31.12.2014 Views

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ANKARA. ÜNIVERSITESI<br />

ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI<br />

LXXXIV<br />

İ<br />

SLAM TARIHI<br />

EMEVILER ABBASILER<br />

Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK<br />

<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> ilâhiyat Fakültesi<br />

SEVINÇ MATBAASI ---- 1968


ANKARA ÜNIVERSITESI<br />

ILAHIYAT FAKÜLTESI YAYINLARI<br />

LXXXIV<br />

İ SLAM TARIHI<br />

- ABBASILER<br />

Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK<br />

<strong>Ankara</strong> <strong>Üniversitesi</strong> ilâhiyat Fakültesi<br />

Li4i.F<br />

A<br />

IVA T 1 A ş


Tarihi çok seven k ız ım<br />

Kumru Hatun'a


«İlim tahsil etmek her Müslüman kad ın ve erke ğe farzd ır»<br />

«Bir an bilgi ile uğraşmak, bir an kitaba yaz ıya bakmak, altm ış y ıl<br />

ibâdet etmekten hay ırlıdır».<br />

«Kimsecikler bir bilgiyi yaymaktan daha üstün bir sadaka veremez»<br />

HZ. MUHAMMED


ÖNSÖZ<br />

Bu kitapta bütün İ slâm devletlerinin tarihi gelişimi de ğil sâdece<br />

Emeviler ve Abbasiler ça ğı ele alınm ış ve bu iki yönetici soyun<br />

çabalarıyla üç k ıta üzerindeki geni ş ülkelerde Müslümanl ığın<br />

nasıl yay ıldığı; ayrıl ıkların nasıl doğduğu, Cahiliye çağından beri<br />

mevcut olan kabile rekabetlerinin zaman zaman nas ıl canlandığı,<br />

fakat tedbirli, âdil halifeler zaman ında kuşku uyand ırıc ı olayların<br />

nas ıl önlendiği, seçilmi ş olan bazı örneklerle, haftada iki saatlik<br />

ders progoramına uygun dü şecek kadar özetlenerek aç ıklanm ışt ır.<br />

Bu arada Ispanya'nın fethi ve Mülsümanlar ın Fransa içlerine yapt<br />

ıkları ak ınlar incelenmişse de, başlı başına bir kitap kapsıyacak<br />

kadar geniş bir konu olan Endülüs Emevi devleti burada ele al ınmam<br />

ışt ır.<br />

Gerek E'mevilerin, gerek Abbasilerin fetihler sonucu kar şılaşt ıkları<br />

eski imparatorlukların etkisiyle çok büyük bir uygarl ığın temsilcileri<br />

durumuna nasıl geçmi ş oldukları da kitapta belirtilmiştir.<br />

Ayr ıca tarihi kişiler ve onların gördükleri işler hakk ında bilgi verirken<br />

İslâm tarihi için en sağlam, en değerli kaynakları bırakm ış<br />

olan İbni Hişâm, Belâzuri, Taberi, Mes'udi, İbn ül - Esir, Makrizi,<br />

Ebu'l - Ferec İsfehani, Ebu'l - Ferec Bar Hebraeus, İbni Haldiln gibi<br />

değerli bilginlerin çeşitli eserleri esas alınm ıştır.<br />

Dilerim ki, öğrencilerim bu kitab ı bir hikâye okur gibi okuyup<br />

geçmesinler; tarihteki olayların temellerinde yatan ve devletleri çöküntüye<br />

götüren nedenleri iyi görsünler ve kitap kendilerine ba şarılarında<br />

yardımc ı olsun.<br />

VII<br />

<strong>Ankara</strong> 19. May ıs. 1968<br />

Bahriye ÜÇOK


I. HALİFELİĞİN EMEVI SOYUNA GEÇIŞINI HAZIRLAYAN<br />

SEBEBLER<br />

I. S ınıf Islam tarihi derslerinde Islâmtdan önce Arap yar ımadas<br />

ında kurulmu ş, sonra da ğılm ış baz ı devletler, Cahiliye devrinde<br />

ya şayan Araplar' ın âdet ve inançlar ı, islâmiyetin doğuşu ve dört<br />

Halife devri görülmektedir. Tarihin ak ışı bizi şimdi seçimle değil<br />

hile ve bask ı ile i ş ba şına gelen Emevi soyunun ba şarıların ı gözden<br />

geçirmeğe yöneltiyor. Emeviler'in ve onlar ı izliyen Abbasoğulları'n ın<br />

zamanlarında bu imparatorluklar ı temellerinden sarsan dini ve<br />

siyasi olaylar ın niteliklerini anl ıyabilmek için üçüncü Halife Hazreti<br />

Osman devrine kadar geriye gitmek ve islâm tarihçilerinin<br />

«Fitne» ad ını verdikleri problemleri bir kez daha gözden geçirmek<br />

zorunluluğunu duymaktay ız. Bu nedenle, as ıl konuya girmeden önce,<br />

Hazret4 Osman devrine bu aç ıdan bakmak yerinde olur.<br />

1. — Hazret-i Osman'm Halife Seçilmesi : Mugire bin Sube'nin<br />

bir kölesi taraf ından hançerlenen ve hayat ının son saatlerini yaşayan<br />

Hazret-i Ömer, Peygamber'in amcazadesi ve damad ı Hazret-i<br />

Ali lehinde bir vasiyette bulunmam ışt ı. O, kendisini izliyecek<br />

Halife'nin tayinini 6 ki şilik bir heyete havale etmi şti. Bu heyet bütün<br />

Müslümanları bir araya toplamaktan çak uzakt ı. Sadece Medine<br />

bu seçime kat ıl ıyordu. Önce bu alt ı ki şi bir isim üzerinde birleşecekler,<br />

diğer Medineliler, seçilene biat edeceklerdi. Heyetin üyeleri<br />

: Ali, Osman, Talim, Zübeyir, Abdurrahman ibni Avf, Sa'd ibni<br />

Mâlik (Ebi Vakkas) dil-. Bunlardan Talha seçim s ıras ında Medine'<br />

de olmadığından onun yerine Sa'd ibni Malik oy kulland ı ve Hazreti<br />

Osman üzerinde anla şt ılar.<br />

Kimi orientalistler Hazret-i Osman' ın seçilmesini, onun çok<br />

ya şlı bulunmas ına, çok yumu şak huylu olmas ına yorarlar; bu bir<br />

gerçektir. Zira Osman' ın devlet, yönetimini s ıkı bir disiplin alt ına


Bahriye ÜÇOK<br />

alamayaca ğını ve bu durumda da rakipleri, Osman'a kendi arzular<br />

ını kabul ettirece:klerini hesaba katm ışlard ı. Ama hesaplar ında<br />

son derece yan ılmış olduklar ını çok geçmeden gördüler.<br />

2. — Hazreti Osman Devri : Hz. Osman devrini iki k ısma ay ırmak<br />

doğru olur. Birincisi, Hz. Ömer devrinin âdeta bir devam ıd ır.<br />

İkincisi ise karışıkl ıklar devridir, sonunda Osman' ın şehadeti<br />

ile kanl ı bir nitelik kazanan ve islau - toplumunda ayr ıl ıklara sebep<br />

olan devirdir.<br />

A) Hazret-i Osman' ın başarıları : a) İran'daki fetihlerin taınamlanmas<br />

ı : Hz. Ömer zaman ında Kisra'n ın ordular ı İslam orduları<br />

taraf ından a ğır darbeler yemi şti. Güçlü kumandanlar ın yönetiminde<br />

hareket eden İslam ordular ı, türlü yönlerden fetihlere<br />

devam, ederek eski Asur topraklar ında zaferler kazanm ışlar, Musul<br />

köprüsünden Dicle'yi geçmi şler, Babil'e ve Ninive'ye varm ışlard<br />

ı . Diğer bir k ıs ım Müslümanlar ise Iran'da güney ve do ğu illerinde<br />

Yezelecerd'i ad ım ad ım izliyorlard ı ; çünkü Hz. Ömer onun koğuşturulmas<br />

ı emretmi şti. Yezdecerd, Rey dolayiar ını bo şaltt ıktan sonra,<br />

ba şı bo ş bir halde dola şmaya, bir şehirden diğerine ko şmaya<br />

başlad ı. Öyleki onu İsfehan gibi muhte şem bir şehirde iken, az sonra<br />

Iranl ı fatihlerin be şiği olan Fars da ğlarında görmek mümkündü.<br />

Tarihin garip bir eilvesidir ki, Kisra (yâni Iran hükümdar ı) III.<br />

Yezdecerd'in çok eski selefi Küros (Kurus veya Kura ş da denir) basma<br />

toplad ığı çeteleri bu da ğlardan yöneterek dünyan ın en büyük<br />

imparatorluklar ından birini kurmu ştu; şimdi ise son Kisra ayn ı<br />

dağlarda son günlerini ya şıyordu.<br />

III. Yezdecerd, Fars'tan Kirman'a oradan Horasan'a, Merv'e<br />

s ığınd ı . Medain'den kaçan de ğersiz bir sürü adamlar ona refakat<br />

ediyor ve hala eski ihti şaml ı devirde imi şler gibi alt ınlar, s ırmalaı<br />

içinde görülüyorlard ı. Yezdecerd, Merv'e vard ığı zaman bende-<br />

!ân' ından 4000 ki şi de beraberinde idi. Bunlar a şç ılar, hizmetçiler<br />

ve cariyelerden ibaretti. Yezdecerd, Merv'de bir ate şgede yapt ırmaya<br />

ba şhyarak henüz istilâya u ğramamış ülkeler halklar ına mektuplar<br />

yaz ıp onlar ı Iran topraklar ının geri kalm ış k ıs ımiarm ı karış kar<br />

ış savunmaya ça ğırd ı . Nihavend sava şından kurtulabilenler İran'<br />

ın en önemli şehirlerinden biri olan İsfehan'a s ığınmışlard ı; ancak<br />

buras ı da Müslümanlar' ın hamlesine kar şı koyamad ı, teslim oldu.<br />

Müslümanlar İsfehan'dan sonra Stahr'a (= Persepolis) saldırd ılar.<br />

Stahr Iran gururunu tahrik eden bir yer oldu ğundan, Şahruh ku-


HALİFELİĞİN EMEVİLERE GEÇİŞİ<br />

3<br />

mandas ında 120.000 asker toplanm ışt ı. Stahr' ı savunma yolundaki<br />

çabalar da bo şuna oldu ve sonunda Stahr vergi ödeme ği kabule<br />

mecbur oldu. Müslümanlar Horasân'a ula şt ılar, oralar ı da yer yer<br />

istilâ ettiler. Yezdecerd Ceyhun ırmağım ve onun ötesindeki çölleri<br />

aşıp kuzeye doğru çekildi. 651 yıl ında 31 yaşında iken kendisini<br />

izliyenler taraf ından öldürüldü, böylece Sâsâni saltanat ı sona ermiş ,<br />

bütün Iran islam egemenli ği alt ına girmi ş oluyordu (1).<br />

Bu arada Rey halk ı Müslümanlarla yapm ış olduğu barış koşullarına<br />

uymamış olduklarından Sa'd ibni Ebi Vakkas ernrine verilen<br />

bir kuvvet Rey'de ba şarılar elde etmi ş ve barışı yeniden sağlam<br />

ıştı. Aynı yıllarda Azerbaycan ahâlisi bar ışı bozmuş olduğundan<br />

Küfe valisi Velid ibni Ukbe bunlara kar şı hareket ederek, onlar ı<br />

barış hükümlerine uymaya zorlam ışt ı. Daha sonra Selman ibni<br />

Rebia'yı Hz. Osman Ermenistan'a göndermi ş, o da bu havalide<br />

sükûneti sağlamışt ır. Böylece Hz. Ömer zaman ındaki fetihlere daha<br />

birçok yenileri eklenmi ş , İslam bayraklar ı Kabil'e kadar ula ş.<br />

ınışt ı .<br />

b) Afrika'da savaşlar : Hz. Osman devrinde Afrika'daki ba şar<br />

ılann bir k ısmı, eski fetholunmuş ülkelerde ba ş gösteren ayaklanmaların<br />

bast ınlmas ı, bir k ısmı da yeni fetihler şeklinde görülmektedir.<br />

Hicretin 25. y ılında Bizans imparatorunun emriyle Manuel<br />

ad ındaki bir kumandan ın yönettiği bir ordu İskenderiye'den<br />

de yard ımlar alarak isyan etmi ş ti. Amr ibn ül-As bu ayaklanmay ı<br />

bast ırıp Manuel'i sava ş meydanında katletmeği başarmışt ı. Bu s ı-<br />

rada İskenderiye'de ve dolaylannda oturduklar ı hâlde ayaklanmaya<br />

kat ılmam ış olan, ama asiler taraf ından malları yağma edilmiş<br />

bulunanlar An ır ibn ül-As'a ba ş vurarak mallar ının geri verilmesini<br />

dilediler. Yap ılan soru şturmadan sonra Amr ibn ül-As onlar ın<br />

zararlar ını ödetti (2).<br />

Hz. Osman Mekke fethinden sonra. Hz. Muhammed'in öldürtmek<br />

istediği, fakat sonradan afeyledi ği (3) Abdullah ibni Sa'd (ib<br />

(1) Onun s ığındığı bir değirmende, değirmenci taraf ından öldürüldüğü rivâyeti<br />

de vard ır.<br />

(2) CMment Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 238.<br />

(3) Abdullah İbni Sa'd önce vahiy kâtibi iken sonradan irtidat etmi ş, hatta<br />

âyetlerden birkaç ını kendi istediği şekilde okumu ş olduğundan Hz.<br />

Peygamber'in nefretini üzerine çekmi şti. Bir rivâyete göre (Ve men


4 Bahriye ÜÇOK<br />

ni Ebi Serh) ı Mısır vâliliğine tâyin etmi şti (muhtemelen 646). Abdullah<br />

40 000 mücahid ile Afrika'n ın fethine ba şlad ı. Mısır'dan kalkıp<br />

Libya çölünü büyük zahmetler, me şakkatlar sonunda a ştı ve<br />

Trablus sudan önünde mevzie girdi. Bizansl ıların vâlisi Gregorius<br />

120.000 askerle Trablus'u korumaya ko ştu. Abdullah ibni Ebi Serh<br />

kuşatmayı b ırak ıp Gregorius'un üzerine yürüdü; onu islâm' ı kabule,<br />

yoksa cizye verme ğe çağırd ı. Abdullah' ın önermeleri nefretle<br />

redolunduğundan iki ordu Trablus'un duvarlar ı önünde şiddetli<br />

bir sava şa tutu ştu. Müslümanlar şerefleııini korumak için canla<br />

başla savaşıyorlard ı. Kuzey Afrika'n ın geleceğini tâyin edecek olan<br />

bu savaşı kazanmak için Gregorius'un kendisine refakat eden ve<br />

güzelliği derecesinde . de cesur olan k ızı askerleri te şci etmekteydi.<br />

Hergün şafakla sava şa başlan ıyor, günün en k ızg ın saatlerinde iki<br />

tarafın ordusu çad ırlarına çekiliyorlard ı .<br />

Uzayıp giden sava şın bitmesini istiyen Gregorius bir gün Abdullah<br />

ibni Ebi Serh'i öldürecek askere 100 000 alt ın ile k ız ını vereceğini<br />

vâdetti. Bu vâd Rum gençlerini 'rekabete sevketti. Haber<br />

Islâm ordusunda da duyuldu. Küçük bir birli ğin başında bulunan<br />

Abdullah ibni Zübeyr, Abdullah İbni Ebi Serh'e: «Sen de ayn ı<br />

mükâfat ı, Gregorius'un ba şını getirme 100 000 alim ve onun güzel<br />

k ız ını vereceğini vâdet» dedi. Önerme kabul edildi; bunun üzerine<br />

Abdullah ibni Ebi Serh ancak dü şman ı durduracak bir kuvvette<br />

sava şa girip s ıcak saatlerde her iki taraf askerleri çad ırlar ına<br />

döndükleri s ırada yeni taze bir k ııvvetle düşman üzerine yürüdü.<br />

Bu savaşta Abdullah ibni Zübeyr kendisi, Gregorius'u hedef tutarak<br />

üzerine at ılmış ve onu öldürmü ştü. Kızı babas ının öcünü almak<br />

istemi ş idiyse de Abdullah ibni Zübeyr'e esir düşmü ştü.<br />

Sava ş zaferle son bulmuş, herkes ganimetten hissesini almış,<br />

ama vâdolunan büyük mükâfat ı Abdullah ibni Zübeyr, bunun<br />

için sava şmadığmı, Allah yolunda savaştığını ileri sürerek<br />

reddetmi şti. Onu Halife Osman'a müjdeci olarak yollad ılar. Abdullah<br />

ibni Zübeyr, Mescid-i Nebevi'de cemaat önünde zaferi müjdelemi<br />

ş, savaşın ayr ınt ılannı anlatmış, yaln ız kendi kahramanl ığını<br />

söz konusu etmemi şti<br />

ezlemu mi men iftera...) âyeti de bunun üzerine gelmi ştir. Daha ba ş-<br />

ka rivâyetler ise bu âyetin yalanc ı peygamber Müseylime için indi ği<br />

yolundadır. Bk. Bahriye Üçok, İslâm'dan dönenler ve yalanc ı peygamberler<br />

s. 90.


HALİFELİĞİN EMEVILERE GEÇİŞİ<br />

Abdullah ibni Ebi Serh Afrika'da onbe ş ay kadar meşgâ1 olduktan<br />

sonra M ısır'a dönmü ş oradan Nubya'ya hareket etmi ş, bu ülkenin<br />

hristiyan hükümdan ıu da cizye'ye ba ğlamışt ı .<br />

c) Müslümanların ilk deniz savaşları ve Akdeniz'de fetihler :<br />

Hz. Osman devrini, Hz. Ömer devrinden ay ıran en belli ba şlı nitelik,<br />

Hz. Osman devrinde Müslümanlar ın denizciliğe verdikleri önem,<br />

bunun sonucu olarak da kazan ılan zaferlerdir.<br />

Hz. Ömer zaman ında Amr ibn ül-As, M ıs ır valisi iken, Ömer'in<br />

İbn ül-As'dan deniz yoluyla fetihler meselesini sormas ı üzerine,<br />

onun şu yolda cevap verdiği kaynaklarda yer alm ıştır: «Bir tak ım<br />

büyük tekneler ki, içinde küçük adamlar var, sular sakinken, bunların<br />

kalbleri endi şe ile titrer, sular kabar ınca ak ıllan oynar. Denizde<br />

insan ın yakini azal ır, ku şkusu çoğalır. Tekneler eğilirse batar,<br />

kurtulursa talihli say ılır». Hz. Ömer bu mektubu okuduktan<br />

sonra, bunca tehlikeli ve korkulu bir i şe girmek istememi ş ve Muaviye'nin<br />

Kıbrıs' ı feth için istediği izni vennemi şti. Esasen bu s ırada<br />

Bizans imparatoru Müslümanlarla dostluk kurmak yolunda<br />

harekete geçmi şti (4).<br />

Hz. Osman hilafet makam ına geçince, Muaviye ona ba ş vurarak<br />

Suriye'de egemenli ği savunabilmek amac ıyla mutlaka bir donanmaya<br />

ihtiyaç olduğunu bildirip, bunun yap ımı için kendisinin<br />

iznini istemi şti. Hz. Osman bn izni verir vermez Muaviye donanmayı<br />

yapt ırıp Kıbrıs'a bir sefer açt ı. Muaviye bu sefer için gereken<br />

askerleri Halifenin emrine uyarak yaln ız gönüllüler aras ından seçmiştir<br />

(5).<br />

ca) Kıbrıs'ın fethi 649'da Abdullah ibni Kays' ın kumandasında<br />

İslam denizcileri Suriye'den K ıbrıs'ı fethetmek üzere denize<br />

aç ılmışlard ı. Öte yandan, M ısır valisi Abdullah ibni Ebi Serh, Mıs<br />

ır'dan K ıbrıs'a doğru denizden ilerlemi ş ve bu iki kuvvetin birleşmesi<br />

ile ada çokca direnme gösteremeden İslamlann eline dü ş-<br />

müştü. Barış koşulları aras ında başta, yılda 7000 dinar ödemek,<br />

(4) Hatta Hz. Ömer'in e şi ve Hz. Ali'nin k ız ı Ümmi Gülsüm, Bizans İmparatoriçesine<br />

baz ı kokular ile kad ın e şyalar ı hediye etmi şti. İmparatoriçe<br />

de kar şıl ık olarak değerli bir gerdanl ık yollam ışt ı. Ama hediyeleri getiren<br />

devletin postac ısı olduğu için Hz. Ömer bu hediyeleri beytülmâle<br />

yollamıştı .<br />

(5) Belâztırl, Futuh tü-Buldan, Z. K. Ugan çevrisi, C. I, S. 245.


6 Bahriye ÜÇOK<br />

Bizans'dan deniz yoluyla gelecek tehlikeleri Müslümanlara haber<br />

vermek, Bizans'a verdikleri vergiyi gene eskisi gibi ödeme ğe devam<br />

etmek vard ı. Bu son ko şulu kıbrıslılar istemi şlerdi (6).<br />

cb) Zat ül-Savâri deniz savaşı : İslâmlar'm deniza şırı ülkelerde<br />

de egemenlik kurmaya ba şladıklarını gören Bizans imparatoru<br />

Konstans (641-668) (7) hakl ı bir korkuya kap ıldı ve Afrika'daki Bizans<br />

topraklar ına girmi ş olan Müslümanlar ı önce bu topraklardan<br />

ç ıkarmak için bir donanma haz ırladı . İmparator kendisi emrindeki<br />

500 parça gemi ile sava şı yönetiyordu. Bizans donanmas ının yelken<br />

direkleri bir orman ı and ırdığı için bu sava şa Zat ül-Savârl adı verilmiştir.<br />

31/651-2'de Likya k ıyılarında vuku bulan bu sava şta Bizans<br />

gemileri görüldüğü zaman deniz çok sertti, Müslümanlar ve Bizanshlar<br />

sükûnetlerini muhafaza ederek gemilerini k ıyıya yana ş -<br />

tırdılar. O geceyi Müslümanlar Kur'an okuyarak, namaz k ılarak,<br />

Hristiyanlar çar ı çalarak, haç ç ıkartarak geçirdiler. Ertesi gün gemiler<br />

birbirine yakla ştınhp sava şa ba şland ı. Müslümanların bu<br />

savaşta gösterdikleri çabay ı İbn ül-Esir, ba şka bir sava şta göstermemiş<br />

olduklar ını ileri sürmektedir. Sava ş Bizansl ıların yenilgisi<br />

ile bitmi ş , İmparator Konstans yaralanarak Sicilya'ya kaçm ış, askerleri<br />

peri şan olmuş, donanmas ı imha edilmi şti.<br />

cc) Rodos'un fethi : Bu büyük zaferden sonra Müslümanlar<br />

her tarafta serbestçe harekete ba şlad ılar. Girid ve Malta adalar ına<br />

karşı birçok ak ınlarda bulundular. Bu arada Cunâde ibni Ebi<br />

ihneyye Rodos'a gönderildi (653) (8). O, Rodos adas ını fethedip<br />

dünyan ın 7 harikas ından biri olan tunç heykeli ganimet mallar ı<br />

aras ına katt ı. Rodoslular taraf ından yap ılan ve M.O. 225 s ıralar ında<br />

vuku bulan depremde parçalarup devrilen bu heykel limana giri<br />

ş noktas ında bulunmaktayd ı. Müslümanlar onu bir Yahudi tüccara<br />

satt ılar (9).<br />

(6) Belâzuri, a.g.e., C. I., S. 247.<br />

(7) Cevdet Pa şa dahil (bk. K ısas-i Enbiyâ, VI. S. 647) birçok İslam tarihçilerinin<br />

eserlerinde bu ad Konstantin olarak gösterilmi ş ise de,<br />

Konstans' ın babas ı ve Heraklius'un o ğlu olan III. Konstantin 641 y ı-<br />

lında şubattan hazirana kadar ancak 4 ay hüküm sürmü ştür.<br />

(8) Baz ı kaynaklar Rodos'un 672 - 3'te Müslümanlar eline geçti ğini yazmakta<br />

iseler de (bk. Caetani, Chronographia Islamica, y ıl 52 - 3, 60) Ebu'l -<br />

Ferec tarihinde (C. I., S. 181), bu y ıl 654 olarak gösterilmi ştir.<br />

(9) Ebu'l-Ferec, C. I., S. 181.


İ1ALİFELİĞİN EMEVİLERE GEÇİŞİ<br />

cd) İslam donanmasınm Istanbul'a varmas ı : Müslümanlar<br />

Fenike halicinde Bizans imparatorunun donanmas ını peri şan<br />

ettikten sonra, Anadolu k ıy ılar ında yol al ıp Çanakkale boğazını<br />

geçerek Kad ıköy'e kadar ilerledilerse de şiddetli bir fırt ına<br />

sebebiyle yeni bir ba şarı elde edemediler. Böylece Hz. Osman devri<br />

deniz sava şlar ı bak ım ından da şerefle dolu yeni sahifelerin yaz<br />

ılmas ına vesile oldu.<br />

d) Kur'an'ın resmi şeklini alması : Kur'an ilk kez Hz. Ebu<br />

Bekir taraf ından mushaf haline getirilmi ştir diye bilinmektedir.<br />

Ama şüphe edilmenıeliki, daha Hz. Peygamber zaman ında, belki<br />

bugün elimizde oldu ğu gibi tam değilse de, onun baz ı bölümleri<br />

mushaf halinde uzak bölgelerde elden ele dola şmakta idi. Bunun<br />

bir delilini bize, ana kaynaklardan biri olan Taberi vermektedir<br />

(Bk. Kadir Z. Ogan çevrisi, II., S. 872, I. bask ı). Kur'an Hz. Muhammed<br />

zaman ında hafızas ı kuvvetli kimselerce ezberlenmi şti.<br />

Hz. Ebu Bekir'in çabalar ıyla mushaf haline getirilmi ş olan Kur'an<br />

Peygamber taraf ından ezberletilen, tertip edilen kur'an ın ayn ıydı .<br />

Bu nüsha, Hz. Ebu Bekir'in hayat ı boyunca onun yan ında kalmış ,<br />

ölümü üzerine Hz. Ömer'e geçmi şti, Ömer'den sonra bu nusha<br />

Ömer'in k ızı Hafsa'ya emanet b ırak ılmış, böylece Hz. Osman zaman<br />

ına kadar ulaşm ışt ı. Gerektikçe bu nushadan kopyalar ç ıkar ılmış<br />

olmas ı muhtemeldir. Hz. Osman önem verdiği bazı olaylardan<br />

dolayı Kur'an-i Kerimi resmen istinsah ettirip kontrol ettikten<br />

sonra her yana göndertmi ş, özel olarak yaz ılmış nushalar ın ortadan<br />

kald ırılmas ını (yak ılmasını ) emretmi ştir (10). Halife Osman'a<br />

bu fikri verenin Huzeyfe bin el-Yeman oldu ğu Enes bin Malik tarafından<br />

rivayet edilmi ştir. Gûya 25/645-6'da Küfeli askerler Azerbaycan'a<br />

sefere ç ıkt ıklar ı s ırada Huzeyfe de yard ımcı kuvvetlerin<br />

başında bunlarla birlikte bulunmaktayd ı . Şam'dan gelen ordularla<br />

Irak birlikleri birle ştikleri zaman bu her iki taraf Kur'an' ı kendine<br />

göre okumaya ve kar şı taraf ın okuyuşunun doğru olmadığın ı<br />

iddiaya koyuldular. Huzeyfe i şte bu anlaşmazlığın islâmiyet için<br />

ileride bir tehlike yaratacağından korkup İslam ümmetini hep ayn ı<br />

şekilde Kur'an okumaya yöneltecek_ bir çare arad ı. Hazreti Osman'a<br />

durumu söyledi, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali ba şta olmak<br />

üzere ashab ın büyüklerini davet ederek, onlar ın düşüncelerini ö ğ-<br />

(10) Sadr ül- Islâm, Ö. R. Do ğrul çevrisi, C. X., S. 252 -3; Clement Huart,<br />

Histoire des Arabes, C. I., S. 245.


8 Bahriye ÜÇOK<br />

rendi, sonra Hazret-i Ömer'in k ızı, Peygamber'in dul e şi Hafsa'ya<br />

haber gönderip yan ındaki Kur'an nushas ını emanet olarak kendisine<br />

yollamas ını rica etti ve. Zeyd ibni Sabit, Abdullah ibni Zübeyr,<br />

Said ibn ta-As, Abdurrahman ibni Haris, Hâris ilmi Hi şam gibi ashabm<br />

en ünlü ki şilerinden kurdu ğu bir komisyonu Kur'an' ın dikkatli<br />

ve emin bir şekilde kopye edilmesine memur etti; fakat Medine'li<br />

olan Zeyd ile bir anla şmazlığa dü şerlerse Kur'an' ı Kurey ş<br />

lehçesine sad ık kalarak kopye etmelerini emretti. Verilen emre<br />

uyularak Kur'an Kurey ş arapças ı ile yaz ıldı. Bununla birlikte<br />

Kur'an' ı okuyan yabanc ıların baz ı kelimeleri Kureyş arapças ı ile<br />

telaffuz edememeleri kar şısında Hazret-i Muhammed'in bunlara<br />

hoşgörü ile muamele etti ği rivayet edilir. Çok muhtemeldir ki, bu<br />

müsaade islâmiyet'in geni şlediği, Peygamberin hayat ımn son zamanlarında<br />

verilmi ştir. Bahis konusu etti ğimiz bu lehçe fark ı<br />

Kur'an' ın manas ında hiçbir de ği şikliğe meydan vermemekle beraber<br />

fonetik yönden ayr ılığa vesile olnıaktayd ı. Bir iki örnekle aç ıklamak<br />

gerekirse: Kurey ş lehçesinde «Hatta» dendi ği halde, Huzeyl<br />

Araplar ı bunu «Atta» diye okur ve söylerler; Kurey şliler t'nin fethiyle<br />

«talemun» dedikleri halde, Esed'li Araplar t'nin kesri ile «Ti'-<br />

lemün» okurlard ı. Birinin «asin» okudu ğunu öteki «Yasin» okurdu.<br />

Hazret-i Peygamber'in bu müsaadeyi vermekteki maksad ı ,<br />

Müslümanlara kolayl ık temin etmek idi; çünkü türlü Arap kabileleri<br />

Kur'an okumakta ve namaz k ılmakla idiler. Bunu zorla ştırmak<br />

İslam dininin yarar ına değil zararma olurdu (11).<br />

Bir rivayete göre Kur'an' ı istinsah edenlerin say ıs ı ona kadar<br />

yükselir. Ubey ibni Kâ'b, Enes ibni Malik, Abdullah ibni Abbas bunların<br />

aras ındad ır. Ebu bekir zaman ında olsun, Ömer zaman ında<br />

olsun Zeyd bu mutlu i şe daima yard ımcı olmuştur. Hazret-i. Osman<br />

ihtilâfl ı olan nushaları toplat ıp yakt ırmak hususundaki arzusunu<br />

beyan etiği zaman, hiçbir muhalefetle kar şılaşmamıştır. Bu-<br />

(11) Bu konu ile ilgili hadisler Buhari'nin Sahih'inde ve Müslim'de, İbni<br />

Mes'ud, Ubey ibni Kâ'b ve İbni Abbas gibi Islam' ın en yüzsek hadis<br />

ravilerine dayanmaktad ır. Sadr ül - İslam, C X., S. 246. Frants Buhl,<br />

Islam Ansiklopedisi C. VI., S. 1012.; Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiyâ, C. VI.,<br />

S. 634 - 6. C16ṉent Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 245. Arapça'da<br />

k ıraat yerine harf kullan ıl ıyor, haften murad olunan anlam ise diyelek<br />

yâni lehçedir. Hadislerde Kur'an yedi harf üzere nazil olmu ştur denilmektedir.


HALİFELİĞİN EMEV1LERE GEÇI ŞI<br />

gün en derin sayg ı ile muhafaza etti ğimiz ve okudu ğumuz Kur'an<br />

Hazret-i Osman' ın haz ırlatt ığı Kur'an'd ır. islâm'm en büyük has<br />

ımlan da bunu kabul etmekte tereddüt etmemektedirler. Böylece<br />

Kur'an' ın tam ve mükemmel mevsukiyeti meydana ç ıkmış oluyor.<br />

Kur'an' ın nüshalar ın ın hakikiliği ve tahrife u ğramadığı hususunda<br />

en mü şkilpesent orientalistlerden Nöldeke bile Encyclopedia<br />

Britannica'da Muhammedilik hakk ında yazdığı maddede bu yoldaki<br />

olumlu savunmalar ını esirgememi ştir. Yine Nöldeke bugün elimizde<br />

bulunan Halife Osman nushalar ının Ubey ibn Kâ'b ile İbni<br />

Mes'ud nüshalar ının ayn ı olduğu inanc ındad ır. Bu iki sahabinin<br />

nushalan ise Zeyd'in nushas ından kopya edilmi ş olmal ıdır. Ancak<br />

İbni Mes'ud kendi nushas ında Fatiha ile Muavvazateyn'i<br />

bulundurmamakta, Ubey ise Kur'an'a Hazret-i Muhammed taraf ın.<br />

dan söylenilen fakat ayet olmayan iki dua eklemektedir. Bunlardan<br />

biri Müslümanlar ın Vitir namazlannda okuduklar ı Kunut duas ı ,<br />

öteki «Allahumme ihdena femen hediyet» kelimeleri ile ba şlayan<br />

dualard ır. Bunlar ın Kur'an ile bir alâkas ı yoktur. Hazret-i Muhammed<br />

bu duaları ashab ına öğrettiğinden, o günden sonra sadece dua<br />

olarak okunmas ı âdet halinde devam edegelmi ştir.<br />

B) Hazreti Osman Devri'nde Fitnenin Sebebleri : Hz. Osman' ın<br />

alt ı yıl süren ba şarı ve şereflerle dolu devrini alt ı y ıl da haks ızl ık,<br />

huzursuzluk ve kay ırma devri izler. Bunun türlü nedenleri vard ır:<br />

a) İlkelerden ayr ılma : Hz. Osman zaman ındaki yeni kuşak,<br />

eski ku şak gibi züht ve takva sâhibi de ğildi; ilkelere s ık ı s ık ıya<br />

bağlanm ıyordu. Peygamber zaman ındaki ku şaktan pez az insan kalmışt<br />

ı. Onlar da çok ya ş l ı bulunmalar ı sebebi ile bir k ısmı inzivay ı<br />

tercih etmi şlerdi.<br />

b) Kureyşlilerin Kabile Asabiyeti : Gene yeni ku şak ümmetin<br />

ba şına geçecek şefin, ancak Kuery ş'den olabilece ği inanc ını taşımaktayd<br />

ılar. Gerçekten de Peygamber'in ça ğdaşlar ı bu amaçla hareket<br />

etmi şlerdi, ama asla bunu belli etmemi şlerdi. Yeni ku şak Kureyş'in<br />

bütün öteki kabilelerden üstün oldu ğu iddias ını açıktan<br />

açığa savunmaktan çekinmiyordu. Kurey ş kabilesi dışında 'kalanlar<br />

bu anlay ışa kar şı idiler. Ülkeler fethetmekte onlar ın k ıl ıçları parlamış<br />

, onların kanı dökülmüştü; Peygamber nas ıl herkese e şit muamele<br />

yapt ıysa şimdi de aynı olmal ıydı. Bu tür tart ışmalar doğudan,


10 Bahriye ÜÇOK<br />

bat ıya, tüm İslâm topraklarında dalgalanan İslam bayrağını tehdit<br />

etmeyteydi.<br />

c) Meeusi ve MusevIlerin gizli mücadeleler! : Eski Mecusilerin<br />

amac ı da yönetimi İranl ıların eline geçirmekti. Musevilerinki<br />

ise doğrudan doğruya islâm' ı yıkmakt ı. Bunun için bir takım dini<br />

mezhepler yaratmak ve islâm' ı içinden parçalamak gerekiyordu.<br />

Nitekim yahudi dönmesi İbn ül-Sevda ad ıyla tamnm ış olan<br />

Abdullah ibni Sebe, İslam kabileleri aras ında Basra'dan Şam'a<br />

kadar dola şmış ve Sebeiye adl ı bat ıl bir mezhep kurmu ş, Ali yanda<br />

şlarını Hz. Osman'a kar şı k ışk ırtmıştır. (Bk. Cl. Huart, I., S. 246-<br />

247) O, Hz. İsa'n ın yeniden dünyaya gelece ğine nas ıl inan ılmakta<br />

ise, Hz. Muhammed'in de ayn ı şekilde dünyaya gelece ğine iman edil<br />

mesini, onun yokluğunda da hayatta iken kendisine en çok yard ım<br />

eden Hz. Ali'nin hilâfete geçmesi gerekti ğini, Osman' ın haks ız yere<br />

bu makam ı elinde bulundurduğunu iddia etmekteydi. Bunun üzerine<br />

Basra'dan ç ıkarıld ı, Küfe'de de tutunamad ı ; Şam'da Ebu Zer ile<br />

Muâviye'nin aras ını açmaya çal ışt ı. Orada da başar ı sağlayamayınca<br />

M ısır'a gitti. M ısır valisi Abdullah ibni Ebi Serh'in deniz seferleri<br />

müminlerce ho ş karşılanmad ığından A. ibni Sebe'nin va ızları bur<br />

ada elveri şli bir ortam buldu (12).<br />

d) Hz. Osmanın yumuşak huylu olması : Hz. Osman akrabalarını<br />

ve Emevi soyundan olanlar ı vâliliklere ve yüksek memurluklar<br />

ı kay ırdığı ve ayrıca suçlular ı çabuk affetti ği için devlet otoritesine<br />

büyük çapta zarar vermi ş, özellikle bu husus onun aleyhine<br />

çal ışanları çoğaltmış tı. örneğin: Hz. Osman, Hz. Önıer'in tâyin ettiği<br />

baz ı valileri deği ştirip yerlerine akrabas ından, ehliyet ve iktidardan<br />

mahrum bir tak ım kimseleri getirdi; M ıs ır fatihi Amr ibn<br />

ül-As' ı Mısır'da refah ı artt ırdığı hâlde, devletin gelirlerini artt ırmam<br />

ış olmakla suçlayarak aziedip yerine Abdullah ibni Ebi Serh'i<br />

tâyin etti. Bu, bir ara Hz. Peygamber zaman ında dinden dönmü ş ve<br />

bu sebeble de onun taraf ından idam ı emredilmi ş olduğu hâlde, sonradan<br />

affedilmi şti. Bu durum Peygamber soyundan gelenlerin Halife<br />

Osman'a gücenmelerine sebep oldu. Muglre bin Şube ile Sa'd<br />

ibni Ebi Vakkas' ın azil sebebi ise beytülmalden bir miktar para ald<br />

ıkları iddias ı idi.<br />

(12) Ilk Şia mezhebi böylece M ıs ır'da ortaya ç ıkt ı ve pek çok yanda ş buldu<br />

(bk. CMment Huart, Histoire des Arabes, C. I. S. 248; Cevdet Pa şa,<br />

Kısas-i Enbiyâ, C. VI., S. 657).


İTALİFELİĞİN EMEVİLERE GEÇİŞİ<br />

11<br />

Buna kar şılık Hz. Osman' ın yakınlarından olan Muâviye ile ibni<br />

Ebi Serh eyâletlerinde adeta birer ba ğımsız hükümdar gibi idiler.<br />

Emeviler'in sava şlar sonunda ummadıkları zenginliklere sâhip<br />

olmalar ı bundan da pek çok gurur duymalar ı ve Kureyş'ten olmayanları<br />

aşağı görmeleri, islâm' ın unutturduğu eski kabilecilik duygulann<br />

ı yeniden alevlendirdi. Bunlara eklenen Amınar bin Yâsir<br />

gibi seçkin bir sahabinin mesçitte bay ıltılıncaya kadar dövülmesi,<br />

bir Kurey şli gelirken «Savulun yoldan» diye ba ğr ılmas ı, Medine<br />

etraf ındaki genel otlaklar ın Hz. Osman taraf ından yaln ız miri<br />

hayvanlara aynlmas ı ve bunun gibi daha pek çok sebep, Hz. Osman'a<br />

karşı duyulan saygı ve bağlılığı iyice gev şetmi şti.<br />

C) Hz. Osman' ın Şehid Edilmesi : Hz. Osman' ın düşmanlar ı<br />

s ıras ına girenlerden bir gurup da İbni Mes'ud'un gözden dü şmesine<br />

kızm ış olanlar ile Kur'an' ın eski nushalar ının yak ılıp resmi nushalar<br />

ının çoğaltılmas ına tahammül ederrlyenlerdi (13). İbni Mes'<br />

ud, Hz. Osman' ın Küfe'ye yolladığı resmi nushay ı okumayi reddedip<br />

kendi nu.shas ını okumakta israr etmi ş; bu husus onun ya şadığı<br />

müddetçe kendi yanda şlannca da izlenmi şti. Esasen Kutsal Metnin<br />

okuyucu ve tefsir edicileri, yâni Kurra, resmi nushalar ın eyâletlere<br />

dağıt ılmas ından ho şnut kalmam ışlard ı; çünkü böylece Kurra küt•<br />

leler üzerindeki merkezi iktidardan müstekil sonsuz güçlerini yitirmişler,<br />

Halife ise Kutsal Metnin tek koruyucusu olarak meydana<br />

ç ıkıp hükümet birli ğini kurmuştu.<br />

Hz. Osman yiğeni Mervan'a Afrika'dan gelen ganimet mallar ı-<br />

n ın önemli bir bölümünü ba ğışlad ı. Cuma gün Selâ vermek âdetini<br />

ç ıkard ı , Mina'da sünnetin hilâfma namaz ı dört rekât k ıldı ve Hz.<br />

Peygamber'in mührünü kuyuya düşürdü diye de müminlerin sitemleri<br />

ile kar şılaştı (14).<br />

Hz. Osman devrini bir ç ıjunaza sürükliyen olaylardan biri, Küfe'de<br />

ba ş gösterdi; şöyleki: Küfe vâlisi Said bin el-As bir gece Küfeli<br />

emirleri dâvet etti ği bir toplant ıda «Irak Kurey ş'in bir bahçe-<br />

(13) Çünkü Küfeliler Abdullah İbni Mes'ud'dan, Basral ılar Ebu Musal -<br />

E ş'ârrden, Şam halkı Ubey ibni Kâ'b'dan, humuslular ise Mikdad bin<br />

Esved'den ö ğrendikleri üzere Kur'an okumakta idiler. Bu durum her<br />

biri kendi okuyu şunun doğruluğunu iddia edenler aras ında huzursuzluk<br />

yaratm ıştı (bk. Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiyâ, C. VI, S. 634).<br />

(14) Kısas - i Enbiyâ, C. VI., S. 685.


12 Bahriye ÜÇOK<br />

sidir» gibi bir söz sarfedince, orada bulunan Eşter el-Nehai bu söze<br />

karşı gelmi ş, «Irak ı biz k ılıçlarımızla fethettik» diye cevap vermi ş-<br />

ti. Vâlinin zab ıta memuru, vâliyi koruyucu yolda şiddet göstermi ş-<br />

se de, Eşter ve arkadaşları kendisini bayılt ıncıya kadar dövdüler.<br />

Vali ile bu ileri gelenlerin aras ı art ık aç ılmış , şiddetli tenkitler ba ş-<br />

lamış olduğundan, Said durumu Halife'ye bildirip bunlar ın Ktıfe'den<br />

sürülmesini rica etmi şti. Halife'nin verdi ği izin üzerine■<br />

kendine taraftar ohn ıyanlan topluca Şam'a, Muâviye'ye islâh etmesi<br />

temennisi ile yollad ı. Muâviye, içlerinde Sâbit bin Kays, Sa'-<br />

sa'a ve Urve bulunan ki şileri uzun tart ışmalardan sonra, mant ıkla<br />

islâh edemiyeceğini anlay ıp Şam'dan uzakla şt ırdı (15).<br />

Kûfeliler bu sefer Hâlid bin Velid'in oğlu Hums valisi Abdurrahman'<br />

ın yan ı:na gönderildiler. Abdurrahman bunlar ı tehdit ile biraz<br />

sindirdi ise de kamu oyunda ayaklanma istekleri art ık aç ıkça<br />

görüyordu. Hz. Osman, Araplar ın şeflerinden, çoğu Kurey şli olan<br />

kişileri davet edip ne yapmak gerekti ğini onlarla görü ştü. Bu s ırada<br />

Küfe'den Emevi şeflerin uzakla şt ığını gören Hz. Osman'ın muhaliflerinden<br />

Yezid bin Kays, Hz. Osman' ı hilafet -ten indirmek maksad<br />

ıyla harekete geçti. Abdullah ibni Sebe ile mektuplaşanlar ona<br />

kat ıldılar. Eşter'in de k ışkırtmas ıyla ayaklananlar ın sözle yola gelmeleri<br />

art ık imkan s ınırlarını a şmışt ı. Vâliyi Kfıfe'ye sokmad ılar,<br />

durumu haber alan Hz. Osman K ılfelilerin iste ğine uyarak Ebu Musa<br />

el-Aş'arl'yi Kûfe vâliliğine tâyin etti. Böylece İrakl ıların ayaklanmas<br />

ı önlenmi ş oldu. Ama öteki eyâletler ihtilâle haz ırlanm ışlard ı .<br />

Medine'dekilerin de ça ğırmalar ı üzerine M ısırlılar'dan baz ıları Medine'ye<br />

gelip valileri Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh'den şikayette<br />

bulundular. Hz. Osma ıı valiye bir tehdit mektubu gönderdi. Abdullah<br />

bin Ebi Serh ise bundan hiddetlenip şikayetçilerden birini döverek<br />

öldürdü. Bu olay mevcut heyecan ate şini bir miktar daha körükledi.<br />

Mıs ır'da, Kûfe ve Basra gibi şehirlerde ayaklananlardan<br />

yedi ila sekizyüzer ki şi birle şerek gûya Kabe'yi ziyaret edecekmi ş<br />

gibi 35/655-6'da yola girip Medine üzerine yürüdüler. Kinâne bin<br />

Bişr gibi kabile şefleri, Eşter el-Nehal gibi ünlü kişiler de bunlar ın<br />

aralar ında idi. Medine'ye ilk ula şanlar M ıs ırlılar oldu. Basral ılar<br />

Talha'ya, Kûfeliler Zübeyr'e, Mısırl ılar Hz. Ali'ye e ğilimli oldukları<br />

halde, hepsi de Hz. Osman' ın hal'ini istemekte idiler. Bunlar Me-<br />

(15) Clement Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 248; Cevdet Pa şa, Kısas-i<br />

Enbiyâ, C. VI., S. 659.


HAL İFELİĞİN EMEVÎLERE GEÇ İŞİ<br />

13<br />

dine'ye üç konak -uzaklıkta durdular. Medine'de kendilerine kar şı<br />

asker toplandığı haberini i şitmişlerdi. Aralar ından iki elçi seçip<br />

Medine'ye yollad ılar. Bunlar Ali, Talha, Zübeyir ve Hz. Ayşe ile görüştüler.<br />

Hz. Ali ayaklananlar ın barış yoluyla da olsa Medirie'ye<br />

girmelerine izin vermedi; hatta bunlara kar şı silahlı kuvvetler tedârik<br />

etti. M ısırl ılar Hz. Ali ile görü şüp Halife s ıfat ıyla kendisine<br />

biat etmek istedikleri zaman da Hz. Ali onlar ın askerlerinin mel'iln<br />

olduğuna dair bir hadis-i Şerif bulunduğunu söyledi. Bu arada Basrahlar<br />

Talha'ya, Kûfe temsilcileri de Zübeyr'e biat etmek istemi ş<br />

ama Hz. Ali gibi bunlar da teklifleri reddetmi şlerdi. Her üç birlik<br />

uzaklarda birle şip anlaşt ıktan sonra «silahlara davranmayanlara<br />

aman» diye ba ğıran tellallar ç ıkartarak Medine üzerine yürüdüler.<br />

Herkes evine çekildi.<br />

Bu s ırada dünyan ın o devir için hiç şüphesiz en kudretli devletine<br />

hükmeden Hz. Osman hükümet merkezinde, dayanaca ğı<br />

küçük bir kuvvete dahi sahip olmad ığı için Dar'da ku şatıldı ve<br />

doğudan, bat ıdan gelen bu çeteler ile görü şmelere katlanmak zorunda<br />

kald ı. Bu arada Talha bin Ubeydullah (Cennetle müjdelenmiş<br />

olanlardand ır) Hz. Osman'la şiddetli tart ışmalara girmi ş ve<br />

müminlerin anas ı Hz. Ayşe de M ıs ır valisi Abdullah ibni Ebi Serh'in<br />

azlini istemi ş «Sen çekimser davranm ışs ın, halbuki o bunlardan<br />

birini öldürmü ş, sen de kendi memurundan onlar ın hakk ını al» diye<br />

haber yollam ışt ı. Hz. Ali de sürekli olarak Halifeyi uyarmaya<br />

çalışmıştı; ama Hz. Osman' ın aldığı iyi kararları yeğeni ve katibi<br />

Mervan her zaman tersine çevirmekte hünerli idi.<br />

Hz. Osman 30 gün kadar Medine mescidinde imamete devam<br />

etmi ş ve isyanc ılar da onun arkas ında namaz k ılmışlard ı; yaln ız<br />

hac zaman ı geldiğinde kendi yerine hac emiri olarak Abdullah ibni<br />

Abbas' ı tayin etmek zorunda kalm ışt ır. Eski sahâbeden ve Hz. Osman'dan<br />

yana olanlardan birçoklar ının Medine'lilerin yard ımına<br />

haz ırland ıklarm ı duyan M ıs ırl ılar ve İrakl ılar bir an önce sonuca<br />

varabilmek amac ı ile daha s ıkı bir kuşatma tedbiri almaya ve Hz.<br />

Osman' ın hal'ine karar verdiler. Medine halk ı da art ık camiye gitmekten<br />

vazgeçti; evlerinde, d ışarda silahl ı bir halde bulunmağa<br />

itina gösterdi. Bu gergin havay ı sürdürmenin doğuracağ' ı kötü sonuçlardan<br />

Müslümanlar ı korumak amac ı ile Hz. Ali, aralar ında<br />

cennetle müjdelenmi ş olanların da bulunduğu Muhâcirin ve Ensâr'-<br />

dan 30 ki şi ile birlikte anla şmak üzere isyanc ıların yanına gitti.<br />

Ayaklananlarm Hz. Osman hakk ındaki sözleri son derece sert oldu.


14 Bahriye ÜÇOK<br />

Ama onların hemen hemen bütün istekleri kabul edildi; zalimlerin<br />

cezaland ınlacaklan, daha önce al ınmış sert tedbirlerin kald ınlacağı,<br />

valilerin deği ştirileceği kendilerine vadedildi. Halife'nin bar ış<br />

sever tutumu kar şıs ında M ısırl ılar silahlar ını b ırakt ılar ve memleketlerine<br />

do ğru yola girdiler. Abdullah ibni Ebi Serh azledildi yerine<br />

Ebu Bekir'in oğlu Muhammed vali olarak M ısıra yolland ı . Yolda<br />

el-Ariş konak yerinde durumu şüphe uyand ıran bir siyah köle yakalan<br />

ıp sorguya çekildi. Üzeri aran ıp kuru bir mataran ın içine saklanm<br />

ış, Halifenin mühürü ile de mühürlenmi ş bir mektup bulundu,<br />

bunda «Muhammed bin Ebi Bekir ve yan ındakiler M ıs ır'a gelince<br />

onlar ı idam etmek için imkan ara, ellerindeki ferman ı yok et ve<br />

yeni bir emir gelinceye kadar eski vazifende kal» deniliyordu.<br />

Muhammed bin Ebi Bekir bu mektubu yan ındakilerin mühürleriyle<br />

de mühürlettikten sonra içlerinden birine emanet etti (16).<br />

M ısırl ılar h ışımla ve öç alma karar ı ile geri, Medine'ye, döndüler.<br />

Hz. Osman'a kefil olup ba ş kald ıranlara teminat veren Hz. Ali<br />

derin bir utanç içinde kald ı. Medine'de art ık Hz. Osman' ı koruyacak<br />

kimse kalmam ışt ı . K ı:ıfeliler, Basral ılar bu olay ı daha yolda iken<br />

duyup geri dönmü şlerdi. Hz. Osman mührün ve kölenin kendisine<br />

ait olduğunu, fakat böyle bir mektup yazmad ığın ı yeminle teyid etli.<br />

Ayaklananlar, hatta Medine'deki Umeyyeliler Mervan' ın cezaland<br />

ırılmas ın ı ondan istediler. Hz. Osman buna yana şmad ı. O zaman<br />

Medine'liler «.Made ırki senin isteklerinin tersine böyle i şler yap ı-<br />

labiliyor, o halde sen hükümdar de ğilsin, istifa et» dediler. Hz.<br />

Osman Tann= kendisine uygun gördü ğü iktidar kisvesini b ırakmayaca<br />

ğını söylemek suretiyle istifa teklifini gururla reddetti.<br />

İşte bundan sonra onu çok s ık ı bir şekilde evinde (Dar) kuşatt<br />

ılar; öyleki oraya gerekli suyun ta şınmas ına bile izin verilmedi.<br />

Hz. Ali oğullanm onun kap ısını korusunlar diye nöbete soktu.<br />

Ebu Hureyre gibi sahabiler yat ışt ır ıcı, arabulucu olarak çaba gösterdiler<br />

ama, faidesi olmad ı. Bu heyecanl ı kalabal ığın ortas ında Hz.<br />

Osman odas ına çekilmi ş sessizce Kur'an okumaya dalm ışt ı. Yan ında<br />

sadece e şi Naile vard ı .<br />

Daha çok zaman yitirmenin do ğru olm ıyacağım hesaphyan Muhammed<br />

bin Ebi Bekir (17) ve yan ına ald ığı birkaç ki şi H. 35 y ılı-<br />

(16) Mes'udi, Müruc üz - Zeheb, C. IV. S. 278'de yaz ın ın Mervân'a ait olduğunu<br />

onlar tan ıd ılar denmektedir.<br />

(17) Muâviye Suriye'den bir yard ımc ı kuvvet göndermekteydi. Mes'udi, Müruc<br />

üz - Zeheb, C. IV., S. 279; Sadr ül -Islam, C. X., S. 308.


HALİFELİĞİN EMEV İLERE GEÇİŞİ<br />

15<br />

n ın son günlerinde (656 Haziran) Hz. Osman' ın evine bitişik bir<br />

evden duvar ı aşarak onun odas ına girdiler ve onu şehid ettiler (18).<br />

Engel olmak için gayret eden Naile'nin parrnaklan kesildi. Içeri girenler<br />

Muhammed bin Ebi Bekir'den ba şka, kesin olmamakla birlikte,<br />

Kuteyre, Sudan bin Hamran, (19) Kinâne bin Bişr ve G'afild<br />

idiler. Hz. Osman' ın kan ı Kur'an-i Kerim, üzerine akt ıktan sonra<br />

«fitne kap ısı art ık aç ılmış değil, bundan böyle kapanmamak üzere<br />

• ınlmışt ır».<br />

Ayaklananlar içeriye girdiler, e şyaları yağma ettiler. Hz. 0Smad<br />

ın naşı hemen o gün kald ırılamad ı; üç gün ortada kald ı . Naile'•<br />

nin ısrarl ı riealan sonunda iki yak ın arkada şı onu haz ırlamak için,<br />

Hz. Ali'den izin ald ılar. Cenazeyi ta şlamak için yollara toplanm ış<br />

bulunan halk da Hz. Ali'nin emri ile da ğıt ıldı: ama Hz. Osman ancak<br />

geceleyin Medine'de Bak ı ' adl ı mezarl ığın yakınlar ında duvarla<br />

çevrili bir yere defnedildi (20).<br />

Hz. Osman' ın katli İslam tarihinde, hemen hiçbir olay ın yaratamad<br />

ığı sonuçlar doğurdu. Art ık bundan sonra din devletinde iktidar<br />

ın kimin hakk ı olduğu sorunu k ılıçla hallolundu.<br />

Ba şındaki imamla temsil edilen ümmetin i ğreti birliği ancak<br />

zorla korunabildi. Gerçekte ise cemaat çözüldü ve her zaman siyasi<br />

bak ımdan tutunmaya çal ışan ve kendi imamlar ı için, resmen hüküm<br />

süren halifeye kar şı silaha davranan bir tak ım partilere bölündü.<br />

Bu yüzden iç sava şa fitne denildi. Bu durum gerçek dindarlar için<br />

çok üzücüydü. Bunlar birşeye karışmıyacak olsalar Islam ın hak yolundan<br />

gitme emrine uymam ış olacaklar, bir yan ı tuttuklar ı takdirde<br />

ise müminlerin ancak kâfirlere kar şı savaşabilecekleri ve bir-<br />

(18) Bu s ırada Hz. Osman' ın sakal ına yap ışan Muhammed bin Ebi Bekr'e<br />

Hz. Osman «baban bu hâlini görseydi acaba ne derdi» diyince Muhammed<br />

utan ıp dışarı çıkmışt ı. Bk. Mes'üdi, a.g.e., C. IV., S. 280.<br />

(19) Mes'üdi bu adi Sa'd bin Humran olarak yazmaktad ır bk. C. IV, S. 282.<br />

(20) İbni Hacer, isâbe, C. III., S. 456; Yâkut Hamavi, Mu'cem ül-Buldân, III.,<br />

S. 363; Cevdet P ş. a.g.e., C. VI. S. 688; Wellhausen, Arap devleti ve sükutu,<br />

S. 23. Onu baz ı kişiler Baki' denilen müslüman mezarl ığına defnetmeğe<br />

b ırakmad ılar. Bak ı'in hemen yan ında bir yahudi mezarl ığı vard ı, oraya<br />

gömdüler. Daha sonra I. Muâviye zaman ında bu duvarlar y ık ıldı ve<br />

Müslüman mezarl ığı ile Yahudi mezarl ığı birle ştirildi; Osman' ın bulunduğu<br />

tarafa Umeyyeo ğulları mezarl ığı denildi. Bk. Taberi, C. III.,<br />

S. 616.


16 Bahriye ÜÇOK<br />

birlerinin kan ını dökmemeleri gerekti ği yolundaki temel ilkeye aykırı<br />

hareket etmi ş olacaklard ı .<br />

3. — Hz. Ali'nin halifeli ği ve siyasi partilerin doğmas ı , : Peygamber'in<br />

Müslümanlar aras ında büyük bir nüfuza sahip olan damad<br />

ı ve amcas ı oğlu Hz. Ali, Hz. Osman' ın şehit edildiği gün camide<br />

Halife olarak biat ı kabul etti. Ancak biat merasiminde Talha ile<br />

Zübeyr bulunrnam ışlard ı. Bunlar sonradan, bir rivayete göre, bask<br />

ı yap ılarak Hz. Ali'ye biat ettirilmi şlerdir (21). Hz. Ali'nin hilafeti<br />

kabulü M ıs ırl ıları memnun etmi ş ise de Küfe ve Basral ıları k ızd<br />

ırm ışt ı. Talha ve Zübeyr, Hz. Ali'ye biran önce Hz. Osman' ın katillerini<br />

bulmay ı ve cezalar ını vermeyi telkin ettiler. Hz. Ali heyecan<br />

ın yat ışmas ını bekle ırleği gerekli görüyordu. Hz. Osman zaman<br />

ında idaredeki bozukluklar ı iyi karşılarmyan Hz. Ayşe, onun ölüm<br />

haberini al ır almaz Mekke'ye gidip karde şi Muhammed'in katillere<br />

yol göstermi ş olmas ına rağmen, Hz. Osman' ın kan ını dava etme ğe<br />

koyulmuştu. Hayatta iken Hz. Osman' şiddetle tenkit edenlerden<br />

Talha ve Zübey de Hz. Ay şe'nin yan ına ko ştular. Gerdanl ık meselesinden<br />

(yani İfk olay ından) Hz. Ali'ye k ızg ın olan Hz. Ayşe'nin<br />

etraf ında türlü zihniyetlere sâhip insanlar toplanma ğa ba şlad ı .<br />

Bunlar kendilerinden daha çok güçlü olan Medinelilere kar şı duram<br />

ıyacaklar ını bildiklerinden, Arap yar ımadas ım b ırak ıp ilişkilerinin<br />

bulunduğu Basra'ya gittiler. Orada kendilerine yanda şlar<br />

arad ılar. Bir soğuk ve, karanl ık gecede Basra mescidinde k ırk kişiyi<br />

öldürüp valiyi hapsettikten sonra. Basra'ya sâhip oldular (22).<br />

Abdullah ibni Zübeyr «Biz Osman' ın kan ı için kan döküyoruz» diyerek<br />

kendini hakl ı gösterme ğe çal ışıyordu.<br />

(21) Biatten çekinenler aras ında Sa'd ibni Ebi Vakkas, Muhammed bin<br />

Mesleme, Zeyd bin Sâbit, şair Hassan bin Sabit, Ebu Sa'id el - Hudri,<br />

Mugire bin Şu'be, Usâme ve daha ba şkalar ı da vard ı .<br />

(22) Brockelmann, Islam Milletleri ve Devletleri Tarihi, N. Çagatay çevrisi,<br />

S. 68. Basra valisinin öldürüldü ğünü yazarsa da, bu do ğru değildir, Bk.<br />

Taberi Zotenberg çevrisi, III., S. 642.<br />

Hz. Ay şe'nin böyle bir zamanda islarnlar' ı bölücü bir harekete giri<br />

şmi ş olmas ı bunu ho ş görmeyen Beni Sa'd'l ı bir k ızın «Osman ın katli,<br />

senin bu deve üzerinde kendini silaha hedef etmenden daha ehvendir.<br />

Sana kar şı duyulan sayg ıyı yok etme, evine git otur.» demesine<br />

vesile olmu ştur, bk. Mes'üdi, C. VI, S. 292; C. Huart, histoire des Arabes,<br />

C. I., S. 250 - 1; Brockelmann, a.g.e., S. 68 - 9; Wellhausen, Arap Devleti<br />

ve sukutu, F. I şıltan çevrisi, S. 24, v. öt.


HALİFELİĞİN EMEVILERE GEÇ İŞİ 17<br />

Bu s ırada hapsettikleri Basra valisi Osman bin Hanif de ka ş-<br />

lar ı ve sakal ı yolunmu ş olarak b ırak ıld ı (Taberi II, S. 639-640).<br />

Gene bu s ırada onlardan önce Basra'ya ula şmak niyetiyle harekete<br />

geçen Hz. Ali'ye Medine'de bulunan Basral ı ve Küfelilerden 900 gönüllü<br />

kat ılmışt ı. Medine'yi terketmesini sağl ık veren Abdullah bin<br />

Selam, Hz. Ali'nin adamlar ının hücumundan kendisini zor kurtardı.<br />

Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr'in kendinden önce Basra'ya ula ştıkların'<br />

haber alan Hz. Ali'ye yol boyunca Tayy ve ba şka kabilelerden<br />

birçok sava şç ı kat ıld ı. Kendisinin yan ına oğulları Hasan ve Hüseyin,<br />

eshâbdan Ammar bin Yasir ve piyade kuvvetlerine komutan tâyin<br />

ettiği Muhammed bin Ebi Bekir (yani Hz. Ay şe'nin karde şi) bulunmaktayd<br />

ılar. Zikar denilen yerde yüzü yolunmu ş olan Basra valisi<br />

Osman bin Hanif onlar ı karşılad ı. Hz. Ali bir yandan da Küfe'de oturan<br />

Ebu Musa el-E ş'ari'yi kand ırmak için elçiler gönderdi. Ebu Musa<br />

ise yans ız kalmakta direndi. Hz. Ay şe de Küfelilere mektup yaz<br />

ıp yard ım istedi, ama Hz. Ali'nin o ğlu Hasan ve Ammâr bin Yasir,<br />

Küfelilerden 900 ki şi bularak Emir ül-Mümininin yan ına geldiler.<br />

Abdülkays'lar ile Bekir bin Vailler de bunlara kat ıld ılar. Uzun görüşmeler,<br />

tart ışmalar, hatta çarp ışmalar sonunda Irak' ı siyasi bak<br />

ımdan üçe ayr ılmış görüyoruz: 1) Tarafs ız kalanlar; 2) Hz. Ay şe,<br />

Talha ve Zübeyr'den yana olanlar; 3) Hz. Aliyi tutanlar. Küfe'de<br />

oturanlar Mudar ve Rebia kabileleri Hz. Ali'ye, Basra'da oturanlar<br />

Hz. Ay şe'ye yard ı mc ı oldular. Hz. Ay şe'nin bir karde şi kendi yan ında,<br />

öteki Hz. Ali'nin yan ında idi. Bu durumu gören eshabdan baz ı-<br />

lar ının tavsiyeleri üzerine Ali, Ka'ka'a'y ı Basral ılara özel bir mesaj<br />

ile yollad ı. Ka'ka'a ümidin üstünde bir kolayl ıkla başarı sağlamış<br />

göründü.<br />

A) Cemel olay ı : Bütün sünni râvilerin birle şmiş göründükleri<br />

bir rivayete göre Abdullah ibni Sebe bu anla şman ın gelecekte kendisi<br />

için cl4uraca ğı zararlar ı göz 6nünde tutarak bir gece askerleri<br />

ile Talha ve Zübeyr'inkilere bask ın yapmış ve bunu Ali'nin askerleri<br />

taraf ından yap ılm ış bir bask ın gibi göstermi ştir. 9 Aral ık<br />

656'da yeniden ba şlayan çarp ışma her iki yan için a ğır yitiklere sebep<br />

olmuştur (23). En gözde sahâbiler bu çarp ışmada karşılıkl ı<br />

birbirlerine ok yağdırd ılar.<br />

(23) Abdullah ibni Sebe'nin çabas ı olmasa da bu sava ş ergeç patlak verecekti,<br />

çünkü Ka'kaa'n ın barış vadi almas ından sonra bile her iki partiye<br />

mensup olanlar aras ında hala çarp ışma isteğinde olan önemli say ıda<br />

insan vardı, bk. Cevdet Pa şa, a.g.e., C. VII., S. 25 v. öt.


18 . Bahriye ÜÇOK<br />

Sava şın ba şında Hz. Ali at ını Zübeyr'e doğru sürüp ona Peygamber'in<br />

bir hadisini (24) hat ırlay ıp hat ırlamadığını sormuş, Zübeyr<br />

de hadisi hat ırlad ığı için üzülmü ş ve sava ştan vazgeçmi ş ise<br />

de oğlu Abdullah onu korkakl ık ile suçlayarak bir kez daha sava şa<br />

sokmuş, sonunda Zübeyr sava ş meydan ında kalm ıştır. Talha ise Zübeyr'den<br />

az önce Mervân bin Hakem'in attığı bir okla ölmü ştü.<br />

Ba şı bo ş kalan askerler Hz. Ay şe'yi al ıp iyice z ırhlanm ış mahfas<br />

ına oturtmu şlar, mahfay ı da bir devrinin üzerine yerle ştirmi şlerdi.<br />

Art ık kaçan sava şçılar devenin etraf ında toplan ıyorlar ve şa şılacak<br />

bir fedakârl ıkla Hz. Ay şe'yi koruyorlard ı. Devenin yularm ı tutan biri<br />

yere düştükçe bir ba şkas ı hemen onun yerini al ıyordu. Böylece Hz.<br />

Ayşe'yi koruyanlardan bir rivâyete göre 70, bir ba şka rivâyete göre<br />

de 40 ki şi ölmüştür. Sonunda Hz. Ali'nin bir i şareti üzerine devenin<br />

arka ayaklar ına vuruldu, deve yere dü ştü, Hz. Ayşe de bu suretle esir<br />

edildi (25). Karde şi Muhammed onun muhafazas ı ile görevlendirildi.<br />

Hz. Ali ganimet mallarına dokundurmad ı. K ırk kad ının e şliğinde<br />

Hz. Ayşe Medir ıe'ye yolcu edildi. Ay şe önce Kâbe'yi ziyaret<br />

ettikten sonra bütün hayat ı boyunca Medine'de bir kö şeye çekilip<br />

pi şmanlık ac ıları çekti.<br />

B) Muâviye ile çat ışma ve S ıffin sava şı : Ali, Cemel vakas ından<br />

sonra Küfe'ye gitti; buradan bütün imparatorlu ğu egemenliği<br />

alt ına almaya çal ışt ı. Mısır, Arabistan ve İran'a bir zaman için gönderdiği<br />

vâlileri ile bunda ba şarıya ulaştı Ama kuvvetli hasm ı geriye<br />

b ırakmaya mecbur oldu. E ğer onu da yenebilseydi ayr ıl ıklar<br />

kalkacak ve İslam imparatorlu ğunun tarihi bamba şka bir yol izliyecekti.<br />

Bu hasım Şam valisi Muâviye idi.<br />

Muâviye'ye gelince zengin bir hazineye sâhipti. Son derece mâl<br />

ıir bir siyasi olduğundan para ile sat ın alabileceği kimseleri ve fikirlerinden<br />

yararlanmas ı mümkin olanlar ı kendine bağlard ı. Hz. Osman,<br />

Emevi, Muâviye de Emevi idi. Hz. Osman' ın şehadeti Eaneviler'in<br />

sonu olmak gerekirdi ama. Muâviye'nin siyasi dehas ı sayesinde<br />

aksi oldu. Osman' ın katlini o, Hz. Ali'ye yükledi. Osman' ın kanl ı<br />

(24) Hz. Peygamber «Bir gün sen haks ız yere Ali ile mücade edeceksin»<br />

demi ş .<br />

(25) Sâdece bir gün süren sava şta iki taraftan 13.000 ki şi ölmüştü, Mes'üdl,<br />

müruc, C. IV., S. 305, 306; Taberl, III., S. 657; Ibn Tiktaka, el-Fahri,<br />

S. 140 v. öt.


HALIFEL1ĞİN EMEVILERE GEÇİŞİ 19<br />

gömleği ile Nail ,-;'nin parmaklar ını gösterip halk ı heyecanland ırdı .<br />

Suriyeliler eski_Gassani idaresinde ya şamış ve Grek- Roma nüfuzunu<br />

tan ım ış, düzen ve disipline, itaat etmeğe oldukça al ışık bir toplum<br />

idiler. Bunun için Ebu Sufyan' ın oğlu Muâviye yirmi y ıl boyunca<br />

Suriye valiliğini, halk ı memnun ederek, elinde bulundurabilmişti.<br />

Şimdi ise Hz. Ali'nin Şam'a yeni bir tayin yapmas ına boyun<br />

eğıııeği ve ona biat ı akl ından geçirmiyordu. Gerçi hilafet üzerinde<br />

bir iddias ı da yoktu, ama Osman' ın öldürülmesi ile kendi iktidar ının<br />

bitmi ş olmasını kabul etmiyor, ihtilâle ra ğmen mevkiini muhafazaya<br />

devam ediyordu. Şehit edilen Halifenin yiğeni olmas ından ötürü<br />

onun intikam ın ı almay ı sağl ıyabilirdi.<br />

Hz. Ali ile emir Muaviye sava şa başlamadan önce bir kez daha<br />

barış yolunu arad ılar. Bunun için Hz. Ali, Cerir bin Abdullah' ı Muaviye'ye<br />

göndererek onu biata davet etti. Yazd ığı mektupta Ensar ve<br />

Muhacirin'in ittifakla kendisine biat etti ğini, şayet kendisi biat<br />

etmiyecek olursa, bunun sava şla elde edileceğini ona hat ırlat ıyor<br />

ve Hz. Osman hakk ındaki iddialar ının birer hile ve hud'a oldu ğunu<br />

bildiriyordu.<br />

Muaviye arad ığı fırsat ı böylece bulmu ş oldu. Haşimi olan Ali'<br />

ye karşı eskiden beri mevcut olup da unutulan Ha şimi-Emevi rekabetini<br />

yeniden canland ırarak Emevileri k ışkırtt ı; yan ında deha<br />

sahibi kimseler vard ı : Amr ibn Mugire bin Şube, Ziyad ibni<br />

Ebihi gibi. Ayrıca şairler, hatipler, vaizler hep Muâviye'nin davasını<br />

savunuyorlard ı .<br />

Hz. Ali önce Abdullah bin Abbas' ı Yemen'e, Yâla bin Umeyye'nin<br />

yerine yolladi. Basra valili ğini Osman bin Huneyf'e, Ki ıfe<br />

valiliğini ise Ebu Musa el-Aş'arî'den al ıp İbni Şihab'a verdi, (daha<br />

başkalar ı için Bak. Belazûri, II, 141).<br />

Öte yandan M ısır' ı kendine bağl ıyabilmek amac ı ile Kays bin<br />

Sa'd' ı oraya tayin ederek birliklerle Nil ülkesine gitmesini emretti.<br />

Kays bin Sa'd bu emre ra ğmen yan ına scdece yedi ki şi alarak<br />

gitti; orada bir hutbe okudu. Bunda Peygamber'den sonra en hay<br />

ırl ı kişi olarak tan ıdıkları Ali'ye biat etmelerini tavsiye etti. M ı-<br />

s ır'da hemen herkes bu teklifi kabul edip Hz. Ali'yi halife tan ıdı .<br />

Tan ımayanlardan meydana gelen bir gurup üzerinde bask ı yap ılmad<br />

ı. Kays onları hediyelerle zararl ı olmaktan alakoyabildi. Muaviye,<br />

Hz. Ali'nin birgün Şam'a hücum edeceğini bildiği için önceden<br />

davran ıp ona kar şı çıkman ın gerekli olduğu kanısındayd ı;


20 Bahriye ÜÇOK<br />

ama arkas ında Kays bin Sa'd' ı b ırakman ın tehlikeli olabileceğini<br />

düşünmü ş, onunla dost olma çarelerini aram ışt ı. Bunda ba şar ı sağlayamay<br />

ınca Muaviye hileye ba ş vurmu ş, Kays bin Sa'd' ın kendisine,<br />

Şam halk ı ile beraber oldu ğuna dair, mektuplar yazd ığı m<br />

ilan ettirmi şti. Hz. Ali buna inanmak istemedi ise de yan ındaki<br />

adamlar onu Kays' ı azle k ışkırtmışlar, yerine Hz. Ay şe'nin karde,<br />

şi Muhammed bin Ebi Bekir'i M ıs ır'a vali tayin ettirmi şlerdi (26).<br />

Muhammed bin Ebi Bekir, M ıs ır' ı Kays bin Sa'd kadar ehliyetle<br />

yönetememi ş, Hz. Ail'ye biatten çekinmi ş olanlara bask ı yapm<br />

ış, bu davran ış ise Muaviye'ye yanda şlar kazand ırmışt ı .<br />

Amr ibn da iki oğlunu zorla kand ırarak yan ına al ıp Şam'a<br />

gelmiş ve Hz. Ali aleyhine Muaviye ile bir anla şmaya yarma karşıl<br />

ığında müstakbel M ıs ır valili ğini garanti etmi şti (27). Bu arada<br />

Hz. Omer'in büyük o ğlu Ubeydullah da Hz. Ali'ye biat etmeyip<br />

Şam'a gitmi şti (28). Bu durum kar şısında Ali sava şı kaç ınılmaz<br />

gördü. F ırat boylar ına geldi ği zaman Suriye ordusuyla kar şılaşt ı .<br />

Muaviye de İrak s ınır ında S ıffin denilen yerde ordusunu mevzilendirdi.<br />

Hz. Ali sava şmadan önce bar ış yollar ın ı arad ı. Elçiler yollad<br />

ı. Muaviye cevab ında Osman' ın katillerinin teslimini istedi. Hz.<br />

Ali, Muaviye'nin elçisine, birgün sonra gelmesini söyledi. Ertesi<br />

gün 10000 askerle elçinin kar şısına ç ıkt ı. Askerler, elçiye «biz hepimiz<br />

Osman' ın katilleriyiz» diye ba ğırd ılar. Hz. Ali katilleri bulup<br />

teslim etmenin imkans ız olduğunu gördüğünü, Muaviye'nin<br />

haks ız inad ından vazgeçmesi gerekti ğini, kendisinin Hz. Osman' ın<br />

katlinde zerre kadar ilgisi bulunmad ığını elçiye söyledi (29).<br />

S ıffin yak ınında yerle şen Muaviye, Hz. Ali ordusunu sudan<br />

yoksun b ırakacak bir tedbir uygulamak istedi. Bunu farkeden Hz.<br />

Ali daha önce davranarak Muaviye ve askerlerini susuz b ırakt ı .<br />

Fakat Hz. Ali, Muaviye askerlerinin kullanmalar ına engel olunma-<br />

(26) Taberi, III., S. 667.<br />

(27) Mes' ıldi, a.g.e., C. IV. S. 298.<br />

(28) Ubeyudllah babas ının katili Hürmüzasn' ı katletti ği zaman Hz. Osman<br />

onu diyet verip kurtarm ıştı. Hz. Ali halife olunca, Ubeydullah'a 'k ısas<br />

uygulanmas ı gerekli olduğunu söylemesinden ötürü Ubeydullah ona<br />

biat etmemi ş olmal ıdır.<br />

(29) Sadr ül - islâm, C. IX., S. 77 - 8.


. HALİFELİĞİN EMEV1LERE GEÇ İŞİ<br />

21<br />

mas ını emretti. iki taraf askerleri su almaya ç ıkt ıkça kar şılaşıyor,<br />

konuşuyor, hatta birbirlerini ziyaret ediyorlard ı. Bu durum barışın<br />

yakın olduğu kan ısını uyand ır ıyordu. Hz. Ali bir kere daha<br />

barış teşebbüsünde bulundu; ama ba şaramad ı. Rivayete göre bu<br />

barış teşebbüsleri her iki taraf haf ızları, bilginleri, erdemlilerince<br />

seksenbe ş kez tekrarlanm ıştır. Gene de bütün bu u ğraşmalar boşuna<br />

olmuştu. Bu yüzden sava ş üç ay kadar geri kalm ıştı. Sonunda<br />

Hz. Ali, Küfe'li süvarilere komutan tâyin etti ği Ester ile öteki<br />

komutanlarından Ammar bin Yâsir, Kays bin Sa'd, Haşim bin Ut.<br />

be'yi sava ş alan ına çıkard ı. Bunlar birer gün sabahtan ak şama<br />

kadar sava ştılar. Sonra, topluca bu âsilere sald ırmak gerekli olduğu<br />

yolunda Hz, Ali bir hutbe okudu.<br />

Sonunda, 36 yılı (656 M.) Zilhiccesinde çarp ışma ba şlay ıp bir<br />

ay sürdü. Muharrem ay ı gelince sava ş durduruldu. Ali'nin ordusu<br />

gene hep birlikte Osman' ın katilleri olduklar ını öne sürdüler. Muâviye<br />

ise katiller teslim edilirse biat edece ğini söyledi. Sava ş yeniden<br />

ba şladı, iki yan birbirlerine öyle merhametsizce i şler yapt ılar<br />

ki; Hz. Ali Müslümanlar' ın kanlar ımn • akınamas ı için, Muaviye'yi<br />

kendisiyle düelloya davet etmi şti Amr ibn ül-âs, Hz. Ali'nin bu teklifinin<br />

doğru olduğunu Muaviye'ye hat ırlatmış ise de Muâviye ona<br />

«sen iyi bilirsin ki, bu işin sonu ya mahvolmak ya hapsolmakt ır<br />

cevabını» vermi şti. Amr, şerefini kurtarmas ı gerektiğini söyleyince<br />

de, onu kendi iktidarına göz dikmekle itham etti. Bir bak ıma bu<br />

doğru idi de. Ba şka bir rivâyet Muaviye'nin Amr' ı kendi yerine Hz.<br />

Ali ile çarpışmaya zorladığı, Amr'in bunu kabul etmek zorunda<br />

kald ığı, fakat Ali'nin Amr' ı tan ıdığı ve Muâviye için küçültücü sözler<br />

söylediği yolundad ır (30).<br />

Hz. Ali'nin ordusunun üstün gelmek üzere oldu ğunu anlayan<br />

Muâviye, hezimeti kabul etmek üzereydi ki, şeytan gibi kurnaz olan<br />

Amr ibn ül-Jis bir hiyleye ba ş vurdu. Hiyle şu idi: Kur'an cüzlerini<br />

ve sayfalar ını mızraklar üzerine takmak. Öyle yapt ılar ve beş asker<br />

önce, mushaflar m ızraklarm ucunda, iki taraf aras ında Kur'an hakem<br />

olsun diye bağırd ılar. Ali ve baz ı ak ıllı şahsiyetler bunun bir<br />

hiyle olduğunu anlad ılar ve gene de hücum edilmesini fikrini ileri<br />

sürdüler. Ön safta bulunan mutaass ıp dindarlar Kur'an kar şıs ında<br />

silahla= bırakt ılar; onlar ı taklit edenler oldu, bunlar halifeli ğe<br />

(30) Taberi, Zotenberg çevirisi, III., S. 680; Mes'üdI, C. IV., S. 370 v. öt.;<br />

Cl. Huart, Histoire des Arabes, C. I., S. 253,


22 Bahriye ÜÇOK<br />

kimin layık olduğunu k ılıçla değil Kur'an hükümleri ile tayin etmeyi<br />

sahi( verdiler. Hz. Ali buna itiraz edince, onu da Hz. Osman' ın<br />

akibetine uğratmakla tehdit ettiler (31). Davan ın hakem yoluyla<br />

halline karar verildikten sonra Şaml ılar, Amr ibn<br />

İrakl ılar<br />

ise Eş'as bin Kays' ı hakem yapt ılar. E ş'as hakemliği Ebu Musa el-<br />

E ş'ari'ye devretti. Bu s ırada Ebu Musa el-A ş'ari, Şam dolaylannda<br />

bir köyde inzivaya çekilmi ş bulunuyordu. İrakl ılar ona bir elçi<br />

göndererek ça ğırtmışlard ı . İrakl ıların uzun tart ışmalardan sonra<br />

verdikleri karara göre Hz. Ali ve Muâviye kendi dilek ve gönül nzaları<br />

ile Ebu Musa'y ı ve Amr' ı hakem tâyin etmi ş oldular. Onların<br />

kitap ve sünnet üzre verecekleri karar ı kabul edeceklerini aç ıkl ıyan<br />

bir anla şma yap ıld ı. Anla şma 13 Sefer 37/31 Temmuz 657'de resmen<br />

imza edilmi şti. E ş'as bin Kays baz ı kabilelere, yap ılan andla şmay ı<br />

anlat ırken bunlardan birkaç ı ona karşı ayaklanna ış sonra da Şam<br />

askerlerine hücuma kalkm ışlardı (32). Allah'dan ba şka kimse hakem<br />

olamaz diyerek Murâd, Dabbe, Temim kabileleri de bunlar gibi<br />

itirazlarda bulunmuşlard ı. Ayrıca birçok kimse de Ali'ye ba ş vurarak<br />

hakem usûlünden vazgeçilmesini tavsiye etmi şlerdi.<br />

İki hakem Dûmet ül-Cendel (veya Azruh)'de 400 tan ık ile birlikte<br />

bulu şacaklard ı. Iktidar mücadelesinin do ğurduğu gerginlikten<br />

üzülerek bir müddetten beri inzivaya çekilmi ş olan Abdullah bin<br />

Ömer, Sa'd ibni Ebi Vakkas, Mugire bin. Şube, hakemlerin verecekleri<br />

kararı merak ettikleri için Dûmet ül-Cendel'e gelmi şlerdi.<br />

İki hakem bir araya gelince görü şmelere başlad ılar. Ebu Musa<br />

el-E ş'ari'nin fikri Hz. Ali'yi de Muaviye'yi de imam-etten yani hilâfetten<br />

uzakla şt ırıp, Hz. Omer'in oğlu Abdullah' ı hilafet makam ına<br />

geçirmekti. Ama Amr ibn «Muaviye'den ne kötülük gördük»<br />

diye Muâviye taraf ını tutmakta idi. Ebu Musa ise Hz. Ömer'in dedikodulu<br />

mücadelelere girmemi ş, ad ını lekelememiş olan oğlunu<br />

başa geçirip, babas ının devrini yeniden canland ırmak istiyordu.<br />

Sonunda her ikisi de şöyle bir karara vard ılar. Hz. Ali ve Muâviye'<br />

yi halledip yeni Halife'yi seçmeyi bir şuraya devretmek.<br />

(31) Cevdet Pa şa, Kısas-i Enbiya, C. VII., S. 97.<br />

(32) Hz. Ali ile Muâviye aras ındaki bu sava ş tahminen 110 gün sürmü ş, her<br />

iki f ırkadan 70.000 ki şi ölmüştür. Mes'üdi'nin dedi ğine göre 40.000'i Suriyeli,<br />

25.000'i Iraklı, Müruc üz - Zeheb, IV., S. 295; Sadr ül - İslam, C. IX.,<br />

S. 85; Cevdet Pa şa, C. VII., S. 99. Wellhausen, Arap Devleti, S. 26.


İ-IALİFELİGİN EMEVİLERE GEÇ İŞİ<br />

zs<br />

Bu s ırada Amr'in hile:kar oldu ğunu bilenlerden bir iki ki şi Ebu<br />

Musa'y ı, hal' işinde Amr'dan önce bir şey söylememesi yolunda uyarmışlarsa<br />

da Ebu Musa, birlikte karar ald ıklarını, bu karar ın dışında<br />

birşey yap ılmıyacağını bildirerek dürüst hareket etmi ştir. İki<br />

taraf kar şı karşıya gelip hükmü tebli ğ etmek istediklerinde, Amr,<br />

Ebu Musa'n ın ya şını ileri sürerek, önce onun konu şmas ını sağlad ı .<br />

Ebu Musa, Tanrı'ya şükredip sonra Hz. Ali'yi hal' etmişti. Arkas ından<br />

sözü alan Amr da Hz. Ali'yi hal' etti ğini, buna karşılık Muâviye'yi<br />

halife naspetti ğini, (33) çünkü onun Hz. Osman' ın vârisi bulunduğunu,<br />

yâni Osman' ın kan ın ı onun dava edebileceğini ilan etti,<br />

Buraya kadar anlatt ığımız tarihi olaylara bakarak Ebu Musa el-E ş '<br />

arVin çok saf bir insan oldu ğu inanc ına var ılabilir; ama Ebu Musa,<br />

gerektiği gibi, tam bir dürüstlük içinde hareket etmi ştir. Karşı tarafın<br />

hiylesini dü şünmek, onlardan şüphe etmek akl ına gelemezdi.<br />

Amr ibn ül-As' ın hareketi ise bir politik zafer say ılamaz; onun yapt<br />

ığı hareket gayeye ve al ınan kararlara tamamiyle ayk ırıdır.<br />

C) ,a) Haricilerin sebep olduğu fitne,: Sıffin savaşından sonra<br />

meselenin hakeme intikalinden Hz. Ali'ye k ızan ve Küfe'ye dönerken<br />

onun ordusundan ayr ılan 12000 ki şi K(Ife yak ınındaki Harura'<br />

da oturmu şlard ı (34). Hz. Ali bunlara İbni Abbas' ı gönderdi ise de<br />

gönüllerini alamad ığından bizzat kendisi kalk ıp gitmi ş ve bunları<br />

birlikte Kûfe'ye gelme ğe raz ı etmi şti. Bundan sonra hakemi kabul<br />

etmenin küfür say ılacağı ortalığa yay ıldı. Hz. Ali bunu tekzib ederek<br />

önce harpten vazgeçmek istiyenlerin kendileri, daha sonra bunun<br />

aksine harekete geçenlerin yine kendileri olduklar ını söyledi.<br />

Bunlara mensup olan birisi «La hakeme il'Allah» diye bağırdı (35),<br />

bir başkas ı da «Allah'a Şefik koştuğun takdirde say ve am:elini akamete<br />

uğrataca ğını sana da senden öneekilere de vahyetmi ştik» üyetini<br />

okudu. Hz. Ali de buna gene bir âyetle cevap verdi. Demek<br />

oluyor ki, bunlar Hz. Ali'nin hakemi kabul etmesini sirk say ıyorlardı.<br />

Onlara göre hakem yaln ız Allaht ır. Say ısı gittikçe artan ve Hz.<br />

Ali'den yüz çevirmeğe başlıyan bu parti mensuplar ına Hariciler (Bk.<br />

Mass, l'islam, S. 44; Lammens, &ude sur le sicle, S. 154) denildi.<br />

Bunlar aralar ında toplan ıp Abdullah bin Vehb bin Rassibl'ye<br />

(33) İbni Tiktaka, el - Fahri, S. 150.<br />

(34) Henri Mass, l' İslam, S. 144 v. öt. Bundan ötürü onlar ın ilk adı<br />

(35) Mes'üdl, a.g.e., C. IV., S. 295 v. öt.; Huart, C. I., S. 254; Frants Buhl<br />

Sıffin maddesi, IA., X., S. 552; Wellhausen, Arap Devleti, S. 30 - 2.


24 Bahriye ÜÇOK<br />

biat ve Basra, Kûfe, Anbar ve Medain'deki yanda şlar ı ile birle şerek<br />

Nehrevan'da toplanm ışlar hem Ali hem Muaviye'ye ba ş kaldırmış -<br />

lard ı. Hak uğruna ortaya at ılan Irakhlardan bir parti önce Osman'a<br />

sonra Ayşe'ye ve şimdi de Suriyelilere kar şı mücadelelere girmi ş-<br />

lerdi. Böylece Hz. Peygamber'in ümmeti parçalanm ışt ı. Ancak gene<br />

de Hz. Ali'ye ba ğl ı kalan bir kütle vard ı . Bu da Şia'ydı .<br />

b) Nehrevân savaşı : Haricilere göre hakem tâyin etmek küfürdü.<br />

O halde Ali ve Muaviye'nin hakem tâyin etmeleri bu hakemlerin<br />

hüküm vermeleri de küfür say ılırd ı. Bu akideyi kabul etmeyenlerin<br />

de katledilmeleri gerekirdi. Bu yüzden kendi inançlar ına<br />

uymıyan müslümanlar ı türlü i şkencelerle öldürüyorlard ı. Hz. Ali<br />

bunlara nasihat etsinler diye Kays bin Sa'd ile Hz. Eyyub el-Ensari'<br />

yi gönderdi. Fakat bu tedbir fayda vermedi. Bunun üzerine Hz. Ali<br />

bunları tedip yoluna gitti. Önce gene de bir anla şmaya varmaya çalıştı,<br />

onlara ayaklanmalar ının sebebini sordu. Onlar Allah' ın iradesini<br />

yetkili olmayan iki adama tammakla Ali'nin dinden sapm ış olduğunu<br />

ifade ettiler. Ali onlar ın kendisini hakem yoluyla uzla ş-<br />

may ı kabule zorlad ıklarm ı aç ıklayınca, Hariciler kendilerinin, o<br />

zaman imans ız olduklarını ama şu anda islâmiyet'i kabul ettiklerini<br />

söylediler ve e ğer kendilerinden olmay ı reddetmezse ona hemen<br />

biat etmeyi önerdiler. Hz. Ali sava ştan ba şka ç ıkar yol olmad ı-<br />

ğın ı görerek, üzerlerine yürüdü 37/657 y ılında Nehrevan'da u ğrad<br />

ıklar ı yenilgi ile Hariciler'in ç ıkarmak istedikleri fesat bir süre<br />

için önlenmi ş oldu (36). O zaman bir k ısm ı tövbe edip Hz. Ali'ye kat<br />

ıld ılar; dörtbin kadar ı Abdullah bin Vehb'den ayr ılmad ılar.<br />

D) Hz. Ali ile Muaviye'nin mücadeleye devam etmesi ve Hz.<br />

Ali'nin şehit edilmesi Bundan sonra Hz. Ali Küfe'ye döndü. Orada<br />

M ısır valisi Kays bin Sa'd' ı haks ız yere azlederek yerine Muhammed<br />

bin Ebi Bekr'i tayin etti. Muhammed, M ısır'da Hz. Osman' ın<br />

yandal şarı ile uğra şmak zorunda kald ı; Kays gibi dahiyane bir usulle<br />

bunlar ı yönetemedi. Bu arada Muâviye, Art ır ibn ül-Âs'a bir kuvvet<br />

verip onu M ısır'a yollamışt ı. Muhammed bu kuvvetleri yenilgiye<br />

uğratt ı idiyse de Muâviye, Amr'in imdad ına yeti şip Muhammed'in<br />

bütün kuvvetlerini mahvetmi şti. Bir harebeye saklanm ış<br />

bulunan Muhammed bin Ebi Bekr, öldürüldü ve bir at derisine<br />

sar ılarak yak ıld ı (37). Böylece Hz. Ali M ıs ır' ı da 38/658-9 y ılında<br />

(36) Taberi, III., S. 690; Mes'ûcli, Müruc üz - Zeheb, IV., S. 295 v. öt.<br />

(37) Taberl, III, S. 694; Mes'üch, Müruc üz - Zeheb., IV, S. 422.


HALİFELİĞİN EMEVİLERE GEÇİŞİ<br />

23<br />

kaybetmi şti. Nehrevân sava şı ile kuvvetleri k ırılan ve dağınık bir<br />

halde kalan Hariciler, Mecusileri, mürtedleri ve Müslümar ılığ'a yeni<br />

girenleri kendilerine celbediyorlar ve bunlar ı hükümet aleyhine<br />

k ışkırt ıyorlard ı. Hz. Ali bunlar ın üzerine bir kuvvet göndererek<br />

tövbe edenlere şefkat göstermi şti. 39/659-60 y ıl ında Muâviye , her<br />

yanda Hz. Ali'ye kar şı hücuma geçti. Hicaz ve Irak, Muaviye'nin<br />

gönderdiği askerlerden dolay ı peri şan oldu. Hz. Ali ise güç bir duruma<br />

düştü. Bununla birlikte bo ş durmay ıp Muâviye askerlerini bu<br />

havaliden koymu ş, bütün İran'a hakim, olduktan ba şka Bombay'a<br />

kadar asker yollamay ı başarm ış tı. Hicretin 40. y ılında (M. 660-1)<br />

yâni bu olaydan bir y ıl sonra Muâviye gene Hicaz üzerine sald ırdı .<br />

Gönderdiği kuvvetler, Yemen'e ula şınca Hz. Ali telaşa düşüp buna<br />

karşı hazırlık yaparken İbni Mülcem adında bir Harici'nin zehirli<br />

hançeri ile şehit edildi.<br />

Hz. Ali'nin öldürülmesi tamamiyle siyasi bir mahiyet gösterir.<br />

Şöyleki Hariciler Hz. Ali, Muâviye ve Amr ibn öldürme ğe karar<br />

vermi şlerdi. Çünkü bunlar ın ikisi hakem usulünü hiyle ile, ilki<br />

ise sâfiyetle kabul ve tatbik etmi şlerdi. İbni Mülcem 40/660-1'de<br />

Küfe'ye gelip camide uyumu ş, sabahleyin Hz. Ali namaz için onu<br />

uyand ırdığı s ırada f ırsattan faydalanarak onu yaralam ışt ır. Hançer<br />

zehirli olduğundan Hz. Ali kurtulamad ı. Ayn ı gün Amr ibn<br />

ül-:As hastal ığından ötürü evinden ç ıkıp camiye gitmediği için<br />

onun yerine imamal ık eden Harice bin Ebi Habibe kurban gitmiştir.<br />

Muâviye ise hafif bir yara ile kurtulmu ştur.<br />

4. — Hasan'm Hilafeti : Hz. Ali'nin büyük oğlu Hz. Hasan,<br />

Kûfe şehri ile ona ba ğlı olan yerlerin halk ı taraf ından oy birliği<br />

ile hilafet makam ına tâyin edildi. Fakat babas ının hilâfetine kar şı<br />

olan büyük bir Arap topluluğu çok geçmeden bu yeni halifeyi istifaya<br />

davet ediyordu.<br />

Hz. Hasan halife olur olmaz Muâviye Irak' ı istilâya koyuldu.<br />

Böylece halife, mevkiini sa ğlamla ştırmaya f ırsat bulamadan sava ş<br />

meydan ına gitmeğe mecbur oldu. Kays ad ında bir komutan ı Suriyeliter<br />

üzerine göndererek önemli bir askeri kuvvetle de kendisi<br />

Medain'e doğru yola koyuldu. Ancak bu s ırada Kays öldürüldü.<br />

diye bir rivâyetin askerler aras ına yay ılmas ı —ki bu yalan bir haberdi—<br />

halife Hasan' ın emrindeki askerler aras ında fitnenin ve isyan<br />

ın ortaya ç ıkmas ına vesile oldu. Sonunda bu askerler, onun çadırına<br />

kadar gidip e şyaların' yağma ettiler. Hatta bir aral ık onu ya-


26 Bahriye ÜÇOK<br />

kalay ıp düşmana teslim etme ği bile düşündüler. Bu durum kar şıs<br />

ında kuvvet ve cesareti k ınlan Hz. Hasan, hilafetten istifaya kesin<br />

olarak karar vermi ş olduğu halde Küfe'ye geldi. Yakubrnin rivâyetine<br />

göre, askerler aras ında «Hasan, Muâviye ile ban şa raz ı oldu»<br />

şeklindeki yalan haberlerden dolay ıdır ki onun çad ır ı yağma edilmiştir.<br />

Irakhlann daima de ğişen meşreblerine güvenemeyen Hasan,<br />

Muâviye'nin önermelerine uyarak halifelikten çekilmi ştir. Hasan ile<br />

Maviye aras ında yap ılan bir anla şmaya göre, halifelik ya şadığı sürece<br />

Muaviye'ye geçecek, ama ondan sonra Hz. Ali'nin küçük o ğlu<br />

Hüseyin halife olacakt ı. Buna kar şılık Hasan, Küfe'deki hazineye<br />

sâhip olacakt ı. Böylece Muâviye 41/661 y ılının yaz aylar ında Hz.<br />

Muhammed'in ümmetini yeniden bir bayrak alt ında toplamay ı başarm<br />

ışt ı. Bundan ötürü buna Cemaat Yılı ad ı verilmi ştir. Fakat bu<br />

tarih çe şitli râvilerce ba şka ba şka aylarda gösterilmi ştir (38).<br />

Hicri 49 y ıl ında Muâviye, E ş'as bin Kays' ın k ızı ve Hz. Hasan' ın<br />

e şlerinden Esma'y ı oğluna almak 10 000 dirhem ve 10 çiftlik hediye<br />

etmeği vâdederek zehirleme ğe te şvik etti. Hz. Hasan 46 ya şındayken<br />

Taberrnin rivâyetine göre böyle bir tertiple öldü. Vasiyeti üzerine<br />

Hz. Peygamber'in yan ında haz ırlanan yere gömülecekti, ama Hz.<br />

Ayşe hemen devesine binip yan ına adamlar ını alarak Hz. Hasan' ın<br />

vasiyetinin gerçekle şmesine izni vermedi. Medineliler bunda çok<br />

üzüntü duydular. Ona : «Sen bir gün deve üzerinde sava şa girer, bir<br />

ba şka gün peygamberin torununu kendi yan ına gömülmeğe bırakmazs<br />

ın» dedilerse de, onu karar ından cayd ıramad ılar. Hz. Ayşe'nin<br />

adamlan kar şı tarafa ok atmaya ba şlad ılar. At ılan oklardan Hasan<br />

bin Ali'nin tabutu delik de şik oldu. Bunun üzerine, onu Baki mezarlığına<br />

defnetmeğe mecbur kald ılar (Taberi, Tarih, IV., S. 8; Cevdet<br />

Paşa, VIII., S. 271) (39).<br />

(38) bk. Wellhausen, a.g.e., S. 53.<br />

(39) TaberI, IV., S. 8; Cevdet Pa şa, VIII., S. 171; Lammens bunu iftira kabul<br />

eder bk. İ. A. Hasan maddesi, V., 1., S. 309.


II. EMEV İ DEVLETI<br />

1. — Emevi Devletinin Kurulu şu ve Geli şmesi : A) Emevi devletinin<br />

kurucusu Muâviye'nin kimli ği : Muaviye'nin doğduğu yıl bilinmemektedir.<br />

680 y ıl ına kadar ya şamışt ır. Kurey ş başkanlarından<br />

lJtbe bin Rebia'n ın kızı Hind'in oğludur. VII. Yüzyılın ilk on senesi<br />

içinde doğmuş olmas ı muhtemeldir. Babas ı Ebu Sufyan' ın nüfuzu<br />

ve idarecili ği ona ba şkanl ık hususunda örnek olmu ştur. Mekke'nin<br />

fethi y ılında (630) Müslüman olmu ştur. Bundan sonra Peygamber'in<br />

yan ına kâtip olarak girmi ş, böylece devletin müesseselerini,<br />

ilerde birlikte çal ışacağı veya mücadele edeceği kimseleri yak<br />

ından tan ıma f ırsat ını bulmu ştu: Hz. Ömer, Hz. Ali, Talha, Zübeyr,<br />

Hz. Ay şe, Amr ibni ili-As ve Mugire bin Şube gibi. Bu iki yanl ı yeti ş-<br />

ıne tarz ı, genç ve ola ğanüstü kabiliyetli Muaviye'yi çok erkenden<br />

olgunla şt ırm ış, onu gelecek için iyice haz ırlam ışt ı. Daha Hz. Ebu<br />

Bekir zaman ında karde şi Yezid ile birlikte Suriye fethine gönderilince<br />

hayret uyand ınc ı bir ba şarı gösterdikten ba şka, Hz. Ömer<br />

zaman ında Caesarea ( = Kayseri, Filistin)'nin ve Feni ıke k ıyılarının<br />

al ınmas ında üstün askeri kabiliyetini 'ispat etmi şti. Yezid'in ölümü<br />

üzerine Şam valisi olarak, onun yerine geçti.<br />

Hz. Ömer zaman ında sadece Şam valisi olan Muaviye, Hz. Osman<br />

halife olur olmaz Suriye'de fethettiti bütün illeri kendi eli alt<br />

ında toplad ı. 20 yıl süresince Suriye'yi yeni devletin en iyi örgütlenmiş<br />

askeri birliklerine sâhip örnek bir eyaleti haline getirdi.<br />

Bununla birlikte Hz. Osman' ın öldürülmesine engel olamad ı ise de,<br />

onun katillerini aramak ve cezaland ırmak bahanesi ile kendisini<br />

hilafet makam ına ulaşt ıracak yollar ı bulmay ı bildi. S ıffin sonuçsuz<br />

savaşı ve Dûmet ül-Cendel'de verilen hakem karar ı ile Muâviye büsbütün<br />

hareket serbestisine kavu şmuş oldu.<br />

B) Muâviye'nin dahi yard ımcıları : Yukarıda Hz. Ali bahsinde<br />

anlat ıldığı üzere, Muâivye Amr ibn üljks' ı kendi davas ına kazan-


28 Bahriye ISIÇOI‹<br />

d ıktan sonra daha da güçlendi. Esasen Muâviye için halifelik yirmi<br />

y ıldan beri sarfetti ği çabalar ın ve Suriyeli sad ık yandaşlar ının resmi<br />

bir onaylamas ından ba şka bir şey değildi. Hz. Ali'nin oğlu Hz.<br />

Hasan' ın halifelikten vazgeçmesi ile Irak' ı da tehlikesiz bir hale getiren<br />

Muâviye, Şam' ı hukümet merkezi yaparak Iran ve Bizans hükümdarlar<br />

ı gibi debdebe içinde ya şamaya başlad ı. Bu arada İran' ın<br />

Stahr şehrinde hâla Hz. Ali'nin bayra ğına bağl ılık gösteren Ziyad<br />

ibni Ebihryi kendisinin baba bir ana ayr ı karde şi ilan ediverdi.<br />

a) Ziyad ibni Ebihi : Gerçekten de Ziyad, Ebu Sufyan'm<br />

Sümeyye'den evlilik dışı doğmu ş bir oğlu idi. ,Siimeyye önce Ebu<br />

Bekre ile, sonra da Ubeyd ad ında bir Rum köle ile evlenmi şti. Basra<br />

ordusunda kâtiplik ile i şe ba şlayan Ziyad 662 y ılına kadar Muâviye'ye<br />

biat etmeden kald ı. Hemşehrisi olan Mugire'nin arac ılığı ile<br />

Şam'a dâvet edildi. Böylece Amr ibn Mugire bin Şube ve<br />

Ziyad ibni Ebihi ile Muâviye öyle dört ba şı mamur bir yönetim<br />

kurdu ki, Ernevi aleyhtarlar ının bütün kuvvetleri y ıkılmaya maliküm<br />

bir hâle geldi. Muâviye önce Ziyad' ı Küfe'de Mugire'nin yan ında<br />

bulundurdu. Mugire ona babaca bir şefkat ile muamele etti.<br />

Sonradan, yani Hicretin 45. y ılında Şam'dan gelen bir emirle. Ziyad,<br />

Basra'ya tâyin edildi. Rebiülahir sonunda Ziyad oraya vard ı .<br />

Basra'da giri ş yapmadan, doğrudan doğruya, maksada giren bir<br />

hutbe okudu. Bunun için bu hutbeye «Girişsiz hutbe» denilmektedir.<br />

Bu s ırada Basral ılar birbirlerinin evlerini yakmakta, dü şmanlar<br />

ını su kanallanna at ıp boğmakta ve mezarlar ı açıp ölülere musallat<br />

olmakta idiler. Onun için Ziyad Hutbesinde şöyle konuştu: «Cahiliye<br />

devri âdetlerini savunanlar ın dilleri kesilecektir. Sizler bilinmiyen<br />

suçlar icad ettiniz. Ben de her kötülük için özel bir ceza icad<br />

edeceğim. Hemşehrilerinden birisini suda boğan', ben de suya atacağım.<br />

Birisinin duvar ın ı delen veya evini yakan ı ben de tutup ya<br />

kalbini delece ğim ya diri diri yakacağım. Mezarlara musalllat olanlar<br />

ise diri diri gömüleceklerdir!<br />

Sizden itaat bekliyorum ve yönetimimde adâlet istemek hakk<br />

ın ı size tan ıyorum. Her hususta muktedir olmasam bile üç hususta<br />

hiçbir zaman şaşmıyacağım: her şikayeti olan bana, gece veya<br />

gündüz istediği saatte gelip yak ınabilir, maa ş ve ücretleriniz muntazaman<br />

ödenecektir, ve sizleri s ın ır garnizonlar ında çürümeğe terketmiyeceğim.<br />

Allah'tan herbirimize vâzifemizi yapmakta yard ımcı<br />

olmas ını dilerim. İçinizden bir çoklar ına ciddi hesaplar sorabilirim.


EMEVI DEVLET İ 29<br />

Ornuzlann üzerinde birden fazla ba şın sallandığını görüyorum; her<br />

kes kendi başını korumaya dikkat etsin» (40).<br />

O, Başlangıçta uygulad ığı bir kaç sert ceza ile kendisini sayd ı',<br />

ı başard ı; Sadece Basra'da de ğil, Iran eyâletlerinde ve Arabis- may<br />

tan çölünde bile mucizeyi hikayeler anlat ılmas ına vesile olan ve<br />

o zamana kadar görülmemi ş bir güvenlik ve asayi ş havas ı getirdi.<br />

Basra'daki Hariciler de onun önünde gev şerni şlerdi. Ziyad sağlam<br />

iradesi ile kabileler aras ındaki çat ışmalardan ötürü zay ıf dü şen<br />

devlet otoritesini yeniden güçlendirdi. Kendisinden önceki valinin<br />

hoşgörürlüğü yüzünden şımarm ış olan Siiler, Ziyad'a kar şı baş kald<br />

ırınca o bundan yararland ı ve onları iyice sindirdi. Ayaklanan Kiıfelilerden<br />

50 000 ki şi Horasan bedevilerinin yan ına gönderildiler.<br />

Ziyad' Irak ve iran'daki geni ş toprakları 675 yılında Küfe'de yebadan<br />

ölünceye kadar liyâkatla yönetti.<br />

İslamda arpal ıklara, maa şlara devlet mülklerine bakan, «Zimam»<br />

dairesi ve mühürdarl ık, ilk önce Ziyad b. Ebi Süfyan taraf<br />

ından Farslar örnek tutularak kurulmu ştur.<br />

b) Mugire bin şübe: Muaviye'nin, önce ad ından bahsetmi ş<br />

olduğumuz Kûfe valisi Mugire bin Şübe ise gençliğinde uyuyan bir<br />

arkada şını bıçaklam ış ve 8. Hicret yılında Medine'ye kaçm ışt ı (41).<br />

Orada Hz. Muhammed'e sokuldu, o da onu 9. y ılda kendi memleketindeki<br />

Taif putlar ın ı k ırmakla vazifelendirdi. Bu f ırsattan yararlanarak<br />

tap ınağın hazinesini de Mugire yan ına ald ı. Bir rivayete göre<br />

Hz. Muınammed'in defni s ıras ında yüzüğünü kasten kabre düşürdü.<br />

Bundan da ileride bir tak ım menfaatler sa ğlamayı düşünmüştü.<br />

Farsçay ı çok iyi bildiği için çoğu zaman elçi olarak kullan ı-<br />

lıyordu (42). Hz. Ali'ye Muaviye'yi yerinde b ırakmayı tavsiye etmi ş ,<br />

fakat tavsiyesini dinletemeyince Muaviyetnin taraf ını tutmuştu.<br />

Hicri 17. y ılda bir Zina suçundan ötürü Hz. Ömer taraf ından<br />

muhakeme edilip sonunda da valilikten uzakla ştırılan Mugire bin<br />

Ştrbe, Kûfe valisi olduktan sonra, Muâviye zaman ında, Azerbeycan<br />

ve Medya'y ı fethetmi şti(43). Hz. Osman zaman ında ikinci plana dü-<br />

(40) Lammens, Etudes sur le siecle des Omeyyades, S. 65.<br />

(41) İbni Hacer, İsâbe, II., S. 411; İbni Sa'd, Tabakat, IV, 2., S. 25.<br />

(42) Mes'üdI, Muruc üz - Zeheb, IV., S. 300; Belâzurl, Fütuh ül-Buldân, IL,<br />

S. 141.<br />

(43) Taberi, IV., S. 11 -3; Belâzûr1, Fütuh, II., 171.


30 Bahriye ÜÇOK<br />

şen Mugire, bu halifeye kar şı ç ıkan ayaklanmaya kat ılmadığı için<br />

yeniden yükseldi. 40/660-1 y ıl ında Muâviye ad ına Hac emirliği vâzifesine<br />

tâyin edilmi ş görünen sahte bir belge düzenledi. Bundan sonrad<br />

ır ki, Muâviye bu kurnaz ve becerikli adam ın yard ım ına muhtaç<br />

olduğunu dü şünerek onu Küfe vâlili ğine getirdi. Küfe'deki Haricile<br />

rin bozguncu hareketlerini, Ali yanda şlığını görmezden geldi ve onlarla<br />

uğra şmad ı. Kendi rahat hayat ını ya şamaya bakt ı. Haricilerin<br />

ileride meydana getirecekleri karga şal ıklarla ba şa ç ıkma i şini yerini<br />

alacak olan vâliye b ırakmakta adeta bir zevk duydu. Mugire, kesinlikle<br />

bilinmemekle birlikte, 668 veya 671 y ılında öldü ve yine Taifli<br />

olan Ziyad onun eyaletinin yönetimini de ele ald ı (44).<br />

C) Muâviye'nin Halifeli ği : Muâviye henüz halife olmadan önce<br />

649 yıl ında K ıbrıs'a sald ır ıp bu aday ı İslam egemenliği alt ına<br />

sokmuştu (45). Bundan alt ı yıl sonra, yâni 655'te Istanbul'da kar şı<br />

bir donanma yollam ışt ı. Bu donanmay ı imparator Konstans Likya<br />

k ıyılar ında kar şılam ış fakat yenilmi şti. Muâviye'nin bu ba şarılarma<br />

rağmen Araplar henüz amaçlar ına ula şamam ışlard ı. Çünkü bir yandan<br />

kara yoluyla yürüyen Muâviye, Kapadokya'daki Kayseri'yi geçe<br />

memi şti. Bu seferin sonuna do ğru Muâviye, Hz. Ali ile mücadele<br />

edeceği için bar ışı Bizanshlardan para ile sat ın almaya mecbur olmuştu.<br />

Fakat bundan sonra her yaz Bizans'a bir sefer açm ış, k ışın<br />

geri dönmü ştü. Bu seferlerden ikisinde Muâviye ordular ı Bizans<br />

ba şkentini ku şatt ı, ama bu şehir kuvvetli ve yüksek surlar ı ve grek<br />

ate şi sayesinde dü şmekten kurtuldu. 676 y ılında Muâviye Bizans'ta<br />

bulunan bir Ermeni asi çete ba şkan ın ın (Soborius) daveti üzerine<br />

harekete geçti; Malatya'ya geldi ğinde ayaklanmamn bast ırılmış olduğunu<br />

gördü. O ğlu Yezid'i İstanbul üzerine yollad ı. Yezid rahat<br />

ın ı ve eğlenceyi pek sevdiğinden ağır davranrm şsa da, babas ı<br />

Muâviye'nin tehditleri kar şısında, orduya kat ılm ışt ı. Bu seferde<br />

askerlerin aras ında İbni Abbas, İbni Ömer, İbni Zübeyr, Ebu Ey,<br />

yub el-Ensari Halid ve Abdülaziz bin Zürrâre gibi Islam ın değerli<br />

ki şileri de vard ı. Bu sava şta islanalar bir hayli kay ıplar vermi ştir.<br />

Ebu Eyyub el-Ensari bunlardan biridir. Türbesi hala Istanbul'da<br />

kendi ad ın ı ta şıyan semt ve carniide bulunmaktad ır. Araplar k ışı<br />

Kad ıköy'de geçirip ilkbaharda sald ırıya geçtilerse de ba şaramad ı-<br />

lar. Muâviye 674'te enerjik bir hamle yapt ı ve bir donanma yolla-<br />

(44) Lammens, Etudes sur le sicle des Omeyyades, S. 34 - 40.<br />

(45) Belâzuri, I., S. 245 - 50.


EMEV İ DEVLET İ<br />

31<br />

d ı . Bu donanma Marmara'n ın güneyinde tutundu; 7 y ıl Bizans' ı<br />

s ıkıştırd ı. Sonunda bir anla şma yapmakla bu sonuçsuz sava ştan<br />

vaz geçildi.<br />

Araplar kendileri için daha ba şar ılı olacak seferleri, ikinci bir<br />

sava ş alan ı olan Afrika'ya yapt ılar. Hz. Osman zaman ında, 652'de<br />

İbni Hudeyc'in sefer ettiği Sicilya'ya bụ kez Muâviye zaman ında<br />

668'lerde Abdullah ibni Kays' ın kumandas ında yeni bir ak ın yap<br />

ılarak zengin ganimetler ele geçirildi (46).<br />

Kuzey Afrika'da Arap egemenli ğinin as ıl kurucusu M ısır fatihi<br />

Amr ibn ül-As' ın teyzesi oğlu Ukbe bin Nafi'dir. Bu zat M ısırdan<br />

yola ç ıkarak Berka'y ı zaptetti. 670'de de Berberilerle bir anlaşma<br />

yaparak Afrika'da Hristiyan egemenli ğini tamamiyle kırd ı ;<br />

ilerde gelecek tehlikeleri önlemek maksad ıyla da ordugâh olarak<br />

Tunus'ta Kayravan askeri kolonisini kurdu (670) (47). Bundan sonra<br />

Atlas dağlar ı güneyinden yürüyüp Atlas Okyanusu k ıyılarına<br />

geldi. O yüzy ıla göre bu k ıyılar karalar ın sonu san ılırdı. Bunun<br />

için Ukbe bin Nafi at ını denize doğru sürüp şöyle demişti: «Ya<br />

Rab bu büyük derya yürüme ğe engel olmasayd ı büyük ad ını daha<br />

ileriye götürürdüm».<br />

Böylece Ukbe bin Nafi, Do ğu Roma İmparatorluğunun elinde<br />

bulunan Magriıb-i Aksa ( =Mavritanya)'y ı istilâ etmi ş oldu. Muaviye'nin<br />

halifeli ği zaman ında özgürlüklerine s ıkı s ıkıya bağlı bulunan<br />

bu Berberiler çok geçmeden Araplar'a kar şı ayakland ılar,<br />

Ukbe'yi geri çekilmek zorunda b ırakt ılar. Ukbe Kayravan'a s ığındı,<br />

ama orada kendisini ve askerlerini mahvettiler; Kayravan ı da<br />

ele geçirdiler. Bu ayaklanman ın başında Kâmran oğlu Kuseyle<br />

vard ı. 683'te öldürülmü ş olan Ukbe'nin türbesi Biskra' ınn güneyinde<br />

bugün hala Sid-i Ukba ad ın ı ta şımakta ve Afrika'da İslam<br />

mimarisinin çok basit ve eski bir an ıt ı olarak durmaktad ır.<br />

Muaviyenin Suriye'deki nüfuzunu eşi, Kelb kabilesinden, Meysun'un<br />

yak ınlarıyla kurduğu sıkı ilişkilere ba ğlıyanlar vardır. Muâviye<br />

ve ardgelenleri iktidarlar ı boyunca bu Yemenli zümrelerde kendilerine<br />

bir dayanak bulmu şlardır.<br />

Muaviye'nin Hristiyanlar'a kar şı güttüğü siyaset_ son derece<br />

(46) İbn ül-Esir, Tornberg yay ını, II., S. 417, III., 149.<br />

(47) BeMzuri, Fütuh, I., S. 368.


32 Bahriye ÜÇOK<br />

müsamahal ı idi. Bu hususta onu etkiliyen belki de dam şmanlarmdan<br />

hristiyan SercCm bin Mansûr olmuştur (C. Huart, a.g.e. I. 261).<br />

Erişmek istediği her şeye oldukça kolay sâhip olan Muâviye<br />

şimdi de şarap ve eğlenceye dü şkün, güzel tambur çalan oğlu Yezid'i<br />

daha ciddi davranmaya, kendi yönetim usullerine al ışt ırmaya çal ışt<br />

ı (48). Halifeliğinin sonuna doğru onu önce Suriye'de, sonra öteki<br />

eyâletlerde veliaht olarak tan ıtt ı. Bu nâzik i ş onun son siyasi zaferi<br />

olmu ştur. Muâviye, Hasan bin Ali'nin halifelikten vazgeçmesinden<br />

sonra islam kuvvetlerinin eline geçen topraklardan hiçbirini<br />

yitirmeden hüküm sürmeyi ba şarmışt ır. Ne Abdülmelik, Ne Mansûr,<br />

ne Harunürresid İslam tarihinde bu e şsiz övgüye hak kazanm ışt ır.<br />

Sünni tarihçiler Muâviye'nin hat ıras ına oğlu Yezid'in hat ıras ından<br />

çok daha fazla sayg ılı davranmaktad ırlar. Suriyelilere gelince, onun<br />

şan ve şeref dolu yönetimini uzun y ıllar sayg ı ile ammşlard ır. Soğukkanl<br />

ılığı, yumuşak başlı görünü şü, güler yüzlü olu şu, ayrıca cömertçe<br />

da ğıtt ığı zengin hediyeler ve bağladığı maa şlar en inatç ı<br />

ve uzla şmaz dü şmanlarmi bile zarars ız hale getiriyordu. Muâviye<br />

önemli mevkilere tâyin etti ği yak ın akrabalar ına kendi emirlerini<br />

körü körüne yerine getirme duygusunu a şılamışt ı. Muâviye lehindeki<br />

tutumu, baz ı Sünniler, onun Peygamber'e vekâlet demek olan<br />

h.alifeliği s ırf dünyevi bir iktidar hâline getirdi ğini iddia ederek<br />

yerdiler. Bu tutum onu kötüleme ği hedef tuttu ğu hâlde büyük meziyetlerini<br />

de belirtmi ş oluyordu.<br />

T ıpkı Floransa'daki Medici soyunun son zamanlar ında görüldüğü<br />

gibi Muâviye de bir dü şman ından ya da zorluk ç ıkaran bir<br />

dostundan kurtulmak istedi ğinde hançer ve zehir kullanmaktan çekinmezdi.<br />

Örneğin, Suriyeliler'ce çok sayg ı gören Abdurrahman<br />

ad ında biri halkın kendisine duydu ğu sevginin kurban ı olmuştu.<br />

Baz ı tarihçiler Muâviye'yi duygusuz, merhametsiz ve hiylekâr olarak<br />

t asvir ederler. Hz. Peygamber'in büyük torununu zehirletmek ve<br />

Hz. Ali'nin kahramanl ık ve şöhret arkada şı olan Mâlik el-E şter'i<br />

ortadan kald ırmak onun cinayetleri aras ında say ılır.<br />

Muâviye'nin sünnilere göre baz ı suçları vard ır. Bunların en<br />

önemlilerinden dördünü belirtelim :<br />

1. Hz. Ali'ye ve soyuna küfretrnek (sebb); bu kötü görenek<br />

önce Şam'da ba şlamıştır. Namazdan sonra Hz. Osman'a dua edilir,<br />

(48) Cevdet Pa şa, Kısas, VII., S. 174.


EMEVÎ DEVLET İ 33<br />

sonra Ebu Turâb lakab ı ile an ılan Hz. Ali'ye küfredilirdi K ılfe'de<br />

vali bulunan Mugire bu yolu izlediyse de Hücr bin A'di bin Hâtem<br />

ve onunla birlikte cemaat bu bedduay ı hemen reddederdi. Mugire<br />

cemaatin tepkisine ses ç ıkarmazd ı; ama Ziyad ibni Ebihi Kûfe valisi<br />

olduktan sonra Hücr bin A'di'nin bu karşılığını hoş görmiyerek,<br />

onun ve baz ı arkada şların ın hapis ve idam ına sebeb oldu (49).<br />

2. Seçime uym ıyarak k ılıç kuvvetiyle ve hiyle ile hilafeti almas<br />

ı .<br />

3. Ziyad' ı kendi nesebine ba ğlamas ı (50).<br />

4. Oğlu. Yezid'e veliand olarak halk ı zorla biat ettirtmesi (51).<br />

Yaln ız bir tarihçi Muaviye'yi temize ç ıkarmakta oldukça güçlük<br />

çeker. Ancak Araplar gene onun şahs ında hükümdarl ık kudretinin<br />

sembolünü görmektedirler. Mes'udi'nin inanc ına göre ardgelenleri<br />

onun maharet derecesine ula şamazlar, olsa olsa ancak onu<br />

taklid edebilirlerdi. Sufyaniler'e mensup bu dâhi hükiirr ıdara karşı<br />

duymuş oldukları az yak ınlığa rağmen Mervanner çok kez onun ortaya<br />

koyduğu yönetsel gelenek ve yöntemlere dayanm ışlardır.<br />

Muaviye hiç şüphe yokki Islam' ın en ilerici hükümdarlanndan<br />

birisidir. Kamu oyu'nu asla küçük görmezdi; insanlar ın yönetilmesinde<br />

yaln ızca gücün ba şarı sağlıyacağına inan ır, onların sevgisini<br />

kazanmaya çal ışır, böylece uyruklar ının kendisine bağlanmasını<br />

sağlar, «dünyanın kıl ınçtan daha iyi, dil ile yönetilece ğ'ini» savunurdu.<br />

O, kabilelerden gelen ve Vüfüd denilen temsilcileri s ık s ık kabul<br />

eder, yak ınmalann ı çekinmeden söylemelerine izin verirdi. Ayr ıca<br />

yönetim i şlerine bu ki şileri katt ırMakla, eski bedevi bireycili ğini<br />

kendi planlar ı lehine kullanmay ı bilirdi. Muaviye Suriye'deki dan ışma<br />

kurulunun görü şmelerinde bir «primus inter pares» (=e şitler<br />

aras ında birinci) idi.<br />

Yavaş yava ş uyruklann ın siyasal terbiyelenini geli ştirmeği ve<br />

başı boş hareketlerinin önüne geçme ği başardı. Hiçbir zaman onların<br />

eleştirmelerinde ıı ve şairlerin sald ırılarından ürkmezdi. «Birereylem<br />

haline gelmedikçe kelimeler beni ilgilendirmez» demek al ışkanlığındayd<br />

ı. Bu geni ş düşünüş tarz ı, Mervannerde gittikçe nadir-<br />

(49) Mes'üdi, Müruc, V., S. 80.<br />

(50) Taberi, a.g.e., IV, S. 12-15.<br />

(51) Taberi, a.g.e., IV., S. 20-24.


34 Bahriye ÜÇOK<br />

leşecek ve Abbasiler'de mutlâkiyetin ortaya ç ıkmas ı ile büsbütün<br />

kaybolacakt ır.<br />

Eğer Muaviye'de bir devlet kurucusunun keskin görü şü, çabucak<br />

harekete geçi şi, koğuşturrna fikri, eskimi ş önyarg ılardan uzak<br />

bulunma, insanları e şit tutma ve onlar ın önkan ılarına kar şı anlayış<br />

gösterme sab ırs ızl ığı olmasayd ı. Bedevileri bulunduklar ı durumdan<br />

kurtarıp disiplin alt ına alamazd ı. Onun hakk ında yans ız bir yarg ı<br />

vermek isteyenlerin, hatalar ına rağmen çal ıştığı çevrenin, Bedevilerin<br />

içine i şlemiş bireyciliğin direncini hesaba katmalan gerekir.<br />

Muâviye onlar ı yüksek kültürlü çok eski uygarl ıklar ın vârisi olan<br />

milletlere hükmedecek fatihler haline getirebilmi ştir. Bu milletler,<br />

Bizanhlar, İranl ılar, Moğollar, Türkler ve bg. dir.<br />

Muâviye İslâmiyet için çok yararl ı olmuştur. Kurnandanlanndan<br />

Amr ibn Ziyad ibni EM' Sufyan (Ebihi), Mugire bin Şube<br />

gibi şahsiyetler sayesinde Horasan ve Iran'da cereyan eden kabile<br />

kavgalar ı uzay ıp gitmemi ş, tersine bunlar hemen önlenrni ştir. Muâviye<br />

tahta geçtikten sonra o vakta kadar Suriye'de uygulad ığı ve başarı<br />

sağlad ığı yönetim usulleri hilâfetin öteki bölgelerinde de geni ş<br />

bir uygulama alan ı buldu. Böylece Islam' ın çekirdeğini teşkil eden<br />

Bedevileri merkezi bir yönetime ba ğlı bir duruma soktu. Maliyeyi<br />

de düzenledi. Çok fazla maa ş alanlar ın, ayl ıklarını azaltt ı, düzensiz<br />

eyalet gelirlerini düzenli hale getirdi. Devlet kasas ın ı fatihlerin istedikleri<br />

biçimde kullanabilecekleri bir kasa olmaktan kurtard ı .<br />

«MM ül-Müslimin» say ılan devlet hazinesini «M'alullah» haline getirdi<br />

(52). İslam ülkelerinde disiplinli bir uzla şt ırma örgütü de<br />

Muâviye taraf ından kurulmu ştur (Cevdet Pa şa, KE., VII., S. 195).<br />

Muâviye Receb 60/Nisan 680'de Şam'da öldü (53). Son nefesinde<br />

oğlu Yezid'i yan ına getirtip şu tavsiyelerde bulundu: «O ğlum<br />

bilesin ki, imparatorlu ğu sana sağlamak için ne gerektiyse yapt ım.<br />

Halifeliğin her yönünde, benim veliand' ırn olarak tan ındın. Yalnız<br />

dört ki şi biat etme ği reddetti. İşte onlara kar şı nas ıl hareket edeceğini<br />

sana söyliyeyim: «Ebu Bekir'in o ğlu Abdurrahman zevk düşkünüdür;<br />

ona bu yolda gerekeni öylesine ver ki, e ğlencenin dışında<br />

başka bir şey dü şünemez olsun. Ömer'in oğlu Abdullah kendini<br />

(52) Lammens, İA., VIII., S. 443.<br />

(53) Taberi'de 60 y ılı receb ay ı denildiği hâde, Cevdet Pa şa 63 Receb, Mes'0-<br />

di, Muruc'da 61 Receb - diye gösterilmi ştir


EMEVI DEVLET İ 35<br />

dine vermi ştir, iktidar pe şinde koşm ıyacakt ır. Zübeyr'in oğlu Abdullah<br />

en tehlikelisidir. Onu biata zorl ıyacak bütün çareleri ara.<br />

Ali'nin oğlu Hüseyin'e gelince, onu da biata çağir, eğer reddederse<br />

dikkatli ol, fakat kabul ederse onunla anla ş ve ona iyi muamele<br />

et, zira biz onun ailesini zorla haklar ından ettik.»<br />

D) I. Yezid'in halifeli ği a) Kerbela olayı : Yezid babas ının<br />

yerine geçtiği s ırada, Medine'de Velid bin Utbe, Mekke'de Amr bin<br />

Said bin As, Basra'da Ubeydullah bin Ziykl, Ktife'de ise Nu'man<br />

bin Bişr vâli idiler. Yezid babas ının tavsiyelerine uyarak hemen<br />

Medine'de yaşıyan muhaliflerini biata zorlamas ı için Velid bin<br />

Utbe'ye bir mektup yazd ı. Velid bin Utbe daha sonra Emevi halifesi<br />

olarak tahta oturacak olan Mervan bin Hakem'in bu konudaki<br />

düşüncelerini ö ğrenmek istedi. Mervan, biat ı redettikleri takdirde<br />

hiçbir mazeret dinlemeden onlann hemen öldürülmelerini<br />

tavsiye etti. Velid bin Utbe bu kanl ı tavsiyeyi redetti; vakit geçirmeden<br />

Hüseyin'e haber yollad ı. Peygamberin torunu vâlinin konağına<br />

gitti, elli kadar silâhl ı adam ı da onu kap ıda bekledi; Muâviye'nin<br />

öldüğüne ve Yezid'in ona halef oldu ğuna dair mektubu okudu<br />

sonra Velid'e yukar ıda adları bildirilen dört ki şinin bir arada<br />

aç ık olarak biat etmelerinin daha iyi olaca ğını söyledi ve ç ıkıp<br />

gitti. Abdullah ibni Zübeyr de Velid'i bir miktar oylad ıktan sonra,<br />

bir yolunu bulup Mekke'ye kaçt ı. Orada Kâbe'ye s ığındı. Arkas ından<br />

Hüseyin bin Ali, karde şi Muhammed bin Hanife hariç bütün<br />

ailesi ile Mekke'ye göçtü. Bu haberler halife Yezid'e ula şınca, Medine<br />

vâlisini azletti ve yerine Amr bin Said bin ..As' ı geçirdi. Amr,<br />

Abdullah ibni Zübeyr'i Yezid'i tan ımaya zorla ınak için, karde şi<br />

Amr bin Zübeyr'i onun üzerine 2000 askerle gönderdi. Abdullah da<br />

sağladığı birliklerle karde şini esir edip hapse att ı (54). İşte bu<br />

olaylarla elde etti ği ünledir ki, Abdullah ibni Zübeyr ilerde İslam<br />

Imparatorluğunun büyük bir k ısmında Halife olarak kendisini ta- .<br />

nıtma olana ğını elde etmiştir. Bu s ırada Kûfeliler Hz. Hüseyin'i yönetimi<br />

ele almas ı için çağırdılar. O, bunlar ın ısrarlar ına dayanamıyarak<br />

Irak'a gitti. Fakat orada umdu ğu yardımı bulamad ı; kendisine<br />

yard ım edecek olan amcazadesi Müslim bin Akil de Yezid'in<br />

vâlisi Ubeydullah ibni Ziyad taraf ından yakalan ıp idam olundu.<br />

Kûfe vâlisinin kuvvetleri, Hz. Hüseyin'in yolunu kesip ona geri<br />

dönmesini sağl ık verdiler. Hüseyin bu teklifleri redetti ğinden, Bağ-<br />

(54) Cl. Huart, a.g.e., I., S. 262; Cevdet Pa şa, Kısas, VIII., S. 198.


36 Bahriye ÜÇOK<br />

dat' ın aşağı yukar ı 100 km. güney-bat ısınaki Kerbela yerine kadar<br />

onu koğuşturdular. Burada kendisini susuzluktan teslime mecbur<br />

b ırakmak istediler. M. 680'de Yezid'in ordu kumandan ı ve Peygamber'in<br />

ünlü sahâbisi Sa'd ibni Ebi Vakkas' ın oğlu Ömer ona teslim<br />

olmas ını önerdi (55). Hz. Hüseyin her nekadar akrabas ı Müslim'in<br />

idarr ı ile desteksiz kalm ışsa da yine de bu önermeyi kabul etmedi.<br />

Hüseyin her hâlde ba şına gelecekleri bir önsezi ile anlam ış olmal<br />

ı ki, yan ındakilere kendisini terketmelerini, onlara izin verdi ğini<br />

söyledi. Onlar mertçe ve pervas ızca Hüseyin'in bu öenrmesini<br />

redettiler. Ertesi gün, yâni 10. Muharrem 61/10. Kas ım 680'de,<br />

Hüseyin çad ırların arkas ında ate ş yakt ırıp tek cepheden sava şa<br />

haz ırlanmışt ı. 23 süvârisi, 40 da yayas ı vard ı. Hüseyin at ını düşmanlarına<br />

doğru sürdü, maksad ı onlara son defa hitap etmekti.<br />

Feryad eden k ız karde şini susturduktan sonra: «Peygamberimizin<br />

k ızının oğlu ben değil miyim Şehitlerin efendisi Hamza, babam ın<br />

amcas ı değil midir Şehid Ca'fer üt-Tayyar amcam değil midir<br />

Tanrı Elçisi'nin, benim ve karde şim için, siz Ehl-i Beyt'in seyyidlerisiniz<br />

ve Sünnet ehlinin göz bebeklerisiniz dedi ğini duymadınız<br />

m ı B ırak ın ız Peygamberin, dedemin mezar ın ın yan ında ömrümün<br />

sonuna kadar oturay ım» dedi ve onlar ı biraz sonra i şleyecekleri<br />

nâyetten alakoymak istedi. Fakat Ubeyduliah bin Ziyad' ın adamlar ı<br />

bu sözleri hiç dinlemiyorlard ı. Karşılıkl ı ok atmalarla, çok nispetsiz<br />

kuvvetler aras ında, sava ş ba şlad ı. Bu arada Hz. Hüseyin'in o ğ-<br />

lu Abdullah ve henüz çocuk olan Ali, karde şi Hz. Hasan' ın oğullar<br />

ından Ebu Bekir, Kas ım, amcas ının iki oğlu ve daha. Peygamber<br />

soyundan bir çoklar ı şehit edildiler. Öğleden sonra Hz. Hüseyin'in<br />

adamlar ı çok azald ı. Sağ kalanlar onu savunmak için can<br />

verdiler. Ancak dört ki şi kaldıktan sonra bizzat Hüseyin de savaşa<br />

giri şti. Onu daha önce öldürebilirlerdi. Fakat rivâyete göre<br />

kimse kendisine bu darbeyi indirme ğe cesaret edemiyordu. Nihayet<br />

Sinan bin Enes Nehai m ızrakla vurup onu yere dü şürdü ve<br />

hemen başını vücudundan ay ırd ı. Ötekiler Hz. Hüseyin üzerindekileri<br />

yağma ettiler. O zaman görüldü ki, vücudunda 33 m ızrak<br />

ve ok 34 k ıl ınç yaras ı vard ı. Bundan sonra çad ırlar ve kad ınların<br />

üzerindekiler yağma edildi (56). Çadırların birinde Hz. Hüseyin'in<br />

(55) Taberi, a.g.e., IV., S. 37-7.<br />

(56) Taberi, a.g.e., IV. S. 45'de Hüseyin'in vücudu üç gün sava ş alanında<br />

kaldı diye yaz ılıdır.


EMEVi DEVLETI 37<br />

oğullarından Ali (57) de öldürülmek istendi, ama Ömer bin Sa'd<br />

buna engel oldu. Bu savaşta Hüseyin taraf ından 72, kar şı taraftan<br />

da 58 ki şi öldüğü kaydedilmi ştir.<br />

Hz. Hüseyin'in başı Kûfe'ye getirildi ği zaman Ubeydullah bin<br />

Ziyad elindeki asas ı ile Hüseyin'in dudaklar ım vurdu. Orada bulunan<br />

Yezid bin Arkam ve ba şkalar ı dayanamay ıp, Ubeydullah bin<br />

Ziyad'a asas ını çekmesini, çünkü birçok defalar Peygamber'in öpn-<br />

ek üzere onun yüzüne e ğildiğini gördüklerini söylediler (Taberi,<br />

K. Z. Ogan. Ter. II., 370).<br />

-<br />

Bütün bu olaylar s ıras ında Yezid'in ald ığı durum bizce tam olarak<br />

bilinmemektedir. Baz ı yazarlar Hüseyin'in öldürülmesi emrinin<br />

Yezid tarafından verildiğini ileri sürerler, ama bu iddia ilk Şiiler'de<br />

mevcut de ğildir. En eski kaynaklar ın hemen hepsi Hüseyin'<br />

in ba şı Şam'a getirildiği zaman Yezid'in çok üzülmü ş olduğunu,<br />

gözlerinin ya şard ığun ve onu getirenlere «Hüseyin'i öldürmemi ş<br />

olsayd ınız, bağl ılığın ızdan gene memnun kal ırd ık; onun yan ında<br />

olsayd ım, kendisini affederdim» demi ş olduğunu ve mükâfat ümit<br />

edenlere hiçbir şey vermediğini kaydederler. Ayr ıca Yezid, Hz. Hüseyin'in<br />

peri şan bir halde Şam'a getirilmi ş olan ailesi ile birlikte<br />

ağlamış ve sonra onlar ın bütün ihtiyaçlarını sağlıyarak kendilerini<br />

Medine'ye yollam ışt ır. (58). Bütün bu rivayetler Yezid'in bu<br />

fiillerinin samimi .olmadığını gösterir. E ğer sahiden Ubeydullah'a<br />

kızmış olsayd ı onu Kûfe valiliğinden azlederdi. Sonra Kilfe kuvvetleri<br />

bu kadar üstün oldu ğu halde onu diri yakalamay ıp şehit<br />

etmeleri ve bo ş yere adamlar ını katletmeleri de bu yolda bir emir<br />

almış olduklarını göstermektedir.<br />

Bu tarihten itibaren birçok eserlere konu olan Hüseyin'in<br />

şehadeti, Müslümanlar' ın kalbinde ikapanmaz bir yara açt ı. Az<br />

sonra kendisini gösterecek olan bütün muhalefet hareketlerinde<br />

Hüseyin'in intikam ı sebeb gösterilecek ve bu yüzden yüzy ıllar boyunca<br />

say ısız Müslüman kan ı akıt ılacakt ır. Şiiler 10 Muharrem'i<br />

matem günü ilan edecekler, bu ac ıklı olay Şii veya Sünni pek çok<br />

(57) Hz. Hüseyin'in Ali ad ında üç oğlu vardı : Ali Ekber, Ali Evsat, Ali Asgar.<br />

Ali Evsat' ın öteki ad ı Zeynelabidindir. Ayr ıca Hasan ve Ömer adl ı iki<br />

oğlu daha vard ı .<br />

(58) Taberi, a.g.e., IV., S. 48 - 9. sayfalarda Yezid için asa ile Hüseyin'in dudaklarım<br />

dokundu diye yazar ama her bAlde bu do ğru değildir.


38 Bahriye ÜÇOK<br />

şaire ağıtlar ilham edecektir. Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki türbesi<br />

bugün hala Şiiler ıçin kutsal bir yerdir.<br />

b) Harre savaşı : Emeviler için daha çok tehlikeli olan adam,<br />

Mekke'de kutsal s ığınağında Halife'ye kafa tutan Abdullah ibni<br />

Zübeyr'di. O. şehirlerinin eski canl ılığını kaybettirmi ş olan hükümete<br />

kar şı nefret ve kin duygulann ı açığa vurmak için f ırsat kolhyan<br />

Medinelileri k ışkırtt ı. Yezid 683 y ılında onlar ı kendisine kazanmak<br />

ıçin boş yere çal ışt ı. Tecrübesiz yeni vali Osman bin Muhammed<br />

el-Sufyani akl ınca Medine halk ını kazanmak amac ıyla,<br />

içinde Uhud gazas ı şehitlerinden Hanzala'n ın oğlu Abdullah'm da<br />

bulunduğu bir gurubu Şam'a gönderdi (Clernent Huart bunu Ukbe<br />

bin Velid diye gösterir, I. S. 263). Yezid bunlara çok iltifat etti; Abdullah<br />

bin Hanzala'ya ve sekiz o ğluna 180 000 dirhem bağışta bulundu.<br />

Yezid'in bu fedekarl ığına kar şılık, temsilciler Şam saray ında<br />

gördüklerini, sonradan gittikleri her yerde anlatmaktan geri kalmadılar.<br />

Halife'nin gece gündüz sarho ş olduğunu, müzik, dans ve<br />

av partilerinden ba şka birşey ile uğraşmad ığını, hatta namaz ı niyan<br />

terkettiğini yaydılar (59). Bunlardan Abdullah bin Hanzala<br />

da oğullarımdan ba şka kimseyi bulmasam bile, ona kar şı savaşınm<br />

diye ayakland ı. Böylece Medine'liler Yezid'i hal'edip Abdullah<br />

bin Hanzala'y ı başkan seçtiler. Bu haberi duyan Yezid, Ensar'dan<br />

Numan bin Bişr'i nasihat etsin diye Medine'ye gönderdi; bu bir<br />

sonuç elde edemedi. Tersine Medineliler vali Osman bin Muhammed'i<br />

şehirlerinden koydular ve Mervan bin Hakem'i aman al ıncaya<br />

kadar evinde hapsettiler. Bütün bu kayna şmalar, huzursuzluklar,<br />

Yezid'in mevkiinin adam ı olmamas ından ve Peygamber'in<br />

torunlarını şehit ettirmesinden do ğmaktayd ı .<br />

Yezid hemen, Amr bin Sa'id'e Medine üzerine gitmesini emrettiyse<br />

de Amr bin Sa'id ikinci bir günaha girmek istemedi ği için<br />

özür diledi (Cevdet Pa şa, KE., VIII., S. 231). O zaman yezid ihtiyar<br />

Müslim bin Ukbe'yi askerle Medine üzerine yollad ı. O, onbin<br />

askeri Harre denilen yerde konaklatt ı. Burada Abdullah bin<br />

Hanzala, gözü önünde oğullarının birer birer öldürüldüğünü gör-<br />

• dükten sonra, Medine asillerinin pek ço ğu ile birlikte ve bütün<br />

kuvvetiyle sava şa sava şa can verdi (26. Ağustos 683) (60). Müslim<br />

(59) Taberi, IV., S. 53; Cl. Huart., I., S. 263.<br />

(60) Tabert IV., S. 54; Cl. Huart, a.g.e., I., S. 263, İbni Tiktaka, el-Fahri,<br />

S. 178.


EMEVj DEVLE .1" İ<br />

34<br />

şehri ele geçirdi ve üç gün boyunca ya ğmaya izin verdi. Suriye<br />

askerleri bu üç gün içinde hem Medinelileri katlettiler hem de şehri<br />

bir harabe haline getirdiler. Bu s ırada mesçit ah ır haline getirildi;<br />

türbeleri, süslerini alabilmek için yakt ılar (61); birçok asil kimseler<br />

Yezid'in zulmünden kurtulmak için uzaklara kaçm ışlardı. Bu<br />

arada Hüseyin'in oğlu Ali (II.) ve Abbas'ın oğlu Ali kurtuldular.<br />

Hastahaneler, medreseler . y ıkıldı veya kapat ıld ı .<br />

c) Mekke'nin kusat ılması Yezid'in kuvvetleri için art ık Mekke<br />

yolu aç ıkt ı. Ancak, hasta olan Müslim bin Ukbe öldü ğünden yerine<br />

Husayn bin Nümeyr geçti. Mekkeliler ve Medine'den kaç ıp<br />

kurtulanlar, ayrıca Küfe'de daha sonra Emeviler'e kar şı ayaklanacak<br />

olan Muhtar üs-Sakafi ve bir k ıs ım Harici Mekke'ye gelerek<br />

Abdullah ibne Zübeyr ile birlikte Suriye'li birliklere kar şı kahramanca<br />

çarp ıştılar (31. Ekim 683). Sonunda şehrin surlar ı içinde<br />

savunmaya geçmek zorunlulu ğunu duydular. Harem'de yani Kâbe'<br />

de kan dökmek yasak olduğu halde, Şam askerleri manc ınık getirip<br />

Kasbe'yi ta ş yağmuruna tuttular (62). Bu arada at ılan ate şli m ızraklardan<br />

biri Kabe'nin örtüsünü ve tahta k ısımlarını tamamiyle tutu ş-<br />

turdu; k ısa zamanda «Beytullah» bir kül yığını haline geldi. Tam<br />

bu s ırada Halife Yezid ölmü ştü (63). Abdullah ibni Zübeyr, Husayn<br />

bin Nümeyr'e bir mektup yaz ıp Halife'nin öldü ğünü, bu durumda<br />

onun kimin ad ına sava şmakta olduğunu sordu. Husayn bin<br />

Nümeyr bile haberin- do ğruluğunu öğrenince Emevi soyunun hilâfette<br />

kalmas ını art ık istemediğinden Abdullah ibni Zübeyr'in halifeliğini<br />

tan ıyacağını bildirdi. Ortam buna çok elveri şli idi. çünkü<br />

Kerbelâ olayından ötürü iman sahipleri çok üzgündüler. Ayr ıca<br />

(61) Gerçekten de Taberi, IV., S. 55; Mes'üdi, Muruc, V., S. 165 ve İbni Tiktaka,<br />

el- Fahri, S. 189 gibi kaynak kitaplarda katledilen Medinelilerin<br />

dere gibi kanlar ının akıt ıldığı, şehrin yağma edildiği ve kad ınlara tecavüz<br />

edildi ği, esirlerin hapsedildi ği belirtilmi ş ise de, Emir Ali (Musavver<br />

Tarihi İslam, I., S. 87 v. öt.)'den ba şkas ında mescidin ah ır hâline<br />

sokulduğu ve süslerini almak için türbelerin y ık ıldığı yaz ılmamıştır.<br />

Ayr ıca bk. Frants Buhl, İ.A., VII., S. 466.<br />

(62) Taberi, manc ınığı kullanan adam ın Habe şli bir gayrimüslim olduğunu,<br />

Kâbe'yi ta şlarken bir yandan da m ısralar terennüm etti ğini kaydeder<br />

(IV., S. 57).<br />

(63) Wellhausen, Arab Devleti, S. 78. Yezid 39 ya şında 3 yıl 9 ay saltanattan<br />

sonra Rebülevvel 14'te ölmü ştü. Tarihi rivâyetler onun öldü ğü günün<br />

Mekke'nin yakıldığı günle aynı olduğunu bildirirler. Taberi, IV, S. 57;<br />

Mes'641, Muruc, V., S. 168, Cl. Huart., a.g.e., I., S. 263.


40 Bahriye ÜÇOK<br />

Mekke'nin ku şat ılmas ı sebebiyle islam alemi Emevilere kar şı yer<br />

yer ayaklanmak istidad ı göstermi ş, Irak, Yemen ve M ıs ır da, daha<br />

önce Mekke'de halifeli ğini ilan etmi ş olan Abdullah ibni Zübeyr'i<br />

tan ımışt ı. Ama İbni Zübeyr siyasi deha sâhibi bir ki şi olmadığından<br />

Husayn ibni Nümeyr'in yapt ığı teklifi reddetti; Mekke'de savaşa<br />

devam etti.<br />

E) IL Muâviye'nin halifeli ği : Bu arada, Yezid'in geceden korkan<br />

çocuklara benzetildi ği için kendisine Ebu Leyla ad ı verilen (64)<br />

genç ya ştaki oğlu II. Muâviye halifeliğe seçildi. II. Muâviye birgün<br />

halk ı camiye toplad ı. Onlara: «Ey Nas! Ben sizin i şlerinizin yükünü<br />

ta şıyacak kudrette de ğilim. Sizin için Hz. Ömer gibi bir adam arad<br />

ım bulamad ım. Dan ışmak için Ehl-i Şura gibi alt ı ki şi arad ım; bulamad<br />

ım. Siz hilâfete be ğendiğinizi seçiniz» deyip minberden indi<br />

ve doğru evine gidip kapand ı. Haz ır bulunanlardan Dahhak bin Kays<br />

halifeye vekil -olarak namazda imaml ık etti.<br />

İİmeyye soyundan olanlar bu durum kar şıs ında şa şırm ış bir<br />

halde kald ılar. Çok geçmeden, seçildikten belki k ırk gün sonra,<br />

IL Muâviye öldü (65).<br />

F) Mervan bin Hakem'in halifeli ği : II. Muaviye'nin ölümünden<br />

sonra eski Irak valisi Ubeydullah bin Ziyâd bile Irak'da halk ı<br />

kendine biata davet etti. Ama halk ayakland ı. Ubeydullah bin Ziyad<br />

ancak kaçarak can ını kurtard ı. Bu arada, yukar ıda söylediğimiz<br />

gibi, Abdullah ibni Zübeyr'e ba ğland ıkların ı bildiren Irak, Ye<br />

men, Hicaz ve M ısır'dan ba şka Kinnesrin Emiri ile Humus (Homs)<br />

Emiri, Abdullah ibni Zübeyr'e biat ediverdiler. O derecedeki Emeviler'in<br />

büyüklerinden olan Dahhak bin Kays bile gizlice İbni Zübeyr'e<br />

biat etmi şti. Tam Mervan bin Hakem de ibni Zübeyr'e biat<br />

edecek iken Ubeydullah ibni Ziyâd Şam'a geldi ve onun zihnini<br />

çeldi: (bak. Taberi IV., s. 60) «Sen Kurey ş 'in şeyhi ve bir ulu kişisin;<br />

İbni Zübeyr'e biat edersen ben senin için utamr ım» dedi.<br />

ümeyyeliler onun etraf ında topland ılar. Baz ı Yemen kabileleri de<br />

Mervan' ı tan ıd ılar. Bu yüzden Mervan' ın etraf ında toplanıp onu<br />

tan ıyanlara Yemeniyye denildi. Dahhak bin Kays İbni Zübeyr'e tabi<br />

olduğu için İbni Zübeyr'i tan ıyanlara da Kays ıyye denildi. Bu iki<br />

(64) Ebu'l - Ferec, I., S. 186 .<br />

(65) Mes'üdi, Müruc, V., S. 168'de 2 ay, bir ba şka rivâyete göre 3 ay; İbni<br />

Tiktaka, el - Fahri, S. 190; Ebu'i - Ferec, I., S. 186'ya göre ise 4 ay.


E M E Vi D EV L ET I<br />

41<br />

parti birbirlerine kar şı 684'te Merc Rahlt denilen yerde çok kanl ı<br />

bir savaş verdiler. Dahhak bin Kays sava şta öldürüldü, yanda şları<br />

peri şan oldu. Mervân Şam'a girdi, Şaml ılar ona biat ettiler (66).<br />

Mervan, Amr bin Sa'id'i yan ına alarak M ıs ır'a gitti. İbni Zübeyr'in<br />

adamlar ın ı oradan koyup o ğlu Abdülaziz'i M ısır valisi naspetti.<br />

İbni Zübeyr ise karde şi Müs'ab' ı Şam üzerine gönderdi. Müs'<br />

ab' ın ordusu bozuldu. Mervan, Hicaz' ı düşünmekten huzursuzdu<br />

Daha önce Kabe'ye hücum eden Şam askerlerine kar şı canla ba şla<br />

savaşan Hariciler, İbni Zübeyr'in Hz. Osman dostu olduğunu öğrenince<br />

kendisini b ırak ıp Yemâme ve Basra taraflarına doğru gittiler.<br />

Şiiler de Tevvâbin ad ıyla gizli dernek kurdular. Hz. Hüseyin'in şehit<br />

edilmesinde kendilerini suçlu görüp onun kan ını talep etmek<br />

suretiyle temize ç ıkacaklar ına inand ıklarından ayakland ılar.<br />

Bu arada Mervan iki odu haz ırlayıp, birini Medine'ye ötekini<br />

Ubeydullah bin Ziyâd' ın emrinde Irak'a yollad ı. Medine'ye giren ordu<br />

peri şan oldu. İbni Ziyad, Irak'da komutanlar ı arac ılığıyla Tevvabin<br />

üzerine sava ş açt ı; büyük kahramanl ıkla sava şan Tevvabin<br />

yenilgiye uğrad ı ve Küfe'ye geri döndüler. Abdullah ibni Zübeyr bu<br />

s ırada y ıkılan Kâbe duvarlar ını büsbütün y ıkt ırıp yeni ba ştan ve<br />

ta ştan yapt ırd ı . Hacer-i Esved'i de Hz. İbrahim zaman ında olduğu<br />

gibi Kabe'ye dahil etti.<br />

Emevi saltanat ını Sufyaniler kolundan al ıp Mervâniler koluna<br />

geçmesine sebeb olan Mervan bin Hakem büyük amcas ı Osman bin<br />

Affan halife oldu ğu vakit onun kâtipliğini yapm ış, bu s ıfatla Osman<br />

adına devleti istedi ği gibi yönetmi ş, büyük eyâletlere kendi yak<br />

ın akrabalar ını tâyin etmekten çekinmemi şti. Böylece de Hz. Peygamber'in<br />

en yak ın dostlarını gücendirmi şti. Bunun bir sonucu olarak<br />

Bâr günü yahut Hz. Osman' ın şehit edildiği gün, ağır surette<br />

yaralanmış, sonra Cemel olay ına kat ılarak orada da a ğır yaralar alm<br />

ıştı (67). Bu olaylarla kazand ığı şöhret sâyesindedir ki, hilafet makam<br />

ına geçmi ş ve oğlu Abdülmelik'in veliandliğini kabul ettirmi ş-<br />

ti. 65/685 y ılı ramazan ında Mervan öldü ğü zaman (bir rivâyete<br />

göre onu evli bulunduğu I. Yezid'in kar ıs ı ve. Sufyânilerden Halid'in<br />

annesi, oğlunu veliahtlikten ç ıkart ıp üstüne de hakaret et-<br />

(66) İbni Tiktaka, el - Fahri, S. 191; Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 264<br />

v. öt.<br />

(67) Wellhausen, Arap Devleti ve sukutu, S. 22, v. öt., 86.


42 Bahriye ÜÇOK .<br />

ti ği için bir gece uyurken yast ıkla boğmu ştur) (68) o ğlu Abdülmelik<br />

kolayca yerine geçebildi.<br />

G) Abdülmelik'in halifeli ği : Abdülmelik bin Mervan hilafet<br />

makam ına geçtiği zaman imparatorlu ğu siyasi bak ımdan bir bütün<br />

halinde bulamad ı. O, hilafet miras ını güçlükle ve mücadele ederek<br />

elde etmeğe, t ıpk ı Muâviye gibi başkaların ın bayra ğı alt ında bulunup<br />

kendini halife tan ımıyan ülkeleri yeniden itaat alt ına almaya<br />

mecbur oldu.<br />

Onun kar şılaştığı en önemli gaileler şunlard ır: Muhtar üs-Sakafi'nin<br />

ayaklanmas ı; Abdullah ibni Zübeyr'in halifelik iddias ında israrı;<br />

çe şitli bölgelerde isyanlar; Afrika'da ayaklanmalar.<br />

a) Muhtar üs-SakaWnin ayaklanmas ı : 64/684 Ramazan ında<br />

Hz. Ali'nin üçüncü oğlu Muhammed'in nıurahhas ı olduğunu öne sürerek<br />

kendi propagandas ın ı yapmaya ba şlayan Muhtar Ebu Ubeyd<br />

üs-Sakari ate şli ve garip bir belâgete sahipti. Çok geçmeden Kur'-<br />

an' ı taklid ederek, seci ğli fakat müphem bir ifade ile, Cebrail'den<br />

ald ığını iddia ettiği ilhamlar ı söyleme& ve Mehdi'nin gelece ğini,<br />

böylece gerçek dinin yeniden kurulaca ğını, bütün haks ızl ıkların ortadan<br />

kalkaca ğını, yer yüzünün yüzy ıllarca adaletle yönetilece ğini<br />

vazetme ğe başlad ı .<br />

Muhtar üs-Sakafi, İbni Zübeyr'e kar şı aç ıktan aç ığa cephe almamış<br />

olmakla birlikte İbni Zübeyr, Muhtar' ı şüpheli adam telâkki<br />

etmiştir. Muhtar, Hz. Ali yanda şlarına önemli vazifeler ba ğışlad<br />

ıysa da, onlar ın itirnadlarm ı kazanamad ı. Ali yanda şı olan kimseler,<br />

Muhtar' ın aşırı fikirlerinden her zaman y ılmakta idiler. O, İslam'i<br />

kabul etmi ş olmalarına ve kendisinin gerçek kuvvetini te şkil<br />

etmelerine rağmen ak ıncı Araplarla ayn ı haklara sahip olm ıyan<br />

Iranl ı ve Araml ı unsurlara dayanmakta fayda gördü.<br />

Kurduğu ordunun ba şına Ali'nin kumandanlarmdan birinin o ğ-<br />

lu olan İbrahim bin E şter'i geçirdi. Muhtar, Kûfe Araplar' ının kendi<br />

sine karşı olduklar ını öğrendiği zaman, düşmanlarını yok edebilmek<br />

için Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'in şehid edilmesine kat ılan veya onu<br />

korumayan herkesi idam etti. Bu kanl ı hareketi Allah' ın uygun bulduğunu<br />

ileri sürdü; zira bu olaydan iki gün sonra Irak üzerine yürü-<br />

(68) Mes'udi, Muruc üz - Zeheb, V., S. 266 v. öt.; İbni Tiktaka, el - Fahri,<br />

S. 192.


EMEV İ DEVLETI 43<br />

yen ve Kerbelâ olay ına kar ışmış olan Ubeydullah bin. Ziyad' ın kumandas<br />

ındaki Suriye ordusu Hazir k ıyıs ında tamamiyle yok edilmi ş-<br />

ti. Kumandanlan Ubeydullah bin Ziyâd da kurtulamam ışt ı. Fakat<br />

Muhtar' ın güya ulûhiyetin makam ı diye adland ırdığı boş bir taht<br />

önünde kutladığı bu büyük ba şarısını çok geçmeden kendi zevâli<br />

izliyecektir.<br />

Nitekim 67/687 Ramazan ında, Harûra (Küfe yak ınlarında) da<br />

Basra valisi Müs'ab ibni Zübeyr (Abdullah ibni Zübeyr'in karde şi)<br />

ve bunun kumandan ı Muhalleb, Muhtar ile çarp ıştılar. Kûfe kalesine<br />

çekilmek zorunda kalan Muhtar' ı Müs'ab burada dört ay kusatt<br />

ı. Hiçbir yandan bir yard ım görmiyen Muhtar sonunda bir ç ı-<br />

kış hareketi s ıras ında Müs'ab taraf ından öldürüldü. Onun akidesine<br />

sad ık kalanlar da ayn ı akibete uğrat ıldılar.<br />

Bununla birlikte Müs'ab' ın bu hususta gösterdiği şiddet hareketi,<br />

gene de bo şuna olmu ştur; çünkü Muhtar' ın mezhebi, Şii eskatoloji<br />

(= k ıyamet günü inançlan)'sinde derin izler b ırakarak<br />

devam etmi ştir. Muhtar' ın dini propagandalan sonundad ır ki, Şia<br />

siyasi bir hareket olmaktan ç ıkarak dini bir akide haline gelme istidad<br />

ını göstermi ştir. Böylece, Muhtar' ın siyasi başarıları çok k ısa,<br />

fakat dini telkinleri derin ve uzun süreli olmu ştur. (Brockelmann,<br />

İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi s. 82).<br />

Abdülmelik her ne kadar Muhtar'dan kurtulmu ş oluyor idiyse<br />

de, Irak bu defa da Hicaz halifesi Abdullah ibni Zübeyr'e, karde şi<br />

Mus'ab ibni Zübeyr'in çabalar ı ile bağlanm ış oluyordu. Şimdi Müs'<br />

ab ibni Zübeyr'e kar şı yürümek gerekiyordu. 689'da Şam'dan yola<br />

çıkt ı (69). Fakat derhal geri döndü, çünkü ba şkentte tehlikeli bir<br />

isyan ç ıkmışt ı. Asiler'in ba şında bulunan Amr bin Sa'id el Eşdak' ı<br />

Şam surlar ı içinde kuşatt ı. Eğer teslim olursa, hürriyetini ona bağışl<br />

ıyaca ğını vâdetti. Halbuki Abdülmelik verdi ği sözü tutmad ı, bir<br />

rivayete göre onu kendi elleriyle öldürdü. El-E şdak' ın yanda şları sarayı<br />

ku şat ınca o, onun ba şını kaleden a şağıya f ırlatt ırmış ve arkas<br />

ından avuç avuç aTt ınlar saçm ış, böylece asilerin da ğılmas ını sağlamışt<br />

ı . Şam'da sükûnetin geri gelmesi üzerine Halife Müs'ab ibni<br />

Zübeyr'e kar şı yeniden sefere ç ıktı, ama başarı elde edemeden geri<br />

döndü. Ertesi y ıl iki ordu Ba ğdat yak ınında Maskin'de yeniden kar-<br />

(69) Sait Pa şa (Diyarbekirli) Mir'at ül - İber,


44 Bahriye ÜÇOK<br />

şılaştılar. Önce Abdülmelik Mus'ab'a samimi olarak kumandanlik<br />

teklif ve vâdetti. Fakat o, karde şine ihanet etmedi, sava şt ı ve öldü.<br />

Abdülmelik Irak halk ının biat ını kabul ettikten sonra, hükûmet<br />

merkezi Şam'a döndü.<br />

b) Abdullah ibn-i Zübeyr'in halifelik iddialar ına son verilmesi<br />

: Şimdi art ık nüfuzu Hicaz bölgesini s ınırlar ını aşm ıyan Abdullah<br />

ibni Zübeyr'i ortadan kald ırmak gerekiyordu. Bu i ş için<br />

Halife son sava şlarda gösterdi ği ba şar ılar ını göz önünde tuttu ğu<br />

Taif'li Haccâc bin Yusuf'u seçti. Haccâc do ğduğu Taif şehrini üs<br />

k ılarak Mekke üzerine yürüdü. Şehrin kutsall ığını göz önüne almadan,<br />

Ebu Kubeys dağından Mekke'yi manc ın ık yağmuruna tuttu.<br />

Gene de Abdullah ibni Zübeyr, Kâbe ve dolaylar ında daha yedi ay<br />

tutundu ve kendi öz o ğullar ı taraf ından bile (70) terkedildikten<br />

sonra, yapt ığı bir ç ıkış hareketi s ıras ında Cemaziülevvel 73/Ekim<br />

692'de öldürüldü. Böylece Irak ve İslâm imparatorlu ğunun kalbi<br />

say ılan Hicaz, Haccâc bin Yusuf'un çabalar ıyla Emevi soyuna kazan<br />

ılmış oldu.<br />

Abdullah ibni Zübeyr gecesini gündüzünü ibadetle geçiren çok<br />

dindar ve emsalsiz bir ki şi idi. Hz. Ebu Bekir'in k ızı Esma'n ın<br />

oğlu idi. Dâvas ında hakl ı ise sonuna kadar sava şmas ın ı kendisine<br />

annesi sal ık vermi şti. 73 ya şında iken öldürülmü ş olan Abdullah<br />

ibni Zübeyr 9 y ıl, hükümet merkezi Mekke olmak üzere halifelik<br />

etmi ş ve zaman zaman Irak ve M ısır da kendisine tâbi olmuştu.<br />

c) Türlü bölgelerde ayaklanmalar : Abdülmelik bu hizmetlerine<br />

kar şılık Haccâc'a Hicaz, Yemen ve Yemâlne vâliliklerini verdi.<br />

Irak' ın ve. Hicaz' ın Şam hükümetine ba ğlanmas ı ile Abdülme<br />

lik'in art ık bundan böyle rahat bir saltanat sürdü ğü belki hat ıra<br />

gelebilir. Ancak böyle olmam ışt ır. Çünkü anlatt ığım ız bu mücadelelerden<br />

faydalanan Hariciler güçlenmi ş, eski Akad bölgesi İran' ın<br />

güney bölgesini ellerine geçirmi şler ve canlar ını hiçe sayarak durmadan<br />

sava şmaya koyulmu şlard ı. Bunlardan özellikle Ezrakii kolundan<br />

olanlar çok korkunçtular. İbni Zübeyr'in bir süre önce<br />

Abdülmelik'e tâbi olmay ı kabul eden eski vâlisi Muhalleb bunlarla<br />

(70) M. Seligsohn, İA., I., S. 45; Yakühi (Houtsma yay.), II., S. 303 v. öt.;<br />

Muruc üz - Zeheb, V., S. 130 v. öt.)


EMENTi DEVLETI<br />

45<br />

başa ç ıkamamışt ı. Sonunda Halife, Haccac' ı ve Muhalleb'i daha<br />

önemli bir kuvvetle bunlar ın üzerine yollad ı .<br />

78/697'de Iran'da yap ılan kanl ı bir çarp ışma sonunda Hariciler'in<br />

büyük k ısmı kılıçtan geçirildi; geri kalanlar ı da el-Ahsa çöllerinde<br />

oturmaya mecbur edildiler. Küfe valili ğine ek olarak kendisine<br />

bir de doğu illeri verilmi ş olan Haccâc, özellikle Iran'da çok<br />

şiddet gösterdi. ıSiistan valisi olan Abdurrahman bu zulümlerden<br />

bakt ı; önce ba ş kald ırd ı, sonra halifeli ğini ilan etti. 701 y ılında kendisine<br />

kar şı yollanan ordular ı yendi. Sonunda Deyr ül-Cemâeim'de<br />

ve Maskin'de yap ılan sava şlar sonunda yenildi ve kaçt ı .<br />

d) Kuzey Afrika'n ın Emevi halifeliğine yeniden bağlanması :<br />

Araplar' ın ele geçirdikleri ülkeler halk ına karşı gururlu davran ışlar<br />

ı , özgürlüklerin çok dü şkün olan Afrikal ı Berberiler'i kırdığı için,<br />

onlar en küçük f ırsatlardan yararlanarak islam İmparatorluğundan<br />

kapmak yollar ın ı bulmakda gecikmiyorlard ı. VII. Yüzy ıl ın sonlarına<br />

doğru, yani Halife Abdültr ıelik'in Irak ve Hicaz olaylar ıyla •<br />

yoğun bir şekilde uğra ştığı yıllarda durum gene böyle olmu ş, Kuzey<br />

Afrika, M ısır s ın ırlar ına kadar, Islam egemenli ğinden ç ıkmıştı .<br />

693 yılında Abdülmelik, Afrika'y ı bir kez daha Islam egemenliği<br />

alt ına almaya mecbur kald ı. Bunun için bir ordu haz ırlad ı. Bu<br />

ordunun kumandanl ığına Ukbe bin Nâfrnin adamlarından Züheyr<br />

getirildi. Züheyr, Berberiler'i ve bunlar ın mütefikleri Bizansl ılar' ı<br />

yenerek Islam topraklanndan ç ıkard ı. Ama Züheyr'in bir dalg ınl ı-<br />

ğı yüzünden Bizansl ılar yeniden f ırsat bulup Berka'ya hücum ettiler<br />

ve islam ordusunu a ğır yitiklere uğratt ılar.<br />

Abdülmelik Afrika'da yitirdi ği yerleri geri almak için 11as~<br />

bin - Nu'man kumandas ında yeni bir ordu yollad ı. Bu ordu Kayravan'<br />

ı geri al ıp Rumlarla Berberiler'i büyük bir yenilgiye u ğratt ı<br />

Araplar bir kez daha Atlas Okyanusuna vard ılar. Ama çok geçmeden<br />

Berberiler ile öteki â şiretler pek zeki : bir kad ın olan Kahine'nin<br />

emri alt ında topland ılar ve ellerinden ç ıkm ış olan bütün yerleri<br />

yeniden zaptetmeyi ba şard ılar. Islam ordulanmn bir k ısmı şehıd<br />

düşmüş, geri kalanlar da Berka'ya kaçm ışlardı (697) (71).<br />

Kahine bu başanlann ın sayesinde be ş yıl Afrika'da saltanat<br />

sürebilmiştir. Sonunda 702'de Abdülmelik Hassan bin Nu'man' ın<br />

(71) Rene Basset, Hassan maddesi, İA., C. V. I.


46' Bahriye ÜÇOK<br />

imdad ına bir ordu daha yoll ıyabildi. Abdülmelik'in askerleri, büyük<br />

bir denizi a şan bir gemi gibi, Kuzey Afrika kabilelerini vararak<br />

ilerleme ğe ba şladığı zaman, Kâhine buna kar şı koyabilmek için<br />

emrindeki ülkeleri bir çöl haline getirme ğe karar verdi. Saraylar,<br />

kışlalar onun emriyle y ık ıl ıyor, değerli e şyalar götürülüyor, götürülemiyenler<br />

parçalan ıyordu. Böylece kasabalar ve beldeler yerle<br />

bir edildi; bahçelerdeki a ğaçlar bile kesilip yak ıldı. Bak ımlı Berberi<br />

beldeleri, kasvet ve hüzün dolu bir hal ald ı. Müslüman kumandan<br />

ı Hassan bin Nu' ınan y ıkılmış olan bu yerleri birer birer<br />

ele geçirdi. Kâhine Atlas da ğlar ı eteklerinde verilen bir sava şta hala<br />

Bir el-Kâhine denilen yerde katledildi (703). Bundan sonra Berberiler<br />

25 000 süvâri vermek suretiyle bar ış yapt ılar. Bu olay Berbeiller<br />

aras ında islâmiyet'in ak ıl ermiyecek kadar çabuk yay ılmas ına<br />

vesile olmu ştur. Ne yaz ık ki, Hariciler yava ş yava ş Afrika'ya göç<br />

etmeğe başlad ılar ve ta şıdıkları nefret duygular ın ı Berberilere de<br />

a şılad ılar. Zamanla bu Hariciler Afrika'da a şiret ba şkanlığına kadar<br />

yükselebilmi şlerdir. Bu yüzden de Berberiler'in kanl ı sonuçlar<br />

veren ayaklanmalar ına sebeb olmu şlard ır.<br />

e) Yönetim ve maliye'de yenilikler : Bütün bu ba şarıları elde<br />

etmek için Abdülmelik, Bizansl ılar'a a şağı yukar ı 15 yıldan beri<br />

haraç vererek hiç olmazsa Bizans s ımrlarında barışı korumaya çal<br />

ışm ışt ı (72). Şimdi art ık bu anla şmayı sürdürmek gerekmiyordu.<br />

Abdülmelik, Bizans'la sava şa girdi. Bu sava ş hemen hemen Traz ve<br />

para islahat ı ile ayn ı zamana rastlamaktad ır. Traz, devlet büyükleri<br />

için özel olarak dokutulan s ırma veya ipek i şlemdi elbise, bohça<br />

veya mendiller üzerindeki yaz ılara denir. Bu yaz ılar rumca idi ve<br />

baba-oğul-ruhülkudüs, yani teslis duas ını ta şırlard ı. Birgün Abdülmelik;<br />

kendi meclisinde otururken bir bohça görerek, üzerinde yaz ılı<br />

olan rumca bir ibareyi anlamak istedi. Yaz ılar kendisine tercüme<br />

edildiğinde bu islâmiyet'e yak ışır mı Böyle yaz ılar taşıyan bohçalar<br />

nas ıl olur da İslam ülkelerinde kullan ılır diyerek rumca traz ı<br />

yasak edip onun yerine «la ilahe illahu» yaz ılmas ını emretti. Bundan<br />

böyle İslam ülkelerinde trazlar arapça oldu (73).<br />

Arap İmparatorlu ğunda halifeler taraf ından darbedilen üzerlerinde<br />

farsça veya yunanca yaz ılı, hatta ate şgedeli veya haçl ı paralar<br />

(72) Belâzuri, Futuh ül-Buldân (Z. K. Ugan çev.), I., S. 257.<br />

(73) Cörci Zeydân, Medeniyet-i İslâmiye Tarihi, I., S. 120 - 1; W. Barthold,<br />

İslâm Medeniyeti Tarihi, S. 25.


EMEV İ DEVLET İ<br />

47<br />

bulunmakla birlikte, bunlar tam anlam ıyla tedavül etmemi ş, devletin<br />

bat ı bölgesinde Bizans, do ğu bölgesinde ise Iran paralar ı kullanılmıştı.<br />

Abdülmelik traz ı rumcadan arapçaya çevirmek isteyince, Bizans<br />

imparatoru IL Justinianusu (685-711) tahttan bir süre için indirmiş<br />

olup K ırıma sürmüş bulunan geçici Imparator Leontius<br />

(695-698) dinarlar üzerine Peygamber'i küçültücü ibareler bast ıracağ'<br />

ını bildirerek tehditte bulundu. Halife bunun üzerine devletin<br />

ileri gelenleri ile görü şmeler yaparak, alt ın ve gümü şten dinar ve<br />

dirhemler darbettirdi (74). Bu paralar ın bir yüzüne Hz. Peygamber'in<br />

ad ını koydu, sonra bunlar ı İmparatorluğun bütün bölgelerine<br />

yollayarak, bunlardan ba şka bir para ile al ış veri ş edecek kimseleri<br />

idam cezas ı ile tehdit etti. Ertesi y ıl Haccâc bin Yusuf, halifenin<br />

yapt ığı bu i şi Küfe'de taklit ederek onu izledi(75).<br />

Abdülmelik zaman ına kadar İslam ülkelerinde resmi dairelerde<br />

defterler ve yaz ışmalar, o memleketin halk ının dili ile olur ve bu dile<br />

a şina yerli memurlar arac ılığı ile işler yürütülürdü. Orn. M ısır divanın<br />

ın, yâni hükümet dairesinin resmi dili yerli halk ın dili olan<br />

kıptice idi; memurlar ı da ,kıpti idiler. Şam'da resmi dil rumca ve<br />

memurlar da bu dili bilen yerli hristiyanlar idi. Irak'ta ise resmi<br />

dil farsça, i şlere bakanlar da bu dili bilen yerli memurlar idi. Abdülmelik<br />

her tarafta resmi dilin arapça olmas ını ve yönetimin de<br />

Müslüman memurlara verilmesini emretti (76).. Böylece ülkenin<br />

her yönüne arapça yay ılmış, birçok yerlerde yerli halk anadillerini<br />

unutarak kendilerini Arap saymaya ba şlam ışlard ı .<br />

Abdülmelik İmparatorlu ğun birliğini elinde bulundurmak için<br />

(74) Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 188; Belâzûri, Futuh, II., S. 374 - 9; esasen<br />

dinar o zamanki alt ın, dirhem de gümü ş paran ın adıydı; fels ise mahalli<br />

olarak da bast ırılan değeri az bak ır paraya denirdi.<br />

Mus'ab ibni Zübeyr ve Abdullah ibni Zübeyr zamanlar ında az ölçüde<br />

dirhem bast ırıld ı .<br />

(75) Hicri 75 y ılında Haccâc Bagliye dirhemleri darbettirdi, üzerine Bismillah<br />

el - Haccâc yazdırd ı. Bir yıl sonra Allahu ahad, allahu s - samad hâkettirdi,<br />

f ık ıhç ılar bunun yaz ılmas ın ı mekruh gördüler; bundan dolay ı bu<br />

paralara mekrühe adı verildi; rivâyete göre Arap olm ıyanlar da bu dirhemlerin<br />

eksikliğini gördükleri için makrûhe demi şlerdir. En iyi paralar<br />

Hubeyriye, Hülidiye, Yusufiye paralar ıdır. Bunlar ın gümüşleri saflaşt ı-<br />

r ılmışt ır ve miktarlar ı eksik değildir.<br />

(76) Belâzuri, Futuh, I., S. 312 ve II., S. 99.


48 Bahriye ÜÇOK<br />

zimmilere tan ınmış olan özgürlükleri hissedilir derecede azaltt ı .<br />

O kendi saray ına da o zamana kadar mevcut olm ıyan bir hava getirdi.<br />

Selefleri, uyruklar ına her zaman eski Arap kabile şefleri gibi<br />

muamele etmi şlerdi. İlk olarak o, bir hükümdar tavr ı ile ortaya<br />

ç ıkt ı. Teokrasinin bir temsilcisi olarak din bilginlerine büyük bir<br />

nüfuz bahsetti. Dini vazifelerini de büyük bir dikkatle yerine getirdi.<br />

Bununla birlikte hiçbir zaman mutaass ıp değildi; hatta I. Yezid'e<br />

hizmet etmi ş hristiyan şair el-Ahtal'i bile saray ında alakoymaktan<br />

çekinmemi şti (77).<br />

Yukardan beri aç ıkladıklarımızdan görüldüğü üzere Abdül-<br />

'Delik _t ıpk ı I. Muâviye gibi, parçalannu ş olan islam devletini bir<br />

kez daha tek bayrak alt ında toplamayı başarmış, bu yolda kendisine<br />

büyük yard ımlarda bulunan Haccâc bin Yusuf elde ettiği büyük<br />

iktidar ve nüfuza ra ğmen hâlifeye sadakatten ayr ılmay ı bir an<br />

için bile dü şünmemi ştir. Netekim giri ştiği şiddet hareketleriyle<br />

devletin siyasi vandetini takviye eden, imparatorlu ğun belki yarıs<br />

ına hâkim bulunan Haccâc, kendisini Halifenin sad ık bir hizmetkar<br />

ı saym ış, valileri de alelâcle bir memur durumuna getirme ğe<br />

çal ışmışt ır.<br />

Vas ıt şehrinin kurulmas ı, Basra'n ın batakl ık alanlar ına zencilerin<br />

yerleştirilmesi (78) de kabilelerin mahalli otoritelerini k ırmaya<br />

yöneltilmi ş bir hareket olarak kabul edilebilir. Haccâc'a


Abdülmelik ad ına basılmış bir para.<br />

Stanley Lane Poole, Oriental Collection C. IX. London 1889, PL. II. Nu. 59.


EMEV İ DEVLET İ<br />

49<br />

H) Müslümanlar' ın Orta Asya'da savaşları : Abdülımelik'in tahta<br />

ç ıkışından 4 yıl önce Orta Asya'da Elteriş Kagan (= Kutluk<br />

-Han) 681'de Göktürk devletini yeniden kurmu ştu. Yeni Göktürk<br />

devletinin ikinci bakan ı Kapagan Han (691-716) baz ı Türkleri, bu<br />

arada Türkeşleri, Karlukları egemenliği alt ına aldığı sırada, Kutluk<br />

Han' ın oğlu Kül-Tigin'i Sudakları bir düzene sokmak üzere Maveraünnehr'e<br />

yollad ı (79). Bu s ırada Abdülmelik Horasan valiliğini<br />

Haccac'a vermi şti. Haccâc kendi emrindeki en ıme şhur kumandanları<br />

Türk ellerine sald ırtt ı. Bunlar kolay başarı elde edemiyorlard<br />

ı. Ancak Türk beyleri aras ındaki rekabet bunlar ın işine yarıyordu<br />

(80). Sonunda Haccâc, Kuteybe bin Müs ılm.'i Türk ellerinin<br />

fethine memur etti (705). Çok kan dökücü bir kumandan olan<br />

Kuteybe, Türk beylerinin uzakta bulunmas ından yararlanarak Toharistan'da<br />

baz ı şehirleri ald ı ve ticaret merkezlerinden Baykent'e<br />

yürüdü (707). İki ay uğraştıktan sonra halk ı teslim olmaya mecbur<br />

etti. Araplar Baykent'e barış yaparak girdiler ama şehrin zenginliğini<br />

görünce ya ğmaya koyuldular, bu güzel şehri birkaç gün<br />

yağma ettikten sonra yakt ılar, yıkt ılar. Şehirde eli silah tutan ne<br />

kadar -Türk varsa hepsini öldürdüler; kad ın ve çocuklar ı esir edip<br />

Horasan'a gönderdiler. Kuteybe, Baykent'ten sonra Talkan mamur<br />

şehrini harabeye çevirtti; halk katledildi, bu i şten yorulanlar Türkleri<br />

s ıra s ıra ağaçlara ast ılar. Talkan yolunun 6 km. lik bir kısmı<br />

böyle as ılmış insanlarla çevrildi (81). Kuteybe 12 y ıl zengin ve<br />

mamur Türk şehirlerini y ıkmakla uğra şt ı; i şitilmedik vahşetler<br />

işledi; geçti ği yerlerde yan ık kokusundan ba şka birşey b ırakmadı ,<br />

ama gene de kesin .bir sonuç alamad ı. O kadar ki, Seınerkant<br />

Türkleri Kuteybe'ye vergi vermeği kabul eden Hanlar ı Tarhun'u<br />

tahttan indirdiler (82); yerine Gurak Han ı geçirdiler (709) ve savaşmaya<br />

devam ettiler. Kuteybe ancak alt ı yıl uğraşt ıktan sonra<br />

Semerkand'a girebildi (711). Harezm bölgesinde de ayn ı facialar<br />

oldu. Kuteybe zengin ve bak ımlı Harezm şehirlerini yağma ettikten<br />

sonra karde şi Abdurrahman' ın esir ettiği 4000 Türk gencini<br />

öldürttü. Emevilere yaranmak için Kuteybe her geçti ği yeri hara-<br />

(79) Coşkun Üçok, Türk Hukuk Tarihi Dersleri, S. 16.<br />

(80) Belâzuri, II., S. 282 v. öt.<br />

(81) Taberi, IV., S. 168; Gibb, Ortaasya'da Arap Futuhat ı, S. 32.<br />

(82) H. A. R. Gibb, Ortaasya'da Arap futuhat ı, S. 31.


50 Bahriye ÜÇOK<br />

beye çevirdi. Onun oynad ığı bu dram kendi âsi askerleri taraf ından<br />

ba şı kesilinciye kadar devam etti (717) (83).<br />

Kuteybe'den sonra Maveraünnehr'de Türkler birle şip Araplaf<br />

ı yurtlar ından sürüp ç ıkard ılar; yaln ız Buhara ve Semerkant<br />

gibi Araplar, iranl ılar ve Müslüman olmu ş Türklerle nreskun şehirlerde<br />

mü şterek bir yönetim kurulabildi.<br />

Emeviler'in Horasan valisi E şres hiç olmazsa Buhara ve Semerkant<br />

bölgelerinde tutunabilmek için Islam dinini kabul edecek<br />

olan Türkler'den cizye al ınmamas ın ı uygun gördü ve bunu ilana<br />

mecbur oldu. Bu ilan ayn ı zamanda, Müslüman olacak Türkler'e,<br />

Araplar'la e şit haklar verilece ğini de ihtiva ediyordu. Tahammül<br />

edilemiyecek kadar a ğır olan cizyeden kurtulabilmek için Buhara<br />

ve Semerkant Türklerinden birço ğu İslam dinini kabul ettiklerini<br />

bildirdiler. Ancak halk ın çoğu Islam dinini kabul edince, gelir birdenbire<br />

azald ı; Buhara bölgesini Emeviler'in bir malikânesi sayan<br />

Şam saray ını tela ş ald ı. Müslüman olan Türklerden de Cizye al ınmakta<br />

devam edilmesi yeniden emredildi (84). Islamiyet'e ayk ırı<br />

olan bu emir yeni ayaklanmalara sebeb oldu. Bu tarihlerde Seyhu ıı<br />

irma ğı boylarnıda da Türke ş devleti kurulmu ştu. Maveraünnehr'de<br />

Müslüman olmu ş veya olmam ış bütün Türkler toplan ıp Türkeşle'-<br />

i in Hani Suluhan'dan yard ım istediler. Suluhan yard ıma koşup<br />

Araplar' ı Maveraünnehr'den sürüp ç ıkard ı . Toharistan' ı da Araplar'dan<br />

kurtard ı. Fakat Suluhan'dan sonra Türke şler kara ve sar ı<br />

diye ikiye ayr ıl ınca, bu iki grup aras ında sava şma başgösterdi. Bu<br />

savz,smalardan yararlanan Araplar yeniden ç ıkar ıld ıkları yerlere<br />

girebildiler, ama teker teker her beylik gene de kendi topraklar ı-<br />

n ı yıllarca savundu.<br />

Yüzy ıl kadar süren Türk-Arap anla şmazl ıklar' ve çarp ışmalar<br />

ına, hatta Araplar' ın Tibetlilerle yapm ış oldukları anlaşmaya rağmen,<br />

Maveraünnehr ve Toharistan Türklerinin hemen hepsi de<br />

varl ıklar ını koruyabiliyorlard ı .<br />

Araplar' ın Türkler için izledikleri siyaset zulüm ve tenkil ile<br />

özetlenebilir. Arapç ıl ık siyasetini izliyen Emeviler devrinde Araplar,<br />

Türkler'e Müslüman olsalar bile yukardan bak ıyorlar, kendi-<br />

(83) Bel'azuri, Futuh, II., 285 - 301. Belâzuri S. 301'e göre Kuteybe hâl'a. hayattad<br />

ır.<br />

(84) Belâzur ı, Futuh, II., S. 314.


EMEV İ DEVLET İ 51<br />

lerini Türklerden pek üstün görüyorlard ı. Türklerin ister mallar ı<br />

ister canlar ı olsun, kendileri için helâl say ılıyordu. Bu husus özellikle<br />

cizye toplarken aç ıkça görülmekte idi. Halifeler Şam sarayları=<br />

israf giderlerini kar şılıyabilmek ve eğlencelerine gerekli<br />

mali kaynaklar ı sağlıyabilmek için komutaṉlann ı yağmac ılığa teşvik<br />

ederlerdi. Yüz y ıla yak ın bir zaman boyunca yap ılan bu yağma<br />

ve tahripçiliğin sonu şu oldu ki, Türk topraklar ındaki sanat eserleri<br />

mahvoldu. Emevi halifelerinin bir k ısmı (Ömer ibni Abdülaziz<br />

gibi bir iki hükümdar d ışında) yüksek islâm dinini yaymak<br />

amac ından çok, zengin ülkeleri ya ğma etmek, yeni gelir kaynaklar<br />

ı bulmak için ak ınlar yapt ırıyorlard ı. Türkler ise mevâll mertebesinde<br />

yaşamak istemedikleri için, İslâm dinini kolayca kabul etmek<br />

yolunu tutmamışlard ı. Ancak Emeviler aleyhinde Şuubiye hareketi<br />

oluşmaya ba şlad ıktan sonrad ır ki, Türkler Müslüman olmay ı kütle<br />

lıâlinde benimsemi şlerdir.<br />

I) Şuubiye hareketi : Ş'ab kökünden gelen bu kelime Müslüman<br />

Araplar' ın gitikleri yerlerde hukuk ve siyaset bak ımından ken,<br />

şka kavimler üzerinde üstünlük kurma çabalar ına karşı dinden ba<br />

çıkan sosyo-politik ak ımı ve bunun mensuplann ı ifade eder. Şuubiye<br />

yandaşları bütün Müslümanlar' ın eşitliğini kabul ettikleri için<br />

kendilerine Ehl üt-tesviye yâni eşitleştirme yanda şlan ad ını verirlerdi.<br />

Daha Hz. Ömer zaman ında, onun ünlü adâletine ra ğmen, Arapl ık<br />

taassubu aç ıkça görülmeğe başlam ışt ı. Yabanc ı ırk ve uluslardan<br />

olan dinda şlanna karşı (bir iki halife d ışında) Kitap ve (Sünnete uymayı<br />

ak ıllarına getirmeyen Erneviler zaman ında, Araplar. ın siyasal<br />

ve hukuki bask ısı son haddine varm ışt ı . İşte birden bire .çök geni ş-<br />

leyen Emevi imparatorlu ğu zaman ında Allah' ın ve Peygamber'in<br />

e şitlik emirlerine ra ğmen (bk. Cörci Zeydan, Medeniyet-i İslâmiye,<br />

IV., S. 257-258), Arap'tan ba şka Müslümanlar asla Araplarla e şit say<br />

ılm ıyor, tersine onların kölesi gibi kabul ediliyorlar& O derece<br />

Arap asabiyeti ile hareket ediliyordu ki, Arap olmayan bir anadan<br />

doğan bir prens tahta geçen ıiyor, bir Türk veya İranl ı'n ın arkas ında<br />

bir Arap namaz k ılm ıyor araptan gayr ıs ı ile bir arab evlenemiyor,<br />

(Zeydan IV, 167-168) ve Arap, Arap'tan gayri bir kimse ile dola şamıyordu<br />

(bk. İkd ül-Ferid, II., S. 73).<br />

İşte bu arap şovinizmi'dir ki, bir tepki yaratt ı ve o zamana kadar<br />

süregelen bu bedevi asabiyeti kar şısında Araplar d ışında kalan<br />

ulusların kavim bilinçleri uyand ı. Emeviler zaman ında başlayarak,<br />

onların yıkılmasında olumlu bir rol oynayan bu psikolojik tepki


52 Bahriye ÜÇOK<br />

Abbasiler devrinde Araplar' ı pek sevmiyen Halife Mansur zaman ından<br />

itibaren türlü sebeblerle yava ş yava ş güçlendi ve Halife Me'mun<br />

devrinde büyük bir sosyo-politik ak ım niteliğini kazanarak siyasal<br />

hayatta da etkisini gösterdi. Öyle ki az sonra Mu'trısmı zaman<br />

ında Araplar' ın ödeneklerinin kesildi ğini , valiliklerden uzaklaşt ı-<br />

r ıld ıklarım bile görmekteyiz. Zira Abbasi ordusu sadece Arap askerlerinden<br />

meydana gelmi ş bir kuvvet olmay ıp türlü uluslardan,<br />

bu arada en çok Türkler'den olu şmaktayd ı. .1<br />

Ancak Halifeler nas ıl Araplar'dan, Kurey ş soyundan, iseler,<br />

devletin resmi dili, saray dili, yâni kültür dili de öylece Arapça<br />

olmakta devam etmi ştir. Abbasiler'in siyasetlerinin temeli ise sünni<br />

Müslümanlıkt ı (85).<br />

İşte Araplar' ın Abbasoğullar ı zaman ında Müslüman uluslara<br />

tanım ış olduğu özgürlük ile Arap siyasal ve sosyal bask ısı geni ş<br />

çapta kalk ınca, Arap'tan ba şka Müslümanlar, Araplar'a kar şı kendi<br />

kav ıni geleneklerini ve tarihi şereflerini, dillerini aç ıktan aç ığa<br />

korumaya başlad ılar. Arap olmayan bir tak ım şair ve yazarlar s ırf<br />

bu inanc ı savunmak amac ı ile şiirler ve türlü kitaplar' yazd ı-<br />

lar (86). Buna kar şı Araplar da harekete geçtiler; her iki yan birbirlerini<br />

küçültücü yay ınlara ba şvurdular. Bu arada ad ının yazılmas<br />

ı gerekli biri varsa, o da İbni Kuteybe'dir. O, Araplar' ın öteki<br />

bütün uluslardan üstün olduğunu savunan «Tafdil ii1-Arabl» adl ı<br />

kitab ını sırf bu amaçla kaleme alm ışt ır.<br />

Bu iki z ıt partinin ortas ında olup hiç bir yan ı tutmayanlar da<br />

vard ı. Bunlar İslam ümmetini içinde olan türlü uluslar ın, hatta<br />

Müslüman olmıyanların bile, faziletlerine ve meziyetlerine dair<br />

eserler yazd ılar. Abbasi ordusunu olu şturan türlü uluslar ın, çoğunlukla<br />

Türkler'in meziyetlerine dair Câhiz taraf ından yaz ılar kaleme<br />

al ındığı gibi Ebu Hayyan-i Tevhidi'nin Araplar' ın, Yunanl ılar'<br />

ın, İranl ılar' ın, Hindliler'in özel meziyyetleri hakk ındaki yazd ıkları<br />

örnek olarak gösterilebilir. Bir kere daha söyliyelim ki, Şuubiye<br />

ak ımı Arap olmayan Müslümanlar' ın Arapç ılık ideolojisi güden<br />

ve tahakküm etme ğe uğra şan s ınıfa karşı ulusal bilinçlerinin<br />

uyanrnas ı, onlarda eski ahlaki edebi ve siyasi geleneklerin yeniden<br />

canlanmas ı ve değerlenmesidir (87).<br />

(85) Barthold, islâm Medeniyeti Tarihi, S. 100.<br />

(86) Cörci Zeydân, IV., S. 258.<br />

(87) bk. F. Köprülü, (Barthold) Islâm Medeniyeti Tarihi, S. 100.


EMEVi DEVLET İ 53<br />

Gerçekten de ilk zamanlarda Şuubiye hareketi dini-siyasi bak<br />

ımdan Islam birliğini zay ıf dü şürmek gibi zararl ı bir sonuç doğurmuş<br />

ise de buna kar şılık gene Islâm çevresine kuvvetli bir<br />

özgürlük havas ı da getirmi ş, Araplar'dan ba şka ulusların dillerine,<br />

geleneklerine, tarihlerine de ğer verilmek gibi yararl ı sonuçlar ı<br />

doğmuştur. Böylece islâm kültürünün yükselmesine, bunun etkisi<br />

pek büyük olmu ştur (88).<br />

J) I. Velid'in halifeligi : a) Asya'da fetihler : I. Velid bir kez<br />

daha islâm silahlar= imparatorlu ğunun her yönündeki s ınırların<br />

ın ötesine götürdü. Anadolu'da baz ı yerler kuşatmalardan sonra<br />

Araplar' ın eline geçti. Mesleme bin Abdülmelik Anadolu'da Heraklea<br />

(Ereğli) ile Amoria (Ammuriye)'yi zaptetti, fakat İstanbul üzerindeki<br />

emellerini gerçekle ştiremedi. Doğudaki fetihleri Haccâc<br />

valisi . bulunduğu İrak'tan yönetiyordu. Buhara, Semerkant, Fergana<br />

ve Kâşgar Araplar' ın eline geçiyordu. I. Velid'in valilerinden olan<br />

Muhammed bin Kas ım, Sind ile Blucistan aras ındaki bölgelerde<br />

oturan aşiretleri yola getirmek için aç ılan savaşlar sonunda Sind,<br />

IViultan ve Pencab' ı Arap imparatorlu ğuna ,katmışt ı (96/715) (89).<br />

b) I. Velid'in imar işleri: I. Velid, Ömer ibni Abdillaziz'i Hicaz<br />

vâliliğine getirmi şdi. Ömer ilmi Abdülaziz metin, itidalli olduğundan<br />

ve milletin refah ından başka birşey düşünmediğinden yönettiği<br />

ülke halk ı huzur ve mutlulu ğun tad ını tatt ı.. Haccâc' ın zulmünden<br />

kaçan birçoklar ı Irak' ı b ırak ıp Hicaz'da rahata kavu şuyorlardı.<br />

O, I. Velid'in emri ile Hz. Peygamber'in e şlerinin evlerini<br />

sat ın ald ı ve bu evlerin yerlerini camiye katt ı (90). I. Velid zama-.<br />

n ında mescitlere minareler yap ılmas ı emredildi. Ama Belâzûri'ye<br />

göre ilk minare I. Muâviye zamanında Basra camini onaran vali<br />

Ubeydullah bin Ziyâd taraf ından yap ılmıştır (91). Ömer ibni . Ab-<br />

(88) Bu konu için M ısırl ı yazar Ahmet Emin ve Abdülhamid'in Fecr ül -<br />

islâm (1347), ve Sahih ül - Islâm (1351) adl ı eserlerine bak ınız.<br />

(89) Kuzey Hindistan'da büyük zaferler kazanan Muhammed bin Kas ım<br />

hiçbir suç i şlemediği hâlde, Hi şâm tahta geçince, Haccâc ile akrabal ığı<br />

yüzünden onu zincire vurdurtup Irak'a getirtti ği zaman Hindliler, Muhammed<br />

bin Kas ım'ı kaybettikleri için a ğlad ılar Kireç'te onun heykelini<br />

yaptılar. Belâzûri, IL, S. 332.<br />

(90) Taberl ; a.g.e., IV., S. 152.<br />

(91) Ama Belâzuri'ye göre (II., S. 177) ilk minare Basra'da I. Muâviye zaman<br />

ında, Basra camiini tamir eden vali Ubeydullah bin Ziyâd taraf ından<br />

yaptınlauştır.


g4<br />

Bahriye Üçok<br />

dülaziz, Yezid ve Abdülmelik zamanlar ında yıkılmış olan yerleri,<br />

yâni. Mekke'nin yak ılıp y ıkılmas ından ötürü meydana gelen harap<br />

yerleri yeniden onararak, özellikle Medine'de devlete ait pek büyük<br />

binalar, su kemerleri, yollar ve geçitler in şa ettirmi ştir. Fakat bütün<br />

bu çabalar ına rağmen, Haccac' ın çevirdiği entrikalarla, Hicaz<br />

vâliliğinden azledilmi ştir.<br />

I. Velid, Irak'ta su kanallar ın ı onart ıp, suların düzenli olarak<br />

tar ımc ılara dağıtılmas ı, uzunluk ve ağırl ık ölçülerinin ayarlanmas ı<br />

gibi devletin pek hay ırlı işleri ile uğraşm ıştır.<br />

Ayrıca Şam'da İslam mimarisinin en üstün zevk örneklerinden<br />

birisi olan ve bugün hâla, Timur taraf ından uğrat ıldığı tahribata<br />

ve 1892'de geçirdi ği yangına rağmen (sonradan restore edilmi ştir)<br />

görenlerin hayranl ıkla seyrettikleri Büyük Emevi camiini de büyük<br />

meblağlar sarf ıyla I. Velid yapt ırmışt ır.<br />

ca) Afrika ve Ispanya'da fetihler : I. Velid zaman ında Afrika<br />

seferlerine devam edildi. 708 y ılında Afrika kumandan ı olan<br />

Hassân bin Nu'mân bölgesini iyi yönetmesine ra ğmen, azledildi<br />

onun yerine Musa bin Nusayr tâyin edildi. Hassan' ın Afrika vâliliğinden<br />

ayrılmas ı Berberiler'e ayaklanma f ırsat ı verdi. Fakat yeni<br />

vali Musa onları çabucak yola getirdi. Musa ve o ğulları bütün Rum:<br />

ları Afrika'dan koydular. Bar ış ve düzen yeniden kuruldu; böylece<br />

aşiret ba şkanları Musa'ya bağland ılar. Musa sağa sola birçok din<br />

öğretmenleri yollay ıp Berberiler aras ında Müslümanl ık' ı iyice yayd ı .<br />

710-715 aras ında Akdeniz adalar ında bulunan Bizansl ılar üzerine<br />

asker göndererek Mayorka ve Minorka gibi yerler islâm'a kazan ılmış<br />

oldu ve bu yerlerde birçok güzel binalar yap ıldı. Haccâc' ınki ile<br />

k ıyaslan ırsa, Musa'n ın yönetimindeki topraklar daha büyük idi<br />

(Mısır'dan Atlas okyanusuna kadar); ama Musa bu geni ş topraklara<br />

yeni bir ülke daha katacakt ır ki, bu da İspanya'd ır.<br />

İspanya bu s ırada hiçbir zaman olmad ığı kadar çökmeye yüz<br />

tutmuştu. Romal ılar zaman ında olduğu gibi yüksek s ınıf vergiden<br />

muaf tutulmu ştu. Orta s ınıf ağır vergilerle ezilmi ş, zanaat ve ziraat<br />

hemen hemen yok olmu ş, ticaretten ise bir iz bile kalmam ışt<br />

ı. Toprak sahipleri saraylar ında zevk ve eğlence ile ya şarlarken,<br />

köleler topra ğı işlerlerdi ama, ne kadar i şleyebilirlerse. Ispanya'da<br />

çokça ya şıyan Museviler hükümdann, rahiplerin ve asillerin i şkencelerinden<br />

inlemekteydiler. Bir aral ık tedbirsizce ayakland ılar, bu


EMEV İ DEVLET İ<br />

55<br />

yüzden çok korkunç bir katliama u ğrad ılar, öldürülmiyenler esir<br />

edildiler. Ihtiyar ıesirlerin dinlerine kar ışılmad ı ama, gençler Hristiyan<br />

olmak zorunda b ırak ıld ılar. İşte bu olaylar ın geçtiği s ırada,<br />

yâni Musa bin Nusayr, Afrika'ya tayin edildi ğinde Rodrik İspanya<br />

k ıral ı Viçia'y ı tahttan indirip öldürterek iktidar ı eline alm ıştı. Ahlaken<br />

kötü olan Rodrik, Susa valisi olan Jülien'in k ız ına tecavüzde<br />

bulunmuştu. Bundan ötürü Jülien, Rodrik'ten öç almak amac ıyla<br />

Musa'yı İspanya'yı fethe ça ğırd ı. Musa, Halife I. Velid'in de iznini<br />

al ıp, Şerif ad ındaki bir subay ın' ke:şfe ıtsin diye Güney- İspanya<br />

bölgesine yollad ı. Aldığı elveri şli haberler üzerine en de ğerli kumandan<br />

ı olan azatl ı kölesi Tarık bin Ziyad' ı 7000 ıkişi ile 'Ispanya'<br />

ya geçirdi (711) (92).<br />

Bu bölgenin Got valisi topladığı üstün kuvvetlerle Tar ık ordusunu<br />

karadan ku şatt ı. Yaln ız k ıyı aç ık kalm ışt ı. Tank çekilmek<br />

umudunu yitirmek için limandaki gemileri yakt ırdı; ordusuna hitaben:<br />

«Sab ır ve sebat ederseniz zafere ula şırs ınız, Endlüs'ü fethederiz.<br />

Aksi halde dü şman hepimizi denize döker» dedi ve sonra<br />

düşmana sald ırarak onu yendi. Geri kaçanlar ı koğuşturarak Kadis<br />

dolaylar ına geldi. Rodrik bütün imkanlann ı toplam ış, 90 000 ki şilik<br />

ordusuyla onu" Kadis'in güneyinde kar şılamışti. Sava ş, yâni<br />

Kadis sava şı 8 gün sürdü. Tank' ın ordusunda çözüntü ba şlamak<br />

üzereydi; askerlerden kimisi kaçmaya yeltenmi şlerdi bile. Tank<br />

at ına atlad ı ve kaçanlara a şığadaki çağrıda bulundu: «Ey Magrip'li<br />

gaziler, ey Müslüman kahramanlar nereye gidiyorsunuz Gafilce<br />

hangi yere kaçmak istiyorsunuz Dü şününüz ki, önünüz dü şman an<br />

kamz deryad ır. 'Sizin için ç ıkar yol fıtri şecaatinize dayanarak ve<br />

güvenerek sava ş meydan ında durmak ve dayanmakt ır. Ey süvariler<br />

bana bak ın ve benim gibi yap ın». Bu çağr ın ın ard ından at ım dört<br />

nala kald ırıp düşman ordusunun üzerine yürüdü. Süvarileri kendisini<br />

izlediler. Tar ık düşman sanca ğının olduğu yere sald ınyordu.<br />

Orada ba şında tac ı olduğu halde bir araba içinde kral Rodrik'i sezdi,<br />

derhal ona yönelerek k ıl ıc ı ile onu kalbinden vurdu. Kendisini<br />

izliyen askerleri de dü şman ordusunu k ılıçtan geçirdiler. Kral ın ölümü<br />

ve ordusunun tam yenilgisi Got devletinin y ıkılmas ı ve tarihte<br />

Kadis savaşı denilen bu savaşın da İslam zaferiyle bitmesi sonucunu<br />

doğurdu.<br />

(92) Belâzurl, a.g.e., I., S. 372 v. öt.


56 Bahriye ÜÇOK<br />

Bu başarıyı öğrenen Musa bin Nusayr 10 000 süvari, 8000 piyade<br />

ile Ispanya'ya geçme ğe karar verdi. rank'a kendisini beklemesi<br />

haberini yollad ı. Tarık yenilmi ş düşman ordusunun ba şı boş<br />

kaç ışına göz yumarak, onlar ın yeniden birle şmesine f ırsat vermemek<br />

için koğuşturman ın yerinde olaca ğın ı düşündü; ordusunu üç<br />

kola ayırd ı, ortadaki kola kendisi kumanda etti. Yan kollar ı güvendiği<br />

başka kumandanlara teslim etti. Her biri bir hedefe do ğru<br />

ilerlediler. Kurtuba'ya, kadar olan şehirler bu üç kol taraf ından<br />

fethedildi. Dü şman ordusu kuzeye doğru kaçmakta iken, Tuleytula<br />

(Toledo)'mn önüne gelindi. Tank buray ı kuşatt ı. 712'de şehir Tar<br />

ık'a teslim oldu. Böylece 350 y ıll ık koca bir devleti ortadan kald ı<br />

r ıp, taç ve taht ı ele geçirdi. Tar ık Tuleytula'da hükümdar saray ına<br />

girdiği zaman 25 Got kral ının değerli ta şlarla süslü taçlar ını yan<br />

yana dizilmi ş buldu.<br />

Musa bin Nusayr, Vadi (Guadalquir) ırmağın ın denize<br />

döküldüğü yer yak ınında İspanya k ıy ıs ına ç ıkt ı. Tarık ordusunun<br />

bat ı yönünden yürüyerek İşbiliye (Sevilla)'ye geldi. Oradan Luzita.<br />

niya (aşağı yukarı bugünkü Portekiz) topraklar ı üzerinden istilaya<br />

ba şladı. Bir aral ık geri dönerek Merida'yı kuşatt ı. Birçok Got büyükleri,<br />

bu arada Got kral ın ın eşi de burada bulunuyorlar& Musa<br />

bu kaleyi bir türlü zaptedemedi. Sonunda Afrika'da yerine b ırakt ığı<br />

oğlu Abdülaziz'den yard ım kuvvetleri ald ı. Bu sayede ancak kaleyi<br />

teslime raz ı etti. Musa buradan rehine olarak Rodrik'in kar ıs ını ve<br />

birkaç asilzadeyi al ıp Tuleytula şehrine doğru yola koyuldu ((93)<br />

Tank'a gelince bu s ırada Kastilya topraklar ını tüm ele geçirmişti<br />

Musa kendi kumandanlann ın bunca zaferlerini ho ş kar şılayaca ğı<br />

yerde, k ıskand ı. Tar ık bin Ziyad' ı kendisini beklememi ş olmakla<br />

suçladı. Ganimet olarak ele geçen ve Maide-i Süleymani denilen bil<br />

tepsiyi Halifeye göndermek için istedi. Bu tepsi gayet büyüktü ve<br />

iri zümrütlerle i şlenmişti ve 36 ayakl ıydı. Bir rivâyete göre Hz. Süleyman<br />

zaman ından kalm ış ve nas ılsa Kudüs'ten ispanya'yagelmi ş-<br />

ti. Tank tepsiyi verdi ama, onu ele geçirenin kendisi oldu ğunu gerektiğinde<br />

ispatlayabilmek için bir aya ğın ı koparıp saklad ı. Musa,<br />

Tankı ba şkumandanl ıktan azletti. Bu durum hükümet merkezi<br />

Şam'a aksetti. Halife taraf ından gelen bir ihtar ve takdirname yaz<br />

ısı üzerine Musa, Tank'tan özür diledi ve böylece ban şt ılar. Arap<br />

(93) tbn ül - Esir, el - Kamil fi't - Tarih, IV., S. 122-3.


EMEVi DEVLET İ<br />

57<br />

ve Berberi iki kumandan kuzeye do ğru fetihlere koyuldular. Abdül•<br />

aziz bin Musa, doğu ve güney bölgelerde ilerlerken, Tar ık ise Tajo<br />

Irmağı vadisine girdi buradan İber (Ebro) Irmağı vadisine geçerek<br />

Saragossa'y ı ,kuşatt ı. Musa bin Nusayr da Tânk'a destek olmak<br />

üzere onunla bulu ştu. Saragossa zaptolundu. Oradan İslam orduları<br />

iki kola ayrılıp Pireneleri a şarak Fransa'n ın güneyinde bulunan<br />

Narbonne şehrine ula şt ıklannda Halifenin geri dön emrini alarak,<br />

Pireneler'in güneyine çekildiler' Asl ında koca bir yar ımadadaki Gol<br />

devleti bir avuç Arap ve Berberi kuvvetleri önünde acz içinde kalmışt<br />

ı .<br />

Tânk' ın bu başar ıları kar şı sında Musa ona muhabbet yerine<br />

kin ve k ıskançlık beslemekteydi. Tank elde edilen ganimetin 1/5'ini<br />

Halifeye göndermekte gerisini de askerler aras ında üle ştirmekteydi<br />

Bu ise Musa'yı ayrıca kızdıırıyordu. Zira bütün ganimeti kendisine<br />

saklamaktayd ı. Sonunda iki kumandan aras ındaki geçimsizlik<br />

Şam'da duyuldu ve her ikisi de muhakeme edilmek üzere merkeze<br />

çağrıldılar. Ancak bu s ırada I. Vebd ölmü ş ve yerine Süleyman<br />

bin Abdülmelik (715) geçmişti Önce gelen Tank' ın ifadesiyle,<br />

sonradan gelen Musa'n ın ifadesi al ındıktan sanra, Musa'n ın birçok<br />

hususlarda şöhreti kendisine maletmek istedi ği, Maide'i Süleymanrnin<br />

ayağı ile de ispatland ığından kendisine küçültücü muamele<br />

lerde bulunuldu (94); Musa bundan o kadar üzüldü ki, k ısa bir zaman<br />

sonra öldü.<br />

Tank ve Musa, İspanya'dan ayr ıldıktan sonra Musa'n ın orada<br />

kalan oğlu Abdülaziz, Magrib ve Endülüs'e Emir tayin edildi. Abdülaziz<br />

yönetim merkezini Tuleytule'den İşbiliye'ye nakletti. Musa'n<br />

ın ve Tank' ın her ne sebeble olursa olsun İspanya'dan Şam'a<br />

çağnlmalan hiç de iyi.olmam ışt ı. Hatta bu, Islam dini için büyük<br />

kay ıpların başlangıc ı olmuştur. Zira kumandanlar ından yoksun kalmış<br />

olan İspanya'daki Müslüman garnizonlan, kar şılarında git gide<br />

güçlenen bir avuç Hristiyan ın ileride çıkaracaklan büyük yang ının<br />

ilk kıvılcımları olduklar ını farketmerni şlerdir.<br />

cb) İspanya'mn fethedilinesinin sonuçlar ı : Ispanya'nın Müslümanlar<br />

taraf ından fethedilmesi pek büyük bir sosyal devrim<br />

meydana getirmi ştir. Çünkü rahiplerin ve asillerin daha önce mevcut<br />

olan s ınırs ız haklar ı İslam egemenliği ile ortadan kald ırıldı .<br />

(94) İbn ül-Esnr, a.g.e., IV., S. 124.


58 Bahriye ÜÇOK<br />

Zanaat erbab ınm ve köylülerin ödedikleri a ğır vergiler kald ırılarak<br />

yerlerine orant ılı ve adil vergiler konuldu. Gayrimüslimler<br />

cizye veriyorlard ı ama, bu cizye mali durum göz önünde tutularak<br />

kademele ştirilmiş ve taksite de ba ğlanm ışt ı . İspanya sava şları s ı-<br />

ras ında beldeler ve kasabalar baz ı mali imtiyazlara sahip olmu ş-<br />

lard ı. Araplar bu imtiyazlar ı daha sonra kald ırmamışlard ır. Eğer<br />

Müslüman askerleri çapulculuk veya ya ğmac ılık yaparlarsa şiddetle<br />

cezaland ınlmaktayd ılar. Daha önce Gotlardan zulüm görmü ş<br />

olan Yahudiler dinlerini serbestçe muhafaza edebildiler. Hristiyanlar<br />

ın da kendi inanç ve kanunlar ına dokunulmadı, bunlar hristiyan<br />

papaz ve yarg ıçlara uyruk kald ılar. Böylece eski merhametsiz<br />

Got yönetiminin yerine hak ve adalet düzenine sayg ı gösteren yeni<br />

ve rahat bir yönetim kurulmu ştu. İspanya'da İslam yönetiminden,<br />

önceleri papazlar bile memnun olmu şlard ı. Avrupa henüz cehalet<br />

içinde yüzerken Endlüs Müslümanlar ı Kurtuba hükümetini kurarak<br />

bütün bat ı Avrupa'ya ışık saçan bir merkez meydana getirmi ş-<br />

lerdi. İspanya Müslüman fatihlerin zaman ında olduğu kadar adilane<br />

bir surette hiç bir vakit yönetilmemi şdir denilebilir (95).<br />

cc) İspanya'da geli şme : İspanya'y ı vatan edinen M ıs ır, Suriye<br />

ve Iran gibi ülkelerden, yâni tar ım ülkelerinden gelenler ile<br />

ticari bilgileri geni ş olan Museviler elbirli ği ile çal ışt ıklar ından k ı-<br />

sa zamanda İspanya'da refah gözle görülür bir şekilde artm ışt ı .<br />

Tarım aletleri yap ım ı sayesinde ekilmemi ş tarlalar ekildi; y ıkık<br />

binalar ve şehirler yeniden onar ıldı, süslendi.<br />

Derebeylerinin esaret pençesinden kurtulan halk çal ışmaya<br />

ve zengin olmaya ba şlad ı. Araplar İspanya'yı baştan ba şa bir gülistana<br />

çevirdiler. Sadece tar ım ve ticaret de ğil, bilim bak ım ından<br />

da Ispanya Ok ileri bir ülke oldu. Ne yaz ık ki Araplar aras ındaki eskidenberi<br />

hakim olan aile geçimsizlikleri yok olmuyordu. Bu yüzden<br />

de, daha sonralar ı, ayrılıklar doğacak ve bu güzel topraklar ı<br />

elden ç ıkarmaya mecbur olacaklard ır. Arap ordusunda oldukça kabar<br />

ık say ıda bulunan Berberiler, Arap subaylar ının emrinde çal ışmak<br />

istemiyorlard ı. Bu durum askerler aras ında serke şlik çıkmas<br />

ına sebeb oluyordu. Beledlytın denilen Ispanya Müslümanlar ı ise,<br />

gururlar ından ötürü Araplar'', vah şetlerinden ötürü de Berberiler'i<br />

sevmiyorlardı . İslam esaslar ına göre Müslümanlar aras ında ırk ve<br />

(95) Seyyid Emir Ali, Musavver tarih-i İslam, I., S. 115.


EMEV İ DEVLET İ<br />

•59<br />

dil fark ı gözetmemek gerekti ği hâlde, zorla Yar ımada'ya girmiş<br />

Araplar'ın ırki gururları alt edilemiyor; Anglosaksonlar gibi kendilerini<br />

üstün ulus say ıyorlard ı. Araplar'la Belediyûn aras ındaki geçimsizlik<br />

bir dereceye kadar, Lombardiyal ılarla Avusturyal ılar, yahut<br />

Keltler ile Saksonlar ı birbirinden ay ıran nefreti and ırır.<br />

Musa bin Nusayr'in Ispanya'da vâti olan o ğlu Abdülaziz'in kat<br />

ısına uyarak . Hristiyanlarla anla ştığını ve onlara dayanarak yeni<br />

baştan Got devletini kurmak ve kendisinin de bu devletin ba şına<br />

geçmek niyetinde bulundu ğu söylenmeye ba şladı. Bunun üzerine<br />

gizli bir dernek kuruldu, Bu dernek Abdülaziz'i saray ında öldürdü.<br />

Bunun ölümü üzerine Halife taraf ından bir vâli gönderilmedi ği için<br />

Abdülaziz'in akrabas ı Eyytıb bin Habib, Halife'nin onaylamas ına<br />

kadar, ba şkanlar ve şeyhler taraf ından yönetime seçildi. Bu ki şi<br />

yönetim merkezini İşbiliye'den Kurtuba'ya ta şıdı. Ondan sonraki<br />

vüliler zaman ında Afrika'n ın en ünlü a şiretlerinden 400 ki şi getirildi<br />

ki, bunlar daha sonra Ispanya'n ın asillerini te şkil edeceklerdir.<br />

Bu tarihten sonra İspanya kâh Şam Halifesi taraf ından, kâh Kayravan'dan<br />

gönderilen vâlilerce yönetilecektir. Abdurrahman ül-Gâfild<br />

bunların en ünlüsüdür.<br />

cd) Abdurrahman ül-Gâfiki ve Fransa seferi : 729'da Abdurrahman<br />

ül-Gâfiki İspanya vâtili ğine atan ınca, önce bölge bölge gezip,<br />

yönetimi düzenledi. Bu i şlerle üç y ıl uğraşt ı. Ondan sonra Pireneleri<br />

geçip Fransa'y ı istilâya ba şladı. Önce bat ıdan Bordeaux'yu<br />

ald ı, Garonne ve Charente ırmaklann ı geçti, Loire ırmağının yak ı-<br />

n ındaki Poitiers şehrini ald ı. Bundan sonra Tours şehrine gidip,<br />

orayı da zaptetti (96). Bu arada Lyon şehri de Fransa'n ın doğusunda<br />

ilerliyen Müslümanlar taraf ından al ınmış ve bunlar daha da kuzeye<br />

ç ıkarak Autun ( =Otön) şehrini de zaptetmi şlerdi. Bu son ak ı-<br />

n ı yöneten kumandan Anbese aldığı yerlerin yönetiminin düzenlenmesi<br />

için geri dönerken bir sava şta yaraland ı ve öldü.<br />

Abdurrahman' ın bütün tedbirlerine ra ğmen Müslüman askerleri<br />

ya ğmaya dalm ışlard ı. Bu yüzden düzen bozuldu, bu hâl büyük<br />

başarılara ula şmış olan Abdurrahman'm bozguna uğramas ına sebeb<br />

oldu. Çünkü tam bu s ırada Frank prenslerinden Charles Martel<br />

( Şad Martel) üstün kuvvetlerle görünmü ştü. Abdurrahman kendi<br />

askerlerine düzen vermek amac ı ile Poitiers (Puatye)'nin kuzeyine<br />

(96) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 274.


60 Bahriye ÜÇOK<br />

çekildi. Orada Charles Martel ile 732'de sava şı kabul etti. O bu savaşta<br />

şehit oldu. Ordusundan arta kalanlar sava ş meydanım bırakarak<br />

Narbonne'a do ğru çekildiler. Kumandans ız kalan bu ordu<br />

Narbonne'a kadar dü şman taraf ından koğu şturuldu. Ama Narbonne'u<br />

Müslümanlar Charles Martel'e teslim etmediler. 732 Poitiers<br />

savaşı İslam ordular ın ın bat ı Avrupa'da ilerlemelerinin durdurulmas<br />

ı bak ımından tarihte büyük bir yer tutar (97). E ğer Abdurrahman<br />

Poitiers sava şını kazansayd ı . Islamlann önce Almanya'ya,<br />

sonra Bizans Imparatorlu ğu üzerine yürüyecekleri muhakkakt ı .<br />

Bu olaydan 280 yıl önce Attilâ'n ın askerleri de Abdurrahman ül-Gâfiki'nin<br />

askerleri gibi ya ğmaya daldıklan için Orleans'da Aetus'la<br />

karşılaşt ıkları zaman yenilgiye uğram ışlard ı. S ırf bu yağma yüzündendir<br />

ki, Attila ve Abdurrahman, Avrupa'y ı tam olarak ele geçirmemi<br />

şlerdir.<br />

ce) İspanya'da düzenin bozulmas ı : Poitiers bozgunundan<br />

sonra, Pireneler'in kuzeyindeki topraklar bire birer elden ç ıkt ı .<br />

İspanya halk ı da Şam'dan gönderilen valilerin yönetiminden memnun<br />

kalm ıyordu. Yer yer kar ışıkl ıklar ç ıkıyordu. Kuzey Afrika'da<br />

sükun tam değildi; birçok yerlerde Emirler kendilerine göre, key<br />

fi olarak, memleketi yönetiyorlar& As ıl önemli olan taraf, Ispanya'n<br />

ın kuzey - bat ısında, yani Asturya ve Galiçya bölgelerindeki<br />

halk ın 745'te Alfons'u kral tan ıyarak, onun yönetimi alt ında toplanmış<br />

olmas ıyd ı. Halbuki Müslümanlar bu bölgeyi, İspanya'da<br />

değilmi ş gibi, ellerine geçirmeyi dü şünmemi şlerdi bile. Saragossa,<br />

Kurtuba bölgesinde ise Müslüman Emirler, ba ğıms ızl ıklarını ilan<br />

ettiler. Bu durum kar şısında İspanya'mn ileri gelenleri toplan ıp<br />

Ukbe bin Nâfrnin torunlar ından Yusuf bin Abdurrahman ad ında<br />

birini İspanya hakimi ilan ettiler (742).<br />

Bu tarihe kadar İspanya valileri Şam Halifesi taraf ından tâyin<br />

olunurdu. Gerçi halk ın seçti ği bu hâkimi, Halife onaylam ış ise de,<br />

art ık Ispanya'n ın yönetimi ba ğıms ız olmuş, Halifeye uyruk olmak<br />

anlams ız bir sözden ileriye gidememi şti.<br />

Gerçekten de bu tarihlerde art ık Emevi devleti y ık ılmış ve Abbasi<br />

soyundan gelenler iktidara sâhip olmu şlard ı. Abbasiler'in ya<br />

nını tutan İspanya'daki partililer her ne kadar kuvvet toplayarak<br />

vali Yusuf'un üzerine yürüdüler ise de amaçlar ına ulaşamad ılar.<br />

(97) Emir Ali, a.g.e., I., S. 127; Wellhausen, Arap Devleti, S. 161.


EMEVI DEVLET İ<br />

61<br />

Zaten az bir zaman sonra El-nevi soyundan olup katliamdan kurtulan<br />

Abdurrahman' ın İspanya olaylar ını burada b ırak ıp gözlerirnizi<br />

gene, Emevi ba şkenti Şam'a çevirdim.<br />

K) Süleyman ibni Abdülmelik'in halifeli ği (96-98/715-717) : L<br />

Velid'in 715 yılında ölmü ş olduğunu yukarıda söylemi ştik. O, yerine<br />

kardeşi Süleyman' ı değil oğlu Abdülaziz'i geçirmeği tasarla-<br />

'Ilişti. Bu tasar ısını gerçekle ştirmeğe çal ışırken öldü. Abdülaziz'e<br />

biat edilmemi ş olduğundan I. Velid'in karde şi Süleyman halifeliğe<br />

geçirildi<br />

Süleyman ibni Abdülmelik ilk i ş olarak zindanlar ın kap ılarını<br />

açt ı. Haks ız yere zalim Haccae taraf ından hapsedilmi ş binlerce insan<br />

ı serbest b ırakt ı. Gene Haccac' ın atadığı maliye memurlanndan<br />

çoğunu değiştirdi ve şiddetli baz ı hükümleri ilga etti. E ğer Süleyman<br />

bu iyi hareketleri ile yetinmi ş olsayd ı, tarihte iyi bir ad bırakmış<br />

olacakt ı. Ancak, o karde şi Velid'e yard ım etmi ş olan Mudarlılarta<br />

karşı kötü davranmaya ba şladı. Halifenin bu yoldaki eylemlerinden<br />

cesaret alan Yemenliler yâni Himyerli kabileler zaslim Hacca


62 Bahriye ÜÇOK<br />

si, Süleyman' ı t ıpkı İspanya gibi bu yerlerin de sâhibi olaca ğı tatl ı<br />

halyas ına 'kapt ırd ı. Karde şi Mesleme bin Abdülmelik'i 12 000 kişilik<br />

bir kuvvetle İstanbul üzerine yöllad ı (99). Donanma 716'da kolayca<br />

Çanakkale Boğazını geçip İstanbul surlar ı önüne geldi. Ku şatmadan<br />

çok zarar gören Rumlar Mesleme bin Abdülmelik'e para teklif ederek,<br />

İslam ordular ı= h ışmından kurtulmak istediler, ama bu yolda<br />

bir ba şarı sağl ıyamad ılar. Rumlar bu arada imparatorlan III.<br />

Teodosius (716-717)u tahttan indirip öldürdüler ve Leo'yu tahta<br />

davet ettiler. III. Leo (717-741) ad ıyla tahta ç ıkan bu komutan<br />

teklifi hemen kabul etti. Gizlice İslam ordugah ından kaç ıp Istanbul'a<br />

gitti. Bu yeni imparator İslam orduları= s ırlar ını ve zay ıt<br />

yanlar ın ı bildiği için Araplar'a kar şı koymakta mahir davrand ı .<br />

Rum ateşi sayesinde Araplar' ın mühimmat ının büyük bir k ısm ını<br />

yakt ırd ı. Bunun üzerine Araplar aras ında ıkıtl ık ve veba ba ş gösterdi;<br />

hasar pek büyük oldu. Araplar ku şatmay ı gene de b ırakiradılar.<br />

Meseleme o k ış kardeşi Süleyman'dan yard ım alamad ı; kış<br />

da çok şiddetli geçti; açl ık ve sefalet o dereceye vard ı ki, Müslümanlar<br />

gemilerin ziftini bile yediler. Meseleme bunlar ı, «sabredin<br />

Halife size büyük hediyeler gönderiyor» diye avutmaktayd ı (Ebul-<br />

Ferec, I., S. 193). O k ış kar 100 gün yerden kalkmad ı; Meseleme<br />

barakalar yapt ırmak zorunda kald ı . İlkbaharda Araplar merkezden<br />

de yard ım alarak toparland ılar. Bu yard ım İskenderiye'den 400 ve<br />

Magrib'den 300 parça gemi ile yap ıld ı. Ama bu gemiler de ötekiler<br />

gibi bizansl ıların su ile söndürülemiyen ate şi yüzünden yak ıld ı .<br />

Kurtulabilen çok az ı geri çekildi. Müslüman askerlerin tah ılları<br />

kalmadığından, otların köklerini ve ağaçlar ın kabuklarını yemeğe<br />

başlad ılar. Meseleme gene de dayanacakt ı ama, bu s ırada Süleyman<br />

ibni Abdülmelik ölmüş yerine Ömer ibni Abdülaziz (II. Ömer) halife<br />

olmu ştu. Yeni halife onu geri ça ğırd ı. Meseleme: «Hepimiz iyiyiz,<br />

İstanbul fethedilmek üzeredir» diye halifeyi oyalamak ve illa<br />

da istediği sonuca ula şmak istediys ıe de, II. Ömer, gönderdi ği merrurundan<br />

gerçeği öğrendiği için Mesleme'ye geri dön emrini tekrarlad<br />

ı. Bunlar Istanbul'dan çekilme ğe ba şlay ınca Rumlar karada<br />

ve denizde birçoklann ı öldürdüler.<br />

Bu olayda n sonrad ır ki, Emeviler art ık bir daha Bizans' ı kuşatmay<br />

ı düşünmediler (100). Bu s ırada Endülüs MüslüManları da-<br />

(99) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 192.<br />

(100) Ebu'l-Ferec, I., S. 194.


EMEVI DEVLETI<br />

63<br />

ha önce söyledi ğimiz gibi Avrupa içlerine ilerlemekteydiler. Yezid<br />

bin Muhalleb de Taberistan'da ba şar ılar kazan ıyordu.<br />

Süleyman iki y ıl be ş ay saltânattan sonra 99/717 y ılında öldü.<br />

L) II. Ömer'in halifeliği (99-101/717-720) : Karde şi gibi Süleyman<br />

da oğlunu tahta varis göstermi şti. Ama büyük oğlu Eyyfıb<br />

kendisi hayatta iken ölmüştü. .İkinci oğlu Davud'un ise Bizans kuşatmas<br />

ı s ıras ında şehit dü ştüğü san ılmaktad ır. Çaresiz kalan Süleyman<br />

amcas ı oğlu ve I. Ömer gibi adâleti ve dindarl ığı ile tan ınmış<br />

bulunan Ömer ibni<br />

veliaht b ırakt ı. Sünniler'in<br />

kendisini V. Halife diye tan ıd ıkları II. Ömer'e Halifet üs-Salih la.-<br />

kab ı da verilmi ştir.<br />

Gerçekten de o, merhamet hissi dolu, derin bir adalet fikrine<br />

sahip, çok sâde bir hayat ya şayan, sorumluluk duyan bir insanda.<br />

Onu tan ımlamak için şu örneği vermek yerinde olur : Bir<br />

gün eşi Fâtime, Ömer ibni Abdülaziz'i çok üzgün görmü ştü. Bunun<br />

nedenini kendisinden sordu ğu zaman, Ömer, Abdülmelik'in k ızı<br />

olan eşine şöyle cevap verdi. «Ey Fâtime, müslümanlarla gayrimüslimlerin<br />

yönetiminin ba şında bulundu ğum için, açlıktan ölen<br />

fakirleri, umutsuzluk içinde ç ırpınan hastalar ı, felaketin pençesinde<br />

• inleyen ç ıplak insanları, zulüm görevleri, hapse girenleri, sayg ıya<br />

layık ihtiyarlan, çok çocuklu esirleri dü şünüyorum da k ıyamet<br />

gününde Cenab-i Hakk' ın onlar hakk ında benden hesap isteyeceğini<br />

düşünerek ,korkuyor ve a ğlıyorum (101). Sana soyundan, kardeşinden<br />

kalmış olan mücevherlerin hepsini devlet hazinesine terketmeni<br />

rica etsem, kabul eder misin» Bu teklif kar şıs ında, eş i<br />

Fâtime hiç tereddüd etmeden bütün mücevherlerini beyt ül-mâl'e<br />

teslim etmi şti. E şinin ölümünden sonra yeni halife II. Yezid, kar<br />

deşi Fâtime'ye bu mücevherleri geri vermek istediyse de, bu asil<br />

ruhlu kadın, kocas ından sonra ona âsi olamayaca ğını söylerek<br />

reddetti. Yezid de bunlar ı akrabalar ına da ğıtt ı .<br />

Ömer ibni Abdülaziz kendinden önceki halifeler taraf ından<br />

gaspedilmi ş, hristiyan ve musevilere ait kilise ve sinagoglan eski<br />

sahiplerine geri verdi. Her valiye adalet ile i ş görmelerini emreden<br />

mektuplar yazd ı. Adâletsizli ği ile tan ınan valileri, memurlar ı işten<br />

uzaklaşt ırd ı. Hilafet makam ına mahsus bütün atlar ı hazineye geri<br />

(101) Emir Ali, a.g.e., I., S. 125.


64 Bahriye ÜÇOK<br />

verdi, kendi at ı ile gezdi. Emir ül-Müminin önce nefsine ve evindeikilere<br />

adâleti uygulad ıktan sonra selefleri olan Emevi emirleri<br />

taraf ından ihdas edilmi ş olan bidatlar ın kald ırılmas ına çalışt ı. Bu<br />

arada Hz. Ali'nin oğlu Hasan' ın hilâfetten vazgeçmesinden beri,<br />

Emevi emirlerinin Hz. Ali'yi hutbelerde sebb etme âdetini bir cuma<br />

hutbesi ile yasak etti. O günden sonra Hz. Ali ve ailesine sebb<br />

yerine «innallahe ye'mür'i bi'l-adli...» diye ba şlayan ayeti koydu<br />

(102). Bunun üzerine devrin şairleri ona methiyeler yazd ılar.<br />

Vaktiyle Hakem'in o ğlu Mervan, Hz. Peygamber'in vakf ı olan<br />

Fedek topraklar ını «Arazi-i emiriye»den sayarak mukataa ile tasarrufuna<br />

geçirmi şti. Kendisinden de çocuklar ına kalmışt ı, yani Ömer<br />

ibni Abdülaziz de mirasç ılar aras ındayd ı. Halife bunu, vezirinin yan<br />

ında, eski haline getirip Hz. Ali ailesine geri verece ğini söyledi. Veziri<br />

ona,.«ama evladm ı ne yapacaks ın» diye sorunca, «onlar ı Allah'a<br />

ısmarlad ım» diye cevap verdi.<br />

IL Ömer, Hz. Ömer gibi beyt ül-mâl'dan nafaka al ıyordu.<br />

Halifenin bu tevazu içinde geçen hayat ı, öteki .e şraf ve emirler<br />

taraf ından taklit edilmek gerekirdi. Öyle de oldu, ama Emevi soyu<br />

çok lükse ve israfa al ışkınd ı. Birgün toplan ıp Fâtime binti Abdülmelik'in<br />

yan ına geldiler. Durumdan şikayette bulundular. Fatime<br />

e şine gidip meseleyi anlatt ı. II. Ömer ona : «Hz. Huhammed, bize<br />

yüce bir ırmak b ırakt ı . Ebu Bekir ve Ömer gerekti ği gibi hareket<br />

ettiler, sonra Yezid, Mervan, Abdülmelik ve onun o ğulları Velid ve<br />

Süleyman bu ırmaktan yararland ılar. S ıra bana geldi, halbuki ırmak<br />

kurumu ştu. Eğer bu ırmak eski haline getirilmezse sahiplerini<br />

kand ırmaz.» Halifenin ne demek istedi ğini çok iyi anlayan Fatim.e»<br />

«Ama Beni Ümeyye birgün f ırsat bulur, sana bir zarar verir» diye<br />

halifeyi uyarmak istedi ise de; 0,hiddetle «korktu ğ'um gün k ıyamet<br />

gününden daha korkunç değildir ya» dedi. Fatime, Emevi ürneras ı-<br />

n ın yan ına gidip «Bu duruma sebeb sizsiniz, çünkü Ömer ibni Hattâb'<br />

ın soyundan siz kız ald ınız» dedi (103). Ömer ibni Hattab'm<br />

doğruluğu, adâleti bilinmektedir. Bir gece kol gezerken, birden bir<br />

kad ının k ızına, evinde, «kalk süte su kar ışt ır» dediğini duymuş. K ız<br />

«Emir ül-Müminin süte su katmay ı yasakladı» diye cevap vermi ş .<br />

Anas ı «Emir ül-Müminin nereden duyacak» deyince, k ız «Görünüş-<br />

(102) İbni Tiktaka, el-Fahri, S. 207.<br />

(103) Cevdet Pa şa, K ısas, VIII., S. 306.


EMEV İ DEVLET İ 65<br />

le ona uyup gizlide isyan m ı edelim, buyruğundan aynlahm mı »<br />

diye karşılık vermi ş. Hz. Ömer evin adresini belleyip Dar ül-Hilâfe'ye<br />

geldiğinde oğlu Asım' ı çağır ıp evin adresini kendisine bildirdikten<br />

sonra «E ğer kimsenin nikah ında değilse, bu k ız ı nikah etmesini,<br />

böylece belki Tanr ı'nın hayırlı bir evlât vereceğini» söyledi.<br />

Bu evlenmeden Ömer ibni Abdülaziz'in annesi Ümm Asım doğmuştur.<br />

II.. Ömer zaman ında Harieller, Arabistan ve Afrika'dan elle.<br />

rini çektikleri gibi, onun yan ına elçi göndererek kendisine biat<br />

ettiklerini, fakat kendisinden sonra yerine Abdülmelik'in o ğlu Yezid'in<br />

geçmesine raz ı olmad ıklarını haber verdiler. II. Ömer Hanicilerle<br />

yapt ığı ünlü tart ışmada, yaln ız bu noktaya cevap verememi ş<br />

ve bundan da çok üzülmü ştü (104).<br />

Emeviler gördüler ki, Ömer ibni Abdülaziz'in hilafet süresi<br />

uzarsa, belki de Yezid'i veliandlikten ç ıkaracak; o zaman i ş bütün<br />

bütün onların elinden gidecek. Bunun için onu zehirlemeyi dü şündüle.<br />

Bir rivâyete göre de bu dü şüncelerini gerçekle ştirdiler.<br />

Oun valilerine yollad ığı genelgelerde çok gerekli baz ı tavsiyelerden<br />

sonra : «Her ne ad alt ında olursa olsun, hediye kabul etme;<br />

halka dağıt ılan kutsal kitaplardan bedel kabul etme, seyyahlardan,<br />

nikahlardan, süt ve deve üzerinden vergi alma» gibi emirleri merhametinin<br />

bir ba şka belgesidir (105). Onun zaman ında s ınırlarda<br />

barış ve selâmet yollar ı aranm ış, isyanlar bast ırılmış, fakat yeni ve<br />

büyük fetihlere giri şilmemi ştir. Kaynaklar I. Velid'in büyük binalar<br />

yapt ın-na merak ını, Süleyman' ın kad ınlara düşkünlüğünü tasvir<br />

ederlerken, II. Ömer'in dindarl ığını hep birlikte övmektedirler (Taberi,<br />

IV. S. 197).<br />

Her ne kadar Ebul-Feree tarihinde, (I. S. 194) onun hakk ında<br />

Bizans ku şatmas ının kaldırılması sonucunde Bizansl ıların karadan<br />

ve denizden çekilmekte olan Müslüman askerlerini öldürrneleri üzerine,<br />

onun da hristiyanlara kötü muamele etti ğini, kiliselerinde çan<br />

çalmalar ına, ibadellerinde seslerini yükseltmelerine, hayvana bindikleri<br />

zaman eğer kullanmalarına engel olduğunu yazarsa da, bunun<br />

doğru olmad ığı kan ıs ına diğer kaynaklar bizi ula ştırmaktadır.<br />

Netekim II. Ömer'in valilerinden Cerrah bin Abdullah' ın Horasan' ın<br />

(104) Cevdet Pa şa, Kısas, VIII., S. 310.<br />

(105) Emir Ali, a.g.e., IL, S. 126.


66 Bahriye ÜÇOK<br />

ancak k ılıç kuvvetiyle yola gelece ğini kendisine bildirmesi üzerine<br />

Halife onu valilikten azledip Horasan Müslürnanlar ına «paylar tahsis<br />

etti», haraç vermekten onlar ı affetti (106).<br />

II. Ömer 25. Receb. 101/12. Şubat 720'de öldü (107).<br />

M) II. Yezid'in halifeli ği (101-5/720-4) : II. Ömer'in öldüğü<br />

gün Yezid bin Abdülmelik (II. Yezid) hilafet taht ına oturdu. Annesi<br />

I. Yezid'in k ız ı Atike idi.<br />

II. Ömer'in zaman ında Mudarlar'la Yemenliler bar ış içinde yasarlarken,<br />

II. Yezid zaman ında bu durum bozuldu, halifenin kar ıs ı<br />

Haccac'm ye ğeni idi. Bundan ötürü II. Yezid Mudarlar'a kar şı her zaman<br />

dost ve yard ımc ı oldu. II. Yezid, II. On-:.er'in yapt ığı ne kadar<br />

iyi i ş varsa onlar ı bozmakla görevine ba şlad ı.. Örneğin, II. Ömer<br />

sava şa gidenlere maa ş bağlamış t ı; onlardan vergi alm ıyordu;<br />

Mev'ali'yi de Araplarla e şit düzeye getirme ğe çal ışıyordu. Hristiyanlara<br />

iyi muamele ediyordu. Bu muamele o dereceydi ki, vaktiyle kilise<br />

iken camiye çevrilmi ş olan bir tap ınağı eski sahiplerine verip<br />

gene kilise olarak kullan ılmas ına izin vermi şti (108). II. Yezid'in<br />

cülusunu haber alan Küfe valisi, ondan Hariciler üzerine bir kuvvet<br />

göndermesini istedi. Hariciler ise Halifenin de ği ştiğinden habersizdiler.<br />

Bununla birlikte üzerlerine gönderilen birlikleri yenilgiye<br />

uğratmaktan geri katmad ılar. Halife Irak valisi eliyle onlar<br />

ın üzerine bir kaç kez asker yollad ı. Ama Hariciler her seferinde<br />

üstün geldiler. Sonunda II. Yezid, karde şi Mesleme bin Abdülmelik'i<br />

10 000 ki şilik bir kuvvetle Küfe'ye yollad ı ve Hariciler'in<br />

ba şkan ı Bestam bu sava şta katledildi. Böylece ayaklanma bast ı-<br />

' ılmış oldu.<br />

II. Yezid'in saltanat dönemini sars ınt ıya uğratan ikinci bir olay<br />

da eski Irak valisi Yezid bin Muhalleb'in ayaklanmas ıd ır. Yezid bin<br />

Muhalleb Horasan valisi iken Curcân'da elde etti ği ganimeti teslim<br />

etmek istemedi ğinden II. Ömer taraf ından azl ve Basra'da hapsedilmi<br />

şti. Bu halifenin hastal ığı s ıras ında hapisten kaçt ı ve II. Ye=<br />

zid'e kar şı (109) Kitap ve sünnet ad ına etraf ına toplad ığı adamlarla<br />

Basra, Vas ıt ve Küfe'de ayakland ı (102/721). Halife karde şini<br />

(106) Belâzuri, Futuh ül-Buldân, II., S. 310; Wellhausen, Arap Devleti,<br />

S. 163.<br />

(107) Taberi, a.g.e., IV., S. 249; Mes'üdi, Muruc, V., S. 446.<br />

(108) Emir Ali, a.g.e., I., S. 125.<br />

(109) Mes'üdi, Muruc, V., S. 453; Taberi, a.g.e., IV., S. 245 v. öt.


EMEVI DEVI ET İ 67<br />

120 000 askerle ona kar şı yolladı . İbni Muhalleb maktul dü ştü ve<br />

bütün ailesinin erkekleri öldürüldü. Do ğu bölgeleri bu biçim ayaklanmalarla<br />

hanedan ın kuvvetini sarsarken, bat ıda da baz ı ayaklanmalar<br />

ba ş göstermi şti. II. Ömer zaman ında İspanya'da kabile anla<br />

şmazl ıklan görülmezken, şimdi eski neseb kavgalar ı yeniden alevlenmi<br />

şti, her şehir sava ş durumuna girmi şti.<br />

I. Velid zaman ında Haccac' ın kardeşi taraf ından Yemenliler'den<br />

tahsil edilen a ğır vergi, II. Ömer taarf ından kaldınlmışken, şimdi<br />

yeniden bu vergi konulmu ş ve Yemen ahâlisi sefaletin en a şağı<br />

derecesine dü şmüştü. Ömer ibni Abdülaziz'in kurdu ğu düzenin,<br />

hepsi yok farzedilmi şti. Yani, vergi islahat ı kald ırılmış, Hristiyanlara<br />

verilmi ş olan kiliseler geri al ınmış, hatta onlar ın kilisedeki resimler<br />

önünde ibâdet etmeleri yasak edilmi şti. Gene II. Yezid'in<br />

emri ile tap ınaklardaki duvarlar, ta şlar, tahtalar üzerindeki ve kitaplar<br />

içindeki bütün canl ılar ın resimleri de kald ırt ılmaya çah şılmışt<br />

ı. Halifenin bu hareketi Bizans Imparatoru III Leo'nun ikonlar<br />

ı (Aziz resimleri) yasak etmesiyle ayn ı zamana rastlamaktad ır.<br />

(Ebu'l-Ferec, I., S. 194; Wellhausen, Arap Devleti ve sükutu, Es.<br />

154).<br />

Hariciler'in zâlim tan ıdıkları bazı âmirlerden intikam almalar ı<br />

gene II. Yezid'in tahta geçmesi ile ba şlamışt ır. Bütün bu zorlama,<br />

isyan ve kar ışıkl ıklar içinde II. Yezid her şeye karşı kayıts ız bir durumda,<br />

önce güzel Sellâmet ül -Kas, sonra güzel sesi ile ün yapm ış<br />

liabâbe adındaki cariyeleri ile günlerini geçiriyordu. Ülkenin her<br />

yönünden gelen şikayetçiler günlerce, haftalarca saray kap ıs ında<br />

beklerlerken, o, güzel Hababe ile şiir, musiki ve şarap alemleri tertiplemekten<br />

çekinmiyordu. Halifenin Habahe'ye olan e ğilimi o derecedeydi<br />

ki, devletin bütün i şlerini onun eline bırakmakta bir sakınca<br />

görmemi şti; Hababe istediklerini istedi ği yere atayabiliyor,<br />

istediklerini azledebiliyordu. Bu durumdan s ıkılan Halife'nin kardeşi<br />

Mesleme bin Abülmelik onu boş yere uyarmaya çal ıştı. Habâbe<br />

elindeki ut ve güzel sesiyle Halifeyi o kadar kendisine ba ğlamışt<br />

ı ki, II Yezid cuma namazlannda imamet vazifesini bile karde şi<br />

Mesleme'ye b ırakm ıştı (110). Güzel Hababe'rlin bir nar tanesi yüzünden<br />

ans ızın ölınesinden Halife o derece büyük bir üzüntüye kap<br />

ıldı ki, on onbeş gün sonra 25. Şevval 105/27. Mart. 724'de öldü.<br />

(110) Mes'ûcli, Muruc, V., S. 450 v. öt.; Cörci Zeydân, Medeniyet-i<br />

I., S. 81-2.


613 Bahriye ÜÇOK<br />

N) Hişâm bin Abdülmelik'in halifeli ği (105-125/724-743) : Hişânt<br />

karde şi II. Yezid gibi II. Ömer'in yapt ıklar ını kendi menfaati<br />

için bozmaya çal ışt ı denilemez. II. Yezid'e oranla daha az zararl ı<br />

bir insand ı. O, pek halin, akidesi dürüst, çok dindar fakat o nispette<br />

hasis idi. Umeras ı onu memnun edebilmek için pek çok mal,<br />

mülk hediye etmek gere ğini duymu şlard ı. Esasen Emevi soyunun<br />

özelliklerinden birisi de mal ve mülk biriktirmek hevesiydi. Bu<br />

yüzden de rü şvet kap ılar ı ard ına kadar aç ılm ışt ı .<br />

Hişam' ın saltanat ı sıras ında bir Türk hükümdar ı (Belazurrye<br />

bak ıl ırsa bu Afşin olmal ı ) Fergana'da ayakland ığından (111) Horasan<br />

valisi Eşres bunu bast ırmakla uğra şmaktayd ı. Fakat Emevi<br />

Emirlerinden birinin şikayeti üzerine vazifeden azledildi. Halbuki<br />

Eşres'in politikas ı, çok daha ak ıll ıca ve insani idi. Onun yerine,<br />

Hi şam'a ve e şine çok be ğendikleri birer gerdanl ık hediye eden<br />

Cüneyd atand ı. Ancak Cüneyd, Horasan'da yapt ığı birçok sava şlarda<br />

ba şar ı elde edemedi. Bu arada Türk hükümdar ı da Semerkant<br />

ve Buhara'y ı s ıkışt ırmaya ba şlad ı. Bir süre sonra Cüneyd Halife<br />

Hi şam' ın nefret etti ği Muhalleb ailesinden bir k ızla evlendi ği için<br />

azledildi. Yerine As ım Hîlâlî geçirildi. Ama Türklerle sava şmada<br />

As ım da ba şar ıl ı olamad ı. O da azledilerek yerine Esedi Kasti atand<br />

ı. Bunun karde şi Halid-i Kasri ise Irak'da vali idi. Hâlid çok zulmetti<br />

ğinden Hariciler parti, parti isyân ettiler. Gerçi Haneler yenildi<br />

ise de, Halife dayanam ıyarak Hâlid'i azledip yerine Nasr bin<br />

Seyyar' ı getirdi (112). Hi şam 717 yıllar ında hükümet merkezine<br />

kar şı giri şilmi ş olan sonuçsuz sava ştan sonra çok ihmal edilmi ş<br />

olan Bizans'a kar şı yeniden sald ır ıya geçti. Onun ordular ı çoğunlukla<br />

yaz ın elde edilmi ş yerleri, k ışın yitirdiklerinden, saltanat ı sıras<br />

ında Bizans s ın ırlar ı içinde hiçbir devaml ı fetihte bulunamad ı-<br />

lar.<br />

Hi şam devrinde Araplar bat ıda, doğudakinden daha büyük<br />

bir kudretle ilerlediler. Yukar ıda da i şaret edildiği üzere Hi şam<br />

Ispanya'ya Abdurrahman iii-Gafiki'yi yollamış, o da Tours ve Poitiers'ye<br />

geçmi şti (732). Afrika Müslümanlar ı her nekadar halis<br />

Müslüman idiyseler de, gene de Araplar'a e şit bir muamele görmemekteydiler.<br />

İşte bu durumdan Harieller yararlanmay ı bildiler<br />

(111) Belâzuri, Futuh, III., S. 314 v. öt.<br />

(112) Gibb, Ortaasyada Arab Futuhat ı, S. 55.


EMEV İ<br />

DEVLETI<br />

ve şiddetli bir ayaklanman ın patlamas ına sebeb oldular (741). Böylece<br />

Kayravan'a kadar olan yerler Emeviler'in ellerinden ç ıkt ı .<br />

125/743 y ıl ı başlarında ölen Hi şam' ın en büyük kusuru servet<br />

biriktirmekti. 20 y ıla yak ın saltanat süren bu Halife K ıbrıs' ın verdiği<br />

harac ın artt ırılmas ını , ıskenderiye'ninkinin de iki kata ç ıkart<br />

ılmas ım emretmi şti. Onun politikas ı Berberileri olduğu kadar Maveraünnehr'deki<br />

Türkleri ve İranl ıları da ümitsizliğe dü şürmüş ve<br />

Abbasi propagandac ılarm ın çal ışmalanna zemin haz ırlam ışt ı .<br />

O) IL Velid'in halifeli ği (125 -126/743 -744) : Hişam'a yeğeni<br />

II. Yezid'in oğlu Velid halef oldu. Bu Halife babas ından eğlenceli<br />

bir hayat sürme e ğilimi ve sanat istidad ı tevarüs etmi şti. Halife<br />

olunca halk kendisini, önce a ğır vergilerden bir kurtar ıc ı olarak<br />

karşılad ı. Çok geçmeden uyruklar ı yanılmış olduklarını anladılar.<br />

Halifelik merkezinden uzak bulundurulmak amac ıyla Filistin'de<br />

bir çöl saray ında gençli ğini geçirmek mecburiyetinde b ırak ılmış<br />

olan II. Velid iktidara geçtikten sonra Şam' ı terkedip gene çöl sarayında<br />

kendini spora, şaraba, şiire, şark ıya verdi. Islâmiyet çoğunlukla<br />

Emevi Araplann ın ya şam ına esasta nas ıl büyük bir değişiklik<br />

getirmemi şse Arap şiiri de kendi eski geleneklerine öylece<br />

bağl ı kalmışt ı. Ancak Suriye ve Irak'ta hayat eski anayurttakinden<br />

daha çok bir geli şmeye uğramışt ı. Burada ikabileler aras ındaki kin<br />

çok daha ihtirasl ı şekiller al ıyor ve Kays kabilesi ile Kelb kabilesi<br />

aras ındaki sava şma yıllardanberi süregeliyordu. Bu kabile kavgaları<br />

Abdülmelik ve Haectic zaman ında olduğu gibi en parlak şiirlerin<br />

söylenmesine vesile oluyordu. Saray şairi el-Ahtal ve rakipleri<br />

Cerir ve Farazdak duyulmamış derecede küstah bir ifade ile<br />

birbirlerine hücum ediyorlard ı. Bunlardan daha a şağı derecede<br />

olan bir şairler ordusu ise, kendilerine bu ünlüler sayesinde isim<br />

yapabilmek amac ı ile kavgalara kar ışıyorlard ı . Mekke ve Medine<br />

daha sâkin ve kibar bir toplumun şehirleri halinde kalm ıştı.<br />

Şiirin yan ı s ıra şark ılar da önem kazand ı. Bu arada kad ın a ş-<br />

k ı şiirlerde ve şark ılarda yer ald ı. Bunlarda istiraptan eser yoktu.<br />

Bu yeni tarz, Arabistan'da heyecan ve şevk ile karşılandı. II Velid<br />

yaşama zevkinin methedilmesine yeni bir alan açt ı. Bu da şaraba<br />

dair söylenen methedici şark ılard ır (113). Cahiliye devrindeki şaraba<br />

düşkünlük, Arap şiirinde de öylesine önemli bir yer tutmu ş-<br />

(113) Brockelmann, a.g,e., S. 121-2.


70 Bahriye Ti- ÇOIC<br />

tu ki, İslâmiyet'in kesin yasa ğına rağmen Araplar ne şarap içmekten,<br />

ne de onu şiirlerle methetmekten geri kalmam ışlard ı . Şimdi<br />

ilk defa bir Halife bunlar ı te şvik ediyordu. Abbasiler devrinde de<br />

bu şarap üstüne şiirler sad ık okuyucular bulacakt ır. II. Velid'e bu<br />

tür şiirleri onun Hristiyan içki arkada şı el-Kasım bin Tufeyl öğretmiştir.<br />

Halife II. Velid kad ınlar, şark ıc ılar ve şairler aras ında zevk ve<br />

eğlence içinde yaşamaya devam etti: güzel sesli köleler ve cariyeler<br />

her taraf ı doldurdu. Bütün ülkede şark ılar besteleyip söylemek moda<br />

oldu. İbni Sureyç, Mâbed, Garid, İbn Ayşe vbg. şark ıc ılar sarayda<br />

baş üstünde tutuldu. Halife taraf ından muazzam at yar ışları düzenlendi.<br />

Kendisi gece gündüz içiyordu. Hatta birgün kendisine gelip<br />

«Ya Emir ül-Müminin, saray ın etraf ı Arap ve Kurey ş temsilcileriyle<br />

doldu. İçinde bulunduğunuz durum Halifelik şerefi ile bağdaşmaz»<br />

diyen bir mabeynciyi yere yat ırıp ağz ına bir boru ile ölünceye<br />

kadar şarap ak ıturm ışt ı. Bu sefih hayat ın yan ı sıra mukaddesata<br />

kar şı en küçük bir sayg ı duygusuna sahip olmad ığı da kaynaklardan<br />

anla şılmaktad ır: Bir gün XIV. Sure'nin 15. ve 16. ayetlerini<br />

okurken Kur'an' ı hedef Olarak kar şısına diktirmi ş ve att ığı<br />

oklarla kutsal kitab ı delik deşik etmi ş ve şu mealde de bir beyit<br />

okumuştu : «Mağrur ve âsi insan ı tehdit ediyorsun; i şte mağrur<br />

ve âsi insan benim; rabbinin önünde k ıyamet günü göründü ğünde<br />

ona de ki, beni böyle parçalayan Velid idi» (114). Ayr ıca onun<br />

islâmiyetten ç ıktığını ve Mani dinine girmiş olduğunu bildiren kayıtlar<br />

da mevcuttur (115). Hatta birgün güzel bir cariyesine hilafet<br />

elbiselerini giydirerek camiye imamete göndermi ştir. II Velid'in<br />

bu her türlü iz'an d ışı hayat ı halkı kendisine karşı galeyana getirdiği<br />

gibi selefi Halife Hişam' ın biriktirdiği hazineleri k ısa zamanda<br />

bitirmesi ve valilerden para istemesi onlar ı kendisine karşı ayaklanmaya<br />

yöneltti. Henüz ergin olm ıyan ikinci oğlunu veliah tayin etmek<br />

istemesi de akrabalar ını dar ıltt ı. Ayaklananlar ona kar şı —bir<br />

direnmeyle kar şılaşmadan— III. Yezid'i tahta ç ıkardılar. II. Velid<br />

kendisine karşı gönderilen birlikleri umulmaz bir cesaretle kar şılad<br />

ı; daha sonra Palmir'in güneyindeki çölde Bahra saray ına çekildi;<br />

kendisini orada k ıst ıran düşmanları ba şını keserek bir m ızrağın<br />

(114) Mes'âdi, Muruc, VI., S. 10 v. öt., İbni Tiktaka, el-Fahri, S. 214; İbn<br />

ül - Esir, el - Kamil, IV., S. 269.<br />

(115) Bk. Şerefettin Yaltkaya, Darülfünün ilahiyat Fakültesi Mecmuas ı Sayı<br />

15., S. 7 v. öt.


EMEV İ DEVLET İ 71<br />

ucunda Şam'a götürdüler ve yan ına da bir çatlak şarap koyarak<br />

günlerce te şhir ettiler 0 16).<br />

2. — Emevi Devletinin çöküsü : A) III. Yezid (126-7/744)'e karşı<br />

ayaklanmalar ve İbrahim'in tahttan vazgeçmesi : Şam'da resmi<br />

biat s ıras ında III. Yezid, II. Ömer'i örnek tutmu ş olduğu belli olan,<br />

dolgun bir hutbe okudu. Bunda zorla in şaat yapmamay ı, kanal yapt<br />

ırmamay ı, servet biriktirmemeyi, bir eyalette elde edilen paray ı<br />

gene o eyâletin ihtiyaçlar ı için sarfetme ği, askerleri uzun süre sava ş<br />

yerlerinde tutmamay ı, gayrimüslim arazi sahiplerine fazla vergi yüklememeyi<br />

ve her zaman için zay ıfların güçlülerden şikayetlerini dinleyeceğini<br />

vadetti. «E ğer bunu yapmazsam, beni azledebilir, cezaland.<br />

ırabilirsiniz,- benden daha layik bir kimse varsa ba şınıza geçirin;<br />

ona ilk biat edecek olan ben olaca ğım; kay ıts ız şarts ız itaat, hiçbir<br />

insana de ğil sadece Allah'a d ır» dedi.<br />

III. Yezid a ğır vergileri indirdi, ehliyetsiz Emirleri de ğiştirdi.<br />

Tam anlam ıyla Kelb kabilesine dayand ı; etraf ında hiçbir Kays'l ı<br />

yoktu.<br />

II. Velid'in katil üzerine Humus halk ı ayakland ı; bunlar Yezid'e<br />

biat etmek istemediler. Filistinliler de ayaklanmaya kat ıldılar. İç<br />

savaş birçok katliamlar ı gerektirdi. Fitne ve fesat pek büyük güçlüklerle<br />

bast ırıld ı. Fakat Şam'da ayaklanma ç ıkınca, hükümet sars<br />

ıld ı . Yemâme ve İrak'da da ayaklanmalar ç ıkmıştı. Bu s ırada<br />

Horasan valisi bulunan Nasr bin Seyyâr azledildi; Nasr bin Seyyar<br />

bu emri dinlemedi, halefini de tan ımad ı. Hükümet çaresiz onu gene<br />

Horasan valisi b ırakt ı. Ama bu kez de Horasan'da aç ıkça ayaklanma<br />

ç ıkt ı. Halk ın bir f ırkas ı Nasr'a kar şı ayakland ı. O zaman<br />

Magrib'te de ayaklanmalar oldu. Ama i şler daha çok kar ışık olduğundan<br />

bat ıya kimsenin önem verdi ği yoktu. Alt ı aya yak ın<br />

bir saltanattan sonra, III. Yezid, Ebu'l-Ferec'in bildirdi ğine göre<br />

ülserden öldü (I. S. 197).<br />

Cariyeden do ğma ilk halife olan III. Yezid ölünce yerine gene<br />

bir cariyeden doğma olan karde şi İbrahim geçti (117). Ancak<br />

Şam' ın d ışında hiç kimse kendisine biat etmedi ğinden iki ay on gün<br />

iktidarda kald ıktan sonra kendisi tahttan feragat ederek bir kenara<br />

(116) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 197.<br />

(117) Mes'ûcli, Muruc, VI., S. 31 v. öt.; Emir Ali, Musavvar Tarih - i Islam,<br />

I., S. 166.


72 Bahriye ÜÇOK<br />

çekildi. Bunun üzerine daha önce ayaklanm ış bulunan ve I. Mervan'<br />

ın torunu olan Mervan bin Muhammed'e biat olundu. İbrahim de<br />

sonradan ona biat gittiğinden arada bir anla şmazl ık kalmad ı .<br />

B) II. Mervan' ın halifeliği (127-132/744-749) : Mütezili bir<br />

inanca sahip olan (Mes'udi, VI. S. 20) II. Mervan çok tedbirliydi<br />

meşakkatlere mütehammildi, tarih incelemelerinden büyük bir zevk<br />

duyard ı, ancak Emevi soyunun iflâs ı s ıras ında iktidara geldi ği için<br />

faydal ı i şler görmeğe fırsat bulamad ı .<br />

II. Mervan' ın cülusundan az zaman sonra Humus ve Filistin<br />

halk ı gene ayakland ı. Hariciler çöldeki s ığınaklar ından ç ıkarak<br />

Emeviler'in me şru saymad ıkları yönetimlerine kar şı harekete ge•<br />

çip halk ı kendi inançlar ına kat ılmaya çağırd ılar. Hariciler say ıca<br />

çoğunlukta olmad ıkları hâlde Yemen, Hicaz ve bütün Irak dolaylarına<br />

ak ın ederek bir süre egemenliklerini buralarda tan ıtt ılar.<br />

II. Mervan bu karga şal ığın yat ışt ırılmas ı i şinde çok ileri görü şlü<br />

bir devlet adam ı olduğunu gösterdi: önce Humus ve Filistin'deki<br />

ayaklanmay ı bast ır ıp ba şkanların ı idam ettikten sonra, Irak'a<br />

derek Hariciler'i Dicle ırmağının ötesine çekilmeğe mecbur eyledi.<br />

Ilicaz'da Ebu Hamza'n ın komutas ında bulunan Hariciler Medine'<br />

yi kuşatmışlard ı. Meydana gelen sava şta şehri ele geçirip halk ına<br />

Emeviler'den görmedikleri bir biçimde yumu şak ve nâzik davran<br />

dılar. Mervan taraf ından Hariciler üzerine gönderilen bir komutan<br />

kanl ı sava şlardan sonra Hariciler'i bozguna u ğratarak Hicaz ve<br />

Yemen'i yeniden Şam hükümetine bağlamay ı başard ı. Irak'tan çe<br />

kilen Hariciler'in bir k ısm ı İran'a s ığınd ılar. Esasen Iran'da mev<br />

cut olan kar ışıkl ıklar ın büsbütün artmas ına sebeb oldular. II<br />

Mervan Suriye, Irak ve Arabistan bölgelerinde bulunan Hariciler`<br />

i sindirmeği ba şarm ışsa da daha do ğudaki bölgelerde Mudarlar,<br />

örne ği görülmemi ş bir şiddetle Emevi taht ının y ık ılmas ına çalışıyorlard<br />

ı (118).<br />

C) Abbasi hareketi : II. Yezid'in hilâfeti s ıras ında Hz. Pey<br />

gamber'in amcas ı Abbas' ın torunlar ı lehinde doğu illerinde pro ,<br />

ılmaya ba şlanmışt ı. K ışk ırt ıcılar tüccar k ıyafetin. pagandalar yap<br />

de Horasan'a gidip Abbasi ailesinin ba şkan ı olan Muhammed hakk<br />

ında telkinlerde bulunuyorlard ı. Durumu haber alan Emevi vâli<br />

(118) Mes'üdi, Muruc, VI., S. 46 v. öt.; Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 197; Wellhausen,<br />

Arab Devleti, S. 173 v. öt.


EMEV İ DEVLET İ 73<br />

si Said bunlar ın tümünü yanına getirtip sorguya çektiyse de halk ın<br />

teminat vermesi üzerine onlar ı serbest b ırakm ıştı. Ama Said'in ha<br />

lefleri kolayca kand ırılamad ılar. Abbasi yanda şları kendilerini tehdit<br />

eden korkunç tehlikeye ra ğmen dâvalanndan vazgeçmediler<br />

İçlerinden yakay ı ele verenler a ğır i şkencelere uyruk tutuldular;<br />

ancak bu oranda da say ılar ı çoğald ı. Kısa bir süre sonra Emeviler,<br />

den hilafet hakk ını istemek amac ıyla gizli bir dernek de kurdular<br />

II. Yezid'in kötü yönetimi ve Yezid bin Muhalleb'e uygulad ığı ak ıls<br />

ızca muamele Yemenlileri heyecanland ırdı ve üzdü. Art ık her yerde<br />

II. Yezid'in kötü yönetiminden yak ınılmaya başlandı .<br />

Emevi saltanat ı yöneticilerinin kötü tutumlar ı kendilerine-karşı<br />

bir Şuubiye partisi yarat ırken, Hz. Ali soyundan inenler arasm<br />

da ba ş gösteren yeni bir ayr ılık, Abbasoğulları'n ın parlak geleceklerine<br />

elveri şli bir ortam meydana getiriyordu. Şöyleki :<br />

Halife Hişam zaman ında Hz. Hüseyin'in torunlar ından Zeyd<br />

şikayet amac ıyla huzura ç ıkt ığı zaman, Halife taraf ından tahkir edilerek<br />

kovulmuştu. Zeyd Küfe'ye vard ığı zaman, akrabalar ının karşı<br />

koymalar ına rağmen ayakland ı; ama dü şmanlar ı taraf ından öldürüldü.<br />

Bu yetmiyormu ş gibi. Eıneviler onun cesedini yerinden<br />

ç ıkarıp yakmışlar ve külünü F ırat ırmağ' ına atmışlardı (119). Ştilet<br />

aras ında ilk ayr ılık da böylece ba şlam ış oldu. Zeyd'e uymay ıp daha<br />

itidal sahibi olan Şiilere İmamiye adı verilmiştir ki, bunlar Zeyd'in<br />

ayaklanmas ına kat ılmamışla rd ı. Zeyd'e uyanlara ise Zeydiler ad ı<br />

verilmi ştir. (Zeyd sadece Hz. Hüseyin'in torunlar ından olmakla ün<br />

almış olmayıp aynı zamanda bir tak ım telif kitaplara sahip olmakla<br />

da tanınmışt ır. En bilinen eseri «El-Mecmu' fi'l- Fıkh» dırki, ilk<br />

f ıkıh kitabının bu eser olduğu söylenmektedir).<br />

Abbasoğulların'dan Muhammed bin Ali kendi soyunun halifeliği<br />

için bir hayli propaganda da yapt ıktan sonra 125/742-3'de ölmü ş ,<br />

ölmeden önce de kendisine üç o ğlunu s ıras ıyla veliaht tâyin etmi ş-<br />

ti. Bunlar, İbrahim, Ebu'l -Abbas (Seffah) ve Ebu Cafer (Mansur)<br />

idiler. Zeyd'in 121 veya 122 hicri y ıl ında yukarda söylemi ş olduğumuz<br />

gibi öldürülmesi, Abbasoğullarını hem güçlü bir rakipten kurtarm<br />

ış, hem de Şiilerin İmami ve Zeydi olarak ikiye ayr ılmaları iktidar<br />

yolunun onlara daha kolay aç ılmas ına sebeb olmu ştu.<br />

(119) !bn Tiktaka, S. 213.


74 Bahriye OÇOX<br />

Ayrıca bu s ırada Ebu Müslim de ortaya ç ıkmışt ı: Ebu Müslim<br />

Arap as ıll ı olmas ına (bir rivâyete göre İranl ıdır) rağmen Horasan'da<br />

doğup büyümüştü (120); sonradan, Abbas' ın torununun<br />

oğlu, yukarda ad ın ı söylediğimiz, Muhammed'in hizmetine girerek<br />

Horasan'a gitmi şti. Ebu Müslim bu bölgede Ha şimileri savunacak<br />

yandaşlar buldu; k ısa bir süre sonra bu bölge halk ını Emevilere<br />

karşı ayakland ırmakta gecikmedi. Bu i şi ondan ba şka böyle<br />

üstün bir ba şarıyla yürütecek bir kimse dü şünülemezdi. Çünkü<br />

Ebu Müslim sebatkard ı, hislerini sakl ıyabilirdi, ve gerekti ği zaman<br />

şiddet kullanmaktan çekinmezdi. Eski bir tarihçi onun için<br />

«En feci bir yaka bile onun yüzündeki memnuniyet ifadesini silmeye<br />

yetmez, en büyük müjdeler onun yüzünde ufak bir sevinç<br />

çizgisi çizemez, fena rastlant ılardan hiçbir zaman üzülmez, en öfkeli<br />

zamanlar ında bile metanet ve iradesini elden kaç ırmazd ı» demektedir.<br />

Ebu Müslim suni nezaketi ile dost, dü şman birçok kimseyi<br />

kendine kazanmay ı bildi. Makyavellrye layık bir maharetle Mudarhlar<br />

ile Himyerliler'i birbirlerine dü şürüp sava şt ırdığı halde ne Mudarl<br />

ılar ne Himyerliler onu arabozuculukla suçlamam ışlard ı. Esasen<br />

imparatorluğun Iran gibi uzak bölgelerinde ayaklanma hissini<br />

harekete geçirmek için bir tek söz bile yeterliydi : «Ehl-i Beyt'in<br />

haklar ı! ». Horasan'da yerle şen Himyerliler ile Irak ve Hicaz Araplar'<br />

ı ayn ı his ve düşüncedeydiler. Yöneten zümre, nüfuz ve iktidar ı<br />

yaln ız kendinde toplad ığı için, kıskançl ık, haset duygular ı en şiddetli<br />

anla şmazliklara sebebe olabiliyordu.<br />

Çok geçmeden Horasan, Abbasi yanda şlar ının merkezi haline<br />

gelmi şti. Horasan valisi Nasr bin Seyyar gerçi muktedir bir insandı<br />

ama daha elveri şli bir fırsatta ehliyetini gösterebilirdi. Halife<br />

Hariciler ile savaşırken, o da do ğuda Kirmani ad ında birinin emri<br />

alt ında toplanmış olan Yemenlilerle mücadele ediyordu. Böylece<br />

Araplar' ın askerlerinin s ık s ık karargahlar ından uzaklaşt ıkların<br />

ı gören Ebu Müslim çoktanberi tasarlad ığı ayaklananay ı başlatmanın<br />

zaman ı geldiği kams ına vard ı .<br />

ihtilalciler 25. Ramazan 129/10. Haziran. 747'de topland ılar.<br />

Bir hafta içinde, daha önce öldürülmü ş veya ölmü ş ne kadar ba şkan<br />

varsa onlar ın matemini tutmak istiyormu ş gibi siyahlar giyinerek,<br />

(120) Ibn ül - Esir, el-Kamil, IV., S. 252; Emir Ali, a.g.e., S. 173.


EMEV İ DEVLET İ 73<br />

siyah bayraklar ta şıyarak şehirden şehire bat ıya doğru yol ald ı-<br />

lar; önlerine ç ıkan engelle ıi devirip ilerlediler. Mudarl ılar taraf ından<br />

Kirmani'nin öldürülmesi üzerine, onun o ğulları, Ebu MüslIm'e<br />

kat ıld ıklanndan bir kat daha güçlenen ihtilalciler Nasr bin Seyyar'<br />

ı Merv'e kadar geri çekilme ğe mecbur ettiler (121).<br />

Haşimoğullarının siyah bayra ğı, o vakta kadar bölünmü ş bir<br />

halde bulunan Suriyeliler ı birbirlerine yakla şt ırd ı. Kendilerini tehdit<br />

eden tehlikeyi şimdi anlamış olduklarından; Kendilerini Şuubiye'ye<br />

kar şı savunabilmik için, bir süre için de olsa birle şmeye<br />

yöneldiler; Ama bu birle şmenin bir faydas ı olamad ı, çünkü Hicaz<br />

ve Irak halk ı Araplanndan birço ğu da ihtilâlcilere kat ılmışlard ı .<br />

Biçare Horasan valisi Nasr bin Seyyar yaln ız ba şına Ebu Müslim'in<br />

bir ç ığ gibi gitikçe büyüyen güçlerine kar şı koyamıyacağın ı<br />

anhyarak Mervan'dan yard ım birlikleri göndermesini üst üste istiyordu:<br />

«Ah Umeyyeoğulları! Uykuda m ı yoksa uyan ık mı olduklar<br />

ını bilsem... eğer böyle bir zamanda hala uykuda iseler, onlara<br />

kalk ın vakit geldi diye hayk ınn ız!» diye mektuplar yaz ıyordu (122).<br />

Bunun üzerine Mervan, Irak valisine, Nasr'a yard ım etmesini emretti.<br />

Fakat o, daha yard ıma koşmadan Fergana ve Horasan, Ebu<br />

Müslim'in eline geçmi ş ve gücü artm ışt ı. Ebu Müslim'in ne derece<br />

iktidarl ı bir adam olduğu, onun ordusu içinde kulland ığı komutanlardan<br />

belli idi. Örneğin Kahtaba bin Şebib ad ında Hicazl ı bir<br />

Arap, Nasr bin Seyyar' ı Serhas'a kadar ko ğuşturarak büyük zararlara<br />

uğratm ıştı. Suriye askerlerinin mâneviyatlan bundan ötürü<br />

çok k ınlmışt ı. 85 ya şında bulunan Nasr bin Seyyar önce Ciireân'a,<br />

oradan Fars'a doğru kaçmakta iken öldü.<br />

Bu s ırada Halife Mervan bu ayaklanman ın hangi Hâsimi için<br />

yap ıldığını araştırmakla meşgüldü. Sonunda İmam denilen İbrahim<br />

bin Muhammed bin Ali yüzünden ayaklanman ın ç ıktığını anlayınca,<br />

onu Harran'a getirtti. İbrahim zindanda birçok El-nevi ve Ha şimi<br />

buldu. II. iimerlin oğlu Abdullah ve I. Velid'in oğlu Abbas bunlar<br />

aras ındayd ı .<br />

İbrahim'in tutuklu bulunmas ı, ayaklanma hareketine engel olmadı<br />

. Kahtaba bin Şebib Cürcan'da Nasr bin Seyyar' ı yendikten<br />

sonra, hemen bat ıya yürümü ştü. Orada Hâlid bin Bermek adında<br />

(121) Emir Ali, a.g.e., I., S. 174.<br />

(122) Emir Ali, a.g.e., I., S. 174.


76 Bahriye 11ÇO1<br />

birisi de vard ı. (Bunun mensup oldu ğu Bermek ailesinin Abbasi<br />

devletine yapaca ğı hizmetler ileride görülecektir). Kahtaba Rey<br />

şehrinde düzenin sa ğlanmas ı ile uğra şırken, o ğlu Hasan Haricileri<br />

tenkil ediyordu. Hasan Nihâvend'i de ku şatt ı. Babas ı Kahtaba<br />

ise Mervan taraf ından bu şehre gönderilen yard ımc ı birliklerle<br />

sava şt ı ve onları yendi.<br />

Kahtaba Irak'a geldi, F ırat'a yakın bir noktada ordugahm ı<br />

kurdu. Irak valisi Yezid'in ordusu ile Kahtaba'n ın ordusu Hz.<br />

Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in şehit edildiği yerde kar şıla şt ılar. Emeviler<br />

burada büyük bir yenilgiye u ğradılar, ama Kahtaba da sava ş-<br />

la öldü. Oğlu Hasan ordu kumandanl ığım eline ald ı ve Vâs ıt'a kadar,<br />

kaç ışan Emevileri kovalad ı. Böylece Kûfe onun eline geçti.<br />

Ba şarıs ızl ık haberleri Mervan' ı deliye çevirdi ğinden intikam ate şi<br />

içinde k ıvran ıyordu. İbrahim'in Ebu Müslim ile gizlice haberle ş-<br />

tiğini ke şfeden Halife, hemen onun katlini emretti; di ğer tutuklular<br />

da onunla birlikte idam edildiler.<br />

Veliahtl ık s ıras ına göre İbrahim'in yerini alan Ebu'l-Abbas<br />

Abdullah kardeşinin üzücü akibetinin öcünü almaya yemin etti.<br />

Bu yemini öylesine tuttu ki, kendisine Seffah (= Kan dökücü) lakabı<br />

verildi.<br />

Hasan bin Kahtaba Küfe'ye girdi ği zaman, Abbasi dailerinden<br />

Ebu Seleme e1-Hallâ1 de kendisine ula ş t ı. Durum onu göstermekteydi<br />

ki, bu şah ıs Hz. Ali soyundan gelenlerin gayriresmi temsilcisiydi.<br />

Ebu Melerne el-Hallal, Abbasi ailesince büyük bir sayg ı ile<br />

karşılandı (123). Herkes onun ellerini öpüyor ve şeref yerini kendisine<br />

b ırak ıyordu. sadece Ebu Müslim'e itaat etmesi gerekli olduğu<br />

ona hat ırlat ılmakta idi. Ebu Seleme ve Hasan bin Kahtaba,<br />

şehir halk ını bir Halife seçme ğe davet ettiler. Belirtilen günde<br />

Küfe büyük bir heyecan içindeydi. Siyahlar giyinmi ş binlerce halk<br />

mescide do ğru gidiyordu. Ebu Seleme de siyahlar içinde ortaya<br />

çk ıp toplant ının sebebini aç ıklad ı; Islannyet'i ve Ehl-i Beyt'in haklarını<br />

savunan Ebu Müslim'in art ık Emevi soyunun kötü yönetimine<br />

son verdiğini ve bugün bir halife seçmek için toplanm ış bulu•<br />

duklar ın ı, bu vâzifeye en lay ık olan Ebu'l-Abbas Abdullah' ı teklif<br />

ettiğini bildirdi (124).<br />

(123) Taberl Tarih, IV., S. 334 v. öt.<br />

(124) Wellhausen, Arap Devleti ve sukutu, S. 257 v. öt., Cevdet Pa şa, Kısas,<br />

VIII., S. 340.


EMEV İ DEVLET İ '77<br />

Bu arada Hz. Ali soyundan olanlar ın haklar ın ın çiğnendiğini<br />

hat ırlatan Küfeliler'in ayaklanmas ından korkulmakta idiysa de,<br />

gene renkten renge girmekten çekinmiyen İrakl ılar, Ebu'l-Abbas<br />

ad ını iştir i şitmez, hemen tekbir getirme ğe koyulmu şlard ı .<br />

Ebu'l-Abbas Abdullah gizlendiği yerden camiye getirildi ve herkes<br />

ona biat etti (132/750).<br />

D) II. Mervan' ın sonu : II. Mervan büyük fedakarl ıklarla bir<br />

araya getirebildi ği 10 000 kişilik bir güçle Zab suyu kenar ında Abdullah<br />

bin Ali kumandas ındaki ordu ile sava şa tutu ştu ve bozuldu.<br />

Mervan kendisi köprüden kar şıya geçti ve kurdurmu ş olduğu köprüyü<br />

yıkt ırd ı. Geri kalan askerleri bu yüzden k ılıçtan geçirildi. Çoğu<br />

da sulara gömüldü. Ordusundan kalan silah ve e şya komutan<br />

Abdullah bin Ali'nin eline geçti.<br />

Bu bozgundan sonra II. Mervan Musul'a geldi. Musul halk ı onu<br />

kabul etmedi, «Allah'a şükrolsun ki, devleti senin elinden ald ı ve bize<br />

Ha şimi soyundan bir Halife verdi» dedi. Mervan bu sözleri i şitip<br />

Dicle'den Harran'a doğru yolland ı,. Abdullah bin Ali de onu izliyerek<br />

Harrân'a gitti. Mervan oradan Humus'a, buradan Şam'a<br />

Şamdan da Filistin'e s ığınd ı. Burada da barmamaym sonunda<br />

Mısır'a kaçt ı .<br />

Abdullah bin Ali'nin karde şi Salih bin Ali, Ebu'l-Abbas Abdullah'm<br />

verdi ği bir emir üzerine çok say ıda askerle M ısır'a yürüdü.<br />

Öncü süvariler Mervan' ı Busayr kilisesinde saklanm ış buldular.<br />

Üzerine hücum ettiler, o hayat ını pahal ıya satmak istedi ğinden çarpışa<br />

çarp ışa can verdi. İşte 132/750 tarihinde II. Mervan' ın ölümüyle<br />

Emevi halifeli ği böylece son bulmu ş oldu.


III. ABBAS' İMPARATORLUĞU<br />

1. — Abbasi imparatorlu ğunun kurulu şu ve geli şmesi : A) Ebu'l<br />

Abbas'm Halifeliği (132-136/750-954) : Yukarda anlatt ığım ız şekilde<br />

Ebu'l-Abbas Abdullah' ın Küfe'de halife seçilmesi ve Mervan' ın<br />

M ı s ır'da öldürülmesi ile hilafet Emevi soyundan Ha şimi soyunun<br />

Abbasi koluna geçmi ş ve Şam da Islam imparatorlu ğunun merkezi<br />

olmaktan art ık ç ıkmışt ı .<br />

a) Emeviler'e karşı şiddet tedbirleri : Ebu Müslim Horasanr<br />

nin askeri kudreti ve ba şar ıları sayesinde iktidara gelen Abbasiler,<br />

Suriye'de yüz y ılı a şan bir zamandanberi Emevi ailesinin hegemonyas<br />

ına al ışık toplumun gelecekte bir tehlike yaratmas ından duyduklar<br />

ı kuşkudan olacak, korkunç cinayetlerle bir y ıld ırma politikas<br />

ına giri ştiler. Bu hareketin ba şında komutan ve halifenin amcas<br />

ı Abdullah bin Ali vard ı . İşledikleri cinâyetleri me şru gösterebilmek<br />

amac ıyla, yapt ıklar ı i şleri «gazab-i ilahi» olarak vas ıfland<br />

ırd ılar. Hz. Ali soyuna re-va görülen kötülüklerin cezas ını veriyor<br />

göründüler. Asl ında amaçlar ı, iktidardan dü şmüş olan Emevi soyunu<br />

tamamiyle zarars ız bir hale getirmekti.<br />

Tarihte e şine az rastlanan büyük cinayetler daha çok Suriye'de<br />

i şlendi. Mervan' ı kovalayan Abdullah bin Ali, Şam'i 15 gün ku şatt<br />

ıktan sonra halk ını k ıl ıçtaıı geçirip şehrin surlar ın ı yerle bir ettirdi.<br />

Sonra Ernevilere aman verdi ğini ilan ettirip toplanan Emevi ileri<br />

gelenlerinin hepsini öldürttü (125). Ayr ıca Abdullah bin Ali'nin<br />

bir emri üzerine I. Muaviye'nin, II. Yezid'in, Abdülmelik bin Mervan'<br />

ın ve Hişam' ın mezarlar ı aç ıld ı. Onlar ın kemikleri hakarete u ğ-<br />

rad ı ve yak ıld ı. Duyulan kin özellikle Hi şam' ın çürümemi ş olan cesedine<br />

kar şı aç ığa vuruldu: önce k ırbaçland ı sonra as ılıp yak ıld ı..<br />

(125) Mes'üdi, VI., S.„76; Makrizl, en-Nizâ ve 't- Tehâsüm..., S. 54.


ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U<br />

79<br />

Mesleme bin Abdülmelik'in cesedi ise da ğıl ınc ıya kadar ni şangâh<br />

olarak kullan ıldı (126). Bu vah şetlerden yaln ız II. Ömer'in cesedi<br />

uzak kalabilmi şti. Abdullah bin Ali, Hişam' ın eşi Abde'ye yapt ığı<br />

evlenme teklifi, bu prenses taraf ından reddedildi ği için onun karnını<br />

deşmelerini emretrni şti.<br />

Ebu'l-Abbas Abdullah kardeşi oğlu İbrahim bin Yahya'y ı 133/<br />

750-1'de Musul'a vali tâyin etti ği zaman da buna benzer olaylar geçti.<br />

İbrahim bin Yahya 12 000 ki şi ile Musul'a girdi. Önce şehir halkını<br />

davet etti; onlardan oniki suçsuz insan ı öldürttü. Musullular<br />

geri çekildiler. Vali camiye gireceklerin emniyette olacaklar ı yolunda<br />

bir bildiri yayınlayınca halk çabucak camide topland ı. Caminin<br />

önünü kesen askerler bunlardan 11 000 ki şiyi orada katlettiler (127).<br />

Bu korkunç katliamdan kurtulabilen dörtyüz erkek de ayr ıca bir<br />

bask ın sonunda öldürüldüler. Geceleyin a ğlaşan kad ınlar ın seslerinden<br />

sinirlenen İbrahim kad ınlann ve çocuklar ın öldürülmesini<br />

de emretti. Üç gün süre ile .bu emrin yerine getirilmesine çal ı-<br />

şıldı. Musul katliamım tasvir eden Makrizi «Bundan daha kötüsünü<br />

Ebu'l-Abbas'dan ba şkas ın ın yapt ığı işitilmemiştir» demektir.<br />

Bütün bu ağır cezalar ın Musul halk ına ne sebeble reva görüldüğü<br />

yeni Halife'den soruldu ğu zaman, O «Vallahi bilmem ki!» diye<br />

verecek bir cevap, bir suçlama bulamam ışt ı. Bütün bu cinayetler<br />

i şlenirken kendisine Seffâh diye ad verilen ilk Abbasi halifesi<br />

güzel sesli şark ıc ılann ortas ında Nebiz denilen hurma şarab ın]<br />

içerek mestolmaktayd ı. Yak ınları onun böyle içki içerken görünmesinin<br />

doğru olmıyacağını söylemeleri üzerine kendini bir perde<br />

ile mütecessis gözlerden ay ırmışt ı (128).<br />

Abdullah bin Ali'nin diğer bir karde şi, Süleyman bin Ali, Basra'da<br />

bulduğu Emevi soyundan kimseleri öldürtüp sokaklarda sürükletti.<br />

Bu s ırada Ebu Müslim'in katlettirdiği insanlar ın sayısı ise<br />

600 000'e ula şmışt ı (129). Şurada burada k ılıçtan kurtulabilmi ş<br />

olan Emeviler ise Endülüs'e gidip orada yanda şlan ile birle şebildiler.<br />

Abbasi devleti kudretini oralara kadar ula şt ıramadığı için Eme-<br />

(126) Makrizi, en- Nizâ ve 't - Tehâsüm, S. 54, v. öt.<br />

(127) Makrizi, a.g.e., S. 54.<br />

(128) Makrizi, a.g.e., S. 55.<br />

(129) Agani, IV. S. 92; Mes'üdi, et - Tenbih, S. 328, İbn ül - Esir, V., S. 326'da<br />

bu cinayetler anlat ılır, ama Taberi bunlardan bahsetrr ıemektedir.


80<br />

Bahriye ÜÇOK<br />

viler, Abbasoğlulları'na biat etmediler ve Ispanya'da ba ğımsız bir<br />

devlet kurabildiler.<br />

b) İspanya'da Endülüs Emevi devletinin kurulu şu : Emevilerin<br />

her yerde takip edildikleri bu s ırada Abdurrahman bin Muâviye<br />

bin Hişam bin Abdülmelik ,Suriye'den kaç ıp şurada burada dola ş-<br />

t ıktan sonra Magrib'e ula şt ı. Abdurrahman o zaman henüz yirmi<br />

ya şındayd ı. Adını Cafer ül-Mansür diye bildirmi ş; ancak böylece<br />

Afrika'da 5 - 6 y ıl kalabilmişti. Bu s ırada Ispanya'ya Emirler aras<br />

ında anla şmazl ıklar vard ı. Baz ı doğru dü şünenler bu çeki şmelere<br />

bir son verebilmek amac ıyla aralar ında gizli bir dernek kurmu şlardı.<br />

Abdurrahman bu dernek üyeleri ile ba ğlant ı kurmaya, kendini<br />

Ispanya'ya ça ğırtmaya muvaffak oldu. Sonunda Abdurrahman, Berberi<br />

Zenata kabilesinden ald ığı birkaç yüz süvâri ile Ispanya'ya<br />

ç ıkt ı . İşbiliye şehri 20 000 askerle ona yard ım etti. O, Ispanya'ya<br />

hakim olmak isteyen birçok Emirlerle sava şlar yapmaya mecbur<br />

oldu. Her seferinde üstün geldi. Kendisine kar şı olan Emirlerden<br />

bir k ısm ı Hristiyan k ırallara s ığınd ılar. Böylece elde ettiği ba şarılardan<br />

sonra 138/755-756 y ılında ona biat edildi ve Endülüs'te bağıms<br />

ız bir Ernevi devleti kurulmu ş oldu. Ama kendisine Emir ül-<br />

Müminin dedirtmedi. O sâdece Emir unvan ı ile yetindi.<br />

c) Yezid bin Hubeyre'nin direnmesi : Hükümet merkezini<br />

Şam'dan Küfe'ye (daha çok Haşimiye'ye) nakleden Ebu'l-Abbas zaman<br />

ında Suriye art ık önemini yitirdi. Buna karşılık Irak, Hz. Ali'<br />

nin halifeliğinde k ısa bir zaman için kazand ığı üstünlüğü yeniden<br />

elde etti. Arap kabilelerinin art ık eski önemleri kalmad ı. Arap olm<br />

ıyanlarla Araplar aras ındaki fark ortadan kalkt ı. Bu s ırada kuzey<br />

Afrika, Abbasi hegemonyas ı alt ında ise de hükümet merkezinden<br />

ayrı, özerk bir duruma geçme e ğilimini kısa zaman sonra gösterecektir.<br />

Ebu'l-Abbas' ın güçlükle elde etti ği şehirlerden birisi de Va.<br />

sit' t ır. Burada II. Mervan' ın eski valisi Yezid bin Hubeyre, Hasan<br />

bin Kahtaba ile Halifeye kar şı onbir ay direndi. Ç ıkar bir yol bulamayınca,<br />

kendisi ve ailesi için aman ald ıktan sonra teslim oldu;<br />

ama Ebu Müslim Horasani, Yezid'in sağ b ırak ılmamas ını Halifeye<br />

ısrarla söyleyince, onu ve yak ınlarını öldürdüler.<br />

Bo arada Ebu Seleme el-Hallül da bir gece Halifenin saray ından<br />

ç ıkarken, kendisini çekemiyen Ebu Müslim'in adamlar ı tarafından<br />

öldürülmü ş ve bu suç da Hariciler'e yüklenmi şti.


ABBAS1<br />

İ MPARATORLU Ğ U<br />

d) Ebu'I-Abbas'm ölümü : Halife, Ebu Müslim'e sormadan<br />

hiçbir işte karara varam ıyordu. Askerin çoğu Halife'den çok Ebu<br />

Müslim'e bağlıydılar. Ebu Müslim'in de Abbasi soyuyla akrabal ığı<br />

olduğu sbylentisi Abbasoğullar ını kuruntuya düşürüyordu; hatta<br />

Seffah' ın kardeşi Mansur, Ebu Müslim'in katlini bile teklif etmi şti.<br />

Ama Ebu'l-Abbas 8..effah, kendisini iktidara getiren böyle bir şövalyenin<br />

idamına o zaman raz ı olmamıştı. Seffah' ın Küfelilere güveni<br />

olmadığından bir zaman Küfe'de oturup sonra Hire'ye geçti; 134/<br />

751-752'de de Anbar'a.<br />

Bu arada Maveraünnehr'de ayaklanmalar olmu ş, Ebu Müslim<br />

Horasani bunlar ı da önlemişti. Ebu Müslim'in bu ba şarısından sonra,<br />

Halife'nin ona kar şı güveni azald ı. 136/753-754 yılında Seffah<br />

kardeşi Mansur'u hac Emiri nasbetmi şti. Ebu Müslim ayn ı yılda<br />

Hicaz'a gidip Mansur ile birlikte hac farz ını yerine getirdi. Yolda<br />

pek çok hay ır i şleyip kuyular açt ırmış ve hediyeler dağıtmışt ı .<br />

Onun bu cömert davran ışı veliandi sönük bir duruma düşürdü.<br />

Mansur Hac'dan dönerken Ebu'l-Abbas Seffah 29 veya 33 ya şındayken<br />

öldü. Hayattayken birinci veliand olarak karde şi Ebu Cafer<br />

Mansur'a, ikinci veliaht olarak da ye ğeni İsa bin Musa'ya biat<br />

ettirmi şti. Bu ahitnameyi de Isa'ya vermi şti. Ebu'l-Abbas. ölünce<br />

İsa bin Musa durumu Mansur'a yazd ı. Hac dönü şü mektubu alan<br />

Mansur'a Ebu Müslim ve orada bulunanlar biat ettiler (130).<br />

B) Mansur'un halifeliği (136-158/754-775) : Mansur halife olduktan<br />

sonra, baz ı rakiplerle u ğra şmaya mecbur oldu. Bir yandan<br />

da halifenin amcas ı Abdullah bin Ali bu sırada Bizansa kar şı<br />

sefere ç ıkmış olduğundan elinde büyük bir kuvvet bulundurinaktayd<br />

ı. Bu kuvvetle hilafet iddias ında bulunmas ı muhtemeldi. Mansur<br />

bu korku ve ku şkusundan Ebu Müslim'e bahsetti ği zaman, o,<br />

Halife'ye merak etmemesini, kendisinin Abdullah bin Ali'yi yenmeye<br />

yeterli olduğunu, onun emrindeki askerlerin ço ğunun Horasanl<br />

ılardan meydana geldi ğini, bu askerlerin Abdullah bin Ali'den<br />

çok kendi sözünü tutacaklar ım söyliyerek Halife'yi teselli etti.<br />

a) Abdullah bin Ali'nin halifelik iddiası : Halife Mansur Ebu<br />

Müslim ile Küfe'ye geldi. Bu s ırada Abdullah bin Ali, Mansur'a biat<br />

olunduğunu duyunca gerçekten de halifelik iddias ıyla ayaklandı<br />

ve ordusuyla Harran'a geldi. Ebu Müslim onun üzerine yürüdü.<br />

(130) Cevdet Pa şa., K ısas, VIII., S. 355,


82 Bahriye ÜÇOK<br />

Abdullah' ın ordusu daha büyük oldu ğundan, Ebu Müslim bir takim<br />

sava ş hiyleleri kullanmak zorunda kald ı ve ancak bu yoldan<br />

onu 137/754-755 y ılında yenebildi. Abdullah bin Ali Basra'ya kaçt<br />

ı . Mansur onu ele geçirip hapsettirdi.<br />

b) Ebu Müslim'in öldürülmesi : Abdullah bin Ali'nin ordusunda<br />

bulunan pek çok mal böylece Ebu Müslim'in eline geçmi ş-<br />

ti. Mansur bu mallar ın deftere i şlenmesi amac ıyla Ebu Müslim'in<br />

yan ına bir memur yollay ınca, Ebu Müslim hiddetlendi ve «bize<br />

can emniyet olunuyor da, mal için emniyet olunmuyor mu» diyerek<br />

Mansur hakk ında kötü konu ştu. Neredeyse Mansur'un memurunu<br />

katledecekti.<br />

Mansur esasen Ebu Müslim'den ku şkulanmaktayd ı. Onun bu<br />

son hareketi kendisini vehme götürdü ve Ebu Müslim'e Şam ve<br />

M ısır eyâletlerinin vâliliklerini verdi. Hükumet merkezine yak ın olmak<br />

için Şam'da oturup M ısır ı da dilediği gibi yönetmesini yollad<br />

ığı cmirnameye yazd ı. Ebu Müslim bundan memnun olarak «Horasan<br />

da bizim» deyip Horasan'a gitti. Mansur bundan çok ürktü<br />

ve Anbar'dan Medain'e geldi; Ebu Müslî ınl yan ına dâvet etti. Ebu<br />

Müslim çekindi ği için gitmedi. Bu kez Halife, Beni liâsim'in ihtiyarlar<br />

ından sayg ıya değer kimseleri Ebu Müslimse yollay ıp onu<br />

kendi yan ına gelmeye ikna ettirdi. Böylece Ebu Müslim sadece<br />

3 000 ki şi ile Medain şehrine geldi; huzura ç ıkt ı. Tatlı tatl ı sohbet<br />

ettiler, ertesi gün gene hilafet makam ına girdiğinde, Mansur önceden<br />

gizletti ği adamlar ı ile onu katlettirdi (131). İşte böylece<br />

Ebu Câfer Mansur, Abbasi İmparatorlu ğunda bağıms ız bir hükümdar<br />

mertebesine ula şabildi.<br />

c) Bağdat' ın kuruluşu ve merkez oluşu : Mansur ne Medine,<br />

ne Şam, ne de Kûle'yi siyasi dü şüncelerle ba şkent yapmay ı uygun<br />

görmediğinden, kendine ba şket yapabileceği bir yer aramak ıtayd ı .<br />

Suriye'ye kar şı kendini emniyete almak, Hz. Ali'nin yanda şlar ı ile<br />

dolu olan Kûfe'den de uzak bulunmak amac ıyla Bağdat' ın bulunduğu<br />

yeri seçti. Daha önce o Kûfe yak ınında kendi ad ını ta şıyan<br />

bir şehir kurduysa da, mutaass ıp Şiilere yak ın olmaktan huzursuzluk<br />

duyduğu için buray ı b ırakmaktan çekinmemi şti. Gerçekten de<br />

Bağdat Dicle ile F ırat' ın birbirlerine en çok yakla ştıklar ı, su ve kara<br />

yollar ının düğüm noktas ında, tar ıma çok elveri şli bir yerdeydi.<br />

(131) Makrizi, en-Nizâ, S. 53; İbni Tiktaka, el-Fahri 282/3.


ABBASI İ MPARATORLU Ğ U 83<br />

Mansur devletin yeni merkezinin temelini 145/762'de att ı. Irak'<br />

dan ve başka bölgelerden toplanan mühendis, mimar ve i şçilerin<br />

say ıs ın ın 100 000 olduğu söylenmektedir. Dört y ıl gibi k ısa bir zamanda<br />

bunlar yeni ba şkenti in şa ettiler. Şehir bir merkez etraf ında<br />

daire biçiminde geni şleyen bir plana göre yap ıldı. Tam ortas ında<br />

Bab ül-Zeheb veya Kubbet ül-Hadra denilen Halife saray ı ve<br />

büyük cami vard ı. Devlet büyükleri için tören alan ının ortas ında<br />

binalar yapt ırılmışt ı. Askeri kışlalar Ba ğdat' ın karşısında, yâni<br />

Dicle'nin doğu kıyısında kurulmu ştu ve Mudar, Horasan ve Yemen<br />

askerlerine olmak üzere üçe ayr ılmışt ı. Çifte duvarla ku şat ılm ış<br />

olan. Bağdat' ın sokaklar ı çok düzenli bir biçimde yap ılmışt ı. Mansur<br />

sonradan oğlu Mehdi için şehrin kuzey bölümünde, surlar ın dışında<br />

Rusâfe kö şkünü yapt ırd ı. Kendisi de, belki Ba ğdat' ın umduğundan<br />

çok kalabal ık olmas ı yüzünden, Rusafe'ye çekilmi şti. Şehre<br />

önce Medinet üs-Selâm veya Dar üs-Selâm ad ını verdi ama, halk<br />

bunu bir süre kurucusunun ad ıyla (Medinet ül-Mansur) and ı (132).<br />

Şehir kurmaya merakl ı olduğu anlaşılan Mansur kendisi henüz<br />

hilafet makam ına geçmeden önce: Bizans imparatoru. V. Konstantin'<br />

in (741-775) sald ırıp bir anbardan ba şka bir yap ı bırakmamacas ına<br />

yıkt ırdığı ve halk ını sürgün ettiği Malatya'y ı 139/756-757'de, Sâlih<br />

bin Ali'ye verdi ği bir emirle yeni ba ştan in şa ettirmi şti. Bu i ş için<br />

70 000 asker ve her şehirden i şçi gönderdi (133).<br />

d) Hz. Ali soyundan gelenlerle mücadele : Mansur'un 144/761-<br />

762 y ılından sonra Hz. Ali soyundan gelenleri yok etmek için giri ş4,<br />

ği savaşlardaki tutumu, onun ne kadar merhamet duygusundan ti<br />

yoksun olduğunu gösterir (134).<br />

Hz. Hasan' ın iyice yıldırılm ış olan torunlar ı bu s ıralarda edebiyat,<br />

felsefe, sanat ve bilim ile u ğra şıyorlar, politikadan uzak sade<br />

bir hayat sürüyorlard ı. Abbasilere gelinciye kadar hayatta kalan Ali<br />

evlatlanna halifeler iyi davranm ışlard ı, ama Emeviler'i y ıkmak ve<br />

yerine Ha şimi soyundan halife geçirmek bahis konusu olunca, Medine'de<br />

Mansur'un da içinde bulundu ğu Ha şimiler'den meydana gelen<br />

bir toplant ı düzenlenmi ş ve erdemli bir ki şi olmasından ötürü<br />

(132) İbn ül - Esir, el -Kâmil, V., S. 20; Emir Ali, Musavver Tarih -i İslâm,<br />

I., S. 216.<br />

(133) Belâzuri, Futuh ül - Buldân, I., S. 301 - 2; Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 200.<br />

(134) Ebu'l - Ferec, Tarih, I., S. 200.


84 Bahriye ÜÇOK<br />

kendisine Nefs ül-Zekiye diye ad tak ılan Muhammed Mehdiye biat<br />

edilmişti. Mansur da biat edenler aras ındayd ı, ama halifelik Abbasilere<br />

geçtikten ve kendisi halife olduktan sonra, bu biat ın an ısı Mansur'un<br />

rahat ını kaç ırır oldu. Günün birinde Muhammed Mehdrnin<br />

ayaklanmas ından korktuğu için Medine'de casuslar bulunduruyordu.<br />

Casusların verdiği haberlere inanan Mansur, Muhammed Mehdi<br />

ile karde şi- İbrahim'in yakalanmas ı emrini verince, bunlar kaçt<br />

ılar. Mansur bu kez Hz. Ali soyundan ileri gelenleri yakalat ıp zincire<br />

vurdurtarak Küfe'de bir zindana yollad ı. Bunlara o kadar i ş-<br />

kence edildi ki, Emevi saltanat ı sıras ında çok daha rahat bir hayatları<br />

olduğunu itiraftan çekinmediler (135). Mansur, Imparatorluğun<br />

topraklar ın ı köy köy, ad ım ad ım ara şt ırdı. Çöllerde onlar ı<br />

aramakla görevli ücretli adamlar tutuldu. Onlar ı misafir etmeleri<br />

ihtimali bulunan kimseler hapse at ıld ılar ve i şkencelere uyruk tutuldular.<br />

Art ık bu çekilmez takipten yorulan Muhammed Mehdi kardeşini<br />

Basra'ya yollay ıp hazırl ık yapt ı; Basra ve Medine'de ayn ı zamanda<br />

Mansur hal'edildi; Medine valisi hapse at ıld ı. Hicaz ve Yemen<br />

Muhammed Mehdryi halife olarak tan ıdı, hattâ imam Ebu Hanife<br />

ile imam Mâlik bin Enes de bu seçimi uygun bulduklar ını bildirmi<br />

şlerdi.<br />

Durumu çok tehlikeli bulan Mansur gene hileye ba ş vurdu,<br />

Muhammed Mehdrnin mutlak olarak affedildi ğini bir mektupla<br />

kendisine bildirdi. Muhammed Mehdi halifelik kendisinde olduğuna<br />

göre, Mansur'un yetkisinin bulunmay ıp bu yetkinin de kendisinde<br />

bulunduğunu hat ırlatmış ve bu teklif edilen aff ın, Ebu Müslim'in,<br />

Abdullah bin Ali'nin ve Yezid bin Hübeyre'nin haklar ında<br />

esirgenmemi ş olan lûtfun e şi olup olmad ığın ı sormu ştu. Mansur ise<br />

bu kez, ba şka bir eda ile Hz. Peygamber'in erkek çocu ğu bulunmadığına<br />

göre hilafet hakk ının amcas ı soyuna geçmesi gerekti ğini hat<br />

ırlat ıyor ve kendi halifeli ğinin meşruluğunu savunuyordu (136).<br />

Mektubun arkas ından yeğeni veliaht İsa'n ın komutas ında büyük<br />

bir orduyu da onun üzerine yollad ı . İsa şehri terkedenlere veya evlerine<br />

s ığınanlara zarar gelmeyece ğini ilan etti; bunun üzerine birçok<br />

Medineli şehrin d ışına çıkt ı . İsa sald ır ıya geçti. 145/862-763'te<br />

yan ında yaln ız 300 asker kald ığı halde bizzat çarp ışt ı ve İsa'n ın askerlerini<br />

bozguna u ğratt ı, ama sonunda savaşa sava şa can verdi. Hz.<br />

(135) Makrizi, en - Nizâ, S. 58.-<br />

(136) Taberi, Tarih, IV., S. 400.


.AE1BAS İ 85<br />

Ali'nin zülfikah Muhammed Mehdi'nin yan ında olduğundan İsa bunu<br />

ganimet olarak ald ı Muhammed Mehdi'nin ba şı ile birlikte halife<br />

Mansur'a yollad ı (134). Muhammed Mehdinin karde şi İbrahim<br />

ise büyük bir yanda ş gurubu ile Ba ğdat yak ınında bulunan Vas ıt<br />

ve Fars bölgelerini egemenli ği alt ına aldı ve Küfe üzerine yürüdü<br />

Bu haber, kuvvetlerini Afrika ve Rey'deki ayaklanmalar ı bast ırmak<br />

için yollam ış olan Mansur'un uykusunu kaç ırmaya yetti. Hatta kaçmaya<br />

haz ırlanırken ordusunun zafere ula ştığı haberi geldi. Sonunda<br />

İsa, İbrahim'in de ba şını kardeşininki gibi Halife'ye teslim etti.<br />

Bundan halife o kadar memnun kald ı ki, adeta yeniden do ğmuş gibi<br />

oldu ve ibrahimle Muhammed Mehdi'ye uymu ş olanlar ı ara ştırmaya<br />

koyuldu. Mansur bunlardan kimini hapsetti, kimini k ırbaçlatt<br />

ı, kimini de öldürttü (138). Bu arada Muhammed bin İbrahim<br />

üzerine bir çat ı yaparak onu diri diri defnetti ği söylenir (Makrizi<br />

en-Niza, S. 57-58). Mekke imam ı ve Maliki mezhebinin kurucusu<br />

Mâlik bin Enes de bu yüzden kamç ılammşt ı. Fakat bu olaydan<br />

sonra Malik bin Enes'in şöhreti daha çok yay ılmış, Mansur'un<br />

şiddeti ise müçtehitlerin metanet ve sebatlar ına ziyan verememi ş-<br />

tir. Bu imamlann Mehdi'ye hak tan ımaları, daha Abbasiler'den<br />

önceye ait bir olayd ır.<br />

Hz. Ali soyundan gelenlerle amans ız mücadele ve onlara ya şama<br />

hakk ı tammama Abbasoğullan devletinde Mansur'dan sonra da<br />

aral ıklarla devam etmi ştir.<br />

e) Maıasur devrinin özellikleri : Mansur zaman ında birçok siyasi<br />

gaileler hallolunmu ş, ve İslam İn-2paratorlu ğu, Ispanya bir yana,<br />

heryerde asayi şe kavu şmu ştur. Bu Halife zaman ında Iranl ı bir<br />

aile olan Bennekoğullan ileri gelenler! hapisten ç ıkarılıp Kürtler'in<br />

aya;klanmalann ı bast ırmakla göreviendirilmi şlerdi. Bermeki Hâlid<br />

ise Mıs ır valiliğin atanm ıştı .<br />

Mansur hadis biliminde alim say ılacak dereceye yükselmi şti.<br />

Onun zaman ında hadis, fıkıh ve tefsir kitapları yazılmış ve bunlar<br />

ın tasnifine ba şlanm ıştır. Emevilerin gözüne diken gibi batan<br />

Medine'deki f ıkıhçılar Mansur taraf ından saraya davet olundular.<br />

Basra ve Küfe °kullan ım çabalarıyla Mansur zaman ında Arap<br />

(137) Taberi, Tarih, IV., S. 410.<br />

(138) Bu arada Muhammed bin İbrahim'in üzerine bir çat ı yaparak onu<br />

diri diri defnettiği söylenir. Makrizi, en - Nizâ, S. 57 v. öt.


86 Bahriye ÜÇOK<br />

grameri bir bilim hâline getirildi. Ayn ı zamanda eski şiirleri de<br />

ara şt ırıp incelemeğe büyük bir heves uyand ı. Ancak, bu i şle uğraşanlar<br />

zeki olduklar ı oranda dürüst olmad ıklarından, zevklerine<br />

uym ıyan şiirleri değiştirmekden çekinmiyorlard ı. Hatta okadar büyük<br />

bir intibak kabiliyetiyle bu i şi yap ıyorlardı ki, as ıl parçadan<br />

bunları ayırd etmek imkans ız&<br />

Gene bu s ırada İbn ül-Mukaffa, İranl ıların eski şanlı tarihlerinden<br />

büyük bir an ı olarak saklad ıkları Hazaynâme'yi ve Hindistan'dan<br />

gelmi ş olan ünlü Kelile ve Dimne'yi arapçaya çevirdi; Oklit'in<br />

geometrisi de yunancadan çevrildi. Islâm'da büyük bir yer<br />

tutan eski eserlerin tercüme devri ba şlam ış oluyordu. Böylece Iran<br />

düşünce tarz ı Arap şiirini nüfuzu alt ına alabilme imkânlann ı elde<br />

etmi ş oldu (139).<br />

Yirmi yıl saltanat süren Halife Mansur'un hayat tarz ının örnek<br />

sayılacak bir durum gösterdi ğini söyleyenler vard ır. Saray ında edebe<br />

ayk ırı hiçbir olaya rastlanmam ıştır. Sabah erkenden kalkar ve<br />

geç vakte kadar hükümet i şleri ile uğraşır, s ınırların güvenliği için<br />

tedbirler al ır, devletin gelir ve giderlerini gözden geçirirdi. Bir tek<br />

kadınla evlenmi şti. Her gün ak şam üstü çocuklar ı ile sohbet eder,<br />

sonra istirahete çekilirdi. Askerlerine geçit resimleri düzenletir, onları<br />

denetler, ordusunu en iyi silahlarla donat ırdı .<br />

Mansur memurlar ının hesaplar ını denetlerken, o kadar inceden<br />

inceye ve küçük kusurlara kadar gözden geçirirdi ki, ona Daniki<br />

adını takmışlardı (140). Mansur halk ı adalete boyun eğmeğe al ışt<br />

ırm ışt ı. Bir deve meselesi için daval ı olarak kad ı karşısına çağrıldığı<br />

zaman o, yaln ız mabeynçisinin e şliğinde, mahkemeye giderek<br />

ayakta durmu ş, kadı da Halifeyi oturarak dinlemekten çekinmemi<br />

ştir. Karar davac ı olan devecilerin lehinde idi. Mansur bir uygun<br />

zamanda bu kad ıya büyük bir kese dolusu para hediye etmekle yargıçların<br />

ba ğımsızl ıklarını halka göstermek istemi ştir.<br />

İbni Tiktaka (S. 254) Mansur'un kaba saba elbiseler giydi ğini,<br />

hatta bunlar ın bazan yamal ı olduğunu, sarayında hiçbir eğlenceye<br />

izin vermediğini, hatta bir gün bir ut sesi duyunca k ızıp bunu çalan<br />

kölenin ba şında k ırd ırm ış olduğunu bildirmekte ise de, Malutzi<br />

(en-Nizâ, S. 55) Halife Mansur'un Iran kisralan gibi elbiseler giy-<br />

(139) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 29.<br />

(140) Mnik dirhemin 1/3 üdür.


Ar3BASi İ MPARATORLU Ğ U 8.7<br />

diğini, Bermek ve Nevbaht ailesi gibi İranl ıları devletin ba şına getirdiğini<br />

yazmaktad ır. Gene Makrizi, yer öpme âdetini de Mansur'un<br />

İslam saray ına soktuğunu ve oturduğu yeri de yükseltti ğini bildirir.<br />

Bu son husustan dolay ı da Akkal bin Şebbe ad ındaki şairin kendisini<br />

hicvettiği yaz ıl ıdır. Hil'at hediye etme i şi, bir sürü saray memuru<br />

ile halktan tecrid edilme âdeti onun zaman ında ortaya ç ıkmışt ır. Gene<br />

onun zaman ına kadar Araplar'ca bilinmiyen cellâd her zaman<br />

Halife'nin yan ında bulunan bir görevli durumuna girmi ştir.<br />

Mansur 158/775'te Hacca giderken Mekke yolunda öldü. Veziri<br />

Rebi' hemen halifelik ni şanlar ını Mansur'un o ğlu Mehdi'ye yollad<br />

ı .<br />

C) Mehdi'nin halifeliği (158-169/775-785) : Mansur'un şerrinden<br />

korkan İsa bin Musa, halifenin imalar ından esinlenerek sonunda<br />

kendi kendisini birinci valiahtlikten çekmi ş ve Mansur'un oğlu<br />

Mehdi'yi birinci veliaht tan ımışt ı. Bundan ötürü babas ı ölünce<br />

Mehdi kolaylıkla hilâfet taht ına oturdu.<br />

Mehdi babas ının siyasetinden büsbütün ba şka bir yol tuttu.<br />

Çok daha yumu şak huylu olduğu için babas ının şiddetini, cömertlik<br />

ve iyiliklerle gidermeye çal ışt ı: Katil ve cinayet gibi suçlar<br />

bir yana ba şka Suçlardan ötürü tutuklu bulunan herkese özgürlüğünü<br />

ba ğışlad ı; tahta ç ık ışını böylece kutlad ı ; Muhammed Mehdi'-<br />

nin karde şi İbrahim'in o ğlu Hasan'ı zindandan ç ıkart ıp ona maa ş<br />

ba ğlad ı; babas ının Hz. Peygamber ailesinden gaspetti ği emlâki peygamber'in<br />

torunlarına geri verdi; 160/777 y ıl ında hacca gitti ğinde,<br />

Hicaz' ın fakir halk ına 30 milyon dirhem ve Mekke halk ına 150' 000<br />

elbise da ğıtt ı. Mehdi şairlere büyük de ğer verdi; yol şebekesini ve<br />

posta berid) i şlerini düzenledi. Ba ğdat onun zaman ında bir yük<br />

alma liman ı hâline girdi; Hind ticareti bak ımından büyük bir geli ş-<br />

me kaydetti. Meseid-i Nebevi onun taraf ından yeniden in şa ettirildi.<br />

Okullar yapt ırd ı . İlk olarak Medenililer'den olu şan bir hassa<br />

ordusu kurdu. E ğer kendi ardgelenleri bu yolda yürümü ş olsalardı ,<br />

sonradan Türklerden kurulmu ş olan hassa askerlerinin, özellikle<br />

bunlar ın komutanlar ının, nüfuzu alt ına girmezlerdi. Haccâc zaman<br />

ında ba şlanmış ola hac yolunu geni şletti ve uzzatt ı. Bu yolun üzerinde<br />

kuyular su depolar ı ve hac ıları korumak için karakollar kurdurttu.<br />

II. Mervan' ın oğullarından biri Suriye'de bu s ırada ayaklanmaya<br />

kalkışmışsa da yakalanıp bir süre hapsedildikten sonra maa ş


88 Bahriye ÜÇOK<br />

bağlanarak serbest b ırak ıldı (141). Mervan' ın eşini de Mehdi kendi<br />

saray ında, yâni halifelik saray ında oturttu.<br />

Mehdi küçük bir şüphe üzerine veziri Ubeydullah' ın oğlunu<br />

idam ettirmi şse de mezhep kavgalar ında dinden sapt ıkları kan ısında<br />

olduğu kimselerden ba şkalarına karşı pek şiddetli muamele etmemiştir.<br />

a) Mezhep kavgalar ı : Mehdi zaman ında, Horasanda bir tak ım<br />

mezhepler geli şti. Bu, Horasan'da kar ışıkl ıklara sebeb oldu. Bu kargaşal<br />

ığın başlıca yarat ıc ısı kısa boylu, çirkin bil adam olup yüzünü<br />

daima bir perçe ile örten bundan ötürü Mukanna ad ını alan M-<br />

sim bin Hâkim idi. Mukanna' doktrininde uluhiyetin muhtelif vücutlan<br />

i şgal ettiğini, nitekim Hz. Adem'den Nuh'a sonra Ebu Müslim'e<br />

en sonunda da kendisine geçti ğini söyleyen bir yalanc ı peygamberdi.<br />

Onun yaymak istedi ği mezhep baz ı gayriahlâki ve ihtilâld<br />

fikirler ihtiva etmekteydi.<br />

Mukanna bir çok yanda ş bularak bir aral ık Halife'yi tehdide kalkışmış,<br />

fakat yakalan ıp idam edilmi ştir. (142) Mukanna'ın yandaşlan<br />

beyaz renk ta şıdıkları için, kendilerine Mübeyyize ad ı verildi.<br />

Bir süre sonra Hazar denizinin do ğu bölümünde Cürcân'da<br />

Muhammere (kırmızılılar) ad ı ile an ılan ve ahlâka ayk ırılık"' görülen<br />

bir mezhep daha türedi. Bunlar da kolayl ıkla susturuldu. Ayrıca<br />

Mezdek taraf ından vaktiyle (V. Yüzy ıl) kurulmu ş olan eski bir mezhep<br />

de yeniden nüfuz kazanarak birden bire geni şledi. Hrisiyanl<br />

ıkla mecüsilikin (Mazdeizm) kar ışmas ından doğan ve III. Yüzyılda<br />

Mani ad ında bir din kurucusu taraf ından İranda ortaya at ı-<br />

lan bir mezhep veya din Irak ve Suriye'de gizliden gizliye ya şamaya<br />

devam etmi şti. Bir yandan Doğu Türkistan'da Uygurlar aras ında<br />

faaliyet gösteren Maniheistler öte yandan, Mehdi zaman ında, Irak'-<br />

ta öylesine ço ğald ılar ki, Halife Zenâd ıka (= Z ınd ıklar) taifesi diye<br />

adland ırılan bu ak ım yanda şlarından Şemgâle ad ında birini yan ı-<br />

na çağır ıp kendisine Müslümanlar'dan kimlerin uymakta oldu ğunu<br />

bildirmesini emretti fakat Şemgâle'nin cevab ı, «Bunlar saymakla<br />

bitmez» şeklinde olunca, Mani dinine girmi ş olanlar hakk ında takibata<br />

nezaret etmek üzere «Sâhib üz-Zenâdika» adıyla bir men-luriyet<br />

kurdurdu ve Manicileri şiddetle cezaland ırd ı (143).<br />

(141) İbn ül -Esir, el -Kâmil, V. S. 52.<br />

(142) İbn ül- Esir, el- Kâmil, V., S. 52 ve 58.<br />

(143) Şerefettin Yaltkaya, Darüldünün Ilâhiyat Mecmuas ı, say ı 15; S. 7.;<br />

Ebu'l - Ferec, Tarih, L, S. 203.


ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U<br />

89<br />

b) Bizans'la mücadele : 162/778-779 y ılında Bizansl ılar islam<br />

topraklar ına ak ın edip büyük zararlar verdiler, Mara ş halk ı-<br />

nı katlettiler. Bunlar ın üzerine Hasan bin Kahtaba bir orduyla gidince<br />

ve bir iki şehri, kar şılık olarak y ıkınca, Bizansl ılar kaçt ılar.<br />

Ama Rumlar yeniden sald ırıya geçmekte gecikmediler. O zaman<br />

Halife Mehdi oğlu Musa'yı yerine b ırak ıp Musul yoluyla kuzeye doğru<br />

yürüdü, Haleb'de 'karargah kurdu ve o ğlu Ilarün'u Kürdistan<br />

ve Azerbaycan bölgelerini yönetmekle görevlendirdi. 165/782'de<br />

Hartin İslam Istanbul Boğaz ına kadar götürdü. 780'de<br />

ölmüş olan imparator IV. Leo'nun zorba ve saltanat heveslisi e şi<br />

İrene henüz ergin olmayan o ğlu VI. Konstantin' (780-797)e naibelik<br />

ettiği s ırada (144) Araplar' ın Boğaziçi k ıyılarına ulaştıkların ı<br />

görüp telâ şa dü ştü. Sonunda büyük bir yenilgiye uğrayan Bizans<br />

Imparatoriçesi a ğır vergiler ödemek 'ko şuluyla 3 y ıll ık bir bar ış<br />

andlaşmas ın ı imzalamak zorunda b ırakıldı .<br />

Mehdi 785'te Mazenderan'da bir av partisi s ıras ında at ı ile<br />

birlikte harap bir binan ın, kap ısına çarpm ış bu yüzden ölmüştür.<br />

Hükümdar olarak o, hiç şüphe yok ki, Abbasi soyunun en iyi halifelerinden<br />

birisi idi. Mehdrnin zehirlenerek öldü ğü de rivayet<br />

edilmektedir (145).<br />

D) Ilâclrnin halifeli ği (169-170/785-786) : Harun babas ının<br />

ölümü üzerine ağabeyi henüz yirmidört ya şındaki Musa el-Hâdryi<br />

halife ilan etti; herkesten önce kendisi ona biat edip, hilâfete mahsus<br />

mühür, asa ve h ırkay ı ona teslim etti. Ayn ı yıl alevilerden<br />

Hüseyin bin Ali 'yak ın akrabalar ının yard ımiyle hilafet iddia ederek<br />

ayakland ı. Bir sabah erkenden Mescid-i Nebevrde cemaatin<br />

biatini kabul edip vâliyle küçük bir savaştan sonra beytülmâldeki<br />

paraları aldı ve Mekke'ye gitti. Kendisinden yana olacak bütün kölelerin<br />

azat edileceğini ilan etmesi üzerine pek çok yanda ş toplayabildi.<br />

Abbasi halifesi onunla 169 zilhiccesinde (Haziran - Temmuz<br />

786) çarp ıştı. Hüseyin bin Ali öldürüldü, askerleri da ğıldı .<br />

Sert yürekli, inatç ı ama cesur, edebiyata dü şkün bir kişi olan<br />

Hadi kardeşi Harün'un kendisine kar şı gösterdiği güzel niyetlere<br />

rağmen onu veliahtlikten uzaklaşt ırıp oğlu Cafer'i veliaht tâyin etmeğe<br />

çal ışt ı. Baz ı Emirler bu yoldaki isteğine uydular; ancak Ber-<br />

(144) Ebu'l-Ferec, Tarih, 1., S. 204.<br />

(145) 'bn ül-Esir, el -Kamil, V., S. 71.


90 Bahriye ÜÇOK<br />

meko ğullar ından Yahya bin Hâlid'in bilgece tedbirleri sayesinde bu<br />

gerçekle şemedi. Zira Hadi bir y ıl üç ay halifelik makam ında kalabilmi<br />

ştir.<br />

E) Hârıln ür-Re şid zaman ında (170-193/786-809) Abbasi 1mparatorbığu<br />

: 766 y ılında Hayzuran adl ı bir câriyeden dünyaya gelmiş<br />

olan Hârûn 786 y ıl ında tahta ç ıkınca Yahya bin Hâlid Bermekryi<br />

s ınırs ız yetkilerle vezir tâyin etti. Yahya iki o ğlu Fazl ve Câfer<br />

ile birlikte onyedi y ıl Abbasi İmparatorlu ğunu yönetmi ştir. Harûn<br />

ür-Re şid devri Asya'da Arap saltanat ın ın en parlak bir dönernidir.<br />

Halifenin k ıyafet de ği ştirerek geceleri halk ın toplumsal vve ahlâki<br />

durumunu incelemesi, haks ızlığa uğram ış olanlara yard ım etmesi,<br />

şefkatli davranmas ı, ayrıca debdebe ve ihti şama dü şkün olduğu hâlde<br />

dindarl ığı elden b ırakmamas ı, Araplar' ın toplumsal hayat ım geni<br />

ş ölçüde etkiledi ği gibi, ününür ı uzak ülkelere kadar ula şmas ını<br />

sağlad ı. Doğu ştan asker oldu ğu için, çok kez sava şlara kendisi kat ı-<br />

l ır, uyruklar ın ın geçim durumu ile yak ından ilgilenir ve haks ızl ıklar<br />

ı ortadan kald ırmak için s ık s ık denetlernelerde bulunurdu. O<br />

kendi zaman ında tüccarlar ın, hac ıların ve ö ğrencilerin ülke içinde<br />

rahatça seyahat edebilmelerini sa ğlam ışt ı. Onun zaman ındaki refah<br />

ın derecesi, yapt ırdığı camiler, okullar, hastahaneler, kervansaraylar,<br />

yollar, köprüler ve kanallarla en iyi tan ıklarını bulmu ştur.<br />

a) Bernıekoğullar ının vezirliği : Ama unutulmamal ıd ır ki, Hâ ,<br />

şid bütün bu kalk ınmay ı ve iyi yönetimi, saltanat ımn ilk rün ür-Re<br />

on y ılında iktidarda bulunan Bermekoğulları'ndan vezirlere borçludur.<br />

Belh dolaylar ından asil bir aile olan Bermeko ğullar ı, daha Alı -<br />

dülmelik zaman ında sarayla ili şki kurmu şlard ı. Bunlardan Hâlid,<br />

Ebu'l-Abbas Saffah' ın merkez yönetiminde vâzife alm ış ve k ısa zamanda<br />

temayüz etmi şti. Bunun oğlu Yahya, Harün'un veliahtl ık<br />

zaman ında onun hizmetinde bulunmu ş ve kendisini ona o kadar<br />

sevdirmi şti ki, Hârün Halife olunca. Yahya'y ı yukarda da söylediğimiz<br />

gibi s ın ırs ız yetkilerle vezir tâyin ve kendisine sayg ı göstermek<br />

amac ıyla çok kez «Baba» (146) diye hitap etti. Eski hocas ı olan<br />

Yahya'n ın nasihatlar ını Hârün hiç ihmal etmeden tutard ı. Yahya'<br />

n ın oğulları olan Fazl, Câfer, Musa ve Muhammed de babalar ı gibi<br />

ileri görü şlü idilor. Yüksek iktidarl ı kimselerdi. Bunlardan Fazl<br />

(146) Mes'üdl, Muruc, VI., S. 392.


ABBASi İ MPARATORLU Ğ U<br />

91<br />

Horasan ve M ıs ır valiliklerinde bulunmu ş, Deylem'de ba ğıms ızl ık<br />

ilan etmi ş olan Yahya bin Abdullah'a boyun eğdirmişti.<br />

Câfer de birçok illerde hizmet etmi ş, Suriye'de Mudarhlar ile<br />

Himyerliler aras ında yeniden ba şl ıyan çeki şmeyi yat ışt ırma i şini<br />

üzerine alm ışt ı .<br />

Yahya yaşlanınca ba şarı ile yönettiği vezaret makam ını oğlu<br />

Cafer'e b ırakt ı. Bennekoğullannın, Abbaso ğulları soyuna yapt ığ)<br />

büyük hizmetler gene bu devirdeki entrika ve iftiralar yüzünden<br />

umulmad ık bir biçimde sonuçlanmışt ır.<br />

Bermekoğullarının üstün niteliklerini k ıskananlar, Hârûn'a ülkenin<br />

as ıl sahiplerinin onlar oldu ğunu, Halife'nin imparatorluk üze<br />

rindeki nüfuzunun birgün hiçe ineceğini ve belki de kendisini ortadan<br />

kald ırmak istiyeceklerini ilham edip bütün bu aileyi bir iki<br />

kişi dışında öldürttüler (187/803). İşte bu kudretli yöneticilerin ortadan<br />

kalkmas ı sonucudur ki, Harûn'un saadet devrine gölge dü ş-<br />

müş, Halife ç ıkan ayaklanmalar ı bastırmak ve savaşlara gitmek zorunda<br />

kalm ıştır.<br />

b) Kuzey Afrika'n ın Abbasi İmparatorluğundan çözülmesi :<br />

Harun ür-Resid'in Saltanat ı s ıras ında Afrika'da baz ı karışıklıklar<br />

meydana ç ıkmışt ı Halife, Herseme adında birini Afrika'ya vali -<br />

olarak atad ı. Herseme orada kar ışıkl ıkları bast ırdı. ama üç y ıl sonra<br />

istifa etti. Yerine giden yeni vali Afrika'da düzeni sa ğl ıyarnad ı .<br />

Esasen Afrika eyaleti o s ıralarda Abbasi Devletine gelir sa ğlıyam ı-<br />

yor, tersine üste para sarf ına sebeb oluyordu.<br />

İbrahim bin Agleb ad ındaki Zâb valisi bu durum kar şıs ında<br />

Hârûn ür-Reşid'e baş vurarak Afrika'daki İslam topraklar ının yönetimi<br />

veraset yoluyla kendi soyunda intikal etmek ko şuluysa verilirse,<br />

orada bar ışı ve düzeni herzaman sağlıyacağını ve hükümetin<br />

para yard ımını da istemeyip üste kendisi her y ıl devlet hazinesine<br />

40 000 dinar ödiyeceğini bildirdi (147). Eski valisi Herseme bu teklifi<br />

duraksamadan kabul etmesini Halife'ye sal ık verdi. İşte böylece<br />

İbrahim bin Agleb ifriklye valiliğine atanm ış ve kısa zamanda<br />

Abbasi imparatorlu ğu içinde ilk kez özerk bir devlet kurmu ş oldu.<br />

c) Asya'da durum : ca) Bizans'la mücadele : Asya'ya gelince<br />

oran ın yönetimi zarars ız git ınekteydi. S ınırlar Hinduku ş dağların.<br />

(147) İbn ül - Esir, el - Kâmil, V., S. 104.


92 ahriye ÜÇOK<br />

dan Küçükasya içlerine kadar uzan ıyordu. Anadolu'da Hâran ür -Reşid,<br />

Avâsım adıyla bir bölge ay ırd ı ve buraları askeri bir vâlinin emrine<br />

verdi (148). 171/787-788 y ıl ında Tarsus böylece berkitilmi ş bir<br />

sınır şehri durumuna getirildi.<br />

183/799'da Bizansl ılar' ın kışkırtmas ıyla Kuzeyde oturan Hazar<br />

Türkleri düşmanca hareketlere giri ştiler, Kürdistan' ın kuzeyine<br />

ak ınlara ba şlad ılar, orada görülmemi ş vahşetlerde bulundular. Hârün<br />

ür-Re şid bu kavimler üzerine bir kuvvet göndererek onlar ı ağır<br />

bir yenilgiye uğratt ı. Onun vâlileri de Bizans s ınıflarında akınlarda<br />

bulundular, hatta bir defas ında Halife kendisi sefere kat ıldı. Bir<br />

y ıl sonra Bizansl ılarla gene çarp ışmalar ba şlad ı. Bu s ırada İrene,<br />

erginle ştiği için kendisini naibelikten uzakla şt ırmış olan oğlu VI.<br />

Konstantin (780-797)'i tahtmdan indirmi ş, gözlerine, mil çektirmi ş<br />

ve kendisi Bizans Imparatorlu ğu taht ına oturmu ş idi (797-802). Ülkesindeki<br />

kan şıklıklar ı gidermek amac ıyla Müslümanlara gene vergi<br />

ödemek ko şulu alt ında bar ış önerdi. 802 y ılında İrene başbakan ı<br />

veya maliye bakan ı Nikeforos (802-811) taraf ından taht ından indirilip<br />

Midilli (= Lesbos) adas ına sürülüncüye kadar bu bar ış süre<br />

bildi.<br />

Nikeforos tahta geçer geçmez, Halife'ye alayc ı bir mektup yaz<br />

ıp önceki y ıllarda Bizar ıshlar' ın vermi ş oldukları vergileri geri istedi.<br />

Hârün ür-Re şid hemen sefere ç ıkt ı ve Nikeforos'u yeni ba ştan<br />

vergi vermeğe mecbur etti. Imparator anla şmalara ba ğlı kalmad ı .<br />

806'da Heraklea (Konya Ere ğlisi)'yı alan Halife, Bizans İmparatorunu<br />

öyle bir yenilgiye u ğratt ı ki, Nikeforos kendisi ve ailesi için<br />

bir çe şit kafa vergisi verme ğe mecbur oldu.<br />

cb) İran ve Ortaasya olaylan : Harün ür-Re şid'in vâlilerinden<br />

Ali bin İsa aşırı vergi toplamas ı yüzünden bütün halk ın nefretini<br />

kazanmışt ı. Yak ınmalar ın çoğalması üzerine Halife 805'te kendisi<br />

Rey'e gitti; ama Ali bin İsa'n ın sözlerine kat ılarak, onun memuriyetini<br />

yeniden onaylad ı. Ayn ı yılda Semerkanfta Râfi' bin Leys<br />

ayaklannn ş ve Ali bin İsa ona kar şı gönderilmişti. Fakat Ali bin<br />

Isa'dan yak ınmalar o kadar artm ışt ı ki, sonunda Halife onun yerine<br />

Horasan vâliliğine Herseme'yi atad ı. Ancak Rafi' bin Leys bu<br />

s ırada bütün Maveraünnehr'e egemen olmu ştu. Durum günden güne<br />

güçleştiği için Halife, oğlu Me'mun'u Merv'e yollad ı ve ayaklan-<br />

(148) Belâzuri, Futuh, I., S. 303 ve 309.


ABBAS İ fIVIPARATORLU Ğ II<br />

93<br />

may ı bast ırmak üzere Tus şehri üzerine kendisi de yürüdü. Orada<br />

hastaland ı, bir rivâyete göre 3. Cemaziülahir 193/21. Temmuz 809'da<br />

öldü.<br />

d) Hârûn ür-Reşid'in kişiliği : Avrupal ı tarihçiler Hârûn ür<br />

Reşid ile Büyük Karl (Charlemagne)' ın dostluk ili şkilerinden söz<br />

ederler. Bu iki hükümdar anlat ıldığına göre birbirlerine elçilik heyetleri<br />

göndermi şlerdir. Bu elçilik heyetleri baz ı hediyeler getirmi ş-<br />

lerdir. Hârûn ür-Re şid'in hediyelerinden biri de o zamana kadar<br />

Avrupa'da hiç görülmemi ş bir çalar saatti. Bu, Imparator saray ında<br />

oldukça büyük bir hayret uyand ırm ışt ı. Ama bütün bu aç ıklamalar<br />

yaln ız Avrupa kaynaklar ına dayan ır İslam, kaynaklar ı böyle<br />

bir elçilikten asla söz etmemektedirler.Bu yüzden de bu husustaki<br />

rivâyetler daima şüphe ile karşılanmaktadır (149).<br />

Hârûn ür-Re şid ad ını dünya tarihinde büyük hükümdarlar s ı-<br />

ras ında yazd ırmay ı başarmış bir imparatordur. Ülkesini istibdatla<br />

vönetmiştir. Zaman zaman kindar olmu ştur ve zaaf göstermi ştir.<br />

Ancak mâlik olduğu s ınırs ız iktidara rağmen, o kadar hay ır sever<br />

ve o kadar fedakârd ı ki, bu kusurlan göze çarpmazd ı. Uyruklarma<br />

karşı cömertti. 9 kez hac kafilelerine kat ıldı. S ırf onlara bir zarar<br />

gelmesin diye güvenlik tedbirleri ald ırtmışt ı (150). Zira o zamanlar<br />

hac yolları bugünkü gibi güven alt ında değildi. Arap kabileleri hac<br />

kervanlar ına sald ırır, hac ılan öldürür ve mallar ı gaspederlerdi.<br />

Bu yüzden hacca giden son halife Hârûn ür-Re şid olmuştur.<br />

Hârân'Un saray ı zaman ının en parlak ve en ihti şamlı saraylar<br />

ından biri olmakla kalmam ış aynı zamanda bir bilim ve sanat<br />

merkezi olmu ştur. Müzisyenliği saygı değer bir meslek hâline getiren,<br />

edebiyatta dereceler tesis eden gene Hârûn ür-Re şid'tir: Onun<br />

zaman ında Ebu Hanife'ye atfedilen fakat ö ğrencisi Kadi'l-Kudat<br />

Ebu Yusuf'un çalışmaları ile gelişen Hanefi mezhebi iyice yayıldı .<br />

Hârûn ünReşid babas ı zaman ında ba şlanmış olan bilim, sanat<br />

ve fen kitaplar ının arapçaya çevrilmesi alan ını geni şletti. Oğullann ı<br />

büyük bilginlere, e ğitim ve ö ğrenimleri ile uğraşsınlar diye, teslim<br />

etti. Bunlar aras ında Sofiyun'dan ünlü Esmüi ile Safii mezhebinin<br />

kurucusu İmam Muhammed bin İdris ül-Safii, İsa bin Yunus, Suf-<br />

(149) Bu hususta bak ınız, Schmidt, Karl der Grosse und Harun ar - Ra şid,<br />

Der. Islam, III., 409-11.<br />

(150) İbn ül- Esir, el-Kamil, V., S. 112.


94 Bahriye ÜÇOK<br />

yan bin Sûri, müzisiyen İbrahim bin Mavsull gibi ünlü ki şilere rastlamaktay<br />

ız. Hiçbir halife ö ğretim ve eğitimi onun kadar korumamışt<br />

ır. Kendisi de şair olduğundan şairlere, büyük yak ınlık göstermi<br />

ş , yard ımlar ını esirgememi ştir.<br />

F) Emin (193-198/809-813) ve Me'mun (198-218/813-833) devri<br />

a) Emin'in Halifeliği : Emin tahta geçti ği vakit karde şi Me'<br />

mun Horasan valisi idi. Babalar ı Haran ür-Re şid ölmeden önce<br />

oğulları Emin, Me'mun, Mu'temin'i s ıras ıyla veliahtliğe atam ışt ı .<br />

Emin ve Me'mun her, ikisi de, ça ğdaş en büyük bilginlerin yan ında<br />

yetiştirilmi şlerdi. Ancak Me'mun hadis f ıkıh ve tarih bilimlerini ve<br />

ayr ıca güzel konu şma sanat ını iyice öğrenirken, Emin ö ğrenimden<br />

çok, eğlenceye dü şkün olduğu için vaktini ho şça geçirmenin çarelerini<br />

aram ışt ı. Hârûn ür-Re şid bunu farkettiği içindir ki, Horasan'daki<br />

hazine ile ordunun komutanl ığını Me'muna b ırakm ıştı. Emin babas<br />

ı zaman ında ba şvezir olan Fazl bin Rebi'i gene bu görevde b ırakt<br />

ı. Ordunun iki y ıll ık ücretini birden askere da ğıtt ı. Bu yoldaki<br />

hareket askeri tamamiyle Emin'e ba ğlamış olduğundan Me'mun<br />

askerin büyük bir k ısmından yoksun kalm ışt ı. Buna kar şıl ık Me'<br />

mun da Horasan'da Fazl bin Sehl adl ı bir İranl ının yardımını gördü.<br />

Aync ı Herseme ile Tahir bin Hüseyin ad ındaki ki şiler de ona<br />

yardımcı olmuşlardı. Me'mun halk ın vergilerini indirmek gibi tedbirler<br />

sayesinde çevresinde büyük bir sempati toplad ı. Karde şine<br />

karşı da sad ık ve vazifesine ba ğlı bir durum tak ındı .<br />

Ercin ise yönetiminde bulunan ülkede ya ğmac ılığı kendine i ş<br />

cdinmi ş olan askerlerini cezaland ırmak şöyle dursun, onları hediyelerle<br />

şımart ıyordu. Böylece hem hazine bo şalıyor, hem de müneccimler<br />

ve asalaklar gün geçtikçe art ıyordu.<br />

Emin yüz dansözden olu şan bir baleyi saray ında bulundurur,<br />

bunlar değerli ta şlarla süslü elbiseler içinde ola ğanüstü güzel raks<br />

gösterileri ile Halife'yi e ğlendirirlerdi. Ayr ıca Emin Dicle ırmağı<br />

üzerinde yap ılacak şenlikler için aslan, fil, kartal, y ılan ve at biçiminde<br />

e şsiz derecede süslü be ş büyük kay ık yapt ırm ışt ı. Bu kayıklarda<br />

düzenlenen şenlikler ve bale gösterileri aras ında vakit geçiren<br />

Halife imparatorlu ğun yönetimini tamamiyle âciz ve iktidars<br />

ız bir adam olan Fazl bin Rebi'e b ırakm ışt ı .<br />

Bu durumu farkeden Bizansl ılar, İslam s ınırlarını geçmenin<br />

zaman ı geldiğine inand ılar. Emin onlarla u ğraşaca ğı yerde, karde şi<br />

Me'mun'u Horasan valili ğinden azletti. Me'mun ile Emin'in aras ı


ABBAS İ MPARATORLU Ğ U<br />

95<br />

bu yüzden aç ıldı. Üçüncü veliaht olan Mu'temin'e (Kas ım) babas ı<br />

taraf ından yönetimi verilmi ş olan iller de bunun elinden al ındı .<br />

b) Emin-Me'mun mücadelesi : Fazl bin Rebi' Me'mun halife<br />

olduğu takdirde kendisinden öç al ır diye korktuğu için, Halife'ye<br />

durmadan Me'mun'u veliahtlikten ç ıkartma= sal ık vermekteydi.<br />

Halife önceleri buna önem vermedi ği halde, sonraları, israrlara dayanamam<br />

ış, saray ı erkan ından olan Al! bin İsa bin Mâlıân' ın da<br />

kışkırt ınas ıyla Me'munu yeliahtlikten azletmi ş ve henüz çok küçük<br />

olan oğlu Musa'yı veliahtliğe atam ışt ı (151). Me'mun bütün bu<br />

olanlara kar şı valisi bulunduğu yerlerin bat ı s ınırlarını s ıkı bir<br />

kontrol alt ına aldı. Böylece Emin ile Me'mun aras ındaki bağ tamamiyle<br />

kopmu ş oldu.<br />

Emin, babas ı Harün ür-Re şid tarafından yaz ıl ıp Kübe'de saklanmakta<br />

olan iki ahitnameyi getirtti ve y ırt ıp att ı. Öte yandan<br />

50 000 ki şiden olu şan bir ordu da Ali bin İsa bin Mahan komutas ında<br />

Rey'e gönderildi. Me'mun'un, Tahir bin Hüseyin'in komutas ında<br />

bulunan ordusu ile bu ordu karşılaşt ılar. Emin'in ordusu büyük<br />

bir yenilgiye uğrad ı. Ali bin İsa öldürüldü. Onun ordusundan<br />

bir k ısm ı da Me'mun'un ordusuna kat ıld ı. Tâhir bin Hüseyin'in<br />

Me'mun'a gönderdi ği zafer bildirisi Caesar' ın Roma senatosuna<br />

gönderdiği zafer bildirisi kadar k ısa ve özlüydü: «Ali bin İsa'n ın<br />

kesilmi ş başı önümde, yüzü ğü parmağunda, askerleri ise emrimdedir»<br />

(152). Bunun üzerine Emin'in veziri Fazl bin Rebi'in Me'<br />

mun ve çocuklarının baz ı mallarına el koymas ı halkı Halife'den<br />

ve vezirden soğuttu. Bu s ırada Tâhir bin Hüseyin Kazvin'e kadar<br />

ilerlemişti. Bir yandan da Herseme kuzey bölgesinden bat ıya doğru<br />

ilerlemekteydi. Bu olaylar üzerine Me'mun bütün Iran halk ı tarafından<br />

Halife olarak tan ınd ı . Fazl bin Sehl tam yetkilerle Hemedan,<br />

Hind Denizi, Hazar Denizi aras ındaki bölgeye vali tayin<br />

edildi. Maliye bakanl ığı (Emir ül-Harâc) ile sava ş bakanlığı (Emir<br />

ül-Harb) da kendisine verilmi şti. Bütün bunlardan ba şka Me'mun'<br />

un orduları Yemânte, Bahreyn yönlerini ele geçirdikten sonra Vasıt'<br />

ı zaptetti; bu i ş o kadar çabuk olmu ştu ki, Küfe'de Emin'in<br />

valisi bile' Me'mun'a biat etmek zorunda kalm ışt ı. Daha sonra<br />

Basra valisi de onu izledi. Tahir bin Hüseyin'de Medain'i alarak<br />

Bağdat yöresine geldi. Herseme ise kuzeyden inip Ba ğdat'a sald ır-<br />

(151) Emir Ali, a.g.e., I., S. 258.<br />

(152) Emir Ali, a.g.e., I., S. 258.


96 Bahriye ÜÇOK<br />

maya başlad ı. Bu s ırada Emin hazineyi bo şalt ıp askerlerine da ğıtt<br />

ı Sonunda alt ın ve gümü ş sahanlar ı da erittirdi. Bu ku şatmadan<br />

Bağdat şehri çok zarar gördü. Uzun çarp ışmalardan sonra Emin,<br />

Me'mun'un iki emirine teslim oldu ve hilafet mührünü karde şine<br />

yollad ı. Emin'in çoluk çocu ğu ile vedala şmas ı çok hazin olmu ştu.<br />

Komutanlar ona çok sayg ı gösterdiler. Ancak bir kalede gözalt ına<br />

alındı. O gece duygusuz baz ı Iran askerleri, Emin'in yan ına gidip<br />

ba şın ı kestiler ve Horasan'a gönderdiler; Emin'in ba şsız vücudu<br />

ise Bağdat'ta gömüldü (153).<br />

c) Me'mun'un halifeli ği : Henüz halifeliğe geçmi ş olan Me'<br />

mun bu haberden o derece üzüldü ki, ,katilleri yakalat ıp cezalandırd<br />

ı. Karde şinin çocuklar ını kendi yanına ald ı. Onları kendi k ızlar ı<br />

ile evlendirdi. Karde şinin dört yıl sekiz ay süren saltanat ından<br />

sonra 198/813'te tahta geçen Me'mun hemen Ba ğdat'a gelmedi;<br />

başveziri Fazl bin Sehl'e s ınırs ız yetkiler tan ıyıp kendisi bilginler<br />

ve fıkıhç ılar ile bilimsel tart ışmalara dald ı . İmparatorlu ğun uzak<br />

s ınırlannda olan bitenleri asla bilmiyordu. Örne ğin Emevi yandaşlarından<br />

Nasr ad ında birisi Elcezire'de ayaklanm ış ve Halife'nin<br />

askerleri ile be ş yıl çarp ışmışt ı. Irak'ta ise Bedeviler ayaklanm ışlardı<br />

.<br />

199/814 yılında ayrıca İbni Tabâtabâ ad ında bir alevi Küfe'de<br />

ç ıkarak halk ı Resul soyuna biata ça ğırm ışt ı. Sonunda Irak'taki isyan<br />

ın bast ırılmas ı ile vezir Fazl bin Sehl, k ıskandığı halde Herserne'yi<br />

görevlendirdi. Irakta'ki kar ışıkl ıklar Herseme taraf ından bast<br />

ınl ınca, Herseme'ye M ısır'a dönmesi emri verildi. Ancak tedbirli<br />

komutan hala tehlikenin mevcut olduğunu, bunun için Halifenin<br />

dikkatini çekmek gerekti ğini söyledi ve Merv'e Halifenin yan ına gitti.<br />

Halife ile aralar ında şiddetli bir tart ışma geçti. Herseme devletin<br />

nas ıl çöküntülere sürüklendi ğini askerce Me'mun'a anlatt ı ama o,<br />

hükümdar saray ından evine giderken Fazl bin Sehl'in adamlar ı taraf<br />

ından ağır şekilde yaraland ı. Bir iki gün sonra ald ığı yaralardan<br />

öldü. Halife onun öldürülmü ş olduğunu epeyi sonra ö ğrenebildi.<br />

ca) Bağdat'ta kargasalik : Herseme'nin katli Bağdat'ta askerler<br />

aras ında karga şal ıklar doğmas ına sebeb oldu. Şehir halk ı Hasan<br />

bin Sehl ile karde şi Fazl bin Sehl'e karşı ayakland ı; 200/815'te Me'<br />

(153) Mes'üdi, Muruc, üz - Zeheb, VI., S. 415; Ibn ül - Esir, el -Kâmil, V„<br />

Ş. 134 -36,


ABBAS! İ MPARATORLU Ğ U<br />

mun uzun zamandanberi mevcut, hilafeti Hz. Muhammed'in ailesine<br />

bırakma yolundaki tasar ıları gerçekle ştirmek istedi. Bu amaçla da<br />

Hz. Ali soyundan Musa Kazım' ın oğlu İmam. III. Ali'yi Medine'den<br />

getirtti. Bir y ıl sonra yani 201/817 ramazan ında onu Riza man<br />

Muhammed ad ıyla veliaht ilan edip Emirlerden biatlerini ald ı (154).<br />

Me'mun o zamana kadar Abbasiler'in resmi rengi siyah ı kaldırıp<br />

yerine ye şil rengi kabul etti. İmam Riza'n ın veliahtliği Bağdat'ta bulunan<br />

Abbasi ailesi üyeleri aras ında kayna şmaya sebeb oldu. K ısa<br />

bir süre sonra Ba ğdat ki şisel güvenliğin kalmadığı bir anarşi bölgesi<br />

haline geldi. Bir tak ım komiteler türedi. Bunlar suçlu sayd ıkları<br />

kimseleri yarg ılamaya 'üzüm görmeden idam etmekteydiler.<br />

Abbasiler'den İbrahim bin Mehdryi halife ilan ettiler (155). Bu<br />

anar şiye karşı ne İbrahim bin Mehdi, ne de veziri Hasan bin Sehl<br />

birşey yapabildiler; çünkü ayaklanmalar, çapullar hemen bütün<br />

Irak'a yay ılmışt ı .<br />

cb) Veliaht Ali el-Riza'n ın Halife'yi uyarmas ı : Bu kötü durumdan<br />

üzüntü duyan veliaht Ali el-Riza, Me'mun'a ba ş vurarak<br />

ülkenin gerçek durumu hakk ında ona baz ı sırları aç ıkladı. Bu<br />

cürrleden olarak ba şvezir Fazl bin Sehl'in her şeyi kendisinden<br />

sakladığını, hatta kendisinin veliahtli ğine Bağdatl ılar'ın çok k ızıp<br />

ayakland ıklann ı ve İbrahim bin Mehdi'yi Halife ilan ettiklerini<br />

bildirdi. Bu haberler Halife Me'mun'u dalm ış olduğu bilimsel araşt<br />

ırmalardan çekip ç ıkarmaya yetti. Me'mun Riza'n ın bildirdiği şeylerin<br />

doğruluğuna daha ba şkalanndan da öğrenmek istedi. Ali el-<br />

Riza, Emirlerden baz ılarının adlarını ona verdi. Onlar huzura çağr<br />

ıldılar ve Halife'den ba şvezirin gazab ına karşı kendilerini koruyacağına<br />

dair söz ald ıktan sonra, İmam Ali el-Riza'n ın bildirdiklerini<br />

onaylad ılar. Herseme'nin nas ıl Fazl bin Sehl'in kurban ı olduğunu,<br />

İbrahim bin Mehdi'nin Abbasiler'ce Halife-i Müslimin tayin<br />

edildiğini ayrıntılarıyla anlatt ılar.<br />

Bunları öğrenince Me'mun hemen hareket emrini verdi ve ertesi<br />

gün saray ı erkan ı ile birlikte Bağdat yoluna koyuldu.<br />

Hilelerinin ortaya ç ıktığını anl ıyan Fazl bin Sehl, İmam Ali el-<br />

Riza'n ın yandaş]annı ezmek suretiyle h ıncını teskin etmeğe kalkıştı;<br />

birçoklarm ı öldürtüp çocuklar ını zindanlara att ırdı. Ancak vezirin<br />

dü şmanları da kendisini birgün gizlice öldürdüler.<br />

(154) İbni Tiktaka, el - Fahri, 374 v. öt.<br />

(155) Ebu'l- Ferec, Tarih, I., S. 216.


Bahriye 1JÇOK<br />

cc) Veliaht Ali el-Riza'n ın ölümü : 203/818 y ıl ında Me'mun'un<br />

gerçek dostu, veliandi İmam Ali el-Riza öldü. O zaman Me'mun babas<br />

ın ın mezar ını ziyaret etmek için Tus'da bulunuyordu. Bu haber<br />

onu o kadar etkiledi ki, İmam Ali el-Riza için bir türbe yapt ırtt ı .<br />

Bu türbeye Meşhed denir, Me şhed, Horasan'da Tus şehrine yak ın<br />

bulunmaktad ır ve Siiler'in halen en büyük ziyaretgâhlarmdan birisi<br />

say ılmaktad ır.<br />

İmam Ali el-Riza'ya son vazifeler yerine getirildikten sonra,<br />

Me'mun bat ıya doğru yoluna devam etti. Nehrevan'da sekiz gün kal<br />

ıp Abbasilerle görü ştü. Onlardan baz ılar ının israrl ı isteklerine kap<br />

ılarak renk ye şilden gene siyaha çevrildi. Me'mun debdebeli bir<br />

şekilde Bağdat şehrine girdi; Me'mun'un Ba ğdat'a girmesiyle bü<br />

tün kar ışıkl ıklar son buldu (156). Komiteler da ğıld ı. Bağdat surlar<br />

ındaki y ık ınt ılar onar ıld ı, Kutsal Yerler vâlili ği alevilerden bir<br />

kimseye verildi. Kûfe ve Basra vâliliklerine ise Halife'nin iki karde<br />

şi atand ı .<br />

cd) nhiriler'in ortaya ç ıkışı : 825 y ıl ında baz ı gönüllülerin<br />

de yard ım ıyla Girid adas ı zaptedildi. Daha önce 823 y ılında İbrahim<br />

bin Agleb Sicilya'y ı dolay ısıyla Abbasi imparatorluğuna katm ışt ı .<br />

Bu s ırada Yemen'deki ayaklanma da çıkart ılan bir genel af üzerine<br />

vatışmış t ı. Ancak Horasan'da 821'de hariciler ayaklanm ışlardı (157).<br />

Me'mun bunu bast ırmakla komutanlar ından Tahir'i görevlendirmi<br />

şti. Aslen Iranl ı olan ve farsça konu şan general Tahir bu uzak<br />

âsi eyâlete k ısa zamanda ba ş eğdirdiğinden 207/822 Ekim ay ında cuma<br />

hutbesinden Halife'nin ad ını kald ıracak kadar kendisini emniyette<br />

ve ortam ı elveri şli buldu. Bu olaydan bir gün sonra. Tahir öldü,<br />

ama harekete yön verilmi şti. Halife Me'mun onun oğullarının<br />

bu eyâlette egemenliklerini tammaktan ba şka ç ıkar yol göremedi<br />

ve böylece modern Iran hanedanlarm ın tarihte ilki olan Tahiri hanedan<br />

ı kurulmu ş oldu. O tarihten bu yana Horasan bölgesinin kaderi,<br />

Ba ğdat'tan kopmu ş ve İran ınkine bağlanm ış bulunuyordu.<br />

Böylece Abbasi halifesi Me'mun, babas ı zaman ında kuzey - bat ı Afrika'da<br />

Aglebi devletinin kurulmas ına nas ıl ses ç ıkarılmadıysa, Ta-<br />

(156) Ebu'l- Ferec, Tarih, I., S. 220. Me'mun amcas ı İbrahim bin Mehdi'yi<br />

affetti. Belki iyi bir müzisyen olmas ı, ut çalmas ı onun aff ına vesile<br />

olmuştur.<br />

(157) Cl. Huart, Histoire des Arabes, I., S. 302; Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 217.


ABBASi İ MPARATORLU Ğ U<br />

99<br />

bir oğullarının Horasan'da merkeze ba ğl ı bir devlet kurmas ına göz<br />

yummak zorunda kalmıştır.<br />

ce) Hurremi hareketi ve Bâbek : Ebu Müslim'in 136/753-4'te<br />

idam edilmesi üzerine Horasan'da Hurrerniye adl ı bir mezhep geli ş-<br />

meğe başlamışt ı . İslâmiyet, Zerdü ştçülük ve Maniheizm'in karışmas<br />

ından meydana gelmi ş olan bu mezhep mensuplar ı hoş olan ve<br />

ba şkas ına zarar vermeyen her şeyi yapmay ı mubah sayıyerlard ı. Mensuplarından<br />

bir k ısmı Ebu Müslim'in öldüğüne inanmay ıp kendisinin<br />

«dünyada adâleti yaymak üzere» tekrar gelece ği kanısındaydılar<br />

ki, bunlara Müslimiye ad ı verilmi şti. Diğer bir k ısmı ise Ebu<br />

Müslim'in bütün yetkilerinin k ızı Fatima'ya geçti ğini ve onun imam<br />

olduğunu kabul ediyorlard ı ki, bunlara da Fathrdye denihni ştir.<br />

(Mes'udi, Muruç VI. 186).<br />

Halife Me'mun devrinde Hurrerniye mezhebinin ba şına, Abbasi<br />

imparatorlu ğu içindeki disiplini bir hayli sarsan ve ciddi bir<br />

tehlike yaratm ış olan Bâbek geçmi ş ve bu mezhebin yaygın olduğu<br />

bölgelerde merkeze kar şı ,ayaklanmışt ı. Bizansl ılarca k ışkırt ılan ve<br />

kendisine yard ım edilen Bâbek'in sindirilmesi Me'mun zaman ında<br />

mümkün olamad ı . Birçok kez üzerine gönderilen asker yenildi ğinden<br />

onun bat ıl mezhebi gittikçe yay ıldı . Hemedan dolaylarında berkitilmiş<br />

bir mevki' kurduğu zaman Halife Mu'tasım onun üzerine<br />

büyük bir ordu gönderdi, Bâbek'in 60 000 kadar yanda şı öldürüldüyse<br />

de, kendisi ele geçirilemedi. Mu'tas ım bir kez daha büyük bir<br />

ordu gönderip Erdebil ile Zencan aras ında Bâbek'in y ıkmış olduğu<br />

kaleleri onart ıp Erdebil yolunu güven alt ına ald ı ; Afşin ve Büyükboğa<br />

gibi komutanlar ı da Bâbek'in ele geçirilmesi ile görevlendirdi.<br />

Sonunda Büyükboğa, Bâbek'in hazinelerini ele geçirdi, ama Bâbek<br />

ancak daha birçok sava şlardan sonrad ır ki, 222/837'de kendisini<br />

tanıyan bir çoban ın Ermeni prensi Sanpat o ğlu Sehl'e haber<br />

vermesi üzerine bu prens taraf ından tutukland ı ve Afşin'e teslim<br />

edildi. Bâbek 223/838'de Samarra'da i şkence ile öldürüldü (Mestudi,<br />

Müruc, VII. 123 v. öt).<br />

cf) Bizans% savaş : Me'mun ayaklanm ış olan Bâbek'e yard ım<br />

eden Bizanshlarla da çarp ışt ı. Bizans imparatoru ayrıca Arap s ı-<br />

n ırındaki birçok kalelere sald ın-nış ve onları yakıp yıkm ışt ı. 831.<br />

Mayıs ayında Me'mun Bizans'a sefer açt ı ve Kapadokya'da dört<br />

kaleyi zaptetti. Daha önce Bizansl ılar' ın vermi ş oldukları zararları<br />

görerek onlar ı şiddetlice cezaland ırmaya yemin etti. İmparntor


100 Bahriye ÜÇOK<br />

Teofilos (829-842) bunu haber al ınca, Me'mun'a barış yapmak ve<br />

vergi ödemek teklifinde bulundu. Me'mun verginin azl ığının veya<br />

çokluğunun önemi olmad ığını, ancak Rumlar' ın kendisini Bizans<br />

imparatoru tan ıd ıklar ı takdirde bar ış yapabileceğini bildirdi. Teofilos<br />

buna hiçbir cevap vermedi. Me'mun Kilikya'yâ, gitti, orada<br />

Tarsus'a birkaç mil uzakta, bulunan Tiyana adl ı biryerde çok tahkim<br />

edilmi ş bir askeri üs kurdu ve bir sonbahar günü karde şi Mu'tas<br />

ımla birlikte yar ı donmuş bir çayda ayaklar ın ı y ıkad ıktan sonra<br />

şiddetli bir hummaya tutuldular; Me'mun bu ate şten kurtulannyarak<br />

833 y ıl ı ağustos ayında öldü (158).<br />

cg) Me'mun devrinde bilim, sanat ve rasyonalizm : Me'mun<br />

bu bitmek bilmiyen karışıklıklar ve güçlükler ortas ında gene de<br />

bilimi korumaya zaman ve araçlar buldu. Onun hilafeti s ıras ında<br />

sünni mezheplerden ikisinin kurucusu, İmam Muhammed ibni<br />

Idris el - Safii ve Ahmed ibni Hanbel gibi fakihler ve ilahiyatç ılardan<br />

iki Sahih'den birinin yazar ı Buhari ve eserlerinin büyük bir<br />

kısm ı kaybolmu ş, ama oldukça önemli bir bölümü de parçalar halinde<br />

kendinden sonra gelenlerin eserlerinde bize kadar intikal etmiş<br />

bulunan Vandi gibi kimseler yeti şmiştir.<br />

Bu devirde müsiki, İslami devrin en ünlü sanatç ıs ı musullu İbrahim'in<br />

oğlu İshak ile temsil edilmekteydi.<br />

Me'mun ençok Yunan, felsefesine ve pozitif bilime verdi ği değerle<br />

dikkate de ğer. Bu cümleden olarak I. Hüsrev -Anuşirvan'dan<br />

beri Suziyana'da Cünd-i Sapur'da bulunan bir t ıp okulu Me'mun<br />

devrinde çal ışmalar ını sürdürmü ştür. Me'rrun Bağdat'ta astronomiden<br />

çok astrolojiye tahsis edilen bir gözlem evi bulunan, ancak<br />

zaman zaman astronomik ara şt ırmalar içinde kullan ılan «Dar<br />

ül- İlm»i kurdu. Gene bu halife zaman ında Aristo'nun felsefi yaz<br />

ılan ve yunan anatomisti Galien'in t ıp kitab ı arapçaya çevrildi<br />

(bk. Cl. Huart, Histoire des Arabes, I. S. 302).<br />

Me'mun'un ak ılcılığa ve müsbet bilimlere e ğilimi, onu daha<br />

son Emevi halifesi II. Mervan' ın devrinde ortaya ç ıkan Mutezilller'in<br />

düşüncelerini kabule yöneltti ve 827'de Kur'an' ın yarat ılmış<br />

olduğu akidesini ilan eden bir ferman ç ıkartt ı. Bu ferman Kur'an' ı<br />

Tanr ı'n ın maddi bir eseri yap ıyordu; ebedi dü şüncelerin ifadesi de-<br />

(158) MesTıcli, Muruc, VII., S. 96 v. öt.


ABISAS İ İ MPARATORLU Ğ U 101<br />

ğil. İlâhiyatç ılar, bunlar aras ında Ahmed ibni Hanbd bu düşünceyi<br />

reddettiler. Kaderi reddeden Mutezile'nin yanda şları Cenab-ı<br />

1-lakk'ı zulümden tenzih ve adl-i ilâhiyi ispat ediyorlard ı. Mütezililer<br />

ba şl ıca şu esasları kabul etmekteydiler : 1) Kader yoktur;<br />

2) Kullann fiilleri Allah' ın mahlukü değildir; 3) Ebedden beri<br />

mevcut olan ve ezele kadar mevcut olacak olan yaln ız Allah'4;<br />

4) Allah kötülük sevmez onun için günâhlar Allah' ın isteğiyle işlenmez;<br />

5) İman etmi ş oldukları hâlde iyi i şler yapm ıyanlar ebediyyen<br />

cehennemde kal ırlar (159). Eş'arllik ise bu say ılanların tamamiyle<br />

aksini kabul etmektedir.<br />

Me'mun ileri görüşlülüğü ile ba şında bulunduğu devletin dininin<br />

gittikçe etki alan ını geni şlettiğini, halbuki dinin aynı zamanda<br />

bat ıl itikatlar, taassup ve hurafelerle doldu ğunu farkedip dini<br />

bunlardan kurtarmak için son dört saltanat y ılında pek büyük çabalarda<br />

bulunmu ştur. Bu hususta kendisinden daha uygun ve daha<br />

müte şebbis hiçbir ki şi düşünülemezdi; çünkü o, f ık ıh ve tarih<br />

ilimlerinde oldu ğu gibi Kura'n-i Kerimi de büyük bir dikkat ve<br />

ihtimamla incelemi ş ve bu yolda öyle bir a şamaya ula şmışt ı ki, zaman<br />

ın ın bilginlerinden öğrenecek bir şeyi kalmam ıştı. Öyleki Me'<br />

mun yaşadığı devre kendi adını verebilmiştir.<br />

G) Mu'tas ınf ın halifeliği (218 -227/833-843) : Me'mun'un ölümü<br />

üzerine son derece kuvvetli ve sportmen ,kardeşi Mu'tas ım halife<br />

oldu. Şebib kızı M'aride adlı Türk bir câriyeden dünyaya ge- -<br />

len (160) Mu'tas ım'ın ilk işi Basra ve Vâs ıt dolaylar ına gelip yerleşmiş<br />

olan Zutlar'la uğra şmak oldu. Bu Zutlar yard ımcı asker olarak<br />

halifeler taraf ından Hind'den getirtilmi ş fakat sonradan ba ş<br />

kald ırıp bulundukları yerleri ve dolaylar ını harap etme ğe koyulmu<br />

şlard ı. Mu'tas ım yedi ay bunlarla u ğra ştıktan sonra, Zutlar'a<br />

boyun eğdirdi.<br />

a) Samarra'n ın kuruluşu : Mu'tas ım imparatorlu ğu s ık s ık<br />

uğraşt ıran iç ve dış huzursuzluklar ı kolayca önliyebilmek amac ıyla<br />

Türkler'den bir hassa ordusu kurmu ştu. Bunlar Bağdat'ta pek<br />

pervas ız at ko ştururlarken, küçük çocuklar ı istemiyerek ezer bu<br />

yüzden de halk ile aralarinda çarp ışmalar eksik olmazd ı. Mu'tas ım'<br />

(159) Şerefettin Yaltkaya, Darülfünun ilâblyat Mecmuas ı, Sayı 15., S. 11.;<br />

H. Mass6 l'Islâm, S. 168, Mes'ûcli, Muruc, VI., S. 20 v. öt.<br />

(160) Mes'f.ıdl, Muruc, VII., S. 103.


102 Bahriye bçox<br />

ııı Mutezile akidelerini kabul etmiyenlere revâ gördü ğü şiddetli<br />

muamele de buna eklenince 835'te hükümet merkezini Ba ğdat'tan<br />

uzak bir bölgeye ta şımaya mecbur oldu. Bunun için de Samarra<br />

(Surra man ra'a)'y ı askeri bir şehir olarak kurdurdu; güzel yap ılar<br />

ve bahçelerle bu yeni merkezi süsledi. Getirdi ği askerleri boylara ve<br />

akrabal ık derecelerine göre yak ın mahallelere yerle ştirdi. O zamana<br />

gelinciyedek sadece sava şlarda kullan ılan Türkler Mu'tas ım' ın uygun<br />

görmesiyle halife divanlar ına kabul olundular ve Erkân-i Devlet<br />

s ıras ına geçtiler. Bundan sonra en önemli i şlerde Türk adlar ı<br />

i şitilmeğe ba şlad ı. Yukarda anlatt ığımız Bâbek'i yenip teslim alan<br />

da bir Türk komutan ı olan Afşin'di.<br />

b) Bizansla savaş : Mu'tas ım 838 y ılında Tarsus kalesinden<br />

büyük bir kuvvet alarak Bizans üzerine gönderdi. Önce Iznik (Nicaea)'e<br />

geldi şehrin surlar ını yıkt ıktan sonra <strong>Ankara</strong>'ya ula şt ı. <strong>Ankara</strong>'n<br />

ın da surlar= y ıkt ı ve Haymana yak ınındaki Amorium'u kusatt<br />

ı. Bunun üzerine Bizans Imparatoru Teofilos, Abbasi komutan ı<br />

Af şin'e karşı harekete geçti. İki taraf aras ında şiddetli sava şlar oldu.<br />

Sonunda. Mu'tas ırrı Amorium kalesini ele geçirip y ıkt ı, halk ını<br />

esir edip mallar ına el koydu ve bu fetihle tarihte büyük bir ün kazand<br />

ı .<br />

Mu'tas ım bir tak ım ayaklanma hareketlerini önledikten sonra<br />

18. Rebiülevvel 227/5. Ocak 842'de Samarra'da öldü. Mu'tas ım, Me'<br />

mun'a bakarak bilim ve sanat ile pek u ğra şınam ışt ı.. Ancak Mutezile<br />

mezhebinin yâni rasyonel dü şüncenin egemen olmas ını istiyenler<br />

gene de Mu'tas ım'da kendilerine bir koruyucu buldular. Fakat<br />

Mütevekkil zaman ında bu fikirler taassupla reddedildi. Yukar ıda<br />

Fc'de aç ıklamış olduğumuz gibi Hurremi ayaklanmas ın ın bast ı-<br />

r ılmas ı ve ba şkanları Babek'in esir edilip idam edilmesi de Mu'tas<br />

ım zaman ında olmu ş ve bununla Abbasi İmparatorlu ğu büyük bir<br />

tehlikeyi önliyebilmi ştir.<br />

H) Vâs ık (227-232/842-847), Mütevekkil (232-247/847-861) ve<br />

Muntas ır (247-248/861-862) devirleri': a) Vâs ık'ın halifeliği ve<br />

Türk Emirlerinin iktidarı ele geçirmeleri : Mu'tas ım' ın yerine geçen<br />

oğlu Vas ık zaman ında Türk komutanlar nüfuzlar ın ı o derece<br />

ileri götürdiiler ki, Halife onlardan Eşnas'a saltanat sembolü olan<br />

değerli ta şlarla süslü bir taç giydirip Sultan unvan ını vermeğe mecbur<br />

oldu (161). Askeri yetkilerin s ınırın ı a şan bir iktidar böylece<br />

(161) Cevdet Pa şa, Kısas, VIII., S. 423.


ABBAS1<br />

İ MPARA,TORLU Ğ IJ<br />

Türk beylerinin eline geçerken, Halife sâdece Emir ül-Müminin, yâni<br />

mânevi bir iktidara sâhip ki şi hâline geliyordu.<br />

Vâs ık Peygamber soyundan gelenlere çok derin sayg ı beslemekle<br />

birlikte kendisi mutaass ıp bir Mütezili olduğu icin Kur'an' ın<br />

mahlük olup olmadığı hususunda önüne geleni imtihan ederdi. Hatta<br />

birgün Abbasoğullanna mensup Mâlik bin Heysem Huzâi'nin torunu<br />

olan Ahmed bin Nasr bin Mâlik'in Mutezile'ye dü şman olduğu<br />

için kendisi hakk ında ağır küfürler söyleyip halk ı kışk ırtt ığını öğrenir.<br />

Vâs ık, Ahmed'i huzuruna ça ğırır, «Kur'an hakk ında ne dersin,»<br />

diye sorar. O, «Kelâmullah't ır» cevab ını verir; «Rabbin<br />

hakk ında neyin nedir K ıyamette onu görecok misin» dedikte, «Resul-i<br />

Ekrem, kameri nas ıl görürseniz k ıyamette Rabbinizi de öyle<br />

görecekseniz buyurmu ş biz buna inamnz» diye kar şıl ık verince, mutezili<br />

fakihler onun hakk ında «Cenab-i Hakk' ı cisimlere benzetiyor»<br />

diyerek katiine fetva verirler. Vâs ık ise kendi eliyle onu katleder<br />

(162).<br />

Vâs ık' ın bir hastal ık sonunda 32 ya şında 232/847'de ölümü üzerine<br />

Türk Beylerden Davudoğlu Ahmed ile İtah ve Vasif gibi kimseler.<br />

toplan ıp Vâs ık' ın henüz re şid olmamış oğlu Muhammed'e biat<br />

ettirmek istemi şler, ona siyah cübbe ve kalensüve (= kavuk) giydin<br />

rnişler, fakat henüz boyu çok küçük oldu ğundan, bakm ıslar yak ışal<br />

ıyor, vazgeçip Mu'tas ım' ın oğlu Mütevekkil'i halife yapm ışlard ır.<br />

b) . Mütevekkil'in halifeli ği : Bu yeni Halife kendisini tahta<br />

e ıkaranlann nüfuzundan 'bir süre için kurtuirnas ını bildi. Örneğin<br />

önceleri İtah'a çok cömert davrand ığı hâlde, sonradan onu hapse<br />

att ırıp orada ölmesine sebeb oldu.<br />

Mütevekkil zaman ında Kur'an' ın mahlük olduğuna karşı olan<br />

Ahmed ibni Hanbel ve onun gibi dü şünenler hapisten ç ıkarıldılar.<br />

liz. Hüseyin'in Kerbelâ'daki türbesi y ıkt ırıldı. Orayı ziyaret yasak<br />

edildi. Kutsal tan ınan bu yerler tarla hâline getirilip ekin ektirildi.<br />

Haiifenin bu hareketi Müslümanlar ı çok incitti. Bağdat halk ı mes<br />

ci derin duvarlar ına Miitevekkil'i k ınayan sözler yazd ılar. Şairler<br />

onu hicvettiler (163). Fakat bu yaz ılar ve şairlerin taşlamalar ı Mütevekkil'i<br />

bu çe şit davranışlardan alakoyaea ğı yerde, Peygamber so-<br />

(162) Cevdet Pa şa., K ısas, VIII., S. 424.<br />

(163) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 232; K ısas, VIII, S. 427.


104 Bahriye ÜÇOIC<br />

vuna düşmanl ıklar' bilinen ki şilerle içkili toplant ılar düzenleyip<br />

Hz. Ali'nin hakk ında kötü sözler söyliyerek e ğlenmesine vesile oluyordu<br />

(164). Bu e ğlencelerden hirinde ba şı saçs ız olan Ubbade ad ındaki<br />

ki şi gömleğinin alt ına bir yast ık sarar, böylece iri göbekli bir<br />

görünüş al ır, gûya da Hz. Ali'yi temsil eder, sonra halife meclisinde<br />

raks ederdi. Şarkıcılar ise «Başı dazlak, karn ı büyük Halifet ül-Müslimin<br />

geldi» diyerek şark ı okurlard ı (165). Bir gün o ğullarından<br />

birinci veliaht Muhammed Muntas ır bu duruma tan ık olunca, taklitçiyi<br />

tehdit etti. Babas ı: «Sana ne oluyor» diye sordu. Muntas<br />

ır: «Ya Emir ül-Müminin bu itin taklit ettiği, bununla burada<br />

bulunanlar ı güldürdüğü insan senin amcazadendir ve Peygamber<br />

soyunun en saygı değer olan ıdır, sen onunla övünmelisin; dilersen<br />

sen onun etini ye, ama bu itlere yedirme» diye cevap verdi. O zaman<br />

babas ı Mütevekkil oğluna ağır ve müstehcen bir manzum cevab ı<br />

şark ıcılara terennüm ettirmi ştir.<br />

Mütevekkil bu kadarla da kalmay ıp ikinci veliaht Mu'tez'i, I.<br />

Veliaht tayin edebilmek için •Muntas ır'a veliahtlikten istifa etmesini<br />

teklif ediyordu. Bu teklifi Muntas ır reddetti ği için babas ı ona<br />

dayanılmaz hakaretlerde bulundu. Vass ıf, Boga ve ba şka Türk Emirler<br />

Mütevekkil'in aleyhine döndüler. Bunu hisseden Mütevekkil hem<br />

bu Emirleri hem de o ğlu Muntas ır' ı yok etmeğe kararl ı görünüyordu.<br />

I. veliaht bunu zaman ında haber ald ı. Daha önce davran ıp babas<br />

ını ve veziri Feth bin Hakan' ı sarhoş bulundukları bir s ırada<br />

katlettirdi ( Şevval 247/ Aral ık 861) (166).<br />

Mütevekkil şairlere ve bilginlere cömertçe davranan müsrif ve<br />

sefahate dü şkün bir halife idi. Samarra yak ınlar ında yapt ırdığı muazzam<br />

el-Ca'feri saray ı israf ının bir örneği idi. Zaman ında birçok<br />

ayaklanmalar ç ıkmış olan Mütevekkil, saltanat, taht ına oturduğu<br />

ilk s ıralarda nüfuzlann ı kırm ış olduğu Türk beylerinin çak geçmeden<br />

gene tabii haline gelmi ş ve onlar ın entrikalanyla da öldürülmüştür.<br />

c) Muntasır'ın halifeliği : Babas ının öldürülmesi üzerine,<br />

Muntas ır, onu vezir Feth bin Hakan' ın öldürdüğünü, kendisinin<br />

de onu öldürterek cezas ın ı vermi ş olduğunu yayarak, (167) Türk<br />

(164) Makrizi, en-Nizâ, S. 63.<br />

(165) Cevdet Pa şa., Kısas, VIII., S. 427.<br />

(166) Taberi, Tarih, IV, S. 547.<br />

(167) Mes'itdi Muruc, VII., S. 273.


ABBAS' IMPARATORLU Ğ U<br />

103<br />

Emirlerinin de yard ım ıyla kolayca tahta oturdu. ,Iktidara gelen<br />

Muntas ır, babas ımu tersine, Alevilere yard ımcı oldu. Kerbela ziyaretine<br />

izin verdiği gibi, Fedek topraklar ını gene Hasan ve Hüseyin<br />

soyuna tahsis etti. 248/862 y ıl ında Muntas ır 25 ya şında iken<br />

alt ı ayl ık bir saltanattan sonra belki de zehirlenerek öldü (168).<br />

2. — Abbasi imparatorlu ğunun dağIlınast : Abbasi devletinde<br />

Kuzey-Afrika'da Aglebi devletinin ve Iran'da Tahlif , devletinin kurulmas<br />

ıyla ilk ad ımlar ı at ılmış olan parçalanman ın art ık önlenemez<br />

bir hale gelmi ş olduğu bir devre girilmi şti. Bir yandan da<br />

Mu'tas ım' ın iktidar ın en büyük dayana ğı haline getirdiği Türk<br />

Emirleri ve onlar ın gene Türkler'den kurulu birlikleri imparatorlukta<br />

iktidar ın gerçek temsilcisi olma yolunu tutmu şlar, Halifeler<br />

ancak bu Emirlerin desteğiyle tahta gelip git


106 Bahriye ÜÇOK<br />

yolunu kesip kendisini şevval 252/Ekim 866'da öldürdüler. Bu olay<br />

Türkmenler'in birbirleriyle sava şmas ına sebeb oldu.<br />

b) Mu'tez'in halifeli ği : Musta'in ile yap ılan anla şma sonucu<br />

tahta ç ıkan Mu'tez kendisine rakip gördü ğü karde şi Müeyyed'i veliahtlikten<br />

ç ıkartt ı, hapse att ı, ancak bununla da yetinrriyerek onu<br />

utyuz tilki derisinden yap ılma kürkten bir torba içine sokarak ölümüne<br />

sebeb oldu. Ayr ıca diğer karde şi Ebu Ahmed'i de hapsettirdi.<br />

Türk askerler 867'de ulufelerini almak için ayaklar ım saray ın<br />

kap ısına geldiler, Mu'tez büyük bir hazineye sahip olan annesinden<br />

yard ım istediyse de, annesi ona en ufak bir yard ımda bulunma&<br />

Askerler ona a ğır hakaretlerde bulundular, kendisini zincire vurarak<br />

zindana , att ılar; Mu'tez orada 24 ya şında iken açl ıktan öldü.<br />

Türk beylerinden Vasif bir ayaklanmada ayaklananlar ı yat ışt ırmaya<br />

çal ışırken öldürülmü ş, Boğa ise halife Mu'tez taraf ından öldürtülmüştü.<br />

Onun zaman ında Hariciler Musul dolaylar ın ı yağma<br />

etmekte, Bizansl ılar Anadolu'da Müslümanlar ı bozgunlara u ğratmakta<br />

idiler.<br />

ba) Mıs ır'da Tulunoğulları devleti (254 292/868-905) : 815 y ı-<br />

l ında Buhara valisi Nuh, Tulun isimli bir Türk köleyi Abbasi halifesi<br />

Me'muna hediye etmi şti. Tulun zekas ı ve kabiliyeti sayesinde<br />

k ısa zarranda merkezde en yüksek görevlere kadar yükseldi. Bunun<br />

oğlu Ahmed de 240/854'te babas ının mevkiine geçmi ş ve 254/868'te<br />

geni ş yetkilerle M ısır valiliğine atanm ışt ı. Ahmed ibni Tulun, M ıs ır'<br />

da önce Abbasi halifesine sözde ba ğl ı bir yönetim kurdu ve Suriye'yi<br />

de ele geçirerek buralarda 292/905 y ılına kadar sürecek olan ve hemen<br />

hemen ba ğıms ız Tulunoğullar ı sülâlesini tesis etmi ş oldu.<br />

Ba şkent olarak Fustat' ı seçen Tuluno ğulları devrinde bu şehir<br />

çok zengin ve geni ş bir ba şkent haline geldi ği gibi el-Katayi' ad ıyla<br />

yeniden kurulmu ş olan bir mahallesinde ünlü Tuluniye camii yap<br />

ıld ı. Ayrıca birçok yüksek mimari de ğeri olan İran'dan etkilenmi ş<br />

yap ıt Fustat' ı ve bütün Tuluno ğulları ülkesini süsledi. Tuluno ğullar<br />

ı devrinde ülkenin zenginli ği, bay ınd ırl ık alan ında ilerleyip geli ş-<br />

mesi, ula şt ığı refah seviyesi tarihte ayr ı bir yer tutmaktad ır.<br />

c) Mühtedinin halifeli ği : Yukar ıda anlatmış olduğumuz gibi<br />

Mühtedi'ye daha babas ı Vâsik öldüğü zaman biat edilmek istenmi ş


ABBAS1 IMPARATORLU Ğ U<br />

107<br />

fakat henüz çok küçük oldu ğu için bundan vazgeçilmi şti. Mu'tezin<br />

zindana at ılmas ından sonra 255/869'da Mühtedrye biat olundu.<br />

Emevi halifeleri aras ında II. Ömer sade ve disiplinli hayat ı, dindarl<br />

ığı, adâleti ile nas ıl ayr ı bir yer tutarsa, Mühtedi de parlak ilk<br />

Abbasi halifelerinden sonra gelen âciz, sefih ve müsrif halifeler aras<br />

ında öylece ayr ı bir yer almaktad ır. Kendisi tam zir zühd ve takva<br />

içinde yaşarken bir yandan da Türk beylerinin nüfuz ve kudretlerini<br />

kırmaya ve halifelere eski iktidarlar ın geri vermeğe çabaladi.<br />

Ancak onun zaman ında da yer yer ayaklanmalar eksik olmad ı, özel<br />

likle Hz. Ali soyundan geldiklerini iddia edenlerin ayaklanmalar ı<br />

sürüp gitmekteydi. Bu ayaklanmalar ı bastırmakla uğraşan Türk<br />

Emiri Musa bin Boga, Mühtedrnin tahta geçti ğini öğrenince Samarra'ya<br />

geldi ve Halife'den, Mu'tez'in annesinin hazinesini zorla<br />

elinden alm ış olan gene Türk beylerinden Sâlih bin Vasif'ten hesap<br />

sormas ını istedi. Musa ile Salih aras ında başlayan mücadelede Mühtedi<br />

gevşek davrand ığı için Türk birlikleri Samarra'y ı yağma ettiler;<br />

Salih'i bulup öldürdüler. Bunun üzerine Musa bin Boga Harieller<br />

üzerine sefere ç ıktı. Halife hem Musa'y ı hem de onun kardeşi<br />

Muhammed'i suçlayarak halk ı dnlar ın aleyhine k ışk ırtt ı. Muhammed<br />

öldürüldü ise de, Halife'nin kendisini de öldürtmek için planlar<br />

haz ırladığını duyan Musa üstün kuvvetlerle Muhtedrnin üzerine<br />

yürüdü, adamlar ı Halife'yi b ırakarak kaçt ılar. Mühtedi hilafetten<br />

feraget etme ği kabul etmediği için 256/870'te i şkence ile öldürüldü.<br />

Art ık İmparatorlukta, görüldü ğü gibi, Halifeler'in hiçbir önemi<br />

kalmamış, bütün iktidar merkezde Türk Emirlerinin eline geçti ği<br />

gibi, taşrada da merkezi tan ımıyan yeni bir tak ım devletler türemeye<br />

ba şlam ışt ı .<br />

B) İran'da Saffâri devletinin kurulu şu : Hicri III, yüzy ılın<br />

ortalar ında IX. Miladi yüzyılın ikinci yar ısında İran'da özellikle<br />

Siistan bölgesinde Yakub bin Leys ad ında bir bak ırcı (=Saffâr)<br />

e şkiyalığa başlıyarak dikkat nazarlar ını üzerine çekmi ş bulunuyordu.<br />

257/870 y ılında Yakub Iran' ın oldukça büyük bir bölgesine<br />

egemen olmu ştu. 259/872'de Horasan' da Tahiro ğullarının elinden<br />

al ıp Taberistan'a katm ış ve böylece hem Tahiroğulları devletine<br />

son vermi ş hem de İran'da kendi lakab ı ile an ılan yeni bir devlet<br />

kurmuştu. Bundan sonra İrak bölgesine bile göz dikmi ş ve Vas ıt'a<br />

kadar ilerlemi şse de Halife Mu'temid (256-279/870-892)'in karde şi<br />

Muvaffak' ın ordusu karşısında büyük yitiklere uğramıştı. Bu boz-


108 Bahriye ÜÇOK<br />

gun üzerine ülkesine geri çekildi, yeni bir haz ırlık yaparak Halife<br />

ordularına sald ırmay ı dü şündüğü s ırada öldü (265/879). Yerine<br />

kardeşi Amr bin Leys geçip Halife ile bir anla şma yapt ı. Bu anlaşma<br />

gereğince Saffârilerin ele geçirmi ş oldukları topraklar ın<br />

egemenliği Halife taraf ından onlara resmen tan ınmış ve böylece<br />

Tabaristan, Siistan, Horasan, Fars, Toharistan, Kirman ve Sind<br />

gibi Abbasi imparatorluğunun zengin bölgeleri Halife'nin elinden<br />

ç ı kmış oldu.<br />

C) Zencilerin ayaklanması : Halife Mu'tez tahta geçisini kendilerine<br />

borçlu oldu ğu Türkler'in nüfuzunu k ırmak için Afrika'dan<br />

zenciler getirtip bunlardan olu şan yeni bir muhaf ız birliği ile Türkler'e<br />

karşı bir denge kurmak istemi şti. Bunlar ve Basra dolaylar ı-<br />

na yerle ştirilmiş olup zenginlerin tuzlalar ında çal ışan doğu Afrika'<br />

l ı zenciler, bir rivâyete göre, Hz. Fatma soyundan gelen Ali bin Muhammed'in<br />

yönetiminde topland ılar ve ayakland ılar. Zira Ali bin<br />

Muhammed bu kölelere özgürlük, hak ve zenginlik vâdediyordu. Basra<br />

halk ı onun vah şi cesareti önünde yenilgiye u ğrad ı. O, Muhtare<br />

ad ında bir şehir kurdu. Bu şehir önce kerpiçten yap ılm ışt ı. Sonra<br />

zengin ganimetlerle donand ı. Ali bin Muhammed s ınırlar ını denize<br />

kadar geni şletip Dicle ahalisini tamamiyle egemenli ği alt ına ald ı .<br />

256/870 y ılında babas ın ın yerine Halife olan Mu'temid, kardeşi<br />

Muvaffak' ı imparatorlu ğun yönetimiyle görevlendirdi; kendisi rahat<br />

ına bakt ı. Bu tarihte baz ı Bedeviler'in ayaklanm ış Zenciler'e kat<br />

ılmas ı onların güçlerini daha da artt ırm ışt ı. Bir cuma namaz ı s ı-<br />

ras ında Basra'ya yapt ıkları bir bask ında şehri baştan ba şa yağma<br />

ettiler, yak ıp yıkt ılar ve şehrin sakinlerinin büyük k ısmını kılıçtan<br />

geçirdiler.<br />

Bu olaydan yedi ay sonra, Nisan 872'de Muvaffak da bunlara<br />

karşı bir sefer düzenledi, ama yenilgiye u ğrad ı (170). Muvaffak bunun<br />

üzerine Zencileri bir süre kendi hallerine b ırak ıp Iran'da belirmiş<br />

-olan Saffâri tehlikesini önlemek üzere o tarafa yöneldi. Muvaflak'<br />

ın Iraktan uzakla şmış olmas ını f ırsat bilen Zenciler, Vas s ıt'ı ele<br />

geçirdikleri gibi Huzistan'a da s ızdılar.<br />

Muvaffak yukarda zikretti ğimiz anlaşmayı Saffâri'lerle imzaladıktan<br />

sonra yeniden Zencilerle sava şmaya ba şlad ı. Sonunda, zen-<br />

(170) Mes'üdI, Muruc, VIII., S. 58 v. öt.


ABBAS! iMPARATORLU Ğ U 109<br />

ciler'in kurmu ş olduklar ı ikinci şehir Mânia'yı zaptetti (171) ve 881<br />

y ılında başkentleri Muhtare'yi ku şatt ı. Burayı kolayca ele geçirebilmek<br />

için de hemen kar şısında Muvaffakiyye şehrini kurdurttu (172).<br />

İki yıllık bir kuşatmadan sonra 883'te Muhtare, Muvaffak taraf ından<br />

zapt ıedildi ve böylece uzun süre Abbasi Devletini u ğra şt ırmış<br />

olan ve zaman zaman ba şkenti bile tehdit etmi ş bulunan zenci<br />

ayaklanmas ı sona erdirilmi ş oldu. Ancak yedi sekiz y ıl geçmeden<br />

devletin ba şına bundan çok daha tehlikeli ve sürekli Karmati ayaklanmas<br />

ı ç ıkacakt ı .<br />

D) Samanoğulları devleti (261 -389/874-999) : Saffarilerin<br />

ayaklanmas ı sıras ında hilafet merkezinden ayr ılmış olan Maveraünnehr'de<br />

eski bir zerdüşti olup sonradan ihtida etmi ş olan Saman'<br />

in torunları vali olarak bulunuyorlar& Bunlardan Semerkand Valisi<br />

Nuh 227/841'de ölünce vilayeti, Fergana valisi karde şi Ahmed'e<br />

kaldı. Bu s ırada henüz bunlar Tahirnere ba ğl ı idiler. Tabiri devletinin<br />

son bulmas ı üzerine Ahmed'in o ğlu Nair 261/874'te Halife tarafından<br />

hükümdar olarak tan ındı. Ahmed'in ikinci oğlu İsmail ise<br />

278/900'de Horasan' ı Saffarilerden al ıp alevilerden Muhammed bin<br />

Zeydi de yenerek Tabaristan' ı eline geçirdi ve böylece Maveraünnehr'den<br />

Basra körfezine, Hindistan s ınırlarından Bağdat yakınlar<br />

ına kadar Samanoğlu devletini geni şletmi ş oldu. Bu hükümdar<br />

zaman ında Semerkant ve Buhara İslam dünyas ının bilim ve sanat<br />

merkezleri haline geldiler. Ancak İsmail'den sonra Samano ğulları<br />

hükümdarları Büveyhoğulları devleti kar şısında gerilemek zorunda<br />

kald ılar ve s ın ırları Maveraünnehr ile Horasan' içine alacak şekilde<br />

darald ı. Bir yandan da iktidar burada da Abbasi devletinde olduğu<br />

gibi Türk kölemenlerinin eline geçti. Bu kölemenlerden Alptekin<br />

Samano ğulları topraklar ının bir kısmı üzerinde 351/962'de<br />

Gazneliler devletini kurdu. Ceyhun ırmağının kuzeyinde kalan Samanoğulları<br />

topraklar ını ise Türkistanl ı İlek Hanlar 382/992'de<br />

ele geçirerek bu devlete kesin olarak son vermi ş oldular.<br />

E) Karmat Hareketi : Zenci kölelerin isyan ı s ıras ında Mezopotamya'da<br />

877'den sonra gizli ve komünist ilkelere dayanan bir<br />

mezhep türemi şti. Ayaklanm ış olan baz ı Arap ve Nahati toplulukları<br />

bu mezhebi benimsemi ş bulunuyorlar&<br />

(171) İbn ül - Esir, el - Kâmil, VI., S. 28.<br />

(172) İbn ül - Esir, el - Kâmil, VI., S. 31 -34.


110 Bahriye ÜÇOK<br />

277/890 y ıl ında bunlar ın başkan ı Hamdân Karmat Vasıt'ta<br />

büyük bir ayaklanma ç ıkartt ı, Krife'nin do ğusunda yanda şlan için<br />

bir Dar ül-Hicre (s ığın ılacak müstahkem bir yer) kurdu. Bütün<br />

Suriye'de oldu ğu gibi Arabistan'da da sürekli ba şar ılar elde eden<br />

Karmatiler sonunda Ebu Said Hasan'ı El-Ahsa'ya gönderdiler. Ebu<br />

Said Hasan el-Cennabi burada 899'da Mümine'yi ba şkent yaparak<br />

bir devlet kurdu. 930 y ılında Bedeviler'in de yard ımıyla bunlar Mekke'yi<br />

zaptedip Kabe'deki Hacer-i Esved'i el-Ahsa'ya götürdüler. Hacer-i<br />

Esved 30 y ıl orada kald ı .<br />

Karmatlann el-Ahsa'da kurduklar ı laik ve sosyalist cumhuriyet<br />

150 y ıl boyunca varl ığını koruyabildi ve buradan yap ılan ak ınlarla<br />

gerek hac yollannda, gerek Irak topraklar ında güvenlik diye<br />

birşey b ırakmad ı. Yönetim alt ı k ıral ve alt ı vezir elinde idi. Bu on<br />

iki kişi aralannda çok iyi anlaşırlar, kararlar ı birlikte al ırlard ı .<br />

Halk hiçbir dini vergi ödemezdi; yaln ız şeflerden Hamdân Karmat<br />

890'da sivil nitelikte iki vergi kabul etmi şti. El-Ahsa'da halk ın bug'-<br />

dayım bedava öğüten genel de ğirmenler vard ı .<br />

Kimin namaz k ılıp oruç tuttuğu aranmadığı gibi, .şehirde hiçbir<br />

cami de yoktu. Bununla birlikte İranlı bir zengin olan tüccar<br />

Ali ibni Muhammed al ış veri ş eden yabanc ılar için bir cami yapt ırmışt<br />

ı .<br />

Karmatlar sünniler'in okuyamad ıkları gizli bir alfabeye sahipt<br />

iler.<br />

Kannatlar bilim bak ımından arapçan ın, özellikle eski yunan dilindeki<br />

istilâhlan kaps ıyacak bir şekle sokulmas ını, siyasi bak ımdan<br />

hilafetin Hz. Ali ailesine ait olmas ı yolundaki geleneğin, şefinin ismi<br />

gizli tutulan bir gizli dernek için istismar edilmesini, dini bak ımdan<br />

da gûya Kur'an'a dayanan fakat bütün ırklara, dinlere ve s ınıflara<br />

uygulanabilecek remzi bir akidenin tespitini istemekteydiler.<br />

Bu akide de ak ıl, hoşgörü ve e şitliğe dayanıyordu.<br />

Karmat hareketi bir yandan Abbas! devletini baz ı islahat hareketlerine<br />

zorlarken, di ğer yandan da ta Avrupa'ya geçip oralardaki<br />

esnaf örgütlerinin kurulmas ını, Üniversitelerin geli şmesini ve belki<br />

de gizli te şkilat ı, mensuplar ının derecelerinin olmas ı ile Mason<br />

localann ı etkilerni ştir.<br />

F) M ısır'ın Abbas! halifeliğinden kesin olarak ayr ılması : o)<br />

Mısır'ın Abbas! imparatorluğuna yeniden bağlanması : Mühtedi'nin


ABBAS! IMPARATORLU Ğ U<br />

yerine geçen ve pasif bir halife olan Mu'temid (256-279/870-892)'den<br />

son ıa, Zenci ayaklanmalar ında büyük gayretlerini esirgemiyerek<br />

kardeşinin taht ına gölge dü şürmemeye çal ışan Muvaffak' ın oğlu<br />

Mutezid (279-289/892-902) iktidara geçti. Kendisine ikinci Seffâh<br />

da denilen Mutezid cesur, çal ışkan, metin ve merhametsiz bir ki şi<br />

olduğundan zaman ındaki kar ışıklıklar bir süre için ortadan kalkmış,<br />

Bizansl ılarla yap ılan sava şlarda üstünlük elde edilmi ş, birçok<br />

şehir ve kasabalar yeniden kazan ılm ışt ır (173). Bunlar aras ında en<br />

önemlisi Mısır' ın yeniden imparatorlu ğa bağlanmas ı sayılmak gerekir.<br />

Şöyleki : Ahmed bin Tulun'un o ğlu Humarevehy daha Mu'temid<br />

zaman ında Muvaffak'la bir anla şma yapm ış ve M ıs ır'dan ba şka<br />

Suriye ve Ermeni s ınırı bölgelerini de elde etmi şti. Şimdi k ızını<br />

Mu'tezid'e vererek Halife ile s ıhrıyet kurmu ş ve yılda bir milyon<br />

dinar ödemek üzere M ısır genel valiliğini Mutezid'e onaylatm ışt ı .<br />

902'de Mu'tezid'in ölümü üzerine o ğlu Müktefl (289-295/902-<br />

905) halife olarak Ba ğdat'a gelirken Dicle'nin iki k ıyısındaki halk<br />

onu alk ışhyarak karşılad ı. Irak, Hicaz ve güney Suriye'de Karmatl<br />

ılarla çarp ışmalarda bulunurken Bizanshlarla da sava ştı hatta<br />

Antalya'y ı zaptetti. 905 y ıl ında Tulunoğulları inkiraz ettiğinden<br />

Mısır ve Suriye yeniden bu sefer tan ı olarak Abbasi devletine ba ğ-<br />

lanmış ve buralar gene valilerle yönetilmeye ba şlanmışt ı. Eğer 'saltanat<br />

ı beş yıl kadar k ısa bir süreye inhisar etmemi ş olsaydı, Abbasi<br />

imparatorluğu için belki yeni bir dönem aç ılmış olabilirdi.<br />

Mu'tezid ve Müktefi'nin imparatorlu ğu kurtarmak yolundaki çabaları<br />

ne yaz ık ki henüz onüç yaşındayken Halife olan Muktedir<br />

(295-320/908-932)'in aczi yüzünden bo şa gitti.<br />

b) Mısır'da Akşit (= İhşid) devletinin (323-358/935-969) kuruluşu<br />

: Mısır' ın Abbasi devletine yeniden ba ğlı olmas ı uzun zaman<br />

süremedi. 318/930'da Şam ve 321/933'de M ısır valisi olarak atanan<br />

Muhammed bin Toğuç adl ı bir Türk bundan iki yıl sonra 325/935'te<br />

bağıms ızlığını ilan ederek Halife Razi'den (322-329/934-940) Ak şit<br />

veya İhşid unvan ını ald ı. Muhammed bin Toğuç 330/941'de Suriye'yi<br />

ve bir yıl sonra da Mekke ve Medinetyi ülkesine katt ı. Böylece M ı-<br />

s ır ve Suriye Abbasi devletinden art ık kesin olarak ayr ılmış oluyordu.<br />

Yaln ız Abbasi devletinin bir kez egemen oldu ğu bölgelerde sonradan<br />

kurulan sünni devletlerde, hilkürndarlarm hükümdarliklar ını<br />

(173) Emir Ali, a.g.e., S. 301.


112 Bahriye ÜÇOK<br />

Abbasi halifesine onaylatmalar ı bir gelenek olarak yerle şti. Muhammed<br />

bin Toğuç'un ölümünden sonra yerine s ıras ıyla iki oğlu geçtiler.<br />

Ama bunlar bütün devlet i şlerini habe şli bir had ım olan Kâfur'a<br />

b ırakm ışlard ı. Hatta Kâfur bu karde şlerin ikincisi olan Ali'den<br />

sonra üç y ıl bizzat hükümdar oldu. Onun ölümü üzerine M ısır taht<br />

ına geçen Ahmed bin Ali zaman ında M ıs ır ve Suriye kuzey Afrika'dan<br />

gelen Fatimiler'ce zaptolunarak buralarda Abbasi Halifeliğine<br />

hiç bir suretle ba ğlı olm ıyan şii bir devlet kurulmu ş oldu.<br />

c) nısır'da Fatimi devletinin (358-567/969-11171) kurulu şu :<br />

Şii İsmailiye mezhebinin büyük dâisi Ubeydullah 297/910'da Magrib'e<br />

gitmi ş orada pek zay ıf dü şmü ş olan Aglebiye devletine son<br />

vermi ş ve İdrisiye devleti topraklar ı d ışındaki bütün Magrib topraklar<br />

ını ele geçirmi şti. Ubeydullah kendisinin Hz. Fâtime soyundan<br />

geldi ğini iddia etti ği için kurmu ş olduğu devlete Fâtim1 devleti<br />

ad ı verildi. Ancak kurucusundan ötürü bu devlete Ubeydiye ad ı da<br />

verilmi ştir. Ubeydullah ba şkent olarak ba şlang ıçta Tunus yak ınlarındaki<br />

Mehdiye'yi seçmi şti. Fatimiler Sicilya ve Sardinya adalarını<br />

da ellerine geçirdiler. Fatimilefin dördüncü hüküm dar ı<br />

Muizüddin (341-465/953-975) zaman ında ünlü ba şkomutan Cevher<br />

358/969'da M ıs ır' ı Ak şitlerden al ıp sonradan M ıs ır' ın başkenti hâline<br />

gelecek olan el-Kahire kalesini yapt ırd ı . Cami-i Ezber de Muizüddin<br />

zaman ında yap ılmışt ır. Fatimiler ayn ı zamanda Suriye'yi ele geçirip<br />

381/911'de Haleb'i de ald ılar. Mekke ve Medine de Fatimi egemenliğini<br />

kabul etti. Böylece Suriye içlerinden ve Asi ırma ğından<br />

Mekke ve Medine'ye, di ğer yandan da Cezayir içlerine kadar uzanan<br />

geni ş topraklara Fatimi devleti egemen olmu ş bulunuyordu. Hernekadar<br />

Magrib, Akdeniz'deki adalar k ısa zamanda Fatimilerin elinden<br />

ç ıkt ıysa da, M ısır ve Suriye'de, 1171'de Eyyûbi egemenli ği kurulunc<br />

ıya kadar Fatimiler hüküm sürdüler. Böylece sünni Abbasi<br />

halifesinin yan ında, eskiden Abbasilere ait olan topraklar üzerinde<br />

Şiî Fatimi halifeli ği yer alm ış oluyordu. Bu s ırada Ispanya'da da<br />

ayr ıca bir sünni Emevi halifesi hüküm sürmekte idi.<br />

G) Büveyhoğulları (Buyiler) devletinin kurulu şu : Türk Emir-<br />

Ierin'in iste ğiyle ba şa geçen Halife Mütteki (329-333/940-944) k ısa<br />

zaman sonra Tuzun ad ında bir Türk komutan taraf ından gözüne mil<br />

çektirilerek tahttan indirildi. Bundan daha önce kendi iste ğiyle hilâfetten<br />

çekilmiyen Halife Kâhir' (320-322/932-934)'in de ayn ı şe-


Yemin üd•Devie (Gazneli Mahmut) halifenin gönderdi ği hil'ati giyerken.<br />

J3,inyon, Wilkinson, Gray, Persian Miniature Painting, London 1933,


Halife Müsteneid ad ına Mardin'de bas ılm ış bir Artuko ğullar ı paras ı .<br />

ştanley Lane Poole, The international Numismata Orientala, London 1875. PL. IL<br />

Nu. ÇVJ,<br />

Lillah'm <strong>Ankara</strong> Etnografya müzesinde bulunan alt ın madalyas ı .<br />

Türk Tarih, Arkeulogya ve Etnografya dergisi, say ı II, S. 251, ist. 1934,


ABBASI IMPARATORLU Ğ U 113<br />

kilde kör edildiği ve 17 yıl sefalet içinde ba şkalarının yard ımıyla<br />

yaşadığı bilinmektedir (174).<br />

Mütteki'nin tahttan indirilmesi üzerine karde şi Müstekfi (333-<br />

334/944-946) Tuzun taraf ından tahta geçirildi. Ama Tuzun'un az<br />

sonra ölümü üzerine Ebu Şüca' Büveyh'in oğulları Irak' ı tehdide<br />

başlad ılar. Halife Müstekfi bunlar ı kazanabilmek amac ı ile kendilerine<br />

unvanlar tevcih etti : Ali'ye İnıadüddevle, Hasan'a Rüknüddevle,<br />

Ahmed'e Muizüddevle. Ahmed Muizüddevle Ba ğdat' ı hükmü<br />

alt ına almakla kalmay ıp Halife'yi de yönetir oldu. Kendisine<br />

Sultan denildi. Bağdat'a öylesine hakim oldu ki, paralar üzerinde<br />

onun ad ı görülüyor, hutbelerde ise Halifenin ad ının yanı sıra Muiziddüvvele<br />

ad ı söyleniyordu.<br />

Muizüddevle zalim bir yarad ılışta olduğu halde güzel sanatlar<br />

onun şahs ında bir koruyucu bulmu ştur. Şii mezhebinden olduğu<br />

için Kerbelâ'da sonradan adet haline gelen 10. Muharrem matem<br />

gösterilerini ilk kez o ba şlatt ı .<br />

932 yıllarında Abbasi imparatorlu ğu s ınırlarına her yönden<br />

Bizansl ılar' ın sald ırıları başlamıştı. Halife bu dü şman ak ınları ile<br />

uğra şacağı yerde, Müizüddevle aleyhinde baz ı tertiplere ba ş vurunca<br />

o, Halife'yi taht ından indirip gözlerini oydu ve Muktedir'in o ğullarından<br />

Ebu'l Kasıın'ı Muti' (334-363/946-974) adıyla Halife yapt<br />

ı (175). Muti'in yedi yıl süren hükümdarl ığı s ıras ında aslen Iranl ı<br />

bir soydan gelmi ş olan Büveyhogullari şii mezhebinden olduklar ı<br />

halde Bağdat halifesine kar şı çok saygıl ı hareket etmi şlerdi. Gerek<br />

Müstekfi, gerek Muti' zaman ında bu halifelerin, saray duvarlar ını<br />

bile aşamıyan yetkilerine bakarak, sadece ad ı kalmış olan Abbasi<br />

Imparatorlu ğunun bu çağın ı küçümsemek doğru olmaz. Çünkü Bilveyhoğulları'mn<br />

bilim ve fenne kar şı gösterdikleri kuvvetli ilgi bu<br />

devirde yeti şen büyük ki şilerde aç ık olarak görülmektedir. Örne ğin,<br />

çok değerli bir tarihçi olan Mes'udi, büyük bilgin, filozof, tabiub ve<br />

musiki nazariyatç ısı olan Far'abi, şair Mütenebbi, çok zengin bir şiir<br />

hazinesi olduğu kadar, bir tarih kayna ğı da teşkil eden Kitab ül<br />

-Agâni'nin sahibi Ebu'l-Ferec IsfehânI ve daha birçok şair, bilge ve<br />

fakihler hep Büveyho ğullarfnın koruyuculuğunda yükselme olanağı<br />

bulmuş kimselerdir.<br />

(174) A. Mez, Ülkü mecmuas ı, XVIII., S. 304; Mes'uclI, Muruc, VIII., S. 287<br />

v. öt.<br />

(175) Mes'ûc11, Muruc, VIII., S. 410.


114 Bahriye ÜÇOK<br />

H) Abbasi imparatorlu ğunun Asya topraklar ında Türkler'in<br />

kurdukları ilk devletler :<br />

a) Gazneliler devleti : Halife Kâdir'in tahtta olduğu bir s ırada<br />

Samânoglu devleti y ık ılm ış (999), bu devletin topraklar ı da Gazne<br />

ülkesine kat ıl ıp Sebüktekin'in oğlu Mahmud, Yeminüddevle unvan<br />

ı ile Afganistan ve Pencab sultan ı olarak tamnm ışt ı. Böylece Gazne<br />

sultanl ığı sünni halife Kadir'in -onaylamas ı ile teyid edilmi ş oluyordu.<br />

Asya tarihinin en şanl ı devirlerinden birisi Gazneli Mahmud'un<br />

devridir. Yeminüddevle Mahmud sadece ba şarılı sava şları ile değil<br />

ayn ı zamanda bilim, sanat ve onar ım i şlerine verdi ği önemle de tarihin<br />

ünlü devlet ba şkanlar ı aras ında kendisine yak ışan yeri alm ışt<br />

ır. El-Birâni, Sehnâme yazar ı Firdevsi, Dakiki gibi bilginler ve şairler<br />

onun koruyuculu ğundayd ılar. Ancak onun bir yanlış tutumu,<br />

kurdu ğu devletin oğlu Me'sud zaman ında y ık ılmas ını hazırlad ı .<br />

b) Selçuklu devletinin kurulu şu : Şöyleki Mahmut K ırgizistan'-<br />

clan gelen say ıs ız Türkmen'lerin önceden kararla şt ır ılm ış bir vergiyi<br />

ödemeleri koşuluyla, Maveraünnehr'e yerle şmelerin; izin vermi şti.<br />

Bunlar Selçuk'un yönetiminde gün geçtikçe ellerindeki topraklar ı<br />

geni şlettiler. 1030'dan sonra, Gazne Sultan ı olan Mes'ut bunlarla çeşitli<br />

yerlerde çarp ışt ı ve son sava ş Dandanakan'da (Merv yak ınlarında)<br />

oldu; Iran, Maveraünnehr, Belh, Harezm ta İsfehan ve Rey şehirlerine<br />

kadar Selçuklular ın eline geçti. Böylece buralarda Selçuklu<br />

devleti kurulurken, Gazne hükümdarlar ı, Mahmud'un kurduğu im<br />

paratorluğun doğu kesimiyle yetinmek zorunda kalm ışlard ı .<br />

1040'da Selçuklular' ın kazand ıklar ı bu uırumulmad ık başar ı Islam<br />

tarihi için bir dönüm noktas ı teşkil eder. Çünkü birçok parçalara<br />

ayr ılm ış olan Abbasi Imparatorlu ğunun görünüşü 1040'dan sonra<br />

bir kez daha düzenli, eski ba şarılı günleri ans ıtan durumunu alm ış ,<br />

din Araplar aras ında olduğundan daha büyük bir güçle O ğuz Türkleri<br />

aras ında destek ve himaye görmü ştür. Nitekim Tuğrul Bey büyük<br />

bir h ızla, Büveyhoğullar ının anayurtlar ına da girerek onlara<br />

boyun eğdirdi. Tuğrul beyin her girdi ği yerde bir okul ve bir cami<br />

yapt ırarak ilerledi ği s ırada Ba ğdat'ta hilafet makam ın Kadir bil.<br />

lah' ın (381-422/991-1031) o ğlu Kaim (422-467/103111075) tutmakta<br />

idi. Çok erdemli, çok dindar, sab ırlı ve merhametli bir ki şi olan<br />

Kim uzun y ıllardanberi Büveyho ğulları'nın koruyuculuğu alt ında<br />

ve kudretsiz olarak hüküm sürüyordu.


ABBAS İ İ MPARATORLU Ğ U 115<br />

Aslen bir türk olup Büveyho ğullarmın Bağdat komutanl ığında<br />

bulunan, hatta Halife Kâim'in vezirli ğini de yapan Arslan Besâsiri,<br />

Halifeliği büsbütün yetkisiz k ılmak isteyince Kâim, Selçuklu sultan<br />

ı Tuğrul Bey'den yard ım istedi. (176) Tuğrul Bey'in Bağdat'a girmesiyle<br />

Besâsiri şehri b ırak ıp kaçt ı. 1058'de Tuğrul Bey'in çekildiğini<br />

gören Arslan Besâsiri yeniden Ba ğdat'a girdiği gibi Halifeyi<br />

hal'etti ve Bağdat camiinde Kahire'deki şii halife Mustansır' ın adına<br />

hutbe okuttu, ayr ıca hilâfet ,mührü, asâs ı ve hilat ı da oraya yolland<br />

ı (177). Tuğrul Bey bir kez daha Bağdat'a gitti gene kaçm ış olan<br />

Besâsirryi yakalat ıp katlettirdi Kâim'i de büyük bir sayg ıyla yeniden<br />

taht ına oturttu. Besâsirrnin öldürülmesinden az önce Büveyhoğullar<br />

ı'n ın son hükümdar ı, Tuğrul Bey taraf ından hapsettirilmi ş<br />

olduğundan Büveyhoğulları devleti yıkılmış, bunların ülkeleri üzerinde<br />

Tuğrul Bey'in egemenli ği tanınmış, Halife kendisine verdiği<br />

Melik ül-Maşrık ve'l-Magrib (Doğunun ve bat ının hükümdarı) unvan<br />

ıyla bunu onaylam ışt ı. Halife, Tuğrul Bey'in ba şına iki taç giydirerek<br />

onun hem Araplar'a hem de Iranl ılar'a sultan olduğunu göstermek<br />

istemi şti (178).<br />

Şunu belirtmek gerekir ki, Abbasi Imparatorlu ğu çözülme ve<br />

parçalanma devrine girdikten sonra art ık maddi kuvvetten yoksun<br />

kalmış, fakat manevi kuvveti özellikle Selçuklu Türkleri yan ında İslam<br />

tarihinin hiçbir ça ğında rastlanam ıyan bir sayg ı kazanm ıştır.<br />

Bunu Tuğrul bey'in koruduğu Halife Kâim'e karşı, zorunlu olmad ı-<br />

ğı hâlde, gösterdiği aşırı saygıda görmek mümkündür (179).<br />

İ ) Sicilya'n ın Müslümanlar ın elinden çıkması : 1061 y ılında<br />

Sicilya Normanlar' ın ak ınlarına uğrad ı. Bu s ırada adadaki Araplar<br />

birbirleriyle çeki şmeler, rekabetlerle u ğraşt ıklarından hristiyan Norman<br />

Kontlarmdan Roger, aday ı 1091 yılında tüm eline geçirdi.<br />

Böylece Abbasi İmparatorluğunun en bat ısında bulunan Akdeniz'<br />

deki bu- büyük ada da Hristiyanlar ın eline geçmi ş oluyordu. •<br />

J) ismâili hareketi : Selçuklu imparatoru Melikşah' ın (465-<br />

485/1072-1092) hükümdarl ığı s ıras ında şii ve karmati mezheplerinin<br />

yanda şlarından meydana gelen bir topluluk daha önce Ba-<br />

(176) İbni Tiktaka, el- Fahri S. 509.<br />

(177) Ebu'l-Ferec, Tarih, I., S. 313.<br />

(178) Emir Ali, Musavver Tarih - i Islâm, L, S. 316.<br />

(179) Cevdet Pa şa, Kısas, X., S. 609.


116 Bahriye ÜÇOK<br />

bek'in sakland ığı Mazendran'da ortaya ç ıkarak kar ışıkl ıklara se<br />

beb oldu. Bu ayaklanman ın tertipçisi Selçuklu veziri Nizam: ül-<br />

1Vlülk'ün okul arkada şı Hasan Sabbah ad ında bir ki şi idi. Daha<br />

genç ya şta M ısır'daki Fatimi halifeli ğine sempati duyard ı. Hasan<br />

Sabbah, Selçuklu devletinde oynamak istedi ği rolü gerçekle ştire.<br />

bilmek için ismaililerin yard ımın ı sağlad ıktan başka fedai ad ıyla<br />

yetiştirdiği bir s ınıfa da dayanmak gereklili ğini duydu. Bu s ınıf,<br />

cahillerden toplanan kimselerden te şkil edilir ve şeyhin verece ği<br />

öldürme emirlerini hiç duraklamadan yerine getirirdi. En büyük<br />

şef olan Şeyh ül-Cibârden sonra Dal" ül-Kebir adl ı, Kuhistan, Suriye<br />

gibi yerlerde i şleri yürütmekle görevli ikinci derecede ba şkanlar<br />

vard ı. Bu Dâner ismaili mezhebine yanda şlar kazanmaya çal ışırlard<br />

ı. XI. Yüzy ılda Hasan Sabbah gerek zor kullanarak gerek ihanet<br />

sayesinde Mazendran bölgesinde yüksek bir da ğ üzerindeki Ala.<br />

mut kalesini eline geçirdi. Buradan kâh aç ık kâh gizli sald ırılan yönetti.<br />

1091 y ılında çok de ğerli bir devlet adam ı olan ve «siyasetnâme»<br />

adl ı bir de yap ıt b ırakm ış olan Selçuklu veziri Nizam ül-Mülk<br />

okul arkada şı Hasan Sabbah' ın besleme katilleri taraf ından öldürüldü.<br />

Bu s ırada Melik şah Bağdat'a gitmi şti; Bizans imparatoru I.<br />

Aleksios Komnenos (1081 -1118)'un kız ıyla evlenmek üzereydi. Ama<br />

39 yaşındayken öldü. Melik şah' ın yerine, Terken ad ındaki eşinin isteğine<br />

uyularak küçük o ğlu Mahmut tahta geçirildi. ismaililer de<br />

bir yandan kuzey İran, Irak ve Suriye'de müstahkem yerleri elle<br />

rine geçiriyor ve İslâm' ın en ünlü ki şilerini öldürüyorlard ı. Bütün<br />

bunlara, çak iyi olmas ına rağmen, Halife Muktedi (467-487/1075-<br />

1094) seyirci olmaktan ba şka birşey yapamad ı. 1094'te onun ölümü<br />

üzerine Müstezhir ( 487 -512/1118) tahta oturdu.<br />

K) Haçlı seferleri : Genç olmas ına rağmen yöneticilik vas ıfla•<br />

r ına sâhip, merhametli bir halife olan Müstezhir'in imkânlan yok<br />

denecek kadar azd ı. Bu yüzden onun zaman ında hristiyan alemi<br />

kutsal savaş ad ını verdikleri vah şice sald ırılarını İslam ülkeleri üze,<br />

rine yöneltip tarihin yazd ığı en ç ılgınca ve barbarca suçlar ı iki<br />

yüz yıl boyunca İslam dünyas ında i şlemeye başlad ıkları zaman<br />

Halife bunlara kar şı hiçbir şey yapamad ı. Göğüslerinde Hz. İsa'n ın<br />

çektiği istirab ın sembolü olan haç ı ta şıyan ve bundan ötürü ken.<br />

dilerine Haçl ılar denilen bu bat ılı hristiyanlar ın amaçları Hristiyanlığın<br />

kutsal yerlerini ele geçirmekten çok do ğunun zenginliklerini<br />

yağma etınekti.


ARBASI IMPARATORLU Ğ U<br />

111<br />

Haçlı orduları 1098'de Ruzbik ad ında bir Ermeni'nin ihanetiyle<br />

Antakya'y ı zaptetmi şler, duyuhriam ış vah şetler i şlemi şlerdi<br />

K ıbrıs' ı kolayca ellerine geçiren Haçl ılar 1099'da Kudüs'ü de al ıp<br />

halk ı kılıçtan geçirdiler. Hz. Omer camiinin kap ısından akan kan.<br />

lar Haçl ılar' ın atlarının dizlerine kadar yükselmi şti.<br />

Kıbrıs Haçl ılar' ın eline geçtikten sonra Godefroy de Bouillon<br />

Kudüs k ıral ı ilan edildi. Bunun ardgeleni zaman ında Trablus şam,<br />

Sur, Sayda'da Haçl ılar' ın eline geçerek halk ı katledildi ve zenginlikleri<br />

yağma edildi.<br />

Halife'nin nüfuzu Ba ğdat surlar ın' a şmad ığı ve elinde hiçbir<br />

güç bulunmad ığı için, bu büyük Hristiyan-Müslüman çat ışmas ında<br />

son günlerini beklemekte olan Abbasi devletinin hiçbir rolü olma.<br />

d ı. Gerek Haçl ıları karşılamak ve onlar ı yer yer durdurmak, gerek,<br />

Haçl ılar Kutsal Yerler'e yerle ştikten sonra onlar ı oradan söküp<br />

atmak Selçuklular'a ve onlardan sonra bu bölgelerde kurulmu ş<br />

olan diğer Türk devletlerine dü ştü. Onlar da bu vazifeyi büyük<br />

bir başarı ile yerine getirmesini bildiler.<br />

L) Abbasi Halifeli ğinin sonu : Büyük Selçuklu İmparatorlu•<br />

Bunun zay ıflad ığı s ırada onun topraklar ından Harezm bölgesinde<br />

kurulup gelişen ve Selçuklu Sultan" Seneer'in (511 -552/1117-1157)<br />

hükümdarl ığının sonuna doğru bağıms ızlığına kavu şup Horasan'i<br />

de egemenliğine alan Harezm şahlar'dan Muhammed zaman ında<br />

Cengiz Han' ın 500 kişilik tüccar kervan ının casusluk ile suçland ı-<br />

rılıp öldürülmeleri ve durumu ö ğrenmek için Cengiz'in yollad ığı<br />

elçilerin de idam edilmeleri bu iki hükümdar aras ında uzun sava<br />

şların ç ıkmas ına sebeb olmu ştu. Cengiz ordular ı Semerkant,<br />

Buhara, Herat, Belh, Hive, Ni şabur, Rey Hemedân gibi şehirleri<br />

al ıp 100 000 lerce halk ı kılıçtan geçirdiler. Oldürülmeyen genç erkekler<br />

ise zorla Mogol ordusuna asker yazd ırılıyordu. Moğollarm<br />

birer harabe haline getirdikleri Ortaasya şehirleri art ık bir daha<br />

eski kültürlerine kavu şam ıyacaklard ır. Bu s ırada Bağdat halifesi<br />

bulunan Mustansır 1242 yıl ında ölmüş yerine Musta'snn (640-656/<br />

1242-1258) geçmi şti.<br />

Musta's ım kendisinden önceki son iki halifenin meziyetlerine<br />

sâhip değildi; karars ız zay ıf yarad ılışhydı. Bu yüzden de Ba ğdat<br />

karışıklıklar içinde kalm ıştı . Özzellikle Hanbeli ve Hanefi, Sünni<br />

ve Şii çeki şmeleri öylesine alevlenmişti ki, bir rivâyete göre Şii,


118 Bahriye tIÇOIC<br />

Sünni mücadelesi sonunda Musta's ım oğlunu Moğollar' ı Bağdat'a<br />

çağırmak için gönderdi. Bu ihâneti vezirinin irtikâp etti ği de iddia<br />

edilmektedir (180). -<br />

655/1257 yıllarında Moğollar'dan Mengü Han' ın kardeşi Hülegü<br />

Tebriz'e do ğru yürürken Halife Musta's ım'a bir mektup yollay<br />

ıp tutumunu deği ştirmesini, yoksa zararl ı çıkacağını bildirdi. Halife<br />

buna çok mağrurca bir cevap verdi ve Tatar halk ın ı tahkir etti.<br />

Buna ölçüsüz şekilde k ızan Hülegü ba şkent Bağdat'a kar şı büyük<br />

bir ordu ile yürümeye koyuldu. Şehri kırk gün kuşatt ı; dört yandan<br />

ateşe verdi. Halife ancak o zaman i şin ciddiyetini anlad ı. Hülegü<br />

ile bir anlaşmaya varabil ınek amac ıyla konu şma isteğinde bulundu,<br />

ama elçileri öldürüldü. Art ık Musta's ım' ın umudu büsbütün<br />

k ırıldı, teslimden ba şka çaresi kalmam ıştı. Karde şi ve iki oğlu,<br />

ayrıca birkaç yak ını ile birlikte sağ bırak ılmak koşuluyla teslime<br />

raz ı oldu. Maiyetinde kad ılar, şeyhler, imamlar ve şehrin ileri gelenleri<br />

olduğu halde Moğollar' ın çad ır ına gitti. Yaln ız Halife ve üç<br />

prens ve üç de maiyet erkan ı içeri al ındılar. Önce, şehirde silahl ı<br />

kişilerin silahlar ını b ırakarak kalenin d ışında toplanmalar ını Halife'ye<br />

emrettirdiler. Halife emretti diye Ba ğdat halk ı şehrin surları<br />

dışında silahs ız olarak toplan ınca Moğollar onları kılıçtan geçirdiler.<br />

Ertesi gün sabah vakti Hülegü kad ın ve çocuklar ay ırd<br />

edilmeden hepsinin öldürülmesini emretti. Hastahanelerdeki hastalar,<br />

medreselerdeki ö ğrenci ve hocalar ı bile bu şiddet hareketin<br />

den kurtulamad ılar. Dicle irmağı bir kaç mil öteye kadar k ırmız ı<br />

akt ı . Şehir yağma edildi. Y ıllar boyunca toplanmış eski Iran eserleri<br />

bir iki saat içinde ya tahrip edildi ya al ın ıp götürüldü. Kubbeler,<br />

süslü saraylar yerle bir •edildi. Kitapl ıklardaki değerli kitaplar<br />

ya yak ıldı ya ırmağa at ıldı. Böylece beşyüz y ılda meydana getirilen<br />

bu değer biçilmez hazineler ebediyen yitip gitti.<br />

Eğer Müslümanlar yıllarca süren mezhep kavgalann ı bir yana<br />

b ırak ıp başkent Bağdat' ı olsun kurtarmak karar ında birleşebilselerdi,<br />

Haneri-Hanbell çat ışmaları bir yana b ırak ılmış olsayd ı<br />

maddi ve manevi bunca yitiklere belki de u ğramıyacaklard ı. işte<br />

son halife, 524 y ıll ık Abbasi imparatorluğunun yıkılmas ını ve yakınlarının<br />

gözü önünde katlini gördükten sonra, kendisi de Hülegü'nün<br />

emri ile idam edildi; üzerindeki peygamber h ırkas ı ve asas ı<br />

(180) Emir Ali, a.g.e., S. 420.


ARBAS İ İ MPARATORLU Ğ U 119<br />

yak ılıp külleri ırmağa at ıldı. Musta's ım'ın hazinesinde bulunan ye.<br />

di deve yükü alt ın ve gümüş kadeh ve sürahiler Hülegü'nün önüne<br />

götürüldüğü zaman Haşişiler'in son ba şkan ı Rüknüddin'in arkada•<br />

şı ünlü matematikçi ve astronom Nasırüddin Tüsi ve orada hazu<br />

bulunanlar hayretlerini sakhyamam ışlard ı (181).<br />

3. — Emevi ve Abbas! devletlerinin aras ındaki farklar : II. ve<br />

III. bölümlerde Emevi ve Abbasi soylann ın siyasi ve askeri ba şarılarım<br />

aç ıklarken s ıras ı düştükçe bu soylardan halifelerin yönetimdeki<br />

tutumlann ın özelliklerini de yeri geldikçe belirtmeye çal ışt ık<br />

Bu iki ayrı, birbirine z ıt tutumu biraz daha geni ş ve ayr ınt ıl ı olarak<br />

aç ıklamakla iki imparatorlu ğun karakterini daha iyi belirtmenin<br />

mümkün olduğu kan ısınday ız.<br />

II. Bölümde Emevi Imparatorlu ğunun kuruluşunu, genişlemesini<br />

ve y ıkılmas ını anlat ırken bu devletin bir bedevi Arap toplumu<br />

niteliğinde olduğunu, hele Abdülmelik'e kadar geçen halifelerin birer<br />

Arap kabile şefi gibi davrandıkların ı söylemi ştiık. Halifelerin<br />

Sasani hükümdarlar ına benzemeleri, ancak Abbaso ğullar ı zaman ında<br />

gerçekle şmiştir. Halifeye yaln ız dünyevi de ğil ruhani bir şel<br />

niteliğini veren Abbasi halifeli ği, as ıl Islam ruhuna tamamiyle ya•<br />

banc ı olan bu ikili egemenlik kavram ını, Iran ve Bizans müesseselerinden<br />

şuursuz bir şekilde alarak (182) benimsemeye çal ışmışt ır.<br />

Emeviler ile Abbasiler aras ında, zaman ın ve egemenlik merkezi<br />

bölgelerinin birbirinden çok ba şka olmas ı dolay ısiyle mevcut bulunan<br />

büyük farklar her iki saltanat ın niteliğini birbirinden ay ırd<br />

ığı gibi, Emevi halifeleri ile Abbasi halifelerine hukuki bak ımdan<br />

iki ayrı kimlik de vermi ştir.<br />

Emeviler Abdülmelik zamamna kadar, bir yandan geni ş ülkeleri<br />

fethederken, bir yandan da bu ülkelerin halk ın ı islâm'a al ış -<br />

t ırmak için, eski mevcut yönetim örgütünün devam ına dokunmam<br />

ışlard ı. Ancak, Abdülmelik'den ba şhyarak yava ş yava ş Emevi<br />

soyunun tutumunu de ğiştirdiğine, Bizans usûllerini aynen kabul<br />

etmeğe koyulduklar ına tan ık oluyoruz. Çöl geleneklerine ba ğlı<br />

kalan Emevi hükümdarlar ı sadece Emir ül-Mü'mlnin ve Arap aristokratlanmn<br />

şefi idiler. Yabanc ı kavirrılerin yard ım ve desteği ile<br />

iktidara gelen Abbasiler ise her şeyden önce Hz. Peygamber'in am-<br />

(181) İbni Tiktaka, el-Fahri, S. 581 v. öt.; Cevdet Pa şa, Kısas, X., S. 894;<br />

Emir Ali, a.g.e., II., S. 422.<br />

(182) Köprülü Fuat, islâm Medeniyeti Tarihi (Barthold'a zeyl), S. 130.


120 Bahriye ÜÇOK<br />

cas ı soyundandılar. Bu nedenle birinci derecede İmam ül-Müslimin<br />

yani bütün islam cemaatinin imam ı, başı, yol göstericisi ve Peygam-,<br />

ber'in vekili idiler. Bunu biraz daha aç ıklamak gerekirse diyebiliriz .<br />

ki<br />

, Emeviler islam toplumunun ba şında dünyevi birer şef oldukları<br />

halde, Abbasiler kendilerini Hz. Peygamber'in kutsal hat ıralarının<br />

varisi, birer ruhani şef, teokratik lider olarak gönnekte idiler. Hatta<br />

Asya ve Afrikada'ki topraklar ı üzerinde say ıs ız devletler kurulup<br />

Halifeler egemenliklerini ve ki şisel özgürlüklerini büsbütün yitirdikleri<br />

zamanlarda bile, bu nazari egemenlikleri söz götürmez bir biçimde<br />

sürüp gitmekteydi. Bunun nedenlerini, yani Halifenin hem<br />

dünyevi hem de ruhani iki gücü ki şiliğinde birleştirmekle adeta<br />

kutsal bir mahiyet al ışın, Arap imparatorluğunun önemli bir ülkesi<br />

durumuna girmi ş olan Iran'dan gelen etkilerde aramak yerinde<br />

olur.<br />

Baz ı bat ılı tarihçilerin Abbasi imparatorlu ğuna Yeni Sasani<br />

Devleti gözüyle bakmalar ı Müslümanlığı kabul etmi ş, fakat eski<br />

sasani geleneklerine bağlı Iran Aristokratlann ın yeni imparatorluğu<br />

geni ş ölçüde etkilemi ş olmalarındandır.<br />

Hilgete Peygamber ailesinden birisini geçii ın ıek amac ıyla yap<br />

ılan propagandalar ve hareketlerde ilk halifeler ça ğına dönmek,<br />

ırk ve milliyet fark ı gözetmeden bütün Müslümanlar aras ında eşitliği<br />

sağlamak, keyfi hareket etmeyip şeriat hükümlerine uymak,<br />

Peygamber ailesine sad ık kalmak gibi Arap'dan gayri kavim.lerin<br />

memnun kalacaklan hususlar vard ı . Hz. Ali adına yap ılan bu çeşit<br />

propagandalar, sonunda Abbasiler'in i şine yarad ı. Ancak Hz. Ali ailesini<br />

yüzy ıllarca felakete sürükledi.<br />

Tanr ısal, kutsal bir kökden geldiğine inandığı bir soya bağlanmak,<br />

hükürndar ın kutsal bir kimliği olduğuna inanmak, teokratik<br />

bir nitelik gösteren Sasani devletinde halk ın geleneklerindendi. İşte<br />

Abbasi halifeliği bu teokratik kimliğini, hükümdarlarını hem siyasi<br />

hem dini lider olarak görmü ş olan Sasani Devleti halk ının, özellikle<br />

aristokrasisinin bu yoldaki geleneklerinin etkisi alt ında kalarak<br />

kazanmış oldu. Halbuki Emevi hükümdarlar ı Bizans'dan ald ıkları<br />

egemenlik kavram ını uygularlarken dünyevi kudretlerini seriata<br />

fiilen dayatm ıyorlar ve böylece yava ş yavaş teokrasiden aynl ı-<br />

yorlard ı. Çünkü örnek ald ıkları Bizans'da Imparator ve Patrik,<br />

dünyevi ve uhrevi iki ayrı gücün temsilcileri idiler. Ancak bu iki<br />

soy zaman ında da devlet Bizans'ta oldu ğu gibi otokratik (= tek ki şi<br />

egemenliği) bir nitelik göstermektedir.


ABBASI İ MPARATORLU Ğ U<br />

121<br />

Arap kabilelerine ve şehir aristokratlanna dayanan Emeviler,<br />

bir Arap imparatorlu ğu olduğu halde, Abbasi devletine bir Arap<br />

devleti dernek yerinde olmaz. Bu devlette debdebeli ve ha şmetli<br />

te şrifat kurallarının uygulanmas ı, halifeye vekalet eden bir vezirin<br />

bulunuşu, onu halktan ay ırmış, herkesin üstünde kutsal ve mutlak<br />

bir varl ık haline getirmi ş, böylece eski dünyevi ve ruhani güçlere<br />

sahip Kisralann Halifeler adeta ardgelenleri olmu şlard ı (183).<br />

Aslında Islam'da birbirinden ayr ı böyle iki güç mevcut olmad ı-<br />

ğı gibi, İslam âleminde böyle iki güce sahip bir ba şkana da lüzunı<br />

yoktu. Islam'da Allah ile kul aras ına hiç kimse girerniyeceğinden,<br />

halifelerin tarihte hiçbir zaman günah af fetme, dini kurallar ı değiş.<br />

tirme, yenileme ve kald ırma yetkileri de ohram ıştır. İslam dünyas<br />

ın ın siyasi bir birlik olarak dü şünülmesinden ç ıkan halifelik anlayışı<br />

ancak Emeviler zaman ındaki gerçeklere uyuyordu. Fakat İslam<br />

imparatorluklann ın en parlak ça ğını teşkil eden Abbasiler zan ıanında<br />

bat ıda İspanya'da Endülüs Einevi devletinin kurulmas ıyla bu<br />

birlik parçalanm ış, bu parçalanmay ı Asya ve Afrika'da başka devletlerin<br />

kurulmas ı büsbütün artt ınnıştır.<br />

Abbasi İmparatorluğu topraklar ı üzerinde kurulan, önce de<br />

bahis konusu ettiğimiz bu devletler şeklen Halife'yi tammakla birlikte,<br />

örneğin Selçuklular'da olduğu gibi tamamiyle bağıms ızdılar.<br />

Bu kadarla kalm ıyarak Bağdat' ın hazinesi gibi sayılan Mıs ır'da X.<br />

Yüzyılda Abbasi halifelerini hiçbir biçimde tan ımıyan, kendilerini<br />

halife ve emir ül-mü'minin sayan Fatimi hükümdarlar ı gibi şii halifeler<br />

ortaya ç ıkmışt ır.<br />

Gerçi İslam kamu hukukuyla uğraşan, hilafet, saltanat sorunlarını,<br />

tarihi gerçekleri hiç göz önüne almadan, islami esaslara göre<br />

inceleyip aç ıklıyan el-Maverdi gibi, eserlerini ancak Abbasi imparatorluğunun<br />

yıkılnıa devrinde vücuda getirmi ş bir tak ım bilginlere<br />

göre halife hem dünyevi hem de ruhani bir şeftir. Ama gerek<br />

doğulu, gerek bat ılı bilginlerin araşt ırmaları ortaya şu gerçeği<br />

koymuştur ki, islam dininde halifelik diye bir müessese yoktur.<br />

Birçok eski fakihler yani İslam hukukçuları, özellikle Hanefi mezhebi<br />

kurumları halife sözcüğünün sultan gibi sadece bir unan<br />

olarak kullan ıldığını ve ilk dört halifenin ölümünden sonra art ık<br />

halifeliğin mevcut olmad ığı inanc ını taşımışlard ır (184).<br />

(183) Köprülü Fuat, İslam Medeniyeti Tarihi, S. 139.<br />

(184) Köprülü Fuat, a.g.e., S. 140.


IV<br />

EMEV İLER VE ABBAS İLER ZAMANINDA UYGARLIK<br />

Şimdiye kadar inceledi ğimiz Emevi ve Abbasi devletleri zaman<br />

ında islam uygarl ığının geli şmesi ve ula ştığı yüksek seviye «Islam<br />

uygarl ığı Tarihi» adl ı ayrı bir kitap konusu te şkil edecek kadar geniş<br />

kapsaml ıdır. Biz bunun için burada ancak ana çizgileriyle Emevi<br />

ve Abbasi devletlerinin örgütlerini ve bu devletler zaman ında uygarlığın<br />

belli başlı alanlarındaki gelişmeleri kısaca gözden geçirmekle<br />

yetineceğiz.<br />

1. — Örgütler : A) Halifelik : Islam devletinin ba şında bulunan,<br />

dini korumak ve dünya i şlerini yürütmekle görevli ki şiye «Halife»<br />

denir. Halife dünya i şlerini dini bir siyasetle yönetmek ve bulunduğu<br />

şehirde cuma namaz ı k ıldırmakla görevli oldu ğu için kendisine<br />

«Imam» ad ı da verilirdi. Islam ümmetinin ba şında bulunan<br />

ki şinin «Halife» ad ını taşımas ı tarihte baz ı tart ışmalara yol açm ışt<br />

ır; çünkü Islam toplumunun ba şındaki dini ve dünyevi yöneticiyi<br />

kimisi Hz. Peygamber'in halifesi, kimisi de Tanr ı'nın yeryüzündeki<br />

halifesi olarak kabul etmekteydiler. Tanr ının halifesi olarak kabul<br />

edenler Kur'an' ın «Ben yer yüzünde ademi kendime halife yapacağım»<br />

(Sure II., Ayet 28) ve «Tann sizi yeryüzünün halifeleri k ıld ı »<br />

(Sure VI., 165; X., 15, 74) ayetlerini iddialar ına dayanak yap ıyorlard<br />

ı. Halbuki ilk halife Hz. Ebu Bekir «ben Tanrı'nın halifesi değilim,<br />

ben ancak Tanr ı Elçisinin halifesiyim, üstelik haz ır olmıyan<br />

birine naiplik, halifelik edilebilir, haz ır olanlara naiplik edilmez»<br />

demekteydi (185). Hz. Muhammed'in ölümü üzerine Müslümanlar<br />

bir süre şaşırmışlar, sonra Medineliler'in hemen hemen bir icma ı<br />

sonucu islam devletinin ba şına ayn ı yetkilerle bir kimseyi tayin<br />

(185) İbni Haldün, Mukaddime, I., S. 511.


EMEVI VE ABBAS! UYGARLI ĞI<br />

123<br />

etmeği uygun görmü şlerdi. Hz. Peygarnbere nas ıl herkes itaat borçlu<br />

ise, onun yerine seçilene de ayn ı şekilde itaatle yükümlüydü. Ona<br />

itaat etmiyen Peygambere, dolay ıs ıyla Allah'a ba ş kald ırmış Bayılırd<br />

ı .<br />

Tarihte halifelik kurumu üzerine ilk ve en geni ş incelemeyi yapmış<br />

olan el-Maverdi'nin el-Ahkam üsSultaniye'sinde gösterildi ğine<br />

göre (186) halife seçilebilmek için şu koşullar gereklidir : Hem düşünü<br />

şde hem i şde adil olmak,<br />

Bir karar veya hüküm verirken içtihatta bulunabilecek kadar<br />

f ı k ıh bilmek.<br />

Görme, işitme ve konu şmas ını engelliyecek bir özrü bulunmamak.<br />

Harekete engel bir vücut sakatl ığı bulunmamak.<br />

Uyrukları yönetmek ve i şleri yürütmek için gerekli akla sahip<br />

olmak.<br />

İslam topraklar ın ı korumak ve dü şmana karşı cihad aç ıp yürütebilmek<br />

için gerekli cesârete sahip olmak.<br />

Kurey ş kabilesiinden olmak (187).<br />

El-Maverdi belki gereksiz gördü ğünden halife olmak için aranılan<br />

ayr ıca dört ko şulu anmamışt ır 1) Müslüman olmak; 2) Özgür<br />

olmak; 3) Ergin olmak; 4) Erkek olmak (Arnold, İ. Ansiklopedisi,<br />

Halife maddesinde yan ılm ış, bu ko şullar ı da Eli-Maverdi'de<br />

varm ış gibi göstermi ştir). Bu ko şullar sonradan. Kadi Beyzâvrniw<br />

revâli ül-Enver ve Gazzâlrnin ilıyau Ulüm'unda eklenmi ştir (188).<br />

Bununla birlikte tarih boyunca İslam devletlerinde ergin olm ıyan<br />

halifeler görüldü ğü gibi, halife değil, ama hükümdar olan pek çok<br />

kad ın da vard ır (189).<br />

Ayrıca Hariciler halifenin Kurey ş'den olmas ını aramad ıkları<br />

gibi, Şiiliğin Şebibiye kolu kad ınların da İmam (yâni şii halifesi)<br />

olabileceğini kabul etmişlerdir (190).<br />

(186) Coşkun Üçok, Türk Hukuk. Tarihi Dersleri, 4. Bask ı, S. 52.<br />

(187) Halifeliğin Kurey ş'e ait olmas ı fikrini Ebubekir Bakilâni reddederse<br />

de, İbni Haldün bunu do ğrular, bk. Mukaddime, I., S. 518 -20.<br />

(188) A. v. Kremer, Studien zur vergleichenden Culturgeschicte des Orientes,<br />

II., S. 121.<br />

(189) Bahriye Üçok, İslam devletlerinde kad ın hükümdarlar.<br />

(190) Makrizi, H ıtat, II., S. 333. Şebib'in Zalim Haccâc'a kar şı Irak'ta büyük<br />

bir cesaretle kar şı duran e şi Gazâle'ye duyulan sayg ıdan ötürü.


124 Bahriye ÜÇOK<br />

Fakihler halife seçimini, seçmenler ile seçilen aras ında bir sözleşme,<br />

bir akit olarak kabul ederler, burada seçmenler itaatlerini<br />

satmakta, kar şılığında seçilenden yönetim sat ın almaktad ırlar. Bunun<br />

içindir ki, halifenin seçmenlerce tan ınmas ı işlemine bey' (= sat<br />

ım) kökünden bey'a denilmiştir (191).<br />

İslam hukukuna uygun olarak iki yoldan halife olunabilir<br />

1) Seçmenlerin seçmesi ile; bir önceki halifenin atamas ı ile. Bunlardan<br />

birincisine ihtiyar, ikincisine and denir. Bu yüzden halifenin<br />

veya hükümdar ın yerine geçecek ki şiye veliand denir. Sonradan<br />

bu iki yola bir üçüncüsü eklenmi ştir. Bu, zor kullanarak hükümdarlığı<br />

ele geçirmek yoludur; buna kahriye, ilk ikisine birden<br />

de ihtiyariye denir. Kahriye'nin ba şka iki ad ı daha vard ır: galebe<br />

ve Şevket (192). İslam hukukçular ı zor kullanarak iktidar mevkiine<br />

geçen ıkişiye itaati, İslam ülkesinde huzurun sa ğlanmas ı bak ı-<br />

mından olumlu karşılamışlardı (193). Aynı zamanda iki halife seçmek<br />

imkans ız olduğu halde, İslam ülkesinin çok geni ş olmas ı halinde,<br />

bir halifenin bütün ülkede iyi bir yönetim yürütemiyece ği<br />

düşüncesi ile iki halifenin ayn ı zamanda, fakat ba şka ba şka ve<br />

birbirinden uzak yerlerde bulunabilece ği kabul edilmi ştir. İslam<br />

tarihinde bunun örneklerinin bulunduğunu daha önce görmü ştük.<br />

Ancak halife unvan ını ta şımakla beraber, gerek Emevilerin, gerek<br />

Abbasiler'in zamanlarında halifeler çok kez oğullarını veya yak ın<br />

hısımlarını zorla veliand olarak tan ıtt ıklar ından serbest bir halife<br />

seçimi bahse konu olamam ış ve halifeler hükümdar veya sultan<br />

haline gelmi şlerdir.<br />

Doktrine göre halifenin ba şlıca vazifeleri ise şunlard ır :<br />

Dinin savunulmas ı ve korunmas ı .<br />

Adli kararlar ın infaz ı ve hukuki anla şmazl ıkların çuzümlenmesi.<br />

Can, mal ve onurun her türlü sald ırıya karşı korunmas ı .<br />

Ceza kurallar ı= uygulanmas ı .<br />

S ınırların korunmas ı için savunma tedbirleri almak ve sald ı-<br />

r ıyı önliyecek kuvvetleri haz ırlamak.<br />

(191) Coşkun Üçok, a.g.e., S. 53.<br />

(192) Hammer - Purgstall, Über die rechtsmaessige Thronfolge nach den<br />

Begriffen des moslemischen Staatsrechtes, in Bezug auf das Osmanische<br />

Reich. S. 593.<br />

(193) A. v. Kremer, a.g.e., I., S. 403.


EMEVI VE ABBAS' UYGARLIĞI<br />

125<br />

Islami kabul etmek veya Islam devletine uyruk olmak istemiyenlere<br />

kar şı sava ş cihad) açmak.<br />

Vergileri ve zekat ı toplamak ve bunlar ı şeriata göre bölü ştürmek.<br />

Maa şları belirtmek ve bunlar ı tam zaman ında ödemek.<br />

Yönetime ve maliyeye güvenilir kimselerin atanmas ı .<br />

Bütün devlet ve din i şlerine kendini verme.<br />

Görülüyor ki, halife yaln ız yürütme ve yarg ı ile görevlidir.<br />

Yasama alan ında bir yetkisi yoktur. Yâni halife dini kurallar ı değiştiremediği<br />

gibi, yeni bir dini kural da koyamaz. Mevcut bir dini<br />

kural ın değiştirilmesinin veya yeni bir dini kural ın bütün sünni<br />

müslümanları bağlay ıcı olmas ının mümkün olabilmesi için bu hususta<br />

bir icma ın meydana gelmesi gereklidir. Halbuki katolik kilisesinin<br />

başı olan Papa dini 'kurallar ı cleğiştirebileceği gibi, yeni<br />

dini kurallar da koyabilir.<br />

a) Hilâfetin üç önemli sembolü : Hilâfetin ba şlıca üç önemli<br />

sembolü vard ır : 1) Hutbe; 2) Para bast ırma; 3) Traz.<br />

Hutbe camilerde cuma namazlar ında minberlerde halife için<br />

okunan duaya denir. İlk dört halife zaman ında namazda imâmet<br />

vazifesi gören halifeler Hz. Muhammed'e salâvat getirirlerdi. Araplar<br />

ülkelerini geni şlettikten sonra valiler bulunduklar ı şehirlerde<br />

imaml ık etmeğe ve devrin halifesine namaz ın sonunda duaya ba ş-<br />

lad ılar. Bu yolda öncülük eden, ilk örne ği veren vali, Hz. Ali zamanında<br />

Basra'da bulunan Abdullah ibni Abbas't ı ; onun zaferi<br />

için dua etmi şti ve zamanla bu her yerde adet oldu. Bir yerde bir<br />

halifeye dua edilmesi, yani onun ad ına hutbe okunmas ı o halifenin,<br />

o yerde egemenli ğinin ifadesi olurdu. Ba ğdat halifelerinin oto,<br />

riteleri azal ıp mahalli hükümdarlar kuvvetlendikçe, bu hükümdar.<br />

lar kendi egemenliklerinin belirtisi olarak halifenin ad ının yan ı sıra<br />

kendi adlar ın ı da hutbede okuttular. Zamanla halifenin ad ının<br />

büsbütün kald ırıldığı da olmuştur.<br />

Halifeliğin ve hükümdarl ığın başka bir sembolü de parad ır.<br />

Araplar islam'dan önce Iran ve Bizans paralar ını kullanmakta idiler.<br />

Daha önce de söyledi ğimiz gibi, alt ın paraya Dinar, gümü şten<br />

olanlara da Dirhem deniliyordu. Dinar dirhemin on- oniki kat ı de-


126 Bahriye ÜÇOK<br />

gerinde idi (194). Her nekadar Abdülmelik devrinedek islam ülkelerinde<br />

Hâlid bin Velid, Müs'ab ibni Zübeyr, Ziyâd ibni Ebi Sufyân<br />

(Ebihi) ve Haecac gibi valiler taraf ından paralar bast ır ılm ış ise de<br />

bunlar alt ın değildi. Alt ın para bast ırmak hakk ı hükümdarlara<br />

ait olup hiçbir zaman bu hakk ı valiler kullanamam ışlard ır. Alt ın<br />

para ilk olarak Abdülmelik taraf ından Bizans Imparatorunun tehditlerine<br />

kar şı bast ır ıld ı . Abdullah ibni Zübeyr'in emri ile Irak'da<br />

Müs'ab' ın bast ırd ığı paralar ile Ziyad' ın dirhemleri Iran tipindeydi<br />

(195).<br />

Halife ve hükümdarlar ın egemenliklerinin bir üçüncü sembolü<br />

olan Traz, özel olarak dokutulmu ş ipek kuma şlara denirdi. Bunların<br />

üzerinde ya hükümdar ın ad ı, ya da ba şka i şaretler, s ırmalar,<br />

renk renk ipeklerle kuma şın kenar ına su halinde i şlenirdi. Bu türlü<br />

kuma şlardan dikilmi ş kaftanlar hediye etmek de hükümdarlara<br />

özgü bir davran ışt ı. Bu adet de Iran ve Bizans hükümdarlanndan<br />

Islam saraylar ına geçmi ştir. Ancak Bizansl ılar' ın Traziannda bazen<br />

hükümdarlar ın resimleri, ya da ba şka i şaretler bulundu ğu<br />

halde, Islam trazlar ına putperestlikten yeni kurtulmu ş olmanın<br />

çekingenliği içinde resim konulmam ış, bunun yerine isim ve baz ı<br />

dualar koymak âdet olmu ştu. Halife bu giysileri kimlere hediye<br />

eder ise onun halife gözünde önemli bir yer tuttu ğu herkesçe bilinirdi.<br />

B) Valilik : Emeviler'de iki türlü vali vard ı : 1) Geni ş yetkili<br />

vali; 2) S ın ırl ı yetkili vali.<br />

Genel valilik de iki türlü idi : 1) Emaret-i İstikfa; 2) Emal-et-I<br />

istila. Emaret-i İstikfa veya tefviz denilen birinci tür 'genel valilik<br />

halife taraf ından ehliyetlerine güvenilen kimselere verilirdi.<br />

Bunlar şu i şlerle görevli olurlard ı: 1) askeri i şlere bakmak; askerlerin<br />

ücretlerini vermek ve bütün ihtiyaçlar ını sağlamak; 2) memurları,<br />

kad ılar ı atamak; 3) haraç ve sadaka (zekatlan toplamak); 4)<br />

dini ve uyruklar ın can ını ve onurunu korumak; 5) narrazda imaml<br />

ık vazifesi görmek; 6) hac ılara kolayl ık göstermek. Bundan ba şka<br />

eğer yönetilen ülke yabanc ı bir devletin s ınırlarına yak ınsa, dü ş-<br />

manla sava şmak, ganimetleri bölü ştürmek.<br />

(194) Daha geni ş bilgi için bk. Belâzuri, Futuh ül- Buldân, IL, S. 373 v. öt.<br />

Hicri 74 y ıl ında, Müslümanlar ın bir bayrak alt ında yeniden topland ığı<br />

s ırada ilk alt ın para bas ılmışt ır.<br />

(195) Lammens, Etudes sur le siicle des Omayyades, S. 151.


EMEVİ VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

127<br />

Abbasiler devrinde valilerden çoğu, hele halifenin yak ını olursa,<br />

atand ığı vilâyete gitmez, yerine bir vekil yollar; kendisi hükümet<br />

merkezinde kal ırdı. Abbasi devletinin parçalanmaya yüz tutmas<br />

ı sebeblerinden biri de budur (196).<br />

Valiler hükümdar ad ına da olsa para basar, hutbe okutur, vergileri<br />

toplarlard ı. Bunca güce sahip olan vali e ğer hükümet merkezini<br />

zayıf bulursa, o zaman eyalet halk ını kendinden yana kazanarak<br />

halifeye vergi vermek ko şuluyla bağıms ız olurdu. Kuzey Afrika'daki<br />

Aglebiler, Horasan'daki Tahiriler, Mısır'daki Tulunoğulları<br />

gibi.<br />

b) Emâret-1 Istilâ Bir emir veya vali, kuvvet kullanarak bir<br />

bölgeyi ele geçirince, halife onu âdeta ba ğıms ız bir hükümdar gibi<br />

tan ırd ı . İşte böylece tan ınmış valilik veya emirliklere Emâret-i<br />

lira denirdi. Ancak bu valiler her türlü yönetim i şlerini bağıms ız<br />

olarak gördükleri halde, dini bak ımdan halifeye bağlı say ılırlardı .<br />

Iran ve Irak'da Büveyhoğullan, M ısır ve Suriye'de Eyytibiler, Memlülder,<br />

Do ğuda Gazneliler ve bunun gibi daha birçok devletler bağıms<br />

ız olduklar ı halde minberlerde halifeler ad ına hutbe okutur ve<br />

"gene onlar ın adına para bast ır ırlardı .<br />

Emeviler'in kurulduğu s ıralarda, valilerin Umeyye ailesine ba ğ-<br />

lılığını bir kat daha artt ırmak için Muâviye onlara birçok imtiyazlar<br />

tan ıdı. Hatta Ziyâd ibni Ebihi'yi Basra, Sicistan, Horasan'a vali tayin<br />

ettiğinde istediği kadar maa ş almas ına izin verdi. M ısır valisi<br />

Amr ibn da ayn ı hakk ı tan ımıştı. Bu vatiler hükümet merkezine<br />

gönderecekleri mebla ğdan başka, bütün soylarma zengin<br />

bir yaşant ı sağlıyacak paray ı toplayabilmek için yönettikleri ülke<br />

halklarına gösterdikleri şiddet, hatt2 şeriat hükümlerini hiçe sayan<br />

tutumlar ı Emevi imparatorluğunu çöküntüye götüren nedenler<br />

aras ında sayılmaktad ır. Agani XIX. C. S. 62'de bunlardan baz ı-<br />

larının yüzmilyon dirheme ula şan bir servete sâhip olduklar ı aç ıkla<br />

nmaktad ır.<br />

Servetin artmas ı valilerin lüksünün artmas ına sebeb olmu ş ,<br />

Horasan gibi zengin bir ülkenin geliri valinin mutfak masraflar ı-<br />

na yeti şmez olmuştu. Bunun önüne geçmek için halifeler valilerin<br />

mallarını müsadere ve valili ği de başka birine vermek yolunu tuttular.<br />

Halk ağır vergiler alt ında büyük s ıkıntılara uğradı; zulüm<br />

(196) C. Zeydan, Medeniyet-i islâmiye Tarihi, I., S. 129.


128 Bahriye ÜÇOK<br />

gördü. Hemen her yeni gelen halife vergileri hafifletme ği değil,<br />

ağırla ştırmayı düşündü. Ömer ibni Abdülaziz ise, bu tutumun tersine<br />

«Yüce Allah, Hz. Muhammed'i halka do ğru yolu göstersin diye<br />

yollad ı; para tahsildarl ığına göndermedi» diyerek müslümanlığı<br />

kabul etmi ş olanlardan cizye al ınmamas ını emrediyordu.<br />

C) Vezirlik : Halife'den sonra en üstün yeri tutan vezirdi.<br />

Vezirlik kurumu Abbasiler devrinde Iran örnek al ınarak kurulmu ş-<br />

tu. Ama buna benzer vâzifeleri görenler daha ilk dört halife zamanında,<br />

hatta Hz. Muhammed zaman ında da vard ı. Yaln ız bunlara<br />

daha çok katip ad ı verilmekteydi. Islam devleti büyüdükçe vezirin<br />

de önemi artm ış ve hükümdar veya halifenin ad ına ülkeyi bunlar<br />

yönetmi şlerdi. Islâm Imparatorlu ğunda vezir ad ını alan ilk devlet<br />

adam ı Abbasiler'de Ebu Seleme Hafs bin Süleyman (Hallal)<br />

d ır (197). Bu vezirlerin halifelerin güçlü veya zay ıf olmaları ile<br />

orant ılı olarak yetkileri artar veya azal ırd ı. Yaln ız bilge ve bilgin<br />

bir ki şi olan halife Me'mun, zaman ında illerden temsilciler getirtmiş<br />

ve bir şûra kurmu ştu ki, bu gelenler birer milletvekili olup<br />

tam bir özgürlük içinde dü şüncelerini, halifeden korkmadan, söylerlerdi.<br />

Ancak halifeli ğin nüfuzu yok olunca bu şûra fakihlerden<br />

oluşmu ş bir şer'i encümen hâline geldi. Bununla birlikte. Büveyhoğulları,<br />

Samanoğulları, Selçuklular ve Eyyübiler zamanlar ında bu<br />

türlü millet temsilcileri ve bunlardan kurulu şüralar vard ı . Selâlıüddin<br />

Eyyübrnin danışma meclisi, veziri el Kadi ül-Fâdıl' ın başkanlığında<br />

toplan ır, sava ş zaman ında da onunla birlikte bulunurdu.<br />

Abbasiler'de zamanla iki türlü vezirlik ortaya ç ıkmıştır : 1) Vezir-i<br />

Tefviz; 2) Vezir-i Tenfiz.<br />

a) Vezir-i Tefviz : Veliaht atanmas ı, vezirin atad ığı memurları<br />

görevden ç ıkarmak gibi yaln ız halifelerin görebilece ği işlerden<br />

arta kalan bütün devlet i şlerine bakan vezire Vezir-i Tefviz ad ı<br />

verilirdi.<br />

b) Vezir-i Tenfiz : Halifenin kendisine vermi ş olduğu belli bir<br />

iş veya i şlere bakan vezire de Vezir-i Tenfiz denirdi.<br />

Halife mührünü Vezir-i Tefviz'e verir, o da halife ad ına bu mühürü<br />

kullan ırd ı .<br />

D) Divânlar : Diyar' sözünün farsçadan geldi ği kabul edil-<br />

(197) C. Zeydan, a.g.e., I., S. 132.


EMEV1 VE ABBASI UYGARLIĞI<br />

129<br />

me,ktedir. Rivâyete göre Kisra birgün gelir gider hesaplar ı ile uğrayan<br />

kâtiplerin bulundu ğu daireye girmi ş, onlar ın kendi kendilerine<br />

durmadan bir şeyler m ırıldand ıklar ını görünce «Divâneler»<br />

demi ş, sonradan k ısalt ılarak Divân biçiminde kullanılmış (198).<br />

Ama genel olarak kay ıt defterlerine veya dairelerine Divân denmek<br />

âdet olmu ştur. islâm'da devletin giderlerine ve ba ğışlarına bakmak<br />

ve ele geçirilen ülkelerin vergi ve haraçlar ını toplamak, nüfusunu<br />

saymak ve korumak için gereken askeri ve her türlü giderleri sa ğ-<br />

lamak üzere kurulmu ş olan daireyi ilk önce Hz. Ömer zaman ında<br />

görüyoruz. Ömer bin Hattab' ın böyle bir daireyi kurmas ına Bahreyn<br />

valisi Ebu Hureyre'nin getirdi ği büyük ölçüdeki mal ve para<br />

sebeb olmu ştur. Getirilen mal ve paralar ın üleştirilmesi bazı güçlükler<br />

doğurunca Hâlid bin Velid, bir Divân = daire kurulmas ını<br />

önermi ş ve Şam'da görmü ş olduğu daireleri örnek göstermi ş, Hz.<br />

Ömer de bunu kabul etmi ştir.<br />

Askere al ınanlar ın adlar ının bir deftere kaydedilmesine de Hz.<br />

Ömer zaman ında ve H. 20. y ılda başlanm ışt ır.<br />

Islam devletinin s ınırlar ı geni şleyip i şleri çoğaldıkça bu i şlerin<br />

görülmesi için fethedilen ülkelerin resmi dairelerini örnek alarak<br />

divânlar kurmak kaç ınılmaz bir zorunluluk olmu ştur. Çünkü Araplar<br />

çoğunlukla okuma yazma bilmezlerdi. Hele mali i şlere bakacak<br />

hesap uzmanlar ı hiç yoktu. Bu yüzden, bu i şlerde uzun zaman Iranl<br />

ılar ve Hristiyan Rumlar, yâni islâm devletinin koruyuculuğundaki<br />

zinunner kullan ıldı. Böylece ilk zamanlarda defterler farsça<br />

veya rumca tutulmu ştu. Ancak Abdülmelik halife olduktan ve halifelik<br />

bir hükümdarl ık şeklini aldıktan sonra Araplar göçebelik ça ğ-<br />

larındaki sâdelikten kurtulup medeni hayat ın gereklerine uydular;<br />

okuma yazma, hesap tutma ö ğrenmeğe koyuldular. Bundan sonrad<br />

ır ki Emevi devletinin resmi dili arapça oldu. Zimmi memurlar i ş-<br />

ten ç ıkart ılıp yerlerine Arap memurlar geçirildi.<br />

Devlet yönetimi henüz ilkel bir durumda olan Erneviler'in Sufyani<br />

soyu zaman ında ve özellikle I. Muâviye'nin halifeli ği s ıras ında<br />

baz ı divânlar kurulmaya başland ı .<br />

a) Divân ül-Hâtern : Iller ve yabanc ı devletlerle haberle şmeyi<br />

herhangi bir sahtecilik ve tehlike ile kar şı karşıya bırakmamak<br />

amac ıyla Divân ül-Hâtem ad ıyla bir mühür divan ı kurulmuştu. Ha-<br />

(198) İbni Haldûn, Mukaddime, L, S. 665.


130 Bahriye ÜÇOK<br />

lifelerin emri ve irâdeleri bir def tere yaz ıldıktan sonra, ait oldu ğu<br />

yere ulaşt ırılırdı .<br />

Birinci Muâviye posta i şlerine de önem verdi. Ancak bu i şle<br />

ilgili divan ın ve diğer divânlar ın gelişmesi ve son şeklini almas ı daha<br />

çok Abbasiler zaman ında olmuştur. Emevilerde bütün i şler ba ş-<br />

lıca şu dört divânda görülürdü: 1) Divân ül-Harâc, 2) Divân<br />

tem, 3) Divân ül-Resâil, 4) Divân<br />

Abbasiler devrinde divânlar daha çok Sasani etkisi alt ında<br />

kald ı. Imparatorluk üzerinde sonradan kurulan yeni sultanl ıklar<br />

da ihtiyaçlarına uygun divânlar veya genel müdürlük görevi yapan<br />

daireler kurdular. Gerçi bu konu ile ilgili ara ştırmalar henüz tam<br />

bir kesinliğe ula şamarn ışsa da elde edilen bilgilerle ayd ınlığa kavu<br />

şabilmiş olanları k ısaca belirtelim :<br />

b) Divân ül-Harâc : Tarım ekonomisine dayanan Abbasiler<br />

de en önemli divân Harâc divân ıdır. Burada gayrimüslimlerin topi•ak<br />

ve ürünleri üzerinden al ınan Harac toplan ırd ı . Ayrıca bu divân<br />

devletin mali i şlerine bakard ı. Bu divân'a Divân ül-Harâc<br />

yet de denirdi.<br />

c) Divân ül-İnsa : Abbasilerden önce halifenin önemli ve gizli<br />

işlerini Kâtip' (S ır kâtibi) denilen ki şiler görürlerdi. Sonradan<br />

bu görev de vezirlere yükletildi. Vezirler de bu i şleri görmek üzere<br />

bir divân kurdular ve buna divân denildi. Divân ül-inşa da,<br />

gizli i şlere bakan «divâni ili-sır» ve gelen evraka bakan divâni ül-murasalât<br />

(veya resâil) olmak üzere ikiye ayr ılmışt ı. Önceleri vezirler<br />

bu iki divan ın işine de bakarlard ı. Sonradan divani ül-in şan ın işlerine<br />

bakmak üzere ba şka bir vezir daha atand ı ve daha sonra da<br />

vezirin buyruğunda olan bir başkan bu divan ın i şlerine bakt ı. Bu<br />

divân ın en ba şhca görevi halife ile di ğer hükiimdarlar ve iller aras<br />

ındaki yaz ışmayı yönetmek ve halifeye gönderilen dilekçelerin gereğine<br />

bakmakt ı. Yâni E ıreviler'in divân ül-hâtem'inin yerine Abbasiler<br />

de divân ül-inşa geçmi şti.<br />

d) Divân ül-Berid : Arapçada postaya berid denir. Posta i şlerinin<br />

Emeviler zaman ında iyice düzenlenmi ş olduğu bilinmektedir.<br />

Abbasilerde posta i şleri de bir divânda topland ı. Bu divân yaln ız<br />

posta i şlerine bakmaz, ayn ı zamanda ta şradaki memurlanyla oralardaki<br />

yüksek yönetim görevlilerini de gizlice denetlerdi. Yâni Divân<br />

ül-Berid ayr ıl zamanda bir iç casusluk örgütü idi.


EMEVİ VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

13i<br />

e) Divân ül-Cünd : Askerlik i şlerine bakan :-divâna Divan ül-<br />

Cünd denirdi. Bu örgüt Hz. Ömer zaman ında kurulmuş olduğu halde<br />

o zaman buna yaln ızca «Diyar"» denirdi. Bu divânda askerlikle<br />

ilişkileri olan kimselerin künye ve sicilleri, ald ıkları ayl ıklar ve<br />

görevleri yaz ılan defterler tutulurdu. İlk önceleri bütün erkek, .ergin<br />

hür müslümanlar asker say ılırlar ve ayl ık alırlard ı. Sonralar ı<br />

cesur olanlar ve hizmet etmi ş olanlar asker say ıldılar ve cesaretlerine<br />

ve görevde es.kiliklerine göre ayl ık aldılar. Asker olmak istiyen<br />

kimseler bu divan ın başkan ına bir dilekçe verirlerdi. Dilekçe sahibinin<br />

askerliğe uygun, özgür, ergin, müslüman, sağlam, cesur ve<br />

çal ışkan olduğu anlaşılırsa askerliğe kabul edilirdi.<br />

f) Divân ül-Mezâlim : Zulümden yak ınanlarm Werine bakan<br />

bu divan bir türlü yarg ıtay ve dan ıştay hatta vergi itiraz komisyonu<br />

yerindedir; yâni kad ılardan ve diğer büyük memurlardan yak ı-<br />

nanlar bu divâna ba ş vururlar& Hz. Ali'den ba şlıyarak halifeler<br />

halk ın bu yoldaki yak ınmalarm ı dinlemeğe başlamışlard ı. XIV. Abbasi<br />

halifesi Mühtedi'ye kadar, aral ıklarla da olsa, halifeler halk ın<br />

yak ınmalarını dinlerlerdi. Bundan sonra bu i şe önce vezirler, daha<br />

sonra da Kadl-Kudât ad ı verilen ba şkadılar Divan ül-Mezalim denilen<br />

divânlarda bakmaya ba şladılar. Tarihte ilk başkadı olarak,<br />

imam-i azarn Ebu Hanife'nin öğrencisi imam Ebu Yusuf'u görmekteyiz.<br />

Daha sonralar ı Bağdat ve ba şka şehirlerin kad ıların' başkad ı<br />

tayin eder oldu.<br />

Halife Muktedir zaman ında Divan-i Mezalim başkanlığı Stuneyl<br />

adlı bir kad ına verilmi şti. O her cuma günü Bağdat' ın bir mahallesi<br />

olan Rusâfe'de halifenin annesi ad ına yap ılmış olan bir türbede sağında<br />

solunda kad ılar olduğu hâlde oturur, yak ınmaları dinler ve<br />

gerekli kararlar ı ald ıktan sonra imzalard ı - (199).<br />

g) Divân ül-Beytilmâl : Bütün devlet gelirlerini kontrol eden,<br />

gelir ve giderler aras ında denge sağlamaya çal ışan divâna, Divân<br />

ül-Beytihuâl denirdi. Beytülmâl il -Hassa ise halifenin özel hazinesine<br />

bakard ı. Halife Mansur'un cezalar ve müsaderelerden elde<br />

edilmi ş mal ve paralara bakmakla görevli tuttu ğu Beytühnâl il-Mezalim<br />

onun özel hazinesi gibi idi. Bu divân Mutezid zamanında büyük<br />

bir önem kazand ı. Halifenin emlâkinin geliri, ceza ve müsaderelerden<br />

sağlanan gelirin büyük bir k ısmı, illerin gelirlerinden mer-<br />

(199) Ibni Tagribercil, IL, S. 1203.


[32 ğ ahriye t.tçox<br />

keze gönderilmi ş baz ı paylar burada toplan ırd ı. Olağanüstü baz ı<br />

durumlarda bu hazineden halk için yard ımlarda bulunuldu ğu da<br />

olurdu.<br />

h) Diğer bazı divânlar : Devlet tekelinde bulunan para basma<br />

i şlerine bakan divâna, Divân ül-Dar iI-Darb; vezirlerden ve büyük<br />

memurlardan al ınan cezalar ve müsadere edilen servetleri toplay<br />

ıp yöneten divâna, sonradan Divân ül-Müsâderin dendi. Bunlardan<br />

ba şka genel askerlik i şleriyle uğraşan Divân ül-Arz il-Ceyş , ba ş-<br />

kan ve vâlilerin hesaplar ını denetliyen Divân ül-Tevki', gayri müslimlerden<br />

al ınan cizye vergisi i şlerine bakan Divân ül-Cevâli, Abbasi<br />

ailesinden olanlar ile kimi saray adamlar ına maaş veren Divân<br />

ül-Nafaka, vezir Ali bin İsâ zaman ında kurulan ve İslam s ı-<br />

n ırlar ının korunmas ı masraf ını ve kutsal şehrilerin bak ım ını üzerine<br />

alan Divân ül-Birr gibi daha birçok divânlar vard ı (200).<br />

2. — Vergiler : Gerek Emevi, gerek Abbasi İmparatorluğunda<br />

devlet gelirleri aras ında büyük bir yer tutan şeri vergilerin yan ında<br />

eskiden bu topraklarda al ınmakta olan baz ı vergiler, resimler ve<br />

harçlar da al ınmaya devam edildi ği gibi bunların yenileri de konulmustu.<br />

Şer'i vergiler ise Müslümanlardan al ınan Zekât ve Öşür, gayrimüslimlerden<br />

al ınan Cizye ve Haraç't ı .<br />

A) Müslümanlardan al ınan şerl vergiler a) Zekât islâm' ın<br />

beş kc şulundan birisi olan zekât veya sadaka baz ı mallardan almarak<br />

belli 8 grup ki şiye verilmesi gereken bir verginin ad ıdır. Vergi<br />

borçlusu asl ında bunu doğrudan doğruya bu gruplar aras ında da<br />

payla şt ırabilir.<br />

Zekât vergisine uyruk olan mallar şöylece s ıralanm ışt ır : 1) insanlar<br />

ın ekip biçtikleri tarlalar ın ürünlerinden saklanabilen ve g ıda<br />

olarak kullan ılabilen mallar; 2) Üzüm ve hurma ürünü; 3) Deve, s ı-<br />

ğır, koyun, keçi; 4) Alt ın ve gümü ş; 5) Tüccar e şyas ı .<br />

Bu beş kategori mal ın her birinden ayr ıca ne kadar vergi<br />

al ınacağı da belirtilmi ştir. İlk iki kategorideki mallardan Müslüman<br />

ürünü elde eder etmez 1/10 ini vermekle yükümlüdür ki bu<br />

a şağıda hemen göreceğimiz ö şrü kar şılar. Asl ında aralar ında dağıt<br />

ılmas ı gereken gruplar bak ım ından sosyal bir niteli ği olan zekât<br />

daha Halife Ebu Bekir'den itibaren tam bir vergi biçimine sokul-<br />

(200) Barthold, İslârn Medeniyeti Tarihi, Köprülü notlar ı., S. 120 v. öt. sinde<br />

bu divânlar hakk ında ayrınt ılı bilgi vard ır.


EME‘d VE ABBAS' UYGARLI ĞI<br />

133<br />

mu ş ve İslam devleti hazinesinin belli ba şlı kaynaklar ından biri<br />

durumuna getirilmi ştir.<br />

b) Öşür (Uşr) : Ö şür kamu yararlar ı için, üründen al ınan<br />

1 /10 oran ındaki verginin ad ıd ır. Etimologi bak ımından hem Asurlar'<br />

ın alt ın veya ayn olarak ald ıklar ı İşru-u adl ı vergiden hem, de<br />

ibranice Ma'aşer denilen ve tap ınak ve krallara, verilen 1/10 oranındaki<br />

vergiden geldi ği söylenmektedir. Hz Muhammed'ten önce<br />

Arabistan'da bu verginin bulundu ğu anla şıl ıyor. Önceleri yaln ız<br />

Arabistan bu vergiye uyrukken, sonralar ı islâmiyet geni şledikçe,<br />

sahipleri İslami kabul eden bütün topraklar ın ürünleri gene]<br />

olarak bu vergiye uyruk tutulmu şlard ır. Bu vergi daha çok saklanabilir<br />

üründen al ın ırsa da bütün toprak ürünlerinden al ınmas ı gerektiği<br />

düşüncesinde olanlar da vard ır. Daha çok 1/10 oran ında<br />

al ınan bu vergi yerine göre 1/10 in yar ısı 1,5 ve iki kat ı olarak da<br />

al ın ır.<br />

B) Gayrimüslimlerden al ınan Şer'i vergiler a) Cizye : İslam<br />

egemenliği alt ında ya şıyan fakat islamiyeti kabul etmiyen ehl-i ki.<br />

tap'lar İslam devletine mallar ının, canlar ının ve ırzlarının korunmas<br />

ı kar şılığı cizye adl ı ki şisel bir vergi verirlerdi. Cizye veren gayrimüslimlere<br />

Zimmi denirdi. Cizye'yi zimrni olmay ı kabul etmi ş<br />

olanlardan yaln ız eli silah tutan erkekler verirlerdi. Kad ınlardan,<br />

çocuklardan ve sakatlardan bu vergi al ınamazd ı . İslâmiyet, önceleri<br />

mecusiler'in ve hindular' ın oturduklar ı bölgelerde egemenli ğini<br />

kurunca bunlar ın ,ehl-i kitap say ıl ıp sayılamıyacaklar ı tart ışma konusu<br />

oldu. Hz. Muhammed'in Mecusiler'den cizye alm ış olduğunu<br />

bildiren bir hadise dayan ılarak Mecusiler de zimmi olabildiler.<br />

Sonradan Müslümanlar Hindu'lardan da cizye almakta bir sak ınca<br />

görmediler. Muhtelif İslam devletlerinde cizye, zimmilerin mali<br />

durumlar ına göre kademeli olarak y ılda bir defa ve esas itibariyle<br />

para olarak al ın ırd ı .<br />

b) Harâc : Cihad sonunda elde edilen ülkelerde ehl-i kitap<br />

olup da İslam' ı kabul etmiyen toprak sahiplerinden al ınan vergiye<br />

Harâc ad ı verilir : Toprak üzerinden al ınan ına Harâc-i muvazzafa,<br />

ürün üzerinden al ın an ına ise Harâc-i mukaseme denir. Bu vergi Romal<br />

ılar, Bizanl ılar ve İranl ılarca da bilinmekte idi. Önceleri, Harac' ı<br />

sonradan Müslüman olanlardan da almakta idiler; yani vergi toprağa<br />

bağl ı idi, sahibinin deği şmesi veya Müslüman olmas ı toprağı<br />

bu vergiden kurtaramazd ı. Sonradan Müslüman olanlar, çogal ınca


134 Ba'ı riye ÜÇOK<br />

bunlar yaln ız Öşür ve Zekat' ı verdiler, Harac' ı vermediler. Böylece<br />

Harac'a ba ğl ı topraklar da Ö şür veren topraklar durumuna geldi.<br />

Gene de Harac uzun zaman Islam devletlerinin gelir kaynaklar<br />

ının en önemlilerindendi.<br />

3. — Toplumsal hayat : Emevi devleti zaman ında bir yandan<br />

İslam egemenliği alt ındaki topraklar geni şletilirken, bir yandan da<br />

bu yeni elde edile topraklara Arap kabileleri getirilip yerle ştirilmekte,<br />

ama bu kabileler aras ında ya eskidenberi mevcut olan çeki ş -<br />

me ve çat ışmalar devam etmekte, yahut da yerle şirken yeni kom şu<br />

olan kabileler aras ında savaşlar ç ıkmakta idi. Bununla birlikte<br />

Emevi devleti zaman ı, Ortadoğunun arapla şmas ı (201) ve Araplar'<br />

ın göçebelikten yerle şikliğe geçi ş dönemiydi. Abbasiler devrinde bu<br />

göç ve yerlerşme tamamlanm ış, göçebelikten tar ımc ılığa geçilmi ş<br />

ve Arap-Islam şehirleri meydana gelmi ştir. Sanat, bilim, ticaret ve<br />

bir bak ıma da sanayi merkezleri olan bu şehirler d ışında devlet<br />

ekonomisi tamamiyle tar ıma dayanmaktayd ı. Yeni fethedilen ülkelerin<br />

topraklar ın ın oldukça büyük bir k ısm ı devlete ait bulunmakta<br />

idi. Bununla birlikte yer yer büyük toprak sahipleri de türemi ş -<br />

ti. Ayrıca ekonomik hayatta kölelik çok önemli bir rol oynamakta<br />

idi. Gerek savaşlarda elde edilen köleler, gerek köle tacirlerinin yabanc<br />

ı ülkelerden getirip satt ıklan köleler ve bunlar ın çocuklar ı tarım<br />

ın büyük yükünü omuzlarında ta şımakta idiler. Bunun içindir<br />

ki, Irak'da uzun y ıllar süren ve bir ara Ba ğdat' ı bile tehdit eden<br />

zenci köle ayaklanmalar ı ç ıkmışt ı .<br />

Toplumsal hayat ın bütün alanlar ını ayrınt ılar ıyla anlatmak ayr ı<br />

bir kitab ın konusu olaca ğından biz burada yaln ız önemli gördüğümüz<br />

baz ı hususlara de ğinmekle yetinece ğiz.<br />

A) Kadının toplumsal hayattaki yeri : Emevi İmparatorluğu<br />

ile Abbasi İmparatorluğu devrinde kad ınların sosyal durumu birbirinden<br />

hemen hemen farks ızdır. Kad ınlar halife Kâdir (381-422/<br />

991-1031) devrine kadar oldukça serbest iken bu halife devrinde,<br />

erkeklerden büsbütün ayr ı yaşamak zorunda b ırak ılmış, hareme<br />

itilmiş olduklarından islam dünyas ının gelişmesi büyük çapta engellenmi<br />

ştir (202). Halbuki Abbasi halifelerinin ikincisi olan Man.<br />

sür zaman ında (136-158/754-775) amcas ının iki kızı Bizans sava şına<br />

(201) A. N. Poliac, Sami, Doğu'nun Arabla ştır ılmas ı (Çev. B. -üçok, hah. Fak.<br />

Derg. III., S. 85 - 101).<br />

(202) Emir Ali, Musavver Tarih-i Islam, IL, S. 468.


EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

135<br />

kat ılmış , Hârtin ür-Re şid zaman ında ise (170-193/786-809) kad ınlar<br />

ın sava şta birliklere kumanda etmeleri yad ırganmamışt ır. Halife<br />

Muktedir (295-320/908-932) yukarda da gördü ğümüz gibi, Divân ül<br />

Mezâlim ba şkanl ığına bir kad ını atam ış, kendi annesinin devlet ricâli<br />

ile me şverette bulunup elçileri huzuruna kabül etmesine ses ç ı-<br />

karmam ışt ır. Mütevekkil devrine (232-247/847-861) kadar zengin ve<br />

bilgili kad ınlar evlerinde faydal ı toplant ılar ve suvareler tertiplerlerdi.<br />

Hârtin ür-Re şid devrindeki şair kad ınlar şiir yar ışmalarma<br />

kat ılarak dinleyicileri hem olgunluk, hem sanat; hem de güzellikleriyle<br />

âdeta büyülerlerdi (203).<br />

İslâm tarihinin ana kaynaklar ı iyice ara şt ır ıldığı zaman, İ s-<br />

lâm' ın ilkça ğmda Müslüman kad ınlar ın kendilerine tan ınm ış olan<br />

haklardan rahatça faydaland ıkları aç ıkça görülür. Bu devir kad ın<br />

lar ı sonraki yüzy ıllann Müslüman kadmiar ından daha serbest, fa<br />

kat daha dindar bir ya şant ı içindeydiler. Bir örnek vermek gerekirse<br />

: güzellik, asâlet ve erdemiyle devrinde ün kazanm ış olan,<br />

Kerbelâ şehidi Hz. Hüseyin'in k ız ı Seyyide Seklıne'nin evini kad ın<br />

erkek her kese açt ığını , şair ve fakihlerin orada sanat ve biliM<br />

üzerine sohbetlerde bulunduklar ın ı söylemek gerekir. Ashab'm ileri<br />

gelenlerinden Talha bin Ubeydullah' ın k ızı Ay şe de devrin ünlü<br />

kadmlanndand ı. hem eski Arap tarihi, hem de kozmografya bilgisi,<br />

kendisini tan ıyanları hayrette b ırakacak bir ölçüde idi. Zamarnırım<br />

en güzel ve en ak ıll ı kad ını diye tan ıt ılan Talha'n ın k ızı Ayşe<br />

asla yüzünü örtmezdi. Okçular onun etraf ında yar ışmalar yaparlar,<br />

başarı gösterenlere o, ödüller da ğıtırd ı. Üstün meziyetlerle süslü<br />

bu iki kad ının ikisi de Medine'de ve ayn ı yıllarda ya şamışlard ır.<br />

Gene bu çağda Araplar' ın en büyük kad ın şairi Hansâ. (204)<br />

gibi çölde ciddiyet ve a ğır ba şhl ıklanyla tan ınan birkaç Arap kad ı-<br />

n ı vard ı ki, kad ınh erkekli toplant ılar yaparlard ı; bu toplant ılarda<br />

şiirler okunur, sonra bunlar tart ışılırd ı. Erkeklerden birinin en küçük<br />

bir münasebetsizli ği görüldüğünde onun bir daha toplant ıya<br />

gelmesi engellenirdi. Bu devirde şair kad ınların kahramanl ık, gösteren<br />

erkekleri şiir yoluyla meth veya korkaklan zemetmelerine<br />

çok önem verilirdi. Emeviler'de bahsetti ğimiz Mus'ab ibni Zübeyr ,<br />

savaşta ölece ğini anlayınca oğluna kendisini terkedip hayat ını kurtarmas<br />

ın ı sal ık verdiği zaman, oğlu isâ ona «Can ımı kurtarmak için<br />

(203) Emir Ali, a.g.e., II., S. 469.<br />

(204) Bu şair kad ın için bak ınız, Mehmet Zihni Me şâhir ün - Nisâ, S. 198.


136 Bahriye ÜÇOK<br />

seni bırak ıp savuştuğumu Kurey ş kad ınlar ının diline düşürür müyüm<br />

hiç» diyerek babas ının teklifini kabul etmemi ş, onunla birlikte<br />

sava şta ölmüştü (205).<br />

Islam' ın ilk devirlerinde Arap erke ğinin, kendi nişanl ısından<br />

ba şka bir kad ın için şiir söylemesi çok ay ıp say ıl ırd ı. Hz. Ömer<br />

bir kad ın için şiir söyliyen şairi k ırbaçlatmışt ı (206).<br />

Hz. Muhammed'in şairi Hassan bin Sâbit'in o ğlu Abdurrahman<br />

halife I. Muâviye'nin k ız ı üzerine bir gazel yazd ığı zaman Muâviye'nin<br />

o ğlu I. Yezid bu gazelden çok hiddetlenip babas ının yan ı-<br />

na girmi ş ve şairin katlini emretmesini ondan istemi şti. Babas ı<br />

bunun sebebini sorunca Yezid, k ız karde şini şairin beyaz bir inci.<br />

ye benzetmi ş olduğunu «düz mermer üzerinde kol kola Kubbe-i<br />

Hadra'ya kadar birlikte yürüdük» diye uydurmalarda bulundu ğunu<br />

aç ıklamışt ı. Muâviye oğlunun bu şiddetini a şırı bulduğunu söylemi<br />

ş, fakat günün birinde kalabal ık bir mecliste kar şıs ına ç ıkan<br />

şair Abdurrahrr an'a «Öteki k ız ım sana gücendi. Onun için hiçbir<br />

şey söyleımedin» deyince şair hemen öteki k ız ı içinde birinciden<br />

daha etkili bir şiir söyleyivermi şti. Halbuki Muâviyenin ba şka k ızı<br />

olmadığından birinci şiirin de hayal mahsulü oldu ğu anla şılmışt ı .<br />

Genç erkek karde şlerin, zaman zaman da babalar ın sert tepkilerle<br />

kar şılad ıklar ı, kad ınlar ın gazellerle methedilmesini, ço ğunlukla<br />

bizzat kad ınlar arzulamaktayd ılar. Abdülmelik'in k ızı babas ı-<br />

nın şair Ömer bin Ebi Rebi'a'ya yollad ığı s ıkı emirlere ra ğmen,<br />

hac dönü şü Mekke'de bir yolcuya «Hacca geldi ğim, güzellikte misli<br />

görülmeyen birçok câriyelerle birlikte Mekke'ye girdi ğim halde, o<br />

şair fâsik Ömer bin Ebi Rebi'a hakk ımızda, yolda bizi eğlendirecek<br />

birkaç beyit bile söylemedi, ona lanet olsun!» demi şti.<br />

Abdülmelik'in e şi Ümm ül-Benin hakk ında da şiirler söylenmişti.<br />

Ancak Abdülmelik o şairi oğlu Abdülaziz'in hat ır ı için affetrni<br />

şti (207).<br />

Hac farz ını yerine getiren kad ın ve erkekler Süleyman bin<br />

Abelülmelik'in zaman ına kadar birlikte hac ederlerken Hâlid Kasri'nin<br />

Mekke valili ği zaman ında Arap şairlerindan birinin «Hac<br />

(205) Agâni, XVII., S. 163.<br />

(206) AganI, IV., S. 98.<br />

(207) Agâni, II, S. 128 ve IV., S. 48.


EMEVİ VE ABBASI UYGARLI ĞI<br />

[37<br />

mevsimi ne hoş ! Kâbe ne ho ş bir mesçit! Hacer-i Esved'e el uzatt<br />

ığımız zaman kad ınlarla s ık ışıp kalmak ne ho ş!» anlam ında bir<br />

şiir söylemesi üzerine Hâlid kad ınlar ile erkekleri ayr ı ayrı tavaf<br />

etmeğe mecbur tutmu ştu (208).<br />

Ele geçirdikleri geni ş ülkelerden gelen ganimet ve ba şka gelirlerle<br />

umulmad ık derecede zengin bir hayata kavu şunca erkekler<br />

t ıpk ı Bizans ve Sasani burjuvazisi gibi lüks ve sefahate al ıştılar;<br />

kad ınlarını haremelere kapamaya koyuldular. Böylece onlar ın sosyal<br />

hayattaki yerlerini almalar ına engel oldular. Bir Bizans âdeti<br />

olan harem ağaları yeti ştirmek ve kullanmak II. Velid (125-126/743-<br />

744) zaman ında ba şlam ışt ır. Zira İran' ın etkisiyle erkekler kad ınlardan<br />

ayr ı ya şamaya, şarap içmeğe bu devirde yani II. Velid zaman<br />

ında koyuldular. Bununla birlikte kad ınlar Abbasiler'in onuncu<br />

hâlifesi Mütevekkil'in ça ğına kadar geni ş bir özgürlü ğe sâhiptiler<br />

(209). Ne Bizans İmparatorlu ğunun, ne de İra'n ın etkileri, çölde<br />

ya şıyan kad ının özgürlük ve sâdeli ğini yok edememi şti. Hz. Peygamber<br />

devrinden uzakla şt ıkça, erkeklerden ayr ı ya şamaya zorlanan<br />

kad ınlar bilim alan ında, aileyi durumlar ı elverdikçe toplum<br />

yarar ına hizmetlerde bulunmu şlar, böylece büyük faydalar sa ğlamışlard<br />

ı. Bunlardan XII. Yüzy ılda ya şıyan Şuhde ünlü hocalardan<br />

iyi bir öğretim gördükten sonra Ba ğdat'taki evinde dersler vermemeğe<br />

ba şlam ış, kendisine Fahrünnisâ ad ı verilen Şuhde'nin büyük<br />

bir kalabal ık taraf ından izlenen derslerinde tutulan de ğerli notlar<br />

büyük orientalistlerden A. v. Kremer.de imi ş (210). Sitt ül-Kuzat<br />

ad ını alan ba şka bir kad ın, hadis bilimi alan ında ün salm ıştı . Şeyh<br />

Takiyüddin Vâs ıti'nin k ız ı da Yahya bin Adem'in Kitab ül-Harâc' ını<br />

derslerinde anlatm ış ve kendisine Sitt ül-Fukeha ad ı verilmi şti. Bu<br />

hatun M. 1326'da 92 ya şında ölmü ştür. XI. Yüzy ılda Zeyn üd-Dâr<br />

ad ını alan Vecihiye binti Müeddeb, tarihçi ünlü Zehebi'nin hocalar ı<br />

aras ında olup Şam ve Baalbek'de fıkıh okutmu ştur (211).<br />

(208) C. Zydân, a.g.e., V., S. 102.<br />

(209) Arap Neron'u diye ün alm ış olan Mütevekkil zaman ında dâvetlerde<br />

ve genel toplant ılarda kad ınların erkeklerden ayr ılmas ı emredildi. Mogollar<br />

ın bat ıya gelmeleri ve Abbasi devletini y ıkmalar ı üzerine bir takım<br />

din bilginleri kad ınlar ın el ve ayaklar ını göstermeleri gerekli mi<br />

Gereksiz mi diye tart ışmaya girerek dü şman kar şısındaki yenilgileri<br />

unutturmaya çal ıştılar, M. Cemil Beyhum, el - Mer'etu fi hazârat ül -<br />

Arab, S. 115.<br />

(210) A. v. Kremer, a.g.e., II., S. 121.<br />

(211) Bahriye Üçok, İslam Devletlerinde baz ı Nâibeler (Belleten, XXXI.,<br />

Sayı 122, S. 169).<br />


138 Bahriye tYCOK<br />

Abbasiler devrinde müslüman erkeklerin Türk, Rum, Iranl ı<br />

câriyeleri o kadar ço ğald ı ki, bundan ötürü nikahl ı eşlerine kar şı<br />

duyduklar ı ilgi kayboldu. Bu durum Islam' ın ilk devrindeki s ık ı<br />

aile bağlar ının gevşemesine sebep oldu. Şuurlu bir şekilde şerefini<br />

korumay ı bilen kad ınlar ın d ışında kalan e şler koclar ının kendilerine<br />

değer vermedi ğini görünce, kar şıl ık olarak onlar da erkeklerine<br />

ilgisiz kald ılar. Bir zaman geldi ki, bu ilgisizlik, kad ınların<br />

e şleri için câriyeler sat ın almalar ını doğal gösterecek bir dereceye<br />

ulaşt ı. Kad ının yava ş yava ş gözden dü şmesi, onlar ı saygıya lây ık<br />

kabul etmemek ve bu görü şü erkeklerin birbirlerine a şılamaları<br />

sonunda kad ınlar ın özgürlükleri k ısıtland ı; kap ı ve pencereler kapand<br />

ı. Onlar yollara, caddelere ç ıkmaktan, hattâ söz söylemek hakkından<br />

yoksun b ırak ıld ılar. Bu devirde erkeklerin kad ınlar hakkındaki<br />

yargıları genel olarak çok a şırı derecede sert ve mant ıks<br />

ızdı• Örne ğin her zaman çe şitli memleketlerden gelmi ş ikiyüz hayran<br />

ı ile çevrili bulunan ve gözleri görrniyen ünlü Arap şairi Ebu<br />

I-Ala' el-Ma'arris (ölm. 1057) bile «on ya şına gelmi ş bir erkek çocuğun<br />

hareme sokulmamas ını, kad ınlar ın şer ve fenal ık tuzağı olduğ'unu»<br />

iddia eder oldu.<br />

Aşırı zenginlerin türediği toplumlarda sefâhet alemleri ba ş gösterir;<br />

Rom ıal ılar, Sasâniler ve Bizansl ılarda olduğu gibi, üç k ıta<br />

üzerine yay ılmış olan İslam İmparatorluğunda da dinin yasaklama<br />

rağmen eğlenceye dü şkünlük ve sefâhat yayg ın bir hale gelmi şti. Bu<br />

dengesiz servet ço ğalmas ının bir sonucu olarak Bağdat, Kurtuba,<br />

Kahire, Fustat gibi şehirlerde fuhu ş artt ı. Devlet adamları bütün<br />

güçleri ile bunu önleme ğe çal ı şt ılarsa da ba şarı sağlıyamad ılar; sonunda<br />

tüccarlardan, ve esnaftan al ınan vergiler gibi kötü yoldaki<br />

kad ınlardan da bir tak ım vergiler al ınmaya ba şland ı (212).<br />

Mu'tas ım'dan sonra durum daha da kötüle şti. Pek çok köle<br />

sat ın al ınm ışt ı. bir zamanlar ın zenginleri güzel câriyeleri ile nas ıl<br />

öğünmekte idiyseler, şimdi de güzel köleleri ile övünüyorlard ı .<br />

Bu durum özellikle Mısır'da o kadar rağbet görmü ştü ki, kad ınlar<br />

kocalar ın ın dikkatlerini kendi üzerlerine çekebilmek amac ıyla kölelerin<br />

giysilerini giyip evde dola şmaya ba şladılar.<br />

B) Giyim kuşam : Ortaçağda Müslümanlar giyimlerine ve<br />

temizliklerine çok dikkat ederlerdi. Genel olarak Müslüman erkekler<br />

sakall ı idiler. Sakallar ı sosyal durumlar ı ile uygunluk göstere-<br />

(212) MakrIzi, H ıtat, I., S. 89.


EMEVi VE ABBAS' UYGARLIĞI<br />

139<br />

cek biçimde maviye, sanya, ye şile ve k ırmızıya boyanmış olurdu.<br />

(213) Kad ı, müdrris imam gibi ilmi meslek sahibi Müslümanlar<br />

çok uzun ve kar gibi beyaz bir sakal ta şırlar, askerlerinki çatall<br />

ı olur ve koyu siyaha boyan ırd ı. Köleler ise b ırakt ıkları çok k ısa<br />

sakaldan tan ınırd ı<br />

Bu ça ğın minyatürleri incelendi ği zaman, XII. Yüzy ılın erkeklerinin<br />

önce dokuz parçadan dikilmi ş beyaz bezden bir gömlek, renkli<br />

kumaştan topuklara kadar inen ve de ğerli s ırma i şlemelerle . süslü<br />

bir uçkurla sıkılmış düz bir şalvar, en üstüne de renkli kuma ş-<br />

tan, ipek astarl ı, kenarlar ı dışına çevirilmi ş ve dizlerden biraz a şağıya<br />

inen bir kaba giydikleri görülür. Kaba= beline sard ıklan bir<br />

şal kuşak çoğu zaman para kesesinin, mendilin sakland ığı pratik<br />

bir yer vazifesi görürdü. Şık erkeklerin çoraplan pek ince ve renkli<br />

nakışlarla süslenmi ş olurdu. Genel olarak halk k ırm ızı ayakkabıları<br />

tercih etti ği halde, güzel giyinen ki şiler san ya , da siyah rengi<br />

seçerlerdi. I şçi erkeklerin elbiseleri de bu biçimlere yak ın olup yaln<br />

ız siyah ve lacivert renk (kirini göstermedi ği için) daha tutulmaktayd<br />

ı. Önceleri Iranl ı süvarilerin k ıyafeti iken, sonradan herkesçe<br />

benimsenen dik yakal ı kaftan modas ı gibi saç ve sakal biçimleri<br />

de modan ın kaprislerine uymu ştu.<br />

XI. yüzyıla gelinciye kadar kad ın ve erkekler siyah ve beyaz<br />

renkten vazgeçmediler, ancak XIII. yüzy ıldan ba şlayarak herkes<br />

en çeşitli renkleri giyme ğe koyuldu. Mu'tas ım zaman ında (833-842)<br />

elbise kollar ı o derece uzundu ki, boylar ı - birbuçuk metreyi bulurdu.<br />

Bunlar ayn ı zamanda çok geni ş olduklar ından geriye çevrilirler<br />

ve hiçbir cebin ula şamad ığı derinlikte olduklar ından sahibinin mesleğine<br />

göre, pusula, cetvel, çek defteri, sicil defteri, divit-kalem, arşın<br />

ve makaslar ı hatta batan terlikleri bile saklamaya yarard ı .<br />

Ba şlarına giydikleri fötrden veya astragandan koni biçiminde<br />

ki başlık, asl ında Ortaasya kad ınlar ının başlığı idi. Oradan bu moda,<br />

Halife Mansur'un uygun görmesi ile Yak ın Doğu'ya geldi. -Ancak<br />

bu modaya orada erkekler ve özellikle hukukçular, tabibler ve<br />

imamlar uydular. Bu külahlann üzerine bir de koyu lacivert kocaman<br />

sar ık sarar, bundan a şağıya da omuzlar ına kadar dü şen ve<br />

Taylasan denilen bir e şarp sark ıt ırlardı. Haçl ı seferleri s ıras ında bu<br />

yüksek ve sivri ba şl ıklar Avrupa'ya geçti ve XIII. Yüzy ıl Avrupa ka-.<br />

(213) Ebu'l - Feree, Tarih, I., S. 198; C. Zeydân, a.g.e., V., S. 137 v. öt.


140 Bahriye ÜÇOK<br />

d ınlar ın ın itibar ın ı kazand ı. Mansur'un pek beğendi ği bu ba şlıklar<br />

ilk zamanlarda, ona hizmet edenlerin bile alaylar ına şu sözlerle sebeb<br />

olmu ştur: «Biz hükümdardan zam bekliyoruz, o bize külah<br />

giydirdi». Harun ür-Re şid zaman ında çok moda olan bu külâhlar,<br />

Halife Musta'in (862-866) zaman ında sadece Kadiler taraf ından giyildi.<br />

Fakat 1VIusta's ım (1242-1258) zaman ında bir daha yayg ın bir<br />

moda haline geldi.<br />

IX. Yüzyılda Musiki besteleri yapmak ve şark ı okumaktaki<br />

mahareti kadar zerafeti ile de tan ınm ış olan Zeryâb, Ispanya'da<br />

Kurtuba şehrine Bağdat modas ını götürdü. O, enseyi, kulaklar ı ve<br />

kaşları aç ıkda b ırakacak biçimde saçlar ı kesmeği ve ayr ıca Haziran<br />

başından, Eylül sonuna kadar beyaz ve canl ı renklerin mevsimi<br />

olduğu için, bu mevsimde hafif ipekliler, k ışın da muflonlu<br />

hil'atlar ve kürklü paltolar giymek gerekti ğini öğretti. Onun itiraz<br />

götürmez ince zevki, saray ve şehir halklar ına al ışkanl ıkların ı<br />

değiştirtti.<br />

Ortaça ğın şık erkekleri gözlerini İsfehan sürmesi ile boyamaya<br />

itina gösterir, Yahudilerinkine benzemesin diye b ıyıklarının<br />

ortas ın ı kesip yanlar ını uzat ırlar ve uzun uzun aynaya bakmaktan<br />

çekinmezlerdi. Hatta bu ihtiyac ı kar şılamak için sokaklarda «kinedar»lar<br />

bulunur; küçük bir ücret kar şılığı, müşteriye temizlenmi<br />

ş aynan ın örtüsü aç ılır, o da sakal ın ı taramak f ırsat ını bulurdu.<br />

Kad ınlara gelince; Hazret-i Muhammed'in islam' ı yayma ğa<br />

başladığı s ıralarda kad ınlar ın k ıyafeti, geni ş yenler ve aç ık göğüslerle<br />

bugünkü moday ı yad ırgatm ıyacak derecede dekolte bir görünüşe<br />

sahipti. Peygamber bu aç ıklığı yasaklad ı, çünkü Nur sûrsinin<br />

31. el-Ahzab süresinin 55. ve 59. ayetleriyle kad ınların görülmesi<br />

zarûri olan yerleri d ışındaki süslerini kapamalar ı emrolunmuştu.<br />

Peygamber'in ölümünden sonra, bu âyetlere ra ğmen, moda<br />

gene hükmünü yürütn ıeğ'e koyulmu ş, eski aç ık yakalar ve geni ş<br />

kollar öylesine yayg ın bir hale gelmi şti ki, Hazret-i Peygamberin<br />

eşi Hazret-i Ayşe: «E ğer Tanr ı Elçisi bunlar ın durumunu görmü ş<br />

olsayd ı , İsrail oğulları kad ınlar ında olduğu gibi onlar ı mescide sokmazd<br />

ı » demek zorunda kald ı (214).<br />

Islam' ın ilk çağlar ında kad ınlar hem modada yenilik yapmak,<br />

hem de islâmiyet'e ayk ırı düşmiyeceğini ümit ettikleri için «Kubâ-<br />

(214) Ali İbrahim, Nisâ lehunne fi'l - Tarih il - İslâmi nasib, S. 126.


EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

141<br />

ti»yi, yani m ıs ır K ıptilerinin giysilerini benimsediler. Bu moda ile<br />

elbiseler, vücudun güzel görünmesini sa ğl ıyan kıs ım1arım s ıkıca sarardı.<br />

Ayaklarmda da mes veya mesin k ısas ı olan bir ayakkab ı tas<br />

ırlard ı. Ancak bununla da yetinilmedi, kad ınlar bir süre sonra uzun<br />

elbiselerden b ıkt ılar, k ısa ve dar elbiseleri üstün tuttular. Emevi<br />

soyundan gelen yöneticiler, rakiplerinin ayaklanmas ım önlemekle<br />

uğra şa dursunlar, ekonomik durumlar ı hergün biraz daha iyiye<br />

giden İslam toplumundaki kad ınlar, daha çekici görünmenin yollarını<br />

aramaya koyuldular. Araplar' ın «Nahire» dedikleri yüksek<br />

külâhlar bu ça ğda moda oldu. Kad ınlar bu ba şlıklar ın üzerine sanklar<br />

sararlar, uçlar ın ı da omuzlar ına düşürürlerdi (215).<br />

Eskiden çok moda olan siyah renkten zamanla vazgeçildi. Abbasiler<br />

zaman ında ise bütün İslam toplumundaki kadmlann gözleri<br />

Bağdat'a çevrildi. Renkler ve bunlar ın isimleri çoğald ı. Renkli,<br />

çizgili ipek Ni şabur ya şmaklan, amber kokulu gömlekler, ba şka<br />

kokular sindirilerek boyanm ış kuma şlar pek moda oldu.<br />

M ıs ırl ı han ımları yaratt ıklar ı moda çizgilerini, çe şitli siyasi<br />

olaylar ın ve eski M ısır eserlerinin etkiledi ği, tarihi kaynaklardan<br />

anla şılmaktad ır. Örn. XV. yüzy ılda Kahire'nin do ğusunda beyaz<br />

mermerden yap ılmış iki büyük sütun bulundu. Bu iki sütun E şref<br />

Saban' ın medresesine -getirildi. Halk bu iki sütunun ta şınmasını<br />

bir şenlik havas ı içinde seyretti. Kad ınlar o günü elbiselerinde<br />

canland ırd ılar, mendillerde traz halinde i şlendi (216). Ayn ı yüzy<br />

ılda çok rağbet gören uzun etekli giysilerden bahseden Ayni, ipekten<br />

yap ılm ış kadın giysilerinin kuyruklar ının birkaç kulaç geriden<br />

sürüklendi ğini ve bir kad ın giysisinden üç-dört kad ının normal<br />

olarak giyinebileceğini yazmaktad ır (217). Ancak bu uzun etekler<br />

ve güzellikleri aç ığa ç ıkaran geni ş yenli elbirseler hiç ekonomik<br />

değildi, çok kuma ş sarfolunuyor ve bir rob bin dirheme maloluyordu.<br />

Sonunda hükûmet i şi ele ald ı, kadınların sürüklenen uzun<br />

eteklerinin kesilmesini emretti, bu emre itaat etmek istemiyenler<br />

de tutukland ı. Gerçekten kad ınlar ancak bir süre bu emre uydular,<br />

emri veren vezir ölünce gene eski moday ı canland ırd ılar. Memlük<br />

sultan ı Ketbuga'da hicri 792'de kad ınların uzun yenli elbise<br />

(215) Ali İbrahim, a.g.e., S. 126.<br />

(216) Ali İbrahim, a.g.e., S. 135.<br />

(217) Bedrüddin el-Ayni, Umdet ül- Kâri fi Şerhu Sahih il -Buhârl, III.,<br />

S. 230.


142 Bahriye ÜÇOK<br />

giymelerini yasaklad ı ise de, onlar buna kar şı kol boyunu k ısalt ıp<br />

geni şliğini artt ırmak suretiyle cevap verdiler.<br />

XIII. yüzy ılda Cengiz Han soyundan prenseslerin getirdi ği bir<br />

moda şık kad ınları ba şlar ında tüyler ta şımaya mecbur etti ve he•<br />

men daha önce zengin han ımların alt ınlarla süsledikleri çerkes takkeleri<br />

veya tepelikleri bu kez tüylerle kapland ı. Aynı prensesler Çin<br />

tarz ına yak ın giysileri de moda hâline getirdiler.<br />

C) Spor : Hz. Muhammed kendi ça ğındaki sporlar ın bütün<br />

dallar ında gençleri maharet sahibi olmaya te şvik etmiştir. Örneğin,<br />

«oğullarınıza ok atmay ı öğretin, çünkü bu dü şman ı kahreden birşeydir»;<br />

«Ok atmakla oyalanmak bo ş yere geçirilen zamanlar ın en<br />

hayırl ıs ıdır»; «Oğullarımza yüzmeyi, ok atmay ı belletin» demektedir<br />

(218). Hz. Muhammed çe şitli sporlar ı hem teşvik etmi ş, hem de<br />

seyrederek ne şelenmi ştir; Sahih-i Buhari muhtasar' ında bunun<br />

aç ık delilini bulmaktaya: «Hicri 7. y ılda Habeş'den gelen bir elçilik<br />

heyeti mesçitte harbeleriyle (bir çe şit m ızrak) oynuyorlard ı, bir rivâyete<br />

göre Hz. Ayşe, ba şka bir riVâyete göre Hz. Muhammed hunlar<br />

ı seyretmeği teklif etti. Bir çe şit spor olan ve m ızraklarla raksa<br />

benziyen bu gösterileri Hz. Ay şe çenesi Hz. Muhammed'in omuzuna,<br />

yanağı da onun yana ğına dayannuş bir hâlde yoruluncaya kadar<br />

seyretti» (219). Hadislerdeki bu aç ıklığın da desteğiyle Emevi<br />

ve Abbasi halifeleri zaman ında at yarışları, ok atma, yüzme, koşular<br />

tertip etme gibi spor ve e ğlenceler önem kazanm ıştır. Araplar<br />

Iran ve Türkistan içlerine girdikten sonra bu ülkelerde ra ğbette olan<br />

küre ve çögen ile oynamak fındık atmak, satranç ve bunun gibi<br />

başka oyunlar ı zaptettikleri ülkelerin eski sâhiplerinden ö ğrendiler.<br />

Bu oyunlar ilk defa Harun ür-Re şid zaman ında moda olmu ş-<br />

tur. O, halifeler içinde ilk önce çögen oyn ıyan, mızrak tepesine hedef<br />

dikerek ok ni şan ı tertip eden, asl ında bir hind oyunu olan satranc<br />

ı yayan ve oyuncular ı kendine yakla şt ırarak onlara maa ş bağl<br />

ıyan halifedir. Bu devirde halk ın ençok ho şuna giden spor sonradan<br />

Ingilizlerin bat ıya götürüp ad ına polo dedikleri çögen ile cirid<br />

oyunu idi. Bu oyunlar ortaça ğ'da prenslere, iço ğlanlarma ve subaylara<br />

mahsustu. Her şehirde bu i ş için hazırlanmış bir veya birkaç<br />

alan bulunur, belli günlerde tak ımlar, gerek yerli, gerek yaban-<br />

(218) Abdülbaki Gölp ınarl ı, Seçme Hadisler, S. 128.<br />

(219) Tecrdi-i Sarih tercümesi (Zeynüddin Ahmet bin Ahmet), III., S. 158 -9.


EMEVi VE ABBASI UYGARLIĞI<br />

143<br />

c ı büyük say ıda seyircinin önünde ,karşılaşırlard ı. At yarışları da<br />

gözde idi.<br />

Arkeolojik ara şt ırmaların sonunda anla şılmışt ır ki, en dikkate<br />

değer koşu meydanı Bağdat yak ınındaki Samarra'da idi. Şehrin<br />

d ışında bulunan bu meydan ın çevresi onbir buçuk kilometre olup<br />

çok güzel bir de oval piste sâhip idi. Ayr ıca şehrin içinde ve saray<br />

ın doğusunda halife'nin emri ile yap ılmış güzel bir çögen alan ı<br />

vard ı (Çögen ucu eğri bir sopa ile at üstünde yumu şak bir topla<br />

oynan ırd ı ).<br />

Halk bazan da ok atma yar ışlar ına kat ılırdı. Bunların sonunda<br />

en mâhir at ıc ılara ödüller da ğıtılırd ı. Her şehrin ok atmaya .ayrılm<br />

ış bir alan ı bulunur, bunun merkezinde yükselen bir dire ğin<br />

ucundaki kocaman bir kabak hedef vâzifesi görürdü. Ba ğdat'taki<br />

Uşnas en güzel ok meydan ı idi. Ancak en popüler spor gene de glireşti.<br />

Şimdiki gibi üstü kapal ı salonlarda tuttuklar ı güreşçi için<br />

teşvik edici sözlerini esirgemiyen ate şli hayranlar kalabal ığı orta,<br />

ğlarda da eksik değildi.<br />

ça<br />

Mahalli şampiyonlar uluslararas ı sampiyonlarla boy • ölçü şmeye<br />

çağrılır, çok kere bir Bizansl ının bir İsfahanl ı şampiyonla karşıla<br />

şt ığı olur ve herbiri kendi ulusunun şerefini temsil ederdi.<br />

Fındık atma oyunu ise Hz. Osman zaman ında İranl ılar'dan<br />

al ınmışt ır. Önce mekruh Say ılmışsa da, sonradan halifeler f ındık<br />

at ıcılardan askeri birlikler te şkil etmişlerdi. BU oyun taş, toprak<br />

veya kurşundan yap ılmış küçük bilyalar ın yay ile at ılmas ı oyunu<br />

idi.<br />

Koşuculuk, atletizm gibi sporlar yan ında, hamam yak ınında<br />

yer alan havuzlarda veya ırmaklarda yüzme yar ışmaları yap ılır. kazananlara<br />

ödüller da ğıtılırdı. Seyircilere gelince, onlar t ıpkı bugün<br />

olduğu gibi oturacaklar ı yerlerin ücretlerini seve seve ödernekteydiler<br />

(220).<br />

4. — Sanat ,: A) Musikl: Şarkı söylemek insanda tabii bir<br />

ihtiyaçt ır. İnsan duygular ını, ac ı veya tatl ı an ılarını musiki ile dile<br />

getirir. Bu sebeble musiki'nin tarihi belki de insanl ık tarihi kadar<br />

(220) Aly Mazah6-1, la vie quotidienne des Musulmans au Moyen âge.,<br />

S. 188.


144 Bahriye üçok<br />

eskidir. Bir ülkede söylenen şark ılar, orada ya şıyan ulusun karakterini,<br />

ahlak ve adetlerini bir ayna gibi yans ıt ır.<br />

Câhiliye devrinde, yâni Islam'dan önceki devrede, Araplar' ın<br />

büyük bir çoğunluğu çad ırlarda ya şar, deve ve koyun sürülerini<br />

besliyerek göçebe bir hayat sürerlerdi. Bu yüzden de onlar güzel<br />

sanatlar ın yaln ız şiir kolunda üstün bir düzeye ula şmışlardı. Yavaş<br />

yava ş şiire en yak ın sanat kolu olan musiki de do ğmaya ba ş-<br />

lad ı. Bu musiki Cahiliye devrinde daha çok göçebe hayat ı yaşıyan<br />

Arap gençlerinin ıss ız kum çöllerinde deve kervanlar ın ı yürümeye<br />

teşvik etmek maksad ıyla söyledikleri pek ilkel melodilerden ibaretti.<br />

(Mes'üdi, Muruc uz-Zeheb., VIII., S. 92) Yaln ız deve sürücüleri<br />

değil, kuma ş dokuyanlar, tarlada çal ışanlar, kay ıkç ıl ık gibi monoton<br />

i şler görenlerin, s ıkıc ı çal ışmalar ını hafifletmek ve onu daha<br />

düzenli, verimli hale getirmek için de melodiler söylemeleri âdetti.<br />

Buna Hudâ' denirdi (221). Huda'n ın ç ıkışını kad ınlar ın ölülerin<br />

arkas ından ettikleri feryatlara ba ğlıyanlar bulunmaktad ır. Huda'y ı<br />

terennüm izledi. Araplar'da terennüm iki türlü idi : biri şiirin musiki<br />

ile söylenmesidir; Buna G ına denir (222), yani şark ı. Öteki manzum<br />

olm ıyan, nesir halindeki sözlerin terennümüdür; buna da Tagbir<br />

denir (223). Daha sonra kom şu ülkelerden ald ığı etkilerle gelişen<br />

musiki ba şka ba şka adlar ta şıdı . İşte böylece dini olm ıyan<br />

musiki doğdu. Mutluluk ve sevinç duygular ını ortaya koyan çocuk<br />

şark ılar ı, ninniler, düğün şark ıları hiç şüphe yok ki, Huda' denilen<br />

türden tamamiyle ayr ıd ır. Eski devre ait olan bu halk şark ılar<br />

ının ne güfteleri ne de besteler hakk ında bir bilgiye sahibiz. Bugün<br />

onlar ı emsalleri ile kar şıla şt ırarak, baz ı tahminler yürütülmektedir.<br />

Araplar' ın bu halk şark ılar ın ın makamı çok basit idi. Genel<br />

kural olarak bunlarda bir makam cümlesi bulunur, bu her beyit<br />

(221) İbn Haldûn, Mukaddime, türkçeye çeviren Zâkir Kâdiri Ogan, II.,<br />

S. 460.<br />

(222) Farmer C. H., g ınâ'y ı şiirin melodik olarak söylenmesi şeklinde tan ımlam<br />

ışsa da Ehad Arpat, İA., IV., S. 777'de g ınâ, tagbir, tilâva, terennüm,<br />

savt, musiki'nin birbirine kar ıştır ıldığını, g ınâ'nın bunlar ın hiç birine<br />

tam olarak tekabül etmedi ğini fakat ilgili bulunduğunu aç ıklar. Gerçekten<br />

de Fârâbi, kitab ül - Musiki adl ı eserinde (La Musique Arabe,<br />

d'Erlanger çevirisi, Paris, 1935, II., S. 77 - 8, 84) g ınâ ile musikiyi birbirinin<br />

yerine kullanmam ışt ır.<br />

(223) Farmer C. H., 1A., IV., S. 777.


I. Hişam zamanında yap ılmış olan Kasr ül-Hayr il-Garbi'de bulunan fresklerden<br />

müzisiyen kadınlar ve av sahnesi.<br />

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İslams, Baden-Baden. 1964.


EMEVi VE ABBAS"' UYGARLIĞI<br />

145<br />

veya m ısrada tekrarlan ırd ı. Bu sâde melodilerde ton ölçüsü dörtbeş<br />

telli musild âletlerinin dört-be ş not dizisine bağl ı kal ır. Hatta<br />

hazan yalnız iki nota bile melodiyi idareye yeterli olurdu (224).<br />

Eski Araplar'da kullan ılan müsiki âletlerinin en ünlüsü yuvarlak<br />

veya kare biçiminde yap ılan bir tempo aleti ile ilkel bir düdük<br />

veya naydan ibaretti (225). Şebbâle, Zulanû, Bûk, Ud, Tunbûr ve<br />

bunlara benzer nefesli ve telli saz aletleri ise kuzey Afrikal ılar ile<br />

ranl ılar'a, Bizansl ılar'a mahsus idi (226). Araplar ancak Islamiyet'ten<br />

sonra bu türlü musiki aletlerini tan ımışlard ır. Arap halk<br />

mûsikisinde üç tip g ınâ'ya rastlamr • 1) solo; 2) karo; 3) nöbetleşe<br />

şark ı söylemek; birinci tipte makam önceden belli, geleneksel<br />

motiflere dayan ır ve önceden haz ırlanır. Buna ne şid ve inşâd denir.<br />

Ikincisinde irticâlen ve tuluat kabilinden söylenir, bu da tartil<br />

ad ını taşır; ama her zaman tuluat olmaz, önceden haz ırlanmış<br />

da olabilir (227). Bu, sâde nağireli müsiki sanat ının önceliklerinden<br />

uzakt ı. Araplar bunu öğrenmek zahmetine girmeden, içlerinden<br />

geldiği gibi icra ederlerdi (228). Islâmi devirlerde İmam, haf ız ve<br />

hâtiblerden birçoğu musild sanat ından habersiz bulunduklar ı halde,<br />

Kur'an- ı Kerim okuduklar ı zaman seslerinin ve okuyu şlarm ın<br />

güzelliği sayesinde dinlyenlerin ho şuna giden uygun sesli melodiler<br />

bulurlard ı .<br />

Islâm'dan önce m ılsiki'nin tan ıt ıc ıları kaynât denilen şark ı okumayı<br />

meslek hâline getirmi ş olan kad ın şark ıc ılardır. Bunlar ın<br />

sosyal hayatta önemli roller oynad ıkları= delillerini bizzat Hazreti<br />

Muhammed'in ya şadığı devirde buluyoruz. Von Kremer bu<br />

kaynât'lar ın Iran, Bizans gibi yabanc ı ülkelerden geldiklerini söylemişse<br />

de bir k ısmının Mekkeli olduğu şüphesizdir (229).<br />

Islâmlığın başlangıc ında taganni'ye kar şı bir direnme gösterilmiştir.<br />

Şark ı ve müsiki dinlemenin caiz olup olmad ığı fakihler aras<br />

ında bir tart ışma konusu hâline gelmi ştir. Hele Budizm'in, Parsizm<br />

yâni Zerdü ştiliğin ve Hıristiyanl ığın tersine asla kalbe de ğil akla<br />

yönelen müslüman ibâdetinde musikiye yer vermek sert tepki-<br />

(224) Farmer C. H., İA., IV. S. 773.<br />

(225) Cörci Zeydân, Medeniyet-1 İslâmiyye, V., S. 52.<br />

(226) İbn Haldûn, Mukaddime II, S. 460; Mes'ûdi, Muruc, VIII., S. 191.<br />

(227) Ebu'l- Ferec el- isfahani, Kitâb ül - Agâni, VII., S. 188.<br />

(228) İbn Haldûn, Mukddime, S. 460 v. öt.<br />

(229) Ehad Arpad, İA., IV., S. 775.


146 Bahriye ÜÇOK<br />

lerle kar şılanm ışt ı. Fakat Araplar geni ş ülkelere hatta k ıtalara doğru<br />

yay ılınca, fethettikleri yerlerin zengin miras ına kondular. Eski<br />

kabal ık ve sadeli ği b ırakt ılar. Onlar gibi ya şamaya koyuldular. Hicaz'a<br />

Bizans ve İran'dan şark ıc ılar ve çalgıcılar ak ın etmeğe ba şladı.<br />

Az zaman sonra Araplar bu yabanc ı sanatç ıları taklit ederek Beste<br />

yapmağa ve bunlar ı kendi çalg ılarında dinletmeğe özendiler. Böylece<br />

ritim ve ba şka unsurlar Arap musikisine sokulmu ş, sanatl ı<br />

musiki de kendini gösterme ğe ba şlamışt ı .<br />

Yabanc ı etkilerin kendini duyurdu ğu bölgeler daha çok Hicaz<br />

ve Irak bölgeleri olmu ştur. Ya şama düzeyleri yükselen Araplar' ın<br />

gün geçtikçe öteki sanatlara oldu ğu gibi musiki sanat ına da verdiği<br />

değer artt ı. Fizik ve telli sazlar tekni ğinin bir kolu olan musiki<br />

nazariyesi büyük ilerlemeler kaydetti (230). El-Kindi (ölm. 874),<br />

Sogdlu Farabi (872-950), İbni Sina (ölm. 1037) ve Azerbaycanl ı<br />

Safiüddin (ölm. 1293)'e kadar müslüman bilginler Çin ve Iran basit<br />

garr ından hareket ederek incelemelerde bulundular ve tabii gam<br />

ı kurdular. Gitar, flüt, ksilifon, tanbur vesaireye halel getirmeden<br />

piyano ve orglar ın ilkel bir tipi olan kanunu yapt ılar (231).<br />

Arap bilginlerinin, örne ğin Ptoleme'nin musiki hakk ındaki geniş<br />

incelemesini kendi dillerine çevirmelerinden anla şılacağı üzere<br />

grek musikisine yabanc ı olmad ıkları ve bunun sonucu olarak İsr<br />

larn imparatorlu ğunun s ınırlar ı içinde ya şıyan Türk dü şünür ve<br />

büyük bilgini Farabi'nin de bundan örnek ald ığı biliniyorsa da, bu<br />

örneğin yetersizliği kar şısında o, tamamiyle yeni bir nazariye kurdu.<br />

Eserinin geni şliği ve en ince noktalarda gösterdi ği vukuf onun<br />

eserini Ortaça ğ'ın en dikkate de ğer müsiki kitab ı haline koymu ş-<br />

tur (232). X. ve XVI. yüzy ıllar aras ında Arap müsiki nazariyesi<br />

(230) Eski müsiki nazariyelerinden ilk faydalanan el - Kindi (ölm. 874) olmuştur.<br />

Bugün dördü mevcut olan yedi risâlenin yazar ıdır. Bu risâlelerin<br />

üçü Berlin'dedir. Bunlar ın adlar ı şunlardır : Risâla fi iczâ' habariya<br />

al - müsiki; Risâla fi'l - luhün'dur, üçüncüsünün ad ı yoktur.<br />

El - Kindi'den sonra iki öğrencisi Ahmed bin Muhammed al - Sarahsi<br />

(ölüm. 899) ile Mansûr bin Talha bin Tâhir müsiki nazariyesini i şlediler.<br />

İbn Sina, el - Şifa' ül - necât adl ı eserleri içinde müsikiye yer<br />

ay ırmıştır. Safiüddin de ğerli bir fizikçi idi; ayn ı zamanda Farabi gibi<br />

o da çalg ı çalard ı. Gam sistemine yenilikler getirmi ştir.<br />

(231) Aly Mazaheri, La Vie Quotidienne des Musulmans au Moyen Age. Paris,<br />

1951, S. 159; Carra de Vaux, Farabi'nin Kitab ül - Müsiki'sinin fr.<br />

çevrisine önsöz. S. VII.<br />

(232) al - Farabi, KitUb ül - Mûsikî il - Kebir (d'Erlanger çevirisi), I., S. VII.


EMENd VE ABBASI UYGARLIĞI<br />

147<br />

üzerine eser yazanlar önce filozoflar olmu ştur. Bu sebeble de müsiki<br />

matematiğin yan ında felsefeden bir parça haline gelmi ştir. Art<br />

ık bir sanat düzeyine ula şmış olan müsiki teknik terimlere de sahip<br />

oldu (233). Bu sayede şiirlerinin bestelenmesini istiyen ve bu<br />

amaçla şiir yazmış olan bir çok şairin ad ını öğrenmi ş olmamıza<br />

rağmen, bu şiirlerin bestelerinin notalarmdan pek az ı bize kadar<br />

gelebilmi ştir..Baz ı şark ı türünün ra ğbet görmesi, o türün edebi hale<br />

gelmesine de sebeb olmu ştur.<br />

İslam âleminde bütün gma yâni taganni (terennüm) tek ses<br />

üzerine kurulmu ştur, yâni sadece melodiden ibarettir. Bat ı mftsikist,<br />

l ıarmoni, yâni uygun çok sesli müsiki sanat ı, Ortaçağ Doğu alemi<br />

için tamamiyle yabanc ıdır. Müslüman Doğunun büyük bir çoğunluğu<br />

müsikryi tek sesli bir dizinin devam ı olarak görür. Hristiyan<br />

Bat ı ise bunu akkorlarla süsler (234). İslam rnüsikisinde her motifi<br />

makam denilen ve pek çoğu eskiden intikal eden özel tarza ba ğl ıdır.<br />

İslâmiyetin yeni yerle şmeğe ba şladığı devirlerde taganni etmek<br />

yani şark ı söylemek haram değilse bile, mekrûh addediliyordu.<br />

Müslümanların ileri gelenleri gına'mn haram olup olmad ığı hususunda<br />

tart ışmalara girdiler. Taganni'yi helül görenlerin delilleri,<br />

onun esas ının şiirden ibaret bulunduğu, şiirin ise Hazret-i Muhammed'in<br />

her zaman be ğenip teşvik ettiği bir sanat kolu oldu ğu, hatta<br />

onu müşrikler aleyhine bir silah gibi kulland ığıd ır. Gerçekten de<br />

Hazret-i Muhammed, şairi Hassâda : «Abd Man:M oğullarına ateş<br />

saçan dilini musallat et, senin şiirin onlara karanl ıkta at ılan okdan<br />

daha çok etkilidir» (235) diye emretmi şti. Taganninin caiz olduğunu<br />

ileri sürenler Hassan' ın şiirlerinin şark ı halinde terennüm edildiğine<br />

dayanarak haram olmamas ını savundular (236).<br />

Taganniyi haram görenlerin dayanaklar ı ise, müsiki ve şark ın ın<br />

insan ı zevk ve safaYa yöneltmesi, dini vazifelerinde ihmâle götürmesi<br />

ve cinsel istekleri te şvik edici olmas ıyd ı .<br />

(233) Safiüddin, el - Fârâbi ile İbn Sinâ'n ın kullandıkları istilahların yanlış<br />

olduklarını ileri sürer ve hücüm eder, bk., IA., VIII., musiki maddesi.<br />

(234) Bat ının tek sesli musikiden armonik musikiye geçi ş tarihi pek eski<br />

değildir; hatta belki de musikiyi seven ve geli şmesine gayret sarfeden<br />

Charlemagne'dan 200 y ıl sonras ına, Haçl ı Seferleri zaman ına rastlar.<br />

bk. Norbert de Fourcq, Petite histoire de la musique, Paris, 1960,<br />

S. 9.<br />

(235) Corci Zaydân, a.g.e., V., S. 54.<br />

(236) Corci Zaydân, V., S. 54.


148 Bahriye ÜÇOK<br />

Baz ı Islam bilginleri ise şarkılar ın bir kısnamı helal, bir k ısm<br />

ını haram sayd ılar. Uzun tart ışmalardan sonra şark ı söylemenin<br />

şeriata ayk ınlığı kabul edildiği takdirde Kur'an' ın tilaveti hakk ında<br />

da ayn ı hükmün varid olaca ğı aç ıkça anla şıld ı (237). Şark ı söylemenin<br />

şeriata ayk ınl ığın ı iddia edenlere kar şı Kur'an' ın tilaveti<br />

hakk ında da ayn ı hükümün verilmesi istendi. Buna kar şı müteas<br />

s ıp Müslümanların muhalefetleri pek zay ıf kald ı. Çünkü Hazret-i<br />

Peygamber'in Kur'an' ı güzel sesleri ile okuyanlara söyledi ği okşayıc ı<br />

sözler en inan ıl ır hadis kitaplar ında yer alm ışt ı. Örneğin sesinin<br />

güzelliği ile ün salm ış olan Elatı Muısâ el-Aş'ari bir gece Kur'an<br />

okurken Hazre:t-i Muhammed onu i şitmi ş, ertesi gün «Ya Ebû Mûsa,<br />

Davudoğullarının mizmarlar ından (yass ı nay biçiminde nefesli<br />

saz) biri sana verilmi ştir» (238) demi şti.<br />

Gene güzel sesiyle Kur'an- ı Kerim okuyan Salim Mevlâ Huzeyfe<br />

için de Hazret -i Muhammed.: «Ümmetimde böyle bir kimse bulunduran<br />

Allah'a hamdolsun» diyecek kadar memnuiyet duymu ştur.<br />

Hazret-i Muhammed'in Sa'd İbn Ebi Vakkas'dan rivâyet edilen<br />

hadisi de «Taganni ile Kur'an okumayan bizden de ğildir» yolundad<br />

ır (239). Nihayet mutaass ıp Müslümanlar, Kur'an ı tilavet (Tagbir,<br />

tartil) etmek ile dini olm ıyan taganni ( şark ı) nin ayn ı şey olmad<br />

ığına dair kendilerince şer'i bir hüküm verdiler (240). Halbuki<br />

tilavet ve tartil ile şark ımn kaide bak ımından ve ameli bak ımdan<br />

birbirinin ayn ı olduğunun ispat ı üzerine bu kural hükümsüz<br />

kalmıştır.<br />

Burada taganni kelimesine din bilginlerinden baz ıları, Kur'an ı<br />

güzel bir uslupla, düzgün şekilde okuma anlam ı vermek istemi şler<br />

ve Kur'an' ı melodinin en sadesinden bile tenzih ettiklerini aç ıklamışlard<br />

ır. Sünni dokt ıinin dört imam ından biri olan İmam Malik<br />

bunlann başında gelir. İmam Will ise melodi (cihan, lahn) ile<br />

Kur'an okunmas ını caiz görür. Mensup oldu ğu kavmin bile kusurlar<br />

ı nı yans ız bir gözle eleştiren ve bunu yüzy ıllar sonras ına ula şt ırmakta<br />

bir sak ınca görmiyen XIV. yüzy ılın tarih felsefecisi İbn Haldün,<br />

İmam Mâlik'in fikirlerini benimsemektedir. İbn Haldûn, Kur'<br />

(237) el -Ikd ül - ferid, III., 178.<br />

(238) Muhammed Cemil Beyhum, el - Mir'at fi hazârat il - arab, Ba ğdat 1962,<br />

S. 82; İbn Haldûn, Mukaddime, II, S. 460.<br />

(239) Tayyib Okiç, Kur'an' ı Kerirtfin usliıb ve kıraati, <strong>Ankara</strong>. 1965. S. 17.<br />

(240) İbn Haldûn, Mukaddime, II., S. 468.


EMEVI VE ABBASI UYGARLIĞI 149<br />

an- ı Kerim'i okurken uzat ılacak veya k ısa okunacak harfleri önceden<br />

düzenlenen ölçülü melodiye uydurman ın imkâns ızl ığı karşısında,<br />

Kur'an- ı Kerim'i melodik ve ritmik bir tarzda okuman ın doğru<br />

olmıyaca ğı inanc ını belli etmektedir.<br />

İslâm' ın ilk çağında Kur'an her halde etkili fakat de ğişik ses<br />

perdeleri pek az olan, muhtemelen minör gam ından ancak sâde bir<br />

melodi ile okunmakta idi. Tarihte Kur'an' ı melodi ile ilk okuyan<br />

kimsenin Peygamberin azatl ısı ve Ziyâd İbn Ebihi'nin anabir kardeşi<br />

Abdullâh İbn Ebi Bekre oldu ğu, bunun torunu Abdullâh İbn<br />

Ömer'in de onun tarz ın ı izlediği görülmüştür (241). Bu okuyu şun<br />

g ına ve hudâ' ile hiçbir ilgisi yoktur. Hatta bu tarz Kur'an okumaya<br />

da İbn önlar kıraati ad ı verilmi ştir. Bu uslupta okumay ı daha<br />

sonra devam ettiren Said el-Allâf, devrin Halifesi Hârün ür-Reşid<br />

taraf ından övülmü ştür. Fakat zamanla Abdullâh ibn Ömer ve Sald<br />

el -Allâfm tarz ı bir yana bırak ılm ış, güzel sesli kimseler Kur'an ı yetiştikleri<br />

ülkenin musiki özelliklerini ta şıyan melodilerle süsliyerek<br />

okumaya ba şlamışlard ır. Tarihte bu yolu ilk açan, yâni belli bir<br />

şark ı nağmesi ile Kur'an tilavet edenler el-Haysam ve Ebân ibn<br />

Taglib (242) olmu ştur. Onlar ı İbn. A'yün, Muhammed ibn Sa'd el-<br />

Tinnizi izlemi şlerdir. El-Haysam el-Allâf'm Abbasi Mansûr'a, Kur'an<br />

tilâveti hakk ında verdiği ,muht ıraya göre Hicazhlar Kur'an' ı Arap<br />

uslübuna uygun okuduklan hâlde, Küfeliler onu Nabâti, Basral ılar<br />

Husravâni-Farisi, Şaml ılar ise h ıristiyan rahiplerin uslübuna uygun<br />

olarak okurlard ı (243).<br />

Gerek Emevi, gerek Abbasi halifeleri içinde müsikiyi, ümmetin<br />

dini ödevlerini ihmal etmesinden korktuklar ı için yasaklayanlar<br />

bulunduğu da bir gerçektir. Bunlar ın ba şında I. Muâviye gelmektedir.<br />

Ama ona yak ınlar ı taraf ından bir gün bir olup-bitti ile musiki<br />

dinletildiği zaman, bundan büyük bir haz duydu ğu, kendini bu<br />

güzel sanat ın etkisine kapt ınp ayağı ile ritme kat ıldığı farkedilmiş-<br />

(241) İbn Kuteybe, Kitâb ül - Ma'ârif, S. 232; Houtsma, Ebu Bekre maddesi,<br />

İA., IV., S. 14.<br />

(242) Tayyib Okiç, a.g.e., S. 20.<br />

(243) Oysa Kur'an' ı Kerim'in böyle güzel veya daha hafif bir ritimle okunmas<br />

ı, ona karşı elbette bir sayg ısızl ıkt ı ve Hazret-i Peygamber belki<br />

de bunun için «Kur'an' ı Kerim'in fâs ık ve günahkârlar ın ahengiyle<br />

değil Arap elhan ı ile okuyunuz» demi ştir.


150 Bahriye ÜÇOK<br />

ti (244). Öte yandan o, Peygamber soyundan olanlar ın hilafeti düşünmelerine<br />

engel olmas ını sağl ıyacağını umduğu, için de onların<br />

musiki veya ba şka eğlencelerle uğraşmalanna göz yumar, hatta bunu,<br />

bol paralar vererek te şvik etmek isterdi.<br />

Musikiye cevaz veren ve te şvik eden ilk Halife, Muaviye'n ın oğlu<br />

Yezid ve k ız ı Âtike'dir. Âtike g ına'yı ve türlerini ö ğrenmekle kalmad<br />

ı, yapt ığı besteleri Mekke ve Medine'den gelen kad ın şark ıcılara<br />

da öğretti ve onlar ı bu yolda ilerleme ğe teşvik etti (245).<br />

Ortaçağ İslâm ı'mn musiki hayat ında önemli bir yer tutan Râ'<br />

ika, Azza, Ulviye gibi güzel sesli besteciler sadece kendileri şark ı<br />

söylernekle kalmay ıp kad ın ve erkek bütün Medinelileri musiki ile<br />

uğraşmaya ça ğır ırlard ı. Devrin ünlü zevk ve şiir erbab ı (örn. Tuveyş,<br />

M'abed, Abdullah ibn Câfer) hemen hergün onların evlerinde<br />

toplan ırlard ı (246).<br />

I. Yezid zaman ında Hicaz musikinin, şiirin, eğlencenin vatani<br />

hâline gelirken, Irak bunlar ı reddediyor, haram say ıyordu. II. Velld<br />

(743-744) şarkıc ılar' ve bestecileri Hicaz'dan Şam'a getirdi. Bu tarihten<br />

sonra musiki bilimi İslam ülkelerinin her yönüne yay ıldı<br />

(247). Daha önce Abdülmelik'in oğlu II. Yezid (720-724) Habâbe<br />

adl ı câriyenin sesine o derece esir oldu ki, imparatorlu ğun bütün<br />

idaresini hemen hemen onun eline b ırakt ı (248). Fakat zaman zaman<br />

Halifeler, devrin musiki şehri olan Medine'de bile bu tür sanat<br />

ve eğlenceyi yasaklam ışlard ır. Örneğin Abdülmelik'in oğlu Süleymân<br />

askerlerden birinin şark ı söylediğini duyunca yan ına çağırıp<br />

bu şark ıyı tekrarlamas ını emretmi şti. Hükümdann hoşuna gettiğini<br />

sanan asker bir kere daha, ama daha dikkatle ve daha duygulu bir<br />

sesle şark ıyı tekrarlay ınca, Halife taassubundan ötürü askeri had ım<br />

ettirmi şti. Sadece bu kadarla da kalmay ıp Medine valisine şehirde<br />

ne kadar şark ıc ı ve besteci varsa toplay ıp had ım ettirmesini emret-<br />

(244) Cörci Zaydân, V., S. 54; el - İkd ül - Ferid, II., 182; Ömar Rizâ Kahhâle,<br />

'alâm ül-nisâ', D ımışk 1959, III., S. 211; M. Zihni, Ma şâhir ün - nisâ,<br />

IL, S. 77.<br />

(245) Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 82. Ebül-Ferec el- İsfahâni, el-<br />

Agâni, VIII. S. 19.<br />

(246) Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 82.<br />

(247) Cörci Zaydân;.V, S. 55; 'Muhammed Cemil Beyhum, a.g.e., S. 83.<br />

T:,<br />

(248) Mes'üdi, Muruc., Paris. 1871: V., 446 v. öt.


EMEVI VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

ıs ı<br />

mi şti (249). Emevilerin musild'ye en çok yer veren Halifesi II. Ve-<br />

M bile musild'nin sihirli etkisinden sak ınmayı sağlık vermi şti.<br />

Abbasi Halifelerinden Me'mıtın Horasan'dan Ba ğdat'a ula şt ığı<br />

zaman hükümdarl ığını güçlendirmeğe azmettiğinden sürekli olarak<br />

20 ay ınüsild dinlemekten uzak bulunmaya dikkat etmi şti. Fakat<br />

böyle yasaklar günden güne geni şliyen ve medenileşen Islam ülkesinde<br />

musikinin geli şmesine engel olamam ışt ı. Musiki daha çok<br />

refahtan do ğan bir ihtiyaç olduğu için elbette bunun te şvikçileri,<br />

hükümdarlar, emirler ve zengin tabaka mensuplar ı olmuştur. Me'<br />

retün ve Mu'tas ım zaman ında Tanburi Ubeyde, kitab ül-Agani'de tasvir<br />

edildiği gibi büyük bir musild ustas ı idi. Tanbur çalmaktaki<br />

mehareti yan ında bizzat besteledi ği şark ılarla da ün kazanm ışt<br />

ı '(250).<br />

Yava ş yavaş müsikinin câzibesine tutulan devlet büyükleri aras<br />

ında şark ı söylemek ve saz çalmak da moda oldu. I. Velid'in amcas<br />

ı oğlu olup 717'de hilâfete geçirilen Ömer ibn. Abdülaziz son<br />

derece dindarl ığına rağmen bu modadan kendisini alamamış ve<br />

önceleri, Hicaz valili ği s ıras ında, besteler yapmışt ı (251). Ama<br />

Halifeliğe yükseldikten sonra ibâdeti engelliyebilir diye müsikiye<br />

yer vermemi şti. Bununla birlikte, II. Ömer gene de güzel sesin,<br />

müsildnin etkisi alt ında kal ırd ı (252). Daha sonra Velid bin Yezid<br />

(249) Ebtsı'l - Ferec el - isfahani, Kitâb ül - Mani, IV., S. 61.<br />

250) Emir Ali, a.g.e., II., S. 464.<br />

(251) Cörci Zaydân, Medeniyet-i islâmiye, V., S. 158.<br />

(252) Mes'âdi, Muruc, V., S. 428, 431. A şağıdaki olaylar ı zikrederek bunu<br />

teyid ediyor : Bir gün bir Irakl ı, çok güzel sesli bir câriyeyi görmek<br />

için Medine'ye geldi; onun Kaadi'nin Cariyesi oldu ğunu kendisine söylediler.<br />

Kaadiyi ziyaret edip câriyesinin çok güzel Kur'an okudu ğunu<br />

şarkı söylemekte de çok mahir olduğunu i şittiğini, kendisine onu dinletmenin<br />

mümkün olup olmadığını sordu. Kaadi cariyesinin bu meziyetlerinden<br />

habersizdi. Misafirle birlikte câriyeyi dinledi; öyle heyecanlandı<br />

ki, terliklerini kulaklar ına geçirip diz üstü yürürken «beni<br />

Kabe'ye götürün, ben kurban edilecek bir kurban ım» diye söyleniyordu.<br />

'Ömer ibn Abdülaziz bu hikâyeyi duyunca kaadiyi i şinden azletti.<br />

Bunun üzerine kaadi bu câriyeyi dinleyip de "den bir yük hayvan!~<br />

diye ba ğırmazsa, Ömer'in kartlar ı boş olsunlar» dedi. Bu söz de Halife'nin<br />

kulağına eri şti. Kaadi ile câriyesini görmek istedi. Halifenin huzuruna<br />

ç ıktıkları zaman, önce cariYeye Medine'de Söylemi ş olduğu mısraları<br />

söylemesini emretti. D'aha şarkı bftmeden, Omer'in büyük bir<br />

heyecâna kat ıldığı ve gözlerinden iri ya ş darnlar ının sakahndan a şağıya<br />

süzüldüğü görüldü. Şarkıyı üç kez'Söyleten Halifb -n. Ömer, Kaa-


152 Bahriye ÜÇOK<br />

ün kazanm ış besteler yapm ıştı (253). II. Velid şarab ı, eğlenceyi hele<br />

müsikiyi âdeta önüne geçilmez bir a şkla seviyordu. Her ülkenin<br />

müzisiyenlerini etraf ına topl ıyan ilk hük_imdar o oldu. Içkili ziyafetlerde<br />

İbn Sureyc, M'abed, İbn Muhriz, İbn Ayşe ve Tuveyş gibi<br />

sanatç ılara gün do ğdu. Babas ından tevâ;-üs etti ği iptilâ halindeki<br />

müsiki sevgisini ve heyecan ın ı ateşliyen parçalar, Kurey ş arapças<br />

ında yaz ılmış olarak Kitâb ül-Agani'de mevcuttur. Bunlar ın bestesinin<br />

de İbn Sureyc veya. Mâlik'e ait oldu ğu san ılmaktad ır. Hişâm'in<br />

mûsiki sevgisi Hristiyan gece ay nlerini dinleme ğe kadar<br />

gider ve bundan o derece huzur duyard ı ki, devlet umurunu bile<br />

unuturdu (254). Musullu İbrahim'in oğlu İshak ve Halife Mehdi'<br />

nin İbn Şekle ad ıyla tan ınm ış olan oğlu İbrahim de şarkılar yazd<br />

ı. Bunlar şark ılar kitab ı adl ı eserde ve ba şka eserlerde yer ald ı -<br />

lar (255).<br />

I. Yezid ve II. Velid gibi Halifeler devrinde geli şmesi hızlanan<br />

mûsiki, Emevilerin son zamanlar ında saray ve konaklardan halk<br />

aras ına hatta sava ş meydanlarına kadar girdi. Abbasoğulları İsfahan<br />

yöresinde Emeviler'i yenilgiye u ğratt ıklar ı zaman (H. 131) say<br />

ıs ız ganimet mallar ı aras ında ud, tanbu:~ ve nây bulmu şlard ı .<br />

Böylece müsiki derece derece ilerliyerek Abbasiler ça ğında daha<br />

üstün bir düzeye ula şt ı. Arapçaya, fars ve sanskrit dillerinden<br />

müsiki kitaplar ı çevirttirildi. Hammâd, İbrahim bin Mehdi ve Musullu<br />

İbrahim gibi tan ınmış müsiki üsta :lar ı, yaln ız şark ı için değil,<br />

raks için de besteler yapt ılar. Musullia genç sanatç ı Zaryâb yukar<br />

ıda kaydet ıtiğimiz sanatç ılardan müsiki ve g ınâ ( şark ı) öğrenmişti;<br />

öyle sihirli bir sanatç ı idi ki, Musullu diğer sanatç ılar onu<br />

k ıskand ılar, o da bat ıya gitmek zorunda kald ı. Endülüs hükümdar<br />

ı Hakem bin Hi şâm, Zaryâb' ın geldiğini duyunca kendisi de<br />

kar şılamaya ç ıkt ı Onu devlet ricâli mertebesine yükseltti ve kendisine<br />

iktalar verdi. Böylece Zaryâb, Endiilüs'te şark ı sanat ın! yayd<br />

ı. Fakat Endülüs'ün ekonomik ve siyasi durumu gerileyince, bu<br />

sanat Kuzey Afrika'ya intikal etti. «Ekonomik durumlar ı bozulma-<br />

di'nin sözlerini mubala ğal ı bulmadığın ı söyliyerek onu eski memuriyetine<br />

iade etti.<br />

(253) İbn Tiktika, el-Fahri, Paris 1910 (tr. par Emil Amar), S. 113 v. öt.<br />

(254) Lammens, Siecle des Omayyades, S. 386 .<br />

(255) Ebü'l-Ferec el- isfahâni, kitâb ül- agâni, VIII., S. 143; Mes'üdi, a.g.e.,<br />

S. 10; İbn ül - Nedim, Fihrist, S. 140, Bey.L-ut 1964.


EMEVİ VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

153<br />

ya yüz tutmu ş devletlerde en önce kaybolmaya yüz tutacak sanat<br />

müsiki sanat ıd ır; sebebi de bollu ğun, refah ın yaratt ığı eğlence ihtiyac<br />

ından doğmu ş olmas ıdır» diyor İbn Haldûn. Fakat Yak ın Çağ'<br />

ın teknik imkânlanyla müsiki sanat ı bu görü şü doğrulam ıyacak bir<br />

nitelik kazanm ışt ır. Zaryâb' ın ölümünden sonra, yerini ancak k ız ı<br />

Aliyye doldurabilmi ştir. (Bk. Ali İbrahim Hasan, Nisâ lahunna fi'l-<br />

Tânh il- İslâmi Nasib, Kahire 1963, S. 91-92).<br />

Yukar ıda, müsikinin kuvvetli câzibesine kap ılanların ibkletlerini<br />

ihmal edecekleri yolundaki inar ıca rağmen, Halifeler ve devlet<br />

ileri gelenlerinin bizzat müsiki bestelemekten ve müsiki icra etmekten<br />

kendilerini alamad ıklarını söylemi ştik. Abbas oğullarında da<br />

_mûsiki aletlerini kullanan ve şarkı okumaya emek veren bir kaç Har<br />

life ad ına rastlamak mümkündür: Muntas ır, Mu'tez, Mu'temid, bunların<br />

en ünlülerindendirler (256). Mt ısiki sanat ı ile uğra şan ve sanat<br />

eserleri toplanm ış olan ilk halife çocuklar ı İbrahim bin Mehdi ile<br />

k ız kardeşi Aliyye binti Mehdi'dir (257). İbrahim'in zaman ına kadar<br />

şark ılar hep eski tarzda okunurken o, kendisinin bir prens olduğunu<br />

ve istediği tarzda şark ı okuyabilece ğini söyliyerek müsikinin<br />

insan sesiyle icra olunan k ı sm ında büyük bir inkilâp yapm ışt ı .<br />

Halife Vâs ık da büyük bir besteci idi, Halife Mu'tez devrinde Halife<br />

Mehdis'nin k ız ının câriyesi Munise ola ğanüstü bir mevki kazanm ışt<br />

ı (258). Bu devirde ya şamış olan prensesler ve asil kad ınlar sürekli<br />

olarak, Nevbet ül-llâtûni denilen müsiki toplant ıları yaparlardı.<br />

Bu suvarelerde yüze yak ın kad ın müzisiyen bir şef yönetiminde<br />

konserler verirlerdi (259).<br />

Uzun zaman bir eğlence ya da zengin tabakan ın meylettiği bir<br />

sanat dal ı olmaktan öteye gidemiyen rnüsiki Harûn ür-Re şid zaman<br />

ında ve onun çabalar ıyla bir meslek hâline getirilmiştir. Bu tarihten<br />

sonra Abbasi prensleri aras ında müsiki yazarlar ı daha da art-<br />

(256) Cörci Zaydân Medeniyet-i islamiyye, V., S. 85. Kitâb el - Agâni, VIII.,<br />

S. 189 - 190.<br />

(257) Yâni Harûn ür - Re şid'in baba bir karde şidir. Şiir yaznıakta ve yazd ığı<br />

şiirleri bestelemekte büyük bir maharet göstermi ş, bu yüzden devrinin<br />

en ünlü üstad ı sayılmıştır. Annesi cariye Meknüna'den güzel ses<br />

tevarüs eden 'Aliyye'yi Hârûn ür - Re şid uzun yolculuklarda yan ından<br />

ay ırmak istemezdi. Mûsikiye olan meyli 'Aliyye binti Mehdi'yi hiçbir,<br />

zaman ibadetten uzak bulundurmam ıştı (Bk. el - Ağani, C. X. S. 78).<br />

(258) Mes'üdi, a.g.e., VII., S. 387.<br />

(259) Emir Ali, a.g.e., II., S. 470.


15.4 Bahriye ÜÇOK<br />

mışt ır. Abbasi Halifelerinin dördüncüyü olan Mdi'nin o ğlu Abdullâh,<br />

Harün ür-Resid'in o ğlu Ebü İsâ, Emin'in oğlu Abdullâh, Mütevekkil'in<br />

oğlu Ebü İsâ ve X. Halife Mu'tez'in o ğlu Abdullâh bunlar<br />

ın aras ında ün yapanlardand ır.<br />

Abbasiler devrinde müsiki nazariyeleri ile u ğra şan ünlü Türk<br />

İslam bilgini ve filozofu Fârâhi yazm ış olduğu kitâb ül-M ıCısiki adli<br />

eserinde sesi bilimsel olarak aç ıklad ıktan sonra müsiki aletleri<br />

yapmak için gerekli usulleri de tan ımlad ı (260).<br />

Giderek Müslüman Sofiler öteki semâvi dinler gibi islâmiyeti<br />

de dini bir müsiki ile süslemek hevesine kap ıld ılar. Dini müsiki ve<br />

bunun bir sonucu olan raks, mutasavv ıflar aras ında büyük ölçüde<br />

ra ğbet görürken, bir yandan da bunun İslam dini ile bağda şıp bağ=<br />

da şm ıyaca ğı konusu üzerinde duruldu (261). Bir ara telli ve hatta<br />

nefesli sazlar ın dinlenmesi haram say ıld ı. Kur'an'da semâ geçmediği<br />

için onun mubah olup olmad ığı hadis-i şeriflerle aç ıklanmaya<br />

çal ışıldı (262).<br />

XIII. yüzy ıl sonlar ına doğru dini müsiki en iyi nitelikteki temsilcilerini<br />

ancak Oğuz Türklerinde ve Mo ğollarda bulabildi. Bu müsikinin,<br />

insan ın Allah'a kar şı olan a şk ım kuvvetlendirdi ğine inanan<br />

ve bunu telkin eden Mevlânâ Calâlüddin Ritmi 01m. 1273) ve<br />

özellikle torunlar ı zaman ında geli ştiği san ılmaktad ır. Araplar' ın<br />

yaln ız g ınâ tarz ı ile bir benzerlik gösteren Türkler'in uzun havalar<br />

ı bir yana b ırak ıl ırsa, gerçek Do ğu müsikisi ile Arap müsikisi<br />

aras ında aç ık bir benzerlik yoktur. Gerçek Do ğu müsikisini bugün<br />

ancak Azeriler, Özbek Türkmenleri ve Türkistan K ırg ızlar ında bulmak<br />

mümkündür. Arap müsikisi bu güzel Do ğu müsikisinden ancak<br />

bir gam muhafaza eder.<br />

Siyah islâm' ın mûsikisine gelince o tamamen zenci kültürünün<br />

yaratt ığı bir sanat olup di ğer müslüman ülkelerin müsikisiyle hiç-<br />

(260) Haydar Bammat, islâmiyetin manevi ve kültürel de ğerleri, S. 349.<br />

(261) el - Gazzal ı, ihya u Ulum ud - Din; Ebû Na şr ül - Sarrâç, kitâp ül - Luma'a;<br />

Tahsin Yaz ıc ı , İA., Semai maddesi, X., S. 466.<br />

(262) Tahsin Yaz ıc ı Semd' ı mubah sayanlar ın, Kur'an' ın XXXI. Süre 19.<br />

âyetine dayand ıklar ını bu ayette güzel sesin övüldü ğünü, çirkin sesin<br />

ise yerildiğini Ebû Nâsr ül - Sarrâc'a dayanarak kaybetmi şse de «Yürüdü<br />

ğünde ne acele ve ne yava ş yürü, sesini yükseltme, çünkü en çirkin<br />

ses e şeğin sesidir.» şeklinde inmi ş olan bu ayette güzel sesle bir<br />

melodi terennümünü mubah k ılan bir husus göremedik.


EMEVI VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

155<br />

bir ili şiği yoktur. Geni ş ölçüde Iran-Arap etkisini kabul eden Selçuklu<br />

ve Osmanl ı saray müsikisi ise ba şkentlerden sonra büyük<br />

şehirlere ula şmış zamanla gerçek Türk müsikisinin en de ğerli unsurlar<br />

ını sakl ıyan köylere kadar s ızmıştır (263).<br />

Yukar ıda bahsetti ğimiz Ortaçağ'da müsikinin insan ı ibadetten,<br />

Allah' ı dü şünmekten al ıkoyduğunu iddia edenlerin tersine<br />

Mevlânâ Celâlüddin Wırni'nin ve başka Süfilerin s ırf ilâhi sevgi<br />

ile vecde gelip ,müsiki ahengi ve ritmi ile semâ ettiklerini gördük.<br />

Sonuç olarak diyebiliriz ki, her zaman iyiye ve güzele yönelen Islâm<br />

dini, Tanrı'n ın kullarına verdiği bu en etkili sanat ı, insan ruhunu<br />

yüceltmeğe (Bach, Beethoven, Itri, Dedeefendi ve ba şkaların<br />

ın bestelerinde oldu ğu gibi), Tanrı'n ın kudretinin sonsuzlu ğunu<br />

övmeğe, insanların sevinç veya elemlerirıi terennüme hasretti ğimiz<br />

takdirde yasaklanmam ış olmalıdır.<br />

Kaldıki Hazreti Muhammed, bir kurban bayram ında, eşi Hz.<br />

Ayşe ile birlikte def çalan iki genç cariyenin okuduklar ı şark ı ve<br />

ezgileri dinlemekte de bir sak ınca görmemi şti (264).<br />

B) Yapı sanat ı : Emevi ve Abbasi uygarl ığının bugün bile<br />

ayakta duran büyük sanat an ıtlann ı iki bölümde görmek doğru<br />

olur. Bunlardan biri sivil mimari, ikincisi dini mimari eserleridir.<br />

a) Sivil Mimari : Emevi halifeleri gerek saraylannda, gerek<br />

ibâdet yerleri olan camilerde Bizans an ıtlarından sönük kalmamaya<br />

özellikle dikkat etmi şlerdir. Bizanstan ve M ısır'dan getirtilen<br />

ustaların ve bu i şlerde kullan ılan yap ı malzemesinin, ayrıca Suriyeli<br />

i şçilerin bu an ıtlar ın ortaya ç ıkmas ında büyük pay ı vardır.<br />

Kabile rekabetleri ve bu gibi nedenlerden ba şkentte huzursuzluk<br />

duyan halifeler I. Velid'ten başlıyarak Şam'dan uzakla şt ılar. Yaln<br />

ız cülus günlerinde ve büyük merâsimler dolay ıs ıyla Şam'a uğrad<br />

ılar. Halife Hişam çölün tam ortas ında, Palmir'in kuzeyinde<br />

Rusâfet üş-Şasn'ı (Eski Sergiopolis) kendisine ikâmet yeri olarak<br />

seçmişti. Çölde köşkler, saraylar yapt ırmamış olan halifeler bile,<br />

muhteşem çad ırlar kurdurup gene de orada oturmakta idiler. Bunda<br />

eski Bedevi hayat ının özlemi olsa gerektir. Sporcu-, avc ı ve bedevi<br />

şiirine gönül bağlamış olan bu halifelerin yapt ırdıklan çöl saray-<br />

(263) Aly Mazaheri, a.g.e., S. 160; Ehad Arpad, IA., IV., S. 778.<br />

(264) Sahih-i Buhâri Muhtasar ı, Tecrid-i Sarih tercürnesi, C. III., S. 152.<br />

<strong>Ankara</strong> 1966.


156 Bahriye ÜÇOK<br />

larından birkaç ın ın kal ınt ılar ı yak ın zamanlarda ortaya ç ıkmıştır;<br />

Ürdün'de yap ılmış olan Kusayr Amrâ ve M şatta saraylar' bunların<br />

iki önemli örneğidir. Bu her iki kasr arkeologlar ve sanat tarihçileri<br />

taraf ından dikkatle incelemni ştir.<br />

Bahr-i Lût (= Lût denizi; yâni bizim Lût gölü dedi ğimiz)'un<br />

kuzey ucundaki Kuseyr Amrâ'n ın duvarlar ı üzerindeki resim, ve yaz<br />

ılardan anla şılmışt ır ki, bu kasr VIII. Yüzy ılın ilk yarısında I. Velid<br />

ya da buraya pek yak ın oturan II. Velid taraf ından yapt ırılm<br />

ışt ır. Şatonun bir duvar ında dört hükümdann resmi vard ır.<br />

Bunlar, hemen alt ında bulunan yaz ılara göre, Araplar' ın yenilgiye<br />

uğratt ıkları, Bizans İmparatoru, Son Iran İmparatoru (III. Yezd<br />

Gerd), Habe ş Neca şi'si, İspanya Gotlar ın ın kıral ı Rodrik'tir. Ayr ı-<br />

ca adları bildirilmiyen ba şka iki portrenin baz ı tarihçilere göre<br />

Göktürk Hakan ı ile Hind hükümdar ı olmas ı ihtimali vard ır. Kuseyr<br />

Amrâ'n ın büyük bir bölümü, s ıcakl ık dereceleri birbirinden<br />

farkl ı bulunan hamam odalar ından meydana gelir. Kö şkün hemen<br />

her yerinde odalar ın duvarları, tavanlar ı, türlü türlü renklendiril<br />

mi ş resimlerlerle bezendirilmi ştir. Resimlerin konulan çe şitlidir:<br />

Av sahneleri, zenaatkârlarm çal ışmalar ı, tarih, felsefe ve şiiri gösteren<br />

sembolik tasvirler, Hz. İsa gibi bulutlar ın üstünde taht ına<br />

kurulmuş olarak resmedilmi ş bir halife, duvar girintilerinde birçok<br />

kadın figürleri, çöl ku şları ve hepsinden daha ilginci, ba şında<br />

incilerle i şlenmi ş zengin bir ba şlık ta şıyan ç ıplak bir kad ın resmidir<br />

ki, şimdi bu resim Berlin'de Kaiser Friedrich müzesinde<br />

bulunmaktad ır. Bütün bu yap ılar ve freskler Bizans ve eski Sasâni<br />

sanat ının Arap topraklar ındaki son miras ıdır.<br />

Mşatta (= K ışlak) Ürdün'ün doğusunda Şam'dan 2000 km.<br />

güneyde ve Lût Denizinin 40 km. do ğusunda yap ılmış bir sarayd ır.<br />

114 metre uzunluğunda dört kö şe bir zemin üzerine oturtulmu ş ,<br />

yer yer kulerle de sa ğlamlaşt ırılmış olan bir duvar içindeki Mşatta<br />

tam bir Arap çöl saray ı özelliğine sâhiptir. XIX. Yüzy ıl sonlarında<br />

ke şfedilen Mşatta'n ın kimin taraf ından yapt ırıldığı uzun tart ışmalara<br />

yol açm ış, XIX. Yüzy ıl başlarında bilginler uzun incelemelerden<br />

sonra, onun bir Emevi yap ısı olduğunu açığa ç ıkarm ışlard ır.<br />

Mşatta saray ının değer biçilmez güzellikte olan cephesi şimdi<br />

Berlin'dedir. Osmanl ı Padişah ı II. Abdülhamit bu güzel eseri<br />

dostu Alman İmparatoru II. Wilhem'e hediye etmi ştir (265).<br />

(265) Art ık bilgi için bk. E. Diez, Islâm Ans. VIII., M şatta mad.; K. Otto -<br />

Dorn, Kunst des İslams, S. 50.


EMEVİ VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

157<br />

Mşatta'n ın önemini artt ıran özelliklerden biri de alç ı kabartmalarla<br />

yap ılan arslanlar ve anka ku şlar ının karşı karşıya konulf<br />

mas ı, sfenkslerin, asma dallar ına konmu ş kuşların bulunmas ı, üçgenler<br />

içinde çiçek motiflerinin yer almas ı gibi kâh hellenistik,<br />

kah da sasâni etkilerini Orta Asya'ya özgü hayvan dekorlar ıyla<br />

ahengli bir biçimde bir araya getirmesidir.<br />

Abdülrnelik'in oğlu Hişam' ın yaptırd ığı ilginç saraylardan birisi<br />

de Şam ile Palmir yolu ü ıerindeki Kasr ül-Hayr 11-Garbl'dir.<br />

Hemen hemen bütünü y ıkılmış olduğundan, temelleri üzerinde yap<br />

ılan ara şt ırmalarla plârn anla şılan Kasr' ın en önemli yönü büyük<br />

lüğü, ve ele geçen iç ve d ış duvar süsleridir. Kal ınt ılardan çok dikkate<br />

değer bir parça da, 1936 y ılında bulunan ve bugün Şam'da Mil<br />

lî Müze'yi zenginleştiren iki fresktir. Üç tablodan olu şan bu fresklerin<br />

üst bölümünde biri ut, öteki flüt çalan iki müzisiyen ile, altta<br />

bir av sahnesi canland ır ılm ışt ır. İki müzisiyeni gösteren tablo, özellikle<br />

İslam tarihi yönünden ilgi çekicidir. Çünkü hâlâ İslâm dininin<br />

hem müsikiyi, hem de resmi yasaklam ış olduğuna dair mevcut olan<br />

inanc ın yersizliğini gösteren bir delil te şkil etmektedir. Gerçekten<br />

de resim islâm'da bir âyetle doğrudan doğruya veya kesin bir hadisle<br />

yasak edilmemi ştir. Eğer edilmi ş olsaydı halifelerin saraylarında<br />

görrnekte oldu ğumuz bu resimler günümüze kadar gelemezdi.<br />

Kur'an'da tasvir veya suretle ilgili âyetler : Gâfir, 64.; Tegâbün,<br />

3.; A'râf, 11.; al-i l ınrân, 6; Ha şr, 24. âyetlerdir. Bunlardan<br />

hiçbirinde tasvirin yasak oldu ğuna dair bir emir bulunmamaktad<br />

ır. En çok ilgisi olan «Ey Müminler içki, kumar ve ibâdet için<br />

yap ılan timsaller şeytan i şidir, bundan kaç ının taki felâh bulas ınız<br />

(Maide, 90) ise pek aç ık olarak görüldüğü gibi tapmak için<br />

yap ılan timsalleri yasak etmi ştir. islâm ın ilkçağında •Hz. Peygamber<br />

zaman ında resim ve heykellere kar şı duyulan ikrâh, islâmiyeti<br />

yeni kabul etmi ş, puta tapmaktan henüz ayr ılmış kişileri bundan<br />

uzak bulundurmak içindi. Bu amac ı gerçekle ştirmek için belki<br />

bir tak ım hadisler bile uydurulmus.tu. Ama puta tap ıc ılık bugün<br />

aşağı yukar ı 1400 yıl geride b ırak ılmış olduğuna göre resim<br />

bir yasak değil, ikrah konusu bile olamaz. Hele de onun sanat bak<br />

ımından olduğu kadar, bilimsel yönden de ne çok yararl ı olduğu<br />

göz önünde tutulursa! (266).<br />

(266) Bu konuda çok geni ş ve güzel bilgilerin toplanm ış olduğu, Ahmet Timur<br />

Pa şa'n ın et - Tasvir ind el - Arab adl ı Kahirede yay ınlanmış olan


158, Bahriye ÜÇOK<br />

Emevi saraylar ı içinde, gerek plan ının büyüklüğü, gerek süslerinin<br />

lüksü bak ımından hiç şüphe yok ki, en üstün yeri Hirbet<br />

ill-Mefcir almaktad ır. Büyük bir ihtimal ile bu II. Velid zaman ında<br />

yap ılmışt ır. Bu yap ı kompleksinde saray, geni ş bir avlu, bir cami,<br />

çok geni ş ve insan ı etkiliyen hamam bir arada bulunmaktad ır.<br />

Burada ötekilerden de ği şik olarak Ni şler'de duran, frizler halinde<br />

yan yana getirilmi ş olan veya kubbe kö şelerindeki insan heykelleridir.<br />

Bunlar daha çok tabii büyüklü ğün 3/4 ü kadard ır. Kasr<br />

ül-Hayr'da görüldüğü gibi, burada da ba şlıca figür bir halife kabartmas<br />

ıdır. Fakat beklendi ği gibi, saray ın kap ıs ında değil, hamam<br />

ın kap ısının üstünü süslemektedir (267).<br />

Saray ve kas ırların duvarlar ını renkli resimler kabartmalar<br />

ve heykellerle süslemek Abbasi halifeleri zaman ında da devam etti.<br />

Bunun örneklerini Samarra'da Mu'tas ım' ın 836'da yapt ırdığı , şehrin<br />

tam ortas ındaki Cavsak ül-Hakani'de; Samarra'n ın dokuz km.<br />

güneyinde bulunan, halife Mütevekkil'in yapt ırdığı (854'de) Balkuyara<br />

saray ında, Dicle'nin sağ kıyısında Cavsak ül-Hakani'nin karşısında<br />

halife Mu'temid (878-882) zaman ında yap ılan Kasr ül-Aşk<br />

ve ba şkalannda görmek mümkündür.<br />

b) Dini Mimari : Dini mimariye gelince. Bunun en eski örne ği<br />

Hz. Muhammed zaman ında yap ılan Mescid-i Nebevii'dir. Sonradan<br />

yap ılan camilere örnek olmas ı gereken bu camiden, Abdullah ibni<br />

Zübeyr ile Emevi halifeleri aras ındaki savaşlar s ıras ında yak ılıp yıkılmas<br />

ı sebebiyle pek bir şey kalmam ış, sonradan birçok kez yenilenmi<br />

ştir. Mimari bak ımından örneklik edebilecek olan ba şka bir yapı<br />

da Amr ibn ül-As' ın yapt ırdığı Fustat camiidir; bu da birkaç kez<br />

yenilenmi ştir. Bu bak ımdan İslam dini mimarisinin en eski örne ği<br />

olarak günümüze kadar gelebilmiş Kayravan camiini göstermek<br />

mümkündür. Bu camii Kuzey Afrika fatihi Ukbe bin Nâfi' yapt ın<br />

mışt ır.<br />

In şaat merakl ıs ı I. Velid'in yapt ırd ığı Ümeyye camii o zamana<br />

kadar mevcut örneklerden bamba şka bir görünü ştedir. Hz. Pey-<br />

(1342) değerli eserine bk. S. 128 ve öt., ayr ıca Mes'Cıdi, Murûc, VII.,<br />

S. 291'de Yezid bin Velid'in bir hali üzerine i şlenmi ş portresinden<br />

bahsedilmektedir. Ayn ı konu Taberi'de (Zotenberg çevrisi), IV., S.<br />

547'de yer alm ıştır; Lammehs, Siecle des Omayyades'a ve ayr ıca R.<br />

Ettinghausen'in La Peinture Arabe' ında islânı'da resim hakk ında geni<br />

ş bilgi vardır.<br />

(267) Otto - Dorn, Kunst des İslams, S. 51.


EMEVi VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

159<br />

gamber'in Medine'de, kendi oturdu ğu yerde, yap ılmış olan Meseld,<br />

ibadet yeri bir ravakla örtülmü ş bir avlu biçiminde idi. Her ne kar<br />

dar Müslüman komutanlar ın ilk karargahlan olarak da kullan ılan<br />

Mısır'daki Fustat, Irak'daki Küfe ve Basra camileri gibi ilk yap ılarda,<br />

Medine camii tipi ile yetinilmiyorduysa da Hz. Ömer ve Hz. Osman'<br />

ın hilafetleri s ıras ında Mekke ve Medine'deki mescidlerin yak ı-<br />

n ında olan evler sat ın al ınarak bunlar geni şletilmi ş, bu sade çardakların<br />

yerine sütunları taştan yap ılm ış ravaklar geçirilmi şti. Bu ye,<br />

nilestirme hareketi ba şka eyâletlerde de çok geçmeden izlendi. Örneğin,<br />

Sa'd ibni Ebi Vakkas, Küfe camiini Sasani saraylanndan<br />

ve HIre'deki Hristiyan tap ınaklanndan getirtti ği sütunlarla süsledi.<br />

Basra camii ise I. Muâviye zaman ında onun gayrime şru kardeşi<br />

Ziyâd ibni Ebi Sufyân (Ebihi) taraf ından büyük çabalarla yapt<br />

ırıldı . İmam cemaatin üstünden atlamas ın diye, camie biti şik olan<br />

hükümet kona ğı ile mihrab aras ına ayr ı bir yol ve kap ıyı plana<br />

koydurdu. Her f ırsatta Basral ı eşraf ın yap ı hakkındaki düşüncelerini<br />

öğrenmek isterdi. Onlar ın olumlu sözlerini duydukça sevinirdi.<br />

Hatta bir keresinde Ziyad' ın a şağıdaki beyitleri söyledi ği<br />

Belâzuri'de yaz ılıd ır : «Ziyad tanr ı'yı anmak için çamurdan de ğil<br />

ta ştan öyle mükemmel bir yap ı meydana getirdi ki, bu bina yap ı-<br />

l ırken insanlar ın yapı malzemesini elden ele verdikleri görülmemiş<br />

olsaydı, onun şeytan taraf ından yap ıldığını söylerdik.» (268).<br />

Gene ayn ı sahifede Belazt ıri, Ziyad' ın bu camie taştan bir minare<br />

eklediğini ve bunun ilk minare oldu ğunu söylüyor. İşte I. Velid'in<br />

yapt ırd ığı Ümeyye camiinin güney yönündeki iki minare Suriye camileri<br />

için ilk örnek say ılırsa da, öncülük etme: şerefi Basra camiine<br />

aittir.<br />

Ümeyye camiinin renkli mozay ıklarla bezenmiş olan iç duvarlar<br />

ının bozulmamış ya da badana alt ında kalmam ış olan bölümleri<br />

büyük ağaç, kule, yüksek yap ı resimleri ile süslenmi ştir.<br />

Daha sonra Abdülmelik, Abdullah ibni Zübeyr'in Mekke'de<br />

kendini halife tan ıtmas ı üzerine, Müslümanlar' ın hac farz ını yerine<br />

getirebilmeleri için Kudüs'de Hz. elmer'in Müslümanlarla birlikte<br />

ilk namaz k ıldığı kayal ık yeri seçti (269). Burada Kubbet üs-Sahra<br />

(268) Belazüri, Futuh, II., S. 176.<br />

(269) Brockelmann, Islam milletleri ve devletleri tarihi (N. Çagatay çevrisi),<br />

S. 87.


160 Bahriye ÜÇOK<br />

ad ı verilen sekiz kö şeli ünlü rnescidi yapt ırd ı . Uzun zaman yanl ış<br />

olarak Ömer camii denilen bu mescid Museviler, Hristiyanlar ve<br />

Müslümanlarca hep birlikte kutsal say ılan kayay ı ortas ına alacak<br />

şekilde yap ılm ıştır. Talmud'da Hz. İbrahim'in burada kurban kestiği,<br />

Hz. Davud'un burada Tanr ı'ya ibâdet etti ği bildirilir. İslami<br />

rivayetler buradaki kayay ı pek çok efsânelerle süslemi şlerdir (270),<br />

Abbasiler iktidara gelinceye kadar Kubbe'nin ortas ında İran' ın<br />

son hükümdar ı Yezd Gerd'in tac ı ile çok değerli bir inci, Hz. İbrahim'in<br />

koçunun boynuzu bir zincire tak ıl ı olarak bulunmaktaymış.<br />

Sonra bu değerli eşya Kabe'ye nakledilmi ş. 1016 yıl ında meydana<br />

gelen depremde Kubbet üs-Sahra'n ın kubbesi, alt ındaki kayamn<br />

üstüne dü şmü ş ( İbn ül-Esir, el-kâmil, IX, S. 209), alt ı y ıl sonra<br />

Fatimi halifesi el-Hakim (386-411/996-1021) taraf ından eski durumuna<br />

getirilmistir. 1099 da Haçl ı ordular ı Kudüs'e girdiler ve IL<br />

Boduen zaman ında Hristiyanlar Kubbet üs-Sahra'y ı kiliseye çevirdiler.<br />

Mescidin içi ve d ışı Hristiyan azizlerinin resimleri ile süslendi.<br />

Kubbe'nin üstüne de alt ından bir büyük haç konuldu. Daha<br />

sonra yap ı Avrupa'da Tampliye (Templier) kiliselerine (271) model<br />

oldu, hatta bu çok kö şeli yap ı tipi Rafaello'nun «Bakire'nin Düğünü»<br />

adl ı ünlü tablosunda musevi tap ınağı olarak konuyu tamamlad<br />

ı .<br />

Abdülmelik bu yap ıyı bitirdikten sonra, buna çok yak ın bil<br />

yerde, Hz. Muhammed'in « İsrâ» olay ından ad ın ı alan Meseid-i Aksa'yi<br />

yapt ırd ı. Eski Bizans kilisesi Aya Maria'mn sağlam kalm ış<br />

duvarlar ını da buraya ekletti. Böylece eskisinin üç misli büyüklükte<br />

siitunlu bir ravak ortaya ç ıkt ı; sonradan kubbe ve dört nef eklenmesiyle<br />

cami imparatorluğun ihti şamma uygun bir tap ınak oldu.<br />

Emevi soyu iktidardan at ıl ıp yerine Abbaso ğullar ı geçince<br />

(750), o zamana kadar ba şkent olan Şam üstünlüğünü yitirmeğe<br />

ba şlad ı. Onun yerine ikinci Abbasi halifesi Mansur'un yapt ırdığı<br />

Bağdat ve Mu'tas ım' ın yapt ırd ığı Samarra geçti. Abbasiler<br />

sünni mezhebini izledikleri halde, İranl ılar'dan büyük destek görmü<br />

şlerdi. Çok geçmeden halife Mu'tas ım, Horasan'da oturan Türkler'den<br />

hassa ordusu te şkil edecek, böylece de her alandaki sanat<br />

eserleri bu siyasal de ği şikliğe ayak uydurmak zorunda kalacakt ır.<br />

(270) Bk. İs. Ans., J. Walker, VI., S. 944'te Kubbet üs- Sahra md.<br />

(271) Askeri ve dini, 1118'de kurulmu ş bir Hristiyan tarikat ı .


Kudüs'teki Kubbet iis-Sahra.<br />

R. Otto- orn, Die Kunst des İsla ıns, Baden-Baden 1964,


Ürdün'de E ıneviler'e ait Barbet ül-Mefeir saray ında bulunan bir kadın<br />

heykeli.<br />

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İslams, Baden-Baden 1964.


Samarra'da Büyük Ca.miin minaresi.<br />

K. Otto-Dorn, Die Kunst des İslams, Baden-Baden 1964.


Şam'da ijmeyye Camiinin iç mozaylklarmdan bir bölüm.<br />

R. Ettinghausen, La Peinture Arabe, Geneve 1962.


ElVIEVİ VE ABBAS" TJYGARLIĞİ 161<br />

Bunun Mezopotamya'da iki örneğini vermekle yetinelim: biri Samarra<br />

camii, öteki bundan 15 km. kuzeyde bulunan Ebu Dülef camiidir.<br />

Samarra camii Mütevekkil taraf ından yapt ırılmış olup dünyan<br />

ın en büyük camiidir (272). Iç bölümünde yirmibe ş nef vard ır.<br />

Bunlar birbirine paraleldir. Hemen hemen 38 000 metre karedir.<br />

Daha aç ık bir fikir vermek için Roma'daki Sen Piyer katedralinin<br />

15 160, Ayasofya'n ın ise 6890 metre kare yüz ölçümleri oldu ğunu<br />

söylemek yerinde olur. 860 y ıllar ında yap ılan Ebu Dülef camiinin<br />

sütunlar ı ve ba şka kal ınt ılar ı bugün hala ayakta durmaktad ır. Camiin<br />

Samarra'n ınkine çok benziyen bir de minaresi vard ır.<br />

5. — Bilim : A) Genel olarak , : Abbasoğulları devrinde Mansur<br />

ve Me'mun'un saraylar ında Iranl ı, Musevi bilginlerin süryancadan<br />

bazen de Pehlevi dilinden arapçaya bilimsel eserler çevirme-<br />

& ba şlad ıklar ın ı görüyoruz. Bu devirde kozmografik cedvellere,<br />

farsça bir deyim olan Ziç deniliyordu. Iran gerek Sasaniler, gerek<br />

İ slam devrinde olsun Yunan bilimlerinden ba şka Hind biliminin<br />

etkisi alt ında kalm ışt ır. Astronomi daha çok Yunan'dan cebir, ma-<br />

_tematik ise Hind'den gelen etkiler alt ında kalm ışt ır. Bugün Avrupal<br />

ıların da Arap rakamlar ı dedikleri rakamlar Hindistan'da icad edilmiştir.<br />

Cebir Yunanistan'da henüz bilinmedi ği yüzy ıllarda Hindistan'da<br />

epeyi zamandan beri geli şmişti.<br />

IX. ve X. yüzy ıllarda bilimsel çal ışman ın en yoğun olduğu yer<br />

Fırat ve Dicle ırmaklar ı bölgesidir. En önemli uygarl ık merkezlerinden<br />

olan Harran, Basra ve Bağdat pek çok bilgin yeti ştirmi ştir.<br />

Bunlardan 869'da ölen Câhiz ile büyük dü şünür el-Kindi'yi (ölm.<br />

873) ba şta saymak gerekir.<br />

X. Yüzy ılda Basra'da serbest dü şüncelilerin kurdu ğu bir cemiyet<br />

ortaya ç ıkt ı. Bunlar çe şitli bilimsel çal ışmalar sonucu ellibir<br />

eser (Risâle) yazd ılar. Bu bir ansiklopedi te şkil etti. Halk aras ında<br />

bu eserler çok ra ğbet gördü. İhvân üs-Safa ad ı verilen bu cemiyetin<br />

üyeleri daha çok İsmâililer'in dini-siyasi eğilimlerine yatk ınd ılar.<br />

Bu cemiyet biraz da mason ce ıniyetini and ırmaktaydı. Birçok tan<br />

ınmış bilginleri aralar ında bar ındıran İhvân üs-Safa mensuplar ı ,<br />

eserlerinde s ık s ık Pitagoras, Sokrates, Platon'un adlar ın ı anarlar,<br />

(272) Bk. S. K. Yetkin, islâm sanat ı tarihi, I., bas., S. 62.


162 Bahriye ÜÇOK<br />

Aristo'ya ise daha üstün bir yer verirlerdi. Risâle'lerde her ne kadar<br />

Aristo felsefesini benimseyen el-Kindi'den bahis yok ise de, onun<br />

ö ğrencisi ünlü Ebu Ma' şer (ölm. 885)'in ad ı zikrolunmaktayd ı. Bununla<br />

birlikte Risâle'nin onüçüncüsü Muhammed el-Kindrnindi<br />

(273). XIV. Yüzy ılda bu ansiklopedi Timur'un vezirlerinden birisi<br />

için farsçaya çevrildi. Gene el-Kindi'nin ünlü ö ğrencisi Ebu<br />

Zeyd de Ebu Ma'a şer gibi Belh'liydi. Daha önce Ba ğdat'ta İbni Masa.<br />

el- Harezmi adl ı bir matematikçi bilgin ya şam ışt ı ki matematiğe<br />

dair b ırakt ığı eserler Rönesans ça ğına kadar Avrupa'da izlenmi ş-<br />

tir (274). Bu yüz y ıllarda İslam imparatorlu ğunun doğu s ınırlar ın,<br />

da ünlü kozmograf Ahmed el-Fergâni (ölm. 861) ile filozof Ebu<br />

Nasr el- Farabi (870-950) görülürler. Felsefe, mant ık, t ıp ve müsiki<br />

ve daha birçok alanlarda insan ı şaşırtacak bir bilgiye sâhip<br />

olan Farabrilin say ısız eserlerinden baz ılarını İbni Sina'nin orta,<br />

dan kald ırıp yok ettiği Brockelmann ve ba şkalar ı taraf ından bildirilmektedir<br />

(275). Farabi, Eflatun (= Platon) ile Aristo'nun felsefesini<br />

kar şılaşt ır ıp ele ştirdiği gibi zaman zaman bunlarla ayn ı fikri<br />

de savunmu ştur. Ancak ara s ıra mistik ve zâhid bir yol tuttu ğundan<br />

onlardan ayr ılır.<br />

İslam aleminin yeti ştirdiği en büyük filozoflardan biri de<br />

Bat ıl ıların Avicenne dedikleri İbni Sina (980-1037) d ır. Samano ğullar<br />

ı zaman ında Buhara'da görev alan İbni Sina da Farabi gibi mant<br />

ık, metafizik, müsiki ve t ıp ile uğra şmıştır. XI. Yüzy ıl ın bu çok cepheli<br />

bilgini Hemedan ve İsfehan'daki Büveyhoğulları emirlerinin hizmetine<br />

girmi ş ve biraz sonra fizik ve matemati ğe ek olarak t ıp ile<br />

u ğra şmış, bu alandaki güçlüklerini Farabi'ye ait olan ve pazardan<br />

üç dirheme sat ın alm ış olduğu bir t ıp kitab ının yard ım ıyla çözmü ş-<br />

tü. Büveyho ğullarının saray ına girdikten sonra, ö ğrencilerinin yard ı-<br />

m ıyla «Kanun» adl ı bir t ıp kitab ı yazd ı . İbni Sina'nm mant ık, tabiivat,<br />

matematik v.b.g. alanlar ı kaps ıyan Kitab id- Şifa adl ı eseri bütün<br />

dünyada ün salm ışt ır.<br />

İbni Sina, Aristo felsefesini geli ştiren ve Asya'ya ileten bilgindir.<br />

Farsçay ı çok iyi bilen İbni Sina u ğraştığı her bilim dal ını oka-<br />

(273) Barthold, İslam Medeniyeti tarihi (II. bas.), S. 32; T. J. de Boer, İs.<br />

Ans., V., 2., S. 947.<br />

(274) Bk. Barthold, İslam Medeniyeti Tarihi, (II. bas.) S. 32. Lugaritma bu<br />

ad ın bozulmu ş biçimi imiş .<br />

(275) Abdullah Adnan, İs., Ans., IV., S. 454.


EİVIEV İ VE ABBASI ITYGARLIĞI<br />

163<br />

dar iyi kaleme alm ışt ır ki, daha sonraki bat ı dünyas ında olsun, islam<br />

dünyas ında olsun büyük bir üne sâhip olmu ştur. XIV. yüzyılda<br />

bile bilginler onun eserlerine dayan ıyorlardı. O, bütün s ınıflann tan<br />

ıdığı, adeta Ortaça ğ'ın Dr. Faust'u gibi bir hüviyete bürünmü ştü.<br />

Onun çağda şı olup kendisi ile pek sert tart ışmalara giri şen Ebu<br />

Reyhân el-Bitimi, büsbütün ba şka tipte bir bilgindir (276).<br />

Haremide doğmu ş olan el-Birimi kırk ya şına kadar kendi<br />

memleketinde Emirin dan ışmanlığını yapm ış, sonra Gazne'ye giderek<br />

Gazneli Mahmud'un ve ardgelenlerinin zamanlar ında özellikle<br />

kozmografya alan ında eşsiz eserler vermi ştir. Bu en büyük Islam<br />

bilgininin Hindistan üzerine yazd ığı eserde tam bir yans ızl ık görülür.<br />

Birûni Basra ve Ba ğdat okullar ını çok iyi tan ırd ı; ama buradaki bilginlerin<br />

görü şleri ona göre geri idi. Bununla birlikte gene de ça ğ-<br />

daşları gibi o da astrolojiye inan ırakta devam etti. O, tarihi inceleyebilmek<br />

için, arkeoloji, ekonomi hatta jeolojinin bilinmesinin gerekli<br />

olduğunu öne sürmü ş, kavimler göçünü ekonomik nedenlere ba ğ-<br />

lam ışt ır. Gene o, çok ileri bir görü şle, yer kürenin geçirdi ği değişiklikleri<br />

kutsal kitaplardan de ğil, yer kürenin kabu ğunu inceleyerek<br />

öğrenmek gerektiğini belirtmi ştir. El-Birûni tarihte pozitivist ve<br />

materiyalistlerin ba şı sayılır. İyi seçilmi ş, ahlakl ı ve bilgili vaizler<br />

taraf ından verilecek öğütlerin toplum hayat ında olumlu etkiler yapacağına<br />

inanmaktad ır (277). Birünrnin co ğrafyaya büyük önem<br />

verdiği, Batlamiyus'un coğrafyas ın ı araşt ırrnalanyla tamamlamak<br />

istediği ve bu uğurda pek çok masraflar ederek on ar şın büyüklüğünde<br />

bir yanm küre yap ıp coğrafi yerlerin enlem ve boylamlann<br />

ı bunun üzerinde gösterdi ği ve bu alanda baz ı kitaplar yazd ığı<br />

biliniyorşa da Cengiz'in Harezm'e girmesi ve buradaki şehirleri<br />

kitaplarıyla birlikte yak ıp yıkmas ı bu uzun çal ışmaların zaman ımıza<br />

intikalini engellemi ştir (278).<br />

Coğrafya ara ştırmalar ıyla ün kazanm ış bir ba şka bilgin de<br />

Peygamber soyundan geldi ği ileri sürülen idrisi, Norman k ıral ı<br />

II. Roger'in ad ına Sicilya'da Palenno'daki Norman saray ında<br />

Kitâb ür-Rücârryi haz ırladı. Bu kitab ın nıetni ve 71 haritas ı k ısmen<br />

yay ınlanm ışt ır. II. Roger'in ölümünden (1154) az önce ba-<br />

(276) Barthold, a.g.e., S. 50 v. öt.<br />

(277) Barthold, a.g.e., S. 55.<br />

(278) F. Gökmen, İs. Ans., II., S. 646; Z. V. Togan, Tarihte Usul, S. 163.


164 flahri y e uçox<br />

s ında bulunduğu bir bilimsel heyetin yard ımıyla İdrisi gümüşten<br />

bir dünya haritas ı yapt ı. Daha sonra k ıral olan I. Vilhelm (1154-<br />

1166) için Ravd ül-Uns ve Nüzhet ün-Nefs veya Kitâb ül-Memâlik<br />

ve 'I-Mesâlik ad ı verilen eseri yazd ı .<br />

IX. Yüzy ıldan başlıyarak dü şünce alan ında Şuubiye ad ı verilen<br />

ve islam dünyas ın ın çe şitli halklar ın ın ulusal eğilimlerini kamç<br />

ı l ıyan bir hareket do ğmu ştu. Her ulus, kendi dilinin güzelli ğini<br />

edebiyat ının üstünlüğünü, tarihlerindeki şerefleri büyülterek yazmaya<br />

koyulmuştu. Bu çağda tarih ara şt ırmalar ında objektif olabilmek<br />

için çok dikkate de ğer bir istek adeta moda haline geldi; tarihi<br />

tasvirlerde bir büyük dakiklik endi şesi hâkim oldu. O derecede<br />

ki, birçok bat ıl inan ışlar ve efsâneler, hiçbir taraf ı at ılmadan ve birşey<br />

eklenmeden, tam bir objektiflik içinde bütün ayr ınt ılarıyla yaz<br />

ıld ı .<br />

Gene bu s ırada Do ğunun çe şitli dilleri, türkçe, farsça, süryanca,<br />

arapça, ibranca vbg., X. Yüzy ıldan ba şlıyarak, daha önce görülmemi<br />

ş edebi bir harekete kavu şturuldular. Her ulus kendi bilginlerini,<br />

şairlerini, teknisiyenlerini, kom şu uluslar ınkinden daha üstün<br />

bulduğunu türlü vesilelerle söyledi ği için, bu yüzden şurada<br />

burada kavgalar bile patlak verdi.<br />

Şiir alan ında doğu iranl ılar ünlü şair Firdevsi ile (ölm. 1025)<br />

en uzun destanlar ı vücuda getirdiler. O, sava ş olaylar ın ı bir y ığın<br />

efsaneyi de içine alan k ırallar ın kitab ı ( Şehnâme) ad ıyla tan ınmış<br />

eserde 10 000'lerce beyitte terennüm ediyordu.<br />

Kâ şgar Türklerine gelince, şair Yusuf Arslan Hâcib (XI.<br />

Yüzy ıl) ad ı Kudatgu Bilig olan manzum eseri ile Firdevsi'ye cevap<br />

verdi say ılır. Öte yandan Araplar' ın dilleri ve dü şünü ş biçimleri asla<br />

destan yazmaya elveri şli değildi. Böylece Arap edebiyat ı Şehnâ.<br />

me ve Kudatgu Bilig gibi şiirlere sâhip olamam ışt ır. Araplar sadece<br />

monoton ve çok uzun olmayan kaside türünü gerçekle ştirebildiler.<br />

Buna kar şılık Arap dili tarihi ve bilimsel basit nesir yaz ısında<br />

birinci derecede bir rol oynad ı (279).<br />

B) Tarih ve Tarihçiler : Islam'da tarih yazarl ığı Hz. Muhammed'in<br />

hayat ını incelemekle başlamışt ır. Yani Siyer ve Megâzi. Bu<br />

alandaki çabalar daha Emeviler zaman ında görülmektedir. Kur'an'-<br />

(279) Aly Mazaheri, la vie quotidienne des Musuln ıans, S. 136 v. öt.


EMEV İ VE ABBAS İ UYGARLIĞI<br />

165<br />

ın tefsiri, Peygamber hadislerinin aç ıklanmas ı, âyetler ve hadislerle<br />

ilgili olaylar hakk ındaki rivâyetlerin erkenden toplan ılmas ı zorunluluğu,<br />

Siyer ve Megâzi kitaplar ının vücuda getirilmesine vesile<br />

olmuştur. Hadis, tefsir, f ıkıh bilimleri geliştikçe risâlet devri gir<br />

bi Hülefâ-i Rüsidin çağının öğrenilmesine de ihtiyaç duyuldu. Siyer<br />

ve Megâzi kitaplar ından az sonra, Tabakat kitaplar ı yaz ılmaya başland<br />

ı. Bu da gene Hz. Peygamber'in hadislerini rivâyet edenlerin<br />

kimler olduğunu, sözlerinin gerçek olup olmad ığını öğrenmek isteğinden<br />

doğmuştu. Böylece önceleri muhaddislerin biyografileri<br />

yaz ılmış, sonra tefsir, f ık ıh, kelâm, edebiyat bilginlerinin hayatlar<br />

ı kaleme al ınmışt ır. İlk Megâzi ve Siyer yazarı Urbe bin el-Zübeyr'dir<br />

(ölm. H. 93). Onu H. 114'te ölen Vehb ibni Münebbih izlemi<br />

ştir (280). Daha sonra İbni İshak, Muhammed bin Müslim<br />

Zühri gelmektedirler. İbni İshak' ın eseri yitmi ş, ele geçmemi ştir,<br />

ama Muhammed ibni Hisân ı bu kitab ın önemli bir bölümünü kendi<br />

es-Siret ün-Nebeviyye adlı eserine alm ış, böylece ilk İslâm büyüklerinin<br />

hayatlar ı ile onlar ın çağındaki olaylar hakk ında bilgi<br />

edinmek mümkün olabilmi ştir. Onu bu yola götüren Abbasi halifesi<br />

Ebu Câfer Mansûr olmuştur. Tarihle ilgili ilk İslâm eserlerinden<br />

biri olduğu için önce Wüstenfeld yayınlamış, sonra Well'in<br />

çal ışmalarıyla almancaya çevrilmi ştir. Hz. Peygamber zaman ı için<br />

en değerli eserler Kütüb-i Sitte (= Alt ı Kitap) ad ı verilen hadis kitaplar<br />

ıdır. Bunlardan da Sahihân denilen Buharl'nin ve Müslim'in<br />

iki kitab ı Hz. Peygamber'in hayat ı için en değerli kaynaklar ı te şkil<br />

etmektedirler.<br />

İslâm tarihi ve Türkler'in İslAmiyeti kabulünden sonraki ça ğ-<br />

lar için ba ş vurulacak eserler çok çe şitlidir. Konular göz önünde<br />

tutularak bunları dört bölüme ay ırabiliriz : 1) Genel tarihler; 2)<br />

Özel tarihler; 3) Biyografiler (= Tabakat); 4) Türlü bilim alanlar<br />

ında yazılmış kitaplar.<br />

a) Genel Tarihler : İslâm' ın ilkçağların ın geleneklerine ve anlayışına<br />

göre genel tarih yazarlar ı, önce insan ın - yarad ılışını ele al ırlar,<br />

ilk devletleri ve bunlar ın ilerleyi şlerini k ısaca anlat ıp sonra<br />

(280) Taberi, Vehb ibni Münebbih'in Peygamber zaman ında Yemen'de<br />

San'a'da bulundu ğunu ve Atâ ile birlikte islâm'a girdiklerini, bu ikisinin<br />

Kur'an ı San'a şehrinde ilk olarak mushaf haline getirdiklerini<br />

yazarsa da Taberi burada kronolojik bir hataya dü şmüştür, zira Vehb<br />

ibni Münabbih H. 114'te ölmüştür. Bk. Taberi, II., 2, s. 872.


166 Bahriye ÜÇOK<br />

asil konu olan Islam' ın doğuşu, geli şmesi ve islam devletlerinin ku<br />

ı -ulu şlar ını incelerlerdi. Muhammed Cerir'in, İbn ül-Esir'in, Mes'ûdl'nin<br />

eserleri bu türdendir.<br />

b) Özel tarihler : Yaln ız bir devrin, bir hükümdar ın veya bir<br />

soyun, bir beldenin tarihinden bahseden kitaplar ise özel tarihlerdir.<br />

Vâk ıdirnin Futuh ü ş-Sâm' ı ile Belaziıri'nin Futuh ül-Buldân' ı<br />

hem tarih hem de türlü şehir ve kasabalardan bahseden bir eserdir.<br />

Ülkelerin tarihlerini yazan daha geni ş bir ba şka eser de İbni Asakir'in<br />

80 cild tutar ındaki Tarih-i D ımışk adl ı kitab ıdır. Hatib Bağdadrnin<br />

Tarih-i Ba ğdat adl ı eseri de bu türdendir.<br />

c) Biyografiler (Tabakat) : Biyografilere gelince, bu konuda<br />

yaz ılm ış eserlerin en eskisi İbni Sa'd' ın Kitab üt-Tabakat il-Kebir'i<br />

ile İbni Kuteybe'nin Tabakat ü ş Suârâ's ıd ır. Her ikisi de Avrupa'da<br />

bas ılrr. ışt ır. Bu türden pek çok de ğerli kaynak vard ır.<br />

d) Türlü bilim alanlarında yaz ılmış kitaplar : Bu ça ğın tarih<br />

ara şt ırmalar ın' kolayla şt ıracak türlü alanlarda yaz ılmış bilimsel<br />

kitaplar ı da gözden uzak tutulmamal ıdır. S tahri'ni ıı Mesâlik ve Memâlik<br />

adl ı eseri bunlardan biridir. Ayr ıca din, mezhep, siyaset ve<br />

yönetim ve sosyal hayata dair de kitaplar vard ır. El-Bağdadi, el-Esferâini,<br />

el-Sehristâni gibi de ğerli yazarlar ın kaleme ald ıklar ı Milel<br />

ve Nahl kitaplar ı, bunların en eski ve en önemlilerindendir.<br />

Ortaçağ islam toplumunun gerek yönetim, gerek hukuk özelliklerini<br />

ö ğ,'renece ğimiz çok de ğerli birkaç esere sahibiz. Bunlardan en<br />

önemlileri Azarn Ebu Hanife'nin ö ğrencisi İmam Ebu Y ılsuf'un<br />

Kitab ül- Harâe, el-Mâ verdi'nin Kitab ül- Ahkâm is-Sultâniye,<br />

Selçuklu veziri Nizâm ül-Mülk'ün Siyâsetnâme, Ebu'l-Ferec İsfehânrnin<br />

Kitab ül-Agâni adl ı çok değerli eserleridir (281).<br />

Şimdi bu yazarlar ın, kronolojik s ıraya göre, en eskisinden ba ş-<br />

l ıyarak kendilerini ve eserlerinden tarihi kaynak olma özelli ğini taşıyan<br />

sadece bir iki tanesini tan ıyal ım :<br />

Emeviler'in y ıkılrna devrinde Medine'de do ğan (180/747) Ebu<br />

Abdullah Muhammed bin Ömer el-Vâludi gelecek nesillerde derin<br />

bir heyecan uyand ırmak amac ıyla Suriye, Irak ve Afrika fetihlerini<br />

çok ate şli bir uslübla tasvir etmi ştir. Gençliğinde buğday tica-<br />

(281) Bk. Ş. Günaltay, İslamda Tarih ve Müverrihler; Z. V. Togan, Tarihte<br />

Usul.


EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

167<br />

reti ile uğra şmıştı, ama ruhen bir bilim adam ı ve son derece erdemli<br />

olduğundan sermâyesini bile borç isteyenlere da ğıtt ı .- Peri şan bir<br />

hâlde Bağdat'a geldi. Bermekoğullarmdan Yahya onu Ba ğdat'ta ka<br />

d ılığa atad ı . Mâlik bin Enes ve ba şka ünlü bilginlerden dersler almış<br />

olan Vâkıdi, Fütuh ü ş-Şâm adl ı eserinden ba şka, Hz. Muham.-<br />

Med'in sağlığında ba şlay ıp Hz. Ebubekir .devrinde sürüp giden dinden<br />

dönme (= İrtidad, Ridde) olaylarında liderlik eden Tuleyha ve<br />

Müşeylimet ül-Kezzâb gibi yalanc ı peygamberlerin ç ıkard ıkları<br />

ayaklanmaları içine alan (282) Kitab ür-Ridde'yi de yazmışt ır. Futuh<br />

üş-Şam bas ılmışt ır. Kitab ür-Ridde'nin tek nushas ı ise Hindistan'da<br />

Bankipur' daym ış .<br />

147/763'te babas ı ölen İbn ül-Kelbi, babas ının islânı'dan önceki<br />

Araplar' ın nesepleri ile ilgili notlarma bir düzen vermekle tarih<br />

yazarl ığına başlad ı. Ayrıca -Câhiliye ça ğındaki Araplar' ın putları<br />

hakk ında çok değerli bir kaynak kitap daha yazd ı . Yâkut Hamavii<br />

bunu özetliyerek Mu'cem, ül -Buldân adl ı eserine katm ışt ır. İbn ül-<br />

KelbVnin yazdığı bu kitap zaman ında derin bir nefretle . karşılanm<br />

ışt ı. Çünkü birçok mütaas ıp Müslüman ki şiler . Araplar' ın puta<br />

tap ıcıl ık •devrinden bahsetmeyi, bu eski an ıları canland ırmak saymışlar<br />

ve pek çok sert tepkilerde bulunmu şlardır. Bu haks ız ve<br />

yersiz sald ırılara u ğrayan yazar Yâkut Hamavl tarafından savunulmu<br />

ştur. İbn ül-Kelbi 204/819'da Ba ğdat'da ölmü ştür.<br />

III. H. Yüzy ıl (-897) Arap tarihçilerinin en büyüklerinden biri<br />

de Ahmed bin Yahya el-Belâztiri'dir. Iranl ı olduğunu iddia edenler<br />

de vard ır (283). Halife Mütevekkil ile Mustain'in dostlu ğunu<br />

kazanmış, Mu'tezi'in çok zeki ve kabiliyetli oğlu Abdullah'a hocal ık<br />

etmi ştir. Önce farsçadan yapt ığı çevrilerle tan ınd ı. Bağdat sarayına<br />

devam, ettiği sırada islâmiyet'in I. Yüzyıl içinde kazandığı büyük<br />

başar ıları içine alan Futuh ili-Buldan adl ı ünlü eserini yazmaya<br />

başlad ı. Dayandığı başka eserlerin do ğruluğunu tayin etme ğe çok<br />

çaba sarfetmi ş, kendisinden önce yaz ılmış eserleri araştırmış, ağızdan<br />

i şittiği rivâyetlerle bu kitaplarda bulunan haberlerin aras ında<br />

çeli şme olup olmadığına bakmış, bunları dikkatli bir -eleştirid&I<br />

geçirmi ştir. Bu yüzden Futuh ül-Buldân tarihi kaynaklar aras ında<br />

en önemli yeri almaktad ır. Eser Hz. Peygamber'in MusevIler'e, Mekke<br />

ve Taif'e karşı açtığı sava şlarla başlayıp sonra Ridde olaylar ını ,<br />

(282) Bk. Bahriye Üçok, İslâm'dan dönenler ve yalanc ı peygamberler.<br />

(283) S. Günaltay, aslen İranl ıdır diyor, bk. a.g.e., S. 25.


168 Bahriye ÜÇOK<br />

Irak' ın, Ermeniye'ni ıı, Magrib'in ve Iran' ın fethini anlat ırken yeri<br />

geldikçe Medeniyet tarihinden divânlardan. Bizans imparatoru ile<br />

Emeviler aras ında meydana ç ıkan te şrifat anla şmazl ıklanndan bahsetmekte<br />

ve Arap yaz ısının tarihine ait çok dikkate de ğer bilgiler<br />

vermektedir. Ayr ıca Islam s ımrlar ında fetihlere devam edilirken,<br />

Araplar' ın kurmu ş olduğu yeni şehirler hakk ında çok ilginç bilgileri<br />

bir araya getiren Futuh ül-Buldân'dan ba şka geni ş olmas ına<br />

rağmen ancak iki cildi bize ula şan Ensâb ül-Eşrâf ad ıyla bir kitap<br />

daha yazm ıştır. Bu eserin ba şında Hz. Peygamber ve ailesi, Hz. Ali<br />

soyu sonra da Abbasiler yer al ır.<br />

Haf ızasm ı kuvvetlendirece ğine inand ığı bir çe şit hindistan cevizi<br />

(= Belâzur)rıden çok yediği için şuuru bozulmu ş, bu yüzden<br />

de hastalan ıp 897'de ölmüştür. Kendisine Belâzuri ad ının tak ılmas ı<br />

nedenini buna bağl ıyanlr vard ır. Futuh ül-Buldân, de Goeje taraf<br />

ından 1866'da yay ınlanm ışt ır. 1318/1900 y ılında da Kahire'de yay<br />

ınlanm ış olan bu eserin Z. K. Ugan taraf ından türkçe çevrisi<br />

M. E. Bakanl ığınca 1955-1956'da <strong>Ankara</strong>'da yay ınlanm ışt ır.<br />

Arap tarihçileri içinde en üstün yeri tutanlardan birisi de Ebu<br />

Câ'fer Muhammed bin Cerit- et-Taberi'dir 224/639'da Taberistan' ın<br />

Âmul şehrinde orta halli bir ailenin çocu ğu olarak do ğmu ştur. Geleceğin<br />

büyük ününe aday olan Taberi İran' ın Nuşirvan çağının<br />

mutlulugundan hala baz ı izler ta şıyan Âmul'un terkedilmi ş ve bak<br />

ıms ız kalm ış ate şgedelerini ibretle göre göre büyüdü ğünden kendisinde<br />

tarihçilik hevesi uyar ımışt ı. Taberi'nin çocukluğu Horasan'<br />

da kurulmu ş olan Tahiroğullarfn ın adaletli yönetimi zaman ında<br />

geçmi ş, kendisi Amul'un en büyük bilginlerinden •iyi bir eğitim görmüştür.<br />

Oğrenimini derinle ştirmek ve geni şletmek için Suriye ve M ı-<br />

s ır'a gitmi ş ve zaman ın ünlü kişilerinden ders alm ışt ır. Sem'ani bu<br />

genç dâhiden bahsederken onun bütün bilim alanlar ında gerçek bir<br />

bilgi sâhibi olduğunu ve ça ğdaşlar ının hiçbirinin ula şamadığı derecede<br />

k ıraat ve tefsirde, hadisleri konular ına göre s ın ıfland ırmada<br />

üstün bir düzene ula şt ığın ı söylemektedir.<br />

Taberi büyük bir ün kazand ıktan sonra Bağdat'a gitti. Orada<br />

f ıkıh ve hadis dersleri okutmaya ba şlad ı. Bağdat'ta gördü ğü kanl ı<br />

olaylar kendisindeki tarih yazma e ğilimini büsbütün geli ştirdiğinden,<br />

kendisinden sonra geleceklere, Yüzy ıllar ın bazen deh şet verici,<br />

bazen de düzenli fakat muhakkakki devaml ı olarak de ğişen bir panaromasm<br />

ı göstermek hevesine dü ştü,


EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞI 169<br />

Önceleri Şafii mezhebinden olan Taberrnin sonradan içtihatta<br />

bulunarak kendisine özgü bir okul kurmas ı pek çok ki şinin ona karşı<br />

dönmesine sebeb oldu. Ahmed ibni Hanbel'i fakihler aras ında<br />

değil, muhaddisler aras ında saym ış olduğu için hakk ında birçok<br />

dedikodu ç ıkmış, hatta ölümünden sonra Hanbeli'ler kendisini rafz<br />

ile suçluyacak kadar ileri gitmi şlerdir. Ancak Ebu İshak Şirâzi gibi<br />

gerçekten şeriat ın ruhuna nüfuz etmi ş bir kimsenin bu yoldaki<br />

isnatlar ı koyu bir cehâlet ve çok âdi bir garezkârl ık olarak nitelernesi<br />

Taberrye ne derece yersiz iftiralarda bulunuldu ğunu aç ıkça<br />

göstermektedir. Çok çe şitli bilgilere sâhip olan büyük Islam bilgini<br />

Taberi'nin yazdığı risâleler bir yana, onun 30 ciltlik tefsir ve tarihi<br />

en ciddi çal ışmalar ı aras ında say ılmak gerekir.<br />

Islam dünyas ının Heredot'u say ılan Taberrnin bütün tarihe<br />

ışık tutan ünlü eseri Tarih ül-ümem, yel-Müluk adın ı taşır. Kitap<br />

yarad ılıştan ba şlay ıp IV. Yüzy ılın başlarına kadar geçen bütün olayları<br />

içine al ır. Islâm' ın ilk çağlarına ait olaylar ise öylesine etrafl ı ,<br />

öylesine ince ayr ınt ılar ına kadar anlat ılm ışt ır ki, bugüne dek onun<br />

başardığı bu işi, ba şka hiçbir tarihçide görmek mümkün olamarrn ş-<br />

t ır. Taberi, olaylar hakk ındaki türlü rivâyetleri uzla şt ırarak kendi<br />

ifâdesine bürümeyi bile tarihi bozmak gibi anlad ığından, her olay<br />

hakk ında inand ığı çe şitli rivâyetleri, râvilerin adlar ını da bildirerek<br />

ayr ı ayrı yazm ıştır. Eserin hem eski olu şu, hem de yazar ın sağlam<br />

ve yüksek bir ahlâka sâhip bulunu şu ona ayr ı bir değer kazand ırmışt<br />

ır. Bu yüzden ona tarihin bir an ıt ı gözüyle bak ılmaktadır. Taberi<br />

tarihini yazarken kelime oyunlar ından kaç ınmış, olaylar ı kronolojik<br />

s ıraya göre tasnif etmek zorunlulu ğunu duyduğu için de terkip yapmak<br />

ve kendi görü şlerini katmak olana ğını pek bulamam ıştır. Ama<br />

islâm' ın ilk çağlar ı için Taberi tarihinde mevcut binlerce zengin<br />

haberlerden ötürü bu eser en güvenilir kaynak niteli ğini kazanm ışt<br />

ır. Tarih ül-ümem'i iki bölüme ay ırmak gerekir: Birinci bölüm Israilliler<br />

ve Zerdü ştiler'in rivâyetlerine dayan ır ki, bizzat Taberrnin<br />

aç ıkladığı gibi pek çok efsanelerle doludur. O, sadece duyduklar ını ,<br />

vebâlini râvilere yükliyerek yazmak gereklili ğini duymuştur. İkinci<br />

bölüm ise Hz. Peygamber'in vahiy almas ından IV. H. Yüzy ıl ba ş-<br />

lar ına kadar olan olaylardan bahseder.<br />

Araplar' ın Türk illerine sokulmas ı dolay ısıyla Türkler'e dair<br />

verdiği değerli haberler, Çin'deki Tang soyunun bu konu ile ilgili vekayinâmelerini<br />

tamamlamaktad ır. Taberi tarihinin daha o zamanlar


170 Bahriye ÜÇOK<br />

değeri anla şıldığı için Samano ğlu Mansur bin Nuh veziri Ebu Ali<br />

Muhammed Belâmi'ye onu farsçaya çevirmesini emretmi ştir. Be--<br />

lârni ise Taberryi ba şka tarihçilerin eserlerinden yapt ığı birtak ım<br />

eklerle k ısaltarak çevirmi ştir. 1867'de Dubeux taraf ından Belâmi<br />

çevrisi bu kez frans ızcaya çevrilmi ş, 1874'te de de Goeje taraf ından<br />

tamamlan ıp yayımlanm ışt ır. Tarih ül-lümem vel-Mülük 1879-<br />

1900 y ılları aras ında bu kez özel bir itina gösterilerek Prym, Müller,<br />

Houtsma, Guyard gibi daha birçok tan ınmış orientalistlerin yardımlarıyla<br />

gene de Goje taraf ından Leyden'de bast ınlmışt ır. Bu aynı<br />

nusha daha sonra M ısır'da Hüseyniye matbaas ı taraf ından yeniden<br />

bas ılmışt ır. Eser 1879'da Noeldeke taraf ından almancaya çevrilmiş<br />

ve Sasâni'ler bölümüne çok de ğerli geni ş bilgiler eklenmi ş-<br />

tir. 1874'te Hermann Zotenberg Belami'nin farsça çevirisinden<br />

frans ızcaya yeni bir çevrisini haz ırlad ı ve yay ınladı. Bu ayn ı çeviri<br />

1958'de yeniden bas ıldı .<br />

Tatl ı ve etkili sesi, ince uzun boyu, sa ğlam karakteri, derin tarih<br />

ve fıkıh bilgisi ile öğrencilerinin büyük sevgisini kazanm ış olan<br />

Taberi 86 ya şında öldüğü zaman, ona minnet duygulanyla ba ğlanm ış<br />

olan öğrencilerinin ve saray erkân ının saygı ve sevgi duygular ı ,<br />

göz ya şları aras ında kendi evinin bir bölümüne gömüldü. Bugün<br />

halâ Bağdatta kabri ziyaret edilmektedir.<br />

213/828 y ılında Bağdat'ta doğan İbni Kuteybe (Ebu Muhammed<br />

Abdullah)'nin babas ı Merv'li olduğundan baz ı eski kitaplarda<br />

onun Mervezi ad ıyla andd ığın ı görrnemiz mümkündür. Çok<br />

önemli bilginlerden dersler alarak yeti şen İbni Kuteybe, Arap dili<br />

üzerinde derin bilgi sahibi olmu ş, hadis, tefsir, Kur'an bilin-derinde<br />

üstün bir yer alm ışt ır. İbni Kuteybe pek çok kitap yaram ştır.<br />

Biz burada onlardan yaln ız iki tanesini söylemekle yetinelim: Kitab<br />

ül-Ma'arif ve Edeb ül-Kâtib. Kitab ül-Ma'arif, Mes'udi gibi çok<br />

ünlü bir tarihçiye kaynak olmu ş, III. H. Yüzy ılın Arap tarihi ile<br />

ilgili en değerli eserleri aras ındad ır. İslam öncesi Araplar ının örgütleri<br />

ve soy kütükleri, Şam'da, Yemen'de kurulmu ş devletler<br />

hakk ında geniş bilgileri de içine almaktad ır. Ayr ıca Hz. Peygamber'in<br />

hayat ı ve sonraki halifeler devri olaylar ı , şairler, bilginler,<br />

muhaddisler hakk ında bilgi edinmek için de pek sa ğlam bir kay<br />

'takt ın 1850'de Wüstenfeld taraf ından Göttingen'de ilk defa yay ınlanm<br />

ış olan Kitab ül-Ma'arif (Handbuch der Geschichte serisi),<br />

sonra da Kahire'de 1300/1883'de bas ılmıştır.


EMEVI VE ABBASi UYGARLIĞI<br />

171<br />

H. III. Yüzyıl ın sonlarında Bağdat'ta doğmuş olan Ebu'l Hasan<br />

Ali bin el-Hüseyin bin Ali atas ı İbni Mes'ûd'a nisbetle Mes'üdi<br />

ad ıyla an ılır. 346/957 y ılında M ısır'da Fustat şehrinde ölmü ştür.<br />

Gençliğinde uzun seyahatlere ç ıkmış, böylece görgü ve bilgisini<br />

artt ırmışt ır. Bu seyahatlerinden birinde Multan'dan döndükten<br />

sonra Fars ve Kirman'da bulunmu ş, bir süre dinlendikten sonra<br />

da gene Hindistan'dan Seyian adas ına geçmi ş, oradan Madagaskar'a<br />

sonra Uman taraflar ına uğramış, Suriye'den M ısır ve Magrib'e,<br />

oradan da Endülüs'e giderek ara ştırmalar ını sürdürrnü ştür.<br />

Tarihçiler için en önemli eserlerinden birisi Murüe üz-Zeheb ve<br />

Ma'adin ül-Cevher'dir. Bu eser rivâyete göre Ahbâr üz-Zaman ile<br />

Kitab ül-Evsat' ın bir özetidir. Murûc üz-Zeheb iki bölümden meydana<br />

gelmi ştir: birinci bölümü islam,'dan önceki kavimlerin tarihlerinden<br />

bahsetmekte, gene bu bölümde kozmografya ve co ğ-<br />

rafya bilgileri vermektedir. Risâlet devrinden Abbasi halifesi El-<br />

Muti° devrine kadar, yani miladi IX. Yüzy ıl sonuna kadar olan<br />

olayları içine alan k ısım da kitab ın ikinci bölümünü te şkil eder.<br />

Kitab halifelerin tahta ç ıkış s ırasma göre yaz ılmışsa da, içinde<br />

olaylar ın birbirleriyle ilgisini gösteren bir mant ıki s ıra olmadığı<br />

gibi, bütün veya önemli olaylar kitaba al ınmamış, daha çok merak<br />

çekici hususlara ve olaylarla ilgili olarak söylenmi ş şiirlere yer<br />

verilmiştir. Keskin zekas ı bir anda tarihi, coğrafyay ı, dinleri, ırkları,<br />

fenleri, gelenek ve rivâyetleri hep birden kavram ış, bunları<br />

okuyucularma öğretmek için belli bir yöntem izlemeksizin oldu ğu<br />

gibi yazm ıştır. Bat ılı bilginler Murtıc ilz-Zeheb'in tarihi de ğerini<br />

doğululardan önce takdir etmi ş, Mes'ûdi'nin öteki eserleri gibi,<br />

bu kitab ını da yayınlam ışlard ır. Bu önemli i şe önce Sprenger, ba şlamış,<br />

1841 y ılında ancak bir cildini yay ınhyabilmi ştir. Sonradan<br />

1861de Barbier de Meynard ve Pavet de Courteille gibi orientalistler<br />

taraf ından frans ızca çevrisi ile birlikte dokuz cild hâlinde ya-<br />

Yınlanmışt ır.<br />

Kitab üt-Tenbih ve'l- İşrâf adl ı diğer bir<br />

kitab ı, Murüc üz-Zeheb'in daha yöntemli ve tasnifli bir özetidir.<br />

Bu kitap de Goeje taraf ından 1894'te Leyden'de ayr ıca, Carra de<br />

Vaux taraf ından da frans ızcaya çevrilerek 1897'de Paris'te yay ınlanmıştır.<br />

Ebu'l-Ferec Arap olmakla birlikte İsfahan'da do ğmuş olduğu<br />

için (248/897) kendisine İsfelnâni ad ı verilmi ştir. Ayrıca cahiliye<br />

devrine ve Emeviler zaman ına ait bilgileri tercihan toplad ığı için<br />

ona Emevi dendiği de olmu ştur. Bununla birlikte kendisi şii idi.


172 Bahriye ÜÇOK<br />

356/967'de ölen Ebul-Ferec İsfehâni, Kitab ül-Agâni adl ı çok değerli<br />

bir kaynak b ırakm ış t ır. Ebu'l-Ferec bu eserinde ya şad ığı de,<br />

şark ılar ı, bunlar ın men şelerini, faydal ı gördüğü bilgileri virdeki<br />

ekliyerek bir araya getirmi ştir. Bundan daha önce şarkıların makamlar<br />

ın]. gösteren, ama ba şkaca bir aç ıklamada bulunm ıyan daha<br />

geni ş bir mecmua tertip etmi şti. Müzik ve kültür tarihi bak ı-<br />

m ından son derece büyük bir de ğer ta şıyan Kitab ül-Agani 1285/<br />

1868'de M ıs ır'da Bulak matbaas ında yirmi cilt halinde bas ılmıştır.<br />

Bunu gene M ısır'daki ikinci ve üçüncü bask ılar izlemi ştir. Kitab ül-<br />

Agâni yaz ıldığı devri bize tan ıtan bir hazinedir. Ebu'l-Ferec'in önem,<br />

li bir eseri de önce Tahran'da ta ş basmas ı olarak (1307), sonra da<br />

Necef'de yay ınlanm ış olan (1353) ve Alevi tarihi bak ım ından büyük<br />

bir değer ta şıyan Makâtil üt-Tâlibiyin adl ı kitab ıd ır.<br />

421/1030 y ıl ında ölmüş olan İbni Miskeveyh de ünlü tarihçilerden<br />

biridir. Tecârib ül-Ümem adl ı çok değerli eserinin tam yazma<br />

nüshas ı Ayasofya kütüphanesinde (nr. 3116-3121) bulunmaktad ır.<br />

Eser orientalistler taraf ından parça parça yay ınlandığı gibi bir zeylle<br />

birlikte ingilizceye de çevrilmi ştir (The Eclipse of the Abbaside<br />

Califete, VII cilt, Oxford, 1920-1921).<br />

H. IV. Yüzy ılda ya şam ış olan Ebu Nasr Muhammed bin Abdülcebbar<br />

el-Utbi, Tarih ül-Yemini adl ı bir tarih yazm ıştır. Bu kitap<br />

Gazneli Mahmud'un Yeminüddevle unvan ına nisbetle bu ad ı ta şımakta<br />

ve onun zaferlerini seci ğli bir ifade ile terennüm etmektedir.<br />

Ingilizceye de çevrilmi ştir.<br />

555/1160'da do ğmuş olan İbn ül-Esir'in tahsil ça ğında büyük bir<br />

üne eri ştiği görülür, Musul Atabeyi'nin çok yak ın dostluğunu kazand<br />

ı, o da kendisini elçi olarak Ba ğdat halifesine, Şam ve Kudüs<br />

beylerine gönderirdi. Parlak bir şekilde elçilik vazifesini yerine<br />

getirirken, bir yandan da tarihi ara şt ırmalar için f ırsatlar buluyordu.<br />

O zamanlar henüz Hülegü'nün ak ınlar ına uğramarr ış olan<br />

Bağdat' ın zengin kitapl ıklar ını, büyük bir azimle ara şt ırmaya ve<br />

inceleme ğe çal ışmışt ı .<br />

Çocukluğundan beri tarihe merakl ı olan İbn ili-Esir yazmaya<br />

koyulduğu eserini yaln ız ba şka kaynaklardan edindiği bilgilere değil,<br />

kendi gözlemlerine yer verecek bir biçimde tertipledi. Abbasoğullar<br />

ı ile ilgili birçok belge toplad ı. Evine kapand ı ve el-Kâmil<br />

ad ındaki büyük ve çok de ğerli tarihini yazd ı. 626/1229 y ılında kendisini<br />

ziyaret eden ünlü tarihçi İbni Hallikân onun dürüstlüğünü,


EMEVI VE ABBASI UYGAFtLIĞI 173<br />

crdemliliğini, ve alçak gönüllülü ğünü saygıl ı bir dille anlatmak -<br />

tad ın 630/1233'te Musul'da ölmü ş olan İzzüdin İbn ül-Esir Musul'<br />

da inzivaya çekildiği s ırada, bilim dünyas ına çok değerli üç büyük<br />

eser b ırakmışt ır. Bunlar, Kitab ül-Ensab, Üsd ül-Gabe fi ma'rifet<br />

is-Sahabe, Kitab ül-Kâmil fi't-Tarih'dir. Kitâb ill-Ensab nesebler<br />

üzerine yaz ılmış kitaplar aras ında büyük bir değer ta şıdığı gibi be ş<br />

cilt olan Üsd ül-Gabe de hadis rivâyet etmi ş olanların veya ashab<br />

ın ileri gelenlerinin hayatlar ı hakk ında çok güvenilir bilgilerin<br />

toplu olduğu bir kaynakt ır. H. 1280'de M ısır'da bas ılm ıştır. İbn<br />

ül-Esir, el-Kamil'in ba şında, kendi zaman ında alim geçinen insanların<br />

çoğunun değersizliğinden yak ının Yazar ın bu kitab ı VII. cildine<br />

kadar Taberi tarihinin tek rivâyetini alarak canl ı bir uslûpla<br />

yaz ılmış özeti gibidir. O zamanlar nushalar ı pek nadir olan Taberi<br />

tarihini eski kurulu ğundan kurtararak tekrar etmekte fayda olduğu<br />

düşüncesiyle kitab ın ın baş kısm ını böyle haz ırlamış olduğu<br />

akla gelebilir. Bununla birlikte el-Kamil sadece Taberi'deki bilgilerin<br />

bir tekrar ı olmay ıp, İbn ül-Kelbi, Belazûrı, Mes'ûdi ve başka<br />

kaynaklarda bulunan, fakat Tarih ül-Müllak'ta bulunm ıyan hususlar ı<br />

ihtiva etmektedir. Bu kitab ın X, XI ve XII. ciltleri Müslüman Türklerin<br />

tarihi ile ilgilidir. Eser 1876'da Leyden'de 14 cilt olarak bas<br />

ılmışt ır. Ayr ıca Mısır'da da iki kez bas ılmışt ır. İbn ül-Esir'in gene<br />

Türk tarihi için önemli bir ba şka kitab ı da de Slan tarafından<br />

frans ızcaya çevrilmi ş olan Musul Atabeyleri tarihidir; Historiens<br />

orientaux des Croisades serisinde yay ınlanmışt ır. İbn ül-Esir daha<br />

çok Haçl ı Seferleri üzerindeki incelemeleri ile ün yapm ış bir yazard<br />

ır.<br />

1191 veya 1193'te Halep'te dünyaya gelen Kemalüddin ibn ül-<br />

Adim yazdığı Halep tarihi ile tan ınmışt ır. Elçi olarak türlü ülkelere<br />

gönderildi; Moğollar'ın akınları karşısında Halep emiri Melik<br />

ün-Nasır hükûmet merkezini b ırakıp Kahire'ye kaçt ığı zaman, İbn<br />

ül-Adim de kendisi ile birlikteydi. Sonradan Hülegü Han onu Suriye<br />

Kad ılığına tâyin etmi ş ise de memleketi olan Halep'in ak ınlar<br />

yüzünden tan ınmıyacak kadar y ıkılm ış olduğunu görmesi onun,<br />

şiirlerle ağlamas ına ve tekrar M ısır'a dönmesine sebeb oldu ve<br />

1262'de öldü. Tarih ül-Haleb'in bir özeti Blochet taraf ından frans<br />

ızca olarak bast ınlmışt ır.<br />

1203'te Şam'da doğup Kitab ür-Ravzateyn fi Ahbar il -Devleteyn<br />

adl ı kitab ı yazmış olan Ebu şame akidesizlikle suçland ırılarak i ş-<br />

kencelere uğrat ıldı; bir gece evi bas ılıp kendisi katledildi. Ebu


174 Ba hriye t1COK•<br />

Şâme, İbni Asâkir'in Şam Tarihini de özetlemi ştir. Ayrıca Ebu Şâme<br />

türlü konularda birçok eserler yazm ışt ır. Tarihi yönden en önemlisi<br />

yukarda ad ını and ığımız Kitab ür-Ravzateyn'dir. Haçl ı Seferleri<br />

hakk ında önemli bir kaynak olan bu eser iki cilttir. Nurüddin<br />

ile Salâhüddin Eyyûbi zamanlar ını geniş olarak içine almaktad ır.<br />

Bu eser Barbier de Meynard taraf ından frans ızcaya çevrilmiş ve<br />

as ıl metni ile birlikte (1896-1906) Recueil des Historiens des Crisades<br />

serisinde yay ınlanm ışt ır. Almanca çevrisi de Berlin'de bas ılmışt<br />

ır (bk. art ık bilgi için Ş . Günaltay, Islam'da Tarih ve Müverrihler,<br />

S. 163 v. öt.)<br />

1221'de Erbil'de doğan İbni Hallikân Ceyhun k ıyılarında büyüdü.<br />

Müderris olan babas ı Medrese-i Muzafferiyye'yi yapt ırd ı ve<br />

orada hocal ık etti. Bu yüzy ıl ın ünlü bilginlerinden olan Umm ül-<br />

Müeyyed Nisabilri adl ı han ımdan ders ve icâzet ald ı. Ondört yaşından<br />

sonra, o zamanki âdete uyarak, seyahate ç ıkt ı , Şam, Halep<br />

sonra M ısır'a gitti. M ısır'da Baybars ona vazife verdi. İbni Hallikân'<br />

ın en ünlü ve önemli eseri Vefeyât ül-Ayân'd ır. Bu kitap İslam<br />

dünyas ında yeti şmiş olan büyüklerin hayat hikâyetlerini ve eserlerini<br />

anlatan bir tür dergidir. Yazar bu eserine M. 1256 tarihinde<br />

Mısır'da ba şlam ış 1274 tarihinde onu gene burada bitirmi ştir. Kitab<br />

ın İbni Hallikân taraf ından yaz ılmış olan orijinal nushas ı British<br />

Museum'dad ır. De. Slane 1843-1871 y ılları aras ında bunun ingilizce<br />

çevrisini yay ınlam ışt ır. Ayrıca Wüstenfeld de eseri 1835-<br />

1843 yıllarında Göttingen'de yay ınlamıştır. Mısır'da birçok kez<br />

bas ılan kitap, türkçeye de çevrilmi ştir.<br />

Gregorius İbn ül-' İbri Ebu'l-Ferec 1226'da doğmuş 1286'da ölmü<br />

ştür. Malatyal ıd ır, Hristiyan olmu ş bir Yahudi tâbibin oğludur.<br />

Çok kabiliyetli olduğu için küçük ya şta suryanca ve ibranca ö ğrendi<br />

Bir yandan Yaktıbi hristiyanlarm ın başkanlığına kadar yükselen<br />

lbn ül-Ibri ça ğının hemen bütün bilirnleriyle u ğraşla ve suryanca<br />

bir tarih kaleme ald ı. Bunu sonra Muhtasar Tarih ül-Düvel ad ıyla<br />

arapça olarak özetledi. Kendisi baz ı arapça eserleri de suryancaya<br />

çevirmi ştir. Suryancadan Wallis Budge taraf ından ingilizceye çevrilen<br />

İbn ülr' İbri tarihi, Türk Tarih Kuru ırunda Ö. R. Do ğrul'a<br />

türkçeye çevriltilmi ş ve iki cilt halinde 1950 yıl ında Abu'l-Ferec<br />

Tarihi ad ıyla bas ılmışt ır. Eserde baz ı isimler yanl ış olmakla bir-


mEvl VE ABEASI UYGARLIĞI<br />

175<br />

likte (284), ba şka kitaplarda bulunm ıyan hususlarda orijinal bilgi<br />

verilmektedir.<br />

Emevl ve Abbasi ça ğlarmda yeti şmiş olan tarih yazarlar ının<br />

ve bunlar ın eserlerinin ba şl ıcalar ını böylece görmüş oluyoruz. Ancak<br />

bütün bu tarihçiler eserlerinde, tarihi ele ştirmeden, bir tahlil<br />

ve terkip yapmadan yaln ızca hikâye etmi şlerdir, doğald ır ki böylece<br />

modern tarih yönteminden uzakt ırlar. Ancak sonradan XIV.<br />

Yüzyıl'da yeti şmiş olup yaln ız doğuda değil bat ıda da tarihçi, feylesof<br />

ve sosyologlar aras ında layık olduğu yeri almış olan İbni<br />

Haldün tarih alanında, kendisinden sonrakilerin ne yaz ıkt ır ki izlemedikleri<br />

bir çığır açm ışt ır. Kuzey Afrika'da ve M ısır'da devlet<br />

hizmetlerinde bulunmuş olan İbni Haldün'un tarihine yazm ış olduğu<br />

Mukaddime'si Arap edebiyat ında, tarihi hikâyecilikten kurtarmak,<br />

yarg ıyı hâkim k ılmak ve tarihin kanunlar ını araşt ırmak<br />

için giri şilmiş ilk den.emedir. O, uluslar ın hayat ında rol oynıyan<br />

ba şl ıca etkenin ekonomik olaylar oldu ğunu, coğrafyan ın da bunun<br />

içinde say ılabileceğini anlatmakla XVIII. Yüzy ılda yaşamış<br />

olan Frans ız dü şünürü Montesquieu ve Aguste Comte'un öncüsü<br />

olmuştur. İbni Haldûn din ile devleti el-Birtınfnin tersine birbirinden<br />

ay ırıyor, devletin dinle kaim olmad ığı fikrini ileri sürüyor<br />

ve teokrasiyi reddediyordu (285). İbni Haldün insanl ık tarihinde<br />

göçebelikten, yerle şikliğe geçi şi çok önemli bir toplumsal ve ekonomik<br />

olay saymaktad ır. Sa şılacak ba şka bir yönü de kendisi<br />

Arap olduğu hâlde İslam uygarl ığımn bütün kavimlerin ortak mal ı<br />

olduğunu iddia etmesidir. Gerçi o Müslüman uygarl ığının daha<br />

önceki uygarl ıklardan üstün olduğunu yazmakta ise de art ık bu<br />

uygarlığın yak ın bir gelecekte büsbütün mahvolaca ğım da ifade<br />

etmektedir. O, Araplara «Uygarl ığı yıkıc ı bedeviler» gözü ile bakmaktad<br />

ır (286). Onlar ın yaln ız şiirde üstün olduklar ını kabul eder.<br />

Gene İbni Haldün'a göre Araplar şehir kurarlarken, göçebe hayat<br />

ının gereklerini göz önünde bulundurduklanndan bu şehirler çabucak<br />

kaybohnaktad ırlar.<br />

(284) Örneğin, I., S. 187'de Abdülmelik yerine Abdullah; S. 188'de Mekke<br />

yerine Yesrib gibi.<br />

(285) Toynbee İbni Haldün'un fikirlerini tamamiyle benimsemi ştir, bk. Z. V.<br />

Togan, Tarihte usul, S. 176.<br />

(286) İbni Haldün, Mukaddime (Z. K. Ugan çevrisi), I., S. 407 v. öt.; Barthold,<br />

İslam Medeniyeti tarihi, S. 40.


176 Bahriye<br />

İbni Haldün Bedeviler'in sald ır ısına uğram ış olan kendi memleketi<br />

için umutlu olmad ığı halde Türk ve Moğollar' ın saldır ılan<br />

sonunda mahvolan uygarl ığa, sadece baz ı şehirlerin harab oluşu,<br />

uygar hayat ın bir merkezden ötekine geçi şi gözüyle bakmaktad<br />

ır. Avrupal ı yazarlar ise Türk-Moğol saldırısı üzerine İslam uygarliginin<br />

yık ıldığını iddia ederler.<br />

A. O.<br />

lablyat FakUlteal<br />

Kitapl ığı


Halifeler Listesi<br />

HULEFAY- İ RAS İDIN<br />

H.<br />

11 — 13<br />

13 — 23<br />

23 — 35<br />

35 — 40<br />

Hz. Ebub;ekir<br />

Hz. Ömer<br />

Hz. Osman<br />

Hz. Ali<br />

M.<br />

632 — 634<br />

634 — 644<br />

644 — 656<br />

656 — 661<br />

EMEVI HALİFELER İ<br />

41 — 60 I. Muâviye 661 — 680<br />

60 — 64 I. Yezid 680 — 683<br />

64 — 64 II. Muâviye 683 — 683<br />

64 — 65 I. Mervan 683 — 685<br />

65 — 86 Abdülmelik 685 — 705<br />

86 — 96 I. Velid 705 — 715<br />

96 — 99 Süleyman 715 — 717<br />

99 — 101 Ömer 717 — 720<br />

101 — 105 IL Yezid 720 — 724<br />

105 — 125 Hişam 724 — 743<br />

125 — 126 II. Velid 743 — 744<br />

126 — 126 İbrahim 744 — 744<br />

127 — 132 II. Mervan 744 — 750<br />

ABBAS! HALİFELERİ<br />

132 — 136<br />

136 — 158<br />

158 — 169<br />

169 — 170<br />

170 — 193<br />

193 — 198<br />

Seffah (Ebu'l Abbas)<br />

Mansur (Ebu Cafer Abdullah)<br />

Mehdi (Ebu Abdullah Muhammed)<br />

Hadi (Ebu Muhammed Müsa)<br />

Reşid (Ebu Cafer Harun)<br />

Emin (Ebu Müsa Muhammed)<br />

750 — 754<br />

754 — 775<br />

775 — 785<br />

785 — 786<br />

786 — 809<br />

809 — 813


178<br />

198 — 218 Me'mun (Ebu Ca'fer Abdullah) 813 — 833<br />

218 — 227 Mu'tas ım Billah (Ebu İshak Muham- 833 — 842<br />

med)<br />

227 — 232 Vasık Billah (Ebu Câfer Harun) 842 — 847<br />

232 — 247 Mütevekkil Alallah (Ebu'l-Fadl Câfer) 847 861<br />

247 — 248 Muntas ır Billah (Ebu Câfer Muham- 861 862<br />

med)<br />

248 — 251 Müsta'in Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 862 — 866<br />

251 — 255 Mu'tez Billah (Ebu Abdullah Muham- 866 — 869<br />

med)<br />

255 — 256 Mühtedi Billah (Ebu İshak Muham- 869 870<br />

med)<br />

256 — 279 Mu'temid Alallah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 870 — 892<br />

279 — 289 Mu'tezid Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 892 902<br />

289 — 295 Müktefi Billah (Ebu Muhammed Ali) 902 908<br />

295 — 320 Muktedir Billah (Ebu'l-Fadl Câfer) 908 932<br />

320 — 322 Kahir Billah (Ebu Mansur Muham- 932 — 934<br />

med)<br />

322 — 329 Razi Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 934 — 940<br />

329 — 333 Mütteki Billah (Ebu İshak İbrahim) 940 944<br />

333 — 334 Müstekri &iflah (Ebu'l-Kasim Abdullah) 944 946<br />

334 — 363. Muti Lillah (Ebu'l-Kasim el-Fadl) 946 974<br />

363 — 381 Tâ'i' Lillah (Ebu Bekr Abdiilkerim) 974 991<br />

381 — 422 Kâdir Billah (Ebu'l-Abbas Ahmed) 991 1031<br />

422 — 467 Ka'im Biemrillah (Ebu Câfer Abdul- 1031 1075<br />

lah)<br />

467 — 487 Muktedil Biemrillah (Ebul-Abbas Ab- 1075 1094<br />

dullah)<br />

487 — 512 Mustazhir Billah (Ebu'l-Abbas Ah- 1094 — 1118<br />

med)<br />

512 — 529 Müsterşid Billah (Ebu Mansur Fadl) 1118 1135<br />

529 — 530 Raşid Billah (Ebu Câfer Mansur) 1135 1136<br />

530 — 555 Muktef ıl Liemrillah (Ebu Abdullah 1136 1160<br />

Muhammed)<br />

555 — 566 Mustencid Billah (Ebu'l-Muzaffer 1160 — 1170<br />

Yusuf)


566 — 575<br />

575 — 622<br />

622 — 623<br />

623 — 640<br />

640 — 656<br />

Mustazi Biemrillah (Ebu Muhammed<br />

Hasan)<br />

Nasır Lidinillah (Abu'l-Abbas Ahmed)<br />

Zahir Biemrillah (Ebu Nasr Muhammed)<br />

Mustans ır Billah (Ebu Cafer Mansur)<br />

Musta'sun Billah (Ebu Ahmed Abdullah)<br />

119<br />

1170 — 1180<br />

1180 — 1225<br />

1225 — 1226<br />

1226 — 1242<br />

1242 — 1258


BiBL İ YOGRAFYA<br />

Abdullah Adnan, İsl. Ans., IV. C., Fârâbi md.<br />

Ahmed Cevdet Paşa, K ısas-i Enbiya, 12 C., İ st. 1331-1339.<br />

Ahmed Emin ve Abdülhamid, Sahih ül- İslâm, M ıs ır 1351.<br />

Ahmed Emin ve Abdülhamid, Fecr ül- İslâm, M ısır 1347.<br />

Ahmed Timur Paşa, et-Tasvir ind el-Arab, Kahire 1342.<br />

Ali İbrahim Hasan, Nisâ lehunne fi'l-Tarih il- İslami nasib, 2 bas.<br />

Kahire 1963.<br />

Arpad. Ehad, İs. Ans., IV. C., G ına md.<br />

W ınmat Haydar, İslâmiyetin manevi ve kültürel de ğerleri, <strong>Ankara</strong><br />

1963.<br />

Barthold W., İslâm Medeniyeti Tarihi, 2. Bas ı. Ak. 1963.<br />

Basset Rene, İs. Ans., V. C., Hassan Md.<br />

Bedrüddin el-Ayni, Umdet ül-Kari fi Şerhu Sahih il-Buhâri, İst. 2<br />

C., L 309-310.<br />

Belâzuri, Futûh ül-Buldân, Z. K. Ugan çevrisi, 3 C., <strong>Ankara</strong>.<br />

Beyhum M. Cemil, el-Mer'etu fi Hazârat il-Arab, Beyrut 1962.<br />

Binyon L, Wilkinson J. V. S. Gray B., Persian Miniature Painting,<br />

London 1933.<br />

Brockelmann C., İslam Milletleri ve Devletleri Tarihi (N. Çagatay<br />

cevrisi) <strong>Ankara</strong> 1954.<br />

Boer de T. J., İs. Ans., V., 2. C, İhvân üs-Safa md.<br />

Buhl Frants, İs. Ansk., VII. C., Medine md.<br />

Buhl Frants, İs. Ansk., Kur'an md.<br />

Buhl Frants, İs. Ans. X. C., S ıffin md.<br />

Caetani, Chronographia İslamica, y ıl 32-33, 60 .<br />

Demombynes G., Les Institutions Musulmanes, Paris 1921.<br />

Diez A., İs. Ansk., VIII. C., M şatta md.<br />

Dozy, R., Tarih-i İslâmiyet, M ısır 1908.


181<br />

Poğrul Ö. R., Sadr ül- İslam, 10 c., İst. 1928.<br />

Ebu'l-Ferec (Bar Hebreus), Tarih 2 C., <strong>Ankara</strong> 1945-1950.<br />

Ebu')-Ferec el- İsfahani, Agani, M ısır, Bulak, 20 C., 1285.<br />

Ebul-Fidâ, Tarih, İstanbul 1286.<br />

Emir Ali, Musavver Tarihi İslam (M. Rauf çevrisi) İstanbul 1329.<br />

Ettinghausen R. La peinture Arab, Geneve 1962.<br />

Farâbl, Kitâb ül-Musiki (La musique Arabe, d'Erlanger çevrisi) 2<br />

C., Paris. 1935.<br />

Farmer C. H., İs. Ansk. IV., C., G ına maddesi.<br />

Farmer H.G., İs. Ansk., VIII. C., Musiki maddesi.<br />

Fourcq Norbert de, Petite histoire de la Musique, Paris 1960.<br />

Galib Edhem, Müze-i Hümayun Meskukât-i Kadime-i İslâmiyye katalogu.<br />

İstanbul 1312.<br />

Gazzaâll, ihyau ulum üd-din (Yeni harflerle türkçe çevrisi).<br />

Gibb, H. A. R., Ortaasya'da Arap futuhat ı (M. Hakk ı çevrisi) İst.<br />

1930.<br />

Gökmen, F. İs. Ansk. II. C., Birûni mad.<br />

Gölp ınarl ı Abdülbaki, Seçme hadisler, 3. Bas ı , İst. 1964.<br />

Günaltay Şemsettin, islâm'da tarih ve n-üverrihler, İst. 1342.<br />

Halil Edhem (Eldem), Düvel-i isla ıniyye (Stanly Lane-Poole'dan<br />

çevri) İ st. 1927.<br />

Hammer-Purgstall Joseph von., Über die rechtsmaessige Thronfol<br />

ge nach den Begriffen des moslemischen Staatsrechtes besonders<br />

in Bezug auf das Osm. Reich. München 1840.<br />

Houtsma, İs. Ansk., IV. C., Ebi Behre md.,<br />

Huart Clement, Histoire des Arabes, 2 C., Paris 1912s-1913. (Bu ki-<br />

tapta geni ş bibliyografik bilgi vard ır.)<br />

İbni Abd Rabbihi, el- İkd ül-Ferid, M ısır 1305.<br />

İbni Hacer el-Askalâni, el- İsabe fi Temyiz is-Sahabe, Kahire 1323-<br />

1325.<br />

İbni Haldfm, Mukaddime, Z. K. Ugan çevrisi, İst. 1954.<br />

İbni Haldün, el- İber, 7 C., M ıs ır 1284.


182<br />

İbni Kuteybe, Kitâb ül-Ma'arif, Kahire 1300.<br />

İbni Sa'd, Kitâb üt-Tabakat il-Kebir, Leyden 1904.<br />

İbni Tagriberdi, el-Nücûm üz-Zâhire fi mülûk-i M ısr il-Kahire, 10<br />

C. Kahire. 1929-1949.<br />

İbni Tiktaka, el-Fakhri (Emile Omar çevrisi) Paris 1910.<br />

İbn ül-Esir, fi t-Tarih, 12 C., M ısır 1325-1357.<br />

Kahhâla Ömer R ıza, 'Alâm ül-Nisâ, Şam 1959.<br />

Kremer A. v., Studien zur vergleichenden Culturgschichte des Orientes,<br />

2 C., S. 121.<br />

Lammens H., Etudes sur le Siecle des Omayyades, Beyrouth 193G.<br />

Lane-Poole Stanley, Addition of the oriental collection, 1876-1888,<br />

Part I. addition to vols. I. - IV., London 1889.<br />

Lane-Poole Stanley, The international Numismatia orientalia, coins<br />

of the Urtuki Turkumans London 1875.<br />

Lorey Eustache de, Les mosaiques de la mosqu& des Omayyades<br />

sz Damas, Paris 1931.<br />

Makrizi, En-Nizâ ve't-tahâsüm fi ma beyne beni Ümeyye ve Beni<br />

Ilâsim, Leyden 1888.<br />

Makrizi, H ıtat, 2. C., Kahire 1324-1326.<br />

MassĞ Henri, L' İslam, Orleans 1930.<br />

~erdi el-, Kitâb ül-Ahkâm is-Sultaniyye (Ostrorog çevrisi) 2 C.,<br />

Paris 190-1906.<br />

Mazahery Aly, La vie quotidienne des Musulmans au Moyen-âge, Paris<br />

1951.<br />

Mehmet Zihni, Mesâhir ün- Nisâ, İst. 1294.<br />

Mes'üdi, et-Tenbih, 8 C., Leiden 1894.<br />

Mes'fıdi, Murüc üz-Zeheb, (Barbier de Maynard et Pavet de Courtefik<br />

bask ısı ), 9. C., Paris 1861-1876.<br />

Mez A., Die Renaissance des İslams (Türk. çevrisi) Ülkü mec. C.<br />

VIII. NU. 43 ve öt.<br />

Muir W., The Caliphate, its rise, decline and fall 3. Bas., London<br />

1899 (Bu lkitapta geni ş bibliyografya vard ır).


183<br />

Otto-Doru K., Kunst des İslams, Baden-Baden 1964.<br />

Poliak, Sami doğunun arapla şmas ı (çev. Bahriye üçok, İl. Fak. Der.<br />

Say ı III-IV.) <strong>Ankara</strong> 1954.<br />

Sağlam O. Ferit, E şsiz bir madalya (Türk Tarih Arkeologya ve Etnografya<br />

Dergisi) Say ı II. 1934. S. 250-253.<br />

Sait Pa şa (Diyarbekirli), Mir'at ül- İber.<br />

Schmidt, Karl der Grosse und Harun ar-Raschid, Der İslam III.,<br />

S. 404-411.<br />

Seligsohn M., Abdullah İbni Zübeyr md. İs. Ansk. I. C.<br />

Süyüti, Tarih ül-Hulefâ, Kahire 1305.<br />

Taberi, Tarih ül-Ümem ve 1-Mülük (Z, K. Ugan çevrisi) 4. C., <strong>Ankara</strong><br />

1955-1958.<br />

Taberis, Tarih ü1-Ümern ve 1-Mülük (Belâmi farsça çevrisinden<br />

,i.,otenberg'in fr. çevrisi) 2. bas., 4 C., Paris 1958.<br />

Togan Z. V., Tarihte Usül, İst. 1950.<br />

Üçok Bahriye, İslam devletlerinde kad ın hükümdarlar, <strong>Ankara</strong><br />

1965.<br />

tiçok Bahriye, İslam devletlerinde baz ı nâibeler (Belleten XXXI.,<br />

Sayı 122).<br />

Üçok Bahriye, İslâmdan dönenler ve yalanc ı peygamberler, <strong>Ankara</strong><br />

1967.<br />

Üçok Co şkun, Türk Hukuk Tarihi dersleri, 4. Bas., <strong>Ankara</strong> 1966.<br />

Walker J., İs. Ans, VI. C. Kubbet ül-Sahra md.<br />

Welhausen, Arap devleti ve sükutu (F. I şıl ıtan çevrisi) <strong>Ankara</strong> 1963.<br />

Wilstenfeld-Mahler, Vergleichungs ıtabellen der moha ınmedanischen<br />

und christlichen Zeitrechnung, Leipzig 1926.<br />

Yâkut Hamav1, Mu'cem ül-Buldân, 10 C., M ısır 1322-1325.<br />

Yaltkaya Şerefettin, Kaderiye yahut Mu'tezile, Darülfünun ilâhiyat<br />

Mecmuas ı. Sayı 15.<br />

Yazıcı Tahsin, İsl. Ansk. X C., Semai md.<br />

Yetkin S. K., İslam Sanat ı Tarihi, 1. bas ı, <strong>Ankara</strong> 1954.<br />

Zambaur E. de, Manuel de Generalagie et de Chronologie pour<br />

l'histoire de l' İslâm, Berlin 1955.<br />

Zeydân Cörci, Medeniyet-i islâmiye Tarihi (Zeki Megâmiz çevrisi)<br />

5 C., İst. 1328-1330.<br />

Zeyrıüddin Ahmed bin Ahmed, Tecrid-i sarih tercümesi, 2 bas ı,<br />

3 C. <strong>Ankara</strong> 1957-1966.


İ NDEKS<br />

- A --<br />

Abbas, : 72, 74.<br />

Abbas bin Velid, : 75.<br />

Abbasi, Abbasiler, : 34, 52, 60, 69, 70, 72,<br />

73, 74, 76, 78, 80-1, 83, 84, 89-91, 97-<br />

99, 102, 105, 106, 108-115, 117-122,<br />

124, 127, 128, 130-132, 134, 137, n.<br />

209 ,138, 141, 142, 149, 151, 153, 154,<br />

155, 158, 160, 165 168, 171, 175.<br />

Abbasoğullar ı (Bk.: Ayr ıca Abbasi) : 1,<br />

80, 81, 85, 91, 103, 119, 152, 153,<br />

160, 161, 172.<br />

Abd Manâf, : 147.<br />

Abde, : 79.<br />

Abdullah, : 79, 154, 175 n. 284.<br />

Abdullah bin Abbas, : 8, 13, 125.<br />

Abdullah bin Ali, : 77-79, 81, 82, 84.<br />

Abdullah bin Emin, : 154.<br />

Abdullah bin Hüseyin, : 36.<br />

Abdullah bin Mu'tez, : 154, 167.<br />

Abdullah bin Sa'd bin Ebi Serh, : 12.<br />

Abdullah bin Selâm, : 17.<br />

Abdullah İbni Câfer, : 150.<br />

Abdullah ibni Ebi Bekre, : 149.<br />

Abdullah ibni Ebi Serh, : 5, 10, 13, 14.<br />

Abdullah ibni Hanzala, : 38.<br />

Abdullah ibni Kays, : 5, 31,<br />

Abdullah ibni Mesud, : 11, n 13.<br />

Abdullah ibni Ömer, : 22, 34, 75, 149.<br />

Abdullah ibni Sa'd, : 3, 4.<br />

Abdullah ibni Sebe (Bk. : İbn ül-Sevda),<br />

: 10, 12, 17, 17, n 23.<br />

Abdullah ibni Vehb bin Râsibi, : 23,<br />

24.<br />

Abdullah ibni Zübeyr, : 4, 8, 16, 18, 35,<br />

38, 39, 40, 41-44, 47 n 74, 126, 158,<br />

159.<br />

Abdurrahman, : 12, 32, 45, 49.<br />

Abdurrahman bin Hasan, : 136.<br />

Abdurrahman bin Muaviye bin Hi şam<br />

bin Abdülmelik, : 80.<br />

Abdurrahman ibni Avf, : 1.<br />

Abdurraahman ibni Ebi Bekir, : 34.<br />

Abdurrahman ibni Hâris, 8.<br />

Abdurrahman ul - Gâfiki, : 59, 60, 68.<br />

Abdülaziz bin Abdülmelik, : 136.<br />

Abdülaziz bin Mervan, : 41, 48.<br />

Abdülaziz bin Musa, : 56, 57, 59, 61,<br />

Abdülaziz bin Zürrâre, : 30.<br />

Abdülhamid II.: 156.<br />

Abdülkays, : 17.<br />

Abdülmelik bin Mervan, 32, 41-49, 54,<br />

63, 64, 69, 78, 90, 119, 126, 129, 136,<br />

150, 157, 159, 160, 175 n 284.<br />

Hz. Adem, : 88<br />

Eetius, : 60.<br />

Afganistan, : 114.<br />

Afrika, Afrikal ılar, : 3-6, 11, 31, 42, 45,<br />

46, 54-56, 60, 65, 68, 80, 85, 91, 98,<br />

105, 108, 112, 120, 121, 127, 145,<br />

152, 158, 166, 175.<br />

Af şin, : 68, 99, 102,<br />

Aglebi Devleti, : 98, 112.<br />

Aglebiler, 127.<br />

Ahbar üz-Zaman, : 171.<br />

Ahd, : 124.<br />

el-Ahkâm üs-Sultaniye, : 123.<br />

Ahmed, : 109.<br />

Ahmed bin Ali, : 112.<br />

Ahmed bin Muhammed el - Sarahsi, :<br />

146 n 230.<br />

Ahmed bin Nasr bin Mâlik, : 103.<br />

Ahmed bin Tulun, : 106, 111.<br />

Ahmed bin Yahya el-Belâzuri (Bk. :<br />

el-Belâzuri), : 167.


186<br />

Ahmed el-Fergani, : 162.<br />

Ahmed ibni Hanbel, : 100, 101, 103, 169<br />

Ahmed Muizilddevle, : 113.<br />

el - Ahraz, 48 n 78.<br />

el-Ahsa, : 45, 110 .<br />

el-Ahtal, : 48, 69.<br />

Akad, : 44.<br />

Akdeniz, : 5, 54, 112, 115.<br />

Akkal bin Şebbe, : 87.<br />

Akkorlar, : 147.<br />

Akşit Devleti, : 111.<br />

Ak şitler, : 112.<br />

Alamut, : 116.<br />

Aleksios Komnenos : I. 116.<br />

Alevi, Aleviler,: 96, 98, 105, 105 n 168,<br />

109, 172.<br />

Alfons,: 60.<br />

Hz. Ali, : 1, 5 n 4,7, 10, 12-18, 18 n 4,<br />

19-20, 20 n 28, 21-22, 22 n 32, 23-27,<br />

29, 30, 32, 33, 42, 64, 73, 76, 77,<br />

78, 80, 82-85, 97, 104, 107, 110, 120,<br />

125, 131, 168.<br />

Ali Evsat, : 37 n 57.<br />

Ali bin Abbas, : 39.<br />

Ali bin Hüseyin, : 36, 37, 39.<br />

Ali bin İsa, : 92, 132.<br />

Ali bin İsa bin Mahan, : 95.<br />

Ali bin Muhammed, : 108, 110, 112.<br />

Ali Ekber, : 37 n. 57.<br />

Ali el-Riza (Bk. : İmam III. Ali), : 97,<br />

98.<br />

Ali Evsat, : n 57.<br />

Ali İmadüddevle, : 113.<br />

Aliyye binti Mehdi, : 153, 153 n 257.<br />

el-Allaf, : 149.<br />

Alman,: 156.<br />

Almanca, : 165, 174.<br />

Almanya,: 60, 170.<br />

Alptekin, : 109.<br />

Ammar bin Yâsir, : 11, 17, 21.<br />

Ammuriye (Bk. : Amoria), : 53.<br />

Amoria, : 53.<br />

Amorium, 102.<br />

Amr bin Leys, : 108.<br />

Amr bin Said bin As, : 35, 38, 41.<br />

Amr bin Said el - E şdak, : 43.<br />

Amr bin Zübeyr,: 35.<br />

Amr ibn ül - As, : 3, 5, 10, 19-25, 27, 28,<br />

31, 34, 127, 158,<br />

Âmul, : 168.<br />

Anadolu, : 7, 53, 92, 106,<br />

Anbâr, : 24, 81, 82.<br />

Anbese, : 59.<br />

Anglosaksonlar, : 59.<br />

<strong>Ankara</strong>, : 102, 168.<br />

Antakya, : 117.<br />

Antalya, 111.<br />

Arabistan, : 18, 29, 65, 69, 72, 110, 133.<br />

A'raf, : 157.<br />

Araml ı, : 42.<br />

Arap, Araplar, : 1, 8, 12, 16, 25, 30, 31,<br />

33, 42, 45, 47, 47 n 75, 48-53, 56-<br />

59, 61, 62, 66, 68, 70, 74, 75, 80 85-<br />

87, 89, 90, 93, 109, 114, 115, 119-<br />

121, 125, 129, 134-136, 137 n 209,<br />

142, 144-146, 149, 149 n 243, 154-<br />

156, 161, 167-171, 175.<br />

Arap Şovenizmi, : 51.<br />

Arapça, : 8, 8 n 11, 46, 47, 52, 100, 110,<br />

129, 152, 161, 164, 174.<br />

Arapl ık, : 51.<br />

Aristo, : 100, 162.<br />

el-Ari ş, : 14.<br />

Arslan Besasiri, : 115.<br />

Ashab, : 7, 135<br />

Asim bin Ömer, : 65.<br />

Asim Hilali, :68.<br />

Âsi Irma ğı,: 112.<br />

Astronomi, : 161.<br />

Asturya, : 60.<br />

Asur, : 2, 133.<br />

Asya, : 53, 90, 91, 114 , 120, 121, 162.<br />

Ata, : 165 n. 280.<br />

Âtike, : 66, 150.<br />

Atlas Da ğlar ı, : 31, 46.<br />

Atlas Okyanusu,: 31, 45, 54.<br />

Attila, : 60.<br />

Autun, : 59.<br />

Avas ım, : 92.<br />

Avicenne (Bk : İbni Sina), : 162.<br />

Avrupa, : 58, 60, 93, 110, 139, 160-162,<br />

166, 176.<br />

Avusturyahlar, : 59.<br />

Aya Maria, : 160.<br />

Avasofya, : 161, 172.<br />

Âvinedar,: 140.<br />

Ayni, : 141.


ısi<br />

Hz. Ayşe, : 13, 16, 16 n 22, 17, 18, 20, 24,<br />

26, 27, 140, 155.<br />

Ayşe binti Talha, : 135.<br />

Azerbeycan, : 3, 7, 29, 89, 146.<br />

Azeriler, : 154.<br />

Azruh (Bk. : Dûmet ül - Cendel), : 22.<br />

Azzâ, : 150.<br />

-B -<br />

Baalbek, : 137.<br />

Bab ül-Zeheb, : 83.<br />

Bâbek, : 99, 102, 115-116<br />

Babil, : 2.<br />

Bach, : 155.<br />

Bağdat, : 35-36, 43, 82, 83, 85, 87, 95-98,<br />

100, 101, 102, 103, 105, 109, 111,<br />

113,-118, 121, 131, 134, 137, 138,<br />

140, 141„ 143, 151, 160-163, 167,<br />

168, 170-172.<br />

el-Bağdadi, : 166.<br />

Bahra, : 70.<br />

Bahreyn, : 95, 129.<br />

Bahr-i Lût (Bk. : bit Denizi), : 156.<br />

Bak'i, : 15, 15 n 20, 26.<br />

Balkuvara, : 158.<br />

Bankipur, : 167.<br />

Basra, Basral ılar, : 10, 11 n 13, 12-14, 16,<br />

16 n 22, 17, 19, 24, 28, 29, 35, 41,<br />

43, 48, 48 n 78, 53, 53 n 91, 66,<br />

79, 82, 84, 85, 95, 98, 101 108, 109,<br />

125, 127, 149, 159, 161, 163.<br />

Batlamiyus, : 163.<br />

Baybars, : 174.<br />

Baykent, : 49.<br />

Bedevi, Bedeviler, : 33, 34, 51, 96, 108,<br />

110, 119, 155, 175, 176.<br />

Beethoven, : 155.<br />

Bekir bin Vâil, : 17.<br />

Belami, : 170.<br />

Belâzuri, : 53, 159, 166, 168, 173.<br />

Belediyûn, : 58, 59.<br />

Belh, : 90, 114, 117, 162.<br />

Beni Ha şim, : 82.<br />

Beni Sa'd, : 16 n. 22.<br />

Beni f1meyye, : 64.<br />

Berberiler, : 31, 45, 46, 54, 57, 58, 69, 80.<br />

Berid, : 87.<br />

Berka, : 31, 45.<br />

Berlin, : 146 n 230, 156, 174.<br />

Bermek Ailesi, Bermeko ğullan, : 76, 85.<br />

87, 90, 91.<br />

Besâsiri (Bk.: Arslan Besasiri), 115 .<br />

Bestam, : 66.<br />

Bey'a, : 124.<br />

Beytullah, : 39.<br />

Beytülmâl, : 63, 64, 89.<br />

Beytülmâl il-Hassa, : 131.<br />

Beytülmâl il-mezalim, : 131.<br />

Beyzavi (Bk. : Kad ı Beyzavi), : 123.<br />

Bir el-Kâhine, 46.<br />

el-Biruni, : 114, 175.<br />

Biskra, : 31.<br />

Bizans, Bizanshlar, : 3, 5-7, 28, 30, 31,<br />

34, 45-47, 54, 61-63, 65, 67, 68, 81,<br />

89, 91, 92, 94, 99, 100, 102, 106, 111,<br />

113, 116, 119, 120, 125, 126, 133,<br />

137, 138, 143, 145, 146, 155, 156,<br />

160, 168.<br />

Blochet, : 173.<br />

Blficistan, : 53.<br />

Boduen, : 160.<br />

Boğa, : 104, 106.<br />

Bombay, : 25.<br />

Bordeaux, : 59.<br />

British Museum, : 174.<br />

Brockelmann, : 162.<br />

Budge, Vallis, 174.<br />

Budizm, : 145.<br />

Buhara, : 50, 53, 68, 106, 109, 117, 162.<br />

Buhari, : 8 n 11, 100, 165.<br />

Btik, : 145.<br />

Bulak, : 172.<br />

Busayr, : 77.<br />

Buyiler (Bk. : Büveyho ğullan), : 112.<br />

Büveyhoğullar ı, : 109, 112-115, 127, 128,<br />

162.<br />

Büyük Emevi Camii, : 54.<br />

Büyük Karl, : 93.<br />

Büyükboğa, : 99.<br />

- C -<br />

Caesar, : 95.<br />

Caesarea (bk. : Kayseri, Filistin), : 27.<br />

Cafer bin Hadi, : 89.<br />

Cafer bin Yahya, : (Bermeko ğullarından),<br />

: 90, 91.


188<br />

Cafer ül-Mansur (Bk. : Abdurrahman Dakiki, : 114.<br />

bin Muaviye bin Hi şam bin Ab- Dandanakan, : 114.<br />

dülmelik), : 80. Daniki, (Bk. : Mansur), : 86.<br />

Cafer üt-Tayyar, : 36. Dar, : 13.<br />

el - Caferi Saray ı, : 104. Dar Günü, : 41.<br />

Cahiliye Ça ğı, : 1, 28, 69, 144, 167, 171. Dar ül-Hicre, : 110<br />

Câhiz, : 52, 161. Dar ül-Hilâfe, : 65.<br />

Cami-i Ezher, : 112. Dar : 100.<br />

Cavsak ül-Hakani, : 158. Dar üs-Selam (Bk. : Ba ğdat), : 83.<br />

Cebir, : 161. Hz. Davud, : 160.<br />

Cebrail, : 42. Davud bin Süleyman, : 63.<br />

Cemaat Y ıl ı, : 26. Davudoğlu Ahmed, : 103.<br />

Cemel Olay ı, : 17, 18, 41. Davudoğ'ullar ı , : 148.<br />

Cengiz Han, : 117, 142, 163. De Bouillon, Godefroy, : 117.<br />

Cerir, 69. De Courteille, Pavet, : 171.<br />

Cerir bin Abdullah, : 19. Dede Efendi, : 155.<br />

Cerrâh bin Abdullah, : 65. De Goeje, : 168, 170, 171.<br />

Cevdet Pa şa, : 6 n 7, 105 n 168. De Meynard, Barbier, : 171, 174.<br />

Cevher, 112. De Slane, : 173, 174.<br />

Ceyhun, : 3, 109, 174. De Vaux, Carra, : 171.<br />

Cezayir, : 112. Deylem, : 91.<br />

el-Cezire, : 96. Deyr ül-Cemâcim, :45.<br />

Charante, : 59. Dicle, : 2, 72, 77, 82, 83, 94, 108, 111, 118,<br />

Charles Martel, : 59, 60. 158, 161.<br />

Charlemagne (Bk : Büyük Karl), : 93, Dinar, : 125.<br />

147 n 234, Dini Mimari, : 158.<br />

Cihad, : 125. Dirhem, : 125.<br />

Cirid, : 142. Divan, Divanlar, : 128, 129.<br />

Cizre, : 132, 133. Divan ül-Arz il-Cey ş, : 132.<br />

Comte, Auguste, : 175. Divan ül-Berid, :<br />

Cünâde ibni Ebi Ümeyye, : 6. Divan ül-Beytülmâl„ : 131.<br />

Cünd-i $âpur, : 100. Divan ül-Birr, : 132.<br />

Cüneyd, : 68. Divan ül-Cevali, : 132.<br />

Cürcân, : 66, 75, 88. Divan ül-Cünd, : 131.<br />

Divan ül:Dar il-Darb, : 132.<br />

-Ç -<br />

Divan ül-Haraç, : 130.<br />

Divan ül-Harac ve'l Cibâyet, : 130.<br />

Çanakkale, : 7, 62. Divan ül-Hâtem, : 129, 130.<br />

Çin, : 142, 146, 169. Divan ül- İnşa, : 130.<br />

Çögen, : 142. Divan ül-Mezâlim, : 131, 135.<br />

Divan ül-Murasalat, : 130.<br />

- D-<br />

Divan ül-Müstegallât, : 130.<br />

Divan ül-Müsaderin, : 132.<br />

Dabbe, : 22. Divan ün-Nafaka, : 132.<br />

Divan ür-Resâil, : 130 (Bk. : Divan-ül-<br />

Murasalat).<br />

Dab ık, : 61.<br />

Dahhak bin Kays, : 40, 41.<br />

Dâiler, : 116. Divan üs-S ır, : 130.<br />

Dal ül-Kebir, : 116. Divan üt-Tevkii, : 132.


189<br />

boğrul, Ömer R ıza, : 174.<br />

Doğu Roma Imparatorlu ğu (Bk. : Bizans)<br />

: 31.<br />

Doğu Türkistan, : 88 (Bk. : Türkistan).<br />

Dubeux, : 170.<br />

Dûmet ül-Cendel, : 22, 27.<br />

—E —<br />

Ebân ibn Taglib, : 149,<br />

Ebi Vakkas (Bk. : Sa'd ibni Malik), : 1.<br />

Ebro (Bk. : Iber), : 57.<br />

Ebu Abdullah Muhammed bin Ömer<br />

el-Vâkıdi (Bk. : Vâk ıdi), : 166.<br />

Ebu Ahmed, : 106.<br />

Ebu Ali Muhammed Berami (Bk. :<br />

Bel'ami), : 110.<br />

Hz. Ebubekir, : 7, 8, 14, 27, 44, 64, 122,<br />

132, 167.<br />

Ebubekir Bâk ılâni, : 123 n. 187.<br />

Ebu Bekir bin Hasan, : 36.<br />

Ebu Bekre, : 28.<br />

Ebu Cafer Mansur (Bk. : Mansur). : 73,<br />

165.<br />

Ebu Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi<br />

(Bk. : Taberi), : 168.<br />

Ebu Dülef Camii, : 161.<br />

Ebu Eyyub el-Ensari Hâlid, : 24, 30.<br />

Ebu Hamza, : 72.'<br />

Ebu Hanife, : 84, 93, 131, 166.<br />

Ebu Hayyan-i Tevhidi, : 52.<br />

Ebu Hureyre, : 14, 129.<br />

Ebu İsa bin Harun ür-Re şid, : 154.<br />

Ebu İsa bin Mütevekkil, : 154.<br />

Ebu İshak Şirazi, : 169.<br />

Ebu Kubeys, : 44.<br />

Ebu'l-Abbas Abdullah, : (Bk. : Seffah),:<br />

73, 76-81, 90.<br />

Ebu'l Alâ' el - Ma'arri, : 138.<br />

Ebu'l Ferec, : 6 n 8, 65, 71, 171, 172.<br />

Ebu'l Ferec İsfehani, : 113, 166.<br />

Ebu'l Hasan Ali bin el - Hüseyin bin<br />

Ali, : 171.<br />

Ebu'l Kas ım (Bk. : Muti), : 113.<br />

Ebu Leyla, : 40.<br />

Ebu Ma' şer, : 162.<br />

Ebu Muhammed Abdullah, : 170.<br />

Ebu Musal-E ş'ari, : 11 n 13, 12, 17, 19,<br />

22, 23, 148.<br />

Ebu Müslim Horasani, : 74-76, 78-82, 84,<br />

88, 99.<br />

Ebu Nasr el - Fârâbi (Bk. : Fârâbl), :<br />

162.<br />

Ebu Nasr Muhammed bin Abdülcebbar<br />

el-Utbi (Bk. : el-Utbi), : 172.<br />

Ebu Nasr ül-Sarrâc, : 154 n 262.<br />

Ebu Reyhan el-Birûni (Bk. :<br />

ni), : 163.<br />

Ebu Sa'id el-Hudri, : 16 n 21.<br />

Ebu Sa'id Hasan el-Cennâbi, : 110. :<br />

Ebu Seleme Hafs bin Süleyman, : 128.<br />

Ebu Seleme el-Hallâl, : 76, 80.<br />

Ebu Sufyan, : 19, 27, 28.<br />

Ebu Şâme, : 173, 174.<br />

Ebu Şüfa' Büveyh, : 113.<br />

Ebu Turab (Bk. : Hz. Ali), : 33.<br />

Ebu Yusuf, : 93, 131, 166.<br />

Ebu Zer, : 10.<br />

Ebu Zeyd, : 162.<br />

Edeb ül-kâtib, : 170.<br />

Eflâtun, : 162.<br />

Ehl-i Beyt, : 36, 74, 76.<br />

Ehl-i <strong>Kitaplar</strong>, : 133.<br />

Ehl-i Şura, : 40.<br />

Ehl üt-Tesviye, : 51.<br />

Elhan, : 148.<br />

Elteri ş Kagan, : 49<br />

Emaret-i İ stikfa, : 126.<br />

Emaret-i İstilâ, : 126, 127.<br />

Emevi, Emeviler, : 1, 10-12, 18, 19, 27,<br />

35, 38-41, 44, 45, 49-51, 60-62, 64,<br />

65, 68, 69, 71, 76, 78-80, 83-85, 96,<br />

100, 107, 112, 119-122, 124, 126-127,<br />

129, 130, 132, 134, 135, 141, 142, 149,<br />

151, 152, 155, 156, 158, 160, 164, 166,<br />

168, 171, 175.<br />

Emin, : 94-96, 154.<br />

Emir ül-Harâç, : 95.<br />

Emir ül-Harb, : 95.<br />

Emir ül-Müminin, : 17, 64, 70, 80, 103,<br />

119, 121.<br />

Encyclopedia Britannica, : 9<br />

Endülüs, : 55,57, 58, 62, 79, 80, 121, 152,<br />

171.<br />

Enes bin Mâlik, : 7, 8.<br />

Ensâb ül-E şraf, : 168.<br />

Ensâr, : 13, 19, 38.


190<br />

Erbil, : 174.<br />

Erdebil, : 99.<br />

Ereğli (Bk : Heraklea) : 53<br />

Erkân-i Devlet, : 102.<br />

Ermenistan, : 3.<br />

Ermeniye, : 168.<br />

Esedi Kasri, : 68.<br />

Esedli, : 8.<br />

El-Esferâini, : 166.<br />

Esma, : 26, 44.<br />

Esmâi, : 93.<br />

E ş'arilik, : 101.<br />

E ş'as bin Kays, : 22, 26.<br />

E şnas, : 102.<br />

E şref Şaban, : 141<br />

E şres, : 50, 68.<br />

E şter, : 21<br />

Ester el-Nehai, : 12.<br />

Eyyub bin Habib, : 59.<br />

Eyyub bin Süleyman, : 63.<br />

Eyyubi, Eyyubiler, : 112, 127, 128.<br />

Ezraki, : 44.<br />

—F—<br />

Fahrünissa, (Bk. : Şuhde), : 137.<br />

Fârâbl, : 113, 144 n. 222, 146, 147, n.<br />

233, 154, 162.<br />

Farazdak, : 69.<br />

Fars, Farslar, : 2, 29, 75, 85, 108, 171,<br />

Farsça, : 29, 46, 47, 98, 128, 129, 152,<br />

161, 162, 167, 170.<br />

Fâtima, binti Abdülmelik, : 63, 64.<br />

Fâtima binti Ebu Müslim, : 99.<br />

Fat ımiler, : 112, 116, 121, 160.<br />

Fat ımiye, : 99.<br />

Hz. Fatma, : 108, 112.<br />

Dr. Faust, : 163.<br />

Fazl bin Rebi, : 94, 95.<br />

Fazl bin Sehl, : 94, 95-97.<br />

Fazl bin Yahya, : 90.<br />

Fedek, : 64, 105,<br />

Fenike, : 7, 27.<br />

Fergana, : 53, 68, 75, 109.<br />

Feth bin Hakan, : 104.<br />

Fırat, : 20, 73, 76, 82, 161.<br />

Fınd ık Atma, : 142, 143.<br />

Filistin, : 27, 69. 71, 72, 77.<br />

Firdevs1, : 114,164.<br />

Fitne, : 1, 9, 15.<br />

Floransa, : 32.<br />

Flüt, : 146.<br />

Fransa, : 57, 59.<br />

Frank, : 59.<br />

Frans ızca,: 170, 171, 173, 174.<br />

Futuh ül-Buldân, : 166, 168.<br />

Futuh ü ş-Şam, : 166, 167.<br />

Fustat, : 106, 138, 158, 159, 171.<br />

— G —<br />

Gâfiki, : 15.<br />

Gâfir, : 157.<br />

Galebe, : 124.<br />

Galiçya, : 60.<br />

Galien, : 100.<br />

Garid, : 70.<br />

Garonne, : 59.<br />

Gassani, : 19.<br />

Gazale, : 123 n 190.<br />

Gazne, Gazneliler, : 109, 114, 127, 163.<br />

Gazneli Mahmud, : 163, 172.<br />

Gazzâli, : 123,<br />

G ına, : 144, 144 n 222, 147, 149, 150, 152,<br />

154.<br />

Girid, : 6, 98.<br />

Giri şsiz Hutbe, : 28.<br />

Gitar, : 146 .<br />

Gregorius, : 4.<br />

Gregoruis İbn Ebu'l Ferec (Bk. :<br />

Ebu'1 Ferec), : 174.<br />

Grek, : 19, 30, 146.<br />

Got, : 55, 56, 58, 59, 156.<br />

Göktürk, : 49, 156.<br />

Göttingen, : 170, 174.<br />

Guadalquir (Bk. : Vâdi ül-Kebir), : 56.<br />

Gurak Han, : 78.<br />

Guyard, : 170.<br />

— H —<br />

Habâbe, 67, 150.<br />

Habe ş, Habeşli, : 39 n 62, 142, 156.<br />

Haccâc bin Yusuf, : 44, 45, 47, 47 n<br />

75, 48, 48 n 78, 49, 53, 53 n 89,<br />

54, 61, 66, 67, 69, 87, 123 n 190,<br />

126.<br />

Hâcer-i Esved, : 41, 110, 137.


191<br />

Haçl ılar, Haçl ı Seferleri, : 116, 117, 139,<br />

147, n 234, 160, 173, 174.<br />

Hâdi, : 90, 154.<br />

Hafsa, : 7, 8.<br />

Hakem, : 64, 152.<br />

el-Hakim, : 160.<br />

Haleb, : 89, 112, 173, 174.<br />

Hâlid, : 41.<br />

Hâlid bin Bermek, : 75, 85, 90.<br />

Hâlid bin Velid, : 12, 126, 129.<br />

Hâlid-i Kasri, : 68, 136.<br />

Hâlidiye, : 47 n 75.<br />

Halifelik, : 122.<br />

Halifet ül-Müslimin, : 97, 104.<br />

Halifet üs-Sâlih, : 63.<br />

Hallâl, (Bk. : Ebu Seleme Hafs bin Süleyman),<br />

: 128.<br />

Hamdân Karmat, : 110.<br />

Hammâd, : 152.<br />

Hamza, : 36.<br />

Hanbeli, 117, 118, 169.<br />

Hanefi, 93, 117, 118, 121.<br />

Hansâ, : 135.<br />

Hanzala, : 38.<br />

Harac, : 132, 133, 134 .<br />

Harâc-i Mukaseme, : 133.<br />

Harâc-i Muvazzafa, : 133.<br />

Harem, : 39.<br />

Harezm, : 49, 114, 117, 163.<br />

Harezm şahlar, : 117.<br />

Harice bin Ebi Habib, : 25.<br />

Harici, Hariciler, : 23-25, 29, 30, 39, 41,<br />

44,-46, 48, 65-68, 72, 74, 76, 80, 98,<br />

105-107, 123.<br />

Hâris ibni Hi şam, : 8.<br />

Harran, : 75, 77, 81, 161.<br />

Harre, : 38.<br />

Harun ür-Re şid, : 32, 89-95, 135, 140, 142,<br />

149, 153, 153 n 257, 154.<br />

Harura, : 23, 43.<br />

Harûriler, :23 n 34.<br />

Hz. Hasan, : 17, 25, 26, 28, 32, 64, 83,<br />

105.<br />

Hasan bin Hüseyin, : 37 n. 57 .<br />

Hasan bin İbrahim, : 87.<br />

Hasan ibn Kahtaba, : 76, 80, 89.<br />

Hasan bin Sehl, : 96, 97.<br />

Hasan Rüknüddevle, : 113.<br />

Hasan Sabbah, : 116.<br />

Hassân, : 147.<br />

Hassân bin Numan, : 45, 46, 54.<br />

Hassân bin Sabit, : 16 n 21, 136.<br />

Haşim bin Hâkim, : 88.<br />

Ha şim bin Utbe, : 21.<br />

Ha şimi, Haşimiler, : 19, 74, 75, 77, 78,<br />

83.<br />

Ha şimiye, : 80.<br />

Haşimoğullar ı, :75.<br />

Ha şişiler, : 119.<br />

Ha şr, : 157.<br />

Hatib Bağdadi, : 166.<br />

Haymana, : 102.<br />

Hazaynâme, : 86.<br />

el-Haysam, : 149.<br />

Hayzuran, : 90.<br />

Hazar Denizi, : 88, 95.<br />

Hazar Türkleri, : 92.<br />

Hazir, : 43.<br />

Hellenistik, : 157.<br />

Hemedan, : 95, 99, 117, 162.<br />

Heraklea, : 53, 92.<br />

Heraklius, : 6 n 7.<br />

Herat, : 117.<br />

Heredot, 169.<br />

Herseme, : 91, 92, 94, 97.<br />

Hicaz, : 25, 40, 41, 43, 45, 53, 54, 72, 74,<br />

75, 81, 87, 111, 146, 149, 150, 151.<br />

Himyerli, : 61.<br />

Himyeriler, : 74, 91.<br />

Hind, Hindliler, : 27, 52, 53 n 89, 87,<br />

101, 142, 156, 161.<br />

Hind Denizi, : 95.<br />

Hindistan, : 53 n 89, 86, 109, 161, 163,<br />

167, 168, 171.<br />

Hindikuş Dağları, : 91.<br />

Hindûlar, : 133.<br />

Hirbet ül-Mefcir, : 158.<br />

Hire, : 81, 159.<br />

Historiens Orientaux des Croisades, :<br />

173.<br />

Hişam bin Abdülmelik, : 53 n 89, 68,<br />

69, 70, 73, 78, 79, 152, 155, 157.<br />

Hive, : 117.<br />

Homs, (Bk. : Humus), : 40.<br />

Horasan, : 2, 3, 29, 34, 49, 50, 65, 66, 68,<br />

71, 72, 74, 75, 82, 83, 88, 91, 92, 94,<br />

96, 98, 99, 107, 108, 109, 117, 127,<br />

151, 160.


t92<br />

Houtsma, : 170.<br />

Huart, Clement,: 38.<br />

Hubeyriye, : 47 n 75.<br />

Huda', : 144, 149.<br />

Humareveyh, : 111.<br />

Humus, Humuslu, : 11 n 13, 12, 40, 71,<br />

72, 77.<br />

Hurremi Hareketi, : 99, 102.<br />

Husayn bin Nümeyr, : 39, 40.<br />

Husravâni Farisi, : 149.<br />

Husrev Anuşirvan I, : 100.<br />

Hutbe, : 125.<br />

Huzeyfe bin el - Yemân, : 7.<br />

Huzeyl, : 8.<br />

Huzistan, : 108.<br />

Hücr bin A'di bin Hâtem, : 33.<br />

Hülefâ-i Râ şidin, : 165.<br />

Hülegü, : 118, 119, 172, 173.<br />

Hürmüzan, : 20 n 28.<br />

Hz. Hüseyin, : 17, 35, 36, n 56, 37, n 58,<br />

38, 41, 42, 76, 89, 103, 105, 135.<br />

Hüseyniye, : 170.<br />

- -<br />

Irak, İrakl ılar, : 7, 11-13, 17, 20, 22, 22<br />

n 32, 24-26, 28, 29, 35, 40-42, 44,<br />

47, 53, n 89, 54, 61 66, 68, 69, 71,<br />

72, 74, 77, 80, 88, 96, 97, 107, 108,<br />

110, 111, 113, 116, 123 n 190, 126,<br />

127, 134, 146, 150, 151 n 252, 159,<br />

166, 168.<br />

Itri, : 155.<br />

— I --<br />

İber, : 57.<br />

İbni Abbas, : 8 n 11, 23, 30.<br />

İbni Asâkir, : 166, 174.<br />

İbni Ayşe, : 70, 152.<br />

İbn A'yûn, : 149.<br />

İbni Ebi Serh, : 11.<br />

İbni Ebi Serh (Bk. : Albdullah ibni<br />

Sa'd).<br />

İbni Haldun, : 123 n 187, 148, 153, 175,<br />

175 n 285, 176.<br />

İbni Hallikân,: 172, 174.<br />

İbni Hudeyc, : 31.<br />

İbni İ shak, : 165.<br />

İbni Kuteybe, : 52, 166, 170.<br />

İbni Mes'ud, : 8 n 11, 9, 11, 171.<br />

İbni Miskeveyh, : 172.<br />

İbni Muhriz,: 152.<br />

İbni Musa el-Harezmi, : 162.<br />

İbni Mülcem, : 25.<br />

İbni Ömer, : 30.<br />

İbni Ömer K ıraat ı, : 149.<br />

İbni Sa'd, : 166.<br />

İbni Sina, : 146, 146 n 230, 147 n 233,<br />

162.<br />

İbni Sureyc, : 70, 152.<br />

İbni Şekle ( İbrahim bin Mu'tas ım),:<br />

152.<br />

İbni Şihab, : 19 .<br />

İbni Tabâtaba, : 96 .<br />

İbni Tiktaka, : 86.<br />

İbni Zübeyr, : 30.<br />

İbn ül-Adim, : 173.<br />

İbn ül-Esir, : 6, 166, 172.<br />

İbn ül-Kelbi, : 167, 173.<br />

İbn ül-Mukaffa, : 86.<br />

İn ül-Sevda, : 10.<br />

Hz. İbrahim,: 41, 160.<br />

İbrahim, : 71, 72, 76, 84, 85, 87.<br />

İbrahim bin Agleb, : 91, 98.<br />

İbrahim bin Ester, : 42.<br />

İbrahim bin Mehdi, : 97, 98 n 156, 152,<br />

153.<br />

İbrahim bin Mavsuli, : 94.<br />

İbrahim bin Muhammed, : 73.<br />

İbrahim bin Muhammed bin Ali, : 75.<br />

İbrahim bin Yahya,: 79.<br />

Ibrahim (Bk. : Musullu İbrahim), :<br />

100, 152.<br />

İbranca, İbranice, : 133, 164, 174.<br />

idrisi, 163, 164.<br />

İdrisiye Devleti, : 112.<br />

İfk Olay ı, : 16.<br />

İfrikiye,: 91.<br />

ih şid Devleti (Bk.: Ak şit Devleti), :<br />

111.<br />

Ihtiyar, : 124.<br />

İhtiyariye, : 124.<br />

İhvan üs-Safa,: 161.<br />

İhyau Ulfım, : 123.<br />

Ikon, : 67.<br />

İlek Hanlar, : 109.


193<br />

İmadüddevle, (ak. : Ali), :<br />

İmam (Bk. : İbrahim bin Muhammed<br />

bin Ali), : 75.<br />

İmam III. Ali, : 97.<br />

İmam- ı Azam (Bk. : Ebu Hanife), :<br />

166.<br />

İmamiye, : 73.<br />

İmam Malik, : 148.<br />

İmam ül-Müslimin, 119.<br />

: 172, 174.<br />

İngilizler, : 142.<br />

İnşad, : 145.<br />

Iran, İranl ılar, : 2, 3, 10, 18, 25, 28, 29,<br />

34, 42, 44, 45, 47, 50,-52, 58, 69, 72,<br />

74, 85, 86, 88, 92, 94-96, 98, 105-108,<br />

110, 113,-116, 118-120, 125-129, 133,<br />

137,139, 142, 143, 145, 146, 155,<br />

156, 160, 161,164, 167, 168.<br />

İrene, : 89, 92.<br />

Hz. Isa, 10 ,116, 156.<br />

Isa, : 84, 85.<br />

İsa bin Musa,: 81, 87.<br />

İsa bin Mus'ab, : 135.<br />

İsa bin Yunus, : 93.<br />

Isfehan, : 2, 114, 140, 152, 162, 171.<br />

İsfehani, (Bk. : Ebu'l Ferec), : 171.<br />

Isfehanl ı,: 143.<br />

İshak, : 100.<br />

İshak bin İbrahim, : 152.<br />

Iskenderiye, : 3, 62, 69.<br />

Ismail bin Ahmed, : 109.<br />

Ismaill Hareketi, : 115.<br />

ismaililer, : 116, 161.<br />

İsmailiye, : 112.<br />

İsrail Oğulları, : 140.<br />

Israilliler,: 169 .<br />

Isrâ olay ı, : 160.<br />

İstanbul, : 7, 30, 53, 62, 89.<br />

İspanya,: 54-62, 67, 68, 80, 85, 112, 121,<br />

140, 156.<br />

I şbiliye, : 56, 57, 59, 61, 80.<br />

İşru-u, : 133.<br />

İtah,: 103.<br />

Iznik,: 102.<br />

Izzilddin İbni Esir (Bk. : İbn ül-Esir),:<br />

173.<br />

- J -<br />

Justinianus II,: 47.<br />

Jülien, : 55 .<br />

— K-<br />

Kaadi, : 151 n 252.<br />

Kâbe, : 12, 18, 35, 39, 39 n 62, 41, 44, 95,<br />

110, n 252, 160.<br />

Kâbil, : 3 .<br />

Kad ıköy, : 7, 30.<br />

Kadi Beyzavi, : 123.<br />

el-Kadi ül-Fâchl, : 128.<br />

Kadi'l-Kudat, 93, 131.<br />

Kâdir, : 114, 134.<br />

Kâdir Bi'llah, : 114.<br />

Kadis,: 55.<br />

Kâhine, : 45, 46.<br />

Kâhir, 112.<br />

el -Kahire, : 112, 115, 138, 141, 168, 170,<br />

173.<br />

Kahriye, : 124.<br />

Kahtaba bin Sebib, : 75.<br />

Kâim, : 114, 115.<br />

Kaiser Friedrich Müzesi, : 156.<br />

Kâfur, : 112.<br />

Ka'ka'a,: 17, 17 n 23.<br />

el-Kamil, : 172.<br />

Kanun,: 146, 162.<br />

Kapadokya, : 30, 99.<br />

Kapagan Han, : 49.<br />

Karluklar, : 49.<br />

Karmatiler, : 10, 111, 115<br />

Karmati Ayaklanmas ı, : 109.<br />

Kas ım bin Hasan, : 36.<br />

Kas ım (Bk.: Mu'temin), : 95.<br />

el-Kas ım bin Tufeyl, : 70.<br />

Kasr ül-A şk,: 158.<br />

Kars ül-Hayr, : 158.<br />

Kasr ül-Hayr il-GarbI, : 157.<br />

Kastilya, : 56.<br />

Kâşgâr, : 53, 164.<br />

el-Katayi, : 106.<br />

Kâtib,: 128.<br />

Katolik, : 125.<br />

Kaynât,: 145.<br />

Kays,: 25, 69, 71.<br />

Kays bin Sa'd, : 19, 20, 21, 24.


194<br />

Kayravan, : 3 , 45, 59, 69, 158.<br />

Kayseri, 27, 30.<br />

Kays ıyye, : 40.<br />

Kazvin, : 95.<br />

Kelb, : 31, 69, 71.<br />

Kelile ve Dimne, : 86.<br />

Keltler, : 59.<br />

Kemalüddin ibn ül-Adim (Bk. : İbn<br />

ül-Adim), : 173.<br />

Kerbelâ, : 35, 36, 38, 39, 43, 103, 105, 113,<br />

135.<br />

Ketbuga, : 141.<br />

el-Kindi, : 146, 146 n 230, 161, 162.<br />

K ıbrıs, : 5, 6, 30, 69, 117.<br />

K ıpti, Kıptiler, : 47, 141.<br />

Kıptice, : 47.<br />

Kırgızistan,: 114.<br />

Kır ım, : 47.<br />

Kırm ızıl ılar (Bk. : Muhammere), : 88.<br />

Kışlak, (Bk. Mşatta), : 156.<br />

Kilikya, : 100.<br />

Kinâne bin Bi şr, : 12, 15.<br />

Kinnesrin, : 40.<br />

Kireç, : 53 n 89.<br />

Kirmân, : 2, 108, 171.<br />

Kirmani, : 74, 75.<br />

Kisra, Kisralar, : 2, 121, 129.<br />

Kitab ül-Agani, 113, 151, 152, 166, 172.<br />

Kitab ül-Ahkâm is-Sultaniye, : 166.<br />

Kitab ül-Ensâb, : 173.<br />

Kitab ül-Evsat, : 171.<br />

Kitab ül-Harac, : 137, 166.<br />

Kitab ül-Kâmil fi't-Tarih, : 173.<br />

Kitab ül-Maarif, : 170.<br />

Kitab ül-Memâlik ve'l Mesâlik, : 164.<br />

Kitab ül-Musik ı, : 154.<br />

Kitab ür-Ravzateyn fi Ahbar il-Devleleteyn,<br />

: 173, 174.<br />

Kitab ür-Ridde, : 167.<br />

Kitab ür-Rücâi, : 163.<br />

Kitab ü ş-Şifa, : 162.<br />

Kitab üt-Tabakat il-Kebir, : 166.<br />

Kitab üt-Tenbih ve'il- İşraf, : 171.<br />

Konstantin, : 6 n 7, 89.<br />

Konstantin III, : 6 n 7.<br />

Konstantin V, : 83.<br />

Konstantin VI, : 92.<br />

Konstans, : 6, 30 .<br />

Koro, : 145.<br />

Konya Ereğlisi (Bk. : Heraklea), : 92.<br />

Kölemenler, : 109.<br />

von Kre ıner, : 145.<br />

Ksilifon, : 146.<br />

Kubâti, : 140, 141.<br />

Kubbet ül-Hadra (Bk. : Bab ül-Zeheb),<br />

: 83, 136 .<br />

Kubbet üs-Sahra, : 159, 160.<br />

Kudatgu Bilik, : 164.<br />

Kudüs, : 56, 117, 159, 160, 172.<br />

Küfe, Küfeliler, : 3, 7, 11, 11 n 13, 12<br />

16-18, 21-28, 29, 30, 33, 35, 37,<br />

39, 41, 42, 45, 47; 48, n 78, 66, 73,<br />

76, 77, 78, 80-82, 84, 85, 95, 96, 98,<br />

110, 149, 159.<br />

(uhistan, : 116.<br />

Kunut, : 9.<br />

Kur'an : 6-8, 8 n 11, 9, 11, 11 n 13, 14,<br />

21, 22, 70, 100, 101, 103, 110,<br />

122, 145, 148, 149, 149, n 243, 151<br />

n 252, 154, 154, n 262, 157, 164,<br />

165 n 280, 170.<br />

Kura ş (Bk. : Küros), : 2.<br />

Kurey ş, Kurey şli, : 8, 9, 11, 12, 27, 40,<br />

52, 70, 123, 123 n 187, 136, 152.<br />

Kurtuba, : 56, 58, 59, 60, 138, 140.<br />

Kurra, : 11.<br />

Kurus (Bk. : Küros), : 2.<br />

Kusayr Amra, : 156.<br />

Kuseyle bin Kâmran, : 31.<br />

Kuteybe bin Muslim, : 49, 50, 50 n 83,<br />

61.<br />

Kuteyre, : 15.<br />

Kutluk Han (Bk. : Elteri ş Kagan), : 49.<br />

Kutsal Yerler, : 98, 116.<br />

Küçük Asya, : 61, 92.<br />

Kül Tigin, : 49.<br />

Kürdistan, : 89, 92.<br />

Kürt, Kürtler, : 85.<br />

Küre, : 142.<br />

Küros, : 2.<br />

Kütüb-i Sitte, : 165.<br />

— L —<br />

Lahn, : 148.<br />

Leo, : 61.<br />

Leo III, : 62, 67.<br />

Leo IV, : 89.


195<br />

Leontius, : 47.<br />

Lesbos (Bk : Midilli), : 92.<br />

Leyden, : 170, 171, 173.<br />

Libya, : 4.<br />

Likya, : 6, 30.<br />

Loire, : 59.<br />

Lombardiyal ılar, : 59.<br />

Lugaritma, : 162 n 274.<br />

Lût Denizi, : 156.<br />

Luzitaniya, : 56.<br />

Lyon, : 59.<br />

— M —<br />

Ma.adin ül-Cevher, : 171.<br />

Ma'aşer, : 133.<br />

Mâbed, : 70, 150, 152.<br />

Madagaskar, : 171.<br />

Magrib-i Aksa, : 31.<br />

Magrib, Magribli, : 55, 57, 62, 71, 80, 112,<br />

168, 171.<br />

Mahmud bin Sebüktekin, : 114.<br />

Mahmud bin Melikşah, : 116.<br />

Mahmud, Gazneli (Bk : Gazneli Mahmud,<br />

: 114.<br />

Mâide-i Süleymani, : 56, 57.<br />

Makam, : 147.<br />

Makrizi, : 79, 86, 87.<br />

Makyavelli, : 74.<br />

Malatya, : 30, 174, 83.<br />

Mâlik, : 152.<br />

Mâlik bin Enes, : 84, 85, 167.<br />

Mâlik bin Heysem Huzâi, : 103.<br />

Mâlik el-E şter, : 32.<br />

Maliki, : 85.<br />

Mâlullah, : 34.<br />

Mâl ül-Müslimin, : 34.<br />

Malta, : 6.<br />

Mani, : 88.<br />

Mani Dini, : 70.<br />

Mânia, : 109.<br />

Maniciler, : 88.<br />

Maniheistier, : 88.<br />

Maniheizm, : 99.<br />

Mansûr, : 32, 52, 81-87, 131, 134, 139, 140,<br />

149, 160, 161, 165.<br />

Mansûr bin Nuh, : 170.<br />

Mansûr bin Talha bin Tahir, : 146 n<br />

230.<br />

Manuel, : 3.<br />

Mara ş, : 89.<br />

Mâride binti Şebib, : 101.<br />

Marmara, : 31.<br />

Maskin, : 43, 45.<br />

Mason, : 110, 161.<br />

Matematik, : 161.<br />

Maveraünnehr, : 49, 50, 69, 92, 109, 114.<br />

el-Mâverdi, : 121, 123, 166.<br />

Mavritanya, (Bk. : Magrib-i Aksa), : 31 .<br />

Mayorka, : 54.<br />

Mazdeizm (Bk. Medısilik), : 88.<br />

Mazenderan, : 89, 116.<br />

el-Mecmu fi'l-F ıkh, : 73.<br />

Mecusi, : 10, 25, 133, 88.<br />

Medâin, : 2, 24, 25, 48 n 78, 82, 95.<br />

Medici, : 32.<br />

Medine, Medineliler, : 1, 8, 11-18, 26, 29,<br />

35, 37-39, 39 n 61, 54, 69, 72, 82-85,<br />

87, 97, 105, 111, 112, 122, 135, 150,<br />

151 n 252, 159, 166.<br />

Medinet ül-Mansûr, (Bk. : Ba ğdat), :<br />

83.<br />

Medinet üs-Selâm, (Bk. : Ba ğdat), : 83.<br />

Medrese-i Muzafferiye, : 174.<br />

Medya, : 29.<br />

Megazi, : 164, 165.<br />

Mehdi, : 42, 87, 88, 89, 152, 153.<br />

Mehdi bin Mansur, : 83.<br />

Mehdiye, : 112.<br />

Mekâtil üt-Tâlibiyin, : 172.<br />

Meknûna, : 153 n 257.<br />

Mekke, Mekkeliler, : 3, 16, 27, 35, 38,<br />

39, n 63, 40, 44, 54, 69, 85, 87, 89,<br />

110, 111, 112, 136, 145, 150, 159,<br />

167, 175, n 284.<br />

Mekrühe, : 47 n 75.<br />

Melikşah, : 15, 116.<br />

Melik ül-Ma şrik ve'l-Magrib (Bk. : Tuğrul<br />

Bey), : 115.<br />

Melik ün-Nâ şır, : 173.<br />

Melodi, : 149.<br />

Memâlik, : 166.<br />

Metnin, : 141.<br />

Me'mun, : 52, 92, 94-98, 98 n 156, 99-102,<br />

106 ,128, 151, 161.<br />

Mengü Han, : 118.<br />

Merc Râhit, : 41.<br />

Merida, : 56.


196<br />

Merv, IVIervliler, : 2, 75, 92, 96, 114, 170.<br />

Mervan, : 11, 13, 14, 14 n 16, 18, 35, 38,<br />

40, 41, 48, 64, 72, 75, 88.<br />

Mervan I, : 72, 77, 78, 80, 87, 100.<br />

Mervâniler, : 41, 33.<br />

Mervezi (Bk. : İbni Kuteybe), : 170.<br />

Mesalik, : 166.<br />

Mescid, : 159.<br />

Mescid-i Aksa, : 160.<br />

Mescid-i Nebevi, : 4, 87, 89, 158.<br />

Mesleme bin Abdülmelik, : 53, 62, 66,<br />

67, 79.<br />

Mesud bin Mahmud, : 114.<br />

Mesudi, : 14 n 16, 22 n 32, 33, 113, 166,<br />

170, 171, 173.<br />

Me şhed, : 98.<br />

Mevali, : 51, 66.<br />

Mevlana Celâlüddin Rumi, : 154, 155.<br />

Meysun, : 31.<br />

Mezdek, : 88.<br />

Mezopotamya, : 109, 161.<br />

M ı s ır, M ıs ırl ılar, : 4, 10, 10 n 12, 12-14,<br />

16, 18, 19, 20, 24, 31, 40, 41, 44,<br />

45, 47, 54, 58, 77, 78, 82, 91, 96,<br />

105 n 168, 106, 110, 111, 112, 116,<br />

121, 127, 138, 141, 155, 159, 168,<br />

170-175.<br />

Midilli, : 92.<br />

Mikdad bin Esved, : 11 n 13.<br />

Milli Müze, : 157.<br />

Minâ, : 11.<br />

Minorka, : 54.<br />

Mizmar, : 148.<br />

Moğol, Moğollar, : 34, 117, 118, 137, n<br />

209, 154, 173, 176.<br />

Montesquieu,: 175.<br />

Mşatta, : 156, 157.<br />

Muaviye, : 5, 10-12, 14 n 17, 15 n 20, 18-<br />

22, 22 n 32, 23-35, 42, 48, 53, 53 n<br />

91, 78, 127, 129, 130, 136, 149, 159.<br />

Muaviye II, : 40.<br />

Muavvazateyn, : 9.<br />

Mu'cem ül-Buldân, : 167.<br />

Mudar, Mudarl ılar,: 17, 61, 66, 72, 74,<br />

75, 83, 91.<br />

Mugire bin Şube, : 1, 10, 16 n 21, 19, 22,<br />

27, 30, 33, 34.<br />

Muhacirin, : 13, 19.<br />

Muhalleb,: 43-45, 68.<br />

Hz. Muhammed, : 3, 7, 9, 10, 26, 64, 97,<br />

125, 128, 133, 136, 140, 142, 145,<br />

147, 155, 158, 160, 164. 167.<br />

Muhammed, : 72, 107, 117.<br />

Muhammed bin Ali, : 42, 73, 74.<br />

Muhammed bin Ebi Bekir, : 14, 15, 15<br />

n 18, 16, 17, 18, 20, 24.<br />

Muhammed bin Hanife, : 35.<br />

Muhammed bin İbrahim, : 85, 85 n<br />

138.<br />

Muhammed bin İdris ül-Şafii, : 93,<br />

100.<br />

Muhammed bin Kas ım, : 53, 53 n 89,<br />

61.<br />

Muhammed bin Mesleme, : 16 n 21.<br />

Muhammed bin Müslüm Zühri, : 165.<br />

Muhammed bin Toğuç, : 111, 112.<br />

Muhammed bin Vas ık, : 103.<br />

Muhammed bin Yahya, : 90.<br />

Muhammed Cerir, : 166.<br />

Muhammed ibni Hi şam, : 165.<br />

Muhammed İbni Sa'd et - T ırmizi, : 149<br />

Muhammedilik, : 9.<br />

Muhammed el - Kindi, (Bk.: el - Kindi),<br />

162.<br />

Muhammed Mehdi, : 84, 85, 87.<br />

Muhammed Muntas ır, : 104.<br />

Muhammere, : 88.<br />

Muhtare, : 108, 109.<br />

Muhtar üs - Sakafi,: 39, 42, 43.<br />

Muhtasar Tarih ül - Düvel, : 174.<br />

Muizüddevle (Bk. : Ahmet), : 113.<br />

Muizüddin, : 112.<br />

Mukaddime,: 175.<br />

Mukanna, (Bk. Ha şim bin Hakim), 88.<br />

Muktedi, : 116<br />

Muktedir, : 111, 113, 131, 135.<br />

Multan, : 53, 171.<br />

Munise, : 153.<br />

Muntas ır, : 102, 104, 105, 105 n, 168, 153.<br />

Murad, : 22.<br />

Muruc üz - Zeheb, : 171.<br />

Musa bin Boga, : 107.<br />

Musa bin Emin, : 95.<br />

Musa bin Mehdi,: 89.<br />

Musa bin Nusayr, : 54 - 57 ,59, 61.<br />

Musa bin Yahya,: 90.<br />

Musa el - Hâdi, : 89.<br />

Musa Kaz ım, : 97.


197<br />

Mus ıki, : 143.<br />

Mustain, : 105, 106, 140, 167.<br />

Mustans ır, : 115, 117.<br />

Musta's ım, : 117, 118, 119, 140.<br />

Musul, : 2, 77, 79, 89, 106, 172, 173.<br />

Musullu İbrahim, : 152.<br />

Mu'tas ım, : 52, 99, 102, 138, 139, 151,<br />

158, 160.<br />

Mu'temid, : 107, 108, 111, 153, 158.<br />

Mu'temin, : 94, 95.<br />

Mu'tez, : 104 - 108, 153, 154, 167.<br />

Mıftezid, : 111, 131.<br />

Mutezile, : 101-103.<br />

Mütezili, : 72, 103.<br />

Mutezililer, : 100.<br />

Muti, : 113, 171.<br />

Muvaffak, : 107, 108, 111.<br />

Muvaffakiye, : 109.<br />

Mübeyyize, : 88.<br />

Müeyyed, : 106.<br />

Müktedi, : 105-107, 110, 131.<br />

Müktefi, : 111.<br />

Müller, : 170,<br />

Mümine, : 110.<br />

Mürtedler, : 25.<br />

Müs'ab, : 41.<br />

Müs'ab ibni Zübeyr, : 43, 44, 47 n, 74,<br />

126, 135.<br />

Müseylimet ül - Kezzab, : 167.<br />

Müslim, : 8 n 11, 36, 38, 165.<br />

Müslim bin Akil, : 35<br />

Müslim bin Ukbe, : 38, 39.<br />

Müslimiye, : 99.<br />

Müstekfi, : 113.<br />

Müstezhir, : 116.<br />

Mütenebbi, : 113.<br />

Mütevekkil, : 102, 103, 135, 137, 137 n,<br />

209, 158, 161, 176.<br />

Mütteki, : 112, 113.<br />

Nabati, : 109, 149.<br />

Nâhire, : 141.<br />

Nâile, : 14, 15, 19.<br />

Nahl, : 166.<br />

Narbonne, : 57, 60.<br />

Nasr, : 96.<br />

— N —<br />

Nasr bin Ahmet, : 109.<br />

Nasr bin Seyyar, : 68, 71, 74, 75.<br />

Nas ırüddin Tüsi, : 119.<br />

Nay, : 145, 148, 152.<br />

Nebiz, : 79.<br />

Necaşi, : 156,<br />

Necef, : 172.<br />

Nehrevan, : 24, 25, 98.<br />

Neron, : 137 n 209.<br />

Neşid, : 145.<br />

Nevbaht, : 87.<br />

Nevbet ül - Hatuni, : 153.<br />

Nicaea (Bk.: Iznik), : 102,<br />

Nihavend, : 2, 76.<br />

Nikeforos, : 92.<br />

Nil, : 19.<br />

Ninive, : 2.<br />

Ni şabur, : 117, 141.<br />

Nizam ül - Mülk, : 116, 166.<br />

Normanlar, : 115, 163.<br />

Nöbetle şe Şark ı,: 145.<br />

Nöldeke, : 9, 170,<br />

Nubya, : 5.<br />

Hz. Nuh, : 88.<br />

Nuh, : 106, 109.<br />

Numan bin Bi şr, : 35, 38.<br />

Nurüddin, : 174.<br />

Nuşirvan, : 168.<br />

Nüzhet ün- Nets, : 164.<br />

— O —<br />

Oğuz Türkleri, : 114, 154.<br />

Orta Asya, : 49, 92, 117, 139, 157.<br />

Orta Doğu, : 134,<br />

Org, : 146.<br />

Orleans, : 60.<br />

Hz. Osman, : 1 -3, 5, 7, 9, 10 -15, 15 n<br />

18, 15 n 20, 16, 16 ı-ı 22, 18 -20,<br />

20 n 28, 21 -24, 27, 29, 31, 32, 41,<br />

43, 159.<br />

Osman bin Affan (Bk. : Hz. Osman), :<br />

41.<br />

Osman bin Hanif, : 17.<br />

Osman bin Huneyf, : 19.<br />

Osman bin Muhammed el - Sufyani, :<br />

38.<br />

Osmanl ı,: 155, 156.<br />

Otokratik, : 120.,


198<br />

— —<br />

Öklit, : 86.<br />

Hz. Ömer, : 2, 3, 5, 7, 8, 10, 20, 27, 29,<br />

40, 51, 63 - 65, 129, 131, 136, 159.<br />

Ömer II,: 67, 68, 71, 75, 79, 107, 151,<br />

151 n 252.<br />

Ömer bin Hüseyin, : 37 n 57.<br />

Ömer bin Sa'd, : 37.<br />

Ömer Camii (Bk.: Kubbet üs - Sahra), :<br />

160.<br />

Ömer ibni Abdülaziz (Bk. : Ömer II), :<br />

51, 53, 54, 62, 63, 64, 65, 66, 128,<br />

151, 151 n 252.<br />

Ömer ibni Hattab (Bk. : Hz. Ömer), :<br />

64, 129.<br />

Ömer ibni Ebi Rebia, : 136.<br />

Ömer ibni Sa'd ibni Ebi Vakkas, : 36.<br />

Öşür, : 132 -134.<br />

Özbek Türkmenleri, : 154.<br />

— P —<br />

Palermo, : 163.<br />

Palmir, : 70, 155, 157.<br />

Paris, : 171.<br />

Parsizm (Bk. : Zerdü ştilik), : 145.<br />

Pehlevi, : 161.<br />

Pencap, : 53, 61, 114.<br />

Persepolis, (Bk. : Stahr), : 2.<br />

Hz. Peygamber (Bkz. : Hz. Muhammed),<br />

: 7, 8, 11, 16, 18, 18 n 24, 19,<br />

26, 27, 32, 35 - 37, 41, 47, 48, 51,<br />

53, 64, 72, 84, 87, 103, 104, 118-120,<br />

122, 123, 137, 140, 148, 149, 149 n<br />

243, 150, 157, 158, 159, 164, 165 n<br />

280, 167 -170.<br />

Pireneler, : 57, 59, 60.<br />

Pitagoras, : 161.<br />

Platon, (Bk. : Eflatun), : 161, 162.<br />

Poitiers, : 59, 60, 68.<br />

Polo, : 142.<br />

Portekiz, : 56.<br />

Pirimus inter pares, : 33.<br />

Prym, : 170.<br />

Ptoleme, : 146.<br />

Rafaello, : 160.<br />

— R<br />

Rafi' bin Leys, : 92.<br />

Ravd ül - Uns, : 164.<br />

Razi, : 111.<br />

Rebi', : 87.<br />

Rebia, : 17.<br />

Recueil des Historiens des Croisades,:<br />

174.<br />

Rey, : 2, 3, 76, 85, 92, 95, 114, 117.<br />

Ridde, : 167.<br />

Risâla fi iczâ' habariya al - Mus ıki, :<br />

146 n 230.<br />

Risâle, Risâleler, : 161 ,162.<br />

Risâlet, : 171.<br />

Riza Min 'AM Muhammed (Bk.: İmam<br />

III. Ali), : 97.<br />

Rodos, : 6.<br />

Rodrik, : 55, 156.<br />

Roger, : 115.<br />

Roger, II, : 163.<br />

Roma, Romal ılar, : 54, 95, 133, 138,<br />

161.<br />

Rönesans, : 162.<br />

Rum, Rumlar, : 4, 28, 45, 54, 62, 89, 100,<br />

129, 138.<br />

Rum Ate şi, : 62.<br />

Rumca, : 46, 47, 129.<br />

Rusâfe, : 83, 131.<br />

Rusâfet ü ş - Şam, : 155.<br />

Ruzbik, : 117.<br />

Rüknüddevle (Bk. Hasan), : 113.<br />

Rüknüddin, : 119.<br />

— S —<br />

Sabit bin Kays, : 12.<br />

Sadaka (Bk. : Zekât), :132<br />

Sa'd bin Humran, : 15 n 18<br />

Sa'd ibni Ebi Vakkas, : 3, 10, 16 n 21,<br />

22, 148, 159.<br />

Sa'd ibni Malik, : 1<br />

Saffar, : 103<br />

Saffari, : 107, 108, 109.<br />

Safiüddin, : 146 n 230, 147 n 233<br />

Sâhib üz - Zenadika, : 88.<br />

Sahih, : 100<br />

Sahihan, : 165<br />

Sahih-i Buhari Muhtasar ı,: 142<br />

Said, : 73.


199<br />

Sa'id ibn ül - As, : 8, 11, 12.<br />

Sa'id ibn el - As, : 11, 12.<br />

Said el - Allâf, : 149<br />

Saksonlar, : 59.<br />

Salâhüddin-i Eyyubi, : 128, 174.<br />

Salih bin Ali, : 77, 83.<br />

Salih bin Vâsif, : 107<br />

Salim Mevla Huzeyfe, : 148.<br />

Saman, Samanoğullart, : 109, 114; 128,<br />

162, 170.<br />

Samarra, : 99, 101, 102, 105, 107, 143,<br />

158, 160.<br />

Samarra Camii, : 161.<br />

San'a, : 165 n 280.<br />

Sanpat oğlu Sehe, : 99.<br />

Sanskrit Dili, : 152.<br />

Saragossa, : 57, 60.<br />

Sardinya, : 112.<br />

Sa'sa'a, : 12.<br />

Sasani, : Sasaniler, : 3, 119, 120, 130,<br />

137, 138, 156, 157, 159, 161, 170.<br />

Satranç, : 142<br />

Sayda, : 177.<br />

Sebb, : 32, 64.<br />

Sebeiye, : 10.<br />

Sebüktekin, : 114,<br />

Seffah, (Bk. : Ebu'l - Abbas), : 76, 79.<br />

Seffah II,: 111.<br />

Sekine, 135<br />

Selçuklu, Selçuklular, 114 - 117, 121, 128,<br />

155, 166.<br />

Sellâmet ül-Kas, 67<br />

Selman ibni Rebia, 3<br />

Semâ, 154<br />

Semâni, 168<br />

Semerkant, 49, 50, 53, 68, 92, 109, 117,<br />

Sencer, : 117.<br />

Sen Piyer, : 161.<br />

Sercûn bin Mansur, : 32.<br />

Sergiopolis (Bk. : Rusâfet ü ş-Şam), :<br />

155.<br />

Serhas, : 75.<br />

Sevilla (Bk. : İşbiliye), : 56.<br />

Seyhun, : 50.<br />

Seylan, : 171.<br />

S ıffin, : 18, 20, 23, 27.<br />

Sicilya, : 31, 112, 115, 163.<br />

Sicistan, : 127.<br />

Sid-i Ukba, : 31.<br />

Siistan, : 45, 107, 108.<br />

Sinan bin Enes Nehai, : 36.<br />

Sind, : 53, 61, 108.<br />

es-Siret ün-Nebeviyye, : 165.<br />

Sitt ül-Fukeha, : 137.<br />

Sitt ül-Kuzat, : 137.<br />

Sivil Mimari, : 155.<br />

Siyasetnâme, : 116, 166.<br />

Siyer, : 164, 165.<br />

Soborius, : 30.<br />

Sofiler, : 154.<br />

Sofiyun, : 93.<br />

Sogd, : 146.<br />

Sokrates, : 161.<br />

Solo, : 145.<br />

Spor, : 142.<br />

Sprenger, : 171.<br />

Stahr, : 2, 3. 28.<br />

Stahri, : 166.<br />

Sudaklar, : 49.<br />

Sudan bin Hamran, : 15.<br />

Sufiler, : 155.<br />

Sufyan bin Sür!, : 93, 94.<br />

Sufyaniler, : 33, 41, 129.<br />

Sultan (B. : Ahmed Muizüddevle), :<br />

113.<br />

Suluhan, : 38.<br />

Sumeyl, : 131.<br />

Sur, : 117 .<br />

Suriye, Suriyeliler, : 5, 14 n 17, 19, 20,<br />

22, n 32, 24, 25, 27, 28, 31-33, 39, 43,<br />

58, 69, 72, 75, 78, 80, 82, 87, 88, 91,<br />

106, 110, 111, 112, 116, 127, 155,<br />

159, 166, 168, 171, 173 .<br />

Surra man ra'a (Bk : Samarra), : 102.<br />

Susa, : 55.<br />

Suziyana, : 100.<br />

Hz. Süleyman, : 56.<br />

Süleyman bin Ali, : 79.<br />

Süleyman bin Velid, : 64, 65.<br />

Süleyman bin Abdülmelik, : 57, 61, 62,<br />

63, 136, 150.<br />

Sümeyye, : 28.<br />

Sünmet, : 51, 6.<br />

Sünni, : 32, 37, 63, 100, 110, 111, 112,<br />

114, 117, 118, 148, 160.<br />

Süryanca, : 161, 164, 174.


200<br />

— $ —<br />

Şafii, : 93, 148, 169.<br />

Şafi üd Din, : 146.<br />

Şahrûh, : 2.<br />

Şam, Şaml ılar, : 7, 10, 11 n 13, 12, 18,<br />

19, 22, 27, 28, 32, 37, 38, 40. 41, 43,<br />

44, 47, 50, 51, 54, 56, 57, 59, 60, 61,<br />

69, 71, 77, 78, 80, 82, 111, 129, 137,<br />

149, 150, 155, 156, 157, 160, 170,<br />

172, 173, 174.<br />

Şebbale, : 145.<br />

Şebib, : 123 n 190, 101.<br />

Şebibiye,: 123.<br />

Şehname, : 114, 164.<br />

el-Şehristâni, : 166.<br />

Şemgale, : 88.<br />

Şerif, : 55.<br />

Şevket,: 124.<br />

Şeyh ül-Cibâl, : 116.<br />

Şia, (Bk. : Şii), : 10 n 12, 24.<br />

el- Şifa, : 146 n 230.<br />

Şii, Şiiler, : 29, 37, 38, 41, 43, 73, 82, 98,<br />

112, 113, 115, 117, 121, 123.<br />

Şuhde, : 137.<br />

Şuubiye,: 51, 52, 53, 73, 75, 164.<br />

— T —<br />

Tabakat, : 165, 166.<br />

Tabakat ü ş-Şuâra,: 166.<br />

Taberi, : 7, 26, 165 n 280, 169, 170, 173.<br />

Taberistan, : 63, 107, 108, 109, 168.<br />

Tafdil ül-Arabi, : 52.<br />

Tagbir, : 144, 144 n 222, 148.<br />

Taganni, : 145, 147.<br />

Tahir,: 98.<br />

Tahir bin Hüseyin, : 94, 95.<br />

Tahiriler, : 98, 105, 109 ,127.<br />

Tahiroğullar ı,: 107, 168.<br />

Tahran,: 172.<br />

Tâif,: 29, 30, 44, 167.<br />

Tajo,: 57.<br />

Takiyüddin Vas ıti, : 137.<br />

Talha bin. Ubeydullah, : 1, 12, 13, 16,<br />

17, 18, 27, 135.<br />

Talkan, : 49.<br />

Talmud, 160.<br />

Tampliye (Bk : Templier), 160.<br />

Tanbur, 146, 152.<br />

Tanburi Ubeyde,: 151.<br />

Tang, : 169.<br />

Tarhun, 49.<br />

Tür ık bin Ziyâd, 55-57, 61.<br />

Tarih-i Bağdat, : 166.<br />

Tarih-i D ımışık, : 166.<br />

Tarih ül-Haleb, : 173.<br />

Tarih ül-Umem ve'l Mülük, : 169, 170.<br />

Tarih ül-Mülûk,: 173.<br />

Tarih ül-Yemini, : 172.<br />

Tarihçiler, : 164.<br />

Tartil, : 145, 148.<br />

Tarsus, 92, 102.<br />

Tatar, : 118.<br />

Tayy, : 17.<br />

Tecârib ül-Umem, : 172.<br />

Tegâbün, 157.<br />

Teganni, 148.<br />

Ternim, 22.<br />

Templier, 160.<br />

Teodosius III, : 62.<br />

Teofilos, 100, 102.<br />

Terennüm, : 144 n 222, 147.<br />

Terken, : 116.<br />

Tevâli ül-Enver, : 123.<br />

Tefviz (Bk. : Emâret-i İstikfa), : 126.<br />

Tevvâbin, : 41.<br />

Tibetliler, : 50.<br />

Tilâva, Tilâvet, : 144 n 222, 148.<br />

Timur, : 54, 162.<br />

Tiyama, 100.<br />

Toharistan, 49, 50, 108.<br />

Toledo (Bk : Tuleytula), : 56.<br />

Tours, 59, 68.<br />

Toynbee, 175 n 284.<br />

Trablus, : 4.<br />

Trablus şam, : 117.<br />

Traz, 46, 47, 125, 126, 141.<br />

Tuğrul Bey, 114, 115.<br />

Tulun,: 106.<br />

Tuluniye Camii,: 106.<br />

Tulunoğulları, • 106, 111, 127.<br />

Tuleyhâ, 167.<br />

Tuleytula, 56, 57.<br />

Tunbûr,: 145.<br />

Tunus, : 31, 112.


201<br />

Tûs, : 93, 98.<br />

Tuveys, : 150, 152.<br />

Tuzun, : 112, 113.<br />

Türk, Türkler, : 34, 49, 50-52, 68, 69, 87,<br />

101, 102-109, 111, 112, 114,115, 138,<br />

146, 154, 155, 160, 164, 165, 173,<br />

176.<br />

Türkçe, : 164, 168, 174.<br />

Türkistan, : 109, 142.<br />

Türkistan K ırgızları, : 154.<br />

Türkeşler,: 49, 50.<br />

Türkmenler, : 106, 114.<br />

Türk Tarih Kurumu, : 174.<br />

— U —<br />

Ubbâde, : 104.<br />

Ubey ibni Kâ'b, : 8, 9, 11 n 13.<br />

Ubeyd, : 28.<br />

Ubeyde, Tanburi, : 151.<br />

Ubeydiye Devleti (Bk.: Fat ımiler) :<br />

112.<br />

Ubeydullah, : 88, 112.<br />

Ubeydullah bin Ömer, 20, 20 n 28.<br />

Ubeydullah bin Ziyad, : 35, 36, 37, 40,<br />

41, 43, 53, 53 n 91.<br />

Ud, 145, 152.<br />

Ugan, Z. K.: 168.<br />

Uhud, : 38.<br />

Ukbe bin Nâfi, : 31, 45, 60, 158.<br />

Ukbe bin Velid, : 38.<br />

Ulviye, : 150.<br />

Uman, : 171.<br />

Umeyye, : 40, 127.<br />

Umeyyeli, : 14.<br />

Umeyyeoğullar ı, : 15 n 20, 75.<br />

Urbe bin el-Zübeyr, : 165.<br />

Urve, : 12.<br />

Usame, : 16 n 21.<br />

Uşnas, : 143,<br />

Utbe bin Rebia, : 27.<br />

Uygurlar, : 88.<br />

—Ü —<br />

Ümeyye Camii, : 158, 159 .<br />

Ümm Asım, : 65.<br />

Ümmü Gülsüm, : 5 n 4.<br />

Umm ül-Benin, : 136.<br />

Umm ül-Müeyyed. Nisaburi, : 174.<br />

Ürdün, : 156.<br />

Üsd ül -Gâbe fi ma'rifet is - Sahâbe, :<br />

173 .<br />

— V-<br />

Vâdi ül - Kebir, : 56.<br />

Vâk ıdi, : 100, 166, 167 .<br />

Valilik, : 126.<br />

Vasif, : 103, 104, 106.<br />

Vâs ık, 102, 103, 106, 153.<br />

Vâs ıt, 48, 48 n 78, 66, 76, 80, 85, 95, 101,<br />

105, 107, 108, 110.<br />

Veçia, : 55.<br />

Vefeyât ül-Ayân, : 174.<br />

Vehb ibni Münebbih, : 165, 165 n 280.<br />

Veliand, : 124.<br />

Velid bin Abdülmelik (Velid I), : 48,<br />

53, 54, 55, 57, 61, 64, 65, 67, 75, 151,<br />

155, 156, 158, 159.<br />

Velid II, 69, 70, 137, 150, 151, 152, 156,<br />

158.<br />

Velid bin Ukbe, : 3.<br />

Velid bin Utbe, : 35.<br />

Velid bin Yezid, : 151.<br />

Vezir-i Tefviz, : 128.<br />

Vezir-i Tenfiz, : 128.<br />

Vezirlik, : 128.<br />

Vitir, : 9.<br />

Vüfıld, : 33.<br />

- w -<br />

Weil, : 165.<br />

Wilhelm, I, : 164.<br />

Wilhelm IT, : 156.<br />

Wüstenfeld, : 165, 170. 174.<br />

— Y —<br />

Yahya bin Abdullah, : 91.<br />

Yahya bin Adem, : 137.<br />

Yahya Bermeki, : 91, 167.<br />

Yahya bin Hâlid, : 90.<br />

Yak ın Doğu, : 139.<br />

Yakub bin Leys, : 107.


202<br />

Yâkubi, : 26, 174.<br />

Yâkut Hamayi, : 167.<br />

Yâla bin Umeyye, : 19.<br />

Yap ı Sanat ı, : 155.<br />

Yâz ıcı, Tahsin, : 154 n 262.<br />

Yemâme, : 41, 44, 71, 95.<br />

Yemen, Yemenliler, : 19, 25, 31, 40, 44,<br />

61, 66, 67, 72, 73, 74, 83, 84, 98<br />

165, n 280, 170.<br />

Yemeniyye, : 40.<br />

Yeminüddevle (Bk : Gazneli Mahmud),<br />

: 172.<br />

Yeminüddevle (Bk : Mahmud Sebüktekin),<br />

: 114.<br />

Yeni Sasani Devleti, : 120.<br />

Yesrib, : 175 n 284.<br />

Yezdecerd, : 2, 3.<br />

Yezd Gerd, : 160.<br />

Yezd Gerd III, : 156.<br />

Yezid I,: 27, 30, 32, 33-37, 37 n 58, 38,<br />

39, 39 n 63, 40, 41, 54, 64, 66, 136,<br />

150, 152.<br />

Yezid II, 63, 66, 67, 68, 69, 73, 78, 150.<br />

Yezid III, : 70, 71.<br />

Yezid, : 76.<br />

Yezid bin Arkam, : 37.<br />

Yezid bin Hubeyre, : 80, 84.<br />

Yezid bin Kays, : 12.<br />

Yezid bin Muhalleb, : 61, 63, 66, 67, 73.<br />

Yunan, Yunanl ılar, : 52, 100, 110, 161.<br />

Yunanca, : 46, 86.<br />

Yunanistan, : 161.<br />

Yusuf Arslan Hacib, : 164.<br />

Yusuf bin Abdurrahman, : 60, 61.<br />

Yusufiye, 47 n 75.<br />

— Z —<br />

Zab, : 77, 91.<br />

Zat üs-Sayari, : 6.<br />

Zehebi, : 137.<br />

Zekât, : 132, 134.<br />

Zenadika, : 88.<br />

Zenata, : 80.<br />

Zencan, : 99.<br />

Zenci, Zenciler, : 48, 108, 109, 111, 134,<br />

154.<br />

Zerdü ştçülük, : 99, 145.<br />

Zerdüştiler, : 169.<br />

Zeryâb, : 140, 152, 153.<br />

Zeyd, : 73.<br />

Zeyd ibni Sâbit, : 8, 9, 16 n 21.<br />

Zeydiler, : 73.<br />

Zeynelâbidin, (Bk : Ali Evsat), : 37 n<br />

57.<br />

Zeyn üd-Dar (Bk : Vecihiye binti Müeddeb),<br />

: 137.<br />

Z ınd ıklar (Bk. : Zenadika) : 88.<br />

Ziç, : 161.<br />

Zikar, 17.<br />

Zimam Dairesi, : 29.<br />

Zimmiler, : 48, 129, 133.<br />

Ziyad ibni Ebi Sufyan, (Ebihi), : 19, 28,<br />

29, 33, 34, 126, 127, 149, 159.<br />

Zotenberg, Herman, : 170.<br />

Zübeyr, 1, 12, 13, 16, 17, 18, 27,<br />

Ziiheyr, : 45.<br />

Zntlar, : 101.


IÇINDEKILER<br />

ÖNSÖZ<br />

VII<br />

I. HALİFELİĞİN EMEVI SOYUNA GEÇI ŞINI HAZIRLA-<br />

YAN SEBEBLER 1<br />

1 — Hz. Osman' ın Halife seçilmesi 1<br />

2 — Hz. Osman devri 2<br />

A) Hz. Osman' ın başarıları 2<br />

a) iranda'ki fetihlerin tamamlanmas ı 2<br />

b) Afrika'da sava şlar 3<br />

c) Müslümanlar' ın ilk deniz sava şları ve<br />

Akdeniz'de fetihler 5<br />

ca) K ıbrıs' ın fethi 5<br />

cb) Zat ül - Savari deniz sava şı 6<br />

cc) Rodos'un fethi 6<br />

cd) Islam donanmas ının Istanbul'a varmas<br />

ı 7<br />

d) Kur'an' ın resmi şeklini almas ı 7<br />

B) Hz. Osman devrinde Fitne'nin sebebleri 9<br />

a) İlkelerden ayr ılma 9<br />

b) Kurey şlilerin kabile asabiyeti 9<br />

c) Mecusi ve Museviler'in gizli mücadeleleri<br />

10<br />

d) Hz. Osman' ın yumu şak huylu olmas ı 10<br />

C) Hz. Osman' ın şehid edilmesi 11<br />

3 — Hz. Ali'nin halifeliği ve siyasi partilerin do ğmas ı 16


2o4<br />

A) Cemel olay ı 17<br />

B) Mudviye ile çat ışma ve S ıffin sava şı 18<br />

C), a) Haricilerin sebeb oldu ğu fitne 23<br />

b) Nehrevân sava şı 24<br />

D) Hz. Ali ile Mudviye'nin mücadeleye devam etmesi<br />

ve Hz. Ali'nin şehid edilmesi 24<br />

4 — Hz. Hasan' ın Hilafeti 25<br />

II. EMEVI DEVLETI 27<br />

1 Emevi Devletinin kurulu şu ve gelişmesi 27<br />

A) Emevi Devletinin kurucusu Mudviye'nin kimliği<br />

27<br />

B) Mudviye'nin dâhi yard ımc ıları 27<br />

a) Ziyâd ibni Ebihi 28<br />

b) Mugire bin Şübe 29<br />

C) Mudviye'nin halifeli ği 30<br />

D) I. Y ezid'in halifeli ği 35<br />

a) Kerbalâ olay ı 35<br />

b) Harre sava şı 38<br />

c) Mekke'nin ku şat ılmas ı 39<br />

E) //. Mudviye'nin halifeli ği 40<br />

F) Mervân bin Hakem'in halifeli ği 40<br />

G) Abdülmelik'in halifeli ği 42<br />

a) Muhtar üs - Sakafi'nin ayaklanmas ı 42<br />

b) Abdullah ibni Zübeyr'in halifelik iddialar<br />

ına son verilmesi 44<br />

c) Türlü bölgelerde ayaklanmalar 44<br />

d) Kuzey Afrika'n ın Emevi halifeliğine yeniden<br />

bağlanmas ı 45<br />

e) Yönetim ve maliyede yenilikler 46<br />

. H) Müslümanlar'ın Orta Asya'da savaşları 49<br />

İ ) Şuubiye hareketi 51<br />

J) I. Velid'in halifeli ği 53<br />

a) Asya'da fetihler 53<br />

b) I. Velid'in imâr i şleri 53<br />

c) ca) Afrika ve Ispanya'da fetihler 54


203<br />

cb) Ispanya'n ın fethedilmesinin sonuçları<br />

57<br />

cc) İspanya'da geli şme 58<br />

cd) Abdurrahman ül -Gâfiki ve Fransa<br />

seferi 59<br />

ce) İspanya'da düzenin bozulmas ı 60<br />

K) Süleyman ibni Abdülmelik'in halifeli ği 61<br />

a) Bizans' ın kuşat ılmas ı 61<br />

L) //. Ömer'in halifeli ği 63<br />

M) //. Yezid'in Halifeli ği 66<br />

N) Hişdm bin Abdülmelik'in halifeli ği 68<br />

O) I. Velid'in halifeli ği 69<br />

2 — Emevi Devletinin Çökü şü 71<br />

A) ///. Yezid'e kar şı ayaklanmalar ve İbrahim'in<br />

tahttan vazgeçmesi 71<br />

B) II. Mervan' ın halifeliği 72<br />

C) Abbas hareketi 72<br />

D) II. Mervan' ın sonu 77<br />

III. ABBASI IMPARATORLU ĞU 78<br />

1 — Abbasi imparatorlu ğunun kurulu şu ve geli şmesi 78<br />

A) Ebu'l -Abbas' ın halifeliği 78<br />

a) Emeviler'e kar şı şiddet tedbirleri 78<br />

b) İspanya'da Endülüs Emev1 devletinin<br />

kurulu şu 80<br />

c) Yezid bin Hubeyre'nin direnmesi 80<br />

d) Ebu'l - Abbas' ın ölümü 81<br />

B) Mansur'un halifeliği 81<br />

a) Abdullah bin Ali'nin halifelik iddias ı 81<br />

b) Ebu Müslim'in öldürülmesi 82<br />

c) Bağdat' ın kuruluşu ve merkez olu şu 82<br />

d) Hz. Ali soyundan gelenlerle mücadele 83<br />

e) Mansur devrinin özellikleri 85<br />

C) Mehdrnin halifeliği 87<br />

• a) Mezhep kavgalar ı 88


206<br />

D)<br />

E)<br />

b) Bizans'la mücadele<br />

Hâdi'nin halifeliği<br />

Hârun ür - Resid zamanında Abbasi imparatorluğu<br />

89<br />

89<br />

90<br />

90<br />

a)<br />

b)<br />

Bermekoğullar ımn vezirliği<br />

Kuzey Afrika'n ın Abbasi İmparatorluğundan<br />

çözülmesi 91<br />

c) Asya'da durum 91<br />

ca) Bizans'la mücadele 91<br />

cb) Iran ve Ortaasya olaylar ı 92<br />

d) Harün ür - Re şid'in ki şiliği 93<br />

F) Emin ve Me'mun devirleri 94<br />

a) Emin'in halifeliği 94<br />

b) Emin - Me'mun mücadelesi 95<br />

c) Me'mun'un halifeli ği 96<br />

ca) Bağdat'ta karga şalık<br />

96<br />

cb) Veliaht Ali el - Riza'n ın halifeyi<br />

uyramas ı 97<br />

cc) Veliaht Ali el - Riza'n ın ölümü 98<br />

cd) Tahirilerin ortaya ç ıkışı 98<br />

ce) Hurremi hareketi ve Babek 99<br />

cf) Bizans'la sava ş<br />

99<br />

cg) Me'mun devrinde bilim, sanat ve<br />

rasyonalizm 100<br />

G) Mu'tas ım' ın halifeliği 101<br />

a) Samarra'n ın kurulu şu 101<br />

b) Bizansla sava ş 102<br />

H) Vâs ık, Mütevekkil ve Muntas ır devrileri 102<br />

a) Vas ık' ın halifeliği ve Türk Emirlerinin<br />

iktidar ı ele geçirmeleri 102<br />

b) Mütevekkil'in halifeli ği 103<br />

c) Muntas ır' ın halifeliği 104<br />

2 — Abbasi Imparatorluğunun dağılmas ı 105<br />

A) Mustaln, Mu'tez ve Mühteanin halifelikleri 105<br />

a) Musta'in'in halifeli ği 105<br />

b) Mu'tez'in halifeli ği 106<br />

c) Mühtedi'nin halifeli ği 106<br />

B) Iran'da Saffdri devletinin kuruluşu 107


207<br />

C) Zencilerin ayaklanmas ı 108<br />

D) Samanoğulları devleti 109<br />

E) Karmat hareketi 109<br />

F) M ıs ır'ın Abbas halifeli ğinden kesin olarak<br />

ayrılmas ı 110<br />

a) Mısır' ın Abbasis imparatorlu ğuna yeniden<br />

bağlanmas ı 110<br />

b) Mıs ır'da Ak şit (= İhşid) devletinin kuruluşu<br />

111<br />

c) M ısır'da Fatimis devletinin kurulu şu 112<br />

G) Büveyho ğulları (Buyiler) devletinin kurulu şu 112<br />

H) Abbas imparatorluğunun Asya topraklar ında<br />

Türklerin kurdukları ilk devletler 114<br />

a) Gazneliler devleti 114<br />

b) Selçuklu devletinin kurulu şu 114<br />

İ ) Sicilya'n ın Müslümanlar'ın elinden ç ıkmas ı 115<br />

J) İsmaili hareketi 115<br />

K) Haçlı seferleri 116<br />

L) Abbasi halifeli ğinin sonu 117<br />

3 — Emevi ve Abbasi devletlerinin aras ındaki farklar 119<br />

IV. EMEVİLER VE ABBAS İLER ZAMANINDA UYGARLIK 122<br />

1 — Örgütler 122<br />

A) Halifelik 122<br />

a) Hilâfetin üç önemli sembolü 125<br />

B) Vâlilik 126<br />

C) Vezirlik 128<br />

a) Vezir-i Tefviz 128<br />

b) Vezir-i Tenfiz 128<br />

D) Divânlar 128<br />

a) Divân ül - Hâtem 129<br />

b) Divân ül - Harâc 130<br />

c) Divân ül - In şa 130<br />

d) Divân ül - Berid 130<br />

e) Divân ül- Cünd 131


f) Divân ül - Mezâlim 131<br />

g) Divân ül - Beytilmâl 131<br />

h) Diğer baz ı divânlar 132<br />

2 — Vergiler 132<br />

A) Müslümanlar'dan alınan Şer'i vergiler 132<br />

a) Zekât 133<br />

b) Öşür (U şr) 133<br />

B) Gayrimüstimlerden al ınan şer''i vergiler 133<br />

a) Cizye 133<br />

b) Harâc 133<br />

3 — Toplumsal hayat 134<br />

A) Kad ın ın toplumsal hayattaki yeri 134<br />

B) Giyim ku şam 138<br />

C) Spor 142<br />

4 — Sanat 143<br />

A) Musild 143<br />

B) Yap ı sanatı 155<br />

a) Sivil mimari 155<br />

b) Dini mimari 158<br />

5 — Bilim 161<br />

A) Genel olarak 161<br />

B) Tarih ve Tarihçiler 164<br />

a) Genel tarihler 165<br />

b) Özel tarihler 166<br />

c) Biyografiler ( = Tabakat) 166<br />

d) Türlü bilim alanlar ında yaz ılmış kitaplar 166<br />

HAL İFELER LISTESI 177<br />

INDEKS 185<br />

IÇINDEKILER 203


ORTACAOA<br />

ORTA-DO ĞU<br />

A.ÜJF ISLAM TARiN İ<br />

1,< A,QA D4ıi,<br />

0<br />

cı<br />

NAZ ARLA~<br />

e..V.44,7<br />

ÜRK/STA<br />

B IZ A N S<br />

(„ı<br />

C,<br />

Amu t<br />

B.uı-IAR•Akeş<br />

• TA Ş KENT<br />

SEtlri<br />

5 0 Ğ U D<br />

AKDENIZ<br />

• KONYA<br />

i'c ,ş4ts<br />

m a LEP<br />

•BAALBEK<br />

• ŞAM<br />

• KIJDLİS<br />

• TEBJK<br />

* HAYBER<br />

z-<br />

o<br />

TEXRCT<br />

K T E Z. I<br />

• MUSUL<br />

VIARRA<br />

TE84i1:17<br />

S UGTANI Y(<br />

crcut.4<br />

--"'"•••••••••••••<br />

BAKLIBA 11I'HAv Eıvp<br />

• G- D AT<br />

echbe -U/3 5 a 18m)<br />

4E0 :W<br />

1int,TAPU4<br />

•<br />

BASRA<br />

. İSFEHAN<br />

•<br />

YEZD<br />

• nİERv<br />

.TABER İST AN 87'<br />

y<br />

* Ş /Raz<br />

III ,<br />

'CP<br />

SIRCAN<br />

"P<br />

-.. A A<br />

'P<br />

cn<br />

- /9 s<br />

BAY<br />

7 U5 (A 1 e h e )<br />

AF<br />

411<br />

HER Ar<br />

31. C İSTAN<br />

,111 4:504P<br />

KIPMAN<br />

• arc<br />

ıx<br />

i<br />

GAZ<br />

•<br />

NE<br />

p<br />

MULT N<br />

G IJ R<br />

C AP<br />

SIS1D<br />

MEK RA ■••••<br />

.4.0111M~<br />

t-4<br />

ob ED İNE<br />

L .4. H.SA<br />

NAc4 R ~IİMİlr<br />

•ıw<br />

O araiR<br />

()MEKKE<br />

• TAIF<br />

>** e /7,4<br />

MASKA<br />

/17,4,;) A<br />

••V<br />

1-1/A/D OKYANUSU<br />

Hazırlayan : Bahriye Üçok<br />

Çizen : Cemil Denli


eq<br />

PARIS<br />

F.RANK ORLEA<br />

TUR<br />

tPUA7 E<br />

1<br />

ı e t732)<br />

•<br />

t<br />

•<br />

9<br />

9<br />

OTÖN<br />

KIRALLI ĞI<br />

80 DO<br />

(r) k'A T<br />

<<br />

I> û' ,z r o Ir.<br />

ar 5<br />

> -<br />

/ /<br />

/<br />

Cİ) ZsS %<br />

rf)<br />

4C<br />

i<br />

k,.<br />

r<br />

o<br />

g, k % MERLA 'D 1<br />

I ş 131 .1- El% G<br />

SEVILf-<br />

KA<br />

■.torolictlı<br />

40<br />

(la I k IVIP<br />

710% 5EPTE<br />

EBEL İ TARN<br />

TULEYTULE<br />

RTUBA<br />

6/RNAT<br />

TULUZ<br />

"Orr<br />

STA<br />

ARBON<br />

MAR3fLYA<br />

TLILON<br />

/.49PA N YA NIN<br />

ARAPLAR TARA ,<br />

PAIDAN FETHI<br />

YE<br />

FRANSA SEFLRi

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!