucuna ulaşmak!Bakın biraz önce bahsettiğim Esma’ül Hüsna kompozisyonu ve kendisindekiRabb gücü kendisini tanımaya, ifade etmeye başladığında düşünüyor.Allah bunu düşündü ya, aynı şeyi o da yapıyor, o da düşünüyor. Ona, buhaline “B” diyelim. Neden “B” diyoruz? Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym’in,Amentü Billahi ve Amentü Bilkaderi’nin, yani “B” hakikatinin “B”si olduğundan.İşte bu da düşünüyor, ama kendisini ifade ederken yeni bir yapıdanbahsetmeye başlıyor. Ve biz o zaman, o yapıya “A” diyoruz. O da “asi”kelimesinin “A”sı! Vehmi suistimal etmiş, vehmin zulmetinden yararlananasi yapı. Ama bilelim ki sistemin içerisinde böyle “A” diye bir şey yok! Buanlattığımız manzara, manzara böyle! “Neden böyle?”ye girdiğimiz zamano da hikmeti. “Peki, bundan nasıl kurtulunur?” dediğimizde o da yöntemler.Hikmetine ve yöntemlere gelmeden önce manzarayı iyi fark etmek, omanzaraya aynı pencereden bakıyor hale gerekiyor!


82Yılmaz DÜNDARBu asi yapı “ben varım” der. “Ben varım” derken “B” hakikatiyle yaratılanbirimdeki güce sahip çıkar, benim bir gücüm var der! “Ben şuyum ve benimkendime ait bir aklım, kendime ait bir iradem var!” diyen bu asi yapı, ben<strong>tanrı</strong>yım demektir. Başka hiçbir ifade tarzı yok bunun! Tanrılığını ilan ettiğininfarkında değil. Bir üst <strong>tanrı</strong>ya ve onun da kaderine inanıyor olabilir. Buyüzden bunun imanı amentü kaderi, “B” yapının imanı ise amentü Bil kaderi!Bu kişi amentü Allahi diyor, “B” yapı amentü Billahi diyor. İkisi birbirindençok farklı! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem tebliğini yaparken, anlatırkengruptan birisi kalkıp; ben Senin Rasül olduğuna inandım. Çünkü <strong>sen</strong> bizeeskiden gelenleri anlatmıyorsun. Eğer <strong>sen</strong> eskiden gelenleri tekrar etseydin“amentü Allahi” derdin, <strong>sen</strong> “amentü Billahi” diyorsun diyor. Bu müthiş birşey, orada dinlerken bunu fark ediyor olması müthiş bir şey! Efendimizin“Amentü Allahi”yi anlatmadığını fark ediyor!Şimdi insanlarla ilgili (hayattaki) alternatiflere bakalım: Bir alternatif şu:Eğer kişi ateistse, hiçbir inancı yoksa, inanma ihtiyacı duymuyorsa, onuniçin EMİR öyleyse, öyle denmiş öyle dilenmişse; o oluşturduğu dünyanın tek<strong>tanrı</strong>sıdır, bir başka <strong>tanrı</strong> kabul etmez! O dünya kendisinin, bu yüzden gücüyettiği her alanda <strong>tanrı</strong> odur! Çok korkunç! Böyleleriyle dost olanlar varsa buhal çok korkunç, Allah muhafaza etsin! Çünkü tek <strong>tanrı</strong> kendisi!Bir diğer alternatif: Tanrılığını ilan etmiş kişi eğer inanma ihtiyacı duyarsaalternatif değişir. Bakın bunun ilan ettiği dünyanın gerçekte yeri yok, mekanizmadayeri yok! Bu bir <strong>tanrı</strong>ya da inanmak istemişse hakikate inanmaz.Peki ne yapar? Kendi dünyasında bir <strong>tanrı</strong> ilan eder. Ötede beride, uzaktabir <strong>tanrı</strong> ilan eder, kendi dünyasında, kendi oluşturduğu kapasitenin içerisindebir <strong>tanrı</strong> ilan eder, işte ona inanır. Dikkatli bakarsanız, oluşturduğu o<strong>tanrı</strong>yı da kendisi yönetir. O <strong>tanrı</strong>nın neye kızacağını ne zaman kızacağını,ne yapacağını hep kendi belirler! İstediği zaman ona yönelir, istediği zamanyönelmez. Bulunduğu toplumda ona bir isim veriliyorsa o da bir isim verir.Örneğin, eğer buna “Allah” deniyorsa, ötede beride oluşturduğu bu <strong>tanrı</strong>ya“Allah” der ve onu da kendi yönetir. Kur’anı Kerim’de çeşitli günahlar,helal haram gibi şeyler vardır, ama o; “öyle şey olmaz” der. “Şöyle olsa daolur” gibi yorumlar yaparak onların hepsini kendi yönetir. Aslında, buradaoluşturduğuna Allah dese bile onu kendi yönetiyordur. Bunu neden bastıraraksöylüyorum? Bir şeyi göstermek için: Tanrılığını! Allah’ı bile o yönetirkendince, çünkü kendini <strong>tanrı</strong> ilan etti. İşte bu kadar açıktır ki cehennembudur, cehennem bunun ismidir. Allah’a ait hakikatin yaşayacağı boyutun


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 83ismi ise cennet! Neyle meşgul olursa olsun, <strong>tanrı</strong>ların gideceği yerin ismicehennemdir. Ne kadar “A” o kadar cehennem! Bunun başka hiç bir kaçışyolu yok!Bir başka alternatif: Bu da diyelim ki, tasavvufla meşgul. Ama bunun da<strong>tanrı</strong>sı var, asi yan bunda da var. Öğrendi ki “ötede beride Allah var” demekyanlış oluyor, ayıp oluyor! “Öyleyse” dedi; o özümde, içimde, hakikatimde!Yani, Allah’ı kendi ilan ettiği o <strong>tanrı</strong>nın özünde, içinde, hakikatinde yapar.“Allah içimde, bende!” der. “Bende” dediği yapı var ya, işte o <strong>tanrı</strong>! “Aslındaben, BEN değilmişim ben bir Esma’ül Hüsna kompozisyonuymuşum” diyor.Bak hep biri var, bir başkası var! Esma’ül Hüsna kompozisyonu, ama kendi<strong>tanrı</strong>lığı duruyor. Peki, nerde o? Dışarıda diye düşünmek ayıp ya, bu yüzdeno da içinde artık. İşte Zelzele Suresi’nin de bahsettiği gibi bunların hepsidışarı çıkar!?Şimdi, anlattığım bu haller, hepsi de nefse zulümdür, nefse zulüm budur.İnşaallah nefsi detaylı görme fırsatımız olunca, onun Rububiyet mertebesindendoğrudan gelen bir nur olduğunu, Rab olduğunu idrak edeceğiz.İşte ona, onun gücüne sahip çıkıp; “benim gücüm” demek, burada anlattığımıznefse zulümdür, nefse zulmetmek demektir.Tefekkür Şeması 2’den


84Yılmaz DÜNDARFatır Suresini hatırlayacaksınız, Fatır Suresi 32. ayette üç grup insandanbahsedilir: Önde olanlar yani mukarrebun olanlar, mutedil olanlar yani ortadaolanlar ve bir de nefsine zulmedenler. Biz kitabı bu üç gruba; önde olanlara,mutedil olanlara ve nefsine zulmedenlere emanet ettik der. Efendimizsallallahu aleyhi vesellem bu ayeti yorumlarken; bu üç grubun da öndeolanların, mutedil olanların ve nefse zulmedenlerin de cennete gideceğinisöyler. Bu konuda âlimler tartışırlar: Bir kısmı; nefse zulmedenler cennetegitmeyecek der, diğer bir kısmı Rasulullah dediyse gidecektir der. Her iki görüşde doğrudur. Özellikle bu yolda olan âlimlerin farklı söylemleri o kadarönemli bir avantajdır ki! Ama kişi o farklara bakıp da bölünürse “A”nın işidiro! Farklara bakıp, farklardan yararlanarak tek hüküm çıkarırsa o da “B”ninişidir. Birleştirmek “B”nin işidir, Tevhid “B”nin işidir! Bölmek parçalamak ise“A”nın işidir. Bu yüzden, “A” fikirleri de böler parçalar. “A”nın veri tabanındao vardır; böler ve onlara göre de gruplar olur, “onlar bizden değil” der.Oysa bu konuştuğumuz konu içerisinde her iki yorum da doğru. Eğerkişi Fatır Suresi 32-34 ayetlerinde bahsedilenlerin dışında kalan bir nefsezulmedense nefse zulmedenler cennete gitmeyecektir hükmü doğru. AmaFatır 32-34’de muhatap alındığı söylenen bir nefse zulümse, yani Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin bahsettiği nefse zulmedense kişi cennete gidecektir.Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu ayeti yorumunda öylebuyuruyor.“Cehennem herkesin, her şeyin güzergâhı üzerindedir” ayetini hatırlayınız.Yani cehennemden geçmek kesin! Bu yüzden, ben zihnimdencenneti sildim, onunla uğraşmıyorum. Çünkü onunla uğraşmak cehennemiunutturuyor! Oysa garanti olan bir şey var; cehennem! Diğeri garanti değilki, ihtimal. O zaman ihtimalle niye uğraşayım, bu yüzden onu bir kenarabıraktım. Garanti olan cehennem; güzergâhımızın üzerinde!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 85Tefekkür Şeması 7O zaman beni alacak telaş “ben cehennemde ne yapacağım?” telaşı olmalı!Ben cehennemde ne yapacağım telaşı, sahabe telaşıdır. Efendimiz sallallahualeyhi vesellem onlara anlatırken, aralarında cenneti parsellemiyorlar,hiç yok öyle bir şey! Ancak, Efendimiz; “ayak sesini duydum cennette,<strong>sen</strong>i gördüm cennette” diyor. Onlar “şurası benim” diye bir paylaşma yapmıyor,öyle bir şey yok. Tek bir telaşları var; biz cehennemde ne yapacağız?Bu sahabe telaşıdır! Biz cehennemde ne yapacağız? Önemli olan o!İşte, Fatır 32-34’de bahsedilen “nefse zulmedenler” güzergâhta olan cehennemdebekleyecekler. Çünkü “A” yani bu <strong>tanrı</strong> bulunduğu sürece cennetegirmek mümkün değil! Neyle meşgul olursa olsun cennet <strong>tanrı</strong>lara kapalı!İşte böyle bakılırsa, ben cehennemde ne yapacağım telaşı, ben bu <strong>tanrı</strong>dannasıl kurtulacağım telaşına dönüşür! O telaştır ki sizi cehennemden kurtarır;birbiriyle ilişkili. Bu yüzden cehennem korkusu, cehennem telaşı çokönemlidir. Eğer kişi cennet rehavetine düşerse, o cennete gideceğini sanan<strong>tanrı</strong> olur; cehennemde kalır. Çünkü cennet <strong>tanrı</strong>ya kapalıdır! Cennet; İhlâsHayat Döngüsü diye çizdiğimizin hali. Hazreti Âdem bu haldeyken cennetteydi.Bir yasağı çiğnedi, “ben çiğnerim” dedi, işte onu çiğneme gücünü bul-


86Yılmaz DÜNDARduğu an kendisindeki Rabba sahip çıktı, bu hale dönüştü; işte cehennem!Dünya hali! Bu kadar basit: Tanrılığını ilan ettiği an cehennem, <strong>tanrı</strong> yoksacennet! Tek gerçek bu; <strong>tanrı</strong>lar cehennem, <strong>tanrı</strong>lar yok cennet. Tek cümle:La ilahe; <strong>tanrı</strong>lar yok! İllallah! Bu kadar basit!İşte o grupta olan nefse zulmedenler cehennemde beklerlerken tasakaplayacak onları. Diyecekler ki; “ya, biz dünyadayken bu kadar uğraştık,içimize hapsettik, sorulduğu zaman dışarıda demedik, bu kadar uğraştık;çektik, saydık, yattık, kalktık, aç kaldık, koşturduk! Ne olacak bu halimiz?Cehennemdeyiz?” diye bir tasa oluşacak. Ancak, Efendimiz bu ayet kapsamındakinefse zulmedenler için “bir süre sonra Allah rahmetiyle merhametiyleonların noksanını telafi edecek” diyor. Yani <strong>tanrı</strong>sını yok edecek!Böylece, bu kılıf kalkınca hal cennet haline dönecek. Ve Efendimiz devamında;Fatır Suresi 34’de “bizden tasayı kaldıran Allah’a hamd olsun” diyenleronlardır diyor. İşte bu tasa onlardan kalkınca rahatlayacaklar ve “bizdenbu tasayı kaldıran Allah’a hamd olsun” diyecekler.Bakın, bir nsanın son nefesi o kadar önemlidir ki! Biliyorsunuz, bir insannasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle dirilir. Eğer kişi bu gayretle yaşarsa,son anda son nefesinde ne olur bilemeyiz ki! Çünkü o anki duygular, vücuduno anki fiziksel imkânları çok, çok farklı! Bir anda bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmuşolarak gidebilir! Son nefes o yüzden çok önemli. Son nefes; yaşantının kompozisyonudur;nasıl yaşadığının kompozisyonudur! Böylece, ayet ve hadislerlemuhatap alınan nefse zulmü görmüş, anlamış olduk.Bir diğer alternatif de; kişinin bu <strong>tanrı</strong>dan sıyrılmış olmasıdır. İşte o zamanbu Esma’ül Hüsna kompozisyonunun etrafını hiç görünmeyecek şekildebir “BEN” kaplar ki; o “BEN”in hiç bir iddiası yoktur! Yok ve yoksulduro! Neden yoksul? Bahsettiğimiz <strong>tanrı</strong>dan yoksul! Onun bir diğer adı; fakr!Yok, yoksul o! Tanrısı yok! Hatırlarsanız onu pastanelerdeki keklere benzetmiştik.Kekler fırından çıkar da üstünü ince bir filmle kaplarlar ya, onungibi; kek ambalajdadır ama olduğu gibi gözüküyordur, ambalajı yok gibidir!İşte kekin üstündeki “sanki yok gibi” olan bir BEN o! O kek neyi yaşıyor?Ambalajsızlığını yaşıyor; hiçliğini yaşıyor; Ambalajı var ama sanki ambalajıyokmuş gibi pırıl pırıl duruyor. Peki, o ambalajdan dışarıya gözüken ne?Kek! Kekin her türlü çıkıntısı! İşte buradaki yoklaşmış o BENden de artık negözükür biliyor musunuz? “Onun gören gözü, tutan eli, söyleyen dili BENolurum” gözükür! Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh hali! Aynı o kekingözükmesi gibi. Bakın:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 87Daha önce, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındayken onun gören gözü O değil miydi? İştebütün mesele burada! Yine O! Ama bu <strong>tanrı</strong> bırakmıyor; “ben görüyorum”diyor. Bunun bilen beyni değil mi? Burda da O! Ama bu <strong>tanrı</strong> öyle kalın birambalaj ki, ambalajdan kek gözükmüyor, “ben biliyorum” diyor. İşte <strong>tanrı</strong> o!Ondan kurtuldunuz; o da cennet hali! Sonrasında bu halden de kurtulmakvar! “A”ya Fenafillâh olmaz! Bir kişi “A”yı fenafillâha götürecekse o muhal!Yani bir yerde Allah var, o da bu yapısını onun içinde yok edecek! Öyle birfenafillâh yok! Aslında “fenafillâh” manası bile tartışılır, ama tartışılmayacakşekilde fenafillâhı düşünecek olursak o “B”ye ait bir şeydir! Ancak “B”nin ulaşabileceğibir şeydir o! Eğer kişi “ben şu mertebedeyim, ben fenafillâhtayım,ben ledün ilmindeyim” gibi düşünerek “A”ya fenafillâh yaptırmaya çalışırsa,“A”nın fethi zulmani halleri oluşur! Onlar <strong>tanrı</strong>ya ait hallerdir.Şimdi salâttan bir örnekle devam edelim. “A” namaz kılıyorsa mirac yaşayamaz.Mirac “B”ye aittir! O zaman “A”nın secdesinin manası nedir? “Allahımanladım ki ben çaresiz güçsüz bir şeymişim, <strong>sen</strong>in önünde eğiliyorum”demektir. İşte bu; çaresiz, güçsüz zavallı <strong>tanrı</strong>, silahlarını terk etmiş zavallı<strong>tanrı</strong>! O der ki “ben çaresiz bir insanım, ben güçsüz bir insanım, ben acizim.Allah büyük! O’ndan korkmam lazım”. Böyle der ve önünde eğilir!Halbuki “B”nin salatı ve secdesi farklıdır. “B”nin secdesi, <strong>tanrı</strong>nın yaptığıgibi bir üst <strong>tanrı</strong> önünde eğilme değil, bir zavallılık eğilmesi değil! “B”ninsecdesi; fenafillâhta bahsedildiği gibidir ki, o eğilmede “B” yok olur. O yüzdenadı yokluk secdesidir ve orada hakikat gözükür. Bunu ileride konuşacağız,şimdi burda bir nokta koyalım.“A” yapısının; yani [farkında olsun veya olmasın] “ben <strong>tanrı</strong>yım” diyenyapının kendine ait, “A”ya ait bir veri tabanı var demiştik. Şimdi birkaçcümleyle bahsedelim onu sonra detaylı görürüz inşaallah.Bu yolda ilerlerken, aslında iki şeyin mücadelesi var. Aslında hep şu ikişey mücadele ediyor: Akıl+iman, vehmin zulmeti+şeytan. Akıl+iman biriş için mücadele eder. Bu iş, bu gayret; önce <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak, sonra ortayaçıkanın hakikatinde yok olmak içindir. Kişide <strong>tanrı</strong>yı <strong>tanrı</strong>lık iddiasınıortaya koyan, vehmin suistimal edilmesini başlatan ve sonra da o <strong>tanrı</strong>nınveri tabanının iyice kuvvetlenmesini sağlayan bir yapı var ki; o da vehminzulmeti+şeytandır!Akıl+iman işbirliği insanda haşyet duygusunu doğurur. Haşyet; akıllave iman ettiğiniz bilgiyle sizde başlayacak olan bir tedirginliktir önce. Buhaşyet oluşturacağı korkuyla sizi tedbir almaya yönlendirir ve siz müttaki


88Yılmaz DÜNDARolursunuz! Tedbir alarak, korunmaya çalışırsınız. Deli gibi müttaki olursanız,yani tedbir almakta deli olursanız, deli gibi tedbir alırsanız o zaman tedbiralanların önünde durursunuz. O delilikle, o deli gibi çalışmakla, o deli hızıylamüttakilikte öne geçersiniz. Tedbir alanların önüne geçip mukarrebûnhaline gelir, önde olanlardan olursunuz. Bu da akıl+imanla mümkündür!Nasıl olduğunu ileride inşaallah göreceğiz.Diğeri, yani vehmin zulmeti+şeytan işbirliği bu haşyeti sevmez, haşyetinoluşmasını sevmez, hatta “korku” kelimesinin geçmesini bile istemez. Bakınşunu sık duyarsınız; İslamiyet korku dini değil ama hep korku anlatıyorlar!Bu cümleye çok dikkat etmek lazım! Korkuyu yanlış anlatanlar olabilir, o çokayrı! Ama dikkat edin; gittiğiniz doktoru beğenmediniz diye tıbba küser misiniz,“ben artık tıpla ilişkimi kestim. Gittiğim doktor iyi değildi, bu yüzdenartık tıpla meşgul olmayacağım” der misiniz? Tıp ayrı bir iş, doktorun yöntemiayrı bir iş! Onun gibi, anlatan birisi korkuyu yanlış anlatmış olabilir. Eğerkişi orada geçen korkudan korkarsa haşyeti kesinlikle tanıyamaz, bilemez!Haşyetullah korkusunu tanımak çok önemli! Çünkü o korku daha öncehiç yaşamadığınız ve tatmadığınız bir sevginin çıkmasını sağlar! Çünkü haşyettebahsedilen o korku olmadan, onun doğuracağı sevgiyi tanımış olmanızmümkün değil. Bizim tanımış olduğumuz sevgi tamamen “A”ya ait! “A”yapısına ait korkuların karşılığı oluşmuş bir sevgi! Kişi, “A” yapısının, kendini<strong>tanrı</strong> ilan eden bu yapının veri tabanındaki korkulara göre Allah’tan korkarsaötede beride uzakta bir varlıktan korkar ve o veri tabanına göre de sevmekister. O duygusal bir yaklaşımdır! Oysa haşyet; duygusal bir yaklaşımolmayıp tamamen ilmî bir yaklaşımdır, ilmî bir korkudur! Haşyetteki korkuduygusal bir korku olmadığından, oradan çıkan sevgi de ilmî bir sevgidir.Kişide haşyet korkusu oluşmamışsa, açığa çıkması gereken “esas sevgi” debilinmez. Bilemediği için de Allah’ı sevdiğini sanar! Allah’ın esas nasıl sevildiğininhissi haşyet duygusuyla birlikte oluşan bir şeydir.İnsan, haşyet duygusunu ve o duyguya ait korkuyu hayatında test edebilir.Nasıl? Bahsettiğimiz “A”nın, <strong>tanrı</strong> yapısının korkusu sinmedir, o korkuinsanı sindirir. Aslında bu yüzden, insan İslamiyet’te korkunun anlatılmasınıistemez, çünkü Allah’a karşı sinmek istemez. O korku onu uzak tutacağıiçin, Allah’tan uzak kalmak istemez. Oysa bahsedilen korku o değil ki, okorku <strong>tanrı</strong>nın korkusudur; sindirir! Ama haşyetteki korku, “B” hakikatiylebahsettiğimiz yapının akıl+imanla yakalayacağı ilmî korku yaklaştırır. Öylebir korku ki yakınlık sağlar, yaklaşma sağlar. Şu farka dikkat edin: “A“nın, yani


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 89kendini <strong>tanrı</strong> ilan edenin korkusunda onun korktuğu şeye mertebe sağlanır,neden korkuyorsa korktuğu şey daha da mertebelenir, çünkü diğeri sindi!O korkuda korkanın korkusundan yararlanan/mertebelenen bir varlık var!Oysa haşyette insan korkuyor diye Allah mertebelenmez! Allah’ın öyle birkorkuya ihtiyacı yok! Korku O’nu yükseltmediği gibi, korkmuyorsunuz diyedeğeri de düşmez, hiç ilişkisi yok! Siz korkmakla, korkunun getireceği müttakilikleidraken yaklaşırsınız, o korku sizi <strong>tanrı</strong> olmaktan kurtarır! Tanrı olmaktankurtulmak sizi sindirmez, aksine, tamamen “B” sırrıyla bahsedilenyapının içerisine sokar. İşte bu yüzden, <strong>tanrı</strong>nın korktuğu en önemli şey haşyettir.Bu yüzden, vehmin zulmeti+şeytan işbirliği korkuyu önlemek ister,Allah’tan korkmanızı istemez.Kur’anı Kerim ayetlerine dikkat ettiğinizde “ancak Allah’ı sevin, yalnızAllah’ı sevin” diye bir şeyin sık geçtiğine rastlamazsınız. Öyle bir şey yok.Ama ancak Allah’tan korkun ifadesini hep görürsünüz! Çünkü oradaki okorkunun içinde zaten önemli bir sevgi var. Eğer o korkuyu yok eder<strong>sen</strong>iz oönemli sevgiden de perdelenirsiniz ki, bu da vehmin zulmeti+şeytan işbirliğininistediği şeydir.Bu işbirliğinin başarılı olup olmadığını anlayabilir miyiz? Vehminzulmeti+şeytanın başarısı nereden anlaşılır? Bende, benim sistemimdevehmin zulmeti+şeytan başarılı mı, bunu anlayabilirim. Eğer bir kişiAllah’ın sistemine karşı rehavetteyse, eğer kişi umursamaz, aldırmaz veyaönemsemezse kesinlikle orada vehmin zulmeti+şeytan başarılıdır! Çünküakıl+imanın getireceği en önemli şey önce haşyettir! İnsanın aklından çıkmasımümkün değil! Bu neye benzer bakın: Dünyayla ilgili bir korkunuz,bir sıkıntınız olur da onu unutmak, ondan biraz kurtulmak için uyumakistersiniz, o derdi o sıkıntıyı unutayım diye uyursunuz. Bir ara uyansanızhemen o sıkıntı aklınıza gelir. Aklınıza gelmese tekrar dalacaksınız ama okorku yüzünden zihniniz açılır, düşünceleriniz çoğalır, yani yaşantınızdakiinsani değerlerle ilgili o korku hep aklınızdadır! İşte haşyet zihninizde öylebir yer alır ki, artık daima o haşyeti düşünürsünüz! Gece bir ara uyandığınızdabiraz sonra hemen Allah korkusu aklınıza gelir, Allah korkusu! Özelliklegece daha yoğun hissedersiniz; uyandığınızda. Onun içindir ki gece uyandığındakişi; La ilahe illallahu vahdehu la şerike leh, Lehül mülkü ve lehülhamdü yuhyi ve yümit, Hüve Hayyün la yemut, ebeden bi yedihil hayrve Hüve ala külli şeyin kadir. Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilaheillallahu vallahu Ekber. Ve la havle ve la kuvvete illa billâh der, demelidir.Ama? Ama bu, ezberlenip söylenen tarzda olmayacak! O korku söyletmelionu size! Bir itiraf olmalı o! O korkuyla yaptığınız bir itiraf o! O haşyet sizi


90Yılmaz DÜNDARöyle kaplıyor ki, uyandığınızda hemen o haşyet aklınıza geliyor ve bu itirafıyapıyorsunuz. O korku gece daha yoğun geliyor aklınıza, bir itirafta bulunuyorsunuzki, işte bu okuduğum o! Uyguladığınızda çok önemli, çok sevaplıbir iş olduğunu görürsünüz.Şimdi de sık duyulan bir konuya değinelim; ihlâslı olmak nedir? “İbadetiniziihlâslı yapınız, salâtlarınızı ihlâslı ikame ediniz” cümlesini çok duyarızama bir türlü onu yakalamak kolay olmaz! Ve nihayet onu; daha konsantreolmak, akla fikre bir şey getirmemek, samimi olmak gibi tarif ederiz. Ama onlarınhepsi “A”ya ait tarifler! Bahsettiğimiz <strong>tanrı</strong> yar ya, o yalnızca üst <strong>tanrı</strong>yakonsantre olmuşsa kendini “ihlaslı” sanar, o <strong>tanrı</strong> aklına fikrine bir şey getirmeyipde yalnızca üst <strong>tanrı</strong>yı düşündüğü zaman kendisini ihlâslı ve samimikabul eder; ben üst <strong>tanrı</strong>dan başka bir şey düşünmüyorum! Bu “A”nın işi! Ozaman demek ki, ihlâsı kavrayabilmek için <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak şart; yanikişide bir şirkin bulunmaması gerekiyor. Çünkü şirkle beraber ihlâs olmaz,şirkle beraber ihsan olmaz; önemli bir makam olan ihsan olmaz! Efendimizsallallahu aleyhi vesellem’e İhsan Makamı sorulduğunda, Efendimiz sallallahualeyhi vesellem buyuruyor ki; Allah’ı görüyor gibi ibadet yapmaktır.Burada “ibadet”i tarif edilmiş bazı ameller gibi değil de kulluğunuzu yaşamakgibi her anı içine alan bir tarif olarak düşünür<strong>sen</strong>iz, Allah’ı görüyor gibiyaşamak! Efendimiz kolaylık getiriyor; onu başaramıyorsanız O’nun sizigördüğünü düşünerek yaşayın diyor. Zihninizde “O beni görüyor”u hissederekyaşamak. Ben Onu görmeyi başaramıyorum, ama O beni görüyor’uhissederek yaşamak önemli bir kolaylık getiriyor İhsan’a. İşte bu ihsanın da“A” varken olması mümkün değil. Çünkü “A” çok önemli bir şirk. Şu ayetedikkat ediniz; Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinme! Eğer “bu ayeti A” yapısı okursaileri bakar ve; “hayır, ben Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinmiyorum” der. Oysa bizzatonun kendi “A” yapısı Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinmiş haldir! Böylece“<strong>tanrı</strong> yapısı”yla ilgili olarak bir bölümü daha ele almış olduk.Buradan tövbe konusuna geçelim, birkaç cümleyle tövbeyi ele alalım,sonra onu tek başına ele alıp inceleriz inşaallah.Şuna dikkat edelim: “A” tövbe ediyor, diyor ki; Allahım bir daha yapmayacağım.Bu çok önemli bir başarı ama kısır bir tövbe, yüzlek bir tövbe. Esastövbe değil o! O yüzden, tövbesine tövbe eder sonra kişi! Bakın “A”nın butövbesi haşyeti getirmez, insani korkuları getirir. Bir çocuk düşünün, yanlışşeyler yaptığı zaman babası onu çağırır; “hıım, bir daha yapacak <strong>mısın</strong>?” der.O da “bir daha yapmayacağım baba” deyince babası da “aferin” der gönde-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 91rir ve bir daha yaparsa da kızar. “Bir daha yapmayacağım!” Kişi bu cümleyiAllah’a karşı da söylerse o tövbe olmaz. Çünkü bakın, <strong>tanrı</strong> karar veriyor veüst <strong>tanrı</strong>ya bir daha yapmayacağım diyor. Dikkat edin, “Allahım, bir dahayapmayacağım” diye bir tövbe yok. O <strong>tanrı</strong>nın işi! “Bir daha yapmayacağım”diye karar veriyor. Gücü var ya, bu yüzden; Allahım, <strong>sen</strong>in üst <strong>tanrı</strong>lığınıkabul ettim, ben de bendeki gücü kullanacağım ve bir daha yapmayacağım!Bakın, bu yüzden Hazreti Âdem’in tövbesi bu konuda bize örnek. O kadarönemli ki o tövbe! Hazreti Âdem bir işi yüzünden şaştı da kaldı. Allah’ınsöylediğinden anlıyoruz ki, yaptığına şaştı da kaldı. O bir işi yüzünden tövbeediyor, ama ben bir gün içinde o kadar çok Hazreti Âdem oluyorum ki, o kadarçok..! Oradan Efendimizin tövbesine kadar gelmeye çalışıyorum, bir türlüHazreti Âdemden ileri gidemiyorum, o kadar çok… Diyor ki “Rabbenazalemna enfü<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna lenekünenne minelhasirin”. Hazreti Âdem yasağı işledi; “B” halinden “A”ya dönüştü, bu değişikliğeşaştı da kaldı! Kişi böyle bir durumda ne der, az önceki baba-çocukörneğinde ne demişti? Oysa o şaştı da kaldı ama Rabbine dönüp; “Allahımnasıl yaptığımı ben de bilmiyorum, bir daha yapmayacağım!” demiyor. Birdaha yapmayacağım, demiyor! Rabbimiz biz nefsimize büyük zulmettik diyor;zulmettik, biz nefislerimize zulmettik! Eğer Sen bağışlamazsan, merhametetmez<strong>sen</strong> mahvoluruz, hüsrana uğrarız. Yakarışı bu, tövbesi bu! “Bir dahayapmayacağım” demiyor! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in öğrettiğitövbelere, Seyyidül İstiğfar’a ve diğerlerine bakın, içinde “bir daha yapmayacağım”ifadesi yok! “Sana teslimim” var, “Sana verdiğim vaat üzereyim,sabah ve akşam!” var, “bir daha yapmayacağım” yok. Hatta “fağfirliy; bağışla,estağfirullah, ört, onları ört” var! Demek ki, tövbede bu mantaliteyi yakalamaklazım. O zaman kişi “bir daha yapmayacağım” diyemez! Ne der? İnanın,Türkçe ne der biliyor musunuz, yalnız şöyle der: “Allahım bana merhametet… Allahım bana merhamet et… Allahım bana merhamet et…” bu kadar!Beni bağışla Allahım beni bağışla... “B” sırrıyla “BEN” diyenin, “amentü Billahi”diyenin “beni bağışla” demesi “beni bu görevden bağışla” demektir,“bana böyle rol verme” demektir. Hani bir yere bir kişiyi görevlendirirsiniz,gider. Baktı o görevi halledemiyor veya rahatsız, amire gelir der ki; “beniaffet, beni bu görevden bağışla”, yani “bu görevi yapmayayım” der. “B”nin“beni bağışla” demesi de bir bakıma ona benzer. Beni bağışla: Yani; Allahımbana Senin razı olacağın bir rol ver, bana verdiğin rol <strong>tanrı</strong>ların dünyasınıkurdurtmasın. Çünkü bu <strong>tanrı</strong> dünyasını oluşturan da Allah’ın verdiği rol!Bunlar da kulluklarını işliyor! Bana böyle bir kulluk görevi verme, beni bu


92Yılmaz DÜNDARkulluktan bağışla, beni <strong>tanrı</strong> olmaktan bağışla, bana “B” sırrıyla hayat bulacakbir anlayış rolü ver. O yüzden bu duayı yapıyorsun; Allahümme ahricniymin zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi; bana öyle bir nur,öyle bir anlayış ver ki Allahım, şu “A” olmasın! Bakın aslında onu nasıl isteyeceğimizide gene “Kendisi” öğretiyor. Oysa “A” isteyeceğini de kendi tarifeder; sipariş verir! İhlâs Hayat Döngüsünde, “B” hayatında ise sipariş verecekbiri yok, öyle bir kişi yok. Bu yüzden iyyake na’budü ve iyyake nestaıyndeonun hakikati ne isteyeceğini ona öğretiyor: İhdinas sıratal müstakiym. Buidrakla iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn duruşunda “Allahım, bana merhametet ve beni bağışla” manası vardır. Ama onun da temelinde ne var?İnsan Suresi 30. Ayet! Bu ayeti bir sonraki paylaşımda detaylı konuşalım. Buduruş, “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu” manasıyla veccehtü vechiye duruşu!“Veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen” derkenoradaki hanif duruş; veccehtü vechiye duruşu!Tanrılığını ilan eden bu “A” yapısı “veccehtü vechiye” yapamaz! “Veccehtüvechiye”yi İhlâs Hayat Döngüsü’ndeki yapar. Buradaki halin hakikatineduruşudur veccehtü vechiye, hakikatine yönelişidir. İşte o duruştaki idrak,İnsan Suresi 30. Ayet idrakıdır. Onun yeri? İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn.Oradaki idrak İnsan Suresi 30. Ayet idrakıdır! Biçim; veccehtü vechiyelillezi fataras semavati vel arda hanifen. Hanif o işte! Kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmeyendirHanif. Tanrıları yok! “Tanrısı yok”; durup, etrafa bakıp; “<strong>tanrı</strong>laryok” demek değil. En önemli <strong>tanrı</strong>, <strong>tanrı</strong>ları tayin eden <strong>tanrı</strong>, başka <strong>tanrı</strong>larıda buraya tayin eden esas <strong>tanrı</strong> yok; işte o Hanif! Bu yüzden tövbede buanlayış çok önemli! Sonuçta; “Allahım bana merhamet et ve beni bağışladuruşu”, talebiniz neyse hepsini içerir, bu dua hepsini karşılar: Allahım banamerhamet et ve beni bağışla...Hazreti Adem’in tövbesini gördük, bize önerilen bir diğer tövbe de HazretiYunus’un tövbesidir; La ilahe illa ente Subhâneke inniy küntü minez zalimin.Bakın bunda da “bir daha yapmayacağım” yok. Son olarak da Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin duruşu var; Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahilazim, estağfirullah ve etubü ileyh. Bu da Efendimizin duruşu.Bakın, Hazreti Âdem’in tövbesinde [Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna le nekunenne minel hasirin] bir bekleyiş var!Bir şey yaptı ve bir bekleyiş, bu tövbede bir bekleyiş var! Hazreti Yunus’untövbesinde [La ilahe illa ente Subhâneke, inniy küntü minez zalimin] birarayış var! Bunları neden söylüyorum? İnsan bu örnek tövbelerle hayatını


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 93kompoze edebilir! Bir olayın beklenişinde Hazreti Âdem’in tövbesi! Doğruyuarayışta Hazreti Yunus’un tövbesi! Doğruyu yaşadığınızı hissetmenizbir duruştur. Doğruyu yaşadığınızı hissettiğiniz anda ise Efendimiz sallallahualeyhi vesellem’in tövbesi; [sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahilazim, estağfirullah ve etubü ileyh]. Bu bir duruş: Sübhanallah duruşu, Elhamdülillahduruşu! Dolayısıyla: Hazreti Âdem; bekleyiş umuş, yani umuyor.Hazreti Yunus arıyor, “La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minezzalimin”le arıyor. Bir hakikat var onu bulamadım, onun sıkıntısındayım!“Balığın karnı”nı yorumlayanlar; “dünya işi, dünyadaki sıkıntı” gibi dedikleribir halde olan bir arayış! Doğruyu arayış hali ve gayreti! Ve Efendimiz: Bir duruş;“Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil azim, estağfirullah ve etubüileyh” duruşu “B”nin duruşudur! “B”nin duruşu; Sübhanallah, Elhamdülillah,Allahuekber! Bu “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber duruşu” bizebir şeyi hatırlatır, şimdi onu hatırlayalım:Salât-ı Tesbih: “Sübhanallah Elhamdülillah Allahuekber” duruşu. Sübhanallahivelhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahuekber Ve la havleve la kuvvete illa Billahil aliyyil azim:Salâtı Tesbih <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak için çok önemli bir laboratuardır. Bukadar önemlidir Salâtı Tesbih! Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilaheillallahu vallahuekber… zikri bütün söylediklerimizi kapsar. Diyorsunuz kisübhanallah; Allahım Seni ne sanıyorsam öyle değilsin, ne düşünüyorsam,nasıl biliyorsam öyle değilsin. Her şeyden münezzehsin. Hakikat suretsiz!Seni <strong>sen</strong> bilirsin <strong>sen</strong> Sübhan’sın. Sübhanallah’ın tarifi sayfalarca yazılabilir.Eğer siz “Sübhanallah”ı Türkçe’ye veya herhangi bir dile çevirmek istediğinizde,ne yazsanız daha yazmanız gerekir. Ama “sübhanallah” dediğinizzaman hepsini bir seferde bir duruş halinde ifade etmiş olursunuz. Sübhanallah;Allahım Sen münezzehsin. Ve Elhamdülillah: Elhamdülillah; yanihamd Allah’a aittir demek bir nevi bir itiraftır. “Ve la havle ve la kuvveteilla Billah”ı, yani “güç Allah’ındır”ı itiraf etmektir. Çünkü günlük hayat içerisindeA’nın, o <strong>tanrı</strong>nın veri tabanını incelediğinizde görürsünüz ki, o kendineverildiği kadarıyla Rabbın gücüne sahip çıkmaktadır. “Güç bendedir”der o! Dolayısıyla, hayat tamamen “ve la havle ve la kuvvete”dir! Bakınnasıl öğretilmiş bize! Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh; güç ve kuvvet ancakAllah’ta! Bunun manası; “benim gücüm yok, başkasının gücü yok” değil!“İkilik” içeren bir çevirme orda yanlıştır. “Kimsede güç yok, onlar bir işeyaramaz” değil, “güç ve kuvvet ancak Allah’ta!” Elhamdülillah bir nevi bumanayı içerir. Sübhanallah ve elhamdülillah’tan sonra Allahuekber: Bir Allahuekberkorkusu vardır. Allahuekber haşyet içerir, Allahuekber! Dolayısıy-


94Yılmaz DÜNDARla, bu tefekkürle Salâtı Tesbih ikame edilirse [Sübhanallahi velhamdülillahive la ilahe illallahu vallahuekber, ve la havle ve la kuvvete illa Billahil aliyyilazim] kıyamda, rükûda, secdede <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak isteyen birimin <strong>tanrı</strong>yaait veri tabanını yok etmesinde, onda önemli bir ruh gelişmesi ve açılımlarınınyapılmasında çok önemli bir hal alır.İzin verir<strong>sen</strong>iz burada konuyu tamamlayalım ve bu konuştuğumuz manadateslimiyet dualarımızı ve tövbelerimizi yapalım inşaallah:Allahümme eslemtü nefsiy ileyke ve veccehtü vechiy ileyke ve fevvedtuemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Allahümme ente rabbiy, la ilahe illa ente halakteniy ve ene abdüke veene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebûüleke bi nı’metike aleyye ve ebûü bi zenbi, fağfirliy zünubi feinnehu la yağfiruzzünube illa ente, Birahmetike ya Erhamer rahımin.Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfir lena ve terhamna le nekunenneminel hâsirîn.La ilahe illa ente Subhâneke inniy küntü minez zalimin.Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallahil aziym estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahelleziy la ilahe illa HüvelHayyül Kayyûmu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azîm, Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerîm, EstağfirullahYa Rabbel âlemiyn,Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif, Lâm, Mîm… Allahu la ilahe illa Hüvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.Ya Hannân, Ya Mennân, Ya Bedi’as Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i velikrâm. Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezî lem yelid ve lemyuled ve lem yekün lehu küfüven ehad.İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas Sıratal müstakiym, Sıratellezineen’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn. Âmiin.El-FATİHA


17 Şevval 1428 / 27 Ekim 2007• “Bu iş”i önemseyenlerin en önemli telaşı ne olmalı?• “Bana Seni gerek Seni” ne zaman söylenir?• En önemli ilah!• Hayattan bir örnekle “lütuf” ve “mekr” kavramları• Sahip çıkan veri tabanından kurtulmak için..• Fark etmek, ilham almak nedir?• Hücreler ölmeden onların dağlanması mümkün mü?• Sistemdeki dağlayıcı: Kahhar ismi!• Talib’in mahkemesinin dünya mahkemelerinden farkı• Hayatta size cerrahlık vazifesi görenlere kızmak!• Zanna sahip çıkan yapının ve yaratılan yapının secdeleri• Allah’a; yanlış yaptın dediğimiz bir hal var mı?• Efendimizin tüm yaşantısı fiili zikir: 24 saat Zikrullah• Allah’la olmak, ama nasıl?• “İhdinas sıratal müstakim”le istenen• Günümüzün dergâhları• Rabba yasak olur mu? Hz. Âdem’e getirilen yasak ne içindi?• “Bir daha yapmayacağım” cümlesi tövbe olur mu?• Günlük yaşantıya yayılması gereken çok önemli bir dua?• Rahman, Arş, Rab, Mana ve Ef’al âlemi• Merhamet ve sevgi gerçekten nedir?• “Cüz Kül’lün aynasıdır” nasıl bir bakışla böyle?• Kadere nasıl bakıyorsan, öyle salât ikame edersin• İman ettiğimiz şey neden hayatımızın önceliği değil?• Daha önce hiçbir ümmete verilmemiş iki şey?


96Yılmaz DÜNDARBu işin talibi için hızlı adım attıracak ikinci önemli şeyi konunun bir yerindepaylaşacağız, nasipse.Talip nedir, talip neye talibdir aslında biliyor musunuz? Bu talibi iyi tarifve tespit etmek lâzım! Tarif çok önemlidir! Bu işin talibi; neyin talibi? Bizbiraz da burada yanılıyoruz! Özellikle tasavvufla böyle bilimsel, çağın getirdiğiyararlanılabilecek imkânlarla ve yakından ilgilenenler genellikle birşeyin talibidir. Hakikati anlayabilmenin! Yani hakikati anlayanın haline birisim verilse ve ona “veli hali” dense; bir veli haline talibdir. Veli olmak değil,ama O’nu anlayan veli bir insan olduğu için o arife o veliye taliptir.Aslında talipliğe bu noktadan başlamak doğru değil. Bu konuya böylebir taleple talib olmak bana göre çok doğru değil. Tasavvuf kitaplarında,özellikle geçmişe ait büyüklerin yazdıkları kitaplarda da hep talibe seslenilir;“bu talibin işidir, bunu talibine anlatıyoruz” denir. Ama talibi tarif etmezler!Çünkü kime sesleniyor? Arife! Kişi de arif olduğuna göre talibi ve tarifinibiliyordur diye çok da tarif edilmez. Ama ilk önce “neye talib olmak lâzım?”bunu tarif etmek gerekiyor.Birinci basamakta; cehennemden kurtulmaya talib olmak lâzım. Genegeldik cehenneme ve korkuya! Ama dikkat edin ve Kur’an-ı Kerim’i inceleyinlütfen “yalnızca Allah’ı sevin” diye bir tavsiye bulacak <strong>mısın</strong>ız? Bulamayacaksınız!Yanlış bir sevgi tuzağına düşmeyelim. Ama “Allah’tan korkun!”uyarısını bulacaksınız. Yalnız Allah’tan korkun, yalnız Allah’tan korkun, yalnızAllah’tan korkun… “Yalnız Allah’ı sevin” diye bir öneri yok ki! Ama bizyanlış bir sevgi yumağının peşinde koştuğumuz zaman inanın işler bozuluyor.Bilesiniz ki gördüğüm ve bildiğimin dışında bir şey anlatmıyorum! Anlattığımşeyi görmüşümdür, gördüğüm şeyi anlatırım! Dolayısıyla, bunu çokyakından ve net gördüm ki; yanlış bir sevgi propagandasının peşinde koşanlarhakikati bilemezler! Hakikatin bulunması için ayetleri incelediğinizde“yalnızca Allah’tan korkun” diyor. Dolayısıyla ilk önce talib olunacak şeycehennemden kurtulmak! Bence başka bir şeye gerek yok! Hakikati anlayacağım,veli pozisyonunda olacağım da tayyi mekân yapacağım, şunu bileceğimgibi şeyler yok! Şu dünyada gerçek talib olunması gereken bir şey varki; ben cehennemden nasıl kurtulacağım, ben cehennemden kurtulabilecekmiyim? Bakın, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yanında oturan sahabeleri,Efendimizin sohbeti sırasında sahabeleri inceleyin, hepsinin telâşı bu!Hiç birisi uçmak kaçmak gibi bir taleple oturmuyorlar yanında. Tek telaşlarıvar; “biz cehennemden nasıl kurtulacağız, biz cehennemde ne yapacağız?”.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 97Dolayısıyla, cehennemden kurtulma telaşı olanlar, cehennemden nasıl sıyrılabilirimtelâşı olanlardır bu işi önemseyenler! Zaten kendiliğinden işin gereğio! Oradan kurtulmak için hakikatin peşinde koşmak zorundasın, başkabir şekilde kurtuluş yok! Ama hakikatin peşinde yanlış plânlarla koşulduğuzaman o hakikat insanı cehennemden kurtaran bir öğreniş ve bilgi olmuyor!Öyle ise bu işin talibinin birinci özelliği; onda cehennem korkusununolmasıdır. “Ben bu cehennemden nasıl kurtulacağım?” korkusu var onda!Yunus Emre’nin şiirlerinde veya bazı önemli tasavvuf yazılarında da görürsünüz;Allah’a cehennem korkusuyla yaklaşanlar veya cennet hevesiyleyaklaşanlar alt basamakta gösterilir! Bir bakıma doğru olabilir, ama bunuhalletmeden üst basamak gelmez! Onlar bunu öyle bir noktada söylüyorlarki! Yani “bana Seni gerek Seni” cümlesini cehennem korkusunu cennet sevgisiniaştıktan sonra söylüyorlar. Baştan “bana Seni gerek Seni” demiyor, ilkbaşlarken onun korkusu farklı. Meseleyi kavradıktan sonra “bana Seni gerekSeni” anlayışı içerisine giriyor. Dolayısıyla, talibin ilk korku ve telâşı “benbu cehennemi nasıl halledeceğim?” telaşıdır. Bu telâş ve sıkıntının onu “24saat” meşgul eden bir husus olması çok önemlidir! Bu husustan sıyrıldığızaman, işten de sıyrıldı demektir! Onu diri tutacak olan, onu bu işle meşguledecek olan; ya cehennemden kurtulamazsam telaşıdır! İstediğiniz kadarbu bilgilerle dolu olun, kurtulamazsanız neye yarar!? Dolayısıyla bütün meselebudur; ben cehennemden nasıl çıkacağım? Çünkü “cehennem herkesingüzergâhı üzerindedir”, bu ayet. Bu kesin bir güzergâh, oysa cennetihtimal! Kesin bir şey var ki önümüzde cehennem var. Bir kere, “ben nasılkurtulacağım?”ı, bir saplantı değil ama, halledilmesi gereken bir mesele halinegetirmek lâzım!Şimdi bu noktada, daha önce çizerek gösterdiğimiz hakikati farklı şekildeanlatmaya çalışacağım. Bunun için ev sahibinden bir televizyon kumandasıve bir de poşet istiyorum. Hatırlarsanız bir “A” bir de “B” pozisyonu çizmiştik.“B” pozisyonu Hakikat’in yarattığı bir varlığı temsil ediyordu ki “B”sırrı ile olan varlıktı o. “A” ise sanal bir haldi, onu da asi kelimesinin “A”sındanyaralanarak oluşturmuştuk. Talibin hızlı adım atabilmesi için paylaştığımızbirinci konu buydu. Bunu çok farklı şekillerde ele aldık, şimdi biraz dahafarklı ele alacağız. Sonra da ikinci önemli konuya geçeriz.Bu bir kumanda bu da bir poşet! Bakın hal şu: Hakikat’in bizzat var olarakyaratmış olduğu yapı şu. Kumandayla temsil ettiğim şey insan, bakın yeteneklerivar. Kendine ait düğmeleri yetenekleri, kendine ait özellikleri var,


98Yılmaz DÜNDARçalıştığı zaman bir şey yapıyor, bunu dizayn edenin verdiği kadarıyla özellikleresahip bir varlık bu. Şimdi kumandayı yaratılan insan kabul edelimsembol olarak. Kumandanın özellikleri var, yani bu var! Holografik Evren’leaçıklanmaya çalışılan yapı bu yaratılan yapı. Poşet değil! Kişi “holografikevren”le açıklanmaya çalışılan yapıyı karıştırdığı için tasavvufta ikileme düşüyorve işin içinden çıkamıyor! Nasıl, bakın?Bu poşeti kumandaya geçirdiğimde kumanda poşetli olarak yine çalışırdeğil mi? Yapılan/yaptığımız işte budur, çok dikkat edin! Esas yaratılan yapıkumandayla temsil edilen yapıdır ve bu yapının Ehadiyet ve Vahidiyetle ilişkisivardır, bunun Fenafillâh’ı -eğer öyle bir hal varsa- yaşanabilir. Esas yaratılankumandayla temsil edilen yapı olmasına rağmen, poşetin yaptığı gibi,kişi kumandanın özelliklerine sahip çıkıyor, ona sanal bir kişilik kazandırıp“BEN” diyor, çok dikkat edin.Daha önce bir konuyu yarım bırakmıştık. İstedim ki o konuda düşünceleroluşsun. Gelen sorulardan o düşüncenin oluştuğunu fark ettim. Çünküşu başladı; “ben nasıl dua edeceğim, ben “BEN” diyecek miyim, ben şimdihangi benim?” gibi sorular başladıBakın, yaratılan bu “B” yapısı da “BEN” der, “BEN” demenin bir tehlikesiyok, çok dikkat edin, “BEN” demek tehlikeli değil! Bu “B” yapı da “BEN” der,“BEN” demek zorunda! Aksi halde farklı yaratılmış varlıklar olamaz. “BEN”demek zorunda, niye? “BEN” diyen bu yapı nihayet Ehadiyet’e doğru gidipyok olacak. Yok olacak olan “BEN”, bu yaratılan yapının söylediği BEN! Ama;insan bunun üzerine bir sanal kimlik geçirir, poşet örneğindeki gibi! Aslındabir özelliği yok ama, bu poşet kumandadaki özelliklere “benim” diyereksahip çıkar. İşte insanın “BEN” diye kendisini tanıtırken takdim ettiği bu poşettir,bu kumanda değil. Bu kumandayı kastederek “BEN” demez insanlar.Bakın oturduğumuzda Fatiha okuduk, ben “bu Fatiha’yı okuyan kim?” dedim.Poşet! Eğer namazı da secdeyi de bu poşet yapıyorsa farklıdır. Salâtı“B” kılıyorsa secde farklıdır, “A” kılıyorsa farklı! O zaman secde o kadar farklıolur ki… Bakın bu poşet “BEN” demekle ve bu kumandanın özelliklerine sahipçıkmakla <strong>tanrı</strong>lığını ilân eder. Kumanda -çeşitli tariflere göre- hakikatinbir yansımasıdır. O “yansıma”yı biliyorsunuz diye yeniden tarif etmiyorum.Ama bu poşet bu yansımaya sanal kişilik müstakillik verir, onun özelliklerinialır <strong>tanrı</strong>lığını ilân eder. Bakın yalnız bu kumanda varken, yani var olan yalnızbu iken Allah var; illâ Allah! Ki cennet hali odur! Hazreti Âdem öyleydi;İllâ Allah. Ama poşet devreye girdiğinde “illâ Allah” yok, çünkü <strong>tanrı</strong>lar var!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 99Kişinin yanıldığı bir şey de şudur: Bu kumanda da La ilahe illâllah der, bupoşet de. Yaratılanı, yaratılan insanı temsil eden bu kumandanın Lâ ilaheillâllah demesi çok farklıdır, bu sanal yapının poşetin Lâ ilahe illâllah demesifarklıdır, bunu anlatacağım. Yaşadığınız zaman şaşar da kalırsınız. “B” yapının,yani yaratılan insanın Lâ ilahe illâllah demesi ile şaşkınlığınız sakinliğe,sakinliğiniz huzura, huzurunuz yokluğa dönüşür. Bu sanalın Lâ ilahe illâllahdemesi ise farklıdır. O der ki; tamam, ben Allah’tan başka ilaha inanmıyorum,başka bir ilah kabul etmiyorum. Ama kendi de var! O bilmez ki, aslındaesas ilah kendisidir! Dolayısıyla, Lâ ilahe illâllah şudur: La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun,illâ Allah! Eğer Lâ ilahe illallah’ı kumandaya geçirdiğim sanal kılıf söylerseşöyle düşünerek söyler: O var, ama başka put kabul etmiyor, yalnızca Allah’ıkabul ediyor! Hâlbuki en önemli ilah kendisi! En önemli <strong>tanrı</strong>, esas <strong>tanrı</strong>kendisi! İşte “La ilahe” budur; <strong>sen</strong> yoksun, <strong>sen</strong>in ilahlığın yok, İllâ Allah!Şimdi bakın, tekrar çok somut olarak gösteriyorum; kumandanın yeteneklerinesahip çıkan sanal kılıfın, bu poşetin yeri cehennemdir. Çünküo bir ilah ve ilahların gideceği yer cehennemdir! Yaratılanın ise pozisyonucennettir. Neden? Bu “A”lar kendilerini Allah’a rakip olarak ilân etmişler,bunların hali nasıl cennet hali olabilir? Onların tamamının yok olması lâzımve “illâ Allah” gerçeğinin/hükmün yerine gelmesi lâzım! Nasıl? Bu <strong>tanrı</strong>larıntamamının kendi mekânlarına gitmesi ile! İşte cehennem onların yeridir,mekanıdır.Dolayısıyla <strong>tanrı</strong>nın hayır yapması başkadır, “B” yapının hayr yapmasıbaşkadır. Onun için duyarsınız; bazı tarikatlarda bazı şeyleri, mesela hayıryapmayı keserler. Çünkü hocası ona yaptığı şeyi “A”ya yaptırtmamayı öğretiyordur!Çünkü bu kılıfın yaptığı hayırlar onu daha cehennemlik yapabilir,bu kılıfı kuvvetlendirirse. Bu kılıfın ibadeti onu daha cehennemlik yapabilir.Bu hali kuvvetlendiriyorsa bu kılıfın ibadeti onu daha cehennemlik yapabilir.Eğer bu kumandaya sahip çıkma halini daha kuvvetli hale getiriyorsa,yaptığı o işlere Allah’ın ihtiyacı yok ki! O işler ona yaramadığı ve ters etkiyaptığı için onun cehennemlik halini daha fazla kuvvetlendirir.Bakın mekr nedir, lütuf nedir şimdi ona bakalım.


100Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 3


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 101Mekr; bu poşetin arzu ve istekleridir. O istekleri Allah verir, dışarıdanbakan birisi de; “oo, ne evlât, ne mal-mülk!” der. Ama onlar onun bu poşethalini, yani onun sanal kimliğini, onun bu kumandaya sahip çıkan haliniöyle kuvvetlendirir ki; işte bu mekrdir! Ama kumandanın arzu ve istekleri;ona Allah’ın verdiği lütuflardır. Para da olabilir sıkıntı da olabilir, zevk deolabilir; fark etmez. Ama sonuç nedir? Sonuç bu hali anlamaktır, İhlâs HayatDöngüsü anlamaktır. Bu hali anlıyor, bu sanal kimlikten kurtuluyorsa o olayne olursa olsun onun için lütuftur. Ama ister ferahlık ve para, ister sıkıntıolsun, olay onun sanal sahip çıkış halini kuvvetlendiriyorsa o mekrdir.Bu kumandaya sahip çıkan ve poşetle temsil ettiğimiz sanal kimliğin -yaşantıiçerisinde- beyinde bir veri tabanı oluşur. Siz işte esas ondan kurtulamazsınız!Beyinde buna ait; bunun duygusu düşüncesi ve yaşantısı ile ilgilibir veri tabanı vardır. Beyindeki sahip çıkan bu yapıya ait bir veri tabanıvardır. Onu ortaya koyan, onun varlığını kuvvetlendiren kendine ait bir veritabanı var, yoksa onun arzu ve istekleri olamaz!O veri tabanından kurtulmanın yolları vardır. Bunların en önemlilerindenbirisi zikrullahtır. Zikrullah; bu sanal sahip çıkışı fark ettirir! Bundannasıl kurtulacağını fark ettirir. “Fark etmek” ileri bir noktadır, nefs-i mülhimeninhalleridir; fark etmek; ilham almak. Bu “A” yapıdan kurtulduğu hallerifark etmek böylece bu iki yapıyı yaşamak ilham almaktır, nefs-i mülhimeninsıçramalarıdır! Zikrullah’a daha ileri devam ettiniz diyelim, bu haldede Zikrullah’a devam ettiniz, işte o zaman zikrullah bu “B”nin yok olmasınısağlar ki ona Fenafillâh dersiniz. Nihayet işte küfür olmayan bu “BEN” ozaman yok olur.Bakın çok dikkat edin; holografik bakış açısıyla şu sahip çıkan sanal“BEN”i yok edemezsiniz! Holografik evrende sahip çıkan şu sanalın, <strong>tanrı</strong>nınyeri yok. Bu sanal bir zan! Öyleyse; poşetle temsil ettiğimiz sanal sahip çıkanınyok edilmesinin yöntemleri ayrı, kumandayla anlatmaya çalıştığımızyaratılmış olanın yok olmasının yöntemleri ayrı! Yaratılmış olan yapının yokolmasını anlamak için tevhid’i anlamak gerekiyor! Ama sanal sahip çıkanyapının yokluğunu anlamak için tevhid’i anlaman gerekmiyor! Tevhid ileilgili değil o! O yok, o zaten yok; çünkü o <strong>tanrı</strong>! Ama yaratılan yapının yokluğunuanlamak için holografik evren bakış açısından da yararlanırsın. Ondanyararlanarak Ehadiyet’e gidersin. Eğer holografik evren bakışını vehminzulmeti olan şu zanna uygularsan işin içinden çıkamazsın, izah edebiliyormuyum? İkisi birbirinden tamamen farklıdır! Bu yüzden, poşetten, sanal sahipçıkandan kurtulmak demek cehennemden kurtulmak demektir önce!Bu zan cehennemin kendisidir çünkü.


102Yılmaz DÜNDARBakın “sistem bir hayaldir” denir değil mi? O “hayal” denilen bu poşetdeğil, sanal sahip çıkan değil! “Hayal” denilen bu yaratılan yapı! Bu farkları iyitespit etmek lâzım yaşarken; yaratılmış olandır hayal olan! Ama kime görehayal? Allah’a göre hayal. Ama şu poşet Allah’ın hayali değil! Bu Allah’ınyarattığına sahip çıkarak kendini <strong>tanrı</strong> ilân eden, sanal sahip çıkan yapı, “A”takdimi!Bakın biz bu anlattıklarımızı insan gözüyle anlatıyoruz. Unutmayalım ki,O izin vermeden bu sistem, bu sanal sahip çıkışlar olur mu? Mümkün değil!O, sistemin içerisinde öyle dilediği için öyle oluyor. Biraz sonra “neden oluyor?”birkaç cümle ile onu göreceğiz.Evet, bu veri tabanından kurtulma yollarından, yöntemlerinden önemlibirisi zikrullahdır demiştik. İleride yöntemlere gireceğiz; bu konuştuklarımıziyice oturduğunda, gün içerisinde kişi sanal sahip çıkanla mı hareket ediyor,bu yaratılan yapıyla mı hareket ediyor onları ortaya iyi koyduğu zamanyöntemlere de gireceğiz. Çünkü kişi o yöntemlerden yararlanarak bundankurtulmayı çok kolay başarır. Ne olduğunu biliyor çünkü! Dedik ki, yöntemlerdenbirisi Zikrullah’tır. Bu veri tabanının, bu sanal sahip çıkan “BEN” diyenyapının veri tabanının beyinde silinmesinin bir yolu da dağlanmaktır,o hücrelerin dağlanmasıdır. Herhangi bir yerde bu kadar açık rastlamazsınız;bir yolu da o hücrelerin dağlanmasıdır! Örnek vereyim. Beyinde görmemerkezi var değil mi? Bir cerrah o “görme merkezini” dağlasa o kişi görebilirmi? Göremez! Dağlandığı için o hücreler ölmüş olur, göremez. Ama şimdiöyle bir dağlama sistemi tarif ediyoruz ki, hücreler inaktif olacak ama ölmeyecek!Çok mu benzedi cehennem ateşine; yakacak ama onlar yanmayacak!Yakacak ama onlar olduğu gibi duracak! İşte cehennem ateşiyle bu dünyadao hücreler dağlanırsa, o zaman beyindeki bu sanal sahip çıkan kişiliğeait veri tabanları çalışmaz. Çalışmayınca ne olur? Bu fonksiyon göremez!Bunun hayatiyetini sürdürmesi için gereken veri tabanlarının dağlanmasıbunun artık çalışmamasını getirir ki, kendiliğinden gerçek yapı gözükür.Peki, o dağlayıcı nedir? Sistemdeki dağlayıcı cerrahın ismi Kahhar’dır!Onun için velilerin yaptığı zikrullahlara baktığınızda, velilerin Esma’ül HüsnaZikrullah’ında “Kahhar” ismini görürsünüz. İşte bu şekilde o hücrelerdağlanır. Ama, hemen gidip o cerraha müracaat etmeyin, henüz yavaş yavaşsistemi anlatmaya çalışıyoruz.O hücreler dağlanırken, o dağlanmalar sırasında, o yanma anında sanalsahip çıkanın ve gerçek yaratılmış olanın o olaya bakışı farklıdır. Çok


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 103dikkat ediniz lütfen! Diyelim ki o hücrelerin dağlanmasına A şahsı vesilekılınmıştır. Eğer o dağlanma sırasında kişi tuzağa düşmüşse devreye sanalsahip çıkan girer ve kişi onun dağlanmasına vesile olan yapıya kızar durur.Böylece sahip çıkan yapı kuvvetlenir ve sanal sahip çıkanların, poşetlerin savaşıbaşlar! Karşıdakinin sanal poşetiyle, olaya sahip çıkan kimliğiyle önünebir fırsat çıkmış olanın savaşı başlar! Bu durumda, hücrelerini dizayn etmefırsatı çıkmış olan kişi bundan yararlanamaz, bu kavga yüzünden <strong>tanrı</strong> yapıkuvvetlenir. Bu kavganın bu dünyada çözüleceği yer neresidir? Bu dünyanınmahkemeleridir. Bakın şimdi, bu noktada size farklı bir mahkemeden bahsedeceğim.Talibe hızlı adım attıracak önemli bir şeyi çok açık ve net söyleyeceğim;fark eden için. Esas mahkeme, talibin mahkemesinden bahsedeceğim! Talibinmahkemesinin buradaki mahkemelerden çok önemli bir farkı vardır.Şimdiki mahkemelerin farklı bölümleri var ya onun gibi Allah’ın mahkemesindede pozisyonunuza göre bölümler var. Talibin mahkemesi ayrı! Bakınherhangi bir konuda, zanda bulunarak “BEN” diyen, kumandaya sahipçıkan bu yapılar tartıştı ve mahkemeye gitti. Mahkeme neye karar verir?Kimin haklı kimin haksız olduğuna! Talibin mahkemesinde haklı haksızolmaz! Çok dikkat edin; Allah’ın bu işi gördüğü, Seri-ül Hısab olan o hızlımahkemede haklı haksız yok! Peki, ne var? İşte geldik çok önemli o noktaya,fark eden için çok önemli bir noktaya geldik! “İtiraz mı ediyorsun?” seslenişivar! İtiraz mı ediyorsun? Çok dikkat edin buna! Fark eden için çok önemlibir şey söylüyorum: İtiraz mı ediyorsun? Bunu <strong>sen</strong>aryolandıralım. Kişi çokhaklı ve talib mahkemesinde diyor ki; Allahım ben çok haklıyım, şu haksız!Sordular; “haksız olanın emri kimin?” Allah’ın! Haklı, haksız tüm emirlerO’nun. Öyle olunca <strong>sen</strong> ne pozisyonunda kaldın? İtiraz eden! Bakın, burayıfark edin; talib itiraz etmez! Bu çok önemli bir şey! İlah yapının haklı veyahaksız olduğunu iddia ettiği dünyayla Talib’in ilişkisi yoktur, kumandaylasembolleştirdiğimiz yapının haklı ve haksızla ilişkisi yoktur! Neyle ilişkisi vardır?İllâ Allah! İşte onun için ona “itiraz mı ediyorsun?” derler! Aynen böylederler! Böyle diyorlar, aynen böyle diyorlar! Beni duyduğunuz gibi diyorlar,aynen böyle! Sen oraya iyi bir şey alacağını sanar koşar gidersin; bir sürü dilekçeyazmışsındır, hepsini alır çöpe atarlar; ve “itiraz mı ediyorsun?” derler.Bitti! Tek bir cümle var orda: İtiraz mı ediyorsun? Bitti! İtirazla kapıdan giremezsin.“Haklıyım!” dedin, o zaman sana “çık şu poşetlerin mahkemesine,git orada poşetler baksın şikayetine!” derler! Talibin mahkemesinde haklıhaksız yok! “İtiraz mı ediyorsun!?” cümlesi var, fark ettiniz mi bunu? Eğerkişi bunu yaşantısında fark ederse, her gün yeni bir şekilde bu sahip çıkan


104Yılmaz DÜNDARzannın/veri tabanının yanışı ile ilgili olayları teker teker görmeye fark etmeyeve yaşamaya başlar. O kadar enteresandır ki, eğer onları bu sahip çıkanyapıyla, “ben ilahım” diyen yapıyla karşılarsa sıkıntıdan ağlar durur. Amadiğer yapı ile fark ederse düğün bayramdır. Şaşarsınız! Yandıkça… Gördüğü“yeni yapı” nedeniyle o yanma ona doğum sancısı gibi gelir. Yeni bir yapıyadoğduğunu fark ettiğinden onu neşeli görürsünüz, o yanma ona neşe huzurverir! Çünkü bir anda yeni bir şey fark etmiştir; yeni bir hali bu dünyanınen somut işleri gibi yaşıyordur, zan falan değil! Bu dünyada yaşadıklarınız nekadar somutsa, o somutlukta o hali yaşıyor ve görüyor demektir! Şimdi düşününüzki bir cerrah operasyonda arkadaşınıza şifa veriyor. Siz de kapıdasınız,arkadaşınıza nasıl dua edersiniz? “Allahım cerraha izin verme kesmesin,acıtır” der misiniz? Demezsiniz, şifa dilersiniz. Cerraha kızmak aklınıza gelirmi? Gelmez. Öyleyse, normal hayatta size cerrahlık vazifesi görenlere de ozaman kızamazsınız! Fark ettiniz mi? Fark ettiniz mi ne kadar farklı bir yaşam!Ne kadar farklılaştı bir anda hayat, o zaman…Konuyu değiştirip, bir iki cümle de secde ile ilgili söyleyelim. Şimdi birinsan bir insanı diz çöktürmek istiyor diyelim. Yüz yüze savaşın olduğu bazıfilmlerde görürsünüz ona nasıl “el aman” dedirttirir, önünde eğdittirir, okişiyi önünde çömelttirir değil mi? Böylece kendi üstünlüğünü ona kabulettirtmiş olur. Çok dikkat edin, secde ile ilgili önemli bir şey var burada!O tablo bu poşetlerin işi, yani o bir ilahlar savaşı. Üstünlüğünü kabul ettirtmekisteyen bir ilah, zayıf gördüğü bir başka ilaha “<strong>sen</strong> benim ilahlığımıkabul ediyor musun?” der, diğeri de onun önünde yere eğilir; “<strong>sen</strong>in ilahlığınıkabul ediyorum” der. Yani bu tablo bir <strong>tanrı</strong>lar savaşı, ilahlar savaşı,kimlik verdiğimiz zanların üstünlük kavgası değil mi? Pekâlâ, demek kiyere eğilmek alçalmak demek. Peki secdede eğilmenize rağmen yükselmenasıl oluyor o zaman? Eğiliyorsunuz ve eğilmek demek alçalmak demek!Eğer Allah’ın önünde de; “Allah’ın önü, şimdi onun önündeyim” diye bu zaneğiliyorsa demek istiyor ki; ben varım (<strong>tanrı</strong>yım) ama büyüklüğünü Allah’lığınıkabul ettim. Sen kuvvetlisin, sana gücüm yetmez, <strong>sen</strong>in önünde eğiliyorum!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı salât ikamesi budeğil! “Salâtınızı dosdoğru ikame edin”le kastedilen bu değil işte! Demekki; bu poşetle, bu zanla yapılan eğilme, yani Allah’ın önünde “Allahım benzayıf, küçük, zavallıyım, <strong>sen</strong>in önünde eğiliyorum” hali Efendimizin açıkladığısalât ikamesi değil! Bu <strong>tanrı</strong>ların kavgası içerisinde olanın, yani <strong>tanrı</strong>lığınıilân etmiş bir insanın diğerine gücünü kabul ettirmek için “yat önümde”demesi, diğerinin de yatarak onun üstünlüğünü kabul etmesi gibidir. Kişi


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 105eğer secdeyi böyle yaparsa gerçek secdeyi fark edemez. Bakınız, bu gerçekyaratılan yapı secde ederse YOK olur. Kendini yok ilân ettiğinde ortayane çıkar; İllâ Allah! İşte secde; illâ Allah! Sizin gerçek yaratılan yapıyı yereyatırmanız -Allah’ın önünde eğilmek değil!- sembolik olarak yok saymanız“illâ Allah”tır! Oysa ona sahip çıkan ve poşetle temsil ettiğimiz bu zan kimliğiyere yatırmanız ne demektir? “Ben varım, zayıfım, <strong>sen</strong>in gücünü kabulettim” demektir. Bunda ortaya çıkan bir gerçek yok, sadece korku var. Bukorkudur! Gerçek secdede korku yok, Ehadiyet hakikatini anlamış kişininEhadiyet’i hiç değilse sembolik olarak yaşıyor olması var! Bu yüzden birincisecde tamamen yokluk secdesidir! “Yokluk secdesi” sahip çıkan bu kimlikiçin değildir, o secde bahsettiğimiz gerçek yaratılan yapı içindir!Şimdi öfke işine dönelim. Hatırlarsanız öfke örneğinde, başlangıçta öfkelenmemeyiöğrenmek gerekiyor! Yani önce öfkeyi göstermemeyi, öfkeyiyutmayı öğrenmek! Bu size bir beceri kazandırır, ama marifet değildir. Eğerbir kişi “ben öfkemi hiç belli etmiyorum, öfkeleniyorum ama belli etmiyorum”diyorsa bu birinci basamaktır ve marifet değildir. Niye? Önemli olan;öfke halini yaşamamak! Öfke var da belli etmiyorsan; tamam o da iyi, ama obirinci basamak. Çok yüksek bir marifet, çok güzel, çok methedilecek güzelbir hal ama, kesinlikle talib için yeterli değil! Niye? Öfke halinin kalkmasıgerekiyor. Çünkü biliyor ki öfkelenmek; Allah’a “yanlış yaptın” demektir!İster belli ederek yap ister belli etme, diyorsun ki; Allahım yanlış yaptın.-Öfkelenen o hücreleri dağlayıp inaktif etmek mi gerekiyor?Evet, o hücreleri dağlamak gerekiyor. O hücreleri dağladığınızda onu okadar net yaşıyorsunuz ki! İlk yaşadığınızda şaşırırsınız; “ya, bu şuraya şöylekonduğunda ben hemen kızardım, ne oldu? Ellerim gevşek, vücudum gevşek,kızma hormonları niye salgılanmıyor?” dersiniz. Çünkü onlar dağlandı!Onu salgılatan nedir? Aktif hücreler! Emir verir, ilgili hormonlar salgılanır,vücudunuz onun kimyasına girer. O hücreler çalışmayınca salgılanmaz tabi!Bu yüzden onun dağlanması gerekir. Bu mekanizma itirazda da öyle!Bakın itiraz konusunu çok kısa geçtim, fark edilmemişse biraz daha tartışalımorayı. “İtiraz etmemek nedir?” bunun iyi anlaşılması lazım. Çünkünormal hayatta itirazdan uzak ve ayrı yaşamanız mümkün değil. O kadaro laboratuarın içerisindesiniz ve 24 saat boyunca o kadar karşınızda olanbir şey ki! Ama başarılması halinde sizi bir anda bu poşetten kurtarır; fiilizikirdir.


106Yılmaz DÜNDARBunu neden söylüyorum, neden fiili zikr diyorum? Bir kişi beyninde bazıyeni kapasitelerin açıldığını görür; “ben zikrullah yapmadım, bu nasıl oldu?”der. Hayır, yapmıştır, fiille yapmıştır, esas olanını yapmıştır! Bir fiiliyle, davranışıylazikrullah yapmıştır ve o kapasite açılmıştır! Dille yapılan zikir, fiilleyapılan o zikre giden bir yol. Yani; dille, halle, nihayet fiille zikir! Halle zikir;vücuduna onun kimyasının gelmesidir. Ama esas önemli olan fiilde zikirdir!Örneğin Aliym isminin zikrini yapmışsınız, ilim frekanslarınız açılmış, nihayetonunla ilgili kimyanız da tamamlanmış, haliniz de öyle. Ama bir odadakilitli duruyorsunuz! Hiç makbul değil, kim<strong>sen</strong>in böyle bir hale ihtiyacı yok.Çıkıp o ilmi dağıtmanız, yani o ilme göre davranmanız gerekiyor! Anlatmanızgerekmiyor! En önemli ilim; kişinin ağzı hiç çalışmadığı halde yaşarkeno ilme göre fiiller çıkarmasıdır! Bir insana veya bir başka şeye baktığı zamanönce Allah’ı görüyor, sonra baktığı şeyi görüyorsa işte bu bir fiil;önemli ve esas Zikrullah bu! Bu duruma ulaşmak lâzım neticede! ÖrneğinHalim ismini zikr etmişsiniz, Halim ile ilgili kapasiteniz açılmış ve halde deHalim ismine uygun olmuşsunuz. Sinirle ilgili hormonlarınız salgılanmıyor,ama odada kilitlisiniz. Neye yarar o? Dışarı çıkıp Allah’ın yarattıklarına Halimolmadıkça bir işe yaramaz, esas fiili zikir odur! Bu yüzden; Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin tüm yaşantısı 24 saat Zikrullah’tır; fiili zikirdir!Bu yüzden, insanlar eğer “ben Allah’a daha yakın olacağım (tabi bu böylebir mesafe yakınlığı değil), ben Allah’la dost olacağım” diye kendini bir yerekapatırsa, tersine Allah’tan kaçmış olur! Neden? Allah insanlarla olduğunyerde! Sen o insanların fiillerinden korkup, yani Allah’ın fiillerinden kaçıpbir yere saklanıyorsun, Allah’ın fiillerini görmek istemiyorsun. Hani Allah’laolacaktın? Allah’la olmak istiyorsan fiilleri var! Örneğin, çocuklarıyla beraberolmak isteyen birisini düşünün. Çocuklarına; “şimdi gidin, gözüme hiçgözükmeyin. Ben sizi düşünüp sizinle beraber olacağım” der mi? Esas çocuklarvarken onlarla! Niye? Çocukların fiilleri, hareketleri ona onlarla olduğunuhissettiriyor! Dolayısıyla, dışarıda birisine Haliym davranmak, birisineAliym davranmak, birisine Kâdir davranmak veya onların o davranışlarınıgörmek, Allah’ın o fiille tecellisi... Aksi halde bir yerde kapalı olursanız sizdefiil tecellisi, esma tecellisi olamaz ki!İşte dergâh bunun için çok önemlidir, dergâh. İnsan bunu dergâhta öğrenir.Ama zamanımızın dergâhının özelliği nedir ve günümüzün dergahı neresidirbiliyor musunuz? Evler! İnsanın evi onun dergâhıdır. Başka dergâhagidenler kolayına kaçmak için gider. Evde zor; çocukla olmuyor, hanımlaolmuyor; orda iş zor! Nereye gidiyor? Kolay bir yere! Şeyhinin dizinin dibine


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 107oturuyor, hiç bir iş güç yok, kolay yeri seçiyor! Esas pişeceğiniz yer, günümüzündergâhı bizzat eviniz. Biraz önce dedik ki; itiraz etmeyeceksin, itirazetmemeyi öğreneceksin! Bunun en zoru nerededir biliyor musunuz? Eşlerve çocuklar arasındadır. Çocuğunun bir hareketinde, hadi Allah’a karşı itirazetme de göreyim <strong>sen</strong>i! Eşinle ilgili hadi başar! Eşine “<strong>sen</strong> haksızsın, ben haklıyım”der<strong>sen</strong> bu hal poşetlerin işi! Doğru, eğer poşette güçlü olmaya talip<strong>sen</strong>haklılığını anlat dur. Ama Allah’a anlatmaya gittiğin zaman ne deniyorbiliyor musun? “İtiraz mı ediyorsun?” Aynen böyle diyorlar adama aynenböyle; “itiraz mı ediyorsun!”.“İtiraz etmiyorum” diyorsan, itiraz etmeyenin duası nasıl olur biliyormusun? Tek bir şey! “Allah’ım merhamet… Allah’ım merhamet et, Allah’ımbağışla ve merhamet et…” Bu kadar! Buradaki “bağışla” ne anlama gelir, talibinbağışla demesi ne demektir? Meseleyi kavramış olanın, “A” yapısını“B” yapısını kavramış olanın yani “B” yapısının “bağışla” demesi; “Allahımbana <strong>sen</strong>in yolunda olacağım bir rol, beni orada sabit kılacak birrol, <strong>sen</strong>in razı olacağın bir rol ver. Allah’ım <strong>sen</strong>in razı olmadığın arzuve isteklerden, heva ve heveslerden, fikir ve inanışlardan, hal hareketve davranışlardan beni al kurtar. Senin razı olmadığın hal ve hareketleriyapacak rolü bana verme, bana başka roller ver” demektir. “Bu rolnedir?”, bu sayfalarca yazılabilir. Ama Allah; “o kadar yazma” diyor; “ihdinassıratal müstakiym” de! Bir seferde söyle; sembolik! “İhdinas sıratal müstakiym”dedin mi; bilmediklerin, yazarken unuttukların, bin yıl sonra bilimingetireceği doğrular hepsi orda vardır: İhdinas sıratal müstakiym! Ama onusöylerken öyle bir pozisyonda ol ki, İnsan Suresi 30. ayeti unutma, oradakipozisyonla “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” de diyor. “İyyake na’buduve iyyake nestaıyn” “B” yapısının duruş biçimidir! Onun için salât çokönemlidir, namazda iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn… Oradaki o duruşaslında öyle bir duruştur ki! Onun için salât çok önemlidir! Salâtta, namazdaiyyake na’budu ve iyyake nestaıyn; yani oradaki o duruş aslında öyle birduruştur ki, bakın:Hazreti Âdem, bu yaratılan yapı (“B” yapısı) cennette. Ama onun dünyayagitmesi lâzım, ona dünya yaşantısı lâzım. Dünya yaşantısında da “A”lâzım! Peki, Hz. Âdem’e lazım olan bu “A” hali nasıl gelecek? “A” halinin gelebilmesiiçin Hz. Âdem’e “şu meyveye yaklaşma” diye bir yasak konuyor.Ama Hz. Âdem’in yapısındaki rab rablığını ispat edecek, bu yüzden o yasağıyapmak zorunda! Yapacak, “ben Rabbım diyecek”. Her yapıda bir Rab


108Yılmaz DÜNDARvar mı? Her yapıda bir müstakil rab var, her yapıda! Allah; Rabbül âlemin!Her yapıda bir rab var ve o rabbın rablık gücü var ya, işte ona yasak olmaz!Kendinize koyun yasağı, bozarsınız! Bu yüzden talibin tövbesi de farklıdır!O tuzağa düştüğü zaman talib tövbelerle oynar durur. Tövbe eder, tekraryapar bozar, tekrar tövbe eder! Rabba tövbe sökmez, Rab tövbeyi çok sever!Bozmak için sever, “hah, önüme fırsat çıktı, ben sana gösteririm” der, gidero yasağı bozar. Ve “işte ben rabbım” der. Hani bir çizgi film vardı He-Man;“güç bende” diyordu ya, rab odur! Güç bende! Rabbın gücü! Hz. Âdem’e oyasak konunca Hz. Âdem’deki rab, rablığını kanıtladı ve onunla birlikte iştebu sanal yapı oluştu. Bu sanal yapı oluştu, böylece dünya hali başladı. Dahaönceki pozisyonu cennet pozisyonuydu şimdi bu sanal yapı oluştu. Peki,bu sanal yapı nasıl oluşuyor? O Rabba verilen müstakillikten yararlanarakmüstakilliyet ilân ettiği için! Bu çok önemli! Bu yüzden “ben varım” diyor veona sahip çıkıp ilahlığını ilân ediyor. Her bir birimde bulunan müstakil rabyapısını müstakil tek varlık gibi görmek, kabul etmek işine geliyor, ona birkimlik giydiriyor. Onun Ehadiyetini bilmiyor, görmüyor ve onun müstakilolduğunu sanıyor! Peki, bu sanış yalnızca Rabba mı? Hayır! Ha rab müstakilolmuş, ha irade, ne fark eder, aynı şey! İradenin, aklın müstakil kabuledilmesiyle ile rabbın müstakil olmasının bir farkı yok ki; onların hepsi Rabşemsiyesinin altında zaten! İşte o yüzdendir ki; oradaki müstakilliğe “BEN”iddiasında bulunuyor. Bu yüzden kişi bu yapıyı fark ettiğinde Rabbını bilmişolur, o yüzden tanımış bilmiş olur, esas hakikati bilmiş olur da ondan.İşte Hazreti Âdem bu “A” yapıdan sonra şaştı da kaldı. Ayet öyle diyor;Âdem şaştı da kaldı, ne yaptığına! Düşünüyor “bu iş nasıl oldu? Bu kadarhakikati biliyorsun, nasıl oldu?”. Rab kendini kanıtladı çünkü! Normalinsan gözüyle baktığınızda ne demesi gerekir onun? “Allahım bir daha yapmayacağım”demesi gerekir değil mi? Ama Hazreti Âdem “bir daha yapmayacağım”demiyor, çok dikkat edin buraya! Efendimiz sallallahu aleyhivesellemin öğrettiği tövbelere, dualara bakın, bu gözle bakın, “bir daha yapmayacağım”diye bir şey bulamazsınız, yok. Kur’an ayetlerinde bize yapılanönerilerin içinde “bir daha yapmayacağım deyin” yok, böyle bir öneri yok!Niye yok? “Bir daha yapmayacağım” diyecek olan bir varlık yok da ondan!Ancak <strong>tanrı</strong>lığını ilân eden, insanî beşerî korkuyla “bir daha yapmayacağım”der. Hz. Âdem, bir daha yapmayacağım demiyor. Ne diyor? Rabbenazâlemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna, lenekünenne minelhasirin; Rabbimiz nefsimize büyük zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan,bize merhamet etmez<strong>sen</strong> biz hüsrana uğrarız. “Bir daha yapmayacağım”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 109demiyor! “Bir daha yapmayacağım” diyen kimse yok! Ama siz tövbe ederken“Allahım yanlış yaptım, ben bunu bir daha yapmayacağım” diyorsanızRabbınıza, vücudunuzdaki Rabba “yapılacak hedef” gösteriyorsunuz,“bunu boz!” diyorsunuz. Peki, ne diyeceksiniz? Bağışla ya Rabbi, bağışla yaRabbi, merhamet, merhamet et, merhamet et. Merhametinden başka hiçbir şey yok! Çare yok değil, çaresizim değil! Merhametinden başka bir yolyok! Merhamet etmez<strong>sen</strong> hüsrana uğrarız. İşte namazdaki duruş da budur;Merhamet Ya Rabbi, merhamet Ya Rabbi. Ayetlerde buyruluyor ya “ancakAllah’tan korkun” diye, işte o korku budur: Merhamet ya Rabbi, bağışla yaRabbi, merhamet ediver! Şaşıracağınız derecede görürsünüz merhametinve bağışlamanın ne olduğunu! Feleğinizi şaşırırsınız da görürsünüz, yeterki “B” yapısıyla, o korkuyla; iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn de! “Merhametya Rabbi, bağışla” de. İhdinas sıratal müstakiym: Bu cümlede biryorum, bir arzu, Allah’a tarif yok! “Allahım şöyle yap, Allahım böyle yap”diye tarif yok. Talib tarif etmez, itiraz etmez! Bağışla ya Rabbi, merhamet et,merhamet. Merhamet çok önemli bir şey; merhamet ya Rabbi! Bu kadar!Ama işe alt seviyeden bakarsak; “yapmayacağım” de<strong>sen</strong>iz yapsanız da,sonra “Allahım bağışla beni” deyip tekrar dua et<strong>sen</strong>iz de makbuldür. Onaait de çünkü hadisler ayetler vardır “kulum yine bana yöneldi” diye, o kişiyede teselli veren umut veren güzel bakış açıları vardır, öyle de olsa bir başlamaklâzım. Ama kişi bu konuları böyle bir bilinçle inceleyip farklı bir şeyetalib oluyorsa, artık orda “yapmayacağım” demez. Çünkü “yapmayacağım”diyen, “ben varım” iddiasındaki sanal yapıdır. Bu, gerçek yaratılan “ben yapmayacağım”diyemez. Bu ancak; bağışla ya Rabbi. Bana <strong>sen</strong>in yoluna sabitkılınacak işler yaptır. Bana öyle bir rol ver ki, <strong>sen</strong>in yoluna talib olayım, sabitolayım ve <strong>sen</strong> razı ol. Beni cehenneminden kurtaracak bir rol ver. Ama onedir, ben onu bilmem, ben onu bilmem.; Ben ihdinas sıratal müstakiym”diyorum. Kendisi öyle öğretmiş, “böyle de” diyor. Bu yüzden; salât ikameederken Fatiha’da heyecanlanmak orayı çok önemsemek lâzım!Daha önceki toplantılarımızda arkadaşlarımızla şöyle bir tavsiyeyi paylaşmıştık:Günlük yaşantı içerisinde bir hal oldu, bir şey yaptınız ama onuyapmasanız iyi olurdu, bir şey düşündünüz düşünme<strong>sen</strong>iz iyi olurdu! Oralarınpeşine o hale girerek hemen iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, ihdinassıratal müstakiym, sırat elleziyne en’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhimve leddaalliyn deyip, böyle dua edilebilir. Günlük yaşantı içerisinde yapılabildiğincebu duanın yapılması çok önemlidir. Tüm tövbeleri, bütün hepsini


110Yılmaz DÜNDARiçerir, üstelik de Allah’ın öğrettiği şekilde. “İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn,ihdinas sıratal müstakiym…” den başlayıp bunu bir dua olarak yapmaksizi ne yapar, bir örnekle açıklamaya çalışalım. Öyle bir antrenman ki bu;namaza geldiğiniz zaman nereye geldiğinizi biliyorsunuz; iyyake na’buduve iyyake nestaiyn’e geldiniz! Zaten gün içerisinde hep, hep onunla meşgulsünüz.Ne gibi biliyor musunuz? Bankamatik kartı kullanımı gibi; şöyletakacağım, şöyle şifre gireceğim, basacağım para çıkacak. İşte namazdayani salâtta iyyake na’budu ve iyyake nestaiyn derken matiktesiniz. Taktınız,“iyyake na’budu ve iyyake nestaiyn”e parmak izlerinizi verip duruşunuzugösterdiniz. Hemen yazar; bağışlanmanızı çekiniz! Siz de menüden ihdinassıratal müstakiym’i istediniz, aldınız. Bir nevi artık toplama, alma yeri. Bukadar önemli! Düşünceme göre bir insanın hayatta bundan daha önemli veöncelikli bir işi yok. Bunu tehir ettirtecek hiçbir işi yok, aslında doğrusu bu!Bundan daha önemli bir işi yok!-Cehennem rahmettir deniyor; o, poşeti cehennemde yakmak mı?Rahmet olmayan bir şey yok ki! Şimdi biz bütün bu söylediklerimizi insangözü ile anlatarak söylüyoruz, yani kesret hali ile anlatıyoruz ya! Eğertevhid haliyle yorumlayacak olsak, bu poşeti başka yorumlarız, cehennemibaşka yorumlarız, hepsi farklı olur. Ama gerek bu dünyada gerekse gerçekcehennem halindeki cehennemin fonksiyonuna “B” takdimiyle yaklaştığında“<strong>sen</strong>in için rahmet” olduğunu görürsün. Niçin? Sonu cennet olduğu için!Bu dünyada veya orada o halleri yaşamanın sonu cennet olduğu için onurahmet olarak görürsün. Rahmet bir de şöyledir. Bütün yaratılanlara “arşı istivaeden Rahman olan Allah” bakışıyla baktığında; Rahman isminden kaynaklanmayanve Rahîmden çıkmayan bir şey yok ki! Öyle baktığın zamanda farklı gözükür. Biz “Allah merhamet sahibidir” derken Allah’ın merhametineve rahmetine bazen çok duygusal yaklaşarak bakarız, bizim birbirimizeduyduğumuz merhamet gibi bir merhamet var gibi bakarız. Oysa oradakirahmetin merhametin işleyiş tarzı farklıdır; o merhamet sünnetullah içerisindekiprosedürlerin ismidir aslında. Bir duygusal davranıştan ziyade birprosedürün ismidir merhamet.-Hocam, Veda Hutbesinde Efendimizin şahid ol ya Rab demesindeki hikmetnedir? Allah zaten her şeye şahittir “şahid ol ya Rab” demekle neye vurguyapılıyor? Bir de “Rahman arşa istiva etti” ayetinde ne anlamamız gerekir?Arşı, Vahhabilerin veya bazı yorumlayanların kastettiği gibi yorumlamakdoğru olmaz. Belki o an o mantıkla bakınca doğru gibi gelebilir, ama o bakışı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 111başka yerlere monte edince doğru olmuyor! Arş dendiği zaman; “gökyüzüve gökyüzünün üstünde bir arş var ve eğer Rahman da orayı istiva etti, orayıkapladı” gibi düşünürsek çok küçük bir Allah’a inanıyor oluruz. YalnızcaSamanyolu Galaksisi’ne baktığın zaman bile “<strong>sen</strong>in” gökyüzü dediğinin hesabıolmaz, Samanyolu galaksisinde? O gökyüzünün üstünü <strong>sen</strong>in Allah’ınkaplamışsa küçük bir şeye inanıyor olursun, fiziksel olarak bakınca da. Birde tüm uzayı düşündüğünde o bakış çok daha manasız bir hale gelir. Öyleyse,“arş” denilen şeyin öyle bir şey olmadığını bir kere iyi kavramak, görmeklâzım! Her şeyin Arş’ı var! Her yapının kendine ait Arş dediğimiz bir kısmıvar. Senin düşünce sisteminin de bir Arşı var. Aynı şey <strong>sen</strong>de de var, <strong>sen</strong>dede Arş’ın üstünü aynı şey kaplamıştır. Çünkü Arş; Allah’ın Rahmaniyeti ileRububiyeti (Rahman ismi ile Rab isminin) arasındaki “soyut” sınırın ismidir.Soyut bir sınırdır o! Rahman ismi ile Rab isminin yani Rahmaniyet mertebesiile Rububiyet mertebesi arası! Rahmaniyet mertebesine “Rahman”diye sesleniriz, Rububiyet mertebesine de “Rab” diye sesleniriz. İşte bu ikimertebenin arasındaki soyut bir sınırdır Arş; daha doğrusu bir kavramdır o!Rububiyet mertebesinden sonra fiil âlemi var, bizzat vücut bulmuş yapılarvar! Ama, vücut bulmuş bir yapının Rububiyet ve Rahmaniyet mertebesininüstünde birçok alternatifi var. Rahmaniyet, Arş ve Rububiyet süreçlerisonunda bu alternatiflerden birisi vücut buluyor. Bu nedenle bazıevliyaullahın yazılarında şuna rastlanır; eğer duanız bir olay, alternatiflerarasındayken ki haline rastlarsa tesiri farklı olur, fiil haline gelmişse tesirfarklı olur. Duanın manalar arasındaki bir noktaya, henüz vücut bulmamışalternatifler halindeki bir noktaya ulaşması farklı bir sonuca yol açar. Amaduana konu olan şey vücut bulsa ve <strong>sen</strong> de dua ediyorsan o zaman duanfarklı tesir eder.Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Eline bir kâğıt versek “10 çeşityarış otomobili düşün” desek. Kafanda 10 çeşit araba düşündün. Şimdibunlardan birisini çizeceksin desek. Ama çizeceğin araç için bir şart koysak“bakıldığı zaman insana cazip gelen, sevgiyi hatırlatan, hoş gözüken biraraç olsun” diye bir tarif yapsak, ne yaparsın? Zihnindeki 10 araç çeşidindenbir tanesini seçer çizersin. Senin zihnindekiler bir nevi mana âlemi! Sonra<strong>sen</strong> onları bizim tarifimize göre bir süzgeçten geçirdin. Biz oraya sevgiyi hatırlatangüzel bir mana koyduk; yani Rahman süzgecinden geçirdin. Sonraona şekil verdin; bu da Rububiyet mertebesi. Şekil veren Rab’tır, Rububiyetmertebesi şekillendirir, onun montajını yapar. Yani Rububiyet mertebesi


112Yılmaz DÜNDARmontaj fabrikası gibidir, ne lâzımsa onları alır monte eder ve sonra onunnasıl çalışacağını, prospektüsünü ona programlar. Bu yüzden ona Rab deriz.Çünkü öğretiyor. Rab; öğretmen; öğreten, yaptıran, tarif edendir. Ya Rabbi;Rabbim. Mürebbiye öğreten kişidir. Rab da öyledir. Manalardan hangisi vücutbulacaksa, hangisinin vücud bulması dilenmişse onun montajını yapar.Neye göre? Rab şemsiyesi altındaki Esma’ül Hüsna imkânlarına göre montajınıyapar. Ve ondan nasıl bir kulluk istenmişse ona onun prospektüsünüyüklemiş öğretmiş olur; nasıl davranacağını, ne yapacağını programlar!Aynısını <strong>sen</strong> de yaparsın. Aynısını demeyelim benzerini, oradan gelen birözelliğin benzerini. “10 tane araba” düşündün. Tarif ettik ve bir tanesini çizdedik. O tarifi süzgeçten geçirip birini seçtin. Şimdi montaj yapıyorsun; çiziyorsun.Çizdin; o vücut buldu. Gördün mü, <strong>sen</strong>de de bir Arş oldu. Sende deo Arş’ın üstünü kaplayan bir mana var. Eğer <strong>sen</strong>in Arş’ının üstünü Celâl ismikaplamış olursa fiillerinin çıkışında o görülür. Mesela birisi sana seslendiğizaman döner sert bakarsın! Bak fiil bulurken, fiil haline gelirken nasıl çıktı?Allah’ın Arşı’nın üstünü gazap kaplamış olsaydı, alternatiflerden hep azaplıfiiller ortaya çıkacaktı. Ama rahmetinin merhametinin gazabını geçtiğinibuyurduğu için, o yüzdendir ki dışarıya çıkan fiiller merhamet fiilleridir.Ama bu merhamet duygusal bir bakış merhameti değil! O merhamettir kihücrelerin bir arada durur o merhamet yüzünden vücut bulur. O merhamettendirki, örneğin, <strong>sen</strong> Allah’ın <strong>sen</strong>i ne kadar sevdiğini bilmezsin.Seni ne kadar sevdiğini bilmiş olsan hücrelerin dayanmaz, dayanamaz ona!Yine bir örnekle bakalım. Bir kız arkadaşından çok hoşlandın, günlerce onudüşündün, “keşke beni sevse, keşke beni sevse” deyip duruyorsun. Sonrakarşılaştınız, sana “<strong>sen</strong>i sevdiğini” söyledi. Hücrelerin ne olur bir anda? Darmadağınolur, gözünden mutluluktan yaş akar; bir sevgi duydun diye! Senisevdiğini hissettin ya! Allah <strong>sen</strong>i nasıl sevdiğini sana belli etse dayanamazsın...Onun hissettirtmemesi bile bir merhamet! Fark ediyor musun? SanaO’nu arama imkânı tanıması bir merhamet! Farklı bir şey oradaki merhamet,oradaki bir kanun!- O arabayı hayal etmiş hal Rahman isminin manası değil mi?O Vahid! Rahman isminin üstündekiler manalar. Biz de kavramak için,mana âlemi, fiil âlemi denen âlemleri kolay anlayabilmek için bir benzetmeyapıyoruz. Anlamayı kolaylaştırmak için yöntemimiz var. Diyoruz ki birkişi “Allah bir işi nasıl yapıyor, nasıl yaptı?” diye merak ettiğinde, “acaba onuben nasıl yapıyorum” dese, kendi yapışında onun çok küçük bir modelini,eserini yakalamış olur. Çünkü cüz küllün aynasıdır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 113Aynayı iki şekilde düşünebiliriz: Birisi; cüzde ne varsa külle aittir, cüzdene varsa hepsi külle aittir ve cüz aynı zamanda küllün aynasıdır; yani orada/cüzde dilediği şeyi seyrediyor. Küll o aynada seyrediyor. Kendine ait dileğiseyrediyor.-Verdiğiniz örnekteki arabanın oluşmasını Rahîm isminde ortaya çıkıyorgibi, onun oluşmuş halini de Rububiyet gibi düşünmüşüz?Rahîm ismini, insanda da Rahim olduğundan, insanda benzeterek anlatmakçok kolay değil. O yüzden Rahîm ismini evren için, evrenle ilgiliolduğunda anlatmak biraz daha kolaylaşır. Ama insanda anlatmak insanbeyninde kolay değil. Neden? Çünkü insanlarda Rahîm’e sahip bir varlıkvar; bayanlar Rahîm özelliğine sahipler. Rahîm isminin nasıl bir kanun olduğunuorada incelediğiniz zaman üreten, doğuran, ortaya çıkarandır. Ozaman “Rahman ve Rahîm” dediğimizde Allah’ın Rahîm isminin nasıl birfabrika, bir üretim yeri olduğunu görürsünüz. Rahîm ismi; evrende ortayaçıkarandır! Ama Rahîm isminde de o kadar mana içre mana var ki… Rahîmismi o öyle farklı bir şey ki aslında. Örneğin, Rahman isminin çok adalettaşıyan bir isim olduğu söylenir, Rahman isminde adalet var. Nedir adalet?Hak ettiğinin verilmesidir. Ama Rahîm isminde adaletin olmadığı, Rahîmisminin tamamen nimet olduğu söylenir. Bu manadan yararlanarak bakıldığındaRahîm isminin başka manaları da açığa çıkar. Mesela inananlarlailgili! İnananlara, iman nuru taşıyanlara Rahîm isminin ulaşması tamamenbir ikramdır. İnanana “<strong>sen</strong> yaptıklarınla şunu aldın, bu <strong>sen</strong>in hakkın” şeklindedeğil, tamamen lütuf, nimet, hediye olan bir haldir ve Allah’ın iman nurutaşıyana çok ikramlarda bulunması da Rahîm ismi kapsamındadır. Peki,iman nuru taşımayanlar? Onlar da Rahman isminden yararlanır, yani zulümgörmez. Şöyle zulüm görmez: Ne hak etmişse odur; hakkıdır, var olanınhakkıdır. Ama iman nuru taşıyıp o yolda gayret edene davranış farklıdır veonda da Rahman ve Rahim isimlerinin yorumları vardır. Ama bilinmelidirki, Sünnetullah içerisinde (evrenin varoluşu içerisinde) Rahman ve Rahîmisimleri yerçekimi kanunu gibi “bir kanun olarak” karşımıza çıkar.Bu kanunlar bazen o kadar kuvvetli ortaya çıkmıştır ki insanlar fark ettiklerikanunları <strong>tanrı</strong>laştırmışlardır! Hatta eğer <strong>tanrı</strong>lara inanılan eski dönemlerde“yerçekimi” iyi bilinseydi belki de insanlar yerçekimini de bir <strong>tanrı</strong>kabul edeceklerdi, bir ihtimal! Eski Yunan <strong>tanrı</strong>larına bir bakın, Esma’ül Hüsnaesintilerini görürüsünüz. Evrende fark ettikleri güçleri <strong>tanrı</strong>laştırmışlar!Vedûd ismini fark etmiş Venüs demiş, çeşitli tabii olayları fırtınaları, fark et-


114Yılmaz DÜNDARtikleri Sünnetullah kanunlarını <strong>tanrı</strong>laştırıp sembolleştirmişler. Onların birerEsma’ül Hüsna kanunu olduğunu anlayamamışlar! Aynı şey şimdi de yokmu? Bir kişi gözlem yaparak, laboratuara girerek veya bilim dünyasında biralanda bir gayretle çalışır bir şey bulur. Ne bulmuşsa, o bulduğu şey aslındabir Esma’ül Hüsna tezahürüdür. Esma’ül Hüsna sisteminde bu çok önemlidir.O bulduğu şeyle ya “bir Esma’ül Hüsna’yı” fark edecek veya o bulduğunoktaya bir <strong>tanrı</strong> ismi verecektir! Baktığınız zaman öyle göreceksiniz! Hiçbirisim veremese “tesadüf” diyecektir! Bu “tesadüf yaklaşımı” artık günümüzdeçok fazla kullanılmıyor, ama bizim lise dönemlerimizde çok yaygınbir materyalist felsefeydi. Evrenin “tesadüfen” meydana gelmiş olduğu tezimateryalistler tarafından kuvvetle savunulurdu. Biz de o zaman veli zatlarınverdikleri örnekleri verip onlarla tartışırdık. Bizim lise dönemlerimizdeçok tartışırdık. Yanlış yapardık, boş işti ama tabi o zaman bilmiyorduk. Biz“Allah var” anlatırdık, onlar “Allah yok” anlatırdı, bayağı tartışırdık. Amanormal arkadaşlarla, bir kavga falan değil. Saatlerce günlerce, gruplar olurbunu tartışırdık. Yanlış! Bu çok yanlış bir şey! Bir hadis okumuştuk; “kimilmi ünlü olmak için, birilerine galebe çalmak için, para kazanmak için,şöhret için yaparsa; ilmi böyle şeyler için öğrenirse o ateştedir” diye.Niye? Çünkü bu amaçla yapılan ilim “B” yapıya geçen bir poşettir. Aslındailim ne için öğrenilir? Allah’ı tanımak için! Allah’ı tanıyabilmek ve o irtibatıkurabilmek için öğrenilirse <strong>sen</strong>i cennete götürür. Aksi halde; ateştedir. Niye?O ilim <strong>sen</strong>in “A” takdimini, sanal varlığını, bu poşeti o kadar kuvvetlendirirki, kendiliğinden cehennem olur. Çünkü bunun yeri orası! Poşetleri ne yapıyorsunuz?Çöpe atıyorsunuz, yeri orası! İçindeki malzemeyi alıyorsun, poşetiçöpe atıyorsun, yeri orası çünkü! Sünnete baktığınız zaman da, “Allah” konusuonlarla yarış yapılarak tartışılacak bir konu değil! İnananlar aralarındabunları konuşarak imanlarını kuvvetlendirebilirler. Ancak “Allah var, Allahyok” tartışması sünnete baktığınız zaman yok! Efendimiz sallallahu aleyhivesellem, gidip de kimseye Allah’ın varlığını ispatlamamış, kimseyle böylebir tartışmaya girmemiş. Sadece “La ilahe illallah” demiş, “evet, kabul ettik”diyenler gelip onunla beraber olmuşlar, diğerleri çekmiş gitmiş!“La ilahe İllallah” deyince aklıma BEN konusu geliyor. Oraya hafif bir girişyapalım sonra onu detaylandırırız. Allah’ın yarattığını kabul ettiğimiz yapıda “BEN” der, ona sahip çıkan bu poşet yapı da “BEN” der. Bu yapıların ikiside “BEN” der. Ona sahip çıkan bu yapı “BEN” derken “ben ilahım” diyor!Peki, diğeri “BEN” derken neyi kastediyor? O ben ilahım demiyor! O “BEN”derken; Amentü billâhi diyor. Amentü billâhi ne demektir, bu aşamada onu


116Yılmaz DÜNDAR- Günlük hayatta ne kadar “A”sız yaşayabilirsek, beynimizde de yeni hatlaro şekilde oluşuyor, değil mi?Kesinlikle. İkisi birbiriyle ilişkili: Beyinde açıldıkça siz öyle yaşarsınız, sizöyle yaşadıkça beyinde açılım sabitleşir, refleks halini alır.-O zaman beyni “doğru” mu çalıştırmış oluyoruz?“Hakikatine uygun” diyelim. Öyle yaşadığında ona zulmetmemiş oluyorsun.Diğeri nefse zulüm işte!İyyake na’budu ve iyyake nestaiyn’de üç duruş biçimi var demiştik,onu kısaca tekrar edelim. “İyyake na’budu ve iyyake nestaiyn”de üç ana duruşvar, üç ana duruş! Çoğaltabiliriz, ama üç ana kolon var orada, üç duruşsembolü var! Neye göre üç duruş? Orayı yerine kolay oturtabilmek için hepİnsan Suresi 30. ayeti tekrar ediyoruz. Bunun tekrarı ve çok konuşulmasıçok önemli! Çünkü bu bir yaşam biçimi! Bu konuda mutlaka ikilemlerdenkurtulmuş ve artık öyle yaşıyor olması, kişi için çok elzem, çok önemli birşey! İnsan Suresi 30. Ayetin (ve ma teşaune illa en yeşeallahu) mealindeKur’anı Kerim’in Türkçe meallerinde; dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe yazar.Çok dikkat edin, ayetin esas manası bu değildir. Bu mana, biraz sonrasöyleyeceğim “üç ana duruş” biçiminin ikincisidir. Ama konuştuğunuz zaman,tartıştığınız zaman görürsünüz ki insanlar bu manaya bile ulaşamazlar,maalesef. Bu manayı yakalamakta bile zorlanırlar. Siz dileyemezsiniz Allahdilemedikçe, siz isteyemezsiniz Allah istemedikçe; böyle bir mana yazılmış.Bunu merak ettim, bazı önemli kişilerin tefsirine de baktım; sonuna doğrulâfı yuvarlayıp es geçmişler. Yazamıyor! Tefsirde orayı yorumlarken yorumunubile yazamıyor. Neden yazamıyor? Çok enteresan, tespitim şu: ÇünküAllah’ın söylediği onun gerçek inandığına uymuyor! Allah’ın orada söylediğionun inandığına uymuyor, bu yüzden de coşkuyla ve şevkle yazamıyor, tersdüşüyor onun bildiğine. Veya “bana ne derler?” diye yazmaktan korkuyor.Belki de Mehmet Akif Ersoy rahmetli onun için bıraktı. Kur’an-ı Kerim mealineçalışırken “ben bunu yapamam” diyor, kaldırıyor, bırakıyor. Yapmaya,yazmaya korkuyor. Belki bu nedenle korktu, bıraktı, “olmuyor” dedi!Şimdi üç ana kolondan birinci kolona gelelim bu ortaya çıkacak. Bumeale şöyle kabul edip yaklaşanlar var: Benim bir aklım var. Allah insanlarıinanıp inanmamakta hür bırakmış! [Hürriyeti, hürriyetin ne olduğunu kavrayamıyor,hürriyeti anlatacak; Allah’ın hür bıraktığını söylüyor. İnsanlarıhür bırakmış, inanıp inanmamakta bile! Böyle sandığı için diyor ki:] Benim


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 117aklım var, Allah bana akıl verdi. İslamiyet akıl dinidir. Aklım, bir iradem vegücüm var. Düşünebilen yapabilen, bir iradem var ve bunu iyi kullanayımdiye de Allah iyiyi ve kötüyü göstermiş! Bakın bunları kim söylüyor? Esasyapıya sahip çıkıp, “ben varım” diyen sanal zan yapısı! Bu sanal zan vehminzulmetidir! Bu yüzden, Allahümme ahricniy min zulümatil vehmive ekrimniy binuril fehmi diyor, ondan kurtulmak için dua ediyoruz. Allahuveliyyullezine amenü yuhricühüm minez zulumati ilen nur; Allahiman edenlerin velisidir. Onları zulmetin karanlığından, vehmin karanlığındanalır Nur’a çıkarır. Dolayısıyla Efendimizin (Allahümme ahricniy minzulümatil vehmi…) duası buna yöneliktir. Yaratılana, gerçek yapıya sahipçıkan bu vehim, vehim sisteminin zulmetidir, vehim sisteminin suiistimalidir,vehim sisteminin tehlikeli yanıdır. İşte bu duayla Efendimiz öğretiyor:Allahım beni, o vehim sisteminin tehlikeli yanından vehim sistemini suiistimaletmekten koru ve kurtar. Bana indinden öyle bir anlayış ver, bana öyle birNur ulaştır, ben onunla bu gerçeği fark edeyim.İşte bu yapı; vehim sistemini suiistimal etmiş ve bu suiistimal sonundada <strong>tanrı</strong>lığını ilân etmiş ama farkında olmayan bu yapı diyor ki; benim müstakilbir aklım ve iradem var. İrademle iyileri yaparım, kötüleri yapmam.Böylece, iyileri yaparak cennete giderim, kötüleri yapan da sonucuna katlanır.Allah onlara cehennemi lâyık görmüştür der. Böyle inananlara rastladınızmı? Evet. Peki, böyle inanan birisi bu ayeti nasıl yorumlasın? Böyle inananbir Profesör Kur’an meali yazıyor, bu ayeti nasıl yorumlasın, nasıl tefsiretsin? “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” ayeti ona uymaz! Şimdi buyapının Fatiha’da iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn derken bir duruşuvar. Sahip çıkan, vehmi suiistimal eden bu yapı iyyake na’budu ve iyyakenestaıyn derken duruşu şu: Ey Allah’ım, ben yalnız <strong>sen</strong>den isterim. Bak,kimseden istemiyorum. Karar verdim esas istenecek <strong>sen</strong>sin. Seni seçtim,<strong>sen</strong>den istiyorum. Korkulacak başka şeyler olmasına rağmen karar verdimyalnız <strong>sen</strong>den korkuyorum. Yine karar verdim yalnızca sana ibadet ediyorumdiyor. Kendi karar verdi onlara! Ve bir de yalnız <strong>sen</strong>den istiyorum diyor.“İhdinas sıratal müstakiym” buyurmuşsun, onu da okuyor istiyorum. İşte oyapının iyyake na’budu ve iyyake nestaiyn’de duruşu budur.Biz belli bir pozisyonun üç halini söylüyoruz. Aslında bu anlattığımızbilinçten önce de bir duruş var namazda. O ne? O evrak memurluğu! Fatihaevrakı bitti, şimdi sıra zammi sure evrakında; evrak memuru! Fatihaevrakı tamam, şimdi zammı sure evrakını getir! O da tamam, şimdi sıra


118Yılmaz DÜNDARsalâvatlarda. Biz burada o duruşu hiç saymıyoruz, onları hiç saymıyoruz! Üçana duruşta, kolonda hiç değilse bir bilinç var. İlk anlattığımız öyle bir bilinçki, İnsan Suresi 30. ayete hiç yaklaşmıyor! Allah’ın koyduğu “dileyemezsinizAllah dilemedikçe” kurala, kanuna yaklaşmıyor bile! Niye? Çünkü <strong>tanrı</strong>! Veremez!“Benim!” der. Onu terk edeceksin! Ama o başka şeyleri terk ediyor.Oyuncaklarını terk ediyor! Esas neyi terk edeceksin? Esas terk etmen gerekenbu sanal sahip çıkan; poşet! Vereceksin ama esas neyi vereceksin? İştebu poşeti vereceksin, onu vereceksin! Ama bu oyuncaklarını veriyor. Oysa<strong>tanrı</strong> duruyor. Dağıtan? Tanrı! Vermen gereken, terk etmen gereken o!! Amabu <strong>tanrı</strong>, “A” yapı; “aklımı vermem, irademi vermem” diyor, bir türlü. Allah’averemiyor onu, o benim diyor. İşte ilk yapı, ilk kolon bu!Bir yapı da var ki “Allah ötede beride uzakta değil içimizdeymiş meğer”deyip Onu içine hapseden yapı. Onu içine hapsetti, Esma’ül Hüsna kompozisyonuolan kendi yapısını da içine hapsetti, kendini de çaresiz ilân etti;“bizim elimizde hiçbir şey yokmuş, biz ne istesek boş!” diyor. Bakın ne kadaryanlış! “Biz ne istesek” diyen kim? Gene bu <strong>tanrı</strong>, ama zavallı! Tanrılığınınzavallılığını ilân etmiş. Diğeri “benim gücüm var, müstakilim” diyen <strong>tanrı</strong>,bu çaresiz <strong>tanrı</strong>, <strong>tanrı</strong> zavallılaşmış burada. Nihayet diyor ki; ben dileyememAllah diler, o diledikten sonra ben dilerim. İzni ona verdim; o diler sonra bendilerim. Bu da bir iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn duruşu! “Ben çaresiz zavallıyım,ben dileyemem Allahım, bunu fark ettim, çok diledim olmadı. Buda çaresiz duruş! Aslında iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn duruşu çaresizbir duruş değildir, ama buradaki idrak böyle! Bu yanlış. Bu da yanlış ama budiğerinden ileri! Çünkü diğerindeki ambalaj çok kuvvetli, içi gözükmüyor.Ama bu poşet hiç değilse şeffaf; içindeki kumanda gözüküyor.Şimdi gelelim üçüncü hale; ve ma teşaune illa en yaşaAllahu; dileyenYOK illa Allah anlayışına. Özetleyerek gelelim. Birinci sütun, birinciduruş biçimi; ben ilahım, bana ait özellikler var, gücüm var, ben yaparımdiyen duruş; ilahlığını ilân etmiş duruş. İkincisi zavallı ilah! Güçleri yok,bu yüzden çaresiz. Boynunu bükmüş Allah’a teslim olmuş; Allah’a teslimolan ilah duruşu! Allah’a teslim olması gereken yapı Allah’ın yarattığı yapı!Kur’anı Kerim’de Allah’ın “siz” dediği zaman hitap ettiği yapı bu. Bu sanalsahip çıkan yapı değil; bunlar tamamen sistem dışı. “Siz” diye hitap ettiğiyapı, “teslim ol” dediği yapı, Allah’ın kendi yarattığı yapı! Dikkat eder<strong>sen</strong>iz,hem birinci hem de ikinci yapıda tamamen bir ikilik var, ikili bir sistem var.Ama üçüncü duruş farklı; orada dileyen yok; “La ilahe” duruşu! La ilaheillallah; Ma teşaune illallah, Ma tevfikî illa Billah, bakın hepsi aynı şablon!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 119“Ma tevfiki illa Billahi” ayeti açıklanırken de “başaran ben değilim Allah başarttırıyor!Allah diliyor ben başarıyorum” gibi ikilik içeren manalar verirlermealde. Halbuki ma tevfiki illa Billah; başaran yok, illa Allah demektir.Bu gerçeği insan günlük yaşantısında bunu bilene söyler, ama bilmeyeneiçinden söyler, yani öyle bir davranış biçimiyle yapar! Size gelip “bu işi çokiyi başardın” derler, o da onlara “teşekkür ederim” der. Sistem öyle çünkü!Ama içinden ma tevfiki illa billahi der; ma tevfiki (başaran yok) İlla Billah’ıyaşar! Bu duruşun da iyyake na’budu ve iyyake nestaiyn’i vardır işte!Şimdi burada duruyorsunuz. İnsan Suresi 30. ayete bu üçüncü bakış açısıyla;dileyen YOK, illa ALLAH manasıyla baktığınızda nasıl iyyake na’buduve iyyake nestaıyn denir? Hem “dileyen YOK, illa ALLAH” hem de yalnız <strong>sen</strong>dendiliyorum” diyorsun. Dileyen yoksa, <strong>sen</strong> “ben yalnız <strong>sen</strong>den diliyorum”diye bir dilekte bir talepte nasıl bulunuyorsun? “Yalnız <strong>sen</strong>den diliyorum”demek bile bir talep değil mi? Allahım ben yalnız <strong>sen</strong>den diliyorum! Bak, birdilekte bulunuyorsun, <strong>sen</strong>den diliyorum diyorsun. Ama burda (ma teşauneilla en yeşaallahu) dileyen yok. Dileyen yoksa <strong>sen</strong> nasıl ben <strong>sen</strong>den diliyorumdiyorsun? Onu diyen bir yapı var ya, işte o yapı YOK! O yapı vehminzulmeti, vehmin suiistimal edilmesi. İşte o zaman diyorsun ki dileyen YOKilla ALLAH. İşte bu bilinçle; ihdinas sıratal müstakiym diyorsun. Öyle birrol ver ki Allahım, ben bu var olan halimi (şu anda <strong>sen</strong>i tanımaya çalışanhalimi) de yok edeyim. Bana O’nun Vahidiyetini Ehadiyetini yaşat. Öyle birrol ver ki, ben o rolü yaparken yürüdüğüm asfalt oraya gitsin; ihdinas sıratalmüstakiym! Nasıl isteyeceğimizi bize kendisi öğretiyor, ne güzel değil mi?Böyle ana üç duruş biçimi var. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu bir nevi kader bakışaçılarına göre salât ikamesidir! Kadere nasıl bakıyorsan öyle, salât ikamesiöyle olur!Bu tefekkürler sırasında kişi “amentü billâhi” dediği hakikat olan haldekiBEN’deyken “Allahım BEN <strong>sen</strong>sin” diyebilir, bir de “<strong>sen</strong> BENsin“ diyebilir,onda böyle düşünce açılımları olur. Hallacı Mansur’un bir anda “Ene’l Hakk”demesi gibi. Kişinin “<strong>sen</strong> BENsin” demesi farklıdır, “BEN <strong>sen</strong>sin” demesifarklıdır aslında. “BEN <strong>sen</strong>sin” demesi kişiyi tehlikeye götürür. “SEN bensin”demesi ise bir bakış açısıdır, bir yorumdur, hatta Allah’la sohbeti arasındabir tarzdır. Ama diğeri bir iddiadır; “BEN <strong>sen</strong>sin” demek “BEN Allah’ım” demektirve yanlıştır. Bir kişinin sistemi anlatırken “ben Allah’ım veya ben Allahmıyım?” demesi yanlıştır. Ama “<strong>sen</strong> bensin” diye düşünmesi, kendisininyok olacağını, aslında varlığının bir nevi hayal olduğunu itiraf halidir.


120Yılmaz DÜNDAR-Kur’an meali okurken Allah yapıp işleyenlerin en hayrlısıdır gibi şeylergeçiyor. Nasıl oluyor, başka isteyen ve yapan mı var ki?Çok haklısınız. Aynı şey “merhamet” kelimesinin meallerinde de; Allahmerhamet edenlerin en merhametlisidir gibi geçer. Ben oraları okurken“en hayrlısıdır, merhamet edenlerin en merhametlisidir” diye okumam da“gerçek merhamet edendir” gibi bir manayla bakarım. Söylediğiniz doğru.Sanki, başka merhamet edenler de var, ama onun merhameti daha büyük,en büyük gibi bakılırsa olmaz! Yani “Allahım en büyük <strong>sen</strong>sin” der gibi birbakış açısı doğru değil! Tercüme hatası diyelim, ama tercüme hatası dediğimizzaman da akla şöyle bir şey gelir: Acaba Arap olan, Arapça bilen, Arapdoğmuş o ortamda yetişmiş birisi okuduğu zaman onu nasıl anlıyor? Onunanladığından farklıysa buna “tercüme hatası” denilebilir. Halbuki bu manahatası! Çünkü onu Arapça okuyan da belki şimdi orada yazıldığı gibi anlıyor.O bir mana hatası! Manayı; yani Tevhid’i kavrayamamaktan kaynaklananbir bakış açısı. Tevhid’i kavramış birisi “hayır böyle olamaz” der! Ki bakındaha okurken öyle diyorsunuz Neden? Tevhid anlayışınıza uymuyor! Doğrusubu! Bir de yazacak olsanız daha farklı yazarsınız. Onu yazan Tevhid’ikavrayamadığından öyle yazıyor. Bu kavrayamayışın ipuçlarını başka ayetlerdede görürsünüz. Bakış açınız doğru ve haklısınız. Oralara geldiğiniz zaman“Tevhid’e uygun manalarla” bakın onlara.-“İhdinas sıratal müstakiym” diyoruz ya, herkesin her canlının sıratımüstakim’i farklı mı?Şöyle düşünürsek mutlaka farklıdır: Farklı olan hakikat değil! Hakikateulaşma yolu! Bu manada bakarsak, o yollar mutlaka farklıdır. Onu “her nefskadar, hatta her nefes kadar yol vardır” şeklinde yorumlayanlar, böylesöyleyenler var.-Bu insan dışındaki canlılar için de söz konusu mu?İnsan dışındaki canlılar da kendi Sünnetullah’larına tabiler. Onlar oSünnetullah’a tabi oldukları için bir sistem içerisinde bir göreve doğru gidiyorlar.Ama insandaki Sünnetullah farklı, insanın tabi olduğu farklı. Oradafarklı bir şey, farklı bir seyir hali var. Onun dönüşü, dönüşümü farklı!Şimdi biraz iman konusuna girmiş olalım ve “neye iman ettiğimizi” akılve ilimle çok birleştirmek lâzım diyelim. İman konusunu akıl ve ilimle birleştirmeklâzım. İmanımızı kuvvetlendirmek için “neye iman ettiğimizi” de iyibilmek lâzım, iman o zaman kuvvetlenir. Aksi halde imanı kuvvetlendirme-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 121ye çalışmak, bir nevi insanın kendi kendisini gaza getirmesi gibi bir şey olur.“Neye” olduğunu bilmiyor ama imanını kuvvetlendirmek için kendi kendinigaza getiriyor. Sonra o azalıyor, tekrar kendini gaza getiriyor. Bu faydalı mıdır?Doğru yolda olduğu için gaza getirmesi faydalıdır, bu yolda ilerlemişolur. Ama istikrar olmaz! Bu yüzden yorulur, bazen hızlı koşmaktan bazendurmaktan yorulur. Ama neye iman ettiğini, ilim ve akılla birleştirerek ortayakoymaya yakalamaya çalışırsa, iman ettiği şey onda yavaş yavaş sabitleşir,tereddütsüz, sabit ve hayatının öncelikleri haline gelir. Bu olmadığı içindir kiiman ettiğimiz şey “hayatımızın önceliği” olmuyor! Niye? Lüks gibi kalıyor,başka şeyler daha öncelikli hale geliyor. Onun içindir ki bizde namaz öncelikliolamıyor! Ondan daha öncelikli bir şeyin olmadığını fark ettiğinizdegeri dönüşü yok! Geri dönüşü olmayan bir zamanda, bir noktada fark edeceğizonun ne kadar öncelikli olduğunu!İlk başlangıçta söylemiştik: “Neye iman edeceksin?” sorusuna cevap aramayabaşladığımızda karşımıza ilk çıkacak şey cehennem olmalıdır, cehennemeiman etmek olmalıdır! Cehenneme iman edip ondan korkmak! Oiman bize bir korku getirecek. O korkudur ki bazı şeyleri yapmamızda bizimotive edip diri ve canlı tutacak. Bunu neye benzetelim? Bakın şimdi doğuillerimizde nöbet tutanlar nasıl tutuyor? Bundan 40 yıl önceki gibi mi tutuyorlar?40 yıl önce kim bilir ne kadar rahattı? Ha doğuda nöbet tutmuş habatıda, fark etmiyordu. Ama şimdi, İzmir’de nöbet tutanla Hakkâri’de nöbettutan aynı duyguda mı? Hakkâri’de nöbet tutan daha uyanık! Neden? Çünkükorkuyor! Düşman gelebilir, saldırı olabilir diye bir korku var! İşte bunun gibi,cehennemle ilgili olan korkudur ki, sizi daima uyanık ve diri tutar. O korkuvarsa siz hayatınızın her noktasını, her anını cehennemle ilişkilendirirsiniz!Ayeti hatırlıyor musunuz? Rahman zikrini bırakanlara can yoldaşı bircin, bir şeytan veririz. O nihayet yaptıklarını doğru zanneder, kendinidoğru yolda sanar. Ne kadar korkunç ve tehlikeli bir şey bir kişinin yaptığınıdoğru sanması! Ne büyük bir felâket! Nasıl düzelteceksin, nasıl gayretedeceksin? Çünkü doğru sanıyorsun! Bu “doğru sanışı” yüzünden insanönceliklerinin ne olması gerektiğinin farkında değil! Cehenneme iman veondan korkmak!Onun için yatarken Korunma Duasının okunması, herhangi bir uyanmadabu tehlikeyi bilip korunma duasının okunması, gündüz korunma duasınınokunması! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; “sizdenönceki hiçbir ümmete Felak ve Nas sureleri gibi bir hediye verilmemiştir”.Kimseye verilmemiş bir şey, size veriliyor!


122Yılmaz DÜNDARYine kimseye verilmemiş bir hediye; namazdaki rükû bize verilmiş. Enteresan,şanslıyız yani! Elhamdülillah. O yüzden imana, iman konusuna yaşadığımızdünyanın, sistemin bilimsel argümanlarına dayalı bir hale getiripbakabilmemiz lâzım. Ki neye iman ettiğimizde şüphemiz olmasın, imandakuvvetli olalım. Çünkü iman ettiğimiz şey hayatımızın önceliklerini belirliyor!Ona göre yaşıyor, ona göre “benim önceliğim budur” diyoruz. O imanyüzünden kişi önceliklerden taviz vermemeyi öğreniyor. Ama nasıl tavizvermez, vermeyecek?Burada tamamlamak üzere bir tövbe ve dua yapalım. Duaya Hz.Âdem’den başlayıp Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme getirelim. Mantaliteolarak kabul edilmiş, övülmüş tövbeler var. Bunlardan Hz. Âdem aleyhisselamın tövbesi, Hz. Yunus aleyhis selamın tövbesi, Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin vefatını hissettikten sonra yaptığı tövbe ile bir kompozisyonyapalım. Sonra Yaradan’ın “şöyle söyleyin” dediği şekilde diyelim. Amaonu önce Türkçesiyle, sonra da orijinal şekliyle söyleyelim:Rabbimiz nefislerimize çok zulmettik, eğer <strong>sen</strong> bağışlamazsan, <strong>sen</strong> merhametetmez<strong>sen</strong> biz hüsrana uğrarız. Biliyoruz ki “illâ <strong>sen</strong>, var olan <strong>sen</strong>sin”ve <strong>sen</strong> sübhansın, her şeyden münezzehsin; tanıdığımız bildiğimiz her şeydenmünezzehsin; öyle değilsin. Ne biliyorsak, <strong>sen</strong> öyle değilsin. Biz o manalarınhepsini ifade etmek için “Sübhanallah” deriz, işte öyle. Ama biz nefsinezulmedenleriz. Seni “Sübhanallah” diyerek ve “takdir hüküm sana aittir”diyerek tesbih ediyoruz, Sen bizim tüm yanlışlarımızı ört, bizim ulaşmamızdönüşümüz de sanadır.Dileyen yok, illâ Allah duruşuyla biz salâtlarımızda “iyyake na’budu veiyyake nestaıyn” deriz. Senin orada belirttiğin doğru yolu <strong>sen</strong>den isteriz, bizioraya sabit kıl. En’amda bulundukların, ikramda bulundukların var ya, işteonların yolu. Bizi sapanlardan ve nankör olanlardan yapma.Rabbena zâlemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna, lenekünenneminel hasiriyn.La ilahe illa ente subhâneke, inniy küntü minez zalimin.Sübhanallahi ve Bihamdihi sübhanallahil aziym, estağfurullah ve etubü ileyh.İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, ihdinas sıratal müstakiym, sıratellezineen’amte aleyhim gayril mağdubi aleyhim ve leddaalliyn. Amin.El-FATİHA…


16 Zilkade 1428 / 24 Kasım 2007• La ilahe; <strong>tanrı</strong> yok; yani <strong>sen</strong> yoksun, illa Allah!• Peki, <strong>tanrı</strong> denilen ne?• Dünyanın gereği olarak <strong>tanrı</strong> ismi çeşitli isimlerle örtülü!• Kabir ne zaman cehennemden bir çukur olur?• Kişi yaşarken <strong>tanrı</strong>lığını fark etmezse vay haline!• Sahnedeki kimliği, rol kimliğini ve gerçek kimliği fark etmek• Cennetin kapısında yazanı okuyabilmek için…• “Tanrının alınmadığı yer”e nasıl girilir?• “Tanrı giremez illa Allah”ı yaşayan, ölmeden önce..• Cehennem hali ve cennet hali?• Hz. Ebu Bekr gördüğünü nasıl görüyor?• Hayat, yani sistem <strong>tanrı</strong>lığı örten cazibelerle dolu• Aslında şirki hafi nedir?• “B sırrı” diye bahsedilen mana• “Edeb ya HU” deyişindeki çok önemli Edeb nedir?• Gerçek “tekbir”in manası• Allah’tan merhamet isteyen dualar…• Efendimizin yanında durabilmek bir nur gerektiriyor• Dünyadayken kendisini gurbette hisseden kimdir?• Yapılacak tek dua• Hoşgörüden doğacak marazı engelleyecek şey• Kişideki <strong>tanrı</strong>nın, ilahın ana kriterleri• Salâttaki mirac, Efendimizin yaşadığı miracı yaşamak değil• “Amener rasulü” analizi• “Hasbiyallahu” teslimiyetini deli gibi dualaştırmak• En önemli “hak yeme” nedir?• “Bu bir rıza lokması, yutamazsın” demedim mi?• Öfkeli <strong>tanrı</strong>, meraklı <strong>tanrı</strong>, şikâyet eden <strong>tanrı</strong>…• Takdir bekleyen <strong>tanrı</strong>, bölücü <strong>tanrı</strong>, kandıran <strong>tanrı</strong>…• Sürekli “ben ne alabilirim” diyen <strong>tanrı</strong>• Kimin görünen misyonu evrensel sevgi ve barıştır?


124Yılmaz DÜNDARSize gelecek ilhamların Rahmani ilhamlar olması o doğrultuda hareketetmeniz, şeytani yanılgılara düşmemeniz için istihare yapmak, bu tür konularıanlatanlardan gerekirse tereddüt etmek önemli. Bu tereddüt tabi sorgulamayapmak için! Bu süreçte “Rabbi inniy mes<strong>sen</strong>iyeş şeytanü” ayetlerive Felak, Nâs Sureleri çok önemli! Onun için şimdi öyle başlayalım. Sizyeni şeyler duymaya alışıksınız. “Yeni bilgiler” bizim için yeni bir mücadeleninbaşlaması demektir. O mücadele içerisinde korunma sureleri, ayetleriçok önemli! İster<strong>sen</strong>iz şimdi içimizden üç İhlâs, bir Felak, bir Nâs okuyalım.Sonra ben konuşurken isteyenler zaman zaman “Rabbi inni mes<strong>sen</strong>iyeş şeytanü..”ayetlerini okurlarsa faydalı olur inşaAllah.Aslında başlangıç noktamız, yani konunun girişi La ilahe illallah, konunungelişmesi La ilahe illallah, konunun sonucu La ilahe illallah. Hep, La ilaheillallah Kelime-i Tevhid’inin üstündeki “idrak perdelerini” açmaya gayret ettik,mümkün olduğunca. Hayatımızın en önemli, en önemli tek şeyi çünkü!Öğrendik ki; La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah. “Var” kelimesini söylemekbile bir ikiliktir aslında. Birisi var, bu “var” diyerek tesbit ediyor ve sınırkoyuyor. Dolayısıyla La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah dediğinizde, yani“var” kelimesini kullanmadığınızda, zihninizde “var” olmayınca, bir tesbiteden, bir sınır koyan, o anlatımı sunan “ikilik” de bir nevi kalkmış oluyor. Lailahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah!Uzun süre konuştuk, önemli bir şeyi konuştuk; çok açık, çok çıplak, çoknet konuştuk ve dedik ki; La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok! “Tanrı yok” derkenkastımız “<strong>sen</strong> yoksun, illa Allah” demektir ki böylece üstünden bir katmandaha çekmiş olduk: La ilahe illa Allah; <strong>sen</strong> yoksun illa Allah.Çünkü eğer kişi “La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah” manasındaki <strong>tanrı</strong>yı,ötesinde berisinde tapınılan bir şeyler sanarak “evet, onlar yok illa Allah”derse esas <strong>tanrı</strong>dan perdelenmiş olur! “La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah”cümlesindeki esas maksat; ilan edilen <strong>tanrı</strong>, ilan edilen ilah yok! Bir kişininyaratılmış olan Esma’ül Hüsna kompozisyonuna ve oradaki Rab gücünesahip çıkarak “o BENim, oradaki güçler de benim” demesiyle ilan ettiğiilah yok, İlla Allah! Hep bunu konuşmaya çalıştık, örneklerle. Şimdi bir örtüdaha kaldırmaya çalışacağız.Çeşitli anlatımlarda rastlamışsınızdır cennetin kapısında Kelime-i Tevhid,La ilahe illallah yazılıdır diye. Onun bir kapısı var da, kapısında böylebir yazı var demek değil bu! Şimdi vereceğim örneğe baktığınızda görülecekki, kapısında öyle bir mana var. Nasıl bir şey o? Hani havaalanları, bazı kuru-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 125luşlar gibi bazı önemli yerlere girerken güvenlik geçitleri vardır, üstünüzdetehlikeli bir şeyler varsa oradan geçemezsiniz, işte böyle bir yazı, böyle birmana! Öyle bir alan var ki orada, o yazı işte o alanın manası, o alanın ismiLa ilahe illallah!“Cennetin kapısında” diye vasfedilen yazının manasını size farklı bir biçimde,hiç söylenmemiş bir örnekle anlatmaya çalışacağım inşaAllah. Gençarkadaşlarımız heveslendiler ve bir eğlence yerine gittiler, tam girecekler biryazı var; “Damsız Girilmez”. Onu okuya okuya girebilirler mi? Şart var orda,o şart yoksa “girilmez” diyor. Haline baktı, dam yok “tamam biz giremeyiz”dedi, o yazıyı okumakla girip giremeyeceğini anladı! O yazının manasınıbile bile “orada damsız girilmez yazıyor” deyip girmeye kalkmaz! O yazıona “dam yoksa buradan geçemezsin” diyor, bir şart koşuyor değil mi? Onuokuyarak geçmesi mümkün değil. Ha, cennetin kapısında yazan mana dabu; La ilahe illallah! Geldin o yazıyı okudun, ona bakıp “ben bunu görmüştüm,öğrenmiştim; “<strong>tanrı</strong> yok, illa Allah” deyip, manalandırıp da geçeceğinbir şey değil o!Bakın “La ilahe illallah” ne demek aslında? Orada yazıyor ki; <strong>tanrı</strong> giremezilla Allah! Bir örtüyü daha kaldırdık! Demek ki; “La ilahe illallah” çoksöylenecek bir şey değil! Yani, “Damsız Girilmez” yazısını okudun, durmadan“damsız girilmez, damsız girilmez” diyorsun. Otur yüz defa söyle, bindefa söyle fark etmez! O sana bir şeyi söylüyor; “yanında şöyle bir şey yoksaburdan giremezsin” diyor değil mi? Bu manayla bakacak olursanız; La ilaheillallah; o kapıda diyor ki buraya <strong>tanrı</strong> giremez, illa Allah! Sadece Allah! Buradan<strong>tanrı</strong> geçemez! Fark ettiniz mi, izah edebildim mi? Demek ki; ne kadariyi insan olursanız olun, size ne kadar “aferin” denirse densin, eğer <strong>tanrı</strong>ysanızoradan geçemezsiniz. Çünkü öyle yazıyor; <strong>tanrı</strong> giremez illa Allah.Peki, onun ismi nerden itibaren TANRI? Kişi ölümü tattığı andan itibarensize bahsetmiş olduğum mevzunun ismi “<strong>tanrı</strong>” olarak geçer. Peki dünyada?Dünyadaki yaşamın gereğidir ki, o “<strong>tanrı</strong> ismi” çeşitli “kişisel isimlerle” örtülmüştür.Birbirimize verdiğimiz isimler ve o isimler altında ilan ettiğimizmüstakil davranış biçimleriyle örtülmüştür. Aslında onu izah etmeye çalışıyoruzki, işte o <strong>tanrı</strong>dır, o ilahtır. O ilahı anlatmaya çalışıyoruz. Onun genelisminin kullanıldığı, yani o isimlerin kalkıp da kişiye onun “<strong>tanrı</strong> olup olmadığınagöre” davranılacağı, böyle bir genel davranışa geçileceği yer ölümtadıldıktan sonradır. Bu yüzden, eğer kişi <strong>tanrı</strong>ysa ölümü tattığı andanitibaren kabir onun için cehennemden bir çukur olur.


126Yılmaz DÜNDARHatırlarsanız, “<strong>tanrı</strong>ların yaşam mekânının ismi cehennemdir” demiştik.Cehennem <strong>tanrı</strong>ların yaşam mekânının ismidir. Cennet diye bahsettiğimizortam ise, illa Allah! Bu yüzden cennete -la ilahe!- <strong>tanrı</strong> giremez, illa Allah.Bu demektir ki; cennet mevhumunun içine <strong>tanrı</strong> girmez, hiç bir şirk ordangiremez! Şirk olan bir mana, şirk olan bir bakış açısı, şirk olan bir yaşam, şirkolan bir iddia cennet hali değildir! Cennet hali; illa Allah! Cennet hali illaAllah! Peki cehennem hali? İlah! ilan edilmiş ilahlar! La ilahe; <strong>tanrı</strong> giremez,ilah giremez illa Allah. O halde, yaşarken <strong>tanrı</strong>yı [ilah ilan etmeyi] iyi farkedip önemsemek gerekiyor ki, insan ilan edilen bu ilah mekanizmasındankurtulabilsin. Eğer kişi onu fark etmezse “ilan ettiği ilaha” tasavvuf öğretebilir,ilan ettiği ilaha İslamiyet’i yaşatmaya çalışır! Ama bir önemi olmaz, oilahın yaptığı işlerdir onlar!“La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> giremez, illa Allah” dediğimiz noktada yanılmamamızgereken şeyi de tekrar edelim. “ben bir <strong>tanrı</strong> kabul etmedim ki”veya “tamam, <strong>tanrı</strong> olarak gördüğüm şeyler giremesin” diye düşünmemeklazım. Kabul edilen <strong>tanrı</strong>lar değil, ilan edilen <strong>tanrı</strong> anlamıdır kast edilen. İlanedilen ilahlık önemli, işte o giremez!Şimdi Furkan Suresi 17. ve 18. ayetlerin meallerini okuyacağım. Furkan-17:O gün Rabbim onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleritoplar ve “bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine miyoldan saptılar?” der.Furkan-18: Onlar “hâşâ! Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz.Fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonundaSeni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular” derler.Demek ki sırası geldiğinde, edinilen veya ilan edilen <strong>tanrı</strong>lar “biz öyle bir şeyyapmadık, biz öyle bir iddiada bulunmadık” diyecekler! Ama “ilahlığını ilaneden” kurtulamayacak!Hazreti Ebu Bekr es-Sıddıyk radıyallahu anh: “Ben neye bakarsam önceAllah’ı sonra baktığım şeyi görürüm” diyordu, hatırladınız mı? Demek ki,herhangi bir şeye baktığında önce hakikati daha sonra baktığı şeyin “kendisinine sandığını” veya “bizim onu ne sandığımızı” görüyor! Herhangi birinsana baktığı zaman önce ondaki hakikati görüyor, sonra onun kendini nesandığını görüyor “o kendisini Ayşe sanıyor” diyor. Bir çiçeğe baktığı zamanondaki hakikati görüyor, sonra onu ne sandığımızı, çiçek sandığımızı, görüyor.Bu önemli; önce hakikati görmek, sonra ne sandığımızı görmek! Nedenbu sıra önemli? Çünkü genellikle tersini yaparız! Önce “ne sandığını” görü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 127rüz veya “ne sandığımızı” görürüz, sonra tefekkür ederiz ve “biz buna çiçekdiyoruz, biz bu arkadaşa Ali diyoruz ama aslında onun hakikatinde bu var”deriz. Ama Hazreti Ebu Bekr radıyallahu anhın açıklamasında dikkat edecekolursanız, sıra farklı! İnsan onu okuduğu zaman “ben de öyle yapıyorum”gibi düşünür hızla, halbuki mekanizma ters! Hazreti Ebu Bekr baktığı zamanönce “hakikati”, sonra gördüğünün “kendisini ne sandığını” görüyor veya ogördüğünü “çevrenin ne sandığını” görüyor.Buna basit bir örnek verelim: Beni bir süredir tanıyorsunuz. Diyelim kibenim farklı bir işim daha var, aynı zamanda bir tiyatroda gösteri yapıyorum.Zaman zaman karşılaştığımız için de bir oyun olunca size geldim davetiyedağıttım, siz de geldiniz izleyeceksiniz. Ben de “A” rolünde çıkacağımsahneye. Sahnede ben görünür görünmez “A” rolünde mi bilirsiniz beni?Önce o rolün gerisindeki hakikatimle görürsünüz, yani dünya yaşantısı içinsöylüyorum, ismimi söylersiniz veya “hoca çıktı, ama “A” rolünde” dersinizdeğil mi? Hiç bunun tersi olur mu? Yani mümkün mü? Örneğin çok önemlibir artisti düşünelim, geçmişten olsun Ayhan Işık. Diyelim bir kahramanrolünde. Onu uzun süre seyret, seyret, seyret; filmin sonuna doğru “aa, buAyhan Işık’mış meğer” der miyiz? Daha o sahneye çıkar çıkmaz “Ayhan Işıkçıktı” deriz. Hazreti Ebu Bekr’in söylediği bundan farklı değil ki! Zaten hayattayapabildiğimiz bir şey bu bizim.Dedim ki, Hz. Ebu Bekr’in anlattığı mekanizma bizim yaptığımızın tersi!Ama dikkat edin; biz hep Allah’a ait olunca ters yapıyoruz! Allah’ı normalyaşantımızın hep dışında tutuyoruz; “bir normal yaşantımız var, bir de Allahvar” gibi davrandığımız için! Hani bazıları zaman zaman efkârlanmak, bazılarıduygulanmak ister, biz de dindar olmak istediğimiz zaman “Allah var”diyoruz! Bakın normal bir aktörü anlattığım zaman söylediğim mekanizmaters değil! Önce o kişiyi söylüyorsun “Kartal Tibet” diyorsun, sonra diyorsunki; şu rolde. Aynısını yapıyor Hazreti Ebu Bekr! Önce onun hakikatini görüyor,“ha” diyor “o, dünyada şu rolde!” Şimdi çok dikkat edelim; iki şey var;birisi kişinin rolü, diğeri o rolün gücünden yararlanarak kişinin kendisini nesandığı! Bu çok önemli! Burada “rolü” dediğimiz size “B” diye anlattığımız.Bir de o “B sırrı” yapısına sahip çıkıp “bunlar benim” diyen “A” yapısı var. İşteo “A” yapı kendini ilah ilan etmektir, <strong>tanrı</strong> ilan etmektir; “La ilahe” denenyapı odur, ona “la ilahe” denir!Öğrendik ki; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah. Ancak oradaki o <strong>tanrı</strong> kelimesinin açılımlarınıyaşadıkça gördük ki; “<strong>tanrı</strong>” yalnızca bizim ötemizde berimizde,tapmak için edindiğimiz şeyler değil. Zaten “hayatımızda öyle bir şeyler


128Yılmaz DÜNDARyok” diyor ve rahatlıyorduk! Ama sonra öğrendik ki çok önemli bir şey var;Şirk-i Hafi! Şirki Hafi’nin ve onun hayatımızdaki yerinin ne olduğunu araştırdığımızdagördük ki; aslında şirki hafi, Kelime-i Tevhid’deki “La ilahe; <strong>tanrı</strong>yok” derken bahsedilen <strong>tanrı</strong>nın kendimizde ilan ettiğimiz hali! Tanrı denilenşey; var olan Esma’ül Hüsna kompozisyonuna ve oradaki Rab gücüne“bu benimdir, bu güç benimdir” dediğimiz nokta! Burada bunu söylemek,elhamdülillah çok kolay ve çok rahat! Çünkü artık anlaştığımız bir KaderAnlayışı var. Bu anlayışta hem fikir olunmayan ortamlarda bu söylediğimcümlelerin anlatılabilmesi, anlaşılabilmesi çok kolay olmaz.Biraz önce bahsettiğim şekilde, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş kişinin işleri yolundagittiği sürece hiç aklına Allah gelmez. Yok mu böyle insanlar? Ömrününtamamı böyle olmasa da uzun süre böyle yaşayanların aklına Allah gelmez!Neden? İlan ettiği <strong>tanrı</strong> gücü işlerin yürümesine yetiyor! Ne zaman ki, ilanettiği <strong>tanrı</strong> gücüyle yapamayacağı bir iş çıktı o zaman “bir üst <strong>tanrı</strong>”ya müracaateder! Yaşadığı ülkede o üst <strong>tanrı</strong>nın ismi Allah’sa Allah’a müracaateder. “Ey Allahım”, aslında demek istiyor ki “ey üst <strong>tanrı</strong>m, ey üst makamım,benim gücüm yetmedi şu noktadan itibaren şunu <strong>sen</strong> yap”. Bakın tarif eder,tam bir sipariş verir dikkat eder<strong>sen</strong>iz. Ne kadar yanlış bir mekanizma! Birisi<strong>tanrı</strong>lığını ilan ediyor, gücünün yetmediği işleri üst <strong>tanrı</strong>ya sipariş ediyor,ismine de “dua” diyor! halbuki, bizim fark etmeye çalıştığımız bu sistem içerisindeböyle bir dua mekanizması yok! Peki, o kişinin istekleri kabul olmazmı? Olur, o farklı bir şey! Burada “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhid’inin manasınıhatırlayalım. La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong> giremez, illa Allah; buradan <strong>tanrı</strong>giremez, bu kapıdan <strong>tanrı</strong> giremez! O zaman dünyada onun tüm istedikleriolsa ne olur ki! Eğer iddianız bu kapıdan geçmekse? Buradaki mana bu;bu güvenlik alanından içeriye <strong>tanrı</strong> giremez! Seni çok beğeniyorlardı, takdirediyorlardı tamam, aferin de dediler tamam. Ama hepsi bitti! Bu kapıdan<strong>tanrı</strong> giremez, bu kadar. “Bu kapıdan <strong>tanrı</strong> giremez” çok önemli bir şey bu!Bu çok önemli bir mana, eğer dikkat eder<strong>sen</strong>iz; La ilahe illallah, <strong>tanrı</strong> giremez!La ilahe; <strong>tanrı</strong>ya kapalı, illallah! Tedbiri burada almak gerekiyor! Bunuçok önceden almışsa kişi ölmeden önce ölmüş hali bu dünyada yaşamışolur; “<strong>tanrı</strong> giremez illa Allah” mevhumunu bu dünyada yaşamaya başlarsaölmeden önce bunu başarmış olur. Çünkü ölümle birlikte artık “genelmuamele” başlar. Tanrıların isimleri, güçleri dünyada farklı olabilir, onlarafarklı isimler verebiliriz, ama ölümü tatmakla birlikte genel muamele başlar:Hangi sınıf için? Tanrılar sınıfı! Tanrılar sınıfının muamelesinin ismidircehennem muamelesi, <strong>tanrı</strong>ların yaşam mekânının ismidir cehennem!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 129Hazreti Ebu Bekr radıyallahu anh işte öyle diyor; “ben bir şeye baktığımzaman, önce o şeyin hakikatini görürüm, sonra gördüğüm şeyin ne olduğunuyani onun kendini ne sandığını, ne ilan ettiğini görürüm ve herhangibir cisimse ne sandığınızı görürüm. Hazreti Ebu Bekr’in bu açıklaması önce“karşıya bakış” değildir. Bir insan bu bakışla önce kendisine bakar! İlk bakışinsanın kendisinedir. Dolayısıyla ilk önce kendisine baktığı zaman o hakikatigörür! Bu çok önemli bir şey. Bakın bu işi biraz pratikleştirelim. Peki, normalhayatta ben bunu nasıl kolaylaştıracağım kendime, nasıl pratik yapacağım?Kendinize “ben neyim?” dediğinizde şöyle düşünebilirsiniz: Ben Allah’ındüşüncesiyim, ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim. Tasavvuf kitaplarındabu cümleyi çok daha manalı ve çok daha kapsamlı bulabilirsiniz, ben günlükyaşantıda uygulanabilecek bir kıvamda söylemeye çalışıyorum. Diyorsunuzki; ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim. Bu durumda “BEN” demekyanlış değil, böyle bakıldığında “BEN” dediğimiz şey; nefs mertebelerininbaşlaması için gereken Ben; nefs mertebelerinde yok edeceğiniz Ben! Dahaönceki “BEN”, zulmani BEN, nefs mertebelerine başlamak için yok etmenizgereken BEN! Böyle bir açıklamaya daha önce rastlamadınız! Dikkat ediniz,birisi nefs terbiyesine başlamadan önce yok etmeniz gereken BEN; o ilah!Orada “BEN” derken kastettiğiniz, Allah’ın vermiş olduğuna sahip çıkan,“benim” diyen, gücünün yetmediği yerde de Allah’a siparişte bulanan, eğerinanıyorsa! Fark ettiniz mi? Onu yok ettiğiniz de bir şey açığa çıktı. Üstündenörtüyü aldınız mı bir şey açığa çıkar. O! Zaten O’ydu ama üstündekimaskeyi kaldırdınız. Ne maskesini? İlah maskesini! Şimdi bu yapıyı ilah ilanetmemiş oldunuz! Örtüden kurtulan bu yapı da “BEN” der. İşte orada “BEN”diyen yapı nefs terbiyesinde yol alacak olan BEN. İşte bu “BEN” yok edilebilirilerde.Bakın Efendimiz sallallahu vesellem buyuruyor ki; “dünyaNızdan banaüç şey sevdirildi” Çünkü o kişi “dünyaM var” sanıyor, ona hitap ediyor, dünyanızdandiyor! Mesela birine diyorsun ki, dünyanızdaki yer çekimindenhaberin var mı? Aydan birisi gelse; “ayınızdaki yer çekimi bizimkinin altıdabiri” dersin. Çok önemli olduğu için tekrar edeyim.Ev sahibinden, eğer varsa, bir televizyon kumandası ve poşet talep edelimlütfen. Neden kumanda istiyoruz? Üstünde işlevler var, bir şey yapıyor,bir gücü var; benzetelim diye. Kumandanın yaratılan insan olduğunu, “B”sırrıyla yaratılan olduğunu düşünelim. Burayı bu yapıyı iyi fark ettiğinizde,Kur’anı Kerim mealini [B Meal] okurken, orada parantez içerisinde “B sırrıy-


130Yılmaz DÜNDARla” denilen yerleri düşünmenizi kolaylaştırır. Kişi meali okurken “B sırrıyla”denilen yapıyı “neden” anlayamaz? Bu ilah yüzünden anlayamaz! İlahıylaokuduğu için anlayamaz! Daha ilerisini söyleyelim; okuyan Kur’an’a dokunmasıistenmeyen bir ilah olduğu için anlayamaz! La ilahe; cennete <strong>tanrı</strong> giremez!Yani; ey ilah, Kur’an’a dokunma! Fark ettiniz mi? O ilahlık hayatta bukadar tehlikeli bir şeydir! Ama hayat bu tehlikeyi örtecek cazibeyle doludur,sistem sürekli bunu örtmeye yöneliktir. Neden? O zaman hayat olamaz ki!Hayatın dönebilmesi için bu <strong>tanrı</strong>lara ihtiyaç var. Tanrılarla hayat dönebilir,dünya bu <strong>tanrı</strong>larla dönebilir. Tanrılığını fark edip kurtulması dilenenlerebu konu cazip gelir de, o bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak için çalışır. Diğerine cazipgelmez! Aman çok yarışmayınız onlarla! Dünya ortamında güç onlardadır,ortada kalırsınız sonra! Dünya sisteminde, dünya sahnesinde vehminzulmeti+şeytanla yarışmak kolay değildir! Bu yüzden, VELİ kenara çekilir, bırakırkenara çekilir, teslimiyetçi davranır! Sistem vehmin zulmeti+şeytan işbirliğinin cazibesini kuvvetlendirmeye yöneliktir, <strong>tanrı</strong> sistemine yöneliktir!Bakın, “B” sırrıyla yaratılan bu yapı kendini tanımaya başladı, baktı kikendisinde bir “güç” var. Biliyoruz ki o Rab Gücü! Başka güç olabilir mi? Esmamertebesindeki yapma gücü Rab gücüdür zaten, o gücün ismidir Rab. “Rab”diye seslendiğimiz, Esma’ül Hüsna’nın tümünü şemsiyesinin altına almışolan, ef’al âlemindeki sistemi içine almış olan Rububiyet Mertebesinin gücüdür;Rab gücüdür! Bakın, Esma’ül Hüsna kompozisyonu olan bir yapı varve bir de onun “yapma gücü” olan bir yapısı var. İşte o bunu fark ettiğindebu güce (kumandaya) sahip çıkıyor, bir kılıf, poşet giydiriyor “o güç benim”diyor. Ona bir isim koyuyor, “bu “A”dır” diyor. “A”nın yapma gücü, “A”nın özeliradesi, “A”nın özel aklı” diyor! Sahip çıkan bu kılıf, bu “A”; “ben görüyorum,ben duyuyorum, ben işitiyorum, ben biliyorum, ben yürüyorum, ben geliyorum,ben gidiyorum, diyerek hepsine sahip çıkıyor. Bütün yaşamı boyuncaher işi yolunda giderse, bu <strong>tanrı</strong>nın Allah’ı düşünmesi için bir sebep yok! Nediye düşünsün? Her iş tamam! Ne zaman ki gücü yetmiyor, bir üst <strong>tanrı</strong>dansiparişle istiyor, “bana şunları yap” diye tarif edip sipariş veriyor. Onun isminede ne diyor? Dua! Kim bu? “A” yapı. İşte ilah ilan etmek bu yapı demektir.“La ilahe” denen bu yapı, bu poşet ilahlığını ilan etti; fonksiyonlara sahipçıktı! İşte cehennem, bu yapıların gideceği mekânın ismidir. “B” yapının gideceğiyerdir ki; illa Allah; cennet ortamı!İşte bu noktada bakın: Öğrendiniz ki nefs mertebeleri denilen bir şeyvar, bir nefs terbiyesi var, orada ilerleme basamakları var. Onların hallerini


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 131okuyor öğreniyorsunuz. Onları okumak sizi motive ediyor, size hoş geliyor,kendinize bir ideal ediniyorsunuz. Onu eğer bu ilah yapmaya çalışırsa nefsmertebelerini başaramaz! Siz veya size anlatan ilahsa başaramazsınız! Öncebu ilahtan, “A” yapıdan kurtulmak lazım! Nefs mertebeleri diye duyduğunuz;Allah’ı anlama ve tanımada idrak noktalarıdır. O idrak sıçramalarınıyapacak olan ise bu ilah değil, ona kapalı! Tanrı giremez; la ilahe; buna kapalı!Eğer salâtı “A” yapı ikame ederse mirac ona kapalı! Olamaz! Olabilir mi?Mirac, “B” sırrıyla olan yapının işi. Bu ilah namaz kılarken Allah’ın önündeeğilir kalkar, “ancak onun önünde eğiliyorum” der veya “kim<strong>sen</strong>in önündeeğilmiyorum” der, ama hep eğilip kalkan budur. “Bu sefer namazda aklımahiç bir şey gelmedi” der. Aklına bir şey getirmeyen ilah, zaman zaman aklınabir şey getiren ilah… Bir şey fark etmez ki, ister her şey aklına gelsin ister gelmesin;o ilah! Çok duygulanır, çok ağlar “ya, hiç böyle namaz kılmamıştım”.O ağlayan bu! Fark etmez, ister ağlasın ister ağlamasın. Bu ilahtan kurtulmakgerekiyor, bu “ilahı” atmak gerekiyor. Hayatta, önce bu ilahtan kurtulmanınyöntemlerini öğrenmek gerekiyor. Çünkü yola çıkacak olan “A” değil.İşte bu “A” yapının bir dünyası var ya, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellembu yüzden, bu “A” yapıda olana; sizin dünyaNızdan bana üç şey sevdirildidiyor.Şimdi bir de “B” sırrı yapı var. Bu “B” sırrı yapı önemli bir hakikat! O hakikatinher türlü sırrını, özelliğini belirten anlatım biçimimiz, sembol kelimemizise nokta. Nokta çok ilmi bir kelime ve “B sırrı” diye bahsettiğimiztüm hakikatleri içeren mananın ismi. İşte yaratılan bu yapı, yani noktada “BEN” der. O “BEN” derken diyor ki; ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim.Oysa “BEN” kelimesini “A” yapının, poşetin söylemesi, doğru bir bilgiyiCD’ye kaydetmeye benzer. Onun söylediği “BEN” tehlikelidir. O ilahın“BEN” demesidir ve “La ilahe” denen BEN budur. Ama şimdi ortaya çıkanBEN; holografik evrenle, o anlayışla yokluğunu fark edeceğiniz yapıdır. Holografikevrenle yokluğunu fark edeceğiniz yapı “A” yapı değil! Eğer bu yapısanarsanız işin içinden çıkamazsınız. Kuantum Fiziği’yle uğraşan ilah olur o!Kuantum Fiziği’nin deryası neden Allah’ı bulamıyor? Çünkü o bilgiyi çünküİLAH CD’sine, poşete yüklüyor. Ama nokta o sünnetullahı fark ettiği zamanonun hayreti artar, her fark ettiğinde hayreti, hayranlığı artar ve şu duayıyapar; Allah’ım hayretim arttır. Allah’ım hayretim arttır demekle der ki;sünnetullahı daha çok bileyim, daha çok öğreneyim. Çünkü onu bildikçeöğrendikçe daha fazla kavrıyorum. Neyi? Neyi daha fazla kavrıyorum? Bildikki nokta [“B” yapı] var, onun varlığını mı daha fazla kavrıyorum? Hayır!


132Yılmaz DÜNDAR“B” yapının yokluğunu daha fazla kavrıyorum! “Aslında her şey hayal” diyeokuduğunuzda, eğer ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>yı “hayal” sanarsanız olmaz. Hayalo değil, o zaten yok! Burada “hayal” olan, “hayal” denilen insana göre değilAllah’a göre. Bu yapı Allah’a göre hayal! İşte bu “B” yapıya “BEN” dediğinzaman “işe başlamış” oluyorsun. İdrak ilerlemelerine bu noktadan sonrabaşlayabilirsin. İlerledin ilerledin, sonra hayal olan bu yapının da yokluğunuyaşarsın.Şimdi işte <strong>sen</strong> de şimdi bu yapısını “var” diye bilen birisine bir şeyi izahederken ona diyorsun ki; noktaNdaki kudret. Burada Hazreti Ebu Bekr’ihatırlayalım, o nasıl bakıyor? Önce bu hakikati, sonra o hakikatin düşündüğüsureti görüyor. Çünkü o onun rolü. Yani sonra ona karşıdakinin ne dediğinigörür. Burdan nereye geleceğiz bakın? “Bunun antrenmanına hayattanerden nasıl başlayacağız?”a geleceğiz. Ama önce çok önemli bir noktayaEDEB noktasına bağlamak istiyorum. Edeb nedir, Edeb ya HU diye vurgulanan,çok önemli olan edeb nedir?Dedik ki “bir kişi önce kendisine bakacak”. Kendisine baktığında önce ohakikati görüp sonra ona verilen rolü görecek. Bakın kılıfı, “bu “A” yapıyı görür”demiyorum. Çünkü artık bundan kurtuldu. Şimdi kendisine baktığı zamanesas hakikati görür, hakikati hisseder. Buradaki “görmek” gözle görmekmanasına değil, idrak görmesidir! İşte kişi O’nun düşündüğü sureti görüp,davranışlarını bu hakikate göre yaparsa edebli davranmış olur. Bu yapınınhakikatine göre davranırsa edebli davranmış olur. Normal hayata dönelim:Dışarıdaki insanlarla ilişkide kişi birine baktı diyelim. Önce o hakikati gördü,bildi. İşte o gördüğü hakikate göre muamele yaparsa edebli davranmış olur.Eğer kişinin geçirdiği kılıfa göre davranırsa hakikate göre edebsizlik yapmışolur. Bu kılıfın çok hoşuna gidecek davranışlar yapıyor olsa da, bunlar hakikateuymayan davranışlarsa edebsizlik olur. Demek ki, edebe iki türlübakmak lazım. Bir: İnsanın kendisine davranışı ve onunla birlikte dışarı çıkacakolan fiiller. Eğer bu bahsettiğim hakikate göre fiiller sergilerse edeblidavranmış olur. İki: Kendisindeki hakikate uygun fiilleri seçen kişi geçirilenbu kılıfa göre fiil seçmez! O zaman o edebsizlik olur, bu sistem içerisinde. Birbaşkasına davranacağı zaman [ki o kişi kendisine “A” ismini vermiş olabilir.O “A” ismine göre, bu ilah sistemine göre de bir davranış biçimi, bir veri tabanıoluşmuştur] kişi ona göre değil de bu hakikate göre davranırsa edeblidavranmış olur.Biz normal hayatta Edeb’i karıştırırız! Çünkü normal hayatta edebi nasıltarif etmişiz bakın? Çok dikkat edin, <strong>tanrı</strong>lara göre tariflemişiz, bu poşete


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 133göre tarif etmişiz! Ne edebli adam, beni görünce selam verir... Fark ediyormusunuz, karşıdakine neden edebli diyorum? Benim ilan ettiğim <strong>tanrı</strong>yasaygı gösterdiği için ona edebli diyorum. “Beni görünce düğmelerini ilikliyor,ayağa kalkıyor. Ne desek yapar. Öl desem ölür..” Bunu diyen kim? İlanedilen <strong>tanrı</strong>! Öyle bir edeb tarif ediyoruz ki, ilan edilen <strong>tanrı</strong>lara göre! Biz<strong>tanrı</strong> sistemine göre, ilan edilen <strong>tanrı</strong>lara hoş gelecek davranış biçimlerini“edeb” olarak tarif etmişiz. Ama cennetin kapısı onlara “La ilahe; <strong>tanrı</strong> giremez,<strong>tanrı</strong>ya ait edeb de giremez” diyor. O zaman burada bahsedilen edeb;Edeb ya Hu denilen hakikate göre olan davranışlardır. Peki o davranışlar nedir,onları bilmek lazım, onları önemsemek ve o fiilleri ortaya koymak içinonları bilmek lazım, “benim fiillerim <strong>tanrı</strong>ya göre mi, hakikate göre mi?”diye bir irdeleme yapmak lazım.Dedik ki; bu yolda kişi en azından tefekkür ederken “ben Allah’ın düşüncesininsuretiyim” der. Bazen size gelen sorulardan da anlarsınız ki bukonular içerisinde sık yanılılan noktalar da vardır. Bir tanesi şu; kişi “benO’yum” der. Ben O’yum! Bu yolda açılımlar olduğunda çok yaşanan bir şeydirbu, bizzat bunu söyler. Bunu idrakinde düzeltmez de, bu söylediğinesahip çıkarak işleri bunun üzerine bina ederse yanlış bir yolda ilerler; işte oyakîn onu doğru yola götürmez! Böyle durumlarda, kişi nasıl düşünüleceğinibilmezse, söyleyeceğim şekilde düşünüleceğini bilmezse tefekkürle öylebir hal yaşar ki bir anda her şeyinin değiştiğini yaşar. Bir anda! Bilim kurgufilmlerinde gördüğünüz gibi, sanki sizden farklı bir şey çıktı! O an o kadarnet görürsünüz sizden farklı bir şey var dışarıda. O an “bakan, gören, duyan”farklı bir şey! Onun farklı olduğunu o an anlamıyorsunuz, o an geçtiktensonra anlıyorsunuz! O an bitiyor, o an geçiyor. Geçtikten sonra anlıyorsunuzki farklı bir haldi o! Daha öncekiyle kıyasladığınız zaman görüyorsunuzki farklı bir hal. İşte o halde insan “ben O’yum” der, yani “ben Allah’ım” der.Yanılmıyorsam Şah-ı Nakşibend Hazretleri anılarında “iki kez başıma geldi”diyor o hal iki kez oldu diyor. Aynen öyle söyler kişi “ben Allah’ım” der. Amao yanlış bir bakış açısıdır. Bu hali Hallacı Mansur’la da karıştırırlar! O “benAllah’ım” demedi. Veya konuyu yani işin özünü hakikatini anlattığınızdafarklı sorular gelebilir. Bundan yıllar önce böyle bir toplantıdaydık, bir şeyleryemiştik, bir genç çatalını kaldırdı; yani şimdi bu Allah mı dedi. O zaman bircevap verdik, o da “evet” dedi ama! Şimdi düşünüyorum da yeterli olmamıştırgibi geliyor bana. Çünkü bu öyle bir şey ki, ne öğrenir<strong>sen</strong>iz, o öğrendiğinize“dün yanlış biliyormuşum” dersiniz. Yarın bir şey öğrenirsiniz, bugündoğru sandığınıza “dün yanlış biliyormuşum” dersiniz. İşte o noktaya gelir


134Yılmaz DÜNDARkişi ve sorar; “yani biz Allah mıyız?” veya “gördüğümüz şeyler Allah mı?”İmamı Gazali’nin Mişkatül Envar/Nurlar Feneri isimli bir küçük kitapçığıvar, bu konuşmalardan sonra onu da okumanızı tavsiye ederim. Kişi oralarıokuduğu zaman da bu tür sorulara saplanabilir. “Ben Allah’ım” veya “benAllah’a ait O’nun bir parçasıyım” gibi düşünceler zihni doğru yola götürmezve yanlış inanıştır. “Ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” diyerek başlamalıantrenmana! Bir şeye “BEN” diyecek ya, yanlış olmayan bir “BEN”le işe başlamakiçin, ilah ilan etmemek için ilah ilan etmediği bir “BEN” kullanmalı ve“ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” diyerek başlamalıdır. Bu cümledeki“BEN”in kendine ait bir gücü var mı? Yok! Çünkü her hali Allah’ın düşüncesininsureti! Onun “BEN” dediği; Allah’ın orada düşündüğü kompozisyonaverdiği tanım, ona “BEN” diyor. Bu ileride kalkacak olan bir tanımlama! Amailk söylenen “BEN” neydi? O sahip çıkan, ilahlığını ilan eden “BEN”di. İkisibirbirinden çok farklı! Dolayısıyla bu, mütevazı olmak için “BEN” dememekdeğil, mütevazı davranma “BEN”i değil. Bir mekanizma bu! “BEN”lerdenbirini atacaksın ki var olan ortaya çıksın. İşte bunun için diyoruz ki; benAllah’ın düşüncesinin suretiyim.Biraz önce dedik ki, ilah ilan edilenler, ilahlar ölümle birlikte bir genelmuameleye tabi tutulurlar. Nedir o genel muamele? Tanrı muamelesi! Bunungibi, “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” halinin de bir genel ismi var.Bu aslında bildiğiniz bir Esma-ül Hüsna: Hakk. Şimdi “Enel Hakk” anlaşıldımı, şimdi kolay mı “Enel Hakk” demek? “O sureti Hakk üzere yarattık,Hakk olarak yarattık” diyor ya ayette! “Hakk” dediğin zaman seslendiğinişte o yaratılan! O Hakk olarak yaratılmış ki; o Allah’ın düşündüğünün sureti.O suretin alemine ne âlemi diyoruz? Ef’al âlemi fiil âlemi! Ki o Allah’ındüşündüğünün sureti. O yapıya bu noktadan bakarak “BEN” der<strong>sen</strong> ve oyapıya da hakikatine uygun fiiller yükler<strong>sen</strong>, ondan dışarı çıkan fiiller hakikatineuygun olursa, o zaman edebli davranmış olursun.Diyelim ki, kişi “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” dedi ve bu kişi salâtikame ediyor şimdi. Bu anlatacağımı salâtta yaptığınız zaman şaşıracağınızşeyler hissedip yaşayacaksınız; çünkü tekbir budur. Bakın: “Allahuekber” diyorsunuz.Ama önce geçenlerde duyduğum ve doğru olmayan bir tekbiranlatışını aktarayım. Anlatıyor; tekbir getirdiğiniz zaman diyorsunuz ki; benher şeyi geride bıraktım. Evlat, dünya, <strong>sen</strong>et… hepsini geri attım. Tekbir budeğil, bu tarif yanlış! Onlar bu poşetin (sahip çıkan yapının) oyuncakları,çok dikkat ediniz! Bu yapı salâta geliyor “Allahuekber” diyor. Yani; “ey üst<strong>tanrı</strong>, ben oyuncaklarımı attım <strong>sen</strong>inleyim, şimdi o oyuncakları düşünmü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 135yorum, <strong>sen</strong>in için ara verdim onlara, işimi halledince tekrar oyuncaklarımakoşacağım. Halbuki böyle değil! Nasıl peki? Şöyle: Allahuekber; la ilahe;<strong>tanrı</strong>yı attım! O oyuncakları değil, bu güce sahip çıkan <strong>tanrı</strong>yı attım; la ilahe!İllallah!“İllallah” dedik ya şu ayeti hatırlayalım; “ve ma teşaune illa en yeşeallahu;dileyen yok illa Allah”. Dileyen yoksa bakın. Şimdi bu idrak salâtâdurdu ve diyor ki; “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn! Yani diyor ki, “Allahım“dileyen yok, illa Allah” idrakıyla durdum. Sonra diyor ki; ihdinas sıratalmüstakim: Senden o doğru yolu isterim! Fark ettiniz mi bu duruşu? Bunudiyen kim? “Ben Allah’ın düşüncesiyim” diyen. O idrakta Allah’tan başkabir zat yok ve Allah’ın düşüncesinin sureti var! Bu suret salata durdu. Kime?Onu Düşünen’e! Suret kendisini Düşünen’e durdu. Veccehtu Vechiye Haliişte! “Veccehtu vechiye lillezi fataras semavati vel ardı hanifen” Yani;bu <strong>tanrı</strong> yok, hanifim ve hanif olarak durdum! Düşünülen suret kendiniDüşünen’e durdu ve o biliyor ki istek yapacak bir varlık yok, öyle biri yok! İstekyapacak da isteği kabul olacak olmayacak diye bir şey yok, istek yapacakbir varlık yok! “Allahuekber” demekle onu attı çünkü! “Var zannettiği” varlığıattı! “Allahuekber” dedi, “la ilahe; <strong>tanrı</strong>lar giremez” dedi attı onu ve kendisiniDüşünen’e durdu! Bu yüzden salât önemli bir duruş! Düşünülen suretinDüşünen’e “veccehtu vechiye”si! Bir hadiste; Efendimiz salâta durunca “inniveccehtu vechiye lillezi fataras semavatı vel arda haniyfen ve ma ene minelmüşrikin, inne salâti ve nusuki ve mahyaye ve memati lillahi rabbil alemiynve la şerike leh ve bizalike ümirtü ve ene minel müslimin” derdi, deniyor.O duruşun seslenişidir bu: Veccehtu vechiye; yönümü, yüzümü, idrakimibeni Düşünen’e döndüm. Düşünülen suret olarak beni Düşünen’e veccehtuvechiye yaptım. Şimdi o suret “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” diyor. Budeyişte bir ikilik yok; çünkü dileyen yok illa Allah! Ve O’nun öğrettiği şekildeistiyor; ihdinas sıratal müstakiym.- Hocam, Efendimizin Miracında, düşünülen suretle Düşünen arasında nasılbir ilişki olmuştur?Neden şaşırdın? Rahatlıkla konuşabilir.-Ama Efendimiz sürekli o halde zaten, değil mi?O daimi salât, o ayrı. Salâtta miracı yaşamak, Efendimizin yaşadığı miracınboyutlarıyla olan bir miracı yaşamak değildir. Mirac o mananın ismidir!Efendimizin yaşadığını -orada anlatılan olayları- yaşayacaksın demek değil!O Efendimize ait özel bir hal.


136Yılmaz DÜNDAR- Peki, Efendimizin mirac kavramını bilmemiz neden istenmiş?Efendimiz o hali çok sevmiş, Mirac’tan sonra bizim de yaşamamızı istemiş.Bu yüzden Mirac’tan döndüğünde o hali yaşayabilmemiz için, yanimirac halinden sonra bize getirdiği üç hediyeden birisidir salât ikame etmek.Efendimiz o hali, o mertebeyi bizlerin de yaşamasını bilmesini istiyor, ozaman bize salât hediye ediliyor. O mertebe için hediye ediliyor salat. Diğerleri;Kelime-i Tevhid’i bir kez söyleyebilenin cennete gireceğine dair müjdeve “Amene’r Rasulü” ayetleri.-Yolu salâtla mı?Yolu salât, salatla, yalnızca salât! Yalnızca! Bütün öğrenilenler salâtı ikameetmek için! Şöyle bir yanılgıya düşmemek lazım; önemli şeyler, bilgileröğreniyorum, salâtı nasıl olsa sonra da hallederim. Hayır! Ne öğreniyorsakhepsini salâtı dosdoğru ikame edebilmek için, mükiymes salât olmak içinöğreniyoruz zaten! salâtı bir kenara bırakmak için veya onun yerine geçmesiiçin değil, mümkün değil! Demek ki üç şey; salât, Kelime-i Tevhid (onu birkez söyleyebilenin cennete gireceğine dair müjde) ve “Amener Rasulü” diyebildiğimiz ayetler.-Amener Rasulü ayetleri “amener rasulü’yü yaşayan” anlamında mı?Dua olarak kullanmak için. “Amener Rasulü” çok önemli bir yakarıştır.İçerisinde af dilediğimiz ayetler var [va’fuanna vağfirlena verhamna] ve onlarıiki secde arasında da okuyoruz. Bize takatimizin yetmeyeceği şeyleriyüklememesini Allah’tan istediğimiz bir yalvarış biçimidir aynı zamanda.Bir de -başlarken- nelere iman edeceğimizi, iman ettiğimizi anlatan, “benşunlara inanıyorum” der gibi güzel bir giriş kısmı var. Bir nevi bir itiraf ediş!Bir dua…-Buna [va’fuanna vağfirlena verhamna] “vehdina” ekleniyor mu?Ekleyebilirsin, eklemeye de bilirsin. O kelime, “ihdinas sıratalmüstakim”deki “ihdina”dır; vehdina ve hidayet nasib ediver.. “Beni bağışla”diyorsun, arkasından da “bana hidayet veriver”. İki secde arasında söylüyorsunuz,Tahıyyat’ta değil.“İki secde arası” derken?İki secde arası; birinci secdeden kalktınız, ikinci secdeye gitmeden, o zaman.İki secde arası çok önemlidir. Önce dikkat etmemiz gereken oradaacele etmemek. Bu duayı yapmakla acele etmemiş oluyorsunuz onu söyler-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 137ken. Bir de orada dik durmak lazım. Hatta belinizin omurun yerinde olmasıve S’sini yapması lazım. Eğri duranları “belinizi şöyle tutun” diye düzeltiyorEfendimiz, salât ikame edenlerde düzeltiyor onu.Biliyorsunuz duaların kabul olduğu çok özel haller var. Kâbe’nin yanı,Mescidi Nebevi gibi... Böyle yerlerden birisi iki secde arasıdır. Acaba ŞekerciDede’ye giden oldu mu içinizde? Allah rahmet eylesin, Seyyid HüseyinEfendi’ye. Teksirleri vardı onları dağıtırdı, onlardan birisi de duayı anlatanbir küçük teksirdi. Orada da vardı bu bilgi “duaların makbul olduğu yerler”diye. Dört beş madde sıralamış, birisi de iki secde arası! “İki secde arasınınduası” Kâbe’nin yanındaki dua gibi makbul! Hâlbuki orayı kişi hızla geçiyor.- Secdede yapılan dua çok önemli.Secdede o, namazda değil! Namazdan sonra duanızı yapıp secdeye gidersinizolur. Namazın şeklini bozup dua yaparsanız olmaz!Bakınız, bu grupta olanlar “dünyada var olan yaşamın takdir edeceğive çoğunluğa cazip gelecek” bir şeye talip değil! Bu grupta olmakla aslındadünyanın zor bir işine talib oluyor kişi. Hal böyle olunca normal yaşadığımızhayatla ilişkilendirdiğimizde bazen “çelişki mi var?” gibi, bazen “nasılyapacağız?” gibi zorluklar çıkıyor karşımıza. İşte şimdi söyleyeceğim debunlardan birisi ve elbette hayatımızın çok önemli bir parçası olan dualarlailgili: Bundan yedi, sekiz, belki dokuz yıl önce, Afyonkarahisar’da üniversiteöğrencileri davet etmişlerdi, evlerine misafir olmuştum, konuşmuştuk.Aradan zaman geçti, onlardan birisiyle bir caddede karşılaştım. Görünce“hocam merhaba” diye yaklaştı, “hocam o günden sonra namazımız bozuldu,nasıl kılacağımızı şaşırdık” dedi. “Şimdi ne eskisi gibi yapabiliyoruz, nede yeni bir şey yapabiliyoruz!” Onlarla, salâtta birisinin önünde eğilmemelerigerektiğini konuşmuştuk özellikle. Ama öyle alışmışlar, onlara “Allah’ınönünde eğiliyorsun” diye öğretilmiş! Önünde eğildiği bir varlık varmış gibio edeble durarak yaptığı için “önünde eğildiği varlığı kaldırınca” boşa çıktı.İşte onun bir benzeri de dua! Bakın:İnsan suresi 30. ayeti çok sık gündeme getiriyoruz, çok önemli çünkü. Vema teşaune illa en yeşeallahu. Şimdi bunu tekrar ele almak istiyorum. Buayetle ilgili üç ana mana koymuştuk. Bu manalar iyyake na’budu ve iyyakenestaiyn’de çok önemli. Bir orta mana verdik; “siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe”dedik. Ona bir de “Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellemneyi açıkladı?” bakışı içerisinde bir mana verdik; “dileyen YOK, illa Allah”


138Yılmaz DÜNDARdedik. Bu manayı kabul ettikten sonra, kişide “ben nasıl dileyeceğim?” telaşıolur mu? “Ya bizim dilemelerimiz bozuldu!” diyorsan bunu kabul etmeyeceksin,“ben henüz bu meali kabul etmiyorum” diyeceksin. Hangisini kabulediyorsun öyleyse? “Allah dilemedikçe ben dilemem” veya “benim müstakilhür bir iradem var ve iyiyi kötüyü ayıracak kendime ait bir aklım var. Ben nedileyeceksem dilerim, Allah da büyüktür güçlüdür, benim ne dileyeceğimibilir ve yaratır”. Bunlardan birini kabul ediyorsun o zaman. Bu son söylediğimbir ekol ve belki de dışarıda çok bulacağınız bir bakış açısı. Eğer böyledüşünüyorsan tamam. O zaman “nasıl sipariş verilir, nasıl form doldurulur”onu konuşuruz. Ama İnsan Suresi 30. Ayet için “dileyen yok illa Allah” diyorsak,yani dileyen yoksa “ben nasıl dileyeceğimi şaşırdım!” telaşı olabilirmi? Dileyen yoksa “biz nasıl dileyeceğimizi şaşırdık” diye bir şey olabilir mi?O bu meale uymaz, değil mi? Peki, bu meali kabul ettiğimiz zaman, hiç duaetmeyecek miyiz? Hayır, dua çok önemli!“Onları bizim için kıymetli kılan duaları” diyor Rasul’üne. “Ey Rasulümsöyle onlara, duaları olmasa neye yararlar!” Peki! buradaki (dua)sipariş mi? “Onlar bize sipariş vermezlerse bizim mağaza çalışmaz. O zamanneye yararlar! Bize onların siparişleri lazım o siparişler önemli” manasına değil!Buradaki dua teslimiyet içeren bir dua! Eğer İnsan Suresi 30. ayete böylemeal veriyorsa, “ben bu meali kabul ediyorum” diyorsa bu dua teslimiyetiçerir! Çünkü onu kabul etmek baştan bir şeyi kabul etmekle beraber geliyor:La ilahe illa Allah; <strong>tanrı</strong> yok illa Allah. Tanrı yok demek “dileyen yok”demektir! “Tanrı yok illa Allah; ve ma teşaune illa en yeşeAllah; dileyen yokilla Allah.” Bu meali kabul ettiğimiz zaman, nasıl dua edeceğiz? O zamanbir teslimiyet başlıyor! O zaman “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim. Nedüşünürse o oluyor, bunu fark ettim” diyorsunuz. Bu cümleyi söyleyen birşeye, bir yapıya “BEN” diyor. Holografik evren anlayışıyla baktığınız zaman(hani o algılama oyunları var ya) o oyun içerisinde gözüken o yapı “BEN”diyor. Şimdi “BEN” diyen o. Diyor ki o “ve ma teşaune en yeşeallahu; dileyenyok illa Allah”. Şimdi duası farklıdır ve şöyle olur; ey Allah’ım merhametet, ey Allah’ım merhamet et. Merhamet etmez<strong>sen</strong> halimiz ne olur! Bakın,zihninizde bir insan canlandırın. Canlandırdığınız o insanı bir ateş çukuruyapın oraya atın. Ne kadar kolay değil mi? Attınız! Tamamen merhametinizekalmış bir şey! Zihninizde oluşturduğunuz insanı istediniz ateşe attınız,ister<strong>sen</strong>iz güzel bir bahçeye soktunuz, size kim hesap sorabilir? Vücudunuzdaöyle bir varlık var mı? Oluşturduğunuz zihninizdeki o varlıklar size hesapsorabilir mi? Hiç bir şey diyemezler! O varlıklar neye tabi? Sizin merhameti-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 139nize tabi! Ancak sizin merhametinize tabi! Siz ne diler<strong>sen</strong>iz zihninizdeki hayalleronu olurlar. Zihninizde oluşturduklarınız da sizin düşündüklerinizinsuretleri! Ama bu bizim imkânımız, bizde bulunan imkânlar çerçevesindeolan o! Allah’ın imkânı o mu!? Ha, işte o ilmi suretler fark ediyorlar ki, hertürlü halleri ancak Allah’ın merhametine kalmış bir durum! Bunu fark ettiğizaman ne dileyecek, kim dileyecek? Baştan kabul ettin “dileyen yok”dedin. Dileyen bir varlık yok! Yalnızca Dileyen’in dilediklerinin sureti var!“Sen bir suretsin” ne demektir? Dileyen’in düşündüğünün suretisin! O zamanDüşünen’in merhameti çok önemli. İşte bunu anlayınca diyorsun ki“Allahım bana merhamet et, bana merhamet et”. Bu kadar! Bu işle meşgulolanın, bu teslimiyet noktasını bulanın, bu ayeti böyle kabul edenin başkaduası olamaz ki! “Allahım bana merhamet et.” Bunun içinde hepsi var.Yani <strong>sen</strong>in bir şey tarif etmen gerekmiyor! Allah bilmiyor mu!? O düşünüyorzaten, O’nun düşündüğünün suretisin. O zaman buna inananın isteği şu:“Allahım merhamet et. Merhamet et, yani beni Seni anlayabilecek şekildedüşün, beni Seni tanıyabilecek şekilde düşün, vaad ettiğin cenneti kazanabilecekbir yapı düşün, benim için. “Bu kapıdan <strong>tanrı</strong> giremez” diyorsun ya,o kapıdan girebilecek bir yapı düşün benim için. “Bu kapıdan giremeyenlerdiledim” dediği bir grup var. Efendimiz sallallahu vesellemin “cennetliklerve cehennemlikler belli oldu” diye bir hadisi var. Hatta ondan sonra “peki,o zaman biz işi gücü bırakalım mı?” diyorlar. Hatırladınız mı o hadisi? Demekki kişi, Allah dilerse cennete gidiyor, dilerse cehenneme gidiyor. Başkabir Dileyen var mı? Yok, başka bir varlık yok ki! O zaman ne diyorsun? “Allahımmerhamet et, merhamet et; ben giremeyenlerden olmayayım, merhametet bana ve beni bağışla.” Bağışla derken manası; “kötü rollerden yani<strong>tanrı</strong> rollerinden beni bağışla, bana <strong>tanrı</strong> rolü verme, beni <strong>tanrı</strong> görevindenal ve “illa Allah”ı anlayabilen, yaşayabilen “B” sırrını kavrayabilen bir görevver bana Allahım” demektir. O görevin ve onun yaşam biçiminin onun hepsininbirden ismi ne, nasıl istiyoruz onu? İhdinas sıratal müstakim.Hac’da bir arkadaşımıza birisi öyle demiş. Birinden dua istemiş, o da “Allahsana sıratal müstakimi nasip etsin” demiş. Bundan başka ne söylesin?Yani diyor ki; o kapıya geldiğinde girebileceklerden ol! Bütün bu söylediklerimiziYaradan öğretiyor, “böyle ister<strong>sen</strong>iz, o menüde tıkladığınız zaman çıkacakolan bu” diyor. Menüye böyle “ihdinas sıratal müstakim” diye basıncaekrana bu çıkar. Programı yazan, programın sahibi bize menüyü kolaycaöğretiyor “böyle yap” diyor, “böyle bas” diyor. “İhdinas sıratal müstakim”diye bastığın zaman bunun karşılığı bu. Böyle yazdığın zaman ekrana çı-


140Yılmaz DÜNDARkacak olan şeylerin hepsi bu. Hiç bilmediğin şeyler bile çıkar ekrana, ama<strong>sen</strong> yalnızca “buna” bastığın için çıkar, şifresi bu! Yaradan sana “böyle söyle”diye onu da öğretiyor! İşte bu yüzden salâtta da onu istiyorsun. Nasıl?İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn’deki “önemli” denen o haldeki duruşlaistiyorsun. Nasıl bir duruşla istiyorsun? İnsan Suresi 30. ayetteki kabul ettiğimizmananın duruşuyla! Ve ma teşaune illa en yeşeallahu duruşu, veccehtuvechiye bakışı. Biraz önce bahsettiğimiz “B” yapısının, yani Allah’ın düşündüğününsuretinin, onu Düşünen’e dönen “veccehtu vechiye” halinin İnsanSuresi 30. ayetteki duruşu: Ve ma teşaune illa en yaşaallahu duruşu; dileyenyok, illa Allah! Bunu kavradım, bunu kavramamı diledin Elhamdülillah yaRabbi, bunu kavrayanlardan olmamı diledin Elhamdülillah. Ve bu duruşla“ihdinas sıratal müstakim” diyorsun; kapı kapalı olmasın, benden <strong>tanrı</strong>lıkgörevini al, beni o görevden bağışla, girmesi serbest olanlardan olayım.Hatırlarsanız, buna ipucu olsun diye Hazreti Âdem’in tövbesini konuşmuştuk;“Rabbimiz nefsimize zulmettik, eğer <strong>sen</strong> bağışlamazsan ve affetmez<strong>sen</strong>biz hüsrana uğrarız”. Dikkat edin lütfen, yasak bir şey yapıyor, ama sonra“Allahım affet, bir daha yapmayacağım” demiyor. Bizim “yanlış” dediğimizdua biçimi var ya, işte yanlış olduğu için “bir daha yapmayacağım, Allahımbeni bağışla” demiyor! Ayetlere ve hadislere bakın, “bir daha yapmayacağım”diye, “böyle deyin” diye bir şey yok! Ama “merhamet dileyin” var, hep“merhamet dileyin” var. Efendimiz sallallahu vesellemin bir hadisi var. Buyuruyorki: Benim bildiklerimi bil<strong>sen</strong>iz yerinizde duramazsınız, yatağınızdayatamazsınız. Hepiniz dağlara koşar kaçarsınız, “merhamet merhamet”diye bağırırsınız. Çok enteresan değil mi? Neden buraları görmezdengeliyoruz, neden buraları görmekten korkuyoruz? Gerçeği görmekten niyekorkuyoruz? Yani markette elinizde sepet, sepeti dolduruyorsunuz, kasayıgörmekten korkuyorsunuz! Neticede kasaya geleceksin, sepette ne varsa çıkaracaklar!Neden bu hadisi ve benzerlerini görmekten korkuyoruz? “Merhametistersiniz, merhamet” diyor. Benim bildiklerimi bil<strong>sen</strong>iz gülemezsinizbile. O kadar korkarsınız ki, işinizi gücünüzü bırakırsınız, yatamazsınız bile.Gider, dağlara çıkar “merhamet merhamet” diye bağırırsınız”. Demek ki yapılacaktek dua var: Allahım bize merhamet et, Allahım bana merhametet. Yavrunuzla ilgili dua ediyorsunuz; Allahım yavruma merhamet et. Hattabir ilerisi; “Lem yelid velem yuled”i fark ederek de seslenebilirisin; “yavrumsandığıma merhamet et”. Beşer gibi “yavrum” de, ama hiç değilse merhametiste! Çünkü Rabbin merhamet ederse mesele bitti. Yani <strong>sen</strong>in bir şeylersayman, tarif etmen gerekmiyor. “Eksik mi söyledim, şunu da söylese miy-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 141dim? Bak şöyle söyledim eksik oldu…” öyle bir şey yok! Sadece merhamet!Diğerleri istenmez mi? Elbette istenebilir. Ama <strong>sen</strong> İnsan Suresi’ndeki bumeali kabul etmiş<strong>sen</strong> o zaman yaşam biçimi değişiyor! Çok farklı bir yaşambiçimi o; Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bizzat yaşadığı İslamiyeto! Kişilerin İslamiyet’ten anladıklarını fark ederek kendilerine göre tarifettikleri Müslümanlık anlatış biçimleri değil, bizzat Efendimizin anlattığı veyaşadığı! Bunu fark ettin ve kabul ettiy<strong>sen</strong> o zaman değişiyor iş! Hem onukabul edip, hem de “diğer”lerini nasıl yapacağım diye düşündüğün zaman,o zorlar <strong>sen</strong>i! Değiştirmen gerekiyor!Evet, gelelim “bir daha yapmayacağım” cümlesine. Böyle dediğin zamanne olur? Rab gücüne yapması için bir hedef koyarsın. Onu yapmalısın ki,Rab Rablığını kanıtlasın ve <strong>tanrı</strong> <strong>tanrı</strong>lığının cezasını bulsun! Bu dünyadaveya devamında ölüm sonrası hayatında o cezayla karşılaşır. Dolayısıyla;dua noktasında en önemli şey, merhamet istemektir; “Allahım bana merhametet ve beni bağışla” demektir. Peki, böyle bir yakarış neyi getirir?Bu teslim olmayı getirir. Teslimiyeti bu getirir. O zaman “teslim olmuş”olur kişi. Bakın eğer “A” yani sahip çıkan yapı teslim olursa, o bir “üst <strong>tanrı</strong>ya”teslim olur. Nasıl teslim olur? “Anladım ki, ben zavallı bir <strong>tanrı</strong>ymışım,gücüm yokmuş, ben acizmişim, ben ne istersem olmuyormuş, anladım ki<strong>sen</strong>in istediklerin oluyormuş, sana teslimim” der. Bu, bir <strong>tanrı</strong>nın ötede berideolan bir yere teslimiyeti, farklı bir teslimiyet. Ama yaratılan “B” halininteslimiyeti farklı! İşte ordaki teslimiyet Hasbiyallahu, “B”nin teslimiyeti Hasbiyallahu!Ayetlere baktığınız zaman “Allah’a teslim olun”u sık sık görürsünüz.Hatta şöyle deyin der; “Eslemtü li Rabbil Alemiyn; âlemlerin Rabbineteslim oldum” deyin. Peki, kim diyecek onu? İlahlığını ilan eden BEN değil.O derse, acziyetini zavallılığını ilan etmiş olur. Ben zavallıyım, çaresizim, benteslim oldum der. Ama “B” yapısı teslim olursa Hasbiyallahu der. Buradakiteslimiyet biraz önce izah ettiğim teslimiyettir; kendisini Düşünen’e,O’nun merhametine teslimiyettir! O nasıl ifade eder teslimiyetini? “Eslemtüli Rabbil Alemiyn, âlemlerin Rabbine teslim oldum” diyerek. “Böyle de” diyor,ayette böyle öğretiyor Yaradan. “Eslemtü vechiye lillahi; yönümü, yüzümü,idrakimi Allah’a teslim ettim, de” diyor.“Hasbiyallahu” ayeti hayatta kullanabileceğiniz ve sonuçlarını hayretleizleyeceğiniz öyle şeyler çıkarır ki karşınıza! İstekleriniz sipariş türünden deolsa, Hasbiyallahu’yu deli gibi okursanız sonuçlarına şaşarsınız, enteresanşekilde şaşarsınız. Siz sipariş türü bir dua yapmışsınızdır, onun olması


142Yılmaz DÜNDARiçin de Hasbiyallahu’yu kullanırsınız. Olur, ama öyle lütuf yollu olur ki, oolan iş sayesinde hakikate ulaşırsınız. Sipariş sizi başka bir yere götürür! Tasavvufkitaplarında okursunuz tövbenin tövbesi vardır diye, işte buna benzerbir şekilde siparişten siparişsizliğe gidersin. İşe siparişle başlarsınız ama osiparişi elde etmekte kullandığınız yöntem, teslimiyet olduğu için, “HasbiyallahuYöntemi” olduğu için siparişle size gelen şey öyle bir şeye vesile olur,o sipariş kutusundan öyle şeyler çıkar ki, sizi siparişsiz bir hayata götürür.Yaşadığımı söylüyorum, bizzat görüp yaşadığımı söylüyorum.“Hasbiyallahu” demişken, okunması istenen üç şeyi tekrarlayalım: BirisiAllahümme lekel hamdü. Seyyidül İstiğfardan sonra. İçinde sabah akşam,yani “esbahtü ve emseytü” ifadesi geçen. Biliyorsunuz o hadiste yemin var;“sabah üç, akşam üç okuyan vallahi cennete gider” diyor Efendimiz. Buçok önemli bir ipucu; sahih bir hadis ve içerisinde yemin var! Allahümmelekel hamdü la ilahe illa ente rabbiy ve ene abdüke amentü bike muhlisanleke fi diyni inni esbahtü/emseytü ala ahdike ve vadike mestetatü, etubuileyke min seyyi’i ameli ve estağfiruke bizunubilletiy la yağfiruha illa ente.Esbahtü (sabahladım) ve emseytü (akşamladım) kelimelerinin ikisini beraberde söyleyebilirsiniz. Ya da sabah esbahtü, akşam emseytü diyebilirsiniz.Sabah okuduğunuzda; Allahım ahdim üzere sabahladım, yani o bildiğimhakikat üzere fiiller ve davranışlar sergileyerek sabahladım diyorsunuz. Eğer“emseytü” der<strong>sen</strong>iz “ben işte o fiillerle akşamladım” diyorsunuz. “Bağışlayacakyalnızca <strong>sen</strong>sin, bunun farkındayım, bana merhamet et” diyerek tövbeyibitiriyorsun. Bunu söyleriz üç defa. Efendimiz diyor ki: “Vallahi de billahide, her kim bu istiğfarı sabah akşam üçer kere okursa o mutlaka cennetegider.” Tabi tekrar etmekte fayda var, istediğin gibi yaşa, sonra da bunlarıoku değil! “Oh, ne güzel garanti. Bu iş kolaymış, ne var, bunu yaz oku!” gibianlamak yanlış olur. Bakın birçok test yaptım, kişiler okuyamıyor! <strong>Oku</strong>makiçin karar alıyor, okuyamıyor! Bir sürü işi yapıyor, ama üç satırı okuyamıyor!Karar alıyor okuyamıyor. Niye? Çünkü o kararı alan “A” yapısı. Bu dört beşsatırı üç defa okumak zor bir iş midir? Sabah ışığa başlarken bunu üç kezokusa ve bir de karanlığa başlarken? Tamam, kalkıp namaz kılamıyor, istiyorarzu ediyor ama olmuyor diyelim. Işığa ne zaman başladı? Diyelim ki onbirde kalktı başladı. Fark etmez on birde başlasın, ışığa aydınlığa giriyor ya,güneşle beraber o yeni bir mekanizma çünkü! O mekanizmaya karşı bunuokusa. Sonra karanlığa giriyor ya, o karanlığa girerken üç defa bunu okusa.Bir de yedişer tane de “hasbiyallahu” dese. Diyelim ki, ben yalnız bunu okuyacağımdedi. Tamam, üçer defa bunu okusun. Eğer bunu devamlı okursa


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 143belli bir zaman sonra yaşantısı değişir! Hevesleri arzuları değişir! Kalkmasaatleri değişir! Planı programı değişir! Yoksa, her haliyle o yaşantı devamedecek, o “<strong>tanrı</strong> giremez” denilen yere gelince “biz <strong>sen</strong>i biliyoruz, <strong>sen</strong> bunuüç defa okuyordun, hadi kenardan geç bakalım” denilecek bir şey değil, öyledeğil!Hani çok güzel bir dua vardır; “Allah <strong>sen</strong>i Efendimize komşu yapsın”diye! Kişi rastgele yaşayacak, “<strong>tanrı</strong> giremez” denilen kapıya geldiğinde “<strong>sen</strong>iniçin çok dua ediyorlardı, <strong>sen</strong>i mecburen Efendimize komşu yapacağız,geç bakalım” denilecek değil! Bir örnek vermiştik hatırlayacaksınız, siz birçocuk için dua ediyorsunuz; “inşaAllah iyi bir doktor olursun” diyorsunuz.Nasıl doktor olacak o? Sizin duanız kabul olmuşsa; üniversite sınavında tıpfakültesini tutturacak, tıp fakültesine girince başarılı bir şekilde okuyacakdemektir. Sonra da -iyi bir doktor olmasını istediğiniz için- hayırlı işlerlemeşgul bir doktor olacak demektir. Sizin duanız yüzünden şöyle bir muamelegörmeyecek o: Senin için çok dua ediyorlardı, sana bir tıp diplomasıverelim! Nasıl bu böyle değilse, <strong>sen</strong> Rasulullah’a komşu olursun inşaAllah,dendiğinde o dua kabul olursa o kişiye öyle bir yaşantı olur ki, o öyle birnur biriktirir ki o biriktirdiği nur Efendimizin yanında durabilecek bir güçverir ona. Efendimizin yanında durabilmek için belli bir enerjiye sahip olmaklazım! Aksi halde yanarsın! Duramazsın ki! Daha sonraki hal normalhayattaki gibi bir hal değil. Bir yerde durabilmek için orada durabilecek gücününolması lazım, o güç yoksa orda duramazsın. O gücü önceden tedariketmiş<strong>sen</strong> o tedarikli olan beden orda durabilir. Dolayısıyla o kişinin öyle biryaşamı olur ki, o yaşantıdan üreyen, çıkan, biriken nur Efendimizin yanındadurabilecek bir pozisyon oluşturur ona, bu dua böyle olursa. Dolayısıylabu duada da durum böyle. Bu duanın kabulüyle birlikte kişinin düşüncesi,planları, programları, hevesleri değişmeye başlar, Allah’ın merhamet mekanizmasınıniçine girmeye başlar. Çünkü bu dualar Allah’tan merhamet isteyendualardır, “Allahım bana merhamet et” diyen dualar bunlar. “Allahımbana merhamet et Allahım beni bağışla. Senden başka bağışlayacak yok.Senden başka, <strong>sen</strong>in merhametinden başka da bana çare yok, bana merhametet, beni bağışla” mealine gelen dualardır bunlar.Ben neden Türkçe’sini de söylüyorum? Onu da söyleyelim diye! Çünkübunu manasını bilmeden, Japonca veya İngilizce bir metni okur gibi deokuyabilirsiniz. Ancak böyle okuduğunuzda beyninizden merhametle ilgilidalgaları bir an önce ve hızlı çıkaramamış olabilirsiniz! Ama orijinal haliy-


144Yılmaz DÜNDARle okumanızla da çalışan bir mekanizma vardır. Yani ayetler, sahih hadislerve kudsi hadislerle ilgili çalışan bir mekanizma var. Ama anladığınız dildemerhamet isterken ki duyguyla beyninizden çıkaracağınız dalgalar, sizin içinmekanizmanın daha hızlı işlemesini sağlar. Ama bu dualarla beraber! Eğerkişi normal yaşantısında “Allahım bana merhamet et ve beni bağışla” der,bunu alışkanlık edinir ve bunu bahsettiğim teslimiyetle, o kıpırdayamazlıklasöylerse hayret edeceği güzelliklerle karşılaşmaya başlar…Üç defa Allahumme lekel hamdü duasını söyledik. Efendimizin hadisinde“Hasbiyallahu la ilahe illa HU, aleyhi tevekkeltü ve HUve Rabbülarşil aziym” ayetini sabah yedi, akşam da yedi kere söylemek var. Kişi yedikere de bunu söylemiş olsa, kendini buna alıştırsa çok güzel bir şey yapmışolur! O hadislere baktığınızda; bu tövbeyi sabah okuduğu zaman akşamakadar olan o sürede ölürse veya akşam okuduğunda sabaha kadar olan osürede ölürse nasıl bir mükâfatla karşılaşacağı var. Özellikle şehid muamelesigöreceği önemli bir halle karşılaşacağı müjdeleri de var. “Hasbiyallahu”daise “ona Allah yeter” diyor. Ayete inanmak lazım; ALLAH YETER!Geçenlerde bir kişi ile merhabalaştık, işte “ne yaparsın?” falan diye banasorunca, ben hızla soruyu ona yönlendirdim “<strong>sen</strong> ne yaparsın?” gibi. O da“ben işte şu işteyim, şöyle bir iş arayışındayım” deyince “hayrlısı, dua etbakalım” dedim. “Dua ediyoruz ama başka şeyler de lazım” dedi. Ben ona“duayı amaSIZ yap” dedim. Yani “dua ediyoruz ama” diyorsun ya, “onu dayerine getirdik ama bir taraftan da şunlar lazım” diyorsun ya, o “ama”larolmadan dua et. Bu farklı bir dua biçimi tabi! Bunu bir anda fark etti, rengikıpkırmızı oldu çocuğun, rengi falan gitti. Böyle durdu, bir suç işlemiş gibi okadar üzüldü ki! O üzüntüsünü fark ettim; “hadi <strong>sen</strong> işine ben işime. Yalnızşu yakaladığın hal var ya, şu halle yeniden dua et. Bu halin önemli <strong>sen</strong>in;çünkü şu halin tövbe hali!” dedim. Birkaç gün sonra gördüm, işi olmuş, özellikleonu söylemek için yaklaştı. Yani amaSIZ inanmak, teslim olmak çokfarklı bir şey! Bu teslimiyet bu poşetin teslimiyeti değil tabi!Şimdi bu çerçevede normal yaşantıya, hayata baktığınızda bir şey görürsünüzaslında! Hani “<strong>tanrı</strong>lar” demiştik ya, işte o <strong>tanrı</strong>ların Allah’la mücadelesinigörürsünüz. Tanrılar ve Allah! Dünyadaki yaşantı bu işte: Tanrılar veAllah! Bu yüzden hayat bir kelime; La ilahe! İşte o <strong>tanrı</strong>lar yok, hepsi birdenyok! İlla Allah. Hayat bu, bu kadar! Çünkü hayat bir kelime: Tanrılar ve Allah!Tanrılar sistemi nasıl çalışıyor? Tanrılar sisteminin çalışması vehminzulmeti+şeytan gücüyle çalışır. Vehmin zulmeti+şeytan işbirliği ile! İleri-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 145de bu işbirliği nedir, nasıldır onu anlatmaya çalışacağım. Şimdi birkaç cümleyleonun temelini oluşturmaya gayret edelim. Peki diğeri nasıl çalışıyor?Akıl+İman ile! Hayatta bu iki sistemin mücadelesi vardır. Bütün mücadelelerebakın; ya <strong>tanrı</strong>lar kavgasıdır, yani <strong>tanrı</strong>ların birbirleriyle güç kavgasıdır,“<strong>sen</strong> önemlisin ben önemliyim” kavgasıdır veya vehmin zulmeti+şeytanlaakıl+imanın tartışmasıdır. “Kavgası” değil “tartışması”dır. Tanrılarınki kavgadır!Niye? Çünkü üstünlüğünü kabul ettirme var! Biz buna normal diye okadar alışmışız ki! Mesela evlenen çiftlere bakarız, nikâhta; bas bas, ayağınabas! Yani yönetim <strong>sen</strong>in olsun, yönetimi o <strong>tanrı</strong> eline alsın! Veya bir kız gitseannesine sorsa; anne, evleniyorum bana ne öğüt verirsin? Adamı nasıl nakavtedeceğinin öğütlerini alır; “sana şöyle şöyle der, sakın onun tuzağınadüşme! O <strong>sen</strong>in rakibin…”. Bu yüzden hep birbirlerini rakip görürler; onunasıl alt ederim diye bakarlar. Dolayısıyla, dışarıda herkese nazik kibar olur,ama evde bir düşman var ona yenilmemeli, ona pabuç bırakmamalı. Dışarıdaherkese eyvallah, ama evdekini mahvetmeli. Niye? Tanrılar kavgası! O<strong>tanrı</strong>lar kavgasını hayatın içine sokmuşuz biz! Vereceğimiz öğütlerde bile ovar. Ya böyle vehmin zulmeti+şeytan işbirliğinin üstünlüğünün kavgaları yada akıl+imanın tartışmaları var. Vehmin zulmeti+şeytan işbirliğinin yöntemikavga, tartışma değil. Neden? Tartışmada tartma var, iki fikir tartılır,birisi galip gelir; fikrin galip gelmesidir tartışma! Akıl+iman ortaya kavgakoymaz, fikir koyar. O kavga arar ama akıl+iman kavga etmez! Zemin daimavehmin zulmeti+şeytan’dan yanadır. Çünkü:Vehmin zulmeti+şeytanı uygulayanın önemli bir silahı vardır, Allahcümlemizi o silahtan korusun ve kurtarsın; terbiyesizlik! Terbiyesizlik yapar!Onun o terbiyesizliğinden akıl+iman korkar. Onun o korkaklığını görenvehmin zulmeti+şeytan onu sindirdiğini zanneder. Onu pasiflik zanneder,terbiyesizliğini arttırır. Akıl+iman teslimiyetçidir, bu yüzden siner. Teslimiyetindensiner. Diğeri ise, vehmin zulmeti+şeytanın verdiği terbiyesiz davranışlahâkimiyet sağlar. Sistem böyle, böyle yürür, dünya böyle yürüyor!Akıl+iman galip gelse dünya ne olur? O zaman bu “seyretme sistemi” böyleolmaz. Bu hal seyretme sistemi için gerekli! Sistemin seyretme mekanizmasıiçin böyle olması gerekli.Şimdi, böyle bir grupta olmak akıl+iman’a talip olmak demektir. “Benhayatımı akıl+iman üzerine bina etmek istiyorum” demektir. Yani, ben buyolda akılla ilerlemeye talibim, benim patronum akıl olmalı demektir. “Benvehmin zulmeti+şeytan işbirliğinden kurtulmak istiyorum” demektir.


146Yılmaz DÜNDARAslında vehmin zulmeti+şeytanın bazı özelliklerini söyleyeceğim, amabahsettiğim bu yapıyla mücadelenin bir başka şekli var; “hasbiyallahu” kalkanıylakişiye selamet sağlayan, ama dışarıdan bakana zor gözüken bir halivar! Nedir o? Akıl+imanı şiar edinmiş “B” yapısındaki kişi kendini dünyadagurbette hisseder, dünya ona gurbet gelir artık. Bu yüzden de ölüm ona hiçzor gelmez! O ölümle memleketine gittiğini çok net hisseder. Bu yüzdenbazı büyükler ölümü düğün-bayram ilan etmiştir ya! Dünya gurbet gelirona! Dünyadaki yaşantı -tamamen- ona gurbetmiş gibi gelir. Hatta Efendimizinbir hadisinde bahsettiği; bir ağacın gölgesinde biraz dinlenmek gibigelir. Bir ağacın gölgesinde biraz dinlenmeyi şuna benzetelim: Trenle bir yeregideceksiniz, istasyonda bekliyorsunuz, bankta oturuyorsunuz. On beş dakikasonra da tren gelecek. Birisi geldi size “o oturduğun bankı sana satayımmı?” diyor. Komik gelmez mi? “Bank” satacakmış! “Şu karşıdaki büfe çok iyikâr ediyor, onu sana satayım mı?” diyor. İstasyondan bir sürü şey satmayaçalışıyor; sana şuranın müdürlüğünü vereyim? Ya, biraz sonra trene binipgideceksin, onların <strong>sen</strong>in için ne önemi var? İşte böyle! Gurbette beklersin,tren gelsin de bineyim diye! İşte böyle bir gurbet hali olur “B” yapının. Biletinialmışsın, yerin belli, eşyaların valizinde paketli, bekliyorsun. Bir de anidentrene binenler vardır! Yeri ve elinde bileti yok, bir anda bakar ki trende, kondüktörona canavar gibi gözükür! Herkes binecek o trene, kaçış yok! Markettealış verişi yapsan da kasiyerden kaçış yok!Bu ilahın [“A”nın] ana kriterleri nelerdir, biraz ona bakalım. İlahı ayaktatutan, ilahın varlığını ortaya net koydurtan veri tabanı nelerdir? Çok konuştukama ister<strong>sen</strong>iz birkaç tanesiyle birlikte özetleyeyim:Birisi öfke! Öfke tamamen ilaha ait bir yapıdır, “B”ye ait değildir. Hani ikitane “BEN” var ve birisi ilahlığını ilan eden BEN, ilahlığını ilan eden BENinişidir öfke, “B” yapısının işi değildir. Ancak “B” yapısının “B” Pozisyonunusavunmasını öfke sanmamak lazım! Çok dikkat ediniz, “B” yapısının “B” pozisyonunumuhafazasını, savunmasını öfke sanmamak lazım. O Efendimiz(SAV)in hadisinde bahsettiği “Celal”dir. Onun çok önemli belirtileri vardır:Orada bir kişilik yok, orada bir takdir bekleme, orada bir birisini ezme, oradabir üstünlük sağlama, orada birinin üstünlüğünü yok etme yok! Orada“B” yapısının halini muhafaza eden bekçinin kendisini göstermesi vardır!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; “bu yapıyı muhafazaeden bir celal olmazsa, o hoşgörüden maraz doğar.” Böylece, bu bakışaçısı İslamiyet’le gelen hoşgörüyü dünyanın anlattığı hoşgörüden ayırır! Bu


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 147hali muhafaza edecek savunacak bir celal yoksa, o hoşgörünün, o halimselim yapının içinde öyle bir celal yoksa o hoşgörüden maraz doğar! Çünküoraya rehavet gelir ve “B” yapısı fiile dönüşemez. O zaman o “B” halinden fiilçıkmaz ve o yapıyı muhafaza edemezsin! Bu yüzden, celali öfke sanmamaklazım! Öfke tamamen “A” yapısına, ilaha ait bir şeydir ve orada şunlar vardır:Oradaki öfke bir şeyi, bir yalanı örtüyordur veya birisini ezmeye çalışıyordur.Veya kendi üstünlüğünü kabul ettirmek için öfke silahını kullanıyordur.Öfke ilahın ilahlığını ayakta tutacak, ilahın ilahlığını saygın kılacak bir hücumunismidir ve öfke ilahın veri tabanında vardır.Bir başkası ise merak! Merak aslında bir ortak veri tabanıdır da farklıolan ondan yararlanmadır. İlah ne yapar? Var olan Esma’ül Hüsna kompozisyonuve Rab gücüne sahip çıkıp “benim” der. Merak yeteneğine de! Merakbir yetenek, o merak yeteneğine de sahip çıkar “benim merakım” der.Peki, benim merakım deyip ne yapar? İnsanları merak eder, didikler, böyleceölmüş kardeşinin etini yer. Didikler, merak eder. Dayanamaz! İlahın merakyeteneğini kullanma şekli budur! O ilahı yok etmek için ilahın silahlarını yoketmek gerekir. Bu silahlardan birisi de merakla ilgilidir. Eğer merak yeteneğiniinsanlar için kullandırmazsanız ilah görevsiz kalır.Bakın, merak aslında ne için var? Allah’ı merak etmek için! “BenAllah’ın düşüncesinin suretiyim” dedik ya, bu surete merak yeteneği verilmiş;kendisini Düşünen’i merak etsin diye. Ama o bu yeteneği alıp başka<strong>tanrı</strong>ları düşünüyor, didikliyor, eğlence aracı yapıyor, hatta <strong>tanrı</strong>lar arası bireğlence aracı haline getiriyor. O zaman merak “<strong>tanrı</strong>lık mekanizmasının veritabanı” haline geliyor. Ama diğer türlü Allah’ı merak etmiş olur. Bakın nekadar farklı. Eğer kişi onu <strong>tanrı</strong> veri tabanı olarak kullanırsa şiddetli günahtırki; ismine “dedikodu” denir, “gıybet” denir, “iftira” denir. Allah’ı meraketmek için kullanırsa muazzam sevaptır buna tefekkür denir. İki uç! İkiside merakla. Birisinde Allah’ı merak edip yüksek sevap kazanıyor, nur üretiyorsun.Diğerinde insanları merak ediyor nar üretiyorsun. İkisinde de kullandığınaynı şey; merak yeteneği!Hatırlayacaksınız, ilahın bir başka önemli özelliği bölücü olmasıdır. İlahbölücüdür. “B” yapısı bütünleştiricidir. “B” yapısının yaşamdaki en önemlihedefi evrensel sevgi ve barışı sağlamaktır! İnsanlar arasında yaşarken onaöyle misyon biçerler. Bakarlar ki o “bir dünya vatandaşı” ve onun hedefi evrenselsevgi ve barışı sağlamak! Çünkü ayetlerde göreceksiniz müslümanınbir görevi vardır: Dünyayı “tek” bir din haline getirinceye kadar çalış! “Tüm


148Yılmaz DÜNDARdünyayı tek bir din haline getireceksin” demiyor! Tek bir din haline getirinceyekadar çalış! Peki, Allah indinde DİN ne? İslam. İslam ne? Evrensel sevgive barış! Aksi halde “günah ve sevaplar listesi”ni dayatmak değil evrenselsevgi ve barış. Evrensel sevgi ve barış o kişinin insanlar arasında “görünenmisyonu”dur. Esas misyonunun görünmesi onu rahatsız eder! Esas misyonugöründüğü zaman orayı terk eder o! Onun “görünen misyonu” odur; evrenselsevgi ve barış için çalışan bir dünya vatandaşıdır o.Peki, “B” böyledir de ilah nasıldır? İlah bölücüdür, bölücü olmak zorundadır;çünkü bölücülük yüzünden ilahlar var! “Sen, ben, o, <strong>sen</strong>in ilahlığın,benim ilahlığım, onun ilahlığı” derken bölünme başlar. Bölünme ne getirir?Hak dağıtırken hak yemeyi, birisinin hakkını yemeyi getirir. Böylece zulümbaşlar! En önemli hak yeme nedir? Kendisindeki hakikatin Hakk’ını yemedir.Kendisindeki hakikate göre davranmayarak, onun gücüne de el koyup“bunlar benim” diyerek hak yemiş olur; böylece nefse zulm eder, zalim olur.Nefse zulm eder zalim olur, bölücülüğe de başlar. Kadın haklarını yer, çocukhaklarını yer, özellikle yasaklanmış olan yetim haklarını yer, tabiatla ilgili çeşitlihaklar vardır ki; hepsini yer! Dolayısıyla hak yemek için bölücü olmakgerekir; sizden olanlar bizden olanlar, bizim gibi olanlar sizin gibi olanlar…Daima böler, bölmek için fırsat arar! Kimdir bölen? İlah, ilah yapı!Bir diğeri; hep şikâyet eder, ilah daima şikâyet eder. Dikkat edin normalkonuşmalarda çok yaptığımız bir şey! Çok basit bir örnek vereyim. Normalyaşantının içerisinden. Diyelim ki bir arkadaşım geldi “<strong>sen</strong> dışarı çıkmıyorsun”dedi. Bu örnek niye aklıma geliyor? Afyonkarahisar’daki yaşantımdan!Kolay kolay evden çıkmadığım için evde ekmek biterdi, tembellikten karşıbakkaldan gidip ekmek alamazdım, günlerce ekmeksiz dururdum. O zamanbir arkadaş “<strong>sen</strong> üşenir çıkamazsın, ben manava gidiyorum, sana da birşey lazım mı?” dedi, diyelim. Ben de “bana da bir karpuz al” dedim. Tam dao arada su içecektim diyelim, ama karpuz gelecek ya suyu beklettim içmiyorum.Niye? susuzluğumu karpuzla gidereceğim. Getirdi, teşekkür ettim,güzel. O gitti, kestim ki kabak, hiç su yok! Hemen kızarım, nasıl da karpuzalmış! Kim o kızan? İşte o ilah! Birisine kızacak, birisini suçlayacak mutlakao! O yapı hemen birisini suçlayacak; nasıl da karpuz almış! Böyle olmasın,karpuzu ben almış olayım. Kestim ki kabak, manava kızarım “adama bak,ne biçim karpuz vermiş”. Ya biraz önce alana kızmıştın, şimdi niye kendinekızmıyorsun? İlah mutlaka birisine kızar, mutlaka bir suçlu vardır ilah için.Birisini suçlar, kızar, şikâyet eder. Zaman zaman da “gücüne gitmesin ama”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 149diye Allah’a kızar. Bir de onu çıkarır, üst <strong>tanrı</strong>ya da kızar “gücüne gitmesinama, hiç aklım almıyor Allah bunları nasıl yarattı” der. Hep kızar, süreklikızar. Bakın ne kadar net ortaya çıkıyor ilah, <strong>tanrı</strong>!İşte bunlara diyor ki; La ilahe; <strong>tanrı</strong>lar giremez! Orada serbesttiniz şimdikasadasınız! Markette rahat gezdin tamam, o paketi beğendin aldın koydun,bu paketi aldın koydun, kasaya geldin! Cüzdana göre! Tanrılar giremez;La ilahe! Bu kadar açık! La ilahe; <strong>tanrı</strong>lar giremez!- Kredimiz yok mu?Hiçbir şeyiniz yok! Tanrılar giremez! Çok açık ayet var; kendilerini başıboşmu sanıyorlar! “İstediğimi rahatça yapıyorum hiç bir şey olmuyorişte!” mi diyorsun? Doğru tamam, ama yetmiş kusur yıl da yaşasan, neticedeölümü tattığında yaşadığın günleri altı-sekiz saniye sanacaksın.Yani bir rüyaymış gibi gelecek sana, “ne de çabuk geçti” diyeceksin. Hanişu akşam ezanı okunur okunmaz hemen birden hava kararıyor ya, o vakitgibi olduğunu söyleyeceksin hayatın. “Bu kadar kısa” diyeceğin bir yer. Dolayısıylaneticede “Tanrılar Giremez” kapısına geldiğinde burdaki alışverişlerortaya çıkacak. Demek ki şikâyet <strong>tanrı</strong>nın önemli bir özelliği!Şikâyet demişken şimdi bir de önemli şeyi konuşalım. “Allahım banamerhamet et ve beni bağışla” diyen, bu duayı yapan kişinin bir hali vardır ki,ilerlemesinde o çok önemlidir! Nedir o? Bu kişiye itiraz yasaktır! İtiraz yasak!İtiraz ederse ki ona demişlerdir; demedim mi? Bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin!İşte o yüzden itiraz ederse kişi, ona öyle derler; “sana demedim mi,bu bir rıza lokmasıdır yutamazsın!”. Yani <strong>tanrı</strong>lar arasında yaşarken, “sanahaksızlık yapıyor” diye birisini Allah’a şikâyet ettiğinde sana bunu derler, enhaklı olduğun yerde! Diyelim <strong>sen</strong> çok haklısın ve diyorsun ki; “Allahım görüyorsunhaklıyım! O yanlış yapıyor, bana yaptığı yanlışlara bak, gördüğümzulme bak!” O zaman sana “bu bir rıza lokmasıdır, yiyemezsin demedikmi!” derler! Dolayısıyla, öyle dua edenin itirazı olmaz. O kişi (yani İnsan Suresi30. ayete öyle meal veren) itiraz edemez, itiraz ederse olmaz. O mealinyanına itiraz gelemez! Çünkü aslında temelinde diyorsun ki; Allahım <strong>sen</strong> şukonuda haksızsın! Hazreti Ebu Bekr radıyallahu anh’ın baktığı gibi bakarsan;yani önce hakikati, sonra onun ne sandığını görür<strong>sen</strong>! Gördüğün hakikategöre davranırsan, bunun adı EDEB değil mi? Evet. Sen “haklı haksız” derkeno hakikate göre karar vermedin ki! Neye göre karar verdin? İlahlığını ilaneden <strong>tanrı</strong>ya göre! O <strong>tanrı</strong>nın davranışlarına göre “haklı ya da haksız” dedin.O hakikate göre konuşursan; o zaman o kimin düşüncesiydi? Allah’ın


150Yılmaz DÜNDARdüşüncesinin sureti değil miydi? O zaman <strong>sen</strong> diyorsun ki; Allahım buradaniye böyle düşündün? Bunu diyecek “bir had” olabilir mi? İşte bu yüzden oitiraz orada olmaz. Ama bu yaşadığın dünyada olur. Gidersin <strong>tanrı</strong>lar mahkemesine,dersin ki; şu bana haksızlık yaptı. Tanrıların hâkimi bakar “A <strong>tanrı</strong>sıhaklı, B <strong>tanrı</strong>sı haksız” der, bir ayar yapar. Ama esas mahkemede? Buyolun yolcusu gidip haklı haksız davası güdemez, itiraz edemez. Öyle birşey olmaz! Yani “itiraz edeceğim ama itiraz yasak!” değil! İTİRAZ diye birmevzusu olmaz.Ama ilah? İlahın veri tabanının en önemli bir dosyası da şikâyet etmek!O yüzden, günlük yaşantılarımızda cümlelerimize bakmalıyız konuşurken.Normal konuşmalarda bile karşıdaki <strong>tanrı</strong>lara, doğru geliyor diye o konuşmayıdoğru sanmamak lazım! O edeb değil! Edeb <strong>tanrı</strong>ların koyduğu kurallardeğil ki, <strong>tanrı</strong>ları memnun eden kuralların listesi değil ki! Bahsettiğimizedeb; fiillerin esas hakikate göre çıkması! Dolayısıyla, fiiller esas hakikategöre ortaya çıkınca iş değişir.İlahın veri tabanındaki, onu ortaya koyan kriterlerden birisi de takdirdir.Kesinlikle anlaşılmak, takdir edilmek, övülmek, görülmek, bilinmekgibi şeyleri ister! Bunların olmaması onu rahatsız eder. Birisine iyi bir davranıştabulunacaktır; “o ne anlar ya iyi davranıştan” der! O anlamadığı içinona iyi davranmıyor! Birisine güzel söz söyleyecektir “o güzel sözlerden anlamaz”der. Niye? Çünkü onu <strong>tanrı</strong> rızası için yapıyor. Allah rızası için söyleyecek<strong>sen</strong>izanlar/anlamaz diye bir şey olabilir mi? Öyle bir mevzu olmaz.Takdir bekleme ve takdire yönelik davranışlar, tamamen ilan edilen ilahındavranışlarıdır. Takdirle ilgili birçok hadis vardır. Hatta insan “ilah mevzuunu”fark etmeden önce, o hadislerde Efendimizin neden tepki gösterdiğinifark edemeyebilir. Ama ilah mevzusunu fark ettiği zaman “Efendimiz onunilahlığının kuvvetlenmesini istemediği için itiraz etmiş” diyecektir. Aksi haldehadisi okuyunca “onu övmüş de ne olmuş yani?” diyebilirsiniz. Ama oövgü onun ilahlığını o kadar kuvvetlendirmiştir ki, Efendimiz “böyle yapmaklaona zarar verdin” demiştir.Bu ilahın bir diğer önemli özelliği de şudur: Eğer iyi inceler, iyi biranaliz yaparsa görür ki, işlerinin büyük çoğunluğu kandırmaya dayalıdır.Kandırmaya dayalıdır, basit şeylerde bile. Bakın bu çok önemli bir şeydir! Okadar gizli yaşar ki bu kandırma, bakın size bir hadisten örnek vereceğim veonu nerelerden bulup kaldırmak lazım, hayatımıza nasıl monte etmek la-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 151zım, görüp şaşıracaksınız. Efendimiz buyuruyor ki; bir hayvanı bile, elinizdebir yem yoksa “gel bili bili” diye kandırmayın. Bir hayvanı bile! Elinizde birot yok, ama bu tarafa gelsin diye “bili bili” yapıyorsun. Bunu bile yapmayın!“Kandırma” ilah veri tabanını kuvvetlendirdiği için, <strong>sen</strong>deki ilah ilan edilenyapıyı kuvvetlendirdiği için, onun ana damarı kesilsin diye böyle bir öğütvar! Dolayısıyla, eğer bir çocuğa “gel bak, sana ne vereceğim, avucumda nevar?” diyorsa bu o ilahın işi! Kandırma tamamen “B” yapıda kalkar! İncelediğinizzaman kandırmanın hayatınıza o kadar işlemiş olduğunu görürsünüzki! Neticede en önemlisi insan kendisini kandırır! Niye? O “B” yapıyı kandırırki vehmin zulmeti ve şeytan, o ilah yapı diri dursun!İlah yapının çok önemli bir özelliği de alma duygusunun varlığıdır.Sürekli “ben ne alabilirim?” diye düşünür. Amirler memurlarına bakar; benbunlardan ne alabilirim, bunlar bana ne verebilir? Sürekli onları vermemeklesuçlar; yeterince vermiyorsunuz der. Bir patron işçilerine böyle bakar hep;bunlardan ne alabilirim? Oysa Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bize öğretiyorki; “bir toplumun efendisi, o topluma hizmet edendir; o toplumaverendir.” Neden böyle? İşte o ilah yapıyı kuvvetlendirmememiz için! Buyüzden Efendimiz hadisinde buyurmuştur ki; “devenizde giderken yerekamçınız düşse bile istemeyin!” İstemeyin onu! Birisinden istemeyin, ininsiz alın.Burada şöyle de yanılmamak lazım! Birisinin kamçısı düştü, sizden deonu istedi. Ona “Rasulullah ne dedi? İstemeyeceksin!” demek değil! Amanburada yanılmayın. O istemesin, ama siz vermekte yarışırsanız müthiş birşey olur o. Görenlerin vermekte yarışması! Çünkü vermek için yarışan “B”yapılardır; eğer Allah rızası için yapıyorsa! Bu yüzdendir ki, Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin hadislerine dikkat ediniz; “bir karşılık beklemedenyalnız Allah rızası için” der. Niye? Çünkü karşılık beklediğiniz zaman kimdiro bekleyen? O ilahtır! Onu bekleyen ilahtır. O hindi gelecek yerden tavukesirgenmez demektir. Yani bugün biz onun yere düşen şeyini verelim, yarınbiz de ondan başka bir şey isteriz! Böyle vermek değil! Ama yalnızca Allah’ınrızasını umarak yaparsa o veren “A” yapısı değil “B” yapısıdır.Günlük yaşantıda ilahı zayıflatmak ve yok etmek için ilaha ait bazı anaözellikleri söylemeye çalıştım! Bu yapılardan yaşantıyı yavaş yavaş kurtarmaklazım! Bu davranışların açığa çıkması için bu ana yapıları bilmek gerekir.İnceler<strong>sen</strong>iz; hadisler ve ayetler bu bahsettiğim “ana” özelliklerle, yapılarlailgili çok güzel öğütler vermektedir.


152Yılmaz DÜNDAR-Şimdi zalimin yaptığı bir zulümle karşılaşınca bir tereddüde düşüyoruz;o da Allah’ın bir düşüncesi olarak ortaya çıkıyor diye. Ama zalimin yanındaolmamamızı ona karşı çıkmamızı öneren hadisler var. Sonuçta zalimin fiili deAllah’ın düşüncesi değil mi? Ona müdahale etmememiz gerektiğini çıkarabilirmiyim bu söylediklerinizden?Size “zalimle mücadele etmeyin” mi dedik? Hayır, öyle bir şey çıkaramazsın!Zalim onu yaparken “B” yapısıyla mı yapıyor? Tam tersine “A” yapısıylayapıyor! Peki, <strong>sen</strong> onunla mücadele edince “A” yapıyla mı, “B” yapıyla mımücadele edeceksin? “A” yapısıyla da mücadele eden yok mu? Var, o zamantoplum için faydalı bir iş yapmış olursun. Sevap kazanmazsın ama, toplum“aferin” der. Ama “B” yapısıyla yaparsan “Allah adına” yapmış olursun, çokbüyük sevap kazanırsın. İkisi çok farklı. Bak, birisi ilah. “Zalim” diyorsun ya,zalim dediğin zaten ilah! İlah olmasa zalim olamaz, zalim olmak ilahın işi!Hayat neydi? Hayat; vehmin zulmeti+şeytan ile akıl+iman mücadelesi. Senorda bizzat vücutla akıl+iman mücadelesi ediyorsun, akıl+iman mücadelesio! Fark ettin mi? Sen bir ilah olarak da onunla mücadele edebilirsin. Nedemektir? Senin <strong>tanrı</strong>lığından bizim <strong>tanrı</strong>lığımız daha iyi, <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>lığınıyıkacağız demektir. Biz hümanist <strong>tanrı</strong>yız, biz diğer <strong>tanrı</strong>ları seven, o <strong>tanrı</strong>larıkoruyan bir <strong>tanrı</strong>yız, diyebilirsin ki, bu <strong>tanrı</strong>ların kavgasıdır, o ayrı! Toplumdakahraman olabilirisin, <strong>sen</strong>i tutan taraftarlar teşekkür eder, “aferin”der. Ama “B” yapısı o mücadeleyi yaparsa, bu mücadeleyi Allah adına yapar.Yani o yaptığı mücadele La ilahe illallah mücadelesidir. Fark ettin mi? Fiilîolarak La ilahe illallah demektir! İşte o yolda, oradaki mücadeledekidir şehid!La ilahe illallah mücadelesinde! Tanrıların kavgasının arasında değil! Birzalimle, bir ilahla, bir ilah mekanizmasıyla “B” mekanizmasının mücadelesifarklı! Ama bilinmelidir ki, İslamiyet’te bütün mücadeleler bir demokrasianlayışı içerisindedir. “Nasıl mücadele edeceğiz?” dediğin zaman iş değişir,herkes kafasına göre mücadele etmez! Mücadelenin sınırlarını İslamiyet’tekidemokrasi anlayışı çizer! Sormak istediğiniz bir şey var mı?- Bu yolda olan insan diyelim ki İnsan Suresi 30. ayeti henüz idrak etmemiş,ama o idrakte bir imanı yaşantısında görmek istiyor. Mesela siz o ayeteiman eden insanın halini anlatıyorsunuz, kitaplarda onu okuyoruz, ama bizo halde olmadığımızı bile bile ortaya bir fiil koyacağımızda kendi halimizinfiili ile o hali idrak etmiş insanın fiilini ortaya koymak farklı sonuçlar, farklıdavranışlar ortaya çıkarıyor.O fiilleri somutlaştır, o zaman daha kolay anlatmış olursun.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 153-Mesela dua. Merhamet duasını ben henüz onu idrak etmedim, dolayısıylasiparişe benzer dualar ediyorum.Olur, edebilirsin, hiç bir sakıncası olmaz. Hani “Hasbiyallahu”da söyledimya, o mentaliteyle dua ettiğin zaman, neticede <strong>sen</strong>in sipariş gibi sandığınşeyler sana Allah’ın izniyle lütuf yollu ulaşır ve onlar <strong>sen</strong>i siparişsiz duayadoğru götürür, hiç bir sakıncası olmaz. Benim size söylediğim dinleyip debir anda yapacağınız şeyler değil ki.-O zaman yaptığımız diğer duaları “mağfiret ediver ve bağışlayıver” duasınıngenişlemiş hali gibi mi düşünelim?Aynen söylediğin gibi. İnşaallah Kâbe’nin yanında onları okursun.- “Sabah namazı şahidlik edicidir” deki şahitliği açabilir miyiz?Sabah ve akşam namazı için söylenir onlar genellikle! Ama o şahidlerinyapısı nasıldır, nedir çok net bilemiyoruz tabi. Bir enerji sistemiyle ilişkilişeyler. O enerji sistemlerine de genel ismiyle “melek” diyoruz. Ama o meleklerinoradaki şahidlikleri nasıldır, o mekanizmalar çok açık, net bilinenşeyler değil. Hep yorum. Örneğin şimdi benim de söyleyeceğim yorum vehis. Fakat “bir enerji sisteminin” çalıştığı, o enerji sisteminin çalışan evrenselsistemin içerisinde o anda sanki bir parça olarak <strong>sen</strong> de varsın ve devamediyorsun. Aynı gezegenler gibi, aynı güneş gibi <strong>sen</strong> de o mekanizmanıniçerisine, çalışan o sistemin içerisine dâhil oluyorsun.- Bu her zaman öyle değil mi, neden sabah ve akşam deniyor?Güneşin doğduğu ve battığı zamanlara yakın anlar biraz farklı, güneşyüzünden farklı! Hatta o anlar öyle farklı ki; doktor arkadaşlar onu dahaiyi bilir, “sabah felçleri” diye felçler vardır. Felçlerin %90’a yakını insanlarasabah gelir, adına da “sabah felçleri” denir ve vücudu felce müsait olanlar,“özellikle uykuda” tam güneşin doğma anındaki o eğiklikte felce yakalanır!Eğer uykudaysa vücud onu kaldıramaz! O anda “uyanık ve çalışıyorsa” atlatabiliyor.Ama şuur yerinde değilse, uykudaysa felce yakalanıyor, bu yüzdende adları “uyku felçleri”. O anlarda (batarken ve doğarken) güneşin tesirifarklı. Hatta güneş batarken batmasına yakın ve doğarken uyumanın sakıncalıolduğu hadislerde var. Efendimiz SAV bunu doğrudan akılla ilgilendiriyor;“korkarım aklınız azalır” diyor. Beynimizle ilgili nasıl bir tesirse,güneşin o andaki açısının aklımızı olumsuz etkilediği hadislerde var. Bunlarıaçıklarız ama… Biz yıllarca makale yazarken literatüre girecek şekilde


154Yılmaz DÜNDARolacak cümleleri konuşmaya o kadar alıştık ki, bu yüzden yorumlarımızı,gözlemlerimizi söylemeye korkarız! Mutlaka tesbit edilmiş, literatürlerledesteklenmiş, ortaya konulmuş bilimsel cümle olunca çok rahat oluyoruz.Yıllarca o makaleleri yazmak size öyle bir disiplin kazandırıyor. Aksi haldesuç işlemiş oluyorsunuz “bilim”de. Yanlış bir cümle yazdığınız tespit edilirsetüm akademik gayretlerinizi siliyorlar, Allah muhafaza etsin, öyle bir suç!O korku nedeniyle bu sefer, konuşup yazarken kesin bilinmeyen, bilimselolarak ortaya konmamış şeyleri yorum gibi söylemekten korkarız. Çünküinsan kendi yorumunda yanılabilir! Onun bilimsel metotlarla defalarca ortayakonulup kesinleşmiş olması lazım. Ama hadislere baktığımız zaman negerekiyor? İmanla kabul! İşte iman o!- O saatte kazaların da çok olduğunu söylemişlerdi.Allah muhafaza etsin, tabi medyada o saatlerdeki kazalara rastlarız, şoföruyumuş denir, şu denir, bu denir.. Yani o saatlere dikkat etmek gerekiyor;aklı ve zihni açık olmak, uyanık olmak gerekiyor. O anda eğer akıl zikrullahlameşgulse o çok farklı açılımlar yapıyor işte! O saatlerin şahitliği o bakımdanönemli!- Çok uyku hali geliyor o zamanlarda, o anlarda. Salâtı kılıyoruz, ama tamo anlarda…O kadar haklısınız ki! Diyelim, kendinizi ayarladınız kalkacaksınız. O anakadar cin gibi durursunuz, tam o anda uyku gelir. O an zor bir an! Amainsan vücudunun alışmak gibi çok önemli bir özelliği var, belli bir sistemebağladığınız zaman vücut ona alışmaya başlıyor. Salâtı mümkün olduğuncagüneşin doğmasına yakın yaparsanız. Diyelim ki, güneşin doğmasına çokyakın selam verdiniz. Tesbihatı yaparken hiç değilse beş on dakika geçer,doğma anında uyanık kalmış olursunuz. Güneş doğarken, tepede olduğuan ve battığı an, bu üç halde salât kılınması, ikame edilmesi yasak. Amatakvimden güneş yazan saate bakarsanız, ona yakın, bir iki dakika önce selamınızıverir bitirir<strong>sen</strong>iz, ondan sonra yavaş yavaş tesbihatınıza geçer<strong>sen</strong>iz,duanın tesbihatı beş on dakikanızı alır. Ondan sonra açılmazsanız bile artıkuyursunuz. Orayı biraz atlatırsanız, hiç olmazsa o beş on dakikayı atlatırsanızuyursunuz. Ama uyumaz devam eder<strong>sen</strong>iz İşrak Vakti girer!- Hocam, güneşin doğma saatine bir iki dakika kala alnın secdede olmasıidraki açar mı? Namazın farzının son secdesinde, o anlarda alnın secdedeolması idrakı açar mı?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 155Son secde mi? Çok önemli tesir eder! Siz o anda beyninize kan da gönderiyorsunuzçünkü. O anda secdede bulunmakla, secde hali dışında baktığınızdada, fiziksel açıdan beynin bazı önemli noktalarına kan ulaştırıyorsunuz.Secdede biraz da bekler<strong>sen</strong>iz, kanın hücumuyla beyindeki hücreleriaktif hale getiriyorsunuz. Bir de tefekkürle sizin için önemli sayılacak hücreleriçalıştırdığınız için, bu durumun güneşin pozisyonuyla da birleşmesidaha önemli tesir eder mutlaka!-O zamanı çok iyi ayarlamak lazım o zaman?Yani böyle kılıçla kesilmiş gibi de değil! Ama ihmal de etmemek lazım.Bir iki dakika geçmesi çok önemli değil. Geçmişe baktığınızda, saat mi vardıki? Yoktu ama, “nasıl olsa saat yoktu” diye rehavete düşüp, beş on dakika dageçmemek lazım.-Çok enteresan, bir kıpırdanma oluyor tabiatta. Uyanıyorlar tam güneşsaatinde, başlıyorlar, yine aynı şekilde işrakta da.Bir şeyin telaşındalar! İşrakta kuvvetleniyor, orkestra gibi! Hayata başlıyorlar.Güneşle ilgili, güneş ışınlarıyla hayata başlıyorlar.-Ben biraz Alaska’da kalmıştım. Orada güneş yaz boyu insanın etrafındadönüp duruyor. Bu açıdan, insan orda 24 saat tehlikede mi?Güneşin tesirinde eğikliği ve derecesi etkilidir. Oradaki derecesi ve eğikliğifarklı! Güneş ışınlarının tesiri, geldiği dereceyle de çok ilişkili. Ama herhalükarda tehlikede olan öncelikle ilah yapı! Esas tehlikede olan o; ilah yapı!İster Alaska’da olsun ister burada, eğer bir ilah varsa ona kapı kapalı; La ilahe!-Hocam bazı vakitlere değinilmişken, özellikle ikindi namazının vaktindekılınmasına dair hadisler var. Vaktinde kılınması lazım diye.Diğerleri vaktinde kılınmamalı mı? Yani “daha erken mi” kılınmalı demekistedin? İkindiden sonra güneş batıyor ya! Akşam ezanına yaklaşırken,özellikle yarım saat kala batma dönemine girer. İşte orası kılınmaması gerekendönemdir. Orda yalnızca eğer zorda kalmışsanız, yetiştirememiş<strong>sen</strong>izikindinin farzı için izin vardır, ama mümkün olduğunca o hale bırakmamakgerekir. Zaten ikindi ile akşam arasına bakarsanız çok kısa bir mesafedir.Onun kırkbeş dakikasını güneşin batmasına ayırırsanız, o zaman siz ezanokunduktan sonra bir an önce o görevi yapmak kalır. Çünkü son kırkbeşdakika güneş pozisyonu açısından tehlikeli bir zaman dilimi!


156Yılmaz DÜNDAR-Biz bir dua ettiğimizde, bir “hadim” mekanizması, bizi koruyucu varlıklarmı düşünmeliyiz, yoksa…?<strong>Oku</strong>duğum ona benzer şeyler var dua konusunda! Hatta mana alemindekidüşünceler suret bulmadan, surete dönüşmeden önce, yani manaalemindeki alternatifler arasından birisi vücut bulmadan, düşünce suretedönüşmeden dua yapılırsa, dua o dönemde ulaşırsa, duanın o manalara datesir ettiği söylenir. Bütün bunların hepsi bir mekanizma! Çalışan bir mekanizmavar, ama bu mekanizma nasıl bir mekanizmadır? Bu konuda söylenenşeylerin hepsi yorum. Efendimizin hadisleri içerisinde açıklamadığı şeyler,kişilerin hallerine göre çeşitli rüyaları, keşifleri ve hisleriyle oluşturduklarıyorumlar! Bu yorumlardan bir mekanizmanın çalıştığı biliniyor. Birbirindenfarklıymış gibi anlatılan mekanizmalar da vardır; ama mekanizma ne olursaolsun bütün mesele Allah’ın dilediğinin oluyor olduğunu bilmek ve yalnızcaO’nun merhametine bağlı olduğunu bilmek; mekanizma ne olursaolsun! Bu yüzden o mekanizmayı çok merak etmedim.Eğer uygun görür<strong>sen</strong>iz tesbihlerimizi alalım, böyle düşünen bir grup yanyana gelmişken birlikte bir şeyler okuyalım, mesela bu duygularla hep beraber100 ihlâs okuyalım…- Çok güzel...Birbirimizden yararlanmaya gayret edelim okuduğumuz şeylerle. Aslındabu tür konuşmaları bu kadar farklı ve uzun yapmak yerine belli bir konuyuböyle birlikte sürekli tefekkür eder gibi konuşup, o konuya yoğunlaşıp,yoğunlaşmış halimizle bir şey okuyalım. Birbirimize daha faydalı oluruz zannediyorum!Şimdi her zamanki gibi bir sığınma ve tövbe duası yapacağız.Ama bunu yaparken, mümkün olduğunca halimizin Allah’ın düşündüğününsureti olduğunu düşünmeye ve o düşünceye odaklanmaya çalışsak! Varolan halimizin, yani şu anda “BEN” dediğimiz şeyin, “BEN” derken kastettiğimizyapının aslında “Allah’ın düşündüğü halin sureti” olduğunu düşünsek.Ve o halin bizdeki bu biçimine her birimiz, kendimiz için “BEN” diyor olsak!Çünkü bu öyle önemli bir basamak ki, bundan sonra bu “BEN”lerin ayrı ayrıolmadığını yaşamak gerekiyor. Şunu da söyleyip bitirelim:Hayy ismini ele alalım. Diyelim ki Hayy isminin bir olduğunu yaşamakistiyoruz. Biz eğer ilahlığın ilan etmiş yapıya “benim bir Hayy yapım var”dersek, o yapıyı da başkasının “Hayy” yapısıyla bir yapmaya çalışırsa o aldatmacaolur! Yapmaya gayret eder, kafasını zorlar, ama yapamaz! Kim bir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 157yapabilir onu? Bu “B” yapıdaki Hayy’lar “bir” olabilir ancak! “B” yapıda olan,“BEN” derken önce “müstakil Hayy’lar var gibi” sanar, sonra o Hayy’larınayrı ayrı olmadığını, “B” yapıya ait bir ruhun, bir Hayy’ın olmadığını yaşar.Bakar ki bunlar yok, işte o zaman onları müstakil sananlara noktaNdakikudret der!İşte biz bu “B” yapıyı düşünsek, desek ki; “biz Allah’ın düşüncesinin suretiyiz.Bizden çıkan tüm davranışlar O’nun dilemeleri, düşünmeleri”. Ve budüşünceyle bizi Düşünen’e, O’na yönelsek. Veccehtu vechiye var ya o veccehtuvechiyeyi öyle yapabilsek. Bunu yaparken öyle bir yapabiliriz ki buradabulunanların “her biri bir” olur! İşte esas cemaat odur. Her biri “bir”olur; hiç ayrı ayrı kalmazlar; ayrı ayrı gözükenlerin birliği haline gelir o! Biz ozaman bulunduğumuz grupta Tevhid’i yaşarız, o zaman cemaati hisseder,fark eder ve bulabiliriz. Çeşitli uzak doğu felsefeleriyle uğraşanlar yalnızca<strong>tanrı</strong>ların birliğinde meditasyon yapmayı başarıyorlar. Biz bu gayreti gösterirsekesas hakikatin varlığında Tevhid’i niye başaramayalım? Eğer müstakilolan, yani var olan yapıya sahip çıkan halimle değil de… Eğer ben, ben buvar olan yapıya sahip çıkarsam “diyorum ki, ben görüyorum! Ama eğer benşöyle düşünürsem; “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim. Bende görmeyidileyen O” dersem, o görme fiiline sahip çıkan ve “ben görüyorum” diyenbir ilah yok, o zaman o olmaz! İşte o sahip çıkmayan yapı “Hasbiyallahu”der, “veccehtu vechiye” der, “eslemtü li rabbil alemiyn” der ve yalnızca [kendisinidüşünmüş olana] teslim olur; O’nun dilediği şekilde, O’nun istediğişekilde teslim olur ve O’na seslenir. Nasıl seslenir? Nasıl sesleneceğimizi öğretenRasulullah’ın öğrettiği şekilde seslenir:Allahumme eslemtü nefsiy ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemriy ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke. La melceeve la mencee minke illa ileyke. Amentü Bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Allahümme ente Rabbiy, la ilahe illa ente halakteniy ve ene abdüke veene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü euzü bike min şerri ma sana’tu ebûüleke bi nı’imetike aleyye ve ebûü bizenbiy fağfirliy zünubi feinnehu la yağfiruzzünube illa ente, Birahmetike ya Erhamer rahımîn.Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna le nekunenneminel hasiriyn. Rabbena zalemna enfü<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamnale nekunenne minel hasiriyn. Rabbena zalemna enfü<strong>sen</strong>a ve inlemtağfirlena ve terhamna le nekunenne minel hasiriyn.


158Yılmaz DÜNDARLa ilahe illa ente subhaneke, inniy küntü minez zalimiyn.Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil aziym, estağfirullah ve etûbüileyh.Estağfirullah el aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahelleziy la ilahe illa HuvelHayyül Kayyumu ve etûbü ileyh.Estağfirullah ya Rabbel arşil aziym. Estağfirullah ya Rabbel arşil kerim.Estağfirullah ya Rabbel alemiyn.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin Bi adedi ılmike.Ya HU, ya men HU; la ilahe illa HU!Elif, Lam, Mim; Allahu la ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum. Entel hayyulkayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişeyin Kadir.Ya Hannan, ya Mennan, Ya Bedia’s semavati vel arz. Ya Zel celali vel ikram.Eşhedü en la ilahe illallahul Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yuledve lem yekûn lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma eneminel müşrikin. İnne salatiy ve nüsükiy ve mahyaye ve mematiy lillahi Rabbilâlemin. Ve la şerike lehu ve bizatihi umirtu ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye lillahi, eslemtü li rabbil alemiyn…İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn,İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas sıratal müstakiym, Sırat elleziyneen’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim ve leddaalliyn. Âmin.El-FATİHA…


28 Zilhicce 1428 / 05 Ocak 2008• Gerçek <strong>tanrı</strong> nedir, <strong>tanrı</strong>lık ilanı nasıl yapılır?• Yunus Emre’nin “bir BEN vardır bende...” dediği?• İslamiyet’e, sisteme göre ibadet nedir?• Nefs mertebelerinde yolculuk ne zaman başlar?• İyi bir insan, iyi bir müslüman mıdır?• “Tapma” ve “kulluk” arasındaki fark!• “Allah rızası” ne demek, o nasıl olur?• Tanrıyı görmemizi engelleyen üç önemli şey!• Hangi takdim “ben Allah’ın kuluyum” demektir?• Hayat ve salâtın birbirinden ayrılmadığı nokta?• Tanrılık iddiası olmayan bir hayat için iki şey?• Tekbir, haşyet ilişkisi ve teslimiyet?• Tanrılık iddiasından kurtulma salâtı/namazı!• Tanrıdan kurtulmanın tek yolu nedir?• “Edeb Ya HU” denilen Edeb nedir?• Tanrının kendine göre kullandığı veri tabanları?• Bölücü bir beynin kaybettiği en önemli şey!• Merak duygusu niye var?• Din kimlere anlatılmaz, sunulmaz?• Cehenneme ait ipuçlarından çok önemli birisi?• Talib’in mahkemesinde kural: İtiraz mı ediyorsun?• Vermeye en yakınlarından başlamak• Allah’ın dileğinin sureti: KUL• En önemli dergâh: Evimiz• Yaptığımız iş Allah’a teslim olmak mı, O’nu teslim almak mı?• İslamiyet’te kriter: Tanrılık iddiasında bulunmak veya bulunmamak• Hayata yeni bir kriter: Tanrılık kriteri


160Yılmaz DÜNDAR2007 yılı boyunca bir tesbit yapmaya çalıştık, onun bir özetini sunmayagayret edeceğim. Ben o özeti sunarken, içinizden bana “bu da aklını <strong>tanrı</strong>yataktı, aklını <strong>tanrı</strong>yla bozdu” demenizi istiyorum. Çünkü onu dedirtecek kadarçok söylemek istiyorum! “Aklını <strong>tanrı</strong>ya taktı, durmadan <strong>tanrı</strong>dan bahsediyor”dedirtecek kadar çok bahsetmek istiyorum. Siz onu söylediğinizdeçünkü siz de aklınızı dinleye dinleye <strong>tanrı</strong>ya takacaksınız. Aklı <strong>tanrı</strong>ya takmakçok önemli! Aylarca bunu konuşmaya çalıştık. Tanrıyı fark etmekle, aslındainsan hatalarını fark ediyor, yanlışlarını fark ediyor ve yanlışlarını farkedip ondan kurtulma sevinciyle de İslamiyet’i sever hale geliyor.Rum Suresi 30. Ayet: Din’e HANîF olarak yaklaşınız. Allah indinde DİNyalnızca İSLAMİYET olduğuna göre bunu “İslamiyet’e HANÎF olarak yaklaşınız”diye de söyleyebiliriz. İslamiyet’i bir bakıma sistemi anlatan bir isimolarak düşünürsek “var olan Sistemi anlamaya Hanîf olarak yaklaşınız” diyekısaca özetleyebiliriz. Fakat hanif tabirini nasıl tanımlayacağız? Tamam, hanifolarak yaklaşalım, ama HANîF olmak nedir? Hanif olmak İslamiyet’teçok önemli. Hazreti İbrahim aleyhis selamın başlattığı “Hanîf Bakış Açısı”Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemle YAŞAM BİÇİMİ bulmuştur. “Hanifolarak yaşayabilmek nedir, hanif olarak nasıl yaşanır?” işte o da Efendimizsallallahu aleyhi vesellemle hayat bulmuştur. Hanif olmayı, bildiğimiz cümlelerleözetleyecek olursak, günlük kelimelerle basitleştirecek olursak; <strong>tanrı</strong>sızyaşamak diyebiliriz. Hanif olmak <strong>tanrı</strong> edinmemek demektir. Hanif olmak,hiçbir <strong>tanrı</strong>ya sahip olmamak demektir.Fakat bu noktada hızla şunu gündeme getirdik. O en önemli cümleyitekrar ediyorum, o tek cümleyi söylüyorum, insan için o en önemli cümleninaltını tekrar çizmek istiyorum, çünkü; O’ndan başka bir şey YOK! Bunuçok önemsemek gerekir. Bu konuları konuştuğum birçok yerde şu dikkatimiçekiyor: Diyelim ki, bir film seyrediyorsunuz televizyonda, konusunadâhil oluyorsunuz, ana fikrini beğeniyorsunuz. Ama film bittikten sonrakapatıp hayata dönüyorsunuz. Aklınıza geldiği zaman da “iyi bir filimdi”deyip hatırlayabiliyorsunuz! Bu konulara işte öyle bir film gibi yaklaşmamaklazım! Mutlaka “içinde sizin oynadığınız ve bitmeyecek bir film” haline getirmekgerekir! Aksi halde bir kitabı okuduğunuz zaman veya buna benzerbir konuyu dinlediğiniz zaman, bir film seyreder gibi ana fikrini de beğendiğiniz,içine dâhil olduğunuz ama sonra “film bitti, haydi hayata!” dediğinizbir bakış açısıyla yaklaşmamanızı öneririm. Buna insan kendisini zorlamalı!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 161Bu cümleleri de böyle söylüyorum ama cümlelerin fiillerini kurarkenzorlanıyorum. Çünkü bu tavsiyelerde bulunmak, “şu kararları alın” demek,anlatacağım konuya ve kader anlayışına ters düşüyor gibi gelebilir. Dolayısıylaöyle bir konu ki bu, hele de şimdi “çok önemli” dediğim cümleyi söylediğimdegöreceksiniz ki, dünyada alıcısı olmayan bir konu! Alıcısı yok, hiçbircazibesi yok ve genetik yapı olarak bu konuyu önemseyecek, hayat biçimihaline getirecek ve bunun peşine hırsla düşecek yapının da sayısı çok, çok,çok, çok az! Şimdi siz böyle bir konuyu anlatmaya çalışıyorsunuz! Dolayısıylabu konuyu anlatırken amacımız, kaderinde kendiliğinden bu konuyuönemsemek bulunana ve nasibi olanlara, bu konuyla ilgili hayata bağlanmasıdilenmiş olana seslenmiş olmaktır ancak! Aksi halde bu işler, “yarındanitibaren şu kararları alınız, şöyle yapınız” denilip, uygulanacak şeylerşeklinde değil!Evet, hanif olmak <strong>tanrı</strong>sız olmak! Ancak kişiler <strong>tanrı</strong>yı ötesinde, berisinde,uzağında oluşturduğu için önce o <strong>tanrı</strong>lardan kurtulur. Onlardan kurtuluncada tüm <strong>tanrı</strong>lardan kurtulduğunu zanneder. Ama bu <strong>tanrı</strong>lardankurtulmak gerçekten hanîf olmak değildir, bu bir basamaktır. Hangi <strong>tanrı</strong>dankurtulmak için? Kurtulunması gereken gerçek <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak için.Nedir o gerçek <strong>tanrı</strong>? İşte önemli olan o! Ve yalnızca bu cümle var; La ilaheillallah. Bu kadar!Yaratılan insan bir Esma’ül Hüsna kompozisyonu. Ve bu Esma’ül Hüsnakompozisyonunun yapma gücünü oluşturan, bu Esma’ül Hüsna kompozisyonunueğiten bir esması daha var; Rabbı, Rabb Gücü! Yani yaratılanbirim bir Esma’ül Hüsna kompozisyonu ve onun bir Rabbı var. İşte yaratılanbirim, bu Rabb Gücüne sahip çıkıp, bu Esma’ül Hüsna kompozisyonununtezahürüne, görünüşüne ve Rabb Gücüne “BEN” diyerek müstakilliyet kazandırdığındagerçek <strong>tanrı</strong>yı oluşturur. Burası anlaşılabiliyor mu? Yaratılanbir birim var, bu birimi basitçe tanımladığımızda onun bir Esma’ül Hüsnaterkibi olduğunu söylüyoruz ve bu terkibin yapma gücünü oluşturan birde Rabb’ı var; yaratılan bu! Ama bu birim kendini fark ettiğinde bu Esma’ülHüsna kompozisyonuna ve bu güce sahip çıkıyor, “onlar benim” diyor! İştebu, bir <strong>tanrı</strong> ilanıdır! Bu söylediğim cümleyi tasavvuf kitaplarında bu kadaraçık ve net bulmanız, OKUmanız çok mümkün değildir! Bu kadar açık söylüyorum;bir kişinin kendisinde var olanlara müstakilliyet kazandırmasıve onlara sahip çıkması <strong>tanrı</strong> ilanıdır, <strong>tanrı</strong>lık ilanıdır! İşte hanif olmakbu <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak demektir esasında! Bu <strong>tanrı</strong>dan kurtulduğu zaman


162Yılmaz DÜNDARkişi hanif olur, bu <strong>tanrı</strong>yı ilan etmediği zaman! Dine hanif olarak yaklaşındenilmesini o zaman şöyle anlayabiliriz; Dine <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmadanyaklaşın! Eğer bunu <strong>tanrı</strong>lardan kurtularak yaklaşın gibi ele alırsanız,<strong>tanrı</strong>lardan kurtulma çalışması yapar ve “zaten Allah’tan başka inandığımbir şey yok” deyip <strong>tanrı</strong>lardan kurtulduğunu sanabilir kişi! Bakın deniyorki; Dine hanif olarak yaklaşın. “Hanif”i kısaca şöyle açıyoruz; Dine <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunmadan yaklaşın!Peki, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunduğunuz zaman ne olur? İşte buna o kadarkafayı takmak lazım ki! Buna kafayı taktığınız ve bunu bütün işlerinizleilişkilendirdiğiniz zaman siz kendinizdeki <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan “BEN”igörürsünüz. O kadar açık ve net görürsünüz ki “bendeki şu BEN, <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunan BEN’dir” dersiniz. Demek ki, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanBEN’den başka bir BEN daha var, işte Yunus Emre’nin söylediği BEN odur!Bir BEN vardır bende BENden içeru. Biz genellikle o ikinci “BEN”i Yaradangibi düşünürüz. Değil! Bir BEN var; <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan, bir BEN devar ki bu BENden içeru; işte o yaratılmış olan BEN. Biraz sonra izah edeceğimonu. İşte buna kafayı öyle yormak, takmak gerekiyor ki… Bütün işlerimizibununla ilişkilendirmek gerekiyor, hatta yaptığınız ibadetleri bile!Aslında ibadet diyerek bir iş ayırmak, işleri bir grup yapıp “bunlar ibadettir,bunlar değil” demek yanlıştır. İslamiyeti, sistemi incelediğiniz zamanböyle bir ayırma yapamayacağınızı görürsünüz. Yani bir hayata ait normalişler var, bir de ibadet adı altında bazı işler var değil! İslamiyeti incelediğinizzaman görürsünüz ki, her yaptığınız şey ibadettir, her yaptığınız şey!Bunu ayırmak bir hatadır! İbadete vakit ayıracaksın sonra dünya işinedöneceksin, öyle bir şey yok! O <strong>tanrı</strong>nın oyunları işte! Bunu ne zaman farkedersiniz? İbadet diye ayırdığınız işleri bile <strong>tanrı</strong> anlamıyla ilişkilendirir<strong>sen</strong>iz!Yani; o ibadetleri yapan <strong>tanrı</strong> mı? Varlığını ilan ettiğiniz, iddiasında bulunduğunuz<strong>tanrı</strong> mı salât ikame ediyor, o <strong>tanrı</strong> mı oruç tutuyor, o <strong>tanrı</strong> mıHac’ca gidiyor? Eğer oysa ondan kurtulma çalışmaları çok önemli! Çünkütasavvufta insan heveslendiği ve uygulamak istediği şeyleri o <strong>tanrı</strong>ya yaptırırsamesafe alamaz. O <strong>tanrı</strong>dan kurtulma çalışmaları olarak yaparsa mesafealabilir! O <strong>tanrı</strong>dan kurtulmuş olarak yaparsa mutlaka mesafe alır!Demek ki; nefs mertebeleri diye bildiğiniz ve kriterlerine bakarak uygulamakiçin gayret sarf ettiğiniz, o kriterlere bakarak kendinizi motive ettiğinizo yol, ancak <strong>tanrı</strong>dan kurtulduktan sonra yürünecek bir yoldur! Eğero yolda yürümeye <strong>tanrı</strong> çıkarsa o tasavvufla meşgul olan bir <strong>tanrı</strong> olur ve


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 163bahsedilen çeşitli girdaplar bu <strong>tanrı</strong> içindir. Bu <strong>tanrı</strong> tasavvuf çalışmalarıylakendisindeki bazı güçleri fark ederse daha güçlü olur. Hatta fetih denilebilecekçeşitli güçleri kazanırsa Fethi Zulmani dediğimiz; “arzu edilmeyen güçsahibi olan <strong>tanrı</strong>”yı ortaya çıkarırsınız. Demek ki en önemli şey; bu <strong>tanrı</strong>yıtanımak! Tanrı nedir, <strong>tanrı</strong>lık nasıl ilan edilir ve bu <strong>tanrı</strong>dan nasıl kurtulunur?İleride konu paylaşımı için yan yana geldiğimizde bu yöntemleri elealmaya çalışırız. Ama o yöntemleri ele almaya başlamadan önce hepimizinaklını <strong>tanrı</strong>ya takması gerekiyor! Tanrı iddiasının bizim için bir sorun, bir sıkıntıolması ve bu sıkıntıdan nasıl kurtulacağız, diye yan yana geliyor olmamızşart! Aksi halde, film seyreder gibi konuya dâhil olur, sonra film bitince“<strong>tanrı</strong>ların hayatına” döneriz!La ilahe illallah Kelime-i Tevhid’i bu açıdan baktığınızda çok önemlidir.Bir mübarek arkadaşım aramıştı; masama bir hadis yapıştırdım, onu tefekkürediyorum dedi. “Nedir o?” dedim. Efendimiz (SAV) buyuruyor ki o hadiste;cennetin ücreti, giriş ücreti La ilahe İllallah’tır, mealen böyle birhadis. Onu tefekkür ediyorum demişti. Ben kendisine o tefekküre yardımcıolmak için daha önce sizinle paylaştığım şu cümleyi söyledim; cennetin kapısındayazdığı söylenen şey Kelime-i Tevhid; La ilahe İllallah! Bir kapısı vekapısında öyle bir yazı var da, o kapıdan gireceğiz sanmayın! Bu hadiste bizeanlatılan çok önemli bir mana var. Bir kapıda yazan bir şey!? Hadis’e baktığınızzaman da La ilahe illallah bir ücret! Yani “şu kadar söyler<strong>sen</strong>iz” değil!“Bu ücreti öder<strong>sen</strong>iz” manasına kapıda yazan La ilahe İllallah! Bazı kapılardayazar ya; şunlar giremez. Geldiniz onu okudunuz, diyelim ki “silahı olan giremez”yazıyor. Siz bu tarafta “silahı olan giremez” diye defalarca söyleyin,eğer silahınız varsa kapıdan giremezsiniz! Kapıya gelin deyin ki; ben 500.000defa “silahı olan giremez” demiştim. De! Silahın var mı? Var. “Giremezsin”diyor, “silahı olan giremez” yazıyor kapıda. Bir kere, silahını çıkarıp bir kenarakoydun mu hiç söylemen gerekmiyor, içeri girebilirsin. Kapıda bir şartvar: Silahı olan giremez! Bu silah nasıl bırakılır? Bu silahı bırakma yöntemlerindenbirisi, silahı durmadan akılda tutmaksa, bu bir silah bırakma yöntemiyse,yöntem ayrı. Ama silahı bırakmamışsın!? Silahın var ve defalarca“silahı olan giremez” demişsin; coşarak söylemişsin, ağlayarak söylemişsin,aşk ve şevkle söylemişsin fark etmez, silah üstünde ya! Kapıda diyor ki; silahıolan giremez! Bunları bir yöntem olarak kullanıp kullanmadığın kim<strong>sen</strong>inumurunda değil, yeter ki silahı bırak! Sordular; “silahı nasıl bıraktın?” Aşkile ve şevk ile 500.000 kere söyledim. Peki, bıraktın mı? Bıraktın, tamam!Peki, <strong>sen</strong> nasıl bıraktın? Ben hiçbir şey söylemedim, çıkardım bıraktım. O da


164Yılmaz DÜNDAR“o yöntemi” kullanmış. Fark etmez, ne yöntem kullanırsan kullan, yeter kibırak! Yöntemini sormuyorlar! Ben hiç ağlamamıştım! Silahın var mı? Yok!Tamam! Ben çok ağladım. Silahın var mı? Var. Kapıdan geçemezsin! Meselesilahı bırakmak! Bu kadar önemli bu kapıdaki yazı! Peki, ne o? La ilahe İllallah.La ilahe; <strong>tanrı</strong> giremez! İlla Allah. Tanrı giremez! “Ben bunu çok söylemiştim!”dedin. Bakıyorlar; <strong>tanrı</strong> var mı? Var! Tanrı giremez! Tanrı bu tarafa!İki alternatif var, başka yer yok; ya ileri ya bu tarafa! Bu taraf ne? İşte butarafın ismi cehennem! Geri döndün cehennem, ileri gittin cennet ortamı.Böyle söyleyerek basitleştiriyoruz, sembolleştiriyoruz yani. Peki, ileri nasılgidiyorsun, ücreti ne? La ilahe İllallah; <strong>tanrı</strong> giremez, <strong>tanrı</strong> geçemez, <strong>tanrı</strong>yakapalı! Demek ki, <strong>tanrı</strong> demek cehennem demektir, bu kadar somut! Cennetve cehennem soyut kavramlar sanılır. Bana hiç soyut gelmiyor. Ben onlarıo kadar somut ve açık görüyorum ki! O kadar somutlar ki! Cehennembenim için hiç soyut değil, çok somut. Tanrı; cehennem, <strong>tanrı</strong>ların mekânıcehennem!Özetleyerek gideceğiz demiştim, şimdi burdan bir başka konuya geçiyoruz.İnsanları bir de şöyle üç gruba ayırabiliriz. Kişi isterse “ben hangi gruptayım?”diye kendisini inceleyebilir. Üç grup insan kategorisi yapalım: Birisiinsani kurallara çok uyan, ahlaki kurallara uyan, insanlar tarafından sevilensayılan, onun da insanları sevdiği saydığı bir insan. Her türlü güzel meziyetonda var. Bunu bir kelimeyle sembolleştirelim, “hümanist” diyelim. Bir debunun zıddı olan bir insanı söyleyelim, o da yanlış yaşayan, yalnızca kendisiniseven ve düşünen, her işi kendine menfaat sağlayacak şekle çevirmeyiyaşam biçimi haline getirmiş olan bir insan, ona da uç noktada bir isimverelim, “narsist” diyelim. Bunlar eğer <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmuş kişilerseadlarını bu özelliklerine göre koyalım; narsist <strong>tanrı</strong>, hümanist <strong>tanrı</strong>! Yaşadığınızortamda eğer bir narsist <strong>tanrı</strong> varsa ondan rahatsız olursunuz. Bu narsist<strong>tanrı</strong> iş yerinizde yöneticinizse çok rahatsız olursunuz, evde eşinizse çokrahatsız olursunuz veya ebeveyninizse çok rahatsız olursunuz. Ama hümanist<strong>tanrı</strong>larsa memnun olursunuz. Çünkü o, insan haklarına saygılıdır, dürüsttür,her tür güzel huyu onda bulursunuz. Tamam, ama çok dikkat ediniz;siz memnunsunuz diye cennet memnun değil! Çünkü hümanist ama<strong>tanrı</strong>! Oysa siz diğerini sevmiyordunuz, çünkü o narsist, narsist <strong>tanrı</strong>! Onabaktığınızda “bu adam cehennemlik” diyebilirsiniz! Ama diğeri hümanist:Yanında çok rahatsınız, çok memnunsunuz o kişiden. Ama o <strong>tanrı</strong>, hümanist<strong>tanrı</strong>! Tanrı hümanist de olsa giremez! Demek ki, dürüst olmak, iyi insanolmak, ahlaklı insan olmak gibi tüm meziyetleri, tüm güzellikleri sıralayalım


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 165ve bunları da uç noktaya getirelim; çok fedakâr, çok cömert, çok verici. Buözelliklerin tümü onda uç noktada bulunsun. İnsanlar onu izlediği zaman“bu adam mutlaka cennetliktir” diyor veya çok memnun oluyor diyelim.Ama onda <strong>tanrı</strong>lık iddiası olduğu için, <strong>tanrı</strong>lığını ilan ettiği için cennet ortamıona kapalıdır! Yani iyi insan olmak demek cennete gitmek demekdeğildir. Cennete gitmenin yolu, yani cennet ortamında bulunmanın tekşartı La ilahe İllallah; <strong>tanrı</strong> yok, İlla Allah; <strong>tanrı</strong>lar giremez, <strong>tanrı</strong>largeçemez!İki grubu söyledik, dedik ki narsist <strong>tanrı</strong>, hümanist <strong>tanrı</strong>. Şimdi üçüncüinsan grubuna bakalım. Sembolleştiriyoruz ya, ona da bir ayetten yararlanarakşöyle bir isim verelim. Nas Suresi’nde ins ve cin geçer; insandan vecinden gelecek şerden korunmak önerilirken. “İns ve cinden Allah’a sığınır”der. Biz de işte bu gruba insan diyelim. Ama nasıl insan? Besmelenin “B”sinesahip. Bunu ifade için “B” İNS diyelim; “B” sırrındaki insan, “B” insan diyelim.Bakın üç kategoride insan oldu; “B” insan, hümanist <strong>tanrı</strong>, narsist <strong>tanrı</strong>. Biz“B” insan, hümanist insan, narsist insan” dersek olmaz! Çünkü insana göretasnif yapmıyoruz dikkat edin! İnsana göre tasnif yaptığımız zaman yanılırız.İnsanın başına sıfatlar koyarak tasnif yapmıyoruz! Bizim için <strong>tanrı</strong>, <strong>tanrı</strong>lıkönemli! Tanrı kriterine göre; <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan, bulunmayandiye tasnif ediyoruz. Tanrılık iddiasında bulunanları iki grup yaptık; çok iyi,çok dürüst, çok ahlâklı ama <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan; hümanist <strong>tanrı</strong>,diğeri narsist <strong>tanrı</strong>. Ama bir de <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmayan bir yapı var;o “B”İNS, “B” insan. Bu nedir biliyor musunuz? Bu kuldur, buna Kul denir!“B”İNS kuldur! “İyyake na’budu ve iyyake nestaiyn; yalnız sana kulluk ederim”diyen. Kulluk eden kim peki? Tanrıysa olmaz, <strong>tanrı</strong> kulluk edemez; <strong>tanrı</strong>lığınıilan eden “iyyake na’budu” diyemez! Çok dikkat ediniz lütfen!Tanrılık iddiasında bulunan ancak bir üst <strong>tanrı</strong>ya yaranır, yaranma çalışmalarıyapar. Bu da nedir? Tapmadır, buna tapma denir; dolayısıyla bir üst<strong>tanrı</strong>ya tapar, o üst <strong>tanrı</strong>ya “Allah” diyebilir, ismini öyle koyabilir. Tanrılıkiddiasında bulunan, gücünün yetmediği noktada bir üst <strong>tanrı</strong>dan korkarona tapar, “aman bana bir şey yapmasın” diye bir yaranma çalışması yapar.Dolayısıyla, “ibadet” adı altında yaptıklarınız yaranma çalışmalarıysa bunuyapan <strong>tanrı</strong> olabilir! Hani dedim ya; ibadet adı altında yaptıklarınızı bile <strong>tanrı</strong>kavramıyla, <strong>tanrı</strong>lık iddiasıyla ilişkilendirin! İlişkilendirdiğinizde bakın, ooruç tutan <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan mı? Eğer oysa, o “ne güzel oruç tuttum”der. “Başkaları bilmiyor, tutamıyor, hep yanlış yapıyorlar. Ben çok gü-


166Yılmaz DÜNDARzel oruç tutuyorum. Allah benim orucumu beğenir” der. Tanrılık iddiasındabulunan, Allah’a yaranmak için oruç tutan bir üst <strong>tanrı</strong>ya tapan böyledir,böyle bakar, böyle düşünür! Ama “B” insan, B-İNS; yani KUL nasıldır?AbduHU ve RasuluHU; kulu ve rasulü! İşte ona, Efendimize soruluyor;bir kul rasül mü olmak istersin, bir melik rasül mü olmak istersin? Mütevazıdavranması isteniyor, Efendimiz “Kul Rasül” olmak istiyor, Kul! Kul “B”İNSolmaktır, o öyle istiyor! Mevkiler <strong>tanrı</strong>ya aittir! Hani kartvizite rütbe yazarızya, “Prof. Dr.” falan diye, bu <strong>tanrı</strong> rütbesidir! “B”İNSin rütbesi olmaz! Genelmüdür, bakan, milletvekili... Hatta <strong>tanrı</strong>lığı çok sever, milletvekilliği biter;“eski milletvekili, eski genel müdür…” bunlar <strong>tanrı</strong> rütbeleridir. Tanrılık gücünügöstermek için, <strong>tanrı</strong>lar arasında yer edinebilmek için, <strong>tanrı</strong>lığını kullanabilmekiçin, <strong>tanrı</strong>larla savaşabilmek için rütbeler! “B”İNSin rütbesi ne?Kul! Kul önemli bir şey!Evet, üç grup oluşturduk; “B”İNS, hümanist <strong>tanrı</strong>, narsist <strong>tanrı</strong>. Amaçeğer hümanist <strong>tanrı</strong> yani iyi insan olmaksa, kişi orda İslamiyeti uyguladığınıve yaşadığını zanneder ve yanılır! “İslamiyet” adı altında birçok yerdeanlatılanlara dikkat ederiz, “iyi insan” olmak anlatılır! Yalan söylemeyin,komşunuzla iyi geçinin, yardımlarınızı esirgemeyin… Hep iyi insan olmakanlatılır. Kişiler iyi insan olma kurallarını uyguladıklarında “iyi bir müslümanda” olduklarını sanarlar. Hayır! İyi bir insandırlar. Demek ki, İslamiyet’tekitek kriter; <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmak veya bulunmamak!İşte nefse zulm diye bahsedilen konu bu kriterle çok ilişkilidir. Tanrılıkiddiasında bulunmak demek, nefse zulmetmek demektir. Nefse zulmetmek“ben <strong>tanrı</strong>yım” demekle başlar. Kişi “ben <strong>tanrı</strong>yım” diyor oluşunun farkındaolsun olmasın, “ben <strong>tanrı</strong>yım” demekle nefsine zulmediyor demektir.Bu yüzden nefsini bilen Rabbini bilir! Neden? Çeşitli çalışmalar yaparak,sahip çıktığı ve müstakillik ilan ettiği Esma’ül Hüsna kompozisyonundakinefsin hakikatini tanırsa, “eyvah, ben yanlış bir şeye sahip çıkmışım, BENlikiddiasında bulunmuşum” der ve o zaman Rabbini tanır! Nefse zulmetmeninçeşitli tiplerini konuşmuştuk, önemli olduğu için ilerde belki tekrargündeme getirebiliriz.Bir şeyi Allah rızası için yapmak nedir, bu hep düşünülür. Ne yaparsamAllah rızası için olur, ne yaptığım zaman Allah rızası için olur? Cevap olarakgenellikle “bir karşılık beklemeden” deriz. Doğru. Bir karşılık beklemeden,karşılığını yalnız Allah’tan umarak yaptığınız şey Allah rızası içindir. Amaince detayına, oradaki önemli çizgiye bakın; eğer karşılık beklemeyen


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 167bir <strong>tanrı</strong>ysa, o Allah rızası için olmaz! Üç kategori insandan bahsettik ya,eğer bir işi “B”İNS yani KUL yapıyorsa Allah rızası içindir. O işi yaparken“B”İNS formundaysanız, o haldey<strong>sen</strong>iz, o pozisyonda yapıyorsanız o Allahrızası içindir. O işi hümanist <strong>tanrı</strong> olarak yapıyorsanız o Allah rızası içindeğildir, o sizi memnun eden bir şeydir, kendinize aferin dediğiniz bir iştiro! Demek ki, bir işi “bu Allah rızası için mi?” diye incelediğinizde, o işi de<strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirdiğinizde, o işi yapan kim onu bulmalısınız; kul mu <strong>tanrı</strong>mı? Yaptığınız iş Allah rızası için mi, değil mi hemen fark edersiniz! “Ya benbunu Allah rızası için yapmıştım” dediğiniz işi yapanı incelediğinizde, eğeronu <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirir<strong>sen</strong>iz, o “Allah rızası için yaptığınızı düşündüğünüzgüzel şeyi, yapan kimmiş anlarsınız. Baktığınızda, eğer karşınıza <strong>tanrı</strong> şüphesiçıkıyorsa, o <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak lazım! Öyle yaptığınız zaman siz, sizdeki <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunan BENİ tanırsınız, onu çok iyi tanırsınız. O zaman çoknet göreceksiniz onu! İnsan <strong>tanrı</strong>yı neden [çok fazla] göremez? Bir: Kişi ibadetidâhil, işlerini ilan ettiği o <strong>tanrı</strong>ya yaptırmaya alışmıştır, bu yüzden onugörmez. İki: Etrafla o kadar meşguldür ki, kendini analiz etmez. Hep başkalarınınişlerini analiz ettiği için kendi işini analiz etmez! “Ben şunu nasıl yaptım,niye böyle dedim, niye şöyle yaptım? Şöyle dediğim bana mı ait?” sorgulamasınıyapmaz. İnsanın <strong>tanrı</strong>yı <strong>tanrı</strong>lığı görmesini engelleyen üçüncü neden<strong>tanrı</strong> kriterini kullanmamasıdır, analizinde <strong>tanrı</strong> kriterini kullanmamasıdır.Hayata farklı bir kriter sokmaya çalışıyorum; <strong>tanrı</strong> kriteri! İyi insan, kötüinsan kriteriyle analiz yaptığınız zaman yetmez, yanlış olur! İddiası cennetolan için yetmez! “Ben şöyle bir şey yaptım, iyi insan böyle yapmaz” cümlesinihümanist <strong>tanrı</strong> olmaya talip olan söyleyebilir. Kişi narsist <strong>tanrı</strong>ymış!Neye talip? Hümanist <strong>tanrı</strong>ya! İzah edebiliyor muyum? İnsan işinin analiziniyaptığında; “ya ben şöyle yapmasaydım, şu kişiyi üzdüm, şu işi yanlış yaptım”dediğinde “neden öyle yaptığını” kendisine sormalıdır. Sorduğunda;“çünkü iyi insan öyle yapmaz” diyorsa hedefi nedir onun? İyi insan olmak!İslamiyet’te hedef iyi insan olmak değildir. İyi insan olmaya çalışanın <strong>tanrı</strong>lıkiddiası varsa, hanif değilse bir şey fark etmez! Etraftan sizi çok beğenebilirler,“aferin” diyebilirler, ama kapıdan [!] geçiş yasak. Öyleyse bu kriterihayata sokmak lazım, <strong>tanrı</strong>lık kriterini! “Şu işi <strong>tanrı</strong> yapar, <strong>tanrı</strong>nındır, bu iş<strong>tanrı</strong>ya aittir, bu <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunana yakışır. Şu <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunanın işidir” dediğiniz zaman hayatınız alt üst olacak, alt üst olacak!Hayatınız alt üst olmadan fark edemezsiniz! Uyurken bile <strong>tanrı</strong>yla uğraşmıyorsanızfark edemezsiniz! İyi insan tuzağına düşüp, iyi insan rehavetiyleibadet dediğiniz şeylerle meşgul olursunuz belki, ama <strong>tanrı</strong>lar giremez!


168Yılmaz DÜNDARBütün bu anlattığım, bu zor olan şey var ya, inanın işin başlaması için! Builerleme yoluna başlamak için, o caddede bulunmak için! Çeşitli cümlelerlesöyler insan; “ben Allah’a ermek istiyorum, ben Allah’ı tanımak istiyorum,ben şu mertebeyi seviyorum…” Böyle hedefler yok, ama insan kendini motiveetmek için bir hedef koyar ya, işte o hedeflere ulaştıracak olan caddeyeçıkmanın şartı <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak! Tanrı varsa o yolda ilerlenilmez, sırtında<strong>tanrı</strong> yüküyle o yolda ilerlenilmez!Peki, insan nasıl düşünerek başlangıçta işini kolaylaştırabilir? Bahsettiğimiziki BEN’İ birbirinden yaşarken ayırmak için kolay yollar nasıl bulunur?Bunlardan birisi şu: İki “BEN”den birisi <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş BEN, diğeri “BENAllah’ın düşüncesinin suretiyim” diyen BEN. Bakın burada da bir BEN var;“BEN” Allah’ın düşüncesinin suretiyim. “BEN Allah’ın düşüncesinin suretiyim”demek; “ben Allah’ın kuluyum” demektir. AbduHU! O’nun kulu: BenAllah’ın kuluyum; Ben Allah’ın düşüncesinin Ef’al Âlemi’ndeki suretiyim. Bucümleleri ilerde tasavvufî yanlarıyla söyleyebiliriz, ama şimdi konu tasavvufkelimeleriyle karışsın istemiyorum. Evet, “Ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim;Allah bir şey düşündü diledi. O düşündüğü dilediği şekil buldu, işteben o şeklim!” Ben Allah’ın düşüncesiyim; yani “ben Allah’ın kuluyum” dediğinizcümledeki BEN’in bir gücü yoktur! O BEN “ve la havle ve la kuvveteilla Billâh” der. Diğeri, yani <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olan BEN? Onun müstakilaklı vardır, onun müstakil iradesi vardır, onun kendine ait gücü vardır. İyiyikötüyü o bilir ve ayırır, doğruyu ve yanlışı ayırma gücü vardır! Gücününbittiği yerde de üst <strong>tanrı</strong>ya müracaat eder, oraya sipariş verir. Ama BEN”Allah’ın düşüncesiyim diyenin müstakil aklı yoktur! Müstakil aklı, müstakiliradesi olursa Ehadiyet’i nasıl kavrayabilir, nasıl anlayabilir? Olamaz ki öylebir şey! “BEN Allah’ın düşüncesiyim” diyen bir şeye adaydır, taliptir; “AmentüBillahi” der o, ona taliptir. Bakın orada da “B” var! Amentü Billahi diyenbu kişidir, “BEN Allah’ı tanımaya adayım” diyor. “BEN” diyor ama söylenenbu BEN, bu yolda bize lazım! Diğeri bize yük, o bize lazım değil. Yani <strong>tanrı</strong>lığınıilan etmiş olan “BEN”i alır da bu yola koyarsan, ona çok tehlikeli bilgileredindirmiş olursun! “La ilahe” denilen işte o “BEN”dir. Tanrılığını ilan etmişolan BEN; La ilahe!“La ilahe illallah”a şöyle de bakabilirsin. Sen yoksun; La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun!İlla Allah, <strong>tanrı</strong>lar yok illallah. Peki, <strong>tanrı</strong> kim? En önemli <strong>tanrı</strong> SENsin! O zamanoraya bizzat onu koy; <strong>sen</strong> yoksun illa Allah. Hangi SEN o? Tanrılığını ilaneden SEN; “BEN varım” diyen SEN! O yok, illa Allah. Efendimize “İKRA” [İkra’Bismi Rabbikellezi halâk] dendiğinde “OKU”duğu budur; La ilahe illa Allah.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 169Peki, birçok kişi evreni sistemi okuyor da niye İslamiyet’i fark edemiyor?Örneğin kuantum fiziğini çok iyi okuyanlar? Biz onlardan OKU’yup, görüp,yazıyoruz ama o bizzat içinde. Düşünün, birisi çıkıyor diyor ki dünya dönüyor.Adam döndüğünü ayağının altında hissediyor, birinden duymamış!Biz ondan duyup “dünya dönüyor” diyoruz. O kimseden duymamış, bunarağmen müslüman olamıyor! Biz ondan duyduğumuz bilgiyle Allah’a yaklaşıyoruz,ayağının altında döndüğü halde o yaklaşamıyor, neden? İkra’ BismiRabbikellezi halâk; Yaradan Rabbinin “ismiyle” oku! Bu isimle okumadığıiçin göremiyor! OKUmak herkese açık, herkes okuyabilir. Niye? Sünnetullahbilgisi herkese açık! Ama “B”ismi Rabbikellezi halâk; yaratan Rabbininadıyla OKU, O’nun adına OKUmak? Dolayısıyla, ancak öyle OKUduğunuzzaman gerçeği görmeniz mümkün olabilir!“BEN Allah’ın düşüncesinin suretiyim” diyen kişinin söylediği “BEN” bizelazım, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan BEN bize lazım değil” demiştik. Şimdidavete bakın; bu caddeye hanif olarak gel! Niye? Çünkü cennete <strong>tanrı</strong>largiremez! Bu yüzden cennete giden bu caddeye hanif olarak gel. Bu caddeyehanif olup da nasıl geleceksin? Tanrılardan sıyrılarak, <strong>tanrı</strong>ları bırakarak!Tanrılardan sıyrıldın, geldin caddeye gene almıyorlar? Niye? Sen <strong>tanrı</strong>sın,kendi <strong>tanrı</strong>lığın duruyor! Tanrılık iddiasında bulunmadan gel! Tanrılık iddiasındabulunmadığın zaman, yine “BEN” diyeceksin; ben Allah’ın düşüncesininsuretiyim. Ha, işte bu “BEN” bize bu caddede lazım. BEN Allah’ın düşüncesinin;dileğinin; KÜN fe YEKÜN dediğinin suretiyim. Bu şekilde “BEN”diyen, buradaki “BEN” Allah’ın yarattığı BEN!Gelinen bu bilinçten sonra bu BEN’i de müstakillikten kurtarmak önemli.Ama diğer müstakillik, <strong>tanrı</strong>lık ilanı olan müstakillik ayrı! O müstakilliyeti<strong>sen</strong> ilan etmiştin. O müstakillik Vehmin Zulmetiydi, Vehmin Karanlığıydı,vehmi suistimal idi. Nasıl? Yaratılan bu suret bir vehim, ama <strong>sen</strong> buradakivehim sanatını suistimal ettin, bunun zulmetinden yararlandın, karanlığınıseçtin ve <strong>tanrı</strong>lık ilan ettin. Bunu fark ettiğinde kurtulmak için yapacağındua da öğretilmiş; Allahümme ahricni min zulümatil vehmi ve ekrimniyBi nuril Fehmi; “Allahım beni “<strong>tanrı</strong>lık” ilan etmekten koru kurtar, beni buyolda kullanabileceğim, sonra da yok edeceğim BEN’e beni kavuştur. Beni<strong>tanrı</strong> yapan BEN’den beni kurtar” demektir. “Allahım vehmin zulmetindenbeni kurtar” dedin ve şimdi sana lazım olan BEN’le yoldasın. “E, hala çoklukvar, nasıl olacak?” mı diyorsun? İnşaallah oraya bir gelelim, çokluğunolduğu yere bir gelelim. Orada çokluk var, ama; o da Allah’ın düşüncesi-


170Yılmaz DÜNDARnin sureti, bu da, bu da.. Şimdi bunlardan kurtulmak önemli işte! Şimdi bu“BEN”lerden kurtulmanın yoludur yol! Şimdi Ehadiyet’i kavramak mümkünolacak; bu BEN için. Öyleyse önce KUL olmak gerekiyor! “Zaten kulum!” mudiyorsun? Kul olduğunu fark etmen gerekiyor! Sen o kula <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulundun. O iddiadan vazgeçeceksin! Peki, nasıl vazgeçeceğim? Onun veritabanını silerek! Sileceksin! Kolay mı bu? Hiç kolay değil! Niye kolay değil?Çünkü:Dünya öyle bir yaşantı ki; <strong>tanrı</strong>ların galip olduğu bir hayat var! Siz <strong>tanrı</strong>lardanve <strong>tanrı</strong>lık iddiasından kurtulmak isteyeceksiniz diye sizi bekleyenbir cazibe yok, bir destek, bir mükâfat yok! Çünkü dünya <strong>tanrı</strong>lara cazip!Dünya <strong>tanrı</strong>ların cennetidir, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanların hele de narsist<strong>tanrı</strong>ların cennetidir dünya! Bu yüzden bahsettiğim “üç form”dan biriniseçin. Arada olmak iyi değildir. Narsist <strong>tanrı</strong> için bu dünya cennettir, birdaha eline böyle bir imkân geçemez narsistin. Kimi bulmuşsa ezer! Evet,bu dünya <strong>tanrı</strong>lar için cennet ve siz <strong>tanrı</strong>lar için cennet olan yerde “<strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunmayın” diyorsunuz! Kime? Tanrılara! Hiçbir cazibesi yok vebu yüzden zor!“Ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” diyen kişi yaşantısında buna hayatbuldurtmalı, bu cümleyi yaşıyor hale gelmeli. Ben Allah’ın düşüncesininsuretiyim; ilk başlangıç bu. Buradaki “BEN” hayat bulmalı, bu “BEN” yaşamalı,bunun yaşamasını sağlamak gerekir. İşte bunun yaşamasını sağlarkensalât çok önemli bir yöntemdir. Hayat salât’a destek verir, salât ta hayatadestek verir. Bunlar birbirlerine o kadar destek verirler ve iç içe geçerler ki,nihayet hayat ve salât diye ayıramazsınız artık. İşte o zaman daimi salât!Normalde “şimdi salâttayım, salât bitti şimdi hayatıma bakayım” denir, amasiz bu bahsettiğim BEN’e hayat verdiğiniz için salât onu ayakta tutar. Çünkübu sistemin direğidir salât! Birbirlerini [hayattaki biçim salâttaki biçimi] okadar desteklerler ki nihayet hayat ayrı, salât ayrı olmaz! O kadar önem<strong>sen</strong>mesigereken bir şeydir ki salât; insanın aklını deli gibi ona takması gerekir!Namaza yani! Deli gibi!? Hiçbir şey ondan daha önemli olmamalıaslında. Eğer o noktada değilse, mümkün olacak bir iş değil! Eğer sizin içinsalâtın bir önceliği yoksa bildikleriniz; “güzel bir filmdi, konusu da iyiydi,beni etkilemişti” diyeceğiniz bir konuya dönüşür. Onu daim kılacak olan buantrenmandır; salâttır! Salât, “veccehtü vechiye”yi bizzat yaşayabileceğiniz,sonra da bu halin hayatta size destek vereceği önemli bir alandır. Salâtta“veccehtü vechiye”yi kim söylüyor bakmak lazım? Şimdi söylediğimiz form;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 171“BEN Allah’ın düşüncesinin suretiyim” der ve kendisini Düşünen’e yönelir.Ama namaz kılan <strong>tanrı</strong>ysa bir şey değişmez! Namaz kılan, salât ikame edenise “B”İNS dediğimiz <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmayan yapıdır!“Tanrılık iddiasında bulunmamayı” kolay bir yaşam biçimi haline getirebilmekiçin iki şeyin idrak olarak kuvvetlenmesi çok önemli. Bir; EhadiyetBilgisi, iki; Kader Bilgisi. Bu iki bilgi birbirisiyle o kadar ilişkilidir ki; EhadiyetBilgisi yeterince oluşmamışsa kişi kaderi kavrayamaz, Kader Bilgisi ikilemleriçerisindeyse Ehadiyet yaşam bulamaz! İkisi birbiriyle! Bu çok önemli! Ehadiyetin,Ehadiyet bilgisinin görünüş biçimidir kader yaşantısı. Kadere göreteslim olan insanın görüntüsü; Ehadiyet bilgisinin görüntüsüdür. İkisi birbiriylebu kadar ilişkili! Bu yüzden o bilgileri kuvvetlendirmek, hazmetmek,onların idraklarını yaşam haline geçirmek için gayret etmek gerekir ki <strong>tanrı</strong>yer bulamasın.Salâtta “veccehtü vechiye” bu yüzden çok önemlidir. İlk tekbir alındığında“Allahuekber” dediğinde kişi teslim olur. Aslında biz onu sembolleştirebiliriz.Birisi bir grubu elinde silahla teslim alacak olsa karşıdakiler niyeteslim olurlar? Savaşacak her şeyleri bitmiş, hücum edecek hiçbir şeyleriyok, teslim olurlar. Savaşamıyorlar, her şeyleri bitmiş. Silahı olan ona “elleryukarı” der, o da ellerini kaldırır “teslimiz” der. Niye? Savaşacak hiçbirşeyimiz yok! Bitti, Senin gücüne teslimiz. Biz de öyle diyoruz; Allahuekber;Allah’a teslimiz.Salâttaki her hareketin Allahuekber’le oluştuğuna da dikkat ediniz! Demekki, salâttaki her kıpırdama sevgi sonucu değil korku sonucu! Korkuylaşekil değiştiriyoruz; Allahuekber. Allahuekber ürperme! Ama bu beşeri birkorku değil. Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz! Beşeri korkularınsilinmesi için Allah korkusu gerekir; HAŞYET gerekir. Haşyet bütün korkularısiler, haşyet duyan hiçbir şeyden korkmaz. Hiçbir şeyden korkmamak içinancak Allah’tan korkmak gerekir, Allah’tan haşyet duymak gerekir. Allah’tankorkmanın sesleniş biçimidir ki Allahuekber; haşyetin dile gelişidir o! FurkanSuresi’nde; Allah’tan gerçek haşyeti ancak âlimler duyar buyrulur.Demek ki korkmak için zavallı olmak gerekmiyor. Beşeri korkuda zavallıolmak lazım! Ama haşyette; gerçek haşyeti duyabilmek için âlim olmak gerekiyor!Ne kadar bilir<strong>sen</strong> o kadar korkarsın! O yüzden bilen ne diyor, âlim?Öğreniyor ve Allahuekber diyor. Haşyetin sesleniş biçimi, dile gelişi, görünüşü;Allahuekber! O zaman namazdaki işaretler bir aerobikçinin “bir ki,üç, beş, hop zıpla, şimdi eğil, şimdi kalk, şimdi yat işaretleri değil! Ne peki?


172Yılmaz DÜNDARÜrkme işaretleri! Şekil değişiyor. Şekil Allahuekber’le bir evrensel biçime dönüşüyor;Elîf Lâm’a, Lâm Mîm’e dönüşüyor; Elîf Lâm Mîm ( ‏,آ ) şekillerinedönüşüyor ki; hepsi Evrensel Pozisyonlar! O Evrensel Pozisyonların her birisinindiğerine geçişi Allahuekber’le!م ‏,لPeki siz teslim olurken, “Allahuekber” derken ne diyorsunuz? Bunu genelliklenoksan anlatıyorlar; “ben tüm dünya işlerini bıraktım sana teslimimAllahım. Şimdi hiçbir şey düşünmüyorum, namazdan sonra düşüneceğim.”Böyle bir teslimiyet olmaz, bu yaranmadır. Birisine yaranacağın zaman dersin;bak şimdi hiç kimseyi düşünmüyorum, yalnız <strong>sen</strong>i düşünüyorum sevgilim!Sonra başkalarını da düşüneceğim. Niye? Sana yaranmaya çalışıyorum.Bu tapmaktır işte! Böyle teslimiyet olmaz! Nedir peki teslimiyet? Allahuekber;Allahım, benim “<strong>tanrı</strong>lık iddiam” yok! Tanrıyı bıraktım, ben <strong>tanrı</strong> değilim;Allahuekber! Yoksa “evi, arabayı düşünmüyorum, çoluk çocuğu hepsinibıraktım, sonra düşüneceğim onları! Bak şimdi yalnız <strong>sen</strong>i düşünüyorum,sana teslimim.” Hayır, öyle bir teslimiyet değil! Allahuekber; hanîf olmak demektir!Allahuekber; hanifim! Peki, bu o anda, onu demekle olur mu? İşteo zaman hayatın önemi karşımıza çıkar! Hayat(ına)a bak! Hayatta her işini<strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirir<strong>sen</strong> o kendiliğinden olur, o işin devamı gibi olur. Yoksao ana kadar <strong>tanrı</strong>sın, seccadeye geldin; “Allahım şimdi ben <strong>tanrı</strong>yı bırakıyorum,namazdan sonra tekrar <strong>tanrı</strong>ya döneceğim” diyorsan olmaz! Öyleyseinsan “ben namazdan sonra <strong>tanrı</strong> mıyım?” diye sormalı, ilişkilendirmeli.Demek ki, ben “Allahuekber” derken <strong>tanrı</strong>yı bıraktım. Yine sormalı; peki,namazda hala <strong>tanrı</strong> mıyım? Demek ki ben “Allahuekber” derken <strong>tanrı</strong>nınoyuncaklarını bıraktım, onlarla oynuyordum şimdi onları düşünmüyorum,üst <strong>tanrı</strong> üst makam kızar! O zaman <strong>sen</strong> namazda <strong>tanrı</strong>sın! Demek ki, namazdakul olmak için, “B”İNS olmak için, “veccehtü vechiye” diyebilmekiçin; “Allahım ben <strong>tanrı</strong> değilim, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında değilim” demek lazım!Nedir onun cümlesi? Ve La Havle Ve La Kuvvete İlla Billâh! Onun enönemli antrenmanı işte bu yüzden Salât-ı Tesbih’tir.Salât-ı Tesbih (tesbih namazı) <strong>tanrı</strong> bırakma namazıdır, <strong>tanrı</strong>dankurtulma namazıdır, <strong>tanrı</strong>lık iddiasından sıyrılma namazıdır. Onun içinEfendimiz sallallahu aleyhi veselleme amcası “Ya Rasül, benim vaktim yok.Bana öyle bir şey öğret ki çabuk yol alayım” diye sorduğunda, “ey amcacığım,öyle bir şey öğreteyim ki çabuk yol al” diye Tesbih namazını öğretiyorSalâtı Tesbih. Salât-ı Tesbih’i kişi <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirirse müthiş olur!Yaptığının bir <strong>tanrı</strong>dan kurtulma çalışması olduğunu bilirse müthiş bir şey!Bu salâtta neler var?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 173Sübhanallahi; Allahım nasıl biliyorsam <strong>sen</strong> öyle değilsin. Sen bilinemezsin,<strong>sen</strong> her şeyden berisin münezzehsin. Sübhanallahi velhamdülillahi;hamd sana aittir, yani “güç <strong>sen</strong>indir” demektir! Güç <strong>sen</strong>indir, takdir <strong>sen</strong>indir,karar <strong>sen</strong>indir, kaderin sahibi <strong>sen</strong>sin. Sübhanallahi Velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahuekber; Ey Allahım <strong>sen</strong>den öyle korkuyorum ki, tirtir titriyorum Allahım! <strong>Oku</strong>rken bunları düşünüyorsunuz! Senden o kadarkorkuyorum ki, tir tir titriyorum! Merhamet etmez<strong>sen</strong> mahvolurum, benbunu biliyorum: Ve la havle ve la kuvvete; bir güç yok! Dikkat edin, “benimgücüm yok” demiyorsunuz; başka güç yok, ancak Sen! Bir tesbih namazıboyunca bunu tekrarlıyorsunuz, 300 defa, her bir pozisyonda. Ama bir memurunevrak sayması gibi değil. “Zammı sure bitti, sıra nedeydi? On taneşunu okuyorum, şimdi o bitti” gibi değil. Tamam, bunun da sevabı var, olmazolur mu? Ama <strong>sen</strong>in bir iddian var; ben <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulacağım, <strong>tanrı</strong>ilanından kurtulacağım, diyorsun! O zaman o bilinçle, o şuurla yaparsan,sevabın dışında kazanacağın çok şeyler var, çok farklı şeyler var! İşte o zamangöreceksiniz ki, çok farklı bir ruh açılımıyla <strong>tanrı</strong>yı tanımak ve <strong>tanrı</strong>dankurtulmak kolaylaşmaya başlamış! Çünkü <strong>tanrı</strong>dan kurtulmanın tek yolu,<strong>tanrı</strong>ya ait veri tabanını beyinden yok etmektir, <strong>tanrı</strong>nın sizin hayat ekranınızdakigörüntüsüne sebep olan yazılımın veri tabanını yok etmektir. O veritabanını yok eden ve yerine İlla Allah veri tabanını oluşturan çok önemli birZikrullahtır Tesbih Namazı.Evet, şimdi Hazreti Ebubekr radıyallahu anhın cümlesini tekrar etmek istiyorumizin verir<strong>sen</strong>iz. Buyuruyor ki Hazreti Ebubekr; neye bakarsam önceAllah’ı görürüm, sonra baktığım şeyi görürüm. Bu, okuduğu zaman insanınçok hoşuna giden bir cümle, ama uygulamak istediği zaman zor gelmemeli!Onu zaten uyguluyoruz! Eğer uygulamalarımızı <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirirsekfark etmek çok kolaylaşacak! Aslında ne kadar kolay uyguladığımıza dair basitbir örnek vereyim. Diyelim ki ben aynı zamanda bir tiyatro sanatçısıyım,siz de beni tanıyorsunuz. Birkaç gün sonra da sahne alacağım, sizi de davetettim. Sahnede bir gariban adamı, bir fakiri oynayacağım, sahneye o roldeçıkacağım! Geldiniz salonda sizler oturuyorsunuz, salonda beni tanımayanlarda var. Benim “sahneye” çıkma sıram geldi, “BEN” sahneye çıktım. Benitanımayanlar, tiyatronun akışı içerisinde “fakir çıktı” derler değil mi? Peki siz?Beni görür görmez “Hoca” çıktı, “fakir” rolünde diyeceksiniz. “Fakir” çıktı demezsinizki, “Hoca” çıktı. Sonra hangi role girmişsem onu görürsünüz; fakirrolünde. Demek ki bunu yapabiliyoruz, yapabildiğimiz bir şey bu! O zamanhiç zor değil Hazreti Ebubekr radıyallahu anhın dediği zor değil!


174Yılmaz DÜNDAR- Ama tanımak lazım, tanımak gerekiyor değil mi?Elbette! Tanımak için de, hazır olan yani uygulaması zor olmayan bu mekanizmanınkullanılabilmesi için de bu işi önemsemek lazım! Aranızdan birkişi olsa ki hiç beni önemsemiyor, yani umurunda değil, ben çıktığım zaman“kim çıkmış” fark etmez ki onun için. “Hoca çıktı” falan demez ki. Eğer kişiişlerini Allah’la ilişkilendirirse ve <strong>tanrı</strong> kriterini <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmakriterini hayatına sokarsa, o zaman Hazreti Ebubekr’in açıkladığını uygulamayabaşlar. Çünkü o mekanizma bizde var, zaten yapıyoruz. Hayat oyununabakacak; “ya Allah” diyecek, sonra Allah ne dilemişse onu görecek;Hüseyin dilemiş, Zehra dilemiş.. Bunu yapmak zor olmaz o zaman. Ama ozaman iş çok değişir...Bir de birbirimize davranma hususuna gelelim. Arada, tiyatronun molasındakarşılaştık, bana tiyatrodaki rolüme göre mi davranırsınız? Arkadaşınızolarak davranırsınız, tiyatrodaki rolüme göre değil, bana bendeki hakikategöre davranırsınız. Bu olaya göre hakikat nedir? İşte “Hoca tanıdığımız,arkadaşımız” dersiniz, “o tiyatroda fakirdi, onun için ona bakmayalım” demezsiniz,o role göre davranmazsınız. Bunu hayat sahnesine getirdiğinizdede; insanlara rollerine göre davranmazsınız o zaman, ondaki hakikate göredavranırsınız! İşte İslamiyet’teki Edeb odur! “Edeb Ya HU” diyor ya, işteodur o! Tiyatroda beni görünce bana “BEN” diye davrandınız, tanıdığınızhakikate göre davrandınız, sahnedeki rolüme göre davranmadınız. HayatSahnesi’ne dönünce de insanın hakikatine göre davranacaksın. Önce onugörüyorsun, sonra rolünü görüyorsun zaten, öyleyse rolüne göre davranmayacaksın.Hakikatine göre davranmaktır edeb. Peki, “önce kime?” hakikatinegöre davranması gerekir kişinin? Kendisine! Kendisine, kendisindekihakikate göre davranırsa “nefsine zulmetmemiş” olur.Dikkat ediniz, kişiler bir şey anlatırken anlattığı “<strong>tanrı</strong>ya yönelikse” insanlaronu sever. Anlatılan şeyler Allah’a yönelikse çok sevilmez. Tanrıyayönelikse, İslamiyet bile <strong>tanrı</strong>ya yönelik anlatılırsa, severler! O yüzden İslamiyetadına iyi insanı anlatmalarını seviyorlar. Allah’ı sevdiklerinden değil,kendilerini sevdiklerinden; iyi insan olayım diye. Esas cimri odur! Niye? Herşeyi verir de Allah’a; “bu akıl benim veremem, bu irade benim veremem,“BEN” benimim veremem!” Fark ettiniz mi esas cimriyi? Tanrılığını ilan edenveremez! “Benim” der, onlar benim veremem. Bu yüzden, İslamiyet adına“iyi insan” olmayı anlatırsanız sizi çok dinleyen olur ve seven olur! Niye?Siz “Allah maskesiyle” ona güçlü olmayı anlatıyorsunuz, hoşuna gider onun.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 175Öyleyse, anlatılan şeylerde bile işi <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirmek gerekiyor! Eğer kişi<strong>tanrı</strong>yı önemsemek istiyorsa bu derece önemsemeli ki, hayatından “<strong>tanrı</strong>lıkiddiasını” söküp atabilsin.Hep diyoruz ya; kişi kendisini ifade etmek için “BEN” derken, kendisiniifade ederken bilmeden zaten <strong>tanrı</strong>lığını ilan eder! Çünkü “dünya yaşantısı”bu sistem üzerinedir; bilmeden o ilanda bulunur. Öyle yaşayacak! Bu bir suçdeğil! Dünyadaki yaşamın temeli bu; herkes kendisini <strong>tanrı</strong> ilan edecek!Tanrı ilan etmeden Dünya Yaşantısı olmaz, olamaz! Bunların içerisindenAllah’ın diledikleri kendilerini <strong>tanrı</strong> ilan etmekten kurtulabilir! Anlatabildimmi? Dolayısıyla <strong>tanrı</strong> ilan etmek için bir özel gayret gerekmiyor, yaşantınınkendisi bu zaten! Bir kişi kendisine “BEN” dediği zaman, kendisini ifadeetmeye başladığı zaman bu iş başlıyor demektir. Kişi eğer, sonra iyi insanolursa biz ona hümanist <strong>tanrı</strong>, kötülükte uç noktalarda olursa ona da narsist<strong>tanrı</strong> deriz. İnsanların büyük çoğunluğu bu şekildedir. Bu tasnif yapılırken“<strong>tanrı</strong>” değil de iyi insan, kötü insan kelimeleri kullanılıyor. Ama biz hayattakitasnife bir şey sokmaya çalışıyoruz; <strong>tanrı</strong> kelimesi! Hiç alışmadığımızbir şey bu! Biz insanlara “iyi insan, kötü insan” diye sınıflandırma yaparız, iyiinsanların yanlarında bulunmaktan, onlarla birlikte yaşamaktan memnunoluruz, ama bizim memnuniyetimiz aynı zamanda Allah’ın memnuniyetidemek değildir veya cennet hali demek değildir. Niye? Çünkü memnuniyetimiziinsan kriterine göre yapıyoruz, “iyi insan, kötü insan” diye sınıflandırıyoruz.Hayat bu! Bu hayatı yaşayanların içerisinden hakikati fark etmesi dilenmişbirisi varsa o şöyle düşünür: La ilahe; bu <strong>tanrı</strong>lar yok, İlla Allah! Böyledüşünmeye başladığı zaman fark eder esma’ül hüsna kompozisyonunun neolduğunu, neye <strong>tanrı</strong> dediğini! Diğeri farkında değildir ki, diğeri normal hayatınıyaşıyor! O farkında olmayana gidip bunu anlatsan sana kızar, rahatsızolur. Burada anlattığımız şey kimseye cazip gelmez, hiçbir alıcısı yok bunun!Bak şimdi bir hedef koydun kendine ve diyorsun ki; Rabbimi bilmek istiyorum.Değil mi? O bir hedef oluyor o zaman; “nefsini bildi Rabbini bildi”halini kendine hedef edindin. “Ben Rabbimi bilsem” diyorsun, bak hedefkoydun. Ayet buyuruyor; hedefleri olmasa o insanlar neye yararlar yani;duaları olmasa neye yararlar; hedefleri olmasa! İşte bir hedef koydunkendine; Rabbimi bilsem! Bu olaya kader açısından baktığın zaman bu <strong>sen</strong>inkoyduğun bir hedef değil. Rabbinin sana lütfettiği, dilediği bir yol! Amaşimdi insan gözüyle bakıyoruz ya; <strong>sen</strong> bir hedef koydun; “Rabbimi bilsem”dedin.


176Yılmaz DÜNDARBilmeliyiz ki, Rabbini bilme çalışmalarına girmen için bu <strong>tanrı</strong>lık iddiasındanvazgeçmen gerekiyor. Aksi halde Rabbini bilmeye çalışan kim olur?Tanrı olur! Rabbini bilme çalışmalarında edindiği bilgilerle de girdaplaradüşer. Kendini [<strong>tanrı</strong>yı] daha kuvvetlendirir. Adına <strong>tanrı</strong> demez ama kendisindeki<strong>tanrı</strong>yı kuvvetlendirir. Oradaki <strong>tanrı</strong>ya ne diyor o? “BEN” diyor. Benbastırarak “<strong>tanrı</strong>” diyorum ki, o “BEN”den kurtulalım! Kişi onu maskeleyip“BEN” dediği için <strong>tanrı</strong>yı, esas ilan ettiği <strong>tanrı</strong>yı görmüyor, “BEN” maskesiyleörttüğü için! Bu çalışmalarla “BEN” maskesiyle örttüğü o varlığı daha güçlendirir.“Ben insanlar bir şey söylemeden biliyorum” der. Niye? “Çok tasavvufçalışması yaptım, çok zikrullah yaptım, çok zikir yapıyorum, insanlarınkafasından geçeni bilirim.” Bu <strong>tanrı</strong>dır, kendisini güçlendiriyor! “Benim rüyammutlaka çıkar, ben başkalarının rüyalarını bilirim. Sorunlarınızı banasöyleyin, mutlaka ben hallederim.” Ne yaptı? Normal insanın bileceği şeylermi bunlar? “Normal <strong>tanrı</strong>”yken “güçlü <strong>tanrı</strong>” olmaya başladı. Fark ettin mi<strong>tanrı</strong>yı güçlendirdi.-Mesela bir şey okuyup da, onu başka bir anlamla anlayınca; “onu anladım,açıldı bana” demek gibi mi oluyor? Ben iyi bir şey anladım!Bravo! Ne diyeceksin öyleyse? Elhamdülillah. Ma tevfîkiy illa Billahi,der onlar. Tam <strong>sen</strong>in dediğin yere Allah diyor ki, “onlar, Ma tevfiki illa Billahi,der.” Ne diyeceksin kuvvetlendirmemek için? La ilahe İllallah, Ma tevfikiilla Billahi; anlayan YOK, İlla Allah; başaran YOK, İlla Allah! Fark ettin mi,gücü nereye teslim ettin? Ve la havle ve la kuvvete İlla Billâh!Şimdi bir konuyu daha söylemeye çalışacağım, farklı bir şekilde ele almayaçalışacağım. Bunu da kendimizde inceleme konusu haline getirirsek değişikbir açılıma da o sebep olabilir. Bize çok sık söylenen bir şeydir teslimiyet.Ayetlerde de çok sık tavsiye edilir; “teslim olun, Allah’a teslim olun”denir. Bunun için ne diyeceğimizin önerildiği ayetler de vardır: “Eslemtü lirabbil alemiyn; âlemlerin Rabbine teslimim, Eslemtü vechiye lillahi; vechimiAllah’a teslim ettim” gibi söylememiz önerilen biçimler vardır. Peki,“teslim olun” tavsiyesiyle biz teslim olurken ne yapıyoruz, şimdi bunu <strong>tanrı</strong>ylailişkilendirelim? “Her konuyu <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirmeye çalışalım, hayatımızdakien önemli kriter <strong>tanrı</strong> kriteri olsun” demiştik. Niye? Fark edelimdiye! Bendeki hangi BEN faal; <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş BEN mi, yoksa “B”İNS miyani kul mu faal? Teslim olmak!? Bakın, teslim olurken biz ne yapıyoruz biliyormusunuz, çok dikkat edin; biz Allah’ı teslim almaya çalışıyoruz! “Teslimoldum” derken diyoruz ki; Allahım teslim oldum, bütün dediklerimi yap.Değil mi, öyle yapıyoruz, öyle başlıyoruz isteklere. Demek ki biz; teslim ol-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 177muş gibi gözükürken teslim almaya çalışıyoruz! Yani hindi gelecek yerdentavuğu esirgemiyoruz! Çok dikkat ediniz, bu bir teslim olma değil! “Allahımsana teslimim, şunları istiyorum, benim isteklerimi yerine getir” diyoruz,isteklerimiz yerine gelsin diye, teslim olmuş gibi gözüküyoruz, aslında bizAllah’ı teslim almaya çalışıyoruz! İşte bunu yapan <strong>tanrı</strong>dır! Fark ettiniz mi?Onun siparişleri olur…Peki, “B”İNS teslim olursa, kul teslim olursa? Onun teslimiyetinde Ehadiyetbilgisi önemlidir, Kader bilgisinin fiile dönüşmeye başlaması önemlidir.Bunlar olunca o kişide haşyet oluşur. Bu korku yüzünden Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin şu hadisini kavramaya başlar. Buyuruyor ki; benimbildiklerimi bil<strong>sen</strong>iz yataklarınızda yatamazsınız, dağlara çıkar koşar“merhamet, merhamet, merhamet” dersiniz. Çok dikkat çekici bir hadisdeğil mi? Sadece bir şey istersiniz diyor. Ne o? Merhamet, merhamet dersiniz.Çünkü görürsünüz ki; söyledikleri olan, karar alan, kararını da uygulayanbir <strong>tanrı</strong> yok! Boşmuş o, öyle bir şey yok! Yürürlükte olan “şaşmazkader” var; ve la havle ve la kuvvete illa Billâh! O zaman tek olacak şey;Allah’ın merhametiyle kendisini anlayabileceğiniz bir rol vermesi. Allah’ıanlayabilen, tanıyabilen, cennete uygun yaşamı olan bir rol verilmesi! Bunusiz “karar alarak” yapamazsınız! Karar alıcı öyle bir <strong>tanrı</strong> yok, o bir suistimal,öyle bir şey yok! Öyleyse tek çare Allah’tan merhamet istemek! Dolayısıyla,“Allahım bana şunu ver, Allahım bana bunu ver” bunlar <strong>tanrı</strong>nın talepleri,<strong>tanrı</strong> istekleri!Peki, “B”İNS; kul bir şey isteyemez mi? O bir şeyleri ister, ama onun istediğitek bir şeydir zaten: La ilahe İllallah Kelime-i Tevhid’ine uygun bir yaşam!Onun dışında bir şey istemiyor ki! O yaşam için ne lazımsa onları istiyor!Onları isterken de der ki; Allahım rahmetin merhametin öyle geniş ki, <strong>sen</strong>çile çektirmeden de verirsin. Bir şeyi yaşamam için öğrenmem için çile çekmemgerekmez. Senin rahmetin, merhametin bunları çektirmeyecek kadargeniştir.” Efendimizin Büyük Hacet Duası’na Taif’deki duasına bakarsanız,bu yakarışa rastlarsınız. Dolayısıyla, Allah’tan kolaylık, lütuf ve hayırlı bir biçimdebir şey istemek önemlidir. Kim için? “B” Formundaki yapı için. Buyapı nasıl ister? Merhamet yoluyla! Allah’tan merhamet ister, “Allahım merhametet ve beni bağışla” der.Hatırlatmak istiyorum “bağışla” derken bunun manası; “Allahım ben bilemedimçok günah işledim, bir daha yapmayacağım, beni bağışla” demekdeğildir! O <strong>tanrı</strong> tövbesidir. Bakın şimdi de tövbeyi <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendiriyoruz,tövbe mevhumunu, tövbe yapmayı <strong>tanrı</strong> mevhumuyla ilişkilendiri-


178Yılmaz DÜNDARyoruz. Tanrılığını ilan eden nasıl tövbe eder? “Allahım yanlış yaptım, bilemedim,bir daha yapmayacağım” der. Tanrı niye böyle tövbe eder? Çünküo “aklım vardı kullanamadım, iyiyi kötüyü ayırt edemedim, artık anladımbir daha yapmayacağım” diyor. Dolayısıyla, “B” formunun tövbesi <strong>tanrı</strong>nınyaklaşma biçimi olan tövbe değildir. O “bağışla” derken; “Allahım beni burolümden bağışla, bana verdiğin bu rolden beni al” manasında “bağışla” der.“Senin razı olmadığın bir şey yapıyorum ya <strong>sen</strong>in dileğinle, beni bu roldenal, bana razı olduğun bir fiili yapacağım rol ver” manasınadır. Böylece, Allahımbana merhamet et ve beni bağışla, çok önemli bir dua haline gelir. Bunuinanarak, formalite olmaktan öte, gerçekten gerçekten merhamet isteyenbir ihlâsla yapabilmek için kaderi ikilemlerden kurtulmuş olarak iyi bilmek,en azından bilgisini iyi bilmek ve kabulünde tereddütsüz bir yaşam sürmekgerekir. İnsan o zaman görür ki, merhamet’ten başka yapabileceği bir yakarışbiçimi yoktur! Bakın Hazreti Âdem’in Tövbesini hep örnek veriyoruz.Hz. Âdem yanlışı yaptıktan sonra, tövbesinde Allahım yanlış yaptım, birdaha yapmayacağım demiyor! Allahım nefsimize zulmettik, merhamet etmez<strong>sen</strong>hüsrana uğrayanlardan oluruz, bağışlamazsan mahvoluruz” diyor.Yaptığı tövbe bu: “Allahım nefsimize zulmettik, bağışlamazsan; bize yeni verazı olacağın bir rol vermez<strong>sen</strong>, bu rolü verirken bize merhamet etmez<strong>sen</strong>biz mahvoluruz, hüsrana uğrarız; Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve in lemtağfirlena ve terhamna le nekunenne minel hasirin.Buna inandığınız zaman, bu sizin yaşam biçiminiz olduğunda, sosyologların,psikologların şimdi yeni tesbit edip de açıkladıkları bilimsel bulgularsize komik gelir. Siz onu zaten uyguluyor olduğunuz için, bilim adamlarınınbu konuda yazdıkları ciltlerce kitaba baktığınız zaman size komik gelir. Bupaylaşımlara benzer biçimde ama din terminolojisi kullanmadan İslamiyet’ianlattığım bazı yerlerde diyorlar ki; <strong>sen</strong> şu sosyologun kitabını mı okudun,şu psikologu mu okudun? Aslında anlattığımız Kader Bilgisi, onu anlatıyorsunuz.Anlattığınız bir sünnetullah, Kader Bilgisi bir sünnetullah! O bilimadamı da bu bilgiyi okumuş, “yeni buldum” diye bir şeyler yazıyor. Yazdığınedir bakın? Kimseyi değiştiremezsiniz, sizde kimseyi değiştirme gücü yoktur.Ancak birisini olduğu gibi kabul eder<strong>sen</strong>iz, ona değişme fırsatı tanırsınız.Bilim adamlarının söylediği bu! Kaderi fark ettiğinizde, Allah’ın kaderinifark ettiğinizde, “Amentü Bilkaderi” sizde açılmaya başladığında zaten sizbirilerini değiştirmeye çalışmazsınız ki! Neden? Değiştirmeye çalışan <strong>tanrı</strong>dır!Birisini değiştirmeye çalışan, birisine doğru yolu zorla öğretmeye çalışan<strong>tanrı</strong>dır! Peki, ne yapacaksınız?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 179Bu çok yakınlarınız; eşiniz, çocuğunuz, yakınlarınız olabilir. Bu söylediklerimiinsanın evde uygulaması çok zordur! Bu yüzden, kişi ev gibi önemlidergâhtan kaçar, dinin çok yoğun olduğu dergâhlara gider. Orda zaten birsorun yok ki, herkes böyle duruyor, <strong>sen</strong> de gidip öyle duruyorsun, hiçbirsorun yok, hep birlikte sallan. Evde? Evde olmuyor, hanım bir türlü bırakmıyorki! Veya hanım eşine der “bey bir türlü bırakmıyor” veya “çocuklarbir türlü bırakmıyor ki yapalım.” Hayır, esas dergâh, esas sevab kazanacağınyer orası. Orada halledeceksin o işi. Peki, nasıl olacak öyleyse? Eğer bir <strong>tanrı</strong>olarak yaklaşırsan birisini düzeltmeye çalışırsın. Cahil dönemlerimizde hepyapmışızdır bunları; birisini düzeltmeye çalışmışızdır! Eğer siz bu “B” yolundaysanız,birisini düzeltmeye çalışırken öyle şeyler yaşarsınız ki! Bakın, birisinidüzeltmeye çalışırken narsist <strong>tanrı</strong>ysanız başarırsınız, şaşılacak derecedebaşarırsınız! Narsist <strong>tanrı</strong>ya yaranmak için insanlar neler yaparlar, şaşarsınız!Narsistlere yaranmayı insanlar çok sever. Bu yüzden o tür yöneticiler çokbaşarılı olur, onlar birisini düzeltmek istediklerinde şaşar kalırsınız. Amaşöyle bir düzeltmedir o; hani ayıya kızgın sacın üstünde şeker vererek oynamayıöğretirler ya, narsist <strong>tanrı</strong> oynamayı işte öyle öğretir insanlara. Hümanistlerise durmadan demokrasinin sopasını yerler. Demokratik davranırlar,bu yüzden de demokrasinin sopasını yerler. “Olsun, demokrasi böylegelişecek” derler. Narsist <strong>tanrı</strong> sopa falan yemez! Ama “B” Formuna adayolan birisi birini düzeltmeye çalışıyorsa vay onun başına gelene! Hani varya “bir yiğit gurbete düşse, gör başına neler gelir”, “B” Formu Talibi de birinidüzeltmeye çalışsa gör başına neler gelir! Haklı olduğu her konudan haksızçıkar. Öyle! O, ona Allah’ın rahmetidir. Aksi halde o yolda <strong>tanrı</strong>laşır o! Evet,haklı olduğu yerden bile haksız çıkarak, <strong>tanrı</strong> olmaktan kurtulur, Allah’ınrahmetidir o. Neticede o itiraz etmemeyi öğrenir. Söylemiştim hatırlayacaksınız;Allah’ın mahkemesinde tek bir kriter vardır; <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden,etmeyen. Bu kadar; <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmemiş! Tek kritervar. “Haklı haksız” ayırımı olmadığı için neye itiraz edeceksin? Sen insanlarınmahkemesiyle uğraşmıyorsun ki, <strong>sen</strong> “Amentü Billahi” demişsin. O zaman<strong>sen</strong>deki o <strong>tanrı</strong> ayaklanmasın, güçlenmesin diye, üstelik de kendini din adınagüçlü ve düzeltici, din adına kurtarıcı sanarak <strong>tanrı</strong>laşmayasın diye enhaklı olduğun ortamlardan haksız çıkarsın, şaşar da kalırsın! Demek ki birinidüzeltmeye çalışmak <strong>tanrı</strong>nın stratejilerinde olabilir! Ama Allah’tan istiyorsano zaman ne dersin: “Allahım merhamet ediver, Allahım merhametiniulaştır ve bağışla. Allahım yavruma merhamet et, Allahım yavrum sandığımamerhamet et ve bağışla. Yavruma öyle bir rol ver ki, hidayet üzere olsun.


180Yılmaz DÜNDAR“İhdinas sıratal müstakim”; doğru yol üzere olsun. Seni anlayan, bilen vebu hakikate göre yaşayan bir rol ver” dersin. O rolü <strong>sen</strong> “tarif etmekle” veçeşitli yasaklar, disiplinler koymakla başaramazsın! O <strong>tanrı</strong>dır ve başarmakzorundadır!Birkaç cümle de <strong>tanrı</strong>nın kendine göre kullandığı veri tabanlarının bazılarındanbahsedeyim ki, yaşantıda onları <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirebilmek kolaylaşsın.Çok sık söylediğimiz bir şey var ki; öfke. Öfke yalnızca <strong>tanrı</strong>ya aittir,tamamen <strong>tanrı</strong>ya aittir. “B” formunda öfke olmaz! Hümanist <strong>tanrı</strong> hoşgörülüdür, dayanır, katlanır. Narsist <strong>tanrı</strong> öfkeyi uç noktaya kadar kullanır,öfkelenmenin hakkı olduğunu düşünür. Çünkü ona göre, insanlar başkatürlü anlamazlar! Ama “B” formundaki Kul’da öfke olmaz. “Öfke olmaz” ve“öfke” nedir, tarif etmemiz lazım. Öfke olmaması vurdumduymaz olmakdemek değildir. Veya “B” Formundaki kişi konuşurken biraz yüzü kızarır,sesi biraz değişirse bu öfke değildir. O zaman nasıl ayıracağız bunu? İşte ozaman öfkeyi tarif etmek gerekiyor. Eğer öfkeyi de <strong>tanrı</strong>yla ilişkilendirir<strong>sen</strong>izöfkenin tarifi çok kolaylaşır. “Öfkeden sonra beklentileriniz neler?” inceleyin.Tanrının beklentileri olur çünkü. O öfkeyle birlikte beklentileriniz neler?Örneğin, rahatlamak mı? Ki en fazla odur! Birçok kişi maça onun için gider;rahatlamak, stres atmak! Öfkelendi, ağzına geleni veya gerekeni söyler rahatlar,bu <strong>tanrı</strong>nın öfkesi. “B” halinde olanın davranış biçiminde böyle birduygu hedeflenmez, bunu ileride genişletiriz.Bir diğeri meraktır demiştik, hatırlayacaksınız. Merak verilmiş öyleönemli bir özelliktir ki, <strong>tanrı</strong> bunu <strong>tanrı</strong>lığını kuvvetlendirmede ve başka<strong>tanrı</strong>ları merak etmede kullanır. “Tanrı” yerine “insan”ı koyarsak; insanlarıdidiklemek ve merak etmek için kullanır merak yeteneğini. Buna biz gıybet,dedikodu, iftira deriz. Ki bunların, yani insanları incelemenin, didiklemeninafişe etmenin şiddetli günahlar olduğunu görürüz. Günah olmasının önemlibir sebebi bunların <strong>tanrı</strong>lığı kuvvetlendirmesidir. Merakı “B” formu da kullanır,ama bir şey için kullanır; Allah’ı merak eder. Zaten merakın esas bulunmasebebi odur! Allah’ı merak edin diye. Allah’ı merak ederse düşünür,tefekkür eder. Demek ki, “B” formu kullandığında merakın adı tefekkürdür,çok sevaptır, <strong>tanrı</strong>lar kullanırsa adı dedikodudur çok günahtır.Tanrı bölücüdür, özellikle hak dağıtırken bu bölmelere göre dağıtır, böylecezalimliği kuvvetlenir. Hak verirken bölücü davranır. Ama “B” Formu,“B”İNS, kul bölücü olmaz, bölemez! Niye? Bölen biri olamaz ki orada. Öylebiri yok! Böldüğü zaman Vahidiyet’i de, Ehadiyet’i de anlayamaz, bölmeye


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 181alışan beyin Tevhid’i kavrayamaz! Birleştirmeye hazır bir beyin Esma’ül Hüsna’larımüstakillikten kurtarır ve birleştirir. Bölmeye alışık, hayata bölücüyaklaşan bir beyin, mesela HU ismini hiçbir zaman anlayamaz.Şikâyet <strong>tanrı</strong>nın kullandığı, ortaya koyduğu en önemli verilerdendir! İnsanşikâyeti incelediği zaman da onu yaşantıda çok görür. Çok normalleşmişşikâyet dolu normal konuşma biçimleri vardır. Konuşma biçimlerininiçine baktığınız zaman kendiliğinden şikâyet içerdiğini fark edersiniz. Amaherkes o konuda hem fikir olduğu için normalmiş gibi gelir. Kişi konuşurkenbir şikâyette bulunur, karşıdaki onu destekler, bir diğeri bir örnekle destekler.Böylece, onlar o şikâyetlerinde birleşerek <strong>tanrı</strong> veri tabanını kullanırlar.Takdir edilmek isteği de yine <strong>tanrı</strong>lık işaretlerindendir. Beklemek, takdiriözellikle beklemek; sessizce beklemek, sesli beklemek, sessizce bekleyip“takdir edilmedim” diye kırılmak… Bütün bunlar <strong>tanrı</strong>nın beklentileridir veinsanı Allah rızasından uzaklaştırır! Özellikle eşler arasında öyle bir şeydir kibu! Eşler arasında, gelin-kayınvalide ve damat-kayınvalide arasında. Bakınçok enteresandır; bir sahnede eşleri ve davranışlarını izle<strong>sen</strong>iz, beğenmezsinizve; “bir eş bunu yapar mı?” dersiniz. İzliyorsunuz ya! Ama sahneye siziçıkarsalar siz de aynısını yaparsınız, böyle enteresandır bu! Gelin kayınvalideilişkilerini izliyorsunuz diyelim, izlerken “olur mu canım, bir kayınvalidehiç öyle yapar mı, bir gelin hiç öyle yapar mı?” dersiniz. İzleyiciyken! Amasiz sahneye çıktınız, siz de aynı kayınvalidesiniz, aynı gelinsiniz, hiç bir şeydeğişmiyor. Çünkü <strong>tanrı</strong>nın, <strong>tanrı</strong>lık ilanının en kuvvetlendiği ve eğer oradahalletmez<strong>sen</strong>iz işin zor olduğu yer en yakınlarınızdır! Bu yüzden bir şeyverirken en yakınlarınızdan başlayarak vermek önemli! Çünkü önce oradahalledilir. Eğer evdeki işlerinizi ve hizmetlerinizi “B” haliyle düşünüyorsanızve yapıyorsanız o Allah rızası içindir. Peki, birisinden bir şey beklenir mi?Beklediğiniz an diğer forma girersiniz, üç kategori dedik ya, diğer kategorileregeçersiniz. Çok iyi bir insan, eşinden takdir bekliyor; o hümanist <strong>tanrı</strong>dır.Süper birisi, uç noktada özellikleri var, ama diyor ki; “ya ben bu kadar iyiyim,herkes beni çok iyi anlıyor ama eşim anlayamıyor.” Takdir bekliyor! Demekki o çok iyi bir hümanist <strong>tanrı</strong>! Fark ettiniz mi? Narsist olunca iş kolay, narsist<strong>tanrı</strong>nın evde işi kolaydır. Onun şerrinden korunmak ve kurtulmak için herşeyi yaparlar; yeter ki şu adam konuşmasın diye her şey yapılır! Narsist <strong>tanrı</strong>evde düzeni iyi kurar! Hümanist <strong>tanrı</strong>nın evde işi zordur; o hep takdir bekler,ama bir türlü de anlaşılamayan adamdır. Ama “B” formunda “AmentüBillahi” diyen, yaptığı iş için aferin beklemez! Aferin beklediği an Allah Rızası


182Yılmaz DÜNDARdüşer. Niye? Sınıfın değişti! Allah rızası için olan yerden kalktın hümanist<strong>tanrı</strong> koltuğuna oturdun. Tamam, çok dürüstsün, çok iyi, çok beyefendi,çok saygılı, çok kibarsın. Kadın haklarına saygılısın, şusun busun, hepsinibiliyorsun; ama <strong>tanrı</strong>sın! Takdir edilmek, okşanmak istiyorsun, aferin denmesinibekliyorsun!- Takdir eden, ne oluyor bu durumda?Çok güzel söyledin, takdir edenin durumu farklı. Takdir beklemek demekkarşıdaki “takdir etmesin” demek değildir. Teşekkür beklemek demek,karşıdaki “teşekkür etmesin” demek değildir. Karşıdaki teşekkür etti, “niyebana teşekkür ediyorsun, ben <strong>sen</strong>den teşekkür beklemiyordum” demeyeceksin.İkisi birbirinden farklı! İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmişolmaz. Takdir etmek ayrı! Çok önemli, güzel bir yeri yakaladın. Amaonda da takdir eden kim? Tanrı mı? Eğer narsist <strong>tanrı</strong>ysa yukardan takdireder, “aferin sana, hanım dediğin böyle olur” der. Yukardan takdir eder,onun aferin’i bile tepedendir. Hümanist <strong>tanrı</strong> aynı seviyeye iner, demokratya, seviyeyi eşitler, hafif de eğilir; ama sonuçta <strong>tanrı</strong>! Peki, “Amentü billahi”diyen “B” Elhamdülillah der, onun takdirinde hamd vardır; Elhamdülillah.- Elhamdülillah demek konusunda; dışından “elhamdülillah” deyince “<strong>sen</strong>de hoca mı kesildin başımıza” diye tepki vermeler olabiliyor?Kesinlikle haklısınız, tabi, derler! Çok haklısın. Yurtdışına giderken valizinizeKur’an koymanızı istemez, âlimler. Çünkü onu götürdüğünüz zamanbirisi onu alır, hakaret eder, kötü davranırsa hem <strong>sen</strong>in Dinini incitmiş, hemkendisine zarar vermiş olur. Demek ki “zarar vereceğine inandığın” birineDin’i sunmamak lazım! Mesela bir yere girdiniz, beş altı kişi orada servisteoturuyor. Biliyorsunuz ki üç dört tanesi ters düşünecek, girer girmez “Selamünaleyküm” diyorsunuz, o yanlış olur! Elini kaldır, “günaydın” de, “merhaba”de, hiçbir şey deme. Onların rahatsız olacağını, işi ileri götürürlersehakaret edeceklerini bile bile “Selamün aleyküm” demen yanlış olur. Çünküo kadar önemli bir dua ki o, ona birisinin “ve aleyküm Selam; yani “sanada” demesi lazım. Onu anlayacak birisi için kullanılması gereken bir şeydiro! Oysa oraya girdiğin zaman “hepinizin tuttuğu altın olsun” de<strong>sen</strong> kimserahatsız olmaz. Niye? Bir <strong>tanrı</strong> talebinde bulundun, değil mi? Halbuki ondançok daha önemli bir talepte bulunuyorsun! Altın ne ki “Selam”ın yanında;“Selamün aleyküm” diyorsun “Selam sizin olsun” diyorsun, öyle bir yurtöneriyorsun ki onlara bir Selam Yurdu! Altın ne ki, orada altının ne hükmü


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 183var, ama onu istemiyor! Neden? Çünkü insanlar <strong>tanrı</strong>ya yönelik söylemleriseverler, <strong>tanrı</strong>ya yönelik söylediğin şeyler sevilir. Sistem onun üstüne kurulu!O zaman kendine “ben bu sistemin neresindeyim, ben bu çarka mı uydum?Tanrı sisteminin içerisinde <strong>tanrı</strong>lara hoş gözükmeye ve <strong>tanrı</strong>larla yarışa girmeyemi çalışıyorum?” diye sorar, böyle inceler<strong>sen</strong> kendindeki <strong>tanrı</strong> yanlarınıyakalayabilirsin. Onları yok etmeye başladığında, o zaman cennetin kapısıyavaş yavaş açılıyor demektir. Niye? Tanrıyı yok etmeye başladın çünkü!Tanrı yok oldukça kapı açılacak demektir! Çok haklısın, içinden söylersin,dışından söylemek çok önemli değil. Ama takdiri bu şekilde yapmak lazım,“ma tevfiki illa Billahi” der gibi yapmak lazım. Aksi halde “takdir etmek”de bu sefer insanı <strong>tanrı</strong>laştırabilir, yani hümanist <strong>tanrı</strong> yapar, iyi insansa onuhümanist <strong>tanrı</strong> yapar.Velhasıl; takdir beklemek özellikle <strong>tanrı</strong>ya ait bir özelliktir. İnsan hayatındaonu incelerse, <strong>tanrı</strong>yı en fazla yakalayacağı yerlerden birinin takdirolduğunu görür; birisi öfke, birisi de takdir! Kendisindeki <strong>tanrı</strong>yı en fazlaburalarda yakalar, bulur. “BEN” derken kast ettiği o BENin; <strong>tanrı</strong>lığını ilaneden BEN olup olmadığını orada bulur. Kişi düşüncesine bakıp; “ha, bu <strong>tanrı</strong>lığınıilan etmiş olduğum yapının arzusu ve isteği! İşte burada kullandığımBEN, yok etmem gereken BEN, olmaması gereken BEN, Vehmin Zulmetiolan BEN” diyebilir o zaman.Tanrının bir diğer özelliği; kandırmaktır. Çok kişi ufak tefek ama yaygınkullanır; kandırmaktır! Tanrı kandırır, şakadan da olsa <strong>tanrı</strong> kandırır! Şakadanbile olsa kandırmayı Efendimiz yasaklamıştır; buna çok dikkat etmeklazım. İnsan böyle ufak tefek bilmeden yapar, yaptığı zaman rahatsız oluptövbe etmesi gerekir. Kandırmak <strong>tanrı</strong>ya ait bir özelliktir. Hatta Efendimizbuyuruyor ki; “hayvanları bile, sanki elinizde bir yem varmış gibi yapıpçağırıp kandırmayın, hayvanı bile kandırmayın.” Canım, hayvan ne anlayacak!Doğru, anlamaz ama <strong>sen</strong> <strong>tanrı</strong> olursun, <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>lığın kuvvetlenir!İstemek ve almak, alma duygusu da <strong>tanrı</strong>ya aittir! Bunu da çok iyi incelemeklazım! İnsan kendi kendine, içinde yaptığı psikanalizde bunları çokrahat yakalayabilir.- Almak derken, sahip olmak anlamında mı?“Sahip olan kim?” oraya bakmak lazım! “B” midir sahip olmaya çalışan?“Sahip olmak isteyen kimdir, ne için sahip olmak istiyor?” ona bakmak lazım.Oraları kendi hayatınızda çok rahatlıkla görebilirsiniz.


184Yılmaz DÜNDARVe önemli bir özellik; <strong>tanrı</strong>da haramlara meyil çok kuvvetlidir! Yapsada bir şey olmaz gibi, bukadarcıkla bir şey olmaz gibi düşünür. Tanrıda haramlarakarşı hassasiyet yoktur! Tanrılığına göre; gittikçe kuvvetlenebilir,hiç önemsiz hale gelebilir. Geçen bir “haram para”dan bahsediyorlar televizyonda,halka soruyorlar. Diyor ki birisi; kim demiş haram diye, bana getirsinler,bu yaşıma rağmen çatır çatır yerim. Zavallı! Haramı kabul etmiyor!Kim demiş “haram” diye?! Tanrı harama meyillidir, haram cazip gelir; haramilişkiler, haram bakışlar, haram yeme içmeler cazip gelir ona! Bunu kişi birşeklide hayatında yakalayabilir; hayatta kimlerin yanında çok daha rahatım?Ben bazen duyuyorum, kişi diyor ki; “içiyorlar, inanmıyorlar ama benonlarla daha iyi geçiniyorum!” Ya, <strong>sen</strong> nasıl daha iyi geçinebilirsin, onlarla?Allah’a küfrediyorlar! Ama <strong>sen</strong> onlarla rahatlıkla yemek de yiyorsun, berabergeziyorsun, tozuyorsun! Ee? Sonra da diyorsun ki; Allahım ben <strong>sen</strong>in cennetinetalibim. Ya, annene küfredenlerle otursan, annen sana “<strong>sen</strong> ne biçimevlatsın ya!” der de, peki Allah demeyecek mi; <strong>sen</strong> ne biçim kulsun!? Bunlarıinsan gözüyle söylüyorum, kader anlayışı içerisinde değil! Çünkü “KaderAnlayışı” içerisinde bu cümleler böyle olmaz. Normal hayatta kişi “efendimben onlarla çok daha iyi geçiniyorum, onlar bana çok daha iyi dostlar” diyorsa,cehennem için çok önemli bir ipucudur bu! Eğer kişi kendini kandırmakistemiyorsa cehennemin kokusunu alabileceği çok önemli ipuçlarıdırbunlar. Kurtulmak istiyorsa da fark edebileceği önemli ipuçlarıdır.- Bugüne kadar bize öğretilende akrabalık ilişkilerinin Kuran’a, Hadis’e göreönemi vurgulanır. Akrabalık ilişkilerinde sorun yaşıyorsak, uzak durmamızgerekiyorsa o çizgi neresi, ne yapmak gerekir?İlişki nasıl, örneğin sürekli birlikte, beraber misiniz?-Her dakika birlikte değil.Ama bir ihtiyacı varsa?-Her dakika beraber, birlikte değil. Bayramda, özel günlerde görüşmemgerekiyor. Silemiyorsun, hayatından çıkaramıyorsun.Hayatından silmen gerekmez. Ama öyle bir ilişkin olur ki, o ilişkide oakrabanın görüşü <strong>sen</strong>in hayatının rotasını çizmez, anlatabildim mi?-Hayatımın rotasını çizmesine izin vermiyorum öyle bir ilişki yok. Ama osürekli zarar vermeye çalışıyor. Alttan alıp hoş görmeye çalışıyoruz, estağfirullahdiye.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 185Tamam, önemli olan o! Eğer “hayatının rotasını çiziyorsa” sana hâkimdemektir. Ama sana hâkim değilse, bir ihtiyacı olabilir, insani görüşme sakıncalıolmaz. Tuzağa düşmemeye gayret ederek, Allah’tan merhamet isteyerekidare edeceksin! Hep merhamet isteyeceksin.İster<strong>sen</strong>iz burada tamamlayalım. Arkadaşlarımız biraz uykularını alırlarsaSabah Nöbeti’ne daha vakitli kalkılır. Sabah o iki rekât salât çok önemlidir.Kişi bütün gecesini ibadetle geçirse, sonra da uyusa, Sabah’ın o iki rekâtfarzını kaçırsa, gece yaptığı ibadetler çok önemli olmaz, belki de hiç önemliolmaz! Esas o iki rekât önemlidir.Sevgili arkadaşlar, teslim olmayı içeren bir dua ve peşine de tövbe duasıyapıyorduk, inşaAllah öyle yapalım:Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Allahümme ente rabbiy, la ilahe illa ente halakteniy ve ene abdüke veene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebuüleke in ı’metike aleyye ve ebuü bi zenbi, fağfirliy zünubi feinnehu layağfiruzzünube illa ente, birahmetike ya Erhamer rahımin.Rabbena zalemna enfü<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna lenekünenneminel hasirin.La ilahe illa ente subhaneke inni küntü minez zalimin.Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallahil azim estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el azim ve etûbü ileyh.Estağfirullahelleziy la ilahe illa Huvel Hayyül Kayyumu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim, Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerim, EstağfirullahYa Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif, Lam, Mim. Allahu la ilahe illa Hüvel Hayyül Kayyum. Entel HayyülKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.


186Yılmaz DÜNDARYa Hannan, Ya Mennan, Ya Bedi’as Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i vel ikram.Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezi lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven ehad.Bismillah’ir Rahman’ir Rahiym Elhamdülillahi Rabbilalemin, ErRahman’ir Rahiym, Maliki yevmid din, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn,İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn; İhdinassıratal müstakiym, Sıratellezine en’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhimve leddaalliyn. Âmin…El-FATİHA…


28 Zilhicce 1428 / 05 Ocak 2008 (2)• Kendimizi hangi BENle tanımlıyor ve takdim ediyoruz?• Şans ve şanssızlık aslında nedir?• “B” yapısının evrensel doğruları kabulde izlediği yol• Biz neye iman ediyoruz?• Bir BEN var, bir de BEN’den içeri bir BEN?• Bir BEN vardır bende: “Bende” dediği ilah yapı!• Dünyada dilenen seyir “A” yapı” üzerine!• “Akıl+iman”la bakmak kişiye ne kazandırır?• Cebrail AS’ın mekanizması; vahy ve iman ilişkisi?


188Yılmaz DÜNDAR“Kendi” kelimesine dikkat etmek lazım! Kullandığımız o “kendi” hangi“kendi” acaba? Hatta bu konuda şunu fark edebilirsiniz, Yunus Emre; “BirBEN vardır bende BENden içeri” der. Şimdi dikkat ediniz, bunu bize anlatırkensöyledikleri gibi yorumlamıyorum ben onu. “Bir BEN vardır bendeBENden içeri” derken iki tane “BEN”den bahsediyor değil mi? Bir “BEN” var,bir de bu “BEN”den içeri bir “BEN” var; açığa çıkaramadığı ama fark ettiğibir BEN var. Bahsettiği, dile getirdiği o BEN “hakikat” değil. “B” Sırrı! “Bir BENvardır bende” derken “bende” dediği ilah yapıdır! Bu ilah yapıda bir BENvar, o bu ilah yapıdan içeri, işte o “B” sırrı, yani “B” yapı. Esas yapı o. AmaBEN”den içeri dediği bu BEN’e sahip çıkan, bağımsızlığını ilan eden, vehmisuiistimal etmiş olan “BEN” de var. Bu BEN asıl BEN’i “B” sırrı olan BEN’i örtüyor!Dolayısıyla, “kendim” dediğinde bahsettiğin bu iki “BEN”den hangisi?Bunun tefrikini yapmak çok önemli; hangi BEN’le “BEN” diyorsun? Eğerinsan bunu yapmazsa, örneğin dualarında şaşırır; “acaba BEN dememelimiyim, BEN kelimesini kullanmamalı mıyım?” gibi. Hayır! Kişi bu “B” sırrıyapıyla “BEN” diyebilir, “B” yapısının “BEN”idir o, ilahın “BEN”i değildir.- Asıl ben’i fark eden kişi sinirlenmemesi gerektiğini anlıyor mesela?Sinirlenmemesi gerektiğini anlayan, ilah yapıdır, tabi! “B” yapıda sinirlenmeolmaz. Ha, bu olmayacak mı? Hayat bunun mücadelesi zaten!-Onu sürdüremiyoruz ya, düşüyoruz ya tuzaklara!Sürekli sürdüremezsiniz. Çünkü dünyadaki yaşam sistemi “A” yapısınınüstüne bina olmuştur. “A” yapıda bir seyir var dünyada, “A” yapıda dönenbir seyir var. Yani dünyada dilenen seyir “A” yapının üstünde yürüyor esasında.Bakın şans ve şanssızlık nedir? Çok şanslı ama çok şanssız olanlar varmıdır! “B” yapının yanında olup, “B” yapıyı fark edip, o “B” yapıdan yararlanmakbüyük şanstır. Onun çok yakınında olup “B” yapıyı fark etmeyip, “B”yapıyı örtme görevini yüklenen olmak ta çok şanssızlıktır.Şimdi, son birkaç aydır konuştuğumuz “A” yapıyı, yani ilah yapıyı ve “B”yapıyı, “B” sırrıyla yapıyı hayata uygulamaya, farklı bir dille anlatmaya çalışacağım.Normal hayatın, günlük yaşantının içerisinden söylemeye gayretedeceğim izin verir<strong>sen</strong>iz.Bu yapıların özelliklerinden bahsettik ve dedik ki, “B” yapı evrenselgenel doğruları kabul eder”. Bu “B” yapı evrensel genel doğruları kabul


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 189ederken farklı bir şeyi kabul ederek bakar, akıl+iman’la bakar işe. Sistemeakıl+iman’la baktığında onun kabul ettiği evrensel genel doğruların zamanboyutu uzar ve alanı da genişler! “B” yapının bu kabulü nasıldır, bunu anlamakiçin hatırlarsanız bir örnek vermiştik, onu tekrar edeyim izin verir<strong>sen</strong>iz.İmanın ne demek olduğunu biraz açabilmek adına da faydalı olur, bir bilimkurgu filmi gibi bir örnek vereyim izin verir<strong>sen</strong>iz.Bilimle uğraşan ve ortaya faydalı bir iş koymaya çok gayret eden bir insanıdüşünelim. Ama bu geçmişte yaşayan, örneğin bin beş yüz yıl önce yaşayanbirisi olsun veya öyle bir tarih olsun ki o tarihte yerçekimi bilinmiyor.Yerçekiminin bilinmediği bir tarihte yaşayan bir âlim olsun. Bir fikir üretecek,gayret ediyor, o fikir topluma faydalı olacak, emin. O fikri üretebilmekiçin onun kullandığı nedir? Akıldır! Ve o aklıyla fikrine oluşturduğu zemino an yaşadığı ortamdaki bilimsel verilerdir. Onlardan yararlanıyor, onlardanbir fikir üretirken de aklını kullanıyor. Fakat o kişi aynı gayretiyle bugünyaşıyor olsaydı, aynı uğraşısıyla günümüzde yaşıyor olsaydı, aynı hedefiylegünümüzde yaşamış olsaydı yerçekimini bileceği için çok farklı bir formüllebir fikir üretecekti. Ama o yaşadığı dönemde yerçekimi bilinmiyor! Bakınşimdi şöyle yapalım: Zamanda yolculuk yapalım, o âlimin yanına gidelim,filmlerde olduğu gibi geriye yolculuk yapmış olalım. Yanına gidelim, onunlabir temas kuralım ve bize güvenini sağlayalım ve sonra çalışmalarında onayardımcı olmaya gayret edelim. Diyelim ki ona “<strong>sen</strong> bugünkü aklı sonunakadar kullanıyorsun. Ama kullandığın tüm veriler ve bu akıl şu anda “üstünbir bilgi” bulmana yetmeyecek! Çünkü 1000-1500 yıl sonra bulunacak olan,fark edilecek olan bir bilgiden <strong>sen</strong>in haberin yok. Yerçekimi diye bir şey var,yerçekimini bilseydin <strong>sen</strong> formüllerinde onu da kullanacaktın ve çok farklıbir şey sunacaktın”. Ve kişi bize güvendiği için yerçekimine inanıyor, bilimselgayretlerine göre de olabilirliğini görüyor! Olabilirliğini! Neden “olabilirliği”diyoruz! Çünkü ortada henüz öyle bir bilgi yok, kanıtlanmış değil. Ve işlerinde,formülünde “yerçekimi bilgisini” bizden kullanıyor. Bize göre yerçekimibizim bildiğimiz bir şey, çünkü yaşadığımız yıldan getirdik onu. Ama bukişiye göre o bilgi onun bildiği bir şey değil. Onun ne yapması gereken birşey o? İman etmesi gereken bir şey! Bizim hatırımız için kabul etmesi gerekenbir şey değil! Onun bilmediği, henüz ulaşamadığı bir bilimsel bulguyaiman etmesi, onu kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla, o kişi yaşadığı andakibilimsel bulgularla aklını kullanıyor ki; işte bu akıl. Artı, çok ileri yıllara ait birbilgiye iman ederek o bilgiyi önceden kullanıyor: Akıl+iman! Öyleyse kullandığınedir? Akıl+iman! Bakın böyle olunca alan müthiş genişledi, zaman


190Yılmaz DÜNDARmüthiş uzadı, bilimsel zaman! Yani iman ettiği bir şey yüzünden kişi çağınıaştı, geçti gitti. Şimdi kişinin kullandığı bu akıl+iman, sırf aklı kullanan, buimani bilgiden haberi olmayan birinin haline göre onun çok fevkinde bir iş,değil mi? Diğeri yalnızca bilimsel bir gayret içerisinde ve hayatının patronusadece akıl. Yaptığı doğru ama var olan bilimsel bulgularla yaşıyor, düşünüyor!Bir başkası ise, imani bilgiyi kullanan ise, çok ileri bir zamana ait birbilimsel bulguyu monte etti oraya. Çok farklı bir şey çıktı ortaya, iki karakterçıktı; birisi akıl, diğeri akıl+iman. İşte hümanist ilah; akla doğru giden zekiadamdır. Ama “B” yolundaki kişi akıl+imanı kullanandır! Dolayısıyla, akıl veakıl+iman karakterlerinin kullanacakları evrensel genel doğruların çemberide farklıdır.Şimdi Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de böyle! Efendimiz; bulunduğuandaki bilgilerin yanında, yani o günkü dünyanın geldiği bilimsel bulgularagöre verdiği bilgilerin yanında bir bilgi daha veriyor. Nedir o bilgi?O bilgi, bizim zaman boyutunda yaptığımız yolculuk gibi yolculuk yapanbirisinden ki, biz ona Cebrail aleyhisselam diyoruz. O bir bilgi getiriyor. Getirdiğibu bilgi öteden beriden değil. “Cebrail’in mekanizması nedir, vahiynedir?” o da ayrı. Ama böyle filmleştirdiğim için, böyle bir şekille söylüyorum.İleriye ait bir bilgi getiriyor diyor ki, “kabir şöyledir, cehennem şu şekildedir,cennet budur’’. Sen şimdi oluşturacağın fikirlere bu bilgileri de monteeder<strong>sen</strong>, buna göre bir yaşam formülü oluşturursan farklı bir şey olur!Demek ki, biz iman ederken, ortadaki bir metne hatır için, “böyle olmasılazım” diye değil, bir bilimsel bulgu olduğu için iman ediyoruz!EL-FATİHA…


10 Safer 1429 / 16 Şubat 2008• İki temel konu: Kelime-i Tevhid’e yüklenen mana ve kader anlayışı• Gündem: Hep o <strong>tanrı</strong>, onu tanımak ve ondan kurtulmak!• Ey kendi <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden; <strong>sen</strong> yoksun, İlla Allah• Fırkayı Naciye’nin net tanımı!• Kurtulmamız gereken esas <strong>tanrı</strong>• Şirk-i hafi, gizli şirk nedir?• İslamiyet’te ibadet ve orta yol kavramları• Bir amele Allah’tan başkası nasıl ortak edilir?• Kişiyi teslimiyete getiren cümle?• “Dine hanif olarak yönel” ayetinin idrakı nasıl?• Tasavvufta yeni bir güç mü kazanılıyor?• Cennette neden Rıdvan, cehennemde neden Malik?• Kur’anı Kerim’in beşer lisanı olmadığını gör!• Rasulullah’ın açıkladığı kader anlayışı nasıl?• İnanış uydurma veya fiil uydurma = sapık fırka!• Kişilerle konuşurken İnsan-29’a göre konuşmak!• Fiili dua: İnsan Suresi 29’a göre yaşamak• Rasulullah’ın tövbesini anlamak• Vera? Vera’da kaçılan nedir?• Tezat görüntüsü veya ikilik nerden kaynaklanıyor?• Sebepleri önemsemek ve onlara müracaat neden?• Allah’ın emrine rıza ve teslimiyet! Ama nasıl?• Merhamet kelimesi neden her şeyi içeren bir dua?• Merhamet kelimesinin zaman ve mekân boyutu yoktur• Tanrıyı duada yakalayabilirsiniz; nasıl dua eder?• Ameli yapan <strong>tanrı</strong> mı, Halifetullah mı?• Zikri ve salâtı iki kaş arasındaki noktayla yönetmek• İhlas Hayat Döngüsü tefekkürüyle İhlas Suresi zikri• Rasulullah’a ilmi bir sevgi ve tefekkürle salavat• Allah’ın düşüncesinin sureti olarak La ilahe illallah zikri


192Yılmaz DÜNDARBugün kısmet olursa ikinci ayak olarak önemli bir bakış açısı, önemli biryaklaşım paylaşmaya gayret edeceğim, faydalı olacağını zannediyorum. Anaiki konu var; birisi La ilahe illallah Kelime-i Tevhidi’ne yüklenen mana, ikincisiKader Anlayışı. Bu ikisi birbiriyle çok ilişkili! Fakat özellikle kader konusundaitiraf edilemeyen ikilemler oluşuyorsa ki; biraz sonra konuyu detaylıele alınca birlikte o ikilemleri fark edeceğiz. İşte onları ortadan kaldıracakbakış açısı nasıl olmalı? Fırkayı Naciye’nin, yani Efendimiz sallallahu aleyhivesellemin “Kader Bakışı” nasıldı? Peki, sapmalar nasıl oluyor, günümüzdebu sapmalar var mı?, bunları paylaşmaya çalışacağız.Konuya öncelikli olan birinci ana başlıkla girelim. Orayı çok tekrar ediyorum,ama diyorum ya; “kafasını <strong>tanrı</strong>ya takan adam” lakabını kazanmakistiyorum! La ilahe illallah… La ilahe illallah… Bütün mesele bu cümlede,Kelime-i Tevhid’de! Cennetin kapısında bunun yazılı olduğunu söylüyorEfendimiz; La ilahe illallah! Ve cennetin ücretinin La ilahe illallah olduğunubuyuruyor Efendimiz. Peki, La ilahe illallah ne demek, bundan ne anlamamızlazım? Süze, süze, süze şu noktaya getirdik bunu. “La ilahe illallah” derkendüşüneceğimiz, anlayacağımız, vereceğimiz mananın artık bizim içinçok özel bir noktaya gelmiş olması gerekir. O da nedir? La ilahe illallah:Sesleniyor, kime? ilahlığını ilan edene, <strong>tanrı</strong>lığını ilan edene sesleniyor: Eykendisini ilah ilan eden, ey kendi <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden; <strong>sen</strong> yoksun, İlla Allah!Bu konuya başlarken zihnimizin bu noktaya gelmesi için biz önce zihnimizi“ötede beride uzakta olan bir <strong>tanrı</strong>” inancından kurtardık, bundan temizledikzihnimizi. Bunları temizledikten sonra kurtulmamız gereken esas<strong>tanrı</strong>yı fark ettik. Ne o? Bizzat kendimiz! Eğer ötede beride uzakta olan, yanibakarak seslendiğimiz <strong>tanrı</strong>lardan kurtulmakla yetinirsek, o yarı yolda kalmakdemektir! Oysa devam etmek lazım! Bakın onu şimdi size önemli birşekilde, basit bakış açılarıyla farklı bir şekilde kanıtlamaya çalışacağım.Fark ettik ki; esas hitap edilen ve “La ilahe” denilen <strong>tanrı</strong> bizzat insanınkendisi, kendi ilahlığı! Ey ilahlığını <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden insan, ey “ilahım” diyeninsan! İnsan <strong>tanrı</strong>lığının farkında olmayabilir, çıkıp “ben ilahım” diye birilanda bulunmuyor olabilir. Ama yaşam biçimi, yorum biçimi, olaylara bakışı,algılayışı hep ilah penceresindendir. Dolayısıyla; ey ilahlığını ilan eden,“ben <strong>tanrı</strong>yım” diyen, La ilahe; <strong>sen</strong> yoksun! İlla Allah. Şimdi La ilahe İllallah’lailgili birkaç hadis okuyacağım, peşine de birlikte sessizce “La ilahe illallah’’tesbihatı yapacağız. Ama bu konsantrasyon önemli! Ben hadisleri okurken,anlatmaya çalışırken yalnızca kendisinde bu muhasebeyi yaparak, kendisindekikendini ilah ilan eden yanına seslenerek “La ilahe” deyip, “İllallah’’ ger-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 193çeğini ortaya koyan bir konsantrasyon önemli. Bunu birlikte yapacağımıztesbihata kadar beyin antrenmanı olarak sık sık yapmaya gayret eder<strong>sen</strong>iz,tesbihatta birlikte çok olumlu bir mesafe alırız. La ilahe illallah…Aslında “ey ilahlığını ilan eden <strong>sen</strong>” diye hitap ettiğimiz bu nokta hadiskitaplarında “Şirk-i Hafi” diye geçer! Şirki-i hafi; gizli şirk! Gizli Şirk diyeanlatılan şeyi inceleyiniz lütfen hadislerde, üstü örtülü olarak anlatılanınbu olduğunu göreceksiniz. Gizli şirkin [şirk-i hafi’nin] kişinin kendisini <strong>tanrı</strong>ilan etmesi, Allah’a karşı “ben de <strong>tanrı</strong>yım” demesi olduğunu göreceksiniz.“Cennetin kapısında La ilahe illallah Kelime-i Tevhid’i yazılıdır”denmesindeki mananın “cennete giriş” koşulunu anlatmak olduğunu dahaönce de söylemiştik. O koşul neydi? La ilahe illallah; cennete <strong>tanrı</strong> giremez!La ilahe; <strong>tanrı</strong> giremez. İlla Allah; <strong>tanrı</strong>lara bu kapı kapalı! Yani; “<strong>tanrı</strong>lığınıilan etmiş kişi, <strong>sen</strong> cennete giremezsin!” manasınadır. İzin verir<strong>sen</strong>iz şimdiKütübü Sitte’den birkaç tane hadis okuyayım.Hazreti Ebu Hureyre’den alınan bir hadis: Rasulullah aleyhis salatü vesselambuyurdular ki; “Ey müminler, amel ve ibadetlerinizi itidal üzere yapın,ifrattan kaçının. Zira sizden hiç kimseyi ateşten ameli kurtaracakdeğildir”. Sahabiler “<strong>sen</strong>i de mi amelin kurtarmaz ey Allah’ın Rasülü?” dediler.Aleyhis salatü vesselam “beni de” buyurdular. “Eğer Allah kendi katındanbir Rahmet ve Fazl ile günahlarımı bağışlamazsa beni de amelimkurtarmaz” buyurdular. Rasulullah’ın bu endişesi bizim için elbette çokdaha önemli! Burada dikkatimizi çekecek noktalardan birisi Rasulullah’ınendişe duyması, bir diğeri ise, cennetin çalışılarak kazanılacak bir şey olmadığınıvurgulaması. Yani “ben epey bir ibadet yaptım, herhalde bunlarınkarşılığında cenneti hak etmişimdir” denilebilecek bir çalışmanın olmadığı!Dikkat ediniz, “çalışmaların işe yaramayacağı” değil, böyle bir çalışmanınolmadığı anlatılıyor! Yani “şu kadar çalışırsan şöyle kazanırsın, şu kadar yapmaklacenneti elde edersin” gibi bir muhasebenin olmadığını vurguluyor.Aksi halde buradan yanlış bir yere de gitmemek lazım; “demek ki amelleriyapmasak da olur” manasına değil bu! O hataya düşmemek lazım, ilerideonun nasıl bir hata olacağını göreceğiz. Ama amelleri yaparak “ben şu kadaramel yapıyorum, herhalde cenneti halletmişimdir, hak etmişimdir” sanmakyanlış olur bu hadise göre. Neden? Çünkü cennet amellerle kazanılacak birşey değildir! Ha, “öyleyse onda aşırıya ifrata, gitmeyin” diyor Efendimiz. Yalnızo ifrat, o aşırılık şahıslara göredir, bir başkasına söyleyemezsiniz onu.Bilirsiniz orta yolu izlemek tavsiye edilir, her işte olduğu gibi ibadetlerdede orta yol tavsiye edilir. İslamiyeti iyi incelediğiniz zaman görürsünüz ki,


194Yılmaz DÜNDARaslında ibadet olmayan bir şey yok, her halimiz ibadet. Dolayısıyla her halimizdeorta yol tavsiye ediliyor. Ama bu orta yol her insan için farklıdır. Buyüzden, insan beyni bir başkasını incelemeye, özellikle bir başkasını konuetmeye çok alıştığı için, birisine bakıp “<strong>sen</strong> az yapıyorsun, <strong>sen</strong> çok yapıyorsun”demek yanlıştır. Bir kişi için orta yol olan bir davranış biçimi, bir başkasına“ifrat” gelebilir; onun bünyesine, yapısına, tarzına ifrat gibi gelebilir,ama diğeri onu rahatlıkla yapıyordur, onun için ifrat değildir. Dolayısıyla,kişinin kendine ait orta yolları tesbit etmesi çok daha doğrudur. Buyöntem; başkasına karışmamayı, başkasıyla kıyaslamamayı, başkası adınakonuşmamayı da beraberinde getirir.Ama bir de, bir başka gerçek de var ki… Daha önce bir hadisten bahsetmiştimhatırlayacaksınız; “eğer benim bildiklerimi bil<strong>sen</strong>iz çok az gülerdiniz,yataklarınızda bile yatamazdınız, dağlara kaçardınız ve Allahımmerhamet, merhamet diye bağırırdınız” diyor Efendimiz sallallahu aleyhivesellem. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bundan önce okuduğumuz hadisi bu gerçeğeatıf yapan bir sonuçla bitiriyor. Sahabiler “<strong>sen</strong>i de mi amelin kurtarmaz eyAllah’ın Rasulü?” diyorlar. Efendimiz “beni de” buyuruyor. Bakın getirdiği şartönemli: Eğer Allah kendi katından bir rahmet ve fazl ile benim günahlarımıbağışlamazsa beni de amelim kurtarmaz! Burdan “Rasulullah’a ait bir günah!”da çıkarmamak lazım, “Efendimizin de günahı varmış” gibi bir sonucada varmamak gerekir, yanlış olur o! Burada günah olarak bahsedilen şeyçok başkadır! Burada; istenilecek şeyin merhamet olduğunu, insanı ancakAllah’ın merhametinin ulaşmasının kurtaracağını vurgulayan bir sonuç var.Hazreti Ebu Hureyre’den başka bir hadis: Rasulullah aleyhis salatü vesselambuyurdular; “Allah teâlâ hazretleri şöyle buyurmuştur. Ben herçeşit şirkten müstağniyim. Öyleyse kim benim için işlediği bir ameleBİRden başkasını ortak ederse ben ondan uzağım ve benim için yaptığıo iş bana değil, ortak ettiği kimseyedir”. Bu hadiste de içine şirk karışmışbir ibadetin yalnızca “karışan şirke” ait olacağı belirtiliyor. Eğer kişi, ötedeberide uzakta inandığı <strong>tanrı</strong>dan kurtulduktan sonra “benim ötede berideuzakta bir <strong>tanrı</strong>m yok ki, öyleyse ben yalnızca Allah için yapıyorum”u kendiilahlığı içerisinde söylerse, yaptığı ibadete, aslında ilan ettiği kendi ilahlığınıkatmış olur. Dolayısıyla, yaptığı ibadet kendi ilan ettiği ilaha ait olur. Bu çokhassas bir çizgi! Bu yüzden, esas önemli olan <strong>tanrı</strong>dan, yani kişinin ilan ettiğiilahlıktan, ilah yapıdan kurtulması çok önemlidir.Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor, Rasulullah aleyhis salatü vesselam birgün yanımıza geldi. Biz o sırada Mesih Deccal’i müzakere ediyorduk. Dediler


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 195ki; “ben size, nazarımda sizin için Mesih Deccal’den daha ürkütücü birşeyi haber vereyim mi?” “Evet, ey Allah’ın Rasülü söyleyin” dedik. “Şirk-ihafi’dir dedi. Mesela, kişi kalkar namaz kılar, bu namazını kendisine bakanlarsebebiyle güzel kılar. İşte bu gizli şirke bir örnektir “buyurdular.Bir diğer hadis, Şeddad İbnü Evs radıyallahu anh anlatıyor. Rasulullahaleyhis salatü vesselam buyurdular ki; “ümmetim hakkında en ziyadekorktuğum şey Allah’a şirktir. Bu sözümle ümmetimin dönüp de tekrarGüneş’e veya Kamer’e (Ay’a) veya puta tapacaklarını demek istemiyorum”.Bakın çok enteresan bir hadis! “Fakat beni korkutan şey, Allah’tanbaşkası için yapacakları ameller ve gizli arzulardır”. Bu son okuduğumhadisi dikkatlice incelediğiniz zaman; “Allah’tan başkası için yapacakları ibadetlerve gizli arzular”ı iyi analiz ettiğinizde karşınıza yine kendiniz çıkarsınız;yani ilahlığını ilan eden, kurtulunması gereken o yapı karşınıza çıkar.Dolayısıyla, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yaradan Rabbinin adıylaOKUduğu önemli bir şeydir. “İkra Bismi Rabbikellezi halak; halk eden yaradanRabbinin adıyla OKU”. Çünkü okumayı kişi eğer böyle yaparsa okuduklarındanRab’bine ulaşabilir, aksi halde Sünnetullah’tan okudukları onuRab’bine ulaştırmaz! Bir bilgi olarak bilir ama o bulduğu bilgilerle Allah’ıanlama/tanıma onda gerçekleşmez. Koşul, “ikra’ Bismi Rabbikellezi halak”.Ama bu ikra’yı örnek verenler, okumanın önemini anlatırken cümleyiortadan kesiyorlar ve “OKUmak önemlidir. Allah “ikra” demiştir, bu yüzdenokumak önemlidir” diyorlar. Peki, ayetin diğer kısmı nerde? Diğer yarısınıAllah söylememiş mi? “Bismi Rabbikellezi halak” kısmını söylemiyorlar! Yaratan,halk eden Rab’binin adıyla OKU. Bu okumada bir basamak ileri gider<strong>sen</strong>izadına OKU dersiniz. Çünkü adıyla okuda bir ilah oluşabilir, adınaOKUmada Halifetullah [“B” yapı] devreye girebilir.Bakın; “bilmek ve bilgiyle birlikte güç sahibi olmak” tasavvufta da çokönemli! Eğer kişide ilah yapı varsa, tasavvufta ne kadar bilir<strong>sen</strong>iz o ilah okadar kuvvetlenir! İlahlığınızı ilan etmiş<strong>sen</strong>iz, tasavvufta ne kadar ilerler<strong>sen</strong>iz,o ilah o kadar kuvvetlenir; o bilgi onu kuvvetlendirir, tasavvuf yollukazandığınız güç o ilahı kuvvetlendirir! Eğer ona beş duyu sınırlarını da aşangüçler kazandırırsanız onu Fethi Zulmani’ye kadar da götürürsünüz, böyleceRahmani olmayan bilgiler ve güçler bile edinebilir. Güç ve bilgi ilahlığınıilan etmiş “BEN” kelimesini güçlendirir. Eğer o ilaha “La ilahe” der ondankurtulursanız, o zaman edineceğiniz bilgi ve güç “B” Formundaki “BEN”iyok eder! Bu çok önemli bir şey! Bu yüzden, tasavvufta çok bilgi edinmiş birkişinin o bilgilere rağmen çeşitli girdaplara düşmesi ilah yapıdandır. Veyakişinin istediği mesafeleri elde edemiyor sanması yine o ilah yapıdandır!


196Yılmaz DÜNDARÇünkü o tasavvufi bilgi ve güç ilah yapıyı kuvvetlendirir. Yeni arkadaşlarnedeniyle ister<strong>sen</strong>iz o iki “BEN”i kısaca tekrar edeyim.Kişi “BEN” dediği zaman iki farklı BEN kullanabilir, bu yüzden “BEN” demektehlikeli değildir. Önemli olan o “BEN”i kimin için kullandığınız! İki farklıBEN. “BEN” derken kullandığınız “BEN”in birisi “ben ilahlığımı ilan ettim, benilahım” diyen BEN. Diğer BEN “B” bilgisine “B” sırrına sahip BEN. Ona “B” bilgisine“B” sırrına sahip form manasına B-İNS, “B”İNSAN diyecek olursak, öylede bir “BEN” diyen vardır. Oradaki BENin ilk manası; “ben Allah’ın düşüncesininsuretiyim” demektir. Bu devam edecek bir mana değil, ileride o manadankurtulacak, ama başlangıç için yanlış olmayan doğru olan manası; “benAllah’ın düşüncesinin suretiyim”. Birisi “BEN” diyor, ama onun “BEN” derkenkastettiği şey; ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim. Ama diğeri; ben ilahlığınıilan etmiş benim diyor. İşte tehlikeli olan, kurtulunması gereken “BEN” o! Gerektasavvuf bilgisi gerekse başka bilgiler ilahlığını ilan eden BENi, o <strong>tanrı</strong>yıkuvvetlendirir, onu daha güçlü bir <strong>tanrı</strong> yapar. Bilgi edindikçe <strong>tanrı</strong>lığı artaronun, bildikçe kurtulamaz. Halbuki “ben Allah’ın düşüncesinin İlmullah’tasuretiyim” diyen “BEN” öğrendikçe o “BEN”den kurtulur, o “BEN” gittikçezayıflar ve yok olur. Bu yüzden tasavvufta, ilahlığını ilan etmiş “BEN”i yoketmeye çalışan başaramaz! Öğrendikçe o “BEN” kuvvetlenir.Kıldığımız namazı [salât ikamesini] ve orucu düşünelim. İnanmayan birisine,müslüman olmayan birisine bunların şeklini, kurallarını anlatsak yapamazmı? Belki bizden de iyi yapar, heveslenerek daha sıkı yapabilir, dahatitiz bir sahur yapabilir. Kurallara göre; yemez, içmez, sözlerine dikkat eder,cinsi münasebet yapmaz ve daha sıkı bir oruç tutmuş olabilir. Peki, benimyaptığımdan ne farkı var o zaman, aynısını o yapabiliyorsa? Veya kıldığımıznamaz? Tarif etsek aynısını bizden daha titiz yapabilir, hatta heyecanlanabilir,bir kutsallık katabilir işin içerisine. Biz kendimizi zorlarız kutsal halegetirmek için, ama o yeni yaptığı için heyecanlanabilir, kutsallık katabilir,titreyebilir, bizden daha iyi yapabilir. Peki, benimkinden ne farkı var? Birfark olması lazım! Eğer Allah’a inanmayan birisi de aynısını yapabiliyorsa,ne farkı var benim yaptığımın? Bir fark lazım! Benim yapabildiğim amaonun yapamadığı bir fark lazım oruçta da diğer ibadetlerde de. Tipik olanbu ikisini özellikle örnek vermek istiyorum, çünkü çok önemli bir hadis var:“Bir kişi beş vakit namazına devam ederse ve farz olan Ramazan orucunututarsa cennet onun için kaçınılmazdır.” Neticede cenneti vardır,şöyle ya da böyle. Bu önemli bir hadis, beş vakit namazına devam ederse,bir ay ramazan orucunu da aksatmazsa onun için cennet kaçınılmazdır. Buyüzden, bu iki ibadet önemli!


198Yılmaz DÜNDARYavaş yavaş salâta girelim, çünkü konumuz öyleydi.Kişi “Allahuekber” derken “ey Allah’ım, ben sana teslimim. Ben şu andadünyaya ait her şeyi arkaya attım, şimdi önümde <strong>sen</strong> varsın, sana teslimim”şeklinde düşünüyorsa bu <strong>tanrı</strong> işidir. Oyuncaklarını atmış <strong>tanrı</strong>, üst <strong>tanrı</strong>yayağ çekiyor! Bir <strong>tanrı</strong> var oyuncaklarını atmış, onlarla sonra oynayacağımşimdi <strong>sen</strong>inle meşgulüm diyor. Allahuekber demek bu değil, attığın şey budeğil! Allahuekber demekle diyorsun ki; “Allahım ben şu anda hanifim,yani salâta Rum Suresi 30. Ayet gereği yaklaştım, hanif olarak yaklaştım.Yani; ben ilahlığımı ilan etmedim! Allahım ben <strong>sen</strong>in düşüncenin suretiyim,İlmullah’taki suretiyim ve beni Düşünen’e yöneldim. Ben, beni Düşünen’eyöneldim. Düşüncenin sureti Düşünen’e yöneldi. Ben “veccehtü vechiye”yaptım. Sen İlmullah’ta beni düşündün, ben o suretim. Bu kadar!“Beni Düşünen’e yöneldim” ifadesi bu işin başlangıcı. Bu başlangıca gelmekiçin önce “ben namaz kılıyorum” diyen yok! Onun yok olduğunu bilmeklazım! O yok, öyle biri yok! “Ben namaz kılıyorum, ben iyi namaz kılıyorum,şimdi oyuncaklarımı attım” diyen <strong>tanrı</strong>! O <strong>tanrı</strong>! Müslüman olmayanbir başkasına öğretir<strong>sen</strong>iz o da yapabilir o hareketi. Ama size söylediğimfarkla yaparsa o zaman tamam! Ne fark eder artık, biz ona “Hıristiyan” demişiz,“Yahudi” demişiz veya başka bir şey demişiz fark etmez; artık o isimkalmaz! İslam’dır o! Niye? Çünkü teslim oldu, ilahlığını ilan etmedi teslimoldu! “Eslemtü vechiye lillahi; vechimi Allah’a teslim ettim” dedi. Öyleyse,eğer “24 saatiniz salât” olursa siz 24 saat “veccehtü vechiye” halindesinizdemektir.“Onun gören gözü, tutan eli, söyleyen dili olurum” hadisi ile ilgili bir kaçcümle paylaşalım. Bazen tasavvufta kişiler şöyle düşünürler; hele benim birgören gözüm O olsun, gösteririm sana! O hevesle beklenir, hele bir benimgören gözüm Allah olsun, benim tutan elim Allah olsun ben o zaman gösteririm.Bakın güç kazanmaya çalışan biri var, işte o <strong>tanrı</strong>dır! Bakın tasavvufo <strong>tanrı</strong>yı, onun <strong>tanrı</strong>sını kuvvetlendirir. O beş duyu sınırlarını aşsa bile FethiZulmani yapar. Peki, “gören göz, tutan el” nasıl olur? Zaten “gören gözO’dur” da sahip çıkan olmadığı için olur, yani yeni bir güç kazanılmaz! Eğerkişi “bir gün benim gözümde gören O olacak, o zaman güçlü olacağım”sanıyorsa o gün <strong>tanrı</strong>sını çok kuvvetlendirecek demektir, daha kuvvetli bir<strong>tanrı</strong>ya sahip olacak demektir! Mesela duydunuz; şu şahıs şu seviyeye gelmiş,onun tutan eli O’ymuş. O zaman onu çok güçlü, insanüstü biri, farklıyetenekleri olan bir insan sanmayın! O zaman o bir <strong>tanrı</strong> olur, yetenekli


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 199<strong>tanrı</strong> olur, yanılırsınız; yanlış veli imajına kapılırsınız! Sizden farklı, üstün birinsan bekliyorsanız yanılırsınız, sistem sizi öyle bir <strong>tanrı</strong> alaborasına alır ki,kurtulamazsınız! Kişide zaten gören O! Ama kişi “ben görüyorum” dediğiiçin, gören gözünün O olmadığını sanıyor. Ne zaman ilahlığını ilan etmez,“La ilahe” der, o zaman gören göz O’dur! Yeni bir güç yeni bir yetenek yok!Ben o zaman farklı şeyler göreceğim sanmayın! Yine aynı dünyayı göreceksiniz,yine aynı işleri yapacaksınız! Eğer yeni bir güç kazanacağınızı sanarsanız,o sanan işte <strong>tanrı</strong>dır, ilahtır! Bu yüzden “<strong>tanrı</strong>ya yönelik din” anlatılıncainsanların daha hoşuna gidiyor! Aslında Allah’ı sevmiyorlar, kendileriniseviyorlar! “Daha iyi bir insan” olmak için Din’i seviyor! Şunu yapayım dadaha iyi bir insan olayım... Fark ediyor musunuz; “din” diye onun <strong>tanrı</strong>sınayönelik şeyler anlatılırsa seviyor! İşte şöyle hayır yap, şunu kazanırsın… Kişikendisini seviyor, kendisini güçlendirmek istiyor, kendisini güçlendirmekiçin de dini bilgilerden yararlanmak istiyor. İşte <strong>tanrı</strong> o! İşte o takdir bekler,övülmek bekler, başkalarını beğenmez, şikâyet eder… O Allah’ı da beğenmez,çünkü kendini beğeniyor! Allah’a karşı mecbur! Ama itiraf etse Allah’ıda beğenmez; o <strong>tanrı</strong> çünkü! Dolayısıyla, tasavvufla edindiğin o bilgiyle “birgüç kazanacağım” sanmamak lazım. Tam tersine, güç kazanacağını sananBEN’i yok edeceksin. “Güç kazandım” dediği an o <strong>tanrı</strong>dır.Birkaç noktayı böyle spot bilgi gibi verip, konuyu değiştireceğim.Bakın o <strong>tanrı</strong> ne kadar tezatlarla yaşar. Hep o <strong>tanrı</strong>yı tanıtmaya çalışıyorum,<strong>tanrı</strong>ya kafanızı takasınız diye. Hani konserlerinin sonunda Kayahan“yolu sevgiden geçenlerle bir gün bir yerde buluşacağız” der ya, kafasını<strong>tanrı</strong>ya takanlarla bir gün bir yerde buluşacağız! Kafasını <strong>tanrı</strong>ya takanlarönemli! Kafasını <strong>tanrı</strong>ya takanın, <strong>tanrı</strong>sıyla mücadele edenin suresi nedirbiliyor musunuz? Kafirun! O yüzden Kâbe’de onu okur kişi Kafirun-İhlâs,Kafirun-İhlâs! Tanrısına Kafirun’u okur; “Leküm diynüküm veliye diyn” der!Bunu biri başkasına diyemezsin. Allah’ın indinde kim nedir, ne biliyorsun,bu yüzden kimseye kâfir diyemezsin. Ama kendinde ilahlığını ilan etmiş oBEN’e dersin, ona Kafirun’u okursun. Ondan kurtulmak, onu reddetmekiçin Kafirun’u okursun ve sonra da ulaştığın İhlâs’ı okursun.Şimdi bu <strong>tanrı</strong>nın tezatlarına bir bakalım, ne kadar tezatlarla yaşar. Sevdiğinizbirini, çocuğunuzu düşünün. Kişi çocuğu için veya sevdiği birisi içinbir şeyler istiyor diyelim, dua ediyor: “Allahım ona şöyle bir iş ver, ona şöylebir ev ver, ona şöyle bir varlık ver, ona şunu ver, ona bunu ver…” Dualar böyle!Diyelim o kişi dünyasını değiştirdi, şimdi bakın ne istiyor: Allahım onungünahlarını bağışla, onun azabını yok et, onun mekânını cennet eyle… Böy-


200Yılmaz DÜNDARle demiyor mu? Onun için ev araba istemeye devam ediyor mu? Bunlarıistemeye başlıyor; Allahım onu bağışla, onun mekânını cennet eyle... Önceki<strong>tanrı</strong>ların dünyasına ait istekler, şimdiki “B” İhlas Hayat Döngüsü’nünistekleri. Birbiriyle çok ilişkili olduğunu bildiğimiz halde istediklerimiz birbirinitutmuyor! Bu dünyada öyle şeyler istiyorsun ki; hepsi ona ateş olacakşeyler! Bu dünyada onu mahvetmesi için taleplerde bulunuyorsun, ilerisinidüşünmeden öyle şeyler istiyorsun ki Allah’tan onun için. Ama sonra? Onlarıisteyen sanki <strong>sen</strong> değilsin, onları bırakıyorsun bu sefer: Allahım onunazabını yok eyle, onun günahını bağışla, onun mekânını cennet eyle diyorsun.Şimdi istediklerin ona yaşarken lazım, o canlıyken lazım, ama onları oyaşarken istemiyorsun! Diğer talepler <strong>tanrı</strong>nın istekleri!Cehennemin meleğinin ismini biliyorsunuz? Malik. Cennetin meleği?Rıdvan. Ne enteresan! Ne demek Malik ve Rıdvan? Rıdvan; razı demek! Sizinyaşarken “razı olma” enerjiniz sizin cennetteki meleğiniz; Rıdvan, Razı.Bir de cehenneme bakın; Malik! Sizin şimdi “ben varım” diyen sahiplenmeenerjinizin meleği cehennemdeki meleğiniz; Malik. Bu kadar açık her şey,cennet ve cehennem bu kadar somut! Tanrının yaşam mekânının ismi cehennem!Cehennemin meleğini de kişi burada oluşturuyor; sahip olmaenerjisi! “Ben varım, ben ilahım! Benim! Bana olsun! Beni sevsinler, beni takdiretsinler, beni övsünler” diye, diye, diye kendi enerjisiyle o sistemi oluşturuyor!Bunun gibi, rıza gösteren, razı olan yapı da onun cennet enerjisinioluşturuyor. İsimlerinden de belli!Birkaç cümle de kader konusuna giriş yapayım. Kader konusunu nasılanlamalıyız, kaderin açıklanması bizi ikilemlerden nasıl kurtarır? Efendimizinsöylediğini, hiç şüphesiz onu açıklamaya çalışacağım. Hz. Muhammedsallallahu aleyhi vesellemin açıkladığını paylaşmaya gayret edeceğim veonun için de iki ayeti örnek tutmaya çalışacağım. İnsan Suresi 29. ayet veİnsan Suresi 30. ayet. İnsan Suresi 29. ayetin bir mealini söyleyeyim; dileyenartık bundan sonra Rabbini seçer. Dikkat edin; “DİLEYEN!” deniyor, Bakın“serbestlik” var, çok dikkat edin! Zihinlerdeki ikilemleri ortaya koymaya çalışacağım.“Dileyen Rabbini seçer!” denince; yol ortada, iyi-kötü ortada vedileyen Rabbini seçer! “29” böyle! “30”a gelelim; ve ma teşaune illa en yeşeallahu;“siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe”. Daha ileri mana; “dileyenYOK, illa Allah”. Bakın Kur’anı Kerim’in “beşer lisan” olmadığının bir kanıtınıenteresan bir şekilde söyleyeceğim. Ben bilim adamı olarak ayet “29”ve “30”a benzer bir makale yazsam hiçbir bilim kurulundan geçmez. Çelişkivar, bilime uymuyor, derler. Böyle bir makale yazsam ve de “29” ve “30”daki


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 201manalar yan yana olsa, bilim kurulundan red gelir; “yukarda ne söylüyorsunaşağıda ne?” der. Doğru değil mi? Peki, Kur’an’a neden diyemiyorsunuz onu?Niye korkuyorsunuz? “İçiniz” diyor ama! Kuran-ı Kerim’in birçok yerindediyor ki, hala akıl etmiyor musunuz, hala düşünmeyecek misiniz, hala akıletmeyecek misiniz? Neyi gösterir o? Bir serbestliğin olduğunu! Peki, Allah’a“kitapta çelişki var” neden diyemiyorsunuz?Bakın sistem şöyle işliyor, şöyle gördüm sistemi. İnsan Suresi 29. Ayeti,“artık dileyen Rabbini seçsin” ayetini örnek aldığımızda: Bunu okuduğunuzzaman “bir serbestlik var, Rabbimi seçmeliyim, serbestim, kararvermeliyim” diyorsunuz. Ayet böyle diyor! Eğer bir kişi sadece İnsan Suresi29’a inanmış ve onu telkin edecekse onu ve benzer ayetleri topluyor. Onunyazdığı kitapta İnsan-30’u bulamazsınız. O ayetlerin yanına hadislerin onauygun “yarılarını” alıyor siz de okuyorsunuz: “Allah, Allah olduğu için neyapacağımızı önceden bilmiş ve ona göre yazmıştır.” Aynen böyle yazıyormaalesef, lütfen inceleyin! “O Allah olduğu için, önceden bilir, O öncedenbiliyor, <strong>sen</strong>in ne düşüneceğini ne yapacağını bilir. Onu bildiği için onu yaratmıştır.Senin de özel iraden var, bu yüzden <strong>sen</strong> serbestsin muhtarsın,muhtar iraden var, <strong>sen</strong> seçersin.” Bu cümleyi bu bir hükmü destekleyecekayetleri buluyor, seçiyor. Hadislerin de içinden o cümleleri alıp bir makaleyapıyor. <strong>Oku</strong>yan mutlaka buna inanır mutlaka! Çünkü hepsi ayet, hepsi hadis!Hüküm o kişinin hükmü ama, altına ayet ve hadis koyunca artık okuyanona inanacak. Bir grup böyle!Diğer grup İnsan Suresi 30’u, “dileyen YOK, illa Allah” ayetini alıyor;ve ona benzer ayetleri toplayıp koyuyor, hadislerin de ona ait kısımlarınıkoyuyor. <strong>Oku</strong>yan başka yerlerden şartlanmamışsa bu sefer o da buna şartlanıyor.Diyor ki; tamam bu böyle. İkisini yan yana getirdiğiniz zaman bu grupda ayet ve hadisleri söylüyor, bu grup da! O zaman Kur’an’da “ikilem” mivar?! Eğer Hadid Suresi’ndeki kaderle ilgili ayetleri bir makale olarak yazsam,yanına da “artık akıl etmeyecek misiniz?” yazsam benim makalem hiçbirkuruldan geçmez. “Çelişki var makalende, böyle bilim olmaz!” derler. “Yaonu, ya bunu de” derler. Ama Kur’an ikisini de diyor! Çok önemli bu, bu çokönemli! Bakın şimdi çok farklı ve önemli bir şekilde bu ikilem görüntüsünükaldıracağız!Kaderle ilgili olarak şu iki soruya mutlaka cevap bulmalısınız: 1- Neyeinanacağım? 2- İnandım, şimdi ne yapacağım? Kimin kader açıklaması olursaolsun, o açıklamada bu iki sorunun cevabını mutlaka görmelisiniz. Bir


202Yılmaz DÜNDARaçıklamayla karşı karşıyasınız, Hz. Muhammed’in açıkladığı kadere uygunmu anlamak istiyorsunuz, “neye inanacağım?” diye sordunuz. Size inanacağınızcümleyi yazdı. Baktınız; “tamam doğru olduğuna inandım” dediniz.Şimdi de “ne yapacağım, nasıl davranacağım, nasıl bir fiil ortaya koyacağım?”sorusunu sormalısınız. Onu da yazdı, not etiniz. Şimdi iki tane cümlenizoldu ya; bu iki cümle de Kur’an-ı Kerim’e ters düşmeyecek. Burasıanlaşıldı mı? Burası çok önemli! Hayatınızın belki de en önemli konusunukonuşuyoruz, ahiret hayatınız dâhil! “Neye inanacağım?” dediniz, bir cümlesöylendi. Bu cümle Kur’an’a uygun olacak! “Peki, buna göre ne yapacağım?”dediniz, kaderi açıklayan onu da söyledi. Baktınız, ikisi de Kur’an’a ve hadislereuygun olacak!Bakın; “İnsan-29”u ele alanlara, yani “aklınızı kullanın, artık akıl etmeyecekmisiniz, tefekkür edin, düşünün, dileyen Rabbini seçer” gibi ayetlerialanlara bu ayetlerde önerilen nedir? Bir davranış biçimidir! Çok dikkatediniz lütfen izahta zorlanabilirim, konu çok önemli ve ağır! Bir davranışbiçimidir değil mi, “aklınızı kullanın” bir davranış biçimidir, “dileyen Rabbiniseçer” de bir davranış biçimidir, iman değil. Dikkat edin inanılacak bir şeydeğil, davranış biçimi! Demek ki, grubun birinin seçtiği ayetlerin hepsi birdavranış biçimi, inanılacak şey değil. İşte bunlar “neye inanacağım?” sorusunacevap uyduruyorlar. Buna cevap olarak uydurdukları hüküm ayet vehadislerde yok! Topladıkları ayetlerdeki davranış biçimine uygun bir imanıuyduruyorlar, öyleyse şuna inanmak lazım diyorlar! Davranış biçimininanlatıldığı kısım ayet ve hadis, ama inanılacak şeye yönelik açıklama uydurma!Siz ayet ve hadislere inandığınız için uydurmaya da inanıyorsunuz,izah edebildim mi? Yazdıklarına baktınız; ayet-hadis. İnsan Suresi 29 veyadiğer ayetler, öyle olunca hepsine inandınız. Bu arada iman edilecek şeyleilgili uydurmaya da inanıyorsunuz! Nasıl anlaşmıştık oysa? “Ne yapacağım?”sorusunun cevabı Kur’an’a uyacak, “neye inanacağım?”ın cevabı da Kur’an’auyacak! Buradaki açıklamada “neye inanacağım?”ın cevabı Kur’an’a uymuyor!Ne öyle bir hadis var, ne öyle bir ayet var!Şimdi de diğer anlayışa bakalım. Onlar ise sadece İnsan Suresi 30. Ayetve benzerlerini alıyorlar. Bakın bu ayet davranış biçimi mi, iman mı? “DileyenYOK illa Allah” inanılacak bir şey, yani iman, öyle değil mi? İman! Buayeti alıp imanla ilgili olarak koyuyorlar, dolayısıyla iman uydurmuyorlar.Bu kez ne noksan? Davranış biçimi. Onlar da davranış biçimini uyduruyorlar.İşte “batıl fırkalar” böyle oluşuyor! Birinci anlattığım da günümüzde


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 203vardır, çok yaygındır ve batıl fırkadır, şimdi söylediğim de geçmişte vardı,günümüzde de vardır ve batıl fırkadır. Bunlar da “ne yapacağım?” sorusunacevap uyduruyor, ne yapacağını uyduruyor; “öyleyse namaz kılmana gerekyok, dileseydi olurdu” diyerek davranışları kendisi uyduruyor! Neye imanedeceğimizi açıklayan ayetler yüzünden, bu kez de davranışlarla ilgili uydurulmuşolana inanıyorsun. Anlaşılmayan yer var mı?Bakın Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin kader konusundaaçıkladığı ne? “İnsan-30”a inanacaksın, “İnsan-29” gibi yapacaksın. İkilemkaldı mı? İnanılacak şey de Kur’an’ı Kerim’de, yapılacak şey de Kur’an’ıKerim’de! İkilem yok! Beşer de değil, beşer olsa bilim kurulu reddediyor. İnsanSuresi 30’a inanacaksın, İnsan Suresi 29 gibi davranacaksın. Eğerbir kişi İnsan Suresi 30’u alır ona uygun fiiller uydurursa bu sapmış fırkadır,bir kişi İnsan Suresi 29’u alır buna uygun bir iman uydurursa bu da sapmışfırkadır. Eğer Gunyetü’t Talibin’i okursanız, bu fırkalar aynıyla orada da var.Yaşantı içerisinde ilişkileri nasıl düzenleyeceğine de etmesi lazım kişinin.Allah’a yöneldin; İnsan Suresi 30. ayete göre yönelecek ve konuşacaksın.İnsana yöneldin; İnsan Suresi 29’a göre konuşacaksın. Bunu da karıştırırsanızolmaz. İlişki kuruyorsun, konuşuyorsun ya insanlarla, İnsan Suresi 30’agöre konuşursan sistem bozulur. Hem anlamazlar, hem sistemi bozarsın,hem de bilgin gösterişe girer. Mesela İnsan Suresi 30’a göre konuşursan birçocuk yetiştiremezsin! Bir çocuk yetiştireceksin, “dileyen yok illa Allah”ı nasılöğreteceksin çocuğa? Böyle sorularla tasavvufta çok karşılaşırsınız; “bizbu bilgiyi çocuğa nasıl vereceğiz?” diye. Orada İnsan Suresi 29’u kullanacaksın!Çok dikkat ediniz, hiç çelişki yok! Tam tersine, beşer dışı beşerin kavrayamayacağıbir yapı var! Çünkü ben beşer olarak ona benzer bir iş yapsambilim kurulu reddeder, “öyle bir şey olmaz” der. Ama bu Allah işi. İnsanlarlailişki kuracağın zaman, İnsan Suresi 30’a göre davranırsan yanlış olur. Meselabirisini bir yere çağıracaksın, “çağırsam mı çağırmasam mı? Nasibinde varsagelir.” Niye? “Benle ilgili değil ki, Allah’la ilgili. Dilemişse olur” dedin yanıldın!Bu İnsan Suresi 30’a göre fiil uydurmadır, batıldır. Çok dikkat ediniz, bu batılfırkadır; İnsan Suresi 30’a göre fiil uydurdun. Halbuki o ilişkide İnsan Suresi29’u kullanacaksın, “dileyen Rabbini seçer”e göre davranacaksın. Rabbin nedemişse onu yapacaksın. Örneğin, namaza yaklaştığında seccadeye İnsanSuresi 29’a göre gideceksin, aksi halde gitmene gerek yok ki, dileseydi giderdin.“Dileyen Rabbini seçer”e uyup seccadeye gidersin. Gittin, İnsan Suresi30’a göre “Allahuekber” diyeceksin. Bitti artık ondan sonra, Allah’a yöneldinhukuk değişti!


204Yılmaz DÜNDAR- Müslüman toplumların çoğu “ İnsan Suresi 30”a göre davranmaya meyillideğil mi; “Allah verirse olur” deyip, çalışmıyor değil mi?Çalışmamışsa! “Allah verirse olur” doğru! Ama “çalışmama” fiilini getirmişseo yanlış! “Allah verirse olur” doğru, çünkü o iman. O imana göre fiiluydurursan yanlış! “Öyleyse çalışmamam lazım” dediğin an yanlış, o batıl!İman yanlış değil, iman doğru. Eğer o imana göre bir fiil uydurursan veyaKur’an’dan aldığın bir fiile iman uydurursan olmaz. “Uydurma” diyor, ikiside var; İnsan Suresi 29, İnsan Suresi 30 yan yana. “Dileyen Rabbini seçer”davranış biçimi. “Dileyen YOK, illa Allah” bu da iman. Ne zaman “La ilahe”yapabilir<strong>sen</strong> görürsün ki, “dileyen yok, İlla Allah”.Gunyetü’t Talibin’de Abdülkadir Geylani Hazretleri, Fırkayı Naciye’yi,yani Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bakış biçimini nasıl söylüyor, yalnızcao cümlesini okuyorum: Bütün yaratılmışlar Allah’ın arzusuna, kudretineve dilemesine kalmıştır. Kulların hiçbir işte dahli yoktur, hepsi Allah’ın emrindedir.“Fırkayı Naciye” diye Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin tarif ettiğibu! Şimdi batıl fırkalardan bir iki tane okuyayım. Buradaki bu fırka isimlerinebakıp da, geçmişte olmuş bitmiş şeyler sanmayın, aynen günümüzde dehepsi var! Kaderiye Fırkası; bunlar kulların masiyetlerinde Allah’ın kaza vekaderini kabul etmezler. Bunlar masiyetleri bizzat kullara bağlarlar. Lütfeninceleyiniz, burada da davranış biçimine “iman” uydurmuş oluyor. Bir başkafırka Mutezile içerisindeki Cibaliye Fırkası; kullar yaptıkları işlerin yaratıcılarıdır,diye inanıyor. Günümüzde de birisi buna inanıyorsa bu fırkadandemektir. Bakın Kaabiye fırkası; bunlar Allah’ın duyan ve gören olduğunukabul etmezler. Kulun yaptığı işte Allah’ın dilemesi; o iş için verdiği emirdir.Yüce Allah’ın iradesi, Zatının fiilinden o işi bilmesidir, zora koşmamasıdır,insana serbestlik verir. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz o tür şeyler burda “batıl fırkalar”olarak anlatılmıştır.Bu biraz önce, insanlarla ilişkide İnsan 29’a göre, Allah’a yönelince İnsan30’a göre konuşmalıyız demiştik ya, onu şöyle de düşünebiliriz basitçe. Tamüst üste oturmaz ama o konuyu anlamaya yardım eder. Bizler bir tiyatronunoyuncuları olsak, hepimizin o tiyatroda bir rolü olsa, bir de yönetmenimizvar. Ben o tiyatroda eğer bir öğretmeni oynuyorsam rol arkadaşlarımlakonuşurken öğretmen gibi konuşurum, işim o! Ama yönetmenle konuşurkenöğretmen gibi konuşursam ukalalık etmiş olurum değil mi? Gidip, yönetmenede öğretmenlik taslarsam olmaz. Çünkü yazısında beni öğretmenyapan, ne kadar öğretmenlik yapacağımı, ne söyleyeceğimi tesbit eden o!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 205“Rolünün etkisinde kalmış, rolünden kurtulamıyor” der bana. Evet, diyelimki polis rolü vermiş bir kişiye, gidiyor yönetmene de polislik yapıyorgibi. Yönetmenle konuşurken farklı konuşur, yönetmene göre konuşur, öyledeğil mi?! Dolayısıyla, anladığımız mana kadarı yeter. Çünkü bire bir düşünüp,Allah’ı ötede beride bir yönetmen gibi düşünür<strong>sen</strong> yanlış olur, o <strong>tanrı</strong>inancına götürür! Ama anladığın o manayı aldıktan sonra bakacak olursanAllah’a yöneldiğinde İnsan Suresi 29 gibi konuşursan; “Allahım bak, dileyenRabbini seçsin diyordun, ben Seni seçtim” der<strong>sen</strong> yanlış olur. O’na İnsanSuresi 30’a göre yönelmen lazım; dileyen yok İlla Allah. İzah edebildim mi?Ama bir arkadaşınla konuşurken “dileyen yok illa Allah” şeklinde konuşursanDünya Sistemi’ni bozarsın, karşıdaki de anlamaz ve nihayet yaptığın şeyyaşamdan ziyade gösterişe döner! O zaman o da farklı bir <strong>tanrı</strong> ortaya çıkarır!Karşıdakine had bildirmeye çalışan, ders vermeye çalışan, karşıdakininyanlışını vurgulamaya çalışan bir <strong>tanrı</strong> olur o! İnsan Suresi 29’a göre irtibatkurman gerekir.- O zaman gün içerisinde bu iki bakış açısı arasında gidip gelmemizi “doğalkabul etmemiz” mi gerekiyor?Bravo! Aslında çok önemli bir şeyi vurguladın. Vurguladığın yer neresi?“Doğal kabul etmek” mi gerekiyor! Eğer onu doğal kabul eder<strong>sen</strong> <strong>sen</strong>i biryere götürür, doğal kabul etmez<strong>sen</strong> <strong>sen</strong>i bir başka yere götürür! O gidip gelmeleridoğal kabul etmez de kurtulmaya çalışırsan, Rab’bine yöneldiğindeçok tövbeci olursun; “Allahım ben öyle davrandım, ama İnsan Suresi 30.ayeti biliyorum, beni bağışla Allahım” dersin. Rasulullah’ın tövbesini farketmiş olursun! Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem tövbelerinde, bir günahişlediği için tövbe ediyor değil ki! İşte oradaki tövbeyi fark etmiş olursun venelere tövbe etmeye başlarsın… Neticede “tövbe edeni” silersin, eğer o sana“doğal” gelmezse! O doğal gibi gözükürse aslında neye benzer? Anayasanınbir açığını yakalamış gibi, bir açık yakaladım diye düşünmeye benzer; bu birhak, yürü üstüne.“Vera”yı duydunuz mu? Vera çok önemlidir, “vera sahibi” çok önemlidir.Vera. Vera; harama götüreceğine inanılan şeyden kaçmak, haramdandeğil! Şununla meşgul olursam bir şey yok, ama sonunda şu olur. Nedir o?Haram! VERA müthiş bir şeydir, VERA. İşte o zaman o sana doğal gelmez!Sorun o yüzden önemli. Doğal gördüğün zaman sanki bir hakmış gibi onusonuna kadar kullanırsın ve başka bir <strong>tanrı</strong> üretirsin. Bazen İnsan Suresi 30.ayeti hatırlayan, ama hep İnsan-29’u sonuna kadar kullanan bir <strong>tanrı</strong>! İnsan


206Yılmaz DÜNDARSuresi 30 aklından çıkmayacak! O ikisinin arasında gidip gelen kul aslındaen önemli Zikrullahı yapıyor demektir! Kafasını <strong>tanrı</strong>ya takmak çok önemlibir Zikrullahtır! Sürekli, 24 saat o <strong>tanrı</strong>yla meşgul; “La ilahe”yi fiilde yapıyor,fiilde “La ilahe İllallah” yapıyor. Tanrıyı gördükçe “yakaladım <strong>sen</strong>i” diyor.Yakaladım <strong>sen</strong>i, <strong>sen</strong>i yakaladım! Ona Kafirun okuyor, fırsat vermiyor ona,onun fonksiyonlarını yok ediyor! İşte o gidip gelmeler <strong>sen</strong>i farklı, hoş, tatlıbir gözyaşı olan tövbeye götürür. Rab’binden...Şimdi ister<strong>sen</strong>iz bir tesbih La ilahe illallah diyelim, sessizce. Diyelim ki; eyAllahım, ben <strong>sen</strong>in düşüncenin İlmullah’taki suretiyim, ben ilahlığımı ilanetmiyorum. İlahlığını ilan eden BEN’e “La ilahe” diyorum. “La ilahe” derken“La ilahe”yi ilah olan BEN’e söyleyelim, “İllallah” diyerek Allah’ın varlığını ortayakoymaya çalışalım… Buyurun…La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah. Allahümme ente maksudiyve rızake matlubiy. Bu tür sohbetlerin olduğu yerlere su koyarlar, bilirsinizdeğil mi? O suyun bu enerjiden nasibini alması ve önemli bir forma girmesibeklenir. Peki, hiç tersini düşündünüz mü; ya yanlış yerlerdeki sular?Bir parantez açıp kaderle ilgili ayetler ve hadislere devam edelim. AslındaHac’dan gelenlere çok bakmak lazım! Yanılmıyorsam Veysel Karani’yleilgili bir hadis var; “göreni görmek, gördüğünü görmek gibidir” diye. DolayısıylaKâbe’yi gördükleri için, onları görmek, Kâbe’yi görmek gibidir.Bakın şimdi bir hadis okumaya çalışacağım. Hadisleri dinlerken, okurkenmümkün olduğunca hayallemeye çalışın, hayalleyin. Ona alışırsanız biranda çok gerçek fotoğraflarla karşılaşabilirsiniz! Hazreti Ali radıyallahu anhşöyle anlattı. Biz bir defasında Baki’ül Garkad Mezarlığı’nda bir cenazedebulunduk. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza gelip oturdu, bizde etrafına oturduk. Rasulullah’ın beraberinde bir asa vardı. Rasulullah başınıeğdi ve düşünceli bir halde elindeki asa ile yere vurup dürtüştürmeyeçizgiler ve izler meydana getirmeye başladı. Sonra “sizden hiçbir kişi veyayaratılmış hiçbir nefs müstesna olmamak üzere Allah muhakkak cennettekive cehennemdeki yerini yazmıştır. Ve herkesin şaki veya saidolduğu muhakkak yazılmıştır” buyurdu. Bunun üzerine sahabilerden birkimse şöyle sordu: Ya Rasulallah, öyle ise biz ameli terk edip bu yazımız üzerinekalalım mı? Rasulullah şöyle buyurdu: “Said olan kimse saadet ehlininameline ulaşacaktır, şaki olan kimse de şekavet ehlinin amelineulaşacaktır. Sizler amel edip çalışın, çünkü herkese kolaylaştırılmıştır.Said olan saadet ehlinin ameline kolaylaştırılır, şaki olan da şekavet


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 207ehlinin ameline kolaylaştırılır.” Sonra Rasulullah şu ayetleri okudu: “Bundansonra kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse biz deonu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağnigörür en güzel olan sayarsa biz de onu en güç olan için hazırlayacağız.”Hadisi inceleyelim. Sahabiler soru soruncaya kadar kafaları karışık! Kafalarıkarışmasa böyle bir soru sorarlar mı? Demek ki, normal hayatlarından farklı,yaşarken olmayan, o güne kadar alışmadıkları bir şey sunuyor Rasulullah.Bu yüzden kafaları karışıyor, o yüzden soru soruyorlar “peki, biz şimdine yapacağız?” diyorlar. “Öyle inanalım mı?” demiyorlar! Rasulullah “şöyleinanacaksınız dedi, “said saiddir, şaki şakidir” dedi, inandılar! “Peki, öyley<strong>sen</strong>e yapacağız; saidsek saidliğimizi, şakiysek şakiliğimizi mi bekleyelim?”diye soruyorlar. Niye? Rasulullah onlara anlatamıyor mu, “sizin aklınız var,iyi ve kötü de belli, artık bundan sonra şöyle yapın” diyemez mi? Ama öyledemiyor. Ancak rastladığım yerlerde sadece hadisin son kısmını aldıklarınıgörüyorum. Bakın hadisin tamamına baktığımız zaman; Rasulullah biraçıklama yapıyor ve o açıklamadan sonra sahabiler bir soru sormasa ordakalacak, öyle değil mi? Ama kafaları karıştı sahabilerin “peki, öyleyse biz neyapacağız, nasıl davranalım?” dediler. “Nasıl inanalım?” dediklerinde onlaraanlattığı İnsan Suresi 30’a uymuyor mu? Uyuyor; said saiddir, şaki şakidir,bu İnsan Suresi 30’a uyuyor. Peki! Onlara bir de davranış öneriyor, önerdiğidavranış neye uyuyor? “29”a uyuyor! Fark ettiniz mi? “Şöyle inanın” diyesöylediği şeyden sonra sahabilerin kafası karışıyor, çünkü ona göre ne yapacaklarınışaşırıyorlar, “peki, öyleyse biz ne yapalım?” diyorlar. “Çalışın” diyor“yapın” diyor “koşturun” diyor! “Şöyle inanın, şu şekilde inanacaksınız” dediğiimana yönelik bir davranış biçimi söylüyor ama bizim alıştığımız “beşeridüşünce tarzı”na hiç uymuyor. Beşeri düşünce tarzına göre baktığınızdatezat var! Neden?Tezat ne demektir? Dikkat edin, tezat iki şey arasında olur! İkilikle baktığınızzaman çelişki gözükür. İkilikle baktığınız zaman “29” ve “30” çelişkidedir.“Bir Allah var, bir de BEN varım” diye baktığın zaman “ya, Allah da biröyle bir böyle diyor, ben ne yapacağım?” diye şaşıran bir gafil var! İkilik olduğuiçin tezat var! İzah edebiliyor muyum? Peki, işin aslında ikilik var mı? İşinaslında ikilik olmayınca tezat olabilir mi? İşin aslında tezat yok demek ki!Yaşam biçiminin görünüşünde yanlış yorumlamadan kaynaklanan bir tezatvar! İşin aslında ikilik yok ki! Ha, işin aslını nasıl anlarsın? La ilahe’yle anlarsın.“La ilahe” deyip görüntüyü yok ettiğinde bakarsın ki; İlla Allah! İnsan “29”ve “30”a “illa Allah” olarak baktığında; illallah; zaten O, zaten o zaman Allah!


208Yılmaz DÜNDARİnsan yok ki! Ama insan; Allah gibi yazamaz, Allah gibi söyleyemez, Allahgibi örnek koyamaz! Onun için, insan gözüyle bakınca “29” ve “30” çelişkigibi gözükür. Niye? Hala bir <strong>tanrı</strong> var, ötede duran <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş biriinceliyor bakıyor “29”u kendine alıyor, “30”u da Allah’a veriyor, sonra da“tezat oldu” diyor. Ama kendi yok ki! “29” da “30” da aynı varlığın.Devam edelim. Herhangi bir işinizi planlarken İnsan Suresi 29. ayete göreplanladınız, yani bir tercihte bulundunuz ve o iş sonuçlandı. Sonuçlandığızaman İnsan Suresi 30 devrededir. O zaman da hala İnsan Suresi 29 gibi yorumyaparsanız hata olur! Bir klasik örnek verelim. Bir öğrenci sınava hazırlanıyor.Hazırlanırken kendisi bir fiil uydurupta; “ya, nasibimizde varsa bu işolur, bu kadar kitap yazmış çizmişler ama ellemeye gerek yok” derse kendisiİnsan Suresi 30’a göre bir fiil uydurmuş olur. Halbuki İnsan Suresi 29’a göredavranıp o sınav için gerekli tedbirlerini alması gerekiyor! Hem de eğer inananbiriyse en üst seviyede alması gerekiyor. İnananın bir boşluk ve ihmalbırakmaması lazım! Niye? Müracaat ettiği şeyler, Allah’ın ortaya koyduğusebepler. Sebepleri önemseyip onlara müracaat etmesi lazım! Onlar birerfiili duadır duanın fiili kısmıdır. Var olan sebeplere müracaat dua etmek gibidir.Sınavına girdi çıktı, sınavı da çok güzel geçti. Eğer “ben iyi çalıştım vesınavı hallettim” derse, inanacağı bir hüküm oluşturdu demektir. Bakın bubir hüküm! Hüküm verdi, kendisinin hallettiğine dair bir iman konusu oluşturdu.İşte burada İnsan Suresi 30 önemli. Bu durumda söylemesi gerekenşeyi bir ayetle öğreniyoruz; “ma tevfiki illa Billahi”. Eğer çokluk sisteminegöre meal verecek olursak; başarı bana ait değildir, başarı Allah’ındır. Buçokluk sistemine göre anlam. Ama çokluk sistemini kaldırdığınız zaman;“ma tevfiki illa Billahi; başaran yok İlla Allah”. Allah muhafaza etsin, sınavolumsuz geçti diyelim. Gerçi hayrlısıysa sonuç öyledir ama insanlar kendilerinegöre olumsuz kelimeleri sevmez ya! O zaman da “ya, bu kadar çalıştık,bu kadar gayret ettik, olur mu böyle bir şey! Böyle olmaması lazım” derseburada verdiği hüküm yine İnsan Suresi 30’a uymuyor. İnsan Suresi 29’daki“davranış biçimine” uygun bir fikir uydurdu; “bir iman” getirdi oraya! Buyanlış! Demek ki, herhangi bir işi yaparken mümkün olduğunca sebepleremüracaat ederek üstün bir gayretle yapmak, ama sonucu eleştirmemekçok önemli. Çünkü sonuç noktasında artık o olmuş işin eleştirilmesi,Allah’ın emrine karşı yeni bir fikir üretmek demektir. O kadar önemli birsır, beşeri sistemle izah edilemeyecek bir sır içeriyor ki! Sizin Rab gücünüzlegerekeni yapmanız, ama sonuçta bütün onların, yaptıklarınız dâhil, Allah’ınemri olduğunu idrak etmeniz önemli! Biraz olsun anlaşılıyor mu?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 209Aslında böyle bu tür şeyleri konuşunca, tabi insanların duası da etkilenebiliyor,dua ederken “şimdi nasıl dua edeceğiz acaba?” diyebilir kişiler.İnsanın bulunduğu hal duanın cümlelerini çok etkiler! Ben izahta çokzorlanıyorum, eğer merhamet kelimesini, merhamet kelimesinin içeriğinikişi fark edebilse, onun yerine koyabileceği bir dua yok ki! Konu ne olursaolsun; “Allahım bana merhamet et ve beni bağışla” dediği zaman bununyerine koyabileceği bir kelime yok ki! Allah merhamet dilediği zaman, zateno kişi için Allah’ı anlama, tanıma ve O’nun razı olacağı halleri ortayakoyma yolunda ona bir şey gelecek demektir! O gelecek olanı kendi bilemeyebilir,tarif bile edemeyebilir, ama Allah bilir. Dolayısıyla, önemli olanonun Allah’ın merhametiyle karşılaşması, Allah’ın merhametle ona muameleetmesi! Ama kendisini de mutmain kılma açısından bunun altındaçeşitli detaylarda dua yapabilir, yani bundan da duada çekinmemek lazım.Peki, neye dikkat etmek lazım? Duada mümkün olduğunca dikkat edilecekhusus şudur ki; “BEN” diye bahsettiğiniz, “BEN” dediğiniz kişi kim, dua ederken“BEN” dediğiniz kim? Eğer “BEN” dediğiniz kişi ilahlığını ilan etmiş olan“BEN”se ve o bir üst mertebeden, üst <strong>tanrı</strong>dan sipariş yapıyorsa bu yanlış!Ama “BEN” diyen kişi İnsan Suresi 30. ayetin bilinciyle ve hanif olarak, yaniilahlığını ilan etmemiş olarak “Allahım BEN Senin düşüncenin suretiyim vebeni düşünene yöneldim” diyerek Allah’a yöneldiğinde, kendisi için nasıldüşünülmesini istediğini söylemesi de bir dua biçimidir. Buradaki BEN farklıdır,bilmem izah edebildim mi? Bu kişiyi biraz daha mutmain kılar. Halbukifark edebilse “merhamet” kelimesi yapılabilecek tüm duaları içerir; bildiğibilmediği, gördüğü görmediği tüm duaları içerir. Merhamet kelimesininmekân boyutu zaman boyutu yoktur, o dua hepsini içerir. Diyelim birsınava hazırlanıyorsunuz, “Allahım bana merhamet et” diyorsunuz, bunuiçerir Eğer bu sınav için çalışman gerekiyorsa, yeterince çalışma gücü verirRabbim. Bu sınavı başarman hayırlıysa hepsi onun içinde zaten, o zamanonları tek tek liste yapman gerekmiyor. “Allahım beni bağışla” dediğin zaman,öyle bir rol istiyorsun ki; bu sınav hayırlı olsun, bunun sonucu benimiçin hayırlı olsun, bana öyle bir rol ver diyorsun. “Allahım bana merhamet etve beni bağışla” duası hepsini içerir. Ama detaylı bir dua yapmak istediğinizzaman orada kullandığınız BEN, “ilahlığını ilan eden BEN” olmamalı. Çünküduayı detaylandırmak da bazen insana ibadet hissi verir, Zikrullah hissi verir.İşte öyle bir dua yapmak istediğiniz zaman orada kullandığınız BEN, “ilahlığınıilan eden BEN” olmamalı!


İlahlığını ilan eden BEN’i duada nasıl hissedersiniz? Bu BEN dualarındaayrıcalık ister, dualarında kin vardır, beddua vardır, nefret vardır. Orada duaeden <strong>tanrı</strong>dır işte! İlahlığını ilan etmiş olan o <strong>tanrı</strong> birisi için kinle bir şey istiyor.Kendi gücü yetmiyor! Kendi gücü yetse gidip tokatlayacak, ama gücüyetmiyor, yapamıyor. Üst mertebeye diyor ki; benim yerime <strong>sen</strong> yap, <strong>sen</strong>denşunu istiyorum. Buradaki dua biçimi tehlikeli bir dua biçimidir, o <strong>tanrı</strong>nındua biçimidir. Ha, kabul olur mu? Olur! Ama kişinin dua etmesi ve duasınında yerine geliyor olması onun cennete gideceğinin işreti değildir ki! Unutmamaklazım; bu dünya <strong>tanrı</strong>ların cennetidir, dolayısıyla kabul olabilir! Oda cennetinde yaşıyor, <strong>tanrı</strong>ların cenneti bu dünya! Duasının kabul olması,“bak ne istiyorsam oluyor, demek ki cennetliğim” demek değil ki!Şimdi <strong>tanrı</strong>yla, <strong>tanrı</strong>lıkla ilgili çok basit bir örnek vereyim. Ama bu basitörneği çok detaylandırdığı zaman, insan birçok şeyi altına listeleyebilir. Birkişi saçını tarayarak saç tarama ameliyle cehenneme gidebilir veya saçınıtarayarak saç tarama ameliyle cennete gidebilir. İkisi de aynı şey amel olarak!Ama birisi <strong>tanrı</strong>nın saçı, <strong>tanrı</strong>nın saçını güzelleştirmek! O <strong>tanrı</strong>ya ünkatacak olan, o <strong>tanrı</strong>ya itibar katacak olan, o <strong>tanrı</strong>yla ilgili bir iş için yapmak,<strong>tanrı</strong>sını güzelleştirmek! Diğeri ise Halifetullah’ı güzel kılmak. İkisi birbirindenfarklı! Bir Halifetullahın bu dünyada nasıl gezeceğini tesbit edip, onauygun bir biçim oluşturmak başka bir şey, <strong>tanrı</strong>yı bu dünyada nasıl dolaştıracağınıbelirlemek başka bir şey! Hele bir saç görsünler bakayım! İnsanlarbir saç görsün demek ayrı, bak bu <strong>tanrı</strong>! Ama Halifetullah düzgün olmalı,bu başka bir şey. Aynı hareket; birisi cehennemlik ameldir, birisi cennetlikameldir. Neden? Çünkü koşul bu; <strong>tanrı</strong>lar giremez. O zaman “bu saç <strong>tanrı</strong>nın”diyecekler, bu yüzden <strong>tanrı</strong>lar giremez.- Duanın detaylı olması konsantrasyonu artırıyor, diye okumuştum.Detaylı olması, listenin uzun olması manasına mı geliyor? Kişi öyle istiyorsao da olur. Merhameti detaylandırırsın, bir kere söyleyeceğine yüz keresöylersin, o da konsantrasyonunu artırır. Ama bu iş sana bağlı ve bunlartarifle olmaz. Bir gün bir hal gelir “ha, o söyledikleri merhamet, merhamet,dedikleri buymuş” dersin öyle yaparsın. Tarifle olacak şeyler değil, “böyle tarifedilmişti böyle yapayım” değil, bildiğin gibi yap. Ama bil ki, <strong>sen</strong> eğer <strong>tanrı</strong>BEN’iyle değil de, yani “kendini ilah ilan eden BEN’le” değil de diğer “BEN”lenasıl dua yaparsan yap, neticede o güzel davranış, <strong>sen</strong>i “Allah’tan merhametisteyen” hale götürecektir. Tanrı, merhamet veren hale götürür, merhametistemez. O merhamet dağıtıyordur, merhameti o dağıtıyordur birilerine!O merhametle bakıyordur herkese, kendince!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 211Şimdi La ilahe illallah zikrini izin verir<strong>sen</strong>iz bir kez daha yapalım. Bunuyaparken bu sefer şöyle bir şey ekleyebilir miyiz? Aynı duygu ve düşüncelerleyapıyoruz, ama bütün konsantrasyonumuzu iki kaşımızın ortasınagetiriyoruz; sanki biz buradayız! Öyle düşünüyorsunuz ki, ayaklarınızınparmaklarınızın en ucundan tüm kanınızı, tüm hücrelerinizi çekiyorsunuz,hepsini sanki buraya topluyorsunuz, oraya getirmeye çalışıyorsunuz; herşey burada. Ve “La ilahe illallah” diyorsunuz. Bunu ağzımız kapalı, dilimizdamağımıza yapışık olarak diyoruz, ama sanki burası söylüyor; konuşan, gören,yaşayan yer burası! Asıl konuşan, gören, yaşayan iki kaşınızın ortasınınhemen üstüymüş gibi düşünün ve La ilahe illallah Kelime-i Tevhid’iyle oradanbir şey çıkacakmış gibi düşünün. Siz böyle tüm enerjinizi çekiyorsunuzya, getirdiniz, getirdiniz, getirdiniz buraya topladınız hepsini, tüm vücudunuzuve enerjinizi, sanki buradan fışkıracak. Oradan böyle bir ışık çıkacak,fışkıracak gibi tahayyül edin, oraya getirin. “La ilahe illallah” derken ordano hakikatin fışkıracağını çıkacağını düşünerek söyleyin. Bu söylediğimi salâtikame ederken de yapabilirsiniz. Salât ikame ederken, bütün vücudunuzsalât hareketlerini yapıyor, ama Ana Merkez burası gibi düşünerek yapın,salât ikame eden ana merkez bu kısım gibi! İki kaşınızın ortası, biraz hafifyukarısı, burada böyle, küçük bir para gibi bir daire düşünün, oradan salâtıyönettiğinizi hissedin, tüm salât hakikatinin oradan fışkıracağını hissedin,secdede onu daha yoğun yaşamaya çalışın. Şimdi bir tur daha böyle “Lailahe illallah”…Önemli dualardan birisi de salâvat getirmek, biliyorsunuz. Bir tur dasalâvat yapacağız. Salâvatta da şöyle düşünmeye gayret edelim. Hayatta zatenyaptığımız bir şeydir; bize çok iyiliği dokunmuş birilerini gördüğümüz,karşılaştığımız zaman o iyiliğini hatırlar ve ona bir anda çok candan bakarızve hayr duasında bulunuruz, ona duacı oluruz. Bir vesileyle o iyiliği hatırlatır“Allah <strong>sen</strong>den razı olsun” deriz ve çok gönülden deriz onu. Hatta bakın bunuşuna benzetelim. Birisinin çok önemli bir operasyon geçirdiğini düşünelim.O operasyondan sonra ona “şu doktor olmasaydı <strong>sen</strong>i kurtaramazdık” dedilerve o da “bu doktor bana yeniden hayat verdi, can verdi” diye düşündü.Hiç tanımadığı o doktora çok dua eder, hiç tanımadığı o doktor zalim bileolsa, kötü bir adam bile olsa, kötü huyları olan biri bile olsa o onu gördüğüzaman “Allah <strong>sen</strong>den razı olsun” der, candan söyler onu. Şimdi düşünün:Hiç, hiç bu söylediklerimiz kadar önemi yok mu Rasulullah’ın? O’nu bu kadarda mı önemseyip düşünmeyelim? Hiç tanımadığımız birisine yaptığımızdua kadar da mı önem vermeyelim? Eğer sonsuz hayatınızı düşünür<strong>sen</strong>iz o


212Yılmaz DÜNDARsonsuz hayatınız içerisinde.. İnanın sizi gördüğüm gibi <strong>tanrı</strong>ları gördüktensonra, size söylediğim o <strong>tanrı</strong>ları bu kadar net gördükten sonra hele, “yaben bu <strong>tanrı</strong>ları tanımadan gitseydim?” diye düşünüyorum, ödüm kopuyor!Ya ben bu <strong>tanrı</strong>ları bilmeseydim ve bir <strong>tanrı</strong> olarak kalsaydım? Ödümkopuyor! Bana sonsuz hayatımla ilgili bu hakikatleri öğreten Rasülümü hiçmi önemsemem? Böyle düşündüğünüz zaman, o zaman salâvat çok önemlibir duaya dönüşüyor. Çünkü salâvat bir dua! Belli sayıda hızla söylenmesigereken, “söylenmesi güzeldir” diye tavsiye edilen bir şey gibi bakmayın.Yanlış mı? O da doğru. Ama o kadar “dar ve kısa” değil. Bu şekilde düşündüğünüzde“Allahümme” dediğinizde “Allahım” diyorsunuz. Allahımm dergibi Allahümme deyin ciğerden! Allahümme; Allahım, O Rasülüne SALÂTeyle, Allahım O’na iyilik ver; cezallahu anna seyyidena Muhammeden maHuve ehlühü; Allahım O’nu layık olduğu şekilde mükâfatlandır, yani O’nulayık olduğu şekilde cezalandır. Ceza kelimesi bizim Türkçedeki gibi değil“layığını ver” demek. Ama o nedir? Ma Hüve ehlühü; onu ben bilmem anlayamam,kavrayamam. Ama Sen O’na “neyse değeri” onu ver Allahım” diyebir salâvat. Şimdi en kısasını yapacak olursak “Allahümme salli ala seyyidinaMuhammedin ve ala âli seyyidina Muhammed” diyebiliriz. Ama zamanınızolduğunda “Allahümme salli-barik” iyidir, namazdaki salli-barik salâvatlarınıyaparsanız iyi olur. Şimdi “Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin veala ali seyyidina Muhammed” diyerek onu yapalım, ama orada hep beraberşöyle düşünelim yaparken: “Ey Allahım, o Rasülünü tanımasaydım ne olurdubenim halim? Bana merhamet etmişsin, O’nu biliyorum, tanıyorum, oyolda gayretteyim.” Bunun sevinci ile; işte Allahım O Rasüle salât eyle, selameyle, iyilik ver manasına bir dua. Buyurun; Allahümmee... Allahümme salliala seyyidina Muhammedin ve ala âli seyyidina Muhammed. Allahümmesalli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed, kema salleyte ala İbrahime veala âli İbrahim, inneke Hamiydün Meciyd. Allahümme barik ala Muhammedinve ala âli Muhammed; kema barekte ala İbrahime ve ala âli İbrahim,inneke Hamiydün Meciyd.Tabi Efendimizi doğru ve iyi anlayabilmemize vesile olanları da aynı şekildeduayla anmak çok önemlidir.Duamızdan önce bir tur da İhlâs okuyalım. İhlâs okurken şöyle düşünebilirsinizhızlıca. Aynı zamanda iyi bir tefekkür zikrullahı da yapmış oluruz:“Kul HUv Allahu Ehad, Allahus Samed” kısmında “duyan” gibi düşünün.Size “Allah Ehad’dır Samed’dir” dendi, siz henüz bu kesret âlemine gelme-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 213den bu gerçeği bildiniz. Allah Ehad’dır Samed’dir! Ehad’dan ve Samed’dengelirken bildiğiniz! “Lem yelid ve lem yuled” derken dünyadasınız, kesretâlemindesiniz, “doğma ve doğrulma” var. “Lem yelid ve lem yuled” derken;Allah bunlardan müstağnidir, beridir; doğmamıştır, doğrulmamıştır diyorsunuz.Dünyaya baktınız, doğma ve doğrulma var, “lem yelid ve lem yuled”diyerek Allah’ı Sübhan yaptınız. Ve bir çalışmaya başladınız, bir gerçeği tesbitettiniz, çokluk âleminde yaşarken çalışmalarınızla bir gerçeği tesbit ettiniz;“ve lem yekün leHU küfüven ehad”. Tesbitiniz bu, siz şimdi bu gerçeğeulaştınız. Ehad ve Samed’den bilgiyle geldiniz, kendinizi çokluk âlemindebuldunuz. “Lem yelid ve lem yuled” diyerek itirafta bulundunuz; AllahSübhanallah’tır. Ama hakikat için çalıştınız, sonunda tesbit ettiniz “ve lemyekûn leHU küfüven ehad”. Yani Ehad’a ulaştınız. Ehad’dan geldiniz, tesbitinizleEhad’a gittiniz. İhlâs Suresi böyle tüm yaşamı içeren bir döngü aslında!İhlâs Suresi’ni okurken bunu çok hızlıca düşünebilirsiniz. Aynı zamandabir tefekkür Zikrullahı da yapmış olabiliriz. Başlangıçta euzü besmeledensonra, her İhlâs için Bismillah’ir Rahman’ir Rahim demeniz gerekmez, turboyunca peş peşe okuyabilirsiniz. Buyurun...Ve duamızı yapıp tamamlayalım inşaallah:Euzübillahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahim. KulHUv Allahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled, Ve lem yekunleHU küfüven ehad. Bismillahi’r Rahmani’r Rahim. Kul HUv Allahu Ehad,Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled, Ve lem yekun leHU küfüven ehad.Bismillahi’r Rahmani’r Rahim. Kul HUv Allahu Ehad, Allahus Samed, Lemyelid ve lem yuled, Ve lem yekun leHU küfüven ehad. Sadakallahul azim.Sübhane Rabbike Rabbil Izzeti amma yasifun ve Selamün alel Mürseliyn, velHamdü Lillahi Rabbil alemiyn. Âmin.Allahım;Öncelikle Rasulullah, Nebiullah, Habibullah, Keremullâh Efendimiz MuhammedMustafa aleyhis salatü vesselamın güzel, temiz, latif Ruhu Şerifleriiçin ve onun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için,Allahım gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,Allahım Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekr, Hazreti Ömer, Hazreti Osman,Hazreti Ali radıyallahu anhum’un ruhları ve onların eşleri ve yavrularınınruhları için,


214Yılmaz DÜNDARAllahım Sahabe Efendilerimizin ruhları ve onların eşleri ve yavrularınınruhları için,Ey Allahım indinde makbul kullarının ruhları için,Ve yalnızca Senin rızanı umarak buraya, bir araya gelen bizlerin <strong>sen</strong>inrahmetine kavuşmuş olan yakınlarının ruhları için; Allahım onların günahlarınıbağışla, onlara merhametinle muamele et, onların azaplarını yok eyle,onların mekânlarını cennet eyle ya Rabbi,Ve Allahım rahmetine kavuşan bütün müslüman, mümin din kardeşlerimizinruhları için; ey Allahım; müslüman mümin din kardeşlerimizin hastalarınaacil şifa, borçlularına acil eda, dertlilerine acil deva, yolcularına acilselamet hayrlısıyla, lütfunla, kolaylıkla nasib eyleyiver ya Rabbi. Ey Allahımmüslüman mümin din kardeşlerimize sağlık, sıhhat, afiyet lutfeyleyiver yaRabbi,Allahım bizlere, ailemize, yavrularımıza, inanan din kardeşlerimize merhametlemuamele ediver, bizlere merhamet ediver, bizleri bağışlayıver yaRabbi,Ve Allahım yalnızca RIZAN için El-FATİHA…


30 Safer 1429 / 04 Mayıs 2008• İhlas Suresi’ni bir daire olarak gördünüz mü?• Kendisini bizzat kendisinin tarifi neden önemli?• Demek ki hayat, yani var olan şey, İlla Allah!• Esas hayat nedir?• Kâfirun kime okunur?• Ne kadar güç istiyorsan, o kadar• Cehennem ateşini körükleyen istek• “A” Takdim Formu”na kişi nasıl giriyor?• İhlâs Hayat Döngüsü’nün olmazsa olmazı• “Kendime ait bir gücüm” var diyenin iddiası nedir?• “A” Takdim Formu”nun sevmediği bir şey• Nefs-i Levvame’yi yaşatan/başlatan mekanizma• “A” Takdim Formu”nu yok ediyorsun; “B” Takdim!• “B” Takdim Formunun antrenmanı nedir?• Rahatsız olmak, karar vermek, hedef koymak!• “Hümanist bir <strong>tanrı</strong>” üreten mekanizma• Yüz bin kat artan bir enerjiyle idrakların açılması• Hakk ile birlikte Sabır, yani önce Hakk sonra sabr!• “B” Takdim Formu”nun Efendisi: Rasulullah• Şahidlik hücrelerini açan isim• Rüyaların etkisinden rahmani olarak yararlanma• Sohbet: En tesirlisi, çünkü Rasulullah yöntemi!• Onların teslimiyeti: İnna lillahi ve inna ileyhi raciun…• Tövbe; karar, dua; “B” İhlas Hayat’a girmek• Kötülük nasıl yok edilir?• Dünya hayatının meşru hali için kendinizi zorlamak gerek• Afiyet olsun; o hal cennetinize vesile olsun demektir• Öğrenmemiz ve önemsememiz gereken bir şey: Haşyet


216Yılmaz DÜNDARFarklı bir bakışla bir tekrar yapacağız. Bu tekrarda aslında dahaönceki anlatımı bir basamak ilerletip tasavvuf literatürüne uygun biryere taşıyacağız! Belki ileride, şimdi anlatacağımızı da daha ileri tasavvufliteratürüne taşıyacağız. Birkaç mübarek arkadaşımız bu “tefekkürşemalarını özetleyelim” demişti, onların düşüncelerinin bir bildiği vardırdiye, izin verir<strong>sen</strong>iz, tekrar edelim inşaAllah.Tefekkür Şeması 1Bakın burada bir daire var, bu daire İhlâs Suresi’nin dairesi, İhlâs Suresi!İhlâs Suresi’ni böyle bir daire olarak hiç görmediniz! İhlâs Suresi’ni böylegörmek, salâtlarda okurken ve zikrederken İhlâs Suresi’nin tefekkürünüdaha kolaylaşmış ve yeni açılımlar yapıyor hale getirebilir.Neden İhlâs Suresi’ni ele alıyoruz? Kur’an-ı Kerim’de Allah kendisini ikişekilde anlatır. Birisi bizim bildiğimiz yollardan, yani bu dünyada bildiğimizmisallerle anlatımdır. Diğerinde ise doğrudan kendisi kendini tarif eder. İştekendisini bizzat kendisinin tarif ettiği bir suredir İhlâs Suresi. KuL HUv AllahuEhad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün leHUküfüven ehad.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 217İhlâs Suresi bir daire! Bakın başında “kul” var; “de” diyor. İhlâs’ı Kur’an-ıKerim’den bir sure olarak okuyacağınız zaman “Eûzü Billahi mineş şeytanirracim, KuL HUv Allahu Ehad, Allahus Samed, lem yelid ve lem yuled ve lemyekün leHU küfüven ehad” diye okuyabilirsiniz. veya Besmele ekleyerek deokuyabilirsiniz. Biraz önce ben Eûzü’yle okudum, çünkü Kur’an okunurkenEûzü söylenmesi gerekir. Şart olan odur, Besmele değil. Ama Besmele’yleokuduğumuz zaman farklı bir mana ve açılımı vardır. Eûzü Billahi mineşşeytanir racim, Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym, KuL HUv Allahu Ehad, AllahusSamed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün leHU küfüven ehad.Surenin başında bir tavsiye var, bunu okuyorsunuz; bir şey yap diyor. Örneğinsizin için, “sabah kalkınca yere üç defa dokun” diye bir tavsiye var vesiz “sabah kalkınca üç defa yere dokun, sabah kalkınca üç defa yere dokun”diye bunu söylüyorsunuz. Tamam, bu da güzel, bunun söylenmesinin debir açılımı, bir enerjisi olduğuna inanıyorum, ama orada “bir şey yap” diyor,“sabah kalkınca yere üç defa dokun” diyor, işte bir de onu yapmak lazım!Belki de, esas onu yapmamız için söylenmiş; “sabah kalkınca üç defa yeredokun” diye. Onu yapmadan sadece okumak da bir fayda getirir, tamam,ama yalnızca okur orada kalırsan, bu; yaşarken yapman gerekenden, esasyapman gerekenden <strong>sen</strong>i perdeli tutar, uzak tutar. İhlâs Suresi’ne dikkateder<strong>sen</strong>iz, “kul” yani “de” diyor Eğer yalnızca okuma olsaydı, orada “kul”diye bir tavsiye olmazdı bize. “Şöyle de” diyor. Peki, hiç yapıyor muyuz onu?Biz İhlâs Suresi’ni yalnızca okuyoruz. Yani az önceki örneğe benzetirsek, hepokuyoruz ama yere hiç dokunmuyoruz! Oysa orada söylenileni de yapmakgerekir değil mi? Esas amaç belki de o!Orada diyor ki; kul; de, öyle de! Peki, bunu kime diyeceksin? Hatırlayacaksınız,konuşmalarımızda noktayı hep şuraya getirmeye çalışıyoruz; birşey söyleyeceğin zaman, bir işaret yapacağın zaman birisini arama! Kendinyetersin, <strong>sen</strong> yetersin, kendine söyle! Örneğin Kafirun’u okumak içinbirini arama! Kafirun’u okumak için <strong>sen</strong> yetersin, kendin kendine yetersin,Kafirun’u kendine oku. Bu önemli! Bakın Kâfirun’da direk kâfire sesleniyorsunuz,o zaman; ben kâfir miyim ki kendime okuyayım? “Kâfir” dendiği zamanağır gibi geliyor insana. “Kâfir” kelimesi gerçekten çok ağır, insan kendisinekonduramıyor! Peki, kâfir ne demek? Örten! Bir şeyi örten, gerçeğiörten! Öyleyse gerçeği örten bir yapın varsa onu o yapıya okuman gerekiyor.Yani o bir ilaçsa, <strong>sen</strong>de de bir şeyi örten bir hastalık varsa, demek ki oilaç sana lazım, Kâfirun sana lazım!


218Yılmaz DÜNDARDikkat eder<strong>sen</strong>iz, Hac’da umrede Kâbe’nin yanında ikame edilen ikirekâtlık salâtlarda sürekli Kafirun-İhlâs okunur. Kafirun’un ne kadar önemliolduğu buradan da fark edilebilir. Bu salâtlarda, yakalanması gereken gerçeği-gerçek hayatı- fark etmek için, sizi gerçek hayattan uzak tutan sizdeki örtücüye“Kafirun” okuyorsunuz. İkinci rekâtta ise “İhlâs” okuyorsunuz. Niye?İşte şimdi anlatacağım yaşantıya girmek için. Sende İhlâs yaşantısını örtenkâfir yana Kâfirun okuyup onu yok ediyorsun, sonra İhlâs okuyor o yaşantınıniçerisine giriyorsun. Bu işi yaptığın bir laboratuar Kâbe! O yaşantıyagirmek nedir, şimdi ondan bahsedeceğiz.“İhlâs Suresi’nde Allah kendisini kendisi tarif ediyor” dedik. Böylece bizo tariften, yani O’nun tarifinden Allah’ın nasıl anlaşılması gerektiğini anlıyoruz.Bunu Ayetel Kürsü gibi ayetlerdeki tariflerden de anlıyoruz ama oralardanAllah’ın bizim gibi olmadığını anlıyoruz! Örneğin Ayete’l Kürsü de“la te’huzuhu sinetün ve la nevm; ne uyur ne uyuklar” denir. “Uyku”nunAllah tarifiyle ne ilişkisi var, uyku bizimle ilgili bir şey. İşte bu ayetlerdeki tarifler,öyle bir şeyin O’nda olmadığını anlamak için. Fakat İhlâs Suresi’ndekitarif, bizzat kendisini kendisinin tarifidir! Kendisini bizzat kendisinin tarifineden önemli peki?Diyoruz ki, la ilahe illallah! La ilahe; yok! Ne var? İllallah! Orada “var” kelimesinibile kullanmıyoruz; illa Allah, başka bir şey yok! Demek ki hayat,yani var olan şey illa Allah, var olan şey illa Allah! Var olana “hayat” gözüylebakarsan, “yaşadığın bir döngü” diye bakarsan o da illa Allah. Peki, yaşadığınhayat döngüsü “illa Allah”sa o zaman yaşadığın döngüyü tarif et! “Yaşadığımhayat döngüsü illa Allah” ise o döngüyü tarif et. İşte orada o tarifi söyle[de]! O hayata de; HU Allahu Ehad, Allahüs Samed, Lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven ehad.Peki, bu hayat nasıl yaşanacak? Yaşayacağın hayatı tarif et ve ona de kul;HU Allahu Ehad, Allahüs Samed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehuküfüven ehad. Demek ki hayat döngüsünün tarifi de o! Bu söylediğim, İhlâsSuresi için farklı bir bakış açısı! Bu daire bizim hayat döngümüz, yani bizimhayat döngümüzün İhlâs Suresi’yle tarifi!Buralarda iyice hemfikir olduktan sonra ileride bazı detayları konuşacağızinşaallah. Bu detaylardan birisi de A’ma, A’ma hali. A’ma halini kimse çizmemiştir,biz de anlatabilmek sadedinde çiziyoruz. A’ma Halini bakın sizeşöyle bir benzetmeyle anlatayım, şimdilik: Fotoğraf makinasının flaşını dü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 219şünün. Benim bir fotoğraf makinam var, onun da flaşı var. Henüz resim çekmediğimiçin flaş kapalı. Flaşın normal hali budur! Şimdi bir resim çekecekyandısöndü; esas haline döndü; A’ma’da! Bir resim çekecek, düşündü; yandısöndü;A’ma’da! Bakın fotoğraf makinesinin flaşı kendine göre A’ma’da.Çünkü öyle yaşıyor! Düşündü, resim çekeyim dedi, yandısöndü, A’ma’da!Fark ettiniz mi? Allah A’ma’da. Evreni diledi yani düşündü, yine A’ma’da!Düşündü (oldu), A’ma’da. Hazreti Ali radıyallahu anh diyor ya El’an öyle,zaten öyle, O’nun yaşam biçimi o A’ma’da! “Altında ve üstünde hava olmayanA’ma’da.” Düşündü, bir sistem çalıştı. Kendine göre “bir an” düşündübitti. Ama “o an”ın içinde bize göre bir “hayat döngüsü” var! Bize göre,orada bir evren, bir yaşam, bir bekleyiş, bir hayat, bir ölüm, kabir, kıyamet,cennet, cehennem, bir sürü şey var. Bize göre! Bunlar, bir anda çekilen o (tekkare) resmin içine göre!Şekle bakıyoruz, orada “HU Allahu Ehad, Allahüs Samed”i görüyoruz.Orada henüz insan yok. Bu anlattığımız bir süreç, bu süreci göreceğiz! Oralaratakılmamak gerekiyor, bu yüzden oraları (Ehad, Samed’i) şimdi hızlıgeçiyoruz. Bakın İhlâs Suresi’nin döngüsü; HU Allahu Ehad Allahüs Samed,Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad. “HU Allahu Ehad,Allahüs Samed” i geçtik. “Lem yelid ve lem yuled”den itibaren insan var!İnsan var olunca Yaradanı için bir şey söylemesi gerekiyor ve “lem yelid velem yuled; doğurmamış ve doğrulmamıştır” diyerek bir tespitte bulunuyor.Bu tespitin olması için birilerinin olması lazım. Demek ki burası birilerininolduğu yer, Yaradanını tarif eden birileri var! Tarif ediyor diyor ki; “lem yelidve lem yuled; bizim gibi değil, doğurmamış, doğrulmamıştır!” Ama sonra,çalışmalarıyla ulaştığı bir noktada “doğurmamıştır doğurulmamıştır”ı geçiyor,Ehad ismini anlama yolunda ilerliyor. Ve nihayet bir şeyi tespit edersediyor ki “ve lem yekün lehu küfüven ehad”. Tekrar gerçeğe ulaşmış oluyor.Bu döngüyü başaralım!Bu döngü B 0dan itibaren; Yaşam Noktaları! Şeklimizde A’ma’dan itibarengörülen bu aşamalar hep birer İdrak Noktası! Sürekli “B” Takdiminde olanlem yelid ve lem yuled idrak noktasında. Mutediller kısmında olup da öncüleredoğru ilerleyen belki Nefs-i Radiye dediğimiz bir noktada. Takdim’inbitip de ve lem yekün leHU küfüven ehad’ın başladığı noktadan itibarenNefs-i Mardiye’de. Belki onun da ilerisinde Nefs-Safiye’de. Bunlar hep idraknoktaları, yaşamdaki idrak noktaları.


220Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2İhlâs Suresi’nin döngüsü olan bu döngü esas döngü, esas hayat bu! Peki,burada fark etmemiz gereken ne? O kadar önemli bir şey ki bu fark edilmesigereken! Defalarca söyledim, ama şimdi farklı bir şekilde söylemeye çalışacağımşey o kadar önemli ki! Eğer bu önemli şey; idrakta hemen açılıyorsahızla değerlendirmek lazım. İdrakta hemen açılamıyorsa onun açılması içindua etmek lazım, istemek lazım! Önce onun bir açılması lazım, şu “B” noktasınınidrakının kişide açılması lazım. Çünkü bu noktadan itibaren insanvar! Ve bu noktadan itibaren; birisi “mağdubi aleyhim veladdalliyn” yönünde,diğeri de “lem yelid velem yuled” istikametinde ilerleyen iki yaşantı var.Bu iki yaşantı da “BEN’Lİ YANŞANTI”, yani “BEN” var burada! Genellikle;özellikle tasavvufla ilgilenenler BEN’Lİ YANŞANTI olarak yalnızca “A” Takdimi“BEN”i alırlarsa, hep bir çıkmazın ve ikilemin içinde kalır, tasavvufunyükünü yüklenirler, uygulayamazlar. Hep uygulayan birileri var ama iştebiz de uygulama yolundayız, öğreniyoruz gibi geçer hayat. Çünkü manzaranınyarısını görür. BENLİ HAYAT, “BEN” takdimi olan hayat ikisi birden;yani hem “A” Takdimi, hem “B” Takdimi! Buraya neden “BEN”Lİ HAYAT”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 221diyoruz? Çünkü burada TAKDİM var, takdim! İnsanın var olduğu noktadanitibaren “takdim” başlıyor, kişi kendisini hayata “BEN” diyerek takdim ediyor,takdimli bir hayat var burada. Bu takdimde kendisini anlatmaya çalışırkenkendisini anlatma yolu “BEN” demektir. “BEN” derken ortaya çıkan birtakdimli hayattır burası. Ama bu takdimli hayatta kavranılması gereken ikitürlü takdim var! Kişi kendisini bu iki yoldan biriyle, iki takdimden biriyletakdim eder. Birisi kendisini takdim ederken İhlâs Yolu’ndan sapar. Bu tarafasapan takdim haline “A” Takdim Formu” demiştik. Eğer kişi kendisini İhlâsSuresi’nde buluyor ve takdim ediyorsa, hayatı İhlâs Suresi’nin normal döngüsüiçerisinde gidiyorsa ona da “B” Takdim Formu” demiştik. Bu takdimleriA ve B diye isimlendirirken, bir hedefimiz takdimi ikiye ayırmaktı. Diğeri ise“A” takdimi; İhlâs Suresi’ne Asi olmuş, İhlâs Suresi’ne sırt çevirmiş, kendisinitakdim ediyor ama Asi; “A” Takdim! “B” Takdimi; Bismillahi’r Rahmâni’rRahiym’in “B”si, Amentü Billahi’nin “B”si, Amentü Bilkaderi’nin “B”sinde, “B”sırrında yerini bulmuş da takdim etmiş! Bu noktada, kişi kendisini nasıl takdimederse işte o takdiminin hayatını yaşar! “A” Takdim Formu”nun yaşantısıcehennem ehlinin yaşantısıdır kesin! Bu kesin! “A” Takdim Formu”ndaolan yaşantının ismi ve bu yaşantının akıbetinin adıdır cehennem! “B” TakdimFormu”nun, yani kendini İhlâs Suresi Döngüsü’nün içerisinde takdimeden kişinin ve onun yaşantısının akıbetinin ismidir ki cennet!Bakın “B” Takdim Formu”na dikkat edin. Buradaki bir kişi der ki, estağfirullahel aziym ve etûbü ileyh. Manası; Ya Rabbi ört, ört! Yanlışlarımızı,razı olmadığın şeylerimizi ört. Yani Veri Tabanımızda onları ört setret! Allahörtendir setredendir. “Estağfirullah; ört Allahım, veri tabanımda onları ört.Ört de dışarıya öyle bir görüntü çıkmasın” demektir. “Ve etûbü ileyh; dönüşümüzsanadır. Şimdi “estağfirullah el azim ve etûbü ileyh”i “A” da söyler.Ama o nasıl dönsün, nasıl olabilir, “etûbü ileyh” burada nasıl cereyan edebilir?Yok, olmaz! “Etûbü ileyh” ancak İhlâs Suresi Döngüsü içerisinde olur,“A” Takdim Formu”nda değil! Bu yüzden, o “B” Takdim Formu”nun yalvarmabiçimidir, ancak o “etûbü ileyh” der. Çünkü o bir yol gördü! Başarsa dabaşaramasa da biliyor ki yol bu! Tamamlasa da tamamlayamasa da, biliyorki yol bu! “A” Takdim Formu”nun bir yerinde, hayat “B” Takdimi’ne, İhlâsSuresi’nin yaşam biçimine paralel ilerler. Ama İhlâs Suresi’nin yolunun içindedeğil! Bölünmüş yollar gibi, farklı yönlerde ama yan yana.


222Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2’den“A” Takdim Formu” nasıl şekilleniyor, nasıl oluşuyor, kişi buraya nasılgiriyor, şimdi biraz da ona bakalım. Bakın, Allah evreni yaratmayı diledi.A’ma’da! Diledi, istedi; KÜN fe YEKÜN; OL dedi OLDU. Peki, nerede yarattıevreni? Hani esprili olsun diye denir ya; “şöyle bir baktı, geniş bir alan var.Şurada uzayı yaratayım, melekler şurada şöyle ordu gibi olsun, şeytanlar daşurada karşımda dizilsinler! Sonra ruhları yarattı karşısında, onlara seslendi“sizin Rabbiniz kim?” Onlar da; “<strong>sen</strong>sin” dediler. Öyle mi oldu bu iş, öyle micereyan etti? Özellikle Muhammedi olmayı hedefleyenler elbette “hayır”diyecek. Çünkü “evet öyle yaratıldı, öyle oldu” diyenler bu grupta olamaz.Ama bakın ne kadar enteresan, “hayır, öyle olmadı!” ne demek ona bir bakalım.“Hayır, öyle olmadı” demek; Allah dışında bir şey yok demek değil mi?Allah dışında bir şey yok! Allah var ve ondan başka bir şey yok. Niye? Çünkü


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 223ötede, beride bir evren kabul etmiyorsun. Allah var, o ötesinde berisinde debir evren yarattı bakışını kabul etmiyorsun. Bunu kabul etmiyorsun, diyorsunki; “hayır, Allah’ın dışında, ötesinde berisinde, uzağında yarattığı ve dışındanda gözlediği bir evren yok” veya “öyle bir Allah yok”. Ne öyle bir Yaradan var,ne böyle yaratılmış bir şey var, diyorsun. Çünkü “yaratılan şey Allah’tan gayrıdeğil” diyorsun, “Onun dışında olan bir şey değil” diyorsun, öyle değil mi?Ama yaşarken böyle yapmıyoruz, yaşantımız buna uygun değil.Bu neye benziyor bakın. Sizinle şu yaptığımızı ilkokuldaki bir antrenmangibi düşünelim. Matematiğe yeni başlıyoruz, çarpma bölme yapacağız, KerratCetveli’ni ezberledik. Kerrat Cetveli bir anlaşma! Ben hatırlıyorum, ilkokulüçte dörtte uykuya dalarken dalıncaya kadar kerrat tekrar ederdik.Kerrat Cetveline göre, yani anlaşmaya göre çarpma bölme yapıyorsan “dörtkere dört on beş” diyemezsin! Çünkü “dört kere dört on altı” diye anlaştın,“iki kere iki dört” diye anlaştın. Çarpma yaparken iki kere ikiye dört yazacaksın.Öyle anlaşma yapmadık mı? O anlaşmayı yapıp sonra da matematiğiniçerisinde başka bir şey yapamazsın! Olur mu? Olmaz! Ama biz yaşarkenonun aynısını yapıyoruz. Bir anlaşma yapıyoruz, “anladım ki ötede beride,dışarıda bir evren yok” diyoruz. İşe tersten giderek bakıyoruz; “ötede beridebir <strong>tanrı</strong> yok” demiyoruz, “ötede beride, dışarıda bir evren yok” diyoruz.Zaten, eğer dışarıdaysa ne fark eder ki, ha evren demişsin, ha <strong>tanrı</strong> demişsin.“Dışarıda bir evren yok” diyoruz, “yaratılan Allah’tan gayrı değil” diyoruz.Ama yaşarken, yaşarken ne yapıyoruz?Düşünün hepimiz hakikatte yaratıldık, onun dışında değiliz. Onun dışızaten muhal; yok! İşte “A” diye bahsettiğimiz kişi, kendisini takdim ederken,yaşarken, kendisini anlatırken bu sistemin dışında tarif ediyor kendisini hakikatindışında bir birim olarak, müstakil bir birim olarak tarif ediyor. Burasıanlaşıldı mı acaba, izah edebildim mi?- Neden öyle hissediyor?Öyle hissetmesi gerekiyor, o işin hikmeti! “A” Takdimini ilk konuştuğumuzda;Allah dilemeden böyle bir takdim olur mu demiştik. İşin hikmetinebaktığımızda, yani “neden öyle oluyor?” dendiğinde, cevap; “evet, öyleolması lazım, çünkü öyle dilenmiş”tir. İşin hikmetini, neden öyle olduğunuayrıca ele alacağız. Evet, dediğiniz gibi; öyle hissediyor, hem de kurtulmakistediği halde öyle hissediyor, bir türlü o histen kurtulamıyor. Neden öyle olduğunugöreceğiz inşaAllah. Ama biz önce “var olan olayı tesbit” ediyoruz,“durum tesbiti” yapıyoruz.


224Yılmaz DÜNDAREvet, “A” takdimindeki kişi kendisini sistemin dışında tarif ediyor. Peki,kendisini sistemin dışında nasıl tarif ediyor? “Ben müstakil bir varlığım”diyerek! Benim kendime ait bir aklım var, benim kendime ait bir irademvar, benim kendime ait bir hayatım var, benim kendime ait bir ruhum var,benim kendime ait karar verme yeteneğim ve verdiğim kararı uygulamagücüm var! Sonuç olarak; “benim kendime ait bir gücüm var” diyor. Kendini“ben bir güç sahibiyim” diye takdim ediyor. Hem kendisini böyle takdimediyor, hem de o hale uygun bir dünya kuruyor, yani var olan hakikat dışındabir dünya tarif ediyor. Böyle bir takdim yapan kişi hakikati kabul edemez!Niye? Çünkü hakikat onun takdimine uymaz, kendini takdim edişiylehakikat çelişir. Dolayısıyla o hakikati kabul edemez, çelişki olur, bu dünyadayaşayamaz!Bu kişi eğer inançsızsa, yani herhangi bir Yaradan kabul etmiyorsa, kurduğudünyanın bir nevi yöneteni kendisidir. Gücü kadarıyla! Gücü yetsetüm dünyayı yönetebilir, ama gücü ne kadarsa, kendinde ne kadar güç varsa,yetenek varsa o çerçevede bu dünyanın sahibidir o. Bu inanmayan kişiörneği, alternatiflerden birisi! Bir diğer alternatif; bir şeye inanmak isteyendir.Eğer kişinin genlerinde inanması gerektiği varsa bir şeye inanmak ister, ozaman kendisine kendi kurduğu dünyada bir <strong>tanrı</strong> uydurur. İnanmak istediğiiçin ona bir <strong>tanrı</strong> lazım, dolayısıyla bir <strong>tanrı</strong> uyduruyor, ötesinde berisindebir <strong>tanrı</strong> uyduruyor. Dünyanın birçok yerinde ona farklı isimler verilebiliyor.O eğer bir müslüman ülkedeyse uydurduğu o <strong>tanrı</strong>ya “Allah” dendiği içino da “Allah” der. Kendi dünyasında kendi uydurduğu <strong>tanrı</strong>ya orada “Allah”dendiği için o da “Allah” der ona. Ve “ona nasıl yaranılır?” diye bakıyor, hazırbir paket program buluyor ve o programın gereğini de yapıyor. Ama iyi bakarsanız,ismine “Allah” dese bile kendi uydurduğu o <strong>tanrı</strong>yı kendisi yönetir.Hiçbir zaman kendisinden daha üstün, daha kuvvetli bir <strong>tanrı</strong>ya inanmaz,inanamaz! Ona, ne zaman “daha üstün, daha kuvvetli” diye bakar? Daradüştüğü zaman! Kendisine bir üst makam lazım olunca! Gücü yettiği süreceAllah’tan daha güçlüdür o! Çünkü kendi uydurdu onu, kendi uydurduğubir varlık o. Ona o “Allah” ismini verdi veya başka ülkelerde inanışlardadır“başka” isim verir. Hiç önemli değil! Ama ondan daha kuvvetlidir, onu kendisiyönetir! Öyle bir <strong>tanrı</strong> ki; aslında kendisi ondan önemli! İşte kendini “A”takdimiyle takdim ederek kendine ait bir dünya oluşturan kişinin saptığınokta bu takdim noktasıdır, Takdim Noktası’nda sapar. Peki, saptığı bu yoldatehlike ne? Saptığı bu yolda önemli olan tek tehlike, halledilmesi gerekentek şey o! Şimdi bu sapıştaki o tehlikeyi yorumlayalım.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 225Biliyoruz ki insan/halifetullah bir Esma’ül Hüsna kompozisyonudur,terkibidir, değil mi? Bu Esma’ül Hüsna terkibinde bir de Rabb ismi var! BuEsma’ül Hüsna terkibinin montajı, bu Esma’ül Hüsna terkibinin düşündükleriniyapma gücü, bu Esma’ül Hüsna terkibinin kendisini ifade eden hali oyapının içindeki Rabb Gücü’dür aslında. Varlığını hissettiğinde, kişi kendisinitakdim ederken kendisinde var olan bu Rabb Gücü’ne “benim gücüm”der. Bu Rab’bın kendinde olan miktarını alır kendinin olarak ilan eder, “bubana ait bir güçtür” der. “ben bu hayatta varım ve bu güçle yaparım, hallederim”der. Dolayısıyla, neye sahip çıkmış olur? Rabba! Yani gayet açıksöyleyelim; Rablığını ilan eder, kendinde var olan yetenekler çerçevesindeRablığını ilan eder. İster farkında olsun, ister farkında olmasın, “A” TakdimHali kişinin Rablığını ilandır, “ben bir Rabbım” demektir. Kendinde var olanRabbın “müstakilliyetini” ilan eder o. İşte bu yüzdendir ki, rablığın ilan edildiği,“ben rabbım” denilen “A” Takdim Formu” <strong>tanrı</strong>ların dünyasıdır.Tefekkür Şeması 2’den“A” Takdim Formu”na ait bu yaşamın tamamı <strong>tanrı</strong>ların yaşantısıdır.Burada yaşayan her insan birer <strong>tanrı</strong>dır, şu dönemece girmiş olan şu yolasapmış olan her insan bir <strong>tanrı</strong>dır, Rablığını ilan etmiştir. Bu dönemeçteki,bu yoldaki hayat Rablığını ilan etmişlere göredir, <strong>tanrı</strong>lara göredir. Böylece,


226Yılmaz DÜNDARburadaki hayatın tamamı <strong>tanrı</strong> olunca, <strong>tanrı</strong>lar normalleşir ve fark edilemez.Tanrıların dünyasındaki bu hayat onlara normal gelir. İşte dünya hayatı!Ortaya dünya hayatı çıkmış oldu, yaşadığımız dünya hayatı gözüktü.Dikkat edin, o <strong>tanrı</strong>lığını ilan edecek ki, Allah orada özelliklerini seyretsin.Sistem böyle, dünya hayatının gereği, gerçeği bu! Bakın daha önce konuşmuştuk,işte şu noktada, takdim noktasında Hazreti Âdem’in (S.A.V) yasağıçiğnemesiyle bu sapma başlamıştır ki işte o “A” takdimidir! O asi takdimleyasağı çiğnemiş, yasaklanmışı “A” Takdimiyle yapmıştır. Sonra onu fark edipbize “B” Takdim Yolu”nun açılmasında kolaylık sağlayacak tövbeyi bize öğretmeyevesile olmuştur; Rabbenâ zalemnâ enfü<strong>sen</strong>â ve inlem tağfir lenâve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn’e sebep olmuştur, o hareketiylebize bu yola geçmeyi öğreten bir ayete vesile olmuştur Hazreti Adem A.S.O ayeti ayrıca konuşuruz. İşte “A” Takdimi olan yolun bu yaşantısı vehimhalinin karanlığı, Vehmin Zulmeti’dir.Bakın Bakara Suresi 257: “Allahu veliyyullezine âmenü yuhricühümminez zulumâti ilen nûr; Allah inananların Velisidir, onları zulmettenVehmin Zulmetinden, karanlığından alır, aydınlığa nura çıkarır.” Onlarıbu sapılan yerden, Vehmin Karanlığı’ndan alır, İhlâs Suresi’ndeki NormalHayat Döngüsü’ne; Nur’a getirir ki, burası bizim “ihtinas sıratal müstakiym”derken talib olduğumuz yoldur. İhdinas sıratal müstakiym, sırat elleziyneen’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhi ve led’daalliiyn; bu sapılanyoldan gitmeyelim! Allahım bu yol olmasın! “Gayril mağdubi aleyhim veled’daalliyn” yolu olmasın, bu sapılan yol, nankörlerin yolu, sapanların yoluolmasın! “İhtinas sıratal müstakiym; yolumuz “sıratı müstakim” olsun. İşte,“ihtinas sıratal müstakiym” yolu İhlâs Suresi’nin Hayat Döngüsü’nün içerisidir!Salâtta onun için tekrar ediyoruz. Salâtta Fatiha’yı bu bilinçle okumakgerekiyor. İstenilen şey, talip olunan şey; sapmanın olduğu bu yerden,zulmetten kurtulup sıratı müstakim’e, doğru yola girmek! PEKİ, doğru yolistiyorsun, ama doğru yol ne? Bilmiyorsan şimdi bil; doğru yol bu! İhlâsSuresi’nin içerisinde tarif edilen yaşam biçimidir doğru yol.Tasavvufta çok rastladığınız, okuduğunuz ama ne olduğunu tarif edemediğinizve tam tarif etmek istediğiniz bir şey var! Bakın şimdi onu çoknet göreceğiz! Sapmanın başladığı, yolun sapıp “A” Takdim Formu”na aityaşantının başladığı hal var ya, o nefse zulüm halidir. Nefse zulmetmekdenir ya, işte “A” Takdim Formu”nda yaşamak nefse zulmetmek demektir.Birisi için “nefsine zulmediyor” deniyorsa, o kişi “A” Takdim Formu”nda ya-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 227şıyor demektir. Zulüm; birisinin, bir şeyin hakkını vermemek, onun hakkınıgörmezden gelmek, onun hakkını örtmek, onun hakkını engellemek, vermemektir.Peki, zalim nedir? Zulmeden zalimdir. Kişi kendisini “A” olaraktakdim ederken Rabb gücüne sahip çıkıp onu örtüyor, yani nefsinin hakkınıvermiyor, nefsinin hakkını vermeden bir yaşam kuruyor; nefsine zulmediyor.Nefsinin hakkını vermeden, nefsin gücünü de işgal ederek bir yaşamkurduğu için nefsine zulmediyor. Nefsine zulmedenler bunlar!- O yola herkes sapıyor değil mi?Mecbur! Tabi! Şimdi onu tesbit edeceğiz. Hayat o, mecbur! Hayat o, dünyahayatı o! Çok dikkat edin, bakın “A” Takdim Yolu” var ya yokuş aşağı akanbir su gibidir; tatlı tatlı akar. “B” Takdim Formu” yokuş yukarı tırmanan birsu gibidir. Zor, tırmanamaz! Çünkü dünyada hayat “A” Takdim Formu” üzerinekurulu. Aksi halde bu hayat olmaz, dünya olmaz.Bu “A” Takdim Formu”nda anlatmak istediğim bir yer var. A takdim içinorası nefse zulüm alanıdır demiştik. “A” Takdiminde, yani nefse zulüm alanıiçerisinde İhlâs Suresi Hayat Döngüsü’ne paralel giden bir kısımdan sözetmiştik. Kişi kendisini “A” Takdim Formu”nda ilan etmiş, o yaşam üzerinde,ama gözü yan caddede, oraya hevesleniyor! Kendisi bu caddede gidiyor,ama aklı fikri yan caddede “ah şu caddede olabilsem” diyor. Arzu ettiği caddeyeparalel oma onun dışında bir caddede yürüyor, yürüdüğü caddeninsonunun başka yere gittiğini bildiği için ilerleyemiyor da! İleri de gidemiyor,orada duruyor.-Tam burada Yunus aleyhisselamın tövbesini sorsam?Yunus aleyhisselamın tövbesi her aşamada geçerlidir. Burada zorda olanada geçer. O ilacı hangi sıkıntın için kullanıyorsan orada işe yarar. Tesbitçok güzel. Evet, burada da geçer. Buradaki kişi o tövbeyi ısrarla ve sabırlakullanırsa çok etkili olur. Ama her zaman da kullanabilir.Evet, paralel yoldaki bu kişi bu devam edip kuvvetli bir “A” Takdim Formu”hayatı oluşturamaz! Korkar, ilerleyemez. Çünkü haramlardan korkuyor,haramlara meylederse “A” yolunda ilerleyeceğini biliyor. Yan caddede veibadetle meşgul. Ama haramlar da cazip geliyor, onlara bir kapılırsa, ibadetadı altında yaptıklarını bırakıp “A”da ilerleyeceğini biliyor. O yalda ilerlemekistemeyişinin sebebi, haramlara karşı tedbir! Haramlara meyilli olmamayaçalışıyor. İşte şimdi bu kişinin halini biraz görelim, buradaki kişinin durumunasıldır ona bakalım.


228Yılmaz DÜNDARBir kişi var ki, kendini sistemin dışında tarif ediyor ve kendine bir <strong>tanrı</strong>uyduruyor demiştik. Eğer o kişi böyle bir ortama rastlamışsa veya ondaaçılıma sebep olacak bir yazıya çiziye, bir mekâna kavuşmuşsa, bir insana,bir ele dokunmuşsa, bir ses duymuşsa bakışı ve hayatı değişmeye başlar.Bu etkiye yol açacak sebep herkeste farklı olur. Çünkü kişilere verilen “sebepolma lütufları” farklıdır. Gerçeğin, yani gerçek tohumunun açılmasınasebep oluşlar farklı farklıdır. Bazı kişiler vardır konuşmaz, bir şey söylemez,ama gider elini öpersin hayatın değişir; dokunmakla! Bu bazısının yazısınabakmakla olur, yani o kadar feyiz verici bir özellik kazandırılmıştır ki. Herkesinfrekansına göre bu etkiler değişir. Bazısının ilmi bakış açısı böyle biretki yapar. Öyle bir ilmi yaklaşımla bakar ki bir anda sizi afallatır “aradığımbuydu” dedirtir, “hiç öyle duymamıştım, hiç böyle düşünmemiştim” dersiniz!Hiç böyle düşünmemiştim demek ilmî bir açılım, ilim yollu bir açılımdemektir. Bu ne kadar önemlidir biliyor musunuz? Bakın, Efendimiz sallallahualeyhi vesellem Hazreti Ali’ye bir duada bulunuyor, <strong>sen</strong>in ilim yolluAllah’ı anlamanı tanımanı isterim, ilim yoluyla. Bu yüzden “hiç böyledüşünmemiştim” demeniz, Rasulullah’ın duasıyla ilgili çok önemli bir lütufolarak karşınıza çıkar, “ilim yollu” bir açılışı sunar size. Bazısının da yanınagidersiniz, Kâbe’nin yanına gider gibi onun yanında durmak da tesir eder,ona da öyle özellik verilmiştir. Allah nasıl bir lütufta bulunmuşsa öyle olur!Böyle bir şeyler olmadan da olabilir. Bir rüyayla olabilir. Rüya işi çok enteresandır.Bir doktor düşünün. Sigara içiyor, sigarayı bırakmak istiyor amabırakamıyor. Niye doktor diyorum? Sigaranın zararlarını çok iyi bilir ya oyüzden. Bildiği halde bırakamıyor. Rüyasında aksakallı bir pîr-i fâni gelse“yavrucum, <strong>sen</strong> yarından itibaren sigara içme” dese, kalkar sigarayı bırakır.Ya, <strong>sen</strong> bu kadar tahsil yaptın, bu işi görüyordun, ne oldu da sigarayı bıraktın?“Rüyamda böyle oldu” der, sigarayı bırakır. Rüyanın böyle enteresan birtesiri vardır insana. Rüyanın bu tesirinden Rahmani de yararlanılır, şeytanide. Şeytani yöntemlerle yararlananlar, kişileri rüyayla amel ettirerek onlarayanlış işler yaptırırlar! Bu özellikten Rahmani olarak da yararlanılır. Meselakişi namazın faydalarını bilir ama bir türlü namaza başlayamaz. Rüyasındabir şey olur, birini görür, bakarsın ertesi gün “ben bir daha abdestsiz gezmeyeceğim”demeye başlar. Ya ne oldu? “Rüyamda şöyle oldu, böyle oldu”der. Bu da rüyada Rahmani bir açılımın hediyesidir. Bazıları doğru bildiğiyolda ibadetlerini yapıyordur, biraz hafif gevşemesi olur, ona hoş bir rüyagösterirler iki ay daha sıkı sıkı sarılır, devam eder, yeniden enerji bulur, şevk


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 229bulur. Rüyaların bu tesirinden böyle Rahmani hediyeler de gelir insana. İşteböyle oldu diyelim, bu kişi bir anda “vay be, hiç böyle düşünmemiştim, meğerötede beride, uzakta bir <strong>tanrı</strong> yokmuş” dedi ve ötede beride, uzaktazannettiği <strong>tanrı</strong>dan rahatsız oldu. “öyleyse ne yapacağım?” dedi. İşte şimdiona yeni bir hayat başlıyor.Öyle dedi, rahatsız oldu ya, hemen Nefs-i Levvame’ye girdi! Hemen paralelyola, nefs-i levvame yoluna düşer. Nefs-i levvameye, paralel caddeye gelir.Oraya gelir ama yan caddeye geçmesi lazım! Çünkü İhlâs Hayat Döngüsüyan taraf! Yani ulaşması gereken esas cadde yan taraf! Yürüdüğü bu caddesanal! Ama burada yürüdüğünü zanneder ya, şimdi o ne yapar? Tanrıyı ötedeberide biliyordu ama öyle değilmiş, “şimdi ne yapacağız, ötede beridedeğilmiş, onu nereye koyacağız?” der. Koyacak yer yok! Bu sefer yeni bir yerbulur ve “içimde, bende” der. “Bende, içimde” dediği için hala bu caddededir.Çok dikkat edin “bende” diyor, çünkü “A” takdiminde! Ben müstakilbir birimim, Yaradan da bende! Aslında Yaradan’ın kendisinde olmasındanyararlanarak güç ilan ediyor; “bende Yaradan var! Ben o kadar önemli biryaratığım ki, bende Yaradan var! İçinde tutmak daha hoşuna gitti, dışarıdabana bir faydası yoktu, şimdi içimde. Yani <strong>sen</strong> istedin diye dışarıdaydı, şimdi<strong>sen</strong> istedin içeride, içinde! Öyle bir şey olabilir mi? Öyle bir şey yok işte!Sistemin dışında bu, uyduruyor! Böyle bir şey olur mu? Peki, neden oluyor?Çünkü sistemin dışındaki hayatı o uyduruyor, o tarif ediyor. Öyle olunca,ister “ötede beride” yapar, ister “yok” der hiç yapmaz, ister “içinde” yapar.Çünkü uydurduğu bu dünyanın esas <strong>tanrı</strong>sı kendisi, esas Rabb kendisi!Biraz daha okur, yeni şeyler öğrenir. Esma’ül Hüsna diye bir şeyler varmış,biz bunlardan habersizmişiz, hemen onlara başlayalım” der. “BizEsma’ül Hüsna terkibiymişiz meğer!” der. Peki, Esma’ül Hüsna’lar nerde? Oda BEN’de! Hep müstakil bir BEN! İşte onu bırakamıyor. Esma’ül Hüsna terkibide bende, ben Esma’ül Hüsna terkibiymişim aslında. Yani diyor ki; “benvarım, bende bir Esma’ül Hüsna terkibi var, ve bende bir de hakikat var!Bakın hepsini içine topladı. Hala “A” Takdimi o! O yüzdendir ki hala nefsinezulmediyor, nefsinin hakikatini vermiyor. Niye? Hala müstakil, bir müstakillikvar! Mesela, “biliyorum ki, benim hiçbir şeye gücüm yetmez” der.O da zavallı rab, hiçbir şeye gücü yetmeyen <strong>tanrı</strong>; silahlarını bırakmış amaVAR! Tanrı duruyor, silahlarını bırakmış ama <strong>tanrı</strong> hala var! Niye? Çünkü “A”Takdim Formu”nda! Bu da hiçbir şeye gücü yetmeyen “A” Takdim Formu!


230Yılmaz DÜNDAR“Allah büyük, ben küçüğüm” diyen, kendini küçük sanan! “Ben de varımama ben küçüğüm Allah büyük! Varım ama küçüğüm, küçük <strong>tanrı</strong>yım” demektiro! İşte bu kişi bir şeyleri biliyor ama yan caddeye, İhlâs Suresi yolunasıçrayamıyor. İhlâs Hayat Döngüsü’nün kokusunu alarak, onu özleyerek paralelbaşka caddede! Orada da ilerleyemiyor. Niye? Çünkü korkuyor. İhlâsYolu’nda da değil, orada ilerleyebilmesi için o caddeye geçmesi lazım. Ocaddeye geçemediği için iki arada bir derede kalır o. Bu yüzden, “Allahımbeni arada bırakma, Allahım beni ara yerde bırakma” hadisi önemli birduadır. Efendimiz öğretiyor bu duayı; Allahım beni ara yerde bırakma! Buara yerde bırakılanın dünyadaki hali zor. Çünkü dünya hali “A” Takdimi üzerinekurulu. Ya zalim olup kuvvetli olacaksın, ya da “B” Takdim Formu”ndailerleyeceksin, “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” deyip güce kuvvetesahip çıkmayacaksın, birimdeki kuvvet onun değil noktasında olacaksın.Ama ara yer zor ve tam zavallı yeri! Kime göre? Dünyaya göre! Tasavvuftaokuduğunuz girdaplar hep bu ara yerde, bu paralel yolda yaşanır. Çünküİhlâs Hayat Döngüsü’ne girince girdap olmaz. Oranın yolu yordamı her şeyibelli! Orada her şey yağ gibi akar, orada <strong>sen</strong> tarif etmiyorsun ki işleri. Burada<strong>sen</strong> tarif ettiğin için girdap var, o tarifinle girdaba düşüyorsun! Çünkü kendiniRabb ilan etmişsin zaten.Şimdi Fâtır Suresi 32. ayeti, sonra da Efendimiz sallallahu aleyhi veselleminyorumunu, bu ayeti açıklamasını okuyacağım. Efendimiz o sureyi açıklıyor.Fâtır Suresinde Yaradan buyuruyor ki “sonra biz o kitabı kullarımızdanseçtiklerimize miras bıraktık. İşte onlardan (kitabın miras bırakıldığıkişileri sayıyor Yaradan) kimi nefsine zulmedendendir, onların bazısıMutedildir, onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle Hayratta Öncü olandır.”Üç grup var; nefsine zulmedenler, mutedil olanlar, öncü; önde olanlar.Burada bir parantez açalım: En tesirli şey sohbet’tir. Neden? Çünkü RasulullahYöntemi’dir. Fikir alışverişi Rasulullah Yöntemi’dir. Konunun sohbetitefekkürdür, birinci derece ibadettir ve çok önemlidir! Mümkün olacak, buiş yüz bin kat artan bir enerjiyle Kâbe’nin yanında yapılacak! İşte Hac’cınesas yararlanılacak yanı bu; yüz bin kat artan bir enerjiyle idrakların açılması!Kalkıyorsun Kâfirun, İhlâs okuyorsun. Bu tarifi Kâbe’nin yanında uygulamakbaşka bir şey!Evet, <strong>Kitap</strong> bu üç gruba miras bırakılmıştır; nefsine zulmedenler, mutedilolanlar ve öncüler. Şimdi bakın, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 231açıklıyor, buyuruyor ki; bunların hepsi, bu üç grup aynı makamdadır. BuRasulullah açıklaması! Bunu dile getirmemizin sebebi; “bunların hepsi aynımakamdadır, hepsi de cennettedir” müjdesi, bu güzel müjde! Bu saydığımızüç grup için Efendimiz buyuruyor; (paralel caddedeki) nefse zulmedenler,mutediller ve mukarrebun; bu grupların üçü de aynı makamdadır, hepsicennettedir. Bu konuyu incelediğiniz zaman bir şeyle karşılaşırsınız. Yapacağımızaçıklama, karşılaşacağınız ikilemi ortadan kaldırması için belki bir ilk!Diyelim ki, Fatır Suresi’ne baktınız. Kütübü Sitte’den, hadislerden de EfendimizinFatır Suresi 32. ayeti açıklamasına baktınız. O zaman “nefse zulmedenler”hakkında tartışma olduğuna rastlayacaksınız. Âlimlerin bazısı diyorki; nefse zulmedenler cennette olamaz! Diğerleri de diyor ki; “hayır, Efendimizböyle açıklamıştır; nefse zulmedenler de cennettedir!” Her iki açıklamada doğru! Bunun doğruluğunu bize Tevhid öğretiyor! Beyinde açılan “tevhidhücreleri” sistemde bunu size çizdirir ve okutturur. Sünnet üzere olan,doğru yolda olan âlimlere bakıyorsunuz, biri A demiş, biri de B demiş. “BenA’yı kabul etmem, B’yi kabul ediyorum!” der<strong>sen</strong>iz bu yanlış! A da doğru, Bde! Çünkü ikisi de sünnet üzere, doğru yolda! Tevhid’le baktığın zaman buyolda yanlış söyleyen yok. Hepsini birleştirir<strong>sen</strong> en doğrusunu bulursun! Birkısım âlimler “nefse zulmedenlere cennet yoktur, diğerlerine vardır” der, budoğru. Bir kısmı da “nefse zulmedenlere cennet yoktur” der, bu da doğru.Bu âlimlerin “nefse zulmedenler” derken kast ettiği paralel caddedekilerdeğil, kavşaktan dönmüş kendilerine başka bir yol çizmiş olanlar! Anlatabildimmi? “Nefse zulmedenler de cennete gidebilecektir” diyenlerin işaret ettiğiise, kavşağı dönmemiş olanlar! Onlar ibadetle, zikirle meşguller çünkü.Orayı dönmeye korkuyorlar, dönerlerse haram var. İlan ettikleri “BEN”i atamamışlar.Elinden silahlarını almışlar, onu zavallı bir <strong>tanrı</strong> haline getirmişlerama tamamen yok edememişler. Onu yok etmek demek İhlâs Suresi HayatDöngüsü’nün içine düşmek demektir! İşte onlar onu yok edememişler.


232Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 10Devam ediyoruz: Efendimiz açıklıyor; öncülere gelince bunlar cennetehesap vermeden girerler, mukarrebun diye adlandırılan grup için “öncüleregelince, bunlar cennete hesap vermeden girerler” buyuruyor. Mutedilleregelince; bunlar kolay bir hesaptan sonra cennete girerler. Nefislerine zulmedenleregelince; bunlar mahşer boyunca hapsedilirler. Buradaki nefsezulmedenler paralel yoldakiler! Harama bulaşmaktan korkan, <strong>tanrı</strong>larınızavallı hale getirmiş, <strong>tanrı</strong>yı atamamış ama doğruyla meşgul olanlar. Hakikatiiçlerine hapsetmişler. Niye? Kendilerinden kurtulamadıkları için! Kendilerindenkurtulsalar şu sözü yaşayacaklar; “çekil aradan, çıksın Yaradan!”Aradan çekilemediği için Yaradan içinde! Hapsetmiş, içinde! “Çekil” onadenir! Çekil aradan çıksın Yaradan. Bunlar henüz aradan çekilememiş! İştebu haldeki nefislerine zulmedenlere gelince bunlar mahşer boyunca hapsedilirler.Sonra Allah onların eksiklerini Rahmetiyle telafi eder. Hani halledemediklerivardı ya, onu Rahmetiyle telafi eder. Bunlar Fatır Suresi 34. ayettebelirtildiği üzere şöyle diyen kimselerdir; bizden tasayı gideren Allah’ahamdolsun. Rabbımız çok affedici, çok nimet vericidir. Çünkü cennetegirmeden önce gördükleri “hapis” diye ifade edilen muamele sırasında


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 233onları bir tasa alır. “Biz bu işle meşguldük, bu kadar uzak durduk, kendimizicenneti hak etmek üzere hazırladık” diye tasalanırlar, tasa alır onları. Amacennete o noksanla girilemez! Çünkü ne yazıyordu cennetin kapısında? Lailahe illallah! Bu ifade, bir kapı var da o kapıda böyle yazıyor anlamındadeğil! Bu bir koşul! Bir kapıdan gireceksiniz, kapıda silahla girilmez yazıyor!Adam dedektörleri koymuş, silahla girer<strong>sen</strong> ses çıkıyor, yakalıyorlar! Çünkükapıda “silahla girilmez” yazıyor. Siz geldiniz, yazıyı gördünüz, silahla girmekiçin inat eder misiniz? Eder<strong>sen</strong>iz geçemezsiniz, yakalarlar! Ne yaparsınız? Silahınızıbırakırsınız! Siz o yazıyı gördünüz ve “silahla girilmez” diye defalarcatekrar ettiniz, kapıya da geldiniz; “ben silahla girilmez diye aşk ile şevk ilebin defa bağırdım” dediniz! “Olabilir. Ama silahın var” derler, “bağırırkenbıraksaydın” derler. Bıraksaydın! Aşk ile şevk ile söylerken o aşkla terk etseydin!Diyor ki “aşk ile şevk ile Kelime-i Şehadet!” Ne aşkıyla? Allah aşkıyla!Allah aşkıyla söyleyeceksin ki, bu BEN’İ bırakasın. “Aşk ile” söylemek sonunakadar bağırmak demek değil. O aşk yoksa neye yarar! “Aşk ile” yani Allah aşkıyla!İşte bu yüzden; “silahı kapıda bıraksaydın geçerdin. Bin defa söylemengerekmezdi, bir kere söyle<strong>sen</strong> geçerdin” derler. Niye? Çünkü Mirac’da Efendimizlebize gönderilen bir hediyedir: “Bir kere La ilahe illallah diyen cennetegirer.” Öyle değil mi? Bir kere! Bir sürü kere değil, bir kere! Yani silahınıbir kere çıkardıysan yeter, bir kere! Kapıda “silahla geçilmez” diyor. Demek kibu bir koşul! Efendimizin bir hadisi var: cennetin ücreti La ilahe illallahtır.Demek ki bu halle giriliyor, kapıda böyle bir koşul var; La ilahe! Onu birliktemanalandırmıştık ve demiştik ki; La ilahe; <strong>tanrı</strong> giremez. La ilahe illallah, <strong>tanrı</strong>giremez! Kendisini <strong>tanrı</strong> ilan eden, rablığını ilan eden buradan giremez.İllallah! Yani orası İhlâs Suresi Hayat Döngüsü’dür. Bu döngüden sapmışsangiremezsin; La ilahe! Nefsine Zulmedenler hala “ilah ilanında” oldukları içingiremiyorlar, bekletiliyorlar. İşte onların bu noksanını Rabları merhametiyle,rahmetiyle telafi ettikten sonra bu tasaları kalkıyor. Fatır Suresi 34’te bahsettiğigibi “bizden tasayı kaldıran Rabbimize hamd olsun” diyorlar. Böyleceo noksan kalkınca, kapıdan geçme koşulu gerçekleşince, <strong>tanrı</strong>lık ilanıkalkınca onlara da cennet hali oluyor! İşte üç grup; nefse zulmedenler,mutediller, mukarrebun. Buradaki nefse zulmedenler “A” hayat çizgisindeilerleyenler değil! Bir kısım âlimlerin “cennete giremez” dediği nefse zulmedenler,geri dönüşsüz “A” yapısında olanlardır. “Hayır, nefse zulmedenler decennete girecektir” denilenler ise paralel caddede olanlardır.


234Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2’denEvet “la ilahe illallah” dedik. Bakın “A” Takdim Formu”na ait taraftabir hayat var, “B” Takdim Formu”na ait tarafta bir başka hayat! EfendimizSAV’in okuduğu, “ikra bismi rabbikellezi halak; yaratan Rabbinin adıyla/adınaOKU”daki okuduğu budur; La ilahe illallah! Çizginin bu taraftakihayat <strong>tanrı</strong>ların dünyası; La ilahe! Diğer taraf İllallah, İhlâs Suresi Hayat Döngüsü;illallah! La ilahe illlallah’a şöyle de diyebiliriz; ve la havle ve la kuvveteilla Billahil aliyyil azim. Rablığını ilan eden kendinde bir güç ilan etti, “rabbingücüne” sahip çıktı ya, işte “B” hayatını isteyen “A” Takdim Formu”nda olanhayata “ve la havle ve la kuvvete” diyor ve “B” Takdim Formu”nu nefesiyleiçine çekip “illa Billahil aliyyil azim” diyor. Böyle olunca aklımıza Salâtı Tesbihgeliyor.Salâtı Tesbih; “A” Takdim Formu”nu yok eden, vücutta “B” TakdimFormu’nun veri tabanını açan en güzel dua, yöneliş, salât! Siz orada enönemli üç şeyi; “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber” zikirlerini yaparsınız.Ve sonra o yönelişte “A” Takdim Formu için Rabbinize dersiniz ki; “vela havle ve la kuvvete; benim öyle bir iddiam yok Rabbim! Ben “A” TakdimFormu”nda değilim, ben asi değilim. Ben vehmin zulmetini istemem, benbir güç iddiasında değilim! Ve la havle ve la kuvvete [la ilahe] illa Billahilaliyyil azim [illallah]; güç kuvvet Allah’a aittir, bunun farkındayım, bilincindeyim.İşte böyle bir itiraf! Böyle bir itirafla beraber o itirafın getirdiği arzuve istekle yeni bir yaşam bu taraf! Farklı bir hayat, “B” tarafı farklı bir yaşantı!Yani burası “nasıl yaşanır” deyip mutlaka önem<strong>sen</strong>ip, araştırılması gerekenbir yaşantı! Bu yaşadığınız dünya ve hayat değil bu! Mesela “A” yolunun üze-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 235rinde namaz kılarsınız, ama “B” yolunda salât ikame edilir. Çünkü “B” TakdimFormu hayatının ismi, o yaşantının ismi salâttır.Ve bu noktada şu hadisi yaşar kişi; “nefsini bilen Rabbini bilir. Nefsinibildi, Rabbini bildi.” Bakın ne kadar açık o hadis burada. Kişi “ben rabbim”dedi, nefse zulmetti. Ama nefsinin hakikatini bildi, Rabbini bildi; yani onuişgal etmedi. O gücü kendi gücü olarak ilan etmedi, nefsini bildi; dolayısıylaRabbini bildi. Çok önemli bir makam bu! Tasavvufu size böyle anlatıyorumya, başka kaynaklarda okuduğunuzda bu anlattıklarımın ne kadar önemlimakamlar olduğunu görürsünüz, şu anda yaşadıklarınızın, şu anda fark ettiklerinizinne kadar önemli makamlar olduğunu görürsünüz. Onları makamlarolarak söylemiyorum, neden? Bir; kişiler yanlış bir gurura girebilirler,yanlış bir makam takibine girebilirler, yanlış bir yarışa girebilirler, “<strong>sen</strong> hangimakamdasın?” sohbeti başlar ki bunlar yanlış şeyler! Ama burayı, yani buyarış işini, bu bulmaca çözme işini aştıktan sonra bunları makamlar olarakokumanın hiçbir sakıncası yok. O zaman hep neyi görürsünüz biliyormusunuz? Geride bıraktıklarınızı! Geride bıraktıklarınızı okursunuz. Bakın;âlimin söyledikleri kendisinden yukarıdadır, arif ise söylediklerindenyukarıdadır. Bu hali fark edip yaşadığınızda siz âlim değil ârifsiniz artık!Arif fark ettiğinin, okuduğunun, söylediğinin üstündedir. Daha ileride de…Bu yolun durakları belli, bu yol ArifiBillâh yolu. Yani “nefsini bilen Rabbinibilir”i şöyle bir cümle haline de getirebiliriz; nefsini bilen Rabbine döner.Evet, kişi “B”ye doğru çark etti. İşte bu kişiye, yani inanan ama hala o <strong>tanrı</strong>yıatamayan kişiye ayetle buyruluyor; ya eyyühellezine amenü; ey inandımdiyen, aminü Billahi; doğru inan, “B” ile inan, kendini “B” ile takdimet! “Ya eyyühellezine amenü!” Bakın inanana sesleniyor; inanan ama o yancaddede olana sesleniyor; kendini “B” ile takdim et; “aminü Billahi”.Bunun devamı olarak; kişi “B” takdimiyle İhlâs Hayat Döngüsü yolunagirdiği zaman onun yaşantısını tarif edecek olursak, o yaşantı “ve la havleve la kuvvete illa Billâh” yaşantısıdır. Bu yaşantıda o kişi gittikçe FAKR’laşır.Fakr’dır o! O takdim edilen BEN’i bile bırakmıştır. Yok; <strong>tanrı</strong>sı yoktur onun,hatta “BEN”i bile yoktur artık. Bu yolda gittikçe Fakr Hali başlar, Kurbiyetbaşlar. Artık onun söyleyen dili, gören gözü, tutan eli O olur. Peki, daha önceO değil miydi?Bakın, şu paralel caddede duran bazen şöyle düşünür: Öyle bir çalışsam,gayret etsem de benim tutan elim O olsa, gören gözüm O olsa, Allahım neolur, tutan elim <strong>sen</strong> ol, gören gözüm <strong>sen</strong> ol, söyleyen dilim <strong>sen</strong> ol. Niye? Bir


236Yılmaz DÜNDARol, ben biliyorum yapacağımı! Güçlü olayım! Şu insanlara bir göstereyim!Aslında ben ne kadar haklıymışım, insanlar bir görsünler. “Ya, bak bu kadarçalışıyordu, gördün mü güçlendi” desinler. Değil, hedef bu değil! Tamamengüç kaybetme yoludur bu yol! Ne kadar güç istiyorsan o kadar cehennem istiyorsundemektir. O gücü bırakacak kadar ateş alırsın! Ateşin kuvveti, <strong>sen</strong>insahip çıktığın güçlerle ilgilidir! O güç <strong>sen</strong>den sökülünceye kadar ateş alırsın!Sökülmüyorsa, o güçle ateş beraber yaşar. O güç ateşi, ateş o gücü körükler,beraberleşirler, birbirlerinin olurlar! İşte kişiler cehennem yakıtlarını böyleceyanında taşımış olurlar.Demek ki, gören gözü, tutan eli, söyleyen dili zaten O! Niye “B” TakdimdeO da, “A”da değil? “A” takdiminde <strong>sen</strong> bırakmıyorsun ki, “benim” diyorsun.İşte <strong>tanrı</strong>lığını ilan ettin ya! “Gören göz benim, tutan el benim” diyorsun ya!Bırakmıyorsun ki “hakikat” açığa çıksın! Bırakmıyorsun, örtüyorsun! Örtücüsün!Her halükarda gören göz Onun, söyleyen dil Onun, tutan el Onun.Ama <strong>sen</strong> suistimal ediyorsun, o gücü işgal ediyorsun ve ona sahip çıkıyorsun,o yüzden rablığını ilan ediyorsun. “B” takdiminde rab ilanından vazgeçtiğiniçin, suistimal olmadığı için kendiliğinden Hakikat gözükür oldu.Şimdi, daha önceki paylaştığımız konuda kaldığımız yere monte edecekşekilde bir başlangıç yapalım.Aslında bakın: Artık grubumuzun “A” Takdim ve “B” Takdim Formu var”ıtartışmayı geçmesi gerekir. Yaklaşık bir yıldır bu konu üstünde duruyoruz.Bunda hemfikir olduk gibi. Bu konuda tam hemfikir olmamız lazım ki, buparalel yoldan kurtulup “B” Takdim Formu” yolunda ilerlemeyi deneyelim.Çünkü biz nereye gelmeye çalışıyoruz, biliyor musunuz? Yine matematiktenörnek vereyim. Hani sayı skalamız yar, ortada bir sıfır var. Bir, iki üç, dörtdiye devam ediyor. Bir de negatif sayılar var; eksi bir, eksi iki, eksi üç. Hayat,yani Vehmin Zulmeti sıfırın negatif yanı gibi; bu tarafa sapmış. Biz “B” TakdimFormu”na gelmekle sıfıra geleceğiz. Yani biz sıfıra gelmeye çalışıyoruz!Çünkü kişiler negatif kısımda uğraşıp, hayatı da o zannedip İslamiyet’i deorada uyguluyorlar! İslamiyet’i orada uygulamanın o kişiye “gelecek için”bir faydası yok! Sıfır Noktası’na gelmek, Sıfır Noktası’ndan sonra uygulamakgerekiyor. Esas İslam Dini denen yer Sıfır Noktası’ndan sonraki sayı skalası!“Allah indinde Din İslam’dır, Allah İslam’dan başka Din kabul edeniistemez, o dini kabul etmez, Ondan başka bir dinle meşgul olan hüsrandadır”gibi ayetleri birleştirirsek ve örneğimize benzetecek olursak; SıfırNoktası’ndan sonraki sayıların olduğu yer Allah İNDinde DİNdir. Eğer diğer


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 237sayılarla uğraşıyorsanız kabul olmaz manası çıkar, örneğimize benzetecekolursak! Din diye, sistem diye eksi taraftaki sayılarla meşgul<strong>sen</strong>iz o kabulolmaz, onu yapanlar hüsrandadır! Ancak Din İslam’dır. İslam’ı size İhlâs HayatDöngüsü diye göstermeye çalıştık, İhlâs Suresi’nden yararlanarak göstermeyeçalıştık, “sistem bu!” dedik. Bunun dışındaki bir uğraş kabul olmaz,bunun dışında bir sistem yok. Allah İNDinde tek sistem var, bu!Şimdi dolayısıyla, bizim bu iki hayatı tesbit edecek, ayıracak somut karineleriortaya koymamız lazım! “Yarından itibaren ben kendimi “B” TakdimFormu”nda tutacağım” demekle bu iş olmuyor! “Öyle nasıl yaşanır, insan“A” Takdim Formu”ndan nasıl kurtulur?” deyip onu öyle bir didiklemenizincelemeniz gerekiyor ki… Bu 24 saatinizi vermeniz gereken bir uğraş! Farklıbir hayat var çünkü ve bu farklı hayatın içerisindeki çeşitli zorluklardanbirisi de şu: “A” Takdim Formu” hayatı içerisinde işler o kadar kolay ki, ohayat içerisinde herhangi bir şeyi yapmak için sizin birilerini, birilerinin desizi zorlaması gerekmiyor. Özel dersler almanız, feyz almanız gerekmiyor,kendinizi bıraktınız mı o hayat su gibi akıp gidiyor. Ama “B” Takdim Formu”yolundaki hayat öyle değil! Orada sürekli kendinizi motive etmeniz vesizi motive edecek, sizi uyaracak birileri veya bir şeyler gerekiyor. Devamlı!Ve “A” Takdim Formu”na ait cazibe öyle ki, gittikçe artan bir cazibe! “B”Takdim Formu”na ait cazibenin enerjisi gittikçe sönen bir enerji. Onun içinherhangi bir konuda bir ay kadar zikir yapıyorsunuz, bir şeyler hissediyorsunuz,biraz bıraktığınız zaman eski haline dönüyor, yerinde tutamıyorsunuzonu. Ama dünya hayatını yerinde tutmak için hiç öyle uğraşmıyorsunuz.Dünya hayatı dediğimiz, dünya hayatının zulmetidir! Değilse “dünya hayatıyanlıştır” demek istemiyorum! Dünya Hayatını “legal”e çevirmek önemli!Dünya hayatının İslam Sistemine göre meşru olmayan hali için bir uğraşmagerektirmiyor, kendiliğinden yapılabilir bir şekilde, coşkuyla yapılabilir birşekilde çıkıyor karşınıza. Ama dünya hayatının meşru olan hali için kendinizizorlamanız gerekiyor, böyle de bir handikap var. Dolayısıyla “A” TakdimFormu”nun yaşam biçimini o kadar iyi bilmek lazım ki, oradaki ilan edilen<strong>tanrı</strong> fonksiyonsuz hale getirebilsin. Yine “B” Takdim Formu”nun yaşam biçiminide öyle bilmek lazım ki, “B” Takdim Formu” zorlanarak yaptığınız birşey değil, kolay yaptığınız bir şey haline gelsin.Bakın, Efendimizden öğreniyoruz ki Allah İNDinde şundan daha sevimlibir dua yok. Efendimiz buyuruyor ki; sağlık, sıhhat ve afiyet istemektendaha sevimli bir dua gelmez Allah’a. Daha sevimli gelmez! Sağlık sıhhatve afiyet istemek! Bakın Efendimiz “afiyeti” bize dua olarak öğretiyor. Biz ge-


238Yılmaz DÜNDARnellikle “A” gözüyle baktığımız için bunu hayatın içerisinde yanlış uygularız.“A” gözüyle! Genellikle, yalnızca sofrada yemekte kullanırız, “afiyet olsun arkadaşlar”deriz. “Afiyet olsun” ne demek?” bunun yabancı dillerde karşılığınıbulamazsınız. Baktığınız zaman “iyi sindirimler olsun, iyi gıdalar olsun” gibimanalar çıkar. Halbuki bakın “afiyet olsun” ne demek! Aslında “afiyet olsun”her şey için kullanılabilir. Ama biz yemek için kullanıyoruz ya; yediğinizşey sizde öyle bir enerjiye dönüşsün, öyle bir hücreye dönüşsün ki, o enerji ohücre Allah’ın yolunda olsun! Allah’ın “yap” dedikleri o hücreye zor gelmesin,o hücre Allah’ın “yap” dediklerini yapmaya üşenmesin. O yedikleriniziçtikleriniz size öyle bir hale dönüşsün ki, o hal cennetinize vesile olsun, sizicennete götüren bir hal olsun, demektir. Afiyet, yani “afiyet olsun” ne kadarönemli bir dua demek ki! Demek ki, “B” Takdim Formu”nun da bir yaşambiçimi var. Oysa bir kişi kendini “A” Takdim Formu”nda bu dünyada takdimettikten sonra, kimse ona öğretmeden yemeği, yürümeyi, çiftleşmeyi,üremeyi yapar, özel bir ders alması gerekmez. Ama “B” Takdim Formu nasılyaşanacak bilmeyiz? İşte Kur’an-ı Kerim’e bu gözle bakarsak, Kur’an bize “B”Takdim Formu”nun yaşantısını öğretiyor! “B” Takdim Formu”nda nasıl yaşanır,ayetlerde bize o öğretilir.Günlük yaşantı içerisinden basit örnekler vermeye çalışayım, onları sonraçoğaltacağım inşaallah. Bir haber aldınız, bir kişi bir vefat haberi aldı diyelim.Diyelim ki, çok ünlü bir futbolcu için öyle bir haber aldı. Şimdi bunu“A” Takdim Formu”ndaki kişi duyduğunda; “nasıl olur! Ölüm onu mu bulmuşgenç yaşta! Başka kimse yok muydu? Çok genç kaybettik! Daha verecekçok şeyleri vardı, yararlanamadık! Hak etmemişti!” gibi bir sürü bir şeylersöyler. Bu “A” Takdim Formu”ndaki kişinin ölüm haberine davranışı, tepkisi!Ona bunu kimse öğretmedi, ama böyle olur! “B” Takdim Formu” neyapacak peki, bunu bilmiyoruz! Onu Allah öğretiyor; “onlar öyle bir şeylekarşılaşınca der ki; innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn”. Kur’an-ı Kerim’indebize öğretiyor; onlar bir felaketle, bir ölümle karşılaşırlarsa der ki; innâlillahi ve innâ ileyhi râciûn. “Onlar böyle der” diyor, bize öğretiyor. İnnâlillahi! İnnâ: Bakın “eşhedü enne”deki veya, “eşhedü en la”daki gibi kesinlikvar. “Allahümme inniy” deriz ya; “kesinlikle ver Allahım” diye. İnna, inniy,enne; kesinlikle anlamı verir. İnnâ lillahi! Tereddütsüz! Kişi bir haber duydu,diyor ki “innâ lillahi; kesinlikle Allahtan! Bu Allah’tan! Allah’ın emri! Veinnâ ileyhi râciûn; kesinlikle de dönüşümüz O’nadır.” Bu Allah’ın emridir,Allah’tandır bu iş ve dönüşümüz de O’nadır. “Böyle der, “B” Formundakiböyle yapar!” diyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 239“Taklit ehli” nasıl yapar, “A” Formunda olan ne yapar? Duydu ki böyledenirmiş, bir ölüm haberi aldığında önce görevi yerine getirir; öyle mi, innalillahi ve inna ileyhi raciun der. Sonra da “ya kardeşim, niye ölmüş?” der veyapısının gereğine başlar. Diğeri göreviydi yaptı, söyledi, onu yerine getirdi!Çünkü o evrak işi, o evrakı mühürledi ya, tamam, şimdi işe gelelim: Nasılolmuş ya, nasıl olur ya! Ben de çok seviyordum onu, nasıl olur ya, inanamıyorumbir türlü! Olmaması gereken bir şey! “A” Takdim Formu”nun buayetten yararlanması böyle olur! Ama “B” Takdim Formu”ndaki onu öyleyaşar! Hatta “B” Takdim Formundakine, yani zaten bilmeden o hali yaşayanabunu söylediğiniz zaman yüzüne baktığınızda içinden bir şey geçirdiğinianlarsınız. Bakışından anlarsınız; “ben zaten öyle yapıyordum, demekki onun adı buymuş, bundan sonra bir de onu diyeyim; inna lillahi ve innaileyhi raciun” der “B” Takdim Formu”ndaki.Hazreti Ömer döneminde bir bahçede baba ve kız süt sağıyorlar. Süt sağmabitince baba kızına diyor ki; kızım su da koy, çoğalt sütü. “Baba, Ömeryasakladı ya, su koymayacaksınız süte dedi ya!” Kızım burada Ömer mi var?Halbuki Hz. Ömer o anda bahçe kapısının önünden geçiyor, duyuyor bukonuşmaları: Kızım, burada Ömer mi var? “Baba, Ömer yok ama Allah var!”Bunu duyunca Hz. Ömer çok umutlanıyor, çok mutlu oluyor. “Bu çocuklarböyle olursa” diyor; “bu gelecek önemlidir, güzeldir.” Umutlanıyor.. Bakınbaba “A” Takdim Formu”nda. “Ömer mi var burada, su koy” diyor. Ama kız“B” Takdim Formu”nda. O da diyor ki; “evet, Ömer yok ama Allah var!” Birbaşka olaya daha bakalım. Efendimiz tarafından salât ikamesi emrolunuyorve salât ikame eden/ettiren, imamlık yapacak birisi gerekiyor her gruba. İçlerindenbunu iyi yaptığına inanılan birisine, sevilen birisine yaptırılıyor. Biryerde, yetişkin insanların içerisinde bulamıyorlar ve yedi yaşındaki bir kızçocuğu yapıyor o işi, ancak onu “yapabilir” buluyorlar, onu “B” Formundabuluyorlar! Aynı Hazreti Ömer’in Bahçe Hikâyesi gibi! Baba “A” Formu”ndaama yavru “B” Takdim Formu”nda! Demek ki, aslında hadisler ve ayetlerbize “B”nin nasıl davranacağını öğretiyor. O gözle incelediğimiz zaman nasıldavranacağımızı oralardan yakalarız. Bakın Ra’d Suresi’nde bir ayet var.Allah hoşnut olduğu bir gruptan bahsediyor buyuruyor ki, onlar kötülükleriiyilikle yok ederler. “B”nin önde gidenlerinin nasıl davranacağının biripucu! O bana kötülük yaptı, öyleyse kısasa kısas, ben de ona bunu yapayım,demiyor; “onlar kötülük yapana iyilik yapar” da demiyor! “Kötülüğüyok eder onlar” diyor. Doğru, onların amacı kötülükleri yok etmek. Amayöntemleri? Onlar kötülükleri iyilikle yok ederler. Bu gözle de bakmak lazımayet ve hadislere.


- “Onlar sabrı tavsiye ederler” ayetindeki “sabrı tavsiye etmek” nasıl birşey? Çünkü “inanmıyorum” diyenler bile bir sıkıntı anında “olsun, hayrlısı olsun”diyor. Sabrı tavsiye etmek bu mu, o kadar mı? Nasıl tavsiye edeceğizsabrı? Bir de başkasına tavsiye etmek çok kolay! “B” Formu”nda olan sabrınasıl tavsiye ediyor acaba?Kesinlikle! “A” Takdim Formu”nda “hayrlısı olsun” genellikle teselli içinsöylenir. Yani bir kişi bir işle meşgul ve başardı, ona “hayrlısı olsun” demezler,“aferin, iyi hallettin bu işi, başardın” derler, <strong>tanrı</strong>sını tebrik ederler. Kaybettiğizaman ise teselli amaçlı olarak “üzülme, hayrlısı olsun” derler! Oysa“hayrlısı olsun” başarınca da söylenir. Dolayısıyla, orayı da yine Rabbimizöğretiyor. Ayette diyor ki; “onlar derler ki; “ma tevfîkî illa Billahi; başaranyok İlla Allah”.Sabır özellikle Asr Suresi’nde geçer, ama tek başına değil! “Hakk’ı tavsiyeederler ve sabrı tavsiye ederler.” Demek ki, önce “Hakk” tavsiye ediliyor,o Hakk yolunda da “sabır” tavsiye ediliyor, Hakk’la meşgul olurken. Oradageçen Hakk “Ene’l Hakk” diyenin halinin adı. “B”deki fark etmiş diyor ki,Ene’l Hakk; Ben Hakk’ım! “Ben Allah’ım” demiyor! Kimse öyle bir şey diyemez,muhal! Ama “Ene’l Hakk” diyor! Evet, kişiye “Hakk” olmayı, o yolutavsiye ederler ve yolda da ısrar etmesini çalışmasını, o yolda dayanmasını,o yolun “sabrını” tavsiye ederler. Aksi halde “A” yolunun “dayan yap” sabrıdeğil tavsiye edilen! Şunu da not edelim: Tanımladığınız herhangi bir olayolmadan durduk yere sabır istemek çok doğru olmaz. Bir iş vardır, göğüslemekzorunda olduğunuz, sizi yakan, üzen, sıkan bir iş vardır; iş bellidir,o göğüslemenin size kolaylaşmasını, o işin tamamlanmasını ve ona dayanmanınsabrını istersiniz. Ama ortada hiçbir şey yokken sabır ister<strong>sen</strong>iz obiraz zor olur. Nasıl? Uçak istiyorsunuz ama havaalanınız yok, durduk yeresana havaalanı yaptırırlar. Uçağın var, inecek yer lazım derler.Şimdi, “A” Takdim Formu”nun yaşam biçimini irdelemeniz lazım, kurtulmakiçin onun kısa yollarını da bulmanız lazım! Bu “A” Takdim Formu”nunsevmediği bir şey var, onu gördüğü zaman paramparça olur: Haşyet! Öğrenmemizgereken, önemsememiz gereken bir şey de o; haşyet! İnsanı bir andaİhlâs Hayat Döngüsü’ne fırlatacak olan haldir haşyet! Uzaya bir füzeyi fırlatırsınız,yer çekiminden kurtulacağı bir hız verilir ona, yer çekimini yenmesilazım, yoksa gidemez. Yer çekiminden kurtulacağı bir hızla gider ve sizintesbit ettiğiniz yörüngeye düşer ya, işte haşyet sizi o füzeler gibi alır getirir,İhlâs Hayat Döngüsü’ndeki yörüngeye oturtturur. O yörüngeye oturduktan


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 241sonra hayat kendiliğinden o döngüde olur. Ama sizi oraya getirecek olan veorada sabit kılacak olan şey haşyettir. Haşyeti çok önemsemek gerek! İnsanınkendisini o konuda çok irdelemesi, incelemesi, kendisini rahatsız etmesigerekir. Bir kere “bende neden yeterince haşyet yok?” deyip korkmalı. Yanibir beşeri korkuyla “neden ben haşyeti yeterince yaşayamıyorum?” korkusunagirmeli, bundan rahatsız olmalı, “neden bende yeterince haşyet yok”rahatsızlığına girmeli. Neden?Çünkü sistemde olay şöyle çalışıyor: Bir konu olacağı zaman, İhlâs HayatDöngüsü’nde olumlu bir şeyi elde edeceğimiz zaman onun prosedürü şöyle:A) Rahatsız olmak. Bu döngüye ait bir şeyin sizde olmamasından, yokluğundanrahatsız olmak! O rahatsızlık neyi getirir? O konuda levm etmeyigetirir, o konunun nefs-i levvamesini yaşatır rahatsız olmak! B) Rahatsızolduğunuz zaman bu rahatsızlık yanına tövbeyi getirir. Tövbe nedir? Karardır,karar vermektir, bir şeye karar vermektir. Nedir o? Şöyle olsun böyleolsun, şöyle yapayım böyle yapayım, size bir karar oluşturtturur. Bu tövbeyani karar iki türlüdür. Birincisi Rabbinize karşı, ikincisi kendinize karşı, yanisizin zulmetten yararlanan “A” yapınıza karşı! İkisi farklı şekillerde dile getirilir.Bakın, şimdi ben -yöntemimde- kendime diyorum ki: Yılmaz, bir dahaşöyle yapma! Ama Rabbime “Rabbim bir daha şöyle yapmayacağım” diyemem!Eğer ben Rabbime “bir daha şöyle yapmayacağım” dersem o zaman“A” Takdim Formu”nda olurum ve onu üst <strong>tanrı</strong>ya söylüyor olurum! Bir kereKerrat Cetveli’ni kabul ettik “iki kere iki dört, üç kere üç dokuz, dört keredört on altı” dedik, yani “İhlâs Hayat Döngüsü’nün dışında bir hayat yok”dedik. Hem böyle deyip hem de nasıl kendim tarif edebilirim! Tarif edersemdemiş olurum ki; ben kendime ait bir birimim ve bir daha yapmayacağım.Müstakil, kendime ait bir birimim ve yapmamaya karar veriyorum!Bu “A”nın işi! Ama kendi kendime, yani kendimdeki “zulmetten yararlanan”yapıya diyorum ki, bir daha öyle yapmayacağım! Bu kimin seslenişidir? “B”Takdim Formu”nun “A” Takdim Formu”na seslenişidir; sana uymayacağım!Leküm diynüküm veliye diyn; <strong>sen</strong> yoluna ben yoluma, <strong>sen</strong>in taptığına tapmam!Kâfirun’u okuyorsun ona. <strong>Oku</strong>yorsunuz ya Kâbe’de! “A” Takdimine,“A” Takdim Formu”na Kâfirun’u okuyorsun, def ediyorsun onu; ikincirekâtta İhlâs’la, İhlâs okuyarak İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyorsun Kâbe’ninyanında! “A” Takdim Formu”nu yok ediyorsun, “B” Takdim Formu”nu yaşıyorsun.“A” Takdim Formu”nu yok ediyorsun, “B” Takdim Formu”nu yaşıyorsun…Bunun antrenmanını yapıyorsun… Bunu yaparken de bu iş içingerekli olan enerjiyi Kâbe’den misli misli alıyorsun. Eğer o enerjiyi bunun


242Yılmaz DÜNDARiçin almazsan, o enerjiyi gene yüklenirsin, sonra da gelir burada onu “A”Takdim Formu”nun dünyasında kullanırsın! Böylece daha zeki olarak “A”Takdim”ini daha iyi başarırsın. Ve de derler; Hac’ca gitmeden önce dahaiyiydi!Demek ki, Haşyet öyle bir şey ki “A” Takdim Formu”nun veri tabanını yokediyor, böylece “A” Takdim Formu fonksiyonsuz kalıyor. Haşyetin olduğu birortamda “A” Takdim Formu fonksiyonunu yitiriyor, işte o zaman “B” TakdimFormu” kolaylaşıyor! Eğer “A” Takdim Formu” gözükmezse “B” TakdimFormu sürekli zihninizde olan bir yaşam biçimi olur.Peki sevgi bunun neresinde, sevgiden bahsetmeyecek miyiz? Sevgi öylebir şey ki bu haşyetin içinde… Defalarca konuştuk ama haşyeti tek başınaele alacağız, çok önemli çünkü o. Ama onu tek başına ele almamız için, yanio getirdiğimiz suyu hepimizin paylaşıp içmesi için o suya susamak gerekiyor,çok önemsemek gerekiyor onu. “Neden bende haşyet yok?” rahatsızlığınagirmek gerekiyor, levm etmek gerekiyor. Çünkü ancak o rahatsızlık sizdebir mekanizmayı başlatır, “rahatsızlık” başlatır o mekanizmayı! Rahatsızlıktövbeyi getirir. Tövbe İhlâs Hayat Döngüsü kapısını açar! Bakın, rahatsızlıksizi İhlâs Hayat Döngüsü’ne yaklaştırır, bu “paralel cadde”ye getirir -hangikonuysa-, rahatsızlık haşyet konusunda sizi bu paralel caddeye getirir. Nedemişiz ona? Nefs-i levvame! Hangi konuysa o konuda. Evet, tövbe edersinizve İhlâs Hayat Döngüsü’nün kapısı açılır. Açıldı? Ama <strong>sen</strong> buradasın,“kapı açık” ama <strong>sen</strong> buradasın! Tövbe kapıyı açtı, içeri girmen lazım. İçerigirmen için ne lazım? Hedef; dua! Bir şey talep edeceksin içeriyle ilgili,içeri gireceksin. İçeri girme gayreti ki hedeftir, o da duadır! Furkan Suresi77. Ayeti hatırladınız mı; “duaları olmasa neye yararlar! Yani; böyle birhedef koymasalar neye yararlar, bu kapıdan içeri girmezlerse neye yararlar!”Onları önemli yapan bu kapıdan içeri girmeleri! Dua; bu “B” kapısından içerigirmek! Kapı nasıl açılıyor? Tövbeyle! İçeri girmek? Duayla! Kapı açılacakama kapının yanına gelmen lazım. O nasıl olacak? Rahatsızlıkla! O konudarahatsız olmazsan kapının yanına gelemezsin! Rahatsızlık <strong>sen</strong>i kapıya getirir;geldin? Kişi rahatsız olur, İhlâs Hayat Döngüsü’ne gireceği kapıya gelir, tövbeyigerçekleştiremezse kapı açılmaz geri döner, emmareye düşer. Veya gelir,kapı da açılır, ama orada durur içeri girmez; yani dua mekanizmasını çalıştırmaz.Dolayısıyla mekanizma böyle: Rahatsız olmak, tövbe etmek, duaetmek. Yani rahatsız olmak, karar vermek, hedef koymak! Haşyette de bunuoluşturacak şey bu mekanizma! Öyleyse “neden bende yeterince haşyetyok, neden ben salât ikame ederken o haşyeti hissedemiyorum?” rahatsızlı-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 243ğını bir duymak ve o konuyla ilgili tövbe etmek lazım! O konuyla ilgili nasıltövbe edilir? O konuyla ilgili “Rabbine karşı” tövbe edecek<strong>sen</strong> MERHAMETistersin; Allahım bana merhamet et. Bana merhamet et ki haşyet duyanlardanolayım. “Allahım beni bağışla” demek, “Allahım beni haşyet duymayanrolden al” demektir. Çünkü <strong>sen</strong>de haşyet yokluğunun rahatsızlığı var!Dolayısıyla Rabbinden o konuda taleptesin, o rahatsızlıkla ilgili merhametistiyorsun; Allahım bana merhamet ediver ve beni bağışla.İşte iki secde arasındaki dua bunun için! Kabul olmaya en yakın dualardandırve kişi bunu yapar. Va’fuanna vağfirlena verhamna vehdina; Allahımmerhamet et, affet, bağışla ve İhlâs Hayat Döngüsü’nü bana nasib et.Vehdina; hidayet nasib et. Bunun duasıdır o, iki secde arasında bunu söylüyorsun.“Allahım bir daha yapmayacağım” demiyorsun! Va’fuanna vağfirlenaverhamna vehdina ve oraya “verzukna”yı da ekleyebilirsin. Oradaistediğin o rızk da; Allahım bana bu İhlâs Hayat Döngüsü’ne girebileceğimgereçler ver. Bu gereç, para olabilir, ev olabilir, araba olabilir, servet olabilir,neyse, hayrlı bir rızk ver bana. Bir iş kapısı ver, bir aile ver, bir çor-çocukver, neyse, bu “rızk” kelimesi hepsini içerir. Ama hedef “B” takdimi! Çünkü“vehdina” diyorsun, “hidayet ver Allahım” diyorsun. Hidayet bu “B” takdimihayatıdır! “A” Takdiminde yok o! “ihdinas Sıratal Müstakıym” diye istenilenbu “B” yolu! Bu farklı, buradaki hayatın bir özelliği var.Bakın, işi İslamiyet’i, Sistem’i yani yaşadığımız hayatı da içine alacak şekildeanlatıyoruz ya, daha önce paylaştığımız bir şeyi şimdi farklı cümlelerleyeniden paylaşacağız. Örneğin insanlarla ilişkileri, aile içi ilişkileri, hayatı konuşuyoruzdiyelim. Sırf onu konuştuğumuz zaman o konuşmanın herhangibir yerine rastlamış ve dinlemiş birisi çok memnun kalıyor. Bakıyor, “aa, demokrasidenbahsediyor, insan haklarından, kadın haklarından, akıldan bahsediyor.Benim de aradığım bunlar zaten” diyor. Doğru, İslamiyet bunlar.Sonra? Manzaranın “A” takdimine sapan kısmını görmediği için, bu yol kavşağınıve önemini bilmediği için sonra başka kitaplara rastlıyor; “Reiki” gibibir şeylere rastlıyor. Bakıyor “aynı şeyler ya, aynı şeyler! Orada da böyle diyor,şunu da şöyle diyor”. Ya, elbette! Yani, diğer ilimler nasıl Sünnetullah’saSosyoloji, Psikoloji bunlar da Sünnetullah, sosyal bilimler de Sünnetullah!İnsan ilişkileri içerisinde tespit ettiğiniz bulgular onlar da birer bilimsel bulgu(sünnetullah), bir başkası da onları bulabilir. Orada da o var diye onunfelsefesini kabul etmeniz yanlış olur! Bu yüzden Sünnetullah içerisindekibulgular aynıdır, inanan da bulabilir, inanmayan birisi de bulabilir veya farklıinanan birisi de bulabilir, “kime dilenmişse” o bulur!


244Yılmaz DÜNDARAncak bakın şu bakış çok önemli: Efendim, onlar da iyi insanı anlatıyorlar,onlar da çok iyi insan oluyor. Çeşitli meditasyonların, yoga felsefelerinin[yoga fiziksel hareketlerini demiyorum], “felsefesi” yani hayata bakış tarzınınveya diğer inanış ve felsefelerin başaracağı en son nokta nedir biliyormusunuz? Bu felsefelerin başarabileceği en son, en yüksek, en maksimumnokta “A” Takdim yolunda “hümanist bir <strong>tanrı</strong>” üretmektir! Ancak bunu başarabilirler;bu “A” yolunda iyi bir insan üretirler, hümanist bir <strong>tanrı</strong> üretirler.Bu yüzden de o kişi çocuğunun da dürüst olmasından korkar. Çünkü başınao kadar çok şey gelir ki, çocuğu da dürüst olursa, onun da başına çok şeygelecek diye ona dürüstlük öğütlemez! Zorlanır. “Ne kadar dürüst olursan,o kadar kaybedersin” der. Niye? Çünkü hümanistlik “A” Takdim Formu yaşantısıiçerisinde geçer akçe değil ki! Zavallı, sömürülen bir insan olur! Ferrari’sinisatar zavallı olur, gider dağ tepe dolaşır. Ne olur? Fakir bir adam olur;Ferrari’sini satmış, ne olmuş yani? Zavallı olmuş! Çok iyi ama zavallı! Evet, otür felsefeler ancak “A” Takdim yolunda hümanist bir <strong>tanrı</strong> üretir.Bakınız, “A” Takdim Yolunda yaşayanların en uç iki karakteri vardır; birisihümanist <strong>tanrı</strong>dır, birisi narsist <strong>tanrı</strong>. Narsist <strong>tanrı</strong>lar bu yaşam içerisindeçok başarılı, süper başarılı olurlar, süper! İnsanlar onların şerlerinden korunmakiçin onların her dediğini yapar. Narsist bir <strong>tanrı</strong> bir ev reisi olsa istediklerisüper hemen yerine gelir. Terliği zamanında ayağına konur, havlusueline verilir, uyandığı zaman ne lazımsa yapılır, çorbasının tuzu eksikse yerinegetirilir…Ama “B” Takdim Formu’nun Efendisinin hanımları diyor ki; bir kere“şunu yemek istiyorum” demedi! “B” Takdim Formu”nun Efendisinin hanımları;bir kere bile bize “öff” demedi! “B” Takdim Formu”nun Efendisininevlatlığı; bir kere bile “niye öyle yaptın?” demedi! Ve bu Rasulullah…Ama “A” Takdim Formu”nda öyle değil. “A” Takdim Formu”nda “banahizmet etmek zorundasınız” anlayışı var. “Beni takdir etmek zorundasınız,beni anlamak zorundasınız. Eğer öyle yapmazsanız bana karşı nankörsünüz”anlayışı var!“A” Takdim Formu”na ait neler varsa, dünya felsefelerini inceleyin, üstünneleri varsa bakınız, içerisinde bulamayacağınız bir şey vardır ki İhlâsHayat Döngüsü’nün yaşam biçiminin içerisinde olmazsa olmaz bir kuraldıro; şahidlik, şahid olmak! Eşhedü en la ilahe illallah ve Eşhedü enne MuhammedenAbduhu ve Rasuluhü; şahidlik! Hiçbir felsefede anlattıkları şeye sizinşahid olmanızı, onu görüp kesin şahid olmanızı istemezler, yani öyle bir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 245beklentileri yoktur. Ama bu Sistem içerisinde “şahidlik” vardır; kuluna AllahŞahid; Kulu Allah’a şahid! Şahidlik var ve Allah’ın Esma’ül Hüsna’larından birisininisimi Şehiyd. Şehiyd ismi çok önemlidir. O Esma’ül Hüsna’yı okuyupbakınız, sizde şahidlik hücrelerini açar Şehiyd ismi. Kulunu şahid yapandır;Şehiyd ismi Allah’ın kulunu şahid yapan ismidir.Salâttan bir cümle ekleyerek tamamlayalım. Hatırlarsanız şahitliği “Ettahıyyatü”okumadan bahsederken anlatıyorduk. “Ettahıyyatü”deki buşahitliği anlatacağız, sonra Fatiha’ya geçeceğiz. Çünkü bunlar bize salâttaFatiha’yı okurken lazım! Geçen “Huşu ve gözler”le ilgili bir iki cümle söylemiştik.Salâtta kıraat önemlidir, salâtta kıraat şarttır. Yani salât ikameederken Kur’an’a ait yerleri, dudaklarınızı kapatıp sessizce okuyamazsınız,onlar geçersiz olur. Kendinizin duyabileceği bir sesle, birilerini rahatsız etmedenkıraat etmek gerekir. Kendinizin duyması yeterli, o kadar bir seslekıraat yeterli. Yalnızca; gusül abdesti almayı gerektiren hallerde ve bazı özelhallerde içinizden okuyabilirsiniz; kıraat etmeden içinizden okuyabilirsiniz.Ama salâtta kıraat etmek şarttır, kıraatle okumak lazım. Bunlara ileride genişdeğineceğiz.Salâttaki tesbihatı biliyorsunuz. Hani Ayet’el Kürsü okuruz, sonra Sübhanallah,Elhamdülillah, Allahuekber tesbihatı yaparız ya, onları salâtın farzınıikame ettikten sonra yapmaya alışırsanız, farzdan sonra yaparsanız iyi olur,Efendimiz öyle yapmıştır. Sünnetlerini de bitirdikten sonra değil, farz salâtınpeşine. Ne zaman bir farz salâtı ikame ettiniz, o farzın peşine hemen Ayete’lKürsü’yü okuyup “Sübhanallah Elhamdülillah Allahuekber” tesbihatını yapıpdua yaparsanız çok isabetli olur. Çünkü Efendimiz öyle yapıyor ve öyleöneriyor ve onu yaparken de “tesbih” kullanmıyor, bize de tesbih kullanmamamızıöneriyor. “Tesbih kullanmayın” demiyor ama nasıl yapacağımızıtarif ediyor; içinde tesbih yok! Tesbihi diler<strong>sen</strong>iz sonra Zikrullah’ınızdakullanırsınız. Çünkü tesbih o zaman lazım. Ama 33 defa söylerken o tesbihgerekmez. Eğer sünnete uygun yapmak ister<strong>sen</strong>iz, ellerinizle yapınız, çünküo elleriniz size şahidlik yapacak, ellerinizle yapınız, salâtın farzından sonra33 defa... Burda bir parantez açayım; salât ikame ederken oturuşta parmaklarıaçıp dize koymak önemli. Elleri diz arasına koymak, başka türlü koymakyasaklanmış. Salât ikame ederken, secde hariç parmaklar açık vaziyette olacak!Neden açık olduğunun da bir sebebi var. İşte böyle dize doğru uzanmışvaziyette durursa parmaklarınızı kullanarak yapabilirsiniz. Her parmak içinüç defa “sübhanallah, sübhanallah, sübhanallah” demek insanı şaşırtmaz.Parmağınızı dizinize hafif dokundurarak bir parmakla üç tane söyle<strong>sen</strong>iz,


246Yılmaz DÜNDARparmaklarınızın onu dokununca 30 olur, başlarken veya sonunda da 3 defasöylediniz mi 33’ü tamamlarsınız. Eğer “bu tesbihatı nasıl bir oturuşla yapayım?”der<strong>sen</strong>iz; oturma şeklinizi bozmadan yapmak mümkün. Parmaklarınızıkullanırken oturma biçiminizi bozmadan 33 adet sübhanallah, elhamdülillah,Allahuekber’i söyleyebilirsiniz ve bunu farzdan sonra yapmak dahaiyi olur. Çünkü Efendimiz tesbihatı farz namazından sonra yapılmak üzeretarif ediyor.Şimdi kısaca bir dua yapalım:Allâhümme eslemtü nefsiy ileyke ve veccehtu vechiy ileyke ve fevvedtuemriy ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bikitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte…Ya Rabbiy, Ya Rabbiy, ya Rabbiy;Allâhümme ente rabbiy, lâ ilâhe illâ ente halâkteniy ve ene abdüke veene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eûzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûuleke binı’metike aleyye ve ebûu bizenbiy, fağfirliy zünûbî, feinnehu lâ yağfiruzzünûbe illâ ente, birahmetike yâ Erhamer râhımin.Rabbena zalemna enfü<strong>sen</strong>a ve in lem tağfirlena ve terhamna, lenekünenneminel hasiriyn.La ilahe illa ente Sübhâneke, inniy küntü minez zalimin.Sübhanallahi ve bihamdihi Sübhanallahil aziym, estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh.Estağfirullahelleziy lâ ilahe illâ HÛ, vel Hayyul Kayyûmu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Yâ Rabbel arşil aziym,Estağfirullah Yâ Rabbel arşil kerîm,Estağfirullah Yâ Rabbel âlemiynAllahümme salli ala seyyidina Muhammedin, biadedi ılmike…Yâ HÛ, Yâ men HÛ, Lâ ilahe illâ HÛ.Elif, Lam, Mim… Allahu lâ ilahe illa HUvel hayyul kayyum. Entel HayyulKayyum ve lâşerike lek, ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke alâ küllişey’in Kadir.Yâ Hannân, Yâ Mennân, Yâ Bedia’s Semavati vel arz, Yâ Zel Celâl-i vel İkrâm,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 247Eşhedü en lâ ilahe illallâhül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yûledve lem yekün lehû küfüven ehad…İnnî veccehtü vechiye lillezî fataras semâvâti vel arda hanîfen ve ma eneminel müşrikîn. İnne salatî ve nüsükî ve mahyâye ve mematî lillahi rabbilâlemîn ve la şerike lehu ve bizalike umirtu ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye lillahi, Eslemtü li rabbi’l âlemîn. Âmîn;Allahım;Öncelikle Rasülullâh, Nebîullâh, Habîbullâh, Keremullâh Efendimiz MuhammedMustafa aleyhis salatü vesselamın Güzel, Temiz, Latif Ruhu Şerifleriiçin ve O’nun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için, Allahımgelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,Allahım, Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekr, Hazreti Ömer, Hazreti Osman,Hazreti Ali radıyallahu anhümün ruhları için,Allahım, Ashabı Kiram, Sahabe Efendilerimizin ruhları için,Allahım, indinde makbul kullarının ruhları için,Ey Allahım; yalnızca Senin rızanı umarak, Seni anlayabilmek, tanıyabilmek,Senin razı olduğun kul olabilmek arzusu, heyecanı ve telaşıyla biraraya gelmiş olan buradaki sevgili kardeşlerimizin, bizlerin Senin rahmetinekavuşmuş olan tüm yakınlarının ruhları için, Allahım, rahmetine kavuşanbütün müslüman mümin din kardeşlerimizin ruhları için;Ey Allahım, müslüman mümin din kardeşlerimize ve müslüman mümindin kardeşlerimizin hastalarına acil şifa, dertlerine acil deva, borçlarına acileda, yolcularına acil selametlik hayrlısıyla, lütfunla, kolaylıkla nasib eyleyiverAllahım,Allahım; bizlere, ailelerimize, çocuklarımıza, anne-babalarımıza, inanantüm din kardeşlerimize sağlık, sıhhat, afiyet lutfeyleyiver Allahım. Allahımbizlere merhamet ediver, bizleri bağışlayıver, bizleri affediver, bizlere hidayetnasib eyleyiver. Allahım, bizlere hayırlı rızklar lutfeyleyiver,Ey Allahım, Efendimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi veselleminaçıkladığı Din’in yayılabilmesi için evlerini açan, gönüllerini açan kardeşlerimizeSelam eyle! Selamın, Nurun, Bereketin, İlmin onları sarsın kuşatsın YaRabbi, sonsuza dek…Ve Allahım yalnızca RIZAN için El-FATİHA…


248Yılmaz DÜNDAR


05 Cemaziyelevvel 1429 / 09 Mayıs 2008• Büyük savaş evde!• Allah’ın kendisini bizzat kendisinin tarif ettiği ayetler• La ilahe İllallah; bir şey yok illa Allah! Hayat dâhil!• Hayatın tarifine bir de bu açıdan bakalım• Cennetten kovulma ve dünya hayatı nedir?• “Bu güç benimdir” demek “ben rabbım” demektir!• İnsan cennette mi cehennemde mi?, bu çok nettir• Efendimiz İKRA/OKU’yunca hangi tebliği yaptı?• Nefse zulüm nedir, kimin yaşam biçimidir?• “Kendi hevasını <strong>tanrı</strong> edinmek” nasıl bir şey?• “İhlâslı kul” ve İhlâs’ın bundan başka tarifi yok!• Kişi nefsi mutmainede mi değil mi, anlar. Nasıl?• “Allah rızası nedir?”in tek cümlelik somut tanımı• Hoşgörü nedir? Hoşgörüde celal olur mu?• Terk edemeyenler, terk edenler, terki terk edenler• Sürekli bir şeyler bulup terk etmek neden önemli?• Şiddeti önlemenin tek yolu nedir?• Şeffaf ve katı bedenler• Pişmanlık, tövbe ve sonra dua mekanizması• Tövbe, evbe, inabe kavramlarını somutlaştıralım• Hz Osman’ın neden önemli olduğunu anlamak için• İnsan Suresi 29 ve 30. Ayetler neyin idrakı için?• Allah’a sevgiyle mi, haşyetle mi yaklaşılır?• Hangi halimizle aslında “Allah yok” diyoruz?• Haşyet nedir, parçaladığı dağ ne? Haşyet nasıl açılır?• Abdest insan için nasıl bir elbise?• Hangi davranışlar aslında “edeb” değil?


250Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 1İhlâs Hayat Döngüsü’nün bu halini bir mübarek görünce “aa, o savaştaktikleri haritasına benziyor” dedi. Tabi ihlâslı bir kalble ve ihlâslı bir dillesöylediği için, fark etmeden bir hadisi söylemiş oldu. Efendimiz sallallahualeyhi vesellem çetin bir savaştan dönüyorlar, evlerine şehirlerine girerlerkenashabına dönüyor diyor ki: “Küçük Savaş’tan çıktık, şimdi BüyükSavaş’a dönüyoruz.” Ya Rasulallah, nasıl olur evimize geldik! Savaşı bitirdikevimize geldik? “Hayır, o savaştan daha büyüğüne geldik. Şimdi evimizdeNefs Savaşı’na geldik, daha büyük bir savaş yapacağız” diye buyuruyor.Dolayısıyla, buradaki de bir “nefs savaşı” olduğu için o mübarek tamisabetli söylemiş oldu; bu bir savaş haritası. Şimdi bu haritanın bir yerindenbaşlayalım.Kur’anı Kerim’de Allah kendisini bize anlatır, tarif eder, ayetlerde anlamamızıkolaylaştıracak misaller verir. Bunların bir kısmı bizim günlük yaşantımızla,insan boyutumuzla ilgili cümlelerdir, yani bir kısmı bildiğimizcümlelerle tariflerdir. Ayet’el Kürsi’de geçen, “la te’huzuhu sinetün ve lanevm; O’nu bir uyku tutmaz, O’nu bir uyuklama tutmaz” misalinde olduğugibi. Oysa Allah için uykuyu düşünmek ve uykuyla O’nu tarif etmek, Eha-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 251diyeti anlamaya çalışan kişiler için “acaba buna gerek var mı?” gibi gözükür.Oradaki tarifler şimdi İhlâs Suresi’nde göreceğimiz gibi, bizim “lem yelidve lem yuled”i anlayabilmemizi kolaylaştırmak amacıyladır! Buna benzersebeplerle verilmiş bu tür tarifler vardır. Allah’ı anlamamızı sağlayan ayetlerebaktığımızda, insanların yaptığı ve bildiği şeylerle kıyaslayarak Allah’ıinsan gibi düşünmek ve ötede beride sanmak yanlış olur. İşte bu yanlışlarıortadan kaldıracak şekilde bizzat “Kendisini Kendisinin” tarif ettiği ayetlervar. Bunlardan bizim için en önemlisi İhlâs Suresi. İhlâs Suresi’nde Allah kendisiniBizzat kendisi tarif eder, anlatır, ne olduğunu söyler.Ele alacağımız konunun birisi bu: İhlâs Suresi’nde bir Allah anlatımı var!Diğeri ise La ilahe İllallah Kelime-i Tevhid’i. Şimdi La ilahe İllallah Kelime-iTevhid’ine bakalım. Kelime-i Tevhid’in manası olarak artık rahatlıkla diyebilirizki; bir şey yok, illa Allah! Bir şey yok… Bir şey yok, illa Allah! Peki,“bir şey yok, illa Allah” dediğimiz zaman, var kabul ettiğimiz ve yaşadığımızhayat “illa Allah”tan başka bir şey olabilir mi? Çünkü “bir şey yok” diyoruz!Hem “bir şey yok” deyip hem de “bir Allah, bir de hayat var” diyebilir miyiz?Öyleyse, yaşadığımız hayat da aslında “illa Allah” kapsamı içerisindedir. “Lailahe illallah” Kelime-i Tevhid’inden buraya geldiğimizde diyoruz ki; hayat“illa Allah” kapsamı içerisindedir. “İlla Allah” ve Allah’ın tanımı nedir?” diyeanlamak için ayetlere baktığımızda karşımıza O’nu tanımlayan İhlâs Suresiçıkıyor. Öyleyse hayatı anlamak için de İhlâs Suresi’nden yararlanabiliriz.Hayatı şekillendirebilmek, tanımlayabilmek ve gerçek hayatın ne olduğunubizzat Hayatın Sahibi’nden öğrenmek istiyorsak İhlâs Suresi’nden yararlanabiliriz.Şimdi, bu yararlanmayla oluşturduğumuz şemaya bakalım. Bu A’ma haliolsun. “Allah bizleri yaratmadan önce neredeydi?” diye soruyor Ashab. Efendimizbuyuruyor; “altında ve üstünde hava olmayan A’ma’daydı”. A’mahalini ve tasavvufun bize gösterdiği buna benzer terimleri, şimdi anlatacağımnoktayı iyice yaşıyor hale geldikten sonra açmaya çalışacağız! Anlıyorhale geldikten sonra değil! “Yaşıyor hal”e geldikten sonra onları da yaşıyorolarak açmaya çalışacağız! “Bildikten sonra” demiyorum! Çünkü yaklaşık biryıldır bu konuyu konuşuyoruz. Dolayısıyla “bildikten” sonra değil, “yaşıyorhale” geldikten sonra, o terimleri de yaşıyor gibi açmaya çalışacağız.


252Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2’denŞimdi A’ma Hali’nden İhlâs Suresi’yle ilgili bir döngü oluşturalım. BakınA’ma Hali’nden oluşturduğumuz bu döngü, evren için “Kün fe yekün”noktasıdır! Bu döngünün bizim için yani insanlar için bir süreci var. Düşünürken,bizim için olan süreçlerle Allah indinden süreç kavramlarını birbirinekarıştırmamak lazım! Evet, şimdi hayat döngüsünün başlangıcına İhlâsSuresi’nden yararlanarak isim verelim; HuvAllahu Ehad Allahüs Samed.Bu hayat döngüsünün (İhlâs Suresi’nin) Allah’ı anlamakta yararlandığımız“HuvAllahu Ehad Allahüs Samed” kısmında henüz insan yok! <strong>Oku</strong>rken başında“kul” var; yani “söyle, de. HuvAllahu Ehad...” Birisi size inandığın Allah’ıbana söyle dediği zaman da bunu söyleyebilirsiniz. “Benim inandığım Allah;HU, Allahu Ehad Allahüs Samed, Lem yelid ve Lem yuled Ve lem yekün lehu


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 253küfüven Ehad” diyebilirsiniz. Bunu kendinize de söylemeniz gerekir! “Benimkavramam gereken hayat ne?” diye kendime sorduğum zaman, kavramamgereken hayatı tanımlamam gerektiği zaman da de; “işte O HUvAllahuEhad Allahüs Samed, Lem yelid ve Lem yuled, Ve lem yekün lehu küfüvenEhad.” Tabi istiyorum ki, “Ehad ne demek, Samed ne demek?” bir anda onlarıda izah edeyim, ama onların izahlarına bu asıl noktadan sonra gelirsekfaydalı olacağına inanıyorum. Çünkü oraların izahları insan bilincini öyleseyahatlere çıkarır ki, gelmemiz gereken noktayı kişi yakalayamaz. Orayı yakalayamadığızaman da normal hayatta zorlanır, hayatı yaşamakta zorlanır.Onlar üst üste binmiş hayatlar gibi gelir, onları birbirinden ayırmakta zorlanır.Böylece hem yaşadığı hayatın içinde hem ondan kopuk, ama neresindeolduğunu bilmeden rahatsız bir vaziyette kalır. Bu yüzden, o tanımları dahaileriye bırakıyorum.Şimdi bakın burada “lem yelid ve lem yuled” diyor. Aslında Ehad veSamed isimleri daima geçerli olmasına rağmen biz insanla ilgili olayı anlayabilmek,kavrayabilmek için, sanki “Allah B 0noktasına kadar Ehad’mış” gibi,“lem yelid ve lem yuled” noktasına kadar Ehad’mış gibi düşüneceğiz. Oysaişin aslına baktığınızda Hz. Ali radıyallahu anh buyuruyor ki; “el an öyle”yani hep A’mada! “Hep A’mada” olduğunu düşündüğünüz zaman bu döngüde muhal olur, yok olur. Hepsi birden “yok” olunca da insanın kavramasızorlaşıyor. O zaman anlayabilmek için “sanki varmış gibi” düşünüp onlarıbirbirinden tefrik etmek gerekir!Evet, burada “Lem yelid ve Lem yuled” denilen bir yer, bir nokta var. Bu,kavranması gereken çok önemli bir noktadır. “Lem yelid ve Lem yuled” yanidoğurmamıştır ve doğurulmamıştır! Bakın yine insanla ilgili bir tanım var!Ehad ve Samed’den sonra bu tanım geliyor: Lem yelid ve lem yuled; doğurmamıştırve doğurulmamıştır! Demek ki, bu noktada “lem yelid ve lem yuled”diyen birileri var, onlar bir tespitte bulunarak “lem yelid ve lem yuled”diyorlar. Bu tespitte bulunabilmek için burada kıyas yapan “birileri”nin olmasılazım. “Birileri” var demek Kesret Âlemi demektir, şu yaşadığımız âlemdemektir. Öyleyse, bu âlemin temsil edildiği yer burası. Yani bu âlemin özetide, ulaşılacak noktası da; lem yelid ve lem yuled. Buna hayatta nasıl ulaşılır?Dedik ki, bu “Lem yelid ve Lem yuled” noktasından itibaren bir KesretÂlemi var. Bu kesret âlemi başlarken burada önemli bir nokta var. Bu noktanınönemi nerden geliyor, bakın: İnsan bu dünyada kendisini kesret âlemineanlatacağı zaman bu noktada kendini takdim eder. Bu nokta takdim nokta-


254Yılmaz DÜNDARsıdır, yani B 0noktası takdim noktasıdır; kişinin kendisini takdim ettiği, tarifettiği noktadır burası. Ama bu noktada yapılan takdim yüzünden de kişilerayrı düşerler, yaptıkları tarif yüzünden ayrılırlar. B 0noktası insanların kendilerinihayata, kesret âlemine takdim ettikleri noktadır ve kişi burada öyle birtarif yapar ki, yaptığı bu tarif yüzünden İhlâs Hayat Döngüsü’nden ayrılır,oradan sapar. Neden sapar?Bu B 0noktasını yaşıyor oluncaya kadar önce bir “durum tespiti” yapmayaçalışacağız demiştik. Durum tespitinde anlaştıktan sonra ise “bu nedenböyle?” deyip işin hikmetlerini, sebeplerini irdelemeye başlayacağız. O zamanyaşamak da hem daha kolay olacak, hem de kendi içerisinde kendisiiçin meşru olan bir haz kazanacak. Yani iman aslında öyle bir şeydir ki,iman hayatı manalandırır. İman olmadığı zaman hayat manasız olur! Burada,İhlâs Döngüsü içerisinde hayat öyle bir mana kazanır ki, yakaladığınız ohayat manası kendi içerisinde meşru bir haz oluşturur. Çünkü göreceğiz ki,meşru olmayan hazlar da var.B 0noktasında takdim var, dedik. Bir kişinin kendisini takdim etmesi birkelimeyle ifade edilir; BEN! “Ben” der! Ben şuyum, ben buyum! Kendisinitakdim eder, “BEN” diyerek kendisini Kesret Âlemi’nde bir noktaya getiriroturtur. Bu durumda, B 0noktasından itibaren var olan bir hayat var ki, bizbu hayata “BEN’Lİ YAŞANTI” diyebiliriz. “BEN”Lİ YAŞANTI! Neden “BEN”liYAŞANTI? Çünkü takdim var!“BEN’Lİ YAŞANTI” içerisinde iki türlü takdim var; birisi “A” TakdimFormu, diğeri “B” Takdim Formu. “A” Takdim Formu, bir süre İhlâs HayatDöngüsü’ne paralel gider, ona paralel bir idrak yolu oluşturur. Ama sonraona tamamen zıt bir hayat oluşturur. “A” Takdim Formu” dediğimiz hayatı,yani bildiğiniz dünya hayatını oluşturur. Dünya hayatının oluşabilmesi içinbu şarttır. Hatta bu nokta, “Âdem cennetten kovuldu” diye ifade ettiğimiznoktadır, Hazreti Âdem için de bir noktadır. Hazreti Âdem’in yasak meyveyi/yasaklananürünü yemekle veya yasaklanan bir şeyi, yasaklanan bir kuralıçiğnemekle oluşturduğu “cennetten kovulma” denilen şey “A” TakdimFormu”dur, yani dünya yaşantısıdır! Çünkü o yasağı ihlal ettiğinde, o yasağıçiğnediğinde yeni bir BEN tarif etti ve “ben yasağı çiğnerim!” dedi. Farklıbir BEN’le yaklaştı işe. İşte yaklaştığı o farklı BEN’le yeni bir anlayış, yenibir hayat başladı. Böylece bildiğimiz dünya hayatını başlatmış oldu. Dünyahayatının başlamasının prosedürü o! Aksi halde; bir yerde cennet var, cennettegezerken yakaladılar ve “haydi git, <strong>sen</strong>i kovuyoruz!” dediler gibi bir şey


256Yılmaz DÜNDARbir işaret veriyor; “hayat budur” diyor; Allahu la ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum:Kayyum ve hayat budur; Allahu la ilahe illa HU! Oysa “A” Takdimindekibaşka bir hayat tarif ediyor. “B” Takdim Formu”nun hayat tarifi; Allahula ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum. Kendisine ait bir hayat tarif etmiyor,dikkat edin! Allahu la ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum; bu cümle Allah’a aitbir hayatı tarif ediyor! Başka bir hayat tarif etmek; Allah dışında bir şey vardemektir, Allah dışında bir hayat var demektir. Dolayısıyla Allah’ın dışındabir hayatı, bir gücü tarif eden bu yol rab ilan edenlerin yoludur, kendilerini<strong>tanrı</strong> ilan edenlerin yoludur.Peki, insanlar bunu niye fark edemez? İnsanlar <strong>tanrı</strong>yı uzaklarında, ötelerindeberilerinde ararlar, sonra da o <strong>tanrı</strong>yı yok ederler. Böylece <strong>tanrı</strong>ları yokettiklerini zannederler. Oysa en önemli <strong>tanrı</strong> kendi ilan ettikleri <strong>tanrı</strong>dır,kendi rablıklarıdır. Bakın bu neden önemli. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem;“ikra’ Bismi Rabbikellezi halak; yaratan Rabbinin adıyla OKU”yuyaşadı ve bu okumadan sonra “La ilahe illallah” tebliğini yaptı! Yani dediki; ilahlar, <strong>tanrı</strong>lar yok illa Allah. Eğer ayetler ve hadislere şimdi anlatacağımgibi değil de bir insan gibi bakarsanız “La ilahe İllallah” Kelime-i Tevhid’isizin için hatıra binaen söylenmesi gereken bir söz olur! Ama ayet ve hadisleribu çerçevede incelediğinizde görürsünüz ki; Efendimiz “A” Takdimindeolanlara şöyle diyor: “Rablıklarınızı ilan ettiğiniz, kendinizi <strong>tanrı</strong> ilan ettiğiniz,<strong>tanrı</strong> olarak yaşadığınız hayat var ya, o yok! La ilahe; <strong>tanrı</strong> yok,<strong>tanrı</strong>lar yok! İlla Allah! Peki, bunun gelecekle ilgili önemi ne?Bakın; Allah cehennemi yarattı, cehennem için de cehennem ehlini yarattı.Peki, cehennem ehli? Cehennem ehli dünyanın yaşantısı için gerekli birehil! Allah dünyayı diledi, dünyada yaşayanları diledi. Ama onlara öyle birhal, öyle bir yaşam diledi ki, o yaşamın sonucu da cehennem! Dolayısıyla,dünyada dilediği o yaşamı yaşayanlar için de akıbet olarak cehennemi yarattı.Böylece, “La ilahe illallah” bize burada önemli bir ipucu veriyor, önemlibir haber veriyor, diyor ki; La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong>lar yok, <strong>tanrı</strong>lı yaşantı yok.Neden? Çünkü onlar cennete giremez. Cennete <strong>tanrı</strong>lar giremez, cennete<strong>tanrı</strong> giremez! “Cennetin kapısında La ilahe illallah yazar” demenin manası,bu kapıda bir koşul yazıyor demektir. Yoksa, bir kapı var üstünde debir yazı var anlamında değil! Cennet denilen boyuta geçmenin şartı <strong>tanrı</strong> olmamak!O kapıda “<strong>tanrı</strong> giremez!” deniyor. Bir ara çok önemli bir gündemdive üniversitelerin kapısında “türbanlı girilmez” yazardı. Kişi baktı o yazı var,girmek isterse türbanını çıkarırdı. Çünkü kapıda bir koşul var! O koşula göredavranırsa kapıdan geçebiliyor! Bu dünyada öyle bir koşul konulmuş olabi-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 257lir. Ama esas kapıda da bir koşul var; Tanrı Giremez! Bu kapıdan <strong>tanrı</strong> giremez!Kim kendisini <strong>tanrı</strong> ilan etmişse, kim kendisini rab ilan etmişse, Allah’ınRab Gücüne sahip çıkmış ve ona göre bir hayat düzenlemişse onun gireceğiboyut cennet değildir, onun gireceği mekân cehennemdir! Dolayısıyla, “A’’Takdim Formu” dediğimiz yer <strong>tanrı</strong>lar dünyasıdır ve <strong>tanrı</strong>ların daha sonrayaşayacağı ortamın ismi cehennemdir! Cennet koşulu; İlla Allah!“A” Takdim Formu”nu daha iyi tanımak ve ondan kurtulmak için nefsezulmü de bilmek gerekir. Çünkü nefse zulüm, onun bir diğer ismidir. “Nefsezulmetmek’’ diye duyduğunuz, okuduğunuz ve “nefse zulüm’’ nedir, nasılolur? dediğiniz şeyler “A” Takdim Formu”nun yaşam biçimleridir. “A” TakdimFormu” o Rab Gücüne sahip çıktığı için, kendisini müstakil rab ilaneden yaşam biçimi içerisinde onun hakkını vermediği için zulmetmektedir!Çünkü zulmetmek demek bir şeyin hakkını vermemek demektir. O Rab gücününhakkını vermediği için buradaki hayatın ismi nefse zulüm hayatıdır.Nefsine zulmeden kişi hem nefsine zulmeder, hem de çevresindeki inananlarazulmeder. Nefsine zulmeden kişi “<strong>tanrı</strong>lar savaşı” içerisinde insanlarahaklarını vermez, ama özellikle bilinçli bir şekilde de imanlılara zulmeder,imanlılardan rahatsız olur!Şimdi nefse zulümle ilgili birkaç tane ayet okuyayım. Hac Suresi 74:“Allah’ı hakkıyla idrak edemediler”. Kimler? şu önemli noktaya, yani B 0noktasına gelip, Allah’ı hakkıyla idrak edemedikleri için rablıklarını ilan ederekona göre bir hayat düzenleyenler. Burada o rablıklarına göre bir hayatdüzenleyenler.Fussılet Suresi 23. Ayet: “Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya,işte sizi o mahvetti ve siz kaybedenlerden oldunuz”. Bu ayet de kendisini“A” Takdim Formu”nda takdim edenlerin düştüğü zan ve o zanna göre düzenlediklerihayat hakkında uyarıyor!Furkan-43: Kendi hevasını kendine <strong>tanrı</strong> edineni gördün mü? “Kendihevasını kendine <strong>tanrı</strong> edinmek” nasıl bir şeydir? Kendi hevasını; kendi arzusunu;kendi hedefini; kendine ait bir şeyi <strong>tanrı</strong> edinen; kendi uydurduğubir şeyi <strong>tanrı</strong> edinen; yani rablığını ilan eden! İşte yine “A” Takdim Yolu” vebu yolda olan tanımlanıyor!Al-u İmran-85: “İslam dışında din arayandan bu kabul edilmez”. Buayete Âl-u İmran-19’u da ekleyelim: “İnne’d Diyne Indallahi’l İslam; AllahİNDinde din İslam’dır”. “Allah indinde din nedir?” diye soracak olursan,yalnızca İslam’dır. Peki, İslam nedir? İslam da o sistemin ismi! İslam dışında


258Yılmaz DÜNDARdin arayandan bu kabul edilmez; yani eğer İslam dışında bir sistem arıyorsanız,o sistemin dışında bir sistem uydurmuşsanız, bu asla kabul edilmez!İşte “A” Takdim Formu”nda olanlar kendi rablıklarını ilan etmeleri nedeniyle“İslam dışında bir sistem” ortaya koymuş olurlar ve İslam dışında ortayakoydukları bu sistemin hayat tarzını da yaşarlar!Lokman Suresi 13: “Hiç şüphesiz şirk çok büyük bir zulümdür”. Bakın,“A” Takdim Formu”nda olanlar bir şirk içerisindeler. Neden? Çünkü rablıklarınıilan ettiler, Allah’ın Rab gücüne sahip çıktılar, Allah’ın onlarda bulunanRab gücüne “benim” demekle bir şirk oluşturdular. Bakın, hiç şüphesiz şirkçok büyük bir zulümdür. İşte “nefse zulüm” denilenin “A” Takdimi olduğunugösteren bir ayet! Şirk ilan edenler, şirk içerisinde olanlar hiç şüphesiz büyükbir zulüm içerisindeler, zulüm yapıyorlar. Konu ne olursa olsun, zalim; birşeyin hakkını vermeyendir. Bir şeyin hakkını vermeyen o konuda zulmediyordemektir ve kendisi de zalimdir.Zümer-85: “Eğer şirk koşarsan amellerin boşa gider”; yani eğer <strong>sen</strong> “A”Takdim Formu”ndaysan amellerin boşa gider. Ayet açık! Eğer şirk koşarsan;eğer “A” Takdim Formu”ndaysan, kendini böyle takdim ettiy<strong>sen</strong> ve bu takdimleilgili bir hayat düzenlediy<strong>sen</strong> amellerin boşa gider. O amellerin İhlâsHayat Döngüsü için bir anlamı yoktur.Nisa-48: “Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bunundışındaki günahı dilediğinden affeder”.Bir başka ayet, Sad Suresi 82 ve 83: “İblis dedi; “İzzetin adına yeminederim ki, bütün kullarına yollarını şaşırtacağım, İhlâslı kulların hariçolmak üzere.” Bütün kullarına yollarını şaşırtacağım diyor. Çünkü İblis’ingörevi o! Ama diyor ki: İhlâslı kulların hariç olmak üzere! “İhlâslı kul” nasılolunur? Nasıl olunca kişi “ihlâslı” olur da, ona da yolunu şaşırtamamış olur?Eğer bir kişinin bilinç ve şuuru İhlâs Hayat Döngüsü içindeyse, yani “B” TakdimFormu”nda yaşıyorsa ihlâslı kişidir; İhlâs’ın bundan başka bir tarifi yokve bu yüzden o surenin ismi İhlâs Suresi’dir. Çünkü bu hayat döngüsününifadesi o surede yerini bulur. Ve o hayatı benimseyen, o hayatı kendisinedüstur edinen kişi de bu hayat döngüsü içerisinde “ihlâslı” olur. İhlâsla berabernelerin başlayacağını, nelerin geleceğini de sonra konuşacağız.Bakın,“A” Takdim Formu”ndaki hal Vehmin Zulmetidir. “A” takdimininözelliklerini farklı şekillerde söylemeye çalışıyorum ki, bu “A” TakdimFormu”nda nasıl bir hayat var ve ne olunca kişi burada olur?” bunu çok


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 259irdelemiş olalım. Bunu o kadar irdeleyeceğiz ki, siz hayatınızın gününe değilsaniyesine, “A” Takdim Formu”nda mı “B” Takdim Formu”nda mı? kararverecek hale gelebilesiniz ve verdiğiniz bu kararda da mutmain olacak halegelmelisiniz. Bu kararda mutmain olan nefs-i mutmainededir. Nefs-i mutmainebudur!Hatırlayacaksınız, daha önce İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralel bir caddedenbahsetmiştik. Şimdi İhlâs Hayat Döngüsü’nde olmayan, ama onaparalel bu yolda giden bir hayat düşünün. Bir kişi “A” Takdim Formu”ndayaşıyorken yanlış yaşadığını fark eder ve kendisine levm ederse, kendisinelevm etmekle oluşturduğu bilinç noktasına göre bu paralel caddenin biryerine gelir, ilerler. Bu caddenin, bu yolun öyle yerleri vardır ki, orada dinkonusunda “çok önemli bildiğiniz” kişiler ve çok önemli din adamları var!Onlar -hâlâ- kendilerinin müstakil bir hayatı var sandıkları için, dini bilgilerineve çok iyi etiketlerine rağmen İhlâs Hayat Döngüsü’ne geçemiyorlar!Çünkü onlara göre bir Allah var, bir de müstakil kendi var; kendi aklı, kendiiradesi olan! “Ben varım” diyerek kader sırrını kavrayamadıkları için, kendioluşturdukları kader anlayışına göre hayat bina edip yorum yaptıkları için,bu caddede durmak/kalmak zorundadırlar! Oysa onları çok önemli isimlerolarak duyabilirsiniz. Ancak kader anlayışları, kadere bakış açıları İhlâsHayat Döngüsü’nün içinde değildir. Çünkü “La ilahe illallah” dedikleri haldebakın ne yapıyorlar? Hatırlayacaksınız, size ilkokul matematiğinden birörnek vermiştim. İlkokulda matematik işlemi yapmadan önce bize KerratCetveli’ni ezberlettiler. İlkokul üçte, dörtte gece gündüz onları ezberledik.Neden? Çünkü öğretmenimiz tahtaya kaldırıp bir çarpma verdiği zaman“dört kere dört; on altı” diyebilelim diye! Hepimizin onu diyebilmesi içinKerrat Cetveli’nde anlaşmamız gerekiyor. Hem o anlaşmayı yapıp hem de“iki kere iki beş” yazılır mı, olabilir mi öyle bir şey? Olmaz! O zaman siz o konudadoğru yolda olamazsınız. Çünkü sizin anlaşmanız “iki kere ikinin dörtetmesi”dir. Şimdi düşünün; bir kişi anlaşma yapıyor diyor ki “la ilahe illallah;bir başka varlık, bir başka müstakil bilinç yok, bir başka müstakil akıl yok,bir başka müstakil güç yok” diyor. Ama hesap yapmaya gelince; “Allah’ınkendine ait gücü, benim de kendime ait gücüm var” diyor. O zaman budaha önceki anlaşmaya uymamak olur, o yüzden de bu caddede kalır! Çokönemli din bilgini gibi olabilir ama yan caddede kalır. Çünkü iş uygulamayagelince diyor ki; “Allah iyiyi, kötüyü göstermiş, Rasulüyle de nasıl yapacağımızıöğretmiş. Benim de müstakil aklım var; dilersem iyiyi, dilersem kötüyüyaparım. Yanlış yaparsam cezalandırır, iyi yaparsam da kendim yaptığım


260Yılmaz DÜNDARiçin kazanırım.” Çalışıp bir şey elde edeceğini, bir şey kazanacağını sanıyor.Bunun için de kendisinde müstakil bir güç var, sanıyor! Daha önce, “bu yoldanasıl bir üst <strong>tanrı</strong>ya inanılır, Allah diyerek nasıl bir üst makama inanılır?”bunları çok konuştuk. Kişi kendi <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş, ama bir yerde de gücüyetmemişse “üst <strong>tanrı</strong>” aklına gelir. Bu, gücünün yetmediği bir hastalık, birsınav veya yoksulluk olabilir. Gücü yetmez ve der ki; ey üst <strong>tanrı</strong>m, buradabenim gücüm yetmedi, bana yardım et. Yani, yolda arabası kalan birinin“bir el atın da şu araba bir gitsin” demesi gibi, “Allahım bir el at bakalım dabizim hayat arabası yürüsün”. Eğer gücü yeterse, Allah’tan bir şey istemekaklına gelmez. Çünkü hallediyor! Ben hallediyorum! Hatta bazen de “benburaya kadar yaptım, bundan sonrası Allah’ın, Allahım gerisi <strong>sen</strong>in” der. Bu<strong>tanrı</strong> sisteminin bakışıdır! Bunlar İhlâs Hayat Döngüsü’nün işleri değil! Kişibuna da “dua” der! Ama öyle bir dua sistemi yok!“A” Takdim Formu”nun özelliklerini konuşuyoruz ya; “A” TakdimFormu”nda terk edemeyenler var! Burası terk edemeyenler diyarıdır! Terkedemeyenler! Bu yüzden, terk kelimesi “tasavvufta çok önemli” olarak karşımızaçıkar. Terk öyle bir şeydir ki; ancak terklerden sonra, siz İhlâs HayatDöngüsü’ne düşersiniz. Bir de “Lem yelid ve lem yuled”in bittiği bir yervardır ki; orada da terki terk edersiniz, artık terkle ilgili işiniz olmaz. Çünküorada da karşınıza, oraya o ortama ait terk edeceğiniz bir şey çıkacaktır.Ama o legaldir; yani rab ilanlığı içerisinde değildir. Ama bu ikisi karıştırılır!Kişi “A”da yaptığı “terk”leri, oranın yani “B”nin terkleri sanar. Bu yüzdende “terk”in ona kazandıracağı sıçramalardan yoksun kalır. Bir arkadaşımdanörnek vereyim. Kendisine defalarca “şu sigarayı içme, günah” demişimdir.Bakın günah ne demek? “Allah razı olmaz, zarar var” demektir! Zarar günahdemektir, fayda sevab demektir. Ama “zarar ve fayda”yı “A” TakdimFormu”nun dünyasına göre yaparsanız doğru olmaz. O, bu dünyaya ait“zarar ve fayda” değil! Zarardasın; yani “A” Takdim Formu”ndasın! Faydadasın;yani “B” Takdim Formu”ndasın! Bundan başka zarar ve yarar yok!Dünyadaki, <strong>tanrı</strong>ların arasındaki “zarar ve yarar” değil o! İşte “terk” için işeöyle bakarsa kişi yanılır! Şimdi örneğimize dönelim. “Arkadaşım içme şunuişte bak günah” dersiniz, burun kıvırır. Aradan yıllar geçer, birkaç arkadaşınınhastalığını görür, duyar; işte sigara içtiği için şu olmuş, bu olmuş, ödükopar! Eyvah, biz de öyle olursak? Bir gün karşılaşırız; “biliyor musun, bensigarayı bıraktım”. Çok iyi! Nasıl bıraktın? “Şunu duydum şöyle hasta, bunuduydum böyle hasta...” Bakın sigarayı bırakmakla çok faydalı bir iş yapmış.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 261Ama bu bırakmanın, bu terkin tasavvufla ilgisi yok! Allah için terk etmemişki! Yine <strong>tanrı</strong>lığı için terk etmiş! Ölümden korkarak, akciğerini veya birbaşka organını kaybetmekten korkarak terketmiş, <strong>tanrı</strong>lar dünyasıyla ilgiliyapılmış bir terk o! Yapmasın mı o terki? Yapsın! Ama o terki “B”nin terkizannetmesin! Çünkü “günah” dendiği zaman burun kıvırıyor! Allah için bırakmıyorki, yani onu “B” Takdim Formu”na gireyim diye bırakmıyor ki! “A”Takdim Formu”nda sağlam kalayım” diye bırakıyor! Başka <strong>tanrı</strong>lar tarafındanezilmeyeyim diye! “Başka <strong>tanrı</strong>lar beni çirkin görmesin, başka <strong>tanrı</strong>larbeni güçsüz görmesin, başka <strong>tanrı</strong>lar beni çiğnemesin, başka <strong>tanrı</strong>ların arasındatutunayım” diye bırakmış. Olur, kazanır. Ama ne kazanır? Tanrılarıniçinde güç kazanır, ama <strong>tanrı</strong>ların içerisinde kalır! Peki kalsın, ne olur? Ozaman ona denir: La ilahe illallah; <strong>tanrı</strong>lar giremez!Evet, “A” Takdim Formu” terk edemeyenler diyarı. Bu yüzden kişinin “B”Takdim Formu” yaşantısı için yapacağı muhasebelerden birisi budur; benneyi terk etmeliyim! Kendisine terk edeceği bir şeyler bulmalı, zorlamalı!“A” Takdim Formu”nun veri tabanını ancak böyle fonksiyonsuz hale getirir.Terk edecek bir şey bulmalı daima ve onu Allah rızası için terk etmeli!Nedir Allah rızası? Allah rızası “B” Takdim Formu”na girebilmektir.“Efendim ben bunu Allah rızası için yapıyorum” diyor, “Allah rızası için yapmaknedir?” diyorsun bilmiyor veya “bir karşılık beklememektir” diyor. O,bir karşılık beklemeyen <strong>tanrı</strong>dır! Allah’a bahşiş veriyor! Allah’a diyor ki; ne<strong>sen</strong>den ne başkasından bir şey istemiyorum. Öyle Allah rızası olmaz! O güçlü<strong>tanrı</strong>; bir şey istemeyen <strong>tanrı</strong>. Hayır! Allah rızası; B” Takdim Formu”nunyaptığı şeydir. “B” takdimindeki ne yapıyorsa o Allah rızasıdır! “Allah rızasıiçin” demesi dememesi önemli değil. “Ben Allah rızası için yapıyorum” demesigerekmez. Yani siz Bursa’ya giden otobüse bindikten sonra “Bursa’yagidiyorum” demeniz gerekmez. Bir kere biletçiye “Bursa’ya bilet ver” dediniz,tamam bitti! Otobüste sürekli “Bursa’ya gidiyorum, Bursa’ya gidiyorum”der<strong>sen</strong>iz, “yeter ya” derler, indirirler sizi! Bu yüzden durmadan “Allahrızası için” demeniz gerekmez. Niye? O otobüse binmişsiniz, “B” TakdimFormu”ndasınız; sizin yolunuz bu, gidişiniz bu, yörünge o!Evet, “A” Takdim Formu için “burası vehmin zulmetidir” demiştik. Niyevehmin zulmeti diyoruz? Bakın bu hayat bir vehim! Bu vehmin bir legalyanı var, bir de karanlık yanı. Legal yanı, lem yelid ve lem yuled yolu üzerindedir.Karanlık yanı ise, o vehmin suistimal edildiği yerdir. İşte kişi “A”Takdim Formu”nda olunca, yani “Asi” olunca öyle bir takdim yapıyor ki, o


262Yılmaz DÜNDARvehmi suistimal ediyor. Böylece o vehmin zulmeti, karanlığı oluşuyor. “A”takdiminde, vehmi suistimal etmekten kaynaklanan bir güç işgali, bir Rabişgali var. İşgal ediyor ve “bu güç benimdir” diyor, böylece yeni bir hayatbaşlıyor. Bunu bize öğreten önemli şeylerden birisi ve la havle ve la kuvveteilla Billâh’dır Biz bunu nasıl kullanıyoruz? Sinirlendiğimiz zaman teskinedici, Diazem gibi! Hele bir “havle” çek, ve la havle ve la kuvvete” de! Değil!Din’e ve dualara böyle bakmamak lazım! Ve la havle ve la kuvvete illa Billâhdemek; “A” Takdim Formu” yok demektir. Ve la havle ve la kuvvete; yani “A”takdiminde ilan edilen korkular ve kuvvetler yok! İlla billâh; ancak Allah’tankorkulur, kuvvet ve güç onundur. “Ve la havle ve la kuvvete illa billahilaliyyil aziym!” Bu yüzden Salâtı Tesbih çok önemlidir! Kişi secdede bu bilinçle“ve la havle ve la kuvvete” der ve “A”yı yok eder. Öyle bir korku, öylebir kuvvet yok Allahım; illa Billâh! Salâtı Tesbih -işte bu yüzden- “B” TakdimFormu”na geçmek için bu işin önemli bir laboratuarı. Efendimiz buyuruyorki: “Cennetin bileti La ilahe illallah’tır!” Başka bir bileti yok; la ilaheillallah! Yani eğer <strong>tanrı</strong> değil<strong>sen</strong> cennete girersin! Bu kadar! Tanrıysan, nekadar hümanist olursan ol, ne kadar dürüst olursan ol, etiketin ne olursaolsun cennete girmen mümkün değildir. Cennet <strong>tanrı</strong>lara kapalıdır!Şimdi, Efendimizin öğrettiği bir dua var, burada onu hatırlatmak isterim:“Allahümme ahricniy min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi”.Bakın şimdi onu artık daha şuurlu söyleyebilirsiniz. “A” Takdimi için; “burasıvehmin zulmeti, vehmin suistimali” dedik ya, siz de diyorsunuz ki; Allahımbeni vehmi suistimal etmekten koru, kurtar, çıkar. Beni bu karanlıktançıkar, bana indinden gelen bir anlayış ver de bana Nurlu Yolu nasib et,İNDinden bir anlayış bir nur nasib et, beni “B” tarafına gönder. Dualarabu anlayışla baktığınız zaman mana nasıl değişiyor bakın! Dualarda hedefkoymuş oluyorsunuz! Diyelim, elinizde Scud füzesi var, baktınız etkili, gönderipduruyorsunuz ve sorulunca da “günde yüz tane Scud füzesi gönderiyorum”diyorsunuz. Nereye, nereye gönderiyorsun? Ama bakın şimdi hedefkoyduk, Scud füzesini kilitleyeceğiniz bir şey var; burası vehmin zulmeti,buraya kilitle, buraya gönder. Şimdi bir de ayet söyleyeyim; “Allahu veliyyülleziyneamenü, yuhricühüm mine’z zulumati ile’n Nur” Bakara-257.“Allah inananların Velisidir, onları vehmin zulmetinden, karanlığındanalır çıkarır, aydınlığa nura sokar”. İşte ayette de bahsedilen “zulmet yeri”bu “A” takdimi, önemli nokta burası.Şimdi birkaç cümle de “B” Takdim Formu”ndan bahsederek salâta geçişyapmaya çalışalım.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 263“A” Takdim Formu” dedi ki; benim bir gücüm var, BEN rabbım. “B” TakdimFormu” ne der peki? “B” Takdim Formu da “BEN” der. Dedik ya ikisindede “takdim” var, dolayısıyla ikisinde de BEN var. Bu BEN’leri karıştırmamaklazım! “BEN” kelimesi tasavvufta o kadar önemli ki, onun “nerede ne olduğunu”bilmeyince, kişi neyi yok edeceğini bilemez! Bir şeyi yok edecek amaneyi yok edecek bilemez, uğraşır durur. Eline bakar; bunlar yok, ayağına bakar;bunlar yok, etrafa bakar; bunlar yok… Bir şeyi yok edecek, ama neyi yokedeceğini bir türlü yakalayamaz! İşte yok edeceği “BEN” biraz sonra söyleyeceğim“BEN”dir. Diğer “BEN”, yani vehmin zulmetinde söylenen “BEN” yokedeceği “BEN” değildir. O “BEN” hiç olmaması gereken bir “BEN”dir! Çünküo <strong>tanrı</strong>lıktır, o Rablıktır! Onun birkaç özelliğini yeniden söyleyeyim, çünkü“A” takdimindeki kişiyi iyi tanımak lazım, onun veri tabanında neler var iyibilmek lazım. Birkaç tanesini söyleyeyim:“A” takdiminde olanın veri tabanında öfke var. “Öfkeli anda ölen imansızölür” denir. Bu neden biliyor musunuz? Çünkü öfkeliyken rabdır o! Öfkeliyken,rablığını ilan etmiş olduğu içindir, o yüzdendir! Öfkenin her türlüsü“A” ya aittir. Çünkü <strong>tanrı</strong> hazmedemediği yerlerde öfkelenir! O <strong>tanrı</strong>ya aitbir iş! “B”de öfke olmaz! Ne olur? Burada sizin hoşgörünüzü koruyacak celalvardır ve o çok farklı bir şeydir. Sizin hoşgörünüzün suistimal edilmesiniengelleyecek celal olan bir bekçi vardır. Yalnızca “koruyacak” kadar! Çünkükoruma anında öyle bir adrenalin oluşur ki, coşar da gider<strong>sen</strong>iz bir anda“A”ya düşersiniz. Hoşgörünüzü koruyacak kadar bir celal vardır. Efendimizbuyuruyor ki; “hoşgörünüzü koruyacak bir celal yoksa o hoşgörüdenmaraz doğar”. İçinde celal olmayan hoşgörü “A”ya aittir! Dünyada hoşgörüanlatılır ya, o hoşgörü “A”nın işidir. “B” Takdim Formu”nun hoşgörüsü kaderle,kader sırrıyla ilgilidir; kaderi kavramaktan ileri gelen Var’ı var olduğuhalde sevebilme yeteneğidir; hoşgörü budur. Ama <strong>tanrı</strong>lar dünyasındakihoşgörüde dayanma, katlanma vardır. O; “ne yapalım sana da dayanacağız,sana da katlanacağız, bizim gibi düşünme<strong>sen</strong> de, ne yapalım <strong>sen</strong> de bu dünyadasın,sana da katlanacağız” der. Hayır! “B” Takdim Formundaki öyle birhoşgörü değildir. “B” Takdim Formundaki kişi kader anlayışını öyle bir yaşamhaline getirmiş ki, var’ı var haliyle sevme yeteneğini yaşıyordur. Amaonun bu hali <strong>tanrı</strong>lar tarafından suistimal edilecek olursa, onu koruyacakbir küçük bekçisi vardır; celal! Aksi halde <strong>tanrı</strong>lar onun imanî hoşgörüsünüsuistimal eder zarar verirler, onu korumak gerekir. “Onu korumak”; <strong>tanrı</strong>larıezmek, yok etmek demek değildir! Sadece koruyacak kadar Celal!


264Yılmaz DÜNDAR“A”nın özelliklerini söylüyordum, birisi öfke idi, bir diğeri meraktır! “A”takdiminde yaşayanlarıın düştüğü en önemli tuzaklardan birisidir merak.Bakın bu saydıklarımın içine “terkleri” koyun, biraz sonra Allah rızası içinhemen terk etme kararı alacağınız neler çıkacak karşınıza! Terk etmenizgereken birçok şey çıkacak. Onlarla karşılaşınca; ya terk edemeyenlerdenolacaksınız ve terk edileceksiniz [bir ayet meali; onlar Allah’ı unuttu, Allahda onları unuttu!]. Evet, ya terk edemeyenlerden olacaksınız, böyleceterk edileceksiniz veya terk edenlerden olacaksınız kazanacaksınız veya terkedenlerden olup terki terk edeceksiniz.“Merak” demiştik. Merak öyle bir şey ki, veri tabanında bu çok önemli,var ve olması da gerekiyor. Dedik ya, “A” Takdimindeki insan vehmi suistimaletti, onun işi zulmetmek, suistimal etmek. Merakı da suistimal eder.Merak gibi güzel bir yeteneği alıp, <strong>tanrı</strong>ları merak etmede kullanır. Hep <strong>tanrı</strong>larımerakta kullanır onu! Peki, merak niye önemli? Merak aslında Allah’ımerak etmek içindir! Bakın eğer siz merak gibi güzel bir yeteneği Allah’ımerak etmek için kullanırsanız, “onlar Allah’ın nasıl yarattığını düşünürler,tefekkür ederler” ayetini yerine getirmiş olursunuz. Yaradan’ı merakedersiniz “hiç düşünmez misiniz?” diye sorduğu ayetlerin gereğini yerinegetirmiş olursunuz. Ama! Siz, size bunu merak etmeniz için verilen, yaniAllah’ı tanıma fırsatını yakalayalım diye verilen merak duygusunu alıyorsunuz,suistimal ediyorsunuz, işgal ediyorsunuz ve başkalarını merak etmedekullanıyorsunuz, başka işlerde kullanıyorsunuz! Eğer siz, merakı başka işlerdekullanıyorsanız bilin ki; bir merak otuz altı zinadan günahtır. Bir dedikodu,bir merak, otuz altı zinadan günahtır! Hâlbuki Allah’ı merak etmedekullanıyorsanız onun ismi tefekkür olur ki, çok üst seviyede bir ibadettir!Eğer merakı suistimal eder<strong>sen</strong>iz çok derin bir cehennemi mevki, yerindekullanırsanız önemli bir cennet mevki!Bir başka “A” özelliği de bölücülüktür! Tanrılar, yani “A” TakdimFormu”nda olanlar bölücüdür, mutlaka bölücüdür! Bizden değil, bizim gibideğil, bu yüzden ona yaşama hakkı yok, ona nefes alma hakkı yok, ona ekmekvermeyelim. O işçi bu patron, o siyah bu beyaz, o güzel bu çirkin, ozengin bu fakir, o kapıcı bu genel müdür, o bakan… Hep böler, o kadın, oçocuk, o zayıf… Bölmek ne getirir? Hak verirken adaletsizliği getirir. O bakanona büyük verin, o işçi ona küçük verin. O öksüz yetim; verme<strong>sen</strong> de olur,hakkını arayamaz! Onun elinden al şuna ver. Bölücülük çok tehlikeli bir şeygetirir, öyle tehlikeli bir şey getirir ki! Ülkemizde bir zamanlar sporda şiddet


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 265çok gündemdeydi! Şiddetin önlenmesi için, özellikle stadyum şiddetlerininönlenmesi için bir sürü yöntemler öneriyorlardı; bedava bilet vermeyelim,amigo şunu yapsın, kapıda şöyle yapalım... Hayır! Sen bölücü davrandıkçaşiddet kalkmaz! Sen bir takımı bile bahane edip; insanları böler, fanatikliğidestekler, herhangi bir konunun fanatiğini üretir<strong>sen</strong>, bölmenin geleceği yerşiddettir. Bölme; neticede şiddeti getirir, bölücülük mutlaka şiddeti getirir.Eğer siz İslam adına bile bölücülük yapıyorsanız İslam’ı kullanarak şiddetuygularsınız!İhlâs Hayat Döngüsü’nde şiddet olmaz! Böyle bir şey olmaz! Şiddeti kimuygulayacak? Biri yok ki, bir <strong>tanrı</strong> yok ki burada şiddet uygulasın! O <strong>tanrı</strong>lardünyasının işi! Bölücü bir başlangıcın neticesi şiddettir! Eğer o bölücü olan,bir işi diliyle halledemiyorsa eliyle halleder!“A” halinin bir diğer özelliği şikâyettir. Tanrının işi şikâyettir, hep şikâyet!Bir bakın hayatına; hep şikâyet, her şeyden şikâyet! Bunu detaylandırmadangeçiyorum.Bir diğeri; <strong>tanrı</strong> takdir bekler, daima! Daima, takdir etmeyene küser.Gücü yetiyorsa açıktan küser, gücü yetmiyorsa gizlice küser. Takdir ister<strong>tanrı</strong>! Tanrının özelliğidir; daima takdir ister. Çocuğundan bile! “Nankörler”der, “hayatımı size verdim, bana yaptığınıza bakın, siz ne nankörsünüz!”.Niye? Onu takdir edemediler! Takdir istiyor!Bir başka özellik: Tanrı kandırır, daima her konuda kandırır. “Ne olacakcanım” der, belki küçücük konulardır ama kandırır. “B” Takdim Formu”ndaşeffaf yaşam çok önemlidir, bu yüzden kandırma olamaz! Cennetteki insanlarınbedenlerin nasıl tasvir edildiğini, “baktınız mı nereleri görünür”, nasılbir şeffaf bedenleri var?” hiç okudunuz mu? Şeffaf yaşam sizi şeffaf bedenegötürür! Kandırmak sizi katı bedende sabitler. Kandırdıkça katı bedendenkurtulamazsınız ve katı bedenin yeri de cehennemdir.“A” Takdim Formu”ndaki daima ister ve almayı sever, hep ister. Eğer biramirse memurlarına bakar, hep kendine hizmet ister, hep ona versinler ister.Babaysa eşinden, çocuklarından hep ister. Ne olduğu önemli değil, ister.İstemektir onun işi! “Ne isteyeceğim?” diye düşünür hep.Diğer bazı özellikleri sonraya bırakalım, ama önemli olduğu için şunabakalım; “A” Takdim Formu”ndaki haramlara meyillidir. Bunu mutlaka incelemelisiniz;haramlara meyillidir! “Ey Allahım, bir olmasan! Ben ne güzelyapacağım şu işi, ama hep <strong>sen</strong> çıkıyorsun karşıma. Tam bir şey yapacağım


266Yılmaz DÜNDAR<strong>sen</strong> çıkıyorsun. Ey Allahım, öyle güzel dostlar edineceğim, ama <strong>sen</strong>in yüzündenedinemiyorum! Allahım bana uygun şeyleri hep yasaklamışsın!” Bakınharama meyilli! Talip kişi “hangi haramlara meyilliyim?” diye sorup kendindebunları tesbit etmeli!Bunlardan kurtulmanın yolu nedir? Birincisi umursamak ve rahatsızolmak! O işi umursamak ve rahatsız olmak! Umursamak ve rahatsızlık! Bakınbir konuda B 0noktasından uzakta bir yerdesiniz diyelim. İnsan konularagöre değişik yerlerde olabilir. Bir konuda “B 0” noktasına yakın, bir konudauzak olabilirsiniz. Diyelim ki <strong>tanrı</strong>lıktan kurtaramadığınız bir konudasınızve rahatsız oldunuz. O rahatsızlık sizi yaklaştırır hemen, nefs-i levvamesinegelirsiniz o işin ve o rahatsızlık size “Allahım, ne yapayım da bundan nasılkurtulayım?”ı açarsa tövbe edersiniz. Tövbe ettiğiniz zaman “B” TakdimFormu”nun kapısı açılır. Ama kapıdan içeri hemen giremezsiniz, bir hedefkoymanız gerekir, yani dua! Ne istiyorsun, açıldı kapı ne istiyorsun? Hazineninkapısı açıldı ama ne istiyorsun? Bir şey isteyeceksin, bir talepte bulunacaksın,kendine ait bir hedef koyacaksın; işte onun ismi de dua! O zamanmekanizma çalışır; rahatsızlık, tövbe ve dua. Bu mekanizmayı çalıştırdığınızzaman, Allah’ın izniyle herşeyden sonuç alırsınız.Aslında biraz sonra gireceğimiz konuyla da ilgili, bu nedenle burada yerigelmişken tövbeden de bahsedelim. Hayatınızda tövbeye üç türlü rastlarsınız.Daha çok cezadan korkarak yapılanın, “bunu yapıyorum ya bir ceza göreceğim!”korkusuyla yapılanın adı tövbe. İş fark edildikçe cennet ve sevabumuduyla yapılır. Ceza korkusuyla değil de cennete gitmek için yapılır veona inabe denir. Birincisine tövbe, ikincisine inabe denir. Şimdi söyleyeceğimise Nasuh Tövbesi’yle çok ilişkilidir ve ona da evbe denir Evbe utanç duygusudur,Allah’tan utanmaktır. Bir şey, Allah’tan utanılarak yapılmaz. Hanibir şey olur, birisine “Allah’tan utanmıyor musun? Hadi bizden utanmadıntamam da Allah’tan da mı utanmıyorsun?” deriz ya, işte Allah’tan utanma!Bu utanma insanı üst seviyeye götürür ve o zaman Hazreti Osman’ın halinianlar kişi, Hazreti Osman neden önemliymiş o zaman anlar! “Meleklerbile ona yaklaşınca hayâ ederler” der Efendimiz. İşte bunu o zaman anlar.Utanma duygusu. Ona evbe denir ve Nasuh Tövbesi’nin açılmasında buduygu önemlidir. İşte o utanma duygusu normal hayatta önemli, bununlabirlikte salât ikame ederken, yani namazda da önemli.Şimdi konuyu birkaç cümleyle salâta bağlayalım.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 267Dedik ki, “B” Takdim Formu”ndaki kişi de “BEN” der. Ama buradakiBEN, “A” takdiminde olanın söylediğinden farklıdır. Buradaki der ki; Benİlmullah’ta, Allah’ın ilminde Allah’ın dilediğinin suretiyim. Bir şey diledi,ben o suretim. Ve artık her şey benden O’nun dileği! Ben buyum. Bakınbir güç iddiası yok, ama “bir takdim” var gene de, “BEN” diyor ve kendisinitakdim ediyor ya, bu yüzden BEN’Lİ BİR HAYAT var gene de. İncelediğinizzaman öğrenirsiniz ki, nefs mertebelerinde ilerlemek için kurtulunması gerekenBEN, işte bu takdimle söylenen BENdir! Rablığını ilan edenin söylediğiBEN değil. Eğer rablığını ilan etmiş kişinin söylediği “BENden kurtulmayaçalışırsanız, “A” yapıda olup da “BEN” demekten kurtulmaya çalışırsanız zavallı,güçsüz bir <strong>tanrı</strong>ya dönersiniz. O yanlış bir iş! O “A” takdimiyle iddiaedilen “BEN” yok, o zaten yok! O suistimal! “Ben Allah’ın ilminde Allah’ındilediğinin suretiyim” diyenin söylediği BEN ise legal olan BEN’dir. Zamanlayasal olan bu BENden kurtulunulacak bir hal de olur inşaAllah.“B”de öyle bir hayat vardır ki, bu hayat Esma’ül Hüsna’ların hayatıdır. “B”takdiminde yalnızca Esma’ül Hüsna’lar vardır. Eğer siz Esma’ül Hüsna’lardanbaşka bir şey görüyorsanız, kendinizi “B”de sanıyor olsanız bile siz “B”Formu”nda değilsiniz demektir! “B” Takdim Formu”nda olan Esma’ül Hüsna’lardanbaşka bir şey görmez! Böylece, ne yana döner<strong>sen</strong>iz Vechullah’ıgörürsünüz. Bakara-115; “her ne yana döner<strong>sen</strong> Vechullah’ı görürsün”.Çünkü “B” Takdim Formu”nun yaşam biçimi içerisinde her şey, her tarafEsma’ül Hüsna’dır, bu yasaların görüldüğü yerdir. Böylece buradan itibarensırasıyla Fiillerin Tecellisi, İsimlerin Tecellisi, Sıfatların Tecellisi hayatları başlar.Velilerin hayatında okuduğunuz bu halleri işte burada yaşamaya başlarsınız.Onları “tecelliler” olarak söylerler, ama O’ndan başka bir şey yokki! Böylece bakarsınız ki “O’ndan başka bir şey yok“ veli yaşantısı denilenyaşantılar hiç umurunuzda olmaz. Niye? Zaten öyle yaşıyorsunuz!“B” Takdim Formu” ve salât: “B” Takdim Formu”nun hayatının ismisalâttır. Buradaki yaşamın ismi salâttır, yani yöneliştir. Salât ikame etmekyönelmektir, yöneliştir. İşte kişi bir yönelişte! Şimdi burada salâtla ilgili kısayerleştirmeler yapalım daha sonra devam ederiz. Daha önceki bilgiyi çokkısa özetlemiş olduk.Esas konumuz salât olduğu için, şimdi farklı bir şey söylemeye çalışacağım.Salât deyince akla onu tamamlayan, tam yapan bir şey gelir; Fatiha!“Fatihasız salât noksandır” hadis böyle! Salât Fatiha’dır, Fatiha salâttır!Salât; yönelmektir, yöneliştir. Salât öyle bir yöneliş ki, bakın salâta (yönelişe)


268Yılmaz DÜNDARbaşlarken “Allahuekber” der başlarız. Şimdi söyleyeceğim şeyi inşaAllah hayatınızdauygulamaya gayret edin. Salâtta “Allahuekber” dedik yöneldik ya,bu tekbirden bahsediliyor olsun. Eğer anlatan <strong>tanrı</strong>ysa der ki; “siz elinizi kaldırdığınızzaman dersiniz ki “Allahım, her şeyi arkada bıraktım, arkaya attım,onlara sonra bakarım, şimdi Seninle meşgulüm.” Eğer işin aslını görmüş<strong>sen</strong>izböyle saçma bir bakış olabilir mi? Bir çocuk oyuncaklarıyla oynarken babasınıgördü koştu; “baba oyuncakları bıraktım, şimdi <strong>sen</strong>inle meşgulüm”diyor. Eğer Allah’a böyle inanıyorsa kişi o zaman öyle olur; gider Allah’ınönünde eğilir, “hazır ol”a geçer, “oyuncaklarımı attım Allahım, şimdi <strong>sen</strong>inleilgileniyorum, onlarla sonra oynayacağım” der. Tanrının oyuncakları var ya,“Allahuekber” diyerek onları atıyor. Şimdi <strong>sen</strong>edi sepeti, şunu bunu düşünmüyorum,attım, sonra bakacağım. Niye? Çünkü Allah’ı o yönetiyor! İyi inceleyin,öyle bir rablık ilan etmiş ki, inandığı Allah’ı bile o yönetir, günahlarabile Allah adına o karar verir. Allah diyor ki Kur’an’da “şu günah”, Rasul’üdiyor ki hadiste “şu günah”, ama ona göre değil! Çünkü o yönetiyor, Rasul’üde, Allah’ı da o yönetiyor; ona göre günah değil! Olabilir mi öyle bir şey? İşteo <strong>tanrı</strong>nın işi! Onlar La ilahe! Bunu neye benzetiyoruz? Mağazada rastgelealışveriş yapan birisine; “o kadar paran yok, koyma!” diyorsunuz dolduruyor.Doldursun, neticede kasadan geçecek! Elleme dünya mağazasını gezsin sepetidoldursun, neticede kasadan geçecek.Evet, “salât yöneliştir” dedik ve “Allahuekber”. Bu öyle bir tekbirdir ki,bunu söylediğiniz zaman siz teslim oluyorsunuz! “Allahuekber” derken bakınellerinizle de, şeklen de teslim oluyorsunuz. Tamam, ama neye teslimsin?Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh; Allahım, bir kuvvet iddiasındadeğilim. Ne korkuyorum, ne benden korkulmasını istiyorum! Ve la havle vela kuvvete! Bir korku, korkulacak bir şey, bir varlık, bir kuvvet, bu iddialaryok; İlla Allah; ben şu anda “B” Takdim Formu”ndayım. Şimdi salata geldiğimiçin değil, zaten hep öyleyim, “B” Takdim Formu”ndayım, teslimim.“Eslemtü vechiye lillahi; yüzümü sana teslim ettim, yöneldim. Eslemtü lirabbil alemiyn; Âlemlerin Rabbine teslimim”. Dolayısıyla yöneliş, yalnızca“salât” ikamesinde seccadede yapılacak bir şey değil. “Bir şey söyleyeceğim,onu hayatınızda inşaallah uygulayın” demiştim ya işte: Hayatta, normal yaşarkenAllahuekberi sık kullanın. Bu manada “Allahuekber” deyin! Etrafta<strong>tanrı</strong>ları gördünüz, hemen; “Allahuekber; <strong>tanrı</strong>lar yok ve ben <strong>tanrı</strong> değilim.Ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim” deyin. Sana yöneldim Allahım;Allahuekber. Hayatta, yaşarken “Allahuekber”i bu manada söyler<strong>sen</strong>iz, salâtikame ederken de kendiliğinden o manada söylersiniz, kolay teslim olursu-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 269nuz salâtta! Fatiha’ya başlamadan önce şunu da söyleyelim; tefekkür eder<strong>sen</strong>izgörürsünüz ki, salât İhlâs Hayat Döngüsü’nün işi! Siz salâtta bu hayatdöngüsündesiniz, bu yörüngedesiniz. Şimdi bu yönelişten sonra Fatiha’yageçelim.“Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym, Elhamdülillahi Rabbil alemiyn”.“Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym” Fatiha’nın birinci ayetidir, bu yüzden yazıyoruz.Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn; salâttaFatiha’da sıfatınızı belirlediniz: Allah ismi, Rahman ismi, Rahiym ismi ve Rabismi. Bunları ilerde göreceğiz. Ulûhiyet Mertebesi ve Rahmaniyet Mertebesi,sonra Arş, Arş’tan sonra Rububiyet Mertebesi yani Rab. Ulûhiyet mertebesindenRububiyet mertebesine geldiniz, Rab noktasında “Bismillahi’rRahmâni’r Rahiym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn” dediniz, statünüzü belirlediniz.Bunu bitişik, birleşik söylemek önemlidir! Öyle önemli bir işe girişiyorsunuzki, orada önce statünüzü belirlediniz. Siz oraya insan statüsündegeldiniz ama şimdi insan statüsünde değilsiniz. Statünüzü “Bismillahi’rRahmâni’r Rahiym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn” adına belirlediniz. Bakınşimdi icraata geçiyorsunuz; “ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmid diyn”.Yukarıda Rahman ve Rahim var ama bir daha söylüyorsunuz. Neden? Diğeristatü belirlemekti, ama şimdi bir iş yapacaksınız! “ErRahmani’r Rahiym,Maliki yevmid diyn.” Yolculuğa devam ediyorsunuz; Rahman ismiyleRahman’la oluşacak manalar, Rahiym ismiyle Rahiym’le vücut bulacak,Malik’le Malik şemsiyesinin altında yerleşecek. Rahman Rahiym Malik;ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmid diyn. Allah buyuruyor ki, Fatiha’yıkulumla bölüştüm. İşte şimdi pozisyonunuzu belirleyeceksiniz. Şimdi sırasizin varlığınızda! Artık “BEN” dediğinizle, takdim ettiğinizle ilgili durum belirlemeyerindesiniz ve “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” diyorsunuz.“İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” diyerek bu noktadaki pozisyonunuzubelirliyorsunuz. “Çok önemli” diyorduk ya, işte burada pozisyon belirliyorsunuz,durumunuzu belirliyorsunuz. Nedir o durum? Rum Suresi 30: “Dine,Sisteme Hanif olarak yaklaş”. Artık “A” yok, “Allahuekber” dedik, <strong>tanrı</strong>yı,“A”yı sildik. Bitti, yok! Hanifim! Rum Suresi 30. ayette Allah öyle buyuruyor;“dine hanif olarak yaklaş!”. Sisteme, dine, İhlâs Hayat Döngüsü’ne hanif olarakyaklaş. Evet, “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” dediğiniz yerdeki şuurunuz,duruşunuz Rum Suresi 30; yani Hanif! Aynı zamanda İnsan Suresi 30şuurundasınız: “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu; dileyen yok, illa Allah”.Hatırlayacaksınız; İnsan Suresi 30’u, kaderi anlamada anahtar ayet yapmıştık!Siz burada şimdi “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” derken hem


270Yılmaz DÜNDARhanifsiniz hem de “dileyen yok illa Allah” şuurundasınız, İnsan Suresi 30 gereği.Peki, öyleyse “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” diyerek bir taleptebulunmak için gayret niye? İşte bunun nedeni de İnsan Suresi 29. ayettir;“dileyen Rabbini seçer”. İnsan Suresi 29 da size icraatı gösteriyor. Bu yüzden,Efendimizin açıkladığı kaderi anlamamızda en önemli şey, İnsan Suresi29 ve 30! “Her şey Allah’tandır”a inanmak İnsan Suresi 30, gerekeni yapmakda İnsan Suresi 29. “Her şey Allah’tandır” diye bir köşede bekler<strong>sen</strong>, <strong>sen</strong>iniçin gereken beklemek olur ve “bekleme” karşılığını alırsın! İnsan Suresi 29“dileyen artık Rabbini seçer” diyor ve ne gerekiyorsa onu yapıyorsun. Çünkübir icraat gerekiyor, bir şey yapman gerekiyor! Hangi inanışla? “Her şey Allah’tandır!”imanıyla. İnsan Suresi 29’u diğer inanışla, yani “Allahım ben diledim<strong>sen</strong>i seçtim” inancıyla yaparsan “A” Takdim Formu”na düşersin, <strong>tanrı</strong>olursun. O icraatı yaparken <strong>tanrı</strong> olmamak için İnsan Suresi 30’a göre yapıyorsun.“Dileyen yok, illa Allah” diye yapıyorsun ki “B” Takdim Formu”ndaiş yapmış olasın! Aksi halde, burda kalır <strong>tanrı</strong> olursun.Evet, “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” dediniz, şimdi bir talepte bulunacaksınız.O talebde bulunabilmek için “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn”pozisyonunda olmak şart! Talebinizin ortaya çıkması için bu şart! “İyyakena’budu ve iyyake nestaıyn” diyor ve ne istiyorsunuz? “İhdina’s SıratalMüstakim”. “İhdinas Sıratal Müstakim”le Doğru Yol’u istiyorsunuz.Bakın Âl-u İmran Suresi 175: “Billahi anlamıyla Allah’a iman edenleri(“B” Takdim Formu”yla Allah’a iman edenleri) ve bu imanın gereğiniyaşayanları (böyle iman edip “A” Takdim Formu”ndaki gibi yaşayanlarıdeğil! Böyle iman edip, buna uygun yaşayanları) Allah Zati rahmet ve faziletineerdirir ve sıratı müstakıyme hidayet eder”. “Böyle yaşayanları”Allah sıratı müstakime hidayet eder! “A” gibi, “A” olarak yaşayanları değil!“Salât ikame ediyorum” diye “A” takdiminde namaz kılıp “ihdina’s SıratalMüstakim” diyerek Doğru Yol’u istemekle değil! Âl-u İmran-175 çok açıksöylüyor: “Billahi anlamıyla Allah’a iman edenleri ve bu iman gereğiniyaşayanları Allah Zati rahmet ve faziletine erdirir ve sıratı müstakıymehidayet eder” Böylece siz bu vaatten de ümitlenerek diyorsunuz ki; ihdina’sSıratal Müstakim; yani Allahım bana “B” yolunu nasib et. Eğer siz <strong>tanrı</strong> yolundanbir şeyler istiyorsanız, oralardaki güçleri istiyorsanız boş! “İhdina’sSıratal Müstakim”le istenen “B”dir! Eğer “B” ye razı değil<strong>sen</strong>iz hiç Fatiha’yıokumayın, istenen bu çünkü! “Hayır, efendim, orası benim işim değil, ben“A”ya bakacağım, bana ona göre bir şey ver” diyorsanız onun yolu başka.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 271Ama salâtta istenilen yol bu! Hatta; “İhdina’s Sıratal Müstakim, Sıratelleziyneen’amte aleyhim; en’am da bulunduklarının yolu!” diyorsunuz! O yolİhlâs Hayat Döngüsü; en’am da bulunduklarının yolu “B”! Fatiha’ya devamediyorsunuz; önce ümid ettiniz, şimdi de korkuyorsunuz; “gayril mağdubialeyhim ve led daalliyn”; işte bu rol olmasın, bana böyle bir rol verme.Allahım bana “A” Takdim Formu”ndaki rolden verme, bana orayı cazipyapma, bana haramlar cazip gözükmesin, ben harama meyilli olmayayım,haramlar hoşuma gitmesin, istemiyorum! Sana inanıp, ondan sonra da sapanlardan,sana inanıp da sana karşı nankör olanlardan olmak istemiyorum;gayril mağdubi aleyhim ve led daalliyn; istemiyorum! Ne istiyorum?En’am da bulunduklarının yolunu, “B” Yolunu istiyorum. Bu yüzden salâttaFatiha, “B” hayatının gereği olarak çok önemlidir. Salâtın içerisinde secdeyebakacağız ilerde.Daha önceki toplantımızın son kısımlarına doğru “A” Takdim Formu”nunyaşantısı için özel ders almanız ve birinin sizi motive etmesi çok gerekmez”demiştik, hatırlayacaksınız. İnsan kendisini hayata bu şekilde takdim ettiktensonra, dünya işlerini, yani “A”ya ait işleri şaşılacak derecede güzel vekolay yaptığını fark eder. Onları öğrenmek için ve iyi yapmak için özel birgayret de gerekmez. Eğer bir narsist<strong>sen</strong>iz çok da başarılı olursunuz. Aslında,hümanist oldukça kaybedersiniz, hümanist oldukça <strong>tanrı</strong>lar dünyasındakaybedersiniz! “Ne kadar dürüst<strong>sen</strong> o kadar kaybedersin, iyilik mi yapıyorsunmutlaka kötülük göreceksin” gibi tecrübelerle sabitleşmiş olguları hümanistleryaşar. Niye? Çünkü bu dünyanın, bu <strong>tanrı</strong>lar dünyasının başarısızulme dayanır. Burada “<strong>tanrı</strong>lar savaşı” vardır ve bu <strong>tanrı</strong>lar savaşında nekadar zulmeder<strong>sen</strong> o kadar kazanırsın! Bunu da öğrenmek için özel bir gayretgerekmiyor.Ama “B” Takdimi öyle değil. “B” Takdimi”ni yaşayabilmek için öğrenmekgerekiyor, çünkü o bilinmeyen bir şey! Eğer hiç bilinmeseydi Rabbimiz öyledileseydi hiç bilinmezdi! Bilemiyoruz belki öyle bir yaşantı da diledi. Bilmiyoruzki! Niye bilmiyoruz?Dedik ki A’ma. A’ma’yı fotoğraf makinasının flaşına benzetmiştik. Flaşnormalde yanmaz. Flaşın yanmadan durduğu hal onun A’ma Hali. Tümgücü kuvveti flaşta var ve duruyor. Fotoğraf makinası bir şey diledi, bir kareresim. Bir kare resim diledi, flaş yandı söndü, tekrar A’ma’da. İşte bizim uzunbir süreç olarak gördüğümüz bu hayat, bu evren’i Allah bir AN düşündü“OL dedi oldu”. Yasin Suresi’nin sonunda hatırlayacaksınız; “İnnema EM-


272Yılmaz DÜNDARRUHU iza erade şey’en en yekule lehu KÜN fe YEKÜN”; bir şey muradetti mi, murad ettiği şeye “OL” der ve OLUR; KÜN fe YEKÜN. Burda diledioldubitti! Allah’ın İNDinde bir AN; oldubitti. Ama o bir an’ın içerisindebizim için uzun bir süreç var! Allah için değil bizim için! Örneğin, kıyametkopacak, mahşer, hesap, cennet cehennem oluşacak diye biz bekliyoruz,Allah da bekliyor sanmayalım! Allah da bekliyor mu, bizim gibi? “Çok yaşadılar,kıyamet kopsa da karşıma gelseler şunların bir hesabını görsem!” diyebekliyor mu? Öyle bir şey yok, o iş bitti. Hatta ben size söyleyeyim, herkesyerinde! Cehennemlikler cehennemde, cennetlikler cennette zaten. Biz osüreci yaşıyoruz. Bitti o iş, herkes zaten orada! Yani, biz şimdi bir şeyleryaşayacağız da, sonra cennet cehennem mi? Hayır, hepsi bitti, herkes yerinde!Ancak söylemek istediğim şu: Fotoğraf makinasını düşünün, flaşı yandısöndü. Kim bilir daha önce kaç defa yandı söndü… Daha sonra da kim bilirkaç defa yanıyor sönüyor… Yani bir kere mi yanıp söndü? Aklın alabileceğibir şey değil! Ama içinde olduğumuz “bu kare resimde” dilediği bu! Bu kareresimde böyle diledi. Diğerlerinde ne diledi, ne oldu, bilemiyoruz! Bilmemizmuhal. Mümkün değil! Çünkü biz bu karenin içerisindeyiz.Bu karenin içerisindeki “A” Takdim Formu”nun yaşam veri tabanını, hızlayok edecek önemli bir şey var ki, şimdi onu size bir ayetten okuyayım, sonrabirkaç cümleyle de açıklayalım. Haşr Suresi 21. Ayet: Euzü Billahi mineş şeytanirracim Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym, “Lev enzelna hazel Kur’ane alacebelin leraeytehu haşian mutesaddian min Haşyetillah ve tilkel emsalünadribuha lin’nasi leallehum yetefekkerun”. Sadakallahu’l Aziym.Mealen: “Eğer şu Kur’an-ı, başı Sema’da kökü yedi kat yerin dibinde olan birdağın üzerine (kaskatı bir şuur mazharına, bir şuur mazharına ki o kaskatıkesilmiş) inzal etseydik, elbette onu Allah haşyetinden dolayı huşu ederekçatlayıp parça parça olduğu halde görürdün. İşte bu misalleri insanlaratefekkür etsinler diye darbediyoruz, veriyoruz”. Burada bahsedilen önemlişeylerden birisi, parçalanmaya sebep olan şey: Allah Haşyeti. Haşyet! “AllahSevgisi’’nden demiyor, çok dikkat etmek lazım! İnsanlar genellikle tasavvufa/İslam’ayaklaşırken sevgi açlığından da yaklaşır. Der ki; “onu sevdimolmadı, bunu sevdim olmadı, ben gerçek sevgiyi buldum Allah’ı seveceğim,İslam’ı seveceğim.” Öyle bir şey yok. O da bir kandırmaca! Bakar ki olmayanbir şey, sonra o sevgiden de bıkar. Çünkü o yanlış bir iş; <strong>tanrı</strong>lar dünyasınınsevgisiyle Allah sevilmez, Tanrılar Dünyası’na ait duygularla Allah’ayaklaşılmaz. Öyle yaklaştığın zaman, yarın bir gün heyecanla sarıldığın şeyibırakırsın. Yaklaşılacak şey Haşyet, Allah’a haşyetle yaklaşırsın! Haşyet’i gö-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 273receğiz, ama bu ayetteki bir önemli şey; parçalayanın, “YOK” edenin haşyetolduğudur!- Haşyet, tam anlamıyla bildiğimiz “korku” mu, yoksa farklı mı?Çok farklı! “Bildiğimiz korku” dediğiniz şey <strong>tanrı</strong>ların birbirlerinden korkusu,Tanrılar Dünyası’nın korkusu. Bahsettiğimiz o korku değil! Allah’tankorkmak <strong>tanrı</strong>lar dünyasındaki korkularla hiç ilişkili değil! Allah’ı sevmekde <strong>tanrı</strong>lar dünyasındaki duygusal davranışlarla hiç ilişkili değil. Onu “ha,oymuş!” deyinceye kadar açacağız ve Haşyet’le ilgili bir veri tabanı oluşturacağızbeynimizde. Çünkü haşyet bizim için çok önemli! Onun ne olduğunutanımlarıyla çok iyi bilmemiz gerekiyor.- Zaman zaman arkadaşlar soruyor; korkuyla mı yaklaşalım Allah’a?Ama “bu hoş olmuyor” diyorlar?Hiç hoş olmaz, doğru, şöyle doğru. Eğer siz Allah’tan korkmayı <strong>tanrı</strong>lardünyasındaki korkuyla anlatırsanız! Ben kim<strong>sen</strong>in Allah’tan öyle korkmasınıistemem, çünkü o yanlış bir anlatım! Allah’tan öyle korkulmaz! Allahkorkusu <strong>tanrı</strong>lar dünyasındaki gibi bir korku değil. En çok Allah’tan çekinirkorkarız ya, eğer siz çocuğunuza Allah’tan korkmayı <strong>tanrı</strong>lar dünyasındakikorku gibi anlatırsanız sonuç şudur, çocuk Allah’a karşı siner. Çünkü <strong>tanrı</strong>lardünyasındaki korku sindirir. Haşyet bu korku değil! Allah korkusu cezbeder, çeker. Çeken içine alan bir korkudur o. O korku; razı olmama, istenmemekorkusudur. Öyle bir korku ki sizi sindirmez! Bakın <strong>tanrı</strong>lar dünyasındakikorku nefret doğurur. Bu yüzden, eğer siz Allah korkusunu öyleanlatırsanız, öyle sanarsanız nefret oluşturursunuz. O yanlış, o <strong>tanrı</strong>ların işi!Oysa haşyette bahsedilen korkuyu yaşam haline getirir<strong>sen</strong>iz hem sizi içinedoğru çeker, hem bir sevgi doğurur, o korkudan sevgi doğar. Onun için dedikki; haşyeti saksıdaki bir çiçek gibi düşünelim. Bunun toprağı korku, amaürünü sevgi! Bu korku toprağından sevgi çıkar. Dolayısıyla, bir kişiye bakıp“bu kişi Allah’ı çok seviyormuş” dediğinizde, onda sevgiye ait olarak göreceğinizbeden dili haşyettir, korkudur. Ne kadar korkuyorsa, siz “Allah’ı okadar seviyor ki” diye o korkuya dersiniz. O kadar seviyor ki; Allah istemezdiye korkuyor, o kadar seviyor ki; Allah’tan utandığı için korkuyor. Bunlarıbirleştirdiğiniz zaman çok farklı bir korku imajı çıkar. Korkunun bir boyutubudur; Allah korkusu. Allah korkusunun içerisinde bir boyut da yarattığısistemde romantikliğin olmamasıdır! Mesela, şimdi elime bardağı aldım,bırakırsam düşer. Yer çekimi çalışır, bir romantiklik yok, düşer! Dolayısıylaöyle bir sistem çalışıyor ki, siz bu sistemin gerçeklerini fark etmez<strong>sen</strong>iz


274Yılmaz DÜNDARve buna karşı da korunmazsanız cehenneme gidersiniz! Bir boyutu da bu;sistemin çalışmasından korku, sistemle ilgili korku! Bunu kuş gribine benzetelim,daha önce koleraya benzetmiştik. Kuş gribi salgını olduğu zamannasıl korktunuz, tavuk eti yemediniz! Şimdi diyelim ki, şu anda kuş gribinikonuşuyoruz; “aman sakın kuşlara dokunmayın, tavukları ellemeyin” diyorum.Siz de gelin bana deyin ki; “çocukları niye korkutuyorsun? Çocuklaratavuğu korkuyla anlatma! Sevgiyle anlat!”. Olabilir mi, kuş gribi sevgiyle anlatılırmı? Yanlış bir iş! Kuş gribinden korkutmam gerekiyor sizi! Niye? Kuşgribi olmamanız için! Ne yapacaksınız korkunca? Tedbir alacaksınız; bunaKur’an-da müttaki deniyor. Allah, Bakara Suresi’nin hemen ilk ayetlerindebize onların ismini “korunanlar, korunmak isteyenler” olarak belirtiyor!Geri mekânda da biz ona “korunması dilenmiş olanlar” diyebiliriz. Amabiz insan boyutundan meal verelim; korunmak isteyenler; müttakiler. Nedenkorunmak istiyor? Sistemi OKUdu, sistemdeki gerçekleri gördü, tedbiralıyor, korunuyor. Buraya şüpheli bir tavuk budu koyduk, kuş gribi deçok yaygın. Kuş gribini konuştuk, çıktık. Siz baktınız kimse yok, tavuktanısırır <strong>mısın</strong>ız? Isırmazsınız! Kimse yok ama! Niye korktunuz? Bakın buradaki“sistem korkusu” şimdi “Allah korkusu”yla nasıl bağdaştı! Allah sana “şunuyapma yasak” diyor, bakıyorsun kimse yok, yapıyorsun! Demek ki böylebir korku gerekiyor! Sistemi OKUduğun zaman nasıl o tavuğu ısırmadın?Hâlbuki kimse yoktu, ama <strong>sen</strong> korktun ve ısırmadın; korundun, korudunkendini! Halbuki Allah’ın söylediği şeyde onu yapmıyorsun! “Şunu yapma”diyor, bakıyorsun kimse yok, yapıyorsun! Veya kimse varsa da aldırmıyoryapıyorsun! Niye? Bu sefer de sana göre Allah YOK! Allah olsa, inansan yapmazsın!Demek ki, uydurduğun bir Allah var! İstediğin zaman ortaya çıkıyor,istediğin zaman çıkmıyor. Mevlüd olduğu zaman ortaya çıkıyor, cenazeyegidince ortaya çıkıyor, bir hasta görünce ortaya çıkıyor, çoluk çocuğununbaşına bir şey gelince ortaya çıkıyor, sonra çıkmıyor. Yani her şey rayındagittiğinde ortaya çıkmayan bir Allah uydurmuşsun. O yanlış bir iş! Sistemleilgili böyle bir korku gerekiyor! Çünkü “şunları şunları yapmazsam cehennemegiderim” veya “tavukta şunlara şunlara dikkat etmezsem ben kuş gribineyakalanırım” korkusu gibi, sistemle ilgili bir tedbir gerekiyor. Bir profesörçıksa, kuş gribiyle ilgili konuşsa ve tedbirleri anlatsa, “ne biçim adam ya,hep korku anlatıyor!” denir mi? Yanlış olur o! İşte onun gibi, sistemi anlatankişiye de bu gözle bakmak gerekir. Ama Allah’tan korkuyu insanların birbirlerindenkorkuları gibi anlatırsa o yanlış, zaten yanlış! Kimse, Allah’tan öylekorkmamalı! Fakat öyle bir korkudur ki Allah korkusu, muhabbet doğurur!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 275Allah korkusunun doğruluğunu insan o zaman fark edebilir. Hiç bilmediğibir sevginin, bir muhabbetin doğduğunu görür. İşte onda onun doğmasınasebep olan Allah korkusudur. Bu yüzden bir kişiye baktığınızda o hükmüverirsiniz; çok seviyor çünkü çok korkuyor! Ama bu korku verdiğimiz örnektekikorkuya benzer.Haşr Suresi 21. Ayete göre parçalayan şey haşyet. Parçalanan? Parçalananbir dağ! Allah haşyetinden paramparça olan bir dağ! Ne o? İşte bu “A”Takdim Formu”. Çünkü “A”ların dünyası dağlarla dolu. Hepsi “küçük dağlarıben yarattım” diyen birer dağ! Hepsi “müstakil bilinç” ilan etmiş, “müstakilbir güç” ilan etmiş, o gücüne ve gücünü uyguladığı alanlara ve bulduğufırsatlara göre de dağları ben yarattım edası var onda! İşte bu <strong>tanrı</strong>larındünyasını param parça edecek olan Haşyetullah’tır. Peki, insanda o haşyetinaçılmasını sağlayacak şey ne? Kur’an-ı Kerim; “OKU”mak! Yani Kur’an-ı vekitabı, kâinatı sistemi OKUmak! Sistemi OKUmakla, Kur’an-ı OKUmaklasizde açılacak olan haşyet, sizin “rab ilanlığınızı” paramparça yapar!Haşyeti biraz dile getirmek istedim. Çünkü “B” Takdim Formu”nu yaşayankişilerin hayatında haşyet vardır, ihlâs vardır, ihsan vardır, bunları sırasıgelince göreceğiz. Birisine dersiniz ki ihlâslı insan! Neyine bakarak deriz?Veya işte salâtlarını ihlâsla ikame ediyor. Nereden anlayacağız, nasıl ihlâslıolunur? O tarifi getirmek lazım. Hatta bakın deniyor ki “şu iş için önce güzelbir abdest alınır”... Güzel bir abdest nasıl alınır, ne yaparsam güzelce olur? Sırasıgelince, abdest gelince göreceğiz. Abdest, aslında çok önemli bir elbise!Ruhunuzun Allah’a karşı önemli bir elbisesi! Çok önem vermek lazım o elbiseye.Eğer siz <strong>tanrı</strong>lar dünyasının elbisesine daha fazla önem veriyorsanız,o farklı! Abdest de bir elbise. Katı bedeni maddesel elbiselerle örteriz, amaenerji beden de enerji elbiseyle örtülür. Onun da elbisesi enerji, o da o kadarönemli, onu önemsemek lazım! Onu çok önemsemeyip kenara koyupbaşka elbiseleri fazla önemsiyorsa kişi, o elbiselerin akıbeti neticede ateş!Evet ihlâs! İhlâslı nasıl olur insan? İhlâs Döngüsü’nün içindeyse ihlâslı olur.Onun dışında İhlâs olmaz! İhlâs Hayat Döngüsü’nün içindeyse “ihlâslı” olur.Başka bir tarifi yok! Göreceğimiz şeylerden biri İhlâs, bir diğeri İhsan! Ancakİhlâs Hayat Döngüsü’ndeki insanın yakaladığı şeylerden birisidir ihsan. Veedeb! “B” takdiminde edeb çok farklıdır. “A” Takdimi”nin yaşandığı yerdeedeb <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine hürmetleriyle ilgilidir. Öyle bir edebin İslam’dayeri yok! İslam’da edeb; “beni görünce ayağa kalkar, önünü ilikler” gibi biredeb değil! O, <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine gösterdikleri hürmettir. İslam’da o ede-


276Yılmaz DÜNDARbin yeri yok! İslam’da bahsedilen edeb “B” Takdim Formu”nun yaşam biçimininiçerisinde! Onu göreceğiz inşaallah.“B takdiminde “Sübhanallah Elhamdülillah Allahuekber Maşallah Inşa-Allah yaşantıları” vardır ve şu dua orada yerini bulur: “Allahümme innieûzü birızake min sehadıke ve bimuafatike min ukûbetike ve birahmetikemin gadabike ve eûzü bike minke. La uhsıy <strong>sen</strong>âen aleyke entekemâ esneyte ala nefsike.” İşte o dua burada yerini bulur. Biz de bu duaylainşaallah tamamlamış olalım, hızlıca bir Tövbe Duası yapıp bitirelim:Rabbenâ zalemnâ enfü<strong>sen</strong>â ve inlem tağfir lenâ ve terhamnâ lenekûnenne minel hâsirîn.La ilâhe illâ ente Sübhâneke, inniy küntü minez zalimîn.Sübhânallahi ve bihamdihî Sübhânallahil Aziym, estağfirullah ve etûbüileyh. Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahelleziy lâ ilahe illâHUvel Hayyul Kayyûmu ve etûbü ileyh. Estağfirullah Yâ Rabbel arşil aziym.Estağfirullah Yâ Rabbel arşil kerîm. Estağfirullah Yâ Rabbel âlemiyn.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin, biadedi ılmike…Yâ HÛ, Yâ men HÛ, Lâ ilahe illâ HÛ!Elif, Lam, Mim… Allahu lâ ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve lâ şerike lek ve lekel mülkü ve lekel Hamdü ve inneke alâ küllişey’in Kadir.Yâ Hannân, Yâ Mennân, Yâ Bedia’s Semavati vel arz, Yâ Zel Celâl-i velİkrâm, Eşhedü en lâ ilahe illallâhül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lemyûled ve lem yekün lehû küfüven ehad…İnnî veccehtü vechiye lillezî fataras semâvâti vel arda hanîfen ve ma eneminel müşrikîn. İnne salatî ve nüsükî ve mahyâye ve mematî lillahi rabbilâlemîn ve la şerike lehu ve bizalike umirtu ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye Lillahi, Eslemtü li Rabbi’l âlemîn, birahmetike ya Erhamerrahimin,Velhamdülillahi rabbil âlemîn. Âmîn.Allahım,Öncelikle Rasülullâh, Nebîullâh, Habîbullâh, Keremullâh Efendimiz MuhammedMustafa aleyhis salatü vesselamın Güzel, Temiz, Latif Ruhu Şerifleriiçin ve O’nun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için,Allahım, gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 277Allahım, Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, HazretiOsman, Hazreti Ali radıyallahu anhümün ruhları için,Allahım, Ashabı Kiram Sahabe Efendilerimizin ruhları için,Allahım, indinde makbul kullarının ruhları için,Ve Allahım,Yalnızca Senin rızanı umarak, Seni anlamak, tanımak ve Senin razı olduğunyolda bulunabilmek amacıyla buraya, bir araya gelmiş olan biz kullarınınSenin rahmetine kavuşanlarının ruhları için;Ki Allahım, onlardan razı oluver onlara merhametinle muamele ediver,onların günahlarını bağışlayıver, onların azabını yok ediver onların mekanınıcennet ediver Ya Rabbi,Ve Allahım, rahmetine kavuşan bütün müslüman mümin din kardeşlerimizinruhları için; Allahım müslüman mümin din kardeşlerimizin hastalarınaacil şifa, borçlularına acil eda, dertlilerine acil deva, yolcularına acilselametlik hayrlısıyla, lütfunla, kolaylıkla nasib eyleyiver Ya Rabbi,Ey Allahım, bizlere ailelerimize, yavrularımıza ve inanan din kardeşlerimizesağlık, sıhhat, afiyet lutfeyleyiver Allahım. Bizlere merhamet ediver,bizleri bağışlayıver, bizleri affediver, bizlere hidayet nasib eyleyiver. Ve Allahım,bizlere hayırlı rızklar lutfeyleyiver,Ey Allahım, Rasulullah Efendimizin bize anlattığı “Senin Yolunu” anlatmakve bu konuları paylaşmak için Rasulullah Efendimizin evinin bir şubesiolmak üzere evlerini açan kardeşlerimizin evlerine Nur yağdır Allahım,Selam’ın kaplasın. Yolundan ayırma ve yolunun yuvası eyle Ya Rabbi. Vegelenlerden, hizmet edenlerden, evini açanlardan razı ol Ya Rabbi,Ve Allahım; yalnızca rızan için, El-FATİHA…


278Yılmaz DÜNDAR


28 Cemaziyelevvel 1429 / 01 Haziran 2008• Görülmesi gereken “üç şey”• Ben İslam’ı <strong>tanrı</strong>ma mı dinlettiriyorum?• Hakikati görebilmek için üç şeyi net, somut görmeliyiz• Allah’ı teslim almaya çalışmak• Bana İslam’ı anlatan <strong>tanrı</strong> mı?• Bir kere görene cennet mümkün• “A”ya ait Esma’ül Hüsna tanımları• Tanrılar âleminden kopmayı zorlaştıran mıknatıs nedir?• “A” yapıyı fonksiyonsuz kılmakta çok önemli bir güç• Ne yaparsan “B”yi fark edebilirsin?• Hamiyd ve Şehiyd ismi kapsamına nasıl girilir?• İlmel yakin hali hangi noktadan itibaren başlar?• Fiillerin Tecellisi için şans kapısı açan nedir?• Gerçek şükür hali• İhlas Hayat Döngüsü’nde, “B”de sabit kalabilmek için• “B” Takdiminde olan kişinin çok önemli bir zikri• Aristo, mükemmellik teorisiyle bir hanif mi?• Rasulullah: Bana dünya (“A”nın) işlerini sormayın• Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm; diyen kim?• Hadislerde geçen “bizden değil” ne demek?• Tanrıların arasında boy göstermeyi sevenler• Cinselliği nerede kullanıyorsun?• Bu yolculukta ilk keşif nedir?• Korku ve hüznün geri dönüşsüz olarak bittiği nokta• Mutluluk ve mutmaine• İslamı anlatmak, “B” yapının hayata hakim olmasını anlatmaktır.


280Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 2; İhlas Hayat DöngüsüUzunca bir süre tefekkürümüzde önemli bir konuyu ele almaya çalıştık,Tanrı Konusu. Tekrar eder gibi başlayacağız, ama konuyu farklı bir şekildeele alıp, bir adım ileri götürerek paylaşacağız.Buraya kadar “A” Takdim Formu” ve “B” Takdim Formu”nu konuştuk. “A”Takdim Formu”yla birlikte, “A”nın yaşam biçiminden ve “A”nın yaşam biçiminioluşturan veri tabanından bahsettik, zaman zaman değineceğiz de.Şimdi biraz “B” Takdim Formu”na girmeye başlayacağız.“B” Takdim Formu derken “B” ifadesini kullanmamızın gayelerindenbirisi “takdimi” ikiye bölmekti. “Birinci takdim, ikinci takdim” der gibi, “A”Takdim, “B” Takdim” demiştik. Bir diğer gayesi de “A” Takdim derken “asi”yapıdan bahsetmiş olmaktı, asi bir yapının “A”sıydı bu. “B” Takdim Formu”derken de “B” yapıyı, Bismillahi’r Rahmani’r Rahim’in “B”sinin takdim edildiğiyaşam biçimini hedeflemiştik, bunu anlatmak için sembol olarak “B”Takdimi” demiştik.Şimdi “B” Takdim kişinin kendisini “B” Takdimiyle sunduğu noktayı hatırlayacaksınız.İşin başlangıcı olduğundan oraya “Sıfır Noktası” demiştik.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 281Sıfır noktası! Sıfır noktası, ama o sıfır noktasında durmak gayet zordur. Ordakarar kılmak, orada sabit durmak bazı gerekleri içerir. Ondan sonradır ki oyolda ilerleme olur. Hatırlayacaksınız, İhlâs Hayat Döngüsü çizmiştik. İhlâsHayat Döngüsü’nde özellikle “lem yelid ve lem yuled” noktasına gelindiğindetakdimin başladığını, yani insanın kendisini kesret âlemine anlatmayabaşladığını, takdim ettiğini, bu takdimi yaparken de iki yoldan birisini özelliklede “A” Takdimini- yeğlediğini, daha doğrusu kendisini “A” Takdimininiçinde bulduğunu söylemiştik. Çünkü dünya yaşantısının gereği “A” Takdimininkendisi! “A” Takdimi’nin hali dünya yaşantısının hali. Bu yüzden kişikendisini zaten “A” Takdiminin içinde bulur! Fark ettikten sonra “B” Takdimiylehayatını şekillendirmeye başladığında bir noktaya gelir. inşaallaho noktayı tanımlamaya, o noktayı daha detaylı ele almaya çalışacağız. “Onoktanın özellikleri nedir ve o noktadan sonra nasıl ilerlenir?” onu görmeyeçalışacağız.Peki, bunun bize ne gibi bir yararı olur? Bakın nefs mertebelerini inceliyor,okuyor, görüyorsunuz ve o zaman; “acaba ben nerdeyim, ben hanginefs mertebesindeyim?” diye merak ediyorsunuz. “Acaba levvamedemiyim, mülhimede miyim, mutmainede miyim” diye merak ediyorsunuz.Ama sizin hangi nefs mertebesinde olacağınızı size somut gösterecek birşey de bulamıyorsunuz! Peki, bu merak gerekli mi? Bu merak bu grup içingerekli! Bu grup için neden gerekli olduğunu da anlatmaya çalışacağım. Yanibirisi “işiniz bu mu, mertebelerle mi uğraşıyorsunuz?” derse; hayır! Öyle biriş yok. Ama öyle bir iş olmadığı halde insanın kendisine bir hedef koymasıve o hedef üzerinde de “acaba ne yapıyorum?” diye merak edip bir testyapması da çok doğal. Bu doğallık içerisinde de bu işin yolcusu Talib bumerakı duyar.Zamanımıza gelinceye kadar, böyle merak edenlere denirdi ki; <strong>sen</strong> hakikibir mürşidle karşılaşmalısın ki, <strong>sen</strong>in hangi seviyede olduğunu sana söylesin!Kişi zamanımızda öyle hakiki bir mürşidi karşısında bulamıyor, bulsasoramıyor, böylece merakını da tam gideremiyor gibi bir hal olur. Oysa hakikimürşid olan Kur’an-ı mürşid edindiğiniz ve o mürşidin “nasıl hayatbulacağını” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemde gördüğünüz zaman bumeraklarınızı çok somut olarak ortaya koyup, kendinizin “bizzat analiz yapabilmesi”ve bu analize göre de kendinize bir rota çizebilmeniz çok mümkün.İşte bu yüzdendir ki, anlatım tarzımızda bu meraklarınızı gidereceğinizve hedeflerinize ulaşmada kendinizin izleyebileceği yöntemleri ortaya koyabileceğinizbir hal, bir tarz bulabileceksiniz.


282Yılmaz DÜNDARBu yöntemin maddelerini birkaç cümleyle sıralayacak olursak: Bir kerekişinin “A” Takdim Formu”nu ve “A” Takdim Formu” içerisindeki kendi Rablıkilanını fark etmesi ve iyi görmesi gerekir. Bir kere bu kabulde buluşmaklazım! Bir kişi kendisini “A” Takdimiyle tanıttığında rablığını, yani <strong>tanrı</strong>lığınıilan etmiştir. Tanrılığını ilan etmekle Allah’ın varlığını örtmüştür, örtüyordur,örtendir; yani küfür halindedir. Bir kere bu noktada hemfikirolmamız gerekiyor ki, kişi “örten olmaktan nasıl kurtulurum?”u önemsesin.Bunu önemsediğinde, örten olmaktan kurtulma çalışmalarında “B”takdim noktasına doğru gelir. “B” Takdim noktasına geldiğinde, kendisini“B” ile takdim ettiğinde neler olacağını, orda ne gibi haller olduğunu dasomut söylemeye çalışacağım. Böylece kişi bu seyri sülukte nerede olduğunu,kendisi çok rahatlıkla tesbit edebilir ve gidermesi gereken noksanlarınıkendisi görebilir ve ilerleyebilir. Bu günümüzde neden bu kadar mümkün?Çünkü hadisleri inceleyecek olursanız, hakikati yakalamakta günümüzdekiimkânlar geçmişe göre çok farklı! “Neden böyle?” onu da konunun içerisindegörmeye çalışacağız.Bakın, bir talibin şuna çok önem vermesi lazım! Bizim grubumuzu veyabu mentalitedeki bir grubu ele alacak olursak; bu tefekkür paylaşımlarınakatılanlar veya özellikle okuyanlar İslam’ı öğrenmek istiyorlar, İslam’ı anlamayagayret ediyorlar. İslam’ı öğrenmeye ve anlamaya gayret edenin iseşuna dikkat etmesi gerekiyor: İslam <strong>tanrı</strong>ya yönelik anlatılabilir! Sizinle dahaönce “<strong>tanrı</strong>”yı konuştuğumuz için konuya buradan girebiliriz. İslam <strong>tanrı</strong>yayönelik anlatılabilir; yani kendisini <strong>tanrı</strong> ilan etmiş, Rablığını ilan etmişkişiye anlatılabilir, bir anlatım yolu budur ve insanlar genellikle bu anlatımyolunu severler! Eğer bir kişi, İslam’ı o kişinin ilan ettiği <strong>tanrı</strong>ya yönelik anlatıyorsainsanlar o tarz İslam anlatılışını yeğlerler, severler. Neden? Çünküilan ettikleri <strong>tanrı</strong>yı güçlendirecek bir yöntem yakalamış olurlar. Eğer kişinininanca, dine, felsefeye meyli varsa veya “iyi insan olmak” gibi bir ideali varsaya da kişi mükemmelliği seviyorsa, mükemmelliği yeğliyorsa bir arayışiçerisindedir. “Ben nasıl iyi insan olabilirim, ben nasıl mükemmel olabilirim,mükemmellik nedir?” der ve bunları arar. Bu mükemmellik aslında insanınyapısında vardır. Aristo bunu ortaya koymuştur. Aristo çevresinde “inançsız”bilinirdi, bu yüzden de Aristo’ya hücum ederler. Oysa şimdi söyleyeceğimşeylerden anlıyoruz ki, Aristo belki de Hanif bir yapıdaydı, hanif anlayışıyüzünden, çevresindekilerin inandıklarına inanmıyordu. Bir Yaradan’a inanıyorduve o buna “Erke” ismini verdi ve bunu da kendine göre bir teoriyleortaya koydu; Mükemmellik Teorisi! İnsan mükemmel değil! Hiç bilmediğibir şeyi arıyor, istiyor. Mükemmellik istiyor ve mükemmelliği tanımlıyor;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 283ama gördüğü bildiği bir şey değil! Dolayısıyla, mükemmellik onun fıtratına,mükemmel olan Yaratan’ın koyduğu bir olgudur” diyor. Böyle bir yaklaşımlakendince bir mükemmel varlığa inanıyor. Buradan da anlaşılıyor ki, insanlardabir mükemmellik arayışı vardır; fıtraten! İşte bu sebepten de kişi “bumükemmelliğin ne olduğunu, mükemmelliğe nasıl ulaşacağını” çeşitli felsefeleriçerisinde arar. Bu felsefeler içerisinde ararken karşısına farklı bir İslamanlatımı çıkar, çıkabilir. Bu anlatım ona cazip gelir ve yaklaşır. Neticede söylemekistediğim şudur ki; onun İslam’ı dinlemeye anlamaya ve uygulamayaçalışması, ilan ettiği <strong>tanrı</strong>yı güçlendirmek içindir, onu tatmin etmek içindir,o <strong>tanrı</strong>yı hedeflerine ulaştırmak içindir! Burayı çok iyi fark etmek lazım, atlamayalım!Hatta, bu tür İslam anlatımlarının cemaati büyüttüğünü, genişlettiğinigörürsünüz. Neden? Çünkü insanların “<strong>tanrı</strong> ilanı ve o <strong>tanrı</strong>yı güçlendirmekleilgili genetik yapılarının istatistiksel alanı” bunu içerir. Bu yüzdenonlara bu tür İslam anlatılışı uygun gelir. Bunu herhangi bir yeri eleştirmekiçin değil, bir gerçeği ortaya koymak için söylüyorum. İnananları eleştirmekhem görevim değil, hem haddim değil. Allah muhafaza etsin. Konuyla ilgilibir şeyi tesbit etmek için söylüyorum; özellikle camilerde İslam’ın anlatılışınıdinlediğinizde göreceksiniz ki bir hedef var; iyi insan üretmek! Nasıl ahlaklıve iyi, nasıl dürüst insan olunur anlatılır. Bu da insanların hoşuna gider. Hattakişiler çocuğunu veya bir başkasını “iyi insan olsun” diye camiye, hocayagötürür; vaaz dinlesin ister. Çünkü oradaki hedef onun var olan <strong>tanrı</strong>sınıgüçlendirmektir! Kişi şuna dikkat etmelidir; ben İslam’ı <strong>tanrı</strong>ma mı dinlettiriyorum?Çeşitli bakış açılarıyla <strong>tanrı</strong>yı söylemeye çalışıyorum ki, hayatınızdaonu “birbirinizi gördüğünüz gibi” görebilmeniz lazım! Çünkü buyolda olanın üç şeyi net, somut görmesi gerekiyor, tahminen değil! Buyolda olanın birbirimizi gördüğümüz gibi önce <strong>tanrı</strong>yı görmesi gerekiyor!Görmesi neden gerekiyor? Aksi halde Kelime-i Şehadet getiremez,şehadet edemez, şahid olamaz. Zanla şahid olunmaz! Bu yüzden üstüneçok düşmeye çalışıyorum. Tanrıyı, “A” Takdimini net görmek, iyi analiz etmek,bu <strong>tanrı</strong>yı iyi tanımak gerekiyor. Sonraki hedef “B” Takdim Hali; “B”Hali’ni net görmek gerekiyor. Bu “B” takdimi son durak değil, sıfır noktasıdır!Bundan sonra hedef; “B” Takdimi’nin de olmadığını, o halin deolmadığını görmek, yani hakikati net görmek gerekiyor! Hakikati netgörebilmek için bu sıra şart: 1) Tanrıdan kurtulmak; kendinizi “A” ile takdimetmeyip “B” ile takdim etmek ve (2) “B” Takdimle o noktada sabit durmak.Bu “ne demektir, hayata nasıl bakılır ve nasıl yaşanır?” biraz giriş yapmayaçalışacağız. 3) Sonra da ilerisi. Ama bugün hep Sıfır Noktası’nı anlatacağız.Sıfır Noktasındaki hal nedir, nasıl bir haldir?


284Yılmaz DÜNDARDemek ki kendimize diyeceğiz ki; “bende İslam’ı dinleyen <strong>tanrı</strong> mı, benimilan ettiğim Rab mı onu dinleyen? İslam’ı seven, İslam’dan yararlanmayaçalışan o mu?” Bu neden önemli? Eğer “sizdeki <strong>tanrı</strong>” İslam’ı dinlerse,siz Allah’a teslim oluyorum sanarak Allah’ı teslim alırsınız, Allah’ı teslimalmaya çalışırsınız! Hatta şunları bile <strong>tanrı</strong>nız yapar; 4444 tane salâvat okuyayımda Allah şunu yapsın, bir holdinge sipariş verir gibi! Bu bir <strong>tanrı</strong> işte!Güçlenmek, var olan yeteneklerine yetenek katmak ve Allah’ı da kullanmakistiyor! Sıkıştığı yerde veya hobilerine, zevklerine, ideallerine göre Allah’tanyararlanmak istiyor. Bu Allah’a teslim olmak değil, Allah’ı teslim almaktır. Buyüzden bu nokta önemli; ben acaba <strong>tanrı</strong>ma mı dinlettiriyorum İslamı? Buözel olarak şu noktaya da gelir. Örneğin veli bir zat tanıdınız, onu benim ilanettiğim Rab mı seviyor? O zaman yararlanmak başka olur! Acaba o Rab mıseviyor!? Efendimize (SAV) öyle yaklaşanlara örnek olsun diye bir hadis var.Bakıyorlar ki Rasulullah her şeyi biliyor, Rasül! Yararlanmak lazım, bu fırsatıkaçırmamak lazım! Gelip diyorlar ki; “ya Rasulallah, biz ekinimizi, hurmamızıağacımızı ürünümüzü bir yıl şöyle yaparız, bir yıl böyle yaparız, şöyle deürün alırız. Bize ne tavsiye edersin, ne yapalım?” “Gidin şöyle yapın” diyor.Gidip öyle yapıyorlar. O yıl hepsi zarar ediyor. Koşup geliyorlar Rasulullah’a;Ya Rasulallah, böyle dedin, biz de böyle yaptık, mahvolduk! “Bana dünya işisormayın” diyor. Buradaki bana dünya işi sormayın; bana <strong>tanrı</strong>nızla ilgili taleplegelmeyin demektir. Bana <strong>tanrı</strong>nızla ilgili taleple gelmeyin, ben ondananlamam, çünkü o örten! “Bana “B” halinizle onunla ilgili şeyler sorun, onayönelik taleplerle gelin” manasına, böyle bir hadis!Bir diğer dikkat edilecek şey; “bana İslam’ı anlatan” <strong>tanrı</strong> mı? Bu da çokdikkat etmemiz gereken bir şey. Eğer bu işin talibiy<strong>sen</strong>iz bu çok önemli!Evliyaullah anılarına, yıllar öncesine baktığınız zaman bu sebeple dünyayıdolaşan dervişler görürsünüz. Birisini duyar ta İran’a gider. Bir soru sorar,dinler, “yok” der! Oradan kalkar Hind’e gider, bir soru sorar, “yok” der! Birisiniarıyor, neyi arıyor? Bana bunu anlatan “<strong>tanrı</strong>” olmasın! Bunu bana “ilanettiği <strong>tanrı</strong> mı” anlatıyor? Bu da çok önemli, bunu da önemsemek lazım!Anlatandan dinlediğinizde bunun da işaretleri vardır. Bu işaretlerden birisi;anlatan kişinin kendine ait şeriat geliştirmesidir! Kişi tasavvufla meşgulse,tasavvuf anlatıyorsa ve o tasavvufu anlatan ondaki <strong>tanrı</strong>ysa, kendisine aitbir şeriat geliştirir. Rasulullah’ın şeriatını; uygulamasını çok önemsemez.Onları yavaş yavaş gevşetmeye, onları yokmuş gibi görmeye, “yapmasanızda olur” gibi anlatmaya başlar. Bunlardan örneğin en önemlisi salâttır! Salâtıçok önemsemez. Önemli işaretlerden birisidir, tasavvufla meşgulse! Çünkü


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 285ileride göreceğiz, tasavvufla meşgul olanlara şeytan, iblis yani ikilem gelirve ilerledikçe telkinlerde bulunur. Örneğin İnsan-ı Kâmil’i inceleme fırsatınızoluyorsa, Abdülkerim Ciyli Hazretleri’nin bununla ilgili örnekleri var.Bir tanesi, Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylani Hazretleri’yle ilgili bir örnek. Omertebede olan bir zata bir çöl tenhasında şeytan sesleniyor “Ey AbdülkadirGeylani, artık sana haramlar helal kılındı, <strong>sen</strong> rahat ol” diye. O gelen buteklifin şeytandan geldiğini bilerek reddediyor ve kovma cümleleri kullanıyor.Kendisine sorulduğunda “Allah, kesinlikle günahı teklif etmez” diyor.Yani “avama günah” ama <strong>sen</strong> ilerlediğin zaman “sana günah değil” diye birolay olamaz, diyor! Eğer normal insan için haramsa, ilerlemiş kişi için deharamdır.Bir diğeri de İslam’ın ne için anlatıldığıdır? İslam “B” Yapının tanınmasıve hayata hâkim olunması için anlatılır. İslam’da yalnızca “B” yapı anlatılır,“B” yapı nasıl hayata hâkim kılınır?” o anlatılır. Burda bir şey dikkatiniziçeker; başlangıçta çok cazip gelen bu anlatım tarzı “geniş bir cemaat” oluşturur,sonra “iş uygulamaya geldiğinde” cemaat gittikçe azalabilir. Bu “B”anlatımının doğal halidir. Neden? Çünkü “B” yapısını umursamak, önemsemekve onun talibi olmakla ilgili genin, insan popülâsyonu içerisinde sayısıçok düşüktür. Yani siz bir mal üretiyorsunuz, ama o malı alacakların sayısıbelli ve çok az! Dolayısıyla siz o malla ilgili tanıtım yaparsanız, talibin sayısınınazlığı yüzünden zaman içerisinde cemaat azalır. Aksi halde cemaatinazalması konunun cazibesini yitirmesinden değildir, bu yüzdendir!Bir diğer nokta İslam’ı anlatanın halidir. İslam’ı “B” halinde birinin anlatmasıönemlidir! Ama anlatanı bilmiyoruz! Çünkü kimse çıkıp “ben “B”yim,size de İslam’ı anlatıyorum” demez. Öyle bir şey olmayacağı için, onu bir“şık” olarak belirtiyor ve dua haline çeviriyoruz; inşaallah bize İslam’ı “B”halindekiler anlatır, “B”lerden dinleriz. Birisi oturup “ben “B”yim, gelin sizeİslam’ı anlatayım” demez, onu dediği an <strong>tanrı</strong> olur o! O onun <strong>tanrı</strong>sıdır!Çünkü “önemliyim önemli, biliyorum veya biliyor”; buna da çok dikkat etmeklazım bu yolda olunca. “Ben önemliyim” veya “önemli olacağım” duygusutamamen <strong>tanrı</strong>ya ait! Veya “önemli” dediğiniz kişi! O kişi kendisine“önemli” demese bile, siz “önemli” diyorsanız; onu önemli bulan büyük ihtimallesizin <strong>tanrı</strong>nızdır! “Biliyorum” veya “o biliyor, o her şeyi bilir” diye olayayaklaşmak da <strong>tanrı</strong>saldır. Birisi her şeyi bilemez! Niye? Çünkü hiçbir şeyibilemez! “Bilen” kimdir? Bilen <strong>tanrı</strong>dır; “biliyorum” diyendeki “biliyorum”diyen <strong>tanrı</strong>dır. Birisine; “çok şey biliyor, her şeyi biliyor” diyorsanız, sizde onudiyen de <strong>tanrı</strong>dır!


286Yılmaz DÜNDAR-Gerçekten önemliyse?Anlıyorum, konuyu oraya getireceğim. “B” olan kişi de “biliyorum” der.Ama “B” bunu nasıl der, “B” birisini nasıl önemli bulur? Şimdi anlattığım“<strong>tanrı</strong>sal bakış”tı. Kıyaslamak için diğerini de söylemeye çalışacağım. Bu bakışla,“önemli” veya “biliyor” yaklaşımıyla insanlar bir önemli kişiye yaklaşırlar.Sonra “<strong>tanrı</strong>ları” o önemli kişiyi çok sever. Halbuki ona ilk yaklaşma sebepleriAllah’ı tanımak ve anlamaktı! Bu sefer yaklaştıkları kişiyi çok severlerAllah’ı unuturlar! Kişiyle meşgul olmaya başlarlar. Bu yüzden “o önemli, bubiliyor” diyen eğer <strong>tanrı</strong>ysa, onun sonucu; Allah’ı unutmak, kişiyle meşgulolmak olur!Düşününüz Hazreti Musa’yı. Firavun davet etti dedi ki “gel, <strong>sen</strong>in gücünnedir göster. Anlattığın nedir göster, gel bizim sihirbazlarımızla yarış.” O da,sihirbazlar da geldiler. Hazreti Musa korkuyor, sihirbazlar korkmuyor. HazretiMusa’daki korkunun sebebi farklı, sihirbazlardaki kendilerine güveninsebebi de farklı. Sihirbazlar kendilerinden eminler, ama Hazreti Musa kendisindenemin değil! Çünkü “kendisinden emin olma” gibi bir duygusu yok!O duygu farklı bir şey ve onu anlatmaya çalışacağım. Ama “özgüvenimizimi kaybedelim?” manası çıkmasın! Kendisinden emin olan o <strong>tanrı</strong>yı hayattaiyi görmek, iyi yakalamak için onu anlatmaya gayret edeceğim. Amaç;onu “birbirimizi gördüğümüz gibi” görmek. Onu bir kere birbirimizi gördüğümüzgibi gördüğünüzde, cennete gidersiniz. Bir kere! Neden? Çünkü birkere “La ilahe İllallah” demiş olursunuz! Şahitliktir o! Başlangıçtır, önemlidir,cennet halidir o! O yüzden “bir kere La ilahe İllallah diyen cennete gider”hadisi bu manadadır. Aksi halde, bunu <strong>tanrı</strong>lar dinlediğinde ve yine <strong>tanrı</strong>laracevaban derler ki; “olur mu canım öyle bir şey! Her türlü günahı işle, sonrada çık bir kere “La ilahe İllallah” de, hepsini sil!” Hayır, değil! Bir kere “Lailahe İllallah” demek; <strong>tanrı</strong>yı net görmek, bir kere onu iyi tanıyıp görmektir!Siz o zaman ona celalle dönüp “leküm diynüküm veliye diyn; <strong>sen</strong> yoluna,ben yoluma” demiş gibi olursunuz! Hatırlarsanız, “Kafirun’u kişi kendisineokur, kendisindeki <strong>tanrı</strong>ya okur” demiştik. İşte “La ilahe dediği” an kendisinebir kere açılacak “İllallah” kapısı ona yeterlidir. Bu yüzden o <strong>tanrı</strong>yı çok iyitanımak lazım, bunu tereddütsüz diyebilmek için.Evet, Hz. Musa çağrıldı ama tereddüdü var. Tereddüdü ne? “Rabbi nedileyecek?” bilmiyor! Niye? Çünkü o diyor ki; “ben Rabbimin dileğinin suretiyim.”Ne dileyecek bilmiyor ki! Eğer bildirilirse bilir! Bu “bilme işi” öylefarklıdır ki bakın bu Allah için de yanlış kullanılır: “Allah her şeyi bilir” biraz<strong>tanrı</strong>sal ifadedir. “Allah Aliym’dir” ne demektir bunu biraz sonra göreceğiz,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 287ama “Allah her şeyi bilir” <strong>tanrı</strong>nın ilan ettiği bir Esma’ül Hüsna’dır, “A”yaait Esma’ül Hüsna tanımıdır. Yani Allah var, karşıda da bilmesi gereken birşeyler var, O da dersini iyi öğrenmiş biliyor, hepsini biliyor! Böyle bir bilmedeğil Allah’ın bilmesi! “Bilme” olayı var ya, işte Allah bilmenin kendisidir!Bilme mevhumu! İnsan bu “bilme” mevhumundan edindiğiyle bilir. O “bilme”mevhumundan gelen yetenekle biz bir şeyi öğrenir, biliriz. Ama Allahbir şeyi bilmek için talim etmez! Karşısında çalışacağı bir ders, öğrenmesigereken bir bilgi var da, onları iyi öğrenmiş biliyor, değil. “Bilme”nin kendisiO’dur! Mesela; Semi! “Allah her şeyi işitir” <strong>tanrı</strong> tarifidir! “İşitme” mevhumuvar ya “Semi” odur işte, “işitme” olayının kendisidir. İşitmenin kendisi!Semi işitme, Basir görme. Allah Basir’dir görür, Semi’dir işitir. Esma’ül Hüsna’ları<strong>tanrı</strong> gibi düşünmemek lazım. Bunları neden şimdi “bu tanımlarla”söylüyorum. Çünkü “B” noktasından itibaren Esma’ül Hüsna’ların tanımıgerçek yerine oturmalı ki, Esma’ül Hüsna dünyasına girebilesin! Bahsettiğimiz“B 0Noktası” Esma’ül Hüsna dünyasına girme noktasıdır. Başka “neleregirme noktasıdır?” onlara da bakacağız.Hz. Musa huzurda ve sihirbazlar birer küçük yılan oluşturuyorlar. Günümüzsihirbazlarından daha güçlüler. Günümüzde de var dünyada butür şeyler. Hatta tasavvufu öyle biri olmak için öğrenenler bile var! Eğerİslamiyet’i burçlarla ve fallarla yanlış ilişkilendirirse kişi “B” haline yaklaşabilmekve orda ilerleyebilmek için burçlardan ve yıldızlardan nasıl yararlanırım?”diye düşünmek yerine “ben onları nasıl kullanırım, <strong>tanrı</strong>sal gücümeonlarla nasıl güç katarım?” diye bakarsa yararlanma da farklı olur.Tefekkür Şeması 2’den


288Yılmaz DÜNDARHazreti Musa ne yapacağını bilmiyor, sihirbazlar kendilerinden eminler,bir sihir yarışı yapacaklar çünkü. Ve birer yılan oluşturuyorlar etrafta yılanlardolaşıyor, Hazreti Musa şaşkın! “Ben şimdi hallederim sizin yılanlarınızı”diyemiyor ki! Ama sihirbazlar diyor! Çünkü onlardaki bu sihiri yapan, bugücü elde etmiş olan, bu güce sahip çıkan ilan etmiş oldukları rablıkları,<strong>tanrı</strong>ları! Bu yüzdendir ki, “B” yolunda ilerleyenin ulaşacağı sıfatlardan birisiFakr’dır! Hiçbir şeyi olmayan, “hiçbir” şeyi olmayan! Bir güce talip olandeğil, bir şeyler kazanmaya çalışan değil “hiçbir şeyi” olmayan! İlan ettiği<strong>tanrı</strong>sı olmayan, <strong>tanrı</strong> olmayan! Ve Hazreti Musa’ya vahy geliyor. Onubekliyordu. Niye? Çünkü olacak şeyler Rabbinin dileğinin sureti ya, o dileğibekliyor. “Asanı at!” Atıyor ve daha büyük bir yılan oluşuyor diğer yılanlarıyutuyor. Musa da o zaman seyrediyor işi! Bu iki yapı, birbirinden çok farklı!İşte burada <strong>tanrı</strong>larla “B” yapının savaşı var! Hayat hep bu! Hayat, <strong>tanrı</strong>larla“B” yapının savaşı ve <strong>tanrı</strong>lar kaybetmeye mahkûm! Neticede, dünya kâinatakışı içerisinde de <strong>tanrı</strong>ların mekânının ismidir ki; cehennem!Bakın Hazreti İbrahim ateşe atılacak. Rahatlığının tek sebebi “Rabbimdilemişse yanarım!” Atarlarsa atsınlar, ben gittiğim zaman orayı GülBahçesi’ne çevireceğim, demiyor! Öyle bir şey olacak mı bilmiyor? Fakatona vahy geliyor; “Hasbiyallahu, de”. “Hasbiyallahu” diyerek TESLİM oluyorve ateşe Emir geliyor “serin kal yumuşak ol” ve Hazreti İbrahim’i yakmayanbir ateş! Hazreti İbrahim’de o zaman fark ediyor onu! Ama etrafta izleyenler;“A” ile bu işe bakanlar “ne kadar güçlü adam, ateşi bile söndürdü” diyebilirler.Bu yaklaşım <strong>tanrı</strong> yaklaşımı! Eğer rasüllerin nebilerin hayatlarını okurkenveya velilerin menkıbelerini okurken hem de müslüman olduğu halde böylebakılırsa! Hazreti İbrahim ne önemli, ne mübarek adam ateşi söndürmüş.Şu veli ne kadar önemli, şurdan şuraya uçmuş. Bunlar hep <strong>tanrı</strong> bakışları!Tanrının okuduğu ve incelediği ve hayran olduğu şeyler! Buradaki hayranlıköyle tehlikelidir ki, Allah’ı unutturur.Bu iki bakışı ortaya koymak için, örnek olarak Hazreti Yunus Emre’ninbir sözüne bakalım: “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Busözü <strong>tanrı</strong> okuduğunda, <strong>tanrı</strong> sistemi bunu anlatırken Yunus Emre’yi sizesunarken burada bir hakikati vurguladığını söyler. Şimdi bu sözü düşününüzdoğru mu bu söz; ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm? Bunukim söyleyebilir? Bunu ancak bir <strong>tanrı</strong> söyleyebilir. Eğer bunu söyleyen Yunusise [ki ben onu söyleyenin Yunus Emre olduğuna inanmıyorum!] o YunusEmre ismindeki <strong>tanrı</strong>! Kendisini “ete kemiğe bürünerek görünen bir Hakikat”sanan <strong>tanrı</strong>! Peki, Yunus söylerse nasıl söyler? “Ete kemiğe büründü,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 289Yunus diye göründü” der! Eğer <strong>tanrı</strong> söylerse; ete kemiğe büründüm, Yunusdiye göründüm; önemli kişiyim, önemli birisiyim. Yunus diye göründüm,aslında Yunus değilim! Ete kemiğe büründüm, ben önemli bir şeyim!” manasınagelir. O <strong>tanrı</strong>dır, <strong>tanrı</strong> ilanıdır! Ama “B” halindeki birisi söylerse derki; ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü. Peki, “ete kemiğe büründüm,Yunus diye göründüm” söylenmez mi? Söylenir! Peki, kimdir onu söyleyen?O zaman, o Yunus değildir! Biz <strong>tanrı</strong> gözüyle bakarsak “Yunus Emre’nin şiiri”diye anlatabiliriz. Ama onu Yunus Emre’de söyleyen Yunus Emre olmaz,onun söyleyen dili Yunus Emre olmaz. Ancak O; ete kemiğe büründüm,Yunus diye göründüm, diyebilir. Yunus Emre diyemez. Yunus nasıl der?“Ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü” der. İşte bu İhlâs Hayat Döngüsü’ndekiSıfır Noktasıdır. Sonra, burada bir ilerleme olursa “ete kemiğe büründü,Yunus diye göründü” diyen olmaz! O zaman ete kemiğe büründümYunus diye göründüm, diyen gözükür! Zaten amaç “ete kemiğe büründü,Yunus diye göründü” diyeni YOK etmek. O zaman işin Sahibi söyler “etekemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Yani o Yunus Emre’nin sözü olmaz!Cümlelere, sözlere baktığınız zaman <strong>tanrı</strong> ve “B” halinin ayrımını irdeleyebilesinizdiye örnek vermeye çalışıyorum. Bir diğer örnek: Bir BEN vardırbende, BENden içeru. Bunu Yunus Emre söyleyebilir, ama Sıfır Noktası’ndasöyler. Yani ben kendimi “A” diye takdim ediyorum, halbuki bende iki taneBEN var. Birisi, “A” Takdimi, ama <strong>sen</strong> buna bakma, bir de “B” Takdimi var.Sözler ve cümlelerde rastlayacağınız bir şey daha vardır. Ben özelliklegençlere anlatırken bir öneride bulunurum, derim ki; size bir fikri, bir felsefeyi,bir doktrini anlatan veya dünyanın önemli en kutsal bakış açısını anlatan,anlatırken “böyle düşünmeyenler bizden değildir” diyorsa, siz çok doğruşeyler anlatılıyor olsa bile yanlış yerdesiniz, anlatan yanlış! Neden? Çünkü“bölücülük” var! Yanlış olduğuna nerden hükmediyoruz? Hadislerden, bölücülüğünyasaklanmış olmasından. Kişi bölücü bakış açısıyla anlattığı içinİslam’a uygun değil! İslam’ı anlatıyor olsa bile bir bölücü bakış açısıyla anlatıyorsa,anlattığı İslam İslam’a uygun değil! Bu önemli bir gerçek! Ama buradanhareketle hadisleri inceleyince şöyle “bizden değildir” tabirine rastlarsınız.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyurur ki; “şöyle yapmayan bizdendeğildir, şöyle olanlar bizden değildir”. Burada geçen “bizden değildir” ifadesinianlamak, “A” ve “B” yapısını incelediğiniz zaman kolaylaşır. Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin “bizden değildir” demesini, <strong>tanrı</strong>lar arasındaki“bizden değildir” sanmamak lazım! “Kur’an-ı Kerim’in “siz” diye hitap ettiği<strong>tanrı</strong> değildir” demiştik! Peki, Kur’an “<strong>tanrı</strong>”ya ne diye hitap eder? Tanrıya


290Yılmaz DÜNDAR“<strong>tanrı</strong>” diye hitap eder, <strong>tanrı</strong>ya “<strong>tanrı</strong>larınız” diye hitap eder. Yani ayet vehadislere bu gözle de bakın; <strong>tanrı</strong>yı daha iyi tanıyacak ve nasıl reddedildiğinigöreceksiniz! Kur’an-ı Kerim’de “<strong>tanrı</strong>larınız, <strong>tanrı</strong>” dendiğinde, onu genişolarak (<strong>tanrı</strong>lar nelerse) bir <strong>tanrı</strong> cümlesi yaptığınızda onun içerisine “ilanettiğiniz <strong>tanrı</strong>lığı” da koyun. O zaman orda <strong>tanrı</strong> denilen yerde sizin “ilanettiğiniz” <strong>tanrı</strong>ya da hitap ediliyor demektir! Eğer olaya öyle bakmazsanızkendinizi ayetten dışarı çeker, kendinizi ayetin dışında bulursunuz. Tanrınızıayetin dışında tutup, sanki o onlardan ayrıymış gibi yorumlarsınız ve ayettebahsedilene bakarak “bizimle ilgisi yok” der geçersiniz. “Bu o zamana ait birşey! Şimdi yazmasa da olur! Ama öyle de demeyeyim günah! Böyle demeyeyim.<strong>Oku</strong>yayım ve burayı sessizce geçeyim. Bu da bizim şu masala benziyor,günümüzde daha iyi masal yazanlar da var ama neyse bunu da demeyeyim,günah. Şurayı da okuyayım”. İşin içinden çıkamaz ve “mealler böyle olur”der. Hatta bir yere gelir ki, orada ayet der ki; sizin hepiniz, âlimleriniz biraraya gelse, okyanuslarınız mürekkep olsa siz bir ayet oluşturamazsınız!Neden? Tanrı okuduğu için! Mealleri de <strong>tanrı</strong> meallendirdiği için! Birazönce, dikkat edeceksiniz demiştik; size İslam’ı anlatan <strong>tanrı</strong> mı? Meale veyaTürkçe’leştirilmiş bir tasavvuf kitabına bakın. Zamanında bir veliyullah birşeyler yazmıştır, günümüzde biri onu Türkçe’leştirmiştir. Türkçe’leştirenin<strong>tanrı</strong>sı onu Türkçe’leştiriyorsa o tasavvuf kitabındaki fiiller, bakış açıları hepdeğişir. Onu Türkçe’leştiren çünkü <strong>tanrı</strong>! Hatta öyle bir <strong>tanrı</strong> Marifetname’yisadeleştirirken “günümüzde böyle olmaz” diye içinden bazı yerleri çıkarmış.Eğer ayetlere de böyle <strong>tanrı</strong>sal bakıp orada geçen “<strong>tanrı</strong>, put” ifadesi için;“zamanında putlar varmış, insanlar putlara inanırmış, ayet de onlara kızıyor.Günümüzde öyle bir şey yok” der ve böyle düşünerek bakarsanız yanılırsınız.Orada “<strong>tanrı</strong>” dediğinde “ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>yı” da oraya koyarsanız, ozaman ayette yerinizi bulursunuz! Böyle düşünmeniz neye yarar? Haşyetoluşmasına yarar ve çok önemlidir. Eğer “<strong>tanrı</strong>” yazan yerlerde, bakıp “kendi<strong>tanrı</strong>nızı” da oraya koyarsanız [Kur’an-ı samimi okuyorsanız] o zaman oluşacakhaşyet çok önemli açılımlara sebep olur! Peki, bana nasıl hitap ediyor,“siz” dediği kim? “Siz” dediği sizin “B” haliniz, örtmeyen haliniz; siz! Onuniçin Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de “biz” derken “bizden değil”derken kastettiği Kur’an’daki gibidir. Tanrıların kendileri arasında birbirlerinebakıp da “bizden değil, bizim gibi değil” manasında değil! Bizden değildediği; “B” hali değil, <strong>tanrı</strong>ya ait demek! “Bizden değil” demek, o davranış<strong>tanrı</strong>lara aittir, <strong>tanrı</strong>ların davranışıdır demektir. “La ilahe” kapsamındadır o!Bir bölücülük değildir! Tevhid kapsamındadır. Yani “bizden değildir” deni-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 291len yere “La ilahe” diyor demektir. Eğer “Efendimiz bölüyor, ayrım yapıyor”gibi düşünür<strong>sen</strong>iz İslam’ın ruhuna ters bir mana yüklemiş olursunuz!Bu kapsamda, Efendimizin bir başka sözü de dikkatimizi çekebilir:Ayakkabınızın bağını bile Allah’tan isteyiniz, yemeğinizin tuzunu bileAllah’a sorun. Bu sözü kişinin <strong>tanrı</strong>sı prensip edinirse “ben kimseden istememyalnız Allah’tan isterim, ben kimseye sormam yalnız Allah’a sorarım”der. Ama bu “B” yapı için önemli bir söz, “B” halinde yaşamak isteyene yolgösteriyor: “Kimse olan”dan kurtulman için, “kimse”lerden kurtulman içinayakkabı bağını bile Allah’la ilişkilendir, yemeğinin tuzunu bile Allah’la ilişkilendir!Şimdi de <strong>tanrı</strong>nın önemli bir özelliğini ele alalım: Tanrı, <strong>tanrı</strong>ların arasındaboy göstermeyi sever. Tanrı, <strong>tanrı</strong>ların arasında süzülmeyi sever. İşingereği bu! Eğer kişi, “ben ne yapayım, böyle emretmiş Allah!” derse? Doğru,öyle emretmiş. Sonu? Sonu da cehennem diye emretmiş! Doğru, yapacakhiçbir şey yok! Yani burada haline bakıp da “ne yapayım” diyorsa, aynı şey“ne yapayım, buraya geldik” diye sonucunda da söylenir. Bu neden önemli?O tanıyacağınız <strong>tanrı</strong>nın beşeri münasebetlerdeki niyetini iyi irdelemesiiçin! “Tanrılar arasında boy göstermekten hoşlanır” dediniz hocam, yanişimdi hiç dışarı çıkmayacak mıyız, hiç kimseye gözükmeyecek miyiz? Hayır,öyle değil.Tasavvufta yalnızlık önerilir. Bu yalnızlığı <strong>tanrı</strong> okuduğu zaman zannederki dağa çıkmak veya bir yere hapsolmak lazım! Oysa insanların arasındayalnızlık önerilir! Tanrıdan kurtulmanın ismidir yalnızlık! Tanrıdan kurtulmaçalışmalarının bir yöntemidir yalnızlık! Amaç <strong>tanrı</strong>lardan kaçan, sığınan,saklı duran <strong>tanrı</strong> değildir! O yalnız <strong>tanrı</strong>dır! Tasavvuftaki önerilere bu bakımdanda dikkat etmek gerekir.– Zor, münzevi bir hayat benzeri tarifler görüyoruz bazen?Evet, bazı tasavvuf yöntemlerinde okuyoruz öyle şeyleri. Onların yaptıklarıve içinde zorluklar olan o tür şeyler, onları <strong>tanrı</strong>larından kurtarmakiçin! Tanrılarından kurtulmak için o gayreti yaparlar. Eğer onları kurtarmakisteyen bir “<strong>tanrı</strong>” değilse, kişi o yöntemle <strong>tanrı</strong>sından kurtulmak için gayretetmiş olur. Yoksa yalnız bir <strong>tanrı</strong> olur. Aç kalmış, yalnızlaşmış, zavallı bir<strong>tanrı</strong>. Bir şey fark etmez!- Çeşitli uygulamalar yapıyoruz. Kalabalık mı, tenha mı olmalı diye soruyoruzAma bazen de, <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak zor mu acaba diye düşünüyorum?


292Yılmaz DÜNDARÇok zor! Gerekirse bazı uygulamalar yapılabilir. Mutlaka kalabalık şehregitmek gerekiyor diye bir şey yok, fiziksel alan çok önemli değil! Kişilerinyapısına göre değişen şeyler olabilir. Ama bir genelleme yapılırsa önemliolanın fiziksel alan olmadığı söylenebilir! Örneğin evde zor oluyor derseorada insan yanılabilir, gerçek Dergâh’tan kaçmış olur! Size zor gelen yeresas dergâhtır, esas dergâh oradır! Bazı kişiler kolay yapmak için nur-u pakolmuş hocanın yanına gider oturur. Onun yanında herkes sessiz durur, <strong>sen</strong>de sessizce durursun öyle. Önemli olan dışarıda öyle duruyor musun? Dışarıdakihayatın içerisinde öyle misin? O çok önemli!Şimdi anlatacağım, Allah’ın varlığını anlamada farklı bir yaklaşım tarzı!Allah’ın varlığını anlamaya çalışıyor değiliz elhamdülillah. Öyle değiliz ama,o noktalarda olan ve gayret eden kişi için önerilebilir bu. Diyelim ki, biz Hazretiİbrahim’i veya Efendimizin zamanını anlatıyoruz. Biz Hazreti İbrahim’i,Efendimizi ve sahabeleri anlatırken dinleyen bir kişi Allah’ın varlığını hissedebilir.Ama onun Ebu Leheb’de de Allah’ın varlığını görebilmesi lazım!Nemrut’ta da Allah’ın varlığını görebilmesi lazım! İşte onu başardığı zamanonun Tevhid’i kolaylaşır, Tevhid anlayışı kolaylaşır. Eğer bir takım gibi düşünürse,“Allah bir takımın kaptanı, karşıda da inanmayanlar var ve kavgaediyorlar” gibi sanar. Halbuki karşı takım dediği yerde de Allah’ın emrinigörebilirse, onun Tevhid anlayışı kolaylaşır. Bu yüzden, bazen de kalabalıkşehirler ve sosyal hayatın içinde olmak Tevhid anlayışını pekiştirmek isteyeniçin iyi bir antrenmandır. Ama şimdi söyleyeceğim sebepten dolayı da zordur.Fakat başarınca da getirisi çok büyüktür. O zorluğun, yani o riskin ve ozorluğun karşısında da başarı çok büyük!Bakın, <strong>tanrı</strong>lar âleminin bir cazibesi vardır. Bu cazibe neye benzer biliyormusunuz? Bu evin eşyalarının üzerine şöyle görünmeyecek şekilde spreyleşeker solüsyonu sıkalım. Camları da açalım, hava da sıcak, ne olur? Sineklergelir; kimi koltukla meşguldür, kimi sehpayla meşguldür, kimi aynayla.Baktığımız zaman deriz ki “aynayla meşgul sinek, sehpayla meşgul sinek,duvarla meşgul sinek”. Onlarla mı meşguller, cazibeyle mi? Aslında şekerlemeşguller! Bir “cazibe” var; görünüşte hep “başka şeylerle” meşguller, amaonları onlarla meşgul eden bir “cazibe” var. İşte bunun gibi, <strong>tanrı</strong>ları da <strong>tanrı</strong>lıkâleminde tutan cazibe var. Hiç düşündünüz mü, nedir o? O cinselliktir!İnsanın <strong>tanrı</strong>lar âleminden kopmasını zorlaştıran, kopacakmış gibi olurkenmıknatıs gibi kendisine çeken şey; <strong>tanrı</strong>lar âleminin, <strong>tanrı</strong>lık veri tabanının,platformunun cinsellik olmasıdır! Tanrı <strong>tanrı</strong>lar arasında boy göstermeyi se-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 293ver, dedik. Tanrı <strong>tanrı</strong>lar arasında boy göstermeyi severken bu cazibe platformucinsellikse o <strong>tanrı</strong>dır işte! Aynı biraz önce bahsettiğimiz haşereninevde boy gösterişi gibi. Baktığımız zaman evde her yerle meşgul, faaliyette,aktif görüyoruz hepsini. Birisi çerçeveyle meşgul, biri aynayla, biri sehpaya,ama hepsi aynı şeyle meşgul! Oradaki cazibeyle, şekerle meşguller!Tanrılar âleminin platformu da cinselliktir! Bunu hayatınızda iyi incelediğinizde-bu işin Talibi için söylüyorum- <strong>tanrı</strong>yı fonksiyonsuz kılmakta çokönemli bir gücü elde etmiş olursunuz. Kendinizi iyi, tarafsız, Hakem ismiyleinceler ve kararlarınızı böyle verir<strong>sen</strong>iz, oluşturduğunuz fiillerin bu cazibeyemi, yoksa “B” halinin cazibesine mi yönelik olduğunu görürsünüz!-Birisi cinselliktir, ama para, mal gibi cazibeleri de görüyoruz?Doğru. Cinsellik platform. Onlar bu platformun üstünde! Cinsellik platformununüstünde para vardır, ün vardır, şöhret vardır, ama onları dürtüleyenzemin cinselliktir. Cinsellik derken seksi kast etmiyorum! Bir kişi “benhiç seksle meşgul değilim, karşıyım bile” diyebilir. Sekse karşı olmak başkabir şey! Ama fiilleri temelini incelediğinizde bir cinsellik bulursunuz, cinsellikleilgili bir boy gösterme bulursunuz; işte o <strong>tanrı</strong>nın cazibesi, <strong>tanrı</strong>larâleminin cazibesidir! Kişi kendisini ondan kurtarabilmeli. Kurtaramadığızaman, kişinin fiilleri <strong>tanrı</strong>lar âleminden kurtulamaz. Daha önce söylemiştimhatırlayacaksınız; saç tarama fiili, bir hareket. Bunu <strong>tanrı</strong> yapıyorsa bucehennemlik bir ameldir, “B” hali yapıyorsa cennetlik bir ameldir. Saç taramaişi “B”yle ilgili bir fiilse başka, <strong>tanrı</strong>yla ilgili bir fiilse başka! Kişi rahatlıklabunu kendisi bilebilir, yönetebilir. Bunu önemseyip yönettiği zaman, toplumiçerisindeki fiillerinin büyük çoğunluğunun temelinde kendisinin bilefark etmediği bir cinsel dürtünün olduğunu görecektir. O tamamen <strong>tanrı</strong>yaait önemli bir cazibedir.Tanrının özelliklerinden birisi bu cinselliktir, bir diğeri: Tanrının yani“A”nın “B” kılığına girmesidir. “B” “A” kılığına girmez, çünkü “B”de kandırmayok! O yüzden diyor ya, “göründüğün gibi ol, olduğun gibi görün.” Busözü çok seviyorlar! Ama bu söz “B”ye ait bir şey, “B” öyle olabilir! “A” hiçbirzaman öyle olamaz, <strong>tanrı</strong> hiçbir zaman “olduğun gibi görün, göründüğüngibi ol” olamaz! Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu sözü tasavvufun büyükleri söylerler;olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol! Çünkü o “B”ye ait! Eğer bir kişibuna gayret ederse, bu da bir yoldur. Yalnızca bunu bile prensip edinirse“B”yi anlayabilmesi fark edebilmesi için, “böyle bir şeyler de varmış” diyebilmesiiçin bir yoldur ona! Örneğin, Efendimiz sallallahu aleyhi veselleme bir


294Yılmaz DÜNDARzat geliyor diyor ki, “bana öyle bir sürü şey anlatma, bir sürü şey söyleme.Bir şey söyle! Bir şey söyle ki, ben hepsini yapmış olayım; ama ondan tavizvermeyeyim, hep onunla uğraşayım, ama bir tane olsun. Bir şey söylüyor:Hep doğru söyle! Çünkü “hep doğru söyleme”yi prensip edinirse “B”yi farkedebilir. O yüzden “B” “A” gibi gözükmez, ama “A” “B” kılığına girer, “B”gibi gözükür. Böylece kişi kendisini İslamiyet’te ilerliyorum, İslamiyet’lemeşgulüm sanar. Bunun temelindeki sebebe baktığınızda ise şunu görürsünüz:Kişi inandığı gibi yaşamıyorsa, yaşadığına inanmaya başlar. Rahatetmek için yaşadığını doğrular, yaşadığını tasdik eder. Böylece, kendisindeki<strong>tanrı</strong>ya “B” elbisesi giydirmeye çalışır. Hani küçük çocuklara “asker elbisesi,polis elbisesi” giydirirler ya, işte onun gibi kişi de “B” elbisesini” <strong>tanrı</strong>sınagiydirir ki öyle gözüksün! Ve “ben de bu yoldayım” der bununla tatmin olur,rahat eder. En önemli sebep; inandığı gibi yaşayamaması nedeniyle yaşadığınainanmaya başlamasıdır. Bunlar kimin için önemlidir? Bu grup için çokönemli. Neden?Eğer bu gruptaki kişinin bir hedefi nefs-i mutmaine değilse, ulaşır ulaşmazbilmiyoruz, ama böyle bir hedefi, böyle bir hevesi yoksa bu gruptan nezevk alabilir ki, ne öğrenebilir ki? Bu onun için en doğal olması gereken birhedef; acaba nefs-i mutmaine halini yaşayabilir miyim, mutmain nefs olabilirmiyim? Kendisi için bir korku, bir mahzunluk olmayan hali yakalayabilirmiyim? Bu önemli bir hedef! İşte hedef bu olunca söylediklerim onun içinçok önemli ipucu haline gelir.Şimdi, ilerde genişleteceğimiz bir yerden bahsetmek istiyorum. Tanrının,<strong>tanrı</strong> âleminin mekanizması çarkı neyle döner? Tanrı âleminin çarkı vehminzulmeti+şeytan’la döner! Tanrılığın, <strong>tanrı</strong>nın döngüsü bu; vehminzulmeti+şeytan! “Bu döngü nasıl kırılır, bu döngüyü bir yerinden kırmaknasıl olur?” bunu anlamak için vehmin zulmeti+şeytanı da inceleyeceğiz.Ama şimdi “B” noktasını ele alacağımız için “B”nin döngüsü nedir? “B”Halinin Döngüsü akıl+imandır, akıl+iman! Akıl orada çok önemli! “B” Noktasınagelebilmek ve “B” Yolunda ilerleyebilmek ancak akıl+iman’la mümkündür.Yalnız akılla mümkün değildir! Kişi sadece imanla takliden yapabilir,ama işin hakikatini yaşayabilmek için akıl+iman önemlidir. Aklın sağladığınedir? Akıl, beynin bu konuda mutmain olmasını sağlar. Nefs-i mutmaineyegidiyoruz ya; akıl beynin mutmain olmasını sağlar. Peki, iman neyi sağlar?Aslında iman da bir akıl ürünüdür. Ama siz henüz o konuda bir bulgu bulamadığınıziçin, öngörüyle kabul edeceğiniz bir bilimsel bulgudur, bilimsel


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 295öngörüdür. İman bir nevi bir bilimsel öngörüdür. Hatır için kabul edilecekbir şey değildir, “hatırın için sana inandım” diyeceğiniz bir şey değildir. O dabilimsel bir bulgudur, ama sizin şu anki bilimsel pozisyonunuz onu ortayakoymaya yetmiyor. Yani ahiret aslında bilimsel bir bulgudur, ama sizin şuanki bilimsel pozisyonunuz onu ortaya koymaya yetmiyor! Bu yüzden sizona, o bilimsel öngörüye iman ediyorsunuz, o bilimi kabul ediyorsunuz.Peki, bunu kabul eden nedir? Bakın lütfen dikkat ediniz; onu da kabul eden“kalb”dir! Dolayısıyla, akıl+iman demek, beyin+kalb işbirliği demektir.Akıl bu yolda beynin tatmin olmasını sağlayacak, iman ise tökezlediği yerdeonun yolunu açacak. Çünkü tatmin olması için beynin hızla gitmesi lazımdolayısıyla akıl gerekiyor. Kalbin tatmin olması için de iman gerekir; imanda kalbi mutmain yapar. Böylece siz akıl+imanı, yani beyinle kalbi birliktegötürürsünüz. Birisini bırakmak, özellikle aklı bırakmak yanlış olur!Bakın size bir ayet okuyayım, Enfal 22: “İnne şerrad devabbi indallahissummül bükmülleziyne la ya’kılun; muhakkak ki Allah indinde canlılarınen şerlisi, akletmeyen akıl nurundan perdeli sağırlar ve dilsizlerdir. Buradakisağırlar ve dilsizler, bizim sağır veya dilsiz dediklerimiz değil. Sağır; duyduğuhalde anlamayan, dilsiz ise; söylendiği halde işitmeyen, konuştuğu zaman<strong>tanrı</strong> kelamı yapan <strong>tanrı</strong>sını dile getirendir! Bu manada ele aldığınız zamanbunu, nasıl öyle olur kişi? Akıl nurundan perdeliyse, aklını kullanmıyorsa; omuhakkak ki Allah indinde canlıların en şerlisidir! Akıl nurundan mahrumkalanlar, akletmeyenler; “Allah indinde canlıların en şerlisi” olarak tarifediliyor Enfal 22’de. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de karşımıza çok sık çıkan“akletmeyecek misiniz, aklınızı kullanmayacak <strong>mısın</strong>ız!” önerileri, akla nasılsıkı sarılınması gerektiğinin bir işareti. O beyinle ilgili. Peki, kalble ilgili nedeniyor? “Allah’a İman etmeyecek misiniz? Artık gördünüz, iman etmeyecekmisiniz?” Olaya organ bazında bakacak olursanız beyin+kalb işbirliği,bâtından bakacak olursanız akıl+iman işbirliği bu yolda yöntem olarakçok önemli olur!Kişi “B” Takdim Formu”na talip olduğunda, kendini “B” ile takdim ettiğinde“sıfır noktası” dediğimiz yerde, henüz işin başlangıcı olan o noktadaşöyle diyordu; “ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim.” Bu bir başlangıç!Bu cümle son durak olan bir mana değil, ancak “B” halinin başlangıcıiçin söylenmesi gereken önemli bir takdim şeklidir! İşte bu takdimle beraberkişi Esma’ül Hüsna dünyasına girer. Kişi kendisini “B” ile takdim ettiğindeo cümle başlangıç noktası. O noktayı çok iyi anlamaya gayret edeceğiz,


296Yılmaz DÜNDARo noktayı çok iyi analiz etmeye çalışacağız. Çünkü İhlâs Hayat Döngüsü’ndeilerleme, o noktada “karar kılmış olan bir yaşam”dan sonra başlar! Dolayısıyla,“ne yapınca, ne olunca o noktada karar kılar insan ve orada nasıl sabitdurur?” bundan biraz bahsedeceğiz. O noktayı <strong>tanrı</strong>lık iddiası ve <strong>tanrı</strong>ylakıyaslamak, orayı bilmek ve onu yaşama geçirebilmek için ona bakacağız.“B” Takdimiyle beraber kişi Esma’ül Hüsna Dünyası’na girer. Peki,zaten Esma’ül Hüsna Dünyası’nda değil mi ki? İşte orda iş değişmeye başlar.“A” Takdiminde Esma’ül Hüsna’lar yok mu? Var! “A” Takdim Formu”ndahayatı <strong>tanrı</strong>lar tanımlar, hayatı Allah tanımlamaz! Orda “Allah yerine ilanettiği rab” bir hayat tanımlar. Hatta doğruyu yanlışı da o tanımlar. Tanımladığışey doğru olabilir, ama tanımlayan <strong>tanrı</strong>dır! Yani yapılan çok doğru birtesbit olabilir, çok dürüstçe bir davranış olabilir, ama o tesbiti yapan <strong>tanrı</strong>lardünyasındaki bir <strong>tanrı</strong>dır. Oradaki kişi bir tanım yapacağı zaman tanımıkendisi belirliyor. Diyelim ki herkes hayat için “canlılık” diyor. Kişi diyor ki;hayır, ben ona Hayy diyeceğim. Böyle diyeceğim diyen var ya, işte <strong>tanrı</strong> o!Öyle tanımlamak istiyor, onu yeğliyor <strong>tanrı</strong>! Dolayısıyla, “A” Takdim Formudediğimiz <strong>tanrı</strong>lar âlemindeki Esma’ül Hüsna’lar <strong>tanrı</strong>nın tanımlarıdır. “Benartık “Hayy” diyeceğim, ben artık “Kayyum” diyeceğim, ben artık “Alîm” diyeceğim,“Kadir” diyeceğim” diyor. Öyle istediği için öyle tanımlıyor. Halbuki“B” Takdimindeki o noktada karar kılındı mı bir tanımlayan olmaz! Kişigerçek Esma’ül Hüsna âlemine girer, Esma’ül Hüsna âleminin gerçeğiyle yüzyüze gelir. “Bu nedir?” göreceğiz, ama şimdi o noktanın özelliklerini başlıklarolarak söylemeye çalışıyorum:Bu özelliklerden bir diğeri; “B” Takdimiyle birlikte kişi hemen“Şekûr” ismi kapsamına girer. Zaten esas Esma’ül Hüsna âlemine girdiya! Tanrılar âlemindeyken Esma’ül Hüsna’ları tanımlayan oydu, “B” TakdimFormu”yla, “B” haliyle beraber bir tanımlayan olmayınca (ama o var)o nerde olacak? O, o zaman işte Esma’ül Hüsna’larda olur. Hemen olduğuEsma’ül Hüsna’lardan birisi o noktada Şekûr ismidir, Şekûr ismi kapsamınagirer. Bir diğeri Hamiyd ismi! Kendisini “B” ile takdim etmekle beraberHamiyd ismi kapsamına girer. Ve yine Şehiyd ismi kapsamına girer. Buüçünü fark etmesi gerekir. Orada karar kılabilmesi, yaşamını orada idameettirebilmesi için başlangıçta bunu fark etmesi lazım! Biraz sonra detaylandıracağım.Ve o noktada bir başka şey daha başlar; o noktadan itibaren İlmel Yakinhal başlar. İlmel yakin hali o noktadan itibaren başlar, o noktadan itibaren


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 297Fiillerin Tecellisi başlar. Fiillerin Tecellisi için kapı açılmıştır ona. FiillerinTecellisi hali başlar ve ona önemli bir kapı açılır; Keşf Kapısı açılır. Ona otakdimle beraber Keşf Kapısı açılır. İlk keşfini de söyleyeyim, ilk keşfi nedir?“B” takdimiyle beraber ilk yaptığı keşif şudur ve bu önemli bir keşiftir: Bendeki“Hayy” Allah’ın Hayy’ıdır, bendeki “Semi” Allah’ın Semi’sidir, bendeki“Basir” Allah’ın Basir’idir, bendeki “Alîm” Allah’ın Alîm’idir, bendeki “Kadir”Allah’ın Kadir’idir, bendeki “Mürid” Allah’ın Mürid’idir, bendeki “Mütekellim”Allah’ın Mütekellim’idir. Nefse ait olan yedi önemli sıfat! Nefsin yedivasfının kendisine ait olmadığını keşfeder. Neden kendisine ait değildir?Kendisine ait olursa “A” Takdim Formu”nda olur, <strong>tanrı</strong> olur. O zaman “B”noktasında olmaz! “Benim görmem, benim işitmem, benim ilmim, benimbilmem, benim iradem, benim aklım, benim hükmüm, benim o olaydakigerçekleştirme gücüm (Kadir), benim iletişim yeteneklerim; kelamım” diyorsa“A” Takdim Formu”ndadır. İşte o, kendisindeki Rab Gücüne sahipçıkan, Vehmin Zulmeti’ne uyarak <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden yapıdır. Zaten sizkendinizi “B” olarak takdim ettiğinizde kendinize ait böyle iddialarda bulunmuyorsunuzki! Dolayısıyla, B Onoktasıyla, “B” takdimiyle birlikte keşifkapısından girilmiş olur ve o bu noktaya ait bu önemli keşifle başlar. Kişi “B”Takdim noktasında sabit kalır ve hayatında, yaşantısında ilerlemeyi başarabilirseo zaman keşiflerle ilgili de ilerlemeleri olur.-“B” Takdiminde, ilk başlangıçta şahit olma nasıl? Gerçekten var olmadığınıanlamak mı? La ilahe illallah dediği zaman ne kast ediyor?İhlâs Hayat Döngüsü’nü hatırlıyor musun, ilk başlangıç noktası o hayatdöngüsünün üzerinde, normal yaratılış prosedürü akışı içerisinde “bir nokta”idi. Ama bir noktaya geldiğinde kişi kendisini takdim ederken rablığınıilan eder ve “A” Takdim Formu”yla başka bir hayat başlatır. Eğer onu farkeder de, onun fonksiyonlarını yok ederse, o <strong>tanrı</strong>yı fonksiyonsuz hale getirirve “B” Takdim halinde sabit bir yaşam oluşturabilirse o noktada kendisineİlmel Yakin kapısı açılır. Keşif kapısı açılır. Fiillerin Tecellisi kapısı açılır. O halleberaber de hemen o üç ismin kapsamına girer kendiliğinden, o takdimingereğidir o. O isimler; “Şekûr” ismi, “Hamiyd” ismi, “Şehiyd” ismi. Şehiydismi; her şeyin, her olayın ve her varlığın hakikatini görmek demektir. Şehadetbaşlayacak işte! Artık Kelime-i Şahadet’i, Ettehıyyatü’yü, yani miracısalâtta miracı, gereği gibi yerine getirebilecek. Bu yüzden, o halle beraberKelime-i Şahadet’i okuyabilecek kapsama girer. Ama bütün bunlar için“<strong>tanrı</strong> iddiası” ve “<strong>tanrı</strong>ya ait veri tabanı”ndan kurtulmak gerekir. Siz, <strong>tanrı</strong>yaait veri tabanını “şartlanmalar” gibi adlar altında da inceleyebilirsiniz.


298Yılmaz DÜNDAR- Kişide Şehiyd, Hamiyd ve Şekur isimleri tecelli etti, ilmel yakini yaşadı. Bunoktadan sonra yine “A” formuna kayma olabilir mi?Kayma olabilir tabi! O yüzden, bu noktada sabit kalmayı başarmak lazımönce! Hatta, İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralel bir yol çizmiştik, o yol sonraayrılıyordu. Bu paralel yola geçebilir, ama o paralel yolda da <strong>tanrı</strong>dır, yani“A” Takdimindedir. Fakat o paralel yol nefsi mülhimedir ve bir nevi iyi biryerdir. Fatır Suresi 32. Ayete göre cennete girebileceği söylenilen nefse zulümyeridir. Dolayısıyla, oradan kaymakla nefsine zulmetmiş olur, ama “B”noktasına tekrar gelir… Orda “sabit kalmayı başarmak” önemlidir. Ordasabit kalmayı başardıktan sonra İhlâs Hayat Döngüsü çizgisinde ilerlemebaşlar. Kişi kendini “B” takdim etmekle birdenbire orda sabit kalamaz. Ozaman da; “B”yi iyi tanımak, hayatta karşısına “A” çıktıkça ona “La ilahe”demek [hem sözle hem o işi yapmayarak “La ilahe” demek], böylece kendisinihala “A” çizgisine çeken davranışlarla karşılaştıkça onları yok eden birmücadele içinde olmak! Başlangıçta başarıp “B”ye gelebilir! Diyelim ki, yüzkadar davranışı silip gelmiştir, ama içinden iki tane davranış vardır ki onutekrar “A”ya çekiyordur. Onları daha kolay fark edip, onlarla mücadele ederek“B”de sabit kalmaya gayret edecek! “B”de sabit kalmak çok önemli birbaşarıdır, yani o başlangıç noktasında sabit kalmak çok önemlidir. Yol onoktadan itibaren başlar, ilerleme o noktadan itibaren olur. O noktada nasılsabit kalınır; onun mücadelesini verir orda. Ama o mücadeleyi verirken“A”ya yani nefse zulüm hallerine düşebilir, dönebilir, gelebilir. O yolda sabitkalıp da ilerledikten sonra, yani ilerleme başladıktan sonra “ne korku nemahzunluk vardır” hali başlar. O zaman dönüş olmaz!-”Allahümme Ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala diynike” duası buradanasıl olur?Orda da geçerlidir. Belki de bu duanın fark edilip söyleneceği en önemliyerdir. Belki de bu duanın söyleneceği için en önemli noktadır. Çok haklısınız,çok güzel bir dua olur orada; ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi aladiynike; beni “B”ye sabit kıl Allahım.Şekur isminden de biraz bahsedeyim. Şekur ismi “vereni bilme” manasınagelir bir nevi. Vereni bilme! Ama vereni bilme iki türlüdür. Yani <strong>tanrı</strong> davereni bilir, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olan birisi de “bana bunu Allah verdi” diyebilir.Ama onun demesi bir üst makama havale gibidir. Kendisine onu kendiilan ettiği Rablığın, üst makamının verdiğini söyler. Bu şükür hali değildir,buradaki “bilmek” Şekûr için geçerli hal değildir. Gerçek şükür hali için


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 299<strong>tanrı</strong> olmamak gerekir, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmemek gerekir! Bu çok önemlibir şey; buna çok özen göstermek lazım! Kişi kendisini “B” halinde takdimettiğinde, o takdim bizzat verenin Allah olduğunun keşfidir zaten. Rablığınıilan etmiş müstakil bir birim var ve ona bazı şeyleri Allah veriyor; bakın buda Allah’tan bilmektir. Karşısına kendi gücünün dışında, elde ettiği büyükbir para çıkar “bunu bana Allah verdi” der, zaman zaman Allah’ın verdiğinisöyler, “çok şükür” der. Anlatmak istediğimiz bu değil! Kişi kendisini“B” olarak takdim ettiğinde, yani kendini Allah’tan gayrı bir birim olarakilan etmediğinde, “La ilahe” diyerek öyle bir ilanı yok ettiğinde zaten verenAllah noktasındadır ve kendiliğinden şükreden kul haline gelir. Şükredenkul haline gelmekle Şekûr ismi kapsamına girmiş olur. Böylece, şükredeneyani vereni bilene Allah daha çok verir kanununun çalıştığı bir noktaya gelir!O eğer “B” halinde sabit durursa, şükreden kul noktasında (Şekûr isminde)kararlı kalırsa, o zaman Allah ona bu yolu daha çok verir, böylece oradailerlemesi kolaylaşır.Aynı şekilde orda Hamiyd isminin kapsamına girer. Hamiyd ismi kapsamınada şöyle girer: Kendisini “B” haliyle takdim ettikten sonra o halde yaşarkenfikir ileri sürer, yorum yapar. Fikir ileri süren, yorum yapan eğer “bir<strong>tanrı</strong>”ysa, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olan biriyse o başka! Ama “B” Takdimindeolan birisi fikir ileri sürerken, yorum yaparken bilir ki; hamd Allah’a mahsustur;takdir Allah’a mahsustur. Yine bilir ki; kendisi takdir ederse, kendisiyorum yaparsa ve birimselliğinden kaynaklanan kendisine ait bir fikir ilerisürerse “<strong>tanrı</strong>” olacaktır, nefsine zulmedecektir; nefsinin hakikatini vermeyecektir!Bakın nefsle ilgili basit bir benzetme yapıp buraya tekrar dönelim. Şimdidiyelim ki, bana birisi bir çanta para verdi. Dedi ki, bu çantadaki para sanaemanet. Ben sana telefonla bu parayı nasıl harcayacağını söyleyeceğim,<strong>sen</strong> de bu parayı söylediğim yerlere harcayacaksın. Bakın para benim değil,parasal bir gücüm yok, para bende sadece duruyor. Ben yalnızca kendimişöyle takdim ediyorum; para dolusu çanta tutan adam! Parayla ilgili bir güçilan etmiyorum, parayla ilgili bir mertebe ilan etmiyorum, parayla ilgili biriddiam yok! Ne olacağını da bilmiyorum. Telefon diyecek ki, git şu kadarınışuraya ver, götürüp onu oraya vereceğim. Böyle bir yapım var. Kavradıktansonra, oradaki manayı anladıktan sonra örneği yok edelim. Tasavvufta böyleörnek olmaz ve tam oturmaz, biz manayı yakalayalım!Asi olan, kendini “A” ile takdim eden bir bakıyor ki “bir çanta para” telefonuboş veriyor, telefonu kapatıyor “bu para benim” diyor ve başlıyor


300Yılmaz DÜNDARdilediği gibi harcamaya. Buradaki gücü kendisi kullanıyor, emaneti suistimalediyor, nankörlük yapıyor! Ayetlerden hatırlarsınız nankör kelimesini, nankörlükyapıyor; böylece kendisine verilen bu hakkı yiyor. Hak yemek demek,zulmetmek demektir! O da buradaki bu Hakk’a zulmetmiş oluyor. Bu işte“A” Takdim Formu gibidir; kendisine verilen nefs gücünü alıp kullanıyor. Aslındaveri tabanında kendine nasıl takdir edilmişse öyle davranıyor. Biz insanboyutundan söylediğimiz için böyle anlatıyoruz! “Onu, yani <strong>tanrı</strong>dakiniAllah emir vermiyor mu?” diyebilirsiniz. Elbette! Bakın şu ayeti hatırlayın;sizi de, <strong>tanrı</strong>larınızı da Allah yaratmıştır. Sizi de (yani “B” halinizdeki sizide) <strong>tanrı</strong>larınızı da (yani, eğer <strong>tanrı</strong>lık ilan etmiş<strong>sen</strong>iz onu da) Allah yaratmıştır,o da Allah’ın yarattığı bir şeydir! Ancak bu cümleler bu yolda mücadeleeden içindir ve o İnsan Suresi 29’a göre gayret sarf ettiğinde geçerlidir.Bu cümleler İnsan Suresi 29. ayetin gereğidir. Çünkü ne diyor o ayet? Dileyenartık Rabbini tutsun, dileyen artık Rabbine dönsün. İşte bu ayet gereğidileyenin Rabbine dönmesi fiilini, o ameli yerine getirmek için gayret edenebu cümleler yardımcı olabilir. İşte, kendisine verilen rububiyet nuru, yapmagücü, rab gücü, rablık bu bahsettiğim para gücü gibidir! Bir şeyler yapar;iyi kötü, doğru eğri bilmez yapar! Peki, ona “şunu yap” diyen kim? İşte o “ogücü” suistimal eden, <strong>tanrı</strong>lığını ilan eden birim, o “A” yapısı!Oysa “B” yapısında fikir ileri süren kişi; fikir ileri süreceği, bir yorum yapacağızaman “o Allah’ın takdirindedir!” manasına gelen bir yorum yapar.Bundan dışarı çıkmaz onun hiçbir bakışı, hiçbir düşüncesi! Özellikle “B”desabit kalabilmek için Şekûr ismini ve Hamiyd ismini iyi kavrayıp yaşam biçimihaline getirmek, adet haline getirmek gerekir, rutinleştirmek gerekir.Örneğin bir kişiye sorsak desek ki, <strong>sen</strong>in araban var mı? Bakın “var mı” manasınasorduk, arabayla ilgili herhangi bir fikir sormadık. Dese ki; çok şükürbenim arabam var. Şekur olan Allah’a şükürler olsun ki arabam var. Bu;“Allah bana araba nasib etti” demektir ve Şekur kapsamındadır. Desek kiarabanın bir sorunu var mı? “Elhamdülillah bir sorunu yok” derse, o; “takdir”kendisine ait olan, “kader” kendi elinde olan, “emir” kendi elinde olan,“irade” kendi elinde olan Allah bana sorunsuz bir araba verdi manasınadır.“Ben inceledim, baktım bir sorunu yok” demiyor, diyemiyor, diyemez! Kişibaşlangıçta “böyle dememem lazım” deyip yapabilir. Antrenmandır o! “Benşöyle demiştim, öyle dememem lazım, şöyle demem lazım” diyebilir. Bu fiildezikirdir, Hamiyd’in fiilde zikridir. Bu “zikir” işi neye benzer biliyor musunuz?Diyelim ki, birisi Antalya’ya gidecek. Ama ikide bir Antalya’ya gideceğiniunutuyor. Ona deriz ki, durmadan “Antalya’ya gideceğim, Antalya’ya


302Yılmaz DÜNDARhastayım, şöyleyim, böyleyim” diye bir takdirde bulunacak. Var olan birşeyle ilgili bir takdirde bulunacak. Ama biliyor ki o takdir Allah’a ait; emirAllah’a ait! O zaman “iyiyim Elhamdülillah” diyerek; “emir kendisine ait olanAllah, beni iyi yaptı Elhamdülillah” manasına gelen bir cevap verir. Demekki vereni bilmek Şekûr ismiyle, verilenle ilgili bir yorum yapılacağı zamantakdirin; hamdın; kaderin; emrin Allah’a ait olduğunu ortaya koyan söz vedavranışlar ise Hamiyd ismiyle ilgilidir. Bu noktada önemli bir yaşam göstergesidirbu ikisi!“B” Takdimiyle beraber şu da fark edilir: “B” Takdimiyle beraber mutmainlikbaşlar ya, o nokta “Amentü Billahi” noktasıdır, o nokta “Bilkaderi”noktasıdır. “B” Takdimiyle başlayan mutmainlik, mutmain olmaya adaylıkAmentü Bilkaderi’nin yaşanmaya başladığı noktadır. Hatırlayınız, bir <strong>tanrı</strong>danyani <strong>tanrı</strong>lığını ilan edenden bahsetmiştik, işte <strong>tanrı</strong>lığını ilan edenhiçbir zaman mutlu olamaz, mümkün değil! Mutluluk <strong>tanrı</strong>ya kapalıdır!Mutluluk hali Cennet Hali’dir çünkü. Cennet <strong>tanrı</strong>ya kapalıdır, hiçbir zamanmutlu olamaz! Peki, yaşantısında mutlu oluyor? İnceleyiniz o “mutluluk”değildir, memnuniyet ve rahatlıktır. Memnun olabilir, rahat olabilir amahiçbir zaman mutlu olamaz. Mutlu olmak mutmain olmaktır, mutmainolmak da ancak “B” Takdimi’yle mümkündür!Bu yüzden, burada eğer <strong>tanrı</strong>nın namazıyla “B”nin salâtının bir farkınısöyleyecek olursak; <strong>tanrı</strong> namaz kıldığında memnun olur, rahat olur! Hattakendisini takdir eder “aferin, iyi insansın <strong>sen</strong>” der, “herkes yatarken <strong>sen</strong>kalktın, <strong>sen</strong> salât ikame ediyorsun, müslüman dediğin böyle olur” der. O<strong>tanrı</strong>dır; memnun olur, rahat olur. Kendisini “B” ile takdim eden ise salâtikamesinden dolayı mutlu olur. İkisi de bir “haz” yaşar! Birisinin hazzı çoktehlikeli bir şirk, diğerinin hazzı yasal bir hazdır, ama o da zamanla terk edeceğibir şirktir! Kendisini “A”yla takdim eden, yani <strong>tanrı</strong> ibadetlerinde hazduyar. Oradaki haz, <strong>tanrı</strong>nın memnuniyet ve rahatlığından kaynaklananbir adrenalin salgısının hazzıdır! Kendisini farklı görme, kendisini iyi insangörme, kendisini önemli görme, kendisini ayrı görmekten, ayırt etmedenkaynaklanan bir hazdır! Peki, “B” takdiminde olanın duyduğu haz? “B” Takdimindeolan da haz duyar, kendisini “B” ile takdim eden de haz duyar amaikisi birbirinden çok farklıdır. “B” Takdimindeki, Allah kendisine “salât ikameetme rolü” verdiği için mutlu olur, mutmain olur; “elhamdülillah öylediledi” der, bunun hazzını yaşar duyar. İkisi birbirinden çok farklıdır. Birisi<strong>tanrı</strong>lığı, diğeri Allah muhabbetini kuvvetlendirir, haşyeti kuvvetlendirir, “ya


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 303dilemezse, ya dilemezse!” korkusunu getirir. Tanrı; “artık bunu iyi adet edindik,bir daha bırakmayız, bundan sonra kimse bana namazı bıraktırtamaz.Bu iyi işmiş, bu zamana kadar bunu fark etmemişiz! Ben artık bundan sonrabu işi böyle yapacağım” der.-Merak ettiğim bir konuyu somak istiyorum. Rasulullah Efendimizin söylediği“bana üç şey sevdirildi; namaz, eş ve güzel koku..?Sevdirildi! Buradan geleceğimiz bir nokta var. Tanrı sistemine bir cazibedenbahsettik ve bunu bir şekere benzettik. “B” tarafının da öyle bir cazibesivar! O cazibeyi fark ettiği zaman kişi görecek ki; “B” tarafındaki cazibe diğeriniörtüyor. Onlar yan yana konduğunda “B” tarafındaki cazibeyi tercihedecek! Cezb yani cezbe halidir o! Onu oraya cezb edecek. InşaAllah yerigelince hadise bakarız, ama hadisteki “dünyaNızdan” ifadesine dikkat et!Niye “DünyaMızdan” dememiş de “dünyaNızdan” demiş, oraya da bir bak!“B” takdimiyle birlikte başlayan bu Hamiyd ismiyle beraber kişinin yaşantısıiçerisinde “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber, Maşallah, Inşa-Allah” gibi ifadeler mana bulur. Artık onlar onun hem dilde zikridir, hem deyaşayarak fark ettiği şeylerdir! Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber, Maşaallah,InşaAllah artık onun halleridir, yaşadığı halleridir. Bunları hem dildekullanır rahatlıkla, hem de yaşam olarak bunları görmeye başlar. DolayısıylaSübhanallahi ve Bihamdihi onun için çok büyük mana ifade eder! “B” Takdimindeolan kişinin çok önemli bir zikridir Sübhanallahi ve Bihamdihi. “B”halinin dilidir. Sübhanallahi ve Bihamdihi ve yine “ve la havle ve la kuvveteilla Billâh” “B” halindeki kişinin çok önemli bir yaşam hali ve zikridir.Buradan itibaren biraz da fiillerin tecellisinden bahsedeceğiz. Bu noktadanitibaren kişi, hayatta fiillerin tecellisini yaşamaya başlar. Fiillerin tecellisiniyaşamaya başlamak, kendisini “B” ile takdim eden kişi için çok önemlibir antrenmandır.Bir tövbe, bir dua yapalım ve tamamlayalım inşaallah:Allahümme eslemtü nefsiy ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemriy ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke. La melceeve la mencee minke illa ileyke. Amentü Bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Allahümme ente Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi! Allahümme enteRabbi la ilahe illa ente halakteniy ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va’dike


304Yılmaz DÜNDARmesteta’tü euzü bike min şerri ma sana’tu ebuü leke bi nı’metike aleyye veebuü bizenbiy, fağfirliy zünubi, feinnehu la yağfiruz zünube illa ente, Birahmetikeya Erhamer rahımîn.Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna, lenekünenneminel hasirin.La ilahe illa ente Sübhâneke, inniy küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsi zulmen kebiyran ve la yağfiruz zünube illaente, fağfirliy mağfiraten min ındike verhamni, inneke entel Gafuru’r Rahiymve Tevvabu’r Rahiym.Sübhanallahi ve Bihamdihi sübhanallahil Aziym, Estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh.Estağfirullahelleziy la ilahe illa HUvel Hayyül Kayyumu ve etûbü ileyh.Estağfirullah ya Rabbel arşil azim,Estağfirullah ya Rabbel arşil kerim,Estağfirullah ya Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin, biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif, Lam, Mim… Allahu la ilahe illa HUvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel Hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Bedia’s Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i velİkram. Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lemyuled ve lem yekün lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve maene minel müşrikin. İnne salatiy ve nüsükiy ve mahyaye ve mematiy LillahiRabbi’l âlemin. Ve la şerike lehu ve bizalike ümirtü ve ene minel müslimin.Eslemtü vechiye lillahi, eslemtü li Rabbi’l âlemin. Âmin...Allahım;Öncelikle Rasulullah, Nebiullah, Habibullah, Keremullâh Efendimiz MuhammedMustafa aleyhissalatü vesselamın Güzel, Temiz, Latif Ruhu Şerifleriiçin ve O’nun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 305Allahım, gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,Ve Allahım, Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, HazretiOsman, Hazreti Ali radıyallahu anhümün ruhları için, Ashab-ı Kiram SahabeEfendilerimizin ruhları için,Ve Allahım, indinde makbul kullarının ruhları için,Allahım, yalnızca Senin rızanı umarak, yalnızca Senin Yolunu bilebilmek,anlayabilmek, yaşayabilmek amacıyla yan yana gelen, bir araya gelen buradakicemaatin, Senin rahmetine kavuşmuş olan tüm sevdikleri ve yakınlarınınruhları için.Allahım, onlara merhametinle muamele eyleyiver, onların azablarını yokediver, günahlarını bağışlayıver, affediver, mekânlarını cennet ediver Ya Rabbi,Ve Allahım, rahmetine kavuşan bütün müslüman mümin din kardeşlerimizinruhları için,Ey Allahım, müslüman mümin din kardeşlerimizin hastalarına acil şifa,dertlilerine acil deva, borçlularına acil eda, yolcularına acil selametlik hayrlısıyla,lütfunla, kolaylıkla nasib eyleyiver Ya Rabbi,Ey Allahım, bizlere, ailelerimize, yavrularımıza, inanan din kardeşlerimizesağlık sıhhat afiyet lutfeyleyiver Allahım. Bizlere merhamet ediver,Allahım, bizleri bağışlayıver.Allahım, bizleri affediver, bizlere hidayet nasib eyleyiver Allahım,Ey Allahım, bizlere hayırlı ve helal rızklar lutfeyleyiver Allahım,Allahım, Rasulullah Efendimizin ilminin ve yönteminin yayılması içinevlerini açan müslüman mümin din kardeşlerimizin evlerini nurunla nurlandır,bereketinle bereketlendir. Selamın daim orayı kaplasın Ya Rabbi. Onlarıngayretlerinden, emeklerinden, onların işlerinden razı oluver inşaallah,Ve yalnızca RIZAN için El-FATİHA…Allah’a emanet olun.EsSelâmü aleyküm.


306Yılmaz DÜNDAR


11 Cemaziyelahir 1429 / 14 Haziran 2008• Nefs-i Mülhime’nin pozisyonu• Bütün mesele “<strong>tanrı</strong> imajından” kurtulmak!• Hidayet tohumunun çimlendiricileri: Kur’an ve Sünnet• Kur’an’ın muhatap aldıkları• Şeriat, tarikat, marifet, hakikat, arif ve arif-i Billâh• Kalp, kalb, veri tabanı• Esas secde veya yokluk secdesi ile yok edilen ne?• Sevab peşinde koşmayan <strong>tanrı</strong>, üç gün aç duran <strong>tanrı</strong>!• Kolay anlamak için ölçü• Allah’a ait esmalar veri tabanında nasıl gözükür?• Allah’ı anlayabilmeni kolaylaştıracak hücreler için• Yalnızca Müslümanlara verilmiş bir şey• Ruhun “zedelenmesin” istiyorsan örtmelisin!• Allah’ın Rahiym isminden nasıl yararlanıyorsun?• Elif Lam Mim’in hayat bulmuş şekli• “Sürdürülebilir hanif” nasıl olunur?• Rabbe karşı “yapmayacağım” denir mi?• İlan edilen Rab’lığı paramparça eden mekanizma!• “Mümin kulun kalbine sığmak” ne demek?• Orada Esmalar tarif edilmez; olunur• Halde ve fiilde Zikrullah• Allah indinde kıymetli bir yudum yutmak• Halde 24 saat zikir nasıl mümkün?• Zihinlerin henüz “beşer olduğu için” çözemediği• İnsan Suresi 29’u nasıl yerine getireceksiniz?• Stres ve iman! İlla Billâh yaşamı nedir?• <strong>Oku</strong>duğun “tahiyyat” tüm salih kulların kimyasını etkiler• Tam bir hac ve umre sevabı vakti• İlmel Yakîn nerede başlıyor?• Fiillerin tecellisinde: Kişi tüm arzu ve isteklerden kesilir. Nasıl?


308Yılmaz DÜNDARFatır Suresi 32. Ayeti söylemiştik değil mi; biz Kitabımızı üç gruba emanetettik. Sonra biz o Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık.Burda miras bıraktık anlamının içerisinde aslında muhataplık da var, kimlerimuhatap aldığı da var. Bu muhataplık biraz da şöyle: Kendisine hidayet dilenmişolan kulda hidayetin yaşanış biçimine göre o kulda “kulluğu olarak”açığa çıkmasını motive edecek bir kıvılcım gerekiyor. Bu genellikle Kur’an-ıKerim ayetleridir. Hatta Kur’an-ı Kerim ayetlerinin tesirini, bu açılımını destekleyenşeyler de olur. Bir mekân olabilir, bir kişi olabilir, bir ses olabilir,bir rüya olabilir, o kişiye bir ilham olabilir, herhangi bir şey de bu muhataplığıdaha cazip hale getirir. Eğer hidayet yaşam biçiminin yeşermesinio kişide çimlenecek bir tohuma benzetirsek, işte o tohumu çimlendirecekolan şeyler Kur’an-ı Kerim’deki ayetler ve öğütlerdir de! Kur’an-ı Kerim’ingerekliliğinin bir boyutu da budur: Kime tesir edecekse, kimde bir açılımyapacaksa o ilgilenir. Aksi halde çok ilgilenmez onunla. Kur’an-ı Kerim’inmuhatap almasından öte, kişi Kur’an-ı Kerim’i muhatap almaz, o hayatındaKur’an-ı Kerim’i muhatap almaz zaten. Çünkü onun yaşamında açılacakolan bir şeye vesile yok orda! Anlatabiliyor muyum?Fatır Suresi 32. Ayeti okuyayım: Sonra biz o Kitabı kullarımızdan seçtiklerimizemiras bıraktık. İşte onlardan kimi nefsine zulmedendir, onlarınbazısı mutedildir, onlardan bir kısmı da Allah’ın izniyle hayrattaöncü olandır. Buraya dikkat edecek olursak “üç grup”tan bahsediyor; birisi“nefsine zulmedenler” birisi “mutedil” olanlar bir diğeri de “hayrattaönde, öncü” olanlar, Rablerinin izniyle önde olanlar. Şimdi bu üç grubabaktığımızda “nefsine zulmeden” grup var! Bir kişi bu yolda olup hanifliğianlamış kavramış, ama hanif yaşam biçimini sürdürülebilir hale getirememişsebu “nefsine zulmeden” gruba girer. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz o grup burdamuhatapların içerisindedir. Ama amaç o sınıfı geçmek!- Hocam, “paralel yol” burası mı oluyor?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 309Tefekkür Şeması 2’denOrası “paralel yol” evet. O, çizdiğimiz İhlâs Hayat Döngüsü’nün “B”Noktası’ndan sapmış; ama o İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralel bir yolda gidiyor.“A”ların yaşam biçimine kıvrılmamış, kıvrılmak istemiyor, zorluyorkendisini! Aslında nefs-i mülhime de o “paralel” dediğimiz yerde, oradadır.Nefs-i mülhime; o “B” noktasına gayet yakın bir pozisyonda, sanki bir itenolsa hemen İhlâs Hayat Döngüsü’nün rayına geçecekmiş gibi duran bir pozisyonda,orada sürdürür hayatını. Onun ilhamları da aslında şunun gibidir:Eğer İhlâs Hayat Döngüsü’nün giriş kısmı bir gül bahçesiyse, orda gülleringüzel kokuları çıkıyorsa, yan caddede, paralel caddede duran o kokularıhissetmeye başlar. Böylece, esas yolun, ana yolun kokularının hissedilmesionda ilham oluşturur. Hatta bazen o kadar kuvvetli hisseder ki, kendisi gülbahçesinde olmadığı halde hissettiği o koku nedeniyle kendisini gül bahçesindesanar. Bir ara, kısa bir an için bir an kendisini orda sanar, sonra tekrarnormal hayatına devam eder. Ama o kısacık “gül bahçesinde sandığı hal”de çok mutlu eder onu. Arar o, “o hali” arar. Böylece o ona motivasyon


310Yılmaz DÜNDARkaynağı bile olur. Devam eder, onların sıklaşmasını ister, koklar havayı, oGül’ün kokusunu almaya çalışır. Çünkü o koku geldiği zaman bir an bileolsa kendini bahçede sanıyor. Ne zaman ki, o bahçede sürdürülebilir kalır ozaman mutmain olur; mutmain olur halinden. Çünkü zaten bahçede artık,ordan ilham alması gerekmiyor. Yani uzaktan bir koku alıp hayalle kendisinibahçede sanması gerekmiyor. Bakıyor ki bahçede; “evet, ben bahçedeyim”der ve mutmain olur, kalbi mutmain olur!- Gülleri koklama isteği kişide o kadar çok ki diyelim! Bu o kişide öyle birkabiliyet olduğunu gösterir mi?Kesinlikle, elbette! O çok önemli bir lütuftur. Şu hadis aslında bu söylediğinizleilişkili olarak çok önemlidir: “Kişi nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürseöyle ba’s olur.” Şimdi bahsettiğiniz şekilde o kokuyu çok önemsiyor ve onungayretiyle fiiller ortaya koymaya çalışıyor, ama bahsettiğimiz “ana bahçe”yede geçiş sağlayamamış. Böyle yaşadığı için bilinmez ki; son nefesinde o bahçeyegeçmiş olarak nefesini verebilir! O, öyle yaşadığı için ölümü tattığındao pozisyona geçmiş olabilir. Çünkü bütün mesele o <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak!Çok antrenmanlı olduğu için, ölümü tatma anının onda oluşturduğu bilinçle,hissedişle <strong>tanrı</strong>dan hızla kurtula da bilir. “Ha, buymuş” deyip bir anda“kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmediği o Hanif haliyle” son nefesini vermiş olabilir! Birönemli şans bu! Bir diğeri de, bu okuduğum Fatır Suresi 32. Ayeti Efendimizsallallahu aleyhi vesellem yorumlarken; “eğer kişi nefsine zulmeden olarakkalmışsa hala; onlar mahşerde hapsedilirler” diyor. Ancak bu “hapsedilirler”mevhumlarını tabi bu insani boyuttaki bir hapis, bir yere tıkma gibi düşünmemeklazım. O yolculuktaki “bilinçlerin hapsedilmesi” nasıl bir şeyse, obilinçlerin hapsedilmesi! Ve onlar bir tasaya kapılırlar. Derler ki; biz bu kadargayret ettik, bu doğrultuda inandık, neden cennetle müjdelenmedik? Mahşerdekihapis denen boyutta bunun tasasıyla yaşarlarken, Rableri onlarırahmetiyle noksanlarından kurtarır, noksanlıklarını telafi eder onların. Yani,henüz kurtulamamış oldukları o “<strong>tanrı</strong>lık mevhumundan” onlar kurtulurlar,böylece cenneti hak ederler ve işte o zaman Fatır Suresi 34’de bahsedilengrup, bunlar olur. Nedir o? “Bizden tasayı kaldıran Allah’a, Rabbimize hamdolsun” diyen grup bunlardır” diye bir müjde vermiştir. Dolayısıyla, normalyaşarken bu gayretle yaşamanın (ölüm anında da olabilir, sonra da olabilir)bu ayet gereği bir müjdesi var ki; “onlar bu noksanlarından Rablerinin rahmetiylekurtarılacaklardır” diye Efendimiz bizi müjdeliyor.


312Yılmaz DÜNDARsan var. Bu insan, hayatı fark etmeye başladığında kendisini o hayata takdimeder. Takdim ederken ne der? BEN! Bu yüzden bir “BEN”Lİ HAYAT” başlar:Bu hayatı ikiye ayırıp “A” Takdim Formu”, “B” Takdim Formu” dedik. Bir kişivar ya, bu kişi “BEN” demekle -bakın bu çok önemli bir şey- bu Hakikat’indışına çıkar hemen! Hemen bu Hakikat’in dışına çıkar, “BEN” demekle!“BEN” dediği zaman çünkü “bir iddia”da bulunur o; kendisine verilmiş olan“rablık gücü”nü kendi adına ilan eder; “ben rabbim” der. “BEN” demek, “benrabbim” demektir! Peki, Rablığının sınırı ne? İşte ona verilmiş olan “rablıkgücü” neyse o kadar! Hatta onu da kuvvetlendirmeye çalışır!Bakın çok önemli, bunu yeri gelmişken sıkıştırayım: Tibet’e, şuraya burayagidip bilim öğrenenler veya Hint felsefesi içerisinde yetenekler kazanmayaçalışanlar, Hint felsefesi içerisinde meditasyonla sakin olmaya gayretedenler, o tür yöntemlerle gelişeceğini sananlar hep bu “A”yı kuvvetlendirirler!Hiçbir zaman bu <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmazlar! Ne yaparlar? “A”nın “beşduyuyla sınırlı” bir yeteneği vardır, o gayretleri bu yeteneği kuvvetlendirmekiçin yaparlar! O gayretlerin tamamı “A“yı kuvvetlendirmek içindir. “A”ne kadar kuvvetlenirse, cehennemdeki mertebesi de, cehennemdeki azabıda o kadar kuvvetli olur. Çünkü oluşturduğu rablıktan kurtulmasını, orablıktan sıyrılmasını sağlayacak bir muameledir “cehennem muamelesi”.Diyeceksiniz ki; ama çok iyi bir insan oluyorlar? Onlar ancak hümanist bir<strong>tanrı</strong> olur! Hiçbir zaman “çok iyi olması” onu <strong>tanrı</strong>lıktan, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındankurtaramaz!Şimdi kaldığımız yere dönelim. Buradaki kişi eğer inançsızsa, bir şeyeinanma ihtiyacı duymuyorsa “BEN” dedikten sonra (“BEN” demekle birdünya oluşturdu ya kendisine) bu dünyanın tek başına <strong>tanrı</strong>sı odur! Tanrılığını“tam” ilan eder, bir inancı yoksa! Ama bir şeye inanmak istiyorsa, ozaman kendi uydurduğu bir varlığa inanır, ötesinde bir varlık ilan eder onainanır. Ona da çevre ne diyorsa öyle bir şey der, bir isim takar. Hatta, gayetİslami ibadetlerle meşgul olup kendi ötesinde oluşturduğu, uydurduğu birimaja da “Allah” adını verir! İşte bu da bir nefse zulümdür! Bu nefse zulümtipi sizin bahsettiğiniz “âmâ hali”dir! Bu, Efendimizin verdiği müjdenin içindeolan nefse zulüm tipi değildir! Soracak bir şeyler var mıydı?-Alakası yok ama, Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin kitabında okumuştum.Orda ayırmış; şeriat namazı, tarikat namazı ve onun zekâtı gibi. Ordaasıl zekât sevaptan verme, yaptığı işin sevabından vermektir, asıl buna ulaşmaklazımdır, diyordu. Ama benim aklımda hiçbir şey oluşmadı, sevaptanzekât nasıl verilir? Nasıl bir şey bu?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 313Şimdi, onun önüne arkasına bakmak okumak lazım, konu oraya gelinceyekadar bir şey anlatmıştır veya ondan sonra da bir mana vardır. Tabi onabakmadan yorum yapmak yanlış olabilir. Bir diğeri de tercümelerden, kelimelerinyeterince yerine konulamamasından kaynaklanan mana noksanlıklarıoluşur. Ama bütün bunları saf dışı edecek olursak, buna rağmen “nevar orda?” diye bakacak olursak; kolay anlamada ölçü daima bahsettiğim“<strong>tanrı</strong> imajı” olmalı! Dolayısıyla o bahsedilen, şeriatta zekât verme denen,yani orda şeriat diye bahsedilen şekildir. Kişi taklit ehli olmaktan kurtulduğuölçüde (tam kurtulamayabilir ama) kurtulduğu ölçüde şeriat halindentarikat denilen hale gelir. Orda bahsedilen tarikat hali ilimle yoğrulmayıanlatıyor. Ondan sonra da bir hakikat hali vardır ki, o sıralamaya göre...Şeriat, tarikat, hakikat diye böyle de sıralanabilir, o zamanın anlatılan tabirlerinegöre. Şeriat denilen kısım tamamen taklidî ve şekle dayalı, sebep vesonuç ilişkileri olmayan, çok körü körüne yapılan, bazen fanatik ve radikalsonuçlara da ulaşan bir yaşam biçimi. Ama oraya tarikat karıştığında birazönce bahsettiğim ikinci pozisyon var ya, o oluşmaya başlar; bir şeyler bilmeyebaşladı! Biliyor, ilişki kuruyor, ayet ve hadislerde okuduğu şeklin, mecazınbir adım ötesine gidiyor demektir. Çünkü orda tarikat diye bahsedilenşudur: Günümüzde bir kişi hakkında konuşurken “mürekkep yalamış” veya“üniversiteye gitmiş” dediğiniz statüdür. Orda bahsedilen tarikat o manayagelir. Çünkü o zamanın bu konuyla ilgili üniversitesi, yolu, bilimi bu manada(tarikat kelimesiyle) ifade ediliyor. Günümüzde tarikat denilince anladığımızbir kavramda değil! Tamamen; günümüzde üniversite dediğimiz, mürekkepyalamışlık, ilim dediğimiz zaman kast ettiğimiz şey! Ve onu bir bileninyol göstererek anlatması, bir hocanın bulunması; ama o da ehil! Bilerekanlatan biri sayesinde bir şeyler öğrenmeye başlamış ve öğrendiklerinegöre de yaşamaya başlamış hal, manasına gelir tarikat.Hakikatte ise artık öğrendiklerinin ötesine geçmiş olur. Hatta şöyle biletarif edebiliriz, kolay anlaşılsın diye. Tarikatta olanlara “âlim” diyelim, herşeyi bilen değil de ilimle meşgul manasına. Yani, ilim öğrenmişe “âlim” diyelim,hakikat ehline de “ârif” diyelim. “Arif” de kendi içinde önce “ârif” sonra“Ârif-i Billâh” diye hakikatte ayrılabilir. Ama “arif” mevhumuna, oraya şöylebakabiliriz. Şeriatı “tamamen taklit” olarak ortaya koyduk. Ama (tarikatagelince) şimdi bir âlimlik var. Ne karıştı buraya? “Bilmek” karıştı. Âliminsöyledikleri kendisinden yukarıdadır. Bir şeyler söylüyor, söylediği cümlelerkendisinden yukarıdadır. Kendi o cümlelere ulaşmak için çalışıyor, gayretediyor ama o cümle ondan ne kadar yukarıdadır, o onun ameliyle ilgili!


314Yılmaz DÜNDARHalbuki hakikate geçtiğimizde; Ârif söylediklerinden yukarıdadır! Farkedebildiniz mi? Böyle bir yaşam biçimi oluşur burda. Dolayısıyla, bunların“vermeleri” de değişir. Öyle bir hal olur ki: Sizin söylediğiniz literatüre görebaktığımızda; şeriat kısmında <strong>tanrı</strong>lığını, rablığını ilan etmiş biri verir. Verenve verdiğinden dolayı da kendi kendini takdir eden biri var! Gerekirse takdirbekleyen veya en azından “içinden sessizce” kendisini takdir eden! Hatta butakdirde mütevazilik bile takdirdir. Tanrının yani kendisini <strong>tanrı</strong> ilan etmişkişinin mütevaziliği bile takdirdir! Çünkü “B” halindeki mütevazilikle, “A”halinde <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş birisinin mütevaziliği arasında çok fark vardır,hatta birbiriyle hiç ilişkisi yoktur! Sonra, o bahsettiğiniz tarikat kısmındavermeye başladığında ikilikten kurtulmamış bir verme vardır orada! Onuşimdi İnsan Suresi’nde de göreceğiz; “Allah bana veriyor, ben de ona veriyorum”şeklinde bir vermeye dönüşür. Burda da biraz önce bahsettiğimikilikten kurtulmamış pozisyon var. Ama esas verme denilen mevhumda“veren biri” yoktur! Allah birisine veriyor, o da başkasına veriyor pozisyonukalmaz. Dolayısıyla o pozisyonda “görev gören” ancak neler olur? Enerjilerolur! Kişi yok, enerji aktarımları var! Enerji aktarımları faydalı yöndeysebahsettiğiniz gibi, biz onlara kolay anlaşılsın diye ne deriz? Sevab deriz! Kişikalkar! Bir örtücü o enerjiyi örtüyor ve ne diyor o enerjiye? “BEN” diyor! Okişi oradan kalktığı zaman enerji salt kalır; sevab diye bahsettiğimiz işte oNUR! O zaman birisi çıkıp oraya “o güç benim” demez. Orda bir enerji akışıvardır olay içerisinde, işte belki buna “sevabdan vermek, sevabından vermek”manasına söylenmiş olabilir.-“Namazlarınızı bile verin, onların sevaplarını bile bağışlayın” deniyor.“Bana ne kalacak” der<strong>sen</strong>iz ona da “Allah yeter” deniyor.Burada bahsedilen verme; sevap kazanacağım diye ibadet yapmayınmanasına! İzah edebildim mi? Yani salât ikame etmek “sevab kazanacağım!”diye yapılmaz, demek istiyor. Çünkü “sevab kazanacağım” diye yapan“birisi” var. Bir varlık var, almış eline sevab kasasını çantasını doldurmayaçalışıyor. Orada bir <strong>tanrı</strong> var! O <strong>tanrı</strong>dan kurtulmak için uyarı var; sevabiddiasında, peşinde olma deniyor. Hep anlaşılması çok önemli olan bir şeyvar ki; <strong>tanrı</strong>yı terk etmeden insan bunları terk ederse o da “sevab peşindekoşmayan <strong>tanrı</strong>” olur! Hiçbir şey fark etmez! O <strong>tanrı</strong> da sevab peşinde koşmaz,neticede de der ki; hakikaten bana bir şey kalmadı hepsini verdim.Niye? Tanrı çünkü! Dağıttı, kendine bir şey kalmadı. Bütün mesele o <strong>tanrı</strong>imajından kurtulmak! O <strong>tanrı</strong> var olduğu sürece...


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 315Örneğin tasavvuf kitaplarında okursunuz, der ki işte “az yiyeceksin” veyader ki; “bağlamalı oruç tutacaksın”. Kişi bağlamalı oruç tutar, gider arkadaşınader ki; “biliyor musun ben üç gün bağlamalı oruç tuttum”. O da “aferin”der. Üç gün aç duran <strong>tanrı</strong>! Onun orucuna kimin ihtiyacı var! Yani, aç kalıncane olur ki? Uykusuz kalırsan ne olur! Uykusuz kalıp yorgun düşen <strong>tanrı</strong>olur, aç kalıp zavallı düşen <strong>tanrı</strong> olur. Aç kalınca ne olur ki? Eğer aç kalmakonun <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmasında eline bir disiplin olarak geçmiyorsa, uykusundanfedakârlık yaparak bir şeyler yapmak onun <strong>tanrı</strong> imajından kurtulmasınabir zemin hazırlamıyorsa onlarla meşgul olan ve yaptığı zamanda kendisini takdir eden bir <strong>tanrı</strong> olur, daha kuvvetli olur. Ben üç gün açdurabiliyorum, ben işte şu kadar uykusuz durabiliyorum. Hiç önemli değil,bunlar hep <strong>tanrı</strong>ya ait yeni güçler! “Yeni güç kazandım, ben eskiden bir günbile oruç tutamıyordum, şimdi üç gün oruç tutuyorum. İyi güç kazandım.”Bak, güçlenmiş <strong>tanrı</strong>! Fark ettin mi, seviyor kendisini; “daha önce bir günduramıyordu ya, şimdi üç gün duruyor, aferin!” Üç gün aç duran <strong>tanrı</strong>! Çünkü“sizin kestiklerinizin kanları Allah’a ulaşmaz -ayet böyle- ancak takvalarınızulaşır”. İstediğin kadar kurban kes ve kan akıt, onlar Allah’a ulaşmaz.İstediğin kadar aç kal, açlığın Allah’a ulaşmaz. İstediğin kadar uykusuz kal,uykusuzluğun Allah’a ulaşmaz. İstediğin kadar yalnız kal, yalnızlığın Allah’aulaşmaz! Neyin ulaşır? Ancak takvan ulaşır. Peki, takva ne? Takva, “B” yolundakiilerleme gayretleri. İşte bu ulaşır. Neden ulaşır? Çünkü o hal biryere giden ve Allah’a ulaşan bir şey değildir! O hal “illa Billah”tır; kendisidir,o yüzden! Yoksa Allah bir yerde, O’na da bu yaptıkların ulaşıyor değil! O halAllah tanımının içinde olduğu için ulaşır.Örneğin, ben yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım.Bu hadisi şerife baktığı zaman, kişi eğer bunu bu et parçası yürek sanarsa,işte yine Allah’ı içine hapseden mevhum başlar! Mümin kulunun kalbinesığıyor, hiçbir yere sığmıyor. Bu <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine olan sevgisidir, “<strong>sen</strong>benim kalbimdesin” diye <strong>tanrı</strong>ların sevgisinin imajları! “Allah’ın sığması”nıda eğer öyle düşünürse yanlış düşünür. Oysa orda bahsedilen kalb; tamameninsanın Veri Tabanı, yani Esma’ül Hüsna kompozisyonu. Eğer kişi “B”halinde yaşamayı sürdürülebilir kılabilirse -o yolda- onun Esma’ül Hüsnakompozisyonu öyle olur ki, isim ve sıfatlarla bezenir. Böylece Allah’a ait esmalarsıfatlar onun kalbında (kalıbında) veri tabanında gözükür. Müthiş birşey! Yani “B” halinde fiillerin tecellisi, sonra isimlerin tecellisi, sonra sıfatlarıntecellisi diye yapılan sıralama bu kalble (kalpla) ilgili olan pozisyon olur.


316Yılmaz DÜNDAR- Özellikle secde sırasında biz bir şeyin önünde eğilmiyorsak eğer, neyinönünde eğildiğim sorusuna cevap bulmam gerekiyor.İlla bir şeyin önünde mi eğileceksin? Niye eğildiğini sorabilirsin, neyinönünde değil!-“Niye eğildiği?” sorusuna cevap bulmam gerekiyor. Sonuçta secdede bireğilme var. Bir örnek verir<strong>sen</strong>iz, çok mutlu olurum.Aslında anlatış akışımızın içerisinde henüz “secde”ye gelmedik. İnşaallahsecdeye geldiğimiz zaman daha detaylı bakacağız. Birinci secde yokluksecdesi. Ne demek yokluk secdesi? Neden yokluk secdesi denmiş? İkincisecde yokluk secdesi değil. İki secde arasındaki fark ne? Neden iki secdeninarasındaki dua da, o yüzden önemli? İki secde arasında neden dua yapılır veönemli, çok makbul? Onları geniş olarak bu anlatış akışımızın içerisinde inşaallahgöreceğiz. Ancak bu sorduğun sorunun net cevabına hiçbir şekilderastlamamışsındır! Net bir cevabı yazılı olarak yok! Neden? Bilinmediğindendeğil! Her dönemde, her dönemin geldiği bilimsel anlayışın ortaya koyduğuyaşam biçimiyle, her seferinde yeni anlaşılabilecek bir boyutu var da ondan.Şimdi bin yıl önceden daha iyi anlaşılabilecek bir boyutu var. Önümüzdekaç yıl varsa, ileriki yıllarda daha iyi anlaşılabilecek bir boyutu var. Bu şeklideğiştirmiyor. Anlaşılmasını, nedenliğini sağlıyor. Anlaşılması sağlanıncane olur? Kişi mutmain olur. Soru sebebin de o, mutmain olmak istiyorsun,secdeden mutmain olmak istiyorsun. Yoksa secde aynı secde! Bin yıl öncede aynı secde yapılıyordu, şimdi de aynı secde yapılıyor. Ama diyorsun ki;ben daha mutmain nasıl yapabilirim? Dolayısıyla, bu -özellikle birinci secdeiçin- çok açıklanabilmiş, ortaya konmuş bir şey değil! Yalnızca yokluk secdesişeklinde bir cümle olarak anılır ve geçilir! Ve onu o şekilde yaşamış olanlar,ikinci secdeye o kadar arzu ve istekle giderler ki “ikinci secde” oluşur.İkinci secde birinci secde’nin taklididir aslında. Esas secde birinci secde’dir.Peki, yoklukla secdenin şeklinin ne ilişkisi var? Bir kere fiziksel olarak,<strong>tanrı</strong>lar âlemiyle ilgili olan bir şekli var: Siz birisine gücünüzü kanıtlamakistediğiniz zaman onu yere çöktürürsünüz. Tanrılığını ilan etmiş iki yapıyıdüşünün. Bir <strong>tanrı</strong> diğer <strong>tanrı</strong>ya, yere çöktürtmekle “ben <strong>sen</strong>den üstün <strong>tanrı</strong>yım”der. Diğerinin de korkuyla yere çökmesi “ben <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>lığını kabulettim, bana zarar verme” manasınadır. Dolayısıyla kişi, önünde bir <strong>tanrı</strong> olmaksızınyalnızca “veccehtü vechiye” manası içerisinde, o şekille kendisindeki<strong>tanrı</strong>yı -temsilen- tamamen yok etmiş olur. Hani iki <strong>tanrı</strong> arasındakiörnek var ya, onun gibi Rabbine diyor ki; ben o <strong>tanrı</strong>yı ezdim, o <strong>tanrı</strong>yı yere


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 317yatırdım, gücünü yok ettirdim. Böylece güç ilan edemez o, o yok! Böylecebirinci secde bir “yokluk secdesi” haline geliyor. Ama peki, bunun hazzınerde? Bir haz olacak ki, oradan aldığın güzelliği tekrar yaşayabilmek içinikinci secdeye gideceksin!Bir başka şey de secdede oluşan şekildir. O tefekkür içerisinde secdehareketinde kanın gittiği beynin öyle noktaları var ki; o noktalar Allah’ı anlayabilmenive yaşama çevirebilmeni kolaylaştıracak hücreleri canlandırır!Allah’ı anlayabilmeni ve o anladığını yaşama çevirebilmeni sağlayacak olanhücrelerin canlanması <strong>sen</strong>de bir enerji yayımına sebep olur. Bu enerji deöyle bir hale gelir ki, <strong>sen</strong>den farklı renklerde dışarı çıkmaya başlar. O enerjiyeo rengi kazandırabilmek için <strong>sen</strong> bu “kan hareketi”nden de yararlanırsın!Dolayısıyla, o tefekkürle beraber secdenin uzun hali, hatta salât dışındasecdede dua etmek ki, bu eğer Seher Vakti’ne rastlarsa! Çünkü önemli birayetin kapsamına giriyor kişi o zaman. Allah’ın ayırdığı bir zümre var; onlarseher vakti tövbe ederler, secde ederler. Onlar seher vakti secde ederler vetövbe ederler! Dolayısıyla ikisini birleştirir<strong>sen</strong>; salâtın dışında tövbe edeceğinzaman, güneş doğmadan -seher vakti- secdede tövbe eder<strong>sen</strong> bir ayetinkapsamına girersin. Bu kapsamda yokluğunla ilgili o kadar fazla enerji üretirsinki, onun o hücrelerden üretilmesini sağlayacak kanı da oraya gönderirsin,bir diğer boyutu da budur. Böylece duyacağın hazla ilgili mekanizmayıçalıştırmış olursun.Mesela Rükû, rükûya da değinelim. Secdeden önce de rükû’ya gidersin,yokluk secdesi için bir nevi randevu istersin rükû’da! Çünkü yalnızca müslümanlaraverilmiş bir biçimdir Rükû! Bazı ayet ve hadislerde “onlar birlikteRükû’dadırlar” geçer. Rükû, yani randevu isterler secde için. Rükûda noksanlarıkabul edilir secdeye gitmeleri için. Çünkü secde hali için bir tamlıkgerekiyor. Ama o tamda değilsin! Rükû <strong>sen</strong>in noksanlarının telafi edildiğini“o an için” sana müjdeler. Nasıl müjdeler? Bak dikkat et: Salâtta her hareketinde“Allahuekber” dersin. Sadece bir yerde “semiallahu limen hamideh”dersin. Onun dışında hep “Allahuekber” dersin. Ehlullah diyor ki, <strong>sen</strong>rükûdan kalkarken sana “semiallahu limen hamideh; <strong>sen</strong>in hamdın işitildi”denir. Senin ağzından “haydi secdeye git, iznini aldın” denir. Böyle önemlibir haldir rükû. Böylece <strong>sen</strong> “o an” secdeye gidebilecek yetkiyi almış olursun.Salattaki bu şekilleri o yetkiyle yaptığın zaman önemlidir! Aksi halde bunufark etmediğimiz ve biraz daha <strong>tanrı</strong>ca anlattığımız bir zaman, zeki bir <strong>tanrı</strong>bana demişti ki “ne gerek var secdeyle uğraşmaya, amuda kalk daha çok


318Yılmaz DÜNDARkan gider oraya!” Çok önemli bir şey o! Rükû’da izin almamışsan amudakalkıp yarasa gibi günlerce öyle durman bir mana ifade etmez! O mekanizmanınçalışması için izin alıyorsun.Bir başka izin daha alıyorsun, neyle? Abdestle! Aksi halde hiç hamamdançıkmayan <strong>sen</strong>den daha mı abdestli! Görevi hamamda, suyun içerisindeçalışıyor, daha mı enerji dolu? Hayır! Abdestte niyetlenmenle beraber birmekanizma başlar, bir “izin mekanizması” başlıyor. Öyle bir izin mekanizmasıki o, çok önemsemek lazım abdest işini. Nasıl bu bedenimizi örtmekiçin bunları kullanıyoruz, bir elbisesi var. Niye böyle bir elbisesi var? Çünkümadde bir beden! Peki, ruhun nasıl? Enerji bir beden! Onun elbisesi nasılolacak? Enerjiden olacak! Ruhunun, zedelenmesini istemiyorsan, örtmelisin!Onu abdestle örtersin; enerjiyi de enerjiyle örtersin! Bu yüzden abdestönemli hale gelir, ruhunu önemsiyorsan, onun zarar görmesini istemiyorsan,birisinin zedelemesini istemiyorsan ona bir kılıf geçirmen gerekir. Nasılbiz üstümüze bu kılıfı geçiriyoruz, ruhuna da öyle bir şey geçirmek istiyorsano abdesttir. Ama suya girmek değildir! Aksi halde Tibet’ten çıkmayanlardaha mı kılıflı? Hayır. Rabbinden bir izin istiyorsun, yani Allah’ın Rahiymisminden yararlanıyorsun. Rahman isminden yararlanacak olsan o izin olmaz.Çünkü Rahman isminde adalet vardır, bir şeyin tam karşılığını verirRahman ismi. Bu yüzden de tüm yaratılanlar Rahman süzgecinden geçmiştir.Yani Rahman’ın adalet süzgecinden geçmiştir. Rahman’ın adalet süzgecimerhamettir. Bu merhamet bizim birbirimize “vah, zavallı” der gibi yaklaşmamızınmerhameti değil. Rahman’ın adaleti bir merhamettir; karşılığınıverir, zulüm yoktur Rahman’da. Bir insan için nasıl bir kulluk dilenmişse, okulluğun karşılığı olan beden neyse, onun karşılığını Rahman verir. Tam karşılığınıverir. Ama Rahiym isminde? Üreten oluşu dışında, farklı bir bakışlaRahiym isminde ise adalet yoktur! Rahiym ismi sırf nimettir, sırf hediyedir.Öyle bir nimet ve hediyedir ki, karşıdakine “bunu almayı hak ediyormusun?” diye bakılmaz. Rahman’da bakılır! Rahman çünkü “var olanın karşılığını”verir. Ama Rahiym ismi iman edene çalışan bir mekanizmadır. İmannuru çalıştırır Rahiym ismindeki nimetin akışını, “iman” çalıştırır. O yüzdenbirinci secdeye giderken rükûda aldığımız kabul, Rahiym isminin bize birhediyesidir. Çünkü <strong>sen</strong>in hiçbir şeyin onu karşılayacak bir kompozisyondadeğil ki! Onun için “ben nasıl yokluk secdesi yapayım?” demek yanlış olur.Neyse noksanın, samimiyetle yaklaştığın zaman o noksanın salâtta, özelliklesecdede sana telafi ediliyor. Bu yüzden, “eğer şöyle yaparsanız salât sizemirac!” denmemiş ki! “Salât müminin miracıdır” denmiş. Mümin<strong>sen</strong>iz salât


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 319mirac! Çünkü telafi ediliyor, izin veriliyor. Abdestte de öyle! O an Rahiymismi yüzünden izin alıyorsun. Halbuki Tibet’te yıkanan Rahman ismindenyararlanır; suya ne kadar girmişse o kadar ıslanır; karşılığını alır, kirindentemizlenir. Bu Rahmandır; yaptığının karşılığı! Ama Rahiym’de <strong>sen</strong>in yaptığınınkarşılığı değil! Herhangi bir şey yaparak kazanabileceğin bir iş değil o!Bir başka şekilde Bir başka Bir bakıldığında başka şekilde şekilde secde bakldğnda ayet harflerine secde secde benzetilir: ayet ayet harflerine Ayakta harflerine de benz de b‏),(آ)‏ Elif rükûda ‏,(آ)‏ durduğun zaman Elif‏),(ل)‏ rükûda Lam LamDolayısıy- ‏.(م).(‏ secdede secdede Mim Mim ( Mim ‏,(ل)‏ Dolaysyla ‏.(م)‏“elBir başka şekilde bakldğnda secde ayet harflerine de benzElif ‏,(آ)‏ rükûda Lam ‏,(ل)‏ secdede Mim ‏.(م)‏ Dolaysyla “eliBrak la “elif, öyle lam, mim” Brak Brak şekillerini öyle öyle de yapar. Bırak öyle şekilleri yapmayı, <strong>sen</strong> ElifLam Mim’i orijinal harflerle kâğıda yazdığın zaman enerjisinin yüklendiğinisöyler Ehlullah. O niyetle yazılan (Kur’an adına yazılan) harflerin kendienerjisini taşıdığını söylerler. O yüzden “Besmele yazmak” çok öğütlenir;elle yazmak. Hatta daha önce söylemiştim hatırlayacaksınız, Satanistlerinen önemli faaliyetlerinden birisidir Kur’an yakmak! Belli zamanlarda Kur’anyakarlar, belli zamanlarda kurban verirler. Ama bildiğimiz Kur’an’ları yakmazlar!“El yazması” Kur’an’ları yakarlar! O yüzdendir ki zamanında, matbaayaverilsin istenmemiştir! Ama yanlış bir değerlendirmeyle matbaaya karşıçıkılıyor sanılmıştır. El yazmasındaki enerjinin devamı taleb edildiği için, bilenlerKur’an’ın matbaa harfi olmasını istememiştir. Şimdi düşün, yazdığındaoluşan bir enerjiyi <strong>sen</strong> bedeninle yapıyorsun. Bütün bunları bir arayagetirdiğin zaman, bir enerji deryasının içerisindesin salâtta!- Bir soruyla devam edebilir miyim? Rükûdan kalktığımız an ve secdedeolduğumuz anda enerjileri görüntüleyen bir makine (gören biri) olsa, farklıenerjiler mi görecektir?Yapmışlar, var. Bir yöntemle bu enerjilerin resimlerini çekiyorlar. Secdehalinde ve secdeye gitmeden çekilen resimler birbirinden farklı. Kan akışlarıfarklı. Çeşitli isimler verdikleri o enerjilerin oradaki dağılımı farklı, resimderenkli gözüküyor. İleride Esma’ül Hüsna’larla ilgili de teknikler gelişirse, dahafarklı şeyler görülebilir.- Bu enerjilere “hanif” olarak yaklaşmak gerekiyor, değil mi?Rum Suresi 30 öyle; “dine Hanif olarak yaklaşın”. Hanif! Hanif olmayıdüşünmek, onun üstüne çalışmak, Hanif olma yolunda gayret etmek çokbüyük bir ibadettir. Zaten o ibadetlerin oluşturduğu enerjilerledir ki, kişihanif olur zamanla, sürdürülebilir hanif olur. İnsan “ne zaman hanif olacağız?”diye düşünmemeli. Hanif olmaya gayret etmek önemli bir ibadet, hanifolmaya çalışmak, hanifin ne olduğunu bilmek. Ona ne denildiğindenbahsedeceğiz, önemli bir mevkidir o!


320Yılmaz DÜNDAR-Önceki sohbetlerimizde konuşmuştuk, “bir şeyi yapmayacağım” dediğinzaman Rablık kuvveti onu sana yaptırtır ve kendi Rablık kuvvetini ispat eder”diye. Şimdi benim hep aklıma takılan şu oluyor. Ben genelde “kötü olan” birşeyi yapmak istemem ve Rablık kuvveti de bunu bana yaptırtır. Rablık kuvvetiöyle bir şey ki, hep “kötü olanı” yaptırtıyor. Ben “A”dan kurtulmak istiyorum,Rablık kuvveti “A”dan kurtulmam için bir mekanizma devreye sokmaz mı?Bravo, söylediğin doğru! Sana göre kötü o! Dünya prosedürü içerisindeo dünyanın yaşam biçimi! Kötü değil ki! Sen “kötü” ilan ediyorsun. Dünyanınyaşam biçimi o! Onu kaldırdığın zaman dünyanın yaşam biçimi kalkar.Dünya yaşam biçiminin gereği <strong>tanrı</strong>lığın varlığı. Tanrı ilanının varlığı olmasa,dünya yaşam biçimi olmaz ki! Biri bu, bir diğeri: Bir başkasına “benbunu yapmayacağım” demenin bir sakıncası yok. Bu konuyu açtığın içinde teşekkür ederim, biraz net anlaşılması açısından. Birisine, karşıda bir arkadaşına“şunu yapmayacağım” demenin bir sakıncası yok. Allah’a, “yapmayacağım”dediğin zaman tehlikeli! Hatırlarsan o Tefekkür PaylaşımToplantısı’nda Hz Âdem’i örnek vermiştik. Tefekkür Paylaşım Toplantısı’naben “sohbet” demiyorum farklı olsun diye, ibadetin adını koymak için. Çünkühep beraber “tefekkür” ediyoruz ve onu paylaşıyoruz. Neden paylaşıyoruz?Neyi paylaşırsanız o çoğalır! Biz de var olan ilmi çoğaltmak için paylaşıyoruz.Neyi? Tefekkürü!Bir Tefekkür Paylaşım Toplantısı’nda Hazreti Âdem’i örnek vermiştik,değil mi? Hazreti Âdem Rabbine “bir daha yapmayacağım” demedi! Yasağıişledikten sonra, Rabbine “fark ettim Ya Rabbi, bir daha yapmayacağım” demedi.“Biz nefisimize zulmettik yani nefsine zulmeden pozisyonuna girdik,eğer bağışlamazsan affetmez<strong>sen</strong> merhamet etmez<strong>sen</strong> biz hüsranauğrarız” dedi. Rabbine karşı “bir daha yapmayacağım” derse, o “yaparak”karşılığını görür! Rabbine diyor çünkü! “Bir daha yapmayacağım” diyerek biriddiada bulunuyor. O zaman iddiada bulunan bir birim oluşturuyor! Onun,o iddiada bulunan birimin “yapmayacağım” dediğinin yapılması lazım ki,Rab Rablığını kanıtlasın. Aksi halde “Rablığını ilan etmiş kişi” galip gelir?Saçma bir şey olur o! Rablığını ilan etmiş birisi bir şey söylüyor ve sözündede duruyor, olacak iş değil! Rabbine karşı “bir daha yapmayacağım” derseyanlış.Peki, kime “bir daha yapmayacağım” demeli? İlan ettiği <strong>tanrı</strong>ya! En önemlizikrullahtır bu! Kişi ilan ettiği Rablığa “bir daha yapmayacağım” der,Rabbine değil! Çünkü <strong>sen</strong>de bir Rab var! Sen onun gücünden yararlanarak


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 321ayrı bir Rablık ilan ediyorsun, işte ilan ettiğin o Rablığa <strong>sen</strong> “bir daha yapmayacağım”dersin. Müthiş bir şey bu! Nasıl dersin bunu? İşte Kelime-i Tevhidodur! Ona döner dersin ki; “La ilahe! İllallah!” Onu mahveden şey budur;La ilahe! Eğer <strong>sen</strong>de bunu sana söyleten haşyet olursa, karşıyı paramparçaedersin! Bu “la ilahe”yi sana söyleten duygu, bunu söylemene sebep olanyönlendiren şey “haşyet”se, <strong>sen</strong> yöneldiğin Rablığı mahvedersin yok edersin,haşyet onu paramparça eder! Ayrıca oraya Kafirun da okuyabilirsin. Buyüzden Kâbe’nin yanında çok önemlidir o! İlan ettiğin Rablığa Kafirun okur,onu ezersin; “<strong>sen</strong> yoluna, ben yoluma” dersin ve ikinci rekâtında da İhlâsHayat Döngüsü’ne girersin, İhlâs okuyup.İhlâs Suresi’yle ilgili çok önemli hadisler var. Hatta Efendimiz sallallahualeyhi vesellem bize önemsetmiş onu. Bir tanesini söyleyeyim: Bir yerde,bir bölgede namaz kıldıran şahıs Fatiha’yı okuduktan sonra zammi sureokuyacak, ama zammi sureye geçmeden önce “hep” İhlâs okuyor, ondansonra zammi sure okuyor. Diyorlar ki, “ya böyle yapma, böyle bir usul yok.Fatiha’yı oku, sonra sureni oku”. “Değiştirin öyleyse beni” diyormuş, “benböyle yaparım. İstiyorsanız değiştirin”. Fakat o kadar düzgün insan, seviyorlar,beğeniyorlar ki değiştiremiyorlar da, değiştirmek de istemiyorlar.Ama “niye öyle yapıyorsun peki?” demişler. “Ben İhlâs Suresi’ni çok seviyorum”demiş. Bunu Rasulullah’a söylüyorlar diyorlar ki, “Ya Rasulallah, bizimnamaz kıldıranımız böyle yapıyor. “Niye yapıyorsun?” deyince de “İhlâsSuresi’ni çok seviyorum da ondan” diyor. “Söyleyin ona” diyor “Allah daonu çok seviyor.” O kadar enteresan bir şeydir ki onun orda sevdiği! Bakın,İhlâs Hayat Döngüsü’nü hatırlayın. Oraya Fatiha’yı yerleştirmiştik. Fatiha’yıokuyor, “ihdinas sıratal müstakim” diyor, Fatiha’daki duasını tamamlıyor.Sonra İhlâs Suresi’ni okuyor ve İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyor sonra daİhlâs Hayat Döngüsü’nde başka ayet okuyor! O zaman orda okuyan hiç oolmaz ki, o kalmaz! O olmaz değil o kalmaz, ayet okurken “o kalmaz”. Çünkü“imajında” İhlâs Hayat Döngüsü içerisine giriyor. Fatiha’dan sonra. İhlâsKapısı’ndan giriyor onu okuyarak, ondan sonra ayet okuyor. O kapıdan girdiğinihissediyor o, o kapıdan girdiği için Allah onu seviyor!Bakın şimdi size enteresan bir şey söyleyeceğim. O kapıda sizi kim karşılar,hiç rastladınız mı? O kapıda sizi Rabbiniz karşılar! Kanıtlayayım mı?Ettahıyyatü lillahi vessalavatü vettayyibat, Esselâmü aleyke eyyühenNebiyyü ve Rahmetullahi ve Beraketühu; bakın size Selam verdi! Hatırlarsanızçok önce, salât içerisinde Tahıyyat’a gelmiştik ve sonra Haniflik ve


322Yılmaz DÜNDARŞahidlik konusuna girmiştik. Şimdi bakın o geldiğimiz noktaya döndük. Ettahıyyatüokuyorsunuz ve diyorsunuz ki; Allahım her türlü Güzel şey, Selamsana… Güzel şeyler hepsi Sana. Ve “ey Nebi sana Allah’ın Selamı olsun,Rahmeti ve Bereketi olsun”… Selam veriyor! Aynı şey; siz o “B” halinde aslındaEttahıyyatü okuma pozisyonundasınız! Yani mirac o, takliden de olsabir mirac! Ve size orda o yüzden Selam veriyor Rabbiniz, siz de diyorsunuzki “bu Selam salih kullarının üzerine de olsun”. Söylendiğine göre siz onudediğiniz zaman salih kullar hepsi haberdar olurmuş, o Selam’da! Peki, osalih kullar nerede? Siz o kapıda onu söylediğiniz için önünüzdeki herkessizin için salih kul. Nerde söylüyorsanız onu, o yoldakilere de söylüyorsunuzSelam’ı! Soracak başka bir şey var mı?- Ettehıyyatüden sonra Kelime-i Şehadet getiriyoruz ya. “Yalancı şahit”diye o kadar rahatsız oluyorum ki, orayı hızlı söyleyip geçiyorum. O kadarrahatsız ediyor ki oradaki yalan!Senin o rahatsızlığın var ya, çok büyük bir ibadet. Orada, yani “ettehıyyatü”şeklinde olan miracta bir ikilik var, rahatsız olma ondan! O legal birikilik, yasal! O nasıl? Bahsettiğimiz “A” Takdim Formu değil o! Seni rahatsızeden “A” Takdim Formu. “A” Takdim Formu’nda olan, yani Rablığını ilan etmişbirisinin “şahidim” demesinde haklısın. Ama “B” noktasında, o söylediğimiznormal döngüde, sıfır noktasındaki kişi de “BEN” der. “BEN”li hayat”iki tane. Birisi Rablık ilanıyla ilgili “BEN”li hayat”; ona “A” Takdim Formu”dedik. Birisi İhlâs Hayat Döngüsü’nün bir bölümünde, lem yelid ve lemyuled bölümündeki “BEN”li hayat”. İkisinde de “BEN” var. Birisi; “A” TakdimFormu’nun “BEN” demesi; o doğrudan “ben rabbım” demektir; cennet onakapalıdır. Bir diğeri “BEN” diyor ama oradaki BEN’in bir iddiası yok. Diğerininbir iddiası var, Rablık iddiası var. Şimdi “B”de “BEN, diyen, “B” sırrıyla“BEN” diyen, “Amentü Billahi, Amentü Bil Kaderi” diyen o “B” var ya, o “B”Formunda “BEN” diyenin bir iddiası yok, yalnızca “takdimi” var! Nedir o?Ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim. Konuşan o suret! Diyeceksinki “burda ikilik var”. Doğru, burda ikilik var. Bu ikilik, bu yolda yasal birikilik! Peki, şirk değil mi? Bu “B” yolu için, bu yolda ilerlerken bu yol içinşirk. Ama <strong>tanrı</strong>lığını Rablığını ilan edenin “BEN”liğiyle hiçbir ilişkisi yok! İkitakdimin birbiriyle hiç ilgisi yok. Birisi gittikçe kuvvetlenen bir “BEN”dir. “B”Takdim Formu”nda olan ise gittikçe zayıflayan değil, gittikçe “olmayacak”bir “BEN”dir. Bunun olmamasının prosedürü vardır; olmaması için “olması”gerekiyor. Olacak ki, olmamaya gitsin. Peki, niye öyle? Olmaması İhlâs


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 323Suresi’nin yukarısı işte! Kul HuvAllahu Ehad, Allahus Samed; orda BENyok. Lem yelid ve lem yuled’de hayat başladı; mecburen olacak! BEN olacakorada, birisi “BEN” diyecek. Ama iki türlü; birisi cennet ehlinin “BEN”i.O olacak ki, sonra o rücu etsin. Bir şey olmazsa nasıl rücu edecek? Bir şeyolacak ki, o Rabbını tanısın. Anlatabildim mi? O “tanıdıkça olmadığını anlayacak”değil! O cümlelerde çok dikkat etmek lazım, onlar yanlış yazılmışcümleler. “Bir kişi olmadığını anlar!” böyle bir şey olamaz! “Olmadığını anlayanbiri” var, olur mu öyle bir şey? Sonra o Allah’ta yok olacak. Öyle bir şeyolabilir mi; ben Allah’ta yok oldum! Onların hepsi muhal bakış açıları! Onlaryaşamamışlar onu! YAŞAYAN kişinin tarifi değil onlar, tahminen söylenencümleler! Dolayısıyla, bir kişi “yokluğunu anlar” değil, bir kişi “yok” olur. Anlayamaz,nasıl anlayacak? Anladığı zaman “var” demektir. “Yok olacağını”anlar, “yok olacağını” bilir. Nedir o? O ilimle bilmektir, ona İlmel Yakin denir,sonra Aynel Yakin o yolda, sonra Hakkal Yakin. Hakkal Yakin kısmında, artıko kısmın ileri noktalarında “yokluğunu” anlamaz! Öyle bir varlık olmaz!Kendini takdim eden vardı ya, o “takdim eden” kalmaz! Takdim eden birşey yok orda. O noktaya kadar olan yaşam biçimleri içerisinde, kendisinitakdim eden “BEN” diyen biri var. İşte siz şehadet ettiğiniz yerdeki “BEN”denkorkmayınız, o böyle “BEN”dir, rahatlıkla söyleyin. Onu rahatlıkla söyleyeceksinizki, elde ettiğiniz, gördüğünüz o BEN’i yok olmaya götüresiniz.Sahabelerden bir zat bütün geceyi ibadetle geçiriyor. Sonra eşi şikâyetçioluyor bundan, diyor ki “bütün geceyi ibadetle geçiriyor, bize bir hayrı yok”.Gündüz de herhalde oruç tutuyor, gece de ibadet yapıyor. Efendimiz sallallahualeyhi vesellem tavsiyelerde bulunuyor ama kişi kontrol edemiyorkendisini. Efendimiz birisini görevlendiriyor onunla beraber, o görevli kişiyleyatıyorlar. Daha yeni yatıyorlar, biraz sonra bu diyor ki “hadi kalkalım”. “Yok,yat” diyor ona. Biraz sonra tekrar kalkıyor, “hayır, yat!” diyor. Bu birkaç defatekrar ediyor böyle, hep geceyi ibadetle geçirmek için uyumamaya çalışıyor.Ama gecenin sonuna doğru “haydi, şimdi kalkalım” diyorlar. Şimdi burdannasıl bir şey anlayalım?Esas yapılması gereken ibadet Sabah Salâtı’nın (Salât-ı Fecr’in) ikirekâtlık farzı. Bu önemli, esas ibadet bu! Eğer gece “ben ibadet yapacağım”diye uğraşsa bir kişi, tam o saatte de uyusa o ibadetin hiçbir manası kalmaz.Esas o iki rekât farz önemli. Bütün gece uyusa, kalksa o iki rekât farzınıikame etse daha hayırlı bir iş yapar. Demek ki en alt seviye, yani olmazsaolmaz bu! İki rekât Salât-ı Fecr’in farzı olmazsa olmaz, güneş doğmadan


324Yılmaz DÜNDARönce! Ona iyi bakmak, güneşin doğma saatini takip etmek lazım. Örneğinşimdi Ankara’da beşi oniki, onüç geçe civarında. Çünkü güneş doğduğu an,tepede olduğu an ve battığı an tehlikeli. Battığı an! batarken değil! Battığıan, Doğduğu an, Tepede olduğu an! Bazen Cuma salâtlarında dikkatimiçekiyor, bazı kişiler salât başlamadan girmişken iki rekât salât kılıyorlar. Halbukio tam güneşin tepede olduğu âna rastlayabilir, tehlikeli olur, dikkatetmek lazım ona. Evet, o iki rekât farzı sağlıklı bir şekilde ikame etmeyi güvenceyealdıktan sonra, yapacağın şey iki rekât sünnet; sabah salâtının ikirekât sünneti. Onu da umursaman gerekiyor. Diyelim ki iki rekât farza ancakgücün yetiyor, tamam. Ama yeni bir görev umursuyorsun, ben başka birşey de yapayım istiyorsun. Daha fazla yapmak isteyen için sünnet oluşur!Ona da bir şans tanımak gerekiyor. Farzdan fazla bir şey yapmak istiyor birisi,ama ne yapacak? Orda da aşırıya gitmemek için bir sünnet mekanizmasıoluşmuş. Hatta “on rekâtlık sünnet” tarif etmiş Efendimizin eşi. O onrekâtlık sünneti ikame edenin cennette şansının yüksek olacağı, bazımükâfatlarının olacağına dair. Bunlardan birisi sabahın iki rekât sünneti!Eğer farzdan sonra bir şey yapmak istiyorsan işrak vakti iki rekât sünnetvar. Daha mı istiyorsun? Bu ikisini sağlıklı hale getirdikten sonra! Ama geceyiibadetle geçirip salâtın farzında sallanıp “ya, şu da bir an önce bitse deyatsam” der<strong>sen</strong> olmaz. Oradaki sağlıklı hali, zinde hali güvenceye alacaksın.Ondan sonra kendine ait bir orta yol tesbit edeceksin. Herkes için “kendiorta yolu” önemlidir. Var olan hayat akışı içerisinde yapabileceğin bir ortayol tesbit edeceksin. Örneğin, “ben gece kalksam ibadetle meşgul olsam,yatsam tekrar kalkabilirim ve gayet sağlıklı sabah salâtını ikame edebilirim”diyorsan, bu sana ait bir hal. Herkes becerebilir mi onu, beceremez. O sanaait bir hal! Veya “kalkıp sonra yatarsam, tekrar kalkarım ama kendimi toplayamam”diyorsan, o zaman sabah salâtına yakın kalkarsın. Çünkü “sabahınfarzı önemli” dedik ya, farz güvencede olacak. Bu olmazsa olmaz çünkü! Ozaman sabah salâtına yakın kalkarsın. Orda da kendin tesbit edersin; benne kadar yakın kalkarsam başarırım? Yarım saat erken kalkarsam, ben buyarım saat içerisinde şunları yaparım. Örneğin, sabah salâtının sünnetiniikame ederim, farzdan önce çeşitli zikirler yapar sonra da farzı ikame ederim.Bu da güzel bir yol. Bu zaten <strong>sen</strong>in yarım saatini alır. “Ben aslında birsaat erken kalkabilirim…” Çok önemli olan bir şey her gün yapabilmendir!Her gün yapabildiğin şey makbul! Bir seferinde coşup yapıp, sonra bir ay “yahalim yok, tekrar coşacak zamanı bekliyorum” der<strong>sen</strong> olmaz! O yüzden, azama sürekli yapabileceğin şey çok önemli. Onu tesbit ettin diyelim kendin,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 325salâttan 45 dakika önce, bir saat önce kalktın. O <strong>sen</strong>de bir alışkanlık yaptı,bunu güzel halledebilecek bir vücut saatin oldu. O zaman bunu 5-10 dakikadaha öne çekersin. Başarabilir<strong>sen</strong> sonra 5-10 dakika daha çekersin…Bu arada söyleyelim; sabah salâtını ikame ettiniz, güneş doğduktan sonrakionbeş yirmi dakika, yarım saat de çok önemlidir; orada da uyumamakgerekiyor! Esas uyunmaması gereken önemli yer orası! Gece uyu, ama ordauyuma! Güneşin doğma saati var ya, güneşin doğma saatinden sonra oyarım saatlik sürede uyuma! Orası çok önemli! Uyumak orda aklın içintehlikeli! Gece uyumak aklın için tehlikeli değil. Geceyi yoğun geçirip ordauyursan yanlış yapmış olursun. Olmazsa olmazlardan birisi demek ki; salâtınfarzı ve güneş doğduktan sonraki yarım saatlik vaktin uyunmaması. Hattaeğer, o yarım saatten sonra iki rekât salât ikame eder<strong>sen</strong> ki, (o vakit İşrakVakti’dir) onun için Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; kimsabahın farzını ikame eder, hatta cemaatle ikame eder, sonra o vakitteuyumaz zikirle Zikrullahla meşgul olur ve işrak vakti de iki rekât salâtikame ederse tam, tam, tam bir Hac ve Umre sevabı alır. Her gün! Anlaşılsındiye de üç defa bastırarak söylüyor; tam, tam, tam bir Hac ve Umre!Yapmış gibi olur demiyor. O farklı bir şey. “Hac ve Umre sevabı alır” diyor.Şimdi önce bunu bir başarmak lazım! Bu hiç yerinden kıpırdamayacak.Bakarsın ki bu her gün yapabildiğin hale gelmiş, bundan sonra kalkabildiğinkadar erkene doğru gider, gidebildiğin kadar. Bu <strong>sen</strong>in orta yolundur;sürekli yapabildiğin; ifrata kaçmayan. Seni izleyen birisi için “ifrat” sayılabilir,ama <strong>sen</strong>in için “ifrat” değil! Senin o orta yolun, <strong>sen</strong> kendini alıştırdın ona.Aksi halde, okuduklarınızı ertesi gün uygulamaya kalkarsanız zorlanırsınız,o aşırı ifrat sayılır hatta. Yarın devam edemezsin, hayatın aksar. Ama böylebir disiplinle genişletebilirsin süreni, sonra onun saatleri var, “ne kadar saatolursa makbuldür?” gibi. Ama oraya gelebilmek için böyle bir disiplinle gitmeklazım; olmazsa olmazları aksatmaksızın!Geçenki Tefekkür Paylaşım Toplantımızda kaldığımız yere tekrar geldik.Hatırlayacaksınız “B” noktasının, o sıfır noktasının halini ve özelliklerini söylemeyegayret ediyorduk. Fırsat buldukça “<strong>tanrı</strong>lık halini” anlatmaya gayretediyoruz. Neden? Çünkü onun çok iyi tanınması lazım. Onun devam etmemesi,fonksiyonlarının yok olması için iyi tanınması lazım. Bu yüzdenkarşımıza çıktıkça ondan bahsedeceğiz ama, B 0Noktasının ve “B” halininde bilinmesi lazım ki ikisi kıyaslanabilsin. Kıyas, beynin anlaması ve yaşamakiçin önemli bir yöntem.


326Yılmaz DÜNDAR“B” Takdim Hali”nin olduğu “B 0Noktası”yla birlikte kişi Esma’ül Hüsnadünyasına girer. Bu önemli bir şey! Tanrı hali Esma’ül Hüsna dünyasındadeğildir, “rab ilanlığı” Esma’ül Hüsna dünyasında değildir. Tanrıların yaşamâlemi “<strong>tanrı</strong>ların oluşturduğu tanımların” âlemidir. Ordaki olayların tanımını<strong>tanrı</strong> koymuştur, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş yapılar “tanımlar” koyar! Halbukiesas tanımları Yaradan koymuş. Nedir o? Esma’ül Hüsna Âlemi, Esma’ülHüsna Dünyası. Onun aslına siz “B” Takdim Noktasıyla beraber girmiş olursunuz.Sıfır noktasında sabit kalmayı başarmakla (ki en önemli gayret odur;B 0noktasında sağlam durmak!) Esma’ül Hüsna dünyasına girmiş olur kişi.Niye Esma’ül Hüsna dünyasıdır orası? Başka bir dünya var mı? Aslı o! Bakınoranın, İhlâs Hayat Döngüsü’nün, o döngüdeki hayatın tarifine bakalım: Allahula ilahe illa Huvel Hayyül Kayyum; işte o hayat döngüsü Hayy’dır veKayyum’dur.Şimdi dikkat edin, <strong>tanrı</strong>lar âleminde Esma’ül Hüsna yok mu? Var! Farkıne? Tanrılar âlemindeki Esma’ül Hüsna’lara dikkat eder<strong>sen</strong>iz, <strong>tanrı</strong>nın tarifidironlar. Bir şeye bakıyor, ona bir isim verecek, başkaları bir şey diyor. Odiyor ki “oraya Allah “Hayy” demiş, öyleyse buna Hayy diyelim.” Fark ettinizmi? Tanrılar âlemindeki tanım bir Esma’ül Hüsna’ysa bile, o tanımı yapan,Esma’ül Hüsna olmasına karar veren bir <strong>tanrı</strong>! Dolayısıyla yarın vazgeçebiliro tarifinden. Oysa siz “B” Takdimiyle İhlâs Hayat Döngüsü’nde bir yere bakıpda “şu Hayy’dır” demezsiniz, Hayy’da olursunuz! Tanrı uzaktan bakıyor,şu trendir diyor. “B” Takdim Formu”nda bir yere bakıp, “trendir” demiyorsun;trendesin! Esma’ül Hüsna’nın yaşam biçiminin en önemli özelliği bu;onun içinde, oradasın, osun! Bu neden çok önemli, bu anlayış insana nekapısı açacak, biraz sonra göreceğiz.“B” takdimiyle beraber o noktada bir şey başlar. Ne o? “Amentü Billahi”ve “Amentü Bilkaderi”nin dilde, halde ve fiilde Zikrullahı başlar. Kişinin kendini“B” ile takdim etmesiyle ve o takdim ettiği yerde sabit durmaya gayretetmesiyle birlikte “Amentü Billahi” ve “Amentü Bilkaderi”nin dilde, halde vefiilde Zikrullahı başlar.Bu dilde nasıldır? Örneğin “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh”, “Sübhanallah,Elhamdülillah, Allahuekber” Amentü Billahi’nin dildeki zikirleridir.İşte dildeki o zikrullah şimdi halde de başlamış olur, yani vücudunun kimyasıda dildeki o Zikrullaha uygundur, artık Amentü Bilkaderi’nin kimyasıvardır vücudunda. Amentü Bilkaderi’nin kimyası olan bir vücutta artık siz“stres” bulamazsınız, stres söz konusu olmaz orada! Stressiz bir yaşamı tan-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 327rılar âleminde de görürsünüz, ama onlar “hayatı stressiz” yapmaya çalışır!Burda ise “öyle bir hayat” olmaz! Neden? Amentü Bilkaderi’nin Fiilde Zikrullahıbaşlamıştır. Siz kabul ettiğiniz kader anlayışına göre fikir ileri sürüyorsunuzartık. İnsanda strese sebep olan şey, onun ileri sürdüğü fikirler ve yorumlarveya karşılaştığı fikir ve yorumlar değil mi? Sizin yorumlarınız, fikirleriniz,eleştirileriniz, kabulleriniz Amentü Bilkaderi anlayışına göre oluncasizi strese sokacak bir olayla, bir tavırla karşılaşmanız mümkün olabilir mi?Ancak, Amentü Bilkaderi’nin ortaya çıkması için Amentü Billahi’nin zatenyaşanıyor olması gerekir! Yani hem kabulü hem yaşanıyor olması gerekir.İkisi birbiriyle çok ilişkili, ama Amentü Billahi çok öncelikli! Zaten sıraladığınızzaman da “Amentü Billahi”yi önce söylüyorsunuz, daha sonra “AmentüBilkaderi” diyorsunuz, belirli bir prosedür ve bazı kabullerden sonra.“Dilde, halde ve fiildeki zikir” olmak üzere Zikrullahı böyle üç ana grubaayırabiliriz; dilde, halde ve fiilde. Ancak amaç fiilde o zikri yapmak! Dahaönce de verdiğimiz örneği kolay anlaşıldığı için tekrar verelim. Dedik ki“öfke <strong>tanrı</strong>ya aittir”. Bunu kişi fark etti, bundan kurtulmak istiyor ve çeşitliyöntemler deniyor. Onun deneyeceği, hayatında çalışacağı yöntemlerdenbirisi de Zikrullah. Çünkü öfkeden kurtulmasının akışı içerisinde “o öfkeninoluşmaması” noktasına gelinceye kadarki süre zarfında onda bir beyin kapasitesininaçılması, o açılan beyin kapasitesine uygun da vücut kimyasınınoluşması lazım. Örneğin öfkenin rahatsızlığını duyup da çalışmasını yapankişi önce öfkesini yutar. Öfkelenir, öfkelendiği zaman vücutta “öfkeninkimyası” vardır, ona ait hormonlar ve ona ait reaksiyonlar çalışır, fakat o öfkesiniyutar. Bu çok önemli bir marifettir aslında. Hatta o kadar önemli birmarifettir ki bunu yutmak, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorki; Allah indinde kıymetli bir yudum yutmak ister misiniz? Öğret bize YaRasulallah, diyorlar; isteriz. “Öfkelendiğiniz zaman öfkenizi yutarsanız,siz Allah indinde kıymetli bir yudum yutmuş olursunuz.” Buyuruyor.Dolayısıyla, bu bile çok önemli bir noktadır. Ancak “<strong>tanrı</strong>ya ait” bir noktadır!Tanrılıktan kurtulmaya çalışan, hedefi öyle olan ama henüz <strong>tanrı</strong> ilanlığındankurtulmamış olanın antrenmanıdır; öfkesini yutmak! Çok önemlibir marifettir, ama <strong>tanrı</strong>ya ait bir marifettir! Önemli bir başlangıçtır. Dikkateder<strong>sen</strong>iz öfkeyi yutma var! Niye? Çünkü öfkelendi ve vücutta öfkenin kimyasıvar, vücutta bir “öfke hali” var! Bu kimyanın yok olması gerekiyor! İştebu kimyanın yok olması için sizde o hormonun o olaylarda salgılanmamasınısağlayacak bir bilinç lazım. O bilinç için sizin “yeni bir beyin kapasitesine”ihtiyacınız var, onu Zikrullahla sağlayacaksınız. Bu amaçla yapacağınız


328Yılmaz DÜNDAResma zikrullahı da bildiğiniz gibi özellikle “Haliym” ismidir. Çeşitli esmalarlabirlikte Haliym ismi, özellikle de Haliym isminden yararlanırsınız. Bakın, kişiöfkelenen birisidir ve Haliym ismini dilde zikrediyor. Zikrediyor ama öfkesionun devam ediyordur. Neden Haliym ismini zikrediyor? Çünkü öfkelihalden rahatsız! Rahatsızlık çok önemli, eğer rahatsızlık yoksa mekanizmaçalışmaz! Çünkü rahatsızlık o konuda nefs-i levvamedir. Şimdi “öfkeyi” elealalım, “öfkeyi” bu iş akışına koyarak değerlendirelim: Öfkenin nefs-i levvamesiöfkeli halden rahatsız olmaktır, böyle başlar. Bu rahatsızlıktır ki, o kişiyiçeşitli yöntemlere yöneltir. Bu yöntemlerden birisi de (en önemlisi de) Haliymismini zikretmesidir. Bu onun dilde zikridir. “Haliym Haliym Haliym”diyerek dilde zikreder, fakat öfkeli bir olay olduğu zaman da vücudundaöfkenin kimyası vardır. Demek ki, zikir hala nerede? Dilde! Halde bir zikiroluşmamış. Ama bu rahatsızlık yüzünden ve yapılan zikrin etkisiyle öfkesinidışarı vurmaması, yutması kolaylaşır. Bu rahatsızlığı, bu antrenmanları veZikrullaha devamı neticesi onda oluşacak yeni beyin kapasitesiyle çok açıkve net olarak görür ki, daha önce herhangi bir olay olduğunda öfkelendiğindenkesin emin olduğu halde benzeri bir olayla hatta daha kuvvetlisiylekarşılaşır, bakar ki öfkelenmiyor; yani o kimya yok! “Ya, bu olay olduğu zamanbenim elim titrerdi, sesim, bakışım değişirdi, fikirlerim değişirdi, kinduyardım. Hiç birisi yok!” Bakın yeni bir kimya başladı. İşte bu halde zikir; buda bir Zikrullah, çok önemli bir Zikrullah! Siz “Haliym, Haliym” deme<strong>sen</strong>izbile sizin vücudunuzun kimyası “Haliym” oldu. Sonra? Bu halde olmanızarağmen öfkeyi dışarı yansıtmanız devam ediyordur, şimdi de bundan rahatsızolursunuz, bununla mücadele edersiniz. Sonra, bakarsınız ki fiil olarakda artık öfkeli bir davranış, fiil çıkmıyor. Örneğin o bahsettiğim olayolduğunda, sizin o olayla ilgili öfkeniz kişiyeyse, öfkenizi yutsanız bile onadöndüğünüzde bakışınız farklıdır. Sizden çıkan fiil kimyanızın yansıması!Bu sefer aynı olayda, sizin yüzünüzden o öfkeli bakış okunmaz. Sizin eliniziuzatmanızdan, sesinizin tonundan, yeni cümleler kurmanızdan, hamlelerinizdenbir öfke okunmaz. Şimdi ne oldu? Fiilde zikir oldu. İşte bu da önemlibir Zikrullahtır ve esası, makbulü budur, hedef budur! Oraya varmak için,o hale varmak için biz “dilde zikir” yaparız. Yani dilde zikir sonuç değil, sondurak değil, işte bu bahsettiğimiz hale gelmek için yapılır o.İşte fiilde “Amentü Billahi” ve fiilde “Amentü Bilkaderi” diyebilmek için,fiilde bu zikri yapabilmek için “B o” Noktasında sabit duruyor olmak şarttır!Çünkü orda sabit durmak; “<strong>tanrı</strong>lık ilanı yok” demektir. Lütfen, o sıfır noktasındadurduğunuzda söylediğiniz cümleye dikkat ediniz; ben İlmullah’ta


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 329Allah’ın dileğinin suretiyim. Bu cümleyi söylediğinizde size ait bir güç, bir iddia,bir heva, bir heves kalabilir mi, olabilir mi? Mümkün değil! Siz bu cümleyisöylemekle hepsini kabullenmiş ve yaşıyor bir pozisyondasınız zaten. İştebu halle beraber kişi hemen Şekûr ismi kapsamına girer. Hatırlarsanız demiştikki; kişi <strong>tanrı</strong>lar âleminde ise Esma’ül Hüsna’yı tarif eder. Halbuki şimdi“tarif” etmez; zaten ordadır onu yaşar. Bu yüzden B 0noktasından itibarenhemen Şekûr ismi kapsamına girer, hemen Hamîd ismi kapsamına girer.Neden? Amentü Bilkaderi’nin fiili Zikrullahı içerisindedir çünkü. Şekûr ismikapsamına girer. Niçin? Çünkü başlangıçta dedi ya; ben İlmullah’ta Allah’ındileğinin suretiyim. Dolayısıyla, ne oluyorsa o olanın “Allah’ın dileği” olduğunundışında bir şey düşünebilir mi? Mümkün değil! İşte bunu kabul etmişolması kişinin şükür halidir. Doğrudan şükür halinin fiili zikrullahıdır. Siz“Şekur, Şekur, Şekur” deme<strong>sen</strong>iz de sizin o haliniz Zikrullahtır, siz o halinizle24 saat zikirdesinizdir. Halbuki siz dilde zikir yapınca sayarsınız. Dersiniz ki,ben 3600 defa Şekûr dedim, şimdi başka bir görev, başka bir şey. Bunda öyledeğil, siz 24 saat o halde o zikrullahtasınız. Bunun çok iyi anlaşılması lazım;o sizin fiili zikriniz, zikrullahınız! Burası çok iyi anlaşıldığında görülecektir ki;Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin 24 saati tüm esmaların zikrullahıdır;Zikrullahtadır. Biz o hale ulaşabilmek için, o halden nasiplenebilmekiçin işe dilde zikirle başlarız. Eğer kişi şöyle düşünürse yanılır: Örneğin, “Sünnetebakıyoruz, Efendimiz kimseye hiç öyle “git <strong>sen</strong> 3600 zikir yap, 4500 zikiryap” dememiş, bu nasıl iş?” derse yanılır. Neden? Efendimizin fiili zikrullahınaulaşabilmek için bu yoldan geçmen gerekiyor, böyle başlaman gerekiyor;esas hedefe ulaşmak için! Dilde zikir, sonra vücut kimyasında zikir, sonrafiilde zikir! İşte ulaşılması gereken en önemli zikrullah ve yüksek derecedenur üreten zikrullah fiilde zikirdir.Tekrar Şekûr ismine bakalım. Biraz önce söylediğimiz gibi, kişi daha kendisini”B” ile takdim ederken başlayan o hal zaten “şükür hali”dir. Niye? Çünkü“veren Allah’tır”ın yaşam biçimidir o. Yani; böyle yapana, kendisini ”B”ile takdim edene Şekûr ismi gereği Allah daha çok verir. Onun içindir ki okişinin “B” yolunda ilerlemesi, artık Allah’ın yani Rabbinin öğretimindedir.Onun öğretmeni Rabbi olur, işte o zaman Rab isminin denetiminde olur!Daha önce Rablığını ilan etmek var, “bende bir Rab var” demek var, “benimhakikatimde var” demek var! Ama şimdi, “ben İlmullah’ta Allah’ın dileğininsuretiyim” diyerek başladığınız bu yolda siz, size Şekûr ismi gereği daha fazlaverecek olan “Rabbınızın öğrencisi” olursunuz. Öğretmeniniz, mürebbiyenizRabbınız olur.


330Yılmaz DÜNDARSiz bu takdimle beraber fikir ileri sürmeye; yorum yapmaya başlarsınız.Fikir ileri sürerken, yorum yaparken de bu takdim gereğidir ki Hamiyd ismikapsamına girersiniz. Çünkü fikir ileri sürerken, yorum yaparken eğer haddiniziaşacak olursanız bir anda <strong>tanrı</strong> olursunuz. “Allah ne güzel yaratmış”dediğiniz zaman takdir eden <strong>tanrı</strong> olursunuz! Siz bilirsiniz ki, Allah’ı hakkıylaanamazsınız bile! Allah’ı kavrayabilmek kavrayamamaktır, kavrayamayacağınıkavramaktır. Allah’ı anlayabilmek anlayamayacağını anlamaktır.İşte şimdi Allah’ı takdir edemeyeceğini fark edersin! Bunu nedenfark edersin, öyle bir yeteneğin yok diye mi? Hayır! Onu takdir edecek birVARLIK yok da onun için! “Allah’ı anlamaya bizim gücümüz yetmez” der<strong>sen</strong>,<strong>sen</strong> “Allah’ı anlayamayan, buna gücü yetmeyen <strong>tanrı</strong>” olursun! Allah’ıtakdir edecek bir varlık yok. Allah’ı ancak Allah takdir eder, bilir. O yüzden“hamd O’na aittir”i öyle bir fiili zikirle çıkarırsın ki, <strong>sen</strong>in yorumların ve fikirlerinbu yüzden “Elhamdülillah” kapsamında olur. Ne yapıyorsan, ne fikirileri sürüyorsan, ne yorum yapıyorsan hepsi “Elhamdülillah” kapsamındaolur. Kendini “B” olarak takdim etmenden, “B” takdimiyle “BEN” demendenkaynaklanan fikir ileri sürmeler veya yorum yapmalar Elhamdülillah kapsamındadır.Dolayısıyla, böylece <strong>sen</strong> Hamiyd ismi kapsamına girersin.Yine, hemen o anda Şehiyd ismi kapsamına da girersin. Yani bir olayın,bir şeyin, bir varlığın hakikatini görmeye başlarsın. Böylece Şehiyd ismi kapsamınagirersin. Ne olur Şehiyd ismi kapsamına girince kişi? Bir işin hakikatinigörür<strong>sen</strong> ne olur? Şahid olur, bu kadar basit! İşte “B” Takdimiyle beraberyavaş yavaş Şehadet başlar. Şahid olmayı öğrenmeye başlarsın, kendini“B” ile Takdim etmekle bir anda Şehiyd ismi kapsamında olursun. Şehiydismi kapsamında olmakla o şahidliğin hem derecesi hem de şahid olduğunşeyler öyle bir hale gelir ki; sonuçta imanın ikana dönüşür, o şekle gelir.Çünkü şahid olmakla ne kapısı açılır? Keşif kapısı! “B” Takdimiyle beraberkeşif kapısı açılmış olur. Peki, neden sana keşif kapısı açıldı? Çünkü “ilk keşfini”yaptın, ilk keşfini yaptın. Nedir <strong>sen</strong>in ilk keşfin? Sen dedin ki “benİlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim”; bu bir keşiftir, ilk keşfini yaptın.Böylece, bunu demekle “yedi önemli ismin” şu keşfini yaptın: SendekiHayy, <strong>sen</strong>deki Semi, <strong>sen</strong>deki Basir, <strong>sen</strong>deki Aliym, <strong>sen</strong>deki Mürid, <strong>sen</strong>dekiMütekellim, <strong>sen</strong>deki Kadir isimlerinin aslında Allah’a ait olduğunu onlarınyetkisinin Allah’a ait olduğunu “onlara ait bir güç ilan etmediğini” keşfettin!Bu keşiftir ki, <strong>sen</strong>i <strong>tanrı</strong> olmaktan kurtardı, <strong>tanrı</strong>lık ilanından bu keşiflekurtuldun. Bunu keşfettiğin için Rablığını ilan etmedin, dedin ki “bende-


332Yılmaz DÜNDARFiillerin tecellisinde bir insanın ulaşabileceği hemen hemen en iyi hal,fiillerin tecellisi prosedürü içerisinde öyle bir haldir ki; kişi orada tüm arzulardanve isteklerden kesilir! <strong>Oku</strong>rsunuz bazı yerlerde. Bu cümleyi görüncedünyadan bir şey arzulamaktan ve istemekten kesilmek değildir o! Kişi orada“<strong>tanrı</strong>ya ait, <strong>tanrı</strong>sal, <strong>tanrı</strong> bakışıyla arzu ve istekler”den kesilir! Ondakitalepler <strong>tanrı</strong> talepleri değildir! Çok dikkat etmek lazım buna. İnşaallahtasavvuf kitaplarına baktığınızda, özellikle İnsan-ı Kamil’de fiillerin tecellisibölümünde, bu tür cümlelere rastlayacaksınız. Bunları okuyup “eyvah, bizbir şey istemeyecek miyiz, biz arzu ve isteklerimizi kestiğimiz zaman hayatnasıl olacak?” deyip kendinize yanlış, sıkıntılı işkenceli bir hayat seçmemenizgerekir. Bunun tefriki, ayırımı hep <strong>tanrı</strong>yla ilgilidir ve <strong>tanrı</strong>yı iyi tanırsanızçalışır. Yaptığınız iş <strong>tanrı</strong>ya mı ait; işte o yanlış! Yaptığınız iş <strong>tanrı</strong>ya ait değilsebilin ki; gayet iyi bir şeklide iyi bir yolda gidiyorsunuz. Bunun tefrikiniayırımını çok iyi yapabilecek “bir bakış” yakalamak gerekiyor.Fiillerin tecellisini anlatırken “bu önemli bir noktadır” demiştik. Başlangıçtainsanın duasının aslında yalnızca “merhamet istemek” olduğunusöylemiştik ya, işte insanı, “duasının yalnızca merhamet istemek” olduğunagötürür, burda yalnızca merhamet ve bağışlanmak ister! “Amener Rasülü”dede bize öğretilen o değil midir; Allahım affet, bağışla ve bize merhametet. Dolayısıyla isteyebileceğiniz, ulaşacağınız esas talep noktasını fiillerin tecellisindefark edersiniz.Ama; fiillerin tecellisi içerisinde insan şu tür bocalamalara düşebilir! Eğer<strong>tanrı</strong>lık iddiasından kurtuldum sanıyorsa, kendisini kurtulmuş sanarsa, ozaman; “günahlar da, günah denilen şeyler de Allah’ın emirleri” der! Gerçektede öyle değil mi? Bir işe “doğru veya yanlış” diye baktığımızda, bir şeyi“doğru veya yanlış” diye tarif ettiğimizde [ki bunlar göreceli şeylerdir] “yanlış”diye tarif ettiğimiz şeyler de Allah’ın emri değil mi? O dilemese olmaz!İşte kişi, “bazı yanlışları yapıyorum, ama onları Allah diliyor. Aslında o zamanbenim sorumluluğumun olmaması lazım” gibi yaklaşır işe. İşte hayattabuna benzer olaylarla karşılaştığınızda ne yapacağınızı nasıl bulacaksınız?Fiillerin tecellisinde insanı en fazla tereddüde düşürecek şeylerden birisidirbu konu. Bu yüzden yanlış bir hoşgörüye de girilebilir. Yani, yanlış yapanlarabakıp “ne yapalım o da Allah’ın emri, o da öyle yapıyor” deyip yanlış birhoşgörüye girmek, bu “yanlış yorum”dan kaynaklanır. Elbette Allah’ın emri!Peki, <strong>tanrı</strong>lığını ilan edenlerin, <strong>tanrı</strong>lık ilanları Allah’ın emri değil mi? Onlar


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 333Allah’a rağmen mi <strong>tanrı</strong>lıklarını ilan ediyorlar? Hayır! Onlarda dilenen de<strong>tanrı</strong>lıklarını ilan etmeleri, öyle değil mi? Peki, böyle olduğu zaman ne yapmalıkişi? Kendisi için doğru fiili nasıl seçmesi lazım?Burada zihinlerin henüz beşer olduğu için çözemediği, ama Rab Sistemiiçerisinde yeri olan ve nasıl olduğunu ise ancak uygulayarak yaşayabildiğimizbir şey var! Nedir o? İnsan Suresi 29, İnsan Suresi 30. Siz hayata İnsanSuresi 30’a göre baktığınızda “ve ma teşaune illa en yeşeallahu, dileyenancak Allah’dır” dediğinizde yanlış yapılanların da Allah’ın dileği olduğunufiillerin tecellisinde görür, kabul edersiniz. Ama peki karşınıza çıkan olaylardasiz nasıl davranacaksınız? Olayların hepsi İnsan-30’un kapsamındaykensizin için doğru olanı nasıl seçeceksiniz? İşte o zaman İnsan-29 devreye girer;dileyen Rabbini seçer, dileyen Rabbine yönelir. İnsan-29’la hareketedeceksiniz! Nasıl yapacaksınız? Fiillere bakacaksınız! Sizden çıkan, çıkacakveya başka yerde rastladığınız fiillere bakarak diyeceksiniz ki; “bu fiildenAllah razı mı?” İnsan Suresi 29’u uygularken, yani “dileyen Rabbini seçer,artık dileyen Rabbine yönelir” ayetini yerine getirirken diyeceksiniz ki, “bufiilden Rabbim razı mı? Böyle emir verdi ama, razı mı?” Nerden anlayacağızrazı olup olmadığını?İşte o zaman devreye Efendimizin sünneti girer! Dolayısıyla bu tür çalışmalardadenir ki; “hep” ayağın birisi Efendimizin yaşam biçiminde duracak,o oradan hiç kıpırdamayacak! Diğeri de onun yanında! Orda sabit duruyoruz.Diğerini açacaksın ama nasıl? İlimle açacaksın. Bunu açabildiğin kadaraç, ama Efendimizin yaşam biçiminde duracak olan kıpırdamayacak, ordasabit duracak! O çünkü <strong>sen</strong>in mihenk taşın, ayar taşın. Çünkü Efendimizinhayatında hem ayetler hem de hadisler var. Sen oraya bakıp “bu fiil Allah’ınrazı olduğu bir davranış biçimi mi?”yi belirleyeceksin. İşte bu <strong>sen</strong>i İhlâs HayatDöngüsü’nde “B”de ilerletecek en önemli davranış biçimidir. Fiillerin tecellisinifark etmek ve Allah’ın razı olduğu fiilleri kendinize hedef edinmek;buna çok özen göstermek gerekir. Çünkü orada, tasavvufu öğrenenlerindüştükleri çok önemli tuzaklar vardır ki o zaman onlar takliden yapanlardangeriye düşerler! İnşaallah İnsan Suresi 30. Ayetle ilgili birkaç cümle söyleyelim,sonra ordan devam ederiz.-Allah’ın razı olduğu fiil diyoruz ya, peki, razı olmadığı bir iş yapana bakıncaondan ders alıp onun gibi yapmamak ama onu yapan kişiye karşı da“iyi kötü” gibi herhangi bir yorum yapmamak, yorumsuz olmak mı gerekiyor?


334Yılmaz DÜNDARYorum yapmak gerekirse, bu yolda olan kişinin yapacağı şey, belki de enazından buğz etmektir, yani “bu iyi bir davranış değil” demektir. Hatta biryorumdan ziyade bir korunma duası vardır onun dilinde; Allahım koruyuver,muhafaza ediver Allahım bize o tür emirler verme. Kuracağınız cümleler,karşıdakini kınayan, yüz yüzey<strong>sen</strong>iz onurunu kırıcı, yüz yüze değil<strong>sen</strong>izhakkında söyleyeceğiniz sözler Allah’ın emriyle didişiyormuş gibi olmamalı,o hale dönüşmemeli. Peki, nasıl o hale dönüşmez? “Allahım bize öyle emirlerverme, biz çok korkarız öyle olmaktan” diyerek! Bu Fatiha’da var; “gayrilmağdubi aleyhim ve led daalliiyn” diyoruz ya; Allahım bizi sapanlardan venankörlerden yapma, diye. Bu kapsamda işe bir dua gibi bakmak lazım.İnsan Suresi 30. ayet aslında, bu söylediklerimizi “yaşam biçimi” halinegetirmekte çok önemli! İnsan Suresi 30. ayet “ve ma teşaune illa en yeşeallahu”diyor. Bunu üç ana grupta meallendiriyor kişiler. Birisi şu: Diyor kikişi, “benim kendime ait bir aklım, kendime ait bir iradem, kendime ait birgücüm var. Allah iyiyi ve kötüyü belirtmiş, seçtiği elçisi de o iyi ve kötü nasıluygulanacak, göstermiş. Dolayısıyla şimdi bana düşen, aklımla bu var olanlardanyararlanarak iyiyi tesbit etmek ve mümkün olduğunca uygulamak.Böylece ben cenneti kazanırım.” Burada Allah’ın rolü ne? “Benim ne yapacağımıAllah olduğu için önceden ilmi gereği bilir. Biliyor, benim kulu olarak neyapacağımı önceden biliyor, benim ne yapacağımı bildiği için de yaratmış”der. Bu ayete bir bakış açısı böyledir. Dolayısıyla, bu bakış açısındakini özetleyecekolursak: Bizim bakış açımıza göre böyle düşünen kişi bir <strong>tanrı</strong>dır. Niye<strong>tanrı</strong>dır? “Benim bir gücüm var” dedi, bir iddiada bulundu, Rablık iddiasındabulundu. O güç Rab Gücü! “Gücüm var” demek “ben de kendime göre birrabbım” demek “ben de kendi boyutunda bir rabbım” demek. İşte rablığınıilan eden bu kişi diyor ki, gücüm çerçevesinde muhtarım; ben karar veririm,yani ben muhtarım. Bu kişi muhtar <strong>tanrı</strong>, bu muhtar <strong>tanrı</strong>!Şimdi ikinci grup: O da diyor ki; “ben dileyemem, ben zavallı bir kulum,benim dileme gücüm yok. Allah diler, O ne dilemişse ben onu yaparım”.Dikkat eder<strong>sen</strong>iz burda da birisi var, ama silahlarını, gücünü bırakmış bekliyor.Allah diliyor, o diledikten sonra da bu yapıyor. Bu nasıl bir <strong>tanrı</strong>? Bu damecbur <strong>tanrı</strong>! Zavallı, mecbur; ama yine <strong>tanrı</strong>! Bu çok önemli bir mertebediraslında, diğerine göre. Bakın ikisi de nefsine zulmeden pozisyonda! Birisihiç affedilmeyecek bir nefse zulümlük, diğeri ise ilerde kendisini kurtarabilecekbir nefse zulümlük. İkisinde de nefse zulüm var; birisi muhtar <strong>tanrı</strong>,diğeri mecbur <strong>tanrı</strong>!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 335Tefekkür Şeması 13’denBir hal de var ki (üçüncü bakış), o bu ayete baktığında; İLLA BİLLAH” Vema teşaune illa en yeşeallah; DİLEYEN YOK İLLA ALLAH.Üç ana bakış açısı anlaşıldı mı; muhtar <strong>tanrı</strong>, mecbur <strong>tanrı</strong> ve illa Billâh,“B” yaşamı içerisindeki bakış illa Billâh! Dolayısıyla “B” Takdim Formu”nda, onoktada sabit kalabilmek için bu söylediğimiz üçüncü bakış açısının “yaşambiçimi olması” şarttır! Eğer kişi, mecbur <strong>tanrı</strong> pozisyonunda işe bakıyorsakendisini “B” Takdim Formu”nda sanıyor, yan caddedeki bahçenin kokusunualarak “ilham alıyor” demektir. Bu konuda “nefs-i mülhime yapıyor” demektir.Çünkü hala <strong>tanrı</strong>lık var! Tanrılık bulunduğu sürece “B” Takdimi’ndebulunmak mümkün değildir. Tanrılık varsa, saydığımız Şekûr hali, Hamiydhali, Şehiyd hali; ilmel yakin; fiillerin tecellisi; keşif kapısı mümkün olmaz!Onun mümkün olabilmesi için Amentü Billâh ve Amentü Bilkaderi’nin dilde,halde ve fiilde başlamış olması şarttır, bu yüzden de İnsan Suresi 30.Ayet çok önemlidir. Oranın yaşam biçiminde “illa Billâh yaşam” önemlidir.Fiillerin tecellisinde onu kişi nasıl anlar? Bakın, fiillerin tecellisinde, kişikendisini fiillerin tecellisinde “sanar” ve bu çok önemlidir. “Sanar”ı tenzilirütbeymiş gibi söylemiyorum, bu çok önemli bir basamaktır. Ama fiillerintecellisini şöyle yapar: Önce o kişinin yaptığı fiili görür sonra “aslında o fiili okişi yapmadı, o fiilin emrini Allah verdi” der. Önce <strong>tanrı</strong>nın yaptığı fiili görür,sonra düzeltir. Bu çok önemli bir başlangıçtır, ama henüz bahsedilen “FiillerinTecellisi” o değildir! Burda bir tanım var, dikkat eder<strong>sen</strong>iz, aynı Esma’ülHüsna’da olduğu gibi. Hani dedik ya; <strong>tanrı</strong>lar âlemi, Esma’ül Hüsna’yı tarifeder, kendisi tanım koyar ve der ki; Allah’ın hatırını kırmayalım biz burayaKâdir diyelim. Başka bir şey diyecekti ama demiyor, kendi bir tanım koyuyor!Fiillerin tecellisinde de bakın tanım koyuyor; “aslında bu, şu şahsa aitgibi gözüküyor ama o Allah’ın emridir” diyor. Bu çok önemli bir başlangıç,çok önemli bir mertebedir, çok önemli bir yaşam biçimidir ancak esas fiil-


336Yılmaz DÜNDARlerin tecellisi bu değildir. Fiillerin tecellisinde siz o fiilin içerisindesiniz! İnceleyerek,önce yapan kişiyi görüp, ordan fiile gitmezsiniz. Bu yüzden HazretiEbu Bekir Es Sıddıyk diyor ya; “ben neye bakarsam önce Allah’ı görürüm,sonra baktığım şeyi görürüm”. Bu çok önemli bir şey, bunun antrenmanınıyapmak lazım.Eğer kişi fiillerin tecellisini, bize İngilizce öğretildiği gibi yaparsa bir türlübaşaramaz. Biz o yüzden İngilizceyi bir türlü başaramıyoruz, yanlış öğrettilerçünkü. Biz ortaokuldayken öyle bir öğrettiler ki şimdi silemiyoruz, öyleşartlandık ki şimdi silemiyoruz. Ne öğrettiler bakın? Öğretmenimiz bizeİngilizce konuşmayı öğretiyor; size birisi İngilizce cümle söylediği zamanhemen Türkçe’ye çevireceksiniz, ona Türkçe cevap vereceksiniz, sonra onuİngilizce’ye çevirip söyleyeceksiniz. Bunu o kadar hızlı yapmaya alıştık ki!Hala, bana birisi İngilizce bir cümle söyleyince veya bir filimde dinlediğimdeonu hemen Türkçe’ye çeviriyorum, İngilizce dinlemiyorum hemen Türkçeyeçeviriyorum. Eğer cevap vereceksem de ona Türkçe bir cevap veriyorum,sonra onu İngilizce’ye çeviriyor ve ona söylüyorum. Ben şimdi İngilizce mikonuşmuş oluyorum? İngilizce’yi refleks edinmiş konuşan bir başka dileçevirip konuşur mu? İngilizce’nin içindedir! Düşünür mü bir başka dile çevirmeyi,öyle bir ihtiyaç duyar mı? O İngilizce’nin içindedir. İngilizce konuştuğununfarkında mıdır? Şimdi biz Türkçe konuştuğumuzu durmadan düşünüyormuyuz? O işin içindeyiz. Halbuki bakın, ben o öğrendiğim sistemdeİngilizce konuşunca “İngilizce’yi tarif ediyorum” uzaktan! Önce Türkçe’yeçeviriyorum, sonra İngilizce’yi tarif ediyorum bir tarif yapıyorum ötede vesonra sunuyorum. Ama İngilizce konuşan bir tarif yapmıyor, İngilizce’niniçinde o! İşte fiillerin tecellisi de onun gibi! Bir tarif yapmıyorsun! Önce şuyaptı, ama aslında o öyle değil, o Allah’ın! Tercüme yapıyorsun Allah’a. Buçok iyi bir başlangıç. Niye? Ben de size söylediğim şekilde çat pat İngilizcekonuşuyorum, yani iyi bir başlangıç! Ama ondan kurtulmak gerekiyor, ilerlemekiçin ondan kurtulmak gerekiyor. Dolayısıyla fiillerin tecellisinde debu çok önemli bir başlangıç, çok önemli bir mertebe. Fakat “bir tarif” var,ondan kurtulmak gerekiyor. Ondan kurtulduğunuz zaman Hazreti EbubekirEs Sıddıyk’ın söylediği anlaşılır; neye bakarsam önce Allah’ı görürümsonra baktığım şeyi görürüm. “Baktığım şeyi görürüm” dediği ne? “Baktığımşeyi görürüm” dediği, karşıdakinin kendini ne sandığıdır. Allah’ı görür,sonra da Allah ona “kendini ne sanma” görevi vermiş “kendini ne san!” demişonu görür. Ona da öyle seslenir! Ona “Hureyre” denmesini, kendini öylesanmasını dilemiş! O zaman ona öyle seslenir. Ama önce Allah’ı görüyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 337Peki, önce Allah’ı görmek mümkün müdür? O kadar mümkündür ki veo kadar kolaydır ki! Çok kolaydır ama o mekanizmayı çalıştırmak lazım! Hatırlayacaksınızona çok basit bir örnek vermiştik. Diyelim ki, ben bir tiyatrocuyum,hafta sonunda da benim bir oyunum var, sizleri de davet ettim.Sahneye de fakir, gariban bir rolde çıkacağım. Salonda hiç kimse beni tanımıyor,beni sadece siz tanıyorsunuz ve sahneye çıktım. Siz baktığınız zaman“aa, fakir çıktı” demezsiniz ki. Önce beni, sonra rolümü görürsünüz değilmi? Demek ki yapabiliyoruz, bizde bu mekanizma var, yeni bir mekanizmakazanmayacağız. Allah’ı anlamak için hiç yeni bir mekanizma gerekmiyor.Tanrılık mekanizmasından kurtulmak gerekiyor, o kadar! Yeni bir yetenekgerekmiyor. Var o! Var olanı Allah yolunda harcayacağız, bu kadar! Buyetenek var, bu yeteneği “Allah yolunda infak” edeceksin. Allah bu yeteneğivermiş. Ne o? Önce beni, sonra rolümü görüyor ve “hoca çıktı! Fakirrolünde” diyorsun ya! Ama “beni bilmeyenler” ne diyor? Fakir çıktı!Örneğin, ben şimdi “Avrupa Yakası’nın Burhan”ını görünce ona ne diyorum;Burhan. Bakın, adını bilmiyorum “Burhan” diyorum. Esas adı ne bilmiyorum.Ben onu “Burhan” olarak tanıyorum. Peki, onu babası Burhan diyemi biliyor? Onu televizyonda görünce “bizim oğlan çıktı” diyor, “Burhan”rolünde. Ama ben bilmediğim için “Burhan” diyorum ona, onu Burhan diyetanıyorum. Aynı Ahmed’i Ahmed diye tanımam, Hüseyin’i Hüseyin diyetanımam gibi, onu da Burhan diye tanıyorum! Halbuki babası öyle mi tanıyor?“Bizim oğlan çıktı” diyor, sonra “ona Burhan diyorlar ya” diyor. HazretiEbu Bekir de bakıyor “ona Rasul diyorlar”, “ona Enes diyorlar” diyor. Dikkatedin, önce bir şeyi görüyor o! Peki, bu Hazreti Ebubekir’e ait bir mekanizmamı? Hayır! O, var olan yeteneği Allah yolunda kullanıyor; “infak” ediyor.Bu bir yetenek, bunu Allah yolunda kullanıyor. Allah yolunda kullandığınzaman “zekât” vermiş oluyorsun, sevabından vermiş oluyorsun. Demek ki,biz aslında baktığımız zaman bir şeyin Hakikatini görebiliriz. İşte bu da neyegötürür? Şehiyd isminin kapsamına, şahid olmaya doğru götürür, yavaş yavaşoraya götürür. İnşaallah burda tamamlayalım.Nasibse bu kaldığımız yeri tekrar ederek başlar, devam ederiz. Çünküburda Edeb ya HU başlıyor. Edeb denilen bu anlattığımızın içinde başlıyor.Edeb, <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine olan saygı biçiminin ismi değil! Burda “B” TakdimFormu’ndaki Edeb’in tarifi farklı. Biz burda “A” Takdim Formu”nda tarifedilen edebi ararsak yanılırız. O <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine gösterdikleri saygınınismi. Oysa “Edeb Ya HU” derken bahsedilen edeb, Hazreti Ebubekir’in davranışbiçiminden kaynaklanan fiiller.


338Yılmaz DÜNDARBir dua yapalım inşaallah:Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna lenekünenneminel hasirin. La ilahe illa ente Subhâneke inniy küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsi zulmen kebiyran ve la yağfiruz zünube illa ente,fağfirliy mağfiraten min ındike, verhamni, inneke entel Ğafuru’r Rahim veTevvabu’r Rahim.Ya Rabbi, Ya Rabbi, Ya Rabbi, Allahümme ente Rabbi, la ilahe illa entehalâkteni ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bikemin şerri ma sana’tü ebûü leke bi nı’metike aleyye ve ebûü bi zenbi, fağfirliyzünubiy feinnehu la yağfiruz zünube illa ente, birahmetike ya ErhamerRahımin.Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil Aziym estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh.Estağfirullahellezi la ilahe illa HUvel Hayyul Kayyumu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim,Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerim,Estağfirullah Ya Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin, biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif Lam Mim, Allahu la ilahe illa Huvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel Hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Bedia’s Semavati vel Arz, Ya Zel Celal-i vel İkram.Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezi lem yelid ve lem yûledve lem yekün lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve maene minel müşrikin. İnne salatiy ve nüsükiy ve mahyaye ve mematiy lillahiRabbi’l âlemin. Ve la şerike lehu ve bizalike umirtu ve ene minel müslimin.Eslemtü vechiye lillahi. Eslemtü li Rabbi’l âlemin.Bismillahi’r Rahmani’r Rahim Elhamdü Lillahi Rabbilalemin, Er-Rahmani’rRahim, Maliki yevmid Diyn, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas SıratalMüstakiym, Sıratellezine en’amte aleyhim Gayril mağdubi aleyhim veleddaaaliiiyn. Amin…


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 339Allahım;Öncelikle Rasulullah, Nebiullah, Habibullah, Keremullah Efendimiz MuhammedMustafa aleyhis salatü vesselamın Güzel, Temiz, Latif Ruhu Şerifleriiçin ve O’nun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için;Allahım, gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için;Allahım, Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, HazretiOsman, Hazreti Ali radıyallahu anhümün ruhları için;Ashab-ı Kiram Sahabe Efendilerimizin ruhları için;Allahım indinde makbul kullarının ruhları için;Ve Allahım yalnızca Senin “rızanı umarak” ve yalnızca Seni anlayabilmek, kavrayabilmek,Senin yolunu yaşayabilmek amacıyla bir araya gelmiş olan bu kardeşlerimizinbizlerin, Senin rahmetine kavuşmuş olan tüm yakınlarının ruhları için;Ki onlara Ya Rabbi, merhametinle muamele ediver. Onlardan razı oluver,onların günahlarını bağışlayıver, onları affediver, onların mekânını cennetediver Ya Rabbi,Ey Allahım,Ve rahmetine kavuşan bütün müslüman mümin din kardeşlerimizinruhları için;Allahım, müslüman mümin din kardeşlerimizin hastalarına acil şifa,borçlularına acil eda, dertlilerine acil deva, yolcularına acil selametlik hayrlısıyla,lütfunla, kolaylıkla nasib eyleyiver Ya Rabbi,Ey Allahım, bizlere yakınlarımıza, yavrularımıza ve inanan din kardeşlerimizesağlık sıhhat afiyet lutfeyleyiver Allahım,Allahım bizlere merhamet ediver, bizleri bağışlayıver, bizleri affediver,bizlere hidayet nasib eyleyiver Ya Rabbi,Ey Allahım, bizlere hayırlı ve helal rızklar lutfeyleyiver,Ey Allahım, Rasulullah Efendimizin anlattıklarının devamını “yapabilmek”için evini açan bu kardeşlerimizin, Efendimizin evinin şubesi olarakevini açan bu kardeşlerimizin evine Selam’ını ulaştır, Nur’unu ulaştır, İlm’inive Bereket’ini ulaştır ve orayı sonsuza dek kaplayıversin Ya Rabbi. Onlar <strong>sen</strong>inrızanı umarak bir ziyarete gittiler ki indinde makbul eyleyiver ya Rabbi.Ey Allahım, yalnızca rızan için El-FATİHA…


340Yılmaz DÜNDAR


07 Ramazan 1429 / 06 Eylül 2008• Allah dediğimiz zaman ne düşünmeliyiz?• Bizim hayat döngümüzün tarifi nedir?• Yaşadığımız hayatın gerçek tarifi• Dönüşümüz O’na Döngüsü!• Dünyanın devamı olarak yaratılmış mekan: Cehennem• Cennete alınmayan ve akıbeti cehennem olan kimdir?• İslamiyeti yaşamamızı engelleyen hal• Nasıl İhlâslı olunur?• “A” Takdim Formu”ndan kurtulmak için yapılacak yakarış• Şirki Hafî: Gizli Şirk: Asıl Şirk• Hümanist yöntemlerle İslam’dan perdelenmemek için• Bu dünyada en iyi yaşayan <strong>tanrı</strong>lar• İnananlar içinden çıkan çaresiz <strong>tanrı</strong>lar• Allah’a karşı kendini güçsüz sanan <strong>tanrı</strong>lar• Cehenneme stressiz gidecek olan <strong>tanrı</strong>• Doğru sandıklarıyla Efendimizden perdelenenler• Tanrı gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong>!• Esas Kâfirun okunacak olan• Tesbih salâtı “bu işin” salâtıdır• İşte “tekbir almak”• Esas bırakılması gereken ne?• Heykel <strong>tanrı</strong>lar• Onlara Allah yetmiyor• Bir kere yapanı/söyleyeni cennete götüren sistem• Rablık ilanını paramparça eden duygu• Şekûr, Hamîd ve Şehiyd kapsamına girmek için• “A”nın en önemli özelliği• Kadr Suresi’ni fark edebilmek için• Binlerce yıl böyle gelmiş fikir!?• Efendimizin açıkladığı kader inanışının temeli!• Amentü bilkaderi inancı nedir?• Tanrıca yazılmış mealler• Esas cimri kimdir biliyor musunuz?


342Yılmaz DÜNDAR- En son paylaşımda, “A” ve “B” nin elle tutulur hale gelmesi ve çok kolayfark edilmesi gerekir demiştiniz, ordan mı devam ediyoruz?InşaAllah. Şimdi “Ramazan Ayı’nın enerjisinden, özellikle de gecedekinurundan istifade edelim” diye o kısmı başka konularla da birleştirerek başlayalımnasibse.Aslında, “A” ve “B” diye bahsettiğimiz kısım, nasibinde fark etmesi dileneniçin o kadar önemli bir şey ki! Bunun önemini anlatamadığım, bununönemini vurgulayamadığım için çok üzülüyorum! Örneğin, yine böyle birtoplanmış olsak, konuşma arasında “bir preparat var. Beyne, kalbe, karaciğereçok iyi geliyor, onu fark ettim, kullanıyorum” demiş olsam büyük ihtimallegrubumuzun yüzde sek<strong>sen</strong>i doksanı “neydi o preparat?” diye ararsorar öğrenmeye çalışır, hemen. Ama “A”yı “B”yi hiç soran yok! Bilmem izahedebildim mi? Herhangi bir yerimize fayda sağlayacağına inandığımız birşeyi kafamıza yazıyoruz ve onu mutlaka öğrenip elde etmek için çalışıyoruz,ama ahiretimizle ilgili önemli bir bilgiyi dinlemek bize yetiyor, telaşına hiçdüşmüyoruz! Bu bana mı tuhaf geliyor yoksa? Bunu düşününce, “demek ki“A” ve “B”nin insanın hayatındaki yerini, önemini yeterince izah edemiyorum”diyorum! Çünkü insanlarda o konuda bir telaş yok! O telaşı göremeyince,kendime diyorum ki; <strong>sen</strong> konuyu yeterince izah edemiyorsun! Nedendünyayla ilgili, yani dünyaM ile ilgili bir konu olduğu zaman insanlarda birtelaş ve heyecan oluyor onu sıkı takip ediyorlar da, dünyaNızdan bakışı sözkonusu olunca konuya aynı telaşı göstermiyorlar? Aslında bu, fark edeniçin, “neden, neden böyle?” rahatsızlığını getirmesi lazım. “Neden böyleoluyor?” derken fark etmesi gereken şu: Acaba benim akıbetim cehennemmi, akıbetim cehennem olduğu için mi “M” peşindeyim? Diyelim ki bu sorgulamayıyaptı ve kişi fark etti ki cehennemlik işler ona daha cazip geliyor.o zaman “böyle toplantılarda ne işim var, niye uğraşayım, akıbet belli!” midemesi gerekiyor? Hayır, öyle düşünmemek lazım! Bunu fark eden, onunrahatsızlığını duyup tövbesine giren ve o tövbenin getireceği hayata girenkazanacaktır! Belki kaderinde böyle bir çizgi vardır. Çünkü Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin şu hadisini hatırlamak lazım: “Kişi cehennemlikamellerle meşgul olur, cehenneme girmesine bir kulaç kalır. Ama yazısıgelir, cennetlik ameller yaparak cennete gider, cenneti kazanır. Kişi cennetlikamellerle meşgul olur, cenneti kazanmasına bir kulaç kalır amayazısı gelir, cehennemlik ameller yapmaya başlar, Allah muhafaza etsin,cehennemlik olur.” Bu hadisin ilk kısmına bakılacak olursa, insana bir kapı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 343açıyor. Yani eğer kişi “ben neden bu “M” konulu heves ve telaş içerisindeyim?Niye diğeri bana bu kadar tesir etmiyor, benim hayatımın önceliği halinegelmiyor?” derse, belki de o telaşın getireceği tövbe, onun kaderi içindecennete olan bir açılımı sağlayacak, bir duayı oluşturacaktır; kaderinde öylebir şey olabilir. Bu yüzden “neden hayatımın önceliği olmuyor?” telaşınamutlaka girmek, bu telaşı yaşamak lazım!Evet, Kelime-i Tevhid; La ilahe illallah. Rasulullah sallallahu aleyhi veselleminde açıkladığı buydu Sefa Tepesi’nde; La ilahe illallah! Anladığımızmana içerisinde gördük ki “La ilahe; hiçbir şey yok illa Allah” hatta “var”biledemedik. Neden? “Var” kelimesinin orada bir sınır getireceğini kabul ettik,böylece; “bir şey yok aslında; la ilahe illa Allah” dedik. Yola çıkışımızın, konuyuortaya koyuşumuzun bir yanı bu; La ilahe illallah; bir şey yok, illa Allah.Şimdi, Ayet-el Kürsi’den öğrendiğimiz bir kısma bakalım veya Al’u İmranSûresi birinci ve ikinci ayete: “Allahu la ilahe illa Huvel Hayyul Kayyum” başkısmı Kelime-i Tevhid’de olduğu gibi; Allahu la ilahe illa Hu; La ilahe illallahmanasında. Ancak bir özellik getiriyor “Allahu la ilahe illa Huvel HayyulKayyum. Hiç bir şey yok, illa Allah; ancak O Hayy ve Kayyum’dur.” Buradanyakaladığımız bir başka mana var; işi hayata getirmeye çalışıyoruz, yaşadığımızhayatı tarif edeceğiz şimdi. Yaşadığımız hayatı tarif etmeye çalışıyoruz!Yaşadığımız hayatı niye tarif etmeye çalışıyoruz, hayatın gerçek tarifi ne?Çünkü göreceğiz ki biz hayat diye başka bir şey tarif ediyoruz, biz başka birtarifle meşgulüz! Peki, gerçek tarif ne? İşte o gerçek tarifi şimdi “ayetlerle”getirmeye çalışıyoruz.La ilahe illallah! Bir şey yok illa Allah! Ancak “illa Allah” kapsamı içerisinde,düşünüyoruz ki hayat, Hayy ve Kayyum olan Allah! Yani “Hayy” olanAllah! Hayat da Allah! Başka bir şey yok! Yani Allah’ın dışında bir hayat düşünmekmuhal, “La ilahe” kapsamına girer. La ilahe illallah; başka bir şeydüşünmek yok! Şimdi böyle baktığımız zaman; hayat olarak düşüneceğimizşeyi de Allah’tan gayrı düşünmemeliyiz, burada hemfikiriz değil mi? Hayatdiye düşüneceğimiz şeyi hayat diye tanımlayacağımız şeyi de Allah’tan gayrıdüşünmemeliyiz. Öyleyse, hayat diye düşüneceğimiz şeyi “Allah” diye düşündüğümüzde;peki, onu nasıl düşüneceğiz öyleyse? Allah diye kastettiğimizzaman “nasıl bir şey” düşünmeliyiz? Biraz “zihnimizde somutlaştıralım”diye; onu nasıl düşünmeliyiz? O zaman Allah’ı “tanımını bizzat kendisindenalarak” düşünebiliriz. Bizzat kendisinden alacağımız tanım İhlâs Suresidir:Allah; Hu Allahu Ehad, Allahüs Samed, lem yelid ve lem yuled ve lem


344Yılmaz DÜNDARyekûn lehu küfüven ehad. İhlâs Sûresi aslında bizim hayat döngümüzüntarifidir. Ona bu gözle baktığımız zaman, İhlâs Sûresi bizim için farklı birmana ifade edecektir!“La ilahe illa Allah” dedik ve hayatı Allah dışında düşünemedik! Hayatıtarif ederken de Allah dışında düşünemeyeceğimiz için Allah tanımıylahayata baktığımızda karşımıza İhlâs Suresi’yle tanım çıkar. Yani hayatı“Allah’tan gayrı düşünmeden” tanımlamaya çalışırsak Allah’ı tanımlarkenhayatı da onun içinde tanımlamış oluruz. Öyleyse İhlâs Suresi: Allah sanasorulduğunda “de ki, Allah; Hu Allahu Ehad, Allahüs Samed, lem yelid velem yuled ve lem yekün lehu küfüven Ehad.” Bu bizim aradığımız ve hayatıanlatan tarif aslında ve biz buna diyoruz ki; İhlâs “Hayat” Döngüsü. Bakınşimdi karşımıza ne çıkacak.Bu tekrarlarımız inşaallah yaşama dönüştüğünde, konu pekiştiğinde konuşacağımızbir konu var; A’ma konusu. Sırası geldiğinde onları konuşmayaçalışacağız. Hatırlatayım bu kısmı:Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e “bu yeri göğü yaratmazdan önceAllah neredeydi Ya Rasulallah?” diye sorulduğunda, “Altında ve üstündehava olmayan A’ma’daydı” cevabını veriyor. Bu cümle “ne manaya geliyor?”bunu konuşacağız. Ancak bunu duyan kişiler Hazreti Ali’ye sorduklarında,Hz. Ali radıyallahu anh; “El’an öyle” diyor; zaten öyle, şu anda daöyle! Enteresan ki, o zaman böyle bir cevap alıyorlar ve bu cevap onları tatminediyor! Bu biraz düşünülmesi gereken bir şey! Yani cevabı anlıyorlar veHz. Ali hemen “zaten öyle” diyor, çok ileri derecede bir ilimle karşılık veriyor.Ama dikkat edin, bunu anlıyorlar! Kavradıkları mana ve gördükleri olayve bunları kuşatan ilim, düşünmemizi gerektiren bir konu! Biz burada İhlâsSuresi’yle ilgili olarak şimdiki konuşmamızı çizelim.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 345Tefekkür Şeması 2Bakın bir döngü; Dönüşümüz O’na Döngüsü! Diyoruz ya; Sübhanallahive Bihamdihi SübhanAllahil aziym estağfirullah ve etubü ileyh; dönüşümüzsanadır, işte dönüşümüz O’na olan döngü. Dönüş O’nadır, rücuO’nadır. Bu döngüde iki nokta göstermeye çalışacağım, bu noktalar hayatlailgili “önemli dönüm noktaları”. Aslında yaşadığımız hayat VEHİMdir; bizimvar sandığımız hayat; vehim. Bu vehmin üst kısmını İhlâs Suresi’nin “KulHuvAllahu Ehad, Allahüs Samed” isimleriyle tanımlayabiliriz, iki ucu, ikinoktanın arasını da lem yelid ve lem yuled. Burdaki hayatın bir özeti lemyelid ve lem yuled; doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Bunu söylemesi için“birisi” lazım, bu tespiti birisi yapıyor. “Birisi” demek, Allah’tan başka biri vardemektir. Birisi tespit yapıyor diyor ki; lem yelid ve lem yuled. Demek ki yaratılanlarvar, tespit yapıyorlar! Bakın sonra tespit devam ediyor; Lem yelidve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad. Burada öyle bir tespit yok;“söyle, öyle söyle; kul HuvAllahu Ehad, Allahüs Samed; burada tespit eden“biri” yok. Ama daha sonra tespit var; “lem yelid ve lem yuled”. Tespit dahasonra “daha ileri” gidiyor, kendisiyle olan kıyastan ileri gidiyor. Bakın “lemyelid ve lem yuled”de kendisiyle kıyaslıyor Allah’ı, kendisine benzemediğini


346Yılmaz DÜNDARsöylüyor, “bizim gibi değil” diyor; lem yelid ve lem yuled. Burası bir nevi budöngünün avamın yaşantısı! Şimdi anlatacağız farklı bir avam bu. Bu tesbitİhlâs Hayat Döngüsü’ndeki Mutediller’in tespitidir, Mukarrebun’un değil!Bu döngünün Mutedil’inin tespiti; “lem yelid ve lem yuled; doğurmamıştır,doğurulmamıştır”. Ama sonra bu tesbit; “ve lem yekûn lehu küfüven ehad;eşi dengi benzeri olmayan Ehad’dır” tesbitine dönüşüyor. Yani, bunlar bireridrak ve o idrakların yaşam biçimleridir. Dolayısıyla; Ehad’la başlayan İhlâsHayat Döngüsü, nihayet yaşayanın kendi tespit ettiği ve ulaştığı Ehad’la tamamlanır.İşte aslında böyle bir döngüdür, böyle bir hayattır, İhlâs HayatDöngüsü! Ama bu döngüde bir olay gelişiyor, döngüden sapan bir bilinçoluşuyor, şimdi ona bakalım.Normalde bu döngüde “dünya yaşantısı” yoktur, bu döngü cennet yaşantısıdır!İhlâs Hayat Döngüsü’nde dünya yaşantısı yoktur, bunun dünyaylahiç ilişkisi yoktur. “Dünya” bu değil! Döngüdeki “B” Noktası’na dikkatedelim şimdi. Hani Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym’in “B”si var ya, “B” sırrı”denir ya, “Amentü Billahi” denir ya, “Amentü Bilkaderi” denir ya işte o dönemeçnoktasıdır bu nokta. Bu yüzden ona “B” noktası dedik. Şimdi, budöngünün “dünyayla ilişkisi yok” derken neyi kastettim, bakın. İnsan bilinciB 0noktasından itibaren kendisini bulur ve bulduğunda bu noktada kendisinitakdim eder, kendisini “hayata” takdim eder. Bu nedenle burası “TakdimNoktası’dır. Ancak yaptığı ilk takdim “gerçeği fark etmeden” yaptığı birtakdim olduğu için “B”den perdelidir! Kişi burada kendisini ilk kez takdimederken “BEN” der, kendisini “BEN” diye takdim eder. Bu takdimiyle İhlâsHayat Döngüsü’ne paralel bir yol vardır oraya düşer, bu yol sonra da sapargider; işte bu dünya hayatıdır, dünya için oluşan hayat budur. Bu olmasadünya olmaz!İşin aslına/hikmetine baktığımızda bu öyle bir şeydir ki! Bakın dünya hayatınıdileyen kim? Allah değil mi? Elbette! O zaman burada bir suçlu, biryanlış yapan yok! Allah “dünya hayatını” dilemiş, o yüzden bu hayat var,böyle dilediği için var. İşin önemini anlatmak için söylüyorum! Eğer “lemyelid ve lem yuled” yolunda/idrakında olan biri; “ben tüm dünyayı uyandıracağım,haberdar edeceğim, cennet ve cehennemden haber vereceğim,cennet ve cehennemi dünyaya ilan edeceğim” diye çıksa ve şimdi anlatacağımızgerçeği ve altındakileri o çıplaklıkla söylemeye çalışırsa; o Allah’ınyolunu açıklıyorum sanarken Allah’a savaş açmış olur. Dünyanın dönen tekerineçomak sokmuş olur! O zaman Allah’ın dileği olan bu mekanizmaonunla mücadeleye girer!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 347Bu “B” noktasını fark etmek isteyen için, hayatında bundan daha önemlibir şey yok. Fark etmek isteyen için, bundan daha önemli bir işi yok birinsanın! Kişi bu noktada “ben varım” diyor! “Ben varım” demesi ile birlikteo kendisine yeni bir dünya oluşturuyor. Niçin? Bakın, B 0’dan sonraki alana“BEN”Lİ HAYAT” diyelim, burada “BEN” kavramı ve takdim var. “BEN” iki tanedir:Vehim Nuru olan kısımdaki “BEN”, “B” Takdim Formu “BEN”dir, VehminZulmeti kısmındaki “BEN”, “A” Takdim Formu” “BEN”dir! Bu “iki BEN”ifark etmek lazım, mutlaka! Bu iki “BEN”i birbirinden ayırmak için birine “A”Takdim Formu”, birine de “B” Takdim Formu” dedik. Ama bir de bir başkasebepten “A” dedik. Bakın bu “A” aynı zamanda Asi kelimesinin “A”sıdır. Burada“asi” bir takdim olduğu için “asi” takdimin “A”sıdır. Peki, diğeri niye “B”?O da Bismillahi’r Rahmani’r Rahim’in “B”si kapsamında bir takdim olduğuiçin “B” Takdim Formu’dur! “Amentü Billahi” der gibi bir takdim olduğu içinburası da “B”li bir takdim noktasıdır. “A” takdim noktasındakinin özellikleriyle“B”nin özelliklerini kıyasladığımız zaman bunların farkını anlamakkolaylaşır.“A” Takdim Formu”nun “en belirgin” özelliği şudur: O; “benim müstakilbir aklım var, benim kendime ait bir iradem var, benim kendime ait bir gücümvar. Ben iyiyi kötüyü ayırabilirim ve bunlardan birisini yaparım, bu yetkibendedir” der. Kim böyle diyorsa “A” takdimindedir, çünkü bu bakış açısıonun özelliği! “Ben müstakil bir insanım ve benim kendime ait bir aklım var,kendime ait bir iradem var, kendime ait de bir gücüm var” diye kendisinitakdim ederse birisi, bu takdimle böyle bir takdimle “A” Takdim Formu”ndaolur, işte böylece dünya hayatı başlar. Dünya hayatı budur; kişinin kendisini“müstakil takdim ettiği hayat” yaşadığımız dünya hayatıdır. Peki,yaşadığımız dünya hayatının, böyle bir takdimin akıbeti nedir? Cehennem!Demek ki, dünya hayatının prosedürünün sonucu cehennemdir. Dünyaiçin, dünyanın sonu için, gereği olarak yaratılmış bir yerdir cehennem, dünyanındevamıdır!Şimdi öyleyse, İhlâs Hayat Döngüsü’yle “A” Takdim Formu”nun ayrı düştüğüşey ne? Bakın henüz “B” Takdimini söylemedik ama, “A”ların özelliklerinedevam edelim. Kendisini “müstakil takdim eden” İhlâs Hayat Döngüsü’negöre ne diyor? Kendisini müstakil takdim eden “A” Takdim Formu” diyorki, “ben rabbım”. Buraya çok dikkat edin! Kendisindeki Rububiyet gücünesahip çıkıyor “ben rabbım” diyor, rablığını ilan ediyor. Öyleyse “A” TakdimFormu” <strong>tanrı</strong>lar dünyasıdır, tamamen rablıklarını ilan etmişlerin yaşam ala-


348Yılmaz DÜNDARnıdır! Rububiyet gücüne sahip çıkan ve o gücü “kendisinin müstakil gücü”ilan eden, dolayısıyla farkında olsun olmasın “ben rabbım, ben <strong>tanrı</strong>yım”diyen bir takdimdir bu! İşte, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bize açıklamışolduğu tebliğ budur ki; La ilahe; yani “A” Takdim Formu” yok; la ilahe!illa Allah! La ilahe illa Allah; kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmen yanlış! La ilahe; öylebir ilah, öyle bir <strong>tanrı</strong>, öyle bir rab yok; illa Allah! Önemli OKUMA [İKRA’];önemli tesbit budur; La ilahe illa Allah! “La ilahe illallah” aynı zamanda diyorki; kim <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişse, kim rablığını ilan etmişse cennet ona kapalıdır,o cennete giremez! La ilahe cennete giremeyeceklerin vasfı! İllallahcennet hayatının tanımı! İllallah! Kim rablığını ilan etmişse onun akıbeticehennemdir, ona cennet kapalıdır! Onu ister<strong>sen</strong>iz bir de şöyle tanımlayalım:Nefse zulmetmek vardır ya, okuduğumuz bildiğimiz, merak etiğimiz!Nefse zulmetmek nedir? İşte nefse zulüm yeri burasıdır, bu “A” TakdimFormu”nun olduğu yer nefse zulümdür, nefse zulüm yeridir. Nefsinezulmedenlerin hayat tarzıdır burası. Neden nefse zulmediyor? Çünkükendisinde var olan hakikatin “hakkını vermiyor”, onda bulunan Rububiyetgücünün hakkını vermiyor. Peki, ne yapıyor? Onu işgal ediyor, sahip çıkıyor,suistimal ediyor. Böylece, hakkını vermediği Rububiyet gücüne zulmediyor,işte nefse zulüm hali! Denmiştir ki, “nefsini bilen Rabbini bilir!”. Bu; “eğerkişi nefsinin hakikatini kavrayabilirse, ancak o zaman bu zulümden kurtulabilir”manasınadır! O hakikati kavrayamadığı için ve ona sahip çıktığı içindirki, burada nefse zulüm yaşantısı başlar. Bu nefse zulüm yaşantısı ayrıca vehminkaranlığıdır, vehmin zulmetidir. Peki, “Vehim” neresidir? Henüz tanımlamadıkama; “B” Takdim Formu”nun olduğu yer vehimdir, orası “VehimNuru”ndan yaratılmıştır. “B” takdimindeki hayat vehimdir! “A” takdimindegörülen vehmi sahiplenme, vehmi suistimal etme ise Vehmin Zulmetidir.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin duasını hatırlayın: “Allahümme, ahricniymin zulümatil vehmi ve ekrimniy binuril fehmi; Allahım, benivehmin zulmetinden kurtar ve bana vereceğin nurla bir anlayış nasip et ki,ben burayı kavrayayım, anlayayım, yaşayayım”. İşte “A” Takdim Formu”ndankurtulmak için yapılacak güzel bir yakarıştır bu! Allahümme ahricniy minzulümetil vehmi; vehmin zulmetinden kurtulmak için yakarıştır!Ashab bir konuda konuşuyor, konuştukları konu da Deccal, onun tehlikesindenbahsediyorlar. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu konuşmanınüzerine geldiğinde; “size Deccalden daha tehlikeli bir şeyi habervereyim mi?” diyor. Ver Ya Rasulallah, söyle bize diyorlar. “Daha tehlikeliolan Şirki Hafî’dir; gizli şirktir, sizin için daha tehlikeli olan Şirki Hafî’dir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 349Şirki Hafî nedir, biliyor musunuz?” diyor ve bir küçük örnek veriyor: “Sizsalât ikame ederken eğer, birisi görüyor diye dikkatli özenli salât ikameediyorsanız bu Şirki Hafî’dir” diyor. Şimdi hadisi birlikte tefekkür edelim.Salât ikame eden birisi “bir başkası görüyor” diye dikkatli salât ikame ediyor.Bu ne demektir, bir düşünelim. Birisi salât ikame ediyor ve arkasındabulunan birisi “onu izliyor” diye de işini dikkatli yapıyor. Bu neden şirki hafî?Efendimizin söylediğine bir de şöyle bakın: Salât ikame eden kişi “beniizleyen birisi var” diyor ya, ondan niye çekiniyor? Kendini yargılayacağı içinçekiniyor! Yani onu “A” kabul ediyor! Onu “A” kabul ettiği için ondan korkuyor,ondan çekiniyor veya ondan takdir bekliyor. Orada gördüğü ikilik içinşirki hafî değil! Bakın çok dikkat edin buraya, buna rastlamazsınız herhangibir yerde! Tekrar ediyorum, orda “bir başka varlık” gördüğü için şirki hafîdeğil! O zaman cemaat olamazlar ki! “İmam” diyor, yanında “saf arkadaşı”var, nasıl tek yapsın onları? Yani yapamayacağınız şeyleri hayalleyerek diniçok soyutlaştırmamak lazım,! Hayat öyle bir tuzak değil, din öyle bir tuzakdeğil! Yapamayacağınız şeyleri zorla hayalinizde oluşturmayın; şimdi imamyok, bu arkadaşlar yok, hepimiz bir bütünüz... Yok öyle bir şey! Yaşadığımızşu hayatta öyle bir şey yok, “B”de yok. Onun olabilmesi için başka tecellilerinolması gerekiyor. O ancak sıfatların tecellisinde olur! Sıfatların tecellisiniyaşayan birinin yapacağı bir iş o! Ve o da kendini, zihnini öyle zorlamaz; şuyok bu yok.. O hali yaşar o! O öyle bir yere girmek için zihnini zorlamaz. Varolan hayattan koptuğunuz zaman İslamiyeti yaşayamazsınız, var olanhayattan koptuğunuzda kavrayamazsınız. Sizi bu hayattan koparırsa;yaptığınız yanlıştır!Şirki hafî neden konumuzla çok ilişkili? Bakın bir şahıs var ve o şahsı düşünüyor“beni izliyor” diye. Neden öyle düşünüyor? Ondan çekiniyor! Yanlışyapıyor, der diye çekiniyor veya “iyi yapıyor” desin diye takdir bekliyor! Yanidüşündüğü şahsı “A” Takdim Formu”nda düşünüyor! Burayı anlamadangeçmeyelim!- Yani onu <strong>tanrı</strong>laştırıyor mu?Kendisi öyle düşünmese bile, “birisi” dediğiniz zaman o bir <strong>tanrı</strong>! Allah’tanbaşka bir varlık düşünüyorsunuz, işte o bir <strong>tanrı</strong>dır! Peki, siz salâtta hiç mi“birisi beni izliyor” demeyeceksiniz? Diyebilirsiniz! Çok dikkat edin bakın!Sizi izleyen ya <strong>tanrı</strong>dır, ya da Allah’tır! Demek ki sizi biri izleyecek. İzlesin!Buradaki mevzu “ikilik” olması, çokluk olması değil! Sizi izleyen Allah’sa şirkyok! Ama siz orada bir birim oluşturup, beni “Ayşe izliyor, Ayşe bana kızar,


350Yılmaz DÜNDARAyşe beni beğensin veya Ayşe yanlış yaptı” dediğiniz için şirk! Çünkü sizorda bir <strong>tanrı</strong> oluşturdunuz, bir rab, yeni bir rab oluşturdunuz. Size göreorada bir rab yapı var; işte şirki hafî bu! “Biri beni izliyor” tamam, diyelim kiarkada beni izleyen biri var, eğer ben “onun gözünde beni izleyeni Rabbım”kabul etmişsem bir şirk yok! Rabbım onun gözünden beni izler! Dolayısıylabir korku veya bir takdir beklenecekse Rabbınızla ilgilidir, bir <strong>tanrı</strong>yla ilgilideğildir. Bu doğru mudur? Bu yasal yanlıştır, İhlâs Hayat Döngüsü’nde ilerlerkenkurtulunacak olan bir yanlıştır. Ama diğeri <strong>tanrı</strong>lık ilanıdır!- Evet “başkası” düşünmeyeceğiz, ama mesela bir camiye girdik. Bir yandanda, oradaki birisi benimle ilgili olarak “buraya böyle gelinir mi” der dededikodu yapar ve benim yüzümden günaha girerse diye düşünüyorum vebu sefer birbiriyle çelişiyor gibi oluyor?Çelişmiyor, iki yaptığınız da doğru. Birisi “A” yapı, karşıdakinin “A” yapısı.Onun bir rolü var, yaşadığı bir rolü var; onun o rolüne göre tedbirli olmanızayrı bir iş! Ama bâtıninde onun “o rolünün hakikatini” biliyorsunuz ya,o sizi şirkten kurtarıyor. Onun rolü gereği yapacağı şeye karşı tedbirlisiniz!“Onun bir rolü var; kulluk görevi var, o “B”nin farkında değil” diyorsunuz.O verilen o rolü yerine getirecek, ona göre tedbir alıyorsunuz, o ayrı bir iş.Ama onun hikmetini düşündüğünüzde, oradaki o “B” yapıyı ve “oradakihakikati” düşündüğünüzde siz o kişiye kızmıyorsunuz; tedbir alıyorsunuzo “A” yapı için! Ama onun Zat’ına kızmıyorsunuz, Zat’ını suçlamıyorsunuz!Zat’ını suçlarsanız “hakikatten perdeli” olmuş olursunuz. Siz ona o görevi“kimin verdiğini”, o rolü kimin verdiğini, hatta o rolü orda “kimin yaptığını”biliyorsunuz, öyle değil mi?- Ama yine “A” görmüş oluyorum! Yine de o kişiyi “A” kabul etmiş oluyorumbaştan?O kendisini “A” bilmiyor mu?- EvetO zaman tamam, <strong>sen</strong> onu “B” gördüğün zaman yanılırsın! O “A” rolünde!Ancak o “A” rolünde olduğunu bilmiyor! Niye? O “A”ya sahip çıkmış,oradaki o role sahip çıkmış, o farkında değil <strong>sen</strong> farkındasın. Senin farkındaolman; ona baktığın zaman önce onun hakikatini görmen demektir! Yani,Hz. Ebubekir Es Sıddîk radıyallahu anhın buyurduğu gibi “neye bakarsamönce Allah’ı, sonra baktığım şeyi görürüm.” Hatırlar <strong>mısın</strong>ız, tiyatroyla ilgiliörnek vermiştim, bakın onu tekrar edeyim:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 351Diyelim ki, ben aynı zamanda bir tiyatrocuyum, sizler de beni tanıyorsunuz.Tiyatroda sahneye çıkacağım, sizi de davet ettim. Gelip oturdunuz.Tiyatrodakiler beni tanımıyor, arka sıranız beni tanımıyor, yani “bu halimi”bilmiyorlar, beni sahnede görecekler. Ben de sahneye “fakir” rolünde çıkacağım.Ben sahneye rolüm için çıktım, <strong>sen</strong> bakınca “fakir çıktı!” mı dersin?Sen beni tanıyorsun “hoca çıktı” dersin, sonra “ama fakir rolünde” der rolümügörürsün, öyle değil mi? Ama beni tanımayanlar doğrudan; “sahneye fakirçıktı” diyecekler, tiyatroyu olduğu gibi seyredecekler. Ama işin hakikatinibilen <strong>sen</strong>, önce beni görürsün; “hoca çıktı” der sonra rolümü fark edersin.Ama eğer ben esas hakikatimi bilmiyorum da rolüme sahip çıkmışsam, Diyelimki polis rolündeyim. Polis rolüne o kadar inanmışım sahip çıkmışımki, kendimi polis sanıyorum! Sen benim “o zannıma” göre tedbir alırsın, amabiliyorsun ki, ben o roldeyim, bana o rolü yönetmenin verdiğini biliyorsun.Ama ben aklımı kaybetmişim, bana polis elbisesi de giydirilince sahip çıkmışımona, polis gibi davranıyorum. “Aman şuna uymayalım” dersin, onagöre tedbirli davranırsın! Onun rolü o! Biliyorsun ki, o kendini Napolyonsanıyor, aslında Napolyon değil! Fark ettin mi?Şimdi bu “A” Takdiminde önemli iki tip uç insan vardır. Başka insanlarda, başka <strong>tanrı</strong>lar da söyleyeceğim. Daha doğrusu, burada insan derken hep“<strong>tanrı</strong>” diyeceğim ki, anlaşılsın! Çünkü buradaki insanlar rablıklarını ilan etmiş;<strong>tanrı</strong>dırlar.Şimdi bakın, Nefs-i mutmainnede bir şey söylenir, denir ki “nefs-i mutmainnedeikilik vardır, nefs-i mutmainneyi yaşayanda ikilik vardır.” Nedir oikilik? Der ki o, düşünür: Ey Allahım, her şeyi tekledim, tamam ama bir Senbir Ben? Kendini yok edemedi, ikilik var! Bu ikiliği, “A”lardaki ikilik sanarsanızolmaz! O, “B” Takdim Formundaki yasal yanlış olan “BEN”dir. Nefs-imutmainnede söylenen ve ikilik olan BENde birimsellik yok, kendi hürriyetiniilan etmiş bir BEN değil o! Öyle bir nefsi mutmainne olamaz, mümkündeğil! Eğer “A Takdim Formu”ndaki “BEN”i nefs-i mutmainnedeki ikilikteki“BEN” sanarsa kişi yanılır, hiç işin içerisinden çıkamaz! Niye bunu bastıraraksöylüyorum? Zihinleri dolaştığımda, “evleri!” gezdiğimde, her ne kadar “tamam,ben “A”yı dinledim” diyorsa da görüyorum ki, kişiler “A” gibi yaşıyor,hala “A”yı yaşıyorlar! Bu yüzden; “A”dan kurtulmadığı için hala, yorumlarını“A” Takdim Formuyla yaparsa, nefs-i mutmainneyi de kitaplardan okuyuncayanılır. Nefs-i mutmainnede bahsedilen ikilik “A” Takdim Formu”ndaki“birimselliği içeren BENi” içermez, göstermez, o değildir. “B Takdim Formu


352Yılmaz DÜNDAR“BEN”dir o, yasal yanlış olan BENdir nefs-i mutmainnedeki BEN. Hatta oNefs-i Radiye’de de vardır, Nefs-i Mardiye’den sonra zaten olmaz. Çünküorası artık ArifiBillâh. “B” yaşantısının farklı bir boyutu orası.Şimdi burada “A” Takdim Formu”nda “iki tip insan” söyleyeyim, iki uç<strong>tanrı</strong>; birisi narsist <strong>tanrı</strong>, birisi de hümanist <strong>tanrı</strong> “Narsist <strong>tanrı</strong>yı anlatacakolsam “tamam” dersiniz, “zaten o oranın adamı, cehennemin adamı,ta kendisi!” diyebilirsiniz. Hatta Allah muhafaza etsin, narsist birisiyle yaşıyor,çalışıyor olsanız zaten siz onu gördüğünüz zaman “cehennemin dibine”dersiniz! Sizi bezdirmiştir, hayattan bezdirmiştir, hali bezdirmiştir, ona zatencehennemi okursunuz. Ama çok dikkat ediniz, hümanist <strong>tanrı</strong> sizi yanıltır!Hümanist <strong>tanrı</strong> çok iyi bir insandır. Uyumludur, dürüsttür, iyiliksever, hayırsever,Afrika’da dört döner “açlara yardım edeyim” diye. Onu gördüğünüzzaman “cennetlik” der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız. Narsiste “cehennemlik” der<strong>sen</strong>izyanılma ihtimaliniz az. Çünkü son nefesini bilmeyiz! Ama hümaniste, gördüğünüzzaman “cennetlik adam, cennetlik insan” der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız. Neden?Çünkü <strong>tanrı</strong>, çünkü rablığını ilan etmiş! Çok iyi bir insan olması onuncennete gitmesi manasına gelmiyor. Çok dürüst veya ahlaki kurallara göreçok ahlaklı, insanları çok düşünen, hayır peşinde koşan, bunun için çok terleyen,uyumayan… Ama o eğer rablığını ilan etmişse “ben rabbım” diyorsa,<strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişse, onun o vasıfları ancak bu dünyada onu görenlerin“aferin” demesiyle sonuçlanır. “Aferin” derler, bir de şilt verirler eline bu kadar!Cennete gidemez, neden? Cennete <strong>tanrı</strong>lar giremez, <strong>tanrı</strong>lara cennetkapalı! Dünyada hümanist olsa bile. Bu yüzden sizi hümanist yapmaya çalışanyöntemlere bakıp da İslam’dan perdelenmeyin! Efendimizi okumayıbırakıp, Efendimizi bırakıp “bu da çok güzel şeyler anlatıyor, bak ne güzel iyiinsan yapıyor” deyip hümanist kitaplara sarılmayın!“A” Takdim Formu”nda neler var dedik? Narsist <strong>tanrı</strong>lar; bu dünyanın, eniyi yaşayanlarıdır narsist <strong>tanrı</strong>lar. Bu sapmış çizgide cenneti narsistler yaşar.Neyin cennetidir o? Deccal’in cennetidir o. Deccalin cennetini Allah cehennemeçevirmiştir. Deccalin cennetlerinden de bahsedeceğim, normal yaşantınızıniçerisinde! Bu dünyayı iyi yaşamasını sağlar onun narsist olması.İnsanlar ona yaranabilmek için çırpınırlar, ona haber götürebilmek için! Obirazcık şöyle gülümser, “bana gülümsedi” diye on gün sevinirler. Narsistlerinetrafında bir de böyle <strong>tanrı</strong>lar oluşur, yani bir üst <strong>tanrı</strong>dan merhametbekleyen <strong>tanrı</strong>lar olur etrafında. Böylece, “narsist <strong>tanrı</strong>” eğer bir yöneticiyseçok güçlü olur, eğer bir kocaysa; eğer bir hanımsa evli, narsistse; hep kazanır,kim<strong>sen</strong>in gücü yetmez ona, kimse onunla mücadele edemez.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 353Bir de “çaresiz <strong>tanrı</strong>lar”. Bunlar da daha çok inananların, müslümanlarıniçinden çıkar çaresiz <strong>tanrı</strong>lar. “Allah büyük biz küçük! Biz ne yapalım,bizim ona gücümüz yetmez. Aslında bir gücümüz yetse, ama gücümüz yetmez!Biz zavallıyız.” Bakın camilerde de böyle anlatırlar “insanın bir gücüyoktur, çaresizdir”. Bunlar da çaresiz <strong>tanrı</strong>. Bir başka türü vardır o da “zavallı<strong>tanrı</strong>lar”. Onları gördüğünüz zaman da “bunlar çok iyi müslüman”sanmayın. Niye? Tanrılığını ilan etmiş ama zavallı! Silahlarını bırakmış, çaresiz,kendini güçsüz sanan <strong>tanrı</strong>lar. Kime karşı? Allah’a karşı güçsüz sanan<strong>tanrı</strong>lar. Kendi hürriyetini, kendi “müstakilliğini” ilan etmiş ama o ilan ettiğigüç Allah’a yetmiyor, yetiremiyor gücünü; kendi gücü küçük, Allah’ın gücübüyük diye sanan <strong>tanrı</strong>lar.“Pollyanna <strong>tanrı</strong>lar” vardır. Bu da dünyada çok yaygın! Her şeye hoşgörüylebakacaksın! Öğretirler bunu; “her şeyi iyi gör, her şeye iyi bak, pozitifenerji yüklen”. Aman orada negatif enerjiler var, benim pozitif enerjim çok...Böyle pozitif ve negatif enerjilerle uğraşır durur, “şunun enerjisi çok pozitifona gideyim” gibi şeylerle, dünyaya Pollyanna felsefesiyle bakmaya çalışır.Tanrılığını ilan etmiş rab, ama Pollyanna’cılık oynayan rab bunlar da.“Stressiz <strong>tanrı</strong>lar” stresten kurtulmuş. Çeşitli meditasyonlara giderler,çeşitli terapiler alırlar streslerini atarlar. Bunları niye söylüyorum? Onları“doğru yol” sanmayasınız diye! Bu da başarmış! Niye? Hiç stresi yok. Tamam,stressiz <strong>tanrı</strong>, cehenneme stressiz gidecek, böyle yani! Onu başarmış sanmayasınız,çünkü onların yayınları daha çok hayatta! Onları görüp de Efendimizdenperdelenmeyin, onları doğru sanmayın. Onların kitaplarını raflardagörüp “aynı bize benziyor” deyip alıp günlerce hayatınızı boşa geçirmeyin.Sorduğunuz zaman “on tane kitap okudum.” diyor. Ne okudun? Bunlarıokuyor! Bundan yüz tane okusan ne olur ki! Seni cehennemden kurtarmaz!Seni bu dünyada zavallı yapar. Bir şeye karar ver; eğer <strong>sen</strong> “ben bu dünyayısonuna kadar yaşayacağım” diyorsan narsist ol! O zaman kazanırsın,ne zavallı oluyorsun! Hem <strong>tanrı</strong>sın hem zavallı! Eğer “B Takdim Formu”nagirmemiş<strong>sen</strong>, yazık hümanist olup ezilme! Ne diyorlar “yemeyenin malınıyerler”. Yerler, <strong>sen</strong>i mahvederler yani! Ondan sonra da çıkıp diyor ki “dürüstkaybeder, iyilik yapma sakın, kötülük bulursun”. Niye? Bu <strong>tanrı</strong>ların işio çünkü! Zavallılaştığı için diğer <strong>tanrı</strong>lar eziyor onu! Tanrılıktan kurtulmadığıiçin, zavallı <strong>tanrı</strong>. Tanrılığı, <strong>tanrı</strong>lar dünyasını iyi yaşamak istiyorsan narsistolacaksın, kural bu! Çünkü Deccalin cennetinde o zaman ileri gidersin.Sonu cehennemmiş ayrı mesele. Ama dünya cennetinde de ileri gidersin,hiç değilse dünya cennetinde zavallı kalmazsın!


354Yılmaz DÜNDARBir de “Heykel <strong>tanrı</strong>lar” var. Meditasyonlarda üretiyorlar bunu. Yogalarda,meditasyonlarda Uzakdoğu felsefesiyle heykel <strong>tanrı</strong>lar üretiyorlar. Reikigibi böyle bir sürü uyduruk şey. Allah yetmiyor insanlar onlarla meşgul!Camide üç dakika duramıyor, onların karşısında üç saat duruyor! Camiyebeş kuruş veremiyor, onlara bilmem ne kadar para veriyor. Bakın ne kadarenteresan bir şey!? Kişi “Allah” diyeni görmeye dayanamıyor, “Allah” diyeniseyretmeye dayanamıyor, o tipi sevmiyor, diğer tipleri seviyor, ama cennetiistiyor! Ama cennette o diğer tipler yok, nasıl olacak o iş? Çok ironik değilmi? “Ben cennette onlara katlanırım” mı diyorsun yani? Olmaz öyle birşey! Bu dünyada kimi seviyorsan sonra da onunla berabersin, kimi seviyorsanonunla berabersin! Bu dünyada cehennemlikleri sev, ama cenneti iste!Ama <strong>sen</strong> bu dünyada cennetlikleri sevmedin ki, ters bir iş! Kendini kandırıro <strong>tanrı</strong>lar. Heykel <strong>tanrı</strong>ları da Uzakdoğu felsefeleri ve özellikle meditasyonüretir. Ne yapar onlara biliyor musunuz? Düşünmemeyi öğretir. Hatta televizyondaonun bir üstadını dinledim “başlangıçta başaramazsınız, amasonra” diyor “alışacaksınız düşünmemeye”. Yani başlangıçta biz sizi oturturuz,salonlarımıza, düşünmemeyi öğretiriz. Siz önce düşünürsünüz, sonrabiz sizi alıştırırız, sonra bakacaksınız ki hiçbir şey düşünmüyorsunuz! Hiçbirşey düşünmeyen nedir? Heykeldir! “Hiçbir şey düşünmemeyi öğrenmek”gibi bir aptallık olabilir mi! Hiçbir şeyi düşünmeyerek rahatlamak; heykelbu! Heykel hiçbir şeyi düşünmez! İşte heykel <strong>tanrı</strong> bunlar! Bunlar rahatladıklarınısanan, cennete böyle gidileceğini sanan <strong>tanrı</strong>lar.Başka? “Komando <strong>tanrı</strong>lar” var. Bakın, bu komando <strong>tanrı</strong>lar da çokönemli! Ne yapar komando <strong>tanrı</strong>? Üç gün bağlamalı oruç tutar, “üç gündayandım” der, açlığa susuzluğa. Dayan ne olur? İyi komando olursun, okadar! Eğer orucu tutan, bağlamalı orucu tutan “A”ysa ne fark eder! “İyihallettik bu işi, üç günü hallettik, dört güne çıkmaya çalışıyorum.” Veya şukadar saat uykusuz kaldım! Bunları SAS komandolarına öğretiyorlar. Eğerhala “A” Takdim Formu”ndaysa o ne kadar aç kalırsa kalsın, ne kadar uykusuzkalırsa kalsın, iyi bir komando olur, başka bir şey olmaz.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 355Tefekkür Şeması 11


356Yılmaz DÜNDARFarklı bir <strong>tanrı</strong> tipinden bahsedeceğim. “Tanrı gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong>lar!”Bu söylediklerim hep benim gözlemlerim, gördüğüm, tek tek bildiğim<strong>tanrı</strong>lar. Tanrı tiplerine rastladıkça çoğaltıyorum, “haa” diyorum “yeni bir<strong>tanrı</strong> yakaladım”.Neden bunları böyle söylüyorum? Kişi “A”yı tanısın! Buradan ancak tanırsakurtulur! Aksi halde bunlardan birini yaşar, “kurtuldum” sanar! “A”dankurtulabilmek için “A”yı çok iyi tanımak gerekiyor. Ne yaparsın tanıyınca?Fiili Kelime-i Tevhid zikri yaparsın; o tanıdığın <strong>tanrı</strong>ya “La ilahe” “illallah”dersin! En önemli zikir budur! Bir kere yaparsan -Mirac müjdesidir o- cennetegidersin, bir kere! Bir kere şahit olursan, bir kere bu “A”ya, “La ilahe!”söyler<strong>sen</strong> cennete gidersin; yani “B” Formu”na girersin.Evet, “A” Takdim Formu”nda olan hiçbir zaman ihlâslı olamaz! Dikkatedin, hep derler ki “şu işi ihlâslı yap, şu namazı ihlâslı kıl.” Ya, nasıl yapılırihlâslı? Güzel abdest alın! Güzel abdest nasıl alınır? Tanımlar çok önemli!Bakın bunları hep tarif edeceğiz. Tanımlanmayan şeyi kişi nasıl yapar!? Nasıl,“İhlâslı” nasıl olunur? Hiçbir tanımı yok İhlâslı olmanın! Samimi olmak? Yok!Samimi olursa da “samimi <strong>tanrı</strong>” olur, <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulamaz. İhlâslı; İhlâsHayat Döngüsü’ne girince olunur. Bu döngüye girmezse kişi ihlâslı olamaz,mümkün değil! “İhlâslı yapmak” demek bir işi, İhlâs Hayat Döngüsü’nde olmakdemektir. İhlâs Hayat Döngüsü’nün içerisinde değilse kişi, yani salâtıikame eden “A”ysa ihlâslı olamaz. Samimi <strong>tanrı</strong> olabilir, ama ihlâslı olamaz!Ancak “B” Takdim Formu”nda olan ihlâslı salât ikame edebilir. İhlâslı birhayrı “B” Takdim Formu”nda olan yapabilir. “A” Takdim Formu”nda olanihlâslı hayır yapamaz. Çok samimi yapabilir, “çok samimiyim ben bu hayrısize yaparken” diyebilir. Ama terleyerek sevap kazanılmaz!Tanrı gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong>, demiştik, bu çok enteresandır. Benim çoksevdiğim, çok yakın bir dostum böyleydi. Tanrı gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong> nasıl,bakın size özelliklerinden bahsedeyim.Mesela, bu “A” Takdim Formu”nun platformu cinselliktir, bu nefse zulümplatformu cinsellik platformudur! Cinsellik bu platformda çok hâkimdir! Buyüzden, “A” Takdim Formu”nda bulunan <strong>tanrı</strong>ların fiillerini incelediğinizdealtında hep cinsellik bulursunuz, mutlaka! Freud’un kitaplarını okuyunuz,Freud bunu gayet açık net tespit etti, bunu teori haline getirdi hatta. Buplatform (seks demiyorum dikkat edin) cinsellik platformudur! “Ne yaparbu cinsellik platformu?” bir basit örnek vereyim. Mesela, “A”da kendisinitakdim etmiş birisi, bir bayan diyelim “A” Takdimiyle kendisini takdim et-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 357miş, dünyaya “ben hürüm” demiş; cinsellik platformu ona o kadar kuvvetligelir ki “bu göğüs benim, gösteririm. Benim! Benim göğsüm, benim bacağım!”Çok dikkat edin, çok tehlikeli; “benim, hür irademle” diyor ya! “B”deise nasıl yapacağını sahibi söylüyor, “A”da hür iradesini ilan eden söylüyor.Neye benzetmiştik bunu? Bir çanta paraya benzetmiştik, basitçe. Demiştikki -bu nefs hali öyle bir şey ki, bu Rububiyet Gücü- birisine bir çanta paraverdim bir elemanıma, dedim ki “sana telefonla söyleyeceğim bu çantadakiparaları, hep oralara harcayacaksın”. Bu kişi kurye, bu parayı harcayacak.Parayı aldıktan, kapıdan çıktıktan sonra “bu para benim” dedi. Ondan sonrakendi bildiği gibi harcamaya başladı. İşte bu suiistimaldir, bu “VehminZulmeti”dir. Sahip çıktı bu paraya, “benim” dedi. Oysa paranın sahibi nasılharcayacağını sana söylüyor, diyor ki “şöyle harcayacaksın”. Dolayısıyla neyinasıl kullanacağını sana sahibi söylüyor. Ona çok dikkat etmek lazım! Eğer<strong>sen</strong> kendin, kendi oluşturduğun bir şekilde karar veriyorsan o hür iradedir!Efendim “ben, hür aklım ve iradem yok diyorum” diyorsun, ama bir şeyehür karar veriyorsun ve “benim” deyip yapıyorsun ya! Ne fark etti? “A”nınamelidir o ve bunda da platform olan “cinsellik” çok kuvvetli bir şekildehâkim olur hayata!Şimdi “<strong>tanrı</strong> gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong>dan” örnek vereceğim ya; bu arkadaşcinsellik platformundan hiç etkilenmez. Bakın <strong>tanrı</strong>nın özelliği; ama o bundanetkilenmez! Öfke, <strong>tanrı</strong>ya ait bir vasıftır; ama onun öfkesi yok! Merak;ama o insanları merak etmez! Allah’ı merak eder 24 saat! “A” bölücüdür; okişi hiç bölücü değil! “A” şikâyetçidir; kişide hiç şikâyet yok! “A” takdir bekler;o kişinin takdirden ödü kopar, beklemez! “A” kandırır; o birisini kandıracağımdiye ödü kopar, kandırmaz! “A” ister ve alır; o kişi hiç istemez ve almaz,hep vermeye çalışır, “ne vereceğim?” diye çırpınır! Çok yakından tanıyorum,20 yıldır tanıdığım birisi. “A” haramlara meyillidir; o kişinin ödü kopar haramın“h”sinden! Bu özelliklerin hiç birisini yaşamıyor, yani <strong>tanrı</strong> için saydığımızbu işleri hiç yapmıyor! Ama cennet yok! Niye? Çünkü “ben hürüm” diyor“hür iradem var” diyor: Tanrı gibi yaşamayan <strong>tanrı</strong>! Tanrı gibi yaşamıyorama <strong>tanrı</strong>! Niye? Çünkü diyor ki, “benim müstakil aklım var, benim müstakiliradem var, benim kendime ait bir gücüm var. İyiyi ve kötüyü ayırt etmeyibilirim. Allah iyiyi ve kötüyü ilan etmiş, bir de Rasul göndermiş onun nasılyapılacağını göstermiş, ben işte oradan seçiyorum ve yapıyorum” diyor. Neoldu şimdi, bu vasıf onu nereye getirdi, bu takdim? Böyle yaşıyor olmasınarağmen, <strong>tanrı</strong> vasıfları göstermemesine rağmen “<strong>tanrı</strong> yaptı” onu! Çünkürablığını ilan etti. Ona şöyle örnek vermiştim.


358Yılmaz DÜNDAR- Ama onun “B”ye geçmesi an meselesi değil mi?İşte şimdi tam oradayız. Rabbim dilerse! Dilerse öyle olur, kolay kolayolur. Şöyle örnek vermiştim. Bu <strong>tanrı</strong> gibi yaşamama işlerini “valize eşyakoyma” kabul edelim. Bu arkadaş valizi iyi doldurmuş, valizdeki her şeygümrükten geçebilir. Cennet kapısından kolayca geçebilecek, vize alacakeşyaları doldurmuş valize, hepsi tamam. Her gün tıka basa da dolduruyorhevesle, karıncanın telaşla yuvasına bir şey götürmesi gibi valizlerini dolduruyor.Hepsi güzel, ama yanlış otobüse yüklüyor, başka otobüsün bagajınayüklüyor! Çok dikkat edin buraya, “valizin içi” çok önemli değil o zaman.Valizi çok iyi dolduruyorsunuz ama yanlış otobüs!? “A” otobüsü! Başka yeregidiyor o otobüs. Kişi valizin içindekilerle perdelendiği için otobüsün markasınahiç bakmıyor, hangi marka ve hangi yöne giden otobüs, onu hiçönemsemiyor, farkında değil, valiz dolduruyor yalnızca! Tanrı gibi yaşamayan<strong>tanrı</strong>! Allah’ın izniyle, ona otobüsünün farklı olduğunu Rabbim farkettirdi, bir anda telefon etti firmaya “benim valizleri şu otobüse yükleyin”dedi. Sizin biraz önce dediğiniz gibi o güzelim valizleri doğru otobüse yükledilerbir anda. Valizler güzel, otobüs doğru, Allah yolunu açık etsin. Şimdiöyle kişi vardır ki bakın: “A”nın özelliklerini söyleriz; “A”yı fark eder, hayatı“bunlardan kurtulmakla” geçer. Oysa, bu kişi ondan farklı, öyle bir derdiyok onun! “A”ya ait ne sayıyorsan “yok” onda! Ama ne var? “A” Takdim! “A”Takdim özelliği var! Bu, bakın çok önemli bir şey! Dolayısıyla o valizlere vevalizlerin içine bakıp “bu cennetlik” der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız, çünkü otobüs cennetegitmiyor. “La ilahe; <strong>tanrı</strong>lar cennete giremez, <strong>tanrı</strong>lara cennet kapalı,<strong>tanrı</strong>lar geçemez” diyor.- Nasıl oldu? Yani bu durumda kişi nasıl fark edebilir halini?Bir soruya dayalı değil oradaki fark etme. Epey bir zamana yayıldı aslında,ama esas kaderle ilgili konu kavrandığı zaman fark edilmiş oluyor! Esasmesele İnsan Sûresi 30. Ayet.İster<strong>sen</strong>iz birazda “B” halinden, “B” Takdimden bahsedelim. Çünkü hep“A”yı söyledik. Peki “B”deki yasal yanlış dediğimiz ben kendisini nasıl takdimeder?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 359Tefekkür Şeması 2’denŞu B 0noktası Hanif Noktasıdır. Burada, “B” Noktasında olmak, oradakararlı olmak “hanif” olmak demektir, hanif! Rum Sûresi 30. Ayeti hatırlayacaksınız:“Dine Hanif olarak yaklaş.” Allah indinde DİN nedir? İslam! İslam’aHanif olarak yaklaş. İslam dediğimiz zaman anlayacağımız şey nedir? Sistem!Öyleyse; sisteme Hanif olarak yaklaş. Sistemi inceleyecek<strong>sen</strong>, sistemde birşey yapacaksan, yaklaşma şartı ne? Hanif olmak! Hanif olmak bu noktadaısrarlı durmak demektir. Bu noktanın özelliklerini söyleyeceğim. Örneğin,bu nokta “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” noktasıdır. Başka özellikleri devar, sırası geldikçe söyleyeceğim ama şimdi geldiğimiz yer Hanif. Ne demekHanif?“Vechini hanîf olarak o tek Din’e doğrult! Vechini; idrakını, bakışını, yaklaşmanı,yönelişini; bunların hepsini içine alacak şekilde yani yönünü yüzünü;kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmeksizin, rablığını ilan etmeksizin! Hanif olmak demek,rablığını ilan etmemek demektir. Rablığını ilan etmeksizin o tek dinedoğrult. Böyle doğrulttuğun zaman “B” olarak, burada ne dersin, kendininasıl takdim edersin bu noktada? Şimdi söyleyeceğim burası için geçerli,başlangıç için geçerli! Daha sonra, o yolda ilerlerken orada yaptığın hatayıdüzeltmekle geçecek hayatın. O takdim yasal bir hata, bu yol için yasal biryanlış. Burada şimdi “BEN” diyeceksin, kendini takdim edeceksin. Kendinitakdim edeceksin ki, bu yola giresin. Bu yola girdikten sonra o takdimi


360Yılmaz DÜNDARdüzelteceksin, onu düzeltmeyi öğreneceksin. Peki, nasıl takdim edeceksinkendini? “Ben İlmullah’ta, Allah’ın dileğinin suretiyim.” Nedir bu? Bubir durum tesbitidir, bir iddia değildir, var olan halin tarifidir. Takdimdenziyade tariftir! “A” Takdim Formu” ise “bir iddia” içerir. Nasıl bir iddia içerir?Rububiyete sahip çıkar, rablığını ilan eder.Hatta yakında umreye, Hac’ca gidecekler için inşaallah söyleyelim. Hacveya umre, özellikle Hac bu iş için çok önemli! Niçin? Kâbe’nin enerjisininyanında, tavaftan sonra iki rekât salât ikame edilir, birinci rekâtında Kâfirunokunur ikinci rekâtında İhlâs okunur. Birçok salâtınızda da bunu yaparsınız.Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sabah salâtının sünnetindeKâfirun-İhlâs okur, akşam salâtının farzında Kafirun-İhlâs okur! Veyahacet namazlarınızda, istihare namazlarınızda Kafirun-İhlâs okursunuz. Birincirekâtta Kâfirun okuyorsunuz ya, “A”yı yok ediyorsunuz. “A”ya diyorsunuzki, “Leküm diynüküm ve liyediyn”. Kendinizdeki “rab ilan eden” o yapıyıyok ediyorsunuz birinci rekâtta. İkinci rekâtta İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyorsunuz,o sizin hayatınız oluyor. Ve bunu burada yaptığınızdan yüz binkat değerli olan Kâbe’nin yanında o enerjide yapıyorsunuz, yani beyninizinorada Kâbe’nin yanındaki enerjiden kazandığı yetenekle! Peki ama o yeteneğinerede kullanacaksınız, bir yetenek kazandı beyin? Hatta o enerjidenkirlenmiş suyu da içtiniz, o su da hücrelerinize girdi zemzem diye. Bir şeyyapacak, bir yetenek kazandı o beyin, ne yapacak? Hiçbir şey yapamazsaromantik duygularla sallanır, ağlar, bağırır, psikolojik rahatsızlıklar yaşar. Biryetenek kazandı bir şeye kullanacaksın onu! O yetenek “A”yı fark edip yoketmek ve İhlâs Hayat Döngüsü’ne girmek için!Kendinizdeki “A” yapıyı fonksiyonsuz kılmak, o “A” yapıya Kâfirun okumakönemli! Kâfirun bir başkasına okunmaz ki! Kendinizdeki “kâfirlik” varkenbir başkasıyla ne işiniz var! Kendinizde Allah’ı örten var, Allah’a eş olanvar,“ben de varım” diyen var ya, Kâfirun ona okunur. Sonra İhlâs Suresiyleİhlâs Hayat Döngüsü’ne girilir.Şimdi başka bir şekilde söyleyeceğiz. Tesbih namazı kılıyoruz ya, salât-ıtesbih, o kadar önemli ki o! Allah nasip ederse bir sonraki yan yana gelmemizdeinşaAllah birlikte onu yapmaya, inşaAllah hayrlısıyla gayret ederiz.Tesbih salâtı bu işin salâtıdır. InşaAllah tesbih salâtında yapacağımızıniçinden söyleyeyim. Diyelim ki; “Sübhanallahi Velhamdülillahi ve la ilaheillallahu vallahuekber ve la havle ve la kuvvete illa Billahil aliyyil azim” dedik.Diyelim ki, her rekâtta da 25 İhlâs okuduk. İhlâs okurken bu anlattığımızı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 361düşünerek zihnimizle kendimizi İhlâs Hayat Döngüsü’ne soktuk. Zihnimizden“A”yı yok ettik. Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahuekberve la havle ve la kuvvete illa Billahil aliyyil azim.” Buna itiraz edenvar mı; Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh! Hiç itiraz eden yok! Evet, nedemek bu? Bir havl ve bir kuvvet yok! Ne var? İlla Allah! Oysa “A” TakdimFormu”ndaki kişi ne diyor? “Bende kuvvet var. Benim de kendime göre, birhavl ve kuvvetim var.” “A” Takdimi bir kuvvet ilanıdır, dolayısıyla “ve la havleve la kuvvete” denebilir mi? “A” Takdim Formu”nda olan bunu nasıl söyler?Kendisini “A”yla takdim etmiş olan, nasıl “ve la havle ve la kuvvete” diyebilir?Diyemez, olmaz! Kendisi var! Kendisine ait bir kuvvet var, nasıl “ve la havle”der! Dolayısıyla bu “B” noktasıdır ki, bu noktadaki takdimdir ki ve la havleve la kuvvete illa Billâh; kişi bununla “A”yı yok ediyor. İşte tekbir de odur!Aslında tekbir almak demek… Allahuekber dediğiniz zaman; “ben dünyayaait şeyleri geride bıraktım, bir şey düşünmeyeceğim, işi gücü, <strong>sen</strong>edi sepeti,harcı borcu, düşünmeyeceğim. Şimdi yalnızca Allah’ı düşüneceğim, hepsinigeriye attım” değil! Çok yanlış! Bu işle, bu ilimle hiç ilgisi olmayan birtekbir o. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Halının üstünde oyuncaklarıylaoynayan bir çocuğu düşününüz. Kapıdan annesi veya babası geliyor.Oyuncaklarını fırlattı babasına koşuyor. Onun gibi, dünyadaki oyuncaklarınıbırakıyor Allah’a koşuyor; “Ey Allahım, şimdi oyuncakları bıraktım, baksana koşuyorum. Babasına öyle bakmaz mı “bak oyuncaklarımı bıraktımsana geliyorum: Anla yani <strong>sen</strong>i seçtim! Böyle bir “tekbir” değil, bu çok yanlış!Onlar dünyadaki o kendini “ilan ettiğin rabbın” oyuncakları. Bir rab ilanettin ya, onun oyuncakları. Eğer <strong>sen</strong>, tekbir alırken der<strong>sen</strong> ki, ”Allahım bendünyaya ait oyuncakları bıraktım.” Ee, rabsın? Rab tekbir alıyor! Oyuncaklarıbıraktın tamam; <strong>sen</strong>, <strong>sen</strong> nesin? Rablığı bırakmadın! Esas bırakılması gerekenne? Rablık!Rablığı bıraktım, rab değilim, rab ilanım yok, ben rablık ilan etmiyorum;Allahuekber! “Ben korkarım öyle bir şeyden” diyorsun; “Allahuekber.Allahuekber’in haşyetinin karşısında rablık ilanı paramparça olur” diyorsun.Şu “karşı dağları ben yarattım gibi kendini öyle zannederek bakan rabvar ya, Allahuekber’le paramparça oldu”, diyorsun! Allahuekber! İşte o rabparamparça oldu; öyle bir şey yok. Dolayısıyla, o rabbın oyuncaklarını terketmek yeterli bir iş değildir salât için. Rab bulunduğu sürece o salâtı “A”ikame ediyor demektir. “B”nin salâtı ikame edebilmesi için B 0noktasındahanif olmak lazım! Yani kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmeden (rablığını ilan etmeden)bu tek dine yönel, tek dine sarıl, buraya yaklaş; kendi rablığını ilan etmeden!


362Yılmaz DÜNDARİşte B 0Noktası, sizi bu bilinçle bir hayata başlatır. Böylece, ne başlar aslındaorada? Bir “yasal vehim yaşantısı” başlar. Diğeri “vehmin zulmeti”ydi, buradabir yasal vehim yaşantısı başlar.Şimdi, ister<strong>sen</strong>iz, “B”deki özelliklere devam edeyim. “B” Noktasıyla birliktekişi, gerçek Esma’ül Hüsna hayatına geçer, asıl Esma’ül Hüsna mertebesihayatına başlar. “A”ların dünyasında Esma’ül Hüsna hayatı yok mu? Bakınçok dikkat ediniz! Buradaki Esma’ül Hüsna’lar “A”ların tarif ettiği Esma’ülHüsna’lardır. Hatta Esma’ül Hüsna listesi olarak okuduğunuz tarifler (manaolarak) büyük çoğunlukla “A” dünyasının tarifleridir. Birisi, “bir <strong>tanrı</strong>” Allah’aait bir özelliği tarif ediyor. Dolayısıyla, esas gerçek Esma’ül Hüsna yaşantısı“B” Noktasıyla beraber başlar. Bu noktayla beraber, “Amentü Billahi”,“Amentü Bilkaderi” artık dilde değil “halde zikir” olmaya başlar. Detaylarınasonra geleceğiz.“B” Noktasıyla beraber, kişi Şekûr, Hamîd ve Şehiyd esması kapsamınagirer, anında! Böylece, Şehiyd esması kapsamına girmekle, müşahede başlar,şahit olmak başlar. İslamiyet’in “A”ya ait öğretilerden, “cennet yolu” diyeanlatılan bütün felsefeler, dinler, neler varsa hepsinden çok önemli bir farkıvardır; Şahadet mekanizması vardır İslamiyet’te! Hiçbirisinde şahitlik yoktur.Hiçbir öğreti sizi şahidliğe götürmez, sizi şahid edeceği bir şey yoktur!Hayal kurdurur yalnızca! Bir şahidlik mekanizması yoktur. Oysa İslamiyetdaha başlarken! Birisini Müslüman yapmak isteyeceksiniz, hemen ne söylettiriyorsunuzona? Kelime-i Şehadet! Daha başlarken şahitlikle başlatıyorsunuz.İşin ilerisinde değil, daha başlarken “şahit ol ki” diyorsunuz o da “şahidimki” diyor, hem de “kesinlikle şahidim ki” diyor, yalancı da olsa, henüzneye şahid olduğunu bilmiyorsa da “dille şahidlik” yapıyor, şahidlik başlıyor!Ama gerçek şahidlik burada Şehid ismi kapsamına girmekle birlikte başlar.Böylece siz burada gerçek Kelime-i Şahadet getirirsiniz. Gerçek Kelime-iŞahadet getirmek; bir zaman sonra salâtta Tahiyyat’ı sizdeki Hakikat-iMuhammedî’nin okumasını sağlar. Çünkü şahid oldunuz, şahadet başladı.Bunun “A” takdiminde olması mümkün değildir!Şimdi, bir başka özelliği bu “B” halinin: B 0noktasıyla beraber “ilmelyakîn” başlar. İlmel Yakîn haline girmiş olur kişi, bununla beraber. Bu noktaylaberaber “fiillerin tecellisi” başlar. Bu noktayla beraber “keşif kapısı” açılır.Peki, ilk keşfi ne olur kişinin burada, neden kapı açıldı, ilk keşfi nedir? İlkkeşfi kendini HÜR ilan etmemesidir, kendinin “hür iradesinin olmadığının”keşfidir. İlk keşfi onun odur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 363- “İlk keşif” olarak kendinin hür olmadığını fark eder, dedik. Ama dahaönce bunu sürekli duyduysa, buna da iman ettiyse, keşif ne oluyor o zaman?Göreceğiz inşaAllah “ne olunca ona keşif denir?” Zaten onu gördüğümüzzaman “keşfettim” diyeceksiniz. O keşfin açığa çıkması için “B”de, kararlıoturmak lazım! “B” koltuğunda kararlı! Yani “A”ya gidip gelen bir yapı,değil! Dolayısıyla “A” Takdim Formu”na ait fonksiyonları yok etmek lazım!Bir ara verelim.- Hz. İbrahim efendimizin ateşe atılması! Orada olduğumuzu düşünsek:Şimdi ateşe gidiyorsunuz, elinizde de bir kova su var, siz de seyrediyorsunuzonu. Eninde sonunda bir şey olacak. Kişi yansa da, yanmasa kurtulsa da oradamutlaka bir “ilim-irade-kudret” işleyecek değil mi?-O anda kişinin aklından neler geçebilir? Yanacağım birazdan. Ama elimdede bir kova su var. Diyebilirim ki “ben bu ateşte selamet bulacağım” şeklindebir güven gelmiş olabilir kendime. Orayı söyler<strong>sen</strong>iz?Çok haklısın, tabi çok güzel! Onun benzerini Hz Musa’da da söylemiştik,Hz. İbrahim’de de, hatırlayacaksın. Hz. İbrahim “yanmayacağım” demiyorki, belki de Rabbi dilediyse yanacak. “Yanmayacağım” demiyor, “hallederim”demiyor. Derse zaten o “A” olur. O “A”dır, “A” takdimidir; kâhindir; fethizulmanidir o! Beni ateşe atıyorlar; “atsın, ben hallederim” diyen “A” takdimidir.Veya Hz. Musa’nın asasını örnek vermiştik ayette. Sihirbazlar, küçük yılanlaroluşturdular, Firavun yarış yaptırıyordu. Hazreti Musa ne yapacağınışaşırdı! Yani ne olacak bilmiyor ki, öyle bir planı programı bir şey yok! HazretiMusa’ya vahiy geliyor; “ya Musa asanı at”. Asasını atıyor, o daha büyükbir yılan olarak diğerlerini yutuyor. Yoksa Hazreti Musa yılanları görüp “tamamyapsınlar şimdi asayı atarım, ben onları hallederim” demiyor, bilmiyorki ne olacağını! Öyle bir planı yok! Rabbi ne emir vermiş bilmiyor! Bilemez,tabi. Teslim o! Belki de yılanlar Hz. Musa’yı yiyecek, Rabbi öyle dilemişseöyle! Öyle bir hikmet vardır. Hazreti İbrahim’e söyleniyor “Hasbiyallahu de!”O yüzden o denileni yapıyor. “Gideyim şu ateşi halledeyim” yok! Atıldı, yanaryanar! Ateş Hz. İbrahim’i yakacak mı, yakmayacak mı, o bilmiyor onu.Öyle bir karar yok, o hür iradenin kararı! O zaman o fethi zulmani olur, FethiRahmani olmaz o. “Eslemtü li Rabbil alemiyn; âlemlerin Rabbine teslim.”Peki, o teslimlikteki hal ne? O “B”nin kuvvetli yaşanmasından kaynaklananEmin Hal. Yani, ister ateş ister şu… Öyle bir kaygı kalmıyor burada, bu farklıbir yaşam, o yüzden.


364Yılmaz DÜNDAR- Ne kadar büyük ayıp ediyoruz. Mesela bir işle ilgili: Bir kısmını yapmışsınız,diğer kısmını başkası yapacak tamamlayacak; “ya Ali o işi halleder.”Aslında Ali’nin bir gücü var, o işi bitirecek; bu birinci örnek. İkincisi “ya benyaptım, geri kalanını da Allah halleder nasıl olsa”. Ben sağlam kazığa bağladım,o halledecek gerisini!Bravo, çok güzel! Bu yüzden, “B”yi konuştuğumuz zaman diyeceğiz ki,“B”deki cümleler fikirler Elhamdülillah Platformu’na oturur. İşte o zaman“elhamdülillah, sübhanallah, inşaAllah” kendiliğinden bakış açısı olur, “bakışaçın” Elhamdülillah Platformu’nda olur. Yani “hamd Allah’a aittir; takdir, kararAllah’a aittir; kader Allah’a aittir”in koktuğu cümleler kurulur o zaman.O kısma geleceğiz, ancak “A” nasıl konuşur?” bilmek gerekir. Daldan dalagibi oluyor ama birkaç cümle paylaşalım.“A”nın en önemli özelliği; düşünürken Allah yokmuş gibi düşünür, konuşurkenAllah yokmuş gibi konuşur, çok önemli! Peki, “B”? Zaten “B”de konuşan“B” mi? O çok farklı bir şey! Hâlbuki “A”nın konuşması Allah yokmuşgibi! Bu yüzden günlük yaşantı içerisinde, esas meselemiz “A”yı fonksiyonsuzkılmak! Yaşantının içerisinde o detaya kadar “A” Takdim Formu”nu farkedip, onunla mücadele etmek lazım!Tefekkür Şeması 5


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 365“Nur yiyici” cümleler vardır! Sistem öyle çalışır ki “A” Takdim Formu”nda;yok etmeye yönelik! “B” mevhumunu örtmeye yönelik bir sistem çalışıyor.Bu sistem <strong>sen</strong>de de var! O sistemi fark edip, o sistemi çalıştırmaman gerekiyor.O sistemi <strong>sen</strong> “kendi doğal halin” sanar kendi haline bırakırsan o zaman“A” <strong>sen</strong>de doğal yaşar; <strong>sen</strong> de dersin ki “ben böyleyim, ben buyum!” fark etmemişolursun. Onu fark etmelisin ki, fonksiyonsuz kılasın! Bunlardan birisikonuşma dilidir, iş hayatında da! Hep ne diyoruz? Anlattığımız seccadeyegittiğiniz zaman yapacağınız bir şey değil!Bakın çok önemli bir şey söyleyeyim size: Salât müminin miracıdır. Sanmayınki, miracı salât ikame ederken yaşayacaksınız! Miracın çoğunu normalhayatta yaşarsınız! Salât müminin miracıdır demek, yalnızca seccadedeolduğunuz zaman bir şey yaşayacaksınız demek değildir! Bu yüzden bunufark etmezse kişi seccadede zorlar kendisini, bekler “ne yaşayacağız?” diye.“Bunu yaşayan ne yaşıyor ne yapıyor, bu benim yaptığımdan farklı ne yapıyor?”diye telaşlanır, arar. Değil! Salâtta yani seccadede rastlarsa, seccadedemiracı yaşar. Ama esas, hayatta miracı yaşarsın! Yani “istediğin gibi yaşa”seccadeye gelince de “mirac yaşa” değil! Normal hayatında yaşarsın miracı.O miracı yaşadığın anlarda da, neyi yaşarsın? Kadr! Kadr Suresi’ni fark edersin,bin aydan hayırlı anları yaşarsın o anda. Normal hayattadır o. Onuniçindir ki, normal hayatta çözeceksin bu işi. Normal hayatında!En fazla nerde tuzağa düşer insanlar? Eşler evlerinde birbirleriyle kavgaederken! Anında bitirirler işi. Hele de bu işle meşgul olanlar, evlerindebirbirlerini umursamıyor ve kavga ediyorlarsa, şeytan gider oradan; “banagerek yok, bunlar işi hallediyorlar. Ben enerjimi, vaktimi başkalarına harcayayım”der.Nur yiyici! Nur yiyici öyle bir şeydir ki; <strong>sen</strong> şimdi bir cümle kullanırsın “B”haline ait güzel bir işten bahsedersin, “B” formuna ait güzel bir harekettenbir davranıştan, bir olaydan bahsedersin. Ama o “A” yapı, onu yok edecekya, noktalı virgül koydurur oraya; sonra öyle bir cümle kurar ki, o cümleönce kurduğun cümlenin nurunu bitirir. Mesela şimdi grupta iki kişi konuşuyordiyelim. “Ya, o kadar güzel bir konu konuştuk ki!” İyi, hayırlı bir iş yaptı,devamında “valla ben anladım, başkalarını bilmem!” Cümleye dikkat ettinizmi? Bitti gitti! Bitti, diğerinin nurunu yedi. Şimdi birinci cümlede hayırlı,çok iyi bir iş yaptı. Şu konuyu anladık, şu konuyu ele aldık müthiş! “Ya, bilmiyoruminsanlar anladı mı, ama ben anladım.” Fark ettin mi buradaki “A”yapıyı? Onu kimse anlamaz, bilmedi, ben bildim. Veya hayırlı bir iş anlatır,


366Yılmaz DÜNDARbir yardım işidir, işte birisi anlatıyor diyor ki; şuraya şunu verdim. “Ben hepyaparım o işi, ben hep nerde fakir görsem veririm, ben zaten öyleyimdir!”İşte o A! Kendine (rablığına) ait bir özellik ortaya atıyor. Veya kıyas yapar!O kadar çok kıyas yapar ki kişi, cümlelerinin peşinde... Hayatınıza baktığınızdao kadar fazla rastlayacaksınız ki! Bir cümle kuracaksınız “B” anlayışıylailgili, korkun! Mutlaka biraz sonra “onu yiyecek” cümleyi kuracaksınız! Ocümleyi kurmayacaksın işte orda; La ilahe yeri orası; La ilahe illallah diyerekbeyninizde o “A”ya ait cümlenin fonksiyonlarını yok etmiş olacaksınız, yani“A” Takdim Formu”nu işlemez hale getireceksiniz. Ama bu yöntemi normalhayat sanarsanız!? Bunu birisine anlattığınız zaman; “o zaman ne yapacağız?Hiç mi konuşmayacağız ya!” diyebilir! Tamam, konuşa konuşa cehennemegidersin! Yani kimin umurunda?Cehenneme gidilmesi bu evrenin hiç umurunda değildir. İşin gereği çünkü!Bakın insanın kendisinde de o özellik var, insanın kendisinin de umurundadeğildir! Dikkat edin, bir film izliyorsunuz diyelim. Diyelim ki Rambo’nunfilmi, başrolde o var, onu da filmde seviyorsunuz. Elinde bir makineli var. Birgeldi ki önünü çevirmiş bir sürü insan. O anda bir kurşun geldi, Rambo’nunkolunu sıyırdı, siz izliyorsunuz ya “hii” ettiniz. Ne oldu canım, kolunu sıyırdıyani. Ama dayanamadınız, başrolde ya o ona dayanamadınız. Fakat o silahınıbir çalıştırdı, leblebi gibi insanları döküyor, patır patır patır. Hiiç, rahatediyorsunuz böyle; oohh, Rambo’nun önü açıldı! Yaa, onun kolu sıyrıldı “ıh”ettiniz. Diğerleri için demiyor musun; bu adamın eşi çocuğu var, evi barkıvar, akşam nereye gidecek? Öldü gitti! Hiçbirine acımıyorsun bak! Niye?Başroldekinin önü açılıyor ya, acımıyorsun! Haa, bu dünya hayatı bittiğindede “B”lerin önü açılırken “A”lar patır patır cehenneme düşerken kim<strong>sen</strong>inumurunda olmaz! Sende de var o çünkü. Nasıl, Rambo yürürken patır patıradamlar dökülüyor, <strong>sen</strong> rahatlıyorsun; aynı şey! Aynı rahatlama evrendeolur, evren rahatlar. Niye? “B” cennete gidiyor, diğerleri patır patır cehennemedökülüyor, kim<strong>sen</strong>in umurunda olmaz! Bu yüzden çok dikkatli ve bu işiönemseyen ve ona göre düşünen, ona göre cümle kuran, her şeyi ona göreseçen olmak gerekiyor.- Bazen de bir şey düşünüyorsunuz, onun doğru olduğunu sanıyorsunuz.Söyleyince fark ediyorsunuz yanlış olduğunu. Söylemek, kontrol etmek gibioluyor.Elbette. Onlar antrenmandır işte. Böyle bir mücadelenin olması neyigösteriyor? Kendinizi test ettiğinizi, incelediğinizi gösteriyor; ne düşündüm,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 367ne söyledim? Bir mücadele bu! İşte bu mücadeledir ki -eğer “A” ve “B” adınayapılıyorsa- “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhid’inin fiilî zikridir. Fiilî olarakyaptığınız çok önemli bir zikrullahtır o!Tefekkür Şeması 5’den-Veritabanındaki “A”ya ait durumların “temizlenmesi için açığa çıkıyor veonun üzerine gidiyoruz” gibi düşünüyoruz. Çünkü hiç açığa çıkmasa? Açığaçıkıyor ki temizlensin!Elbette hepimizde daima olacak. Bunlarla ayrıca mücadele ediyorsunuz.O mücadele size nur! O mücadeleyi yapmasan nur kazanmazsın ki. O mücadelesize nur kazandırıyor.Şimdi, “B”yi yerine oturtturabilmek için birkaç cümle söyleyeyim. Dedikki “B” yaşantısıyla beraber, İlmel Yakîn hal başlar. Burayı birkaç cümleyle tarifedeyim, okuduklarınızda yerlerini oturtabilesiniz diye. İlmel yakîn, aynelyakîn, hakkel yakîn hal başlar. Bu ilmel yakîn hale “fiillerin tecellisi” deriz. Yanisiz eğer “A”yı fonksiyonsuz kılmış ve “B”de karar kılmış, buna göre bir hayatdüzenlemiş<strong>sen</strong>iz; ilmel yakîn halle fiillerin tecellisi durumu başlar. Aynel yakîndediğimiz halle isimlerin tecellisi görülür. Hakkel yakîn dediğimiz yerde desıfatların tecellisi görülür. Zaman zaman burdaki yaşantının antrenmanınıyapabilmek için hem “A”dan kurtulurken, hem de biraz antrenman yapmakiçin hayatta uygulayabileceğiniz şekilde bir şeyler söylemeye çalışayım.


368Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 10’danFiillerin tecellisi dediğimiz yerde kişi bütün fiilleri, rastladığı bütün davranışlarıRabbinden bilir! Fiillerin tecellisi halini fark etmeye başlar o zaman;rastladığı bütün davranışlarda, kendisinde ve dışında! Çünkü zaten onunlaberaber “Edeb” denilen bir yaşam biçimi başlar, burada. Yani, edeb aslında“A” Takdim Formu”ndaki <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine saygı duymaları için oluşturduklarıdavranış biçiminin adı değil! Burada bahsedilen “Edeb ya Hu”denilen, Rabbinden bilmek! Başlangıç böyledir, bu idrakle devam eder yola;Rabbinden bilir. Bu, Fiillerin Tecellisini yaşayacağı yerdir. Fiillerin tecellisininçok çeşitli kısımları var, inşaAllah bakacağız onlara. On kadar farklı fiillerintecellisi hali var ve onların kendine ait düşünce girdapları var. Ama yaşamdakolaylaşsın diye (“A”yı fark ettikten sonra onunla mücadeleyi sürdürürken)bir yandan da bu yolun antrenmanını yapacaksa kişi; Rabbinden bilme alışkanlığı,her şeyi Rabbinden bilme! Sonra öyle bir hal gelir ki; bakın idrakdeğişiyor şimdi, buraya kadar Rabbinden bildi ya, artık Rabbinden bilmiyor,“Rabbi” biliyor. İşte farklı bir hal başladı.- O aşamadan sonra “mirac” mı yaşanıyor?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 369Mirac denilebilir. Çünkü aynel yakîn, bir nevi salât halidir. Salât, aynelyakîn olarak tarif edilir. Bu kısım; (Rabbinden bilme) Kelime-i Şahadet; ilmelyakîn olarak tarif edilir. Dolayısıyla, Rabbi bilme salât hali olarak tarifedildiği için sonucu mirac diye düşünülebilir; Rabbi bilme. Daha sonra bilenolmaz, bir bilen ve tespit eden olmaz, inşaAllah konuşacağız. Bakın buradabirisi diyor ki “Rabbimden”, birisi diyor ki “Rabbim”. Bir tespit eden var;kendisini “B” ile takdim eden. Ama bu takdim bir yasal yanlış! Sonra HakkelYakîn pozisyonunda o yasal yanlış kalkmış olur.Antrenmanımızı kolaylaştırmak için, Rabbinden bilmeye bir şey ekleyeyim,farkını görmek için. Dedik ki, “B Noktası”nda karar kıldıktan sonra davranışlarda,fiillerde Rabbinden bilme yaşar. Burayı geniş konuşacağız. Şimdibir paralel yol var, “A” Takdim Formu”na ait İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralelgidiyor. Bu paralel caddenin özellikle “B”ye daha yaklaşan hali nefs-i mülhimehalleridir. Hani bilim yollu ya da tasavvuf yollu koku alan” deniyor ya,işte o bu kudretin kokusunu alan! Bu yol “koku” alır. Hatta onu neye benzetmiştik;iki caddeye. Yan caddede Gül Bahçesi var, ama kişi diğer caddede.Fakat kokladığı zaman yan caddeden gül kokusunu alıyor, ama kendisigül bahçesinde değil, kokusunu alıyor yalnızca. O aldığı kokuyla kendisinihayalen gül bahçesinde sanarsa yanılır. O bahçede değil, kokusunu alıyor;ilham alıyor yani. O bahçeye oradaki kudrete ait aldığı koku ilham. BuradaRabbini bilme vardır. Bakın nasıl bu idraklar: “Rabbini bilme, Rabbindenbilme, Rabbi bilme” idrakları.Niye Rabbini bilme? Çünkü o henüz Rabbinin yeriyle meşgul! Orda, burada,her yerde, içimde; Rabbini biliyor; yeriyle meşgul henüz; bir türlü nerdeolduğunu koyamadı. Ötede beride sanıyordu, ama sonra baktı ki öyledeğilmiş! Nerede? İçimde… Rabbini bilmeye çalışıyor. Ama idrak değişti bakın;Rabbinden bilme! İdrak daha da değişti; Rabbi bilme.Bir başka şekilde bakalım ona. Deriz ki “Allah beni görüyor, Allah beniişitiyor”. Bakın; “Allah beni görüyor, Allah beni işitiyor” dediğiniz zamankendiliğinden zihniniz beyniniz “sizi dışarıdan bir gören ve işiten” düşünür!Zihniniz sizin için “dışarıdan sizi gören ve izleyen” oluşturur! Eğer siz -Semi;Allah işitir, Basir; Allah görür- buna mana olarak; “Allah beni görür çünküBasir’dir, Allah beni işitir çünkü Semi’dir” der<strong>sen</strong>iz o “A”ya ait bir tanımolur, “A” tanımlamış olur onu! Allah “beni görüyor” idrakı “A” ya ait! Bakınşimdi, yeniden bir idrak oluştu “Allah beni görüyor, Allah beni işitiyor” demiyor!“Allah bende görüyor, Allah “bende işitiyor” diyor. Şimdi değişti ikisi


irbirinden farklı oldu. “Allah beni görüyor” başka, “Allah bende görüyor”başka. İdrak bir daha değişti, bir ileri geçti; bu kez de “Allah bende görüyor”demiyor, Allah görüyor! “Bende” diyen YOK! Bir yer vermiyorsun ona!“BEN” diyerek kendinde bir tecelli yeri, kendinde bir mekân oluşturmuyorsun.“Bende bir şey var da benden görüyor. Bir ben varım da, O da bendengörüyor” değil şimdiki idrak! Allah görüyor, Allah işitiyor! Dolayısıyla bir ilerigeçtiğinizde de Semi ve Basir’in gerçek tarifiyle karşılaşırsınız: Nedir o?“Görme” dediğiniz, “duyma” değiniz şeyin kendisinin Allah’a ait olduğudur!Yaptığı şeylerden, ibadetlerden mükâfatı kim bekler? “A” bekler! Bir şeyyapar ve onun karşılığını Allah’tan bekler. Şimdi düşünün. “B” diyor ki; Benİlmullah’ta Allah’ın dileğinin suretiyim. Dolayısıyla biliyor ki kendine ait biryapan yok! Orada o güzel sayılan davranışı “dileyen, yapan” Allah, öyle değilmi? Peki, böyle inandığı halde, kişi yaptığına bir mükâfat beklerse? Yaptığıişten mükâfat isteyen biri var! O zaman kendini “bir şey yaptı” kabul etmişolmuyor mu? Fark ettiniz mi gizli “A”yı? Hem diyor ki; benim oruç tutanbiri olmamı dileyen O. Öyle dilediği için elhamdülillah oruç tutan birisiyim,öyle dilediği için salât ikame eden birisiyim. Sonra da diyor ki; Allah’ım oruçtuttum, bana mükâfat ver! Allah’ım salât ikame ettim, bana mükâfat ver!Hani <strong>sen</strong> yoktun? Bu yüzden; insan “bilmeden sessizce” “A”yı yaşarsa kurtulamaz!Öyleyse, “A”yı fonksiyonsuz kılabilmek ve “B”de sabit olabilmek içinKader konusunu iyice sindirmek, oturtmak lazım.Birkaç cümleyle ondan bahsedelim. Bakın şimdi: İnsan Sûresi 30. ayetbizim için çok önemli, “ve ma teşaune illa en yeşeAllahu.” Eğer bu ayet<strong>tanrı</strong>ca yazılmış ise; onun mealine hatta tefsirlerine bakın, enteresan bir şekildeorayı biraz es geçerler. Çok detaylı anlatmadıklarını, İnsan Sûresi 30.Ayeti anlatırken de suya sabuna dokunmadan anlatıp geçtiklerini göreceksiniz.Neden öyle yapıyorlar, biraz sonra fark edeceğiz.İnsan Sûresi 30. Ayet: “Ve ma teşaune illa en yeşa Allahu; siz dileyemezsinizAllah dilemedikçe.” Meal böyle, ama bu meal bu haliyle doğru değil!“Daha doğrusu nasıl?” bakacağız. Fakat “doğru değil” dediğimiz bu halinebile insanlar idrak olarak yabancı düşerler, uzak düşerler, yaklaşamazlar, kabuledemezler! “Yani biz robot muyuz, bizim hiçbir dahlimiz yok mu o zaman?”derler. Yani biz hiçbir şey yapmıyoruz, bu nasıl iş! Demek ki bizim elimizdebir şey yok” derler. Ayeti bu haliyle, bu manasıyla bile kabullenmektezorlanırlar. Bu halini bile kabullenmekte zorlanana esas mealini verebilmekçok mümkün olmaz! Hatta isimleri “İslami âlim” olarak bilinen bazı kişiler


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 371bile buraları yazarken es geçmeye, yazmamaya çalışır. Çünkü onları perdeleyenayetler vardır, o ayetler daha çok hoşlarına gider. Nedir onlar? Örneğinİnsan Sûresi 29. Ayet. İnsan Sûresi 29. Ayette der ki; “bundan böyle dileyenRabbine yönelir”. Bakın dikkat eder<strong>sen</strong>iz “Dileyen!” diyor. “Dileyen”dediği zaman bu ne demektir? Bir kişi var ve dilemekte serbest demektir,“hür iradesi var, dileyebilir” demektir. Bunu destekleyen başka ayetler devar. “Siz hiç aklınızı kullanmaz <strong>mısın</strong>ız, artık düşünmeyecek misiniz, artıkakıl etmeyecek misiniz?”, bir de böyle ayetler var. Kişi bu ayetlere de bakıp;“demek ki, benim bir aklım var kullanmam lazım. Çünkü ayet böyle!” diyor.Şimdi, “A Takdim Formu”na dedik ki; “kişi kendisinin hür iradesini ilaneder, hür aklını ilan eder. Bunu duyan dinleyen birisi buradan çıktı, İnsanSûresi 29’a rast geldi, okudu; “dileyen Rabbine yönelir”. Ne yapacak şimdi?Burada bunu söyleyen bir insan, ama ayette okuduğu da Rabbi! Baktı ki oradadiyor ki; dileyen! “Dileyen” kelimesinden “<strong>sen</strong> serbestsin, artık ister Rabbiniseç, ister seçme” manası çıkıyor. Ama İnsan Sûresi “29” ve “30” alt alta!Bakın İnsan Sûresi 29 diyor ki “dileyen Rabbine yönelir” hemen “30” diyorki “Allah dilemedikçe, dileyemezsiniz.” Nasıl olacak şimdi bu? Çelişki oldu!Peki, bunu okuyanlar neden “Kuran’da çelişki var” demekten korkuyorlar?Hanif olmadığı halde meal yazanlar ne yapıyorlar? Şöyle bir yol izliyorlar: Biriddiada bulunuyor, diyorlar ki; insan hürdür! Kendi bir iddiada bulunuyor:İnsan hürdür, kendisi hür iradesiyle aklını kullanarak iyiyi ve kötüyü bilipiçinden birisini seçer onu yapar, ona göre de cennete veya cehenneme giderdiyor. Ben iddia ediyorum ki, bu tamamen cehennemlik bir inanış biçimidir!Ama bunu söyleyen bir İslami âlim! Bunu böyle söyledi ya altına bunu destekleyenayetleri yazıyor buraya çok dikkat ediniz. İnsan Sûresi 29’u ve diğerleriniyazıyor. Örneğin Hadid-22, 23 burda hiç geçmiyor! Yazamıyor onu,bu iddiaya uymuyor ya! İnsan Sûresi 30’u buraya yazamıyor, niye? Burayauymuyor! O zaman nasıl izah etsin bunu? Dışarıda kitaplarda en sık rastlayacağınızbu! Bir; bir fikir uyduruyor. İki; peşine o fikri destekleyen ayetleriyazıyor. Hadis yazamıyor! Ya da hadisleri yarısını alıp yazıyor, tamamını yazamıyor,hadislerin içerisinden cümle çıkararak yazıyor. Siz ayet ve hadislerigörünce, yukarıda uydurulan fikri de sanki ayet veya hadismiş gibi kendiliğindenkabul ediyorsunuz. Bu fikir, bu bakış yanılgısı belki binlerce yıldırböyle gelmiştir! <strong>Oku</strong>yunca bakıyorsunuz ki ayet ve hadis, kişiye ait iddiayıda ayet ve hadis kapsamında doğru sanıp kendiliğinden hiç eleştirmeden,düşünmeden kabul ediyorsunuz.


372Yılmaz DÜNDARBir diğeri ne yapıyor? Önce “insan hür değildir, o ancak Allah ne dilerseonu yapar!” diyor. Bunu örneğin İnsan Sûresi 30. ayete bağlıyor. Baktınıztamam, bu ayet! Kabul ettik bu ayeti, ama kişi ne yapacak, nasıl davranacak?Yazan kişi bu sefer davranışla ilgili bir fikir uyduruyor; “öyleyse, <strong>sen</strong>inherhangi bir şey yapmana gerek yok. Allah dileseydi yapardın” deyip biryaşam biçimi uyduruyor! Örneğin “salât ikamesine gerek yok!” Niye? “Allahdilerse yaparsın”. Yapmıyorsan? “E, dilememiş sana ne! Senlik bir şey yok,<strong>sen</strong>in bir sorumluluğun yok!” gibi düşünerek bir davranış biçimi uyduruyor.Şimdi bakın; birinciler İNANIŞ BİÇİMLERİ uydururken ikinciler inanışbiçimine göre DAVRANIŞ BİÇİMLERİ uyduruyorlar. Dışarıdaki anlatımlarınyüzde doksan dokuzunda böyle rastlayacaksınız ve yazanlarını da önemliisimler bulacaksınız.Ama şimdi benim size bir önerim var, bakın: Diyorum ki; inanış biçimi dedavranış biçimi de ayet olmalı! Var <strong>mısın</strong>ız? “İnanış biçimi de ayet, davranışbiçimi de ayet” olsun. Bunu mu kabul edersiniz, yoksa verdiğimiz şu şıklarımı kabul edersiniz: a) İnanış biçimi uydurulmuş, davranış biçimi ayet. b)İnanış biçimi ayet, davranış biçimi uydurulmuş. c) Hem inanış biçimi ayet,hem de davranış biçimi ayet, hangisini seçersiniz? Kendiliğinden [c] şıkkınıseçersiniz, değil mi? İkisi de ayet olanı seçersiniz! Öyleyse, gelin biz hem birincikısım [inanış biçimi], hem de ikinci kısım [davranış biçimi] ayet olacakbir bakış oluşturalım. İlkin bir fikir, bir inanış koyalım, yani neye inanacağımızısöyleyelim. Fikir ne? Fikir İnsan Sûresi 30. ayet: “Ve ma teşaune illaen yeşeAllahu”; siz dileyemezsiniz, ancak Allah dilemedikçe. İkinci olarakda; bu ayete göre nasıl davranacağımızı, davranış biçimini koyalım? İşte oİnsan-29: Dileyen Rabbini seçer! Kaderin temeli bu! Efendimizin açıkladığıkader inanışının temeli bu! Eğer bir kişi, bu iki şıktan birini uydurursa “sapkınfırka” doğar. Bunlar sapkın fırkalardır. 73 fırkanın kaderle ilgili sapkınfırkaları bu uydurulmuş maddelerden doğar. Fırkayı Naciye, yani KurtuluşFırkası ve Efendimizin Açıkladığı Kader Anlayışı budur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 373Tefekkür Şeması 13


374Yılmaz DÜNDARŞimdi İnsan Sûresi 30. Ayet: Ve ma teşaune illa en yeşeAllahu; bu ayeteverdikleri meale göre bakış açılarını üç gruba ayıralım: Bir grup vardır der ki;“benim hür iradem, hür aklım var. İyiyi ve kötüyü seçerim, ben kendim kararveririm”. Bu ayete böyle meal verenler vardır ki; o kendisini “muhtar” ilanetmiş <strong>tanrı</strong>dır, muhtariyetini ilan etmiştir! Bu bakış açısı gayet iyi bir “A” bakışaçısıdır. Bir diğer grup der ki; ben dilemiyorum. Önce Allah diliyor sonraben diliyorum. “Siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe” diye yazılan mealiböyle anlıyor: Ben duruyorum. Allah diliyor, sonra ben diliyorum. Doğrugibi gözükürse de bu da <strong>tanrı</strong> inancıdır. Bu nasıl <strong>tanrı</strong>dır? Bu da mecbur<strong>tanrı</strong>dır! Kendisini “mecbur” ilan etmiş <strong>tanrı</strong>! Dolayısıyla “ve ma teşaune illaen yeşeAllahu” ayetine Kur’an-ı Kerim meallerinde rastladığınız meal genellikle<strong>tanrı</strong> mealidir, <strong>tanrı</strong>ca yazılmıştır. “Siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe”bile <strong>tanrı</strong>ca yazılmış bir mealdir, “B” Meali değildir! “B” ile yazacağımızdabakış açısı şudur: Dileyen yok, illa Allah. “Amentü Bilkaderi İnancı” budur!Diğer iki meal “Amentü Bilkaderi” anlayışına girmez!Bir hadis okuyayım. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi: SurûkatubnuMâlik ibn Cu’şûm geldi ve şöyle sordu: Yâ Rasûlullah! Bize dinimizin aslınıbeyan et! Bugünkü amel neyin içindedir? Bunun bilgisine nisbetle, biz sankişimdi yaratılmış gibiyiz. Bugünün ameli, kalemlerin yazıp da kuruduğu, takdirlerincereyan ettiği işler içinde midir, karşılaşacağımız işler içinde midir?Rasûlullah (SAV): Hayır! Bugünkü iş, yeniden oluşacak işler içinde değildir!Fakat kalemlerin yazıp kuruduğu takdirlerin cereyan etmiş olduğu işleriçindedir buyurdu. Surâka bu defa sordu; öyle ise amel ne için? Şimdi, bununiye soruyor Surâka, niye bunu sorma ihtiyacı duydu? “Öyleyse niye amelediyoruz” diye niye sordu? Rasulullah ne dedi ki, tereddüde düştü? Rasulullahbir açıklama yaptı, kişi tereddüde düştü! “O zaman biz niye çalışıyoruz,niye gayret ediyoruz?” diye tereddüde düştü?- Rasûlullah onlara “dileyen yok, illa Allah” dedi, idraken mecbur <strong>tanrı</strong>gibi düşündükleri için mi?Elbette, bir idrak gelişim sürecindeler. Evet, o zaman diyorlar ki: Ya Rasulallah,<strong>sen</strong>in bu açıklaman bizim şimdiki hayatımıza uymadı, bize farklı birşey açıkladın! Efendimiz bir açıklama yapıyor, o açıklama tereddüde kişileridüşürüyor ve soru sorma ihtiyacı duyuyorlar. Neden tereddüde düşüyorlar?İnsan Sûresi 30’a göre açıklama yapıldığı için! Yoksa bu soruyu sormazlar!Buna benzer bir sürü soru var hadislerde.- Günümüzde de en çok sorulan bu! Demek, aynen devam ediyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 375Aynen devam ediyor! Neden? “A”dan bir türlü kurtulamadıkları için! Esascimri kimdir biliyor musunuz? Esas cimri parasını veremeyen değil, “A”yıveremeyendir. “A” yapıyı bir türlü veremez; “hayır vermem, o benim; benimaklım, onu vermem” der. Bakın hadise devam edelim: Surâka bu defa sordu;öyle ise amel ne için? “Amel ediniz, çünkü herkese kolaylaştırılmıştır!”buyurdu. Bakın Efendimiz ne yapılacağını söylediği zaman İnsan Sûresi 29’agöre söylüyor: Siz yapınız herkese yapacağı şey kolaylaştırılmıştır. Yazanlarbu hadisi alırken üstünü yazmıyorlar, Efendimiz dedi ki “amel ediniz çünküherkese kolaylaştırılmıştır” kısmını alıyorlar. Yukarıyı yazmıyor, neden?İzah edemeyeceği için! Çünkü onun “A” Bakış Açısına uymuyor! Yazan, izaheden kişi “A” yapısında olduğu için uymadığını fark edip oraları koymuyor!Demek ki; o kadar açık ve net ki Kur’an’ı Kerim ve hadislerde kader konusu,hiç tereddüde yer olmayacak şekilde açık ve net: İnsan Sûresi 30 gibi inanmak,“29” gibi davranmak!Buna devam ederiz olur mu? Sahur saati yaklaşıyor, ister<strong>sen</strong>iz kısa birdua yapıp müsaade isteyelim.Allâhümme eslemtü nefsiy ileyke ve veccehtu vechiy ileyke ve fevvedtuemriy ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bikitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte…Allâhümme ente rabbiy, lâ ilâhe illâ ente halâkteniy ve ene abdüke veene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eûzü bike min şerri mâ sana’tü, ebûuleke binı’metike aleyye ve ebûu bizenbiy, fağfirliy zünûbî, feinnehu lâ yağfiruzzünûbe illâ ente, birahmetike yâ Erhamer râhımin.Rabbena zalemna enfü<strong>sen</strong>a ve in lem tağfirlena ve terhamna, lenekünenneminel hasiriyn.La ilahe illa ente Sübhâneke, inniy küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsiy zulmen kebiyran, ve la yağfiruz zünube illaente, fağfirliy mağfiraten min ındike, verhamni, inneke entel ğafurur rahimve tevvabur rahim.Allâhümme inniy eûzü Birızake min sehatike ve Bimuafatike min ukubetikeve Birahmetike min gazabike ve euzü Bike minke... Lâ uhsıy <strong>sen</strong>âenaleyke ente kemâ esneyte alâ nefsike.


376Yılmaz DÜNDARSübhanallahi ve bihamdihi, Sübhanallahil aziym, estağfirullah ve etûbüileyh.Bismillahi’r Rahmâni’r Rahıym Elhamdülillahi Rabbil alemiyn, ErRahmani’r Rahiym, Maliki yevmid diyn, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn,İhdinas sıratal müstakim, Sıratelleziyne en’amte aleyhim, Gayril mağdubialeyhim ve led daalliiyn.Amiiin.Hayırlı geceler inşaAllah, Allah razı olsun.El-FATİHA…


14 Ramazan 1429 / 13 Eylül 2008• Dünyanın hiç görmediği, dünyada hiç olmamış şeyler?• Şehadet mekanizması• “DünyaNız” bakış açısı• Başlangıç için “hicreti” kabul eden bilinç• Esas hicreti kavrayabilmek için• Çok önemli ve mutlaka yapılması gereken..• Hicret olmadan cennet olmaz• Önce yeniden sevmek!• Yeniden ele almak ve değerlendirmek için bir fırsat• Neleri taşımamız gerekli?• Salâtı tesbihte “OKU”mamız geren• “Senden sana sığınırım” teslimiyeti• Tanrının <strong>tanrı</strong>lığından vazgeçtiği hal• “A”yı fonksiyonsuz kılmak için bir ipucu• Hicretten önce nerede, kimi, nasıl sevmiş<strong>sen</strong>iz?• Yetenekler nasıl ihlâslı olur?• Hayatı yeniden umursamak ve değerlendirmek!• Yapılması gerekli çok önemli iki hicret!• “Veccehtu vechiye”yi fiilen gerçekleştirmek• Salâta hicret etmek için• İdrak yıkanmasını gerçekleştirmek için!• Tanrıların kokusunu almak ve tanımak nasıl olur?• Yaşanacak ilk secde; yokluk secdesi• Hamd’ın ameli teslimiyettir.


378Yılmaz DÜNDARFarklı bir bakış açısıyla yeni bir konuya kısacık girelim, onu ilerde belkidetaylandırırız. Sonra da konuyu Salâtı Tesbih’e bağlayıp birlikte salât-ı tesbihikame ederiz inşaAllah.Allah o zor günde yedi kişiden, yedi gruptan bahsediyor ve “onlar mahzunolmasınlar korkmasınlar” diyor. O yedi grubu merak edip okuduğuzaman, özellikle bizim yaşımıza gelmiş olanlar biraz ürkebiliyor. Çünkü oradagençler için çok avantajlı bir grup var, gençliğini “A” Takdim Formu” gibigeçirmemiş olanlara müjde var. Ama bir grup da var ki bize de o grup ferahlıkveriyor: Allah rızası için yan yana gelenler ve sonra yine Allah’ın rızasınıumarak ayrılanlar, dağılanlar. Bizim bu tefekkür paylaşım toplantılarımız ogruba o kadar uygun düşüyor ki elhamdülillah! “A” Takdim Formu”na, yanidünyaya ait hiçbir karşılık olmaksızın yalnızca Allah’ı, Yaradan’ı daha iyi farkedebilmek adına ve O’nun rızasını umarak bir araya gelenler ve sonra dadağılırken kalkınca da yine aynı amaçla yeryüzüne dağılanlar bir grup oluşturuyorlar.Hadisteki o önemli gruba çok uygun düşüyoruz inşaAllah.Şimdi konuyu değiştiriyoruz. Halife döneminde zaman yönünden zorlukçekiliyor ve bir takvim ihtiyacı oluşuyor. Bir takvim oluşturulacak amanereyi başlangıç alacaklar, bunu tartışıyorlar. Çok güzel bir olay, bana “çokgüzel” geliyor. Fikir ileri sürenler var, bir kısmı diyor ki “Efendimizin doğumunubaşlangıç yapalım veya şöyle bir şeyi başlangıç yapalım” ve oturupbunu tartışıyorlar. Çok enteresan bir şey, neyi başlangıç yapıyorlar? Hicret’i!Bakın Efendimizin doğumunu değil de Hicreti başlangıç yapıyorlar, tartıştıktansonra. “B” kapsamında hareket edince tabi sonuçlar o doğrultudaortaya çıkıyor; ilham yollu oluyor; yani heva ve heveslerinden olmuyor!Hicret’i, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hicretini takvimin başlangıcıyapıyorlar. Hicret’in başlangıç olması çok önemli! Hicret “bir mana” çünkü!Biraz önce dedim ki, dünyada hiç olmamış şeyler var! Hiç olmamış, dünyanınhiç görmediği şeyler var! Bunlardan birisi Şahadet Mekanizması:Hiçbir inanış, hiçbir felsefe, hiçbir anlatımda şahadet mekanizması yoktur!Neye şahit edecekler? Şahit edecekleri bir şey yok ki! Boş işle uğraşıyorlar,şahitlik yok! Ama bakın İslamiyet’te daha işin başında Kelime-i Şehadetdediğimiz sözlerle bir şehadet var, şahitlik var. İnandığı şeye şahit olmasınıistemekle, şart koşmakla, sağlamakla başlıyor; şahitlik mekanizması var! Vedünyada öyle bir şey yok!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 379Bir diğeri; dünyaNIZdan bakış açısı: Dünyada rastlamayacağınız bir bakışaçısıdır! Hiç birinde öyle bir şey yok! Bu bakış açısı; derin, ilim kapsayan,ilmî hayat tarzları içeren bir mana barındırıyor!Üçüncüsü ise hicrettir, Hicret de öyle bir şeydir. Ve onlar tartışıp EfendimizinHicreti’ni takvimin başlangıcı olarak kabul ediyorlar!Bize kadar gelen, yakalamamız gereken önemli şeyler var! Bunlardan biriside Hicret’tir. Çok önemli bir şeydir hicret etmek! Kişi mutlaka hicretetmelidir! Hicret etmeden cennete girilmez, hicret etmeyen cennete giremez!Bu yüzden, mutlaka hicret etmek lazım! Cennetin en önemli şartıdırbu; hicret etmeden cennete girilmez. Çünkü yapacağınız hicretin karşılığıcennete giriştir, cennete hicrettir, bu yüzden hicret etmek şart. Çünkü hicretbir başlangıçtır.Ama esas hicret nedir, cennete girmeyi sağlayacak hicret nedir, öyleyse?O hicreti çok önemsemek lazım ve mutlaka hicret etmek lazım, mutlaka!Gerçek hicret; “A” Takdim Formu”ndan “B” Takdim Formu”na hicrettir!Mutlaka bunu yapmak lazım! Bu hicret yapılmadan cennete giremezkişi. Peki, biz o zaman bu hicreti nasıl yapacağız? Ne yaparsak hicret etmişolacağız?“A” Takdim Formu”ndaki hayatı “B” Takdim Formu”na taşımak! Bir bölgedenbir başka bölgeye bildiğimiz o zahiri hicreti yapacaksınız, ne yapıyorsunuz?Şimdi “evden eve nakliye” diyorlar ya, bir nakliyeci tutup evinizineşyalarını, size yeni evinizde neler lazımsa onları alıyor diğer eve taşıyorsunuz.Aynı onun gibi “A” Takdim Formunda neleriniz varsa, onlardan “B”hayatında işe yarayacak olanları İhlâs Hayat Döngüsü’ne taşımak gerekir. Buhicret çok önemli ve mutlaka yapılmalıdır.- “A” Takdim Formunda nelerimiz var?Her şeyimiz! Bazılarını söyleyeceğim; her şeyimizi götüreceğiz.- İlla hepsini taşımak lazım mı?Ne lazımsa! Diyelim ki “A” Takdim Formunda kişi alkolle meşgul, alkolütaşımaz. “B” hayatında lazım olanları, gümrükten geçecek şeyleri taşır. Bazılarıgümrükten geçmiyorsa olmaz, gümrükten geçecek şeyleri taşımak gerekiyor.Peki, bunu taşırken ne yapacağız? Bakın önemli bir ipucu vereceğim,“A”yı fonksiyonsuz kılmak için o kadar önemli bir şey ki bu!


380Yılmaz DÜNDARDüşünün şimdi, “B”ye hicrete karar verdiniz, İhlâs Hayat Döngüsü’ne,yani İhlâs Suresi’ne hicrete karar verdiniz! İhlâslı hayata, ihsanlı hayata “hicrete”karar verdiniz! Hicrete karar vermeden önce nerede, kimi, nasılsevmiş<strong>sen</strong>iz değiştirin! Mesela, “A” şahsı eşine desin ki; “ben <strong>sen</strong>i “A” TakdimFormu”ndayken sevmiştim, o sevgi benim “A” halimle ilgili. Ona göre<strong>sen</strong>de kriterler gördüm, ona göre beğendim, ona göre sevdim! Şimdi ben<strong>sen</strong>i İhlâs Hayat Döngüsü’ne “B” Takdim Formu”na göre yeniden seveceğim”.Size tuhaf geliyor değil mi? Neden hepsini? Çünkü “A” Takdim Formununsevgisinden maraz doğar ve “A” Takdim Formunun sevgisi cehennemeyöneliktir.Çok önemli bir diğer nokta: Hicrete karar vermeden önce nelerdenkorkuyorsan hapsini “B”ye taşıyacaksın. Onlar “A” Takdim Formu”nunkorkularıdır. Şimdi o korkuları da “B” Takdim Formu”na taşıyacaksın. Onlareğer “A”’ya aitse orada bırakacaksın, diğerlerini taşıyacaksın.“A” Takdim Formu’nda ne tür yeteneklerin varsa, o yeteneklerini “B”Takdim Formu’na taşıyacaksın. Ne olur o zaman? O zaman onlar ihlâslıolur, o zaman o yetenekler ihlâslı olur. Bir doktor “A” Takdim Formu”ndakitedavi yeteneklerini “B” Takdim Formu”na taşıdığı zaman “onun elinde tedavieden” o olmaz.Demek ki yeniden! Bir grubun şarkısı var ya “yeniden” diye YenidenAşk mı o? Onun o cümlesi de çok manalı aslında! Bakarsanız o cümleye;“aşk yeniden kendini yarattı kendinden” diye! Yeniden! Yeniden ele almak,yeniden değerlendirmek, yeniden umursamak ve hayatı yeniden değerlendirmek!Yeniden sevmek, yeniden düzenlemek, yeniden seçmek! Hepsiniyeniden… Dostlarınızı arkadaşlarınızı seçmişsinizdir, onlar “A” TakdimFormu”yla seçilmiştir. “Ben daha önce bu arkadaşları hangi kriterlere göreseçtim ve sevdim?” Hicret ediyorsanız değişecek bunlar, bunlar değişecek!Şimdi “B” Takdim Formu”nun değerlendirmesi, “B” Takdim Formu”nunseçmesi var, kriterler “B” Takdim Formu’na göre! Özellikle sevmek ve korku;çok önemli bu hicrette! Çünkü neticede sevdiklerinizle ve korktuklarınızlabaş başa kalırsınız. Eğer “A” Takdim Formu”nun kriterlerine göre sevme veo kriterlere göre korkular varsa, neticede karşınıza çıkacak olan sizin o seçtiklerinizolur!- Hocam, kişileri seçmekteki maksat, o kişileri bırakıp yeni kişiler seçmekmi, yoksa o kişilerdeki “B”yi görmeye çalışmak mı?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 381İkisi de! Yoksa <strong>sen</strong> o kişiyi bırakmaktan mı korkuyorsun? Onun hakikatinin“B” olduğunu görürsem yeter mi diyorsun?- Ona takılıyorum. Nasıl davranacağım ben?Eğer bir kişi <strong>sen</strong>in “B” yolunda ilerlemene engelse ve <strong>sen</strong> de onunla uğraşıyor,onunla meşgul<strong>sen</strong> zaten yanlış bir işle meşgulsün! Yani“B” yolundailerlemene engel olan bir şey var ve “onu acaba bıraksam mı bırakmasammı?” diye düşünüyorsun, bu yanlıştır. Normal hayattaki bir hicreti düşün.Öyle bir hicret yapacaksın, taşınacağın zaman arabanın tekerine taş koyanlara,tekerine çivi koyanlara müsamaha gösterir misin, onların çivi koymasınamüsaade eder misin? O nakliyeyi yapabilmek için her türlü tedbirialırsın! Aynı şey! Öyle değil mi?-Kaybetme korkusu, cehennem korkusuyla mı taşımak gerekiyor?Onların hepsini toplarsan onlar haşyeti oluşturur. Böylece hicrette birşeyi fiilen gerçekleştirmiş olur kişi; “veccehtu vechiye”. Veccehtu vechiye’yigerçekleştirmiş ve hayatını salâta taşımış olur! Salâta hicret etmiş olur. Veyapılacak bu hicretin gusül abdesti gibi olan bir yıkanması vardır ki, o Salât-ıTesbih’tir! Bu yüzden, hicreti önemseyen kişi için Tesbih Salâtı/Salât-ı Tesbihçok önemli hale gelir. Neden? İdrakı hicrete uygun hale getirmek ve o hicretikolaylaştırmak için! Biraz önce arkadaşımız; “gerekirse bir kişiyle ilişkimizimi keselim?” sordu ya, işte Salât-ı Tesbih gerekirse o ilişkiyi kesmeyi kolaylaştıracakbir yardımcıdır, o işi kolaylaştırmak için gerekli olan yıkanmadır.İdrak yıkanması tesbih namazıyla gerçekleşir! Bu yüzden tesbih namazı çokönemlidir. Tesbih namazını çok önemsemek ve Tesbih namazıyla beraberher seferinde hicreti yenilemek gerek, inşaAllah! Salât-ı Tesbih yeni bir sayfaaçan, hicreti gözden geçiren bir haldir ve “acaba neler taşıyacaktım, dahaneleri taşımam lazım, nelerimde hala “A” kokusu var?” diye bir telaşlanıştır.Dosyalarımızdaki bu “A” kokusu, bakın o kadar önemlidir ki! Eğer kişi buhicreti gerçekleştirirse “A”ya ait şeylerin kokusunu duymaya başlar, bakar kionlar kokuyor! Şimdi hepimiz sarımsak yemiş olsak, birbirimize hiç sarımsakkokar mı? Ama sarımsak yemeyenlere kokar, değil mi? Sarımsak yemişolanların almadığı o kokuyu diğerleri alır. Siz burnunuzu falan tutarsınız,onlar “ya, ne oluyor, bunlar niye burunlarını tutuyor?” derler, o koku onlaragelmez! “B”ye tamamen hicret edenler “A”ların kokusunu alır. Kokar o!Hadislerde rastlarız ona! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem “burnumakoku geliyor” der ve o kokunun sebebini tarif ettikten sonra nihayet içle-


382Yılmaz DÜNDARrinden birisi “Rasûlullah, bende şöyle bir hal vardı” der. Ve “A”ların dünyasınaait olan o eşyayı, o kokunun kaynağını tarif eder, söyler Efendimiz. Böylecekişi o kokuyu, “A” Takdim Formunun kokusunu, <strong>tanrı</strong> ilanının kokusunufark eder!Hani, hani çok mübarek yerlere gidince bir koku alırsınız, çok mübarekkişilerden kokular alırsınız, o kokuları önemsersiniz ve nihayet o kokuları taRabbinize kadar ulaştırırsınız! Tanrı ilanının da kendine göre bir kokusu var.Kişi <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişse onun da kendine göre bir kokusu vardır! Eğerkişi “B” Takdim Formunda sabit olursa o zaman o <strong>tanrı</strong>ların kokusunu alır,o kokuyu tanır. Kokusundan bilir! İşte bu yüzden, o kokulardan sıyrılmada,o kokulardan arınmada insanın ruhu ve idrakı için gusül abdesti gibidirTesbih Salâtı! Özellikle “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” nedir biliyormusunuz? Keseci! Kir çıkarır! “Ve la havle ve la kuvvete” kiri böyle çıkarır; o<strong>tanrı</strong>yı söker atar, <strong>tanrı</strong>yı keseler. O <strong>tanrı</strong> gözüken kiri keseler, tertemiz “B”Takdim Formunun cildini çıkarır oraya “peeling” yapar! İdrakinizi temizler!“Ve la havle ve la kuvvete”yi “burada şu kadar şu söylenecekmiş” diye değilde o duyguyla söyler<strong>sen</strong>iz idrakinizi temizlersiniz! Bizzat secdede “ve lahavle ve la kuvvete illa Billâh” diyerek oradaki o <strong>tanrı</strong>yı sileceksin, ona kötübakacaksın, onu keseleyeceksin, atacaksın o <strong>tanrı</strong>yı! Ve la havle ve la kuvveteilla billâh…!“Ve la havle ve la kuvvete” demek; Allahım, ben kuvvet ilan etmiyorum,ben bendeki Rububiyete sahip çıkmıyorum, ben bendeki Rabba sahip çıkmıyorum,o Rabbı suistimal edip rablığımı ilan etmiyorum. Oralara bakıpda “bende de bir kuvvet var” demiyorum. “Ve la havle ve la kuvvete illabillâh”; illa Billah’ın idrakındayım ya Rabbi, demektir. İşte salât-ı tesbihte “vela havle ve la kuvvete”yi bu duyguyla “OKU”mak lazım. Bir keseci gibi! “Ve lahavle ve la kuvvete” diyerek, idrakı “Rabba sahip çıkma” kirinden keseleyiptemizlemek lazım.Hatta ondan önce ne diyorsunuz? “Sübhanallahi velhamdülillahi ve lailahe illallahu Vallahuekber.” Bir tefekkür gibi olsun diye kısaca bazı manalarısöylemeye çalışıyorum. Aksi halde manalarını çok kitabî de söyleyebiliriz,ama tefekkürü kolaylaştırmak için böyle söyleyelim. Sübhanallahi; Allahımnasıl biliyorsam, nasıl düşünüyorsam öyle değilsin! Sandığım gibi değilsin,ne sanıyorsam öyle değilsin, tüm zanlarım yanlış! Hepsinden berisin, hepsindenmünezzehsin. Sübhanallahi velhamdülillahi; sana, kaderine teslimim!Buradaki “hamd” var ya, onu kolay yaşayabilmek için boyun bükün


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 383teslim olun! Hamd kader anlayışının teslimiyetidir! Hamdın ameli teslim olmaktır,hamdın göstereceğiniz ameli, sizde görülecek hali teslimiyettir. Neyeteslimiyet? Kadere! Kader anlayışına! Kaderi ne kadar kavramışsanız o kadarhamd edersiniz. Kişi kaderi kavradığı derecede teslim olur ve hamd eder!Evet, “Sübhanallahi” dediniz tenzih ettiniz, “Allahım münezzehsin” dediniz.“Velhamdülillahi”; teslimim, kadere teslimim dediniz! “Merhamet, merhametya Rabbi” dediniz!Burada bir duayı biraz genişletelim: “Allahümme inni euzü bi rızakemin sehatike ve bi muafatike min ukubetike ve bi rahmetike min gazabikeve euzü bike minke la uhsi <strong>sen</strong>aen aleyke ente kema esneyte alanefsike.” Bu tamamen merhamet isteyen bir duadır! Ya Rabbi merhamet!Kaderi öyle fark etmiş, “merhamet”ten başka isteyecek bir şey olmadığınıanlamış! “Ya Mukallibel kulub: kalpler iki parmağının arasında olan” diyeseslendiği kaderin sahibine, kaderin kendisine yakarışta; merhamet, merhametdiyor: Ben <strong>sen</strong>den sana sığınırım merhamet! İşte “elhamdülillah” aslında,bu duadaki “<strong>sen</strong>den sana sığınırım” teslimiyetidir.Ve ondan sonra Allahuekber! Allahuekber öyle bir buldozerdir ki, dağmağ bırakmaz! İlan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>yı yerle bir eder “Allahuekber” dozeri. Siz“Allahuekber” dediğiniz zaman onu duyan <strong>tanrı</strong> duramaz! Onu duyan <strong>tanrı</strong><strong>tanrı</strong>lığından vazgeçer ve secdeye gider.Tanrının yokluğu… Yaşanacak “ilk yokluk secdesi” budur; <strong>tanrı</strong>nınyani “A” Takdim Formu’nun yokluğunun secdesidir! O secde “A” TakdimFormu”na boyun eğdirmek, kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmiş olana boyun eğdirmektir.Bu yüzden birinci secde, o “A” Takdim Formu”nun yokluğunun secdesidir,bunun için ona “yokluk secdesi” denir. Orada başka yaşanacak “yoklukmanaları” da vardır ama yaşanacak ilk mana budur. Yokluk secdesinde ilkyaşanacak olan mana; “A” Takdim Formu”nun, yani rablık ilanının, <strong>tanrı</strong>lıkilanının olmadığıdır! Onların yokluğudur! “La ilahe” ile kastedilenleri, onlarıyok eden secdedir.Evet, ister<strong>sen</strong>iz HİCRET için bir kese atalım. İnşaAllah...


384Yılmaz DÜNDAR


22 Ramazan 1429 / 21 Eylül 2008• Düzeltmek istediğin bir konuda yöntem aynı..• Allah’la ilişkimiz nedeniyle uykumuz kaçıyor mu?• Allahuekber farkı hayatımızda görülebilir mi?• Hayat yalnızca bu: Yöneliş ve infak!• Müttakinin aradığı şey nedir?• Bir şeyi tanımlamakla üç şey elde edilir• Kişi salâttayken aynı zamanda nerede?• Mirac? Hayatı salât olanın miracı nasıldır?• “İddia”yı ve “vehmî anlayış”ı yok etmenin farkı• Bu ilimde edeb farklıdır?• “Vehim” ve “vehmin zulmeti” çok farklı şeyler!• “A” Takdim Formu” nasıl doğuyor?• Nefs mücadelesi için hangi kavramları bilmeliyiz?• Vesvese nedir, onunla nasıl mücadele edilir?• “B”nin kesretle ve Yaradan’ıyla konuşması• Nokta’yı anlarsak neleri kavramak kolaylaşır?• “Kul” ve “Rabb”ın kalktığı nokta• Ehli sünnet olan ve olmayana bakışımız nasıl?• Noktanın Rabb gücüne sahip çıkmasına yol açan program• Şartlanmalardan kurtulmak tek bir şeydir• “Muhtariyeti Tercih Gücü”’nü tanıyalım!• “A” Takdim Formu”nun iki kuvvetli mıknatısı• Zikrullah, esma zikrullahı ve “B” yaşantısı ilişkisi• Öfkenin yeni bir tarifi! Aslında öfkeyle neyi koruyoruz?• Bizi melek enerjisi mi, şeytan enerjisi mi sarıyor?• Allah’la sohbet etmek ister misiniz?• Nur yiyici cümleler ne zaman devreye girer?• Hangi konuyu mutlaka halletmek lazım, mutlaka• Hedef: “Ve lem yekün lehü küfüven ehad”.• Şükür, şükür hali nedir?• Hicret! Hicret olmadan neden cennet olmaz?• Yaygın bir yanlış: Duyguları şartlanma sanmak!


386Yılmaz DÜNDARDüzeltmek istediğin konularda ne yapacaksın? Bir şeyi, bir davranış biçiminikendinde düzeltmeyi planlıyorsan yöntem hep aynı: Düzeltmek istediğinkonuyla ilgili çok önemli bir mekanizma olan rahatsızlık mekanizmasındanyararlanman lazım, yani yeterince rahatsız olmak gerekiyor. Yeterincerahatsız olduğun zaman o konuyla ilgili, o konunun nefs-i levvamesinegelirsin! Nefs konularını henüz daha tek tek ele alma fırsatımız olmadı. Nefsmertebelerinin özellikleri, nefs mertebeleri nefs-i levvame, nefs-i mülhimeve diğerleri anlatılır. Ama aslında nefs mücadelesi içerisinde “her davranışbiçiminin” kendine ait nefs mertebesi vardır, o davranış biçiminin kendi süluğuiçerisinde ona ait nefs mertebeleri vardır. Herhangi bir davranışınızıveya herhangi bir fikrinizi veya herhangi bir yorumunuzu bir mertebeye sıçratmışolabilirsiniz. Burada “yorum” derken kastım; bazı konular tasavvuftayorumda kalıyor; yani ilmel yakîn kalıyor olmasıdır. Evet, bir fikir, yorumve davranışınızı nefs-i mülhimeye, bazen sıçramalarla nefs-i mutmainneye,nefs-i raziyeye taşıyabilirsiniz. Ama bazı fikir ve davranışlarınız henüz nefs-ilevvameyle nefs-i mülhime arasında gidip geliyordur. Bu yüzden, kişi hızlaileri götürdüğü o davranışa bakarak bütün dosyalarını, her şeyini taşıyorsanmamalıdır. Bunun tamam olması için her bir davranışı tek tek taşımakgerekiyor, davranışların tek tek nefs-i levvamesini hissetmek gerekiyor! Onasıl olur? Kendinizi incelerken tesbit ettiğiniz ve üstüne gitmeyi düşündüğünüzkonunun rahatsızlığını kuvvetle hissetmek lazım! Eğer o rahatsızlığıkuvvetle hissetmez<strong>sen</strong>iz; “neyse öyle oldu ama, şimdi böyle yapıyorum”gibi düşünüp önemsemez<strong>sen</strong>iz sistem çalışmıyor! O rahatsızlığın kuvvetliolması çok önemli bir hediyedir aslında! Çünkü o rahatsızlık demek, “levmetmek” demektir ki, sizi tövbeye götürür. Eğer götürmezse, o rahatsızlık çokfazla bir mana ifade etmez. Bu prosedür içerisinde o bir basamak; rahatsızolmak, levm etmek bir basamaktır. O rahatsızlığın sizin yaşantınızı etkilemesigerekiyor! Şimdi düşünün, sevdiğiniz bir arkadaşınızın bir davranışısizi birkaç gün etkiliyor, davranışınızı etkiliyor. Hatta sizi görenler; “ya neoldu, bir hal var sizde” diyor. İşte “bir şey yok” dedikten sonra, birisi eğerzorlarsa diyorsunuz; “ya şöyle bir şey oldu, hala etkisinden kurtulamadım”.Sizi etkiliyor, sizin bakışınızı etkiliyor, iştahınızı etkiliyor, yerine göre normaliş akışınızı etkiliyor. Hatta o kişiyle ilişkinize göre, hayatla ilişkinizi etkiliyor.Ama Allah’la olan ilişkiniz, hiç bu kadar etkilenmiyor! Bu incelenmesi gerekenönemli bir şey! Demek ki rahatsız olabiliyor kişi! Birçok şeyde rahatsızolabiliyor; arabasının bir yeri çiziliyor, üç gün uyuyamıyor. Yani etkileniyor!Ama Allah’la olan ilişkisi bir gün uykusunu kaçırmıyor! Bu yüzden hayatlailgili olarak oraya verdiğim bir isim var; Allahuekber farkı. Bunu kişi önem-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 387semeli ve “ben hayatıma Allahuekber farkı katacağım” demelidir! Kim derbunu? Ancak talib olan der! Talib’in işidir bu, talip der! Talib “ben hayatımaAllahuekber farkı katacağım” derse her bir davranışını yakalar ve sorar; benbunun Allahuekber farkını oluşturdum mu? Ve onun bir Allahuekber farkınıhayatına kazandırır! Nasıl olur o?Şöyle anlatalım: Herhangi bir kişiye, herhangi bir işle ilgili teşekkür ettiğinizde,Allah’a olan şükrünüz o teşekkürden bile daha geriyse olmaz! “Allah’ada şükredelim”, “zaten şükrediliyor” veya “belli sayıda şükür yapalım” diyorsanızolmuyor. Sen arkadaşına yüzüne bile bakmadan teşekkür et<strong>sen</strong>,yani candan ciğerden teşekkür etme<strong>sen</strong> nasıl olur? Mesela, Ayşe diye birarkadaşın olsa, eline de tesbihi alsan “ben Ayşe’ye yüz defa teşekkür ettim.Ayşe, sana bugün yüz tesbih teşekkür ettim!” de<strong>sen</strong>, bu Ayşe için ne ifadeeder? Hiç bir şey! Bir insan için bile, hiçbir şey ifade etmeyen bir şeyi <strong>sen</strong>ibadet diye Allah’a sunarsan onun getirisi çok fazla olmaz! Niye? Çünkü <strong>sen</strong>debir kapasite var. Sen o kapasiteyle insana veya başka bir şeye daha fazlayönelebiliyorsun, onun için daha fazla teşekkür edebiliyorsun. Daha fazlaüzülebiliyorsun, daha fazla koşturabiliyorsun, onun için daha fazla uykusuzkalabiliyorsun, onun için daha fazla yoruluyorsun! Ama Allah’la ilgili bir şeyolduğu zaman en azı! Hatta biz arkadaşlar arasında bir gün, dürüst bir testyapmaya çalışmıştık, namaz kılan arkadaşlarla “hayatta en uyduruk yaptığınşey ne?” diye sormuştuk, cevap “namaz” çıkıyor, “en uyduruk namazıyaparım” diyor. Diğerlerini daha titiz yaparım; öyle bir cam silerim ki, ya daöyle bir evrak düzenlerim ki veya şu işi öyle bir yaparım ki…! Namaz en geridekalıyor! Dolayısıyla hayata bir Allahuekber farkı kazandırmak, bu telaştaolmak lazım! İşte bu telaş insana o işe layık rahatsızlığı getirir. O rahatsızlıktırki tövbeyi getirir yanında, tövbenin kapısını açar. Tövbe yeter mi? Tövbeyetmez, tövbeden sonra da dua gerekir, yani bir hedef. Bir hedef belirlemeklazım! “Allah’ı unutuyoruz” demiştiniz ya, eğer “Allah’ı unuttuğunuzu sandığınız”o anları böyle bir rahatsızlığa çevirebilir<strong>sen</strong>iz ve o rahatsızlıktan sonratövbeyle Allah’a yönelir sonra da bir hedef koyarsanız; Allah’a bir dua eder<strong>sen</strong>izbir talepte bulunursanız, bu çok güzel çalışan bir mekanizma olur.Neden böyle bir mekanizma söylüyorum? Siz rahatsız olduğunuz zamande<strong>sen</strong>iz ki “ben bir daha böyle yapmayacağım, hatırlayacağım” başaramazsınız,verdiğiniz o kararla başaramazsınız. Ama kendinizde var olan bu mekanizmayıçalıştırırsanız, normal hayatın içine baktığınız zaman bu konuda sizinfark etmediğiniz bir başarıya ulaşmış olursunuz. Biraz izah edebildim mi?-Çok istemek gerekiyor demek ki, öyle mi?


388Yılmaz DÜNDARAncak! Ancak öyle! Ancak! Ancak!-Konsantrasyon da mı o zaman sağlanıyor?Kesin, ancak!-Yani, dua yoğunlaşınca mı gerçekleşiyor?Evet. “Çok istediğiniz” zaman o sizin önceliğiniz oluyor. Sizin o önceliğinizolduğu zaman, işte o size rahatsızlık getiriyor. Bunlar, o mekanizma! Çokönemli o mekanizma, bu çarkı döndüren mekanizma.Bilmiyorum konservatuarlardaki keman eğitimini incelediniz mi? Eğitimlerinin,eğitim sürelerinin önemli bir kısmı neyle geçiyor, biliyor musunuz?Kemanın o üstüne sürdükleri yayın nasıl tutulacağıyla ilgili geçiyor.Bunu öğreniyorlar, bu yay nasıl tutulur? Bunu ben ilgililerden dinledikten,öğrendikten sonra dikkat ediyorum. Konserlerde; diyelim ki televizyondaherhangi bir sanatçının saz ekibi var, arkada beş altı tane de kemancı var.Dikkat ediyorum, aynı müziği çaldıkları halde yayı aynı anda getirip götüremiyorlar,küçük de olsa farklar var. Ama büyük orkestraları, bir klasik müzikorkestrasını izlediğiniz zaman belki yirmi tane kemancı var, ama o yayı aynıanda kullanabiliyorlar. Çünkü o eğitimi aldıkları için! Diğerleri çok “kendikendilerine” yetiştikleri için o birliği sağlayamıyorlar. Çünkü o yayı tutabilmekiçin eğitimlerinin, eğitim sürelerinin çok önemli bir kısmını sırf “yaytutmayı öğrenmeye” harcıyorlar. Yani hocaları o gün geliyor, konuları yay!Bir <strong>sen</strong>e sonra geliyor konuları yay, bir <strong>sen</strong>e sonra tekrar geliyor konularıyay! Yayı tutmadıktan sonra bir ileri geçemiyor. Şimdi bu bir keman eğitimi,“kemanı çalmak” gibi bir ideali olan için bu böyle bir eğitim. Bir de kemanınşöyle başka bir yanı var; keman dinletisi var. Yani kişi der ki bir kemankonserine gideyim. İster ki bir virtüöz gelsin, orda güzel bir konser dinlesin,“oo, ne kadar güzel çaldı” desin, bir başka konsere gidince; “bu da iyi çaldı,o şöyle çalmıştı” desin. Konserleri eleştirebilir, birbirleriyle kıyaslar. Bu ikiaktivite de kemanla ilgili, ama birbirinden çok farklı.Şimdi, biz dört yıl boyunca hep belli bir müfredatı izlemeye çalıştık, stratejikgötürdük, bir şeyi bina etmeye çalıştık, yani bir virtüöz konseri vermeyeçalışmadık! İdrakımızı birlikte bir yere taşıyabilmeye gayret ettik. Bunuyaparken mecburen, belki hala yapmamız gereken bir şey ki; aynı şeyleri,farklı cümlelerle söylemeye, vurgulamaya, tekrar örneklendirmeye gayret ettik,edeceğiz de! Bu yöntem, bu tür sohbetin bir yanıdır, bir sohbet tarzıdır!Sohbetlerde olabilecek bir başka tarz ise şudur: Kişi yeni bazı bilimsel bulguları,mekanizmaları bir şeyleri fark etmiştir, duymuştur, öğrenmiştir sohbetteonu paylaşır, o farklı bir toplantıdır. Biz sizlerle yan yana gelişimizi “idrakımızı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 389birlikte bir yere taşıyalım, bir hedefimiz olsun” diye kullandık, o yöntemi uyguladık.Onun için ben size “ben ne biliyorum”u anlatmaya ve onun sınırlarınıortaya koymaya gayret etmedim. Bu, zaman zaman bazı soruları ve gördüğümüzolaylara göre de bazı tekrarları getirdi. Ki bu tekrarlar içerisinde de enfazla “A” Takdim Formu”nu ele alıp tekrar tekrar konuştuk. Yani bu dört yılınson iki yılında kesintisiz hep “A” Takdim Formu”nu inceledik.Az önce, “demek ki, bu işi çok istemek lazım” dediniz ya, bakın onu birbenzetmeyle doğrulayalım. Bu anlatılanları bir havuz gibi düşünecek olursak,bu havuza yaklaşan birisini düşününüz ki, ağzı kuruyacak, dudakları çatlayacakderecede susamış. Susuzluktan konuşamıyor. Konuşması mümkün değil,dilim, damağıma yapıştı denilenin hakikati var, gerçekten yapışmış. Suya yaklaşıryaklaşmaz ilk yapacağı şey kanasıya su içmektir, suyun temizliğini bile çokincelemeden su içmektir, içecektir ve içtiği su onun tüm hücrelerine yayılıpgidecektir. Ama eğer yeterince susamamışsa burayı gördüğü zaman “bir gitsemde su içsem” demez, “gitsem de bir ayaklarımı soksam, şöyle cıbı cıbı yapsam”der. Şimdi bu iki aktivite birbirinden farklı! Yani, bu tür toplantılara veyabuna benzer bu bilgileri anlatan kitaplara nasıl yaklaştığımıza dikkat etmekgerekiyor ve böyle; çok susamışcasına yaklaşmak gerekiyor. Bu çok önemli birön şart; çok istiyor olmak ön şart! Ve öyle bir hal ki; dolayısıyla; çok arzulu,çok istekli, rahatsızlığı yaşam haline getirmiş, başka bir şey düşünemeyen halegelmiş olmak gerekiyor! Bu çok önemli bence! Bir şey daha söylemek isterim.Bu tür toplantılarda anlatılanlara “bilgi yarışması jürisi” gibi bakmamak lazım,yararlanabilmek isteniyorsa! “Yani kim ne biliyor, kim ne kadar biliyor?” değilde, “rahatsızlığımı tatmin edecek ne alabilirim?” diye bakıp yararlanmak, nelazımsa onu alıp “amel” haline çevirmek kişi için çok yararlı olur.Evet, aslında her şey “ekamus salâte ve etavüz zekate” prensibine yönelik;salâtını ikame edeceksin ve zekâtını vereceksin. Ekamus salâte, salâtıikame etmek! Ama ikame nedir, nasıl ikame edilir? Hep söylüyoruz; meselebu! Salât; yöneliş, zekât ise infaktır! Eğer salâtı “yöneliş” olarak ele alırsak,zekâtı da yalnızca zenginin parasından bir miktar vermesi değil de “infak”olarak “Allah’ın verdiğini Allah yolunda verirler” ayeti gereği infak olarak elealırsak; öyleyse yöneliş ve infak o zaman bizim karşımıza “hayatın tanımı”olarak çıkar. Yani hayat bu olur, yalnızca bu olur, yalnızca bu! Yöneliş ve infak,yalnızca! O zaman bu ayet, yani “ekamus salâte ve etavüz zekâte” bizimiçin hayatın tanımı olan bir ayet haline gelir! Öyle bir tavsiye olur ki, hayatıkapsar! Bunun dışında bir faaliyet olmaz! “Hayatın tanımı” demek aslındabizim davranışlarımızın bütünüdür demektir ki karşımıza salih ameli çıkarır.“Salih amel”i ileride belki genişletiriz. Bu nasıl bir şey?


390Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 3’denBu sistemi okuyan kişi okuyabildiğince korunma ihtiyacı duyar, muttakiolur. <strong>Oku</strong>yanın okuduğuna iman eden kişi de aynı şekilde korunma ihtiyacıduyar ve müttaki olur, inşaAllah! İşte “müttaki” olan kulun aradığı şey söylediğimizbu tanım olur; yöneliş ve infak.Ayetten öğrendiğimiz “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” prensibini hatırlayacakolursak, oradan şöyle bir mana da çıkarabiliriz: Bilenle bilmeyenarasındaki fark nedir? Bilenle bilmeyen arasında tek bir fark vardır; o dasalâttır! Bilen salât ikame eder, bilmeyen salât ikame etmez. Bilenin bildiğinioradan anlarsın; salât ikame ediyor, bilmeyenin bilmediğini oradananlarsın; salât ikame etmiyordur, yani musalli değildir; salâtla ilişkisi yoktur;yönelmemiştir! Bilen yönelir, bilmeyen yönelmez! Bu manaya neredenulaşıyoruz? Tabi yine Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bir hadisinden:“Küfür ile iman arasında bir fark var kişi için, o da salâtın terkidir.” Eğerkişi salâtını terk etmişse küfre düşmüştür! Küfürle iman arasındaki tek farksalâtın terkidir. Böyle olunca, salât hayatın “vazgeçilmez bir önceliği” oluyor!Bu anlattığımız konu içerisinde salât, hayatın vazgeçilmez bir önceliği!Bilenle bilmeyen arasındaki tek fark, imanla küfür arasındaki tek fark; salât!Salâtı ikame etmek! Salâtta da önemli olan birçok şey var ama şimdi biryerindeki önemden bahsedeceğiz.Salâtta önemli olan birinci secdedir, onun adı yokluk secdesidir. Aslındabütün mesele, ikame edilecek salâtta birinci secdede yokluk secdesiniyapabilmek, yokluk secdesini gerçekleştirebilmektir! Yokluk secdesi nedir?Bunun tanımını aradığınızda, baktığınızda bir tanıma belki de rastlayama-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 391yacaksınız. Genellikle “birinci secde yokluk secdesidir” diye yazıldığını göreceksiniz.Peki ne yapacaksınız, nasıl bir yokluk yaşarsanız bu secde yerinegelir? Bu bize “tanım”ın, bir şeyi tarif etmenin ne kadar önemli olduğunugetiriyor. Bu yüzden, özellikle bu ilimle meşgul olunca tanıma önem vermeklazım. Tanım, tarif! Bir şeyi tanımlamak, tarif etmek çok önemli halegeliyor. Neden? Onu amele çevirebilmek için! Anlayabildiğin, kavrayabildiğin,hemen hayatta uygulayabileceğin bir tanım gerekiyor sana! İslamiyethiçbir zaman; hayal kurarak, hayalinde düşünerek soyut bir şeyler ortayakoyacağın bir şey değil. İslamiyet hayatta yapabileceğin bir şey! Çünkü hayattahemen yapabileceğin bir şey <strong>sen</strong>in ulaşacağın mananın zâhiridir, zâhirîucudur! O ucu tutmazsan bâtınına ulaşman mümkün değil. Ulaşmayı düşündüğünbatına gidebilmen için tutacağın uç zâhirden geçiyor. Zâhiri tutabilmeniçin de zahirin tanımlanması lazım, hem de iyi bir tanım gerekiyor.Tanım ne yapar? Tanım; bir kere insana noksanını gösterir. Eğer herhangi birkonuyla ilgili bir tanım yaparsa, o konuyla ilgili kendisini düşünür, noksanınıtesbit eder o tanıma göre, bir kere tanımın bu faydası var. Bir diğeri; eğer otanıma uygun bir şeyler yapıyorsa, tanımı görünce kalbi mutmain olur, oişle ilgili mutmain olur, ikilemden kurtulur. Bir üçüncüsü; tanım öyle bir şeyki sizin hedefinizi, bir sonraki hedefinizi belirler. Tanım yapılmadığı sürecesiz bir “hedef” belirleyemezsiniz. Tanım size yeni bir hedef koyar, bu yüzdende önemlidir. Onun için bakın, eğer hakikate ermiş kişilerin tasavvuf kitaplarını,seyr-i süluk önerilerini okuyacak olursanız çok dikkatinizi çekecektir;kişilere göre tanım oluştura oluştura, onları kendi hayatlarında basamakbasamak götürürler. Tanımları hatta bazen “kişilere göre” oluştururlar. O, okişiye o tanımı yapar ki bir; noksanını gidersin, iki; mutmain olsun, üç; hedefinibelirlesin, hedefini görsün. Bir merdiven basamağı düşününüz. Önünüzdedört basamaklı bir merdiven olsun, siz yukarıdaki basamağa ikincibasamağa bakıyorsunuz. Çıktınız ona, artık o ikinci basamak yukarıda değilki, ayağınızın altında, bitti o! Yeni bir basamak lazım size. İşte tanım, olaylarıayağınızın altına çeker ve size çıkmanız gereken yeni basmaklar getirir. Buyüzden tanıma ulaşmaya çalışmak bu ilimde de çok önemli!Peki, tanımsızlık ne yapar? Bir konuyu öğrendin ama tanımını bilmiyorsun.Ne gibi? Birinci secde yokluk secdesidir. “Yokluk” ne, nasıl olur, bensecdeye gittiğim zaman “yok” mu olacağım? Bir hevesle kişi gidiyor secdeyehiçbir şey olmuyor, tekrar kalkıyor. Hiçbir şey olmuyor! Bu nasıl, nasıl bir sır?Geliyorlar salâtı anlatıyorlar, ya bunlar nasıl ikame ediyorlar acaba? Bu yokluktanereye gidiyorlar birinci secdede nereye gidiyorlar, ne oluyor? Hiçbirtarif yok! Peki, nasıl yapacak kişi o zaman bunu? Yapabilmesi mümkün değil


392Yılmaz DÜNDARki! Dolayısıyla, tanımsızlık tereddüt ve ikilem getirir. Bu tereddüt ve ikilemilerlemeyi önler, engeller, bunun için tanım çok önemlidir.Şimdi bakın diyoruz ki, birinci secde yokluk secdesidir! O zaman bir tanımlazım; birinci secdede hangi yokluk, nasıl bir yokluk yaşanacak? Dedikki, “salât imanla küfür arasındaki tek fark, bilenle bilmeyenin tek farkı salât!Salâtta da önemli olan birinci secdede ulaşacağın yokluktur”. Şimdi bir tarifyapacağız ve daha önce tekrarladığımız şeylere atıf yaptığımızda bu tarifianlamak çok kolaylaşacak. Şimdi bir yokluk tarifi koyacağız birinci secdeiçin. Çünkü salâtta hedef bu; birinci secdedeki yokluk! Bu birinci secdedekiyokluk, yapacağımız tarifin, o tarif kapsamında, hakkal yakîn halidir, rükûaynel yakîn halidir, kıyam ilmel yakîn halidir.Tefekkür Şeması 8’denİhlâs Hayat Döngüsü’nü hatırlayacaksınız. İhlâs Hayat Döngüsü’ne bir“B” noktası koymuştuk. “B” noktasından itibaren, fiillerin tecellisi, isimlerintecellisi, sıfatların tecellisi diyerek o yolu “B”nin seyri süluğu içerisindeisimlendirdik. Bunlara başka isimler de verdik; fiillerin tecellisine İlmel Yakîndedik, isimlerin tecellisine Aynel Yakîn, sıfatların tecellisine Hakkal Yakîndedik. Salâtta da bu üçünü yaşadığımıza göre, demek ki; İhlâs Hayat Döngüsüyolu yöneliş yoludur, salât yoludur! Bu aynı zamanda şu demektir: Kişisalâttayken, yönelişte olduğunda işte bu döngünün hareketleri içerisindedemektir, bunun frekansı içerisinde demektir. Tekbir getirip bu döngüyebu sisteme hanif olarak yaklaştığında B 0noktasındadır, hanif olarak! Hanifolarak tekbir getirdi ve sonra kıyamda ilmel yakîn, rükûda aynel yakîn vesecdede hakkal yakîni yaşadı; İhlâs Hayat Döngüsü’nü salâtta tamamladı.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 393Peki, bu neyi getirir? Bu, salâttan kalktıktan sonra hayatınızı devam ettirirkenolan o salât anlayışı içerisinde sizi miraca götürür. Salâtla ilgili miracyalnızca seccadede rastlayacağınız bir şey değildir! “Salât müminin miracıdır!”Bu hadis, seccadeye gittiğiniz zaman bir yere gideceksiniz demek değildir.Demek ki “mirac” da tanımlanmalıdır, onun da tanımı gerekir, miracınbile ulaşılacak tanımları gerekir. Siz o zaman bizzat “hah, mirac yaptım,şimdi sıra şu miracta” diyeceksiniz. Aksi halde hep soyut kalacak. Bunlarsoyut şeyler değil ki! Yaşanabilen somut şeyler! Dolayısıyla, siz salâttan kalktığınızdasizin salât anlayışınız, yönelişiniz devam ettiği için bir bakarsınızki, yatıyorum diye yan durduğunuzda miraca gidersiniz, o anda miractaolursunuz veya bir kitap okurken vey yolda yürürken… Fark etmez zatenyöneliştesiniz ya! Seccade de gelebilir. Ama mutlaka orada sanarsa kişi yanılır.Artık hayatı boyunca salâtta olduğundan mirac da hayatının her anındakarşısına çıkacak bir şeydir ve gayet de somuttur.Tefekkür Şeması 10’dan


394Yılmaz DÜNDARŞimdi, bu ilmel yakîn, aynel yakîn ve hakkal yakîni basit bir örnekle birazdaha anlamaya çalışalım. Bakın tasavvuf kitaplarında buna şöyle örnekverirler. Ölümü bilmek bu ilmel yakîndir. Ölümü bilmek; her kişi ölecektir,ölümü tadacaktır. İşte ölüm gerçeğini bilmek, onun olacağını bilmek ilmelyakîn. Bir kişi ölüm meleğini gördü ama ölümü tatmadı, fakat biraz sonraölecek gördü; bu aynel yakîndir. Ölüm meleğini gördü aynel yakîn! Ölümütattı, işte o da hakkal yakîn! Ölüm için, ölüm mevhumuna göre ilmel yakînne der<strong>sen</strong>; ölümü bilmektir. Ölüm mevhumuna göre aynel yakîn ne der<strong>sen</strong>;ölüm meleğini görmektir! Ölüme göre hakkal yakîn ne der<strong>sen</strong>; o da ölümütatmaktır. Demek ki bir tanım ortaya koyduğumuzda o tanımın ilmel yakîn,aynel yakîn ve hakkal yakîn halini böyle somutlaştırabiliriz. Peki, sistemdekiesas ilmel yakîn, aynel yakîn, hakkal yakîn nedir? “B” Takdim Formu”ndaki“B” sırrıyla kendini ortaya koyanın seyri süluğu içerisindeki yaşadığı hallerdir.Onu da biraz sonra birkaç cümleyle göreceğiz.Şimdi tekrar dönelim birinci secdeye ve oradaki yokluk nedir, onu somutlaştıralım.Birinci secdedeki yokluğu somutlaştırma zamanımız geldi.Biz bugüne kadar öyle bir “A” Takdim Formu, “B” Takdim Formu gördük ki,bunu öyle tekrar ettik ki, bu anlatımlar ve tekrarlardan sonra hedef olanbirinci secdedeki yokluğu yaşamanın ilk basamağını çok rahat konuşabileceğimizbir noktaya geldik. Nedir o? Birinci secdede yaşanacak olan yokluk“A” Takdim Formu”nun yokluğudur! Önce, ilk yaşanacak olan budur!İlk bunu yaşamadan diğer yoklukları yaşayamaz kişi! Kişinin birinci secdedeyaşayacağı ilk yokluk, “A” Takdim Formu”nun yokluğudur. Buradayaşayacağı yokluğun gerçek miraclarını da normal, yönelişe dönmüş olan,hayatı içerisinde defalarca görür, defalarca o miracı yaşar, defalarca! Birincisecdede ilk yaşayacağı yokluk demek ki, önce şimdi “A” Takdim Formu”nunyokluğudur. “A” Takdim Formu”nun yokluğu nedir, kişi daha sonra hangiyokluğu yaşar? Dedik ya, tanım bize üç şeyi getirir. Bir; noksanlarını gösterir.“Şu kadarını biliyordum, şunları ekleyeceğim demek ki”yi gösterir. İki; bildiklerinimutmain yapar. Üç; bir hedef koyar. Öyleyse biz bir tanım yaptığımızda,bir tanım bulduğumuzda üçünü birden görmeliyiz; noksanlarımızıtesbit etmeliyiz, olanlarla mutmain olmalıyız, bir de hedef koymalıyız. Bunutamamlarsam sonra şu yokluk var, sonra şu yokluk var, diyebilmeliyiz.“A” Takdim Formu”nun yokluğu ne demek? Aslında biraz sonra birazdaha netleşecek ama; “A” Takdim Formu”nun yokluğu ne yokluğudur biliyormusunuz? Bir davranış biçiminin yokluğudur! Yani bir şeyi yok etmek,bir şeyin yokluğunu yaşamak denince, işte “<strong>sen</strong> yoksun, ben yokum, şu yok


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 395bu yok, vücudumuz yok” değil, onu “yok sanmaya çalışmak” değil, böylebir şey değil. İlk yapılacak şey bu değil! Eğer kişi “A” Takdim Formu”ndansıyrılmamışsa diğer yoklukları yaşayabilmesi mümkün değil, mümkün değilonlar. İlk yaşayacağı yokluk “A” Takdim Formu”nun yokluğudur. “A” TakdimFormu”nu bir cümleyle söyleyelim. “A” Takdim Formu”nda kişi kendisininasıl takdim ediyordu? Diyordu ki “ben, bende var olan Rububiyet gücünesahip çıkıyorum, o gücü alıp rablığımı ilan ediyorum, <strong>tanrı</strong>lığımı ilan ediyorum”.Bakın bu bir davranıştır, bir davranış biçimidir. İşte bu davranışın yokluğu“A” Takdim Formu”nun yokluğudur. Vücudun yokluğu, evrenin yokluğufalan değil. Henüz oraya gelmeniz mümkün de değil. Bu davranıştan kurtulmadan,bu davranışı yok etmeden holografik evrenin içine giremezsiniz!Holografik evren, İhlâs Hayat Döngüsü’nde göreceğiniz bir yerdir! İhlâsHayat Döngüsü’ne gelirken sapan “A” Takdim Formu dediğimiz yapı holografikevreni göremez, fark edemez, holografik evrenden yararlanamaz,Vahidiyeti göremez. Dolayısıyla onun Holografik Evren’i, o bilimsel bulguyubir yöntem olarak kullanabilmesi için önce bu “A” davranışının yokluğunuyaşaması gerekiyor. Birinci secdede yaşanacak olan; öyleyse, “bir iddianın”yokluğu, bir davranışın yokluğudur! Biz onu Tesbih Salâtı’nda yapıyoruz. Nediyoruz? “Ve la havle ve la kuvvete illa Billâhil aliyyil azim”. İşte bu yokluğubirinci secdede yaşamayı başarmak gerekiyor.Kişi bunu yaşarsa, daha sonra yaşanacak bir yokluk daha vardır. O yokluknedir? “A” Takdim Formu, “B” Takdim Formu diye iki yapıdan bahsettik.Daha sonra yaşanacak yokluk; “B” Takdim Formu”ndaki durum tespitiyapan “BEN” anlayışının yokluğudur, onun olmadığının yaşanmasıdır. Buönemli bir şeydir, biraz sonra onu biraz geniş ele alacağız. Burda bir cümleylesöyleyelim: “A” Takdim Formu”nun yokluğunu yaşamak “bir davranışbiçimini” yok etmektir, “bir iddiayı” yok etmektir. “B” Takdim Formu”ndaki“BEN”in yokluğunu yaşamak “vehmî anlayışın yokluğu”nu yaşamaktır. Vehmin,vehmî hislerin yokluğunu yaşamaktır. İkisi birbirinden farklıdır, bilmemizah edebildim mi? Burası çok önemli! Demek ki, “A” Takdim Formu”nunyokluğu, yani <strong>tanrı</strong>lık ilanının yokluğunu yaşamak bir davranış biçimininyokluğunu yaşamaktır, bir iddianın yokluğunu yaşamaktır! Buraya çok özengösterelim! Bunu başarmadan mümkün değil, bu olmadan hiçbirinin başarılmasımümkün değil! Bu davranıştan kurtulmadan Mümkün değil! Göreceğiz;bu davranışın yokluğunu yaşamak demek, edeb kapısından girmekdemektir. Çünkü bu davranış bu ilme göre edepsizliktir, edepsizlik bu davranışınismidir. Bu davranıştan sıyrılmak da edebdir. Yani bu ilim içerisindeedeb; <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine karşı oluşturdukları kurallar manzumesi değil-


396Yılmaz DÜNDARdir! Tanrılığını ilan etmiş olanların birbirlerine karşı oluşturdukları kurallarmanzumesine bakarak bir kişiye edebli, bir kişiye edepsiz der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız.O kuralları <strong>tanrı</strong>lar koymuş! Onlar <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine karşı olansaygınlıklarını veya haklarını koruyan çeşitli manzumeler! Edebi, siz onlarabakarak tarif eder<strong>sen</strong>iz <strong>tanrı</strong>ların dünyasının edebini tarif etmiş olursunuz!Bu ilmin içerisindeki “Edeb Ya HU” denilen edeb nedir? İşte: Bahsettiğim “A”Takdim Formu” davranışları, onun yaşam biçimi edepsizlikse, kişinin ondansıyrılması edebdir, kişi o zaman edeb haline girmiş olur.-“O bir davranış biçiminin yokluğu” dediniz ya, o zaman; “öyle davranmayıncakurtulmuş oluruz” gibi bir düşünce yanlış olur mu?Öyle davranmayınca kurtulmuş olur. Ama öyle davranmayınca! Ve onutamamlarsa, öyle davranmamayı tamamlarsa kurtulmuş olur! “Öyle davranmayacağım”demekle değil! Davranmazsa, kurtulmuş olur, bu kadar basit.-Öyle düşünüyor, ama davranmayabiliyorsa?Yok, olmaz! Davranacak, yapacak! Hem düzgün düşünecek, hem de düzgündüşündüğü şekilde yapacak. Düşünmek yetmez, öyle de amel edecek,ikisi beraber. <strong>Oku</strong>muştuk ya, Al’u İmran Suresinden 175. Ayet: “B” manasıylaiman eden ve o imanın gereğini yerine getiren!”. İkisi beraber;hem öyle düşünecek hem de öyle amel edecek. Söylediğimiz biraz dahanetleşsin, gerekirse bu kısma dönelim anlaşılması için, tanımın anlaşılmasışart! Tanım anlaşılmadığı zaman tereddüt ve ikilem doğar, dedik ya tanımınanlaşılması şart.Evet, “vehim” nedir, yani vehim nurundan yaratılan nedir? Vehmi uzuntanımlayabiliriz, ama o bizi şu an konumuzdan uzağa götürür, gerekirse ilerdeoraya dönelim. Şimdi biz kısa bir tarif yapalım: İhlâs Hayat Döngüsü’nüçizmiştik ya, oradaki çizdiğimiz hayat vehimdir! B onoktasından itibarensapan “A” Takdimi, “A” Takdim Formu” ise vehmin zulmetidir. Bu vehimdeğildir, bir davranış biçimidir! O yaratılmış bir şey değil! O bir iddia; insanıaltüst eden bir iddiadır! O vehmin zulmeti; vehmin karanlığı; vehmin suiistimalidir.Oysa şimdi size “Vehim Nuru” veya “vehim” diye anlatacağımız öylebir şey ki, o olmasa, yani vehim olmasa şu anda hiç birimiz burda olamayız,bu hayat olmaz!- “Vehim” ve “vehmin zulmeti” birbirinden çok farklı o zaman?Çok farklı tabi! Vehmin zulmeti, <strong>tanrı</strong>ların kendi aralarındaki vehmidir,vehimden ayrıdır! Ama burada bahsedilen “vehim” çok ilmî bir davranış bi-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 397çimidir! Bir prosedür buradaki vehim. Bir enerji hatta! Bir enerjinin ismi, buenerjinin sanal görüntüsünün adı! Ama öyle bir sanal görüntü ki, o görüntüyüiyi okuyamazsan o vehim yüzünden “varı yok yoku da var” sanarsın.Böyle sandığın zaman vehmi suistimal edersin ve “A” Takdim Formu” çıkar.İşte o zaman bir farklı davranış çıkar ortaya. Bakın bu yüzden ne diyoruz?Allahümme ahricni min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin öğrettiği bu duaya bakacak olursanızşimdi söylediğimizle bu duayı ilişkilendirdiğimizde ne diyoruz; Allahım,beni vehmin karanlığından, zulmetinden kurtar, çıkar. Bana vehmi suistimalettirtme, bana kendi nurundan bir anlayış nasib et ki, ben bu işi kavrayayım.Kendimi gerçek şekilde ortaya koyayım. Senin bana vermiş olduklarını suistimaletmeyeyim.El-Bakara Suresi’ni; “Elif Lam Mim, zalikel kitabu la raybe fiyh, Hüdenlil müttakin” ayetlerini hatırlayacaksınız. Orda muttakilerin özelliklerinianlatır: Onlara Allah’ın verdiğini, Allah yolunda harcarlar; infak ederler!Şimdi bu “A” takdiminde kişi daha baştan anlaşmayı bozuyor. Allah’ın onaverdiği bir Rububiyet gücü var, onu ne yolunda harcıyor? Alıyor, kendisinerablık ilan ediyor, bu yolda kullanıyor ve daha baştan anlaşmayı bozuyor.İşte böylece vehmi suistimal ediyor. Vehmin karanlığı budur, vehmin zulmetibudur işte!Böylece iki tane “BEN”i birbiriyle karışmayacak şekilde ayırdık, ortayakoyduk: Birisi “A” Takdim Formu”. Bir kişinin “A” Takdim Formu”nda “BEN”demesi vehim değil vehmin zulmetidir. O bir suistimaldir, bir davranış biçimidir.“B” Takdimi ise vehim! Yani “B” Takdim Formu”nda kişinin “BEN”demesi vehimdir. Ona ne dedik? Yasal yanlış; yanlış ama yasal, o vehim.Şimdi biraz anlaşıldı mı? “A” Takdim Formu”nu vehim sanarsan olmaz. Kişi“A” Takdim Formu”nu, yani Rububiyete sahip çıkmayı kaldırdığı zaman“vehimden” değil “vehmi suistimal etmekten” kurtulur. Vehmin kendisine,aslına, “yasal yanlış” dediğimiz hale döner. “B” Takdim Formu”nda durumtespiti yapan hale dönmüş olur. Bu durumda hanif olarak durum tesbitiyapar; vehim olan bu!Dedik ki: “B” Takdim Formu nefsin hakikatine uygun seyirdir. Burayıanlamaya çalışalım inşaallah. “B” Takdim Formu”ndaki seyri süluk, oradaki“BEN”, nefsin hakikatine uygun seyirdir. Peki, “A” nedir? Nefsin şerridir. Birbaşka duayı iyi anlamış olacağız şimdi. Ne o? Allahümme elhimni rüşdive eızni min şerri nefsi; Allahım, benim rüşdümü tamamla, bana rüşdü-


398Yılmaz DÜNDARmü ver ve nefsimin şerrine beni bırakma. İnsanlar buradan bakarak nefsi“şer” zannederler, nefsi “kötü” zannederler! “Nefsine uyma” diyerek bir nefsmücadelesi çıkarırlar! Şimdi bakın burdan nefs mücadelesinin ne olduğunugöreceğiz. Şimdi “A” ve “B” Takdim Formlarını başka bir yerden ele alıyoruz,diyoruz ki; “A” Takdim Formu; yani bir kişinin kendisindeki Rab gücünesahip çıkarak <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmesi nefsin şerridir. Neden nefsin şerridir?Çok dikkat buyurunuz lütfen, kendisinde bulunan Rab gücüne sahip çıkmagücü yine o Rabbındır, o Rabba aittir. Başka bir yerden olabilir mi? KendisindekiRab gücüne sahip çıkan yine oradaki Rabdır. Peki, burdaki sır ne,buradaki kişinin Rububiyet kompozisyonu neden böyle kendi müstakilliğiniilan ediyor? Onu biraz sonra Nokta’yla beraber, Nokta’yı tarif ederkengöreceğiz. Şimdi, bu bilinçle bakınca şu dualar nasıl dikkatimizi çeker: “Allahümmeelhimni rüşdi ve eızni min şerri nefsi”; Allahım beni nefsiminşerrine bırakma, beni nefsimin şerrinden koru ve kurtar”. Yine aynı manada;“Allahümme rahmeteke ercu, fela tekilni ila nefsi tarfete aynin; Allahımrahmetini umuyorum, bekliyorum. Beni göz açıp kapaması kadar bile nefsiminşerrine bırakma”. Yani göz açıp kapaması kadar bile beni “A” TakdimFormu”na sokma, ben oradaki Rab gücüne sahip çıkmayayım. “Nefsin şerri”de anlaşıldı mı, İnşaAllah?Şimdi nefs mücadelesine bu çerçevede bakacak olursak, öyleyse nefsmücadelesi nedir? Nefs mücadelesi; yani nefsin şerriyle mücadele nedir?Eğer vehmi ve vehmin zulmetini, nefsi ve nefsin şerrini, <strong>tanrı</strong> ilanı ve Allah’ı;kişi “illa Allah” yani “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhid’i kapsamında fark etmezse,o zaman nefs mücadelesini yanlış yapar! Günahlarla mücadele edincenefsle mücadele ettiğini sanar, günahları işlememeye çalışınca nefslemücadele ettiğini sanır. Bu yanlış mı? Eğer tek başına yapılırsa yanlış! Çünkükişiler günahlarla mücadeleyi biraz başarınca, nefs mücadelesini başardıklarınısanarlar. Bu sefer, fazla yemeyerek, fazla uyumayarak, bir şeyi fazlayapmayarak nefs mücadelesi yapmaya başlarlar, bunları nefs mücadelesisanarlar. Yani biraz daha yiyecek, yesin istiyor ama o kesti. Bak nefsle mücadeleediyor!? O fark etmiyor ama bu durumda kuvvetlenir, kuvvetlenirse dene ortaya çıkar? Komando <strong>tanrı</strong>! İyi bir komando ortaya çıkar, çünkü yanlışbir nefs mücadelesi! Hatta kişi bunu da biraz başarırsa nefs mücadelesindebir başka basamak gelir; doğruları da yapmaz, nefse haddini bildirmek için!Örneğin salât ikame etmez bir süre. Ona yetkilisi der ki “<strong>sen</strong> bir süre salâtikame etme, çünkü <strong>sen</strong>in nefsin salât ikame etmek istiyor, onunla mücadeleet!” Doğruları bile yapmayarak nefsiyle mücadele etmeye çalışır. Bunlar


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 399doğru mudur? Bunlar vehmin zulmetinden kurtulmadan yapılıyorsa yanlıştır!Eğer nefsin şerrinden kurtulmamışsa kişi, bunları “şer” zannediyorsayanlıştır. Bunlar şer değil ki! Günahlar şer değil, bir davranış biçimi onlar. Şer,bunlar değil! Günahlar elbette yapmaman gereken şeyler! Ama “şer” olan;<strong>sen</strong>in nefsin hakikatine göre davranmıyor olmandır! Nedir hakikatine göredavranmıyor olman? Oradaki güce sahip çıkman, müstakilliğini ilan etmen!Bu kadar basit!- “Nefisle mücadele ediyorum” diye günahları önemsememek bu sefer deinsanı rehavete sokmaz mı, öbürlerini bırakmak?Bırakmıyorsunuz! Hayır, bırakmıyorsunuz! Bırakmıyorsunuz! Yanlış anlaşılmayayımbırakmıyorsunuz! Günahlarla mücadeleyi, vehmin zulmetindenkurtulma mücadelesi olmadan yaparsanız faydası olmaz diyorum! Siz “A”Takdim Formunda”sınız ve bunu fark etmemişsiniz, yani hala bir <strong>tanrı</strong> varve o <strong>tanrı</strong> günahlardan korunuyor, o <strong>tanrı</strong> aşırıları yapmıyor, o <strong>tanrı</strong> kendinebazı disiplinler getiriyor? Böyleyse bir faydası olmaz, bir komando <strong>tanrı</strong>çıkar, güçlü iyi bir komando çıkar. Ama bu işleri <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmaya çalışanbirisi yapıyorsa, bunlar o zaman ona bir fayda sağlayabilir, onun nefsinhakikatine uygun seyr-i sülukünde bir disiplin oluşturabilir. Niye? Siz İhlâsHayat Döngüsü’nde seyr-i süluktasınızdır, rehavet yüzünden bir yerde kalıyorsunuzdur.İşte bu çalışmalar o zaman onu ortadan kaldırır. Ama siz “A”Takdim Formunda”ysanız, rehavetten kurtulsanız ne olur kurtulmasanız neolur; <strong>tanrı</strong>sınız bir kere! Önemli olmaz, bir faydası olmaz. İzah edebildimmi? Nefs mücadelesinde demek ki, “A” Takdim Formu”yla, o davranışla mücadelevar! Onunla mücadele nedir?Daha önce “A” yapının fonksiyonlarından bahsetmiştik, işte “A” TakdimFormu”nun o veri tabanını işlemez hale getirmek gerekiyor. Onunla mücadele,onu fonksiyonsuz kılmaktır. “A” Takdim Formu”nu, o formu bu dünyadatamamen yok etmek mümkün olmaz. Hayatın gereğidir o, dünya demeko demektir, dünya hayatının görüntüsü odur! Ancak onu fonksiyonsuz kılmakmümkündür. Yine de o, onu fonksiyonsuz kılma mücadelesi içerisindeyeni öğrendiklerinizle karşınıza “yeni fonksiyonlar” üretir. Bu yöntemi farkettiği zaman kişi, o fonksiyonlara düşmeden, onları işlemeden fark eder veonlara; “la ilahe” der onları çalıştırtmaz. Yani “A” Takdim Formu” bitecekortadan kalkacak,” manasını çıkarmamak lazım. Yaşadığınız sürece o formvar olur, ama onu fonksiyonsuz kılmayı başarır kişi. Onu fonksiyonsuz kıldığınızzaman o size yeni fonksiyonlar yakalar, ortaya çıkarır! Bunu sizin yeni


400Yılmaz DÜNDARseyr-i süluğunuz içerisinde yeni bilgilerinizden çıkarır. Ama siz onu uygulamadanfark eder<strong>sen</strong>iz “bu onundur” dersiniz, “bu ona aittir” der, gülergeçersiniz. Hatta onu da nasıl fark edersiniz?O yeni fonksiyonu, ona ait fikri siz oluşturmazsınız. Siz o fikrin ortasındaykenfark edersiniz onu. Bir de bakarsınız; ben böyle bir şey düşünmemiştim,böyle bir şey yoktu, bu nerden çıktı, yürüyen bir fikir var! Siz onuplanlamamışsınız ki, öyle bir şey planlamamışsınız. Bu mekanizmayı bilmeyen,onu kendi planı zanneder ve uygular! Böylece, “A” Takdim Formu”nuntuzağına düşmüş olur. Oysa bu mekanizma ile mücadele eden ve bilen, onubir yerinde fark eder. Yürüyen fikrin ortasında bulur kendisini. Başında bulmaz,plancısı da değildir, ortasında bulur ve; “bu hiç de bana uymadı ya,bu nerden çıktı” der. Yürüyen bir şeyin ortasında bulur kendini ve ona “Lailahe” der, yok eder onu. Bu hep karşısına çıkacaktır onun!Yalnız bu öyle bir şey ki, “A” Takdim Formu”nun mücadelesi içerisindebunu iyi fark etmelisiniz. Bunun antrenmanını yaparsanız ilerde size çokfaydası olur; şeytanın size verdiği vesveseyi böyle fark edebilirsiniz. Nasıl?Diyelim, birisinin hakkında bir şey düşünüyorsunuz. Düşünürken, o düşünceninüçüncü dördüncü basamağında “onun hakkında düşündüğünüzü”fark ettiniz. Halbuki siz fark ettiğinizde kendinizi onun düşünüyor buldunuz,üç beş cümle de geçmiş. Ama siz üç beş cümle sonra o kişinin hakkındadüşündüğünüzü fark ettiniz ya, işte siz aslında devreye yeni girdiniz!Dikkat edin ve şeytanın vesvesesi denileni görün! Bakın siz yeni fark ettiniz!Bu mekanizmayı bilmiyor olsanız siz onu hep kendinizin zannedeceksiniz,zaten öyle zannettiniz. O fikri hissettiğinizde; “ben ona gösteririm” deyip ofikre sahip çıktınız mı vesvese kazandı demektir. Siz aldınız vesveseyi yani“zannı” kendi malınız yaptınız demektir. Halbuki siz ona üç beş cümle sonradâhil olduğunuzu fark edip, “bu benim değil, benim hakikatime uymaz, bubana ait değil” dediğinizde, sizin dışınızda size verilen vesveseyi yakalamışolursunuz, o devreye girmeden! Sahip çıkmazsanız, böylece o önemini yitirir.Sahip çıktığınız zaman bakın nasıl önemli hale gelir? Vücudunuz birdenonun kimyasına girer. Kim ise “kim” kimyasına, öfke ise “öfke” kimyasınagirer, ne duygusu varsa orda onun kimyasına girersiniz, böylece sahip çıkmışolursunuz. Size ait olmadığını, reddedeceğinizi bildiniz an o kimya çalışmaz!Böylece siz ona sahip çıkmamış olursunuz, onu fark edersiniz ve onun hayatageçmesini engellemiş olursunuz. Bakın, siz şeytanın vesvesesini kendinizdeyakalamış oldunuz.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 401- Yakaladığı zaman, çözüm için yapacağı nedir?Birçok şey var! “Allah” demek de yeterlidir, “Estağfirullah” demek de.Fark ettiğinize, oraya “la ilahe İllallah”, “İhlâs, Felak, Nas…” hepsi olur.O an onun size verdiği korkuya, duyguya göre hangisi olursa olur, yeterki Allah’a sığının! Hangi yol olursa olsun, fark etmez, ama Allah’a sığının!Hatta hadislerde şu var; hiçbir şey söylemese kişi, rahatsız olsa “Allah adına”yeterlidir, o bile sığınmadır, o bile bir tövbedir, sığınmadır; rahatsız olmak!Ama bir <strong>tanrı</strong> rahatsızlığı değil, ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın haklarını koruma rahatsızlığıdeğil. Allah adına, Allah için rahatsız olmak bile yeterlidir.Şimdi bu ilimde önemli bir girdabı söylemeye çalışacağım, bu söylediklerimizleilgili. İşte bu “yanlış nefs terbiyesi” yüzünden bu yolda girdabadüşülür, önemli bir girdaptır o. Nedir o girdap? “A” Takdim Formu”nu farketmeden ve onu yok etmeden şöyle bir mücadele; ben yapmıyorum ki, benişitmiyorum ki, yapan ben değilim. Çok dikkat ediniz buraya, “yapan bendeğilim” demek yeterli bir şey değildir, “yapan ben değilim” sanmak doğruyol değildir, yeterli bir doğru yol değildir. Hani anlatılırken “yapanın <strong>sen</strong> olmadığınıfark et” denilir ya işte bu öğüt yüzünden kişi gayet güzel “yapanınkendisi olmadığını” fark eder ve onu o kadar güzel hayata geçirir ki “yapanben değilim, bende yapan Allah” der. Hala bir <strong>tanrı</strong> var, dikkat et! Halaorda biri var, Allah orda bir şey yapıyor. Terk etmediği bir <strong>tanrı</strong> var, o <strong>tanrı</strong>yıne hale getirmiş; zavallı. Zavallı <strong>tanrı</strong>. Zavallı <strong>tanrı</strong>ları insanlar çok önemlisanarlar, onu gördükleri zaman çok önemli kişi sanarlar. Genellikle zavallı<strong>tanrı</strong>lar nefs-i mülhimeye gelmiş olabilirler. Eğer bir zavallı <strong>tanrı</strong> nefs-i mülhimeyede gelmişse insanlar onu “veli” sanar, çok önemli kişi sanarlar! Böylebir yanılgıya düşerse kişi yine yararlanamaz. Çünkü dikkat ediniz hep birnoktadan sonra ne diyorlar? Hakiki Mürşit! Bir noktadan sonra hakiki mürşit,hakiki bilen! Dolayısıyla, gelinen bir noktadan sonra yararlanmayı ilerletebilmekiçin, bu söylediğim ipuçlarıyla dikkat etmek gerekir.- Tam tersi de olabilir, değil mi? Zavallı <strong>tanrı</strong> değil de, güçlü <strong>tanrı</strong>? Ötede birşey yok beride bir şey yok, her şey <strong>sen</strong>de, diyen güçlü <strong>tanrı</strong>?Aynen mümkündür. Yalnız onları etraf “çok önemli” sanmaz, onlar kendileriniönemli sanar! Kendi “A”larını çeşitli tasavvuf kokusu ve bu işin bilgikokusuyla güçlendirmiştir onlar. Hatta o kokuyla, eğer beş duyusunundışında da özellikler kazanmışsa feth-i zulmani denen yolda güçlenmiştir.Ama insanların bir kişiyi kutsal sanması onun zavallı görüntüsü ile mütevazıgörünmesiyle de çok ilişkili olur!


402Yılmaz DÜNDAR- Düşünmeyi düşünsek, örnek olarak. Düşünme fiilinde üç şey: Bir düşünmefiili var, düşünen var, bir de çıkan düşünce var. Bunu ben tarif etmek istediğimdeanlatmak istediğimde bu üçünü de kullanmak zorunda kalıyorum.“Kişi bunu düşündü” üçünü birden kullanıyorum. Demek ki, bir mekanizmaişlediği zaman bunun bir sahibi düşünülüyor, tarif edebilmek için?“B” Takdim Formu”ndaysan evet! Eğer <strong>sen</strong> İhlâs Hayat Döngüsü içindey<strong>sen</strong>onları aynen öyle söyleyebilirsin. Yani sahip çıkmamak demek konuşmadakiharfleri silmek demek değil. Onları aynen yine kullanabilirsin.Örneğin “B” Takdim Formu”ndaki bir kişi “arabam” diyebilir. Çünkü “B”Takdim Formu”nda kişi, yani “B” anlayışıyla kendini, durumunu tesbit edenkişi kesret âleminde bir insanla konuşurken bir dil kullanır, hiçbir sakıncasıyoktur. Bir de Yaradan’ına yöneldiği zaman bir dil kullanır; ikisi birbirindenfarklıdır. Yaradan’ına yöneldiğin zaman kullandığın dili <strong>sen</strong> normal hayattakullanırsan olmaz, ikisi farklı! Çok rahatlıkla bir başkasıyla dediğin gibi konuşabilirsin.Ama Yaradan’ınla bu anlayışla konuşunca dilin değişir. Hattatövbe açısında söylemiştik hatırlayacaksınız, Yaradan’ına yöneldiğin zaman“Allahım bir daha yapmayacağım” demezsin, değil mi? Yanlış olur, dedik.Rabbine karşı birimselliğini ilan etmiş olursun. Ama bir insanla konuşurken“yapmayacağım” diyebilirsin, ikisi bir birinden farklı!- Bunu söylememin nedeni şeytanla Hazreti Âdem diyalogundaki cümleler.O cümleler birkaç şekilde yorumlanabilir mi?Bakın dikkat edin o diyalog ikisi arasındaki konuşma! Ama Adem Rabbineöyle demiyor! Şeytana diyebilir. Ama Rabbine öyle demiyor. Rabbine;“nefsimize zulmedenlerden olduk, eğer bize merhamet etmez<strong>sen</strong> ve bağışlamazsanhüsrana uğramışlardan oluruz” diyor. Oraya “Allahım bir dahaşikâyet etmeyeceğim, beni şeytan kandırdı, bir daha ona uymayacağım”demiyor. Ama şeytanla konuşurken ona der. Farklı bir şey o! Ona diyebilir.Hz. Musa aleyhisselam ile Hz. Âdem aleyhisselamın hadiste geçen konuşmalarınıhatırladınız mı? Ama onlar Rableriyle öyle konuşamazlar. İkisinindiyalog tipi farklı olur.“Vehmin zulmetinde Rububiyet gücüne sahip çıkan güç de aynı güçtür”demiştik. Bu nerden kaynaklanıyor? Yani Rububiyet gücünü fark edip “benmüstakilim” diyen de aslında yine oradaki Rab gücü. Başka bir güç olabilirmi? Mümkün değil! Rabbim dilemeden olur mu? Mümkün değil! Seyrimizcediyelim! Bu güç Nokta’nın “Muhtariyeti Tercih Gücü”dür. Nokta özelliğinin,yani yaratılan noktanın Muhtariyeti Tercih Gücü’dür! Bir tercih gücü


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 403var ve o gücü kullanıyor. Dilenmişse bunu fark eder ve o gücü kullanmaz!Ama onun bu gücü kullanmasıdır ki; noktada dünya hayatını başlatıyor.Nokta nedir, Nokta ve Kudreti nedir? Nokta’yı düşünmüşsünüzdür? Eğerkişi “A” Takdim Formu”ndan kurtulamamışsa “nokta” onun bir yerindedirhep! Beynindedir, kalbindedir, derunundadır, içindedir, hakikatindedir, biryerindedir. Niye? Hala içinde saklıyor! Allah da onun bir yerindedir aslında!Bizdedir! Çok sıkışırsa her yerdedir; karşısındakini iknasına bağlı! Karşısındaki“her yerde” cevabını kabul ederse tamam. “Her yerde” açıklamasını kabuletmezse; <strong>sen</strong>de, kendinde, içinde, özünde, hakikatinde… Ara dur! Bir yerekoyacak mutlaka. Niye bir yere koyuyor? Rububiyete sahip çıkmaktan birtürlü kendini sıyıramadığı için, o rububiyet ilanının hükümranlığı içinde biryere koyuyor. En iyi yere, en kutsal yere koyuyor olabilir, ama yeter ki onunhükümranlığı içinde olsun! Noktayı da o rablık ilanının, kendi hükümranlığınıniçinde bir yere koyuyor. Nokta öyle değil! Ne peki? Tarif ettiğimizde,Nokta’yı fark ettiğiniz zaman “A” Takdim Formunu da “B” Takdim Formunuda daha iyi fark etmek mümkün olur.Tefekkür Şeması 3’denBir insan Esma’ül Hüsna terkibi değil midir? Evet, Esma’ül Hüsna terkibidir.Bu Esma’ül Hüsna terkibini çok basit bir şeye benzetelim. Diyelim ki,benim elimde beş çeşit meyve suyu var. Bundan birkaç çeşit lezzette meyvesuları yapacağım. Her birinden farklı ölçülerde alıyorum, böyle çeşitli serilezzetler oluşturuyorum. Elimdeki bu beş çeşit meyve suyunun terkibi değilmi, hepsi? Aslında yeni bir meyve suyu elde ettim, ama oradaki o terki-


404Yılmaz DÜNDARbi oluşturan; ana, saf meyve sularından alınan miktarlar. Fakat farklı yenibir lezzet çıktı. Bu yeni çıkan lezzet kompozisyonu, bu meyve sularına görenoktadır! Yani, bizim yazı yazarken koyduğumuz nokta değil! Bir yaratılandır!Allah ne için dilemişse, O’nun dileğine uygun olan oradaki o kompozisyonneyse, o kompozisyonla orda yeni bir şey meydana geldi ya, o dileğeuygun bir yapı oluştu ya; işte o noktadır. O dileğe uygun bir nokta oluştu.O dileğe uygun bir kompozisyon, bir nokta o! Nokta onun herhangi bir yerindedeğil; onun terkibinin tamamı! Yalnız insan için değil, dilediği her şeyiçin bu böyledir! Dilediği her şeyin, dilediğini meydana getirecek o terkip birnokta! O noktadan açığa çıkan bir güç var, o güç aslında bâtında Allah’ınkudreti! Kudret; Allah’ın gücüdür! Peki, ilahi kudret nedir? Esas Allah’a aitkudrete gelelim, sonra insana doğru gelelim. İlahi kudret; yoktan var etmegücüdür, yoktan var etme gücü kudrettir. Bakın “kudret”i, “kudretli” kelimesinibiz insanlar arasında “kuvvetli” manasında kullanmayız. Kudretli; varediyor. Kudret sahibi; var eden, yoktan var eden!Bu “yoktan var etmek” geçmişte çok büyük kişiler arasında bazı farklılıklaradeğil ama hoş tartışmalara sebep olmuştur. Mesela, Muhyiddin ibniArabî Hazretleri’nin bir görüşüyle Abdülkerim El-Ciyli Hazretleri, zamandaşolmadıkları için gıyabında çok nazik bir fikir tartışması yapmıştır. ÖrneğinMuhyiddin ibni Arabî Hazretleri; “Allah’ın ilminde var olan şeylerin açığaçıkması, Allah’ın ilminde zaten bir şey var, onun yaratılmasıdır” demiştirKudret’e. Abdülkerim El-Ciyli Hazretleri ise; “hayır, Allah’la beraber ilmindeöyle bir şey yok” diyor. Çok önemli bir incelik var orda: “Yoktan var” etme!Orada bir zaman yok, oradaki zaman önceliği değil. Hükmi öncelikler var.Önce Zatı! Zatı’ndan sonra ilminde diledikleri! Zatıyla beraber ilminde de obilgiler vardı, o şekiller vardı, değil! Dolayısıyla burası biraz derin tarafa doğrugidebilir, biz yine konumuza dönelim. Kudret yoktan var etmek demek,ilahi kudret; o zaman yoktan var etme! Dolayısıyla bu yoktan var etme gücünoktada da var! O nokta dilendiği hale gelirken geçirdiği evreler yüzündenoluşan perdelerle o noktada “noktanın gücü” olarak çıkar. Nokta herhangibir iş yapıyordur; o işlevi yaparken; eğer sahip çıkarsa “benim gücüm” der,fark ederse “ve la havle ve la kuvvete” der. Nokta da biraz anlaşıldı mı? Eğerburası anlaşılmaz ve kişi “A” Takdim Formu”ndan kurtulmadan “herhangibir yerinde nokta var” zannederse yeni bir <strong>tanrı</strong> çıkar ortaya; noktalı <strong>tanrı</strong>!Bu <strong>tanrı</strong>ları iyi tanımak lazım, o <strong>tanrı</strong>lardan olmamak için! Kişi “A” TakdimFormu”nda olduğu halde, herhangi bir yerinde nokta tarif ederse noktalı<strong>tanrı</strong> olur! Çok hassas bir nokta burası! Burayı çok iyi fark ettiğinizde o


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 405kadar hızlı anlama, ilerleme mümkün olacak ki! Bu davranışı fark edip budavranıştan sıyrıldığınızda ve bu davranışı ‘ti’ye aldığınızda anlama ve ilerlemeo kadar hızlanacak ki! Tanrıya ait o davranışı ‘ti’ye almak ona “La ilahe”demektir. Onu önemsememek, ona sahip çıkmamak, onu fonksiyonsuzkılmak emektir! “La ilahe illallah” diyerek onu yok saymak iyi bir Kelime-iTevhid zikrullahı olur inşaAllah.Şimdi, bir nokta tarifi yaptık ya, bu yaptığımız nokta tarifi “B” TakdimFormu”ndaki durum tespiti yapan içindir, konuya “hanif” yaklaşan BENanlayışı için geçerlidir, yani kesret âlemi için geçerlidir. Eğer kesret âlemiiçerisinde bakarsan birçok nokta görürsün. Amacımız “A”dan kurtulup bu“B”ye girmek. Hedefimiz önce “A” Takdim Formu”na ait davranış yanlışlığından,edep dışı bu davranıştan kurtulmak, “edeb” haline yani “B” TakdimFormu”na girmektir; “B” anlayışıyla durum tespiti yapmak, “B” anlayışıyladurum tespiti yaparak “BEN” demektir!Bu gerçekleştiğinde bakacaksınız ki, şimdi de BEN” diyen birçok varlık var,bir kesret var? İşte o zaman sizin yeni bir seyri süluğunuz başlıyor demektir.Bu yeni seyri sülukte, birçok “BEN”in olmadığını anlayacağın Vahidiyet’edoğru gitmen gerekir! Farklı “BEN”lerin olmadığı farklı Hayy’ların, farklıMürid’lerin olmadığı; her “BEN”de ayrı bir Hayy’ın, her “BEN”de ayrı birMürid’in olmadığını fark edeceğin seyr-i süluk başlıyor şimdi, fark ettin mi?Bu <strong>sen</strong>i Vahid ismine götürür! Ama sonra?Farklı olan bu “BEN”leri birledin, tamam. Sonra? Sonra bu birlediğininyokluğunu başarman gerekir; o da <strong>sen</strong>i Ehadiyet’e götürür.Dedik ki, çeşitli noktalar, çeşitli benler; çeşitli Esma’ül Hüsna terkipleriylekarşılaşacaksın. Karşılaştın. Sonra onları birlemen gerektiğini, onların ayrıayrı olmadığını, hatta aslında görüntü oyunları olduğunu anladın! O zamanfarklı yöntemler kullanacaksın ve o <strong>sen</strong>i Vahidiyet’e götürecek. Hedefineulaşabilmen için bir tarif yapman gerekiyor; “ben bu bakış açısıyla nereyegideceğim, neyi elde etmek istiyorum?” diye sorman gerekiyor. Eğer bu tarifiyaparsan, o zaman zikrullahı tefekkürle yapabilirsin. Evet, fiillerin tecellisindensonra isimlerin tecellisi gelir. İşte oraların antrenmanını yaparken obilimsel bakışlardan yaralanarak tefekkür yaparsın; yani fikri müşahedelerleEsma’ül Hüsna zikrullahlarını birleştirdiğinde beyninde o yaptığın Esma’ülHüsna’ya ait kapasitenin hızla ve sağlam açılmasını sağlarsın. Sonra da bunlarıbir yaparsın. Sonra da…


406Yılmaz DÜNDAR-Ama bunlar yine de “A”dan kurtulmadan yapılamıyor, değil mi?Mümkün değil, mümkün değil!-O zaman “A”dan kurtulup kurtulmadığımızı nasıl anlayacağız? Çünkü birşekilde ilerlediğimizi zannedip, kendimizi “B”de zannedip yanlış yapabiliriz?Elbette! Onun için çok hızlı gitmemeye çalışıyoruz, anlaya anlaya ilerliyoruz!Bu yüzden, sürekli olarak; “A”yı ve A”dan kurtulma yöntemlerinianlatıyoruz, ondan kurtulmak için nasıl bir gayret gerekiyor onu konuşuyoruz.Çünkü şimdi bu konuyu konuştuk diye sabaha kurtulunmuyor. Bubir ömür, bir hayat bu! Böyle yaşamak önemli, bunun mücadelesi önemli!Ama önce böyle yaşamanın telaşına girmek gerekiyor bir kere! Böyle yaşamak,böyle yaşamayı öncelik haline getirmek için bir telaş; Allah rızasıiçin yaşamak budur! Allah rızası için yaşamak bunun dışında başka bir şeydeğildir. Bu yoksa yapılan diğer şeyler “A”nın yaranma yöntemleridir. “A”nınAllah’a yaranma yöntemleridir, Allah’ın rızasını kazanmak için yağ çekmesidir.Onlar “Allah rızası” değil! Tarifi yapılınca “Allah rızası”nı anlamak dahakolaylaşıyor, İnşaAllah.-Benim korkum, yanlışlıkla kendimi “B” zannetmek veya şeytanın vesvesesinedeniyle kendini “B” zannetmek, ne yapılabilir?Mesela nasıl bir korku oluşuyor, bir söyle.-Aslında “B” olmadan, kendini “B” sanma korkusu.Kendisini “B” sanmanın bir sakıncası olmaz, yeter ki “A” sanma! Kişininkendini “A” sanması sakıncalı, “B” sanmasının hiçbir sakıncası yok, keşkesansın. Zaten öyle! Elbette! Kendini “B” sandın diye sana kimse kızmıyor. O“yasal yanlış” ama şu an için hedef. Yeter ki kişi kendini “A” sanmasın. Kendini“A” sanma, “B” san ve “B” sanmaktan da korkma. “A” sanmaktan kork!-Sormak istediğim şu: Bazı şeyleri aslında “A” olarak yapıp da, “B” olarakyapıyorum” zannetmek olabilir mi?İkisi birbirinden farklı şeyler! Kendini “B” sanmak başka, “B”ye yaptırıyorumsanmak başka! Kendini “B” sanmanın hiçbir sakıncası yok. Niye yok?Zaten öylesin de onun için yok. Adam asker, kendini asker sanıyormuş.Sansın, hiçbir sakıncası yok! Kendini sivil sanmasının sakıncası var. O zatenasker, hiçbir sakıncası olmaz! Eğer <strong>sen</strong> “A”dan kurtulma mücadelesi içerisindey<strong>sen</strong>işlerini mümkün olduğunca “B”ye yaptırıyorsun demektir, “B”anlamıyla yapıyorsun” demektir. Çünkü bunun telaşındasın. Bunlar bıçakla


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 407kesilmiş gibi birden olmaz ki! “A” burda “B” burda değil ki! Niye? Çünkü “A”hiç yok! O bir iddia, “A” bir iddiaya dayanan bir davranış biçimi! Zaten hiçyok, zaten yapan “B”! Ama eğer ilk keşfini yapmışsan!Nedir ilk keşif? “Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” anlayışını fark etmişve ona göre yaşıyor olmaktır. Şunu da söyleyeyim, şimdi söyleyeceğim“keşif” sanılır ama değildir! “Bende gören Allah, bende işiten Allah, bendesöyleyen Allah” bu keşif değildir! Bunu keşif sanarlar, ama bu keşfin gölgesidir!Keşif nedir? “İşiten Allah, gören Allah, söyleyen Allah!” Bu keşfiyapmışsan, bu keşifte sabit<strong>sen</strong> o zaman yaptıkların “B”nindir, “B” kapsamındadır,“B” mealiyle oluyor demektir. İşte o zaman “A” yapıyor sanarak korkma!Çünkü dediğim gibi yapmak, yani gören Allah, işiten Allah, söyleyenAllah’ı bilmek, <strong>tanrı</strong> ilan etmemek demektir, kendinde <strong>tanrı</strong>lık ilan etmemekdemektir. Aslında bu kadar basittir.“Bende gören Allahtır” dediğinde [“BEN”de gören!] birimselliğini ilan etmişoluyorsun, bir “BEN anlayışı” var! Aslında “bende” gören o!-“B” böyle diyemez mi?Diyemez tabi, diyemez! Onu “B”ye yaklaşan der, henüz daha fark etmemiş!“B” manasına girdiğinde durum tespiti yapan onu diyemez, bu yüzdeno keşif sayılmaz. Keşif kapısından girerken ilk keşif budur; gören Allah,söyleyen Allah, işiten Allah! Evet, bunu demek kolay! Dedin, peki sonra?Niye devam etmiyor, hayat sonra niye böyle devam etmiyor? Ne yapınca buhal bozuluyor?Bu söylediğimiz tespiti yaptık ve keşf kapısından girdik. Bu sonra nedenbozuluyor gibi olur, biliyor musunuz? Çünkü bu söylediğiniz henüz ilmelyakîn! Bozulmaması için hakkel yakîn olması gerekiyor! Başlangıç çok doğalolarak böyledir, ilmel yakîndir! Bu yolda ilerlerken ilk bilincin ameli nedir, ilmelyakînin amel olarak ismi nedir demiştik? Fiillerin tecellisi! Kişi hayatınadikkat ettiği zaman ne başlayacak demek ki? Fiillerin tecellisi! Fillerin tecellisininon farklı bilinci tanımlanır bazı yerlerde. Kişi onları fark ettikçe onaracak,ilerleyecek. Şimdi işte fiillerin tecellisi başlıyor. Böylece pekişecek, bu birhayat! Sonra isimlerin tecellisi gelecek. Ne oluyor isimlerin tecellisine gelince?Bu sürecin farklı isimlerle söylenişleri şöyledir: Fiillerin tecellisi, isimlerintecellisi, sıfatların tecellisi. Bir başka bakışla, diğer isimleriyle; ilmel yakîn,aynel yakîn, hakkal yakîn. Bir de onları uygulayabileceğiniz idraklar olaraksöyleyelim, bir de öyle isimlendirelim: Önce nefs-i mülhimeden bakışla söy-


408Yılmaz DÜNDARleyelim; Rabbini bilmek: Hani İhlâs Hayat Döngüsü’ne “paralel cadde” vardıya, işte orası Rabbini bilmek. Niye “Rabbini bilmek” dedik buradaki idraka?Yerle meşgul; şurada, burda, orda, içerde, dışarıda. Rabbini biliyor, ama yeriylemeşgul, henüz onu bir yere yerleştirememiş. Rabbini biliyor ama birtürlü bir yere tayin edememiş. Veya bir yere tayin etmiş, oturtmuş, mutmainolmuş; mesela “içimde” diyor. Bu kişi burada mutmain olursa, mutmainolduğu yerde kalır. “Rabbini bilmek” onun son durağı olur! Ama devamederse, sonra Rabbinden bilmek gelir: “Fiiller” diyorsun ya, fiilleri Rabbindenbilmek gelir. Oruçsuza baktı, Rabbinden biliyor. Eğer Rabbimden bilirsem,onunla uğraşmam, didişmem, işimle meşgul olurum diyorsun. Hatta “negüzel oruç tutmuyor” derim. İşte bu da Rabbinden bilmek! Bunu iyice rutinleştirdin,bu rutinleşince artık bu <strong>sen</strong>de tanım oldu, ilerlemek istiyorsun,sana yeni bir hedef çıkar! Rabbin bilmek: Fiilden geçtin artık; Rabbin bilmek;Rabbin biliyorsun! Bu yeni bir idraktır <strong>sen</strong>in için. Diyelim ki fiillerin tecellisini(Rabbini bilmek’i) konuştuk, hayat haline getirdik, nereye bakacaksın?Bir üst basamağa; Rabbin bilmek! O isimlerin tecellisidir! Doğrudan bir isim;Rabbin bilmek, Rabbinden değil, Rabbin bilmek! “Rabbin bilmek” <strong>sen</strong>de bilinçhaline geldiği zaman, örneğin şöyle dersin. Önceki bilincinde bir arkadaşınadiyorsun ki “bu mübarek günün sahibi Allah, Cuma gününün sahibi Allah.Bu Rabbinden bilmek! Şimdi düşünüyorsun; peki, Cuma günü ne, o kim?“Cuma gününün sahibi Allah” tamam da “Cuma günü ne, Cuma günü kim?”-Allah.Bak Rabbin bildin, Rabbin bilmek oluştu. O başka biri mi? Rabbinden bilmekle,Rabbin bilmek nasıl değişiyor gördünüz mü? Rabbin bilmek de, yaniisimlerin tecellisi de rutinleşti sonra? Sonra “bilen” kalkar! Yani Kul kalkar!Kul kalkar; kul kalkınca Rabb kalkar. Kul’a “nokta” dersek; Nokta kalkar.Nokta kalkınca Rabb da kalkar.Bir mola verip tekrar edelim.İlk fark edilmesi gereken, aşılması gereken; önce fiilleri halletmek gerekiyor,fiilleri Rabbinden bilmek gerekiyor! Bu yolda olanlara baktığın zaman,popülasyon olarak nefs-i mülhimede yoğunluk fazla. Sonra fiillerin tecellisinde,sonra isimlerin tecellisinde, sonra sıfatlarda, Burada kişi sayısı tanelereiniyor! Dolayısıyla, bu konular ele alınırken taneleri muhatap alan davranışbiçimi mi yazılır, örnek verilir, yoksa geniş popülasyonları ilgilendirecekkısım mı? Bu yüzden, bazı konuştuklarımız o kadar özel ve ileri hayat tarzlarıki! Onun için onları ancak özel bir gayretle aradığın zaman ipuçlarını


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 409bulabilirsin, ancak özel kişilerin kitaplarında fikirlerinde bulabilirsin. Bu populasyonnedeniyle, insanlara tavsiyede bulunacağın zaman “hakkel yakîn”yaşam biçimini, hakkel yakin hayat tarzını tavsiye edemezsin! Doğru olmaz!Bakın daha önce HU ismini konuşmuştuk, hatırlayacaksınız. “HU” ismiile ilgili bir örnek verelim. Şimdi Esma’ül Hüsna’ları görmeden, onları farketmeden birbirimize normal isimlerle “Hakan Bey, Hüseyin Bey” diye hitapettiğimizde o birimleri müstakil gördüğümüz bir kesret âlemi var, değilmi? Bu kesret âlemi görüntüsünden sıyrılsak da Esma’ül Hüsna’ları görmeyebaşlasak diyeceğiz ki; “tamam, şimdi doğruyu bulduk, kesret âleminden sıyrıldık”.Evet, bu doğru! Ama yaptığımız bu doğru bir gün bizde normal hayathaline gelirse, bu sefer onun içindeki sorunları fark etmeye başlayacağız.Nedir o? O zaman, şimdi “Hakan Bey, Hüseyin Bey” dememizin bize kesretgelmesi gibi, o zaman da; “Hayy, Mürid, Semi, Basir” demek bize kesret gözükür.Kişi şimdi “Hakan Bey, Hüseyin Bey, Ahmed Bey…” derken duyduğurahatsızlığı, aynen “Hayy, Semi, Basir” derken yaşar ve Allah’tan utanır. O’naçoklukla sesleniyor olmaktan mahcup olur. Onun için “HU” ismine sığınır.HU ismine sığınır; ne yana dönse “Hu, Hu, Hu” demeye, bütün esmalarınyerine “HU” kullanmaya çalışır. HU diyerek esmaları birler. Kolay anlaşılsındiye, oraya mahcubiyetten gelen Vahidiyet diyorum. Mahcubiyetle oluşturduğubir davranış biçimi olduğu için! Bir de, yakaladığı bu mahcubiyetleoluşturduğu Vahidiyet’i idrakla yakalarsa, işte o zaman Vahid ismini farkeder! Şimdi “Hayy, Semi, Basir…” diye isimleri görüyor, ama öyle seslenmekten,öyle görmekten mahcup olduğu için “HU” diyor, aslında biliyor “onlarvar” ama “HU” diyor. Bu mahcubiyetten görmemektir! Bir de idrak olarakonların yokluğunu yaşamak vardır. Bunların yokluğu yaşanabilir, bunlarınyokluğunu biri yaşayabilir, “yaşadım” diyebilir. Niye? Çünkü bunlar henüzdaha Vahidiyet’in altında, bir tesbit eden olabilir. Ama Vahidiyet’ten sonratesbit eden kalmaz. Kalırsa “hala bir birim var” demektir.- Hazreti Osman’ın utanması bu mu?Tabi Hazreti Osman’ın baktığı zaman, baktığı yerde ne gördüğünü bilmiyoruz!Belki de melekleri görüyor! Şimdi Hazreti Osman’ın bir banyo yapışıanlatılır, iki büklüm, üç büklüm, beş büklüm. Bir sürü insan olsa, herkes böyleotururken ben şurda banyo yapsam nasıl banyo yaparım? On büklüm!Niye? Sizi fark ediyorum! İşte bizim “boş banyo” sandığımız yerde, HazretiOsman radıyallahu anh ne görüyor ki, on büklüm oluyor? Biz baktığımızzaman “boş” diyoruz ama o ne görüyor ki? Demek bir şey görüyor ki çekiniyor!Aksi halde Allah’tan utanmak başka bir şey! Yani, insanlar elbiselerini


410Yılmaz DÜNDARgenellikle Allah’tan utandıkları için giymezler, insanlardan utandıkları içingiyerler! Allah için ne fark eder ki! “Ötede beride Allah var, üstümü örteyim”demek ne mana ifade eder!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir zatın defnine katılıyor. Tahtalarörtülürken toprağı konmadan tahtanın biri hafif eğik kalıyor, ama toprakatmaya başlıyorlar. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem uyarıyor; “o tahtayıdüzeltin” diyor. “Ya Rasulallah, altta kalacak” diyorlar “şimdi örteceğiz,üzerini örteceğiz”. “Altta kalsa bile düzeltin” diyor; “örtülüyor olsa biledüzeltin!” Çünkü “altta kalacak” diyen, insan gözüyle bakıyor. Allah içinbaktığınızda, örtülü örtüsüz, ölü diri, toprağın altı üstü yok ki! Eğer <strong>sen</strong> tahtalarıAllah için düzeltecek<strong>sen</strong> “Allahım, üstünü örttük” diyemezsin ki, öyledeğil mi? Dolayısıyla Allah için baktığında, üstünü örtmen açman, çıplakveya değil, Allah indinde öyle bir şey yok. Öyle olsa çıplak yaratılmazdık ki!Biz örtü işini insanlar için yapıyoruz.Şimdi sıra öfkede! Gerçi olaylara göre değişir ama bir soru üzerine söyleyelim,“püf noktasını” vermeye çalışalım. Yaptığınız şey “öfkeye giriyor mu,girmiyor mu?” bunu anlamak için bir ipucu! Aksi halde Mevlana’yı yanlışanlayanlar çıkıyor. Karşınıza gelip “Mevlana kimseye karışmamış” diyenlerçıkıyor. Aslında, böyle diyeni bir incelemek lazım, acaba Mevlana yolundabiri mi? Yani, kendisi hiç Mevlana’nın yolunda değil de <strong>sen</strong>i sıkıştırmak içinmi, Mevlana’yı örnek veriyor? Bazen öyle olur. Kişinin hiç dinle diyanetleilgisi yaşantısı yoktur, <strong>sen</strong>i köşeye sıkıştırmak için der ki; “Mevlana herkesgelsin” demiş. Ya, tamam, biraz da Mevlana’ya <strong>sen</strong> uy, ona ikimiz de uyalımki, bir yerde buluşalım. Ama <strong>sen</strong> Mevlana’ya hiç uymuyorsun! Bakın, eğerböyle söyleyen Mevlana gibi yaşama gayretinde olmayan birisiyse çok aldırmayın.Ama onun gibi Ehli Sünnet birisiyse çok önemseyin! Kişi Ehli Sünnetdeğilse dikkatli olun, gerekirse tersini yapın! Çünkü onun “doğru önerisi”bile <strong>sen</strong>i yanıltabilir, Ehli Sünnet değilse! Ama Ehli Sünnet olan, Muhammediolan bir zat “iki kere iki beş eder” demişse bile onu önemseyin, “olabilir”deyin, “acaba şu anda beş mi?” deyin, “ben şimdilik beş kabul etsem” deyin.Çünkü bir hayr vardır onda! Anlatabildim mi o söyleyen önemli!Noktanın “Muhtariyeti Tercih Gücü”, demiştik değil mi? Bunu hepimiztefekkür edelim inşaallah: Noktanın “Muhtariyeti Tercih Gücü”. Noktada bugüç var ve adı “Muhtariyeti Tercih Gücü”. İşte bu güçtür ki “Rabba sahipçıkmayı” getiriyor. Kişi bu güç nedeniyle kendisini müstakil sanıyor, kendiniRabb sanarak ona sahip çıkıyor. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nden bu şekildeyararlanıyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 411“Şartlanmalardan kurtulmak” çok karşımıza çıkar. Şimdi bazı önemlişeyleri peş peşe söylemeye çalışıyoruz kısaca. Şartlanmalardan kurtulmaknedir, bir kişi şartlanmalardan nasıl kurtulur? Çünkü şartlanmalardan kurtulmadanbaşaramazsın denir. Ne yapacaksın da şartlanmalardan kurtulacaksın?İnsanlar şartlanmalardan çeşitli şekillerde kurtulmaya çalışırlar.Hatta bu, günlük konuşmaların içine de girer. Kişi eğer karşısındakini birşeye ikna edememişse “<strong>sen</strong> daha şartlanmalarından kurtulamamışsın” der;özellikle bir tasavvufçu diğer tasavvufçuya. “Sen” der, “hala şartlanmalarındankurtulamamışsın!”. Peki şartlanmalardan kurtulmak nedir? Ona göre“onun istediği gibi olursan” şartlanmalardan kurtulmuş olursun. Halbuki oda yeni bir şarttır, şartlanmadır! O zaman, şartlanmalardan kurtulmak nedir?Bir kere bilmeliyiz ki; şartlanmalardan kurtulmak, “A”nın kısıtlarındankurtulmaya çalışmak” demek değildir! Bu, “A” Takdim Formu”nun, kendisini<strong>tanrı</strong> ilan edenin davranış biçiminin kısıtlarından kurtulmayı tarif etmez!Örneğin beş duyu yeteneği; beş duyu yeteneğinden kurtulmaya çalışmak,şartlanmalardan kurtulmaya çalışmak demek değildir. Yani, gözümün görmediğinigörsem, acaba nasıl olur? Bu gözün şartlanmalarından kurtulsamda, bu gözümle görmediğimi de görsem. Kulağım 20 ile 20.000 titreşimarasını duyuyor, diğerlerini de duysam, kulağımın şartlanmalarından kurtulsamnasıl olur? Şartlanmalardan kurtulsam da ateşte yürüyünce yanmasamne olur ki? Evet, ne olur ki! Hiç birisi insanı cehennemde yanmaktankurtarmaz! İstediğin kadar burda o ateşte yürü ve yanma. “Ben dünyadaateşte yanmıyordum, şartlanmalarımdan kurtulmuştum orda da yanmam”sanarsa kişi yanar! İkisi birbirinden çok farklı! Peki, şartlanmalardan kurtulmakne demek? Şartlanmalardan kurtulmak tek bir şeydir: “A” TakdimFormu elbisesini çıkarmaktır! Bu şarttan kurtulmaktır şartlanmalardankurtulmak! Başlangıçta bundan başka “şartlardan kurtulma” yoktur. “Şartlanmalardankurtulmak” demek yalnızca budur! Bir kişi kendisini <strong>tanrı</strong> ilanetmekten kurtulmuşsa, şartlanmalarından kurtulmaya başlamış demektir.Kurtulunacak birinci şart budur, şartlanma budur, birincisi budur, ilkin budur!“A” Takdim Formu”ndan, yani Rububiyet gücüne sahip çıkmaktan kurtulmaktır,“A” elbisesinden sıyrılmaktır şartlanmalardan kurtulmak! Ancakbundan sonra, bundan kurtulduktan sonra diğer şartlanmalardan kurtulabilirsin.Çünkü bu kurtulduğun şartlanma bir davranış biçimidir! Bundankurtuldun, şimdi vehim şartlanmasından kurtulmaya sıra geldi. Ama öncedavranış biçiminden, davranış şartlanmasından kurtulacaksın! Aksi haldeşartlanmalarından kurtulup; işte tayyi mekân yapar, tayyi zaman yapar veyaşu gözü açılır, şu kalbi açılır, duyar, eder… Bu tuzaklara kesinlikle düşmemek


412Yılmaz DÜNDARlazım! Bakın çok duyarsınız ya; bir kişinin kalp gözünün açılması demek;zaten açık olan o kalp gözünün önündeki <strong>tanrı</strong> perdesinin kalkması demektir.Yeni bir göz açılmaz! Orayı <strong>tanrı</strong> perdesi kapatmıştır. O <strong>tanrı</strong> perdesivarken o göz açılırsa daha tehlikelidir; o zaman o <strong>tanrı</strong>nın gözü olur, fethizulmani olur! Zaten o kalp gözü açık, ama orayı o <strong>tanrı</strong> perdesi örtmüş; işteo örtü şartlanmadır! O kalktığı zaman, bir göz açılması gerekmiyor ki, zatenaçık o göz! O göz sana ait değil, oraya “bendeki kalp gözü açıldı” dediğin zamano yanlış olur. Bendeki kalp gözü, demekle zaten yanlışı yapmış olursunoraya sahip çıkmakla, oraya bir yer vermekle.Öyleyse şartlardan kurtulmada şart olan birincisi: “A” Takdim Formu” elbisesiniçıkarmak, <strong>tanrı</strong>lık ilanından kurtulmak, “ben <strong>tanrı</strong>yım, ben rabbım”davranış biçiminden kurtulmak! Bundan kurtulduğun zaman neye giriyorsun?“B” Takdim Formu”na, yani yasal yanlışa. “B” deki kurtulunulacak şartlanmaise, vehim anlayışıdır, vehim anlayışından kurtulmaktır! Şartlanmalardankurtulmak; beş duyudan kurtulmak, sınırları aşmak, bu kısıtlardankurtulmak, farklı insan olmak değildir! Hele insanı bu hayattan koparanhiçbir şey değildir! Bilinmelidir ki, tüm kazanılacak sevaplar bu hayatla olanilişkiyle kazanılır. Kişi bu hayattan sıyrıldığı zaman kazanamaz!Aklıma gelmişken bir örnek söyleyeyim. Biraz tasavvufa meraklı onlarabir hediye alırlar veya gezdiği zaman o kendisini ödüllendirir, bir şey alır.Ne, biliyor musunuz? Tütsü! Kokulu, yandığı zaman duman çıkaran Hintlilerdengelmiş meditasyon aletleri! Niye alırlar bunları? Halüsinasyon görmekiçin, dalmak için, gevşemek için! İnsan dışındaki şeyleri cezb edelim,ruhaniler gelsin diye! Çok dikkat ediniz lütfen; en önemli ibadet tefekkür!İnsan, aklını kaybederek ve halüsinasyon görerek tefekkür yapamaz! Onlar<strong>tanrı</strong>lıklarını ilan etmişlerin, yeni <strong>tanrı</strong>lar üreten; stressiz <strong>tanrı</strong>, relakse girmiş<strong>tanrı</strong>, Polianna <strong>tanrı</strong>, hümanist <strong>tanrı</strong> gibi yeni <strong>tanrı</strong>lar üretecekleri zaman“uyuşma yöntemleri” onlar! Beynin kimyasını bozup çeşitli kokularla dumanlarlaçeşitli varlıklar görür! Hiçbir zaman hayalinde gördüğün bir varlıklasevap kazanamazsın. Ama bizzat yanında olan bir arkadaşına, bir insanaolan davranışınla sevap kazanırsın, ona olan bakışınla. Sen onu görmemeyeçalışıp başka varlıkları görmeye çalışıyorsun! Onlarla bir sorumluluğun yokki <strong>sen</strong>in. Çok dikkat etmek lazım buna. Tamamen sağlam ve doğru yoldayürüyen akılla insan cenneti fark edebilir ve kazanabilir. Dolayısıyla, şartlanmalardankurtulacağım diye çeşitli uzak doğu teknikleri, meditasyonlarayönelmek insanı alır götürür! Çünkü hiçbir felsefe ve bakış açısı İslamiyet’euygun değildir, benzer değildir, yardımcı değildir. Mümkün değil olamaz da!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 413Şimdi, “A” Takdim Formu”yla ilgili bir konuyu gündem yapalım. “A” takdimFormu”nun “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü sürdürülebilir kılan mıknatısetkili bir çekim platformu vardır! Bu güne değin “A” Takdim Formu”nu okadar çok konuştuk ki, şimdi işimiz kolaylaşıyor. Yoksa şimdi bir de yeniden“A” Takdim Formu”nu anlatmak gerekseydi, düşünün… “A” TakdimFormu”nun Muhtariyeti Tercih Gücü” var, bu güç yüzünden Rablığını,muhtariyetini ilan ediyor. Oradaki Rab kendi müstakilliğini ilan ediyor. Okompozisyondaki Rab, o terkipteki Rab kendi müstakilliğini ilan ediyor. Okompozisyondaki Rabbın, yani o kompozisyonun gereğidir ki, o kendisinihakikatin tamamı sanıyor. Oradaki cüz aslında “cüz” değil ki! Bu yüzdenkül gibi davranıyor, Rablığını ilan ediyor. O kompozisyondaki, o terkiptekiRab gücü, cüz o, ama aslında cüz değil ki, dolayısıyla da küll gibi davranıyor,kendi Allahlığını ilan ediyor bilmeden. İşte o yüzden onun böyle bir“Muhtariyeti Tercih Gücü” doğuyor. “Muhtariyet Tercih Gücü” yüzündende “A” Takdim Formu” davranışı çıkıyor. Bu “A” Takdim Formu”nun “MuhtariyetiTercih Gücü”nü dünya hayatı boyunca sürdürülebilir kılan mıknatısetkili çekim platformu var! Mıknatıs etkili! Sen uzaklaştıkça o <strong>sen</strong>i “A” TakdimFormu”na çekiyor. O yüzden “A” Takdim Formu”ndan çıkman zor, “B”Takdim Formu”na girmen zor! A Takdim Formu”nda öyle bir çekim var ki,ordan çıkman zor! “A” Takdim Formu’nda <strong>sen</strong>in veri tabanına göre bir çekimolduğu için <strong>sen</strong>i oraya çekiyor. Elimizde bir mıknatıs var diyelim, topluiğneleri çeker. Ama plastiği çekmez öyle değil mi? Şimdi <strong>sen</strong>in veri tabanıntoplu iğne gibi olduğu için, “A” Takdim Formu”ndaki mıknatıs <strong>sen</strong>i kolaycaçekiyor. Ama “B” Takdim Formu”ndaki çekim gücü bu veri tabanına göredeğil, onun için <strong>sen</strong>i çekmiyor! Bu yüzden <strong>sen</strong> bu veri tabanını fonksiyonsuzyapmalısın ki, bu mıknatıstan kurtulasın, “B” Takdim Formu”na giresin.Ama orada ilerleyebilmek için de oranın mıknatısına uygun bir veri tabanıoluşturmalısın ki <strong>sen</strong>i çeksin! Buna da tarikat dilinde ne denir? Cezbe. Şah-ıNakşibendî Hazretleri onun için diyor ki “bizim yolumuz cezbe yoludur.”Bazı kişiler gelir onların tarikatlarına, o güçleriyle onlara bir çekim gücü, bircezbe verirler. Böylece o dolaşır dolaşır etrafı, olmaz. Adrenalin ancak ordasalgılanıyordur, oraya gelir o. Böylece ordan ayrılamaz. Normal yaşantıda sizöyle bir veri tabanı oluşturmalısınız ki, o veri tabanı “B” Takdim Formu”nunçekim gücüne uygun olsun ki onu çeksin. İşte zikrullah onun için çok önemlidir!Yapılan esma zikrullahı; beyinde açılacak yeni kapasitelerle veri tabanını“B” Takdim Formu”nun çekim gücüne göre ayarlar! O zaman oradakiseyri süluk, o çekim gücü yüzünden kolaylaşır. “A” Takdim Formu”nu da


414Yılmaz DÜNDAReğer kişi fonksiyonsuz kılarsa oradaki mıknatıs çalışmaz. Plastikleri çekmez,ama toplu iğneler varsa şakır şakır çeker!- Tasavvuf müziği, bu cazibe, bu cezbe için mi?Olabilir. Ona uygun yapıda olup ondan etkilenenler için cezbe etkisiyapıyordur. Mesela özellikle Mevlevi’de kullanılan müziği ve hareketleri inceleyecekolursanız, hareket aynen şöyledir: Bizim İhlâs Hayat Döngüsü’nüdüşünün. “A’ma” dediğimiz yer var ya, Post Sahibi (postniş) orda oturur. Kişi“A” Takdim Formu”ndan gelir, ordan yetki alır ve dönmeye başlar. Aslındadönmeye başlarken ve dönerken İhlâs Hayat Döngüsü çizgisini, aynı o çizgiyioluşturur. “Kul Huvallahu Ehad, AllahusSamed. “Lem yelid ve lem yuled”i,oraları dönerek gelir. “Lem yelid ve lem yuled” oralarda el hareketleri değişir,hızı değişir. Nihayet “ve lem yekûn lehu küfüven Ehad”la tekrar döndüğüyerden o posta doğru gider, yani bu isimleri tamamlar! Bu döngünün birnevi hareketle yaşanmasıdır. Aslında onu esas yapanlar, show olarak değilde, takliden değil de, şeklen değil de tefekkürle yaptıklarında bu döngüyütefekkürle yaşayarak tamamlar, bir nevi Zikrullah yaparlar! Örneğin, başlangıçtahenüz insanın olmadığı yerden başlar, sonra insanı yaşar, bahsettiğimiztecellileri tefekkür ve hareketlerle yaşar, sonra tekrar yokluğu bulur. Böyle birmanası ve dolayısıyla kendi içinde kendine ait böyle bir cezbesi vardır.Şimdi “A” Takdim Formu”nu sürdürülebilir kılan mıknatıs etkili çekimplatformundan biraz bahsedelim, çünkü çok önemli! Nedir ki bu, kişi buradankendini bir türlü sıyırıp kurtaramıyor? İki önemli çekim gücü var! “A”Takdim Formu” davranışının çok güvendiği iki tane çekim gücü var: Birisi“cinsellik platformu”, bunu inşaAllah ilerde konuşacağız, bunu konuşmayahenüz çok hazır değilizdir. Cinsellik platformunun anlatımını kavramakancak epey, epey mesafe aldıktan sonra kolaylaşır. Bir diğeri ise öfke! Birazönce demiştik, bakın geldi işte! Bu ikisi “A” Takdim Formu”nun çok kuvvetlimıknatısıdır. Kişi kendisini bunlardan kolay kolay sıyıramaz. Yani bu ikisini“tam fonksiyonsuz” hale kolay kolay getiremez. Hele velilik yolunda olan birhanımefendi için, cinsellik platformu çok önemli hale gelir, en fazla takıldığıyer orası olur ilerlerken. Belki, erkekler o bakımdan avantajlı olabilirler. Bayanlariçin orayı aşıp geçmek daha zordur! Öyle bir Rabb gücü var ki orda, ogüç onda “<strong>tanrı</strong>ça gücü”ne döner! Tanrılık ilanı var ya, bu yüzden o güç (kişifarkına bile varmadan) bizzat eski Yunan <strong>tanrı</strong>çaları gibi bir güce dönüşür.Ondan sıyrılması, kurtulması çok farklı bir mücadeleyi, özellikle o işi çokönemsemesini gerektirir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 415- Dış görünümüne önem verdiği için mi öyledir?Yani bunu böyle tarif ettiğimiz zaman çok dar tarif etmiş oluruz, işi kolaylaştıralımderken zorlaştırmış olabiliriz. Dış görünüme önem vermesin,ama bunu da yine “cinsellikle” vermemiş olabilir.-Kapanmak mı?Ama “cinsellikle” de kapanmış olabilir. Yani cinsellik platformu öyle farklıbir şey ki! Bir kere seks değil! Bir diğeri de tek başına örtünmek değil, örtününcehemen biten bir şey değil, farklı bir platform! Hem erkeğin hemkadının ordan sıyrılması zor, ama kadında daha zor! Fakat sıyrıldığı zamanda ilerlemesi çok hızlı olur! Çünkü ondan sıyrıldığı zaman, bir kadın onuhallettiği zaman her şey ona çok kolay gelir, diğer şeyler daha zor değildir.Ama erkek için ondan sonra da daha zor şeyler olabilir. Fakat esas şimdisöyleyeceğimi halletmeden o teferruat olur; öfke! Öfkeyi halletmeden cinsellikplatformu teferruat olur. Bu ikisi, “A” Takdim Formu”nun yani <strong>tanrı</strong>lıkilanının ve ilan edilen o <strong>tanrı</strong>nın sürdürülebilir kalmasını sağlayan önemlibir güçtür.Bakın öfkeyi basitçe şöyle tarif edebiliriz: Öfke; sahip çıkılan Rububiyetgücü ile ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın sözde haklarını koruyan şiddettir! Yavaş yavaştekrar edeyim bu tarifi. Bu tarif bir yerde yazmıyor. Sahip çıkılan Rububiyetgücü ile “ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın sözde haklarını” koruyan şiddet. Çünküöfke bir kere bir şiddet içerecek. Şiddet demek yalnızca “bağırmak” demekdeğil, “sessiz kalmak” da bir şiddettir, bazen de çok kuvvetli bir şiddettir. Okadar sessiz kalırsın ki, herkes öfkesini yüksek sesle ortaya koymaz, sessiztavır koyar, o da bir şiddettir! Demek ki bir şiddet içerecek! Ama bu şiddetne için, ne uğruna? İlan ettiği <strong>tanrı</strong>nın sözde haklarını koruma uğruna! “Senbunu bana nasıl yaparsın, ben bunu sana ödetirim!” Bak bir hak koruma var.İzah edebildim mi? Dolayısıyla, <strong>sen</strong> yaptığın davranışta; “ben bu davranışla,bendeki birimselliğin, ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın haklarını mı korumak için böylebir şiddet uyguluyorum?” diye sorduğunda, “evet” diyorsan, o davranış çoknazik konuşmuş olsan bile öfkedir. Çok yumuşak sesle konuşmuş olabilirsin,ama <strong>sen</strong> o Rububiyet gücüne ait sözde hakkı, korumaya çalışıyorsunya! Seni uzaktan izleyen birisi diyebilir ki, baksana bağırmıyor çağırmıyor,ne kadar nazik konuşuyor! Hayır, o öfke kapsamına girer! Neden? Çünkükendisindeki <strong>tanrı</strong>nın haklarını koruyor. Onun haklarını koruyan neyse oşiddettir! Bu şiddeti uygulamanın şartı “mutlaka bağırmak ve fevri olmak”değildir. Çok nazik olarak da kişi öfkesini gösterebilir. Çok enteresan bir kılık


416Yılmaz DÜNDARgeçirir o öfkeye, dışarıya onu sakin ve nazik gösterir, ama aslında o davranışınkoruduğu şey, o birimdeki ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın sözde haklarıdır. İzahedebildim mi? Eğer bu davranış öyle bir şey içeriyorsa, o zaman onu öfkesınıfına koyabilirsin.- İçermiyorsa tartışmaya gitmek olabilir mi?Evet, içermiyorsa evet! Çünkü sizin hücumunuz ilan edilen <strong>tanrı</strong>nınsözde haklarını korumuyorsa bir şeyi korumaya yönelik demektir! Neyi korumaya?Sistemi korumaya yöneliktir. Sistemi korumaya yönelik hücum,Allah rızası için hücum demektir! Sen yoksun ki, o zaman o iş, sistemi korumayayönelik olur! Sistem ne? İslam! İslam’ı korumaya yönelik bir hücumvar demektir ki; bu hücum Allah rızası içindir. Ama o zaman da haddi aşmamakgerekir! Savunacak kadar, koruyacak kadar tepki doğrudur! O koruma,o tepki eğer <strong>sen</strong>de adrenaline sebep olur, bir coşkuya sebep olur haklılığınıfark eder de hoşuna gider devam eder<strong>sen</strong>, o zaman <strong>sen</strong>deki o işten hoşlanmışolan <strong>tanrı</strong>yı tatmin için devam ediyorsun demektir. Bildirdin, korudun,anlaşıldı orada biter. Devam eder<strong>sen</strong> yanarsın, ileri geçer<strong>sen</strong> yanarsın! Niye?Çünkü devreye “A” girer.- Anlaşılmamışsa?Anlaşılmamışsa tekrar ederiz. Durmadan anlaşılmıyorsa da çok ısraretmemek lazım! Karşıdaki muhataba bağlı! Anlamayan çocuğun mu? Ozaman görevin devam etmek! Eşin mi? Görevin devam etmek! Ama <strong>sen</strong>ibağlamayan bir kişi, görevini yaptın ordan uzaklaşırsın, ısrar etmezsin o zaman.Çünkü onu fark ettiğin halde ısrar eder<strong>sen</strong> yine devreye “A” TakdimFormu” girmiş olur. Kendi haklılığını anlatmaya çalışan, gayret eden! Yine“hak” koruyor, “A” Takdim Formu”nun ilan edilen <strong>tanrı</strong>nın haklarını koruyor,haklılığını anlatmaya çalışıyor, üstün olmaya çalışıyor, o <strong>tanrı</strong> üstünlüğünükanıtlamaya çalışıyor. O da öfke!- Zekâ da etkili midir, kişinin öfkesinde?Kullanılış biçimine göre gayet etkili olur. Öfkeyi çok iyi kullanabilir zekâ!Haklarını koruyor çünkü.- Sözde hakları korumak derken “şiddet” orada sert bir mana gibi geldibana. Öfke yerine tepki desek nasıl olur?Sert manadır, doğru. “Şiddet” iyidir orda. Sen tepki de diyebilirsin, ikisinibirden de deriz, “tepki ve şiddet” de deriz. Ama bak, neden şiddet? Senin


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 417gösterdiğinde, yaptığında, yani öfkeyi sunanda yokmuş gibi gözükebilir,ama sunduğun yerdeki “tesir” şiddet sonucudur! Onu sunduğun yerde birşiddet, yani bir psikolojik baskı gibi orda bir şey oluşturuyorsun karşıda.Ama “tepki” daha yumuşak kalır gayet doğrudur, ikisi de mümkündür. Yanibu bir kesin terminoloji değil. Anlatırken öyle denk gelir ki “tepki” demengerekir o olay için. Ama konu öfke olduğu için belki elime şiddet kelimesigeldi. Farklı bir yerden bakınca dediğin de doğrudur. “Şiddet” kelimesi yerineoturmuyorsa “tepki”yi kullanabilirsin. O gösterilen bir tepki ise, dahadoğru oturabilir.Âl’u İmran Suresi 134. Ayete bakacak olursanız, müttakilerin özelliklerindenbahseder. Bu özelliklerden birisi de, müttakiler yani sistemi okumuşolanlar veya okumuş olanların okuduklarına iman ederek sistemi farkedenler, sistemi fark ederek bu sistemden korunmaya çalışanlar; müttakiler;salâtlarını ikame ederler, zekâtlarını verirler ve öfkelerini yutarlar. Ayet müttakileriçin bu tavsiyeyi yapıyor: Onlar müttakiler öfkelerini yutarlar.Hatırlayın, Hazreti Ebubekir radıyallahu anh, bir yerde sözlü bir tacizeuğruyor Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bu manzarayı izliyor. AncakHz. Ebubekir radıyallahu anh, bir süre bu kişiyi gülümseyerek izliyor amabir noktadan sonra, bu kadar yumuşak bir insan tepki göstermeye başlıyor.Gösterdiği tepkiden sonra bu olayı izleyen Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemburdan uzaklaşıyor. Sonra Hz. Ebubekir Efendimiz sallallahu aleyhivesellem’e soruyor, neden sonra ordan uzaklaştın? “Ya Ebu Bekir” diyor,“<strong>sen</strong> bu işi hoşgörüyle karşılarken <strong>sen</strong>in etrafını melekler sarmıştı. Nezaman karşılık verdin, <strong>sen</strong>in etrafını şeytanlar sardı. Ben onları görünceonların olduğu yerde duramazdım, ordan ayrıldım”. Böylece bize birsistemden, sistemin içerisindeki bir mekanizmadan bahsediyor ki; siz öfkeniziyuttuğunuzda ve o sözde hakları korumadığınızda, yani “B” TakdimFormu”ndayken sizin bulunduğunuz hal, etrafınızdaki enerji melek enerjisidir.Ne zaman ki, siz <strong>tanrı</strong> haklarını korumaya başlarsınız, o zaman etrafınızdakienerji şeytan enerjisi olur, şeytan sistemine girmiş olursunuz! Neden?Rablık ilanı başlar!Efendimiz (SAV) bir gün sahabeye “size değerli bir yudum nasıl yutulur,söyleyeyim mi?” diyor. Sürekli “Allah için ne yaparız” diye telaşlaEfendimizin etrafında yaşamayı adet haline getirenler “elbette, öğret YaRasulallah” diyorlar. Efendimiz buyuruyor ki, “öfkelendiğiniz zaman eğero öfkenizi yalnızca Allah’ın rızasını umarak, karşılığını Allah’tan bek-


418Yılmaz DÜNDARleyerek yutarsanız, siz Allah’ın indinde çok değerli, çok kıymetli biryudum yutmuş olursunuz.” Bu da bizim için çok önemli bir teşvik! Eğerkişi; o <strong>tanrı</strong>ya ait bir hak ortaya çıktığında onu korumak için bir tepki göstermezse,onu yutarsa La ilahe demiş, illallah yaşamına dönmüş olur. “Bu,Allah indinde çok değerli bir yudumdur” diyor Efendimiz.-Hocam, “A” öfkesini yutabilir mi, yoksa yuttuğunu sanan zavallı <strong>tanrı</strong> mıolur? Çünkü hala hakkı var sanıyor!Tabi, “A” öfkesini yutar ve zavallı <strong>tanrı</strong> olur! Zavallı <strong>tanrı</strong> iyi bir mertebedir,o yoldan geçmeden “kolay” değil! Yani “A”yı fonksiyonsuz kılarken zavallı<strong>tanrı</strong>lığı iyi başarmış birisi buraya gelse, ona hayran olursunuz. Dünyadaöyle kişilere hayran oluyorlar, peşinde bir sürü cemaatler oluyor. İyi yüksekbir mertebedir o yani! Zavallı <strong>tanrı</strong> olmak kolay bir şey değil. Dinlediğiniz,gördüğünüz zaman hayran olursunuz ona! Ama <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulursa hızlailerler tabi. Tanrı ilanından kurtulmadıktan sonra cennet kapalı olur. Efendimizsallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki, “Allah’la sohbet etmek istermisiniz?” Sahabe bu sefer yine seviniyor tabi “istemez miyiz” diyorlar, “bizeöğret ya Rasulallah” diyorlar. “Ne söyleyecek<strong>sen</strong>iz güzel söyler<strong>sen</strong>iz ve nedavranacaksanız onu güzel yaparsanız “kesinlikle” Allah’la sohbetteolursunuz” diyor. Şimdi oldu mu, cevabı Rasulullah veriyor! O zaman haklarınıkoruyacağın zaman bak! Bunu “B” Formu”ndaki kişi için söylüyorum- Kişi “A” olduğu halde “B” gibi davranabilir mi?Tabi davranabilir. Bu yüzden bir kere “A” elbisesini çıkarmak şart! Ama nesöyleyecek<strong>sen</strong>, güzel söyle, yani “hâyır” diyecek<strong>sen</strong> bile bağırman gerekmiyor.Bağırarak hâyır demen gerekmiyor. Hâyır’ın anlaşılması ve tesir etmesiiçin bağırman gerekmiyor. Hâyır bazen çok yumuşak ve çok nazik söylenincedaha tesirli olur. Çünkü yüksek söylediğin zaman rabların savaşı başlıyor!Öfkedeki en önemli tehlikelerden birisi o! Nihayet orda rabların savaşı, ilanedilmiş olan <strong>tanrı</strong>ların savaşı başlıyor. En fazla evde yaşanır o, evdeki çiftlerarasında yaşanır en fazla! İnsan dışarıyı halleder evini halledemez, bukadar zordur. Niye? Çünkü bir; esas dergâh evidir! İnsanlar “zor” diye evibırakır bazı dergâhlara giderler yanılırlar. Esas dergâh evidir, evinde halletmesilazım. Neden, nerden anlıyoruz onu? Dedik ya infak; vermek! Önceyakınlarına vereceksin, önce yakınlarına! Ne kazandıysan, zekâtını önce yakınlarındanen yakınından başlayacaksın. Dolayısıyla, en yakın olan eşin veçocuklarından başlayacaksın, annen baban, yakınların neyse, en yakın! Ya,ben dışarı çıktığım zaman insanlarla çok iyiyim. Olmaz! Önce en yakınla-


ınla iyi olacaksın en yakınlarına vereceksin, sonra başkalarına vereceksin.Dışarı çıkıyorsun, herkes <strong>sen</strong>i “çok kibar” ilan ediyor, eve geliyorsun <strong>sen</strong>denkabası yok, olmuyor! Dışarıda çok sevilen müthiş davranışların var, “en yakınına”yok. Olmaz! Kaybedersin! Kime göre? İslam’a göre! Diyor ki “önce enyakınına vereceksin, en yakınından başlayacaksın.” Dolayısıyla, bu davranışda öyle; en güzel söyleyeceğin, önce yapılması gereken başarılması gerekenve “en zor” olanı eşler arasındaki! Çünkü bir anda “<strong>tanrı</strong>ların kavgası” başlarbir anda. İnanın deneyin; birbirinizle tartışın sonra da baktınız salât zamanıgeldi, eğer salât ikame edilen evse, seccadelerinize gidiniz. İyi inceleyinizseccadede duran <strong>tanrı</strong>dır, kurtulamamıştır, o tartışmayla ilan ettiği <strong>tanrı</strong>danhenüz daha kurtulamamıştır! O <strong>tanrı</strong>; duyduğu ama sindiremediği ocümleyle, rastladığı o davranışla, sindiremediği o halle, <strong>tanrı</strong>ya ait olan o“sindirememe haliyle” seccadeye gelir. Şimdi orda salât ikame eden <strong>tanrı</strong>dır,o üst <strong>tanrı</strong>ya gelmiştir.“Haklı/haksız” kimdir, test etmek için bir yol söyleyelim. Tabi bunlarıkişiler karşılıklı konuşurken kolay yakalayamaz, ancak Allah’la konuşuncayakalanır. Diyelim ki çocuğumla tartıştım, birbirimize hafif öfkelendik, birbirimizeyanlış yaptık. Nedir konu? İşte onu sigara içerken gördüm tepkigösterdim diyelim, ikimizdeki <strong>tanrı</strong>lar birbirleriyle sürtüştü, <strong>tanrı</strong>lar birbirlerinekarşı güç gösterdiler; çocuğumdaki <strong>tanrı</strong>yla bendeki <strong>tanrı</strong> sürtüştü!Çocuğum, benim onun babası olduğumu unuttu! Ben de onun “kim” olduğunuunuttum! “Ben <strong>sen</strong>in baban değil miyim, <strong>sen</strong> nasıl bana hakaretedersin!” formuna girdim; bak bunu diyen bir <strong>tanrı</strong> ve hakkını koruyor! “Senbunu bana nasıl yaparsın, vay nankör!” diyorum “ben hayatımı, paramı pulumusana vermişim, <strong>sen</strong> bu sözü bana nasıl söylersin!” Bak, burda “Allahrızası” yok! Burda <strong>sen</strong>in ilan ettiğin <strong>tanrı</strong>ya hürmet etmediği için kızıyorsun,<strong>tanrı</strong>nın sözde haklarını koruyorsun işte! Ha, ikisi de öfkelendi, ama hangisiyanlış? Şimdi bak, ikisi de seccadeye gitti, diyelim. Şimdi baba diyor ki “eyAllah’ım bağışla, yanlış davrandım ama çocuğum da yanlış hareket yapıyor.Onu muhafaza et, koru, yanlış yapmasın merhamet et.” Peki, çocuk nediyecek? “Allahım ben sigara içiyordum babam izin vermedi” diyebilir mi,olur mu öyle bir şey? Veya “ben tam bir yerden bir şey çalıyordum banakızdılar, Allahım bırakmadılar ki çalayım” olabilir mi? Eğer insan, davranışınıAllah’ıyla konuşursa haklı olup olmadığını anlar. Allahım, ben birine birşey yapacaktım, bırakmadılar diyemez! Anlar! İşte o anladığıyla sonra dönüpdavranışını onarır, düzeltirse çok kazanmış olur. Çünkü o kırgınlıktaonu fark edip, “ilk gidip düzeltenin” ilk cennete girme müjdesi var. Niye?


420Yılmaz DÜNDARO anda çünkü <strong>tanrı</strong>nın inadını kırıyor! Fark ettim ama ben ona gitmem!Bak onu diyen <strong>tanrı</strong>, o işte <strong>tanrı</strong>! Bazıları öğünür; ben hiç kimseden özürdilemem! Bunu marifet sanar! Yani insandan bile özür dileyemeyen Allah’anasıl tövbe edebilir? Olacak iş değil, yanlış bir iş o! Ben kimseye teşekküretmem, “aferin” demem. Efendimiz diyor “insanlara teşekkür etmeyen,Allah’a şükredemez” diyor, o da “ben kimseye “aferin” demem” diyor, onumarifet sanıyor! Çocuklar ağızlarıyla kuş tutsa bazen babalarına, öğretmenlerineveya memurlar amirlerine yaranamaz. Ben kimseye “aferin” demem,şımarmasınlar! Allah da sana öyle yapsa ne yaparsın? Sen Allah’a döndüğünzaman çok mükâfat istiyorsun! Sen kimseye vermiyorsun ama istiyorsun,olmaz öyle bir şey! Yani bahsettiğimiz o “A” Takdim Formu”ndan sıyrılıp,yani o “edeb dışı” davranıştan sıyrılıp “edeb” haline “B” manasındaki durumtespiti yapan hale giren, Efendimizin bize anlattığına göre en güzel söyler, engüzel yapar! Sinirlenip kapıyı çarpmak “A”ya aittir. “B” Takdim Formu’ndaolan kapı çarpamaz veya birisinin önüne bir şeyi hızla fırlatamaz, mümkündeğil! Çünkü onları yapan hep “A”dır, “A” Takdim Formu”ndaki <strong>tanrı</strong>dır!Bir kıssa vardır. Hz. Yakub’a “Hz. Yusuf’tan niye uzak kaldığını?” söylerRabbi. Yıllarca niye uzak kaldı? Bir Rasule! Dikkat edin Hz. Yakub ve oğlu Hz.Yusuf! “Çünkü” der, “onu uzakta bıraktıklarında kardeşleri, onu kurtlarınyemesinden korkarım dedin, Allaha teslim etmedin! Onu Allah korur, Allahkorusun, demedin!? Eyvah, onu siz orda mı bıraktınız, kurtlar yer o çocuğu,dedin. Allah’ın koruyacağına güvenmedin, böylece uzak kaldın ondan!”Allah’a sığınmayı adet haline getirip o korkuyu yaşamak lazım. Kişiyi kınamave eleştirme telaşına düşünce insan, Allah’tan korunmayı unutabilir. Nedemiştik onlara; nur yiyici cümleler.Aslında kaderi çok önemsemek ve halletmek gerekiyor. Kader konusunuhadislerden ayetlerden tekrar tekrar okuyup, ne takılıyorsa onları mutlakapaylaşmalıyız. Mutlaka kader konusunu halletmek gerekir, mutlaka! Kaderkonusunu tereddütsüz halletmek lazım! Onu halledinceye kadar bilenlerlemeşgul olmak lazım, bilenlerle! Onu hallettiğiniz zaman bunlar çok kolayçözülecek. Öfke de öyle; kader konusunu hallettiğiniz ölçüde çözülecek birşey. Kader konusunu anladım, öfkeyi çözemiyorum. Yanlış! Olmaz! Kaderkonusunu anladım, hoşgörüyü çözemiyorum. Yanlış, olmaz! Kader konusunuanladım, ama “A” Takdim Formu”ndan kurtulamıyorum. Yanlış, olmaz!O anlaşıldığı ve idraklaştığı ölçüde diğerleri oluşur, hepsi ona bağlı! Dolayısıyla,öfke de öyle bir şey ki, “yutulması gereken” bir şey değil aslında, bir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 421marifet değil! Yani “yutma” bir başlangıç. Öfkelenmemen gerekiyor! Fiillerintecellisini yaşıyorsa, fiilleri fark etmişse “Rabbinden” biliyorsa öfke bununneresinde? Ancak “haşyet” vardır, sığınma vardır, korku vardır, merhametisteme vardır. Bir hücum bir kınama yoktur, öyle değil mi?- Orda Hz. Ömer’in silahına davranmasından, korkunun da öfkenin deolmadığını mı anlıyoruz?Eğer korumaya çalıştığınız sistemse, sisteme ait o anki mücadelede mücadeleningereği neyse onu yaparsınız! Sistemi korumaya çalışıyorsunuz;sistemi korumaya çalıştığınız zamanki konjonktürün gereği neyse, o yöntemdenyararlanırsınız! Eğer koruduğunuz “ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>nın hakları”değilse, kesinlikle öfke yoktur! Bir mücadele vardır ve o öfke değildir! “B”deöfkenin olmadığı, Hazreti Ali’nin savaştaki halinden, o kıssadan çok anlaşılır.Kılıcını savaşta sallarken nihayet yere düşürdüğü bir kişiye kılıcını vuracağızaman, kişinin Hz. Ali’ye tükürmesi sonucu, Hazreti Ali birden kafasını salıyorve kılıcını da çekiyor; “biraz önce <strong>sen</strong>i Allah için öldürecektim! Amaşimdi bu tükürüğün beni öfkelendirdi, eğer öldürürsem kendim için öldürmüşolacağım” diyor ve onu bırakıyor! İyi bir örnek değil mi, aslında? İkisindede kılıç var, iki halde de savaşın içindeler, bir savaştalar. Ama birisi artıkkendisine ait hakları, “Ali’nin haklarını” korumaya girecek. Bak bir fonksiyonçıktı, onu geldi savaşta buldu! Hani dedik ya, “A” yeni fonksiyonlar üretir,savaşın ortasında ona bir fonksiyon çıkardı, o kişinin tükürüğüyle. Ama bumücadeleyi bilen Hazreti Ali, daha o fonksiyon devreye girmeden, yazılımınıoluşturmadan onu antivirüs programıyla sildi attı; fark ettiği için onasahip çıkmadı! O duyguya sahip çıksaydı, “<strong>sen</strong> bunu bana nasıl yaparsın!”diye, bir burdan bir ordan sallardı kılıcını, iki defa sallardı, ama hiç sallamadı!Fark ettin mi?- Hocam, şöyle bir virüsün anti virüsü ne olabilir? Fiillerin tecelliyatını, fiilinesas kaynağını idrak ettik ya bir anda kendi içimde konuşmaya başlıyorum.Diyorum ki, “bunu fark etmem ne güzel oldu, iyi oldu…” Ve İkinci kelime; “aferinbana” oluyor. Doğru mu?Öyle değil de “hayırlı oldu” der<strong>sen</strong> iyi olur. Diğer cümle, yakaladığın ikincicümle “nur yiyici” bir cümledir. “Aferin bana” diyorsun ya, o nur yiyicibir cümledir, daha öncekileri yer bitirir! Dolayısıyla, konuşman o noktayagelince fark edip onu bırakacaksın, söylemiş olsan bile! Onu söylemiş olsanbile onu fark edip, o dediğini fark edip orda “estağfirullah” deyip Allah’asığınman, orda oluşturduğun hatayı sana sevaba çevirir!


422Yılmaz DÜNDAR-Bunun hiç ortaya çıkmaması için ne yapmalı?Böyle yapınca olur, böyle yapa yapa olur! Bu dediğim gibi yapınca ortayaçıkmaz, mekanizması budur! Hani konuya başlarken dedik ya; rahatsız olmak,tövbe etmek ve hedef koymak, dua etmek. Dua demek hedef demek, bir hedef!“Duaları olmasa neye yararlar” yani; bir hedefi olmasa insan neye yarar!İnsanı insan yapan hedefi! İnsanın o hedef nedir? “Ve lem yekün lehü küfüvenEhad!” “O hedef olmasa insan neye yarar!” diyor! Onları önemli yapanbu hedeftir, yani bu duadır! Öyleyse rahatsız olmak, o rahatsızlıkla ilgili kararalmak... Karar; tövbedir! Bir karar almak! Mürid ismi; karar almak için, yanitövbe etmek için çok önemlidir! Ondan sonra bir hedef koymak, yani dua yapmakgerekir ki; böylece bir daha onu yapmayacağın bir hale doğru gidersin.- Peki, o açığa çıkana şükretmek nasıl olacak?Açığa çıkana şükretmek veya başka bir şeye de şükretmek şöyledir: Siz“B” Takdim Formuna girdiğinizde, yani siz kendinizi “B” sırrında durum tespitindebulduğunuzda zaten şükrediyor oluyorsunuz, söyleme<strong>sen</strong>iz bile sizŞekur ismi kapsamındasınız o zaman. Niye? Zaten siz o yola çıkarken dedinizki “gören Allah, bilen Allah, veren Allah!” İlla Allah dediniz ya; şükürbudur. Bu olanı yorumladığınız zaman, bir fikir ileri süreceğiniz zaman daHamiyd ismi devreye girer. Yani o zaman “bunun takdiri Allah’a aittir; Elhamdülillah”demiş olursunuz, Hamiyd isminin kapsamına girmiş olursunuz.Hiç söyleme<strong>sen</strong>iz bile o şükür halidir, kendiliğinden. Şükür “yaşananbir şeydir” zaten.- Buradan kalkıp, evlerimize dağıldıktan sonra otursam düşünsem ki, “bugünne kadar da güzel şeyler öğrendim. Kendime çok fazla şey kattım, çok hoşoldu” desem yanlış mı olur?Bunu Elhamdülillah Platformunda söyler<strong>sen</strong> hiçbir sakıncası yok. Elhamdülillahdediğin zaman, “Allahım bize böyle bir şey nasib ettin, Sen diledinde oldu” manasınadır. Bu yasal yanlıştır hiçbir sakıncası yok!-Bu sefer kendini torpilli zanneden <strong>tanrı</strong> olmaz mıyız?Yok, Elhamdülillah Platformunda söyleyince öyle olmaz. Elhamdülillahdemek, bu işte hiçbir iddiam yok demektir, “Allahım bana böyle bir rol verdiğiniçin” demektir, “bana böyle dilediğin için” demektir o! “Allahım bugüniyi yaptım, değil mi?” manasına gelmez. “Ben iyi bir iş yaptım bugün. Bakbaşka yere de gidebilirdim, bunu yaptım, aferin bana” olmaz, o manaya gelmezElhamdülillah Platformunda.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 423-Duyduğumuz şükran duygusu, bize ister istemez bir sevinç getiriyor. Busevinç duygusunun coşkuya dönüşmesi yanlış mıdır?Gitsin, gitsin; Elhamdülillah Platformunda olursa cezbe oluşturur. Tabi!Tabi hiçbir sakıncası yok.- Aldığımıza üzülmeyin, verdiğimize sevinip, şımarmayın gibi mi?O farklı bir şey. Buradaki sevinç ayrı, bu sevinç Elhamdülillah sevincidir,“A”nın sevinci değildir!Saat hayli ilerledi, bir iki cümleyle tamamlayalım izin verir<strong>sen</strong>iz. Şimdibunları dinliyorsunuz. Dinledikten sonra; “yarından itibaren böyle yapacağım”demek gayet faydalıdır, ama yarından itibaren böyle olmaz! Öyleolması için, o halin olması için çok önemli çalışmalar gerekir ki, bunlardanbirisi Esma Zikrullahı’dır. Esma’ül Hüsna’ları çok önemsemek lazım! Onlarınbeyinde açacağı manalar “ben şunu yapacağım” demenize gerek bırakmadan“sizin öyle yaşamanızı” sağlar. İzah edebildim mi? Senin bir plan yapmanagerek kalmaksızın, o manalar açılınca öyle yaşamanı sağlar zaten. Omanaların açılmasını sağlamak gerekir.Şimdi, geçen paylaşım toplantısında hicretten bahsettik. İşte bütün busöylediklerimiz için hicret gerekiyor. “Hicret çok önemli! Hicret olmadancennet olmaz” demiştim. Cennetin çok önemli bir şartıdır hicret, hicret etmek.Hatta dedik ki, takvimin başlangıcı için Hicret’i almışlar “Hicri TakvimYılı” diyoruz. Birçok şeyin önerisi olduğu halde Efendimizin doğum günügibi öneriler olduğu halde oturup tartışıp Hicret’i başlangıç almışlar. Çünkühicret “beyaz sayfa” açmak demektir, bir idrakten bir idraka geçmek demektir.Hayat için çok önemli! Bir idrakten bir idrake geçmek göçmek demektir,onun için hicret çok önemli. Peki, bu hicret nedir? “A” Takdim Formu”ndan“B” Takdim Formu”na hicret etmektir, “esas hicret” budur. Tanrılık ilanındanvazgeçip, oraya “La ilahe” deyip İllallah formunda olmaktır hicret. Buhicreti kişi önemsediği zaman, “A” Takdim Formu”nda yaptığı neleri varsa,onları teker teker “B” hanesine taşımalı. “A” Takdim Formu”nda bir insaniçin nelere önem veriyorsa; kriterleri vardır, düşünür der ki, ben kendimi<strong>tanrı</strong> ilan ettiğimde benim için önemli kriterler şunlardı, onları tekrar elealmalı bu hicrette. Bunlar gümrükten geçmez, hicrette bunlar kapıdan geçmezdiye o kriterleri “B”ye uygun hale getirmeli. Yani “A” Takdim Formu”ndabu ana kadar edinmiş olduğunuz adetleri terk etmedikçe “hicret” olmaz.Adet, gelenek ve görenekleri terk etmedikçe “hicret” olmaz. Bu yüzden terkönemlidir, “terk etmek” önemlidir, terk edebilmek.


424Yılmaz DÜNDARNedir terk etmek? “A”da ne kazanmışsan terk etmek, <strong>sen</strong>in için oradane vardıysa terk etmek. Ben “A” Takdim Formu”ndayken “şöyle olanlaraçok önem verirdim” dediğiniz o kriteri artık “B”ye göre yapmak! Bir insanıönemli sayacaksanız “B” Takdim Formu”nun kriterlerine göre yeniden elealıp ona göre dostlar edinmek, ona göre önemli mevhumunu oluşturmaklazım.“A” Takdim Formu”nda neleri sevmiş<strong>sen</strong>iz onları “yeniden sevmek” lazım!Ben <strong>sen</strong>i <strong>tanrı</strong> gözüyle sevmiştim, o sevgiyi terk ediyorum. Çocuğunuzbuna dâhil, anneniz, babanız buna dâhil, her şey buna dâhil. Ben <strong>sen</strong>i <strong>tanrı</strong>gözüyle sevmiştim! O sevgiyi bile yenilemek gerekir. “A” Takdim Formu”nda,yani <strong>tanrı</strong>lık halinde ne tür duygular varsa o duyguların hepsini “B” halinetaşımak lazım, teker teker bu hicrette, eşya taşır gibi hepsini teker teker!Neyi unutmuşsanız, onları tekrar alıp buraya getirmek lazım! Ne bu kapıdangeçmiyorsa, onları da orda bırakmak lazım! Geçen “alkolü de mi orayataşıyacağız?” diye sorulmuştu. Gümrükten geçmiyorsa, onları hiç arabayayüklememek lazım, onları terk etmek gerekiyor!Tasavvufta bu konuda şöyle bir yanılgı olur. Onu bir iki cümleyle söyleyipbitirelim. Duyguları taşımazlar, yok ederler! Tanrılık ilanında bir duygusuvardır kişinin, şartlanma zanneder onu. Halbuki o duyguya sahip çıkmaktırşartlanma; duygu değildir! Şartlanma; o duyguya sahip çıkmaktır, o duyguyu<strong>tanrı</strong>nın duygusu kabul edip uygulamaktır. Peki, duygu nedir? Onun<strong>tanrı</strong>lar ülkesinde adı duygudur! O duyguyu taşıdığınız zaman yeni ülkedeonun adı esma manası! Bir terkibin manası o. Dolayısıyla <strong>tanrı</strong>ya ait olduğuzaman onun adı duygu. Onu siz <strong>tanrı</strong>lıktan kurtarır, <strong>tanrı</strong>nın elinden kurtarırhicret ettirir<strong>sen</strong>iz, o “B” Takdim Formu”na geldiğinde “B”lerin dünyasında“esma terkibinin duası”na dönüşür, duaya dönüşür, o hal duaya dönüşür.O sevinç gelir burda bir sevinçle duaya dönüşür. Oradaki bir üzüntü gelirburda duaya dönüşür. Yani o üzüntü <strong>tanrı</strong>dayken “ah, vah ve isyan”ken “B”Takdim Formu”na hicret ettirir<strong>sen</strong>iz duaya dönüşür. Dolayısıyla, eğer bunlarışartlanma zanneder de “vurdumduymaz <strong>tanrı</strong>”ya doğru giden bir yoldabu duyguları kişi anesteziye uğratırsa, ne çıkar ortaya, anestezik <strong>tanrı</strong> çıkar.Hiçbir şeye üzülmeyen sevinmeyen! Bir dostu bir acı çekiyor, üzülmüyor!Sünnete ters! Rasulullah “müminler bir vücudun organları gibidir” diyor,“birisine bir şey olunca hepsi etkilenir.” Anlatabiliyorum değil mi? Bunlarışartlanma zannedip, yanlış bir şekilde, bunlardan mahrum kalmış <strong>tanrı</strong>yıyakalamamak lazım. Onları hicret ettirmek gerekir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 425- “A”nın bir olay karşısında duygularıyla üzülmesi acı çekmesi farklı, bizim“B” idrakıyla o üzüntüyü yaşayışımız farklı?Onlar dua, tabi onlar duadır, ibadettir hatta! Onlar duaya ve ibadetedönüşür. Bu başlangıçtır. Sonra o hatıralar kesilir. Ama ilerde o! Henüz buyola girildiğinde fiillerin tecellisi kısmında üzüntü de vardır, sevinç de vardırhepsi vardır, ama bunlar birer “dua halleri”dir. Bunlar <strong>tanrı</strong>ya aitlikten kurtarılmıştır,<strong>tanrı</strong>ların esaretinden hükümranlığından kurtarılmıştır. Esas hürriyetbudur! Hürriyetine kavuşmuştur onlar ve bunlar daha sonra bu yoldailerlerken yok olurlar. Ama nasıl “yok” olurlar? Kul “yok” olunca yok olurlar!O tarafa henüz girmiyoruz. Bunlar kul varken vardır, kula aittir. Ama kulaaitliğinin de bir seyri vardır. Kula aitlikte kişi; önce Rabbinden bilir, sonraRabbi bilir, sonra da kul kalmaz. Kul kalmayınca Rab da kalmaz. Çünkü Rabkul içindir! Kul olmayınca Rab olmaz! Dolayısıyla “Rabbinden bilme” kalkar,“Rabbi bilme” kalkar, “İlla Allah” olur. Kul yok çünkü.- Hocam Muhtariyeti Tercih Gücü, kişi “B”ye geçince ne oluyor?“B”ye geçtiği zaman o tercih gücünü kullanmıyor! Bunu fark ediyor veyalnızca durum tesbiti yapıyor. Çünkü o güç onu iddiaya, “ben müstakilrabbım” iddiasına sürüklüyor. Dolayısıyla bu iddiadan kurtuluyor durumtesbiti yapıyor, “ben Allah’ın dileğinin suretiyim!” diyor. O esma terkibi, onokta diyor ki; ben Allah’ın dileğinin suretiyim. Ama bu tesbit yola çıkarkenolandır, yasal yanlıştır. Başlangıcıdır. Bu tespiti yapan kul! Daha sonra bukulun kalkması yolu var. Ama, kul var olduğu sürece bu tesbit de çeşitli idraklardayani ilmel yakîn ve aynel yakîn idraklarında da var olacaktır. Aynelyakînde olan yine bu durum tesbitini yapar, bildiğini söyler. Bir tesbit yapanvardır aynel yakînde. İddiada olan değil, bir “durum tespiti” yapan vardır.- Özür dilerim, bu aynel yakindeki tespiti nasıl yapıyordu?Bu tesbiti; biraz önce fiillerin tecellisinde olduğu gibi! O da bir tesbit;“bu fiil Rabbimdendir” diyor. Sonra “Rabbim” diyor. Örneğin, isimlerdenbirisi onda tecelli ediyor, diyelim ki “Hayy” ismi tecelli ediyor. Bizzat Hayyismini, Hayy isminin kendisini, yaşadığını tesbit ediyor, Hayy olarak! BizzatHayy olarak! Parça parça Hayy olarak değil. Hayy olarak o isminin tecellisiniyaşayan tüm Hayy’ları fark eder ve bilir. Hatta diyor ki o Hayy ismini yaşayan;karanlık bir gecede, kara bir taşın üstünde bulunan kara bir karıncanınhangi ayağını attığını hissederim. Genel bir Hayy bu! Bunu neye benzeteyimsana, bu evdeki elektrikli cihazlara benzeteyim. Elektrik Hayy olsun, o ci-


426Yılmaz DÜNDARhazların Hayy’ı değil mi o? Onun hayatı o! Buzdolabını çalıştırıyor müstakil,bulaşık makinesini çalıştırıyor müstakil. Hepsinin “müstakil elektrikleri var”kendilerinin. Öyle sanıyorlar! Buzdolabı diyor ki, benim müstakil elektriğimvar, diğeri diyor benim de müstakil! Şimdi elektriği düşün; elektrik hepsindetek olduğu zaman buradaki radyoyu da bilir, diğer uçtaki televizyonuda aynı anda bilir. Ayrı ayrı anda değil, aynı anda bilir, değil mi? Hayy ismide öyledir. Hayy ismi tecelli ettiğinde bütün Hayy’ları aynı anda bir gayretsarf etmeden, yorulmadan, incelemeden bilir. Bütün isimler tecelli etmişse,isimler onda açılmışsa… Bütün isimler onda açılmaz. Bütün isimleri tek tekyaşayabilir, birisi açılabilir, hiç oraya gelmeyebilir. Çünkü onlar mutlaka yaşanacak,cennet burdan geçiyor denecek yollar değil. Onlar çok özel haller.Eğer İnsan-ı Kamil kitabınız varsa, biraz önce o sorduğun sorunun cevabınıbizzat yaşayan, orda anlatıyor. Bizzat yaşamış kişi çünkü! Diyor ki, ben bukitapta yaşamadığımı anlatmadım, ne yazmışsam bizzat yaşadığımı anlatıyorum.Dolayısıyla, o kişi orda Hayy ismini nasıl yaşadığını anlatıyor, üçbeş sayfa, İsimlerin Tecellisi’nde. Herhalde birinci cildinde. Fiillerin tecellisi,isimlerin tecellisi ve sıfatların tecellisi var bunların üçünü de yaşamış! İnşaallahoraya bakarsanız tam zihninize gelmişken!Bu geldiğimiz noktada tamamlayalım izin verir<strong>sen</strong>iz, sahur yaklaşıyor.Şimdi bu toplantıdan sonra belki uzunca bir süre ara veriyoruzdur inşaallah.Hem konuştuklarımızı tefekkür etmek için fırsat olur hem de onlarıhayata geçirmek için yapılacak esma çalışmalarına bir zaman kazandırmışoluruz.Nasip olursa daha sonra devam ederiz. Şimdi ister<strong>sen</strong>iz sığınma ve tövbedualarımızı yapalım:Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselteAllahümme ente rabbi, la ilahe illa ente halâkteniy ve ene abdüke ve eneala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebûü lekebi nı’metike aleyye, ve ebûü bi zenbi, fağfirli zünubi feinnehu la yağfiruzzünube illa ente, Birahmetike ya Erhamer rahımin.Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna le nekunenneminel hâsirîn.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 427La ilahe illa ente Subhâneke inni küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsi zulmen kebiyran ve la yağfiruz zünube illaente, fağfirli mağfiraten min ındike verhamniy, inneke entel Gafurur Rahimve Tevvabur Rahim.Allahümme inni euzü bi rızake min sehadıke ve bi muafetike min ukubetikeve bi rahmetike min gadabike ve euzü Bike minke, la uhsi <strong>sen</strong>aenaleyke ente kema esneyte ala nefsike.Sübhanallahi ve Bihamdihi subhanallahil Aziym estağfirullah ve etûbüileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahellezi la ilahe illa HuvelHayyül Kayyumu ve etûbü ileyh. Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim, EstağfirullahYa Rabbel arşil kerim, Estağfirullah Ya Rabbel âlemin,Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif, Lam, Mim… Allahu la ilahe illa Hüvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Bedi’as Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i velikram. Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lemyuled ve lem yekün lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma eneminel müşrikin. İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbilâlemin. Ve la şerike lehu ve bizalike ümirtü ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye lillahi, eslemtü li Rabbil âlemin. Birahmetike ya Erhamer rahımin.Vel hamdü lillahi Rabbil âlemin. Âmin…Allahım, öncelikle Rasûlullah Nebiullah Habibullah Keremullâh EfendimizMuhammed Mustafa aleyhis salatü vesselamın Güzel Temiz Latif ruhuşerifleri için ve O’nun muhterem eşleri ve yavrularının ruhları için,Allahım, gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,Ey Allahım, Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, HazretiOsman, Hazreti Ali radıyallahu anhümün ruhları için,Ashabı Kiram, Sahabe Efendilerimizin ruhları için,


428Yılmaz DÜNDARAllahım indinde makbul kullarının ruhları için,Ve Allahım, yalnızca Senin rızanı umarak Seni anlama, kavrama ve buanladığı ve kavradığıyla salih amel işleyebilme arzusuyla buraya gelmiş olan,yalnızca rızanı umarak gelmiş olan bu hazirunun, grubun rahmetine intikaletmiş yakınları anne-baba, kardeş tüm yakınlarının ruhları için;Ey Allahım, bu güzel birliktelikten o yakınları haberdar eyle. Ey Allahımonlara merhametinle muamele ediver ya Rabbi, onların günahlarını bağışlayıver,onların azaplarını yok ediver, onların mekânlarını cennet ediver, onlardanrazı oluver ya Rabbiy.Ve Allahım rahmetine kavuşan bütün müslüman mümin din kardeşlerimizinruhları için ve Allahım, müslüman mümin din kardeşlerimizin veburda bulunan hazirunun hastalarına acil şifa, dertlilerine acil deva, borçlularınaacil eda, işsizlerine acil iş, gelirsizlerine acil gelir, yolcularına acil selametlikhayrlısıyla lütfunla kolaylıkla nasib eyleyiver ya Rabbi.Ey Allahım, bizlere ve inanan din kardeşlerimize sağlık, sıhhat, afiyet lutfeyleyiver,bizlere merhamet eyleyiver, bizleri bağışlayıver, affediver, bizlerehidayet nasib eyleyiver. Bizlere hayırlı ve geniş ve helal rızklar lutfeyleyiverya Rabbi.Ve yalnızca RIZAN için El-FATİHA…


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 42924 Zilkade 1429 / 22 Kasım 2008• Hangi takdim sonucu dünya hayatı oluşuyor?• “Hakk” ve “batıl”ı bir de böyle tanımlayalım.• Tasavvufta kendinizi Allah’ın yerine koymayın!• “Zaman anlayışı” nedir ve neye göredir?• Son Nebi ne demektir? Onu kabul ediyor muyuz?• “B” meali nedir?• Kendini Hissetme Duygusu• Kendini hissetmeyi somutlaştırma yöntemleri• Hissetmeyle başlayan güç:”Muhtariyeti Tercih Gücü”• 120. gün aslında neyin başlama anı?• “BEN” kelimesini kullanmak yanlış mı?• “İbadet” ve “durum tesbiti” nedir, nasıl olur?• Fatiha Sûresi hangi şartlarda durum tesbitidir?• Sübhanallah’ın ilk manası ne olmalı?• Kişiyi general <strong>tanrı</strong> haline düşüren girdap nedir?• İnsanlardan uzak kalmak uzağa gitmek mi?• Kul ve Rab’bın olmadığı şehadet?• Allah indinde “güzel ve çirkin” nedir?• Ehad ve Vahid, tenzih ve teşbih tanımları• Rasulullah ayı neden ikiye böldü?• Kişi B 0noktasında neden sabit duramıyor?• Bedende tasarruf etmek ne demek?• Kâbe’yi ilk gördüğünde ne dua edeceksin?• Kâbe’nin olduğu yerin özelliği• Hangi bilinçle “Lebbeyk” demeliyiz?• Hac’cın özellikleri• Hakkal yakin ne zaman nasıl gerçekleşir?• Arafat ne yapar?• Tavaf salâtında niçin Kâfirun ve İhlâs okunur?• Hicret nereden nereye?


430Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 1Aslında aynı manada, aynı konuları anlatıyoruz. Ama tasavvufta alıştığımızliteratürün dışında kelimelerle söylemeye çalışıyoruz.Gördüğünüz bu çizim aslında bir müsvedde. Ama bu müsveddenin benimiçin şöyle bir değeri var ki, bana ait nostaljik bir değer belki. Bir ikindivakti, var olan bilgilerin bir şekle dönüşümü halinde, elimi daha sonrafark ettiğim, kendiliğinden bir anda olmuş bir şey bu. Bu bir anda olan, birkâğıda aksedişti, o yüzden bir önemi var gibi benim için. Ama size de birhatırlatıcı! Bu çizim üstünde epeyce konuştuk.İlk başladığımız zaman, hatırlayacaksınız “inanışı” öteden beriden silipiçimize hapsetmekle, sonra da “bu yanlıştan” da kurtulmakla başlamıştık.Süreci böyle şekillendirmiştik. Bunları birlikte konuşup tartıştıktan sonra“A” Takdim Formu ve “B” Takdim Formu diye bu müsveddede gördüğümüzbakış açısını birlikte paylaşmıştık. Şimdi bu noktanın biraz daha üstüne çıkalım,bir cümle daha ekleyelim. Yani yukarıdan aşağıya değil de idraktaaşağıdan yukarıya doğru hafif kıpırdayalım. Demek ki biz dağınık bir bakışı“herhalde böyleymiş” dediğimiz ama dağınık olan bir bakışı aldık, neyin neolduğu, nerede olduğu tam belli olmayan bir bakışı aldık, oradan yola çıktık


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 431ve yavaş yavaş idrakta yukarıya doğru; ama hep daha netleştirerek ilerlemeyegayret ettik. Şimdi de bu idrakı bir cümleyle, bir basamak daha yukarıtaşıyalım, sonra konumuza devam edelim.Tabi “A” takdimini ve “B” takdimini hep konuşuyoruz. “A” takdimiyle“BEN” diyen bir hayat var! “A” takdimiyle sunulan, “A” Takdimiyle “BEN”denilen bu hayatın oluşturduğu şey aslında dünya hayatıdır. Yani “A” Takdimiyle“BEN” demek dünya hayatının esasıdır. Bir sıralama yapıyoruz: “A”Takdimiyle “BEN” deme olgusu ki bu olgu dünya hayatının esasını oluşturuyor!Sonra, “A” takdimiyle “BEN” demenin devamı olan bu dünya hayatınındevamında ise cehennem! Buraya çok dikkat etmek lazım; bunlar birbirlerininsonuçları! “A” Takdimiyle “BEN” demenin sonucu dünya hayatı,dünya hayatındaki bu döngünün sonucu da cehennem! Bu yüzdendirki, Nebe’ Sûresi 21. Ayeti hatırlayalım; “kesinlikle cehennem herkesingüzergâhı üzerindedir”. Bu yüzden cehennem herkesin güzergâhı üzerinde!Dünya herkesin güzergâhı üzerinde değil mi? Evet. Aynı onun gibi, “A”Takdimi olan “BEN”le başlayan olgu varsa o “A” Takdimiyle “BEN” olan olguyadiyorsun ki, dünya sizin güzergâhınızın üzerinde. Bu olgu giderken dünyahayatı var. Ama şimdi dünyaya diyorsun ki, cehennem kesinlikle herkesingüzergâhı üzerinde.Meryem Sûresi 71, 72’ye bakalım: “Sizden oraya, cehenneme uğramayacakhiçbir kimse yoktur. Bu Rabbinin üzerine kesinleşmiş bir hükmüdür!Sonra biz korunanları kurtarırız”. Demek ki, cehennemden kurtulmanıntek yolu bu! Sonra biz korunanları kurtarırız! “Korunmuş olanlarkurtulur” değil! Sonra biz korunanları kurtarırız, zalimleri de dizüstü oradabırakırız. Şimdi burada olay biraz daha geniş anlatılıyor Nebe’ye göre. Nebe’Sûresi 21. Ayette; “kesinlikle cehennem herkesin güzergâhı üzerindedir” diyor,Meryem 71-72’de de “Sizden oraya, cehenneme uğramayacak hiçbirkimse yok!” Bu kesin bir hüküm; Rabbinin üzerine kesinleşmiş bir hükmüdür.Sonra biz korunanları kurtarırız. Yani muttaki olanları kurtarırız. Zalimleride dizüstü orada bırakırız.


432Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 7’denBuradaki zalimi artık çok iyi biliyoruz. Ancak bu ilimden önce, belki böylebir şeyi duymuş olsak veya bu meali okusak zalimi zihnimizde canlandırsak,örneğin bu ayeti okurken hayal kuracak olsak “sonra biz korunanlarıkurtarırız” ayetini hayalleyince gözümüzün önüne hemen bir namaz kılangelir. Korunmayı salât ikamesiyle sembolleştiririz, “salât ikame ediyorsa zatenşöyle yaşıyordur” gibi düşünürüz. Ama zalimi nasıl sembolleştiririz? Zalimihayal ederken sembolleştirirken birilerine haksızlık yapan birisini düşünür,yanılırız. Mesela işçilere kötü davranan bir patronu düşünürüz veyaçocuklarına kötü davranan, zulmeden bir anneyi babayı, mahallede komşularınakötülük yapan zulmeden bir zalim komşuyu düşünürüz. O yanlışbir bakış. Burada bahsedilen zalim; yalnız ve yalnız nefsine zulmedendir,yani şirk-i hafi halinde olandır!Zalimleri de dizüstü orada bırakırız! Burayı iyi fark etmek neden gerekir?Çünkü, yanlış hayallediğimiz zaman amelimiz bozulur! Bakın şimdi “sonrabiz korunanları kurtarırız” derken zihnimizde salât ikame eden bir insanoluşturuyoruz ya, korunan bu! Bu bizi bir doğru amele götürür. Ama zalimiyanlış hayallersek bizi yanlış bir amele götürür. Biz zalim değiliz, biz kimseyekötülük yapmıyoruz, der çıkarız işin içinden. Burada bahsedilen zalim, bizimkendi aramızda, yani “A” dünyasında “A”ların birbirlerine kötü davran-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 433malarından kaynaklanan bir zulüm değil! Biraz sonra ona bakacağız, hattayeri gelmişken onu konuşalım.Bakın Asr Sûresi! Asr Sûresi’ne dikkat etmek lazım. Şimdi bu şemaya bakacakolursanız: “A” Takdim Formu” denilen kısma nefse zulüm yeri dedikya, işte zalimlerin yeri burası, burada olanlar zalim. Zalim dediği burası!Tefekkür Şeması 4


434Yılmaz DÜNDARAyrıca bu “A” Takdim Formu “batıl” denilen şey. Dinde batıl denilen herşey burda! Batıl burası! Peki, “B” Takdim Formu” diye çizdiğimiz İhlâs HayatDöngüsü ne? Orası da Hakk! “A” Takdim Formu” olan yer batıl, “B” TakdimFormu” olan yer Hakk! Şimdi bu çerçevede Asr Sûresi’ne bakın. Zaman çokönem<strong>sen</strong>iyor; vel Asr; zamana yemin olsun!Burada söylemek istediğim birkaç şey var. Tasavvufta kesinlikle kendiniziAllah’ın yerine koymayın, yanlış yaparsınız! İnsansınız siz! İnsanAllah değildir, buna çok dikkat etmek lazım. Kendinizi Allah’ın yerine koymayın!Nasıl?Şimdi tasavvufla meşgul, heyecanlı bir arkadaşımızla karşılaşıyoruz, iştezamandan bahsediyoruz. Diyor ki; “ne zamanı, zaman yok ki, zamanı unut!”Ya, niye zaman olmasın, insana göre, zaman var! Bak Allah “zamana yemin”ediyor. Sen yani, bunu o zaman Allah’a öğret, de ki “ya, ne yemini! Yok kiöyle bir şey!” Ama Allah diyor ki; “Vel Asr; zamana yemin olsun”. Yani oradaöyle bir ilim, orada öyle fark etmeniz gereken bir şey var ki, gözden kaçırmayındiyor. Ama <strong>sen</strong> onu es geçiyorsun, “boş ver ya!” diyorsun. Yani demekistiyorum ki; tasavvufla meşgul olan kendini “yok”a, “yok” demeye o kadaradıyor ki her şeyi “yok” yapıyor. Ama yanlış yapıyor!- “Asra yemin olsun”u anlayamadım. Zaman yok değil de, göreceli bir şeysonuçta.Bak şimdi; “yok” demek başka şey, “göreceli” demek başka! “Göreceli” nedemek? Var da göreceli! Ee, gördün mü? Ben “göreceli değil” demiyorum.Ama birisi çıkıyor “zaman diye bir şey yok” diyor, birisi! “Yok” dediği zamannasıl değerlendirecek yok olan o zamanı? Ayet “zamanı değerlendiremeyenhüsrandadır” diyor, <strong>sen</strong> “zaman yok” der<strong>sen</strong> nasıl değerlendireceksin? Kimzamana “yok” diyebilir? Allah der! Allah kendisi için der. Ancak O, zamana“yok” diyebilir. Sen kendini Allah’ın yerine koyar da “zaman yok” der<strong>sen</strong>, Allahlıkyapmış olursun, kaybedersin. Allah’ın işine karışan, Allahlık yapankaybeder! İnsan kul olmak zorunda, başlangıçta! Zamanın tarifine baktığınzaman göreceler ortaya çıkar. Sen kendine göre bir zaman ölçüsü koymuşsun“güneş sistemini” alarak. Ölümü tattığın zaman galaksi sistemine görefarklı bir zaman idrakın oluşur. Allah, kâinatın yaratılmasıyla ilgili “altı gün”demiş ayette, altı gün! Bir zaman anlayışı var! Ama buradaki zaman, şimdibizim bildiğimiz gibi bir gün değil. O çok farklı bir şey! Orada bahsedilengün bizim konuştuğumuz Pazartesi, Salı günü gibi bir gün değil. Buradaözellikle hıristiyan anlayışından kaynaklanan bakışa dalıp da yanılanlar hat-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 435ta espri bile yaparlar; işte Allah altı günde yaratmış, yedinci gün yani Pazargünü dinlenmiş gibi esprili de yaklaşırlar. Öyle bir şey değil! Gün gelir, inşa-Allah bu “altı gün nedir?” onları konuşuruz.Aslında Vel Asr Sûresi’nde söyleyeceğim başka bir şey. Ama bizim “insanboyutunu” iyi kavrayıp yakalamamız gerekiyor. Neden? Eğer insan boyutunuiyi yakalayamazsa kişi, tanıyamadığı o boyuttan kurtulamaz. O boyutuiyi tanıyamazsa o boyuttan kurtulamaz! Siz tanımanız gerekirken her şeyiyok eder<strong>sen</strong>iz, o zaman kurtulamazsınız!Şimdi ayetin devamı diyor ki; “ancak şunlar müstesna!” Kimler müstesna?Ve “hüsrana uğramamış olan” kimler? İman edenler ve salih amel işleyenler!“İman edenler ve salih amel” işleyenler müstesna! Bunu birkaç yerdegöreceğiz, ama şimdi 6. Tefekkür Şemasına bakacak olursanız, orada NisaSûresi 175 var: “Billahi anlamıyla Allah’a iman edenleri ve bu imanıngereğini yaşayanları Allah rahmet ve faziletine erdirir ve sıratı müstakimehidayet eder”. Bakın iki şık var: Birisi; Billahi anlamıyla Allah’a imanedenler! Allah’a inananlar değil! Billahi anlamıyla Allah’a iman edenler. Diğeri;bu imanın gereğini yaşayanlar! İşte bunları Allah rahmet ve faziletineerdirir ve sıratı müstakime hidayet eder. “Ve bu imanın gereğini yaşayanları”dediği yer yine bizim Vel Asr Sûresi’nde dikkatimizi çeken kısım; imanedenler ve o imanın gereğini yerine getirenler! O imanın gereğini orada tarifetmiş; Salih amel! Amel değil salih amel! Dolayısıyla bakın şimdi; eğer bir işi“A” Takdim Formu yapıyorsa, o ameldir. “B” Takdim Formu yapıyorsa,o iş salih ameldir. Bu yüzden, “A” takdiminin ve “B” takdiminin veri tabanınıöyle iyi bilmek gerekiyor! Çünkü aynı işi yaptığın halde bir anda tanımdeğişiyor! Birisi amel oluyor; o amelle cennete gidilmez. Diğeri salih ameloluyor! “B” Takdim Formu, yani “Hakk” dediğimiz yerde yapılan amel salihameldir. Diğeri kendi arasında ikiye ayrılır: Yapılan iş müslümanlığın gerekleriise ameldir, müslümanlığın gerekleri değil başka bir şeyse, o da <strong>tanrı</strong>lararası mücadeledir! O da ayrıdır! Ama yapılan iş müslümanlığın gereklerindenseo ameldir! Fakat o işi “B” Takdim Formu”nda olan birisi yapıyorsa,yapılan salih ameldir.


436Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 6


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 437Öyleyse, bu “zamanı değerlendiremeyen hüsrandadır”, ama kimler hariç?“B” anlamıyla iman edenler ve salih amel işleyenler hariç! Buna şöylede bakmak gerekir. İman; La ilahe İllallah’tır, salih amel; Muhammeden Rasulullah!Şemaya baktığınız zaman “La ilahe illallah” Risalet boyutu ve“Muhammeden Rasulullah” Nübüvvet boyutudur! Dolayısıyla aynısınıiçeriyor, Kelime-i Tevhid; La ilahe illallah; “B” anlamıyla iman, Billahi anlamıylaiman. Peki, bu imanın gereği nasıl? Diyorsun ki o zaman; heva ve hevesiyledavranmadığını Allah’ın söylediği ve “rasûlüm” dediği; Muhammedsallallahu aleyhi vesellem nasıl yapmışsa onu yaparım; salih amel odur, bumanaya gelir. Yani geniş manada söyleyelim: La ilahe İllallah; <strong>tanrı</strong>lık iddiasındadeğilim, İlla Allah! Ve bu imanımın gereği nasıl yaşanacağını daHazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin “yaptığı gibi” yaparım;yani “nübüvvete” uyarım! Bu yüzdendir ki, Risalet devam eder, amaNübüvvet son bulmuştur. Yani Hazreti Muhammed (SAV) Son Nebi’dir;yeniden amel tarifi yoktur, çok önemli bir şeydir bu! Yeniden amel arayışınagirmek sapmak demektir. Yeniden amel tarif etmek, Son Nebi’yi kabuletmemek demektir.Vel Asr Sûresi’yle devam edelim: “Ve onlar birbirlerine hakkı tavsiyeederler ve sabrı tavsiye ederler”. Elinizde böyle bir şablon olduğu zaman,şimdi bakın: “Hakkı tavsiye ederler” ne demektir? Birbirlerine “hak hukuk”tavsiye ederler demek değil! Birbirlerine hukukun üstünlüğüyle ilgili öneridebulunurlar demek değil! Eğer siz “A” Takdim Formu” içerisinde <strong>tanrı</strong>larınbirbirlerine hak ve hukuk içerisinde davranmalarını önerirken “ben ayetingereği hak ve hukuk tavsiye ediyorum” der<strong>sen</strong>iz, yanılırsınız! Dikkat edinizlütfen, bu ayette söylenen şey çok farklı! “Hüsranda olmamak için ben arkadaşımahak hukuk öneriyorum” diye, “ayetin gereğini yapıyorum” diye<strong>tanrı</strong>lar arası bir mücadelede onların adaletli olmalarını önermek, onlaraHakk tavsiye etmek demek değildir! Tanrılar arası mücadelede ve <strong>tanrı</strong>larınhedeflerinde ve sıkıntılarında; “dayan sabret, sevaptır!” diye ona sabır önermekibadet değil! Yanılmayalım, çok yanlış bir iş yapmış oluruz. Şimdi peki;“hüsrana uğramamak için Birbirlerine Hakk tavsiye ederler” ne demektir?“B” Takdim Formu”nu tavsiye ederler, HAKK tavsiye ederler. Hakk’ı;“B” Takdim Formu”ndaki yaşantıyı ona tavsiye ederler demektir. Ve buyaşantıyı tavsiye ettikleri zaman da “bu yaşantı için sabır, dayanmadilerler onlara, “sabret sonu selamettir” derler. Çünkü “sabretmez telaşadüşer<strong>sen</strong> “A” Takdim Formu”na düşersin, dayan!” derler. Niye? Çünküinananın velisi Allah’tır, derler. Sen güven ve dayan, inananın velisi Allah’tır.


438Yılmaz DÜNDARBakın 1. Tefekkür Şemasında onu yazdık; Bakara-257: “Allahu veliyyullezineamenü yuhricühüm minez zulumati ilen nur; Allah inananlarınvelisidir onları zulmetin karanlığından çeker alır, nura sokar”. İşte buyüzdendir ki “sabret dayan” diye de sabrı tavsiye ederler.Bu söylediklerim “B” mealiyle Kur’an-ı anlamada kelimelerin deşifresidir!“B” Meali işte budur! “B” Takdim Formu”ndaki, Hakk yolundaki manayıyakalamak budur! Ancak böylece “B” Meali’nin içine girmiş olursunuz!Diğerleri; şaşı bakanların, göremeyenlerin mealleri! Ayet onlara “siz sakınKur’an’a dokunmayın!” diyor. Ayetlerimize tahir olmayanlar dokunmasın,temiz olmayanlar dokunmasın! Neden? Çünkü onlar yorumlarını “A” TakdimFormu” içinde yaparlar, <strong>tanrı</strong>lara yönelik yaparlar.Dolayısıyla, Meryem 71-72’ye bakarken de orada geçen “zalimler”i düzgüntahayyül etmek lazım ki, doğru amel çıkarabilelim. Burada bahsedilen“zalimleri de dizüstü orada bırakırız” dediği, “A” Takdim Formu”nda olanlardır,yani nefse zulmedenlerdir! Zalim olanlar nefsine zulmedenlerdir, bunubiraz sonra daha geniş göreceğiz.“A” ve “B” Takdimini bir mana yukarıya taşıyalım demiştik. Bakın İhlâsHayat Döngüsü’nde; “HuvAllahu Ehad Allahus Samed” yolu, süreci B 0noktasıgeldi ve bu B 0noktasından sonra “A” Takdim Formu” diye isimlendirdiğimizsapma var. Birim bu B 0noktasına yaklaşırken, o birime bir şey olur,o noktaya Allah bir duygu verir. Şimdi, burayı çok iyi yakalamaya gayretedelim ve sonra burayı tefekkür edelim, buradan devam edeceğiz sonra.Birim B 0noktasına yaklaşırken o birime bir duygu verilir; KendiniHissetme Duygusu! Bunu yakalamaya bunu tutmaya çalışın. Nasıl dahaönce bir bilinç oluşturmak üzere “A” Takdim Formun ve “B” Takdim Formu“BEN”leri önemsedik, onları tuttuk, onlar bizim için somutlaştı, şimdi manayıbir basamak yukarı çıkardık ve diyoruz ki “şimdi de Kendini HissetmeDuygusu’nu yakalayın”. Esma’ül Hüsna kompozisyonu olan birime, noktayaAllah “Kendini Hissetme Duygusu” verir ve o kendini hisseder. İşte cüz hayatıböyle başlar; kendini hissedince cüzün hayatı başlar! “Kendini HissetmeDuygusu” çok önemli bir şey. Bunu çok tefekkürle, çok “somut” görebilmeyeçalışmak lazım! Çok tefekkürle ve bu mananın açılabilmesi için gerekliEsma’larla! Bunu hissettiğiniz zaman bunun kuvvetlenmesi için La ilahe illallahKelime-i Tevhidi’nin uygulanmasıyla Kendini Hissetme Duygusu’nu iyiyakalamak lazım!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 439Nokta/birim “Kendini Hissetme’ye başlayınca girince Kendini HissetmeDuygusu noktaya verilince hemen bir şey başlar, bir güç belirir onda. Kendinihissettiği için bir güç beliriyor. Gücün farkına varır, kendini hissetmesindenkaynaklanan bir gücü hisseder ve o güçle beraber “Muhtariyeti TercihGücü”nü görür.Tefekkür Şeması 3’denŞimdi, Kendini Hissetme Duygusu eğer o birime mekr yollu verilmişseveya lütuf yollu verilmişse ne olur? Mekr yollu verilmek ne demektir? Hileve düzen yapmak, düzen kurmak! Plancı ve hileci, hilekâr; mekr bu! Bir şeymekr yolluysa birinde, o ona verilenle hile yapacak demektir. Nedir hile vekime yapılacak? Allah’a! Hileyi Allah’a yapacak; Allah’ı örtecek, gizleyecek,kapatacak! Mekr yolluysa, o verilenle o hile yapacak, plan yapacak, düzenkuracak ve Allah’ı örtecek; mekr yolu bu! Eğer Kendini Hissetme Duygusumekr yollu verilmişse birime o bu Kendini Hissetme Duygusu’yla “MuhtariyetiTercih Gücü”nü kullanıp “muhtariyetini” ilan edecek! Fark ettiniz mi?Bir üste çıktık şimdi, “A” ve “B”nin bir üstüne, bir üst ana kolona geldik. Onabir Kendini Hissetme Duygusu veriliyor, o hissetme duygusu mekr yollu dilenmişse,o bu hissetme duygusuyla muhtariyetini ilan ediyor ve küfür ehlioluyor. Neden? Çünkü örttü! Neyi örttü? Allah’ın varlığını örttü, Allah’a aitvasıfları örttü!


440Yılmaz DÜNDARBakın, Allah’ın varlığını örtmek; Allah’a ait vasıfları örtmektir, bunaçok dikkat etmek lazım. Efendim ben muhtariyetimi ilan ediyorum, amaAllah’a da aynen inanıyorum sizin gibi. Doğru, ama O’na ait vasıfları görmezdengeliyorsun! O’nun Ehad, Samed, Vahid olduğunu görmezden geliyorsun!“Bir ben varım bana ait bir güç var, bir de Allah’a ait güç var” diyorsun.Evet, Allah’a ait ne tür güç varsa kabul ediyorsun, ama bir de kendineait bir güç ortaya koyarak Allah’ın zati vasıflarını hiçe sayıyorsun, yokmuşgibi davranıyorsun, O’nda o vasıflar yokmuş gibi hareket ediyorsun! Neden?Çünkü muhtariyetini ilan ettin! Niye? Çünkü sana Kendini Hissetme Duygusumekr yollu verilmiş; dolayısıyla, <strong>sen</strong> “Kendini Hissetme Duygusu”ylahile yapacaksın, düzen kuracaksın, plan yapacaksın ve sonuçta da Allah’ıörteceksin! Ha, o zaman hangi ismin kapsamına girersin? Muzill ismininkapsamına! Ve Şaki olursun! O zaman 120. günü hatırla! O zaman 120. GünKendini Hissetme Duygusu’nun günü; ruh üflenen an! Kendini HissetmeDuygusunu yakaladığımız zaman, bakın tasavvufta onu nerelere koyacağız!Çözemediğiniz tasavvuf tabirlerini çözmüş, yakalamış olacaksınız.Kendini Hissetme Duygusu! Kendini Hissetme Duygusu’nun öyle birözelliği vardır ki, onu bir şey tetiklemez, bir şeye cevap değildir o. Öyle biryerden gelir, öyle doğrudan gelen bir nurdur ki Kendini Hissetme Duygusuçok som, saftır o! Kendini Hissetme Duygusu bir şeyin cevabı değildir,bir şeyin sonucu değildir. Eğer bir şeyin cevabı olursa, Allah Samed olmaz!?Kendini Hissetme Duygusu bir şeyin cevabı değildir, kaynağını doğrudanA’ma’dan alır. Bir şeyi yaparsın da onun sonucu değildir! Her şeyibaşlatandır! Kendini Hissetme Duygusu; Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır!Kendini Hissetme Duygusu eğer lütuf yollu verilmişse işte o zamanbu “Kendini Hissetme Duygusu” ibadete dönüşür. Nasıl “ibadete” dönüşür?Bir kere, ibadete dönüşmüş olan bu halin kapsamı “Hadi” ismi kapsamıdırve sonuç ta “Said”liktir! Ne yapar da ibadete dönüşür, bu ibadet nasıl başlar?Durum tespiti yapar! Çok önemli bir farktır bu! Durum tesbiti yapar.Dolayısıyla, tekrar şablona bakacak olursak; Kendini Hissetme Duygusu’numekr yollu kullanıyorsa, kişi “A” Takdim Formu”na sapar. Lütuf yollu kullanıyorsaB 0noktasına gidebilmek için çırpınır, gayret eder! Nasibine göre B 0noktasında sabit kalır, nasibine göre İhlâs Hayat Döngüsü’nde ilerler.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 441Tefekkür Şeması 3


442Yılmaz DÜNDARDedik ki; “A” Takdim Formu”nun muhtariyeti ilan etmesinin temelindekien önemli dayanak bir iddiadır, güç iddiasıdır güç, güce sahip çıkmaktır. Varolan bir güce “benim” demesidir, o güce sahip çıkarak o güçle muhtariyetiniilan etmesidir. Böylece,”Muhtariyeti Tercih Gücü”nü hilede kullanmış olur.Peki, bu gücü, bu “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü “B” Takdim Formu” neredekullanır? “B” Takdim Formu””Muhtariyeti Tercih Gücü”nü İnsan Sûresi29’a göre kullanır. Dileyen Rabbine yönelirde kullanır. Şemadaki kolonudüşünün, birime Kendini Hissetme Duygusu geldi; bu ya mekr yollu ya lütufyolludur. Lütuf yollu olan “dileyen Rabbine yönelir” der. İnsan Sûresi 30ona seslenir; “gerçi dileyen Allah’tır”. Demek ki, “Kendini Hissetme Duygusu”geliyor, bu geliş lütuf yollu ise, öyle dilenmişse kişi kendini HissetmeDuygusu’nu İnsan Sûresi 29’a göre kullanıyor. Sonra da 30. Ayet onu uyarıyor!“gerçi dileyen Allah’tır diye neden hemen hatırlatılıyor? Kul “A”ya kaymasın,diye! Yoksa “kendini diledi” sanar da, iddiasını sever de, hoşlanır da“A”ya düşer! “A” Takdim Formu”na düşmesin diye uyarıyor; dileyen Allah’tır!Bu iki “BEN”i birbirinden ayırırken dedik ki: “A” “bu güç benim” der, biriddiada bulunur. “B” Takdim Formu”nda “BEN” diyen ise durum tespitiyapar ve bu şekilde “BEN” demek tehlikeli bir şey değildir diye konuştuk.Bakın “BEN”den, “BEN” demeyi dilden silerek kurtulamazsın! Aynı “zaman”kavramındaki gibi! Zamandan kurtulmak için de zamanı bilmek ve değerlendirmekgerekiyor, ancak onu değerlendirir<strong>sen</strong>iz sonuçta başka boyutlaroluşabilir. Dolayısıyla, “BEN” demek gerekiyor, dememekle kurtulamazsınız,“ben dilimden “BEN”i sildim” demekle kurtulamazsınız! “BEN” diyen bu ikiyapıdan “A” Takdim Formu”nda “BEN” diyen küfür ehlidir! Neden? Bir güçilanı yapıyor. Böylece ilan ettiği <strong>tanrı</strong>lıkla Allah’ın varlığını örtüyor, Allah’aait vasıfları örtüyor. Diğer “BEN” diyenin ise “BEN” demesi gerekiyor. Neden?Kul olduğu için, ibadet yapmak için! İbadet yapacak!“Zerre küllün aynasıdır”. Bunu duyarsınız. Buna iki türlü bakmak lazım.Zerre küllün aynasıdır demek, küllde ne varsa zerrede de var demektir, değilmi? Bir diğeri de; zerre ayna, küll orada kendini seyrediyor demektir. Evet,bildiğiniz ayna, “küll” zerrede, o aynada seyrediyor, bu da doğru değil mi?Demek ki, bu seyir için bir “ayna” lazım. Aynanın da “BEN” demesi lazım!Ki ibadet yapsın; yani o seyre zemin olsun. Şimdi peki, bu ibadet nedir? Buibadet Durum tespitidir! Bu çok önemli bir şey; durum tesbiti! Bakın bu“tesbit” kelimesine dikkat edin, bunun ne olduğunu göreceğiz. Durum tesbiti!Yalnızca durum tesbiti yapıyor, hiçbir iddia yok! Durumu tesbit ediyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 443Durum tespiti nasıl yapılır, bunu bize Allah öğretiyor, “en önemli durumtesbiti”ni bize Allah öğretiyor. “A” Takdim Formu”nun bize ayrıca öğretilmesigerekmiyor. Neden? Dünya yaşantısının gereği olarak o bizde hazır var!Ama “B” Takdim Formu”nun “BEN’i nasıl durum tesbit edecek, bunu bizeöğretiyor. Onu “Muhammeden Rasulullah”dan öğrenmek gerekiyor.“En önemli durum tesbiti” nedir? En önemli tesbit Fatiha Sûresidir! FatihaSûresi’ni okuyan tam bir durum tesbiti yapar. Bir durum tesbitidiro, hiçbir iddia içermez. Eğer idrak bir iddia içeriyorsa, kişi “iyyake na’budü veiyyake nestaıyn” ayetini düzgün okuyamaz! İddiadan kurtulmuşsa “iyyakena’budü ve iyyake nestaıyn” Fatiha’nın önemli bir noktası haline gelir! “İyyakena’budü ve iyyake nestaıyn” diyen bir iddia sahibiyse o zaman Fatihaçalışmaz! Neden? O zaman yaptığı iş durum tesbiti olmaz, Fatiha o zamandurum tesbiti olmaz. O zaman Fatiha, “A” Takdim Formu”ndaki “BEN”inokuduğu dizeler olur! “İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” bir iddia içermiyorsa,yani onu Rum Sûresi 30 duruşuyla ve İnsan Sûresi 30 idrakıyla, İnsanSûresi 29’a göre kıyamda duran biri okuyorsa! İnsan Sûresi 29’a göre kıyamdaduran ama dururken Rum Sûresi 30 duruşuyla duran ve İnsan Sûresi 30idrakıyla “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” diyenin Fatiha’sı durum tesbitidir!Bu durumda “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” Fatiha Sûresi’ninönemli bir odak noktası haline gelir. Fatiha’nın akıbetini bu yüzden bu ayetbelirler.Fatiha’dan sonra çok önemli bir şey daha ekleyelim: Sübhanallah, Elhamdülillah,Allahuekber; bunlar da durum tesbiti için çok önemli kelimelerdir,ileride konuşacağız.Tefekkür açısından ileriye dönük söyleyeyim: Bakın Rum Sûresi 30’da“hanif” geçer. “Hanif” kula ait bir kavramdır, kul içindir. İnsan Sûresi 29’da“Rab” geçer. İnsan Sûresi 30’da ise “Allah” geçer. Bu tefekkür edilmesi gerekenönemli bir şeydir: Hanif, Rab, Allah! İnsan Sûresi 29 ve İnsan Sûresi30’a dikkat ediniz! İnsan Sûresi 29’da “dileyen Rabbine bir yol tutar”, 30’daRab demiyor “Allah” diyor; “gerçi dileyen Allah’tır”. Yukarıda “dileyen Allah’ayol tutar” demediği halde 30’da “Allah” diyor! 29’da “Rab” dedi, 30’da “dileyenRab’dır” demiyor! 29’da; “dileyen Rabbine yol tutar”, 30’da; “dileyenAllah’tır” diyor. İnsan-30’da “Allah” denmesini, burayı düşünmek gerekiyor!


444Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 3’denTefekkür açısından ileriye dönük söyleyeyim: Bakın Rum Sûresi 30’da“hanif” geçer. “Hanif” kula ait bir kavramdır, kul içindir. İnsan Sûresi 29’da“Rab” geçer. İnsan Sûresi 30’da ise “Allah” geçer. Bu tefekkür edilmesi gerekenönemli bir şeydir: Hanif, Rab, Allah! İnsan Sûresi 29 ve İnsan Sûresi30’a dikkat ediniz! İnsan Sûresi 29’da “dileyen Rabbine bir yol tutar”, 30’daRab demiyor “Allah” diyor; “gerçi dileyen Allah’tır”. Yukarıda “dileyen Allah’ayol tutar” demediği halde 30’da “Allah” diyor! 29’da “Rab” dedi, 30’da “dileyenRab’dır” demiyor! 29’da; “dileyen Rabbine yol tutar”, 30’da; “dileyenAllah’tır” diyor. İnsan-30’da “Allah” denmesini, burayı düşünmek gerekiyor!Eğer kişide bu “Kendini Hissetme Duygusu” mekr yollu açılmışsa, Allahmuhafaza etsin, En’am Sûresi 6. Ayet der ki; “işte böylece kâfirlere kendiamelleri süslü gösterilmiştir”. Yani kişi, Kendini Hissetme Duygusu’ylagelen “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü, muhtariyet ilanında kullanırsa, onlarao örtücülere amelleri süslü gösterilmiştir. Burayı Ehlullah şöyle meallendiriyor,tefsirliyor: “Kâfirler kendi varlık iddialarıyla Hakk’ın varlığını örterler!”.Bu ne demektir? Çok açık “A”yı tarif etmektir. Ehlullah’ın bu tefsiri “A”Takdim Formu”ndaki “BEN”i tarif ediyor: Kâfirler kendi varlık iddialarıylaHakk’ın varlığını örterler!Bakın Ankebut-38: “Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösteripböylece onları doğru yoldan saptırdı”. Bu yüzden “A” Takdim Formu”nda


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 445“BEN” diyenin hızla, zevkle, coşkuyla orada ilerlemesinin en önemli sebeplerindenbirisi yaptıkları işleri “doğru ve güzel” sanmaları; böylece doğruyoldan saptılar!Zümer Sûresi 22’ye de bakalım: “Allah kimin anlayışını İslam’ı kavramaküzere açarsa bu ona Rabbinden bir nurdur.” Yani “Kendini HissetmeDuygusu lütuf yollu verilmişse” bu demektir ki; Allah onun anlayışını İslam’ıkavramak üzere açmış, bu ona Rabbinden bir nurdur.Evet, idrakta bir basamak yukarıya geldik ve “Kendini HissetmeDuygusu”nu tefekkür edeceğimiz havuza koyduk. Kendini Hissetme Duygusu;eğer o duygu mekr yolluysa “A” Takdim Formu” olarak devam ediyor,lütuf yolluysa “B” Takdim Formu” olarak devam ediyor.- Bu 120. gündeki mekr veya lütufa İnsan Sûresi 30’la; “dileyen Allah” gözüylebaktığımız zaman nasıl bakarız?Güzel. “Dileyen Allah” dedin ya işte! “Nasıl bakarız?” demekle neyi kastediyorsun? Yani dileyen O, madem öyle?” mi, demek istiyorsun?- Hile yapan da, lutfeden de O gibi mi düşüneceğiz?Hayır! Sübhanallah! Sübhanallah’ı onun için öğreniyorsun, dikkat et!“Durum tesbiti” yapan için dedik ki; ibadet dilenmişse, yani durum tesbitiyapıyorsa, onun durum tesbiti yapması dilenmişse! Durum tesbiti nedir?Durum tesbiti; Kulluk bilincidir. Yani bir zan üretmiyorsun! O kulluk bilinciylebir durumu tesbit ediyorsun, bu kadar! “Sübhanallah” yani; Allah’ım<strong>sen</strong> benimle kayıtlı değilsin diyoruz. En önemlisi bu! Biz Sübhanallah’a manavermeye buradan başlarsak hata yapmayız: Allahım Sen benimle kayıtlıdeğilsin, benden münezzehsin, benden berisin. Aksi halde yaptığımız hilehurda neyse “Allah yapıyor” der, tasavvuf girdaplarına düşeriz. “Canım, onuyapan kim ki!” der, her şeyi O’na yükleriz. İş öyle değil! Ama iş nasıl peki?İşin “nasıl olduğunu” öğreninceye kadar Sübhanallah korumasında durmaklazım! “Allahım işin nasıl olduğunu bilmiyorum ama bana öğrettiğin şekildeben <strong>sen</strong>i onlarla kayıtlamıyorum, <strong>sen</strong> bunlardan münezzehsin” manasınıbilmek lazım: Sübhanallah! Tabi Sübhanallah deyince o çerçevede Elhamdülillahve Allahuekber de var, inşaAllah onları ileride uzun konuşacağız.İşte, bütün o sorulara sebep, aslında o soruların ve benzerlerinin oluşmasınasebep hep “Kendini Hissetme Duygusu”yla müstakil bakmak! Kişi müstakilbaktığı zaman, müstakil bir idrak oluşturuyor ve “peki, bu müstakilinsuçu ne?” diyor. Bir şey fark ediyor mu ki? Yine müstakil bir “A” Takdimi


446Yılmaz DÜNDARoluşturdun. O oluşturduğun için “bunun suçu ne?” diyorsun. “Bunun suçune?” dediğin varlık, müstakil bir varlık! Orayı uzun konuşacağız inşaAllah.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, ashabıyla oturup sohbet ettiği birzamanda buyuruyor ki; “kendisi için dua etmemi isteyen var mı?” Güzelbir şans değil mi? “Söylesin neyi için dua etmemi istiyorsa söylesin.” Kalkıyorbirisi “ya Rasulallah, ben şöyle şöyleyim, dua edin de düzelsin” diyor.Efendimiz dua ediyor. Bir başkası kalkıyor söylüyor, nihayet birisi kalkıyor,öyle bir sayıyor ki; “ben şöyleyim ben böyleyim...” dinleyenlerin hepsi kafasınıeğiyor, ama Hazreti Ömer dayanabilir mi, kalkıyor ayağa “sus be rezil” diyor;“mahvettin kendini sus!”. “Yapma ya Ömer” diyor “söylesin. Bu dünyadakirezillikle ahiretteki kıyaslanmaz. Burada söylesin biz duamızıyapalım, ahiretteki rezillikten kurtulsun. Çünkü ikisi kıyaslanmaz.” Allahmuhafaza etsin. Dolayısıyla ahiretteki haller dünyadaki hallerden, şartlarikisi birbirinden çok farklı olduğu için; dünyadaki âmâlık/şaşı görme ahirettedevam edecek olursa! Ayet öyle diyor “orada da kördür, ama oradadaha hüsrandadır” daha zordadır, daha kötü durumdadır. Allah muhafazaetsin, daha şaşkındır. Belki sonra derinleştiririz. Şimdi bazı konuları kısacaele alıp geçiyoruz.Her şey nur tabi, ama “İman Nuru” ve “Akıl Nuru” diye iki nur var. Bunurlardan iman nuru, akıl nurundan daha geniş kapsamlıdır. Bu yüzden,bizim için iman nuru çok önemli; aklın ulaşamadığı yerleri kavrar ve akıl gibiakıl yerine kaim olacak doğrulukta kavrar. İman nuru o yüzden çok önemli.Şöyle söyleyelim; insan ilimle “gördüğü kadar” düşünebilir. Basiretle“düşündüğü kadar” görebilir. İşte imanla aklın farkı: Akılla görebildiğinkadar düşünürsün, aklın o kadar görüyor çünkü, ucu o. İmanla düşünebildiğinkadar görürsün. Bu yüzden, sadece ilim değil “basiret ve ilim” gözlüğüneihtiyaç var, ikisi birden gerekiyor. Onun içindir ki “B” yolunda, İhlâsHayat Döngüsü yolundaki mücadele akıl+iman mücadelesidir, akıl+imanişbirliğidir.Bu yolda çok sık düşülen girdaplardan birisi general <strong>tanrı</strong> haline gelmektir.“Tasavvuf kokusuyla” hareket edenler, “bilim kokusuyla” hareket edenlerdiye iki girdap okuduk; işte onlar genellikle bu girdaba düşerler! Nasıl? Kişiye“Kendini Hissetme Duygusu” gelince bir iddiada bulunur ve gider kendisindekiRab gücünü yakalar, o duyguyla Rab gücüne sahip çıkar. Rab gücüne“benim gücüm” der. Zamanla biraz araştırır, tasavvuf kokusu ve bilim kokusualırsa “bu Rabb gücüne sahip çıkmamak gerekiyormuş” der ve Rabbı


ırakır, Rab gücüne sahiplik iddiasında bulunmaz. Ama onun “iddiacı elleri”duruyordur! Mekanizmayı bilmediği için o ellerden kurtulamaz. Rabbı tutmaktankurtuldu, ama o eller durur. Sonra okurken araştırırken Ulûhiyetiöğrenir ona mest olur. Bu eller dayanamaz, bu sefer gider Ulûhiyeti tutar,ona sahip çıkar! Böylece “general <strong>tanrı</strong>” olur. Neden? Rabbı tutarken, rububiyetesahip çıkarken “er”di. Niye? Çünkü o kendi birim yapısındaki Rabgücüydü. Şimdi neye sahip çıkmaya başladı? Ulûhiyeti tuttu, Ulûhiyete sahipçıktı. İddia bu sefer Ulûhiyetle ilgili olur. O zaman o “ben Allah’ım” der,demese bile “ben Allah’ım” der gibi, “Allah’mış gibi” davranır. Bunu diyemeyebilir,ama ister ki, karşıdaki arif olsun ve “benim Allah olduğumu” anlasın.Hikmetli konuşmaya başlar, hikmetli davranmaya başlar! İnsanlar da onuönemli sanar. Neden? Çünkü kendileri er! “Er” oldukları için elbette “generali”önemli sanar ve ona selam dururlar. İşte bu iki hal de <strong>tanrı</strong>! Neden?Çünkü hala “iddiacı el” var. Onun hikmetli sözler söylemesinin sebebi, artık“Sultan” kılığına girmesidir! Ulûhiyeti tuttuğu için, Ulûhiyete sahip olduğuiçin, Ulûhiyetlik iddiasında bulunduğu için kendisini O sanıyor! KendindekiRab gücüne sahip çıkan diğer <strong>tanrı</strong>lar ona bakınca, onun hali onlara yüksekbir mertebe gelir, onu “ermiş!” sanarlar. Bu yapı tasavvuf yolunda insanlarıçok yanıltır, öylelerinin eserleri insanları çok yanıltır, Allah muhafaza etsin.Kişi öylelerinin eserlerini okuduğu zaman tasavvufta aklı tamamen yanlışbakış açılarına kayar. Bu yüzden hep diyoruz ki, <strong>tanrı</strong>dan okumayın, <strong>tanrı</strong>yıokumayın! Çünkü <strong>tanrı</strong>nın yazdığını okumak aklı birden kaydırır. Ulûhiyetçok tatlı olduğu için, okurken de o cezbeyle onu doğru sanar ve kendisiniyanlışlardan kurtaramaz.İslamiyet şehadet yoludur. Daha önce konuşmuştuk ya, hiç bir öğretide,ilimde, felsefede, bakış açısında şahitlik yoktur; İslamiyet’in dışında! İnandırdıklarınaşahitlik yaptırmazlar, onları bir şeye şahit etmezler. Hele şumeditasyon gibi şeyler, hele onlar! Onlar tamamen heykel <strong>tanrı</strong> üretirler!Düşünmeyin, serbest durun, her şeyi unutun... E, tabiatıyla Allah’ı da unutursun!Allah da <strong>sen</strong>i unutur! Böyle yapınca o kendini rahat sanar, ona amelihoş gösterilir! Düşünmeden Allah bulunur mu ya! Tasavvuf öyle bir şey ki,sizi “ne” bu dünyadan koparıyorsa bilin ki o yanlış tasavvuf yöntemidir. Bizzatbaktığınız şeylerden sizi koparan, hayale sürükleyen somut olmayan birşeyse, o yanlıştır. O yüzden Halife efendimiz ne demiş; “ben görmediğimAllah’a inanmam”. Demek ki İslam’da her şey somut! Bakın Kur’an’ın birismi Furkan’dır. Ayırt eden! Furkan ayırt eden demektir! Somut olmayan şeyayırt edilir mi? O kadar somut ki, Furkan onu ayırt ediyor. Neyi? Hakk’la ba-


448Yılmaz DÜNDARtılı ayırt eden! Furkan “A” takdimiyle “B” takdimini birbirinden ayıran.Bunu hızla ayırana ne denir? Faruk! O yüzden Hazreti Ömer, “Faruk” isminialmıştır Allah’tan. Hızla bu işi ayırdığı için. Hakk’la batılı birbirinden çokhızla ayırdığı için Faruk! Somut bu iş! Dolayısıyla, sizi bir şey bu dünyadankoparıyorsa o yanlış bir yöntemdir. Tasavvuf sizi buradan koparmaz!Salâtta onun için gözünüzü kapatmamanız lazım. Çünkü salâtınız bizzatbu dünyayla ilgili! “Gözümü yumunca daha iyi huşu buluyorum” cümleleriyanlıştır! Bir huşu bulamazsınız, yanlış olur. Gözünüz açıkken huşu buluyorsanızdoğrudur, göz kapatınca huşu bulunuyorsa değil! Sonra kapatabilirsiniz,tesbihat yaparken gözünüzü kapatabilirsiniz, o olabilir. Ama daha iyisiaçıkken başarmak, eğer çok gürültülü bir yerde ve gözünüz açıkken aynıderecede başarıyorsanız bu daha iyisidir! Ha, onu başaramıyorsanız, zamanzaman olur, daha konsantre olayım diye sessiz bir yerde de olur. Amasalâtta bizzat gözümüzün açık olma sebebi, bu dünyadan kopmanın yasakolmasıdır! Bu dünya önemli!Önemli bir zatın, evinde çok gürültü var ve gürültü yüzünden bazen evdekilere;“ya ses etmeyin” falan diyor. Ama salât ikame ederken çoluk çocuk,gürültü yine var, hiç sesini çıkarmıyor. “Efendi” diyorlar; “<strong>sen</strong> normalzamanda bizi hep uyarıyorsun, ama salâttayken hiç bizi uyarmıyorsun”. “Ozaman duymuyorum ki” diyor! O gürültünün içinde gürültüyü duymuyor,“o zaman duymuyorum ki” diyor. Bu yüzden, “insanlardan uzak kalmak” tasavvuftaçok önemli! Ama “insanlardan uzağa gitmek” değil! Bizzat insanlarınarasındayken insandan uzak kalmak! Yani “insan” diye güç iddiaeden bakış açısından, uzak kalmak! Aksi halde buna yanlış bakarsa kişi“ben insanlardan uzak kalacağım” der çok uzakta durur; hep insanları özler!“İslamiyet şehadet dinidir” dedik. Bakın size çok önemli iki şahadeti söyleyelim.Kişi B 0noktasına geldiğinde “Eşhedü en la ilahe İllallah ve eşhedüenne Muhammeden AbduHU ve RasuluHU” der ve şehadet eder. “B”ilmi’yle şahitlik yapıyor! Bu ilimlere şahit olunmadan sahip olunmaz! Bubahsedilen iki şahitlik iki ilimdir; bunlar bizzat şahit olarak, müşahedeyleelde edilir! B 0noktasında ona “B İlmi” diyoruz; kişi orada “Eşhedü en la ilaheillallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasuluhu” der. Peki, “el-EhadüsSamed İlmi”nin şahadeti nasıldır? “Eşhedü en la ilahe illallahul EhadüsSamedüllezilem yelid ve lem yuled ve lem yekûn lehu küfüven ehad”,bu da, bu ilme girenin müşahedesinin şehadeti! Bakın bir cümleyle şimdilikgeçelim; “Eşhedü en la ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdu-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 449hu ve Rasuluhu” dediğinizde söylediğiniz “Abduhu ve Rasuluhü” kelimeleridiğer şahadette yok; “Eşhedü en la ilahe illallahul EhadüsSamedüllezi lemyelid ve lem yuled ve lem yekûn lehu küfüven ehad”. Neden? Kul yok artık,kul kalktığı için yok! EhadüsSamed ilminde kul kalktı. Kul kalktı mı Rab dakalkar! Rab, kul varken vardır! Dolayısıyla bakın, eğer siz <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmaçalışmalarıyla bu “BEN”den kurtulursunuz, ama durum tesbiti yapan“BEN” devam eder. İşte “B” ilminin şehadetinde B 0noktasında “BEN” diyorsunuzya, o “BEN”in yok olduğu yer diğer şahadettir. Onun yok olduğu yerEhadüsSamed İlmidir! Bu yüzden orada bitiyor o. O devam ederse “BEN”var” demektir. Onun için “BEN”in olduğu yere “yasal yanlış” diyoruz. Yanlışama yasal! Neden? Onu diyeceksin ki ibadet başlasın. Sonra dilenmişse oyasal yanlış da kalkar. Şirki hafiden tam kurtuluş odur, şirki hafiden tamkurtuluş yasal yanlışın da kalkmasıyladır!Kavramları ve kavramların yerlerini çok iyi bilmek gerekiyor. Esma dünyası,“B” Takdim Formu”nun olduğu yerdedir. Esma dünyası burasıdır.“A” Takdim Formu”nun olduğu yerde esma dünyası olmaz. Şimdi böyle söyleyince,şöyle sorular gelebiliyor. Yani “A” Takdim Formundaki yaşantılardakimanalar esma manaları değil mi? Doğru, onlar da esma manaları, ama “A”takdimiyle “BEN” diyen bırakmıyor ki onlar “esma manası” olsunlar! Sahipçıkıyor onlara, iddiada bulunuyor “onla benim” diyor. Rabba sahip çıktığıiçin esmaları da kendisi tarif ediyor. Ötede beride uzakta bir şey tarif ediyoraslında esma diye. O tariflere dikkat ediniz <strong>tanrı</strong> içerdiğini görürsünüz. Neden?Çünkü ötede uzakta bir esmayı tarif eder gibi, birisi seyrettiği bir şeyitarif ediyor. Onu tarif eden “A” Takdim Formu”ndadır işte.Peki, seyrettiğin bir şeyi tarif eden değil de, bizzat o şey<strong>sen</strong>? O zamanesma dünyası! Esma dünyası işte o! O da “B” Takdim Formu” içerisinde! YaniB 0noktasından itibaren, İhlâs Hayat Döngüsü’nün içi o Esma’ül Hüsna dünyasıdır.Bakın ona ne diyoruz, ne isim veriyoruz? Esma’ül Hüsna; güzel isimler!Buradaki mana; “başka isimler çirkin, onun isimleri güzel” gibi değildir.Buna çok dikkat edin!Allah indinde güzel ve çirkin şöyledir: “A” Takdim Formu” çirkindir, bukadar! Kim Allah’ı örtüyorsa çirkindir, çirkin budur. B 0noktasından itibaren,durum tespiti yapan ise güzeldir. İhlâs Hayat Döngüsünde yerini bulmuşolan hayat güzeldir. Güzel demek “akıl” demektir, “ilim” demektir. Güzel;“Allah Ahlakı’nın” bir başka bakış açısından tanımıdır. Bu yüzden güzel, “A”Takdim Formu”ndaki <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişlerin birbirlerine <strong>tanrı</strong>ları kıyas-


450Yılmaz DÜNDARlayarak oluşturdukları makamlar değildir, onunla perdelenmemek lazım.İnsan eğer “Allah güzeldir, güzeli sever” sözünü <strong>tanrı</strong>ların birbirlerineoluşturdukları makamlar gibi sanarsa, bu ilimle ilgileniyor bile olsa, hala“ötede beride uzakta birisine inanıyor” demektir. Güzel mefhumunu hala<strong>tanrı</strong>lar arasındaki manayla değerlendiriyor. Güzel Hakk’tır, çirkin batıldır.Dolayısıyla Esma’ül Hüsna; “B” İhlâs Hayat Döngüsü içerisindeki esmalardır.Ve orada oldukları için “Hüsna”dır, “güzel”dir! Esma’ül Hüsna’lar oradaoldukları için; ilim oldukları için güzeldir! Aslında Esma’ül Hüsna’ların hepsiâlemdir! Rab da o âlemlerin Rabbidir; Rabbül âlemin. Esma’ül Hüsna’larınhepsi âlemdir. O Esma’ül Hüsna’lar bir kompozisyon oluşturdukları zaman,oluşan o birim de bir âlemdir, Esma’ül Hüsna’lardan meydana geldiği içino da bir âlemdir. Bu durumda sonsuz manada, sınırsız sayıda âlem var demektir!Çünkü Esma’ül Hüsna’ların manaları ve sayıları sonsuz sınırsızdır. Birde onların terkiplerini düşünür<strong>sen</strong>; sonsuz ve sınırsız bir terkip! O zamansonsuz ve sınırsız bir âlem; manası sonsuz, sayısı sınırsız âlemler oluşur. İşteAllah o âlemlerin Rabbidir!Rab öyle bir şey ki, Esma’ül Hüsna dünyası tamamen Rab şemsiyesininaltındadır. Ama bu nasıldır ve Rab şemsiyesi ne demektir? Bu Esma’ülHüsna ilminin onları çalıştıracak bir elektriği olduğunu düşünelim, işte oRab’dır, o Rab nurudur. Onları Rububiyet Nuru döndürür, çalıştırır, terkipleryapar, onlardan montajlar yapar. Bunları neye göre yapar? Mana alemindene dilenmişse ona göre! Esma’ül Hüsna’lar; İhlâs Hayat Döngüsü’nün fiillerâlemidir. Mana âleminde ne dilenmişse ve o dilenenlerden hangisinin vücutbulması dilenmişse, onun Hakk olduğu/Hakk olarak yaratıldığı yerdir. Buyüzden Hakk’tır burası. Hakk olur; o mana burada karşılığını bulur. Neyle?Rububiyet Nuru’yla. Rububiyet nuru Esma’ül Hüsna’ların montajını sağlar,mana âleminde ne dilenmişse onun burada Hakk olmasını sağlar.Ehad’la Vahid isimlerinin farkından da kısacık bahsedelim. Çünkü oralarahemen hemen hiç girmiyoruz, ileride inşaAllah nasip olursa o kısımlaraderin bakarız. Çünkü oraya derin girebilmek için bu B 0noktasında kararlıolmak şart! Aksi halde öyle bir şeydir ki, o nefs mertebelerinin ileri noktalarındaöyle biz cezbe var ki; kişi dinledikçe dinlemek ister, hep orayı dinlemekister, hep orayı ister. Hep orası anlatılsa da dinlese! Neden? Bu “HuvAllahuEhad AllahusSamed” kısmı öyle cazip öyle tatlı öyle cezbelidir ki… Burayagirersek, B 0noktasını unuturuz, oraya hiç sıra gelmez! Yani ilaç alıp gevşemiş,güzel kafa bulmuş olarak dururuz hep. Orası tam kafa buldurur bize,bir türlü B 0noktasına gelemeyiz, “peki, biz ne yapacağız?”a gelemeyiz! An-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 451ladık mardiye öyle ama, peki biz ne yapacağız? Tamam, o filmi seyrederkengevşedik gittik de biz ne yapacağız? Mutlaka bir şey yapmamız lazım! İştebu yüzden “biz ne yapacağız” konusunu iyi sindirmek gerekiyor. Onu neyebenzetmiştik? İnsan bir virtüözden keman dinler; “mest etti bizi” der. Konserbitti sonra? Sonra kös kös eve gideceksin. Önemli olan keman çalmayı öğrenmek,“<strong>sen</strong> de bir beste yap, <strong>sen</strong> de bir şey çal”ı öğrenmek. İşte o ayrı biriş! Biz şimdi, biraz işin “<strong>sen</strong> de bir beste yap, <strong>sen</strong> de çal” kısmına baktığımıziçin, durmadan bir şeyleri tekrarlıyoruz! Durmadan “do” diyoruz. Haydi, gelinbugün de “do”! “Do” deyip duruyoruz. Arada bir virtüöz de dinlenir tabi.Niye? O da insanı coşturur gaza getirir, “gidip biz de ders alalım” diye. Amahep virtüöz dinler<strong>sen</strong>iz keman çalamazsınız.Şimdi bakın: Ehad ismine bakıyorsunuz, manasında “tek” yazıyor, Vahidismine bakıyorsunuz onun da manası “tek”. Ama ikisi birbirinden çokfarklı “tek”ler. Ehad’in “tek”liği, Vahid ismindeki gibi “tek” değil, Vahid deEhad ismindeki gibi “tek” değil. Kendini Hissetme Duygusu öyle bir duyguki; onun, Kendini Hissetme Duygusu’nun kendisini kendisinde bilerekhissettiği Ehad’dır! Zatını zatında bilir, zatını zatında tek bilir. O yüzden“dûnu yok”. Allah’a inanıyorsun, “ama bir de ben” diyorsan, öyle bir şey yok!Allah’a aynen inanıyorsun ama dûnuna da inanıyorsun, dışında aynı öylebir şey daha! Öyle bir şey yok! Zatını zatında tek bilen! Zatını “zatında bilenbir teklik Ehad!Vahid ise başka bir şey! Zatını zatında tek bilen, Ehad olan bir şey dilediktensonra Vahid var, bir şey diledikten sonra. O Tek’in dilemesindensonra ortaya çıkan “dilekteki tek” Vahid’dir. O tek bir şey diliyor; “künfe yekün” oluyor. İşte o “kün fe yekün” prosedürü içerisindeki başlangıçtakitek de Vahid’dir. O dilenenin, oluşacak olan manaların veya o manalardanvücut bulacak fiillerin hepsinin kendisinde olduğu tek! Şöyle: Hani şimdifilm teknolojisinde bir “geri çekim” var ya, onu şimdi yaratılış için uygulayalım.Dünyanın oluşumunu, kâinatın oluşumunu böyle insanlardan başlayıpda geri çek<strong>sen</strong>iz, çek<strong>sen</strong>iz, çek<strong>sen</strong>iz, çek<strong>sen</strong>iz, o oluşumlar gelse, gelse, gelse,gelse böyle bir hokkaya birikse. O hokkanın içerisinde bütün bilgi var; amatek! Öyle bir karışık ki, siyahla beyaz birbirinden ayrılmamış. Siyahla beyazınbir farkı yok. Orada hem siyah var hem beyaz var, ama onları ayrı ayrıgörmen mümkün değil! Her şey orada bir bütün! Bütün bilgilerin bir bütünolduğu yumak! Bu yüzden de orası tenzih mertebesidir! Onlar sonra birbirlerindenayrılıp farklılaşınca teşbih başlıyor; işte Ulûhiyet mertebesi vesonrası. Sonra orada manalar vücut bulmak istiyor, iş devam ediyor...


452Yılmaz DÜNDAR“Ve la havle ve la kuvvete illa billâhil aliyyil azim”; bir durum tespitidir.Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber de durum tesbitiydi. En önemlidurum tesbiti ise Fatiha idi. B 0noktasındaki kişi durum tespiti yapıyorve “la havle ve la kuvvete; ben öyle bir güç kuvvet sahibi varlık iddiasındadeğilim” diyor. “İlla billâh” diyerek bir durum tespiti yapıyor. O yüzden birkez daha Salâtı Tesbih!’ Salâtı Tesbih önemli! Dolayısıyla buradan anlıyoruzki, “ötede beride, uzakta bir <strong>tanrı</strong> edinmek” esas <strong>tanrı</strong>nın oyuncaklarıdır!Kişinin kendisinde bir <strong>tanrı</strong>lık iddiası var ve o kendisinde ilan ettiği <strong>tanrı</strong>diliyor ki ben ötede beride uzakta da bir şeylere inanayım, onları da benyöneteyim. Öyle inandığı için de “istediğim zaman da ona yaranayım” diyor.Onunla oynamak istiyor ve bir oyuncak oluşturuyor. İşte ötede berideuzaktaki <strong>tanrı</strong>lar, ilan edilen esas <strong>tanrı</strong>nın oyuncakları oluyor! Dolayısıyla,“şirk” denilen oyuncaklardır! Tanrının oyuncakları şirk, <strong>tanrı</strong>nın kendisigizli şirktir! Kişinin kendisinde bir güç, kuvvet, muhtariyet ilan etmesiesas şirktir ki buna, şirk-i hafi diyoruz! İnsan bunu göremediği için, bundanperdelendiği için gizli şirktir bu! Oyuncaklarla çok meşgul olunca hiç göremiyorveya oyuncaklardan kurtulunca “işi hallettim” zannediyor. Bunugöremediği için adı gizli şirktir. Ama esası budur, esas <strong>tanrı</strong> budur! “Gizlişirk” demek; kenarda duran, ikincil olan demek değildir! Birincil <strong>tanrı</strong> budur,diğerleri bunun oyuncaklarıdır. Demek ki oyuncaklar şirk, <strong>tanrı</strong>lık iddiası iseesas şirk; gizli şirk!- “Akıl nuru” ve “iman nuru” dedik. Bazı dualarda ise “marifet nuru” diyebir kavram geçiyor, bunun farkı nedir?Marifet nuru, sizin akıl nurunu ve iman nurunu kullanarak elde edeceğiniznurdur. O nurları kullandığınızda sizde açılacak nurdur; marifet nuru!Marifet; yalnız ve yalnız Allah’ı tanıyabilmektir! Yani siz marifet nuru istemeklebir bakıma diyorsunuz ki “ben akıl nurunu ve iman nurunu çalıştırarakAllah’ı tanıyayım”. Aksi halde insan marifeti “marifetli insan” gibi sanarsayanılır. Marifet; gerçek manada Allah’ı bilmek, tanımak, anlamaktır!Allah’ı bilme manasının nurudur. O mananın oluşturacağı nur marifetnurudur. O nur; iman nuru ve akıl nuruyla ulaşılacak bir nurdur! Esas hedefodur! Çok paranız var; valizin birisi iman nuru birisi akıl nuru. Bundan birşey edineceksiniz, edineceğiniz şey marifet nurudur. Bunlarla marifet nuruedinmemiş<strong>sen</strong>iz elinizde bir kazanç yok demektir!Şimdi bir soruyla devam edelim: Acaba Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemAy’ı neden ikiye bölmüştür, hiç düşündünüz mü? İyi bir tarihçi değilim,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 453yani tarihle meşgul bir uzman değilim. Fakat tarihle meşgul birisi bu olayıkaynaklardan bulur herhalde. Bizlerin veya bizim birkaç yaş büyüklerimizindoğum tarihleri biraz düzgündür, ama ondan öncekiler için “ekin zamanı”gibi tarifler söylenir, bir tabiat olayına bağlanır. Onun gibi, Ay’ın bölündüğüzamana rastlayan bir olayda, Hint tarihinde “bu olay Ay’ın bölündüğüzaman oldu” diye kayda geçmiş bir belge varmış. Ama henüz bir kaynağımyok, onun için biraz masal gibi söylüyorum ama araştırılırsa bu kaynak bulunur,“Ekin zamanı doğdu” der gibi, Hindistan’da bir olayın tarihini “Ay’ınbölündüğü zaman” diye çok uzak bir kıtada kaydedenler var.Biz şimdi buradaki önemli olan şeye bakalım. InşaAllah “çok dikkat”edelim; Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Ay’ı neden böldü? Ne olacaktı?Yani Ay’ı bölmesinin La ilahe illallah Kelime-i Tevhidi’ne ne yararı vardı?Hiçbir yararı yok! Çok dikkat edelim, buradan “çok önemli bir amel”e geleceğiz.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin buna benzer mucizeleri var.Peki, bunlar kimin için? Bunların hiç birisi Sıddıyklar için değil! Onlar zatengüveniyor! Ama bir de Ay bölündüğü halde geri dönenler var. Ay bölünüyorve kişiler <strong>sen</strong> oyun yaptın veya sihirbazsın diyor, geri dönüyorlar. Peki, o ankişartlar içinde neden ihtiyaç duyuyor? Güven sağlamak için! Zaten sistemebakacak olursanız Risaletten önce eminlik vardır! “Emin kişi” olmak, eminolmak! Emin olduktan sonra, emin bir yaşantıdan sonra “La ilahe illallah” risaleti!İnsanların kulak vermesi için Eminlik gerekiyor! Biri bu; “emin” olmakgerekiyor! İkincisi; “çok nazik” olmak gerekiyor! Ayete dikkat eder<strong>sen</strong>iz bunlarıntebliğde Rasulullah yöntemleri olduğunu göreceksiniz! Emin olmaklazım, nazik olmak lazım! Ayet, “Eğer güzel davranmasaydın giderlerdi.Onlara güzel söyledin, güzel davrandın” diyor.Peki, ne söyleyecek? Emin ve kişiler de “aa, Ay’ı ikiye böldü!” dediler ve“tamam biz sana inandık” dediler, ne diyecek? Diyecek ki La ilahe illallah!Zaten de demişti! Daha önce dediği bir şeyi diyecek yine, değişiklik yok! Dolayısıyla,Efendimizin en önemli söylediği şey “La ilahe illallah”tır. Eğer kişi buolayı duyunca Ay’la meşgul olursa, “Ay’ı nasıl böldü, bunun mekanizmasıne? Şöyle bölse ne olur, böyle bölse asıl olurdu? Niye üçe bölmedi de ikiyeböldü?” gibi sorularla ve işin detayıyla meşgul olursa “La ilahe illallah”ı unutur.Dolayısıyla bu işe önce böyle bakmak lazım, işin bir yanı bu.Bir diğer yanı: bazı kişilerin yaşadığı öyle bir hal vardır ki; önemli hiçbirbilgi ona açılmıyor. Bir hal tarif ediyorum şimdi dikkat edin: Hiçbir önemlibilgi ona açılmıyor ve hayatını izlediğiniz zaman da “<strong>sen</strong> ne önemli bir nok-


454Yılmaz DÜNDARtadaymışsın!” diyeceğiniz bir hali yok. Marifet diyeceğiniz bir şeyi de sergilemiyor!İşte en önemli, makbul hal budur! Bu çok önemli bir haldir. Çünkü“durmadan karşısına önemli şeyler çıkan” kalbini yoklasın! Yani, önemli birşeyler bulup söyleyen kalbini yoklasın. Onlar ona misafir şekeri gibi verilir,heveslensin de bu odadan çıkmasın diye. Rüyasında bir şey gösterilir, birşey hissettirilir; “demek ki bu böyleymiş haydi salâta!” der. Rüyasında bir şeygörür, o gün salâta daha düşkün olur, misafir şekeridir onlar. Bir olay olur“vay be! Ben bunu şöyle duydum, şöyle hissettim, şöyle bildim” der. Doğru,öyledir. Ama o, ona misafir şekeridir! İzah edebildim mi? Ama bir de öyle birhal var ki, misafir şekeri verilmediği halde kişi o salondadır! Öyle bir hal varki; ona öyle bilgiler, şunlar bunlar açılmadığı halde “şirki” fark etmiş, en önceliğio, öyle yaşıyordur! Bitti! Çok, çok önemli bir haldir bu! Bu çok önemlibir haldir, çok özenilecek bir haldir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’ebir grup gösteriliyor; nur mu nur, parlak mı parlak bir grup. “Benim ümmetimdir”diyor. “Değil ya Muhammed!” deniyor. “Peki, kim bular?” deyince;“bunlar kendileriyle Allah arasında hiçbir şeyi düşünmeyenler, koymayanlar,bulmayanlar!” buyruluyor. Müthiş bir şey! Dolayısıyla, çeşitli bilgilerbile Allah’la aranda bir şey, onlara tutunuyorsun! Diğeri çok önemli bir hal,ona dikkat etmek lazım. Yani öyle hali önemsemek lazım!Tefekkür Şeması 2


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 455Şimdi, Tefekkür Şemamızda vehmi bir görelim. Bir önceki toplantıdakonuşmuştuk; bakın, İhlâs Hayat Döngüsü’ndeki, Esma’ül Hüsna dünyasıdediğimiz yerdeki hayat vehimdir. “A” Takdim Formu” ise vehmin zulmetidir.Bu ikisi arasındaki farkı iyi fark edip görmek lazım! “A” Takdim Formu”diye söylediğimiz yer vehmin zulmetidir. Esas yaratılan yer olanEl-Esma’ül Hüsna dünyası ise vehimdir. “A” Takdim Formu”, yani güç iddiasıvehmin zulmetidir. Neden? Çünkü kişi “Muhtariyeti Tercih Gücü”nükullanarak bu vehmi suistimal ediyor, böylece vehmin karanlığına düşüyor,suistimal ederek vehmin zulmetine giriyor. Vehimle zulmediyor! Vehmi kullanarakzulmediyor zalim oluyor! Vehmi nerede kullanıyor? Hilede! İşte ozaman “Mekr” oluyor o! Vehmi görüş ona mekr yollu dilendiği için, o vehmimekr yollu fark ettiği için, fark ettiği vehimle hile yapıyor, düzen kuruyor,plan yapıyor. Böylece buradaki vehmi örterek, kendine muhtariyet ilanıylasahiplik vererek, <strong>tanrı</strong>lık ilanıyla vehmin zulmetini oluşturuyor. Demek ki,Şema’daki “nefse zulüm” dediğimiz yer vehmin zulmeti! Bu yüzden; “Allahümmeahricni min zulümetil vehmi ve ekrimniy bi nuril Fehmi” diyedua ediyoruz ya. “Allahım, beni vehmin zulmetinden kurtar” diyoruz. Bu,Allahım beni “A” Takdim Formu”ndan, “BEN” derken “kendimi <strong>tanrı</strong> ilanetmemden, <strong>tanrı</strong>lığımı ilan etmekten, Allah’ı örten bir güç iddiasında bulunmamdanbeni kurtar, çıkar” demektir.“A” Takdim Formu” nefsin şerridir. “B” Takdim Formu nefsin hakikatineuygun seyir yeridir. Dolayısıyla, nefsin şerri denen yer “A” Takdim Formu”dur.Yani bir kişinin “BEN” derken <strong>tanrı</strong>lık ilanında <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunması,Allah’ın varlığını örten bir güç ilan etmesi, “muhtarım” demesi nefsinşerridir. Bu yüzden “Allahım beni nefsimin şerriyle baş başa bırakma,göz kırpması kadar bile beni nefsimin şerrine bırakma” demek; “benigöz kırpması kadar bile olsa “A” Takdim Formunda “BEN” demeye bırakma”demektir. “A” takdimi nefsin şerridir çünkü! Nefs, “B” takdimidir. Dolayısıylanefs mücadelesi; önce nefsin şerriyle mücadele demektir. Aksi halde, nefsikötü ilan etmek, nefse hakaret etmek, “ona uyma” demek yanlıştır! Nefsgayet hürmet edilmesi gereken bir haldir ve nefsin hakikatine uygun seyirİhlâs Hayat Döngüsü’dür. Hakikati suiistimal olan, vehmi suistimal etmekolan “A” Takdim Formu” da nefsin şerridir.Nisa Sûresi 136. âyet: “Ey iman edenler; Aminü Billahi!” Ey imanedenler, Allah’a “B” harfinin taşıdığı anlam kapsamında iman edin. Yani “A”Takdim Formu”nda “BEN” demeyin, kendi <strong>tanrı</strong>lığınızı ilan etmeyin, Allahınvarlığını örtmeyin!


456Yılmaz DÜNDARBakara Sûresi 8. Âyet: “İnsanlardan bir kısmı “B” harfinin işaret ettiğianlam kapsamında Allah’a ve sonsuz geleceğimize iman ettik derler.Ama onlar “B” kapsamında iman etmiş müminler değillerdir”. Burayıçok tefekkür etmek lazım, buradaki ayeti! Burada şöyle bir şeyi vurgulamakistiyorum ki, biraz önce de ona benzer sorular vardı.Dedik ki, B 0noktasında insan sabit olmalı. Aslında B 0noktası keşif kapısıdır.Kişi orada sabit kalırsa, o zaman burada ilk keşfini yapar. Burada sabitkaldığı sürede de o ilk keşfiyle beraber bakışı ilerlemeye başlar, müşahedesiilerlemeye başlar. İlk yaptığı keşif şudur: Benim bir güç iddiam yok ve benAllah’ın ilminde, İlmullah’ta O’nun dileğinin suretiyim. Dolayısıyla “benimkendime ait bir gücüm yoktur. Yani burada “BEN” diyerek durum tespitiyapana ait bir güç, bir akıl, bir irade gibi şeyler yoktur, “böyle bir iddiamyoktur” der. Peki, bunu dediği halde neden gerçekten bu keşif kapısında,B 0noktasında olmuyor, bunu dediği halde neden hayat öyle yürümüyor?Neden yaşantıya hızla geçiremiyor biliyor musunuz? Beden muhtar! Bedenmuhtar! Burayı ileride belki çok açarız, çünkü şimdi açarsam salonda kimsekalmaz diye korkarım!Aklı veriyor kişi “tamam, aklım muhtar değil, iradem muhtar değil”diyor. Onlar gözükmediği için onları veriyor, verdiğini sanıyor! Çokdikkat edin, ama beden muhtar; bedende tasarruf sahibi, hala bedendetasarruf sahibi, beden muhtar! Beden “muhtar” olduğu için, kendiliğinden“muhtar değil” zannettiği akıl ve irade de muhtar! Bu yüzden,bu bilgi bilindiği halde B 0noktasında kişi neden sabit duramıyor, anlaşıldımı? En önemli yakalayacağı püf noktası burası; beden muhtar! Bu yüzdenbedeni önemsemek gerekiyor. Hem diyor ki “bu beden yok!” hem de “yok”dediği bedende öyle tasarruflar yapıyor ki, “kuvvetle var olabilmesi için”öyle tasarrufları var ki! Dolayısıyla, o beden muhtar olduğu için “muhtarolmadığını” söylediği, sandığı akıl ve irade de muhtar, aslında!- Hocam, burda kendimizi bu beden sandırtan veri tabanı, değil mi?Elbette dünyanın gereği o! “A” veri tabanı, elbette! “Beden sandırtıyor”değil! İleride rastlayacağız ona belki ama orada hızlı geçeriz şimdi söyleyeyim.Denir ki; kendinizi bu beden sanmayın! Bunu duyunca kişi yanılıyor.“Kendinizi bu beden sanmayın” denince sanıyor ki, bu beden yok! Bu bedeni“yok görmek” istiyor, hayal kuruyor; o yok, bu yok, şu yok… Olmaz!Beden hayalse, yoksa, yok olana nasıl salât ikame ettireceksin? Bizzat bu bedenlesalât ikame ediyorsun. “Kendinizi beden sanmayın” demek; “sadece


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 457bu bedenden ibaret değilsiniz” demektir, ilk mana budur. Birinci aşamada!Sonra bu aşamaları iyi sindirdikten sonra, ileride holografik evren gerçeğiylebu bedenin sanallığını yaşarsın, sanallığını fark edersin, o farklı, çok farklı birşey! Ama “kendini beden sanma”; dolayısıyla yalnızca bu beden zanneder<strong>sen</strong>bu bedene yatırım yaparsın. Ölümden sonrası <strong>sen</strong>i ilgilendirmez; ölümüyokluk sanarsın, bitip gidiyor sanarsın, dolayısıyla bu dünyada ne yaparsankâr sanarsın. Neden? Çünkü “sonra bir şey yok” sanıyorsun! Oysa ölümünolmadığını, hayatının devam ettiğini fark eder<strong>sen</strong>, <strong>sen</strong>in bu bedeni aslındabir araç gibi kullandığını görürsün. Peki, bu bedeni bir araç gibi kullanan ne?Kendini Hissetme Duygusu! O duygu bu dünyada hayatını sürdürürken bubedeni kullanır. “Bu yüzden <strong>sen</strong> kendini yalnızca bu beden sanma, böylekayıtlı olma. Senin bir ruh bedenin de var, daha sonra devam edecek olanbu ruh bedene yönelik gayrette bulun” manasına birinci basamak olarakonu öyle anlamak lazım.-Bedende tasarruf derken, bedenin bir takım isteklerinden mi bahsediyoruz;yemek, içmek, uyumak gibi. Tasarruf bunlar mı?Şimdi tabi bu dediğin o kadar önemli bir nokta ki! Eğer insan orayı iyifark edemezse bu sefer bedenine zulmeder; yemesin, içmesin, uyumasıngibi! İşte eğer o işleri “A” Takdim Formu”ndaki “BEN” yapıyorsa o zamanbir komando <strong>tanrı</strong> çıkar ortaya. Uykusuz durabilen, aç durabilen, günlercebağlamalı oruç tutup sonra da “aferin bana, bak başardım, günlerce oruçtutabilecek güçteyim artık. Allah’ı, Ulûhiyeti yakalayabilirim” diyen, general<strong>tanrı</strong>ya doğru giden bir “komando <strong>tanrı</strong>” oluşur. Dolayısıyla, bedendetasarruf demek, onları yapmak demek değil, onları yapan “muhtar” bir“BEN”in olması demektir! Biraz oldu mu? Onları yapan muhtariyetini ilanetmiş bir yöneticinin bulunmasıdır bedende tasarruf!-Bu sefer de, tamam yönetici ben değilim. İstediğim kadar yiyeyim veuyuyayım’a nasıl mani olacağız?Bak, yine aynısı oluyor! “İstediğim kadar uyuyayım” demek de neticedebaşka bir yöneticilik! Bir şey fark etmiyor ki, ha kısıtlamışsın, ha istediğin kadar!Sen irade ediyorsun ya, muhtar olarak <strong>sen</strong> irade ediyorsun ya! Peki, nasılyapacağız? Nasıl yapacağız kısmını çok konuşmadığımız için kişi zorlanıyor.Neden? Çünkü insan beyni “kıyasla” öğrenir. Diyorsun ki, şunu yapma!İyi tamam, ama bir de “ne yapacağımı” söyle, ikisini kıyaslayarak “tamambu” diyeyim. Genellikle “şunu yapma” deyip geçiyoruz, ama “nasıl yaparız”alternatifini de koymak gerekiyor. O yüzdendir ki, basamak basamak gidilir!


458Yılmaz DÜNDARÖnce nasıl yapılması gerektiğini “Allah ve Rasulü bu konuda ne demiş?” onuönemsemek gerekiyor. Bedenle ilgili bize Allah ne önermiş? Bunu sorarsan,o zaman bakacaksın ki bazı yerlerde Allah’a ve Rasulullah’a ters düşüyorsun,ters düştüğünü fark edeceksin! Ayet ve hadisler, bedende nasıl durumtesbiti yapacağını, muhtar olmadan nasıl bir tasarruf götüreceğini aslındasöylüyor; onları helal ismiyle bir çerçeve içine de alıyor. Yoksa yapmamakdeğil! Orayı sonra derinleştiririz, şimdilik o “bedenin muhtariyetinin nasılperde” olduğuna biraz baktık, sonra da ilerleriz inşaAllah.Kur’an’daki sûrelerin açıklamalarına başlamadan önce bir kişinin önceİhlâs Sûresi’ni açıklaması gerekiyor. İhlâs Sûresi’ni doğru açıklamadan diğersûreleri açıklamaya geçmesi onun “yanlış yapacağı” manasına gelir. Dolayısıyla,kitapla ilgili birçok bulmaca çözenler var, rastlıyorsunuz rakamlar,harfler, dizilişlerle uğraşıp duruyorlar. Hiçbir veli fark etmemiş onlar farkediyor! Bütün veli zatlar “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhidi’ni vurguluyor,onlar başka şeyler arıyorlar. O tür şeylerin cazibesinden kurtulmanın önemlibir tefriki; söylenende bir amel aramaktır; onu diyen kişi size ne amel öneriyor?ODTÜ Endüstri Mühendisliği’nden biri mi, bir şeyler yazıyormuş. Biriki şeyine baktım, imanlıdır, olabilir. Periyodik cetvele gidiyor, işte “karbon6 numaralı atom” diyor 6. Sûreye bakıyor karbonla ilişki arıyor, kuruyor. Tamambir ilişki kurdun, bana ne öneriyorsun, ne amel öneriyorsun? Buradanbana ne öneriyorsun? Bir öneride bulunması gerekiyor. Eğer, bu yapılan çalışmalar“amel olarak” Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellemi gündemegetirmiyorsa, O’nu bu yolda yürümek için “bize lider” yapmıyorsa veözellikle “salâtı bize hakikatiyle ikame” edebilecek bir amel olarak ortayakoymuyorsa, o tür çalışmalar ne olacak yani! Bilmem izah edebiliyor muyum?İnsana çok cazip gibi gelir, vaktini onlara harcayabilir. Halbuki kişi içinçok önemli şey, tek önemli şey şirkin terkidir. Bakın tek budur; gizli şirktenkurtulmaktır, başka hiç bir şey yok! Bir şey var; o da şirki hafiden kurtulmak.Şirki hafiyi fark etmek ve kurtulmak; tek bu, bir tane bu!Bir arkadaşımız sormuştu; Kâbe’yi ilk görünce nasıl dua etmeliyiz diye.Onu biraz sonra konuşacağız. Bu soruya özellikle ilahiyat rehberlerindencevap olarak çok çeşitli öneriler gelecektir. Diyoruz ki tek bir şey var; şirkihafi’den kurtulmak, bundan başka bir şey yok! O zaman “ne dua edeceğim”olabilir mi? Tek bir şey var, Şirki Hafi’den kurtulmak. Başka hiçbir şey yok,tek bu! Öyleyse isteyeceğiniz tek şey var; Allah’ım beni şirki hafiden kurtar.Bu kadar, başka bir şey yok ki! Ha, bunu isterken sonunda küfür olmasın,bunu isterken bundan kurtulmak zor olmasın, bunu isterken bu size Allah’ın


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 459lütfuyla olsun istenebilir. O zaman da dersiniz ki; Allah’ım hayrlısıyla lütfunlakolaylıkla beni şirki hafiden kurtar. Çünkü tek şey bu! Birisi için dua edecek<strong>sen</strong>,bundan daha iyi dua olur mu? Birisi için dua edeceksin soruyorsun;<strong>sen</strong>in için ne dua edeyim? Yani “sana kravat mı alayım gömlek mi alayım?”der gibi! Onlar teferruat! Kime dua edecek<strong>sen</strong>iz onun şirki hafiden kurtulmasıiçin dua etmek gerekir! Tek bu çünkü tek bu!Dolayısıyla, hayatta tek önemli olan “şirki hafi” ise, bundan kurtulmaksa,bunu da siz yaşarken bir zat size fark ettirmişse ve “hayatınızın en önemlişeyi” haline getirmişse, öyleyse o zattan başka bir şey beklemeye gerek varmı? Bu kadar önemli bir şeyi size fark ettirmiş olması yetmiyor mu? Bu kadar,tamam! Bu kadar işte! Şirkten aslı olmayan, vehmedilen bir kavramdankurtulmalısın! Çünkü şirk aslı olmayan, vehmedilen bir şeydir.Buradaki “vehmedilen” denince iki tane şirk düşünmek lazım! Birisi “A”Takdim Formundaki “BEN” denilen şirk, bir diğeri “B” Takdim Formundaki“BEN” denilen şirk. İkisi de gizli şirk. Ancak “B” Takdim Formundaki “BEN”yasal bir yanlış. Çünkü o durum tespiti yapmak için “BEN” demek zorunda.Bu yola çıkmak için “BEN” demek zorunda! Dolayısıyla vehim olan gizlişirk “B” Takdim Formundaki “BEN” denilendir. “A” Takdim Formunda “BEN”denilerek yapılan, ilahlık ilanıyla olan gizli şirk ise vehmin zulmetidir, nefsinşerridir, vehmin karanlığıdır! Halbuki diğeri, nefsin hakikatine uygun seyrisülukta yok olacak bir gizli şirktir! İzah edebildim mi?“B” takdimiyle “BEN”in olduğu yerde, nefsin hakikatine uygun seyri süluktatakva önemlidir! Takva aslında “B” Takdim Formuyla “BEN” diyeninİhlâs Hayat Döngüsü’nde ilerleme yarışıdır. “İnsanlar eşitlerdir ancak takvacabirbirlerinden farklılardır” ayeti gereği, B 0noktasından itibaren yapılanyarışta kişilerin bulunduğu noktaları belirtir takva noktaları! Ancak buradakiyarış “B” sırrıncadır, “A” Takdim Formu”nda “BEN” diyenlerin yarışı değildir.İçinde hırs olan, kıskançlık olan, “ben <strong>sen</strong>i geçtim” gibi eleştirisi olanbir yarış değildir. Bu yarış “buyurun, önden siz buyurun” yarışıdır. “Buyurun”deyince aklıma camilerde çok rastladığım bir şey geldi. Camiye girerken, diyelimyanınızda bir büyük var, hürmet ediyorsunuz, “buyurun önden geçin”diyorsunuz, doğru. Ama çıkarken o olmaz! Çıkarken de hürmet ettiğinizbirine “buyurun” der<strong>sen</strong>iz iyi olmaz, çünkü camiden geç çıkmak sevaptır.Şimdi birkaç cümle de Hac’la ilgili söyleyelim. Aslında çok bildiğimizşeyler, ama yine de insan Hac’la ilgili bir şeyler dinlemek istiyor, farklı birşey duyacağını sanıyor, hep farklı bir şey arıyor. Menkıbeler hoşa gider ya,


460Yılmaz DÜNDARbu yüzden menkıbe gibi söyleyeyim. Dünyanın soğumadan önceki halini,ateş topu halini düşünün, Big Bang’den sonra henüz daha soğumamış. Yenidoğan çocuk gibi! Bir göbek kordonu olur ya çocuğun, dünya da bir esastankoptu geldi. Koptuğu yerde bir göbek kordonu var. Allahu A’lem o koptuğuyer Kâbe işte! Soğumadan önceki esas nurdan gelirken, o nurun çok yoğunolduğu, enerjinin çok yoğun olduğu esas göbek kordonu Kâbe’nin olduğuyer. Allahu A’lem, kanaatimizce. Oradan itibaren hani “püf” derler deşişenin püf noktası vardır, böyle şişer sonra soğur ya, işte Dünya da şeklinialıp soğurken o Kâbe’nin olduğu yerden itibaren o nura ait hatlar da, damarlarhalinde soğuyan yerlere yayılıyor. Dolayısıyla orada kalın bir kök veoradan itibaren Ley hatları şeklinde yayılıyor. Dolayısıyla o hatların rastlayıpgeçtiği yerlere denk gelen yerlerdeki enerjiler farklı oluyor. Oralara buralarıfark edip mekan kuran kişilerin oradaki dergahları, açılımları o hatlardanetkileniyor enerjiden, o nurdan! Şimdi o nurların ana kaynağını, esas göbekkordonunu ziyarete, o laboratuara gidiyor kişi aslında, o Nur’un içine garkolmaya gidiyor.Ama Hac’ca neyi götürdüğünüz önemli, çok önemli bir şey bu; neye Hacyaptırıyorsunuz? Oraya giderken götürdüğün idrak önemlidir! İdraka Hacyaptır! Hangi idrakı götürüyorsun oraya? Dolayısıyla, bir; götürdüğün idrakıiyi tarif etmek lazım. İki; döneceğin idrakı iyi tarif etmek lazım. Ne götürüyorsunatölyeye, ne getireceksin? Yani değirmene buğday götürüyorsun,sana oradan tavuk verirlerse olmaz! Un getireceksin. Ne getireceğini bileceksinyani. Yoksa değirmenciyi göreceğim diye heyecanlan ağla, ama buğdayyok! Çok önemli bir şey değil o değirmene giderken bu kadar sevinmek!Buğday götürüp un getirmek, ne getireceğini bilmek önemli. Götüreceğinidrak çok önemli; o idrakı orada mükemmelleştirirsin, mutmain yaparsın.Onun için, buradan giderken oraya götüreceğin şirki hafisizlik, şirki hafisiolmayan bakış önemli. Bunu durmadan zikir gibi nerede, nasıl dile getireceksin?“Lebbeyyyk Allahümme lebbeyyk...” denildiğinde her yer inleyecek zaten!Bu dendiği zaman insanlar, hele gidip gelenler böyle bir tuhaf olurlar“Lebbeyk Allahümme...” Bir anda iş değişir, böyle nasıl olur zihnin! Çünküher yer o kadar inliyor ki; “Lebbeyyyk Allahümme Lebbeyyyk, LebbeyyykAllahümme lebbeyyyk...”Hazreti İbrahim, Rabbinin emriyle Beyt’i yaptıktan sonra Rabbi diyor ki;“çağır artık, inananları buraya çağır”. Hz. İbrahim çağırıyor inananları; “Rab-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 461bim çağırıyor!”. İşte, bu yüzden koşuyor insanlar, o davete koşuyor; Rabbimizbizi çağırıyor! Koşarken de diyorlar ki; “buyur Allahım buyur, geldikbuyur. Gel dedin geldik, buyur! Lebbeyk Allahümme lebbeyk! Allahümme;Allah’ım, lebbeyk; buyur. Buyur Allah’ım buyur; Lebbeyk Allahümme lebbeyk”.Şimdi dikkat eder<strong>sen</strong>iz “lebbeyk” devam ettiğinde manalarına baktığınızdatamamen şirki hafisizlik var! “Senin ortağın yok, benzerin yok, Hamdsana aittir” diyorsun, “nimet vermek sana aittir, Hamd sana aittir”. “Lebbeyk”derken nasıl lebbeyk diyorsun, bu da çok önemli. İşte az önce söylediğimo idrak lebbeyktir! Eğer hakikaten orada bir sultan var da, <strong>sen</strong> onaötede beride birine gidiyor da, oraya öteye “lebbeyk” diye sesleniyorsan, buidrakı Hac’ca götürüyorsun işte. Götürdüğün idrak bu Lebbeykle anlaşılır,<strong>sen</strong>de anlaşılır. Senin idrakının dışa çıkış şeklidir bu Lebbeyk. Ama eğer “lebbeyk”derken, “ey Allahım, ben <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunmayan, muhtariyetgücünü kendi rablığını ilan etmekte kullanmayan bir kulun olarak, “<strong>sen</strong>in ilmindedüşüncenin sureti olmuş “BEN” olarak “lebbeyk” diyorum, diyorsan,B 0noktasıyla o idrakla yola düşüyorsun demektir. Nefs-i mutmaineden başlayanidraklerden biriyle; yani 4; (mutmainne), 5; (raziye), 6; (mardiye), 7;(safiye) idrak noktalarından birisiyle yola düşüyorsun demektir. “Lebbeyk”derken, giderken bu çok önemli bir şey! “Lebbeyk” Hac bitinceye kadar söylenir.Hac tamamlandıktan sonra, Vakfe’den sonra “lebbeyk” kesilir., sebebinebakılırsa bu da önemli...Bakın, Hac’da “zahiren yapılan” şeyler de çok önemlidir. Örneğin ihramgiymek şu demek, dikişsiz giymek şu demek, taş atmak şu demek… Dikkateder<strong>sen</strong>iz her şey zahiren bir harekete bağlı! Eğer zahiren hareketler önemsizse“Hac tamamen kalktı” demektir! Demek ki, bâtının açılması içinzahir kapı gerekiyor. Tanımlanmış! Tanrıların tanımladığı değil, Allah’ıntanımladığı veya heva ve hevesinden konuşmayan Rabbinden konuşanRasulü’nün tanımladığı bir zahir gerekiyor ki, o zahir anahtar bâtının kapısınıaçsın. Eğer zahiri önemsemez de anahtarı atarsan kapının önündebeklersin, kapıyı açamazsın. Ama anahtarı yani zahiri de esas zanneder, okşar,sever, saklarsan, kilide sokmazsan kapıyı açamazsın! Bu yüzden zahirleperdelenme! Yalnızca zahiri önemli zannedip, anahtarı boynunda taşıyıp,“ben bir şey yapıyorum” sanma. O anahtar açmak için! Bu yüzden, zahirbâtını açmak için! Eğer, “onu yaptım işimi bitirdim” sanarsan, anahtarı boynundataşırsın, çocukların eskiden silgi taşıması gibi boynunda taşırsın. Bir


462Yılmaz DÜNDARişe yaramaz o. Hac’da zahirin, aslında bâtın için ne kadar önemli olduğunu,bâtını açan kapılar olduğunu görürsün. Peki, buradan açılacak “en önemlikapı” nedir?Çok önemli bir şeydir bu; Hac aslında vehim dediğimiz “BEN”den bilekurtulma yeridir. Çünkü Kâbe’nin yanında bulunduğunuzda, başka bir yerdeyaptığınız halin “yüz bin katı” yüksek bir halde olursunuz. O kadar enerjiüretir, o kadar fazla nur üretir sevap alırsınız. İşte elde edilen bu hâsıla ile “A”Takdim Formu”ndan hızla kurtulabilecek değerlendirmeyi yapabilmek lazım.Hac’cın bir önemli boyutu da tavafla ilgilidir. Tavaf yaparken “yedi kere”dolaşmanın “yedi nefs mertebesi gibi” izahları vardır. Ama ona şöyle yaklaşanlarda vardır: Yedi şavt/dönüş; nefsin yedi isminden sıyrılmaktır! YaniHayy, Semi, Basir, Aliym, Mütekellim, Kadir, Mürid isimlerinden sıyrılmaktır.Nefsten sıyrıldığın zaman Hakkal Yakîn gerçekleşir ve “Allah’ın zati sıfatlarıyla”sıfatlanırsın. Öyle önemli bir zahiri işi öyle önemli bir enerji okyanusunda,öyle bir nur içinde yapıyorsun ki! Hani İhlâs Döngüsü dedik ya, İhlâsDöngüsü’nün “sıfır” noktasından itibaren Mutedil yazan yere kadar gelenyer İlmel Yakîn’dir, fiillerin tecellisidir. Bundan sonra Aynel Yakîn. AynelYakîn’de yaşayanlar o isimlerle, nefse ait isimlerle, isimlerin tecellisiyle burayıatlatırlar! Onun için orası da Aynel Yakin’dir! Nefse ait isimler burada, tecellieder, oradaki kişide o isimler tecelli eder. Hayy, Aliym, Semi, Basir, Mütekellim,Mürid, Kadir isimleri; o kişi o isimler olur. İşte siz Kâbe’nin etrafınıdolaşırken bu isimleri olmuş da bitirmiş gibi olursunuz. Yedi kez dolaşarakzahiren, şeklen yedi ismi bitirmiş olursunuz!Bitirdin, ne olacak? İşte o zaman “el-EhadüsSamed İlmi”ne gelirsin, HakkalYakîne gelirsin. Hac’cın zahiren verdiği böyle bir anahtar vardır ki değerlendirdiğinderecede o anahtarla bâtınî daha iç kapılara geçersin. Bu anahtarİhlâs Hayat Döngüsü’nde <strong>sen</strong>i “orta yer”den alır, Kâbe’nin etrafında yedikez dolaşmakla nefse ait isimlerden sıyırır, Hakkal Yakîne getirir.Hac’cın bir başka yanı da Arafat! Arafat kayıtları siler, anlatılacak gibi birşey değil yani! Kayıtları siler! Eğer, kişi Hakkal Yakîni yaşar halde ise, zahirininötesinde onu yaşar halde ise, ayetler gereği yalnız kayıtları silinmez ogünahlar o boyutta sevaba da çevrilir, Allahu A’lem. Yalnız kaydı silinmez,o günahlar o boyutta nura döner. Zaten onlar nurdu da <strong>sen</strong> onları günahgözüyle damgaladığın için onlara nar elbisesi giydirmiştin. Arafat onlardakinar elbisesini çıkarır yok eder, <strong>sen</strong>in idrakın o nuru kavradığı için hesabınada “nur” geçer, Allahu A’lem. Ama en azından silinir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 463Çeşitli tasavvuf kitaplarında Hac bahsine bakarsanız oradaki zahirianahtarların aslında hangi kapıları açmak için birer işaret olduğunu görerekoralardan değişik ipuçları yakalayabilirsiniz.Hac’da bir de “Lebbeyk”le beraber söylenen; “La ilahe illallahu vahdehula şerike leh, lehül mülk ve lehül Hamd, yuhyi ve yümiyt ve HüveHayyün la yemut ebeden, Biyedihil hayr ve Hüve ala külli şey’in Kadir”zikri vardır. bu da çok söylenir. Öneririm ki bunun aralarına “Sübhanallahivelhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahuekber ve la havle ve la kuvveteilla billahil Aliyyil Azim”, zikrini de yayınız. Bunun yayılması, bununyapılması da önemlidir.Bu zikirleri anlatan bir hali söyleyelim. Aslında iki türlü uyanma vardır.Bu ilimle meşgul olduktan sonra kişi uyanırken “esas” uyanmayı, hadis’tegeçen esas uyanmayı yaşar. Çünkü uyanır, uyandığı zaman bakar ki, zikirlemeşgul, uyandı ama zikir yapıyor. Hadiste geçen uyanma odur! Gece uyandığınızdadenilen uyanma odur! “Uyandınız ki zikir yapıyorsunuz, hemenkalkın salât ikame edin kabul olur, haliniz yoksa dua edin kabul olur”diyor Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem. Şimdi, o uyanmada bir ipucuinşaAllah. Uyandığınız zaman zikir halini fark eder<strong>sen</strong>iz, zikre neresindengiriyorsunuz fark etmeye çalışın. Sonradan giriyorsanız sizde zikreden sizdeğilsiniz, cüz değil! Uyandınız ki, Kur’an okuyorsunuz, ama okuduğunuzusonra fark ettiniz. Fark edince bir yerinden girdiniz. Şuradan anlarsınız onu;“cüz” girince bir yerde kesilir o, devam etmez. Çünkü bilmiyorsunuz ki devametsin, orada kesilir o! Ama bakarsınız ki siz fark ettiğinizde, aslında sizişin ortasında girdiniz. Fark ettiğinizde bir kayıt var, o kayıt gidiyor. İşte öylekalkmalarda, uyanmalarda da “La ilahe illallahu vahdehu la şerike lehü…”zikrini ve “Sübhanallahi velhamdülillahi…” zikrini, bu ikisini okumak çokönemli olarak anlatılır. Bu yüzden Hac’da da bu çok OKUnur, çok önemlive çok sevblıdır!Tavaflardan sonra iki rekât salât ikame edilir. O salâtta birinci rekâttaKâfirun okunur. Bu yüzden bilinmiyorsa bunun ezberlenmesi lazım. İkincirekâtta İhlâs okunur. Birinci rekâtta okunan Kâfirun “A” Takdim Formunaokunur. Siz birinci rekâtta “A” Takdim Formu”na Kâfirun’u okur onu yokedersiniz, ikinci rekâtta İhlâs okur, kendinizi İhlâs Hayat Döngüsü’nün içerisinesokarsınız. Birinci rekâtta Kâfirun’la “A” Takdim Formu”nu mahvedersiniz,ikinci rekâtta İhlâs okuyarak İhlâs Hayat Döngüsü’nün üyesi olursunuz,oraya kaydolursunuz. Diğer yerden kaydınızı sildirir, buraya hicret etmişolursunuz.


464Yılmaz DÜNDARHicret deyince, “merak hicret eder mi?” demiştik. Merak önemli bir veritabanıdır. Merak diyoruz ya, şimdi “merak” üzerinden vehmin zulmetini görelim.“A” Takdim Formu”ndaki “BEN” vehmin zulmetidir. Her şeyin “zulmeti”vardır, her şeyin! Merak bir vehimdir ve “B”ye aittir. Şimdi bakın merakınzulmeti nasıl oluşuyor onu görelim? Esas, ana yapı vehim. Çünkü yaratılan“Vehim nurundan” yaratılmıştır, tamamı vehim nurundan yaratılmıştır. Busuiistimal edilirse, yani bir iddiayla muhtariyet ilan edilirse o da vehmin zulmetinioluşturur. Dolayısıyla, merak “B”nin işi. Ama ne için? Allah’ı meraketmek için! Ayetlerde öyle değil mi; onlar nasıl yaratıldıklarını, yeri göğütefekkür ederler. Tefekkür merakla olur. Tefekkür ederler, Allah’ı merak etmekiçin! Peki, merakın zulmeti nedir? Kişi merak duygusunu alıp insanlarımerak etmede, <strong>tanrı</strong>ları merak etmede kullanırsa, o merakın zulmeti olur!Allah’ı merak etmezsin de buradaki <strong>tanrı</strong>ları, kendi <strong>tanrı</strong>lığını ve başka <strong>tanrı</strong>larımerak edersin. Başka <strong>tanrı</strong>ları merak eder<strong>sen</strong> “gıybet, iftira, dedikodu”olur, çok günah olur, işte o merakın zulmeti olur. Allah’ı merak eder<strong>sen</strong> “tefekkür”olur çok büyük ibadet olur. Bir şeyi zulmetinden kurtarırsan, suiistimalindenkurtarırsan o hak ettiği yere gelmiş olur ve zulmet gömleğindenkurtulduğu için hicret etmiş olur. O aslında zaten bu “B”de, ama suiistimallegölgesini oraya çekip kullandın! Onu o zulmetten kurtarırsan, o zaman yerinegelmiş olur.Vakit çok ilerlemeden ister<strong>sen</strong>iz, hızlıca bir duayla tamamlayalım mı,inşaAllah? Allah nasib eder de bu mübarek yerlere gidenler olursa, Hac’cagidenlere yapılan duaların içerisinde bir de ne vardır, “Allah kolaylaştırsın”vardır. Çünkü diğer ibadetlere göre “daha güç isteyen” bir ibadettir. Allahkolaylaştırsın, makbul eylesin, hayırlı eylesin inşaAllah. Şirki hafiden tamamenkurtulmamıza vesile kılsın. Oradaki dualarınızla, dua ettiklerinize dehepimize de kurtulmayı nasib eylesin inşaAllah. Nasib olanlarla da oradagörüşürüz...Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselteAllahümme ente rabbi, la ilahe illa ente halâkteniy ve ene abdüke veene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebuüleke bi nı’metike aleyye ve ebuü bi zenbi, fağfirli zünubi feinnehu la yağfiruzzünube illa ente, Birahmetike ya Erhamer rahımin.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 465Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfir lena ve terhamna le nekunenneminel hâsirîn.La ilahe illa ente Subhâneke inni küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsi zulmen kebiyran ve la yağfiruz zünube illaente, fağfirli mağfiraten min ındike verhamni, inneke entel Ğafurur Rahimve Tevvabur Rahim.Allahümme inni euzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfirukelima la a’lem inneke entel Allamul guyub.Subhanallahi ve bihamdihi subhanallahil Aziym estağfirullah ve etûbü ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh.Estağfirullahellezi la ilahe illa Huvel Hayyül Kayyumu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim, Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerim, EstağfirullahYa Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin biadedi ılmike…Ya HU, Ya men HU, La ilahe illa HU!Elif, Lam, Mim… Allahu la ilahe illa Hüvel Hayyul Kayyum. Entel HayyulKayyum ve la şerike lek ve lekel mülkü ve lekel hamdü ve inneke ala küllişey’in Kadir.Ya Hannan, Ya Mennan, Ya Bedi’as Semavati vel arz, Ya Zel Celal-i vel İkram.Eşhedü en la ilahe illallahul EhadüsSamedüllezi lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven ehad.İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma eneminel müşrikin. İnne salati ve nüsüki ve mahyaye ve memati lillahi rabbilâlemin; ve la şerike lehu ve bizalike umirtu ve ene minel müslimin. Eslemtüvechiye lillahi, eslemtü li Rabbil âlemin. Birahmetike ya Erhamer rahımin.Vel hamdü lillahi Rabbil âleminBismillahi’r Rahmani’r Rahim Elhamdü lillahi rabbil âlemin. ErRahmani’rRahim, Maliki yevmid din, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas Sıratalmüstakıym, Sıratellezine en’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim veleddaaaliiiyn. Amin…Allah razı olsun, Hakkınızı helal edin inşaAllah, Allah’a emanet olunuz.Selamün aleyküm...El-FATİHA


466Yılmaz DÜNDAR


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 46713 Muharrem 1430 / 09 Ocak 2009• Tefekkürün hedefine ulaşıp ulaşmadığını anlamak için• İmanın ikana dönüştüğü nasıl anlaşılır?• Gizlilik, gizem ve iman ilişkisi• Sır nedir? İfşa edilmeyecek sır nedir?• İmanın en alt basamağı• Kendini Hissetme Duygusu• Kişi neyi örttüğü için örtücü/kâfir olur?• Cennet cehennem dengesi!• Allah yokmuş gibi düşünen, konuşan ve davrananlar• Cinsellik platformunun cazibesi ve örtme ilişkisi• Öfkenin net tarifi; örtücü ilahlığı muhafaza amaçlı..• Merak etme duygusu insana neden verilmiştir?• Allah’ın açığa çıkması için birisi gerekmiyor!• Beğenmeme, tatmin olmama ve didişme; üç gösterge!• Sana iltifat edenle hakaret eden farklı mı?• Samediyet nurları ile oruç ilişkisi• Bu bedende bu bedensizliği yaşamak• Mirac: Bilinç sıçramaları nasıl bir miractır?• Allahuekber’i hissedebilmek için bir yöntem• Kaf Dağı nedir?• Elhamdülillah ve kadere teslimiyet ilişkisi• Aklı kayıp gittiği yerden beyne toplama tekniği• Nefs “şer” midir? Nefsin şerri ne demektir?• Haddi aşmak nedir, “haddi aşmayın” ayeti niçin?• Hakk ve batıl nedir? Amel ve salih amel farkı• Levm etmek ve nefs-i levvame nedir?• Kelime-i Tevhid’in fiili zikrine bir örnek• A ve B yüzleşmesinin sonucu: A’dan B’ye hicret!


468Yılmaz DÜNDARTefekkürün bir özelliğini paylaşarak başlayalım.Sûfi için ilerlemede zikrullah çok önemli. Zikrullahı canlandıran, onaruh katan, zikrullahın tesirini tahmin edemeyeceğimiz kadar arttıran, onuhedefe ulaştıran bir yanı ise, zikrullaha paralel olarak yapılan tefekkürdür.Tefekkürle beraber zikrullah yapılabilirse, böyle bir alışkanlık kazanılırsa zikrullahçok çabuk etkisini gösterir. Tefekkürle zikrullahın izleyebileceğiniz veizlerken kendi kendinizi yönetebileceğiniz yanlarını fark edersiniz. Bununiçin de tefekkür çok önemli! Tefekkür yanına tam arkadaş olmazsa zikrullahtesir etmez mi? Tesir eder, etmez olur mu? Allah’ı düşünmenin ve anmanınbilinçli olsun veya olmasın sevabı tartışılmaz. Ama yapılan zikrullah tefekkürleberaber/paralel ilerleyecek olursa, bu hedefi olan bir zikrullah olur.Hedefi olan, bir yere ulaşmaya, idrakı oraya taşımaya çalışan bir zikrullaholur. Öyle olunca tefekkürle ilgili bir noktayı biraz paylaşmak istiyorum.Tefekkürün amaçlarından birisi şudur: “Soyut” bir şeyi “somut” hale getirmek!Bu tefekkürde çok önemli bir şey! İslamiyet’te tefekkür hayale dalmakveya hayali bir şeyleri düşünmek değildir. Hedef soyut bir şeyi somuthale getirmektir. Tefekkürde amaçlananı elde edip etmediğinizi şu soruylaanlarsınız; soyut bir şeyi somutlaştırabiliyor muyum? Eğer somutlaşmıyorsatefekkür henüz amacına ulaşmamış demektir! Peki, soyut bir şeyi nasıl somutlaştıracağız?İslamiyet’in, İslamiyet dışındaki tüm düşünce ve felsefelerden farkı budurişte. Çok önemli bir fark bu! İslamiyet’in bir düşünce ve felsefe olduğuiddia edilen tüm bakışlardan farkı şahadet mekanizmasıdır ve İslamiyet’teçok önemli iki şahadet noktası vardır. Bakın şahadet mekanizmasından,şahit olmaktan bahsediyoruz! Bir şeye şahit oluyorsanız, o somut bir şeydirsizin için! Demek ki, size soyut gibi gelen kavramları tefekkürle somutlaştırmalısınızki şahit olasınız. Bu neyi getirir? İkanı getirir. Bu imanı getirmez,tefekkür için iman şart zaten! Bu ikanı getirir. İmanın ikana dönüşmesi,<strong>sen</strong>in için soyut olup da iman ettiğin şeylerin, artık gözle görülebiliyor derecedehâkim olduğun kavramlara dönüşmesi, o imanın ikan olması demektir.Hedef bu! Hedef iman ettiğin şeylerin ikana dönüşmesidir! Peki, nasılolacak bu? Demek ki bizim için çok önemli bir ibadet olan, hedefe ulaşmadaönemli bir araç olan tefekkür, bizim için tefekkür eden için soyut olanbir şeyi somut hale getirmeyi planlamalı. Neden bizim için diyorum? Bizimiman ettiğimiz bir şey bir başkası için ikan olabilir. Bize soyuttur ama o onasoyut değildir somuttur. Tefekkürde, tefekkürün içinde böyle bir plan kurmalı.Eğer böyle bir plan kurmuyorsa o tefekkür değil, o “güzel şeyleri dü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 469şünmek” demektir, o da gayet sevaptır. Başka bir şeyle kıyasladığınız zaman,yani güzel olmayan şeyleri düşünmekle kıyasladığınız zaman, güzel şeyleridüşündüğünüzde de mutlaka onun sevap olduğunu fark etmek mümkündür.Ama tefekkür hedefi olan bir düşünce yöntemidir. İşte bu hedef de, tefekküredene soyut olan bir şeyin somuta dönüşmesiyle kendisini gösterir.Onun içindir ki Halife efendilerimizden birisi diyor ki; görmediğim Allah’ainanmam! Tefekkürle somutlaştırdığı bir kavramı ifade etmeye çalışıyor.Ve yine halife efendilerimizden birisi buyuruyor ki; neye bakarsam önceVechullah’ı görürüm, sonra baktığım şeyi görürüm. Bu da gösteriyorki, tefekkürde ilerlediklerini bildiğimiz önemli kişiler, soyut gibi zannedilenkavramları o kadar somutlaştırmış ve günlük hayatlarında normalleştirmişlerki, konuşurken çok rahatlıkla “görmediğim Allah’a inanmam” diyebilecekkadar konuya somut olarak hâkimler.Peki, nasıl olacak da biz soyut bir şeyi somut hale getireceğiz tefekkürde?En önemli basamağın birisi şu bu yolda: Tefekkür ettiğiniz ve size soyutgelen bir şeyi düşünürken, onu düşüncede ilerletirken başka bir soyutlailerletmeyeceksiniz. Bu çok önemli bir nokta! İnsanlar maalesef kendilerinidoğrudan uzaklaştıracak şeylere göre programlandıkları için kendilerini“doğrudan uzaklaştıracak yöntemler” daha kolay ve daha doğruymuş gibigelir! Bu neden öyledir, biraz sonra konuşacağız. Bakın tefekkür yokuş yukarıdır!Yokuş aşağı iniyor gibi hoşunuza giden ve hayallere daldığınız; “oo,çok güzel düşünüyorum. Ben Hak’tan başladım, Rububiyet, Rahmaniyet,Ulûhiyet, Ehadiyet’ten çıktım” düşüncelerinin hepsi soyut! Güzel bir düşünceama neticede somut elde ettiğin bir şey yok. Somut elde ettiğin bir şeyyoksa tefekkürden elde ettiğin bir şey yok! Ne var? Güzel bir düşünce ânıvar. Senin için somut; elle tutulabilecek, gözle görülebilecek, <strong>sen</strong>in şeksizşüphesiz şahit olabileceğin, müşahede edebileceğin bir şey geçmedi eline!Hayal var elinde! Hayal müşahede değildir! Demek ki, en önemli yöntemlerdenbirisi; <strong>sen</strong>in için soyut olan bir şeyi tefekkür ederken, onu “bu şudur,bu budur” diyebilmendir. Tefekkürünü ilerletirken başka soyutlara bağlayarakilerletir<strong>sen</strong> netice elde edemezsin! Örneğin Rububiyet! Düşündüğünüzzaman sizin için soyut, bunu tefekkür etmek istiyorsunuz. Rububiyet’i düşünürkensize daha soyut olan bir şeyi düşünür<strong>sen</strong> netice alamazsın. “BenRububiyet’i düşünürken ordan Ulûhiyete geçiyorum, Ulûhiyet için şöyledüşünüyorum..”. Bak daha soyut bir şeyle ilerlettin! Netice alamazsın. Nasılolacak peki? Şimdi bir yöntemle bakacağız ona. Tefekkürde dikkat etmekgerekir ki; çözülmemiş bir şey bir başka çözülmemiş şeyle çözülemez. Çö-


470Yılmaz DÜNDARzülmemiş bir şeyi, çözmüş olduğun bir şeyle düşünerek çözülebilir hale getirmelisintefekkürde!Ve özellikle tasavvufla ilgilenenler çok kuvvetlice şunu bilmeliler veprensip edinmeliler ki, gizlilik imanı zayıflatır! Çok kuvvetli imanla kişi tasavvufabaşlar, tasavvuftaki öğreti tuzakları yüzünden gizemlilik hoşuna gider,gizemlilik imanı zayıflatır! Eğer gizlilik, gizemlilik imanı kuvvetlendirseydi,şahadet mekanizması olmazdı! Daha gizlilik olurdu. Halbuki tam tersine,şahit olman isteniyor! Gizlilik, imanı zayıflatır ve batıl inanışları artırır. İmanzayıflayınca, o boşluğu batıl inanışlar doldurur. Bunun da analizini yaptığınızzaman “gizemlilik” ortaya çıkar.- Ne anlamda bu? “Gizemli” derken neyi kastediyorsunuz?Sizin için konu tam somutlaşamamış, somutlaşamamış o konuyu sizincelerken, onu daha anlaşılmaz hale getiriyorsunuz içinizde.- Daha soyut mu oluyor?Doğru, daha soyut yapıyorsunuz, daha ulaşılması zor hale geliyor. Onuyaparken neyi kullanıyorsunuz? İlerlemek istediğiniz tasavvuf bilgilerini kullanıyorsunuz.Kullandığınız tasavvuf bilgileri bir başkası için somut, onuniçin yazmış. Ama bir başkası için somut olan bu bilgileri siz kullanırken, siziniçin soyut olan bir şeyi daha soyut hale getiriyorsunuz! Böylece gizemli halegeliyor! İnsanın yapısı doğrudan uzaklaşmaya meyilli olduğu için gizemlilik,esrarengizlik de hoşuna gidiyor. Gizemli haller, işte “kim<strong>sen</strong>in bilmediğinibiliyorum” gibi bir havaya sokuyor insanı. Kim<strong>sen</strong>in bilmediğini bileceğinbir iş değil İslamiyet; herkesin bildiğini bilmen gereken bir şey, çünkü şahitlikmekanizması var! Dolayısıyla, biraz önce tespit ettiğin gibi daha soyuthale getirmemek gerekiyor. Daha soyut hale getirmek imanı zayıflatır. Çünküimanın ikana gitmesi, soyutluğun bitmesi ile mümkün! Halbuki dahasoyut yaptığın zaman geri gidiyorsun! İmanı gittikçe zayıflatırsın, böyleceonun yerine batıl inanışlar sana yön göstermeye başlar. Onlara sarılmayaçalışırsın, hatta çeşitli batıl inanışların tesirinde kalır, Allah korkusu yerineonlardan korkmaya başlarsın. “Kedi geçti” der korkarsın, “ayın 13’ü” derkorkarsın, “şu bunu dedi” der korkarsın. Hâlbuki Allah’tan o kadar korkmazsın!Ama batıl hareketlerden korkmaya başlarsın! Bunların hepsi dahagizemli olmaktan kaynaklanır.- Sırrı deşifre etmekten, deşifre eder<strong>sen</strong> sırrın verilmeyeceğinden bahsediliyor.O sırla bu farklı mı?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 471Sırla bu çok farklı. Gizem başka bir şey, sır başka bir şey. Tasavvuftaki sır;normal hayattaki, “A”ların hayatındaki sır değil! “A” denince asilerin, muhtariyetiniilan etmiş olanların, “A” Takdim Formuyla “BEN” demişlerin yaşantıtarzları içerisindeki sır değil. Yani birisinin sakladığı bir bilgi değil! Tasavvuftakisır <strong>sen</strong>in ulaşamadığın bilgidir! Yani o bilgi aslında <strong>sen</strong>de mevcuttur,ancak <strong>sen</strong>in idrakin o konuda henüz açılmadığı için, o bilginin üstünde birörtü bulunduğu için, sana o sırdır. Sen o örtüyü, yani o idrak karartan, idrakörten o manayı çeker<strong>sen</strong> <strong>sen</strong>de zaten var olan o bilgiye ulaştığında sırkalkar. Eğer tasavvufta bahsedilen sırrı “şu konu sırmış şu biliyormuş, gidipona sorup da öğreneyim” der<strong>sen</strong> yanılırsın. Tasavvufta bahsedilen sır öyleöğrenilecek bir sır değil, birilerinin sakladığı bir bilgi değil. Sırların ifşa edilmemesiise, o farklı bir konudur. Örneğin, örtücü ilahlıkla ilgili olan bilgive onun kapsamı sır değildir. Ancak bazı kişiler öyle bir noktaya gelirler ki,onlara hiç bu dünyayı ilgilendirmeyen bilmediğimiz bir bilgi verilir ve onazaten bu bilginin söylenmemesi söylenir! Yani böyle bir kişi “aa, ben bu bilgininsöylenmeyeceğini bilmiyordum” demez, öyle bir şey olmaz! Zaten otür bir bilgiyi elde etme yöntemi içerisinde, o bilgi onu söylememe noktasınagelmiş pozisyondaki kişiye söylenir. Rasullerin hayatlarını okuduğunuzzaman, o tür bilgilere de rastlarsınız, açıklamaları istenmemiştir. Bunlar çeşitliönemli zatlarda da olabilir, onlar bizim normal hayatımızı ilgilendirenşeyler değildir. Zaten o bilgiyi öğrendiğinde hayatın alt üst olacaktır. Senicennete götürecek, sana faydalı olacak, Allah’ı tanımanda sana daha yardımcıolacak bir bilgiyi saklamak değildir sır.Şimdi, buna biraz örnek teşkil etmek üzere örtmez ve örten özelliktesuistimallerin olduğu tabloya bakmaya çalışalım. Bakın Nokta ve Kudreti.Tasavvufla ilgilenenlerin hemen karşılarına çıkan önemli bir şeydir noktakavramı ve kudret kavramı. Şimdi nokta ve kudreti düşünüyorsunuz diyelim,tefekkür ediyorsunuz ama nasıl tefekkür edeceksiniz? Duyuyorsunuz kinokta çok önemli, kudret çok önemli, “Noktanın Kudreti” çok önemli. Bunusiz somutlaştırmadıktan sonra, bu hiçbir zaman size ait bilgi olmaz! Hangiçerçevede kalır? Şu çerçevede kalır. Şimdi söyleyeceğim o çerçeve imanın enalt basamağıdır, tasavvufta bir prensiptir ve en alt basamağıdır. Tasavvuflameşgul oluyorsunuz ve özellikle de Kelime-i Tevhid’in açıklamasını anladınızkavradınız ve öyle bir öğretiye girdiniz. Üstadınız bir konudan bahsettiama size tuhaf geldi, hemen kabul edeceğiniz gibi bir şey değil, bildiklerinizeçok ters. O zaman söyleyeceğiniz şey şudur, yaklaşımınız şu olmalıdır: Benbunu anlayamadım, şimdi idrak edemedim, ama bunu böyle kabul etmiş


472Yılmaz DÜNDARolarak rafta tutayım, itiraz etmeyeyim. Çünkü itiraz edersem bunun sonucubana daha yakıcı, daha zarar verici olur. Çünkü baştan güvenle girdiniz yola!Güvenmiyorsan girme bu yola! Bu yola girdin, bu yola girdikten sonra yolunortasında farklı bir şekilde eleştiri olmaz! Anlayamamış kavrayamamış olabilirsin!Ama diyeceksin ki ben bunu anlayamadım, şimdi kavrayamadım,bu rafta dursun. Ben zaman zaman seyrederim bakarım. Ama bu konudaçalışmalarım ilerleyince bu konuda idrakim açılınca o zaman anlarım inşa-Allah diye bir duayla onu kaldırır rafa korsun. Ama tutar da “böyle şey olurmu?” der<strong>sen</strong>, o bilgi sana zarar verir, bu davranış sana zarar verir. Dolayısıyla,bu imanın en alt basamağıdır: Bir şeyi, itiraz etmeden, sonra ileride anlarımdiye rafta tutmak. Özellikle kader konusunu henüz kavrayamamış olanlarınmutlaka yapması gereken bu! “Rasûlullah böyle demiş. Ben şimdi kavrayamıyorumanlayamıyorum ama bu budur, böyledir, bu şimdi rafta dursun”demeli. Ama mutlaka onu anlayabilmek için de gayret etmeli. Kendisi içinsoyut olan o kader kavramını somut olduruncaya kadar da ne gerekiyorsayapmalı, ne gerekiyorsa!Şimdi, işte nokta ve kudret de bunlardan birisi. “Nokta, kudret” ve “noktanınkudreti”. Bunu konuşacaksınız, tefekkür edeceksiniz. Ama bunu tefekküredeceğiniz zaman sizin için soyut olan bu konuyu daha soyut birşeyle tefekkür eder<strong>sen</strong>iz, çözülmemişle çözülmemişi ilişkilendirerek, onu siziniçin daha çözülmemiş hale getirirsiniz. Bakın bir örnek: Dedik ki, KendiniHissetme Duygusu. Bakın Kendini Hissetme Duygusu sizin için daha somut.Bir varlığın kendini hissetmesi, kendini bilmesi, bu size daha somut! Şimdibu “Kendini Hissetme Duygusu”nu biraz düşünelim. Kendini HissetmeDuygusu’nun çok önemli bir vasfı Samed, Samed vasıflı bir duygu! KendiniHissetme Duygusu Samed vasıflı. Ama Samed vasıflı olan Kendini HissetmeDuygusu, kendini bilme hali, bu enerji, bu nur, bir cüz’e bir birime geldiğindebir cüz’le birlikte olduğunda, Kendini Hissetme Duygusu o cüz’ünşartlarıyla o cüz’ün özellikleriyle sınırlanır ve Kendini Hissetme Duygusu ocüz’ün sınırlayıcı davranışı yüzünden kendisini o cüzün özellikleri sanar. Bukısmı çok iyi anlayalım ve öyle ilerleyelim, bu konuşacaklarımızı basamakbasamak anlayalım.Kendini Hissetme Duygusu koltukta bile var. Bunun olmadığı bir yeryok! Her yeri kaplayan bir şey Kendini Hissetme Duygusu. Kendini HissetmeDuygusu’nun bulunmadığı bir yer yok. Efendimiz sallallahu aleyhi veselleminzamanından hatırlayacak olursanız bir hadisi; Efendimiz hutbe için birkütüğün üstüne çıkıyor ve oradan hutbesini veriyor. Ama elinden iş gelenbir zat üç basamaklı bir şey yapıyor onu getiriyor. Efendimiz bu sefer ona çı-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 473kıyor, orda söylüyor hutbesini. Ama hutbesini söylerken bir inilti duyuluyorkenardan ve bakıyorlar ki kütük inliyor! İniyor Efendimiz, kütüğü okşuyorve inilti kesiliyor. Çünkü üzülüyor kütük, böyle bir görevle meşgulken sonrakenara konulmaktan dolayı üzülüyor. Buraya küçücük bir şey ekleyeyim.Bu anlattığımı şu anda yaşayan bir zat camide dinliyor ve çok etkileniyor,“vay be” diyor “bir takoz olamadık şu hayatta, bir takoz kadar kavrayamadıkşu işi” diyor. Ve bu etkiyle de biraz daha dinle meşgul oluyor. Bir arkadaşıbir gün buna diyor ki; ya, çok böyle meşgulsün madem, muhterem bir zatvar gel <strong>sen</strong>i ona götüreyim. Bir gün oraya götürüyor ve o zatın yanında namazkıldıktan sonra çıkarken elini öpüp öyle çıkmak istiyor. Yaklaşıyor, eliniöpecek, zat ona; “ne haber takoz!” diyor. Böyle bir anıyı hayatta olan yaşayanbirisi anlattı. Adı o bulunduğu yerde takoz lakabıyla anılıyor şu anda.Şimdi, görüyorsunuz ki bir kütük de kendini hissediyor, Kendini HissetmeDuygusu her şeyde var. Ancak bakın; Kendini Hissetme Duygusu neye verilmişse,onun şartlarıyla sınırlanır! Kendini Hissetme Duygusu bu koltuğaverildiğinde bu koltuğun şartlarıyla sınırlanır, Kendini Hissetme Duygusuburada kendini koltuk sanar. Böyle davranır, koltuk gibi davranır. KendiniHissetme Duygusu insana verildiğinde, bu sefer insandaki esma özellikleriylesınırlanır. Ama insandaki esma özellikleri Ah<strong>sen</strong>-i Takvim; esmalarınkülleha’sı var. Böyle, esmaların tamamının olduğu bir yere gelen KendiniHissetme Duygusu da kendini insan sanar. Ancak çok dikkat edin buraya!Ah<strong>sen</strong>-i Takvim özelliği yüzünden, orada “tüm esmaların” bulunması yüzündenkendisini ilah sanar. Bakın buraya çok dikkat edin! Yani gizlice vebilmeden kendisini Allah sanar! Bu çok önemli bir şey! Bu kadar açık biryerde yazılı bulamazsınız!- Kendini Hissetme Duygusu’nun her şeyde olduğunu anlayan kişi edebinasıl yapar, nasıl düşünür ve uygular?Kendini Hissetme Duygusu’nun ne olduğunu fark ettiğinde, KendiniHissetme Duygusu’na göre davranırsan, o edebli bir davranış olur.. Aynı şeyçünkü! Bendeki Kendini Hissetme Duygusu’yla koltuktaki Kendini HissetmeDuygusu aynı şey. Bakın bunu kolay anlayabilmek için bir de şöyle örneklendirelim.Bir buzdolabını düşünün, yanında çamaşır makinası var, yanındada bulaşık makinası var, üçünü de elektrik çalıştırıyor. Buzdolabının fişiniçektiğimiz zaman, buzdolabı kendisini hissedemiyor, buzdolabı gibi davranamıyor.Ama elektriğini verdiğimiz zaman, ona elektrik kavuştuğu zaman,o elektrik buzdolabında kendisini buzdolabı sanıyor ve buzdolabı gibi çalışıyor.Aynı elektrik çamaşır makinasında çamaşır makinasının özelliklerine


474Yılmaz DÜNDARgöre kendisini çamaşır makinası sanıyor, çamaşır makinası gibi çalışıyor, gibidüşünün. Onun özellikleriyle sınırlanıyor ve kendisini öyle sanıyor! İşte buKendini Hissetme Duygusu cüze geldiğinde, cüzle birlikteliğinde birinci suistimalbaşlar. Bakın Kendini Hissetme Duygusu cüze verildiğinde, cüzünkendisini hissetmesi dilenildiğinde ki bu nokta ve kudreti demektir. Kudretiileride daha da açacağız. Kudreti tefekkür ederken, kudretin ne olduğunuanlayabilmek için Kendini Hissetme Duygusu’yla başlarsanız kudreti kendiniziçin somutlaştırırsınız. Kudretin ne olduğunu çok kolay fark eder venihayet kudreti görmeye başlarsınız!“Kendini Hissetme Duygusu”nun olmadığı yer yok. Yani o kudretin kaplamadığıyer yok. Her yer o kudretle kaplı ve bu kudretin cinsiyeti yok. Vebu kudret Samed; yani Kendini Hissetme Duygusu Samed ve bu KendiniHissetme Duygusu’nun cinsiyeti yok! Ama bir insan terkibine geldiğinde, oinsan terkibi yapısı gereği erkekse Kendini Hissetme Duygusu orada kendisinierkek sanar, erkek gibi davranır. O yapı dişiyse Kendini Hissetme Duygusuorada “ben dişiyim” der, o özelliklerle sınırlanır. Ama esas önemli olan,orada Ah<strong>sen</strong>-i Takvim gereği esmaların tamamının bulunması yüzündenkendisini ilah sanar. Ne olur ilah sanınca? İşte birinci suistimal başlar! Suiistimalinilki burada başlar.Tefekkür Şeması 7


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 475Burada tablomuza bakacak olursanız “cüzde Kendini Hissetme Duygusu.”Yani Kendini Hissetme Duygusu artık “cüzle” beraber! Hemen altındaKendini Hissetme Duygusu’nu, ÖRTMEZ özellikte suistimal. Burada iki tanesuistimalden bahsedeceğiz. Bu suistimallerin ne olduğunu iyi bilmek lazımki tasavvufta ilerlenebilsin. Bu iki tane suistimal neyle çözülür? Ancak şahadetleçözülür, bu suiistimalleri çözen şey şahadettir, müşahededir. Bunlarınne olduğunu biraz sonra söyleyeceğim. Şimdi, bu Kendini Hissetme Duygusuönce cüz tarafından örtmez şekilde suistimal edilir. Nedir buradakisuistimal? Buradaki suistimal; Samed vasıflı Kendini Hissetme Duygusu’nuncüzle sınırlanarak Samed’in dışında görüntü oluşturmasıdır. Yani Samedvasıflı Kendini Hissetme Duygusu’nu cüzle sınırlayarak Samed’in dışındagörüntü oluşturmak bir suistimaldir. Ama bu yasal bir suistimaldir, örtücüdeğil gereklidir! “Ne için gerekli?” biraz sonra göreceğiz. Fakat bu suistimaldensonra ikinci bir suistimal karşımıza çıkacak. Kendini Hissetme Duygusubirinci suistimale uğradığında, yani cüz tarafından sınırlanarak kendinicüz sandığında karşımıza çıkan nedir? Bakın cüz kendini bir şey sanıyor ya,kendini ifade edecek ya işte o “B” formunda “BEN” halidir, cennet halidir,cennetin en alt halidir. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu vehimdir. İşte bu hal vehim nurundanyaratılmıştır, bu durum. Esas yaratılan o cüzün yapısı; vehim nurundan!Buradaki bu hal, yani “B” Takdim Formu”ndaki “BEN” dediğimiz buhal hanif haldir, bunun vasfı hanif’tir. Kendini Hissetme Duygusu Samed’diama şimdi Kendini Hissetme Duygusu’nu örtmez özellikte suistimal edipde “BEN” diyen bir varlık ortaya çıkınca bu “B” Takdim Formu”ndaki “BEN”olup, mutlak BEN olup Hanif vasıflıdır. Bu nokta önemli bir noktadır! Neden?Bu noktanın önemli olduğunu Rum Suresi 30’dan anlıyoruz; “vechiniHanif olarak o tek dine doğrult”. Demek ki dine yöneleceğimiz vasıf buvasıf, Hanif! Bu noktaya gelmek gerekiyor dine yönelmek için.- Hocam, hani salâta başlarken “veccehtu vechiye” diyoruz ya, bu “B”nin“Kendini Hissetme Duygusu”na yönelmesi mi?Öyle düşünür<strong>sen</strong> “çok güzel düşünmüş” olursun inşaAllah.Şimdi, “B” Takdim Formundaki “BEN”, yani hanif vasıflı olan bu pozisyon,yani vehim olan bu hal cüzde oluştuğunda, insandaki cüz hali tüm esmalarıiçerdiği için o özellik yüzünden cüzde kendini hisseden hal bilerek veya bilmeyerekilahlığını ilan eder. İşte bu ikinci suistimal olur. İlahlığını ilan edebilmepotansiyeli vardır “B” Takdim Formu “BEN”de. Eğer “Muhtariyetini TercihGücü”nü, yani “ilahlığını ilan edebilme potansiyeli”ni kişi, muhtariyetini


476Yılmaz DÜNDARilan ederek yaparsa ikinci suistimali yapmış olur. Cüzde ilahlığını ilan edebilmepotansiyeli var ve kişi o potansiyeli ilahlığını ilan etmekte kullanıyor! İştebu ÖRTEN suistimal olur. Çünkü ilahlığını ilan ettiği zaman Allah’ı örtmüşolur. Özellikle ilahlığını ilan etmekle, farklı bir ilah pozisyonu oluşturmakla,Allah’ın Vahid’ül Ehad vasfına ters düşen bu davranışıyla Vahid’ül Ehad vasfınıörtücü bir davranışta bulunur bu yüzden örtücüdür, kâfirdir.- Bir önceki aşamada hanif olmuştu. Hanif olduktan sonra nasıl örtmeoluyor?Henüz o aşamalarından bahsediyoruz, daha hanif olmadı! “MuhtariyetiTercih Gücü”nü ÖRTEN özellikte suistimal oldu ya, ondan sonra “A” TakdimFormu “BEN” çıktı. İşte insan kendisini “A” takdiminde buluyor! Ondansonra gerçeği fark ederek “B” Takdim Formu “BEN”e dönüşmesi gerekiyor.Kendisini bulduğu yer “B” Takdim Formu “BEN” değil. O Hz. Âdem’in dünyayagelmeden önceki hali. Dünyaya geldiği hali “A” Takdim Formu “BEN”.Dolayısıyla biz kendimizi “A” Takdim Formu “BEN”’de buluyoruz. Anlatabildimmi? Yani biz “B” Takdim Formu “BEN”dik de kendimizi “A” Takdim Formu“BEN”e çevirmiyoruz! Biz kendimizi “A” Takdim Formu “BEN”in içindebuluyoruz. Gerçeği fark ederek “B” Takdim Formu “BEN”e hicret etmemizgerekiyor.- Ama herkes İslam fıtratı üzere doğuyor?O fıtrat yukarıdan geliş demek! İslam fıtratı üzere olduğu için hanif; o fıtratüzere! Herkes o yoldan geliyor, ama kendisini nerde buluyor; “A” TakdimFormu “BEN”de buluyor. “A” Takdim Formu “BEN”e bakacak olursak, sol yanındavehmin zulmeti var. “A” Takdim Formu “BEN”; vehmin zulmeti. Niye?Çünkü daha önce “B” Takdim Formu “BEN”di, vehimdi. Vehmi suistimal ettive böylece vehmin karanlığına düştü; aşağıların aşağısına kadar indi; vehminkaranlığına düştü. “Vehmin suistimali nedir” biliyor musunuz? Vehminvehmidir! “B” Takdim Formu “BEN” vehimdi. Vehim halinde olan yapı, kendininilah olduğunu vehmetti, vehim halinden bir zan çıktı. Ve böylece “A”Takdim Formu “BEN” gözüktü. İşte bu “A” Takdim Formu “BEN” örtücü ilah!Bu örtücü ilah, bir önceki ise örtmez suistimaldi.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 477Tefekkür Şeması 7’denBakın örtücü ilah için ne deniyor: En’am Suresi 6. Ayet; “işte böylecekâfirlere kendi amelleri süslü gösterilmiştir”. Böylece örtücüler, örtücülüktedevam edenler kendi amellerini doğru sanarlar, onları süslü görürlerve bu işte devam ederler.Ankebut 38’e bakacak olursak; “şeytan onlara yaptıkları işleri güzelgösterip onları doğru yoldan saptırdı”. Doğru yoldan sapmalarının sebebi,kendilerini “A” Takdim Formu “BEN” olarak bulduklarında bunun doğruolduğunu sanıp bu yolda devam ettiler! Böylece gerçek doğru yoldansaptılar. Niye? Çünkü “A” Takdim Formu “BEN” onlara süslü gösterildi veböylece bu süse aldandılar. Neden? Bu ince noktaya dikkat edin lütfen. Bu“A” Takdim Formu “BEN”; dünya yaşantısına ait veritabanının gereği! Burasıçok önemli! Dünyanın değil, dünyanın veritabanının gereği değil! Dünyavehim, ama dünya yaşantısı vehmin vehmi! Dikkat edin, dünya yaşantısının,bu gördüğümüz yaşantının veritabanının gereği “A” Takdim Formu “BEN”.“A” Takdim Formu “BEN” olmasa bu dünya yaşantısı olmaz, bu inceliği iyikavramak lazım!Bakın burada size bir şey söyleyeyim. Lütfen dikkat ediniz, bu “A” TakdimFormu “BEN” yani örtücü ilahlık olmasa bu dünyada hiç roman yazılmaz,hiçbir film çevrilmez, kimse şiir yazmaz. Bütün onların olabilmesi için bir


478Yılmaz DÜNDARörtücü ilah lazım! Yani şimdi bazen camilerde de rastlıyorum böyle dualara,bu gerçeği bilmedikleri için akıllarınca dua ediyorlar, Allah’a akıl vermeyeçalışıyorlar! Düzeni beğenmemişler, sistemi beğenmemişler. Herkes inananolsa, herkes camiye gelse ne iyi olur! Yani Allah iyi yaratamamış! Ne iyi olurduherkes böyle olsa! Öyle bir şey yok, çok dikkat etmek lazım buraya! Haniİhlâs Hayat Döngüsü’ndeki o B 0noktası diyoruz ya, insanların çoğunluğuorada olsa, ne bir alışveriş merkezi açılır, ne bir restaurant açılır, ne bir sinemaaçılır, hiçbir şey olmaz! Kimse film çevirmez, televizyona programbulamazlar. Sizin heyecan zannettiğiniz, hayat zannettiğiniz şeylerin hepsi“A” Takdim Formu “BEN”’in gereği! Öyle bir örtücü ilah olmasa onlar olmaz,kimse giyinmez, süslenme peşinde koşmaz, kimse yeme içme peşindekoşmaz! Filmi veliler mi çeviriyor? Romanı veliler mi yazmış? Şiirleri velilermi yazmış? Şairin adı Veli olabilir, ama vasfı velî mi? Dikkat edin; nedencehennemlikler çok, cennetlikler az? Cennetlikler çok olsa bu dünyada budünya hayatı olmaz ki, bu dünya böyle olmaz ki! Öyle bir denge var ki, budünyanın bu yaşantısı için bu kadar cennetlik lazım! Bu kadar cennetlikleancak bu denge böyle! Hani çevreciler derler ya ekolojik denge, bu da cennetcehennem dengesi! Bu denge böyle olduğu için bu hayat var. Hatta birbakıma; cehennemlikler belki de cennetlikler için var, buraya iyi dikkat edin.Bir filmde başrolde oynayan bir kişi için bir sürü figüran oynatıyorlar. Onlarınhepsi o başroldeki kişi için var. Sonra onların hepsi takır takır ölüyor, yokoluyor filmde, kim<strong>sen</strong>in umurunda değil! Herkes o başroldekine bakıyor.Cennetlik de bu dünyada başrolde! Tüm cehennemlikler belki onun için. Ocennetliğin bu dünya hayatından sıyrılıp cenneti kazanması için bu dünyasahnesinde bu kadar cehennemlik gerekiyor. Yoksa bu dünya olmaz!Geçenlerde bir tv programında konuk olarak Çetin Altan vardı. Şimdigünümüzde şöyle bir şey tartışılıyor. Bu diziler filmler çoğaldı ya, bir insanıniyi şiir yazabilmesi için çile çekmesi lazım diyorlar, iyi bir roman yazabilmesiiçin acı çekmesi lazım, gibi şeyler konuşuluyor. Bunu bu konunun yazmaçizmenin uzmanı olduğu için Çetin Altan’a sordular. Dediler; yani saadetteolan birisi yazamaz mı, mutlaka acı çeken biri mi lazım? Çok önemli bir tespittebulundu kendi uzmanlığı içinde. “Aslında saadeti, yani mutluluğu tarifetmek lazım ama” dedi, “şurası da muhakkak ki, mutlu olanlar yazmazlar ki!”Tipik bir örnek verdi. Kristof Kolomb evinde mutlu olsaydı Amerika’ya gitmezdiki! O mutlu olmadığı için “ben varım!” demek için, bakın çok önemlibir şey; “bu dünyada ben de varım” demek için okyanusları aştı! Eğer o evindemutlu, rahat olsaydı, “kim okyanusa gidecek?” derdi. Hakikaten öyle! Ekmekbitiyor, şimdi kim ekmeğe gidecek diyip aç duruyoruz. Allah’tan evde-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 479kiler ekmek getiriyor da ekmek yiyoruz. Şimdi, dünyadakiler hep böyle olsadünyaya gerek yok ki o zaman! Fark ettiniz mi? Çok önemli bir şey bu! Dünyadakiyaşantının gereği; bu ilahlık, örtücü ilahlık! Bu olmasa keşifler olmaz,icadlar olmaz, elektriği icad etmezlerdi ki! “Ben karanlıkta da oturuyorum”der oturur mübarek! “Elektrik lazım değil” der. İcad etmezlerdi ki!- Sahabelere baktığımda onlar işlere devam etmişler ama?O farklı bir şey! Sahabeyle ilgili olan farklı bir incelik! Oradaki İnsan Suresi29 ve 30’u kavramanın gereğidir! Ama onların, öyle yaklaşanların sayısıaz. Yani dünyada bütün işi çevirenler öyle değil, o şekilde değil. Devamedelim. Bu yüzdendir ki, dünya yaşantısının gereği böyle olunca, çok doğalolarak dünya yaşantısının devamı kendiliğinden cehennemdir; çok doğal.O kadar doğal ki; dünya yaşantısının veritabanının gereği örtücü ilahlık, örtücüilahlık yüzünden dünya yaşantısı, bu iki sebep yüzünden de herkesingüzergâhının üzerinde cehennem, çok doğal!Bakın Nebe Suresi 21: “Kesinlikle cehennem herkesin güzergâhı üzerindedir.”Bu yüzden herkesin güzergâhı üzerinde! Bakın Meryem 71-72:“Sizden oraya, cehenneme uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Rabbinüzerine kesinleşmiş bir hükümdür; sonra biz korunanları kurtarırız.”İşte burası bizim dikkat etmemiz gereken yer, talibin dikkat etmesi gerekenyer. Buraya kadar söylediğimiz prosedür, tamam. “Ee, madem öyleymişcehenneme gidelim” diyebilir kişi. Zaten yol öyle, işi kolay. Ama buradadiyor ki, “sonra biz korunanları kurtarırız, zalimleri de dizüstü oradabırakırız.” “A” Takdim Formu”nda olan biri burayı okuyup “A” gözüyle bakarsa,“ben kimseye zulmetmiyorum, iyi, hiç değilse buradan kurtardık”derse yanılır. Böyle yanılmasın diye, bakın bir küçük açıklama var şemada:“Bu ayette bahsedilen korunanların “B” Takdim Formu “BEN”, zalimlerin de“A” Takdim Formu “BEN” oldukları gerçeğinden hareket edeceğiz”. Korunanlar“B” Takdim Formu “BEN”ler, korunanlar onlar. Zalimler; “A” TakdimFormu “BEN”’ler, yani örtücü ilah olanlar, nefsine zulmetmiş olanlar! Yoksainsanların birbirlerinin arasında “şu adam çok zalim” diyerek birbirlerine zalimsıfatını takmalarıyla değil! Allah’ın “zalim” dediği önemli! Kime “zalim”diyor? Nefsine zulmedene zalim diyor. Nefsine zulmetmek ne? İlahlığını ilanetmek, muhtariyetini ilan etmek, Allah’ın Vahid’ül Ehad vasfını örtmek, örtücüolmak; işte zalim o!O zaman buraya dikkat eden talib için şöyle bir öncelik var; “A” TakdimFormu “BEN”’i iyi tanımalı ve bu tür BENden kurtulmalı. Onun için enönemli öncelik bu. “A” Takdim Formu “BEN” nedir, onu iyi bilmeli ve ondan


480Yılmaz DÜNDARkurtulmalı! “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmazsa, bundan kurtulmadanyaptığı her şey boşa gider. Her şey boşa gider! O kişinin amelleri boşa gider.Bakın Zümer 65: Eğer şirk koşarsanız amelleriniz boşa gider! Ayet açık!Eğer şirk koşarsan amellerin boşa gider. Şirk koşmak ne? Allah’a eş koşmak!Allah’a eş koşmak bu zaten, en önemli eş koşmak bu. Diyor ki Allah’a “bensana eşim”! Bakın buna çok dikkat edin.“A” Takdim Formu “BEN”i iyi tanımak lazım” dedik ya, bu yüzden “A”Takdim Formu “BEN”in bazı özelliklerine bakalım şimdi. Öyle bir şemamızvar “A” ve “B” yapılarına ait bazı özellikler.Örtücü ilahın çok önemli bir özelliği; düşünme ve konuşma tarzıdır. Örtücüilahın konuşma ve düşünme tarzı Allah yokmuş gibidir. Allah yokmuşgibi düşünür, Allah yokmuş gibi konuşur. Bu düşünce ve bu konuşmayüzünden de Allah yokmuş gibi davranır, kendiliğinden fiilleri de Allah yokmuşgibi gelir! Onun en önemli özelliği budur; Allah yokmuş gibi konuşmak,Allah yokmuş gibi düşünmek, böylece Allah yokmuş gibi fikirler üretmek!Diğer bir özelliği ki burayı çok tefekkür etmenizi isterim ve öneririm;“A” Takdim Formu “BEN”, örtücü ilah cinsellik platformunun cazibesiniörtücü ilahlığını temsilde kullanır. Kurtulunması en zor özelliklerden birisidir.Bu kurtulunması gereken çok zor bir özelliktir. Bunu çok iyi tefekküretmek, iyi düşünmek, iyi önemsemek lazım! Cümleye dikkat edin; cinsellikplatformunun cazibesini. Böyle bir cazibe var. Ama ne yapıyor o cazibeyi?Örtücü ilahlığını temsilde kullanıyor.Bir diğeri örtücü ilahlığını muhafaza amaçlı olarak öfkelenir. Öfkeyi aslındaburada tarif de ediyor; örtücü ilahlığını muhafaza amaçlı! Böylece,öfkeyi ilahlığın belirleyici bir işareti haline getirir. Bölücülük ve şiddet deilahlık sınırlarını koruma yöntemlerindendir. Bölücülük ve şiddet; örtücüilahlara ait özellikler. Bir diğeri merak etme! Merak etmek, biraz öncebahsettiğimiz tefekkürün dürtüsüdür. Bu merak etme dürtüsü yüzündenkişi tefekkür eder. İşte o şahidlik noktalarına gelmesi için merak etmesi lazım!Merak kişiye Allah’ı merak etsin diye verilmiştir, ama örtücü ilah, bumerak etme özelliğini alır başka ilahları merak eder, insanları merak eder!Allah’ı merak etmez, Allah’ı örtenleri merak eder! Onların örtücülük özelliklerinimerak eder ve böylece gıybeti, iftirayı, dedikoduyu günün normalgündemi haline getirir, normalleşir onun için. Hatta “ya, bunları söyleme,yapma” deyince, “ee, ne konuşacağız o zaman?” der, konuşacak bir şey kalmıyorki! Konuşacak bir şey kalmaz, neden? Allah yokmuş gibi konuşuyorduya, mevzuyu kaldırınca boş kalır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 481Tefekkür Şeması 9’dan


482Yılmaz DÜNDARÖrtücü ilahların ilmi arttıkça örtücü ilahlıkları da pekişir. Dolayısıyla builim tasavvuf ilmi de olsa, eğer kişi “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmazsa,tasavvufu öğrenmek onun ilahlığını kuvvetlendirir. Bu yüzden bazı öğretileriçerisinde, bazı taliblerin, bazı şeyleri yapması yasaklanır. Bakarlar ki nafileibadet yapmak onun ilahlığını kuvvetlendiriyor, belli bir zaman ona nafileibadet yaptırtmazlar, ilahlığını kuvvetlendirici şeyleri ona yaptırmazlar!Eğer kişi “A” Takdim Formu “BEN”’den kurtulmamışsa, tahsil yapmak onudaha da kuvvetli ilah yapar. Kişi “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmamışama tasavvufla meşgul, tasavvuf bilgisinde de ilerlemişse bu sefer öğrendiğiUlûhiyet’e hayran olur, örtücü ilahlığına Ulûhiyet’lik ekler, yani kendini Allahsanar! Allah gibi konuşmaya, Allah gibi davranmaya başlar. KendisindenAllah’ın açığa çıktığını sanıp “benden açığa çıkıyor” der. Allah, kimsedenaçığa çıkmaz! Allah’ın açığa çıkması için birisi gerekmiyor, çok dikkat edin!Allah benden açığa çıkıyor demek, “A” Takdim Formu “BEN” hala var ve oAllah’ı da kendisinden açığa çıkıyor sanıyor demektir! Ve o sanışına göre dehikmetli cümleler kurunca insanlar onu önemli sanar. Neden? Çünkü kendisi“A Takdim Formu”nda er. Bakar ki bir general geldi hürmet eder. Çünküo er. Ulûhiyet’e sahip birisi geldi, üst <strong>tanrı</strong> geldi, üst <strong>tanrı</strong>ya hürmet eder,onu önemli sanar, kutsal sanar, hürmet eder! Halbuki o, “A” Takdim Formu“BEN”’den, örtücü ilahlıktan kurtulmadan bu tasavvuf bilgisinin kokusunualdığı için Uluhiyet’liğini ilan etmiştir. Daha önce rab gücüne sahip çıkıyordu,rab gücüne sahip çıkma özelliğini bu sefer Ulûhiyet vasıflarını öğrendiğiiçin Ulûhiyete sahip çıkarak sergiler. Çünkü suistimal devam ediyor! Bu seferUlûhiyet’i suistimal eder, Ulûhiyet vasıflarını sergilemeye başlar, “Allahbenden açığa çıkıyor” der. Çok dikkat edin, Allah bir mahalden açığa çıkmaz,Allah Samed! Öyle bir mahalle mi ihtiyacı var? Öyle bir mahal yok ki!Zaten “öyle bir mahal var” demek suistimal, suistimal o zaten!Örtücü ilahlar; hayatlarını az veya çok, bilerek veya bilmeyerek,mikro veya makro düzeyde üç şey üstüne bina ederler: Beğenmeme,tatmin olmama ve didişme! Üçü birbirini destekleyen şeyler zaten. Beğenmez,bir türlü tatmin olmaz ve didişir, kavga eder; işte bu üçünün üstünebina eder yaşantısını ve bu temel yüzünden, açıktan veya bilmeden gizlidenşikâyet içeren konuşmalar yapar. Onun için “A” Takdim Formu “BEN”’in konuşmalarınıanaliz ettiğinizde bakarsınız ki şikâyet kokuyor, hep şikâyet kokuyor!Dolaylı veya dolaysız ama hep memnuniyetsiz bir cümle, hep memnuniyetsiz,hep şikâyet içeriyor. Neden? İlahlık vasfı yüzünden!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 483Örtücü ilahlar, açık veya gizli, bilerek veya bilmeyerek takdir beklerler.Takdir onların can suları gibidir ve onu bulamadıkları zaman hırçınlaşırlar.Bunları sayarken sakın başkalarını düşünerek dinlemeyin! O da başkabir örtücü ilahlıktır! Hanımlar “bizim bey böyle” diye düşünürse, beyler de“bizim hanım böyle” diye düşünürse, “annem böyle, babam böyle” diye, oda başka bir örtücü ilahlıktır! Kendin için düşüneceksin daima; ben bununneresindeyim? “Demek ki amcam örtücü ilahmış. Ben de bu niye onu yapıyordiyordum, demek ki şu komşu örtücü ilahmış!” İnsanları sınıflandıranörtücü ilah o da, böyle hataya düşmeyin. Tasavvuf dışarıda değil kendinizde,daima kendinizde! Ben bunun neresindeyim? Hep o!Bir şeyleri alan olmak örtücü ilahın nefesi gibidir. Verirken bile içindegizlice alma duygusu vardır, hep alma için verir! Buna çok dikkat edelim.Onlar Allah rızasını bile alınacak bir şey sanarlar. Bir şey bulamazsa onualır ve ne derler biliyor musunuz; ne yapalım canım, kiminin parası kimininduası! Öyle bir de teselli bulurlar. Birisi para vermeyince, neyse canım kimininde duası! Mutlaka bir şey alacak ya! Eğer verilmezse de nefesi kesilmişgibi olur, örtücü ilahlığın vasfı o!Kandırmak ve yalan üretilen gerekçelerle normalleşir, normal oluronun için. Bir gerekçe bulur ona. Kendini haklı sanacağı bir gerekçe bulurve onunla çok normal bir şekilde kandırma ve yalanı üretir!Örtücülüğün şiddeti ölçüsünde harama meyil ve düşkünlük artar.Haramlara meyil ve düşkünlük örtücü ilahlığın şiddeti ölçüsünde artar. Zatenörtücü ilahlık azaldıkça, yani örtücü ilahlıkla ilgili rahatsızlıklar arttıkçaharamlara olan bakışlar değişir. Daha önce ona hoş gelen şeyler hoş gelmemeyebaşlar.“B” Takdim Formu’nun bazı özellikleri var, ona ileride gireriz, şimdi biraz“A” Takdim Formu “BEN”den bahsetmiş olduk. “A” Takdim Formu “BEN”inkavranması çok önemli. O yüzden bakın onunla ilgili bazı ipuçları vermeyeçalışayım. Çok basit bir örnek vereyim. Ama vereceğimiz bazı örneklerböyle tıpatıp gelip konunun üstüne oturmaz. Tevhid’i anlatırken dünyadakihiçbir örnek oraya oturmaz, mümkün değil! Çünkü örnekler Tevhid’in yanındayok olurlar. Orada örnek varsa Tevhid yoktur! Bu yüzden, örneklerinne demek istediğini anlayıp, anladıktan sonra örneği silmek lazım! Aksi haldeörnek put oluşturur, buna çok dikkat edin! Örnek ne demek istiyorsa,oradaki ana fikri alıp örneği silmek gerekir. Aksi halde örnek sabitleşirse


484Yılmaz DÜNDARTevhid’in yanında o örnek put oluşturur. Şimdi bir kışla düşünün. Kışladaniki tane eri dışarı çıkarıyoruz. Verilen bir görev var. Birisi çıkıyor verilen göreviaynen söylendiği gibi yapıyor ve sonra kışlaya geliyor, görevi nasıl yaptığınısöylüyor, yerine gidiyor. Normal! Bir başkası, böyle dışarı çıkan bir başkaer, dışarı çıkar çıkmaz muhtariyetini ilan ediyor generalliğini ilan ediyor.Üstünde asker elbisesi var, gücü var, kışladan çıkar çıkmaz muhtarlığını ilanediyor ve bu ilan ettiği askeri güce göre de davranıyor, kışla tarafından daneler yaptığı izleniyor. Sonra mecburen kışlaya dönüyor. Ancak bu kışlayadönünce, dışarıda kendisine verilen imkânı suistimal ettiği için diğeri gibikapıdan geçip yerine gidemiyor, mecburen hücre hapsine giriyor! Dışarıdakisuistimal yüzünden, kışladan içeri girince çok doğal olarak o suistimalingereği hücre hapsine tabi tutuldu. Eğer dikkat edecek olursanız dünyadakiörtücü ilahlık da böyle! Dönüşte bu örtücü ilahlık yüzünden, onun gereğiolan bir cehennem hayatı var demektir.Örtücü ilahlık öyle yerlere gizlidir ki! Dolayısıyla ibadet adı altında bahsedilenbazı şeyleri yaptıktan sonra “işi tamamladı” zannederse kişi yanılır,ibadetle meşgul olanlar daha fazla o tuzağa düşerler, sistem gereği daha fazlakarşılarına çıkar o detaylardaki hatalar! Bunlardan çok basit birisi örneğin:Diyelim ki, ben birisini sordum. Benim için bu inanan birisi diye düşünüyorya kendince, ona göre cevap verecek; ya o inanmıyor ama iyi adam! Bakınbirisinin hakkında referans oluyor. Diyor ki; o inanmıyor ama iyi adam. Keşkeherkes onun gibi olsa, keşke inananlar bile onun gibi olsa! Daha da üretebilir...Şimdi benim sorduğum kişi gerçekten “A”ların dünyasında iyi bilinenbir insan olsa yani hümanist bir <strong>tanrı</strong> olsa, ama sorduğum kişiye bir yerdehakaret etmiş olsa, yine sorsam bu sefer ona iyi demez, ona hakaret etti ya!Bu yüzden velîlerin kriterlerinden birisi; ona iltifat edenle hakaretedenin farkı olmaz. Ama “A”ların dünyasında olur, iltifat eden başkadırhakaret eden başkadır! Çetele tutar; iltifatçıların ve hakaretçilerin çetelesinitutar. Hele yöneticiyse hele “nasıl olsa karşıma geleceksin” diye onun çetelesinitutar, iltifat edenler ayrıdır, hakaret edenler ayrıdır. Dolayısıyla onahakaret eden birini sormuşsam, bütün çoğunluk o kişiyi iyi biliyor olduğuhalde onu bana söylerken iyi olarak söylemez, “şüphelerim var onun hakkında”der. Şimdi bakın cümleye “kişi inanmıyor ama iyi”! Allah’ı hiç hesabaalmıyor! Dedik ya, Allah yokmuş gibi konuşur ve düşünür. Bakın ne ince detay!Cennet ve cehennem hangi detaylarda gizli! Koskocaman seccadeninüstünde değil, gözükmeyen yerlerde gizli cennet ve cehennem. “İnanmıyorama iyi! Ya Allah’ı örtüyor ama… Allah’ı sevmiyor ama iyi adam.” Olabi-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 485lir mi? “B” Takdim Formu “BEN” böyle bir cümle kurabilir mi? Olur mu?Örtücü birisine referans olur mu, olabilir mi öyle bir şey? İşte o, kişinin “A”Takdim Formu’nda olduğunun çok önemli bir delili; “A”ya referans oluyor!“İnanmıyor ama iyi birisi, keşke herkes öyle olsa!”- “B” Takdim Formu “inanıyor-inanmıyor, iyi-kötü” diye bir şey demez herhalde,değil mi?“B” Takdim Formu’nun yorumu bir şeydir. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemhadislerinde rastlarsınız der ki; önemli bir şeydir bu söyleyeceğim.Yanlış anlayanlar çünkü oradan başka manalar çıkarır. Efendimiz buyurur;şöyle yapanlar bizden değildir. Bölücülük “A” Takdim Formu”nun çokönemli bir kriteridir! “B” Takdim Formu”nda bölücülük yasaktır, bölücüolamazsın. Burada “bizden değildir” denilen yalnız ve yalnız “o örtücüdür”demektir. Örtücü ilahtır, Allah’ı örtüyor demektir, “o Allah’ı örtenlerden” demektir,kriter budur; Allah’ı örtüyor, örtmüyor. Ama “A”larda kriter çok! Herilah kendine göre kriterler koyar. En önemli kriter kendi menfaatleri! Onagöre, Allah’a inanıyor inanmıyor, örtüyor örtmüyor olması önemli değil! Onagöre iyiyse, iyidir. Çok dikkat et, ilahlığın ilanının kanıtı; kendi ilahlığına göreiyiyse iyidir, Allah’a göre değil! İşte eş koşmak bu! Allah’a diyor ki “ben sanaeşim! Seni tanıyıp tanımaması önemli değil, beni tanıyor ya!” Eş koşmak bu!Hz. Nuh aleyhisselam tufanda bir emri ilahiyle gemi yapıyor ve gemiyesöylenenleri alıyor. Ve sonra bakıyor ki yavrusu oğlu selde çırpınıyor, dışarıda!Onu almak istiyor ve çok dua ediyor Allah’a “Allah’ım yavrumu kurtar,onu da alalım” diye. Ve ona Hud Suresi 46. ayet “sulbünden olabilir; biyolojikolarak soyundan olabilir, ama o <strong>sen</strong>in ailenden değildir! Yaptıkları saliholmayan şirk işlerdir; yani o örtücüdür şirk mensubudur. Gerçeğini bilmediğinşey için bana ısrarla dua etme, cahillerden olmaman için <strong>sen</strong>i uyarıyoruz!”Dikkat eder<strong>sen</strong>iz; bir Rasule eğer şirk ehliyse kendi çocuğu için “onareferans olma, o şirk ehli!” diyor Allah. Ve bunun üzerine Hazreti Nuh birdua yapıyor; Rabbi inniy euzü bike en es’eleke ma leyseliy bihi ilmün veillâ tağfirliy ve terhamniy ekün minel hasiriyn; Rabbim sana sığınırımneticesi hakkında kesin bilgim olmayan bir konuda ısrarla <strong>sen</strong>den birşey istemekten. Böyle bir hatam dolayısıyla beni bağışlamaz ve banamerhamet etmez<strong>sen</strong> hüsrana uğramışlardan olurum.” Biraz önceki konumuzlabunu ilişkilendirecek olursanız, “A” Takdim Formu “BEN”’in duyguve düşünceleri ile “B” Takdim Formu “BEN”in duygu ve düşüncelerini kıyaslayabilirsiniz.


486Yılmaz DÜNDAR“A” Takdim Formu”nu çok iyi tanımak lazım. “A” Takdim Formu”nu çokiyi tanıyıp ondan kurtulmak için deli gibi çalışan velî olur. Çünkü ondankurtulunca velî olur! Yolu bu! O varken velî olmaz. Deli gibi “A” TakdimFormu”ndan kurtulmaya çalışıyor!? Hani bakarsınız, birisi bir yeri kazıyor.Müthiş, nefes almadan kazıyor. Birisi uzaktan baksa yanındakine der ki;şuna bak ya, deli gibi kazıyor orayı! Yani “aklı yok” demiyor, yaptığı iş için“deli gibi yapıyor” diyor! İşte “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmak içindeli gibi onu anlamaya çalışan ve kurtulmaya çalışan veli olur.Başka bir örnek verelim “A” Takdim Formu”yla ilgili. Şimdi bakın, tekrarkendimizle ilgili bakalım: Birisi bana gelse dese ki; hocam hiç yaşlanmamışsın!Oo, insan memnun olur. Şimdi burda oluşan bir memnuniyet var! Bir debirisi bana bir konuda, hocam Allah razı olsun, dedi. Şimdi düşünüyorum,onun “Allah razı olsun” dediği mi beni çok memnun etti, yoksa “hiç yaşlanmamışsın”cümlesi mi? İki gün, üç gün onun etkisinde mi kaldım? Ya, bana“hiç yaşlanmamışsın” dedi. Çok iyi! Kendime daha da dikkat edeyim. Birkaçgün onun etkisinde kalarak böyle aynalar bana daha gülümsedi, dahamutlu mu oldum? Yoksa “Allah razı olsun” mu bana tesir etti? “A” TakdimFormu”na “Allah razı olsun” fazla tesir etmez! “Eh, o da lazım” der; kimininparası kiminin de duası, onu da bir yere koyalım. Birisi “Allah razı olsun”dediği zaman, size böyle dua ettiği zaman bu müthiş bir şey! Onun tutmasıne demektir biliyor musunuz? Nefs-i mardiye! Sıralarsak; nefs-i mutmaine,nefs-i radiye; <strong>sen</strong> razısın, nefs-i mardiye; Allah da ondan razı! Birisine “Allahrazı olsun” demek nefs-i mardiye, böyle bir dua! “A” Takdim Formu kişidekuvvetliyse o zaman o diğerinde daha çok sevinir mutlu olur, “Allah razıolsun” onu o kadar mutlu etmez. Kendi içinizde tartacaksınız bunu!Bir şeyini kaybettin küçük bir şeyini, cüzdanının içinden bir küçük paranıkaybettin. Bu mu <strong>sen</strong>i birkaç gün uyutmuyor, namazın vaktini kaçırdın,yoksa bu mu <strong>sen</strong>i birkaç gün uyutmuyor? “Olsun ya kılarız, sonra yaparız,onu da yaparız daha vakit var” mı diyorsun? Küçücük bir şeyini kaybettin,arabana küçük dokundular, üç gün uyuyamadın! Ama namazın vakti geçiyorhiç telaşında değilsin! İşte “A” Takdim Formu”nun işareti! Yani o ankihalinize net baktığınız zaman, o an öl<strong>sen</strong>iz cennette misiniz, cehennemdemisiniz, anlayabilirsiniz. Onun için size, kendinize kendiniz, nefsiniz yetiyor.Rahatlıkla bileceksin; öyle mi böyle mi? Hesap için nefsin sana yeter. Namazınvakti geçiyor, hiç telaşında değilsin. Demek ki bak, bu “B” TakdimFormu”nu bilmek önemli bir şey değil, kurtarmaz <strong>sen</strong>i!Bir vapurda seyahat ediyorsun, kaptan da <strong>sen</strong>in çok iyi ahbabın dostun.Hep de onun masasında yemek yiyorsun. Gemilerde kaptanın masasındayemek yemek çok büyük bir prestijmiş ve herkes oturup kaptanla falan ye-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 487mek yiyemezmiş. Kaptanla oturup yemek falan yiyorsun. Ama gemi battı,<strong>sen</strong> de yüzme bilmiyorsun! “Ben kaptanı çok iyi tanıyordum, onun masasındayemek yiyordum!” demek <strong>sen</strong>i kurtarmıyor ki! Yüzme bilmiyorsankurtulamıyorsun! Kaptanı tanımak, kaptanı sevmek, kaptanın kitaplarınıhatmetmiş olmak <strong>sen</strong>i kurtarmıyor yüzme bilmiyorsan. Ama kaptandanyüzmenin inceliklerini öğrenmiş<strong>sen</strong> çok iyi, farklı bir iş o!Dolayısıyla dünya hayatına ahiretini satanlar! Bu bir ayet! İşte ahiretinisatmak o, ahiretini dünya hayatına değişmek o! Eğer bir kişi namazın telaşınadüşmüyorsa! En önemli kriter bu! Sabah güneş doğmadan o telaşagirmiyorsa! Güneş doğmadan iki rekât farz salatı mutlaka yerine getirilmeli.Şimdi ben gruptan öyle birilerini görüyorum ki, sabaha kadar bilgisayardageziyor, namazda uyuyor! Sabaha kadar bilgisayarda sohbet ettik, tasavvufsohbeti yaptık. Ama namaz vakti uyudun! Bütün gece uyu, kalk o iki rekâtfarzı ikame et. Bütün mesele o, esas o, sonra diğerleri. Olmazsa olmaz olan,güneş doğmadan iki rekât salâtın iki rekât farzın ikamesi! Ondan sonra diğerleri!Diğerlerini de yapıyorsan çok güzel! Çünkü farz <strong>sen</strong>i yaklaştırır, amadiğerlerini de yaparsan o yaklaşanın sevilmesini sağlar. Diğer yaptıklarınla,nafilelerle diğer gayretlerle de <strong>sen</strong>i sever. Çok önemli bir şey bu; yaklaşmazsan“sevme” çalışmıyor, önce yaklaşacaksın. Yani yakîn elde edeceksin,yaklaşacaksın; farzlarla! Yaklaştın, nafilelerle sever. Seni sevince meleklerineder ki; ben şu kulumu seviyorum. Melekler yeryüzüne dağılırlar derler ki;Allah o kulunu seviyor, siz de sevin. Ama önce yaklaşacaksın! Neyle? Farzla!Dolayısıyla, özellikle güneş doğmadan iki rekât farzı önemsemek, güneşbattı hava kararmadan üç rekât farzı önemsemek! “Ya, gidince de yaparız”dediğin an ahiretini dünya hayatına satmış oluyorsun. Sattın işte, dünyaylailgili bir şeye sattın onu! Bütün okuduklarımız öğrendiklerimiz ve bütün zikrullah,namaz kılmak için! Eğer namaz kılmıyorsak, salât ikame etmiyorsak,hepsi boşa hiçbir işe yaramaz!Bir uçağa bindirildiğimizi düşünün. Hepimize paraşüt verdiler, içimizdenbirisi paraşütünü almayı unutmuş telaştan. Ama uçak düşecek kesin! Bunubilerek biniyoruz; uçak düşecek! Yani cehennem herkesin güzergâhının üzerinde!Paraşütlerinizi alın uçak düşecek, dediler ve bindik. Herkes oturdu,uçak kalktı ama baktı ki paraşüt yok! Ne yapar? Eyvah! Ya, uçak düşecek veparaşüt yok! Alma imkânı da yok! Eyvah! Ne yapar? Ona bir başkası paraşütünüverir mi? Herkes sımsıkı tutar paraşütünü, kimseye vermez! Ahiretöyle, kimse kimseye dokunmaz! Ne yapacak şimdi o? Şu korkuya bak! İşte okorkudan daha fazla korkmak lazım salât ikamesi kaçırılınca! Paraşütü attıngitti, ama hiçbir telaş yok! İşte o “A” Takdim Formu’nun işareti. Bu yüzden“A” Takdim Formu”nu iyi tanımak gerekiyor.


488Yılmaz DÜNDARSalâttan bahsetmişken salâtla ilgili Salât İkamesi ve Oruç diye bir Tablovar, biraz oraya bakalım ister<strong>sen</strong>iz, çaydan sonra devam ederiz. Özelliklesalâtla orucun iyi tanınması gerekiyor. Fırsat buldukça oruçtan da bahsedeceğiz,Ramazan ayına hazırlanmak üzere. Bir hadis söylemiştim hatırlayacaksınız;iman edenle küfür ehlinin arasındaki fark salâtın terkidir,Efendimizin hadisi. Salâtı terk etmek küfür ehlinin işaretidir! Salât bu kadarolmazsa olmaz bir hal “B” Takdim Formu “BEN” için! “B” Takdim Formu“BEN” yani İhlâs Hayat Döngüsündeki yaşantı sistemi bir çadırsa, bu çadırısapasağlam tutacak direk, bu sistemin direği salât. Bu direk olmazsa bu sistemçöker! Bu yüzden, namaz dinin direğidir; salât dinin direğidir; yani İhlâsHayat Döngüsü’nün direği, onu sağlam tutacak olan şey salâttır! Salât; “A”Takdim Formu “BEN”den kişiyi koruyan, ömür boyu uzak tutan en önemlişeydir, olmazsa olmaz şeydir. “A” Takdim Formu “BEN”den kişiyi uzak tutar.En azından cennete girecek nefsine zulmedenler pozisyonunda tutar! Çokönemli bir şey bu; cennete girmek için örtücü ilah olmamak gerekiyor! Bakınhızlıca son tabloya bir bakalım, orada bir yer göstereceğim size, sonraburadaki cümleye dönelim.Tefekkür Şeması 10’danİki tür nefsine zulmeden var. Bakın nefsine zulmedenlerden birisi A’da“A” olan Geri Dönüşsüz Nefse Zulüm Hali. Geri dönüşsüz! Bunun geri dönüşüyok, ebediyyen cehennem demektir o! Geri dönüşsüz nefse zulüm! Amabakın bir de A’da “B” hissi bölümü dediğimiz yerde, Fatır Suresi 32. Ayete ve34. Ayete göre nefsine zulmedenler var, bunları Efendimiz sallallahu aleyhivesellem cennetle müjdelemiştir. Örtücü ilah olmalarına rağmen bunlarFatır Suresi 32’de seçilmiş kullar arasında olduklarından, onlar cennetlemüjdelenmiştir. Bunların en önemli özelliği namaz kılıyor, yani salât ikameediyor olmaları! Salât ikame etmeden bu grupta olunmaz! Örtücü ilahlarınsalât ikame ediyor olmalarının onlarda oluşturacağı B hissi onları müjdeligruba sokar. B’yi bilmiyor ama hissi var! Tekrar şemamıza bakarsak, demekki salât; kişiyi birinci şahadete getirir ve orada sabit kılar. Nedir o? Eşhedüen la ilahe illALLAH, eşhedü enne Muhammeden AbduHU ve RasuluHU;bu birinci şahadet.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 489Tefekkür Şeması 8’denOruç farklı bir şey! Bir tren düşünün, mutlaka binmeniz gereken bir trensalât. Oruç bu trenin içerisinde özel bir kompartıman, bu trende farklı birkompartıman; ikramiyelerin olduğu bir kompartıman, insanlara farklı hallerinyaşatıldığı bir kompartıman! Oruç “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmakiçin tutulmaz; “A” Takdim Formu “BEN”in oruçla ilişkisi olmaz! Buyüzden salât önemli; “A” Takdim Formu’nun bekçisi salât. Oruç ise, “B” TakdimFormu “BEN”den kurtulmak için yapılır! İki tane suistimal var dedik.Sizi “örtücü ilahlıktan” kurtaracak olan şey salât. Ama örtmez suistimalden,vehimden kurtaracak şey de oruç! Dedik ya Kendini Hissetme Duygusu Samedvasıflıdır. Samediyyet nurlarını fark etmek için sizin cüz halinden kurtulmanız,terkibinizden kurtulmanız lazım. Duyarsınız “oruçluyken yalansöylenmez, oruçken şu yapılmaz..” Bunlar yanlış! Oruç olsan da olmasan da


490Yılmaz DÜNDARyalan söylemeyeceksin, oruçla ilgili değil onlar. Mesela birisine diyebilirsin;namaz kılan yalan söylemez! Doğru. Çünkü <strong>sen</strong>i yalandan koruyacak şey,yani “A” Takdim Formu”ndan koruyacak şey salât. Salât ikame ediyorsan“A” Takdim Formu”yla ilişkin olmamalı! Ama oruç zaten helalleri yapmamakiçin! Dikkat edin normal olan şeyi yemiyorsun, helal olanı yapmamayıöğreniyorsun. “B” Takdim Formu “BEN” helal, yasal yanlış yani. Helal olanıyapmamayı öğreniyorsun. Eğer o helalleri yapmazken <strong>sen</strong> Kendini HissetmeDuygusu’nun tefekkürünü yaparsan, normal olan şeyleri, yeme içmegibi şeyleri yapmazken, onlardan uzakken Kendini Hissetme Duygusu’nuararsan saflaştırabilirsin! Onu saflaştırırsan <strong>sen</strong>de Samediyet nurları çoğalır.Seni B’de B’sizliğe götürür; bu bedende bedensizliğe götürür yani. Onunibadetidir oruç! Bu idrakle oruç yapıldığı zaman, o zaman oruç demek; yemektarifleri demek olmaz. Öyle bir şey değil!Kişiyi ikinci şahadete oruç getirir. Eşhedü en La ilahe illallâhül EhadüsSamedülleziy lem yelid ve lem yüled ve lem yekün lehu küfüven Ehad. Bakındevamında bir amel tarifi yok! Dolayısıyla, siz salâtla “B” İlmi’ni yakalarsınız.Oruçla “Ehadüs Samed” İlmi’ni yakalarsınız.Çaydan sonra devam edelim.Örtücü ilahlıktan hanif olmaya hicret ettirecek önemli bir ibadet biçimisalât, dedik. Örtücü ilah olmaktan insanı kurtarır, hanif noktasına hicretettirir. Buradaki amaç “B” Takdim Formu”nda “BEN” demek. “A” TakdimFormu”ndan hicret edince “B” Takdim Formu”nda “BEN” demek için, o yaşantıiçin hicret edilir. Ama oruç, “B” Takdim Formu olan “BEN”in bir rüyahükmünde olan yaşantısını anlamsızlaştırır! Yani siz “A” Takdim Formu”ndan“B”ye hicret etmişsinizdir. Şimdi de oruç ibadeti, “B” Takdim Formu “BEN”inbir rüya hükmünde olan yaşantısını anlamsızlaştırır sizin için. Böylece, kişiningelecek için hedefleri arzusu istekleri değişmeye başlar. Daha önce kendisinehoş, cazip gelen helal şeyler, normal olduğu halde hoş gelen şeyleroruç ibadeti sayesinde anlamsız olmaya başlar. Böylece “B” Takdim Formu“BEN”in anlamsızlaşmasıyla vehmin terkibinden sıyrılmayı ve Samed vasfınıanlamayı kolaylaştırır.-Daha önce “iman hayatı anlamlandırır” demiştik. Şimdi anlamsızlaştırmaktanbahsediyoruz?Çok güzel söyledin. Şimdi bu bir yolculuk, bahsettiğimiz yere göre cümlelerdeğişiyor da ondan. O yüzden işin tamamına bakmak önemli. Bu söylediğinifark etmek için şu son şemayı bir açabilir miyiz?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 491Tefekkür Şeması 10’danEn alt sırasına bakalım. Bakın o şemada bu yolculuğun bir özeti var.“A” Takdim Formu “BEN”de olan, A’da A’yı yaşayan; “Ben Varım”dan “BenMüthişim”e kadar varan bir skala içerisinde bir iddia içeriyor. Sade bir vatandaş“ben varım” diyor. Ama “Ben Müthişim”e kadar varan, böyle bir skaladayerini bulan bir iddiası var. Bu bir yaşam biçimi, bir hayat tarzı! Bakınşimdi A’da “B” hissine geldik. “A” halinden rahatsız oldu, bakın cümlesi değişti.Dedik ya, “A”; Allah yokmuş gibi konuşur düşünür. Bak o Allah yokmuşgibi sanki Allah Ehad değil gibi “Ben Varım” diyor ve Allah Kebiyr değilmişgibi “Ben Müthişim” diyor. Şimdi “A” halinden, “A” veritabanından rahatsızolmuş “B”yi hissetmeye başlamışsa bakın oradaki cümleye dikkat edin, nedemeye başladı. Hakikati arıyor ya “aradığım bende, her şey bende” diyor.Bu his işte, hissin başladığının işareti. Ne ararsam bende, her şey bende. Buyüzden başkasına da tavsiyede bulunur; her şey <strong>sen</strong>de, der. Bu “B” hissininişareti! Çok dikkat edin oraya. İşte burada aradığım bende, her şey bendeşeklinde konuşulunca, bu noktada bazı şeyler oradaki hedefler orada konuşulacaklarfarklı olur. Ona hayatı anlamlandırmak için imanın kuvvetlenmesilazım. Ona o zaman anlam kazanır hayat, bu noktada. Bu noktada bahsedildiğizaman, bu pencereden bakarak anlatıldığı zaman o zaman denir ki,hayat imanla anlam kazanır.Ama bakın ilerledi, farklı bir boyut yanındaki sütuna bakın. Şimdi diyorki; her şey “Bende” değil, BENSİZLİKTE! Fark ettiniz mi? Veya <strong>sen</strong>le kullanırsakher şey <strong>sen</strong>de değil, her şey <strong>sen</strong>sizlikte. O yolun ilerisi. Ama oraya gelmekiçin “her şey bende” diyerek başlaması lazım. O bu hisse girmeli ki, “her şeybende” demeli bu noktaya gelmeli, sonra bensizlikte olduğunu, ben diyerekbile yasal yanlışta olduğunu, bir yabancı görüntü oluşturduğunu görür.Bunun üstteki açıklamasına bakacak olursanız, bakın “her şey bensizlikte”diyen neyi fark etmiş? Vehim nurundan yaratılmış olan kendi cüz terkibinin,esma terkibinin sınırlayıcı ve yabancı görüntü oluşturucu şartlarındansıyrılmaya başlıyor. Yabancı görüntü oluşturuyor onun esma terkibi, işte bu


492Yılmaz DÜNDARyüzden yabancı görüntü oluşturan o esma terkibi “her şey onda” diyemez!Her şey o görüntüsüzlükte! Yasal olan o görüntü bile artık ona ağır geliyor.O onun için bir suistimal sayılıyor ve o zaman diyor ki; Herşey “Bende” değil,BENSİZLİKDE! Ve bir şey olmaya çalışma diyor kendisine; YOK ol! Çünkü birşey olmaya çalışmak A’nın işidir. İşte şu kadar tesbih yapayım da şu olayım;A’nın tesbihatıdır o! Şunları şunları yapınca şöyle olursun; bir şey olursun!Peki, bir şey olan ne? İşte o esma terkibi! Esma terkibini kuvvetlendirmişolursun. Ya örtücü ilahı kuvvetlendireceksin, ya “B” Takdimi “BEN”i kuvvetlendireceksin!Bir şey olmaya çalışırsan esma terkibini kuvvetlendirirsin, birşey olursun, “bir şey oldum” dersin o yabancı görüntüyü kuvvetlendirirsin.Kişi; oluşan o yabancı görüntünün şartlarından sıyrılmalıyım diyor. İşteoruç ibadeti bu yabancı görüntüden sıyırır kişiyi. Bunun bilinciyle yapılırsa,bu yabancı görüntüyü; fark eder, bu bedende bu bedensizliği fark eder!Önemli bir şeydir bu. Ama o bu bedensiz olmak değil! Bu dünyada bulunduğunsürece bu beden sana lazım. Bu bedende bedensizliği fark eder. Bununkanıtlanmış en tipik kişisi kimdir? Rasulullah’tır!Ve sonra bunu başarırsa, yani yabancı görüntü oluşturucu şartlardan,esma terkibinin sınırlarından sıyrılırsa, yine bu bedendeyken ne der biliyormusunuz? “Meğer arada birisi varmış” der. Bu nasıl bir hal biliyor musunuz?Bu öyle bir hal ki, bizzat bulunduğunuz bu bedende bu konuşmaları yapanveya bu dinlemeleri yapan, salât ikame eden, tesbihatı yapan yani doğruyolda dediğimiz işleri yapan o varlığın bizzat yabancı görüntü olduğunumüşahede ediyor, onun bizzat yokluğunu vücudunuzda yokluğunu yaşıyorsunuz!O kadar net görüyor ve tanıyorsunuz ki o yabancı görüntüyü!O yabancı görüntüden sıyrılabilmek için ondan rahatsız olmak gerekiyor.Onunla rahatsan, memnunsan ve onu da bir şey yapmak istiyorsan okuvvetlenir. Evet, onda herhangi bir esma çok kuvvetli açılır ve kuvvetlenir.Ama <strong>sen</strong> zaten esma terkibinden kurtulmak istiyorsun!? Demek ki esas hedefYOK olmak! Dolayısıyla, onu fark ettiği zaman kişinin o idrakteki hedefibu sefer “her şey bende” olmuyor. Fark etti çünkü idrak ilerlemesinde. “Herşey“Bende” değil BENSİZLİKDE” diyor. Bu bedende yabancı görüntü oluşturanve sınırlayıcı o yapıdan sıyrılma sürecine giriyor ve ondan sıyrıldığınıda bizzat müşahede ediyor.- Ama orada yine sanki bir öyle ikilik var ki, ikiliğin birisi sanal gibi. Çünkübir yaşayan beden var yine, bir de onu seyreden var.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 493İkilik, <strong>sen</strong> tespit ettiğin sürece olacaktır. Elbette. Yani ibadet eden biribulunduğu sürece ve bu haller ibadet olarak bulunduğu sürece öyle bir görüntüolacak, dediğin gibi bir şey olacak, muhakkak. O yüzden B’de B’sizolarak tarif ettik orayı, B’de B’siz. Yani bu dünyada yaşadığın sürece bu dünyadavarken! Ama ölümü tattıktan sonra şekil değişir. Bu dünyada varken,bu dünyanın gereği olan bu A yapı gereği, bunların tesbit edildiği bir tesbitboyutu olacak.-Ölmeden önce ölmüşlük nedir?Ölmeden önce ölmüşlük; onun dereceleri farklı. B 0noktasında da ölmedenönce ölmüş olursun. Yani örtücü ilahlıktan kurtulmak da ölmedenönce ölmüşlük pozisyonudur! İlk keşif odur. Bu yüzden B 0noktasında, keşifkapısından girmiş olursun. 9. Tefekkür Şeması’na bakacak olursanız, ilk keşifmuhtariyetin olmadığının keşfidir. Muhtariyetin olmadığını keşfetmeklekeşif kapısından girmiş olursun, muhtariyetin olmadığını keşfetmekleHANİF olmuş olursun. O zaman sıfatın hanîf olur. Daha önce muhtardın,muhtar olmadığını fark edince, keşfedince hanif olursun. Bu yüzden, dinemuhtar yaklaşma! Ayet okurken muhtar yaklaşma, hadis okurken muhtaryaklaşma, dini incelerken muhtar yaklaşma! Niye? Sen bir ilahsın! Dolayısıyla,kendi ilahlığınla birlikte yorum yaparsın. Hanîf olarak yaklaş! İşte RumSuresi’ni onun için önemsiyoruz ya! Dine hanîf olarak yaklaş ki doğruyu anlamayabaşlayasın! O zaman fark ettiklerin hanif çerçevesinde olur.Şimdi birkaç cümleyle salâtın önemli bir yerini tamamlayalım, orayı sonragerekirse genişletiriz. Denir ki; birinci secde yokluk secdesidir. Ama nasılyokluk secdesi olacak, bunun somutlaşması lazım! İşte o zaman salât kişininmiracı olmaya başlar. Kişi B 0noktasına geldikten sonra o yolda ilerlemesinisağlayan her idrak sıçraması miracıdır onun, hep miracla ilerler. Salâttamiracı yalnızca “birisi gelecek sizi salâtta alacak bir yere götürecek” diyedüşünmeyin. Esas akıl yolculuğu olduğu için bu, salâtta özellikle de sizinhayatınız salât olduğu için tüm yönelişinizdeki her idrak sıçraması sizin içinbir mirac demektir. Dolayısıyla mirac İhlâs Hayat Döngüsü’nde yürürken biryöntem! İşte burada salâtta yokluk çok önemli bir şey! Ama nasıl yapacağızonu?


494Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 8’denBakın burda bir basit şeması var, üç tane önemli nokta var salâtta, buşemada. Sonra onu genişletebiliriz ama esas ana çatıyı kurmak için bu üçnokta önemli. Ne o? Birisi kıyamdan önce salata başlarken TEKBİR aldığımızan. Bir diğeri Fatiha’yı okurken iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn dediğimizan. Bir diğeri de BİRİNCİ SECDE. Yaşanacak olan yokluğun, idrakın taşınacağıyokluğun ilmel yakîn hali Tekbir’de, aynel yakin hali iyyake na’budu veiyyake nestaıyn denmesinde, hakkel yakîn hali birinci secdede. Bu yüzdenyokluğun tam yaşandığı yer birinci secde. Peki, şu anda biz öyle bir yoklukyaşayabilir miyiz? Elbette yaşarız, hemen başlayabilirsiniz ona. Çünküilk yaşanması gereken yokluk, örtücü ilahın yokluğudur. Salâtta yaşanacakilk yokluk, birinci yokluk, mutlaka yaşanması gereken yokluk; örtücü ilahınyokluğudur! Peki, nasıl yapacağız onu?Salata başlarken tekbir alırken, “Allahuekber” derken acele etmeyinönce! Biraz bekleyin. Ama neye “yok” dediğinizi düşünmek için bekleyin! Sizneyi yok yapıyorsunuz, sizin için hangi yokluk somutlaşıyor, hangi yokluğusiz hakkel yakîn yaşayabilirsiniz? İşte bu yapılan ilk keşif nedir? Muhtariyetinyokluğu keşfi! Böylece ilk yaşanacak, yaşanması gereken yokluk da bu!Onun için tekbir alırken yaşayacağınız yokluğun ifadesini düşünmek lazım;neye “Allahuekber” diyorsun veya ne sana “Allahuekber” dedirttiriyor? Aksihalde buradaki Allahuekber’ler şuna döner. Bir grupla jimnastik yapıldığınıdüşünün. Kişi diyor ki şu hareketi beş defa yapacağız. O “bir ki üç” dedikçe


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 495hareket yapıyorsun. Sanki o hareketleri yap, başlat, bitir manası veriyormuşgibi sanarsın Allahuekber’leri. Değil! Allahuekber’de bir nur oluşturuyorsun,ama öyle bir nur oluşturuyorsun ki! Eğer şimdi söylediğimi acele etmedenyaparsanız özellikle de önemli anlarda; güneş doğmadan önce ve akşamınkaranlık gelmeden önceki o önemli anlarında acele etmeden (akşamın farzınıhızlı kılacaksınız ama ifadesinde ifadede acele etmeden) dikkat ederekyapacak olursanız açılımları hızlandırırsınız ve Allahuekber’in manasını hissetmeyebaşlarsınız! Ne yapar o? Allahuekber niye denir?Allahuekber haşyetin ifadesidir. Bir kere şunu kendimize sormamız lazım:Ben hangi derecede Allahuekber diyorum? Allahuekber bana ürküntüveriyor mu? Allahuekber benim haşyetullahımla eş mi? HaşyetullahımıAllahuekber’de ifade edebiliyor muyum? “Allahuekber” derken ben haşyetimiifade edebilmeliyim! Birine mi? Hayır! Dışarıya, şuraya buraya değil bizzatkendime! Bu ifadeye alışmak lazım! Aksi halde Allahuekber, jimnastikhocasının “bir, iki, üç, dörd”ü gibi olur, hareket et, yat, kalk manası veren işaretgibi olur. Eğer ona alışırsa beyin öyle yapar, yanlış olur; o zaman o manahaşyetten uzaklaşır, esastan uzaklaşır. Neye “yok” diyorsun, onu bir düşünmeklazım! Muhtariyetin yokluğu! Bu başlangıçta biraz zaman alabilir. Yani;“Allahım ben muhtariyetimi ilan etmiyorum, ben örtücü ilah değilim!” “A”Takdim Formu “BEN”in yokluğunu, örtücü ilahlığın yokluğunun ifadesinidüşünmek lazım ve onun vereceği haşyetullahla Allahuekber demek lazım.Bakın bu “A” Takdim Formu “BEN” yani örtücü ilahlık nedir biliyor musunuz?Kaf Dağı’dır! Normal konuşmalarda, halk arasında Kaf Dağı ne içinkullanılır? Olmayan bir dağ için kullanılır. Ama önemli bir dağdır, bir sürüönemli şeyler vardır orada. Ama Kaf Dağı’ndadır; yok, öyle bir dağ yok! Öyledeğil mi? Şimdi tasavvufa dönelim; “Kaf” zaten “dağ” demektir, dağ için kullanılır,Kaf diye dağa söylenilir. Peki, dağ neye denir? Benliğe denir. Kaf Dağıöyleyse ne? Olmayan bir şey! Yok! Ama <strong>sen</strong> ona “var” diyorsun. Ne o? “A”Takdim Formu “BEN”; örtücü ilah! Kaf Dağı örtücü ilahtır! Olmayan bir dağınöyle bir gölgesi var ki! Sen vehminin vehminde “olmayan” öyle bir dağyaptın ki, gölgesi <strong>sen</strong>in hayatını kapladı. Sen o gölgenin altında bir hayatsürüyorsun! Bu dağ yok olmalı ki, gölge kalksın, <strong>sen</strong>in hayatının üstündenbu örtü kalksın. Peki, nasıl kalkacak bu dağ? “Ben bu dağı sevmiyorum”diyerek kalkmıyor! Haşyetullahla kalkıyor! Ayet öyle diyor; haşyetullah budağı paramparça yapar! Eğer Kur’an dağa gelirse, yani <strong>sen</strong>in “A” Takdim Formu“BEN”’in, örtücü ilahlığın Kur’an’a sarılırsa, Kur’an’ı anlamaya çalışırsa,


496Yılmaz DÜNDARyaklaşırsa paramparça olur. İşte o zaman o dağ paramparça olunca gölgesikalkar. Zaten o dağ <strong>sen</strong>in zihnindendi, vehminin vehmiydi. Yoktu ki öylebir dağ! O Kaf Dağı çünkü; yok! Ama “var” yaptığın o dağın gölgesi vardıhayatında. Dağ parçalanınca gölge kalktı, işte böylece örtücü ilahlık kalktı.Neyi örtüyordu o? Hakikati örtüyordu, İhlâs Hayat Döngüsü’nü örtüyordu.O gölge kalkınca gerçek göründü, İhlâs Hayat Döngüsü ortaya çıktı, “B” haliortaya çıktı. İşte bunu yapacak olan salât! Salâtta da haşyetullah! Onun içinsalâtta haşyetullah antrenmanlarını yapmak lazım. Nedir onun ifadesi? Allahuekber!Haşyetullah’la beraber Allahuekber öyle bir nur üretir ki, onunnurunun titremesi dağları paramparça eder! Dolayısıyla <strong>sen</strong> tekbir alırkenneye yok diyorsan, <strong>sen</strong>in yok dediğin şeyi “Allahuekber” paramparça yapar.Onu düşün, acele ederek “böyle başlıyorum” deme. Çünkü “Allahuekber”dediğinde oluşan o Haşyetullah’ın nuruna Kaf Dağı dayanamaz! Senin yoketmeye çalıştığın şeyi o Allahuekber paramparça eder. Onun için salât “A”Takdim Formu’nu parçalayan bir yok edicidir.Bu söylediğini Fatiha’da “iyyake na’budu ve iyyake nestaiyn”de hal olaraksöylemelisin; o idrakta ve o duruşta. Ne o? Rum Suresi 30 duruşunda, İnsanSuresi 30 idrakinde “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” demelisin. Onu dediğininerede fark edersin? Gayet yalvarırcasına “ihdinas sıratal müstakiym”dersin, gayet korkarcasına “gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn” dersino idrakla! Ve işte onun hakkel yakîn yokluğunu, yani artık tamamen yokluğunubirinci secdede hakkel yakîn yaşarsın. Bu ilk başlangıç yokluk! Dahasonra bu noktadan itibaren idrak ilerledikçe, yasal yanlış olan “B” TakdimFormu “BEN”in içerisinde, vehim olan o “BEN”de, o “BEN”den sıyrılırken sıyrıldığınölçüde yoklukla olan ilişkin ilerler ve yeni bir yokluk tarif edersin. “A”Takdim Formu “BEN” geride kalır, artık o hiç gündeme gelmez. Sen normallerinyokluklarını yaşamaya başlarsın, o yokluğu tarif edersin ve tarif ettiğinyokluğu bu sefer salâtta yaşarsın.Onun için Tesbih Salâtı çok önemlidir, çünkü hep bu ifade vardır: SübhanallahiVelhamdülillahi ve la ilahe illallahu Vallahuekber: Ey Allahım <strong>sen</strong>Sübhansın! Velhamdülillahi; sana teslimim. Müthiş bir teslimiyet vardır.Hamdın bedenden çıkışı teslimiyettir! “Hamd Allah’a aittir” demek insanıkadere teslim eder. Elhamdülillah’ın içerisinde kadere teslimlik vardır. Kadereteslim olmanın bedenden çıkışıdır o. Dolayısıyla; Allahım <strong>sen</strong> Sübhansın,her şeylerden münezzehsin; şu görülen görüntüden, yabancı görüntüdenmünezzehsin ve tüm yaptıklarımdan ve bildiklerimden münezzehsin.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 497Sana teslimim ve <strong>sen</strong>den çok korkuyorum. Kur’an’da bahsettiğin gibi yalnız<strong>sen</strong>den korkuyorum, yalnız <strong>sen</strong>den korkuyorum. Ve sonra diyorsun kive la havle ve la kuvvete illa Billâh; ben muhtar değilim, ben hür değilim,ben örtücü ilah değilim. Örtücü ilaha ait öyle bir kuvvet, bir havl yok, illaAllah! Tamamen bu ifade var orada ve onun peşine bunları bu duyguylabu ifadeyle söylemek lazım! Hani daha önce konuşmuştuk, birisinden özürdileyeceksin. Elime tesbihimi aldım geldim, aranızda olan birisinden özürdileyeceğim diyelim; geçtim o kişinin karşısına “özür dilerim, özür dilerim,özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim” bir tesbih geçtim, yüz defa. Yetermi, yüz defa özür diledim.” desem kabul eder mi özrümü? “Yapmasan dahaiyiydi” der. Ama karşılaşırız, hiç özür dilerim demesem bile öyle bir bakarımki, bakışımdan anlar, bir şey demesem bile “tamam” der “anlaşıldı pişmanolmuş”, benim için o anda bağışlama duyguları çalışır. Ama ben sayıp da“özür dilerim, özür dilerim…” çok bir manası olmaz.Böyle sayan bir derviş, bir gün elinde büyük bir tesbih, yolda yürüyor.Karşısına bir kızcağız çıkıyor. Elinde bir sepet, hızlı hızlı bir yere gidiyor.“Nereye gidiyorsun yavrucuğum?” diyor. “Benim” diyor, eşim tarlada çalışıyor,yorulmuştur, ona elma topladım, elma götürüyorum. Bakıyor sepete,acaba götürdüğünün bilincinde mi, diye soruyor. Diyor ki; kaç tane elmavar sepetinde? “Bilmiyorum, insan sevdiğine götürdüğünü sayar mı?” diyor.Bunu duyunca elindeki tesbihin ipini sessizce koparıyor derviş… Böyleevrak sayar gibi saymamak lazım! Buradan sakın sayı önemsiz manasını daçıkarmayın. “A” Takdim Formu”nu anlatmak istiyorum, o şekilde bir tesbihatyapmamak lazım.Dolayısıyla salât-ı tesbihte siz bu manada söylediğiniz zaman o manayaöyle bir girersiniz ki, peşine öyle bir Fatiha okursunuz ki… Eğer belli sayıda daİhlâs okuyorsanız, o İhlâs’ı okurken eğer o döngüyü siz tefekkür ederek okursanız!Geliyorsunuz, kul HuvAllahu Ehad, Allahüs Samed; yoksunuz oralarda!İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn noktasına geldiniz, lem yelid ve lemyuled dediniz. Orada lem yelid ve lem yuled derken Sübhanallah manasındabaktınız ve sonra tasdikle gidiyorsunuz ve lem yekün lehu küfüven ehad!Artık siz tesbit ettiniz, siz buldunuz orayı, o sizin yaşantınız oldu! Bu şekildede secdeye gidiyorsunuz. Salât-ı tesbih böyle önemli bir kir çıkarıcı! Kir derken,bakın örtücü ilahlara sert, imanlılara müşfik olmak gerekiyor. Allah’ındostuyla dost düşmanıyla düşman olmak gerekiyor. Bunların hepsi ayet vehadis! Ve Efendimizin özelliği! “Kâfirlere sert! Ama inananlara müşfik,


498Yılmaz DÜNDARRahıym. Onlara bir şey gelecek diye ödü kopar”, ayet böyle! Size bir şeyolacak diye yüreği titrer. Peki, bu nasıl olacak, buradaki duygu nasıl olmalı?Kişi buraları “A” Takdim Formu “BEN” gibi anlarsa yanlış uygulamalar yapar.Bakın, bu örtücü ilahlık bir kirdir! Örtücü ilahlık necistir kirdir! KirliKur’an’a yaklaşmayın, bu Kur’an’ı tahirler tutsun! Örtücü ilah kir, necis,çirkin! “B” Takdim Formu “BEN” ise, yani hanîf olanlar temiz, tahir! Şimdidüşünün banyodasınız, bir kese yaptınız derinize. Uzun zamandır da öylekeselenmemiştiniz, kir çıktı, kiri de görüyorsunuz. Ona bakıp nefret edermisiniz, onunla kavga eder misiniz? Sizden çıktı sizin kiriniz! Ama sevmezsinizonu. Tekrar geri gelsin, yapışsın istemezsiniz. Su dökersiniz gider. O dostunuzmu sizin? Hayır, o kir sizin dostunuz değil. Düşmanınız! Ama sizdençıktı, sizin kiriniz! Siz onu sevmezsiniz fakat ona kin duymazsınız, onunlakavga etmezsiniz! İşte örtücü ilaha da böyle bakmak gerekiyor, o kire! Okavga edilecek, küfredilecek, kin duyulacak değil. Uzak durulacak, yıkanılıpyok edilecek bir şey! Dolayısıyla salât-ı tesbihte okuduğunuz “sübhanallahivelhamdülillahi..” öyle bir kesedir ki, sizdeki örtücü ilah kirini keseler, sökeratar! Bu yüzden Ehlullah der ki; siz salât-ı tesbihte son secdeden kalkmadantemizlenmiş olursunuz.Şimdi birkaç cümle de “A” Takdim Formu “BEN” ve “B” Takdim Formu“BEN”e ait özelliklerin olduğu Tablodan konuşalım. Bildiğimiz bazı tasavvuftabirlerini yerine koyabilmek için, tasavvuf tabirlerini burda yerinde görebilmekiçin şöyle bir bakalım ister<strong>sen</strong>iz oraya. “A” Takdim Formu “BEN”yani örtücü ilahlık vehmin zulmetidir. Vehmin zulmeti! Bu önemli bir şey;vehmin zulmeti ne demek? Allahümme ahricniy min zulümatil vehmi veekrimniy bi nuril fehmi duasını biliyoruz. Burada “Allahım beni vehmin zulmetindençıkar” diyoruz. Peki, o çıkmak istediğimiz şey ne? Bilmediğimizzaman o soyut! İşte bakın şimdi somut oldu, vehmin zulmeti somut; “A”Takdim Formu “BEN”, yani örtücü ilah! La ilahe; örtücü ilah yok, illallah!Örtücü ilahlar yok La ilahe; bizzat insan kendisine söylüyor onu. Siz La ilaheillallah derken eğer öteye beriye bakarsanız, bu doğruya gelmedeki birinciyol birinci yaklaşım olur, esas doğru değil. Kendinize söylemeniz lazım! Lailahe illallah; <strong>sen</strong> örtücü ilah değilsin, illa Allah! Sen “örtücü ilah” değilsin,<strong>sen</strong>deki örtücü ilahlık yok: Lâ! İlla Allah! Bu yüzden, eğer Kelime-i Tevhid’ikişi böyle yaparsa ve onu secdede yaparsa! Bunu bir namazın secdesindedeğil namazdan sonra secdeye gidip deli gibi yaparsa göreceği şeyi şimdisöyleyeyim ve denesin!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 499Secdede La ilahe illallah zikri yapıyor. Bunu yaparken de o örtücü ilahınefesiyle atarsa, İllallaaah derken “Allah düşüncesini” tüm hücrelerineçekerse ve bunu yaparken kendini, yani Kendini Hissetme Duygusu’nu alnındayoğunlaştırırsa! Alındaki bu yoğunlaştırma yeri, yani iki kaşının birazüstü başlangıçta çok önemli! Fiziksel çakra olmayan iki tane önemli yer var;birisi burası, birisi de başın üstünde. Diğer beş tanesi vücudunuzdaki fizikselşakra veya çakralar. Ama iki tanesi var ki bunlar, birisi alnınızda, biriside başınızın üst kısmında, tepede. Bu alnınızdaki başlangıçta çok önemli!Tüm enerjiyi, tüm vücudunuzdaki konsantrasyonu oraya çeker<strong>sen</strong>iz, akılbeyne yerleşir. Aklın kayıp gittiği yerlerden toplanır beyne gelir! Eğer bunuözellikle secdede kendinize, öteye beriye değil kendinize okuyarak “la ilahe;ben örtücü ilah değilim, illa Allah. Örtücü ilah yok, illa Allah” diyerek “Lailahe illallah, La ilahe illallah...” der yaparsanız, bir zaman sonra kalktığınızdabakarsınız ki buranızdan bir ışık çıkıyor, iki kaşınızın ortasından kuvvetli birprojektörün yandığını görürsünüz. Bunu gördüğünüz zaman bileceksinizki, demek ki sizde bir yabancı görüntü var bu ışığı örtüyor!Hz. Ebubekir es Sıddîk radıyallahu anh özellikle Vitr’in son rekâtındaöyle bir uzun dururmuş ki, kafasını kaldırdığında karanlık olan yerde, kafasındançıkan ışıktan yerdeki saman çöpleri ayırt edilirmiş. Örtücü ilahı yokettiğiniz zaman sizden ışık çıkar. O ışığı örter örtücü ilahlık ve vehim! “B”takdimi de onu örter.Bu “A” Takdim Formu “BEN” vehmin zulmeti, “B” Takdim Formu “BEN”ise vehim. Kısaca geçeceğiz, sonra detaylı bakarız. Bunları dualarımızdahangisinin, ne olduğunu bilelim ve tasavvufta geçen kavramlar yerlerineotursun diye söylüyorum. “A” Takdim Formu “BEN” nefse zulüm, nefse zulmetmekdemek. Bir kişi kendisini hayata “A” Takdim Formu “BEN”le takdimediyorsa, o nefsine zulmediyor demektir ve ayrıca bu hale nefsin şerri denir.Nefsin suistimal edilmesi demektir nefsin şerri! Nefs “şer” değildir. Nefsinşerri!? Allahım beni nefsimin şerriyle göz açıp kapayıncaya kadar bırakmademek “Allah’ım beni “A” Takdim Formu “BEN” olan, örtücü ilahlık olanhalle gözümü açıp kapayıncaya kadar bırakma” demektir. Nefsin şerri burasıdır,A’dır. Peki “B” Takdim Formu “BEN” ne? Hanif olduktan sonra o nefsinhakikatine uygun seyir hali; seyr-i suluk! Niye? Çünkü nefsin hakikatineuygun bir hal o! Bakın, İza Zülzilet Suresi’nin 7. ve 8. Ayetlerini hatırlarsınız.Orada der ki; en küçük zerre kadar hayır yapsanız, 8. Ayette; veya zerre kadarşer yapsanız bu karşınıza çıkacak. “A” Takdim Formu olarak düşünür ve


500Yılmaz DÜNDARbakarsa kişi, kendi kafasına göre hayırlı işler ve şerli işler tarif eder ve onlarıyapar/yapmazsa, öyle bir şey değil burada bahsedilen! İza Zülzilet’te bahsedilenşer örtücü ilahlıktır, şer odur! Zerre kadar örtücü ilahlık yapmışsanızyani zerre kadar Allah’a eş koşmuşsanız karşınıza çıkar, zerre kadar illallahdemiş<strong>sen</strong>iz karşınıza çıkar!Bir diğeri “A” Takdim Formu “BEN” asidir, onun için “A” dedik ya; asininA’sı, yani haddi aşan! Ayetlerde geçer “haddi aşmayın”. Ne yapacaksın dahaddi aşmayacaksın? Kendine göre tarif eder<strong>sen</strong>; ben 120 km/h hız yapıyorum,haddi aşmadım! Kendine göre bir şey tarif edip de haddi aşmamakdeğil. Örtücü ilah olmak haddi aşmaktır. Eğer haddi aşarsan örtücü ilaholmuşsun demektir, haddi aşmak budur. Haddi aşmak istemediğimiz birşeydir, haddi aşmaktan Allah’a sığınırız. Nerede? Fatiha’da! Gayril mağdubialeyhim ve led daalliiyn derken orada bahsettiğimiz “Allahım bizi nankörlerdenve sapanlardan yapma” demek; “bizi haddi aşanlardan yapma, yanibizi örtücü ilah yapma” demektir.“B” Takdim Formu “BEN” ise “alâ sıratım müstakiym”dir, yani doğru yolüzeredir. Bu Yasin Suresi’nde şöyle geçer; “alâ sıratım müstakiym; o Rasuldoğru yol üzeredir”.“A” Takdim Formu “BEN” batıldır. Batıl diye rastladığınız -nerede rastlıyorsanız-o işte bu örtücü ilahlıktır. Batıl denilen şey, örtücü ilahlıktır. Hakkİhlâs Hayat Döngüsü’dür. “B” Takdim Formu “BEN” Hakk’dır, örtücü ilah batıldır.“A” Takdim Formu “BEN”in yaptığı tüm işler ve ameller muhtariyetinikorumak veya muhtariyetini yüceltmek ve yükseltmek içindir. Onlar kendileriniyüceltmek için namaz kılarlar. Onlar kendilerini korumak için namazkılarlar eğer namazsa yaptığı iş. Veya tüm ameller böyle! “B” Takdim Formu“BEN”in yaptığı amelin adı salih ameldir. “A” Takdim Formu”nun yaptığıamel boşa gider! Neden? Şirk koşarsan amellerin boşa gider! Peki, kim hüsrandadeğil? Salih amel yapanlar! Kim o salih amel yapanlar? Asr Suresi’ndegeçen salih amel yapanlar “B” Takdim Formu “BEN”de olanlar! Ve nasıl amelyapacaklarını da La ilahe illallah, Muhammedün Rasulullah’dan öğrenenler.La ilahe illallah tevhidini bana getirip açıklayan ve heva ve hevesiyle hareketetmemiş olan, “La ilahe illallah diyen ne yapar?”ı yaşayarak göstermiş olanHazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ne yapmışsa, onlar benimamellerimdir” demek, salih amele talib olmak demektir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 501Tefekkür Şeması 4


502Yılmaz DÜNDAR“A” Takdim Formu “BEN” çirkindir, çirkin budur. Bir tane çirkin vardır.Aksi halde “A” Takdim Formu “BEN”de olanların, kendilerine göre güzel/çirkin diye tasnifleri <strong>tanrı</strong>lara ait tasniflerdir. Evrende bir tane çirkin vardır;örtücü ilah. Dünya güzeli seçilebilir, tüm dünya, <strong>tanrı</strong>lar ona oy vermiş vegüzel seçmiştir, ama o örtücü ilahsa çirkindir, evrende çirkindir. Evrende örtücüilah (Allah’a eş koşan) çirkindir. “B” Takdim Formu” yani Hakk olan yergüzeldir.“A” Takdim Formu “BEN”in örtücü ilahlık içerisinde olan yaşantısında<strong>tanrı</strong>sal düzenlemelere hürmete saygı ve edep denir. Oysa “B” Takdim Formu“BEN”in hali edeb halidir ve o Allah ahlakı, Kur’an ahlakı diye karşımızaçıkar. Diğeri edep dışı haldir.“A” Takdim Formu “BEN” <strong>tanrı</strong>lığı veya <strong>tanrı</strong>lar için bir şey yapar. “Allahiçin yapıyorum” dese bile, eğer o bir örtücü ilahsa mutlaka birisi için bir şeyyapıyordur; ya kendisi için ya birileri için! Oysa salih amelde, yani “B” TakdimFormu “BEN”’de işler Allah rızası için vardır. “A” Takdim Formu “BEN”“B” sırrınca levm edemez.Nefs mertebeleri sıralanır ya nefs-i emmare, nefs-i levvame, nefs-i mülhime,nefs-i mutmaine, nefs-i radiye, nefs-i mardiye, nefs-i safiye diye, oradanefs-i levvame bir bölüm gibi konur ama, o orada başlayıp da bitecek birbölüm değildir. Nefs-i levvame her nefsi kaplayan bir idraktır! Nefs-i levvamesizilerlenilmez. İleriye gitmek için mutlaka bulunduğun hale levm etmengerekiyor. Bulunduğun halden memnunsan kalırsın orada! Diyelim kiB 0noktasından girdin. Nereye girersin? Gerçek Esma-ül Hüsna dünyasınagirersin. Burada memnun olur kalırsan Esma’ül Hüsna dünyasında kalırsın;Rabbini bilemezsin. Orada ilerler<strong>sen</strong> Rabbı tanırsın. Memnun olur kalırsanRab’la sınırlanırsın. Devam eder<strong>sen</strong> Rahman’ı tanırsın. Devam eder<strong>sen</strong>Ulûhiyet’i tanırsın, oraya “Allah” dersin. Devam eder<strong>sen</strong> Vahidiyet’i tanırsın.Devam eder<strong>sen</strong> Ehadiyyet’i tanırsın. Dolayısıyla, bulunduğun hale levm etmedenilerlemen mümkün değildir. Onun için nefs-i levvame başlayıp dabitecek bir yer değildir. “Başlayıp da bitecek” gibi zannetmek “A” TakdimFormu”yla çok ilişkilidir! Eğer kişi “A” Takdim Formu” kapsamı içerisindekirahatsızlıklara levm ediyorsa, o nefs-i levvame değildir! Bir kişinin örtücüilahlıktan kurtulmadan bir başkasına bir rahatsızlık verip, sonra da o rahatsızlıktanpişman olup tövbe etmesi nasuh tövbesi değildir, levm etmekdeğildir. Çünkü örtücü ilahlık devam ediyor. Peki, neye levm edilir?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 503Başlangıçta yalnızca bir şeye levm edilir! Örtücü ilahlığa! “Benim yaptığımbu iş örtücü ilah işi midir, değil midir?” muhasebesi içermiyorsa oradalevvame yoktur! Levvame mutlaka “A” ve “B” muhasebesi içermeli. Yani örtücüilahlığı mı kuvvetlendiriyor bu yaptığım iş? Çünkü bakın, tüm insanlarınmutlu ve memnun olduğu bir iş yaptınız diyelim, hiç rahatsız olacakbir şey yok. Ama siz o işi örtücü ilah olarak yaptıysanız, rahatsız olmanızgerekiyor! Tüm dünya alkışlıyor ama? Olsun! Siz onu örtücü ilah olarak yaptınız.İşte siz “A” ve “B” muhasebesi yaptığınızda, o işi “A” olarak yaptıysanıztüm dünya alkışladığı halde levm ederek o işten tövbe etmeniz gerekir. Yanilevm etmek için birisinin üzülmesi, birisinin kızması, birisinin rahatsız olmasıgerekmiyor! Nefs-i levvamedeki levm’in gerçekleşmesi için “A” ve “B”muhasebesi şart. “A” ve “B” muhasebesi olmayan levvame olmaz! “A”ların,<strong>tanrı</strong>ların kendi aralarındaki rahatsızlıklarını pişmanlıklarını analiz etmeklevvame değildir. Tam tersine “A”yı güçlendirebilir.Dolayısıyla “A” Takdim Formu “BEN” bulundukça kişi “B” sırrıyla levmedemez ve bu yüzden de ilerleme olmaz! Ve levm edememek ne yapar kişiyibiliyor musunuz? Yüzsüzleştirir! “A” Takdim Formu “BEN” “B” sırrınca levmedemezse yüzsüzleşir. Nedir yüzsüzleşmek? Yüz bir tanedir; “B” TakdimFormu “BEN”! Yüzsüz bin bir surattır, birçok ilahlık vasfı vardır onda; birgün A ilahı olur, bir gün C ilahı olur; çeşitli ilah karakterleri çıkar, yüzsüzleşir.Neden? Levm edemiyor! Yani “B” sırrınca rahatsızlık duymuyor! Nedenrahatsızlık duymuyor? Sen bana şöyle yaptın, hiç rahatsız olmuyorsun! Senlevm et<strong>sen</strong> bana bu davranışları yapmazsın! Hayır, hiç ilgisi yok! O <strong>tanrı</strong>lararasındaki tatminlerle ilgili! Levm etmek yalnız bir konuda olur başlangıçta:Örtücü ilah mıyım, değil miyim? Ben bu işi örtücü ilah olarak mı yaptım?Örtücü ilahlıktan nasıl kurtulurum? Bu muhasebeyi yapmak zorunda! Örtücüilahlıktan pişman olmaktır levm etmek, örtücü ilahlıktan rahatsız olmaktır.Bu rahatsızlık öyle kuvvetlenmeli ki! Bu rahatsızlık çok kuvvetlenirseKelime-i Tevhid’in fiili zikri olur o! La ilahe illallah Kelime-i Tevhid’inin fiilîzikri olur. Siz onu bir kere söylemiş oldunuz mu, cennete girersiniz, bir kere!O rahatsızlıktır ki sizi cennete sokar.“B” Takdim Formu “BEN” “A” ve “B” muhasebesi içeren levm ediş içerisindedir.Bununla ilerler, daima bunun muhasebesini yapar, taa B’siz B’yekadar! Normal B’den bile rahatsız olur, konuşmuştuk. Yabancı görüntüoluşturan o hal bile onun levm edeceği bir hale gelir. Böylece, bakın diğeriyüzsüzleşiyordu, bu ne yapar? Bu yüzleşir. “A” ve “B” yüzleşmesi yapar.


504Yılmaz DÜNDARSonuç? “A” ve “B” yüzleşmesinden çıkan sonuç şudur: “A”dan “B”ye hicret!Sonra bu devam eder, “B”den de hicret olur; sonuç öyle olur.Allah bizi bu yolda, sağlayacağı kolaylıkla, lütfuyla ve hayrlısıyla bu ikihicreti de gerçekleştirenlerden, iki şahadet noktasını da hakkıyla görenlerden,müşahede edenlerden eylesin inşaallah.Allah cümlemizden RAZI olsun… Devam etmek üzere, Allah’a emanetolunuz.El-FATİHA…


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 50513 Safer 1430 / 07 Şubat 2009• Esas <strong>tanrı</strong> kimdir? Başlıca <strong>tanrı</strong> tiplerini tanıyalım• Neden “ilah” değil de “örtücü ilah” diyoruz?• Rahmani aynel yakin, zulmani aynel yakin• Esma zikirlerini <strong>tanrı</strong> yaparsa ne olur?• Cennet ve cehennem nedir?• Tasavvuf somut, çok somut!• İmanı ikana götürecek şehadeti yakalamak• Kur’an’da verilen tek mesaj: Örtücü olursan cennete giremezsin• Fatiha Suresi ve doğru yol• İnsanın her saniyesini alması gereken tek telaş• Allah’ın razı olmadığı nedir?• Kişiyi örtücülükten ve çıldırmaktan kurtaracak şey!• “Kadınlar bana sevdirildi” ne demek?• Allahın emaneti olan kadınlar, hangi kadınlar?• Ne için ne amaçla dua edilir?• General <strong>tanrı</strong> nasıl oluşur?• Kaderi anlamak için iman ve ameli tanımlamak• İman uydurmak ve amel uydurmak• Batıl fırkalar ve davranışların ortaya çıkışı• Tarikat aslında neyi öğreten bilim dalı?• Kendini Hissetme Duygusu• İnsan kendini neden “ilah” sanar?• Kur’an-ı anlayabilecek ilk idrak• Muhtariyeti Tercih Gücü’nün doğuşu• Dünya hayatı ve gereği olan veri tabanı• Tanrı öyle bir şey ki dilinden tanırsın!• Kur’an bir dil tarif ediyor: “B”nin dili• Cinsellik platformunun cazibesini “A” nasıl kullanır?


506Yılmaz DÜNDARİzin verir<strong>sen</strong>iz, bu tefekkür paylaşımına bazı <strong>tanrı</strong>ları tanımakla başlayalım.Tanrıları anlatan tefekkür şemamıza “Talibin Tanıması Gereken YaygınTanrı Tipleri” başlığını koymuştuk.Kişi neye talibtir? Örtücü olmamaya! Örtücü olmamaya talib olmanınne kadar önemli olduğunu çok kuvvetli vurgulayacağız ve hep vurgulayacağız.Bir kişi talipse, “ben gerçekten örtücü olmak istemiyor muyum?” diyerekkendini çok iyi analiz etmeli ve kendisiyle çok iyi yüzleşmelidir. “Bengerçekten örtücü olmak istemiyor muyum?” diye çok sıkı bir yüzleşmeyegirmesi ve bunu kesinlikle prensip edinmesi, hatta hayatının rutinihaline getirmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bir kişi örtücü olmamaya talipseonun tanıması ve kurtulması gereken yaygın <strong>tanrı</strong> tipleri nelerdir, bunlardantek tek bahsetmeye çalışalım.Öncelikle bilmeliyiz ki, bu <strong>tanrı</strong> tipleri müstakil birer <strong>tanrı</strong> değildir, yanitek başına bir hayat tarzı değildir, kişide bir kaçı birden gözükebilir. Peki,bu <strong>tanrı</strong> tipleri niçin çok önemlidir? Kişi tasavvufla meşgulse, özellikle örtücüolmamaya talibse ve bunun için de bir yöntem arıyorsa bahsedeceğimiz<strong>tanrı</strong> tipleri onun için önemlidir. Çünkü bu <strong>tanrı</strong> tipleri, insanlarıntasavvuf içerisinde çok kapıldıkları “girdap” denilen tehlikeleri, yani; doğrusanılan yanlış bakış açılarını oluşturur. Bu <strong>tanrı</strong> tiplerini oluşturan asıl şeyi[örtücü ilahı] birkaç yıl üst üste çok detaylı konuştuk, şimdi onu kod adıylasöylediğim zaman hemen anlaşılacaktır: Bir kişi “A” Takdim Formu “BEN”halinde yaşıyorsa o örtücü ilahtır, bilsin veya bilmesin <strong>tanrı</strong>lığını ilanetmiştir, <strong>tanrı</strong>dır! Yeni arkadaşlar için bu noktaya nasıl geldiğimizi bir ikicümleyle özetleyeyim.Kişi, ötede uzakta beride bir <strong>tanrı</strong> anlayışından kurtulursa, o varlığı busefer kendi içinde tanımlar. Aslında bu bir aşamadır, inanç/idrak süreci içerisindebir ilerlemedir, ancak bu yolda son nokta değildir. Çünkü o varlığıkendisinde tanımlaması, onu öteye beriye uzağa değil kendine/kendi içinehapsetmesi demektir. Yine kendisi vardır, ama inandığı hakikat de kendisindegizlidir. Aslında iyi incelediğiniz zaman; ha “ötede beride uzakta” demiş,ha “uzakta ötede beride” değil de “kendinde” demiş, bu da ötede berideuzakta gibi ama içine ötelediği bir şeye inanmak demektir. Zaten, “ötedeberide uzakta” demek, “kişinin fiziksel olarak uzağı” demek değil ki! Eğerkendine, içine hapsetmişse, içinde ama yine ötede bir varlığa, ötede bir şeyeinanıyor demektir. İşte bu kişi, eğer bir gün; ister fiziksel olarak kendisinden


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 507uzakta sandığı, tanımladığı bir varlıktan, isterse içine hapsedip içinde öteyaptığı bir varlıktan kurtulursa, yani “ötede” olandan kurtulursa o zamanşunu fark eder ki esas <strong>tanrı</strong> kendisidir, anlar ki kurtulması gereken esas <strong>tanrı</strong>kendisidir! O zaman fark eder ki; “la ilahe illallah” dendiği zaman söylenenesasında şudur: La ilahe; <strong>sen</strong> ilah değilsin! İlla Allah; ilah değilsin, ilahlığınıilan etme, illa Allah! Kişi bu bilince ulaştığında, Kelime-i Tevhid’e böyle baktığındagörür ki; kendisindeki rububiyet gücüne sahip çıkarak muhtariyetiniilan eden “A” Takdim Formu “BEN” anlayışı bir örtücü ilahtır ve kendiside bu haliyle “İlla Allah’ı” örten bir ilahtır!Neden örtücü ilah diyorum? Bir şeyle karışmaması için! Nas Sûresi’nebakacak olursanız [Kul euzü Bi Rabbin nas, Melikin nas, İlahin nas!] ilahlakarşılaşırsınız. Bazı kişiler buraya bakarak; “siz Allah ilah değildir” diyorsunuz,ama ayet “insanların ilahı” diyor. Demek ki, “Allah’ın ilah yanı da var”diyorlar. Nas Suresi’nde geçen bu ilahı inşaAllah sonra ele alırız, oradakimana çok farklı! İşte bu ilah anlayışıyla karışmaması için, burada geçen ilahlıktanayırmak, tefrik edebilmek için insanın ilan ettiği “A” Takdim Formu“BEN”deki ilahlığa biz örtücü ilah diyoruz. Çünkü bu örtüyor, örten ilah!İşte bu örtücü ilahlık çerçevesinde baktığımız zaman: Örtücü olmaktan, örtücüilahlıktan kurtulmaya talib olanın tanıması gereken yaygın <strong>tanrı</strong> tiplerivar ve onları mutlaka tanımak ve öyle olmamak gerekiyor!Tanrı yaşantısına; “A” Takdim Formu’nun veri tabanına; “A” Takdim Formu“BEN” bilincine, yani muhtariyet içeren bilince baktığımızda orda ikiuç karakter görürüz: Narsist <strong>tanrı</strong>lar ve hümanist <strong>tanrı</strong>lar. Bunlara neden<strong>tanrı</strong>lar diyoruz? Eğer bunlara <strong>tanrı</strong> değil de “A” Takdim Formu “BEN”inyaşantısı olan dünya hayatında kullanılan ismini verir de “insan” dersemo zaman konu karıştırılıyor. “Narsist insan, hümanist insan” dediğimizde,kişi bunların özellikleriyle kendisinin ulaşmak istediği özellikleri karıştırıyorve “iyi insan” olduğu zaman işi hallettiğini zannediyor! Bu yüzden, örtücüilah olanlara insan değil de, onların bilerek ve bilmeyerek iddia ettikleri,hüküm sürdükleri <strong>tanrı</strong>lık özelliğiyle seslendiğimiz “<strong>tanrı</strong>/örtücü ilah” dediğimizzaman konu daha kolay anlaşılacaktır. Evet, onlara narsist insanlarve hümanist insanlar diye değil, narsist <strong>tanrı</strong>lar ve hümanist <strong>tanrı</strong>lar diyesesleniyoruz. İşte bu karakterlerden narsist <strong>tanrı</strong>yla başlayalım. Tablomuzda<strong>tanrı</strong>larla ilgili dikkatinizi çekecek tarifler var, oradan narsist <strong>tanrı</strong>yla ilgilipasajı okuyayım:


508Yılmaz DÜNDARNarsist <strong>tanrı</strong>lar; örtücü ilahlıklarına aynel yakin halleri en kuvvetli ve fiildeen belirgin olanlardır. Lütfen dikkat edin; örtücü ilahlıklarına aynel yakinhalleri! Bakın Allah’a aynel yakin demiyor, örtücü ilahlıklarına aynel yakin!Aynel yakin olmak bir özelliktir, özellikle nefsî isimlerin kuvvetle açığa çıktığıbir haldir! Biz “aynel yakin” dendiği zaman hep veli yaşantısındaki aynelyakini ele aldığımız için yalnızca onu “aynel yakin” sanıyoruz. O Rahmanîaynel yakindir. Nasıl, Fethin bile zulmani yanı var, “fethi zulmani” diyoruz,bu da onun gibidir. Fetih kelimesi geçince fethin Rahmanî yanını düşünüp,“bu <strong>tanrı</strong>larda fetih olamaz” diye düşünürsek yanılırız. Tanrılarda meydanagelen fetih benzeri hallere fethi zulmani diyoruz. Ama bir de asıl fetih; FethiRahmani, Fethi Nurani vardır.İşte <strong>tanrı</strong>lara ait aynel yakinlik vasfının en belirgin olduğu <strong>tanrı</strong>lar narsist<strong>tanrı</strong>lardır. Bu yüzden güçlülerdir! Dünya yaşantısı içinde en güçlü yaşayabilenlerdir.Bu yüzden, birlikte yaşadığı kişiler, çevresindeki “A”lar narsistlereyaranmaya, onun gözüne girebilmeye çalışırlar, onun tarafından sevilebilmekonları memnun eder, “A” yapısında <strong>tanrı</strong>sal aynel yakine doğru böylebir muhabbet oluşur.“Tanrısal aynel yakin”i daha iyi anlamak için, aynel yakin kavramını birtermometreye benzetelim. Bir termometrede, cıva sıfırın üstünde bazı derecelergösterir, aynı dereceleri bir de sıfırın altında gösterir. Diyelim ki, -20ve +20. Eğer +20 bir velinin aynel yakini ise, aynı doğrultuda -20 ise örtücünün/<strong>tanrı</strong>nınaynel yakinidir! İlerde bu örtücü ilahın vasıflarını, gücünü elealacağız. Örtücü ilahın gücünü, vasıflarını düşündüğünüzde elinizdeki dualardanen çok memnun olacağınız birisi “euzü Bike minke” olacaktır, “<strong>sen</strong>densana sığınırım” derken bu dua insana ilaç gibi gelecektir. Çünkü örtücü ilahlardakitüm özellikler de Onun! Çünkü La ilahe illallah! Başkasının olamazki! Bir güç var orda, o güçten korunmak için yine o güce sığınıyorsun: Ogücü tanıdığın zaman “Euzü Bike minke” diye yaptığın sığınış önemlibir dua haline gelir.İşte; bu narsist <strong>tanrı</strong>lar kendi örtücü ilahlıklarına aynel yakin halini çokkuvvetli ve fiilde de çok belirgin ortaya koymuşlardır ve bunlarda Fethi zulmaniyanlar da gelişebilir. Böylece, örtücü ilahlıklarına âşık olurlar. Kendilerindekiörtücü ilah vasıflarına, kendilerinde ortaya çıkan aynel yakin güçlerineâşık olurlar. Narsist <strong>tanrı</strong>ların kendilerine âşık olmalarını sağlayan en önemlişey kendilerinde açığa çıkan güçleridir. Ve dünya yaşantısı sistemi içerisindebu özellikleri yüzünden çok başarılı ve her olaya karşı da çok sağlamdırlar.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 509Buradaki bütün <strong>tanrı</strong>ları ele almayacağız, hele de bu narsist <strong>tanrı</strong>yı. Çünkünarsist <strong>tanrı</strong> tasavvufla uğraşanların içine düşeceği girdaplardan birisideğildir! Tasavvufla uğraşanları bundan sonraki <strong>tanrı</strong> tipleri daha fazla ilgilendirir.Mesela hümanist <strong>tanrı</strong>lar: Hümanist <strong>tanrı</strong>lar; tabiat sevgisi, insan sevgisi,diğer yaratılanlara karşı sevgi, yaratılanların haklarına saygı göstermek gibiözellikleri ağır basan örtücü ilahlardır! Bu özellikleri sayesinde çevrelerinde“iyi insan, kutsal insan” ilan edilebilirler hatta cennete uygun insanlar sanılırlar.Buraya çok özen göstermek gerekir. Özellikle hümanist <strong>tanrı</strong>daki buözelliğe, burada karşımıza çıkan bu vasfa özen göstermek gerekiyor. Çünkübu özellikteki kişi aynı zamanda tasavvufla da meşgulse; “ben düzeliyorum,değişiyorum” deyip kendisini düzelmiş, değişmiş ve ilerliyor sanabilir. İlerlemiştirama nerede? Tanrı skalasında narsist <strong>tanrı</strong>lığa doğru ilerlemiştir. Şunaçok dikkat edin, <strong>tanrı</strong>lıkta ilerlerken de zikrullah etkili olabilir! Zikrullah,yalnızca insanı örtücü olmaktan kurtarmak için kullanılan bir araçveya bir ibadet yolu değildir. “A” Takdim Formu “BEN”de açığa çıkan hertürlü vasfın da Allah’a ait olduğunu fark eder<strong>sen</strong>iz, siz zikrullah yapmaklazaten farklı bir şey yapmadığınızı görürsünüz! Örneğin, bir kişi tasavvuflameşgul ve bazı şeyleri fark ediyor, öfkeli olduğunu anlıyor. “Ben öfkeli biriyim,iyi bir insan olmam gerek. Bunun için Halîm zikri yapayım” diyor. Vebaşlıyor; “Halim, Halîm, Halîm”, yani halim selim insan olma çabasına giriyor.Tamam, Halîm zikriyle bunu başarır, ama “halim selim bir <strong>tanrı</strong>” olur!Veya “Âlim” zikri yapayım da biraz bilgim artsın diye “Âlim” zikri yapıyor.Bu sefer de “bilgili <strong>tanrı</strong>” olur. Çünkü onu kullandığı zaman bu mana açılır,bu kapasite açılır. Kişi Zikrullah yapıyor diye örtücü olmaktan kurtulmaz!Bu çok önemli! Kendindeki kapasiteye sahip çıkan ve bu kapasiteyide ilan ettiği muhtariyete katan biri varsa, yapılanlar hep örtücü ilahıkuvvetlendir. Bu, tasavvufta çok önemli bir şeydir!Bu yüzden “iyi insan” olma gayretindeki bir kişi bu yolda ilerlediğini sanabilir,ancak ilerleyemez! Neden? Hümanist <strong>tanrı</strong> olduğu için! Evet, ilerlerama hümanist <strong>tanrı</strong> olarak, yani iyi insan olarak farklı yönde! Bizim hedefimiz“iyi insan” olmak değil ki! Bu bilinmediği zaman, işin esasından perdeliolunduğu zaman, özellikle İslamiyet anlatılırken İslamiyet diye “nasıl iyiinsan olunur?” anlatılıyor. Dışarda böyle anlatıldığı için, insanlar iyi insanolunca iyi müslüman olduklarını sanıyorlar. Ancak hümanist <strong>tanrı</strong> olurlar!Hümanist <strong>tanrı</strong>lara da cennet kapalıdır. Cennete girmenin tek yolu örtücü


510Yılmaz DÜNDARolmamaktır! Örtücüyse, örtücülerin gideceği mekânın ismi cehennemdir!Örtücü olmadığınız zaman cennet açılır. Örtücü olmama halinin, örtücüolmayan idrakin adı, boyutu cennettir! Örtücülüğün mekânı cehennemdir!Dolayısıyla çevrenizde iyi insanları gördüğünüz zaman “vay be, ne iyi insan,cennetlik adam, cennetlik kadın!” diyerek hüküm vermeniz yanlış olur. Nekadar iyi insan olursa olsun, örtücüyse o cennetlik hal değildir. Çok açıkbir hadis var; bazı kişiler cehennemlik olduklarını öğrendikleri zaman “amabiz çok hayırseverdik, çok hayır yapardık! Şu kadar hayır yaptık, şu kadarkoşturduk, şu kadar ödedik” diye söylediklerinde; “hayır, siz cömert insanolmak için yaptınız” cevabını alırlar. Yani siz bir muhtariyet ilan etmiştiniz,bir örtücü ilahlığınız vardı. Siz o örtücü ilahı cömert vasıflı yapmak için buişi yaptınız, örtücü ilahı kuvvetlendirdiniz!Evet, bir başka <strong>tanrı</strong> tipi stressiz <strong>tanrı</strong>lar. Çok özen gösteriniz lütfen.Çünkü buralarda eğer; “haa, ben öyleyim!” der<strong>sen</strong>iz, “nasıl öyle olmam?”diye araştırıp mutlaka Muhammedî bir bakış açısı bulmanız gerekir! Bu karakterlerinhiç birisi Muhammedî değildir, düşünceleri de Muhammedi BakışAçısı değildir. İyi insan olabilir, ama Muhammedî değil. Muhammedî olmak,Muhammedi Bakış Açısı’na sahip olmak çok farklı bir şey! Bakın stressiz<strong>tanrı</strong> nedir? İnsan biraz tasavvufla meşgul olur, bu arada bazı felsefelerde duyar. Hele tasavvufla meşgul olup da ona Allah yetmiyorsa, ona Rasulüyetmiyorsa, ona kendi üstadı yetmiyorsa, uzak doğudan, şuradan buradanbaşka felsefeler okumaya başlar ve “haa, bu da bizim gibi düşünüyormuş”der. Mümkün değil ya, mümkün değil! Bir başkasının düşüncelerininHazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin düşüncesiyle aynı olmasımümkün değil! Dış kabuğun benziyor olması aynı olması manasınagelmez. Aksine benzeyen o yapı, örtücü ilaha ait özellikler kazandıracak biryapıdır! Bunu fark etmediğiniz zaman mutlaka hata yaparsınız, mutlaka!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 511Tefekkür Şeması 11


512Yılmaz DÜNDARStressiz <strong>tanrı</strong> nasıl oluşuyordu: Böyle farklı felsefe ve öğretilerin etkisindekalarak olaylara karşı kişi vurdumduymaz olmayı başarır ve der ki; “bakben bunları öğrenince ilerledim! Daha önce hayata karşı ne kadar kavgalıgürültülü yaklaşırdım. Araba sürerken kızardım, şimdi nasıl sakinim” veya“önceden çocuklarımla ilgilenirken hırçınlaşırdım, şimdi ne kadar sakinim”.Olabilir, ama bunlar onun ilerlediğinin işareti değildir! Eğer kişi farklı felsefelerden,farklı öğretilerden yararlanarak boş vermeyi, vurdumduymaz olmayıöğrenmiş de stressiz bir ilah üretmişse, bu stressiz <strong>tanrı</strong>dır. Bunu da iyiayırt edebilmek lazım. “Ben zikrullahla meşgul olduktan sonra artık stressizoldum!” dediğinizde hala örtücü ilahsanız, stressiz <strong>tanrı</strong>sınız demektir! Elindetesbih de olsa, hiç fark etmez! Eğer siz yöntemi yanlış kullanıyorsanızAllah ismini zikretmekle örtücü ilah olmaktan kurtulamazsınız! Neden? Allahismini zikretmenin başka bilimlerle meşgul olmaktan farkı yoktur daondan. Diğer bilimler de Sünnetullahtır. Siz onu isimlendirirken “Allah” isminikullansanız da kullanmasanız da o Sünnetullahın gereğidir! Onlar dazikrullahtır! Bir kişi mühendislik okuyorsa zikrullah, tıp okuyorsa zikrullah,öğretmenlik okuyorsa zikrullah! Bir farkı yok ki, aynı şey! Siz bu sefer Esma’ülHüsna’yı kullanıyorsunuz, yani Tabiat Kanunları’nı kullanıyorsunuz, bir şeyfark etmez! Ha Mürid ismini yanlış kullanmışsınız, ha formülünüzde YerÇekimi Kanunu kullanmışsınız, aynı şeydir; ikisi de zikrullahtır. Yer ÇekimiKanunu da zikrullahtır, Mürid ismi de zikrullahtır! Eğer onları örtücüilahlığı kuvvetlendirmede kullanıyorsanız bu zikir sizi bu yolda ilerletmez.Bir başka <strong>tanrı</strong> Polyanna <strong>tanrı</strong>lar: Her şeye olumlu yaklaşma sanatınıgeliştiren örtücü ilahlar! Bakın dikkat eder<strong>sen</strong>iz bütün <strong>tanrı</strong>larda özne aynı;örtücü ilah! Şimdi diyeceksiniz ki; ben de her şeye olumlu yaklaşıyorum,olumlu yaklaşmayayım mı? Lütfen özneye dikkat edin; örtücü ilah! Her şeyeolumlu yaklaşmayı başaran örtücü ilah! Veya her şeye karşı vurdumduymazolmayı başaran örtücü ilah! Veya her yaratılanı seven örtücü ilah! Her yaratığıseviyor ve onların haklarını korumak için koşturup duruyor, ama örtücüilah! Eğer “işi yapan” örtücü ilahsa, <strong>tanrı</strong> sınıflarından birine girer. Şimdi,“her şeye olumlu yaklaşma sanatını geliştiren örtücü ilahlar” denince “benher şeye olumlu yaklaşıyorum, olumlu yaklaşmamam lazım” der<strong>sen</strong>iz yanlışolur. “Bende olumlu yaklaşan örtücü ilah mı?” demelisiniz. Bende olumluyaklaşan örtücü ilah mı? Olumlu yaklaşan örtücü ilahsa, bu ne demektir?Bu “Allah’a eş koşuyorum” demektir. “Her şeye olumlu yaklaşma sanatınıyakalamış Allah’a eş koşan bir şey var bende” demektir. Sizdeki Allah’a eş


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 513koşan yapı her şeye olumlu yaklaşma sanatını yakalamış; bu kadar! DolayısıylaPolyannacılık oynayan bu <strong>tanrı</strong> her şeye olumlu yaklaşıyor, her olayagülümsemeyle bakıyor, gülümsemeyi gerektirecek gerekçeler üretiyor. Veona “nasıl da her şeye böyle güzel bakıyorsun?” diye soruyorlar; “<strong>sen</strong> bu işlemeşgul olalı çok değiştin, her şeye iyi yanından bakmaya başladın, nerdenbuluyorsun?” diyorlar. Böyle bir sürü şey sıralayabilirler “A” Takdim Formu“BEN”ler. Yani dünya yaşantısında, “A” Takdim Formu “BEN”lerin arasındaonun puanı yüksektir, takdir edeni çoktur. Olabilir! Ama çok iyi bilmek lazımki; “A” Takdim Formu “BEN”in rütbesi ne olursa olsun, vasfı ne olursaolsun, yetenekleri ne olursa olsun, o cehennemlik bir yapıdır. Cehennemlikyapının halidir o!Yine bazı öğreti ve felsefelerde rastlanılır, heykel <strong>tanrı</strong>lar vardır. İnsanlarameditasyonlarla hep bunu öğretirler, özellikle heykel <strong>tanrı</strong> günümüzdeçok yaygın uygulanan bir öğretidir. Heykel <strong>tanrı</strong>lar; bedenen ve ruhen rahatlayabilmekamacıyla hiçbir şey düşünmeden bir süre durabilmeyi başaranörtücü ilahlardır! Amaca dikkat ediniz; amaç örtücü olmamak değil! Hepsöylüyoruz, bütün mesele bu: Örtücü olmamak! Yalnızca bu, tek bu; örtücüolmamak! “Örtücü olmamak için! Örtücü olmamak için! Her şeyin içine,başına, sonuna “örtücü olmamak için” bakış açısını getirdiğiniz zamansiz cennete gidecek bir yol bulabileceksiniz demektir. Örtücü olmamakiçin! Ama bu örtücü olmamak için yapmıyor! Ne için yapıyor, amacı ne?Bedenen ve ruhen rahatlayabilmek için! Bu amaçla yapıyor ve başarıyor;bedenen ve ruhen rahatlıyor. Sonra da “tamam, aradığımı buldum” diyor.Rahatladı çünkü! Bakın buradaki yöntem şu, onlara şunu öğretiyorlar: Bedenenve ruhen rahatlayabilmek amacıyla hiçbir şey düşünmeden bir süredurabilmek; öğretilen bu! Ve sonuç; hiçbir şey düşünmeden bir süre durabilenörtücü ilah! Hiçbir şey düşünmeden bir süre durduğunda, kişi bakıyorki, bedenen ve ruhen rahatlamış. Bu o zaman bu müthiş bir yol diyor, iyi biryol buldum diyor. Tam bir heykel <strong>tanrı</strong> oldu, hiçbir şey düşünmeden durabiliyor;heykel! Heykelleşiyor! Biliniz ki; düşünmeden cennete gidilmez! Hiçbirşey düşünmeyerek cennete gidemezsiniz! Aksi halde tefekkür büyük ibadetolmazdı! Tam tersine, düşünmen gerekiyor. Ama bunlar <strong>sen</strong>i düşünmektenuzaklaştırarak, rahatlatarak, rahatlamış bir heykel <strong>tanrı</strong> oluşturuyor. Bunuiyi fark etmek lazım!Bütün bu <strong>tanrı</strong>ları niye fark etmek gerekiyor? Her zaman, her yerde <strong>tanrı</strong>yınet görebilmek için! Fark ederek öyle bir hale gelmek gerekiyor ki, dışa-


514Yılmaz DÜNDARrıya ve kendinize baktığınız zaman <strong>tanrı</strong>yı net görebilmelisiniz! Net, somut<strong>tanrı</strong>yı görebilmelisiniz! Çünkü <strong>tanrı</strong>yı göremeden bu işi çözemezsiniz!Tanrıyı tanırsanız; roman okurken, film seyrederken, bir dizi, bir açık oturumizlerken orada konuşan, davranan <strong>tanrı</strong>ları <strong>tanrı</strong> yapıları görürsünüz.Onlar sizin kurtulmanız gereken yapılardır, yapmamanız gereken şeylerdir.İslam Dini ve tasavvuf somuttur, çok somuttur! Tasavvuf diye İslamDini’nin esasını anlatmaya çalıştığımız şey çok somut! Sakın, soyut ve anlayamadığınızşeyleri İslam Dini ve tasavvuf sanmayın! Anlayıncaya kadaruğraşın. Çünkü elinizle tutabileceğiniz kadar somut hepsi! Elinizle tutabileceğinizkadar size yakın ve somut! Bir önceki paylaşımda konuşmuştuk,tefekkürün amacı; soyut olan kavramları somutlaştırmak, böylece imandanikana gitmektir. Başka türlü nasıl şehadet edebilirsiniz! Şahid olmak için somutlaştırmakşart! Onun için kesinlikle gizli kapaklı, bilmeceli bulmacalı,soyut, anlayamadığınız şeyler tasavvuf değildir, olamaz! Diyelim ki birinidinlediniz; “ya, öyle bir tasavvuf anlattı ki çok müthiş, hiçbir şey anlamadım!”diyorsanız böyle bir tasavvuf olmaz! Anlamıyorsanız orda o iş yok,anladığınız kadarı var! Karşıdaki anlatmış siz anlamamışsınız, o karşıdakininişi! Orda sizin için hiçbir şey yok demektir, boş! Sizin için ne var? Ne anlamışsanızo! Onun için, İslam Dinini anlayabileceğiniz somutluğa getirmekgerekiyor, mutlaka! Dolayısıyla; neye inanıyorsanız, onu iman olmaktanikana götürecek şehadeti yakalamak gerekir!Şimdi zavallı ve çaresiz <strong>tanrı</strong>lara bakalım: Örtücü ilah vasıflı <strong>tanrı</strong>lığınınfarkında olmadan, inandığı yaratıcının gücü ve imkanlarıyla kendisindeolanları kıyaslar ve ona karşı güçsüz ve çaresiz olduğuna hükmeder. Bakınburadaki koşul bu, burdaki zavallı çaresiz <strong>tanrı</strong>nın özelliği bu! Neyi bilmiyor?Örtücü ilah olduğunu bilmiyor. Örtücü ilan vasıflı <strong>tanrı</strong>lığının farkındadeğil, fark etmemiş. Ama ne yapıyor? Bir Yaradan’a inanıyor [buna Allahdiyor olabilir] ve inandığı yaratıcının gücü ve imkânlarıyla kendisindekilerikıyaslıyor. Bu ikisini kıyaslarken bakıyor ki, kendisi o Yaradan’ın karşısındaçok zavallı, çok çaresiz. Bu sefer Yaradan’a sesleniyor: Sen büyük ve güçlüsünbense çaresiz ve zavallıyım! Bu, “gücü olsa gösterecek ama çaresiz” gibi biranlama da gelir, böyle de bir mana içerir bu cümle; yani gücü yetmiyor! Bir<strong>tanrı</strong> anlayışı da budur: Bir inandığı varlık var, bir de kendi ilan ettiği ilahvar. Bu ilahı inandığı varlıkla kıyaslayınca çaresiz ve zavallı kalıyor. Dışarıdaböyle anlatılıyor maalesef, çok dikkat edin; Allah’ın karşısında biz çaresizkullar, aciz kullar! Öyle bir şey yok! O tamamen yanlış bir bakış. Hazreti Mu-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 515hammed sallallahu aleyhi vesellemin getirdiği, inanmamız gereken anlayışbu değil! Bu inanışta bir protokol; bir üst makam, bir üst <strong>tanrı</strong> var, bir dezavallı <strong>tanrı</strong>lar var. Değil, öyle bir şey değil! İşte bunlar zavallı <strong>tanrı</strong>lar! KendileriniAllah’la kıyaslayıp zavallı olduklarına hükmeden, çaresiz olduklarınahükmeden ilahlar, örtücü ilahlar! Ve bu tür seslenişi de sığınış sanarlar,“zavallıyım” demekle Allah’a sığındığını zannederler. O da; “bak zavallılığınıanladı benden aman diliyor” diyecek ve bir ağanın marabasına acıması gibiacıyacak! Öyle bir sistem yok!Komando <strong>tanrı</strong>lar. Bakın özelliğine dikkat edelim: Örtücü ilahlığı farketmek ve bundan kurtulmak halinin en öncelikli mücadele ve hedef olduğununfarkında olmadan, yakîn elde etmek için uzun süre aç veya uykusuz kalarakonu güçlendirirler. Örtücü ilahlığının ve bundan kurtulmanın en öncelikliiş olduğunun farkında olmadan, bunu öncelikli hale getirmeden yakînelde etmek için bir şey yapıyor. Ne yapar? Uzun süre aç veya uykusuz kalır,birkaç gün peş peşe oruç tutar, geceleri uyumaz, uykusuz kalır, böylece kendisine“başardım, kaç gün oruç tuttum, aç durabildim. Şu kadar uykusuzdurabiliyorum” diyebilir. Bunlar da komando <strong>tanrı</strong>dır, iyi komando olurlar.İlan ettikleri örtücü ilaha aç kalmayı veya uykusuz kalmayı öğretiyorlarçünkü. Eğer kurban bahsini inceler<strong>sen</strong>iz şu dikkat çekicidir; kestiklerinizinkanları Allah’a ulaşmaz! Dolayısıyla buradan hareketle deriz ki; “açlığınız,uykusuzluğunuz Allah’a ulaşmaz. Ancak sizin takvalarınız önemli, onunlailerlersiniz”. Takvayla!Madem öyle, komando <strong>tanrı</strong> olacaksak oruç tutmayalım? Buradan omana çıkmaz! Cümleye çok dikkat edin; eğer uzun süre aç ve uykusuz duranörtücü ilahsa! Kişi kendisine soracak; “ben aç duran örtücü ilah mıyım, şuanda oruç tutan örtücü ilah mı?” Bunu soracak kendine! Bunu o kadar vurgulayacağızki, ne yapıyorsak bunu soracağız; şu an hayır yapan örtücü ilahmı, şu anda salât ikame eden örtücü ilah mı…? Çünkü örtücü ilah olmakşirk koşmaktır ve Zümer-65 der ki; “şirk koşanların amelleri boşa gider”.Ne kadar aç kalsalar, ne kadar uykusuz kalsalar, ne kadar seccadede olsalarşirk koşanların amelleri boşa gider.Bir de anestezik <strong>tanrı</strong>lar var, onu okuyayım: ”A” ve “B” Takdim Formu“BEN”i ayırt edip “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulma gerçekleşmeden; A”yaait duyguların sergilenmesinin şirk olduğu duyumundan hareketle, duygusuzgörünebilmeyi, “boş verici ve umursamaz” davranabilmeyi başararak,aslında “A”yı anestezi eder. Buraya lütfen özen gösterelim, buna tasavvuf-


516Yılmaz DÜNDARta, tasavvuf gruplarında çok rastlarız, dikkat edelim. “A” Takdim Formu“BEN”i ve “B” Takdim Formu “BEN”i ayırt etmeyi fark etmeden, böyle birayırt yapmadan, bu iki BEN’i ayırt etmeden ve “A” Takdim Formu”ndan dakurtulmadan, ondan nasıl kurtulacağının yöntemlerini geliştirmeden “A”yaait duyguların sergilenmesinin şirk olduğunu duyuyor. Bu duyumdan hareketlediyor ki; “A” Takdim Formu “BEN”e ait duygular şirktir, yani üzülmeksevinmek gibi şeyler şirktir. Öyleyse ben üzülmeyeyim ve sevinmeyeyimveya bu tür duygular sergilemeyeyim”. Böyle diyor ve başarıyor. İşte o kendisinianesteziye etmiş oldu, artık anestezik <strong>tanrı</strong>dır o! O örtücü ilahlığınıuyuşturmuştur, artık duyguları belli değil! Çok dikkat edin, üzülmemek debir duygudur! Bunu fark edin, o da bir duygudur! Birisine bakıyorsunuz, nesöyle<strong>sen</strong>iz tesir etmiyor, ne seviniyor ne üzülüyor, “demek ki çok ilerlemiş!”diyorsunuz. Hayır, üzülmemek de bir duygu, sevinememek de! Duygular örtücüilaha ait! Bu da üzülmeyen bir <strong>tanrı</strong>, duygularını köreltmeyi başarmışbir <strong>tanrı</strong>. Eğer üzülmeyen kişi örtücü <strong>tanrı</strong>ysa “ben üzülmemeyi başardım”der. Çok dikkat edin, bunlar kişilerin tasavvufta ilerlediklerini sandıklarıönemli <strong>tanrı</strong> tuzaklarıdır!-“B”de de duygu var değil mi? Sahabeler; ağlıyorlar, seviniyorlar…Elbette. Ama “B”deki duyguların adı esmalardır. Eğer esmaları <strong>tanrı</strong>lartarif etmişse onlara duygu diyoruz. Bir örtücü ilah esmalara bakıp tarif edip,ona kendine göre bir isim koymazsa, ondan açığa çıkanlar esma olur. Aksihalde kişi ya duyguludur, ya da kendisini anestezi etmiştir.Bir de noktalı <strong>tanrı</strong>lar var, bunlar; “Nokta ve Kudret” bilgisinden sonrakudret sayesinde Nokta’sını daha da önemseyerek, her hakikati oraya hapsederler.Nokta/Kul tasavvufta çok önemli bir şeydir. Her şey bir noktadır;Nokta ve Kudreti’dir! Ama kişi “A” ve “B”yi fark etmemiş, “A” Takdim Formu“BEN”den kurtulmayı öncelik haline getirmemişse, öyle bir telaşı yoksa;noktadaki kudrete sahip çıkar ve; “bende çok önemli bir güç var, kudretvar” der, noktasını önemser, cüz terkibini çok önemli görür! Neden? Çünküorda önemli bir hakikat var ve onu fark etti. Öyleyse “benim bu cüz terkibimçok önemli” der, onu önemser. Birçok kişinin tasavvufu sevme sebebide budur: Tasavvufu önemli insan olmak için severler. “Ben aslında önemlibir insanım, bende Allah’ın hakikati var!” derler. O da “kendisini Allah’ınhakikatiyle önemli sanan o örtücü ilahtır”, o da öyle bir <strong>tanrı</strong>dır! Kendisiniönemli sanan <strong>tanrı</strong>! Noktayı fark etmiş önemsemişse, “nokta önemli” deyipnoktaya sahip çıkmışsa onun da adı noktalı <strong>tanrı</strong> olur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 517Tam amel <strong>tanrı</strong>lar vardır; tam amel, tam gaz <strong>tanrı</strong>lar. Bu da çok rastlayacağımızbir <strong>tanrı</strong> tipidir. Aramızda da böyle düşünen varsa kendini testetsin, halini rahatlıkla söylesin ve onu konuşalım. Çünkü; insanın yaşantısında<strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmaktan daha önemli bir şeyi yok. Eğer kişi sonsuzhayata inanıyorsa, onun için şimdi söyleyeceğim halden daha önemli birşey yoktur ve halletmesi gereken daha önemli bir şey de yoktur! Bakın tamamel <strong>tanrı</strong>yı tarif ediyoruz: Kendi hür iradesiyle iyi ve kötüyü ayırt ederek, iyileriseçen ve böylece, iradesini Allah’tan yana kullanan kişi, iyi bir Müslümanolduğuna karar vererek, tam hız amellerle cenneti kazanabilmeye çalışır, kazanabileceğinisanır. Şimdi bu okuduğumu birkaç cümleyle aynen tekrar etmeyeçalışayım. Diyor ki; Allah iyi ve kötüyü ayırmış koymuş, iyi kötü nasılseçilecek ve buna göre de nasıl amel edilecek onu da peygamberiyle (rasulüyledeğil!) bize öğretmiştir. Onun dilinden söylüyoruz; peygamberiyle!“Rasulüyle” demeyebilir! “Peygamberiyle de bize öğretmiştir” der. “Benimde hür iradem var. Bana da iyiyi kötüyü ayırt edecek bir akıl vermiş. İşte benbu hür aklımı ve irademi kullanarak ve peygambere bakarak iyi ve kötüyüayırırım. İyiyi uygular ve buna yönelik çalışmalar yapar cenneti kazanırım.Böylece ben irademi Allah’tan yana kullanmış olurum” der. Bunlar da tamamel <strong>tanrı</strong>lar! Çünkü ameli yapan örtücü ilah, dolayısıyla buradaki amellersalih amel olmaz. Bir işin salih amel olması için, onu yapanın örtücü ilaholmaması en önemli ve olmazsa olmaz tek şarttır!Bir de şifreli <strong>tanrı</strong>lar vardır ve şifreli <strong>tanrı</strong>lar günümüzde çok popülerdir.Bunlar ne yaparlar? KUR’AN’daki “örtücü ilah olursanız cennete giremezsiniz”mesajını fark edemeyip mesajlar çıkarırlar. Kur’an’da dikkat etmemizgereken çok önemli bir mesaj vardır, tek bir mesaj vardır; “örtücüilah olursanız cennete giremezsiniz!”. Bu esas mesajı fark edemez, başkamesajlar çıkarır. “Eğer siz örtücü ilahsanız, örtenlerden<strong>sen</strong>iz, küfür ehliy<strong>sen</strong>iz,cennete giremezsiniz”; mesaj bu, Kur’an bize bunu anlatıyor! Ama onlar bumesajı fark edemez, başka mesajlar çıkarırlar. Mesela? “A”nın yaşantı tarzının,“A” Takdim Formu “BEN” yaşantısının; yani dünya yaşantısının şifreleriniKur’an’da ararlar ve bazı şifreler bulduklarını sanarak o şifreleri izahederler. Sanki Kur’an bir fal kitabıymış gibi, bir kâhin kitabıymış gibi, geleceğeait geçmişe ait şifreli haberler vermiş gibi oralardan şifreler çıkarırlar.“19 rakamı bilmem şöyledir” der, “şu ayetin numarası aslında şu elementinnumarasına benziyor, bu yüzden şu elementle şu ayetin ilişkisi var” der kendinegöre şifreler çıkarır! Bunlar kesinlikle şifreli <strong>tanrı</strong>lardır, şifrelerle meşguller,bulmaca çözüyorlar! Kur’an’da tek bir mesaj var; örtücü ilah olmaya-


518Yılmaz DÜNDARcaksın! Bu kadar! Örtücü ilah olursan cennete giremezsin! Mesaj bu! Ne bu?La ilahe illallah! La ilahe; <strong>sen</strong> ilah değilsin. İllallah; illa Allah! Eğer ilahsancennete giremezsin.Çok önemli bir başka <strong>tanrı</strong> tipi de general <strong>tanrı</strong>lardır ki ondan birazuzunca bahsetmeye çalışacağız. Önemine binaen “Talibin General TanrıyıÖnemsemesi Yararlı Olur” isimli bir şemamız var, oraya da bakacağız. Burayıbiraz geniş tutacağız, çünkü “general <strong>tanrı</strong>” fark etmeden ama çok çabuk içinedüşeceğimiz idraklerden birisidir! Biraz önce dedik ki; Kur’an’ı Kerim’dekiönemli mesaj şudur: Örtücü olursanız, küfür ehli olursanız cennete giremezsiniz!Ve bu da La ilahe İllallah Kelime-i Tevhidi’yle bize bildirildi. Kişiancak bunu fark ettikten sonra gösterilen hedefe ulaşabilmek için çalışır.Bunun birçok yolu vardır. Ama o hedefe ulaşım yollarından birisi de FatihaSuresi’dir. Fatiha Suresi örtücü olmamak için yapılabilecek çok önemlibir duadır, bu yüzden; “salât Fatiha’dır”. Fatiha Suresi Yaradan’ın öğrettiğiönemli bir sığınış, durum tespiti ve örtücü olmamak için taleb içeren birduadır. Fatiha’daki “ihdinas sıratal müstakiym”den hareketle konunun içinegirmeye çalışacağız. Salâtla ilgili detayları daha önce biraz anlattık. Şimdibu idrakla salâtta Fatiha Suresi’ni okurken nasıl düşünmeli ve nasıl hareketetmeliyiz, onu biraz genişleteceğiz.“İhdinas sıratal müstakiym” derken; “Allahım bizi hidayet yoluna,doğru yola erdir” derken istediğimiz yol “örtücü olmamak”tır. FatihaSuresinde “ihdinas sıratal müstakiym” dediniz, bu idrakın sizde açılabilmesiiçin farklı şekillerde bu duaya sarılmak gerekiyor, bunu önemsemek gerekiyor.Bunu öncelikli hale getirmek için kendinizi onun telaşına sokmak gerekiyor.Eğer siz “A” Takdim Formu “BEN”in yaşantısını olduğu gibi uygulayıpFatiha Suresi’ni de bol bol okursanız, çeşitli sevaplar kazanır, nur üretirsinizama örtücülükten kurtulamayabilirsiniz. “İhdinas sıratal müstakiym” nedemektir, bunu fark etmeniz ve o idrakın sizin günlük yaşantınıza taşınmasıgerekiyor! Günlük yaşantıda bunun size bir telaş yapması, sizi telaşlandırmasıçok önemli! Böylece o idraki öyle bir hale getireceksiniz ki, salâttasiz artık geliştirdiğiniz o idrakla ihdinas sıratal müstakiym diyebileceksiniz.“İhdinas sıratal müstakiym”i o idrakle söyleyebilmek ve o telaşa girebilmekiçin, onun önceliğimiz olması için dilimizden bir telaşla bir dua şeklindeşöyle söylemeye çalışayım: “Allahım, örtücü olmaktan, küfür ehli olmaktankorunmak ve kurtulmak için sana sığınıyorum”. Bu çok öncelikli bir sığınışbiçimidir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 519Çeşitli vesileler olur, Hac’ca, umreye giden arkadaşlarla konuşuruz. Özellikleyeni gidenler paylaşırlar, derler ki; Kâbe’yi görünce ilk söylediğin, ilk görürkensöylediğin dua makbulmüş, ne yapsam acaba? Telaşa düşerler; “nesöylesem ne istesem?” diye! Neden telaşa düşüyorlar? İşe “A” Takdim Formu“BEN”le baktığı için! İlan ettiği muhtariyetin gözüyle baktığı için! Dünya yaşantısındaki,ilan ettiği, ilahın isteklerine göre o fırsatı kaçırmak istemiyor;“bu mağazaya girdim, acaba ne alabilirim?” telaşı içerisinde. Oysa tek birtelaş var! Uyarıyor Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem; tek telaş var: Lailahe İllallah! Başka bir telaş yok ki! Bunu fark etmek gerekiyor ve diğertelaşları terk etmek gerekiyor ya! Diğer telaşlarla uğraşmamak gerekiyor, bukadar! “Başka ne isteyebilirim?” olur mu? Tek bir şey isteyeceksin; Allahımbeni örtücü yapma! Bitti! Örtücü yapmazsa bitti ya bitti, bu kadar! Küfürehli olmazsan bitti, artık bitti! Öyle dilenir<strong>sen</strong>, sana “örtücü olmayanlardanol!” denirse bitti işin! Demek ki telaş bu, örtücü olmamak! Örtücü olmamakçok önemli bir şey! Diyorsunuz ki “Allahım, örtücü olmaktan küfür ehliolmaktan korunmak ve kurtulmak için sana sığınıyorum. Bunlardan benihayrlısıyla, kolaylıkla ve lütfunla koru ve kurtar.” İşi en iyi yanıyla istiyoruz;öyle kurtar ki Allahım, güç yetiremeyeceğim zorluklarla olmasın, çok kolayolsun. Çünkü <strong>sen</strong> “KÜN” dedinmi “fe YEKÜN”. Dedinmi oluyor, verincehazinenden bir şey eksilmiyor ki! Senden bir şeyin en güzel ve en yüksekistenmesinden memnunsun! Dolayısıyla en kolayını en iyisini isteyin. Çünkükuyruk yok, fatura yok, telaş yok. Basit, oturduğunuz yerde sessizce isteyin,yeter ki bunu öncelik yapın, bunu isteyin. “İhdinas sıratal müstakiym”dekiidrakın oluşabilmesi için bu önemli!Siz doğru yolu isterken ne istiyorsunuz? Siz Sıratı Müstakîm’i isterken;“Allahım beni örtücü olmaktan, küfür ehli olmaktan koru ve kurtar” diyorsunuz.Lütfen dikkat edelim, o idrak, o iştiyak ve o sığınışla “ihdinas sıratalmüstakiiiym” diyelim. Yalvarırcasına! Orda o çok önemli, orda o sığınan birsesle söylenmeli, bu idrakla söylenmeli! Orada neyi söylediğinizi bildiğinizde,oradaki “âmin” farklı bir şekilde dile gelir. Aksi halde salâtta âmin “demekki Fatiha’yı okumuşum” olur. “Amin” dedim, “demek ki Fatiha bitmiş,şimdi bir zammı surede sıra” olur. Değil! Bu yanlış mı? Değil, ama bu neyebenzer? Çok önemli bir alış veriş yapacağınız markete sizi sokmuşlar, amagözünüz bağlı! Dolaşıp çıkmışsınız bir alış veriş yapamamışsınız! Marketegirdiniz, markete girme enerjisini yerine getirdiniz, “markete girdi mi?” diyesorulduğunda “tamam, girdi bu görevi yaptı” deniyor, ama sepete bir şeykoymadınız! Niye? Gözü kapalıydı!


520Yılmaz DÜNDARŞimdi o idrak için sığınışa devam edelim. Diyorsunuz ki; “Allahım indindemakbul olmayan, <strong>sen</strong>in razı olmadığın arzu ve isteklerden, heva veheveslerden, hal, hareket, davranış, fikir ve inanışlardan beni hayrlısıyla,kolaylıkla ve lütfunla koruyuver ve kurtarıver. Bunlardan beni koruyuverAllahım, bunlardan beni kurtarıver.” Çünkü O’nun indinde makbulolmayan, O’nun razı olmadığı arzu ve isteklerle örtücü olursunuz! O’nunrazı olmadığı odur, örtücülüktür! Yoksa insanların arasındaki gibi “ben buişten hiç razı olmadım” deyip dönmek değil. Sizin bir arzunuz, bir isteğiniz,bir davranışınız Allah’ı örtüyorsa, bu; Allah’ın hoşnut olmadığı davranışdemektir. Eğer “örtüyorsa” Allah’ın razı olmadığı arzu, istek ve davranış budur!Aksi halde, “kapris yapan, demek ki <strong>sen</strong> bizim takımı tutmadın diyen”bir Allah yaklaşımı değil! Geçenlerde televizyonda dikkatimi çekti. Kişi birşey söyleyecek, Allah’ı insan gibi düşünüyor ve diyor ki; Allah’ın gücüne gitmesinde..! Belki de Türk’se Türk gibi, Alman’sa Alman gibi, İngiliz’se İngilizgibi düşünüyor. Bu düşüncelerle yaklaştığı zaman kişi <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulamazve Allah’ı da bir üst makam, bir üst <strong>tanrı</strong> gibi görür. Kendi yapacaklarınınbittiği, kendi gücünün yetmediği yerde aklına üst <strong>tanrı</strong> gelir, üst<strong>tanrı</strong>ya sığınır; “buraya kadar ben yaptım, benden bu kadar, şimdi <strong>sen</strong>denistiyorum” der. Hepsini yapabilse hiç üst <strong>tanrı</strong>ya müracaat etmeyecek. Busöylediğim önceliği [Allahım indinde makbul olmayan, <strong>sen</strong>in razı olmadığınarzu ve isteklerden, heva ve heveslerden, hal, hareket, davranış, fikir ve inanışlardanbeni hayrlısıyla, kolaylıkla ve lütfunla koruyuver ve kurtarıver. Bunlardanbeni koruyuver Allahım, bunlardan beni kurtarıver] çok önemsemekgerekiyor. Öncelik, telaş bu olmalı!Bakın ne kadar enteresan, bunu fark ettikleri için sahabenin, Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin meclisinde, Efendimizin sohbetinde durmadantelaşı şu; biz cehennemde ne yapacağız, orayı nasıl halledeceğiz? Bu telaşıniçerisindeler! Neden? Nebe Suresi 21: “Kesinlikle cehennem herkesingüzergâhı üzerindedir”. Kesinlikle! Demek ki, bu kesin! Dolayısıyla “cennettene yapacağız?” telaşı gerekmiyor. Niye? Kesin olan bir şey var; cehennemherkesin güzergâhı üzerindedir. Öyleyse “o kesin olan güzergâhta bizne yapacağız?” telaşı çok önemli. Örtücü olanın ordan kurtulamayacağınıbilip; “ben nasıl örtücü olmam?” telaşına girmek lazım! “Ben nasıl cehennemdenkurtulurum?” telaşı insanın her saniyesini almalı, her saniyesini!Bakın, bir iş adamı düşünün, bir sıkışıklığı oldu. Ne zaman rahat ederbiliyor musunuz? Uykuya daldığı zaman! Uykudan uyanmayı istemez, niye?Uyanır uyanmaz aklına o geliyor; bu iş nasıl hallolacak? Haklı! İşte demek ki


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 521vücutta o mekanizma var, uyanır uyanmaz neyse sıkıntınız aklınıza o geliyor.Vücutta o mekanizma var ve onu dünya hayatında kullanıyorsun! Onuşimdi <strong>sen</strong>in için çok öncelikli olan bu yolda kullanmalısın! Böylece, “Allah’ınverdiğini Allah yolunda infak etmiş” olursun. Allah sana bir mekanizma vermiş;“telaşlansın ve telaşı uykusundan uyanınca aklına gelsin” demiş, bu birmekanizma! Bunu Allah yolunda kullanırsan “infak” etmiş olursun. Allah’ınverdiğini Allah yolunda kullanmış, Allah yolunda vermiş olursun. Aksi haldenerede kullanıyorsun bir bak? İlan ettiğin ilahlığın yolunda kullanıyorsun.Eğer <strong>sen</strong>in telaşın “ben cehennemden nasıl kurtulacağım?” olursa, geceuyanır uyanmaz aklına o gelir; başlarsın; “ben cehennemden nasıl kurtulacağım,ben nasıl örtücü olmayacağım?” demeye! Bu telaş insanı yakmadankişi tasavvufta ilerleyemez, mümkün değil! Çünkü ancak o zamangörür ki, “tek günah” budur. Günahla ilgili cilt cilt kitaplar olsa da, başlangıçtabir tane günah vardır; budur! Örtücü olmaktan kurtulmak! Önce bu!Kişide bu idrakin açılmasını sağlayacak en önemli yöntem salâttır, salâtınikamesidir. Bir hadisi hatırlatayım izin verir<strong>sen</strong>iz; “iman ehliyle küfür ehliarasındaki fark salâtın terkidir.” Bu çok ciddi bir hadis! Çok kokutucu,çok dikkat etmemiz gereken, çok uyarıcı bir hadis! “Salât ikame etmiyor,ama ordan oraya, toplantıdan toplantıya koşturuyor” olmanın kişi için hiçbirönemi yok! Salât ikame etmek olmazsa olmaz şart! Salâtı ikame etmeyeçok önem vermek lazım!Salâtsızlık ne yapar biliyor musunuz? İnsanı çıldırtır! Çok dikkat ediniz,salâtsızlık/salât ikame etmemek insanı çıldırtır. Böyle salât ikame etmeyenbir kişinin biraz boş vakti olsa ne yapacağını şaşırır, çıldırır ve onu çıldırtmayacakşeyler arar. Gider ne kadar yeni DVD çıkmışsa getirir yığar, neyse hevesi!Veya onu oyalayacak ne tür arkadaşları varsa “ben üç gün boşum” diyehepsini arar. Neden? Çıldırır, yoksa çıldırır! Salâtsızlık insanı çıldırtır, örtücüilahı çıldırtır! Örtücü ilahlıktan insanı koruyacak ve bu dünya yaşantısındaçıldırtmayacak, akıl sağlığını cennete uygun götürecek önemli bir ameldirsalât! Aksi halde kişi çıldırmamak için kendini oyalayacak, o an çıldırmaktanonu kurtaracak geçici şeyler bulur. Bitince tekrar çıldırma krizi gelir yenidenbir şeyler arar. Salât ikame edenler öyle değildir. Salâtlarını ikame edenler,hakikatlerine ulaşmaya gayret edenler akvaryumdaki balıklar gibi ahesteaheste yüzerler. Diğerleri kafesteki kuş gibi çırpınır, ne yapacağını bilemez.Örtücü ilahlık müthiş tehlikeli bir şeydir. Ancak Tevhid manasında olanUlûhiyet, Rububiyet, Ehadiyet onlar ayrı! Kesret âlemindeki ilahlıklar dayanılacakgüçler değildir, insanı çıldırtır!


522Yılmaz DÜNDARŞimdi konuyu değiştirip, tasavvufla meşgul olanlar için önemli bir şeysöyleyeceğim. Bakın İbn-i Ömer radıyallahu anh bir hadis aktarıyor bize:“Biz, Rasulullah (SAV) zamanında kadınlarımıza kötü söz sarf etmektenve istediğimiz muameleyi yapmaktan, hakkımızda bir vahiy geliverirendişesiyle kaçınırdık. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem vefatedince istediğimiz gibi konuşmaya başladık.” Efendimiz sallallahu aleyhivesellemin vefatından sonra olan bazı değişikleri bildiren birkaç hadistenbirisidir bu. Diyor ki: “Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin zamanında, birvahiy gelir de mahvoluruz, bize kızar, kızma yolunda muhatap alınmış oluruz,diye öğüde uyuyor ve kadınlarımıza müşfik davranıyorduk, hiç rast geledavranmıyorduk, kötü söz sarf etmiyorduk. Ne zaman Rasulullah vefat etti,biz de istediğimiz gibi davranmaya başladık!”. Dikkat edin, “A” Allah yokmuşgibi davranır! Rasulullah vefat etti, Rasulullah yokmuş gibi, Allah yokmuşgibi rahat davrandık diyor; “A” hali! Aslında gelmek istediğim nokta, Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin kadınlara verdiği önem! Bunu başka şeylerlebirleştireceğiz.Bir başka hadis; “dünyanızdan üç şey bana sevdirildi”. Bu üç şeyi, buhadisi biliyorsunuz. Birisi kadınlar. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’ekadınların sevdirilmesini kadınların iyi incelemesi, fark etmesi gerekiyor.Erkeklerin de! Ama kadınların özellikle fark etmesi! Şöyle ki; bir kere burayıkadın düşkünlüğü gibi algılamamak lazım! “Dünyanızdan üç şey banasevdirildi, birisi kadınlarınız” hadisine “A” Takdim Formu “BEN”le bakar daEfendimiz sallallahu aleyhi vesellemi kadın düşkünü gibi yorumlarsanız butamamen <strong>tanrı</strong>ca olur, ilahça olur! Buradaki çok farklı bir şey! Bir yanı şu:Demek ki kadın düşkünlüğü değil, ama bir yanı da şu: Kendi kadınlarınayüksek muhabbet. Kadınları sevdiği için kendi kadınlarına bu sevginin getirdiğiyüksek muhabbet. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem eşleriyle nasıldı,eşleri Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e nasıl davranıyorlardı, bu ilişkileri,bunlarla ilgili hadisleri eşlerin okuması ve önemsemesi gerekir aslında.Birisi “kendi kadınlarına muhabbet” dedik, bir diğeri “bütün imanlı kadınlarakoruyuculuk”. Koruyuculuk görevi! Efendimiz (SAV) imanlı kadınlarınkoruyucusu! “Kadınlarınız bana sevdirildi” demek; bir yönüyle imanlıkadınlara koruyuculuktur!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem tebliğini yaparken uzak ülkelerdediyorlar ki; “ileri topraklarda bir adam gelmiş, kadınları koruyor!”. Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin böyle bir namı yayılıyor. Dikkat edin, o güne ka-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 523dar dünyada hiç yayılamamış bir nam: Bir adam gelmiş, kadınları koruyor!Başka ülkelerin kadınları bunu konuşuyorlar, düşünün! Böyle bir Rasulünümmetiyiz, eğer bu bakışı ters çevirirsek yanlış iş yapmış oluruz.Aslında konuyu getireceğimiz yer farklı. Bakın, başka bir hadiste Efendimizsallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; “kadınlarınız size Allah’ınemanetidir”. Gelmeye çalıştığım nokta bu, burası tasavvufla meşgul erkekleriçin önemli: Eğer bir kadın cehennemden korkan ve korunan bir kadınsa,eğer bir kadının önceliği ve duası “ey Allahım, beni örtücü olmaktan, küfürehli olmaktan koru ve kurtar” ise ve bu telaşla amelleri varsa, bu kadın oerkeğe Allah’ın emanetidir. Eğer bir kadın; “Allahım <strong>sen</strong>in razı olmadığın,hoşnut olmadığın arzu ve isteklerden beni koru ve kurtar” diye yakarıyorsa,işte bu kadını Allah o erkeğe emanet ediyor! Çok dikkat edin buraya!Eğer birisi böyle bir kadınla beraberse o kadına davranışlarına çok dikkatetmeli. Eğer tasavvufla meşgul ve “Allahım beni örtücü olmaktan koru” telaşınagirmiş bir kadın var ve onun da bir erkeği varsa o erkeğin imtihanı okadındır! İşte cennet adayı olan o kadın o erkeğe Allahın emanetidir; Allahınemaneti olan kadın odur. O kadın için; “cennetin bir eşyasını sanaemanet ettim” diyor. Bu emanetin bakın çeşitli boyutları var. Eğer o emanetiverme görevin olursa, o kadın sayesinde cennete gidersin! Emaneti teslimedeceksin ya! Eğer o emaneti orada alacaksa <strong>sen</strong>den, <strong>sen</strong> de onunla berabercennete gidersin! Çünkü Yasin Suresi 56. Ayette bahsedilen; “siz ve eşleriniztahtlarda oturacak” denilen oradaki eşler farklı eşlerdir! Bu yüzden bunaçok özen gösterelim. Bir evde öyle bir kadın varsa, bilin ki o kadın o erkeğebu dünyada Allah’ın çok büyük bir hediyesidir. Sonsuz hayatı düşünerekbaktığınız zaman Allah’ın ona verdiği çok büyük bir hediyedir. “Örtücü olmaktankorunan, korunmak isteyen ve buna yönelik de telaş içerisindeolan kadın”, o erkeğe Allah’ın verdiği büyük bir hediyedir.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dünyada edinilecek şeylerden veöneminden bahsediyor. Telaşlanıyorlar, daha detaylı bilgi isteyerek “Allahımnasıl mal edinelim, neye dikkat edelim?” diyorlar. Buyuruyor ki Efendimiz”sizin cennete gitmenizi kolaylaştıracak kadınlar edinin”. Bu çok önemlibir şey, sizin için bundan daha önemli bir şey yok! “Şöyle malım, şöyle toprağımvar, şunum var, bunum var” değil!Bu konuyu burada neden söyledik, konunun <strong>tanrı</strong>larla ilgisi ne? Birazsonra bahsedeceğiz, bir gizli muhtariyet var! Bu gizli muhtariyet en fazla neredeaçığa çıkar: Eşler arasında! Eşler arasında hemen açığa çıkar! Evde yal-


524Yılmaz DÜNDARnız kaldıklarında, kendilerini birbirlerinin rakibi görürler! O gizli muhtariyetyüzünden seslerinin tonu değişir, birbirlerine davranışları değişir; ama kesinliklekaybedenlerden olurlar, kesinlikle! Böyle bir kadınla kavga edip secdeyegitmek o kişiye çok fayda getirmez. Bu çok önemli! Efendimiz (SAV); “cehennemdenkorunan bir kadını o erkeğe Allah’ın emaneti” olarak söylüyor. Çokönemli bir şey bu, bunu çok önemsemek lazım!- O zaman kadının işi daha kolay değil mi? Yani sorumluluk erkeğe verilmişgibi, sorumluluk erkeğinmiş gibi oluyor bu durumda?“Kolay” dediniz ya, ne yapınca kolay? Biz şimdi işin bir yanını anlattık,çünkü bu iş böyle başladığı zaman muntazam gider. Bir kadın tarif ettik:Cehennemden korunan bir kadın! Yani müttaki! Müttaki olan ve “Allahımbeni örtücü olmaktan ve küfür ehli olmaktan koruyuver kurtarıver” diye yakarıştaolan, bunu telaş edinmiş, bunu önceliği haline getirmiş bir kadın!Ya, bu kadın zaten işleri çözmüş! Bunun eşine ve hayata karşı davranışı nasılolur bir düşünün! “Bu telaşa girmiş birisi” diyoruz, bu çok farklı bir şeyya! Çok farklı, çok önemli olduğu için “emanet” o! Anlatırsak, anlatmayadevam edersek hep beraber ağlarız. Bir tiyatrocunun sözüyle bitirelim; anladın<strong>sen</strong> onu. “Kadının işi daha kolay” dediniz ya, şu açıdan doğru: Eğer örtücüolmazsa! Örtücü olmadığı zaman hepsinin işi kolay; kadının da kolay,erkeğinde! Yeter ki örtücü olmasın, işler kolaylaşır. Örtücünün işi zor!Bu parantezi general <strong>tanrı</strong> için açmıştık. General <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmakiçin, Esma’ül Hüsna’nın ihsa edilmesine oradan başlamak önemli. İşe oradanbakacak olursak, Esma’ül Hüsna’nın ihsa edilmesi nasıl başlamalı, insanEsma’ül Hüsna’yı değerlendirmeye, ihsa etmeye nasıl başlamalı? Esma’ülHüsna’yı tanıdıkça onlardan yararlanmayı öğrenmeli. Ama nasıl ve ne için?Bakın:A’râf Suresi 180. Ayet buyuruyor ki; “Esma’ül Hüsna Allah’ındır. O’naonlarla dua edin”. Bu ayet bize çok önemli bir yol göstericidir; Allah’aEsma’ül Hüsna’yla dua edin! Peki, Esma’ül Hüsna’yla nasıl dua edebiliriz?Nasıl mı? İstediğin gibi dua edebilirsin. Esma’ül Hüsna’lar birer kanun, sizdualarınızda bu kanunlardan yararlanın! Tanrılık iddiası, örtücü ilahlık siziniçin bir sorunsa, bir problemse bu problemi çözerken dualarınızda bu kanunlardanyararlanın. Ama dikkat edin, bu kanunlardan “A” Takdim Formu“BEN” de yararlanabilir. Eğer birisi “A” Takdim Formu “BEN” olarak, “A” TakdimFormu “BEN”in ihtiyaçlarına yönelik dua ediyorsa, bu duaya da icabetolabilir, onun duası da tutabilir, o da duasıyla isteğine kavuşabilir. Duasının


yerine gelmesi, kişinin doğru yolda olduğunun göstergesi değildir! Değil!Çok farklı şeyler! Kim dua ederse etsin, Allah dilerse onun duasını kabuleder, ederse de duası gerçekleşir. Duanın yerine gelmiş olmasından o kişinindoğru yolda ilerlediği manasını çıkartmamak lazım! Eğer o kişi duasındakendi ilahlığını kuvvetlendirecek, ilahlığına destek olacak şeyler istemişseonlar yerine gelir, böylece o, daha kuvvetli bir ilah olur. Dualarının yerinegelmesi, ne istiyorsa oluyor olması, dualarında başarı sağlıyor gözükmesi, okişinin doğruyu bulduğunun işareti değildir! Onun yaptığı iş, kanunlardanyararlanmak! Kanunları kullanarak ilahlığını kuvvetlendirecek malzemelerikazanıyor!Peki, öyleyse duayı doğru yolda nasıl kullanacağız? Bakın biraz öncededik ki; tek bir başlangıç, tek bir hedef, tek bir idrak vardır; örtücü olmamak!Dolayısıyla, örtücü olmamak için dua etmek! Esma’ül Hüsna’yı örtücüolmamak için kullanmaya başlamak. A’râf Suresi’ne şimdi yeniden bakalım:“Allah’ın Esma’ül Hüsna’sı vardır, Esma’ül Hüsna Allah’ındır. O’na onlarladua edin”. Yani; onlarla, onları kullanarak örtücü olmaktan kurtulmayaçalışın, örtücü olmaktan kurtulmak için onlardan yararlanın!Gelin şimdi 12. Şema’mıza bakalım: Eğer, dua “A” Takdim Formu “BEN”inyaşantı ihtiyaçlarına yönelik yapılırsa, bu sipariş türü istekler ve istekleringerçekleşmesi; ancak, “örtücü ilah” iddiasını sabit ve güçlü kılabilir. Bu bağlamda;özünde “Durum Tesbiti”nden kaynaklanan bir yöneliş olan “dua”, öncelikle“A” Takdim Formu “BEN”in iddiasından rahatsızlık duyma ve kurtulmagayretlerini içermelidir. Bu tür rahatsızlık ve gayretler, TALİB’İN “kader gerçeğini”idrak edebilme ölçüsüne bağlı olarak; nihayet “MERHAMET” isteyen tekkelimelik, sığınan seslenişte ifadesini bulur.Yani, eğer bir kişi “ben örtücü olmaktan ve küfür ehli olmaktan kurtulmakistiyorum” deyip dualarını ve gayretlerini bu yönde yaparsa, onda kaderbilinci geliştikçe duasındaki seslenişler o kaderle ilgili idrak çerçevesindeboyut değiştirir. Hatta öyle olur ki, nihayet tek bir kelimeye kadar gelirve biter; “Merhamet” der ve durur. “Merhamet Allahım merhamet, ancakmerhamet eder<strong>sen</strong>” der ve durur! Bizim için Esma’ül Hüsna’lar önemli biribadettir, sadece “merhamet” diyeceğiniz idraka gelinceye kadar yararlanabileceğimizönemli bir imkândır.Biraz önceki örneğe tekrar dönelim. Halîm ismini örnek vermiştik. Şimdibir kişi yeni başlıyor ve Zikrullahtan yararlanacak. “Ben iradesi kuvvetli biriolayım” deyip Mürîd isminden yararlanıyor! Böyle yaparsa iradesi kuvvetli


526Yılmaz DÜNDARbirisi olur, yani Mürîd ismini yeterince zikrederse onda Mürîd’le ilgili açılanbeyin kapasitesi sayesinde iradesi kuvvetlenebilir. Ama bu işi yapan bir örtücüilahsa, örtücülüğünün farkında bile olmayan birisiyse ve o “kuvvetliiradeyi” örtücü ilahlığı için istemişse, iradesi kuvvetli bir örtücü ilah halinegelir! Dolayısıyla öyle bir istek geliştirmeniz gerekiyor ki, örtücü ilahı kuvvetlendiricibir dua, bir sığınış olmasın. Öyle bir tefekkür ve isteyiş olmalı ki,öncelikle örtücü ilahlıktan kurtulmak için Esma’ül Hüsna’dan yararlanılıyorolmalı! Şöyle diyelim: Kişi, örtücü ilahın en önemli özelliklerinden birisininöfke sahibi olması olduğunu öğrendi. Örtücü ilahın öfkeli olduğunu ve buöfkenin ancak örtücülükten kurtulduğu zaman kalkacağını anladı. Öfkeninörtücü ilahın en önemli vasıflarından, en önemli işaretlerinden birisi olduğunugörüyor ve “o zaman ben bu öfkeden kurtulmalıyım” diyor. Bakın hedefne? Örtücü ilahın bir vasfından kurtulmak! Bu yüzden öfkeli olmaktankurtulmak istiyor ve kurtulmak için Halîm ismine sığınıyor. İkisi arasındaçok önemli bir ince ayrım var, burada çok önemli bir nüans var, dikkat edin.Bakın vücud diliyle anlatmaya çalışayım. Burada kişi “halîm insan” olmayaçalışmıyor, halim selim, nazik, kibar bir insan olmaya çalışmıyor. Çünkü oörtücü ilahlıkla ilgili bir hedef! Burada kişi öfkeli olmaktan kurtulmaya çalışıyor.Halîm isminden yararlanarak örtücü ilahın önemli bir özelliği olanöfkeden kurtulmaya çalışıyor. Buradaki bu bakış farkı, kişide muhtariyeteait Halîm’i veya “B” kapsamında Halîm’i geliştiriyor.Örneğimizi Alîm ismine uygulayalım: Bir kişi bilgili birisi olmak için, oilahı güçlendirebilmek için Alîm isminden yararlanabilir. Bir başkası da “A”yapısını iyi tanımak ve ondan kurtulmak için yararlanabilir. Allah’ı iyi tanımakiçin telaşla, kurtulmak için öğrenmek isteyen telaşla Alîm zikri yapabilir!Allah muhafaza etsin, diyelim ki kendinizde bir hastalıktan şüphelendinizve sağlıkla ilgili bir kitaptan hastalığın özelliklerine bakıyorsunuz. Obilgilere şüphelendiğiniz o hastalıktan kurtulmak için bakarsınız, onu üstünüzdenatmak için o bilgilerden yararlanırsınız değil mi? İşte Alîm ismindenbu tefekkürle yararlanmak lazım, örtücülükten kurtulmak için yararlanmaklazım! İzah edebildim mi? Halbuki öyle bir şey okursunuz ki, siz o bilgiyi yüklenerekfarklı biri görülebilir veya o bilgiyle muhtariyetinizi daha bir ortayaçıkarırsınız! Öyle değil! Hastalıktan korunma telaşıyla, o korkuyla bir çarearayan gibi incelemek, öyle yapmak! Neden bu örneği verdim? Günümüzdesağlık konularına internetle çok kolay ulaşılıyor. Kişi bir hastalık duyuyor,kendinde bazı belirtileri hafif sezerse hemen internete giriyor. Oradaki bilgileretelaşla, kurtulma duygusuyla bakıyor! İşte bu kurtulma duygusu var ya,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 527onun gibi bir şirkten kurtulma duygusunu orada yakalamak gerekli. Nasıl,tıp kanunlarından yararlanarak o hastalıktan sıyrılmak istiyorsun, Esma’ülHüsna’yı da şirkten kurtulmada yararlanacağın kanunlar gibi görmek gerek!Esma’ül Hüsna’lara bakarken o küfür hastalığından sıyrılmak için o duyguylabakıp yaklaşmak önemli! Aksi halde, kişi esmalardan muhtariyetinigüçlendirici şekilde yararlanırsa ondaki “A” Takdim Formu “BEN” kuvvetlenir.Eğer bir kişi tasavvufla meşgulse, tasavvuf kokusu onda öyle bir mahcubiyetoluşturur ki, kendisindeki “BEN”i görmek istemez. Hani yanınızdabiri oturuyordur da onu hesaba almazsınız, ama oturuyor! O yokmuş gibi,davranırsınız, ama var o! İşte kendisinin ilahlığına yokmuş gibi davranır, amao var! Onu yok etmedi ki! Onun veri tabanı, bilinci duruyor. Görmezdengelse bile ilahlık bilinci var. Ve o ilahlık bilinci, sizin yaptığınız zikrullahla[ilerleyen tanımayla] Ulûhiyeti tanır ve oraya vurulur, Ulûhiyetin cazibesinekapılır! Daha önce Rububiyete sahip çıkıyordu bu sefer Ulûhiyeti gördü,ona yapışır, ona sahip çıkar. Ulûhiyetin cazibesiyle daha önce sahip çıktığınRububiyeti görmezden geliyorsun, ama o <strong>sen</strong>de gizli duruyor! İşte böylecedaha önce er olan yani rububiyete sahip çıkan <strong>tanrı</strong> şimdi Ulûhiyeti tanır,Ulûhiyete sahip çıkar ve generalliğe terfi eder, general <strong>tanrı</strong> olur.


528Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 12


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 529General Tanrı haline gelince kişi hikmetli sözler söylüyormuş gibi olur,kendisinden Allah açığa çıktı zanneder. Diğer er <strong>tanrı</strong>lar onu dinlerken “neönemli kişi, ne kadar önemli sözler söylüyor, çok ilerlemiş” derler. Biliniz ki;kimseden Allah açığa çıkmaz, öyle bir şey olmaz! “Bir birim var, Allah da oradanaçığa çıkıyor” diye bir şey olamaz! İşte Allah’ın açığa çıktığını sandığınyer/birim <strong>tanrı</strong>dır. Yok etmen gereken o zan! Herhangi bir yerden Allah açığaçıkmaz. Allah’ın açığa çıkması için bir yer oluşturdun ya, işte <strong>tanrı</strong> o! Yoketmen gereken zan önce o! Çünkü <strong>sen</strong> “oradan Allah açığa çıktı” zanneder<strong>sen</strong>zaman zaman, gizlice “ben Allah’ım” dersin, öyle davranırsın, Allah gibidavranırsın! Böylece dinleyen, seyreden, izleyen erler de o generale hayranolurlar ve onu kutsal zannederler; ama o general <strong>tanrı</strong>dır!- General <strong>tanrı</strong> ile kast ettiğiniz firavunlaşmak mı?Hayır, Firavun farklı! General <strong>tanrı</strong> namaz kılar, secdeye gider, ama Firavunçok farklı. Firavun’u narsist <strong>tanrı</strong>lar alanında buluruz. Firavun narsist<strong>tanrı</strong>lıkta ilerlemiş, kendi ilan ettiği ilahlığına aynel yakini gayet ileri gitmişbir yapıdır! Firavun ilahlığını ilan etmiyor mu? İlan ettiği ilahlığa aynel yakinelde etmiş, büyük güçler açığa çıkarıyor; tipik narsist <strong>tanrı</strong>. Oysa bu anlattığım[general <strong>tanrı</strong>] tasavvufla meşgul olurken talibin fark etmeden düşeceğinoktalardandır!Burada çay arası mı verelim mi, inşaAllah?Kadınlarla ilgili kısma eklemek istediğim bir paragraf var, izin verir<strong>sen</strong>izonu ekleyeyim. Kadınlardan bahsederken “Efendimiz sallallahu aleyhivesellemin imanlı kadınlara koruyuculuğuyla ilgili” söylemeyi planladığımbir şey vardı, orayı unutmuşuz: Aslında bu koruyuculuk yalnızca Efendimizinaramızda yaşadığı zamana ait değil! Kanaatimce, gözlemlerimce haladevam eden, şu anda var olan bir koruyuculuk! Çok dikkatimi çeken birşey bu: Biraz önce söylediğim telaş içerisine girmiş imanlı kadınlar, SalihaYolu’nda salâvatı çok seviyor ve kullanıyorlarsa, onlarda çok güzel açılımlarıgözlüyorum. Kendimce sanıyorum ki, Efendimiz (SAV) onlara pozitif ayrımcılıkyapıyor. Onlar emanet ya, onlarla ilgili çok farklı hediyeler var. Böylebirçok anı da duyuyorum, bakın bir tanesini paylaşayım:Benim çok muhterem bir arkadaşım, bir kardeşim var. Kelimelerle onutarif etmek anlatmak çok uygun değil. Onun imanını, halini, Allah’a olanmuhabbetini tarif etmek kelimelerle kısıtlanıyor gibi geliyor bana. Onunbir saliha annesi var, mübarek. Enteresan bir şey, sanki Efendimiz sallallahu


530Yılmaz DÜNDARaleyhi vesellem onların evinde misafir, sürekli. Rüyasında sürekli Efendimizigörmesi o kadar normal ki. Kalkıp da o gün; “bugün Efendimizi gördüm”demesi çok normal karşılanıyor annesi için. Bir rüyası dikkatimi çekmiştide sizlerle paylaşayım. Salâtta huşuyla ilgili konuşurken bir hadisi okumuştuk;“Efendimiz (SAV) zamanında insanların gözleri ayaklarından ilerigitmezmiş” diye. O hadisi hatırlayacaksınız. Daha sonra bakışlar birazyön, yer ve mevzi değiştirmiş. Ama “Efendimiz zamanında insanların gözleriayaklarından öteye gitmezmiş” diye anlatıyor eşlerinden birisi. O mübarekarkadaşımız, paylaştığımız bu hadisi annesiyle, babasıyla, sevdikleriyle paylaşıyor.Ve o zaman annesi bir rüyasını hatırlıyor ve anlatıyor: Efendimizbize gelmişti, uzanmak istedi, şu sedire uzandı ben de üstünü örtüyordum.Üstünü örterken “ayaklarımı örtme, ayaklarım gözüksün, oradan Rabbimigörüyorum” dedi bana. Bu rüya ile salâttaki bu bakış arasında kendilerincebir benzetme yapmışlardı.Demek istiyorum ki; Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, örtücü olmaktankorkan, korunan ve bunun için da salâvatı sevenlere, böyle kadınlarapozitif ayrımcılık yapıyor. Çünkü bize “örtücü olmaktan korunun” uyarısınıyapan bir Rasul, bu öğretiyi hayatıyla anlatan bir Rasul! Bunu bilmemek,bunu duymamak nasıl bir şanssızlık, Allah muhafaza etsin! Öyle ölüp gitmek,Allah muhafaza etsin! Dolayısıyla, bu muhabbetle salâvattan yararlanansalihalardan çok güzel hikâyeler, anılar duyuyor insan. İnşaAllah değerlendirenlerdenoluruz, inşaAllah.Şimdi biraz da kaderle ilgili konuşalım. Çünkü “Kader” mutlaka halledilmesigereken bir konu! Bu yüzden yeri geldikçe konuşmaya çalışıyorum.Kader konusunda; “kafama şöyle sorular geliyor, onu çok halledemiyorum”gibi düşünenler varsa bunu mutlaka çözmeli, ama mutlaka! Çünkü kaderkonusunu çözmeden bu meseleyi halledebilmek mümkün olmaz! Bunumutlaka çözmeye öncelik vermeliyiz. Kader konusunu çözebilmek, kavrayabilmekiçin gerekli olan idrakı yakalayabilmek için de elbette Ehadiyet’iVahidiyet’i kavramak lazım. İşte 13. Tefekkür Şemamız kaderi anlamaya yardımcıolsun, bir kolaylık olsun diye. Başlığı da öyle: AMENTÜ BİL KADERİkonusunda gelişen açık veya gizli ikilemlerin giderilmesinde talibe yardımcıbir yol. Buradaki “amentü Bil kaderi” ifadesi, yani “B” harfi önemli! “Talib”ifadesi de önemli! Kimdi talib? Talib; örtücü olmak istemeyen, örtücü olmamayatalib olandır!Şema hakkında birkaç cümle paylaşalım:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 531Tefekkür Şeması 13


532Yılmaz DÜNDARBakın bu şemada bir anahtar var. Bir doğrunun tespit edilmesi istendiğinde,o doğrunun tespiti için bir anahtar var: İslamiyet’te! Bu anahtarın şuşablona uyması lazım! Nedir bu şablon? İki tane maddesi var bu şablonun.Bir: Mutlaka “Billahi anlamında Bakış Açısı” oluşturmak. Billahi manasındabir Bakış Açısı oluşturmak şart! İki: Bir bakış açısı tespit ettiniz, tespit edilenbu bakış açısının gereği olarak “Salih Amel” oluşturmak. Bu ikisi birlikteçok önemli! Öğrendiğiniz bilgilerin sindirilip sindirilemediğini oradan testedebilirsiniz: Ben bu öğrendiğim bilgiyle nasıl amel edeceğim? O öğrendiğinizyeni bilgiyle bir amel tarif etmelisiniz. Yeni bir amel uydurmak değil!O öğrendiğiniz bilgiyle ilgili ne yapacaksınız, yapacağınız bir şey bulmanızgerekiyor. Onu bulduğunuz zaman, o bilgi sindirilmiş; fiile dönüşmüş olur.Dedik ki, birincisi Billahi anlamında Bakış Açısı oluşturmak, ikinci olarakta bu bakışın gereği salih amel oluşturmak. Bu bakış açısını oluştururkenKur’an-ı Kerim’i rehber aldığımızda iki şehadet mesajı dikkatimizi çeker.Kur’an-ı Kerim’de bize şahid olmamız gereken iki ana nokta öğretilir:Birinci mesaj bilgi La ilahe illallahtır! Buradan çıkaracağımız sonuç; örtücüilah olursan cennete giremezsin! “La ilahe illallah” mesajından çıkardığımızsonuç; eğer örtücü ilah olursan cennete giremezsin! Bunun şehadeti:Eşhedü en la ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluhu.İkinci mesaj bilgi İhlâs Suresidir! Buradan çıkardığımız sonuç ise, AllahEhad ve Samed’dir. Böyle bir sonuca ulaşıyoruz; Allah Ehad’dır, AllahSamed’dir. Bu bilgi idraka dönüştüğünde şehadeti ise: Eşhedü en la ilahe illallahülEhadüsSamedüllezi lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüvenehad. Dolayısıyla, birinci şehadet bize “B” İlmini, ikinci şehadet de bizeEhadüsSamed İlmini açmış olur, o ilimlerin şehadetleri olur onlar.Ve bu Bakış Açıları oluştuktan sonra, bu bakış açısının gereği Salih Ameloluşturmak. Salih amel oluştururken ölçü şudur: “La ilahe illallah MuhammedünRasulullah” gereği olarak Rasulullah sallallahu aleyhi veselleminsünnetine uyan ameller salih amel olur. Efendimizin sünnetine uymayan,başkalarının tarif ettiği ameller bu kapsamda olmaz ve Salih Amel’e girmez.Şimdi bu anahtarla kader konusunu çözmeye çalışalım. Bu anahtar ışığındaiki soru gelişiyor. Çünkü dedik ki; Billahi anlamında bir bakış açısı, biriman oluşacak, sonra bunun gereği bir amel oluşacak. Bu çerçevede kaderleilgili iki soru geliştiriyoruz: 1) İman edeceğim tanımlama nedir, kader konusundaneye iman edeceğim? Bunu bana bir tanımla. 2) Tamam, tanımyaptın ama bu tanımın gereği olarak nasıl davranmalıyım, ne yapmalıyım?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 533Biz Tablo’muzda bu iki sorunun cevabı olarak, Cevap 1 ve Cevap 2’detemsilen iki ayet kullanacağız. Bu iki ayeti konuyla ilgili ayet ve hadisleri temsilenkullanıyoruz. Soru-1; İman edeceğim tanımlama nedir? Cevap-1; İnsanSuresi 30: “Ve ma teşaune illa en yeşeAllahu”. Bu sorulara bir başkasınıncevap üretmesi işi bozar. Kader konusuna ayetle cevap veriyoruz. İki soru:1) İman edeceğim tanımlama nedir; kader konusunda neye iman etmeliyim?2) Bu imanın gereği olarak nasıl davranmalıyım, ne yapmalıyım? Şimdiayetle cevap veriyoruz, lütfen dikkat buyurunuz. Kişi başlangıçta bunlarıanlayamıyor olabilir, ama bunlar birer ayet, “anlayamıyorum” diye inkâr etmemeli!“Anlamıyorum” diye ayetleri inkar eder misiniz? Hayır! Bu yüzden,cevapların ayetle olması çok önemli! İnkârdan korumak ve kurtarmak içininanana ayetle cevap önemli! “Anlayamıyorum, kavrayamadım ama bunlarayet. Bunlara böyle iman edeyim anlamaya da gayret edeyim” demeli kişi.İnkâr edip kenara bırakmamanız için ayetle cevap veriyoruz!Soru-1: İman edeceğim tanımlama nedir? Cevap 1: İnsan Suresi 30.Ayet: “Ve ma teşaune illa en yeşeallahu”. Meali iki türlü verilir. Birisi ilkidrak meal, ikincisi ileri idrak meal! Kur’an meallerinde daha çok ilk idrakmeal geçer; “siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe, Allah dilemedikçe dileyemezsiniz”.Bakın bu ayet iman edilecek şeydir! İman edilecek şey nedir?Cevap: İnsan Suresi 30. ayet; buna iman edin ki; siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe.İlk idrak mealiyle böyle! İleri idrak meal ise şöyledir; ayrıca dileyenYOK, illa ALLAH. İleri idrak meal [ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH], ancakkader konusu kavrandıkça oluşur. Fark: İlk idrak mealde [siz dileyemezsinizAllah dilemedikçe] iki yapı vardır; Allah diliyor sonra birisi diliyor, ilk idrakböyle! İleri idrak ise; “ayrıca dileyen YOK”! Manaya dikkat edelim; ayrıca birisidileyemez değil. Çok dikkat edin, birisi var da dileyemez değil, “birisi varama dileyemez, dileyen Allah” manasında değil! “Ayrıca dileyen YOK, illaAllah!” Bu ileri idrakta “ayrıca dileyen” olmadığı için, birinin dileyip dileyemediğide tartışılmaz. İnsan Suresi 30. Ayet, “Ve ma teşaune illa en yeşeAllahu”ayeti kalıp olarak “La ilahe illallah” gibidir, aynı formattır: La ilahe/Mateşaune; <strong>sen</strong> yoksun/yani ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH! Ayrıca dileyenYOK, illa ALLAH!Soru-2: Peki böyle bir tanım yaptık, buna göre nasıl davranacağız? Cevap-2:İnsan Suresi 29; “muhakkak ki, bu bir tezkire’dir, yani öğüttür; Dİ-LEYEN Rabbine bir yol tutar”. İnsan Suresi 30’da iman ettik; “ayrıca dileyenYOK, illa ALLAH” dedik. Şimdi İnsan Suresi 29’da “DİLEYEN Rabbine bir yol


534Yılmaz DÜNDARtutar” denilerek bu imanın gereği öğütleniyor! Birisine öğüt verirken “DİLE-YEN” deniyor. Yani bir amel tarif edeceğimiz zaman kişiye diyoruz ki; “DİLE-YEN rabbine yol tutar”. Ama inanacağı zaman, iman edeceği zaman diyoruzki “ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH”. Sanki tezatmış gibi gözüken bu hali şöylede inceleyelim: Önce; “DİLEYEN Rabbine yol tutar” diyorsunuz, hemenpeşine de “ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH” diyorsunuz. Bunda neden tezatyok, bakın? Son cümle “iman” için, iman edilmesi gerekeni söylüyor! Onaiman ettikten sonra diğer cümle var, yapacağın şey var, o <strong>sen</strong>in iman etmedenyapacağın şey değil! Önce iman edeceksin sonra o imanın gereğiböyle davranacaksın. İlk idrak olarak “siz dileyemezsiniz, Allah dilemedikçe”diyecek, böyle iman edeceksiniz, hiç değilse. Bir ileri idrakte ise; “ayrıcadileyen YOK, illa ALLAH”. Bu imanı kabul ettikten sonra, hele de ileri idrakta“ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH”tan sonra İnsan Suresi 29’da “dileyen” kimolur ki? Şimdi lütfen dikkat ediniz: İnsan Suresi 30’daki “iman edilmesi gereken”konuda yeterince iman olmazsa, kişi; İnsan Suresi 29’daki “DİLEYENRabbine bir yol tutar” ayetindeki “DİLEYEN”i muhtar sanar. İnsan Suresi 30.Ayet muhtariyeti zaten kaldırıyor! O muhtariyet kalktıktan sonra, kesretâleminde <strong>sen</strong>in için dilenmişse o dileğin açılmasını sağlamak üzere “DİLE-YEN Rabbine bir yol tutar” öğüdü geliyor. Sende, İnsan Suresi 30’a iman tamamlandıktansonra, İnsan Suresi 29 ona tezat teşkil etmez! Ama bunuböyle fark edeme<strong>sen</strong> bile, bunlar birer ayet olduğu için aman inkâr etme! Buyoldaysan sakın inkâr etme! Bunu böyle kabul et: Yani İnsan Suresi 30’dakigibi “ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH” de, böyle iman et! Ama uygulayacağınzaman “DİLEYEN Rabbine bir yol tutar” de ve Rabbine yol tut!Şimdi önemli bir uyarımız var: Eğer yukarıdaki soruların cevapları olanayetler yerine “Beşeri Tanımlar” getirilirse, BATIL DAVRANIŞLAR ortaya çıkar.Bakın biraz önce Soru-1 ve Soru-2’nin cevapları olarak ayetler söyledik.Kader konusunda her hangi bir açıklama okursanız bu iki sorunun cevabınıarayınız! Bu iki sorunun cevabı olarak ayetler yok da beşeri tanımlamalarvarsa, elinizde size batıl bir davranış öğütleyen bir belge var demektir!Soru-1’in cevabı olarak temsilen “İnsan 30”u koyduk. Başka ayetler devar, temsilen “İnsan 30”u koyduk. “Neye inanacağım?” sorusuna cevap olarakbir ayet olmasına rağmen siz onu almaz da, oraya ayetin dışında ve ayetede uymayan bir tanım yaparsanız olmaz! Kendinize göre, şu âlime göre,bu âlime göre diyerek beşeri bir tanım getirir<strong>sen</strong>iz olmaz! Cevap olarak birayet varken siz beşeri bir tanım yaparsanız batıl bir inanış doğurursunuz!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 535Bakın bu konuda çok yaygın rastlayacağınız iki yaklaşım vardır: İlki;“iman edeceğim tanımlama nedir, neye iman etmeliyim?” sorusuna cevapolarak “İnsan 30”u kabul eder, “ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH” der. Ama“bu inanışa göre nasıl davranacağım?” dediğinizde oraya cevap olarak “İnsan29”u getirmez! Davranış olarak kendisi bir tanımlama getirir. İşte batılfırkalar böyle oluşuyor! Bakın farklı bir fırka ortaya çıkıyor; “Allah dileseydiolurdu, ne yapayım” diyen bir <strong>tanrı</strong> çıkıyor! “Dileseydi yapardım, dileseydisalât ikame ederdim, demek ki dilememiş! Benim bir sorumluluğum yok”diyen, yan çizen bir <strong>tanrı</strong>! Tanrı kendi bir tanım getirdi! Halbuki “ne yapacağım?”sorusunun cevabı belli: “İnsan 29; dileyen rabbine bir yol tutar”! Kişi,Rabbine bir yol tutma yerine kendisi bir tanım getiriyor. Burada onun butanımı yapmasının sebebi “İnsan 30”un cazibesidir, “İnsan 30”un cazibesiyle,“İnsan 30”un sarhoşluğuyla tanım uyduruyor, böylece bir batıl davranışortaya çıkıyor. Bu grup özellikle Efendimiz zamanında da vardır ve Efendimizbu fırkayı lanetlemiştir! Gunyetü’t Talibin’de batıl fırkaların anlatıldığıbölümde bu grubu bulup okuyabilirsiniz.Günümüzde çok telkin edilen, çok rastlayacağınız bir diğer batıl fırkaşudur: “Neye inanacağım?” sorusuna cevap olarak “İnsan 30” varken, onlarda buraya beşeri bir tanımlama getiriyor, Cevap-1’i uyduruyorlar! Bunlar da“İnsan 29”un tesiriyle bir beşeri tanımlama uyduruyorlar! Cevap-2 için, yani“nasıl amel etmeliyim?” sorusuna cevap olarak doğruyu, yani “İnsan 29”useçiyor! Gayet dikkat ediniz; ama “İnsan 29”un tesiriyle bir iman uyduruyor!Öncekiler “İnsan 30”un cazibesiyle, “İnsan 30”un sarhoşluğuyla bir beşeritanım/beşeri bir tanımla bir amel uydurmuştu. Bunlar, “İnsan 29”un tesiriylebir iman uyduruyor! Bunlar muhtariyetini açıktan ilan etmiş olduğuiçin, “İnsan 29”u görünce muhtariyetin tesiriyle “İnsan 29”a vuruluyor, “tammuhtariyetime uygun, aradığım buydu!” diyor! Bu tesir onun gözünü kapatıyorve “İnsan 30”u göremiyor!- Tam amel <strong>tanrı</strong>lar herhalde buna örnek olur, değil mi?Tabi, “tam amel <strong>tanrı</strong>lar” buna tipik örnek. “İnsan 29”un tesiriyle “İnsan30”u fark edemiyor, onu göremiyor! Hatta bu şekilde yazılan tefsirlereve meallere bakarsanız, “İnsan 30”u geçtiklerini görürsünüz. Es geçerler,tamamlayamazlar, ortasında bırakırlar yazarken! Ünlü âlimlerin tefsirlerinialın, inceleyin, bakın. Eğer, bu bakış açısıyla yazmışsa “İnsan 30”u “İnsan 29”auymadığı için bir yerinde keser. Bu konuda bir kitap yazmışsa “İnsan 30”onun yazdığına ters düşecek diye kitapta kader konusunu anlatırken “İnsan


536Yılmaz DÜNDAR30”dan bahsetmez, “İnsan 29”a benzer ayetleri koyar, hadisleri de keserekyarım, yarım koyar! Neden? Çünkü orada kendisi bir beşeri tanım koydu,ayet ve hadisleri de o tanıma uydurmaya çalışıyor. Batıl inanışlar böyle çıkar.Bu konuda, kader bakış açıları dört ana grup olarak karşımıza çıkar. Bunlardanbirisi muhtar <strong>tanrı</strong> anlayışıdır. Muhtar <strong>tanrı</strong>, “tam amel <strong>tanrı</strong>” dediğimiz<strong>tanrı</strong>nın bir başka ismidir. Bunlar ne yapar, muhtar banrı, muhtariyetiddiası ne yapar? “İnsan 29”un tesirinde kalır ve “İnsan 30” ile İnsan 29”unilgisini ve bütünlüğünü fark edemez, “İnsan 30” yokmuş gibi davranır. Muhtar<strong>tanrı</strong>, “Sanki İnsan-30 Yokmuş Gibi” davranır!Bir de mecbur <strong>tanrı</strong> vardır. Tasavvufa heveslilerin çoğu bu sınıftadır,mecbur <strong>tanrı</strong> sınıfındadır! Bu, muhtar <strong>tanrı</strong>ya göre bir ilerlemedir ama <strong>tanrı</strong>lıktabir ilerlemedir, hala <strong>tanrı</strong>dır. Mecbur <strong>tanrı</strong> ne yapar? Öncelikle “A”nınfark edilmesi ve yok edilmesi gerektiğini bilmeden, o muhtariyeti yok etmeningerekliliğini bilmeden “B”yi, “B” Takdim “BEN”i yok etmeye çalışankişi, “İnsan 30” ayetiyle karşılaştığında mealen; “Allah diledikten sonra BENdilerim” der. Yani kendisini mecbur hisseder. Kendisinde gizli bir muhtarvardır, o gizli muhtar diyor ki; Allah diler, ben de mecburum ondan sonraöyle dilerim. Kaderi de böyle izah eder. Böyle izah ettiği, böyle anlattığı için,onu dinleyen de “yani biz robot muyuz?” der! Böyle diyerek kaderi anlayamadığınıbelirtir ve “Biz robot muyuz?” demekle aslında onun anlayışına itirazeder. Kadere değil, onun anladığı kadere itiraz eder. Çünkü ona mecbur<strong>tanrı</strong>yı anlatıyor: “Ben bir birimim, benim dileme yetkim yok! Allah diler, odiledikten sonra ben dilerim”. İşte bu mecbur <strong>tanrı</strong>dır! Allah diliyor sonrao diliyor! Yani, Allah dilerken ondaki gizli muhtariyet bekliyor, sonra diliyor.Böylece bir mecbur <strong>tanrı</strong> mekanizmasını çalıştırıyor.İlk ikisi <strong>tanrı</strong> bakışıydı. Ama bakın “B”de ilk idrakle birlikte kadere bakışdeğişir. “B”de ilk idrak “İnsan 29” ve “İnsan 30”u “HU” çerçevesindemeallendirir. “B”nin ilk idrakı budur! Burada da bir “BEN” vardır, amamuhtar değildir. Ona “yasal yanlış” demiştik. Bu “BEN”, “B” Takdim Formu“BEN”dir. Bu önemli bir idrak noktasıdır, ama son durak değildir. Buradaki“BEN”, muhtar olmayan bu “BEN” durum tesbiti yapar. “Ben Allah’ın ilminde/İlmullah’taAllah’ın dileğinin suretiyim” diyerek durum tespiti yapar. Yalnızcadurum tespiti yapar! Onun her şeyi durum tespitidir, duası da durumtespitidir. İşte bu durum tespiti yapan kaderi tesbit ederken der ki; benimdilemem Allah’ın dilemesidir. Bakın bakış değişti, artık “ben diliyorum” demiyor!“Benim dilemem aslında Allah’ın dilemesidir!” demek çok farklı, çokileri, çok müthiş bir idrak aslında! Ama bu [benim dilemem Allah’ın dileme-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 537sidir] son durak değil! Bunun mecbur <strong>tanrı</strong>dan farkı nedir? Mecbur <strong>tanrı</strong>diyor ki “Allah diler, sonra BEN dilerim”.- Burda bir şehadet var, öyle değil mi?Burada şehadet var, burada durum tespiti var! Durum tespiti için şahidolmak gerekiyor. En azından ilmel yakin şahid olmak gerekiyor. O zaten İlkKeşif’tir. İlk keşif; benim dilemem Allah’ın dilemesidir demektir.Dördüncü olarak bir de “B”de ileri idrak vardır. “B”de ileri idrak “İnsan29” ve “İnsan 30”u VahidülEhad çerçevesinde kavrar. “İnsan 30” için ileriidrak şöyledir; ayrıca dileyen yok, illa Allah! Bakın, “böyle der” demiyoruz.“Der” deyince bir birim oluşuyor, burada onu diyecek bir birim yok! Diğerinde“böyle der” diydemiştik. Ama burada meal olarak; AYRICA dileyenYOK, İlla ALLAH!- Gruplardan bahsederken bir grup için“İnsan 30”un cazibesiyle” dediniz, diğeriiçin ise “İnsan 29”un tesiriyle” diyorsunuz. Cazibe ve tesiri arklı mı, farkı nedir?Rububiyet’ten itibaren, insan mertebeleri öğrenmeye kavramaya başladığında,onları öğrendikçe, başlangıçta öğrenmekle ilgili hayreti artar. Amaşu iki hayret; öğrenmekle ilgili hayret ve yaşamakla ilgili hayret farklıdır. Yaşamaklailgili hayretin artması şudur: Yaşayanın [bilenin, öğrenenin değilyaşayanın!] şandan şana geçişinin hazzıdır ki, hayret! Bir şandan başka birşana geçişinin ondaki hazzı hayret olarak ifade edilir. Şaşırma değildir! “Allahbunu nasıl yapıyor, nasıl yaptığına şaşırıyorum” diyen Allah’ı tanıyamadığıiçin öyle der, Allah’ı tanıyamadığı için şaşırır. “Bunu nasıl başardı!” dergibi, tanıyamadığı için şaşırır. Ama hayret “nasıl yapıyor?” değildir! Bir haldenbaşka bir hale geçişin hazzının ifadesidir! Bu ilimde de olur, yani bilirkende olur yaşarken de! Bilmede de olur, yaşamada da olur. Bilirken de yeni birbilmeye geçerken hayret oluşur. Bu yüzden, insanlar tasavvufta hep yeni birşey duymak isterler! Çünkü yeni bir şey duyduğu zaman onda adrenalinfarklı bir seviyeye gelir ve o seviye onda bilme hayreti oluşturur. Böylece,hep yeni bir şey duysun ister. Yeni bir şey duyayım da, bende hep böyleyeni bir hayret oluşsun. O ilimle ilgilidir, onlar bilmekle ilgili hayret halleridir.“Bilmekle ilgili” gidince bu bilmekle ilgili bir cazibe oluşturur, idrakleilgili değil! Bu bilgi bir cazibe oluşturur! Ve bu cazibeyle Ulûhiyet, Vahidiyet,Ehadiyet noktalarına ait bilgilere gelince orada duyduğu bilgilerle artık kişisermest olur; gözü bir şey görmez. Eğer o bilgi idrakla paralel gitmemişse,yani o ilim sünnete uymayı getirmemişse öyle ilerlememişse; Efendimizin


538Yılmaz DÜNDARtarif ettiği amelle paralel gitmemişse kişi o zaman o yakaladığı sermestliktebir amel uydurur ve ona inanır! Onun öyle olduğuna inanır, böylece batıl birdavranış ortaya çıkmış olur!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin hadislerinden bir örnek okuyayımizin verir<strong>sen</strong>iz. Bakın Cabir radıyallahu anh şöyle dedi: Turukat İbnü Malikİbni Cühşum geldi ve şöyle sordu; ya Rasulallah bize dinimizin aslını beyanet; bugünkü amel neyin içindedir? Bunun bilgisine nispetle biz sanki şimdiyaratılmış gibiyiz. Bugünün ameli kalemlerin yazıp da kuruduğu, takdirlerincereyan ettiği işler içinde midir, yoksa karşılaşacağımız işler içinde midir? Günümüzdede, bu soru çok sorulan bir soru. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem“hayır, bugünkü iş yeniden oluşacak işler içinde değildir.” buyuruyor.Bakın buraya dikkat edin; “hayır, bugünkü iş yeniden oluşacak işler içindedeğildir. Fakat kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyan etmişolduğu işler içindedir” buyurdu. Hadis’i şablonumuzla değerlendireceğiz.Dikkat edin lütfen, hadisin bu kısmı iman edilecek bilgidir. Maalesef hadisiniçinden bir cümleyi paparazzi muhabiri gibi alıp, altına veya üstüne deyorum ekledikleri, okuyana da tümünü hadis gibi verdikleri için okuyanlaryanılabiliyorlar. O zaman, siz “hadis böyleymiş” diye başka bir şeye inanıyorsunuz!Hadisin tamamına şimdi şablonla bakalım. Bu okuduğumuz yer diyorki, “hayır, işler yeniden oluşacak; <strong>sen</strong>in karar verdiğin ve yapacağın yeniişler içinde değil. Onlar kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyanetmiş olduğu işler içindedir”. Bu neyin cevabıdır? “Neye iman edeceksin?”sorusunun cevabıdır. Bu İnsan Suresi 30’un hadis olarak karşılığıdır. Tamam.Ama bakın dikkat ediniz Efendimiz hadisin devamında ne buyuruyor? Surekabu defa sordu “öyleyse, amel ne için?” Bakın soru geldi; öyleyse biz şimdi neyapacağız? Cevap: “Amel ediniz, çünkü herkese kolaylaştırılmış” buyurdular.İşte burası da İnsan Suresi 29! “Amel edin” buyuruyor Efendimiz! Eğer bukonuyu anlatan “Efendimiz böyle dedi” diyerek yalnızca son cümleyi alırsaokuyanı yanıltır. İlk kısmı alırsa, okuyanı yine yanıltır! Efendimizin açıklamasındansonra niye böyle bir soru soruluyor? Yukarıda “böyle inanın” dediğiiçin! Çünkü yapılan açıklama onların kafasını karıştırıyor, onların normal yaşadığıhayatın, dünya hayatı bilincinin dışında bir şeye inanın diyor; “böyleinanın; onlar kalemlerin yazıp kuruduğu, takdirlerin cereyan etmiş olduğuişler içindedir!”. O zaman kişi normal yaşantısına bakıyor, kafası karışıyor vesoru sorması gerekiyor; peki, öyleyse ben ne yapacağım? Cevap: “Çalış, yap”diyor; “İnsan 29”. Hadislere bu çerçevede bakacak olursanız çok yardımcı olacaktırinşaAllah. Sorusu olan var mı?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 539- Yaptığım her şeyi Allah rızası için yapabilirsem örtücü olmaktan kurtulabilirimgibi düşünmüştüm. Siz “A” Takdim Formu”ndaki kişi de “Allah rızasıiçin yapıyorum zanneder” dediniz, nasıl olacak?Zanneder tabi. “A” Takdim Formu”nda olan kişi kendisi karar verir,“bunu Allah için yapıyorum” der. “Allah için yapıyorum” demek Allah rızasıiçin yapmış olmak demek değildir. Allah rızası için yapıyor olmak;muhtariyetinizi ilan etmeden yapmaktır! Muhtariyeti ilan etmemek deöyle hemen ertesi gün olmuyor, “ben yarından itibaren muhtariyetimi ilanetmeyeceğim” demekle olmuyor. Ama mücadele ederek başlıyor, bu mücadeleylebaşlıyor. Muhtariyeti ilan etmemek öyle başlayan bir süreç!Şimdi eğer 7. Şema’ya bakabilir<strong>sen</strong>iz anlatmam biraz kolay olabilir. Hatırlayacaksınız,“A” Takdim Formu “BEN”i anlatmaya başlamadan önce birhakikat çizmiş ve bütün olayların hakikat çerçevesinde, Hakikat’in içerisindecereyan ettiğini söylemiş, o hakikati de H ile göstermiştik. O hakikatiniçerisindeki bir terkip, bir esma terkibi, bir cüz, her hangi bir insan şimdi düşünüyor.Düşünürken o düşündüğünü Hakikat’in dışına çıkarıyor. Yani birhakikat var ve aslında bu hakikatin içinde olan cüz/birim, Hakikat’ın dışındatasavvur ederek oluşturduğu bir dünyada ve bu hakikatle ilgisi olmayan birdünyada kendine ait hayali fikirler üretir. “Hakikat’in dışında kendine ait birdünya üretir, ürettiği o dünyada kendine “BEN” der ve ilahlığını ilan eder”demiştik, oradan başlamıştık. Sonra o “BEN” deyişi “A” Takdim Formu“BEN” olarak adlandırmış, onun “B” Takdim Formu “BEN”den ayırdınıyapmıştık. Sonra bir kavramla daha tanıştık: Kendini Hissetme Duygusu.Bakın şimdi biraz “Kendini Hissetme Duygusu”nu tefekkür edelim, bir kişinin“Kendisini Hissetme”sini düşünelim! Kendisini Hissetme Duygusu’nudüşünür, tefekkür eder ve kendinizde onu diğerlerinden ayırırsanız, yeni birgerçekle karşılaşacaksınız!“A” Takdim Formu “BEN”, “B” Takdim Formu “BEN” ve Kendini HissetmeDuygusu; özellikle bu üçü zihinde birbirine öyle girmiştir ki, kişi bunun üçünütek bir bütün gibi düşünür! Ve bu tek bütünle muhtariyetini ilan eder.Peki, kişi iddia ettiği bu muhtariyetten nasıl kurtulacak? Bu muhtariyettenkurtulabilmesi için; önce “A” Takdim Formu “BEN”le “B” Takdim Formu“BEN”i birbirinden ayırması gerekiyor. Yani kendisinde iki tane “BEN”i tarifetmesi gerekiyor, bizzat tarif emesi gerekiyor. Birisi asi “BEN yani “A” TakdimFormu “BEN”, diğeri “B” sırrıyla olan yani “B” Takdim Formu “BEN”. İşteYunus Emre onu fark etmiş “bir BEN vardır bende BEN’den içeru” demiş. İki


540Yılmaz DÜNDARfarklı “BEN”i fark edince söylenen bir cümle bu! İşte önce bu iki “BEN”i farketmek lazım! Bu ikisini ayırmak, bu “A” Takdim Formu “BEN”dir, bu da “B”Takdim Formu “BEN”dir demek gerekiyor.“A” Takdim Formu “BEN” bir iddiadır, “B” Takdim Formu “BEN”yaratılmış olan vehimdir. Esas yaratılan “B” Takdim Formu “BEN”dir,Hakikat’in içinde olan, yani gerçek yaratılan budur. Ama “B” Takdim Formu“BEN” bir iddiayla yeni bir “BEN” oluşturur, muhtariyet ilan ederek yeni bir“BEN” oluşturur ki; onun adı “A” Takdim Formu “BEN” olur. Bu iki “BEN”onun zihninde kaynaşmış ve bütünleşmiştir! Eğer, “BEN”den kurtulmak isteyenkişi bunları ayırt edemezse, tasavvufu öğrenmekle “BEN”den kurtulamaz!“BEN”den kurtulabilmek için bu iki “BEN”i ayırt etmek gerekiyor; “A”Takdim Formu “BEN”, “B” Takdim Formu “BEN”. Peki, nasıl ayırt edeceksin?Ayırt ederken onların özelliklerini bilmek lazım. İşte tarik/tarikat denenşey bu yolu öğreten ilimdir. Tarikat bunu öğretir, bunu ayırt etmeyi öğretenilimdir. Öyle bir şey günümüzde olsaydı üniversitelerde bir bilim dalıolurdu. Ama geçmişte adına tarikat denmiş. Demek ki tarikat; “A”yı öğretenbir ilim yolu! Bu ikisini birbirinden a önce onların birer bilinç olduğunu görmemizlazım. Onlar birer bilinç; “A” Takdim Formu “BEN” de bir bilinç, “B”Takdim Formu “BEN” de bir bilinç. “A” Takdim Formu “BEN” bilinci, bilincintamamını muhtariyetiyle kaplar ve bundan sıyrılmak ve bundan kurtulmak,bu bilinci fonksiyonsuz hale getirmek gerekir. Çünkü o bilinç cehennemdir,cehennemlik bilinçtir! Bu başarılabilirse, o zaman geriye “B” TakdimFormu “BEN” bilinci kalır. “B” Takdim Formu “BEN” cennet yapısı “BEN”dir.Oysa “A” Takdim Formu “BEN” cehennem yapısı “BEN”dir. Daha doğrusu;cehennem dediğimiz şey “A” Takdim Formu BEN, cennet dediğimiz şeyise “B” Takdim Formu BENdir. Cennet dediğimiz şeyin mevkileri “B” TakdimFormu “BEN”in yok olma derecelerine göre oluşan idrak noktalarıdır!Bunu hallederken, bu mücadeleyle meşgulken fark edilmesi gerekenüçüncü şey Kendini Hissetme Duygusu’dur. Kendini Hissetme Duygusu’nutanımak gerekir. Bu tabi hemen söylemekle olmuyor, bunu çok tefekküretmek lazım! Ancak o zaman Kendini Hissetme Duygusu’nu bulursunuz,fark edersiniz. Sizde Kendini Hissetme Duygusu’nu ancak öyle fark edersiniz.Kendini Hissetme Duygusu’nun sizin “BEN” dediğiniz yapı olmadığınıfark edersiniz! Şimdi bu şemada biraz onu göreceğiz.7. Tefekkür Şemamızın baş kısmında “Cüz’de Kendini Hissetme Duygusu”deniyor. Cüz’deki, yani sizin cüz terkibinizdeki, yaratılmış dediğiniz yapı-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 541nızdaki, esma terkibinizdeki Kendini Hissetme Duygusu. Artık Kendini HissetmeDuygusu ve Cüz burada birlikteler. Kendini Hissetme Duygusu henüzCüz’de yokken, henüz bu cüze verilmemişken durum nasıl? Bunu devamettirmesek bile, hiç değilse bu satırını biraz konuşalım; Kendini HissetmeDuygusu daha cüze gelmeden önce nasıldır? Kendini Hissetme DuygusuSamed vasıflıdır. Ve Kendini Hissetme Duygusu bir şeye cevap olarakortaya çıkmıyor, bir şeye tepki değil, işin kendisidir! Kendini HissetmeDuygusu işin aslıdır! O Kendini Hissetme Duygusu her şeyde var. Hiç birboşluk olmaksızın her şey Kendini Hissetme Duygusuyla kaplı! Bu KendiniHissetme Duygusu hangi terkibe gelirse, o terkip yüzünden sınırlanır,o terkibin şartları Kendini Hissetme Duygusu’nu sınırlar. Böylece, KendiniHissetme Duygusu hangi terkibe gelmişse, kendini o terkip sanar! Dedik ki;“Kendini Hissetme Duygusu her şeyde var. Hiç bir boşluk olmaksızın her şeyKendini Hissetme Duygusuyla kaplı!”. Kendini Hissetme Duygusu oturduğunuzkoltukta da var. Koltuğun özellikleriyle sınırlandığı için Kendini HissetmeDuygusu o koltukta kendini koltuk sanar. Kendini Hissetme DuygusuDünya’da da var, Güneş’te de var, Ay’da da var, yıldızlarda da var, uzayda davar. Kendini Hissetme Duygusu’nun kaplamadığı bir yer yok! Bilinç; KendiniHissetme Duygusu’nun kendisini ne sandığıdır. Buraya çok dikkat edin:Bilinç; Kendini Hissetme Duygusu’nun kendini ne sandığıdır! Çok dikkatediniz!Kendini Hissetme Duygusu bir insanda Ah<strong>sen</strong>-i Takviym veri tabanınageldiği için, yani onda esmaların, esma terkiplerinin tamamı bulunduğu içinKendini Hissetme Duygusu o özelliklere göre kendini bir şey sanar. Ne sanar?İnsanda esmai külleha [Ah<strong>sen</strong>-i Takviym veri tabanı] olduğu için oradakendini İlah sanar! Çünkü esmaların tamamı var insanda! Bu yüzden bilmedenilahlık yapar! Çünkü tüm esmalar var; onun Ah<strong>sen</strong>-i Takvim oluşubudur, onda esmaların tamamının olması demektir! İşte insandaki enönemli özellik budur! Evet, “Kendini Hissetme Duygusu hangi terkipteyseonun şartlarına uyar, kendini O sanar!” bu yüzden de insan ilah gibi davranır,o davranışa sahip çıkar. O davranışa sahip çıkmak ise cehennemi getirir,onun gereği odur.- “Şah damarından yakın” tabiriyle kast edilen şey Kendini HissetmeDuygusu mudur?O, Kendini Hissetme Duygusu’nun bizzat kendisidir! O her şeyde var,Kendini Hissetme Duygusu <strong>sen</strong>in cüz terkibinde, cüz terkibinin yapısında


542Yılmaz DÜNDARbile var. Aslında <strong>sen</strong>in cüz terkibin bile onda, onun bir şekli! Şimdi şemayabakacak olursanız, bulunduğumuz hale kadar Kendini Hissetme Duygusugeliyor. İlk suistimal Kendini Hissetme Duygusu’nu ÖRTMEZ özellikte başlıyor.Bakın suistimal ne demek?Tefekkür Şeması 77. Tefekkür Şemamızda örten ve örtmeyen özellikte suiistimaller görüyoruz.Suistimal ne demek? Suistimal; Allah’ın dışında bir “varlık görüntüsü”oluşturmaktır! Bir varlık oluşturmak değil! Öyle bir varlık yok! “BirVarlık Varmış Gibi” bir görüntü oluşturmak suiistimaldir! Bunu [bir görüntüoluşturmayı] nerede iyi kavrarız? Holografik evrende! Aslında Allah’ındışında bir varlık yok, İlla Allah. “İlla Allah” olduğu halde, başka da bir şeyolmadığı halde, “Varmış Gibi Bir Görüntü” oluşturmak ilk suistimaldir. Amabu ilk suistimal Allah’ın varlığını ÖRTEN bir suistimal değil, ÖRTMEZ birsuistimal. İşte bu örtmez suistimal kişide HANİF yapıyı çıkarır. Bu hanifyapıya ulaşmak lazım! Kur’an’ı ancak bu Hanif yapıya ulaştığınız zamanidrak olarak anlayabilirsiniz. “B” penceresinden bakarak Kur’an’ı anlamakancak Hanif olursanız mümkündür. Eğer hanif yapıda değil<strong>sen</strong>iz Kur’an’ı/size verdiği mesajı anlayamazsınız. Bu yüzden Rum Suresi-30 uyarıyor bizi;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 543“o tek dine vechinizi idrakinizi, yönünüzü, bilincinizi, hanif olarak doğrultun!”.“Dini kavrayabilmek, anlayabilmek için önce hanif idrakine gelin”demektir bu!Evet, o yapıda, o birimde esmaların tamamının bulunması sonra ona örtücüilahlığı getiriyor! Ah<strong>sen</strong>-i Takviym yapının varlığı nedeniyle oluşan buörtücülük ondaki ilah vasfına sahip çıkıyor. Bu niye ve nasıl oluşuyor? Böylebir esma terkibi olduğu için kişide bir güç oluşuyor. “Muhtariyeti TercihGücü” adı verilen güç çıkıyor ortaya.Kişinin “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü muhtariyet yolunda kullanması dilenmişse,o zaman bu gücü muhtariyetini ilan etmekte kullanıyor. Böylecefarkında olsa da olmasa da rububiyet gücüne sahip çıkmış oluyor! “Ben hürüm,aklım hür, fikrim hür, bedenim hür; iradem hür, burada tasarruf yapanbenim, bu güç benimdir” diyen bir yapı çıkıyor. Bunu diyen, bu iddiada olankişi pek tabidir ki; “La havle ve la kuvvete illa Billâh” demiyor! “Olur mu? Bende varım, benim de gücüm var!” diyor. Allah’a inanıyorsa O’na diyor ki; “tamam,<strong>sen</strong> Allah’sın”. “Senin gücün var, ama benim de bana göre gücüm var”diyor. İşte bu haliyle o “La havle ve la kuvvete illa Billâh” dememiş oluyor!Bakın nasıl güzel bir şey öğretiyorlar bize; La havle ve la kuvvete illa Billâh!Muhtariyeti tercih etmemek için öğreniyorsun bunu! “La havle ve la kuvveteilla Billâh..”. Şimdi tesbih salâtının önemi belki daha kolay kavranabilir!Birim “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü muhtariyet ilanında kullandığı zamanbu Allah’ı örten suistimal demektir. Bu haldeki kişi Hanif değildir!Neden? Çünkü “ben de varım, ben de ilahım” diyor! Allah’ın VahidülEhadvasfını örtüyor. “Allah’ın ilahlığına bir şey diyen mi var canım? O da olsunbu da olsun, O ilah!” diyebilirsiniz. Değil! Bu Allah’ın VahidülEhad vasfınıörten bir iddiadır! Eğer <strong>sen</strong> de müstakil bir ilahsan Allah Vahidül Ehadolamaz! Allah VahidülEhad ise <strong>sen</strong> kimsin? Öyle bir varlık olamaz! Demekki <strong>sen</strong>in varlığın, iddian Allah’ı örten bir iddia; işte örtücü demek budur!Eğer kişi bunu “ben Allah’ı tanımıyorum!” diyerek yaparsa inkâr etmiş olur,küfür ehli olur. ”Tamam, ben Allah’ı biliyorum” der de yaparsa nefsine zulmetmişolur; örtücü olur. Allah’ı biliyor ama örtüyor, yani nefsine zulm ediyor.Bu niye böyle? Bu, dünya için gerekli olduğu için böyle! Bu dünya içinyaşantısı için öyle olmak zorunda. Bu dünyada, bu dünya hayatının olmasıiçin insanların ilahlıklarını ilan etmeleri şart! Eğer insanlar bilerek veya bilmeyerekilahlıklarını ilan etmeseler ne bir roman yazılır, ne bir film çevrilir,ne bir dizi olur, ne bir keşif yapılır, ne bir icat olur! Hiç bir şey olmaz! Hepsi


544Yılmaz DÜNDARilahlığını ortaya koyabilmek için yapılıyor, bu işin peşinde hepsi. Yoksa budünya hayatı olmaz! Dünya hayatının gereği örtücülük veri tabanıdır! Buörtücülük veri tabanı yüzünden bu bildiğimiz hayat var. Haa, bu hayatıngereği de cehennem! Devam ediyor; biri diğerinin devamı! Ana karnındakiyaşantının gereği ne? Dünyaya gelmek, dünya! Dünya yaşantısının gereğine? Cehennem! Bu yüzden cehennem herkesin güzergâhı üzerinde! Meselabiz ana karnındaki ceninlere “dünya hepinizin güzergâhı üzerinde” desek,bu doğru değil mi? Niye? Doğacak çünkü! Dünya hepinizin güzergâhı üzerinde,öyle değil mi, ceninler doğacak! Onun gibi, insana da diyebiliriz ki;“cehennem her insanın, her şeyin güzergâhı üzerinde” Neden? Bu işin gereğio! Eğer böyle bir yaşantı olmuşsa örtücülük varsa cehennem var. Yani böylebir hamilelik varsa doğum ve dünya var, böyle bir dünya yaşantısı varsa, buörtücülük yüzünden, örtücülüğün gereği olarak cehennem var!Cehennem bu “A” takdim yapısıdır, “A” Takdim Formu “BEN”dir. Kişibunu öyle benimser ki, bu “A” Takdim Formu “BEN” Allah’a inanır, ibadetyapar, tasavvufla meşgul olur... Ama “A” Takdim Formu “BEN” ne yaparsayapsın sonu cehennemdir! “A” Takdim Formu “BEN”in cehennemden kurtulmasıolmaz. Dolayısıyla kurtulunması gereken en öncelikli şey bu “A”Takdim Formu “BEN”dir.Bakın şemamızda var, Meryem Suresi 71-72. ayetleri okuyalım. “Sizdenoraya cehenneme uğramayacak hiçbir kimse yoktur, Rabbinin üzerinekesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz korunanları kurtarırız.”. Dikkatiniziçekiyor mu, herkes cehenneme uğrayacak! Ama “sonra biz korunanlarıkurtarırız. Zalimleri de diz üstü orada bırakırız!”. Şimdi bu ayetin bizde nasılbir açılımı olması lazım? Şemada gösterdik, bu ayette “korunanlar” diyebahs edilenler “B” Takdim Formu “BEN” olanlardır. “Zalimler” ise “A” TakdimFormu “BEN” olanlar. Dolayısıyla talibin bunu fark edip, “A” TakdimFormu “BEN”i iyi tanıyıp, bir an önce bu tür benden kurtulması gerekirki, burada bahsedilen dizüstü kalmış olan zalimlerden olmasın. Muttakilerden,korunanlardan olsun.Korunanlar, yani örtücü olmayanlar kimdir? “A” ve “B” Yapıya Ait BazıÖzellikler” diye bir tefekkür şemamız var, dokuzuncu şema. Birkaç cümleylebakalım. “A” Takdim Formu “BEN”i ve “B” Takdim Formu “BEN”i, o bilinçyapılarını o bilinçlerin nasıl açığa çıktığını iyi tanımak gerekiyor. Kurtulmakiçin! Onları tanımadan kurtulmak mümkün olmaz! Onun için diyoruz ki;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 545İslamiyet soyut değil somut. Tanımak gerekiyor! Bakın “A” Takdim Formu“BEN”i biraz tanımaya çalışalım:“A” Takdim Formu “BEN” ile kendisindeki “Rab” gücüne el koyarak, muhtariyetiddiasında bulunan bilinç; böylece bilerek veya bilmeyerek <strong>tanrı</strong>lık ilanıylabir “ÖRTÜCÜ İLAH” işlevi yüklenen bilinç, düşünürken ve konuşurkensanki ALLAH yokmuş gibi davranır. Düşünürken ve konuşurken! İşe bunoktadan başlamak gerekiyor: Düşünürken ve konuşurken! Şimdi çok dikkatedin, “A”nın özelliğini söylüyor; sanki ALLAH yokmuş gibi davranır.Bu sebeple, “A” Takdim Formu “BEN”e ait bir düşünce ve konuşma tarzı çıkar.Eğer siz Japoncayı iyi biliyorsanız, bir kişi gelip burada Japonca konuşsahemen “bu Japon” der dilinden bilirsiniz! “İngiliz, İtalyan, Alman” dersiniz.Niye? Onu dilinden tanırsınız! Tanrı öyle bir şey ki, onu da dilinden tanırsınız!Kendinizde de “hah, işte bu konuşan <strong>tanrı</strong>!” dersiniz veya karşınızda “bukonuşan <strong>tanrı</strong>!” dersiniz. Tanrıyı “dilinden, düşünce tarzından” tanırsınız!Başka türlü kurtulamazsınız, ancak kendinizde <strong>tanrı</strong>yı tanıyarak! Böyleceona “La ilahe” demiş olursunuz! Onu kendinizde yakalayacaksınız, konuşmasındanyakalayacaksınız! Konuşmasından yakalayıp, kendinizde ona “Lailahe illallah” diyeceksiniz! Kelime-i Tevhid’in fiili zikridir bu! Esas zikrullahbudur. “Bir kere bunu diyen cennete girer” diyor Efendimiz. İşte bu! Birkere kendisindeki örtücü ilaha “La ilahe” diyen ve “İllallah” diyen cennetegirer, kural bu, bu kadar! Demek ki onu tanımak, yakalamak lazım! Birmübarek bunları dinledikten sonra dedi ki; “ona, yakaladım <strong>sen</strong>i diyorum”.“Yakaladım <strong>sen</strong>i” diyorum! Kişi kendinde ona böyle diyecek; yakaladım <strong>sen</strong>i!Kendinde! Böylece ona Kafirun okuyacak. Kendisindeki bu küfür yapıya, örtücüyapıya “Leküm diynüküm veliye diyn” diyecek, ona Kafirun okuyacak.Eğer bir başkasına “kâfir” der, başkasına Kafirun okursanız, onu okuyan<strong>tanrı</strong>dır! Birilerini kâfir ilan ediyor ve ona da Kafirun okuyor! İşte o, o kişideki<strong>tanrı</strong>dır! Kişi kendisindeki ilahı yok etmeli! Kendisindeki ilahı bulmalı ve oilahlık iddiasını yok etmelidir!


546Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 9


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 547İşte onu ilk göreceği, tanıyacağı yer konuşmasıdır. Öyle bir şeydir ki bu;insanın konuşmasında nur yiyici olarak çıkar. Onu kendinizde çok kolayyakalar bulursunuz, kendinize bu açıdan baktığınız zaman bulursunuz!Basit bir örnek verelim, burda olmayacak bir şey olduğu için öyle örnekveriyoruz. Mesela dışarı çıktınız, bir arkadaşınızla karşılaştınız. Size, “toplantıdane yaptınız?” diye sordu. “Ya, çok güzel bir tefekkür toplantısı yaptık!”dediniz. Bakın bu “B”ye ait bir cümle! Bu cümleye sizdeki <strong>tanrı</strong>lık iddiasıdayanamaz, bu oluşan nuru yok etmek için devreye girer ve yeni bir cümlekurar. Hemen devreye girer! Onu fark eder de uymazsanız “B”deki nurukatlarsınız. Fark edemez<strong>sen</strong>iz o nuru yer! Nur yiyicidir o! Nasıl yer? Peşinehemen öyle bir cümle kurarsınız ki, o cümle öncekini bitirir. Düzgün bircümle kurdunuz ya, nur yiyici sizi bırakmaz: “Başkalarını bilmem ama beniyi anladım.” Bak bu <strong>tanrı</strong>nın cümlesi, bunu söyleyen <strong>tanrı</strong> işte! Biraz önceoluşan nuru yedi bitirdi.Hayatın içine böyle baktığınız zaman o kadar çok böyle cümle kurduğunuzugörürsünüz ki… İşte onlar <strong>tanrı</strong>ya aittir: “Allah Yokmuş Gibi” düşünen,“Allah Yokmuş Gibi” konuşan <strong>tanrı</strong>dır! Bakın basit bir örnek verelim.Bir musibet duyuyor, bu bir ölüm olayı olsun. Diyelim ki ünlü bir yazar öldü.“Ya nasıl olur, o adam ölür mü ya!” Bakın nasıl da “Allah Yokmuş Gibi” davranıyor.Bir ölüm duyuyor “bu yaşta da olur mu canım, onu mu buldu?”diyor. Allah Yokmuş Gibi!Şu çok önemli bir şeydir ki; “A” Takdim Formu “BEN”i, onun konuşmatarzını ve düşünce tarzını birinin size öğretmesi gerekmez. Dünyanın gereğiolarak siz onu bilirsiniz, dünyanın işi o! Ama “B” Takdim Formu “BEN” ne yapacakbu bilinmez, bunu bilemezsiniz! İşte onu, “B”nin konuşma tarzını,düşünce tarzını da bize Kur’an öğretir. Çok önemli bir şeydir bu!Bakın El-Bakara Suresi 156. Ayet: “Onlar ki kendilerine bir musibet isabetettiği zaman “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” derler”. Muhtariyetiddiasında olmayan birisi bir ölüm olayı duydu, diyor ki “inna lillahi ve innaileyhi raciun”. Yani “doğrusu biz Allah’ınız, Allah’a aidiz, Allah içiniz ve onadöndürülücüyüz” diyor, durum tespiti yapıyor. “B” daima durum tespitiyapar, fikir ileri sürmez! Muhtariyetini fikirle ileri sürmez, durum tespitiyapar! Allah “böyle deyin” diyor, ama “A” takdiminde kişi öyle demiyor. oAllah Yokmuş Gibi davranıyor. “Olur mu canım, bu da ölür mü canım…”.Anlatabildim mi? Ama Allah “öyle deme!” diyor. Ne dememiz gerekiyor?“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”. Böyle de, diyor. Demek ki, “B”nin de kendineait bir dili var.


548Yılmaz DÜNDAREğer Allah Yokmuş Gibi davranmazsanız, sonucun ne olacağını bize BakaraSuresi 157. Ayet söylüyor: “İşte bunlar üzerine Rablerinden salâvatsalâtlar, ilahi özellikler ve özel bir rahmet vardır ve işte bunlardır hidayetbulanların ta kendileridir”. Dolayısıyla, “A”nın ve “B”nin konuşmadilini, düşünce dilini iyi yakalamak lazım.Bakın, Yunus Suresi 10. Ayet bize bu dille ilgili bir örnek veriyor: “Onlarınorada Naim cennetlerinde duaları “Subhâneke Allahümme”dir.Oradaki tahiyyeleri yani karşılaştıkları zaman birbirlerine söyledikleri“Selam”dır. Dualarının ahiri ise “Elhamdülillahi Rabbil âlemin”dir”. Bir“DİL” tarif ediyor: “Subhâneke Allahümme”, “Selam”, “Elhamdülillahi Rabbilâlemin” diye “B”ye ait bir DİL tarif ediyor!Sübhanallahi velhamdülillahi ve La ilahe illallahu vallahuekber vela havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim.” Bu da bir “DİL” tarifidir!Hatta bu öyle bir şey ki bu dil; yıkayıcı, küfrü yıkayıcı, kiri yıkayıcıdır! Çünküküfür bir kirdir. Şimdi onu size ayetiyle söyleyeyim. Tövbe 28: “Kesinliklemüşrikler necistir, kirdir” Örtenler kirdir, kirlidir. Müşrikler, inkâr edenler,örtenler kirdir! Kir örtmektir, çirkinliktir! Örtmek kirdir! Bu kir neyle çıkar,onun kesesi nedir biliyor musunuz? Bu örtücülüğü, küfür kirini neyle keseler,bu kiri nasıl çıkarırsınız? Onun kesesi; “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh”dır!“Ve la havle ve la kuvvete” der onu keselersiniz, altından “illa Billâh” çıkar.Karşımıza yine Salâtı Tesbih çıkıyor! Salâtı Tesbih örtücülüğün keselenerektemizlendiği gayet güzel bir ibadettir: Ve la havle ve la kuvvete illaBillâh!Şimdi “A” Takdim Formu “BEN”in birkaç özelliğini söyleyeyim: “A” TakdimFormu “BEN” cinsellik platformunun cazibesini örtücü ilahlığınıtemsilde kullanır. Çok önemli bir şey! Dünyanın gereği böyledir, ama sonuda cehennemdir! Cinsellik platformunun cazibesi vardır, bu doğaldır. Cinsellikplatformunda bir cazibe var, doğal! Ama o, bu cazibeyi örtücü ilahlığınıtemsilde kullanıyor, ilan ettiği ilahı temsilde kullanıyor onu. O ilahıtemsil etmek için dişiliğinin ve erkekliğinin cazibesini kullanır ki o “A”Takdim Formu “BEN”in işidir. İleride onu inşaAllah genişletiriz.Diğer bir özellik: “A” Takdim Formu örtücü ilahlığını muhafazaamaçlı olarak öfkelenir. Öfke, örtücü ilahın işidir! Eğer kişi öfkeyle meşgulse,tesbihi seccadesi çok önemli değil! Örtücü ilah çünkü! Örtücü ilahörtücü ilahlığını korumak için, onu muhafaza etmek için öfkeleniyor! “Sennasıl benim sözümden çıkarsın, <strong>sen</strong> nasıl beni dinlemezsin, <strong>sen</strong> nasıl beni


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 549hesaba almazsın? Ben sana gösteririm!”. Örtücü ilahlığının hükümranlığı,hâkimiyeti ve korunması için öfke! Böylece, öfkeyi ilahlığın belirleyici birişareti haline getirir.Bölücülük ve şiddet de ilahlık sınırlarını koruma yöntemlerindendir.Bölücülük ve şiddet! Bizden olanlar olmayanlar, siyahlar beyazlar, zenginlerfakirler… Kendine göre böler, ilah kendine göre diğer ilahları sınıflandırır,bölücülük yapar ve şiddet kullanır. Şiddet ve bölücülük örtücü ilahın enönemli vasıflarındandır! Bu öfkeyle ilgili bir ayet hatırlatayım, Al’u İmran134: “Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler”. Muttakiler, yani korunmakisteyenler, örtücü ilah olmak istemeyenler ve bundan korunanlar bolluktave darlıkta infak ederler. İnfak ederler; Allah onlara ne vermişse onuAllah yolunda kullanırlar. Biraz sonra örneklerini göreceğiz, “onlar öfkeyiyutanlar ve insanı affedenlerdir. Allah Muhsinleri sever”. A’râf-56 muhsinleriçin diyor ki; “şüphesiz ki, Allah’ın rahmeti muhsinlerden ulaşır”.“A” Takdim Formu “BEN”in bir başka özelliği: Merak etmek! Aslında meraketmek bir tefekkür dürtüsüdür! Merak gibi önemli bir tefekkür dürtüsünü,insanları merak etmek için kullanırlar. “A” Takdim Formu “BEN” başkailahları merak eder. Böylece, gıybet ve iftirayı normal bir düşünme ve konuşmagündemi yaparlar. Dedikodu, gıybet; birini, bir insanı, bir başka ilahımerak etmek normal bir gündem haline gelir! Onun merak ilahı meraktır!Peki, yalnız ilah mı merak edilir? Hayır! Ama o onu örtücü ilahlara kullanır,Allah’a kullanmaz!Merakı Allah’a kullanırsanız, Allah’ı merak eder<strong>sen</strong>iz tefekkür olur; çoksevabtır. Ama Allah’ı örten ilahları merak eder<strong>sen</strong>iz çok günah! “A” TakdimFormu “BEN” merak özelliğini insanları merakta kullanır, Allah’ı meraktakullanmaz! “İkisini birden yapıyorum efendim” mi diyorsunuz, o olmaz. Kesinlikleolmaz! Neden? Çok önemli bir özellik şu: Allah buyuruyor ki; onlarvarsa ben yokum! Onlar öncelikli! Onların olduğu yerde Allah olmaz! Eğeronları düşünüyorsan onlar var! “Ben ikisini birden düşünüyorum” mu diyorsun,öyle bir şey yok!Bir başka “A” göstergesi: “A” Takdim Formu “BEN”in ilmi arttıkça ilahlıktakiörtücülüğü pekişir. Eğer ilmi o ilah öğrenirse örtücülüğü kuvvetlenir,âlim kişi olur o ilah, kuvvetli kişi olur! Eğer, o ilah ilahken ilahlıktan kurtulmayıöncelik yapmadan tasavvufla meşgul olursa, bilgide ilerlerse birazönce gördüğümüz gibi ulûhiyetini ilan edebilir, ulûhiyete sahip çıkabilir.


550Yılmaz DÜNDARBir başka özellik: Örtücü ilahlık; beğenmeme, tatmin olmama ve didişmeüzerine bina ettiği yaşantısını daima, açık veya gizli ŞİKÂYETiçeren konuşmalarla bu işi belirtir. Yaşantısını üç şey üzerine bina ediyor;beğenmeme, tatmin olmama, didişme! Hiçbir şeyi beğenmez ve bir türlütatmin olmaz ve daima didişir, hep didişir! Örtücü ilah, yaşantısını bu üçşey üzerine bina eder! Bu halini de daima, açık veya gizli ŞİKÂYET içeren konuşmalarlabelirtir. Daima gizli veya açık şikâyet vardır cümlelerinde. “Onaait bir konuşma tarzı” vardı hatırladınız mı? Bu yüzden, farkında olmadanaslında hep Allah’ı şikâyet ediyordur!Örtücü ilaha ait diğer bazı özellikleri hızlıca sıralayalım:Örtücü ilah açık veya gizli olarak TAKDİR bekler; bulamazsa, hırçınlaşır.Bir şeyleri ALAN olmak örtücü ilahın nefesi gibidir; VERİNCE nefesikesilir gibi olur.Kandırmak ve yalan, üretilen gerekçelerle normalleşir. Örtücü ilahiçin çok normalleşir, yalanlarına ve kandırmalarına bir gerekçe bulur.Örtücülüğün şiddeti ölçüsünde HARAMLARA MEYİL ve DÜŞKÜN-LÜK artar.Burada, 9. Tefekkür Şemamız’dan “A” Takdiminin ana bazı özelliklerinisıraladık. Şemamızın yan tarafında da “B” Takdiminin bazı özellikleri var.Kıyaslamak için oradan bakıp okuyabilirsiniz inşaAllah. Vakit biraz ilerledi,inşaAllah sonra devam edelim.Allah cümlemizden RAZI olsun. Allah’a emanet olunuz.El-FATİHA…


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 55125 Rabiülevvel 1430 / 21 Mart 2009• Kur’an-ı Kerim’in bize vermiş olduğu ana mesaj nedir?• Bismillah idrakıyla okunacak olan• La ( ) süpürgesi ile süpürülmesi gereken• Talib kimdir?• Nefs-i levvame sürecine girebilmek için yapılacak olan• Bilinç kavramı ve ayrımındaki şart• Zulüm ve zalim neye denir?• Nefs mertebeleri içinde yapabileceğiniz tek süreç• KUL nedir?• “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşma seyri için• Vehmin zulmetini anlamak için çok açık ve net tarif• Vehim ne demek?• Şeytanın tesir alanı• “Şeytan” demek ne demek?• Doğru buğz edebilmek için bilinmesi gereken• Kaderi anlayabilmenizde çok önemli bir ipucu!• Hislerin Tecellisi• “Allah’ı örtücü” bir yaşantı nasıl olur?• Ahiretle ilgili hayatınızı rafa kaldırmamak için• “İnsan 29” ve “İnsan 30’” nasıl ve hangi idrakla uygulayacağız?• Rahatsızlık ve pişmanlık nasıl bir şey?• Gizli Muhtariyet ve Gizli Tanrı’nın görevi• “A” Takdim Formu “BEN” olarak yaptığınız her şeyin aslı• Örtücü ilahın en belirgin özelliği• Hüküm Allah’ındır! Bunu yaşamış olmak için• Nefs-i levvamenin kalbi nerededir?• Cennette yan yana gelecek olan iki arkadaş• Ne yana bakarsanız Vechullah’ı görmek için• Sevginin ve Korkunun hakikatleriyle karşılaşmak için!• Kaderi idrak ettikçe kalkacak olan• Yapılması gereken gerçek muhasebe nedir?• “BEN” bilinci tükenirken yaşanacak olan şey!• La ‏(ال)‏ süpürgesi ile süpürülmesi gereken


552Yılmaz DÜNDARBugünkü toplantı, belki de bugüne kadar yapmış olduğumuz tefekkürpaylaşımlarının en önemlisi. Değerlendirdiğinizde belki siz de o kanaatteolacaksınız. Önemi, işleyeceğimiz konudan kaynaklanıyor. Konuyu özetlertarzda 14. Tefekkür Şeması’nı sizinle paylaşmıştık.Tefekkür Şeması 14


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 553Şemayı inceleyenler konuyu özet olarak gördüler, paylaşacağımız konuNefs-i Levvame! Sizinle bu güne kadar bir nefs halini konuşmamıştık. İnşa-Allah nasibse nefs-i levvameyle birlikte nefs hallerini konuşmaya başlıyoruz.Cümle cümle okumaya, okurken de cümlelerin aralarında durarak onlarıgenişletmeye çalışalım.Örtücü İlah”ın cennete giremeyeceğini, “Bismillah” diyerek sistemden“OKU”yan veya “OKU”yandan okuyan: Örtücü ilahın cennete giremeyeceği!Kur’anı Kerim’in bize vermiş olduğu ana mesaj budur; örtücü ilahcennete giremez! Esas mesaj, ana mesaj bu! Dolayısıyla daha önce konuştuklarımızdanhatırlayacaksınız; Kur’an-ı Kerim’de “A” Takdim Formu “BEN”yaşantısıyla ilgili şifreler arayanlar yanılırlar. Onlara şifreli <strong>tanrı</strong> demiştik.Kişi Kur’an’da hem de “A” Takdim Formu “BEN”in yaşantısıyla ilgili çeşitlişifreler ararsa yanılır. Kur’an’da bir mesaj var, bir tane mesaj: Örtücü ilahcennete giremez!İşte bu mesajı sistemden “OKU”yan: Ama sistemden okumanın birşartı var dikkat ediniz; “Bismillah” diyerek sistemden “OKU”yan! Veya“OKU”yandan okuyan. Sistemden; yani sistemin bize sunduğu bilgiler paketiolan Sünnetullah’tan “örtücü ilah cennete giremez” mesajını okuyabilmekiçin, onu görebilmek için şart; okumaya Bismillah diyerek başlamakgerekiyor. <strong>Oku</strong>mak yetmez! İkra Suresi’ni hatırlarsınız: “İkra’ Bismi rabbikellezihalak; Yaratan Rabbinin adıyla OKU”. “OKU” demiyor! Bir şartvar; Allah’ın adıyla OKU! O zaman anlayabilirsin diyor! Bakın şöyle bir örnekverelim:Sizinle kuantum fiziğinin bazı konularını ve Holografik Evreni henüz detaylıolarak hiç paylaşmadık. Holografik Evren anlayışında, o bilimin içindeyetişen bilim adamlarının evrene baktıkları zaman gördükleri holografikyapıyı bizim onlar gibi görmemiz çok mümkün değil. Biz hatta -başlangıçta-onların evrenden okuduklarını okuyoruz, o konuda biz okuyandan“OKU”yoruz. Holografik Evren’i bizim birbirimizi görmemiz gibi görür derecedeanlayan ve bunu bilimsel yöntemlerle kanıtlayan, bir hipotezken teorihaline getiren bu bilim adamları, gördükleri bu gerçekle birlikte; “Allah vardırve Ehad’dır!” demiyorlar, “OKU”dukları halde böyle demiyorlar. Halbukionların sundukları bilgileri bile okuyan “Allah Ehad’dır” diyebiliyor. Çünküonların sundukları bilgileri okuyan okurken “Bismillah” diyerek OKUyorsa“Allah Ehad’dır” diyor. Ama onlar sistemi okurken “Bismillah” diyerek okumadıklarıiçin okuduklarından vardıkları sonuç “Allah” olmuyor! Demek ki,


554Yılmaz DÜNDARsistemde “örtücü ilah cennete giremez” mesajını görebilmek için sistemiokumak lazım. Sistemi okurken de veya okuyanı okurken de “Bismillah” idrakindeolmak lazım!Ve okuyan “La ilahe illallah” diyerek sistemi okudu: Sistemi okudu, baktı ki“örtücü ilah cennete giremez!”, öyleyse örtücü ilahı zihninden, hayatından,bildiği her şeyden La süpürgesi ( ) ile süpürmeli! Çünkü örtücü ilah onuncennete girmesini engelleyecek bir kavram. Bunu süpürmesi, yok etmesi gerekiyor.İşte o zaman kişinin bu iş için kullandığı süpürge “Lâ” süpürgesidir.• La ‏(ال)‏ süpürgesi ile süpürülmesi gerekenBu yüzden, “La ilahe illallah” diyerek öncelikle “örtücü ilahlık” olmak üzerebütün örtücü hallerden rahatsız olan! Özellikle “örtücü ilahlık” olmak üzere,bütün örtücü hallerden” denildiğine göre, örtücü ilahlıktan başka örtücühaller de var, öyle anlaşılıyor! Ama diyoruz ki, özellikle, öncelikle örtücüilahlıktan ama bununla beraber bütün örtücülüklerden -şimdi başka örtücülükleride göreceğiz.Bu hallerden rahatsızlık duyan, örtücü hallerin sonucu görülen fikir, inanışve davranışların pişmanlığını yaşayan talib: Böylece talibi tarif ettik. Talibörtücü ilahın cennete giremeyeceğini fark etti ve örtücü ilahtan kurtulmakiçin “La ilahe illallah” Kelime-i Tevhidi’ni yöntem edindi! Örtücü ilahtan rahatsızve örtücü ilahlık yüzünden meydana çıkan fikir, inanış, hal, hareketve davranışlardan da rahatsız ve onlardan pişmanlık duyuyor. Şimdi bu haliyaşayan ve bu halden kurtulmak için çaba sarf eden talib [kurtulmaya talibolan] böylece bir muttaki olarak fark eder ki:Kurtulmak için korunmak lazım, örtücü ilahtan korunmak lazım: Örtücüilah kavramından korunmak lazım. Kişi ancak böyle müttaki olur, korunanolur. Ve ancak bu haliyle nefs-i levvame kapsamına girmiş olur, böylecenefs-i levvame başlamış olur.Talibin nefs-i levvameye başlarken rahatsızlık duyduğu haller, pişmanlıkduyduğu haller, bu konuyu düşünürken oluşturduğu sebep ve sonuç ilişkilerihep aynı olmaz. İdrak yolunda, bu seyri sulukta ilerledikçe rahatsızlıkduyduğu, pişman olduğu şeyler, haller, manalar, kavramlar değişmeye başlar.Bu süreç içerisinde, nefs-i levvameye başlarken rahatsızlık ve pişmanlıkdiye tanımladığı olaylarla daha sonra rahatsızlık veya pişmanlık diye tanımladığıolaylar farklılaşır. Onu biraz sonra anlatmaya çalışacağız.“A” Takdim Formu “BEN” Bilinci ve “B” Takdim Formu “BEN” Bilinci’ninfonksiyonsuzlaşma seyri: İşte nefs-i levvame sürecinin tarifi budur; “A” Tak-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 555dim Formu “BEN” bilincinin ve “B” Takdim Formu “BEN” bilincinin fonksiyonsuzlaşmasürecidir ki; nefs-i levvame. Bu sürecin iki aşaması vardır. Busüreçte öncelikle yapılması gereken, “A” Takdim Formu “BEN” bilincininfonksiyonsuzlaşmasıdır! O olmadan olmaz! Sonra “B” Takdim Formu “BEN”bilincinin fonksiyonsuzlaşması gelir. “B” Takdim Formu “BEN” bilincininfonksiyonsuzlaşma sürecinde “B” Takdim Formu “BEN”in tükenişi vardır, otükenmeye başlar. Bu ne demektir, onu konu ilerledikçe görmeye çalışacağız.“A” Takdim Formu “BEN” bilinci, “B” Takdim Formu “BEN” bilinci” diyoruz.Burada “bilinç” derken ne kastettiğimizi biraz açmak lazım. Bilinç;Kendini Hissetme Duygusu’nun kendisini ne sandığıdır. Buraya çok dikkatediniz. Ehad vasıflı, Samed vasıflı olan Kendini Hissetme Duygusu’nun, cinsiyetiolmayan Kendini Hissetme Duygusu’nun bir cüz yapıda kendini nehissettiği, onun oradaki bilincidir. Bu bilinci iyi anlayabilmek ve fonksiyonsuzlaştırabilmekiçin de ikiye ayırmak şarttır. Birisi “A” Takdim Formu “BEN”bilinci, diğeri “B” Takdim Formu “BEN” bilinci! İki tane “BEN” bilinci vardır;birisi “A” bilinci, birisi “B” bilinci. Eğer kişi “A” bilincini “B” bilincindenayırt etmez, bunu fark etmez ve “A” bilincini öncelikle yok edemezsebu işin başarılabilmesi mümkün değildir!Dedik ki, bilinç; Kendini Hissetme Duygusu’nun cüz yapıda kendini nehissettiğidir. İnsanı üşünelim. Cinsiyeti olmayan Kendini Hissetme Duygusuerkek dediğimiz cüz yapıdaysa, o cüz yapının genetiği gereği Kendini HissetmeDuygusu orada kendisini erkek sanar, erkeklik bilinci oluşur. Yani cüzyapı Kendini Hissetme Duygusu’nu sınırlandırır ve şartlandırır. Tasavvuftasöylenen ve gereklidir denen şartlardan kurtulma, işte bu şarttan kurtulmadır.“Tasavvufta ilerlemek için şartlardan kurtulmak gerekir, şartlanmamakgerekir”den maksat, önce “A”dan başlayarak bu bilinçlerin KendiniHissetme Duygusuna yaptığı sınırlandırma ve şartlanmalardan kurtulmaktır.Burayı kavrayamayan ama tasavvufla meşgul olanlar, “şartlanmalardankurtulma”yı anlamak için Rasulullah Yöntemi dışındaki bilgilere başvururlarsa,oralardan esinlenirse “şartlanmalardan kurtulma”yı beş duyu şartlarındankurtulmak sanarlar! Görmediğini görmek, duyamadığını duymak gibidüşünürler. Yürüyor ya; yürümekten kurtulup uçmak sanarlar, yerçekimişartları gibi şartlardan kurtulmak zannederler. Bunlar kesinlikle tasavvufta,İslamiyet’te yeri olmayan şartlanmalardan kurtulmalardır! Bunlar hele de“A” Takdim Formu “BEN” tarafından yapılırsa çok kuvvetli bir <strong>tanrı</strong> üretilir,


556Yılmaz DÜNDARsonu feth-i zulmani’ye gider! Onun fethi, feth-i zulmani olur. Şartlardankurtulmak demek “Kendini Hissetme Duygusu’nun kendisini ne sandığınıyapan şartlar var ya; Kendini Hissetme Duygusu’nu Samed vasfından uzaklaştıran,cinsiyetin yokluğundan uzaklaştıran, onu bir cüz yapıya mahkûmeden şartlar var, işte bu şartlardan kurtarmaktır. Ama ilkin ve en önemlisi“A” Takdim Formu “BEN” şartından kurtulmaktır. Zaten; kişi “A” bilincindenkurtulmadıysa bu yola girmesi mümkün olmaz.Sayfamızı okumaya devam edelim: “A” Takdim Formu “BEN” Bilinci ve“B” Takdim Formu “BEN” Bilinci’nin fonksiyonsuzlaşma seyri, bu fonksiyonsuzlaşmaseyri nefs-i levvame sürecidir. İşte bu bilinçlerin fonksiyonsuzlaşmasüreci ancak nefse zulüm olan “örtücü ilah”lığı fark edip, bu halin pişmanlığınınyaşanmasıyla başlar. Demek ki nefs-i levvamenin, yani “A” bilincininve “B” bilincinin fonksiyonsuzlaşma sürecinin başlamasının bir şartı var ki,bu şart; nefse zulüm olan, nefse zulüm diye tarif edilen örtücü ilahlığı farkedip ondan kurtulmaktır! Bu yüzden, nefse zulmü çok iyi bilmek lazım! Birkişi kendisine zor gelecek bir işle meşguldür, ona “nefsine zulmetme” derler.Bu yanlıştır. “A” Takdim Formu “BEN”e zulmetmek, yani “A” Takdim Formu“BEN”e baskı yapmak başka şeydir, “nefsine zulmetmek” başka bir şey. Öncezulmün manasını bilmek lazım! Zulüm, hakkını vermemek demektir! Birşeyin hakkını vermemek ona zulmetmektir, hakkını vermeyene de zalimdenir. Nefse zulüm niye var? “A” Takdim Formu “BEN” nefsin hakikatini vermez!Hakkını vermediği için, yani “A” Takdim Formu “BEN” nefsin hakikatineuygun davranışlar ortaya koymadığı için nefse zulmeder ve bu yüzdenzalimdir! İşte bu yüzden, nefse zulüm olarak ortaya konulan örtücü ilahlığıfark edip, bu halin pişmanlığının yaşanması ile nefs-i levvame başlamış olur.Levm eden nefs; pişman olan nefs, rahatsız olan nefs hali başlamış olur.Levm etmeye başlamakla “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşmasüreci başlamış olur.“Fakat bilinmelidir ki, bu rahatsızlık ve pişmanlık halini, anlatma sadedindekullanılan nefs-i levvame hali, nefs mertebeleri diye bilinen sıralamaiçerisinde, yalnızca başlangıçta müstakil bir bölüm olmayıp..” Şimdi ister<strong>sen</strong>izvirgüle kadar olan bu kısmı konuşalım. Bir yerde nefs mertebelerini okuduğunuzda;genellikle nefs-i emmare, nefs-i levvame, nefs-i mülhime, nefs-imutmainne, nefs-i radiye, nefs-i mardiye ve nefs-i safiye diye bir sıralamagörürsünüz. Ve nefs-i levvame, nefs-i emmare ile nefs-i mülhime arasındabir bölüm olarak söylenir. Hatta nefs-i levvameyi görmezden gelirler. Bir an


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 557önce orayı geçip nefs-i mülhimeye ulaşmak isterler. Bu yüzden nefs-i levvamedeniyice perdelenirler. Nefs-i emmareden hemen birden nefs-i mülhimeyegeçelim isterler. Niye? “Tamam, ben rahatsızlık duydum, pişmanlıkduydum, nefs-i levvame bitti” midir? Doğrudur, ama yalnızca o kadar değildir!Nefs-i levvame öyle bir şey değil! Böyle sanıldığı için de nefs mertebelerininanlatıldığı yerlerde nefs-i emmareyi uzun uzun, kıza kıza anlatırlar!Nefs-i levvameden bir iki cümleyle bahsedip, nefs-i mülhime ve nefs-imutmainne hikâyelerine geçerler, oralarda da hikâyeler anlatırlar. Halbukine emmareyi, ne mülhimeyi, ne mutmaineyi ve ne de diğerlerini bu kadaruzun anlatmak gerekmez. Esas anlatılması gereken nefs-i levvamedir,orayı iyi fark etmek gerekir. Ama o bir iki cümle ile örtülmüş, perdelenmiş,gizlenmiştir! Nefs-i levvame yalnızca arada, öyle bir bölüm değildir. Bir talibnefs-i levvameye girmişse, ölünceye kadar, ölümü tadana kadar nefs-ilevvame devam eder. Nefs-i levvame böyle bir süreçtir. Nefs mertebeleriiçinde yapabileceğiniz, işleyebileceğiniz, yaşayabileceğiniz tek süreçtir!Nefs-i levvame işte böyle; müstakil bir bölüm olmayıp “KUL” kalkıncayakadar levm eden nefs olarak mutlaka bulunacaktır. Kul kalkıncaya kadar! Dilenmişse!O birim için kulun kalkması dilenmişse, KUL kalkıncaya kadar! Yada KUL kalkıncaya kadar olan noktalardan hangi nokta dilenmişse, o birimiçin o noktaya kadar levm eden nefs bulunacaktır. KUL nedir? Size kulu matematikselsöyleyeyim kafamızda çabuk şekillensin. Hani “A” Takdim Formu“BEN”, “B” Takdim Formu “BEN” diyoruz ya, işte; “A”+“B” Kul’dur. KULbudur işte! KUL “A”+“B”dir. “A” Takdim Formu “BEN” ve “B” Takdim Formu“BEN”; işte bu iki ilim terkibi birlikte, bu iki esma terkibi birlikte KULdur.KUL bir esma diyarıdır. Esma diyarı içerisinden tariflenmiş bir kompozisyondurKUL. Dilenmiş bir halin karşılığı olan bir yapıdır KUL. Dolayısıyla,“A”+“B” kalkınca KUL kalkar! KUL kalkınca esma kalkar! Esma kalkınca,yani hükmü gidince RAB kalkar! Kulun hükmü gidince esmaların hükmügider; esmaların hükmü gidince RABBin hükmü gider. Kulun kalkmasıböyle bir süreçtir! Dolayısıyla KUL ve RAB ilişkisi kul bulunduğu sürece olanbir ilişkidir.İşte “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşma seyrinin motoru bu levmhalidir: Bu rahatsızlık ve pişmanlık hali “A” ve “B” bilinçlerinin fonksiyonsuzlaşmasürecinin motorudur! Bu yüzden bu motor, talib bu yola girdiğizaman çalışır. Talib, o ölünceye kadar bu motorla, bu levm motoruylayol alır. Levm motoru olmadığı zaman yol alamaz!


558Yılmaz DÜNDARDaha önce “İnsan 29”u konuşmuştuk, biraz sonra oraya başka mana davereceğiz. Şimdi hatırlayasınız diye bir ipucuyla mealen söyleyeyim; “DİLE-YEN Rabbine bir yol tutar”. Çok dikkat ediniz DİLEYEN! “DİLEYEN” diyor,“DİLEYEN” denince sanki serbestlik varmış gibi, sanki birisi dileyebilirmişgibi görülebiliyor! “İnsan 29” diyor ki; “DİLEYEN artık Rabbine artık bir yoltutar”. Kur’an-ı Kerim’de bu mealde başka ayetler de var; “Aklınızı kullanmaz<strong>mısın</strong>ız, artık görmüyor musunuz, doğruyu fark edin” manasına gelen, “doğruyolu seçin” manasına gelen başka ayetler ve bu mealde hadisler de var. Onlarınhepsini temsilen “İnsan 29” diyoruz ve imanla ilgili olanları temsilen de“İnsan 30”u kullanacağız. <strong>Oku</strong>mamıza devam edelim:“İnsan 29” ve bu mealdeki diğer ayet ve hadisler gereği olarak TALİB’inönce “Vehmin Zulmeti”ne sonra da “Vehim”e yönelik pişmanlık ve korunmaçalışmaları hep nefs-i levvame kapsamındadır. Bakın nefs-i levvameyi genişletmeyeçalışıyoruz, daha iyi kavramak için genişletiyoruz. Diyoruz ki; “İnsan29” ve bu mealdeki diğer ayet ve hadisler gereği olarak: Demek ki, nefs-ilevvamede talibin tüm gayretleri “İnsan 29” ayeti gereğidir! Burayı çokiyi kavrayalım, çok iyi anlayalım. Nefs-i levvamedeki tüm gayretler “İnsan29” ayeti gereği! Neler bunlar? İki ana bölüm: Önce “Vehmin Zulmeti”ne,sonra da “Vehim”e yönelik pişmanlık ve korunma çalışmaları. Bunların hepsinefs-i levvame kapsamındadır, hepsi “İnsan 29” gereğidir. Vehmin Zulmetine demek daha önce konuşmuştuk ama burda bir cümleyle hatırlatayım.Vehmin zulmeti nedir? Araştırdığınız zaman çok net tarifler bulamayabilirsiniz.Ama inşaAllah bakın çok açık ve net vehmin zulmetini söylüyorumki; “A” Takdim Formu “BEN” bilinci vehmin zulmetidir. Bu yüzden diyoruzki, nefs-i levvamede ilk yapılacak şey Vehmin Zulmeti’ne yönelik olan rahatsızlıkve pişmanlıklardır ve bunlar “İnsan 29” gereğidir. O zaman vehminzulmetini iyi bileceksin ki, ona yönelik korunma çalışması yapasın, rahatsızlıkduyasın. Neden “İnsan 29” gereğidir, göreceğiz. Sonra da Vehim’e yönelikrahatsızlık ve pişmanlıklar yaşanır inşaAllah!“Allahu veliyülleziyne amenü yuhricühüm minez zulumati ilen nur;Allah inananların dostudur, velisidir. Onları vehmin zulmetinden alır,bir nura sokar”. Ayetteki “zulumat” Vehmin Zulmetidir, “A” Takdim Formu“BEN” bilincidir. Vehim ise “B” Takdim Formu “BEN” bilincidir! Nefs-ilevvame; “A “Takdim Formu “BEN” bilinci ve “B” Takdim Formu “BEN” bilincininfonksiyonsuzlaşmasıdır. Demek ki; nefs-i levvame önce VehminZulmeti’nden sonra Vehim’den kurtulma sürecidir. Nefs-i levvameyi şimdi


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 559de Vehim ile tarif etmiş olduk. Biraz önce “BEN” dediğimiz kavramlarla tarifetmiştik. Ama onlar ayrı, farklı şeyler değiller. “A” Takdim Formu “BEN”vehmin zulmetidir, “B” Takdim Formu “BEN” vehimdir. Bakın neden öyle?Vehim ne demektir? Vehim; cüzî manaların anlaşılmasına yarayan idrakgücüdür. Cüzî manaların anlaşılmasına yarayan idrak gücüdür vehim.Vehim öyle bir şeydir ki cüzü anlamanızı, cüzü var sanmanızı sağlar. Cüz’üBaşka Bir Varlıkmış Gibi var sanmanızı sağlar vehim! Vehim; cüzî manalarınanlaşılmasına yarayan idrak gücüydü! Şimdi bir birimde vehim varken onunhali “B” Takdim Formu “BEN”dir. Yani cüzî manaları anlamaya çalışan, gören,kavrayan idrak gücünün olduğu birim kendini hissettiğinde ona “BEN”dediğinde, o “B” Takdim Formu “BEN”dir. Ama “A” öyle yapmıyor! Peki, neyapıyor? Hemen bu gücü suiistimal ediyor, bu gücü ele geçirmişken vehimgücünden tekrar vehim üretiyor, bir zan üretiyor; “ben müstakilim” zannınıüretiyor! Böylece örtücü ilahlık üretmiş oluyor. İşte bu da zulmet, buvehmin zulmeti! Vehim suistimal edildiği için bu vehmin karanlığı! Zulmetdemek suistimal demek, karanlık demek! Vehim halini, yani cüzî manalarıkavrama yeteneğini suistimal edip orada müstakillik ilan ettiği için vehminzulmeti demektir. Bu yüzden; “A” Takdim Formu “BEN” vehmin zulmeti,“B” Takdim Formu “BEN” vehimdir!Bakın, vehmin zulmeti olan “A” Takdim Formu “BEN” şeytanın tesir alanıdır,şeytan oraya tesir eder, şeytanın gücü oraya yeter, şeytanın arkadaşıodur. Dolayısıyla şeytan, vehmin zulmeti olan “A” Takdim Formu “BEN”’le işbirliği yapar, “A” Takdim Formu “BEN”’in dostudur. “A” Takdim Formu “BEN”şeytanı veli edinmiştir. “A” Takdim Formu “BEN”in velisi şeytandır, “B”Takdim Formu “BEN”in velisi Allah’tır! Şimdi size bir yerde rastlayamayacağınızbir şeytanla mücadele yöntemi söylüyorum: Eğer bir kişi yalnızcaşeytanla uğraşırsa hem de “A” Takdim Formu “BEN” olarak şeytanla başaçıkamaz. Şeytanla mücadele için şeytan olarak görevlendirilen cin taifesiylemücadele etmek yetmez! Başaramazsınız! Sessiz arkadaş olur, o “A” TakdimFormu “BEN”le gene arkadaştır! Cüz yapıda, birimde bir şeytan yan vardır.Esas şeytan sizin “A” Takdim Formu “BEN” yapınızdır, cüz yapının şeytanyanıdır o!Şeytan demek ikilem demektir. Şeytan kavramı bir işin ismidir, yapılanbir işin ismidir; ikilem üretmenin ismidir. “Allah var, başkası da var.”Bakın ikilem! “Allah öyle diyor, ama ben de böyle diyorum.” Bakın ikilem!“Allah namaz kıl diyor, ama ben kılmıyorum.” Bakın ikilem! İkilem üretme-


560Yılmaz DÜNDARnin ve o ikileme göre davranmanın ismidir şeytanlık. Esas ikilemi “A” TakdimFormu “BEN” üretir; esas şeytan odur! Şeytan diye bildiğimiz varlık,şeytanlık yapması için “A” Takdim Formu “BEN”e fikir verir, yardım eder, işbirliği yapar! Esas şeytanlığı “A” Takdim Formu “BEN” yapar. Şeytan ne kadargüçlü olsa da “A” Takdim Formu “BEN”i geçemez; şeytanın yetenekleri vegücü, şeytan diye bildiğimiz cin taifesinin yetenekleri ve gücü “A” TakdimFormu “BEN”i geçemez. Dolayısıyla, şeytan diye bildiğimizin marifeti, “A”Takdim Formu “BEN”nin şeytanlığına yetişemez! Dolayısıyla, siz “şeytandankorunacağım” diye Korunma Duaları’nı okurken ötenizde berinizde uzağınızdakişeytanlardan korunmaya çalışırsanız yetmez. Esas korunmanız gerekenşeytan sizin “A” Takdim Formu “BEN”inizdir.Özellikle salâtta dikkat edin. Sübhaneke’den sonra “euzü Billahi mineşşeytanir racim” dediğinizde, eğer “Allahım ben ötemde berimde benimleuğraşan şeytanlardan sana sığınırım” diye düşünüyorsanız salât için bu yetmez!İşi kaynağından kurutmalısınız ki şeytan tesir edemesin. Siz “A” TakdimFormu “BEN”i fonksiyonsuzlaştırırsanız, şeytan diye bildiğiniz varlık tesiredemez, o hükümsüzleşir. Eğer siz Sübhaneke’den sonra “euzü Billahi mineşşeytanir racim” dediğinizde “Allahım “A” Takdim Formu “BEN”imden sanasığınırım, onu yok ettim!” der<strong>sen</strong>iz, çok dikkat edin, “Bismillahi’r Rahmâni’rRahiym”i sizin “B” Takdim Formu “BEN”iniz söyler, böylece kelamı SAHİ-Bİ okumaya başlar. Burada şunu da paylaşalım: Kur’an’ı okumada iki ilişkikurarsınız. Onu ya örtücü ilah okuyordur ya da Allah! Yani, ya Rabbinizokuyordur, ya örtücü ilah okuyordur! “Euzü Billahi mineş şeytanir racim”derken; “örtücü ilahın okumasından korunurum, örtücü ilaha okutmam”diyorsanız, onun önünü kapatırsınız. İşte o zaman o okuyamaz, salâtta miraco zaman olur! Zira örtücü ilaha mirac olmaz, mirac ona kapalıdır.Esas şeytaniyet vasfı “A” Takdim Formu “BEN”e aittir! O vasfı telkin edenvarlıklar vardır, hatta o vasfı arkadaşın bile telkin edebilir sana. Ama o telkinlerialan <strong>sen</strong>deki “A” Takdim Formu “BEN”dir! Dolayısıyla, “A” TakdimFormu “BEN” bilincini, şeytanın yatağı olan bu bilinci fonksiyonsuzlaştırırsanişi halletmiş olursun. Nefs-i levvame bu yüzden de çok önemlidir.Burda yeri gelmişken buğz etmekten de bahs edelim, tam yeri şimdi.Buğz etmek hadislerden de öğrendiğimiz, çok duyduğumuz, konuştuğumuzve yapmaya çalıştığımız bir şey. Ama neye buğz edilir onu pek bilmeyiz.Buğz etmek çok tehlikelidir, ama buğz etmek de lazım! Yanlış buğz eder<strong>sen</strong>tehlikeli olur, peki nasıl buğz edeceksin? Çok dikkat edin: Yalnız ve yal-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 561nız “A” Takdim Formu “BEN”e buğz edilir, başka bir şeye buğz edilmez!Onun dışında neye buğz eder<strong>sen</strong> Rabbine yönelik olur! Bir insana buğzedeceksin, ona yanlış buğz eder<strong>sen</strong> Rabbine buğz etmiş olursun. O kişideki“A” Takdim Formu “BEN”e, yani o kişideki Allah’ı örten yöne, Allah’a eş olanhale buğz edebilirsin! Demek ki, doğru buğz edebilmek için bile “A” TakdimFormu “BEN”i iyi bilmek lazım ki, kişideki “A” Takdim Formu “BEN”e buğzedesin! Yoksa yanlışlıkla Rabbine buğz etmiş olursun.Tefekkür sayfamızı okumaya devam ediyoruz: “Mutmaine”den itibarendiğer nefs mertebelerine ait tecelliler ise “İnsan 30” ve bu mealdeki diğerayet ve hadisler gereği lütuf yoluyla görülürler. Diyeceksiniz ki, nefs-ilevvameyi gördük ama nefs mertebeleri diye bildiğimiz nefs-i mutmainne,nefs-i radiye, nefs-i mardiye, nefs-i safiye ne demek? Onların tümü tecellilerdir!Burayı iyi fark edelim, bunlar tecelliler! Dedik ki nefs-i levvame “İnsan29” gereği! “İnsan 29” gereği olan gayretlerin tümü nefs-i levvame, amaMutmainne’den itibaren diğer nefs mertebelerine ait tecelliler ise “İnsan30” gereğidir. Neden “mutmaineden itibaren” diyoruz, bunu açıklayacağız.Demek ki, “Mutmainne”den itibaren diğer nefs mertebelerine ait tecellilerise “İnsan 30” ve bu mealdeki diğer ayet ve hadisler gereği lütuf yoluyla görülürler.Mutmainne ve sonrası tecellilerdir. Şöyle açıklayalım: Örneğin, kişiMutmainne’de fiillerin tecellisini, daha sonraki hallerde isimlerin tecellisini,daha sonraki hallerde ise sıfatların tecellisini yaşar. Bunlar “İnsan 30” ayetigereği veya bu ayet mealinde olan diğer ayetler ve hadisler gereği lütuf yolluolurlar. Burayı biraz genişletelim:“İnsan 30”la, “İnsan 30”un idrakiyle velayet kapısına kadar gelinebilir,“İnsan 30” ile daha fazla ilerleyemezsin. İnsan-30: “Ve ma teşaune illa enyeşeallahu.” Ona birisi ilk idrak, diğeri ileri idrak olarak iki mana vermiştik.Şimdi ileri idrakı söyleyelim ki, burası anlaşılsın; “ayrıca dileyen YOK, illaALLAH”. İşte bu manayla kişi ancak velayet kapısına kadar gelebilir, dahailerleyemez! Çok, çok dikkat edelim buraya; işin özü, sırrı bu: Bu mutlaklazım ki; “İnsan 30”u kavramadan, “İnsan 30”u anlamadan, “İnsan 30”a yapışmadan,“İnsan 30”a teslim olmadan bu iş olmaz! Ama “İnsan 30” idrakı,teslimiyeti <strong>sen</strong>i velayet kapısına kadar getirir. Onunla kapıyı açamazsın veilerleyemezsin. Kapıyı açacak şey “İnsan 29”dur, ilerletecek şey de “İnsan29”dur. Ancak böylece ilerleyebilir kişi! İlerlemenin motoru “İnsan 29”dur.Kişi tasavvufta “İnsan 30”u anlamış kavramışsa, tasavvufun cazibesinekapılır da o cazibeyle “İnsan 29”’u unutursa ilerleyemez!


562Yılmaz DÜNDARHatta şöylelerine bile rastlarsınız. Daha önce alkol alan birisi, örtücü ilahıduymuş, fark etmiş ve örtücü ilahtan kurtulduğunu da düşünmüş!? Amatekrar alkol alıyor! Bu sefer der ki; <strong>sen</strong> şimdi kimin alkol aldığını biliyor musun?Şimdi alkol alandaki hakikatten haberin var mı? “Ne oldu, ne fark var?”dersin. “Daha önce içen örtücü ilahtı, şimdi örtücü ilah değil” der. Bu, tasavvuftadüşülen tuzaklardandır! Orada “gizli muhtar, gizli muhtariyet” devametmektedir, ama o onun farkında değildir. “Bilincim değişti!” der kendinikandırır! “Daha önceki günahtı! “Çünkü o zaman ben Allah’ı örtüyordum.Şimdi yaptıklarım günah değil.” Niye? “Şimdi Allah’ı örtmüyorum.” Öyle birşey yok! Dolayısıyla, eğer “İnsan 29” fark edilmez ve çalıştırılmazsa, İnsan30” günahlardan kurtulmaya yetmez! Tam tersine rehavet verebilir,günahlarda rahatlık verebilir. Ve kişi “ben örtücü ilah olarak günah işlerkendaha rahatsızdım aslında! Şimdi daha rahat yapmaya başladım” der. “Hayret,demek ki tasavvufun verdiği rahatlık buymuş!” diye düşünür. Değil! Çokdikkat edin, öyle bir şey yok. Ama böyle çok tasavvufçuya rastlarsınız! Öyledeğil! “İnsan 29”suz olmaz, olamaz! “Olur” diyen işin hakikatini görmemiştir!Dedik ki; nefs-i levvame “İnsan 29” gereği gayretlerdir. Tecelliler ise“İnsan 30” gereğidir. Şimdi “29” ve “30”u daha iyi fark edebilmek için farklıcümleler kurmaya çalışacağım. Birkaç cümle kuracağım, bu cümlelerinhepsini tek bir cümlede birleştirmeye çalışın: Kişi “İnsan 30” tecellileriningereği olarak “İnsan 29”u yapar. “İnsan 30”un gereği olan tecelliler var ya,işte o tecellilerin gereği olarak da kişi “İnsan 29”u yapar. “İnsan 30”a manaverirken “ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH” dedik ya, dolayısıyla, Allah o birimiçin hangi tecellileri dilemişse, o dilenen tecellilerin gereği olarak kişi “İnsan29”u yapar! “İnsan 29” olarak o tecellilerin gereğini yapar. Yani “İnsan30” mealinde olan o tecelliler dilenmemiş olsa, kişi “İnsan 29”un gereğiniyapamaz, yapılabilir mi? Önce o tecelliler dilenmiş ki, kişi “İnsan 29” çerçevesindeo tecellilere uygun hareketler ortaya koyuyor; cümlenin birisi bu. Birdiğeri: Kişi “İnsan 29” gereği gayretler yapar, bu gayretlerinin gereği olarakonda “İnsan 30” tecellileri görülür. Bu cümle de doğru! Bir kişi “İnsan 29” gereğinefs-i levvamede “Rabbine yönelir hep. Her dem! Her olayda Rabbinebir yön tuttuğu için, bir süreç içerisinde onda çeşitli tecelliler görülür. Bucümle aklımıza daha uygun geliyor. Ama bu da diğeri de doğru. İkisini birleştirdiğinizzaman görürsünüz ki; “İnsan 29” “İnsan 30”dur; “İnsan 30” “İnsan29”dur. Kaderi anlayabilmenizde bu antrenman çok önemli: Aslında“İnsan 29” “İnsan 30”dur ve aslında “İnsan 30” “İnsan 29”dur. Dikkat ediniz,kaderdeki o olaya Ulûhiyetten bakarsanız adı “İnsan 30”dur, Hakkaniyet-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 563ten bakarsanız adı “İnsan 29”dur. Hakkaniyet dediğimiz yere Hakk dediğimizyere “İnsan 29”u koyarsak böyle. Ulûhiyetten bakarsanız “İnsan 30”dur,insan noktasından bakarsanız “İnsan 29”dur. Aynı şeyin tarifidir. Aynı şeyi;Ulûhiyet Noktası’ndan [ayrıca dileyen YOK illa ALLAH] tarif edersek “İnsan30”dur; aynı şeyi İnsan Noktası’ndan [dileyen Rabbine yön tutar, attığında<strong>sen</strong> atmadın, Dileyen Rabbine yön tutar] tarif edersek aynı kaderin insannoktasından tarifidir. Konuyu anlamayı kolaylaştımak üzere, Tablo 10’datecellilerle ilgili kısma bakalım. Tablo 10’da “İnsan 30” gereği tüm tecellilerçeşitli isimlerle var.Tefekkür Şeması 10’danMuhtariyet Tecellisi: “İnsan 30” gereği, yani “İnsan 30” çerçevesinde; birbirimin hayatını “A” Takdim Formu “BEN”le sürdüreceği dilenmişse ondaMuhtariyet Tecellisi görülür. Eğer o birimin daha sonra “A” Takdim Formu“BEN” olan örtücü ilahlığı fark etmesi ve bundan kurtulma çalışmalarıyapması dilenmişse, onda “B” Takdim Formu “BEN”e yönelik hisler belirmeyebaşlar, ilhamlar alır. İşte onda Hislerin Tecellisi başlar. Ama o hala“A” Takdim Formu “BEN”dir. Örtücüdür, ama örtücülüğün yanlışlığına veyok edilmesine yönelik hisler alıyorken, bunun herhangi bir yerinde nefs-i


564Yılmaz DÜNDARlevvameye girer. Nefs-i levvamede ilerlerken o birim için “rahatsızlıklarınınve pişmanlıklarının tarifi” giderek değişir. “İnsan 30” gereği tecelliler ancaknefs-i mutmainneden sonra lütuf yollu” görülmeye başlar ve bunlar; FiillerinTecellisi, İsimlerin Tecellisi, Sıfatların Tecellisi diye bilinir. BakınMuhtariyet Tecellisi de var, ama bu mekr yollu bir tecelli. Çünkü bu tecellio kişide “Allah’ı örtücü bir yaşantı” oluşturmuş. Bu tecelli ona mekr olmuş.Ama fiillerin tecellisi, sonra isimlerin tecellisi, sonra sıfatların tecellisi olarakbahsedilen tecelliler lutuf yolludur ve bunlar “B” Takdim Formu “BEN”intükeniş sürecidir! Bu süreçle “B” Takdim Formu “BEN” tükenmeye başlar.Titrer, tükenme titremesine girer. Bakın Fiillerin Tecellisi tükenir öyle birnoktaya gelir ki, tükenince İsimlerin Tecellisi. O öyle bir tükenir ki SıfatlarınTecellisi başlar. Tükeniş miktarına göre tecelliler görülür ve bunlar birim içinlütuf olur, bu yüzden “bu tecelliler lütuf yolludur” dedik. Bu tabloyu ileridedaha detaylı inceleriz.Tasavvuf kitaplarında nefs-i mutmainneyle ilgili anlatımlara baktığınızdadenir ki; nefs-i mutmainnede ikilik vardır, bu ikilik nefs-i mardiyede kalkar.Onları okuduğunuzda şimdi konuştuklarımızdan farklı gibi zannetmemekiçin bir açıklama yapalım. Oralarda denir ki; ikilik nefs-i mutmainede henüzvardır, nefs-i mardiyede kalkar. Doğru! Ama bu doğru yüzünden kişiperdelenirse “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulamaz! Onu önemsemez,görmezden gelir. Böylece, gizli muhtar ortaya çıkar, gizli muhtariyet ortayaçıkar. Çünkü bu durumda kişi der ki; “zaten bu ikilik nefs-i mutmainnedebile var! Taa nefs-i mardiyede kalkacakmış! Ne yapayım, bu benle ilgili birşey değil!”. İşte böyle der ve yanılır. Çok dikkat edelim: Nefs-i mutmainnedekiikiliğin nedeni olarak söylenen “BEN”i, yani nefs-i mutmainnedeki ikiliğiEhlullah şöyle bir örnekle tarif eder: Nefs-i mutmainnedeki der ki; “Ya Rabbi,her şeyin yokluğunu fark ettim, bildim ki, illa <strong>sen</strong>/illa ente! Ama bir de bunudiyen “BEN” varım. İşte orda bahsedilen “BEN”, orası için söylenen “ikilik”budur. Bu, “A” Takdim Formu “BEN” ve onun zannı olan “ikilik” değil! Burdabunu söyleyen “B” Takdim Formu “BEN”dir, buna çok dikkat edelim! “A”Takdim Formu “BEN”le nefs-i mutmainneye gelinemez. Bırakın nefs-imutmainneyi, B 0noktasına, o kapıya bile gelinemez. “A” Takdim Formu“BEN”le nefs-i levvame olmaz. “A” Takdim Formu “BEN”le nefs-i levvameyürümez. Çünkü “A” Takdim Formu “BEN” nefs-i levvame motorunu patlatır!O motor onunla çalışmaz! Dolayısıyla, nefs-i mutmainnede rastlayacağınız,orada okuyacağınız ikilik hali, oradaki ikili hal “B” Takdim Formu“BEN”dir, yani muhtariyeti olmayan “BEN”dir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 565Bu anlattıklarımızı anlamak ve yaşamak için de kader konusunu çokönemsemek ve mutlaka çözmek gerekiyor, mutlaka! Onu rafa kaldırdığınızzaman “ahiretle ilgili hayatınızı rafa kaldırdınız” demektir. Kader konusunuçözmek ve takıldığınız yerleri mutlaka bir bilenle halletmek gerekir. Takıldığınızyerlerde bir bilen bulamazsanız, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemo konuda ne demişse hemen olduğu gibi öylece kabul edin! Takıldığınızyerleri bir bilenle halledinceye kadar onu kabul etmiş pozisyonunda durun.Şimdi 15. Tefekkür Şemamıza bir göz atalım.


566Yılmaz DÜNDAREfendimizin açıkladığı kader bakış açısını anlatırken temsilen kullandığımız“İnsan 29” ve “İnsan 30” ayetlerini, açıkladığımız nefs-i levvamede kullanılacakşekilde şimdi farklı meallendireceğim. O ayetleri nefs-i levvamedeşu mealle kullanacağız:“İnsan 29”da mealen demiştik ki; DİLEYEN Rabbine bir yön tutar, bir yoltutar! “İnsan 30” için ise; ayrıca dileyen YOK, illa ALLAH mealini vermiştik.Bakın şimdi işi somutlaştıralım: “İnsan 29”: Muhtar değilsin ama “MuhtarmışsınGibi” davran. “İnsan 30”: “Muhtarmış Gibi” davranırken muhtaradüşme, “Muhtarmış Gibi” davranmak <strong>sen</strong>i sarhoş etmesin, sakın muhtariyetedüşme, çünkü muhtar değilsin! İki ayeti böyle somutlaştırıyoruz: MuhtarmışGibi davran! Ama Muhtarmış Gibi davranırken sakın kendini muhtarsanma! Çünkü “İnsan 30” diyor ki sana; muhtar olan veya olmayan YOK,İLLA ALLAH. Böyle yapınca, “İnsan 29” ve “İnsan 30” ayetlerini nasıl uygulayacağımız,hangi idrakla uygulayacağımız çıktı. İkisini birleştirince mealböyle: Muhtar değilsin, ama muhtarmış gibi davran. Muhtarmış gibidavranırken muhtara düşme. Çünkü ayrıca muhtar olan veya olmayanYOK, İLLA ALLAH!Tefekkür paylaşımına 14. Şemamızla başlamıştık, şimdi oradan okumayadevam ediyoruz: “Örtücü ilah”lığın kimliği olan “A” Takdim Formu “BEN”indünya macerasının içerisindeki “A” Takdim Formu “BEN”in yaşantısı içerisindekirahatsızlık ve pişmanlıklar, örtücü ilahlar arasındaki duygusallıklarolup; bu durumun, Nefs-i Levvame ile ilişkisi, ilgisi yoktur. Tarife dikkat edelimlütfen; “örtücü ilah”ın kimliği olan “A” Takdim Formu “BEN”! Şimdi burdafarklı bir cümle ile, ama aynı şeyi söylüyoruz: Örtücü ilahın kimliği “A”Takdim Formu “BEN”! İşte örtücü ilahlığın kimliği olan bu “A” Takdim Formu“BEN”in dünya macerası içerisindeki, yaşantısı içerisindeki rahatsızlıkve pişmanlıklar, örtücü ilahlar arasındaki duygusallıklardır! Bunların nefs-ilevvame ile ilişkisi yoktur. Yürüyüş bandını bilirsiniz, nefs-i levvamede bazenonu örnek veririm. Yürüyüş bandına çıkarsın, altı yedi kilometre yürür çokda terlersin, fakat indiğin zaman başlangıç noktana, aynı yere inersin. Yedikilometre yürüdün oysa! Terledin de! Çok da yoruldun! Ama indin ki aynıyer! Nefs-i levvamede bu duruma düşmemek, böyle olmamak için dikkat etmeklazım. Yoksa çok terler, çok yorulursun ama aynı yere inersin! Yürüyüşbandından iner gibi aynı noktaya gelirsin. İşte o halden kurtulmak için bucümleye dikkat etmek lazım. Niye? “Örtücü ilah”lığın kimliği olan “A” TakdimFormu “BEN”in dünya macerasının içerisindeki rahatsızlık ve pişman-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 567lıklar örtücü ilahlar arasındaki duygusallıklardır! Bu durumun da nefs-ilevvame ile ilgisi yoktur. Bakın nefs-i levvameyi uygulamak iste<strong>sen</strong>iz “nasılnasıl uygularım?” diye sorup soruştursanız, okuyup araştırsanız şöyle şeylerbulabilirsiniz: “Birisine haksızlık ettiğiniz zaman “günah, niye yaptım?” diyepişman olacaksın. Birisi açken <strong>sen</strong> tok uyursan rahatsız olacaksın, gidip onudoyuracaksın. Hep iyilik peşinde koşacaksın. Bir kötülük yaparsan rahatsızolup hemen pişmanlık duyacaksın. Bütün bu rahatsızlıklar ve pişmanlıklar<strong>sen</strong>i “ben bunlardan nasıl kurtulurum?” noktasına getirecektir. Bu yöntemiararken İslamiyet’e getirecektir. Böylece onu uygulamaya başlayacaksın.” Değil,kesinlikle değil! Bu rahatsızlık ve pişmanlıklar nefs-i levvamenin rahatsızlıkve pişmanlıkları değil. Bunlar yürüyüş bandına benzer. Çok koşar, çokyorulur, çok terlersiniz, indiğin zaman aynı noktadasınızdır, çok da zamangeçmiştir! Bu rahatsızlık ve pişmanlıklar örtücü ilahlar arasındaki duygusallıklardır!Bu tabloda, <strong>sen</strong> bir örtücü ilaha örtücü ilah olarak davranırken rahatsızlıkve pişmanlık duyuyorsun. Halbuki rahatsızlık ve pişmanlık çokfarklıdır! Öyle bir şey ki, bakın örnekle açıklamaya çalışalım: Bir kişi, insanlarınönemli bir sağlık sorununu çözse, tüm insanlar tarafından dünyadatakdir toplasa, kişi bu halden rahatsız olur mu? “A” olarak pişman olur mu?Olmaz! Ama kişi nefs-i levvamede bu halden bile pişman olur. Niye? Eğer osorunu çözen “A” Takdim Formu “BEN” ise, tüm dünya <strong>sen</strong>i alkışlasa bilelevm etmen gereken bir hal var! Eğer <strong>sen</strong>, sana yanlış tarif edilen rahatsızlıkve pişmanlık tarifleriyle bakarsan böyle bir şeyde pişman olmazsın. Tamtersine “ne büyük bir iş yaptım, ben ne önemli adamım!” dersin, hiçbir rahatsızlıkduymazsın ki! Baksana, tüm dünya <strong>sen</strong>i alkışlıyor! Tüm dünya <strong>sen</strong>ialkışlasa bile, <strong>sen</strong> o olayı incelediğinde, eğer o işi başaran “A” Takdim Formu“BEN” ise rahatsız olmalısın, pişmanlık duymalı ve levm etmelisin; levm etmengereken odur, örtücü ilahtır! Allah’a eş olduğunu iddia eden “ben deilahım” diyen o yapıya levm edilir! Dolayısıyla, levm yalnız ve yalnız örtücüilaha yapılır, buğz yalnız ve yalnız örtücü ilaha yapılır. Başarıdan yola çıkarakbir örnek verdik ya, bu yüzden bakın, başarı gibi şeylerde kişi Hud Suresi88. Ayetten öğrendiğini uygular; “ma tevfîkî illa Billahi”. “Ma tevfîkî illaBillahi” ifadesi “B”nin dilidir! Hatırlayın, “A” Takdim Formu “BEN” bilincininde, “B” Takdim Formu “BEN” bilincinin de kendine ait bir dili vardı. İkisinindili farklıdır, kişide bu bilinçlerden hangisi varsa o dilinden anlaşılır! Eğer kişibu dilleri iyi fark ederse, “A” yapının diliyle mücadele ederken “A” TakdimFormu “BEN” bilincinden kurtulabilir. Dilinden nasıl tanırız? Mesela, “B”Takdim Formu “BEN” bilincindeki bir kişi bir “başarı” ile karşılaşsa, başarılı


568Yılmaz DÜNDARbir şey gerçekleştirse “Ma tevfîkî illa Billahi” der, “ayrıca başaran, ayrıcabaşarı YOK, İLLA ALLAH” der. Çünkü bunu Hud Suresi 88. ayetten öğrendi.Rabbi ona öyle öğretiyor, “böyle de” diyor.Bir önceki tefekkür paylaşımında bazı <strong>tanrı</strong>ları tanımlamış onların özelliklerindenbahsetmiştik. Orada <strong>tanrı</strong>lıkla ilgili dikkat edilmesi gereken birşey var: Tanrılık kavramından bahsediyoruz ya, <strong>tanrı</strong>lık kavramının bir sıfatı,bir de sebebi vardır. Örneğin “komanda <strong>tanrı</strong>” dedik, komandoluk onunsıfatı, “anestezik <strong>tanrı</strong>” dedik, oradaki anestezik hal onun sıfatıdır. Bunlarınher birinin bir de sebebi vardır! Eğer bir kişi, o <strong>tanrı</strong>lıklardan korunmak vekurtulmak için bu sıfatları terk ederse, <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulamaz, <strong>tanrı</strong>lıktankorunamaz! Korunmak ve kurtulmak için <strong>tanrı</strong>lığın sebebini terk etmesi gerekir,<strong>tanrı</strong>lık diye anlattıklarımızın sebebini terk etmek gerekir. Tanrılarınhepsinde <strong>tanrı</strong>lık sebebi örtücü ilahlıktır, bu yüzden örtücü ilahlığı terketmek gerekir! Örtücü ilahlık dururken, kişi; “ben bu <strong>tanrı</strong>lardan korunupkurtulacağım!” diye sıfatları terk ederse gizli muhtariyet, gizli <strong>tanrı</strong> görevinedevam eder! Bu gizli muhtariyet o kadar önemlidir ki! Nasıl oluşur,bakın: Bir kişi tasavvuftaki duyduklarından hissettiği mahcubiyetle kendiilahlığını görmezden gelir. Fakat bu görmezden gelme ondaki örtücü ilahıyok etmez, gizler. Böylece gizli muhtariyet devreye girer! Bu gizli muhtariyetiileride inşaAllah açarız, hayrlısıyla. Ama şimdi, tasavvufta olanların bugizli muhtariyeti bir yerinden hafif fark etmelerini sağlayacak çok basit birörnek vereyim.Tasavvufla meşgul olan kişilerin hevesleri nisbeten değişir. Diyelim ki,tasavvufla meşgul olmadan önce, bir arkadaşının aldığı lüks arabayı veyabir villayı veya birisinin yaptığı tatili [“insanlar ne tatiller yapıyor!” diye hafifkıskanırken] veya arkadaşının üstünde gördüğü bir elbiseyi [hatta aynı kendisininkindense“aa, aynı benimkindenmiş” deyip farklı bakarken] hafif kıskanırkentasavvufla meşgul olmaya başlayınca zaman ilerledikçe kıskandığışeyler değişir. Kendi kendisine; ya, birisi araba almış ama hiç umurum dadeğil der, bunlar umrunda olmamaya başlar. Birisi gelir, ona aldığı evi anlatır.Daha önce hevesle dinlediği bir şeyi “biran önce bitsin” diye bekler, o evinanlatılması rahatsız eder kendisini. Veya diğer konular; işte şöyle bir elbiseçıkmış, şöyle bir tatil varmış… Daha önce, duyar duymaz mağazalara, acentalarakoşarken şimdi çok fazla önemsemez, “olsa da olur olmasa da” gibibakar Ve kendi kendine; insan ne kadar değişiyor der. Daha önce böyle şeyleriduyunca, görünce farklı düşünürdüm, ama şimdi bana çok bunlar tesir etmiyor!İşte bu aşamada şuna dikkat etmek lazım ki bunu diyen kim? Acaba


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 569bunu diyen gizli muhtar mı? Kişi bunu söyleyenin kim olduğunu, öğrenmekiçin kendisini test edebilir! Bakın test edelim: Kişi “kıskançlığı hallettim veyakıskanır gibi bakmayı hallettim” diye düşündü ya, ona tasavvufla ilgili birkonuda dersiniz ki; “şu arkadaş şu konuyu öyle bir anlamış ki maşaAllah”!Size hemen cevap verir; “o nasıl anlarmış o konuları? Ben onu iyi bilirim, odaha evinin adresini veremez, onu nasıl anlasın o!”. Demek ki, kıskandığışeyler değişmiş, değişen sadece bu! Gizli Muhtar’ı fark ettiniz mi?Kişi dünyayla ilgili bazı şeyleri çok önemsemeyince, işi bitirdiğini zanneder.Artık önemsediği konu tasavvuftur. Bu sefer, o konuda birilerinin dahaiyi olduğunu duyunca ona yönelik rengi değişiyor. Önemsediği şeylerin değişmişolması, onun tasavvufta ilerlemiş olduğunu göstermez, aynı duygusudevam ediyor! Aynı duygunun devam etmesi, gizli muhtariyet budur işte!Dünya ile ilgili bazı şeyleri önemserken muhtariyet açıktaydı, şimdi muhtariyetigörmezden geliyor. Bu tarafa bakmamakla, onu görmezden gelmekleburayı yok edemezsin ki! O var! Onu yok etmek için onunla yüz yüze durmakve onunla yüzleşmek gerekiyor. İşte nefs-i levvame budur. Görmezdengelmek değil! Görmezden gelir<strong>sen</strong>, gizli muhtariyetle konu değişir, ama devameder! Dedikodu yapacaksa tasavvufla ilgili yapmaya başlar! Magazindünyasından birini konuşmaz, ama bu sefer de tasavvuf camiasının içerisindeaynı işleri konuşmaya başlar! O zaman kişi “ben dedikoduyu bıraktım”sanarsa yanılır. Ondaki gizli muhtar, gizli <strong>tanrı</strong> devam ediyor.Dedikodu demişken, aslında “A” Takdim Formu “BEN”i tanımak açısındanbu ne kadar önemli, bir görelim. Şimdi size dedikoduyu farklı bir şekildetarif edeyim. Dedikodunun net tarifine rastlamak, sınırlarını çizmek zordur.“Dedikodu, iftira” hepsinin ortak tanımı şudur: “A” Takdim Formu “BEN”olarak yaptığınız herşey dedikodudur, iftiradır! Birisini önünüze alıp çekiştirmekbu kavramın nüanslarıdır, detaylarıdır. “A” Takdim Formu “BEN”ne yapıyorsa, o dedikodu ve iftiradır. Neden? Çünkü o, o işi Allah’a ortakkoşan bir halle, Allah’a eş koşarak yapıyor. Allah’a ortak koşarak yaptığı içinonun o hali iftiradır, yalandır, dedikodudur, gıybettir! İftira ediyor! Çünkü,“Allah’a ortağım” diyerek bir iftirada bulunuyor. O haliyle fiiller, yorumlar,konuşmalar ortaya koyuyor. Dolayısıyla, “A” Takdim Formu “BEN” olarak yapılanher şey aslında dedikodu, gıybet, yalan, iftira kapsamı içerisindedir! Oyüzden, yani bu halden kurtulmak için nefs-i levvame çok önemlidir. Nefs-ilevvamede “A” Takdim Formu “BEN”i bilmek, tanımak ve ondan kurtulmakbu yüzden önemli.


570Yılmaz DÜNDARParagrafımızı kaldığımız yerden okumaya devam edelim inşaAllah;“Muhtariyet İlanı”, “Örtücü İlahlık İddiası” ve “Tanrılık” kavramlarıyla anlatılmayaçalışılan “Allah’a Eş Koşmak” durumunun en belirgin göstergesi hükümvermek ve güç sahibi olmaktır: Allah’a eş koşmak nedir? Muhtariyet ilanıAllah’a eş koşmaktır! Örtücü ilahlık iddiasında bulunmak Allah’a eş koşmaktır.Tanrılık kavramı Allah’a eş koşmaktır. Bunların hepsi aynı şeyledir,ama biz aynı şeyleri farklı yönleriyle söyledik. Bunların hepsi ve benzer tariflerAllah’a eş koşmaktır. İşte bu durumun en belirgin göstergesi, Allah’a eşkoşmanın en belirgin göstergesi nedir onu bilmek gerekiyor. Niye? Allah’a eşkoşmayı izleyebilmek için! Onu izleyebilmek ve o eş koşmayı nefs-i levvamesüreci içerisinde fonksiyonsuz hale getirebilmek için bize bir gösterge lazım;somut, bildiğimiz bir gösterge lazım! Bu gösterge nedir? Hüküm vermekve güç sahibi olmaktır! Örtücü ilahın en belirgin özelliği budur; hükümvermek ve güç sahibi olmak. Bu sebeptendir ki; mücadele de bu göstergeüzerinden gerçekleştirilmeli ve izlenmelidir. Demek ki nefs-i levvame mücadelesihüküm verme ve güç sahibi olma göstergesi üzerinden yürüyecek vebunun üzerinden de izlenecektir.Bu konuda birçok yöntem vardır. Talib için, bu konuda önerilecekyöntemlerden birisi de 14. Tefekkür Şemamızda var. Şimdi birlikte paylaşacağız.Ancak o yöntemi okumadan önce daha kolay görebilmek için bircümle ile açıklamaya çalışayım. Herhangi bir şeyin, yani herhangi bir konunun,fiilin, davranışın, düşüncenin [buraya her şeyi koyabilirsiniz. Burdakişey Kur’an’da; “Allah bir şey murad etti mi” şeklinde geçen şeydir. Bu şey,yaratılan şeydir, düşündüğünüz her konuyu içerir] onların ilişkisini ne ilekurduğunuza bakın. Kişi böyle her hangi bir şeyin ilişkisini ya örtücü ilahanisbetle veya Allah’a nisbetle kurar! Gün içerisinde hangisine nisbetle ilişkikurduğunuzu anlamaya özen gösteriniz! İnsanın zihni ya bir örtücü ilahı,ya da Allah’ı düşünüyordur. Başka yolu yok, ikisinden birisi! Ya dao zihin durmuştur, kendinde değildir! Zihin normalse, ya bir örtücü ilahlaveya Allah’la meşguldür! Eğer örtücü ilahla meşgulse öncelik onundur. Yani“ben hem onu düşünüyorum, hem Allah’ı düşünüyorum” olmaz! Kişi kendisinikandırır! “Ben hem örtücü ilahları/insanları düşünüyorum hem deAllah’ı” diyorsanız, bu olmaz! Örtücü ilahın önceliği vardır; bir yerde örtücüilah varsa, orada Allah olmaz! Bu yüzden dikkat ediniz, herhangi bir şeyinilişkisini kurduğunuzda örtücü ilaha nisbetle mi kuruyorsunuz, Allah’a nisbetlemi? “İnsan 29”un anlaşılması için, buna şöyle bakalım: Herhangi birşeyin ilişkisini kurarken örtücü ilahla, kurmak veya Allah’a nisbetle kurmak


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 571noktası “İnsan 29” noktasıdır! İşte bu nokta için “İnsan 29” der ki; “DİLEYENRabbine bir yön tutar”. Kişi Rabbine nasıl yön tutacak? İşte böyle! Herhangibir şeyi Allah’a nisbetle, Rabbi ile ilişkilendirerek! Bu noktalara onun için“İnsan 29” Kavşakları” diyoruz. “İnsan 29” Kavşaklarında nereye döneceksin?Örtücü ilaha mı, Allah’a mı döneceksin? Şimdi bu yöntemi okuyalım veaçıklamaya çalışalım.TALİB herhangi bir konunun, herhangi bir şeyin ilişkisini kendisiyle, özellikle“A” Takdim Formu “BEN”iyle kurarsa HÜKÜM vermiş olur; Eğer herhangibir şeyin ilişkisini kendisiyle, kendisinin “A” Takdim “BEN”iyle veya kendisi dışındakibir “A” Takdim “BEN”le kurarsa hüküm vermiş olur ve bu hükme görede davranınca GÜÇ iddiasında bulunmuş olur. Böylece ondan hem hükümçıkmış olur, hem güç çıkmış olur. Yani hem hüküm sahibidir, hem güç sahibidir!İşte ilahlık vasfı ortaya çıktı! Hem hüküm sahibi, hem güç sahibi oldu!Ayetlerden gayet iyi biliyorsunuz ki, Hüküm Allah’ındır! Ama öyle olmadı,o hüküm verdi, hüküm sahibi oldu. Yine çok iyi bilirsiniz ki, Güç Allah’ındır!“Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh”; güç Allah’ındır. Ama o güç sahibioldu. İşte eş koşmak budur! Hüküm veriyor ve hükme göre davranıyor! Böyleceilahlık iddiasında bulunmuş oluyor! Hüküm veren ve güç sahibi olanbir muhtariyet ilan etmiş oluyor! Böylece bir <strong>tanrı</strong>lık kavramı ortaya çıktı!Böylece Allah’a eş koşmuş oldu! İşte “HÜKÜM” ve “GÜÇ” göstergesi bu yüzdençok önemlidir. Bu ikisi; “HÜKÜM” ve “GÜÇ” sebebiyle “Örtücü İlah”ınvarlığı ve hâkimiyeti anlaşılır. Örtücü ilah buradan anlaşılır. Oysa, bu ilişkiRasulullah (SAV)’ın açıkladığı “KADER” gerçeği ile kurulursa sonuç;Hüküm Allah’ındır!Bakın şu önemlidir: Herhangi bir şeyde ilişki “Allah’la kurulursa” demiyoruz!İlişki Allah’la kurulursa orada hata yapılır. Kişi yaptığı şeylerde “Allah’lailişki” kurarsa o zaman kendisi müstakil kalır! Bu yanlış olur! Allah’la ilişkikurmayacak, o şeyin ilişkisini kaderle kuracak. Onun bulunduğu pozisyonancak kaderle ilişkisini kurabilir! Onun bulunduğu terkip ancak kaderle ilişkikurabilir. O zaman diyoruz ki; bu ilişki Rasulullah sallallahu aleyhi veselleminaçıkladığı KADER gerçeği ile kurulursa, bu durumda HÜKÜM AL-LAH’ındır”.- İkinci bir varlık olmadığı için kaderle ilişki kuruyor, değil mi?Tabi. Kendisi o Hakikatin içinde olduğu için! Böyle yapılırsa “HÜKÜMALLAH’ındır” ve “HAVL VE GÜÇ ALLAH’a AİTTİR” yaşanır, bu yaşanmış


572Yılmaz DÜNDARolur. Böylece kişi “B” sırrınca kendinde Hüküm Allah’ındır’ı yaşar. Yani kaderleilişkisini kurunca birisi öteye, “Hüküm Allah’ındır” demez! Burada “B”sırrınca demek budur; kendisi “B” Takdim Formu “BEN” olarak o hakikatiniçinde olduğunu anlar ve o şeyin ilişkisini kaderle kurar! Aksi halde, “burasıB” sırrınca, şurası “B” sırrınca” diye bir yerlerde okuyor, ama o ne? “B” sırrınca”ne demek, kişi bunu bilmezse oradaki manayı çözemez! “B sırınca” demek;“B” Takdim Formu “BEN” olarak demektir. Bir kişi, bir işi “B” TakdimFormu “BEN” olarak yapıyorsa “B sırrınca” yapıyordur. Biz oraya onuniçin “B” Takdim Formu “BEN” dedik, “B” sırrınca olduğu için. “A” Takdim“BEN” asinin “BEN”idir; orda zulmet vardır, asilik, muhtariyet, suiistimal vardır!Burası; “B” Takdim “BEN” ise “B” sırrınca olan “BEN”dir.Şimdi bir noktayı daha önemseyelim: Eğer kişi herhangi bir şeyin ilişkisini“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderle” kurarsa! Bakın“kaderle” kurarsa demiyorum. Çünkü insanlar kendilerine göre bir kadertarifi yapabilir, kendilerine göre bir kader anlayışı ortaya koyabilir. Veya “şuhocaya göre, şu şeyhe göre böyleymiş” diye bir kader tarifi bulup onunlailişki kurabilirler. Veya “şu kurumun kader anlayışı” deyip onunla ilişki kurabilirler.Ama yanlış yaparlar! Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığıkader anlayışıyla ilişkisini kuracak! Bu yüzden her hangi bir yerdebir kader açıklamasına rastlarsanız, o “Rasulullah sallallahu aleyhi veselleminaçıkladığı kader anlayışı mıdır?” mutlaka iyi incelemeniz, test etmeniz,eğer öyleyse onunla ilgilenmeniz doğru olur. Bunun için de, elbette Rasulullahsallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderi, ayet ve hadislerden görmek,öğrenmek ve mutlaka sindirmek çok önemli! Neden? Çünkü onunlailişki kuracaksınız! İşte o KADER ile ilişkiyi kuran “B” Takdim “BEN” olur, okişi “B” sırrınca ilişki kurmuş olur. O zaman kaderle ilişkiyi kuran “A” Takdim“BEN” değildir. Kaderle ilişkiyi kuran “B” Takdim Formu “BEN” olur ve sonuçda, onun yaptığı iş de Durum Tesbiti’dir, o bir durum tesbiti yapmış olur.Bu yüzden; “A” Takdim Formu “BEN” hüküm verir, “B” Takdim Formu “BEN”durum tesbiti yapar! Durum tesbitinde “Hüküm Allah’ındır” açığa çıkar. Okendinde “B” sırrınca, yani “İnsan 29” gereği” durum tespiti yapar ama “İnsan30” gereği “Hüküm Allah’ındır” o birimde yaşanmış olur.Bu bakış açısı nefs-i levvamenin en önemli yanıdır, kalbidir! Bu anlattıklarımıziçerisinde nefs-i levvamenin kalbi burasıdır. Herhangi bir şeyin ilişkisini,her şeyin ilişkisini Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderlekurmak nefs-i levvamenin kalbidir! Eğer “A” Takdim “BEN”le kurar-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 573sa örtücü ilahlık yoluna dönmüş olur, yani Rabbine yönelen bir yol tutmamışolur. Kişi eğer talibse, günlük yaşantı içerisinde saniye saniye Rasulullahsallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderle ilişki kuracak; Talibin işi bu!Bu! Ekmek parası kazanmak için bir sürü bir şey yapıyor olabilir, evi barkı,çoluk çocuğu olabilir, dostları arkadaşları olabilir, her şey olabilir. Ama herşeyin içerisinde Talib’in işi budur! Herşey, herkes Talib’in bu işi yapması içinlaboratuardır. Herşey, herkes Talib’in bu işini yapması için vardır. Eşi bile!Eşi, talibin bunu başarabilmesi için vardır! Çünkü kişinin en önemli düşmanıeşidir! Kişinin iki türlü eşi vardır! Birisi; Kendini Hissetme Duygusu’nunkendini ne sandığına sebep olan bedeni! O, onun eşidir ve onun düşmanıdır!Niye? Çünkü onun yüzünden Kendini Hissetme Duygusu’nun aslınıgöremez! Bir de kendi eşi! Kendi eşi de onun düşmanıdır, eşler birbirinindüşmanıdır! Niye? Eşler birbirlerini “A” Takdim Formu “BEN”e düşürürler,bunun için biri birinin düşmanıdır! Ondan kurtulursa [yani olayların ilişkisinieşiyle değil de Rasulullah’ın açıkladığı kaderle kurarsa] o zaman eşler,Yasin Suresi 56. Ayette bahsettiği, “cennette yan yana gelecek olan iki arkadaş”olurlar! Yasin Suresi’nin “o eşler yan yana oturur” diye bahsettiği, ozaman bir yönüyle gerçekleşir. Ama eşler birbirleriyle ilişkilerinde karşısındakinin“A” Takdim “BEN”iyle ilişki kuruyorsa; işte en önemli düşman! Çünküeş kavramı öyle bir şeydir ki, kızdığınız zaman dünyadaki bütün insanlardanfazla ona kızarsınız, sevdiğiniz zaman da dünyadaki bütün insanlardan fazlaonu seversiniz. Ona, böyle iki uç duyguyu bir arada barındıran bir gözlebakarsınız. Onun için, çok müthiş duygu fırtınaları içerisinde bir ilişki vardırve sürekli ona mahkûmsunuz, bu duygu fırtınalarının bulunduğu halemahkûmsunuz! Öyle bir mahkûmiyet ki bu! Bu mahkûmiyeti iyi değerlendirir<strong>sen</strong>izbu mahkûmiyet Mektebi Yusufiye olur. Hazreti Yusuf’unmektebidir o! Hazreti Yusuf nefs-i levvameyi zindanlarda tamamlamıştır.O yüzden Yusuf aleyhisselam’ın zindan hayatı tasavvufla meşgul olan içinbir mektep örneğidir. Hayata baktığınızda Hazreti Yusuf misali birçok şeyemahkûmsunuz: Kimi eşine mahkûmdur, kimi yokluğa mahkûmdur, kimivarlığa mahkûmdur, kimi sevgisizliğe mahkûmdur, kimi sevgiye mahkûmdur;bir şeye mahkûmdur! İyi inceler<strong>sen</strong>iz hayatı bir sürü mahkûmiyet vardır vekişi o mahkûmluklardan kurtulamaz, o mahkûmluklara mahkûmdur! Omahkûmlukları eğer “A” Takdim Formu “BEN”le ilişkilendirirse hep isyandadır!İsyan edene ne diyoruz? Asi! Asi nedir? “A” Takdim Formu “BEN”dir. Amaher bir mahkûmiyeti, her bir şeyi eğer Rasulullah sallallahu aleyhi veselleminaçıkladığı kaderle ilişkilendirirse kişi, o zaman onun o mahkûmiyetleri Mek-


574Yılmaz DÜNDARtebi Yusufiye olur, onun için. O mahkûmiyetlerin ona nasıl lütuf olduğunufark eder. Fark edince de der ki; nefs-i levvame içerisinde o mahkûmiyetlerolmasaydı bu yolları alamazdım.Özellikle ev hayatına, evdeki ilişkilere çok dikkat etmek gerek. Çünkü insanen çok orda hata yapar ve tuzağa düşer. Öyleyse, herhangi bir şeyle ilişkikurarken, özellikle de evde eşler arasında ve çocuklarla olan ilişkilerde, eğerkarşıdakine “A” Takdim Formu “BEN” olarak bakarsa ve karşıdakinin de “A”Takdim Formu “BEN”iyle ilişki kurarsa “<strong>sen</strong> bana bunu nasıl yaptın ben sanagösteririm” meselesi başlar. Ve rabların savaşları onları sürükler götürür!Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderle ilgili ilişki kurmayaşantıda normalleşince ne olur? Bunun cevabına geçmeden önce normalleşmeyisomutlaştıralım. Bir şeyin normalleşmesi; siz özel bir gayret sarfetmeden onun öyle olması demektir. Başlangıçta Talib kaderle ilişki kurabilmekiçin özel bir gayret sarf eder, kaderi anlamaya çalışır. Her ilişki kurduğundakaderin başka bir cilvesini öğrenir. Kaderi kavramaya çalışa çalışa, kaderonda idrak olarak yerleşmeye ve onun bilincini işgal etmeye başlar. Nereyekadar? Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in açıkladığı kader “A” TakdimFormu “BEN”i ve “B” Takdim Formu “BEN”i tamamen işgal ettiği zaman meseletamamlanır. Bu işgalin tamamlanması lazım! Bu işgalin tamamlanmasısüresince kişi biraz gayet sarf eder. Nihayet o tamamlanırsa, normalleşirse onefs mutmainleşir; kaderle ilişkisi normalleşirse nefs mutmainleşir. Düşünün:Etrafa baktığınızda “A” Takdim “BEN” kalmazsa bir anda kendiliğindenfiillerin tecellisi başlar, kendiliğinden başlar! Sizin gayret etmeniz gerekmez,manzara birden öyle olur. Çünkü siz bu nefs-i levvame sürecinde “A”Takdim Formu “BEN” olarak bakmamak ve “A” Takdim Formu “BEN”lerle deilişki kurmamak için çok gayret sarf ettiniz. Gayret ede ede, öyle bir hal gelirki, bu normalleşir. Sizin özel gayret sarf etmeniz gerekmeden, “şu işi yapacağım”diye önceden bir plan yapmanız gerekmeden öyle olur. Öyle olduğuzaman, ne yana bakarsanız Vechullah’ı görmek kendiliğinden başlar. Zatenne yana bakarsan var olan Vechullah’ı <strong>sen</strong> “A” Takdim Formu “BEN”le ilişkilendirdiğiniçin göremiyordun! Zaten ne yana döner<strong>sen</strong> Vechullah’ı görecektin,ama <strong>sen</strong> ne yana döner<strong>sen</strong>, yani konu ne olursa olsun, herhangi bir şeyebaktığında Vechullah’ı görürsün! Her hangi bir şeye baktığında Vechullah’ıgörebilmek için, o şeyin ilişkisinin “A” Takdim Formu “BEN”le, yani Örtücüİlah’la kurulmaması gerekiyor. Örtücü ilahla ilişkisi kurulduğu zaman öncelikonundur, Vechullah gözükmez! Yani “ben hem örtücü ilahları görü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 575yorum, hem de onlarda Vechullah’ı görüyorum” diyorsanız, doğru olmaz!Dolayısıyla, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in açıkladığı kaderleilişkiyi kurma normalleşince gerçekleşecek şeylerden birisi, “ne yanadöner<strong>sen</strong> Vechullah’ı görürsün” ayetini yaşamak olur; ne yana döner<strong>sen</strong>Vechullah’ı görürsün!Ve ilk başlayacak tecelli, ilk görülecek tecelli nedir? İlk oluşan, tükenmeyebaşlayan “BEN”in, “B” Takdim Formu “BEN”in titremesiyle Fiillerin Tecellisiolur, kendiliğinden o olur. “Fiillerin tecellisini yaşayabilmek için nasıl birçalışma yapmam lazım?” diye bir şey yoktur! “İsimlerin tecellisi için nasıl birçalışma yapmam lazım?” diye bir şey yoktur! “Sıfatların tecellisi için nasıl birçalışma yapmam lazım?” diye bir şey yoktur! Hepsi nefs-i levvamedir. Nefs-ilevvameyi yaparken “B” Takdim Formu “BEN” dediğimiz cüz hali ne kadartükenmişse o kadar tecelli çıkar. O örtü ne kadar kalkarsa o kadar görürsünyani! Dolayısıyla, görülecek şeylerden birisi budur.Yakalaman gereken bir diğeri ise şudur: Ne yana döner<strong>sen</strong> Vechullah’ıgörme’ye başladın ya, aynı hakikati “A” Takdim Formu “BEN”lerde de görmektir;esas görülmesi gereken de budur! Çünkü size bir veli adresi verseler,git<strong>sen</strong>iz baksanız, halini, durumunu, konuşmasını incele<strong>sen</strong>iz ve “bu zat veliolabilir” demiş olsanız, ondan etkilenmeniz ve ona baktığınız zaman Allah’ıGörüyor Gibi olmanız zor değil ki. Örtmeyen birisine gitmişsiniz, perde yok,elbette o hislere girersiniz! Mesele “örtücü ilah”larda Allah’ı görebilmek!Bunu da başarmadan olmaz! “Ben şu kişiye gittiğim zaman çok etkileniyorum,orada duygularım değişiyor, Allah’ı Görüyor Gibi oluyorum” demenizzor bir şey değil ki! Orada zaten perde yok, Allah’ı Görüyor Gibi olursun! Mesele“A” Takdim Formu “BEN”de de hakikati görebilmek! “A” Takdim Formu“BEN”de hakikati görebildiğinde, asıl o zaman “ne yana döner<strong>sen</strong> Vechullah’ıgörüyorsun” demektir. “Ben yalnızca şu şahsa gidince Vechullah’ı görüyorum,dışarı çıktığım zaman hep “A” Takdim Formu “BEN”i görüyorum” demekmakbul bir iş değil! “A” Takdim Formu “BEN”de hakikati görebilmekönemli! Hakikati her yerde görebilmek için de “ilişkinin Rasulullah(SAV)in açıkladığı kaderle kurulması yöntemi” önemlidir.“Örtücü ilahın önemli göstergesi hüküm vermek ve güç sahibi olmaktır”demiştik. Eğer kişi hüküm vermek ve güce sahip çıkmaktan kurtulursa,o zaman yaşanacak şeylerden önemli ikisi Sevgi ve Korkudur, bunlarınhakikatleriyle karşılaşmaktır. Kişi, hüküm vermek ve güce sahip çıkmaktankurtulursa gerçek sevgi ve korkuyla, yani “A” Takdim Formu “BEN”e ait olma-


576Yılmaz DÜNDARyan sevgi ve korkuyla karşılaşır. Bu konular anlatılırken “Allah’tan korkmakgerek” dediğinizde, insanlar “A” Takdim Formu “BEN”lerden korktukları gibibir korkuyla Allah’tan korkmayı istemedikleri için “bizi Allah’tan korkutmayın”derler. Onlar örtücü ilahlardan korkarlar, ama aslında örtücü ilahlardanolan o korkuyu hiç sevmezler. Allah’a karşı da, o korku gibi bir korkuyu hissetmekistemedikleri için “bizi Allah’tan korkutmayın” derler. Ama korkununesasını fark ettiklerinde Allah’tan korkmayı severler.Allah’tan korkmak öyle bir şeydir ki, insanı duygulandırır ve ağlatır.Korku insanı ağlatır mı hiç? “A” Takdim Formu “BEN”deki korkuyu gördüğünüzzaman duygulanır ve mutluluktan ağlar <strong>mısın</strong>ız? Ama “B” TakdimFormu “BEN”de hissedilen Allah korkusu öyledir, insanı ağlatır! Onu birisindegördüğünüz zaman da, kendinizde hissettiğiniz zaman da hücrelerinizdayanamaz ve gözleriniz yaşarır! Çünkü “B”deki sevgi ve korku birbirlerinesinerjik tesir eden, sarmal iki olay gibidir. Peki, bu sevgi ve korku nasıl başlayacak?Eğer siz, tüm sevgilerin ilişkisini kuracağınız zaman, “A” TakdimFormu “BEN”le değil de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in açıkladığıkaderle kurarsanız bu sevgi ve korku başlar! Siz tüm insanlardakisevgilerin, onların fert fert gösterdikleri sevgilerin ilişkisini kişilere biçtiğinizrolle kurmazsanız, onlara verdiğiniz isimlerle kurmazsanız, onun gösterdiğimuhtariyetle kurmazsanız, onu bir kenara çeker<strong>sen</strong>iz, oradan çıkan sevgikimin olur? Bakın:Bir savaştan dönüldüğünde, esirlerin arasında bir kadın yana döne, çıldırmışgibi çocuğunu arıyor! Onun o telaşını gören Rasulullah sallallahualeyhi vesellem ve yanında Halife Efendilerimiz bakıyorlar. Nihayet kadınçocuğunu buluyor, ona öyle bir sarılıyor ki! Onun sarılışı ve çocuğun annesineyapışışı Halife Efendilerimizi duygulandırıyor, ağlıyorlar. Efendimizsallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki; “izlediğiniz bu şefkat var ya, buananın çocuğuna sarılması şefkati var ya, Allah’ın kullarına olan şefkatininyanında bu hiçbir şey! Bu ana-çocuk şefkatine gözyaşı döktünüz,Allah’ın şefkatine dayanamazsınız, öyle bir şefkati var!”. Bakın: “Her konunun,her şeyin ilişkisini kuracağınız zaman Rasulullah’ın açıkladığı kaderleilişkilendirmek” dedik! Bu ilkeye ayetler ve hadisler de dâhildir! Şimdi buhadisin ilişkisini, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in açıkladığı kaderlekurduğunuz zaman; ana bir birim, çocuk bir birim olsa bile, onların birbirleriniarama, bulma ve bulunca sevinmeleri; Rahim’in ürününü bulduğu zamankisevinmesidir! Birimde meydana gelen bu şefkatin kişilerle ilişkisi yok!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 577Dolayısıyla bu, cüzde meydana gelen ama Allah’a ait olan bir şeydir! Anneyeve çocuğa ait değil! “Anne ve çocuk” diye bakarsan sınırlamış ve onlara“A” Takdim Formu “BEN”le bakmış olursun! Dolayısıyla, onları kaldırdığınzaman, kader çerçevesi içinde gördüğün bu şefkat, bu sevgi yalnızca Sahibinindir!O birimde olduğu kadarıyla yalnızca Sahibinin! Bakın bu çerçevedesize Bakara Suresi 165, 166 ve 167. ayetlerin meallerini peş peşe vereyim.Söylediğim çerçevede bakarsanız mealleri “B” sırrınca anlamış oluruz.Bakara 165, 166 ve 167: “İnsanlardan kimi de Allah’dan başkayı endadeş, denk edinip bizzat ve hakikaten var sanıp, onları Allah’ı sever gibiseverler. Allah’ı sever gibi algıladıklarında açığa çıkan kuvveler onlara aitmişgibi severler. Tekliğe, Allah’ın sistemine iman etmiş olanlar ise Allah’amuhabbette daha şiddetlidirler; muhatap oldukları varlığı tanıyarakseverler!”. O zulmedenler, azabı gördükleri zaman görecekleri gibi, meselaölümle kıyamette bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ınŞediyd’ül Azab olduğunu göreceklerini daha önceden görselerdi. O zamankendilerine tabi olunanlar, azabı görerek kendilerine tabi olanlardanuzaklaşıp gitmişlerdir. Ve aralarındaki esbab; sebepler, bağlar,“B” gerçeğince parçalanıp kopmuştur. Tabi olanlar: Keşke bize bir keredaha fırsat verilseydi; dünyada bir daha yaşama imkânı bulsaydık da şutabi olduklarımızın bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak,dediler. Böylece Allah onlara amellerini, kendilerine hasretlik; acı,pişmanlık olarak gösterir. Ve onlar “B” gerçeğince Nar’dan çıkıcı değillerdir.Bakara 165, 166, 167. Ayetlere siz tekrar bakarsınız inşaAllah.Şu hadisi hatırlayacaksınız; “Allahümme inniy es’elüke hubbeke vehubbe men yuhibbüke”. Bu aynı zamanda bir dua: Allah’ım kesinliklebana ver; sevgini, aşkını bana ver ve <strong>sen</strong>i sevenleri de bana sevdirt. Bu duayaniye ihtiyaç duyuyoruz? Neden, biliyor musunuz; “A” Takdim Formu“BEN” Allah’ı gerçekten sevmez! Bu yüzden, “Allah nasıl gerçekten sevilir?”bunu Allah’tan istemek gerekiyor, onu bize öğretmesini istemek gerekiyor.“A” Takdim Formu “BEN” bilinci Allah’ı gerçekten sevmeyi bilmez, bilemez!Allah’ı sevenleri de sevemez; o bilinç bu sevgiyi bilemez. Bu yüzden, Allah’ısevenleri de sevmek bir lütuftur, Allah dilememişse… Maalesef insanlarAllah’ı sevenleri de sevemez. Allah’ı sevenleri gördükleri zaman ürkerler,ürperirler! Bazen kalabalık ortamlarda açık televizyonlara rastlardım, eğerÜç Aylar’ın da içerisinde isek bir anda bakarsınız Kur’an okunmaya başlar.Birisi dayanamaz koşar gider televizyonu kapatır. Dinleyemez, duramaz! “A”Takdim Formu “BEN” duramaz, Kur’an o bilinci rahatsız eder, ona matkapsesi gibi gelir! Bu yüzden Efendimiz, o sevginin açılabilmesi, o sevginin


578Yılmaz DÜNDAR“A” bilincinden “B” bilincine hicret edebilmesi ve “B” bilincinde o sevgiyiyaşayabilmemiz için bize böyle bir dua öğretiyor: Allahümme inniyes’elüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke.Tekrar Bakara Suresi 167. Ayete dönelim. Ayetin sonunda diyor ki; “BöyleceAllah onlara amellerini; yani bu sevgiyle ilgili yaptıkları yanlışlıkları,örtücü ilaha ait olan sevgileri, örtücü ilaha yönelik sevgileri onlara acıpişmanlıklar olarak gösterir”. Ne zaman? Ölümü tattıktan sonra! Bir deEn’am Suresi 122’ye bakalım: “İşte böylece kâfirlere kendi amelleri süslügösterilmiştir”. Çok korkunç! Aman dikkat edin; kâfir derken sakın çokuzağa bakmayın! Yaşarken kâfirlere, örtücü olanlara, “A” Takdim Formu“BEN”e amelleri süslü gösterilmiştir! Ona bu ameller içerisinde sevgisi desüslü gösterilmiştir. “A” Takdim Formu “BEN”i sevmek, “A” Takdim Formu“BEN” olarak sevmek süslü, sevimli ve kolaydır! Örtücü ilahı sevmek, örtücüilahı önemsemek, örtücü ilah olarak sevmek süslü gösterilmiştir! Yaşarkensüslü gösterilen sonra ne oluyor? Allah onlara amellerini acı pişmanlıklarolarak gösteriyor. Yaşarken “süslü görüp peşinden koştuğu şey, sonra onaacı pişmanlıklar” olarak gösteriliyor! İşte bunu fark edince diyor ki; “ahhh,tekrar dönebilsem…!”Sevgi-korku konusunu biraz genişletecektik, ama vakit ilerliyor, inşaAllahileride genişletelim. Paragrafımızı okuyup tamamlayalım.Bu yüzden; TALİB’in, KADER’i idrakindeki artışı ölçüsünde her türlü örtücülüğükalkar. Demek ki, nefs-i levvamede yaptığı mücadelelerde, Talib kaderiidrak ettikçe, kaderi idrakindeki artış ölçüsünde her türlü örtücülüğüde kalkar.Şimdi de kısaca7. Tefekkür Şemamıza bakalım. Bakın şemamızda aslındabir yol haritası var, bu konuştuklarımızı farklı şekilde anlatan bir harita var.Bir davranış, bir olay, herhangi bir şeyle karşılaşılınca bu anlattıklarımız nasıluygulanır, olaylar karşısında nasıl bir davranış gelişir onu Talib için gösterenbir harita var. Nefs-i levvame ile meşgul olan Talib yaşadığı her davranışın,her olayın muhasebesini yapar. Bir işin muhasebesi ise ancak “A” ve “B” muhasebesiile olabilir. Yani muhasebe; kişinin bir olayı örtücü ilahla mı, yoksaRasulullah sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı kaderle mi ilişkilendirdiğinebakmasıdır, bu bakışla yapılanın adıdır muhasebe. Ve bu muhasebeninyapıldığı noktanın adı da “İnsan 29” Kavşağı’dır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 579Tefekkür Şeması 7Ama “A” Takdim Formu “BEN”’le yaşayanlar, “A” Takdim Formu “BEN”infarkında olmayanlar böyle bir kavşağın farkında değillerdir, bu yola girmezlerve doğrudan, otomatik olarak, hiç düşünmeden ilişkiyi örtücü ilahla kurarlar,“A” Takdim Formu “BEN”le kurarlar. Herhangi bir olay, bir davranışincelenir incelenmez, kişi zihninde onu düşünür düşünmez “A”ya yönelir.Sistem sürekli böyle çalışır! Hemen örtücü ilaha yönelir, hiçbir zaman Rabbinebir yol bir yön tutmaz, hemen “A”ya yönelir! Tasavvufla meşgulse bile!Elinde tesbihi varsa bile! Böyleyken bile kişi bu muhasebeyi yaparken zihnihemen “A”ya yöneliyorsa Rabbine bir yol tutmuyor demektir! Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin açıkladığı kaderi okumuş, İnsan Suresi 29 ve 30’uokumuş olsa bile, eğer bu muhasebeyi yaparken ilişkiyi örtücü ilahla kurarsa“Rabbine yönelmiyor” demektir! Kişi o ayetleri de okuyunca, duyunca,kendisini “ayetleri kabul etmiş” sanıyor!Ama öyle bir hal oldu ki, kişi Rabbine yöneldi, ilişkiyi kader çerçevesindekurdu, Rabbine yöneldi. Gündüzün herhangi bir saatinde bir olay, birşey oldu diyelim. O işin muhasebesini yaptı, ilişkiyi örtücü ilahla kurmadı.Çünkü baktı ki örtücü ilahla kurarsa yol sapıyor, örtücü ilahla kurmadı! Buanlattığımız nefs-i levvameyle meşgul, bu işin içerisinde olan birisi! Bu, “A”


580Yılmaz DÜNDARTakdim Formu “BEN”le yaşayanın yapabileceği bir iş değil! Onun anlayacağı,yapacağı, kavrayacağı, uğraşacağı bir iş değil! Bu işle meşgul birisi bunu yapabilir!Bu muhasebeyi yaptı, kaderle ilişkiyi kurdu ve Rabbine bir yön tuttu,rahatladığını hissetti, hoş bir hale girdi. Baktı ki bir anda stres yok oldu,vücudunun kimyası değişti. Çünkü “A” Takdim Formu “BEN”le ilişki kurmanınvücuttaki kimyası başkadır, “B” Takdim Formu “BEN”le kaderle ilişkiyikurduğu zaman vücudun kimyası başkadır. “A” Takdim Formu “BEN”le ilişkikurduğunuz zaman; kin, nefret, öfke, ne varsa, onlarla ilgili hormonlar salgılanırve kimya değişir. Nasib olur da siz ilişkisini kaderle kurarsanız, gerisarılan film makarası gibi birden o kimya geri çekilir ve vücudunuz rahatlar.Ama aradan biraz zaman geçer, tekrar “ben ilişkisini öyle kurdum kaderlekurdum, ama o aslında bana şunu demişti, aslında ben orda şöyle yapmalıydım”gibi fikirlerle o iş yeniden gündeme gelir. Bunlar çok normaldir veolmalıdır. Böyle olunca “acaba başaramıyor muyum?” dememelisiniz! Mekanizmaböyle! Böyle çalışacak; tekrar gündeme gelmesi kişiye bir lütuftur.Eğer, tekrar gündeme geldiğinde zihninde yine Rabbine yol tutarsa oradakielde ettiği nur katlanır ve artık kişi Rabbine tuttuğu yolda sabitlenir! Sonratekrar buna benzer bir olay yaşadığında işi çok kolay olur. Böylece yenidenyüksek bir nur elde etmiş ve yolunu da sağlamlaştırmış olur. Böyle olmaz dakişi “İnsan 29” Kavşakları”nda, içinde bulunduğu duygulara kapılarak “A”yayönelirse kaybeder! Bunu nereden anlarsınız? Siz kaderle ilişkiyi kurdunuz,işi bitirdiniz zannediyorsunuz, ama bir anda kendinizi o olayın içerisinde,olayın bir yerinde bulursunuz. Başlatıcısı değilsiniz, olayı siz başlatmıyorsunuzzihninizde. Buraya dikkat eder<strong>sen</strong>iz mekanizmayı yakalarsınız; siz kendinizio işi düşünüyor ve inceliyor bulursunuz, yani onu geç fark edersiniz!Geç bile olsa fark ettiğinizde o işe sahip çıkarsanız örtücü ilaha yol tutmuşolursunuz! Geç bile olsa fark ettiğinizde “La ilahe” der reddeder, “illallah”der<strong>sen</strong>iz Rabbinize yol tutmuş olursunuz. 7. Tefekkür Şeması’na bu mekanizmaaçısından bakarsanız faydalı olur.Paragrafımızı tamamlayalım. Bu yüzden; TALİB’in, KADER’i idrakindekiartışı ölçüsünde her türlü örtücülüğü kalkar. Örtücülüğünün kalkışı ölçüsündede “HAYRET” ile karşılayacağı tecelliler lütfedilir. Böylece; “HAYRET”,HAKK yolda tükenen bilincin, halden hale tükeniş geçişlerinin oluşturduğuCEZBE’nin yine bilinçteki ifade tarzı olur; burada hayreti de bir şekilde tarifetmiş oluyoruz. Yani “B” Takdim Formu “BEN” bilinci tükenirken, bir tükeniştenbaşka bir hale, o tükenişte bir halden başka bir hale geçmenin cezbesinin,cazibesinin yaşanış halidir ki; hayret. Bir halden bir hale geçiş! Ama


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 581bu bir halden bir hale geçiş “B” yolundaki, “B” bilincinin tükenişi sırasındayaşanır. Bu tükenişte meydana gelen tecelliler hayretle ifade edilir.Hayret iki türlüdür. Birisi İlmen Hayrettir, ona aldanmamak lazım! İlmiöğrendiğiniz zaman da hayretiniz artar, o ilmen hayrettir. Bir de İdrakenHayret vardır ve önemli olan budur. İdraken hayret, ancak “İnsan 29” uygulanarakolur! Nefs-i levvame sürecinde “İnsan 29” gereği “B” Takdim Formu“BEN” tükenirken idrak hayretleri olur. Ama ilmen hayret tek başına (idrakenhayret olmaksızın) yalnızca hislerin tecellisinde olur. Dolayısıyla ikisinibirden, yani hem ilmen hayreti, hem de idraken hayreti ikisini birden ancak“B” Takdim Formu “BEN” yaşar. Ama ilmen hayreti yalnızca, tek başına “A”Takdim Formu “BEN” yaşar. Yani “İnsan 29”u uygulamazsa o hayret ilmenhayrettir! Bu hal “İnsan 29” uygulanmadığı için “A” Takdim Formu “BEN”idaha kuvvetli yapar, oradaki “BEN”i daha kuvvetli örtücü ilah yapar.“Tükenişin getirdiği fark edişle TALİB dayanamaz ve “ALLAH’ım HAYRETİ-Mİ ARTIR” diyerek MERHAMET ister...”Bu son cümleyle, biz de Allah’tan bize bu yolda MERHAMET etmesinidileyelim.El-FATİHA…


582Yılmaz DÜNDAR


16 Cemaziyelevvel 1430 / 10 Mayıs 2009• “Hiç bir şey yapmama” ameli!• “BEN” diyenin durması gereken yer!• “Haddi aşmayın” nasıl anlaşılmalı?• Kaderin yaşanabilmesi için çok önemli bir çizgi• “İnsan 30” ve “İnsan 29”un “bir” olması için• Her an yaşanan savaşa dair!• Muhtar değilsin, ama Muhtarmış Gibi davran...• Akıllı kime denir?• Allah’ın hükmüyle hüküm vermek için!• İnsan nasıl “Muhtar” oluyor?• Neden ilerleyemiyorum?• İlk (örtmez) suistimal ve ikinci (örten) suiistimal• Çok önemli bir tecelligah yeri• Vehmî “BEN”lik• Vehmin zulmeti olan “BEN”lik• Örtücü ilahlığın ülkesi ve bu ülkenin sultanı kimdir?• Deccal’i tanımaz ve onun tanımını iyi yapamazsak• Efendimiz (SAV)in hakikati• Halledilmesi gereken Deccal nedir?• Vechullah’ı görmek için önce gerekli olan!• Kendinizdeki Deccal’i “tak” diye görmek için• Kaçırılmayacak fırsat!• Efendimiz (SAV)in titizlikle öğrettiği dua…• Allah’ı örten her düşünce, davranış, fikir aslında nedir?• Her şeyin kaderle ilişkisini kurma sistemi nasıl işler?• Taklit Ehli kimdir, açık tarifi!• İlerlemek isteyen talib için çok önemli ipucu!• En önemli şeytan nedir tanıyın!• Deccaliyet Kısır Döngüsü’nden sıyrılmak için…• Kabir ve Kabir hayatına dair…• Sorgulamak ne demektir ve işlevleri nelerdir?


584Yılmaz DÜNDARÖnce 15. ve 16. Tefekkür Şemalara bakalım. Şemalarda konular özellikletefekküre yöneliktir! Oralarda, alınan çeşitli bilgilerle açılım sağlanabilmesiiçin yararlanılabilecek çok öz bakış açıları var. Sonsuza dek olacak hayatınıziçin -bana göre- çok önemli olan bu sayfaları nezaketen takip eder<strong>sen</strong>iz çokyazık etmiş olursunuz.Tefekkür Şeması 15


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 585Sayfamızın başında kutu içerisinde, talib için bir uyarı var. Buradaki bilgilerhep talib için, bu bilgilerin Talib olmayana hiçbir önemi yok! Bu bilgiler,bu şemalar ancak talib sınıfına giren birisi için çok önemli. Talib’e biröneri: Muhtar değilsin, ama muhtarmışsın gibi davran. Ancak; muhtarmışgibi davranmak, <strong>sen</strong>i muhtar duruma düşürmesin. Çünkü; ayrıca“muhtar olan” ve “muhtar olmayan” YOK, İLLA ALLAH. Burda tekolarak, bütün olarak verilen bu cümle aslında iki ayetin farklı bir şekildemeallendirilmesidir. İnsan 29 ve İnsan 30’un daha yaşarken kolay anlayabileceğimizbir şekilde meallendirilmesidir! İnsan Suresi 29 ve İnsan Suresi 30burada birlikte meallendiriliyor.Cümlemizin İnsan Suresi 29 manasındaki kısmını tekrar okuyayım. Kaderinanlaşılabilmesi ve kaderle ilgili sapmaların, ikilemlerin ortadan kaldırılabilmesiiçin bir önerinin olduğu 13. Tefekkür Paylaşım Tablosunda da var,hatırlayacaksınız. “İnsan 29” özet olarak diyor ki; “artık DİLEYEN Rabbinebir yol tutar, artık DİLEYEN Rabbine döner; artık DİLEYEN Rabbine yönelir”,böyle mealler var. Ama burada önemli olan “DİLEYEN” kelimesi! Şimdi çokönemli bir analiz yapmaya çalışacağız, lütfen çok özen göstermeye çalışın;hayatınız için çok önemli çünkü. “İnsan 29”daki “DİLEYEN” kelimesi önemli!Eğer birçok kişinin yaptığı hataya düşerse, kişi DİLEYEN kelimesi yüzündenörtücü olur, DİLEYEN kelimesi yüzünden nefsine zulmedenlerden olur. Buayet böyle; “DİLEYEN Rabbine yol tutar”.“İnsan 29” böyle derken, hemen “İnsan 30”da; “dileyen YOK illa ALLAH”mealini görüyorsunuz. Bu, ileri idrak olarak mealdir. Kur’an meallerinde ilkidrak meali görürüsünüz, genellikle; “siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe”diye yazılır. Bu çok ön bir idraktir! Eğer nefs mertebelerine göre söyleyecekolursak; bu ancak nefs-i mülhimenin söyleyebileceği bir mealdir, belki denefs-i mülhimenin biraz ilerlemiş halinin söyleyebileceği bir mealdir! Nefs-imutmainnede bu meal olmaz, bu meal nefs-i mutmainnede geçerliliğini yitirir,çünkü çok ön bir idraktir. İnsan Suresi 30’a ileri idrakla baktığınızdamana; “Dileyen YOK, ayrıca dileyen YOK” şeklindedir. Burdaki “AYRICA” daçok önemli; ayrıca dileyen YOK. “Ayrıca”nın burdaki önemi; yabancı görüntüyüiçermesi ve “yabancı görüntüye YOK” diyen bir mana olmasıdır. Geçmişkitaplarda bu yabancı görüntü “zıll” olarak, gölge olarak ifade edilir.İşte “ayrıca” ifadesinde yabancı görüntüye/gölgeye “YOK” diyen bir manavar; ayrıca dileyen YOK, İLLA ALLAH.Şimdi, “İnsan 29” ve “İnsan 30”, o iki cümleyi birleştirdiğimiz meale tekrarbakalım: Muhtar değilsin, ama muhtarmışsın gibi davran. Ancak; muhtar-


586Yılmaz DÜNDARmış gibi davranmak, <strong>sen</strong>i muhtar duruma düşürmesin. Çünkü; ayrıca “muhtarolan” ve “muhtar olmayan” YOK, İLLA ALLAH. “Muhtarmış Gibi davran”önerisi İnsan Suresi 29’un farklı bir şekilde meallendirilmiş halidir. Bir davranışöneriyor burada bakın: Muhtarmış Gibi davran. Ancak; muhtarmış gibidavranmak, <strong>sen</strong>i muhtar duruma düşürmesin, muhtar duruma düşme! Birdavranış öneriyor. Hemen “İnsan 30”a geçelim, bakalım o bize ne söylüyor:Çünkü; ayrıca ne muhtar olan ne muhtar olmayan var! Yani muhtar olan vemuhtar olmayan YOK! Yani, kendini ister muhtar san, ister muhtar durumadüşme; fark etmez, ikisi de YOK! Muhtar duruma düşmedin diye, onu davar sanma! İkisi de yok aslında; ne muhtar olan, ne de muhtar olmayan var!Muhtar olan da YOK, muhtar olmayan da YOK, İLLA ALLAH! Şimdi nedenikisi birden? Bu önemli, “İnsan 29” ile “İnsan 30”un yan yana, peş peşe oluşuçok önemli!Kader bilgisinin dinamik olması gerekir! Kaderin yaşanması gerekir, yaşanacakbir şeydir kader! Öğrenip sonra da “ben bu bilgiyi kabul ettim” deyip,defteri dürüp rafa kaldıracağınız bir bilgi değil! “Kadere nasıl inanıyorsun?”dendiği zaman tarif edeceğiniz bir şey değil o! Saniye saniye yaşamanız gerekenbir şey, bu yüzden kaderin dinamik olması gerekiyor. Eğer siz onu rafakaldırırsanız, kaderi statik, durgun hale getirirsiniz! Onun dinamik olmasınısağlamanız lazım. Bunu yaşadığınız herhangi bir olayla ilgili iki cümlehalinde açıklamaya çalışacağım: Diyelim ki, bir kişi Eskişehir’e gidecek, bizde o kişi için “İnsan 30”a göre bir cümle kuruyoruz: “Allah <strong>sen</strong>in Eskişehir’egitmeni dilemişse, <strong>sen</strong> Eskişehir’e gidecek davranışa girersin.” Kader açısındanbu cümle doğru mu? Doğru! Peki, bu cümlede kişiye bir öğüt var mı? Bucümlede kişiye bir öğüt yok! İnsan Suresi 30. ayet için bu cümle çok doğru,ama bu cümleyi okuyanın ne yapacağını anlaması mümkün değil, çünküburda bir öğüt yok. Öyleyse bu cümle kişi için statik demektir! “Tamam, benimkaderimde Eskişehir’e gitmek dilenmişse bana o fiiller yaptırılır, ben degiderim” der, kenarda durur. Bir öğüt yok, amele yönelik bir dürtü yok! Halbuki“Kur’an öğüttür” diyoruz, değil mi? Çok dikkat edin, eğer ayetlerin tamamı“İnsan 30” idrakıyla olsaydı Kur’an’dan öğüt çıkaramaz, kıpırdayamazve ne yapacağınızı bilemezdiniz. Şuan da “İnsan 30”un cazibesine kapılıpbu hataya düşenler var! 13. Tablo’ya bakarsanız, o batıl inanışı görürsünüz.Kişi “İnsan 30”un cazibesine kapılıyor ve kendisine bir amel uyduruyor. Neo amel? “Hiç bir şey yapmama” ameli, “nasibimde varsa olur” ameli! <strong>Oku</strong>yor,okuduklarıyla ona ulaşıyor. “Kur’an’ın öğüt” olabilmesi için işte “İnsan 30”dabahsedilen bu gerçeğin insan boyutunda anlaşılabilecek bir cümleye çevril-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 587mesi lazım ki, kişi bir şey yapabilsin, bir amel çıkarabilsin. Dolayısıyla, “İnsan30”daki cümleyi, siz ancak “İnsan 29” bakış açısıyla bir öğüte çevirebilirsiniz.Şimdi örneği ibadetle ilgili vererek açıklamaya çalışalım, hatta nefs mertebeleriyleilgili bir örnek verelim. Diyelim ki “eğer kaderinde, Allah <strong>sen</strong>innefs-i mutmainneye ulaşmanı dilemişse <strong>sen</strong> nefs-i mutmainneye uygun fiillerortaya koyar ve neticede oraya ulaşırsın.” Doğru mu? Doğru! Peki, kişibu cümleyi duyunca ne yapacak? Yani ben bunu duyunca ne yapmalıyım?“Demek ki kaderimde varsa olacak” deyip bekleyeyim mi? Çünkü bu cümlede“şöyle yapın” denen bir bakış açısı, bir öğüt yok! Gelin şimdi aynı cümleyi,aynı idrakı bir öğüde çevirelim: “Eğer <strong>sen</strong> şu amelleri yaparsan, eğer <strong>sen</strong>Rabbine yönelir<strong>sen</strong>, eğer <strong>sen</strong> örtücü olmazsan nefs-i mutmainneye ulaşabilirsin”.Bu cümle bir öğüt içeriyor değil mi? Kişi bunu dinlediği zaman neyapacağını fark eder, değil mi? Demek ki, önemli olan şey şu: “İnsan 29” ve“İnsan 30” birbirlerine tersmiş gibi gözüküyor olmasına rağmen, kesinlikleters değil! Aksine; ikisi birbirlerini tamamlayan bir bütün! Bu yüzden, kişiyaşarken ikisini bir bütün yapacak idrakı yakalaması lazım! “İnsan 29” ve“İnsan 30” ayetlerini bir bütün yapacak, onları “bir” yapacak manayı yakalamaklazım! Maalesef okuyacağınız birçok açıklama ve tefsirde, bu ayetlerdensadece birisine yaslanıldığı için, yani; ya “İnsan 29”a yaslanarak, yada “İnsan 30”a yaslanarak açıklama ve tefsir yapıldığı için ikisi “bir” yapılamamış!“İnsan 30”a yaslanarak tefsir yapmışsa “İnsan 29”u yazmasak daolmaz der gibi şöyle bir yazmış geçmiş, “İnsan 29”a yaslanmışsa, bu seferdeyazdığında çoğu kere İnsan 30’dan hiç bahsetmemiş! Maalesef çok önemlibildiğiniz şahısların tefsirlerinde bile bahsetmişse de demiş ki; ayet “DileyenYOK ancak ALLAH” diyorsa da, bu; insanın hür iradesi yoktur, manasınagelmez! Böyle de bir uydurma katılmış, maalesef!Bakın: Aslında “İnsan 30”; Ulûhiyet mertebesinden söylenmiş bir gerçek,gerçeğin Uluhiyet mertebesinden söyleniş hali. Ulûhiyet mertebesindeinsan yok, bu yüzden o cümlede öğüt yok, bulamazsınız. Ama biz kesretâleminde yaşıyoruz, ne yapacağız? Beşeri boyuttan bakanın bir öğüt çıkarmasıiçin Ulûhiyet cümlesinin beşeri boyuta dönüştürülmesi edilmesi lazımki; kişi oradan ne yapacağını anlasın! Bu yüzden “İnsan 30”daki “dileyenYOK, ancak ALLAH” idrakı ile ne yapacağını, bu idrakı amele nasıl çevireceğini“İnsan 29” söylüyor. Kul’un kaderi dinamik hale getireceği öğüt “İnsan29”da belirtiliyor! “Dileyen Rabbine yönelir, dileyen Rabbine bir yol tutar”.Bu ayetle o, “İnsan 30” idrakı çerçevesinde ne yapacağını görüp yakalamışoluyor.


588Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 13’denŞimdi konuyu biraz da muhtar halle birleştirmeye çalışalım. Kendini HissetmeDuygusu’ndan bahsetmiştik. Kendini Hissetme Duygusu [varlığı his]aslında saftır, somdur, yani Sameddir! Halbuki insan da kendini hissediyor.Buna çok dikkat edelim, bu çok önemli bir şey; insan da kendisini hissediyor.Burada ki önemli şey şu; insanın kendisini hissetmesine izin verilmiş!Biraz sonra onu 16. Şema’da biraz genişçe göreceğiz. İnsan için ele aldığımızda,özellikle insan yapısını Halifetullah özelliğiyle ele aldığımızda o hissedişşöyledir: İnsan kendisini Halifetullah manasında ama kendindeki esmaterkibiyle sınırlanmış, şartlanmış, kayıtlanmış olarak hisseder ve bu Halifetullahçerçevesinde o cüz kendisine “BEN” der. İşte “BEN” dediği noktada,Allah ona diyor ki; burada dur! Buraya çok dikkat edin, burası bu kadar açık,net ve bu kadar dobra dobra bulamayacağınız bir bilgidir ve çok önemlidir!“Burada dur” diyor, “BEN” dediğin bu noktada dur!” Niye? Çünkü ancak Allah“BEN” der. Allah Mütekebbir’dir, mütekebbir olan O olduğu için başkası


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 589“BEN” diyemez! Bu yüzden; “BEN” demek Allah’a aittir! Ama sana da bir izinverildi, o cüz yapı çerçevesinde sana da “BEN” deme izni verdi. İşte o izinverilen noktada kal, “orada dur” diyor! Bu ne demektir? Oraya bir sınır çizipde “orada dur” demesi ne denktir? Sınır, had, hudut nedir?Bakın ayetler; “haddi aşmayın, haddi aşan olmayın”. Yani; “sana verilen“BEN” deme iznini aşma, “BEN” dedin, “BEN” dediğin o noktada dur, haddiaşma” diyor!İzin verilen, oradaki “BEN”e verilen izin nedir? İşte ordaki “BEN” şu: Oyabancı görüntüyü sanki gerçekten Varmış Gibi sanmaktır. O yabancı görüntüyüsanki gerçekten Var Gibi sandın ve “BEN” dedin ya, işte orada dur!İzin verilen bu, bu kadarına izin verildi. Ne için? Kulluk yapman için! AncakKULLUK için, İBADET için bu kadarına izin verildi! Çünkü, ibadet/kullukiçin, “kendini var sanan” bir yabancı görüntü lazım. O oldu, orada dur! Esas[ne için olmuşsan] onu yerine getir, haddi aşma! Peki, kul haddi nasıl aşıyor?Müstakilliğini ilan ederek haddi aşıyor! Haddi aşmak budur! Kişi o yabancıgörüntüye “BEN” dedikten sonra müstakilliğini ilan ediyor. Kur’an-ıKerim “haddi aşmayın!” dediğinde eğer, had tabirini;“A” Takdim Formu“BEN” yaşantısındaki örtücülerin, kâfirlerin, fasıkların, zalimlerin hayatlarındakendi duygu ve düşüncelerine göre tarif edip koydukları sınırları aşanlarlailgili sanarsanız, o işlerde “<strong>sen</strong> haddi aştın” der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız. Allahiçin “had” budur, Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen “haddi aşmak” müstakillikilan etmektir. “Haddi aşmayın”ı bunun dışında tarif eden olursa tamamenKur’an’a ters bir tarif yapmış olur. Tamamen yanlış ve Kur’an’ın dışında birtarif yapmış olur. Haddi aşmayın: Sen, izin verildiği kadar kendine “BEN”dedin ve onun da ne için olduğunun idrakindesin. Müstakilliğini ilan edipde bu idrakten öteye geçme! Bu idrakle işlerinle meşgul olursan Rabbineyönelmiş olursun, sakın haddi aşma! Haddi aşarsan ne olur? Allah’ı örtersin,örtücü olursun! Haddi aşarsan kâfir olursun! İşte bu yüzden, ayetin mealiolarak tefekkür sayfamızın başında diyor ki; muhtar değilsin! Yani <strong>sen</strong> özgüriradeye, özgür akla, özgür fikre, hepsini toplarsan özgür güce sahip değilsin!Öyle bir varlık YOK; Allah’ın dışında ayrıca güç sahibi olan bir varlıkYOK! Demek ki, muhtar değilsin, ama <strong>sen</strong> sanki güç sahibiymişsin gibi davran.Burası, bu çizgi kaderin yaşanabilmesi için çok önemli: Ama <strong>sen</strong> sankibir güç sahibiymişsin gibi davran. Ama bu davranış o kadar ince bir bıçaksırtı üstünde ki; ancak, muhtarmış gibi davranmak <strong>sen</strong>i muhtar duruma düşürmesin!Şimdi bu idrakı veriyor: Çünkü; ayrıca muhtar olan da muhtar


590Yılmaz DÜNDARolmayan da YOK, İLLA ALLAH. Diyor ki; sana izin verildi ve “BEN” dedin.Muhtar değilsin, bunu da idrak ettin! Ama o hal bile, yani muhtar olmayanbile YOK, İLLA ALLAH.Bu arada; bu Tefekkür Paylaşım Toplantıları o kadar önemli ki! Sürekli,dinamik bir mirac yaşantısına sokar kişiyi. Kişi bu tefekkürlerle, peş peşepatlayan tomurcuklar gibi, hayret içerisinde olduğu bilgileri yakalar ve miraclarıyaşar. Bu manada, içimizden bir mübarek kardeşimizin bizimle paylaştığıbir bilgiden bahsedeyim. Bu tefekkür tablolarını inceleyip söyleşileridinleyen bu kardeşimiz, “ben bu işi nasıl hallederim?” telaşıyla saniyesini saniyesineeklediği bir zaman bir şeyi fark ediyor, Ezan’ı dinlerken bir şeyi farkediyor. “Ezan’ın nasıl dinleneceği” bize hadislerle öğretilmiştir. Hatta ezanbittikten sonra okunacak salâvat bile öğretilmiştir. Ezan’ı dinlerken “Hayyeale’s-salah” kısmına gelindiğinde “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh” denmesiönerilir. Bu öneriyi insanlar, “bize böyle tembihlenmiş” diye yaparlar.Ama önerenler nasıl bir idrakteler ki öyle bir şey önermişler, “nasıl bir yaşantı”içerisindeler ki ileriye bir şey önermişler! İşte bunu o kardeşimiz Ezan’ıdinlerken yakalıyor, bir maille paylaşmıştı.Hayye ale’s-salah; haydi salâta, haydi salâta! Bakın bu “İnsan 29”dur!Bir amel içeriyor, değil mi? Bunu dinledin “haydi salâta” dendi, kalkıp salâtagidiyorsun. “Haydi, salâta”, duydun salâta gidiyorsun. İşte “İnsan 29”! Amasalâta hangi idrakla gideceksin? “İnsan 30” idrakıyla! “İnsan 30” idrakıylagitmez<strong>sen</strong> taklit ehli olursun, “İnsan 30” idrakıyla gitmez<strong>sen</strong> örtücü olarakgidersin. Salâta “İnsan 30” idrakıyla gittiğini nasıl ifade edersin? “Ve la havleve la kuvvete illa Billâh” ile! Müthiş bir şey değil mi? Ve arkadaşın bunuyakalaması ne kadar hoş bir hal, bunu kavramış olması ne kadar güzel, elhamdülillah!Kişi salâta “İnsan 29” bilinciyle, o idrakle gitmeye çalışırsa, o giden “bendebir güç var ve ben bu gücü namaz için kullanıyorum” der ve örtücü olur.Öyle bir güç yok! “Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh!” diyen biliyor ki, dilenmişsebu yapılır! O yüzden “ve la havle ve la kuvvete illa Billâh!” diyor.Yani; Muhtarmış Gibi davranarak salâta gidiyor, ama muhtar olmadığını ifadeediyor. Kalkıyor salâta gidiyor, Muhtarmış Gibi davranıyor, “İnsan 29”uyerine getiriyor, Rabbine yöneliyor. Ama hemen diyor ki; Muhtarmış Gibidavrandım, fakat muhtar değilim: Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh!“Muhtarmış Gibi davranmak ve muhtar olmamak” bir girdap ta getirir.Buna özellikle tasavvufla meşgul olanlarda rastlarız. Bu “İnsan 29”u kavraya-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 591mamaktan kaynaklanır, “İnsan 30”un cazibesine fazla kapılmaktan kaynaklanır.“Fazla kapılmak” ne demek? Dengeyi sağlayamamak demek! “İnsan30” ve “İnsan 29”un bir olması için, bir manada olabilmesi için dengelenmesilazım. Birisini görmezden gelir, kenara koyar da diğerine ağırlık verir<strong>sen</strong>izdengeyi sağlayamazsınız, bir fazlalık oluşur, gerekmeyen bir fazlalık oluşur.Dengeyi sağladığınız zaman, denge sağlandıktan sonra fazlalık olsun, o güzeldir!Ama dengeyi sağlamadan tek yönlü fazlalık size amelde yanlışlıklargetirir, zihni aklı kaydırır. Ne gibi? Kişi dünya işlerinden elini eteğini çeker,“artık ben şu işleri yapmak istemiyorum” demeye başlar. “Niye?” dersiniz,“Boş ya, bu işler boş, ne gerek var!” der, böyle bir yanlışa düşer. Bu tamamenİslam Sistemi’nin dışındadır ve yanlıştır. Siz işi örtücüye mi bırakacaksınız?Yani örtücü mü başarsın, Allah’ı örten mi başarsın? Şimdi bu kişinin birmüteşebbis/girişimci olduğunu düşünün. Bir iş yeri açıyor on kişi, yirmi kişi,otuz kişiye ekmek parası kazandırıyor. E, <strong>sen</strong> bu işi yapma ne olacak? İnsanlarabir örtücü mü versin o parayı, bir örtücünün işyerine mi gitsinler? Aynıolaya şöyle bakın: Allah rızası için savaşa gittiniz, savaşa katıldınız, göğüsgöğüse savaşacaksınız. “Hadi savaşsana!”diyorlar, <strong>sen</strong> de; “ne olacak ya, nasılolsa hepimiz öleceğiz!” deyip duruyorsun. Böyle savaşabilir misin, olur mu?Böyle bir savaş övülmüş mü? Eğer siz o savaşta Allah için canla başla savaşarakşehitliği önemsemez ve şehitliğe doğru gitmez<strong>sen</strong>iz yanlış bir iş yaparsınız.Ayet ve hadislere göre tamamen yanlış yaparsınız. Bilmelisiniz ki, savaşyalnız cephede değil! Savaş her an var! Her an, örtücü olmak/olmamaksavaşı var ve siz zaten hayatta bu savaşın içerisindesiniz. Bu savaşın damutlaka başarı mantalitesiyle devam etmesi gerekir; mutlaka başarı! Öylebir başarı ki bu; “muhtar değilsin, ama muhtarmış gibi davran” idrakiyle birbaşarı! Tamam, başarıyı yakaladın, ancak; başarıyı yakalamak <strong>sen</strong>i muhtarduruma düşürmesin! Bunu hangi ayetle öğreniyoruz? “Onlar ma tevfîkî illaBillahi derler”. Açık çok ayet: “Ayrıca başaran YOK, illa ALLAH”. Her hangibir başarıda idrak böyle; “ayrıca başaran yok, illa Allah.” Dolayısıyla, <strong>sen</strong> işlerindebir başarı sağlayacaksın ki, sonra da “ma tevfîkî illa Billahi” diyerekayetin gereğini yerine getirebilesin. “Ma tevfîkî illa billahi; ayrıca başaranyok, illa Allah”. Eğer <strong>sen</strong> bir başarı halinde, “ben akıllıyım güçlüyüm ve başardım,<strong>sen</strong> de çalış, <strong>sen</strong> de başar” der<strong>sen</strong> muhtar duruma düşersin, muhtarolursun. Sakın muhtar olma! Niye? Muhtar olursan haddi aşarsın! O zamanhaddi aşmış olursun, haddi aşanlardan olursun!- Daha önce israftan bahsetmiştiniz. Kendimizde olan özellikleri kullanmamakda israf olduğu için mi, o güç ve özellikleri kullanmamız, başarılı olmamızisteniyor?


592Yılmaz DÜNDARKendindeki gücü ve özellikleri örtücü olarak kullanırsan da israftır! Onlarıörtücü kullanırsan da israf, hiç kullanmazsan da israf! Ne zaman doğru?Allah’ın verdiğini Allah yolunda kullanırsan! Ancak o zaman israfın dışındakalır! Ayet buyuruyor ki; “onlar Allah’ın verdiğini Allah yolunda kullanırlar”.“Akıllı, akıllı insan kime denir?” ona da bir bakalım ister<strong>sen</strong>iz. Çünkü buyolda ilerlemek, cennete gidebilmek ancak akıllı olarak mümkün, akıllamümkün, akıllı insanın işi! Peki, kime akıllı denir? Akıllı; öğrendiği bilgilerlehareket edene denir, öğrendiklerini uygulamaya koyana denir, öğrendiğibilgilere göre davranana denir! Hayatınızda vardır. Bazen bir kişinin birdavranışı olur, ona; “ne akıllı insan!” dersiniz. Niye? O bir bilgiyi öğrenmişve o bilgiye göre davranıyordur, bu yüzden ona “akıllı insan” dersiniz. Akıllıkelimesinde amel var, ameli yönlendiren bir bilgi var. Akıllı kelimesi iki şeyibirden içerir; bilgi ve o bilgiye göre hareket! Akıllı insan; bilgisini uygulayan,bilgiye göre davranandır! Bunu neden bastırarak söylüyorum?Kesinlikle bilgili insanla akıllı insanı karıştırmamak için! Bu yolda ilerlerkenyapılan hatalardan birisi de odur çünkü. Kişiler bilgili olduğu zamanbilginin yettiğini sanarsa tamamen yanılır. Eğer ayetlere bakacak olursanızhep ikisi beraberdir: “İllelleziyne amenu ve amilüs salihati.” Onlar müstesna!Onlar zarar görmekten müstesna, onlar cehenneme gitmeyecekler!Kimler? Akıllı olanlar: “İllelleziyne amenü ve amilüs salihati; inananlar ve salihamel işleyenler.” İkisi beraber! Bilgili olanlar değil, çok dikkat edin buna!Dolayısıyla, dinlediğiniz zaman da akıllı kişiyi dinlemeye çalışın, bilgilikişiyi değil! Çünkü:Bilgili kişi şeytanın oyuncağıdır şeytan bilgili kişiyi çabuk kandırır.Âlimler şeytanın en kolay kandırdığı gruplardandır! Bir kıssada şeytanşöyle diyor: Ben imanı kavi bir cahili daha zor kandırıyorum, ama âlimleridaha çabuk kandırıyorum. Bakın hayattan bir örnek verelim; deprem. Birkişi depremle ilgili çok bilgili olsa, “depremde nasıl davranılır, konutlarındepremle ilgi nasıl inşa edilmesi lazım, nasıl korunulur?” bunları çok iyi bilseama hiç bu bilgiye göre davranmasa, deprem geldiğinde korunabilir mi? Bilgilidiye deprem ona zarar vermeden geçer mi? Hiç fark etmez! Siz o zamanona “akıllı birisi” der misiniz? “Ne akılsız adam, ilk önce bilenin evi gitti! Okadar da biliyordu onun evi gitti” dersiniz. Kendiniz ona “akılsız” damgasınıbasarsınız! Niye? Çünkü biliyordu ama yapmadı! Ha, bu konuda akıllıkim? Deprem bilgisine göre tedbir almış, yani korunmuş olandır! O, Kur’an’a


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 593göre müttakidir. Müttaki; korunan. Müttaki olmak akıllı olmak demektir,müttaki; o bilgiye göre hareket edendir! Buna da çok dikkat etmek lazım.“İllelleziyne amenü ve amilüs salihati” kapsamında; “B” anlamında inanan veonun gereğini yapan akıllıdır. Bilgili; konuyu biliyor ama tedbir almamış!Müttaki değil.- Hocam, Kur’an-ı Kerim’ ayetlerindeki; “akl etmeyecek misiniz?” kavramınıda bu manada düşünelim mi?“Akıl etmeyecek<strong>sen</strong>iz” veya “ne kadar az düşünüyorsunuz”, “artık tefekküretmeyecek misiniz?” ayetlerini bu manada tefekkür edin! Onların hepsigerçeği öğüde çevirmek içindir, öğüt dilidir; insan boyutundan dildir! Hattaaklını kullanmayanların çok şerli ilan edildiği ayetler bile var. O öğütlere “İnsan30” ayetinin idrakını kaybetmeden dikkat etmek gerekiyor! Kişi “İnsan30”un manasını rafa kaldırıp, yalnızca o öğütleri dikkate alırsa muhtariyetiniilan etme tehlikesi çok yüksektir. Bu yüzden, öğüt olanları temsilen “İnsan29”u düşünecek olursak, o öğütleri “İnsan 30” idrakıyla yapmak önemlidir!“Dileyen Rabbine yönelir” ayetlerini temsilen “İnsan 29”u ele alırsak, dilemeve yönelmeyi “İnsan 30” idrakiyle yapan, yani iki ayeti bir yapan önemli!“İnsan 30” idrakıyla o öğütleri yerine getiren önemlidir! Zaten o tür öğütler,“İnsan 30” gereği kendilerine hidayet dilenmiş olanların hidayetle ilgiliyapacakları fiilleri vesileye çevirecek öğütlerdir. Allah Kul’una “İnsan 30”lahidayet dilemiştir. “İnsan 30”da dilenen hidayetin vesileleri yaşarken “İnsan29”la devreye girer. İkisi de aynıdır; aynı sistemin seslenişleridir!Kişi aklını/aklı kullanacağı zaman “İnsan 30”un dışına çıkmayacak! Hepmesele o! Elindeki pusula “İnsan 30”u gösterecek! Yaşarken “İnsan 30” idrakinindışına çıkmamak gerekiyor. Bakın bununla ilgili üç tane ayet okuyalım;Maide Suresi 44, 45 ve 47. ayetler.Maide 44: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmezse, işte onlarkâfirlerin ta kendileridir”. Allah’ın kesin öğüdü! Kim Allah’ın inzal ettiğiylehükmetmezse o zaman bir güç iddia etmiş olur: Yani “güç bende” der,müstakil akıl fikir üretirse durum tespiti yapmış olmaz! Kim Allah’ın inzalettiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.Maide 45: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle, hükmetmezse işte onlar zalimlerinta kendileridir”.Maide 47: “Kim Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmezse işte onlar fasıklarınta kendileridir”. Bizzat Allah’ın sözü! Dolayısıyla, aklı bu çerçevede


594Yılmaz DÜNDARkullanmak gerekiyor. Ancak o zaman siz durum tesbiti yapmış olursunuz;Allah’ın hükmüyle hüküm vermiş olursunuz! Durum tesbiti, Allah’ın hükmününcüzün ağzından çıkması demektir. Cüzün ağzından Allah’ın hükmüçıkıyorsa o cüz durum tesbiti yapıyor demektir. Bu ayetlere belki tekrarbakarız.Şimdi okumaya devam edeyim. “Ey TALİB kardeşim, bu kuralı düşün,anla ve böyle “OL” inşaAllah.” Bakın buradaki “OL/KÜN fe YEKÜN” hem “İnsan30”u hem “İnsan 29”u içeren bir tavsiyedir. Devam edelim: MuhtarmışGibi davranmazsan “İnsan 29” ayetinin gereğini yerine getiremez ve “İHLÂSHAYAT DÖNGÜSÜ” sürecinde “HAKK” yolda ilerleyemezsin. Demek ki MuhtarmışGibi davranmazsan, İhlâs Hayat Döngüsü’ne giremezsin. O döngüyegirebilmek için amel gerekiyor, bilgi değil! Bilgi gerekmiyor, bilgiyle giremiyorsun!Bunu daha önce de konuştuk; “İhlâs Hayat Döngüsü’ne nefs-i levvameylegirersin, nefsin levm boyutuyla meşgulken girersin” demiştik. Bu daamel gerektirir, muhasebe gerektirir, “A” ve “B” muhasebesi yapmanı ve birtavır belirlemeni gerektirir!15. Tefekkür Sayfamızı okumaya devam edelim: Muhtarmış Gibi davranmazsan“İnsan 29” ayetinin gereğini yerine getiremez ve “İHLÂS HAYATDÖNGÜSÜ” sürecinde “HAKK” yolda ilerleyemezsin. Muhtariyet iddiasındabulunursan da İnsan-30 ayetinin gereğini yaşayamaz ve “DECCALİYET KISIRDÖNGÜSÜ”nden kutulamazsın; eğer muhtariyetini ilan eder<strong>sen</strong> nefsine zulmedenlerdenolursun… Buraya döneceğiz.Bakın Muhtariyet ilan etmeye yaşantıdan birkaç örnek verelim. Yukarıdakicümleyi şimdi şöyle okuyalım: Aklın hür değil, ama aklın hürmüş gibidavran. Ancak; aklın hürmüş gibi davranmak <strong>sen</strong>i aklı hür yapmasın. Çünküayrıca ne aklı hür olan ne aklı hür olmayan var, İlla Allah! Veya şöyle okuyalım:Mal mülk [buraya çok dikkat edelim] <strong>sen</strong>in değil, ama mal mülk <strong>sen</strong>inmişgibi davran. Ancak; mal mülk <strong>sen</strong>inmiş gibi davranmak <strong>sen</strong>i mal mülksahibi yapmasın, “mal mülk benim, benim malım, benim mülküm” halinedüşürmesin. Şimdi hayata böyle bakın bakalım! Muhtar olmak nasıl oluyorgörüyor musunuz? Eğer hayata döndüğünüzde, , bunları sahip olduğunuzhayatla ilgili olarak 24 saatinize yaymazsanız muhtariyeti yakalayamazsınız!Her bir saniyeye yayacaksınız! Bakın: Sen bir vücut sahibi değilsin, ama vücutsahibiymişsin gibi davran. Orada bir izin var! Ancak; vücut sahibiymişgibi davranırken sakın “bu vücut benim, güç bende” tuzağına düşme! Çünküayrıca ne öyle bir “vücut benim” diyen, ne de “bu vücut benim değil”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 595diyen var, illa Allah. Vücutla ilgili kısım çok önemli! Bunu konuşmanın ilerisindebiraz genişletiriz. Ama aklı hür gibi, mülkü var gibi, vücut sahibi gibidavranışları 24 saatinize yaydığınız zaman, onları hangi bilinçle yaptığınızaçok dikkat edin! Ve doğrusu “nasıl bu bilinçle yaşanır”, bunu bütün yaşantınızdakiher detaya yaymak gerekiyor, bu muhtariyetten kurtulabilmek için!Aksi halde “bilgi olarak” kalır.İnsanların “Gibi Davranmak” konusunda çabucak ve en fazla muhtariyetedüştükleri yan cinsel platformdur, cinsellik platformudur. Cinsel platformdaçabuk muhtariyete düşerler! Cinsel platformda ne yaparak muhtariyetedüşerler? İlan ettikleri ilahlık gücünü o cinsel görünüşleriyletakdim ederler! Bu çok önemli bir şey, bunu ilerde detaylandıracağız! Bunuçok iyi anlamak ve bunu mutlaka uygulayabilmek lazım! Kesin olarak söylüyorum;bundan kurtulmadan başarı gelmez, kim ne derse desin! Ben, ilerlemeyolunda o kadar çok kişi gördüm ki, bu sebepten “tak” diye kalmıştır!İlerleyemez! “Neden ilerleyemiyorum?” diye düşünür durur! Bu sebeptenilerleyemiyor!- Bedensellik ve cinselliği takdim etmek aynı şey, değil mi?Cinsellik, bedenin özel bir ayrıntısı! Ancak bedeni/vücudu ondan ayrıtutmak lazım! Hatırlarsanız, yıllar önce bir şeyi anlatmaya çalıştık: Bu bedenvar! Çünkü görüyorduk ki, tasavvufla meşgul arkadaşlarımız şöyle bir uygulamaiçinde: Kendine dokunuyor “bu yok” diyor, koltuğa dokunuyor “buyok”… Onların yokluğunu anlamaya, kavramaya çalışıyor; yani hayal kuruyor!Tasavvufta böyle bir şey yok! Bu vücut bizzat var. Kime göre var? Diğervücut sahiplerine göre var! Kime göre yok? Allah’a göre yok! Vücud Allah’agöre yok! Ama haddi aşmamak üzere izin verilmiş vücutlar arasında o vücutvar, onlar birbirlerine göre varlar. Peki, hata ne, suistimal nasıl oluşuyor?Birinci, ilk suistimal, bu vücuda kişinin “BEN” demesi, ona vehmî “BEN”likvermesidir. Birinci suistimal budur, ama buna izin verilmiş olduğu için buyasal yanlıştır. Bu yanlış, ama bu kadarına izin verilmiş olduğundan ona yasalyanlış dedik. Neden? O vücuda birisi “BEN” diyecek ki, “BEN” diyen oyapı, o vücudu Allah’ı tanıma ve bilme ve O’na yönelme yolunda kullansın.“İnsan 29”un gereğini yapsın.İkinci suistimal, kişinin bu vücuda “BEN” dedikten sonra, buradaki güçve özelliklere sahip çıkıp, müstakilliğini ilan ederek haddi aşıp muhtariyetiniilan etmesidir. Böylece ortaya muhtariyetini ilan eden “BEN” idraki çıktı!Ve bakın, “BEN” diyen iki idrak var artık. Birisi yasal yanlış olan “B” Tak-


596Yılmaz DÜNDARdim Formu “BEN”, diğeri “A” Takdim Formu “BEN”. Ele alınması gereken veyok edilmesi gerekenler buradaki “BEN” anlayışlarıdır, vücutlar değil! Vücutbaşka bir şey, vücut çok önemli bir tecelligah! Önemli olan, yani yanlış olanşey; yabancı görüntüdeki birisinin onu müstakil sanarak oraya bir güç iddiasındabulunmasıdır!Buradaki “BEN” anlayışı iki türlüdür: Birisi vehmi “BEN”lik, diğeri vehminzulmeti olan “BEN”lik! Çok dikkat ediniz. Bu söyleyeceğimi tasavvuf kitaplarındaayrıntılı bulamayacaksınız! Bu anlaşılamadığı için ikilemler vardır.Vehmi “BEN”lik “B” Takdim Formu “BEN”dir. Diğeri vehmin zulmeti olan“BEN”lik ise “A” Takdim Formu “BEN”dir! İkisi birbirinden farklıdır! Vehminzulmetini çok önemsemek lazım! Vehmin zulmetini çok incelemek, öğrenmekve tanımak lazım! Vehmin zulmeti izah edilmediği için insanlar vehmi“BEN”liği ve vehmin zulmeti olan “BEN”liği birbirlerinden tefrik edemiyorlar.Vehmi ve zulmetini birbirlerinden ayırmak tefrik etmek lazım!Sayfamızı açıklayarak okumaya devam edelim: Dedik ki “muhtarmışgibi davranmazsan “İnsan 29” ayetinin gereğini yerine getiremezsin veİhlâs Hayat Döngüsü’ne giremezsin. Muhtariyet iddiasında bulunursan da“İnsan 30” ayetinin gereğini yaşayamazsın, bu sefer de “DECCALİYET KISIRDÖNGÜSÜ”nden kurtulamazsın”. Bakın; “İnsan 30” ayetinin gereğini yerinegetiremezsin demedik! Ne diyoruz? “Gereğini yaşayamazsın!” Gereğini yerinegetirmek İnsan 29”la ilgilidir. “Gereğini yaşayamazsın” demek; <strong>sen</strong>de onaait tecelliler olmaz demektir. O tecelliler olmayınca gereğini yaşayamazsın,göremezsin ve bu sefer de “DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”nden kurtulamazsın.Bu ifadede önemli bir şey var, bu Deccaliyet’le ilgili bu tanım çokönemli bir tanım: Şimdi burada ilk kez deccalı tarif edeceğiz. Deccalin bukadar açık net tarifine de rastlayamazsınız! Onun için çok önemseyiniz.Demek ki iki tane döngü var; birisi “İHLÂS HAYAT DÖNGÜSÜ”, diğeri“DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”. İhlâs Hayat Döngüsü’nde yaşayanın kendisinitakdimi “B” Takdim Formu “BEN”, yani “B” sırrıyla “BEN”dir. Bir diğeride “DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ”. Deccaliyet Kısır Döngüsü’nde kişi “A”Takdim Formuyla “BEN” der.Eğer muhtariyetini ilan eder<strong>sen</strong> DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜnden kurtulamazsınve nefsine zulmeden ZALİMLER’den olursun. Buradaki ince çizgiyiiyi anlamak gerekir. Seni “İHLÂS HAYAT DÖNGÜSÜ”nde sabit ve kararlı kılacakolan; “İnsan 29” ve “İnsan 30” ayetlerinin ve benzer mealdeki ayet vehadislerin gereğini “bir” yaparak “OL”maktır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 597Biraz önce bunu geniş konuştuk. Bu paragrafta şimdi Deccali tarif ediyoruz.DECCALİYET KISIR DÖNGÜSÜ örtücü ilahlığın ülkesidir, örtücülerinülkesinin ismidir. Örtücü ilahlığın, örtücülüğün, yani bu ülkenin sultanıda DECCAL’dir. Deccaliyet Kısır Döngüsü’nün sultanı da Deccal’dir. Ayetve hadislerde “ARZ” diye geçen manayı ilgililer iki türlü yorumlar. Baktığınızdabildiğimiz yeryüzü ve bir de beden olarak karşımıza iki tane arz çıkar.Birisi beden, birisi de dünyanın bedeni; dünyanın yeryüzü diye kabul ettiğimizbedeni; dünyanın hali. İşte beden olan ARZ’daki örtücü ilahın sultanıolan DECCAL’dir. Eeğer ARZ diye bedeni düşünür<strong>sen</strong>iz, bedene ARZ diyebakarsanız, bu arzdaki, bu bedendeki örtücü ilahlık ülkesinin sultanı olanDECCAL “A” Takdim Formu “BEN”dir. Kişinin cüz yapısındaki “A” TakdimFormu “BEN” Deccal’dir, o kişinin vücudundaki Deccal odur! İlerikiTefekkür Paylaşımlarında, “bedenimizde Hz. İsa’yı nasıl buluruz, o arzdaMehdi’yi nasıl buluruz?” bu konulara da bakacağız. O Deccal’i öldürecekolanı ve orada doğruyu hüküm sürecek olan Mehdi’yi nasıl bulacağımızısonra göreceğiz inşaAllah. Ama önce Deccal’i iyi tanımak lazım. Deccal’intarifini iyi yapamazsanız hiçbir ilerleme sağlanamaz! Deccal’i tanıyamaz veonun tanımını iyi yapamazsa, kişi hiçbir noktada bir yere gelemez!Demek ki, eğer “ARZ” dediğimizde bu bedeni düşünürsek, bu bedendekiörtücü ilahlık ülkesinin sultanı olan Deccal “A” Takdim Formu “BEN”dir.Dünya olan ARZ’daki örtücü ilahlık kavramının sultanı DECCAL ise, yani arzdediğimizde dünyayı, yeryüzünü düşünürsek, ARZ diye dünyaya bakarsakburadaki örtücü ilahlık kavramının sultanı deccal ise, günü geldiğinde görülecekolandır. Hadislerde bahsedilen ve dünyaya gelecek olan o beşerdir.Günü geldiğinde Dünya’da görülecek olan bu DECCAL “A” Takdim Formu“BEN”in KÜLL’ü olup gelmiş olan NEBİ ve RASÜL makamlarının zıddıdır. Burayıfark etmeliyiz: Deccal “A” Takdim Formu “BEN”in KÜLL’üdür! “A” TakdimFormu “BEN”in KÜLL’ü olup gelmiş olan NEBİ ve RASÜL makamlarınında zıddıdır. İhlâs Hayat Döngüsü ve Deccaliyet Kısır Döngüsü diye ikidöngüden bahsettik ya; İhlâs Hayat Döngüsü’nün beşer olarak sultanı kim?Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem! İşte onun zıddı da Deccal! Örtücülüğün,Deccaliyet Kısır Döngüsü’nün sultanı da Deccal! Şimdi onun öneminive gücünü fark ettiniz mi? İhlâs Hayat Döngüsü’nü örtmeyen bakışı, Allah’ıörtmeyen bakışı KÜLL düşünün; hiçbir örtücülük yok! İşte Efendimiz (SAV)in hakikati! Örtücü olmama halinin küll’ü Efendimiz’de! Bir beşerde örtücüolmamanın maksimumu, tamamı Efendimiz’de! Onun zıddı; örtücülüğün


598Yılmaz DÜNDARmaksimumu, örtücülüğün küll’ü, tamamı Deccal’de! Böyle bir gücü var.Böyle bir gücün nasıl bir tehlike olduğunu fark ettiğinizde geçmiş Nebi veRasullerin ve özellikle de Efendimizin Deccal’e karşı insanları nasıl uyardığınıgörür ve bunun önemini hemen kavrarsınız. Ancak zaman zaman şöylesözlere de rastlarsınız. “Deccal henüz gelmedi, biz onun zamanında değiliz,şanslıyız.” Bir bakıma öyle! Böyle bahsedilen bir Deccal’le karşılaşmamakşans. Şöyle düşünün: Biz, Elhamdülillahi Rabbil âlemin böyle bir ilimlemeşgulüz. Böyle bir ilimle meşgulken Rasulullah’la karşılaşsaydınızşans değil miydi? Güzel değil miydi, bu ilimle meşgulken onunla karşılaşmak?O nasıl güzeldiyse, onun zıddı örtücü olan Deccal’le karşılaşmamakda bir şans. Ama! Deccal’den kurtulmak mümkün değil! “Deccaliyet”kavramı kişide zaten var! Bunu çok önemli bulup, çok iyi tefekkür etmeklazım!ZILLÎ vasıflı DECCALİYET’in sultanı DECCAL, “A” Takdim Formu “BEN”’lertarafından, bu KÜLL gücü sebebiyle kendilerinin ilahı ilan edilecektir. DECCAL’ekudret kazandıracak olan bu KÜLL gücün yayacağı küfür fitnesinin cazibesini“OKU”yabilmek gerekir. Bilinmelidir ki, bu küfür fitnesi cazibesinin cennetini,Allah cehenneme, cehennemini de cennete çevirmiştir.Şimdi bu okuduğumuzu da biraz genişletelim. Deccal’e kelime olarakbaktığınızda, Deccal’in “örtmek” manasına gelen bir kelimeden kök aldığınıgörürsünüz. Deccal’in kök aldığı kelimeyi incelediğinizde karşınıza “örtmek”manası çıkıyor! Bu manayı detaylandırdığınızda da; yalancı, doğruyuörten, hilekâr, sahtekâr manalarıyla karşılaşırsınız! Buna incelediğimiz konuçerçevesinde baktığınızda yalancı; Allah’a karşı yalan söyleyen, “ben de varım”diyen, “<strong>sen</strong> varsın, ben de varım” diyendir! Doğruyu örtendir. Allah’ınVahidülEhad, EhadüsSamed olduğunu örtendir. O’nun Samed olmasına,Ehad olmasına ters bir iddiada bulunan “ben de varım, benim de gücümvar” diyendir. Çünkü kişi bunu yapmakla, yalan söylemiş, hile yapmış vesahte bir davranışta bulunmuş oluyor. İşte Deccal’in kelime olarak manalarıböyle! Dolayısıyla, kelime olarak manası gayet açık; ÖRTEN! O zaman; eğerkişi örtense, örttüğü ölçüde Deccal’dir; Deccal’i hiç uzakta aramasın!Hiç “Deccal’le aynı dönemde değiliz!” diye sevinmesin, bizzat Deccalona çok yakın, kendinde! Halletmesi gereken Deccal kendisinde!Bakın Bakara Suresi 115’i bu ilme başladığınızdan beri önemsiyor biliyor,hevesle hedef ediniyorsunuz: “Her ne yana döner<strong>sen</strong>iz Vechullah’ı görürsünüz”.Şimdi, bunu hedef edinenler için, “ne yana dönersem Vechullah’ı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 599görmek istiyorum” diyen için çok önemli bir şey söyleyeceğim: Ne yana döner<strong>sen</strong>“A” Takdim Formu”nu göremez<strong>sen</strong> Vechullah’ı göremezsin! Neyana döner<strong>sen</strong> “A” Takdim Formu “BEN”i göremez<strong>sen</strong> Vechullah’ı göremezsin!Ne yana döner<strong>sen</strong> Deccal’i göremez<strong>sen</strong> Vechullah’ı göremezsin! ÇünküVechullah’ı örten perde “A” Takdim Formu “BEN”dir. Çünkü Vechullah’ı örtenperde Deccaliyet’tir. Senin bu örtüyü çekmen için, onu çok net görmen,tarif etmen, müdahale edip o örtüyü çekmen; onu fonksiyonsuzlaştırmangerekir.-Kendimizdekine müdahale edebiliriz. Ama dışarıdaki Deccal’i görünceyani örtücüyü görünce ne yapmamız lazım?Çok güzel! Kendinizdeki Deccali fonksiyonsuzlaştırdığınızda, fonksiyonsuzlaştırmayaçalıştığınızda dışarıdaki “A” Takdim Formu “BEN”in bir bütünolduğunu gördüğünüzde Fiillerin Tecellisi başlar! Bakın “A Takdim FormuBEN’lerin” demedik! “A” Takdim Formu “BEN”in! Onun, aslında parça parçaolmayan onun, bütün olduğunu gördüğünüzde, onu fark ettiğinizde sizdeFiillerin Tecellisi başlar ve siz Vechullah’ı görmeye, ne yana döner<strong>sen</strong>izorada Vechullah’ı bulmaya başlarsınız. Ama bunu yakalayabilmek için öncekendinizde Deccali fonksiyonsuzlaştırmayı başarmak lazım!“BEN”li takdimleri bir de şu haliyle tanımlayalım: “B” Takdim Formu“BEN” Halifetullah hakikatini fark edendir. “A” Takdim Formu “BEN” buhakikate muhalif olandır. Birisi Halifetullah, birisi Muhalifetullah! Neye muhaliftir?Allah’a muhalif, O’nun halifesi olmak istemiyor; “ben müstakilim”diyor. “A” Takdim Formu “BEN” bu yüzden vehmin zulmetidir. Bunu çok iyifark etmek lazım! Muhalif; hakikate muhalif hakikati örtüyor. Diğeri halife,bu muhalife! Halife olmak istemiyor!“Deccal yaşarsan deccal ölürsün, deccal ölür<strong>sen</strong> deccal dirilirsin.” Hiç kaçınılmaz,kesinlikle bu böyle! Neden? Hadis var: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz,nasıl ölür<strong>sen</strong>iz öyle dirilirsiniz”. Bu hadisin gereği olarak; Deccalyaşarsan deccal ölürsün, deccal ölmüş<strong>sen</strong> deccal dirilirsin. Bakın:İsra Suresi 72. Ayet: “Kim bu dünyada kör olursa ahirette de kördürve daha da şaşkındır”. Körlük hakikati görememektir. Muhalif olan, gerçeğigöremeyen, haddi aşan kördür! Kim bu dünyada haddi aşmış, gerçeği göremiyorsa,yani körse ahirette de öyledir hatta daha şaşkındır. Demek ki, kimbu dünyada Deccal’se ve Deccal yaşar, Deccal ölürse, Deccal dirilir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 601hemen siz fark etmeden onun fizyonomisi ile ilgili hüküm verir ve ya ona sıcaklıkduyarsınız, hayran olursunuz veya soğursunuz veya hiç bakmazsınız“şu adam da şöyleymiş” der geçersiniz. Bütün bunlar kudretle ilgili! Demekki kudrete karşı bir meyil var; işte bu meyil Deccal’e meyildir! Bu bahsettiğimizDeccal geldiğinde, sizde kudrete olan bu meyil yüzünden o kadarçabuk vurulur ki insan Deccal’e, o kadar çabuk kapılır ki!Bakın, kendisiyle aynı inanç yolunda olmadığınız birisi var ve siz aslındakudret yüzünden ona sempati duyuyorsunuz diyelim. Hayırla ilgili falan küçücükbir şeyini duyarsınız, nasıl abartırsınız onu! Bir de mütedeyyin birisivar, biliyorsunuz ki o dindar. Onun ufak bir hatasını gördünüz, nasıl sevinirsiniz!“Gördün mü, ben demedim mi, o zaten öyle” gibi şeyler söylersiniz.Şimdi Deccal’e olan meyli fark ediyor musunuz? Yaşarken Deccal’e olanşu meyle bakın! Kendiliğinden dindar olanlara soğukluk! Onun azıcık birhatasını görünce içiniz seviniyor; “gördün mü, bir de dindar geçiniyor!” diyorsunuz.Buna sevinen, diğer tarafta küfrüyle bilinen birisinin küçücük birhayrını; “ben size bu adam çok iyidir demiyor muydum!” diye abartan! Bu;Kudrete olan hayranlıktır! İşte kurtulunması gereken budur! Dikkat edin,hayatınızı 24 saate böyle yayacaksınız! Seccadeden hiç kalkma; ama kudretehayransan, <strong>sen</strong> “dini de, tasavvufu da kudret yönünde kullanıyorsun” demektir.Eğer tesbihi/zikri kudretinizi artırmak için kullanıyorsanız esmalaro yönde tesir eder ve kudret sahibi olursunuz. Esmaları; “bende hakikatleraçılsın, güçlü olayım, basiret gözüm açılsın, göreyim, duyayım” diye kullanıyorsanıztesir o yönde olur!Bakın bir basit örnek vereyim. Diyelim ki, bu toplantının sonunda sizeiki dua önerdim. Dedim ki, “bu dua çok tesirlidir şu kadar sayıda yaparsanız24 saat içinde insanların zihninden geçenleri okumaya başlarsınız”. Birdua daha önerdim; “bu da çok tesirlidir, yaparsanız 24 saat içerisinde Allah’ıbilmeye başlarsınız; tanımaya, örtücülükten uzaklaşmaya başlarsınız” dedim.Gittiniz, hangisini hemen yaparsınız? İnsanların kafasından geçenleribir bilsem! Ya ne olacak, ne olacak? Bak bu güç işte, bu kudret hevesi! Yanlışişle meşgulsünüz. Tasavvuf veya Din bu değil. Hadislere ve ayetlere bakın,hiç; “şu kişi insanların kafasından geçenleri biliyor!” diye övülen biri var mı?Ama tasavvufla, ayet ve hadiste övülmeyenleri, geçmeyenleri kazanmayaçalışıyor kişi!Hatta cemiyette zor durumda olanları zaman zaman tasavvufla meşgulbulursunuz. Niye? “Belki burda bir güç sahibi olurum!” beklentisiyle orada-


602Yılmaz DÜNDARdır! “Çok uğraştım olmadı, belki burada üç kelime öğrenir bir şey olurum;uçarım, kaçarım, tutarım” beklentisinde! Yok öyle bir şey! Bunların hepsiDeccaliyet! Tesbih çeke çeke Deccal’in ordusuna girebilir kişi! Çünkü DeccalKUDRET’le ilgili! İnsandaki kudrete olan bu meyil Deccaliyet’e meyildir!“A” Takdim Formu “BEN” neden muhtariyetini ilan ediyor? Güç için,kudret için! Dolayısıyla, muhtariyetini ilan etmiş olan “A” Takdim Formu“BEN” daha da güçlü olayım diye esma zikirlerinden yararlanıyorsa, onlarolur! Onların olduğunu görünce de; “ben tasavvufta ne kadar ilerlemişim.Önceleri beni telefonla arayacakları bilmezdim, şimdi on dakika öncedenhissediyorum” der. Ne olacak, bildin ne olacak? Telefonda arayanları hissedehissede cehenneme gidersin, ne olur ki? Orda da, biraz sonra kaç dereceateşte yanacaksın onu hissedersin, onu önceden hissedersin! Bilin ki; ilahınkudretini söndürecek ateş cehennemdir! O yüzden, cehennem örtücü ilahınmekânıdır! Onun o kudretini, kudret aşkını söndürecek ateş var orada.Ne dedik? “Bir şey” olmaya çalışma “YOK” ol! Yok olmak da ancak ilimlemümkün!-Kudreti hicret ettiremez miyiz? Mesela sizi kendimize sıcak, yakın hissetmemizinnedeni sizdeki kudret değil mi?Elbette ettirebilirsin. Ancak bu olaya öyle baktığın zaman beni <strong>tanrı</strong> yaparsın,kendini de! Yani gördüğün o kudrete muhtariyet katarsan, o gördüğünebir “sahip elbisesi” giydirir<strong>sen</strong> <strong>tanrı</strong>laşır ve <strong>tanrı</strong>laştırırsın! Hattabakın, insanlar bu yüzden özellikle cemaatlerde şöyle bir yanlışa düşerler.Duyarlar ki bir zat var, ona gittikleri zaman Allah’ı daha iyi tanıyacaklar veibadet edecekler, koşar ona giderler, Allah aşkıyla giderler. Sonra onu tanırAllah’ı unuturlar! Adamın aşkı başlar bu sefer! Bu çok önemli bir girdaptır,çok önemli bir tuzaktır! Kişi, Allah’ı unutur o kişiyle uğraşmaya başlar! Dahaönce Allah’ı daha çok düşünüyordu, şimdi o kişiyi düşünmeye başladı; yattımı, kalktı mı, ne giydi, ne içti, nereye gitti, kiminle? “Beni arıyor mu, onuarıyor mu, şunu arıyor mu?” gibi meraklar devam eder gider! Bunlar hep tasavvufunpaparazzi yanlarıdır ve Deccaliyet’tir! Eğer kişi <strong>sen</strong>in Allah’a olanyakînini artırıyorsa, <strong>sen</strong> zaten orada “o kişiyi” göremezsin! Niye? Ayrıca öylebir kişi yok ki! “İnsan 30” idrakını o tefekkürde yakalamak gerekir. “İnsan30”idrakinden saparsa, kişi bu yoldaki girdaplara düşmüş olur, Allah muhafazaetsin. Dolayısıyla, kudretle olan irtibatımızı iyi analiz etmek lazım! Hattaçok ileriye ait konuşulacak bir bilgiyi, şimdilik özellikle arkadaşımızın sorusuüzerine paylaşalım.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 603Bir insanda kudrete yönelik özellikler görülmez mi? “B” Takdim Formu“BEN” olandan böyle şeyler çıkmaz mı? İki türlü çıkar. Bizim kudrete, kudretinsergilenişine itiraz edişimiz vehmin zulmetiyle ilgilidir! Bunu bir iki cümlesöyleyelim, sonra sırası gelirse ileride genişletiriz. Dikkat ediniz, vehmin zulmetiyleilgili olanda güç, kuvvet, kudret müstakil bir varlık adına sergilenmektedir.Bu işi, kudret göstermeyi Deccal maksimum düzeyde yapacaktır.O öyle bir kudret sergiler ki, diğer kudret sergileyenler/“A” Takdim Formu“BEN”ler bakarlar ki ilahları, pirleri gelmiş; “zaten biz de bu iddia peşindeydik”der ve onu <strong>tanrı</strong>ları ilan ederler. Bir insanda kudret bir böyle çıkar. Birde “B” Takdim Formu “BEN” idrakindeki kişide çıkar. Kişi o idraktayken, oidrakın seyri süluğu içerisinde onun vehmî yapısından durum tespiti olarak,o vehmî yapıdan muhtariyetsiz olarak çıkar. Buralar çok önemli mertebelerdir.Eğer kişi bu kudretle perdelenirse, kendini son durakta sanarsa çokdoğru olan, güzel giden bu yolun o durağında kalır. İlerlerse, bir de kudretçıkışı daha vardır. Çeşitli özellikler, esmalar o zaman şöyle çıkar ondan. Buvehmi yapı tükenir ve Kendini Hissetme Duygusu’nun aslı burayı işgal eder.O zaman buradan çıkacak esma doğrudan Hakikat’indir. Eğer 10. TefekkürŞeması’na, bakacak olursanız “B’de B’siz” diye işaretlediğimiz kısım budur.Nasibse burayı ileride genişletiriz, inşaAllah.Burada Furkan Suresi 70. Ayetle ilgili bir tespit yapalım. Furkan Suresi 70.ayeti özellikle öneririm, hassaten Furkan Suresi 70. Bu fırsatı kaçırmamaklazım, “Furkan Suresi 70 Fırsatı”nı kaçırmamak lazım. Bakın mealen şöylediyor Furkan Suresi 70: “Ancak tövbe eden, iman eden ve salih amel yapanmüstesna. İşte Allah onların kötülüklerini ha<strong>sen</strong>ata tebdil eder,Allah Gafurdur, Rahimdir.” Çünkü burda öyle bir şey var ki çok dikkatçekici: Onların kötülüklerini; örtücülüklerini, günahlarını sevaba çevirir! Bufırsatı kaçırmamak lazım, çok önemli! Hemen yanlışa nokta koyup, kangrenolmuş olan o Deccaliyet’i acımadan kesip atıp, “Furkan 70” kapsamına girmeklazım. Bir an önce, bir an önce! “Çünkü onların kötülüklerini ha<strong>sen</strong>atatebdil eder, Allah Gafur’dur, Rahim’dir.” Burada iki isim var; Ğafur, Rahiym.Ğafur; hak edip etmediğine bakmaksızın bağışlayan! Öyle bir bağışlama kiĞafur nimet doludur; bağışlamak için bahane arayandır, bağışlamanın üstünebir de mükâfat veren! Yanında da Rahim ismi var. Bu iki isme Esma’ülHüsna’lardan bakacak olursanız, Rahim; içinde adalet olmayandır, sırf lutuftur.Çünkü adalette hak ettiğini vermek vardır. Bu öyle bir şey ki kötülükleriiyiliklere çeviriyor, böyle bir hak etme olur mu? Dolayısıyla adaletlesınırlanmayan bir hediye var. Demek ki, bu iki isim önemli; Ğafur ve Rahim!Böylece, Ğafur ismi Rahim ismini tetikler… Furkan-70 önemli!


604Yılmaz DÜNDARBir hadis okuyacağım. Bu hadisteki duayı Efendimiz (SAV) ashabına öğretirkenAshab diyor ki; “bize bir ayet öğretiyor sandık. Bize bir ayet öğrettiğinizannettik. Öyle titizlikle, öyle dikkatli ve hiç kaçırmadan tekrar ettirereköğrenmemizi sağladı ki, bir ayet öğretiyor sandık. Oysa bir duaydı.”Demek ki, onlar için o kadar önemli buluyor ki bu duayı öğretiyor. Hadislerebaktığımızda, bazı kişiler “selam vermeden önce salâtta bu duanın yapılmamasınıno kişi için bir noksanlık olacağını” söylüyorlar, bunu bu kadarönemsiyorlar. Bu duada önemli dört nokta var: Cehennem noktası, birazsonra göreceğimiz kabir noktası, bir diğeri deccal noktası, bir diğeri hayatve ölüm noktası. Bu dört önemli nokta, korunmak için Allah’a sığınılmasıgereken dört önemli yerdir, dört zor yerdir. Dua şöyle: “Allahümme innieuzü bike min azabi cehennem ve euzü bike min azabil kabri ve euzübike min fitnetit deccal ve euzü bike min fitnetil mahya vel memat”Bu kadar! Bir şey yapmıyorsun, “Allah’ım işte bu dört şeyden sana sığınırım”diyorsun; “cehennem azabından sana sığınırım, kabir azabından sanasığınırım, Deccal’in fitnesinden sana sığınırım, hayat ve ölümün fitnesindensana sığınırım”. Hadiste Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashabına diyorki; “cehennemin azabından Allah’a sığının”. Hepsi sesleniyor; cehenneminazabından Allah’a sığınırız. “Kabrin azabından Allah’a sığının”, hepsi sığınırızdiyor. Deccal’in fitnesinden Allah’a sığının”, sığınırız diyorlar, “hayatve ölümün fitnesinden Allah’a sığının”, hepsi sığınırız diye sesleniyorlar.Bu duayı çok talim ediyorlar. Bizim de bu duayı mutlaka dilimize zikrullahyapmamız ve bunun gereği fiillerle de meşgul olmamız gerekir. Şimdi bu 15.Şemamızla ilgili konumuzu tamamlayabilmek için sayfamızın son kısmınıhızlıca okuyalım.- Ondan önce, küfür fitnesinin cazibesini biraz açıklar <strong>mısın</strong>ız?Elbette. Küfür fitnesi: Fitne; ikilem oluşturmak demektir! Fitne çıkarmak;kişileri tereddüde düşürmektir; “öyle mi, böyle mi? Onlar öyle diyor,ama aslında şöyleymiş” gibi ikilemde bırakmaktır.- O zaman imtihan kelimesini nasıl düşünmemiz lazım?İmtihanı iki türlü düşünmek lazım: “İnsan 29” veya “İnsan 30” çerçevesinde.İnsan Suresi 29 çerçevesinde düşünür<strong>sen</strong>iz imtihana farklı bir açılımgetirirsiniz. İnsan Suresi 30 çerçevesinde düşünür<strong>sen</strong>iz onun bu dünyadazannettiğimiz gibi, yani beşeri yaşantı içerisindeki imtihanlar gibi bir imtihanolmadığını görürüz. Dolayısıyla, ikisiyle birlikte düşündüğünüzde imtihan;yalnızca “İnsan 29” kavşaklarıdır; Rabbine yönelmesi gereken Rabbine


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 605yöneliyor mu yönelmiyor mu? Yani; zerre kadar hayr mı, zerre kadar şer mi?Tabi, böyle deyince şerrin de hayrın da manasını doğru vermek lazım. Şer;yalnız ve yalnız Allah’ı örtmek demektir. Başka bir şer yok, başka bir şer tarifetmemek lazım. Allah’ı örten her fiil şerdir. Allah’ı örten her düşünce, herdavranış, her fikir şerdir. Allah’ı örten! Allah’ı örtmeyen “B” takdimi yaşantıhayrdır. Dolayısıyla zerre kadar şer yapmışsanız; yani zerre kadar örtücüy<strong>sen</strong>izkarşınıza çıkacak, zerre kadar örtmemiş<strong>sen</strong>iz o karşınıza çıkacak! Dolayısıyla,fitne kişiyi bu ikilemde tutar! Tabi burdaki cazibe önemli! Eğer kişikendisindeki Deccal’e hayransa, kendisindeki “A” Takdim Formu “BEN”leyaşıyorsa, onun piriyle, üstadıyla, onun sultanıyla karşılaşınca o cazibeyekapılır, oradaki küfür cazibesine kapılır ve onu doğru ilan eder, “doğru budur”der, küfre “bu doğrudur” der. Neden? Çünkü orada, kendisindeki “A”Takdim Formu “BEN”in kudretinin sultanını görmüş olur.- Örtme yönünde mi?Örtmesi yönünden! Tabi, ancak örtmesi yönünden! Buradaki fitne o;örtmesi yönünden! Paragrafımızı tamamalayalım:Vehmin zulmetine dalarak, Muhtariyet iddiasıyla, “DECCALİYET KISIRDÖNGÜSÜ”ne nefsinin şerri yönüyle dahil olan örtücü ilahın, ALLAH yokmuşgibi veya sanki O, Ehadüs Samed değilmiş gibi davranarak nefsine zulmedenzalimlik kimliği “A” Takdim Formu “BEN”in bilinci şeytani vasıflıdır.“Vehmin zulmeti” ve “Muhtariyet İddiası”, bunlar Deccaliyet için çokönemli. O yüzden sayfamızda peş peşe var. Hepsi vehmin zulmeti çerçevesinde!vehmin zulmetine dalarak Muhtariyet iddiasıyla “DECCALİYET KISIRDÖNGÜSÜ”ne nefsinin şerri yönüyle dahil oluyor! Demek ki nefsin şerriyönü muhtariyet iddiası ve örtücülük! Nefsin şerri yönü örtücü olmak,örtücülük iddiası! Nefsin şerri yönüyle dâhil olan örtücü ilahın, ALLAHyokmuş gibi veya sanki O, EhadüsSamed değilmiş gibi davranarak nefsinezulmeden, onun zalim kimliği olan “A” Takdim Formu “BEN” bilinci şeytanivasıflıdır. Şimdi “A” Takdim Formu “BEN” bilincinin yeni bir vasfıyla tanıştık:“A” Takdim Formu “BEN” veri tabanı, “A” Takdim Formu “BEN” bilincişeytani vasıflıdır.- Bu ilimde kudretin yeri yok mu, veya doğru kudretin farkı nedir?Onu karıştırmamak için mutlaka şuna dikkat etmek lazım; kudret “A”Takdim Formu “BEN”le mi sergileniyor? Ona çok özen göstermek lazım.Buradaki kudret “A” Takdim Formu “BEN”le sergileniyor! “A” Takdim For-


606Yılmaz DÜNDARmu “BEN”in, yani müstakilliyetini ilan etmiş birinin kendinden açığa çıkankudrete “benim” demesi ve o “kudret benim” diyenlerin “benim” deyişlerinisevmek yanlış. Tehlikeli olan kudrete meyil budur! Biraz oldu mu? Aksi haldekudrete karşı olmak değil. Kudret Allah’ın kudreti! Karşı olduğumuz şey,onu suistimal etmektir!- Kudreti nasıl tanımlayabiliriz?Kudretin esas tanımı; yoktan var etmek demektir. Allah kudret sahibidir;yani yoktan var edicidir. Yoktan var etmesi Allah’ın kudretidir. Birşeyi yoktan var etmek kudrettir.-İnsan boyutunda bunun adı güç müdür? Onun için mi la havle vela kuvvetediyoruz?Kudretin insan boyutunda ortaya çıkışı güçtür tabi. “Ve la havle ve lakuvvete” diyerek bu güce sahip çıkmadığını ilan ediyorsun! Bu konuyu, kudretekarşı çıkmak için anlatıyor değiliz. Kudreti suistimal eden bir yapı var,o yapıyı tanımak ve onu fonksiyonsuz yapmak için konuşuyoruz. YoksaKudret Allah’ın kudretidir. Ama o o güce “benim” diyor. Ama unutmayın,onun bu hali de “İnsan 30” gereği, Allah’ın izniyle! İşte “benim gücüm” diyegelecek olan o Deccal’de de bir beşerde gösterilebilecek kudretin maksimumuvar! Eğer bir kişi, yaşarken kudrete meyilli ise, kudrete sahip çıkmayameyilli ise, o kudrete “benim kudretim” diyenlerin de “benim” deyişleriniseviyorsa, onların o hallerine hayransa, günü geldiğinde bunun en iyisiniyapan Deccal’le karşılaşınca ona; “işte ilahımız” diyecek! Kendiliğinden vedoğal olarak!- Halifelerimizden Hz. Ömer’i, önceki yaşantısıyla sonraki yaşantısını düşünürsekgücün kullanımına tam, güzel bir örnek değil mi?Güzel bir örnek! O gücü “A” Takdim Formu “BEN”den bir anda “B”Takdim Formu “BEN”e hicret ettirme için güzel bir örnek! Çünkü mesele“Kudret’in kendisi” değil, Kudret’in varlığının suistimalidir.- Hocam sıkıntımız şu; biz İhlâs Hayat Döngüsü’nde sabit kalamıyoruz.Namaz kılarken veya tefekkür ettiğimizde İhlâs Hayat Döngüsü’ne giriyoruz,ama sonra düşüyoruz. Nasıl olacak?Ona devam edilince normal hayatta da kolaylaşır, inşaAllah. 14. Şemamızdanefs-i levvameye bakmıştık. Her şeyin kaderle ilişkisini kurma sisteminigeliştirir<strong>sen</strong>iz, sabit kalmak normal hayatta da kolaylaşır inşa-Allah! Çünkü kişi her şeyin, her konunun ilişkisini iki şeyden biriyle kurar:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 607Ya bir örtücü ilahla kurar veya kaderle kurar. Genellikle de örtücü ilahlakurar. Örtücü ilahla nasıl kurar? Konunun ilişkisini ya kendisinin örtücüilahıyla veya karşısındaki örtücü ilahla kurar ki, bu doğrudan DeccaliyetKısır Döngüsü’ne girmek demektir! Her hangi bir konunun ilişkisini örtücüilahla kurduğunuz zaman o konu suistimal edilmiş olur ve hemen DeccaliyetKısır Döngüsü’ne girersiniz. Kaderle ilişkisini kurduğunuz zaman iseRabbinize yol tutmuş olursunuz. Bu yüzden bunun basamakları şöyledir:Önce her şeyin ilişkisini kaderle kurmak, her işi mutlaka kaderle ilişkilendirmekve bulduğunuz sonuçları duaya çevirmek gerekir. Kaderle ilişkilendirdiğinizzaman bir sonuca varırsınız, işte o sonuçları duaya çevirmek gerekiyor.Duaya çevirdikten sonra da yapacaklarınızı tespit etmek gerekiyor. Buyöntemi mutlaka alışkanlık edinmek lazım! İşte siz, bunun dışına çıktığınızanlar için; “İhlâs Hayat Döngüsü’nden düşüyoruz” diyorsunuz. Bu döngünündışına çıkmamak gerekiyor. İlişkisini kaderle kurduğunuz sürece o siziB 0Noktası’na bir iple bağlar, sizi orada tutar. Sizi oraya sıkı bağlayan şey;her şeyin ilişkisini kader çerçevesinde görmeye alışmaktır! Yalnız seccadededeğil, her konu için bu böyledir. Mutlaka her konu için! Sabah uyandınız;uyanmanız dâhil, giyinmeniz dâhil, hepsinde “Allah’ın inzal ettiğiyle hükümverecek” bir davranışa girmek gerekiyor! Örtücü ilahla ilişkilendirmeden yaşamakgerekiyor!-Hocam “günlük hayata yönelik bir ipucu almak” adına sormak istiyorum.Mesela ben çok ihtişamlı kıyafetler dikebilen bir terziyim desem...MaşaAllah!-Varsayalım ki! Öyle müşterilerim var ki, adam çok kötü bir amaçla kullanacakonu. Ya da diyelim ki, çok lezzetli baklavalar yapabilen bir insanımve bunun ticaretiyle uğraşıyorum. Yakınlarım, akrabalarımdan öyle insanlargeliyor ki, nefsine zulmeden yapıdaki bu kişiler benim ürettiğim şeyden tüketiyorlar.Ben de onlardan para kazanıyorum. Bu gibi noktalarda içimizdeoluşan endişe haklı bir endişe midir, yoksa yersiz bir endişe midir?Sen eğer “B” Takdim Formu “BEN” i<strong>sen</strong>, <strong>sen</strong>in ürettiklerin ondan yararlananlarahidayet vesilesi olabilir; dilenmişse. Senin dikkat etmen gerekenbaşka bir şey aslında! Sen örtücüden bir şey almamaya çalış, başarabilir<strong>sen</strong>!Sen örtücünün yaptığı bir şeyi yememeye çalış, başarabilir<strong>sen</strong>,mümkün olduğunca! Dikkat etmek gereken bu! Sen örtücü değil<strong>sen</strong>, <strong>sen</strong>iniçin bütün herkes Allah’ın bir kulu! Öyle görmüyorsan zaten olmaz. Ozaman <strong>sen</strong>in o halinden çıkan şey, <strong>sen</strong>in ürettiğin şey, çok hayrlı vesileleroluşturur; dilenmişse! Ama önce <strong>sen</strong> kendin için mümkün olduğunca örtü-


608Yılmaz DÜNDARcüden uzak bir hayat seçmeye çalış. Örtücülerin arasındayken bile örtücüdenuzak bir hayat!-Onların arasında olunca “örtücülük alınıyor” değil mi?Örtücülerin arasında olduğun zaman tablo şöyledir: Eğer yeterince NURbiriktirmiş<strong>sen</strong>, biriktiriyorsan o zaman örtücülük almazsın ve <strong>sen</strong> tesir edersin!Ama tereddütlerin varsa örtücülük alırsın! “A” Takdim Formu “BEN” ve“B” Takdim Formu “BEN” gelgitleri varsa daima öncelik “A” Takdim Formu“BEN”in olur ve etkilenirsin. Ama yeterince NUR biriktirmeyi başarırsan ozaman <strong>sen</strong> tesir edersin!Konuyu salâta doğru yönlendirelim mi inşaAllah?Bakın “B” Takdim Formu “BEN”i, “İhlâs Hayat Döngüsü”nü, İslam’ı yaniSistem’i bir çadıra, bir barınağa benzetir<strong>sen</strong>iz, onu sağlam tutacak olan, oçadırı yaşanabilir, kullanılabilir, sürdürülebilir tutacak olan bir direk gereklidir!İşte o direk salâttır. İhlâs Hayat Döngüsü çadırını kullanılabilir, yaşanılabilir,sürdürülebilir kılacak direk salâttır. Bu çok önemli bir şey ki; odireksiz olmaz! Bu çok önemli, bundan hiç taviz vermemek gerekiyor, bunuçok önemsemek gerekiyor! Bu “direk” dediğimiz öyle bir şey ki “B” TakdimFormu “BEN”in üniformasıdır o! Onu belirten, gösteren şeydir. “B” TakdimFormu “BEN”in üniforması salâttır. Bu yüzden İhlâs Hayat Döngüsü çadırınındireğidir o. Biliyorsunuz hadis öyle: Dinin direği salâttır.Peki, “A” Takdim Formu “BEN” salâtla meşgul olmaz mı? Olur! Çok dikkateder<strong>sen</strong>iz burada önemli bir tanım yakalarsınız. “A” Takdim Formu “BEN” buüniformayı giyemez mi? Giyer! Giyer ama taklit ehli olur. Taklit ehli denilenişte odur. Dinin direği salâtı, o üniformayı “A” Takdim Formu “BEN” giyerseo taklit olur. Aslında o görevde değildir, o üniformayı takliden giymiş olur.Taklit olarak 23 Nisan’da çocuklara bazı üniformalar giydiriyorlar ya, onungibi olur. O yüzden ona taklit ehli denir. Kişi eğer taklit ehlinin ne olduğunu,tanımını iyi göremezse taklit ehli olmaktan kurtulamaz! Nasıl kurtulacak?“Samimi olacaksın, işine dikkatli titiz olacaksın..” Liste uzar, ama onlar ancakbir <strong>tanrı</strong> olabilir; samimi <strong>tanrı</strong>, titiz <strong>tanrı</strong> olabilir. Taklit Ehlinin en açık tarifibudur: İhlâs Hayat Döngüsü üniformasını alıp “A” Takdim Formu “BEN”egiydirmek taklittir, bunu yapan da taklit ehlidir. “A” Takdim Formu “BEN”salât üniformasını giymişse, bu direği sahiplenmişse o taklit ehlidir! Salâtaslında “B” Takdim Formu “BEN”in üniformasıdır, onu sürdürülebilir kılançok önemli bir üniformadır. Öyle olduğu için o üniformaya çok özen göstermekgerekiyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 609- Peki, nasıl davranacağız, ne yapmalıyız?Önce neyi öneririm, bakın: Maide 44, 45, 47’yi okuduk: “Allah’ın indirdiğiyleinzal etmeyenler kâfirlerin ta kendisidir” yani onlar örtücüdür.“Zalimlerin ta kendisidir” yani nefslerine zulmediyorlar. “Fasıkların takendisidir” yani yanlış çok açık ve belirgin olduğu halde yanlışı bile bile,hatta göstere göstere yapıyorlar! Fasık budur!Şimdi ayetle gelen bu bilginin üzerine bir not düşelim: İnsanı muhtarolmaya, yani “A” Takdim Formu “BEN”e hızla düşüren iki şey vardır: Birisicinsellik platformu, birisi de öfke. İnsanı hızla örtücülüğe düşürürler! Şimdibakın bilgileri birleştirelim. Böyle baktığınızda o zaman; “Allah’ın inzalettiğiyle hükmetmek gerekiyor” diyorsunuz. Yani bu bir durum tespiti yaptınız:Cinsellik platformu insanı hızla “A” Takdim Formu”na düşürüyor, farketmeden kaydırıyor! Bu tespitten sonra ilk yapılacak şey, önemli olan şey;“cinselliğin ele alındığı ayet ve hadisleri, bu konuda bir öneri içeren ayetve hadisleri” önemsemek! Bizzat ayetler var, size “mümin kadınlar” diyehitap eden ve bir öneride bulunan ayetler var, çok açık! Onları ele alıp; “Allah,cinsellikle ilgili ne öneriyor” görmek gerekiyor! O ayetlerde; “müminkadınlar şöyle yapsın, mümin erkekler böyle yapsın” diyor. Şimdi eğer bunlarıbir kenara bırakır da, kişi kendi ilan ettiği ilaha göre “kadın şöyle yapar,erkek böyle yapar” der ve öyle yaşarsa Allah’ın inzal ettiğiyle hükmetmemişolur. İlan ettiği ilahın kudretini kullanmış olur! O zaman cinselliğini kendinitakdimde kullanmış, kendi ürettiği yöntemlerle kullanmış olur. Maide 44,45, 47. Ayetler böyle yapanlara doğrudan; kâfir, zalim, fasık diyor. Bunlar neyapıyor? Allah Yokmuş Gibi davranıyor! Sanki Allah Yokmuş Gibi düşünüyorve davranıyor! Sanki Allah Yokmuş Gibi düşünüyor, sonra onu uygulamayakoyuyor! İşte bir; HÜKÜM, iki; GÜÇ! Sonuç budur; hüküm veriyor, güçiddia ediyor. Bu durumda da, söylenen “ve la havle ve la kuvvete”ler boşagitti demektir! Çünkü “inzal edilenle” hükmetmedi! Önce bunlara, buralarabakmak lazım! Nerede? Hayatımızda! Çok açık ve kesin söylüyorum; bukonuyu böyle ele almadan ilerlemek mümkün değildir! Mümkün değil!Ben, ilerleme yolunda çabalayan o kadar çok kişi biliyorum ki… Çok önemlizatların zınk diye durdukları yer burası! Allah Yokmuş Gibi, sanki Allahbunları söylememiş gibi yaşayıp bu ayetleri ele almayanlar oldukları yerdezınk diye dururlar. Örneğin, öneririm size, bunu test etmeye Ahzab Suresi59. ayetten başlayın. Açın bakın Ahzab-59’a! İlerlemek isteyen talib içinAhzab-59 çok önemli! Talibse!?


610Yılmaz DÜNDAR- Özellikle işteyken, insanın bazen örtücü ilahmış gibi davranması gerekebiliyor.Buna bir yere kadar acaba müsade edilebilir mi?Gayet güzel söyledin. “Mış” gibi yapabileceğin bir şey! “Mış” gibi davranmakla,öyle olmak birbirinden çok farklı. Önemli olan inananları kandırmamaktır!Çok dikkat edin; önemli olan, özellikle “B” Takdim Formu “BEN”olanları, inananları kandırmamaktır. Onlar münafıktır. İnananı koruyucutedbirler almak münafıklık değildir! İnananı koruyucu tedbirler alırken haddiaşmadan bir yere kadar farklıymış gibi davranmak münafıklık değildir.Münafık inananı kandırır, inanana “ben sizdenim” der. Halbuki değildir, ondandeğildir. İzah edebildim mi?Kaldığımız yere kadar okuyayım. Burda Deccaliyet için tanımlar var:Vehmin zulmetine dalarak Muhtariyet iddiasıyla “DECCALİYET KISIRDÖNGÜSÜ”ne nefsinin şerri yönüyle dâhil olan örtücü ilahın, ALLAH YokmuşGibi veya sanki O, EhadüsSamed Değilmiş Gibi davranarak nefsine zulmedenzalimlik kimliği “A” Takdim Formu “BEN”in bilinci şeytani vasıflıdır, yani bubilinç şeytanın yatağıdır. Şeytani telkin ile görevlilerin tesir yeri bu bilinçtir.Burası önemli arkadaşlar: “Şeytan” denince yalnızca cin taifesini, dışınızdasize şeytani telkinde bulunacakları düşünür<strong>sen</strong>iz, şeytani davranışlardankorunmada yeterince tedbir almamış olursunuz. Hatta “A” Takdim Formu“BEN”inizi korumuş bile olabilirsiniz! Oysa esas korunmanız gereken “A”Takdim Formu “BEN” bilincidir. Esas şeytani vasıf “A” Takdim Formu“BEN”dir! “A” Takdim Formu “BEN” bilinci şeytani vasıflı olduğu için, şeytanındirek intibak edebileceği, irtibat kurabileceği bir bilinç, bir veri tabanıolduğu için, şeytani telkinle görevli olanlar ancak bu bilince tesir edebilirler,bu bilinci motive eder, bu bilinci dürterler. Daha örtücü davranmasını, örtücüdavranırken de ona amellerin daha süslü gösterilmesini sağlayabilirler.Dolayısıyla, kişinin korunması gereken en önemli şeytani vasıf kendisindeki“A” Takdim Formu “BEN”dir, yani vehmin zulmetidir! Vehmin zulmeti, kişiiçin en önemli şeytandır, büyük şeytan budur.“A” Takdim Formu “BEN”in yetenekleri ise şeytani telkinle görevli olanlarınher türlüsünden yüksektir. “A” Takdim Formu “BEN” Bilincini fonksiyonsuzlaştırmakbu bakımdan en öncelikli ve en önemlidir. Fonksiyonsuzlaştırmanıngerçekleştirilmesiyle Sad 82, 83. ayetlerde de belirtildiği üzere şeytani telkin ilegörevlilerin tesiri de çalışmaz olur.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 611“A” Takdim Formu “BEN” öyle bir şeytani pozisyondadır ki, onun o pozisyonu,o yetenekleri, ona tesir eden şeytani telkinle görevli olanlardançok yüksektir. Neden? Çünkü “A” Takdim Formu “BEN” Esma-i Külleha’ya,Ah<strong>sen</strong>’i Takviym’e muhtariyet ilan etmiştir, tüm esmalardan oluşan bu terkibemuhtariyet ilan etmiştir. Orda Esma-i Külleha gücü var, Deccalî bir güçvar orada. Bu yüzden o Deccal’in minyatürüdür! Bu bakımdan, “A” TakdimFormu “BEN” Bilincini fonksiyonsuzlaştırmak, bu bilincin veri tabanını yoketmek, en öncelikli ve en önemlidir. “A” fonksiyonsuzlaşınca Sad 82, 83.ayetlerde belirtildiği üzere şeytani telkin ile görevli varlıkların tesiri kalkar.Eğer siz “A” Takdim Formu “BEN”i fark eder, onun fonksiyonsuzlaştırılmasınıönemser, öncelikli hale getirir<strong>sen</strong>iz, görevi şeytani telkin olanların tesir edecekleribir yer kalmaz.Şimdi bu konudaki ayetlerden Sad Suresi 82, 83, Maide Suresi 105 veNahl Suresi 98, 100. ayetlerin meallerini okuyalım.Sad 82-83: “İblis dedi: İzzetin adına yemin ederim ki bütün kullarınayollarını şaşırtacağım, ihlâslı kulların hariç olmak üzere”. Eğer kişi ihlâsıyanlış tarif etmişse bu işin içinden çıkamaz. “İhlâs nedir?” <strong>sen</strong>diğinde; “samimiolmaktır, yaptıklarında dikkatli olmaktır” diyorsa olmaz. Hayır, tamşeytanın tesir edeceği bir tarif: Şeytan onu samimiyet noktasından yakalar,onu samimi <strong>tanrı</strong> yapar. Eğer İhlâs Hayat Döngüsü’ndey<strong>sen</strong> <strong>sen</strong> İhlaslı’sın!“B” Takdim Formu “BEN” ihlâslıdır. “B” Takdim Formu “BEN” ihsan yolundadır.“B” Takdim Formu “BEN” edeblidir. Bu tarifleri iyi bilmek lazım!Dolayısıyla ayete bu çerçevede bakalım: “B” Takdim Formu “BEN” olanlarhariç diğerlerini, “A” Takdim Formu “BEN” olanların hepsini, onların yollarınışaşırtacağım” diyor. Anlıyoruz ki, eğer siz “A” Takdim Formu “BEN”i fonksiyonsuzlaştırırsanızkendinizi onun sultasından korumuş olursunuz, “ihlâslıkulların hariç olmak üzere” meali gereği.Maide-105: “Ey iman edenler nefsleriniz sizin üzerinizdedir. Siz kendinizebakın; tezkiye ve takvaya bakın. Siz Doğru Yolda oldukça sapmışolan size zarar veremez. Sizin cem’an merciiniz dönüşünüz Allah’adır.O ne amel etmekte olduğunuzu size haber verir”. Doğru Yol nedir? Kişionu yanlış tarif ederse yine yanılır. Doğru yol Fatiha Suresi’nde istediğimizhidayet yoludur; İhlâs Hayat Döngüsü’dür; “B” Takdim Formu “BEN”dir. “A”Takdim Formu “BEN” bakışıyla iyi insan, ahlaklı insan tarifleri yapıp ona da“doğru yol” der, sonra da kendini doğru yolda zannederse, kişi şeytani vasıflarıntam ortasına düşer. “Siz doğru yolda oldukça sapmış olan size zarar


veremez” ayetine şimdi bu mana ile yeniden bakın. Hatırlarsanız, az önce“yeterince nur biriktirmiş<strong>sen</strong>iz etkilenmezsiniz” diye konuşmuştuk. “Sizdoğru yolda oldukça sapmış olan size zarar veremez” ayetini onunla da tefekküredin.Nahl Suresi 98, 100: “Kur’an’ı kıraat ettiğin vakit, Şeytanir Raciym’denAllah’a sığın. Doğrusu onun iman eden ve Rablerine tevekkül edenlerüzerine sultası yoktur. Onun sultası ancak kendisini veli edinenlerüzerinedir”. Buradan anlıyoruz ki, Kur’an’a başlarken “Euzü billahi mineşşeytanir racim” demek lazım. Bu bir ayet, ayetin önerisi de farz! YalnızcaBesmele’yle başlanmaz. Esas şart bu; “euzü billahi mineş şeytanir racim” demeklazım. “Kur’an-ı kıraat ettiğin vakit Şeytanir Raciym’den Allah’a sığın.Doğrusu iman eden ve Rablerine tevekkül edenler üzerine şeytanın bir sultası,hâkimiyeti, tutanağı yoktur. Onun sultası ancak kendisini veli edinenler; “A”Takdim Formu “BEN”i dost/veli edinenler ve onu ortak koşanlar üzerindedir”.Ayeti çok dikkatli inceleyin özellikle “O’nu ortak koşanlar üzerindedir”kısmına bakın; şeytanın sultası O’nu ortak koşanlar üzerindedir. Şeytanîvasfı/vehmin zulmetini, yani “A” Takdim Formu “BEN”i fiili olarak ortayakoyanlar üzerindedir. Onun sultası “A” Takdim Formu “BEN”i Allah’a ortakkoşup, “ben de varım, güç bendedir” diyenler “ve la havle ve la kuvvete illaBillah”ı unutanlar üzerinedir.Nahl 98, 100’de; Kur’an kıraat ederken “euzü billahi mineş şeytanir racim”demek gerektiğini öğrendik. Aslında doğal olarak bununla beraberBesmele de var. Ancak “Euzü”nün farklı bir önemi var. Onunla ilgili birkaçcümle söyleyelim.Kişi üç konumda “euzü billahi mineş şeytanir raciym” diyebilir, üçana konumda “euzü” der. Şimdi bu üç konumu söyleyeceğiz, ama o konumlar;“ben şunu seçeyim” demekle çalışmaz! Bunu demek ve yapmaklazım, ama yine de yeterince çalışmaz. Çalışması idrakledir; idrak bu üç konumdanbirine gelince “euzü”nün kapsamı değişir! Nedir bu üç konum?Birinci konum: Kişi “euzü billahi mineş şeytanir raciym” derken ötesindeberisinde, uzağında bulunan şeytani telkinle görevlilerden korunmakiçin “euzü billahi mineş şeytanir raciym” der ve bu idrakta olduğu için, idrakinegöre korunur. Bu idrakta olduğu için bu idraka göre korunur. “Euzübillahi mineş şeytanir raciym” diyerek; ötesinde berisinde, uzakta olandanilişkisini kesmeye çalışır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 613İkinci konum: “Euzü billahi mineş şeytanir raciym” derken DeccaliyetKısır Döngüsü’ne der. B 0noktasında durur, en az B 0noktasında durur, dönervehmin zulmeti olan kısma, “nefse zulüm” denilen kısma, “nefsin şerri”denilen kısma, “batıl” denilen kısma, “necis” denilen kısma; bu kavramlarınhepsini toplayan “Deccaliyet Kısır Döngüsü” denilen kısma döner, o örtücülüğüntamamına, “euzü billahi mineş şeytanir raciym” der. Böylece örtücülüğüniçerisinde olan her şeyden sıyrılır. Diğerlerini biraz kısa geçeceğiz burayadikkat edelim. Kişinin böyle dediğini düşünün şimdi. Bakın B 0noktasındaeuzü billahi mineş şeytanir raciym dedi, bunu salâtta yapıyor. Euzü billahimineş şeytanir raciym dedi, Deccaliyet Kısır Döngüsü’nden, örtücülüktentümüyle sıyrıldı ve Bismillahi’r Rahman’ir Rahiym deyip Fatiha’ya başladı.İşte bu noktada İhlâs Hayat Döngüsü OKUmaya başlar. Burda “Bismillahi’rRahman’ir Rahiym” diyen “B” İhlâs Hayat Döngüsü’dür, “B” sırrı konuşmayabaşlar. Yani “B” Takdim Formu “BEN” “B” sırrıyla söyler. Besmele’nin manasıB 0noktasındaki bu idrak için değişir. İleride değişecek bir manadır, amaşimdi “Bismillahi’r Rahman’ir Rahiym” deyince mealen “Rahman ve Rahimolan Allah adına” diye düşünür. “Adına” burada denir. Çünkü “Allah adına”diyebilmek için Deccaliyet Kısır Döngüsü’nden çıkmak gerekir. Aksi haldeo sahtekâr olur. Hem örtücü, “müstakilim” diyor ilahlığını ilan ediyor,hem de “Allah adına” hareket ediyorum olur mu?! İşte o Deccal, sahtekâr,hilekâr! Fark ettiniz mi? Bakın Besmele’de hile yapıyor. Hem müstakil birilahlığı var, hem de “Allah adına” hareket ettiğini ilan ediyor! Çift karakterli,sahtekâr! Ancak “euzü billahi mineş şeytanir raciym” derken DeccaliyetKısır Döngüsü’nü atar, kabul etmez, oraya buğz eder ve öyle “Bismillahi’rRahman’ir Rahiym” derse, o zaman “Rahman ve Rahim olan Allah adına”olur. Ancak ikici konumda durum tespitini yapan kişi Allah adına/Halifetullaholarak Fatiha’ya başlar.Üçüncü konum: Bu da “euzü” der, ama nerede? Birinci konum vehminzulmetinin içinde “euzü” diyordu. İkinci konum, B 0noktasında vehmin zulmetine“euzü” dedi. Üçüncü konum, hem vehmin zulmetine hem de vehme“euzü” der. Yani hem birinci suistimale hem ikinci suistimale “euzü” der. Ozaman Besmele’nin tarifi yeniden değişir.- Bütün surelerin önünde “euzü besmele” olmasının sebebi nedir?“Bismillahi’r Rahman’ir Rahiym” yazıyor. Ama Kur’an’a başlarken, kıraatebaşlarken “Euzü” ile başlamak gerekiyor. Kur’an okurken sureleri peş peşeokuyacaksanız bir kere “euzü” demeniz, “Euzü”yü başlarken bir kere söy-


614Yılmaz DÜNDARler<strong>sen</strong>iz yeterlidir. İster<strong>sen</strong>iz her sureye başlarken de diyebilirsiniz, der<strong>sen</strong>izyanlış olmaz. O idrakı yaşamak için söyleyebilirsiniz. Bir hadis var: “Bismillahile başlamayan her önemli iş ebterdir; güdük kalır, tamamlanamaz”.Bismillah ile başlamayan her önemli iş!“Bismillah”la ilgili sürece de bir göz atalım: “Bismillah” önceleri “Bismikellahümme”diye söylenirdi; yani “<strong>sen</strong>in adınla ya Allah” manasına gelenbir şekilde söylenirdi. “Bismikellahümme” denirken henüz “Bismillah” denmiyordu.Sonra “Bismillah” dendi. “Bismillah” çok önemli bir idrak lütfu, birhediyedir, “Allah adıyla” idrakının hediyesidir. Bu süreci bize ayetler öğretir!Hud Suresi 41 “Bismillah” demeyi öğretir. İsra 110 “Bismillahi’r Rahman” demeyive nihayet Neml 30 tamamını, “Bismillahi’r Rahman’ir Rahiym” öğretir.16. Tefekkür Şemamızı okuyoruz, biraz hızlanalım. Burada önemli birtarif, kabir tarifi var. Kabir tariflerine çok farklı rastlarsınız, daha doğrusuaçık tarifine rastlamazsınız! Şimdi kabrin tarifini etrafını toplayarak açıkçapaylaşalım: Cüz yapı kendisindeki esma terkibinin oluşturduğu mana ileşartlanarak bu çerçevede kendisini hisseder. Cüz yapı diye burada ele aldığımızHalifetullah yapısında insandır! Cüz yapı, kendisindeki esma terkibininoluşturduğu mana ile şartlanarak bu çerçevede kendisini hisseder. AslındaSamed vasıflı olan Kendini Hissetme Duygusu’nun bu durumuna “KayıtlanmışKendini Hissetme Duygusu” denir, cüz yapıdaki hali kayıtlıdır.Şimdi iki tane Kendini Hissetme Duygusu tarif ettik o zaman. Birisi Samedvasıflı Kendini Hissetme Duygusu. Çok önemli, esas, somut olan o! Bu önemlibilgiyi [esas somut olan, esas var olan Samed vasıflı Kendisini HissetmeDuygusu’dur gerçeğini] ileride hayata geçirmek lazım, ileri idrakta. Şimdibir tane daha Kendini Hissetme Duygusu oldu; o da kayıtlanmış, şartlanmış,sınırlanmış Kendini Hissetme Duygusu. Nerede? Cüz yapıda. Cüz yapı KayıtlanmışKendini Hissetme Duygusu’na sahip olduğu için, o kayıtla sınırlı,kendisini o kayıt sanıyor! Bakın, o kaydı öyle bir sanıyor ki, ona göre somutolan işte o kayıt! Onu o kadar somut sanıyor ki, esas somut olanı da soyutsanıyor. Esas somut olanı, Samed vasıflı olanı, gerçek var olanı soyut sanıyor,hatta göremiyor! İşte vehim nuru budur; cüzü var sanabilen idrak gücüvehimdir. Bu cüz yapıyı var sanan o cüzün kaydı, sınırları, şartlarıdır. Bu neyegöre? O cüz için ne dilenmişse o manaya göre. O cüz için Yaratan ne manadilemişse o mananın gereği olan şartlar var ya: Örneğin, insanda Halifetullahşartları var; insanın kaydı o. Kendini Hissetme Duygusu kayıtlanmış, insanda“Halifetullah” kaydında. Sayfamızı bitirelim:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 615“Şimdi Dünya yaşantısı şartlarına göre Kayıtlanmış Kendini HissetmeDuygusu, Al’u İmran 185 “her nefs ölümü tadacaktır” ayeti gereğince ölümütattığında “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün kalkmasıyla “A” Takdim Formu“BEN” bilinci geçersiz olur. Böylece, bu bilince ait olan kayıtlandırma da“Kayıtlanmış Kendini Hissetme Duygusu”ndan kalkar. Ancak, cüz olan birimyapının aynı doğrultuda birimsellik hayatı içerisinde yaşantısına devam edebilmesiiçin yeni bir kayıtlanma gerekir. Ölümü tattıktan sonraki bu yeni kayıtlanmanınşartları içerisinde “Muhtariyeti Tercih Gücü” yoktur. Bu sebeptenyeni şartlarla oluşan cüz yapı kabir adını alır.“Bakın ayet “her nefs” diyor. “Her nefs” dediğine göre çokluk var. Her nefs!“Nefs-i küll” değil! “Her nefs” tabirinde çokluk var. Demek ki burada çoklukdili var. “Her nefs” derken buradaki dil çokluk dili. “Her nefs ölümü tadacaktır”ayeti gereği Kayıtlanmış Kendini Hissetme Duygusu/cüz ölümü tattığında“Muhtariyeti Tercih Gücü” kalkıyor. Onun kalkmasıyla “A” TakdimFormu “BEN” bilinci geçersiz oluyor. Demek ki, dünya yaşantısındaki insandabulunan Kayıtlanmış Kendini Hissetme Duygusu ölümü tattığında onun“A” Takdim Formu “BEN” yapısı geçersiz olur. İşte o yüzden kendinden bugücün gittiğini görünce “eyvaah, biz ne yaptık!” der. “Gerçeği anladık Rabbim,bizi geri gönder de biz yapamadıklarımızı orada bıraktıklarımızla yapalım,şu işi düzeltelim” derler. Neden? Çünkü “Muhtariyeti Tercih Gücü” ölümütatmakla beraber birden geçersiz hale gelir de ondan! “A” Takdim Formu“BEN” bilinci geçersiz olur. Böylece, bu bilince ait olan kayıtlandırma da“Kayıtlanmış Kendini Hissetme Duygusu”ndan kalkar. Ancak, cüzün, birimyapının birimsellik doğrultusunda birimsellik hayatı içerisinde yaşantısınadevam edebilmesi için yeni bir kayıtlanma gerekir. Dünyada yaşarken birkayıt vardı, o kaydın miadı doldu. Ölümü tattı! Ölüm niye tadılıyor? Çünküdünyada yaşarken olan kaydın miadı dolduğu için! Artık yeni bir kayıtlazım. Birimselliğin devam edebilmesi için yeni bir kayıt gerekir. Ölümü tattıktansonraki bu yeni kayıtlanmanın şartları içerisinde “Muhtariyeti TercihGücü” yoktur. Ölümü tattıktan sonra yeniden “Muhtariyeti Tercih Gücü”verilmez, olmaz. Bu sebepten yeni şartlarla oluşan cüz yapı kabir adını alır.Yeni şartlarla oluşan cüz yapıda “Muhtariyeti Tercih Gücü” olmadığı içinadı kabirdir artık! Normal yaşantıda sizin tüm hareketlerinizi sınırlayan biryere soksalar “bu ne ya böyle, kabirde miyiz?” dersiniz. Yeni kaydın özelliği“Muhtariyeti Tercih Gücü”nün kalkmasıdır. Muhtariyeti Tercih Gücü” yenikayıtta bulunmaz. Bu yüzden, ölümü tattıktan sonra o şartlara göre cüzyapının yeni bedeninin adı kabirdir, o halin ismi kabirdir! Bedeni götürüp


616Yılmaz DÜNDARgömdüğümüz “mezar”ın ismi değil! Birimsel yapı devam ederken, miadıdolmuş kayıttan sonra Kendini Hissetme Duygusu’na verilen yeni kaydınhalinin ismi kabirdir. Neden? Çünkü orada artık “Muhtariyeti Tercih Gücü”yoktur. O hayatın ismi de Kabir Hayatıdır.Bir dünya hayatı/Dünya Âlemi var, bir de Ahiret Âlemi. Dünya ÂlemiyleAhiret Âlemi arasında ise Berzah Âlemi var. Dünya âleminde yaşarken hayat“Muhtariyeti Tercih Gücü” veri tabanı üzerine bina olmuş. “A” TakdimFormu “BEN”in üzerine bina olmuş bir yaşantı var. Berzah âleminde yaşarken?Berzah âleminde “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün olmadığı bir boyutvar ki, ordaki şartlara göre o birimsel yapının aldığı halin ismi KABİRdir. Berzahâleminden sonra ahiret âlemi var. Berzah âlemi, dünya âlemi ile ahiretâleminin arasındadır, dünya hayatı ile ahiret arasındaki süreçtir.“Dünya hayatı “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün varlığı üzerine kurulmuş vecüz yapının da kendince SORGULAMASI vardır”. Bakın diyoruz ki, dünya hayatı“Muhtariyeti Tercih Gücü” varlığının üzerine bina edilmiş ve buradakicüz yapının da kendine göre/öyle sanarak bir sorgulaması vardır. Bu önemlibir şey! Sorgulama yapıyor, ona sorgulama yetkisi verilmiş, sorguluyor. Sorgulamaktefekkür demektir! Sorgulamadan tefekkür yapamaz kişi; ibadeti/kulluğu için sorgulaması gerekiyor. Sorgulama yeteneğini “A” Takdim Formu“BEN” kullanırsa kişi hata yapar. Sorgulama ”B” Takdim Formu “BEN”eyönelik kullanılmalı, sorgulamayla kişi Rabbine yönelmeyi öğrenmeli. Sorgulamanıniki önemli faydası var. Bir: Kişinin Rabbine yönelmesini sağlar.İki: Sorgularken Rabbine yönelmesini sağlayan hikmetleri bulur.Hikmetin ortaya çıkabilmesi için sorgulama gerekir. Dolayısıyla hikmetinortaya çıkmasını sağlayan başlatıcı işlem; sorgulamadır! Ortaya çıkacakolan ne? Hikmet! Dünyada sorgulamayla siz neye ulaşırsınız? Hikmete! İşinhikmetini öğrenirsiniz. O zaman oldu mu size dünya Hikmet Yurdu? Buradaniye sorgulama yapabiliyorsunuz? “Muhtariyeti Tercih Gücü”nüz var,onun için! Biraz önce bir soru olmuştu; imtihanı nasıl anlamalıyız? O soruyaböyle bakarsak imtihanı tanımlayabiliriz: Bu sorgulamayı nasıl kullandığınızönemlidir ve bu imtihan, sınav olarak isimlenir. Rabbine mi yöneldi, yoksaörtücülere mi? “İnsan 29” gereği Rabbine yöneldi mi, yönelmedi mi? Çünkümutlaka kişi, ya örtücü ilaha yönelir, ya Rabbine yönelir; başka çaresi yok,başka bir yolu yok!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 617Tefekkür Şeması 16


618Yılmaz DÜNDAR“Dünya hayatı “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün varlığı üzerine kurulmuş vecüz yapının da kendince SORGULAMASI vardır; bu sorgulamayı meşru kılandünyanın “hikmet yurdu” olmasıdır. Ancak; KABİR HAYATI, “Muhtariyeti TercihGücü” üzerine kurulu değildir. Orada artık “Muhtariyeti Tercih Gücü” yok!SORGULAMA değil, SORGULANMA vardır. Bu sebeple “KABİR HAYATI”nı buhal “kudret yurdu” yapar.”Şimdi ne sorgulanır? Senin sorgulamayı nasıl kullandığın! Burada artıkSORGULANMA söz konusudur. Bu sebeple bu hal “Kabir Hayatı”nı “kudretyurdu” yapar. Kudretin artık doğrudan sergilendiği, görüldüğü yerdir kabirhayatı. Zaten ne dedik:“Ey Talib Kardeşim; insan, dünya hayatında kendini ne sandığı vasıtasıylakabir hayatında kendini ne sanacağını hazırlamış olur.” Yani <strong>sen</strong> daha önce“kendini ne sanıyorsan” onun vasıtasıyla kabir hayatında kendini ne sanacağınıhazırlamış olursun. Çünkü “Kendini Hissetme Duygusu”nun “var”dediği şey ne? Onun “var” dediği şey onun sandığıdır, ne sandığına “var” diyor!Ona “var” diyor! “Var” diyeceğin bir şey yine olacak. İşte o “var” diyeceğinşeyi <strong>sen</strong> dünyada ortaya koyarsın, oluşturursun. “Kendini ne sandığın”a“var” diyerek “ne sanacağını” hazırlarsın.Ölümün tadılmasıyla, cüz yapıdaki Kendini Hissetme Duygusu’nun kendinihissettiği durumu ve şartları barındıran yeni yapının adı olan KABİR,ana hatlarıyla iki gruba ayrılır. Bir: Dünya yaşantısında “Muhtariyeti TercihGücü”nü örtücü ilahlıktan yana bir yol tutarak, muhtariyet iddiası için kullananınyaşantısı olan “Deccaliyet Kısır Döngüsü”nün hazırladığı KABİR.Demek ki, kabri hazırlayan bir şey şu ki, Deccaliyet Kısır Döngüsü yaşantısı!O da size bir kabir hazırlar ve bu cehennem çukurlarından bir çukurdur!İki: Rabbine bir yol tutanın kabri. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü “İnsan 29”ayetinde belirtildiği üzere “Rabbine bir yol tutarak” kullananın yaşantısıolan “İhlâs Hayat Döngüsü”nün kişiye hazırladığı KABİR ise, cennet bahçelerindenbir bahçe misalidir.Şimdi kısaca “birimselliğin devamı” tabirine değinip bitirelim. Kabir’i tarifettik ama onun anlaşılabilmesi için birimselliğin devamından biraz bahsedelim.Cüz yapının devamı, birimsel yapının devamı: Birimsel yapınındevam etmesinde çalışan üç esma var; birisi Hasib ismi, birisi Mümitismi, birisi de Ba’s ismi.Hasib ismi; hesap gören! Bu isim sebep sonuç ilişkisi bağlamında çalışır!Bir sebep vardır, bu sebebe göre bir sonuç oluşturur, yani hesap görür;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 619anında! Bir sebep ve o sebebe bağlı bir sonuç! Sebep sonuç ilişkisi bağlamında,birimin yeni statüsünü belirler. Yani bir cüz yaşantısı içerisinde öylesebepler oluşturur ki, bu sebeplerin sonucu olarak yaşadığı statünün/esmamanasının miadı dolduktan sonra birimsellik devam edeceğinde onun yaşayacağıyeni statüyü Hasib ismi belirler! Anlaşıldı mı? Daha önce birim birstatüde yaşıyor. O statüyü değerlendirirken o değerlendirmenin sonucuolarak oluşan yeni statüyü Hasib ismi belirler! Hasib, bu yeni statüyü belirleyerekbirimselliğe katkı sağlar. Görevi statüyü belirlemektir!Mümit ismi; süresi tamamlanan kaydın geçersizliğini sağlar. Yaşananstatünün, yaşanan kaydın, Kendini Hissetme Duygusu’ndaki kaydın miadıdolmuş ömrü bitmişse, o kaydın, o statünün geçersizliğini Mümit ismisağlar. Böylece Kendini Hissetme Duygusu’na ölümü tattırmış olur: Mümitismi statünün miadını bitirir, ona “artık bu geçersizdir, bu kadar” der!Ba’s ismi: Hasib ismi yeni statüyü belirledi. Var olan statünün miadı doluncaonu da Mümit ismi geçersiz kıldı. Statü belirlendi, miadı dolan kayıtgeçersiz hale getirildi, şimdi birimselliğin devam edebilmesi için yeni statünündevreye girmesi lazım. İşte burada da Ba’s ismi devreye girer ve yenistatüyü devreye sokar, hayata geçirir; Ba’s eder!Birimselliğin devamında Hasib, Mümit ve Ba’s isimlerinin nasıl çalıştığıanlaşıldı mı?Buna böyle baktığımızda demek ki, Hasib ismiyle ahiret hayatı/AHİRolan her şey belirleniyor. Biz anlatırken sebep sonuç ilişkisine göre sadeceana hayatlara/ana statülere bakıyoruz. Aksi halde; “her ahir” Hasib’le belirleniyor,her ahir Hasib’le devreye giriyor. Ancak, bizim baktığımız ana statüler!Örneğin, Dünya’daki ana statü “Muhtariyeti Tercih Gücü” üzerine binaolmuş. Bunun nasıl değerlendirildiği sonucunda Hasib ismi yeni statüyü/kabir ve ahiret hayatını belirliyor. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün olduğu bustatünün miadı dolunca, yani bize göre “ömrü bitti” dediğimizde, onun geçersizliğiniMümit ismi sağlıyor/ölümü tattırıyor. İşte ölümü tattıktan sonrabirimsellik yeni statüyle devam ederken Berzah Âlemindeki bu statününadı kabirdir. Burada “Muhtariyeti Tercih Gücü” olmadığı için bu statünün,bu yaşantının adı kabirdir.“Amentü” içerisinde “ba’su ba’del mevt; ölümden sonra Ba’s olmak” vardır.Bakın Ba’s ismini biraz önce anlattık, ilişkiyi kurabilirsiniz. Esma’ül Hüsnamanalarından Ba’s ismine bakarsanız bunları oradan da görürsünüz. İnşikak


620Yılmaz DÜNDARSuresi 19: “Mutlaka siz boyutlar değiştirerek o boyutların uygun bedenlerinedönüşeceksiniz.” Mealdeki “boyutlar” tabiri ayetin orijinalinde “tabaka”olarak geçer. Onu dilimiz için boyut olarak ele aldığımızda kavramamızkolaylaşır. “Siz boyutlar değiştirerek..” deniyor. Bu birimselliğin devamıdemektir! “Siz boyutlar değiştirerek; yani statüler, tabakalar değiştirerek oboyutların, o statünün uygun bedenlerine dönüşeceksiniz”. İşte, ölümü tattıktansonraki hayata uygun bedenin adı da KABİRdir! Ölümü tattıktan sonrakiuygun bedenin adı kabir!Ancak tamam, Berzah Âleminde kabir hayatı var, bakın şimdi Hac Suresi6 ve 7’ye bakalım. İkisini beraber okuyayım, kolay anlaşılması için: “Bu böyledir!Çünkü Allah, O Hakk’tır. Muhakkak ki O ölüleri diriltir. ÇünküO her şeye kadirdir. O saat yani diriltme saati muhakkak gelecektir. Odiriltme saati muhakkak gelecektir. Onda hiç şüphe yoktur. Kesinlikle AllahKABİRLERDE olan NEFSleri Ba’s edecektir”. Biraz önce dedik ya: Nefs/Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ölümü tattıktan sonra yeni statünün,yeni boyutun, yeni tabakanın bedeninde! Kabirde! Nefsler kabirdeyken, bubedendeyken o saat gelecek! Hangi saat? Ölülerin diriltildiği saat! Ne için?Ahiret Âlemi için! İşte Ahiret Âlemi için, “Allah kabirlerde olan nefsleri Basedecektir”. Dikkatinizi çekti mi; yeniden Ba’s var. Niye? Çünkü şimdi de başkabir statüye geçiş var! Bu sefer de kabirlerdeki nefsler Ba’s ediliyor! Burayıbiraz hızlı özetlemiş olduk. İster<strong>sen</strong>iz “El-FATİHA” deyip, tamamlayalım inşaAllah.El-FATİHA


14 Cemaziyelahir 1430 / 06 Haziran 2009• Vehim/Vehim mekanizması nedir?• Cüz’i manalar• SübhanAllah gerçeği• Rahmani ve Zulmani bilinç• Zulmani sahnedeki tüm rollerin ana fikri: Sen Müstakilsin!• Din’e yaklaşabilmek için asgari nokta• Şirk varsa tüm amelleriniz boş• Deccal’in cenneti neresidir?• Zulmani sahnenin işaretleri nelerdir?• İşin zorluğu• Fethi Zulmani nedir?• Kudret sergilemeleri• Şartlardan kurtulmak, şatlanmalardan kurtulmak ne demek?• Kur’an’da var olan “tek hayr” ve “tek şer” nedir?• Asr Suresi’nin açtığı kavramlar; Hüsran, Hakk’ı ve Sabr’ı tavsiye?• Allah’ın indinde bir pis vardır• Gecenin önemi• Zulmani “BEN”• Bilinç nasıl arınır?• Kayıtlılık ve esma mertebesi• Kendini sanman ve kendini hissetmen arasındaki fark• Vechullah’ta olduğunu idrak etmeni engelleyen şey!• “Vehmin Zulmeti”ni ve “Vehim”i ayırt edebilmek için• Kişi nasıl keşif ehli olur?• Euzü Billahi mineş Şeytanir Raciym sığınışının üç farklı aşaması• Esas şeytan, Büyük Şeytan• “Allah adına” yaşamak ne zaman başlar?


622Yılmaz DÜNDARBugün İslam için önemli bazı tanımları ele alıp onları biraz daha açmaya,daha iyi anlamaya çalışacağız. Bunlardan birisi vehim, bir diğeri nefs; ikisininmanasını bir basamak daha ileri götürmeye çalışacağız; bir basamakdaha. İleri götürdüğümüz o basamakta o bilgileri biraz sindirdikten sonradaha da ileri götürürüz inşaAllah.Neden özellikle bu ikisi? Çünkü tasavvuf anlatımları özellikle vehim venefs tanımlarının üstüne bina edilir! Ancak çok dikkatinizi çekmiştir, vehimve nefs kelimeleri anlatımlarda çok sık geçmesine rağmen açık anlaşılır birvaziyette, okuyanın da “hah, budur” diyeceği bir şekilde açıklanmaz, böyletanımlanışına rastlayamazsınız! İş hem bu ikisinin üstüne bina edilir, hemde bunun ne olduğu çok bilinmez, manalarına “acaba şöyle midir?” diyeyaklaşılır. Belki de bu yüzünden tasavvufi anlatımların özü tam yakalanamıyor,bulunamıyor olabilir.Biz neye vehim diyoruz, vehim nedir? Vehim; cüz’î manaların anlaşılmasına,varmış sanılmasına ve bu varmış sanışa göre de muamele yapılmasınayarayan idrak gücüdür. “Cüz’î mana” derken de neyi kast ediyoruz, birazsonra onu da kısaca söylemeye çalışacağım Vehim bir güçtür, bir nurdur, birenerjidir. Ama bu neyin açılımını yapan bir nurdur? Çok önemli bir şeyin açılımınıyapar; cüz’î manaların fark edilmesini sağlar. Vehim böyle bir nurdur,bir mekanizmadır, çalışan bu mekanizmanın ismidir: Cüz’î manaların anlaşılmasınafark edilmesine yarıyor. Peki, cüz’î manaları fark etmek ne demek?Cüz’i manaları fark etmek onları varmış sanmaktır; aslında olmayan birşeyi Gerçekten Varmış Gibi sanmaktır. Vehimle cüz’i manaları fark etmenizlebirlikte onları Gerçekten Varmış Gibi düşünürsünüz, hem de Gerçekten VarmışGibi sandığınız bu hale göre muamele yapar böyle davranırsınız. Vehimböyle davranmanızı da sağlayan idrak gücüdür. Peki, bu söylediğimiz halin,vehmin mekanizması nedir? Vehim Hali’nin mekanizması hologramdır.Vehim günümüzde hologramla açıklanıyor. Holografik Bakış denilen sistemincelendiğinde karşılaşacağınız bilimsel bulgular vehmin mekanizmasıdır.Vehim için “cüz’î manaların anlaşılmasını sağlayan bir idrak nurudur” dedik.Cüz’î mana nedir? Biz neye cüz’i mana diyoruz ve cüz’i manalar derkenneyi kastediyoruz? Böyle birkaç tanım söyleyeceğim, sonra onları açmayaçalışacağız. Cüz’î manalar esma terkipleridir. Cüz’i manalar ilmî terkiplerdir,ilmî kompozisyonlardır, yani esma kompozisyonlarıdır. Başkabir deyişle; cüz’i manalar ilmî suretlerdir. Şöyle de açıklayalım: Allah, ilmindeilmiyle ilmini seyirdedir! İlminde/İlmullah’ta ilmiyle ilmini seyirdedir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 623İşte ilminde ilmiyle ilmini seyirde halinin suretleri de ilmî suretlerdir, cüz’îmanalardır. O cüz’i manalar aslında esma terkipleridir. Bu terkipler, cüz’imanalar dediğimiz vücut bulmuş bu yapılar/ilmî suretler, Ef’al Âlemi’ne aitbirimlerdir.Hatırlayacaksınız bir mana âlemi var. Sonra o manaların içerisindenvücut bulması dilenmiş olanlar ef’al âleminde vücut bulurlar. Bu manaâlemiyle ef’al âleminin arasında ise, var kabul edilen, sınır kabul edilen birhal vardır ki, oraya da Arş denir. Dolayısıyla, arşın üstünde mana âlemivardır, yani manalar henüz vücut bulmamıştır. Bu manaların, henüz manaolan bu fikirlerin vücut bulması dilenenleri, Arş’tan sonra suretlenirler. Omanalar Ef’al âlemi dediğimiz yerde, yani varlıkların, yaratılmışların, fiillerinbulunduğu yerde, manaların fiile dönüştüğü yerde suretlenirler! İşte, bu suretlenenâlemdeki her bir birim bir cüz’i manadır. Her bir birim! Nasıl bir birimdilenmişse, manada dilenen o birim, vücut bulacağı zaman esma terkibiolarak o manaya uygun bir vücut bulur! Dolayısıyla, Ef’al Âlemi karşımızaesma mertebesi olarak çıkar. Esma mertebesi dediğimiz şey, tamamıylaef’al âlemidir. Esma mertebesinde/ef’al âleminde esma terkipleri olarak karşımıza“cüzler” çıkar ki, bunlara ilmî suretler diyoruz.İşte “bu terkiplerin varmış sanılması” günümüzde Hologram sistemiyleaçıklanmaktadır. Hologramla açıklanan bu terkiplerin varmış sanılmasınısağlayan idrak gücünün ismi vehimdir. Biz anlatabilmek için bu cüz’i manalarailmi suretler dedik. Ama çok dikkat edin; gerçekte Hakikat suretsizdir,Hakikat’in sureti olmaz; Hakikat suretten münezzehtir, beridir. Amaidrak edilen bir suret varsa, eğer suretler idrak ediliyorsa, var sanılıyorsao vehimdir! Bir sureti Varmış Gibi telakki etmek vehimdir. Dolayısıyla; suretlerHakikat’in hali değildir! Bu yüzden; Hakikat’i bu suretlerden münezzehkılmak için Sübhanallah vardır! Hakikat’i bu suretlerden münezzehkılmak için kişi Sübhanallah gerçeğine döner. Böylece, Hakikat’e seslenirkenalgıladığı, varmış sandığı suretlerden Hakikat’i münezzeh, beri tutar, O’nuonlarla kayıtlamaz. Bunu ileride birkaç basamak ileri götüreceğiz.Şimdi gelmeye çalıştığımız bir şey şu: Bu cüz’i manaları anlamaya yarayan,varmış sanmaya yarayan bu idrak gücü ile kişi “BEN” der! Cüz’i manalarıalgıladı ya, kendisini de algıladı. İşte bu mekanizmayla bu sanışa göremuamele eder. Yani varmış sanar ve varmış sanmaya göre de muamele yapar.Varmış sanıp, varmış sanmaya göre muamele yapınca da, bu vehimlekendisini “BEN” diye takdim eder! Bakın anlatımlarda hemen hemen hiç


624Yılmaz DÜNDARrastlamayacağınız önemli bir şeyi söyleyeceğim, inşaAllah. Aslında tasavvufiliteratürlerde var olan, ama söyleyeceğim açıklıkta rastlamayacağınızönemli bir şey söyleyeceğim.“Kişi bu vehimle “BEN” der” diyoruz değil mi? Şimdi bu “BEN”e sonrakiylekarıştırmamak için bir isim verelim; ona Vehmî “BEN”lik diyelim! YayınlardaVehmi “BEN”lik tanımına çok rastlarsınız. Vehmi Benlik karıştırıldığı yada bilinmediği için insanlar İslamî ilerleyişte başarı sağlayamazlar! Bu VehmiBenlik; “BEN” diyebilmek bir bilinç gerektirir Kişinin bu vehim haliyle/vehmîhalle, vehimle muamele edebilmesi için buna ait bir bilinç gerekir. Bu bilincingereğidir ki, kişi bu vehmi davranışları yapar. Vehmi davranışların bulunduğubir havuz vardır ki; o havuz kişinin vehmi bilincidir. Diğeriyle karıştırmamasıiçin bunun bir özelliğini daha söyleyelim. Vehmî bilinç Rahmanîbilinçtir! Dikkat edin: vehmi bilinç Rahmanîdir, Rahmanî bilinçtir.Bir de bununla karıştırılan bir başka “BEN” bilinci var. Karıştırılan budur;bir de Vehmin Zulmeti ve ona ait bilinç var. Vehmin Zulmeti açıklamalardayeterince yer almadığı ve yeterince açıklanmadığı için, bu işle ilgilenenTalibler ikisini karıştırırlar! Vehmi, Vehmin Zulmetiyle karıştırırlar; “VehminZulmeti”ni “Vehim” sanarlar!Şimdi düşünün ki, siz bütün ilerlemelerinizi vehim anlayışının ve nefsanlayışının üstüne bina edeceksiniz. Ama siz işinizi bina etmeden vehmikarıştırırsanız, vehmi ve nefsi tarif etmez<strong>sen</strong>iz yapacağınız tüm idrak ilerlemelerinisonuçsuz ve başarısız yaparsınız, başarı elde edemezsiniz! Neden?Çünkü ilerlemelerinizi yanlış bir bakış üstüne bina ettiniz. O yanlış bakışnedir? “Vehmin Zulmeti”ni “Vehim” sanmaktır! Siz “Vehmin Zulmeti”ni“Vehim” sanarak bu yoldaysanız?Kişinin “BEN” dediği, kendini takdim ederken kullandığı iki “BEN” vardır:Ya vehmin zulmetiyle “BEN” der, ya da vehimle “BEN” der! Vehmin zulmetiyle“BEN” der<strong>sen</strong>iz o “BEN”in ismi Zulmani “BEN”dir. Vehimle, vehmi takdimederek söylediğiniz “BEN” ise Vehmi “BEN”dir ki, o Rahmani “BEN”dir.Ama vehmin zulmetiyle “BEN” diyorsanız o Zulmani BEN! Vehmi BEN vehmibilinç sonucudur, Zulmani BEN zulmani bilinç sonucudur. Vehmi BENiçin “bu bir Rahmani bilinçtir” dedik. Bakın çok dikkat edin, zulmani bilinçşer bilinçtir; bu küfür bilincidir ve fasık bilinçtir. Şimdi düşünün ve lütfençok dikkat edin! Şer bilinci, küfür bilincini, fasık bilinci, zulmani bilincikişi vehmî bilinç sanıyor, Rahmanî bilinç sanıyor bununla hareket ediyor,tehlikeyi fark ettiniz mi? Nasıl büyük bir tehlike, nasıl büyük bir yanlış! Fark


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 625ettiğinizde şaşıp kalacaksınız. Böyle bir şeyin üstüne tasavvuf bina edilir<strong>sen</strong>e kadar uğraşırsanız uğraşın sonuç elde edemezsiniz, mümkün değil!Farklarını söylemeye gayret edeyim: Vehmi Ben çok önemli bir mertebedir!Kişiler Zulmani Ben’e Vehmi Ben dedikleri, öyle sandıkları için, bu yüzdende Vehmi Ben’i suçlayıp ondan kurtulmaya çalıştıkları ve maalesef bunuda Zulmani Ben’le yaptıkları için başarısızlık geliyor, böyle başlıyor!Aslında Vehmi Ben önemli bir mertebedir, nefs-i mutmainnedeki kişininkendini takdimde söylediği “BEN”dir. Vehmi Ben’e ulaşabilmek kolay bir işdeğil. Velayet kapısından geçtikten sonra söylediğiniz “BEN” Vehmi Ben’dir.Dolayısıyla siz Zulmani Ben’le ilgili davranışlara Vehmi Ben der<strong>sen</strong>iz, böyletanım getirir<strong>sen</strong>iz başarı elde edemezsiniz. Onunla öyle uğraşan kişi başarıelde edemez. “BEN”den kurtulmaya çalışan kurtulamaz! Yanlış bir uğraş oluro. Bu yüzden Zulmani Ben’i, o bilinci çok iyi bilmek gerekir. Kurtulunmasıgereken Zulmani Ben’dir öncelikle! Kişi Zulmani Ben’den kurtulmadan zatenVehmi Ben’e ulaşamaz. Dedik ki, Vehmi Ben çok önemli bir mertebedir. Okadar önemli bir mertebedir ki, onun en alt noktası nefs-i mutmainnedir.Vehmi Ben’in en alt noktası, en küçük rütbesi nefs-i mutmainnedir! Ve burdakikişinin ismi haniftir, hanif budur! Vehmî olarak “BEN” diyen haniftir.Vehmî özellikle kendini takdim eden, “BEN” diyen haniftir. Rum Suresi 30;“Dine hanif olarak yaklaşın” buyurur. Yani dine yaklaşabilmek için asgarinokta olan yer vehmi “BEN”liktir der! Vehmi Benlik öyle bir mertebe ki; İhsanMakamı’nın başlangıç yeridir, İhlâs Hali’nin başlangıç yeridir, EdebHali’nin başlangıç yeridir ve Şehadet Makamı’nın giriş yeridir. VehmiBen’lik böyle bir mertebe! Şimdi düşünün, Vehmi Ben’lik böyle bir makamve bunun en alt noktası nefsi mutmainne! Demek ki bizim kurtulmak içinuğraşacağımız, mücadele edeceğimiz “BEN”lik o değil! Kurtulunması gerekenZulmani Benlik’tir! Dolayısıyla Zulmani Benliği çok iyi bilmek, çokiyi tanımak lazım.Şimdi yan yana iki tiyatro sahnesi düşünün, rol yapılan iki tiyatro sahnesi.Bu sahnenin birisi Zulmani Sahne olsun, diğeri Rahmani Sahne olsun. Hayatbir rol değil mi, dünyadaki hayat bir rol değil mi? İşte şimdi onu sahneyegetiriyoruz, dünyadaki hayatı iki sahneye koyduk. Birisi zulmani sahne, birisiRahmani sahne. Zulmani sahnede oynanan tüm rollerin, rollerin tamamınınana fikri ne? Müstakilsin! Bu müstakilliğini yaşat! Bu müstakilliğini koru!Bu müstakilliğini yücelt! Bu müstakilliğini eğlendir! Bu müstakilliğini oyala!Bu müstakilliğini sun! Zulmani sahnede ana fikir bu: Sen Müstakilsin!


626Yılmaz DÜNDARVe sahnede de bu ana fikre uygun roller var, her türlü rol mevcut! Eğer kişizulmani sahnedeyse ve rolü de zenginlikse, ana fikir budur, fakirse ana fikirbudur. Sağlıklıysa bu, hastalıksa rolü ana fikir yine bu! Roller değişse de zulmanisahnede ana fikir böyle. Peki, Rahmani sahnede?Rahmani sahnede ana fikir farklı! Bakın bir gün Hazreti Ömer radıyallahuanh, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e gidiyor. Bulunduğu hücreyegirdiğinde Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi bir hasırın üzerinde yatarbuluyor. Hazreti Ömer’in geldiğini görünce Efendimiz doğruluyor. Doğrulduğundada hasırın izinin yanağına çıktığını, hasırın Efendimizin yanağınanakış yapığını görüyor Hazreti Ömer. Çok etkileniyor bundan ve ağlıyor; yaRasulallah bu ne haldir? Sen ki Rasülsün bu ne haldir! Diye ağlıyor. “Olsun,ya Ömer” diyor, “dünya onların, ahiret bizim olsun istemez misin?” İşteRahmani sahnedeki ana fikir de bu! Bu sahne de böyle bir ana fikir var. Buana fikri kavrayabilenlerin sahnesi de orası! Bu ana fikre vurulanların, buana fikirden korkmayanların sahnesi orası! Burda ana fikir: Dünya onlarınolsun, ahiret bizim olsun istemez misin?Şimdi şu manzaraya bakalım: Zulmani sahnede başkalarını da, yani inananlarıda görürsünüz, orada onlar da var! Önemli yan burası; bu sahneyezorla sığınanlar var! Bir bu sahnenin başrol aktörleri var, ama bir de orayazorla sığınanlar var! Ve onlar bu sahnede çok sevilmezler! Sevilmediklerihalde kendilerini zorla zulmani sahneye sokarlar. Onlar kimlerdir biliyormusunuz? “Müstakilliklerini Allah için kullandıklarını sananlardır”, böyleinananlardır! Onlar müstakilliklerini Allah’a feda ettiklerini sanarlar. Bu müstakillikidrakı yüzünden de o sahnededirler!Dikkat ediniz, kişi eğer hep İslamiyet’in amelleriyle meşgul olsa bile, buzulmani sahnedeyse amelleri boşa gider. Ayet böyle: “Şirk varsa amellerinizboşa gider!” Siz o sahnedey<strong>sen</strong>iz hangi rolle meşgul olursanız olun!Rolünüz namaz olabilir, rolünüz oruç, rolünüz hayır olabilir, eğer sahnenizzulmani sahneyse o rollerin karşılığı nardır! Zulmani sahnedeki rollerinkarşılığı nardır, Rahmani sahnedeki rollerin karşılığı nurdur. Dolayısıylarollerin birbirine benziyor olması sizi yanıltmasın! Rahmani sahnede de birisi“salât ikame” ediyordur, zulmani sahne de birisi salât ikame ediyordur.Ama ikisinin getirisi de NUR değil! Zulmani sahnede yaptığınız her şeyinkarşılığı, ücreti nardır! Ordaki rollerin ücreti nar! Zulmani Benlikle yapılanher şeyin karşılığı nardır. Ancak Vehmi Benlikle nur başlıyor! Nur orada, osahnede başlıyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 627Ama Vehmi Benlik son durak değil, Vehmi Benlik işin başı, Haniflik işinbaşı. Sonra vehimden, vehmi bilinçten de kurtulmak gerekiyor. O başka biriş, o çok başka bir iş, çok ileri bir iş! Dolayısıyla anlatmak istediğim şu: Sizçok ileri bir iş olan “Vehmi Benlikten bile kurtulma”yı getirir Zulmani Benliğiniçine koyarsanız başaramazsınız, mümkün değil! Boş iş, boş uğraş olur!Bunları niye söylüyorum.Çünkü zulmani sahnede kendilerini tasavvufla meşgul edenler de var!Ama zulmani sahnedeler! Onlar da gelmişler, o sahneye çıkmışlar ve tasavvuflameşguller! Zulmani sahnedeler! Kişiye zulmani sahnede hoş gelen tümşeyler İslamiyet’te Deccal’in Cenneti diye tanımlanır! Zulmani sahnedene cennetse, onların hepsinin sonucunu Allah cehenneme çevirmiştir.Zulmani sahnede ne size cehennem diye tanıtılıyorsa, onların hepsininsonucunu Allah cennete çevirmiştir. Zulmani sahne böyle bir sahne!Çok dikkat etmemiz gereken bir başka tablo: Bazıları da kendisini Rahmanisahnede zannederek zulmani sahnede durur. Kişi zulmani sahnede,ama kendisini Rahmani sahnede zannediyor! Bunlar daha çok tasavvufçular,tasavvufla meşgul olanlardır! İlgilendiği, öğrendiği bilgilerle kendisini hayaliolarak Rahmani sahnede sanıyor, öyle hayal ediyor. Halbuki zulmani sahnede!Elinde tasavvuf kitapları var, derin bilgiler var; ama zulmani sahnede…!Çok korkulacak, çok enteresan bir başka grup: Bunlar kendilerini hemRahmani sahnede zannederler, hem de zulmani sahnedekileri hayranlıklaseyrederler, onlara hayrandırlar! Hayatınızı inceleyin! Bu dünyada zulmanisahnedekileri hayranlıkla izleyeceksiniz, sonra da hayran olduklarınıza;“onlar cehennemlik” diyeceksiniz. Yani onlar cehenneme siz cennete gideceksiniz!Öyle mi! Öyle bir şey olabilir mi? Bu dünyada onlara hayran olacaksınız“onlara hayranım, benden üstünler, onlar benim idolüm” diyeceksiniz,bu manaya gelecek şekilde onları; fikirlerini, hayatlarını izleyeceksiniz,ama onların cehenneme, sizin cennete gideceğini düşüneceksiniz! Böyle birkandırmaca olamaz! Bunlar hep zulmani sahnede olmanın işaretleri, onungöstergeleri.Bakın bu niye böyle oluyor, zorluk nerede? Tüm insanlık hayatında sayılarıbelki elin parmaklarını geçmez çok özel insan istisna, insanların genelolarak tamamı kendilerini zulmani sahnede bulur! Kimse vehmî sahnede,Rahmani sahnede değildir, başlangıçta kimse kendisini Vehmi Benlikle takdimedemez. Başlangıç Zulmani Benlikle takdimdir. İzah edebildim mi? İnsankendisini zaten zulmani sahnede bulur, o rolde bulur! Ve kendisini takdim


628Yılmaz DÜNDARederken bu bilinçle takdim eder, Zulmani Benlikle “BEN” der, Şer Benlikle“BEN” der. Çok acı ama Küfür Haliyle “BEN” der. Neyle meşgul olursa olsun,İslamiyet’in hangi ibadetiyle meşgul olursa olsun, kendini takdim ederkenKüfür Beniyle “BEN” der. Çünkü zulmani sahnededir! Orada bulur kendisini!İşin zorluğu burada! Ve: Onu o kadar kanıksar ki, onu hayat zanneder! Bunugörmez işte! Zulmani Benliği göremez, o haliyle Din’le meşgul olur, tasavvuflameşgul olur. Bilmek gerekiyor ki; eğer kişi o sahnedeyse Zulmani Benliğinher tür yeteneği, ileri derece yetenekleri hepsi Feth-i Zulmani’ye girer.“Feth-i Zulmani nedir?” der<strong>sen</strong>iz; budur! Feth-i Zulmani; zulmani sahnedekiher tür yetenek, her derecedeki her türlü yetenektir, onların hepsi Feth-iZulmanidir. Niye? Çünkü o sahnede! O sahnede olduğu için Feth-i Zulmani!- Ne tür yeteneği kastediyorsunuz? Dünyaya dönük yetenekler mi?Hepsini! Her türlü yeteneği! Eğer o sahnedeyse nereye dönük olursa olsunfark etmez! Çünkü “ahirete dönük” zannettiğiniz şeyler bile o sahnedeysekudret sergilemeleridir. Eğer zulmani sahnedeyse! Zulmani sahnedeRahmani bir yetenek olamaz!Ama insanlar ne yapar? İnsanlar bu detayları bilmedikleri için, baktıklarızaman birilerine kutsallık verirler, onların yeteneklerini de Rahmani sanarlar.Eğer bir kişi Zulmani Benlikten kurtulmamışsa ne yeteneği ne olursa olsunfeth-i zulmanidir. Genellikle ne yapılır? Feth-i zulmani denince, iş inanmayanbirine yıkılır. İyi ki geçmişte Firavun varmış, bütün suçu Firavun’unüstüne yükleyip kendisindekini, onda olanı görmez! Herkes masumdur!Firavun da nasıl olsa öldü gitti.… Hami birisi bir resim yapmış bomboş birkağıt. “Ne yaptın, neyi çizdin?” dediklerinde “otlayan inek” diyor. Hani nerde?Ot yok, inek yedi. İnek nerde? İşte şu oldu, bu oldu, kestik, biz yedikfalan derken tabloda hiçbir şey yok. Onun gibi her şeyi firavuna yükle! Peki,Feth-i zulmani kimde, bunu kim gösteriyor? Ya, bu kâfirler kim, küfür ehlikim? Onlar hiç yok etrafta! Böyle saçma bir şey olur mu? Hepsi insanın kendisinde!Zulmani sahne de insanın kendisinde, dışarıda değil, Rahmanisahne de kendisinde! “Şartlardan kurtulmak” çok önemlidir ya, bunu araştırırız!Çünkü ilerlemek için şartlanmalarından, şartlardan kurtulması gerek.Bu detayı bilmediği zaman kişi onu beş duyu kayıtlarından kurtulmaksanarak daha yetenekli olmaya çalışır! Yeteneklerini artırmak için yapmasıgereken bir şeyler arar. Yanmadan ateşin üstünde yürümek, işte size bir yetenek!Yanmadan ateşin üstünde yürüyorlar. Bir konferansın sonunda yürüyorlar,günümüzde de var bu, çok yaygın. Hatta zannedersem 13-14 metreuzunluğunda kor alevin üstünde yürüyorlar. Bu nedir? Bu feth-i zulmanidir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 629İslamiyet’teki “Şartlanmalarından Kurtulma” anlayışı ZulmaniBen’liğin şartlarından kurtulmaktır. Başka hiçbir şey değildir! İnsanlar,talib olanlar “şartlardan nasıl kurtulacağım?” diye merak ederler. Bununlailgili açıklamalara rastlayabilmek için önce tasavvuf kitaplarını, bir hevesleonları okurlar. Koskoca kitabı okur, ama aradığını bulamaz. Menkıbelerle,anılarla dolu kitabı okur ki bir cümle yakalayabilsin. Onu da yakalamış mıdır,yakalayamamış mıdır bilinmez. Bu sefer ne yapar? Uzakdoğu felsefelerininkitaplarına yönelmeye başlar; bir şey yakalayabilir miyim? Bir şey yapmakve şartlarından kurtulmak istiyor. Onları okuyunca da şartlanmalarındankurtulmak diye uçmak, bilmek, yanmamak gibi yetenekleri kazanmak ister.Onları kazanmak için de; “bunların esmalardan haberi yok, bilmiyorlar buişi! Bu özellikler esma zikrullahıyla kazanılır” der ve esma zikirleriyle meşgulolur. Onu yapınca uçacağım, esma zikrullahıyla karşımdakinin aklındangeçeni bileceğim, gözlerim açılacak, kalp gözüm/basiretim açılacak onunlagöreceğim gibi düşünür! Bütün bunları eğer Zulmani Benlikle yaparsa, hakikatenesma zikrullahı da buna yardım eder ve işte feth-i zulmani! Bu zulmanisahnedeyse maalesef öyle! Eğer zulmani sahnede zikrullah yapıyorsasonuçları feth-i zulmanidir.- Önemli olan bu sahneden kurtulmak mı o zaman?Bir an önce! Şartlanmalarından kurtulmak bu sahneden, yani ZulmaniBenlikten kurtulmaktır. Şartlardan kurtulmak Zulmani Benliğin verdiği şartlardankurtulmaktır, Zulmani Benlik bilincinin şartlarından kurtulmaktır.“Allahümme ahricni min zulümetil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi.Allah’ım vehim karanlığından beni çıkart ve nurunla anlayış ikram et”.Dua olan bu hadisi biliyorsunuz, belki belli sayıda zikrini de yapıyorsunuz buduanın! Vehim karanlığından çıkmak istediğini söylüyorsun, vehim karanlığıne demek? “Allahümme ahricni min zulümetil vehmi; Allah’ım beni vehimzulmetinden çıkar” demekle kastın, talebin ne? İşte bu; “beni Zulmani Benliktenkurtar Allahım” demektir. Beni Zulmani Benlikten kurtar, beni o bilinçtençıkar. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu duayla bunu öğretiyor.Bakara 257: Euzü Billahi mineş şeytanir racim. Bismillahi’r Rahmani’rRahiym. “Allahu veliyyülleziyne amenü yuhricühüm minez zulumatiilen nur; Allah inananların velisidir dostudur, onları zulmetten, karanlıktanalır nura sokar”. İşte burada bahsedilen zulmet; Zulmani Benliktir!Allah onları Zulmani Benlik bilincinden alır, Vehmi Benliğe doğru, nura doğruyönlendirir.


630Yılmaz DÜNDARÇok sık okuduğunuz ayetlerden örnek veriyorum. Bakın İza Zülzilet 7 ve8. “Euzü Billahi mineş şeytanir raciym. Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Femenya’mel miskale zerratin hayran yerahu, ve men ya’mel miskale zerratinşeran yerah. Miskal zerre kadar hayr yapsanız karşınıza o çıkacak,zerre kadar şer yapsanız karşınıza o çıkacak, onlarla karşılaşacaksınız!”Buradaki hayr ve şerrin ne olduğunu da çok iyi bilmek lazım! Eğer siz hayrve şerri zulmani sahnede, o rollerin içerisinde tarif eder<strong>sen</strong>iz kaybedersiniz!Kur’an’da tek bir hayr vardır; küfür etmemek, Allah’a eş koşmamak!Tek bir şer vardır; Allah’a eş koşmak! Zulmani Benlik Allah’a eş koşmakolduğu için, zerre kadar zulmani “BEN” demiş ve ona göre davranmışsanızkarşınıza çıkacak, maalesef! Çünkü insan kendisini Zulmani Ben’de buluyor.Dolayısıyla zulmani yönde “BEN” diyor, bu karşısına çıkacak. Bütün bunlarıtelafi edecek kadar nur biriktirmeliyiz! Ve zerre kadar da vehmî “BEN” demiş<strong>sen</strong>izveya daha ilerisinde vehimsiz “BEN” demiş<strong>sen</strong>iz karşınıza o çıkacak!Asr Suresi’ni hatırlıyorsunuz: Euzü Billahi mineş şeytanir raciym.Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Vel asr! İnnel insane lefi husr! İllelleziyneamenü ve amilus salihati ve tevasav BilHakki ve tevasav BisSabr. İnsanlarhüsrandadır!” Burayı da iyi anlamak lazım! Hüsran Zulmani Benliktir. Başkabir hüsran tarif eden de hüsrandadır! Zulmani Benlik hüsrandır ve ayetteki“onlar Hakk’ı tavsiye ederler/Hakk’ı tavsiye et” demek; “ona ZulmaniBenlikten kurtulmayı tavsiye et” demektir! Ve bu tavsiyeye uyarsa, bu tavsiyeyolunda da “dayanmayı, sabrı telkin et” demektir! Aksi halde, Asr Suresi zulmanisahnede rol yapanların yaşantılarındaki haklarına riayeti öneriyor değil.Çok dikkat edin, önerilen o sahnede bulunanların haklarına riayet değil! Buradaki“Hakk’ı tavsiye” Zulmani Benlikten kurtulmayı tavsiyedir!Zulmani Benlikten kurtulmak Hakk demektir! “Zulmani Benliği terket” dediğiniz zaman siz kişiyi Hakk’a yöneltmiş olursunuz. O kişi ZulmaniBenlikten kurtuluyorsa, zaten tüm yaratılanların haklarına riayet etmekzorunda, o da ayrı! O çok farklı bir şey, onun gereği zaten o. Ama siz ona“Hakk’ı tavsiye” diye zulmani sahnede rol yapanların haklarına riayeti, onlarınkişisel haklarına riayeti tarif eder<strong>sen</strong>iz, o Rabların Savaşı’nı getirir! Ayettebahsedilen o değildir. Zulmani Benlikten kurtularak Hakk’a yönelir<strong>sen</strong>;Zulmani Benlik’ten kurtulmanın gereği olarak <strong>sen</strong> tüm yaradılanlarınhakkına saygının Allah’a saygı olduğunu görürsün!Kafirun Suresi 6. Ayet: “Leküm diynüküm veliye diyn”. Burada; “<strong>sen</strong>indinin sana, benim dinim bana” diye karşı geleceğin de Zulmani Benliktir.Bunu kendindeki Zulmani Benliğe diyeceksin! Senin Kafirun’u okuyacağınhedef Zulmani Benliğindir.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 631Tövbe Suresi 28: “Kesinlikle müşrikler necistir.” Buradaki müşrik ZulmaniBenliktir. Çünkü Zulmani Benlik necistir pistir. Allah’ın indinde bir pisvardır, o da müşrikliktir, zalimliktir, fasıklıktır! Zulmani Benlik pistir necistir.Vakıa 79: “Ona arınmamışlar dokunmasın!” Euzü Billahi mineş şeytanirraciym, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “La yemessühu illel Mutahherun;temizlenmeyenler dokunmasın; İllel Mutahherun!” Yani ZulmaniBenlikten, bu bilinçten temizlenmemiş olanlar onu anlayamazlar, bu işi kavrayamazlar!Bu Zulmani Benlikle ilgili bir kaç şey söyleyeyim: Özellikle tasavvuflameşgul olanların Zulmani Benlik ve Vehmi Benlik konusunda karıştırdıklarıama bu bilgiyle düzeltebilecekleri bir şey var!Zulmani Benlik burçların yönetimindedir. Gezegenler zulmani “BEN”iyönetir! Güneş Zulmani “BEN”i yönetir. Bu açıklamalara dikkat edin! AmaVehmi “BEN” nasıldır? Vehmi “BEN” güneşi yönetir! Vehmi “BEN” önemlibir şey, görüyorsunuz. Zulmani BEN güneş tarafından yönetilirken Vehmi“BEN” güneşi yönetiyor! Güneş saati özellikle zulmani “BEN”i besler! “Güneşzararlıdır” demiyorum! Ama kişi eğer zulmani “BEN” bilincini ortaya koyuyorsa,güneş saati bu bilinci coşturur! Güneş ve güneş saati bu bilinci teşvikeder, coşturur! Ve diğer burçlar da öyle! Şimdi burçlarla ilgili çok önemli biraçıklama yapıyorum inşaAllah çok dikkat ediniz buna. Ne enteresandır ki,kişiler biraz maneviyatla ilgilenince burç okumaya başlarlar. Böyle saçma birşey olur mu? Maneviyatla ilgisi olmayan daha doğru davranır; o işleri bırakır,ilgilenmez. İslamiyet şart değil başka dinler de olabilir, kişi biraz maneviyatla,biraz metafizikle ilgilenmişse hemen burçlarla meşgul olmaya başlar.Kendi burcunu, birisinin burcunu, onun karakterini merak eder falan falan.Bunlar yok mu? Var! Ama bunlar Zulmani BEN’le ilgili! Çok dikkat edin,Zulmani “BEN”i tanıyabilmeniz için söylüyorum. Zulmani “BEN”i güneşyönetir. Halbuki Vehmî “BEN” güneşi yönetir. Hele de vehim tükenmişse,yönetim çok kuvvetlenir! Şimdi düşünün; böyle bir yönetim olunca Ay’ıikiye bölmek zor olur mu? Hiç zor olmaz! Zulmani “BEN”ler ona şaşırabilir,şaşsınlar!Burçlara dikkat edin, burçlardaki karakterleri okuyun; Koç Burcu, BalıkBurcu, Kova Burcu, oraları okuyun, oradaki bilgilerin tamamı, orada anlatılanözelliklerin tümü Zulmani BEN’e aittir! Mesela “cömerttir, liderliği sever,kıskançtır, iki karakterlidir veya şöyledir böyledir…” gibi tanımlar yapıyorya, onların hepsi Zulmani BEN’e ait özelliklerdir. Buna dikkat edin! Uyanınız


632Yılmaz DÜNDARyani, uyanınız! Amerikalıların dediği gibi, kahvenin kokusunu alınız! BunlarZulmani BEN’e ait özellikler! Müstakilliğini ilan etmiş birisi diyor ki; ben cömerdim,ben cimriyim veya kıskancım... Veya birisi “<strong>sen</strong> böylesin” diye onaordan okuyor. Bunlar tamamen zulmani “BEN”in, yani zulmani sahnede rolyapanların karakterleri! Peki, bunlar yok mu? Var, ama bunlar zulmani sahneyeait şeyler.Vehmi BEN’in burcu olmaz! O işler bitmiştir onun için! VehmiBEN’dekinin burcu, onu bunu olmaz, bitmiştir! Haa, bu yolda olan burçlardan,bu bilgilerden yararlanır mı? Evet, ondan kurtulmak için yararlanır! Nasıl?Kendi Zulmani Benliğinin açıklarını erken öğrenir! “Ne yapayım canım,ben Koç Burcuyum, ben böyleyim, beni böyle kabul edin” diyorsa, o Zulmani“BEN”dir! “Beni bu zulüm halimle kabul edin” diyor. “Sen hangi burçsun?”demek, bu manasıyla; “<strong>sen</strong>in ne tür zulmani yanların var?” demektir! Böylesaçma bir şey olur mu? Hele de bunu da tasavvufun içine getirip koyuyorsun!Böyle saçma bir şey olmaz! Mesele onlardan kurtulmaktır! Mesela burcu“lider olmayı sever” diyor. Kişi de ordan bir övünç çıkarır “benim burcumböyle, ben lider olmayı severim” deyip, liderlik taslamaya çalışırsa neticedefeth-i zulmaniye doğru, narsistliğe doğru gider. Bunlar zulmani sahnenin işi!Peki, bunlar Rahmani sahne için nedir? Bir ipucudur! Sana kurtulman gerekenbilincin ipuçlarını verir. Diyor ki; <strong>sen</strong> lider olmaya yatkınsın, liderliğiseviyorsun, dikkat et, bu <strong>sen</strong>i daha zulmani yapar! Bundan kurtul” diye kurtulmaniçin ipucu verir sana! “Onunla övün” demez!- Rahmani sahnedeki insanların da mizaçları var değil mi?Kesinlikle! Çok önemli bir fark var ki; Rahmani sahnedeki elbise şirk elbisesideğildir. Fark budur! Bir kişi Rahmani sahnede de doktordur zulmanisahnede de doktordur. Zulmani sahnedeki doktorun üstünde “şirk elbisesi”vardır. Aynı doktorluğu yapan Rahmani sahnedekinin üstünde şirk üniformasıyoktur, fark bu! Bu üniformayı fark edebilmek, bu üniformayı çıkarabilmekönemli! Çünkü bu üniforma cehennem üniformasıdır, bu üniformaylacehenneme gidilir. Neyle meşgul olursan ol, o üniformanın içerisindene yaparsan yap, o <strong>sen</strong>i cehenneme götürecek demektir, o üniforma onunişaretidir! Bu yüzden o üniformayı çıkarmak cehennemi çıkarmak demektir.“Bakın Zulmani “BEN”i güneş yönetir”. Neden? Ona nar biriktirtir zebanileriçin, semum alevi için! Cehennemin ateşi insanlardan! Kişi, ZulmaniBenliğiyle ve güneşin de teşvikiyle bu dünyada cehennemin ateşini toplar,nar biriktirir! Hafta içerisinde güneşin bu yönetiminin en yüksek olduğu


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 633zaman ne zamandır biliyor musunuz? Bir öğlen vaktidir ve Cum’a saatindedir.Dikkat ediniz Cum’a Vakti hep güneş saatidir, hiç şaşmaz. Cum’a saati,öğlen tam güneş saatine denk gelir! Ve o saat hafta içerisinde en kuvvetliyönetimin olduğu, Zulmani “BEN”i en coşturan zamandır! Dolayısıyla insanlarZulmani Benlik korunmak için büyük kalabalıklar halinde bir RahmaniŞemsiye’ye girerler. Bu yüzden bir kaç Cum’a mazeretsiz bunu yapmazsa kişio coşturmadan kendisini kurtaramaz! Üst üste Cum’aları ekarte ederse ZulmaniBenliğini sonra sıyıramaz, kolay olmaz! Onun için operasyon gerekir!- Cum’a salatı erkeklere farz diye geçer. Ya kadınlar?Cuma insanlara, müminlere farzdır! Kadın erkek değil!-Tüm camilerde, o gün kadınların yerleri kapatılıyor, nasıl olacak?“Dışarıdaki her şey doğru!” demedik ya!Devam edelim. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz salât, oruç hep güneşle ilişkilidir. GüneşinZulmani Benliği kuvvetlendiren ve Vehmi Benliğe olan meyli de ke<strong>sen</strong>,yani aklı ke<strong>sen</strong> tesirini yaptığı önemli iki an vardır günde. Bakın, ZulmaniBenliğe meyil, akıl meylidir! Birisi güneşin doğduğu yarım saat, kırkbeş dakikalıkvakit, diğeri battığı o kadar sürelik zaman! O an gelen eğik ışınlarinsan beyni için bu bakımdan çok tesirlidir. Bu yüzden en önce o saatlerimümkün olduğunca uyuyarak geçirmemek lazım, o saatlerde uyumamaklazım! Önce uyumamayı sağlamak, bu başarılıyorsa sabah ve akşamın osaatlerinde zikrullahla meşgul olmak lazım. Eğer bu sahneden kurtulmakistiyorsanız! Aksi halde kişi kendisini zulmani sahnede bulur. Meseleniz zulmanisahneden kurtulmaksa ki, budur, o saatlere dikkat etmeliyiz.- Pardon, bunun vakti ne zaman?Takvimde “Güneş” yazan bir yer var, güneşin doğduğu saati gösterir.Sabah Ezanı farklı saatte okunabilir, o imsakla ilgilidir. Ezan daha çok, imsaktanbelli bir zaman sonra okunur, o ayrı. Güneş denen saat girince, yaniGüneş doğduğu an artık siz salât ikame edemezsiniz. Doğduğu an ve güneşdoğduktan sonra salât ikame etmek çok tehlikelidir. İşte doğduğu andansonraki yarım saat, kırkbeş dakika güneşin tesirinin olumsuz yanlarındankorunmak için uyanık olmak lazım, hatta en iyisi uyanıklıkla beraber zikirlemeşgul olmak lazım! Batarken de öyle, batarken de akşam ezanından önceki,akşam ezanı yazan saatten önceki kırkbeş dakika ile bir saatin içi öyledir.-Ve bu zaman içinde salât olmaz, öyle mi?


634Yılmaz DÜNDARSalât zaten olmaz. Söylemek istediğimiz şey, o saatlerde uyumamak!Uyumamak önemli, o saatlerde uykuda olmamak lazım! Doktor arkadaşlarbileceklerdir sabah felçleri/uyku felci diye felçler vardır. Ve felçlerin, inmelerinbelki de yüzde doksanına yakını sabah o saatlerde olur. Eğer vücudkimyası güneşin o tesirini kaldıramayacak hale gelmişse sinir sistemi de çalışamıyor,o hale gelebiliyor!-Kalp krizleri için de benzer şeyler duyuyoruz, değil mi?Olabilir. Özellikle yolculuklarda güneş saatine çok dikkat etmek lazım!Ne yapar? Zulmani Benliği, o “BEN”inizi öyle kuvvetlendirebilir ki, kişi hatalısollamaları ve gereksiz hızları güvenerek yapar. Onu “hallederim” haline sokabilir.Vakitlerin önemini konuşuyoruz ya, böyle olunca karşımıza geceninönemi de çıkar.Zulmani “BEN”le yaşayan, onu kanıksamış kişi gece feleğini şaşırır, gıdasıkesilmiş bir bilinç çıkar ortaya! Bu yüzden, uyuşturucuyu, alkolü veya oyalanmayıgece daha fazla sever. “Hele sabah olsun hallederim, güneş bir doğsunzulmani yanım bir coşsun” duygusu o yüzdendir. Ama geceyi geçirmesiiçin, çıldırmaması, oyalanması, uyuşması için bir şey ona lazım, bu yüzdenbilmeden ona yönelir. Halbuki zulmani “BEN”den kurtulmak isteyen için deo saatler çok önemlidir. Merhamet isteyebilmek, haşyetullahı fark edebilmek,“ha, buymuş!” diyebilmek için geceler çok önemli fırsatlardır.Zulmani “BEN” nar fabrikasıdır. Öyle bir nâr fabrikası ki, nar üreten bubilinçler birbirini sinerjik etkiler. Bu yüzden, zulmani “BEN” bilincinde nârüretenler, vehmi “BEN”leri sevmezler, onlardan rahatsız olurlar. “Nârımı yokediyorsun” diye rahatsızlık duyar, “nârıma dokunma” derler. Aynı şey cehennemdede olacaktır. Sırat Köprüsü denilen süreçte; dünyada yaşarkenyüksek derecede NUR biriktirmiş olanlar o süreci çok hızlı geçecekler. Nurseviyesine göre geçiş zorluğu yaşayanlar olacak, hatta fazla zorlananlar başkalarındannur takviyesi isteyecekler! Ama cehennem ateşi nur biriktirmişolanlara; “çabuk geçin, nârımı söndürüyorsunuz” diyecek! Aynı şey değilmi? Dünyada cehennem ateşini seven de ona nur önerenlerden rahatsızolur; “nârımı söndürüyorsun” diye. İnsanın kendini analiz etmesi için bunlarçok önemli. Bir çay arası verelim.Hep bu iki “BEN”i konuşuyoruz, özellikle de zulmani “BEN”i. Zulmani“BEN” nedir, biliyor musunuz? Aptal ve salaktır! Zulmani “BEN” kelimenintam karşılığı aptaldır ve salaktır! İki sahne var demiştik ya; zulmani sahne,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 635Rahmani sahne. Eğer nasib olur da Rahmani sahneye geçebilir<strong>sen</strong>iz zulmanisahnedeki rollere baktığınızda göreceksiniz ki aptallar ve salaklar! Dolayısıyla,kendi hayatınızda da, zulmani yanlarınızı oynadığınız sahneye Rahmaniyanınızla baktığınızda, ne kadar salak ve aptal davrandığınızı görürsünüz!Vehim ve vehmin zulmetini farklı bakışlarla nasıl adlandırıyorduk? Bu tanımınıyaptığımız vehim bir kayıtlılıktır, ama vehmin zulmeti de kayıtlılıktır.Vehim de vehmin zulmeti de kayıttır, sınırlamadır, şartlandırmadır. Bu kayıtlaraynı zamanda bir bilinç olduğu için Vehim kaydına vehmi bilinç, VehminZulmeti olan kayda/kayıtlılığa da zulmani bilinç/şer bilinç diyoruz.Daha önce farklı bir bakışla; vehmin zulmetiyle olan kayıtlılığa “A” TakdimFormu “BEN”, “A” Takdim Formu “BEN” bilinci, Vehmi Benliğe ve VehmiBenliğin devamı olan vehimden kurtulmuş anlayıştaki “BEN”e de “B” TakdimFormu “BEN” demiştik. Vehmi Benlikle ilgili kısmı ikiye ayırdık, neden?Çünkü Vehmi Benliğin içerisindeki seyirde iki bilinç grubu var; Mutediller veMukarrebun vardır. Mutedillerin olduğu süreçte Vehmi Benlik devam eder.Bir de Mukarrebun’un bulunduğu süreç vardır.Bu işle meşgul olanların takıldıkları bir şeyi hatırlatayım. Bazı arkadaşlardanduyuyorum. Benlik ve Benliğin tehlikeleri anlatılınca, o sürecin sıkıntılıolduğunu fark edip; “zaten Benlik nefs-i mardiyede kalkıyormuş. Nefs-imardiye de bizden çok uzak. Onun için bu kadar üstüne düşmemek lazım”diyorlar. Ama yanılıyorlar! Şöyle yanılıyorlar: Nefs-i mutmainnedeki kişininkendini takdim edişi olan benlik Vehmi Benliktir. “Nefs-i mardiyede kalkar”denen benlik odur. Zulmani Benlik değildir o. Nefs-i mutmainnedeki ikilikVehmi Benlikten kaynaklanır. O Benlik zulmani değildir! O noktadaki kişidezaten zulmani “BEN” olmaz. Ama zulmani “BEN”de olan bu kişi; “benlik zatennefs-i mardiyede kalkıyormuş” diyerek Zulmani Benliğini koruyor, izahedebildim mi? Kendisinin “BEN” dediğiyle nefs-i mutmainnede olanınkiniaynı sanıyor! Zulmani “BEN”le vehmi “BEN”in hiç ilişkisi yoktur! Birisi küfür;Zulmani Benlik küfür kapsamında! Vehmi Benlikle onun hiç ilişkisi yok!Nefs-i mutmainnede olanın küfür kapsamındaki bir “BEN” takdimi olabilirmi? “Nefs-i mardiyede kalkıyor” diye anlatılan benlik, Zulmani Benlik değildir!Karıştırılan ve Zulmani Benlikte kalmaya yol açan çok önemli şeylerdenbirisi de budur.Vehim de kayıt/kayıtlılık, vehmin zulmeti de kayıtlılık, sınırlandırma,şartlandırma! Bu şartlandırmaların temel dayanağı Var Sanmadır! Cüz’i manalarıvar sanmak! Bu Var Sanmaya Göre muamele edişler, bu var sanmaya


636Yılmaz DÜNDARgöre davranışlar herkeste farklıdır! Bu da herkeste farklı bilinçleri oluşturur.Var Sanma aynı, ama Var Sanma’ya göre davranış, muamele farklı! Bu farklılıklaronların rollerini oluşturuyor! Onları farklı yapan bu muameleleri! İştebu farklılıklar da bir kayıt, bir bilinç!Tarif ederken demiştik ki: Vehmi bilinç Rahmani bilinçtir, zulmani bilinçise şer bilinçtir. Yani zulmani kayıt şerdir. Bakın, şu duanın anlaşılması içinözellikle “zulmani kaydın şer” olduğunu bilmek gerekiyor: “Allahümme elhimnirüşdi ve eızni min şerri nefsi. Nefsimin şer olan davranışlarındanda sana sığınırım”. Duadaki “Allah’ım bana rüşdümü ilham et” kısmınışimdilik açmayacağız. Bu hadiste bahsedilen şey, “nefsin şer olduğu” değildir!Burada yanılanlar nefsi kötü ilan ederler! Çok önemli: Şer olan o nefssahibindeki zulmani kayıttır. O kayıt şer veri tabanındadır, şer bilinçtir!“Allahım beni nefsimin şer olan davranışlarına uydurma, oradan sana sığınırım”demek; “Allah’ım beni şer bilince bırakma, şer kayda bırakma, beni şerkayıttan kurtar. Nefsimi şer kayıt yolunda kullanmayayım!” demektir.Bunun iyi anlaşılması için şöyle bir örnek vereyim. Elinizde bir elektrikvar. Bu elektriği ekmek ke<strong>sen</strong> bir testereye veriyorsunuz. Çalışıyor ekmekkesiyorsunuz ve insanlar da o ekmeği alıp yiyorlar. Bu iş hayırlı bir işin sembolüolsun. Bir de “işkence yapan bir testere”ye elektrik veriyorsunuz, “şeriş” yapıyor; birisine zulüm yapıyor, sıkıntı çektiriyor. İkisinde de “elektrik”kullanıyorsunuz, ikisinde de testere var! Şer olan elektrik midir? Şer; elektriğin“şer yolda” kullanılmasıdır. Elektrik “şer” değildir ki! Elektriği öyle birkayıtta, öyle bir işle görevli testerede kullanıyorsunuz. O zaman “nefsiminşer davranışlarından sana sığınırım” derken; “Allahım bana elektriği düzgünişlerde kullandırt” diye dua ediyorsunuz. Elektriği şer ilan eder<strong>sen</strong>iz, elektriğitanımamış olursunuz! Duaları anlayabilmek, nefsi tanıyabilmek için budetayı bilmek lazım! Göreceğiz, nefsi yanlış bir tanımın üstüne bina ettikleriiçin tasavvufta ilerleyemeyenler vardır!Şimdi de sık duyduğunuz bir başka tabiri konuşalım: Bilincin arınışı! Bilincinarınışı çok önemli bir şey, ama bilinç nasıl arınır? “Bilincinizi arıtın!”denir, peki nasıl arıtacaksın? Bakın bilinç nasıl arınır? İki bilinç var: Vehmibilinç/Rahmani bilinç, zulmani bilinç/şer bilinç. Bir vehmi bilinçle “BEN”denir, bir de zulmani bilinçle “BEN” denir. Bu zulmani bilinç vehmi bilincinüstünde örtüdür kirdir, vehmi bilinci çalıştırtmaz, yani vehim gözlüğüylebaktırtmaz. Zulmani bilinç vehmi bilincin kiridir! Bilinci arıtmak; vehmibilincin üstünde kir olan, şer olan bu zulmani bilinci temizlemektir, o za-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 637man bilincinizi arıtmış olursunuz. Eğer siz Uzakdoğu felsefelerinin etkisindekalır, bilinç arıtmayı onlarınki gibi sanarsanız, farklı <strong>tanrı</strong>lar oluşturursunuzveya özel yetenekleri olan feth-i zulmani sahibi Zulmani “BEN”ler oluşturursunuz.İslamiyet’te önemli olan bilincin arındırılması yalnızca şudur:Vehmi bilinci kirleten, onun üstünde necis olarak duran, örten, örtü olanbu şer yapıyı fonksiyonsuzlaştırmak bilinci arındırmaktır. Başlangıç olarak,bilinç arındırmada ilk aşama olarak çok önemli olan bu yanıdır. Siz bilinciniziböylece arıtmış olursunuz. Bakın, sizin elinizde bir temiz su var, amaçamur karıştı. “Suyu arıtın” dendi, ne demek bu? “Suyu bir filtreden geçirin,çamuru çekin, temiz su çıksın” demektir. İşte vehmi bilincinizi kirleten buçamur, bu necis, bu şer yapı, zulmani bilinçtir!Ve siz kendinizi böyle buldunuz! Bu yüzden kişi bu hali saf/temiz sanıyor;“safım, temizim” sanıyor! Değilsin kirlisin! Sen ne yaparsan yap, <strong>sen</strong>de zulmanibilinç var, onu arıtman gerekiyor! Kimse arınmış “OL”muyor, yok öylebir şey! Dolayısıyla, o suyu nasıl filtreden geçiriyorsun, bu bilinci de öyle filtredengeçireceksin! Ki, zulmani bilinç fonksiyonsuzlaşsın. Fonksiyonsuzlaştıracaksınki filtreden temiz bilinç, vehmi bilinç çıksın. İşte böylece bilinciniarıtmış, arındırmış olursun.Şimdi “hem vehme hem de vehmin zulmetine kayıtlılık, şartlılık” dediğimizitekrar hatırlayalım. Kayıtlılık ne, biliyor musunuz? Kayıtlılık esmamertebesidir! Ama nefs esma mertebesi değildir, buna çok dikkat ediniz!“Nefsinizin hakikatini” öğrenmek “nefsinizin esma mertebesi” olduğunuöğrenmek değildir. Böyle yanlış bir bilgiyle, kişi bu yolda ilerlerken esmamertebesinde kalır. Tabi Zulmani Benlikten kurtulmuşsa! Zulmani Benliktenkurtulmamışsa ilerlemek hiç mümkün değil. O zaman o, zulmani sahnedeolduğu halde kendisini Rahmani sahnede sanan bir salak olur! Başka bir şeyolmaz! Kendini orada sanar. Unutmayın, Zulmani Benlikten kurtulmadanesma mertebesine gelinmez! Kişi ancak Zulmani Benlikten kurtulduktansonra esma âlemine düşer, esma dünyasına girer; esmaların hakikatine ulaşır.Ama eğer; nefsi esma mertebesi sanarsa, nefsin hakikatini esma sanarsailerlerken sandığı o yerde kalır, son durak onun için orası olur.Nefs başka bir şeydir, esma mertebesi başka bir şey! “Kayıtlılık, şartlanma,sınırlanma” dedik ya, işte bu esma mertebesiyle olur. Seni esmalar kayıtlandırır,<strong>sen</strong>i esmalar sınırlar. Sen esmalarla olan sınırınla kendini var sanarsın!Senin kendini var sanmanı sağlayan şey histir! Var sanmanı sağlayan şeyesmalar ve onların oluşturduğu kayıtlılık değildir. Kendini var sanmanı


638Yılmaz DÜNDARsağlayan Kendini Hissetme Duygusudur ve onun kökü A’MA mertebesindengelir. Ama kendini var sanan <strong>sen</strong>, kendini ne sandığını esmalarla,esma mertebesiyle sanarsın. Çok önemli bir şey bu: Kendini ne sandığınıesma mertebesiyle sanarsın. Kendini sanman, kendini hissetmen başka birşey, kendini ne sanman çok başka bir şey! “Kendini ne sanma”larını nefszannedenler işi yanlışın üstüne bina ederler. Kendini ne sanman kayıtlılıktır,sınırlılıktır, buna neden olan da esmalardır.Ve dedik ki, bu “kendini ne sanman” da iki bilinçtir. Zulmani bilinç dekendini bir şey sanmandır, vehmi bilinç de kendini bir şey sanman! Kendinibir şey sanmaktan kurtulmanın yolu nedir? Önce zulmani bilinçten sonrada vehmi bilinçten kurtulmak! Ama vehmi bilinçten kurtulabilmek için zulmanibilinçten kurtulmak şart! Zulmani bilinci bilmeden, ondan kurtulmadanvehmi bilinç tüketilemez! İkisinin çok önemli farkı ne? Zulmani bilinçküfürdür, vehmi bilinç küfür değildir! Dolayısıyla önce küfür ehli olmaktankurtulmak gerekir. Küfür ehli olmaktan kurtulmadan ilerlenemez! Neden?Çünkü küfür ehliy<strong>sen</strong> her şey boşa gider! Nasıl ilerleyeceksin, hepsi boşagidiyor. Ne yapıyorsan onun boşa gitmemesi için önce küfür ehli olmamangerekiyor.Kayıtlılık; esma mertebesidir, nefs ise başka bir şeydir! Şimdi onu açmayaçalışalım. “Her nefs ölümü tadacaktır” ayetindeki “her” nefsin kaydınınişaretidir! “Her nefs” demek nefslerin müstakil olması demek değildir! Nefstenyararlanan kendini hissetmeyle kendini bir şey sanan “her”dir o! “Hernefs” çokluk âlemine ait bir bilgidir, çokluk âlemine, kesret âlemine ait birsesleniştir: Her nefs nefsleri müstakilleştirmez! Nefs tektir ve o nefs esmadanberidir. Onu “her” yapan şey ise esmalarla kayıtlılıktır. Nefsleri sankiFarklı Yapılarmış Gibi gösteren şey, esma terkiplerinin yaptığı kayıtlılıktırve bu kayıtlılık nefs değildir!Hatta dikkat edin, nefs-i küll derkenki “küll” bile kayıtlılıktır, esma kaydıdır.Her nefs derkenki “her” kelimesi insana ait kayıttır, nefs-i küll derkenki“küll” ise Rabbül âlemine ait kayıttır. “Küll” dediğiniz zaman bakıntarif var! Bir şeyi sınırlıyor, ona “küll” diyorsun, yani kayıt getiriyorsun, “küll”demekle sınırlıyorsun. Kayıt getirmen esma demektir! Her nefs derkenki“her” âlemdir. Nefs-i küll dediğiniz ise âlemlerin Rabbidir; Rabbülâlemindir. Dolayısıyla, “küll”ün bile kayıt olduğu yerde, idrakta bile olsayani ilmel yakin bile olsa, kişi ilerlerken nefsi esma sanarsa, onun son durağıesma mertebesi olur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 639Burada konuyu şimdilik tamamlayalım ve izin verir<strong>sen</strong>iz 17. TefekkürSayfamızı okuyayım: “Ey Talib kardeşim” diye başlayacağız. Niye? Hep söylüyoruz,bu yolda Talib önemli! Biz de o yüzden Talib’e sesleniyoruz. Bu seslenişTalib’ten başkasını ilgilendirmez, Talibten başkasına yaramaz, ancakTalibe hitap eder.“Ey Talib kardeşim, ne yana döner<strong>sen</strong> “VECHULLAH”ı görebilmen içinönce ne yana döner<strong>sen</strong> “ÖRTÜCÜ İLAH”ı ikan boyutunda görebilmen gerekir.”Neden böyle diyoruz? Çünkü ilk hedef; vechullah’ı görebilmek. İlmel yakinde olsa, önce vechullah’ı görebilmek. Vechullah ile kastettiğimiz EsmaMertebesidir! Onun ilerisi de var!Ey talib kardeşim, ne yana döner<strong>sen</strong> “VECHULLAH”ı görebilmen için öncene yana döner<strong>sen</strong> “ÖRTÜCÜ İLAH”ı ikan boyutunda görebilmen gerekir.Bakara 115: “O halde nereye döner<strong>sen</strong>iz Allah’ın vechi oradadır” ayetinimutmain halde yaşayabilmen için, öncelikle ve yine mutmain halde “Neyana döner<strong>sen</strong> Deccaliyeti (=Vehmin Zulmetini) (=“A” Takdim Formu “BEN”i)(=Örtücü ilahı) görürsün” olayını gerçekleştirmelisin. Çünkü, VECHULLAH’ıgörebilmeni ve bu halde mutmain olabilmeni engelleyen örten perde işte bu“örtücü ilah”tır. Bu perdeyi çok iyi tanır, görür ve bu perdeye ikan olursan,bununla beraber bu perdeyi kendinde fonksiyonsuzlaştırmayı başarırsan;işte bu takdirde, bu küfür perdesine “La ilahe” diyebilir ve şimdi gördüğüne“İllallah” dersin. Bu durum <strong>sen</strong>in için bir şahitlik başlangıcı ve bir keşiftir. Buşahitlik ve keşif; “A” Takdim Formu “BEN” bilincini fonksiyonsuzlaştırmadangerçekleşmez, burayı iyi anlamak gerekir.İki sahneyi örnek verdik ve dedik ki, zulmani sahne, Rahmani sahne.Rahmani sahnede gördüğün her şey Vechullah’tır. Bunu zulmani sahnedegöremezsin! Yani kendisini Zulmani “BEN”le takdim eden Vechullah’ıgöremez! Kendisini Vehmi “BEN”le takdim eden Vechullah’tadır, onungördüğü herşey de Vechullah’tır! Vechullah bir yerde, o da Vechullah’ı biryerden görüyor değil. Kişi kendisini Vehmi BEN’le takdim ettiği an Vechullah’tadır.Kulun Vechullah’ta olduğunu idrak etmesini engelleyen şey onunmuhtariyet ilanıdır, kendini muhtariyet ilanıyla, yani Zulmani BEN’le takdimetmesidir. Görmeyi engelleyen şey; vehmin zulmetiyle “BEN” demesi,buna göre davranması, fiiller ortaya koymasıdır. Bu fiilleri ortaya koyduğumüddetçe, bu örtü yüzünden Vechullah’ı göremez.Bu yüzden, Zulmani “BEN”i öyle iyi görmek gerekiyor ki, bu örtüyü çekebilesin.Ki, bu örtüyü çektiğin zaman Vechullah’ta olduğunu, Vechullah’ta


640Yılmaz DÜNDARbulunduğunu idrak edebilesin! Senin zaten Vechullah’ta olduğunu, o idrakıengelleyen şey bu örtüdür; küfür örtüsüdür! Muhtariyet ilanı perdesidir!Hayatında bunu nasıl gösterirsin? Zulmani “BEN”le kendini takdim ederekve bu zulmani “BEN”e göre fiiller ortaya koyarak! Biraz önce arkadaşımızsöyledi; bu fiiller çok iyi bilinmeden olmaz. Bunları iyi bilmek lazım ki, bunagöre fiiller ortaya koyabilesin! Ne dedik? Eğer zulmani “BEN”i fonksiyonsuzlaştırmazsanbu örtü kalkmaz. Örtünün varlığını bilmek de örtüyü kaldırmaz!“Evet, biliyorum öyle bir örtü var” demekle örtü kalkmaz! Var, duruyor!O örtü yüzünden göremezsin. Sadece “neden göremediğini biliyor”olursun! Bilme görmeyi sağlamaz! Görmek için örtüyü çekmen gerekir. Örtününçekilmesi; Zulmani “BEN”e ait fiillerin fonksiyonsuzlaşması demektir.Böylece, örtüyü çektiğin zaman “Vehmin Zulmeti”ni ve “Vehim”i birbirindenayırt etmiş olursun.“Vehmin Zulmeti”ni ve “Vehim”i fark etmek, bu iki idrakı bu iki bilincibirbirinden ayırt edebilmek çok önemli noktadır. Çünkü bilincin arındırılabilmesiiçin “kir”i tanımak lazım, o kire göre bir filtre koymak lazım!Vehmin Zulmeti’ni Vehim’den, kendilerine ait bilinçleri düzeyinde ayırtedebilmekle “Vehmin Zulmeti”yle söylenen “BEN” ve “Vehim” ile söylenen“BEN”i de ayırt etmiş olursun. Şahitliğin ve keşfin işte böyle başlar.Vehmin zulmetini fark edip onu görmek ve ilmel yakin bile olsa kendinivehmi “BEN”le takdim etmek keşfin başlangıcıdır, çok önemlidir. Kişi o andakeşif ehli olur. Ancak, Vehmin Zulmeti ile söylenen “BEN”den kurtulmadan,Vehmî “BEN”den kurtulma çalışmaları yapanlar konuyu yeterince farkedememeleri sebebiyle başarı sağlayamazlar.Bu keşif ile Vehmin Zulmeti’nden, yani KÜFÜR’den kurtulan TALİB, şimdi“VEHİM”den, onu tüketerek kurtulma yoluna girmiş olur.Demek ki, vehmin zulmetinden kurtulduktan ve Vehmi “BEN”le kendinitakdimden sonra artık vehimden kurtulma yolu açılmış olur. VehminZulmeti’nden kurtulma yolu yokuştur! İşte onun için sabır tavsiye edilir. Buyokuşu tırmanmak Hakk’ı tavsiyedir, Sabrı tavsiyedir: “Bu yokuşu tırman,yokuşu aş, ama yokuşu tırmanırken sabırlı ol!” denir. Ama tırmandıktansonra yol yokuş aşağıdır, ondan sonrası yokuş aşağıdır.Bu keşif ile Vehmin Zulmeti’nden, yani KÜFÜR’den kurtulan TALİB, şimdi“VEHİM”den, onu tüketerek kurtulma yoluna girmiş olur. Bu durumda;TALİB’e “FİİLLERİN TECELLİSİ” lütfu da ulaşır, İNŞAALLAH.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 641Allah Yokmuş Gibi veya “O” EhadüsSamed, VahidülEhad değilmiş gibi ortayakonan düşünce, fikir ve fiillerin VEHMİN ZULMETİ olduğunu fark ederek,bu zulmetten sıyrılan TALİB, üç ana aşaması bulunan “Euzü Billahi mineşŞeytanir Raciym” sığınışının ikinci aşamasını yaşamaya başlar ki; bu durumdaVehmin Zulmetine ve buraya olumsuz tesir eden her hale “Euzü…” der.Demek ki, artık idrak ilmel yakinden aynel yakine doğru gidiyor! Yani;önce biliyordu, şimdi yaşantısıyla biliyor; yaşantısı biliyor, bilerek yaşıyor!Bunun önemli bir işareti “Euzü’de/Sığınış’ta” vardır!“Euzü Billahi mineş Şeytanir Raciym” sığınışının üç farklı aşaması vardır.Vehmin zulmetinden kurtulan ve onu fark eden bunun ikinci aşamasınıyaşar, ikinci kısmında kendini bulur. Onunla mücadele eden neyi farkeder? Daha önce ötesinde berisinde bulunan bir şeylerden korunmak için,şeytan ilan ettiği bir şeylerden korunmak için Euzü derken, şimdi ötesindeberisinde olan ve şeytan dediği şeylerin aslında kendisindeki esas şeytanibilince tesir ettiğini, orayı dürttüğünü, orayı motive ettiğini anlar. Dolayısıyla,işi kaynağından yok etmek için kendisindeki bu bilinçten korunmasıgerektiğini anlar. O zaman, bu bilinç dururken, Zulmani “BEN” dururkenşeytanlardan korunsan neye yarar! Esas Büyük Şeytan/Zulmani BEN <strong>sen</strong>de!Dışarıdaki şeytanlardan korunmanın sana büyük bir getirisi yok ki! Dışarıdakişeytanlar hiçbir zaman <strong>sen</strong>deki Zulmani BEN şeytanından daha güçlüve daha yetenekli olamaz! Çünkü <strong>sen</strong>deki zulmani şeytan, Zulmani “BEN”diyen şeytan Ah<strong>sen</strong>-i Takviym’ özelliğine sahip, Halifetullah esmasına sahip!Bu yüzden dışarıdakiler ondan daha yetenekli olamaz. Eğer <strong>sen</strong> o esmalaraşeytani bilinci uygulattırırsan şer bilincinden kurtulmazsan, dışarıdaki şeytanlardankorunmaya çalışman sana fazla bir kazanç getirmez. Dolayısıyla,kişi bu noktada “Euzü” derken kapsamı kendi zulmani yanından başlatır,ordan korunmak için; “Allah’ım zulmani yanımdan korunmak için sanasığınıyorum. Çünkü Sen benim zulmani yanımı Rahmetinden kovdun,ona cenneti kapattın! Cenneti yasakladığın zulmani bilinç var ya, beno zulmani bilinçten ve o zulmani bilince tesir eden, onu sana karşı SenYokmuşsun Gibi davranayım diye coşturan her türlü dış tesirlerdensana sığınıyorum” der. “Euzü”yü bu şekilde yapmak çok önemli bir idraksıçramasıdır, korunurken bunu hissedersiniz. Özellikle gece ibadetlerinizde,zikirlerinizde bunu çok daha kolay hissedersiniz. Güneşin tesirinden kurtulduğunuziçin bu idrakı daha kolay yakalarsınız.


642Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 17


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 643Son cümlemizi okuyalım: Vehmin Zulmetine giren her halden arınan idrak,yine üç aşaması bulunan “Bismillahir Rahmanir Rahiym” halinin ikinciaşamasını yaşamaya başlar ki; bu durumda TALİB “Rahman ve Rahim olanAllah adına” diyerek yaşar!Vechullah’ta ya zaten! “Rahman ve Rahiym olan Allah” adına Vechullah’ta!“Vechullah’ı seyreder” değil! Ötede uzakta televizyon seyreder gibi Vechullahseyredilmez! Öyleyse eğer, o müstakil bir birim olur! Burada kişi VEC-HULLAH’tadır. Vechullah’ta “Rahman ve Rahiym Allah adına” olunur zaten.Kendiliğinden! Kendiliğinden öyle olur. “Adına” demekle olunmaz, oranınhali odur. Zulmani sahnedeki “adıyla” der, “adıyla” yapmaya çalışır! AmaRahmani sahneye girdiği zaman hayat kendiliğinden “adına” olur. O sahneningereği odur.Düşünün salât ikame ediyorsunuz, Fatiha okuyacaksınız. “Euzü billahimineş Şeytanir Raciym” dediniz, kendinizdeki zulmani bilinçten ve ona tesireden her türlü şeyden Allah’a sığındınız, onları yok ettiniz. Bu “yokluğuyaşamaya başladın” demektir, zaten yok ettiniz! Yok ettin ve Fatiha’ya başlıyorsun.“Bismillahir Rahmanir Rahiym, RAHMAN ve RAHİYM olan ALLAHADINA” dediniz ve başladınız. Bu Fatiha’yı ve bu salâtı düşünün…El-FATİHA


644Yılmaz DÜNDAR


22 Zilkade 1430 / 08 Kasım 2009• Sonsuz hayatınız için çok önemli olan bir şey!• İnsan ölümü tattığında neyi fark eder?• “Hidayet dilenmesi” nedir?• Hz. Âdem’in cennetten kovulmasına bir de böyle bakın• Âdem neyin adıdır?• “Eş koşan veri tabanında olmak” demek nedir?• Hz. Âdem aleyhisselamın çok önemli tövbesi• Gerçek haşyetullahı fark edebilmeniz için…• Cehennemdeki azab• Cennete gidebilmenin tek şartı• Muhtariyet iddiası nedir? “Yok et” denilen nedir?• “İnsanım, öfkelenmeyecek miyim?” ne demek• Size İslam Dini’ni anlatan bir <strong>tanrı</strong> mı?• Evrensel satın alma ve takas• Cenneti cehennemde arayanlar• Fethi zulmani neye denir?• Hanif kimdir?• Gerçek Marifet nasıl olur?• “İlmel yakin hali” için gelinmesi gereken nokta• Esas mesele: “<strong>tanrı</strong> olmaktan” kurtulmaktır...• Sana Muhammed (SAV) yetmiyor mu?• “B” sırrı nedir,• Şah damarından yakın’la tanışmak için...• Kâfir• Efendimizden (SAV) ufuk açacak bir dua?• Takva• Çok güzel bir oruç olan dua• Yanmadan Allah’ın sevgisini öğrenmek için• Allah’a şirk koşan <strong>tanrı</strong>nın üç belirteci• Tanrıyı bağlayabileceğiniz bir dua!• VahidülEhad seslenişi• Vehim tarifi• İslamiyet’teki “bilinç arındırmak” nasıl?


646Yılmaz DÜNDARMu’minun Suresi 99, 100 ve 101. Ayetler. Euzü billahi mineş şeytanirracim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Nihayet onlardan her birine ölümgeldiğinde; Rabbim beni dünyaya geri gönder! Ta ki, boşa geçirdiğimhayatımı orada bıraktıklarımla, yararlı çalışmalarla değerlendireyim,derler. Asla! Bu, diyenin geçersiz görüşüdür. Onların ardından Ba’s,Mahşer gününe kadar sürecek Kabir Âlemi vardır. Toplu Ba’s için suraüflendiğinde aralarında ne soy-sopluk vardır, ne de birbirlerini sorupsoruşturabilirler.” Sadakallahul Azim.Mu’minun Suresi 99, 100 ve 101 sizlerin sık okuduğu zaman zaman dilegetirdiğimiz ayetler. Onlara kısa ama farklı bakmaya çalışacağız, çünkü konumuzuzun. Bu yüzden dikkatlerimizi toplayalım, inşaAllah.“Nihayet onlardan her birine ölüm geldiğinde”. Yani her nefs ölümü tattığında“Rabbim beni Dünya’ya geri gönder” diyor. Peki, ölümü tattıklarındane oldu, neyi farkettiler? Neyi fark ettiler ki, “beni geri gönder” diyorlar? Elealacağımız şeyin birisi bu: Onlar neyi fark etti, ne oldu da “beni geri gönder”diyorlar, geri gelmek istiyorlar.Ve bir talepte bulunuyorlar; “ta ki boşa geçirdiğim hayatımı orada bıraktıklarımla,yararlı çalışmalarla değerlendireyim”. Bir şey fark etti ve birtalepte bulunuyor! Fark ettiği şeyin birisi bu; boşa geçirdiğim hayat! Ama neyaptı da boşa geçirdi? Bir de “orada bıraktıklarımla” diyor. Orada bıraktığıne? “Orada bıraktıklarımla, yararlı çalışmalarla değerlendireyim” derler.Şimdi, onun boşa geçirdiğini hissettiği şeyi bir başka ayetle vurgulayalım:Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahir Rahmanir Rahiym. “Vel Asr!İnnel insane le fiy husr, illelleziyne amenu ve amilüs salihati ve tevasavBilHakk ve tevasav BisSabr.” Sadakallahul Azim. Ayetlerin bazı yerlerindebazı kanaatler belirtmeye gayret edeceğim, oraları işaretler<strong>sen</strong>iz inşaAllahbaşka ayetlerde size yardımcı olabilir. Asr Suresi “Vel Asr! Asr’a yemin olsunki!” diye başlıyor. Bir yemin var! Kime yemin ediyor; Vel Asr! Asr’a! Allahneden yemin eder? Bir ayette yemin varsa, yeminle başlıyorsa insan uyarılıyor,muhatap uyarılıyor demektir! Diyor ki; “biraz sonra bir konu gelecek!İnanmanın, kabullenmenin kolay olmadığı bir konu geliyor, hazır ol! Yemin,“inanıp kabullenebilmen için araştırman, incelemen gerekiyor!” dediği birkonu geliyor demektir. Normal hayatta da birisine niye yemin edersiniz?Bakarsınız siz doğru söylediğiniz halde kişi inanmakta zorlanıyor. Doğruluğunukuvvetlendirmek ve size güvenmesini sağlamak için yeminden yararlanırsınız.Yani insan da buna benzer bir şey yapıyor, biraz benzer. Burdaçok daha farklı.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 647“Vel Asr! İnnel insane le fiy husr; insan kesinlikle hüsrandadır!” Bu, insanınhemen kavrayabileceği, hemen inanabileceği bir şey değil! Göreceğiz,dinlediğiniz halde hala değil. Allah yemin verdiği halde hala değil! İnsanınkavrayabilmesi ve inanabilmesi bu kadar zor bir konu! Bu yüzden, önce incelenmesigereken bir de bilimsel bir konu var: “Vel Asr! Asr’a, zamana yeminolsun ki!” Öyle bilimsel inceleme yapacaksın ki, oradan aldığın ipuçlarıylainanman, kavraman zor olan bir konuyu kavraman kolaylaşsın. Demekki, bir ayette yemin gördüğümüzde şiddetle uyarıldığımızı, tefekkürümüzüzorlamamız gereken bir konu olduğunu anlıyoruz! Yemin varsa; inanmamızkavramamız zor olan bir konu geliyor ve bize kavrayamayacağımız derecedeönemli bir uyarı yapılıyor demektir! Evet, burda Yaradan uyarıyor, diyorki; insan hüsrandadır! Burayı çok kısa geçeceğiz. Çünkü zaman ve asrı izahetmek gerekir, o zaman konu biraz detaylanır.Burada önceki ayetlere bağlama yapacağımız için Asr; boşa geçen birvakit, boşa geçen bir zaman! Ve zaten ayetle uyarıldığımız bir şey ki; insanhüsranda! Ancak kimler kurtarabilir? “İllelleziyne amenü ve amilüs salihati;iman edenler ve salih amel işleyenler müstesna!” Bu hüsrandan kurtulabilecekolanlar “iman edenler ve salih amel işleyenler”. Burada geçen “iman”aslında çok önemli! Hep bu imanı açmaya çalışıyoruz, hep! Bu imanın neolduğunu, Billahi anlamıyla inanmanın ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.Ve: <strong>Oku</strong>duklarınızın gördüklerinizin büyük çoğunluğu “Billahi manasındanasıl inanılır?” bunu anlatmıyor, anlatamıyor! Lütfen bu fırsatları kaçırmayın!Mümkün değil, bir daha karşınıza çıkmayabilir! Bir kere özen gösterin!Bir kere yakalamaya çalışın! Bir kere konuyu didikleyin! Sonsuz hayatınıziçin çok önemli olan bir şeyi nezaketen dinlemekten öteye geçin! Dedektifgibi incelemeye, dinlemeye, öyle dikkat etmeye gayret edin, lütfen!Bakın daha önce konuşmuştuk, ölümü tadan neyi fark ediyordu? Ölümütadan bir şeyi fark etti; kendi elinden hürriyetinin gittiğini! Var zannettiğihürriyetinin gittiğini, muhtariyetinin gittiğini fark etti! Daha önce kabriizah ederken de konuştuk. Daha önce kabri izah ettik; kabir ne demektir,neye kabir denir, ona niçin kabir deniyor, onu anlatmaya gayret etmiş, neyekabir dendiğini paylaşmıştık. “Kabir” denmesinin ana fikir olarak en önemliyanı; kişinin dünyada yaşarken var olan “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü ölümütatmakla beraber kaybediyor olması! “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kaybettiğian, fark ettiği andır! Kendisini Muhtar sanarken, kesinlikle muhtarolmadığını fark ettiği an!


648Yılmaz DÜNDAR-“Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kaybettiği an mı, yoksa aslında onun olmadığınıfark ettiği an mı?“Muhtariyeti Tercih Gücü” var! “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü muhtar yönündekullanıyordu, meğer o yokmuş! “Muhtariyeti Tercih Gücü” oluşuyor,o var. Bu “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kişi muhtar olmakta kullandı! Meğeronu yanlış kullanarak vaktini boşa geçirmiş. Eline verilen sermayeyi yanlışkullandığını fark ediyor ve diyor ki “Rabbim, beni dünyaya geri gönder. Taki boşa geçirdiğim hayatımı orada bıraktıklarımla değerlendireyim”. Yani,benim “Muhtariyeti Tercih Gücü”m orada var olan bir şeyimdi, onuorada bıraktım, geri gönder de ben onunla yararlı çalışmalar yapayım;vaktimi değerlendireyim! Geri döneyim de yapamadıklarımı yapayım diyor.Peki, geri dönüp yapmak istediği şey ne? Neye karar verdi ki geri dönünceyapacak? Genellikle, bu ayeti müslümanlar okuduğu için, psikolojikolarak şöyle düşünülebiliyor. Kişi yaşarken namaz kılmadı ya, gidip namazkılacak. Hayır yapmadı ya, gidip hayır ha<strong>sen</strong>at yapacak. Başını örtmemiştiya, dönüp başını örtecek. Dikkat edin, burda fark edilen bunların hiçbirideğil! Bu olay, yalnızca müslüman olan birisi ölümü tattığında, yani kendisinebu öğütler yapılmış birisi ölümü tattığında başa gelen bir şey değil ki!Dikkat edin, tüm ölümü tadanlar için bu böyle! Hangi dinde olursa olsun;ister inanan ister inanmayan olsun, isterse hiç dinle ilgili bir şey duymamış,kendisine hiç namaz niyaz bahsedilmemiş birisi olsun. Böyle birisi neredenbilecek de “geri döneyim de, yapamadıklarımı yapayım” diyecek, öyle birşey değil! Eğer öyle düşünür<strong>sen</strong>iz kendinizi konudan perdelersiniz. Nasılperdelersiniz? “O “geri dönünce ben namaz kılacağım” diyor. O bilememiş,ben kılıyorum, demek ki tamam” gibi düşünmenize yol açabilir. Hayır böyledeğil! Vaktini salât ikame etmekle geçirmiş olsa bile, bu dediğimizi fark etmemişse“vaktimi boşa geçirdim!” diyecek! Bütün vaktini, hayır ha<strong>sen</strong>atla,namazla, oruçla geçirmiş olsa bile, hayattayken şimdi söyleyeceğimizi farketmemişse, ölümü tadınca aynı şeyi gene diyecek. Çünkü fark edilen diğerlerideğil! Biraz önce söylediğim gibi kişi başka bir dinden de olabilir, hattaputa tapan birisi de olabilir, kendisine bu tür konularla, dinle ilgili hiçbir şeyulaşmamış birisi de olabilir. O da bunu fark eder kendince ve aynı kararıverir!Kişi ölümü tattığında neyi fark eder? Bir: “Muhtariyeti Tercih Gücü”nünartık kaybolduğunu, bu gücün kendisinden gittiğini, yani bu gücü suiistimaledemeyeceğini anlar! Bu gücü elinde tutarken muhtarlığını ilan etmişti. İşte


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 649bunun, yani muhtarlığını ilan etmenin artık mümkün olmadığını fark eder.Bütün bunları özetlersek, neyi fark eder biliyor musunuz? Yaşarken bizzatkendisi sayesinde Allah’a eş koştuğunu fark eder! Bu çok önemli bir şey,bakın bu çok önemli bir şey. “Meğer ben yaşarken Allah’a eş koşuyormuşum”der. Bu yüzden geri dönmek ister, eş koşmayacağı bir hayat yaşamakister. Ama “asla! Bu, diyenin geçersiz görüşüdür” cevabı var.Bir başka sureyle ilişkilendirelim. Euzü billahi mineş şeytanir racim,Bismillahi’r Rahman’ir Rahiym. “VetTiyni vezZeytuni ve Turi Siyniyn vehazel Beledil Emin, Lekad halaknel insane fiy Ah<strong>sen</strong>i Takviym, Sümmeradednahu esfele safiliyn, İllelleziyne amenü ve amilüs salihati fe lehümecrun ğayru memnun, Fe ma yükezzibüke ba’dü BidDiyn, EleysAllahuBi ahkemil Hâkimin.” Sadakallahul Azim.Bakın burada da yemin var, “VetTiyni vezZeytuni ve Turi Siyniyn ve hazelBeledil Emin”. Dört şeye yemin var. Yine uyarıyor; “dikkat et <strong>sen</strong>in için çokönemli olan bir konu, inanman ve kavraman kolay olmayacak bir konu geliyor!”diyor. Bakın biraz önce de öyleydi. Biraz önce söylediğim şeyi ne kadarkabullenebildiniz, ne kadar inanabildiniz bilmiyorum. İnanılması ve kavranmasıiçin incelemeyip araştırmanız, üstüne düşmeniz gereken bir konuolduğu için uyarıyor! Şimdi de uyarıyor diyor ki; “Lekad halaknel insane fiyAh<strong>sen</strong>i Takviym, Sümme radednahu esfele safiliyn.” Gerçekten biz insanıAh<strong>sen</strong>e Takviym üzere yarattık, yani çok güzel, düzgün, mükemmel yarattık.Sonra? “Sümme radednahu esfele safiliyn!” İşte! Diğerini çabuk kabullendiniz,nefse hoş geldi çünkü. “İnsan güzel iyi yaratılmış! Ben de öyleyim,insanım” dedik onu kabullendik. Ama şimdi geleni kabullenin! Çok önemlibir şeyi açıklayacağım inşaAllah. <strong>Oku</strong>duklarınızın hemen hemen hepsineters bir şeyi açıklayacağım inşaAllah. Daha doğrusu meallendireceğim. Tamam,mükemmel yarattık ta sonra? “Sümme radednahu esfele safiliyn.”Onu Esfele Safiliyn’e reddettik. Tamam, mükemmel yarattık ama sonra onuEsfele Safiliyn’e reddettik.Şimdi bu olayı bildiğiniz kavramlarla meallendiriyorum. İnsanı “B” TakdimFormu “BEN” durumunda yarattık, sonra onu “A” Takdim Formu “BEN”haline iteledik! İnsanı “B” Takdim Formu “BEN”, yani “B” mealinde, “B” manasında,“B”yi kapsar kutsallıkta yarattık. Ama sonra onu “A” Takdim Formu“BEN” haline reddettik, oraya attık onu. “Şu insanı bu insanı” demiyor,her insanı! Her insanı “B” halinde yarattık, sonra onu haddi aşan, asi, necishale ittik, reddettik. Bu ayetin, “onu tabiat şartlarına mahkûm ettik” diye


650Yılmaz DÜNDARaçıklandığını göreceksiniz. Ordaki tabiat şartları nedir, onu inceleyin. Tabiatşartları “A” Takdim Formu “BEN”dir. Tabiat şartlarına, yani “A” TakdimFormu “BEN”e iteledik. Bakın bu ne demektir, dikkat ediniz lütfen:Kişi doğarken cehenneme uygun doğar, doğarken cehennemlik doğar!Yani kişi hayata cehennemlik başlar! Bu yüzden yemin veriyor, inceleyinbunu! İnanması ve kabullenmesi zor, ama siz dünyalı olmakla zaten hayatacehennemlik başladınız, cehennemlik hale reddedildiniz, itelendiniz!“B” halinde yaratıldınız ama siz “A” Takdim Formu”na itelendiniz. Yani siz;Allah’a eş koşmayan bir formda yaratıldınız ama dünyaya gelirken Allahaeş koşan bir hale reddedildiniz. İşin özeti bu: Kişi hayata başlarken Allah’aeş koşma haliyle başlar. Şöyle de sanmamak lazım: Doğarken masum birisivar da, sonra çevredeki şartlara göre o inançlı veya inançsız, hıristiyan veyamüslüman oluyor değil! Bu kesinlikle İslamiyet’e uymayan bir bakış açısıdır.Yaradılışı bilmeyen değil, görmeyenin tarifidir! Kişi doğarken Eş Koşar VeriTabanı’yla doğar. Bu Muzill ismidir. Eğer 120. günde ona Hidayet dilenmişse;o yaşarken bu eş koşma halinden kurtulur. Hidayet dilenmesi odur! Hidayetdilenmiş olması, onun doğarken cennetlik doğması demek değildir!Ayette gördüğünüz gibi, herkes doğarken eş koşmaya reddedilmiş,mahkûm doğar. Böyle baktığınız zaman; inançlı inançsız hiçbir şey kalmaz,inananla inanmayanın hiç farkı olmaz! Birisine inançlı, birisine inançsız, diyehücum etmeniz manasız olur! İnançlı veya inançsız herkes aynı; herkes eşkoşan veri tabanında! “İnançlı” kime dersiniz? Ancak ve ancak AmentüBillahi manasıyla inanmayı kavramışsa o! “Ya eyyühellezine amenü aminüBillahi”yi kavramışsa! Ki o, kendisine hidayet ulaşması dilenmişse bunu kavrayacakdemektir.İşte kişi böyle [eş koşmaya reddedilmiş] doğar ve bu halini o kadar benimserki! Eş koşmaya itelenmiş o hali yaşarken o kadar benimser ve o kadarnormal sanar ki! İşte onu benimseyip normal sandıktan sonra, benimsediğio hale, normal sandığı o hale ilim öğretmeğe, din öğretmeye, ibadet yaptırmayaçalışır! Zümer 65’i hatırlayın. O ayet dikkat eder<strong>sen</strong>iz tek başınakorkutucu ve yeterlidir: “Eş koşarsanız, bütün amelleriniz boşa gider”.Eğer doğduğunuz pozisyon devam ediyorsa, amelleriniz boşa gider. Dolayısıylabilinmelidir ki, iyi bir dünyalı bile, eğer gerçeği fark etmemişse cehennemliktir!Konuları birbirleriyle ilişkilendirdikçe “Hazreti Âdem aleyhisselamıncennetten kovulması” daha net anlaşılacak, daha güzel görülecek! Buna ait


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 651açıklamaları defalarca okudunuz, dinlediniz, incelediniz. Onun doğrularınıburayla ilişkilendirip bir iki cümleyle özetleyelim. Hz. Âdem’in cennettenkovulması bu anlattığımdan başka bir şey değildir.Şimdi Hazreti Âdemi Ademiyet gibi düşünün. Yani bir insanı insanlık gibidüşünün ve onu “insanlığın cennetten kovulması” diye düşünün. Âdem’inyaşadığını “Ademiyetin cennetten kovulması” diye düşünün, bir de öyle bakınişe! Âdem: Yani var zannediyorsun da yok olan! YOK’un adı Âdem! Yok[Âdem] olan, eş koşmaz bir pozisyondayken, cennet haliyken cennetten kovuldu;yani eş koşar pozisyona, eş koşan veri tabanına getirildi. Dolayısıyla,her insan doğarken cennetten kovulur! Aynı şey, olay budur! Yalnız birkere olmuş bir olay değil o! Hz. Âdem cennetteydi de “hadi bakalım, artık<strong>sen</strong>i burdan kovduk” denilen bir olay değil! Her insan, doğarken cennettenkovulmuş olarak doğar, yani dünyalı olur. “Cennetten kovulmak” demekdünyalı olmak demek! Dünyalı olmak ise, eş koşan veri tabanında olmakdemek! Bu kaçınılmaz bir gerçek! Bunu kabul etmeniz, fark etmeniz gerekiyor!Dolayısıyla Hazreti Âdem aleyhisselamın tövbesi her insan için [farkederse] sarılması gereken çok önemli bir reçete demektir: Bir müjde veriyorçünkü: “Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamnalenekünenne minel hasiriyn!” Diyor ki “Hz. Âdem şaştı da kaldı haline,sonra bu tövbeyle kendisini kurtardı.” Sen de aynı şeyi yaşıyorsun, dünyayagelirken <strong>sen</strong> de cennetten kovulmuş halle geliyorsun! “Ah<strong>sen</strong>i Takviym”üzere yani cennet halinde yaratıldığın söyleniyor! Ama sonra dünyalı olmayave eş koşan pozisyona itelendin, yani cennetten kovuldun! Ha! İşte <strong>sen</strong>inhalini yaşamış böyle birisi var, bir tövbesi var ve o bu tövbeyle gerçeklerifark etmiş! Öyleyse aynı reçeteden yararlanabilirsin!Demek ki: Cehenneme gitmek için bir kişinin her hangi bir şey yapmasıgerekmiyor, doğması yeter! Bunu iyi fark edin, bunu fark etmez<strong>sen</strong>izHaşyetullah başlamaz, Allah korkusu başlamaz! Kesinlikle rehavete düşer,kendinizi kandırırsınız. Gerçek Haşyetullah’ı fark edebilmeniz için Efendimiz(SAV)in buyurduğu şu hadis çok önemli: “Benim bildiklerimi bilseydinizaz güler çok ağlardınız. Dağlara koşar, kaçar, merhamet, merhametdiye bağırırdınız”. Cehenneme gitmek için dünyalı olmak yeterli. Ozaman cehennem için özel bir gayret göstermen gerekmiyor! Zaten eş koşanpozisyondasın, cehennem için her hangi bir şey yapman gerekmiyor,zaten o haldesin. Ama cennet? Cennete gitmek için bir şey yapman gerekir!Eş koşmaktan kurtulman gerekir! Cennete gitmek için o halden sıyrılman


652Yılmaz DÜNDARgerekir. Eğer <strong>sen</strong>, cehennemlik olan veri tabanından yararlanır, ona uygunameller işler<strong>sen</strong>, o <strong>sen</strong>in cehennemdeki azabınla ilgilidir. O yaptıkların cehennemdekiazabını etkiler, değilse onları yaptığın için cehenneme gidiyordeğilsin! Niye? Zaten cehennemlik formattasın! O formata uygun işlerin, overi tabanını değerlendirerek yaptıkların <strong>sen</strong>in cehennemdeki azabınla ilgiliolur! Çünkü cennete gidebilmenin tek şartı Allah’a eş koşmamaktır.Allah’a eş koşmamak nasıl olur? Bunu yıllarca konuştuk, hep bunu anlatmayaçalışıyorum. Allah’a koşulan o eşi gören biri olarak, size bunu çırpınarakanlatmaya çalışıyorum. Şimdi, biraz daha izah etmeye gayret edeyim.Bakın basit örnekler vereyim. Bu örnekler konuya tam oturmuyor, oturamaz,ama ordan bir şeyler kapacağız, kaptıktan sonra örnekleri sileceğiz.Örnekler baki değil, ordan alacağımız manalar baki. Çünkü hiçbir zamanörnekler, yani dünyanın hiçbir şeyi “B” Hali’ne, cuk diye oturmaz, oturamaz!Mümkün değil. Ama imanı ileri götürmek, kuvvetlendirebilmek, hatta imanıikana çevirebilmek için, yaşadığımız hayattan, buradaki örneklerden yararlanmakzorundayız!Bakın günümüzde gen bilimi çok ilerleyen bir dal. Hemen hemen herşeyin ve her hastalığın ve her halin bir genle ilişkisi kurulabiliyor. Bunlardançok basit olan bir tanesi de şeker hastalığı. Bir çocuk daha yeni doğduğuzaman Gen Haritası’na bakıldığında, şeker hastalığı açısından riskli bir gruptamıdır, değil midir anlaşılıyor. Baktınız bir çocuğa, doğarken şeker hastasıdeğil ama şeker hastası olmaya uygun doğdu! Birinin cehenneme uygundoğması gibi şeker hastalığına uygun doğdu, o potansiyel onda var. Bu vaktiyleöğrenildiği için ona göre davranıldı, ona göre eğitim aldı. Yetişirkenona dendi ki, <strong>sen</strong> potansiyel şeker hastasısın. Senin dikkat etmen gerekiyor.Şunları yemen yapman, şunları da yememen yapmaman lazım! Korunmasıiçin uyarılır değil mi? Onda şeker hastalığı geni bulunduğu halde, aşırıdikkat eder böyle yaşarsa, şeker hastalığı görülmez. Ne zaman perhizi bozarsa,o zaman şeker seviyesi yükselir. Tam uymuyor ama biraz konumuzabenzetelim: Kişi cehennemlik doğdu, eğer perhizi bozarsa cehennemlik haliyükselir. O hal var bizde, kurtuluş yok! Bunu fark edin! Sonradan bir şey yapacakda, cehennemlik olacak değilsiniz. Sonradan bir şey yaparsanız,cennete gidebilirsiniz. Zaten cehennemlik formattasınız, öyleyiz yani, öyleyiz.Bu gerçeği fark etmek, kurtulabilmek için teşhisi koymak lazım. Teşhisikoymazsanız kurtulamazsınız!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 653Bir örnek daha vermeye çalışayım. Bir insanı düşünün. Polis değil, normalsade bir vatandaş, ama kendini polis sanıyor. O kadar kuvvetli inanıyorki polis olduğuna, bu yüzden dışarıda her işe karışıyor. Polis olduğuna inandığıiçin polis gibi konuşuyor, polis gibi davranıyor, polis gibi yürüyor veişlere de müdahale ediyor! Yani konuşmasında ve fiillerinde inandığı, iddiaettiği bir şey var onun: Ben polisim! “Ben polisim” iddiasında bulunduğuiçin bu iddiaya yönelik konuşuyor, bu iddiaya yönelik davranıyor, bu iddiayayönelik de yorumlar yapıyor! Olamaz mı? Polis olmadığı halde kendini polissanmakla bilinci kirlenmiş! Çok özen gösteriniz lütfen. Normalde kendi bilincipolis olmadığı halde kendisini polis sanmakla normal bilinci kirlenmiş,olamaz mı? Kişi kendisini polis sanıyor! Ne yaparız? Bir psikiyatra götürürüz.O buna neyi anlatır? Polis olmadığını! Polis olmadığına inandırır onu!Başarırsa; artık konuşması değişir, fiilleri değişir, değil mi? Çünkü artık polisolduğuna inanmıyor, böyle bir iddiası yok!Tasavvufu iyi kavramak istiyorsanız, bunu anlatmakta biraz zorlanabilirim,özeninizle yakalayın lütfen. Kişi muhtar olmadığı halde, muhtarlığınıiddia ediyor; “ben hürüm, ben muhtarım” diyor. Aynı onun polisliğini iddiaetmesi gibi! Aslında öyle bir şey yok, ama o kendini polis sanıyor! Şimdi,polisliğini iddia eden kişiye bakın, ondaki kendini polis sanış bedeniyle ilgilideğildir! Bir iddia! Polislik onda bir iddia! O iddia olsa da olmasa da bedenaynı beden! Ama kişi ne yapıyor? Bedenini o iddia doğrultusunda kullanıyor!Kendisinin muhtar olduğunu iddia eden de böyle yapıyor! Bedende,bedenin varlığında bir sorun yok! Ama muhtar olduğunu iddia ettiği için,yani Allah’a eş koştuğu bu iddiada bulunduğu için, bu iddia doğrultusundakonuşuyor, bu iddia doğrultusunda fiiller ortaya koyuyor! Kendisi o kadarinanıyor ki buna! Muhtar olduğuna o kadar inanmış ki! O kişinin kendisinipolis sanması gibi bu da kendisinin o haline o kadar inanıyor ki! Peki, bir dedünyadaki herkes öyle olunca, ne yapsın, doğru sanıyor bunu! Yani elli kişidüşünün, hepsi kendisini polis sanıyor, birbirlerini polis sanıyorlar. Bu ellikişi birbirine nasıl bakar! Hepsi birbirini polis sanarak yaşar, hiç sorun olmaz.Ama ortada polis yok ki! Fakat ellisi de kendini polis sanıyor! Sanışlarınıdoğru sanıyorlar, kendilerine amelleri süslü gösterilmiş! Doğru sanıyorlar,yapacak hiçbir şey yok! Nasıl, o kendini polis sananı psikiyatrla kurtardınız!Dediniz ki; <strong>sen</strong>i kurtarması için sana bir bilen lazım. Seni [bu makineyi] bilenbirisi lazım! Aynı o şekilde, eş koşma veri tabanıyla hayata başlamış vekendisini muhtar sananın da, öyle psikiyatr tedavisi gibi tedavisi gerekiyor.Ama! Kişi kendisine bu teşhisi koymadığı sürece bu tedavi olmaz, bu tedavidenyararlanamaz!? Kendisini kandırır, kendini aldatır.


654Yılmaz DÜNDARBir de sinsi polisler vardır! Hele bir de sinsi polislerle karşılaşırsa! Polisliktenkurtulmaya çalışıyor, kendini polis sanmaktan kurtulmaya çalışıyor.Bu arada duydu ki, birisi kendini polis sanmaktan kurtulmuş! “Ben kendimipolis sanmaktan kurtuldum!” diyen biri var, o da onun gerçekten kurtulduğunusanıyor. Çok büyük bir tehlike! Ama eğer dikkat ederse onun sinsiliğininipuçlarını yakalayabilir. Bakın, her hali bilince ipuçlarını değerlendirmekkolay olur. Bu sinsi polis, yani “ben kendimi polis sanmaktan kurtuldum”diyen ama aslında kurtulmamış olan, kendisini polis sanmaktan nasıl kurtulduğunuanlatır. Anlatınca; size de kurtulmak için “yapılması gerekenleri”söyler. Onları söylerken siz kendinize “zaten ben öyleyim, ben öyle yapıyordum.Beni anlatıyor, ben zaten öyle bir insanım. Meğer o yanlış sandığımbak doğruymuş, ben de öyleyim” diyorsanız bir sinsi polisle karşı karşıyasınızdemektir! Çok önemli bir şey söylüyorum: Sizin bu dünyada yaptığını hiçbirşeyiniz “B” haline benzemez! Yani “zaten ben öyleydim” diyeceğiniz hiçbirşeyiniz yok. Olamaz, mümkün de değil! Tamamen kozadan çıkmadıkçamümkün değil! Aksi halde “ben öyleydim” demek, kozanın içinde kalmakdemektir, kendinizi kandırmak demektir. Bir düşünün; hem cehennemlikveri tabanında olacaksın, hem de yaptıkların “B” hali gibi olacak! Olabilirmi? Olamaz! Sana öyle farklı bir şey anlatması gerekiyor ki, <strong>sen</strong> kurtulasın!Senin hayatında hiç olmayan bir şey! Öyle bir şeyi anlatmalı, hayatında hiçyapmadığın şeyleri anlatmalı ki kurtulacaksın! “Ha, ben zaten öyle yapıyordum”diyorsan <strong>sen</strong> kendini polis sanmaya devam edeceksin! Veya “kurtuldum”sanmaya! Ve çok dikkat edilmesi gereken bir şeydir ki; bu yolda kılavuzukarga olanın burnu Semum Alevi’nden kurtulmaz.Allah nasib ederse, sizlerle bir başka şey paylaşayım inşaAllah. Muhtariyetiddiası <strong>tanrı</strong>lık iddiasıdır dedik! Kişi bunu ister kabul etsin, ister kabuletmesin böyledir. Neyle meşgul olursa olsun, ne yaparsa yapsın söylediğibudur: Ben <strong>tanrı</strong>yım! Çünkü kişi dünyaya “ben <strong>tanrı</strong>yım” diyerek gelir.Kendisini takdim ederken, “BEN” derken Mütekebbir olan Allah’a eş koşarak“BEN” der. “Ben de kendime göre mütekebbirim” der. Yani “ben <strong>tanrı</strong>yım”der. Eğer Allah’a inanıyorsa “o kendine göre Allah, ben de kendime göre birgücüm” der. Bakın paylaşacağımız şey şu: Bu muhtariyet iddiası/<strong>tanrı</strong>lık iddiasıile şeytan ve cinin bir işbirliği vardır. Bilerek veya bilmeyerek <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunan kişinin oluşturduğu nar, şeytan ve cinin cazibesinioluşturur, onlara cazibe oluşturur. Özellikle cin taifesinden olan şeytanacazibe oluşturur! Arıların çiçeğin polenlerine gitmesi gibi o kişinin <strong>tanrı</strong>lık


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 655iddiasıyla oluşturduğu nâra üşüşürler. Onunla öyle irtibat kurarlar, onu öyleesir alırlar! Sen o nârı keser<strong>sen</strong> ilişki kesilir, bu kadar basit! O nar <strong>sen</strong>de bulunduğusürece “şeytanın ve cinlerin de var” demektir! Mümkün değil aksi!Ayetlere bakınız; “ekseriyatınız onların tesirindesiniz.” Onlara polen gibimalzeme veren şey bu! Kişi bilsin veya bilmesin, inansın veya inanmasın hiçfark etmez, o formda çünkü! Düşünün, bir bardak su var ve içerisinde destriknin var; su zehirli. Ben strikninin zehirli olduğuna inanmıyorum diyeyimve içeyim. Beni zehirlemez mi? Striknin, bu adam inanmıyordu bunu zehirlemeyelimmi diyecek? Görevini yapar! Dolayısıyla, kişi ister inansın isterinanmasın, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunur ve o iddiaya uygun ameller üretirse,o amellerle nâr kuvvetlenir.Bu nârın en kuvvetlendiği amel ÖFKEdir, <strong>tanrı</strong>nın öfkesidir. Öfkede öylelezzetli bir nâr çıkarırsın ki, onu çıkarasın da irtibat kuvvetlensin, iş birliğikuvvetlensin diye <strong>sen</strong>i dürterler. “Ne yapayım canım, ben de “insanımöfkelenmeyecek miyim?” ne demektir biliyor musunuz? İnsan kelimesininyerine değerini koy: “Ne yapayım canım, ben de <strong>tanrı</strong>yım, <strong>tanrı</strong>lığımı göstermeyecekmiyim?” de! Tabi göstereceksin! Elbette göstereceksin, hakkın!“Tanrıyım” diyorsan göstereceksin tabi. Ama ürettiğin nâr, şeytanın <strong>sen</strong>inleirtibat kurması için cazibedir. Tatlının üstüne arıların toplanması ve otatlıyı emmesi gibi. Bakın bu yüzden, hadislerde ve ayetlerde bu cazibeyiçok kuvvetlendiren öfkeden sakınmanız istenmiştir, hatırlayacaksınız. Bir ikihadis hatırlatayım. Hadis aslında uzun, ama konuya girmek için kısaltacağım.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e bir grup koşarak geliyor; Ya Rasulallahbiz kendimizden şüphelendik; biz münafık mıyız? Sizin yanınızda, sizidinlerken kendimizi cehennemde sanıyoruz. Dikkat edin “kendimizi cennettesanıyoruz” demiyorlar! Kandırma yok, mavi boncuk dağıtırsak kandırırız!Telaşlanıyorlar: Siz cehennemi öyle anlatıyorsunuz ki, biz kendimizi oradasanıyoruz. Ama dışarı çıkınca dünyaya dalıyoruz. Münafık mı olduk acaba,ikiyüzlü müyüz? Buyuruyor ki Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem; “yok,gayet normal. Bu münafıklık değildir, bu haliniz normal. Benim yanımdaöyle olabilirsiniz olacaksınız, dışarı çıkınca da dünya hayatına dalacaksınız,normal. Bu münafıklık sayılmaz! Ancak dışarıda da benimyanımdaki gibi olursanız melekler size sarılır, kucaklar sizi”. Çünkü eğersiz eş koşmaz halde durursanız, o zaman nâr üretmezsiniz de meleklere cazipgelecek enerji üretirsiniz. O zaman da sizi melek mevhumu sarar kuşatır,o zaman melek mevhumu üşüşür size!


656Yılmaz DÜNDARHazreti Ebubekir essıddıyk radıyallahu anh bir kalabalıkta sözlü tacizeuğruyor ve gülümseyerek seyrediyor. Ancak bu kadar halim selim, uysalolan mübarek Hazreti Ebubekir essıddıyk dayanamıyor ve tacizde bulunanlarasözlü karşılık veriyor. Bu durumu da uzaktan gözlüyor Efendimiz sallallahualeyhi vesellem ve Efendimiz gruptan ayrılıyor. Hz. Ebubekir essıddıyk,Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e koşup geliyor ve diyor ki; Ya Rasulallah,anam babam sana kurban. Neden, neden yüzün değişti de gittin?“Ya Ebubekir, <strong>sen</strong> gülümsüyordun ya, etrafın meleklerle çevriliydi, işingereğini onlar yapıyordu. Cevap verdin, orası şeytanla doldu. Şeytanıngeldiği yerde duramazdım” buyuruyor. Bu iş böyle!Tanıma ve kurtulma yolunda hızlı, kestirme bazı yöntemlerden bahsederekdevam edelim. Bakın, “O’nu ötede beride aramamak” çok önemli birbaşlangıç! Ötedeki berideki varlıklardan medet ummamak, ötede beridebir şey var sanmamak, ötede beridekine inanmamak çok önemli bir başlangıçama ötede beride olanları yok etmeye vaktin yok! Vakit çok kısıtlı! Buyüzden size çok kestirme bir yol öneriyorum: Ötede beride olanlar önemlideğil, <strong>sen</strong> ötede beride arayanı YOK et! Bir şeyi ötede beride arayan varya, <strong>sen</strong>de ötede beride bir şeye ihtiyaç duyan var ya, yok etmen gerekeno! Yok etmen gereken, “var olan bedenin” falan değil! Bakın tekrarhızla o örneğe dönelim: Kendisini polis sanan, zannından kurtulması içinbedenini mi yok etmesi lazımdı? O zaman “şu yok bu yok” değil. Hepsi var!Çokluk âleminde <strong>sen</strong> varsan hepsi var! Sen “BEN” diyorsan hepsi var! Peki, oneyi yok etti? Bir iddiayı yok etti, çok dikkat edin “iddiayı” yok etti. “Yok et!”denilen budur, yok etmen gereken budur. İlk yok etmen gereken bu! Çünkübu iddia cehennemliktir. Sonra “yok” edeceğin şey zaten cennetlik birmevhumdur. Onu yok ettiğin derecede cennetlik mevkiin olur. Onu hiçyok etme<strong>sen</strong> de cennetliksin. Ama bu iddia cehennemlik! Bu iddiayı “yok”etmen gerekiyor. Kendisini polis sanan bedenini yok etmedi ki, “bu yok, şuyok” demedi. Zihnindeki kiri yok etti. Zihnini kirleten bir iddiadan bilinciniarındırdı, bu kadar. Bir iddiayı yok etti! Çok dikkat ediniz yok ettiği şey,kurtulduğu şey bir iddia! Bu yolda da ilk yok edilmesi gereken şey bir iddia.Dolayısıyla, <strong>sen</strong>de bu iddia bulundukça, ötede beridekilerin sayısı bitmez.Ötede beride binlerce milyarlarca şey bulursun. Ama iddia bir tane! Onuyok et ki, işi kaynağında yok etmiş olasın!Duyarsınız, belki size de demişlerdir; “bu işin çok kestirme yolu, işi benlikleyapmamaktır. İşi “BEN”likle yapma! Bu işi benlikle yapıyorsun, şu işibenlikle yapıyorsun”. Ya, böyle diyene bir kere sorun; “bir iş “BEN”likle nasıl


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 657yapılmaz?”, bir sorun! Dut yemiş bülbül hiçbir zaman şarkı söyleyemez. Şarkısöylemek, şakımak istiyorsanız “B” anlamında hür düşünüp, hür konuşacaksınız!“B” anlamında düşünmek ve konuşmak! “B” nasıl hür olur?” bunubiraz sonra göreceğiz. “Benlikle yapılmaz, benlikle yapmayın!” mı diyor, birsorun ona; benlikle yapmamak nasıl olur, nasıl yapmayacağım? Yöntemöğrenin artık, yöntem. Kim size benlikle yapmayın diyorsa yapışın yakasına;“benlikle nasıl yapılmaz, ya bana bir öğret” deyin! “Ben bu işi benliksizyaptım, ben bu işe benlik katmadım” demekle oluyor muymuş?” bir sorunbakalım. Olur mu öyle bir şey, o da ayrı bir benlik! “Benliksiz” diyen “BEN”lik!Kesinlikle “o iddia” yok olacak. Bu yüzden de “o iddia”yı çok iyi bilip, tanımakgerek. Üç yıldır size o iddiayı anlatıyoruz. Neden?Bakın Nisa Suresi 44: Euzü Billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’rRahman’ir Rahiym. “Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlarıgörmüyor musun? Dalaleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızıdiliyorlar.” Dikkat eder<strong>sen</strong>iz uyarı “hakikatten pay almış olanlar” için!“Kendilerine kitaptan, hakikat ilminden bir nasip verilmiş olanları görmüyormusun? Dalaleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı diliyorlar.” Buuyarıya kulak vermek lazım! Biraz sonra yine konuşacağız; öyle dikkat etmenizgerekir ki, kesinlikle size İslam Dini’ni bir <strong>tanrı</strong> anlatmamalı! Tanrılıkiddiasından kurtulmamış biri anlatmamalı! Tanrılık iddiasını görmemiş birianlatmamalı! Ayet uyarıyor; “Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanlarıgörmüyor musun? Dalaleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı diliyorlar”.Buradaki “satın alma” tabirine ayet ve hadislerde rastlarız, şimdi onafarklı yaklaşacağız. O zaman ayeti çözmeniz ve meallendirmeniz kolaylaşırinşaAllah. Satın almak deyince zihnimiz hemen, bir yere bir ücret ödeyipbir şey almayı düşünür, öyle değil. Burada Evrensel Satın Alma’dan bahsediliyor.Evrensel satın almada satın almanın ismi takastır, bir şeyle bir şeyitakas etmektir. Örneğin, dünya hayatını satın alıyor. Nasıl? Ahiret hayatıylatakas ederek. Yoksa gidip bir yere ücretini veriyor, değil. Takas yapıyor; dünyahayatını alıyor ahiret hayatını veriyor! Dalaleti satın alıyor, yerine düzgünişi bırakıyor, takas yapıyor. Onu veriyor [görmüyor, kullanmıyor!] dalaletialıyor. Bu özellikte olanlar ne yapar biliyor musunuz? Ama dikkat edin, buözellik hepimizde biraz var ve ondan temizlememiz lazım! Bunlar cenneticennetin olmadığı yerde ararlar! Bu grup cenneti cehennemde arar! Cenneticehennemde arar ve “cennet” diye size cehennemin içerisinden amellerönerirler, tarif ederler. Peki, insanlar cenneti niye cehennemde arar? Neden,nasıl o tuzağa düşerler?


658Yılmaz DÜNDARSebeplerden birisi şu: Bu işle ilgili kimse; dinleyen ya da öğreten gizli birfeth-i zulmani hayranıdır! Çünkü doğuştan gelen cehennemlik veri tabanıfeth-i zulmani hayranıdır! Kendisindeki o veri tabanını o kadar normal kabuledip benimsemiş ki, mayasında bulunan bu feth-i zulmani hayranlığını çoknormal görmekte ve uygulamaktadır. Tuzağa düşme sebeplerinden birisionun normal kabul ettiği bu halidir. Bu yüzden de cenneti cehennem içindearar! Cehennemi o kadar seviyor ki! İtiraf da edemiyor; cennete gitmekistiyor, cehennemi de bırakmak istemiyor! Bu yüzden cenneti, bir türlü bırakamadığıcehennemde oluşturmak istiyor. İstiyor ki cennet de orda olsun,oradaki işlerden çıksın. “Ah, ne iyi olur ya, cennet bu cehennemlik işlerdençıksa!” diyor. Onu oralarda arıyor; kimi az, kimi çok. Neden? Sebeplerdenbirisi bu: Feth-i Zulmani hayranlığı! Feth-i zulmaniye çok rastlarsınız, lütfenaraştırın, bakın. Feth-i zulmani neye denir, feth-i zulmani yapan kimdir, neolunca feth-i zulmani olur?Bir cümleyle dar bir mana verelim, ama bunun ucu çok, minimumu vemaksimumu var. Allah’a eş koşanın, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanın hertürlü yeteneği Feth-i Zulmanidir. Her türlü yeteneği! Tedavi etmekten birşeyleri bilmesine, uçup kaçmasına kadar! Hele bir de kişi bunu din sanarsa!Kişi bu hali önemli özellik sanarsa! “Aklımdan geçeni bildi, kapıdan gelenibildi, hastalığımı iyi etti” bunlar başlar artık… Ya, bunların hepsi sizi cehennemegötürür! Böyle şeyleri sevmeyin, sizi tuzağa düşürür! Böyle şeyleri sever<strong>sen</strong>iz,o halini sevdiğiniz insanlar doksan dokuz doğru söyler, ama arasınaöyle bir yanlış girer ki; o yanlış sizi cehenneme götürür. Feth-i Zulmani’yisevmeyin. Kudret sonuçlarını beklemeyin, tasavvuftan böyle bir şeybeklemeyin!Çok üzülerek söylüyorum: Öyle arkadaşlarla karşılaşıyorum ki, tasavvuflameşgul ama hiç kavrayamamış! “Ben daha önce de burçları severdim.Şimdi daha çok sevdim, burçlarla çok ilgileniyorum” diyor. Yani tasavvufutanıyınca falı, burçları daha çok seviyor, tahminleri daha çok seviyor, rüyatabirlerini daha çok seviyor! Ya, <strong>sen</strong>in işin normal hayatla! Ayetlerde hadislerde“şu rüyayla cennete gidilir” diye bir şey gördünüz mü? Ama kişinin konuşmasınınyarısı rüya! “Rüyamda şunu gördüm, rüyamda bunu gördüm.”Peki, normal hayatta ne yaptın/yapıyorsun? Mesele bu: Seni normal hayattankoparan her şey yanlış! Seni normal hayatın dışına çıkaran şeyleryanlış. Önce normal hayatta halledeceksin işini. Neyle? Kesin akılla!- Kur’andan değişik mealler çıkarmak feth-i zulmaniye girebilir mi?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 659Unutmayalım ki; Kur’an’dan mealler çıkarabilmek için Rum Suresi 30.Ayeti gerçekleştirebilmek; hanif olmak lazım! Hanif olduğunuzdan emindeğil<strong>sen</strong>iz kendiniz meal vermeyin, hanif olduğuna inandığınız kişilerce yazılmışolan mealleri okuyun! Çünkü çıkaracağınız yanlış meallerle sapabilirsiniz,onlara akıl çabuk kayar! Bu öyle bir araba ki, ehliyeti Haniflik. Hanifolmayan birisine “git, <strong>sen</strong> Kur’ana meal çıkar, yaz, çiz” demek çok tehlikeli!Babasının tabancasını alıp arkadaşıyla oyun oynamak gibi bir şey! Bastı mıvurur öldürür! Hanif olmadan olmaz, çok tehlikeli!-Anlatmayalım mı?Var olanı anlatın! Meal çıkarmak başka bir şey, anlatmak başka! Ama varolanı! Hanif olduğuna inandığınız biri yazmış, çizmiş, koymuş, tamam onuokuyun, anlatın. Ama siz oturur meal çıkarırsanız olmaz! Hanif olduktansonra tamam, ellerinizi öperim. Ama hanif olmadan sakın! Ayet öyle diyor;“hanif olmadan yaklaşmayın”. “Tahir olmadan dokunmayın” ayet böyle,ben söylemiyorum. Ve: Allah’ın izniyle size kesinlikle ayet ve hadisler dışındabir harf söylemiyorum! Allahın izniyle; Biiznillah.-Az önce bir cümleye “ilgili kimse” diye başladınız. “Talib” farklı mı?Talib farklı! Onu ayırmak lazım! Talib dedektif gibidir; işin delisidir. Talibişin delisi! İşin delisi Talib! Bir işle ilgilenmekten farklı, çok farklı bir şey. Buyüzden ayırmak gerekir!- Var olan mealler üzerinde düşünüp konuşurken yöntemimiz ne?Bir kere kendin meal verme, meal çıkarma! Anlamaya çalışmak ayrı bir iş,kendine göre meal/yorum çıkarmak farklı bir iş. Anlamaya gayret et. Amaanlarken var olan kulvardan çıkmamaya çalış, anlatabildim mi? O mealleriincelerken de hep hedefin hanif olmak olmalı! Aldınız bir meal, okuyorsunuz.Gayet basit olan “Allahu la ilahe illa Hu” ayetine baktınız; “Allah’tanbaşka <strong>tanrı</strong> yoktur” diyor. Bunu yazan daha <strong>tanrı</strong>yı ve Allah’ı fark etmemiş!Haniflik çok farklı bir şey: Allah’a eş koşmayandır Hanif; kendisini Allah’aeş koşmayan; kendisiyle Allah’a eş olmayan; “ben de <strong>tanrı</strong>yım” demeyendirhanif. Hatırlarsanız, salâta öyle başlıyoruz “vechimi hanif olarak yöneldim”diyerek başlıyoruz, hanif olmak çok önemli olduğu için.Ve Feth-i Zulmani’de ilerlemeyi de Din’de ilerlemek sanmak çok tehlikelidir.Kişi tesbih çekiyor, çekiyor, çekiyor; “kendimde hiçbir ilerleme görmüyorum”diyor! Ne olacaktı? “Ne bileyim daha hiç uçamadım, daha hiç


660Yılmaz DÜNDARgeleni gideni bilemedim, hep yanılıyorum, hiçbir ilerleme yok!” diyor, böylebir şey bekliyor. “Bir marifet ehli olamadık” diyor. Oysa tek bir marifet var!Marifetler uydurma marifetinden de kurtulmak lazım! Tek bir marifet vardır:Allah’ı bilmek ve Allah’a kendini eş koşmamak; marifettir bu! Amaniye eş koşmamak zor? Yemin veriyor; kavrayamazsın inanamazsın, kendinin<strong>tanrı</strong> olduğuna inanamazsın ki! Eğer <strong>sen</strong> kendinin <strong>tanrı</strong> olduğuna inanır,bu hastalığını tesbit eder, tedavi eder kurtulursan marifet budur! “Ben <strong>tanrı</strong>değilim, Allah’a kendimi eş koşmuyorum” demek ve gereğini yaşamak asılmarifettir! Başka bir marifet yok! “Başka bir marifet ola bilir mi?” biraz sonrasorularınızla çıkacak.Biraz önce söylediğimize [cenneti cehennemde aramaya] bir başka sebep:İlmel Yakîn’le, Duymal Yakîn’in karıştırılmasıdır. Çok dikkatimi çekiyor,ne kadar kolay bu ilmel yakin! Bir iki bir şey öğreniyor; “ben o konuyu ilmelyakin biliyorum” diyor. Hayır, duymal yakin biliyorsun! İlmel yakin kesinliklehanif noktasından sonra başlar. Hanif olmadan İlmel Yakin başlamaz.Haniflikte karar kılacaksın! Kararlı, geri dönüşü olmayan hatta ileri gidenHaniflik oluşacak o zaman İlmel Yakin! Ancak Haniflikle keşif kapısından girersin.Oralara geleceğiz ama, önce ah bir “<strong>tanrı</strong> olduğunuzu” itiraf et<strong>sen</strong>iz,kabul et<strong>sen</strong>iz! O noktadan itibaren onları konuşacağız! İtiraf et<strong>sen</strong>iz! “İtirafettik, o zaman ne yapacağız?” mı diyorsunuz, o zaman da ne yapacağımızıkonuşuruz. Ama önce bir itirafçı olmak lazım ve ilmel yakin ile duymal yakinhallerinin karıştırılmaması lazım.Bir sebep de; nefs-i levvame’nin ne olduğunun bilinmeyişidir. Nefs-i levvameninnasıl gerçekleştirildiğinin, nasıl yönetildiğinin bilinmeyişi ve nefs-ilevvamede bir Bilen’i bilemeyiş durumu feth-i zulmani ve diğer hayranlıklarıkörükler. Böylece insanlar cehennemde cennet ararlar, amelleriyle zorlarlarbunu. Cehennemi zorlarlar; kendilerine bir cennet üretsin diye. Nefs-ilevvame kişinin kendi <strong>tanrı</strong>lığından kurtulma sürecidir, mücadelesidir. Öyleolunca:“Cehennemde cennet” arama nedenlerinden biri de, önemli bir yanlışda; <strong>tanrı</strong>lardan kurtulmaya çalışmaktır. Halkın veya Bilen’lerin telkin ettiği,kurtulunması gereken <strong>tanrı</strong>lar vardır. Ama asıl mesele <strong>tanrı</strong>lardan kurtulmakdeğil <strong>tanrı</strong> olmaktan kurtulmaktır. Bunun altını çizin! “Ben <strong>tanrı</strong>larımdankurtuldum” cümlesi doğru değildir. Önce “<strong>tanrı</strong> olmaktan kurtulmak”gerekiyor, “<strong>tanrı</strong> olmaktan kurtuldum” diyebileceğiniz bir nokta gerekiyor.İnsanlar <strong>tanrı</strong>larından kurtulmak için öyle çabalıyorlar ki! Kişi “<strong>tanrı</strong>larından


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 661kurtulmaya çalışan bir <strong>tanrı</strong>” olarak ölürse vay haline! Ömrü boyunca <strong>tanrı</strong>larındankurtulmaya çalışmış, ama <strong>tanrı</strong> olarak ölmüş! O müflis olur, iflasetmiş olur, müflis olarak ölmüş olur! Emekleri, çalışmaları boşa gitti! Müflis!O zaman “Sözde Tanrı”lardan kurtulmayı nefs-i levvame sanma!Nefs-i levvameye girmeyen birisi hanif olamaz. Nefs-i levvameyi konuştuk,lütfen inceleyin. Nefs-i levvame çok önemli! Hanifliğe kişiyi nefs-ilevvame götürür ve nefs-i levvame hemen başlayıp biten bir şey değildir.Öyle sanılır ama öyle değildir. Yöntemlerini konuştuk, ölünceye kadar, sonnefese kadar geçen bir nefs mücadelesidir nefs-i levvame.“Sözde Tanrılar”dan kurtulmayı nefs-i levvame sanma!“Sözde Tanrılar”ı fark etmeyi de nefs-i mülhime sanma!Tanrı <strong>sen</strong>sin, artık bunu anlasana!Kurtulmak için yalvarsana!“Merhamet merhamet” diye ağlasana!Tanrıyı “La” ile “yok”lasana!Ne olursun, artık bunu anlasana!Bakın, size derler ki; “para <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>n olmuş, ondan kurtul!”. Kişi de düşünür,hakikaten ya ben parayı çok seviyorum, para benim <strong>tanrı</strong>m olmuşbundan kurtulayım! Çalışır durur, gayret eder. Boş iş, boş iş! “Kadın veyaşehvet <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>n olmuş, kurtul bu işten!” Eğer inanırsa bundan kurtulmayaçalışır. Boş iş! “Şan şöhret <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>n olmuş, kurtul bundan” derler. Boş iş,vaktin boşa geçer! “Mevki itibar, <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>n olmuş.” İster<strong>sen</strong> uğraş kurtul,boş iş! “İyi insan rolü <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>n olmuş.” Çalış kurtul; boş iş! Peki, dolusune? Bunlar <strong>tanrı</strong> değil ki! Senin kurtulmaya çalıştığın bunlar <strong>tanrı</strong> değil ki!Tanrı <strong>sen</strong>sin ya, <strong>tanrı</strong> <strong>sen</strong>sin! Bunlar <strong>tanrı</strong>nın hırsları ve tutkuları! Bu tuzağadüşmeyin, hırs ve tutkularından kurtulmakla <strong>tanrı</strong>dan kurtulmuş olmazsınız.Tanrı <strong>sen</strong>sin; kurtulman gereken iddia/<strong>tanrı</strong> <strong>sen</strong>sin! “Bu yüzdenhırslarımı törpüledim”, ne olur törpülediy<strong>sen</strong>? Tutkularından kurtulmak ilebu işi başaramazsın. Hatta; “ya, hayatın da tadı kalmadı, ondan kurtul bundankurtul hayat diye bir şey kalmadı” bile dersin, Öyle sanar! Tanrı durduğuiçin, tutkuları kaybolunca hayat tatsız gelir <strong>tanrı</strong>ya! Kendisini zorladı; parayıtörpüledi, kadını törpüledi, şan şöhreti törpüledi. Ama <strong>tanrı</strong>? Tanrı boşkaldı, hayat da tatsız oldu! “İslam’ın dediklerini yapınca hayatın da bir tadıkalmıyor ki ya” der. Niye? Tanrı duruyor. O iddia, o <strong>tanrı</strong> durduğu sürece <strong>sen</strong>


662Yılmaz DÜNDARbu işlerle meşgul olursan, <strong>tanrı</strong>ya hayatı zehir edersin. O <strong>tanrı</strong>ya hayatı zehiredersin ve sana; “İslam adına amma sıkıntı çekiyorsun” der!-Tutkularından ve hırslarından uzaklaşınca, <strong>tanrı</strong> boş kalınca, fark etmesidaha kolay olmaz mı?Tanrıyı eğer <strong>tanrı</strong> fark ediyorsa böyle anlattığım gibi olur! Bir kişide <strong>tanrı</strong>yıarayan da <strong>tanrı</strong>ysa! Bu yüzden, oturup bu noktaları konuşmak lazım!İnşaAllah, ileride sırası gelince konuşuruz.Tutkulardan kurtulmayı başarı sanarsan Uzakdoğu felsefelerinin sonürünü olursun! Uzakdoğu felsefelerinden uzak durun! Uzakdoğu ya, uzakdurun! Sana Muhammed sallallahu aleyhi vesellem yetmiyor mu da, oradaburada arıyorsun! Vay zavallı vay! Vay zavallı vay! Onun bunun sözüne sığınıyorsun!Vay zavallı vay! Hepsi söylenmemiş mi, noksan mı kalmış! O’nunsöylediğinin estetiği yok mu? Onun söylediğinin sanatı yok mu? Onun söylediği,açıkladığı yeterli gelmiyor mu ya! Ne işin var başka felsefelerde!Bunlar kavrayamamaktan kaynaklanan şeyler! Var olan <strong>tanrı</strong>yı tatminetmek için aranan şeyler, dikkat edin! Ne gibi olursun biliyor musun? Ferrari’sinisatan bilge kişi olursun. Boşu boşuna Ferrari’ni satarsın ve Ferrari’sinisatan <strong>tanrı</strong> olursun! Tanrı Ferrari’siz kalmış! İlginçtir; bu yoldaki bazı kardeşlerimiz,yanlış insanların başka amaçlarla söylemiş oldukları doğruyu andıransözlerini göklere çıkarır, onlara teşekkür eder, o yazıları birbirlerine maillerler.Zavallılık bu ya! Hanif olmayan birisinin yorumunu ve hiç bu işle deilgisi olmayan birisinin yorumunu <strong>sen</strong> nasıl alır, önemser, paylaşırsın? Akılalacak bir şey değil! Bir müslüman kardeşini kötülemek için elinden geleniyapıyorsun, müslümanlıkla ilgisi olmayan birinin bir şeylerini de göğe çıkarıyorsun.İşte bunlar da cenneti cehennemde arıyorlar!Dikkat edin, bu söylediğim işlerle uğraşmak size hoş gelebilir. Neden?Çünkü cehennemliksin, cehennemlik formatla geldin! Bu yüzden, bir mübarekkalabalık bir gruba giriyor, şöyle bir bakıyor ve; “merhaba, müşrik kardeşlerim”diyor. Niye? Yahu cehennemlik veri tabanı! Onu görüyor! Bunufark etmek gerekiyor! Yoksa <strong>sen</strong>deki o <strong>tanrı</strong>yı tatmin etmek için cenneticehennemde arar durusun, ameller uydurursun. İnceler<strong>sen</strong>iz görürsünüz ki,böyle kişiler duymal yakin bilgilerle kendilerine göre bir nefs, edeb ve ihlâstanımlarlar. Nefs’i görmemişlerdir, nefsi gören ihsan ehli değillerdir. Edeb’ianlatırken edebsizlik içerisinde olduklarından gafillerdir. Edeb’i görmemişlerdirki!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 663Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor: “Dünyayı isteyen ilimöğrensin, ahireti isteyen ilim öğrensin, hem dünyayı hem de ahireti isteyenyine ilim öğrensin.” Demek ki, bazılarının dünyayı istemesi çok normal!Efendimiz buyuruyor; “onlar dünyada hırslılarsa ilim öğrensin. Bazılarıahirete hırslıysa onlar da ilim öğrensin. Hem dünya hem ahiret istiyorlarsailim öğrensinler”. Demek ki, ilim hepsine çare! Ama “tek çare” değil öyleyse!Yani “ben ilim öğrendim, öyleyse kurtulurum” der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız. Dünyayıisteyenin de ilacı o, ahireti isteyenin ilacı da o! Öyleyse yalnız ilimle meşgulolmak insanı doğruya götürmez, tek başına ilim insanı doğruya götürmez!Çünkü her işin ilacı o; ilim! Ne istiyorsan onun için ilim lazım. Eğer ilim,Billahi anlamında imanı ve bunun gereği olan salih ameli desteklemiyorsa,bilesin ki o ilim <strong>sen</strong>in için kesinlikle ateştir. Öğrendiğin ilim sonucunda<strong>sen</strong>in Billahi anlamındaki imanın artmıyor ve kendini Allah’a eşkoşmaktan kurtulmuyorsan! Öğrendiğin ilimle <strong>sen</strong> kendini Allah’a eş koşmaktankurtulmuyorsan o ilim kesinlikle ateştir! “B” sırrı budur işte! “B” sırrınedir?” diyorsanız; budur! Kişinin kendisini eş koşuyor olması bilmediği birşeydir, sırdır! Ondan kurtulursa “B”yi fark eder, ona da “B” Sırrı denir. “Öğrendiğinilim, <strong>sen</strong>i Allah’a eş koşmaktan kurtarmıyorsa ve onun gereğiolan salih ameli yaptırmıyorsa, o ilim bilesin ki <strong>sen</strong>in için kesinlikleateştir” hadis böyle!Bakın bu söylediklerimle ilgili bazı ipuçları vereyim. Efendimiz sallallahualeyhi vesellem buyuruyor ki; “gece uyandınız, dua edin kabul olur”.Uyurken uyandınız; böyle gözü yarı açık, nerdesin tam hatırlayamıyorsun,aklın başında değil. Senin o haline; “dua edin kabul olur” diyor. Allah Allaah!Ya Rasulallah, gündüz aklım başımdayken dua etsem? Ne isteyeceğimibilirim daha iyi. Niye gece uyanırken? Dikkat ediniz lütfen dikkat ediniz,niye gece uyanırken dua? Aklım daha başımda bile değilken dua? Tam neolduğunu bilemiyorum neden gece uyanırken dua? Onu söyleyeceğiz amaburada tarif edilen uyanmanın efdal olanından da bahsedelim. Hadiste orijinalgeçen şekli şöyle; gece uyandığınızda diliniz zikirle meşgulse! Uyandınızki dil çalışıyor! Siz uyanınca fark ediyorsunuz, sonradan. İşte bahsedilenesas uyanma o! Ama bu, her türlü uyanma için kullanılabilecek biryöntemdir inşaAllah. “Ben öyle uyanmadım” deyip fırsatı kaçırmayın. Evet,“gece uyandınız dua edin, haliniz varsa kalkın salât ikame edin kabulolur” buyruluyor Niye? Çünkü <strong>tanrı</strong>lığının farkında değilsin, kabul olur!Gündüz? Gündüz “aklım daha başımda” diyorsun ya, o “veri tabanına dahamahkûmsun” demektir. Ama uyandın, daha aklın başına gelmedi, o veri ta-


664Yılmaz DÜNDARbanı yeterince aktif değilken dua, salât... Hani o kendisini polis sanan var ya,o gece uyandı, daha kendini polis sandığı aklına gelmedi, biraz sonra aklınagelecek; gündüz aklına gelecek! O iddia aklına gelmeden dua et, salât ikameet, Kur’an oku... İnceliği fark ettiniz mi?Bir başka detay: Abdest alıyorsunuz. Abdestin de farz ve sünnetleri belli,yapılanın sayıları da belli. Diyelim, ağzınıza üç defa su alacaksınız, daha iyiolsun diye dört defa alırsan haram! “Daha iyi temizlemiş oluruz” diyorsun.Abdest temizlik değil ama <strong>sen</strong> öyle diyorsun! Daha iyi olsun, dört kere yıkayalım!Sayıları kendin artırırsan yasak! Birse bir, ikiyse iki, üçse üç! Fazlasıneden haram, neden yasak? Orda müdahale eden, “daha iyi olsun, daha temizolsun” diyen kim? Senin veri tabanın! Cehennemlik olan, beğenmeyenveri tabanın! Ona fırsat vermemek için önüne yasak konmuş, yeter ki o veritabanını az kullan diye! Onu az kullan!Bir başka nüans: Özgürlük, aslında dünyada çok önemli bir konu, İslamiyetiçin de önemli tabi. Bu yüzden “A” Takdim Formu “BEN”ler de özgür olmakister, “B” Takdim Formu “BEN”ler de özgür olmak ister. İkisi de özgürlükister. Hani “nasıl tanıyacağız?” diyorsunuz ya; onun ipuçlarını söylüyorum.Daha önce anlattıklarımızla da birleştirince ve siz nefs-i levvameye başlayıncabunlar kendiliğinden açılır, “A” ve “B”yi kendiliğinden tanır görürsünüz.Göreceğiniz şey ötede değil ki! Göreceğiniz şey Şah damarınızdan yakın.Bu yüzden, nefs-i levvameye başlamak; Şah Damarı’yla, Şah Damarı’ndanYakın olanla tanışmak demektir. Başlamazsa Şah Damarı’yla tanışmaz, ŞahŞamarı’yla tanışır. Öyle olur! Nefs-i levvameye başlarsa, Şah Damarı’ndanYakın’la tanışır. “İkisi de özgür olmak ister” demiştik. Hatta “A” Takdim Formu“BEN” “özgürlüğüm elimden gidiyor” diye birçok geçimsizlikler yapabilir,şu olur bu olur. Ama onun özgürlük tarifi <strong>tanrı</strong>sıyla ilgilidir! “Tanrılığımdilediğini yapamıyor” demektedir, istediği özgürlük bunun içindir. İlan ettiğim<strong>tanrı</strong>, bırakmıyorlar ki dilediğini yapsın. “B” de “beni özgür bırakın”der. Peki, “B” nasıl bir özgürlük ister, neden özgür olmak ister? Onun istediğiözgürlük şudur: “Beni <strong>tanrı</strong>lara bulaştırmayın, beni <strong>tanrı</strong>lara karıştırmayın,<strong>tanrı</strong>lığını ilan etmişlerle beni muhatap etmeyin, beni <strong>tanrı</strong>lıklarınıilan etmişlerin arasına sokmayın”. Bakın ikisinin özgürlük anlayışıne kadar farklı. Bu farkı görürse kişi, özgürlük kavramını da hicret ettirmişolur; <strong>tanrı</strong>ya olan özgürlükten “B” kapsamına hicret ettirmiş olur!“A”lar bu özgürlükleri yüzünden dünyadan isterler de isterler. Kimisiaçıktan doymaz, kimisi gizliden doymaz… Ama doymaz! Kesinlikle bu böy-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 665le! Niye? Ayet öyle diyor; “kâfir dünyaya doymaz”. Ama kâfir kim? Kâfirkendisini Allah’a eş koşandır! Kur’an’ı Kerim’i okuduğunuzda, ayet ve hadislerdekâfir dendiğinde öteye bakarsanız mealleri anlayamaz ve uygulayamazsınız.Kâfir dediğinde, “kendisini Allah’a eş koşan” diyeceksiniz. Kâfireşittir kendisini Allah’a eş koşan. Sen de o sınıfa giriyorsan, ayet o zamansana da hitap ediyor demektir. Manayı da ancak o zaman kavrarsın! KendisiniAllah’a eş koşanlar, dünyaya dünyalıklara doymaz, ister de isterler!Sonu olmaz! Durmadan dünyayla ilgili bir planları bir hedefleri vardır!Buradan sakın “dünyayı bırakacak mıyız?” manası çıkmasın! Dikkat edin,hep <strong>tanrı</strong>dan bahsediyorum, bu söylediklerim <strong>tanrı</strong> olan için. Sakın buradan“bir lokma ve bir hırka” felsefesini çıkarmayın, yanlış olur, öyle değil!Demek; kendini Allah’a eş koşanlar dünyalıklara doymuyor. Dünyaylailgili planları, hedefleri var; sürekli…Bir mukayese yaparsak: “B” Takdim Formu “BEN” olanlar, yani kendisiniAllah’a eş koşmayanlar da ister, onlarda sürekli ister! Onlar da ahirettenistemekten doymazlar, ister de isterler...Ama bir de “kendisini dünyaya adamış, fakat farkında olmayanlar” vardır.Böyle birisi diyelim ki böyle bir toplantıya geldi, dinlemek ona yeter.Veya hızlı bir namaz ona yeter! “Tamam ya, işte ahiretle ilgilendik, yaptık,yeter” der. Yetiyor, o ona yetiyor. “İşte hızlı iki rekât bir namaz, bir şey yaptık”tamam, yetti. Onların da; ahiretle ilgili derin tefekkürü ve hayrı isterde ister halleri yoktur, öyle bir telaşı yok onun.Şimdi elini vicdanına koyacaksın, kişi elini vicdanına koyacak: hangisindesin?Ama dünyayla ilgili “ister de ister” hali var; bir ayakkabı daha, birgömlek daha, bir araba daha, bir ev daha... Ama ahiretle ilgili? Ahiret içinbiraz daha, biraz daha demiyor! Eğer kişi dikkat ederse yerini tesbit edebilir!Bakın örneği hep olduğu gibi burada da Efendimiz sallallahu aleyhivesellem’den verelim inşaAllah. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dünyadanne istedi? Dediler ki “bu davadan vazgeç. Şah olmak istiyorsan şahyapalım, kadın istiyorsan verelim, paraysa para, ama bu davadan vazgeç!”Buyurdu ki: “Vallahi, bir elime Güneş’i, bir elime Ay’ı koysanız bu davadanvazgeçmem” Dünya ile ilgili tavrını belirtti! Onun dünyaya duruşu bu!Sordular; <strong>sen</strong> nasıl Rasul olmak istersin? Şah, melik bir Rasul mü olmakistersin? “Rabbine karşı mütevazı ol” diye uyarıldı; Dedi ki; “ben bir kul,“Kul Rasul” olmak isterim”.


666Yılmaz DÜNDARVe bir gün Hazreti Ömer hücresinin kapısını çaldı, girdi içeri. Efendimizsallallahu aleyhi vesellem uzanmıştı, görünce doğruldu. Hasırdan yanağınaiz çıkmıştı, mübarek yanağında nakış yapmıştı. Onu görünce “Ya Rasulallah,bu ne hal! Sen ki Rasulullah’sın, bu ne hal; bir yastığın bile yok!” diye ağladı.Ona “istemez misin, dünya onların ahiret bizim olsun” dedi. Ama ahiretteMAKAM-I MAHMUD’u istedi! Ve biz de! Biz de Ezan’ı muhabbetledinleyip tekrar ettikten sonra; “Allahümme Rabbe hazihid Da’vetit Tammetives salâtil kaimeti, ati Muhammedenil Vesilete velFazilete vedDeraceterRafiate vebashu Makama Mahmuda elleziy veadtehu, inneke latuhlifül mîaad” deriz. Bize de bunu öğretti.Buraya da biraz farklı bakalım: “Allahümme Rabbe hazihid Da’vetit Tammetives salâtil kaimeti; Ey, bu Tam Davet’in ve ikame edilen salâtın Sahibi/Rabbi olan Allahım”. Allah Allaah... Bu cümleyi inceleyin lütfen, bakın sizeufuk açacak. Sanki başka şeyin, her şeyin sahibi değil mi? Neden burda, ayrıca“Tam Davet’in ve ikame edilen Salâtın Sahibi” diyorsun, seslenirken busıfatı kullanıyorsun? “Tam Davet’in ve ikame edilen salâtın Sahibi/Rabbi Allahım”diyorsun. Her şeyin sahibi değil mi? Evet. Peki, neden burda böyletarif ettin? Bunu düşün, tefekkür et, sana ufuk açacak inşaAllah.Bir diğer incelik: “Davet” demiyorsun da “Tam Davet” diyorsun, yarımdavet varmış gibi! “Tam Davet!” Neden ezana “Tam Davet” dediğini de düşüninşaAllah. Buna da bakın tefekkür edin lütfen.Bu salâvatta, bu duada diyorsun ki: İşte bunların sahibi olan Rabbim.Muhammed’e Vesile Fazile mevkilerini ver ve Onun derecesini yükselt veona Makam-ı Mahmud’u ver. Makam-ı Mahmud nedir, neyin adıdır, lütfenona da bakın, tefekkürde size faydası olacaktır inşaAllah. Ancak burdasöylemek istediğim şu: “Elleziy veadtehu! İnneke la tuhlifül mîaad” Onuva’d ettin. Ki Sen vadinden caymayansın. Sen Makam-ı Mahmud’u Kul’unMuhammed’e vaat ettin. Ki Sen vadinden caymayansın. Peki, o zamanbu duayı niye durmadan yapıyoruz? Kesin! Vadinden caymayan Allah,Makam-ı Mahmud’u O’na vaat etmiş! Kesin olduğu halde ve Allah’a “<strong>sen</strong>vadinden caymayansın, biliyoruz” dediğimiz halde biz bu duayı yapıyoruz.Neden?Bu hadise bakacak olursanız, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorki; “kişi Ezan’ı güzelce dinlerse, hatta dinlerken de tekrar eder,sonra da bu salâvatı okursa, ona şefaatim farz olur.” Fark ettiniz mi; “siz


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 667bu duayı okursanız ben Makamı Mahmud’u alacağım” demiyor ki! Siz buduayı yapın, ben de o makamı alayım, demiyor! Siz bu duayı yaparsanız şefaatimsize FARZ olur! Yani bu duayı, bu salâvatı tefekkür eder, anlar vehayatınızın bir parçası yaparsanız ve bu duayla meşgul olursanız şefaatimsize farz olur! Ve size önemli bir ipucu vereyim. Bu duayı yalnızezanların peşinde okumakla yetinmeyin, onu hayatınızın önemli yerlerineyerleştirin! Bunu yaparsanız; Makam-ı Mahmud eğer bir ağacın gövdesiyse,o gövde Rasulullah’sa, <strong>sen</strong> de o ağacın dallarından bir yerdesin demektir!Sen de Makam-ı Mahmud’dan yararlanacaksın demektir! Sen de Makam-ıMahmud’dasın demektir. Çok önemli bir şey! Makam-ı Mahmud’un ne olduğuna,manasına bakarsanız; bu duanın nasıl bir ikram olduğunu; bunasarılan, bu duayı yapan için nasıl bir mükâfat olduğunu görürsünüz! Demekki, bu duayı kişi kendisi için yapar. Çünkü “Makama Mahmuden illeziyveaddeh. İnneke la tuhlifül mîaad”. Makam-ı Mahmud, Raulullah için va’dedilmiş, kesinleşmiş.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, dünya için bir öğütte bulunuyordiyor ki: “Dünya işleri için sizden daha aşağıdakilere bakın, ahiret içinde daha yukarıdakilere bakın.” Kendinize dünya işleri için bir yorum yapacaksanızdaha aşağıdakilere bakın! Genellikle insan veri tabanı gereğitersini yapar da! Dünya için yukarıdakilere bakar, hırslanır o <strong>tanrı</strong>! Ahiretiçin de daha aşağıdakilere bakar! Niye? “Ben daha iyiyim” demek için! Onlarnamaz kılmıyor, ben kılıyorum. Bizim iş iyi, hiç değilse biz Cuma’ya gidiyoruz,hiç değilse bayramdan bayrama gidiyoruz, hiç değilse… Böyle düşünürkişi, yani tersini yapar. Dikkat ediniz, hadis “böyle yapmayın” diyor! “Dünyaişleriniz için kendinizden aşağıdakilere bakın, ahiretiniz için sizden yukarıolduğunu zannettiklerinize bakın.”Bakara 212: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahman’irRahiym. “Dünya hayatı kâfirler için süslenmiştir. O kâfirler iman edenlerlealay ederler. Halbuki takva sahipleri, Kıyamet Günü onların fevkindedir,Allah dilediğine hesapsız rızk verir.” Dünya hayatı, kâfirler içinsüslenmiştir. Biraz önce bir şey öğrendik: Kâfir denince aklımıza hemenkendisini Allah’a eş koşanlar gelecek! Kâfiri anlamak için böyle düşüneceğiz.O zaman mana/meal “dünya hayatı kendisini Allah’a eş koşanlar içinsüslenmiştir” olur. Takva denince; kendisini Allah’a eş koşmayan ve bunungereği gibi yaşayan akla gelecek. O zaman, ayeti kendiniz için amel çıkaracakşekilde görürsünüz.


668Yılmaz DÜNDARBu dünyayı açık veya gizli tercih halinde olanlar şu ayeti de iyi değerlendiremezler.Furkan Suresi 77: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’rRahman’ir Rahiym. “De ki, eğer duanız olmasa Rabbim size önem vermez,size aldırmaz.” Dünya için bakan <strong>tanrı</strong> bu ayeti sever. “Gördün mü,sipariş kapısı açık” der. Üst makama sipariş vermeyi dua sanar, o öyle zanneder.Siparişleri de yerine gelir, o zaman kendisini makbul sanar, “ne istiyorsamoluyor” der. Böyle bir kısır döngü devam eder. Oysa “eğer duanızolmasa Rabbim size önem vermezdi” ayetinde kastedilen “dua” yalnızcaşudur: O cehennemlik hali fark etmiş kişinin; “ey Allahım, ya ben bu cehennemliküniformayla ölürsem, ya dünyaya geldiğim bu halle ölürsem, ya buhalden kurtulamaz da böyle ölürsem!” diye korkuyla yakaran ve merhametisteyen haldir. Dua yalnız ve yalnız budur! Çünkü kişiyi bu halden kurtaracaktek şey, ona Allah’ın merhametinin gelmesidir. Bu yüzden merhametisteyen haldir dua! Eğer birisi bunu fark etmiş de merhamet istiyorsa! Yani eşkoştuğunu fark etmiş, ama eş koşmak istemiyor! Bu halden kurtulmak içinmerhamet istiyor! Ayet diyor ki; “bu halin yoksa Rabbim <strong>sen</strong>i ne yapsın!”. Neyapsın! Eş koşuyorsun, eş koşanı Rabbim ne yapsın!Merhamet isteyen kestirme, çok kestirme bir yol: “Allahümme inni eselükehubbeke ve hubbe men yuhibbüke; Allahım bana sevgini aşkınıver ve Allahım bana <strong>sen</strong>i sevenleri sevdir.” Bakın burada iki şey var: Allahsevgisi ve O’nu sevenlerin sevgisi. Önce kısaca <strong>sen</strong>i sevenleri sevdir ifadesinianlamaya çalışalım. Neden? Neden “Allah sevgisi” yanında o da var? Allah’ıdoğru tanımış olanları, yani Allah’a eş koşmadan Allah’ı sevenleri sevmekzordur! Hayatta onlara işkence yaparsınız, zulmedersiniz! Sistem böyle! Veritabanın; cehennemlik veri tabanı, o Allah’a eş koşmayanı sevmeye yönelikdeğil! Reddedilen hal, cennetten kovulan hal Allah’a eş koşmayanı sevmeyeyönelik değil! Biraz önceki ayette dedi, Bakara 212’de;”o kâfirler, Allah’a eşkoşanlar iman edenlerle alay ederler”. Rastlarsınız buna: Bir konuda “inşa-Allah” dersiniz; “inşaAllah’la maşallah’la olmaz, işimiz inşaAllah’a mı kaldı”der alay ederler sizinle. Bir şey olur almazsın; “ya <strong>sen</strong> de hiç menfaatini bilmiyorsun,amma salak herif!” derler. Halbuki kendisi salak! Allah’a eş koşmaktandaha büyük salaklık olur mu ya! Salaklık budur: Allah’a eş koşuyor,ne yaptığının farkında değil! Evet, alay ederler sizinle. Dolayısıyla, o durumdankurtulayım, o durumda olmayayım diye dua ediyorsun; “Allahım, birisisana eş koşmuyor ve <strong>sen</strong>i seviyorsa aman ona zulmetmeyeyim, aman onayanlış davranmayayım!” Çünkü onun her şeyi <strong>sen</strong>i rahatsız eder, veri tabanınauymaz, olmaz. Uymayan anahtar gibidir! Bir kapıya uymayan anahtarı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 669zorlarsın da o kapı rahatsız olur, o anahtarı kullanan kapıyı açamayınca odarahatsız olur ya, Allah’a eş koşmayanla irtibatta olan da anahtarla kapıyızorlayan gibidir. Rahatsız olur kapı, açılmaz! Veri tabanı öyle! Bu yüzden;diyor ki, “Allahım <strong>sen</strong>i sevenleri bana sevdir” O’nu seveni sevmek kolay olsaduaya ne gerek var; kendiliğinden akan su! Ama değil! Yokuş yukarı bir subu! “Seni sevenleri bana sevdir, <strong>sen</strong>i sevenlere zulmetmeyeyim!”Kestirme bir başkasına gelelim: “Allahım bana sevgini ver, sevgini ver!”Bakın bunu kestirme bir yol olarak nasıl kullanacaksınız? Bu dua aslında çokgüzel bir oruçtur; bu bir oruçtur! Bu duayı Ramazan’da çok güzel değerlendirebilirsiniz,Ramazan haricinde de! Bir örnekle açalım: Susadınız ve su içtiniz:Elhamdülillahi Rabbil alemiiiyn. O suyu yutarken Allah’ı unutursunuz.Susuzsun ya, o su damağından giderken onun güzelliği, sevgisi sana Allah’ıunutturur. Sonra tekrar hatırlarsın. Bu öyle kısa ve legal ki <strong>sen</strong>i rahatsız etmez.Ancak Talib’i rahatsız eder, kısa yol arayanı rahatsız eder!, suyla gelendinginliği sevmek suç değil ama, sevdin de unuttun ya, o zaman hemendersin ki; Allahümme inni eselüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke:Allahım bana aşkını ver, sevgini ver. Ver de bunları örtsün geçsin, suyun sevgisidaha ileri olmasın. Şimdi Hazreti Davud aleyhisselamın duasını daha iyianlarsınız: Allahım bana sevgini serin sudan sevimli kıl: Bir Rasul duası,bunu hayatına yayabilirsin!Şunu da bilmeliyiz ki; her Rasulün hareketi <strong>sen</strong>in hayatında var. Onlarıtek tek konuşabiliriz. Bakın Hazreti Âdem’i söyledim, hiç ondan farklıdeğilsin ki! Sen de bir Hz. Âdem’sin! Niye? Kovuldun, <strong>sen</strong> de kovuldun, aynısın!Senin de duan; Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena veterhamna le nekünenne minel hasirin! Sen de bir Hz. Davud’sun. “Allahımbana sevgini serin sudan sevimli kıl” diye duadasın! Sen de bir Hz.Yunus’sun: “La ilahe illa ente Subhâneke, inni küntü minez zalimin”diyen arayıştasın. Sen de bir Muhammedî’sin. Çünkü; Sübhanallahi ve BihamdihiSübhanallahil Azim, Estağfirullah ve etûbü ileyh. Hepsinin hakikatinikendinde açık edebilirsin!“Allahım bana sevgini ver” orucuyla ilgili bir başka örnek: Yavrunu seviyorsun.Özlemiştin geldi gördün, sevdin. Hemen “Allahümme inni eselükehubbeke ve hubbe men yuhibbüke; Allahım aşkını sevgini bana öyle birver ki, bu tür sevgiler onun önüne geçmesin”. Böylece Allah’ın sevgisini öğrenmekiçin yanman gerekmez, bir şey kaybetmen gerekmez. Kendin itirafediyorsun, kendin o işle meşgulsün, öğrenmen için elini sobaya dokunmangerekmiyor. Neyi seviyorsan neyi, bu geçerlidir! Neyi özlüyorsan veya için-


670Yılmaz DÜNDARden ne sana hoş gelmişse ne fark etmiş<strong>sen</strong>! Ya düşün bir; hiç öyle olmayanbir vakit geçiyor mu? Sürekli bir şeye meylediyor, ilgi duyuyor, bir şeydenhoşlanıyorsun. Yolda yürüyorsun, vitrinde hoş bir gömlek gördün... Ha, hoşunagitti, gitsin. Olabilir, bir yanlış yok; ama Rabbine yönel: “Allahümmeinni eselüke hubbeke ve hubbe men yuhibbüke; Allahım aşkın, aşkınn! Sevginbunları geçsin”. Bu oldu mu, o zaman git, ister<strong>sen</strong> yüz tane gömlek sev,al. Ne fark eder, eğer Allah aşkı öndeyse! Bu çok kestirme bir yol.Tanrının/Allah’a eş koşanın üç belirtisi, üç belirteci var. Daha önce konuştukonları, şimdi bir bağlantı için onlardan birisine bakacağız. Güç: Benimde gücüm var! Hüküm: Ben de hüküm veririm! Mülk: Benim de mülkümvar! Bunlar <strong>tanrı</strong> için üç önemli kriter. Ayetlere dikkat ediniz; “güç Allahındır,hüküm Allahındır, mülk Allahındır” diye hep uyarır! Kimi? Eş koşmakistemeyeni, kurtulmak isteyeni uyarır. Çünkü <strong>tanrı</strong> daima güç iddiasındadır,daima hüküm verir ve mülkü vardır daima! 7x24 güç iddia eder, hükümverir ve mülkü vardır. Ki bu üçü nefs-i levvamenin temelini oluşturur. Burdakısacık mülkten bahsedeceğiz. Nasib olursa ilerde bunları detaylandırırız.Yakında birileri böyle diyecek inşaAllah: Lebbeyyk Allahümme lebbeyyyk.Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ve ni’mete lekevel mülk. Laaa şerike lek! “Lebbeyyk Allahümme lebbeyyyk; buyur Allahımbuyur, geldik buyur” diyecekler. Şimdi arkadaşınız yan odada, ben de misafiriyimseslendim ona. “Ne için” çağırdığımı bilmese de misafiriyim hürmetedecek ya, gelir “buyur hocam, geldim” der. Niye çağırdım bilmiyor. Güveniyor,biliyor ki güzel hoş bir şey için çağırmıştır. Ve gelip diyor ki “buyurgeldim”. Aynı onun gibi! Rabbi İbrahim’e buyurdu ki; “şimdi inananları çağır,davet et!” İnananlara; “bu Beyt’e gelin, Rabbiniz çağırıyor” dediler. İnsanlarakın akın koştu geldiler. “Lebbeyk Allahümme lebbeyk; geldik, çağırdıngeldik” diye gittiler. Siz de böyle gidin, böyle çağırılıyorsunuz böyle gidin.Çağırıldınız, gidin. Çağırıldınız! Başka türlü gidemezsiniz.- Çağrılmak dediğiniz, “İnsan-30”a göre değil mi?Yaşarken daima İnsan-29’a göre yaşa! İnsan-30’a göre yaşayamazsın,<strong>sen</strong> insansın! “30”a iman et, “29”u yap. “30”u yapamazsın! “30” Allah’ınişi, “29” kulun işi. Buna çok dikkat et ve “30”u inkâr etmeden “29”u yap. Oimanla “29”u yaparak ilerlersin! Sadece “30”la ilerleyemezsin. “30” Allah’ın,Ulûhiyet noktasının işi, anlatabildim değil mi? “30”a iman edip, “30”u inkâretmeyip “29”u uygulamak önemli! Deli gibi uygulamak lazım hem de! “Herkeskendi işini yapsın” dersek, “29” bizim işimiz.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 671Dikkat edin şimdi. Oralara gittiniz, ama nasıl gidiyor ve ne diyorsunuz?“Lebbeyk Allahümme lebbeyk; buyur, buyur Allahım” demek. “Buyur Allahımgeldik” diyor bir itirafla devam ediyorsun: Lebbeyke, la şerike lekelebbeyk! Dikkat edin, bunu evrak sayar gibi söylemeyin, çok dikkat edin!Diyorsunuz ki “geldim, geldim buyur; lebbeyk la şerike leke lebbeyk; sanakendimi eş koşmadan geldim, <strong>sen</strong>in eşin yok. Kimileri “eş koşuyor” olabilir,onların ne dediği önemli değil. Senin eşin yok! “Lebbeyk Allahümme lebbeyk.Lebbeyke, la şerike leke lebbeyk; geldim, geldim buyur, eş koşmadangeldim”. Böyle eş koşmadan gideceksin! Öyle diyor, öyle bitiriyorsun zaten:“İnnel hamde ve ni’mete leke vel mülk, la şerike lek. Hamd, nimet vemülk sana aittir, ortağın yok!” Ama mülk ne, bunun üzerinde biraz duralım.İnsanlar fabrikalara, bazı yerlere “Mülk Allah’ındır” yazarlar. Bu bir ayettir vedoğrudur! “Mülk Allah’ın, peki <strong>sen</strong> ne yaparsın?” dendiğinde; biz de mülkünbekçisiyiz derler. Yani doğruya yakın, iyi niyetli bir cevap. “Yanlış” demeyelim,doğruya yakın. Ama “doğru” değil! Çünkü “mülk” onlar değil! “MülkAllahın’dır” demek ev, araba, şu bu Allah’ındır demek değil. Ne ilişkisi var!Araba kimin olursa olsun, ev kimin olursa olsun, kim onlara “benim” dersedesin. Asıl mülkten onlara sıra gelmiyor ki! Buradaki mülk bedendir! Dikkatedin; “mülk Allah’ındır” demek “beden Allahın’dır” demektir. Saydığındiğer mülkler, bu mülkün oyuncakları! O varken oyuncaklara sıra gelmiyorki. Diğer mülklere/oyuncaklara <strong>sen</strong> “onlar Allahın’dır” diyorsun. Peki beden?“O benim!” diyorsun; dilinle, halinle. Olmadı, işi çözemezsin! Çözemedin mi,o mülkün de Allah’a ait olduğunu nerde öğrenirsin? Cehennemde! BedeninMÜLK olduğunu ve mülkün de Allah’ın olduğunu cehennemde öğrenirsinve “ben hükmü, gücü benim sandım, ben mülkü benim sandım, meğermülk benim değilmiş! Gideyim döneyim de düzelteyim” dersin. Ama “asla,bu onların geçersiz görüşüdür” olur! Kişi muhtar ya! Güç, Hüküm, Mülkmuhtarın özellikleri! Anlar öyle olmadığını, der ki; gideyim de, bedenin benimolmadığına yönelik yaşayayım Rabbim! O zaman; “asla, bu onların geçersizgörüşüdür” hükmüyle karşılaşır. Ayet böyle! Mülk bedendir ve mülkAllah’ındır! Eğer <strong>sen</strong> de “mülk Allah’ındır” diyor, öyle olduğuna inanıyor veAllah’a eş koşmuyorsan bileceksin ki; beden Allahın’dır; bedende tasarrufOnundur! Bedeni öyle dilediğin gibi kullanamazsın! Kullanan <strong>tanrı</strong>dır! “Bubeden benim, dilediğimi yaparım!” diyen var ya, işte o <strong>tanrı</strong>dır. Haydi,KURTUL ondan! Bakın Hac bu! Kişi Hac’la mülkün sahibini tanır, mülküsahibine teslim eder. “Lebbeyk Allahümme” der, “leke vel mülk” diye teslimeder onu.


672Yılmaz DÜNDARBiraz sonra farklı bir şeyi daha paylaşacağız, peşine ara verelim. “La ilaheillallahu vahdehu la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi veyümiyt ve Hüve Hayyün la yemüt. Ebeden Biyedihil hayr ve Hüve alakülli şeyin Kadir.” Hacı adaylarımız bunu da söyleyecekler. Arafat’tan sonraLebbeyk demez ama buna devam ederler. Neden? Çünkü Arafat’la birlikteiş bitmiş olacak. Çağrıldı, gitti ve iş bitti. Artık “buyur geldim, çağırmıştıngeldim” demeyecek. İş tamamlanmış oldu çünkü. Verilecek şey “verilince” işbitecek! Ama buna devam edecekler: “La ilahe illallahu vahdehu la şerikeleh”: “Lebbeyk” zikriyle aynı şey bakın: “İlah yok, illa Allah. Ve ben Allah’aeş koşmuyorum, ben kendimi Allaha eş koşmuyorum! Lehül Mülkü: BedenOnun! Ve lehül Hamdü: Orada takdir tasarruf Onun! Hamdı bir de böyleinceleyin; bedende takdir, tasarruf Onun! Yuhyi ve yümit: Onu/bedeni Oyaşatır, O öldürür! Ve Hüve Hayyün la yemüt: O hayat sahibidir, ama ölmez!Ebeden Biyedihil hayr: Hayr Onun yed’indedir. Doğru yol, hidayetOnun yed’indedir! Ve Hüve ala külli şeyin Kadir: O her şeye Kâdirdir! Buöyle bir şey ki, öyle bir zikrullah ki! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hadistebuyuruyor: “Bu okuduğumu günde biri yüz kez okursa, ancak yüzbirokuyan ondan daha hayrlı bir iş yapmış olur.” “Yüz kez okuyan öylehayrlı bir iş yapmış olur ki, ancak biri yüzbir okursa, o ondan daha hayrlıbir iş yapmış olur”. Hadisin devamında buyuruyor ki Efendimiz; “bunu kimokursa cennete girer”. Bakın “bunu okuyan cennete girer” diyor. Ama bubiraz önce meallendirdiğim, söylediğim şekilde, o bilinçle! Buna dikkat edin.Gece uyandığınızda bir yana dönerken mutlaka bunu okumaya alışın,cennete girersiniz, deniyor! Çarşıya pazara, dışarı çıktığınızda mutlaka bunuokuyun, <strong>tanrı</strong>yı bağlarsınız inşaAllah!Arafat’tan/Hac’dan sonra günahlar silinir, günahsız olursunuz. BakınHacı adayları dikkat edin “Arafat’tan sonra cennetlik olursunuz” denmiyor!Sakın yanılmayın, Hac’dan/Arafat’tan sonra kimse cennetlik olmaz, öyle yorumlamakyanlış! Hacı olmakla “günahsız” olur, ama cehennemlik olmayadevam edersiniz! Cehennemlik formatla, o veri tabanıyla hayata başlayıp tao veri tabanıyla işlediklerin var ya, onlar silinir, tekrar anandan doğmuş gibiolursun. Anandan nasıl doğdun? Cehennemlik formatla doğdun! Yani hayatasıfırdan başlarsın. Ancak! Eğer, buradan; “Allahım ben kendimi sana eşkoşmuyorum buyur, geldim” manasında “Lebbeyk” diye diye gider, Arafat’tatemizlenir ve eş koşmamakta sabitlenmiş olarak döner<strong>sen</strong> o hal müstesna!O ayrı! Hani “Haccımız Hacc-ı Mebrur olsun” diyorsunuz ya; işte o ayrı bir iş!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 673Daha önceki tefekkür paylaşım toplantılarımızda, <strong>tanrı</strong>lığını ilan edenin,ben <strong>tanrı</strong>yım iddiasında bulunan yapının birçok özelliğini konuştuk. İlerdebelki onları daha farklı ele alacağız, çünkü idrak gittikçe ilerliyor. Biz Tanrıİlmini anlatmaya başlarken farklı bir yöntem uyguladık. Bazı öğrenmeyöntemlerinde kitap sondan okunur; bu da bir yöntemdir. En son bulguyu;ZOR’U OKUR, oradan geriye doğru gider meseleyi çözersiniz, o dabir yöntemdir. Biz de bu konuya başlarken İhlâs Hayat Döngüsü’nün BüyükHaritası’yla, son cümleyle başlamıştık. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz aynı şeyleri şimdidaha anlaşılabilir, daha küçük cümlelerle söylemeye çalışıyoruz. Bu yüzden,şimdi baktığınız zaman çok daha kolay çözecek, sizde ve çevrenizde <strong>tanrı</strong>larıçok net fark edeceksiniz. Tanrının özelliklerine, nefs mertebelerini içerentabloda bakmıştık. Şimdi onu daha detaylı inceleyebilecek bir ortak noktaya,o bilince geldik, belki ona da bakarız.İlan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>yı, var olan hazır bulduğunuz veri tabanını tanımanızve fonksiyonsuzlaştırmanız için, yeri geldikçe kestirme yollar ve işaretlersöylüyoruz. İşte bunlardan hemen öncelikle yapacağınız birisi; o <strong>tanrı</strong>nındilini tanımaktır! Tanrının bir konuşma dili var, o dili tanıyacak ve o dillekonuşmayacaksınız! Dilinizi değiştirmeniz gerekiyor! Dilini değiştirdiğinizzaman ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>nın feleği şaşar, kendisini toplayamaz, kendisinibir daha ifade edemez. Mutlaka ilan ettiğiniz, Allah’a eş koştuğunuz sizdeki<strong>tanrı</strong>nın dilini onun konuşma dilini, onun düşünme tarzını tanımanız veonun önünü kesmeniz lazım, mutlaka! İşte o zaman ortaya çıkma fırsatıbulamaz! Siz ne yaparsanız yapın hangi ibadetle meşgul olursanız olun, odiliniz ve beyninizdeki düşüncelerle hep ortaya çıkar! Eğer onu tanımaz veönünü kesmez<strong>sen</strong>iz böyle!- Hocam, bu onunla bir inatlaşma süreci getirir mi?İnatlaşacaksan inatlaş. Kurtulmak için o yöntemi yakalarsan onu uygula.Yeter ki, ilan ettiğin <strong>tanrı</strong>yla inatlaş ve yen, yeter ki yen! Ama işin esası muhasebedir!Muhasebenin içerisindeki o azme yerine göre inat ta diyebilirsin.Yani; vazgeçmeme, o muhasebeden vazgeçmeme! Bakın hâlâ 7x24 uyguladığımbir şeydir: Bende şunu anlatan, Allah’a eş koşan mı, koşmayanmı? Bende suyu içen Allah’a eş koşan mı, koşmayan mı? Birisine selamveren Allah’a eş koşan mı, koşmayan mı? Aynada saçını tarayan Allah’aeş koşan mı, koşmayan mı? Siz de bu soruları sormaz, fiilleri yok etmekleuğraşırsanız başaramazsınız. Bazen arkadaşlarımız soruyor “ben şu işi şöyleyaptım, doğru mu?”. O işlerin sayısı biter mi? İşlerin sayısı bitmez! Yapan


674Yılmaz DÜNDARönemli, yapan bir tane! İşi kaynağında çöz! Yapan kim? Yapanı çözdüğünzaman iş biter! O işi yapan <strong>tanrı</strong> mı? Tasavvufu öğrenen, dinleyen eğer <strong>tanrı</strong>ise, kendisindeki <strong>tanrı</strong>yı arayan yine bir <strong>tanrı</strong> ise başarı elde etmek mümkündeğil! Onun oyunları çok fazladır. Bu yüzden; onun dilini köreltmek gerekiyor,onun düşüncelerini yok etmek gerekiyor. Yok etmek için de onu, sizdeonu tanımalısınız!İnanın tanıdığınız zaman, kendinizde onu göreceksiniz, beni görür gibigöreceksiniz. Bakacaksınız ki sizde bir başkasıymış o, o iddia! Aynı başlangıçtaverdiğim kendisini polis sanan gibi. O kişi iyileştiği zaman, polis sanarakgeçirdiği günleri düşündüğünde kendisine gülmez mi, aklına gelinceutanmaz mı, neler yapmışım diye “vay salak!” demez mi? O iddia da kendinipolis sanış gibi bir şey. Dili farklı, hareketleri faklı, düşünme tarzı, zevkleri,hevesleri herşeyi farklı! Onun için tanımanız ve önünü kesmeniz gerekiyor.Geçen bir arkadaşım diyor ki; bana salât ikame etmek bazen zor geliyor, neyapsam? Elbette zor gelecek, bu dünyanın işi değil ki o, tabi zor gelecek!Ama zorlayacaksın kendini! Nefes almak zor geliyor demiyor, yemek zor geliyordemiyor. Onlar normal, bu dünyanın işleri. Fakat salât bu dünyanınişi değil, bu veri tabanının işi değil, tabi zor gelecek. Kendini zorlayacaksın,hormonlarını o yönde yöneteceksin ki diğeri fırsat bulamasın! Elbette zorgelecek, salâtın zor gelmesi çok doğal!Kehf Suresi 23 ve 24; Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’rRahman’ir Rahiym. “Hiç bir şey için, onu yarın kesinlikle yapacağımdeme! Ancak, inşaAllah şeklinde demen müstesna”. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz,bakın ayet bir konuşma dili hususunda uyarıyor. Normal hayatta normal<strong>tanrı</strong>ların dünyasında böyle bir öğüt olur mu? Öyle denirse, <strong>tanrı</strong> olarakdaha memnun olursunuz. Birisi “arkadaş, ben bunu yarın kesinlikle yapacağım”dese <strong>tanrı</strong> gözüyle daha memnun olursunuz. “Hiç böyle bir öğütolur mu ya?” dersiniz. Tanrıların dünyasında “kesinlikle yarın yapacağımdeme” diye bir öğüt olur mu? Bu veri tabanı “B”nin yaşantısını bilmez ki,bu reddedilen bilmez. Cennetten kovulan “B”nin yaşantısını bilmiyor, buyüzden Yaradan ona “şöyle de, şöyle yap, şöyle iste” diye öğretiyor. Diyor ki“sakın, hiç bir şey için “onu yarın kesinlikle yapacağım” deme! Ancak, inşa-Allah şeklinde demen müstesna”. Buradaki inşaAllah, mutlaka konuşurkeninşaAllah demek manasında değil! Sen Allah’a eş koşarak “inşaAllah” demişsin,o değil! Daha önce konuşmuştuk, burada önerilen inşaAllah durumtespitidir, işi kader çerçevesinde dile getirmektir! Bu konuda lütfen “Biiznil-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 675lah” kelimesini de inceleyin. Bakın başında da “B” var, bu çerçevede bakınızBiiznillah’a. Bismillah der gibi Biiznillah!Biiznillah’ı nasıl kullanalım? Bakın salâta geldiniz, salât ikame edeceksiniz.Diyorsunuz ki; “Allahım bugünkü yatsı salâtının farzını Biiznillah rızaniçin ikame etmeye niyet ettim”. İlla sözlü niyet etmeniz şart değil, idrak açısındansöylüyorum. Doğrudan gidip “Allahuekber” deyip durabilirsiniz, yürüyüporaya gitmeniz bir niyettir. Ama kendinizi eğitmek için böyle söylediniz,“Biiznillah niyet ettim” dediniz. Bu idrak açısından şöyledir: Allahım şuanda niyet eden, salâta duran “sana eş koşan halim” değil! Onu yok ettim,o değil. Şu anda salâta duran; <strong>sen</strong>in salât ikame etmeyi lutfettiğin ilmindekisuret. Senin dileğin olan suret onu dileyene yöneldi, dileyenin dileğiyle.Burda <strong>sen</strong> nerdesin, yoksun ki! “Biiznillah” dedin gitti. Konuşma dili önemlive “B”nin konuşma dili farklı! Evet, salâta böyle başladın, “Euzü” derken de,idrakine göre tüm kayıtları yok ederek Allah’a sığındın. Artık “Bismillah” diyenkim olur? Salâtta kelamını “Kendisi okur” o zaman!Burada bir şey daha paylaşalım, şimdi söylerken aklıma geldi onu geçmişiz.Tiyn Suresi’nde “hakikaten biz, insanı en güzel bir surette yarattık.Sonra da onu, “Esfele Safiliyn”e reddettik” denir, “biz” geçer. Şimdi birazda “biz”den bahsedelim. “Hakikaten biz insanı en güzel bir surette yarattık”.“Ben yarattım” demiyor, “biz yarattık”. Bu çok tartışılan, çok sorulan birşeydir. Ve maalesef buna haklılık kazandırmak için de çokluğu Allah adınameşru kılacak manalar getirirler: “Yarattıkları var ya, Allah adına onlar yapıyor,bu yüzden biz deniyor” gibi söylerler. “Biz”i görmedikleri için! Bu “Biz”igörmeyenlerin tarifidir! Bahçeyi görmemiş, bahçeye girmemiş, ama “bahçeninyanından” bir koku almış, o kokuya göre çiçekler tarif ediyor! Kur’an’dageçen “biz” bizim kullandığımız “ben, <strong>sen</strong>, o, biz, siz, onlar” der gibi değil!Eğer insanların arasında kullandığımız “biz” gibi ele alırsanız çözemezsiniz.Allah’ın dilini Allah’ça bakarsanız çözersiniz, insanca çözmeye çalışırsanızAllah’ı da insan gibi düşünürsünüz, çözemezsiniz, uydurursunuz o zaman!Allah “BEN” de der, “BİZ” de der, demez mi? Peki, kime “BEN” diyecek? Allahkendisi için “BEN” der. Birisine “BEN” derse, karşısında bir varlık olur. Peki,biz? “Biz” Tevhid’in dilidir. Vahidiyet ve Ulûhiyet’teki Tevhid manasınınBEN anlamındaki dilidir ve <strong>sen</strong>i de kapsar! Ordaki “biz” öyle bir VahidülEhadseslenişidir ki! Ehad değil Vahid; VahidülEhad: Yaratma başlamış!Dolayısıyla oradaki sesleniş “çokluğun tekliğinin dilidir” ve <strong>sen</strong>i de kapsar.“Ben, <strong>sen</strong>, o” gibi değil!


676Yılmaz DÜNDAR“İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn”de de “biz” geçer, okuyan “biz” der;“biz yalnız sana kulluk ederiz, yalnız <strong>sen</strong>den yardım isteriz”. “İyyake na’buduve iyyake nestaıyn” çok önemli bir idrak noktasıdır. Oradaki “biz”i idrakinegöre söylersin! Eğer insan diliyle/<strong>tanrı</strong> diliyle söyler<strong>sen</strong> “biz” derken birgruptan bahsedersin! Ama eş koşmuyorsan “biz” demen değişir. Eş koşmayanhalde, o idrakte ilerlemiş ve vehmi tüketmiş<strong>sen</strong> “biz” demen yine değişir,“diyen” de değişir. Dolayısıyla, ayetlerde Allah’ın “biz” deyişini insanlarınkullandığı “biz” gibi ele alıp yorumlamak ve açıklamak insanı yanıltır. Hembu manaları, hem de kendinizde <strong>tanrı</strong>nın dilini yakalarsanız, o zaman tanımayaçok kolay başlarsınız.Şimdi 18. Tefekkür Sayfamızı okuyarak inşaAllah bugünkü tefekkür paylaşımımızıtamamlayalım. Hem “OKU”yalım hem de kısaca bazı izahlarıpaylaşalım, bu konuştuklarımız daha kolay anlaşılacaktır.Bu sayfalar Talib’e mektup gibidir. Ey Talib Kardeşim, Ezan’da “Hayyeale’l-felâh” sana yalnızca ilerideki bir kurtuluş için “Tam Davet”yapmaz, özellikle o anki kurtuluşa çağırır. Buradaki özet bu! Önemli birşey kişi için bu; telafisi olmayan bir olayı gösteriyor bize. Hayye ale’l-felâh;kurtuluşa gelin. “Kurtuluşa gelin” derken; “gidip, ibadet edip de ilerde kurtulacağız”demiyoruz! O an kurtuluş! O an, <strong>sen</strong>i o an kurtuluşa çağırıyor!Güneşin posizyonu açısından, <strong>sen</strong>in veri tabanın olan <strong>tanrı</strong>lık ilanı o an güçkazanacak, gel onu törpüle diyor! Seni o an kurtuluşa çağırıyor.İlmi suretler olan cüz’i manaları anlamaya, varmış sanmaya ve buvar sanışa göre muamele yapmaya yarayan idrak gücü VEHİMdir. Bakınburda vehmi tarif ettik, okursanız size çok faydası olacak. Vehmi farkeder<strong>sen</strong>iz öncelikli işin vehimden kurtulmak olmadığını anlar, ilk iş olarakvehimden kurtulmaya çalışmazsınız! Bu yolun yolcusu, hemen önce vehimdenkurtulmaya çalıştığı için başaramıyor, çeşitli <strong>tanrı</strong>lar çıkıyor ortaya!Mesela, birisi general <strong>tanrı</strong>! Size daha önce general <strong>tanrı</strong>dan bahsettim. Öğreniyorki, Rububiyet’e sahip çıkmamak lazım, Rububiyet’i bırakıyor. Ama“sahip çıkan” yapı duruyor! Sonra Ulûhiyet’i öğreniyor, Ulûhiyet cazip geliyor,Ulûhiyet’e sahip çıkıyor. Bu sefer anlatırken sahip çıktığı Ulûhiyet’tenkonuşmaya başlıyor, siz onu kutsal insan sanıyorsunuz!İlmi suretler olan cüz’i manaları anlamaya, varmış sanmaya ve buvar sanışa göre muamele yapmaya yarayan idrak gücü VEHİMdir; buvar sanışın mekanizması ise, hologram ile açıklanabilir. Ancak, insankendisini ilk bildiğinde ve takdim ettiğinde, VEHİM’in oluşturduğu var sa-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 677nışın temizliğiyle “BEN” demez. Çünkü vehmi yapı Ah<strong>sen</strong>’i Takviym! O reddedildiğihalle “BEN” diyecek, vehimle değil! Dikkat edin, yaratılmış olduğuvehimle “BEN” demez, çünkü o hal Ah<strong>sen</strong>i Takviym’dir! Reddedilmiş olduğuhali ile Esfele Safiliyn’le “BEN” der. <strong>Oku</strong>maya devam edelim:Bazı özel insanlar hariç, insan daima VEHMİN ZULMETİ ile “BEN” diyerekhayata başlar. Yani VEHİM ile gelen var sanış o kadar kuvvetli yaşanır ki,insan “HEM VARIM HEM DE MUHTARIM” idrakıyla, iddiasıyla “BEN” der;böylece ÖRTÜCÜ İLAHLIĞINI İLAN ETMİŞ OLUR. Bu ZULMANİ BENLİK olup,ZULMANİ BİLİNÇ’den kaynaklanır. RAHMANİ BİLİNÇ ise, VEHMİ BENLİĞİNkaynağıdır. Ancak; Zulmani Bilinç, Rahmani Bilinç’te bir kir oluşturarak onuörttüğünden, insan ilk takdim durumunda VEHİM ile “BEN” diyemez. CEN-NET ZULMANİ BENLİĞE KAPALIDIR; BU SEBEPLEDİR Kİ, ÖNCELİKLE VEH-Mİ BENLİĞİ KAZANMAK [Vehmi Benliğe dönmek] DAHA SONRA DA BUVEHİM’DEN KURTULMAK HEDEF EDİNİLMELİDİR. Vehmi Benlik önemli birmertebe olup, Vehim’den kurtulma çalışmaları yapar ve bu sürecin en altmertebesi Mutmaine’dir. Nefs-i Mardiye’de kalktığı belirtilen “Benlik”, bu VehmiBenlik’tir; yoksa zulmani Benlik değildir.Bu işle meşgul olanlar “Benlik mardiyede kalkıyormuş zaten” deyip burayıkarıştırırlar ve yan gelip yatarlar. Bilenlerin yazdığı çizdiği ve “mardiyedekalkıyor” dediği Benlik, <strong>sen</strong>in dünyaya gelirken “BEN” dediğin Benlik değil.O cehennemlik Benlik, zulmani Benlik! O iddia! Muhtarlık İddiası! O Allah’aeş koşan “BEN”. Önce ondan kurtulacak, sonra da Vehmi Benliğe geleceksin.Vehmi Benliğin en alt mertebesi nefs-i mutmaine. Vehmi Benliğe gelir ve oradaistikrarlı olur durursan nefs-i mutmainedesin. Vehmi Benlik’ten kurtulmasürecin şimdi başlar. Şimdi Vehmi Benliği yok etme sürecin başlar. Böylece osöylenenler olur, kişi Vehmi Benlikten Mardiye’de kurtulur.Şer ve necis olan ZULMANİ BİLİNÇ fonksiyonsuzlaştırılarak geçersizleştirilirseRAHMANİ BİLİNÇ arındırılmış olur; İslamiyet’teki bilinçarındırmak budur! Bunun dışında bilinç arındırma boşa uğraştır! Bir kişikendisini Allah’a eş koşarsa Allah Yokmuş Gibi yaşar. Bu konuları biraz öğrenirinanır, ama tam kavramamışsa sanki Allah VahidülEhad, EhadüsSameddeğilmiş gibi davranır. İşte bu davranıştır ki, bilinci kirletir. Bunları temizlemekşartlanmalardan kurtulmaktır ve bilinci temizlemektir. Diğer bilinçtemizlemeler, diğer şartlanmalardan kurtulmalar, yani İslamiyet’in dışındaanlatılanlar bu dünya ile ilgili olan yetenekleri kazanmak için yapılan uğraşlardır.Olabilir, ama hepsi Feth-i Zulmani üretir.


678Yılmaz DÜNDARİnsan HADDİ AŞMIŞLIKDAN, “B” SIRRI KAPSAMINA HİCRET ETMİŞOLUR, böylece. “A” Takdim Formu “BEN” olan ZULMANİ BEN’in direği ZUL-MANİ BİLİNÇ, GÜNEŞ tarafından motive edilir; özellikle GÜNEŞ SAATİ’ndebu motivasyon artar. Cuma günleri, bir hafta içerisinde bu motivasyonun ençok arttığı saat dilimi, Cuma günleri Cum’a Salâtı vaktidir. Çünkü o vakit aynızamanda güneş saatidir. Yani, bir kişinin Allah’a eş koşan iddiası güneşle sıkıilişkidedir onu güneş kuvvetlendirir, artırır.Genellikle kitaplarda yorumlarda “güneş vehmi kuvvetlendirir” denerekbir hata yapılır! Güneş vehmi kuvvetlendirmez, vehmin zulmetini kuvvetlendirir.Dikkat edin lütfen! Güneş Vehmin zulmetini kuvvetlendirir,Allah’a eş koşan iddiayı motive eder. Bu da en yüksek Cum’a Salâtı vaktindedir.Onun için, o saatte salâtta olanlar bu motivasyondan kendilerinikorumuş, kurtarmış olurlar. “Hayye ale’l-felâh” o an için kurtuluştur, o an!“B” Takdim Formu “BEN” olan “VEHMİ BEN”e ulaşabilmek için ZULMANİBİLİNCİ coşturan tesirlerden korunmak gerekir. Bu bağlamda, GÜNEŞ’in buolumsuz tesirinden korunabilmede SALÂT İKAMESİ büyük rol oynar. SALÂT’ınoluşturduğu NUR, zulmani bilincin NÂR’ını söndürür. Sırat Köprüsü’ndeCEHENNEM’in bazı kişilere, “ÇABUK GEÇİN, NURUNUZ NÂRIMI SÖNDÜRÜ-YOR” demesi gibi…ZULMANİ BİLİNÇ ve bu bilinçten kaynaklanan davranışlar güneş ve diğerburçlardan motive olarak etkilenirler. Güneş ve sistemi VEHMİ BEN noktasındanitibaren olan yoldaki ileri idraklardan etkilenir. Rasulullah (SAV)’in Ay’ıikiye bölmesi önemli bir örnektir.Gece hissedilebilecek ve yaşanabilecek HAŞYETULLAH derecesi, gündüzaynı şekilde yaşanamaz; bu sebepledir ki, bağışlanma, af ve merhamet istemedeihlâsın açacağı kapıları değerlendirebilmek gerekir. HAYYE ALE’L-FELÂH, HAYYE ALE’L-FELÂH...Sayfamızı okuduk. Buradan birkaç cümleyle şunu da yakalayalım istiyoruz:Güneş ve Burçlar <strong>tanrı</strong>nın işidir. Bu yüzden puta tapanların veyabaşka din arayanların güneşle ilişkisi kuvvetlidir! Güneşe tapanlarınyakaladıkları önemli özellik, güneşin kendilerindeki etkisidir! Haklılar! Kişi<strong>tanrı</strong>lığını ilan ediyorsa Güneş’e tapmalı! Tanrılığından vazgeçmeyecekseGüneş’e yönelmeli! Çünkü onu yöneten Güneş! İlişkisi var ve adamlar bunutespit etmiş. Adam kendisine tesir ettiğini tespit etmiş, güneşe bakıyor!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 679“Tefekkür Şeması 18”


680Yılmaz DÜNDARBurçlar da öyle! Bakın, burçları alın okuyun. “Şöyle yapar, böyle yapar”diye yazdıklarının hepsi <strong>tanrı</strong> özellikleri dikkat edin. Zaten <strong>sen</strong> onlardankurtulmak için çalışıyorken onların esiri olma! Kişi “ne yapayım, ben Akrebim,ben böyleyim” diyorsa, bilsin ki cehennemde akreplere de yer var! Oburçların tamamı <strong>tanrı</strong>nın özellikleri! Tanrıları tanımak istiyorsanız burçlarıokuyun, <strong>tanrı</strong> çeşitlerini, <strong>tanrı</strong> özelliklerini görürsünüz. Ama okurken burçlarınesiri olmayın, onların tasavvufla Din’le ilişkisi var sanmayın, hayatı vegerçeği oralarda aramayın! Kendinizdeki <strong>tanrı</strong>dan kurtarmak istiyorsanızburcunuzu okuyun. Tanrınızın özelliklerini tanıyın, kurtulun onlardan. Esmalarada onlardan kurtulmak için yönelin.Güneş öyle bir şey ki! Bakın; güneşten korunmaya çalışmayan kesinliklesağlıklı düşünemez! Hangi konuda? Allah konusunda! Dünya konusundaşaşacağınız derecede buluşlar yapar, Güneş yardımcısı onun, onu iyi motiveeder. Eğer HAYYE ALE’S-SALÂH, HAYYE ALE’L-FELÂH uyarılarına uymazda, o anlarda kendisini Güneş’in etkisinden korumazsa eş koşmaya devameder! Kavrayamaz, ayetlerdeki yeminin uyarılarını fark edemez. Telafisi deyok bunun!Güneş sabah doğarken ve akşam batarken insana öyle bir tokat atar ki,kendisine gelemez; bir türlü <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulamaz! Kendisini haklı zannederdurur. Hırçınlaşır, size saldırır. Onun <strong>tanrı</strong>lığına yönelenlere hırçınlaşırsaldırır. O saatler, güneş doğduktan sonraki yarım saat, kırkbeş dakika ilebatmadan önceki aynı süredir. Sabah salâtı görevinizi güneş doğmadanönce yapıyorsunuz. Çok dikkat edin güneş doğarken secdede olmayın! Güneşdoğmadan selamınızı verin, salâtı bitirin. Güneş doğduktan sonra duayapın çok faydalı, ama secde yapmayın. Duaya devam edin. Güneş doğduktansonra, görevim bitti diye uyursanız güneş o eğiklilikle size/beyninize öylebir tokat atar ki bütün gün <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulamazsınız! Uyumayın, gerekirsetesbihinizi alın yatağa uzanın, ama uyumayın! Ve yine, güneş batarkenuykuda olmayın, öyle bir tokat atar ki bu sefer de gece kurtulamazsınız!Hadis! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor; o saatlerde uyursanızkorkarım aklınız azalır. Buyurun, işte uyarı! Korkarım aklınız azalır!Akıl azalırsa ne olur kişi? Salak olur! Salak olursa ne yapar? Kendisini Allah’aeş koşar, kendisini bir şey sanar! Allah’a eş koşar “ben de varım” der, salakya! Onun için: Sağlıklı düşünebilmek için, Hakk düşünebilmek için veHakk’ı anlayabilmek için, Hakk’ı tavsiye edebilmek için ve Hakk tavsiyelerinianlayabilmek için ve Hakk yolunda sabır gösterebilmek için


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 681lazım olan akıl; ancak Hayye ale’s-salah, Hayye ale’l-Felah uyarılarınauymak ve güneşin eğik olduğu o yarım saatlere dikkat etmekle olur.Salâtla meşgul olmayanlar bile o saatte uyumuyor. Diğer felsefeler debulmuş, yapıyorlar. Sabah güneş doğmadan kalkıyor kendine göre bir ibadetyapıyor. Ama son ürün ne? Hümanist <strong>tanrı</strong>! İyi insan oluyor, hümanist<strong>tanrı</strong> oluyor. Onun hedefi zaten o! Ama <strong>sen</strong>in hedefin <strong>tanrı</strong>lıktan kurtulmak!Öyleyse <strong>sen</strong>in yalnızca uyanık olman yetmez. Zikrullah, zikrullah! BakınEfendimiz (SAV) hadisinde diyor ki: ”Kim sabah salâtını ikame eder,sonra da güneş doğduktan sonra işrak vaktine kadar uyumaz ve zikrullahlameşgul olursa ve işrak vaktinde iki rekât salât ikame ederse;üç kez üst üste söylüyor; tam, tam, tam bir Hac ve Umre sevabı alır.”Her gün! Bakın, arkadaşlarımız bir sürü masraf yapıp Hac, Umre yapacaklar.Tabi, hadis “onun üstünden Hac ve Umre görevi düşer” demiyor dikkatedin! “Hac ve Umre sevabı alır; o kadar nur edinir” diyor. Niye oraya önemlibir mükâfat konmuş? O saatte o işi yapasın diye! Normal hayatımızda daöyledir; şunu yapana şunu vereceğim diye ödüller konur. Oraya bir mükâfatkonuyor ki; aman güneşin tokadını yemesin!Şimdi inşaallah bir tövbe duası yapalım, sonra hayrlısıyla dağılalım inşa-Allah.Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahman’ir Rahim. Vel asr,İnnel insane lefi husr, illelleziyne amenü ve amilüs salihati ve tevasav Bil-Hakk ve tevasav BisSabr. Sadakallahul azim. Sübhane Rabbike Rabbil İzzetiamma yasifun ve Selamün alel Mürselin velhamdülillahi Rabbil âlemin.Amin;Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfir lena ve terhamna le nekunenneminel hâsirîn.Allahümme rahmeteke ercu, fela tekilni ila nefsi tarfete aynin ve aslihlişe’ni küllehu, La ilahe illa ente Subhâneke, inni küntü minez zalimin.Rabbi inniy zalemtü nefsi zulmen kebiyran ve la yağfiruz zünube illaente, fağfirli mağfiraten min ındike verhamni, inneke entel Ğafurur Rahimve Tevvabur Rahim.Ve lekel utba hatta tarda,Ve lekel utba hatta tarda,


682Yılmaz DÜNDARVe lekel utba hatta tarda,Ve la havle ve la kuvvete illa Bike.Subhaneke Allahümme ve BiHamdike estağfiruke ve etûbü ileyke.Sübhanallahi ve bihamdihi subhanallahil aziym estağfirullah ve etûbüileyh.Allahümme inni euzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lem ve estağfirukelima la a’lem inneke Entel Allâmul ğuyub.Eşhedü en La ilahe illallahül EhadüsSamedülleziy lem yelid ve lem yuled,velem yekün lehü küfüven ehad.Ala haziş şahadeti nahya ve aleyhe nemütü ve aleyhe nüb’asü İnşaallah…El-FATİHA…Hacca gidecek arkadaşlarımızın; Rabbim ziyaretlerini makbul, ibadetlerinimakbul, işlerini hayırlı kolay ve güzel eylesin. İnşaAllah onları orada özelağırlasın ve lutfundan nimetler hediyeler, lütfetsin onlara.Ve inşaAllah hem giderken hem de dönerken, ama özellikle de dönerkenartık Allah’a eş koşmadan yaşayacak şekilde dönmelerini lutfetsin. İnşaAllahşu andan itibaren hepimize böyle lütfetsin.Görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz. EsSelâmü Aleyküm…


02 Safer 1431 / 16 Ocak 2010• Efendimiz’in açıkladığı: Aslında siz kendinizi şirk koşuyorsunuz• Kur’an-ı Kerim’den yararlanabilmeyi önleyen şeyler…• “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” grubu ve “Esfele Safiliyn” grubu özellikleri• Ne yaparsan Allah <strong>sen</strong>i sever?• Haşyetullah’ın kişide oluşturacağı şey• “Korkutmayınız müjdeleyiniz” kimin içindir!• Marifet neye denir?• “Esfele Safiliyn” yapının hayat sürdüğüne dair üç belirti…• İlmi suret nedir?• Sizde gerçek olan tek şey• Zulüm ve Zulmani Ben• Muhtariyeti Tercih Gücü• Muzill ve Hâdi ismi kapsamındaki idraklar• Zan, Vehim, Vehmin vehmi• Nankör kime denir?• İhlâs Hayat Döngüsü• Deccaliyet Kısır Döngüsü• Vehmin zulmetinden korunmak için bir sure• Nefsi çözecek, Rabbini bilecek bir tarif!• Nefsin şerri neye denir?• Şer yalnız tek şeydir! Hayr tek şeydir!• Muhammedî İdrak neyle meşguldür?• Nefsin şerrinden kişiyi kurtaracak şey nedir?• Şaki’nin dili• Edeb kulvarı• Kâfirin çok önemli dört özelliği…• Hayatta en uyduruk yaptığın şey ne?• Tanrının meşguliyeti• Dilimizi, idrakımızı alıştırmamız gereken bir sığınış• Haddi aşmak• Tanrılık iddiasını fonksiyonsuz yapan öğüt!• “Esfele Safiliyn”den kurtulma yolu!• “B” Takdim Formu “BEN”in sığınışı ve tarifi• Batıl yaşantı, Hakk yaşantı…• Boş amel ve salih amel• Bir tane necis çirkin vardır. Bir tane güzel vardır• Feth-i Zulmani ve Feth-i Nurani


684Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 4’deki tanımları ele alarak başlayalım.“Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Tebliği”ni birkaç cümle ileama farklı bir şekilde tekrar ele alacağız inşaAllah. Çünkü bu tebliğ farkedilmedikçe konunun anlaşılabilmesi, yaşanabilmesi mümkün olmaz;Muhammedî olmak mümkün olmaz! Kişi Allah’a inanıyor, Allah’ın varlığınıkabul ediyor olabilir, çeşitli amellerle meşgul olabilir, ancak Muhammedîolamaz! Özellikle çoğunluk öyledir ki, müslümanlık adı altında tarif edilenamellerle meşgul olduğu halde idrak olarak Hazreti Musa kavminin mantalitesindeyaşamaktadır. Muhammedi olabilmek çok farklı bir idrak noktasınagelmek ve onu kabullenmek demektir. Bunu anlamaya çalışmak veözümsemek gerekiyor.Muhammedi Bakış açısında, Muhammedi İdrak’ta şöyle bir fark var:Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı gerçek, Efendimizin SafaTepesi’nden yaptığı tebliğe kadar bilinmeyen bir şeydi! Belki daha önce“La ilahe İllallah” Kelime-i Tevhid’inin manasına yönelik çeşitli açıklamalar,çalışmalar vardı. Ama Efendimizle birlikte gelen mananın, yani Kelime-iTevhid’in Efendimizle olan açılımı çok farklıydı! Efendimiz sallallahu aleyhivesellem insanlara bildirdi ki: Aslında siz, kendinizi Allah’a eş koşuyorsunuz!Aslında dünyaya gelmekle, dünyada yaşıyor olmakla siz Allah’aortak oldunuz, Allah’a kendinizi eş koşuyorsunuz! Ve bunun farkındabilincinde değilsiniz! Bilin ki kendinizi Allah’a eş koştuğunuz sürececennete giremezsiniz! Kendinizi eş koştuğunuz o hal var ya, kendiniziilah ilan ettiğiniz o hal var ya, işte ona La ilahe! Öyle bir ilah yok, illaAllah! O bize bunu anlatmaya ve bu idrakla nasıl yaşanır, onu göstermeyegörevli idi.Bu sürekli vurguladığımız bir şey. Hep anlatmaya çalıştığımız bu tebliğeşimdi karşılaştırmalı bazı tanımlarla bakmaya çalışalım. Şöyle ki, Tablo4’den çeşitli ana fikirler çıkaracağız. Bir tanesi şu: Bizim bir başvuru kaynağımızKur’an-ı Kerim’dir! Ondan yararlanabilmenin bir yolunu araştırmamız,mutlaka bulmamız gerekiyor. Diğeri: Kur’an-ı Kerim’den yararlanmamızıönleyen şeylerden birisi de Kur’an’daki çeşitli kelimeleri mana olarak zihnimizdefarklı algılayıp Kur’an-ı Kerim’deki öğütleri ötelemektir. Dikkat edinizlütfen. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de bir ayet kâfirden bahsediyorsa, kâfirlerleilgili bir cümle varsa, okuyanlar genellikle okurken şöyle düşünür: Bu geçmişteolan bir şeydi, o zaman puta tapılıyordu, ayet onlardan bahsediyor.Ayeti okudu ve öteledi, gördünüz mü? Masal gibi okudu ve “benimle ilgili


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 685değil ama ayetlerden bilgi alıyorum” deyip öteledi! “zamanında puta tapanlarakızıyor” dedi ve öteledi. Bir başka ayette şirk kelimesini okur “biz şirklemeşgul değiliz” der yine öteler. Çünkü kendisiyle ilgisi yok! Ayette zulüm vezalim kelimelerini okur, “ben zalim değilim, zulümle meşgul değilim” derve öteler. Böyle ötelediği zaman Kur’an-ı Kerim’de kendisine ait, ona hitapeden bir şey kalmıyor ki! Kendisine ait hiçbir şey kalmıyor. Oysa bakın şimdigöreceğiz, Kur’an-ı Kerim’de geçen tüm kâfir kelimeleri bizzat okuyanahitap eder. Bizzat okuyana diyor; ey kâfir! <strong>Oku</strong>yana söylüyor; ey kâfir! Şirkkelimesi bizzat okuyana “ey şirk ehli” diye sesleniyor. Zalim kelimesi bizzatokuyana “ey zalim!” diye sesleniyor. O zaman bütün ayetler sizinle ilgili oldu,daha önce ötelediğiniz tüm ayetler şimdi sizinle ilgili oldu. İşte şimdi ondanöğüt alınabilir! Neden? Çünkü ayetler size hitap etmeye başladı ve okurkentitremeye başladınız: Kâfir dediği sizsiniz, şirk ehli dediği sizsiniz, zalim dediğisizsiniz. Şimdi bu çerçevede 4. Şemamızı ele alalım.Daha önceki paylaşım toplantılarımızda da üstünde durduğumuz vedikkat çektiğimiz konu şu idi: Kişide “BEN” denilen, “BEN” diye takdim edeceğiiki tane yapı var. Bunu mutlaka fark etmek gerekiyor, bu yapıyı mutlakaönemsemek ve fark etmek gerekiyor. Bunu şimdi ayetlerle delillendirmeyeçalışacağız.Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Vet-Tiyni vezZeytuni ve Turi Siyniyn ve hazel Beledil Emin, Lekad halaknelinsane fiy Ah<strong>sen</strong>i Takviym, Sümme radednahu “Esfele Safiliyn”, İllelleziyneamenü ve amilüs salihati fe lehüm ecrun ğayru memnun, Fe mayükezzibüke ba’dü BidDiyn, EleysAllahu Bi Ahkemil Hâkimin.” SadakallahulAzim.Daha önce de sureden biraz bahsetmiştik. Tiyn Suresi 4. 5. ve 6. ayetlerinişimdi bir basamak daha ileri ele almaya çalışalım. Bakın Tin Suresi’nin 4. Ayetinde:“Biz gerçekten insanı çok güzel bir surette yarattık”. 5. Ayette; “sonraonu “Esfele Safiliyn”e reddettik”. Dikkat ediniz lütfen iki yapıdan bahsediyor.Kişi önce “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” sonra “Esfele Safiliyn”. Dikkatinizi çekiyor mu ikiyapı? Sonraki ayet; “ancak iman edip salih amel işleyenler müstesna. Onlariçin kesilmeyen bir ecir vardır”. Ancak “iman edip salih amel işleyenler müstesna”.Burda müstesna demek, iman edip salih amel işleyenler “Esfele Safiliyn”değildir manasına değildir! Dikkat edin, bazı insanları “Esfele Safiliyn”ereddettik demiyor! Bazı insanlar “Ah<strong>sen</strong>e Takviym”, bazı insanlar “EsfeleSafiliyn” demiyor! İnsanlar “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” üzere yaratıldı, ancak “Esfele


686Yılmaz DÜNDARSafiliyn”e reddedildi, itildi! Bunların içinden, böyle “Esfele Safiliyn” yapıdaolanların içinden bazıları, yani “iman edip salih amel işleyenler” bu “EsfeleSafiliyn” yapıdan kurtulurlar! Onlar müstesna; yani onlar “Esfele Safiliyn”kalmazlar! Burayı iyi fark etmek gerekiyor. Aksi halde kişi öteler ayeti, “EsfeleSafiliyn”le benim ilişkim yok!” der. Hayır! Bizzat okuyana diyor; <strong>sen</strong> “EsfeleSafiliyn” yapıdasın. Bu “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulman için <strong>sen</strong>in “imanetmen ve salih amel” işlemen gerekiyor, ancak o zaman kurtulabilirsin! İşteonlara kesilmeyen sonu olmayan bir ecir var! Ve onun müjdesini veriyor. Buüç ayetten anlıyoruz ki iki yapı var. Birisi “Ah<strong>sen</strong>e Takviym; en güzel suret”diye tanımlanmış, diğeri “Esfele Safiliyn” diye tanımlanmış. Bakın biz de 4.Tablomuzda grubun birisine Sümme radednahu “Esfele Safiliyn” Grubu dedik,adını ayetten aldık. Diğeri de “Ah<strong>sen</strong>e Takviym”. Bir gruba Tiyn Suresi4. Ayeti kapsayan grubun adını koyduk; Ah<strong>sen</strong>e Takviym” dedik, birine deTiyn Suresi 5. Ayette bahsedilen “Esfele Safiliyn” dedik. Daha önce “EsfeleSafiliyn”e bir takdim türü olarak “A” Takdim Formu “BEN” dedik, “Ah<strong>sen</strong>eTakviym”e bir takdim formu olarak “B” Takdim Formu “BEN” dedik. Nedendiğerine “A” demiştik? “ASİ” olduğu için, onun “A”sı olduğu için. Neden diğerine“B” Takdim Formu “BEN” dedik? “Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym”in,“Amentü Billahi”nin, “Amentü Bilkaderi”nin “B”si yönünde “B” sırrını kavramışbir insan olduğu için oraya da “B” Takdim Formu “BEN” demiştik.Şimdi bu ayetlerden anlaşılıyor ki, bir hedef var! Hedef ne? “EsfeleSafiliyn”den kurtulmak! “Esfele Safiliyn”den kurtulun diyor ayet; sizi “EsfeleSafiliyn”e reddettik ama siz “Esfele Safiliyn”den kurtulun! Bu açıklamalarımızıİnsan Suresi 29. Ayet çerçevesinde yapıyoruz, yani konuşmalarımızıyorumlarımızı cümlelerimizi İnsan Suresi 29. Ayet penceresinden oluşturuyoruz.Ancak o zaman bu cümlelerden bir öğüt çıkabilir. Ama bizim İnsanSuresi 29 penceresinden bakarak cümlelerimizi kurarkenki idrakımız İnsanSuresi 30! İnsan Suresi 30 idrakıyla [ve ma teşaune illa en yeşeallahu; dileyenyok illa Allah] idrakıyla işe bakıp, ama İnsan Suresi 29’da bu idrakı öğüdeçevirerek konuşuyoruz; bu çok önemli bir şey!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 687Tefekkür Şeması 4


688Yılmaz DÜNDARHedef 5. Ayette bahsedilen “Esfele Safiliyn”den kurtulmak. Peki, ondankurtulduğunda neye kavuşacaksın? “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapıya! Peki, çarene, nasıl kurtulacaksın? Onu da 6. Ayetle bize gösteriyor. Müstesna olanlarşunlar: “İman edenler ve salih amel işleyenler müstesna!” Bu üç ayettenhedefimizi görüyoruz; “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulmak. Peki, ne yaparak?Çaresi de orada: İman edip, salih amel işleyerek! Ama “Esfele Safiliyn”yapıdan kurtulmak için önce “Esfele Safiliyn” yapıyı bilmek lazım! Tanımlayacak,bileceksiniz ve sonra da iyi tanıyacaksınız ki, “Esfele Safiliyn” yapıdankurtulasınız.Neden bu yapıdan kurtulmak gerekiyor, biliyor musunuz? “Esfele Safiliyn”yapıyı insanlar o kadar çok severler ki! Kur’an’ın reddettik, attık dediğiyapıyı öyle severler ki; bu “Esfele Safiliyn” yapıya namaz kıldırır, oruçtuttururlar, “Esfele Safiliyn” yapıyı Hac’ca götürür Hac’dan getirirler, “EsfeleSafiliyn” yapıya hayır yaptırırlar. “Esfele Safiliyn” yapı tasavvuf öğrenir, “EsfeleSafiliyn” yapı esma zikirleri yapar… Çünkü kişi “Esfele Safiliyn” yapıyıseviyor! Öyle doğdu, kendini onun içinde buldu, ondan kurtulma fikri hiçaklına gelmiyor, gelmez!Çağrı bu: “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulun! Peki nasıl? İman ederek vesalih amel işleyerek! Şimdi, biraz sonra nasıl iman edeceğimizi ve nasıl salihamel işleyeceğimizi de göreceğiz. Ama bu çağrıya kimler uyar? Niye kimseuymuyor bu çağrıya?Siz her hangi bir yerde çalışıyor olsanız, oranın kendine ait bir yönetmeliğivardır. Her iş yerinde orayı disiplinize eden bir yönetmelik var. Yaşarkenbile her apartmanın kendine ait bir yönetmeliği var. <strong>Oku</strong>lda hayatı disiplinizeeden bir yönetmelik var. O yönetmeliğe biraz uymadığınız zaman hemenbirisi geliyor; <strong>sen</strong> yönetmelik yokmuş gibi yapıyorsun! “Şu maddeleryok mu?” diye uyarıyor. Senin dünyadaki yaşantın için de bir yönetmelikvar, ama <strong>sen</strong> hiç onlara uymuyorsun! Yani yönetmelik yokmuş gibi, sankiKur’an yokmuş gibi yaşıyorsun! Ya, normal hayatında <strong>sen</strong>i öyle yaşatmıyorlarki! Gerçek hayatta da, sanki Kur’an yokmuş gibi yaşayabileceğini misanıyorsun? Mümkün değil, bu bir gaflet! Burda bu uyarı var: Ey insanlar“Esfele Safiliyn” yapıdasınız! Ancak bundan şöyle kurtulabilirsiniz, diyor.Peki, neden bu çağrıya kulak veren yok? Çünkü bu çağrıya kulak vermek içinkural var, herkes kulak vermez bu çağrıya! “Neden kulak vermiyorlar” diyeEfendimiz sallallahu aleyhi vesellem üzülüyor, neredeyse hasta olacak. AllahYasin Suresi 11. Ayette buyuruyor: “İnnema tünziru men ittebea’z zikra


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 689ve haşiye’r Rahmana Bilğayb, febeşşirhu Bi mağfiretin ve ecrin kerim;<strong>sen</strong> yalnız Zikre uyanları ve Rahmandan haşyet duyanları uyarabilirsin.Onları bağışlanma ve sonsuz ecir ile müjdele”. Kural bu: Yalnız Zikreuyanları ve Rahmandan haşyet duyanları uyarabilirsin. Bunlar o sesi duyar.Şimdi hızlıca birkaç cümleyle özetleyelim: “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulmangerekiyor. “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulman için iman etmen vesalih amel işlemen gerekiyor. Eğer bunu yaparsan kesintisiz bir ecirle müjdeleniyorsun.Ancak: Yasin Suresi 11. Ayete göre bu uyarıya kimler kulakverir? Zikre uyanlar! Yani Kuran’ı muhatap alanlar. Kur’an-ı muhatap almakyetmiyor, bir de haşyet duyanlar. Rahmandan haşyet duyanlar. Sen ancakonları uyarabilirsin! Buna onlar kulak verir, onlar yönetmelik varmış gibidavranır, onlar Kur’an varmış gibi yaşarlar. Onlar bir şey yapacakları zaman;“ayet şöyle diyor ben öyle yapayım, hadis şöyle diyor ben öyle yapayım”derler. Kimler? Zikre uyanlar ve Rahman’dan haşyet duyanlar; Kur’an böylediyor, “ben böyle yapmalıyım” derler! Böyle demiyorsa, “ben bildiğim gibiyaparım” diyen yapı “Esfele Safiliyn”dir! “Ben biliyorum” diyen “Esfele Safiliyn”yapıdır. Diyor ki; Allahım <strong>sen</strong> bilmezsin! İşte ondan kurtulmak içiniman et ve salih amel işle! Ancak bu uyarıya uyman için de haşyet duy!Çok dikkat edin, ayet; “beni sevenleri uyarabilirsin” demiyor! “Bendenkorkanları uyarabilirsin” diyor! “Allah’ı sevmek” bir insanın haddi değil! Hele“Esfele Safiliyn” Allah’ı hiç sevemez! Eğer “Esfele Safiliyn” yapı “Allah’ı seviyorum”diyorsa kendisini kandırıyor demektir. Peki, Allah sevilmez mi? Sevilir!Nasıl olur o? Önce “haşyet” duyarsın! Bu haşyeti yeterince duyar ve müttaki/korunanolursan Allah <strong>sen</strong>i sever. Allah’ın <strong>sen</strong>i sevdiğini <strong>sen</strong> hisseder, bilir,yaşarsın. İşte o sevinç <strong>sen</strong>in Allah’ı sevmen demektir! Allah’ın <strong>sen</strong>i sevdiğinihissetmen, bilmen ve o bilgiyle yaşaman var ya, o yaşantın, o davranışınAllah’ı sevmek demektir! Yoksa <strong>sen</strong>in “Esfele Safiliyn” yapıyla “ben her şeyiseverim, Allah’ı da seviyorum” demen Allah’ı sevmek demek değildir. Nehaddine! “Esfele Safiliyn” Allah’ı sevemez, menfaatini sever. Allah’ı seviyorsada bir menfaati vardır, “seviyorum” diyordur.Ve haşyet olmadan bir sevgi! Öyle bir sevgi [varsa] kişiyi rehavete götürür,boş vermişliğe götürür. Zanneder ki işi sevgiyle halletti. “Allah Kerim’dir,bir yerde bir şeyler olur” der ve Kur’an Yokmuş Gibi yaşar, yaşantısına devameder. O yüzden, Rasulüne “beni sevenleri bul, ancak onları uyarabilirsin!”demiyor. “Benden korkanları uyarabilirsin, ancak onlar buna kulak verir!”diyor.


690Yılmaz DÜNDARPeki, neden Haşyetullah öneriliyor? Haşyet ne yapar, Haşyetullah ne yapar?Haşyetullah’ın kişide oluşturacağı şey nedir? Bakın Haşr Suresi 21: “Levenzelna hazel Kur’an’e ala cebelin leraeytehu haşian mutesaddian minHaşyetillah. Ve tilkel emsalü nadribuha linnasi leallehum yetefekkerun;eğer şu Kur’an’ı başı semada kökü yedi kat yerin dibinde olan birdağın üzerine yani; kaskatı bir şuur mazharına inzal etseydik, elbette onuAllah haşyetinden dolayı huşu ederek çatlayıp parça parça olduğu haldegörürdün. İşte bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye darb ediyoruz”.Ayette bahsedilen “dağ” enfüsi manada; kişinin kendisinde ilan ettiği<strong>tanrı</strong>lıktır, “BEN” diye takdim ettiği <strong>tanrı</strong>lık iddiasıdır! İşte o iddia Kur’an’latanışırsa, Kur’an ona inzal olursa; yani o Kur’an-ı, Kur’an da onu muhatapalırsa ondaki “Esfele Safiliyn” yapı paramparça olur, huşu kesilir. Haşyetullahöyle bir ilaç ki, “Esfele Safiliyn” yapıyı param parça eder!Al’u İmran 175: “O şeytan (haberi getiren) ancak kendi dostlarını korkutur.O halde onlardan korkmayın. Benden korkun, eğer iman ehliy<strong>sen</strong>iz.”Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu ayette de öneri; gelin beni sevin değil, “bendenkorkun!” O korkudan sonra gelecek olan sevgi muteber. O korkuyu yokedecek, o korkuyu hiçe sayacak bir sevgi “Esfele Safiliyn”e aittir. “Esfele Safiliyn”öyle bir sevgi oluşturur ki, o sevgi korkuyu <strong>sen</strong>den uzak tutar.Ve “korkutmayınız, müjdeleyiniz” diye bir söz vardır, insanlar onu çoksever. Biraz korkudan bahsettiğiniz zaman akıllarından hemen o geçer, ilkfırsatta da dile getirirler: “Ama korkutmayınız, müjdeleyiniz var! Neden müjdelemiyorda korkutuyorsun, korkutunca sana gelirler mi?” Gelmezler tabi!“Esfele Safiliyn”ler gelmez! “Korkutmayınız müjdeleyiniz” bakın kimler için?“B” manasında, “Billahi” anlamında iman etmişler için! Onlar için deniyorki; artık onları korkutmayınız, artık onları müjdeleyiniz! İnanmayanlara değil!Henüz “B” manasında, Billahi anlamında iman etmemişse kişi, onun Billahianlamında iman edebilmesi için Haşyetullah’a girmesi şart! Girdi, “Billahi”anlamında imanda ve salih amelle meşgul! İşte o zaman diyor ki; “onlarıkorkutmayın, müjdeleyin”. Müjde onlara ait! Ayetlere dikkat eder<strong>sen</strong>iz; “artıkonlar için kesilmeyen bir ecir vardır” denir. Kim için? Zikre uyanlar için,Haşyetullah’ı duyanlar için, Rahman’dan haşyet duyanlar için “artık onlarımüjdeleyiniz” vardır.Aslında iki yapı var. Birisi dünyaya geldiğimizde kendimizi içinde bulduğumuz“Esfele Safiliyn” yapı. Bir diğeri de, eğer “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulmasıdilenmiş ise, o kişinin ulaşacağı “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapı. Bu yapılarıtanımak lazım, niçin? Mücadelede başarı için!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 691Tefekkür Şeması 4’tenİkinci satırına bakacak olursanız; Sümme radednâhu “Esfele Safiliyn”.“Esfele Safiliyn” yapıya reddedilenin iman biçimi var. Dedik ya; iman edenve salih amel işleyen bu yapıdan kurtulabilir. Şimdi nasıl iman edecek peki?Bakın kıyaslayacağız şimdi; “Esfele Safiliyn” yapı nasıl iman eder, “Ah<strong>sen</strong>eTakviym” yapı yani “Billahi” anlamındaki yapı nasıl iman eder, iman etmelidir?“Esfele Safiliyn” yapı: Varlık ve Varlığın Muhtariyeti iddiasıyla kendisiniAllah’a eş ve ortak koşandır. Varlık ve Varlığın Muhtariyeti İddiası!“Esfele Safiliyn”de bu iki iddia var. Meallere ve tefsirlere baktığınız zaman“Esfele Safiliyn” için çeşitli açılımlar göreceksiniz; tabiat şartları, işte dünyadakiçeşitli yaşama şartlarıdır diye. Onların hepsi doğru! Peki, o şartlarsonucu kişide hangi idrak var? Aksi halde kişi öteliyor, tabiat şartlarını öteliyor,kendi üstüne kondurmuyor veya tabiat şartlarından kurtulmak içinne yapıyor biliyor musunuz? Uzakdoğu felsefelerine başvuruyor! Hiç ilişkisiyok! Efendimiz (SAV)in öğretisinin dışındaki ilim ve öğretilerden çarearayanların tamamı ateştedir, bunu unutmamak lazım! Tabiat şartlarındankurtulmaya çalışıyor. Oysa burda anlatılan şey o değil! O tabiat şartlarının<strong>sen</strong>de oluşturduğu idrak ne? Sen o idraktan kurtulacaksın. O idrak duracakdevam edecek, <strong>sen</strong> tabiat şartlarından kurtulacaksın! O zaman nasılsanıyor biliyor musunuz? O idrak duruyor, o da gidiyor, tabiat şartlarındankurtuluyor! Ne yapıyor? Uçuyor kaçıyor, geleni biliyor, gideni biliyor, birisinincebindekini biliyor, kaşığı eğiyor, falan falan! Bunları tabiat şartlarındankurtulmak sanıyor. Bunlar “Esfele Safiliyn”’in yetenekleri! Bunlar herkese,her “Esfele Safiliyn”e açık! Bunları marifet sanmamak lazım! Marifet “EsfeleSafiliyn”den kurtularak Allah’ı bilmektir; marifet ona denir. Eğer kişi yanmadanateşte yürümeyi, kendisine şiş, şu bu sokarak şeyler göstermeyi marifetsanıyorsa onlar “Esfele Safiliyn”in yetenekleri, herkese açık! Beş duyu şartlarınıaştığın zaman, beynin öğretilerini değiştirdiğin zaman “Esfele Safiliyn”yapı bütün onları yapabilir. Ama bütün o yeteneklere rağmen aynı idrakitaşıyorsun, aynı idrake sahipsin! Önemli olan <strong>sen</strong>in sunduğun idrak!


692Yılmaz DÜNDARİşte “Esfele Safiliyn” yapının idraki bu: Varlık ve Varlığın Muhtariyeti iddiası!“Ben varım ve bu varlık ta muhtardır” iddiası! Yani “kendisine ait özgürbir aklı, kendisine ait özgür bir iradesi, kendisine ait özgür bir gücü var”iddiası. “Esfele Safiliyn” bu üç şeyi “bilerek veya bilmeyerek” sürekli, 7x24 uygular.Ne yapar? Hüküm verir. Oysa Kur’an buyuruyor ki Hüküm Allah’ındır.“Mülk benimdir” der. Burda bahsedilen mülk öncelikle bedendir! OysaKur’an buyuruyor ki, Mülk Allah’ındır ve “benim kendime ait bir gücümvar” der. Oysa Kur’an buyuruyor ki, Güç Allah’ındır. İşte “Esfele Safiliyn” yapının,yani <strong>tanrı</strong>lık iddiasının en önemli üç belirtisi; mülk sahibidir, hükümverir, güç sergiler, güç gösterir.İnsanlar zannederler ki, seccadenin başına geldikleri zaman bunları yapmayacaklar.Hayır! Birçok kişinin ilk sorularıdır: Efendim, ben bu işleri öğrendiktensonra salât ikame etmeyi önemsedim, bunun önemini anladımve salât ikame ediyorum. Ancak salât ikame ederken daha önce aklıma gelmeyenşeyler aklıma geliyor, unuttuğum şeyleri bile salâtta hatırlıyorum.Bunu nasıl düzeltebilirim? Kesinlikle seccadede, salât anında düzeltemezsiniz!Salâtta neyi düzeltmek istiyorsanız, önce normal yaşantıda düzelteceksiniz!Normal yaşantıda düzeltmeniz gerekiyor onları! Yaşarken insanlarlaolan ilişkilerinizde, kendinizle olan ilişkide eğer siz <strong>tanrı</strong>lık iddiasındaysanızyani “Esfele Safiliyn” yapıdaysanız, siz salâtta da “Esfele Safiliyn” yapıda olmakzorundasınız! Seccadeye gelindiği zaman “Esfele Safiliyn” yapı gitmez,normal yaşantıda götürür<strong>sen</strong>iz gider!Evet, “A” Takdimiyle “BEN” diyen, yani “Sümme radednahu “Esfele Safiliyn”gereği “Esfele Safiliyn” olan yapıya “BEN” diyenin imanı bu konudaböyledir; Varlık ve Varlığın Muhtariyeti iddiası vardır. Böylece, Allah’tangayrı bir varlık ilan edip o varlığa da muhtarlık vererek kendisindeki yapıyıAllah’a eş ve ortak koşar. E, şimdi bakın; kâfirin ta karşılığıdır bu, küfrünta karşılığıdır bu, şirkin ta karşılığıdır bu! Niye başka yerde arıyorsun veyabaşkasında arıyorsun? Öyleyse, ayetler kâfir dediği zaman, <strong>sen</strong>deki bu yapıyasesleniyor, hemen öğüt al! Oradaki kâfir <strong>sen</strong>deki “Esfele Safiliyn” yapı!Ondan kurtulman için “bir öğüt” var! Öteleme!Peki, “B” Takdim Formu “BEN” nasıl inanır, nasıl iman eder? Bakın:İlmullah’ta Allah’ın dileğinin bir İLMİ SURETİ olarak, muhtarlık sözkonusu bile olmaksızın var görünenim, der. Burayı çok iyi irdeleyeceğiz.Anlamamız, idrakı buraya taşımamız gerekiyor ve bu bir başlangıç idrak.Başlangıç için taşınılması gereken idrak: İlmullah’ta Allah’ın dileğinin bir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 693İLMİ SURETİ olarak muhtarlık söz konusu bile olmaksızın! Muhtarım veyadeğilim diye bir tartışma bile yok! Çünkü “muhtarım veya muhtar değilim”demek bile farklı bir iddiadır. Muhtarlık söz konusu bile olmaksızın var görünenim,Var Gibi görünenim, var görünüyorum. Yalancı, yabancı bir görüntüyüm.Nerde? İlmullah’ta! Neyin görüntüsü? Allah’ın DİLEĞİnin sureti!Bu suretleri nasıl tanımlarız? Bunlara, İlmullah’taki suretler anlamına “İlmiSuretler” deriz. Öyleyse kişi kendisi ancak bir ilmi surettir. Bu ilmi suret kendisiniVar Gibi görür, var sanar. Bu ilmi suret, İlmullah’ta Allah’ın dileğininsuretidir, bu kadar! İlmullah’ta bir surettir, ilme ait bir surettir. Allah’ın ilminde,ilme ait, ilmî! Senlik hiçbir şey yok ki orda! Allah’ın ilminde, ilmineait, ilminin bir görüntüsü! Senlik hiçbir şey yok! Bu ilmi suret “Ah<strong>sen</strong>e Takviym”yapı. Allah o görüntünün kendini var sanmasını dilemiş. Sonra onun“ben varım ve muhtarım” demesini dilemiş; işte bu da “Sümme radednahu“Esfele Safiliyn”. O yapı “ben varım ve muhtarım” demiş müstakillik ilan etmiş!Böylece, İlmullah’ta Allah’ın ilmi olan bir hale sahip çıkarak, o özelliğikendisinin ilan ediyor. Ayrı bir varlık iddiasıyla, müstakil ve muhtar bir varlıkolarak Allah’tan gayrı BEN de varım manasında “BEN” der! “Esfele Safiliyn”yapı, “Ancak Mütekebbir olan Allah “BEN” der” gerçeğini hiçe sayarak, “bende bendeki yapıya “BEN” derim, ben de cürmüme göre Mütekebbir’im” diyerekAllah’a ortak olmuş ve eş koşmuştur! Oysa “B” Takdim Formu “BEN”,“B” kapsamındaki bu idrak ne diyor? “Ben İlmullah’ta Allah’ın dileğinin birsureti olarak var görünenim” diyor.Tefekkür Şeması 4’tenSize “Kendini Hissetme Duygusu’nu, kendinizi hissetmeyi tefekkür ediniz,bunu canlandırınız” demiştim. Çünkü sizde gerçek olan tek şey KendiniHissetme Duygusu. Onu saflaştırıp, soyutlayıp “TEK” hissedebilir misiniz?Bunu başarmanız size çok mesafe kazandırır. Kendinizi hissettiğiniz KendiniHissetme Duygusu’nu sizin sandığınız ve var bildiğiniz tüm şeylerdenarındırarak, SAF’laştırarak hissedebilir misiniz? Yalnızca “Kendini HissetmeDuygusu”nu VAR hissedebilir misiniz? Çünkü sizi önemli bir noktaya taşıyacakolan şey, sizdeki Kendini Hissetme Duygusu’dur. Siz kendinizi hisset-


694Yılmaz DÜNDARtiğiniz o duyguyu takdim edersiniz işte! Aslında “BEN” derken; siz kendinizihissettiğiniz hisse, “ben”lik hissine “BEN” dersiniz, kendinizi öyle takdimedersiniz!“Esfele Safiliyn” yapı “ben varım ve bu varlık ta muhtardır” iddiasını“BEN” diye takdim eder; bu Zulmani BENdir. Bu “BEN’in özelliklerini çeşitlikelimelerle söylemeye çalışıyoruz ki okuduğumuz yerlerde bu kelimelergeçtiği zaman o kelimenin tanımını tam yerine koyabilelim ve manayıaçabilelim. Demek ki, “Esfele Safiliyn”in “BEN” derken takdim ettiği “BEN”“Zulmani BEN”dir. Yani, bir kişi doğdu, etrafı tanıdı ve “BEN” diye kendisinitanıtıyor, takdim ediyor ya, onun “BEN” dediği Zulmani “BEN”dir. Dahabaşlangıçta kendisini Zulmani “BEN”le takdim eder. Zulmani BEN; küfürsayılan bir iddiayı takdimdir! Küfür sayılan, küfür olan bir iddiayı takdimdir.Yani “Esfele Safiliyn”in “BEN” demesi bir küfrü takdimdir; “ben Allaha ortağım,eşim” demektir.“BEN” kelimesi ile takdim edilen bir idraktir aslında, dikkat ediniz! “BEN”derken takdim ettiği idraktır! “BEN” derken sunduğu bir idrak vardır! Dilden“BEN”i çekmekle o idrak yok olmaz, “BEN”i dilinizden silmekle idrakıyok edemezsiniz. Ama o idrakı yok eder<strong>sen</strong>iz, sonra diliniz zaten ona göredeğişir. Yeni idrake göre söyleyecek bir şey bulur. Zulmani “BEN” küfür sayılanbir iddiayı takdimdir. Diğeri? Nurani “BEN”, Rahmani “BEN”, Vehmi“BEN»in takdim ettiği şey ilmi surettir. Yani eğer kişi “Billahi” anlamındaiman ediyorsa bu takdirde onun söylediği, takdim ettiği “BEN” nurani bir“BEN”, Rahmani bir “BEN”dir. “BEN” derken o neyi takdim eder? “BEN” derkentakdim ettiği şey ilmi surettir, onun bilincindedir o! Allah’ın ilmindeAllah’ın dileğinin suretini takdim ettiğinin bilincindedir. Var Görünen oemanet sureti BEN” diyerek takdim eder. Bir yetkiyle “BEN” dediği, “buna“BEN” diyebilirsin diye yetki aldığı o sureti takdim eder.“Kendini Hissetme Duygusu”ndan bahsettik ya, bir de birime onunlaberaber gelen bir özelik vardır; “Muhtariyeti Tercih Gücü”. Bakın burda şimdi“Muhtariyeti Tercih Gücü”nün bu iki yapıyla ilişkisini kurmaya çalışalım.Muhtar ve Mütekebbir olan ancak Allah’tır! Dolayısıyla, Allah’ın ilmindeOnun dileğinin sureti olan ilmi suret [Allah muhtar olduğu için] o ilmi suretde muhtardır. Ama Allah o ilmi surete “BEN” diyecek birisini dilediğindebu muhtarlık devam eder, bu özellik ilmi surette öyle devam eder. Eğer bütünyaşayanlar “Muzill” ismi kapsamında olsaydı, yani dünyaya gelenlerintümü hiç cennete gitmeyecek cehennemde kalacak olsaydı biz kendimizi“var ve muhtar” sanacaktık! Muhtar olup olmadığımızı düşünmeyecektik


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 695bile, böyle bir konu olmayacaktı. Çünkü Allah muhtardır! Onun dileğiyleoluşan ilmi surete de “kendini muhtar sanacaksın” demiş, öyle dilemiş, o daöyle bilecekti! Ancak bir kısım insanı “Hâdi” ismi kapsamında dilemiş, işingerçeğini öğrenmesini dilemiş. Onlar “Esfele Safiliyn” yapıdan yani “kendinimuhtar sanma” halinden “muhtar değilmişiz!” keşfine geçecekleri için kıyaslanabileniki hal var. Bir Muzill ismi kapsamındaki idrak, bir de Hâdi ismikapsamındaki idrak. Böylece iki hal oluşuyor; birisi “ben muhtarım” diyor,diğeri “muhtarlık söz konusu bile değil. Mütekebbir olan Allah muhtardır”diyor. Böylece, muhtarlık sanki “tercih edilen” bir şeymiş gibi gözüküyor.İnsan Suresi 29 gereği, insan sanki muhtariyeti tercih ediyormuş gibi gözüküyor.Ne diyor İnsan Suresi 29; “dileyen Rabbine döner, dileyen Rabbinebir yol tutar”. Hâdi ismi kapsamında olanlar bu keşfi yapacakları için,kendilerinin muhtar olmadıklarını fark edecekleri için; sanki birisi Hidayeti,diğeri de Şekaveti tercih ediyormuş gibi bir görüntü var. Sanki birilerimuhtarlığı, diğerleri de muhtar olmamayı tercih etmiş gibi bir görüntü var!Çokluk âleminde ve İnsan Suresi 29 gereği! Ama bunlar; İnsan Suresi 30 gereğincetakdir edilmiş! Takdiri yaşayan bir hal İnsan Suresi 29 görüntüsü!İnsan-29 görüntüsünde, sanki birileri muhtariyeti tercih ediyor gözüktüğüiçin, “sanki bir tercih varmış” gibi gözüktüğü için, muhtariyetin olmadığınıfark edenler, muhtar olmama halini yaşayanlar muhtarlığı tercih etmemişgibi görünürler! Olmayan bir şeyin tercihi varmış, tercih söz konusuymuşgibi olur. Bu yüzden, o hal “Muhtariyeti Tercih Gücü” olarak tanımlanır.Nisa Suresi 136. Ayet: “Ya eyyühellezine amenü, Aminü Billahi; Eyiman edenler! Billahi anlamında iman ediniz, düzgün iman ediniz, doğruiman ediniz”. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz “iman ediyorum” diyenlere sesleniyor!“Ya eyyühellezine amenü, aminü Billahi! Ey iman edenler, Billahi anlamında,Billahi manasında, “B”ye göre iman edin!” Fark eder<strong>sen</strong>iz, “ey iman edenler”dediği “Esfele Safiliyn” yapı! “Esfele Safiliyn” yapıya diyor ki; “Esfele Safiliyn”yapınla iman edemezsin! “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtularak iman et! “EsfeleSafiliyn” yapı bu işi bilmez, yapamaz! Ey, iman ediyorum diyen “EsfeleSafiliyn” yapı, düzgün iman et! Nedir düzgün iman etmek? “B” kapsamında,Billahi anlamında iman et!Furkan Suresi 43. Ayet: “Kendi hevasını kendine <strong>tanrı</strong> edineni gördünmü?” Daha önce çok karşılaştığınız ayetlerden: “Kendi hevasını kendine<strong>tanrı</strong> edineni gördün mü?” Dikkat eder<strong>sen</strong>iz “Esfele Safiliyn” yapınınkendi hevasını/kendisindeki iddiayı <strong>tanrı</strong> ilan ettiğini, <strong>tanrı</strong> edindiğini vurguluyor.


696Yılmaz DÜNDARKassas Suresi 88. Ayet: “Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinme. Tanrı yoktur,illa HU! Onun Vechi harici yoktur.” Yine “Esfele Safiliyn”e sesleniyor. Eğerkişi kendisini “Esfele Safiliyn” kabul etmezse bu ayeti öteler, “bizle ilgili değil”der, Kur’an’da da kendine ait bir şey bulamaz. Ama kendisinin bizzat“Esfele Safiliyn” yapıda olduğunu idrak eder, itiraf eder, fark ederse o zamanayet ona sesleniyor. Diyor ki; “Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinme!” O zaman “EsfeleSafiliyn” yapıdan kurtulmak için Allah yanı sıra <strong>tanrı</strong> edinme, kendini <strong>tanrı</strong>ilan etme” öğüdü ona seslenir, o da bu öğüde uyar.İsra Suresi 22. Ayet: “Allah yanı sıra ilah oluşturma! Sonra aşağılanmışve kendi başına” bırakılmış olursun!”Necm Suresi 28. Ayet: “Onlar sadece zanna tabi oluyorlar. Zan ise,Hakk’dan hiçbir şey ifade etmez.” Onlar sadece zanna tabi oluyorlar! Burdakizannı da iyi çözmek lazım. Buradaki zan; kişinin kendisine “ben varımve muhtarım” demesidir. Muhtariyetini ilan ettiği bir “VAR”ın zannıdır! İşteona tabi oluyor. Biraz sonra, bu zannın Hakk’tan bir şey ifade etmediğinigöreceğiz.Hac Suresi 74. Ayet: “Allah’ı Hakk’ıyla idrak edemediler.” “Allah’ainanmadılar” demiyor, dikkat ediniz! Allah’ı Hakk’ıyla idrak edemediler!Çünkü Efendimiz (SAV)’le beraber “Allah’a inanmanın yetmeyeceği” anlaşıldı!Meselenin Allah’a inanmak değil Allah’ı tanımak olduğu, işin “Allah’ıTanıma” ana fikri üzerine bina edilmesi gerektiği vurgulandı. ÖyleyseMuhammedî olan Allah’ı tanıma çalışmaları yapar! Allah’ı tanırsa ne olur?Allah’ı tanıdıkça kendisinin ilah olmadığını fark eder ve o ilah yapıya “Lailahe” der, “İllallah” gerçeğine kavuşur.Fussilet Suresi 23. Ayet: “Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya,işte sizi o mahvetti ve siz kaybedenlerden oldunuz.” Bütün bu ayetleredikkat ettiğimizde, hep; inancımızı yoklamak, imanı incelemek ve onarmak,“Billahi anlamında” inanmayı öğrenmek yolunda öğütler olduğunu görürüz.Evet, dedik ki; kendisinde <strong>tanrı</strong>lık iddiası bulunan yapının “BEN” diyerektakdim ettiği “Zulmani BEN”dir. Billahi anlamında iman edenin böylebir iddiası olmayan takdimi ise “Nurani BEN”, “Rahmani BEN” veya “VehmiBEN”dir. Buraya da dikkat etmek ve burayı çözmek gerekir. Nurani BEN yani,Rahmani BEN’e Vehmi BEN de denir. Vehmi BEN; “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapınınbaşlangıç halidir. Bakın burdan nereye geliyoruz?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 697Tefekkür Şeması 4’tenŞimdi Tablo’nun 4. satırına bakacak olursak, Vehmin Zulmeti ve diğertarafta ise, Vehim ile gelen Nur kısımlarını görürüz. Vehmin Zulmeti konulariçerisinde çok fazla incelenme fırsatı yakalayamamış, çok fazla açıklanamamış,örtülü kalmış. Demek ki; önemli bir gerçeği içermiş, saklamış kiörtülü durmuş! O örtüye hafif dokunalım.“Esfele Safiliyn” dediğimiz yapı Vehmin Zulmeti’dir, “Esfele Safiliyn” yapınınidrakı vehmin zulmetidir. “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapı vehimdir. “Ah<strong>sen</strong>eTakviym” yapıda bir “BEN” diyen var ya, ona Rahmani BEN, Nurani BENdedik, işte o vehimdir. O, o yapının vehmidir, “BEN” demek ilmi suretin vehmidir.Dedik ya kendisini VAR sanar, VAR GİBİ görünür. Var göründüğününbilincinde olan biri var, Var Gibi görünen biri var; işte o vehimdir. İster<strong>sen</strong>izhatırlayabilmek için vehmi tekrar tarifleyelim, tanımlayalım: İlmi suretlerolan cüz’i manaları anlamaya, var sanmaya ve bu var sanışa göre muameleyapmaya yarayan idrak gücü vehimdir. Hani dedik ya; o Allah’ın ilmindeAllah’ın dileğinin suretidir, ilmi surettir! İşte bu ilmi suretler olan cüz’i manalarıanlamaya, varmış sanmaya ve bu var sanışa göre muamele etmeyeyarayan idrak gücüne vehim deriz. Bu vehim sayesindedir ki, o ilmi suretkendisini var sanar. İşte bu var sanış vehimdir! Ama bu var sanıştan sonra,bu var sanışı ileri götürüp “ben varım” demek, vehmi suistimaldir. Lütfendikkat ediniz; ilmi suretin vehim dediğimiz idrak gereği kendisini var sanmasıo ilmi surete verilen vehim yüzündendir; ona vehim diyoruz. Ama buvar sanışı ileri götürüp, bu var sanışa kanıp “varım ve muhtarım!” demesi,ona verilen bu vehim halini suistimal etmektir, yani vehmin zulmetidir.Öyleyse, “Esfele Safiliyn” yapı vehmin zulmeti, vehmin karanlığı, vehmin suistimalidenilen bir haldir. Biz buna ayrıca vehmin vehmi diyebiliriz. Neden?Bu ilmi suret kendisini var sandı. Bu var sanış hali vehim. İşte bu vehim hali,tekrar vehim üretiyor; var sanış değil “varım ve muhtarım” zannını üretiyor.Öyleyse o da vehimden üreyen bir vehim! O yapı vehmi öğrendi ve hemensuistimal etti, kullandı, tekrar kullandı. İnsanlar nankördür diye buna denir!Vehmi suistimal etti, nankörlük yaptı, kendi lehine kullandı, muhtari-


698Yılmaz DÜNDARyetini ilan etti. Ona “var san” dendi, o “varım ve muhtarım” dedi. Vehimsermayesini aldı ve onu suistimal etti, kendi muhtariyetine sermaye yaptı.O vehim sermayesini kötü kullandığı, değerini bilmediği için o nankör ilanedilmiştir! Ve bu durumda karşımıza iki tane hayat tarzı çıkıyor. Birisi “EsfeleSafiliyn” yapının hayat tarzı, bir diğeri “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapıya uygun seyirhalinde olan hayat tarzı. Yani birisi “A” Takdim Formu “BEN”in hayat tarzı,birisi “B” Takdim Formu “BEN”in, Billahi anlamında iman edenin hayat tarzı.Birisi kendisini Zulmani BEN diye takdim edenin zulmani hayat tarzı, diğeriRahmani BEN’in hayat tarzı.Bunlar nelerdir biliyor musunuz? “Esfele Safiliyn” yapının hayat tarzıDeccaliyet Kısır Döngüsü’dür, Deccaliyet yaşantısıdır, Deccaliyet dediğimizhayattır. İşte Deccaliyet Kısır Döngüsü’nün ilerde dünyaya gelecek olan vebu işi maksimum noktada yapacak en önemli şahsına da DECCAL deriz.Billahi anlamında “BEN” diyenin hayat tarzı ise İhlâs Suresi’nde belirtilendöngüdür, İhlâs Hayat Döngüsü’dür. Onun en önemli, en uç idrak noktasındakiyaşantısını gösteren de RASÛLULLAH sallallahu aleyhi vesellem’dir.Ama insan doğarken Deccaliyet Kısır Döngüsü içerisindeki “Esfele Safiliyn”yapıya “BEN” diyerek hayata başlıyor, bu hayat tarzına başlıyor. İşte bu hayattarzına İslamiyet’i yaşatmaya çalışıyor. Bu hayat tarzına zikrullah yaptırıyor,bu hayat tarzına salât veya oruç ibadetlerini yaptırıyor! Burayı kavramayaçalışalım.Ve bakın: Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym“Kul euzü Bi Rabbin nas, Melikin nas, İlahin nas, min şerril vesvasilhannas, elleziy yüvesvisu fi sudurin nas, minel cinneti ven nas.” Sadakallahulazim. Nas Suresi. Nas Suresi’nde korunmaya çalıştığımız vesvese,korunmaya çalıştığımız zanlar var ya; onlar “Esfele Safiliyn”den çıkan vesveseve zanlardır! Yani siz, Nas Suresi’yle vehmin zulmetinden korunmaya çalışırsınız.Vehmin zulmetinden korunmak için okumanız gereken bir surediro! Diğer türlü okuyunca da yararını görürsünüz. Nedir diğer türlü okumak?Tanrılık iddiasında bulunan ve bunun farkında olmayan birisi, yine <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunan diğer insanlarla yaşarken, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanlarınzanlarından kendi iddia ettiği <strong>tanrı</strong>yı korumak için, kendi <strong>tanrı</strong>sını diğer<strong>tanrı</strong>ların vesveselerinden, zanlarından, nazarlarından korumak için okur!Doğru, o zaman da tesir eder! Ama <strong>tanrı</strong>sını korur! Yani cehenneme götüreceğiniiyi korur, muhafaza eder, cehenneme sağlam götürür. Kargo hizmetindeyerine sağlam teslim etmiş olur! Vehim ve Vehmin Zulmeti bu açıdanda anlaşılmıştır umarım?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 699Diğer satıra bakacak olursanız: Bir kolon nefse zulüm ve karşılığı ise nefsinhakikatine uygun seyr hali. Neden nefse zulüm diyoruz? Kur’an’da “nefsinizezulmetmeyin” öğüdü var. Nefsinize zulmetmeyin, nefsinize zulmeder<strong>sen</strong>izzalim olursunuz. Aslında yine kime sesleniyor? “Esfele Safiliyn” yapıya! “Nefsinezulmetme, nefsine zulmeder<strong>sen</strong> “Esfele Safiliyn” yapıda kalırsın diyor!Nefse zulmetmemeyi öğrenir<strong>sen</strong> “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulursun. Demekki, “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapıyı alıp “Esfele Safiliyn” yapı olarak yaşatmaknefse zulüm! Eğer siz, çok güzel bir biçimde yaratıldığı söylenen “Ah<strong>sen</strong>eTakviym” özellikteki yapıyı alır, “Esfele Safiliyn” yapıyla yaşatır, ona öyle birhayat tarzı sunarsanız nefsinize zulmetmiş olursunuz! Yani kendisini Allah’aeş ve ortak koşmayan hali alıp, onu Allah’a eş ve ortak koşan hayat tarzınasokar ve öyle yaşatırsanız, siz o nefse zulmetmiş olursunuz. Zulüm ne demektir?Zulüm, bir şeyin hakkını vermemek demektir. Birisinin, bir şeyinhakkını vermemek zulümdür, onu yapan da zalimdir! Siz de “Ah<strong>sen</strong>e Takviym”yapının hakkını vermiyorsunuz. “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapı diyor ki; benvar görünenim, Allah’a bu var görünen halimi eş ve ortak koşmuyorum. Sizbunu alıyorsunuz, hakkını vermiyor, onu var ve muhtar yapıyor ve Allah’aeş ve ortak koşan bir hayat tarzının içine sokuyorsunuz! İşte siz şimdi “Ah<strong>sen</strong>eTakviym” yapının hakkını vermediniz. Ne yaptınız? Zalim oldunuz! Niye?Oradaki nefse zulm ediyorsunuz! Nefse zulüm sonucunda ortaya ne çıkar?Nefsin şerri çıkar! Bakın nefsin şerrini burda bir cümleyle tanımladık, lütfendikkatle bakalım: Nefs kaydının küfür amaçlı kullanılması şerdir! Nefs kaydınınküfür amaçlı kullanılması ŞER olarak tanımlanmıştır, şer buna denir,başka bir şer tarifi <strong>tanrı</strong>sal tariftir. Tanrılığını ilan etmiş kişilerin/<strong>tanrı</strong>larınbirbirlerine olumsuz davranışlarını şer diye tanımlamak, onları yapmayıncada “ben şerle meşgul değilim” sanmak gafletin ta kendisidir. ŞER; yalnızcasize verilen sermayeyi, size verilen özelliği küfür amaçlı kullanmaktır!Nefs kaydını küfür amaçlı kullanmaktır.Tefekkür Şeması 4’ten


700Yılmaz DÜNDARNefs kaydı nedir? Kendini Hissetme Duygusu’nda bir ilmi suret oluştu.Bu ilmi suret bir cüz’i manadır. Bu cüz’i mana, kendi şartları neyse, ilmi suretolarak ne dilenmişse, kendi şartlarında, dilendiği şartlarda kendisini hisseder.Aslında kendini hissetmek Mütekebbir olan Allah’a aittir! Kendisini Allahhisseder ve o hissettiğine “BEN” der, “Ben benim” der. Ben benim! Çokönemli bir şey bu, evrende; Ben benim! Esas Kendini Hissetme DuygusuEhad ve Samed vasıflı olup “BEN” der. Bu “Kendini Hissetme Duygusu”nunkaplamadığı yer yoktur. Aynı şey sağlıklı bir vücutta sizde de yok mu? Vücudunuzunher noktasında kendinizi hissedersiniz. Sağlıklıysa, toplu iğneyi enuç noktanıza dokundursak kendinizi hissedersiniz. Kendinizi hissetmediğinizbir noktanız yok! Sistemde de kendini hissetmeyen bir nokta yok! KendiniHissetme Duygusu’nda boşluk yok! Esas olan ve herşeyi kaplayan KendiniHissetme Duygusu’dur. Kendini Hissetme Duygusu’nun kaplamadığı bir yeryok, dolayısıyla ilmi suretleri de kaplar. İlmi suretler her yeri kaplayan buKendini Hissetme Duygusu’ndan yararlanarak ilmi suretin şartlarındakendisini hisseder. Burayı yakalayınız lütfen! Kendini Hissetme Duygusuher yeri kapladığı için, ilmi suret de Kendini Hissetme Duygusu’ndadır. KendiniHissetme Duygusu havuzunda ne dilenmişse, ilmi suret o dilenen hallekendisini hisseder! İşte bu yüzden dilenen haliyle kendisini hissederkenkendini var sanar. Bu kadar! Var sanar! Bu vehimdir işte: İlmi suretin KendiniHissetme Duygusu’ndan yararlanarak o suret için ne dilenmişse onu varsanması vehimdir. İşte ilmi suretin esas Kendini Hissetme havuzundan yararlanarak,ama ilmi suretin sınırlarında kalarak kendini hissetmesi [bu varsanış] onun nefsidir. Nefsin bu tarifine çok dikkat eder<strong>sen</strong>iz nefsi çözersiniz;nefsi çözünce; nefsi bilen Rabbini bilir. Anında! Anında bileceğiniz,yapacağınız sıçramadır o! Kendini Hissetme havuzunda; alanında, esas varolan Kendini Hissetme içerisinde dilenmiş olan İlmullah’taki o ilmi suret, nedilenmişse o dilenen şartlarda Kendini Hissetme Duygusu’nun esasındanyararlanarak kendini hisseder; o şartlarda his eder, var sanar. İşte onun buvar sanışı, o ilmi suretin nefsidir! Siz, bu nefsi küfür amaçlı kullanırsanız,yani bu hissedişi varım ve muhtarım yolunda kullanır ve öyle bir hayat tarzıortaya koyarsanız nefs sermayesinden şer doğar, nefsin şerri doğar! Ve nefsinşerriyle meşgul olan, Deccaliyet Kısır Döngüsü’nü gerçek ve alternatifsizhayat sanarak bunun hırsına girer. Deccaliyet Kısır Döngüsü’nü gerçek vebir alternatifi olmayan hayat sanıp onun hırsına girer; öyle dilenmişse öylede yaşar! Ona o süslü ve kolay gelir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 701Diğeri nefsin hakikatine uygun seyr halidir. Nefse zulmü söyledik. Nefsitanımlarken, insanların, çokluğun nefsini tanımlarken, “her nefs ölümütadıcıdır” derken çokluk var. Her nefs derken, ne var? Çokluk var, çoklukâlemine ait bir tanım var, çokluk âlemiyle ilgili bir nefs tanımı var. İşte birazönce tanımladığımız bu nefsin hakikatine baktığınızda onun var sanışınınaltında, kendisini hisseden Ehad ve Samed vasıflı Kendini Hissetme Duygusuvar. İşte Hakikat budur, nefsin hakikati budur. Kendisini hissetti; nefs! Sizkendinizi hissetmiyor musunuz? İşte o nefsiniz sizin! Kendinizi hissetmeksizin nefsiniz!“Her kendini hisseden ölümü tadacaktır” deyince bunu daha kolayanlarsınız. “Her nefs ölümü tadacaktır; her kendini hisseden ölümü tadacaktır!”Her kendini hisseden/bilen/“BEN” diyen/var diyen ölümü tadacaktır.Her nefs; yani her kendini hisseden!Peki, kendini hissedişin nerden geliyor? Esas Kendini Hissetme’den! Senkendini hissedişini müstakil, muhtar sanarsan o sanış vehmin zulmetidir!Şimdi <strong>sen</strong> ilah oldun! İşin hakikati o değil. Senin kendini hissedişin şöyle:Esas Kendini Hissetme Duygusu her yeri kaplamıştır. Sen ilmi suretle sınırlıolarak o Kendini Hissetme Duygusu’ndan yararlandın ve ilmi suretinin şartlarındakendini var sandın. Bu <strong>sen</strong>in nefsin! Bunun hakikati ne? Bunun hakikati;her yeri kaplayan Ehad ve Samed olan, Kendini Hisseden, Mütekebbirolan! Eğer <strong>sen</strong> bu ilmi suretin şartlarıyla sınırlı kendini hissedişi bu hakikateyönlendirir<strong>sen</strong>, işte şimdi nefs hakikatine uygun seyr halinde olur. Düşünün,bu tanımlar olmasa, hakikat nedir ve nasıl seyir olacak bilemezsiniz ki!Nefsin Hakikatine Uygun Seyr’in hayat tarzını oluşturan döngüyede İhlâs Hayat Döngüsü diyoruz. Neyle başlıyor? Ehad’la başlıyor. Neylebitiyor? Küfüven ehad’la bitiyor, dönüşün oraya! Ehad’la başlıyor, <strong>sen</strong>intesbit ettiğin Ehad’la bitiyor. Senin bilmediğin, olmadığın Ehad’la başlıyor,<strong>sen</strong>in tesbit ettiğin ulaştığın Ehad’la bitiyor. İhlâs Hayat Döngüsü böyle birdöngü! Diğeri Deccaliyet Kısır Döngüsü.Zilzal Suresi 7. ve 8. ayetler önemli: Euzü billahi mineş şeytanir racim,Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “İza zülzilatül ardu zilzaleha ve ahracetilarzu eskaleha ve kalel insanü maleha, yevme izin tühaddisü ahbareha,Bi enne Rabbeke evha leha, yevme izin yasdurunnasü eştaten liyurava’malehüm, Femen ya’mel miskale zerratin Hayran yerahu vemenya’mel miskale zerratin Şerran yerahu”. Sadakallahul azim. “Kim zerrekadar Hayr işlerse karşısına o çıkar; onunla karşılaşacak. Kim zerre kadar


702Yılmaz DÜNDARşer işlerse onunla karşılaşacak”. Buradaki Hayr ve Şerri “Esfele Safiliyn” yapıkendi özelliklerine göre tanımlarsa boş işle meşgul olur, sonunda müflis olacağıbir işle yorulur ve terler. İlahlıklarını ilan etmiş <strong>tanrı</strong>ların birbirlerine iyidavranmalarını ve memnun etmelerini hayr sanarsa, birbirlerini üzmelerinive kandırmalarını da şer sanarsa yanılır. Tanrıların <strong>tanrı</strong> yapılarını üzmesi,kandırmasını şer sanar ve bunların karşılığını göreceğini düşünürse yanılır.Şer tek şeydir; sizin nefs yeteneğinizi Allah’a eş ve ortak koşacak şekildekullanmanız! Hayr tek şeydir; nefs yeteneğini hakikati yönündeseyre dâhil etmek! Dolayısıyla zerre kadar şer yapmışsa; yani zerre kadarküfür ehliyse karşılığını görecek, zerre kadar küfür ehli dışındaysa karşılığınıgörecek. Böylece bu iki ayetin manasını yakalamış olur. Aksi halde buayetlerle size iyi insanı anlatır, kandırırlar. İyi insan olmaya çalışırsanız, iyiinsanların da cehennemde kontenjanları var, orda onların da yerleri var. İyiinsan cennete gidecek değil ki! İyi insanların da cehennemin bir yerlerindekontenjanları var. Eğer hayr ve şerri iyi insan olma yolunda yorumlar, anlarve uygularsanız hümanist <strong>tanrı</strong> olursunuz. Varım ve muhtarım diyen, amavarlığını ve muhtariyetini insanların iyiliğine harcayan bir <strong>tanrı</strong> olursunuz.Cehennemde onlara ait de yerler vardır.Sebe Suresi 50. Ayet: “De ki, eğer saparsam, ancak kendi nefsiminaleyhine saparım. Eğer doğru yolu bulursam, Rabbimin bana vahyettiğişey iledir. Muhakkak ki O Semi’dir ve Garib’dir.” Bu ayet bize birgerçeği vurguluyor: “De ki, eğer saparsam!” Sapmak artık anlaşıldı: Eğerkendimi, varlığımı Allah’a eş ve ortak koşarsam! Bunun dışında bir şeyi düşünmezMuhammedî! Bunun dışında bir şeyi yorumlamaz Muhammedî!Muhammedî İdrak bununla meşguldür: Ben kendimi Allah’a eş ve ortakkoşuyor muyum? Neyle? İdrakım ve fiillerimle ben kendimi eş ve ortakkoşuyor muyum? Bundan kurtulmalıyım. Muhammedi İdrak bunu öğretir.“De ki, eğer saparsam; yani eğer kendimi, varlığımı Allah’a eş ve ortakkoşarsam, buna ait fiiller ortaya koyarsam ancak kendi nefsimin aleyhinesaparım. Eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir.Muhakkak ki, o Semi’dir ve Garib’dir.” Doğru yolu bulmanın İnsan 30. Ayetgereği kader sırrı/kader bilgisi içerisindeki açıklanışı var burada. Doğru yolnasıl bulunur? Doğru yol Rabbimin bana vahyettiği şey iledir. Onun ancakAllah’ın merhametiyle olduğu anlaşılır. Ancak Allah’ın merhametiyle! Yani“Esfele Safiliyn” yapının “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulması, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunan ve yaşantısı da buna göre olanın bundan kurtulması ancakAllah’ın merhametiyledir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 703Bakara 257: Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym.“Allahu veliyyülleziyne amenü yuhricühüm minez zulumati ilenNur. Mealen; Allah, iman edenlerin velisidir. Onları karanlıktan Nur’açıkarır.” Karanlık; vehmin zulmetidir! Orijinaline bakarsanız, “Allahu veliyyülleziyneamenü yuhricühüm minez zulumat”. Onu zulmetten alır Nuraçıkarır. Zulmetten çıkarır! Bu zulmet vehmin zulmetidir! Vehmin zulmetindenalır Nura çıkarır. Kim? Allah! Allah onu o zulmetten “Esfele Safiliyn”karanlığından alır, Billahi anlamındaki imana, nura, nurani BEN’e koyar! ZulmaniBEN takdiminden alır Nurani BEN’e koyar onun velisi! Ayetin devamışöyle: “Fiilen küfür halinde olanlara gelince; yani varlığını ve varlığıyla berabermuhtariyetini ilan etmiş, iddia etmiş bulunanların evliyası Tağut’tur.Varım ve varlığım da muhtardır iddiasında bulunana ve bunun da fiilleriniortaya koyana [fiilen küfür halinde olana] gelince, onların evliyası tağuttur.O onları nurdan alır karanlıklara çıkarır. İşte onlar Nar ashabıdır, orda ebedikalıcılardır”.Zümer 22: “Allah kimin sadrını İslam’a şerh etti ise o Rabbindenbir Nur üzere değil midir?” Demek ki Allah, kişinin İslamiyeti anlamasınıkavramasını ve onu yaşamasını dilemişse bu doğrudan Rabbinden ona birNurdur. Ona Rabbinden doğrudan bir vahiy ve nurdur.Nisa 78 ve Nisa 79: İkisini beraber okuyacağız. Buradaki inceliğe lütfenbirlikte dikkat edelim. Çünkü birçok yerde bunları ayrı ayrı görürsünüz. İkisinibirlikte ele almak ve yorumlamak daha doğru olur ve insana hakikatidaha kolay gösterir. Bakın Nisa 78: “Nerede olursanız ölüm size ulaşır,Burûc-i Müşeyyede’de olsanız bile. Eğer onlara bir ha<strong>sen</strong>e isabet ederse,“bu Allah indindendir” derler. Eğer onlara bir seyyie isabet ederse,“bu <strong>sen</strong>in indindendir” derler. De ki küllün min indellah; hepsi Allahindindendir. Şu kavme ne oluyor ki, neredeyse bir söz bile anlamıyorlar!”Konumuzla ilgili kısımlarına hızlıca bakalım. Eğer onlara bir ha<strong>sen</strong>e/birgüzellik isabet ederse, onlara göre bir güzellik isabet ederse “Allah indindendir”derler. Onlara güzellik dışı bir kötülük isabet ederse “<strong>sen</strong>in indindendir”derler. Burada ind, indinden önemli. Güzellik için, yanlış yorumlayanlarıntabirince “Allah indindendir” diyorlar. Beğenmedikleri, kötülük, şer olaraktanımladıkları şey için de kişiye “<strong>sen</strong>in indindendir” diyorlar. “Kul, küllünmin indellah”. Yani “hepsi Allah indindendir, de”. Bu bizim için önemli, dikkatediniz lütfen!


704Yılmaz DÜNDARNisa 79: “Ha<strong>sen</strong>eden sana ne isabet ederse Allah’tandır. Seyyiedensana ne isabet ederse nefsindendir. Seni insanlara Rasül olarak irsal ettik.Şahid olarak Allah kâfidir.”İnsan Suresi 29 ve 30’da fark etmiştik; kişi kaderi kavramadıkça Billahianlamında iman edemez. Kaderi ne kadar kavrıyor, o kavraması ölçüsündeBillahi anlamında imanı vardır. Bu yüzden, kaderle ilgili ikilemi olanlarınmutlaka bir yolunu bulup, uğraşıp didinip bu ikilemi gidermeleri gerekir.İnsan Suresi 29 ve İnsan Suresi 30’u daha önce ele almıştık. Peş peşe ikiayet! İnsan 29; “dileyen artık Rabbine bir yol tutar” diyor. Hemen [30] diyorki; “Dileyen YOK, İlla ALLAH”. Çelişkili gibi gözüküyor; “29”da; dileyenRabbine bir yol tutar! “30”da; dileyen yok illa Allah! Bunun ilk idrak meali;siz dileyemezsiniz Allah dilemedikçe. Hatta bunu bile yazmaktan korkuyorlar,ama bu yolun ortasında bir meal. Dileyen yok, İlla Allah!Rum Suresi 30: İslam’a, Sisteme hanif olarak yaklaş, hanif olmazsançözemezsin. İnsan-29 ve İnsan-30 çelişkili gibi gözüküyor ya, hanif olmayanlar,hanif olmadan bu ayetlere yaklaşanlar çelişkili sanıp ikisini beraberele almaktan korkuyor. Çünkü 29 “DİLEYEN Rabbine yönelir” derken, 30“dileyen YOK! İlla ALLAH” diyor. Oysa ikisi de aynı manada; “29” çoklukâleminin dili, “30” Ulûhiyetin dili! İnsan-29, İnsan-30’un amelini tarif ediyor!Dikkat eder<strong>sen</strong>iz İnsan-30’da önerilebilecek bir amel yok! “Dileyen YOK,İlla ALLAH” ifadesinden bir amel, bir öğüt çıkaramazsınız. Çünkü bununsöylendiği yerde insan yok! Ama bunu öğüde çevireceğiniz zaman İnsan-29devreye giriyor, doğrudan onun tercümesi gibi. “Dileyen yok İlla Allah”ıamele çevireceğiniz zaman; “dileyen Rabbine yönelir” <strong>sen</strong>in amelin olarakortaya çıkar!Şimdi, İnsan-29 ve İnsan-30 gibi, Nisa-78 ve Nisa-79’a bakıldığında çelişkivarmış sanılıyor, hanif olmayan öyle sanıyor! Çünkü 78’de “eğer onlarabir ha<strong>sen</strong>e isabet ederse bu Allah indindendir derler. Eğer onlara bir seyyieisabet ederse bu <strong>sen</strong>in indindendir derler. De ki; [küllün min indellah] hepsiAllah indindendir”. Bakın burada her ikisine “Allah indindendir de” dedi.Hemen peşindeki Nisa-79 “ha<strong>sen</strong>eden sana ne isabet ederse Allah’tandır.Seyyieden sana ne isabet ederse nefsindendir” diyor. İkisi için de “Allah’tandır”demedi gibi gözüküyor, sanki 78’le çelişkiliymiş gibi. Oysa biraz öncekitarifimizi dikkate alırsanız, hiç çelişki olmadığı gibi, size ufuklar açacak ayetlerolduğunu görürsünüz. Nasıl çelişki yok, bakın:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 705Biraz önce nefsi, ilmi suretteki nefsi tarif ettik. Her nefs; Kendini HissetmeDuygusu’ndan payını alarak ilmi suretin dilendiği hal üzere kendisinihissetmesidir, dedik. Demek ki nefs dediğiniz zaman da Allah’tan demektir!Yani siz eğer “size bir ha<strong>sen</strong>e ulaşırsa Allah’tan, seyyie nefsinizden” der<strong>sen</strong>iz,ikisinin de Allah’ın takdiri olduğunu; birinin doğrudan Allah indinden, diğerininnefs kaydınız üzerinden olduğunu söylemiş olursunuz. İncelik şurada:78’de dikkat eder<strong>sen</strong>iz İND’den/ZAT’tan bahsediyor! Kişi karşısındakine“<strong>sen</strong>in zatından” dediğinde diğerine muhtariyet veriyor, diyor ki “bu <strong>sen</strong>inzatındandır”. Bakın <strong>tanrı</strong>lık var, o yüzden reddediyor onu! O “yanlış” diyor,çünkü orada <strong>tanrı</strong> oluşturdun! Orda <strong>tanrı</strong> oluşturdun; ona zat verdin, onabir muhtariyet verdin; güç verdin, hüküm verdin, mülk verdin ve “<strong>sen</strong>in indindendir”dedin, yanlış! 79’da bahsettiği ise tamamen farklı!Nefsin şerriyle bakan bu ayetleri anlayamaz. Kişiyi nefsin şerrinden kurtaracakşey Allah’ın ona doğrudan hidayet dilemesi ve merhamet etmesidir.Bu neden çok önemli? Mekanizmayı bildiği zaman kişi silahı olan duayı bumekanizmaya göre kullanır. Aksi halde duada devreye ilan ettiği <strong>tanrı</strong> girer.Tanrı dua ediyorsa onun duası sipariştir, kendince tanımlar oluşturur ve birüste sipariş verir!Şems Suresi 9. Ayet: “Onu, (nefsi) tezkiye eden gerçekten kurtulmuştur.”Şems Suresi 10: “Onu, (nefsi) gömüp gizleyen ise, gerçekten kaybetmiştir.”Nefsi tezkiye eden, şimdi çok net anlaşıldı, değil mi? Nefs dediğimiz zamanneyi kastettiğimiz anlaşıldığı için temizleyeceğimiz, tezkiye edeceğimizşeyin ne olduğu da çok açık ortaya çıkıyor. Yani; size verilen nefs sermayesinişer yolda, Allah’ı örtme, Allah’a eş ve ortak koşma yolunda kullanmayan,bunu kullanmamak için “Esfele Safiliyn” kirini “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” üzerindentemizleyen, tezkiye eden kurtuldu! “Esfele Safiliyn”e ait olan kiri, necis yapıyı“Ah<strong>sen</strong>e Takviym”den süzen arındıran kurtuldu. Kim bu nefsin üstündeki“Esfele Safiliyn” yapıyla nefsi gizlerse, onu gömer de “Ah<strong>sen</strong>e Takviym”ingözükmesini engellerse kaybetmiştir. Var olan yapısını, var sanışını ileri götürüponunla Allah’a eş ve ortak koşup hakikati gizlerse, işte o kaybetmiştir!Nisa 175: “Ama Billahi idrakıyla iman edip ona sımsıkı tutunanlaragelince, onları kendinden bir Rahmetin ve Fazlın içine sokacak veonları kendisine varan Sıratı Müstakime hidayetleyecektir”. Nisa-175’demüjde var! Kim Billahi anlamında iman eder ve onun gereğini yaşarsa, oAllah’ın hidayet verdiği kişilerin yoluna, doğru yola ulaşacaktır.


706Yılmaz DÜNDARBakın bu yolda bir müjde daha! Al’u İmran 139 diyor ki: “Gevşemeyinve mahzun olmayın, eğer mümin i<strong>sen</strong>iz en üstünlersiniz”. Bunu nedendiyor? Çünkü “Esfele Safiliyn” yapıyı temizlemeye çalışanı mahzun yaparlar,“Esfele Safiliyn”ler onu sevmezler, kötü ilan eder! “Esfele Safiliyn”i temizlemekisteyeni sevmez diğer “Esfele Safiliyn”ler! Sevmezler, istemezler kötüilan ederler! Onlara diyor ki, siz onlara bakmayın! Eğer mümin i<strong>sen</strong>iz; eğersiz Billahi anlamında inanıyorsanız gevşemeyin ve mahzun olmayın! Kendiniyokla diyor! Yani <strong>sen</strong>i mahzun ediyorlar, sana hücum ediyorlar diye gevşeme,mahzun da olma, kendini yokla! Sen eğer gerçekten “Esfele Safiliyn”yapını yok etmeye çalışıyorsan, <strong>sen</strong> gerçekten “varım ve muhtarım” diyen oyapıyı yok etmeye çalışıyorsan yani mümin<strong>sen</strong>; siz en üstünlersiniz, gevşemeyinve mahzun olmayın.Tanrılık iddiasında bulunan ve bu iddiayla “BEN” diyen yapının çok iyitanınması lazım ki, insan bu yapıdan kurtulabilsin. Bu yüzden hep onu tanımaya,anlamaya çalışıyoruz. “BEN” diyen yapıları kıyas yapabilelim diye“Esfele Safiliyn” ve “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” olarak tanımladık. Tanrılık iddiasıyla“BEN” diyen halini kişi o kadar benimser ve o kadar kendisini onun içindebulur ki, ondan kurtulmayı düşünmek ve planlamak gibi bir önceliği yoktur!Fark ederse, o zaman onu düşünmek, planlamak ve öncelikli yapmakçok önemli hale gelir! Aksi halde, o “Esfele Safiliyn” yapıyı iyi insan yapmaya,iyi bir müslüman yapmaya çalışır. Öncelikle “Esfele Safiliyn” üniformanınçıkarılması gerekir! Bu yüzden hayatında “Esfele Safiliyn” yapıya ait fonksiyonlarıyakalayabilmeli ve görebilmeli ki, neyi çıkarıp atacağını bilsin.Sırası geldikçe tanıma adına bazı ipuçları vermeye gayret ediyoruz. Şimdiyine konuyla ilgili birkaç ipucunu paylaşalım: Dedik ki, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunan “BEN” yapısının bir dili vardır, o bir dille konuşur, bu dili mutlakatanımak lazım! Bu dili o kadar önemsemek ve tanımak gerekiyor ki! Onudilinden tanımak ve o dili susturmak lazım! Bir ipucu bu! Bir de onun nefesivardır, onun nefesini de kesmek lazım. Şu anda aldığınız nefes “EsfeleSafiliyn”e ait nefestir! Onun dilini susturmak, nefesini de kesmek lazım!Bütün bunlar bir mücadele; ama siz onu tanımazsanız bu mücadeleyi yapamazsınız,o mutlaka sizi yener!Peki, onun dili nedir? Tanrılık iddiasında bulunan Şaki’nin dili nedir biliyormusunuz? Şakinin dili şikâyettir, şikâyetinden tanırsınız onu. Hepşikâyet eder, “Esfele Safiliyn” hep şikâyettedir. Konuşmalarınıza dikkat edin,yakalayacaksınız. Ama herkes öyle konuştuğu için, bu insanlara anormal


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 707gelmez! Normal bir konuşma tarzı gibi gelir, onun şakinin dili olduğunufark etmez, bu yüzden de mücadele etmez. Mücadele eder<strong>sen</strong>iz dilinizindeğiştiğini göreceksiniz ve konuşulanlarda da onu hemen yakalayacaksınız.O kadar basit hallerde bile vardır ki bu! Şikâyet dendiği zaman kişi der ki;“ben hiç hayatımdan şikâyet etmiyorum ki! Ben her şeye de şükrediyorumaslında. Neye şikâyet ediyoruz ki?”. Değil, bu şikâyet öyle bir şey değil. Bakın:Diyelim bu toplantıya gelmiş iki kişi birbirleriyle konuşuyor. Dışarıda daiklim ve yol şartları zor diyelim. O arkadaşımız da gün boyunca rahatsızdı,ama işte akşam da toplantı var, gitmek de istiyor. Onun rahatsız olduğunuve toplantıya gelmekte de zorlanacağını da arkadaşı biliyor. Şimdi yanyanalar, soruyor; ne yaptın, nasıl geldin? “Sorma, öyle zor geldim ki!” diyebaşlıyor. İşte şikâyet! O da diğerine; “tüh ya, öyle mi?”. İşte iki şaki dili, iki<strong>tanrı</strong>nın konuşma biçimi! İzah edebildim mi? Bakın hep, hep şikâyette; sormaöyle zor geldim ki! “Geldim elhamdülillah” demiyor! Hep, hep bir rahatsızlıkvar ve o rahatsızlık da dikkat edin <strong>tanrı</strong>sal! “Başardım, buna rağmenbaşardım! Bir zorluk vardı, ama bak başardım!” Hatta, yanındaki şöyle desinister: Vay be! Bravo, aferin sana, <strong>sen</strong>in yerinde ben olsam gelemezdim ya!Nasıl da başardın bak! Bakın, <strong>tanrı</strong>yı yakalıyor musunuz? Tanrılık iddiasındabulunan kişiyi, kendinizdeki o “BEN”i, takdim ettiğiniz “BEN”i yakalıyormusunuz? Her şeyden şikâyet eden, rahatsız olan, memnun olmayan, hiçbirşeyi beğenmeyen, bütün bunlara rağmen de “ben başarıyorum” deyip takdirbekleyen, takdir edilmediği zaman da rahatsız olan o yapıyı gördünüzmü? Onun dili şikâyettir! Sürekli şikâyet eder, sürekli rahatsızdır, normal konuşmalarıniçerisinde bile böyle!Onu şikâyetten kurtaracak şey “B”nin dilidir! “B”nin dili daima duadır,dua ve sığınıştır. Daima! Bu yüzden cümlelerimizi kurarken, bir fikirileri sürerken, bir yorum yaparken, mutlaka dua formatında yapmayaçalışın. Bu bir başlangıç! Kendinizdeki o kâfir yapıyı yakalamak istiyormusunuz? Onu yakalamanız lazım, onu tutmanız, onun nefesini kesmenizlazım! Sizde o! O yapı sizde, hiç başkasında aramayın! O kadar başkasındaarar ki kişi! Normal konuşurken güzel şeylerden bahsedecek değil mi; “benişte şöyle iyilik yapıyorum, şöyle salât ikame ediyorum..” onları “BEN”li cümlelerlekurar, ama yanlışla ilgili işlerde; şu şöyle yapıyordur, o böyle yapıyordur!Kendisi için hiç öyle bir cümle kurmaz! Yanlış başkalarına, güzel onaaittir! Normal konuşurken, örnek verirken hep böyledir! Onu yakalamanızgerekiyor kendinizde. Onu en hızlı şöyle yakalarsınız: Herhangi bir işinizi


708Yılmaz DÜNDARyaparken, herhangi bir anınızda hemen kendinize sondaj yapın: Ne düşünüyorsunuz?Eğer bir insan düşünüyorsanız şirktesiniz! Zihninizde [düşünürken]bir insan! Bakın, şirki o derece yakalayın! Bir insan düşünüyorsanız,bir kıyas yapıyorsanız şirktesiniz. İşte onu düşünen, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunan!Şimdi biz; “Esfele Safiliyn” yapı ben varım ve muhtarım der” diye söyleyince,arkadaşlar içinden “iyi, kurtardık, biz öyle söylemiyoruz” diyor. Amabu iş fiillerde önemli! Fiillerde önemli! Evet, öyle dememek çok önemli birbaşlangıç; ama onu 7x24 fiillerde yoklamak, irdelemek ve o telaşla yaşamakgerekiyor! Kendinize sondaj yapacaksınız; ben ne düşünüyorum? Örneğineşler, tartıştılar dışarı çıktılar, hızla işlerine gidiyorlar. Eşlerden birisi, içindenkonuşurken, kızarken, eleştirirken eğer “işte eşim şöyle yaptı, eşim böyleyaptı” diyorsa, şirkte o! Bu konuşmayı Allah’la yapması gerekiyor! Nefsinhakikatine uygun yaşantının gereği odur! Hani nefsin hakikatine uygun yaşayacaktın?!- Böyle bir durumda kişi eşiyle ilgili nasıl cümle kuracak?Önce neden eşlerle ilgili örnek verdiğimi söyleyeyim. Esas öfke eşler arasındadır.Eşler birbirlerine kızdıkları zaman sanki dünyada en kızdığı odur,tüm dünyadaki herkes iyi güzel, o kötüdür! Öyle görür! Dolayısıyla, en fazlaoraya hücum ederek de şirke girer, bu yüzden esas öfke orada olur. Öfke ise,<strong>tanrı</strong>nın en fazla ortaya çıkabileceği zemin demektir! Öyle anlarda konuşmatarzınıza bakın: Bir hücum, bir intikam, bir beni anlamama, bir kırılma…Veya kırma hamleleri, hücumları... Onların hepsi <strong>tanrı</strong>ya ait yorumlar; yani<strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanın, asi olarak “BEN” diyenin hamle ve yorumları!Bu tamamen küfür halidir işte! Sizde kendinizde onu yakaladınız işte.Halbuki “B” Takdim Formu “BEN” intikamcı değildir. “B” Takdim Formu“BEN” kavgacı değildir. “B” Takdim Formu “BEN” duacıdır! Dolayısıyla, sizzihninizde kızdığınız birisiyle konuşurken o sırrınızı Allah’la konuşursanız;“Allahım şöyle merhamet et, böyle merhamet et, bize şöyle yol göster” diyeyönelir<strong>sen</strong>iz, olay duaya dönüşmüş olur, <strong>tanrı</strong>yı saf dışı bırakmış olursun,onun dilini kesmiş olursun.Hep Allah’la konuş önce! “Allah’la nasıl konuşulur?”, onun adabı nedirsonra öğrenirsin. Önce doğru kulvara bir girmek lazım. Tanrı kulvarındanbir çık, İllallah kulvarına bir gir. Sonra o kulvarda nasıl konuşulur [onun yoluvar, şekli var] onu kendiliğinden öğrenirsin. Ama o kulvara girmek, edeb


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 709kulvarına girmek demektir. O kulvara girdikten sonra nasıl konuşursun, zamanlazaten o sana onu öğretir, o kulvarda olmak sana öğretir! Nasıl şirksizcümle kurulur, sana öğretir o yol.Demek ki, o küfür yapıyı kendinizde yakalayabilirsiniz. Kendinizdekikâfir yapıyı, örtücüyü, Allah’a eş ve ortak olanı dilinden hemen yakalarsınız.Konuşurken, birisine bakarken… Siz birisine baktığınızda onunla ilgiliyorumlarınız, fikirleriniz, zihni konuşmalarınız vardır:“Ne kadar şişman! Nezayıf! Ne kadar şöyle, ne kadar böyle!”. Bakın işte o kâfir yapı! Ayet ne diyor:“Zerre kadar şer işlemiş<strong>sen</strong>!” İşte onlar şerre giriyor! “Efendim, ben kimseyeşer işlemiyorum” de dur! Hayır! Hep şerle meşgulsün! Hep şerle meşgulsün,hep kâfir haldesin! Kâfir yatıyorsun, kâfir kalkıyorsun! Neden? Çünkü “şuşöyle, bu böyle..” diye yatarken kâfir düşünüyorsun; Uyanır uyanmaz tekrarbaşlıyorsun kâfir düşüncelere! Allah’ı örten, Allah Yokmuş Gibi, Kur’an YokmuşGibi yaşantıya devam ediyorsun! Bu arada seccadeye de koşuyorsun.Biraz sonra göreceğiz o zaman ne olur, o iddiacı yapı ne yapar?Hep şerle meşgul o yapının konuşmasının çok önemli dört özelliği vardır.Dikkat eder<strong>sen</strong>iz onu kendinizde, cümlelerinizde yakalarsınız.Bir: Kimseyi beğenmez. Söyler/söylemez, dile getirir/getirmez önemlideğil; ama hep beğenmez! Hep beğenmez! Karşısına bir başka <strong>tanrı</strong> çıktıdeğil mi; beğenmez onu hiç beğenmez. Ne konuşmasını beğenir, ne yürümesinibeğenir, ne işini beğenir, ne gücünü beğenir; hiç beğenmez! Mutlakabeğenmeyeceği bir yer bulur. Beğeniyor Gibi gözükürse de o nedendir biliyormusunuz? Kendisini iyi ilan etmek için! Niye? Çünkü:İki: Hep kendini beğenir. “Çünkü” deyince ikinci özellik devreye girer:Hep kendisini beğenir; çünkü mutlaka kendisini beğenir!Üç: Mutlaka hâkim olduklarını yönetmeye çalışır! Tanrı yönetmeye,gütmeye çalışır! Güdemediklerinden rahatsız olur. Birini güdüyorsa ondanmemnundur, güdemediklerinden rahatsızdır. Çocuğunu güdemiyorsa rahatsızdır,eşini güdemiyorsa rahatsızdır veya annesini, babasını. Her kimse,güdemiyorsa rahatsızdır. İşte o rahatsız olan <strong>tanrı</strong>dır!Dört: Bu üç özellik yüzünden de kavgacıdır. Küçük büyük fark etmez,zihni sürekli kavgadadır onun. Sürekli! Bir sondaj yapın, onu kavga anındayakalarsınız, o an <strong>tanrı</strong>yı yakalarsınız! Yakalayın ve fonksiyonsuz yapın onu.Aksi halde: “Seccadeye gidiyorum aklıma birçok şey geliyor!” der durursunuz.Ee, sürekli kavgadasın! Kavganın arasına salât ikamesi koyuyorsun!


710Yılmaz DÜNDARSalât ikame edenler için söylüyorum; bir kere bir hayatınıza bakın! Kendinizeşu soruyu sorun. Hem düşünün, hem de sorun; ben hayatta neyi enuyduruk yapıyorum? En uyduruk yaptığın namaz! En uyduruk yaptığın iş o!Her işi daha dikkatli yapıyorsun. Niye? Değilse ayıp olur, şu şöyle der, birisigörür. Ama namazı böyle yapsak da olur: Uydur, kaydır gitsin! Ayet ona diyorki: “Fe veylün lil musallin: Veyl olsun, yazıklar olsun o salâtın hakikatinibilmeyenlere; salât ikame ediyorum sanıp da hakikatini bilmeyenlereyazıklar olsun!” En uyduruk yaptığın iş o! Elbette bu kadar kavganın, bukadar şirkin içinde öyle uyduruk olur! Orası <strong>sen</strong>in için unuttuklarının aklınageldiği yer olur, elbette!Tanrı bir seferde anlatılacak gibi değil, onu anlatmak bir ömürdür çünkü.Sırası geldikçe ipucu veriyoruz ya, bu ipuçlarından yararlanarak kendinizdeonu yakalayıp fonksiyonsuz hale getirmeniz gerekiyor.Şimdi, ne kadar enteresan bir şey, bakın: Bir tarafta “B” Takdim Formu“BEN”, bir tarafta “A” Takdim Formu “BEN”. Farkına bakın: Kendini “B” TakdimFormu “BEN”le takdim edenlerin rekabetine bakın. Burada da bir rekabet,bir yarış var. Hangi konuda? Takva konusunda! Yok mu? Orda da takvakonusunda yarış var. Peki, takva konusunda yarışırken; başkasını eze misinizhiç? “A” ile “B”nin tabiatı o kadar birbirine ters ki! “B”ye iyilik yapıyorsanız,onun ilerlemesine yardım ediyorsanız, rakibinizi öne geçiriyorsanız kazanıyorsunuz!“A” Takdim Formu “BEN”de ise, rakibinize çelme takıyorsanızkazanıyorsunuz! Bu kadar zıt, bu kadar tabiatları farklı yaşantılar! “B” hayatınınnormal hayatınızla hiç ilişkisi yok. O Ah<strong>sen</strong>e Takviym! Ama “A” EsfeleSafiliyn! Siz o hayatın bir yerlerine müslümanlığı monte etmeye çalışırsanızolmuyor, o yüzden olmuyor! Onu fonksiyonsuz hale getirmek lazım!Tanrının not ettiğim bir başka özelliğini söyleyeyim. Efendimiz sallallahualeyhi vesellem zamanında gelip; “dinledik <strong>sen</strong>i, söylediklerin doğru dageliyor bize” dediler. “Ama atalarımızın yaptıklarını nasıl bırakalım, onlarıbırakıp da nasıl gelip sana uyalım? Olmaz! Şerefimize, onurumuza uymaz,atalarımızı terk edemeyiz. Onları neyi yapıyor olarak bulduysak, onu terkedemeyiz!” diyorlar. Siz bu olayı ayetlerde okudunuz ve “bizle ilgili değil,bu geçmişte” deyip öteliyoruz değil mi? Ama aynı davranış devam ediyoroysa, aynı şey devam ediyor: “Benim dedem müftü, benim babam paşa,benim soyum aslında şuradan gelmiş!” Bakın, ataya kan bağıyla olan yanlışbağlantı, sizde yaşamaya devam ediyor! Ve bu kan bağıyla ilgili yanlış özentidevam ediyor! Onların yaptıklarını önemseyerek getirip ortaya koymak de-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 711vam ediyor! Bu günlük yaşantıya kadar gelir: “Benim annemin böreğininüstüne börek yapan yoktur!”. Ya, annenin böreğini yedik, hiç de öyle değil!Ama ondaki o <strong>tanrı</strong> yapı böyle: Benim annemin böreği, benim şunumunşunu. Benim çocuğum gibi bunu yapan yok. Kanla ilgili aynı şey, aynı davranışbakın devam ediyor! Tanrıyı yakalayın! Müslüman olmayı o kadar hazırbulmuşuz ki! Acaba; Rasulallah sallallahu aleyhi vesellem bulunsa ve davetetse biz ne derdik? Biz de “atalarımızı nasıl bırakıp gelelim?” diyecek miydik?O <strong>tanrı</strong>yı yakaladığınız zaman bakacaksınız ki; aslında ayetler hepsi tet tekbizzat size hitap ediyor!Hayatta meşguliyetler vardır! Tanrı; boş durmayı hiç sevmem, hiç boşduramam der. Ne yaparsın peki? Mutlaka bir meşguliyet bulurum! Nedirmeşguliyeti biliyor musunuz? Ona ölümü ve Allah’ı unutturacak, -bilse debilmese de- <strong>tanrı</strong>lık iddiasının bir gün sona ereceğini unutturacak şeyler!Burası çok önemli! Bir <strong>tanrı</strong>lık iddiası var, ona göre hüküm sürüyor ya, birgün bu sona erecek. Bunun sona ereceğini ona unutturacak bir şeyle meşguldür,onlarla olur! Ona meşguliyet der, Allah’ı unutmaya “meşguliyet” der!Oysa, bakın ayet ne diyor; “öyle er kişiler vardır ki, onlara işleri güçleri,ticaret Allah’ı unutturmaz”. Öyleyse meşguliyet diye neyi tarif ediyoruzbakmalıyız!Meşguliyet ona Allah’ı unutturmakla mı ilgili? “Ne güzel! Her şeyi unutuyorum,ölümü bile unutuyorum” mu diyor? Öyleyse işte o <strong>tanrı</strong>! Tanrılıkiddiasında bulunan o yapı! O gece ne yapar? Eğer meşguliyeti yoksa bu seferde kendisini uyuşturacak şeylere müracaat eder! Yeter ki unutsun; ölümüve <strong>tanrı</strong>lığının bir gün biteceğini ve “Allah var!”ı unutsun. Ya içip, ya uyuşturucuyla,ya eğlence dediği şeylerle uyuşacak, öyle şeylerle vakit geçiripkendisini oyalayacak! Veya ona göre arkadaşlar seçecek, kendisine ölümüve Allah’ı hatırlatmayacak arkadaşlar seçecek. Öyle bir birinin yanına gidipbiraz ölümden ahiretten falan bahset<strong>sen</strong>iz “içimizi kararttın ya!” derler. İçikararan var ya, işte o <strong>tanrı</strong>! Tanrının içi kararıyor! İşte öyle komiktir onlar, salaktır;onlar çok salaktır çook! Salak olmasalar kendilerini Allah’a eş koşarlarmı? Allah Kur’an’da “şöyle yap” diyor, öyle yapmıyorlar! Ne cesaret ya! Olurmu? Salak cesareti!Bakın <strong>tanrı</strong> tasavvufla meşgul olunca ne yapar biliyor musunuz? Mecazlardanhakikati çıkarmayı önemser, öğrenir ve mecazlarla bağlanmaz! Şimdibunu biraz açacağız, “ne demek?” bunu bilmek lazım: Her mecazın bir kadarhakikati yoktur! Bu yolda “mecazlarla perdelenme, mecazlardan hakikategit” denir. Ancak bu, mecazlar sayısınca hakikat vardır demek değildir!


712Yılmaz DÜNDARİlla bir hakikat arayacaksan bu: Çokluk âleminde tüm mecazlar tek bir hakikate“İlla Allah’a” gider! Her mecazdan İlla Allah sonucuna varmalısın, buhakikati bulmalısın. Aksi halde, her mecaz kadar, o mecazın arkasında birhakikat, bu mecazın arkasında bir hakikat var değil! Her mecaz için ayrı birhakikat ararsanız yorulur terlersiniz. Terleyerek de sevap kazanılmaz! Bütünmecazlardan -sayıları ne olursa olsun- ulaşacağınız tek hakikat var: İllallah!Mecazlar niye çok? İnsanlar çok da ondan! Herkese, hangi mecaz nasıl tesiredecek, bilinmez! Herkes farklı bir mecazdan ama aynı hakikate gider. Nefslerin,nefeslerin sayısı kadar mecaz olabilir. Siz o mecazlardan tek hakikate,İllallah gerçeğine ulaşabilmelisiniz. Bu yolda bunu öğrenir kişi.Enteresan bir ipucu vereyim. Tanrısından kurtulmayı önemsememişve <strong>tanrı</strong>dan kurtulmamış kişi ne yapar? O da hakikatlerden mecaz çıkarır.Mecazlardan hakikate ulaşmayı kendince halletmiştir. Ama bunu yapan<strong>tanrı</strong>lık iddiasında olan olduğu için, kendisinde <strong>tanrı</strong>yı fonksiyonsuz halegetirmediği için; yani bu işle “Esfele Safiliyn” yapı uğraştığı için o da hakikatlerdenmecaz üretir, bizzat hakikatlerden! Birisi kapıyı üç defa çalar, ondanbir mana çıkarır. Çalanın niye üç defa çaldığından haberi yok, ama o manaçıkarır ordan! Birisi rüyasında bir şey görür, kendince ondan bir mana çıkarır,onu dinî yolda kendisine bir mesaj zanneder, mecazlara gider. Kimleryapar bunu? Bunu kumarcılar yapar. Bu altılı ganyan oynayanlar var ya, herseferinde bir sayı sıralamayı şaşırır böyle yapar. Örneğin bir arkadaşı gelir“bugün beş tane ekmek al” der. “Beş” dedi! Demek ki beş! Hemen beşi yazar,beş çıkacak. Birisi gelir “bu gün üç gazete geldi” der, ha “üç” dedi, üçü yazar.Bakın kumarcı işi! Hakikat ne? Beş ekmek, üç gazete neyse hakikat bu! Amao ordan mana çıkarıyor; beş kazanacak üç kazanacak gibi. O <strong>tanrı</strong>nın işi!Aynı <strong>tanrı</strong>nın işini bu da gelir din adına yapar. Şöyle bir şey oldu, demek kibana böyle bir mesaj var, diye bir şeyler uydurur ve yaşadığı hakikatlerdenmecazlar üretir. Nihayet rüya ile amel etmeye, mecazlarla amel etmeye başlar.Bunları bu <strong>tanrı</strong> Din adına yapar.- Hocam “nefesi”ni hatırlatın” demiştiniz.Nefes! Bakın alıp verdiğimiz bu nefes “Esfele Safiliyn”e ait! Siz bunu nasıl“Ah<strong>sen</strong>e Takviym” nefesi yaparsınız? Bunu önemser ve inşaAllah uygularsanız,birçok açılımı çok güzel bir şekilde fark eder ve yaşarsınız. Nefesleraslında HÛ’dur, HÛ! Öyleyse, nefes verirken HÛ, alırken HU… Ayrıca “HÛ”demek değil, nefesin kendi sesi HU! Onu HÛ diye alıp HÛ diye vermek! Bununantrenmanını yaparsanız <strong>tanrı</strong>nın nefesini kesersiniz, nefesinden vurursunuzonu!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 713- Çok kolay bir yolmuş, elhamdülillah!Eveet, gerçekten öyle. Uykuya dalıyorsun, değil mi; Hûû, Hû! Başlangıçtaböyle sesli yapabilirsin. Ama ayrıca “HÛ” demezsin. Hem nefes, hem deHÛ demek değil. Nefesin kendisi HU! Onun kendi sesini kendi akışını HÛyapmak! Çıkarken HÛ çıkışı, girince HÛ girişi: Böylece nefes sürekli zikirdedir.Yani akciğer tesbihde o zaman! Ve ölüm anını düşünür<strong>sen</strong>iz, ya vererekya alarak son bulacak. Sende ikisi de HÛ ise, <strong>tanrı</strong>nın nefesiyle ölmemişolursun, son nefeste <strong>tanrı</strong>nın nefesiyle ölmemiş olursunuz. Eğer kişi bunuönemser ve sürekli antrenman yaparsa… Birisiyle konuşunca bile! Onu dinliyorsun,fark etmez, nasıl olsa nefes alıyorsun. “Dur bir nefes alayım” demeyeceksinki, izin istemeyeceksin ki! Kendiliğinden öyle! Bir süre sonra burutinleşecek, artık siz düşünmeden öyle yapacaksınız; kendiliğinden “HÛ”diyerek vereceksiniz, “HÛ” diyerek alacaksınız, bir plan yapmaksızın. İşte ozaman başka zikirleri de rahatlıkla yapabilirsiniz, başka konuşmaları da! Ozaman konuşurken “HÛ” diye nefes verirsiniz, “HÛ” diye nefes alırsınız. Alışırartık, bir süre sonra buna alışır. Böylece “Esfele Safiliyn”i nefesinden keser,vurursunuz!Dedik ki, “B” Takdim Formu “BEN”in bir dili, bir konuşması vardır, “A”Takdim Formu “BEN”, yani Zulmani BEN’in de kendine ait bir dili ve konuşmasıvardır. Bakın El Bakara Suresi 156. Ayet: “Onlar ki, kendilerinebir musibet isabet etiği zaman “inna Lillahi ve inna ileyhi raciun; yani;doğrusu biz Allah’ınız; Allah’a aidiz; Allah içiniz ve O’na dönücüleriz”.Yani “Allah’a ait özelliklerin açığa çıkması için varız ve bunun böyle olduğunufark edip yaşayacağız” derler. Kur’an “böyle deyin” diyor! Genellikle halkbunu daha çok bir musibet, özellikle bir ölüm haberi olduğunda söyler:İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.Duydunuz ki birisi ölmüş. Sanki Kur’an böyle demiyor gibi; “kimdi? Ahyazık olmuş! Genç miydi zengin miydi, evli miydi, dul muydu, çocuğu varmıydı..? Bakın <strong>tanrı</strong>yı yakaladınız mı, dilinden yakaladınız mı? Sürekli isyan,eleştiri ve beğenmeme! Biraz önce okuduk “nerde olursan ol, hangi burcasaklanırsan saklan, hangi kaleye kendini kilitler<strong>sen</strong> kilitle, ölüm gelip <strong>sen</strong>ibulacak”, onu da bulacak! Kur’an Yokmuş Gibi yaşama ya, Kur’an YokmuşGibi düşünme! Bir bak şu yönetmeliğe, bir bak! Anladığın dilde, yapabileceğinşeyler! “Böyle de” diyor: İnnâ lillahi ve innâ ileyhi raciun. Nefs o zamanhakikatine uygun yolda konuşmuş olur. Sana verilen nefs sermayesiniuygun yolda dile getirmiş, konuşturmuş olursun. Diğeri <strong>tanrı</strong>nın dili! Kork


714Yılmaz DÜNDARya kork! Tanrının dilinden kork! Tanrının dilinden korkarsan Allah’tankorkmuş olursun!“İnna; kesinlikle” demek. “İnna; enne; eşhedü en la” deriz ya! “İnnâ Lillahi;bu iş Allah’tan!”. Yani, “İnsan 30”a iman ediyorum. “Ve ma teşaune illa enyeşeallahu; dileyen yok İlla Allah”. Ne olay olursa “İnsan 30”a, kadere bağlamışoluyorsun; o iş Allah’tan! Ve diyorsun ki: “İnnâ ileyhi raciun; kesinlikledönüşümüz de O’nadır”. Böyle diyerek duygunu, düşünceni ifade etmişoluyorsun. Bunu ezberlemek lazım: “İnnâ Lillahi ve inna ileyhi raciun”. Hertürlü korktuğun olay, musibet neyse orada kullan. Çünkü ayet; “onlar böyleder” diyor.Â-lu İmran 134: “Onlar müttakiler ki bollukta ve darlıkta infak ederler.”Kimler? Müttakiler! Eğer müttaki değil<strong>sen</strong> burdaki anlattığı <strong>sen</strong> değilsin.Yani Allah’a eş, ortak olmaktan korkup, uzaklaşıp kurtulmaya çalışmıyorsanburdaki tarif edilen <strong>sen</strong> değilsin! Diyor ki; “bollukta ve darlıkta infakederler”. Bu nu duyunca; “ben vermeyi çok seviyorum, ne olursa olsun birisiylepaylaşırım, demek ben gruptayım” deme! Eğer <strong>tanrı</strong>lık iddiasındaysan,anlatılan <strong>sen</strong> değilsin! Müttaki! Korunmak isteyen! Bu hitap ona, korunana!Neden korunana? Tanrı olmaktan, <strong>tanrı</strong>lık iddiasından korunana; “onlarbollukta ve darlıkta infak ederler!”. İnfak yalnızca herhangi bir şey vermekdeğil, manası farklı ve derin. İnfak etmek ne demek, onu ilerde inşaAllahdaha uzun konuşuruz. Al-u İmran 134’de önemli bir başka öğüt daha var:“İşte onlar, o müttakiler öfkeyi yutanlar ve insanları affedenlerdir. Allahmuhsinleri sever”.A’raf 56: “Şüphesiz ki Allah’ın rahmeti muhsinlerden ulaşır”. Burayıda ileride derinleştiririz inşaAllah. Allah’ın rahmetini arayanlar için, muhsinbulması önemli olur!Yunus Suresi 10. Ayet: “Onların oradaki Naim Cennetlerindeki duaları,Sübhanekellahümme’dir, karşılaştıkları zaman oradaki tahiyyeleriSelâm’dır, dualarının ahiri ise Elhamdülillahi Rabbil alemin’dir”. Bakınbir dil, bir konuşma tarif ediyor.Hud Suresi 88: “Ve ma tevfiki illa Billahi, aleyhi tevekkeltü ve ileyhiünib; her başarım ancak “B” sırrınca Allah iledir. O’na tevekkül ettimve O’na yöneliyorum.” Bu ilk idrak olarak mana! “Ma tevfiki illa Billahi” de“B” Takdim Formu “BEN”in öğrenmesi gereken bir dil: Ma tevfiki illa Billahi;başarı YOK İlla ALLAH!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 715Çünkü bu halle o kadar çok karşılaşırsınız ki. Ona geçmeden bir güzelalışkanlıktan bahsedeyim. Her hangi bir iş olur, bize “şu işi ne kadar güzelyaptın” derler. O anda bilmeden şöyle bir doğruyu yapar “Estağfirullah” deriz.Kişi bunu bilmeden söyler. Estağfirullah; “Allahım ört; orayı setr et, ört”diyorsunuz. O kişi size bir başarı yükledi, siz hemen Allah’a sığınıyorsunuz.Siz teşekkür ederim, rica ederim manasında Estağfirullah dediğinizi sanıyorsunuzama onun altındaki mana farklı. Diyorsunuz ki; “Allahım bana “başardın”dedi. Benim öyle bir iddiam yok aman! Benim öyle bir iddiam yok, onuo dedi. Benim öyle bir iddiam yok; bağışla ve buradaki işi ört” diyorsunuz.Orda bir sığınma var. Bir tövbe ve sığınma var. Dolayısıyla Hud Suresi 88öğretiyor; karşınıza öyle bir şey çıktığında “ma tevfiki illa Billahi deyin; buidrakla hareket edin! Diliniz öyle söylemeyebilir, ama bu idrakla hareketedin! Başaran yok, İlla Allah! Eğer siz orda bir başaran tarif eder<strong>sen</strong>iz, birbaşarı, bir yetenek tarif eder<strong>sen</strong>iz işte o ilahlığını ilan etmiş olan yapıdır,<strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan yapıdır. Dolayısıyla o işe, “başarı yok, illa Allah”idrakıyla bakın diyor.İsra 80: “De ki; Rabbi edhılniy müdhale sıdkın ve ahricni muhracesıdkın vec’alliy minledünke sultanen nasıra; Rabbim girdiğim yere sıdküzere girdir ve çıktığım yerden sıdk ile çıkart ve bana ledünnünden“nasır bir sultan” kıl deyin; yani bir kuvvet, bir kudret, bir hüccet, bir fetih,bir vakar kıl; oluştur” diyor. Buradaki sıdk sadakat, sıdk üzere sadakat! Yanisize verilene nankör davranmamak, sadık olmak! Var Sanış’ınıza sadık kalacaksınızve Var Sanış’ınızı varlık ve muhtariyete götürüp küfür ehli olmayacaksınız.Öyleyse siz bu duayı yapmakla, böyle bir sığınış yapmakla diyorsunuzki: Allahım, ben bir işe başlıyorum, bu iş beni küfre götürmesin. Ben buişe başlarken, bu işe beni kendimi sana eş koşmadan başlat. Bu iş bittiktensonra, ben bu işten çıkarken de sana eş koşmadan bu işten çıkayım. Bu işiçerisindeki olaylar, beni sana eş koşan yapmasın! Ve bana bu iş içerisinde vebitirdiğimde indinden gelen bir başarı lutfeyle.İsra 81: “De ki, Hakk geldi batıl silindi, yok oldu, can çekişerek gitti.Muhakkak ki batıl yok olmaya çok mahkûmdur.”Kehf 23: “Hiçbir şey için “onu yarın kesinlikle yapacağım” deme!”Bakın bize söylüyor! Tanrı olmamak için ne kadar açık değil mi? Bu öğüde“Esfele Safiliyn” yapıdan korunmak için bakarsanız, ne kadar açık bir öğüt;<strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan yapıya düşmemen için!


716Yılmaz DÜNDARKehf 24: “Ancak “inşaAllah, Allah dilerse” şeklinde demen müstesna.Unuttuğunda Rabbini zikret, O’na dön ve “umarım Rabbim benirüşt olarak bundan daha garibe hidayet eder” de.” Böyle duada bulun.Aslında Kehf Suresi 23 ve 24’te, öğrenmemiz, dilimizi ve idrakımızı alıştırmamızgereken bir sığınış ve sesleniş var: Biiznillah! Bakın Bismillah dergibi! Amentü Billahi manasında bir şey yapıyorsan o Biiznillah’tır! “B” TakdimFormu “BEN”in yaptıkları Biiznillah’tır! “Biiznillah”ı öğrenir<strong>sen</strong>iz, “Biiznillahyarın şöyle yaparız inşaAllah” der<strong>sen</strong>iz güzel olur. Biiznillah! Salâtaduruyorsunuz değil mi: “Allahım niyet ettim akşam salâtının farzını Biiznillahikame etmeye” der<strong>sen</strong>iz. Daha niyet ederken bu idrak önemli; Biiznillahniyet ettim! Yani ne diyorsunuz, karikatürize edecek olursak: İlmullah’taAllah’ın dileği olan, ilmi suret olan size, kendini var sanan size, Allah salâtikame etmeyi dilemiş ve o dileği sizden salât ikamesi olarak o anda açığaçıkıyor. Ve siz bu idraka “Biiznillah salâttayım” diyorsunuz! “Ben varım vemuhtarım” idrakıyla değil! “Muhtariyetimi Allah için kullandım, Onun yolundayım.Aklımı irademi oraya kullandım, ben iyi bir müslümanım aslında.Bak namaz da kılıyorum, bu da boşa gitmeyecektir herhalde!” diyerek niyetetmek başka bir şey! Biiznillah bunların hepsini siler atar!Tekrar tablomuza dönecek olursak: “A” Takdim Formu “BEN”, yani <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunan, “ben varım ve muhtarım” diyen, nefsine zulmeden,Vehmin Zulmeti’ni hayat edinmiş olan “Esfele Safiliyn” haddi aşandır, asidir.Eğer kişi “B” Takdim Formuyla “BEN” diyorsa, yani <strong>tanrı</strong>lık iddiasında değilse,<strong>tanrı</strong>lık iddiasıyla ilgili fiilleri de fonksiyonsuzlaştırıyorsa o doğru yoldadır.O doğru yol üzeredir; hidayet üzeredir, “ala sıratın müstakim”dir. Diğerihaddi aşan! Bakın tek bir haddi aşmak vardır. “Haddi aşma”yı da tanımlayalım.Böylece; “haddi aşamayın, haddi aşanlardan olmayın, Allah haddiaşanları sevmez” ayetlerini okuduğunuzda nasıl anlayacağımızı kolaylaştırmışolalım. Dedik ki; İlmullah’ta Allah’ın dileğinin sureti olan ilmi surete,bu cüzi manaya Allah “kendini var san!” demiş, böyle dilemiş; kendini builmi suret şartlarında var hissetsin, var sansın! “Sınır bu, bu kadar” demiş.“Kendini var san, varmış gibi san! Haddi aşma, ileri gitme, haddi aşanlardanolma!” Bu kadar; had bu, sınır bu, hudut bu! Ama bu ne yaptı? Haddi aştı,suistimal etti, nankörlük yaptı; “varım ve muhtarım” dedi. İşte haddi aşmakbu: Vehim’den Vehmin Zulmeti’ne geçti. O bir vehimdi; kendini var sandı,vehmin zulmetine geçti, vehmi suistimal etti, “ben varım ve muhtarım” diyerekvehim halinden bir vehim daha üretti. Haddi aştı, haddi aşanlardanoldu! Demek ki, “Esfele Safiliyn” asidir, haddi aşandır.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 717Öyleyse “zaten ben haddi aşanlardan değilim” deyip öteleme! O hal üzereyizve o haddi aşan hali çok seviyoruz! Onu normal ve doğru sanıyoruz!Haddi aşan halden haddi aşmamamız gerekiyor sanıyoruz! Zaten sınırı geçtin!“Sınırı geçmem!” deme, sınırı geçtin! Başka bir sınır yok. Sen sınırı geçtinama farkında değilsin. Sen sınırın ötesinde doğdun zaten. “Ben sınırı geçmeyeyimburda durayım” deme, <strong>sen</strong> sınırın ötesinde doğdun, sınırı geçmişdoğdun. Bu yüzden gel hicret et, haddi aşanlardan olma, sınırın bu tarafınageç; hicret et! Çünkü <strong>sen</strong> karşıda doğdun. Ben bir şey yapmıyorum, etliyesütlüye karışmıyorum, kenarda duruyorum, haddi aşmıyorum deme! Hayır,<strong>sen</strong> zaten o taraftasın, sınırın ötesindesin, bunu fark et! Yani düşünebiliyormusunuz ya, nasıl korkmaz insan? Cehennemlik doğmuşsun; ya böyle ölürsem?Eyvaaah, sonsuza dek bir daha, bir daha kurtuluş yok, ya bu üniformayla,bu “Esfele Safiliyn” elbisesiyle ölürsem? Bu elbiseyi çıkarıp ölmeliyim!Nasıl korkmaz insan ya, nasıl titremez? Nasıl uykusu kaçmaz ya! Nasıl haşyetonu yakalamaz? Salâtta nasıl bu korkuyla durmaz, nasıl bacağı titremez?Nasıl başka bir konu konuşabilir? Nasıl aklı başka bir yere gidebilir? Üstündehaddi aşmıştır elbisesi varken nasıl unutabilir?Mümin Suresi 5. Ayet: “Böylece kâfir olanlar hakkında “onlar ashabunnar” diye Rabbinin kelimesi tahakkuk etti”. Artık kâfir kelimesininne olduğunda birleştik; kendi varlığını Allah’a eş ve ortak koşan! Şimdi bumana ile okuyalım: Böylece kendi varlığını Allah’a eş ve ortak koşanlar hakkında“onlar ashabun nar” diye Rabbinin kelimesi tahakkuk etti; “onlar ateşehlidir, nar ehlidir” diye hüküm verildi, hüküm böyle çıktı! Onlar; kendisiniAllah’a eş ve ortak koşanlar, böyle yaşayanlar nar ehlidir. Allah onlara “Ashabunnar” dedi, hükmü böyle verdi.Maide 87: “Ey İman edenler, Allah’ın sizin için helal kıldığı Tayyibatıharam kılmayın ve haddi aşmayın. Muhakkak ki Allah haddi aşanlarısevmez”. Sizi hakikate ulaştıracak yolları tıkamayın! Sizi hakikate ulaştıracakyolları, Allah’ın helal dediği, yapın dediği şeyleri kapatıp yasaklamayın,haram yapmayın!Hemen her gün okuduğunuz Vakıa Suresi 7, 8, 9, 10 ve 11. ayetler: “Siz üçgrup olacaksınız: Mutlu sağcılar; ashabul meymeneh, mutsuz solcular;ashabul meş’emeh. Önde olanlarsa hepsini aşanlardır. Onlar Mukarreblerdir,Ülaikel mukarrebun. Buradaki sağcı ve solcu günlük yaşantımızdasağcı ve solcu dediklerimiz değil! Buradaki sağ ve solu kişi iyi idrakederse sol tarafının küfürle, küfür üreten enerjilerle ilişkisini iyi kurabilir.


718Yılmaz DÜNDARDikkat eder<strong>sen</strong>iz bakın insanlar yine bölündü: Küfür ehli; Allah’a kendisinieş ve ortak koşanlar. Ve küfür ehli olmayanlar: Kendisini eş ve ortakkoşmayanlar ve onların içerisinde de çok önde olan, hepsinden önde olanMukarrebun.Haşr Suresi 20. Ayet: “Ashabun nar ile ashabul cennet bir olmaz. Ashabulcennet kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Yine iki grup birbirlerindenayrıldı ve; mutlaka ashabun nar halden kurtulun, onlar bir olmaz,öğüdü geldi.Mücadele Suresi 19, 20, 21, 22: “Şeytan onlar üzerine istila edip galipgeldi de onlara Zikrullah’ı unutturdu! İşte onlar Hizbuş şeytandır. Dikkatedin muhakkak ki Hizbuş Şeytan hüsrana uğrayanların ta kendileridir.”Şeytan kelimesini belki ilerde fırsatımız olur çok detaylandırırız, amaburada vehmin zulmeti olarak düşünür<strong>sen</strong>iz işi kolay çözersiniz. Vehminzulmeti onlar üzerine istila edip galip geldi de onlara Zikrullah’ı unutturdu!Şeytan dediği şeytaniyet, vehmin zulmeti, vehmin karanlığı, vehmi suistimaletmek! Şeytaniyet onlar üzerine istila edip galip geldi de Zikrullah’ıunutturdu. İşte onlar Hizbuş şeytandır: Şeytan taraftarı oldular. Yani onlarvehmin zulmeti taraftarı oldular, vehmin zulmeti takımı oldular. Dikkat edinmuhakkak ki Hizbuş Şeytan hüsrana uğrayanların ta kendileridir: Eğer kişivehmin zulmeti takımındaysa, onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!“Muhakkak ki Allah ve Rasulü ile muhâddeleşenler işte onlar zelilleriçindedirler. Allah; “Ben ve Rasullerim mutlak galip geleceğim” diyeyazmıştır. Muhakkak ki Allah Kavi’dir ve Aziz’dir”. Allah ve Rasulü ilemuhâddeleşenler; yani muhalefet edenler, onlarla didişenler, onlarla birmücadeleye girmiş olanlar, özellikle onları yok sayanlar! Allah ve Rasulünüyok sayanlar, onlara muhalefet edenler; işte onlar zeliller içindedirler; yanionlar zalimler oldular. Allah; “Ben ve Rasullerim mutlak galip geleceğim”diye yazmıştır. “Allah’a ve onun Rasulü’ne iman eden bir kavmi Allahve Rasulü’yle muhâddeleşenlerle sevişiyor bulamazsın! Velev ki bunlaronların babaları yahut oğulları yahut kardeşleri veya aşiretleri olsalarbile!” Tanrılıktan kurtulmak için bu çok önemli bir öğüt! Tanrılık iddiasındabulunan yapıyı fonksiyonsuz yaparken özellikle bu öğüt çok önemli! Mücadele22 çok önemli: Allah’a ve onun Rasulü’ne iman eden bir kavmi, yanikendisini Allah’a eş ve ortak koşmayanları Allah ve Rasulü’yle muhaddeleşenlerle,Allah ve Rasulü’nü yok sayanlarla, onlara muhalefet edenlerlesevişiyorlar bulamazsın; onlarla ortak bir işleri yoktur onların! Onlarla bera-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 719ber yiyor içiyor göremezsin! Yediği içtiği ayrı gitmiyor bulamazsın! Velev kibunlar onların babaları yahut oğulları yahut kardeşleri veya aşiretleri olsalarbile! Kur’an Yokmuş Gibi yaşamak istemiyorsanız lütfen açıp bu ayetiokuyun!“İşte bunlar Allah’ın kalplerinin içine imanı yazdığı ve kendindenbir Ruh ile onları teyit ettikleridir. Allah onlardan Razı olmuş, onlarda Allah’tan Razı olmuş halde. İşte bunlar Hizbullah’tır; Allah’ın tarafındadırlaryani. Dikkat edin muhakkak ki Hizbullah iflah edenlerin takendileridir.”Dedik ki “B” Takdim Formu “BEN” olan, yani varlığını Allah’a eş ve ortakkoşmadan fiiller ortaya koyan ise “ala sıratı müstakim; doğru yol üzeredir!”Yasin Suresi 4. Ayet bize bunu haber verir. Euzü billahi mineş şeytanir racim,Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym, “Ya Sin, vel Kur’an-il Hakim, inneke leminelmurseline, Ala sıratım müstakim, tenzilel Azizi’r Rahim.” Kesinliklesize irsal edilen doğru yol üzeredir mealini görürsünüz. 4. Ayet bize doğruyolu tarifler.Fatiha Suresi: Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’rRahim. “Bismillahi’r Rahmani’r Rahıym Elhamdülillahi Rabbil Âlemin.ErRahmanir Rahıym. Maliki yevmid diyn. İyyake na’budü ve iyyake nestain.İhdinas sıratal müstakim. Sırat elleziyne en’amte aleyhim, gayrilmağdubi aleyhim ve led daalliiyn”. Âmin.6. Ayette “ihdinas sıratal müstakim” diye bir talepte bulunarak doğruyolu isteriz! Salât ikame ederken Fatiha, kişi için çok önemli bir hediye, çokönemli bir lütuf ve onu “Esfele Safiliyn”den kurtaracak çok önemli bir sığınaktır!Bu yüzden salâtlarda Fatiha okurken âmin derken “hah, Fatiha bitti”diye hatırlama yerine, kişi Fatiha’yı her seferinde bir dua olduğunu bilerekve “ya cehennemlik olarak ölürsem!” korkusuyla ve bu cehennemlik elbisedenkurtulmak dileği, duası, sığınışıyla okursa! İşte o zaman 6. Ayette “ihdinassıratal müstakim” derken istediğiniz doğru yol, “Esfele Safiliyn”denkurtulma yoludur! Yani kendinizi/varlığınızı Allah’a eş ve ortak koşmaktan,böyle yaşamaktan kurtulmayı, ondan kurtulmuş olan yaşantıyı istediğinizbir sığınıştır.Rum Suresi 30: “Vechini hanif olarak o tek Dine doğrult. O Allahfıtratına ki, insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah yaratışına tebdilyoktur. İşte bu Din-i Kayyım’dır. Fakat insanların ekseriyeti bilmezler.”


720Yılmaz DÜNDARRum Suresi 30, bize “olmazsa olmaz” bir kuralı koyar: Vechini hanif olarako tek Din’e doğrult! Dolayısıyla hanif hali yakalamak bizim için çok önemlihale gelir ve çok öncelikli hale gelir. Ama; “Esfele Safiliyn” yapıdan kurtulmadankişi hanif olamaz! Dolayısıyla, hanif olmak için “A” Takdim Formu“BEN”i, “Esfele Safiliyn” yapıyı, fonksiyonlarını çok iyi bilip onunla mücadeleetmek önemli bir hayat tarzı olur!Enam Suresi 79: “İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel ardahanifen ve ma ene minel müşrikin”.Enam Suresi 162: “İnne salati ve nüsüki ve mahyaya ve memati LillahiRabbil âlemin”.Enam Suresi 163: “La şerike lehü ve Bizalike umirtu ve ene evvelül müslimin”.Biz orayı salâtta “ene minel müslimin” diye okuruz.Eğer kişi salât ikame ederken Sübhaneke’den önce bunları [Enam 79,Enam 162 ve 163] okursa, “B” Takdim Formu “BEN”in hem sığınışı, hemtarifi, hem yönelişi, hem de idrakı böylece başlamış, açılmış, hatta itiraf edilmişolur! İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifenve ma ene minel müşrikin. İnne salati ve nüsüki ve mahyaya ve mematilillahi Rabbil âlemin. Ve La şerike lehü ve Bizalike umirtu ve ene minelmüslimin. Meal olarak bir cümleyle özetleyelim. Salâtta; yönelişe hanifbaşladığınızı, hanif olarak yöneldiğinizi, hanif idrakta olduğunuzu ayetlerlesöylemiş oluyorsunuz. Hâdislerde, Efendimiz sallallahu aleyhi veselleminbunları Sübhaneke’den önce okuduğuna dair bilgi var. Bir seferinde Efendimizsallallahu aleyhi vesellem salât ikame ettirirken kıraate, yani sesli okumayabaşlamadan önce epeyce bir süre sessiz duruyor. Sonra cemaattensoruyorlar; ya Rasulallah, neden o kadar uzun sessiz durdun, ne yaptın? İştebunları okuduğunu buyuruyor Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 7217. satıra bakarsanız, orda Muhammed Suresi 3. Ayet var. “Bu böyledir;çünkü kafir olanlar batıla tabi oldular. İman edenler ise, Rablerindenolan Hakk’a tabi oldular. İşte; böylece Allah insanlara onların misallerinidarbediyor.” Muhammed Suresi 3’le biz batıl ve Hakk’ı da görüyoruz.Batıl; “Esfele Safiliyn”in hayat tarzı. Hakk; “Esfele Safiliyn”den kurtulmuşyapının hayat tarzı. Yani, Deccaliyet Kısır Döngüsü dediğimiz hayat tarzı batılilan edilmiş, İhlâs Hayat Döngüsü dediğimiz hayat tarzı ise Hakk ilan edilmiş,Hakk olarak tanımlanmış! Şimdi Muhammed Suresi 3. Ayeti paranteziçlerini açarak okuyalım: “Bu böyledir; çünkü kâfir olanlar yani kendi varlığınıeş koşanlar batıla tabi oldular! Öyleyse, kişi yaşarken varlığını Allah’a eşkoşan fonksiyonlar ortaya koyuyorsa, kendi varlığını eş koşan fiiller ortayakoyuyorsa onun o hali batıldır. Bu ayet gereğince! İman edenler; var sanışınıeş koşmaksızın Allah’a iman edenler! “Varım” deyişini değil, var sanışını eşkoşmaksızın Allah’a iman edenler ise Rablerinden olan Hakk’a tabi oldular.İşte iki yaşantıyı ayırdı. Birisi batıl yaşantı, birisi Hakk yaşantı. İşte; böyleceAllah insanlara onların misallerini darbediyor; gösteriyor, anlatıyor; tefekküretsinler diye!Hac Suresi 62. Ayet: “İşte böyle! Çünkü Allah O Hakk’tır. Ondan başkaçağırdıkları ise o batıldır. Muhakkak Allah Aliy’dir, Kebir’dir”. Hanibiraz önce dedik ya; herhangi bir anınızda kendinize sondaj yapın; ne düşünüyorum?Gayrıyla meşgulse; o an bile çağırdıklarınız batıl! Allah dışındabir şeyle meşgulse zihniniz, bir insanla, bir kıyasla; o derece batıl! Mutlakabirisi bir yere put yapacak, sonra da gidip o puta; ben sana inanıyorum,diyecek değil ki! Böyle dar çerçeveye alırsanız işi çözemezsiniz. İşi ötelemişolursunuz! Oysa kendinize sondaj yaptığınızda herhangi bir anınızda, zihninizAllah’tan başka bir şey çağırıyorsa o çağırdıkları batıldır.- Elhamdülillah işimiz gereği insanlarla değil genlerle, proteinleri karşılaştırmakla,ilaçları karşılaştırmakla meşgul buluyoruz kendimizi!Zihninde onlarla meşgul olana bak! Zihninde onlarla meşgul olan <strong>tanrı</strong>ysa,<strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunansa, o zihninde bir bilim adamı ilan etmiştir,o başarıdan başarıya koşuyordur! Oysa düşündüğün o Sünnetullah’ıAllah’la konuşarak düşünüyorsan! Fark ettin mi? O zaman “<strong>sen</strong>de merakeden YOK, İlla ALLAH” olur. “Sende onu konuşan <strong>sen</strong> YOK, İlla ALLAH”olur! Diğerinde konuşan “<strong>sen</strong>” olur! Bu yüzden, her şeyi ALLAH’LA KONUŞ-MAYA alışın! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ya: “Yemeğinizintuzu, ayakkabınızın bağı, ipine kadar Allah’tan isteyin, Allah’la


722Yılmaz DÜNDARkonuşun, O’na sorun”. İşte bu sebeplerle! Yemeğinin tuzuna kadar eğerAllah’la konuşuyorsan “Allahım acaba tuzlu mu tuzsuz mu, katsam mı katmasammı?”, sonra Allah’la nasıl konuşulur, öğrenirsin. Telefonu o tarafaaç, numarayı çevir de sonra nasıl konuşulacağı oturur! O ilmi buluşları, oSünnetullah’la ilgili çalışmaları Allah’la konuşursan, <strong>sen</strong>in Veli’n, Dost’un,Sırdaş’ın, paylaştığın Allah olursa o zaman zaten <strong>sen</strong>de konuşan <strong>sen</strong> olmazsın,o ilmi yapan <strong>sen</strong> olmazsın! O orda kalmaz, İlla Allah olur! Ma tevfiki İllaBillahi! O zaman; “ma tevfiki; Allah’ım biliyorum ben ve bana ait bir başarı,öyle bir şey yok, İlla Allah!” dersin. Fark ettin mi oradaki güzelliği, inşaAllah?O zaman ilim ne kadar güzel olur, değil mi? İşte o zaman “o âlimin uykusunafile ibadetlerden önemli” olur. O âlimin!- Tam tanıyamamış olsak da mı Allah’la konuşmalıyız?Evet önce! Önce öyle konuşacaksın. O konuşmayla beraber tanıma ilerler!Sen öyle konuştuğun zaman muhabbet oluşur, Allah sana kendisini tanıtır.Sen hiç konuşmazsan nasıl muhabbet oluşsun? Kiminle koşuyorsanonunla muhabbet oluşur!Arkadaşlar, birkaç cümleyle bağlayayım izin verir<strong>sen</strong>iz. Evet, Hakk ve batıldeyince hemen akla ne gelir: Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’rRahmani’r Rahıym “Vel Asr, İnnel insane lefi husr, illelleziyne amenü veamilüs salihati ve tevasav Bil Hakkı ve tevasav Bis Sabr.” Sadakallahulazim.Asr Suresi’ndeki “Hakk’ı tavsiye ve sabrı tavsiye” derken bahsedilenHakk; Esfele Safiliyn yaşantıdan kurtulmuş ve İhlas Hayat Döngüsü’ne girmişolmaktır. Aksi halde <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanların kendi yaşantılarıiçerisinde birbirlerine karşı olan hak ve hukukları değil. İhlâs Hayat Döngüsü,yani “B” Takdim Formu, yani ““Ah<strong>sen</strong>e Takviym” Hal”in yaşantısı olanHakk’ı tavsiye etmek, o fiilleri tavsiye etmek Hakk’ı tavsiye etmektir. Veo Hakk’ı tavsiye ederken o Hakk yolunda o yolda gayret edenin o yoldakigayretinde ona sabr tavsiye etmek gerekir. Asr Suresi’ndeki Hakk ve Sabr;bu Hakk’ı ve bu yoldaki gayretin sabrını işaret eder!Boş amel ve salih amel: Eğer kişi <strong>tanrı</strong>lık iddiasındaysa ve o iddiayayönelik fiiller ortaya koyuyorsa onun amelleri boşa gider. Ayetlerden öğreniyoruzbunu, Zümer-65 özellikle; “şirk koşarsan amellerin boşa gider”.Eğer kişi şirk kelimesini öteler, kendisiyle ilişkisiz sanarsa o zaman bu ayet


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 723ona hitap etmemiş olur, öğüdünü alamaz. Ama şirk kelimesinin zaten içindebulunduğu hayatın kendisi olduğunu fark ederse, o zaman bu ayet bizimiçin çok önemli bir uyarı haline gelir: Boş amelle meşgul olanlar, amellerininaltında genellikle ilan ettikleri muhtariyetin korunması ve yüceltilmesiamaçlı fiiller yaparlar. Salât ikame ederken bile iyi bir müslüman olabilmektirhedef. Bakın muhtariyetini yükseltiyor! İyi ve önemli bir müslümanolabilmek için hayır yapar, ibadet yapar, eğer <strong>tanrı</strong>lık iddiasıyla yapıyorsa!“Billahi anlamıyla iman”la birlikte onun gereği olarak yapılan ameller salihamel olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan, Maide Suresi 2. Ayete de bakmanızıöneririm.“Esfele Safiliyn” yapı Kur’an’da necis olarak tarif edilmiştir; çirkin olaraktarif edilmiştir. “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” yapı, yani “B” Takdim Formu “BEN”, yaniBillahi anlamında iman ve onun gereği yaşantı; Güzel, Temiz, Tahir olaraktanımlanmıştır. Dolayısıyla, eğer siz ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>lıkla ilgili olarak güzelve çirkin tanımları yaparsanız ve o tanımlara göre hükümler verir<strong>sen</strong>iz, oyalnız ve yalnız Deccaliyet hükümleri olur, ilan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>nın hükümleriolur! Bu konu içerisinde bir tane çirkin vardır ki; Allah’a eş ve ortak koşmak;bir tane necis vardır ki; Allah’a eş ve ortak koşmak! Bir tane güzel vardır ki;Allah’a eş ve ortak koşmayan hal ve bunun yaşantısı! Öyleyse; siz, güzel diyebuna bakarsanız çok farklı şeyler görmeye başlarsınız. Hayatta güzel dediğinizşeyler değişir. Çirkin diye siz, Allah’a eş koşmaya bakarsanız, eş ve ortakkoşmaya çirkin bakar, o size çirkin gözükürse, hayata böyle bakarsanız sizdefiillerin tecellisi hızla açılır; çirkin ve güzeli buna göre hayatınızda tanımlarve buna göre bakarsanız o açılır! Güzel sizin için de Allah’ın güzel dediğiyse,çirkin sizin için de Allah’ın çirkin dediğiyse o zaman fiillerin tecellisi pıtrakgibi açılır.Tevbe Suresi 28: “Kesinlikle müşrikler necistir”. Yani varlığını Allah’aeş ve ortak koşanlar kesinlikle pistir, necistir. Sizin için de öyle olacak! Allahiçin öyle, sizin için de öyle olacak!Vakıa 79: “Ona şirkten arınmamışlar dokunmasınlar. Temizlenenler,tahir olanlar dokunsun!” Yani Sisteme, Kur’an’a! Şirkten temizlenmiş olanlar;“Esfele Safiliyn” yapıyı fonksiyonsuz hale getirmiş olanlardır. “A” TakdimFormu “BEN”i; <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan hayat tarzını yok etmiş olanlartemizdir, tahirdir. Onlar Kur’an’la ilgili fikir ileri sürmeye başlasınlar.


724Yılmaz DÜNDAR10. satıra bakacak olursanız, Feth-i Zulmani ve Feth-i Nurani tanımlarınıgörürsünüz. Burayı da çok geniş konuşmamız lazım aslında. Çünkü günlükyaşantıyla hayatla o kadar yakından ilişkili ki; <strong>tanrı</strong>yı tanıma açısından o kadarönemli ve ilişkili ki! “A” Takdim Formu “BEN” olanın, varlığını Allah’a eşve ortak koşanın her türlü yeteneği Feth-i Zulmanidir. Her türlü yeteneği!Onun yaptığı tayyi mekân da Feth-i Zulmanidir. Eğer varlığını Allah’a eş veortak koşuyorsa her türlü yeteneği Feth-i Zulmanidir. Var sanışını Allah’aeş koşmadan iman eden ve onun gereği gibi yaşayanın her türlü hali Feth-iRahmani, Feth-i Nurani’ye doğru gider. İlerde açarız inşaAllah.Ve Edeb. Burası da çok önemli! Burayı uzun konuşmazsak edebsizlik etmişoluruz, affınıza sığınıyorum. Bakın “A” Takdim Formu “BEN”, yani varlığınıAllah’a eş ve ortak koşan, <strong>tanrı</strong>sal düzenlemelere hürmet ve riayetiedeb sanar! Bunların edeblerinin, “edeb” dediklerinin sonucu, son durağıhümanist <strong>tanrı</strong>dır. Aslında onlar edebsizlik içindedirler, kendi varlığını eşkoşarak edebsizlik yaparlar. Tanrısal düzenlemelere hürmet ve riayeti edebsanıyor, oysa kendi varlığını eş koşarak edebsizlik içinde. Edeb halini bircümleyle özetleyecek olursak; “ilmi suretin kendisini var sanışı” dedik ya,işte; o var sanışı suistimal etmeme halidir; haddi aşmama hali edeb halidir.“Edeb Ya HU” seslenişi o hale, o noktayadır. Aksi halde, <strong>tanrı</strong>saldüzenlemelere göre düzgün yaşayan, iyi insan olan, insan haklarına uyan,çeşitli hukuklara uyan değil. “Bunlara uymayın” demiyorum, ama onlarauymak burda bahsedilen EDEB değildir. O, hümanist insan için gereklidir. Oda iyi bir noktadır, <strong>tanrı</strong>sal alanda gelinebilecek çok önemli iyi bir noktadır.İşte insanları bir yere, iyi bir yere götürmeye çalışan tüm anlatışlar, felsefelerhepsinin son durağı işte odur. Muhammedi Bakış dışındaki tüm düşünce veinanışlar oraya gider. Hümanist <strong>tanrı</strong>’ya, Ferrari’sini satan bilge kişiye çıkaro yollar! Ferrarisiz kalmış, yürüyen hümanist <strong>tanrı</strong> olur o. Bunları kesinlikleMuhammedi Bakış’la karıştırmamak, hatta kıyaslamamak bile gerekir! Aksihalde çok, çok büyük bir edebsizlik yapılmış olur.İnsan kendisini incelediği zaman görecektir ki, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanınher şeyi, her düşüncesi, her yaptığı <strong>tanrı</strong>lık iddiasını beslemek içindir


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 725veya başka <strong>tanrı</strong>ların hürmeti saygısı veya ilişkileri içindir.Oysa “B” Takdim Formu “BEN” halinde olanın, yani “var sanışını” Allah’aeş koşmadan Allah’a iman eden ve onun gereği gibi yaşayanın her hali okapsam içerisinde olur, “Allah rızası için” demese bile. Ve neticede o yolüzerinde de nefs-i radiye, nefs-i mardiye bu konuda gelinen idrakların yaşambiçimleridir. Razı olan ve razı olunan idrakların yaşam biçimleri; nefs-iradiye, nefs-i mardiye!Ve nihayet: Tanrılık iddiasında bulunan hiçbir zaman “B” sırrıncaLevm edemez, Deccaliyet Kısır Döngüsü’nde kalır. Tanrılık iddiasındabulunan, yani <strong>tanrı</strong>lık iddiasının fonksiyonlarıyla yaşayan, hiçbir zaman “B”sırrınca levm edemez.Oysa var sanışını Allah’a eş ve ortak koşmayan ise, her saniyesini muhasebeylegeçirir. “A” Takdim Formu “BEN” ve “B” Takdim Formu “BEN” muhasebesiyle,yani “Esfele Safiliyn” ve “Ah<strong>sen</strong>e Takviym” muhasebesiyle geçerher saniyesi! Bu aslında nefs-i levvamenin ta kendisidir, o böylece İhlâsHayat Döngüsü’ne girmiş ve ilerlemiş olur. Bu yapı kendisini doğarkenbulduğu sınırın ötesindeki halden edeb sınırları içerisine HİCRET etmiş olur.“Nefs-i levvame nedir ve nefs-i levvamenin süreci, kısımları nelerdir?İçinde kaç bölüm vardır? Nasıl yapılır?” onları kısmet olursa, nasibse, hayrlısıysa,Allah’ın indinde makbulse inşaAllah tekrar bir araya gelir, paylaşırız.El-FATİHA...


726Yılmaz DÜNDAR


05 Rabiulahir 1431 / 20 Mart 2010• Zahir ve Batın,• Arş’ın altı ve üstü• Bir işi Allah’ın nasıl yaptığını merak ettiğinizde• Semavat, Arz ve arasındakiler?• Var Görünme ve Rab ilişkisi• Var Görünenler muhtariyete nasıl düşüyor?• Yok nedir, kime göredir ve ne yoktur?• Ehad ve Vahid’in ifade ettiği “tek”in farkı• Heva nedir?• Zaman kavramı nasıl ve neye göre oluşuyor?• Muhammedi Bakış’a göre dua• Tenzih, teşbih kavramları ve renk• Saf/tek yüzlü, çok yüzlü/yüzsüz olmak?• Örten yapının izini sürmek• Sanki karşıdakini düşünüyormuş gibi yapmak• Vaziyeti kurtarıcı yalan alışkanlığı• Sahte ilah, gerekçe üretme uzmanıdır• Gizliliği ve “özel” olmayı sevmek• Kendini şeffaf sanıp imalı yaşamak• Kâfir ve şeytanın gerçek tanımları• Kendini aklamak için başkalarını haklayan yapı• Bir ayet, bir hadis kapsamında olmak• Ayet ve hadislerin, “B” yapı ve “A” yapının enerjileri• Konuşan Kur’an sistemdeki hangi noktanın adı?• Şakinin dili şikâyet!• Kendini hiç kusurlu bulmayan kim?• Kırk yaş üzeri için çok önemli bir test• “Allahümme inni eselüke hubbeke”• Seni iflas ettirecek bir halin var!• Güzel ve çirkin• Vermek, ama neyi?• Hüsna’yı yalanlamak ve cimrilik• Hayrul beriyye ve şerrul beriyye• Bu hadisin kapsamında olalım inşaAllah


728Yılmaz DÜNDARSaffat Suresi’nin ilk beş ayetini okuyarak başlayalım: Euzü billahi mineşşeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym, “Ves Saaffati saffa; Fezzaciratizecra; Fettaliyati zikra; İnne ilaheküm le Vahid; Rabbüs Semavativel Ardı ve ma beynehüma ve Rabbül meşarık. Sadakallahul azim.” Buayetler mealen şöyle: “And olsun o saf olup dizilenlere. O şiddetle def edenlere.O zikir tilavet edenlere. Muhakkak ki sizin ilahınız Vahid’dir! Semavat’ın,Arz’ın ve ikisi arasında olanların Rabbi’dir ve doğuların da Rabbi’dir”. Sadakallahulazim.Meale detaylı bakmaya çalışacağız. Ancak bu ayetlerdeki manaları toplucaiçeren bakış açısını bir paragraf içerisinde görmeye çalışalım. Lütfenkelimelere, cümlelere birlikte özen göstermeye gayret edelim:“Zahiren kesret görüntüsü ile tanınan ef’al âleminde “Var Görünenleri”ve “Her An Yeni Var Görünenleri” ve bunların her türlü halleriniNUR’undan tertipleyenin Rabbülalemin olduğuna, dünya yaşantısı sürecindeimanı sonucu, “Var Görünüşünü” Allah’a eş ve ortak koşmayanşuurunu, VAHDET YOLUNDA teşbihten tenzihe doğrultarak VAHİD’eolan “imanını ikan” için; dilinde, halinde ve fiilinde Zikrullah’ta olanların;öncelikle vehmin zulmetini şiddetle def edenlerin; zulmetten arınmışsaf halleriyle safın safı olabilme arzusuyla bu yolda dizilmişlerin;Muhammedî Muvahhid’lerin kadrini bilebilir misin? Rabbinin izniyleher hükümden, melekler ve Ruh onda tenezzül eder. “Bin aydan dahahayrlı olan” onlara and olsun!” Şimdi bu paragrafı incelemeye çalışalım.Dikkat eder<strong>sen</strong>iz sureye başlarken yine and olsun var, yemin var. <strong>Oku</strong>yanıuyarıyor: Anlamak için gayret gerektiren, anladığın zaman hayretiniartıracak olan, <strong>sen</strong>in ve ahiretin için önemli ipuçları içeren bilgiler geliyor,diye bizi uyarıyor. Birinci ikinci üçüncü ayetlerde geçen üç grup/üç özellikiçin yemin var: “And olsun o saf olup dizilenlere, o şiddetle def edenlere,o zikir tilavet edenlere”. Dördüncü ayet ise onların önemli bir özelliğinisöylüyor; “muhakkak ki, sizin ilahınız Vahid’dir”! Beşinci ayette bizimiçin önemli bir idrak açıklaması var; “Semâvât’ın, Arz’ın ve ikisi arasındaolanların Rabbidir ve doğuların da Rabbidir!”.Şimdi, bu paragrafı hafif izah eder şekilde inceleyelim, sonra daha genişizah etmeye çalışırız. Manalandırmaya beşinci ayetten başlayıp başa doğrugideceğiz. Neden beşinci ayetten başlıyoruz? Bakın dördüncü ayet; sizinilahınız Vahid’dir diyor. Beşinci ayet; yaşadığımız, içinde olduğumuz âlemitanımlıyor ve orası için ne düşüneceğimizi söylüyor: Semavat’ın, Arz’ın ve


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 729ikisi arasında olanların Rabbidir ve doğuların da Rabbidir. Dördüncü ayetteki“ilah” kelimesini ve neden “ilahınız” dendiğini de açıklayacağız. Dörtte“İlahınız Vahid’dir”, beşte ise “Rabbiniz” diyor; Semavat’ın, Arz’ın ve ikisi arasındaolanların Rabbidir ve doğuların da Rabbidir.- Mealde “doğuş” diye geçiyor, hangisi daha uygun?Mana aynı. Doğudan olan fiil doğuş olduğu için doğu veya doğuş şeklindeikisi de yazılır, doğrudur. Doğuşların! Biz meallendirirken daha fazladoğuş olarak ele alacağız.Beşinci ayette, bulunduğumuz yaşadığımız halin nasıl düşünülmesi gerektiğitarif ediliyor. İçinde yaşadığımız bulunduğumuz hal için nasıl düşünmemizgerektiği tarif ediliyor. Semavat’ın, Arz’ın ve ikisi arasında olanlarınRabbidir ve doğuların da Rabbidir. Bu yüzden, bulunduğumuz âlemin nasılalgılanması gerektiğini bu ayet çerçevesinde anlıyoruz.Zahiren kesret görüntüsü ile tanınan ef’al âlemi: Bu cümle bulunduğumuzâlemin bir tanımıdır. Fiillerin cereyan ettiği bu âlem ef’al âlemi olarakbilinir. Cümlede zahir kelimesi geçiyor. Onu şöyle tanımlayabiliriz: Zahir;insana göre en somut görüntüdür! Neden insana göre? Allah’a göre “zahir,batın” diyemezsiniz ki! Diyemezsiniz! “Allah’ın gördüğü, göremediği”diye bir tarif yapamazsınız, bunlar insan için tarifler. Peki, insan neye “zahir”diyor? O anda, neyi en somut görüyorsa, o onun için zahir, göremedikleride batın. En somut gördüğü şey zahir! Peki, kesret ne? “Var Görünenlerin”yaşantı âlemi! Kesret âlemi/çokluk; Var Görünenlerin yaşantıâlemidir, hayat âlemidir. Var’ın değil, Var Görünenlerin! Ef’al âlemi: Var Görünenlerinkendilerini hissettikleri ve bu hissi tanımladıkları âlem. Bunlarıtekrar edeyim şimdi. Buraları konuştuğumuz dille, yaşadığımız günün idrakıylatanımlamak çok önemli. Ancak o zaman konu sizin için somutlaşır!Aksi halde tanımları anlamak için uğraşır durursunuz. Oysa tanımlar sizebir manzarayı tarif etmeli, o manzaraya hiç gelemezsiniz. Önce manzaradakullanılan tanımları, öğeleri günlük yaşantınızın idrakıyla ve konuştuğunuzdille, anlaşılabilir bir cümleye; “hah, bunu anladım” diyebileceğiniz bir cümleyeçevirmeniz lazım. Böylece olayı kendiniz için yenilemiş olursunuz. Olayaynı! Ama siz işi sizin çağınız için yenilemiş olursunuz.“Zahir” insana göre en somut görüntü. Bu yaşadığınız âlem bizim için ensomut görüntü. Bu yüzden yaşadığımız âlem bizim için zahir, yaşadığımızhayat bizim için zahir tarifi içerisinde; bize göre artık o zahir. Kesret, çok-


730Yılmaz DÜNDARluk: Var Görünenlerin yaşantı âlemi. Ef’al âlemi ise, yani fiil âlemi ise, yaniArş’ın altı ise nedir, şimdi orayı tarif ediyoruz: Arş’ın altı; Arş’ın üstündekimanalardan vücut bulması dilenmiş olanların yeri. Sizin var görüneninizinmana âleminde de yeri var, ama sizin oradan haberiniz yok! Niye? Orayı hissedemiyorsunuzki! Arşın üstü, biz Var Görünenlerin hissettikleri, bildikleri,tanımlayabilecekleri bir yer değil.Arşın üstü ve altı dikkate alındığında, dualar için dikkat edilmesi gerekenbir şey söyleyeyim. Dualarda acele edilmesinin, haşyetle telaş edilmesininbir önemi burada karşımıza çıkar! Ef’al âleminde vücut bulmamış bir şeyinmana âleminde olan hali için duacı olur ve duanız inşaAllah makbul olursa,mana âleminde sizin için güzellikler oluşur. Çünkü vücut bulmadan duaedilmesiyle, vücut bulduktan sonra dua edilmesi ve duanın yerine gelmesiçok farklıdır. Şunu hatırlayın: “Bir işi Allah nasıl yapıyor?” diye merak ettiğinizde“ben nasıl yapıyorum?” deyin, bir ipucu yakalarsınız demiştik. Biripucu yakalarsınız. Çünkü sizin yapmanız Allah’tan gayrı değil ki! “Ben nasılyapıyorum? Allah nasıl yapıyor?” diye ayırmanız SUÇ zaten! Siz bir iş için“şu işi Allah nasıl yapıyor?” diye merak ettiğinizde bir ipucu yakalamakistiyorsanız “o işi ben nasıl yapıyorum?” deyin, bir ipucu yakalarsınız.Yakalayacağınız o ipucu Esas’ın izidir. Esas’tan ayrı bir şey olamaz ki, sizeait müstakil, ayrı bir yapış olamaz ki! Niye? Öyle bir yapı yok ki, ona ait demüstakil bir prosedür olsun! Dolayısıyla:Biraz önceki konuya açıklık getirmek için şöyle basit bir örnek verelim:Bir arkadaşımız bir taşıt çizecek. Biz bir toplu taşım aracı ve toplu taşımaracında da engellilere kolaylık sağlayacak iniş binişin olduğu bir çizim, birproje istiyoruz. Kişi çizimi yapmadan önce, henüz o çizimi nasıl yapacağınayönelik alternatifler döneminde, henüz o çizimin manaları o kişinin kafasındaykeno kişiye müracaat eder<strong>sen</strong>iz, talebinize daha uygun bir çizimeyardımcı olursunuz. Ama kişi çizmişse o artık vücut bulmuş! Ve siz o andabir şey söylüyorsanız, isteğiniz de kabul olmuşsa, sizin isteğinize uygun birdeğişiklik yapacak. Çünkü çizim oldu! Fark ettiniz mi? Kader içerisinde “İnsan29” açısından baktığımızda, kişi için önemli bir ipucu çıkar burada. Kadervücud bulmuşsa ve siz o anda bir telaşla korunmak istemiş<strong>sen</strong>iz okazayı hafif atlatırsınız. Ama mana halindeyken müracaat eder<strong>sen</strong>izkaza hiç olmayabilir. İnsan-29 açısından bakışla!Evet, şimdi ef’al âlemini tekrar tarif ediyoruz. Kesret âlemi; “Var Görünenlerin”yaşantı âlemi. Ef’al âlemi/fiil âlemi, yani manaların vücut bulduğu


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 731Arş’ın altı nasıl? Bu Var Görünenlerin kendilerini hissettikleri ve bu hissi detanımladıkları âlem. Birisi veya bir şey kendini burda hissediyor, hissettiklerinide tanımlıyor. İşte fiil âlemi! Arşın üstünü siz hissedemez ve tanımlayamazsınız;orası mana âlemi! Ama Var Görünenlerin yaşantılarının olduğukesret âlemi; bizim bulunduğumuz, yaşadığımız hal. İşte; Semavat’ın, Arz’ınve ikisi arasında olanların! Siz Semavat ve Arz’a batıni bakar, Arz’ı bedenSemavatı sizin idrakınız, beyniniz, düşünceniz diye düşünür<strong>sen</strong>iz de doğrudur.Evreni de canlı düşündüğünüzde onun da kendi semavatı ve arzı var.“Semavat yalnızca şudur, Arz da bedendir” demeyin. Hayır, o <strong>sen</strong>in semavatve arzın! Dünyayı tek ele aldığınız zaman onun da kendi semavat ve arzı var!“Yeryüzünde Halife yaratıldı!” Dolayısıyla, yeryüzünü yani dünyayı da tekolarak ele alabilirsiniz. Dünyayı tek ele aldığınız zaman onun da kendine aitbir arzı ve seması ve arasında olanlar var! Evet, her şey için geçerli olan arz,sema ve arasındakilerin Rabbi’dir!Bakın kesret âlemi söz konusu olunca, fiil âlemi söz konusuysa Var Görünenler,Var Görünenlerin olduğu âlem konuşuluyorsa, diyoruz ki “onlarınRabbi’dir; yani Var Görünenlerin montajcısıdır”. Arş’ın hemen altındaolarak düşüneceğimiz Rububiyet mertebesine “Rabb” diye sesleniriz ya, vargörünenleri Var Görünür hale o Rububiyet mertebesi getirir! Onların nasılvar görünmesi dilenmişse, onlara o var görünme halini, o vücut halinikazandırır. Rabb; Var Görünenin öğretmeni, eğitmeni, onun montajcısıdır!Bu yüzden Rabbi! Kesret âleminin tamamı için bu “Rabbülalemin” olarakkarşımıza çıkar. Basamak basamak genişletmeye çalışacağız.Bakın tasavvuf diye anlatılan nedir? Tasavvuf; İslam Dini’ni daha iyi kavrayabilmekiçin sunulan bir fikir fırtınasıdır. Amacı yalnızca bu olan beyinfırtınalarını içeren anlayışa verilen tasavvuf ismi İslamiyet’ten farklı bir şeydeğildir! Tasavvuf; İslamiyeti daha iyi anlayabilmek için sunulan bir fikirfırtınasıdır. Ve bu fikir fırtınasının içerisinde, olayları doğru anlayabilmekiçin şimdi söyleyeceğim gerçeği iyi görmek, bilmek ve ona göre davranmakgerekir.Şimdi, özet paragrafımızda geçenleri farklı bir şekilde tanımlamaya çalışacağız.Var Görünenler, birbirlerine nispetle var hükmündedir! Buna dikkatediniz lütfen: Var Görünenler birbirleri için, birbirlerine göre varlardır.Bizim “Var Görünen” deme sebebimiz Allah’a göre. Eğer onları birbirlerinegöre yok sanarsanız işin içerisinden çıkamaz, ham hayalle uğraşırsınız. Amelkalkar! Bir süre sonra ameli kaldırırsınız ve amelsiz laf salatasını da İslam


732Yılmaz DÜNDARDini zannedersiniz! Şu çok önemli; Var Görünenler birbirlerine nisbetleVARlardır! Ancak bu birbirine göre var olma anlayışından, birbirlerine görevar olma duygusundan kurtulamayanlar Allah’a da varım diyorlar, böylecemuhtariyetlerini ilan ediyorlar. Var Görünenler birbirlerine göre varlar!Birbirlerine göre var olma duygusundan sıyrılamayan, bu var görünüşü sindiremeyen,hazmedemeyen, suistimal eden Allah’a da “sana göre de varım;müstakilim, muhtarım!” diyor. Fark ettiniz mi?Var Görünenler Allah’a nisbetle VAR hükmünde değildir! Allah’ınvar olma koşulları başka, insanın var olma koşulları başkadır! İnsanın varolma koşulu öyle bir hal ki, o koşul Allah’ın var olma koşuluna göre YOK.Allah’a göre YOK! Ama insanın var olma koşulu bir başka insanda da aynıolduğu için, onlar birbirlerine göre varlar. Dolayısıyla kişi tasavvufun bu fikirfırtınasının içine girip fikir sarhoşu olursa, yokluk ona hoş geleceği için herşeyi YOK sanmaya başlar. Bir insan olarak, insana göre yokluk yaşamaya çalışır!Bakın çok dikkat edin, birisine göre yokluk yaşar. Hem “birisi” der birinitespit eder, sonra da ona göre yokluk yaşar. Böyle bir şey yok! Ona göre o varçünkü! Onun Allah’a göre yokluk yaşaması lazım.Daha önce yokluğu çok tanımladık. Şimdi yine yaşadığınız hayatla ilgiliçok önemli bir ipucu vereyim bakın. Sizi birisiyle tanıştırdık. Sizi tanıdı, huyunuzusuyunuzu, karakterinizi bildi. Aradan belli bir süre geçti, bir süregörüşemediniz, sonra karşılaştınız. Size baktı ve sizi gördü. Sizi gördüğündetanımladığı var ya, işte o yok! Burayı iyi anla! Burayı iyi anladığınız zaman sizsizde YOK’u öyle güzel görürsünüz ki; o yokla tanışırsınız ve onunla konuşursunuz.Düşünün; sizi tanıyan birisi sizi bir süre görmemişti, karşılaştınızsize baktı, sizi gördü. Zihninde hızlıca sizi tanımladı: Mesleğinizi, işinizi, gücünüzü,huyunuzu suyunuzu, daha önceki anılarınızı, paylaştıklarınızı falandüşünüp bakar bakmaz sizin için hızla bir tanım yaptı ya, işte o YOK! Vücudunuzdeğil o yok, o tanımladığı zat YOK! Onu öğrenmeye çalışıyoruz; o tanımladığızatla devam edenin akıbeti cehennem! O kişinin gördüğü zamantanımladığı zatı siz Hac’ca götürün getirin, salât ikame ettirin fark etmez.O zatın yeri belirlenmiş: Cehennem! O zat yok! Nerde yok? Cennette yok!Cehennemde var! Onun cennette yeri yok!- Hocam, karşıdaki kişinin benimle ilgili olarak aklından geçirdiği şey mibu, onun beni görünce düşündükleri mi?Öyle tek tek düşünceler değil. Ne düşündüğü önemli değil! Sana baktığızaman <strong>sen</strong>inle ilgili bir kişi düşünüyor ve onu da kendine göre tarif ediyor;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 733işi şu, gücü şu diye, işte o kişilik yok! Yoksa <strong>sen</strong>in için aklından şunu geçirmişbunu geçirmiş, o değil! Senin için tanımladığı bir ZAT var, eğri doğru farketmez, o tanımladığı ZAT YOK! Bakın şimdi onun izini süreceğiz, zaten heponun izini sürüyoruz!Hep, çok dikkat edilmesi gereken bir şeyi vurgulamaya çalışıyorum, bakın:Sizin Var Görünen halinizde iki tane BEN var, yaşayan iki BEN var. Buiki BENi tanımanız ve ayırt etmeniz gerekiyor. Hayat bu, bu kadar! Başkahiçbir şey değil! Bu iki BENi birbirinden ayırmanız gerekiyor. Kendinizde, “şuo BENdir, şu diğer BENdir” diye fark etmeniz gerekiyor. Çünkü o iki BENden,yani kendinizi anlattığınız, takdim ettiğiniz “BEN” dediğiniz iki halden birisicehennemlik, birisi cennetlik! Eğer sizin kendinizde var olan bu cennetlikve cehennemlik kişilikleri/benlikleri birbirinden ayırt edemez<strong>sen</strong>iz, sizin herişinizi cennetlik yapının üstünü örten ve hayatınıza hâkim olan BEN yapar!Hayata o başladı çünkü, esfele safiliyn olarak hayata o başladı. Her şey onunkasasına gider. O BENin akıbeti cehennem, burası kesin! Ama siz sizdeki oBENi tanırsanız, onu tanır, izini sürer, hayatınızdan saf dışı eder<strong>sen</strong>iz, o zamancennet yapısında olan BEN hayata hâkim olur kendiliğinden. Şunungibi: Masanın örtüsüne bakın, masanın bir örtüsü var. Masanın örtüsünüçekmeniz için bir gayret gerekiyor. Ama örtüyü çektikten sonra masanınüstünün görünmesi için bir gayret gerekmiyor, uğraşmanız gerekmiyor. Masanınüstündeki bu örtüyü cehennemlik BEN kabul edelim. Bunu iyi tanır,burdan sökebilir<strong>sen</strong> diğeriyle uğraşman gerekmez. Onu tanıman, “nasıl acaba”demen gerekmiyor, o zaten çıkıyor, hayata o hâkim oluyor. “Ben diğerininasıl ortaya çıkaracağım?” diye düşünmen gerekmiyor. İnsanlar tasavvufadı altında yanlış işle meşguller. Bu masayı öğrenmeye çalışıyorlar! Tasavvufdiye onu merak ediyorlar; “altı nasıl, üstü nasıl, rengi nasıl?” onu konuşuyorlar.Sana ne! O zaten hazır! Hayatını onunla geçirme! Masanın örtüsünütanı ve bunu nasıl çekeceğini öğren! Zaten o çıkacak, bırak onu! Masanınörtüsü duruyor, onu kaldırmaya bak. Ama o, örtünün altındaki masanın,gözükmeyen masanın sohbetini yapıyor! Onu öğrenmek için cilt cilt kitaplarokuyor. Görmediği masanın; “şurası böyleymiş, burası şöyleymiş, duydunmu bizim masanın şurasında şu varmış?” bunu konuşup duruyor. Yaörtüyü çek, çıksın meydana! Bunun için diyorlar “çekil aradan ya, çekil! Çekilde çıksın Yaradan!” Ne orasıyla burasıyla uğraşıp duruyorsun? O ne biliyormusunuz? Gönül sohbet ister, Din bahane! Bir şeylerle meşgul olmak o! Asıliş bu: Bu örtünün izini süreceksin, onu ne olduğunu iyi tanıyacaksın, hayatındansöküp, çekip alacaksın! Ayeti hatırlayın; “o, şiddetle def edenlere


734Yılmaz DÜNDARand olsun”. İşte bu masanın örtüsü var ya, onu şiddetle def edenlere andolsun. Yani masanın örtüsünü şiddetle reddedeni, bu yapıyı terk edeni biliyormusun? “Onu biliyor musun, onun Kadr’ini anlayabilir misin?” diyor.Yaradan; “ona and olsun” diyor, be insan! Sen hala “şu aferin desin, bu aferindesin, şu beni beğensin” diye uğraşıyorsan, yazık! Yaradan; şu örtüyü çekeneand olsun diyor. Ötesi var mı bunun ya? Sana bir teşvik vermiyor mu? Birbaşkasının gözüne girebilmek için kaç takla atıyor, Allah “onu reddedene,onu terk edene and olsun” diyor, bu onu etkilemiyor!Evet, ne demiştik? Var Görünenler birbirlerine göre vardır. Ancak,Var Görünenler, Allah’a nispetle, Allah’ın Var Olma koşullarına göreYOK hükmündedir.-Bu durumda herkesi “dilenmişin sureti olarak” mı görmek gerekir?Her şeyi öyle görmen gerekiyor önce! Elbette, zaten öyle çünkü! Onuanlamaya çalışacağız şimdi.Evet, paragrafta geçen tanımları açmaya çalışıyorduk. İlah geçiyor. “İlah”ıbasit bir şekilde tanımlamaya çalışalım. Kur’an’da “ilahınız Allah’dır, ilahınızVahid’dir” geçiyor. Nas Suresi’nde “insanların ilahı” diye geçiyor. Amabiz “Allah ilah değildir” diyoruz! Peki, ilah ne? İlah’ı şöyle anlayınız: İnsanınidrakını yönelttiği, gözünü diktiği, ama ne olduğunu tam bilemediğiulaşılmaz bir yapı! İlah; insanın idrakını yönelttiğidir! Bu bir put taolabilir, bir şöhret de olabilir. Bu yüzden Allah’a ilah der<strong>sen</strong>iz yanılırsınız.Ama zihninizde ilah oluşturma veri tabanı var, onu da Allah’a yöneltir<strong>sen</strong>izkurtulursunuz! Zihninizin bir şeye “ilah” demesi bu arzusundandır. İdrakınıbir yere yöneltme, gözünü bir yere dikme, bir ulaşılmaza bakma arzusu!İdrakını yöneltiyor ama tam tanımlayamıyor, ulaşılamıyor: İlah kavramı!İlah kavramı; <strong>sen</strong>in idrakını yönelteceğin yer, gözünü dikeceğin yer! Aslındahedefin, o <strong>sen</strong>in hedefin! Eğer <strong>sen</strong> hedefini Var Görünenlerden seçer<strong>sen</strong>,gözünü oraya diker<strong>sen</strong>, ondan ister<strong>sen</strong>, ona sığınırsan, o zor günde sana overilir! “Seni kurtarsın!” diye gözünü diktiğin, idrakını yönelttiğin, istediğin,sığındığın sana verilir “al, <strong>sen</strong>i kurtarsın!” denir! Ve onun <strong>sen</strong>den kaçtığınıgörürsün. Ayet diyor ki; “ilahlarınızı da sizi de Allah yarattı”. Yani; gözünüzüdiktiğiniz, idrakınızı yönettiğiniz, bir şeyler istediğiniz şeyleri de sizide Allah yarattı! Öyleyse Allah’ın yarattığı Var Görünenlere gözünü dikme,idrakını ona yöneltme, onu ulaşılmaz sanma! “Sendeki bu duyguyu Vahid’eyönelt” diyor dördüncü ayet. Burayı ilerde genişletiriz.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 735Ehad tek, Vahid de tek. Ama ayet “ilahınız Ehad’dır” demiyor, “ilahınızVahid’dir”. El-Vahid. İhlâs Suresi’nde Ehad burda Vahid. İkisi de tek amafarklı tek. “Ehad ve Samed” İhlâs Suresi’yle geldiğinde “bu nasıl tek?” diyeEfendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e soruyorlar, hatta bazı örnekler söylüyorlar,şunun gibi mi tek diye. Hiç birisi gibi değil, Ehad farklı tek! Ve “Samedne demek?” diye Samed’i soruyorlar; Efendimiz Samed’i tarif ediyor. Şimdibiz Vahid ve Ehad’ın farkını kavramaya çalışalım. Sonra, çok ilerde nasibseonlara da bakarız inşaAllah.Fikir var ya fikir, fikirlerin bir başlangıcı var. Fikir sonsuzdan gelip sonsuzagitmiyor, fikrin bir başlangıcı var. Evrenimiz için, yaşadığımız âlem için düşünürsek,yani İhlâs Hayat Döngüsü için düşünürsek bunun bir başlangıcıvar. İhlâs Hayat Döngüsü’nü tek kare resimdir! Böyle deyince, “Allah, tekkare resim dediğimiz kâinatı yaratmadan önce boştu canı sıkılıyordu, bunuyaptı, iş bitti; bundan sonra da boş duruyor” gibi düşünmemek lazım. Öylebir şey yok! Evet, İhlâs Hayat Döngüsü’nün olduğu tek kare resim için düşünürsek;İhlâs Hayat Döngüsü diye tanımladığımız, anlamaya çalıştığımızşey; Arş’ın altı üstü, izah etmeye çalıştığımız bilinenler bilinmeyenler, hepsiAllah için YOK anlamında bir AN’dı, okuduklarımıza, ayet ve hadislere göre!“Bir AN”dı deyip geçip gidiyoruz. Yaşadığımız o AN’ın içi! İşte; o bir AN olanİhlâs Hayat Döngüsü Fikri’yle birlikte, yani o fikrin prosedürünün başlamasıylaVAHİD görülür. O fikrin öncesidir EHAD! O fikirlerin kesret âlemindebirçok şeylermiş gibi, mana âleminde birçok zıtları da varmış gibi, alternatifleriolan çokluklar gibi görünen o yapıların tamamının aslında tek bir hal,tek bir pozisyon oluşunun adı VAHİD. Geçmiş âlimlerin çok basit bir örneklerivar. Vahid isminin manasını anlamak için o örneğe de bakalım. Örnekyalnızca anlamak için! Bakın hep usul bu: Bir örneği anladıktan sonra, ordasize hissettirdiği manayı anladıktan sonra örneği yok edin; yoksa örnek putolur! Örneği önemseyin, örnekle size hissettirilecek manayı alın, sonra dahemen o örneği/putu Hazreti İbrahim’in baltasıyla yok edin, ona “la ilahe!”deyin. Günümüzde biz örnek verirken yaşadığımız zamana ve teknolojininsunduklarına göre örnek veriyoruz. Mesela bilgisayar. Yönetimle ilgili bir örnekverilecek olsa, günümüzde hiç kimse sultan falan demez. Ama geçmişâlimlerin yaşantılarında sultanlar olduğu için onlar örnek verince doğal olaraksultan, vezir gibi örnekler veriyorlar. Yazıyla ilgili bir örnek verince de ozaman kullanılan divit ve hokka, onu örnek veriyor: Bir hokkayı düşününüz,içerisinde mürekkep var. Siz bir kâğıda hokkadaki mürekkeple yazı yazacaksınız,şekiller çizeceksiniz. Hokkadan mürekkebi alın ağaç şekli, dağ şekli, ev


736Yılmaz DÜNDARşekli, insan şekli falan çizin. Hokkada o şekillerin hepsini çizecek ilim var. Sizonları çeşitli şekillere çevirdiniz, o hokkadan sanki farklı şekiller çıkmış gibioldu. Halbuki onları geri çekimle hokkaya alsanız, dışarıda ev olan, ağaç olan,farklı şekilde olan yapıların hepsi hokkanın içerisinde mürekkep olarak birbütün, tek! Burda fark ettiğiniz bir mana var! Bu size, ilmin görüntülerininaslında ilim potasındaki tekliğini hissettirir. Fikir farklılıklarının, hatta teşbihâlemindeki zıtlıkların, zıtlarıyla var olanların -aslında- bu ilim potasında hiçbirinin öyle farklı yapılarının, müstakilliklerinin olmadığını, onların tek birkarışım tek bir yapı olduğunu hissettirir. Aslında oradaki “yapı” kelimesi bileyanlış; tek olduğunu hissettirir! Ama bu tek; oluşan bu fikir âleminin TEKliğidir.Ama Ehad öyle değil. Ehad’de fikir yok! Ehad’de; Zatı’nın Zatı’ndakiKendini bilen halinin TEKliği söz konusudur. Şöyle de benzetebiliriz: Vahid;ilmî sonuçların Zattaki tekliğine işaret eder. Ehad zatta kendi tekliğineişaret eder. Böylece Vahid’le Ehad’ın farkını biraz anlamış olabiliriz.Demek ki, biz ilmi suretler Allah’a göre yok olan bu suretler var görünüyoruz.Bu Var Görüntüden, fikir âlemindeki bu Var Görüntüden kurtulabilmemiziçin gözümüzü Fikirlerin Birliği’ne dikmeliyiz. İşte orası VAHİD! Ayeto yüzden Ehad değil Vahid diyor! Bizim kurtulmamız gereken halin ilahı/hedefi Vahid olduğu için! Bizim kurtulmamız gereken halin, idrakın, zannınulaşılması gereken nokta, gözünü dikmesi gereken nokta o dur: Vahid! Ayet“<strong>sen</strong> gözünü Vahid’e değil de kesrete diker<strong>sen</strong> kaybedersin” diyor! Bakın;“semavatın, arzın ve ikisi arasında olanların Rabbidir ve doğuların da Rabbidir”,gözünü oradakilere diker<strong>sen</strong> kaybedersin! Sen gözünü Vahid’e dik,idrakını oraya çevir! Biraz anlaşıldı mı, inşaAllah?Bakın, bunu fark edemez de kişi birbirlerine göre var olanlara mahkûmolursa, Var Görünenlerin birbirlerine göre varlıklarına mahkûm olursa, uyarılıyor!Furkan 43: “Kendi hevasını kendine <strong>tanrı</strong> edineni gördün mü?”Birbirlerine göre var oluşlarını, var sanışlarını, var hissedişlerini, birbirlerinegöre varlıklarını bu hevayı yakalayıp da <strong>tanrı</strong> edineni gördün mü? Hac 74:“Allah’ı hakkıyla idrak edemediler!” Onlar birbirlerine baktıklarında; “<strong>sen</strong>bana göre varsın, ben de sana göre varım, demek ki varız! Allah’a göre devarız” sonucuna varıyorsa, onlara; “Allah’ı hakkıyla idrak edemediler!” diyor.Özet paragrafımızda “Her An Yeni Var Görünenler!” geçiyor, kısacık orayada bakalım. Her An Yeni Var Görünenler! Rahman Suresi 29: Euzü billahimineş şeytanir racim, Bismillahir Rahmanir Rahiym: “YeselüHU menfis Semavati vel Ard, külle yevmin Hüve fiy şe’n; semalarda ve arzda


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 737ne varsa O’ndan taleb eder.” Kimden? Rabbülalemin’den, O’ndan, HU’dantalep eder! İnşaAllah nasipse HU ismini konuşacağız; HU. Kişi Var Görünenâlemden, var görünenlerin Var Görüntü’lerinden utandığında, o duygudansıyrılmak istediğinde, ondan rahatsız olduğunda ulaştığı ilk istasyon HUidrakıdır! Vahid’in haber vericisi istasyondur HU! Mahcubiyetin Vahidi’dir!Tüm var görünenlere, Var Görünen halleriyle seslenmekten mahcup olankişi, o idrakı hiç değilse HU ile örter! O, Vahid’e giden yolda önemli bir istasyonolur ona. Ayet “ilahınız el Vahid, gözünüzü Vahid’e dikin” dedi ya, iştegözünü oraya çevirdiğinde geleceği yer HU.“HU her an yeni bir iştedir; her an yeni şandadır”, Rahman 29. Bu ayetihatırladınız değil mi? “O her an yeni şandadır; her an bir yeni iştedir, yenioluşumdadır.” İşte her An Yeni Var Görünen! Her An Yeni Var Görünen!Var Görünen ama devamlı Yeni Var Görünen, sürekli Var Görünen, devamlıYeni Var Görünenler! Bakın; her an yeni var görünüş anı oldu! İşte, VarGörünen için doğuş ve Var Görünene göre o anın mekânı ise doğudur. Birarkadaşınız “meallerde doğuş olarak geçiyor” demişti, hatırlıyor musunuz?Şimdi doğuş yerini buldu mu? Doğuların bir ileri idrakı o, bir ileri idrakta“doğuş” dersiniz, aslında aynı meal. Her an Yeni Var Görünüş anı ve oVar Görünen için doğuş. Yani Var Görünen hali evrende düşündüğünüzde,o an o Yeni Var Görünen için, o an onun için doğuş! Dikkat ediniz lütfen,ef’al âlemi olduğu için söylüyoruz; Var Görünen’e göre, doğuş noktasınınkendine göre bir mekânı olur, işte orası da ona göre de doğudur. Tüm VarGörünenler, tüm doğuşlar ve tüm doğunun [hepsi birbirisiyle ilişkili birzincirleme manada] işte bütün bunların Rabbi’dir! Bir kere bir şey Var Göründüde onun Rabbi sanma! Var Görünenlere başka sahipler arama! YeniVar Görünenlerin, onların Var Görünüş hallerinin, Var Görünüş anlarının,Var Görünüş noktalarının/mekânlarının; yani doğuş ve doğuların Rabbidir;tertipleyicisidir. Ef’al âleminde ne yapacaklarını onlara öğretendir, onlarınef’al âlemindeki şifrelerini, hayat şifrelerini düzenleyendir.Bu konularda idrakı ilerleyenler Rabb noktasına geldiklerinde, orayı sondurak sanarlarsa, “Allah’ımı buldum, yakîn tamam oldu” sanarlarsa o idraknoktasında, Rab idrak noktasında kalırlar. “Öyle yapmayın” diyor “siz idrakınızıel Vahid’e yöneltin!” Hedef koyuyor!Ayet bize bir başka gerçeği daha gösteriyor: “Şandan şana akışlarınfark edilebilir süreçleri ise”. Buraya çok dikkat ediniz lütfen, birçok yerdefarklı tarifler görürsünüz, bu da onlara bir ek tarif: Şandan şana akışların;


738Yılmaz DÜNDARVar Görünenlerin Var Görünüşlerinin akışları: Var göründü, var göründü,var göründü… Ne olur? Bu, izleyen için bir süreç oluşturur. İzleyebildiğinVar Görünmeler <strong>sen</strong>in için bir süreç oluşturur. Neden? Kıpırdıyor, sana görekıpırdıyor. Var görünenlerin kendilerini hissettikleri ve bu hissi tanımladıklarıâlem değil mi, ef’al âlemi? Bu yüzden, kıpırtı görüyor. Kıpırdamayıgörmek, zaten zaman mevhumu demektir, kıpırdayan şeylere göre zamanoluşturursun. Güneş’e baktın, onun kıpırdamasına göre zaman oluşturdun!Ay’a baktın, ona göre zaman oluşturdun! Ne hareket ediyorsa ve o rutinperiyodik bir hareketse, <strong>sen</strong> ona göre bir zaman oluşturabilirsin, oraya zamankavramını koyabilirsin. Haa, şimdi zaman kavramının köküne, çıktığıyere bak! HU’nun şandan şana, işten işe, akışlarının fark edilebilir süreçleriinsan için [kim izliyorsa onun için] dehr kavramını oluşturur, zaman kavramınıoluşturur. Dehr Suresi var. Dehr/zaman kavramını hadislerde de göreceksiniz.Bakın zaman önemli bir hale geldi; zaman dediğiniz şey sizin içinbir hakikat oldu, önemli bir VAR oldu, Var görünenden daha önemli oldu.Dehri/zamanı böyle tanımlarsanız Dehr karşınıza “doğuların Rabbi” anlayışıiçerisinde çıkar, dikkat edin lütfen.Tefekkür Şeması 19


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 739Şimdi öyleyse bir hadise bakalım. Bakın, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellembuyuruyor ki; “üzümü, kerm diye isimlendirmeyin!”. Biraz sonrakonuşacağız, sürekli rastlayacağınız bir şey var: Asi “BEN”in dili! Hakikatolan “B”nin dili ayrı, ortaya çıkarmanız gereken “BEN”in dili ayrı. Yıllardırsöylüyoruz “onu dilinden yakalayacaksın, iz süreceksin, ona sahip çıkmayacaksın”diye! Bu yüzden ayet ve hadislerde “şöyle demeyin, şöyle deyin” diyeipuçları verilir. Bakın “üzümü, kerm diye isimlendirmeyin!”. Bu bizim konumuzdeğil ama bir cümleyle söyleyelim. Üzümün geçmişte önemli bir ürünüvar; şarap. Sanki günümüzde öyle değilmiş gibi tarif ediyoruz da, geçmişinyaşantısının çok önemli bir şeyi şarap ve kadın! Dolayısıyla kişi üzüme baktığızaman “üzüm” demiyor “şarap” diyor! Onun önüne ne olarak geleceğinihayal ederek isimlendiriyor. Efendimiz; “öyle demeyin, öyle demeyin,ona kendi adıyla hitap edin. Ineb; üzüm veya habel; asma deyin” diyor.Hadisin devamı şimdi ki konumuzla ilgili. “Vay şu Dehrin mahrumiyetve hüsranına” diye kahırlı söz söylemeyin, zamana küfredip kahırlı sözsöylemeyin, zira Allah’ın kendisi Dehr’dir”. Zaman kavramı nasıl gündemimizenasıl geldi? Ayet; “doğuların, doğuşların Rabbidir” diyor ya, ordanzamana nasıl geçtik? Doğuşlar; yani Yeniden Var Görünenlerin, şandan şanaakışın süreci izlenince bu zaman kavramını getiriyor. Tabi “fark edebildiğinizVar oluşları” izliyorsunuz.Konumuzun çok içinde değil ama, o günlerde bunun gündeme gelmesini,bir iki cümleyle söyleyelim. Dehriye Fırkası var! Dehr’e, yani zamanainananlar var. Dikkat edin, onlar nasıl bir araştırma içindeler? Bizim hazırbulduğumuz Muhammedi Bakış Açısı için gösterdiğimiz gayretten, onu anlamakiçin gösterdiğimiz gayretten çok daha fazlasını gösteriyorlar; “neyeinanabilirim?” diye. Zamanın bu kutsal yanını görüyor, yakalıyor da ona tapıyor,böylece zamana inanan Dehriye Fırkası var. Yani şöyle benzeteyim:Dünyadaki yaşantıda hiç tekerlek yok. O günün insanları o köşeli tekerleğiyapabilmek için nasıl gayret ediyor ve düşünüyor! Biz günümüzde öyle birdüşünce sergilemiyoruz, her şey bizde çok rutin. O daha çok gayret ediyor,bir tekerlek ihtiyacı var ve tekerleği ortaya koyabilmek için öyle bir gayret!O köşeli tekerleği ortaya koyabilmek, şimdi bir tekerleği yapmaktan belkidaha zor. Mesela, düşünebiliyor musunuz, adam Güneş’e tapıyor! Güneş’tekio özelliği düşünerek yakalamış; Güneş’in vehmin zulmetini yöneten, onatesir eden yanını yakalamış! Kendisi de vehmin zulmeti olduğu için, yanio “var”a mahkûm olduğu için, “var” dediğini yöneten Güneş’i yakalamış!Böyle birçok şey bulabilirsiniz. Bu yüzden; “semavatın ve arzın ve ikisi ara-


740Yılmaz DÜNDARsındakinin Rabbi’dir” ayeti diyor ki; oradakilere idrakını yöneltme, idrakınıgüneş’e yöneltme, idrakını zaman’a yöneltme, idrakını başka bir şeye yöneltme!Onları da <strong>sen</strong>i de Allah yarattı!Evet, işte bu Dehriye Fırkası zamanı fark etmiş, ona inanıyor! Ve kendiaralarında inançlı olanları var. Onlar, kendilerine göre iyi işleri iltifatenAllah’a, kendilerine göre şer olanları da “bu dehrin işidir” diye zamana yüklüyorlar.Veya o gurubun Allah’a inanmayanları var; onlar da gücü gece vegündüze veriyorlar. Tarifi böyle; gücü gece ve gündüze verirler, gece ve gündüzünmuhteşemliğine inanırlar. Gerçekten gece ve gündüz muhteşemdir,ilerde göreceğiz. Yanlış hatırlamıyorsam Leyl veya Şems Suresi’nin başlangıcındagece ve gündüzün oluşumuna yemin var. İşte o muhteşemliği yakalamış,ama o yakaladığı yerde perdelenmiş, oraya tapıyor. Böylece Dehr’eordan gelen bir kötülük var sanarak hakaret ediyor! Bu yüzden Efendimizsallallahu aleyhi vesellem, dehr/zaman konusunda uyarıyor!Şimdi hafif bir değişikli yapıp bir yanlış uygulamayı örnek vermek istiyorum.“Dua müminin silahıdır” değil mi? Belki duayı size hiç tarif etmedik,ama lütfen duanın tarifini önemseyin ve her türlü talebi dua sanmayın! Çokyeteneğini geliştirmiş telepatistler beyinlerine hükmederek, beyinlerine komutvererek, beyin gücüyle kendi yaşantılarıyla ilgili bir şeyler yapıyorlar.Hatta telepatistlerin dünya kongresinin haberlerini izlerken, bir iki gösterilerinigördüm. Beyniyle uzaktan kapının kolunu büktü, beynine komutvererek. Bu iş, onun bu “Var Görünen”in vücuduna müracaatı! Yani, benimelimle masayı kaldırmam neyse, beynimle telepati yapmam da odur! Sakınbunları dua sanmayın. Dua telepati gibi bir şey olursa, İslamiyet’te olmayagerek yok ki! Bakın telepatistlerin ünlüleri inançsız, falan falan. Bir de şöylebir yanı var: Neden istemiş<strong>sen</strong>iz, neye sığınmışsanız o önünüze konur!Çok dikkat ediniz; neye sığındın; sana o verilir.İslamiyeti/Muhammedi Bakışı fark edemeyenler hep çareyi başka düşüncetarzlarının içerisinde ararlar, gerçeği oralarda yakalamaya çalışırlar.Lütfen şu tuzağa düşmeyin; yanlış düşüncelerdeki kişilerin düşünceleriniMuhammedi Bakış’a benziyor diye önemsemeyin! Size yanlış bir tarif yaparsam,örneğin telepati gücünü dua diye tarif etsem olur mu? Mesela bir Rusbilim adamının telepati gücüyle, düşünce gücüyle yaptığı bir deneme var.Televizyonda, ekranda bir saksıyı koyuyor. Telepatiye inanmayan insanlarıda toplamış, “haydi şimdi hep beraber bu bitkinin gelişmesini düşünelim”diyor. İnsanlar hep birlikte öyle düşündüklerinde bakıyorlar ki, bitki gelişti.Bu dua değil ki! Bu bir tekniği kullanmak! Bir tekniği, bu dünyaya ait bir tek-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 741niği kullanmak başka bir şey, ahiret başka bir şey, fark edin ya! Bakın o Rusadam Müslüman değil! Sizin yapamadığınız duayı yapıyor mu o zaman? Ozaman ne gerek var İslamiyet’le uğraşmaya? Zaten işi halletmiş, yani; “mümininsilahı olan” işi yapıyor. İşte; silah elinde! Öyle mi? Öyle bir şey olamaz,o dua olamaz! Dua başka bir şey!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e o dehşetli günle ilgili bir manzaragösteriliyor. Ve orada bir ümmeti görüyor; pırıl pırıl, parlak mı parlak,nurlu mu nurlu çok güzel insanlar grubu. Efendimiz; “herhalde benimümmetimdir” diyor. “Hayır” deniyor, “onlar Allah’tan bir şey isterken hiçaracı kullanmayanlardır! Bütün aracıları yok etmişlerdir!”. Bakın: Sizinnurunuzu karartan o aracı düşünceleridir! Siz o aracıları yok edince onlarınkaraltısı gidiyor; ekstra NUR gelmiyor! Diyelim ki bir lambanız var. Baktınızüstü tozlanmış, kirlenmiş iyi ışık vermiyor. Elektrik Dairesi’ne mi gidersiniz?Aynı volt, aynı elektrik var orda mevcut. Ama siz tozunu toprağını siliyorsunuz,ışık güzelleşiyor. Böyle! Sizdeki tozu toprağı sildiğiniz zaman var o,çıkacak!Evet. Şimdi bu söylediklerimizi içeren paragrafı tekrar okuyorum: “Zahirenkesret görüntüsü ile tanınan ef’al âleminde “Var Görünenleri” ve “Her AnYeni Var Görünenleri” ve bunların her türlü hallerini NUR’undan tertipleyeninRabbülalemin olduğuna, dünya yaşantısı sürecindeki imanı sonucu [bu imanönemli çünkü] dünya yaşantısı sürecindeki imanı sonucu, “Var Görünüşünü”bu Var Görünüşünü Allah’a eş ve ortak koşmayan şuurunu, VAHDETYOLUNDA teşbihten tenzihe doğrultarak VAHİD’e olan “imanını ikan” için..Devam edeceğiz ama “teşbihten tenzihe” kısmını, bir iki cümleyle açalım.Ulûhiyet mertebesi dediğimiz, oraya seslenmek için de Allah dediğimizhalden itibaren başlayan tüm haller teşbih mertebesi diye tanımlanır.Onun yukarısı ise tenzih mertebesi olarak tanımlanmıştır. Teşbih; insanauygun olan, insanın düşünce tarzına uygun demektir. Yani kıyas yapabiliyorsun;bir şeyler zıddıyla var. En önemlisi, ne var teşbih mertebesinde biliyormusunuz? Dikkat ediniz; renk var, renk kavramı var. Renk kavramınıevrenden kaldırsanız hiçbir şey göremezsiniz! Bu hologramik oyununiçerisinde bir şeyleri size var gösteren şeylerden birisi var, renk dediğimizunsurlar da var. Bunlar bizim kıyas yapmamızı sağlıyor. Kıyas yaptığımız içinde öğreniyoruz. Beynin ukul edebilmesi, akl edebilmesi kıyas yöntemine dayanır.Bu yüzden kıyas yapsın diye örnek veririz. Hatta sizi dinleyenlere bakaro kıyas noktasına geleni kafasından anlarsınız, kıyası yakalar. Evet, beyinkıyasla çalışıyor ve işte teşbih mertebesi!


742Yılmaz DÜNDARUlûhiyetten yukarısı ise tenzih mertebesi! Dedik ya, hokkaya doğrugidiyor, orada siyahla beyaz birbirinden ayrı değil, öyle bir fark yok! Siyahınbeyazdan farkı yok, onların hepsi ilim potasında aynı. İşte orası oralarda tenzih mertebesi. Dolayısıyla, eğer kişi yaşadığımız ef’al âleminde, kıyasyapılabilen âlemde kıyasın tuzağına düşmez, kıyas yapılamayan bir âleminolduğunu bilir inanırsa; o bu imanını ikana çevirebilme gayretinde demektir!Çevrilir ya da çevrilmez, ama o gayrette! “O imanını ikana çevirebilmekiçin” neler yapıyor, onu şimdi konuşacağız. Çünkü ayet “onlara and olsun”diyor, onlara bakacağız.Evet. “And olsun o saf olup dizilenlere.” Saf, saf, saf olup dizilenlere!Önce en basit haliyle “saf olmak” ne demek, “saf”a bir bakalım? “O saf olanlaraand olsun” deniyor ya, bir iz sürelim; saf hangi BEN’in tarifi? Saf olmaktek yüzlü olmak demektir! Ancak bu tek görünüş <strong>tanrı</strong>sal değil, <strong>tanrı</strong>sal birtek görünüş değildir. Peki, ne o zaman? Bu tek görünüş, yani saf olmak; tekyüzlü olmak, Hakk yüzlü olmaktır: HAKK! Hakk yüzlü olmak! Tek yüzlü! Buyüzden, salâta başlarken, tekbirden sonra yüzünü/safını tarif ediyorsun.En’am 79: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym.“İnni veccehtü vechiye lilleziy fataras semavati vel arda haniyfen.” İnni:kesinlikle, şüphesiz. Veccehtü vechiye: Yüzümü yüzüne döndüm. Bu “yüz”ne demek? Ama lütfen zahiri manasından da perdelenmeyin. Veccehtü vechiye;yüzümü yüzüne çevirdim; “face to face” yaptım. “Efendim bu yüz, oyüz değil!” demeyin. Doğru, ama “bu yüz, o yüz değil” cümlesine dikkatedin. Bu yüz o yüz, ama yalnızca o yüz değil, başka manaları da var. O yüzönemli, zahirinden sakın perdelenme! Yanlışlıkla çocuğuna falan vuracakgibi olursan yüzüne vurma, bunu yapma! Öyle bir yanlış yaparsan sakın yüzünevurma! Dehr konusunda uyardığı gibi uyarıyor; yüze dikkat et! Kişininyüzüne dikkat et, <strong>tanrı</strong> da olsa <strong>tanrı</strong>lık iddiasında birisi de olsa yüzünedikkat et, onun yüzünü kızartma! İyi bakarsan [İnsan-30’a göre bakbakalım] <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan kim? O zaman onun yüzüne dikkat et;onun yüzünü kızartma! Bundan daha önemli bir insan hakkı kuralı olabilirmi? Onun yüzüne, onun onuruna, onun kişiliğine dikkat et! Sen ona dikkatettiğinde, eğer Biiznillah dikkat ediyorsan, o dikkat aslında Hakikat’edir.Evet. İnni veccehtü vechiye: Yüzümü yüzüne çevirdim. Şimdi çevirdiği yüzütarif ediyor. Lillezi: ki o yüz çevirdiğim. Fataras semavati vel arda: Semavat’ınve Arz’ın Fatır’ı. Ben yüzümü O’na nasıl ne olarak çevirdim? Haniyfen ve maene minel müşrikin: Hanif olarak! Salâta başlarken bunu söylüyor, “ben böylebaşladım” diyorsunuz, O’na yüzümü böyle dönüp başladım diye bir yüz


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 743tarif ediyorsunuz. Ama eğer yaşarken yüzünüz öyle değilse? Yaşarken yüzünöyle olması lazım ki, salâtta da o yüzü çevirebilesiniz. İşte yüzü öyle yapabilmekiçin iz süreceğiz! Buradaki Veccehtü Vechiye; Zat’ına Zat’ımı demektir.Zat’a! Ama onun bir özelliği var; fataras semavati vel ard. Semavat’ın veArz’ın Fatır’ı/Falık’ı, yani Semavat’ı ve Arz’ı bir programla yararak patlatarakyaratan. Semavat ve arz meydana gelmeden önceki o öznuru Fâlik olarakFatır olarak; patlatarak yaratan, bunu yapan! O Zat’ın özelliğini söylüyor.Niye? Çünkü bizim bulunduğumuz alan, kıyas yaptığımız hissettiğimiz alanSemavat ve Arz! Salâta dururken, Zat’ın onunla ilgili özelliğini söyleyerekyüzümü dönüyorum: Ben yüzümü semavat ve arzı Fatır olarak yaratanZat’a hanif olarak döndüm.Var olan Zat’a hanif olan Zat’ımı bir sapma olmaksızın döndüm. Burasıda çok önemli! “Zat’ına Zat’ımı döndüm” olmaz. Siz “veccehtü vechiye”derken eğer kendinize “vech” diyorsunuz ya, işte o “vech”e muhtariyet verir<strong>sen</strong>izolmaz! “Hanif” demekle onu kaldırıyor işte! Zat’ın semavatla ilgili birözelliğini tarif etti: Semavat’ın ve Arz’ın Fatır’ı olan Zat! Şimdi diğer zatı, onayüzünü/vechini döneni tarif ediyor. Şimdi veccehtü vechiye yapanın, yüzünüdönenin, Kul’un vechini tarif ediyor: Hanif olan Zat! Hanîf olan zatımı:“Varım ve muhtarım” iddiasından sıyrılmış olarak, Var Görünüşünü sana eşve ortak koşmayan halimi! “Semavat’ın ve Arz’ın Fatır’ı olan Zat’a, hanifolan zatımı bir sapma olmaksızın döndüm”. Dikkat ettiniz mi; ayet ikisinide tarif etti. Ve: ve ma ene minel müşrikin! Bu esas Zatı kendi ürettiği sözdezatlarla örten yok sayan değilim. Dikkat edin, önce “hanifim” dedi, sonrada “ben müşrik değilim!” diyor. Zaten Hanîf! Demek ki, hanifin bir özelliğinisöylüyor: Müşrik değilim, örten, örtenlerden değilim! Kişi “Veccehtü vechiye”deyip yönelirken, Esas Zatı ürettiği sözde zatlarla, Var Görünüşüyleürettiği sözde zatlarla örtmüyor! Sözde zat nedir? Hanîf sözde zattır! Kimegöre? Esas Zat’a göre sözde zattır. Onun için diyor ki; hanifim, müşriklerdendeğilim: Esas Zat’ı kendi ürettiği sözde zatlarla örten yok sayan değilim.“Ben de varım ve muhtarım. Sen varsın, ama ben de varım” diyenlerdendeğilim” diyerek salâta başlıyorsun. Dikkat edin, “SAF” nedir, hep Saf’ı tarifediyor. Niye? Çünkü sahte ilah saf olamaz! Neden de “sahte ilah” ifadesinikullandık? Ayet diyor ki “ilahınız Vahid’dir”. Yani gözünüzü, idrakınızı Vahid’eyöneltin diyor. Tanrılığını/ilahlığını iddia eden bu durumda ne olu? Sahteilah! Kalpazan oldu, sahtekâr oldu, sahte ilah onlar. İşte sahte ilahlar çokyüzlüdür, tek yüzlü değildir, saf olamaz!


744Yılmaz DÜNDAREğer iz süreceksek, bunları sakın dışarıda/dışınızda aramayın. Söyledikleriminhepsi bizde, onu kendimizde arayalım! Hem “veccehtü vechiye” yapacakhanif “BEN”, saf yüzlü “BEN” bizde, hem de çok yüzlü olan “BEN!” İki“BEN” de <strong>sen</strong>de! Başkasına bakma, kendinde bul onu! Onu önemse! İz sürve nefesini kes onun!Bir başlangıç yapıp ara verelim. Dikkat edin, sahte ilah çok yüzlüdür.Varlığıyla [“ben varım” diyerek] Allah’a kendini ortak koşan eş koşan çokyüzlüdür ve bu yüzlerin hepsi batıldır, hepsi <strong>tanrı</strong>saldır. Hakk yüzü yoktur,gerçek yüzü yoktur. Yüzsüzdür! Bakın yüzsüz tarifini buldu, değil mi: Gerçekyüzü olmayan. Çok yüzlü olan, ama gerçek yüzü olmayan: Yüzsüz! Birisinincebi para dolu, ama hiç gerçek para yok? “Parasız” dersiniz ona. Cebi paradolu ama sahte! Hali yüz dolu ama sahte! Gerçek yüzü yok, yüzsüz. Yüzsüzne yapar?Kendinizde izini sürün! Lütfen bu iz sürmeleri hep kendinizde yapın.Sahte ilah; iddiasında bulunduğu <strong>tanrı</strong>lığının vasıflarından yararlanarakoluşturduğu kişiliklere göre görünme planları yapar. Bunu kendinizdemutlaka bulun! Kafasını ezin! “Efendim, ben iddiasında falan bulunmuyorum”dese de inanmayın. Hayır, öyle doğdun! Cümlemizi kısım kısım elealalım. İddiasında bulunduğu <strong>tanrı</strong>lığının vasıflarından: Vasıf Allah’a aittir.Nedir O’nun vasıfları? Ehad’dır, Samed’dir, Vahid’dir! Ama o da <strong>tanrı</strong> ya, kendinegöre vasfı oluyor işte, o da kendine bazı vasıflar koyuyor! İddiasındabulunduğu <strong>tanrı</strong>lığının vasıflarından, o vasfın ona kazandırdığı yeteneklerden,yararlanarak oluşturduğu kişiliklere göre görünme planları yapar. Bak“çok yüz” çıktı! Örnek?Çok uç bir örnek vereceğim, çok uç. Anlaşılsın diye çok uç bir örnekvereceğim. Bakın, bu sahte ilah plajda başkadır camide başkadır. “Şu andaplajdayım” der başkadır, “şu anda camideyim” der başkadır. Giyinişi değişir,tarzı değişir, düşüncesi değişir, cümleleri değişir! Yani farklı konuşmaya başlar,bulunduğu yerlere göre farklı kişileri sever. Bakın <strong>tanrı</strong>yı yakalayın, bu<strong>tanrı</strong>nın özelliği! Saf değil! Çok uç bir örnek verdim tabi! Tanrının bu özelliğinedeniyle; farklı mekânlar, farklı kişiler, farklı zamanlar için o kişi hakkındafarklı tarifler görürsünüz. O kişiyi gidin iş yerine sorun size başka bir adamıtarif ederler, o kişiyi gelin evinde sorun başka bir adamı tarif ederler, memleketindesorun başka bir adamı tarif ederler, camide sorun başka bir adamıtarif ederler. Neden? Vasfının yeteneklerinden yararlanarak bulunduğumekâna göre görünüyor; çok yüzlü!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 745Müslüman’ı başka başka tarif edemezler! Tek yüzlü’yü, şeffafı, Hanif’iorda başka, burda başka tarif edemezler, başka başka tarif edemezler! Başkabaşka tarif edilenleri kimler metheder biliyor musunuz? Dinle diyanetleilişkisi olmayanlar! “Müslüman dediğin böyle olacak!” derler. Onu diyenebakın, dinle diyanetle ilgisi yoktur, ama takdir eden de o; “böyle müslümanacan kurban!”. Kim takdir ediyor? Bu işle ilgisi olmayan birisi! Unutmayın, zorgünde de o takdir edecek! Seni bu dünyada Allah takdir ediyorsa, orda daAllah takdir edecek. Seni bu dünyada birileri takdir ediyorsa, orda da onlartakdir edecek. Böyle! Ama bir de Hanifler için çok önemli bir özelliği söyleyelimki, menkıbelerde okursanız, rastladığınızda bu işlerle karıştırılmasın.Çok önemli: Hanifin, saf hanifin mücevheri örtü altına alması hali bu kapsamdadeğildir. Gerektiğinde onun o an için mücevheri örtü altına almasıbu hallerle karıştırılmamalıdır, bir görevi yüzünden öyledir o!“Saf” kısmını bir örnekle tamamlayalım. Cihatta saf olmak! Ona şimdibir de zahirden bakalım. Cihatta saf, saf dizilenler. Bugünler 18 Mart ÇanakkaleZaferi’nin yıl dönümü, bu yüzden savaştaki olaylardan anlatılır.Cuma Salâtı’na gidenler hatırlayacak hutbede bir örnek verildi. Savaşta safsaf dizilmiş gençler, birkaç metre ilerde önlerinde ölenleri görüyorlar. Orasıboşalıyor, o saf boşaldı, oraya kendileri geçecek biliyorlar, birkaç dakikasonra ölecekler biliyorlar. Komutanları onları tarif ediyor; “Kur’an bilenlerinKur’an okuyor, bilmeyenler Kelime-i Şehadet getiriyorlar, ölüme hazırlanıyorlar.Önleri boşalınca oraya tereddütsüz gidiyorlar, Kur’an okuyarak tereddütsüzgidiyorlar! Şimdi cihatta saf, saf, saf olup dizilenleri duyunca, eğer siz“efendim, ordaki mana aslında o değil, o hayattaki şu demektir” der<strong>sen</strong>izolmaz! Ya, <strong>sen</strong> cihat gördün de burdaki gibi hiç dizildin mi? Ne sanıyorsuno hali! Zahirden sakın perdelenmeyin! Zahirin size açacağı kapılardan perdelenmeyin!Çünkü zahiri anlayan bâtını açar, zahir bâtının anahtardır!Zahiri görmez<strong>sen</strong> bâtını hayal edersin, dedikodusunu yaparsın. Zahiri iyianlarsan, zahirden aldığın anahtarla bâtını açarsın. Zahir görünendir, görüneningereğini yapacaksın! Bâtını göremiyorsun ki, anahtar lazım! Seninzahirden alacağın anlam/mana/ifade bâtının anahtarıdır! Bu yüzden zahiriçok önemseyiniz. Evet. cihatta saf saf dizilenleri anlamaya çalıştık. Ayet onlariçin; “Saf saf dizilenlere ve saf olma çalışması yapanlara and olsun”diyor. Burdan devam edelim inşaAllah, çaydan sonra.Bir de “salâtta saf saf dizilenler” var! İz sürmeye, kişideki <strong>tanrı</strong>nın izini,<strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan “BEN” yapının izini sürmeye devam ediyoruz,


746Yılmaz DÜNDARkişinin onu yakalayabilmesi ve tanıyabilmesi için. Bakın, biraz önce saf kelimesini,“saf olmak” nediri konuşuyorduk. İmam Efendi söyler ya; “saf’laradikkat edin, safları düzeltin!” diye. Ayette de dikkat eder<strong>sen</strong>iz “saf olup, dizilenlere!”yemin var. Yani hem o dizilişin ismi saf, hem de kişi saf! Saf olun;yani hem yan yana gelin, hem de saf olun; Hanif olarak veccehtü vechiyeyapın, öylece saf olun! Ancak; <strong>tanrı</strong>lığını iddia eden saf olamaz! Tanrılık iddiasındabulunanın salâtında Mirac da olmaz. Bu yüzden onu önemli yakalamak!İZ’lere önem verin lütfen. Biz bunları anlatırken; bazıları “sanki benisöylüyor” der. Doğrudur. Bazıları da “bunların hiçbiri bende yok” der. Buda yanlıştır. Bunlar hepimizde olan şeyler! Az veya çok vardır! Ben uç gibiörnekler versem de onu kendimizde yakalamaya gayret edelim.Çok yüzlü, çok kişilikli, çok davranışlı olan bu sahte ilahlar gerçeğibile bile örterler. Onları ayet; “gerçeği örterler” diye uyarır. Şimdi <strong>tanrı</strong>dakibu izi, onu söyleyeceğim. Ayetle göreceğiz onu. “Ya, ben gerçeği örtmüyorumki! Sorulduğu zaman “Allah var” diyorum ve mümkün olduğunca “B”manasında, Billahi manasında inanmaya çalışıyorum, gayret ediyorum!” de<strong>sen</strong>de öyle değil! Sende bir yapı hala örtücü çalışıyor. Sen dilinle öyle diyorsunama bir yapın var, öyle çalışıyor! O yapıyı fonksiyonsuz yapmak gerekiyor.Bu örnekleri, hep onun izini yakalayasın diye veriyoruz. Bu “İz”i ayetlerleve örneklerle de göreceğiz. Yani “gerçeği bile bile örterler” denilen nedir,hayatta “gerçeği bile bile” nasıl örtüyor, onun izi nedir, örneklerle göreceğiz.Bu sahte ilahlar gerçeği bile bile örterler. Onları ayet uyarıyor, KehfSuresi 56. Ayet: “Biz mürselini ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsalederiz. Bil fiil gerçeği örten kâfirler ise, batıl ile Hakkı kaydırmaya çalışıyorlar.Ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler!” VarlıklarınıAllah’a eş koşanlar, varlık iddialarını Allah’a eş ve ortak koşanlar Hakk’ınbatıl bir davranışla örtülmesi için çalışıyorlar, Hakk’ın gözükmemesine çalışıyorlar.Onlar ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler.Bakara 42: “Ve Hakk’ı batılla karıştırmayın! Bilip dururken Hakk’ıgizliyorsunuz.” Şimdi bununla ilgili iz sürmeye başlayalım. Ben böyle şeylerlemeşgul değilim sanma! Bu yapının izini sür ve mücadele et! Bakın normalhayatınızda Allah’ı varlığıyla örten ve gerçeği örtenler sınıfına giren oyapının izine bir örnek verelim. Kişide o iz olduğu için sıra Allah’ı örtmeyegelince de örtüyor! Dolayısıyla o yapıya ait her türlü davranışı önemsemelisin!Bu çok önemli bir hayat tarzı, çok önemli! Dikkat edin, İslamiyet duaezberlemek değil, öyle değil! Ötücü olmamak için mücadele eden bir hayattarzı gerek.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 747Bakın o ne yapar, izini sürelim: Sanki karşısındakini düşünüyormuşgibi kurdukları cümlenin altında kendi arzuları gizlidir. Bak işte buAllah’ı örten yapının izi, bunu hayatında yakala. Yakala ve yok et inşaAllah.Yok ettiğin zaman, Allah’la ilgili konuşurken de örtmezsin. Dilin “örtmüyorum”diyebilir, ama <strong>sen</strong> davranışınla, fiillerinle örtmezsin! Bu hal, yani “sankikarşısındakini düşünüyormuş gibi kurdukları cümlenin altında kendi arzularıgizlidir” hali nasıldır, onu bir örnekle görelim. Birisiyle yolda, bir parktayürüyorsunuz. Yoruldun, yanındakine diyorsun ki; yoruldunuz, gelin dinlenelim.Ya, o öyle bir şey demedi ki! Evet, hakikaten yoruldu, ama “çok yoruldunuz,biraz dinlenelim” diyen <strong>sen</strong>sin, <strong>sen</strong> kendi yorgunluğunu örtüyorsunaslında! Ne basit, ne sıradan yerlerde gizlenmiş bir İz değil mi? Ama onun iziişte, örtenin izi, o <strong>tanrı</strong>nın izi/işi bu! Bu davranış, <strong>sen</strong>in hayatında o fonksiyonunizi. Evet. Böylece onu oturtursun, ama ondan önce <strong>sen</strong> “ohh” dersin.Niye? Çünkü oturmayı <strong>sen</strong> istiyordun. Tanrı; “yoruldum, siz de yoruldunuzmu, oturalım mı?” demez! Niye? Gurur, kibir, benlik! O <strong>tanrı</strong> var ya, onunBenliği! Yakaladın mı? “Çok yoruldunuz, gelin oturalım” diyor, yanındaki dehakikaten yoruldu ya; “yoruldum, oturalım” deyince <strong>tanrı</strong> arzusuna ulaşmışoluyor. İşte örtücü!Veya aynı şekilde bir AVM’de geziyorsunuz acıktınız. Yanınızdakine;“acıktınız ya, bir şeyler yiyelim mi?” dersiniz. Halbuki yemek isteyen sizsiniz!Ama, “çok acıktım, siz de yer misiniz, beraber yiyelim mi?” demek yok! Gururunadokunur, o “acıktım” der mi hiç! O öyle bir şey demez, açlığını gizler!Fark ettiniz mi? Günlük yaşantıda yapmadığımız şeyler mi? Sıra Allah’ı örtmeyegelince, aynı yapı bu sefer Allah’ı örter.Bu yapı ne yapar, başka özelliğini vereyim: Günlük hayatta, o anki vaziyetikurtarıcı yalan alışkanlığı vardır o <strong>tanrı</strong>nın. Günlük yaşantısında,günlük hayatta o anı kurtarmak için yalan alışkanlığı vardır. O anda işte çocuğunabir şey der, geçiştirir. Oysa hadiste Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem;“hayvanları bile, elinizde ot yok, ama sanki varmış gibi böyle bilibili yaparak kandırmayın” buyuruyor. Çünkü gerçeği örtüyorsun; elindeot yok. Ne olur ki, sonuçta hayvan bu, geldi. Tamam, o gelir ama <strong>sen</strong>de gerçeğiörten yan açılırsa Allah’ı da örteceksin demektir. Onu yok et, gerçeğiörtme yanını yok et! Böyle baktığınız zaman, hadislerin nasıl farklı anlamlarıolduğunu görürsün. O zaman hadisler hayata anlam katan bir iman halinedönüşür. Günlük hayatta vaziyeti kurtarıcı yalan alışkanlığı bu <strong>tanrı</strong>nın ENÖNEMLİ ipucudur. Hayatınıza bakın, “o anı” atlatmak için olanlara bir ba-


748Yılmaz DÜNDARkın. Mesela: Hız yapan birisini polis durdurdu. “Hız yapmamıştım da, şöylede böyle de”, bir sürü bir şey anlattı, polis de “peki” dedi bıraktı. Polisi atlattı,“o an” polisi atlattı! Halbuki kurtulup da giderken; “polisi atlattık ama biz dehız yapmıştık ha” der. Bakın, bile bile gerçeği örtüyor! Günlük yaşantıda çevresinehep böyle davranır. Sonuç <strong>tanrı</strong> açısından başarılı! Ama <strong>sen</strong>in amacın<strong>tanrı</strong>yı yakalamak ve fonksiyonsuz yapmaksa, <strong>sen</strong>in için o başarı değil!Bu sahte ilah “gerekçe üretme” uzmanıdır, örtmekte! Normal yaşantısında,insani ilişkilerinde çok güzel gerekçeler üretir! Ve işin ilginç yanıbu ürettiği gerekçelere bir süre sonra kendisi de inanır; “hakikaten öyle ya”diye kendini inandırmaya çalışır. Önce inanmaz, bir süre geçince; “hakikatenöyle ya” der ve o da inanmaya başlar. Sonunda ne olur: İnandığın gibiyaşayamıyorsan, yaşadığına inanmaya başlarsın. Böylece inancın değişir!İnandığın gibi yaşayamıyorsan, bir süre sonra yaşadığına inanmayabaşlarsın.Bir örnek de toplantılarımızdan verelim. Tanrı böyle toplantıların da“gizli” olanlarını, gizli dini toplantıları sever. Gizli! Şimdi ben size desemki; “sakın kayıt yapmayın, not tutmayın, çıkınca kimseye söylemeyin”. Dahaçok severler! İşte; onu seven <strong>tanrı</strong>dır! Tabi, bunu öneren de <strong>tanrı</strong>! Çünküinsanların gizliyi sevme yanından yararlanarak işi önemli hale getirmek <strong>tanrı</strong>salhayatın çok önemli bir stratejisidir. Bu bir stratejidir, ama “B” yolundaolmaz! Çünkü ayet Efendimize dedi ki; “artık açığa çıkın! Artık söyleyin,saklanmayın”. Sen ne yaptın? “Dînî bir şey öğrendin kimseye söyleme.Bunu bak bir <strong>sen</strong> biliyorsun” diyorsun! Bu <strong>tanrı</strong>nın niye hoşuna gider? Kendiniözel hisseder: “Ben biliyorum!” Kendini özel hisseden yapı <strong>tanrı</strong>lığınıiddia edendir! O işten keyif alan, o dini toplantıdan zevk alan o işte! İzini süronun ve yok et!Bir diğer özellik: Tanrı yapı, kendisini şeffaf sanar, ama hep imalı konuşur.Dikkat ediniz, îmâlı yaşar, îmâlı konuşur! Bir arkadaşına, ilişkideolduğu birine bir şey yapar. Arkadaşı; “<strong>sen</strong>in öyle dediğini anlamamıştım”deyince, “şöyle yapmıştım ordan anlasaydın ya” der. Hep îmâlı! Onun oimalardan anlamasını ister. O <strong>tanrı</strong> işte! “B” olanda, saf olanda öyle bir şeyolmaz. O zaman bu izden kurtul: Ne demek istemiş<strong>sen</strong> onu de, karşıdaki neanlaması gerekiyorsa onu de!“B”nin saflığını anlatmaya çalışıyorum. Ayetteki “and olsun” denilen safıanlatmaya çalışıyorum. Günlük yaşantınızda bu izleri sürmez<strong>sen</strong>iz ayettebahsedilen siz olamazsınız, saf olamazsınız.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 749Bu izleri yakaladığında İsra Suresi 81. Ayet seslenir: “De ki, Hakk geldi,batıl silindi yok oldu, can çekişerek gitti. Muhakkak ki batıl yok olmayaçok mahkûmdur.” Bunu ne zaman diyeyim, nasıl diyeceğim der<strong>sen</strong> başaramazsın.Seni yaradan “de, böyle de” diyor. Bir dene! Bir dene bakalım, böylede: Hakk geldi, batıl silindi yok oldu, can çekişerek gitti. Muhakkak kibatıl yok olmaya çok mahkûmdur.Bu sahte ilahlar, gerçeği örtme yolunda sözde gerekçe üretme uzmanıdırlar.İşin acı yanı, ürettikleri sözde gerekçelere de önce kendilerini inandırmayıbaşarırlar. Böylece “amelleri kendilerine süslü gelir”. Az önce yaptığıyanlışı bilir, gizler ve ürettiği gerekçelerle o amel ona süslü gelir. İşte “o dahak etti, yok şöyle oldu, yok böyle oldu” diyerek kendisini düze çıkarmayaçalışır.En’am Suresi 122: “İşte böylece kâfirlere kendi amelleri süslü gösterilmiştir.”Çok dikkat edin, kâfir kelimesini açarak söylüyorum: VarlığınıAllah’a eş ve ortak koşan! Ayeti böyle okuyalım: “İşte böylece varlığını Allah’aeş ve ortak koşanlara amelleri süslü gösterilmiştir.” Bu yüzden hep kendisini“haklı” sanar.Ankebut 38: “Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onlarıdoğru yoldan saptırdı.” Şeytanı da gerçek manasıyla anlayınız! Şeytan;sizin muhtariyetini ilan eden, Allah’a eş ve ortak koşan halinizdir. Sizin ohaliniz şeytandır! O halinize yardımcı olan şeytanlıkla görevli varlıklar ayrıcaolabilir. Ama ona yardımcı! Bir ağa var, diğerleri maraba. Şeytan diyebildikleriniz o halin marabası. Ağa <strong>tanrı</strong>, diğerleri hizmetçi! Siz euzü okurkenhizmetçilerden, marabadan korunmak için okursanız, idraken ağa/<strong>tanrı</strong>duruyor onu ne yapacağız? Ağayı, <strong>tanrı</strong>yı kapsayan korunma istemelisiniz.Dolayısıyla, Fatiha’ya başlarken “Euzü billahi mineş şeytanir racim” diyorsunuzya, işte onu derken, idraken şeytanlığın hem marabasını hem de ağasınıkapsayan bir korunma istemelisiniz. Onu hayatta da fonksiyonsuz yapmanızlazım, onun gereğini yapmanız lazım ki ondan korunasınız. Bu yüzdenayet; “Kur’an okumaya başlayınca “euzü” okuyun” der. Kur’an anlamayabaşlayınca şeytandan sığının. Yalnızca marabalardan değil, <strong>sen</strong>de bu işibile bile örten yapıdan, o “A” yapıdan korunun!Yüzsüz olan bu sahte <strong>tanrı</strong>nın bir önemli izi de şudur: Her olayda kendiniaklamak için başkalarını haklar. Kendini aklar, birilerini haklar! Buaklamayla karşıdakini sindirmişse aklandığını sanar! Tanrı daima birilerinihaklar kendisini aklar! Yaşantıda yakalayın, önemli bir iz de budur.


750Yılmaz DÜNDARKişi bu izleri sürer, onları temizlerse, fonksiyonsuz yaparsa saf olur. İşte“bu saf kişiler ne muhteşemdir, onlara and olsun”. Saf olmaya safın safıolmaya çalışanlar, yani saf/havas olmaya ve safın safı, hasın hası/hassül havasolmaya çalışanların bu dizilişleri var ya, bu idrak yolundaki dizilişleri varya, o ne muhteşemdir. İbadet için yan yana gelmişler, saf olma arzusuyladizilmişler var ya, işte onlar ne muhteşemdir. Onların hali ne anlaşılmasızor idrak halleridir; onlara and olsun! “Saf olma” halini nasibse şimdi nereyebağlayacağız, bakın:“Allahümme Rabbe hazihid Da’vetit Tammeti ves salatil kaimeti, atiMuhammedanil vesilete vel fazilete ved dereceter rafiate vebashu MakameMahmuda ellezi veadtehu, inneke la tuhlifül miad.” Bu salâvatıhemen hepiniz biliyorsunuz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizbuyuruyor ki; Ezanı dinleyip, tekrar edip, sonra bu salâvatı okuyanaşefaatim şart olur!Böyle önerilerle karşılaşınca uygulanacak önemli bir prensibi, genel birprensibi birkaç cümleyle söyleyelim. Öncelikle, “bunu okuyunca ne olur ki,burda ne gibi bir şey var ki?” dememek lazım. Bu yolda çok önemli, getirisihemen başlayan, sevabı hemen başlayan çok önemli şey şudur: Söyleneniyapmak! Söyleneni yapan kazanır. Yaptığın için kazanırsın! “Orda ne var ki,ne yapıyor da kazanıyorum ki?” değil! Bu bir hastalığa benzetilerek örneklenmiştir:Tanrılık hali hastalık değil mi? Muhtariyet iddiası hastalık! Eğerbunu hastalık olarak görmez<strong>sen</strong> çözemezsin. Evet. Aynı hastalıktan muzdaripiki kişi var. Bu iki kişiye doktor birer ilaç veriyor, diyor ki; bu ilaçtangünde beş defa alacaksın. Birisi hastalığını fark etmiş doktora da çok güvenmiş,hemen gidip ilacı almaya başlıyor. Diğeri ilacı bir kenara koymuş,almış prospektüs inceliyor. Doktor “ne yaptınız?” soruyor. Birisi; “inceliyorumefendim, prospektüsü şuna sordum, buna baktım, internete girdim, şubu..” diyor. İlacı alan iyileşirken, prospektüs inceleyen bekliyor! Bu durumdaen iyisi nedir? Hem ilaç alıp hem prospektüsü incelemek. Ama önce ilacıalmak! Dolayısıyla, “ben bunu yapacağım ama, onu yapınca ne olacağınıanlamadım, onu bir araştırayım” değil!Bakın anlaşılabilir basit bir örnek verelim. Domuz eti haramdır. Birgün inşaAllah onu konu yapalım, domuz etini anlatayım, inşaAllah paylaşalım.Onun bilimsel literatüre girmiş yirmi kadar şiddetli tehlikeli sağlıklailgili zararını paylaşalım. Kanaat ve hipotez değil, bilimsel bulgular. Şimdisiz inanan birisine domuz eti haramdır diyorsunuz. “Neden” haram acaba,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 751“niçin” haram acaba, bilsek de ona göre davransak?” diyor. Bunu anlattıkdiyelim, o da “öyleyse ben bir daha domuz eti yemeyeyim” dedi. Dikkatedin bunun domuz eti yememe sebebi iman değil sağlık! Bu davranışıyladünyada kazanır, ama ahiret için kazanmasına yetmez o! Bu hareketi yapmakiçin müslüman olmak gerekmez ki! Ben Amerikalı birisine de bunuanlatayım, ikna edersem o da domuz eti yemez. O şimdi sevap mı kazanacak?Sağlığını kazanır! “Ben onu öğreneyim de ondan sonra domuz etiyemeyeyim” diyorsan, öğren ve yeme! Ama yememe sebebin Allah rızasıdeğil, sağlık. Allah için değil sağlık için yapıyorsun. Diyelim ki, çok faydalıbir şey yasaklanmış. Kişi “ya, o yasaklanmış ama faydalı da, filan da…” deyipduruyorsa, bilin ki iman öyle bir şey değil İman bu, iman! İmanda bilimselbir şeyler aranmaz! “A” dünyasının bilim diye tarif ettiği sınırlar içerisindebaktığınızda, benim anlattıklarım nasıl bilimsel olur, ben size ahireti nasılgöstereyim, nasıl masaya koyayım, cehennemi size nasıl göstereyim? Önerive sakındırmalara “A”ların dünyasına göre bilimsel midir?” anlayışıyla yaklaşılırsa,o zaman dünyada bilimsel olana göre davranmış olursun. Oysa buimanî! İmanî bir şeye <strong>sen</strong> sürekli bilimsel açıklama istiyorsun. Dolayısıyla,kazanmak istiyorsan Allah için yapmalısın! Bu dünya bilgisine göre faydalıbir şey mi yasaklanmış, yasaksa Allah için onu yapmayacaksın ve onun sanaverdiği cezbeyi, hayreti yaşayacaksın. Dikkat et, <strong>sen</strong> bunu bir insan için yapıyorsun!Çok sevdiğin birisi hoşlanmıyor, istemiyor diye <strong>sen</strong> sırf onun içinonu yapmıyorsun. Bu hareketin için de çok seviniyorsun, ona “<strong>sen</strong>in içinyaptım, <strong>sen</strong>in için gitmedim, <strong>sen</strong>in için yemedim” diye söyleyip memnunoluyorsun. Bak, yapabiliyorsun!Demek ki, imani olan bu yolda prensip şu: Önce yapmak! Yaparken debundan daha iyi yararlanabilmem, bunu daha iyi anlayabilmem için neyapmam lazım araştırmasına girmek. Ama bu ikinci basamak! Sen birinciyiyapmak için ikinciyi yaparsan ömrün biter! Dolayısıyla, “bu salâvatı okuyuncanasıl bir şey olacak” demeyin. “Rasulullah demiş okuyacağım!” hazzıyla,“ezan bitsin de Rasulullah’ın dediğini yapayım” diye bekleyen bir iştiyaklauygulamak lazım. Ya, bir hadis kapsamına girebilmek ne demek, biliyor musun?Bunu fark etmiş olan Sahabe, o günün şartlarında; “İstanbul’u fethedenkomutan ne güzeldir, o ordu ne güzeldir” dendi diye İstanbul’a yürümüşgelmiş, ben o ordunun içine gireyim diye! Tatile falan değil! Bilmediğiyerlere savaşa geliyor bir hadis kapsamına gireyim diye! Bir ayetin, bir hadisinkapsamında olabilmek çok farklı! Bakın, eğer söylediklerimi önemser de“A” yapıyı, “B” yapıyı ve Kendini Hissetme Duygusu’nun aslını fark eder<strong>sen</strong>iz


752Yılmaz DÜNDARşunu göreceksiniz: “A” yapı konuştuğu veya fikir ürettiği zaman sizden farklırenkte bir enerji çıkar. “B” yapı konuştuğu zaman ve fikir ürettiği zamanfarklı bir enerji çıkar. Kendini Hissetme Duygusu doğrudan konuştuğundabaşka bir nur/enerji çıkar. Bu yüzden ayet okuduğunuz zaman sizdenfarklı bir enerji, farklı renkte enerji çıkar. Hadis okuduğunuz zaman farklı,kudsi hadis okuduğunuz zaman farklı, “A” yapınıza ait cümleler kurduğunuzzaman farklı! O zaman bunları görmeye, yaşamaya başlarsınız. Evet, busalâvatı okuduğunuz zaman böyle bir mükâfatı var, inşaAllah. Ama önceitiraf edeceksin diyeceksin ki; bende böyle bir hastalık var ve bunun tedaviedilmesi lazım! Nedir bu? Ben varlığımı Allah’a eş koşuyorum, bu yapıbende var, bunun izini süreceğim ve bunu yok edeceğim!Şimdi bu salavatı konumuzla ilişkilendirelim. Manasında diyor ki; “TamDavet’in ve ikame edilen salâtın sahibi olan Allahım”. Düşünebiliyormusunuz Tam Davet’in ve salâtın sahibi! Salâtın Sahibi! Salâtta saf olmak,salâtta durmak ne demek ki, onun sahibi Allah olarak açıklanıyor. Birisininarabasına bin<strong>sen</strong>iz, “şunun arabasındayım, bugün bakan arabasına bindim,şunun mekânındaydım” diyorsunuz. Demek ki sahipler önemli! Burda GerçekSahip var. Bu sahip Var Görünenlerden değil. “Tam Davet’in ve salâtınsahibi olan Allahım!” dediği salât var ya; işte sahibi olduğu “salâtın Saf’larınaand olsun” diyor! “Onlara and olsun.”Bu yemini bir de Kadr Suresi’yle ilişkilendirelim. Euzü billahi mineş şeytanirracim, Bismillahir Rahmanir Rahiym. “İnna enzelnaHU fiy Leyletil Kadr;Ve ma edrake ma Leyletül Kadr; Leyletül Kadri hayrun min elfi şehr;Tenezzelül Melaiketü verRuhu fiyha Biizni Rabbihim min külli emr;Selamün, hiye hatta matle’ıl fecr”. “Sen o Kadr Gecesini bilir misin? Binaydan hayırlıdır.” İşte bu and olsun denilenlerin kadrini bilir misin? Rabbininizniyle her hükümden melekler ve Ruh onda tenezzül eder.” Kadr Suresi’ninaçıkladığı kişiyi gördün mü? Ona “and olsun” diyor!Bu salâvatla ilgili önemli olabilecek bazı açıklamaları da paylaşalım inşaAllah.Bu salâvatta önemli hususlardan birisi, “Salât’ın ve Tam DavetinSahibi” ifadesidir. Sahibi! Bir şeye “onun sahibiyim” diyor, müthiş bir şey!“Sahibiyim” dediği şeyi eğer hayatında en uyduruk yapıyorsan vay haline!İnandığın ve ulaşmak istediğin Zat’ın “sahibiyim” dediği şeyi, <strong>sen</strong> yalandünyanın işlerinin arasına sıkıştırıyor ve en uyduruk onu yapıyorsan! Tümişlerini sıraladığında en altta o varsa! “Ben şunu çok titiz yaparım, şu çorbayışöyle yaparım, helvayı böyle yaparım, pilavı böyle yaparım, amirliği şöyle,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 753memurluğu böyle, işimi şöyle yaparım. Salâtı? Onu da aralara sıkıştırırım”,öyle mi? Vay haline! “Veyl olsun o salâtı bilmeyenlere”; salât ikame ediyorama farkında olmayanlara! Salâtın Sahibi böyle diyor!Bir başka önemli nokta Tam Davet! “Davet” değil, Tam Davet. BuradakiTam seslenişini çok önemseyiniz: Allah daveti ikiye ayırıyor: 1) Küfredavet! 2) Allah’ı örtmemeye davet! Allah’ı örtmemeye davete, yaniTevhid’e davet Tam Davet diyor. Tam kelimesini, Tam sıfatını şimdi anlayın!Tam sıfatına en layık şey Tevhid kelimesidir. Tam; Tevhid kelimesidir, Kelime-Tevhid’dir. Tevhid’in layık olduğu mana “Tam”dır! Tam sıfatına esaslayık olan odur! Orda bir noksan yok, orda bir fesat yok, orda bir kusur yok;TAM. Bu yüzden EZAN TAM’dır, her şeyi içerir. Ezan öyle bir davettir ki,tamdır. Diğerler, küfre davetler? Onlar, yani Allah’ı örtücü davranışlara davetlernoksandır, fesatlık içerir, fesat vardır. Onlarla kıyasladığın zaman ezantamdır; Tam Davet’tir. Hayatındaki diğer davetler böyle olamaz, onlar tamolamaz. Niye? Onlar sana Allah’ı örtücü işler yaptırıyor! Onlar <strong>sen</strong>in iddiaettiğin, iddiasında bulunduğun <strong>tanrı</strong>lığını destekliyor, kuvvetlendiriyor; fesatlıkiçeriyor! Kusurlu! O yüzden hiç biri tam değil.Bu salâvattaki önemli ifadelerin diğerleri de; Vesile, Fazile, DereceterRefia ve Makamı Mahmud. Bunları da ilerde açarız. Şimdi konumuzla ilgilikısmını konuştuk, yeri geldiğinde devam ederiz. Bu yüzden Tam Davet’isevmeye çalışın! Sizin var olan <strong>tanrı</strong> yapınız onu sevmez, sevemez! Bakın çokenteresan, yaşadığım bir şeyi anlatayım. Bir toplantıdayım, toplantı yaptığımızçalışma binası da camiye yakın. Bize göre iyi de! O toplantıda bizedemişlerdi ki; ne asosyal adamsınız, hayatınız iş-cami-ev üçgeninde geçiyor.Biz de ona; “biz size, sizin hayatınız iş-bar ve ev üçgeninde diyor muyuz?”dedik. Herkesin hayatı bir üçgende geçiyor. Bu üçgenle mi tarif edilir sosyallikasosyallik? Bu toplantıda İkindi Ezanı okundu. Toplantıyı yöneten kişinin<strong>tanrı</strong>sı, varlığı, iddia ettiği “BEN”liği sözünün örtülmesine, kesilmesine öylerahatsız oldu ki, rengi kızardı, “bu nerden çıktı şu anda?” dedi. Gayriihtiyarî“eyvah” dedim. Çok geçmedi mahvoldu kişi, Tam Davet mahvetti onu.Esfele safiliyn yapı her türlü daveti çok sever, ama ezanı sevmez, umursamaz.Başka davetleri süslü kâğıtlara basabilmek için kâğıt aramaktan yorulurlar.Onun kâğıdını nasıl süslü yapsak, nasıl büyük yapsak diye telaşlanırlar,ama Tam Davet için? Şimdi onun izini, esfele safiliyn yapının sevdiğidavetin izini göreceğiz. Bu yüzden, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem birhadisinde teşvik ediyor bizi. Diyor ki; “Ezanı, kelimelerini duyuyorsanız,


754Yılmaz DÜNDARberaber tekrar edin.” Âlimler, arifler bu hadisi öyle bir emir kabul etmişlerdirki “salâttaysan bile tekrar edebilirsin!” diyorlar. Bu yüzden bu daveti,Tam Davet’i umursayın. Her davetin bir sahibi vardır ya, Allah diyor ki;onun sahibi benim! “Bizi şu davet etti, gitmesek olmaz, ayıp olur” cümlelerinikimler, hangi davetler için kurduğunuza bir bakın… Her davetin birsahibi var ya! Sahiplerine göre davetler önemli olur ya! Sahibine göre “ayıpolur”ları var ya! İşte <strong>sen</strong>in o yapına diyor ki; “Tam Davet’in sahibi BENim!”Burayı iyi anlayın lütfen!Şimdi, Saffat Suresi’nin beş ayetini Fatiha ile ilişkilendirelim. Beşinci ayet“Semavat’ın, Arz’ın ve ikisi arasında olanların Rabbidir ve doğuların daRabbidir.” Dikkatinizi çekecektir, bu ayet, Fatiha Suresi’ndeki; “Bismillahi’rRahmani’r Rahim, Elhamdülillahi Rabbil âlemin, Errahmani’r Rahiym,Maliki yevmid din” kapsamındadır. Şimdi burayı çok detaylı açmayalım,Fatiha’nın manasını biliyorsunuz. “Bismillahir Rahmanir Rahim, ElhamdülillahiRabbilalemin, Errahmani’r Rahim, Maliki yevmid din; Semavat’ın,Arz’ın ve ikisi arasında olanların Rabbidir ve doğuların da Rabbidir”.Evet, dördüncü ayet: “Muhakkak ki sizin ilahınız Vahid’dir”, bu da “iyyakena’budu ve iyyake nestaıyn”dir. O zaman siz salâtta “iyyake na’buduve iyyake nestaıyn” derken hedefinizi, gözünüzü diktiğiniz statüyü ilanediyorsunuz. Bu bilinç, bu vücut dili çok önemli! Lütfen salâta başlarkenyalvaran, merhamet isteyen, boyun kesmiş, huşu halinden kopmayın!Koptukça oraya dönün! Salât ikame eden üstün insan, birine iyilik yapaniyi adam duruşuyla değil! Ya hiç mi birisine yalvarmadınız? Vücudunuz,kalbiniz hiç mi yalvarmayı bilmiyor? Hiç mi birisine gözyaşıdökmediniz, hiç mi birisinden korkmadınız? Bu duyguları hiç mi tatmadınız?Salâtta; merhamet isteme, Allah’a yalvarma beden dilinden,ruh dili kimyasından sakın kopmayın, sakın! Bu yüzden Fatiha okurkeno halle yaşarsınız! Ve “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” derken ki idrakişte bu: “Muhakkak ki sizin ilahınız Vahid’dir”. “İyyake na’budu ve iyyakenestaıyn”de gözünü dikeceğin idrak; el Vahid!Üçüncü ayet; “o zikir tilavet edenlere”. Kişi zikir tilavet ederken ne diyor,ne istiyor? “İhdinas sıratal müstakiym, sırat elleziyne en’amte aleyhim.”Bunun için yapmıyor musun, Zikrullah bunun için değil mi? İstediğin şeyHidayet değil mi, hidayet üzere olmak, doğru yol üzere olmak değil mi? İşteayet; “zikr edenlere, Zikrullah’ta olanlara and olsun” diyor. O muhteşem kişinin,o anlaşılması zor halin, Allah’ın “and olsun” dediğinin Fatiha’da yerinigörüyorsunuz: “İhdinas sıratal müstakiym, sırat elleziyne en’amte aleyhim.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 755İkinci ayet: “O şiddetle def edenlere.” Oo, bu da çok önemli. Şiddetlereddedenlere, şiddetle terk edenlere! Talip, bu yolda <strong>tanrı</strong>nın izini gördü,örtücülüğü gördü, şiddetle def edebilmek için mücadele içinde, nefs-i levvamede!O yüzden “şiddetle def edenlere” yemin var! Bu def edişi FatihaSuresi’nde nasıl söylüyorsun, Fatiha’da nasıl def ediyorsun? “Gayril mağdubialeyhim ve led daalliyn.” O halleri istemiyorsun! O zaman mana böyle:“Gayril mağdubi aleyhim ve led daalliyn” diyene and olsun!”Ve sonra ne diyorsun? Âmin! Kim diyor bunu? “Saf” olan diyor! Âmindiye, saf saf dizilmiş olanlar demiyor mu? Bak Fatiha’daki Âmin’in karşılığınıbuldun. Âmin: “and olsun o saf olup dizilenlere; and olsun o “Âmin” diyenlere!”Fatiha’yla ilişkisini gördünüz değil mi? Bu yüzden salâttaki Fatihabizim için nasıl bir kurtuluş! Onun insan içi nasıl bir ilaç olduğunu hissettinizmi? Kişinin bundan daha önemli bir işinin olmadığını anlayabileceğinasıl bir lütuf, değil mi?Fatiha’da bir sınır var. Yaradan; “iyyake na’budu”ye kadar olan kısım “benim”diyor. “İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn”den itibaren artık bir kişi var,orda Kul var, orda bir idrak var. Ordan itibaren olan kısmı “Allah kuluylapaylaştı”. Yaradan öyle diyor; yukarısı Yaradan’ın. Ama “iyyake na’budu veiyyake nestaıyn”de bir idrak başladı. Biz buna “iyyake na’budu ve iyyakenestaıyn duruşu” dedik. Bakın bunu şimdi Rahman Suresi’yle ilişkilendirelim.Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “ErRahman; Allemel Kur’ân; Halekal İnsan; Allemehül beyan” Sadakallahulazim. “Rahman talim etti Kur’an-ı, halk etti insanı, öğretti ona beyanı.”Kısa meali böyle, detayına bakarsınız inşaAllah. “Öğretti ona beyanı” dediğiyerde artık insan var! İnsan konuşmaya başladı, fiil ortaya koymaya başladıdemektir. Burası aynı zamanda, sizin bazı yerlerde; “esma özelliklerini insandaaçığa çıkardı” diye okuduğunuz nokta! Ha, insan oraya sahip çıkıyorayrı mesele. Hazreti Ali radıyallahu anh o noktaya “konuşan Kur’an oldu”diyor, “konuşan Kur’an oldu!” İşte “iyyake na’budu ve iyyake nestaıyn” bumanayı da içerir: “And olsun onlara böyleler!” Onlar kendisine beyan öğretilen,onlar konuşan Kur’an! Bu yüzden, kim olursa olsun, salâtta olanbirinin öldürülmesi Efendimizce yasaklanmış! Onun sahibi var; salâtta!Kişi salâtta!“Âmin” denilen yere mana olarak; “o saf olan, dizilen” dedik. Bakın: “Ettehıyyatülillahi ves’salavatü vettayibat. Esselamü aleyke eyyühenNebiyyüve Rahmetullahi ve berekatuhu. EsSelâmü aleyna ve ala ibadilla-


756Yılmaz DÜNDARhis salihin. Eşhedü en la ilahe İllallah. Ve Eşhedü enne MuhammedenAbduhu ve Rasuluhu.” Bilinen mealini hızlıca söyleyeyim: Bütün tazimler,dua ve talepler ile en temiz ibadetler Allah için olup, onun Ulûhiyet hükmüncedir.Şimdi Nebi’ye SELAM geliyor! Ey Nebi, Selam, Allah’ın Rahmeti ve BereketiSenin üzerine olsun. Nebi’ye kim veriyor bu Selamı? Allah: Ey Nebi, SelamSana! Allah’ın Rahmeti ve Bereketi Senin üzerine olsun. Salâtın Sahibi ya,salâtın sahibi bak <strong>sen</strong>i ağırlıyor: İşte onlara and olsun! Bunu hızlıca okuyupgeçiyorsun! Dikkat ettiğin zaman ordaki Selam <strong>sen</strong>deki Risalet ve Nübüvvetboyutuna veriliyor! Eğer <strong>sen</strong> “inni veccehtü vechiye lillezi fataras semavativel arda hanifen” diye başladıysan bu idraktaysan, işte <strong>sen</strong>in Hanif olan ohalin var ya, oraya Selam geliyor salâtta. Ve <strong>sen</strong> diyorsun ki; Selam bizim vesalih kullarının üzerine de olsun. Sonra Kelime-i Şehadet. Bilenler diyorlarki; kişi salâtta bunu söyleyince dünyada olan olmayan tüm salih kullar haberdarolur! Demek ki, burda saaf, saf olanlara, saf olanlara! Sonra da osaf halleriyle dizilenlere SELAM var. Ve salih kullara Selam var! Bu yüzdensalih kullar dünyada salât vakitlerini bu duaların hissiyle farklı yaşarlar. Vebu Tam Davet var ya, Tam Davet her an var. Dünya’da Ezan okunmayanan, Dünya’da Ettehıyyatü okunmayan an yok ki! Şimdi Salih Kullar’ın halinidüşününüz. Bu yüzden, Yaradan onlara and olsun diyor.Şimdi Saffat Suresi 25, 26, 27, 28, 29, 30. Ayetlerin mealini hızlıca okuyayım:“Ne oluyor size ki birbirinizle yardımlaşmıyorsunuz? Bilakis onlarbugün müsteslimundur. Birbirlerine ikbal edip soruşurlar; “Muhakkakki siz bize sağdan gelirdiniz” dediler. Onlar da dediler ki “hayır! Siz müminlerdeğildiniz. Bizim sizin üzerinize bir sultamız yoktur. Bilakis sizazgın bir kavim idiniz”.Bakın iz sürmeye devam ediyoruz. Saffat-25: “Ne oluyor size ki birbirinizleyardımlaşmıyorsunuz?” Ayet böyle soruyor; neden? Dünyada yardımlaşıyordunuz,şimdi neden yardımlaşmıyorsunuz? Dikkat edin, demekki dünyadaki alışkanlıklarını devam ettiremiyorlar! Dünyada yardımlaşıyorlar,ama şimdi yardımlaşamıyorlar! “Ne oluyor ki size, birbirinizle yardımlaşamıyorsunuz?”Sebep açıklanıyor:Saffat-26: “Bilakis onlar bugün müsteslimundur”, teslim olmuşlardır;yani Muhtariyeti Tercih Güçlerini kaybetmişlerdir. “Eyvaah” dedikleri noktavar ya işte bu, kabir hayatı işte: “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü kaybetti!Varlığını eş koşma lüksünü yitirdi! Burda yaşarken öyle bir lüksü vardı ya,onu yitirdi. Bu yüzden dünyadaki davranışını devam ettiremiyor; birbirle-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 757riyle yardımlaşamıyorlar. Çünkü onlar dünyada yardımlaşarak, birbirlerinedesteklerle küfürlerini hoş gösterir, birbirlerini o konuda ağırlarlar, böylecekendilerini doğruda sanarlar! Soruyor; şimdi neden yapamıyorsunuz bunu?Saffat-27. Ayet: “Birbirlerine ikbal edip, soruşurlar”. Dikkat ediniz lütfenburda bir sistem var. Karşılıklı konuşma gibi görünüyor, ama bir sistemiizah ediyor: O gün Allah’ın izni olmadan kimse konuşamaz! Konuşmasınaizin verilen “ne için istenmişse” onu söyler, sistem onu başlatıyor; “onlarartık müsteslimun” dediği odur! Muhtariyet Gücünü yitirdi. Şimdi ona bukonuda cevap vermesi için izin vermek lazım! Daha önce o izini kendi MuhtariyetGücüyle yapıyordu. Gitti o gitti, artık kabir hayatı başladı! Bu yüzdenkabir hayatıyla birlikte biten bu güç yüzünden ona artık izin lazım! Bu yüzdensoruluyor; neden, neden şimdi yapamıyorsunuz? Hadi yapın bakalım!İstediği gibi korsan tebliğ yapma dönemi bitti! Evet, verilen bu izinle, izin verildiğikadar ve izin verilen için, bunun için ikbal edip soruşurlar birbirlerine.Saffat-28: Zorda olan der ki; “muhakkak ki, siz bize sağdan gelirdiniz!”İzi yakaladınız mı? Kendini aklamak için birisini haklıyor! Bu dünyada ofonksiyonunu sıfırlamadığı için bakın devam ediyor! Fark ettiniz mi önemini?O fonksiyonu bu dünyada yok eder<strong>sen</strong> bu soruyla karşılaşmazsın! Budünyadaki bu alışkanlığın devam ediyor orada. Burda onu süslü görüp beğendiğinve her yaptığında da zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıp kurtulduğunusandığın için, izin verilir verilmez aynısını yapıyorsun! Ne oldu? Hadi,hadi burda da yap! Hadi sahte ilah, gerekçe üret! Uzmandın hadi bakalım!“Ha, oh be, izin verildi, biz ne yapardık dünyada? Kendimizi aklamak içinbirini haklardık.” Hemen yönteme devam, bakın: “Muhakkak ki, siz bize sağdangelirdiniz.” Suçlu o, kendisi değil! Ama suçladığı diyor ki:Saffat 29, 30: “Hayır; biz öyle böyle, diyor olabilirdik; ama siz mümindeğildiniz ki! Zaten bizim sizin üzerinizde bir sultamız yoktu. Bilakissiz azgın bir kavim idiniz.” Siz bizim söylediklerimizi zaten seviyordunuz,bizim dediklerimizi duymak istiyordunuz zaten! Siz mümin olsanız bizimdediğimiz size hoş gelmezdi! “Siz mümin değildiniz! Zaten bizim sizin üzerinizdebir sultamız yoktu; size zorla bir şey yaptıramazdık ki! Siz yaptınız vesiz bilakis azgın bir kavimdiniz” diyorlar.Şimdi İz’leri yakalamaya “şaki” kelimesi üzerinden devam edelim. Şaki’ninmanasına lügatten bakacak olursanız, şikâyet edendir. Hani biz deriz ya; birkişi ya şekavet ehlidir/şakidir, ya da hidayet ehlidir, saiddir. Şekavet ehlineniye şaki demişler? Şikâyet ettiği için! Şikâyet eden olduğu için! Dili şikâyet


758Yılmaz DÜNDARolduğu için! Diyorum ya size; şakiyi dilinden tanırsınız, dili şikâyettir onun.Nasıl, İngiliz’in dili İngilizce, Fransız’ın Fransızcaysa, şakininki de Şikâyetçe!Kimi şikâyet eder? Şaki aslında Allah’ı şikâyet eder. Farkında değildir o,ama hep şikâyet eder. Bu nasıl bir şey, şimdi göreceğiz.Konu yine dile geldiği için Zikrullah’la ilgili bir iki cümle söyleyelim. “Zikirtilavet edenlere” demiştik ya, bakın zikrullah nedir, zikrullah halinde olmaknedir onu tarif edelim. Zikrullah’da olmak; Allah Yokmuş Gibi veyasanki Allah VahidülEhad, EhadüsSamed Değilmiş Gibi konuşmaktan,vaziyet almaktan kurtulmaktır. Yani vücudunun kimyasını o hale getirmektenve öyle davranmaktan, o kimya ile fiil ortaya koymaktan tamamenkurtulmaktır, kurtulmaya gayret etmektir: Zikrullah budur! Hem “A”nın/sahte ilahın halleriyle hem hal olup, meşgul olup hem de bir Esma’yla, esmazikriyle meşgul<strong>sen</strong>iz o Zikrullah değildir! Zikrin bir manası da hatırlamaktır!Ama <strong>sen</strong> hiç hatırlamıyorsun ki! Peki, nasıl hatırlanır? Konuşmanla, vücudununkimyasıyla, fiillerinle hatırlarsın! Ki esas zikrullah fiilerinle hatırlamaktır!Evet, konuşmana, vücudunun kimyasına ve fiillerine yön verebilmek içinEsma zikirlerinden, Kur’an’dan, salâttan yararlanacaksın. Ama <strong>sen</strong> hayatında“A”lar gibisin, onlar gibi olmaya çalışıyorsun! Hem böyle ol, hem esmalarıkullan, olmadı o! O zaman <strong>sen</strong> aracı amaç yaptın, esmaları kendi amacıniçin kullanmış oldun!Sahte ilah dilinden tanınır. Bunu yıllardır söylüyoruz, şimdi onu ayetlegörelim; Muhammed Suresi 30. Ayet: “Eğer dileseydik onları sana gösterirdikde, onları simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki, <strong>sen</strong>onları kavlin lahnından, sözün söyleniş tarzından, üslubundan tanırsın.Allah amellerinizi bilir. “A”nın dili/siması var ve <strong>sen</strong> onları oradan tanırsın!Bir hadis hatırlatayım: “Billahi anlamında iman eden ya hayr konuşurya da susar!” Bu hadis niye buyrulmuş? “A”yı defetmek için! “A”yı susturmakiçin! “Ya hayr konuş, ya da sus” budur, bunun içindir! “Efendim ben hephayır konuşuyorum, insanların hayırları için çabalıyorum” diyorsan şu tarifebakarak karar ver, gerçekten öyle mi? Hayr; Allah’ı örtmeyen hal, hareket,zikir, yorum, düşünce, cümledir; hayr bunlardır!Bunu böyle fark eden, anlayan ve sahte ilahı kendinde özellikle dilindentanımaya başlayanın ilk işaretlerindendir; önceleri konuşmaya korkarlar!Karşılaşırız derler ki; “ya hocam, ya sizi dinledikten sonra, salâtımız bozuldu”.Doğru, o <strong>tanrı</strong>nın namazıydı gitti, yenisi başlayacak! Bozulan <strong>tanrı</strong>nınki!“Hocam, “A”nın dili “B”nin dili dediniz, ne yapacağımızı şaşırdık. Cümle


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 759edemez olduk, sustuk kaldık.” Doğru! Susan <strong>sen</strong> değilsin ya, <strong>tanrı</strong>! Yenidenkonuşmaya başlayacaksın ya, o “B” anlamında olacak inşaAllah. “Sustuk, neyapacağımızı bilmiyoruz” deme! Susan o <strong>tanrı</strong>! Sen o yapıyı susturdun! Şimdicanı sıkılan o!Bu konuda kendinize birçok test yapabilirsiniz. Birisi şudur: Şeytan sizinyanınızda sıkılıyor mu, sıkılmıyor mu? Bir arkadaşınızı düşünün, dünya işlerineçok meyilli. Hani dünya işleriyle ilgili “her yol var” derler ya, öyle biri.Vakit buldu üç gün sana geldi. “Ya üç günümü de <strong>sen</strong>inle geçireyim, hiçsana vakit ayırmadım” dedi geldi. Üç gün ona üç yıl mı üç asır mı gelir, sıkılır!Konuşuyor olmuyor, bir yere gidecek gitmiyorsun, o bir şeyden hoşlanıyor<strong>sen</strong> hoşlanmıyorsun. Sıkılır <strong>sen</strong>den, terk eder gider <strong>sen</strong>i. “Ya arkadaş kusurabakma, üç gün için gelmiştim ama acil işim çıktı, şöyle oldu, böyle oldu” der,kaçar! Kaçan giden kim? Şeytan da sıkılır kaçar, korkmayın! O marabalar varya, onlar da sıkılırlar yanınızda, yeter ki siz dilinizi değiştirin. O bahsettiğimşikâyet dilini sever, ama konuşamıyor ki! “Senle de sohbet edilmez ya, <strong>sen</strong>inlede konuşulmuyor ya” der, kaçar gider.Evet. Tanrının, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunan kişinin, o iddia ettiği yapınınbir önemli izi de şudur. İz çok! Dikkat ediniz lütfen: Şikâyetçi ama, “ben halimerazıyım, hiçbir şeyden şikâyet etmiyorum” der! Hiç kendinize inanmayın!Böyle dersiniz ya, kendinize inanmayın. O yapı şikâyet eder, o yapıyısusturmazsan şikâyet bitmez, mümkün değil! Bunlar o yapının özellikleri!Kendinizde bunları test edin! Hani bazı bilgileri okursunuz, sonra onu denersiniz“ben ne yapıyorum, ne durumdayım?” diye. Bunu da test edin veyakalayın. Ona; “yakaladım <strong>sen</strong>i!” deyin ve “la ilahe” diyerek fonksiyonsuzlaştırınonu. “Laa ilahe!” Tanrı hiç sevmez onu!Yakalayacağınız bir İz şu: Nereye ve neye bakarsa ilk bakışta daima veöncelikle kendi kriterlerine göre kusur olanı görür ve bunu mutlakadile getirir. Nereye bakarsa! Baktı; “aa, çok şişman, aa çok zayıf” der. Onagöre onun kriterine göre kusur ya, bakar bakmaz onu görür! Çok zayıf, çokkısa, çok uzun, çok zengin, çok güzel, çok çirkin… Kendine göre kriterlerlebaka hep o, işte o! O <strong>tanrı</strong> işte, yakala onu! Bakar bakmaz kendi kriterlerinegöre güzel çirkin der hüküm verir. Allah’ın kriterine göre değil, kendi iddiaettiği <strong>tanrı</strong>nın kriterlerine göre hüküm verir! Bakar bakmaz neye bakarsahemen oradaki o kusuru görür ve mutlaka dile getirir. Bunu neden dile getirir?Yanında kimse yoksa bile kendi kendine söyler, öyle dile getirir! Mutlakadile getirecek, niçin? Günah tamamlansın diye, prosedür tamamlansın diye!O ilah, o <strong>tanrı</strong> kendi kriterine göre bir kusur görür, hemen onu dile getirir


760Yılmaz DÜNDARve günahı tamamlar. Çünkü düşündüğü zaman, yani zihninden geçirincegünah olmayabilir, onu amele çevirecek ki günah olsun; günahı tamamlar!Yanında birisi yoksa bile kendi kendine söyleyerek o işi tamamlar!Ama! Kendi kriterlerine göre o kadar çok kusur gördüğü o hayat içerisinde“sessizce” kendini kusurlu bulmaz! Birisini Jaguar’a binmiş görse“adam da şu Jaguar’a hiç yakışmamış!” der. Kendi bir Jaguar alsa yakışmış mıyakışmamış mı hiç aklına gelmez! Aynı kusur kriterini kendisine uygulamaz.Kendi binince Jaguarlı adam olur, yani Jaguarlı ilah olur. Bakın halinizdenarayın, bu yapıyı bulun!Bu ilah normal konuşmasında <strong>tanrı</strong>ların savaşından, onu anlatmaktançok haz alır. “Rabların savaşı” onun çok hoşuna giden bir hikâyedir.Bir olay oldu, yaptığınız bir tartışmayı birisine anlatıyorsunuz, hemen kendiniziizleyin, bakın nasıl adrenalininiz fışkıracak onu anlatırken! Şunu dedim,o da bana bunu dedi, şöyle yaptım böyle oldu. Bu ilah normal konuşmasında<strong>tanrı</strong>ların savaşını anlatmaktan çok haz alır. “Rabların savaşı” onunçok hoşuna giden bir hikâyedir. İz’leri birleştirin!Bu da özellikle kırk yaşının üzerinde olanlara bir test! Kırk yaş önemli,ayetlerde de var kırk yaş! Bir test: Kişi kendisini incelesin “kırk yaş sonrasıbende bir değişiklik var mı?” baksın! Eğer; “gençken böyle değildim, bende anlayamıyorum bana ne oldu? Eşyaya, giyime alışverişe, görünüşe, gezmeyetozmaya, eğlenmeye düşkün hale geldim. Gençken bunlar bana hiçcazip gelmezdi, şimdi o gençliğimin fırsatı da yok, ama daha böyle dünyamallarıyla ilgili bir heves bir coşku var içimde” diyorsa, yani bunu hissediyorsaAllah muhafaza etsin bu nedir biliyor musunuz? Cehennemin kokusu!Bunlar, o kokunun yaptırdığı davranışlar, cehennemin kokusunun onayaptırdığı davranışlar! Sonra değişirse bilmem, ama o an için öyle! Bir yeregiderken yolda kilometre taşları/tabelaları vardır, hedefinize kaç kilometrevar bakarsınız, onun gibi; iyi dikkat eder<strong>sen</strong>iz cehennemin de kilometre taşlarıvar! İşte bu kırk yaş sonrası için bir kilometre taşı! Bunun tersi de vardır:“Ya, ne kadar yanlışlıklar yapardık gençken! Bilememişiz, inşaAllah affeder.İşte elhamdülillah hacca gidiyoruz, salâtımızla, niyazımızla, duamızla makbulolabilmek için gözyaşı döküyoruz, inşaAllah bağışlanırız” diyorsa, böylehissediyor, böyle yaşıyorsa bu da büyük bir müjde! Bu hali değerlendirmeklazım! Tabi, korkmak ve “sonu küfür olmayan hal” olması için de dua etmeklazım. Kırk yaşından sonraki haller için bir test bunlar.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 761Kendinize lütfen bir test daha yapınız; hangi davet size cazip geliyor?“Davet” dedik ya, bir baktınız “biip, biip” mesaj. Aldınız telefonu; Amağazasında sizin için özel indirimler var! Müthiş! “Vaktimi nasıl ayarlayacağım,amire ne diyeceğim, memura ne diyeceğim, evden nasıl çıkacağım?Şuna söz vermiştim, onu nasıl atlatacağım? Param var mı, kredim var mı?”hızlıca bir ayar yaptınız. Sizi nasıl bir telaş kapladı, nasıl sevindiniz! Şu şöyleindirimde, bu böyle yapıyor. Şunu düşünüyordum, şunu alayım bunu yapayım…İhtiyacınız yoksa bile; şöyle bakayım, böyle edeyim... Peki, aynı telaşTam Davet mesajı geldiğinde niye yok? Fark ettiniz mi; salâta davette niyeaynı telaş yok? Salât için niye aynı koşturmaca, heyecan yok? Bunun sorgulamasınıbu toplantıda yaparsanız yanlış olur. Biz şimdi size yakalayacağınızbir şeyi o <strong>tanrı</strong>yı anlatıyoruz! Bunu hayatında, gün içinde 7/24 sorgulayacaksın.Diğer davete bu kadar sevinen, ona vakti olmadığı halde vakit oluşturan,[o; vakit yaratmak diyor], maddi imkân oluşturan, emek harcayan,terleyen o kişi, Tam Davet’e nasıl uyar? Salâtta aynı gayreti görmezsin, salâtiçin vakit geçmiş geçmemiş umurunda değil! Ya, Yaradan, semavatın arzınve aradakilerin Sahibi; “kurtuluşa gel, böyle kurtulursun!” diyor amaumursamıyor! Neden? Tanrı yüzünden! O <strong>tanrı</strong>yı yok etmeden olmaz! İşte<strong>tanrı</strong>nın izini kişi kendisinde yakalasın!Yakalasın diye; “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe menyuhibbüke”. Fark ettin, işte sığınılacak bir dua: Allahım! Allahım banasevgini öğret. Sevgini, aşkını ver ve bana <strong>sen</strong>i sevenleri sevdir! Bu duaöyle bir şey ki: Seni, Allah’ı seven sever! Dedik ya şeytan yanınızda sıkılır, sizisevmez. Birisi futbolu çok seviyor, durmadan futbol konuşuyorsa futboluseven birisi onun için önemlidir. Beraber saatlerce futbol analizi yaparlar,vaktin nasıl geçtiğini anlamazlar, futbolda “aynı dili” konuştular ya! Aynıonun gibi, Allah’ı sevenler de Allah’ı konuşunca memnun ve mutlu olurlar.Onun yanına hiç futbol maçı izlememiş, futbola gitmemiş, sporu “futbolkonuşmak” diye düşünmeyen, “sporu spor” diye bilen biri düşerse, hiç birşey konuşamaz, sıkılır gider. İnanan için de öyle! O da ister ki sevgilisi konuşulsun,Allah konuşulsun. “Allahümme inniy eselüke hubbeke ve hubbemen yuhibbüke.” Onlar da birbirlerini severler ve Allah konuşmayı severler,bu yüzden onların yanında şeytan sıkılır! Bir kişide bu duanın açılmasıizlenebilir mi? Bu duanın açılması bir kişide izlenir. Bu duanın açıldığı kişiyesalât cazib gelir. “Allahümme inniy es’elüke hubbeke ve hubbe menyuhibbüke” duasının açıldığı kişiye salât cazib gelir. Salâtın sahibi olanAllah’ın salâtı ona cazib gelir. Burdan anlarsın, o dua ona açılıyor. Bu yüzden


762Yılmaz DÜNDARbazı dünyalık öneriler eğer o kişide salâtı, tefekkürü, zikrullahı engelliyorsakişinin canı sıkılır. Anlarsın, bu dua ona açılıyor, önemli bir işarettir bu!Tanrıyla, dünyayla ilgili cazibeyi fonksiyonsuzlaştırmakta tefekkürle sığınacağımızbir yol da şudur. Bir ayet var, Allah Rasulüne buyuruyor ki: “onlarasöyle, örnek ver; güçlü tabiat ürünlerini yemişleri, bitkileri, önemlisürüleri örnek ver; onlar sonra ne oluyor? Yeşeriyor, güçleniyor ama sonraçürüyor! Dünyanın her hali böyle! O zaman, sonra çürüyüp ellerindenakıp gidecek şeye bu kadar bağlanmasınlar!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, bu konuda kızı vasıtasıyla bize birhediye veriyor, Hz. Fatıma’ya öğreterek. Böyle bir bakışla bakın, şimdi orayabu bakışla bakın: Babasına âşık, babasına baktığı zaman alnındaki nûrugören, babasına işkence ettiler, işkembe döktüler diye üzülen, koşup üstünübaşını temizleyen ve “babacığım üzülme, merak etme” diyen böyle birsevdalı yavru, bir gün komşularının teşvikiyle babasına ganimet gelen esirlerdenyardımcı istiyor. Ama o bir Rasül kızı! Çok dikkat edin! “Rasül kızı”olmak! Normal, diğer müminlerden değil; Rasül kızı! Hazreti Fatıma eşinediyor ki; “ya Ali, babama git, kendi malından, kendi elinin altındakilerdenbize de versin de, biz de geçimimizde rahatlayalım”. Hazreti Ali gidiyor, ashabıncemaatine, sohbete giriyor. Bu usul Rasulullah Yöntemidir! Giriyor,ama bir şey söyleyemiyor! Geliyor eve, ne yaptın ya Ali? “Söyleyemedim”diyor. Kadın kadındır! Beceremedin ha, bir daha git! Hz. Ali bir daha gidiyoroturuyor, yok gene yapamıyor. Dönüyor geliyor; yapamadım ya Fatıma,söyleyemedim. “Öyleyse ben giderim” diyor ve gidiyor. Ey babacığım, böyleböyle... Efendimiz; “ey benim güzel kızım veremem, <strong>sen</strong> Rasül kızısın veremem.Ama sana daha hayırlı bir şey öğreteyim. Yatmadan önce otuzüç sübhanallah, otuz üç elhamdülillah, otuz üç Allahu Ekber de” diyor.Bunların sayısında rivayetlere göre farklılıklar var. Mesela yüze tamamlamakiçin Allahuekberi otuz dört derler. Ama önemli olan söyleneni yapmak, öncesöyleneni yapmak! Bunu önemseyin! Kızına, ciğerine öneri bu! O’na âşık olanyavrusuna öneri! Babasının ahirete intikalini öğrendiği zaman yüzü solan,ağlayan, “peşimden en erken <strong>sen</strong> geleceksin” dediği zaman da sevinen aşığınaöneri! Düşünün ki daha yirmi beşinde değil, babasının peşinden en önceo gidecek diye bir anda yüzü gülüyor! Soruyorlar; “ne oldu ya Fatıma, babanböyle dedi hepimiz üzgünüz, ama <strong>sen</strong> biraz sonra güldün?” Anlatıyor, böyleböyle dedi bana! İşte ona öneri; Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber!Nefs-i levvamede, nasipse göreceğiz, yapılacak zikrullah budur! SübhanallahElhamdülillah Allahuekber. Diğer zikirleri, yaptığınız esma zikirle-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 763rini niye yaparsınız biliyor musunuz? Bunu hakkıyla yapmayı öğrenebilmekiçin, o idraka gelebilmek için! Hedef budur! Burdan da bize şöyle bir kapıaçılıyor anlıyoruz: Eğer -yatmadan önce- bunu önemser, önce söyleneni yapar,sonra bunlar ne manaya geliyor araştırırsanız ve düşünerek o manalarıyaşayarak bunu yaparsanız kanaatim odur ki; dünya size hoş gelmez. 33,33, 33 ne kadar zamanınızı alır yatarken? Kaç dakikanızı alır? Ama dikkatedin, bakarsınız bir yerinde uyumuşsunuz! Uykusu olmayan bile çabucakuyuyuvermiş. İşte kızının öyle bir önerisinin peşine ona; sana daha hayırlı birşey, bir ilaç! Öyle mi; al sana ilaç! Bu ilacı değerlendirin inşaAllah.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bir hadisinde buyuruyor ki “o zorgünde, müflis duruma düşen müslümanlar için üzülürüm, öyle olmayın!Korkarım; müflis duruma düşersiniz diye.” Yani “iflas eden” olursunuzdiye. Lütfen, lütfen bunu önemseyin. Neden, biliyor musunuz? O zorgünde müflis olma ihtimali çok yüksek! Bir merdiven neden çıkılır? Çeşitlisebepler çıkılır; bir basamakta oturmak için, sürekli çıkmak için, ama bir dedüşmek için çıkılır! Düşmek için de merdiven çıkılır! Bu yüzden müflis olmaihtimali yüksek, bu “A” yapı bulunduğu sürece düşme ihtimali yüksek! Peki,ne yapacağız? Bir kere bu ihtimalin yüksek olduğunu önemle kabul etmekve araştırmasına girmek lazım! Bu yüzden <strong>sen</strong>i iflas ettirecek davranışı arabul ve düzelt! Büyük ihtimalle “<strong>sen</strong>i müflis yapacak” bir halin var, büyük ihtimalle!İş hayatından bir örnek verelim. Bir iş yerini düşünün. Kendileri farketmiyor, bir ekonomist geliyor firmayı inceliyor, “sizin gözünüzden kaçmış,şu iş sizi batırır” diyor. O rapordan sonra onu önemsiyorlar. Lütfen siz kendianalizinizi yapın raporunuzu çıkarın; sizi ne müflis yapar, bunu bulun.Müflis yapacak şeyin birkaç özelliğini, araştırmanız için, söyleyeyim. Siziiflas ettirecek şey, olumlu gayretleriniz yüzünden görülmez hale gelir,onlar örter onu. Olumlu halleriniz, sizi iflas ettirecek o davranışınızı örter,bu yüzden onu göremezsiniz! Özellikle aramanız lazım, başarılı sandığınıznoktalar orayı örter. Peki, bunu ararken nerelere bakalım?Çok sevdiğin yere bak! Neden? O çok sevdiğin şey; bir insan, bir olay,bir davranış, bir eşya, bir mülk, neyse o çok sevdiğin şey yüzünden Allah’ınhakkını unutuyorsundur! O çok sevdiğin şeyin sana Allah’ın hakkını unutturduğubir nokta vardır! Bu yüzden, çok sevdiğin yere bir bak.Çok kızdığın yere bir bak! Bu ihtimal daha yüksek! “A” yapının çok kızdığıyerler vardır çünkü. O yüzden çok kızdığın yere bir bak! Niye? Çok kızdığınnoktalarda da kulun hakkını unutuyorsundur. Sevdiğin sana Allah’ın


764Yılmaz DÜNDARhakkını unutturur, çok kızdığın ise kulun hakkını unutturur. O kızgınlık yüzündenkulun hakkını göremezsin, unutursun, o da <strong>sen</strong>i müflis yapar.Çok önemsediğin veya hiç önemsemediğin yerlere bak! Her ikisi deHakk’ı görmeni engeller! Bunları hayatınızda incelemeye gayret etmelisiniz,müflis olmamak için.Bizim o okul dönemimizde şimdiki gibi zengin teknoloji imkânları vemedya falan yoktu. Nerde ne bulsak; yırtık gazete falan okumaya çalışırdık,zorla radyo dinlemeye çalışırdık. Takvim yaprakları önemli bilgi kaynaklarıydıo zaman. Çabucak biterdi, çünkü iki satır, altta bir iki satırlık söz. Çabukbiterdi ama tesiri uzun sürerdi; bizi çok düşündürürdü! Ortaokul belkiikinci sınıfta falandım. O zamanlar okuduğum bir söz hep kulağıma küpeolanlardandır, küpelerdendir. Küpe çok! Küpelerden biri de bu! Buyuruyorki; ey akıllı, aklın başına geldiğinde pişman olacağın işi yapma. Dikkatedin “ey insan” demiyor, akıllıya hitap ediyor, yani “B” yolcusuna hitap ediyor.Tanrıya değil, <strong>tanrı</strong>dan, <strong>tanrı</strong>sından kurtulmak isteyene hitap ediyor;“akıllı” diyor. Çünkü o yolu seçmişse o akıllı! Ey akıllı, aklın başına geldiğindepişman olacağın işi yapma! Neden? Çünkü oralar iflas noktalarıdır, müflisyapar. Oraları önceden tespit etmek lazım.Bakın, Saffat Suresine devam ediyoruz, şimdi de bir tespit var: Saffat Suresi35. Ayet: “Onlara “la ilahe illallah” denildiğinde, telkin edildiğindemuhakkak ki onlar kibre sapıp büyüklük taslamışlardır.” Tesbit şu: Oyanlışta olanlara “la ilahe illallah” denildiğinde, bu telkin edildiğinde onlarkibre sapıp büyüyklük taslıyor! Bu kibir önemli. Burdaki kibir o <strong>tanrı</strong>dır!“A” takdimiyle “BEN” diyendir! Bu “BEN”e sapıp; <strong>tanrı</strong>lığının iddiasına sapıp;kibre sapıp kendilerini Mütekebbir ilan edip “BEN” demiş, varlıklarını Allah’aeş koşarak büyüklük taslamışlardır. Mütekebbir olan Allah’tır. MütekebbirO! Kibir sahibi olan O’dur, ancak O “ben varım” diyebilir, O’nun hakkıdır.Bir de ayetteki “telkin” kelimesine bakalım. Burayı iki sureyle daha iyi anlamayaçalışacağız. Birisi Leyl Suresi 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12. Ayetler. Mealleriniokuyayım: “Kim verir ve korunursa, El Hüsna’yı tasdik ederse, böyleceona en kolayı kolaylaştırırız. Ama kim de cimrilik eder ve müstağniolursa, El Hüsna’yı yalanlarsa ona en zoru kolaylaştırırız. Cehennemeyuvarlandığında malı ona hiçbir fayda sağlamaz. Muhakkak ki “hakikateerdirmek” bize aittir.” Şimdi söylenmek istenen manalara bakalım:5: “Kim verirse ve korunursa.” Neden veren ve korunan? Çünkü verenve korunan cennete, cimrilik yapan cehenneme! Bu ayetlerde böyle gözü-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 765küyor. Peki, baktık ki kişinin cimrilik yapacak malı mülkü yok, ne olacak?Verecek parası yok? Şimdi o bu ayetin muhatabı mı, cennete mi cehennememi girecek? Meali paranın üstüne bina ettikleri için, sadece para veyamal vermek gibi anladıkları için çözemiyorlar, perdeleniyorlar. O da doğru,ama o pencerelerden yalnız birisi; para penceresi! Bu iş yalnız para penceresideğil ki. “Kim verir ve korunursa”nın muhatabı yalnızca paraca zenginolan değil! İster zengin ister fakir, kişinin bir şeyini vermesi gerek! Neyi verecek?Muhtariyetini! O zaman mana; “kim muhtariyet ilan etmez ve buhalden korunursa” demektir. Kim verirse ve korunursa; kim muhtariyetini,iddia ettiği benliğini verirse, “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü <strong>tanrı</strong>lık iddiasındakullanmazsa ve bu amaçla da korunursa! Para olarak bakarsanız, “parayıverirse ve korunursa”; yani badigart mı tutacak? Fakir ne yapsın? Demek kiyalnız öyle değil. Para/mal, bu ana konunun içerisinde “peki, zengin ne yapsın?”sorusunun cevabı! Peki insan ne yapsın? “Kim verirse ve korunursa”;yani muhtariyet ilan etmez ve bu halden korunursa!6: “El Hüsna’yı tasdik ederse”: Bu ayeti şöyle anlamamak lazım: Kişi zengin,parasını da verdi korunacak! Gerçi neden korunacağı belli değil, sıralanmamış.Diyelim ki korundu. Kendine göre El Hüsna’yı tasdik etti! “NerdeEsma’ül Hüsna varsa ben hepsini tasdik ettim” dedi. El Hüsna’yı tasdik öyledeğil! El Hüsna güzel demek! Neye “güzel” dendiğini öğrendik. “El Hüsna’yıtasdik ederse”, yani; tam olanı, güzel olanı, yakin sağlayanı, örtüyü yok edenitasdik ederse, <strong>tanrı</strong> ilanından kurtulma yollarını ve ondan korunduğuzaman yaşayacağı hali ve bu hali yaşarken ulaşacaklarını tasdik ederse! Güzelo çünkü! Ama ilan ettiğimiz <strong>tanrı</strong>nın güzellik anlayışı farklı. Dedik ya; one yana dönerse hemen kendi anlayışına, kendi güzeline göre karar verir!Hayır, Allah güzeli ve çirkini tarif etmiştir! Birisi hakkında güzel veya çirkindenecekse o tarife göre söylenebilir. Birisi Allah’ı örtüyorsa ve bu iddianınpeşindeyse ve bunu da ortaya koyuyorsa o necistir, pistir, çirkindir, ayetöyle diyor! Allah’ı örtmemek için çırpınıyorsa, şiddetle def ediyorsa o da güzeldir.“And olsun ona, onlara and olsun”; onlar güzeldir. El Hüsna odur işte!Ayet diyor ki; kim o güzeli tasdik ederse! Çünkü o güzele “and olsun” dedi,o güzel için “and olsun” dedi. Kim o and olsun dediği güzeli tasdik ederse!Demek ki, güzel; “efendim benim güzellik anlayışım çok iyi, ben güzelden iyianlarım, nerde güzel görsem onu tasdik ederim” demek değil! O <strong>tanrı</strong>nınişi! Bakın dikkat eder<strong>sen</strong>iz ayette, verme ve Hüsna ilişkisi var: “Kim verirseve sonra El Hüsna’yı/Güzeli tasdik ederse”. Anlıyoruz ki; vermeden olmuyor,o ilişki kurulmuş. Vermeden olmuyor! Neyi? “BEN”liğini, “var”lığını, varlık


766Yılmaz DÜNDARiddiasını, varlık iddiasına dayalı fiillerini! Vermek ne demek? Onları terk etmekdemek, şiddetle def etmek gerek! Ne olur o zaman?7: “Böylece ona en kolayı kolaylaştırırız”. Bu yolu ona kolaylaştırırız! Enkolayı kolaylaştırırız! Bu yüzden ki, B 0’dan sonrası çok kolaydır, yokuş aşağıdır,akar gider!8: “Kim de cimrilik eder müstağni olursa”, cimrilik ederse! Yine yalnızcaparayla ilişkilendirir<strong>sen</strong>iz, ayet hayır derneği öğütlerine benzer. Esas cimriBenliğini vermeyendir! Ve bakın size enteresan bir şey söyleyeyim. Birçokhayır yapan niye yapar biliyor musunuz? “Benliğim gitmesin” diye yapar!Hazinede, kasada çok önemli bir şey saklıyordur, önünde de mücevherlervar. Gelenler o kasaya ulaşmasın diye mücevherlerden verir. Uzaktan görende; “ya, ne hayırsever, ne fedakâr adam, mücevher dağıtıyor” der. Hayır! Ocimri, kasasını koruyor! O esas cimri, Benliğini saklıyor! Kasayı/Benliği verir<strong>sen</strong>,zaten hepsi gidecek! Ondan sonra bunları tek tek saymaya gerek yok ki;“Mülk Allah’ındır!”, bitti! Cimri muhtariyetini vermeyendir! “Kim de cimrilikeder ve müstağni olursa”; yani kim muhtariyetini önemser ve ona ait fiillerortaya koyar ve müstağni olursa; arınma çalışmaları yapmazsa!9: “El Hüsna’yı yalanlarsa”; bu yolu, güzel olanı yalanlarsa, “öyle bir şeyyok” der de yalanlarsa!10: “Ona en zoru kolaylaştırırız”. O zor ona çok kolay gelir; nasıl olduğunufark etmez, nasıl düştü fark etmez!11. ayet diyor ki; “cehenneme yuvarlandığında malı ona hiçbir faydasağlamaz”. Eğer burdaki “mal”a yine mal veya para olarak bakarsanız, cehenneminsıcaklığında onun malı mı kalır? Ne fayda sağlayacak! Peki, buradamal ne demek? Malından meydana gelen zan! Malına olan güvendenmeydana gelen kibir, zan! Ona malı bir fayda sağlamaz; yani muhtariyetadına biriktirdikleri, muhtariyet adına yaptıkları; muhtariyet adına oluşturduğugüç, kuvvet, mevki neyse hepsi ve kendinin sandığı bedeni artık onabir fayda sağlamaz.12: “Muhakkak ki hakikate erdirmek Biz’e aittir”. Bu işle yeni meşgulolanlar diyecekler ki, “niye öyle, niye böyle yapıyorsun?” diye ona kızdı, bunakızdı, şimdi de; “muhakkak ki hakikate erdirmek Biz’e aittir” diyor. Yani “bizver” dediysek verirsin, “cimri ol” dediysek cimri olursun” bu ayet de öyle diyor!Bu yüzden ne yaparlar? Anlayamadı ya, bunun kolayı şu: Ayetlerin meallerinipeş peşe yaz, toplu bir tefsir koy, arada o ikilem de geçer! Hani bazı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 767akıllılar yazılı sınavlarında öyle yapar, hoca yazılanı yazılmayanı fark etmezdiye aklına geleni yazar. Bakın burda uyulması, dikkat edilmesi, uygulanmasıgereken şey ne biliyor musunuz? Onu Allah’ın izniyle söyleyelim inşaAllah:Yukarıda anlatılanların <strong>sen</strong>de oluşturacağı korku sana “İnsan 30” idrakınıunutturtmasın. Açıklananlardan “İnsan 30” idrakıyla korkarsan işe yarar!Yoksa muhtariyetini ilan edersin. Bu yüzden, muhtarmış gibi davran, amamuhtariyete düşme! Çünkü yukarda <strong>sen</strong>i Muhtarmış Gibi öyle bir anlattıkki, aman, o anlatış <strong>sen</strong>i muhtariyete düşürmesin, çünkü “hakikate erdirmekBiz’e aittir”, unutma! “İnsan 30” idrakından sakın sapma! “ve ma teşaune illaen yeşeallahu; dileyen yok İlla Allah” idrakından sakın sapma “İnsan 29” gereğiyukarıdaki öğütlere uy, ama o öğütleri hep “İnsan 30” idrakıyla yap.Sen, “muhakkak ki hakikate erdirmek bize aittir” idrakiyle yaparsan,yaşarsan <strong>sen</strong>in ilahın Vahid olur! Yoksa <strong>sen</strong> kesretten kurtulamazsın!“Vahid’i anlayabilmek için yaptıklarını “İnsan 30” idrakıyla yapmalısın!“Hüsna’yı yalanlamak” nedir, onu konuşmuştuk, bunun içerisine“Esma’ül Hüsna” da girer. Hüsna’yı yalanlayan, reddeden Esma’ül Hüsna’yıda yalanlar reddeder. Neden? Çünkü ef’al âlemi Esma’ül Hüsna manalarıdır.“Hüsna” diye bir yaşantı koyduğumuz âlem Esma mertebesidir, Esma’ülHüsna halidir. Peki, biz yaşantımızda ne yapınca Hüsna’yı yalanlamış oluruz?Bakın, bu yalanlamaya hayatın içerisinden basit bir örnekle bakalım.Hologramı biliyorsunuz. Çok önemli bir fizikçisinin hologram teorisini ortayakoyduğunu, benim de onun koyduğu teoriyi/hologramı okuduğumudüşünün. İkimiz bir olabilir miyiz? Birisi çıktı dedi ki; dünya dönüyor. Onunanlattığına bakarak ben de “ha, dünya dönüyormuş” diyorum. Dünyanındöndüğünü tespit edenle benim dünyaya bakışım aynı olur mu? O ayağınınaltından kaydığını görüyor; dünya dönüyor diyor, ben de onun anlattıklarındandiyorum ki dünya dönüyor. Yani o OKUmuş, ben onun okuduğunu okuyorum,söylüyorum. Hologramı bilimsel olarak tespit eden ve bunu bilimselliteratüre geçiren kişi ile onun anlattığını okuyup “hologram şöyleymiş” diyenben, holograma aynı bakabilir miyiz? Ben kendimi zorlarım hologramıgörmek için, ama o nereye baksa, ne yana dönse hologram görür! Fakat o,hologramla Esma’ül Hüsna’ya ulaşmıyor, o hologram bulgusu onu Allah’agötürmüyor, hologramı bulmakla Allah’a ulaşmıyor. İşte o haliyle Esma’ülHüsna’yı, yani Hüsna’yı yalanlamış olur kişi! Bulduğu Sünnetullah Bilgisiona yakîn sağlamıyorsa Hüsna’yı yalanlamış demektir. Ama bir Müslümano Hologram Bilgisini okur, anlamaya çalışır, hologramı kavrarsa! Hologramanlayışıyla el-Vahid’i kavrar, “el-Vahid şuymuş” der. Bak bu El Hüsna’yı yaka-


768Yılmaz DÜNDARladı, Hüsna’yla çözdü işi! Diğeri ne yaptı? Hologramı daha yakinen gördüğühalde El-Hüsna’yı yalanladı, bulduğu Sünnetullah’la Allah’a ulaşamadı! ElHüsna’yı yalanlama bir de işte böyle olur. Bir de şimdi şu ayeti hatırlayın:“Onlara La ilahe illallah telkini yapıldığında..” Kişinin hologramı bulması“La ilahe İllallah” Telkini’dir! O buluş, o görüş ona telkindir, ona “La ilaheİllallah” seslenişidir! Ama o ne yapıyor? Kibre sapıyor, büyüklük yapıyor ve obulguyla başka sonuçlara varıyor…Bakın Beyyine Suresi 6. Ayet iki grubu anlatır. “Muhakkak ki ehli kitaptanve müşriklerden inkâr edenler; varlık iddiasıyla örtenler onda ebedikalıcılar olarak cehennem ateşindedirler. İşte onlar Şerrul Beriyye’dir”.Şerrul Beriyye! Beriyye; halk edilen demek. Şerrul Beriyye; halk edilenlerin enşerlileri! “Varlıklarıyla Allah’a eş ve ortak koşanlar, örtenler şerrul beriyyedir;halk edilenlerin, yaratılanların şerlileridir. İman edip salih amel işleyenleregelince işte onlar hayrul beriyyedir.” Ayet diyor ki: Varlığıyla, Var Görünüşüyle,var görünüşünü Allah’a eş ve ortak koşmadan ve buna uygun amellerkoyarak yaşayana gelince; onlara and olsun; onlar yaratılanların en hayırlılarıdır!Salâtın ve Tam Davet’in Sahibi, yaratılanların da Sahibi olan, yarattıklarınınhayrlısını ve şerlisini de bize yine örten ve örtmeyen olarak tarif ediyor.Saffat Suresi’ni böyle gözden geçirmeye çalışıyorken son üç ayetine debakalım. Saffat 180, 181, 182: “Sübhane Rabbike Rabbil Izzeti amma yasifunve Selamün alel Mürselin vel Hamdü Lillahi Rabbil alemiyn”.Hadis şöyle: Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “her kimi, Kıyamet Günüecirden TAM ölçekle ölçmek sevindirirse, yani o zor günde ona gelecekgüzelliği mükâfatı ölçülebilecek TAM ölçekle, en boluyla almak, kavramak,kazanmak sevindirirse, bulunduğu meclisin sonunda, bir işi tamamlarken,bir yerden kalkarken, kalkmak istediğinde bu ayetleri söylesin.”Çünkü bu ayetlerde bize öğretilen çok güzel bir idrak var. Hadis “bunlarısöyleyin!” diyor ya! Bu yüzden, hep görürsünüz, Kur’an okuyan birisi “Sadakallahulazim” dedikten sonra bu ayetleri okur bitirir. Camilerde İmamEfendi’ler dua ettikten sonra en son ayetlerle bitirir. Kişi bu ayetleri alışkanlıkedinirse hayatında bu hadis kapsamına da girmiş olur, inşaAllah.Vakit ilerledi, anlatanla dinleyen farklı oluyor. Anlatan zaman geçtikçeaçılıyor, dinleyen zaman geçtikçe yoruluyor tabi. Bu yüzden dinlemek, gerçektenbüyük marifettir; büyük enerji gerektiriyor. Burda bırakıp, nasipsesonra buradan nefs-i levvameye doğru devam ederiz. Şimdi duayla bugünküpaylaşımımızı tamamlayalım inşaAllah.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 769Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym: “Velasri, İnnel İnsane le fiy husr, İllelleziyne amenu ve amilus salihati ve tevasavBilHakk ve tevasav BisSabr”.Bismillahir Rahmani’r Rahim: “Kul HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lemyelid ve lem yuled Ve lem yekün leHU küfüven ehad”. Sadakallahul azim.“Sübhane Rabbike Rabbil Izzeti amma yasifun ve Selamün alel Mürseliynvel Hamdü Lillahi Rabbil alemiyn.” Aamiin;Allahım öncelikle;Rasulullaah, Nebiullaah, Habibullaah, Şefiullaah, Rafiullaah,Keremullaah, Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın güzel, temiz, latif Ruh’u Şerifleri için ve O’nunmuhterem eşleri ve yavrularının ruhları için;Ve Allahım gelmiş olan tüm Nebi ve Rasül Efendilerimizin ruhları için,eşleri ve yavrularının ruhları için;Halife Efendilerimiz Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman,Hazreti Ali radıyallahu anhum’un ruhları, eşleri ve yavrularının ruhları için;Ashabı Kiram Sahabe Efendilerimizin ruhları için, eşleri ve yavrularınınruhları için;Ve onları gören ve onları da görenlerin ruhları için, eşleri ve yavrularınınruhları için;Ve Allahım indinde makbul kullarının ruhları için;Ve Allahım yalnızca RIZAN için, rızanı umarak, “bizleri inşaAllah doğruyola iletirsin” umuduyla, “merhamet etmez<strong>sen</strong> mahv oluruz” korkusuylabir araya gelen arkadaşlarımızın, bu mümin kardeşlerimizin ahirete intikaleden yakınlarının, sevdiklerinin ruhları için;Ve Allahım inanan Din kardeşlerimizin ruhları için;Ve Allahım inanan Din kardeşlerimizin;Hastalarına acil şifa Ya Rabbi! Rahman, Rahiym, Şafi olan Allahım, özelliklemümin kardeşlerimizin dertlerine hastalıklarına, Sen Rahman RahiymŞafi olan Allahım, lütfen Acil Şifa lutfeyle. Müslüman kardeşlerimizin dertlerinedeva, borçlarına eda, yolcularına selametlik, işsizlerine iş, gelirsizlerinegelir; hayrlısıyla lütfunla onlara kolay olacak şekilde ihsan eyleyiver


770Yılmaz DÜNDARAllahım, Allahım bizlere ve inanan Din kardeşlerimize, sağlık, sıhhat afiyetlutfeyleyiver.Allahım bizlere MERHAMET ediver, bizleri BAĞIŞLAYIVER, bizleri AF-FEDİVER Allahım bizlere HİDAYET nasib eyleyiver. Allahım bizlere hayırlı,geniş ve helal rızklar lutfeyleyiver.Ey Allahım, Biiznillah “yavrumuz” dediklerimize merhamet ediver onlara.Biiznillah bilincindeyiz, ya Rabbi, onları muhafaza ediver; YOLUNDANayırmayıver; hidayet nasib eyleyiver; sağlık sıhhat afiyet, hayırlı geniş ve helalrızklar lutfeyleyiver ya Rabbi.Ey Allahım, Merhamet etmez<strong>sen</strong> mahvoluruz, mahvolmuşlardan oluruz.Bizlere merhamet ediver Allahım, bizlere merhamet ediver…Ey Allahım, yalnızca Rızan için EL-FATİHA…


01 Cemaziyelahir 1431 / 15 Mayıs 2010• Hakk yapıyı koruyan örtü: Edeb Perdesi• Muhtariyeti Tercih Gücü ve İz Düşüm Dosyaları• İlmi suret; yaşayan kişinin yazılımı• Hedefe; Vahid’e ulaşmak için bir dosya: Merak!• Vehimden önce, Vehmin Zulmeti’nden kurtulmak• Kul Elbisesi Çevresel İz Düşüm’le nasıl “kir”leniyor?• İnsanın ilk aşkı; Küfrü!• Efendimizin yaşadığı operasyonlar• İnsanın toplum içinde yalnız olması yalnızlık mıdır?• Mütekebbir’i suistimal ve <strong>tanrı</strong>lık iddiası• Gerçek sağ-sol ve gerçek sağcı-solcu• Mürid ve Halim isimlerini zikirden maksat ne?• “Bir bilen” önemlidir, ama o neyi bilmelidir?• Nefs tanımlanmadan nefs-i emmare bilinmez• Ruhi çöküntülerin kaynağı• Sistemde “veli muamelesi” görmenin şartı• Tüm şirki hafileri ortadan kaldıran idrak• Allah’la konuşmaya çok alışmak lazım• Günah bir şeydir; Allah’ı unutturan herşey!• Ayet ve hadisleri duyanlar okuyanlar ikiye ayrılır• Astronomi, astroloji farkı ve burçların etki alanı• El Hüsna’yı tasdik etmek• Kendini Hissetme Duygusu’yla tanışmadan olmaz!• Cinselliğin Zulmeti’ni kendinizde sorgulayın• “Sağ elinizin sahip oldukları müstesna” ne demek?• Bilinci ne olursa olsun, salâttaki kişi salâtta velidir!• Haşyetullah ile kabir hayatı sorgusu ilişkisi• Salâtta oluşan Haşyetullah başlangıçta üç saat gider• Salâtta Haşyetullah için• Efendimizin “hiç kimse böyle korunmamıştır” dediği şekil• Ayetlere Muhammedi Bakış’la meal vermek• Tağut; kişinin onu nurdan zulmete götüren fikirleridir• Özellikle Nefs-i Levvame’yi doğru tanıyalım!


772Yılmaz DÜNDARÇizimle ifade etmenin kolaylığından istifade etmeye çalışıp sembolikgösterimler çiziyoruz ya, bugün 19. Şema’yla başlıyoruz. Tasavvuf kitaplarında,tasavvufi anlatımlarda çizimlere çok rastlamazsınız. Ancak konularınsomutlaşabilmesi, anlaşılabilmesi için gösterimlerden yararlanmak bazençok elzem hale geliyor.Bu arada tasavvufla ilgili birkaç tespiti açıklamak istiyorum. Tasavvufhiçbir zaman esas değildir! Tasavvuf tabirini ve tasavvufla ilgili bilgileri İslamDini’ni uygulamak için esas almak insanı hedefe götürmez, çok yararlı olmaz.Esas olan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıklamış olduğuhayat tarzı, düşünce tarzıdır! Tasavvuf bundan farklı bir şey mi anlatıyor?Hayır! Ama Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı öyle bir esas varve “onu daha anlaşılır kılalım” diye uğraşırken Efendimiz sallallahu aleyhivesellemin açıkladığını unutulur hale getirmek sakıncalı! Onu çok ön plandatutmak gerekiyor! Bu açıdan baktığınızda, tasavvufa yanlış önem verenler,tasavvuftan ve tasavvuf bilgilerinden yanlış yararlananlar neticede öylebir hale gelirler ki; tasavvufla ilgili bilgileri ona sunan kişiyi o kadar önemlihale getirirler ki, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi de o kişinin hatırınasevmeye başlarlar! “Zamanında O da bununla ilgilenmiş” gibi düşünmeye,hatıra binaen sevmeye başlarlar. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemi söylendiğizaman, adı geçince hatırlarlar! Yani mekanizma ters çalışmış olur.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 773Peki, tasavvuftaki amaç ne? İsminden de anlaşıldığı gibi; fikir ileri süren,düşünce tarzı ileri süren bir çalışma tarzıdır tasavvuf. Peki, ne üzerine fikirfırtınası yapıyor? Muhammedi Bakış üzerine fikir fırtınası yapıyor. Tasavvuftaesas olan, temel konu Muhammedi Bakış, Muhammedi HayatTarzı! Peki, fikir fırtınasının özelliği nedir? Fikir fırtınasında çok dikkate alınmayacakcümleler de olabilir, bir fikir fırtınası bu! Dolayısıyla kişi konununcazibesine kapılarak, o cazibeyle çok dikkate alınmaması gereken fikirlerde ileri sürebilir. Tasavvufu, tasavvuftan elde edilen bilgileri çok ön plandatutanlar bu fikirleri o kadar önemserler ki, zamanla bu fikirleri hükümhaline getirirler, esas olan Muhammedi Bakış Açısını bir süs gibi kenardatutmaya başlarlar! Hatta bu evdeki yaşantıya bile o kadar yansır ki; Kur’an-ıKerim evin bir yerinde süs gibi durur, ama bu fikirleri anlatan kitaplar eskimiştir!Oysa tek amaç var: Muhammedi Bakış Açısını sindirebilmek, dahaiyi anlayabilmek ve yaşadığınız çağın gerekleri içerisinde onu daha iyi kavrayabilmek,Kur’anı anlayabilmek! O fikir fırtınalarından ancak onun içinyararlanmak gerekir. Onları esas hüküm görmemek gerekir! Buna özellikledikkat etmek gerekir.Tasavvufa bir fikir fırtınası olarak baktığınız zaman, bu fikirleri harmanlarkenanlatım teknolojilerinden yararlanmak gayet doğaldır. Ama onlaryalnızca bir işi ortaya koyma sadedinde önemlidir. Hiçbir zaman o anlatımtarzlarını, o gösterimleri ayet ve hadisler gibi değerlendirmek, önegeçirmek doğru olmaz. Buna çok dikkat etmek gerekir.Şimdi bu açıklamadan da yararlanarak oluşturduğumuz şekle bakalım.Bu şekil neyi anlatıyor? Bu sembolik olarak bir ilmî suretin şekli! Kendinizide, herhangi bir insan yapısını da düşünebilirsiniz; onu oluşturan ilmî suretitemsil ediyor. Onun esas “Ah<strong>sen</strong>i Takviym” yapısını; “Çok Güzel Suret”te yaratılmışolan yapısını temsil ediyor bu şeklimiz. Bu şeklin özellikle baş kısmı,bir nevi o kişinin idrakini ve beynini temsil ediyor. Şimdi şeklimizi isimlendirelim,ona ilmi suretin bir özelliğini isim olarak verelim. “Ah<strong>sen</strong>i Takviym”yapı olduğu için ona ‘HAKK’ yapı diyelim. Daha önce de konuşmuştuk, kişibu yapıyı çevresine takdim edeceği zaman, bunu sunacağı zaman “BEN” demekzorundadır, bu yapıyı anlatırken, sunarken, ortaya koyarken “BEN” der.Ama “Ah<strong>sen</strong>i Takviym” yapıya ait olduğu için, “B” kapsamında “Billahi” kapsamındabir “BEN” olduğu için ona “B Takdim Formu”nda “BEN” demiştik.Şimdi lütfen dikkat buyurunuz, bu yapının bir “koruma bandı” vardır.Bu yapının çevresinde bu yapıyı koruyan, bu yapıya özen gösteren birkoruma bandı vardır. Bu koruma bandına benzer bazı yapılara ayetleri bu


774Yılmaz DÜNDARmanada inceler<strong>sen</strong>iz rastlarsınız. Bazı şeylerin şeytanlardan nasıl korunduğunu,onların nasıl ateşe tutulduklarını, hangi noktaya kadar gidebildiklerini,onları yok etmek için bazı şeylerin hücum ettiğini göreceksiniz. Aslında‘HAKK’ yapıyı koruyan bir mekanizma, bir koruma bandı genel olarakef’al âleminde vardır. Bu ‘HAKK’ yapıda da vardır o! İşte bu koruma bandınınismi EDEB PERDESİ’dir; ‘HAKK’ yapıyı o korur!Peki, sonra ne oldu da dünyada yaşayan ilmî suret bu şekilde değil, neoluyor da Hakk yapıdan uzaklaşıyor! Bu Hakk yapı dünyada yaşayacakİlmî Suret Formu’na [dünya formu’na] ihtiyaç duyduğunda, ona “dünyadayaşa!” dileği ulaştığında, bu yapı bir özellik kazandı. “MUHTARİYETİ TER-CİH GÜCÜ” özelliği kazandı. Muhtariyeti Tercih Gücü özelliği kazanınca,bu güç yüzünden EDEB PERDESİni hiçe saydı. Edeb Perdesi’ni hiçe saydıve ‘Çevresel bir İz Düşüm’ oluşturdu. En son çizdiğim, etrafını çevreleyensembolik yapı bunu göstermektedir.19. Tefekkür Şeması’ndan“B” yapıda/‘HAKK’ yapıda bulunan ve bu ilmî suret için dilenmiş olantüm özellikler bir ‘Çevresel İz Düşüm’le şu gördüğünüz formata girdi. Ancakbu ‘İz Düşüm’ için koruma bandını geçmek gerekiyor; yani haddi aşmakgerekiyor, sınırı aşmak gerekiyor. Böylece haddi aşan, Edeb Perdesini hiçesayan, edebli davranmayan bir yapı oluştu. İşte en son haliyle, oluşturduğumuzbu yapı dünyada yaşayan insanın ilmî suretinin formu!İleride göreceğiz, özellikle bu konunun ilk zamanlarında “<strong>sen</strong> dışarı bakmaiçine bak, hakikat <strong>sen</strong>in içinde!” diye söylerler ya, inşaAllah idrak şemasındaonun ne zaman söylendiğini ve yerini göreceğiz. O bahsedilen hakikat,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 775içeride olan o yapı aslında bu “B” Takdimi “BEN”dir! Yunus Emre bunu farkettiği için “bir ben vardır bende benden içeri” diyor. Bakın dünya formu dakendisini dünyada takdim eder, takdim ederken de “BEN” diye takdim eder.Bu da “A” yapıdır! Neden o “A” yapı? Asi olduğu için! Edeb Perdesi’ni hiçesaymış, asi olmuş, “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü sınırı aşmakta kullanmış“BEN” olduğu için. Bu “BEN” deyiş, bu takdim, siz dünyayı tanırken, etrafınızıtanırken söylediğiniz, takdim ettiğiniz yapının ben deyişidir. ‘İz Düşüm’ü içerentakdimle “BEN”dir. Biz dünyaya gelmekle buna “BEN” der takdim ederizve buna sahip çıkarız! İşte Yunus Emre bunu fark ettiği için “bir BEN varbende BENden içeri” diyerek diğer BENi kastetmiştir. Şemaya bakarsanıziçeride bir BEN dikkatinizi çeker. En son çizdiğimiz ve “A” Takdim Formu”ylagösterdiğimiz Dünya Yaşantı Formu’nu temsil eden ve “Muhtariyeti TercihGücü”nü kullanarak edeb sınırını aşmak suretiyle, bir Çevresel İz Düşümleoluşmuş bu yapının en önemli özelliği; takdim edilen bu “BEN”in muhtar olmasıdır!Bu yapı dünyaya böyle gelir; muhtardır! Siz doğal olarak “BEN” diyekendinizi takdim ederken, işte bu MUHTAR yapıyı takdim edersiniz.Peki, bu ‘İz Düşüm’deki özellik ne, bu İz Düşüm nasıl çalışır? Bakın, basitbir özellik göstereyim. “B” anlamındaki Billahi İmanını içeren BEN yapısının,yani “B” Takdim Formu “BEN”le takdim edilen bu “Ah<strong>sen</strong>i Takviym”yapının ilmî suretinin kompozisyonunda diyelim ki bir Merak Dosyası var.İlmî suret dediğimizi, günlük teknolojinin hayatımıza kazandırdığı bir şeyebenzetecek olursak bir yazılımdır, ilmî suret yaşayan kişinin yazılımıdır!Vücudu ise donanım/hardware! İlmi suret bir software/yazılım, vücut dahardware! Şimdi yazılımdaki bir dosya da diyelim ki Merak Dosyası. Çünkübu yapının içine o dosya konulmuş. Niye? Yaradanını bulsun! Çünkü buHAKK yapı bir vehim. Hakk yapı; Var Görünen ve günümüzde hologramla,hologramik yapıyla izah edilen bir vehim! Kişi bu hologramik yapıyı esas veson durak zannederse hiçbir zaman Vahid’e ulaşamaz! Vahid’e ulaşabilmesiiçin, Vahid’i kavrayabilmesi için, hedefini VAHİD yapabilmesi için meraketmesi lazım. Dolayısıyla ilmî suret yazılımının içinde bir Merak Dosyası var.Ama İz Düşüm Dosyaları oluşturulurken, diğer tüm dosyalar gibi MerakDosyası da kopyalanır. Bir İz Düşüm oluşuyor! Bu nasıl bir İz Düşüm biliyormusunuz? Sema’dan Arz’a! Arzı bedeniniz gibi düşünür<strong>sen</strong>iz, sizin bu DünyaYaşantı Formu’nuza Sema’dan Arz’a bir İz Düşüm’le bu dosya buradakopyalandı. Bu İz Düşümle bu Merak Dosyası kopyalandı. Peki, nasıl çalışacak?İşte mesele burda. Bakın, o dosya yerinde kullanıldığında Allah’ı meraketmek için çalışacakken, Edeb Sınırı’nı geçtiği/İz Düşüm’le kopyalandığı için


776Yılmaz DÜNDARburda insanları merak etmek için çalışır. Elinizde değil, böyle çalışır! “O neyapmış, bu ne yapmış…?” özellikle insan kaynaklı meraklarınızı dürtmekteçalışır! Neden insan kaynaklı? Bakın, “B” yapıda Allah’ı merak etmeniz içinvar olan bu dosya, “A” yapıda da ulvi çalışıyor, ama kendince! Eğer insanyerine siz <strong>tanrı</strong> der<strong>sen</strong>iz, bakın yine <strong>tanrı</strong>yı merak ediyor! Farkında olmadanyine rablığını ilan etmiş yapıları merak ediyor. Bu rabbın rabbı merakıdır!İlmi suret “Rabların Savaşı” içerisine düştüğü için burda o bu şekilde çalışır.Sadece bu değil, ondaki tüm özellikler böyle çalışır! Hal böyle olunca, aynıcümlelerle Tablo’dan okumaya çalışayım:Bu “A” yapı; “Edeb Perdesi’ni hiçe sayarak ve Haddi Aşmak suretiyleSema’dan Arz’a bir ‘Çevresel İz Düşüm’ ile oluşan ve ‘Dünya Yaşantısı Formu’olan ‘Esfele Safiliyn’ özellikli Vehmin Zulmeti olup, KUL ELBİSESİ üzerindeKİRDEN BİR ÖRTÜ”dür. Bakın burda bir mecaz oluştu; KUL ELBİSE-Sİ üzerinde KİRDEN BİR ÖRTÜ. Şimdi bu mecazı da çözelim. Daha önce,“Muhammedi Bakış”ı inceleyenlerin vehme çok önem verdiklerini, vehimdenkurtulmaya çalıştıklarını konuşmuştuk. Bu manadaki eserleri de okuyorsunuz!“Vehimden kurtulmaya çalışmak doğrudur, ama onun zamanınıngelmesi gerekir! Neden? Hadis ve ayetlerde çok açık olmasına rağmen onlarındikkat etmediği, gözden kaçırdığı bir şey var: Vehmin Zulmeti! Vehmi,Vehmin Zulmeti’yle karıştırıyorlar! Bakın bu ‘HAKK’ yapı dediğimiz bir vehim.Ama o vehmi öğrenince, bu sefer kendisi de vehim üretmeye başlıyor!Vehmin Vehmi olarak meydana gelen bu ‘İz Düşüm’, bu yüzden ‘HAKK’yapıya göre batıl yapı olur. Batıl bu işte! Diğeri HAKK, bu da batıl. Nedenbatıl? Çünkü HAKK’ın dışında, HAKK’ı örten ve edebi hiçe sayan bir özelliğivar, daha önce onu geniş gördük. Bu özellik Tiyn Suresi’nde ‘Esfele Safiliyn’yapı olarak anlatılır. Çeşitli tefsir ve yorumlarda; ‘Esfele Safiliyn’ tabiat özel-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 777likleri, dünyaya ait, dünyasal şeylerle meşgul, diye açıklanır. Ama bu ‘HAKK’yapı da şu anda dünyaya ait! Esfele Safiliyn’le kaplanmış, ama o da dünyada!Dolayısıyla kişi yaşarken, dünyaya ait ifadesinin ne anlama geldiğini çözemediğiiçin amellerini tarif edemiyor Şimdi onu netleştirmeye çalışacağız.Vehim ile Vehmin Zulmeti arasındaki koruma bandı EDEB PERDE-Sİdir. İkisi arasındaki koruma bandı bu perdedir. ‘Vehmi Ben’ ile takdimedilen ve ‘ah<strong>sen</strong>i takviym’ özelliğindeki ilmî suret ise KUL ELBİSESİdir. Farklıbir şey söyledik; KUL ELBİSESİ. Siz elbise dendiği zaman yalnızca üstümüzealdığımız elbiseyi düşünmeyin. Dünya açısından, insanların elbisesiz hallerinidüşünür<strong>sen</strong>iz, yani dünyaya gelen bir insan vücudunu düşünür<strong>sen</strong>iz; onudünyaya getiren form dünyaya göre onun elbisesidir! Bu elbisedeki esas yazılım,‘HAKK’ yapı dediğimiz ‘ah<strong>sen</strong>i takviym’ özellikli bu yazılım kişinin KULolduğunun ifadesidir. İlmi suret Allah’a göre KULdur. Bu yüzden insan vücudunudünyaya getiren formun/yazılımın adı bu yünüyle Kul Elbisesi’dir.Peki, “Kul” kavramı zulmani yapıyı içermez mi? KUL kavramının içerisindebu Zulmani yapı da vardır, ancak o bu yapının içerisine nasıl girer? Bakındikkat edin, dünya açısından baktığımızda kişinin ilmî suretinin VarGörünen şekli onun ilmî suretinin, yani yazılımının elbisesidir. Dolayısıylakulun, ilmî suretin gösterdiğimiz sembolik yapısı onun KUL ELBİSESİolur. Zulmani yapı ise bir ‘Çevresel İz Düşüm’le, kul elbisesinin hiçbir yeriniboş bırakmaksızın; yani “Kul Elbisesi” dediğimiz bu yazılımın hiçbir dosyasınıdışarıda bırakmaksızın İz Düşüm yapmıştır; hiçbir boşluk olmaksızınbütün dosyalarını <strong>tanrı</strong>sal kullanılmak üzere kopyalamıştır. Dolayısıyla, o elbi<strong>sen</strong>inher tarafını kaplayan bir kir olmuştur! Dünya gözüyle baktığımızdaHAKK yapıyı elbise/Kul Elbisesi kabul ettiğimizde, bu elbiseye göre diğerionu örten, onun ‘HAKK’ yapı olduğunu, onun gerçek elbise olduğunu örtenbir kirdir, üstünde bir örtüdür. Siz birisinin elbisesine baktığınızda ona, üstündekikiriyle beraber elbisesi dersiniz. Onun için o da kiriyle beraber kulelbisesidir. Şimdi elbise kısmından bakın nereye geliyoruz:


778Yılmaz DÜNDARMüddessir Suresi’nin ilk beş ayeti: Euzü billahi mineş şeytanir racim,Bismillahir Rahmanir Rahim. “Ya eyyühel Müddessir, kum fe enzir; veRabbeke fe kebbir; ve siyabeke fe tahhir; verrucze fehcur”. Sadakallahulazim. Mealen: Sesleniyor; Ey Müddessir; “ey Müddessir” diyerek sesleniyorbirisine. Kime? Müddessir; bürünmüş, örtünmüş olandır. “Ey bürünmüşolan, Kum fe enzir; kalk da uyar. Ve Rabbeke fe kebbir; Rabbinin yüce azametinifark et. Ve siyabeke fe tahhir; elbi<strong>sen</strong>i arındır. Verrucze fehcur; ruczden,her türlü şirkten, elbi<strong>sen</strong>i gözükmez hale getiren, HAKKI örten her türlükirden kaçın!“Ya eyyühel Müddessir!” ‘HAKK’ yapıya önce insanlar açısından bakalım,sonra bu ayetin ilk muhatabı olan Efendimiz (SAV) açısından bakalım.Sesleniyor insana; “Ey örtülü olan KALK; uyan, fark et ve UYAR”! Niye? Çünkü<strong>sen</strong> Kul Elbi<strong>sen</strong>deki o kiri kendin sanıyorsun, <strong>sen</strong> o kiri sahiplenmişsin, o kiri“BEN” diye takdim ediyorsun ve <strong>sen</strong> o kire âşıksın! İnsan küfrüne âşıktır,ilk aşkıdır o onun! Sonra öğrenirse Allah Aşkı başlar. Küfrüne âşıktır!Uyan, uyan! Çünkü <strong>sen</strong> dünyaya gelirken büründüğün Dünya Formatı’ndaedeb tanımadın! Bu yüzden, bu örtü/Edeb Perdesi çok önemlidir! Konularilerledikçe Edeb Perdesinin başka önemlerini de göreceğiz. Evet, <strong>sen</strong> oEdeb Perdesini hiçe sayarak doğuyorsun; bu hal <strong>sen</strong>in Kul Elbise’nin üstünübir kirle kapladı. Kul Elbisesi’nin üstü tamamen bir kirle kaplı. Ayette,bu yazılımın görünen şeklinin elbiseye benzetilme sebeplerinden birisi, birazönce söylediğim bakış açısı. Ama onun yanında, o dönemlerde birinintemiz ahlaklı olduğunu anlatmak için halk arasında kullanılıyor olmasıdır.Örneğin ahlakı temiz biri için onun eteği temiz, onun elbisesi temiz deniyor.“Onun eteği temiz” o dönemde kullanılan bir söz, halkın anladığı bir tabir.O dönemde “gidin eteğinizi temizleyin” dendiğinde, dinleyenler “demek,temizlememiz gereken davranışlarımız, huylarımız var” diye düşünüyor. Ogünlerde yaygın kullanılan, yerleşik bir tabir.Evet, ayete insanlar için baktığımızda, Rabbi insana “kalk” diyor, “Kalk,kalk da UYAR”. Kimi? Önce kendini! Kalk da kendini uyar! Çeşitli olaylardakendinizi uyarmaz <strong>mısın</strong>ız? “Gömleğim kirlenmiş, yıkayayım” demez misiniz?Bakın uyardınız kendinizi! Çamaşırlarım kirlenmiş, şunları bir yıkayayım…Uyarırsınız kendinizi ve o işi yapmak için kalkar; davranır; “İnsan 29”gereği bir amel yaparsınız! İşte diyor ki “KALK, kalk da temizlen, kendiniUYAR”; kirini gör! Haberin yok KİRLİsin! Kalk da temizlen.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem açısından da bakalım, çünkü burdaEfendimiz açısından bakmak çok önemli! Neden bakın: Ben Kur’an’dan “Ya


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 779eyyühel Müddessir” hitabını/emrini [inşaAllah bizi muhatap kabul eder]aldığımda “Rabbim beni uyarıyor, üstümdeki/Kul Elbisemdeki küfür/inkârkirini temizlemeliyim” diyorum. Aynı şeyi Efendimiz için düşünür<strong>sen</strong>iz yanılırsınız;O’na “Ya eyyühel Müddessir, kum fe enzir; kalk da uyar” dendiğindede öyle düşünür<strong>sen</strong>iz yanlış olur. Efendimize “üstünde kir elbisesi, küfür elbisesivar, kalk da onu temizle” demiyor!Hayatını okursanız göreceksiniz, söylediklerimi o zaman bir de bu gözleinceleyiniz. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem çok küçük yaşta iki kezoperasyon geçirir ve ‘İz Düşüm’den temizlenir, İz Düşüm Dosyaları silinir. ‘İzDüşüm Dosyaları’nın vücutta açığa çıkmasını sağlayan NOKTA temizlenir!O nokta kalble de ilişkilidir. Dolayısıyla, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemiçin bir zorluk başlar! Şimdi düşününüz herkes o kirle yaşıyor, Kir Dosyası’nagöre fikir ileri sürüyor, değerlendirme ve yorum yapıyor. Ama sizde öyle birdosya yok! O zaman onların gördüğü gibi görmüyor, onların baktığı gibibakmıyor, onların düşündüğü gibi düşünmüyorsunuz! Yani siz YALNIZsınız!Herkes farklı düşünüyor ve siz; herkes yanlış bakıyor diyemiyorsunuz.Henüz işi bilmiyorsunuz, henüz farkında değilsiniz. Herkesin farklı şeylersöylediği bir şeye siz başka bakıyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız? Toplumdansoyutlanır kaçarsınız. Bu, utanmak değildir! Toplumdan kaçar, düşünürsünüz!“Nedir bu durum?” diye düşünmek için soyutlanırsınız, “bunedir?” onu düşünürsünüz. İşte Hıra Dağı böyle bir düşünceyle kendisinemisafir olana ev sahipliği yapmıştır: “Nedir bu, fark ne ve neden farklı?”bunu çözmeye çalışıyor. Efendimiz (SAV) nihayet bu farkın ne olduğunuRabbinden orda öğrendiğinde, “ha, doğru olan buymuş!” dediğinde, önemlibir bilgiyi, önemli bir gerçeği içinde tuttu, sakladı. Saklamak nedir? Örtmektir!Onu sakladı, örttü ve sakladığı bu gerçekle yaşamaya başladı. Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin örttüğü şey bu Gerçek Bilgi’ydi. O zaten bilmedenkendisi öyle yaşıyordu! Şimdi, o yaşadığının ne olduğunu öğrenmişti!Ama o bilgiyi örttü, söylemedi! Bu bizim örtüşümüzden farklı! İşte zamanıgeldiğinde ona; “ey o gerçeği örten, gerçeği bilip de henüz söylemeyen manasında“ya eyyühel Müddessir” diye hitap edildi! “Ya eyyühel Müddessir,kum fe enzir; kalk artık uyar, artık o gerçeği söyle. O gerçeği en yakınlarındanbaşlayarak söyle!” dendi. Evet, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’eRabbi “kum fe enzir; kalk ve uyar” dedi. O dedikten sonra -Kün fe Yekün- buiş öyle olurdu. Bizim için çok önemli bir şey, sığınış için bir ipucudur bu: “YaRabbi, kalk de, bana kalk de! Merhamet et de bana kalk de! Kalk de de, bukir Senin kalk emrine dayanamasın, yok olsun. Göreceğiz, O dilemeden okir yok olmaz!


780Yılmaz DÜNDARÜçüncü ayet: “Ve Rabbeke fe kebbir”; Rabbinin yüce azametini farket”. Bu ayet Türkçe veya başka dillerde böyle meallendiriliyor. Belki Arapçakonuşanlar, o dille yaşayanlar da böyle anlıyorlar! Ama aslında “Rabbininyüce azametini fark et; O’nun Ekberiyetini yaşa demektir. Diğer türlü düşündüğünde;“Rabbinin azametini fark et” dedi ve fark ettin. Ne olacak?İslamiyet’te Muhammedi Bakış’ta önemli olan şey, fark ettiğini YAŞAMAKtır!Uyarılara böyle bakmak lazım! “Ve Rabbeke fe kebbir”; Rabbinin azametiniyaşa, O Kebîr’dir, onu yaşa! O azameti yaşarken Kebîr <strong>sen</strong>i Mütekebbir’egötürür! Allah Mütekebbir’dir, yani yalnızca ALLAH hissedişine “BEN” der.Bir başkası “BEN” diyemez! Mütekebbir olan Allah kendini hissedişe “BEN”der! Tefekkür tablolarımızda var. Bu KUL halin/kulun, Allah’ın dilediği hayatıortaya koyabilmesi için, “BEN” demesine izin verildi. Bu izin “B” TakdimFormu” içerisinde verilmiştir, bir izindir o! Biz ona yasal yanlış dedik. Yanlış,ama Yaradan “bu kadar “BEN” diyebilirsin” diye izin vermiş! Niye? Kulluğunuyapman için “BEN” demen gerekiyor. Ama o “BEN” nedir? O kadar farklıki! Bu ayette onun manası şöyledir: Sakın burda “BEN” derken haddi aşma,bu EDEB PERDESİNİ yırtıp aşıp; “ben varım” deme! Ancak Allah “Ben Benimdir”der! Çünkü Mütekebbir’dir O. Mütekebbir O’dur!‘Çevresel İz Düşüm’le orijinal dosyaların hepsi kopyalandı ya, kopyalananbu dosyalar öyle bir İz Düşüm’dür ki; HAKK yapıdaki Esma-i Külleha’yı, o dosyalarıntamamını ‘İz Düşüm’le kopyalamıştır. Bunların arasında ‘Mütekebbir’de vardır, o dosya da kopyalanmıştır. O dosya buraya geldiği için, bu yüzdenben <strong>tanrı</strong>yım diyor. Aynı merak örneğindeki gib! Bu Hakk yapıda MerakDosyası var. Ama nerede kullanmak için var? Allah’ı merak etmek, tefekküretmek için! Ama bu yapı ‘İz Düşüm’le Vehmin Zulmetine gelen bu dosyayımuhtarım demekte kullanıyor. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü suistimal ederekmerakı insanları merak etmek için kullanıyor! Bu yüzden ona “çok günah”denmiş. Ama HAKK yapıdaki Merak Dosyasını kullanırsanız o da çok sevap.Tefekküre çok sevap denmiş, gıybet ve dedikoduya da çok günah denmiş.Dosyayı yanlış yerde kullanmak suç denmiş. O dosyanın asıl yeri Hakk yapı.Mütekebbir de öyle! Bütün dosyaların esas yeri Hakk yapı! Mütekebbir eğeryerinde kullanılıyorsa, kişi bilir ki, “BEN”i ancak Allah der! Kendinin “B” yapıyla“B” anlamında söylediği “BEN” izin verilen “BEN”dir. Bu “BEN” ne manayagelir, neyi anlatmak için söylenir?” onu göreceğiz. Devam edelim:Mütekebbir dosyası İz Düşümle zulmete geldi, orada Muhtar BakışAçısı’yla kullanıldığı için, kişi Mütekebbir Dosyası’ndan yararlanarak “benvarım ve muhtarım” diyor. İşte bu <strong>tanrı</strong>! İşte bu “ben <strong>tanrı</strong>yım” demektir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 781Bakın bu açıkladığımız, bu dünyada önemlidir ve bu kadar açık rastlamayacağınızbir uyarı ve TEBLİĞDİR! Dolayısıyla, Vehmin Zulmeti’yledünyada yaşayan, İz Düşüm’le kopyalanmış dosyaları suistimal ederek kullanan,muhtar olarak “BEN” diyen birisi rablığını ilan etmiş olur! Efendimizsallallahu aleyhi vesellem’e söylenen oydu: La ilahe; o <strong>tanrı</strong>lar yok, İlla Allah!“Ve Rabbeke fe kebbir” ayeti gelince Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemAllahuekber dedi. Bu ayeti duyunca “Allahuekber” dedi. Çünkü Ekberiyetiyaşadı ve dile getirdi.“Ve siyabeke fe tahhir; elbiselerini arındır.” Bu ayete Efendimiz açısındanbakıldığında mana; “artık o gerçeği saklama” demektir! Ama muhatapbizler olunca ayet bize; o zulmetten temizlen diyor! Yaradan diyor ki; “buzulmetten temizlen, elbi<strong>sen</strong>i arındır. Onun her tarafını kaplayan bu kirdenkurtul, temizle onu”. Onu temizle, ona sahip çıkma. Bu kire <strong>sen</strong> âşıksın ve<strong>sen</strong> bu kirle övünüyorsun. Sen bu kirle yaşarken kendini mutlu ve memnunsanıyorsun! Ama yanlıştasın! Uyarıyor; Kur’an hatırlatıcı ve bir öğüt ya, uyarıyor!Diyor ki; kendini temizle! Şimdi bu ayete zahiren bakar ve “elbise”yibildiğiniz elbise olarak düşünür<strong>sen</strong>iz de doğrudur: Eğer Allah’ı tebliğ edecek<strong>sen</strong>TEMİZ OL temiz! Efendim sallallahu aleyhi vesellem hep güzel kokardıve TERTEMİZdi. Çünkü ayet ona “hep temiz ol” dedi. Yani hem görünenelbi<strong>sen</strong>in, yani insanların elbise dediğinin temizliği, hem Kul Elbisesinintemizliğini anla ve zahirden batına kadar her şeyini temizle!Ve tekrar kirlenme; “Ver rucze fehcur; her türlü kirden, her türlü şirktenuzak dur”. Elbi<strong>sen</strong>i tekrar kirletme.” Neden?Tefekkür sayfamızı değerlendirmeye devam ediyoruz.Yön itibariyle söylüyoruz; HAKK yapı dediğimiz yer, Kul Elbisesi dediğimiztemiz yer var ya orası ESAS YERdir. Esas yer Kul Elbisesi, esas olanHAKK Yapı! Yön itibariyle burası esas! Esas manasına esası anlatan burası;


782Yılmaz DÜNDARsağ, yön itibariyle SAĞ. İz Düşümle oluşan “A” BEN esas yer değil. O İz Düşümdür,yönü de SOLdur. Vehmin Zulmeti olan yazılım SOL, HAKK yapıyazılım SAĞdır! Eğer bir kişi bu HAKK yapıyla yaşıyorsa sağcıdır, bu VehminZulmetiyle yaşıyorsa solcudur. Niye? Vehmin Zulmetiyle yaşayan solcu;İz Düşüm’le çalınmış/kopyalanmış dosyaları kullanır. Sağcı ise; dosyalarınorijinalini esasını, yerinde kullanır, onlar sağcıdır. Biraz sonra birkaç cümledaha göreceğiz.Kişilik itibariyle baktığımızda: HAKK yapı Muhammedî yapıdır. Diğeri?Deccaldir! Diğeri Deccal! Vehmin Zulmeti’ni kişilik olarak ifade edersek,onun kişiliği Deccaldir! HAKK yapı Muhammedî kişiliktir. Deccal’le ilgili genişbilgiyi daha önceki toplantılarımızda paylaşmıştık.Davranış itibariyle: Muhammedi yapı HAKK, Vehmin Zulmeti BATILdır.Sol dediğimiz dosyaların, İz Düşümle kopyalanış/çalınmış dosyaların kullanıldığıvehmin Zulmeti, <strong>tanrı</strong>lık ilanının olduğu yerdir ve batıl ve şeytandır.Biraz sonra bu konuya gireceğiz.Dünya hayatından sonraki yeri itibariyle: İşte önemli yanlardan birisi bu!Eğer kişi bu kirden temizlenmezse, bu ŞİRK KİRİnden temizlenmezse, KULELBİSESİ bu kirle kaplı kalırsa ve bu kiri de önemsemiş, benimsemiş ve bunasahip çıkmışsa bu yapının dünya hayatından sonraki yeri cehennem ortamıdır!Daha sonra yaşayacağı yerin adı “CEHENNEM ORTAMI”dır. Ama buelbiseden temizlenmişse! Bizim için çok önemli olan nokta şu: Bu elbi<strong>sen</strong>intemizlenmesi; ancak bu zulmetin, yani “A” Ben’in, muhtar olan İz Düşümyapının tamamının kalkması ile mümkündür. Bu manada Fatır Suresi 32.Ayete bakacağız. Bu muhtar yapının geri dönüşsüz kalkmış hali VELİ yapıdırki onu Allah DOST edinmiştir! Veli dediğimiz: “A” Takdimindeki “BEN” yaşantısının;muhtar/batıl/İz Düşüm/SOL denilen yapıların yaşantının geri dönüşsüzolarak fonksiyonsuzlaşmasıdır. Çalınmış/kopyalanmış dosyaların tektek fonksiyonsuz hale getirilmesidir! Onlar yok edilemez, fonksiyonsuz halegelirler. Çünkü muhtar/batıl/İz Düşüm/SOL isimlerini verdiğimiz yapı sizdünyada durdukça duracak! Önemli olan onun kullandığı dosyaları çalışmazhale getirmek! Onları fonksiyonsuz hale getirdi mi kişi nefs-i mutmainnededir;nefs-i mutmainne o halin ismidir. “B” kapsamında “BEN” veya Vehmi“BEN” olan vehmin tüketilmesi de nefs-i mardiye noktasıdır. O zaman Vehmi“BEN” de kalkar! Onları tablomuzda göreceğiz. <strong>Oku</strong>maya devam edelim:Muhtariyet iddiası ile varlığını Allah’a eş ve ortak koşan! Bu cümlenin altınıçizdik, çünkü hep bunu tekrar ediyoruz! Bütün mesele bu, hastalık bu!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 783Bu hastalığı fark etmek ve bu hastalıktan kurtulmak çok önemli olduğu içinbunu çok tekrar ediyoruz: “Muhtariyet iddiası ile varlığını Allah’a eş ve ortakkoşan ve bu Kâfir yapıyı”. Demek ki bu yapı nedir? Bu yapı kâfirdir! Neden?Allah’ı örtüyor. Bu yapı Hakk dosyaları çaldı ve onları İz Düşüm’le kopyaladı.Şimdi onların gerçeğe uygun kullanımına izin vermiyor, gerçek kullanımınıörtüyor, onları başka amaçla kullanılıyor. Örneğin Mütekebbir dosyası, onuamacının dışında kullanıyor ve rablığını ilan ediyor. Diğer dosyalar da öyle!Bazı konuları bazen biraz erken söylüyorum, onların yerleri var. Böylebir konu da zikrullah, zikrullah çok önemli! Ancak anlattığımız bu detayıbilmeden zikrullah? Bu detayı bilmeden tasavvuf anlatan, açıklayan ve öğretenlerbu yüzden çok büyük zararlar veriyorlar. Onu sebepleriyle göreceğiz.Eğer kişi bu BATIL yapıyı esas zannederken zikrullahla meşgul olursa,o ancak İz Düşüm’le alınmış çalınmış bu dosyaları kuvvetlendirir. ÖrneğinMürid Dosyası, İz Düşüm’le burada da vardır. Kişi kopya Mürid Dosyası’nıkuvvetlendirirse, iradesi gayet kuvvetli bir muhtar olur! Dolayısıyla Mürid’inesas kullanımının dışında bir iş yapar. Oysa Mürid isminden yararlanmadaamaç şu: İradeni öyle bir kuvvetlendireceksin ki, o irade o KİR’i söküp atacak!Çünkü <strong>sen</strong> o KİR’e âşıksın! Bakın, birisi bir hanımefendiye sevdalı olur.Çok sakıncalı bir sevdadır, çok zararlı birisidir, Allah muhafaza etsin. Kendisindenonu zor söker atar! Çevresi “kurtul bundan” diye tavsiyede bulunur,ama elinde değil, âşık! Aklı fikri onunla, sürekli onunla yatıyor kalkıyor. Onusöküp atabilmek için güçlü bir irade gerekir. Âşık çünkü! Dünya Formatı dabu kire âşık! Yoksa bu Dünya Yaşantısı olmaz, dünyanın gereği bu! Bunusöküp atabilmek için iradenin kuvvetli olması lazım, Mürid zikri bu amaçlaverilir. Eğer kişi HAKK yapıdaki Mürid Dosyası’nı açarsa bu kiri temizler.Eğer o Mürid Dosyasını KİR’in içerisinde açarsa zulmetin iradesi kuvvetlenir,çaldığınız dosyayı kuvvetlendirirsiniz!Halim ismi de öyle! Tanrılığını ilan etmiş olan, Dünya Formatı’ndaki “A”yapı halim selim olamaz mı? Olur! Siz Halim zikri ile bunu halim selim birkâfir yaparsınız, “zikir çok işe yaradı, artık sesim soluğum çıkmıyor” dersiniz.Yarar, ama kuzu gibi kâfir olur! Bir şeye yaramaz! Peki, Halim ismi niye lazım?Çok önemli bakın: Halim ismi Kaderle didişmemek için lazım! Dikkatedin, bu muhtarın, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş bu yapının en büyük düşmanıKADERdir! O yapı kaderle didişir, işi gücü kaderle didişmektir! İşine gelirkaderin başını okşar, işine gelmez “<strong>sen</strong>siz olmuyor” der, işine gelir “ya, bazışeyler <strong>sen</strong>siz olmuyor, bazen <strong>sen</strong>den kaçılmıyor” der, uydurur durur. Amaaslında hep onunla didişir durur, kaderle didişir. Sen halim selim olmayı Ka-


784Yılmaz DÜNDARderle didişmekten sıyrılmak için istemelisin. Ve <strong>sen</strong> ancak; bu HAKK yapıdakiHalim Dosyası’nı açmayı başarırsan kaderle didişmezsin. İz Düşüm’leVehmin Zulmetine alınmış Halim Dosyasını kuvvetlendirir<strong>sen</strong> <strong>tanrı</strong>larla didişmektenkurtulursun ve <strong>tanrı</strong>lar sana “aferin” der. “Ya, eline vur ekmeğinial, ne iyi <strong>tanrı</strong>!” derler. Ama Allah “aferin” demez! Allah’ın aferin demesi içinKir’den temizlenmen lazım. Ve Muhammedi Bakış dışında hiçbir bakış sizibu kirden koruyup kurtarmaz. Tüm felsefeler bu kiri hoş göstermek içindir.Bu kirli yaşantıyı, elbi<strong>sen</strong>in üzerinde kir olan bu yaşantıyla olan bu yapıyısakin yapar, hümanist yapar. Bu yüzden, Muhammedi Bakış dışında hiçbirfelsefeden sakın öğüt almayın. Onlar hep bu muhtar yapıyı ehlileştirmekiçin varlar! Rodeo’da atlar vardır, o at üstüne kimseyi bindirmez, insanlarda üstüne çıkıp durmaya çalışırlar. Bu Muhtar yapının da narsisti öyledirveya narsisliğe doğru ilerleyenleri öyledir! İşte onu üstüne insan bindirenehil yapılı ata çevirirler. O felsefelere meditasyon derler, reiki derler, değişikisimler verirler. Onların hiç birinin Muhammedi Bakış’la ilişkisi yoktur, uzaktanyakından. Muhammedi Bakış açısıyla kıyaslayıp; “bize benziyor, Efendimizinsöylediklerini söylüyor” diye takdir etmek, teşekkür etmek gaflettir!Efendimizi anlayamamak, kavrayamamaktır. Hatta bunun yanında hakaretde içerir.Evet, “Muhtariyet iddiası ile varlığını Allaha eş ve ortak koşan ve bu Kafiryapıyı “A” Takdim Formu “BEN” ile ifade eden” ne yapar? Bunun en önemliözelliğini söylüyoruz; o ne yapar? Allah Yokmuş Gibi veya Allah’a inanıyorsada sanki Allah VahidülEhadüsSamed Değilmiş Gibi davranan vehmin zulmeti,Hakk’a/HAKK yapıya karşı sağır, kör ve dilsizdir. Buraya devam edeceğiz.İz Düşüm’le dosyaları buraya aldı ya, İş’in Sahibi’ne karşı vurdumduymazdır.SAĞIRdır, KÖRdür, DİLSİZdir. O’nun uyarılarına hiç cevap vermez!Çünkü malzemeleri bu tarafa geçirdi! Detayını biraz sonra ayet ve hadislerdengöreceğiz. Bunun sağır, kör ve dilsiz olan yaşantısından kurtulabilmesiiçin ne yapmalı? Neden “yaşantısından” dediğimizi de bir iki cümle sonrasöyleyeceğim inşaAllah. Bu batıl yaşantıdan kurtulabilmek için, o İz Düşümdosyaları fonksiyonsuz yapabilmek için ne lazım? Tanrı İlmi’ni uygulamaklazım Tanrı İlmi’ni! Yani, bu dosyaları tanıyan ve sonra format atarak onlarıfonksiyonsuz hale getiren bir ilim lazım; Tanrı İlmi’ni uygulamak lazım! Tanrıilmi neden önemli? Bakın, bu işe girenlerin en fazla aradıkları şeylerdenbirisi nedir, biliyor musunuz? <strong>Oku</strong>yacakları bir kaynak! “Ne okuyacağım?”diye kitapçı kitapçı dolaşır, insanların kitaplıklarına bakar; ne okuyayım?Bir de şunu arar, bekler: Bir Bilen bana bir dokunsa, bir şey yapsa, bir si-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 785hirli söz söylese de birden her şey şöyle olsa. Doğal! Bir arayış içerisindeve arayışında samimi! “Neyi okusam?” konusunda, size zaman zaman “neyiokumayacaksın”ı anlattık.Ama Bir Bilen nedir? Bakın yeri gelmişken ifade edelim, Bir Bilen konularıbilen değil! Konuları bilmek ne işe yarar! Hele günümüzde, bilmek artık parmağınızınucunda! İnternete girince bir insandan öğrenemeyeceğiniz kadarçok şey öğreniyorsunuz. Bir Bilen sorduğun zaman bilen değil! Bir Bilen <strong>sen</strong>inbu dosyanı nasıl yok edeceğini bilendir! Bu batıl İz Düşüm Dosyalarherkeste farklıdır! Bir Bilene rastlamak; benim dosyalarımı anlayacak birineulaşmak demektir. HAKK’I bilen ve bu yüzden “HAKK adına HAKK için benimdosyalarımı fonksiyonsuz yapacak biri” demektir; Bir Bilen budur! KişiTanrı İlmi’ni bilmiyorsa, “TANRI İLANI”nın ne olduğunu bilmiyorsa size BirBilen olamaz! Demek ki; Tanrı İlmi’ni uygulayarak “B” ilmîne ulaşmak gerekir!Tanrı ilmini uyguladığınız zaman ne olur? Yeni bir ilme; “B” Kapsamında,“B” anlamını içeren yaşantının ilmine ulaşırsınız. O ilme ulaşmak; o ilmi YA-ŞAMAYA başlamak demektir! Öyleyse önemli ilk koşul <strong>tanrı</strong> ilmini uygulamak!Onu uygulayarak İz Düşüm dosyalarını SOL dosyaları fonksiyonsuzhale getirmek, böylece “B” ilmîne ulaşmak gerekir, yani “B” ilmi dosyalarınıaktif hale getirmek gerekir.Nefs-i Emmare: Bakın nefs-i emmarenin tarifine netlik açıklık getirelim.Nefs-i emmare; kötü davranan, kötü şeyler yapan, tabiatına uyan gibi şeylerdeğildir. Nefs’in tarifini tam yapamayanlar nefs-i emmareyi de yanlıştarif eder. Doğal! Çünkü nefsin tarifini tam yapmak için nefsi görmek lazım!İnsan ancak gördüğü şeyi tarif edebilir, gördüğünüz şeyi tarif edebilirsiniz.Nefsi kısacık tanımlayalım, inşaAllah ileride konuyu sırf ona ayırarak tanımlayacağız.Nefsi iyi anlayabilmek için önce kişinin “ben hastayım, bünyemdeKir var” teşhisini yapıp, kabul edip fonksiyonsuzlaştırma yoluna girmesilazım.Biraz önce yarım kalmış bir hususu şimdi hatırladım, o çok önemli birşeydi. “Bu çalıntı dosyalar fonksiyonsuzlaşınca ortaya çıkan yapı velidir” demiştik.Peki, kurtulmak için mutlaka veli olmak mı lazım? En alt şart o mu?Biraz sonra inşaAllah onu Fatır Suresi 32’de göreceğiz. Şu çok önemli, pekçok önemli: Eğer bir kişi bu kiri kabul eder ve bu KÜFÜR KİRİnden, buİz Düşüm Dosyaları’ndan kurtulmak için gayrete girerse sistemde VeliGibi muamele görür! Önemli bir müjdedir bu, biraz sonra bunu ayetleokuyacağız inşaAllah.


786Yılmaz DÜNDARBu önemli açıklamadan sonra, nefs-i emareyi tarife devam edelim. Bakın“muhtar” dedik, Muhtar ne yapar? Yetki çerçevesinde emir verir! Emir veren!Muhtar emir verendir! Bakın burada öyle bir nefs var ki muhtar, emirveriyor. Nefs-i emmare muhtariyetini ilan etmiş nefstir. Muhtariyetini ilanetmiş nefs, nefs-i emmaredir. Aksi halde, bu muhtarı ehlileştirince nefs-iemmareden kurtulduk sanmamak lazım! Muhtarlığını ilan etmiş<strong>sen</strong> farketmez! Yanlış yapınca üzülüp sonra da; “ben yanlışıma üzüldüm, pişmanoldum ve artık yanlış yapmıyorum, nefs-i levvameyi geçtim” diye düşünür.Bu tamamen bilmeyenlerin tarifleridir ve bu tarif insanları yanlışa götürür!Muhtariyetini ilan etmiş İz Düşüm dosyalarının çalıştığı halin adıdır nefs-iemmare. Emir veren nefs; dosyaları kendi ilan ettiği muhtariyetine göreyönlendiren nefs: Nefs-i emmare Muhtariyet İddialı Kendini Hissediş’tir.Burada “kendini hissediş” ifadesinde nefsin tanımına bir ipucu var.Ve: Muhtariyet İddialı bu “Kendini Hissediş” yaşantısının geri dönüşsüzkalkması ile nefs-i mutmainne yaşanır.<strong>Oku</strong>maya devam ediyoruz. Lütfen yüksek dikkat gösterelim, özen gösterelim.Çünkü şimdi söyleyeceğimiz şey konuyu paylaşacağınız kişiler içinde önemli. Vehmin Zulmeti yaşantısının direği muhtar “BEN” Takdimi’dir. Oyaşantıyı ayakta tutan, o yaşantıyı güçlü kılan oradaki o “BEN” Takdimi’dir.Yalnız, çocuk eğitiminde buna dikkat etmelisiniz. Daha <strong>tanrı</strong>lık kavramınıbilmeyen bir çocuğu eğitiyorum derken takdim edilen bu “BEN”i köreltir<strong>sen</strong>iztehlikeli olur. Çünkü Dünya Formatı olan, dünya yaşantısının formatıolan Vehmin Zulmeti yaşantının, Esfele Safiliyn yaşantının direği “A” takdimi“BEN”dir. İz Düşüm’le alınmış dosyaların açılımıyla oluşan bu yaşantınındireği”A” Takdim Formu “BEN”dir. Bu yüzden, eğer siz bu yaşantı devamederken, yani bu dosyalar aktifken öğrendiğiniz tasavvufi bilgilerle “BEN”dememeye çalışırsanız çok büyük bir yanlış yaparsınız. Bu yaşantı devamederken “BEN” demekten kurtulacağım diye “BEN” dememeye çalışırsanız,siz bu yaşantının direğini yok edersiniz, bu yaşantı çöker. Bu yaşantının çökmesine demektir? Ruhi Çöküntü! Ruhi Çöküntüler demektir. Onun için,yanlış tasavvufi bilgilerle, yanlış esma eğitimleriyle insanlarda bazı ruhi sorunlarortaya çıkar. Bunun sebebi [kendisinin fark etmediği bir şekilde deolsa] “Bir Bilen” müdahalesinin olmaması ve kendisi fark etmese de İzDüşüm Dosyalarının faaliyette olmasıdır!Evet, o dosyalar çalışırken ve kuvvetliyken <strong>sen</strong> onların direğini yıkıyorsun!Çok yanlış bir uygulama olur o. Dünya yaşantısının direği ”A” Takdim


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 787Formu “BEN”dir ve onun ruhu Muhtarlıktır, onu ayakta tutan Muhtariyettir.Bunu yaparken çaldığı en önemli İz Düşüm dosyasını; Mütekebbir’i kullanır,onu ayakta Mütekebbir dosyası tutar. Dolayısıyla, bu <strong>tanrı</strong> yaşantısınınnasıl fonksiyonsuzlaştırılacağını ona adım adım göstermeden kişiye “BEN”deme, bu “BEN” yok” der<strong>sen</strong>iz, onda ruhi bozukluklara yol açar, toplumdauyumsuzluklarına sebep olursunuz. Ve “A” yaşantısı dururken “BEN” direğiçöken bu yapıyı ne dünya ne de cehennem sever, kimse sevmez! Hele cennetinhiç umurunda değil! Niye? Etrafında Kir var! Cehennem de sevmez,dünya da sevmez. Neden? Zavallı oldu çünkü. Eğer siz “BEN” demeyi değilde muhtar yaşantıyı silebilir<strong>sen</strong>iz, takdim ettiğiniz dosyaları fonksiyonsuzyaparsanız, işte şimdi ortaya çıkacak yapıdan da cehennem korkar; “çabukbenden uzaklaş ateşimi söndürüyorsun, “bana yaklaşma!” der.Orayı okuyorum inşaAllah: Bu yaşantının direği muhtar özellikli “A” TakdimFormu “BEN”dir. Bu yüzden, bu yaşantı devam ederken “BEN” dememek,ancak, zavallı bir <strong>tanrı</strong> doğurur. “BEN” dememekle BENSİZLİK yaşanamaz;aksine, çeşitli ruhi bozukluklar görülebilir. Bu yaşantıya İslami Kuralları monteetmek, kişiyi esas hedefe götürmez. Yani hem bu dosyalar gayet aktif, hemde BEN dememeye çalışacak! Bu söylediğim şekilde davranan kişi muhtariyettenkurtulmaya çalışmıyor! Muhtariyetten kurtulmaya çalıştığı an onunstatüsü değişir, muhtariyetten kurtulmaya çalıştığı an nefs-i levvameye girer.“Şöyle yaptım, şuna üzüldüm, demek ki ben nefs-i levvamedeyim.” Değil,nefs-i levvame öyle bir üzüntü değil. Nefs-i levvame Allah’ı örtmektenüzüntü duymaktır! “Tanrılara bir şey yapıp üzülmek” nefs-i levvame değil,ilişkisi yok, kişi yanlış işlerle uğraşmış olur. Nefs-i levvameyi “ben HAKK’ıörttüm” üzüntüsü ve rahatsızlığı başlatır. “Ben bu Muhtariyetten kurtulayım,yani İz Düşüm’le alınmış SOL Dosyaları fonksiyonsuzlaştırayım” kararınıaldığı an kişi nefs-i levvameye girer. Veli değildir ama Veli Muamelesigörür, bunu ayetle okuyacağım. Eğer kişi bu kararı almamışsa, bu dosyalarıncanlı aktif olması hiç umurunda değilse, onun “BEN” demesi veya dememesiönemli değil! Çünkü o muhtariyetle meşgul! Üstüne bir de ona İslamiKuralları uygulattırıyor; muhtarken salât, oruç, hac! Bu hal, bu yapıyı MuhammediBakış’ın arzuladığı hedefe götürmez. Yol ne peki?Yol, bu yaşantının heva ve heveslerini yok etmektir; bu amaçla nefs-ilevvame’ye girilir. Böyle bir nefs-i levvame, talibe Kurtuluş kapılarını açacaktırİNŞAALLAH. Girenler için YA BİSMİLLAH…HAKK yapıyla ilgili karşılığı: BİLLAHİ anlamında iman; bakın BİLLAHİanlamında imanı tanımlıyoruz. Ayetlerde “iman edenler” dendiğinde eğer


788Yılmaz DÜNDARonların imanlarını sorgulayan bir öğüt varsa, orada uyarı var demektir. Örneğin“ya eyyühellezine amenü, aminü Billahi”. Bu sorgulayan bir ayettir;“ey inanıyorum diyenler, doğru inanın, söyleyeceğimiz gibi Billahi anlamındainanın!”. Uyarıyor; “Billahi anlamında inan!” Billahi anlamında iman:Var Görünüşünü Muhtariyet söz konusu bile olmaksızın Allah’a eş veortak koşmayan iman. Dikkat edin varlığını değil, ben varım ve muhtarımiddiasını değil, Var Görünüşünü bile! “Var Görünüş” ne demek önceki paylaşımtoplantılarımızda defalarca ele aldık, oralara bakınız lütfen. Var GörünüşünüMuhtariyet söz konusu bile olmaksızın Allah’a eş ve ortak koşmayaniman; yani gündeminde “muhtar mıyım, değil miyim?” gibi bir şey olmaksızıniman! Böyle bir iman ve onun yaşantısı “B” ilmî çerçevesinde olur. Nefs-imardiyede bu da tükenir ve yeni bir hal başlar. Nefs-i mardiyedeki bu tarif,tüm şirk-i hafileri ortadan kaldıran bir tariftir; Vahid’e götürür.Şirk tarifleri basamak basamaktır. Kişi Vehmin Zulmeti’nden kurtulacağızaman onun için şirk muhtarlıktır. “Ben muhtar değilim. Muhtariyetle varlığımıilan etmiyorum ve böyle bir varlığı Allah’a eş ve ortak koşmuyorum”dedi, geri dönüşsüz böyle düşündü ve yaşadı, “B” yapıya geldi. Vehmin Zulmetibitti, şimdi artık o “B” yapıda! Daha önce varlığımı diyordu, şimdi isevar görünüşümü, Varmış Gibi görünmemi, yabancı görüntü oluşturmamıAllah’a eş ve ortak koşmadan iman ediyorum diyor. İnşaAllah bu da oldu diyelim.Yani sonra vehim de kalktı, Vehmi Ben’den de kurtuldu. Allahu âlem,o şimdi nefs-i mardiye denen statüde; kişiyi Vahid’e götürecek olan idrakta!Vahid kavramı neden önemli? Euzü billahi mineş şeytanir racimBismillahi’r Rahmani’r Rahiym: “Kul Hu vallahu Ehad Allahüs Samed” Bizimanen; “Allah Ehad ve Sameddir” diyoruz, bunu imanımız gereği söylüyoruz.Ama bir de, Ehad’ı bilerek “Allah Ehad’dır” demek var! İşte; Ehad’ı bilerekAllah Ehad’dır diyen Vahid’dir. Vahid, Ehad’ı bilerek Allah Ehad’dır der!Hatırlarsanız, Ehad’la Vahid’in farkını konuşmuş, onları tarifle farklılaştırmıştık.Vahid de tek demek, Ehad da tek demek ama bunlar hiç birbiriyleilişkisi olmayan tekler! Vahid, fikirlerin yokluğu halinde, varlığındaki tekliğiidrak ettiği için “Ehad” der, “Ehad” derken o teki kavrar, böylece hakikiEhad’ı söyler. Şu şehadet aslında o noktaya aittir. Biz onu imanen söylerkabulünü de Rabbimizden dileriz; Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezilem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehü küfüven Ehad. Buşahadeti Vahid idrakı yapar! Bizim zulmetten kurtulmak için yaptığımız; Eşhedüen la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasu-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 789luhu şehadetinin yeri farklıdır. Bu şehadeti başarabilirsek ki, bu çok önemlibir başarıdır. Bu şehadet zulmetten kurtulurken yapılır, onun yeri zulmettenkurtulma anıdır. Ama diğeri Vahid’in şehadetidir. İşte vehmin zulmetini,vehmi, tüm şirki hafilerin hepsini ortadan kaldıracak idrak; Kendini HissedişiniAllah’a eş ve ortak koşmayan halin yaşantısıdır. Kendini Hissedişini! Artıkileride bir görüntü YOK, kişi artık Görüntü için özür dilemiyor! Aslındaşirkle ilgili dualar bir nevi özür dilemedir, suiistimaller için özür dilemedir.Gelinen bu idrakte Yabancı Görüntü kalmadı, bu yüzden Görüntü için özürdilemiyor. İşte “Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedüllezi lem yelid velem yuled ve lem yekün lehü küfüven Ehad” şehadetini kişi Kendini Hissedişnoktasında söyler ve bu da Ehadüs Samed İlmi çerçevesindedir. Buna ayetmealiyle; “Ayrıca HİSSEDEN YOK, İlla BİLLÂH” diyebiliriz. İlerde paylaşırızinşaAllah.Dedik ki; kişi bizim tanımladığımız, tarif ettiğimiz nefs-i levvameye girmişse,o çok önemli bir idraka, ahiretle ilgili önemli bir müjdeye, önemlibir yaşantıya adım atmış demektir. İşte tarif ettiğimiz bu nefs-i levvameyaşantısının direği ise SALÂTtır. Çok dikkat edin, onun direği ise salâttır,salât onun direğidir. Sizin ‘HAKK’ yapıyla, “B” Takdim Formu ile “BEN” derkentakdim ettiğiniz şey SALÂTtır! O salâta “BEN” dersiniz, salâtı takdimedersiniz. Detayını inceleyeceğiz. Peki, “A” Takdim Formu neyi takdim etmektedir?O da muhtarı takdim eder, “BEN” derken; “B” Takdim Formusalât ikamesini takdim eder, ortaya koyar, diğeri ise muhtariyetini takdimeder; her ikisi de hayatlarıyla.Nefs-i levvame yaşantısının direği ve gereği SALÂT İKAMESİ’dir. ORUÇ daişte bu salâtın ibadetidir. Oruç da, salât da muhtarın değil! Oruç; “B” TakdimFormu “BEN” denilen Salât İkamesi Yaşantısı’nın ibadetidir. Çünkü Oruçbu ‘HAKK’ yapıyı, vehim olan yapıyı tüketen, yani salâtı VAHİD’e götürenbir ibadettir. Salâtı Vahid’e götürendir!- “Batıl” denilen yerde oruç tutulmuyor mu?Tutulur elbette, tutulmaz mı? Eğer siz muhtarlığınızı önemsemez, onukabul etmez ve ondan kurtulmaya çalışmazsanız, bu anlatılanlara rağmen“ben muhtarım” der<strong>sen</strong>iz ibadetleriniz hep bu muhtariyeti kuvvetlendirir,onlarla siz iyi bir müslüman olursunuz! İbadetlerine dikkat eden, aklını vehür iradesini Allah’ın kurallarını uygulamakta kullanan, oraya yöneltmiş,iradesini Allah adına kullanmış iyi bir Müslüman! Kendinizi böyle tarifedersiniz. Oruçta da iyi bir komando! Aç durabilen, Allah için aç durabilen!


790Yılmaz DÜNDARAllah sizin açlığınızı tokluğunuzu ne yapsın! “Kestiğiniz kurbanların kanıAllah’a ulaşmaz!” diyor; açlık tokluk Allah’a ulaşmaz! Yani şu düşünce olabilirmi? Allah; “bak ne güzel aç durdular! Hadi, şimdi yesinler!” diyen bir sadistgibi düşünülebilir mi? Allah muhafaza etsin, böyle bir saçmalık olmaz!“Allahım <strong>sen</strong>in için çok aç durmuştum!” der<strong>sen</strong>, “durma!” derler sana! Eğermuhtar gözüyle yapılıyorsa netice böyle olur.Oysa oruç öyle bir ibadet ki, Allah “onun sevabını Ben veririm” buyuruyor!Neden biliyor musunuz? Onun sevabını verebilecek bir ilmî suretyok! Çünkü siz ilmî suretlerin tükendiği bir yere gidiyorsunuz! Sizin gittiğinizyere gelemezler; yoklar, yanarlar. O yüzden, oraya ulaşmanın ibadetidir o,biraz sonra detaylı göreceğiz inşaAllah. Oraya ulaşabilmek için önce vehminzulmetinden kurtulmak lazım. Hep bunu anlatmaya çalışıyorum; bakın çokdikkat ediniz lütfen; Vehmin Zulmeti’nden kurtulmadan hiçbir şey işeyaramaz! Zümer-65: “Şirk varsa tüm ibadetleriniz boşa gider!” Şirk varsa [kibu yaşantı, vehmin zulmeti yaşantısı bir şirktir] bütün ibadetleriniz boşa gider.Onun için onu vurgulayarak izah ettim: “Ben bu Vehmin Zulmeti’ndenkurtulmaya adayım, bu yüzden de bu İz Düşüm dosyaları fonksiyonsuz yapacağım”dediği an kişi nefsi levvameye girer ve o zaman bu söylediğimizsakıncalar [tüm ibadetler için] ondan kalkar!- O zaman çok kolaymış gibi gözüküyor, öyle mi?Hem çok kolay hem çok zor! Şöyle: İnsanca tarif edersek, kolay veyazor gibi gelebilir. Allah dilediği zaman kolay! Bakın neden? Şimdi siz gayetgüzel oturdunuz, dinliyor, kabul ediyorsunuz. Ben bunları dışarıdan geçennormal birine söyleyeyim bakalım ne diyecek? “Saçmalama!” der, dinlemezbeni! Siz saatlerce dinliyorsunuz, o birkaç saniye bile dinlemez. Bunları dinliyorolabilmek Allah’ın önemli bir lütfu, kolaylaştırmış. O kişi ne der? Sendeli misin, der. Gerçi o “<strong>sen</strong> deli misin?” değil “<strong>sen</strong> delisin” diyecek, demeli!“DELİ olmadan VELİ olunmaz” denir ya!- Kişinin kendini hayatın içinde tanık gibi hissetmesi şirk hali midir?Nasıl?-Bir bütün içinde, hayata bir tanık gibi bakması! Bir yerden yakalıyorsunuzama, biliyorsunuz…Sizin şu anki idrakınızla tanık gibi bakan bu ‘HAKK’ yapıdır.- Şirk değildir bu yani?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 791Tam tersine! Şu ayetin de gereğini yerine getirmiş olursunuz; “o büyükgünde hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekin!” Sizin dediğinizi kişizulmet içerisinde de yapabilir, orda da kendisine tanıklık yapar. Ama sizinbahsettiğiniz tanıklık Sol Dosyaların kullanılıp kullanılmadığıyla ilgili! O ayrıiş! Sizin tanıklığınız bu yolda olduğu için, “tanıklık yapar” diye zihninizdetanımladığınız yapı, Allahu a’lem ‘HAKK’ yapıdır, tanıklık yapan odur!-Tanıklık yapısını biraz açalım mı? Tanıklık; hiçbir şeye “kötü” demedenbakmak mıdır, Veli Boyutu, Veli Hali midir?Hayır, veli hali farklı bir şey! Velinin tarifi çok açık ve net: Vehmin Zulmetiyaşantısı geri dönüşsüz, tam kalktığında o hal Velî Hâlidir. Tam kalktığında!Bunu kaldırmaya çalışmaya başlamakla da adım atarsınız. Hanımefendininsöylediği kendisine! Yani kendisi; “bende beni gözleyen ve şöyle yap, böyleyap” diyen bir yapı var diyor. Çok haklı olarak da “bu yapı şirk midir?” diyesoruyor. Bakın, eğer siz konulara EhadüsSamed İlmi çerçevesinde bakarsanızher şey şirke girer. O bakış yanlış! Daima, idrakın bir altı ve bir üstüylebaktığınız zaman doğru olur. Şu anda, o sizin için, şirk değil. Tam tersine sizikontrol edecek ‘HAKK’ yapıdır o, Allahu a’lem! Sonra genişletelim inşaAllaholur mu?-Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin oruç tavsiye ettiği hadisleri de bubakış açısıyla mı değerlendirmek gerekiyor?Tabi, çok önemli koruyuculardır. Orucu bu dosyaları yok etmek için dekullanırsınız, önemli bir bekçidir. Fakat orucun size yapacağını o kadar sanarsanız,yanılırsınız! Orucun esas hedefi; Hakk yapıdaki salât olan direğiVahid’e taşımaktır. Onu geniş göreceğiz inşaAllah. Ama, böyle dedik diye,bir ileri hedef koymakla diğer oruçlar ve yararları ortadan kalkmaz, bu hedefdiğer faydalarını kaldırmaz!Bir noktaya gelip ara verelim inşaAllah. Şimdi bir de “A” yapının şeytaniyetleilişkisine bakalım, onları görmeye çalışalım. “A” yapı” dediğim zamanlütfen İz Düşüm’le alınmış SOL Dosyaları anlayalım. Lügatlar şeytan kelimesininasıl tanımlar bakın? Şeytan; uzaklık anlamına gelen eş şetun kelimesininfe’aal kalıbına uyarlanmış şeklidir, o dilin kendi dilbilgisi kurallarınagöre. Ancak burda bizim için önemli olan onun ne manaya geldiği! Şeytanuzaklık anlamına gelen bir ifade! “A” yapıya bakarsanız o da uzak olan!‘HAKK’dan uzak olan! O Batıl yapı ‘HAKK’dan uzak! Tanıma çok uyuyor,değil mi? Dolayısıyla, eğer kişi şeytanı ötesinde ararsa, şeytanı ötelerse


792Yılmaz DÜNDARşeytandan kurtulamaz. Nerde olursa olsun onu aramak yararlıdır, ancakötede aramakla şeytandan kurtulamaz. Çünkü şeytan denilen yapı, şeytanlıkkavramı bir varlığın ismi değildir, bir işin ismidir. Örneğin Kenan Beydiyoruz, onun bir işi var; doktorluk. İşin ismi; şeytaniyet. Seni bir yerdenuzak tutan işin ismi şeytanlık, o yapı şeytan! Dolayısıyla bizdeki [dünyayaşantı formatındaki] Vehmin Zulmeti olan bu kir şeytandır, şeytaniyettir.Ama bakın: Siz hem böyle bir şeytanı Esma-i Külleha dosyalarıyla zatentaşıyorsunuz, bir taraftan da bu dosyalara sahip olmayan, yani sizin kadaryetenekli olmayan şeytanlıkla görevli cin taifesinden korkuyorsunuz ve onlardankorunmaya çalışıyorsunuz! Cin taifesinden olup da şeytanlık işiylegörevli olanların yetenekleri, sizdeki SOL Dosyalar kadar olamaz, mümkündeğil! Çünkü sizdekiler “çalınmış Halifetullah dosyaları”dır. Böyle bir yetenek,böyle bir güç var! Öyleyse sizin bu dosyaları fonksiyonsuz yapmayı öğrenmeniz;şeytandan kurtulmanız demektir! Peki, şeytan diye bildiklerimiz?Onlar sizin “A” yapınızı destekleyen, kuvvetlendiren, öven her şeydir. Birinsan da olabilir, bir arkadaşınız da; o an öyle görevlenmiştir. Bir de bizzatbununla görevli bir cin taifesi vardır. Ama onlar, sizin “A” yapınızın yanındamarabadır. Şeytaniyetin ağası, esas iş göreni sizdeki “A” Takdim Formu“BEN”dir, muhtariyet yaşantısıdır.Şimdi biraz İz sürelim; “A” yapı ne gibi zararlar verir, ne yapar? “A” yapınınbir özelliği, sizi ‘HAKK’ yapıdan soğutmasıdır. Size O’nu; Allah Zikriniunutturur, Allah’ı unutturur!Burada hemen onun zararlarını en aza indirecek önemli bir şeyi de söyleyelim.Halk arasındaki bir tabiri şimdi yerinde kullanacağız; şeytan azaptagerek! Bunu <strong>tanrı</strong>lar birbirleri için söylerler, ama onu şimdi kendinizdeinceleyebilirsiniz. Söyleyeceğim şeyi yaşamamış olanımız yoktur, hala dayaşıyoruzdur. Şeytanı görmek için iz sürüyoruz, bakın: Sizdeki <strong>tanrı</strong> yapı,“A” yapı eğer sıkıntıdaysa, bir azaptaysa, her hangi bir konuyla ilgilisuçluysa, zordaysa, hastaysa uysal kişi olur, bir anda uysallaşır! Sesinintonu düşer, kafası düşer, yanakları düşer, kan basıncı değişir. Bakın <strong>tanrı</strong>uysallaştı. İdeal cümleler kurmaya başlar, sevecen görünmeye başlar, yanındakileridüşünüyormuş gibi gözükmeye başlar; <strong>tanrı</strong>nın özelliği bu! Buhaldeyken, size HAKK’a hücum edecek fiilleri çok yaptırtmaz o yapı. Ama buzorluk kalkar kalkmaz bir anda o <strong>tanrı</strong>nın nefesi değişir, kan basıncı değişir,fikirleri değişir, gözleri farklı bakar. Daha önce hatırını sorduklarının hatırınıdüşünmez hale gelir! Demek ki, o yapıya azap gerekiyor! “A” yapının zararınıaza indirmek için onun bu halinden, bu özelliğinden yararlanmak lazım!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 793Ancak, bunun nefs-i levvamede olan için farklı bir avantajı vardır. Tarifettiğimiz şekilde nefs-i levvamede olan için “A” yapı cazibesini yitirir. Böylecesiz o SOL Dosyaları önemsemez olursunuz. Örneğin çok varlıklı birisinidüşününüz, tehlikeli bir hastalığa yakalandı. O “A” yapının gözünde dünyamalı bir anda yok olur, cazibesini yitirir. Bakın cazibe kalktı! O “A” yapınınsıkıntıda olmasının nefs-i levvamede olan için bu tür faydaları vardır! Çünkünefs-i levvamede olan için, bazı sıkıntılar ona dünyayı ve dünyalıklarıcazibesizleştirir, size ‘HAKK’ yapıyı Gerçek Dost olarak göstermeye başlar. Buşekilde olanlar, üzüldükleri zaman da, sevindikleri zaman da hep seccadeyegiderler. Ama bu durumlarda “A” yapı ne yapar? Maalesef üzüldüğü zamanarkadaşlarını toplar unutmak için içmek ister, sevindiği zaman arkadaşlarınıtoplar içmek ister. Tanrıların sıkıntıları ve sıkıntıdan kurtuluş tarzlarıçok ayrı! Nefs-i levvamenin orayla hiç ilişkisi yok. Salât bahsinde göreceğiz,nefs-i levvamede kişinin en önemli direği salât ikamesi olur; aklı şaşar!Rabbim, kavrayabilenlerden eylesin inşaAllah bizi. Ama bu yolda en güzelinedir? “Nefs-i levvamede ilerleyebilmek için demek ki bu sıkıntı gerekiyor”diye mi düşünelim? Hayır, hayır! Allah’tan daima en kolayını ve en güzeliniisteyin, sıkıntıya hiç talib olmayın! Bunu öğrenmeye çalışmak lazım:En güzeli, hiçbir sıkıntı olmaksızın dünya ve dünyalıkların öneminin kaybolmasıdır,sıkıntı olmaksızın “A” yapıdan kurtulmaktır! Bu da Allah’ın izniyleçok rahat karşılaşabileceğiniz bir yoldur.Efendimiz (SAV)in bir hadisini söyleyeceğim. Ona yaşantınızdan örnekvererek başlayalım, bakın iz sürüyoruz! Bir ibadet size bir anda kolaylaşırve yaparsınız. Buna memnun ve mutlu olursunuz. Sonra onu birisiyle paylaşırsınız,paylaştıktan sonra yapamazsınız! İz sürüyoruz ya dikkat ediniz,bu işin mekanizmasını inşaAllah ayetlerle göreceğiz ve mekanizmayı bilincenasıl isteneceğini göreceğiz. Sizi mutlu eden, bir anda size kolay gelen odavranış biçimi, ancak doğrudan Rabbinizden bir nurdur! Peki, siz neyaptınız? Sanki onu bu “A” Takdim Formu “BEN” yapıyormuş gibi davrandınız.Onu muhtar olan yapıyormuş gibi; “<strong>sen</strong> biliyor musun ben her gecekalkar, şu kadar şunu yaparım” dediniz. O hali bu yapıya verdiniz; elbiseyikirlettiniz! Elbise kirlendi, o ibadet kalktı, fark ettiniz mi? Kişi de, birilerinesöyledi de yok oldu zanneder ve bir daha kimseye söylemeyeyim der! İstersöyle ister söyleme, fark etmez, çünkü o söyledin diye kaybolmadı! Yanlışyaptın, yanlış söyledin, elbiseyi kirlettin diye kalktı! Çünkü Şekûr Yasası’na,Şekûr Kanunu’na ters davrandın. Eğer, söylerken doğru söyleseydin dahaartırılırdı. Neden? Allah Şekur’dur: Size verilenin Allah’tan olduğu idrakını


794Yılmaz DÜNDARortaya koyarsanız; yani onu “A” Takdim Formu “BEN”e veya başka <strong>tanrı</strong>larabağlamazsanız Allah daha çok verir. Bu yüzden bir şeyi söyleyecek<strong>sen</strong>izsöyleyin, yeter ki onu Şekur olana bağlayın, Şekur kapsamında olun. Amasiz bir anda o işi sahiplendiniz: “Ben aklımı ve gücümü öyle kullanıyorum ki,biliyor musun her Cuma şöyle yaparım” diye onu muhtariyetinize verdiniz.O işi muhtara verdiniz, o iş sizden kalktı! Kalkmazsa da tehlikeli! Bakın, buhaldesin ve “o hal benden kalkmadı” mı diyorsun? Demek ki, onu yaptıkça<strong>tanrı</strong>lığın kuvvetlenecek, Allah muhafaza etsin. Demek ki, kalkması bile birrahmet! Kalktı, korktun! Kalkmadı, “ben iyiyim, ben güçlüyüm” diye devamedip duruyorsun! Şimdi şu hadise bakalım inşaAllah. Rasulullah (SAV) şöylebuyurmuştur: “Eğer hiç günah işlemeseydiniz bu sefer sizin günahtandaha şiddetli bir şeyi işlemenizden korkarım: Kendini beğenmişlik,Kendini beğenmişlik, Kendini beğenmişlik!” Bunu üç defa tekrar ediyorEfendimiz. Buradan; “demek ki günahlar rahat işlenebilirmiş” manası çıkmamalı,sakın! Bu hadis sizi rahat günah işlemeye sürüklememeli! “Efendimizinbütün söylediklerini nasıl anlamalıyız?” bunu inşaAllah konuşacağız.Ama hadisteki “kendini beğenmişlik” nedir, ona bir bakalım. Bunu, <strong>tanrı</strong>larınkendi aralarında birbirleri için kullandıkları “kendini beğenmiş” gibideğerlendirir<strong>sen</strong>iz hadisi anlayamamış ve bir amel çıkaramamış olursunuz.Tanrıların birbirlerine hürmeti içerisinde kendini beğenmemiş gözükmeyeçalışırsınız, zavallı <strong>tanrı</strong> olursunuz. Hadisteki kendini beğenmişlik; o işle ilgilimuhtariyet ilanıdır, muhtariyet ilan edilmesi ve o muhtariyetin övülmesidemektir. Aksi halde, <strong>tanrı</strong>ların birbirleri için söyledikleri “mütevazı veyakendini beğenmiş” manaları burda geçerli değil, bu mana onları içermez. Birde hem rahat günah işleyen hem de kendini beğenmişler var, Allah muhafazaetsin. Kıyas açısından bakarsak; hem rahat günah işleyen hem de kendinibeğenmişlerin vay haline! Allah muhafaza etsin.Şeytani yapının bir başka özelliği. İz sürmeye devam ediyoruz, hepimizdeolan bu halin de İzi’ni sürelim lütfen. İz sürmek neden çok önemli?Dosyaları fonksiyonsuz yapmak için! “Bende böyle bir dosya var, onu yoketmeliyim” deyip İz sürmelisiniz. Yaşantınızı Hakk gözüyle bir inceleyiniz,hanımefendinin az önce söylediği tanık gözüyle bir inceleyin. Göreceksiniz;yaşantınızın içerisinde cehennemlik bir sürü faaliyet var! Çünkü o formatlayız!Ve hadi adına cehennemlik demeyin, ahiretimize faydası olmayacağınıiyi bildiğiniz faaliyetler var. Bir şey yapıyorsun ya, o anda bir melek gelse deseki; ey insan, yaptığın bu işin ahiretine bir faydası var mı? Soran melek ya,doğru cevap verme zorunluluğu hissedersin; “hakikaten yok!” dersin. İşine


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 795bu dürüstlükle bir bak! Ahiretine faydası olmayacak bir işini tesbit et! Ve oişin gerçekleşmesi öncesine bir bak, o işin gerçekleşmesi anına bir bak ve oişin gerçekleşmesi sonrasına bir bak; <strong>sen</strong>de hangi hal var? İş öyle olmasınarağmen <strong>sen</strong> de iyilik hali mi var, kendini iyi mi hissediyorsun? O iyilik halicehennem davetiyesidir! O hal cehennemin kokusudur! Ahiretine faydasıolmayan bir iş yapıyorsun, onun hiç ahiretine faydası yok, biliyorsun. O işlemeşgulken, örneğin, nefs-i levvamenin direği olan salâttan daha fazla heyecanlanıyorsun,daha fazla seviniyorsun, daha fazla adrenalin fışkırtıyorsun,birkaç gün onun iyiliğinden kurtulamıyorsun, eğer böyleyse bu hal cehenneminkokusudur! Fark ettiniz mi? Hayatınızda İz sürerek onları yakalayınlütfen. Demek ki, bir işle meşgul olacağımızda veya olurken kendimize soruyoruz;bunun benim ahiretime bir faydası var mı? Peki, ahirete fayda nedemektir? Hep söylüyoruz onu; “benim Allah’ı örten bu yapıdan kurtulmamabir faydası var mı?” demektir! “Bu iş benim “A” yapımı kuvvetlendirenbir iş mi?” diye sorgulamak, korkmak lazım! İşte ahirete fayda burdan başlıyor,önce burdan başlıyor!-Duyguları mı kontrol etmek gerekiyor?Hepsini, elbette, tabi! Eğer duygularınızı yönetebilir<strong>sen</strong>iz sizde bir rahatsızlıkbaşlar. Ama bu yönetme “A”nın yönetmesi değil! “A” da duygularınıyönetir, onun yönetmesi insanı küfre götürür. Bu HAKK yapıdaki dosyalarınyönetmesidir. Eğer öyleyse; rahatsızlık nefs-i levvamenin benzinidir,Allah’ın bir lütfudur. Sizin küfrî bir yapıdan rahatsız olmanız ilk önemlişarttır, önce rahatsızlıkla başlar iş. Rahatsızlıktan sonra karar gelir, bir kararalırsınız. “Bir daha bunu yapmayayım” veya “çok mecbur hissediyorum,ama bir daha şöyle yapayım” diye sizdeki “A” yapıya karşı, onunla mücadelekararları alırsınız. Bakın bir karar aldınız ya; karar tövbedir, siz kararaldığınız zaman tövbe etmiş oluyorsunuz. Neden? Çünkü bizim açıkladığımıznefs-i levvame kapsamında rahatsız oldunuz ve “A” yapınıza “bunubir daha yapmayacağım” dediniz. Eğer siz bunu söylerken, bunu yaparkenAllah’la yapıyor ve kurtulmaya yönelik bir taleptey<strong>sen</strong>iz bu duadır, bir hedefkoymadır. “Allahım, ben şöyle yaptım, bundan hiç memnun değilim.Bu hareketin beni <strong>sen</strong>den uzaklaştıracağının bilincindeyim ve bu hareketinahiretime bir faydasının olmadığını da biliyorum; beni bağışla” diye yönelmeklazım. Allah’la konuşmaya çok alışmak lazım ve konuşurken mümkünolduğunca şirksiz konuşmayı öğrenmek lazım! Allah’la konuşmayaönce kişi böyle başlar, ilerde O’nunla konuşmayı da öğrenir. Zamanla bunu


796Yılmaz DÜNDARkim öğretir? Allah! O öğretir, birisi falan değil Allah öğretir size! Örneğin,Allah’a karşı; “Allahım ben bir daha şöyle yapmayacağım” diyemezsiniz, buyanlış! Bunu kendinize [sizdeki “A” yapıya] diyebilirsiniz. Bakın, tanık dediğinizHakk yapı Vehmin Zulmeti’ne “bir daha şöyle yapmayacağım” diyebilir,bunu ona diyebilir, onunla öyle konuşabilir. Bir insana; “bir daha yapmayacağım”diyebilirsiniz. Ama Allah’a “bir daha yapmayacağım” diyemezsiniz!Onu Allah’a dediniz mi muhtar olursunuz. O; “Allahım müstakil bir yapıyımve yapmamaya karar veriyorum” demek olur. Allah’a nasıl der, O’nunla nasılkonuşuruz? “Allahım lütfen bana öyle yaptırmayıver” der, yapacağınız şeyinAllah’ın lütfuyla olmasını ve size kolaylaşmasını istersiniz. İzah edebiliyormuyum burayı? “Allahım karar verdim, bir daha sigara içmeyeceğim” gibibir cümle yanlış olur. Onu arkadaşınıza diyebilirsiniz; “bir daha sigara içmeyeceğim”diye. Ama Allah’a; “Allahım, beni bu işten kurtarıver” demek, yanionu duaya çevirmek gerek! Hatta orada bile bir yalvarma, bir yalvarış, birboyun büküş, bir huşu olmalı!Bazı dualara rastlıyor, rahatsız oluyorum. Emir verir gibi! “Allahım ülkemizibölme, bizi şöyle yapma, bize şunu gösterme..”. Sanki sekreterindenkahve istiyor, böyle dua olmaz! Dua bir boyun büküş içermeli! “Allahım,Allahım lütfen bunu kolaylaştırıver, bana şu işi söyle yaptırma…” gibi. Anlatabildimmi? Cümleleri kader gereği kurmakta, İnsan-30 ayeti gereği kurmaktafayda olur.Biraz önce söylediğim şu iki cümlemizi tamamlayalım inşaAllah. Eğer kişiahiretine faydası olmayan bir şeyi bile bile ve heyecanlanarak yapıyor ve oişin öncesinde, yapılması sırasında ve sonrasında da iyilik hali varsa, “iyi birgün geçirdik” diyorsa işte küfre aşk budur! O bu haliyle küfrüne âşık! Bu aşktankurtulmadan olmaz, küfre olan bu aşktan kurtulmadan onun faaliyetleriortadan kalkmaz. Biraz önce sevdalılıkla ilgili verdiğimiz örnekte olduğu gibi.-Eğlenme, kapalı giymeme gibi şeyler de bunun içinde mi?Henüz girmez! Ancak öyle düşündüğünüz zaman faydalı olur, böyle düşünmeninfaydası vardır, o zaman girer. Bakın kişi bir maratona hazırlanıyorsa,bir sınava hazırlanıyorsa gider evde kampa girer. Kendine der ki; bir aydışarı çıkmayacağım, şunu yapmayacağım, şuraya gitmeyeceğim. Bakın kendikendine karar verdi. Neden? Bir hedefi var! Ha, o işi yaptıktan sonra kararınıdeğiştirebilir. Böyle geçici kararlar vermek faydalı olabilir. Kendinizi belli birnoktaya getirinceye kadar, sevdalı olduğunuzdan kurtulmak için, o davranışlagörüşmemek gerekebilir. O davranış neyse, onunla görüşmemek gerekebilir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 797Ancak onlar için bir tanımı bilmek gerekir. Burada yeri gelmişken o tanımısöyleyelim, sonra ilerde genişletiriz. Günahın tanımı! “Günah nedir?”diye baktığınızda karşınıza ciltlerle bilgi çıkabilir, ince ince tarifler vardır.Gerçekte günahın bir tane tarifi vardır. Siz o tarifi idrakınız boyunca uygularsınız.O tarifi idrakınıza göre onararak, o tarife göre kendinize hukuklarkoyarak uygularsınız! Onu başkasına önerir<strong>sen</strong>iz olmaz, o sizin idrakınızagöre! Siz öyle yapıyorsunuz diye başkasına da önerir<strong>sen</strong>iz olmaz. Önermelerdaima bu işin en alt seviyesinde olur, hiçbir zaman üst davranışlar önerilmez.Daima ruhsattan, en azdan öneri yapılır birisine! Üst seviyeler tehlikeliolur, onları insan kendisi tesbit eder. Günah bir cümledir: Allah’ı unutturanHER ŞEY günahtır. Bu tanımı uyguladığın zaman, <strong>sen</strong> kendine gittikçegelişen güzelleşen bir hukuk oluşturursun!Şimdi İz sürmeye devam edelim, kendimize bir test yapalım. Genelolarak ayet ve hadis duyan/okuyan kişiler kesin çizgilerle iki gruba ayrılır.“Acaba ben şurda mıyım, burda mıyım?” gibi bir tereddüt olmaksızın! İkigruptan olumlu olanı çok açık ve nettir! “Şurda mıyım, burda mıyım?” diyorsanızsiz olumsuz gruptasınız demektir. Çünkü olumlusu çok açık venet olduğuna göre, tereddütlülerin hepsi olumsuz gruptadır! Bu gruplarınözellikleri bakın şöyledir: Olumlu olan grupta kişi ayet ve hadisleri özellikleduymak, öğrenmek ister, onları duyup öğrenmekten korkmaz. Neden?Çünkü yanlışından kurtulmaya o kadar meraklı, o kadar hevesli ki! “Vaktimyok, ya onu bilmeden ölürsem” korkusunda! Peki, diğeri? Maalesef şimdisöyleyeceğim bu SOL Dosya gereğidir. Bu ise duymaktan korkar, ayet vehadis duymaktan korkar. “Yine yeni bir şey mi, yeni bir YASAK mı duyacağım?”der. Neden böyle düşünür? “Ne güzel, yanlış olduğunu bilmedenonu yapıyorduk, “şunu yapma!” denirse kafam karışacak, en iyisi kafam karışmasın”der. İz sürerek bundan kurtulmak gerekir. Ama bu muhasebeyiherkes kendi içinde yapacak, başkasını bilemezsiniz kesinlikle! Bilmeğe kalkarsanızyanlış yaparsınız ve muhtar olursunuz. Muhasebe kendinizle ilgili!Bir grup, günah olduğunu bilmeden yaptıklarına o rahatlıkla devam etmekister, düzenin bozulacağından korkar. Çünkü gerçeğe karşı KÖR SAĞIR VEDİLSİZdir, onun bozulmasını istemez! “Nasıl olsa körüm görmüyorum, nasılolsa sağırım duymuyorum, nasıl olsa dilsizim gerçeği dile getirmiyorum” derve bu yapısı onu yaparken bir uyarı duymaktan rahatsız olur. İz sürün, onubulun, ama sakın “aa, ben öyleyim?” diye üzülmeyin! “O yanımı yakaladım!”diye sevinin. O siz değilsiniz, onu anlatıyorum. Ona sahip çıkmayın, o küfreâşık olmayın! Sizin olmayan bir yanınızı öğreniyorsunuz. “Hah, bu benim


798Yılmaz DÜNDARdeğil” dediğiniz bir şeyi öğreniyorsunuz. Onu yok etmek, HAKK’a göç etmek,hicret edebilmek için önünüzdeki bir engeli kaldıracaksınız!Size şöyle bir örnek vereyim. Çok susamış birisi su içecek. Birileri de suylailgili uyarı asmak istiyor, çünkü su zehirli. Ama o öğrenmek istemiyor “hayır,ben onu bilmeden içmek istiyorum, zehirli olduğunu bilmek istemiyorum”diyor. Zehirli olduğunu bilmiyor diye su onu zehirlemeyecek mi, öyle bir şeyolabilir mi? Siz o zehirli suyu, zehirli olduğunu bilmeden de iç<strong>sen</strong>iz bilerekde iç<strong>sen</strong>iz zehirlenirsiniz. Ne biliyordunuz diye daha fazla tesir eder, ne bilmiyordunuzdiye daha az tesir eder, aynı tesirle sizi zehirler. Sistemdeki mekanizmaböyle; bilin veya bilmeyin hesap seri! “Anında görüntü” dersinizya, anında görülen bir hesap! Bil<strong>sen</strong>iz de bilme<strong>sen</strong>iz de o yaptığınızın sonucuçalışıyor! Bu yüzden, HAKK’ı bilmek için OKUMAK önemli, İKRA önemli.Düşünün şimdi size bir grup tarif edeyim: VERA grubu, Vera’yı prensipedinmiş olanlar grubu. Vera öyle bir şey ki: Yapılması yasak olmadığı halde,“beni yapılmaması dilenmiş hallere götürür” diye bir şeyleri terk etmekVera’dır! Örneğin, “A” yapısında birisiyle arkadaş olmanız yasak değil, arkadaşolabilirsin. Ama biliyorsun ki, o arkadaş yarın birgün <strong>sen</strong>i şuraya götürürve oraya gitmek yasak! O arkadaş sana yasak değil, ama oraya gitmek yasak!Buna rağmen <strong>sen</strong> o arkadaşı reddediyorsun, bir gün bana orayı cazip yapardiye ondan mümkün mertebe uzak duruyorsun; işte vera! Böyle insanlarvar; helalleri terk ediyor! “Ben o helalleri yaparken bazı haramlar bana hoşgelir” diye helalleri bile terk edenler var; onlar vera sahibi olanlardır. Bir deikinci bir grup var; onlar da açık arıyor. Bir kural söylüyorsunuz, söylediğinizsanki bir ülkenin anayasası veya bir yönetmeliğiymiş gibi, onu nasıl deleceğiniarıyor, “ama şöyle ama böyle” deyip altından girip üstünden çıkmayaçalışıyor.İnşaAllah bir mola verelim, moladan sonra “A” yapının burçlarla ilişkisihakkında konuşalım inşaAllah. Sonra da bir iki konunun can alıcı noktalarınıkısaca söyleyelim. “A” yapıya, muhtar yapıya çeşitli hatalar yaptıran biriki noktaya değinelim.Bunlardan birisi burçlar. Gözlemlerimde çok dikkatimi çeken bir şey ki;tasavvufla meşgul olmaya başladıktan sonra bazı kişilerin burçlara olan meraklarıartıyor. Burç yasak değil, ama fal özellikle yasaklandığı halde fal türüşeylere bile merakları artıyor. Dikkat ediniz, burçları da fal haline getirdiler,o kapsama soktular. Şimdi bu işe nasıl bakacağız? Bakın: Bir astronomi birde astroloji var. Astronomi; gök cisimlerinin hallerini matematiksel olarak


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 799veya diğer bilim kurallarıyla tanıtan, var’ı tarif eden bir bilim, bize sistemitanımlayan bir bilim! Astroloji? Peki, astroloji ne? Biz burçlardan yararlanırkenastronomi okumuyoruz ki! Ne okuyoruz? Astronomi biliminin ortayakoyduğu gök cisimlerine ait hareketlerin yorumlarını okuyoruz. İşteAstroloji, onları yorumlayan bir dal; astronominin ilan ettiği bilgilere bakıponları yorumluyor. Astronomi, bir yıldızın nerde, ne kadar, nasıl duracağını,ne yapacağını tesbit ediyor, Astroloji onu alıyor yorumluyor. Astronomibilimsel diye, yorumu da bilimsel olamaz ki! Astronomi Sünnetullah’ı anlatıyor,Astroloji bu Sünnetullah’tan kendine göre mana çıkarıyor. Peki, bunlaryanlış mı? Yanlış demiyorum, dikkat ediniz! Ne diyoruz bakın: Burçlar veözellikleri küfür yapıya aittir, bunu inceler! Siz burçlara önem vermekle[“burçlara inanmakla” demiyorum], o yorumlara önem vermekle “A” TakdimFormu “BEN” yapınızı kuvvetlendiriyorsunuz!Bakın: “A” Takdim Formu “BEN” yapıdan kurtulmak kolay mı, değil! Dünyanıngereği, dünya yaşantısının formatı bu! Kişi bu haliyle “BEN” demiş vebu SOL Dosyaların davranışlarına sahip çıkmış zaten! Ha, şimdi o bulunduğuburcu okuyor. Orda o burcun sahiplerine diyor ki; “şu tarihler arasındadoğanlar cömert olur”. Bakın, örneğin bu cömert kelimesi! Bu kelime birörtüdür, muhtara aittir. Cömertlik muhtarın özelliği! Ya da; “kıskanç olur”diyor. O da bu “A” yapıya ait. Yani hep “A” Takdim Formu “BEN”in dosyalarınınne cins olduğunu söylüyor. Çünkü doğum anında, bu İz Düşümler nasıldilenmiş<strong>sen</strong>iz ona göre gökyüzünün yıldız kompozisyonundan etkilenerekİz Düşümlenir. Bu İz Düşüm Dosyalar o kompozisyondan etkilenir! Bu etkisonucu ortaya çıkan şeyler HAKK yapıya değil, Vehmin Zulmetine aittir.Eğer, siz bunları çok önemser ve hayatınıza bunlarla yön verir<strong>sen</strong>iz siz hala“A” yapıyı güçlendiriyorsunuz demektir. Bir yanı bu, bir diğer yanı: Dedik kiastroloji, astronominin ürünlerini yorumlar. Peki, kim yorumluyor? Onu tesbiteden değil, yorumlayan kim? Sünnetullah’ı herkes tesbit edebilir; muhtarolan da, olmayan da! Astronomi ilmini veya Yer Çekimi Kanunu’nu muhtarolan da bulabilir, olmayan da! Bu bir sünnetullahı tesbit! Peki, önemli olanne? Daha önce konuşmuştuk, bir hususta önemli olan nedir, MuhammediAnlayış bir konuda neyi önemser: Bir sünnetullah tesbit ettin, onunla ElHüsna’yı tasdik ettin mi, etmedin mi? Leyl Suresi’nde okumuştuk, “onlarcimridir, vermezler ve El Hüsna’yı tasdik etmezler!”. Evet. El Hüsna’yı tasdikettin mi? El Hüsna’yı tasdik ne demek? Bulduğun şeyi, tesbit ettiğin Sünnetullahbulgusunu Allah’ın esma âlemiyle ilişkilendirip bir Esma Kuralı olarakmı gördün, yoksa başka bir şeye mi bağladın? El Hüsna’yı tasdik etmedi,


800Yılmaz DÜNDARonu başka bir şeye bağladı. Tesadüfden tutun da çok geniş yelpazede başkabir şeylere bağlayarak El Hüsna’yı tasdik etmedi, böylece perdelendi! Amaişin başlangıcı doğru! Nedir o? Bir Var’ı tesbit etti, “dünya yuvarlaktır” dedi.“dünyada bir yer çekimi vardır” dedi. Doğru, bunlar birer bulgu. Ama bu bulgularıyorumlayan kim? “A” Takdim Formu “BEN”, muhtar yapı! O belki Allahinancına da karşı, belki çok kuvvetli de narsist. Hümanist de olabilir. Şu çokönemli: O size kendi karakterine göre, kendi <strong>tanrı</strong>lığına göre yorum yapacak!Siz oturuyorsunuz, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş birisinin bilimsel bulgulara bakarakyaptığı yorumlarla hayatınızı dizayn ediyorsunuz, olabilir mi? Bu ne zamandoğru olur? Eğer siz “A” Takdim Formu “BEN” olarak yaşamaktan memnunsanız,o yaşantıyı önemsiyorsanız olur, o zaman onlar sizin için çok önemliipucu olur! Onlar şöyle de bir ipucudur; eğer siz bu “A” yapıdan kurtulmakistiyorsanız da ipucudur! Hem de ne kadar önemli bir ipucu, yararlanmak ister<strong>sen</strong>iz!Burçların ana kuralları sizin bir özelliğinizi anlatır. Bu kurallar sizdekibir özelliği yorumlar. Bu yalnızca yorum değil, bu özellikler birçok tecrübeden,gözlemden kaynaklanan bulgulardır aynı zamanda. Burç özellikleriyleilgili olarak bilimsel bulgu haline ulaşmış ana tespitler var. Peki, bu bulgularsize neyi tarif ediyor, sizin HAKK yapınızı mı tarif ediyor? Hayır! Sizin VehimZulmeti olan dosyalarınızın özelliklerini söylüyor! Sizin amacınız onlardankurtulmaksa, o zaman siz kurtulacağınız şeyi tanımak için ordan yararlanabilirsiniz.Ama siz ona sahip çıkarsanız? Bakın ona nasıl sahip çıkarsınız?Çok rastlıyoruz, herhangi bir olay karşısında “ne yapayım ben şu burcum,ben böyle yaparım” diyor. İşte sahip çıktı, daha nasıl muhtar olsun?Kurtulmayı bırak, “elimden gelen bir şey yok, ben şu burcum. Benim şuözelliğim var; çok kıskancım, elimde değil ben kıskanırım” diyerek onlarasahip çıkıyor. Oysa: Onun kendisi için ipucu olduğunu öğrenip, YOK edilmesigerekiyorsa o özellik nasıl yok edilir veya HAKK yapıya hicret ettirilmesigerekiyorsa nasıl hicret ettirilir onu öğrenmesi lazım! Örneğin burcunuzda;insanlar için çok fedakârdır diyor. Yani <strong>tanrı</strong>lardan takdir alma yolusize kolaylaştırılmış, burcunuz gösteriyor! Veya çok çalışkan diye tanımlıyor.Öğrendiniz özelliğinizi, “ben bu çalışkanlığı, bu fedakârlığı, bu gayreti nasılnura çeviririm, bunu nasıl Allah yolunda kullanırım?” deyip, özelliğinizi Allahyolunda kullanma, onu <strong>tanrı</strong>nın elinden kurtarma çalışmaları yapmalısınız.Burçlara lütfen böyle yaklaşalım! Burçlardan yararlanırken, onlarıyorumlarken kader gerçeğini yok sayıp, sanki Kader Yokmuş Gibi, yaniİnsan Suresi 30 Yokmuş Gibi korkup da telaşlanmayın! “Şu yıldız şurayagitti ne yapacağız, bu yıldız şuradan geldi ne yapacağız?” haline girmeyin,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 801bu “A”nın korkusudur! Evet, “A” korksun! Çünkü “A” yapıyı gökyüzü yönetir!Ama “B” yapı gökyüzünü yönetir. Buna dikkat ediniz, daha önce bunugeniş de konuşmuştuk.“A” yapıyı cazip kılan, sizi o küfre âşık yapan çok önemli ipuçları söyledik.Bunlardan bu BEN’i ayakta tutan önemli şeyin birisinin öfke olduğunu, birdiğerinin de cinsellik platformu olduğunu paylaştık. Öfkeyi detaylı konuşsakda cinsellikle ilgili çok açıklama yapmadık. Onun önemine, tehlikesinevurgu yaptık! Şimdi hafif bir giriş yapalım, İnşaAllah zamanla genişletirirz.“B” Takdim Formu “BEN”in cinsiyeti, cinselliği yok mu? Var! Bu bir vehim!Bu vehim, bu ilmî surette ne dilenmişse o şartlarla Kendini HissetmeDuygusu’ndan yararlanarak kendini öyle sanar, bu yüzden var görünür. Buralarıhep birkaç cümleyle geçiyoruz inşaAllah bir gün sırf bu yanını genişkonuşalım. Siz Kendini Hissetme Duygusu’nu çözüp onu kendinizdesaflaştırmadan, onunla tanışmadan idrak ileri gitmez! Kendini HissetmeDuygusu’nu önemseyiniz, ilerde onu biraz geniş paylaşalım inşaAllah.Bu ilmî surete dişilik dilenmişse, o dilemenin gereği arzda bulunan genlerde o doğrultuda çalışacağı için o sınırlarla, o şartlarla Kendini HissetmeDuygusu o şartlar yüzünden “ben dişiyim” der, erkek dilenmişse “erkeğim”der veya. Ancak Muhtariyeti Tercih Gücü’nün verilmesiyle beraber, Çevreselİz Düşüm’ün oluşmasında; SAĞ dosyaların SOL dosyalara kopyasındaCİNSELLİK de kopyalanmıştır. Ve muhtar yapı onu da kullanır! Öyleyse, birşeyin günahından kurtulmak için, yani yanlışından kurtulmak için, o şeyneyse önce onun zulmetini iyi tarif etmek gerekir. “Bunun zulmeti nedir,yani onun bu SOL dosyalar içerisindeki açılımı görüntüsü nedir?” bunun tarifedilmesi gerekir. Onu iyi tarif eder<strong>sen</strong>iz fonksiyonsuzlaştırabilirsiniz! Aksihalde haberiniz olmaz, o dosya çalışır.Bu konuya cinsellikle ilgili baktığınızda, yani cinsellik deyince yalnızca dişidüşünmeyin. “A” Takdim Formu “BEN” muhtariyetini sunarken cinselliğindenyararlanır! “Ben varım” derken cinsiyetini takdim eder ve cinsiyetinitakdim etmekten dolayı tarif edemeyeceğiniz bir haz alır! Nedentarif edemeyeceğimiz? Çünkü tatlar ve hazlar tarif edilemez! Bu haz almanınkaynağı ne? Bunun mekanizmasıyla ilgili, kaynaklarda rastlamayacağınızbir bilgiyi paylaşayım. Ama kanaatim diye belirteyim ki kayıtlara öyle girsin,kanaatim olarak söyleyelim:Allah buyurdu ki; “Ben Gizli Bir Hazine idim, bilinmek istedim”. Peki,bilinmek istemesinin sonucunda ne meydana geldi? İki şey! Bir; bilecekler,


802Yılmaz DÜNDARyani “BEN” diyenler. Birinin bilmesi için “BEN” demesi lazım. İşte “B” yapıyabunun için izin verildi; “BEN” de, ama haddi aşma!” denildi. İki; özelliklerisergileyen âlem! Özelliklerin, sonsuz ve sınırsız olan manaların, vücutbulduğu zaman ef’al âleminde gözükmesi için Çokluk Âlemi/Kesret Âlemidediğimiz meydana geldi. Yani özellikleri sergileyen âlem meydana geldi!Bu Allah’ın dileğiydi. İşte bu dilek ilmî surette de var. “Gizli bir hazine idim,bilinmek istedim” özelliği ilmi surette de var, bu yüzden o da bilinmek istiyor!Bu anlattığım seksle ilgili değil, bakın zulmetten bahsediyoruz! Bilinmekistiyor; kalçam şöyle, bacağım böyle…! Veya korkuyor; “göbeğim şöyle,aman ya görürlerse, benim muhtariyetime şöyle derler!”. Bilinmek istiyorve onunla övülmek istiyor! Tanrılığın özelliği o; onunla anılmak istiyor!Günümüzün çok önemli yazarlarından birisinin yaptığı bir araştırmagünlerce konuşuldu. Tesettüre girdi ve tesettürlüler arasında yaşadı. Onlarnasıl yaşıyor, birbirlerine “nasıl davranıyor?” diye bir inceleme yaptı. Kendince!Ve tespitlerini de yazdı. İçinden bir cümlesini size söyleyeyim. Yoldatamamen örtünmüş halde yürüyor, hiç alışmadığı bir şeyle karşılaşıyor! AllahAllah kimse ona bakmıyor! Ve “A” Takdim Formu “BEN” kapsamındakidürüstlüğüyle bulgusunu söylüyor! Cümleye çok dikkat edin; yok gibiyim.“Yok gibiyim!” diyor. Halbuki var zannettiği şey de başka bir şey gibi ya! Farkındadeğil, “yok gibiyim!” diyor. Niye? Çünkü “ben alışığım; yürürken banabakılmasına, benden etkilenilmesine, onunla tarif edilmeye alışığım! Amaböyle olunca, bu halimle hiç kimse bana bakmıyor! Ben var mıyım, yok muyumbelli değil!Ey Mübarekler! Zaten yok olmak için çalışmıyor musunuz? Tamam, ovar olmak için çalışıyor! O var olmak istiyor! Kişi eğer “Varım ve Muhtarım”diyorsa o tesbit gayet doğru, gereğini yerine getirecek! Ama siz? Zaten YOKolmaya adaysanız niye cinsellikle ilgili VAR olmak için çırpınıyorsunuz?Rabbiniz yasakladığı halde! Bakın, HAKK’ın çevresindeki Edeb Perdesi varya, kişinin hazinelerini korumasının zahiri hali budur! Siz [erkek veyadişi] bunu hiçe sayarak “belli olsun” diye gayret eder<strong>sen</strong>iz, zulmetin içinedüşer, onunla perdelenirsiniz! Takdir görebilirsiniz! Ama takdir edene vetakdir gördüğünüz yere bakın, çünkü mükâfatınızı oradan alırsınız! Evet,cinselliğin zulmetiyle ilgili bir farkındalığın başlaması için şimdilik böyle birgiriş yaptık. Lütfen tefekkür kapılarınızı bu konuda çalıştırınız, açınız, ölümgelmeden açınız!Bu konu özellikle kadınların MÜFLİS olmalarını sağlayacak çok önemlibir noktadır! İnciri çuvala dizmek çok zordur, onun için marketlerde gö-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 803rürsünüz, kasalarda durur. Bir çuval inciri güzelce dizmek kolay mı? Kişi birçuval incir yaptı diyelim, işte böyle bir yanlış hareketle ona bir dokunuyor,hepsi birbirine karışıyor ve bir çuval incir kötü oluyor! Bu yüzden derler; “birçuval inciri batırdı” diye. Niye “bir çuval cevizi batırdı” demiyorlar? Bu hal,bir çuval inciri batırtacak önemlilikte bir şeydir, bunu önemseyiniz! Eğer buyoldaysanız, eğer vehmin zulmetinden kurtulmak istiyorsanız bu dosyayıönemseyin! En azından şu noktadan başlayın: Vücudunuzun hatları belliolacak şekilde yürümeyin! Bunu buyuran Rabbiniz, lütfen özen gösteriniz.Öyle bir şey ki bu! Bakın yaşantınızda “kim ne der?” durumuyla çokkarşılaşırsınız. Bu “kim ne der?” cümlesi “Rabbim ne der?”e dönerse kazanırsınız.“kim ne der?” cümlesini “Rabbim ne der?”e çevirir<strong>sen</strong>iz inşaAllahkazanırsınız. Üniversite hayatı yüzünden cümlelerin öznesini farklı kuruyoruz,bağışlayınız. Bu cümleyi şöyle düzeltelim; “kim, ne der?”i “Rabbim neder?”e çevirirsek kazanırız, inşaAllah.Birkaç cümle de sağ ve solla ilgili konuşalım. Daha önce giriş yapmıştık,şimdi bir iki örnek verelim. Dedik ki; esas yer sağdır. Çevresel iz düşüm, vehminzulmeti hali ve yaşantısı soldur. O hallere dosya olarak bakarsak bunlaraSağ Dosyalar, Sol Dosyalar diyebiliriz. Şimdi şu tanımları şöyle anlamayaçalışalım: Ayetleri okurken övülen bir grup görürsünüz “Ashab-ı Yemin”.Mealinde “sağcılar” der. Orda bahsedilen sağcıların günlük hayatta kullandığımızveya dünyadaki siyasi imajlar olan sağcılar ve solcularla hiç ilişkisininolmadığını lütfen görün. Hiç ilişkisi yok! Hele muhafazakâr kelimesininİslamiyet’le hiç ilişkisi yok! Müslüman muhafazakâr olamaz! Statükocu,bir şeyi durdurucu olamaz. Bir hıristiyan, elindeki şey zamanla değiştiğiiçin muhafazakâr olabilir, başka birisi de. Onların elindekiler niye değişti?Çünkü Muhammedi Bakış geldi! Ona karşı elindekini korumaya çalışıyor,değişikliğe ayak uydurmuyor, işte muhafazakâr bu! Ama Müslüman, her anyeni şanda, muhafazakâr olabilir mi? Aksi halde yenilenemez ki! Bu nedenlemuhafazakâr kelimesi bize uymaz. Çünkü Muhammedi Bakış’ın en altseviyesinde, dünya rejimlerinin ulaşmak istediği demokratik yaşantı vardır,demokrasi vardır. Muhammedi Bakış onun üstüne bina edilir. Bizim anlattığımızsağ ve sol çok farklıdır ve tamamen HAKK ve BATIL yapıyla ilgilidir.Ayetlerde “Ashab-ı Yemin sağcılar, Ashab-ı Şimal solcular” diye rastlarsınız.Meallerde görünce lütfen bu sağ ve sol olarak ve kendinizde düşünün!Öteye bakar sağcı solcu ararsanız yanılırsınız! Kendinizdeki SAĞ dosyalara,kendinizdeki SOL dosyalara bakın! Ve lütfen; sizi kabirde sorguya çekmek


804Yılmaz DÜNDARüzere gelecek melekleri inceleyin! Size bir melek gelmiyor, iki melek geliyor;dosyalarınıza göre! Çünkü İKİ TİP DOSYAnız var! Onlara; isimlerine, özelliklerinebakın.Ve bir söz: “Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli!” İslamiyet’te, MuhammediBakışta vermek çok önemli; vermek! Ama nedir bu, şimdi göreceğiz.“Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli” denilen “A” Takdim Formu “BEN” bilincindekibirinin sağ eli ve sol eli değil! Öyle birinin; “birine bir şey verdim başkasıbilmesin, hatta ellerimin bile birbirinden haberi olmasın” demesi değil!Cümleye dikkat edin; sağ elin verdiği! Sol elin verdiği değil! Demek ki SAĞdosyalarla vereceksin, burdan anlaşılan o! Yani muhtar eliyle vermeyeceksin.“B” Takdim Formu “BEN”in eliyle vereceksin ve o verdiğini <strong>sen</strong>dekimuhtar yapı bilmeyecek, sahip çıkmayacak, haberi olmayacak ondan! BuSOL dosyalarda onun yeri gözükmeyecek! Böylece; sağ elin verdiğini sol elbilmeyecek. Kimde? Sende! Demek ki <strong>sen</strong>; “bu kimin eli, bu hangi el?” diyeyalnızca kendini yoklayacaksın! “B” Takdim Formu “BEN”in eli mi, “A” TakdimFormu “BEN”in eli mi, merak edeceksin!Dikkat edelim ki; eğer bir kişi “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmayıhedef edinir ve hayata öyle başlarsa veli muamelesi görür; onun eli sağeldir. “Eyvah ben ne zaman veli olacağım, yani nefs-i mutmainede olacağımda elim sağ el olacak” der<strong>sen</strong>iz yanlış olur! Kişi bunu hedef edindiği andan itibarenveli değildir ama veli muamelesi görür. İşte bu halle birlikte onun eli sağ!Siz hiç veli gördünüz mü? Söyleyeyim: Siz salâtta velisiniz! Kesin, şüphesiz!İdrakında olmayabilirsiniz; ama siz salâta durduğunuz an nefs-i mutmainedesiniz.Çünkü nefs-i mutmainede olmadan secdeye gidemezsin! Salâttanefs-i mutmainedesin, farkında ol veya olma! Dünyada bu kadar haşmetlive muazzam bir iş o! Salâta durduğun zamanki halin ne muhteşem bir şeyolduğunu fark et! Öyle bir iş o! Demek ki, kişi nasıl bir hedefe sahipse ve onuyaşama gayretindeyse onun eli sağ el, ya da sol el oluyor, onu da anlamışolduk.“Sağı solu belli olmayan kişi!” Bu “A” Takdim Formu “BEN”de de öyledir;onun sağı solu belli olmaz! Yani <strong>tanrı</strong>nın ne yapacağı belli olmaz; yani<strong>tanrı</strong> mı, değil mi belli değil! Bir HAKK yapı gibi gözüküyor, bir <strong>tanrı</strong> gibigözüküyor, karar vermemiş, hedef koymamış; hedefsiz! Ama bunu MuhammediBakış’ta olana da söylerler! Muhammedi Bakış’ta olup da sağı solu belliolmayan öyle değildir!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 805Ayetlerde rastlarsınız; “sağ elinizin sahip oldukları müstesna” denir.Bir şeyler anlatılır, sonra bir ruhsat, bir izin çıkar ve “ancak sağ elinizin altındakilermüstesna, sağ elinizle sahip olduklarınız hariç” denir. Demek ki; sizneye sağ dosyalarla sahip<strong>sen</strong>iz, neler sizin sağ dosyalarınızın çerçevesiiçindeyse onlar hariç! Eğer bir şeye muhtar zihniyetle sahip<strong>sen</strong>iz, bu ruhsatona değil. Eğer kişi “A” Takdim Formu “BEN”le, muhtar yapısıyla bir şeyesahipse, ayet onu söylemiyor. “Sen B” Takdim Formu “BEN”le neye sahip<strong>sen</strong>onlarda şu hakların var” diyor.Vermek ve cimrilik! Bunu Leyl Suresi’nde biraz konuşmuştuk. Vermekve cimrilik konusuna “A” Takdim Formu “BEN”in özellikleri olarak bakarsakişi yanılır. Şimdi biz; kişinin vermekle ulaşacağı gerçek verme nedir, cimrilikleulaşacağı gerçek cimrilik nedir, onun son noktasını söyleyelim. Gerçekverme; “A” Takdim Formu “BEN” olarak iddiasında bulunduğu muhtariyetivermektir! Ayetin “onlar veremezler” dediği bu! Mallarını mülklerini çok kolayverirler ama muhtariyetlerini veremezler! “Ben muhtarım, benim özgüriradem var. Allah’a ait bir mülk var, bana ait de mülk var. Herkes kendi mülkünebaksın. Ben onun mülküne karışıyor muyum? O da benimkine karışmasın!”anlamında inanır, düşünür ve yaşar! “Bana ait de mülk var, bana aitde güç var ve ben de hüküm verebilirim” der. Oysa Kur’an çok açık; “mülkAllah’ındır, hüküm Allah’ındır, güç Allah’ındır” diyor. Ama o muhtariyetiniilan ettiği için buradaki <strong>tanrı</strong>ya da MÜLK verir, GÜÇ verir ve HÜKÜM verdirirve kendini şöyle kandırır: “Tamam, benim gücüm var ama Allah içinkullanıyorum. Benim mülküm var ama Allah için kullanıyorum. Hüküm veriyorumama Allah yolunda!” diyerek kendini avutur. O “A” Takdim Formu“BEN”in işidir. Oysa Muhammedi Bakış’ta vermek iddiasında bulunduğu“sözde muhtariyeti” vermektir, esas budur! Cimri onu tutan, vermeyendir.İşe böyle baktığınız zaman ayetleri çok daha kolay çözeceksiniz.Ve iki tabir: Müttaki ve müstağni! Müttaki; korunmak isteyen, korunan.Müstağni; korunma tedbirlerini önemsemeyen, korunmayan. Korunmakisteyen kimdir? “A” Takdim Formu “BEN”’in, muhtariyetin hal ve hareketlerindenkorunmaya çalışandır, başlangıçta ondan korunulur! İlk başlangıçbudur, müttaki hayata böyle başlar. Müttakiyi bu işe başlatan ise, nefs-i levvamedediğimiz mekanizmadır.Bakara Suresi ilk beş ayet: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’rRahmanir Rahiym. “Elif Lâm Mîm, zalikel kitabu la raybe fiyh hüden lilmüttakin, elleziyne yü’minüne Bil ğaybi ve yukimunes salate ve mim-


806Yılmaz DÜNDARma razaknahum yunfikun, velleziyne yü’minüne Bi ma ünzile ileyke vema ünzile min gablik, ve Bil ahireti hüm yukinun, ülaike ala hüden minRabbihim ve ülaike hüm’ül müflihun.” Sadakallahul Aziym. Korunmaktanbahsettik ya, müttaki korunmak isteyendir. Burada müttaki nasıl vasfedilmişbakın. Birinci ayet çok farklı bir konu, inşaAllah nasib olursa onu [Elif,Lam, Mim] ilerde derin görüşebiliriz. İkinci ayet: “Zalikel Kitabu la raybefiyh, hüden lil müttakin”. Meali: “Hakkında şüphe edilmesi mümkün olmayano hakikat ve sünnetullah bilgisi; kitap olarak açılımı, korunmak isteyenleregerçeği idrak etme kaynağıdır”. Korunmak; “A” Takdim Formu “BEN”denkorunmaktır! Ve korunmak isteyen için kaynak çok açık: Hakikat ve SünnetullahBilgisi; Kitab. Yani hem Kur’an-ı Kerim hem Evren bir kaynaktır. Okaynak nasıl çözülür, en önemli şartı nedir? Eğer Kur’an-ı Kerim’i okumakve Hadisi Şerifleri çözmek istiyorsanız Hanif olmak gerekiyor, Tahir olmakgerekiyor; yani elbiseyi temizlemek gerekiyor. Burda gördüğünüzSOL Dosyalar onu çözemez. Onun tipik bir örneğini şimdi okuyacağım.SOL Dosyalarla nasıl bir meal yapılıyor, biraz sonra çok önemli iki ayetteokuyacağım, inşaAllah.Eğer evren bilgisinden yararlanıyorsanız, hanif ve Tahirsiniz demektir. Kibunun için El Hüsna’yı tasdik etmek gerekiyor. El Hüsna’yı tasdik etmeyenSünnetullah’tan yararlanamaz! Ne demek yararlanamaz? O bilgiler onuAllah’a ulaştırmaz, başka <strong>tanrı</strong>lara ulaştırır. Bakın konumuza mevzu edeceğimizayet, üçüncü ayet: “İşte onlar, korunmak isteyenler gayblarındakialgılayamadıkları hakikate iman ederler”. Nerden bilip de? Çünkü kendilerineduyuruldu! O duyurulana iman ederler. Kişiye duyurulmasaydı, o <strong>tanrı</strong>olduğunu nerden bilecekti? Muhammedi Bakışın lütfuna, önemine ve hediyesinebakın! Kişi esfele safiliyn formatı o kadar benimsiyor ve bu dünyayaşantı formatına o kadar âşık ki! Onun bir <strong>tanrı</strong>lık ilanı olduğunu bilmiyor!O yapının “La ilahe” demesi, reddetmesi gereken bir şey olduğunu nerdenbilebilir? Evet. Müttakilerin özellikleri: Gayblarındaki hakikate iman ederler.Salâtı ikame ederler; salâtı yaşanır hale getirirler ve kendilerine verdiklerimizdenAllah ADINA infak ederler.Burdan şimdilik salât ikamesini alalım izin verir<strong>sen</strong>iz, birkaç cümleyle onabakalım. Neden? Çünkü nefs-i levvame yaşantısının direği SALÂTtır. Salâtıanlamak üzere Ankebut Suresi 45. Ayeti okuyalım inşaAllah. Mealen: “Sanavahyolunan kitabı oku; bildir, salâtı ikame et. Kesinlikle salât fahşa’danuzaklaştırır; yani kendini <strong>tanrı</strong> ilan etmekten; fahşadan, buna ait hal ve


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 807davranışlardan ve münkerden; Sünnetullah’a ters düşen şeylerden uzaklaştırır!Salâtın/salât ikamesinin Muhammedi Bakışın direği olduğu, bize ayetlede bildirilmiş oluyor: “Sana vahyolunan Kitabı oku, bildir, salâtı ikame et.Kesinlikle salât fahşadan ve münkerden uzaklaştırır.” “Elbette ki Allah ZikriEkber’dir.” Yani Allah zikri yaparsan, Allah’ı hatırlarsan Allah sana Ekberiyetiniyaşatır. Allah’ı hatırlamak ne demek? Allah Yokmuş Gibi yaşamamak!Allah Yokmuş Gibi yaşamazsan Allah Ekber’dir! Bir iş yapıyorsun, o fiili AllahYokmuş Gibi yaparsan olmadı, hatırlamadın. Allah Yokmuş Gibi veya Allahsanki VahidülEhadüsSamed Değilmiş Gibi davranırsan -bu kısım kaderle çokilişkili- Allah’ı hatırlamamış olursun. Ama Allah’ı hatırlarsan, böyle davranırsanAllah Ekberdir; sana Ekberiyetini yaşatır! “Allah, ne halde olduğunuzubilir”. Burda bu ayetle ve önemli başka konularla ilgili duyduğum verastladığım iki şeye değinmek isterim.Ayet; “sana vahyolunan kitabı oku; bildir. Salâtı ikame et” dedi ya! Veayette “kitabı oku” ifadesi “salâtı ikame et” önerisinden önce ya, bunu“okumak, sohbet etmek salâttan önemli ve öncelikli” diye yorumluyorlar!Bunu bazı bilim adamları din adına söylüyor! Hatta “okuma”yı da dışarıdakinormal okumalar gibi yorumluyorlar! Onun için; “al kitabı oku! <strong>Oku</strong>maknamazdan önemli!” diyorlar. Seni salâttan uzaklaştırmak için çok müthişbir şeytan aldatmacası! “Sana vahyolunan kitabı oku; bildir, salâtı ikameet” ne demekmiş bakın; Bakara Suresi 2. Ayet: “Hakkında şüphe edilmesimümkün olmayan o Hakikat ve Sünnetullah Bilgisi Kitab, korunmakisteyenlere gerçeği idrak ettirme kitabıdır, kaynağıdır. Korunmak isteyenlerebir kaynaktır”. Yani “korunmak için salât ikame etmek isteyenlereonun önemini anlatacak” bir kaynaktır! “Ondan önemlidir” demiyor. Öylebir şey olmaz!Bir diğer konu: Eğer kişi, işe <strong>tanrı</strong>sal bakanların saptırıcı sözlerini dinlememişve salâtı tercih etmişse ona çok bozulurlar, <strong>tanrı</strong>sal davranırlar; “sizne yapıyorsunuz, sohbet salâttan azizdir” derler. Tamamen <strong>tanrı</strong>sal bir bakış!Salât dediği hele de farzsa, salâtla farzı salâtı kastediyorsa! Nafile içinbelki?! Çünkü nafile sonra da yapılabilir. Bu yüzden kişiye “gel şimdi dinle”diyebilirsin, bir öneridir o. Onu da bilemezsin ki; “o nafile Allah indinde nedir?”bilemezsin! Sen nasıl; “benim konuşmam ondan iyidir” dersin? Bu yüzdensalât hakkında konuşunca çok korkmak ve dikkatli olmak lazım! Çünküonun gerçeğini fark edemeyenlere Allah; “VEYL olsun!” diyor, onlara veylolsun!


808Yılmaz DÜNDARDil uzmanlarından duyduğum, öğrendiğime göre Kur’an’da salât kelimesion sekiz, on dokuz manada geçiyor. “Salât aslında destek manasındadır”diyorlar. Salât; bir şeyi desteklemek! Ama Kur’an’da geçtiği yerde yanındaikame varsa salât ikamesi diyorsa, o sizin namaz diye bildiğimizdir, onukastediyor demektir. Bizim okuduğumuz ayette de ikame var; salâtınızıikame ediniz. Salâtı ikame etmek ne demek? İkametgâh kâğıdını bilirsiniz,ikametgâh kâğıdınız neyi bildirir? Sizin yerleşik halinizi, adresinizi; sizindaimi yerinizi bildirir. “Şurda oturuyor, şöyle yapıyor” diye arayanın sizi bulmasınısağlar! Salâtı ikame etmek de işte böyle bir şey! Siz salât ikamesindetarif edileni yaptığınız zaman, salâttan getirinizi salâttan sonraki hayatınızaikame edeceksiniz. Salâtı ikame etmek, onu yerleşik kılmaktır! Hayata!Demek ki, “seccadeden sonra serbestsin” değil! Salâttaki EDEBini, salâttansonraki yaşantına hâkim kılmak, İKAME etmek gerekiyor! Bu çok önemlive bunu dosdoğru yapmak lazım! Ne demek dosdoğru yapmak? Dosdoğruyapmak; sakın bunu yaparken kendini kandırma demektir, bir. İki: Dosdoğruyapmak, onu Tam Davet’e uygun yap, eksik olmayana uygun yap demektir!Tam Davet’e uygun yap! Sana bir davet, bir tebliğ yapıldı, ona uygun yap.Salât o davete uygun olsun! Tanrılara uygun olmasın, o zaman noksan olurdemektir.Biraz önce Ezan Duası’nın içerisinde Tam Davet’in manasını biraz paylaştıkve “salât ikamesinin ve Tam Davet’in sahibi olan Rabbül Alemiyn” dedik.Rabbim olan Allah Tam Davetin ve salât ikamesinin sahibi! Sahibi! Her şeyinsahibi O! Yani başka şeylerin sahibi olan başka birisi mi var?! Onun sahibi!Nedir bu sahibi? Salât ikamesinin nasıl sahibi olur, neden sahip olarak vurgulanmış?Bakın çok kısa bir örnekle, onu anlamamızı sağlayacak bir örneklebakalım işe. Nedir o?Fil Suresi. Fil Suresi’nin anlattığı vakanın olduğu yıla o dönemde yaşayanlarFil Yılı demişler; çünkü zamanın gösterilmesi günümüzdeki gibi değilo zaman. Çevreyi insanları etkileyen, unutulmayan, uzun yıllar akılda kalacakönemli olaylar referans gösterilerek “ondan şu kadar önce, şu kadarsonra” gibi tarifler kullanılıyor. Bunlardan birisi de Fil Yılı; Fil Yılı’ndan önce,Fil Yılı’ndan sonra. Fil Suresi’nde bahs edilen olayın olduğu Fil Yılı aynı zamandaEfendimiz sallallahu aleyhi vesellemin doğum yılı, doğduğu yıl. Oyıl Efendimizin doğumundan yanılmıyorsam 50-52 gün önce gerçekleşenbir olay. Bu neden önemli? Bakın, Kur’an-ı Kerim’de eski Nebi ve Rasullereait birçok kıssa anlatılır. O olayların bir şahidi yok, Efendimize imanla kabul


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 809ediyorlar. Ama bu farklı! Bu sure geldiğinde Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemkırk küsur yaşında. Sureyi okurken, dinleyenler arasında Fil Olayı’nıgörenler var, bu surede anlatılan olayı yaşamışlar var, bu yüzden önemli.Önemli yanlarından birisi bu! Efendimizin doğum yılında olmasının ayrı sebeplerivar, ama konumuzla ilgili bu yanı da önemli.Hazreti Aişe’den rivayetle: Hazreti Aişe radıyallahu anh buyuruyor ki: Ofilleri süren iki kişiyi Kâbe’de kör ve kötürüm olmuş dilenirlerken gördüm.Efendimiz (SAV) sureyi açıklarken, Fil Suresi’nde bahs edilen olayı yaşamışolanlar onu dinliyorlar. Bunu çok bastırarak söylüyorum şahitleri olan birkıssayı içeren sure olduğu için. Günümüzde bunları çok yanlış yorumlayanlarasöylüyorum. Kur’an’dan farklı mesajlar çıkaran ama esas mesajı görmemeyeçalışan bakışlar için söylüyorum.Bir iki cümleyle Fil Olayı’nı özetleyelim. İnsanların Kâbe’ye olan bir iştiyakıhep var. Ki henüz İslamiyet olmadığı halde böyle bir iştiyak var. Anlatacağımadevam etmeden bir noktayı paylaşayım. Hadislerde Efendimiz (SAV)in zamanında yaşayan bir kişiden bahsedilir. Efendimiz diyor ki; “o ayrı tekbaşına ümmetsiz diriltilecek”. Hz. İsa ile Hz. Muhammed sallallahu aleyhivesellem arasına rastlayan bir statüde tek başına diriltilecek; ümmetsiz!Çünkü akılsız ve deli zannedilen bu kişi Hazreti İbrahim Dini’ne hala sımsıkıbağlı! Ve onu uygulayan bir zat! Hanifliği Hanif anlayışını Efendimize risaletgelmeden önce uygulayan bir zat.Evet, Fil Olayına devam edelim. Kâbe hep bir cazibe oluşturduğu için birkomutan; ben orayı, Kâbe’yi yerle bir edeceğim diyor. Ve onun orayı yerle biretmesi için de başka devletler yardımda bulunuyorlar. O zamanın çok güçlüsilahları olan “filler”i verenler var. Fillerin görünüşü, haşmeti, yürüyüşü,savaştaki desteği yüzünden Ebrehe’nin ordusu bir “Fil Ordusu”, “Fil’i olanbir ordu”. Kâbe’ye geliyor, yaklaşıyor ama Kâbe’yi koruyacak bir asker, birgüç yok! O kısımları tefsirlerden bulur okursunuz, ben ana konuya gelmekiçin özetlemeye çalışıyorum. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dedesiAbdülmuttalib o zaman bilinen önder kişilerden. Ve fiziksel güzelliğiyle,o haliyle de çok ünlü. Onu tarih kitapları güzeller güzeli diye tanımlıyor.Efendimizin babasını da öyle tanımlıyorlar. Dedesi Kâbe yerle bir olacakdiye üzülüyor. Gücü yok, ordusu yok, askeri yok, kendisi de yaşlı. Kâbe’ninKapısı’nın Kulbunu tutuyor; “Allahım” diyor. Tefsirlerde “Allahümme” manasına“hümme” diye yakardığı geçer. “Allahım burası <strong>sen</strong>in. Bizim burayıkoruyacak hiçbir gücümüz yok. Burası <strong>sen</strong>in. Sen önemsedin; <strong>sen</strong> önemse-


810Yılmaz DÜNDARdiğin için biz önemsedik. Ama koruyacak halimiz, gücümüz yok. Kendi yerinikoru” diyor ve dağ tarafına çekiliyorlar. Hatta bir de bir olay yaşanıyor:Savaş için gelenler Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin dedesinin iki yüzkadar koyununu alıp götürüyorlar. Onun bu halini ve etrafta sevilmesiniduyunca Ebrehe onu merak ediyor, önemsiyor. Bu olay üzerine dedesi, koyunlarıEbrehe’den istemeye gidiyor; “koyunlarımı almışlar, ben onları istemeyegeldim” diyor. Ebrehe daha önce onu duyduğu bildiği için karşılarkenbüyük hürmet gösteriyor. Ama talebini öğrenince “bre” diyor, gözümde çokbüyüktün ama sözlerinle çok küçüldün. Ben sizin yerinizi yıkmaya geldim,<strong>sen</strong> koyunlarının derdindesin. “Koyunlar benim” diyor, “ama orası Allah’ın.Ben bunları koruyabilirim, istiyorum. Orası Allah’ın”.Ebrehe Kâbe’yi yerle bir etmek için nihayet hücum emrini veriyor. Fillerbir tehlike seziyorlar ve kıpırdamıyorlar. Hayvanların sezgisi! Çok uğraşıyorlarfilleri hareket ettirebilmek için, filler hücuma geçmiyor, ürküyorlar.Sonra Ebabil Kuşları gözüküyor takım takım. O kuşları görenler olduğu içinözelliklerini tarif ediyorlar: Denizlerden doğru geldiklerini, ellerinin köpekeli gibi bir avuç gibi olduğunu, ağızlarında ve ellerinde de olmak üzere üçertane koyun dışkısı büyüklüğünde Sicciyl Taşı denilen çamur getirdiklerinive onları savaşa gelenlere fırlattıklarını, o taşların onların kafalarından giriparkalarından, sırtlarından böyle mermi gibi çıktığını, taşın değdiği kişilerinyere düştüklerini tarih kitapları anlatıyor, şahitleriyle! Yorum da yapıyorlar:O çamurların aslında birer virüs bombası gibi olduğunu, ondan sonra çiçek,kızıl, kızamık gibi hastalıkların yayıldığını, bu taşların isabet ettiği askerlerinetlerinin çürüdüğünü, düştüğünü, Ebrehe’nin kalbine kadar çürüdüğünü,gidip ulaşması, haber vermesi gereken yere kadar etleri düşe düşe gittiğini,en son kalbinin çürüdüğünü anlatıyor. Fil Suresi’ne meallerden tefsirlerdenbakabilirsiniz. Ancak burda anlatmak istediğim konumuzla ilgili kısım; sahiplik!Kâbe’nin sahibi olan Allah’ın Kâbe’yi koruduğu, sahipliğin ne olduğu!Kimin sahip çıktığı! Sistemin nasıl çalıştığı! Sahib derken ne kastedildiği! “Sahip”deyip geçiyoruz ama ne demek istendiğini anlatmak.“Allahümme Rabbe Hazihid Da’vetit Tammeti; ikame edilen salâtınve Tam Davet’in sahibi! Nasıl bir sahiplik var bakın. Salât ikame ederkennasıl bir sahibin işiyle meşgulsünüz! Hep söylüyorum; “nasıl salât ikame ediyorum?”diye hayatınızda inceleyiniz! Yaptığınız işleri baştan aşağı yazınız,en titiz davrandığınızdan en uyduruğuna kadar. Dikkat edin; en altta salâtçıkmasın, en uyduruk “salât ikame ederim” çıkmasın, çıkmasın! “En uydu-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 811ruk onu yaparım, onu araya sıkıştırırım, onu hallederim! Bir yere giderkenüstüme başıma çok özen gösteririm, ona ne rast gelirse; elbise kir mi, değilmi önemli değil!” Lütfen, böyle olmasın! Salâttan elde ettiğinizi hayata ikameedeceksiniz, böyle olursa ne ikame edeceksiniz? Ancak şuna da dikkatedin; “Ya, düşünüyorum da ne ikame edeceğim, bir şey elde edemiyorum,ne ikame edeyim” demeniz çok normal, çok normal. Böyle bile salât ikameediyor olsanız vazgeçmeyin! Çünkü oradaki kişi Veli noktasındadır. Salâtıngereği bu! Ha, <strong>sen</strong> veli olmayı sevmiyor ve bir an önce oradan kaçıyorsan,ayrı mesele. Bütün gün veli olmak için çırpın, dünyanın kitabını oku, tamveli üniformasını giymek için seccadeye geçeceğinde; “geçsem mi geçmesemmi? Camı sildikten sonra mı kılsam, yemeği pişirdikten sonra mı?” diyedüşün dur! “A”nın işi onlar, şeytanın işi! Şeytaniyet <strong>sen</strong>i oraya gönderir mi!Efendimiz mirac yaşamasın, öğrenmesin diye miraca giderken önünü kesmeyeçalışıyorlar. Senin miracın da bu, <strong>sen</strong>i miraca gönderir mi? Çok normal!Ama onu tanı, izini sür ve nefesini kes onun!Onu hayata ikame etmek için salâttan bir şey almalıyım, salâttan nasılbir şey alabilirim? Bunun en önemli, olmazsa olmaz şartı ne biliyor musunuz?Haşyetullah! Diyeceksiniz ki “hocam, her kapıdan bu çıkıyor!” Evetöyle! Çünkü Haşyetullah öyle bir şey ki, eğer siz bu ilmî surete Haşyetullahıyaşatırsanız, haşyetullah onun “hayat tarzı” halini alırsa “A” Takdim Formu“BEN” diye anlattığımız İz Düşüm SOL Dosyalarını paramparça eder, “Levenzelna” ayetine bakınız. Ayet “Allah haşyeti onu parçalar; o dağı paramparçaeder” diyor. Haşyetullah bizim için bu kadar elzem bir şey, bunuönemsemek lazım. Nasıl bulacağız, onu nasıl bileceğiz? Önce bir kere; “benHaşyet duyuyorum” de! Ne olduğunu bilme<strong>sen</strong> de “ben haşyet duyuyorum”de! “O nedir?” dendiği zaman; “Allah’tan korkuyorum” de! Nasıl korkuyorsun?İpucu vereyim: Korku diye neler biliyorsanız, hepsiyle Allah’tan korkunönce! Sonra doğru korkmayı öğrenir beyniniz. Ama önce başka korkuları<strong>tanrı</strong>lara bırakmayın. Ne tür korku biliyorsanız hepsiyle Allah’tan korkun.Önce, Allah’tan korkun. Sonra? Sonra da Allah’tan korkun!Haşyetullah neden önemli? Zaman zaman aklınıza gelebilir; biz kabirhayatına başladığımızda bu halimiz yok, nasıl cevap vereceğiz? Bu dil, bufiziksel hal yok! Kabir hayatını gördük, isteyen inceleyebilir. “MuhtariyetiTercih Gücü”n kalktı, <strong>sen</strong>deki bilgi bandı nasıl çalışacak? Önce kabir hayatındasorulan ne, onu bilmek lazım! Kabir hayatında soru bunlar: “Rabbinkim, Nebin kim?” bu kadar! “Rabbin kim, Nebin kim?” diye sorulduğunda,


812Yılmaz DÜNDAReğer bilgiyi özellikle bu bilgileri Haşyetullah bandına kaydetmiş<strong>sen</strong>iz çalışır.Çünkü orada diğer bantların/kayıtların hepsi kalkar. Bazıları din adına yanlışbir sevgi deryasına, relaksa düşüyor ve bilgileri relaksın içerisinde öğreniyor!Böyle öğrenilmiş bilgiler, Muhtariyet Gücü elinizden gittiğinde sizden çıkmaz.Sizden çıkacak bilgiler ancak Haşyetullahla kaydettiğiniz bilgilerdir!Bu yüzden Haşyetullahı önemseyin.Haşyetullahı yakalamak için, onu tanımak için gece uyanmalarındanyararlanın. Haşyetullahı yakalayın ve hayatınıza ikame edin. Salâtta“ben rehavette miyim, haşyetullahta mıyım?” diye sık ve hızlı kontrolleryapın. Mutlaka haşyetullahla salât ikame edin mutlaka! Başlangıçta,her hali öyle olmayabilir, ama belli bir zaman sonra daha salâta gelirkenbacağınız titremeye başlar. Salât ikame ederken, seccadenizde Haşyetullahsizi kaplar ve salât boyunca devam eder! Haşyetullahı salâtta yaşarsanız,salâttan sonra hayata da Haşyetullahı ikame edersiniz. İkame edeceğinizo işte! “Salâtın neyini ikame edeceğiz?” diyorsunuz ya, salâtta kazandığınHaşyetullahı hayata ikame edeceksin işte. Çünkü <strong>sen</strong> seccadeden kalktıktansonra salâtta kazandığın Haşyetullahı hayata ikame eder<strong>sen</strong> “A” çalışamaz!“A” Takdim Formu “BEN” çalışamaz, Haşyetullah onu parçalar. Ne kadarHaşyetullah ikame ediyorsan o iş o kadar “dosdoğru” olur ve bu “A”yı okadar parçalarsın.Bakın: Salâtla depoladığınız Haşyetullah başlangıçlarda yaklaşık üç saattir.Yani eğer salâtta Haşyetullahı depolamayı başarabilmiş<strong>sen</strong>iz, salâttansonra yaklaşık üç saat kadar o Haşyetullahı kullanırsınız. Sonra “A” TakdimFormu “BEN” yine canlanır. Ve tam o anlarda, o canlanmadan salât girerdevreye! Ya bildiğiniz farz salâtlar veya size cazip kılınmış nafile salâtlar vardır,onlar sizin Haşyetullah depolamanız için devreye girer. Neye benzer bu?Bunu kullandığınız bir şeye benzetelim. Yıllaaar önce olsaydı bu örneğiveremeyecektik. Telefonunuzun pili zayıfladığı zaman şarj olsun diye şarjaletiyle prize takıyorsunuz ya! Telefonu tekrar kullanabilmek için, onu hayataikame edebilmek için şarj ediyorsunuz ya! Haşyetullah açısından seccadedekisalâtlar da ilmi surete Haşyetullah şarjlarıdır, bir nevi. Siz telefonunuzuşarj için taktınız ama önemsemediniz. Yani prize yarım taktınız, prizburda fiş orda, kabloda temassızlık var. Bakılınca siz o işi yapıyor görün<strong>sen</strong>izde şarj olmaz! Sizin gidip ikide bir gidip o temassızlığı düzeltmeniz lazım.Haşyet de ikide bir geliyor gidiyorsa ona benzer! Ona benzetir<strong>sen</strong>iz kolaykavrayabilirsiniz. Salâtta mutlaka Haşyetullah yaşanmalı ve o haşyetullah


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 813seccadeden sonra hayata ikame ettirilmeli! Bunun böyle olup olmadığınınbelirtilerinden birisi şudur: Siz salâtta Allah’la öyle bir sohbette olursunuzki o alışkanlık salâttan sonra da devam eder. Yoklayın kendinizi!Salâttan hemen sonra dünyayla mı sohbettesiniz, Allah’la sohbet devammı ediyor?Salâtta fark edeceğiniz bazı ipuçlarını, salâtla ilgili daha önce söylediklerimizeek olarak paylaşmak isterim. Hadislerden öğreniyoruz k;i peş peşesalât ikame etmemek lazım! Efendimiz onu yasaklamış ve bazı kavimleringeçmişte bu yüzden helak olduklarını söylemiştir. Yani salâtı ikame ettiniz,salât tamamlandı, hemen kalkıp başka bir salata başlamayın, Efendimiz sallallahualeyhi vesellem; “böyle peş peşe yapmayın” diyor. Buna rağmen, birzat Efendimizin mescidde bulunduğu bir anda bir salâtın selamının peşinehemen yeni bir salata kalkıyor. Hazreti Ömer -Faruk ya!- gidip ensesindenyakalayıp onu oturtturuyor, “Rasulullah ne demişti!” deyip oturtturuyoronu. Evet, peş peşe salât ikame etmeyin! Zaten Haşyetullah da buna müsaadeetmez! Eğer salâtta haşyetullahı yakalar ve yaşarsanız hemen salata durmayazaten haliniz olmaz. Yeni bir şarj için bir soluklanma ihtiyacı duyarsınız.Ama: Haşyetullah depolamıyorsanız gücünüz olur, peş peşe, peş peşe,peş peşe yüz rekâtlık farklı salâtları peş peşe yapabilirsiniz. Ama salâttaHaşyetullah yaşamayı ve depolamayı gerçekleştirebilir<strong>sen</strong>iz onun vücudunuzdakihalini görür, onu bir sindirmek gerektiğini anlarsınız. Dolayısıyla,bir bölüm salât tamamlandıktan sonra bir küçük ara vermek bu yüzdenteşvik edilmiştir. “Salâttan sonra şunu okuyun, salâvat getirin, Ayet-el Kürsüokuyun” gibi öneriler bu işi teşviktir aynı zamanda.Bir de, salâtlardan sonrası için bir şey önereyim başarabilir<strong>sen</strong>iz. Sağ veSol’u konuştuk ya, onun vücudun sağ ve soluyla da ilişkisi var. Sağ ve Solyanlarınızın ürettiği arzu/istek enerjileriyle bu Sağ ve Sol dosyaların da ilişkisivar. Bir hadisi örnek vereyim, hadisi de kolay anlamış olur kişi. Efendimiz(SAV) buyuruyor; “rahatsız olduğunuz, hoşunuza gitmeyen bir rüyagörür<strong>sen</strong>iz, sol tarafınıza dönerek üç kez tükürünüz.” Bu tükürme “hah,tuh” gibi değil. Tükürme; sol tarafı reddetme, sol tarafı kötü görme, tavizvermeme bakışıdır! Sol tarafın getirdiği telkinlere “tuu” der gibidir! Çünküsol taraf, “A” Takdim Formu “BEN”le ilgili cazibelerin vücudunuza en çokyaklaştığı, esas yaklaştığı yön gibidir, o yüzden orayı önemsememek, sağ yanınızadönerek hayr duasında bulunmak gerekiyor. Şimdi bu hadisi dahamanalı yakalayabilirsiniz.


814Yılmaz DÜNDAR- Rasulullah Efendimizin gece Teheccüd’den sonra Vitr’i kıldığını daha sonrasabahın sünnetini kılıp mescide geçtiğini okumuştum. Bunlar birbirindenfarklı namazlar, ama nasıl peş peşe olmayacak?Bakın peş peşe şu demek: Selam verdiniz, kalkıp hemen diğerine başlamak.Peş peşe budur! Bu durumda olmamak için, bitirdiğinizde “AllahümmeEntes Selamü ve minke’s Selam, Tebarekte ya Zel Celali vel İkram” dersiniz,bir salâvat getirirsiniz, bir dua yaparsınız. Böyle yapmak; bir salâvat getiripbir soluklanmak önemli! Hatta evliyaullah önerir ki, salâtınız tamamlandığındaselam verdiğinizde hemen de kalkmayın, eklemleriniz yerindeykenbiraz kıpırdamadan durun ve o zaman okuyun. Onun, özellikle<strong>tanrı</strong>ya fırsat tanımama açısından çok önemli bir getiri olduğunu söylerler!Çünkü salâtta Tanrı Sistemi de gayet yoğun çalışır. Efendimizi Mirac’da engellemeyeçalışan Şeytaniyet Sistemi’nin çalışması gibi çalışır. Çalışan bu sistemyüzünden bazıları şunu da önerir: Salâtta “Allahuekber” deyip diğer birpozisyona giderken boşluk bırakmayın, hareketlerin hepsini birbirine bağlayın.Araya boşluk girip “A” Takdim Formu “BEN” oraya düşünce sokmasın,boşluktan yararlanıp da aklınızı karıştırmasın! Bütün amaç “A” Takdim Formu“BEN”i devreye sokmamak! O salâtta varlığıyla devreye giremez! Salâttadevreye giremez ama parazit yapar.Ha, sizin söylediğinize de bakalım. Efendimizin Vitri yatmadan önceveya gece kalkarak kıldığı farklı haller var. Biri de sizin söylediğiniz. Ama osalâtların arasına dua ve salâvat koymak gerekiyor, küçük bir ara vermekgerekiyor. Hemen peşine acele edip kalkmamak önemli, haşyetullah açısındanönemli! İşte tesbihatı o arada yapmak lazım. Tesbihatı özellikle farzsalâtlarından sonra yapmak lazım, salâtların farzının peşine yapmak lazımÇünkü ana salât farzlar. Hadislerde Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekbertesbihatı farzdan sonradır. Onu ve duayı farz salâtından sonrayapmak lazım!Şimdi bir hadisten de yararlanarak, bu hadisi yerine getirerek bir tarifyapalım: Sağ elinizi göğsünüze koyunuz, hatta avucunuzla kalbinizi hissediniz.Koydunuz, kalbinizi hissediniz ve İhlâs, Felak, Nas surelerinibu şekilde okuyunuz. Umulur; inşaAllah kalbiniz Efendimiz sallallahualeyhi vesellemin operasyonuna benzeyen temizliğe uğrar. Bunu kanaatimizolarak söyledik! Bu uygulama hadisten öğrendiğimiz bir şey: Sağ elgöğse konur” diyor, “kalbe” demiyor. Ama göğsünüze koyduğunuz zamaneliniz zaten kalbi de kapsıyor. Buyuruyor ki Efendimiz bir sahabeye; “şimdi


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 815İhlâs Felak Nas oku, kimse böyle korunmamıştır”. Kimse böyle, bu hallekorunmamıştır! Bu çok önemli bir korunma şekli. Böyle yaparak nedenkorunuyorsun? Şunun bunun bir şey yapmasından değil, değil! “A” TakdimFormu “BEN”in küfür halinden korunmaya çalışıyorsun, ondan temizlenmeyeçalışıyorsun. Ondan başka bir talebin olmasın! O gidince zaten herşey gider, merak etme!Şimdi paylaşacaklarımızla “salât; gözümün nuru!” hadisi biraz daha anlaşılacaktırinşaAllah. Dedik ki; iki BEN var. “A” Takdim Formu “BEN”, “B” TakdimFormu “BEN”. Asi BEN “B” sırrıyla olan BEN’e karşı sağırdır kördürdilsizdir! Bunu nereden biliyoruz? Bakara Suresi 18. Ayetten! Onu okuyacağız.Ama şimdiki bakışımızla bu “BEN”leri farklı tanımlayalım. “B” TakdimFormu “BEN” kimdir, nedir? Salâttır! Onun karakteri salât ikamesidir! Bakın“A”yı nasıl tarif ediyoruz? Onu tarif ederken muhtariyetinde ne tür özelliklervarsa onunla tarif ediyorsunuz. “B”yi tarif ediyorsunuz, diyorsunuz ki; salâtikamesi! Başka bir tarifi yok, onun tarifi de bu! O “BEN” derken neyi takdimediyor? Salat ikamesini! Eğer onu takdim edemiyorsa zaten olmaz! Bunutakdim ediyor. Dolayısıyla göz bu hakikati görünce açılıyor! Gözü ne açıyor?Salât ikamesi! Çünkü “A”nın “A” yapının gözü bu iş için kör, salata karşı kör!Hakikati göremez, fark edemez! Onun için “salât; gözümün nuru!” hadisişerifi bizim için farklı bir mana ifade eder.İzin verir<strong>sen</strong>iz, salâtın seccadedeki ikamesiyle ilgili bir öneride bulunmakistiyorum. Salât içerisinde dikkat edilmesi gerekenleri hep konuşuyoruz.Hatırlayınız, “İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn”, “Fatiha’nın okunması”,“başlangıç tekbirin alınması” gibi salâta ait birçok noktayı konuştuk. Şimdibunlara şunu ekleyelim: Salâtta iki yeri özellikle kaçırmamaya dikkat ediniz.Başlangıçta kaçırdığınızı göreceksiniz, lütfen o anı neden kaçırdığınıza bakın.“A” size oraları kaçırttıracak, “A” hayatınızla ilgili bir bilgi atacak, parazityapacak! Kaçırdıktan sonra uyanacaksınız! Ama dikkat ettiğiniz için zamanlaparaziti keseceksiniz. Bir: Rükûdan kalkarken “semiallahu limen hamideh”diyorsunuz ya onu dinleyin. Onu dinleyin! Onu söylüyorsunuz amasiz orda dinlemeyi başarın dinleyen olun! Aslında zaten öyle, ama vehimbırakmıyor! Siz onu dinleyin. “Semiallahu limen hamideh” rükûdan düzelinceyekadarki süre içerisinde söylenir. Kalktıktan sonra değil, düzeldiğinizzaman değil. Salâtta “Allahuekber” demeden hareket ettiğiniz tek yeryalnızca bu! Diğerlerinde kendinizi Allahuekber diyerek hareket ettirirsiniz,ama burda değil. Burada dinleyin! Onu dinlediğiniz zaman belli bir zamansonra farklı şeyler fark edeceksiniz. Dinlemez<strong>sen</strong>iz, es geçer<strong>sen</strong>iz bilemezsi-


816Yılmaz DÜNDARniz, dinleyin! Sizin ağzınızdan hamdınızın kabul olduğunun size söylendiğinidinleyin. Rükû yalnız Muhammedi olanlara salâtta bir ikramiye, bir hediyebir lütuf rükû halidir! Secdeye gitmeden önceki halinizin noksanlığınızınaffedildiği “tamam, böyle de gidebilirsin” denildiği bir hal, izin verildiği birhal. O izni duyuyorsun zaten! “Semiallahu limen hamideh; tamam hamdınişitildi. Rabbin Semi olan Allah hamdını işitti, devam et” iznini alıyorsun.O izni duyun! Duyun, dinleyin ve sonra ona cevap verin: “Rabbena lekelHamd!” Ona cevap verin; “Hamd Rabbime aittir” veya “Allahümme Rabbenalekel Hamd; Rabbim olan Allah’a aittir Hamd”. Bunu da şöyle anlayın:Hamd aslında kaderle çok ilişkilidir. Hamdı nasıl yaşarsınız? En azındanşöyle düşünün şimdilik: Allahım sana tam teslimim! Hamdı böyle düşünün;sana tam teslimim! Dolayısıyla, izin verildi secdeye gidin. Çünkü secdeyegitmek için bir kılık gerekiyor, bir idrak gerekiyor. Rükuyla o noksanınkabul edildi ve sana izin verildi. Sen de “Rabbena lekel Hamd; Sana teslimim;Hamd sana aittir” diyorsun! Böyle deyin ve secdeye gidin. Birisi bu,burayı dinleyin. “Semiallahu limen hamideh!” Bunu dinleyin ve o dinlediğinize“Rabbena lekel hamd” diye cevap verin inşaAllah.Diğeri: Tahıyyat’a dikkat edin. “Ettehıyyatü” okuyacaksınız; “ettehıyyatülillahi, vessalavatü, vettayyibat” diyeceksiniz. Bunu mümkün olduğuncabilinçli söyleyin. Burda ikili bir konuşma var, bunu bilinçli söyleyin. “Şuokunurmuş” deyip geçmeyin. Kelime-i Şehadet’i bitirince fark eden olmayın.Hatta esneyince “herhalde Ettehıyyatü okuduk” olmayın! Salâtta esnemeyintabi! Efendimiz, salât halindeki esnemeyi yasaklıyor! Esnemegeldiği zaman çeşitli sebepleri var. Ama birisi, oksijen ihtiyacı! Beyin bazı idraknoktalarında öyle bir oksijen tüketiyor ki, oksijen lazım! Salâtta özelliklederin nefes alarak orayı telafi edersiniz. Ağzınızı açmadan derin nefesle telafietmeye çalışın. Evet, “ettehıyyatü lillahi, vessalavatü, vettayyibat” bunudaha bilinçli söylemeye dikkat ediniz, geçmesin! “Ettehıyyatü lillahi vessalavatüvettayyibat”, lütfen manalarına bakın, onu daha iyi söyleyin. Burada;tüm tazimlerin, ibadetlerin, tüm güzel hallerin Allah’a sunulacağını, Allah’aait olduğunu ve bu sunuşun da sizden Biiznillah çıktığını, bunun Allah’ınUlûhiyeti çerçevesinde olduğunu, bir <strong>tanrı</strong> sunuşu olmadığını, ötede beridebir <strong>tanrı</strong>ya sunmadığınızı, Biiznillah/Amentü Billâh kapsamında sunduğunuzusöylüyorsunuz. Ve size cevap geliyor: EsSelâmü aleyke eyyühen Nebiyyüve Rahmetullahi ve Beraketühu. Bu cevabı da dinleyin, salâtta orayıda dinleyin. Söylerken dinleyin. Sonra siz cevap veriyorsunuz; “Selam bizim


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 817ve salih kullarının üzerine de olsun”. Lütfen bu iki yeri, bu iki dikkati dahaönce konuştuklarımıza ekleyiniz, salâtlarınızda çok etkisinin olduğunu farkedeceksiniz. Normal yaşantımıza benzetecek olursak, birisiyle sohbete gittiniz,ama o konuşuyor siz başka şeyle meşgulsünüz, nasıl bir sohbet olur?Ya da yüz yüze sohbet nasıl olur? İşte yüz yüze/face to face sohbeti salâttagerçekleştirebileceğiniz iki nokta! Çünkü salâtın birçok yeri daha çok Tevhid!Ama bu iki noktada “yüz yüze” halini yaşamakla idrakınıza büyük katkısağlarsınız. Bu iki noktaya lütfen dikkat ediniz.Şimdi salâtla ilgili daha önce de okuduğumuz bir hadisi hatırlatmak istiyorum.Hazreti Cabir radıyallahu anh anlattığına göre, Rasulullah sallallahualeyhi vesellemin şöyle söylediğini işitmiştir: “Kişiyle şirk arasında salâtınterki vardır.” Kişinin şirke düşmesiyle, düşmemiş hali arasında salâtın terkivardır! Tirmizi ve Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde hadis kitapları bu hadisi;“kulla küfür arasında salâtın terki vardır” olarak bildirmiştir. Aslındabu hadislere baktığınızda; “küfür” denilenin “A” Takdim Formu “BEN”inyaşantısı olduğunu görmez, öyle düşünmez<strong>sen</strong>iz bu hadislerden bir şeyçıkmaz, bir mana çıkaramazsınız! Eğer siz küfrü “puta tapmak” diye düşünür<strong>sen</strong>iz,“ben puta tapmıyorum, küfürde değilim” diye bakarsanız olmaz!“Kişinin şirkle arasında salâtın terki vardır” bunu duydunuz. Daha önce terkettiğine göre yaptığı bir şey mi? Daha önce salât ikame ederken, puta tapmayamı başlıyor? Küfür denilen ne burda? Küfür; “A” Haline dönüştür,kişi salâtı terk etmekle “A” haline dönüyor! Kişinin “B” Halinden “A” Halinedönmesi salâtın terkiyledir! Neden? Çünkü hayatın direği değişti! “B”hayatının direği salâtken, şimdiki hayatın direği muhtariyet!Hanif olmadan meal yapıldığında nasıl oluyor, buna örnek olmak üzere“bir ayetten bahsedeceğim” demiştim. Özellikle hanifin, tahirin Kur’an’a bakışınave yanlış olan bakışa bir örnek olsun diye. Lütfen dikkatli yaklaşınızinşaAllah. Nisa Suresi 78 ve 79. Özellikle Diyanet’in meallerine de, başkaönemli zatların meallerine de baktım, o hata var. Siz de rastladığınız meallerebir bakınız. Bir meale baktığınızda mealin nasıl bir mentaliteyle yazıldığınıhemen anlayabileceğiniz ipuçlarından birisi şudur: Meal MuhammediBakış açısıyla mı yazılmış, bunu araştırın. Bu araştırmayı yapabileceğinizayetlerden birisi Nisa Suresi 78 ve 79. Benzer başka ayetler de var, ama şimdikonumuzla ilgili olduğu için bunlara bakalım.Nisa Suresi 78: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’rRahiym. “Nerede olursanız olunuz; nerede olursanız ölüm size ula-


818Yılmaz DÜNDARşır. Sağlam ve yüksek kalelerde bulunsanız bile. Eğer onlara bir iyilikisabet ederse, bu “Allah İNDindendir” derler. Eğer bir kötülük isabetederse bu “<strong>sen</strong>in İNDindendir” derler. De ki, hepsi Allah İNDindendir.Bu insanlara ne oluyor ki, hakikati anlamaya çalışmıyorlar.” Peki, başkameallerde nasıl? Şöyle: “Eğer onlara bir iyilik isabet ederse, “bu Allah’tandır”derler.” Orijinaline uygun olarak “indindendir” yazmamışlar. Türkçeyeçeviriyorlar ya! Ama Türkçeye çevirirken çeviren “A” Takdim Formu “BEN”olunca, “A” Takdim Formu “BEN”in Türkçe’sine çeviriyor! “Bu Allah’tandır”derler. Eğer bir kötülük isabet ederse bu <strong>sen</strong>dendir derler. De ki; hepsi Allah’tandır”.Böyle çevirmişler. Orijinaline baktığınız zaman “indellah var.İND kelimesi var ve bu çok önemli! Allah indinden; ZATından! İND deyinceaklınıza kolay anlamanız için ZAT gelsin, gerçek “BEN” diyen gelsin. BEN,yani ZAT! Ayet ne diyor öyleyse? Diyor ki; “onlara bir iyilik isabet ederse!”Burda iyilik ve kötülük kelimeleri de çok önemli! Orijinalinde iyilik; ha<strong>sen</strong>e,kötülük; seyyie diye geçiyor. Seyyie; kötülük diye çevrilmiş, ha<strong>sen</strong>e; iyilikdiye. Eğer iyilik ve kötülüğü “A” Takdim Formu “BEN” yaşantısının içerisinde<strong>tanrı</strong>ların birbirlerine “iyi veya kötü” demeleri sanarsanız yine çözemezsiniz!Bir kötülük vardır; Allah’ı örtmek! Bir iyilik vardır; Allah’ı örtmemek!Her şey o şemsiyenin altında; Allah’ı örten yaşantı ve Allah’a şirk koşmayan/örtmeyenyaşantı! Ayetlerin esasını anlamak için böyle bakmak lazım.Şimdi bu çerçevede tekrar bakalım: “Onlara bir iyilik isabet ederse bu Allahindindendir” derler. Yanlış değerlendirenler buna <strong>tanrı</strong>ca baktıkları içinböyle diyorlar, çünkü iyilik ve kötülüğü yanlış değerlendiriyor zaten! “Eğerbir kötülük isabet ederse de, bu <strong>sen</strong>in indindendir derler. Onlara de ki; öyledemesinler, hepsi; iyilik de kötülük de Allah indindendir desinler”, böylebaksınlar işe! Ayetin verdiği mentalite, idrak bu: Her şey; iyilik veya kötülükAllah indindendir! “Allah indindendir” demek “onun hükmünü Allahvermiştir” demektir! Sana gelen iyiliğin de kötülüğün de, esasına bakacakolursan; küfür/şirk halinin de, Hakk halinin de hükmünü Allah vermiştir. Bu,onlar “Allah İNDindendir” demektir. Buraya orijinalinde geçen “ind” kelimesiyazılmaz da “Allah’tandır” veya “<strong>sen</strong>dendir” diye yazılırsa, sonraki ayetebakan bunu yanlış anlar!Nisa-78. ayetten öğrendik ki; kişiye gelecek olan iyilik de kötülük deAllah’ın hükmüyledir. İyilik ve kötülüğün manasını nasıl düşünürse düşünsün;ister “A” çerçevesinde, ister hakikat çerçevesinde, iyilik de kötülük deAllah’ın hükmüyledir! İnsan Suresi 30’u hatırlayalım “ve ma teşaune illaen yeşeallahu; dileyen YOK İlla ALLAH”. Bir başka dileyen YOK, İlla Allah,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 819bu ayetten öğrendiğimiz hakikat bu! Şimdi bir de Nisa-79’u, mealini okuyayım,yine bir öğüt var: “Sana iyilikten ne isabet ederse Allah’tandır,başına gelen kötülük ise nefsindendir. Biz <strong>sen</strong>i insanlara Rasul olarakirsal ettik. Şehiyd olarak Allah yeter”. Bakın, Nisa Suresi 78 ve 79 birbirineuymadı gibi gözüküyor. Kime göre? “A” Takdim Formu “BEN”e, o anlayışagöre! Bu yüzden kişiler beşeri sistemler gibi zannediyor ve eğer birine “herşey Allah’tandır”ı anlatmak istiyorsa yorumlarına, tefsirlerine, tavsiyelerineNisa-78’i koyuyor, 79’u koymuyor. “Hayır, <strong>sen</strong> muhtarsın, <strong>sen</strong>in özgür iradenvar”ı anlatmak istiyorsa bu sefer Nisa-79’u koyuyor. İkisini beraber koymuyor,koyamıyor! İtiraf edemediği bir şey var, ona göre orda Allah şaşırmış!Onun <strong>tanrı</strong>sı öyle düşünüyor, ama söyleyemiyor! Oysa işin aslına bakın:Nisa-78’de İND söz konusu! İnd; hüküm! Nisa-78 ilmî surete diyor ki; sanane gelirse gelsin; “A” Takdim Formu “BEN” olarak da, “B” Takdim Formu“BEN” olarak da hepsinin HÜKMÜ Allahtan’dır.” Ne diyorlarmış vedüzeltilen ne? Orijinalinde düzeltilen ne? Yanlış meallerde “insanın indi”geçiyor, insan için ind kullanıyorlar: “bir iyilik gelirse Allah indindendir, yanihükmünü Allah vermiştir. Bir kötülük gelirse <strong>sen</strong>in indindendir, yani hükmü<strong>sen</strong> verdin” diyorlar. Hükümle ilgili meallendirelim: Onlara bir iyilik gelince“bu iyiliğin hükmünü Allah vermiştir” diyorlar, onlara bir kötülük isabetedince “bunun hükmünü <strong>sen</strong> verdin” diyorlar.-Muhtariyetle yani!Muhtariyet tabi! “De ki; hepsinin hükmü Allah’tandır”. Neden? Çünküböyle muhtar biri yok ki! Allah’tan başka hüküm verecek biri YOK! O birzan, vehmin vehmi, zulmet! O kendini muhtar sanıyor ve hüküm vereceğinisanıyor.Nisa-79 ne diyor? Bu ayette ind geçmez: “Sana iyilikten ne isabet ederseAllah’tandır, başına gelen kötülük ise nefsindendir”. Buradaki iyilikdoğrudan hidayettir! Çünkü sana gelen bir iyilik bu ilmî suretinle ilgili değildir!Sen eğer hidayete yöneliyorsan onun hükmü sana verilen yazılımlailgili değildir, ayrı bir müdahaledir, Allah’tandır. Sana gelen kötülük ise nefsindendir;yani bir kötülük yapmışsan o da <strong>sen</strong>in bu “Kayıtlı Kendini HissetmeDuygun”dandır; yani buradaki programındandır. Anlaşıldı mı? Şimdiiki ayeti birlikte söyleyelim, ikisini birleştirelim. Ayetler birbirine zıt olmadığıgibi, tamamlayıcı; idrakı açıcı ve tamamlayıcı: “Sen “A” Takdim Formu“BEN”<strong>sen</strong> de, “B” Takdim Formu “BEN”<strong>sen</strong> de bunun hükmünü veren ve bukonuda başına gelenlerin hükmünü veren Allah’tır”. Hüküm verildi ve şimdi


820Yılmaz DÜNDARo hükmün cereyanı var, bakın: “O hüküm gereği sana hidayet dilenmişse,o hidayetin gereği sana gelecek olan NUR Allah’tandır. Rabbindendir”. Onur gelir <strong>sen</strong>in programına müdahale eder. Senin bu programında olmaz o!Allah’tan gelen bir nurla programın hidayet’e döner. Burası çok önemli! Nedenönemli? Bir ayetle bakacağız ve konuşacağız. Sana bir kötülük gelirse;yani bu halinle kalırsan o <strong>sen</strong>in kendi programındandır. Peki, bu programlarınhükmü kimden? Hükümlerin hepsi Allah’tandır ve hükümler verildi!İşin cereyanında, yani o hükümler yerine gelirken sana bir iyilik gelirseAllah’tandır, programının dışında bir müdahaledir. Bir kötülük gelirse<strong>sen</strong>in bu programının gereğidir, <strong>sen</strong>in Kayıtlı Hissedişinin yani nefsiningereğidir. Anlaşıldı mı inşaAllah?Ama hanif olmayan bakış Nisa-78’in mealini nasıl yazıyor bakın: “Sanabir iyilik gelirse Allah’tandır. Sana bir kötülük gelirse <strong>sen</strong>dendir. Böyle deme;hepsi Allah’tandır”. Nisa-79: “Sana bir iyilik isabet ederse Allah’tandır. Kötülükisabet ederse <strong>sen</strong>dendir veya nefsindendir”. Şimdi bir kişi bu mealiokuyunca tereddütte kalıyor! Ya korkup; “diğerine geç, boş ver” diyor, ya danormal dışarıdaki sistemde yaptıkları gibi ne işine yarıyorsa “kes-yapıştır”laonları seçip alıyor, koyuyor. Bu yüzden Hanif olmadan meal veya yazı yazanlar,bazı önemli ayetleri peş peşe koyamazlar! Örneğin İnsan Suresi 29 ve30’u peş peşe koyamaz, tezat zanneder! Nisa 78, 79’u da koyamaz!Bakara 257: “Allah iman edenlerin Veli’sidir”. Buradaki iman Billahianlamındaki imandır. “Var Görünüşünü Allah’a eş ve ortak koşmaksızıniman edendir! Varlığını değil Var Görünüşünü muhtariyet söz konusuolmaksızın iman! Yani “ya eyyühellezine amenü, aminü Billahi” öğüdügereği imanını düzeltip Billahi anlamında iman edene diyor ki; Allah imanedenlerin velisidir! Allahu a’lem, bu hitap aynı zamanda şu kişileredir deinşaAllah. Bir kişi nefs-i levvameye adım atmışsa; “karar verdim; “A” TakdimFormu “BEN”i, batıl yapıyı fonksiyonsuz kılmak üzere yaşayacağım inşaAllah,bunun gereklerini yapacağım ve bunun gereklerini yaparken hayatımındireği de salât ikamesi olacak” demişse, işte o da bu iman kapsamındadır!Diyor ki ona; “Allah işte öyle iman edenlerin velisidir. Onları ZulmettenNUR’A çıkarır.” Dikkat ediniz şimdi; onları zulmetten alır nura çıkarır!“Zulmet” neresiydi? “A” Takdim Formu “BEN”. Onları “A” Takdiminden alır“B” Takdim Formu “BEN”e, “B” kapsamındaki takdime getirir, nura getirir.Zulmetten/Nar’dan alır Nur’a getirir. Dolayısıyla müdahaleyi ayetle görüyorsunuz!Bir müdahale gerektiğini ayetle anlatıyor!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 821Ayetin devamı: “Varlık ve muhtariyet iddiasında, küfür halinde olanlaragelince; “A” Takdim Formu “BEN” yaşantısında ısrarlı, istikrarlı yaşayanlaragelince onların evliyası tağuttur”. Tağut! Yani onlar öyle fikirleri, öylegörüşleri dost edinirler ki, o görüş ve fikirler onları Hakk’a getirmez. Onlarıngörüşleri, fikirleri, dostları tağuttur! Ne yapar tağut? Tağut, onları nurdanperdeleyen zulmete çıkarır. Nurdan alır zulmete çıkarır, orda tutar! Onlarınfikirleri görüşleri olan tağut onların dostudur, onları “A”da tutar. “İşte onlarnar ashabıdır; Ashabı nar! Onlar onda narda ebedi kalıcıdırlar”.Sebe Suresi 50. Ayet: “De ki; eğer saparsam ancak kendi nefsiminaleyhine saparım. Eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiğişey iledir.” Sapmak nedir? Allah’ın varlığını örtmektir, sapmak budur! EğerAllah’ın varlığını örter, öyle bir yaşantı ortaya koyarsam nefsimin aleyhinesaparım. İlmî suretin aleyhine, onun işine yaramayacak bir yola saparım.Eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir. “Şunuyaptım da” değil! Sebe Suresi 50 böyle deyin diyor, bu idrakta olun diyorAllah; “eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir.Muhakkak ki O Semi’dir ve Kariyb’dir”. Kariyb; yaklaştıran, kendine yaklaştıran.Bu ayet aynı zamanda “şöyle yapmayın!” demek istiyor. “A” TakdimFormu “BEN”e diyor ki; ey kendini muhtar zanneden! İyiyi ve doğruyubiliyorum, ben hallederim, ben doğruyu biliyorum, yaparım sanma! Öylebir şey yok! Eğer <strong>sen</strong> doğru yolu bulursan, şöyle de diyor: Eğer doğru yolubulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz; vahyettiğişey iledir. Vahiy ile! “Muhakkak ki O, Semi’dir ve Kariyb’dir”.Zümer Suresi 22. Ayet: “Allah kimin sadrını; anlayışını, idrakını,göğsünü İslam’a şerh etti ise o Rabbinden bir nur üzere değil midir?”Yaşantılarımıza bakalım. “A” Takdim Formu “BEN”le yaşayıp giderken birşey oluyor, bakışımız değişiyor. İslam’ı önemsemeye, kavramaya başlıyoruzve öyle yaşamaya çalışıyoruz. İşte o kişilere diyor; Allah kimin sadrını; anlayışını,idrakını göğsünü İslam’a şerh etti ise; İslam’a açtı, mühürledi, orayabağladı ise o Rabbinden bir nur üzere değil midir? Ona Rabbinden özel ayrıbir müdahale bir nur ulaşmıştır.Şems Suresi 9-10: “Onu nefsi tezkiye eden gerçekten kurtulmuştur.Onu örtense gerçekten kaybetmiştir”. Kayıtlı Kendini Hissediş Duygusuolarak tarif ettiğimiz nefsi kim temizlemişse, tezkiye etmişse; yani bu “A”Takdim Formu “BEN”i fonksiyonsuz yapmışsa, onu silmişse [“elbi<strong>sen</strong>i temizle”diyordu ya, temizlemişse] o gerçekten kurtulmuştur. Onu kim gömüp


822Yılmaz DÜNDARgizlemişse, gömüp gizleyen ise gerçekten kaybetmiştir. Bakın “A” TakdimFormu “BEN” öyle bir kir ki, kim elbisesini o kirle gözükmez hale getirmiş,kim o küfür kiriyle elbisesini gizlemişse gerçekten kaybetmiştir.Şimdi lütfen 10. Tefekkür Tablo’muza bakalım. Tabloda çeşitli bölümlervar. B 0diye bir nokta var. Bu bir sınır, B 0yazan yer idrakta bir sınır! B 0’danitibaren “A” Takdim Formu “BEN” kalkıyor, tamamen fonksiyonsuz hale geliyor!“A” Takdim Formu “BEN”in fonksiyonunun geri dönüşsüz, tamamensıfırlandığı sınır orası B 0. Öyle bir hayatın, öyle bir idrakın başladığı yer! Demekki B 0’ın solunda ve sağında farklı idraklar var. Burayı bu anlattığımızkonular çerçevesinde dikkatli incelerse kişi, kendi idrakını zaman içerisindeizleyebilir. Bu idraklerden birisi A’da A! A’da A; “A” Takdim Formu “BEN”inısrarla muhtariyetini koruyan ve onun gerçek olduğunu kabul eden yaşantınıntemsilidir. “A” Takdim Formu “BEN” muhtariyetini önemsiyor, koruyorve Vehmin Zulmeti dediğimiz alana İz Düşümle gelmiş olan dosyaları ilanettiği <strong>tanrı</strong> adına kullanmayı gerçek ve esas sanıyor, sonuna kadar böyleyaşıyor, işte bu idrak; A’da A. İlk sütun onun.Tefekkür Şeması 10


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 823A’da “B” hissi: Nefs mertebeleriyle ilgili düşünürsek, burası bizim tanımlayacağımıznefs-i levvamenin başlangıcı olan yer, bahsettiğimiz nefs-i levvameyegirilen noktayı gösteriyor. Nefs-i levvame ikinci sütunun başındanbaşlıyor son sütuna kadar, ölünceye kadar devam ediyor; kişi neresine gelebilirse!Nefs-i levvame, bir yerde başlayıp biten nefs-i mülhimeden önceki birbölüm değildir. Nefs-i Levvame bu işi götüren idrak vagonu! İdrak o vagondailerlerken geçtiği istasyonlar ise nefs mertebeleridir. İdrak nefs-i levvamevagonuyla seyahat eder. Seyahat ederken çeşitli istasyonlar vardır. Nefs-iMülhime istasyonuna gelir ve orayı son durak sanar orada konaklarsa oradakalır. Kalmaz da Nefs-i Levvame vagonunda seyahatine devam ederse Nefs-iMutmaine istasyonuna gelir. Devam ederse Nefs-i Radıye istasyonuna gelir.Devam ederse Nefs-i Mardıye istasyonuna gelir. Devam ederse... Demek kigötürücü vagon nefsi levvame. Nefs-i levvamenin harekete başladığı noktaise A’da “B” hissi” dediğimiz sınırdır. Kişi oradan itibaren Nefs-i Mülhimemanzaralarını seyretmeye başlar, hemen. Nefs-i levvame B 0noktasından,o sınırdan sonra mutmaine haliyle devam eder.Şimdi A’da “A” idrakına dönelim ve o idrakın ipuçlarını, idrak belirtilerini,A’da A’nın özelliğini görelim. A’da A Geri dönüşsüz “Nefse Zulüm” halidir.Geri dönüşsüz Nefse Zulüm! Neden geri dönüşsüz? Tabloda görülüyor ki,B 0noktasına kadar olan yer nefse zulüm hali. Tablomuzdaki birinci sütundada, ikinci sütunda da nefse zulüm var. Ama birinci sütun [“A’da A”] geridönüşsüz nefse zulüm.Bakara Suresi 16. Ayet: “İşte onlar, hüdaya mukabil hidayete mukabildalaleti satın almışlardır. Onların ticareti hiçbir kazanç sağlamadı vedoğru yolu da, gerçeği de bulanlar olmadılar”. Alış verişleri onlara kâr getirmedi;doğru yolu getirmedi. Buradaki “satın alma” takasdır, onu para olarakdüşünmeyin. Günümüz yaşantısında satın alma parayla. Burada “onlarhidayete mukabil dalaleti satın aldılar” denince, ne veriyor nasıl alıyor gibidüşünür<strong>sen</strong>iz yapılan iş takasdır. Yani mal takası gibi, “B” Takdim Formu“BEN”e mukabil “A”yı aldılar! Onlar bu alış verişte dalalet yapısını sahiplendiler,dolayısıyla bu ticaret onlara kazanç sağlamadı.Bakara-18: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym:“Summün bükmün umyün fehüm la yarciun”. Sadakallahul azim.Sağırdırlar; algılamaları kitlenmiştir. Dilsizdirler; hakikati dillendiremezler.Kördürler; apaçık hakikati fark edemezler; onlar hakikatlerine dönemezler:Geri dönüşsüz! Eğer bu hal devam ederse hakikatlerine dönemezler. Bunoktada hızlıca bir İz sürelim; ötelemeyin! “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler;


824Yılmaz DÜNDARonlar hakikatlerine dönemezler” ayetini ötelemeyin! Ayet bizi tarif ediyor!O bizim “A” Takdim Formu “BEN” yapımızın özelliği. Biz de o nasıl, hemenbakalım. Hakikatle ilgili bir konu anlatılıyor olsun. Örneğin en çok karşılaştığımızkonu Kader konusudur, o anlatılıyor diyelim. Dinliyor, îmanı kuvvetliolduğu için de kabul ediyor. “Anladın mı?” diyorsun, “anlayamadım” diyor.Bu çok önemli bir mertebedir; “kabul ediyor ama anlayamadım” diyor. Anlayamadıama anlayamadığının farkında! Peki, dinliyor, kabul ediyor amaneden anlayamıyor? Bu “A” yapı, “A” Takdim Formu “BEN” gerçeğe karşı sağırdırdilsizdir kördür! Bu yüzden “anlayamadı!” Ancak ne yapıyor? Kuvvetlekabul ettiği, imanla kabul ettiği için anlamak için de gayrette! Bu iyi bir halelhamdülillah! Ama “iyi bir hal” kime göre? Allah muhafaza etsin, bir deanlayamadığını anlayamayanlar vardır, onlara göre iyi hal. “Anlayamadım”bile diyemiyor, anlayamadığını bile anlayamıyor. Kişi o kadar kuvvetli “A”Takdim Formu “BEN” halinde ki; anlayamadığını anlayamıyor! Bu kadarkuvvetli “A” Takdim Formu “BEN” olmak ne demek? Bu kadar sağır, bu kadardilsiz, bu kadar kör olmak demek! Anlayamadığını anlayamıyor! Bu yüzdenEl Hüsna’yı tasdik edemiyor. Bakın El Hüsna’yı tasdik çok önemli bir şey!El Hüsna’yı tasdik etmek ilerde açılacak olan Fiillerin Tecellisi Yaşantısınıntemellerini oluşturur O yüzden inşaAllah bir öneride bulunayım, bir öneriyipaylaşayım sizinle.Halimiz ne olursa olsun, formatımızda “A” Takdim Formu “BEN” var.Formatımızda o olduğu için ve o da sağır dilsiz ve kör olduğu için; yani anlayamayacağımız,göremeyeceğimiz dillendiremeyeceğimiz yerlerin olmasıihtimali çok kuvvetli olduğu için El Bâsıt isminden yararlanalım. El Bâsıt;açan, yayan, vizyon kazandıran, anlamayı kolaylaştıran, hakikati anlamayıkolaylaştırandır. Allah’ın muazzam mükemmel isimlerinden, kanunlarındanbirisidir El Bâsıt, lütfen Esma’ül Hüsna’lardan bakınız. Bakınız ve bunudualarınızın içine alınız. Ancak manalara “doğru bakmak” çok önemli! “EyBâsıt olan Allahım, beni sağır dilsiz kör olmaktan koruyuver, kurtarıver.Hakikate karşı sağır dilsiz kör olmayayım. Ey Bâsıt olan Allahım aç,anlayışımı aç” diyerek Bâsıt’a seslenelim, isteyelim. Çünkü ayette buyuruyorki Allah; “Allah’ın Esma’ül Hüsna’sı vardır. O’na onlarla dua edin.”Hiç değilse bu yanını da çalıştıralım, dualarımızı mutlaka Esma’ül Hüsnalarlayapmaya gayret edelim. Bu konuda El Bâsıt’ı değerlendirelim.Bir noktayı da söyleyeyim ki, dua olarak onlardan yararlanalım. Dua olarakgördüğünüz bütün ayetlerden, hadislerden ve Esma’ül Hüsna manala-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 825rından mutlaka duaya çevirerek onlardan yararlanın. Ayetlerdeki, hadislerdekiöğütleri öyle değerlendirelim. Örneğin:“Allahümme ahricni min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi.”“Allahümme eızni min şerri nefsi.”“Allahümme rahmeteke ercu, fe la tekilnî ila nefsî tarfete aynin veaslihlî şe’nî küllehu, La ilahe illa ente Subhaneke innî küntü minez zalimin.”Efendimizin öğrettiği böyle birçok dua var. Ancak bu dualara bu anlattığımızidrakla bakarsanız bir mana ifade eder. Yoksa bir mana bulamazsınızki! Dolayısıyla bunları duaya çevirin, ama nasıl duaya? Öyle yapın ki, öyle birdua olsun ki; sizin “A” Takdim Formu “BEN”den kurtulmanızı sağlasın onlar!O manayı içeren bir cümleye çevirin!“Allahümme rahmeteke ercu, fe latekilni ila nefsi tarfete aynin ve aslihlişe’ni küllehu, La ilahe illa ente Subhaneke inni küntü minez zalimin.” BunuEfendimiz (SAV) öğretiyor. Allahümme rahmeteke ercu; Allahım, merhametiniumuyor ve bekliyorum. Neden? Çünkü bu iş ancak Allah’ın merhametiylemümkün! Öyleyse isteyeceksin; esas dua bu işte! “Duaları olmasaneye yararlar”: Bu nuru istemeseler neye yararlar! Bu nuru istemek gerek!Allahım merhametini umuyor ve bekliyorum; Allahümme rahmeteke ercu!Ve bakın devamında diyor ki “fe latekilni ila nefsi tarfete aynin; Allahımbeni göz açıp kapayıncaya kadar bu “A” Takdim Formu” “BEN”in hallerinebırakma. Bütün halimi İNDinden gelen bir lütufla temizle, düzelt.” Müthişbir dua! Ama bu idrakla baktığınız zaman böyle yararlanabilirsiniz.“Allahümme ahricni min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril Fehmi.”Allahım beni Vehmin Zulmetinden çıkar ve İNDindinden ulaşacaknurun verdiği anlayışla beni Hakk yapıya, “B” yapıya, Nur’una ulaştır. Bakınnasıl bir ilaç! Dualara böyle baktığınız zaman, onları yaralanabileceğinizmüthiş birer ilaç olarak göreceksiniz hep! Ben <strong>tanrı</strong> yapıdan kurtulmakiçin, bu duadan, bu esmadan nasıl yararlanırım? Esmalara da, esmalarınmanalarına böyle bakacaksınız yararlanmak için! İşte bunlardan birisi Bâsıt!Anlayışın, idrakın açılması için önemli! Özellikle anlayamadığımızı bile anlayamıyorsakhiç değilse onu anlayamadığımızı kavrayabilecek bir noktayabizi taşısın diye.Bakara Suresi 161: “Muhakkak ki kâfir olanlar ve küffar olarak ölenleregelince; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti işte onlar


826Yılmaz DÜNDARüzerinedir.” Bir kişi varlık ve muhtariyet iddiasıyla Allah’a eş ve ortak koşarak,“A” hali ile ölmüşse; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti var.Bakara 162: devam ediyor: “O lanetin içinde ebedidirler; yani geri dönüşsüz!Onlardan azap hafifletilmez ve onlara bakılmaz; izin de, mühletde verilmez.İsra Suresi 72. Ayet: “Kim bunda âmâ ise o ahirette de âmâdır, yolitibariyle daha da sapkındır.” Kim dünyada gerçeği fark edemediği içinHAKK’dan perdeli ise, o ahirette de âmâdır, yol itibariyle daha da sapkındır.“A’da A” halinin, yani geri dönüşsüz nefse zulüm halinin akıbetini ayetlerleinceledik. İnşaAllah daha sonra devam edelim, olur mu?EL FATİHA…


14 Receb 1431 / 26 Haziran 2010• Ya eyyühel Müzzemmil: Ey örten! Ama neyi?• Salâtı ikame etmek nedir?• Gecenin önemi• Makam-ı Mahmud’la ilgili ipuçları• Nefs-i levvameye yemin var: O zaman bu nefs önemli, dikkat et!• Muhtariyet Süzgeci ve Muhtariyet Kiri!• Nefs-i levvame; seyr-i süluğun adı• İnfak ve nefs-i levvame ilişkisi• Billahi Anlamındaki İman• Hedefiniz Vahid’dir• Vehmin kalkması• Hangi hal nefs-i mutmainnedir?• Menfaatleri için ayetleri bölenler• Ayetler, Efendimize ne diyor, bize ne diyor?• Size olan mesajı ötelemeyin• Gecenin sana kolay gelen vaktinde kalk ve uyanık ol• Hanif idrakında olana 7 anahtar verilir• Kıpırdamak zorundasın• Sabır; Allah’ın sana vermesini bekle, demektir.• Onları bana bırak ve Hecr-i Cemil ile uzaklaş?• Ona “küfüv” yoktur• Gerçek kesret âlemi: Esma’ül Hüsna âlemi• HU: Vahid’e giden ilk istasyon• “Kendini Hisset” dendiğinde• Yabancı/sahte görüntü, zıll yani gölge, yani var görünenmişiz• “Enel Hakk” nerde denebilir?• Önemli bir kural: Hidayetim sana gelirse kurtulursun!


828Yılmaz DÜNDARYaklaşık dört yıl boyunca belli bir müfredatı işlemeye çalıştık. İşlediğimizkonular birbirleriyle ilişkili ve bir hedefi olan konulardı. Bugün konuya 20.Tefekkür Şemamızla başlayalım. 20. Tefekkür Sayfasında Talib için bir yolharitası var.Talibi birkaç defa tarif ettik, şimdiki açıklamalardan sonra belki birazdaha netleşecektir. “Talib İçin Bir Yol Haritası”nı ayetlerden yararlanarak elealacağız. Daha önce tefekkür ettiğiniz yol haritasını şimdi ayet meallerindenve birlikte oluşturacağımız açıklamalardan yararlanarak yolun kilometretaşları gibi değerlendirmeye gayret edeceğiz. Kur’an-ı Kerim’den yararlanarak,bu amaçla, buna benzer birçok kompozisyon çıkarılabilir, bu da öyle birörnek. Eğer hayat malzemeniz Kur’an-ı Kerim ayetleri ve Efendimiz (SAV)in sünneti, hadisleri olursa, hayatınız için bunlardan birçok yemek hazırlanabilir,herkes farklı yemekler yapabilir. Malzeme bunlar olmak kaydıylahepsi çok güzeldir, hepsi doğrudur, ama hepsinin lezzeti farklıdır. Ancak,bunları kullanırken hiçbir zaman menfaate yönelik bölmemek lazım! “Onlarayetleri menfaatlerine yönelik böldüler!” diye ayet bizi bu konudauyarıyor. Bu tür oyunlar beşeri hukukta, hayatta vardır. Kişiler Anayasanınboşluklarından yararlanmaya çalışır; 3. Maddeyi yazar 10. Maddeyi yazmaz


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 829ki belli bir mantık oluştursun. Özellikle “A” Takdim Formu “BEN”in duyguve düşüncelerini kanıtlamak için ayetleri veya hadisleri kullanmak Kur’anayetiyle yasaklanmış ve bize “bu çok tehlikelidir” diye bir uyarıyla gelmiştir.Peki, ne yapacaksınız?Onlardan daima HAKK’ı tavsiye eden bir bakış açısı için yararlanmaklazım! Bir konuda düşündüğünüz bir şeyi desteklemek için onları dayanına destek olarak kullanmak bizzat Allah tarafından yasaklanmıştır!Dikkat etmek gerekir. Yani ayet ve hadisleri bir hayat yemeği yapmak içinkullanırken mutlaka Hakk Yemekleri oluşturmak gerekir, mutlaka! İşte böylebir hayat yemeği, ayetlerden oluşan bir yol haritası örneği 20. Tefekkür PaylaşımTablosu’nda var. Burada Müzzemmil Suresi, Kıyamet Suresi, MüddessirSuresi, Saffat Suresi, Fecr Suresi ve İhlâs Suresi yer alıyor.Yol Haritasını incelemeye Müzzemmil Suresi’nden başlayalım. Euzü billahimineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahim. “Ya eyyühel Müzzemmil,Kumil leyle illa kaliyla, Nısfehu evinkus minhu kaliyla, Ev zidaleyhi ve rettilil Kur’âne tertila, İnna <strong>sen</strong>ulkıy aleyke kavlen sekıyla.”Sadakallahul azim. Mealen: “Ey Müzzemmil/Örtünen; azı hariç geceleyinkalk, yarısı kadar yahut azıyla yahut onu artır ve Kur’an’ı üstünde tefekkürederek oku. Muhakkak ki biz sana ağır bir söz ilka edeceğiz”. MüzzemmilSuresi gelen ilk surelerden. Özellikle 20. Ayetinden önceki ayetler ilk gelenayetlerden. Müzzemmil Suresi “gece kalkın” dediğinde henüz beş vakit salâtfarz değil ve Kur’an-ı Kerim tamamlanmış değil, elimizdeki haliyle henüztamamlanmış değil. Ve böyle bir durumda, Efendimiz (SAV)e ve ona tabiolanlara “gece ibadeti” öneren bir sure! Sureyi çeşitli şekillerde değerlendirmekmümkün: Birisi, Sure’nin özellikle muhatabı Efendimiz sallallahu aleyhivesellem. Dolayısıyla, ilk muhatabı olan Efendimiz (SAV) için sure ne diyor?Sureye bir böyle bakılabilir, bir de o an Efendimiz SAV’in yanında olanlariçin ne diyor diye bakılabilir, bir de özellikle bizim için ne diyor diye bakılabilir.Bunlara sesleniş farklı mıdır? Temelde hepsi aynı noktaya, aynı manayagelir, ama bakarken hedef kitleye göre farklılıklar oluşturur.Müzzemmil Efendimize verilen bir isim olmuştur, bir lakap gibi. Çoksevdiğiniz hoşlandığınız birisine, yaptığı hoş, güzel bir şeyle seslenmenizgibi. Örneğin Hazreti Ali radıyallahu anh bir gün toprakta uyurken Efendimizsallallahu aleyhi vesellem ona sesleniyor. Onun toprakta yatışını, uyuyuşunu,halini seven Efendimiz ona “ey toprağın babası” diye o haliyle ilgilibir isimle sesleniyor. Şimdi Efendimize Müzzemmil hitabı nasıl anlaşılabilirona bakmaya çalışalım.


830Yılmaz DÜNDAREfendimiz sallallahu aleyhi vesellem mağarasında muhatap olduğu gerçeklerlekarşılaşıp, yani Cebrail aleyhis selamdan hakikatleri duyup, bununverdiği halle eve geldiğinde “beni örtün, beni örtün” diye seslendiği için; “Yaeyyühel Müzzemmil ey beni örtün, beni örtün diyen” diye Allah’ın ona sevgiyle,latifeyle seslenmesi! “Ya eyyühel Müzzemmil, Ey beni örtün diyen” diyenbu sesleniş biçimine bazı âlimler bir latife gibi bakmış. Veya bir başkabakışla bu hitap, Efendimize “ey salât ikamesi için giyip hazırlanan” diye birsesleniştir. Veya “ey Nebilik ve Rasullük yükünü yüklenen, bu yükü kendisineörtü olarak alan” diye bir sesleniştir. Bunların hepsini birlikte düşündüğünüzzaman çıkacak olan mana neyse, işte onun karşılığı olarak Efendimize“ya eyyühel Müzzemmil” diyen bir sesleniş!Peki, bu seslenişe bizim için nasıl bakarız? Kişi olayları ötelemeye alışmışsa,işe hikâye gibi bakmaya alışmışsa -ki bu MUHTAR yapıdır, bu EMMAREyapıdır- o zaman bu hitabı da öteler! Kendisine faydası dokunacak şeyleri;yani muhtariyetini yok edecek şeyleri öteler. Bu yüzden ayet ve hadisleridinlerken de öteler! “işte Efendimiz (SAV) o zaman “beni örtün, beni örtün!”demiş, bu ayet olayla ilgili gelmiş. ayet o döneme ait, o an’a ait” der.Kur’anı bir hatır için veya iyi bir duyguyla okur, ama öteler. Hatta okurkenduygulanabilir, ağlaya da bilir, hayal de kurar, ama öteler! Çok duygulanmışolsa bile, o duygu onun “A” Takdim Formu “BEN”ine ait olduğu için kendineait olan bu mesajı öteler! Bu hal Kur’an-ı Kerim’den yararlanamamayıgetirir! Ötelememek gerekir! Eğer ötelemeden bakacak olursanız ayet vehadislerin her ân için ve her kişi için bir mesaj, bir bilgi içerdiğini görürsünüz!Bu şekilde bakacak olursanız, Kur’anın bir ân’a, bir şahsa ait olmadığını;her ân’a, her şahsa, her hale, her nefse her nefese ait bir bilgi olduğunugörebilir, bulabilirsiniz.Ötelemeden bakarak şimdi bu beş ayeti tefekkür edelim: “Ey, dünyameşgalesi yorgunluğunu dünyalıkla örten!” Ey, dünya meşgalesi yorgunluğunudünyalıkla örten diye sesleniş bizedir! Günlük yaşantıya bakınız.Gündüz, bir meşgale, bir hırs, bir mecburiyet nedeniyle bir koşturma.Sonra yorulma. Yorulduğunuz zaman da dünyaya ait bir şeyle üstünüzüörtme. Bu bir yorgan olabilir, bir örtü olabilir, bir battaniye olabilir. Bu birsembol! Siz yorgunluğunuzu dünyaya ait bir şeyle gidermeye çalışıyorsanız,o yorgunluğu unutturacak dünyalık bir şey kullanıyorsanız o da bir örtü! Ozaman hitap böyle: Ey dünya yorgunluğunu yine dünyalıkla unutmaya,yok etmeye çalışan!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 831Salâtın bizim için vazgeçilmezliğini anlatırken demiştik ki; salâtsızlık insanıçıldırtır. Salâtsız olanlar hayatta çıldırırlar! Çıldırmamak için, unutmakiçin, sevinmek için bir şeylerle meşgul olurlar, yine başka şeylere başvururlar!Önemli bir şey olmuştur onu kutlayacaktır, haramlarla kutlama yolunuseçer! Üzülmüştür, bir arkadaşını çağırır; “dertlerim var, gel unutalım/örtelimonu!” der, onu yine haramlarla örtmeye çalışır. Oysa imanlı bir insansevincini de, üzüntüsünü de; her halini seccadede paylaşma alışkanlığıedinmiştir. Ama diğeri dünya meşgalesini dünyalıkla örtüyor. Bu yüzden eyörtülü olan! Ama ayet öyle örtenlerin tümüne seslenmiyor! Ey dünya meşgalesiyorgunluğunu dünyalıkla örten, ancak Eşhedü en la ilahe İllallah veEşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasuluhu diyen! Sadece bu haldeolana hitap ediyor. Manaya böyle bakınca; örtülü olup Kelime-i Şehadetgetirmiş olanın muhatap alındığını görebiliriz. Neden? Surenin 5. Ayetinebaktığımızda; “muhakkak ki biz sana ağır bir söz ilka edeceğiz; sana birbilgi açacağız” deniyor. Eğer kişi baştan böyle bir bağlılıkla “La ilahe İllallah,Muhammedün Rasulullah” diyerek, bu niyetle aday olmamışsa öğreneceğibilgiyle El Hüsna’yı tasdik etmez! Leyl Suresi’nden hatırlayınız; “onlar ElHüsna’yı tasdik etmezler, yani edindikleri bilgileri Allah’la ilişkilendirmezler!Biraz sonra gecenin öneminden bahsedeceğiz. Gece önemli! Ama geceyalnızca Allah’a inananlar için mi önemli, yalnızca onlara mı tesir eder? Hayır,tüm insanlara aynı tesiri yapar! Yağmur yağdığı zaman “ben şunu ıslatırım,şunu ıslatmam” diyor mu, altındaki herkesi ıslatıyor. Gecenin tesiride öyle; inanana da inanmayana da gecenin tesiri vardır. Kişi La ilahe illallahbağıyla o tesire girmemişse, edineceği bilgilerle Allah’a ulaşmaz, ElHüsna’yı tasdik etmez. O da gecenin ona vereceği imkânlardan yararlanır,bazı bilgiler edinir, ama bulduğu bilgilerle Allah’a ulaşamaz. Neden? Çünkü“İkra Bismi rabbikellezi halak” ayetine uymadı, onu yapmadı. Bakın ayet çokönemli bir öneride bulunuyor: “Yaradan Rabbinin adıyla OKU”. “OKU”değil, “İKRA” değil! “İkra Bismi Rabbikellezi halak; Yaratan Rabbinin adıylaoku”, ileri idraklarda “Rabbinin adına OKU”, öneri böyle. Yani; “böyle okursanEl Hüsna’yı tasdik edersin ve bulduğun bilgilerle HAKK’a ulaşabilirsin”.Eğer böyle bir yaklaşımın yoksa o örtüden sıyrılmak sana fayda getirmeyebilir.Bu yüzden; “Ey dünya meşgalesi yorgunluğunu dünyalıkla örten, amaEşhedü en la ilahe İllallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasuluhudiyen!” şeklindeki mana oluşuyor.


832Yılmaz DÜNDAR“Gecenin sana kolay gelen bir vakti idrakını bu örtüden kurtarmaküzere KALK!” Gecenin sana kolay gelen bir vakti idrakını bu örtüden, onuörten bu kirden kurtarmak için KALK ve UYANIK OL. Uyanık ol, uyan! Gözünüaç dikkatli ol, zihnini aç tetikte ol; önüne gelecek imkânlardan yararlan!Gecenin sana kolay gelen bir vakti! Bu kavram çok önemli! Kur’anâlimlerine göre, Müzzemmil Suresi’nin 20. Ayeti çok sonraları gelen bir ayet.Bu sure geldiğinde tâbi olmuş kişiler, her geceyi Ramazan’mış gibi çok uzunve önemli bir şekilde değerlendiriyorlar. Ama bazılarının gündüz de çokönemli telaşları var, bu yüzden takatleri yetmiyor. İçlerinde hastalar, çeşitlisıkıntıları olanlar var. Bu yüzden 20. Ayet; “artık O’ndan kolaylaşan kadarınıoku” diyerek bir kolaylık getiriyor. Artık Kur’an’dan kolaylaşan kadarınıOKU. Daha sonra İsra Suresi 79. Ayetle de gece kalkışı önerilir, ama o zamanzaten beş vakit salât ikame ediliyor. İsra Suresi 79: “Ayrıca geceninbir kısmında yararını göreceğin Kur’an’la Teheccüd’e KALK. Umulurki Rabbin <strong>sen</strong>de MAKAM-I MAHMUD’U BA’S EDER.” Bakın Efendimizsallallahu aleyhi vesellem’e bir öneri geliyor: “Sen gecenin bir kısmında yararınıgöreceğin Kur’an’la teheccüdde ol. Umulur ki, Rabbin Sende Makam-ıMahmud’u ba’s eder”.Sizinle Makam-ı Mahmud’u çok konuşmadık. İlerde nasib olursa konuşuruz.Ezanın peşine okuduğumuz salâvatı anlatırken daha çok Tam Davet’ive Salâtın ve Tam Davet’in Sahibi manalarını paylaşmış, ona da çok az değinmiştik.Nasib olursa daha sonra birlikte paylaşırız.Evet. Anlaşılıyor ki BİR KOLAYLIKLA öneriliyor: Gecenin sana kolay gelenbir vaktinde ve Kur’an’dan da sana kolay gelecek kadar! Bu normal ibadetlerinizdede, diğer ibadetlerinizde de çok önemli. Eğer, Zikrullah amaçlı yaptığınızesmalar ve dualar varsa oralarda da çok önemli. Bu işlerin sıkılarak, “ahbir tamamlasam” diyerek yapılmaması gerekir. Sıkılmaya başladığınız an,yararlanma bitti demektir! Eğer bir ev temizliyorsanız sıkılsanız da evi temizlerbitirirsiniz, bir evrak hazırlıyorsanız sıkılsanız da belli bir zaman sonratamamlarsınız. Ama beyin işi öyle değil, sıkıldığınız zaman kapanır, o HuzurHali’yle açıktır! Kalb’in huzurlu/mutmain olması gerekir. Bu yüzden, şimdigöreceğimiz hedef o kadar önemli ki! Hedefe ulaşmak için, bu işi oflayıppuflayarak, sıkılarak yaparsan kendine işkence edersin. “Öyle yapma, sananasıl kolay geliyorsa öyle yap, yeter ki yararlan” deniyor. Küçücük deolsa, yararlanabilmen için sana kolay gelen şekli, gecenin sana kolay gelen


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 833bir vaktini yakala ve Kur’an’dan da sana kolay gelen miktarda, kolay gelenyeri incelemeye çalış. Neden?Nefs-i levvame’ye hazır olabilmen hazırlanabilmen için, yani ahiretiniçin korunman gerekeni bilmen ve korunmanın yöntemini farkedebilmen ve anlayabilmen için! Nefs-i Levvame’ye hazır olabilmen içinve ahiretin için “nelerden korunman lazım?” ve “bu korunmanın yöntemlerinedir?” bunları öğrenebilmen ve anlayabilmen için Hakikati hatırlatıcıolarak kolaylaştırılmış olan Kur’an’ı tefekkür ederek, acele etmeden, sanakolay gelecek miktarda oku, bu hali salât ile ikame et! Demek ki, gecedenyararlanmanın bir hedefi, gecenin vereceği idrak açılmasından yararlanmanınbir hedefi var: Nefs-i levvameye hazırlanmak, bir şeye hazırlanmak! Değişikbir hayat tarzı gelecek, sizi o hayat tarzına hazırlıyor. O hayat tarzınabirdenbire giremezsin. Senin dünyadaki yapın birdenbire o hayat tarzınaadapte olamaz kavrayamaz, hazırlanman lazım! İdrakını hazırlamangerekir, idrakınla beraber idrakına uygun olarak vücudunun kimyasını hazırlamangerekir! İşte bu çalışmayı yapman (“bu çalışma nedir?” o da ayrıcaele alınmalı) ve geceden yararlanman lazım. Ama <strong>sen</strong> nefs-i levvame’yehazır olabilmek için ve <strong>sen</strong>in ahiretin için nelerden korunman lazım, bununfarkında değilsin. “Nelerden korunman lazım?” ve “onlardan korunmanınyöntemi nedir?” bunları öğrenebilmen için, <strong>sen</strong> sana Hakikati hatırlatıcıolarak kolaylaştırılmış olan Kur’an’ı tefekkür ederek oradaki manayı düşünerek,“burda benim için ne var acaba?” diye telaş ederek, ama acele etmedensana kolay gelecek miktarda OKU; bu hali salât ile ikame et. Kur’ankendisini böyle de tarif eder; “hakikati hatırlatıcı olarak kolaylaştırılmışolan” der. Evet; hakikati hatırlatıcı olarak kolaylaştırılmış olan Kur’an’ı tefekkürederek, manasını düşünerek, “bana ne diyor acaba?” diye merak edereksana kolay gelecek miktarda oku. Ve bu hali salât ile ikame et. Yakaladığınbu hal var ya, işte onu da salât ile ikame et! Bu, “o anda salât ikame et, seccadeyegit ve namaz kıl” demek değil!Önceki paylaşım toplantımızda konuşmuştuk; “salâtı ikame et” demek;salâtta edindiğin hali daha sonra seccadeden kalkınca yaşantına ikameet” demektir. İkame etmek adres belirlemek, yer belirlemek, yer ettirmekdemektir. Seccadeden kalktıktan sonra eğer duygularınız düşüncelerinizsalâttan kopuyorsa siz salâtı ikame etmiyorsunuz! Salâtı ikame etmek; salâthareketleri tamamlandıktan sonra edindiğiniz huşu ile fiillerinize devametmek demektir. Akıllı insan bunu takip eder: “Ben ne kadar bunu yapabili-


834Yılmaz DÜNDARyorum, ben salâttan kalktıktan sonra huşumu ne kadar koruyabiliyorum?”diye kendini hesaba çeker. Mesela; “ben yaklaşık bir saat o huşuyla dikkatediyorum, ama sonra tekrar dalıyorum” diyorsa, o zaman <strong>sen</strong> bir saat sonratekrar salât ikame etmelisin! Mutlaka bir nafile BUL ve YAP! Bu yüzdenİşrak, Kuşluk gibi değişik vakitlerde yapılması önerilen nafileler vardır, yaniinsanlar huşularını korumaya teşvik edilmiştir. Oralara büyük mükâfatlarkonarak; insanlar sık sık bu huşuyu yakalasınlar ve bunu hayatlarında ikameetsinler, bu ikameden kopmasınlar diye nafileler ve onlardaki yüksekmükâfatlarla teşvik edilmişlerdir. Örneğin işrak vaktinde salât için Efendimizsallallahu aleyhi vesellem üç defa söyleyerek buyuruyor ki; “tam, tam,tam bir Hac ve Umre sevabı alırsınız.” Oraya böyle bir mükâfat konarakkişi o nafileye teşvik ediliyor ki, aldığı huşuyu devam ettirebilsin depolayabilsin,Haşyetullah depolayabilsin. Şuna da dikkat etmek gerekir ki; eğer kişisalâtta daha sonra kullanılmak üzere Haşyetullah depolayamazsa salâtınıikame edememiş, fırsatı değerlendirememiş olur!Kişi kalktı, ikame etti, böyle yapınca ne olacak? İşte o zaman, “muhakkakki; biz sana bu yolda gereken bilgi ve onun halini şuurunda yaşatacağız”.Biraz sonraki ayetlerde de dikkatimizi çekecek göreceğiz, burda çokönemli bir şey var! Şöyle örnek vereyim: Birisine bir çalışma öneriyorsunuz;“matematiğin şu konusunu, şu problemlerini otur çalış, sonra şu sonucavaracaksın”. İşte dikkat etmek gereken nokta bu; bu yolda böyle bir şey düşünmemeklazım! Yol Haritasında çok önemli bir ayrıntı var: “Gece kalkar,sana kolay gelen bir zamanda, kolay gelen miktarda tefekkür ederek Kur’anokur, hatta bu Kur’an’ı salâtta okur sonra bunu hayatına ikame eder<strong>sen</strong>;şunu bulacaksın” demiyor! “Sen böyle yaparsan BİZ SANA VERECEĞİZ”diyor. Bu çok önemli bir kuraldır. Bu; işin temelini oluşturan, sizi muhtariyettenkurtarabilecek çok önemli bir kuraldır. Aksi halde, “ben yaptım,ben buldum, ben elde ettim” diye muhtariyetinize bağlanır kalırsınız. Değil!Bunun için; “Sen Var Olan halinle hiçbir şey bulup elde edemezsin” diyor.Sen böyle yaparsan “biz sana muhakkak ki, biz sana bunu vereceğiz.”Demek ki kesinlikle! Bu yolda gereken bilgi ve onun halini şuurunda yaşatacağız,kesinlikle biz sana bunu vereceğiz! Ayetin ilk muhatabı Efendimizsallallahu aleyhi vesellem ve şimdi de dinleyen bizler olduğumuza göre herkesegöre verilecek farklı bir şey vardır! Ayet Efendimizi muhatap aldığında,onun Nebi ve Rasullüğüyle ilgili ona verilecek, yaşatılacak şey vardır. Bizimmuhataplığımızda bize ait yaşatılacak verilecek bir hal vardır. Şimdi bakınkonu, harita, yolun haritası daha netleşecek, devam edelim.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 835Kıyamet Suresi ilk iki ayeti: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’rRahmani’r Rahiym: “La uksimu Biyevmil kıyameti ve la uksimu binnefsüllevvameh.” Mealen: Kıyamet gününe kasem ederim, yemin ederim! Venefs-i levvame’ye kasem ederim, yemin ederim. Yemin var! And olsun veyemin ederim ifadelerinin önemini daha önce paylaşmıştık. Burada da KıyametGünü’ne yemin var, Nefs-i Levvame’ye yemin var. Kıyamet Suresi’ninikinci ayeti nefs-i levvameyi çok önemli buluyor ve yemin ediyor! Ama!Bu işle meşgul olanlar nefs-i levvameyi hiç önemsemiyor, kâle bile almıyorlar,onu bir iki saniyede geçip atıp gidiyorlar! Allah “nefs-i levvameye kasemederim, yemin ederim” diyor, bu işin anlatıldığı yerlerde nefs-i levvame “ikisatırla” geçiliyor. Geçiştirilmiş, bir kenara atılmış! Tarifi bile net yok. Büyükbir çelişki değil mi? Nefs-i levvame, kişi hayatta oldukça, yaşadığı sürecedevam edecek önemli bir halin adı. Öyle bir hal ki; Allah o hale yeminediyor!İki hal vardır, herkes bu iki halden birisindedir; ya nefs-i emmarede yanefs-i levvamededir! “Nefsin yedi mertebesi vardır, kişiler bu yedi haldenbirisindedir” denir ya, öyle düşünmemek lazım. O söylenen yanlış mı? Değil!Değil ama öyle düşünmemek lazım! Çünkü temel iki hal vardır, insan bu ikiana halden birisindedir mutlaka; ya nefs-i emmarededir, ya nefs-i levvamededir!Başka bir yerde olamaz! Yani; ya VARLIK ve VARLIĞININ MUHTARİ-YETİ iddiasındadır, MUHTARdır, ya da bu muhtariyetten kurtulma çalışmalarınabaşlamıştır. Muhtar olan nefs; emir veren nefs emmare nefsidir. Muhtarınnefsi nefs-i emmaredir. Nefs-i emmare muhtariyetini ilan etmişin halidemektir. Ya da kişi bu muhtariyetten kurtulma çalışmalarına başlamıştır,o çalışmaların bir yerindedir. Artık onun derecesi neyse! Muhtariyetten rahatsızlıkbaşlamış hal nefs-i levvamedir, muhtariyetten kurtulmaya çalışannefstir o. İşte ana iki hal; ya muhtar hal ya da muhtariyetten kurtulmayaçalışan hal. Muhtariyetten kurtulmaya çalışan hal, bu çalışmaları sırasındaçeşitli idrak pozisyonları yaşar. Nefs mertebeleri denilen o idraklerdir, onlaranefs mertebeleri denir. Onların hepsi nefs-i levvame içerisinde birer süreçtir.Nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i radiye, nefs-i mardiye gibinefs mertebeleri nefs-i levvame içerisinde yaşanan hallerdir ve bu süreçlerdekiçalışmalar hep nefs-i levvame çalışmalarıdır. Nefs-i levvame çalışmalarıbulunduğu idrake göre değişir. Nefs-i mutmainnede olanın nefs-i levvameçalışmasıyla nefs-i mardiyede olanın nefs-i levvame çalışması farklıdır.


836Yılmaz DÜNDARBir tanım ve örnek vereyim. Çok basit cümlelerle, ama tasavvuf diye bilinenhalin temelini oluşturan çok önemli bir cümle paylaşmaya çalışacağım,lütfen çok dikkat edelim inşaAllah. Nefs-i levvame nedir? Nefs-i levvame<strong>tanrı</strong>nın <strong>tanrı</strong> olmaktan duyduğu rahatsızlıktır. Nefs-i levvame; <strong>tanrı</strong>lıkiddiasında bulunmuş, Allah’a eş koşmuş kişinin bu iddiasıyla Allah’a eş veortak koşmuş olan halinin onda rahatsızlık oluşturmasıdır. Yani <strong>tanrı</strong>nın<strong>tanrı</strong>lığından rahatsız olmasıdır! “Ben de <strong>sen</strong>in gibi Allah’ım. Sen sana göreAllah’sın ben de bana göre Allahım” demiş olanın bu halinden rahatsız olmasıdır!Kişi bilsin veya bilmesin haliyle böyle diyor! Demek ki, <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunmuş ve bu iddiasıyla Allah’a eş ve ortak koşmuş kişinin buhalinin onda rahatsızlık oluşturması nefs-i levam! Yani <strong>tanrı</strong>nın <strong>tanrı</strong>lığındanrahatsız olması nefs-i levvame! Tanrının <strong>tanrı</strong>lığından rahatsız olması!Dikkat edin, Tanrının diğer <strong>tanrı</strong>larla münasebetlerinden kaynaklanan rahatsızlıklarınefs-i levvame değildir! Bu, bazı yerlerde bu şekilde de yazılıpanlatılır, ama böyle değildir! Bunun doğru anlaşılabilmesi için çok basit birörnek verelim.Diyelim ki, bir ülkenin kralı var, yandaki ülkelerin de kralları var. Amabu ülkenin kralı halkını incelemiş ve kendinde enteresan bir mütevazilikduygusu oluşmuş, kral olmaktan rahatsız bir hale gelmiş! “Ben neden kralım?”diyor, kral olmak ona rahatsızlık veriyor. Bu çok başka bir şey! Amabir de kralın şöyle bir rahatsızlığı olabilir: Komşu ülkenin kralıyla ilişkilerisırasında bir yanlış yapmıştır, bir sıkıntı oluşmuştur, bundan rahatsızdır.Krallar arası rahatsızlıklar vardır; “şu kralı kırdım, şu kralı üzdüm” gibi krallararası rahatsızlıklar vardır. Onu gidermek, birbirlerini memnun etmek içinbirbirlerinden özür dilerler. “Şu kralı üzmüşüm çok rahatsızım, günlerdirgözüme uyku girmiyordu. Gittim, hediyelerle gönlünü aldım, helalleştik.”Bu manzara diğerinden başka bir iş! İlkinde; Kral, kral olmaktan rahatsız!İkisi birbirinden farklı! Şimdi anlattığımın, kralların kendi aralarındaki rahatsızlıklarınHakk’la hiç ilişkisi yok! Anlaşılıyor mu, inşaAllah? Bu örnektekigibi <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olan bir kişi düşünün. Bu kişi farkındadır, değildir,ama <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olması onun kaçınılmaz halidir! Bu haldeyken obu halini fark etti! İşte bu <strong>tanrı</strong>lık halinden, <strong>tanrı</strong>lık/muhtariyet iddiasındanrahatsız olması onun nefs-i levvame’ye girmesini sağlar. O hali fark edipondan rahatsız olmakla kişi nefs-i levvame’ye giriş yapar. Dikkat edin; eğer<strong>tanrı</strong>lığından rahatsız değilse, <strong>tanrı</strong>lığının farkında bile değilse, İslamiyet’inbütün kurallarını yerine getiriyor olsa bile fark etmez; kişi nefs-i emmarededir!Tanrılığının farkında değilse neyle meşgul olursa olsun nefs-i emmare-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 837dedir. Zümer-65: “Eğer şirk koşarsanız amelleriniz boşa gider.” Her şeyboşa gider! Çünkü nefs-i emmare şirk koşma halinin adıdır.Kişi şirk koşmaktan rahatsız olmaya başlar ve bundan kurtulmak ister<strong>sen</strong>efs-i levvameye adım atmış olur. İşte esas sevab o zaman çalışmaya başlar!Sevab mekanizması o zaman çalışmaya başlar. Sevab mekanizması nefs-ilevvameye adım attıktan sonra başlar.İşte bundan sonra, yani Nefs-i Levvame trenine binmiş de bu yoldailerleyenin, seyr-i süluk yapanın göreceği istasyonlarından birisi Nefs-iMülhime’dir. Hızla geçilmesi gereken yer de aslında orasıdır! Çünkü bütüngirdaplar aslında nefs-i mülhimededir. Eğer nasib olmuş da nefs-i mülhimegeçilmişse, siz o tünelden başka bir yere geçersiniz. Artık size orda ne birmahzunluk ne bir korku vardır. Ama nefs-i mülhimenin sonundaki bu tünelegelinceye kadar nefs-i mülhimenin içi girdaplarla doludur. Çünkü o birhis! Mülhime hislerle ilgili bir olaydır ve orada insanın aklının çabuk kaymasımümkündür. Bu yüzden hızla geçilmesi gereken yer bu istasyondur, burayıbir an önce geçmek gerekir. Ama neyle? Nefs-i levvame treniyle! Neticedemülhime istasyonundaki çalışmalar başkadır, mutmaine istasyonunda çalışmalarbaşkadır. Ama hepsi nefs-i levvame çalışmalarıdır.Şöyle bir örnekle açmaya çalışalım: Bir lisede okuyan öğrenci; Lise 1’dede Tarih okur, Lise 2’de de Tarih okur, Lise 3’de de Tarih okur ama okulunadı Lise’dir. Lise öğrencisi. Ama 1’deki Tarih’in mantalitesi ve konuları farklıdır,2’deki Tarih’in konuları farklıdır, 3’dekinin farklıdır. Veya ders Matematikolsun, onda da öyledir: 1’de, 2’de, 3’de konular ve mantalite farklıdır. Amaokulun ismi Lise! O da Lise öğrencisi. “Nereye gidiyorsun?” denince “Tarihe,Matematiğe” demez, “Liseye” der. Nefs-i levvame de böyle! <strong>Oku</strong>lun adı, SeyriSüluğun ismi Nefs-i Levvame. Ama istasyonları farklı farklıdır!Şimdi anlatacağız, nefs-i emmareyi çok kolay tanırsınız. Aslında nefs-iemmareyi çok önemseyip incelemek gerekir. Onu “ben orada değilim” deyiphemen ötelerse kişi ondan kurtulamaz! Nefs-i emmareyi kendisinde iyitanır ve onunla yüzleşirse nefsi emmareden kurtulması kolaylaşır. Bu yüzden“benim nefs-i emmareyle ilişkim yok” deme! Niye? Nefs-i emmareniniçine doğdun, nefs-i emmareye doğdun! Bakın Kur’an-ı Kerim’de “HazretiÂdem’in cennetten kovulması” diye tarif edilen kıssa çeşitli surelerde anlatılır.Bunlardan birisi de Taha Suresi’dir. Hazreti Âdem’in cennetten çıkışı veyeryüzüne gelişi Taha Suresi’nde de anlatılır. İlerde nasib olursa belki TahaSuresi 118, 119, 120, 121, 122. ayetlere detaylı bakma fırsatımız olur inşa-


838Yılmaz DÜNDARAllah. Ancak şimdi içinden bir yeri, Taha Suresi 121’in son kısmını konuşalım.Orda Hazreti Âdem için bir tesbit var. Bakın anlaştık ya; ötelemeyinve Hazreti Âdemi de hemen kendinizde arayın, bu ayet o zaman size hitapetmiş olur. “Zamanında, Âdem aleyhisselam cennetten bir kere kovulmuşişte” der<strong>sen</strong>iz ötelemiş olursunuz. Dünyaya her gelen kişi cennetten HazretiÂdem gibi kovulur. Bu bir mekanizma! Bakın, Taha Suresi 121’dekitesbit şöyle: “Âdem Rabbine ASİ oldu da YAŞAYIŞI bozuldu.” Bu kadar!Dünyaya geliş bu; Âdem Rabbine asi oldu da yaşayışı bozuldu. Rabbine asioldu denilen hal “A” halidir! Bu yüzden biz ona “A” Takdim Formu “BEN”,asi olanın “BEN” deyişi dedik! Âdem’in burda bahsedilen halinin takdimiöyle olduğu için! Bu halde “BEN” derken takdime edilen “A” Takdim Formu“BEN”dir! İşte yaşayışı bozuldu! Kur’an diyor ki; yaşayışı bozuldu. Ve kişi bozulanbu yaşayışı o kadar seviyor, o kadar benimsiyor ki ona ÂŞIK oluyor!Ona daha önceki paylaşım toplantımızda ne dedik: Küfre âşk, küfrüne âşk!Kişi küfrüne âşıktır! Peki, bundan nasıl kurtulabilir? Başka bir aşkla! Allah aşkıylakurtulabilir! Eğer Allah aşkını fark edemezse KÜFRÜNE olan ÂŞIKLIĞIYAŞAR ve O AŞKLA ÖLÜR. Hangi aşkla ölür<strong>sen</strong> o aşkla dirilirsin. Hangiaşkla dirilmiş<strong>sen</strong> Allah’ın huzuruna o aşkla gidersin! Küfrüne âşık öldüy<strong>sen</strong>,küfrüne âşık dirilirsin. Allah aşkıyla öldüy<strong>sen</strong>, Allah aşkıyla dirilirsin.Hangi AŞK üzere ölmüş<strong>sen</strong> o AŞK üzere ba’s olursun!Kişi daha baştan, farkında olsun olmasın “küfrüne âşık” başlıyor işe, işeböyle başlıyor. Bunu sonradan edinmiyor, sonradan cehennemlik olmuyor,hayata başlarken cehennemlik başlıyor! Taha Suresini lütfen inceleyiniz;118, 119, 120, 121, 122. ayetlere bakınız: “Eğer şu ağaca yaklaşırsanız ŞAKİolursunuz” ve yaklaştılar ŞAKİ oldular. ŞAKİ olmak ne demek? Şaki olursunuz;yani uzak düşersiniz, küfür ehli olursunuz. Kime diyor bunu? Âdem’ediyor! Bize diyor! “Sen zaten bu hayata böyle başlıyorsun” diyor. Peki, nasılkurtulacaksın? Buraya lütfen dikkat: Ancak Allah’ın hidayeti gelirse kurtulursun;”hidayetim sana ulaşırsa kurtulursun” diyor!Evet. Demek ki, nefs-i levvame için esas başlangıç; <strong>tanrı</strong>nın <strong>tanrı</strong> olmaktanrahatsızlığı! Bu rahatsızlıkla başlayan nefs-i levvame devam eder dedik.Levvame yolculuğu nefs-i mutmainneye geldiğinde önemli bir noktaya gelinmiştir.Eğer bir kişi nefs-i mutmainede sabitse, kararlıysa o artık <strong>tanrı</strong>lıkiddiasından TAM sıyrıldı demektir. Kişi bu iddiadan geri dönülmezbiçimde sıyrılmışsa, <strong>tanrı</strong> iddiasından TAM sıyrılmışsa, işte “ona ne bir korkune bir mahzunluk vardır”. Bu idraka, yani nefs-i mutmainneye gelmiş


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 839kişinin nefsi levvamesi nasıldır, o neye levm eder? O “Var Görünmekten” rahatsızdır,Var Görünmekten! Nefs-i levvame devam ediyor ya, işte burada oVar Görünüyor olmaktan rahatsızdır, Var Görünenin fiillerinden rahatsızdır.“Tanrıdan rahatsızlık” diyoruz ya, bu ne demektir? Tanrının davranışlarından,muhtariyetten, muhtar fiillerden rahatsız olmaktır. Onların hepsinebirden günah dedik. Ama mutmainne idrakında iş değişiyor, artık <strong>tanrı</strong> rahatsızlığıkalmaz! Bakın dikkat edin, kişi nefsi mutmainnede olan kişi şimdi“Var Görünen” olmaktan rahatsızdır, Var Görünenin fiillerinden rahatsızdır.Oysa Var Görünmek ve filleri; hepsi helal çerçevesinde olan şeyler! O şimdihelalden/izin verilenden bile rahatsız!-Hocam, Var Görünen dediğimiz şey “maddi vücut” değil, değil mi?Biraz sonra Saffat Suresi’nde ona bakacağız, unutursak hatırlatın.Var Görünenin fiillerinden, Var Görünen halin fiillerinden rahatsız. İştetam burada devreye giren en önemli ibadet oruç olur. Oruç; “Var Görünmekten”rahatsızlığın ibadetidir aslında! Oruç her şeyin çaresidir, ilacıdır,neye kullanıyorsan onun ilacıdır. Ama özellikle Var Görünmekten rahatsızolanın ilacıdır. Sırası gelirse genişletiriz.Kıyamet Suresi 1 ve 2. ayetler: “Kıyamet gününe yemin ederim, Nefs-iLevvame’ye yemin ederim.” Bakın, birisi Kıyamet Günü. Kıyamet Günübizim için imanın temsili, iman demek! Kişi iman ehliyse, bu bir nevi; “<strong>sen</strong>inimanına yemin ederim” demektir. Sen iman ediyorsan, imanın gereği KıyametGünü’ne de inanıyorsun ve o Kıyamet gününe hazırlanıyorsun! Niye?İmanının gereği! İmanının gereği Kıyamet Günü’ne hazırlanıyorsun. Senin oimanın öyle büyük ki, <strong>sen</strong>in o imanın indimizde o kadar değerli ki! Bu yüzdenoraya yemin!İlişkisini kurmaya devam ediyoruz. İman ettin ve bu imanının gereğiyaptığın bir şey var. Ayetlerde bu; “aminü ve amilus salihati; iman ve salihamel” diye geçer. Bu imanın ameli ne? Onun ameli de nefs-i levvame!O imanın salih ameli nefs-i levvame. Bu yüzden; Kıyamet Gününe [<strong>sen</strong>inİMANına] ve Nefs-i Levvame’ye [SALİH AMELine] yemin olsun! İmanınıntemsili Kıyamet Günü! Salih amelinin temsili Nefs-i Levvame!İşte bu yemini kavrayabilmen için geceden yararlanman gerekiyor.Bakın Müzzemmil Suresi 6. Ayet diyor ki; “çünkü GECE KALKIŞI <strong>sen</strong>in içindaha tesirli ve samimidir.” Başka kelimelerle de meallendirilmiştir. Meal-


840Yılmaz DÜNDARlerde kelimeler farklı olmasına rağmen tefsirlerini aynı görürsünüz. Türkçeleştirirkenfarklı kelimeler kullanılsa da, tefsirlerdeki manaları ortak bulursunuz.Müzzemmil-6: “Çünkü GECE KALKIŞI <strong>sen</strong>in için daha tesirli vesamimidir.”Gecenin önemini anlama sadedinde daha önce çok konuştuğumuz birkonuya dikkat çekmek istiyorum: Muhtariyeti teşvik eden, “A” TakdimFormu “BEN”i motive eden çok önemli şey Güneştir! Siz muhtariyetinizidürten güneşten gece uzak durursunuz. Bu yüzden, gece öğreneceğiniz bilgilerdaha tesirli olur! Gece, öğreneceğiniz bilgileri Muhtariyet Süzgeci’ndengeçirmeden elde edebilirsiniz. Gündüz Muhtariyet Süzgeci kuvvetlidir, bilgilermuhtariyet süzgecinizden geçer, daha önce çok dile getirdik. GeceHaşyetullah’ı tanıyabilirsiniz! Gece her uyandığınızda, döndüğünüzde zihninizdeolursa Haşyetullah’ı yakalarsınız. O kimin zihninde olur? Aklı devamlıbunda olanda, bunun DELİSİ olanda! Bu iş onun sıkıntısıysa, bu işonun canını yakıyorsa o Haşyetullah delisidir! Çünkü ayet diyor ki; “sizeağır bir söz ilka edeceğiz”. Tefsirler buna “ciğerinizi sızlatacak bir söz ilkaedeceğiz” diyor. Ciğerinizi sızlatacak! Bakın nasıl?Hazreti Ebubekr radıyallahu anh olsa gerek. Dışarıda insanlar açken, birşey bulup yiyemiyorken halifenin evinden ciğer kokusu, kızartma kokusugeliyor. Koşup Efendimize söylüyorlar; biz açız ya Rasulallah, ama burdanciğer kokusu geliyor. Soruyorlar? Ciğer falan yok! O koku kendi ciğerinden!Eğer bunun rahatsızlığını yaşıyorsa kişi gece aklına gelir, döndüğü zamangelir, Haşyetullah’ı yakalar. Ama gündüz? Gündüz muhtariyet kuvvetlidir,onu hemen egale eder. Neden? Dünyanın döngüsü için bu şart! Eğer böyleolmasa dünya çalışmaz ki, dünya yürümez ki! Ama! Amaç bu yürüyendünyanın içerisinden cennete sıçramaksa, bu ağır sözü hazmedebilecek“vücut kimyasını” hazırlamak gerekir.Şimdi Kıyamet Suresi’nin bu ayetlerini bir cümlede toplayalım: “Billahianlamındaki imanın ve bu imanın gereği Kıyamet Günü’ne hazırlananhayat tarzını sana açan Nefs-i Levvame halin Allah indinde çokdeğerli; bu hallere kasem ederim.” Nefs-i levvame özellikle kişinin <strong>tanrı</strong>halinden, <strong>tanrı</strong>lığından rahatsız olması demektir! Neden rahatsız olacağımızartık belli! “Şunu yaptım, bunu yaptım, çok rahatsızım” değil! İlan ettiğinmuhtariyetten, <strong>tanrı</strong>lık halinden rahatsız olman gerekiyor! Peki, bundannasıl kurtulacaksın? Bil ki; <strong>tanrı</strong> halinden yine <strong>tanrı</strong>nın imkânlarıyla kurtulursun,yani <strong>sen</strong>deki muhtariyet imkânlarıyla kurtulursun. O zaman şöyle


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 841bir sonuç çıkıyor: Nefs-i emmare muhtariyetin imkânlarını muhtariyetiçin kullanırken, nefs-i levvame muhtariyet imkânlarını muhtariyettenkurtulmak için kullanır. Böylece siz Allah’ın verdiğini Allah için kullanmış,infak etmiş olursunuz. İnfakın temelinde önce bu vardır: Tanrının <strong>tanrı</strong>halinden rahatsız olması ve <strong>tanrı</strong> halinden kurtulmak için ondaki o <strong>tanrı</strong>halinin imkânlarını kullanması, yani Allah’ın verdiğini Allah için kullanması!Allah’ın verdiğini Allah için kullanmak böyle başlar. Aksi halde sizin “benbunu Allah için veriyorum” demenizle değil, sizin yaptığınız tespitle değil.İnfak böyle başlar, sonra da Var Görünenin o Vehim duygusundan kurtulmasışeklinde devam eder. Var Görünüşten/Vehimden kurtulmak infakındevamıdır. Allah’ın verdiğini Allah yolunda kullanma böyle devam eder.Aksi halde kişi infakın kesildiği yerde kalır, olduğu pozisyonda kalır! Onugötüren ilerleten infaktır. İnfak kesildi mi, hangi istasyondaysa orda kalır!Eğer nefs-i levvame adına infak yapmıyorsa, nefs-i emmarede kalır. Nefs-imülhimede infak yapmıyorsa nefs-i mülhimede kalır. Memnun olduğu,memnuniyetle yaşadığı hislerle orada kalır. Var Görünme’yi sever ve nefs-imutmainede infak yapmazsa orda kalır. Demek ki, nefs-i levvamede ilerigötüren daima infaktır.Buraya kadar olandan anladık ki, hazırlanmamız gereken çok önemli birşey var: Nefs-i levvame! Nefs-i levvameye hazırlanmak için de geceden yararlanmakve Kur’an okuyup tefekkür etmek ve mümkünse bunu salâtlabirleştirmek gerekiyor. Kur’an okuyup salâtla devam etmek ve bunu da hayataikame etmek! Peki, sonra? Yol Haritamıza devam ediyoruz.Müddessir Suresi; Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’rRahmani’r Rahiym. “Ya eyyühel Müddessir, kum feenzir ve Rabbeke fekebbirve siyabeke fetahhir verrucze fehcur ve la temnün testeksir veli Rabbike fasbir.” Sadakallahul aziym. Yine sesleniyor. Daha önce “ya eyyühelMüzzemmil” demişti, şimdi “ya eyyühel Müddessir; ey bürünen!” Builk beş ayeti bir önceki tefekkür paylaşımında genişçe konuşmuştuk. Onuniçin şimdi yalnızca bu Yol Haritamızda olan mesajı, bilgiyi alalım. Bakın öncemealen okuyayım: “Ey Müddessir bürünmüş olan. Kalk da uyar. Rabbininyüce azametini fark et. Elbi<strong>sen</strong>i arındır. Rucz’den her türlü şirk’tenkaçın. Çoğu/çokluğu isteyerek ihsan yapma. Rabbin için sabret.” Bizediyor ki: Ey, Ah<strong>sen</strong>i Takviym hali Esfele Safiliyn ile bürünmüş olan! Bürünmeyiİz Düşüm Dosyalarıyla şematik olarak görmüştük. Kul Elbisesi’nin üstündekinecis olan kiri de daha önce görmüştük, 19. Tefekkür Şemasında


842Yılmaz DÜNDARonu paylaşmıştık. Şimdi de onu Tiyn Suresi’nde geçen tarifiyle söylüyoruz:Ey “Ah<strong>sen</strong>i Takviym” hali Esfele Safiliyn ile bürünmüş olan! İnsan-30 idrakıylaİnsan-29 gereği Rabbine yönelmek üzere KALK! Diyebilirsiniz ki; MüddessirSuresi geldiğinde İnsan Suresi gelmemişti ki! Ayrı! Ama şimdi surelerin hepsimevcut ve muhatap biziz! O zaman biz, bize göre bir mana, bir bilgi çıkarmalıyız.İnsan-30 idrakıyla ve İnsan-29 gereği olarak Rabbine yönelmeküzere KALK!İlkinde, kalkması için “Eşhedü en la ilahe İllallah ve Eşhedü enne MuhammedenAbduhu ve Rasuluhu” demesi yetmişti. Yani onun “ben talibim”demesi, Efendimizin kıyıcığına gelmesine yetmişti. Ama yol ilerliyor: Nefs-ilevvameye girdi, ona bir söz ilka edildi. Bunun sonucu üstündeki kiri, esasörtüyü öğrendi, ciğeri yanmaya başladı. Ey ciğeri yanan, yani Ey Ah<strong>sen</strong>i Takviymhali Esfele Safiliyn kiri ile örtmüş, bürünmüş olan! Şimdi yeni bir idraklazım! Çünkü bu kalkış normal bir kalkış değil, bu yüzden yeni bir idraklakalkacak. Nedir o? İnsan-30 idrakıyla İnsan-29 gereği kalkacak, davranacak.İnsan Suresi 30: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’rRahiym. “Vema teşaune illa en yeşeallahu; dileyen yok İlla Allah.” Dileyenyok! Dileyen yok, illa Allah! Bir başka dileyen yok İlla Allah. “Allah dilemedensiz dileyemezsiniz”, bu orta idrakti. Onları çok konuştuğumuz için,şimdi ileri idrakı söylüyoruz: Dileyen yok, İlla Allah! İnsan-29 ne diyor? “DileyenRabbine yönelir” Bunun bir tezat olmadığını da konuştuk. “DileyenRabbine yönelir” deniyor ya, haydi şimdi <strong>sen</strong> Rabbine yönelmek için kalk!Rabbine yönelmek üzere kalk; ama İnsan-30 idrakiyle!“Ayet ve hadisleri kullanırken sakın duygu ve düşüncelerinizi kanıtlamaküzere onları bölmeyin” dedik. Allah Kur’an’ı Kerim’de bunu yasaklamış; “onlarayetleri menfaatlerine göre bölüyorlar” diye yasaklamış. Ayetleri bölmekKader konusunda sıkça uygulanan bir yöntem, bu yüzden çok önemli!Muhtariyeti savunanlar, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin tebliğinifark edememiş olanlar, Allah’ı tanıyamayanlar bu savlarını desteklemek içinKur’an-ı Kerim’den çeşitli ayetleri bölüyorlar. “Bakın ayet dileyen Rabbineyönelir diyor. Demek ki serbestim ve muhtarım” diyorlar. Kur’an-ı Kerim’iincelediğinizde buna çok rastlayacaksınız. Müzzemmil Suresinde de var;“artık, dileyen Rabbine yönelsin, dileyen Rabbine yönelir, hiç düşünmeyecekmisiniz, tefekkür etmeyecek misiniz?”. Ama diğer ayetler? Bakın İnsan-29 veİnsan-30 peş peşe! Bu yüzden bu ayetleri temsilen aldık. İnsan-29, Kur’an-ıKerim’deki buna benzer tüm ayetleri temsil ediyor, İnsan-30 da ona ben-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 843zeyen ayetleri temsilen alındı! Burda peş peşe, başka surelerde birkaç ayetönce sonra: Diyelim ki “dileyen Rabbine yönelir” manasında bir ayet geldi,birkaç ayet sonra peşine; “hidayet eden Allah’tır, yönlendiren Allah’tır, Allahdilemeden yapamazsınız” uyarısı geliyor. Eğer siz bu manayı böler<strong>sen</strong>izyanlış yapmış olursunuz, yanlış öğretirsiniz, insanları Muhammedi Bakış’tanperdelersiniz.Müddessir Suresi’ni incelemeye devam ediyoruz. “Ey bürünmüş olan.Kalk da uyar. İnsan-30 idrakıyla ve İnsan-29 gereği olarak Rabbine yönelmeküzere KALK!” ayet bize böyle buyuruyor. Kişi nefs-i levvameye girmekle birşeyin içine giriyor; Kader Bilgisi’nin içine giriyor! Ayette “sana çok önemli birsöz ilka edilecek” buyrulmuştu, o nedir? Şudur: O sözle beraber <strong>sen</strong> Kaderikavramaya başlayacaksın. Çünkü nefs-i levvame bir Kader yolculuğudur,Kaderi anlama yolculuğudur. Sen dünyada kendini bu kaderle savaş ederbuldun. Nefs-i emmare kaderle savaş edenin halidir, kaderle didişir durmadan.Onun hali şikâyettir. Çünkü şakinin dili şikâyettir! Şaki neden şikâyeteder? Allah’tan! Hep Allah’ı şikâyet eder. Onun işi gücü Allah’la kavga etmektir,yani O’nun kaderiyle kavga etmektir! Hep şikâyet eder, dili şikâyettir.İşte nefsi emmarenin hali bu; hep şikâyet eder.Ama <strong>sen</strong> şimdi nefs-i levvameyle birlikte Kader Bilgisi’ne giriyorsun!Bunu idrak ettikçe <strong>sen</strong>de bu idrakine paralel haller yaşanacak. Şimdi buyüzden kalkıyorsun, davranıyorsun ama İnsan Suresi 30 idrakıyla! Sakın buyoldan, bu idraktan sapma! Bakın çok önemli bir şey: Ayet diyor ki; kalk!Yani; davran, kıpırda! Kıpırda, bir şey yap. Bir şey yapmak gerekiyor, kıpırdamakzorundasın! Yalnızca düşünerek sevab kazanamazsın, kıpırdayaraksevab kazanırsın. Düşünerek şöyle sevab kazanırsın: Senin kıpırdaman düşünmenegöre, yani niyetine göre değerlendirilir, o yüzden davranışına yolaçan niyet ve düşünceyle böyle sevab alırsın! “Ameller niyetlere göredir”demek; “amellerin sevabları niyetlere göre demektir”. Hiç iş yapmadan, davranmadanoturup, niyetine göre sevab alacağın bir mekanizma yok! Kıpırdadınya o kıpırdamanın arkasındaki niyet neyse ona göre değerlenirsin.Ama kıpırdamadan olmaz, kıpırdayacaksın! Niye? İnsan-29 gereği “Rabbineyönelmen” gerekiyor. Hangi idrakla? İnsan-30 idrakıyla! Bu idrakla ama mutlakakıpırdayacaksın. Bu yüzden “kalk” diyor; “kalk; kıpırda ve uyar! “Kalk veuyar”; kıpırda, davran! Ne için? Bu yolda bilincini arındırmak için kendiniuyar. Nefs-i levvame yolunda, Kaderi anlama yolunda, Kaderi anlayabilmekve bilincindeki KİRlerden arınmak için KENDİNİ UYAR!


844Yılmaz DÜNDARKişinin kendini uyarması yaptığımız bir şeydir. Bir misafirlikte böyle oturuyorkenüstünüze bir şey damladı, üstünüz kirlendi. “Kalkayım da şunutemizleyeyim” diye kendinizi uyarırsınız, bunu sesli de yaparsınız. Bakındavranıyorsunuz, kendinizi uyarıyorsunuz; kalkayım da şunu temizleyeyim.Ayette böyle diyor; “kalk ve kendini uyar”. Bunu duyunca Talib olan diyorki; “kalkayım! Kalkayım Rabbime yöneleyim de bilincimi temizleyeyim, KulElbisesi üstündeki bu şirk kirlerini temizleyeyim. Kalkayım, davranayım!” Buönemli bir yöntemin önerisi; davran, kıpırda!Madem bu [kalk ve uyar] temizlik için bir yöntem, o zaman ne yapacaksın?Cevaben 3. Ayet: “Rabbinin ekberiyetini fark et.” Kalk kıpırda veRabbinin Ekberiyetini, O’nun yüceliğini fark et, hisset. O hissetmeyle “AL-LAHUEKBER” de! Müddessir Suresinin bu ayeti [ve Rabbeke fe kebbir]geldiğinde Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem hemen Allahuekber diyor.Bu nasıl bir duygunun peşine söyleniyor? Bakın Allahuekber demeyi öğreniyoruz.Ekberiyetin hissedilmesiyle, yaşanmasıyla söylenen bir Allahuekberbu! Ama siz takliden de olsa söyleyin ve nefs-i levvame yolundaki takliddenkorkmayın! “Taklid ehli” mi olurum, “taklid ehli” derler mi diye çekinmeyin.Hayır, onlar farklı şeyler. Taklid Ehli nefs-i emmaredir! Nefs-i levvametaklid ehli olmaz, zaten taklitsiz de yapamaz! Nefs-i levvamedeki taklitler,bir çocuğun konuşmayı taklidi gibidir, yürümeyi taklidi gibidir. Bir çocukyürüyenleri görmese yürüyebilir mi? Onları taklid ederek yürüyor, yürümekiçin taklid yapıyor. Konuşanlar olmazsa, çocuk onları taklid etmezse konuşamazki! Bunları taklitle öğrenirken çocuğa “<strong>sen</strong> taklid ehlisin” diyebilir misiniz?Hatta taklid etmesi için hususi uğraşırsın. Konuşmayı öğrensin diye,yürüsün diye, taklid etsin diye uğraşıyorsun, “bak şöyle yürü” diye hareketleryapıyorsun. Nefs-i levvamede taklid ehli olunmaz ve o taklid etmedenyapamaz! Nefs-i emmaredir taklid ehli. Neden? O avare kasnaktır, boşa döner,döner durur. Lastiği sıyrılmış kasnaktır, durmadan döner, ama ÜRÜNyok! Neden yok? Zümer-65 diyor ki; “şirk varsa ürün çıkmaz, her şey boşagider”. O kasnağın lastiği çıkmış, avare/boşa dönüyor. Çok da yoruluyor!Çok yoruluyor ama boş! Boşa dönüyor; bir ürün yok. Çok enerji harcıyor,ama o sevab enerjisine dönüşmüyor, karşılığında elde ettiği bir sevab enerjisiyok! İşte o taklid ehli! Taklid ediyor! Neyi? Başka bir kasnağı taklid ediyor.Tamam, ama kendisi boş kasnak, boşa dönüyor.Evet. Rabbinin ekberiyetini fark et, hisset. Ve bu hisle Allahuekber de!Allahuekber derken, işte bu Haşyetullah dolayısıyla titre ve Kul Elbi<strong>sen</strong>i te-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 845mizle: “ve siyabeke fe tahhir.” Müddessir Suresi 4. Ayet; Elbi<strong>sen</strong>i temizle!Öyle bir Haşyetullah ile Allahuekber de ki, o elbiseyi örten, onu görünmezyapan Zulmani Benliğin muhtariyet kirleri paramparça olsun. Demek ki,bilinçteki kir Muhtariyet Kiri! Bu kir nerden kaynaklanıyor? Zulmani Benlikten!Muhtariyet kiri Zulmani Benlikten kaynaklanıyor! Bu kiri ancak netemizler? Ancak Haşyetullah temizler, ancak Haşyetullah! Bu yüzden, Haşyetullaholmadan Allah sevgisi olmaz! Haşyetullah canlanmadığı halde “Allahsevgisi var” sanılıyorsa, onlar nefs-i emmarenin romantik duygularıdır.Allah’ın öyle bir sevgiye de ihtiyacı yoktur, zaten Allah Samed’dir. Bu sevginefs-i emmaredeki kişiyi kendi kendine memnun eder. Bu yalancı sevginingöstergesi nedir? Dikkat edin, bakın; kişi nefs-i emmaredeki bu yalancı sevgiyüzünden amellerden kopar, namazı bırakır, ibadetleri bırakır. Niye? “BenAllah’ı seviyorum, O da beni seviyor, biz sevgiyle işimizi hallettik” der. Butamamen şeytan kandırmacasıdır, aldatmacasıdır. Esas Allah sevgisi Haşyetullahlabirlikte başlar. Haşyetullah yerleşmeden Allah Sevgisi, esasAllah Aşkı ortaya çıkamaz!Biraz sonra bu konuyu sabırla birleştireceğiz. Ancak Haşyetullahla ilgiliolduğu için burada Bakara Suresi 45 ve 46. ayetleri okuyalım. Bakara-45:“Sabredin ve Ona yönelerek salât ile yardım isteyin. Allah’a haşyet duymayanınbenliğine kesinlikle bu iş ağır gelir.” Çok önemli, çok önemli biruyarı! İnsanın kendisini TEST etmesi için çok önemli bir uyarı! Aslında insanıçok utandıracak bir şey! Allah diyor ki; “Benden korkmayana salâtla yardımistemek ve sabretmek ağır gelir, bu iş ona ağır gelir, angarya gelir”. Rabbimcümlemizi muhafaza etsin, cümlemize merhamet etsin, böyle ağır gelenlerdeneylemesin. Bizi koruyuversin, kurtarıversin inşaAllah.“Sabredin ve Ona yönelerek salât ile yardım isteyin. Allah’a haşyetduymayanın benliğine kesinlikle bu iş ağır gelir.” Bakın bu ayeti şimdi öğrendiğimizbu bilgiyle meallendirelim. Bazı mealler “haşyet duymayana ağırgelir, haşyet duymayana kesinlikle ağır gelir” gibi manalar veriyor. Bu durumda,bunu okuyan kişi bu cümleden bir amel çıkaramayabilir! Kur’an’ınmesajını yerine koymak gerekiyor. Çünkü bakın, ayetin orijinalinde kebîr;kibir, mütekebbir manaları geçiyor. “Haşyet duymayana ağır gelir” yerine,“haşyet duymayanın Benliğine kesinlikle bu iş ağır gelir” diye meallendirmekdaha doğru olur. Manayı şöyle verirsek daha anlaşılır olacak inşaAllah: Sabredinve O’na yönelip salât ile yardım isteyin. Allah’a haşyet duymayanın <strong>tanrı</strong>yapısına kesinlikle bu iş ağır gelir. Tanrı yapısına, yani muhtariyetine ağır


846Yılmaz DÜNDARgelir. Eğer o “bana niye ağır geliyor” diye düşünürse? Söyle ona, onun/<strong>sen</strong>inmuhtariyetine ağır geliyor. Sen o kadar kendini özgür ilan ettin ki! Kendiniözgür sanıyorsun ya, işte o özgürlüğüne ağır geliyor.Bakara Suresi 46: “O haşyet duyanlar Rablerine ereceklerini düşünürlerve nitekim Ona dönerler”. Hemen bu ayetle de haşyet duyanlaramükâfatını belirtiyor. Haşyetin sonucunu, onların sonunu da söylüyor; “ohaşyet duyanlar var ya onlar da Rablerine ereceklerini zanneder, öyle düşünürlerve nitekim Ona dönerler”.Evet. Bu kirlerden temizlendin, işte bu halin ismi Haniftir. Eğer kişi Kul Elbisesi’ndekikirden temizlenirse, bilincini bu şekilde arındırırsa ulaştığı halinismi Hanif’tir. Hanif’e olana farklı ikramlar vardır aslında. Örneğin, Hanif’ebazı anahtarlar verilir biliyor musunuz? Hanif olana anahtarlar verilir. Belkionun 7 tane anahtarı vardır, ama onlar yalnızca hanif olana verilir. HanifAnahtarları. Hanif olmadan o anahtarlar verilmez! Onlar İDRAK AÇANanahtarlardır, ancak hanif olanlara verilir ve içi içedirler. Siz birini kullanmayıöğrenir<strong>sen</strong>iz, açtığınız yerde bir anahtar daha bulursunuz. Ama hanifolmadan ilk anahtarı alamazsınız. Bu anahtarlar size Kur’an’ın manalarınıaçar. Kur’an’ı anlayabilmek için hanif olup ilk anahtarı almak lazım!Kur’an’ın manasını açacak anahtarı Hanif olmadan alamazsınız. Buyüzden Rum Suresi 30. Ayet; “Din’e; sistem’e, İslam’a hanif olarak yaklaş”buyurur. Neden? Çünkü hanif olarak yaklaşmazsan kavrayamazsın. İşte Hanifhal bu. Ama bu hali muhafaza gerekiyor. Hanif hale geldin, bunu muhafazaetmen lazım. O Hanif hali ne yaparak koruyabilirsin? Ulaştığın bu hanifhali muhafaza için Allah’a eş ve ortak koşucu <strong>tanrı</strong>lık ilanı hallerinin her türlüsündenkaçınmak gerek. İşte Müddessir-5: “Verrucze fehcur; her türlüşirkten artık kaçın!” Muhtariyetine ait olan her türlü fiilden artık kaçın.Müddessir-6: “Ve la temnün testeksir.” Yani bütün bunları yaparkende kendin için bir kudret arzun olmasın! Burası çok önemli! Buna benzeripuçlarını yol haritası içinde paylaşıyoruz. Bütün bunları yaparken, yukarıdanberi sayılanları yaparken kendin için bir kudret arzun olmasın! Bu nasılifade edilmiş? “Ve la temnün testeksir; çoğu isteyerek ihsan yapma”.Çoğu isteyerek ihsan yapma uyarısı kime? Bu uyarı <strong>tanrı</strong>sal hal içindir! Yani<strong>sen</strong> bu işe <strong>tanrı</strong> imkânlarıyla başladın, <strong>tanrı</strong>lığını <strong>sen</strong>deki <strong>tanrı</strong> imkânlarıylayok edeceksin, bu sırada <strong>tanrı</strong>lığı kuvvetlendirecek şeyler isteme! O hayatındaha çoğunu, daha çok <strong>tanrı</strong> olmayı isteme! Bir kudret isteme! Bir işi kudretsahibi olmayı isteyerek yapma! Bunu özellikle esma zikirleriyle ilgili çok ko-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 847nuştuk. Siz kudret sahibiyken, kudret sahibi olarak esma zikri yaparsanız okudrete daha çok sahip olursunuz! Ve o esma zikri sayesinde elde ettiğiniz okudretle <strong>tanrı</strong>lığınızı kuvvetlendirmiş olursunuz. Tanrılığınızı kuvvetlendirirsiniz,bu sefer ordan geriye daha zor gelirsiniz ve bu durum feth-i zulmanikapsamındadır. Daha çoğunu isteyerek ihsanda bulunmayın demek; “<strong>tanrı</strong>lığınızı/muhtariyetinizikuvvetlendirici iş yapmayın, işinizi öyle yapmayın”demektir. Peki, ne yapacaksın?Müddessir-7: “Ve li Rabbike fasbir; Rabbin için sabret.” Onları yaparkenkendin için bir kudret arzun olmasın, buna dikkat et. Ancak Allah’ınnurunun sana ulaşması ve Hakk’ı tamamlaması için de sabret! Bakın ayetbize sabrı tanımlamış oluyor böylece. Sabretmek, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş birisinin<strong>tanrı</strong>sal zorluklara dayanmaya çalışması değil! O <strong>tanrı</strong>lar arasındabir sabır olabilir, hatta <strong>tanrı</strong>lar onu takdir de edebilir. Ama Asr Suresi’nde“Hakk’ı ve Sabrı tavsiye ederler” ayetindeki “sabır” o değil. Bakın bu ayetekadar “şunları, şunları yap” diyerek ne yapacağımızı anlattı, şimdi diyor ki ve“sabret, bekle”. Neyi? Allah’ın sana VERMESİNİ bekle, <strong>sen</strong> bir şey umma! Birşeyin çoğalsın diye de çalışma! “Şunum bunum artsın, gücüm artsın, şunugöreyim, şunu bileyim, şöyle uçayım, şöyle gideyim” diye düşünme, sakınöyle bir şey yapma; bütün onlar <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>lığını kuvvetlendirir! Çünkü <strong>tanrı</strong>lığınınkuvvetlenmesi o kadar kolay ve hızlı ki engelleyemezsin. Neden?Senin yeryüzündeki yaşantının gereği odur da ondan! Ona gücün yetmez,engelleyemezsin! Bu yüzden sakın isteme, isteyerek o kapıyı açma! Peki, neyapayım? Sen söylenenleri yap ama sabret, yani bekle. Neyi? Allah’ın sanavermesini bekle! Sabır budur; Allahın sana vermesini bekle!Konu sabırla ilgili olunca Müzzemmil Suresi 10. Ayete de bakalım. Euzübillahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Vasbir ala mayekulune vehcurhum Hecran Cemiyla.” Sadakallahul azim. “Onların dediklerinesabret ve onlardan Hecri Cemiyl ile ayrıl”. Sabır içerisinde “HecriCemiyl” önemli! Hecri Cemiyl nedir? Nefs-i levvameye giriş yaptın ya, <strong>sen</strong>nefs-i levvamedeyken, <strong>sen</strong> sana Allah’ın nurunun ulaşmasına sabrederken<strong>sen</strong>i eleştirecekler, <strong>sen</strong>i kınayacaklar, sana neler söyleyecekler! Seni hoş görmeyecekler,reddedecek, kınayacak, küçümseyecekler. Kur’an diliyle söyleyelim;“<strong>sen</strong>inle alay edecekler”. İşte o zaman; “<strong>sen</strong> onların dediklerine desabret, onlardan hecri cemil ile ayrıl”. Onlarla kavga et de onlara bunu anlatdemiyor. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu ayet bize sabrın içerisini, nasıl sabredeceğimizi,sabrederken nasıl davranacağımızı söylüyor; “onlara sabret, onlardan


848Yılmaz DÜNDARuzaklaş” diyor. Niye? O ortamdan uzaklaş ki, öfke tuzağına düşme. Uzaklaşırkennasıl uzaklaşacaksın, o da öğretiliyor: Hecri Cemiyl ile ayrıl: Onlarlakavga etmeden onları kendi hallerine bırakarak ayrıl. Ayetin devamı bakınnasıl! Devamında [Müzzemmil-11] Allah diyor ki; “onları bana bırak!”.“Bana” kelimesi geçiyor. Birçok yerde “Biz” geçer; “biz yarattık, biz yaptık”gibi geçer, ama burda “onları Bana bırak” diyor! Onları bana bırak! “Bunlarlakarşılaşacaksın, onlara sabret, onlarla tartışma, onlara kötü söz söyleme,onlara bir şeyi kanıtlamaya çalışma, ordan Hecri Cemiyl ile ayrıl, onları banabırak!” Ama oradan, onlardan güzel bir halle uzaklaş, İnşaAllah.Yol Haritamızdaki bir başka sure Saffat Suresi. Euzü billahi mineş şeytanirracim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Ves Saaffati saffa, Fezzaciratizecra, Fettaliyati zikra, İnne ilaheküm le Vahid, Rabbüs Semavati velArdı ve ma beynehüma ve Rabbül meşarık. Sadakallahul azim. Saffat Suresinidaha önce de inceledik. Ancak şimdi yol haritasındaki yerini mealengörüp geçeceğiz: And olsun o saf olarak dizilenlere; o şiddetle def edenlere;o zikir okuyanlara; muhakkak ki, ilahınız Vahid’dir; Semaların, arzınve ikisi arasında olanların Rabbi’dir ve doğuların da Rabbi’dir.Saffat Suresi’nin bu ayetlerinde yapılan tarif sonucu bir grup oluşuyor:İnsan-30 idrakıyla nefs-i levvameye girmiş ve İnsan-29 gereği de davrananbir grup! Bir insan sırası, silsilesi oluşuyor ve bunlar idraklerine göreçeşitli noktalardalar. Yani bir saf oluştu! Nefs-i levvamede bulunanlardanbir saf oluştu. Ayet bu saftakilere yemin ediyor; işte o saf olarak dizilenlereand olsun. Daha önce nefs-i levvame’ye yemin etti, şimdi o nefs-i levvameyegirmiş olanlara bir yemin var! Onlar sabrediyorlar ve bir dizi oluşturdularya; “o saf olanlara, dizilenlere and olsun!”. Yani onlar ne müthiş bir manzara!Şimdi bu beş ayeti topluca açıklayıcı bir meal yapmaya çalışalım: “Zahirenkesret görüntüsü ile tanınan ef’al âleminde “Var Görünenleri” ve “Her AnYeni Var Görünenleri” ve bunların her türlü hallerini NUR’undan tertipleyeninRabbülalemin olduğuna, dünya yaşantısı sürecinde imanı sonucu, “VarGörünüşünü” Allah’a eş ve ortak koşmayan şuurunu, VAHDET YOLUNDAteşbihten tenzihe doğrultarak VAHİD’e olan “imanını ikan” için; dilinde, halindeve fiilinde Zikrullah’ta olanların; öncelikle vehmin zulmetini şiddetle defedenlerin; zulmetten arınmış saf halleriyle safın safı olabilme arzusuyla buyolda dizilmişlerin; Muhammedî Muvahhid’lerin kadrini bilebilir misin? Rabbininizniyle her hükümden, melekler ve Ruh onda tenezzül eder. “Bin aydandaha hayrlı olan” onlara and olsun!”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 849Cümleleri biraz açalım: “Zahiren kesret görüntüsü ile tanınabilen ef’alâleminde Var Görünenleri ve Her An Yeni Var Görünenleri NUR’undan tertipleyeninRabbülalemin olduğuna..” Bu yolda yürürken artık idrak ilerledi.İdrak ilerledi ve geldiği yerde işin aslını görmeye başladı. “Var Görünen”olduğunu ve “Her An Yeni Var Görünenlerin” olduğunu anladı. Bu yoldailerleyen kişi, onların Allah’ın nurundan tertiplendiğini, ayrı müstakil varlıklarolmadığını anladı bunu yaşıyor. Böyle olduğuna inandı ve öyle yaşıyor.“Dünya yaşantısı sürecindeki bu imanı sonucu..” Çünkü bu, onun dünyadayaşarken inanacağı bir şey, dünya yaşantısındaki imanı bu! İşte bu imanınsonucu, “Var Görünen” halini Allah’a eş ve ortak koşmayan şuurunu..” Ondabir şuur oluştu ya! Artık onun inancı bu: “Var Görünenim! Ve bu Var Görünenhalimi Allah’a eş ve ortak koşmuyorum, Allah’a böyle iman ediyorum.”Bu Billahi anlamındaki imandır. O kişi işe başlarken, yani Kelime-i Şehadetgetirmeden önce ne diyordu? “Varım ve Muhtarım!” Bakın idrak Hakk’a,hakikate doğru ilerliyor. “Varım ve muhtarım” diyordu, Kelime-i Şehadetgetirdi. Yola girdi, bağlandı, aday oldu, talib oldu! Şimdi geldiği şuurda diyorki; “Var Görünen” halimi Allah’a eş ve ortak koşmayan imandayım! Devamedelim:“Bu şuurunu Vahdet yolunda teşbihten tenzihe doğrultarak..” Yol devamediyor ya, şimdi yeni bir gösterge var, yeni bir kilometre taşı var, yol göstergesivar. Buraya kadar hep teşbih yolundaydı. “Bu şuurunu teşbihten tenzihedoğrultarak Vahid’e olan imanını..” Bu idraka geldi ama, hala Vahid’e imanıvar, Vahid anlamına imanı var. İşte “Vahid’e olan imanını ikan için”, yanibu hali yaşayabilmek için, bu hali soyutluktan somutluğa çevirebilmek içinşimdi neyle meşgul? “Dilinde, halinde ve fiillerinde Allah Yokmuş Gibi davranmayarak[ve Allah’ın VahidulEhadüsSamed oluşu bilincinden çıkmayarakZikrullah’ta olanların; öncelikle vehmin zulmetine ait heva ve heveslerinişiddetle def edenlerin..” Hemen belirtelim; “Allah Yokmuş Gibi” davranmamak,yaşamamak çok önemli! Şimdi onlar <strong>tanrı</strong>ya ait davranışları def ettilerve böyle yaşıyorlar! İşte bunları def edenlere, “zulmetten arınmış saf halleriyle“safın safı” olabilmek için daha da saflaşabilmek için dizilen MuhammediMuvahhid’lere and olsun”. Böyle dizilmiş Muhammedi Muvahhid’lere andolsun! Onların önemini üzerlerine yemin ederek, “and olsun” diyerek bildiriyor.Buradaki bazı şeyleri, Yol Haritasının devamındaki surelerle ele alırsakkonuyu da tamamlamış oluruz.


850Yılmaz DÜNDARFecr Suresi 27, 28, 29 ve 30. ayetler: Euzübillahi mineş şeytanir racim,Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Ya eyyetühen nefsül mutmainneh, irci’ıyila Rabbiki radıyeten mardıyyeten, Fedhuliy fiy ‘ıbadiy, Vehduly cennetiy.”Sadakallahülazim. Bu idrakla geldiğimiz yere sesleniyor şimdi, buidraktaki kişinin hali nefs-i mutmainne. Mealen; “ey o Nefs-i Mutmainne!Radiye olarak, Mardiye olarak Rabbine rucu et. Kullarımın içine dâhilol. Cennetime dahil ol”. “Âmin” diyelim, değil mi? Âmin, inşaAllah.Ve İhlâs Suresi: Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’rRahiym. “Kul HUv Allahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuledVe lem yekûn leHU küfüven ehad.” Sadakallahülazim. İhlâs Suresinide mealen söyleyelim, tamamlansın: “De ki: HU Allah EHAD’dır AllahSAMED’dir, doğurmamış ve doğrulmamıştır; O’na küfüv mevcut değildir.”Lütfen şunu not ediniz: “O’na küfüv mevcut değildir.” Bu son kısmınıböyle yazarsanız mealleri belki daha isabetli manalandırabilirsiniz. Bumanayı diğer okuduklarınızla kıyaslayıp ona göre kendiniz bir tercih yapın.“Hepsi doğru, ama bu daha iyi oturuyor, bu mana daha iyi oluyor” der<strong>sen</strong>iz,dördüncü ayetten Tevhid’e uygun yararlanabilirsiniz: O’na küfüv mevcutdeğildir.Yol Haritasında buraya kadar söylediklerimizi yapanlara Yaradanı, SaffatSuresi’nde “and olsun” dedi. Sahibi “onlara, onların hallerine and olsun”dedi ve bir hedef gösterdi; Sizin hedefiniz Vahid’dir. Bunu daha önce genişkonuştuk ama Vahid ve Ehad sıfatlarının manalarına hatırlamak için bir ikicümleyle bakalım.Vahid tek demek, Ehad da tek demek. Vahid bir demek, Ehad da birdemek. Ama birbirlerinden çok farklılar. Mesela birbirlerinin devamı değilleraslında. Bakın, Vahid bir ve tek demek, ama nasıl bir tek veya neyintekliği biliyor musunuz? Allah’ın halk ettiklerinin yarattıklarının tekliğidir.Bunu fark edemeyenler Vahid’e “Allah’a ermek” gibi bakarlar. Öyle bir şeyolmaz! “Birisi, yani bir varlık var, o gidip Allah’a ermiş, orada erimiş, yok olmuş!”böyle bir şey olmaz! Vahid; Allah’ın halk ettiklerinin tekliğidir. Ehad;Allah’ın tekliğidir. Ehad; Allah’ın zatının zatındaki tekliğidir, zatında zatınızatıyla bildiği tekliğidir ve yaratılanlardan çok uzaktır. Bu yüzden, hedefgösterilen Vahid’dir, hedef olarak Vahid gösterilmiştir. Neden Ehad değil deVahid! Çünkü Vahid Var Görünenlerin Tekliğidir. Basit bir örnek vereyim,ama anladıktan sonra örneği yok edelim lütfen, bu kural her zaman geçerli!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 851Diyoruz ki, Allah’ın bir şeyi nasıl yaptığını tefekkür ediyorsunuz, nasılyapıyor diye düşünüyorsunuz. Bu günah mıdır? Hayır! Ayetler “Allah’ın birşeyi nasıl yaptığını düşünün, tefekkür edin” diyor. “Allah bunu nasıl yapmıştır?”diye düşünün, tefekkür edin” diye önerildiği için bunu düşünmekyanlış olmaz. Ama bunu düşünebilmek için bir ipucu lazım. “Nasıl yaptığını”neresinden başlayacaksın da anlayacaksın? Bir konuda “ben o işi nasılyapıyorum?” diye bakarsanız, Allah’ın o işi nasıl yaptığına ilişkin küçücükbir ipucu bulursunuz. O ipucundan yararlanarak da manayı anlamanız kolaylaşır.Allah’ın nasıl yaptığını bulursunuz demiyorum! Allah’ın nasıl yaptığınıanlayacak ipucu bulursunuz ve manayı anlamanız kolaylaşır. Neden?Çünkü sizin yapışınız Allah’tan gayrı değil ki, Allah’ın ilminden gayrı değil ki!Bu yüzden, siz “ben nasıl yapıyorum?” diye düşününce, Allah’ın ilmindeki oipucunu yakalamış oluyorsunuz. Bu sizin tefekkürünüze yardım eder.Şimdi biz kendimiz için düşünelim ve sembolik olarak söyleyelim. BirKendimiz var, Zatımız olarak varız. Bir de çeşitli fikirler, şekiller, bilimler ürettiğimizbeynimiz var. Ve beynimizde de bir tabaka var, ilmimizin üretildiğitarla/alan var! Bizim ilmimizi ürettiğimiz alandaki teklik Vahid’dir. Ehadise benim kendimin, zatımın tekliği, Ehad benim zatımdaki teklik. Burasıanlaşıldı mı? İkisini birbirine karıştırmamak ve anlayabilmek için buna dikkatetmek lazım! Vahid, Allah’ın ilminde yarattıklarının ilim alanındakitekliğidir; Var Görünenlerin tekliğidir. Allah’ın zatındaki tekliği Ehaddır.Var Görünenler aslında ayrı müstakil varlıklar değildir, onların hepsiVahid’de birdir, tekdir, ama siz onları var ve çok görüyorsunuz. Bu konudaholografik açıklamalar var, o detaya ileride belki gireriz. Var Görünenlerhepsi aslında bir, tek. Demek ki; halkın/halk edilişin tekliği Vahid, Allah’ınzatındaki tekliği Ehad. Hedefimiz anlaşıldı mı? İdrak olarak hedefiniz, yaniidrakla ulaşılacak hedef Vahid’dir; Var Görünenlerin tekliğini yaşamaktır.Neden Ehad değil? Çünkü kul olarak Allah’ın Ehadiyetini yaşayamazsın <strong>sen</strong>!Çünkü <strong>sen</strong> Allah’ın ilminde bir ilmi suretsin. Bu yüzden ilmi suretlerin tekliğini,yani onların farklı farklı olmayışlarını yaşayabilirsin. Onu yaşıyor olman<strong>sen</strong>in kendini Allah sanman değildir! Kişi zihninde onu tefekkür ettiği zamankendisini Allah gibi sanıyorsa, bu nefs-i mülhimedeki girdaplardandır,oyunlardandır! “Onu yaşayan” öyle demez, zaten onu yaşayanın öyle sanmasımümkün değil! Öyle bir şeyi yaşadığını sanan, hissî olarak Vahidiyetiyaşadığını sanan kişi eğer “ben kimim biliyor musunuz?” haline girerse tipikbir General Tanrı olur! O yüzden “Allah Diye İşaret Edilen!” diyoruz. İşteEhad de Allah Diye İşaret Edilen’in tekliği!


852Yılmaz DÜNDARBir iki cümleyle de Vehmi hatırlatmaya çalışayım. Eğer burayı iyi yakalarsanız,İslamiyet’le, tasavvufla ilgili bu konuda anlatılanları kolay manalandırırve kendinize açıklarsınız. Bakın, şimdi vereceğimiz örneği dikkatleanlamaya çalışın:Elimde bir peçete var. Bu peçete düz, nakışsız ve şekilsiz haliyle sonsuzsınırsız olan Allah’ın İlmi’ni temsil ediyor olsun. Şimdi onun bir yerinde birçıkıntı oluşturup o kısmı bükelim. Büktüğüm bu kısım Allah’ın İlmi’nde birilmi suret olsun. Şimdi bu ilmi suretin vehim halini görebilmek için bir basamaklandırmayapacağız, var sayacağız. Ama şimdi anlatacağım şekilde birbasamaklandırmanın olmadığını bilin, aslında böyle bir şey yok! Çünkü evrendeyaşanmış, yaşanan ve yaşanacakların hepsi bile Allah indinde bir AN.Ama bize göre bir basamaklandırma yapalım: Allah bir şey diledi ve ef’alâleminde de böyle bir ilmi suret oldu. Bu peçetede oluşturduğumuz çıkıntı/büküntü o ilmi sureti temsil etsin. Şu aşamada henüz bu ilmi surete “kendinibil” denmedi. Dolayısıyla bu ilmi suret henüz vehim değil! Bu ilmi suretAllah’ın dileğinin sureti! Ona henüz “kendini bil” talimatı gelmediği için ortadabir vehim de yok! Vehmi anlayabilmek için böyle düşünüyoruz, böylevar sayımda bulunuyoruz. Bu ilmi suret, eğer sizin şu halinizse, yani bedeninizseonu şöyle düşünün; o bir Vehim değil! Bu ilmi surete şimdi “kendinibil” dendi! “Kendini bil” dendikten sonra “Kendini Hissetme Duygusu”nunaslından yararlanan ilmi suret “kendini bil” emri gereği, kendisine verilmişolan şekille sınırlı olarak, o şekille şartlanarak Kendini Hisseder ve “ben VarGörünüyorum” der. İşte Vehim budur! Bakın Vehim başladı. Vehmi ve ilmisureti fark ettik değil mi? Vehmin ilmi suret olmadığı anlaşıldı değil mi? Vehimilmi suret değil! Eğer bir kişi Vahid’i anlamak, hedef edinmek istiyorsa;Nefsi, Vehmi, Vahid’i tanım olarak iyi bilmesi lazım, onları elle tutulabilirşekilde [eliyle tutuyor gibi] görmesi lazım. Şimdi temsilen yaptığımız bu bükülenkısım ilmi suret, ama vehim değil. Eğer siz bu ilmi sureti vehim sanarsanız,bunu yok edeceğinizi, onu yok etmeniz gerektiğini sanırsınız! Ya, sizAllah’ın ilmini nasıl yok edeceksiniz? Allah’ın ilmini yok edemezsiniz! Neyiyok edersiniz? Allah’ın ilmindeki yanlış zanlarınızı! Zanlarınızı, hislerinizi!Vehim denilen şey bu ilmi suret değil! Peki, vehim nedir, vehim ne zamanbaşlıyor? Bakın şimdi o büküntünün yanına bir tane daha ilmi suret yaptıkdiyelim. Bu ilmi suretlere “kendini bil” dendikten sonra onların dilenmişolan bu hallerinin şartları içerisinde kendilerini bilmeleri, Kendini HissetmeDuygusu’ndan yararlanarak o şartlarla kendilerini hissetmeleri Vehimdir.Bunu hisseden İdrak Nuru’dur Vehim! “Kendini böyle bil” dendiğinde,


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 853kendini bu sınırlarda Var Gibi hisseden o his vehimdir. Veya baktığı zamanbaşka bir ilmi sureti bir suret gibi gören bu his vehimdir. Dikkatedelim, Var Gibi Görünen bu his Ah<strong>sen</strong>i Takvim’e aittir. Ama! O ilmi suretdünyalık olunca iş değişiyor. O zaman Esfele Safiliyn yapıyla, İz Düşüm Dosyalarıylaartık o “Var Gibi görünüyorum” demiyor. İşi ileri götürüyor, haddiaşıyor ve “Ben varım! Varım ve Muhtarım” diyor! İşte bu da <strong>tanrı</strong>lık iddiası,<strong>tanrı</strong>lık ilanı, Vehmin Zulmetidir Neden?Mütekebbir esması, o dosya Esfele Safiliyn yapıya kopyalandığında kişiMütekebbir esmasından yararlanarak <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunur ve “BEN”diyerek müstakilliğini ilan eder. Aslında Mütekebbir ancak Allah’tır. Ama<strong>tanrı</strong>lığını ilan eden yapı bu Mütekebbir Dosyası’ndan onu suistimal ederekyararlanır. Onu suistimal eden halin ilmi suretle ilgisi yok. Tanrılık iddiasındakio hal ilmi suret değil, buna dikkat edin lütfen. Onlar hep birer iddia!“Ben varım ve muhtarım” diyen bu hal, iddiasına göre de fiiller ortaya koyar.Hatırlarsanız size bir polis örneği vermiştim, kendini polis sananı örnek göstermiştim!Bir insan düşünün kendisini polis sanıyor. Onun bir bedeni var.Bu halin onun bedeniyle ne ilişkisi var? Kendisini polis sandığı için, gidiyorpolis elbisesi giyiyor, polis gibi davranıyor, düdük almış, cop almış insanlarıdurduruyor, kimlik soruyor; bu hale uygun fiiller ortaya koyuyor! Bununilmi suretle/bedenle bir ilgisi yok ki! Ondaki vehim ne? Kendini polis sanış!Onun kendini polis sanmaktan kurtulması için bir tedavi gerekiyor. Aksihalde, onun polisliğini yok etmek için bedenini mi yok edeceğiz, öyle şeyolur mu? Onu bu fiillerden kurtarmak için onu zannından kurtarıyorsun,yani kendisini polis sanmasından kurtarıyorsun, beden yerinde duruyor.Böylece o bir daha düdük çalmıyor, kimseye kimliğini sormuyor, polis elbisesiniçıkarıyor. Neden? Zannından, vehminden kurtuldu! Ama beden aynıbeden! Fark ettiniz mi, vehim böyle bir şey!Bakın önemli birkaç açıklamayı paylaşacağız. Belki rastlamanız, rastlarsanızda bulmanız çok kolay olmayan bir şey: İlmi suretin iki hali vardır;birisi vehmin tasarrufunda olmak, diğeri ilmi suretin vehmi yönetmesi,tasarrufuna alması. İlmi suret vehmin tasarrufundaysa, etkisindeyseVehim Nuru’nun tasarrufunda olan o ilmi sureti vehim yönetir. Bir de ilmisuret vehmi yönetiyordur ki, vehmin kalkması budur! “Vehim kalkıncane olur?” sorusuyla çok karşılaşırız. İşte vehmin kalkması budur. Şimdi düşünün,vehim kalkınca ne oluyor? Vehmin kalkması nefs-i mardiyeden sonradıresas! Vehmi kalkan kişiye ArifiBillâh, onun haline de MarifetiBillâh


854Yılmaz DÜNDARdenir. İnsan nedir? Temsilen gösterdiğimiz bu ilmi surete vehim tasarrufediyorsa bu insandır, kuldur! Sonra eğer lütfedilir de bu ilmi surete vehimtasarruf etmez hale gelirse, ilmi sureti vehim yönetmezse, yani ilmi suretvehmi yönetirse o zaman insan/kul kalkar! O zaman acaba ona insan mıderiz ki? Ne deriz?Şimdi dikkat edin, yapmaya başladığımız o basamaklandırmaya devamedelim, şöyle düşünelim: Peçetede oluşturduğumuz ve İlmi Suret diye gösterdiğimizçıkıntının/büküntünün üstüne, muhtariyeti temsilen şimdi şukitabı koyalım. İlmi suret bu büküntüydü, buna “kendini bil” dendi ve builmi suret; “ben Var Görünüyorum” dedi, Vehim başladı. Sonra ona MuhtariyetTercih Gücü yüklenince, yani o ilmi suret dünyalık olunca “varımve muhtarım” dedi, o ilmi suretten böyle bir görüntü çıktı. İşte şimdi, buhaliyle ilmi sureti vehim öyle kuvvetli yönetiyor ki, artık vehmin zulmeti devar! Dikkat eder<strong>sen</strong>iz bu yönetimin artık zulmeti de var. Niye? Muhtariyetiniilan ettiği için!Şimdi, bu süreçleri yaşayan ilmi suret, bahsettiğimiz yol haritasıyla hakikatinedoğru ilerliyor: Önce ne yaptı? Zulmetten kurtuldu! O şimdi muhtardeğil! Var Gibi görünüyor, o artık Var Gibi Görünen. Ama hala vehim var vebu ilmi surete vehim tasarruf ediyor. İlmi surete vehmin tasarruf ettiği buhal nefs-i mutmainnedir! Burada kararlı olursa, o ilmi suretteki muhtariyetitemsil eden şey tekrar geriye, zulmete dönmez! O zaman, geri dönüşsüzmutmain olan bu hale korku ve mahzunluk yoktur! Bu nefs-i mutmaine seyrisüluka devam ederse ilerlemeye devam eder. Yani Kader İlmi’ni öğrenmeyeve gereğini yaşamaya devam eder. Bu öyle bir hal alıyor ki, o kader ilmindenRAZI oluyor! Ama onu bu cümleyle söylemek ifade etmez, onu ilerdeaçarız nasipse. İşte o hal oluşunca ona nefs-i radiye denir. Artık onun kaderledidişmesi bitti, o kader oldu. “Kader şöyle, kader böyle” diye didişen,sonra da kadere razı olan birisi yok artık! O kaderin kendisi oldu, bu yüzdenadı nefs-i radiye. Ama hala o ilmi surette tasarruf eden vehim, vehim nurununtasarrufu devam ediyor! Sonra öyle bir hal geliyor ki Allah ondan razıoluyor! Yani ona bir hediye veriyor; Allah ondan razı oluyor! Bu hediye ne,biliyor musunuz? O ilmi sureti vehmin tasarrufundan çıkarıyor! Vehimdenkurtulma dediğimiz hal gerçekleşiyor ve Allah vehmin tasarrufunu ona veriyor,hediyenin bir yanı da bu! İşte nefs-i mardiye! Biz artık o ilmi surete nediyoruz; tasarruf sahibi. Artık vehmi o yönetiyor! Vehmi yönettiği için ahireteintikalinden sonra o bedenlenebilir! Çünkü artık vehmin tasarrufundadeğil, vehim onun tasarrufunda! Nefs-i mardiyeyi izah edebildim mi?


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 855Evet. Dedik ki hedef Vahid! Ve hedefi Vahid olan, idrakı imandan ikanabu şekilde geri dönüşsüz ilerleyen nefs, <strong>tanrı</strong>lığa geri dönüşü olmayanbu hal nefs-i mutmainne! Yaradan’ı bu kula; “artık Radiye olarak Mardiyeolarak Rabbine gel, dön. Evliya kullarımın içine dâhil ol, cennetlikkullarımın içine dâhil ol!” diyor! İşte bu kula şimdi de şöyle seslenir: “KulHuvallahu Ehad; De ki HU Allahu EHAD..” Çünkü o şimdi şehadetle der; “AllahEhad’dır, Samed’dir, doğurmamış ve doğrulmamıştır, O’na küfüv mevcutdeğildir”. Ona “artık buna şahid oldun, böyle söyle, böyle de!” denir. Demekki bu haldeki kul, İhlâs Suresi’nde “Kul/de” denilen esas muhatap halinegeliyor. O zaman o da: “Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziylem yelid ve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad” diyor! İşteböylece “Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhûve rasuluhu” diyerek, aday olarak yola başlayan kul, bu yol haritasıyla ilerleyereköyle bir şehadete ulaşıyor ki; bu sefer; “şahidim ki Allah Ehad’dır,Samed’dir..” diyor: Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelidve lem yûled ve lem yekün lehû küfüven ehad. Bir mola verip inşaAllah devamedelim…Tefekkür Şeması 10


856Yılmaz DÜNDARŞimdi 10. Tefekkür Şeması’na bakacağız. Orada, konuştuğumuz idraknoktaları için ipucu sayılacak cümlelerin tablosu var. Tablodaki sütunlarınbirinci harfi o grubun dünyadaki pozisyonunu, ikinci harf ise idrakını belirtiyor.Birinci sütun A’da A, ikinci A’da “B” hissi, üçüncü B’de B ile, dördüncüB’de B, beşinci B’de B’siz. Ama “ok” devam ediyor, yani yol/süreçdevam ediyor. Tablo “B’de B’siz” sütunuyla bitiyor, ama aslında ilerleme devamediyor. Bir önceki tefekkür paylaşımımızda A’da A’nın Geri DönüşsüzNefse Zulüm Hali olduğunu konuşmuş, delil olarak Bakara Suresi 18. Ayetiokumuştuk. Sütunları kıyaslayabilmek kolay olsun diye, incelemeye ilk sütundanbaşlayalım.Birinci sütun; A’da A: Bunun birinci harfi de ikinci harfi de A. Yani bu,A’da muhtariyeti sabit demektir! A’da A; muhtariyet dosyaları açık, esasamuhtariyet dosyaları hâkim! A’da A; bu hal Geri Dönüşsüz Nefse Zulüm Hali.Nefse Zulmü daha önce defalarca dile getirdik, şimdi yeniden tanımlamayalım.Bu hal geri dönüşsüz! Ve bu halin ebediyyen, sonsuza dek cehennemlikbir hal olduğunu ayetlerle görmüştük.İkinci sütun; A’da “B” hissi: Bu ve bunun ilerisindeki sütunlarda FatırSuresi 32. Ayet var. Dolayısıyla Fatır Suresi 32. Ayetin mealini ve Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin onunla ilgili hadisini okuyayım. Fatır Suresi 32.Ayet: Euzübillahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “Sonrakullarımızdan ıstifa ettiklerimizi, süzüp seçtiklerimizi kitaba variskıldık. Onlardan kimi nefsine zulmedicidir, kimi muktesıddir; mutedil,arada kalan, orta yolu tutandır, onlardan kimi de Biiznillah hayrat ile faziletler,hayırlar, tecelliler ile öne geçendir. İşte bu fazlu kebirdir; büyüklütuftur, üstünlüktür”.Fatır Suresi 32. Ayet kitaba varis kılınan üç gruptan bahsediyor. Bunlardanbir grup; nefsine zulmedenler, bir grup; muktesid/mutedil olanlar,bir grup; öne geçenler/önde olanlar. Üç grup. Ebu Said radıyallahu anh’tanrivayet edilen bir hadiste, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyorki; “bahsedilen üç grup da aynı makamdadır, hepsi aynı makamdadır,hepsi de cennettedir”.Bir başka hadiste Ebu’d Derda radıyallahu anh’ın rivayetine göre; “öncüleregelince bunlar cennete hesap vermeden girerler. Muktesıdlere,mutedillere gelince bunlar kolay bir hesaptan sonra cennete girerler.Nefsine zulmedenlere gelince bunlar mahşer boyunca hapsedilir. SonraAllah onların eksikliklerini rahmetiyle telafi eder. Bunlar, Fatır Su-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 857resi 34. Ayetteki; “Hamd bizden tasayı gideren Allah’a aittir, RabbimizGafurun Şekûr’dur” diyen kimselerdir”.Fatır Suresi 34. Ayeti okuyayım: “Adn cennetine girenler dediler ki;Hamd, hazanı bizden gideren Allah’a aittir. Muhakkak ki RabbimizGafur’dur ve Şekur’dur. Fatır Suresi 32. Ayet üç gruptan bahsediyor; nefsinezulmedenler, mutediller ve öncüler. Bu üç grubu tablomuza yerleştirdik,kanaatimize göre. Ayette bahsedilen nefsine zulmedenler “A’da “B” hissi” sütununda,mutediller/muktesıdler “B’de B ile” ve “B’de B” sütunlarında, öncüler/mukarrebun“B’de B’siz” sütunu dâhil bu noktadan sonrakiler olarakgösterildi.A’da A ve A’da “B” hissi: Her ikisi de nefsine zulmeden grup kapsamındadır.Bunu neden söylüyorum? Yukarıdaki hadisten sonra, âlimler bu hadisitefekkür ederken, düşünürken; “nefsine zulmedenler neden cennete gitsinler,nasıl cennete giderler?” diyorlar. Oysa hadiste bu üç grup için de cen-


858Yılmaz DÜNDARnetlik müjdesi var. Ayet; “bu üç grubu da kitaba varis” kıldık diyor. Bu variskılmayı açıklarken, Efendimiz SAV; “aynı makamdadırlar, hepsi de cennettedir”diye açıklıyor, böyle buyuruyor. Âlimlerin bir kısmı bu ayet ve hadisebakıp “nefsine zulmedenler de cennete gidecektir” diyor. “Nefsine zulmedenlerincennete gitmelerinin mümkün olmayacağını” söyleyen âlimler de var. İşetablomuzdaki gibi bakarsanız, her iki görüşün de doğru olduğunu, farklı gibigörünen bu iki düşünceyi ileri süren âlimlerin hepsinin haklı olduğunu göreceksiniz.Nasıl? “A’da A” sütunundaki nefse zulmü, yani geri dönüşsüz nefsezulüm halini yaşayanlar bu ayet ve hadisin kapsamı dışındadırlar ve onlaracennet kapalıdır. Bakın biz nefse zulmü ikiye ayırdık. Birisi geri dönüşsüz nefsezulüm, diğeri nefs-i levvamedeki nefse zulüm! Burada kişi nefs-i levvameyegirmiş, nefs-i levvame halinde! Nefs-i levvamenin başında nefse zulümdevam etmektedir. Kişide geri dönüşsüz nefs-i mutmainne hali oluşuncayakadar nefse zulüm hali elbette devam eder. Nefs-i levvamede <strong>tanrı</strong>dan kurtulmaçalışması yapanlar, <strong>tanrı</strong>dan tamamen kurtuluncaya, yani <strong>tanrı</strong>lık iddiasınınfiillerinden tamamen kurtulup o halde de sabit ve kararlı kalıncayakadar nefse zulüm hali devam eder! Dolayısıyla iki tane nefse zulüm hali var:Birisi <strong>tanrı</strong>lık iddiasından rahatsız olanın nefse zulüm hali. Tanrı, <strong>tanrı</strong>lığındanrahatsız ve o halini fonksiyonsuz yapmak için nefs-i levvamede gayrette.Diğeri; muhtariyetinde kararlı olanın nefse zulüm hali. Bu, geri dönüşsüznefse zulüm halidir! Dolayısıyla, Allahu A’lem, hadisteki nefsine zulmedenlerve Fatır-32’deki kitaba varis kılınan üç gruptan biri olan nefsine zulmedenler;aslında <strong>tanrı</strong> olmaktan kurtulmaya çalışanlardır. Yani, nefs-i levvameyegirmiş ama bu işi ölmeden önce tamamlayamamış olanlardır. İnşaAllah sonnefeste Rabbim ona bunu tamamlamayı lütfetmiş olabilir, bilemeyiz! Fakathadisten anlıyoruz ki; bu halle ölmek de mümkün! Öyle anlatılıyor: Bu haldeölmüş olanları daha sonra bir tasa alacak. Diyecekler ki; “biz <strong>tanrı</strong>lık iddiasındadeğildik ve ondan kurtulmak için, “Var Görünen” halimizle Allah’aşirk koşmamak için gece gündüz gayretteydik. Neden biz cennetliklerdenolmadık!?”. Böyle tasalanacaklar, onları bir tasa alacak. Ve hadiste anlatıldığınagöre, [sembolik tarif ediliyor ama] onlar mahşer boyunca hapsedilecekler.Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “sonra onların bu noksanlarınıAllah rahmetiyle giderecek” diyor. Böylece onlar bu tasadan kurtulacaklarve Fatır Suresi 34’de bahsedildiği gibi “Hamd, bizden hazanı, tasayı giderenAllah’a aittir. Muhakkak ki Rabbimiz Gafurdur, Şekur’dur” diyecekler” diyor.Demek; nefs-i levvameyi fark etmek, nefs-i levvameye adım atmak veorda ısrarlı olmak cennete aday olmak için umutlanmamızı gerektiren çok


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 859önemli bir hal! Bu yüzden, mutlaka <strong>tanrı</strong>lık iddiasını bilmek gerekiyor! Onufark etmek, onun fiillerini tanıyarak ondan kurtulmaya çalışmak gerekiyor!Nefs-i levvame cennet için umutlanmamızda çok önemli bir hale geliyor.Üçüncü ve dördüncü sütun; “B’de B ile” ve “B’de B”: Bu gruplar FatırSuresi 32’ye göre Mutedillerdir. Tabloya bakacak olursak, orada bir “B 0Hattı” var. B 0Hattı’nın solu, nefse zulmedilen yaşantı kısmı. B 0’dan sonrasıise, nefse zulmün, vehmin zulmetinin geri dönüşsüz kalktığı yaşantıyıtemsil ediyor. Vehmin zulmetinin kalktığı, ama bu kalkışın kararlı, sabit birhal alarak devam ettiği yaşantının alanı! Bir başka bakışla; B 0Hattı’nın, B 0Noktası’nın solu vehmin zulmetindeki çokluk âlemidir! Vehmin zulmetiniyaşayanlar, hayatı vehmin zulmeti çerçevesinde değerlendirenler zulmaniçokluk âlemiyle perdelidir. Ama esas çokluk âlemi B 0noktasından sonra,nefs-i mutmainnede başlar! B 0Hattı’nın solundaki çokluk âlemi <strong>tanrı</strong>sal olduğuiçin oradaki Zulmani Çokluk Âlemi Allah’a eş koşulan yerdir! B 0noktasındansonra nefs-i mutmainneyle başlayan Esas Çokluk Âlemi, İhlâs HayatDöngüsü’nün geri dönüşsüz yaşandığı yerdir.Gerçek Çokluk Âlemine nasıl girilir? Siz, çokluk âleminin tarifini <strong>tanrı</strong>saltanımlarla değil de Esma’ül Hüsna olarak yapar ve Esma’ül Hüsna’ları<strong>tanrı</strong>sal benliklere bağlamazsanız, siz o zaman B 0Hattı’nın sağında olursunuz,Esma’ül Hüsna’lardan meydana gelen Esas Çokluk Âlemi’ne gelirsiniz.Dikkat ediniz; Vehmin Zulmeti bitince, yani bir kişi velayet kapısından girinceçokluk âleminden kurtulmuş olmaz! Zulmetten kurtulmakla çoklukâleminin esasına gelmiş olur. Önceki hal çokluk âleminin küfür haliydi!Şimdi, çokluk âleminin üstündeki küfür perdesini, <strong>tanrı</strong>sal tanımları kaldırıyor,Esma’ül Hüsna’ların üstündeki <strong>tanrı</strong>sal duygu ve düşünceleri kaldırıyor.O örtü kalkınca da geriye esas çokluk âlemini meydana getiren Esma’ülHüsna’lar kalıyor, Esma Âlemi üstündeki küfür örtüsünden kurtuluyor, ortayaçıkıyor. Dolayısıyla, burası gerçek esma âleminde bir hayat olur. İşteçokluktan kurtulma süreci şimdi başlayacak! Çokluktan kurtulma esas buradabaşlar! Daha önceki çokluktan kurtulma süreci değildi! O, “çokluğunküfre dönüşmüş halinden” kurtulma sürecidir! B 0Hattı geçildikten sonraçokluğun üstündeki küfür perdesi kalkmış olur. Bu noktayı geçtikten sonrasiz, Esma’ül Hüsna’lardan, yani Esma’ül Hüsna tanımlarından meydana gelenesas çokluğa/esma âlemine gelirsiniz. Siz burada, yani esma âlemindeörtüsüz yaşarsanız, o örtü olmadan esma âlemini yaşarken burdaki hallerinizinisimleri de değişir. Unutmayın, yine nefs-i levvame kapsamındasınız,nefs-i levvame devam ediyor…


860Yılmaz DÜNDARB 0Noktası’na kadarki kısımda küfrü fonksiyonsuz kılmaya çalıştık. ŞimdiB 0Noktası’nın sağında ise vehmi tüketmeye, vehmin tasarrufunu tüketmeyeçalışacağız, onun tasarrufundan çıkmaya gayret edeceğiz. Eğer kişi B 0Noktası’nın solunun ve sağının farkında olmazsa vehmin zulmetini hayatınesası zanneder! Fark etmediği bu hal içinde yaşarken çalışmaları, ibadetlerihatta esma zikirleriyle bu vehmin zulmetini kuvvetlendirir! Onu fonksiyonsuzlaştıramayacağıgibi kuvvetlendirmiş olur, hele vehmi tüketmeye hiç sıragelmez! Demek ki amaç; daima önce vehmin zulmetini yok etmek! Vehminzulmetine ait fonksiyonları, ona ait fiilleri fonksiyonsuz hale getirmek! Neden“fonksiyonsuz hale getirmek” diyoruz? Çünkü dünyada bulunduğunuzsürece bu dünyaya ait o formatınız yaşayacak. Bu yüzden siz ancak o formatındosyalarını fonksiyonsuz yapabilirsiniz. Dosya bu dünyaya ait, yokedemezsiniz! Bu dünyadaki halinizin adı o Dosyalar! “Vehmin Zulmeti” adıaltındaki bu dosyaları ancak fonksiyonsuz yapabilirsiniz, yok edemezsiniz.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 861O Dosyaları geri dönüşsüz şekilde fonksiyonsuz yaptığınızda ve bunda kararlıolduğunuzda vehimle tanışırsınız. Bu tanışma “çokluktan kurtulma” değildir!Siz çoklukla/vehimle yeni tanışıyorsunuz! Esma’ül Hüsna’nın esasıylaesas çoklukla şimdi tanışırsınız. Şimdi de, bu esas çokluğu, Esma’ül Hüsna’larıgörmek sizi rahatsız etmeye başlar. Bu sefer de Allah’a Esma’ül Hüsna’sıylaseslenmek, çoklukla Allah’a seslenmek olarak gelir size. Bu hal size Tevhidgibi gelmez ve Esma’ül Hüsna’larla seslenmekten bile utanmaya başlar kişi.Böylece, Vahid isminin utançla ulaştığı ilk noktası olan HU ismine gelinir.Ama dikkat edin, bu söylediklerimiz hep B 0Hattı’nın sağındaki haller!Tablodaki sütunları tanıttık, satırları değerlendirmeye çalışıyoruz. Şimdibir alt satıra ikinci sıraya geçelim.“A’da A” olanın, yani muhtariyetinde iddialı, muhtariyetinden taviz vermeyenve bu işin böyle olduğunda kararlı ve iddialı olanın hali “KendineYAKÎN” haldir. Yakîn halleri içerisinde onun hali kendine yakındır. Kendi<strong>tanrı</strong>lığına, <strong>tanrı</strong>lık iddiasına yakın haldir. Buradaki kişi örtücü ilahlığına AynelYakîndir. Kendi örtücü ilahlığını Aynel Yakîn, çok kuvvetle kavramıştır.Örtücü ilahlığına Aynel Yakîn bu yaşantıda yeteneklerini ilerlettiği zamanonda feth-i zulmani açılır. Eğer kişi, bu zulmani yeteneklerini, zulmetteki builerleyişini “Din’de ilerleme” zannediyorsa, yola tamamen yanlış bir bakışaçısıyla girmiş olur.“A’da “B” hissi” Hissel Yakîn olarak tanımlanıyor. Yakîn işte şimdi başlayacak!Şimdi; Vahid kavramına yakîn başladı, ama bu Hissel Yakîn! Peki, buneyi hissediyor ki, ona Hissel Yakîn diyoruz? Tanrılık iddiasını hissediyor! Oiddiayı hissetti ve <strong>tanrı</strong>lığından rahatsız oldu! Ve bu rahatsızlık sonucu yaptığıçalışmalarla, tefekkürlerle bazı hisler duymaya başladı. Bu yüzden adıHissel Yakîn. Şuna benzetebiliriz: B 0Hattı Gül Bahçesi’nin duvarı olsun. Buduvarın sağında da çok güzel kokulu güller olsa, buradaki halleri öyle düşünsek.Bu kişi Hissel Yakîn halini yaşarken bu duvara yaklaşır. Gülleri görmezama kokusunu alır. Hatta öyle alır ki bazen kendisini Gül Bahçesi’ndesanar, koku bazen ona o kadar kuvvetle gelir. O koku yüzünden kendisiniGül Bahçesi’nde sanabilir. Ana bunlar hep histir, böyle çeşitli hisler yaşar. Buyüzden oraya nefs-i mülhime denir. Yolun bu tarafında, duvarın bu kısmındahislerin ilhamların alındığı hal. Burda bazen öyle hisler olur ki! Kişi<strong>tanrı</strong> ilmini fark etmemişse ve <strong>tanrı</strong>nın hallerini iyi yakalamıyorsa, bu hisleriyaşarken girdaplara düşer. Kişi bu yolda düşeceği tuzakları bu hisleri yaşarkengörür. O halde bu da bir yakîn halidir, ama Hissel Yakîn.


862Yılmaz DÜNDARB 0Hattı’ndan sonra velayet başlar, veli yaşantısı vehmin zulmetindenkurtulduktan sonra başlar. Orası Velayet Kapısı’dır. Bu kapıdan geçtiktensonra ki halde kişi Esma Âlemi’ni artık Esma Hali’yle görmeye başlar.Zulmani çokluk âlemindeki tarifler, tanımlar değişir, tanımlar şimdi esmaolur. Daha önce esmaları örten tarifler vardı, şimdi o örtü kalktı, esmalarlatarif başladı. Bu tarif sadedinde olduğu için buranın adı İlmel Yakîn. Sonrada dilenmişse o esmalarla hallenir Aynel Yakîn hali yaşar. Özellikle nefsîisimlerin; “Hayy, Alîm Semi, Basir, Mütekellim, Mürid, Kâdir” isimlerininhalleriyle hallenir. O isimlerle hallendiğinde, o isimlerin boyutlarıyla boyutlandığındaAynel Yakîn hali yaşar.Dikkat eder<strong>sen</strong>iz, tablomuzda Aynel Yakînle birlikte tamamlanan birbaşka sınır var: “B’de B’siz”lik sınırı! Bu noktaya kadar, yani “B’de B’siz” sınırınakadar olan yerde vehmin tasarrufunda bir hayat vardır. İlmi Suret burayakadar vehmin tasarrufundadır. Peki en başta, B 0Hattı’nın solunda tasarrufnasıl? Vehmin zulmetinin! Orada tasarruf vehmin zulmetinde! Bu davehmî bir tasarruftur, vehmin tasarrufudur ama zulmanidir, vehmin zulmetinintasarrufudur. İşte ilmi suret önce o tasarruftan kurtuldu, B 0Hattı’nınsağına geçti. Şimdi vehmin tasarrufu var, İlmel Yakin ve Aynel Yakin hallerdevehmin tasarrufu devam eder. Vehmin tasarrufu bizzat esmaların görülmesi,yaşanması halleridir. Sonra, yine nasib olursa, lutfedilir de “B’de B’siz”liksınırını geçerse vehimden kurtulmuş olur. Bu sefer vehme tasarruf edenhale gelir. İşte “B’de B’siz hal” diye gösterdiğimiz bu haldir. Oralar sıfatlarlailgilidir, isimlerle değil. Esmalar vehmin tasarrufunun olduğu yerdedir. Çünküvehim isimlerle ilgilidir! Sıfatlar ise isimlerin yöneticisidir, esma âlemininyöneticisidir. Bu yüzden vehmin tasarrufunun kalktığı o hale Hakkel Yakînismi verilmiş. Bunu şimdi çok kısa geçmek zorundayız.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 863Üçüncü sıraya bakalım: Burda tecellilerle ilgili bir kıyas yapıyoruz. “A’daA” da bir tecellidir! Onun detayını, ilerde inşaAllah konuşuruz, bu da birtecellidir ve Muhtariyet Tecellisidir! Ordaki ilmi surette de bir tecelli var.Evet, biz ona talip değiliz, biz ondan razı değiliz ama o hal de Allah’ın emrive dünyaya ait esas hal o! Dünyanın Hali o! Dünyada izlenen, seyredilenhal o! Allah indinden baktığınızda kutsal bir hal, çünkü dünya için dilenmişhal bu! Muhtariyet Tecellisi Allah’a karşı, Allah’a rağmen çıkmış bir şey değil!Devamında Hislerin Tecellisi var. B 0’dan sonra ise Fiillerin Tecellisi veİsimlerin Tecellisi var. B 0Hattı’ndan sonra gerçek esma âlemine/esas çokluğagirildiği için ve esas çoklukta tanımlar esmalarla yapılmaya başlandığıiçin bu tecelliler başlıyor. Bu tanımlar; bir olaya, bir fiile bakıp onu bir insanabağlayıp sonra da; “aslında bu, şu esmanın sonucudur” demek değildir! Busöylediğim de fiillerin tecellisini anlayabilmek, ileride yaşayabilmek için çokönemli bir başlangıçtır, çok önemli bir mertebedir. Ama anlatmaya çalıştığımızFiillerin Tecellisi’nde yorum yoktur, yani simultane tercüme yoktur! Sizinönce kişiye ait fiili görüp, sonra da “bu aslında şudur” demeniz yoktur. Doğrudano fiili öyle görüş vardır. Fiillerin Tecellisi, fiillerin hakikatine yorumlaulaşmak değildir.Çok kapalı tariflerle geçiyoruz bağışlayınız.Aynı bu şekilde, eğer fiiller değil de isimler bu şekilde yaşanıyorsa, onunadı “İsimlerin Tecellisi” yaşanan sıfatlarsa ona da “Sıfatların Tecellisi” denir.Bizim için <strong>tanrı</strong> ve <strong>tanrı</strong>nın fonksiyonlarını tanımak ve onlardan kurtulmakçok önemli olduğu için, o önemi kaybetmeyelim diye bu kısımları kısa geçiyoruz!Ama ileriyi bilme, yolun ilerisini tanıma adına bir kaç cümleyle de olsaoralardan bahsediyoruz.Dördüncü satıra da bakalım: Biraz önce de söyledik, “A’da A” kısmındavehmin vehmi hâkimdir, orada vehmin zulmeti hâkim. “A’da “B” hissi”ninyaşandığı Esfele Safiliyn yapı ise, Ah<strong>sen</strong>e Takviym’i hissetme, onu hisle yaşamayeridir. Burada vehmin zulmetini fark ediş ve vehmin zulmetindenrahatsızlık başlamıştır. Tanrının <strong>tanrı</strong>dan rahatsızlığı, <strong>tanrı</strong>nın <strong>tanrı</strong>salhalden rahatsızlığının başladığı yer! İlerlenirse B 0Kapısına ulaşılır. B 0’dansonraki yaşantıda ise, kaynağını vehim nurundan alan ilmi suretin “sınırlayıcıve yabancı görüntü oluşturucu” şartlardan sıyrılma süreci başlar. Dahaönce bahsetmiş olduğum “Kayıtlı Kendini Hissetme” halinden sıyrılış sürecibaşlar. İlmi Suret’e “kendini hisset” dendiğinde, o ilmi surette ne dilenmişse,o ilmi suretin şartları çerçevesinde bir yabancı görüntü oluşur. “Kendini His-


864Yılmaz DÜNDARsetme Duygusu”ndan kaynaklanan ama İlmi Suret’in şartlarıyla oluşan, yaniİlmi Suret’in bu şartlar çerçevesinde kendini hissetmesiyle ve bu hisle birlikteoluşan bir yabancı görüntü vardır. Neden “yabancı görüntü” diyoruzona? Aslı olmadığı için! “Aslı”na yabancı olduğu için! Bunu “zıll/gölge” diyetanımlayan kaynaklar da mevcut. İşte aslı olmayan, ya da aslına yabancı olanama Var Görünen bu görüntünün görünüş şartlarından yavaş yavaş sıyrılmasüreci, o kabuktan çıkma süreci başlamıştır. Nasib olur da ilerlenebilirse, okabuktan çıkıldığında, yani vehmin tasarrufundan kurtulunduğunda VahidülEhadvasfının örtülmediği bir hal yaşanır, öyle bir tarif gelir.Beşinci satır: “A’da A” kısmına bakalım. Burası, hem “A’da A” olup hem deilimle uğraşanların “A” yapılarını pekiştirdiği yerdir, o süreçtir. Tanrılığını ilanetmiş birisi ilimle uğraşıyorsa, El Hüsna’yı tasdik edici de değilse, öğrendiğitüm ilimler onun <strong>tanrı</strong>lığını kuvvetlendirir, <strong>tanrı</strong>lığını pekiştirir, böyle birsüreç yaşar. Peki, A’da “B” hissi ne yapar? O da “İlim potasına ulaşan Billahianlamında iman nurunun oluşturduğu hislerle “A” yapının zayıflatılması”için uğraşır: Billahi anlamındaki imanla kişide meydana gelen sevabın, oimanın oluşturduğu enerjinin, ona ulaşan Billahi anlamındaki imanın nurununondaki “A” yapıyı eritmesi, zayıflatması dönemi! Biz buna Tanrı İlmidiyoruz, <strong>tanrı</strong> ilmi başlıyor. Burda <strong>tanrı</strong> ilmini iyi bilmek lazım ki, zayıflatmaişi sonuna kadar devam etsin, başarılı olunsun. Burada başarı sağlanabilirse,B 0Noktası’ndan sonraki süreç başlar. Oradaki hayat tarzı ise, “B” İlmi çerçevesindeyürür. Nasib olur ilerlenirse Öncülerin yaşantısı başlar. Öncülerinilmine ise bu işi bilenler EhadüsSamed İlmi demişlerdir.Altıncı satır: Yine farklı bir kıyas var. Bu satırdaki kıyaslar sırasında çokince nüanslar yakalarsınız, eğer dikkat eder<strong>sen</strong>iz! Birinci sütun A’da A. “A’daA” yapısı muhtariyetini, yani varlığını geri dönüşsüz olarak Allah’a eş ve ortakkoşar. Farkında olarak veya olmayarak kendini Rab ilan eder, kendisiniRab bilir. Sahte Rab, sahte Rab! “A’da “B” hissi” artık Rabbini bilmeye başlar.Bu yüzden “ötede mi beride mi?” diye Rabbini arar. Rabbini bilmeye başlarve arar Rabbini! Öğrenir ki “Rabbi ötede beride değilmiş, uzağa bakmayacak”öyle yapar. Ötede berideki <strong>tanrı</strong>lardan, rablardan, rab inanışlarından,rab arayışlarından kurtulur ama ne olduğunu tam yakalayamaz! Bazen onukendi içine hapseder... Bu yüzden, “A’da “B” hissi” Rabbini bilir, O’nu arar.“O bende, içimde” der, böyle bir bilmeyi yaşar. Yani rahatsız da olsa halamuhtariyeti devam ediyor! Ama kutsal rabbini de bir yere koyamıyor. Ozaman da O’nu alıp içine koyuyor. Aslında burda kendine verdiği bir önem


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 865var! “Ben o kadar önemliyim ki, içimde kutsal bir şey var, Rab var! Ben bukadar önemli bir varlığım ki içimde Rab mevcut” Henüz tam bilemiyor. Arıyor,arama döneminde! “Rabbini Bilmek” diye tarif edilen bu döneme aitbu ve benzeri cümleler, size nefs-i mülhimenin işaretidir, o idraki gösterir. B 0Noktası’ndan sonra o artık Rabbinden bilir. Vehmin zulmetinden kurtulduğuiçin, “İlla Allah” kavradığı için, O’nu anladığı için Rabbinden bilir. Esmaâleminde yaşamaya başladığı için, esma âleminin üstündeki küfür perdesikalktığı için, ne olursa artık Rabbinden bilir! Aslında fiillerin tecellisinin basitbir tarifi bu: Ne olsa Rabbinden bilmek! Her şeyi Rabbinden bilir. Ama çalışmalarınaBiiznillah devam ediyorsa daha sonra ne olur? Çalışmalarına Biiznillahdevam ederse Kaderle olan ilişkisi kuvvetlenir. Bir kendisi bir de Kadervarmış gibi olmaz. Bakar ki Kendisi Kader, Kader de Kendisi! O zaman herşeyi Rabbi bilir. Bakın ne kadar değişti, ne kadar farklı! Dikkat eder<strong>sen</strong>iz biryere kadar Rabb kelimesi önemli bir anahtar. Kıyaslamak için özetleyeyim:“A’da A” kendini Rab bilir. Sonra “A’da B hissi” Rabbini bilir, yani haddinibilmeye başlar. Daha önce haddi aştığı için kendini Rab biliyordu, öyle yaşıyordu.Sonra “eyvah, biz haddimizi aştık, biz bu sahte rablıktan kurtulalım,Rabbimizi arayalım” der; Rabbini bilir. Onu arar, arama dönemi. Hatta ısrarlıve iyi arıyorsa her gün yeni bir tarif yapar. “Rab şudur, Rab şuradadır”diye sevinerek her gün bir tarifle gelir. Ama bir sonraki gün dünkü tarifininyanlış olduğunu görür. Her gün yeni bir tarif yapar ve bulmaya doğru gider...B 0Noktası’ndan sonra Rabbinden bilir. Vehmin zulmetinden kurtuldu, artıkRabbinden bilir. İşe ilmi suret hâkim artık. Daha sonra Rabbi bilir. İncenüansı, gördünüz mü; “Rabbinden bilir” ve “Rabbi bilir” arasındaki farkı farkettiniz mi? O zaman “B’de B’siz”lik var, bir de ona bakalım. Bakın burdan itibarenartık “Rab” kelimesi yok! Vehmin tasarrufu kalktı, artık Rab kelimesiyok! İlla Billahi! Arif-i Billâh: İlla Billahi!Son satıra da bakıp bitirelim inşaAllah. Bu bilinçlerin, bu hayatların dilinasıl? Onların dili çok önemli! “A’da A” iddia sahibidir. Onun “Ben Varım”dan“Ben Müthişim”e kadar varan bir iddiası vardır ve; “aslında ben her şeyim!”der. Eğer onda yeni hisler başlarsa, o haddini bilmeye başlarsa, o zaman


866Yılmaz DÜNDAR“ben her şeyim” demez. Artık ne diyor? Aradığım bende, her şey bende!Gene kendini ihmal etmiyor, inandığı şeyi kendi içine saklıyor! Derler ki; “nedışarıda arıyorsun, aradığın <strong>sen</strong>de!” Bunu duyarsanız anlayın ki, bunu diyende bu noktada, onu dinleyen de bu noktada! “Niye orda burda arıyorsun,aradığın <strong>sen</strong>de!” Bu cümle bu nokta için doğru. Yani, yol doğru AMA dahagideceksin... Doğru istikamete girdin, bu şehrin yolundasın ama daha çokkilometre var! Tamam, kulvar doğru! “Aradığım Bende, her şey Bende” bakışaçısı bu işi arayanlara o kadar cazip gelir ki! Onun cazibesine kapılır da ilerigitmekten korkar. Yeter! Bunun cazibesi ve zevki ona yeter. Böyle bir cazibeyüzündendir ki, görürsünüz; Mevlana Hazretlerini tamamen incelemeyibırakır. Onun buna benzer bir iki sözüyle perdelenirler, orda öyle kalırlar. Ocümleyi evrenselleştirir, hedef haline getirir de gerçek Mevlana Hazretlerinitanımaktan perdelenirler. Kesinlikle bu sözün kendine ait bir cazibesi vardır,bu bir his çünkü! Hisler daha cazibelidir! Lutfedilir de bundan kurtulursaB 0Hattı’ndan sonra öyle demez. Şimdi şöyle der; “herşey “Bende” değilBENSİZLİKTE!”. Değişti değil mi? “Herşey Bende değil Bensizlikte! Bir şeyolmaya çalışma; YOK ol” der. Dikkat edin, B 0noktasının SOLU hep bir şeyolmaya çalışır. Hele “A’da A” kuvvetle bir şey olmaya çalışır. “A’da “B” hissi”bile Allah’ı içine hapseder, kutsal insan olmaya çalışır. “Bende konuşan kim,<strong>sen</strong> biliyor musun?” der! “Bende söyleyen ben miyim ki!” der. “Bende benmi konuşuyorum sanıyorsun?” der, kendisini kutsal ilan eder, hep bir şeyolmak ister. İşte bu bir şey olmak var ya, insanı cehenneme götürür. Bubir şey olmayı istemek var ya, onun mekânı cehennemdir. Bir şey olmakistemek! Bu yüzden ayet; “çoğunu isteyerek ihsan yapma” diye uyarıyor. Yolharitamızda vardı; “çoğunu isteyerek ihsan yapma”. Öyle yaparsan buralardakalırsın çünkü! Kişi bunu fark ettiği için kendine diyor ki “bir şey olmayaçalışma; YOK ol”. Dolayısıyla, bir şey olmaya çalıştığınız her anı cımbızlayakalayın.Peki, “B’de B’siz”se? Vehmin tasarrufundan çıkmışsa? Onu tarif etmekmümkün değil. Ama bir cümle de olsa yazmak gerekiyor, yazdık. Çünkünasıl tarif et<strong>sen</strong>iz, tarif bir vehim tarifidir, oraya nasıl bir tarif koysanız vehmitariftir. Vehimsizlik vehimle nasıl tarif edilir? Vehmî bir cümleyle vehimsizliktarif edilemez! Demek ki o yaşanacak bir haldir, Allahu A’lem, onuyaşayan bilir. Ama “o nasıl bir şeydir?” deyip bir tarif gerekirse, yani bu sütunda boş kalmasın diye bir şey yazalım. Ama yazacağımız şey çok da boş değil.Altı boş bir cümle değil, böyle de hissedilir! Şöyle:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 867Bizzat kendi sözde zatı için “meğer arada biri varmış” der. Vehmin zulmetindenkurtulmuş olmasına rağmen, vehim halindeyken Var Görünen olarakbildiği kendi sözde zatının arada olduğunu görür, onun ne kadar yabancıve olmayan biri olduğunu görür. Kendim dediğinin ne kadar yabancı, sahte,zıll, var görünen olduğunu görür ve vehmin diliyle “vay be!” der. Onu öylegörünce; “meğer arada birisi varmış” der. “Meğer arada birisi varmış” dediği;vehmin tasarrufunda olan ilmi suretin algılanış halidir! İlmi suret şimdi devar ve devam eder, vehim kalkınca ilmi suret kalkmaz. Kalkan, değişen şeyonun algılanışıdır! Bu yüzden, bunu anlayamamışsa, nefs-i mardiyede olanbirisini düşünüp “vehim kalktı, bu nasıl geziyor, dolaşıyor?” gibi düşünür.Vehim, o ilmi suret değil ki! İlmi Suret vehim değil!Ama bir insandan yola çıkarak tarif etmek gerekirse: Bir ilmi surete “kendinihisset” dendiğinde, o insan cinsiyeti dâhil hangi özelliklerle dilenmişseo özelliklerle kendisini Var Görünüyor sanar. O hal vehmin tasarrufudur. Dilenileno özelliklerle kendisini Var Görünüyor sanan hal insandır. Yani vehmintasarrufuyla oluşan o his insandır! İşte şimdi o kalktı, vehmin tasarrufukalktı! Ama ilmi suret duruyor! Şimdi ona siz nasıl “insan” dersiniz? İnsanıtarif ettik, o tarife uymadı bu! O zaman KÂMİL bir şey olur o! O zaman onainsan kelimesi yetmez. Çok KÂMİL oldu o! O halin Kamil’i oldu! İlmi suretolarak yaratıldığı halin en Kâmil hali oldu! Evet, buraya gelince dilimiz, elimiztitriyor, cümleleri kurmak zorlaşıyor, anlatmak da öyle...-“Aradığım herşey bende” Hallacı Mansur’un “Enel Hakk” dediği mi?Yok, değil! “Enel Hakk” daha sonra. Belki B 0noktasının hemen yanına “EnelHakk” diyebiliriz. Bir kere “Enel Hakk” hissi bir şey değil, hisle ilgili birşey değil,zulmetle söylenecek bir şey değil kanaatimizce. Bilemeyiz, bilen Allah’tır.Bir dua yapıp tamamlayalım mı arkadaşlar, inşaAllah?Euzübillahi mineş şeytanir racim, Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym. “VelAsr, İnnel İnsane le fiy husr, İllelleziyne amenü ve amilus salihati vetevasav BilHakk ve tevasav BisSabr.” Sadakallahul azim. “Sübhane RabbikeRabbil Izzeti amma yasifun ve Selamün alel Mürseliyn vel Hamdü lillahiRabbil alemiyn.” Aamiin.Allahümme eslemtü nefsî ileyke ve veccehtü vechî ileyke ve fevvedtüemrî ileyke ve elce’tü zahrî ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, la melcee vela mencee minke illa ileyke. Amentü Bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikellezierselte,


868Yılmaz DÜNDARAllahümme ente rabbi, la ilahe illa ente halakteni ve ene abdüke ve eneala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebuü leke binı’metike aleyye ve ebuü bi zenbi, fağfirli zünubi feinnehu la yağfiruz zünubeilla ente, Birahmetike ya Erhamer Rahimin,Ve lekel utba hatta terda. Ve la havle ve la kuvvete illa Bike,Allahumağfirliy hatiyeti ve cehli ve israfi fiy emri ve ma ente A’lemü Bihiminni,Allahummağfirliy hezlî ve ciddî ve hataî ve amdî ve küllü zalike indî,Allahummağfirly zenbî küllehu ve dikkahu ve cillehu ve evvelehu ve ahirahuve alaniyetehu ve sirrahu,Subhaneke Allahümme ve Bihamdike estağfiruke ve etûbü ileyke,Sübhanallahi ve bihamdihi Sübhanallahil Aziym estağfirullah ve etubu ileyh.Estağfirullah el Aziym ve etûbü ileyh. Estağfirullahellezi la ilahe illa HuvelHayyül Kayyûmu ve etûbü ileyh.Estağfirullah Ya Rabbel arşil azim,Estağfirullah Ya Rabbel arşil kerim,Estağfirullah Ya Rabbel âlemin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin Biadedi ilmike..Allahümme inni euzü Bike en üşrike Bike şeyen ve ene a’lem ve estağfirukelima la a’lem, inneke entel Allâmul Guyub.Eşhedü en la ilahe illallahül EhadüsSamedüllezi lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven ehad.Ala hazihiş şahadeti nahya ve aleyha nemütü ve aleyhe nüb’asü inşaallah.Allahım bizlere merhamet ediver;Bizleri bağışlayıver, bizleri affediver. Bizlere sağlık, sıhhat, afiyet lütfediver,bizlere hidayet nasib eyleyiver. Bizlere hayrlı geniş ve helal rızklar lutfeyleyiverAllahım.Allahım, şu anda yalnızca Senin rızanı umarak bir araya geldik. YalnızcaSenin rızanı umarak, Seni anlayabilmeye, tanıyabilmeye; Sana Senin razıolacağın kul olabilmeye gayret gösterdik Allahım, Biiznillah. İndinde makbuleyleyiver, kabul eyleyiver Allahım.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 869Ve böyle düşünen bir gruba ve böyle bir çalışmaya “Rasulullah Efendimizsallallahu aleyhi vesellemin bir şubesi gibi” düşünerek yuvasını, evini açanlaraindinden hediyeler ihsan eyleyiver Allahım.Allahım bulunduğumuz bu evin sahibesinin yapmış olduğu hatimleriindinde makbul eyle, kabul eyle. Sence malumdur ne niyetle yaptığı, onlarıyerlerine ulaştırıver ya Rabbi.Ey Allahım, merhamet ediver, lutfen Allahım merhamet ediver.Rabbena zalemna enfu<strong>sen</strong>a ve inlem tağfirlena ve terhamna le nekunenneminel hasırin.Allahümme rahmeteke ercu, fe latekilnî ila nefsi tarfete aynin ve aslihlişa’ni küllehu, La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minez zalimin.Rabbi innî zalemtü nefsi zulmen kebira, ve la yağfiruz zünube illa ente,fağfirli mağfiraten min indike verhamnî, İnneke Entel Ğafur’ur Rahim veTevvabu’r rahim.Allahumme salli ala men ruhuhu mihrabul ervahi vel melaiketi vel kevni,Allahümme salli ala men Hüve İmamül enbiyai vel mürselin, Allahümmesalli ala men Hüve İmamü ehlil cenneti ibadillahil müminin.Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin adedehalkıke ve rıdâe nefsike ve zinete arşike ve midade kelimatike..Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma Hüve ehlüh...Allahümme salli ve sellim ve barik ala seyyidina Muhammedin ve Âdemeve Nuhin ve İbrahime ve Musa ve İsa ve ma beynehüm minen Nebiyyinevel Murselin, salavatullahi ve salamühu aleyhim ecmaiyn, Birahmetike yaErhamer Rahımin, Vel Hamdü Lillahi Rabbil âlemin.EL-FATİHA…


870Yılmaz DÜNDAR


13 Muharrem 1432 / 18 Aralık 2010• Doğru tanımlayabildiğimiz şeyleri doğru yaşayabiliriz• İnsan Suresi 30. Ayete göre yazılsaydı Kur’an öğüt olmazdı• “İnsan 29” nübüvveti tarif eder, “İnsan 30” ise risaleti anlatır!• Allah EhadüsSamed’dir; Kendi kendine• Allah VahidülEhadüsSameddir: Fikir/yaratma başladı• Allah VahidülEhadüsSamed değilmiş gibi yaşamak: Küfür• “Kendini Hissetme Duygusu” ve “Muhtariyeti Tercih Gücü”• Tercih kıyas demektir. Tercih gücü neden?• Muhtariyet ve Tercih yeteneğine göre; insan, cin ve melekler• Nefs-i Vahide• Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu: Nefs• İki aşama: Önce topraktan halk etti, sonra ona “ol” dedi?• Mekânsızlık; Kendini Hissetme Duygusu’nun ta kendisidir.• “Kendini bil” ve sonrası• “Ferd” hali• Hayalimde, hayalime, hayalimle bakıyorum• Arz ve beden: Toprak örneğiyle Tevhid ve Vahdet• Arzda Halife• Nar yapı, nur yapı ve müflis hal• “Âdem’e secde” hususunda İblis ve meleklerin farklılığı• Şiirsel konuşma, faydasız ilim!• Kehf-51: Ben onları şahit tutmadım! Kimi, neye?• Araf-172: Ben değil miyim Rabbiniz?• “Aranızdaki bağ kopmuş”, ayetinin muhatapları• Sevat’ı belirince çıplak kalacak!• Salât müminlere vakitlerle farz kılınmıştır: Gel <strong>tanrı</strong>lıktan kurtul• Zikrden yüz çevirmek: VahidülEhadüsSamed değilmiş gibi yaşam• Nefs tezkiyesinin açık net tarifi• Sırtındaki yük: “Muhtariyeti Tercih Gücü”• Muhammedi Anlayışa göre Kurban• Aya Yorgi’deki “nalinlerini çıkar da gel” anlayışının aslı hanifliktir!


872Yılmaz DÜNDARBu bölümde bazı tanımları ele alacağız. Hayatımızda tanımlara çokönem vermeliyiz, bir şeyi iyi ve doğru tanımlamaya özen göstermeliyiz.Çünkü ancak doğru tanımlayabildiğimiz şeyleri doğru yaşayabiliriz, doğrutanımlayabildiğimiz şeylerle doğru hedefler koyabiliriz ve doğru tanımlaryaptığımız zaman akılla hareket edebiliriz.Bir kişi bu işi hakikaten önemsemiş, kendisine hedef/öncelik edinip vazgeçilmezhayat olarak seçmişse, aşağıda vereceğim kelimelerin tanımlarınıbir yerlerden bulmalı, öğrenmeli ve anlamalı, anlamak için araştırmalı vebiriyle bir şey konuşacağı zaman da bu tanımlarda buluşmaya çalışmalıdır!Eğer kişilerin zihinlerindeki tanımlar farklıysa, neyi tartışıp konuşup biryerde buluşabilirsiniz? Önce tanımlarda buluşmak lazım! Bu noktada çokönemli bir şey var ki; tanımların Kur’an-ı Kerim’de yapılmışı varsa, bizimiçin doğrusu odur. Allah Kur’an’da bir şeyi tanımlamışsa bizim içintanım odur. İman onu gerektirir, çünkü biz ona iman ediyoruz. “Efendim,şöyle olur mu, böyle olur mu?” der<strong>sen</strong> o <strong>sen</strong>in için olabilir! Bu iman işi! Benböyle inanıyorum, benim için böyle; bu işi seçen için böyle!Şirk, küfür/kâfir, Billahi anlamında iman, nefs, nefsin şerri, vehim, vehminzulmeti, şeytaniyet, deccaliyet, ihlâs, ihsan, takva, nefse zulüm, zalim,Hakk, sabır, kader, kulun razı olması, Allah’ın razı olması ifadelerini tanımlamak,hiç değilse, en azından bunun gibi kelime ve deyişlerin manalarınımutlaka öğrenmek gerekir.Çok değer verdiğim, muhabbet duyduğum bir zat televizyondaki birprogramda bir soru üzerine “kâfir kimdir?” onu açıklıyor. Kâfirin tarifinibana göre diyerek yapıyor. O zaman inananlar kendilerine göre çeşitli kâfirtarifleri mi yapacaklar. Kâfirin Kur’an-ı Kerim’de tarifi yapılmıştır. Kâfirin,şirkin, küfrün Kur’an-ı Kerim’de tarifi yapılmıştır. Dolayısıyla, “Kur’an-ı Kerim’dekikâfir tarifi nedir?” bunu araştırmanız, öğrenmeniz ve o gruba girmemeyeçalışmanız gerekir! O tarifler ona buna göre yapılmaz! Bana görebu böyle olmalı, değil! Onların ayet ve hadislerde tarifleri var. Dolayısıyla,tariflerin özellikle ve öncelikle ayetlerle ve hadislerle desteklenen hallerinin,günümüzün anlaşılabilir cümlesine çevrilmiş hallerinin olmasıçok önemlidir. Şimdi bu çerçevede 21. Tefekkür Şemamıza bakalım. Çünküburada özellikle tarifler üzerinde durmaya gayret edeceğiz. İnşaAllah kolaycaanlarız.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 873Tefekkür Şeması 21


874Yılmaz DÜNDARVahidülEhadüsSamed olan Allah, ilminde ilmiyle ilmini seyrinde yaratmayıdilediği “insan”ın ef’al âleminde vücud bulması ile o insanın ilmullah’ta“ilmi suret”i görüldü.Bu cümleyi biraz anlaşılır kılabilmek için açıklamaya çalışayım. VahidülEhadüsSamed:Allah VahidülEhadüsSamed’dir. Ama Allah EhadüsSamed’dirdiyoruz. İhlâs Suresi; “Allah EhadüsSamed’dir” diyor. “Böyle de” diyor; “KulHuvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehuküfüven ehad”. Başka ayetlerde de “sizin ilahınız Vahid’dir” diyor. Ehadve Vahid sıfatlarını paylaşım toplantılarımızda detaylı konuşmuştuk. Onuanlamamızı kolaylaştıracak buradaki açıklamasını ve diğer açıklamalarımızıayetlerle yapacağız. Ama hep açıklamaya çalıştığımız mana kadar olankısmını ele alacağız. Konuyu çok genişletmemek, anlayacağımız noktadanuzaklaşmamak, kulvardan çıkmamak için hep anlatmaya çalıştığımız kadarınabakmaya çalışacağız, bu Bir. İkincisi; anlatımımızda hep İnsan Suresi29. Ayet dilini kullanacağız. Bazen İnsan Suresi 30. Ayet dilini kullanmamızgerekirse söyleyeceğim, hatırlatacağım. Bu ayetleri çok konuştuk, bu yüzdenözet olarak vereyim: İnsan Suresi 29. Ayet öğüt içerir, amel içerir. İnsanSuresi 30. Ayet bir öğüt içermez. Eğer Kur’an tamamen İnsan Suresi 30. Ayetegöre yazılsaydı ondan hiçbir öğüt alamazdık, hiçbir amel çıkaramazdık.Ama İnsan Suresi 29. Ayet dili, bize özellikle bir amel önerir. İnsan Suresi29 diliyle yazılmış ayetler hep “ben ne yapacağım?”ı gösterir. İnsan Suresi30’la yazılmış ayetler “ben neye inanacağım?”ı gösterir. Dolayısıyla;İnsan Suresi 29 diliyle yazılanlar genellikle Nübüvveti, İnsan Suresi 30 diliyleyazılanlar genellikle Risaleti gösterir! Şimdi okuyacağımız ayetler, örnekolarak vereceğimiz ayetler İnsan-29 diliyle yazıldığı, bildirildiği için, biz deanlatımımızı İnsan-29’a göre yaptık ve öyle dile alacağız.Detay arayanlar, detayını düşünenler için tekrar hatırlatalım: İnceleyeceğimiztefekkür sayfasını kolay kavramak için, burada sadece yettiği kadaraçıklama yapacağız, anlamaya yetecek cümleler söyleyeceğiz. Detay arayacaksanızonu gelecekteki açıklamalarımıza bakarak yapacaksınız inşaAllah.Evet. İhlâs Suresi’nde “Allah Ehad’dır, Samed’dir” diyor, biz burada “VahidülEhadüsSamedolan Allah” diyoruz. Neden “EhadüsSamed olan Allah”değil de “VahidülEhadüsSamed olan Allah” diyoruz? Oysa Allah Ehad’dır,Samed’dir. Biz onun şehadetini de yaparız: “Eşhedü en la ilahe illallahül EhadüsSamedülleziylem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehü küfüven Ehad.”Özellikle EhadüsSamed doğrudan Allah’ın zatıyla ilgili bir tariftir, Ehadüs-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 875Samed doğrudan Allah’ın zatını tanımlar. VahidülEhadüsSamed dediğinizdebir fark vardır; yaratma yani fikir başlamıştır. VahidülEhadüsSamedfikir alanını tanımlar, yaratma alanını, yaratma prosedürü ve koşullarınıtanımlar. Buna “İlminde ilmiyle seyir” dedik. Dikkat eder<strong>sen</strong>iz İlmullah’ta[ilimle ilgili] suretler meydana gelecek. Öyleyse buranın tanımı, buranınvasfı, buranın özelliği VahidülEhadüsSamed.Vahid ismi yaratılanların, yaratıkların tekliğini anlatır. Vahid ismi yaratıklarınhakikatlerinin tekliğini anlatır. Ehad Allah’ın Zatı’nın tekliğini anlatır.İkisi de bir ve tek demek ama farklı şeyler! Ehad da bir demek, Vahid debir demek. Ehad; Allah zatında zatını bilen birdir. Vahid Allah’ın yarattıklarınınİlmullahdaki Tevhidinin adıdır. Ancak Allah’ın ilmi/İlmullah O’nunzatından ayrı gayrı, uzakta olmadığı için, yani bizim yaşadığımız hayattabildiğimiz gibi olmadığı için İlmullah da Ehad’dır Samed’dir! Bir insanı düşündüğünüzdeonun bir çalışma alanı, ötesinde berisinde bir laboratuarıvardır. Allah için “ilmi/İlmullah” dediğimizde Allah’ın zatından ayrı bir şeyolmadığı için İlmullah da Ehad’dır Samed’dir zaten. Ama biz şu anda birolayı anlatacağımız için bahsedeceğimiz o alanı, o vasfını daha belirgin halegetirmek için diyoruz ki; VahidülEhadüsSamed.VahidülEhadüsSamed ne demektir? Bu koşullarda bir fikir olacak demektir,bir fikir var demektir, VahidülEhadüsSamed’de bir şey başlıyor demektir,bir olay başlıyor demektir. Ama başından sonuna hepsini herşeyikuşatmış olan vasıf VahidülEhadüsSamed! Bu yüzden diyoruz ki; eğer birkişi yaşarken Allah VahidülEhadüsSamed değilmiş gibi yaşıyorsa küfürdedir!Neden? Çünkü yaradılmanın vasfı olan VahidülEhadüsSamedkoşulunu örtüyor, onun örtücülüğünü yapıyor, onu hiçe sayıyor. Allah VahidülEhadüsSameddeğilmiş gibi, Allah Yokmuş Gibi davranıyor. VahidülEhadüsSamed;yalnız yaratma anında var da sonra geçersizleşmiş değil, heralanı kapsayan, her an geçerli bir vasıftır. Her an dikkat etmemiz gereken,bize miyar olacak bir vasıf. VahidülEhadüsSamed olan Allah ilminde ilmiyleilmini seyirde!Bunun kolay anlaşılabilmesi için bir basit örnek vereyim. Zihninizde birhayal kurun, daha önce de söyledik, örneğin zihninizde bir kivi düşünün.Neden kivi diyorum? Yeni tanıdığımız bir meyva. Türkiye’de yaşı benim gibiolanlar çocukluk, gençlik yıllarında kiviyi bilmezler. O yıllarda bize “kivi hayalet” deseler, edemezdik. Şimdi gördük ediyoruz. Ne demektir bu, benneyi öğrendim? Kiviyi öğrendim. Demek ki, kivi benim ilim potama girdi.


876Yılmaz DÜNDARGirdi ki hayal ediyorum. Çünkü hayalim benim ilmimle ilgili. Benim hayalimibenim ilmim sınırlar. Kiviyi öğrendiğim için şimdi kiviyi hayal edebilirim.Hayal ettim ve hayalimde kivi oluştu! Hayalimde ne var? Bir hayal var, hayalettiğim şey var! Hayalimde hayalim var! Nasıl bakıyorum bu hayalime? Dışımdamı? Hayır. Hayalimde hayalime hayalimle bakıyorum, değil mi? Hayalimde,hayal alanımda seyrediyorum. Hayalimdeki hayale; yani orada suretlendirdiğimşeye hayalimle bakıyorum, onu dışıma çıkarmadım! Hayalimdehayalime hayalle bakıyorum! Peki, benim hayal alanım ilmim değil mi?Yani orayı ilimle/ilmimle kullanıyorum değil mi? İlmimle hayal kurduğumagöre, o alanı ilmimle kullandığıma göre, hayal alanım aslında zihnimdekiilim alanım, değil mi? Benim hayalim ne? Kendi ilmimle yaptığım hayalimdeyaptığım şey. Kivi de hayalimde, yani ilmimde! O kivi bir ilmi/ilmimi temsilediyor kivi çerçevesinde, kivi bağlamında! Şimdi de kurduğum o kivi hayaliniyine hayalimde seyrediyorum! Kivi benim ordaki ilmim! Dolayısıyla, bende hayalimde hayalimi hayallerken ne yapıyorum? Kendime ait ilmimde,ilmimi suretlendirdiğim zaman [kivi sureti oluşturduk], ilmimle anlayabildiğimşekilde onu seyrediyorum. Bu, bir insan için böyle! Allah’ın ilmullah’ınıdüşündüğünüzde Allah için de geçerli: İlminde ilmini ilmiyle seyirde. Neyiseyrediyor? Dilediğini! Sen de öyle değil misin? Hayal ettiğini hayalinde seyrediyorsun!Hayaline biri karışabiliyor mu? Her yere zincir vuruyorlar, amazihinlere, hayallere zincir vuramıyorlar!“VahidülEhadüsSamed olan Allah, ilminde ilmiyle ilmini seyrinde diledi,bir şeyi diledi.” Biz konu hızlı aksın diye hemen insana geçtik. Ama şunubiraz açalım: “İlmullahta yaratmayı dilediği insanın ef’al âleminde vücud bulmasıile o insanın ilmullah’ta “ilmi suret”i görüldü.”Ef’al âlemi dediğimiz bu yaşadığımız evren. Fiil âlemi, vücud âlemi,madde âlemi. Bunun sınırı ARŞ. Arşın ötesi mana âlemi! Tabi, hep konumuzuaçıklamaya yetecek kadar açıklama yapacağız, bunlar çok uzun çünkü.Konumuzun anlaşılmasını sağlayacak kadar açıklama! Bu yüzden lütfenbağışlayın. Sonra her birini daha geniş ele alırız inşaAllah. Şimdi yalnız Arş’ıele alıp, konuşsak bugünü doldurur.Evet. Ef’al âlemi, bulunduğumuz fiil âlemidir. Hatta bu fiil âlemi, semave arz nasıl başladı, nasıl yaratıldı, ona da bakalım. “Yararak, patlatarakyarattı.” Ne o isimler? Fâlık, Fatır; yararak patlatarak yaratan. Günümüzbilim âlemi buraları, Sünnetullah olan bu noktaları tesbit ediyor, çalışmala-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 877rına bu noktadan başlıyor. Bir isim koyuyor “Big Bang” diyor, “patladı” diyor,bilimsel açıklamalar yapıyor. Biz burda “ef’al âlemi” diyerek geçiyoruz onu.Onun bir başlangıcı var. Siz bazı ayetlerde söylersiniz, “semayı ve arzı patlatarak,yararak yaratan Fatır olan Allah’a vechimi hanif olarak yöneldim”dersiniz; “inni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arz” dersiniz.Evet. “Ef’al âleminde insanın vücud bulması ile o insanın ilmullah’ta “ilmisuret”i görüldü.” Böylece İlmullah’ta insanın bildiğimiz bu sureti gözüktü.İlmullahta bir suret olduğu için bunun adı İlmî Suret, böyle tanımlıyoruzonu. Bundan daha güzel bir tanım bulunursa da onu koyarız. Bu bir ilmisuret: Ona, Ef’al âlemini temsil etmesi açısından suret diyoruz, ilmullah’daolduğunu anlatmak için ilmi suret diyoruz. Böyle tanımlayarak onun özelliğini/vasfınıortaya koyuyoruz. İnsan da ilmi suret, ef’al âleminde bulunanşeyler de! Allah’ın dileği sonucu vücud bulmuş herşey birer ilmi suret.“İnsanın hakikati olan bu ilmi suretin kendisini bilmesini dileyen Allah’ın“Kün” emriyle VahidülEhadüsSamed’in Kendisini Hissetmesi bu ilmi suretteyine bu ilmi suretin şartlarıyla kayıtlanmış halde “Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu” olarak “feyekun” belirdi.”Şimdi temsilen Yasin Suresi 82. Ayete bakalım. Kur’an-ı Kerim’de bunabenzer ayetler var, ama çoğumuzun bildiği bir ayet olduğu için ona bakalım.Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahir Rahmanir Rahiym, Elhamdülillahirabbil âlemin: İnnema emruhu iza erade şey’en en yekule lehu“Kün” fe yekün. Sadakallahul azim. “Bir şeyin olmasını irade ettimi “OL” derve o şey olur.” “Kün” fe yekün; “OL” der olur! Şimdi bir kompozisyon çizeceğiz,bu kompozisyonun kolonlarını ayetler oluşturacak! İpin ucunu kaçırmamayagayret edelim lütfen.“VahidülEhadüsSamed olanın Kendini Hissetmesi” diye yeni bir şeydenbahsettik. Bunu biraz açalım. Şimdi tasavvuf literatürlerinde rastlamayacağınıziki ana şey söyleyeceğim; “Kendini Hissetme Duygusu” ve “MuhtariyetiTercih Gücü”. Bunları lütfen dikkatle yakalamaya ve anlamaya çalışın.Bu ikisini yakalarsanız çok şeyi çözersiniz! Herşey, bütün bilgi ikisininüstüne bina edilmiştir.VahidülEhadüsSamed olanın Kendini Hissetmesi! İlmullah’ın vasfı; VahidülEhadüsSamed.Şimdi ona birşey ekledik; VahidülEhadüsSamed olanınKendini Hissetmesi! Bunu yavaş söylüyorum ki yakalamaya gayret ediniz.Onun Kendisini Hissetmesi! Kendisini hissetmesiyle beraber VahidülEha-


878Yılmaz DÜNDARdüsSamed olana bir isim verelim; Nefs-i Vahide! Nefsi Vahide: Allah’ın Vahidvasfıyla İlmullah’ta kendisini hissetmesi, kendisini kendisinin bilmesidirNefs-i Vahide. Bu duyguyu tutan ve saflaştıran kazanmıştır, bu duyguyu tutanve saflaştıran kazanmıştır.Şimdi okuyacağım ayetlere dikkat edin lütfen.Al’u İmran Suresi 59. Ayet: “Muhakkak ki Allah indinde İsa’nın oluşmeselesi Âdem’in oluş meselesi gibidir. Allah onu topraktan Mülkünahirinde halk etti, sonra ona “OL” dedi ruh nefhetti, artık o olur.” Biz, şuanki konumuza lazım olan kısmını ele alacağız. “Onu topraktan halk etti,sonra ona “OL” dedi, artık o olur”. Buradaki iki aşama dikkatinizi çekti mi?“Âdem’i topraktan halk etti” sonra “ona OL dedi, artık o olur”. Bu iki basamakbizim için önemli, bu önemi yakalayacağız. “Âdem’i topraktan yarattı”geçiyor ama sonra bir detay var. Lütfen tefsirlerden, başka açıklamalardandetaylı bakınız, paylaştıklarımızla hamur yapınız. “Onu topraktan halk ettisonra ona OL dedi”. Halk etti sonra ona “OL” dedi!Şimdi A’raf Suresi 11. Ayet: “Ey Âdemoğlu and olsun ki sizi halkettik,sonra sizi tasvir ettik. Sonra melaike’ye: “Secde edin Âdem’e” dedik.İblis hariç hepsi secde ettiler. O İblis secde edenlerden olmadı.” Bize şuan gerekli kısım: “Ey Âdemoğlu and olsun ki sizi halkettik; [insani manayıtakdir ve izhar ettik], sonra sizi tasvir ettik; suretlendirdik.” İki aşama var!Parantez içerisinde bir açıklama var, oraya bir yorum gelmiş. Yorumlar birkanaat, ama diğerleri meal. Kanaatler o meali daha iyi anlayabilmemiz için.Dolayısıyla kanaat olarak; bin yıl önce başka, şimdi başka, bin yıl sonra dahabaşka bir kanaat yazılabilir, ama ayet değişmez. Evet, sizi halk ettik; takdirve izhar ettik, sonra suretlendirdik.Enam Suresi 98: “O’dur ki sizi Nefs-i Vahide’den inşa etti.” Nefs-iVahide’yi bilmez<strong>sen</strong>iz burayı nasıl anlayacaksınız, nasıl fark edeceksiniz?<strong>Oku</strong>r hızla geçersiniz, alınması gerekeni alamazsınız! Bu yüzden tanımlarçok önemli. “Sizi Nefs-i Vahide’den inşa etti.” Nefs-i Vahide’yi nasıl tanımladık:VahidülEhadüsSamed’in kendini bilmesi, kendisini hissetmesi! Butanıma nasıl ulaşıyoruz? Vahid İlmullah’ın vasfı, İlmullah da zatından yaniEhad ve Samed’den gayrı değil! Ehad ve Samed zaten genel geçer vasıf! Bunaİlmullah’ın vasfı olan Vahid’i de eklediğinizde VahidülEhadüsSamed! VahidülEhadüsSamedkendisini Vahid olan o alanda bildi, kendisini hissetti; işteNefs-i Vahide!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 879“Sizi Nefs-i Vahide’den inşa etti. Müstekarr ve Müstevda’ hale getirdi”.Müstekarr: Zuhur neticesi istikrar bulma yeri. Yani zuhur sonucu sizdebir istikrar bulma yeri oluşturdu. Müstevda’: Oada da emaneten kalma yeri.Devamı; “hakikaten biz, derinlemesine düşünüp iyi anlayan bir kavimiçin ayetleri tafsil ettik”. Demek ki, bunları biz anlayalım diye böyle buyuruyor.Kim için? Derinlemesine düşünüp iyi anlayan için! Biz buna ne diyoruz?Tefekkür! İşte şu anda yaptığımız Tefekkür Paylaşım Toplantısı. Bu toplantıiçin, bu toplantılar için buyruluyor; biz ayetlerimizi onlar için tafsil ettik!Nisa Suresi 1. Ayet: “Ey insanlar! Sizi nefsi vahide’den halkeden ve ondanda eşini halk eden ve o ikisinden birçok rical ve nisa üretip yayanRabbinizden ittika edin; O’ndan çekinin korkun. Ve ancak O’nunla birbirinizdenistemekte olduğunuz Allah’dan ve RAHMler’den de ittikaedin. Rahm? Muhakkak ki Allah üzerinizde Rakıyb’dir. Burda inceleyeceğimizyerler var, ancak biz “Nefs-i Vahide’den halkeden” üzerinde durduk.Kendini Hissetme Duygusu’nu biraz daha, bir adım daha giderek yakalayabilmekiçin tasavvufta bildiğiniz ve çok duyduğunuz klasik bir örneği elealalım. Ama onu şimdi biraz farklı ele alacağız, belki örnek daha da yerineoturacak! Belki de; “yeni söyleniyor zannediyoruz ama eskiden beri zatenhep bunlar söylenmiş, hatta örnek bile vermişler” diyeceksiniz. Çoğunuzbildiği “Okyanus ve Buz” hikâyesi var. Su ve Buz hikâyesini Kendini HissetmeDuygusu’na örnek yapalım. İnsan beyni kıyas yöntemi ve somutlaştırmaüzerine bina edildiği için, bir şeyi anlatabilmek için biz kıyas yapan örneklerve biraz daha somutlaştıran örnekler veririz. Ama mana anlaşıldıktan sonraörneği silmek lazım, örneği putlaştırmamak lazım! Meseleyi anladın, örnekkalktı! Örnek anladığının önüne geçmemeli!Şimdi bir okyanus düşünün. Bu okyanusun yekpare olan suyunu da“Kendini Hissetme Duygusu” olarak, hatta Allah’ın Kendini Hissetmesi olarakdüşünün. Bu anlamanıza yardımcı bir örnek, sürekli zihinde tutulacakbir şey değil! Bu okyanusun yekpare olan suyu “Allah’ın kendini hissetmesini”temsil etsin. Sonra bu sudan çeşitli şekillerde buzlar yapılmış olsun.Ağaç, insan, hayvan, ev gibi çeşitli şekillerde suretler yapılmış olsun, bütünsuretleri düşünün. Ama hepsi buz, okyanus suyunun dondurulmuşları!Bunlardan birisi de bir insan sureti; buz! Bunları okyanusa döktük. Okyanusadöktüğümüz buzlar suretli ve okyanustan ayrı gibi fark ediliyor, müstakilgibi hareket ediyor. Ama okyanustan, okyanus olan sudan farklılar mı? Tamameno! Yalnızca “Hissetme” olarak, “Hissetme Duygusu” olarak düşüne-


880Yılmaz DÜNDARceksiniz. Aksi halde bu örnek tasavvufun açılması gereken kapısını açmaz,zihninizi saptırır, kendinizi bir şeyin parçaları sanarsınız! Bu örneği bazı kavramlarıdaha kolay anlayalım diye anlatıyoruz. Şöyle ki; su Allah’ın KendiniHissetme’sini temsil ediyor, buz da ilmi suretleri. Meydana gelen bu suretleraslında tamamen neden oluşuyor? Kendini Hissetme Duygusu’ndan değilmi? Ama buz kendisini ayrı sanıyor! Buzun Kendini Hissetmesi esasında okyanusdanfarklı mı? Değil! Ama buz dediğimizin bir sureti, bir şekli var. Suret/şekilnedir biliyor musunuz? Fikirdir ve ilimdir! İşte Vahid alanına girdik.Çünkü buzu düşündünüz, ona bir şekil düşündünüz suret/şekil meydanageldi ve o surette bir ilim, bir bilgi var. Bu haliyle şimdi o neyi temsil ediyor?O suretle ilgili ilmi temsil ediyor. O, o suret için ne düşünülmüşse onu temsileden bir ilim görüntüsü değil mi? O suret bir ilim, ama onun her tarafıKendini Hissetme Duygusu, değil mi? Kendini Hissetme ilmin, ilmi suretinher yerini böyle kaplar işte. Kendini Hissetme Duygusu’nun olmadığı biralan, bir yer, bir mekân yoktur. Mekânsızlık! Mekânsızlığı düşünür<strong>sen</strong>iz KendiniHissetme Duygusu’nun ta kendisidir! Burda gördüğünüz buz ilim olarakvarken bile tamamen Kendini Hissetme Duygusu’yla! Kendini HissetmeDuygusu biraz anlaşıldı mı? Buna devam edeceğiz inşaAllah.“İnsanın hakikati olan bu ilmi suretin “kendisini bilmesini” dileyen Allah’ın“Kün” emriyle VahidülEhadüsSamed’in “Kendisini Hissetmesi” bu ilmi suretteyine bu ilmi suretin şartlarıyla kayıtlanmış halde bu Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu olarak feyekun belirdi”. Bu cümle şimdi biraz daha netleşecek:“İnsanın hakikati olan bu ilmi suretin “kendisini bilmesini” dileyen Allah’ın“Kün” emriyle”: Bakın bir yeni tabir çıktı; kendini bilmesi! Şimdi onu konuşacağız.“İlmi suretin “kendisini bilmesini” dileyen Allah’ın “Kün” emriyle”:Bakın “Kün” emri “Kendini bil” emri oldu. Kendini bil; yani ne dilediyse odoğrultuda ol! “Kün” yani “öyle ol” diyor, artık o olur; feyekün. “Kün” emriyleVahidülEhadüsSamed’in “Kendisini Hissetmesi” bu ilmi surette yine bu ilmisuretin şartlarıyla kayıtlanmış halde”: Bu kayıt kelimesi çok önemli! Onunlabirlikte bakın yeni bir tabir çıktı; Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu! “Kayıtlanmışhalde Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu olarak feyekun belirdi”: Artıkfeyekün olan, beliren, meydana gelen suretin de bir Kendini HissetmeDuygusu var. İki tane “Kendini Hissetme Duygusu” var şimdi: Birisi, okyanusmisali her yeri kaplayan Kendini Hissetme. Diğeri, oraya döktüğümüz buziçin yeni bir Kendini Hissetme; Kayıtlı Kendini Hissetme!


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 881Şimdi basit, şematik bir anlatım yapalım. Bu buz olan insan suya atıldıama ona henüz “Kün” denmedi. Yaratıldı, halk oldu ama ona “Kün” denmedi!İleride göreceğiz, eğer Ferd kelimesinin ne olduğunu çok merak edenvarsa, işte Ferd o! En’am Suresi 94. Ayeti hatırlayınız; “ilk defa yarattığımızgibi Ferd’ler olarak bize geleceksiniz”. O noktadaki Ferd; dünyada kullandığımızyalnızlık anlamındaki ferd değil, esas prosedür içerisinde Esma’ülHüsna manasında Ferd! O Ferd hale “kendini bil” dendiğinde, Allah onunkendisini bilmesini dilediğinde, ona “Kün” dediğinde feyekün; buz kendinibildi. Bak, yeni bir Kendini Bilme çıktı. İşte şimdi o buz “BEN” diyor. Neden?Ona “kendini bil” dendi. “Kendini bil” emriyle oluşan yalnızca bir zan! Birşey değişmedi ki, o yine okyanusdan buz, yine okyanusdan buz! Bir şey değişmedi!“Kendini bil” denince o farklı bir hale büründü, Ferd hali bilmediğiiçin! Burası anlaşılıyor mu? Bir surete “Kendini bil” dediğinizde nasıl kendinibiliyor? Onun kendini bilmesi esas olan Kendini Hissetmeden geliyor. O kendinihissetmeyi şimdi kayıtlı olarak hissediyor/biliyor, kayıtlı haliyle yaşıyor!Ondaki kendini bilme, Nefs-i Vahide’nin Kendini Bilmesi’nin kendisi, aynısı!Ama bir fark var, bu Kendini Bilme Kayıtlı. Kendini Hissetme Duygusu artıkkayıtlı. Neyle kayıtlı? O surette ne dilenmişse onlarla kayıtlı, onlarla sınırlı.O, kendisini o sınırlar çerçevesinde bilir. Bir insan için ne dilenmişse kendisinionlarla sınırlı olarak hisseder. Nasıl bir karakter, nasıl bir fiziki yapı, nasılbir cinsiyet dilenmişse kendisini onlarla sınırlı bilir, öyle hisseder. Kendisinibildiğinde “ben şuyum” diye kendini tarif ederken o kayıtları tarif eder. Eğersuret olarak onbeş santimlik bir buz parçası konulmuşsa, ona “kendini bil”dendiğinde kendisini o ebatlarda sert bir cisim olarak kayıtlı hisseder, kendisinio şartlarda bilir. Halbuki esas kendini hissetme okyanusun tamamı!Tamamında, tamamıyla kendini hisseder! Ama buz burada onu sınırlayanşartlarda kendini hissediyor. Ona “kendini bil” dendi, ama bu sınırlarda kendinibil dendi. Bu kısım anlaşıldı mı? “Kendini bil” dendiğinde ilmi suretkendindeki özelliklerle kayıtlanarak, o vasıflarla sınırlanarak kendisinibilir.-Okyanus suyundan oluşturulan bir kalıp var ve o kalıb bir suret. KendiniHisseden, acaba “suret” dediğimiz o kalıp mı?Bu bir örnek! Okyanusun içerisindeki o kalıba “Kendini bil” dendi. O zamano kalıp okyanusun içerisinde kendisini o ebatlarda sert bir varlık olarakhissetti, kendisini sudan ayrı bildi! Kendisini sudan ayrı hissetti. Bu klasikörneği, izin verir<strong>sen</strong>iz ilerletelim.


882Yılmaz DÜNDAREğer okyanus, buzun ebediyyen buz kalmasını dilemişse, o buz o suretokyanusta kendi sertliğini muhafaza edebilmek için gayret eder, onun yollarınıbulur ve ebediyyen okyanusdan ayrı kalır! Bir buz olarak orada okyanustanperdeli durur! Ama okyanusu tanıması dilenmişse, o buz okyanustakiseyahatinde bir bölgeye rastlar. Bakar ki orada iklim farklı. Biraz o iklimdedurunca kendinde değişiklikler görmeye başlar; “ben kendimi sert biliyordum,ne oldu, pelteleştim” der, bu sefer kendisini böyle tarif eder: “Ben çokserttim, pelteleştim. Aslında ben pelteymişim” der. “Ben daha önce kendimisert sanıyordum, meğer ben bir pelteymişim” der. Dilenmişse sıcağadoğru biraz daha gider; “çok akışkanmışım” der. Dilenmişse daha sıcağa gider,bir şey diyemez! Okyanusa karışır su… Şimdi böyle bir buzu ve Fransakenarındaki oradaki okyanusu düşünelim. Buz Fransa kenarında hiçbir yeredokunamıyor. Sonra, dilenmiş, eridi ve okyanusa karıştı, bir anda okyanusoldu! Şimdi bir eli Fransa kenarına dokunuyor, bir eli Londra kenarına... İşte:“O ilmi suretin kendisini bilmesini sağlayan bu “Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu”, o ilmi suretin, yani insanın NEFS’ini teşkil etti”. Çok dikkat edin,nefsin anlaşılabilir bir tarifiyle karşılaştık! Buranın anlaşılabilmesi içingayret ettik, çalıştık hep! Bu kadar geniş girişi bu tarifin anlaşılabilmesi içinyaptık! O ilmi surete kendini bil dendi ve o ilmi suret, o ilmi suret için dilenmişözellikler çerçevesinde, o sınırlarla kayıtlı olarak kendisini bildi. Ve yenibir Kendini Hissetme çıktı: Kayıtlı! Neyle? İlmi Suret’in sınırlarıyla kayıtlı! İştebu o ilmi suretin nefsidir! Nefs-i Vahide ayrı! Bu “her nefs” derken kast edilennefs! İnsanlar için nefs denildiğinde kast edilen bu nefs! Peki, bu nefsinesası/aslı ne? Nefsin aslı VahidülEhadüsSamed’in Kendini Hissetmesi!Her yanı kaplayan o! Nefs yeni bir hal olarak çıktı. Bu yeni hal, kendini bilemrinden sonra bir zan olarak çıktı. O şimdi bu zan üzerine kururlu farklıbir Kendini Hissetme içerisinde; Kayıtlı Kendini Hissetme halinde! Bu kayıtlarneyse, kayıt yalnız insan için değil! Var görünen ne olursa olsun, onunnefsi; bu kayıtlı halle kendini hissettiği durumdur!“Her nefs ölümü tadacaktır.” Yani her Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusuölümü tadacaktır! Bunları neden bu kadar geniş açıklıyoruz? Ayetleriokuduğunuzda, mananın içerisine kolay girebilelim diye! Mesela, nefs tezkiyesiyapacaksınız. Nefsi çok iyi tanımlamamışsanız, tanımlayamadığınız şeyinasıl tezkiye edecek, nasıl arındıracaksınız?“Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun belirmesi ve bu halin diğer ilmisuretleri de tanıması, onlarla iştirakte olması gibi durumların mekanizmasınıoluşturan idrak ise, VEHİM nuruyla gerçekleşti.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 883Şimdi bu cümleyi açalım. Biz konuşurken bir insanın ilmi suretini elealdık. Tüm insan suretleri, hatta tüm ilmi suretler için aynı şeyi düşündüğünüzde,kendini bilen bir sürü ilmi suret var. Bunların hepsi kendi kaydıçerçevesinde kendini bildi ve böylece çokluk başladı. İlmi suretlerin kendikayıtlarıyla kendini bilmelerini vehim nuru sağlar. Yani “kendini bil” dendiğizaman ilmi suretin kendini bilmesini sağlayan mekanizma vehim nuruylaçalışır. O kayıtlarla kendisini bir varlık, ayrı bir varlık sanmasını sağlayan mekanizmavehimdir. Onun diğer ilmi suretlerin varlığını kavramasını sağlayanmekanizma da vehimdir. O ilmi suretin başka ilmi suretlerle iştirakını, ilişkisinisağlayan da Vehim Nuruyla çalışan bu mekanizmadır. Bunlar hep VehimNuru veya Vehim dediğimiz mekanizmayla çalışır. Bu mekanizmanınadı vehim! Günümüz bilimsel çalışmaları bu mekanizmayı bize HolografikEvren diye, o çerçevede izah etmeye çalışıyor. Holografik Evren çerçevesindeanlatılmaya çalışılan mekanizma; ilmi surete “Kendini bil” dendiktensonra o ilmi suretin kendini bilmesini, başka ilmi suretleri bilmesini ve ilmisuretlerin birbirlerine göre “ben varım ve ayrıyım” demesini sağlayan mekanizmadırve onun ismi vehimdir! Bunu sağlayan nur da Vehim Nuru’dur, bumekanizma vehim nuruyla çalışır.OKUmaya devam ediyoruz: “Yeryüzüne inmesi dilenen insanda dünyayaşantısının gereği olarak Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, MUHTARİYETİTERCİH GÜCÜ ile belirdi.”Karşımıza yeni bir tanım çıktı; “Muhtariyeti Tercih Gücü”. Bu tanım,“kendisini bilen ve kendine ait bir nefse sahip olduğunu” sanan Kayıtlı KendiniHissetme Duygusu’nun yeryüzüne inmesiyle oluşuyor! Kayıtlı KendiniHissetme Duygusu yeryüzündeki yaşantısına başlayınca, bu yaşantıyla berabero yapıda “Muhtariyeti Tercih Gücü” beliriyor! Bu yüzden yeni belirenyeni bir şey; Muhtariyeti Tercih Gücü!Peş peşe epey bir ayet okuyacağız, lütfen dikkat edelim.Bakara Suresi 30: “Hatırla ki Rabbin melaike’ye: “Muhakkak ki BENArz’da bir HALİFE meydana getireceğim” dediği vakit, onlar da “oradafesad eden ve kan döken kimseyi mi halife kılacaksın, BİZ hamdinletesbih ve <strong>sen</strong>i takdis edip dururken”, dediler. Buyurdu ki: BEN sizin bilemeyeceğinizşeyleri bilirim.” Ayetlerin şimdiki konumuzla ilgili kısımlarıüzerinde duruyoruz. Bunu sık söylüyorum, çünkü: Söyleyeceğimiz birkaçcümleyi ayetin tamamı ile ilgili bir açıklama gibi ele almamak lazım, öylesanılmasın! Burda bizim için şu anda önemli olan, ayetteki; “Arz’da bir halifemeydana getireceğim” ifadesi, bunun üzerinde duracağız.


884Yılmaz DÜNDARBakara 36: “Bunun üzerine Şeytan onları ordan kaydırdı da onlarıiçinde bulunduklarından çıkardı. Biz de dedik ki: Bazınız bazınızın düşmanıolarak inin; sizin için Arz’da müstakarr; durma, istikrar bulma yerive belli bir zamana kadar faydalanma nasip alma vardır.” Bu ayetten deöğreniyoruz ki; ilmi suret Arz’a gönderildi!A’raf 24: “Buyurdu: Bazınız bazınıza düşman olarak inin. Sizin içinArz’da müstakarr ve belli bir zamana kadar faydalanma nasip alma vardır.”A’raf 25: “Orada hayat bulacaksınız, orada öleceksiniz ve oradan çıkarılacaksınız,dedi.”Burda bizim için önemli kelime “Arz”. Arz veya Ard diye yazılışına rastlarsınız.<strong>Oku</strong>duğunuz eserlerde Arz çeşitli manalarda karşınıza çıkar. Birisi,yeryüzü! Aslında Arz’a geniş manada baktığınızda; ef’al âleminin maddeleşmişher hali arzdır. Ama şu anda insan için, işimizi çözecek şekilde bakacakolursak yeryüzü arzdır. Bir diğeri; bedeniniz. Rastlarsınız, bedeninizde Arz olarak geçer. İkisi de doğrudur; Arz’ı beden olarak da düşün<strong>sen</strong>iz,yeryüzü olarak da düşün<strong>sen</strong>iz doğrudur. İkisini birden düşünür<strong>sen</strong>iz dahadoğru olur ve manayı daha kolay çözersiniz. Ama şöyle yaklaşırsanız yanlışolur: “Ben öğrendim, Arz aslında bedenmiş, asıl arz bedenmiş, yeryüzü değil”der<strong>sen</strong>iz olmaz, yanılırsınız. Çünkü öğrendiğiniz bilgileri mümkün mertebebirleştirmeye ve onlardan “bir” fikir çıkarmaya, onları birlikte düşünmeyeçalışınız. Öğrendiğiniz doğru bilgilerin tevhidini yapmaya çalışınız.O zaman, o bilgilerin hepsini kapsayan “daha ileri” bir bilgiyi cümle halinegetirmiş olursunuz, inşaAllah.Evet, arz/yeryüzü tanımını tefekküre devam edelim. Yeryüzü olan arz vebeden olan arz! Bedeni ele alalım, bir insan bedenini düşünelim. Bir insanbedenini düşününüz, henüz anne karnında. Anne beslenirken yavrusunuda büyütür. Daha doğrusu anne isterse beslenmesin, yavru anneyi yer tüketir,büyür! Bir örnek olsun diye söyleyelim, o yavrunun kemiklerinde kalsiyumvar. Bu kalsiyum yavrunun kemikleri için yeni yapılmadı. O kalsiyum,yavrunun kemiğine gelmeden önce de, bin yıl önce de nerede işe yarıyordukim bilir? Arz’ın aynı maddesi şimdi o yavrunun bedenini oluşturuyor! Aynımadde! Çocuğun vücudunun meydana gelmesinde kullanılan tüm malzemeler,maddeler aslında Arz’dan alınıp surete çevrilen maddeler, değil mi?Dolayısıyla siz bir insanın bedenine arz dediğiniz zaman niye hata yapasınızki! Tamamı arz zaten! Dünyada arz olmayan bir şey var mı? Mesela, otomo-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 885biliniz arz değil mi? Onu oluşturan tüm malzemeler topraktan alınıp, arıtılıp,şekillendirilip, suretlendirilmiş değil mi? Ağaçlara bakın, onların tamamıtopraktan aldıkları maddeleri suretlendirmiş değiller mi? Bir buğday tanesinidüşünün. Onu toprağa verip ona emanet ettiğinizde, o bir başak olup dabirçok buğday verdiğinde, malzemelerini topraktan alıp da suretlendirmedimi? Hatta hatırlayın, o malzemeler eksik olursa, surette bozukluklar oluyor.Gübreliyorlar, madde veriyorlar, destekler, takviyeler veriliyor. Siz böyle düşündüğünüzde,dünyadaki her şeye bu gözle baktığınızda yalnızca toprağabile baksanız, toprak açısından bir toprak birliği, toprak tevhidi göremezmisiniz? Tevhid çalışması için ne kadar güzel bir örnek, değil mi? Vahid çalışmasıiçin ne kadar güzel bir örnek değil mi? Bu anlattığımız çok somut,gözünüzün önünde cereyan ediyor! Anlatılan, gördüğünüz somut bir şey!Herşeyin kaynaklandığı yer, suretlenmek için yararlandığı yer toprak! Sonrakarıştığı yer yine toprak! Herşeye bu bilimsel gerçekle baktığınızda “neyebakıyorsam toprağı görüyorum” diyemez misin? Bu yanlış olabilir mi? Amabakın, aynı toprak farklı çokluklara bürünüyor, bir sürü varlığa dönüşüyor.Siz Arz’ı önce Arz Tevhidi’yle düşünüp, bir antrenman yapabilirsiniz.Arz’da halife! Arzda halife nasıl oluşuyor? İlmi suret arzın bu malzemeleriyledünyada suretlenecek ve Arz’da halife oluşacak! Çok açık değil mi?Öyleyse halife özelliklerine sahip bir ilmi suretin arzda suretlendiği hal; arzdahalife! Sizde bir arz var; arz dediğimiz şeye ait şeylerle arzınız var ve sizdesema da var. Sema’yı görüp bilemediğiniz için oradan olan semaları, sizdekisemaları da bilmiyorsunuz, sizdeki semaları fark edemiyorsunuz. Nasıl arzdanolan suretlenmiş bir arzınız var, bunun gibi, kendi semanız; semalardanolan bir sema varlığınız var! Konumuz şimdi Arz. Sema kısmını da nasibolduğunda paylaşırız inşaAllah.Dedik ki; Arz’a bu ilmi suret halife olacak. Ve İlmi Suret arzda halife oldu.Bu süreç nasıl çalışıyor? Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu, yani ilmi sureteait nefs yeryüzüne, arza gelince bir şey belirdi; Muhtariyeti Tercih Gücü.Bu tanımdaki Tercih kelimesi çok önemli, “Muhtariyeti Tercih Gücü”. Tercihdemek kıyas demektir. Biraz sonra inşaAllah ayetlerle göreceğiz. Çünkütercihin olmadığı Muhtariyet Gücü de var. Eğer o “Tercih” olmasaydı hepimiz,dünyaya gelenlerin hepsi hüsrana uğramışlardan olurdu. Çünkü suretteMuhtariyet Gücü sabit olursa küfür sabit olur. “Tercih Gücü” olmadığıiçin o kıyas/tercih yapamaz ve “dileyen Rabbine yönelir” ayetini yaşayamaz,Rabbine hiç yönelemez, bu mümkün olmaz! Sırası gelince göreceğiz, biraz


886Yılmaz DÜNDARerken söylüyorum; İblis o yüzden secde edemedi! Muhtariyet sabitlendiğiiçin Rabbine yönelemiyor! “Melaike behemehâl secde etti.” Neden? Çünkü oyapıda muhtariyet de, tercih de söz konusu değil. Bu yüzden söylenen olur!Dikkat edin onlar da zaten; “Ya Rabbi, her söylediğin aynı anda bizlerde oluyor.Neden arzda kan döken ve fesat çıkaran böyle bir şey düşünüyorsun?”diyorlar! Bakın melaike tarafından iki önemli özellik söyleniyor: Kan dökenve fesat çıkaran! Bunları çok incelemek lazım! Bir benzerini, biraz sonra göreceğiz.“Muhtariyeti Tercih Gücü” Halife’nin özelliğidir! İlmi Suretiarzda halife yapan “Muhtariyeti Tercih Gücü”dür.Muhtariyeti Tercih Gücü özelliği ve Esma-i Külleha birlikte oluncahalifelik ortaya çıkar. Muhtariyeti Tercih Gücü özelliği ve Esma-i Küllehagücü birlikte halifelik tanımını çıkarır. “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün öneminifark ettiğimizde, hadislerden öğrendiğimiz şu açıklama bize kolaylaşır:“İnsanlar hayvanlardan aşağı da olabilirler, meleklerden üstün deolabilirler”. Kişi Muhtariyeti Tercih Gücü’nün tercihini/kıyasını Muhtariyetyolunda kullanırsa hayvanlardan aşağı olur. Neden? Çünkü onda Esma-iKülleha imkânı olduğu halde o bu yolda! Ama Muhtariyeti Tercih Gücünü,ayetlerden aldığı öğütle Rabbine yönelerek kullanırsa meleklerden üstünolur! Bu ne demektir? Biraz sonra göreceğiz, Rabbimiz buyruklarındabize anlatacak onu, “şöyle yaparsa meleklerden üstün olur” diyecek. Nedenmeleklerden üstün? Meleklerde zaten muhtariyet söz konusu değil. Amaonlarda Esma-i Külleha imkânı yok, Esma-i Külleha yok! İşleri gereği, görevlerinegöre belli esmalardalar. Ama insan Esma-i Külleha, Muhtariyeti TercihGücü de var! Tercihini “Muhtariyet söz konusu bile değil” hale yapmışsa[öyle dilenmişse] meleklerden üstün olur! Böylece, idrakında meleklerdenüstün bir pozisyon oluşur.Bir mola verelim.“Kul Elhamdülillahi Rabbilalemiyn”. Elhamdülillahi Rabbilalemiyn. Allahümmesalli ve sellim ala seyyidina Muhammedin adede halkıke ve rızanefsike ve zinete arşike ve midade kelimetik. Âmin.Daha önceki paylaşım toplantılarımızda ele aldığımız bir sure vardı, TiynSuresi. Şimdi onun iki ayetini hatırlatacağım. Bu konuştuğumuz konularladaha önceki paylaştıklarımız bir araya gelince daha anlaşılır hale gelecek o.Tiyn Suresi 4. ve 5. ayetler: Euzü billahi mineş şeytanir racim, BismillahirRahmanir Rahiym Elhamdülillahi rabbil âlemin: “Lekad halaknelinsane fiy ah<strong>sen</strong>i takviym, Sümme radednahu esfele safiliyn.” Mealen:


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 887“Böylece hakikaten biz insanı en güzel bir surette yarattık, sonra da onu EsfeleSafiliyn’e reddettik.” Arza gelmekle ilgili iki basamak burda da dikkatiçekiyor. Yaratılış ve arza gelme basamakları bu olay için de dikkatimizi çekiyor.Birisi, arza gelinmeden önce: O hal Ah<strong>sen</strong>i Takviym. Sonra arza geldi:Esfele Safiliyn! Onu Esfele Safiliyn’e reddettik, o hale ittik, gönderdik,esfele safiliyne yönlendirdik. Esfele Safiliyn’in manasına baktığınız zaman,tabiat şartları olarak, madde boyutu olarak açıklandığını göreceksiniz, butür açıklamalara rastlayacaksınız. Ama hepsini birleştirdiğinizde arzın özelliği,bedenin özellikleri nedeniyle “bedene reddedildi” diyebilirsiniz. Bedenereddedildi! Mükemmel bir şekilde, en güzel bir surette yaratıldı sonra arzageldi, bedene reddedildi! Daha önce geniş konuştuğumuz için yalnızca konumuzlailgili kısım yerine konulsun diye kısa geçiyoruz. “Hakikaten biz insanıen güzel bir surette yarattık, sonra onu esfele safiliyne reddedik.” Yanionun zor duruma, kirli duruma, çirkin duruma reddettik, oraya ittik, onuöyle gönderdik.İşte bu esfele safiliyn yapıya gelinmesi, yani ah<strong>sen</strong>e takvim halin esfele safiliynyapıya reddedilmesi ilmi suretin Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’ndaMuhtariyeti Tercih Gücü’nün belirmesiyle oluyor. Esfele Safiliyn yapızaten böyle oluşuyor; Muhtariyeti Tercih Gücü’nün Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu’nda belirmesiyle o oluşuyor. İlmi suret Muhtariyeti TercihGücü’nün belirmesiyle birlikte halife özelliğini kazanıyor. Endişelenmeyin,mana daha da açılacak, gittikçe açılacak. Çok önemsediğim için hatırlatayım:Kendini Hissetme Duygusu, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu ve MuhtariyetiTercih Gücü; bu üç kavramı iyi anlar, kavrar ve güzel özümlersek,idrakını yakalarsak birçok şeyi çok kolay anlayacağız ve çözeceğiz.Bakara Suresi 34. ayet: “Hani o vakit Melaikeye; secde edin Âdem’ededik. Behemehâl secde ettiler. Ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi.Zaten gerçeği örten kâfirlerdendi.” Behemehâl secde eden melaikeninözelliği ve İblis’in neden secde etmediği anlaşılıyor. Ayet açıklıyor; kibrine yediremedi.Neden kibrine yediremedi? Zaten kâfirdi, gerçeği örtenlerdendi.Kâfirdi: Yani ondaki Muhtariyeti Tercih Gücü değil Muhtariyet Gücü’ydü!Muhtariyet Gücü; Varlık Gücü demektir, Birimsellik Gücü demektir ve Terciholmadığı için de ondaki bu hal sabittir, değişmez! Bu yüzden İblis’te Rabbininemrini değerlendirebilecek idrak gücü yok! İleride ayetlerle genişletiriz.Ama melaike? Muhtariyet söz konusu değil! Öyle olunca, Emir’le beraberbehemehâl secde ettiler. Peki insan? İnsan arada! Onda “Muhtariyeti TercihGücü” var.


888Yılmaz DÜNDARA’raf 12: “Buyurdu: Sana emrettiğimde <strong>sen</strong>i secde etmekten nemenetti? “Ben ondan daha hayırlıyım; beni Nar’dan halk ettin, onutıyn’den halk ettin” dedi.” Tıyn; balçık. “Onu topraktan, toprak balçığından,çamurdan halk ettin. Ben ondan daha hayırlıyım” dedi. A’raf 12. Ayetbize şeytanın, İblis’in, şeytaniyetin bir başka özelliğini öğretiyor: O Allah’akarşı kıyas yapıyor, Allah’ın emrine karşı kıyas yapıyor. Üstüne basarak söylemekistiyorum ki, normal yaşantıda ona benzememeye gayret etmek için!Onun âkıbetini göreceğiz. Ona benzeyenlerin akıbetinin de onunla aynıolacağını yine ayetlerle göreceğiz. O halde ona benzememek için onu da iyitanımak lazım!Kıyas yapıyor! Allah’ın varlığını örtenin önemli bir özelliğidir; AllahYokmuş Gibi veya Allah VahidülEhadüsSamed Değilmiş Gibi davranarak,bu davranış içerisinde kıyas da yapmak! Nasıl? Özellikle üstünlükgöstererek, o üstünlüğün karşılığını isteyerek, üstünlüğüne göre bir muameleisteyerek kıyas yapmak. Bakın üstünlüğünü anlatırken diyor ki; “ben nardanyaratıldım, beni nardan halk ettin, onu ise Tıyn’den halk ettin”. Özelliğinâr, yapısı nâr! Şimdi soruyorum; nâr ister misiniz, nâr? İstemezsiniz! İblisinkendi dilinden öğreniyoruz yapısı nâr, nâr yapı! Tabi bunun detayları, özelliklerivar, ayetlerde “dumansız ateş gibi” başka anlatımlar da var. Ama bizkonumuz kapsamını ele alıyoruz. Nâr! Nâr denince aklımıza hemen ashabınâr geliyor; cehennemlik olanların Allah tarafından belirtilmiş kimliği; AshabıNâr, Nâr Ashabı! İblis’in yapısının nâr olması, o idrakın gereği! Nâr yapıo idrakın bedenidir! Eğer insan da, kendisindeki Muhtariyeti Tercih Gücü’nüo idrak doğrultusunda kullanırsa, bu Arz’daki yaşarken ürettiği enerji, yanigünah diyerek tanımladığınız davranışların ortaya koyduğu enerji ona nârbeden/nâr yapı olarak geri döner! Burda mühlet tamamlandığında onunyeni bedeni nâr bedendir. Ve bu nâr beden kendiliğinden nâr ashabı muamelesigörür! Oysa dünya hayat süresince nûr üretir, nûr biriktirmeye çalışır,nûr biriktirmeyi öncelikli yaparsa, işi nûr bedenle bitirir! Dolayısıyla,kişilerin bedenleriyle, beden olan arzlarıyla ürettikleri enerjilerin, isimlerinegünah-sevab denen bu enerjilerin/bu nurların hesaplarının, yapıldığı sol vesağ taraflar neticede size bir beden çıkaracak! Sizin ölümü tattıktan sonrakihaliniz için, günah veya sevab denilen o nurlar size nar yapı veya nur yapıçıkaracak. Tam burada bir yanılgıdan söz edelim, bir yanılgı vardır. Kişilerimüflis duruma sokan bir yanılgı! Müflîs Hal özellikle “inanıyorum” diyenleriçin söz konusudur, “doğru” yaptığını zannedenler için söz konusudur. Buyüzden birkaç ayetle ona açıklık getirip devam edelim.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 889Kehf Suresi 102. Ayette “gerçeği örten bu kâfirler” ifadesi vardır. Kur’an-ıKerim’deki anlatımlara baktığımızda kâfir tanımını bulup çıkarırız. Kur’an-ıKerim’in geneline bakıp özel bir tarif çıkaracağız. Bakın ayette kâfirin önemlibir özelliği var; gerçeği örten! Gerçek nedir? Gerçek; Allah’ın varlığı veyaVahidülEhadüsSamed oluşudur! Kâfir, onu örtendir! Neyle? Öncelikle kendivarlık iddiasıyla! Sonra da varlık iddiasının ona getirdiği davranışlarla! Birkişi kendisine ötede beride <strong>tanrı</strong>lar edinebilir, putlar edinebilir, hiç <strong>tanrı</strong>edinmeye de bilir. Hiç önemli değil, kendi varlık iddiası yeter! Ateist de aynışekildedir, ateistin oyuncağı yok. Ateist demek inançsız demek değil! Ateistinoyuncağı yok! Nasıl? “Varım” iddiasıyla ilan ettiği <strong>tanrı</strong>lığının bir oyuncağıyok. O <strong>tanrı</strong> dışında, ötede, beride bir şeylere yönelip oynamıyor. Kendivarlığı var, kendiyle meşgul!Kehf Suresi 102: “Gerçeği örten bu kâfirler beni bırakıp kullarımıveliy veli edineceklerini mi sandılar? Beni bırakıp kullarımı veli dost,evliya edineceklerini mi sandılar? Biz Cehennemi kâfirler için bir konakolarak hazırladık.” Ayette “kullarımı dost edineceklerini mi sandılar”diyor, “kişinin kendi varlığı” da o ifadeye dâhildir, “kullarımı” kelimesine oda dâhildir!Kehf Suresi 103 ve 104: “De ki: Ameller itibarıyla en hüsrana uğrayanlarısize haber vereyim mi? Onlar ki şirk ehli; dünya hayatında tümsa’yleri tüm çalışmaları boşa giden kimselerdir. Oysa onlar güzel amelyaptıklarını sanıyorlardı.” Kimler bunlar? Farkında olmadan şirk halindeolanlar. Bakın arkadaşlar: Şirkin ne olduğunu iyi tarif etmiş ve o şirkten kurtulmaçalışmaları yapıyor, onu umursuyor olmak çok önemli! Bunu yapankişi nefs-i levvameye girmiş demektir, velayet yoluna doğru girmiş demektir.Hatırlayacaksınız, bir B 0Noktası vardı, orası velayet kapısıdır. Nefs B 0Noktası’ndan sonra mutmain hale ulaşır. Bu noktaya gelmemiş de olsa şirkidoğru tanımış ve ondan kurtulmaya çalışan kişinin bütün çalışmaları nefs-ilevvame kapsamındadır ve o bu çalışmalarıyla velayet yoluna doğru girmiştir.Nefs-i levvameye giren ve azimle orda gayret eden veli gibidir. Velidirdemiyorum veli gibidir. Dikkat edin, nefs-i levvameye girmek çok önemlibir mertebedir! Dolayısıyla burda bahsedilen [onlar ki, tüm amelleri boşagiden kimselerdir] denilenler; şirki iyi tarif edememiş olanlar veya şirkindoğru tarifiyle karşılaşmışsa da kabul etmemiş olanlardır! Şu da bir dalalettir:Şirkin doğru tarifiyle karşılaşıp da kabul etmemiş olmak da bir dalalettir!Hatta, bunun gereklerini yapmıyor olmak, bunu umursamamış olmak, bu


890Yılmaz DÜNDARçalışmaları yapmıyor olmak da dalalettir! Şirk ehli, dünya hayatında bütünamelleri tüm gayretleriyle yapmaya çalıştıkları halde, dünya hayatındaki busa’yleri/çalışmaları boşa giden kimselerdir. Oysa onlar güzel amel yaptıklarınısanıyorlar…Kehf Suresi 105: “İşte bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na Lika’yı küfreden, bu nedenle amelleri boşa giden kimselerdir. Ancak onlar için kıyametgünü hiç bir ölçü ikame etmeyiz.” yani onların değerlendirilecek,tartılacak hiçbir ameli yoktur, bakmayız; amelleri tartıya girmez; değerlendirilmez.Neden? Çünkü iflas etmişler, müflis olmuşlar. Allah cümlemizimuhafaza etsin.Kehf Suresi 106: “İşte, gerçeği örtüp kâfir olmaları, ayetlerimi veRasûllerimi alaya almaları dolayısıyla onların cezası Cehennemdir.”Rasulleri alaya almak, onların gösterdiği çalışmaları umursamamak ve yapmamaktır.Alay kelimesini eğlence şeklinde düşünmeyiniz. Umursamamak,alaya almak demektir. Rasulleri alaya almak; onların gösterdiği kurtuluşu,kurtuluş önerilerini yerine getirmemek, dikkate almamak demektir. “Ayetleriminve Rasullerimin gösterdiklerini yapmayanlar, dolayısıyla onların cezasıcehennemdir”.Kehf Suresi 103, 104, 105, 106. ayetler bize müflis kişiyi anlatıyor. Yine buayetlerin hepsinde kâfir ve şirk kelimeleri geçiyor. Eğer kişi kâfir kelimesiniyanlış tanımlarsa, yanlış tanım yüzünden bu ayetleri okurken öteler, ilgilenmez.Kendisindeki küfr yanı ortaya koymayacağı için, “beni ilgilendirmiyor”der. İlgilenmez ve hakikatten perdelenir. Bu yüzden tanımlar çok önemlihale gelir.İsra Suresi 61. Ayet: “Hani Melaike’ye “secde edin Âdem’e” dedik deİblis müstesna behemehâl secde ettiler. İblis; “Tıyn olarak yarattığın kişiyesecde eder miyim?” dedi.”Kehf Suresi 50: “Hani biz melaike’ye “secde edin Âdem’e” dedik deİblis hariç hepsi hemen secde ettiler. İblis CİNNdendi; bu nedenle Rabbininemrinden çıktı, çıkan biri oldu. Onun bu emri yerine getirmeyişicin yapısıydı, cindendi. O halde siz, beni bırakıp onu iblisi ve zürriyetinidostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır! Zalimleriçin ne kötü bir bedel oldu! Bakın burda da ayetin sonunda bu haledüşenler zalim olarak gösterilmiş. Zalimin tarifini, tanımını eğer doğru yapmazsanız,zalimi/zulmü hayatta birilerine eziyet yapmak gibi sanarsanız


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 891“ben kim<strong>sen</strong>in etlisine sütlüsüne karışmıyorum, zalim değilim, bu ayet beniilgilendirmiyor” der ve okurken ayeti ötelersiniz. Bu gözle bakınca, zatensizi ilgilendirecek hiçbir ayet bulamazsınız ve “hiç değilse İhlâs Suresi’yle uğraşayım”diye düşünürsünüz. Ama size anlattığımız gözle baktığınızda, herayet; size evrilip çevrilip anlatılan çok kapsamlı ders haline gelir.Taha Suresi 116: “Hani biz melaike’ye “secde edin Âdem’e” dedik deİblis hariç hemen hepsi secde ettiler.” Bu konuda var olanları ayetleri hementamamını gördük. Son okuduğumuz ayetlerde, özellikle İsra 61, Kehf50, Taha 116’da İblis neden secde etmedi ve ne dedi? İblis’in bu konudakigörüşü var.Peki, bu tür konularda melaikenin görüşü ne, melaike ne diyor? BakaraSuresi 32: “Sübhansın bizim için <strong>sen</strong>in bildirdiğinden başka ilim nemümkün? Muhakkak ki <strong>sen</strong>sin Aliym ve Hakiym, dediler.” Sübhansın dediler!Neticede idrak olarak ulaşacağımız şeyler belli. “Ha, demek ki, şunlarıyapmalıymışız” diyeceğimiz bir idrakla ulaşacağımız şeyler belli. Bunlardanbirisi Zikrullah olarak “sübhanallah elhamdülillah Allahuekber” diyebilmek.Bunları, ne dediğimizin farkında olarak, ne dediğimizi bilerek söyleyecek idrak,bizim için en önemli! Bu idraka ulaşmaya çalışıyoruz. Ve çok önemli birdiğer şey salât ikame etmek! Salât ikamesi “demek ki yapmalıymış” diyeceğimizolmazsa olmaz bir şey!Sübhansın! Sübhansın’ı bilerek diyebilmek için, Sübhansın diye seslenebilmekiçin, salâtlarda Sübhaneke’yi bu duyguyla okuyabilmek için, Sübhanallah,Elhamdülillah, Allahuekber zikrullahını yapabilecek idrakı yakalayabilmekiçin bizim öncelikle Kendini Hissetme Duygusu ve Kayıtlı kendiniHissetme Duygusu’nu iyi anlamamız lazım. Bunlar nedir, farkı nedir, bunuiyi yakalamak lazım.Bunlar tam yakalanamadığında ne olur, basit örnekler verelim. Kişi helede bu işlerle meşgulse, bilerek bilmeyerek nefs-i mülhimeden kokular alır.Nefs-i mülhimeden koku alanları bile biz çok önemli sanarız, öyle kabulederiz, büyük şahsiyetmiş gibi değerlendiririz. Aslında insanları değerlendirmeyibir kenara bırakmak ve daima kendimizi değerlendirmek lazım! “Birilerinideğerlendirin” diye hiç ayet yok! Ama; “hesaba çekilmeden kendinizihesaba çekin” ayeti var! Bu yüzden, hep kendimizi değerlendirmeliyiz!Şimdi böyle biraz önce bahsettiğim gibi bir idrak, bu işlerle meşgul amatanımları tam yapamamış bir idrak, kendinde bazen Kendini Hissetme


892Yılmaz DÜNDARDuygusu’nun izlerini bulur ve ona ait cümleler söyler. Bu haller bazı bilimadamlarında da olur. Bilimsel bulgularıyla bu hisleri birleştirir müthiş açıklamalaryaparlar! Siz de “bir şey öğreneceğim” zanneder, makalesini kitabınıhızla okur, başladığınız gibi bitirirsiniz. Ama sonunda bir şey yok, boş!Oysa doğru ilmin, makalenin, kitabın özelliği şudur: Bitirdiğinizde süperheyecan duymak ve bir şey yakalamak! İdrakınız, bu ölçülere dikkat ettiğinizzaman ilerler. Bakın siz diğerine başlarken daha heyecanlıydınız, bitinceheyecan kalmadı; sönen balon! Siz bir bilim adamını veya bu konuda biraçıklamayı idrak ilerleyecek sevinciyle yakalıyorsunuz, o sevinçle adrenalininizde yüksek! Ama bitiyor, bir şey yok! Bir şey yok, ne yapacaksın şimdi?“Umduğumu bulamadım” diyemiyorsun, günah diye korkuyorsun, ama birşey yok! Adrenalin de gitti! Oysa tersi olmalı tersi! Sana tahmininden fazlaadrenalin yapmalı! Sana hep; “ha, vay be!” dedirtmeli! Direksiyonu daha hızlıRabbine çevirtmeli! Hatta o direksiyonu orda sabit kıldırtmalı! Sende öylebir idrak açılımı yapmalı! <strong>Oku</strong>duktan sonra, direksiyonunu nereye çevireceğinibile şaşırıyorsan faydasız ilimle meşgulsün demektir, dikkat et!Tanımları tam yapamamış bu idrak, Kendini Hissetme Duygusu’nu vekayıtlı kendini hissetmeyi ayıramayan bu idrak bir şeyler hisseder ve şiirselkonuşur! Hani okyanusda buz dedik ya, o buz biraz bu işlerle meşgul oluncaokyanusu hafif hisseder [ne hissettiğini tanımlayamaz ama] bu sefer şiirselkonuşmaya başlar! İnsan dünyaya gelen esfele safiliyn yapısı yüzündenşiirsel ve romantik cümleleri sever, o tür cümleler ona hoş gelir! Kur’an’da;“Semavat’ı ve Arz’ı biz yarattık!” denir, bakarsın hiçbir heyecan yok! Amabirisi bundan hissettiklerini şiirsel yazıyor; müthiş bir heyecan var, gözyaşıvar! Nasıl olacak bu iş? Ayet diyor ki “onlar, ayetlerimizi duyunca gözyaşıdökerler!” Bu <strong>tanrı</strong>sal yapı şiirlere gözyaşı döküyor! Tanrı şiirden, şiirsel anlatımdan,romantik duygulardan hoşlanıyor! Peki, romantik olmayacak mıyız?Hayır, anlatmak istediğim; sizi/<strong>tanrı</strong>sal yapınızı kuvvetlendiren hal! Onuiyi ayırt edebilmek için yanlışı iyi bilmek lazım bir kere. Dolayısıyla KendiniHissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu iyi tanımlayıp“nefsini bilen Rabbini bilir”i anlamalı! Zaten kişi Nefs-i Vahide’yi ve Her Nefsdenilen kendindeki nefsi iyi tanımlarsa “nefsini bilen Rabbini bilir” gerçeğineulaşır!Bu ikisini, Kendini Hissetme Duygusu’nu ve Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu’nu tam, düzgün tanımlayamama halini konuşuyoruz: Kişi bunlarıtanımlayamıyor, ama bunlara ait izler yakalıyor. Yakaladığı izlerle ilgili


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 893yaptığı anlatımlar sizin hoşunuza gider, gidiyor! Bundan kurtulmak mı istiyorsunuz,böyle yanlış anlatımlardan hoşlanmayayım mı diyorsunuz? O zamandikkat edin: Eğer tanımlara çok önem verir<strong>sen</strong>iz yanlış hoşlanmalarortadan kalkar! Tanımlara çok önem verir<strong>sen</strong>iz, tanımlara çok önemverdikten sonra okuduğunuz ve sizi hayrete düşüren şeylerle, daha önceokuduğunuz ve hayran olduğunuz şeyler değişir! Tanımlara çok önem verir<strong>sen</strong>izhayrete düşüren şeylerle, hayran olduğunuz şeylerin değiştiğinigörürsünüz.Öyleyse “Sübhaneke” diyebilmek için sizin Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu’nu kendinizde yakalayıp, ortaya çıkarmanız gerekir. O zaman siz“Sübhansın” diye Kendini Hissetme Duygusu’na seslenebilirsiniz! Ancak ozaman, <strong>sen</strong>deki kayıtlara veya tüm ilmi suretlerdeki kayıtlara bakarak; “EyAllahım, ben <strong>sen</strong>i bütün bu kayıtlardan soyutluyorum, bütün bunlardanmünezzehsin, bunların hiç birisi <strong>sen</strong> değilsin, <strong>sen</strong>i bunlarla kayıt altına alamam;Sübhansın” diye seslenebilirsin! Ve o zaman, oraya “ya HU, ya menHU” deyişin farklı olur, manalı olur! İdrakın cümlelerde hissedilir, cümleler<strong>sen</strong>in idrakını hissettirir!A’raf Suresi 20: “Derken şeytan, SEV’ATlarından ortaya çıkarmakiçin onlara vesvese verdi. Dedi ki: Rabbinizin, işte şu şecere’den sizinehyetmesi, iki melek iki melik olmayasınız yahut ebedilerden olmayasınızdiyedir.” “Sev’atlarından ortaya çıkarmak için?” Birazdan bunlar kendiliğindenmanalanacak. Hazreti Âdem’e vesvese veriyor; “Rabbinizin sizişu şecere’den nehyetmesi, iki melek [mealde iki melik diye açıklamış] veyaebedilerden olmayasınız diyedir”. Verdiği fikir bu! Burdaki vesvese kendinceonlara fikir vermesidir. Kendince bir fikir verdi. Kanaatimizce şeytan burdaiyilik yapıyor, kandırmıyor, kendi idrakına göre doğruyu söylüyor. Buradafarkında olmamız gereken bir nokta da şu: Bu anlatılan bir prosedür, bu biranlatım tarzı. Karşıdakinin yapısı zaten o ağaca yönelecek. Yani Hz. Âdemkendi yapısına doğru gidiyor, olması gereken hale doğru gidiyor. O hale doğrugiderken bu anlatım tarzı içinde anlatılanlar işin prosedürü; Hz. Âdem’ihaline hazırlıyor. Şeytan dedi ki: Rabbinizin şu şecere’den sizi nehyetmesi,“şu şecereye yaklaşmayın” demesi, siz iki melek/iki melik olmayasınız yahutebedilerden olmayasınız diyedir. Onun idrakına göre bu doğru; o şecereyeyaklaşır ve o şecerenin kazandıracağı özellikleri alırsa ebedî olur, İblis’e göre!Cehennemlikler ebedi değil mi, orada ebedi kalıcı değiller mi? Ebedi kalıcıama nerede? Bu yüzden “iki melik olarak ebedi olursunuz” demesi, kendiidrakına göre! O idrakla fikir veriyor, tavsiyede bulunuyor! Sonra:


894Yılmaz DÜNDARA’raf 21: “Ve onlara; kesinlikle ben size nasihat edicilerdenim diyede kasem etti, yemin etti.” Kendince haklı! Kendince doğruyu öneriyor!Normal yaşantımızın içerisinde de öyle değil mi? Yanlış yolda olan biri, birarkadaşına kendi yolunu ne kadar inanarak önerir, alır onu da götürür! Okendince doğru yola götürüyor, kendine göre doğru o!A’raf 26: “Ya AdemOğulları! Hakikaten size SEV’ATınızı örtecek libasve süs ziynet olarak giysi İNZAL ettik! Takva Libası elbette en hayrlısıdır!İşte bu Allah ayetlerindendir ki belki düşünüp öğüt alırlar.”SEV’ATla ilgili bir iki cümle söyleyelim, gerekirse sonra genişletiriz. Meal vetefsirlere baktığınızda, SEV’ATın yanında açıklayıcı bir parantez göreceksiniz:[Onların cesetlerinden cinsel yerlerinin belirmesi için onlara vesveseverdi.] “SEV’ATlarından gizli olanın açığa çıkması için vesvese verdi” ifadesi,açıklamalarda özellikle cinsiyete ve cinselliğe bağlanır. Doğrudur ancak budoğruyu daha ileriye götürebiliriz. Bakın: Ya AdemOğulları! Hakikaten sizeSEV’ATınızı örtecek libas ve süs ziynet olarak giysi İNZAL ettik! “Ya AdemOğulları!”dediğine göre bu hitaba biz de dâhiliz! “Ya Âdem!” değil, “ya AdemOğulları,SEV’ATınızı örtecek libas ve süs ziynet olarak giysi İNZAL ettik!”Burda İnzal kelimesi önemli tabi, tefekkür etmek lazım. “Takva Libası elbetteen hayrlısıdır!” diyor, takva burda bir libas olarak söylendi. Takva, korunmaçalışmaları, bu yoldaki gayretler ve takvayla edindiğiniz hal size “libas”olarak gözüktü! Şimdi burda manaya yalnızca cinsellik ve cinsel yerlerininbelirmesi diye bakarsanız, onu örten takvayı nasıl tarif edeceksiniz? Buyruluyorki; “bu libas içerisinde sizin için en hayrlısı takva libasıdır. Yani onu takvaile örtüp yok edebilirsiniz. İşte bu Allah ayetlerindendir ki belki düşünüp öğütalırlar” Eğer siz SEV’ATtan çıkan şeyi “Muhtariyeti Tercih Gücü” olarakgörür<strong>sen</strong>iz, onu takvayla örtebilirsiniz! Ve “Muhtariyeti Tercih Gücü”dürki, bedende size “ben şuyum”u getirir. Dolayısıyla gizli kalan cinsiyet halinizde zaten Muhtariyeti Tercih Gücü” sonucu doğal olarak belirir. O da, başkalarıda onunla belirir! Yalnız cinsellik değil ki, Muhtariyeti Tercih Gücü”neait neler varsa belirir! Onların hepsini tetikleyen şey, sizde gizli duran MuhtariyetiTercih Gücü’dür. İşte o şecereyle bu güç açığa çıkıyor.Taha 120: “Nihayet Şeytan ona vesvese verip; ya Âdem, sana ebedilikşeceresi’ni ve eskiyip yok olmaz mülk’ü delalet edeyim mi, dedi.” Kendincedoğru! Siz tasavvufî çalışmalarla sahip olduklarınızı YOK etmeye çalışıyorsunuz.Ama bakın şeytan diyor ki, “eskiyip yok olmaz mülk”ü delaletedeyim mi? Sana ebedilik şeceresini ve eskiyip yok olmaz mülk’ü delalet ede-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 895yim mi diye fikir verdi! Yani; var olan halinin yok olmamasını anlatayım mı?Var olan halinin yok olmamasını, ebedi öyle kalmasını istiyorsan! “Bu Allah’ıörtermiş, perde olurmuş” önemli değil! Burda önemli olan; var olan halininböyle kalmasını istiyor olmak! Günlük yaşantıda, dünyada öyleleri yokmu? Siz böyle bir öneriyle yaklaşırsınız, ama o “var olan sabit kalsın” ister,öyle yaşar. Tesettürü hatırlatırsınız, “ben örtü gibi şeylerle meşgul değilim”der; yani “mülkü sabit kalsın” ister! Böyle yaşayanlar yok mu? Bu yüzdençok zor ölenler yok mu? İşte şeytan böyle bir fikir veriyor; ebedilerdenolun, mülkünüz sabit kalsın, ebedi olsun.Tekrar hatırlatalım ki, bu anlatımlar İnsan-29 diliyledir. İnsan-30 diliyleanlatılırsa, “ve ma teşaune illa en yeşeallahu” gerçeğiyle cümle kurulursabu fiilleri kullanamazsınız! Bu fiilleri; “şeytan şöyle yaptı, Âdem şunu yaptı,Âdemoğulları şöyle yapsın” diye kullanamazsınız. O zaman, o idrak gereği;işe Allah’ın dilemesi fiilleri ile bakarsınız. O başka bir anlatımdır ve oradançıkacak şey bir idraktır, o anlatımdan bir öğüt çıkaramayız! Dolayısıyla kaderbahsinde söylediğimiz bu kural geçerli: İnsan-29 anlatımını İnsan-30idrakını kaybetmeden öğrenmek gerekir. “İnsan Suresi 29” diliyle anlatımyaparken “İnsan 30”dan uzak kalırsan batıla düşersin. Eğer “İnsan Suresi 30”idrakının cazibesine kapılır da “İnsan 29”’un amellerini yapmazsan yine batıladüşersin! Bunu detaylı anlattık, dileyen arkadaşlarımız bakabilirler. Şimdiise olayı geldiğimiz o noktadan daha da ilerletiyoruz.Şimdi, çeşitli tasavvuf açıklamalarında rastladığınız, bildiğiniz iki önemli,iki ilginç noktaya bakacağız, böylece konumuz daha iyi anlaşılabilecek inşaAllah.Kehf Suresi 51. Ayet: Lütfen dikkat buyurunuz, ayet bize biraz öncebahsettiğimiz İblis olanları anlatıyor. Anlıyoruz ki: “Ben onları cinleri semavatve arzın yaratılmasına da kendi yaratılmalarına da şahid tutmadım;böyle bir bilgi yok onlarda! Ve hiç bir zaman mudıll olanları yardımcıedinmiş değilim”. Onlar örtücü, mudill! Hâdî değiller, hidayet yokonlarda, hidayetin hiç eseri yok ve böyle kalacaklar. Çünkü onlarda TercihGücü yok, sadece Muhtariyet Gücü! Muhtariyeti Tercih Gücü’nün önemini,nasıl bir lütuf olduğunu fark edelim lütfen! “İnsan 30” gereği bakınca; “onlarböyle yaratılmışlar!” diyoruz. “Hazreti Âdem, Hazreti Musa’ya ilmiyle galebeçaldı” hadisini hatırlarsanız, onun da ana fikri bu: Böyle yaratılmış olmak!Sen ondan şikâyetçi olduğunda, cin de sana gelip “Rabbim beni böyle yarattı”der! Böylece sana ilmiyle galebe çalmış olur! Eğer “<strong>sen</strong> niye saptırdın,<strong>sen</strong> niye şaşırtıyorsun” gibi hücum eder<strong>sen</strong>, karşılaştığında “İnsan 30” gereği


896Yılmaz DÜNDARcevap verir sana! Şimdi bu idrakla veremez tabi! Şimdi mudill, şimdi o idrakkapalı! Ayette çok önemli bir bilgi var, dikkat edin; “ben onları Semavat veArz’ın yaratılmasına da kendi yaratılmalarına da şahid tutmadım” deniyor.Demek ki, onların yapılarında, formatlarında, idraklarında yok öyle bir bilgi!Kapalı! Açılmaz da!Âdemoğlu nasıl, ona da bakalım? A’raf 172: “Hani RabbinÂdemoğullarından, onların bellerinden kendi zürriyetlerini ahzedip,onları kendi enfüslerine işhad ederek nefslerine şahidlendirerek ElestüBiRabbiküm; Ben değil miyim BiRabbiniz? Onlar da KALU BELA şehidna!Evet “bilfiil şahidiz” dediler. Kıyamet Günü “biz bundan gafildik”demeyesiniz diye!” Bakın Âdemoğullarına şahidlik var! Yaratılma prosedürüiçerisinde, ilmi suretlerin oluşu, akışı içerisinde şahidlik var: Elestü Bi-Rabbiküm; Ben değil miyim BiRabbiniz? Onlar da “KALU BELA şehidna;evet, bilfiil şahidiz” dediler! Bu anlatım tarzı anlatım sadedinde! Anlaşılmasıgereken; işin akışında bu bilginin o yapıda varlığıdır! O Ah<strong>sen</strong>i Takviym yapıdabu hakikatlerin varlığının delilidir bu ayet! Secde etmeyende bu bilgivar mı? O zaman o secde etmeyeni tanımak gerekiyor. Neden? Çünkü ohala <strong>sen</strong>inle beraber! Eğer onun yapısını, özelliklerini [<strong>sen</strong>deki onu!] iyi tanımazsannasıl bileceksin? Sendeki onunla nasıl mücadele edeceksin, <strong>sen</strong>dekionu nasıl yok edeceksin? Evet. “KALU BELA şehidna; evet, bilfiil şahidiz”dediler. Bu ayetten şimdilik çıkaracağımız ana fikir şu: Hz. Âdem aleyhis selamıncennetten fikir alarak çıkmasına neden olan yapının/şeytanın, Semavatve Arzın yaratılmasına ve kendi yaratılışına ait bilgiye şahid olmayışı! Bilmekayrı! Bakın çok dikkat edin lütfen! Bir bilgiyi bilmek ayrı, şahid olmakayrı! Şahid olmak çok önemli bir şey! Şahitlik o konuda İKAN sağlar! İnsanşahid olduğu için o yolda ikan imkânı var. İnsan bu yolda ilerlerken ikanyolu, tüm şahid oldukları için ona açık! Bu yüzden Kelime-i Şehadetimiz var!O şehadetler hep şahidlikle ilgili.“KALU BELA şehidna; evet, bilfiil şahidiz” dediler. Bu şahitlik niye var?Ayette buyruluyor ki; “Kıyamet Günü biz bundan gafildik demeyesinizdiye!” Kıyamet Günü bu bilgiyle gideceksin “bundan gafildik” demeyesindiye! Şahitlik bir de şunun için:A’raf 173: “Ve bir de “daha önce atalarımız yalnızca müşrik olarakyaşarlardı; biz de onlardan sonra bir zürriyetiz; batıl işleyenler yüzündenbizi helak mi edeceksin?” demeyesiniz diye.” Anlamak için lütfengayret edin, biraz yoruyor ama gayret edin.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 897En’am Suresi 94: “And olsun sizi ilk defa yarattığımız durumdaki gibiFERDler olarak Biz’e geldiniz! Size verdiğimiz hayaline daldırdığımızşeyleri, sırtlarınızın arka tarafında geride bıraktınız. Ortaklar sandığınızşefaatçılarınızı sizinle beraber görmüyoruz. Andolsun ki aranızdakibağlar kesilmiş ve var zannediyor olduğunuz şeyler sizden kaybolupgitmiştir.Meallere okurken anlaşılsın diye bazen bir açıklama konur. Bu ayettede “sizi ilk defa yarattığımız gibi” kısmı için bir açıklama var, bakın: Beşeriözelliklerden, dünyevi nisbetlerden soyutlanarak! Yani; “bunlardan soyutlanırsan,o zaman, <strong>sen</strong>i ilk defa yarattığımız gibi bir hal var” gerçeğini kolayanlamamız için bir açıklama var: Beşeri özelliklerden, dünyevi nisbetlerdensoyutlanarak! Bunu anladığımıza göre, ayet mealini bu idrakla okuyalım:“And olsun sizi ilk defa yarattığımız gibi FERDler olarak biz’e geldiniz. Sizeverdiğimiz hayaline daldırdığımız şeyleri [bu verilen ne?] sırtlarınızın arkatarafında bıraktınız! Allah ortakları sanıp şefaatçi edindiklerinizi sizinle berabergörmüyoruz! Sen o hayale daldığında onları öyle gerçek kabul ettin kiAllah’ı bıraktın! Allah Yokmuş Gibi hayalindekilere öyle bir sarıldın ki! Bak,şimdi onları sizinle beraber görmüyoruz! And olsun ki aranızdaki bağ kopmuşve var sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir.”İlmi surete “kendini bil” dendi. “Kendini bil” emri, o iş için “Kün; Ol” emridir.Ve ilmi suret kendini bil emriyle birlikte, kendini oluşturan şartlarlakayıtlanarak kendini bildi. Ama onun bu emirden önceki bir hali var. İşteonun o hali Ferd Hali’dir.“Kendini bil” dendiği zaman neye daldı? Bir hayale daldı. Yalnızca Zan’adaldı! Vehim Nuru sayesinde bir şeyi var sandı!Şimdi, konumuzla ilgili bir örnek oluşturalım İnşaAllah. İlmi surete “kendinibil” dendi. Örneğin bu elimdeki kalem bir ilmi suret, bu kalem halk edildi.Sonra ona “kendini bil” dendi. Bu noktadan sonra bu kalem rengi, boyu,özellikleri, işlevleri ve karakteri çerçevesinde “ben buyum” dedi. Ama bakınhiçbir şey değişmedi! Kalem aynı kalem! Yeni oluşan tek şey hayali! Kalemaynı kalem, tek eklenen hayali! En’am Suresi 94. ayette “Size verdiğimiz/hayaline daldırdığımız” derken anlatılan budur. “Size verdiğimiz/hayalinedaldırdığımız şeyleri, sırtlarınızın arka tarafında bıraktınız!”Bu ayette dikkat etmemiz gereken bir şey de şu: “And olsun ki aranızdakibağ kopmuş!” Bir bağ var o kopmuş! Bu bağ ne? Bakın, Kayıtlı Kendini His-


898Yılmaz DÜNDARsetme Duygusu dünyaya/yeryüzüne geldiğinde, yeryüzüyle beraber belirenbir şey var; Muhtariyeti Tercih Gücü! İşte kopan bu, bu bağ kopmuş! İşe butanım üzerinden bakarsanız işin tam özünü yakalarsınız, görürsünüz. Bağifadesine dünyevi bağlar gibi, yalnızca dünyevi şeyler diye bakarsanız anlayamazsınız.Onu sizin “aranızdaki bağ kopmuş” gibi tanımlayamazsınız. “Aranızdakibağ kopmuş” derken; bizzat o İlmi Suret’te bulunan MuhtariyetiTercih Gücü’nün kalkışı ifade ediliyor. İlimi Suretin -kuvvetle- kendinde varolduğunu sandığı o bağın koptuğunu gördüğü bir hali anlatıyor! Bu bağlananşey tamamen karşınıza Muhtariyeti Tercih Gücü olarak çıkar! Şimdi konuyuilerletiyoruz inşaAllah:Bakara Suresi 35: “Ve dedik ki Ya Âdem, <strong>sen</strong> ve eş’in cenneti meskenedinin!? İkiniz de oradan dilediğiniz kadar bol bol yiyin. Fakat şuşecere’ye yaklaşmayın, yaklaşırsanız zalimlerden olursunuz.” Burdaki“yeme”yi dünyadaki yememiz gibi sanmamak gerekir. Öyle sanıldığı zamanHristiyan anlatımı olan “meyvayı yemek” gibi çeşitli anlatımlar çıkar. Burdaki“yeme” ifadesini nasıl anlayacağımız, onun nasıl bir şey olduğu başka birayette gelecek, onun için o manayı şimdi genişletmiyoruz. Bu ayette, özellikledikkatimizi çekmesi gereken şey şimdi şu: “Fakat şu şecere’ye yaklaşmayın,(yaklaşırsanız) zalimlerden olursunuz.” Allah buyuruyor ki; o şecereyeyaklaşırsa zalim olur, o şecere’ye yaklaşırsan zalim olursun! Oysa İblis nefikir veriyor? İblis ona fikir verdi; bu şecere’ye yaklaşırsan melik olursun, ebediolursun! Allah; “o şecere’ye yaklaşma, yaklaşırsan zalim olursun!” buyuruyor,İblis fikir veriyor; “bu şecere’ye yaklaşırsan melik olursun, ebedi olursun!”.“Zalim” kelimesi: A’raf 19: “Ya Adem!? Sen ve eş’in cenneti meskenedinin. İkiniz de istediğiniz yerden yiyin. Ancak şu şecere’ye yaklaşmayın.O zaman zalimlerden olursunuz.” Bakın aynı uyarı yine var, “o şecereyeyaklaşırsanız zalimlerden olursunuz” uyarısı bu ayette de var!Taha 117: “Dedik ki: “Ya Âdem, muhakkak ki şu İblis <strong>sen</strong>in ve eşiniçin bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra şakiy olursunuz!”Cennetten çıkarsa ne olacak? Cennetten çıkan ne oluyormuş? Ayetbunu da açıklıyor! Öyle diyor; cennetten çıkarsan şakiy olursun! Başka? Zalimolursun! Ayetlerde bunlar tanımlanmış! Diyor ki, cennetten çıkan Şakiolur, Zalim olur!Taha 118: “Oysa <strong>sen</strong>in için onda cennette ne acıkma var ne de çıplakkalma.” Acıkmadığına göre, bu dünyadaki gibi bir yeme ve acıkma düşünemezsin!Dünyadaki gibi bir yeme düşünenler masal üretirler. Halbuki ayet


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 899var! Hemen ayette tanımlanmış; “oysa burda, cennette <strong>sen</strong>in için ne acıkmavar, ne de çıplak kalma var!”. Öyleyse ne zaman çıplak kalacak? SEV’Atı belirince!O zaman çıplak kalacak!Taha 119: “Ve kesinlikle, <strong>sen</strong> onda cennette ne susayacak ne de güneştenyanacaksın! Susama da olmadığına göre cennetteki içmeler? O zamancennete ait “bir içme” anlatımını, bizim ki gibi, şuandaki gibi düşünemezsin,tarif edemezsin! “Orda ne susarsın ne de güneşten yanarsın.” Dikkatediniz, buranın iyi anlaşılması lazım! Dünyada “güneşten yanacaksın” deniyor.Bu, “güneşten uzak durur, gölgede saklanırım” gibi düşünülecek bir şeydeğil! Güneşin yakması şudur: Güneş <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>sal yapını yönetir, <strong>sen</strong>iyakar! Çünkü güneş <strong>sen</strong>in <strong>tanrı</strong>nı motive eder ve coşturur. Bunu böyle, buhakikatle anlamak gerekiyor. Böyle yaklaşmayıp olaya <strong>tanrı</strong>sal yani astrolojikaçıklamalar yapanlar, örneğin; “Güneş egoyu güçlendirir” gibi cümlelerediyor. Sen onların o cümlelerindeki “Ego” yerine “<strong>tanrı</strong>”yı koy, gerçek manaortaya çıkar! Ego, benlik yerine “<strong>tanrı</strong>” de, <strong>tanrı</strong>yı koy: Benliği güçlü, yani <strong>tanrı</strong>sıgüçlü! Egosu güçlü, <strong>tanrı</strong>sı güçlü! Güneşin yaptığı şey budur! Bu yüzdendiyor ki; “<strong>sen</strong> burdan çıkarsan <strong>sen</strong>de yeni oluşan yapıyı güneş motive eder,coşturur”. Yönetimi eline o alacak! Bu yüzden ayetlerde; “gece size bir istirahatdinlenme, bir sükûn olarak verildi!” ifadelerine rastlarsınız. Sen,hele güneşin el ense çekmesinden bir kurtul, Haşyetullah’ı bir anlamaya çalış,geceden yararlan; güneş <strong>sen</strong>i kündeye getirmeden ondan yararlan! Peki,güneşten gündüz nasıl korunuyorsun, kurtuluyorsun? Salâtlarla! Ayet çokaçık söylüyor: “Salât size vakitlerle, vakitler olarak farz kılındı!” Onun sizeait vakitleri var, o vakitlerde korunun! Zaten “Tam Davet” neye çağırıyor?“Hayye-Alel-FELAH; Haydi korunun, korunun” diyor! Korunmaya çağırıyor.Neden? Gündüz bu etkiden! Diyor ki; cennette olsan güneş <strong>sen</strong>i yakmaz.Dolayısıyla Tam Davet <strong>sen</strong>i çağırıyor; gel korun, güneş <strong>sen</strong>i yakmasın!Devam edelim: Taha 121: “İkisi de ondan şecere’den yediler. SEV’ATlarıkendilerine zahir oldu da Cennet yaprağından üzerlerine örtmeyebaşladılar. Ve Âdem Rabbine asi oldu da saptı; şaştı; yaşantısı bozuldu.”Neticede şecere’den yediler! Halbuki uyarılar neydi? “Yer<strong>sen</strong> zalim olursun,yer<strong>sen</strong> şakiy olursun!” Yediler ve oldu! Ve Âdem şaştı; asi oldu, saptı, yaşantısıbozuldu.Şimdi 21. Tefekkür Sayfamız’a dönelim. Sayfamızı incelemeye başlamıştık.“Yeryüzüne inmesi dilenen insanı” anlattık. Arz’ı, Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu’nu, Muhtariyeti Tercih Gücü’nü detaylıca konuştuk ve bütünbunları ayetlerden gördük.


900Yılmaz DÜNDAR“Yeryüzüne inmesi dilenen insanda dünya yaşantısının gereği olarak KayıtlıKendini Hissetme Duygusu, MUHTARİYETİ TERCİH GÜCÜ ile belirdi.Böylece; dünyalı olan insanda NEFS NEFSİN ŞERRİ’ne, VEHİM de VEHMİNZULMETİ’ne reddedildi.”Bakın lütfen çok dikkat buyurun. İnsan artık dünyalı! Dünyalı olan insandaki bu nefs nefsin şerrine reddedildi! Nefsin vasfı değişti! Ayetlerde okuduk;“şu şecereye yaklaşırsan zalim olursun, yaklaşırsan şakiy olursun” diye,işte o oldu! Peki, insan için nefs neydi? “Her nefs” derken kast ettiğimiz neydi?Nefs; o ilmi suretin özellikleri çerçevesinde kayıtlanan Kendini HissetmeDuygusu’dur! Bakın lütfen dikkat edin, cennetten çıkınca ne oluyor?Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun kaydına bir ek geliyor! Çünküne oldu? “Zalim olursun” dedi, “şakiy olursun” dedi ve kayda ek geldi; zalimoldu, şaki oldu! Tarif ettiğimiz Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu bu haldenönceydi, yeryüzüne inmeden önceydi! O Ah<strong>sen</strong>i Takviym yapı! Şimdi? Şimdibu kayda “başka kayıt” geldi. Şecere’ye yaklaşmakla zalimlerden oldu, şakiyoldu, yaşantısı bozuldu. Yani “başka kayıt” geldi ki yaşantı bozuldu! Nefsdenilen kayda gelen bir ekle o Nefsin Şerri haline geldi! Şimdi “nefsin şerri”nitanıdınız mı? Nefsi ve Nefsin Şerri’ni ayırd etmek şimdi mümkün oldu mu?O ilmî sûret dünyaya gelmekle; onun daha önce Nefs diye tarif ettiğimizkaydı Nefsin Şerri’ne reddedildi! Daha önce Vehim dediğimiz mekanizmaVehmin Zulmeti’ne reddedildi.Bunu nerden anlıyoruz? Tiyn Suresi’nden! “Esfele Safiliyn’e reddedildi.”İşte Esfele safiliyn yapının iki temel özelliği: O nefsin şerridir, vehmin zulmetidir.Demek, dünyaya gelen insan Şakiy formda geliyor. Şaki’dir, cehennemliktirdemiyorum! Şaki formda, cehennemlik formda geliyor! Dünyayageliş formu bu, ayetlerle gördük! Şecereye yaklaştı, asi oldu. Asi! Âdem Asioldu, yani “A” Takdim Formu “BEN” haline geldi. Asi BEN oldu. Nerden gelip“A” oldu? “B”den! O halden “A”ya geldi asi oldu, yaşantısı bozuldu. İşte yenibir kayıt size! Bu yeni kayıt var olan kayda eklendi. Buna ne diyoruz? Varolanı kirletti, var olan elbi<strong>sen</strong>in/kaydın üzerine necis bir elbise örtmüş oldu.Demek ki onun dünyalık elbisesi necis! Yeni bir kayıt eklenince o reddedildi:“Dünyalı insan kendisini bu yeni halin içinde buldu ve benimsedi.” Şimdi,dünyaya gelenler öyle bir halle başlıyorlar ki! İlmi suret dünyaya bu anlattıklarımızıve daha önce şahid olduklarını bilerek başlamıyor ki, bu şaki formuniçinde buluyor kendisini. Ve bu hali benimsiyor, “ben buyum” diyor. Buyeni durumu “BEN” diyerek takdim ediyor. Kendisini bu yeni haliyle anlatır-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 901ken “BEN” diyerek takdim etti. Dünya hayatı başlarken “BEN” diyerek neyitakdim ediyor? Nefsinin kirlenmiş halini, nefsin şerli halini, suistimal edilmişhalini! Suistimal edilen ne, neyi suistimal etti? Allah’ın “yaklaşmayın”emrini suistimal etti. Ve suistimal edilmiş halini, yani şeytana uymuşhalini BEN diyerek takdim etti.Dünya hayatındaki nefsin şerri ve vehmin zulmeti hâkimiyeti “NEFSEZULÜM” yaşantısına sebebiyet verince bu dünya yaşantısı neyle başlamışoldu? Nefsin şerri ve vehmin zulmetiyle! Vehmin zulmeti ve nefsin şerrinigeçmiş toplantılarımızda, yıllarca, çok geniş tarif ettik, dört yıl boyunca hepbunu anlattık. Detaylı bakmak için oralara müracaat ediniz. Evet. Bu halNEFSE ZULÜM yaşantısına sebebiyet verdi. Öyleyse, Nefse Zulüm; nefsinşerrinin vehmin zulmeti çerçevesinde yaşamasının ismi oldu! Böylece “Lailâhe illa ente Subhaneke, inniy küntü minez zalimiyn” yaşantısı başladı. Busesleniş, bu haykırış size yabancı gelmiyor. Bunu fark eden nefsin bu yakarışını,bu seslenişini biliyorsunuz: “La ilâhe illa ente Subhaneke, inniy küntüminez zalimiyn.”A’raf 27: “Ya Âdemoğulları! Şeytan sizin ebeveynlerinizi SEVATlarınıkendilerine göstermek için libaslarını onlardan soyarak cennettençıkardığı gibi sizi de fitneye düşürmesin. Çünkü o ve onun kabilesi, sizinonları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları iman etmeyenleriçin evliya kıldık.” Günümüze bir öğüt var bakın! A’raf-27 bize; “Hz. Âdem’leanlatılan hale düşme sakın!” diyor, öğüt almamız için bize o prosedürü anlatıyorve; “o sakın sizi de cehennemlik hale getirmesin!” diyor. Cennetlikhali tam tarif edemeyebiliriz. Ama cehennemlik hal nasıldır, bunu çok açıkve net tarif ediyoruz! “Şu hal cehennemliktir” diye hep bunu anlatıyoruz.Dolayısıyla, çok açık ve çok anlaşılır olarak tarif ettiğimiz cehennemlikhalden kurtulmak bizim için çok öncelikli bir çalışma olmalı.Taha 123: “Rabbi dedi ki: İkiniz cemian inin aşağı oradan. Birbirinizedüşmansınız perdesiniz zıtsınız. Benden size bir huda rehber, hidayetgeldiğinde, kim benim hudama tabi oldu ise, işte o sapmaz ve şakiyolmaz.” Lütfen, lütfen çok dikkat edelim. “Eğer şu şecere’ye yaklaşırsan şakiyolursun” dedi, yaklaştılar, şakiy oldular ve yaşantıları bozuldu! Peki, nasılkurtulacaklar? İyi insan olursanız, kimseye zarar vermez<strong>sen</strong>iz falan değil.Onlar iyi bir Esfele safiliyn olur, insanlara iyi davranan bir Esfele safiliyn olur.Peki, nasıl kurtulacaklar? Ancak: Benden size bir huda geldiğinde; bir rehber,bir hidayet geldiğinde o sapmaz ve şakiy olmazsınız! Bununla ilgiayetleri de daha önce konuşmuştuk. “Kim benim huda’ma tabi oldu ise, işte


902Yılmaz DÜNDARo sapmaz ve şakiy olmaz.” Yani onlar bu formdan kurtulur, dünyaya geldiğibu formattan kurtulur.Taha 124: “Kim zikrimden yüz çevirirse, muhakkak ki onun için darbir maişet güç bir hayat vardır ve onu kıyamet günü a’ma olarak haşrederiz.”“Kim zikrimden yüz çevirirse” ne demek buna bir bakalım. Buradaki“zikirden yüz çevirmek” nedir, bu konuda çok açıklamalar var. Bir amele dönüştürmekiçin buna şöyle bir parantez açalım: Kim sanki Ben yokmuşumGibi, VahidülEhadüsSamed değilmişim Gibi yaşarsa” demektir. Zikirdenyüz çevirmenin en temel manası budur! Bunu çok farklı cümlelerle söyleyebilirsiniz,O cümlelerin hepsi toplanır buna dâhil olur, neticede bununiçine girer: Kim zikrimden yüz çevirirse; yani kim Allah yokmuş Gibi yaşarsa!Bakara 38: “Dedik; inin oradan topluca/hepiniz. Artık Ben’den sizebir HÜDA hidayet edici, rehber, Kitab gelir de kim HÜDA’ma tabi olursa,onlara korku yoktur, mahzun da olmazlar.”Bakara 39: “Onlar ki küfr edip, ayetlerimizi yalanladılar; işte onlarNAR Ashabı’dır. Onlar onda ebedi kalıcılardır.” Onlar Ashabı NAR’dır;kimlik belirlendi. Küfredenler; yani HÜDAyı gördükleri halde küfre devamedenler veya yaşantıları içerisinde küfür haliyle devam edenler, ayetlerimiziyalanlayanlar onlar Ashabı NAR’dır.A’raf 18: “İblise buyurdu; çık oradan, aşağılanmış ve tard edilmişolarak! And olsun ki, onlardan kim sana tabi olursa, elbette cehennemitamamen sizden dolduracağım.” Günümüze doğrudan bir öğüt!Bakara 37: “Derken Âdem Rabbinden bir takım kelimeler telakkietti ve bunun üzerine O da tövbesini kabul etti. Gerçek ki O Tevvab veRahıym’dir. Tevvabur Rahiymdir.” Bakın çare! Hayatın akışı bir anlatımtarzı içerisinde sunuluyor: Âdem şecere’ye yaklaştı, yeryüzüne indi, Halifeliğibaşlattı, yaşantısı bozuldu, şâki oldu; şaştı da kaldı, zalim oldu; derkenÂdem Rabbinden bir takım kelimeler telakki etti ve bunun üzerine O datövbesini kabul etti... Gerçek ki, O Tevvabdır Rahıymdir.Bu telakki edişten sonra, öğrendikten sonra ne dedi Âdem ve öğrenenler?A’raf 23: “Dediler ki; Rabbimiz zulmettik nefsimize! Eğer bizi mağfiretetmez ve bize rahmet etmez i<strong>sen</strong>, muhakkak ki biz hüsrana uğrayanlardanoluruz.” Günlük virdleriniz içerisinde Hazreti Âdem’in Tövbesidiye yaptığınız, kabul olmuş tövbe! Aynı öğüt şu anda aynı yaşantıda olanbizler için de var! Dolayısıyla bu tövbe bizler için önemli bir hediye.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 903Taha 122: “Sonra Rabbi onu ictiba etti seçti, arındırdı onun tevbesinidönüşünü Rabbine yönelişini gerçekleştirdi ve Zatına hidayet etti.”Enbiya 87: “Ve ZünNun Balık Sahibi’ni, Yunus’u da zikret! Hani gadaplanarakgitmiş ve kendisini sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayetzulumatlar içinde “la ilahe illa ente subhaneke, inniy küntü minez zalimiyn”diyerek nida etti.”Tefekkür Sayfamızda da burda kalmıştık. Demiştik ki; böylece; la ilaheilla ente subhaneke, inniy küntü minez zalimiyn yaşantısı başladı! Ve HazretiYunus kendi Rasullük süreci içerisinde, kendi yaşantısı içerisinde tesbitettiği bu gerçeği bir tövbe olarak haykırıyor; “la ilahe illa ente subhaneke,inniy küntü minez zalimiyn.” Eğer Kendini Hissetme Duygusu ve KayıtlıKendini Hissetme Duygusu farkını; yani “Allah ne demek, Kul ne demek”onu iyi idrak ederse kişi [Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu Kul’dur] o zamankulu Allah’ın parçası gibi, kulu Allah gibi anlamaz ve anlatmaz! Kul “ben Allahım”demez! Onlar bu bilgileri karıştırıp kafası sarhoş olanların cümleleridir!Bilen ne der? “Subhaneke” der. Bilen bu ayırımı yapar, “Subhaneke!” der.Tefekkür Sayfamıza devam ediyoruz: “Muhtariyeti Tercih Gücü, KayıtlıKendini Hissetme Duygusu’na muhtariyetin gereği olan HÜKÜM VERMEK,MÜLK SAHİBİ OLMAK ve GÜÇ SAHİBİ OLMAK iddiasına sahip olma özelliklerikazandırması sebebiyledir ki, nefsin şerri belirmiştir. Böylece MuhtariyetiTercih Gücü sayesinde Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu (nefs) dünyalı olmuştur.Muhtariyete olan aşkı ve bağlılığıyla İlahlığını ilan etmiştir; bu durum,her türlü şirkin kaynağını oluşturan ESAS ŞİRK veya TEMEL ŞİRK olarakinsanda belirmiştir.”Nefs Ah<strong>sen</strong>i Takvim yapıya sahip! Bu nefs, dünya yaşantısına başlayıncanefsin şerri özelliğini kazandı demiştik. Nefsin şerrinin üç önemli belirtisivar, ne bunlar? Nefsin şerrine tabi olanın, vehmin zulmetine tabi olanın,ilahlığın, ilahlık iddiasında bulunanın önemli üç özelliği var: Hükümvermek, mülk sahibi olmak, güç sahibi olmak! “Ben de hüküm verebilirim”der, “benim de kendime göre mülküm var” der ve “benim de kendimegöre gücüm var” der. Böylece, bu tür davranışlarla nefsin şerri faaliyete geçmişolur. Bu iddialarla nefsin şerri hayata başlar.“Böylece Muhtariyeti Tercih Gücü sayesinde Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu yani nefs dünyalı olmuştur.” Bakın tercihi nasıl kullanıyor: Muhtariyeteolan aşkı ve bağlılığıyla İlahlığını ilan etmiştir. Bu durum her türlüşirkin kaynağını oluşturan ESAS ŞİRK veya TEMEL ŞİRK olarak insanda be-


904Yılmaz DÜNDARlirmiştir. Esas şirk, temel şirk nedir? Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’yla“BEN” diye kendisini takdim eden ilmi suretin bu iddiayı, bu hayali çok ilerigötürüp haddi aşanlardan olup “ben varım ve muhtarım” demesidir! Onunbu yapıda, bu ilmi suret yapısında ilahlığını ilan etmesi temel şirktir, asılşirktir. Bu kadar açık cümlelerle söylüyoruz; onun kendi ilahlığını ilan etmesidir.Bu ilahlığı ilan etmektir ki, bu ilahlık iddiasıdır ki; nar üretir, onun herhali nar üretir. İşte bu ilahlık iddiasıyla cennete girilmez. Daha sonraki yaşantısındabu ilahlık iddiasının yeri cehennemdir. “La ilahe” denilen hal, farkındaolunsun veya olunmasın, ilan edilen bu İlahlık İddiası’dır. İşte buna “Lailahe” denir! Esas “La ilahe” denilen tanım budur! La ilahe İllallah esasındailan edilmiş olan bu ilahlık iddiasına söylenir! O, bilerek veya bilmeyerek ilanedilen bu yaşantıya “Laa!” demektir. “La ilahe” yani bu ilahlık yok! Kelime-iTevhid onu yok saymak, yok etmek, fonksiyonsuz kılmak için söylenir.“Bu ilahlık iddiası ve bu iddianın gereği olan yaşantıya cennet yasaklanmışolup, bu insanlar için “ASHABUN NAR” hükmü verilmiştir. Vehim mekanizmasındakiinsan nefsi, Allah’a karşı muhtariyet söz konusu bile olmaksızın“VAR GİBİ GÖRÜNÜR”ken; dünyalı olan insan, “Muhtariyeti Tercih Gücü”sebebiyle Vehmin Zulmetine düşerek nefsinin şerri gereği Allah’a karşı “benvarım ve Muhtarım” demiştir. Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nu yani NEF-Sİni, bu dünya yaşantısı süresince “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün yol açtığıMuhtariyet İddiası ve bu iddianın gereği yaşantıdan arındıran gerçekten kurtulmuştur.”Bu “kurtuluş” kısmının cümlesini tekrar ediyorum: Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu’nu yani NEFSİni [nefsi açılımıyla söylüyoruz; Kayıtlı KendiniHissetme Duygusu], nefsini bu dünya yaşantısı süresince “Muhtariyeti TercihGücü”nün yol açtığı Muhtariyet İddiası ve bu iddianın gereği yaşantıdanarındıran kurtulmuştur. Nefs neden arındırılacak? Kayıtlı Kendini HissetmeDuygusu/Nefs yeryüzünde belirince, yeryüzüne gelince onunla birliktebeliren bir şey vardı; “Muhtariyeti Tercih Gücü”. İşte nefsini, nefsine eklenenbu güçten yani “Muhtariyeti Tercih Gücü”nden arındırırsa gerçekten kurtulmuştur.Bu tanım nefs tezkiyesinin açık, net tarifidir! Bir başka değişle,Nefsini onun şerrinden, vehmini de onun zulmetinden arındıran, gerçektenkurtulmuştur.- Nefse ek olarak “Muhtariyeti Tercih Gücü” nasıl beliriyor?İlmi Suret dünyalı olunca “Muhtariyeti Tercih Gücü” beliriyor! Aslında ogizli iken SEV’ATından beliriyor.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 905Şems Suresi 7: “Her bir nefs’e ve onu tesviye edene!” Biz yedinci ayettenbaşlıyoruz, ama Şems Suresi’nde yukarıdan itibaren gelen devam edenbir yemin var. Bir yerde yemin varsa: Akıl sahipleri için, o yeminlerin içerisindedüşünüp bulmaları gereken çok önemli bilgiler, onun ahireti içinlazım olan ipuçları var demektir. “Her bir nefs’e ve onu tesviye edene!” Buyemin yukarıdan geliyor.Şems 8: “Sonra da ona hem fucûru’nu ve hem de takvasını ilhamedene ki.” Nefs’e fucûrunu; Hakk’dan ve Sistem’den sapmışlığın ne olduğunuve takvasını; korunmasını ilham edene yemin var! Dikkat eder<strong>sen</strong>izŞems 7’de, nefs’e ve onu tesviye edene yemin ediliyor. Şems 8’de nefse ikiilham var; Bunlardan birisi fucûr: Yani Hakk’dan ve Sistem’den sapmışlık!Bunun, yani vehmin zulmetinin, nefsin şerrinin olduğunu ona ilham. Diğeritakva: Bunlardan korunmayı ilham! İşte bu iki ilhamı verene, bunların herikisini ilham edene yemin var!Şems 9: “Onu nefsi tezkiye eden gerçekten kurtulmuştur.” Ayet diyorki; bulunduğunuz hali tezkiye eden gerçekten kurtulmuştur.Şems 10: “Onu nefsi gömüp gizleyen ise gerçekten kaybetmiştir.” Benvarım ve Muhtarım iddiası ile, vehmin zulmetiyle, bu şerle kim nefsi gömergizlerse o gerçekten kaybetmiştir.Muhtariyeti Tercih Gücü ile ilişkisi bakımından insanları dört gruptanbirinde görmek mümkündür. Muhtariyeti Tercih Gücü belirdiktensonra insanları Muhtariyeti Tercih açısından dört ana gruba ayırabiliriz.“Muhtariyeti Tercih Gücü”yle ilişkileri ne, bu tercihi nasıl kullanıyorlar? Nededik? Nefsi tezkiye edeceğiniz, arındıracağınız, temizleyeceğiniz şey “MuhtariyetiTercih Gücü”nün, onun getirdiği muhtariyet bağımlılığı ve muhtariyetiçeren davranışlarıdır. Bu açıdan bir ilişki kurulduğunda dört grup var!Birincisi: Ben Varım ve Muhtarım iddiasını hayatının enerji kaynağıolarak görür ve bu halin sürdürülebilirliği için muhtariyetin her türlüimkânlarını değerlendirir. Bu kişinin yaşantısının enerji kaynağı “ben varımve muhtarım” iddiasıdır. “Ben müstakil, ayrı bir varlığım. Aklım, fikrim, iradem,hayatım özgür! Bunları düşünmek bana hayat enerjisi veriyor, ileri atılmaenerjisi veriyor, motive ediyor” der ve bu motivasyonu sürdürülebiliryapabilmek için de muhtariyetin her türlü imkânını kullanır. Çünkü enerjisio! Kendi açısından haklı! Hz. Âdem’e fikir verenin kendine göre haklı olmasıgibi, bu grup da kendine göre haklı! Neden? Ona o kolaylaştırılmış, herkesyerine hazırlanıyor!


906Yılmaz DÜNDARİkincisi: Ben Varım ve Muhtarım iddiasında bulunur. Acak bunu hayatınınenerji kaynağı görmemeyi mütevazilik sayar. Enerjisini Allah’dan aldığını,varlığını ve muhtariyetini Allah için kullandığını, o tercihe yönelttiğinisavunur. Çok rastlayacağınız bir gruptur maalesef ve bilmeden, istemedeniçine düşebileceğiniz bir gruptur. Bu önemli bir grup! “Ben Varım ve Muhtarım”iddiasında bulunur. “Tamam, öyleyim; varım ve muhtarım ama hayatenerjimi Allah’dan alıyorum” der, mütevazilik yapar! Allah’a karşı mütevazidavranır; “benim değil O’nun, O veriyor” der. Ayetlerle göreceğiz; “bunukim veriyor diye sorarsın. “Elbette Allah” derler. Sen “Elhamdülillah”de!”. Bunlar da “Elbette Allah” derler. Muhtardır ama, onu hayatının enerjikaynağı görmez ve bunu da mütevazilik, boyun eğmek, alçaktan bakmaksayar. Enerjisini Allah’dan alır, varlığını ve muhtariyetini de “ben bunları Allahiçin kullanıyorum” der, “bunu Allah’a yönelttim” der. Çok dikkat ediniz;“Ben varım muhtarım, ama varlığımı muhtariyetimi Allah için kullanıyorum”diyor. Ve ayetlerden çeşitli deliller gösterir. Ayette dileyen Rabbine yönelsindiyor”, ben de varlık ve muhtariyetimi Rabbime yöneltiyorum, ayetingereğini yerine getiriyorum der. Doğru! Davranış olarak getiriyor, ama idrakolarak getirmiyor! Çünkü hemen o söylediği ayetin altında olması gerekenidrakı tarif eden ayet de var, davranış ve idrak ikisi birlikte. Bu yüzden buidrak doğru değil, bu doğru bir hal değil.Üçüncüsü: “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün ve getirisi olan muhtariyetiddiasının şirk halinin esasını oluşturduğunu idrak etmiş, bu yaşantınınrahatsızlığı içerisinde bu halden kurtulma çalışmalarını sürdürür. Kişi buhaliyle nefs-i levvameye girmiş olur. Aslında bu, doğrudan nefs-i levvamehalinin bir tarifidir. Bu grup, “Muhtariyeti Tercih Gücü”nün ve getirisi olanmuhtariyet iddiasının, şirk halinin esasını oluşturduğunu idrak etmiştir. Vebu yaşantının rahatsızlığı içerisinde bu halden kurtulma çalışmalarını sürdürür.Çok önemli bir hal elbette, çok önemli bir hal!Dördüncüsü: Sahibi bunlardaki “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü almıştır!Onu aldığı için Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nda artık muhtariyet sözkonusu bile değildir! Merhamet etmiş, “bu ağır bir yük” demiş ve “MuhtariyetiTercih Gücü”nü almış! Bunun böyle olduğunu da ayetle öğretmiş;“Elem neşrah leke sadrak…”. “Sırtında Yük var ve bu ağır bir yük” demiş!Tariflere çok dikkat edelim, aksi halde oyuncaklarla uğraşırız! “Sırtındakiyük” bu; Muhtariyeti Tercih Gücü! Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nunsırtındaki yük Muhtariyeti Tercih Gücü’dür, onun getirdiği Muhtariyet ve


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 907davranışlarıdır. İşte ondan kurtulma çalışmaları yapan güzel bir gruptu,Üçüncü Grup. Demek ki, orda öyle güzel çalışmalar yapıyor ki, Rabbi merhametediyor…Talib İçin Ayetlerle Bir Yol Haritası oluşturmuştuk, hatırladınız mı?“Sabret, salâtla sabret!” Sabrı açıklamıştık. Ama salâtla nasıl sabredilir,salâtla sabır ne demektir? Salâtla sabır şudur: Salâtla sabreden kişi buyolda çalışma yapıyor, ama salâtla bekliyor. Neye sabrediyor, yani neyi bekliyor?Allah’ın merhametinin ulaşmasını bekliyor! “Allahümme rahmetekeercu… Allahümme rahmeteke ercu…” diyerek bekliyor! “Allahım merhametiniumuyorum, merhametini bekliyorum Allahım” diyerek bekliyor. BakınHz. Âdem tövbesinde bir şey söyledi; “merhamet etmez<strong>sen</strong> mahvoluruz,mahvolmuşlardan oluruz” dedi. Merhamet etmezse böyle! Merhamet istedi,merhamet! Başka bir şey değil, merhamet! Nefs-i levvame dediğimiz çalışmalarıniçerisinde olmak, “Allahümme rahmeteke ercu” yakarışıyla merhametbeklemek, sabr etmek gerekiyor...Elhamdülillahi Rabbil âlemin, Dördüncü Grup hediyeye ulaşmış birgrup. Sahibi onlardan “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü, bu yükü aldı. Sırtından,üstünden yükü aldı. Peki, şimdi “neyin gitsin” diye çalışıp uğraşacaksın? Yükgitti, sırtından yük gitti! Artık Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’ndamuhtariyet söz konusu bile değil! Şimdi dünyada öyle bir ilmi suret yaşıyorki, Rabbi merhametiyle ondan “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü aldı!Onun Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’ndan o alındı! Yeryüzüne gelmekyüzünden sırtına yüklenmiş olan “Muhtariyeti Tercih Gücü”nü Rabbi merhametiylealdı, artık o yok onda, yok! Çok farklı bir şey ya! Çok dikkat edinizlütfen. Şimdi siz, Muhtariyeti Tercih Gücü’nüz var ve ondan kurtulmaya çalışıyorsunuz.Burada Muhtariyeti Tercih Gücü alınmış, yok!- Dediniz ki, insanda Muhtariyeti Tercih Gücü olması bir lütuf, Bunun ortadankalkması, o lutfun kalkması mı? O zaman insan?Çok farklı! O söylediklerimiz, onlar yerlerinde doğru cümleler! Lütuf dememizşunun içindi: İnsan dünyaya gelirken Muhtariyeti Tercih Gücü değilde Muhtariyet Gücüyle gelseydi, hep muhtar kalacaktı. Tercih Gücü olduğuiçin nefs-i levvame şansı var. Bu Tercih Gücü hediye, lütuf o! İnsanda “TercihGücü”nün olması lütuf! Ama bu “Tercih Gücü”nü yanlış değerlendirdikleriiçin, onu görmeden, işi anlamadan bu konuları anlattıkları için değişik yanılgılarasapılıyor! Gördüklerini değil “zan”larını anlattıkları için yanılıyorlar,


908Yılmaz DÜNDARyanıltıyorlar! Muhtariyeti Tercih Gücünü fark etmediklerinden diyorlar ki;“insanların aklı özgürdür, iradeleri özgürdür, onlar vardır ve muhtardır. Allahonları kendini seçmekte özgür bırakmıştır”. Oraları yakalayamadıklarıiçin buna benzer yanlış fikirler ortaya koyuyorlar. Bir gün yakalarsa, işi anlarsadüzeltme şansı var. “Muhtariyet Gücü” ile yaratılmış olsaydı böyle birşansı olmazdı! İnsan Suresi 29 diliyle konuşuyoruz!“Vehmin Zulmetinden geri dönüşsüz çıkmış olan bu nefs vehim rahatsızlığıile bu halden kurtulma çalışmaları sürdürüyordur veya vehim halinden deAllah o kulunu kurtarmıştır.”İdrakı bir ileri götürdük şimdi! Vehmin Zulmetinden kurtuldu, şimdi neylemeşgul, neyin rahatsızlığıyla meşgul? Şimdi vehim rahatsızlığıyla meşgul!Şimdi rahatsızlık vehimle ilgili! Daha önce vehmin zulmetinden kurtulmaçalışmaları yapan bu idrak şimdi vehminden rahatsız. Bu rahtsızlığı yüzündenşimdi de vehimden kurtulma çalışmalarıyla meşguldür. Ömrünü buhalde tamamlayabilir. Veya Allah o kulunu vehim halinden de kurtarmıştır.Sürece dikkat edin lütfen: Muhtariyeti Tercih Gücünden gelen muhtariyethallerinden kurtulmaya çalışıyordu, Allah kurtardı! Şimdi de vehimden rahatsız,vehimden kurtulma çalışmaları yapıyor: Ya bu çalışmalarla meşguldürveya Allah o kulunu vehim halinden de kurtarmıştır.-Hocam, “ferdiyet sahipleri” denilenler bunlar mı?Onlar bunlardan daha ileri, çok özel haller onlar.“Ben Varım ve Muhtarım” kriterine göre insan nefsleri esas olarak ikihalden birindedir: Birincisi, “Ben Varım ve Muhtarım” iddiası ve gereği olanyaşantı da olanlar ki, bu hal Nefs-i Emmare’dir. Nefs-i Emmare; emir verennefs İsmi üzerinde, ismiyle belli zaten. İkincisi, Allah’ın varlığını örten hertürlü halden rahatsızlık duyan nefs! Bu rahatsızlık nedeniyle, kişi öncelikle“Muhtariyeti Tercih Gücü”nün yol açtığı Vehmin Zulmetinden sonra davehim idrakından arınabilme çalışmaları yapar. Bu çalışmalarla Billahi anlamındaiman ve bu imanın gereği olan salih ameli hedefler! Ki bu hal Nefs-iLevvame’dir. Yaşanan iki temel hal bunlar; nefs-i emmare, nefs-i levvame.“Nefs-i Levvame’de olanların hepsine genel olarak verilen isim MÜTTAKİolup, hedefleri Muhammedi Muvahhid idrakı ve yaşantısıdır. Nefsler ancak“Muhtariyeti Tercih Gücü”nden arınınca mutmain olur ki, bu durum Nefs-iMutmaine olup, artık Nefs-i levvame çalışmalarına vehim idrakından sıyrılmaküzere devam eder.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 909Bakın müttakinin/korunanın tanımını gördük: Müttaki; Nefs-iLevvame’de olanların hepsinin genel adıdır! Ve muttakilerin hedefi debelli! Hedef; Muhammedi Muvahhid idrakı ve yaşantısıdır. Buraya kadaranlattıklarımızla konuyu nefs-i mutmaineye kadar getirdik ve burda nefs-imutmainnenin tarifini ve halini söyledik. Nefsler ancak Muhtariyeti TercihGücü’nden arınınca Nefs-i Mutmainne haline gelir! Bu durum Nefs-iMutmainnedir! Tarifi bu, peki hali nasıl, neyle meşgul? Mutmain olmuş nefsnefs-i levvame çalışmalarına devam ediyordur, ancak bu kez vehim idrakındansıyrılmak üzere gayrettedir. Nefsin tüm davranışları, gayretleri İnsanSuresi 29 gereği olup, aslında İnsan Suresi 30 kapsamındadır. Bundanşaşmamak gerekir!Burada geçen müttaki ile ilgili bir iki cümle söyleyelim. Maide Suresi 27:“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini Bil-Hakk tilavet et... Hani ikisi debirer kurban takdim etmişlerdi de; ikisinden birinden kabul olunmuşkurban amacına ulaşmış, vuslat gerçekleşmiş, yaklaştırıcı yerini bulmuş diğerindenkabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan şöyle dedi: Kesinlikle<strong>sen</strong>i öldüreceğim. Kurbanı kabul olunan ise; Allah yalnızca muttakilerdenkabul eder, dedi.” Buradaki kurban bildiğimiz kurban veyayaklaştırıcı, Allah’a yaklaştırıcı! Nefsi şerrinden temizleyici bir davranış, birsunuş! Burada geçen kurban/kurb genel açıklamalara göredir, ama diğer anlamlarda doğrudur. İkisinden birinin takdim ettiği kurban kabul olunmuş,amacına ulaşmış, vuslat gerçekleşmiş, yaklaştırıcı yerini bulmuş, diğerindenkabul olunmamıştır. Dikkat edin, kurbanı kabul olunmayan; kesinlikle <strong>sen</strong>iöldüreceğim diyor. Kurbanı kabul olunan; “Allah yalnızca muttakilerdenkabul eder” diyor. İki davranış özelliği! Bu ayette bize öğretilen, öğüt verilenşey; <strong>tanrı</strong>yı tanımak, nefs-i emmareyi tanımak, nefs-i levvameyi tanımakaçısından önemli. Nnefs-i emmarede olanın tesbitine bakın: Kabul edilmediğiiçin diğerine; kesinlikle <strong>sen</strong>i öldüreceğim diyor. Yani ona yaşama hakkıtanımıyor! Kabul olunan ise bir açıklama yapıyor; Allah yalnızca muttakilerdenkabul eder. Bu bize yaşantımız için birçok ders veriyor. Önce almamızgereken bir kere şu: Yaptıklarımızın kabul edilmesi için müttaki sınıfındaolmamız şart! Burdan anladığımız bu!Başka çıkaracağımız şeyler var, <strong>tanrı</strong>yı tanımak ve izini sürmek adına.Dikkat edin, ayetteki <strong>tanrı</strong> yapı, ilah yapı kendini kurtarmak için başkasınısuçlama yolunu tercih ediyor. Daha önce bunu ayetlerle çok geniş konuşmuştuk,İzlerini hep kendimizde arayalım. Arayınca ufak ufak buluruz.


910Yılmaz DÜNDARTanrı kendini paklar, başkasını haklar, hep! “Burdan kendimi nasıl paklarçıkarırım ve başkasını nasıl haklarım?” diye düşünür, o şekilde fikirler üretir.Bunu ayette açıkça yaşanan bir öğüt olarak, ayetle bize bildirilen bir öğütolarak görüyoruz. Çünkü <strong>tanrı</strong>lık iddiasındaki kişi başkasını suçlamaya ahirettede devam eder. Kendisini kurtarmak için başkasını suçlama özelliğinikullanır.Ve bu ayetteki bir diğer öğüt: Kurbanı kabul olmayan, kabul olunana,kardeşine “<strong>sen</strong>i öldüreceğim” dedi! Demek ki sevmiyor! İnananı sevmiyor!Âl’u İmran Suresi 119: İşte siz öyle kimselersiniz ki; onları seversiniz.Onlar ise sizi sevmezler. Ve siz Kitab’ın tümüne iman edersiniz. Onlarsizinle karşılaştıklarında “iman ettik” derler, kendi başlarına kaldıklarındaise, size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar! “Öfkenizle ölün” de.Muhakkak ki Allah, Aliym’un BiZatis Sudur’dur.Âl’u İmran-119 inananlara sesleniyor “İşte siz öyle kimselersiniz ki;Hakk’dan dolayı, Hakk’ı bildiğiniz için onları seversiniz. Siz herkesi seversiniz,inanmayanları da seversiniz! Neden? Hakk’dan dolayı! Onlar sizi sevmezler.Siz Kitab’ın tümüne iman edersiniz. Onlar sizinle karşılaştıklarında “iman ettik”derler, kendi başlarına kaldıklarında size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar!“Öfkenizle ölün” de. Burdaki öfkenizle ölün önemli! Allah muhafazaetsin, öfkeyle ölmek kesinlikle imansız gitmek demektir. Çünkü öfke<strong>tanrı</strong>nın çok önemli bir özelliği! “Ben Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunanilahın en önemli özelliği öfke! Ve o <strong>tanrı</strong>nın cazibe platformu cinsellik!Öfke ve cinsellik! Tanrılık iddiasında olanlara; “öfkenizle ölün” deniyor! Muhakkakki Allah, Aliym’un BiZatis Sudur’dur.Âl’u İmran Suresi 120: “Size bir iyilik dokunsa bu onların fenasınagider. Ama size bir kötülük isabet etse, onunla ferahlarlar. Eğer sabrederve takva üzere olursanız onların hilesi size hiç bir zarar veremez.Muhakkak ki, Allah onların amellerini muhittir.”Maide Suresi 27. Ayette “Kurban” geçmişti, şimdi onunla ilgili birkaçcümle paylaşalım. Bu konuda açıklamalara çok rastlıyorsunuz, MuhammediAnlayışta Kurban’la, kurban anlayışıyla ilgili birkaç cümle paylaşalımİnşaAllah.Kurban Bayramı Salâtıyla ilgili gittiğimiz yerde dinlediğimiz bir açıklamavardı. Bu açıklamaların daha farklı olması gerekir, ancak iyi niyetle yapılanbir açıklamaydı. Hatırlatalım ki; iyi niyet insanı cehenneme, akıl insanı


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 911cennete götürür. Cennete akılla gidilir, iyi niyetle cennete gidilmez! Akıl insanıcennete götürür. Akıllı davranışın alt şıklarda iyi niyet zaten vardır. Amasiz iyi niyeti ana başlık yaparsanız akıl kalkar, aklı rafa kaldırırsınız ve yolunuzcehennem olur. Ana başlık akıl olursa onun alt başlıklarından birisi zatenkendiliğinden iyi niyettir. “İyi niyetli olayım” diye gayret etmeniz gerekmez,o aklın gereğidir. Bu da, akıllıca değil de, iyi niyetli bir açıklamaydı.Medyada maalesef işi kavrayamamış, fark edememiş olanlar Kurban,Kurban Bayramı denince, hayvana yapılan yanlış muameleler gibi şeylerigösteriyorlar durmadan. Muhterem arkadaşımız da bu yüzden iyi niyetlediyor ki; onu öyle göstereceklerine, etin dağıtımını gösterseler insanlar dahaiyi etkilenir, et dağıtımını, et alanları, etten yararlananları gösterseler dahafaydalı olur. İyi niyetle baktığınızda söylenen doğru! Ama bu açıklamayı duyanzeki birisi size gelir der ki; et dağıtmak için kesmeye ne gerek var, giderkasaptan alırım. Belki daha da ucuza da gelir. Alır bol bol dağıtırım. Hatta“Şimdi bol dağıtılıyor, sonra birkaç ay sonra evlerinde bitince alayım” der.Yani zeki birisi bir sürü şey üretebilir. Küçük bir not düşelim; bunu zeki birisisöyler, akıllı birisi değil zeki birisi! Akıllı Allah’ı bulur. Allah’ı bulamayan zatenakıl olmaz, zeki olur! Bu yüzden bunları zeki birisi söyler. Evet. Meseleye,kurban ibadetine hayır yapmak, et dağıtmak gibi bakılırsa, böyle sanılırsaona başka yollar arayıp bulurlar! Oysa hiç öyle değil. Kurban, Kurban Kesmehiç öyle bir şey değil! Şimdi konuya birkaç cümleyle dokunalım, gerekirsesonra genişletiriz.Bu ibadette iki temel olay var: Birisi kesim, diğeri hayr! Kesimi gerçekleştirdiniz,şimdi elinizde et var, bir mal var. Demek ki, bu malla/etle ilgiliyeni bir ibadet başlıyor; onu hayra çevirmek. Eti hayra çevirmenin yollarıvar. İhtiyacı olana verirsin, yersin, dağıtırsın, “üçe bölersin” gibi çeşitli önerilervar. Kurban kesimini ve o malın hayrını birbirine karıştırmamak lazım!Kesimi gerçekleştirdikten sonra elinizde bir mal kaldı. Onu değerlendirmekayrı bir iş, onunla ilgili yeniden sevab kazanmak hayr işidir, o ayrıdır. Onu, ohayrı, o kısmını istediğin zaman yapabilirsin. İstediğin zaman et alır dağıtırsınveya başka şekilde yaparsın. Senin elinde mal olarak yalnızca et yok ki!Başka bir şey olur onu hayr yaparsın, o ayrı! İşin aslıyla bunu karıştırmamaklazım İşin aslı kesmekle ilgili!İnsanların günümüze kadar devam eden çok önceki hallerinden birisi,<strong>tanrı</strong>ları teskin etme, öfkesini dindirme davranışıdır. Hatta günümüzde debu böyle! İlan edilen ben varım ve muhtarım diyen ilahın kendisine <strong>tanrı</strong>


912Yılmaz DÜNDARedinme ihtiyacı doğduğunda veya ben varım ve muhtarım iddiasında bulunanilahın bazı korkularından kaynaklanan sığınışlarda bu ilah kendine<strong>tanrı</strong>lar edinir. O <strong>tanrı</strong>lardan korunmak için onun öfkesini dindirmek ister.Çünkü kendi ilan ettiği <strong>tanrı</strong>nın öfkesinin dindirilmesinden memnun, kendiöfkesi dindirildiği zaman sakinliyor! İlan ettiği <strong>tanrı</strong>lığının sakinleşme yolunubiliyor: Öfkesinin dindirilmesi! Bunu bildiği için, kendine oyuncak edindiği,ötede beride tanımlayıp inandığı varlıkları teskin etmek, sakinleştirmek içinonun öfkesini dindirmek istiyor. Onun öfkesinin dindirilme yollarındanbirisidir ki, ona kurban vermek! Bu, dünyaya gelen nefsin şerri, vehminzulmeti yapısının içinde var olan ve devam eden önemli bir özellik! Bir araEndonezya’da önemli bir yanardağ patlaması olmuştu, Tv’den izledik. Yakınındakiköyde ölenler de oldu. O köyde babasından sonra aynı işi ve özelliğidevam ettiren yaşlı bir zat var. Daha önce babası yanardağın ağzına kadarçıkan, ona keçi, pirinç gibi şeyler verip onun öfkesini dindirmeye çalışan, onahediyeler sunan birisiymiş. Bakın hala devam eden bir şey! İnsanın dünyadakiformatının gereği devam eden bir şey bu; <strong>tanrı</strong>ların öfkesini dindirmek!O kişi en son yine oraya öyle bir şeyler sunarken yanardağ patlıyor, öfkesinidindirmek için dağa secde halindeyken kömür oluyor kişi. Haberlerde onuno halini gördüm, o halde de gitti. Nasıl yaşarsa öyle ölüyor, nasıl ölmüşse öylediriliyor!Tarih boyunca var olan bu anlayışı gösteren belgeler vardır. İnsan kurbanetmekten, bir çocuk kurban etmekten, bir kadın kurban etmekten veyadaha sonra bazı hayvanları putlarına kurban etmekten bahseden bulgulararastlarsınız. İnanışın, ötede beride bir <strong>tanrı</strong>ya inanan ilahın önemli birdavranış biçimi; Kan Akıtmak! Melaike; “kan akıtan ve fesad edenlerdenmi halife yapacaksın?” demedi mi? Bakın kan akıtıyor! Şimdi bildiğimiz butarihi tesbitten Hazreti İbrahim aleyhis selam zamanına uzanalım.Hazreti İbrahim aleyhisselam, bildiğimiz kıssası: Oğlu oluyor ve dahaönce söz verdiği üzere eğer öyle bir varlığı olur, öyle bir şeye sahip olursaonu Allah’a feda edecek, kurban edecek! Sonra? Ee, oğul? Evlad! Olduktansonraki halle, olmadan önceki hal aynı olur mu? Olduktan sonra ona bağlılık,bağımlılık, sevmek… Ki o da zaten bu Rasül soyu devamında, öyle birözelliği var! Nasıl hayretle bakmasın yavrusuna! Bu işi unutuyor, yani sümenaltı gibi bir şey oluyor. Ama sonra ona hatırlatılıyor, sevgisi coştukça hatırlatılıyor;İbrahim, hani sözün vardı? Terliyor hep… Ya İbrahim, hani sözünvardı! Fakat meseleyi halledecek noktaya getiremiyor. Kolay bir iş değil! Al-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 913lah muhafaza etsin, Rasullerin imtihanları akıl alacak iş değil, akla havsalayasığacak iş değil.Bakın Hazreti Yusuf aleyhisselam! Biz ne kadar kolay “La ilahe illa entesubhaneke inniy küntü minez zalimiyn” diyoruz. Bakın ayet ne diyor; “zulmettenkıvranarak nida etti! Onu sallamayacağız, onu sıkıştırmayacağızsanmıştı. Zulmetten kıvranırken nida etti; La ilahe illa ente subhanekeinniy küntü minez zalimiyn”. Allah cümlemizi muhafaza etsin, merhametetsin inşaAllah.Evet. Ve mübarek yavrusu; ey babacığım, böyle bir sözün var, ben hazırım…Bir anlaşmadan sonra bu işi yerine getirmek için gidiyorlar. Artık…Hazreti İbrahim kendince iş kolay olsun diye bileyli bıçağını aldığında onabir koç hediye ediliyor; “tamam, İbrahim kazandın, bunu kurban et.”Bakın, şimdi Hz. İbrahim aleyhisselam vazgeçmeyi öğrendi, önemli zor birsınavla vazgeçmeyi yaşadı! Düşünmesi bile bizi ürküten bir sınavla; vazgeçmeyi,<strong>tanrı</strong>sal bir şeyden vazgeçebilmeyi, Allah için vazgeçebilmeyi,Allah için nefsine cimri davranmayı öğrendi. Dünyalık nefsinin isteğinikesti, ona cimri davrandı. Allah yoluna takas yaptı işi!O zaman ne meydana geldi? O iş için yaratılmış olan, kesme işi için yaratılmışolan koç, bu işi zahiren yapması için ona önerildi. Bir iş öğretiliyorbize! Bize bir iş öğretiliyor. Bu işin zahiren yapılacak iş, o iş için yaratılmışolanla ilgili; kesmek! Yavrun o iş için yaratılmadı, ama koç zaten kesmek içinyaratılmıştı. Sen şimdi bu vazgeçmişliğini; yani <strong>sen</strong>de bulunan hayvani yapıyı,<strong>sen</strong>de bulunan nefsin şerri olan o zulmeti, o hayvani yapıyı kes şimdi!Sendeki hayvanı kes: Zahiren bu koçu kes, bâtınen <strong>sen</strong>deki hayvanı kes!Kes ki, o hayvan bu tür arzu ve isteklerde bulunmasın! Yani vazgeçebil, Allahiçin vazgeçebil! İbrahim aleyhisselam vazgeçti! O korkuyu yaşadı ve korkusukalktı, yavrusu onun oldu! Mesele yavruyu almak değil ki!Şimdi burda gerçekleşen bir şey var: Zahiren hayvanın kesimi, batınen;kişideki kurban etme, kan akıtma olgusunun, insanlık tarihi boyunca gelenbu olgunun yanlışlıktan kurtarılması! Onu yanlıştan kurtarsın diye “kesilmekiçin yaratılmış” hayvanı kesmesi! Bakın ayetle öğreniyoruz ki; “kestiklerinizineti ve kanı Allah’a ulaşmaz, takvanız Allah’a ulaşır”. Demek ki,sizin zahiren yaptığınız bu işin kanı Allah’a ulaşmaz. Zahiren onu yaparkenbâtınen vazgeçmişliğiniz, bâtınen ilan ettiğiniz ilahtan sıyrılışınız ulaşır. Oilahtan korunmak ve kurtulmak için yaptığınız gayretler, bu takva, Allah’aulaşır. Böylece, biz önemli bir ibadeti Efendimizin sünneti olarak yeri-


914Yılmaz DÜNDARne getiriyoruz, hem de her an yanlış uygulanmaya müsait olan KurbanEtme Anlayışını yanlışa sapmasın diye doğrusunu muhafaza ediyoruz.İzah edebildim mi? Sende o olgu ver ve her an yanlışa sapabilir. Tanrısalhal o kadar kuvvetli ki, yanlışa gidebilecek bir “kurban etme âdeti” her anhortlayabilir. Sen bu önemli ibadeti yapmakla, onu rayında tutacak, doğruyerde tutacak davranışı zahiren yapıyorsun, yapman gerekiyor. Zahirenyaptın tamam, ama zahiren yaptığın o iş Allah’a ulaşmaz. Zahir dünyanınişi! Ulaşacak olan onu zahiren yaparken kendinde yok ettiklerin, vazgeçmişliğin,takvan! Çünkü birçok ibadette söylediğin gibi Kurban’ı keserken de,“Allahım, ben sana Hanif olarak yöneldim” ayetlerini okursun. “İnniy veccehtüvechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen..” diye o ayetleriokursun. Manasına baktığın zaman, bu ayetler <strong>sen</strong>in takva halini anlatıyor,“ben Hanifim” halini anlatıyor. Demek ki, bu işi yaparken de nasıl yöneldiğinAllah’a ulaşıyor!Kurban anlayışını kısaca vurguladık, şimdi de bir magazin bilgisi vermekistiyorum, çünkü saat magazin saati! Haberlere bakarken bir şey dikkatimiçekti. Yöreleri anlatan, gösteren bir haberdi, İstanbul Büyükada anlatılıyordu.Anlatılana göre, Milad’dan sonra altıncı yüzyılda oranın en yüksektepesine Aya Yorgi Kilisesi inşa edilmiş. Hıristiyanlar açısından önemli bumekânla ilgili bazı bilgiler veriliyor. Bakın burda vurgulamak isteyeceğimönemli bir şey! Ve aslında bu işle ilgililere de bu vesileyle seslenmiş oluyoruz!Edindiğim bilgiye göre, orayı ziyaret, o tepeye, o yüksek tepeye yürüyerekçıkmak ve kiliseyi ziyaret etmek hıristiyanların inanışına göre kişiyi yarı hacıyapıyor ve sonra Efes’teki Meryem Ana ziyaret edilirse tam hacı oluyorlar.Fakat izlediğim o belgeselde belgeseli sunan muhabir bir şey söyledi: “Bukiliseyi ziyaret için tepeye çıkarken çıplak ayakla çıkarsanız daha sevabolur” diye inanılıyormuş. Onun için de insanlar çıplak ayakla çıkıyorlar,daha çok sevab kazanmak için böyle yapıyorlar.Bu vesileyle şöyle seslenelim: Oraya, o tepeye çıplak ayakla çıkmak “nalinleriniçıkar da gel” dendiği gibi çıkmak içindir! Milad’dan sonra altıncıyüzyıl, hakikatlerin hıristiyanlar tarafından biraz daha doğru yaşandığı yıllardır,henüz! Aya Yorgi’ye, oraya çıplak ayakla çıkmak demek; “nalinleriniçıkar da gel” dendiği gibidir, ayakkabını çıkarman değil! “Nalinlerini çıkarda gel” ne demek? Eğer <strong>sen</strong> oraya ilan ettiğin <strong>tanrı</strong>dan sıyrılır çıkarsan dahasevab kazanırsın, hacı olursun demektir. Bu yüzden anlattığımız bu gerçeklerbirçok inanışları getirir rayına oturtur. Yani; “Ben Varım ve Muhtarım


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 915İddiası’nın oluşturduğu ilahlığın, ilahlık iddiasının anlaşılması birçok inanışıorijinal haline getirir, onları rayına oturtur ve gerçek sevabların kazanılmasınavesile olur.Paylaşmak istediğim bir konu daha var. 21. Tefekkür Şeması’nda nefsinşerriyle ilgili bir açıklama var, güzel ve çirkinin tanımıyla ilgili bir ipucu var.Hep “tanımlar çok önemli” diyoruz. Tanrısal yapılan tanımlardan korunmakve kurtulmak gerekiyor! Bu yüzden Kur’an’da Allah’ın yaptığı tanımlarıöğrenmek ve o tanımlara göre yaşamak lazım. Örneğin güzel veya çirkinderken, Allah’ın yaptığı tanıma göre güzel, Allah’ın yaptığı tanıma göre çirkindemeyi öğrenmek çok yararlı olur. Çünkü <strong>tanrı</strong>sal yapının bir özelliğivardır, şimdi onu konuşalım. Zaten hep bu <strong>tanrı</strong>yı anlamaya çalışıyoruz.Hep bu <strong>tanrı</strong>nın özelliklerini ortaya koymaya çalıştık. Ki, ona uymayalım,ondan kurtulalım!O <strong>tanrı</strong>nın birçok özelliğini söyledik. Örneğin dedik ki, dünyaya gelen buyapıda merak vardır. Tanrı bu merak özelliğini Nefsin Şerri ve Vehmin Zulmetiyüzünden insanları merak etmede kullanır. Oysa merak tefekkür içindir,tefekkür için önemlidir. Onu “Allah’ı merak etmek için, nasıl yarattığınımerak etmek ve araştırmak için kullanmak” gerekirken, <strong>tanrı</strong> onu insanlarımerak etmede kullanır. Bu yüzden de, insanları merak etmeyle ilgili cümle,fiil ve hamlelerden çok büyük günah/nar elde edersiniz. O özelliği Allah’ımerak etmek yolunda kullanırsanız adına tefekkür denir, çok nur eldeedersiniz.Güzel ve Çirkin günlük hayatta çok kullandığımız kelimeler. Güzel ve çirkinleilgili de böyle özellikler var. Mesela <strong>tanrı</strong>sal yapı parlağı sever! Bunuyılbaşı geldiği için söylüyorum, o parlağı sever! Şimdi size farklı parlaklarsöyleyeceğim, dikkat edin bakalım, siz hangi parlağı seviyorsunuz? Parlayanşey nurdur, çünkü NUR parlar! Senin yapında bu yüzden parlağı sevmeözelliği var: Nur’a âşık olman için, Nur’u tanıman ve Nur’la mıknatıslaşmaniçin bu özellik <strong>sen</strong>de var! Ama Nefsin Şerrinin, Vehmin Zulmetinin, yani“Muhtariyeti Tercih Gücü”nün getirdiği muhtariyet yüzünden, <strong>sen</strong>deki parlağısevme özelliği öyle olur ki! Sana öyle parlakları sevdirir ki, o parlaklameşgul olduğun zaman altında cehennemlik amel vardır. Bu yüzden parlakbir şey hoşuna gittiğinde hemen bak; bu parlak şey yüzünden yapacağımamel cennetlik mi, cehennemlik mi? Cehennemlikse o parlaktankork, parlağı sevme özelliğini yanlış kullandın! O <strong>sen</strong>in ilahının parlak sevgisi.Kendinde; ben parlakları çok seviyorum cümlesini duyabilirsin. Sevebilir-


916Yılmaz DÜNDARsin, sev. Ama ya nârsa, yanarsa! Nâr’sa? Çok dikkat etmek lazım! Bu yüzdenNur’u, Nur’dan kaynaklanan parlaklıkları sevmeyi öğreniniz! Öyle olursa,Nur’la karşılaştığınızda oluşan cazibe/cezbe sizi onunla mıknatıslaştırır.İşte parlak/nur örneğindeki yanıltıcılığında olduğu gibi, <strong>tanrı</strong>nın güzeligösterme ve çirkini örtme özelliği var, o formatta böyle bir özellik var. Bundankurtuluş yok; güzeli gösterecek, çirkini örtecek, bu onun yapısında,bundan kurtulamaz! Peki, kurtulmak isteyen bundan kendisini nasıl kurtarabilir?Ancak bu özelliği doğru kullanarak! Eğer <strong>tanrı</strong>sal bakarsa, ona göregüzel dediği, kendince bazı güzellikleri göstermeyi sever... O tamamen <strong>tanrı</strong>saldır!İnceleyin kendinizde; neyi göstermeyi seviyorsunuz? “A” yapıyımı göstermeyi seviyorsunuz, “B” yapıyı mı?“B” yapı nasıl gösterilir? Salâtla! Salâtla gösterilir! A” yapının göstergesibirçok <strong>tanrı</strong>sal cazibelerdir, “B” yapının göstergesi salâttır! “Göstermek”deyince yalnız bayanlar akla gelmesin! Erkekler için de öyle, ne farkeder! Yalnız vücud göstermek değil ki. Söylemek istediğimiz göstermeyi sevmek!Sahiplendiğin bir şeyi [Varım ve Muhtarım’ı] göstermek! Güzel güzeligösterir, çirkini örter!Aşağıdaki Tefekkür Şeması’nı lütfen okuyunuz. Güzel; güzeli gösterir,çirkini örter. Eğer kişi güzel ve çirkin tariflerini düzeltirse, yani Allah’ın öğrettiğigüzel tanımını kabullenir öğrenirse, Allah’ın öğrettiği çirkin tanımınıkabullenir öğrenirse nasıl olur? Bir şeye, bir insana bakarken, ona “güzel”derken Allah’ın güzel tarifiyle bakarsa, “çirkin” derken Allah’ın çirkin tarifiylebakarsa bu iş nasıl olur! Aksi halde <strong>tanrı</strong>sal güzel ve çirkinler üretir ki; butamamen cehennemlik ameldir! Tüm tanımlarda olduğu gibi güzel ve çirkinderken de “kriterim <strong>tanrı</strong>sal mı, değil mi” diye çok önemsemek lazım.Ey, Talib Kardeşim! GÜZEL ve ÇİRKİN tanımları düşüncenin her alanında,tam anlamıyla ve geri dönüşsüz değişmeli; DUA ise yerini bulmalıdır.Sözde Tanrı iddiası sonucunda görülen, “Ben de <strong>tanrı</strong>lığım çerçevesindeMÜLK, GÜÇ ve HÜKÜM sahibiyim” yaşantısı, Tanrı Formatında yaşayanınDUYGULARINI oluşturur. Yani DUYGULAR <strong>tanrı</strong>nın mülkünde gücüyle oluşturduğuhükümlerdir. Ancak, “Mülk Allah’ındır”, “Güç Allah’ındır”, ve “HükümAllah’ındır” ayetlerini yaşayabilenler, bu <strong>tanrı</strong>sal duygulardan arınabilirler.Sözde Tanrı iddiasında bulunan, işte bu <strong>tanrı</strong>sal duygularla kendisine aitolan GÜZEL ve ÇİRKİN tanımları yapar ve fiziksel olarak da bu tanımlaragöre yaşamak ister. Zaman zaman kendi <strong>tanrı</strong>sal duygu fırtınaları içerisinde


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 917“GÜZEL ve ÇİRKİN” tanımlarını da yeniden gözden geçirebilir ve kendisinin bukonularda olgunlaştığını, tecrübe kazandığını da savunur.Aynı zamanda, yaratılandaki şu özellik de devrededir; GÜZELİ GÖSTER-MEK, ÇİRKİNİ ÖRTMEK. Bu durumda, sözde Tanrı iddiasındaki kendi duygularıylatanımladığı GÜZEL’İ göstermek, sergilemek ve ÇİRKİN’İ örtmek, gizlemekdavranışının içerisinde bulur kendisini. İnsanların kendilerine göre, özelliklefiziksel güzelliklerini delirmişcesine ve kendilerinde haz oluşturur tarzdasergilemeleri, çirkinliklerini gizlerken huzur bulmaları da bu sebeptendir.Sözde <strong>tanrı</strong> iddiasındaki kendi tanımındaki bir GÜZEL’İ kaybedebileceğindenkorkarsa gizleyebilir, ama sergileyebilmek için de çıldırır.Eğer, GÜZEL ve ÇİRKİN tanımları <strong>tanrı</strong>sal duygulardan arınır ve Allah’ınayetlerinde yaptığı tanımlara kavuşursa doğru yol da bulunmuş olur. Allahindinde ÇİRKİN, ancak Allah’a eş ve ortak koşmak ve bu hale uygun davranışlarıiçeren yaşama biçimidir. GÜZEL ise, Billahi anlamında iman ve bunungereği davranışları içeren yaşama biçimidir. Eğer, Kul’daki Güzel ve Çirkin tanımlarıAllah indindeki hale kavuşursa; bu durumda, Kul yine Çirkin’i örtmekve Güzel’i göstermek özelliği sonucu, Allah yokmuş gibi davranmanın, Allah’ınvarlığını örtmeye yönelik olan her türlü halin çirkinliğine İKAN olur ve bu çirkinliğiörtmek, yok etmek için çırpınır. Böylece; GÜZEL’İ göstermek ve ÇİRKİN’İörtmek özelliği de hak ettiği yerde kullanılmış, <strong>tanrı</strong>sal kullanımından arındırılmışolur. GÜZEL ve ÇİRKİN tanımları aslına ulaşmadan bu hal mümkünolmaz. Gerçek ÇİRKİN örtülünce, gerçek GÜZEL serbest kalır, yani HÜR olur.Dünyaya inen insanın, yapısına verilen ve ulaşabilmesi için önü açık olanyeteneklerine müracaatı İNSAN SURESİ-29. Ayet gereğincedir. Bu müracaattainsan beyni büyük rol oynar. Beyin gücünden yararlanmak; böylece, sınırsızgücünü farkedebilmek her insan için açık bir yol olup, bu hallerin hiç birisi,MUHAMMEDİ anlayıştaki DUA değildir. DUA, ancak İNSAN SURESİ-30.Ayetin idrakı kapsamında gerçekleştirilebilir. DUA’nın “KADER” gerçeğiyledoğrudan ilişkisi vardır. Kader gerçeğine uymayan cümleler duanın safiyetiniolumsuz etkiler. Bu sebepledir ki; kader gerçeği ne derecede yaşanabiliyorsa,Allah indinde KUL’u değerli yapan DUA da o nisbette ortaya çıkar.


918Yılmaz DÜNDARTefekkür Şeması 22


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 919Şimdi Nisa Suresi 46’yı okuyalım inşaAllah ve o doğrultuda bir dua yapalım.Konu yahudiler ama aynı davranışta bulunmamayı öğrenmek gerekiyor!Nisa 46: “Yahudi olanlardan öyleleri vardır ki, KELİMELERİmevziinden tahrif ederler, dillerini eğip bükerek ve Diyn’de yermelerüreterek; “işittik ve isyan ettik”, “dinle dinlemez olası!” ve “bizi gözet,bizi dinle” derler. Eğer onlar “işittik ve itaat ettik”, “dinle!” ve “nazaret bize” deseler idi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğruolurdu. Fakat Allah küfürleri ile onları la’netlemiştir. Pek azı müstesnaiman etmezler. Burda bize bir öğüt var!Daha önce çok geniş konuştuğumuz bir şey var; “A”nın dili! Biz yeryüzünegelen bu yapının gereği, “BEN” dediğimiz, kabullendiğimiz yapımızagöre, onun gereği olarak konuşuruz. Yani Nefsin Şerrine ve Vehmin Zulmetineve Muhtariyeti Tercih Gücü’nün getirdiği muhtariyet yaşantısınauygun cümleler kurarız. Ona alışmışız, bizim için doğaldır o. “Allah içinkonuşma”nın nasıl olduğunu bilmeyiz, yapımızda yok ki! Bu yüzden Kur’an“şöyle deyin!” diyerek bize onu öğretiyor. Bir öğüt bu. Bir diğeri: Ayet, onlarınsöylediklerinin yanlış olduğunu belirttikten sonra diyor ki; “fakat Allahküfürleri ile onları la’netlemiştir.” Bakın onların cümlelerine itiraz etti! Demekki, o sözler küfrün gereği, küfrün işareti olan ifadeler. Hatırlayacaksınız;Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e buyuruyor ki; “<strong>sen</strong> onları sözlerininsöyleniş tarzından tanırsın”. Fark etmek gerekiyor, <strong>tanrı</strong> dilini tanımak gerekiyor.Ayetteki öğüt gereği, <strong>tanrı</strong>nın dilini, konuşma tarzını yok etmemizgerekiyor.Ayette bir örnek var. Onlar “işittik ve isyan ettik” derler! Peki, doğrusu ne,bizim ne dememiz öneriliyor, ne de<strong>sen</strong>iz iyi olurdu deniyor? İşittik ve itaatettik.“İşittik ve itaat ettik”, size yabancı değil, bize “Amene’r Rasulü” ile öğretilenbir dua bu: Semi’na ve eda’na! Bize, “Semi’na ve eda’na, ğufranekeRabbena ve ileykel masiyr.” deyin diye öğretiliyor. Dolayısıyla şimdi biz buöğüde uyarak bu ayetin kapsamına girmiş olalım, öyle bir duayla tamamlayalım:Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.


920Yılmaz DÜNDARSemi’na ve eda’na, Semi’na ve eda’na, “Semi’na ve eda’na ğufranekeRabbena ve ileykel masıyr”. Âmin.Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala eli seyyidina Muhammed.Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma Hüve ehlüh.Euzü billahi mineş şeytanir racim, Bismillahir Rahmanir Rahim Elhamdülillahirabbil âlemin:Bismillahir Rahmanir Rahim Elhamdülillahi rabbil âlemin, Er RahmanirRahıym, Maliki yevmid Diyn, İyyake na’budu ve iyyake nestaıyn, İhdinas SıratalMüstakıym, Sıratelleziyne en’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhimve led daalliiyn.Âmin.Allah RAZI olsun…Geceniz, gününüz, ömrünüz hayrlı bereketli olsun inşaAllah…


19 Safer 1432 / 22 Ocak 2011• Kur’an’da örnekler, misaller kime veriliyor?• Zikrullah halindeyken, tüm hücrelerimizle hissetmek• Salâtı Havf; Korku Salâtı• “Nisa 28” ve “ Nisa 29” ayetleriyle bir test: Bu meal hanif mi?• Hanif olmayanın sisteme yaklaşmasına örnekler• Hadislerde geçen “kardeşimdir” ifadesi, ne demektir?• Fırkayı Naciye: Efendimizin önerdiği idrak• Herşeyin hükmü Allah’tandır, diyor muyuz?• Tağut: Kişinin onu küfrün içine iyice sokan fikirleridir• Hz. Ali radıyallahu anh’den: “ya HU, ya men HU” önerisi• İnsan Suresi 29 icraattır, İnsan Suresi 30 hükümdür• İki şey: Merhamet istemek ve sığınmak• Beni nefsime terk etme: Dünyalık nefsime!• Bu yolda yöntem: Önce hangisi doğru, sonra hangisi efdal..• Hangi işlerimizle “ölüden hayat” çıkarmış oluyoruz?• Can aldığımız işler neler ve nasıl can alıyoruz?• Ona cümle kurdurmayın! Kime?• Size iltifat edenle, size hakaret eden size göre aynı mı?• Gizli affetmedikleriniz var mı?• Müsait zamanlarında kiminlesin, motivasyon kimde?• Her işin yolundaysa nasılsın, idrakın nasıl?• Kudret hevesi ve general <strong>tanrı</strong> ilişkisi• Ebu Zerr’in “keşke sökülen bir ağaç olsaydım” feryadı• Salâtta aklına gelenler “az korktuğun için” geliyor!• Allah’a ortak koşulan şey ortak koşulana aittir!• Bir iş Allah rızası için nasıl yapılır?• Kan bağı, akrabalık bağı• Küfür idrakle yiyip içiyorsanız oluşan hücreler kâfir hücredir


922Yılmaz DÜNDAR“Rasulüm onlara dünya hayatının misalini ver: Dünya hayatı semadanindirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla arzın nebatı birbirine karıştı.Derken o bitki rüzgârın savurduğu çöp kırıntısı haline geldi. Allah herşeye muktedirdir”.Kehf Suresi 45. Ayeti okudum. Kehf Suresi 45. Ayette Allah bizlere Rasulününbir örnek vermesini buyuruyor. “Rasulüm onlara dünya hayatınınmisalini ver” diyerek bir örnek vermesini öneriyor. Kimlere? Bütün insanlaradeğil! “B” kapsamında iman etmiş, Amentü Billahi kapsamında iman etmiş,Billahi anlamında iman etmenin gereklerine de aday olmuş kişiye! Bu örneğionlara ver! “Bütün insanlara” diye anlarsak çok isabetli sonuç çıkaramayız.Eğer kişi Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin açıkladığı iman tarzını kavramışsa,Billahi anlamında iman etmişse ona bu örneği ver! Çünkü bu örnekancak ona tesir edecek, aksi halde bu imanda olmayan bu ayeti okuduğuzaman tesir etmeyecek. Önemli bir şey söylemeye çalışıyorum! Billahiimanında olmayan bir başkası bu ayette yararlanabileceği bir şey bulamaz.Ama Billahi anlamında iman etmiş ve onun gereklerini yapmaya çalışan buayeti tefekkür ederse onda bir açılım olacak demektir. Diğeri için değil! Diğerialaya alır, umursamaz, hatta “ben daha iyisini yazarım” der. Ama birazönce söylediğim şartta olan kişi bu ayeti [diğer ayetleri de öyle] önemser,ondan etkilenir, ondan yararlanır, onu uygular.Konumuz olduğu için Kehf Suresi 45 ayet ve Hadiyd Suresi 20. Ayeti öneriyoruz.Kehf Suresi 45. Ayet ve Hadiyd Suresi 20. Ayet’in meallerinelütfen bakınız ve hiç değilse en az onbeş gün yoğun olarak bu ayetleritefekkür ediniz. Bunu kendi kendinize verdiğiniz bir ödev gibi yapınız. Zihninizdegenişletmeye, tefekkür etmeye, ordan manalar çıkarmaya çalışınız.Aynı manaları çıkarıyor olsanız da bu iki ayeti Zikrullah yapıyormuş gibi hiçdeğilse onbeş gün tefekkür etmeye çalışınız, konuyla ilgili önemli açılımlarıyaşamaya başladığınızı fark edeceksiniz. Aslında esas Zikrullah’lardan biriside budur; ayetleri tefekkür ve yaşamaya çalışmak!Şimdi Kehf Suresi 45. Ayeti ve Hadiyd Suresi 20. Ayet meallerini ele alacağız.Lütfen, sonra kendi kendinize kaldığınızda bu tefekküre devam edin. Heriki ayette de Sahibi; “onlara bu örneği ver” diyor. Eserin Sahibi; “onlara bu örneğiver” diyor; “eserin prospektüsüne uygun olarak onlara bu örneği ver; çünküonlarda bu örnek çalışacak”. Bu yüzden, Rasul’ün bize verdiği örneğin bizdeçalışmasına müsaade ediniz, izin veriniz. Bu tefekkürleri yaparken yanına ilgiligöreceğiniz esmaları da koyabilirsiniz. O tefekkürlerle ilgili bulacağınız, oayetlerdeki manalarla ilgili bulacağınız esmaların zikirlerini de yanında yapar-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 923sanız çok daha yararlı olur, inşaAllah. Kehf Suresi 45. Ayeti ve Hadiyd Suresi 20.Ayeti tefekkür ederken esmalardan öyleleri dikkatinizi çeker ki, bazı esmalarıonlarla ilgili bulursunuz. İlgili gördüklerinizi yanında zikreder<strong>sen</strong>iz iyi olur.Sırası geldikçe Zikrullah’ın çeşitli boyutlarını ele alıyoruz. Şimdi de farklıbir boyutunu söylemeye çalışayım. Bir örnek vereceğim basit bir örnek.Zikrullah yaparken bu örneği hafif gülümseyerek hatırlayınız, lütfen. Büyükbir ecza dolabınız var ve içinde de alfabetik sırayla sıraladığınız iyi bir ilaçstokunuz bulunsun, hepsi çok yararlı olacak güzel ilaçlar. Siz bazen “acabailaçlar yerinde mi?” diyor, gidip güzelce onları sayıyor, tozlarını alıyor temizliyorsunuz.A ilacından şu kadar var, B ilacı var, C ilacı tamam, D ilaçlarışöyle… Tüm ilaçları sayıyor, demirbaş sayımını yaptıktan sonra da dolabıkapatıyorsunuz. Bu ilaçların size bir faydası olabilir mi? Böyle olursa ancakbekçiliğini yapmış olursunuz. Belki biraz şöyle faydası olur; ilaca baktığınızzaman da çeşitli sağlık dürtüleri çalışabilir veya bazı ilaçların dokunmaklageçen ışınımsı bir tesiri varsa onlardan da biraz yararlanabilirsiniz. Ama oilaçları kullandığınız zaman alacağınız yarar, demirbaş sayımını yaptığınızzamanki gibi mi olur? Bakın tüm esmalar böyle birer ilaç! Esmaları zikrederken,Zikrullah halinde esmalarla meşgulken tüm hücrelerinizdehissetmenin bir yolunu bulun! Aksi halde, ecza dolabındaki demirbaşsayımını yapmaktan ileri gitmez; durmadan dolap temizler, açar kapatırsınız…Ve dersiniz ki; şu kadar yıl oldu ya, dolabı açıyorum, ilaçlarını sayıyorum,ama hiç başımın ağrısı geçmedi. Yutmadın ki! Yutmayınca geçmez!Saymakla, “kaç aspirin varmış?” diye saymakla tesir etmez. Onu yutacaksın!Onu yutmanın bir yolunu bulacaksın! Nasıl yutulduğunu düşünmenin, yanionu hücrelerinizde hissetmenin bir yolunu bulunuz. Bunu farz salâtlarınınpeşinde “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber” zikrullahını yaparkendeneyin, onun antrenmanını yapın. Zaten 33 taneler. Acele etmeyin,onları içmeye çalışın. “Parmağımın ucunda hissedebildim mi?” telaşıyla gayretederek yapınız. Orda da demirbaş sayımı yapmayınız; “33 sübhanallahtamam, 33 elhamdülillah bitti, 33 Allahuekber dedik, seccadeyi kapat kalk.Değil! Öyle yapmamaya gayret ediniz ki, yararları görülsün inşaAllah.Şimdi Kehf-45. ve Hadiyd-20’yi inceleyelim. Siz de lütfen bu iki ayeti enaz onbeş gün sıkı tefekkür etmeye çalışınız.Kehf Suresi 45: “Rasulüm onlara dünya hayatının misalini ver: Dünyahayatı semadan indirdiğimiz bir su gibidir, onunla arzın nebatı birbirinekarışır. Derken o bitki rüzgârın savurduğu çöp kırıntısı halinegeldi. Allah her şeye muktedirdir.”


924Yılmaz DÜNDARBu tefekkürü yaparken basit bir cümle olarak, ilk başlayacağınız tefekkürcümlesi olarak “evet, dünyadaki her şeyin sonu bir çöp yığını olmak!” diyebilirsiniz.“Neye yatırım yaparsam, neyin peşine koşsam, ne için ömrümü tüketsem,neticede o, Sahibi’nin bahsettiği gibi bir çöp kırıntısına dönüşecek.”İnsanların siz öldükten sonra üzerinde kavga ettikleri bir mal haline gelecek,sonra onlar da eskiyip gidecek, çöp kırıntısına dönüşecekler! Ya <strong>sen</strong>in halin?Hadiyd Suresi 20: “İyi bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyundur, bireğlencedir, bir süstür; aranızda bir övünmedir, mallarda ve evlatta birçoğalma yarışıdır. Bunlar bir gays yağmur; rahmet meselesi gibidir ki,onun nebatı küffarın hoşuna gider. Sonra o nebat kurur da <strong>sen</strong> onusararmış görürsün. Sonra bir tutam kuru bitki atılası çöp olur. Ahiretteise, şiddetli bir azab ve Allah’tan bir mağfiret ve Rıdvan vardır. Dünyahayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.“Ya, zaten biz de öyle biliyoruz, ama olmuyor!” Doğru, biliyorsun amaolmuyor! Neden? Onun olmasını, o zihniyetin ortaya çıkmasını sağlayacakbeyin hücrelerinizin canlanması için Sahibi’nin dediğini yapın, bu örnekleritefekkür edin inşaAllah!Bir ayet daha okuyalım. Bunlar konuya girmeden önceki paylaşmak istediğimayetler. Salât-ı Havf vardır; Korku Salâtı! Korku halinde, korku sırasındakılınacak bir salât. Bunun ayetteki örneği savaşta, savaş halinde ikenyaşanmıştır. Düşmanlar saldırdılar, saldıracaklar… Salât vakti de geldi, nasılsalât ikame edecekler? Bir yanda savaşın korkusu, telaşı var, nasıl olacak?Biraz önceki söylediğim hali tahayyül ediniz, savaş meydanındalar ve kılıçlı/kılıçla bir savaş bu! Ayet onlara öğretiyor:Nisa Suresi 102: “Rasûlüm <strong>sen</strong> onların içlerinde olup da onlara salât’ıikame ettirdiğinde, onlardan bir taife <strong>sen</strong>inle beraber kıyam etsin silahlarınıda alsınlar. Bunlar secde ettiğinde diğerleri sizin arkanızdaolsunlar. Sonra salât ikame etmemiş diğer taife gelsin Seninle birliktebilfiil salât ikame etsin ve onlar da korunmalarını tedbirlerini ve silahlarınıalsınlar. Kâfir olanlar arzu ederler ki, keşke siz silahlarınızdan veeşyalarınızdan gafil olasınız da, tek bir meyl ile meyletsinler. Eğer sizeyağmurdan bir eziyet olur yahut hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızdasize bir günah yoktur. Bununla beraber korunmanızı tedbirinizialın. Muhakkak ki Allah kâfirler için alçaltıcı bir azab hazırlamıştır.Dikkat ediniz! Bir savaş ortamı, ama salâttan taviz yok! Ne kadar önemli!Şimdi bunu normal hayatta tefekkür edin. Yaşadığınız rahat hayatta tefek-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 925kür edin. Kaloriferli evde, sıcak suyun aktığı, karnınızın doyduğu, açtığınızzaman buzdolabının dolu, cüzdanınızın dolu olduğu şu halde tefekküredin! Salât “e, onu da yapıyoruz işte” deyip aradan çıkaracağınız bir iş mi?Sahibi bir salât tarif ediyor! Bu salât savaşta, kılıçla yapılan bir savaşta, yüzyüze yapılan birebir savaşta! Böyle bir hal için bile salât tarif ediyor! Salâtınhayatımızdaki önemini kavrayalım lütfen!Nisa Suresi 103. Ayet devam ediyor. Korktuğunuz o endişeli ortamda,oradaki salâtın ikamesinden sonra, “salâtın ikamesinden sonra ayaktaveya otururken ya da yanlarınız üzerine uzanmışken sürekli Allah’ı zikredin.Emniyete kavuşunca salâtı gereğince ikame edin, artık gereğinceyapın. Muhakkak ki salât müminler üzerine vakitlenmiş bir yazıdır.”Bir öğüt bu: Demek ki; Zikrullah devamlı! O endişeli ortamda salâtınızıikame ettiniz bu tarif üzere sırayla; bir kısmınız kıyamda durdunuz, bir kısmınızsecde ettiniz; sonra diğerleri arkaya geçti silahlarını aldı diğerleri secdeetti, böyle dönerli salât ikame ettiniz. Ondan sonra da sürekli Allah’ızikredin! Savaş halinde bile! “Emniyete kavuştuğunuzda salâtı artık gereğinceyapın. Muhakkak ki salât müminler üzerine vakitlenmiş bir yazıdır.” “Muhakkakki salât müminler üzerine vakitlenmiş bir yazıdır.” Bu kısmıda çok önemli! İnsanlar üzerine değil, Müminler üzerine! Salâtın insanlarlailişkisi yok! Salât, Billahi anlamında iman eden üzerine vakitlenmiş birfarzdır! Ayrıca bir vurgu “Vakte göre, vakitlerine göre!” olmasıdır. Ve o vakitlenmişbir yazıdır; vakitlenmiş bir farzdır!Paylaşacağımız konunun birisi Nisa Suresi 78. ve 79. Ayetler. Bu örneğiele alarak; hem konuştuğumuz birçok konuyu özetlemiş olacağız, hem idrakımızıayetlerle pekiştirmiş olacağız, hem de bu konudaki çeşitli yayınlaranasıl yaklaşacağımızı göreceğiz.Günümüzde artık birçok şey rahatça, açıkça konuşulduğu gibi, elhamdülillahİslami konular da rahatlıkla açık oturumlarda veya internet ortamındakonuşulabilir, tartışılabilir hale geldi. Ancak bu konunun diğerlerinden farklıolmasını gerektiren bir yanı var. Ve maalesef İslamiyet dışındaki konulardagösterilen bir hassasiyet [işin gereği olarak] bu konuda gösterilemiyor. Nasılmı? Sağlık konusunda bir tartışma var diyelim. Bir grup oturmuş sağlıklailgili tartışıyor. İnceliyorsunuz ki, konuşanların hiç biri doktor değil, hiçbirinintıp diploması yok. Ama tıp hakkında çok önemli konuşuyorlar! Nekadar geçerli olabilir bu tartışma? Bir mühendislik dalında saatlerce sürenbir açık oturum izlediniz, çok önemli iddialar var. Kişilerin özgeçmişlerinebaktınız, hiç birisi mühendis değil, mühendislikle ilişkileri yok! Peki, İslami


926Yılmaz DÜNDARkonuda nasıl bir kriter ele alacağız? Kişilerin var olan okul diplomalarına bakarakmı? Hayır! Diplomanın ne olduğunu Kur’an bize gösteriyor. Rum Suresi30. Ayet; “Hanif olmayan yaklaşmasın”. Ayet onun kriterini koymuş!Hanif olmadan yaklaşmayın; sisteme hanif olarak yaklaşın! Hanif olmayanyöneticiler, hanif olmayan tartışmacılar, televizyonun veya tartışma ortamınınhanif olmayan izleyicileri konuyu tartışıyorlar! Buradan gayet tehlikeli,çok tehlikeli sonuçlar çıkacak demektir! Neden bakın?Hazreti Ali radıyallahu anh efendimiz buyuruyor ki; “şunlardan olmaktankorkarım, öyle grupların gelmesinden de korkarım; bir cahil; etrafınada cahilleri toplar, İslamî bilgilendirme yapar!” Hazreti Ali radıyallahuanh efendimiz ta o zamandan bizi uyarıyor. O dönemin idrakınıdüşünür<strong>sen</strong>iz “cahil; örten” demektir. Bir örten/hanif olmayan, etrafınahanif olmayanları toplar ve bu konuları tartışır. Onun tehlikesi için uyarıyor.Şimdi o işin nasıl tehlikeli bir iş olduğunu yaşadığımız sistemin içerisindenbirkaç örnekle göreceğiz.Numunelerimiz, örnek olarak alığımız ayetler Nisa Suresi 78 ve 79. Bu ikiayete birkaç mealden bakacağız, ama siz daha sonra da çeşitli meallerdenbakın. Şimdi Muhyiddin İbni Arabî Hazretleri’nin Tefsir-i Kebir Te’vilat kitabıbirinci cildinden okuyayım. Bu tür kitapları tercüme eden, hazırlayan, Türkçeleştirenlerhanif olmayınca nasıl sonuçlar çıkıyor bakın. İsim Muhyiddinİbni Arabî Hazretleri, ama onu tercüme eden Türkçeleştiren, ona ek yapanhanif değilse ne oluyor bakın? Böyle bir durumda iş hanif olandan yanaçalışmaz, hanif olmayandan yana çalışır!Nisa 78: “Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır, sarp ve sağlam kalelerdeolsanız bile. Kendilerine bir iyilik dokunsa “bu Allah’tan” derler,başlarına bir kötülük gelince de “bu <strong>sen</strong>den” derler. Hepsi Allah’tandır,de! Bu adamlara ne oluyor ki, bir türlü laf anlamıyorlar.”Nisa-79: “Sana gelen iyilik Allah’tandır, başına gelen kötülük ise nefsindendir.Seni insanlara Rasul gönderdik, Şahid olarak da Allah yeter!”Eğer kişi karşısına gelen manaları ciddi tarzda öğrenmek isteyen biriyse,bir şey öğrenmek için Nisa Suresi 78 ve 79’u okuduğunda veya önüne buayetler çıktığında ne yapacağını şaşıracak, bu meale göre!Bakın, Nisa-78’de diyor ki; “Onlara de ki “iyilik de, kötülük de hepsi Allah’tandır”desinler”. Burayı okudu, ne anlayacak buradan? Bir iyilik de olsa,bir kötülük de olsa iyiliğe de kötülüğü de Allah’tandır diyeceğim, kötülüğeinsandandır demeyeceğim. Çünkü ne öneriliyor? “Hepsi Allah’tandır de!”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 927Hepsi Allah’tandır diyecek, öğrendi böyle diyecek. Peşine Nisa 79’u okudu:“Sana gelen iyilik Allah’tandır, başına bir kötülük gelirse nefsindendir, kendindendir.”Allah Allaah! Biraz önce öğrendiğine ters düştü! Ne diyecek, nasılyapacak? “Olmadı” dese Kur’an bu, günah! “En iyisi, günaha girmektense buişlere hiç karışmayayım” deyip meseleyi kapatır. Niye? Allah’ın işine karışılmaz!Bunu ben anlamıyorum deyip kapatacak. Ben bununla uğraşırsam iyiceişten çıkacağım, diyecek ve örtülü hayata, dünya hayatına devam edecek!Ne okuyarak? Kur’an okuyarak!Öncelikle şunu söyleyeyim; ayette orijinalinde esas metinde böyle birşey, böyle bir terslik yok, gerçek meal böyle değil! Muhyiddin İbni ArabîHazretleri’nin eserine “acaba orada da öyle mi” diye baktık. Öyle, Türkçeyeçevirenler öyle çevirmiş. Kimin mealine bakarsanız böyle, yanlış! Muhyiddinİbni Arabî Hazretleri’nin açıklamalarına, kendi yazdığı orijinal tefsirinebakıyorsun böyle değil! Türkçeleştiren, onu sadeleştiren hanif olmadığıiçin eklemeler yaptı. Hazret bunu Türkçe yazmadı, Türk’ler okuyacak diyeTürkçe meal koymadı. Birisi meali Türkçeye çevirecek. İşte o Türkçe mealikoyan, onun adına buraya bu meali koydu. Oldu mu şimdi bu Muhyiddinİbni Arabî Hazretleri’nin meali! Ama Muhyiddin İbni Arabî Hazretleri’ninmeali değil ki! Ben şimdi Muhyiddin İbni Arabî Hazretleri adına diyorum ki;bu onun meali değil! İnsanların kafasını karıştıran bu meal hanif meali değil!Bir başkasına, Elmalılı Hamdi Yazır Efendi’nin tefsirine, mealine bakalım.Türkiye’de bulabileceğiniz, başvuracağınız en önemli Türkçe kaynaklardan birisi:Nisa Suresi 78: “Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derecesağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilikerişse “bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsa bu <strong>sen</strong>in yüzündendirderler. Ey Muhammed de ki; hepsi Allah’tandır. Bu topluma ne oluyor ki hiçsöz anlamaya yanaşmıyorlar!”Nisa-79: “Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursakendindendir. Ey Muhammed biz <strong>sen</strong>i bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik.Buna şahid olarak Allah yeter.”78’de “herşey Allah’tandır de” diyor, 79’da ise “iyilik Allah’tandır kötülükkendindendir” diyor. Bu kadar yan yana bir tezat! Bu tefsiri okuyan ne yapacak,nasıl itimat edecek? Bu da; meal ekliyoruz, zenginleştiriyoruz, sadeleştiriyoruzderken Elmalılı Hamdi Yazır Efendi’ye yapılan yanlışlardan! Hanifolmayanın sisteme yaklaşmasına örnek veriyoruz, hanif olmayan yaklaşırsane olur, onu göstermeye çalışıyoruz. “Hanif olmadan sisteme yaklaşmayın!”uyarısını anlamaya çalışıyoruz.


928Yılmaz DÜNDARTürkiye’nin en önemli kurumlarından Diyanet’in mealine bakalım: Nisa78: “Nerede olursanız olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size yetişecektir.Onlara bir iyilik gelirse “bu Allah’tandır” derler, bir kötülüğe uğrarlarsabu <strong>sen</strong>in tarafındandır, derler. Ey Muhammed de ki, hepsi Allah’tandır.Bunlara ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar.”Nisa 79: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, ne kötülük dokunursa kendindendir.Ey Muhammed <strong>sen</strong>i insanlara peygamber olarak gönderdik (rasüldemiyor) şahid olarak Allah yeter.”Fark ettiniz mi çelişkileri? Bu çelişkiyle nasıl amel edeceksiniz şimdi? Neyeyarıyor bu biliyor musunuz? Kader konusunu yanlış anlatanlara yarıyor!Birisi Kader konusunu yanlış bir teslimiyetçilikle anlatacaksa Nisa-78’in bumeallerini alıyor, eğer kader konusunu “<strong>sen</strong> varsın ve muhtarsın” diye anlatacaksabu kez Nisa-79’u alıyor! Ona hangisi yarayacaksa onu örnek alıyor.Tefsir yaparken de buraları biraz es geçiyorlar. On onbeş ayetin topluca tefsiriniverip geçiyor. Ama arada bu mana yok! En önemli yerin açıklaması yok!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e, şeytan bir suretle gelir ve insanlarçeşitli özellikleri öğrensin diye onları anlatır. Muhyiddini Arabî Hazretleri’ninŞeytanın Hileleri isimli kitapçığında bu hadis ele alınır, onu hadis kitaplarındada rastlar okursunuz. Orda şeytan ne tür yetkiler aldığını, insana nasılyaklaşarak görevini yerine getirdiğini anlatırken bir özellik söyler; “kaderiyecilerbenim kardeşimdir” der. Şimdi bu hadisten anlıyoruz ki, kaderiyecilerşeytanın kardeş edindiği bir grup, böyle bir idrak! Arkadaşımdır demiyor“kardeşimdir” diyor! Yani onlar öyle bendendir ki! Kaderiyeciler öyle bendendirki! Böyle olunca bu yolun talibi olan şeytana kardeş olmaktan korkar.Ona kardeş olmak ister misiniz? “Acaba ben şeytana kardeş miyim” diyekorkar ve bu kaderiyecilik nedir, ben onun içine giriyor muyum diye merakeder, araştırır! Nereye başvuracak? Hadis kitaplarına!Şimdi bu vesileyle bir Hadis Kitabı’na da bakalım. Allah rahmet eylesin,yakınlarda vefat etmiş olan çok değerli bir hadis profesörünün eseri; Kütüb-iSitte. Bir konuyu araştırmak için onu aldınız. Konuya en basit, en hızlı şekildeulaşmak için hemen içindekilere bakarız. Ya da o kavramın bir tanımı yapılmışmı diye Lügatçe kısmına bakarız. Lügat’i açarsınız, Kaderiye’yi oradanbulur okursunuz. Kaderiye Fırkası’nın idrakını, şeytanın “benim kardeşimdir”dediği kaderiye idrakı Lügat’te tarif ediliyor. Ayrıca kitabın 16. cildinin467. sayfasında da bu konudaki hadis var. Açıyorsunuz, hadis ve hadisin deanlaşılması için açıklaması var. Hadiste Mürcie ve Kaderiye İslam’dan hiç nasibiolmayan iki grup olarak tanımlanıyor, hadisten öğreniyoruz. Buyruluyor


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 929ki; “Mürcie ve Kaderiye, İslam’dan hiçbir nasibleri yoktur!” Bunu duyuncaonlar nasıl bir idraktalarmış öğrenmek istemez misin? Bunlar ötelenecekşeyler değil, yani “geçmişte vardı da bugün yok” değil! Bunlar bir idrakıntemsilleri; mürcie idrakı ve kaderiye idrakı. Eğer bu idraklardan birindey<strong>sen</strong>bu işin Rasulü “eğer idrakı mürcie ve kaderiye ise kişinin İslam’dan hiçbir nasibiyoktur” buyuruyor! Düşünebiliyor musunuz, Efendimiz sallallahu aleyhivesellem var ve onun zamanında da bu idraklar var! Kısa ve öz tarifi içinLügate bakıyoruz, orda Kaderiyeyi tarif ediyor, bir cümle. Lütfen dikkat: Kaderiinkâr edip, kulun tam irade sahibi olduğunu inkâr eden sapık mezheb.Bakın cümleye dikkat edin. “Kaderi inkâr edip” diyor, demek ki kaderiyecikaderi inkâr eden birisi! Ama ne yaparak inkâr ediyor? Bir iddiası var; “kuluntam irade sahibi olduğunu inkâr eden” sapık mezheb! Bu tanıma göre hemkaderi hem tam iradeyi reddediyor! Nerde hata yapılıyor? Kitabı yazdınız,Lügatça koyacaksınız, Lügatçalar hazırdır, alır arkaya bir Lügatça koyarsınız.Eğer incelememiş<strong>sen</strong>iz, sizin yazdığınızla Lügatça birbirine uymaz, hemde en önemli yerde! Şimdi bir de kitabın yazarının açıklamasını okuyalım.Hadis profesörü olan uzman hadisten kaderiyeyi nasıl anlayacağımızı tarifediyor: Kaderiye Fırkası ise kaderi inkâr eder ve kulun tam irade sahibiolduğunu iddia eder. Lügatte inkâr eden diyordu burada iddia eden diyor,şimdi ne yapacak? Kişi “şeytanın kardeşi oldu mu, olmadı mı?” Hangisinegirdi? Eserlere hanif olmadan yaklaşıldığı zaman nasıl tehlikeler var, bir andainsanın ahiretini nasıl saptırtır, anlaşılıyor mu? Kaderiye fırkasının bu tanımı,kitabın yazarının bu tanımı doğru tanım, ama arkaya eklenen Lügatça?Alınmış bir Lügatça eklenmiş, Lügatçe içerideki tanıma uymuyor. Uymadığıgibi tamamen zıt, idrak tamamen zıt! Kaderiye fırkası ise kaderi inkâr eder.Çünkü kulun tam irade sahibi olduğunu iddia eder. Kaderi inkâr etmek neymiş:Kulun tam irade sahibi olduğunu iddia etmek, kaderi inkâr etmektir.Ve o grubun ismi Kaderiyeci! Ve Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem“bunların İslam’dan hiçbir nasibi yoktur” demiştir. Aynısını Abdülkadir GeylaniHazretlerinin Gunyet’üt Talibin adlı eserinde daha geniş okuyabilirsiniz.Orada hem Fırkayı Naciye [Efendimiz SAV’in önerdiği idrak] hem de diğerfırkalara ait idraklar yazılmış, okuyabilirsiniz.Peki, meallerin doğruluğuna nasıl bakacağız? Nasıl görelim, nasıl anlayalım?Evet. Diyelim ki çok Arapçanız yok, Arapçanız yok, ayetin orijinalineokunuşuna bakın, orada ipuçlarını göreceksiniz. O ipuçlarını şimdi söyleyeceğim,meali kendiliğinden oluşturacaksınız. Örnek olarak Nisa 78 ve 79’uele almıştık, onunla devam edelim. Meal en azından şöyle olmalı, en azındanşöyle başlamalı:


930Yılmaz DÜNDARNisa 78. Ayet; “nerede olursanız olun ölüm size ulaşır, sağlam ve yüksekkalelerde bulunsanız bile. Aslında buradaki kale orijinaline baktığınızzaman buruc diye burc diye geçer. Onu zamanımızla düşünürsek, gelecekteolabilecek burç seyahatlerini, yıldız seyahatleri de düşünülerek, geleceğe dehitap eden bir cümle olarak; “başka gezegenlerde bile olsanız ölüm size ulaşır”denilebilir. Ama biz esas tezata düşülen kısmına gelelim: “Eğer onlarabir iyilik isabet ederse “bu Allah indindendir” derler. Ayetin orijinalinde“indillah” geçiyor. İndillah; Allah indi! Şimdi bir kere bunu aklımızda tutalım.Bu ayette diyor ki, “onlara bir iyilik gelirse İndillah’tandır derler, Allah indindendirderler, eğer bir kötülük isabet ederse bu <strong>sen</strong>in indindendir derler.“Sendendir” demiyorlar, “<strong>sen</strong>in indindendir” derler! Orijinalinde Min İndike!“Senin indindendir derler. De ki; küllün min indillah; hepsi Allah indindendir.”Allah’tandır değil, Allah indindendir. Burayı biraz daha geniş fark edebilmekiçin birkaç açıklma daha yapalım.“İyilik gelirse” diye geçen kelime ha<strong>sen</strong>e. “Kötülük” diye geçen seyyie.Ha<strong>sen</strong>e; normal yaşantıda güzellik, iyilik ama iyilik ve kötülüğü Kur’an’ınmesajına uygun meallendirmez<strong>sen</strong>iz <strong>tanrı</strong>sal düşünürsünüz. İnsanlar, kendiilan ettikleri <strong>tanrı</strong>lara uygun gelenlere iyilik, onlara zararlı gelenlere kötülükdemeye başlarlar, böyle değil. Tanrılar bu ayetin umurunda değil, ilan ettiğin<strong>tanrı</strong>nın menfaatine uymuş, uymamış, mesele o değil! Nedir peki? Ha<strong>sen</strong>e;Allah’ı örtmeyen idrak ve davranışlarıdır. Allah’ın varlığını örtmeyen,küfre girmeyen idrak ve bu idrakın davranışları ha<strong>sen</strong>edir. Seyyie kötülük;Allah’ın varlığını örten idrak ve davranışlardır. Tanımlara bu ana şemsiyelerinaltında bakmak lazım, çünkü bunun dışında bir idrak yok.İki idrak var: Allah’ı örtmeyen idrak, Allah’ı örten idrak. Ve bu idraklarındavranışları! Diğerleri, çeşitli isimler vererek sıralayacağınız listeler, hepsi buiki şemsiyenin altındaki detaylar. Esas şu: Allah’ı örtüyor mu, örtmüyor mu?Şimdi bu açıklamalara göre meale yeniden bakalım.Nisa 78: “Eğer onlara bir ha<strong>sen</strong>e [bunu ha<strong>sen</strong>e şemsiyesinin altındakitüm fiiller için düşünün] isabet ederse derler ki; bunun hükmünü/kararınıAllah verdi. Ona bir seyyie [örtücülük şemsiyesinin altındaki herşeyi düşünün]isabet ederse bunun hükmünü <strong>sen</strong> verdin, derler.” Nisa-78’deki meselehüküm meselesi! Hükmü kim veriyor? İndindendir demek, zatındandır demektir.“Hüküm Allah indindendir” demek; “onun hükmünü Allah verdi”demektir. “Senin inindendir” dediğinde mana ne olur? O zaman <strong>sen</strong> insanaöyle bir ind veriyorsun, öyle bir nokta veriyorsun; hüküm verebilen birözellik kazandırıyorsun. Ayet “öyle demeyin, insana hüküm veren bir özel-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 931lik kazandırmayın!” diyor. Niçin? Çünkü hüküm Allah’ındır! Hüküm vermeiddiası ise <strong>tanrı</strong>ya aittir! Esas hüküm Allah’ındır. Biri çıkar “ben hükümveriyorum” derse, <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş olur. O zaman <strong>tanrı</strong>lık yapmışolursunuz veya birisine <strong>tanrı</strong>lık yüklemiş olursunuz.Ayette bahsedilenler; “o iş kötü, onun hükmünü Allah vermemiştir, onunhükmü <strong>sen</strong>in indindendir, o hükmü <strong>sen</strong> vermişsindir” diyerek kendilerinceAllah’a iltifat ediyorlar! Halbuki Allah’a iltifat edeyim derken küfrediyor,O’nun varlığını örtüyor. Bu yüzden, uyarıyor, “öyle demeyin, herşeyin hükmünüAllah verir, herşeyin hükmü Allah’tandır, deyin” diyor. Anlaşıldı mıinşaAllah? Hüküm yalnızca Allah’ındır, Allah hüküm verir. Siz herhangi birkonunun hükmünü, konuyu beğenmeyip de “o hükmü insan verdi” der<strong>sen</strong>izküfre düşmüş olursunuz. Öyle demeyin! Ne deyin? Herşeyin hükmünü Allahverir! Ha<strong>sen</strong>enin hükmü de, seyyienin hükmü de Allah indindendir.Bu bize İnsan Suresi 30. Ayeti hatırlatıyor: Euzü Billahi mineş şeytanir racim,Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym: “Ve ma teşaune illa en yeşeallah; ayrıcadileyen YOK, İlla ALLAH”. Ayrıca dileyen YOK, illa Allah! Dilemenin bir hükümolduğunu görerek söylersek: Ayrıca hüküm verenler YOK, hüküm veren illaALLAH! Demek ki Nisa 78, “İnsan 30 idrakının insanlar arasında yanlış dilegeldiğini ve onun düzeltilmesi gerektiğini” söylüyor. Nisa 78, “Allah indindenhüküm verildiğini” dille de söylemenin gerektiğini belirten bir ayet!Şimdi Nisa 79’a bakalım. Nisa 79’da “indellah” tanımı yok. Bakın mealyapanlar her iki ayetin mealinde de “Allah’tandır, <strong>sen</strong>dendir” veya “<strong>sen</strong>intarafındandır, Allah tarafındandır” demişler ama aslı öyle değil! Nisa 78’de“min indellah/Allah indinden” diyor, Nisa 79’da ha<strong>sen</strong>e için “min Allahi/Allahtan”, seyyie için “min nefsike/nefsinden” diyor. “İndike” demiyor. Lütfendikkat edin; “min indike” ifadesinin olduğu Nisa 78’de hüküm var, Nisa79’da ise hüküm yok, hükmün uygulanışı var, fiiller var. Hükmün uygulanışhali/amel/iş var; hükmün uygulamaya geçtiği hal var. Diyor ki; “sana ha<strong>sen</strong>edenne isabet ederse Allah’tandır, başına gelen kötülük ise, nefsindendir! Biz<strong>sen</strong>i insanlara Rasul olarak irsal ettik, şahid olarak Allah yeter”.Bu manayı daha rahat görebilmek için şu ayetlere de bakalım.Sebe Suresi 50: “De ki, eğer saparsam ancak kendi nefsimin aleyhinesaparım, eğer doğru yolu bulursam Rabbimin bana vahyettiği şey iledir.Muhakkak ki o Semi’dir ve Kariyb’dir.” Sebe Suresi 50’de iki seçenekvar: Sapmak ve doğru yolu bulmak! Ayet bunların nasıl olduğunu bize öğretiyor,hatta bunu nasıl söyleyeceğimizi öğretiyor. Niye öğretiyor? Çünkü


932Yılmaz DÜNDARdünyaya gelen yapı bunları bilmez. Bilmediği için ayrıca öğretiyor. Ne ile?Kur’an’la! Kim öğretiyor? Sahibi. Kime? Talibe, muhataba! “De ki; eğer saparsam…”Sapmak denince ne anlayacağız? Kur’an’ın mesajı belli! Saparsam;küfre düşersem! Başka bir şey değil! Küfre düşersem; yani bir seyyie içerisindeolursam! Önceki ayetlerle ilişkilendirerek söyleyelim: “Eğer saparsam ancakkendi nefsimin aleyhine saparım de!” diyor. Yani <strong>sen</strong> bir yanlış yaparsan,eğer küfre düşer<strong>sen</strong>, küfürle ilgili bir idrak ve onun fiili içerisinde olursan bu<strong>sen</strong>in nefsinin gereğidir, dünyaya geldiğin zaman aldığın format gereğidir.O formatın işi budur; <strong>sen</strong>in dünyaya geldiğin, yaşamaya başladığın, “BEN”dediğin, sahiplendiğin yapının işi saptırmaktır, başka bir iş yapmaz! O <strong>sen</strong>ikurtaramaz, hiçbir zaman o yapı <strong>sen</strong>i hidayete erdiremez.Peki, hidayet nasıl olur? “Eğer doğru yolu bulursam rabbimin bana vahyettiğişey iledir. Muhakkak ki o Semi’dir Kariyb’dir.” Doğru yolu bulmak oformatla ilgili değil demek ki! Demek ki, dünyaya gelen o yapıya, nefsinşerrine bürünmüş olan o yapıya ayrıca bir müdahale gerekiyor. O dünyalıyapının doğruyu fark edebilmesi, idrak edebilmesi ve o idrakın gereğini yerinegetirebilmesi için ayrıca bir müdahale gerekiyor. Çünkü dünyaya gelenyapının formatıyla onu yapamaz!Bakara 257: Euzü Billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym.“Allahu veliyyülleziyne amenü yuhricühüm minez zulumati ilennur. Velleziyne keferu evliyaühüm’üd tağut’u, yuhricünehüm minen nuriilez zulumat. Ülaike ashabun nari hüm fiyhe halidun. Sadakallahul aziym.Bakın bu ayette buyuruyor ki Yaradan: “Allah, iman edenlerin velisidir;“B” ile iman edenlerin velisidir. Onları karanlıktan nura zulmetten nuraçıkarır. Yani dünyaya geldiği “vehmin zulmeti” halinden alır nura çıkarır.Allah “B” kapsamında inanana bunu yapar, “B” kapsamında inananın velisiolan Allah yapar. Kişi dünyaya geldiği formatla yapamaz! Allah, dünyayageldiği formattan, vehmin zulmeti olan o halden onu alır nura çıkarır. Kim?Velisi! Kimin velisi? Billahi anlamında iman edenin velisi! Ne yapar? Onu ozulmetten kurtarır! Fiilen küfür halinde olanlara gelince, onların evliyası,onların dostu Tağut’tur. Yani formatı gereği o kapsamda kalan, daimaartık onunla yaşayana gelince onların evliyası, onların dostu Tağut’tur. Tağutnedir? Onları iyice bu küfrün içine sokan fikirleridir ki onları nurdankaranlıklara çıkarır! Onların dostu da onları nurdan alır, karanlıkta tutar,onları oraya iyice yerleştirir. İşte onlar nar ashabıdır; ashabun nar; onlarorda ebedi kalıcılardır.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 933Hadiyd Suresi 9. Ayet. Hadiyd Suresi’nin ilk on ayeti bize Hazreti Ali radıyallahuanh efendimiz tarafından müjdeyle verilmiş bir bilgidir, önemlidir.“Eğer bir kişi Hadiyd Suresi’nin ilk on ayetini okur, sonra Haşr Suresi’ninson ayetlerini okur, sonra “ya HU, ya men HU, La ilahe illa HU, ya menHU” diye seslenir ve muradı neyse dua ederse o olur” diyor Hazreti AliEfendimiz radıyallahu anh. Hadiyd Suresi’nin ilk on ayeti ve akşam-sabahokuduğumuz Haşr Suresi’nin son ayetleri, sonra da Hz. Ali Efendimizin zikri;“ya HU, ya men HU, La ilahe illa HU, ya men HU”. İşte “onları okur ve böyleseslenirse, muradını da söylerse inşaAllah hayrlısıyla olur” diyor HazretiAli radıyallahu anh.İşte o “on ayet”in dokuzuncusu, Hadiyd 9: “O sizi zulmetten nura çıkarmakiçin apaçık ayetleri kulunun üzerine tenzil edendir. Muhakkakki Allah size sizden siz olarak Rauf’dur Rahıy’mdir”.Zümer Suresi 22. Ayet: “Allah kimin sadrını İslam’a şerh etti ise, oRabbinden bir nur üzere değil midir?”Bu ayetlerden görüyoruz ki, bir kişinin hidayetle ilgili fiiller ortaya koyması,hidayet idrakına ulaşması, dünyaya geldiği yapıyla ilgili değil. Dünyayageldiği yapının Allah’tan bir müdahale alması gerekiyor. Dünyaya geldiğiyapı cehennemlik yapıdır, örtücü fiiller üretir. İşte şimdi Nisa Suresi 78, 79’udaha kolay anlayacağız. Sana bir ha<strong>sen</strong>e isabet ederse [artık bu ayetlerdenanladık, ne dersiniz;] O Allah’tandır. Neden? Zaten ha<strong>sen</strong>e için bir müdahalevar, Allah’ın merhamet etmesi lazım. Başına bir kötülük gelirse; yani birseyyie ile meşgul<strong>sen</strong>, işte bu da <strong>sen</strong>in; dünyadaki, şerle bürünmüş olan dünyalıknefsindendir, dünyaya ait esfele safiliyn yapıdaki nefsindendir. Böylebakınca bir çelişki var mı? Anlaşıldı mı inşaAllah?Nisa Suresi 78 için; İnsan Suresi 30’un idrakını yansıtıyor dedik. Nisa Suresi79 da İnsan Suresi 29’un idrakını yansıtıyor. İnsan 29 “dileyen Rabbinebir yol tutar” diyor, bakın bir icraat var. Ama İnsan 30 hükümdür. İnsan 29;muhakkak bu bir tezkiredir, DİLEYEN Rabbine bir yol tutar diyor. Hemenpeşine İnsan 30; AYRICA dileyen YOK, İlla ALLAH; hüküm Allah’ın, diyor.Hüküm noktasının cümlesi ayrı, hüküm verildikten sonra yaşanan halincümlesi ayrıdır!O zaman, gelin şimdi Nisa Suresi 78’den bir amel çıkaralım. Nisa Suresi78’den öğrendik ki, ha<strong>sen</strong>enin de seyyienin de hükmü Allah’dandır. Korunmakistiyorsunuz, buradan nasıl bir amel çıkarırsınız şimdi? Neden korunmakistiyorsunuz? Seyyie’den! Ne istiyorsunuz? Ha<strong>sen</strong>e! Yani örtücü olmak


934Yılmaz DÜNDARistemiyorsunuz! Örtücülüğü kim verir? Allah! Örtmemeyi kim verir? Allah!O zaman bunu nasıl bir dua ile isteyeceksin? “Senden sana sığınırım” diyeceksin.Şimdi Efendimizin öğrettiği bu duayı, “<strong>sen</strong>den sana sığınırım” duasınınnasıl çıktığını fark ettiniz mi? Bu idrakle o dua bakın kendiliğindençıkıyor. Ne diyorsun? Allahümme inni euzü bi rızake min sehadıke ve bimuafetike min ukubetike ve bi rahmetike min gadabike ve euzü bikeminke. La uhsıy <strong>sen</strong>aen aleyke ente kema esneyte ala nefsik; Allahım,hoşnutsuzluğundan rızana, cezalandırmandan bağışlamana, gazabındanrahmetine, <strong>sen</strong>den sana sığınırım. Senin kendine olan “<strong>sen</strong>a”n gibi <strong>sen</strong>a etmektenaczimi itiraf ederim. Bu duayı şimdi bir de Nisa 78’in meali ile yapalım:Tüm seyyielerden ha<strong>sen</strong>elere, ha<strong>sen</strong>e hükümlerine sığınıyorum;hoşnutsuzluğundan rızana, cezalandırmandan bağışlamana, gazabındanrahmetine Senden yine Sana sığınıyorum. Hepsini özetliyor: Senden sanasığınırım; euzü bike minke; <strong>sen</strong>den sana sığınırım…İki şey çok önemli, iki şey: Merhamet istemek ve sığınmak! Bu kadar;merhamet istiyor ve sığınıyor! “Sığınırım” diyor. Hep bu; sığınırım… Ne olursaolsun; Allahım sana sığınırım. Neyle meşgul<strong>sen</strong>iz onun bir şerrini farkettiniz; Allahım sana sığınırım. Dua bu, bu kadar! Allahım <strong>sen</strong>den merhametisterim ve sana sığınırım. O korktuğunuz, tereddüt ettiğiniz şeyi de söyleyebilirsiniz,şundan sana sığınırım diye. Hep dilinizde sığınırım kelimesi, sığınırım...Merhamet kelimesi hep dilinizde; merhamet, merhamet isterim,sığınırım. Merhamet isterim ya Rabbi, sığınırım ya Rabbi...Nisa Suresi 79’u gördük. Hükümden sonra, yani uygulama alanında eğersaparsanız, seyyielerle meşgul olursanız, bu; dünyaya gelen, dünyaya ait nefsinizdendir,nefsin şerrindendir. Hidayeti bulursanız, ha<strong>sen</strong>eye yönelir<strong>sen</strong>iz,bu ancak sizin dünyadaki halinize, dünyalık halinize Allah’ın merhametleyönelttiği/vahyettiği bir nurladır! Şimdi bunu duaya çevirelim.<strong>Oku</strong>yacağımız dualar hadis! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bizebu ayetlerden öğrettiği “hadis dua”lar. Dolayısıyla dualar Efendimizin dilinden:“Allahümme rahmeteke ercu fela tekilni ila nefsi tarfete aynin veaslihliy şe’niy küllehu; La ilahe illa ente; Allahım merhametini umuyorum.Beni göz kırpması kadar bile nefsime (dünyalık nefsime) terk etme; her anımıdüzelt; la ilahe illa ente.” Bu duaya Nisa Suresi 79’un bize verdiği mana ilebakıp dua edelim: Anladınız ki, eğer bir seyyie/bir örtücülük olursa nefsinşerrinden! Ne yapacaksın öyleyse? O nefsin şerrinden Allah’a sığınacaksın!Ama ne isteyeceksin? Merhamet! Allahümme rahmeteke ercu; Allahımrahmetini umuyorum, bekliyorum. Beni “göz kırpması” kadar bile


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 935dünyalık nefsimin haline bırakma, beni ona bırakma ve benim her halimidüzelt, işte o şer halden beni al çıkar. Niye? Çünkü Allah inananlarınvelisi! Onu zulmetten alır nura gark eder, nura sokar. İşte “beni” diyor, “oradanal nura yerleştir”.Bir başka hadis dua: “Allahümme elhimniy rüşdiy ve eızniy min şerri nefsiy;Allahım bana rüşdümü ilham et ve nefsimin şer olacak davranışlarındansana sığınırım.” Biraz önceki söylediklerimizi ve Nisa-79’u içeren idrakın duası.Yine bir hadis dua: “Allahümme inna nec’alüke fiy nühurihim ve neuzübike min şürurihim; Allahım, <strong>sen</strong>in onların karşısına çıkmanı ister veonların şerlerinden sana sığınırız.” Burada öyle özel bir yardım istiyorsunuzdiyorsunuz ki; Allahım benim dünyaya gelen halimle, dünyalık halimle yapacağımmücadeleyi benden <strong>sen</strong> yap. Veya bendeki açılacak “B” haline bilebırakma mücadeleyi, mücadeleyi benden Sen yap!- Buradaki “onlar”dan kastı o muydu?Örtücü ne varsa hepsi! Tabi onlar; tüm örtücüler! Hem dünyadaki insanformatının şeytani hali, hem de şeytanlıkla görevli İblis’in hali. Tümününşerrinden sığınıyor ve onlarla mücadelede korunuyorsun!Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’den öğrendiğimiz bir başka dua:“Allahümme ahricni min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi;Allahım vehmin zulmetinden; yani dünyaya gelmiş olan, vehmin zulmeti olano yapıdan beni çıkar, bana bir nur ikram et.” Ekrimniy ikram et. OKUduk, oancak ikramla mümkün! Bu yüzden, bana bir ikramda bulun, bir anlayışikram et, bir nur ikram et de bu zulmetten çıkayım, ikramınla oluşacak oanlayışla bu halden çıkayım.Son tefekkür paylaşımlarımızda, idrakımızı özellikle ayetlerle bir yere taşımayaçalışıyoruz; ayet ve hadislerle. Bir tebliğle başladık; Efendimizino tebliğini ayet ve hadislerle yükseltmeye gayret ediyoruz. Bu toplantılarımızdayeri geldikçe, hatta çok sık yöntemleri de paylaştık, “ne dersek,ne yaparsak olur, ne yaptık da olmadı?” gibi cümlelerle yöntemler anlattık.Şimdi, daha önce paylaştığımız birçok yönteme yenilerini ekleyelim.Bu işin yolu nefs-i levvamedir dedik. Nefs-i levvame; dünyaya gelen buhalden, yani vehmin zulmetinden/nefsin şerrinden kurtulmayı içeren sürecinismi. Başlangıcı böyle! Daha sonra B 0Noktası’yla birlikte süreç başka birşekilde devam ediyor. Ama önce olması gereken zulmetten, nefsin şerrindenkurtulmak! Bu da nefs-i levvameyle başlar. Levvame yaşantısı içerisin-


936Yılmaz DÜNDARde sıkça yapılacak şeylerden birisi, yaptığınız her türlü fiilde daima “hangisidoğru?” testi yapmak, hep “hangisi doğru?” bunu didiklemek. “Bu yaptığımdünyaya gelen vehmin zulmeti, nefsin şerri yapıya mı ait?” diye sorgulamakgerekiyor. Bir ilerisinde ise “daha doğrusu ne?” sorusu gelir. “Nefsin şerrineait olmayan hal nedir, ne yapmalıyım?” gayreti başlar. Ama önce daima“hangisi doğru?” veya “bu doğru mu?” telaşı! Böyle yaparak aslında bir şeyiarıyor kişi? Hedefi şu: Billahi anlamına ulaşmak için “B” Takdim Formu“BEN”in yapacağı fiilleri yakalamaya çalışmak! Hangisi Doğru Testi’ninhedefi bu! Daima bu testi yapmak lazım!Bunu yapıyorsunuz, doğrularınız çoğaldı, fark ediyorsunuz. Bunu çokrahat, net fark edersiniz elhamdülillah. Doğrularınız çoğalınca öyle değişikliklerolur ki, bunu fark etmemek ve bunu hayretle izlememek mümkündeğil. Doğrularınız çoğaldıkça “hangisi doğru? “sorusu azalır. İşte o zaman“hangisi efdal, hangisi daha iyi?” çalışmasına geçmek lazım. İnsanı çukurdançıkaracak olan “hangisi doğru?”, yükseltecek olan “hangisi iyi?”çalışmalarıdır. Hangisi daha iyi? Doğruyu buldun, ama o doğrunun dahaiyisini tesbit etmek için, hep “hangisi daha iyi?”. “Hangisi Doğru”yu ilhamlabulursun, “hangisi daha iyi”yi de ilhamla bulursun. Zaten ikram olmadıkçabu iş olmaz! O yola girdiğin zaman görürsün ki; ilham ve vahy havuzundasınzaten, hep!- Hocam, Şems Suresi 9 ve 10. Ayette “Rabbiniz size ilhamla öğretir” diyebahsetmişsiniz. Onu bu manada mı düşünmek lazım?Elbette, tabi. Onlar bu manada düşünebileceğimiz önemli ayetler. Şems9: “Kim nefsini arındırırsa gerçekten kurtulmuştur” diye bize bir yöntem gösterir,yol gösterir ve hedef koyar. Elbette, o iki ayeti bu manada düşünür<strong>sen</strong>izçok güzel açılımlar olur, inşaAllah.Bütün anlattıklarımız; <strong>tanrı</strong>yı, <strong>tanrı</strong>lık ilanını, “Varım ve Muhtarım” deyipAllah’a kendisini ortak koşan yapıyı, ilahlığını ilan edeni tanımak için! Tanımakve onu alt etmek için ipuçları! Tanımak ve mücadele için! Bu mücadeleiçerisinde dikkat edeceğiniz şeylerden birisi, bir diğeri şu: Hayat alırken vehayat verirken hangi pozisyondasınız? Sizin hayat alan ve hayat veren hallerinizvar, bu hallerinizde neye, hangi hale vesilesiniz? Hayat alırken ve hayatverirken, siz bu hallere vesile olurken hangi pozisyondasınız? Biraz açalım:Bir şekilde bir hayat alıyorsunuz, eğer o hayatı alırken dünyaya gelen budünyalık formatla alıyorsanız karşılığı zor ödenir! Ödenemez karşılıklarlakarşılaşırsınız. Veya bir hayat oluşturuyorsunuz, dünyaya gelen formatla


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 937hayat oluşturuyorsanız onun da sonu hüsrandır! Günlük yaşantımızdan basitörnekler verelim: Kıl koparıyorsun; bak hayat alıyorsun. Bu işi ilan ettiğin<strong>tanrı</strong> adına yapıyorsan, ilan ettiğin <strong>tanrı</strong> hayat almaya başladı demektir.Haddi bildirilir, neticede haddi bildirilir! Bu derece dikkat etmelisiniz hayatalmaya… Tırnak kesiyorsun, bak hayat alıyorsun. Bir böcek öldürdün, hayatalıyorsun. Hangi işlerinin hayat almak olduğunu bul, hayatı ne tür dindiriyorsanonu da araştır!Âl’u İmran Suresi’nin bazı ayetlerini sabah akşam okursunuz, “KulillahümmeMalikel mülki” ayetlerini hatırlarsanız. “Ölüden canlıyı çıkarır,ölüden hayat çıkarır, hayattan da ölüm çıkarır” diye bahseder orda. Bazensizin vasıtanızla olur onlar! Siz bir hayatı mı durduruyorsunuz, bakın hayattanölüm çıkardınız! Nasıl yapıyorsunuz? İlan ettiğiniz <strong>tanrı</strong>yla mı yapıyorsunuz?Allah muhafaza etsin, eğer öyleyse onun karşılığı çok korkunçtur. Veyasiz bir ölüden hayat çıkarıyorsunuz. Canlı derken de lütfen detaylı düşünün!Ama insanların canlı/diri deyişine göre bakalım. Böyle baktığınızda; kalsiyum,magnezyum, demir gibi elementler canlı mıdır? Değildir. Ama siz rahimdenbir hayat çıkarmıyor musunuz, bu ve diğer elementlerden oluşmuşbir canlı değil mi o? Bakın bir ölüden hayat oluşturdunuz siz de; vesile oldunuz!Başka? Mesela bir şeyler yiyerek kendinizde yeni hücreler oluşturuyorsunuz!Bir şeyler yiyip hücreler oluştururken, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanınidrakıyla mı, yoksa Biiznillah mı hücre oluşturuyorsunuz? Eğer dünyaya gelenyapının, <strong>tanrı</strong>lık iddiasında bulunanın idrakıyla hücre oluşturuyorsanızo hücreler nasıl olur? Dünyaya gelen yapının, yani <strong>tanrı</strong>lık iddiasındabulunanın idrakıyla hücre oluşturuyorsanız, o hücrelere ibadet ağırgelir, zor gelir! Yapamaz, anlayamaz, kavrayamaz, onun görevi isyanetmektir. Gördünüz, suya nasıl bakıyorsanız molekülleri öyle değişiyor, sizinidrakınızla suyun molekülleri değişiyor. İdrakınızla niye hücrelerinizinhalleri değişmesin? Eğer küfür idrakla yiyip içiyorsanız, küfür idrakla yiyipiçtiğinizle meydana gelen hücreler küfür yapıdır. Onunla nasıl baş edersiniz?Elbette ona salât ağır gelir, ona başka şeyler cazip gelir!Bu söyleyeceğime de dikkat edin! Kendini Hissetme Duygusu’nu kendinizdeiyi inceleyin. Ve bir de kenara çekilip kendiniz dediğiniz yapınızı izleyebilirsiniz,dünyaya gelen yapıyı izleyin. Onu film izler gibi izleyebilirsiniz!“Ya, ben şaşırdım” dersiniz, “demek ben <strong>sen</strong>in içine girip <strong>sen</strong> oluyordumha!” dersiniz. Şaşırır kalırsınız kimin rolünü yüklendiğinize! İzlersiniz onu!Cazibesi, hevesleri, merakları neymiş izlersiniz. Çünkü onu cezbeden, heveslendiren,merakını celbeden şeyler farklıdır! Oysa; siz onların peşinde “benimhevesim, merakım” deyip koşturup onları yapıyorsunuz! Neden? Çün-


938Yılmaz DÜNDARkü hücreler ona meyilli! Demek ki, hayat alırken ve hayat verirken ki idrakçok önemli! Dikkat etmek lazım; oluşturulan hücrelere, doğan çocuklara…Oluşacak hayatın Allah adına olmasına dikkat etmek lazım. Bir yolunubulacaksınız!Dikkat etmemiz gereken bir diğeri; “BEN” ile kurulan cümleler! Günlükkonuşmalarınızda “BEN” ile bir cümle kuruyorsunuz ya, o cümleyi kurarkendikkat edin! Öznesi “BEN” olan cümleler! Özne gizli olabilir, “BEN” gözükmüyorolabilir. “BEN” ile kurduğunuz cümlelerin sayısı pek çok, o kadar çokcümle kuruyor ki o! Onlara lütfen dikkat edin. Araştırın; o cümleyi dünyayagelen dünyalık nefs mi kuruyor, onun kurduğu cümleler mi? Dikkat edin, ocümle kurmasın, ona kesinlikle cümle kurdurtmayın! Onun cümle kurmasınıengeller<strong>sen</strong>iz, o kadar bunalır, o kadar sıkılır ki sizi terk eder. Onun enhoşlandığı şey konuşmaktır! O konuştukça var olur. Onu konuşturmazsanız osizi terk eder. Ona cümle kurdurtmayın. İki “BEN”i iyi fark edin ve dikkatedin; hangi “BEN”le cümle kuruyorsunuz? Bunun detaylarını çok konuştuk,“nasıl fark edeceğimizi” çok konuştuk.Sürekli verdiğimiz basit bir örneği verelim. Bu yapıda merak vardır, insanınyapısına verilmiş merak özelliği vardır. Ama bu niye verilmiştir? Yaradan’ınımerak etsin diye. Merak etsin bu doğrultuda tefekkür etsin…Çünkü ayetler “Allah’ı merak et, düşün! Nasıl yarattığını merak et, tefekküret!” diyor. O ne yapıyor? İnsanları merak ediyor. Allah’ı merak etmiyor, hiçdüşünmüyor, hep insanları merak ediyor. İnsanları merak etiğinin binde birikadar günde Allah’ı merak etse, kurtulacak belki! Ama yok, insanları merakediyor. Böyle olunca bu merakı kim kullanıyor? Dünyaya gelen küfür yapı!Kim konuşuyor şimdi? Dünyaya gelen küfür yapı! Küfür yapı kendi merakınayönelik cümleler kuruyor. Onu konuşturtmayacaksın. Cümle kurarkendikkat edeceksin, ona konuşma fırsatı vermeyeceksin.Evet. Bir de kişilerle olan ilişkilerine dikkat et; kişilere olan bakışını kimayarlıyor? Kişilere bakış halini kim ayarlıyor? İş yerindesiniz, orada önemlibir amir var diyelim. Birisi onu tanımadı, önünü iliklemedi, yanından geçerkenona selam vermedi, artık o kişi o amirin kara listesine yazılır. İlişkiona göre! Karşılaştıkları zaman onun hesabını soracaktır, o amir onu onahatırlatacaktır. İnsanların içinde ona hep onu belli eder. Diğeri de bunu bilmiyorsa,fark etmemişse yazık, “amir niye böyle yapıyor?” bir türlü anlayamaz.Şimdi bu amirin ilişkilerini düzenleyen kim? Dünyaya gelen kâfir yapı!İnsanlarla ilişkilerinizi sizde kim düzenliyor, ona dikkat edip, ona fırsatvermeyeceksiniz. Özellikle ilişki düzenlemeye! Çünkü bu <strong>tanrı</strong>lığı en çok


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 939kuvvetlendiren şeylerden biridir! Böylece siz, insanlara size olan muamelelerinegöre davranmaya başlarsınız. Sesinizin tonu bile ona göre ayarlanır; sizeolan muamelelerine göre davranmaya başlarsınız. Bu yüzden Ehlullah ipucuolsun diye demiştir ki “veliler için onlara hakaret edenle iltifat eden birdir!”Yani ilişkisini, davranışını ona göre belirlemez!Bir de “affetme” konusuna bakalım, bu da önemli. Dikkat edin öyle“gizli” affetmedikleriniz vardır. Affedemedikleriniz! Hayatın içerisinde, arkadaşlıklarınızınarasında vardır; bir türlü affedemezsiniz! Ama Allah’ın siziaffetmesini istersiniz! Allah’ın karşısına geçersiniz kendinizce “Allahım ben<strong>sen</strong>in günahkâr kulunum. Şunları, şunları şöyle yaptım, <strong>sen</strong> affet” diye yalvarırsınız.Tamam, ama <strong>sen</strong> hiç affetmiyorsun, <strong>sen</strong> kimseyi affetmiyorsun.Ama yapmadığın bir muamelenin <strong>sen</strong> sana yapılmasını istiyorsun. İpucu:Yapmadığınız bir muamele belki size yapılmayacaktır! Size yapılmasınıistediğiniz muamelenin kilidini siz açacaksınız yaşarken belki. Bu yüzden,kâfir yapı, vücudunuzdaki kâfir “BEN” o kilidin açılmaması için mücadeleeder. Siz de onunla mücadele etmelisiniz!Bir başka hayati nokta: Belli oldu, önünüzdeki birkaç gün tatil, öğrenciler,memurlar izinli. Takvime bakıyorsunuz boş günler de var orayı değerlendireceksiniz.Veya gün içerisinde müsait zamanlarınız var, oraya bir planyapıyorsunuz. Dikkat ediniz orayı kim planlıyor? O müsait zaman için planyapan sizin vücudunuzdaki kâfir BEN mi, yoksa hidayete talib BEN mi? Hidayetetalib “BEN” müsait zamanlar için cehennemlik ameller planlamaz.Bu planı kim ele geçirmiş, bir bakın bakalım!Seni motive eden şeylere bir bak! Kanında adrenalin cehennemlik amellerigörünce mi yükseliyor, yoksa cennete ait amelleri görünce mi? “Onu dayapıyoruz, sevmek zorundayız, ama diğerlerini de seviyorum” mu diyorsun?Motivasyon kimde; vücudunda yönetim kimde, bir bak bakalım?Güçlü, zayıf olduğunda kendine bir bak, bir de her işin yolunda gittiğindenasılsın ona bir bak. Bu hallerinde nasıl davranıyorsun, bir bak;güçlüyken davranan kim, zayıf düştüğünde kim davranıyor? Zayıf düştüğünde,biraz imkânların zorlandığında, sesin kısıldığında ne yapıyorsun, birbak, <strong>tanrı</strong>yı çok rahat yakalarsın!Şimdi size insanları yanıltan iki şeyden bahsetmek istiyorum. “Amellerniyetlere göredir” ifadesini bir iki cümle açmak istiyorum. “Ameller niyetleregöredir” insanlar için değildir, o cümle Allah içindir! Ameller niyetleregöredir’i insanlar uygularsa cennete biraz zor giderler. Çünkü kişi burdan iyi


940Yılmaz DÜNDARniyete sıçrar, aklı rafa kaldırır. Sonra da iyi niyetle, güler yüzle cehennemegider. Ameller niyetlere göredir Allah için geçerlidir. Bakın bir örnek vereyim,bir mübarek dostumla konuşurken oluşan bir örneği vereyim. Kariyer sırasındabir hocamız vardı. Yeni asistansın, her hocadan bir şey öğrenirsin, o dabir şey öğretiyor. Bana demişti ki, “bir kitabı okurken önemli yerler görürsünya, sakın altını çizme!” Neden çizmeyeyim hocam, dedim. “Bir başkası dagörür öğrenir, altını çizip de sakın kimseye ipucu verme, orayı o da fark eder”dedi! Güldük geçtik. Bu espriyi bir dostuma anlatmıştım, “ben de çizmem,ben kitap çizmeyi sevmem” dedi. Doğru, o kitap çizmeyi sevmez, ben de çizmem.Her ikisi de kitap çizmeme fiili, ama gelin şimdi kitap çizmeme fiilinebir bakalım. Kitaba bakıyoruz, baktık hiç çizilmemiş. Diyelim bu kitap “doğrularıbaşkası da görür, o da öğrenir” diyenin çizmediği kitap. Yine bir kitaplakarşılaştık bu da çizili değil. Bu da “başka yere de not alayım da kitap temizdursun, bir başkası da yararlanacak, o da tertemiz yararlansın, onun zihnini,estetiğini bozmayayım” diye çizmeyenin kitabı. Temiz saklamayı sevdi, çizmedi.Kişi iki kitaba da baktı “çizilmemiş” dedi, ikisine de “kitap çizilmemiş”notunu verdi. İnsanın yapacağı ancak budur, niye çizilmediği onun işi değil!İnsan nasıl niyetlere göre not versin! Kitabın çizilmeme sebebi ikisinde farklı,ama insan bu sebeplere göre nasıl not verebilir? Nasıl kanıtlayabilir, nasılbilebilir? Onun bakacağı amellerdir, amele bakar. Demek ki; ameller niyetleregöredir insan için değil, o Allah için! Sen kitaplara baktın “çizilmemiş” dedin,ikisine de tam puan verdin, on verdin, tamam dedin. Ama ikisi birbirindenfarklı! O Allah’a aittir. Neden? Çünkü “Allah; Aliymün Bi zatis’sudur’dur”;Allah <strong>sen</strong>in zihninden geçeni, kalbini, nefsini, sadrını/göğsünü, idrakını, içinidışını her şeyini bilir. Aliym’dir bilir, ama bizim ki gibi bir bilme değil.Şimdi günümüzde bazı feth-i zulmani sahibi kişiler çıkıyor karşıdaki kişinindüşündüğü şeyi biliyor. Gafiller de onları önemli sanıyor, hatta müthişdiye alkışlıyorlar. Kişi bir şey düşünüyor, o da biliyor. Diyelim bildi, neolacak? Karşıdakinin ne düşündüğünü bile bile cehenneme gidecekler. Hepbirlikte cehennem! Bilse ne olur ki? Karşıdakinin ne düşündüğünü bilenlerede cehennemde yer var. Bir şey fark etmez, aynı yere gittikten sonra; habilmişsin, ha bilmemişsin! İnsan da karşıdakinin zihninden geçenleri veyabaşka bir şeyleri bilebilir, ama “Aliymün Bi zatis’sudur” öyle değil! Bakın“B”yi anlamada bize bir ipucu: Bir şeylerin önünde “B” varsa mana farklı oluyorya, işte Allah “B” olarak Aliym’dir, “B” olarak Semi’dir, “B” olarak Basir’dir.O zaman Aliymün Bi zatis’sudur “onda Allah bilir” demektir. Allah ondao olarak; bu düşünceyi hem söyleyen, hem dinleyen, hem bilen olarakbilir. Kulun niyetlerini Aliymün Bizati’s sudur olarak bu özellik yüzünden


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 941bildiği için amelleri buna göre değerlendirir, bu yüzden “ameller niyetleregöredir”. Bu cümleyi insan için alırsanız yanılgı çıkar.Bu yolda gayret edenin dikkat etmesi gereken bir ifade vardır; “<strong>sen</strong> aslındao değilsin” denir. Bununla çok sık karşılaşırlar tasavvufta ve bu cümle insanlarıcezbeder. Şuna dikkat etmek lazım: Tasavvufta başlarken sizi cezbeden cümlelerin değişmesi gerekiyor, değişmiyorsa ilerleyemiyorsunuzdemektir. Sizi başlangıçta cezbeden, tasavvufa getiren cümleler aslında<strong>tanrı</strong>sal cümlelerdir, onların hepsinin değişmesi lazım! Siz başlangıçta çokmüthiş bir idrakla tasavvufa düştünüz sanmayın. Hayır! Tanrısal, <strong>tanrı</strong>salcazibelerle düştünüz. Diyor ki <strong>sen</strong> aslında o görünen değilsin. Demek ki, bendaha müthişim, hemen kudret hevesi başlıyor! Demek ki, BEN bu ben değilim,BEN başka bir şeymişim, onu öğrenmeliyim! Daha önemli olmalıyım;ben çok önemli olduğumu biliyordum aslında, bende bir şeyin gizli olduğunuhissediyordum zaten… Tuzak, tuzağı gör! Hala o <strong>tanrı</strong> var ve daha kutsalolmak istiyor. Dünyaya gelen o kâfir hal var ya, halini beğenmedi, dahakutsal, daha güçlü olmak istiyor! Sen o değilsin! Nesin peki? Benlik duruyor,ama değilsin havasında! “O <strong>sen</strong>i taşıyan bir şey, <strong>sen</strong> şusun, <strong>sen</strong> aslında…” Bako “<strong>sen</strong>” duygusunu, <strong>sen</strong>deki <strong>tanrı</strong>sal “BEN” duygusunu getirdi daha kutsalbir yere koydu. Böylece general <strong>tanrı</strong>lar türer! Tasavvuf adı altında kendiniyücelmiş zanneden, “ben aslında kimim biliyor musun, bende konuşan kim,bende söyleyen kim <strong>sen</strong>in haberin var mı?” diyen ulu kişiler çıkar. Bu yüzden“<strong>sen</strong> aslında o değilsin” cümlesine de dikkat etmek lazım diyelim, çaydansonra devam edelim inşaAllah.Hazreti Aişe radıyallahu anh validemiz anlatıyor. Hadis Buhari’de,Müslim’de, Ebu Davud, Tirmizi’de bulunan bir hadis. Diyor ki; “ben Rasulullahsallallahu aleyhi vesellem’i, ciddi bir şekilde; küçük dili görünecekderecede gülerken görmedim. O sadece tebessüm ederdi.” Böylebir hadis, ama bu hadisin Buhari’de devamı var, bizim geleceğimiz konuyla,daha çok ilgili olan bir devam var. Buhari’de bu hadisin devamı var:Aişe validemiz anlatıyor diyor ki; Rasulullah sallallahu aleyhi vesellembir bulut görecek olsa, bu yüzünden bilinirdi. Ben bir seferinde; EyAllah’ın Rasulü, halk bir bulut görecek olsa “yağmur getirebilir” ümidiyle sevinir,halbuki <strong>sen</strong> bir bulut gördüğünde üzüldüğünü yüzünden okuyorum,sebebi nedir?” diye sordum. Bana şu cevabı verdi: Ey Aişe bunda, bu gelenbulutta bir azab bulunmadığı hususunda bana kim teminat verebilir?Nitekim geçmişte bir kavim rüzgârla azaba uğratılmıştır. O kavim azabıgördükleri vakit “bu gördüğümüz bize yağmur getirecek bir bulut-


942Yılmaz DÜNDARtur” demişlerdi.” Rasulullah! Lütfen halini tahayyül ediniz, zihninizde canlandırmayaçalışınız. Allah’ın Rasulü bir bulut görüyor ve o bulutu görüncebacakları titriyor, korkuyor, “bu bulutla kavmime bir azab geliyorsa” diyekorkuyor. Ve bu yüzünden hemen belli oluyor. Eşi; halk gördüğü zaman yağmurgeliyor diye sevinir, neden korkuyorsun diyor. Rasulullah diyor ki; birkavim böyle yok olmuştu! Korkuyor! Günlük yaşantıdaki bir Rasulün halinitahayyül etmeye çalışıyoruz, beraberce. Onun normal yaşantıdaki halini,normaldeki korku halini. Aynı hadiste Müslim’de bir teferruat daha var.Yine Hazreti Aişe anlatıyor: “Şiddetli bir rüzgâr estiği zaman Rasulullahsallallahu aleyhi vesellem; Allahım, <strong>sen</strong>den bunun hayrını ve bundabulunanın hayrını ve bununla gönderilen şeyin hayrını diliyorum. Bununşerrinden, bunda bulunanın şerrinden, bununla gönderilenin şerrindensana sığınıyorum” derdi. Hava bulutlandığı vakit, rengi değişir,girer çıkar, gider gelirdi, yağmur yağınca da rahatlardı. Ben bunu onunyüzünden anlardım.”Ahkaf Suresi 24. Ayet, mealen: “Vaktaki, onu vadilerine istikbal etmişgeniş bir bulut olarak gördüklerinde dediler ki; bu bize yağmurindirecek bir buluttur. Hayır! O kendisini acele istediğinizdir! O, içindeelim bir azab olan bir rüzgârdır.” Ayeti gördünüz! Hadiste, Kur’an’ınözünü yaşayan, ayetler zihninde sürekli canlı duran Rasulullah’ın normalyaşantıda yaşadığı tedirginliği, bir rüzgârda, bir bulutta yaşadığı korku veAllah’a sığınışı görüyoruz.Devam ediyoruz, Hazreti Enes (RA) anlatıyor: “Rasulullah aleyhissalatü vesselam buyurdular ki; şurası muhakkak ki, Allah hakkındabenim korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır. Allah yolundabana çektirilen eziyet kadar kimseye eziyet çektirilmemiştir. Zaman olmuştur,otuz gün ve otuz gecelik bir ay boyu Bilal ile benim yiyeceğim,Bilal’in koltuğunun altına sıkışacak miktarı geçmemiştir.”Başka bir hadis, Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullahsallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “sinek başı kadar bile olsa, gözündenAllah korkusuyla yaş çıkan ve bu yaşı yanak yumrusuna değecekkadar akan hiçbir mümin kul yoktur ki, Allah onu ateşe haram etmesin.”Bakara Suresi 150. Ayet, Allah buyuruyor ki: “O halde onlardan korkupçekinmeyin. Benden korkup çekinin ki, sizin üzerinizdeki nimetimitamamlayayım ve umulur ki bu sayede ideal olan hidayete ulaşırsınızhidayet olunursunuz.”


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 943Yine Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhivesellem, ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu“kendini nasıl buluyorsun? Bu halde, tam ölüm anındaki durumun,halin nedir, duyguların nedir? “Ey Allah’ın Rasulü, Allah’tan ümidim var,ancak günahlarımdan korkuyorum” diye cevap verdi. Rasulullah sallallahualeyhi vesellem şu açıklamayı yaptı. “Bu durumda olan bir kulun kalbindeümit ve korku birleşti mi, Allah o kulun ümit ettiği şeyi mutlakaverir ve korktuğu şeyden onu emin kılar.” Bu hadisteki olay; gencin ölmeyeyakın haliyle, ölmeye yakın haldeki kişinin idrakıyla ilgili. Dolayısıyla,idrakımızı kontrol edemeyeceğimiz, tamamen elimizden sıyrılacak olan okorkunç anın halinde böyle düşünebilmek için; yaşarken, normal hayattayken“havf ve reca” diye bilinen “ümit ve korku”yu birlikte ve yüksek tutabilmenin,yaşayabilmenin antrenmanını çok yapmak lazım!Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullah sallallahualeyhi vesellem buyurdu ki: “Mümin, Allah indindeki ukubeti bilseydicennetten ümidini keserdi. Eğer kâfir Allah’ın rahmetini bilseydi cennettenümidini kesmezdi.”Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellembuyurdular ki; “ben sizin görmediğinizi görür, işitmediğiniziişitirim. Nitekim sema uğuldadı, uğuldamak da ona hak oldu. Semadadört parmak kadar sığacak boş bir yer yoktur. Her tarafta Allah’asecde için alnını koymuş bir melek vardır. Allah’a yemin olsun benimbildiğimi siz bilseydiniz az güler çok ağlardınız. Yataklarda kadınlarlatelezzüz etmez, yollara, çöllere dökülür, belanızı def etmesi için Allah’ayalvar yakar olurdunuz.”Bu tür hadislerde rivayeti yapan kişi rivayeti yaptıktan sonra “ben de söyledüşündüm” diye veya başka şekilde bir fikir eklerse hadis dilinde ona da“idrac” denir. Dolayısıyla Ebu Zerr burda bir idracta bulunuyor. Efendimiz(SAV) “benim bildiklerimi bilseydiniz az gülerdiniz, çok ağlardınız, dağlaraçöllere koşardınız. Merhamet, merhamet diye bağırırdınız” deyince, demiş kikendisi keşke sökülen bir ağaç olsaydım! Bu dünyada bunu Rasulullah’tandinlemek nasıl bir şey, nasıl bir etki oluşturuyor? Bizzat bilenden dinlemek!Öyle bilen ki; bildiğini de yaşayan! Olayı yaşayan birinden dinlemek! Onudinlediği zaman öyle korkuyor ki! İnsan olmaktan, insan olmanın sorumluluğundanöyle korkmuş ki! Cehennemi atlatamamaktan o kadar korkuyorki “şu dünyada bu sorumluluğu yaşayan insan olacağıma, sökülüp atılan birağaç olsaydım dedim” diyor. “Bunu duyunca böyle dedim” diyor.


944Yılmaz DÜNDARNebe Suresi 40. Ayet: İkindi salâtından sonra okuması sevaptır diyeokuduğunuz bu surenin 40. Ayeti: “Doğrusu biz sizi yakın bir azab ileuyardık. O gün kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakar ve kâfir olan şöyleder: Keşke toprak olsaydım!” Nebe Suresi 40’dan anlıyoruz ki, hatalarındüzeltilmesi için geri dönüşün olmadığı o zor günde o hali yaşayan “keşketoprak olsaydım” diyecek! Ama yine ayetlerden anlıyoruz ki, o temennininhiçbir geçerliliği yok: “Bu onların geçersiz görüşüdür!” Bakın aynı şeyi EbuZerr yaşarken söylüyor, benzerini söylüyor; “keşke sökülen bir ağaç olsaydım.”Dolayısıyla, yaşarken bunu söylemiş olmak, bunu söyledikten sonrakihayat için size çok önemli fırsatlar getirir.Al’u İmran Suresi 30. Ayet: “Allah size kendisine karşı ürperti içerisindebulunmanızı emreder.” Bu ayeti 24 saat yaşayabilmek lazım, onuniçin antrenman yapmak lazım. Hele ki salâtta bu hali mutlaka yaşayabilmekgerekir. Efendimizin “benim bildiklerimi bilseydiniz merhamet, merhametdiye koşar yalvarırdınız” hadisinin düşüncesiyle salâtta olmak lazım. Sankigittiniz, dağ tepe herşeyi unuttunuz da “merhamet merhamet” diye yalvarano halinizle salâttasınız! Böyle durmak gerekir! Böyle durduğunuz zamanaklınıza salâtta başka bir şeyin gelmesi mümkün değil! “Ben salâttayken aklımabir sürü şey geliyor” diyorsanız az korkuyorsunuz! Az korktuğun için,yeterince korkmadığın için, Allah’ı korkundan çok sevdiğini sandığıniçin öyle! Çok seviyor, az korkuyorsun!? Allah’ı böyle seven yanınız, yanikorkmadan seven yanınız <strong>tanrı</strong>sal yanınızdır. Allah’tan önce korkulur, hemde öyle korkulur ki… Bakın şuna dikkat edin; insan Allah’ı sevemez, bunaçok dikkat edin. insan Allah’ı sevemez, sevmeyi başaramaz, Allah insanısever. İnsan ne yapar? İnsan ancak Allah’tan korkar.Özellikle tasavvufta! Tasavvufla ilgilenenleri rehavete düşürecek, “benAllah’la aramı düzelttim, işi sevgiyle hallettim” tuzaklarına düşmeyiniz. Korkacaksınız,titreyeceksiniz daima! Daima! Bakın Rasul nasıl korkuyor! Bir bulutgördüğü zaman korkuyor? Bu Rasulullah ya! Rasulullah bir rüzgâr gördüğüzaman korkuyor. Rasulullah korkuyor! Öyleyse korkmayı öğrenmeklazım! Eğer bir kişi korkmayı öğrenir ve sürekli titrerse Allah onu severve sevdiğini ona hissettirir. Onu hissedince kişi zaten Allah’ı sever. Allah’ınkendisini sevdiğini hissetmesi, Allah’ın ona onu sevdiğini hissettirmesi haliinsanın Allah’ı sevmesi halidir. Bu da ancak Allah’tan korkmakla olur.Eğer Allah’tan korkmayı başaramayan Efendimizin tebliğini anlayamaz!Efendimize açık uyarı var, bakın; Yasin Suresi 11. Ayet: “Sen ancak


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 945Rahmandan haşyet duyanları uyarabilirsin.” Sen beni sevenleri bul, onlarıuyarabilirsin, demiyor! Allah sevgisiyle gözünüzden akan yaş önemli demiyor!“Allah korkusuyla gözünüzden akan yaş” diyor.Dolayısıyla, insan Allah’ı sevmeyi beceremez! İnsan ancak Allah’tan korkar,çekinir. Öyle korkar ki, Allah onu sever. Allah onu sevince bu sevgisiniKul’u bilsin, hissetsin ister, onu hissedecek hali verir ona. O hale dayanabilmekkolay mı? Ona o hali bahşeder... Ancak o hal ona gelince ve Allah’ınkendisini sevdiğini hissedince o Allah’ı sevdiğini düşünür. Onun o düşüncesiAllah’ın onu sevmesidir. İşte bu halin oluşması için Âl’u İmran Suresi 30.Ayet bize şöyle sesleniyor: Allah size kendisine karşı ürperti içerisindebulunmanızı emreder.Mu’minun Suresi 60. Ayete bakacağız ve onunla ilgili bir hadis okuyacağız.Altındaki ve üstündeki ayetlerle ilişki kurarak okuyalım. Mu’minunSuresi 57, 58, 59, 60 ve 61:“Onlar ki Rablerinin haşyetinden titreyenlerdir. Ve onlar ki Rablerininayetlerine iman edenlerdir. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmayanlardır.Ve onlar ki verdiklerini, Rablerine rücu’ edecekler diye, kalblerikorkuyor oldukları halde verirler. İşte onlar hayrat’ta müsaraat edenlerdirve onlar hayrat’ta öne geçenlerdir.Mu’minun Suresi 60. ayet hadisimizle ilgili onu tekrarlayalım: “Ve onlarki verdiklerini “Rablerine rücu edecekler” diye, kalbleri korkuyor olduklarıhalde verirler.”Hadis şöyle: Müminun Suresi 60. Ayetle ilgili olarak Hazreti Aişe validemizradıyallahu anh buyuruyorlar ki: “Bu ayet nazil olunca, “ayettezikredilenler, zina etmek, hırsızlık yapmak ve içki içmek gibi haramlardanirtikab edenler midir, yani bu işle meşgul olanlar mıdır” diyeRasulullah’a sordum. Nasıl bir şans değil mi? Rasulullah’a soruyor, eşiRasulullah’a soruyor! Rasulullah buyurdu ki; “hayır ya Aişe. Ayette anlatılmakistenenler; salât ikame edip, oruç tutup, sadaka verdiği halde kabulolup, olunmaması endişesiyle tir tir titreyenlerdir.” Evet, işte böyleürperti duymak, inşaAllah.Bunu beş vakit salâtı düşünerek test edelim. Salâtta, “acaba kabul olacakmı?” diye titremek! Allah muhafaza etsin; “onların salâtları yüzlerine çarpılırsınıfında mıyım?” diye korkmak! Değiliz inşaallah, ama bu korkuyla “acabakabul olacak mı?” diye titremek! Test’imize devam edelim. Kişi salâtını


946Yılmaz DÜNDARyalnızca seccadeye mahkûm etmez de salâtı ikame ederse, yani zaten öyleyaşar hale gelirse, işte o zaman uyurken korkar, uyanınca korkar, yürürkenkorkar, otururken korkar, yatarken korkar, yerken korkar, konuşurken korkar,dinlerken korkar, hep korkar…Bir ayet daha okuyup tamamlayalım inşaAllah. En’am Suresi 136. Ayet:O’nun yarattığı hers’den ekinden, mahsulden, bir üründen ve en’amdanhayvandan, hayvanattan Allah’a bir pay ayırdılar. Kendi zanlarınca şöyledediler: Bu Allah’ın, bu da ortak koştuklarımızındır. Oysa ortak koştuklarıiçin olan, Allah’a vasıl olmaz. Ama Allah için olan, onların ortakkoştuklarına ulaşır. Ne kötü hüküm veriyorlar!“Hüküm verdikleri” için suçlananlar örtücü yapıda olanlar. Hüküm veriyor,kötü hüküm veriyor. Çünkü o zaten hüküm verdiği için örtücü. Zatengeçersiz hüküm verdi! Neden? Çünkü o sahte ilah, o <strong>tanrı</strong>lığını ilan etmiş! Oyüzden onun verdiği hükümler karşılıksız, geçersiz, sonu boş! Karşılıksız nedemek? Sonu hüsran demek, onun hükümlerinin sonu hüsran, <strong>tanrı</strong>nın hükümlerininsonu hüsran! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin bu konudahadisi var. Ama o hadisi daha iyi görmek için ayete bir kez daha bakalım.Kişi Allah’ın yarattığını dağıtıyor, pay ediyor, kendince! Diyor ki; “bu payAllah içindir, bu pay da ortak koştuklarımız için”. O dönemde zahiri putlarıbulunduğu için kişiler hem Allah’a inanıyorlar, hem de putları var. Putlarıvasıtasıyla Allah’a ulaşacaklarına inanıyorlar. Böyle bir inanç içerisindeürününü pay yapıyor, ürün neyse. Ne olursa onu pay ediyor. Burda ekin vehayvanat olarak geçiyor, ama biraz geniş manada baktığınızda onun içineher türlü davranış girer! Ürünü paylaştırıyor. “Şu Allah için bu ortak koştuklarımıziçin” deyip dağıtıyor. Kendi zanlarına göre böyle diyorlar, böyle deyapıyorlar, bu onların zannı! “Onları, zanları mahvetti” ayeti gereği düşünür<strong>sen</strong>iz;onları mahveden işte bu zan! “Oysa ortak koştukları için olanAllah’a vasıl olmaz!” Yani neyi ortak koşuyorsanız ve neyi ona vermiş<strong>sen</strong>izo Allah’a ulaşmaz; Allah indinde onun bir değeri yok, Allah onu değerlendirmez,kıymete almaz! Hatta Allah için olan da onların ortak koştuklarınadahil olur. Böyle düşünerek ne kötü hüküm veriyorlar!Eğer siz bir ürünü böler<strong>sen</strong>iz ve bölerken de “bu Allah rızası için, bu da ortakkoştuklarımızın rızası için” der<strong>sen</strong>iz, ortak koştuklarınız için yaptığınız hayırAllah’ın indinde değer bulmaz! Allah için ayırdığınızı da tamamını Allah oortak koştuğunuza verir, hepsi o tarafa gider. Eğer Allah rızasını böler<strong>sen</strong>izböyle olur; neyi Allah’a ortak koşarak bölmüş<strong>sen</strong>iz Allah için yaptıkları-


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 947nız da oraya gider. Ortak koştuğunuz için yaptığınız da, Allah için yaptığınızda [ne olursa olsun] değerlendirilmez, kıymete alınmaz. Ayet böyle!Şimdi bakın hadis: Rasulullah (SAV) buyurdu ki; “muhakkak Allah şöylebuyurdu: Ben ortağın en hayrlısıyım. Her kim benimle beraber birortak koşarsa ortak koştuğu şey ortağıma aittir, onu ortağıma bırakırım.Ey insanlar amellerinizi Allah’a halis kılınız. Çünkü Allah ancakkendisi için halis olarak yapılanı kabul eder. Bu Allah için, bu da rahiymiçin demeyin. Onlardan Allah için bir şey olmaz. “Bu Allah için ve sizinyüzünüz hatırınız için” demeyin.”Rasulullah açıklaması: Her kim benimle beraber bir ortak koşarsa, ortakkoştuğu şey ortağıma aittir! Hadiste “Ben ortağın en hayrlısıyım” deniyor,orada neden “ortak” kelimesi geçiyor, onu ayrıca açmak gerekir, ama önce“Allah rızası” kısmına bakalım: Her kim benimle beraber bir ortak koşarsa!Bunları kökünden çözebilmek için, tam kaynağında çözebilmek için hemen,burada şöyle düşüneceğiz: Ben neyi ortak koşuyorum? Varlığımı! Bunu dediğinizdehepsini, bütün işleri çözersiniz. Ciltlerle kitap yazılmış olan meseleleri,hepsini çözersiniz. Ana konu, esas iş bu çünkü! Ciltlere sığmayanmaddelerin hepsi burada: Kendi varlığını ortak koşmak! “Ben varım vemuhtarım” diyerek varlık iddiasını ortak koşmak!Hadise bu bilinçle bakalım: Her kim benimle beraber bir ortak koşarsa;her kim; hem bana inanıyor hem de varlığını “varım ve muhtarım” diyerekortak yapıyorsa; o ortak koştuğu şey ortağıma aittir, onu ortağıma bırakırım.Eğer benim rızam için bir şey yapıyorsa, rızam için yaptığını söylüyorsave varlığını da bana ortak koşuyorsa, bana yaptığını da ona veririm, hepsionun olur, bana bir şey gelmez! “Allah böyle buyurdu” diyor Rasulullah vebu cümleyi anlayalım diye açıklamaya devam ediyor: “Ey insanlar amelleriniziAllah’a halis kılınız. Çünkü Allah ancak kendisi için halis olarak yapılanıkabul eder.”Kabul! Kabul çok önemli bir tanım olarak karşımıza çıkıyor ve kabulle ilgiliiki şey var. Önceki tefekkür paylaşımında kurbandan bahsederken; “onlaraÂdem ve oğullarını örnek ver” ayeti vardı, orada kendisinden kurbanıkabul edilen oğul şöyle demişti; “Allah muttakilerden kabul eder”. Demekki, bir şeyin kabul görmesinin şartlarından birisi müttaki olmak! Müttaki;nefs-i levvamede bulunanların tamamına verilen ortak isimdi. Müttaki; Billahianlamında iman edendir, yani; Allahım ben “var görünüşümü” sana eşve ortak koşmuyorum! Dikkat edin, “varlığımı” demiyor, çünkü artık o yok!


948Yılmaz DÜNDAR“Var görünüşümü eş ve ortak koşmuyorum, sana böyle iman ediyorum”deyip bunun gereklerini yapan, bunun gereklerine göre fiiller ortaya koyanmuttakidir ve Allah ondan kabul eder.<strong>Oku</strong>duğumuz hadisin son kısmında kabul için bir kural daha var: “Eyinsanlar amellerinizi Allah’a halis kılınız. Çünkü Allah ancak kendisi için halisolarak yapılanı kabul eder. Bu Allah için, bu da rahiym için demeyin. OnlardanAllah için bir şey olmaz; “bu Allah için ve sizin yüzünüz (hatırınız) için”demeyin.”“Bu Allah için, bu da rahiym için” demeyin! Efendimiz, o grubun anlayabilmesiiçin, o anki yaşantıya bir örnek veriyor. “rahiym” dediği akrabalık! Birşey yapıyorsunuz “bu Allah için, bu da akrabalarımız için” demeyin, o zamano sadece rahiym için olur! Yalnızca akrabalarınız için bir hayır yapmışolursunuz, o kadar. O Allah’a ulaşmaz, ikiye böldün çünkü. Bakın “akrabalara,akrabalık için vermeyi” ortaklık kabul ediyor. Yani şu çok önemli, anlamamızgereken çok önemli bir şey. Allah’a ortak koşmak yalnızca zahiriputlarla değil! Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem bu örneği verirkenyanındakilerin zahiri putları yok ki! Diyor ki; “siz şu da akrabalarım içinder<strong>sen</strong>iz bu Allah’a ortak koşmaktır, eş koşmaktır; halis olmaz, Allah rızasınagirmez, bu yalnız akrabalarınız için olur”. Şimdi daha iyi anlayacağız:“Onlardan Allah için bir şey olmaz. “Bu Allah için ve sizin yüzünüz (hatırınız)için” demeyin. Efendimiz başka bir örnek da verdi, olay daha zihnîleşti.“Bu Allah için, bir de sizin hatırınız için” demeyin. Yani “size Allah rızasıiçin geldim, ayrıca sizi de çok seviyorum, sevdiğim için, hatırınız için degeldim” demeyin! Neden? Çünkü o “sizin hatırınız için” olur da boşa gider.O Allah için olmaz!Bir iş Allah rızası için nasıl yapılır? Bu ayet ve hadisi “bir şey Allah rızasıiçin nasıl yapılır” bunu kavrayabilmek için, bizde o açılımın olması için elealdık. Allah rızası için bir şey yaparken, yanına ne getirir<strong>sen</strong>iz, o <strong>tanrı</strong> nelerdüşünüyorsa bilin ki Allah rızasını bozar! O Allah Rızası’nı Bozmak için düşünüyor,Allah rızasını bozmak için yapıyor!Burada nasibse bir duayla tamamlayalım.Euzü Billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahiym Elhamdülillahirabbil alemiyn.Ya HU, ya men HU, La ilahe illa HU; ya men HU;


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 949Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevvedtüemri ileyke ve elce’tü zahriy ileyke, rağbeten ve rahbeten ileyke, la melceeve la mencee minke illa ileyke, amentü bi kitabikelleziy enzelte ve nebiyyikelleziyerselte.Semi’na ve eda’na! Semi’na ve eda’na! Semi’na ve eda’na, ğufraneke Rabbenave ileykel masıyr.Allahümme ente rabbiy, la ilahe illa ente halakteniy ve ene abdüke veene ala ahdike ve va’dike mesteta’tü, euzü bike min şerri ma sana’tü ebûüleke bi nı’metike aleyye ve ebûü bi zenbi, fağfirliy zünubi feinnehu layağfiruzzünube illa ente, Birahmetike ya Erhamer rahımin.Ve lekel utba hatta terda… Ve la havle ve la kuvvete illa bike…Sübhaneke Allahümme ve Bihamdike estağfiruke ve etubü ileyke. Lailahe illa ente Subhâneke inniy küntü minez zalimin. Rabbi, inniy zalemtünefsiy zulmen kebiyran ve layağfiruz zünube illa ente, fağfirliy mağfiratenmin indike verhamniy, inneke entel Gafurur Rahiym ve Tevvabur Rahiym.Allahümmağfirliy hadıyetiy ve cehliy ve israfiy fi emriy ve ma ente a’lemübihi minniy. Allahümmağfirliy hezliy ve ciddiy ve hataiy ve amdiy ve küllüzalike idniy. Allahümmağfirliy zenbiy küllehu ve dikkahu ve cillehu ve evvelehuve ahirahu ve alaniyetehu ve sırrahu.Allahümme inniy euzü bike en üşrike bike şey’en ve ene a’lemü ve estağfirukelima la a’lem, inneke entel Allâmul guyub.Eşhedü en la ilahe illallahül Ehadüs Samedülleziy lem yelid ve lem yuledve lem yekün lehu küfüven Ehad. Ala hazihiş şahadeti nahya ve aleyha nemütüve aleyha nüb’asü inşaAllah.Allahım,Ya HU, ya men HU, la ilahe İlla HU; ya men HU;İnanan din kardeşlerimizin hastalarına acil şifa, dertlerine acil deva,borçlularına acil eda, yolcularına acil selametlik, işsizlerine acil iş, gelirsizlerineacil gelir; hayrlısıyla, lütfunla, ey Allahım onlara çok kolay olacak şekildelütfen, lufteyleyiver,Ya Zül Celali vel İkram, ihsan ediver, nasib ediver Allahım.Allahım bizlere merhamet ediver, bizleri bağışlayıver, affediver. Bizlerehidayet nasib eyleyiver. Bizlere hayrlı, geniş ve helal rızklar lufteyleyiver…


950Yılmaz DÜNDARYa men HU; bizlere sağlık sıhhat afiyet lufteyleyiver. Bizler sana emanetiz,bu emaneti kabul ediver, bizleri muhafaza ediver ya Rabbiy. Bizlere indindenhayrlı yüksek başarılar lütfediver Allahım.Allahım; Öncelikle Rasulullah, Nebiullah, Habibullah Efendimiz MuhammedMustafa aleyhis salatü vesselam’ın güzel latif temiz ruhu şerifleriiçin, onun Ehli Beyt’inin ruhları için, onun sevdiklerinin ruhları için;Allahım, gelmiş olan Nebi ve Rasül efendilerimizin ruhları için;Halife efendilerimizin ruhları için;Ashabı Kiram, sahabe efendilerimizin ruhları için;Allahım indinde makbul kullarının ruhları için;Allahım yalnızca <strong>sen</strong>in rızanı umarak <strong>sen</strong>i anlayabilmek kavrayabilmek,sana olan şirklerin tamamından sıyrılabilmek arzusuyla yalnızca “entemaksudiy ve rızake matlubiy” diyerek; “ya Rabbi, yalnızca <strong>sen</strong>i ve rızanıumuyoruz” diyerek buraya gelen kardeşlerimiz için, onların rahmetine intikaletmiş tüm yakınlarının, özellikle anne ve baba yakınları varsa onlarınruhları için ve özellikle bu güzel faaliyetlerinden dolayı anne ve babalarınıhaberdar edivermen için; Allahım bizlerin ve inanan din kardeşlerimizin,yakınlarımızın ruhaniyetleri için;Allahım dualarımızı kabul edivermen için, bizlere merhamet edivermen için;Yalnızca RIZAN için El-FATİHA.


Sen Tanrı <strong>mısın</strong>? 951Arz’da halifetullah dilenen insan, “Esfele Safiliyn” yapının gereği olarak hayatakalbinde maraz ile başlar. İnsanın, “Kalb-i Selim” için bu marazdan kurtulmasıgerekir. Kalbdeki bu maraz sebebiyle insan, “Allah Yokmuş Gibi” veya sanki “AllahVahidülEhadüsSamed Değilmiş Gibi” inanır ve buna göre yaşar. Bu marazdankurtulmak ise, yalnız ve yalnız “Amentü Billahi ve Rasulihi” ve Salih Amel ilemümkündür. Reçete ise, Kur’an ve Efendimiz (sav)’in açıkladıklarıdır.Bu kitapçık bu konuyu ele almak üzere Sadr, Kalb, Fuad ve Lüborganizasyonunu ilgili ayet ve hadisler çerçevesinde, bir reçete şeklindedikkatlerinize sunmaya çalışmaktadır.kitap talebi içinwww.birdusunyansimasi.combirdusunyansimasi@gmail.com


Hakikat Yolcusu Talip için, bu yolun ilmini üç basamaktaincelemek mümkündür. Bu basamaklar; 1. “Tanrı” İlmi,2. “B” İlmi, 3. “EhadüsSamed” İlmi diye isimlendirilebilir.Tanrı İlmi öğretisinin talipte, geri dönüşsüz özelliktebir hayat tarzı haline gelmesi, diğer basamaklarınanlaşılabilmesi ve yaşanabilmesi için olmazsa olmazbir şarttır. “Vehmin Zulmeti şartlarında Nefsin Şerriprogram” gereği “Sözde Tanrılık İddiası” ile dünyadakiyaşantısına başlayan insan, hakikate talip ise, Tanrıİlmi onun en öncelikli meselesidir. Elinizdeki kitapçıkbu amaçla, Tanrı İlmi’ni konu alan bir müfredat ilesunulmuştur.ISBN: 978-605-88309-8-1

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!