TESLA Anlaşılamamış Dahi Margaret CHENEY Türkçesi: Okhan ...
TESLA Anlaşılamamış Dahi Margaret CHENEY Türkçesi: Okhan ...
TESLA Anlaşılamamış Dahi Margaret CHENEY Türkçesi: Okhan ...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
<strong>TESLA</strong><br />
<strong>Anlaşılamamış</strong> <strong>Dahi</strong><br />
<strong>Margaret</strong> <strong>CHENEY</strong><br />
<strong>Türkçesi</strong>: <strong>Okhan</strong> Gündüz<br />
İstanbul, 2002<br />
Aykırı Yayıncılık<br />
Biyografi Dizisi - 7<br />
Özgün adı:<br />
"Tesla - Man Out Of Time"<br />
ISBN: 975-8337-40-8<br />
Sınıf: Amerikan Edebiyatı, Biyografi, Fizik<br />
Dewey: 828.3<br />
İÇİNDEKİLER<br />
GİRİŞ<br />
1. MODERN PROMETE<br />
2. BİR KUMARBAZ<br />
3. UZAKLARDAN GÖÇÜP GELENLER<br />
4. EDİSON'UN HUZURUNDA<br />
5. AKIMLAR SAVAŞI BAŞLIYOR<br />
6. ALEV KILICI<br />
7. RADYO<br />
8. YÜKSEK SOSYETE<br />
9. ALT YOL, ÜST YOL<br />
10. YANLIŞ BİR KARAR<br />
11. MARS'A DOĞRU<br />
12. ROBOTLAR<br />
13. YILDIRIMLAR YARATAN<br />
14. COLORADO'DA KARARTMA<br />
15. MUHTEŞEM VE BEDBAHT<br />
16. AŞAĞILANMIŞ, HORGÖRÜLMÜŞ, SALDIRIYA UĞRAMIŞ<br />
17. PUSUDAKİ TEHLİKELER<br />
18. NOBEL SORUNU<br />
19. UÇAN SOBA<br />
20. RADAR
21. ONUR KONUĞU<br />
22. GÜVERCİNLER<br />
23. GEÇİŞLER<br />
24. DOĞUM GÜNÜ PARTİLERİ<br />
25. SUDAKİ MANTARLAR<br />
26. KOZMİK KOMÜNYON<br />
27. ÖLÜM VE DÖNÜŞÜM<br />
28. KAYIP KAĞITLAR<br />
29. MİRAS<br />
GİRİŞ<br />
Nikola Tesla eşsiz bir bilim insanıydı. Meslek hayatının zirvesindeyken yoğun<br />
bir ilgiyle izleniyordu ancak özel hayatı hakkında kimse bir şey bilmiyordu. Tek<br />
başına çalışmayı ve yalnızlığı seven müzmin bir bekardı. Arkadaş ortamları<br />
dışında pek ortalıkta görünmezdi. Özel hayatı yabancılara kapalıydı.<br />
Alanında bu kadar iyi olan birinin bu derece münzevi bir yaşam seçmiş olması,<br />
biyografisini yazacak kişinin işini bayağı zorlaştırıyor. Tesla'nın 1943 yılında<br />
seksen altı yaşındayken ölmesinin ardından New York Herald Tribune'ün bilim<br />
editörü John J. O'Neill'in yazdığı Prodigal Genius (Anlaşılamayan Deha) adlı<br />
biyografi piyasaya çıktı. Uzun yıllar boyunca bu kitap Tesla üzerine yazılmış tek<br />
biyografi olarak kaldı. Bunun başlıca nedenlerinden biri de diğer biyografi<br />
yazarlarının bu kitaptakilerden daha önemli bilgilere ulaşamamış olmasıydı.<br />
İkinci Dünya Savaşından sonra Tesla'nın kütüphanesini oluşturan tonlarca<br />
materyal, gemilerle, doğduğu yer olan ve adına bir müze inşa edilen Belgrad'a<br />
gönderildi. (Tesla, ABD vatandaşıydı.)<br />
Peki O'Neill'ın kitabından sonra bütünsel bir Tesla biyografisi daha yazmaya<br />
gerek var mıydı? Bu kitap en kapsamlı biyografı çalışması olarak görülüyordu<br />
ve muhtemelen de o dönemde yayınlanmış -bir bilim yazarı olan ve Tesla'nın<br />
hayatının son yirmi yılında ona en yakın kişi olan Kenneth Sweezey'in<br />
çalışması göz ardı edilirse- en iyi kitaptı. Ancak, bugün ileri bir noktadan<br />
bakılınca bu kitap Tesla gibi bir insanı araştırması bakımından oldukça yetersiz<br />
kalıyor. Ayrıca kişisel ilişkilerini ve arkadaşları ile olan etkileşimlerini ortaya<br />
koyamıyor. Tesla ile O'Neill arasında dostane bir ilişki olmasına karşın, Tesla<br />
O'Neill ile arasındaki mesafeyi muhafaza etmeye her zaman özen göstermişti ve<br />
O'Neill Tesla'nın özel yaşamıyla ilgili kısıtlı bir bilgiye bile güçbela ulaşabilmişti.<br />
Elindekiler ise bir biyografi yazarının ulaşmak istediği ideal noktanın çok<br />
uzağındaydı.<br />
O'Neill'ın yazdığı biyografiden sonra yeni şeyler ortaya çıktı. Bu da Tesla<br />
hakkında bilinenlere yeni bir boyut kazandırdı. Hayatını araştıranların üzerinde<br />
durduğu pek çok soru açıklığa kavuştu, bu da pek çok gizemli noktanın ortaya<br />
çıkmasına neden oldu.
The Freedom of Information Acts (Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası) federal<br />
hükümetin Tesla'nın çalışmalarına özel bir ilgi gösterdiğini açığa çıkardı. Bu<br />
çok doğaldı. İkinci Dünya Savaşı'nın ortasında düzenlenen basın<br />
toplantılarında Tesla, uçakları eritebilecek ışınlar yayan silahlardan,<br />
telejoedinamiklerden ve diğer gelişmiş kavramlardan bahsediyor ve<br />
gazetecileri hayrete düşürüyordu. Spekülatif olsun gerçek olsun, federal<br />
hükümet işi şansa bırakamazdı. Federal birimlerin yürüttüğü araştırmalar başlı<br />
başına ayrı bir hikaye konusu.<br />
Tesla hakkında ilgi duyduğum konuyu özetlemem gerekirse; üniversite<br />
yıllarımdan beri Tesla'yı dünyaya tanıtan, frekans ve yüksek voltaj üzerine<br />
yürüttüğü çalışmalar beni büyülüyordu. Ancak, onun teknik yazılarına<br />
ulaşmanın ve aynı zamanda, diğerlerinin Tesla'nın çalışmalarına yaptıkları<br />
göndermeleri ayırt etmenin zorluğu beni rahatsız ediyordu. Bu beni uzun<br />
yıllarımı alacak bir çalışmaya sevk etti. Elektrik mühendisliği alanında devam<br />
eden çalışmalarım, diğer yandan Tesla'nın frekans ve yüksek voltaj üzerine<br />
yürüttüğü araştırmalarına duyduğum büyüyen ilgi onun sekreterliklerini yapmış<br />
olan Dorothy Skerritt ve Muriel Arbus ile Walter Wilhelm gibi laboratuvar<br />
teknisyenleri ile tanışmamı sağladı. Bu süreçte Tesla'nın arkadaşları ve onunla<br />
birebir ilişkiye girmiş diğer insanlarla tanışma fırsatını da yakaladım.<br />
Son zamanlarda açıkça görülmeye başladı ki ülkenin önde gelen bilim ve<br />
mühendislik kuruluşlarından hiçbiri bu olayı duyuracak önemli bir çalışma<br />
başlatmamışlardı. Bu nedenle, Skerritt, Arbus, Wilhelm ve diğer birkaç ilgili<br />
insanla birlikte, Tesla Derneği'nin kurulmasına ön ayak olduk. Bu dernek<br />
yüzüncü yıl nedeniyle yapılacak araştırmaları destekleyecek ve düzenleyecekti.<br />
Ertesi yıl dernek doğal ömrünü tamamlamıştı ama mucidin toplum üzerindeki,<br />
ölümünden beri solmaya yüz tutan etkisi yeniden canlanmıştı. Birçok buluşu<br />
vardı. Bunları zamanında duyurup sergilemişti. Ancak zaman geçtikçe<br />
kullanılan teknolojinin eskiliği nedeniyle çağın gerisinde kalmıştı. İşte bu<br />
keşiflere duyulan ilgi dirilmişti.<br />
Çalışma ile dolu hayatı diğer mucitlere ilham vermişti, bugün de ilham vermeye<br />
devam ediyor. Tesla'nın yetmişinci doğum yılı (1931) dolayısıyla düzenlenen bir<br />
toplantıda, çağdaşları, Tesla'nın derslerinin hala, kırk yıl önce ilk<br />
yayınlandıklarında olduğu gibi, bir yaratıcılık ve ilham kaynağı olduğunu<br />
belirtmişlerdi.<br />
1. MODERN PROMETE<br />
Saat tam sekizde asil görünüşlü, otuzlarında bir bey Waldorf-Astoria otelinin<br />
Palmiye Odası'nda, her zamanki masasında yerini almıştı. Uzun boylu ve<br />
narindi, zarif bir giyimi vardı ve tüm dikkatleri anında üzerine çekiyordu; yine<br />
de çevresinde yemeklerini yemekte olan diğer insanlar, mahremiyetine<br />
fazlasıyla düşkün olduğunu bildikleri bu mucidi görmemiş gibi davranıyorlardı.<br />
Masasının üzerinde her zaman olduğu gibi, üst üste dizilmiş on sekiz temiz<br />
keten peçete vardı. Nikola Tesla neden üçe bölünebilen rakamları özellikle<br />
tercih ettiğini, mikroplardan neden bu denli tiksintiyle karışık bir korku
duyduğunu, ya da hayatına musallat olan diğer pek çok takıntıdan neden bu<br />
denli mustarip olduğunu kendisine bile açıklayamıyordu.<br />
Dalgın bir halde, zaten parıltılar saçmakta olan kristalleri, camları parlatıyor,<br />
keten peçetelerden birini alıyor diğerini bırakıyordu ve sonuçta da servis<br />
masasının üzerinde kendi çapında bir peçete tepeciği oluşuyordu. Neden<br />
sonra, yemekler birbiri ardına gelmeye başlayınca, tabağındaki yemekten bir<br />
parçayı ağzına götürmeden önce saplantılı bir şekilde lokmanın tüm kübik<br />
özelliklerini hesap ediyordu. Başka türlü de yemekten zevk alınmazdı ki!<br />
Palmiye Odasına bu mucidi izlemek amacıyla gelenler siparişini mönüden<br />
vermediğini fark ediyorlardı. Adet olduğu üzere, yemekleri daha önceden<br />
telefonla verdiği direktifler doğrultusunda hazırlanıyordu ve daha sonra da<br />
masasına, yine kendi arzusu doğrultusunda bizzat şef garson tarafından<br />
getiriliyordu.<br />
Tesla yemeğini küçük parçalar halinde yemeye devam ederken William K.<br />
Vanderbilt de onu operadaki Vanderbilt locasını pek sık kullanmamasından<br />
dolayı azarlıyordu. O masadan ayrıldıktan kısa bir süre sonra da<br />
akademisyenleri andıran görünüşü, Van Dyke stilinde sakalı ve çerçevesiz<br />
gözlüğü ile Robert Underwood Johnson masaya yaklaştı ve Tesla'yı coşkulu bir<br />
şekilde selamladı. Bu adamın bir dergi editörü ve ayrıca bir şair olmasının yanı<br />
sıra, hırslı olması ve gösterişli bir hayat sürmesi gibi özellikleri de vardı.<br />
Johnson sırıtarak Tesla'ya doğru eğildi ve kulağına hakkında ortalıkta dolaşan<br />
en son söylentiyi fısıldadı: Anne Morgan adında akıllı uslu ama abayı<br />
mucidimize yakmış bir kız hakkındaydı ve babasının başının etini bu mucitle<br />
tanıştırılmak arzusu ile yiyip duruyordu.<br />
Tesla her zamanki ağırbaşlılığı ile tebessüm etti ve Johnson'in karısı<br />
Katharine'in hatırını sordu.<br />
"Kate cumartesi günü seni öğle yemeğine getirmemi tembihledi" dedi<br />
Johnson.<br />
Bir süre Tesla'nın -platonik duygularla- hoşlandığı bir başka hanımefendi<br />
üzerine konuştular; genç bir piyanist olan Marguerite Merington. Onun da<br />
davetli olduğunu duyduktan sonra daveti kabul etti.<br />
Editör yoluna devam etti, Tesla da tatlısının kübik parçacıklarını incelemeye<br />
koyuldu. Hesaplamalarını henüz tamamlamıştı ki masasına bir ulak geldi ve bir<br />
not getirdi. Arkadaşı Mark Twain'in keskin hatlı kargacık burgacık yazısını ilk<br />
bakışta tanıdı.<br />
Twain her zamanki esprili tarzıyla notta, "Eğer bu akşam için daha ilginç<br />
planların yoksa belki Oyuncular Kulübü'nde bana katılırsın" diye yazmıştı.<br />
Tesla aceleyle önündeki kağıda şunları karaladı: "Maalesef, çalışmam gerek.<br />
Ama eğer sen gece yarısı laboratuvarımda bana katılırsan sana güzel bir<br />
gösteri sergileyebilirim."
Her zaman olduğu gibi Tesla masasından saat tam onda kalktı ve Manhattan'ın<br />
ışıklı caddelerine kendini bıraktı.<br />
Laboratuvarına giderken bir parka saptı ve yavaş yavaş ıslık çalmaya başladı.<br />
Yakınlardaki bir binanın duvarlarından bir çift kanat sesi duyuldu. Az sonra<br />
omzunda tanıdık beyaz bir görüntü belirdi. Tesla cebinden bir avuç buğday<br />
çıkardı ve güvercini eliyle beslemeye başladı, sonra onu geceye karşı kaldırdı<br />
ve gagasına bir öpücük kondurdu.<br />
Artık bir sonraki adımını düşünmesi gerekiyordu. Bloğun çevresinde yürümeye<br />
devam etmesi halinde kendisini üç tur atmaya mecbur hissedecekti. Derin bir iç<br />
geçirdi ve Blecker sokağının yanındaki (daha sonra Batı Broadway olan)<br />
Beşinci Cadde, 33-35 numaradaki laboratuvarına doğru yollandı.<br />
Tavan arasındaki tanıdık dairesine girdi ve bir düğmeyi çevirdi. Duvardaki boru<br />
şeklindeki lamba şaşalı bir ışıltıyla parıldadı ve karanlık odadaki tuhaf<br />
görünüşlü makineleri aydınlattı. Bu tüp lambanın ilginç yanı tavandaki elektrik<br />
kabloları ile hiçbir bağlantısının olmamasıydı. Gerçekten de hiçbir bağlantısı<br />
yoktu ve tüm enerjisini çevreyi sarmalayan bir güç alanından alıyordu.<br />
Bağlantısız ışık kaynağını eline alabilir ve atölyesinin içerisinde istediği yere<br />
taşıyabilirdi.<br />
Bir köşede duran tuhaf aletlerden biri sessiz sessiz titremeye başladı.<br />
Tesla'nın gözleri mutlulukla ışıldadı. Dünyanın en küçük osilatörü bir çeşit<br />
platformun üstünde çalışmaya başlamıştı. Onun dehşetli gücünün farkında<br />
olan tek kişi kendisiydi.<br />
Düşünceli bir halde pencereden aşağıdaki fakirhaneleri seyre koyuldu.<br />
Çalışkan göçmen komşuları çoktan uyumuş olmalıydı. Polis daha önce<br />
kendisini gecenin bir yarısı odasından karanlık sokaklara yayılan mavi ışık ve<br />
çatırdayan elektrik hakkındaki şikayetler konusunda uyarmıştı.<br />
Omuzlarını silkti ve işinin başına döndü, bir makineye bir dizi mikroskobik<br />
uyarlamalar yapmaktaydı. Kendisinden geçmiş bir şekilde çalışırken zamanın<br />
nasıl geçtiğini fark edememişti ki aşağıdaki sokak kapısından gelen sesle<br />
irkildi.<br />
Tesla, Pearson's Magazine'de çalışan İngiliz gazeteci Chauncey McGovern'ı<br />
içeri buyur etmek için aceleyle merdivenleri indi.<br />
"Gelmeniz beni öyle sevindirdi ki Bay McGovern..."<br />
"Bunu okuyucularıma borçlu olduğumu düşündüm, beyefendi. Londra'da<br />
herkes Batı'nın Yeni Büyücüsü hakkında konuşuyor -ve bununla kastettikleri<br />
de Edison değil."<br />
"Lütfen benimle yukarıya kadar gelin. Bakalım ünümü hak ediyor muyum."
Merdivenleri henüz çıkmaya başlamışlardı ki sokakta bir kahkaha tufanı koptu,<br />
Tesla bu sesi hemen tanıdı.<br />
"Ah, bu Mark."<br />
Mark Twain'i ve aktör Joseph Jefferson'ı içeri buyur etmek için tekrar kapıya<br />
yöneldi. Her ikisi de Oyuncular Kulübü'nden geliyordu. Mark Twain'in gözleri<br />
bir beklentiyle parıldıyordu.<br />
"Haydi artık gösteri başlasın Tesla. Her zaman ne derim bilirsin."<br />
"Yoo, bilmiyorum. Ne dersin?" diye sordu mucit gülümseyerek.<br />
"Hep şöyle söylemişimdir ve şunu bil ki bundan uzun yıllar sonra hep benim<br />
bu sözümü anacaklar: Gök gürültüsü iyidir, etkileyicidir ama asıl iş gören<br />
şimşektir."<br />
"O zaman bu gece fırtınalar kopacak dostum, haydi benimle gel."<br />
McGovern sonradan şu sözlerle anacaktı o geceyi: "İnsanın Nikola Tesla'nın<br />
laboratuvarı karşısında afallamaması için sıra dışı bir zihin yapısına sahip<br />
olması gerekirdi."<br />
"Kendinizi geniş, iyi aydınlatılmış bir odada, çevrenizde makinelerin meydana<br />
getirdiği sıradağlar arasında otururken hayal edin. Uzun boylu, zayıf bir genç<br />
adam size doğru yürüyor, parmağını bir kere şıklatmasıyla aniden parlayan<br />
kırmızı bir alev topu yaratıyor ve bunu korkusuzca avuçlarının içerisinde<br />
tutuyor. Bunu seyrederken ellerinin de nasıl olup da alev almadığına hayret<br />
ediyorsunuz. Alevi elbiselerinin üzerinde, saçlarında dolaştırıyor, kucağınıza ve<br />
en sonunda da tahta bir kutunun içerisine koyuyor. Bu alev topunun hiçbir<br />
yerde en ufak bir iz dahi bırakmaması insanı şaşkına çeviriyor ve insan rüya<br />
görmediğinden emin olmak için gözlerini ovuşturuyor."<br />
McGovern, Tesla'nın ateş topu karşısında hayrete düşen tek kişi değildi.<br />
Çağdaşlarından hiçbiri Tesla'nın bu etkiyi tekrar tekrar nasıl yaratabildiğim<br />
açıklayamıyorlardı ve bugün de tam olarak açıklanamıyor bu olay.<br />
Alev topu ortaya çıkışı kadar gizemli bir şekilde yok olup gidecekti, Tesla<br />
odanın ışıklarını söndürdüğü anda oda zifiri karanlık olacaktı.<br />
"Şimdi dostlarım sizler için biraz gün ışığı yaratacağım."<br />
Birdenbire odanın içi şaşırtıcı bir güzellikteki ışık ile dolacaktı. McGovern.<br />
Twain ve Jefferson gözleriyle odanın her yanını tarayacaklar ancak bu<br />
aydınlığın kaynağını bulamayacaklardı. McGovern, bu ürkütücü etkinin<br />
Tesla'nın Paris'te düzenlediği, ortada belirli bir ışık kaynağı olmaksızın iki geniş<br />
plaka arasında aydınlanma sağladığı gösteri ile bir bağlantısı olup<br />
olamayacağını düşünmekteydi.
Ama bu ışık gösterisi Tesla'nın konukları için sadece bir ısınma turuydu. Yüz<br />
hatlarındaki gerginlik, bir sonraki deneye atfettiği ciddiyeti yansıtmaktaydı.<br />
Bir kafesten küçük bir hayvan çıkartıldı, bir platforma bağlandı ve aniden<br />
elektrik verilerek öldürüldü. İbre bin voltu göstermekteydi. Kavrulmuş bedeni<br />
platformdan kaldırıldı. Şimdi Tesla, bir eli cebinde olduğu halde, yavaşça<br />
platformun üstüne sıçrayacaktı. İbre yavaş yavaş yükselmeye başladı. En<br />
sonunda, tek bir adalesini bile kıpırdatmayan uzun boylu genç adamın<br />
bedeninin "içinden" iki milyon voltluk bir elektrik akımı geçmeye başladı.<br />
Silueti, bedeninin her noktasından fırlayan binlerce alevin yaladığı bir elektrik<br />
halesi olarak görünüyordu.<br />
McGovern'in yüzündeki şok ifadesini göre göre bir elini ona doğru uzattı.<br />
İngiliz gazeteci o garip hissi şu kelimelerle anlatacaktı: "Elini sıktığımda güçlü<br />
elektrik pillerinin dile değdirildiğinde hissedilen o duyguyu hissettim. O tam<br />
anlamıyla 'açık bir elektrik teli' gibiydi."<br />
Mucit platformdan geri sıçradı, akımı kesti ve hızla açıklamaya girişerek diken<br />
üstünde bekleyen gergin seyircilerini sanki tüm yaptıkları bir oyunun<br />
parçasıymışçasına rahatlattı. "Puff! Bunların hepsi çocuk oyuncağı. Hiçbirinin<br />
önemi yok. Bilimin büyük evrenine nazaran bunlar hiçbir şey. Buraya gelin de<br />
size çalışır hale getirilir getirilmez tüm hastanelerde ve evlerde devrim<br />
yaratacak makineyi göstereyim."<br />
Misafirlerini kauçuk bir şiltenin üzerine yerleştirilmiş bir platformun olduğu<br />
köşeye doğru götürdü. Bir düğmeyi çevirdi, makine seri bir şekilde ve sessizce<br />
titremeye başladı.<br />
Twain istekle öne doğru atıldı. "Şunu bir deneyeyim, Tesla. Lütfen."<br />
"Yo, yo üzerinde çalışılması gerekli."<br />
"Allah aşkına!"<br />
Tesla bıyık altından güldü. "Tamam Mark ama üzerinde çok fazla kalma. Sana<br />
söylediğim zaman aşağı inmen gerek." Yardımcılarından birine düğmeye<br />
basmasını söyledi.<br />
Twain, her zamanki gibi, beyaz giysileri içerisinde ve uzun siyah boyunbağı ile<br />
platformun üzerinde dev bir arı gibi vızıldamaya ve titremeye başladı. Bu çok<br />
hoşuna gitmişti. Neşeyle bağırıyor kollarını sallıyordu. Odadakiler de onu<br />
seyrederek oldukça eğleniyorlardı.<br />
Bir süre sonra mucit arkadaşına seslendi: "Tamam Mark. Yeterince kaldın,<br />
artık aşağı inmen gerekiyor."<br />
"Hayatta olmaz" diye cevap verdi ünlü mizahçı. "Bu iş çok hoşuma gitti."<br />
"Ama ben ciddiyim, aşağı inmen gerek artık" diye ısrar etti Tesla. "İnan bana,<br />
inmen senin için daha iyi olur."
Gülerek karşılık verdi Twain. "Vinç gelse beni aşağı alamaz."<br />
Kelimeler ağzından henüz dökülmüştü ki ifadesi yüzünde dondu kaldı.<br />
Platformun kenarına doğru yalpalaya yalpalaya ilerledi, eliyle makineyi<br />
durdurması için Tesla'ya işaretler yapıyordu.<br />
"Çabuk Tesla, nerede bu?"<br />
Tesla bir gülümsemeyle platformdan aşağı inmesine yardım etti ve tuvalete<br />
kadar koluna girdi. Vibratörün müshil etkisi yaptığını Tesla ve asistanları çok iyi<br />
biliyorlardı.<br />
Tesla'nın yüksek voltaj platformunda sergilediği deneyi tekrarlamaya hiç<br />
kimse gönüllü olmadı ama Tesla'yı neden elektrik çarpmadığının bir<br />
açıklamasını duyabilmek için yanıp tutuşuyorlardı.<br />
"Frekans yüksek olduğu müddetçe" diye açıkladı, "yüksek voltajlardaki<br />
alternatif akımlar derinin yüzeyinde, herhangi bir yaralanmaya neden olmadan<br />
salınırlar. Ama bu amatörlerin becerebileceği bir şey değildir. Sinir dokularına<br />
nüfuz edebilecek miliamperler öldürücü bir etki yaratabilir ama derinin<br />
üzerindeki amperler kısa süreler için zarar vermez. Derinin altına sızabilecek<br />
düşük akımlarsa, ister alternatif ister doğru akım olsunlar, ölüme yol açabilir."<br />
Tesla sonunda misafirlerine iyi geceler dilediğinde şafak sokmuştu bile. Ama<br />
odasındaki ışıklar, otele kısa bir dinlenme için gitmek üzere kapılarını kilitleyip<br />
dışarı çıkana değin bir saat daha parıldayacaktı.<br />
2. BİR KUMARBAZ<br />
Nikola Tesla tam olarak, 1856 yılının 9 Temmuz gününü 10 Temmuza bağlayan<br />
gece yarısında, Yugoslavya'nın Velebit Dağları ile Adriyatik Denizi arasındaki<br />
Hırvatistan'ın Lika bölgesinin Smiljan köyünde doğmuştu. Evleri, babası Papaz<br />
Milutin Tesla'nın yönetimindeki Sırp Ortodoks Kilisesi'nin hemen bitişiğindeydi.<br />
Babası zaman zaman "Adil İnsan" takma adıyla makaleler yayınlardı.<br />
Etnik gelenekler, genellikle, baskı gören azınlıklar tarafından en sıkı şekliyle<br />
devam ettirilirler. Tesla ailesi de bu duruma bir örnek teşkil ediyordu. Sırp<br />
marşları, şiirleri, dansları ve masalları, aziz günlerinin yaşatılması ve<br />
kutlanması ile birlikte hayatlarında önemli bir yer tutuyordu.<br />
Okuma yazma bilmeyenlerin oranı oldukça fazla olmasına karşın, insanlar<br />
hafızalarını olağanüstü bir ustalıkla kullanıyor ve bu sayede de geleneklerini<br />
canlı tutuyorlardı.<br />
Tesla'nın çocukluğunda Hırvatistan'daki iş olanakları üç aşağı beş yukarı<br />
belirlenmişti: Çiftçilik, askerlik ya da din adamlığı. Milutin Tesla'nın ve karısı<br />
Duka Mandiç'in aslen Batı Sırbistanlı olan aileleri kuşaklar boyunca erkek
çocuklarını kilisenin ya da ordunun hizmetine göndermişler, kızlarını da<br />
papazlara ya da subaylara vermişlerdi.<br />
Milutin aslında subay okuluna gönderilmişti ama o bu karara sonradan karşı<br />
gelmiş ve okuldan ayrılarak kiliseye yönelmişti. Oğulları Dane (ya da Daniel) ve<br />
Nikola için de bunu gelecekteki tek seçenek olarak görüyordu. Kızları Milka,<br />
Angelina ve Marica için esirgeyen yüce Tanrı'dan dilediği tek şey de kendisi<br />
gibi dini görevlerle iştigal eden birer kocaya varmalarıydı.<br />
Kendisinden yalnızca çiftliğin ağır işlerini yüklenmesi değil, bunun yanında<br />
çocukların, evin, tüm ailenin bütün sorumluluklarını üstlenmesi beklenen<br />
Yugoslav kadını için hayat hiç de güllük gülistanlık değildi. Tesla her zaman,<br />
fotoğrafik hafızasının ve yaratıcı dehasının kendisine annesinden miras<br />
kaldığını söylerdi. Ayrıca annesinin, kadınların yeteneklerinin adil bir şekilde<br />
değerlendirilen bir ülkede ve zamanda yaşamış olmamasından dolayı hep<br />
üzüntü duyardı. Annesi yedi çocuklu bir ailenin en büyük kızıydı ve annesi<br />
görme yeteneğini yitirdiğinde ailenin tüm sorumluluğunu üstlenmek zorunda<br />
kalmıştı. Bu nedenle okula asla gidememişti. Ama buna karşın, belki tam da bu<br />
nedenle inanılmaz bir hafızaya sahipti, ciltler dolusu yerli ve klasik Avrupa şiiri<br />
külliyatını ezbere okuyabiliyordu.<br />
Evlendikten pek kısa bir süre sonra beş çocuk doğurdu. En büyükleri<br />
Daniel'di. Nikola ise dördüncü çocuktu.<br />
Papaz Milutin Tesla da boş zamanlarında şiir yazmaya meraklı olduğundan<br />
çocuklar İncil'den ve şiirlerden pasajlar okumanın közde mısır patlatmak kadar<br />
doğal olduğu bir ev ortamında büyüdüler.<br />
Nikola da gençliğinde şiir yazmaya başladı ve bunların bir kısmını yanında<br />
Amerika'ya da taşıdı. Ancak bu şiirlerin çok özel olduklarını düşünüyordu, bu<br />
nedenle de yayınlanmalarına asla izin vermedi. Arkadaş toplantılarında yeni<br />
tanıştığı insanları, kendi dillerinde (ister İngilizce, ister Fransızca, Almanca,<br />
isterse İtalyanca) yazılmış şiirler okuyarak hayrete düşürmekten büyük bir zevk<br />
alıyordu. Hayatı boyunca da arada sırada şiir yazmaya devam etti.<br />
Daha çocukken, beş yaşında, icatlarına başlamıştı bile. Beş yaşındayken,<br />
köyde gördüklerinden çok farklı bir su çarkı icat etmişti. Sarsıntısızdı, kısa<br />
çarkların kullanılmasına gerek kalmıyordu ve akıntıda tıkır tıkır işliyordu. Yıllar<br />
sonra bunları dahiyane pervanesiz türbini yaratırken de hatırlayacaktı.<br />
Yine de diğer bazı deneylerinde ufak tefek başarısızlıklar yaşadığı da oluyordu.<br />
Bir keresinde ahırın çatısına tünemiş ve evden yürüttüğü şemsiyeyi taze dağ<br />
havasına karşı, kendisini hafiflemiş hissedene, kafası dumanlanana ve<br />
uçabildiğine ikna olana dek hızla açıp kapamaya başlamıştı. Yere çakıldığında<br />
bilincini yitirmişti ve annesi onu yatağına kadar taşımak zorunda kalmıştı.<br />
Ürettiği on altı böcek gücündeki motorun da pek başarılı olduğu söylenemezdi.<br />
Bu hafif tasarım kürdanlardan oluşan bir yel değirmeniydi. Bir dingilin ve<br />
kasnağın ucuna canlı haziran böcekleri koşulmuştu. Yere zamkla sabitlenmiş<br />
böcekler kanatlarını çırpmaya başladıklarında ki bunu er geç umutsuzca
yapacaklardı, böcek gücüyle çalışan motor hazır demekti. Gel gör ki ortaya<br />
haziran böceklerinin tadından fazlasıyla hoşlanan bir arkadaş çıkınca deney<br />
sonsuza dek kızağa alınmak zorunda kalacaktı. Arkadaşı bir kavanoz dolusu<br />
haziran böceğini mideye indirmeye başlamıştı bile. Genç mucidin midesi ise bu<br />
sahneyi kaldıramayacak kadar hassastı.<br />
Bir sonraki teşebbüsü büyükbabasının saatlerini parçalara ayırmak ve yeniden<br />
toplamak olacaktı. Ancak bundan da bir süre sonra vazgeçmek zorunda<br />
kalacaktı: "İlk aşamada oldukça başarılı oluyordum da, ikinci kısma gelince hep<br />
tökezliyordum." Bir saati yeniden birleştirebilmesi için otuz yıl geçmesi<br />
gerekecekti.<br />
Tabii gençliğinde uğradığı tüm hayal kırıklıkları bilimle ilgili değildi. "Kasabada<br />
varlıklı bir hanımefendi yaşıyordu" diye anlatır kısa bir otobiyografisinde, "iyi<br />
fakat fazlaca kendini beğenmiş birisiydi, kiliseye hep aşırı süslenip, giyinip<br />
kuşanıp gelirdi; kendisine bir hizmetçi ordusu eşlik ederdi. Bir gün çan<br />
kulesindeki çanı çalmayı henüz bitirmiştim ve hızla merdivenleri inmeye<br />
başlamıştım, tam o sırada bu hanımefendi kapıda belirdi ve ben de kadıncağızın<br />
üstüne atlayıverdim. Elbisesinin o uzun kuyruğu orta yerinden öyle bir<br />
patırtıyla yırtıldı ki, bir dizi asker yaylım ateşi açtı sanırdınız."<br />
Babası öfkeden mosmor olmuştu ama yine de yanağına hafif bir şamar<br />
indirmekle yetindi. "Bu bana verdiği tek fiziki cezaydı ama acısını neredeyse<br />
şimdi bile yanağımda hissedebiliyorum." Tesla duyduğu utancın ve allak bullak<br />
oluşunun tasvir edilemeyecek kadar ağır olduğunu söyler. Tam anlamıyla<br />
aforoz edilmiştir.<br />
Fakat, talihi ona tekrar gülecek ve köy ahalisinin gözündeki yerine yeniden<br />
kavuşacaktır. İtfaiye teşkilatı için yeni üniformalarla birlikte yeni bir yangın<br />
söndürme makinesi de alınmıştı ve bunun için bir de kutlama düzenlenecekti.<br />
Bir geçit töreni düzenlenmiş, nutuklar çekilmiş ve artık sıra su pompasından<br />
suların fışkırtılmasına gelmişti. Ama bırakın fışkırmayı, hortumun ucundan tek<br />
bir damlanın sesi bile gelmiyordu. Tam köyün ileri gelenleri mücadeleden<br />
vazgeçmek üzereyken genç adam nehrin sularına atlayacak ve tahmin ettiği<br />
gibi hortumun dirsek yaptığını keşfedecekti. Sorunu kısa bir sürede halledecek<br />
ve köyün mesut ileri gelenlerini bir anda iliklerine kadar sırılsıklam edecekti.<br />
Sonraları bu olayı şöyle anacaktı: "Siraküs'ün sokaklarında çırılçıplak<br />
koşuşturan Arşimet dahi benim o an olduğum kadar etkileyici olamamıştır.<br />
Omuzlarda taşınıyordum, tam anlamıyla bir kahraman olmuştum."<br />
Hayatının ilk yıllarını geçirdiği Smiljan'ın pastoral ortamında bu ateşli, solgun<br />
ve uzun yüzlü, kapkara saçlı çocuk sihirli bir hayat yaşamaktaydı. Tıpkı yıllar<br />
sonra yüksek voltajlı elektrikli ortamlarda çalıştığında olduğu gibi, sıra dışı<br />
tehlikeli durumlardan kendisini büyük bir beceriyle sıyırıp kurtarıyordu.<br />
Teleskopik bir hafızası vardı. Üç kez doktorların artık iflah olmaz dedikleri<br />
durumlardan sağ kurtulduğunu anımsıyordu. Pek çok kereler boğulmaktan son<br />
anda kurtulmuştu, bir keresinde kaynayan süt dolu bir fıçıda neredeyse canlı<br />
canlı haşlanıyordu, bir yangında kavrulmaktan paçayı zor sıyırmıştı, bir<br />
keresinde de diri diri gömülmüştü (aniden eski bir mezarın içine düşüvermişti).
Köpeklerle gırtlak gırtlağa gelmiş, karga sürülerinin hışmına uğramış ve keskin<br />
dişli bir yabandomuzu neredeyse felaketi olmuştu.<br />
Yine de baba ocağı ona doğayla kucak kucağa bir hayat bahsetmişti. Küçük bir<br />
çocuğun hayallerini süsleyen kuzuların, tavukların, güvercinlerin hepsi<br />
bahçelerinde yaşıyordu. Yaban kazlarının bulutlar arasında yitip gitmelerini<br />
büyülenerek izliyordu; günbatımında hepsi "bugünün en düzenli ordularını bile<br />
geride bırakacak bir düzen içerisinde" geri dönüyordu.<br />
Tüm bu görünüşteki güzelliğe karşın çocuğun zihninde, ailenin yaşadığı bir<br />
trajedinin süregelen travmaları olan karabasanlar yer edecekti. Nikola'dan yedi<br />
yaş büyük olan Daniel, on iki yaşında geçirdiği bir kaza sonucunda ölecekti.<br />
Bu beklenmedik trajediye sevilen bir ahbapları tarafından kendilerine hediye<br />
edilen bir Arap atının neden olduğu sanılıyor. Aslında çok iyi eğitilmiş,<br />
neredeyse insan zekasına sahip güzel bir attı bu. Hatta bir keresinde ailenin<br />
reisini dağlarda ölümden kurtarmıştı. Ancak Tesla'nın otobiyografisine göre<br />
Daniel bu atın sebep olduğu yaralar nedeniyle ölmüştü. Kazanın ayrıntılarına<br />
dair elimizde olan bilgilerin tümü de ne yazık ki bundan ibaret.<br />
Anlattığına bakılırsa ölen ağabeyinin hatırası yanında Nikola'nın tüm yaptıkları<br />
sönük kalıyordu. Başarıları anne babasının kayıplarını daha derinden<br />
hissetmelerine yol açıyordu. "Bu nedenle kendime karşı güvensiz olan bir<br />
çocuk olarak büyüdüm. Ama aptal bir çocuk değildim kesinlikle..."<br />
Psikolojik açıdan işi daha da karmaşıklaştıran ikinci bir iddiaya göre Daniel<br />
evin kilerine düşmüş ve bu nedenle ölmüştü. Kendisinden geçmiş bir halde<br />
yatarken yarı bilinçsiz bir şekilde Nikola'yı kendisini merdivenlerden aşağı<br />
itmekle suçlamıştı. Elimizde iki iddiayı da doğrulayacak yeterlilikte veri yok.<br />
Tesla hayatının çok daha sonraki dönemlerinde bile ağabeyinin ölümünün<br />
neden olduğu kabuslar ve halisünasyonlar görecekti. Yaşadığı deneyimin<br />
ayrıntıları hiçbir zaman tam olarak aydınlığa kavuşmadı ama denilebilir ki beş<br />
yaşındaki bir çocuğun yaşadığı bu suçluluk duygusu kaldırabileceğinden daha<br />
ağır gelmişti. Bu olay zihninin derinliklerinde tekrar tekrar değişik şekillerde<br />
canlanmaktaydı.<br />
Sadece şu kadarını varsayabiliriz ki ağabeyi Daniel'ın ölümü Nikola'da daha<br />
sonraları ortaya çıkan fobilerin ve takıntıların gelişiminde etkili olmuştur.<br />
Kesinlikle söyleyebileceğimiz tek şey ise egzantrik yönünün çok erken yaşlarda<br />
kendini belli etmeye başladığıdır.<br />
Örneğin, kristal ya da pırlanta gibi mücevherlerin ışıltılarından mest olmasına<br />
karşın kadınların taktığı küpelerden, özellikle de incilerden aşırı derecede nefret<br />
ediyordu. Evin herhangi bir yerinde en ufak kafur kokusu alsa şiddetli bir<br />
rahatsızlık yaşıyordu. Araştırma yaparken su dolu bir lavaboya bir sayfa kağıt<br />
düşse ağzında dayanılmaz bir tat oluşuyordu. Yürürken adımlarını sayıyordu,<br />
çorba kasesinin, kahve fincanının, yemeklerin kübik parçacıklarını<br />
hesaplıyordu. Bunu başaramadığı zaman iştahı kaçıveriyordu -böylece tek<br />
başına yeme şansını da yitiriyordu. Fiziksel ilişkileri açısından en ciddisi de
aşkalarının saçlarına dokunamıyor olmasıydı, "silah zoruyla belki". Fakat bu<br />
fobilerin ilk olarak ne zaman başladıklarını kesin olarak bilemiyoruz.<br />
Anlattığına göre Tesla, Daniel'ın kaybından sonra anne babası için bir teselli<br />
olur umuduyla çok erken yaşlarda kendisini katı bir disiplin altına almaya<br />
başlamıştı. Diğer çocuklara nazaran çok daha alçakgönüllü, çok daha çalışkan<br />
ve cömert, her açıdan çok daha üstün olacaktı. Ancak kendini inkar etmeye ve<br />
doğal itkilerini bastırmaya başladıktan sonra içinde garip tutkular kök salmaya<br />
başlayacaktı.<br />
Tesla'nın kişiliği o zamanlar değişmeye başlamıştı ancak Daniel'ın ölümünün<br />
üzerinden belli bir süre geçmeden bu değişiklikler tam anlamıyla kendilerini<br />
belli etmemişlerdi. "Sekiz yaşıma değin zayıf ve çekingen bir kişiliğim vardı"<br />
diye anlatıyordu. Düşlerinde hayaletler ve gulyabaniler görüyor, yaşamdan,<br />
ölümden ve tanrıdan korkuyordu. Fakat sonra bir çeşit değişiklik yaşayıp<br />
sürekli babasının hatırı sayılır büyüklükteki kütüphanesindeki kitapları<br />
hatmetmeye başladı. Babası Milutin Tesla bir süre sonra, oğlunun mum<br />
ışığında kitap okumaktan gözlerini harap edeceği korkusuyla Nikola'ya mum<br />
verilmesini yasaklayacaktı. Ama Nikola bunun da bir çaresini düşünmüştü,<br />
elindeki paçavralarla anahtar deliklerini ve kapı boşluklarındaki delikleri<br />
tıkadıktan sonra tüm gece boyunca okumaya devam ediyordu. Ta ki annesi<br />
şafakla birlikte işlerinin başına geçmek için ortalıkta dolaşmaya başlayıncaya<br />
dek.<br />
Çocuğun çekingen mizacını değiştirecek olan kitap ünlü bir Macar yazarın<br />
"Abafi ya da Aba'nın Oğlu" adlı romanıydı. "Uyumakta olan irademi uyandırmış<br />
ve beni özdenetim üzerine çalışmaya sevk etmişti." Daha sonraları bir bilim<br />
insanı olarak ulaşacağı başarıları, geliştirdiği bu katı öz disipline atfedecekti.<br />
Doğar doğmaz bir din görevlisi olacağı belirlenmişti. Her ne kadar çocuğun bir<br />
mühendis olacağı ortada olsa da babası bu konuda ısrarcı bir tutum<br />
sergiliyordu. Oğlunu bu göreve hazırlamak için Papaz Tesla her gün<br />
tekrarlanacak bir egzersiz uyguluyordu. "Bu her türlü çalışmayı kapsıyordu: bir<br />
başkasının düşüncelerini tahmin etmeye çalışmak, ifadelerdeki hataları bulmak,<br />
uzun cümleleri tekrar etmek ya da zihinden hesaplar yapmak. Bu günlük<br />
çalışmaların amacı hafızayı ve düşünme gücünü geliştirmek ve özellikle de<br />
eleştirel bir düşünce sistemine sahip olmaktı. Hiç şüphe yok ki hepsi de çok<br />
yararlı çalışmalardı." Annesi hakkında şunları yazmıştı: "O birinci sınıf bir<br />
mucitti ve inanıyorum ki, modern hayattan ve onun geniş olanaklarından bu<br />
denli uzak yaşamasaydı birçok büyük başarının altında onun da imzası<br />
bulunurdu. İhtiyaç duyduğu her türlü aleti kendisi tasarlayabiliyor,<br />
üretebiliyordu; kendi eğirdiği iplikten harika desenlerle kumaşlar<br />
dokuyabiliyordu. Tohumları ekme, büyütme ve en sonunda da bitkiyi liflerine<br />
ayırma işini bile kendi hallediyordu. Sabahtan akşama kadar hummalı bir tempo<br />
ile çalışıyordu. Ev halkının giysilerinin ve ev eşyalarının çoğu onun hünerli<br />
ellerinden çıkmaydı."<br />
Çok zeki bir çocuk olan Daniel'ın, heyecanlandığı zamanlarda, gözünde ışıklar<br />
patlıyordu. Buna benzer bir durum çocukluğundan itibaren Tesla'ya da tüm<br />
hayatı boyunca musallat olacaktı.
Bunu yıllar sonra şöyle anlatacaktı: "Düşüncelerimin ve hareketlerimin önünü<br />
kesen, gerçek nesnelerin görünümünü çarpıtan, genellikle ışık patlamalarıyla<br />
birlikte ortaya çıkan görüntülerin neden olduğu bir duygu bu. Bunlar hep daha<br />
önce görmüş olduğum şeyler, şahit olduğum sahnelerdi, kesinlikle hayal ürünü<br />
değillerdi. Bir sözcük duyduğumda bunun bana ifade ettiği nesne gözlerimin<br />
önünde bütün canlılığı ile ortaya çıkıyordu ve elimi uzattığım takdirde ona<br />
dokunup dokunamayacağımdan bir türlü emin olamıyordum. Bu bende büyük<br />
bir huzursuzluk ve kaygı yaratıyordu. Başvurduğum hiçbir psikoloji ya da<br />
fizyoloji uzmanı bu durumu tam anlamıyla açıklayamıyordu..."<br />
Bu durumu beynin, aşırı heyecanlanma anlarında retina üzerinde refleks<br />
etkileri yaratması şeklinde açıklıyordu. Bunlar halusinasyon değildi. Gecenin<br />
karanlığında bir cenaze ya da başka rahatsız edici bir görüntü, gözlerinin<br />
önünde beliriveriyordu ve elleri ile gözlerini kapatsa dahi bu görüntüden<br />
kurtulamıyordu.<br />
"Eğer yanlış anlamıyorsam" diye yazıyor Tesla, "bir insanın tasavvur ettiği bir<br />
nesnenin imgesini bir perdeye yansıtmak ve böylece de bunu görünür kılmak<br />
mümkün olabilir. Böylesi bir ilerleme tüm insan ilişkilerinde bir devrim<br />
yapacaktır. Şuna inanıyorum ki bu mucize gelecekte gerçekleştirilebilir ve<br />
gerçekleştirilecektir de; şu kadarını söyleyebilirim ki, ben düşünce gücümün<br />
büyük bir oranını bu problemin çözülmesine adamış durumdayım."<br />
Tesla'dan sonra birçok parapsikolog, banyo edilmemiş fotoğraf filmlerinin<br />
üzerine zihinsel imgelerini yansıtabildiklerini iddia eden birçok insan üzerinde<br />
çalıştılar. Düşüncenin elektronik yazıcılara doğrudan gönderilebilmesi de yeni<br />
araştırmalara konu olmakta.<br />
Genç Tesla bu yıpratıcı imgelerden kurtulabilmek ve kendisine geçici de olsa<br />
bir rahatlama sağlayabilmek için hayal ürünü dünyalar kurmaya başladı. Her<br />
gece kendisini seyahatlere çıktığına, yeni yerler, şehirler, ülkeler gördüğüne,<br />
oralarda yaşadığına, yeni insanlarla tanıştığına, arkadaşlar edindiğine<br />
inandırıyordu ve "Her ne kadar inanılmaz da olsa bunlar bana gerçek<br />
hayattakiler kadar yakındı ve gerçeklerden bir nebze bile daha az canlı değildi."<br />
Bu, zihninin ciddi bir şekilde yeni icatlarla meşgul olmaya başlayacağı on yedi<br />
yaşına kadar devam edecekti. Daha sonra, bu yeteneği sayesinde tasarımlarını<br />
bir modele, çizime ya da deneye ihtiyaç duymadan zihninde sanki gerçekmiş<br />
gibi canlandırabildiğini fark edecekti.<br />
Bu yöntemin, tamamıyla deneysel olanlara nazaran, çok daha etkili ve<br />
ilerlemeye açık olduğunu düşünüyordu. Tesla'ya göre bir model inşa etmeye<br />
çalışırken detaylar arasında boğulma ve kullanılan aletlerin azizliğine uğrama<br />
riski oldukça yüksekti. Bunların yanı sıra tasarımcı işini geliştirirken asıl<br />
üzerinde çalışmakta olduğu tasarımın temel ilkesini göz ardı etmeye<br />
başlayabilirdi.<br />
"Benim yöntemim ise farklı. Hemen işi eyleme dökmeye kalkışmam. Aklıma bir<br />
fikir geldiğinde bunu ilk önce kafamda şekillendirmeye başlarım. Yapıyı
değiştiririm, eklemeler yaparım ve aygıtı zihnimde çalıştırırım. Yaptığım bir<br />
türbini düşüncelerimde işletmem ile atölyemde test etmem arasında benim için<br />
bir fark yoktur. Eğer bir dengesizlik varsa bunu bir yerlere not bile edebilirim."<br />
Yani, bir kavramı hiçbir şeye elini dahi sürmeden mükemmelleştirebileceğini<br />
öne sürüyordu. Aygıtı ancak tüm hataları beyninin içerisinde düzelttikten sonra<br />
cisimleştiriyordu.<br />
"Makine kesinlikle düşündüğüm şekilde çalışacaktır ve deney tam anlamıyla<br />
planladığım doğrultuda yürüyecektir. Yirmi yıllık çalışma hayatım boyunca<br />
bunun tek bir istisnasıyla bile karşılaşmadım. Neden başka türlü olsun ki?<br />
Mühendislik, elektriksel ve mekanik şekillerde pozitif sonuçlar verir.<br />
Matematiksel işleme tabi olmayacak ve etkileri ya da sonuçları uygun teorik ve<br />
pratik veriler doğrultusunda hesaplanamayacak çok az konu vardır..."<br />
Bu iddialarına karşın, Tesla tasarımlarının en azından bazı parçalarının<br />
taslaklarını önceden çiziyordu. Hayatının daha ileri safhalarında çalışma<br />
yöntemi Edison'un deneysel yaklaşımına daha fazla benzemeye başlayacaktı.<br />
Tesla'nın çocukluğundaki gelişiminin ayrıntılarını öğrenmek oldukça güç.<br />
Çünkü hem böylesine yetenekli hem de kendisini zihinsel açıdan bu denli sıkı<br />
bir disiplin altına alabilen bir çocuğun, hangi becerilerinin doğuştan olduğunu,<br />
hangilerini sonradan kazandığını anlamak zor. Yine de bir insanın bir sayfa<br />
yazıyı ya da bu sayfa üzerindeki belirli ilişkileri ve sayısız örneği bir bakışta<br />
ezberleyebilmesi için -buna ister fotoğrafik hafıza, ister formal hafıza deyin-<br />
özel bir beceriye sahip olması gerekir. Bu tip bir hafıza ilk olarak kendisini<br />
ergenlik çağında belli etmeye başlar. Bu da insan vücudundaki kimyasal<br />
değişikliklerin bunda etkili olduğunu akla getirmektedir.<br />
Tesla'nın durumunda da bu olağanüstü hatırlama gücü hayatının büyük bir<br />
bölümünde ona yardımcı oldu. Belki de bunda çocukluğunda aldığı özel<br />
eğitimin ve kendisine uyguladığı sürekli disiplinin de etkisi vardı. Colorado'da<br />
araştırma gereçlerinde deneme yanılma yöntemi ile yaptığı değişiklikler bu<br />
olağanüstü gücün belirtileridir.<br />
Görsel buluşlarının tek bir kötü yanı olduğunu, bunun da kendisini zihnen<br />
ulaşılmaz bir zenginliğe karşın parasal açıdan yoksul bırakması olduğunu iddia<br />
ederdi. Aslında çok değerli olan icatları son bir düzeltme yapılmadan, yani ticari<br />
bir hale getirilmeden hayata geçiriliyordu. Edison ise buna asla izin vermezdi<br />
ve bunun için de yanında birçok asistan çalıştırırdı. Doğrusu Edison'un diğer<br />
mucitlerin fikirlerini topladığını ve bunları patent bürosuna sattığını iddia<br />
edenler de vardır. Tesla'nın durumunda bu tam tersi yönde işliyordu. Fikirler<br />
zihninden öyle hızlı geçiyordu ki bunları oldukları yerde tutamıyordu. Her<br />
saniye kendisini heyecanlandıracak yeni bir şeyler oluşmaya başlıyordu<br />
kafasının içinde.<br />
Fotoğrafik hafızası diğer mühendislerle çalışmasını güçleştiriyordu. Diğerleri<br />
elle tutulur planlar istiyorlardı, Tesla ise zihniyle çalışıyordu. Okulda neredeyse<br />
sınıfta kalıyordu çünkü matematikte harikalar yaratmasına karşın zorunlu resim<br />
derslerine girmek istemiyordu.
Korkunç görüntüleri zihninden silip atabildiği zaman on iki yaşındaydı ancak<br />
tehlikeli ya da stresli durumlarda, ya da çok mutlu olduğu zamanlarda ortaya<br />
çıkan kaçınılmaz ışık patlamalarından asla kurtulamayacaktı. Bazı bazı,<br />
çevresindeki atmosferi canlı alevlerin yaladığını görüyordu. Bu durum etkisini<br />
yavaş yavaş yitireceğine daha da artırdı ve o yirmi beş yaşına geldiğinde doruk<br />
noktasına ulaştı.<br />
Altmış yaşına geldiğinde şöyle diyecekti: "Bu ışık patlamalarını hala zaman<br />
zaman yaşıyorum. Yeni bir fikrin zihnimde parıldayıvermesi gibi durumlarda<br />
ortaya çıkıyor. Ama artık eskisi kadar heyecan verici değil bu, eskiye nazaran<br />
daha etkisiz. Gözlerimi kapattığımda, ilk önce mutlaka çok koyu ve tek tonlu bir<br />
mavi fon görüyorum. Tıpkı açık ama yıldızsız bir gecede olduğu gibi. Birkaç<br />
saniye içinde bu alan parıltılar saçan ve bana doğru ilerleyen yeşil ışıltılarla<br />
doluyor. Neden sonra sağ tarafımda birbirine paralel ve yakın ışınların<br />
oluşturduğu iki ayrı sistem görüyorum. Bu iki sistem birbirleri ile dik açı<br />
oluşturacak şekilde duruyorlar; sarı, yeşil ve altın renklerinin hakim olmasına<br />
karşın, her türlü rengi içeriyorlar. Sonra bu çizgiler daha da parlaklaşmaya<br />
başlıyor ve her yere parıltılar saçan belirgin noktalar serpiliyor. Bu resim yavaş<br />
yavaş görüntü alanımdan çıkıyor ve sola doğru kayarak yok olup gidiyor, yerini<br />
pek de hoş olmayan ölü bir griliğe bırakıyor. Burayı çabucak kabaran ve<br />
kendilerine canlı formlar vermeye çalışıyormuş gibi duran bulutlar doldurmaya<br />
başlıyor. İşin ilginç yanı şu ki, ikinci aşamaya geçilinceye değin bu griliği<br />
belirgin bir şekle benzetemiyorum. Her seferinde, uyuya kalmadan az önce,<br />
gözlerimde kimi şeylerin ya da insanların görüntüleri canlanıyor. Onları<br />
gördüğüm anda anlıyorum ki bilincimi yitirmek üzereyim. Eğer ortaya<br />
çıkmıyorlarsa ya da bunu reddediyorlarsa biliyorum ki bu uykusuz bir gece<br />
geçireceğim anlamına geliyor."<br />
Okulda yabancı dil öğreniminde üstün başarı göstermişti. Slav diyalektlerinin<br />
yanı sıra İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca'ya hakimdi. Ama asıl<br />
matematikte yıldızlaşmıştı. Öğretmen soruyu tahtaya yazarken pusuya yatan ve<br />
yazması biter bitmez yanıtı patlatan cesaret kırıcı öğrencilerden biriydi.<br />
Başlarda bunun bir kandırmaca olduğu zannedilmişti. Ama kısa bir süre sonra<br />
bunun da cisimleri görselleştiren bir yetenek olduğu anlaşılacaktı. Zihninin<br />
optik ekranında tüm logaritmik tabloları depolayabiliyor ve gerektiği zaman da<br />
bunları kullanıma açabiliyordu. Yine de bir bilim insanı olduktan sonra tek bir<br />
bilimsel problemi çözebilmek uğruna uzun süre çaba sarf edeceği zamanlar<br />
gelecekti.<br />
Birçok yaratıcı insanın yabancısı olmadığı bir durumu o da sıkça yaşıyordu. Bir<br />
türlü konsantre olamadığı, yanıtı bildiği halde somut bir hale getiremediği o<br />
anlar için, "İşin harika olan yanı" diyordu, "eğer bu şekilde hissediyorsam<br />
şundan kesinlikle emindim ki bu, problemi aslında çözmüş olduğum ve kısa bir<br />
süre sonra peşinde olduğum şeyi elde edeceğim anlamına geliyordu."<br />
Elle tutulur sonuçlar da bu sezgiyi doğruluyordu. Şu bir gerçek ki Tesla'nın<br />
hayatı boyunca yaptığı makinelerin hemen hepsi kusursuz işlemiştir. Bilimsel<br />
ilkelerde yanılabilirdi, ya da yapım sırasında kullanılan malzemenin niteliği
konusunda dahi hata yapabilirdi ancak zihninde evrim geçiren ve sonradan<br />
metale dökülen makineler tam anlamıyla istediği şekilde çalışırdı.<br />
Belki de onun çocukluğunda okul psikologları olsaydı gerçeklikle bağını<br />
koparan bu görüntüler nedeniyle ona hemen şizofreni tanısı konulacaktı; hızla<br />
terapilere ve ilaç tedavilerine başlanacaktı -belki de böylece yaratıcılığının<br />
kaynağı 'tedavi' edilecekti.<br />
Zihninde yer eden imgelerin daha önce yaşadığı sahnelerden kaynaklandığını<br />
keşfettiğinde, çok önemli bir gerçeğe parmak bastığına inanmıştı. Her zaman<br />
için dışsal kaynağı bulmaya çalışmaya karar verdi. Yani uzun lafın kısası,<br />
Freud'un yöntemleri daha yaygınlaşmaya başlamadan çok önceleri bir çeşit<br />
otoanaliz yöntemi geliştirmişti ve bunu neredeyse bir refleks haline<br />
dönüştürmüştü.<br />
"Neden ve sonuç arasında bağlantı kurmada önemli becerilere sahip oldum"<br />
diyordu. "Kısa bir süre sonra, şaşkınlıkla, aklımdan geçen tüm düşüncelerin<br />
dışsal bir izlenimden etkilendiğini fark ettim."<br />
Bu egzersizlerden çıkardığı sonuçların tümü o kadar da yüreklendirici değildi.<br />
Özgür iradesine dayandığını düşündüğü eylemlerinin aslında dış koşulların ve<br />
olayların bir sonucu olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ve eğer bu doğru ise<br />
insan bir robottan pek de farklı bir şey değildi. Ya da farklı bir deyişle, bir<br />
insanın yaptığı her şey, buna deneyimlere dayanan hükümler doğrultusunda<br />
hareket etmek de dahil, bir makineye de yaptırılabilirdi.<br />
Bu düşüncelerden yola çıkarak Tesla hayatında daha sonraları önemli bir yer<br />
tutacak -farklı açılardan da olsa- iki anlayış geliştirecekti. Birincisi insanların<br />
"etten kemikten yapılma makineler" olduğu idi. Diğeri de makinelerin, her türlü<br />
pratik amaç uğruna, insanlaştırılabileceği idi. Birincisinin sosyal hayatına pek<br />
bir değişiklik getirdiği söylenemez ama ikincisi onu "tele-otomatik" ya da robot<br />
dediği garip bir dünyaya sürükleyecekti.<br />
Tesla ailesi, Nikola altı yaşındayken, Gospiç şehrinin yakınlarına taşınmıştı.<br />
Orada okula başlayacaktı ve hayatında ilk defa mekanik modeller ve su<br />
türbinleri ile tanışacaktı. Bunlardan bir sürü yapacak ve hepsini çalışıyor<br />
görmekten büyük bir zevk almaya başlayacaktı. Niagara Çağlayanı hakkında<br />
okuduğu bir yazı da onu büyülemeye yetecekti. Hemen hayalinde çağlayan<br />
sularının döndürdüğü devasa bir tekerlek canlanmıştı. Amcasına bir gün<br />
Amerika'ya gideceğini ve bu hayalini gerçekleştireceğini anlatıyordu. Otuz yıl<br />
sonra bu fikrinin hayata geçirildiğini gördüğünde "zihnin çözülemez gizemi"<br />
üzerine uzun uzun düşünmeye fırsat bulacaktı.<br />
On yaşındayken, yeni bir kurum olan ve iyi bir fizik bölümüne sahip olan<br />
Jimnasyum'a yazıldı. Öğretmenlerinin sergilediği gösteriler onu büyülüyordu.<br />
Burada matematiğe olan yetkinliği parıldamaya başlamıştı ama babası "onu bir<br />
sınıftan diğerine geçirebilmek için hatırı sayılır bir çaba sarf ediyordu" çünkü<br />
resim derslerinde bir türlü dikiş tutturamıyordu.
İkinci yılında, saplantı derecesinde, sabit hava basıncı ve vakum olanağı ile<br />
sürekli hareket üretebilme sevdasına kapıldı. Çılgıncasına bu güçlere gem<br />
vurmaya çalışıyordu ama uzun süre ne yapacağını bilemedi. En sonunda,<br />
"Çabalarım beni, daha önce hiçbir ölümlünün başaramadığı bir icadın eşiğine<br />
getirdi." Bu en büyük düşlerinden biriydi: uçabilmek.<br />
"Her gün, kendimi havanın içinde uzak mesafelere taşıyabiliyordum ama bunu<br />
nasıl başarabildiğimi bir türlü anlayamıyordum... Şimdi elimde somut bir veri<br />
vardı: bir eksen etrafında dönen bir şaft, çırpınan kanatlar ve sınırsız bir gücün<br />
vakumundan ibaret bir uçma makinesi!"<br />
Yaptığı, iki taşıyıcı üzerinde serbestçe dönebilen bir silindir ve buna<br />
mükemmel bir şekilde oturan ve kısmen de kapatan bir dörtgendi. Gövdenin<br />
açık kısmı bir bölme ile kapatılmıştı ve silindirik parça hava geçirmez döner<br />
eklemler ile birbirinden tamamen bağımsız iki bölüme ayrılmıştı. Bu<br />
bölümlerden biri contalanmıştı ve içinde hava yoktu, diğer bölüm ise açıktı ve<br />
bu da silindiri sürekli hareket halinde tutacaktı -en azından mucidimiz böyle<br />
düşünüyordu. Ve gerçekten de, yapımı bittikten sonra şaft hafifçe dönmeye<br />
başlayacaktı.<br />
"Bundarn sonra, rahatlığı ve lüksü ile Kral Süleyman'a yaraşacak bir taşıtla her<br />
gün hava gezintilerine çıkmaya başladım... Atmosfer basıncının silindir<br />
yüzeyine dik açı ile etki ettiğini ve yavaş dönme hareketinin bir sızıntıdan<br />
kaynaklandığını fark etmem için çok zaman geçmesi gerekecekti. Bu bilgiye<br />
zamanla ulaşmış olmama rağmen bu benim için acı verici bir deneyim<br />
olacaktı."<br />
Kendisine birkaç numara küçük gelen bu okula devam ederken: "Tehlikeli bir<br />
hastalığa, daha doğrusu bir dizi hastalığa yakalandım, durumum o derece<br />
kötüleşmişti ki doktorlar beni tanrıya havale etmişlerdi." Kendisini biraz<br />
toparlayınca iyileşmesine yardımcı olur umuduyla okumaya başlamasına izin<br />
verildi. En sonunda yerel kütüphanedeki kitapların bir katalogunu hazırlaması<br />
istendi kendisinden. Bu görev sayesinde Mark Twain'in ilk eserleriyle tanışma<br />
şansını yakalayacaktı. Bu tanışmanın verdiği mutluluğun etkisiyle mucizevi bir<br />
iyileşme gösterecekti. Fakat ne yazık ki bu anekdot pek de akla yakın<br />
gözükmemektedir, zira Mark Twain o zamanlarda henüz okyanusu aşıp<br />
Hırvatistan'daki küçük bir kütüphaneye kadar ulaşacak bir kitap yazmamıştı.<br />
Hikayenin doğrusu her ne ise, Tesla bu kitaplardan çok hoşlanmış ve<br />
etkilenmişti. Bundan yirmi beş yıl sonra büyük mizah ustası ile New York'ta<br />
karşılaşacaktı ve bu hikayeyi kendisine anlattığı zaman Twain'in gözyaşlarına<br />
boğulması karşısında hayrete düşecekti.<br />
Nikola öğrenimine Hırvatistan'ın Karlstadt şehrindeki daha yüksek bir okulda<br />
devam edecekti. Burası oldukça kasvetli, bataklıklarla kaplı bir bölgeydi ve<br />
sonuç olarak çocuk birkaç kere sıtma illetinin pençesine düşecekti. Ama bu<br />
hastalık fizik profesörünün de etkisiyle elektriğe yoğun bir ilgi duymasını<br />
engelleyemeyecekti. Gördüğü her deney zihninde binlerce yankı buluyordu,<br />
onu deneylerle ve araştırmalarla dolu bir geleceğe yöneltiyordu.
Eve döndüğünde bölge kolera salgınından kırılmaktaydı ve o da bu hastalığa<br />
yakalanmakta gecikmedi. Dokuz ay yatakta kaldı. Zar zor hareket edebiliyordu<br />
ve bir kez daha kendisinden umut kesilmişti. Bir keresinde babasının onu bir<br />
nebze olsun neşelendirebilmek için yanına oturup konuşmaya çalıştığını<br />
hatırlıyordu, o da bütün gücünü toplayıp babasına şöyle diyebilmişti: "Belki<br />
mühendislik okumama izin verirseniz kendimi daha iyi hissedebilirim."<br />
Nikola'nın ne olursa olsun din adamı olması gerektiğini düşünen papaz Tesla<br />
bu defa kendi merhametinin kapanına kıstırılmıştı ve boyun eğmek zorunda<br />
kalacaktı.<br />
Bundan sonra olanlar biraz karışık. Görünen o ki Tesla'ya ordudan üç yıllık<br />
hizmet için bir celp gelmiş, bu görev ona din adamlığından daha da korkunç<br />
görünmüştü. Bu konuya sonraları fazla değinmemişti. Tek söylediği babasının<br />
sağlığına yeniden kavuşması için dağlarda bir süre kamp yapmasının iyi<br />
olacağı konusunda ısrarcı davranmış olması. Anlaşılan olay bu yönde gelişmiş<br />
ve Tesla orduya hizmet etmek zorunda kalmamıştı. Babasının ailesinde birçok<br />
yüksek rütbeli subay vardı ve anlaşılan onlar bilinen sağlık nedenlerini öne<br />
sürerek Tesla'nın ordu hizmetinden kurtulmasını sağlamışlardı.<br />
Dağlarda geçen inişli çıkışlı bir yıl doğurgan hayal gücünü dizginlemeye yeterli<br />
olmamıştı. Atlantik Okyanusu altından mektup alışverişini sağlayacak bir tüp<br />
geçit fikri musallat olmuştu bu defa da kafasına. Tüpün içinden küresel mektup<br />
kutularının ittirilmesini sağlayacak suyu pompalama ünitesinin matematiksel<br />
hesapları üzerinde çalışmıştı. Ancak tüpün, akan su ile sürtünmesinden<br />
kaynaklanacak direncini hesaplamayı başaramamıştı. Sürtünme o denli büyük<br />
çıkıyordu ki planı iptal etmek zorunda kalmıştı. Ama bundan da sonraki<br />
icatlarında kullanabileceği bir sonuç çıkarmıştı.<br />
Ivır zıvır işlere harcayacak vakti olmadığından hemen ekvatorun çevresinde<br />
dönecek devasa bir çember inşa etme projesi üzerine düşünmeye başlamıştı.<br />
Çember başta bir iskeleye bağlı duracaktı ama iskele düşürüldükten sonra<br />
Dünya'nın hızına eşit bir hızla dönmeye başlayacaktı. Bu açıdan bakılınca proje<br />
yirminci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan senkronize uyduları getirmektedir<br />
insanın aklına. Tesla bununla daha bile fazlasını hedeflemişti. Bu aşamadan<br />
sonra çemberi dünyanın çevresinde sabit tutacak tepkisel bir güç harekete<br />
geçirilecekti. Böylece yolcular çembere tırmanabilecek ve saatte beş yüz<br />
kilometreye yakın bir hızla seyahat edebileceklerdi, ya da Dünya onların altında<br />
dönecek ve böylece dünyanın çevresini bir günde dolaşma şansını<br />
yakalayacaklardı.<br />
Bu bir yıllık, pratik olmasa da muhteşem olan düşünme ve düşleme<br />
döneminden sonra Avusturya Graz'daki Politeknik Okulu'na yazılacaktı. İlk<br />
yılında Ordu Öncü Birliği'nin bursunu kazanacaktı ve böylece parasal<br />
kaygılardan uzak bir yıl yaşayabilecekti. Buna karşılık sabah saat üçten akşam<br />
dokuza değin aralıksız çalışmak ve iki yıllık işi bir yıla sığdırmak zorunda<br />
kalacaktı. Çalıştığı temel konular fizik, matematik ve mekanikti.<br />
Bir işe başladı mı mutlaka sonunu getirme isteğinin Voltaire'in kitaplarını<br />
okumaya başlaması ile birlikte neredeyse kendi sonunu getirdiğini anımsıyor.<br />
Küçük puntolarla yazılmış yüz cilde yakın kitabı olduğunu dehşete düşerek
öğrendiğinde "bu devin yazdığı kitapları okuyabilmek için günde yetmiş iki<br />
fincan koyu kahve içerek" iç huzurunu yakalamaya gayret edecekti.<br />
Öğrenim yılının sonunda girdiği dokuz sınavdan da kolaylıkla yakasını<br />
sıyıracaktı. Ama ertesi sene okula döndüğünde ekonomik rahatlığının yerinde<br />
yeller estiğini görecekti. Ordu Öncü Bursu iptal edilmişti ve bir din görevlisinin<br />
maaşı, yüksek meblağdaki harçları karşılayabilmekten çok uzaktı. Bu nedenle<br />
okul yılı bitmeden Tesla derslerini bırakmak zorunda kalacaktı. Ama elinde<br />
kalan kısıtlı zamanı çok iyi değerlendirecek ve bu ikinci yılında alternatif bir<br />
doğru-akım elektrik aleti fikri geliştirmeye başlayacaktı.<br />
Elektrik mekanizmasını Tesla ile tanıştıran kişi teorik ve deneysel fizik<br />
derslerini veren bir Alman, Profesör Poeschl'dı. Adamın "elleri ve ayaklan bir<br />
ayının pençeleri kadar devasa" olmasına karşın Tesla için bu deneyler<br />
fazlasıyla ilham kaynağı oluyordu. Bir gün Paris'ten Gramme Makinesi denilen<br />
ve hem motor hem de dinamo işlevi görebilen bir doğru-akım aygıtı geldi. Tesla<br />
bu makineyi kendinden geçmiş bir halde incelerken tarif edilemez bir haz<br />
duymuştu. Komütatörü ve tele dolanmış bir armatürü vardı. Çalışırken<br />
kıvılcımlar saçıyordu. Bunun üzerine Tesla acemice Profesör Poeschl'e<br />
komütatörü kaldırarak ve alternatif akıma bağlayarak tasarımın<br />
geliştirilebileceğini söyleyecekti.<br />
"Bay Tesla büyük işler başaracak" diye yanıtlayacaktı Alman profesör, ağır<br />
ağır ve sert bir tavırla. "Ama bunu asla yapamayacak. Bu yerçekimi gibi sabit<br />
bir çekim kuvvetini merkezkaç kuvvetine çevirmeye çalışmakla aynı şey<br />
olurdu."<br />
Genç Sırp bu fikrin nasıl hayata geçirilebileceğini bilemiyordu ama cevabın<br />
zihninde bir yerlerde gizli olduğunu, çözümü bulana dek rahat yüzü<br />
göremeyeceğini de biliyordu.<br />
Ama Tesla'nın parası suyunu çekmişti. Borç para bulmaya çalıştı, bunu da<br />
başaramayınca kumar oynamaya başladı. Kağıt oyunlarında pek başarılı değildi<br />
ama bilardoda harikalar yaratıyordu.<br />
Ne yazık ki onu bu yeni keşfettiği becerisi de kurtaramayacaktı. Tesla'nın<br />
yeğeni Nikola Trbojeviç diğer aile üyelerine, Tesla'nın kolejden ve "kağıt<br />
oyunları oynamak ve düzensiz bir hayat sürmekten dolayı" da polis tarafından<br />
şehirden "atıldığını" öğrendiğini anlatır.<br />
Annesi gerekli parayı zar zor toparlamış ve onunla buluşmak için Prag'a<br />
gitmişti. Babası ise onunla konuşmayı dahi reddediyordu. İki yılını geçirdiği<br />
Prag'da bir üniversitedeki derslere gayri resmi bir şekilde devam etmiş olabilir<br />
ama Çekoslovak hükümetinin kayıtlarına göre Çekoslovakya'daki dört<br />
üniversiteden hiçbirine kayıtlı değilmiş. Muhtemelen Tesla kendi kendinin<br />
öğretmeni olmuştu ki bu onun değerinden hiçbir şey eksiltmez. Faraday da<br />
kendi kendinin öğretmeni olmuş bir insandı.<br />
1879 yılında Tesla, Maribor'da bir iş bulmaya çalışacak ama bunda da başarısız<br />
olacaktı. En sonunda eve dönmek zorunda kalmıştı. Aynı yıl babası da ölecekti
ve bu olaydan kısa bir süre sonra çalışmalarına devam edebilmek ümidiyle<br />
Prag'a geri dönecekti. Yirmi dört yaşına kadar orada kaldığına, dersleri<br />
izlediğine, çalışmalarına kütüphanede devam ettiğine ve bu şekilde kendisini<br />
fizik ve elektrik mühendisliği alanlarında geliştirdiğine inanılıyor.<br />
Büyük olasılıkla kendine bir gelir sağlayabilmek umuduyla kumar oynamaya<br />
yine devam etmişti. Ancak bu defa müptela olma tehlikesi yoktu. Tesla nasıl bir<br />
kumarbaz haline geldiğini ve daha sonra bundan nasıl kurtulduğunu şöyle<br />
anlatır: "Oturup kağıt oynamak benim için mükemmel bir zevk kaynağıydı.<br />
Babam örnek bir yaşam timsaliydi ve asla benim yaptığım gibi, boş yere para<br />
ve zaman harcamaya katlanamazdı... Ona şöyle derdim: 'İstediğim zaman<br />
bundan vazgeçebilirim ama cennetin nimetlerini satın almamı sağlayacak bu<br />
oyunu neden bırakmam gereksin ki?' Zaman zaman öfkeye kapılır ve beni<br />
aşağılardı. Oysa annem farklıydı. O erkeklerin karakterini iyi tanırdı ve bir<br />
insanın kurtuluşunun ancak ve ancak kendi çabaları sayesinde olabileceğine<br />
inanırdı. Bir ikindi vakti, tüm paramı kaybetmiştim ve oyuna devam edebilmek<br />
için para arıyordum, sonra o yanıma geldi. Elinde fişler olduğu halde bana<br />
şöyle dedi: 'Git keyfine bak. Pek yakında elimizdeki her şeyi kaybedeceksin ve<br />
bu çok daha iyi olacak. Bunun üstesinden gelebileceğini biliyorum.' Haklıydı. O<br />
zaman, orada arzumun üstesinden geldim...Yalnızca vazgeçmedim, küçük bir<br />
izini dahi bırakmayacak şekilde bu şehveti yüreğimden söküp attım..."<br />
Hayatının geri kalan bölümünde haddinden fazla sigara içmeye başladı, kahve<br />
de kalbini zayıf düşürüyordu. Ama irade gücü bir kez daha üstün gelecekti ve<br />
her iki kötü alışkanlıktan da kurtaracaktı onu. Çay içmeyi bile bırakmıştı. Tesla<br />
açıkça ("etten kemikten yapılma makineler" olan insanların sahip olmadığı)<br />
özgür irade ile irade gücünü ya da azmi, birbirinden ayırmaya başlamıştı.<br />
3. UZAKLARDAN GÖÇÜP GELENLER<br />
Amerika ve Avrupa'da telgraflar tıkırdamaya başlamıştı. Transatlantik kablo<br />
hattı döşenmişti. Alexander Graham Bell'in telefonları hızla tüm kıtaya<br />
yayılmaya başlamıştı ki 1881 yılında Budapeşte'de de bir santral kurulacağı<br />
haberi duyuldu. Bu şehir, Thomas Alva Edison'ın şubesi olma şerefine<br />
ulaşacak dört Avrupa şehrinden biriydi.<br />
Tesla o yıl ocak ayında Budapeşte'ye doğru yola çıktı. Amcasının sözü geçen<br />
bir arkadaşı sayesinde Macaristan Hükümeti Merkez Telgraf Ofisi'nde bir iş<br />
bulmuştu kendisine. Elbette ki oldukça düşük ücretli bir görevli olarak çalışmak<br />
genç mühendisin hayallerini süslemiyordu. Ama o bu işe de büyük bir<br />
mutlulukla sarılacaktı.<br />
Kısa bir süre sonra, doktorların başka şekilde açıklayamadıkları için sinir<br />
bozukluğu adını verdikleri bir hastalığa yakalanacaktı.<br />
Tesla'nın hisleri oldukça kuvvetliydi. Birçok kere alevler çatırdamaya başlar<br />
başlamaz uykusundan uyanarak komşularını kendi evlerinde çıkmak üzere olan<br />
yangınlardan kurtarmıştı.
Kırk yaşlarında, Colorado'da bir şimşek deneyi üzerinde çalışırken neredeyse<br />
bin kilometre ötedeki gök gürlemelerini duyduğunu iddia etmişti, asistanları ise<br />
ancak üç yüz kilometre uzaklıktakileri duyabiliyorlardı.<br />
Ama hastalığı sırasında hissettikleri Tesla'nın bile standartlarının üzerindeydi.<br />
Birkaç oda uzaklıktaki bir saatin tik tak seslerini bile duyabiliyordu. Odasında<br />
dolanan bir sineğin vızıltısı kulak zarlarını patlatacak gibi oluyordu. Birkaç<br />
kilometre öteden geçen bir at arabası neredeyse bütün vücudunu titretiyordu.<br />
Elli kilometre öteden geçen bir trenin düdüğü oturduğu sandalyeyi öylesine<br />
titretiyordu ki duyduğu acı dayanılmaz oluyordu. Ayaklarının altındaki zemin<br />
sürekli oynuyordu. Dinlenebilmek için yatağının altına kauçuk minderler<br />
koyuyordu.<br />
"Yakından ve uzaklardan gelen kükreyen sesler beni korkuya sürüklüyordu ve<br />
bunların ne olduğunu bir türlü ayırt edemiyordum. Güneş ışınlarının önü<br />
periyodik olarak kesildiğinde bu beynim üzerinde öylesine büyük bir güç alanı<br />
yaratıyordu ki kendimden geçiyordum. Bir köprü ya da bunun gibi bir yapının<br />
altından geçebilmek için tüm irademi zorlamam gerekiyordu çünkü kafatasım<br />
üzerinde dayanılmaz bir basınç hissediyordum. Karanlıkta bir yarasa kadar<br />
duyarlı olabiliyordum, metrelerce uzaklıktaki bir nesnenin varlığını alnımda<br />
hissettiğim bir ürperti sayesinde fark edebiliyordum."<br />
Bu dönemde nabız atışları normalin altından dakikada iki yüz altmışa kadar<br />
aniden inip çıkabiliyordu. Kendi bedenindeki seğirmeler ve titremeler bile<br />
neredeyse başlı başına dayanılmaz bir ıstırap kaynağı haline gelmişti.<br />
Doğal olarak Budapeşte'deki tıp uzmanları bu durum karşısında hayrete<br />
düşmüşlerdi. Adını yeni yeni duyurmaya başlamış bir doktor hem Tesla'ya<br />
yüksek dozda potasyum salık veriyor hem de hastalığının tedavisinin mümkün<br />
olmadığını söylüyordu.<br />
Tesla o zamanlar için şöyle söylüyor: "O zamanlarda fizyoloji ve psikoloji<br />
uzmanlarının incelemelerine tabi olamadığım için ölene dek kişisel bir<br />
pişmanlık duyacağım. Hayata umarsızca sarılmıştım ama iyileşebileceğimi hiç<br />
ümit etmiyordum."<br />
Buna karşın sağlığına kavuşmakla kalmadı, bir arkadaşının yardımı ile o güne<br />
kadar hiç sahip olamadığı bir güce ulaştı. Arkadaşının adı Anital Szigety idi. Bir<br />
makinist, aynı zamanda da bir atletti. Szigety Tesla'yı sürekli egzersiz yapmanın<br />
faydalarına inandırmıştı ve ikisi sık sık birlikte şehir turlarına çıkıyorlardı.<br />
Graz Politeknik'ten ayrılmasının üzerinden yıllar geçmiş olmasına karşın iyi<br />
çalışmayan doğru akım mekanizması Tesla'nın aklından bir an bile çıkmamıştı.<br />
Daha sonraları her zamanki gösterişli üslubuyla bu konu hakkında şunları<br />
yazacaktı: "Bu konuyu basit bir çözümle geçiştirmek istemiyordum. Bu konu<br />
içimde kalmıştı, bu bir ölüm kalım meselesiydi. Muvaffak olamadığım takdirde<br />
yok olup gideceğimi biliyordum."<br />
Ama, aslında savaşı kazanmış olduğunu hissediyordu. "Beynimin kıvrımları<br />
arasında bir yerde yatıyordu yanıt ama henüz bunu kelimelere dökememiştim."
Bir ikindi vakti arkadaşı Szigety ile birlikte şehir parkında günbatımına doğru<br />
yürüyorlardı ve Tesla Goethe'nin Faust'undan pasajlar okuyordu.<br />
O an, "Fikir bir şimşek gibi çaktı ve bir anda gerçek tüm çıplaklığıyla karşımda<br />
parıldamaya başladı."<br />
Tesla'nın çırpınan uzun kollan nöbet geçiriyor gibi öne doğru uzanmıştı.<br />
Szigety telaşlanmış, arkadaşını bir banka oturtmaya çalışıyordu ama Tesla bir<br />
dal parçası bulana kadar rahat edemeyecekti. Oturur oturmaz toprağın üzerine<br />
bir diyagram çizmeye başladı.<br />
"Bak işte motor burada, bak da gör nasıl da tersyüz ediyorum onu."<br />
Tozların üzerine çiziktirdiği bu diyagram altı yıl sonra Amerika Elektrik<br />
Mühendisleri Enstitüsü'ndeki söylevinde gösterilecek, dünyaya yepyeni basit<br />
ve kullanışlı bir bilimsel ilke olarak sunulacaktı. Uygulamaları teknoloji<br />
dünyasında tam anlamıyla bir çığır açacaktı.<br />
Tesla'nın aklında sadece yeni bir motor değil, tamamıyla yeni bir sistem vardı<br />
çünkü düzensiz salınım yapan iki ya da daha fazla dalgalı akımın ürettiği sabit<br />
bir eksen etrafında dönen manyetik alan ilkesini bulmuştu. Uyumlu akımların<br />
yarattığı bu kasırga sayesinde hem komütatör (bir elektrik akımının yönünü<br />
değiştirmekte kullanılan aygıt) hem de akıma yol işlevi gören armatürler devre<br />
dışı kalıyordu. Profesör Poeschl'in tezini çürütmüştü.<br />
Bunca hareketliliğe karşın Tesla'nınki ortaya çıkana değin tam anlamıyla<br />
başarılı bir AC motoru üretilememişti. Bu indüksiyon motoru yepyeni bir<br />
sistemin atar damarıydı ve bilim dünyası için çok büyük bir adımdı.<br />
Tabii büyük bir icada hayat vermekle bunu insanlara duyurmak arasında<br />
dağlar kadar fark vardır. Tesla çoktan kendisini zengin ve ünlü bir adam olarak<br />
görmeye başlamış, hayal gücünün meyvelerini verdiğini düşünmüştü; tabii<br />
bunlar aldığı çekin kendisine ne kadar süre yeteceğine bağlı idi. En sonunda<br />
buruk bir şekilde, "Ayın son yirmi dokuz günü en zor geçenleri" diye itiraf<br />
edecekti. Ama artık bu zorluklar bile ona daha katlanılabilir geliyordu çünkü en<br />
sonunda kendisine bir mucit gözüyle bakabiliyordu.<br />
"Bu olmak istediğim şeydi... Arşimet benim idealimdeki insandı. Sanatçıların<br />
eserlerine de hayranlık duyuyordum ama bunlar benim zihnim için gölgelerden<br />
ve biçimlerden ibaretti. Bir mucit ise dünyaya somut yaratılar verirdi, yaşayan<br />
ve işleyen eserler."<br />
Bunu takip eden günlerde kendini tamamıyla yeni alternatif akım aletleri<br />
geliştirmeye adadı.<br />
"Bu, hayatımda hissettiğim en eksiksiz zihinsel mutluluk haliydi... Fikirler<br />
sakin bir akışla zihnime doluyordu, çektiğim tek zorluk onları oldukları yerde<br />
tutamamamdı.
"Tasarladığım aygıtın parçaları zihnimde en ince ayrıntılarına değin bütün<br />
somutluğuyla canlanıyordu. Sürekli çalışan makineler hayal etmekten büyük bir<br />
zevk alıyordum... Doğal bir esin arzulu bir isteğe dönüştüğünde insan hedefine<br />
dev adımlarla koşmaya başlar. Ben de iki aydan daha kısa bir süre içinde bu<br />
sistem dahilinde akla hayale gelebilecek her türden değişikliği ve motoru<br />
üretebildim..."<br />
Çok fazlı indüksiyon, yarı fazlı indüksiyon ve çok fazlı sinkronus gibi kullanışlı<br />
alternatif akım motorları; ayrıca elektrik üretecek, aktaracak ve kullanacak tüm<br />
çok fazlı ve tek fazlı motorları tasarlamıştı. Ve gerçekten de zamanla dünyadaki<br />
tüm elektrik, Tesla Çok Fazlı Sistemi ile üretilmeye, aktarılmaya, dağıtılmaya ve<br />
mekanik enerjiye dönüştürülmeye başlanacaktı.<br />
Yıl 1882 idi ve fikirler hala Tesla'nın zihninin içinde patlamaya devam ediyordu.<br />
Prototip üretecek ne zamanı ne de yeterli parası olduğundan telgraf ofisindeki<br />
işinde yoğunlaşacak ve kısa bir süre sonra mühendisliğe terfi edecekti. Merkez<br />
istasyondaki aygıtlarda çeşitli değişiklikler yapmıştı. Bunların arasında<br />
patentini almayı unuttuğu bir telefon amplifikatörü de (yüksel-teç) vardı ve bu iş<br />
sayesinde değerli pratik deneyimler kazanıyordu.<br />
Aile dostları sayesinde -Puskas denilen iki kardeş- Edison'un Paris'teki telefon<br />
şubelerinden birinden bir iş teklifi alacak ve 1882 güzünde Paris'e doğru yola<br />
çıkacaktı.<br />
İlgi alanının doruk noktasında Continental Edison Şirketi'ndeki görevlilere<br />
alternatif akımın muhteşem potansiyel faydalarını tanıtmak vardı. Fakat genç<br />
Sırp, Edison'un bu konuda konuşulmasından nefret ettiğini öğrendiğinde derin<br />
bir hayal kırıklığı yaşayacaktı.<br />
Genç ve Paris'te yaşıyor olmanın sağladığı olanaklar onu kısa sürede teselli<br />
edecekti. Amerikalı ve Fransız yeni arkadaşlar ediniyor, bilardodaki üstün<br />
becerisini geliştiriyor, her gün kilometrelerce yürüyor ve Sen nehrinde<br />
yüzüyordu.<br />
İşteki görevi sorun çözücülüğü idi. Fransa ve Almanya'da kurulan Edison<br />
enerji şebekelerindeki aksaklıkları düzeltiyordu. Bir gün şirket tarafından bir iş<br />
için Alsas'a gönderilince yanına gerekli malzemeleri de alacak ve ilk defa<br />
burada alternatif akım indüksiyon motorunu inşa edecekti. "Kaba taslak<br />
kurulmuş bir aletti ama alternatif akımların komütatöre gerek olmadan rotasyon<br />
sağladığını ilk defa görmek bana tarifi mümkün olmayan bir mutluluk<br />
yaşatmıştı."<br />
1883 yılı yazında, bir asistanın da yardımıyla aynı deneyi iki kere daha<br />
tekrarladı. Kendi ürettiği AC'nin Edison'un DC'sine olan üstünlüğü o derece<br />
belirgindi ki hiç kimsenin bunu görmezden gelemeyeceğini düşünüyordu.<br />
Tesla'dan, Alman Hükümetinin devralmayı reddettiği, Strasburg'daki bir Tren<br />
İstasyonu Aydınlatma Şebekesi konusunda bir şeyler yapması istenmişti. Ve<br />
Alman Hükümeti'nin bu konudaki şikayetlerinde oldukça büyük bir haklılık payı<br />
vardı. İmparator I. Wilhelm'in de hazır bulunduğu açılış töreni sırasında koca bir
duvar kısa devre nedeniyle havaya uçmuştu. Büyük bir ekonomik kayıp<br />
tehlikesiyle karşı karşıya kalan Fransa şubesi Tesla'ya dinamoyu tamir etmesi<br />
ve Almanları yatıştırması karşılığında yüklüce miktarda bir prim vaat etmişti.<br />
İşini başarıyla tamamlayan Tesla primini almak ümidiyle Paris'e dönmüştü.<br />
Ama üzülerek görecekti ki bu vaat asla yerine getirilmeyecekti. Amiri olan üç<br />
yönetici de en sonunda Tesla'nın tepesi atana ve istifasını verene dek işi<br />
birbirlerine havale edecekti.<br />
Şebekenin yöneticisi ve Edison'un yakın arkadaşlarından biri olan Charles<br />
Batchelor genç Sırp'ın yeteneklerinin farkına varmıştı. Tesla'ya kırların da,<br />
paraların da daha yeşil olduğu Amerika'ya gitmesini tavsiye edecekti.<br />
"Sermayeyi kediye yüklemiştim, güvenli işimi bırakmıştım ve şimdi tren<br />
hareket etmek üzereyken ellerim cebimde öylece kalakalmıştım" diye anlatıyor<br />
Tesla. "Biletim ve param yoktu, ne yapacağımı şaşırmıştım. Hareket halindeki<br />
trenin yanında koşmaya başlamıştım ve beynimin içi birbirine zıt düşüncelerle<br />
doluydu. Karar verdim, elimin çabukluğu bana yardım etti ve işte son anda<br />
kompartımanın içerisindeydim..."<br />
Amerika'ya doğru yola çıkmıştı. Cebinde birkaç kuruş para, yanında çiziktirdiği<br />
birkaç şiir ve makale taslağı -fazla açıklamaya gerek duymadan- çözümsüz bir<br />
problem olarak adlandırdığı bir dizi hesap ve bir uçuş makinesinin çizimleriyle<br />
beraber... Şurası kesindi ki, henüz yirmi sekizinde olmasına karşın dünyanın en<br />
büyük mucitlerinden birisiydi. Ama bundan, kendisinden başka, Tanrının tek bir<br />
kulunun haberi yoktu.<br />
4. EDİSON'UN HUZURUNDA<br />
Neyse ki, en azından hiç kimse, başındaki şaşalı melon şapkası ve üstünde<br />
kara paltosu olduğu halde sıcak bir temmuz günü Manhattan'daki Castle Gate<br />
Göçmen Bürosu'na giren Tesla'yı Montenegrolu bir çoban ya da çevresine<br />
yüklü miktarda borç takıp ortalardan kaybolan bir hapishane kaçkını<br />
zannetmemişti. 1884 yılıydı, yani Fransa halkının Amerika'ya Özgürlük Anıtı'nı<br />
armağan ettiği yıldı. Emma Lazarus'un sözlerine yanıt verircesine on altı milyon<br />
Avrupalı ve Asyalı birkaç yıl içinde bu ülkeye akın etmişti ve gelmeye de devam<br />
ediyorlardı. Kadın erkek, hatta çocuk, herkes Amerika'da patlak veren sanayi<br />
devrimini besleyen yakıt gibiydi. Bu yıl aynı zamanda 1884 paniğinin yaşandığı<br />
yıldı.<br />
Tesla, yeni gelenlerin emek çetelerine fabrikalarda, madenlerde,<br />
demiryollarında, limanlarda günde on üç saatlik ezici bir çalışma için köle gibi<br />
pazarlandığı Göçmen İş Bulma Kurumuna adımını dahi atmayacaktı. Bunun<br />
yerine, elinde Edison'a hitaben yazılmış kapı gibi tavsiye mektubu ve cebinde<br />
bir tanıdıktan aldığı adres ile polislere yol sora sora, cansiperane, New York<br />
sokaklarına atılacaktı.
Bir dükkanın yanından geçerken dükkan sahibinin bozuk bir makineye küfürler<br />
yağdırdığını işitti. Adamın yanında durdu ve makineyi tamir etmeyi teklif etti.<br />
Yapılan işten dükkan sahibi o denli hoşnut kaldı ki hemen Tesla'ya yirmi dolar<br />
verdi.<br />
Yürürken genç Sırp'ın aklına gemide duyduğu bir fıkra geldi ve gülümsemeye<br />
başladı. Amerika'ya henüz gelmiş Montenegrolu bir çoban yolda yürürken on<br />
dolarlık bir banknot görür. Eğilip parayı aldıktan sonra kendi kendine şöyle<br />
söylenir: "Bugün Amerika'daki ilk günüm, neden çalışmak zorunda olayım ki?"<br />
Henüz otuz ikisinde olmasına rağmen saçları ağarmaya başlayan Thomas Alva<br />
Edison, Bayan Edison'un kendi kreasyonundan ve ellerinden çıkma damalı işçi<br />
gömleği içinde kaba saba, neşeli, hafif kambur duran zeki bir insandı. İlk<br />
bakışta insana yüzünde bir ifade yokmuş gibi gelirdi ama ziyaretçileri kısa süre<br />
içinde gözlerinde parlayan uçsuz bucaksız enerjinin ve zekanın farkına<br />
varırlardı.<br />
O zamanlar Edison, bir dahi için bile, fazlasıyla zayıf birisiydi. Goerck<br />
Sokağındaki Edison Machine Works'ü ve Beşinci Cadde'deki Edison Electric<br />
Light şirketini kurmuştu. 255-57 Pearl Sokağındaki elektrik üretim istasyonu<br />
tüm Wall Street'e ve East River'a hizmet veriyordu. Ve New Jersey Menlo<br />
Park'ta birçok insanın çalıştığı ve inanılmaz olayların gerçekleşebileceği bir<br />
araştırma laboratuvarı vardı.<br />
Bazen kendisi de burada boy gösterir, laboratuvarın arkasındaki jeneratörden<br />
gelen doğru akımla beslenen ve demirlerin üzerinde saatte seksen kilometre<br />
hızla ilerleyebilen "küçük demir lokomotif canavarı"nın çevresinde dans ederdi.<br />
Bu laboratuvara sesini Edison'un fonografı ile ölümsüzleştirmek için Sarah<br />
Bernhard da gelmişti. Nazikçe Edison'un I. Napolyon'la olan benzerliğinden<br />
dem vurmuştu.<br />
Pearl Sokağı jeneratörü New Yorklu birkaç yüz varlıklı insana hizmet ediyordu<br />
ama Edison şehrin her yanındaki doğru akım şebekeleriyle uzak noktalardaki<br />
imalathaneleri, fabrikaları ve tiyatroları da besliyordu. Ayrıca denizde yüzen<br />
gemileri de aydınlatacak şebekeler kurması için ardı arkası kesilmeyen teklifler<br />
alıyordu ki bu da tam bir baş ağrısıydı. Çünkü denizin ortasında çıkabilecek<br />
olası bir yangın feci bir kabusa dönüşebilirdi.<br />
Aynı zamanda özlü sözlerinden gelen ününü de korumak zorundaydı. "Ticaret<br />
ve sanayi dünyasında herkes hırsızlık yapar" diyordu vecizelerinin bir<br />
tanesinde. "Ben de çok çaldım. Ama ben nasıl çalınacağını biliyorum. Diğerleri<br />
bilmiyorlar..." Diğerleri ile kastettiği Batı Sendikası idi. Onlar için bir iş<br />
yapıyordu, aynı zamanda da rakip firmaya onlara yaptığı işle rekabet etmelerini<br />
sağlayacak başka bir icadını satıyordu.<br />
Çok ünlü bir diğer deyişi de matematikçi olmaya ihtiyaç duymadığı, ne zaman<br />
istese bir tanesini işe alabileceği yolluydu. Formal eğitim almış bilim insanları<br />
bu sözlerden alınabilirdi ama Amerika'nın teknolojik ilerlemesinin bu<br />
safhasında mühendislerin ve mucitlerin doğal hayata çağdaşları olan<br />
akademisyenlerden çok daha fazla katkıda bulunduğu da göz ardı edilemezdi.
Herkes ne demek istediğini gayet iyi anlıyordu, Edison sözlerine icatlarının<br />
değerini getirdiği para ile ölçtüğünü ve başka bir şeyin onu ilgilendirmediğini<br />
eklemeden edemezdi.<br />
Julian Hawthorne şöyle açıklıyordu: "Eğer Edison mucitliği bırakıp yazarlığa<br />
merak sarsaydı dünyanın en büyük romancılarından biri olurdu..."<br />
1884 yılının sinirleri bozan bir yaz günüydü. Amerikalı mucit Pearl Sokağı<br />
üretim istasyonundayken Beşinci Cadde'deki Vanderbiltlerin evinden bir acil<br />
durum çağrısı aldı. Evde, ince metal tellerden oluşan iki kablonun birbirine<br />
dolanması nedeniyle yangın çıkmıştı. Alevler söndürülmüştü ama ateşten<br />
gömleği bir kere sırtına geçirmiş olan Bayan Vanderbilt yatışmak bilmiyordu.<br />
Sorunun kilerdeki buhar makinesinden ve kazandan kaynaklandığını<br />
öğrenmişti. Ama aklı başından giden kadın tüm şebekenin sökülmesini<br />
istiyordu.<br />
Edison hemen bir tamir takımını işbaşına çağırdı, fincanındaki soğuk kahveden<br />
bir yudum aldı ve ne yapacağını düşünmeye başladı. Telefon çaldı. Edison<br />
alıcıyı daha iyi işiten kulağına götürdü.<br />
Gemicilik şirketinin yöneticisi alaylı bir ses tonuyla aydınlatma şebekesindeki<br />
dinamoların tamir edilmesi konusunda herhangi bir planı olup olmadığını<br />
soruyordu. Büyük yolcu gemisi S.S. Oregon günlerdir limana çakılmış<br />
bekliyordu; tabii bu arada da şirket hatırı sayılır miktarda para kaybediyordu.<br />
Edison ne diyebilirdi ki? Gönderebileceği mühendisi yoktu.<br />
Hasetle Morgan'ı düşündü. Bay J. Pierpont Morgan, sırf Murray Tepesindeki<br />
malikanesinin bahçesinin altındaki özel kazanı ve buhar makinesi için bir<br />
mühendis tutmuştu. O kadar gürültü çıkartıyordu ki komşuları dava açma<br />
tehdidinde bulunmuşlardı. Ama bu Morgan için önemli bir sorun değildi; ne<br />
zaman işler sarpa sarsa bir puro yakıp yatı Corsair'le bir tura çıkabilirdi.<br />
"Hemen öğleden sonra bir mühendis göndereceğim" diye söz verdi Edison<br />
armatöre.<br />
Morgan, Edison'un tüm New York şehrini sarmalayan, iyi çalışmadığı için atları<br />
bile ürküten doğru akım şebekesinin finansörüydü. Ortalama finansörler ve<br />
sanayiciler hala elektriğin önemini kavrayamamışlardı ama Morgan gibi az<br />
sayıda insan elektriğin Arşimet'inkinden bu yana dünyada görülen en umut<br />
verici icatlardan biri olduğunu sezebiliyordu. Herkesin enerjiye ihtiyacı vardı.<br />
Ve er ya da geç herkes Edison'un akkorunu kullanmaya başlayacaktı.<br />
Elektrik mühendisliği, bilimsel yaratıcılığa sahip yetenekli insanların girdiği,<br />
vaat ettiği parasal zenginliğin yanı sıra bilinmeyen bir dünyanın çekiciliğini ve<br />
tehlikelerini de içeren yeni bir alandı.<br />
Cornell ve Columbia Üniversiteleri, ülkede bünyelerinde elektrik mühendisliği<br />
bölümleri bulunan ve bununla haklı bir gurur duyan birkaç kurumun arasında<br />
yerlerini almıştı. Amerika'da yetişen bir avuç uzman vardı ama bunların
arasından Edison, Joseph Henry, Elihu Thomson gibi devler çıkmıştı.<br />
Sanayiciler de Tesla, Michael Pupin, Charles Proteus Steinmetz, Batchelor,<br />
Fritz Lowenstein gibi yabancı bilim insanlarına yönelmişlerdi.<br />
Ama New York ışıklarının yanıp sönmesini en başta Edison'un dehasına<br />
borçluydu. Bayan Cornelius Vanderbilt'in aile malikanelerinin devasa<br />
merdivenlerinden beyaz saten ve elmaslardan müteşekkil, pek çok kişinin<br />
aklından uzun süre çıkmayacak, "Elektrik Işığı" adlı kostümü ile indiği ve<br />
Astorlar'la Vanderbiltler arasında güdülen kinin sona erdirildiği o dillere destan<br />
balo düzenleneli henüz bir yıl olmamıştı.<br />
Edison, olmayan mühendisini gemicilik şirketine göndermeyi vaat etmiş ve<br />
telefonun alıcısını henüz yerine koymuştu ki içeriye bir görevli girdi, Ann ve<br />
Nassau Sokaklarında yeni sorunlar çıktığını bildirdi. Mucidin deneyimsiz<br />
elektrik teknisyenlerinden birinin monte ettiği bağlantı kutusunda kaçak vardı.<br />
Bir faytoncu ve atı bir anda havaya fırlamış sonra da hızla sokağın diğer ucuna<br />
doğru kaybolup gitmişti.<br />
Edison bütün hıncını adamcağızdan çıkardı "Git eğer becerebilirsen kendine<br />
adam bul, akımı kes ve kaçağı tamir et" diye bağırdı bütün gücüyle.<br />
Başını kaldırınca bürosunda beklemekte olan uzun boylu bir siluet gördü.<br />
"Yardımcı olabilir miyim bayım?"<br />
Tesla kendini tanıttı, aksanına özen gösteriyordu ve biraz da bağırıyordu,<br />
Edison'un işitme problemi olduğundan haberi vardı.<br />
"Size Mr. Batchelor'dan bu mektubu getirdim, efendim."<br />
"Batchelor ha? Paris'te ters giden bir şeyler mi var?"<br />
"Bildiğim kadarıyla hayır, efendim."<br />
"Saçmalama, Paris'te her zaman ters giden bir şeyler vardır."<br />
Edison Batchelor'un kısa tavsiye mektubunu okudu ve homurdandı. Ama<br />
Tesla'ya da insanın içini delip geçen bir bakış fırlatmaktan geri kalmadı.<br />
"'İki müthiş adam tanıyorum ve sen bunlardan birisisin; diğeri de bu genç<br />
adam!' Ne tavsiye mektubu ama! Ne yaparsın sen?"<br />
Tesla geminin güvertesindeyken bu sahneyi defalarca prova etmişti. Edison'un<br />
şöhreti onu çok etkilemişti. İşte, formal bir eğitim almamış olmasına rağmen<br />
yüzlerce yararlı ürünün icatçısı olan adamın karşısındaydı şimdi. Kendisi ise<br />
yıllarca kitapların içine gömülüp kalmıştı, hem de ne uğruna? Bunu gösterecek<br />
ne geçmişti eline? Aldığı tüm o eğitim ne işine yaramıştı ki?<br />
Hemen Continental Edison için Fransa ve Almanya'da yaptıklarını anlatmaya<br />
koyuldu. Edison'un nefes bile almasına fırsat vermeden keşfettiği döngüsel
manyetik alan ilkesi ile çalışan kendi imalatı alternatif akım indüksiyon<br />
motorunu anlatmaya koyuldu. Bu geleceğin dalgası, diyordu. Akıllı bir yatırımcı<br />
bununla bir servet edinebilirdi.<br />
"Ağır ol!" dedi Edison sinirlenerek. "Bana bu safsatalardan bahsetme. Tehlikeli<br />
bir iş bu. Şu anda Amerika'da doğru akım kullanıyoruz. Bu, insanların hoşuna<br />
gidiyor ve ben de yuvarlanıp gidiyorum bu işle. Ama belki sana da bir iş<br />
verebilirim. Bir geminin aydınlatma şebekesini tamir edebilir misin?"<br />
Tesla aynı gün S.S.Oregon'un güvertesine yanında gerekli aletlerle çıkmış ve<br />
gerekli tamirleri yapmaya başlamıştı bile. Dinamolar oldukça kötü durumdaydı,<br />
birçok kısa devre ve kopukluk vardı. Tayfaların da yardımıyla bütün gece<br />
çalıştı. Ertesi gün şafak sökerken bütün iş bitmişti.<br />
Edison'un dükkanına doğru Beşinci Cadde'de yürüyordu ki yolda dinlenmek<br />
için evlerine gitmekte olan Edison ve onun önde gelen adamlarıyla karşılaştı.<br />
"İşte gecelerini sokaklarda geçiren Parislimiz de burada" diye söylendi Edison.<br />
Tesla gemideki her iki makinenin de tamirini henüz bitirmiş olduğunu<br />
söyleyince ona sessizce baktı ve tek bir sözcük daha söylemeden yoluna<br />
devam etti. Fakat aşırı hassas bir duyma yeteneği olan Tesla, biraz<br />
uzaklaştığında şöyle dediğini işitebilecekti: "Bu herif gerçekten de esaslı biri."<br />
Edison Tesla'nın yeteneklerini kısa sürede takdir edecek, kendisine şirketin<br />
problemlerini ve tasarımlarındaki sorunları çözmede tam yetki ve özgürlük<br />
tanıyacaktı. Tesla saat 10:30'dan sabah 5:00'a kadar çalışıyordu; yeni patronu<br />
onun bu temposu karşısında şu sözleri esirgemeyecekti: "Çok çalışkan<br />
adamlarım oldu ama senin gibi yamanını görmedim."<br />
Çok geçmeden Tesla, Edison'un ilkel dinamolarını elden geçirmeye ve doğru<br />
akımın kısıtlı olanaklarına karşın, daha etkili çalıştırılma yollarını araştırmaya<br />
başlayacaktı. Hepsinin yeniden tasarlanması için bir plan sunmuştu ve bu<br />
sayede yalnızca daha iyi çalışmalarını sağlamakla kalmayacağını, parasal<br />
olarak da şirketin oldukça kazançlı çıkacağını söylüyordu.<br />
Kurnaz iş adamı özellikle ikincil fayda üzerinde duruyordu ama Tesla'nın söz<br />
ettiği yeniden yapılanmanın büyük bir iş olduğunu ve bunun uzun süreceğini<br />
biliyordu. "Bu işin ucunda elli bin dolar var sana, tabii eğer altından<br />
kalkabilirsen" dedi.<br />
Tesla aylar sürecek hummalı bir çalışmaya girişti. Yirmi dört adet dinamoyu<br />
yeni plan doğrultusunca geliştirmekle kalmadı, sisteme bir de otomatik kontrol<br />
mekanizması ekledi, bunun için patenti alınacak orijinal bir sistem geliştirmişti.<br />
İki dahi arasındaki kişilik farklılıkları ilişkilerini daha en baştan mahkum<br />
etmişti. Edison, Tesla'yı bir teorisyen ve kültürlü olduğu için sevmiyordu.<br />
Menlo Park'ın Büyücüsü, dahiliğin yüzde doksanının "işe yaramayan şeyleri<br />
bilmekten" ibaret olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden kendisi sorunları inceden<br />
inceye tartmanın önemine inanıyordu.
Tesla da bu "deney bağımlılığı" hakkında şöyle konuşacaktı alaylı alaylı:<br />
"Edison ancak bir arıda bulunabilecek bir sebat ve gayretle samanlıkta iğne<br />
aramaya bayılır, her çöpün altını tek tek araştırırdı. Bu tip çabalara pek çok kez<br />
şahit oldum. Oysa ufak bir teori ve birkaç hesaplamayla bu angaryanın yüzde<br />
doksanından kurtulabilirdi insan."<br />
Tanınmış bir editör ve mühendis olan Thomas Commerfold Martin bir<br />
keresinde Tesla'nın doğduğu köyü Hırvatistan haritasında bulamayan<br />
Edison'un Tesla'ya ciddi ciddi hayatında hiç insan eti yiyip yemediğini<br />
sorduğunu anlatır.<br />
"En başına buyruk dahinin bile bir yörüngesi vardır" diye yazar Martin, "ve bu<br />
iki adamın kendilerine has yöntemleri, tarzları ve eğitimleri vardı. Bay Tesla<br />
kendi iyiliği için bu birlikteliğe bir son vermeliydi."<br />
En temel bir hijyen anlayışında dahi iki insan ancak bu denli zıt düşebilirdi<br />
birbiriyle. Mikroplardan ölesiye korkan ve aşırı derecede müşkülpesent Tesla,<br />
Edison için şöyle düşünüyordu: "Ne bir hobisi var ne de herhangi bir spor<br />
dalıyla ya da başka bir uğraşla ilgileniyor. En basit hijyen kurallarını dahi<br />
kesinlikle umursamıyor... Eğer kendisini koruyacak, gözetecek sıra dışı bir<br />
zekaya sahip eşi olmasaydı çok önceleri bu katıksız ihmalkarlığı yüzünden ölür<br />
giderdi..."<br />
Edison'un dinamolarını baştan tasarlamak Tesla'nın yılının büyük bir<br />
bölümünü almıştı. En sonunda iş büyük bir başarıyla tamamlanınca elli bin<br />
dolarını ne zaman alabileceğini sormak için Edison'a gidecekti.<br />
Edison masasının üzerine koyduğu bacaklarını yana devirecek, ağzı bir karış<br />
açık Tesla'ya şu yanıtı verecekti:<br />
"Tesla, senin biz Amerikalıların espri anlayışından haberin yok anlaşılan."<br />
Öyle görülüyordu ki Tesla bir kez daha Edison şirketinden kazık yemişti.<br />
Sinirlenerek istifa edeceğini bildirdi. Edison ise buna karşılık "müthiş" bir<br />
teklifte bulunacaktı. Aylık 18 dolar olan maaşına 10 dolarlık bir zam yapmak.<br />
Tesla melon şapkasını aldığı gibi dışarı çıkacaktı.<br />
Edison'a göre Tesla bir "bilim şairi" idi. Düşünceleri "harika ama<br />
kullanışsız"dı. Genç mühendisi bir hata yapmakta olduğu konusunda<br />
uyarıyordu -gerçekten de bir süre için bu uyarıda haklılık payı vardı. Ülke hala<br />
iş bulmanın çok zor olduğu derin bir ekonomik kriz içindeydi.<br />
84 krizi o denli büyük bir güvensizlik ortamı yaratmıştı ki Amerika'nın dört bir<br />
yanında binlerce küçük ölçekli yatırımcı iflas bayrağını çekmişti. İşadamları<br />
kurtuluş için hükümete değil Morgan'a başvuruyorlardı. Bu para babası da<br />
gücü tek bir merkezde toplamaya yönelik ince planlarının işçi sorunları ve<br />
demiryollarındaki paylaşım savaşı nedeniyle tehlikede olduğunu düşünüyordu.
Herkes hayali amaçlara hizmet eden çok fazla demiryolu döşendiğinin<br />
farkındaydı ve bunun sonu da iflas olacağa benziyordu. Şirketler birleşmeliydi.<br />
Ama Morgan oldubittiye gelecek ya da ihtiyatsız davranacak tipte bir adam<br />
değildi. Rakipleri biraz terleseler ne olurdu sanki? O da bu arada Avrupa'nın<br />
kaplıcalarını dolaşır ve sanat eserleri toplardı.<br />
Tesla bir yaz ortasında Amerika'ya ayak bastığında Morgan sakin<br />
seyahatlerinden birinde, İngiltere'deydi. Ama oradan "demiryolu fiyaskosu" ve<br />
dalga dalga yayılan panik haberleri aldı. En sonunda ülkesine dönmeye ve<br />
eşsiz aklını ulusunun hizmetine sunmaya karar verdi.<br />
Morgan'ın çözümü çatışan tüm şirketleri Corsair' in güvertesinde yapılacak bir<br />
toplantıda bir araya getirmekti. Tüm bir gün boyunca diğer sanayi devleri ile<br />
birlikte körfezde ve East River'da bir aşağı bir yukarı salınacaklardı. Bu savaş<br />
insanlar arasında patlak vermemişti, bu oligarşik çatışmada kilitlenen petrol,<br />
çelik ve demiryolları çıkarları arasındaki savaştı. Gece bastırmadan Morgan<br />
hepsini öyle iyi "örgütlemişti" ki, akıllıca kurulan birleşik şirketler sayesinde<br />
"zararlı rekabet" en alt seviyeye çekilmişti. Bu Morgan'ın yönteminin özüydü ve<br />
bu yöntem pek kısa bir zaman içerisinde gelecek vadeden yeni elektrik<br />
kurumlarında da kendisini hissettirecekti.<br />
Bu sırada mühendislikte kazandığı ün iyiden iyiye yayılmaya başlayan<br />
Tesla'nın çevresinde de bir grup yatırımcı toplanmış ve kendi adına şirket<br />
kurma teklifi getirmişlerdi. Bu teklifin üzerine atlayacaktı. En sonunda müthiş<br />
alternatif akım buluşunu dünyaya tanıtılabilecekti. Ve böylece, kendine has<br />
görüşüne göre, insanlık sıkıntılarından kurtulacaktı. Fakat, ne yazık ki<br />
destekleyicilerinin aklındaki daha basit ve pratik bir fikirdi. Sokaklardaki ve<br />
fabrikalardaki ark aydınlatmalarının geliştirilmesi sahası oldukça büyük bir<br />
pazardı ve öncelikle bu konu üzerinde durulması gerekiyordu.<br />
Böylece merkezi Ne w Jersey Rathway'de ve bir şubesi de New York'ta olan<br />
Tesla Electric Light Şirketi kuruldu. Şirket çalışanları arasında, yirmi yıl<br />
boyunca hep Tesla'nın perde arkasındaki müttefiki olacak James D. Carmen de<br />
vardı. Joseph H. Hoadley le birlikte Tesla'nın şirketlerinin bazılarında<br />
çalışacaklardı.<br />
Grand Street'teki ilk laboratuvarında işe koyulan Tesla, kullanılmakta<br />
olanlardan çok daha güvenli, dayanıklı, basit ve ekonomik olan Tesla ark<br />
lambasını üretecekti. Sistemin patenti alınacak ve ilk olarak Rathway<br />
sokaklarında kullanılacaktı.<br />
Tesla'nın buna karşılık alacağı ödül ise şirketin birkaç hissesinden ibaret<br />
olacaktı. Acıyla karışık bir şaşkınlıkla Amerikan ticaret sisteminin cilveleriyle<br />
şirketten nasıl rahatça uzaklaştırıldığını görecekti. Elinde bol miktarda hisse<br />
senediyle açıkta kalakalmıştı. Şirket henüz çok genç olduğu ve halen ekonomik<br />
bir kriz dönemi yaşandığı için de bu hisselerin hiçbir kıymeti yoktu.<br />
Tesla üçüncü kez sahneyi terk ediyordu.
Kötüye gidiş çöküşe dönüşmüştü, mühendis olarak çalışabileceği bir iş<br />
bulamıyordu. 1886 güzünden ertesi yıla uzanan süre boyunca hayatının en zor<br />
dönemlerinden birini yaşadı. New York sokaklarında işçi gruplarıyla birlikte<br />
ölesiye çalışıyor, hayatını güç bela devam ettirebiliyordu. Tesla daha sonraları<br />
bu acı dolu anılarından pek fazla söz etmeyecektir.<br />
Yine de bu arada bazı ilerlemeler olmuştu. Ark aydınlatmada yaptığı yenilikler<br />
sayesinde yedi patent hakkı, ayrıca yine aydınlatma ile ilgili başka patentler<br />
almıştı ki bunlardan ikisi özellikle ilgi çekiciydi. Bu sistemde demirin 750<br />
santigrat derece üzerindeki ısılarda manyetik özelliğini kaybetmesi ve bu<br />
sayede ısının doğrudan mekanik ya da elektrik enerjisine dönüştürülmesi<br />
prensibi uygulanıyordu. Tesla'nın diğer pek çok buluşu gibi bunlar da hemen<br />
kullanım alanı bulamayacaklar ve unutulmaya terk edileceklerdi. Fakat yirminci<br />
yüzyılda yeni yeni bu sisteme benzer bir uygulama, her ne kadar bunun<br />
Tesla'nın önceki buluşlarının bir devamı olduğu pek hatırlanmasa da dikkat<br />
çekmeye başlamıştır.<br />
Döngüsel manyetik alanı keşfetmesinin ve Strassburg'da ilk alternatif akım<br />
motorunu çalıştırmasının üzerinden dört yıl geçmişti. Amerika'nın yeşil çayırları<br />
ve banknotları kendisinden daha ne kadar kaçabileceklerdi acaba? Yaşadığı<br />
hayal kırıklıklarından gururu incinmiş, yine kara kara kaybedilen yıllar diye<br />
kabul ettiği eğitimine harcadığı zaman üzerinde düşünmeye başlamıştı.<br />
Fakat talihi yeniden umulmadık bir şekilde yön değiştirecekti. Çalıştığı ve<br />
dayanılmaz acılar çektiği işyerindeki ustabaşı, indüksiyon motorunun bahsini<br />
duymuş, mucidi, Western Union Telgraf Şirketi'nin yöneticisi A. K. Brown ile<br />
tanıştırmaya götürmüştü. Bu adam alternatif akım hakkında bilgi sahibi<br />
olmasının yanı sıra yeni fikirlere de oldukça açık bir kişiydi.<br />
Edison'un önündeki devrimi görmeyi başaramadığı, ya da daha doğrusu doğru<br />
akım elektrik sisteminin sonunun geldiği yerde Brown geleceğin kokusunu<br />
almıştı. Tesla adına bir şirket kuruldu. En sonunda bu şirket ile 1882 yılında<br />
Budapeşte'deki bir parkta tasarladığı alternatif akım motoru üzerinde<br />
çalışabilecekti.<br />
5. AKIMLAR SAVAŞI BAŞLIYOR<br />
Tesla'nın yeni şirketi için hevesle kurduğu atölyeler 33-35 Güney Beşinci<br />
Caddede, Edison'un atölyelerinden yalnızca birkaç blok ötedeydi. Yarım milyon<br />
dolar sermayeyle kurulan Tesla Elektrik Şirketi 1887 yılının nisan ayında<br />
hizmete açıldı. Bu anı çok uzun zamandır beklemekte olan Tesla için bu bir<br />
düşün gerçek olması anlamına geliyordu. Kendi ürettiği dinamolar gibi gece<br />
gündüz, aralıksız çalışmaya başlayacaktı.<br />
Her şey zihninde gizli olduğundan çok fazlı AC motoru için doldurması<br />
gereken patent formları üzerinde birkaç ay daha çalışması gerekiyordu. Bu,<br />
gerçekte, tek fazlı, çift fazlı ve üç fazlı alternatif akımlardan müteşekkil tam bir<br />
sistemdi. Diğer tipler üzerinde de deneyler yapmıştı. Ve her tip için uygun<br />
dinamolar, motorlar, trafolar ve otomatik kontrol mekanizmaları geliştirmişti.
Amerika'da halen farklı devre ve donanım kullanmakta olan yüzlerce santral<br />
vardı. Bunlar genellikle bir ya da bir grup buluş üzerinde odaklanmışlardı. Buna<br />
göre, Elihu Thomson Massachussets Lynn'deki Thomson-Hous'ton şirketinin<br />
fabrikasındaki küçük alternatörleri ve trafoyu 1886 yılında kurmuştu, bu sistem<br />
diğer bir fabrikanın akkor lambalarını da besliyordu. Fakat elektrik tertibatı için<br />
güvenli bir sistem geliştirebilmek için bir yıla daha ihtiyacı vardı. Demiryolları<br />
hava freni sistemleri yatırımcısı George Westinghouse da Gaulard ve Gibbs'in<br />
AC dağıtım sistemi patent haklarını satın almış ve mühendisi William Stanley'i<br />
bir trafo sistemi inşa etmekle görevlendirmişti. 1886 yılında sistemin başarılı bir<br />
testi yapılmıştı. Westinghouse aynı yıl kasım ayında Buffalo'da Amerika'daki ilk<br />
ticari AC sistemini işletmişti, aynı zamanda otuzun üzerinde şebeke de inşa<br />
halindeydi. Buna ilaveten, tabii ki, bir de bu sahadaki yarışmaya ilk<br />
katılanlardan biri olan Edison Elektrik Şirketi'nin doğru akım sistemi vardı.<br />
Ancak hala tatminkar bir alternatif akım motoru üretilememişti. Atölyelerini<br />
açmasının üzerinden altı ay geçtikten sonra Tesla patent ofisine test edilmesi<br />
ve dosyalanması için iki motorunu gönderecekti. 1892 yılı boyunca kırk patent<br />
için başvuracak ve bunları alacaktı. Tüm icatları o denli orijinal ve üstündüler ki<br />
hiçbir beklemeyle karşılaşmıyordu.<br />
En sonunda hak ettiği üne gecikmeli de olsa kavuşmaya başlamıştı. Cornell<br />
Üniversitesi bünyesinde Elektrik Mühendisliği dersleri açan A. Anthony,<br />
Tesla'nın sisteminin önemini ilk bakışta kavramış ve onun lehine bir konuşma<br />
yapmıştı. Bu sistem sadece yeni bir motor olmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni<br />
bir teknolojiyi müjdeliyordu. Sistemin belkemiği, Anthony'nin deyişiyle aksaklık<br />
yapacak tek bir parçası bile olmayan basit indüksiyon motoruydu.<br />
Birleşik Devletler Patent Bürosundan sızmaya başlayan bu gizli hareketliliğin<br />
haberleri kısa süre içerisinde endüstriyel ve akademik çevreleri olduğu kadar<br />
Wall Street'i de sallamaya başlamıştı. Profesör Anthony'nin önerisi<br />
doğrultusunda bu meçhul genç Sırp, Amerika Elektrik Mühendisleri<br />
Enstitüsü'nden 16 Mayıs 1888'de bir seminer düzenleme daveti alacaktı.<br />
Tesla şaşkınlıkla kendisinin doğuştan yetenekli bir hatip olduğunu fark<br />
edecekti; söylevi de klasikler arasındaki yerini alacaktı. Seminer konusu "Yeni<br />
bir Alternatif Akım Motoru ve Trafo Sistemi" idi.<br />
Semineri değerlendiren Dr. B. A. Behrend, "Faraday'ın Elektrikte Deneysel<br />
Araştırmalarının ortaya çıkmasından bu yana ilk defa bu derece önemli bir<br />
deneysel gerçek bu denli basit ve açık bir şekilde açıklanıyor" diyecekti.<br />
Arkasından gelenlere yapılacak bir iş bırakmamıştı. Hazırladığı rapor,<br />
matematiksel teorinin iskeletini dahi içermekteydi.<br />
Tesla'nın zamanlaması bundan daha iyi olamazdı. Aldığı patentler<br />
Westinghouse'un peşinde koştuğu çözümleri içeriyordu. Pittsburglu kodaman,<br />
mors bıyıkları ile tıknaz, kaba saba, hareketli, iyi giyinmeyi ve macerayı seven<br />
bir adamdı. Pek yakında o da Morgan gibi raylar üzerinde giden özel vagonu ile<br />
seyahat etmeye başlayacaktı, önceleri Pittsburg New York arasında, daha<br />
sonraları Niagara Şelalesine kadar uzanacaktı. Girişkenliği ile ün yapan
Westinghouse az çok Edison'u andırıyordu. Ve Edison gibi o da mücadeleci bir<br />
insandı. Bu iki adam pek kısa bir süre içerisinde aynı ringde mücadele<br />
edeceklerdi.<br />
Westinghouse da esaslı işadamlarındandı ama o 'soyguncu baron' gibi<br />
politikacıları satın almaya çalışmaz, insanları yolunacak kazlar gibi görmezdi.<br />
Onun birincil olarak görüş alanını kaplayan konu Amerika'nın her yanına dalga<br />
dalga yüksek voltajlı akım gönderilebilmesini sağlayabilecek potansiyel bir<br />
enerji sistemiydi. Tesla gibi o da bir zamanlar büyük Niagara'nın hidroelektrik<br />
potansiyelini değerlendirme hayalleri kurmuştu.<br />
Tesla onu laboratuvarına davet etti. Yeni enerji kaynaklan hakkında düşler<br />
gören iki züppe adamın frekansları hemen tutmuştu. Tesla'nın laboratuvarı ve<br />
atölyesi ilgi çekici aletlerle doluydu. Westinghouse bir makineden diğerine<br />
koşuyor, bazen öne kaykılıyor, ellerini dizlerine koyuyor, her şeyi dikkatle<br />
inceliyordu; bazen başını hafifçe yana eğiyor alternatif akım motorlarından<br />
gelen mırıltıları dinlerken başını zevkle sallıyordu. Birkaç açıklamaya ihtiyacı<br />
vardı.<br />
Ne yazık ki belgelenememiş bir hikayeye göre o an Tesla'ya tüm AC<br />
motorlarının patenti karşılığında 1 milyon dolar ve ayrıca telif haklarını teklif<br />
etmiştir. Böyle bir teklif yapılmış olsa bile muhtemelen sonradan geri çekilmiş<br />
olmalı; nitekim Tesla Westinghouse'dan daha sonra kırk patenti karşılığında 60<br />
bin dolar almıştı; bunun 5 bin doları nakit para geri kalan kısmı da 150 hisse<br />
senediydi. Westinghouse'un arşiv kayıtlarına göre ise satılan her beygirgücü<br />
enerji karşılığında iki buçuk dolar almaktaydı. Birkaç yıl içerisinde bu telif<br />
haklarının karşılığı öyle devasa boyutlara ulaşmaya başlayacaktı ki, bu konuda<br />
sorunlar baş gösterecekti.<br />
O an için ise Tesla ödemeleri Brown ve şirketin diğer yatırımcıları ile<br />
paylaşmak zorunda olduğundan henüz süper zenginler arasına girememişti.<br />
Yine de sırtından yırtık pırtık esvabını atmış, Manhattan'in sosyal çevrelerine<br />
katılmış olması hoş bir durumdu ve onun için oldukça da baş döndürücüydü.<br />
Westinghouse'un şirketinde tek fazlı sistemini güncellemek için ayda 2 bin<br />
dolar karşılığında çalışmayı kabul etmişti. Ek bir gelir kazanacak olması çok<br />
iyiydi ama bunun yanı sıra bir de Pittsburg'a taşınması gerekiyordu ki bu da<br />
tam New York "400"ün üyelerinden heyecan verici davetler almaya başladığı<br />
zamana denk geliyordu. New York'tan ayrıldı ama gözü arkada kalmıştı.<br />
Her yeni sistemde karşılaşılan birçok zorluk onu bekliyordu. Westinghouse'un<br />
o zamanlar kullanmakta olduğu 133 devirli akım 60 devir için üretilmiş<br />
indüksiyon motoruna uygun değildi. Mühendisleri bu konuda uyarmıştı ama<br />
sözünü dinlemeleri için aylar boyunca beyhude ve pahalı deneyler yapmak<br />
zorunda kalacaklardı. Bir kere gerektiği gibi çalıştırılınca motor tam da<br />
tasarlandığı şekilde işlemeye başlamıştı. O günden beri 60 devir, indüksiyon<br />
motorlarında bir standart halini almıştır.<br />
Tesla kısa bir süre içinde kendisi için icatları kadar önemli olan başka bir<br />
başarıya daha imzasını atacaktı. 1891 yılının 30 Temmuz günü Amerikan
vatandaşlığına kabul edilecekti. Bunun kendisi için bilimsel çalışmalarından<br />
daha onur verici olduğunu anlatıyordu arkadaşlarına. Şeref belgeleri<br />
çekmecelerinin derinliklerine gömülmeye mahkum olacaktı ama vatandaşlık<br />
belgesi her zaman için ofisinin baş köşesindeki yerinde güvende olacaktı.<br />
Birkaç ay sonra Pittsburg'daki işlerini tamamlayacak, fiziksel ve zihinsel bir<br />
bitkinlik içinde New York'a dönecekti. Bir şekilde bu birkaç ayının heba<br />
olduğunu düşünüyordu çünkü yeni araştırmalar yapıp ilerleyecek zamanı<br />
ayıramamıştı kendisine.<br />
Eylül'de Paris'teki Uluslararası Sergi'ye katılmak için yola çıkacak, oradan da<br />
amcası Petar Mandiç ile birlikte Hırvatistan'a geçecekti. Petar bir zamanlar<br />
Ogulin yakınlarındaki Gomirje manastırında papazlık yapmıştı. Bitkin mucit<br />
burada biraz dinlenip sağlığına kavuşacaktı.<br />
Oradan da annesinin ve kız kardeşlerinin ziyaretine gidecekti. Ne yazık ki dul<br />
annesinin o zamanlar nasıl şartlarda yaşadığına, ya da Amerika'da para<br />
kazanmaya başladıktan sonra Tesla'nın ailesine yardımcı olup olmadığına dair<br />
her hangi bir kayıt günümüze ulaşmamıştır.<br />
Edison, Tesla'nın Westinghouse ile birlikte alternatif akım konusunda bir<br />
anlaşma yaptığını ilk duyduğunda öfkeden mosmor kesilmişti. En sonunda<br />
saflar belirginleşmeye başlamıştı. Pek yakında Edison'un adaları alternatif<br />
akımın sözde tehlikelerini çevreye anlatmaya koyulacaklardı. Edison'a göre<br />
AC'nin neden olduğu kazalar mutlaka ortaya çıkartılmalı, yoksa ortaya çıkması<br />
sağlanmalı ve toplum ivedilikle bu tehlikeye karşı uyarılmalıydı. Akımlar<br />
Savaşında söz konusu olan sadece parasal çıkarlar değildi, işin içine fazlasıyla<br />
benmerkezci bir dahinin gururu da giriyordu.<br />
Ülke kendisini tamamıyla gelişime kaptırmıştı. Pittsburg'da çelik işleri,<br />
Brooklyn'de yeni bir köprü, Manhattan'ın semalarında kuleler vardı.<br />
Demiryolları, toprak ve altın doğru zamanda doğru yerde olanlara ve akıllıca<br />
yatırımlar yapanlara servetler getiriyordu. Fabrikalarında yaklaşık 3 bin işçi<br />
çalıştıran Edison da o zamanlar Amerikalı sanayiciler arasında başı çeken<br />
simalar arasındaydı.<br />
Sonradan Edison ve Marconi'ye katılarak Sırp arkadaşına karşı üçlü ittifak<br />
oluşturacak olan Michael Pupin de Tesla'ın AC sisteminin üstünlüğünü ilk<br />
bakışta fark edenler arasındaydı. Anlattığına bakılırsa, aslında bu yeni<br />
teknolojiye sürekli "methiyeler" düzmesinden dolayı Columbia Üniversitesi<br />
elektrik mühendisliği fakültesinden atılmasına ramak kalmıştı.<br />
Bir çiftlikte, Sırbistan'ın askeri sınırlarında büyüyen Pupin, Amerika'ya on beş<br />
yaşında, cebinde bir nikelle (beş sent) çıkagelmişti (serveti Tesla'dan bir sent<br />
daha fazlaydı), ton başına elli sentten kömür çıkartmaya başlamış, sonradan<br />
Columbia Üniversitesi ve Cambridge'in burslarını kazanmıştı. Tesla gibi o da<br />
Amerika'nın en büyük fizikçilerinden ve elektrik mühendislerinden biri haline<br />
gelmişti.
Fakat Pupin elektrik endüstrisinin komutanlarının iyi eğitimli uzmanlara pek<br />
ilgi göstermemesinden şikayetçiydi. Tek ilgilendikleri şey, kendi deyişiyle,<br />
alternatif akımın kendi doğru akımlarının yerini almamasıydı.<br />
"Tam anlamıyla Amerikan bir düşünce tarzı" diyordu buna taze Amerikalı.<br />
"Tüm tarafsız ve zeki uzmanlar biliyorlardı ki her iki sistem birbirini en iyi<br />
şekilde tamamlamaktadır."<br />
Westinghouse'un elindeki patentler hakkında, özellikle de kendi mucitlerinin<br />
Tesla'dan daha önce davrandıklarını iddia eden rakip şirketler tarafından<br />
davalar açılmaya başlanmıştı.<br />
Oturumlar Walter Baily, Marcel Deprez ve Charles S. Bradley adlı mucitler<br />
lehine kapanıyordu. General Electric de Tesla'nın patentlerini saf dışı<br />
bırakabilmek amacıyla, parlak matematikçileri Charles Steinmetz'in<br />
"monosiklik" denilen sistemini resmi işleme tabi tutmuşlardı. Oysa<br />
Steinmetz'in kendisi hiçbir zaman Tesla'nın AC sahasındaki üstünlüğünü<br />
sorgulamıyordu bile.<br />
Bu tip hareketler insanların kafasını karıştırıyordu, hatta mühendislik dalının<br />
kimi uzmanları dahi, neredeyse evrensel bir geçerlilik bulan bu sistemin<br />
tamamıyla Tesla'nın eseri olduğundan emin olamıyordu. Bu karmaşıklık,<br />
Connecticut Çevre Mahkemesi Hakimi Towsend'in Tesla lehine 1900 yılında<br />
verdiği genel ve inandırıcı karara karşın, halen etkisini sürdürmektedir. Hakim<br />
Towsend'in sözleri, sırf bu nedenle bile olsa, burada tekrarlanmaya değer:<br />
"Doğa ve bilim sahalarının dizginlenemeyen, sınır tanımayan ve bugüne değin<br />
denetim altına alınamamış unsurlarına egemen olmak ve bunlara insanın<br />
kullanacağı makineler haline dönüştürecek surette gem vurmak Tesla nın<br />
dehasına nasip olmuştur. Arago'nun oyuncağımın bir enerji makinesine;<br />
Baily'nin 'laboratuvar deneyinin pratik anlamda başarılı bir motora<br />
dönüştürülebileceği fikrini ilk olarak o sunmuştur.<br />
"Başkalarının yıkılmaz duvarlar, aşılmaz akımlar, çelişik güçler olarak<br />
algıladıklarını o avcuna almış ve Niagara'nın gücünü uzak şehirlerde kullanışlı<br />
motorlar şeklinde değerlendirmiştir."<br />
Bunu mahkemeye intikal eden tüm davaların düştüğüne karar veren bir hüküm<br />
olarak kabul edebilirsiniz.<br />
West Orange, New Jersey'de, Edison'un devasa laboratuvarı ile aynı mahallede<br />
oturan insanlar evcil hayvanlarının ortadan kaybolmaya başladıklarını fark<br />
ettiler. Kısa zamanda bunun nedeni de anlaşılacaktı. Edison çocuklara<br />
getirdikleri her bir kedi ve köpek karşılığında yirmi beş sent ödüyordu ve bu<br />
hayvanları acımasız deneylerde kasten alternatif akım vererek öldürüyordu.<br />
Daha sona bunları üzerlerinde kırmızı harflerle "DİKKAT!" yazılmış broşürlerle<br />
halka gösteriyordu. İşin ana fikri şuydu: Eğer insanlar tehlikenin farkına<br />
varmazlarsa, Westinghouse tarafından katledileceklerdi.
Edison iki yıl boyunca bu kan davasının zeminini hazırlamıştı. E. H. Johnson'a<br />
şöyle yazmıştı: "Ölüm kadar kesin olan bir şey var ki, Westinghouse herhangi<br />
bir büyüklükteki sistemini kurduktan sonra altı ay içerisinde bir müşterisi<br />
ölecek. Elindeki güç büyük ve bu pratiğe geçirilmeden önce yüzlerce deneye<br />
tabi tutulmalı. Ve tehlike hiçbir zaman tam anlamıyla geçmiş olmayacak..."<br />
Şimdi de Westinghouse'u suçluyordu: "Planlarından hiçbiri beni zerre kadar<br />
korkutmuyor. Beni asıl endişelendiren, W. tüm ülkeyi propaganda ajanlarına<br />
boğabilecek denli büyük bir adam. Her yere eli uzanacaktır ve biz daha ne olup<br />
bittiğini anlayamadan bir sürü şirket kuracaktır..."<br />
Gözlerini bu meydan okumaya çeviren Westinghouse başta Edison'un<br />
sıkıştırmalarına pek aldırmadı ama en sonunda mücadele için eğitimsel bir<br />
kampanya hazırladı. Konuşmalar yapacak, makaleler yazacak, insanların<br />
gerçekleri öğrenebilmesi için elinden geleni ardına koymayacaktı.<br />
Westinghouse'un önem verdiği diğer bir olay 1893 yılında yapılacak olan<br />
Chicago ve Columbia fuarlarıydı. Tasarımcılar çoktan gözlerini bu olaya<br />
çevirmişlerdi. Amerika'nın keşfedilişinin 400. yıldönümünde, Geleceğin<br />
Dünyası ve Beyaz Şehir ülkeyi aydınlığa boğacaktı. Bundan daha iyi bir gösteri<br />
olanağı zor bulunurdu.<br />
Fakat talihsiz bir şekilde, en iyi kullanım olanaklarını araştırmakla görevli<br />
Uluslararası Niagara Komisyonu'nun başkanlığına ünlü bir İngiliz bilim insanı<br />
olan Lort Kelvin getirilmişti. O da kendi eski kafalılığı ile doğru akımın tarafını<br />
tutmaktaydı.<br />
Komisyon uygulanabilirliğe en yakın proje için 3 bin dolarlık bir değer biçti ve<br />
yirmiye yakın öneri aldı. Ancak üç büyük şirketin, Westinghouse, Edison,<br />
General Electric ve Thomson-Houston'un iştirakine oy birliğiyle izin<br />
verilmemişti. Komisyon, başkanlığını Edward Dean Adams'ın yaptığı New<br />
Yorklu, Cataract İnşaat Şirketi adlı bir grup tarafından bir araya getirilmişti.<br />
Westinghouse'a göre şirket, "üç bin dolar için yüz bin dolar değerindeki bilgiye<br />
ulaşmaya çalışıyordu." İş konuşmaya hazır olduklarında o da önerisini<br />
sunacaktı.<br />
Hızlı büyüme dönemlerinde sıklıkla rastlandığı üzere, Wes-tinghouse'un<br />
parasal sorunları vardı. Şebekelerini Tesla'nın çok fazlı sistemine uyumlu hale<br />
getirmek için tahmin ettiğinden daha büyük meblağlarda para harcamıştı. Ve<br />
şimdi, tam da büyüme için sermayeye susamış olduğu bir dönemde, bankerler<br />
fazlasıyla eli sıkı davranıyorlardı.<br />
Tek tesellisi Edison'un da başının dertte olmasıydı. Wall Street'te yayılan<br />
söylentilere bakılırsa, destek bulamadığı takdirde Edison'un sorunları<br />
büyüyecekti. Dertlerini savuşturmak için gittikçe daha da sertleşiyordu.<br />
Westinghouse'un hava frenleriyle uğraşmasını çünkü elektrik işinden hiçbir<br />
şey anlamadığını söylüyordu.<br />
Edison'un akımlar savaşındaki ilk saldırısı Albany'de parlamenterlerle kulis<br />
yaparak elektrik aktarımının 800 voltla sınırlanmasına dair bir yasa
çıkartılmasını tasarlamak oldu. Bu şekilde AC'nin durdurulabileceğini<br />
düşünüyordu. Ama parlamenterler bu işe pek de sıcak bakmadılar çünkü<br />
Westinghouse, Edison'un şirketi ve diğerleri hakkında, New York yasaları<br />
uyarınca, komplo tezgahlamaktan dolayı dava açacağını söyleyerek saldırıyı<br />
göğüslemişti.<br />
Edison Pittsburg yenilgisini ağız kalabalığı ile savuşturmaya çalışıyordu: "Bu<br />
adam delirmiş, eninde sonunda çamura saplanacağı bir uçurtma ile uçmaya<br />
çalışıyor."<br />
Gazetelerle, broşürlerle ve kendi sözleriyle nefret dolu bir kampanya başlatan<br />
Edison, bununla da yetinmiyor, mideleri kaldırabilen gazetecilere cumartesi<br />
gösterileri düzenliyordu. Bunlara, sokaklardan çocuklara para karşılığı<br />
toplattığı ürkmüş kedi ve köpeklerin, bir AC jeneratöründen bin voltluk elektrik<br />
akımı alan tellere bağlanan metal levha üzerine çıkartılmalarını seyrettiriyordu.<br />
Batchelor da zaman zaman alternatif akımın tehlikelerini sergileyen bu<br />
gösterilerin düzenlenmesine yardımcı oluyordu. Bir keresinde titreyen bir<br />
hayvancağızı tutmaya çalışırken kendisi de esaslı bir şoka maruz kalmıştı.<br />
"Ruhun ve bedenin korkunç bir şekilde ayrılması anının berbat hatırasını...<br />
bedenin titreyen liflerine dalan uçsuz bucaksız, aman vermeyen törpünün<br />
yarattığı hissi" anlatacaktı. Ama hayvanların kurban edilmesi devam edecekti.<br />
Edison bu savaşa ölümüne, bu kendi ölümü olmasa dahi, girmişti. Kendisi,<br />
Samuel Insull ve bir laboratuvar asistanı, birinin ölümü ile Westinghouse'un<br />
sırtını yere getirmeyi tasarlamışlardı, bunun öldürücü bir darbe olacağını<br />
düşünüyorlardı.<br />
Brown bir dalavereyle, Tesla'nın AC patentlerinden üçünü, Westinghouse'un<br />
haberinin olmadığı bir amaçla kullanmak için satın almayı başarmıştı. Brown<br />
bundan sonra Sing Sing Cezaevini ziyaret edecekti. Kısa bir süre sonra cezaevi<br />
yönetimi artık idam cezalarının asma şeklinde değil elektrik verme şeklinde<br />
infaz edileceğini, bunun için de Westinghouse'un telif haklarına dahil olan<br />
alternatif akımı kullanacaklarını açıklayacaktı.<br />
İlk infaz gerçekleştirilmeden "profesör" Brown, Edison'un seyyar gösterileri<br />
için yollara düşecekti. Sahnede buzağılara ve büyük köpeklere AC elektrik<br />
verecekti. Onları "Westinghouse Tarzı" ile öldürdüğünü açıklayacaktı. Etkili bir<br />
şekilde Amerikalılara "eşinizin yemekleri bu icatla mı pişirmesini<br />
istiyorsunuz?" diye soruyordu.<br />
New York Eyalet Hapishanesi yönetiminin cinayetten hükümlü bir mahkumun<br />
elektrik verilerek idam edildiğini açıklaması toplumun endişelerini<br />
tetikleyecekti. William Kemmler 6 Ağustos 1890 günü idam edilmişti -<br />
Westinghouse Tarzıyla.<br />
Kemmler elektrikli sandalyeye oturtulmuş, şalter indirilmişti. Ama deneylerinde<br />
hep zayıf hayvanları kullanmış olan Edison'un mühendisleri yanılmışlardı.<br />
Elektrik yükü yeterli değildi ve hükümlü ancak yarı yarıya öldürülebilmişti.
Korkunç işlem bir kere daha tekrarlanacaktı. Gözlemcilerden biri bunun<br />
"korkunç bir manzara, asmaktan daha beter" olduğunu anlatacaktı.<br />
Westinghouse bu uzun ve kirli kampanya süresince halka, deliller ve tanıklar<br />
göstererek AC hakkındaki gerçekleri anlatmaya çalışmıştı. Talihi Cornell<br />
Üniversitesinden Profesör Anthony'yi, Columbia'dan Profesör Pupin'i ve diğer<br />
pek çok saygıdeğer bilim insanını onun tarafına çekmişti.<br />
Edison'un ortakları işin renginin değişmeye başladığını fark etmişler ve büyük<br />
mucidi kendi endüstriyel geleceği açısından büyük bir hata yapmakta olduğu<br />
konusunda ikna etmeye çalışmaya başlamışlardı. Ama inatçılık onun zayıf<br />
yönlerinden biriydi ve o bunu görmeyi reddediyordu. Ancak yirmi yıl sonra<br />
bunun yaptığı en büyük hata olduğunu kabul edecekti. Eninde sonunda en<br />
büyük vecizelerinden biri şuydu: "Büyük bir servet edinmek umurumda değil...<br />
birisini alt etmek benim için daha önemli..."<br />
Fakat Edison bilimsel hatasını kabul etmeye hazır olmadan uzun süre önce,<br />
önceliklerinde değişiklik yapması gerektiğini fark etmişti. Parasal sorunları dağ<br />
gibi büyümüştü, ortak bir şirket bulunması artık kaçınılmaz olmuştu.<br />
Diğer yandan Morgan ise, Amerika'nın gelecekteki elektrik endüstrisini, hem<br />
AC hem de DC, "zararlı rekabet"i saf dışı bırakarak kontrolüne alma hayali<br />
gerçek olmaktan çok da uzak değildi. Demiryollarını, petrolü, kömürü ve çeliği<br />
nasıl tek elde topladıysa, aynı taktiği elektrik için de kullanacağı anlamına<br />
geliyordu bu. Açıkçası, en çok gelecek vadeden yatırımlar tüm elektrikli<br />
aletlerin ve uygulamaların üretimini de kontrol edecekti, daha sonraları "kamu<br />
hizmetleri" olarak anılmaya başlanacak ilgili hizmetleri de sağlayacaktı. Tabii<br />
bunun için önce Tesla'nın patentlerine sahip olmak gerekiyordu.<br />
Frenzied Finance'dan Thomas Lawson, "State, Broad caddeleri ve Wall<br />
Street'teki hisse senedi piyasalarının fare deliklerinden, mahzenlerinden,<br />
aşağılık dedikodular yılanlar, solucanlar gibi sürüne sürüne yayılmaya başladı'"<br />
diye yazıyordu. "George Westinghouse şirketlerini yanlış yönlendiriyor...<br />
George 'Westinghouse General Electric'le birleşmedikçe içinde bulunduğu zor<br />
durumdan kurtulamayacak..." Westinghouse'un hisseleri baş aşağı gitmeye<br />
başlamıştı."<br />
Lawson kendisinin de bir "hisse senedi piyasaları uzmanı" olarak<br />
Westinghouse'a destek olmak üzere çağırıldığını anlatır. Öncelikle bir şekilde<br />
birleşme sağlanmalıydı. Westinghouse gerçekten de alternatif akım sistemini<br />
bütün ülkeye yayma arzusunu fazla ileri götürmüştü.<br />
Finansal danışmanları birkaç küçük boyutlu şirketle bir birleşme ayarladılar.<br />
Bu şirketler arasında U.S. Electric Company ve birleşik bir şirket olan Electric<br />
Light Company de vardı. Yeni şirket artık Westinghouse Electric and<br />
Manufacturing Company adıyla anılacaktı.<br />
Buna da şükürdü ama bir sorun vardı: Yatırımcı bankerlerle yapılan cömert<br />
anlaşma uyarınca Nikola Tesla'nın patent hakları alınacaktı. Bir kaynağa göre<br />
Westinghouse Tesla'ya haklan karşılığında avans olarak bir milyon dolar
ödemişti. Kontrat imzalandıktan dört yıl sonra patent haklarının 12 milyon dolar<br />
değerinde olduğuna yönelik söylentiler yayılmaya başlamıştı. Tesla'nın kendisi<br />
başta olmak üzere, gerçek değeri hakkında hiç kimsenin kesin bir fikri yoktu.<br />
Uygulamaları çoğaldıkça, alternatif akım sistemi ile çalışan tüm enerji<br />
ekipmanları ve motorlarının da patent hakları elde edilecekti. Tesla dünyanın en<br />
zengin adamlarından biri olabilirdi.<br />
Yatırımcı banker Westighouse'a telif hakları anlaşmasından kurtulmasını<br />
tavsiye etmişti. Aksi takdirde bu yeni yapılanmanın geleceği tehlikeye<br />
düşecekti.<br />
Westinghouse bu konuda ayak sürüyordu. Kendisi de bir mucitti ve telif<br />
haklarına inanıyordu. Bunun yanı sıra, telif haklarının müşterilerce ödendiğini<br />
ve üretim giderlerine dahil edildiğini öne sürüyordu. Ama bankerler ona başka<br />
şans tanımamışlardı.<br />
İsteksizce Tesla'yı hayatının en utanç verici görüşmesini yapmak üzere yanına<br />
çağıracaktı. (Resmi biyografisinde George Westinghouse bu anekdota hiç yer<br />
vermeyecektir.) Tesla ve Westinghouse arasındaki anlaşma her iki adamın da<br />
iyi niyetine dayanarak yapılacaktı. Tesla, hiç şüphe yok ki, mahkemeye<br />
başvurabilir ve olumlu bir sonuç alabilirdi. Ama bunu Westingho-use'un<br />
şirketini kaybetmesi pahasına yapması kime ne kazandırırdı?<br />
Her zaman olduğu gibi Westinghouse hemen sadede gelmişti. Sorunu şöyle<br />
açıklayacaktı Tesla'ya: "Kararın Westinghouse şirketinin geleceğini<br />
belirleyecektir."<br />
Tesla'nın tüm hayatını çalıştığı yeni alanda yaptığı araştırmalar kaplıyordu.<br />
Para, eline geçtikçe kullandığı bir araçtan fazla bir şey ifade etmiyordu onun<br />
için. Ama eline ne kadar geçtiğini de pek bilmiyordu. Onun için para yaradığı iş<br />
kadar değerliydi, kendi başına bir değeri yoktu.<br />
"Peki, tut ki seninle yaptığım anlaşmadan feragat etmeyi reddettim, o zaman<br />
ne yaparsın?" diye sordu Tesla.<br />
Westinghouse ellerini açtı ve şöyle cevap verdi: "Bu durumda bankerlerle<br />
görüşmen gerekir çünkü benim hiçbir etkim kalmayacaktır."<br />
"Ve eğer anlaşmadan vazgeçersem, şirketini kurtaracak ve kontrolü elinde<br />
tutacaksın. Tüm dünyaya benim çok fazlı sistemimi yayma planlarını<br />
uygulamaya devam edeceksin, öyle mi?"<br />
"Senin çok fazlı sisteminin elektrik alanında dünyanın gelmiş geçmiş en<br />
önemli buluşu olduğuna inanıyorum" dedi Westinghouse. "Şu anki zor duruma<br />
neden olan da benim bu sistemi tüm dünyaya yaymak istememdir. Ama her ne<br />
olursa olsun, ülkeyi alternatif akımın temelleri üzerinde yükseltmek planımdan<br />
vazgeçmeyeceğim."<br />
Bir iş adamı olmayan Tesla, Westinghouse'un ekonomik durumu hakkındaki<br />
değerlendirmelerine itiraz edemezdi ama ona güveni tamdı. "Bay
Westinghouse, siz hep benim dostum oldunuz, diğerleri beni önemsemezken<br />
siz bana inandınız, yolunuza devam edebilecek kadar cesursunuz. Diğerlerinin<br />
cesareti yoktu, oysa siz, kendi mühendisleriniz dahi geleceği sezebilecek<br />
kabiliyetten yoksun iken, benimle birlikte ileriyi görebildiniz; hep benim<br />
yanımda oldunuz... Şirketinizi kurtaracaksınız. Böylece benim icatlarımı<br />
geliştirebilirsiniz. İşte sizin kontratınız ve işte benimki; şimdi her ikisini de yırtıp<br />
atacağım ve sizin de başınız benim telif haklarım yüzünden daha fazla<br />
ağrımayacak. Bu yeterli mi?"<br />
Westinghouse Şirketi'nin 1897 yılı yıllık kayıtlarına göre Tesla'ya telif haklarının<br />
satışı ve daha sonraki ödemelerden vazgeçmesi karşılığında 216.600 dolar<br />
ödenmiştir.<br />
Kontratı kırarak Tesla yalnızca halihazırda kazanılan haklarından vazgeçmekle<br />
kalmıyor, gelecektekilerden de feragat ediyordu. Gelmiş geçmiş tüm sanayi<br />
tarihi süresince, eğer enayilik değilse bile, eşi emsali bulunamayacak türden bir<br />
cömertlikti bu. Bir on yıl daha rahat yaşayabilecekti ama neden sonra araştırma<br />
geliştirme çalışmaları için gereken para kısılmaya başlanacaktı. Bu şekilde<br />
toplum kim bilir ne denli büyük keşiflerden mahrum kalacaktı.<br />
Westinghouse birleşmelerin ve ekonomik yeniden yapılanmanın gerçekleştiği<br />
Pittsburg'a döndü. Şirketi dev adımlarla ilerliyordu ve o da Tesla'ya verdiği<br />
sözü tutuyordu. Tesla, yıllar sonra Westighouse adına düzenlenen liyakat<br />
belgesine şunları yazacaktı: "George Westinghouse, kanaatimce, bu dünyada,<br />
o zamanki şartlar altında benim alternatif akım sistemimi alıp önyargıya ve<br />
paranın gücüne karşı verdiği savaşı kazanabilecek tek insandı. O görkemli bir<br />
karakterin öncüsüydü; Amerika'nın gurur duyması ve tüm insanlığın<br />
müteşekkir olması gereken gerçek bir asildi."<br />
Tesla aylar sonra, Westinghouse'un mühendisleri ile yaşadığı fikir ayrılıklarının<br />
yanında, alternatif akım buluşları hakkında açılan davalar nedeniyle çöküntü<br />
içine girecekti.<br />
Yüzlerce elektrik üreticisi Tesla'nın patentlerini kanunsuzca kullanıyordu ve ne<br />
zaman ki Westinghouse hepsini mahkemelerde alt etti, üreticiler Tesla'ya karşı<br />
hınç beslemeye başladılar."<br />
Bazı saldırılar basit korsanlıkların da ötesine geçmişti. İddialar Turin<br />
Üniversitesi'nden Profesör Galileo Ferraris'in döngü-sel manyetik alanı ilk<br />
bulan kişi olduğu yolunda gelişiyordu. Gerçekten de 1885 yılında sorunun<br />
çözümü konusunda bazı fikirler vermişti, ama hiçbir ilerleme kaydedememişti.<br />
Buna karşılık Tesla döngüsel manyetik alan buluşunu 1882 yılında yapmıştı ve<br />
bunu takip eden iki ay içerisinde, daha sonra patentini alacağı aygıtları da<br />
içeren, tüm sistemi geliştirmişti. İlk indüksi-yon motorunu da yapmıştı. Ferraris<br />
ise bu sisteme uygun çalışabilecek pratik bir motor üretilemeyeceği sonucuna<br />
varmıştı.<br />
Buna karşın Londra'da The Electrician dergisi tarafından halka, Ferraris'in yeni<br />
bir icatta bulunmak üzere olduğu duyurulmuştu. Editörler Tesla'nın icadını<br />
duyduklarında ise, yanlış bir şekilde, Ferraris'ten ilham aldığını yazmışlardı.
Westinghouse ile Edison arasında sürmekte olan amansız mücadele<br />
nedeniyle, Edison cephesi Tesla'yı karalamak için ayağına gelen bu fırsatı<br />
değerlendirmek üzere elinden geleni yapacaktı. Ferraris konusunda çıkan ama<br />
doğru ama yanlış söylentiler de herhangi bir fırsat gibi, değerlendirilmeye<br />
değerdi.<br />
İki seçkin göçmen (her ne kadar sonradan Edison'un tarafında güç birliği<br />
edeceklerse de) hemen Tesla'yı savunmaya koyulmuşlardı. Steinmetz, Elektrik<br />
Mühendisleri Enstitüsü için hazırladığı bir raporda şöyle diyordu: "Ferraris<br />
sadece küçük bir oyuncak yapmıştı, neticede manyetik devreleri demir değil<br />
hava olmuşlardı, gerçi ikisi arasında pek fark da yok..."<br />
Profesör Michael Pupin de Tesla'ya şunları yazacaktı: "Ferraris balonu<br />
rakiplerin tarafından fazlasıyla şişirildi. Ben olayı şöyle görüyorum, Ferraris'in<br />
dönen havuzu ile Tesla'nın dönen manyetik sahası arasında dağlar kadar fark<br />
var. Bu ikisi arasındaki fark bana göz ardı edilemeyecek kadar büyük<br />
görünüyor ve bu konuya parmak basılmalı, işin gerçeği duyurulmalı..."<br />
Araştırmalarına gömülen Tesla'nınsa icatları çevresinde toplanan düşmanca<br />
dalgalardan pek haberi yoktu. O şimdi, yepyeni bir elektrik dünyasının içinde<br />
yaşıyordu.<br />
Westinghouse ise tanıklık etmekten ve demeçler vermekten arta kalan<br />
zamanlarında endüstriyel çevresini önüne geçilmez bir hırsla büyütüyordu.<br />
Colorado'da küçük bir madencilik kasabası olan Telluride'de Tesla'nın ilk ticari<br />
amaçlı motorları ve jeneratörleri Westinghouse tarafından inşa edilmekteydi.<br />
1891 yılında maden kamplarına elektrik sağlamak amacıyla kurulacaklardı.<br />
6. ALEV KILICI<br />
Dünya, yakasını bıraktığı ve Manhattan'daki laboratuvarında en büyük aşkı<br />
elektrik ile ilgilendiği sürece Tesla dünyanın en mutlu insanıydı. 1880'lerin<br />
sonunda ve 1890'ların başında kısa da olsa böyle bir dönemin tadını<br />
çıkarabilmişti. Ama Amerika ve Avrupa'da tıka basa dolu salonlarda dört<br />
konferans verdikten sonra dünyanın en ünlü bilim insanlarından biri haline<br />
gelmişti ve özel hayatı bir daha asla eskisi gibi olamayacaktı.<br />
Konferans kürsüsünde, tehlikeli gösteriler için giydiği yüksek mantar<br />
tabanlıklarıyla iki metreye ulaşan boyuyla, beyaz giysisi ve kravatıyla garip<br />
görünüşlü bir leyleğe benziyordu. Yaptıklarına ısınmaya başladıkça yüksek<br />
oktavlı sesi heyecanla daha da yüksek perdeden çıkmaya başlıyordu.<br />
Kendilerini akan sözcüklerin ritmine, ışıkların oyununa ve büyüye kaptıran<br />
dinleyiciler de transa geçmiş gibi onu izliyorlardı.<br />
Bilimin dili yetersiz kaldığından Tesla görsel efektleri, alevlerin ve ışığın<br />
dansına aşık bir ozan gibi anlatıyordu. Gerçekten de Tesla buna, enerjiyi içine<br />
emmek kadar önem veriyordu. Bununla beraber teknik detaylar konusunda da<br />
eline su dökebilecek nitelikte bir bilim insanı daha bulunamazdı.
Ateş oyunları en azından yirmi kere tekrar ettiği deneylere dayanmaktaydı.<br />
Ekipmanların hepsi yeniydi, bizzat kendisi tarafından tasarlanmış ve genellikle<br />
kendi atölyesinde üretilmişti. Aynı gösterinin iki kez tekrarlandığına nadiren<br />
rastlanırdı.<br />
O günlerin bilimsel terminolojisi yetersiz kaldığı için onun fırça adını verdiği<br />
vakumlu bir tüpte hafifçe boşalan ve ışık saçan elektrik yükü aslında elektron<br />
ve iyonize olmuş gaz moleküllerinin yaydığı ışınlardı. "Şimdi sizlere siklotronu<br />
açıklayacağım" diyemiyordu çünkü böyle bir sözcük henüz yoktu ama<br />
açıkladığı ve sergilediği şeyin atom parçalanmasının ilk örneklerinden biri<br />
olduğu düşünülüyordu bilgi sahibi kişiler tarafından.<br />
"Şimdi elektron mikroskobunu; kozmik ışınları; radyo vakum tüpünü; X<br />
ışınlarını anlatacağım" da diyemiyordu. Audi-on'un müjdecisi olan vakum<br />
ampuldü, radyoyu anlatmak için de telsiz deniliyordu, telsizin ortaya çıkmasına<br />
ise daha zaman vardı. O laboratuvarında saydam olmayan fotoğraf klişelerinin,<br />
görülebilen ve görülemeyen ışıkların tanımını yaparken Röntgen bile X<br />
ışınlarının hangi amaçlarla kullanılabileceğinden habersizdi. Ve Tesla "herhangi<br />
bir madde yakmadan, hatta kimyasal bir reaksiyona girmeden yanan" alevden<br />
bahsederken, muhtemelen, plazma fiziğinin alanına girmiş bulunuyordu.<br />
Amerikan Elektrik Mühendisleri Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada şöyle<br />
söyleyecekti: "Açıklanamayan şaşılacak olaylar olarak gördüğümüz<br />
fenomenlere artık farklı bir gözle bakıyoruz. İndüksiyon bobininin kıvılcımı,<br />
akkor lambanın ışıldaması, akımların ve mıknatısların mekanik güçleri artık<br />
kavrayışımız ötesinde değiller; eskiden olduğu gibi anlaşılamaz değiller. Tam<br />
tersine araştırmalar basit bir mekanizmanın zihnimizde canlanmasını sağlıyor.<br />
Halen gerçek doğaları hakkında ancak varsayımlara dayanarak konuşabiliyor<br />
olsak da gerçeğin çok da uzaklarda bir yerlerde gizlenmediğini biliyoruz. İçten<br />
içe, tam anlamıyla bir kavrayışa vakıf olacağımızı sezinliyoruz. Hala bu güzel<br />
olgulara, garip güçlere hayranlık duyuyoruz ama artık biçare değiliz..."<br />
Elektriğin ve manyetizmanın gizemli etkileyiciliğinin, "doğadaki güçler<br />
arasında eşi bulunmayan, görünürde dual karakteri; çekimi, itici gücü ve<br />
rotasyonuyla, gizemli etmenlerin ilginç hareketliliğiyle" insan zihnini<br />
etkilediğini ve harekete geçirdiğini söylüyordu.<br />
Ama tüm bunlar nasıl açıklanabilirdi?<br />
"Göksel nesneler gibi eksenlerinde hareket eden ve fırıl fırıl dönen, gözle<br />
görünmeyen bir dünyaya ait olan atomlar, moleküller dönerken muhtemelen<br />
beraberlerinde statik eter de, bir başka deyişle statik yük de taşımaktadırlar. Bu<br />
bana göre en akla yakın açıklamadır ve araştırmaların çoğundan da bu sonuç<br />
çıkmaktadır. Moleküllerin ve eterlerinin dönüşü eter gerilimini ya da<br />
elektrostatik gerilimi, ortaya çıkartmaktadır; eter gerilimlerinin eşitlenmesi<br />
diğer hareketleri ya da elektrik akımlarını ve yörüngesel hareketler de elektro ve<br />
sürekli manyetizma etkilerini yaratmaktadır."
Aynı uzman grup önünde, endüstride devrim yaratan ve çok uzaklardaki<br />
evlerin bile aydınlatılabilmesini sağlayan enerji sistemini tanıtmasının<br />
üzerinden üç yıl geçmişti. Şimdi de hayretler içindeki aynı topluluğa ışık ve<br />
elektriğin doğası üzerine yürüttüğü araştırmalarını anlatıyordu.<br />
Konuştuğu kürsü, içi gaz dolu tüplerden yayılan ışıkla çok çekici bir tarzda<br />
aydınlatılmıştı, bazılarının parlaması için fosfor, bazılarında da uranyum<br />
kullanmıştı. Bunlar bugünkü floresan lambaların öncüleriydiler. Tesla bunların<br />
patentini almayı ya da piyasaya sürmeyi hiç düşünmemişti; gerçekten de<br />
pazara ancak elli yıl sonra çıkacaklardı. Söylev için tüplere, tipik bir şekilde,<br />
isimler takmıştı. Bunlar arasında yalnızca ünlü bilim insanlarının adları yoktu,<br />
bazıları ünlü Sırp şairlerin adlarını almıştı.<br />
Bir masaya dönerek eline narin bir parça aldı. "İşte içindeki hava kısmen<br />
boşaltılmış bir cam tüp. Onu elime alıyorum, bedenimin bir parçası yüksek<br />
gerilim taşıyan tellerden biriyle temas halinde ve elimdeki tüp de harika bir<br />
şekilde yanıyor. Hangi durumda bırakırsam bırakayım, nereye taşırsam<br />
taşıyayım, tutabildiğim sürece, yumuşak, hoş ışığı tükenmeyen bir ışıltıyla<br />
parıl-damaya devam edecektir."<br />
Elinde tuttuğu tüp parıldamaya başlayınca -diğer gösterilerin yanı sıra bu<br />
alternatif akımın güvenirliği hakkında politik bir mesaj da içermekteydi-<br />
"Profesör" Brown, Edison'un ajanı, izlemekten vazgeçecek ve hızla salonu terk<br />
edecekti. Patronu bu inanılmaz olayı duyunca tırnaklarını yemeye başlayacaktı.<br />
Ama Pittsburg'dan sırf bu konferansı dinlemek için gelmiş olan Geor-ge<br />
Westinghouse öne eğilmiş, başını bir o yana bir bu yana sallıyor,<br />
gülümsüyordu.<br />
Bir sonraki gösterisi, gazların basıncı düşürülmüş ortamlarda yüksek iletkenlik<br />
sergilediklerini keşfettikten sonra icat ettiği, yüksek frekanslı bir enerji<br />
kaynağına bağlanmış telsiz, ya da elektrotsuz, deşarj lambalardı. Bunları,<br />
gösterdiği gibi, odada istediğiniz yere götürebilirdiniz ama onlar ürkütücü bir<br />
şekilde yanmaya devam edeceklerdi. Bunlar hiçbir zaman pratik amaçlarda<br />
kullanılmak üzere piyasaya sürülemeyeceklerdi ama yeni alınmaya başlanan<br />
patentlerin de gösterdiği gibi, seksen yıl sonra bile bu konudaki araştırmalar<br />
hep devam edecekti.<br />
Sylvania GTE International'ın başmühendisi Roland J. Morin sonraları şunları<br />
ifade edecekti: "Şundan eminim ki, bu ışık kaynaklarının Chicago Dünya<br />
Fuarı'nda (1893) Tesla tarafından sergilenmesi, daha sonraları D. McFarlan<br />
Moore'un floresan lambayı geliştirmesini ve bunları ticari amaçlı kullanıma<br />
açmasını teşvik etmiştir...", Uzun parmaklı, marifetli elleri bir başka parçayı<br />
kavradı.<br />
"İşte tek bir tele bağlı havası alınmış bir ampul... Onu avucu-ma alıyorum ve<br />
içindeki platin tel güçlü bir akkor halini alıyor.<br />
"İşte ana tele bağlanmış bir diğer ampul. Metalik soketine dokunduğum anda<br />
içi fosforik ışıklı muhteşem renklerle doluyor.
"Ve işte, bu platformun üzerinde durduğum sürece yalıtılmış bir durumdayım;<br />
bu indüksiyon bobininin ikincil terminallerinden birisine dokunuyorum... ve<br />
gördüğünüz gibi hızla titreyen diğer ucundan ışık huzmeleri yayılmaya başlıyor.<br />
"Bu tel örgüden yapılmış iki levhayı bobinin terminallerine takıyorum. Yükün<br />
boşaldığı geçit... ışık seli formunu alıyor."<br />
Dinleyiciler zaman zaman görsel heyecanın onun için işe yarar sonuçlar kadar<br />
önemli olduğunu düşünmeye başlıyorlardı ama hemen sonra Tesla ardı ardına<br />
"işe yarar olguları" da sunmaya başlıyordu gözler önüne.<br />
Örneğin, tek tele bağlı çalışan bir motor sergiliyordu, dönüş devresi telsizdi.<br />
Ve sağduyu sahibi olmakla, lafı güzafa pabuç bırakmamakla övünen adamları,<br />
tamamen telsiz çalışabilecek motorlardan bahsederek büyülüyordu. Boşlukta<br />
kullanılmayı bekleyen enerjiden söz ediyordu.<br />
"Bu mümkün" diyordu, "bu tip 'telsiz' diyebileceğimiz motorlar, yoğun<br />
olmayan havada oldukça uzak mesafelerden iletim ile çalıştırılabilirler.<br />
Alternatif akımlar, özellikle de yüksek frekanslı olanlar, yoğunluğu çok da az<br />
olmayan gazlar içinden dahi inanılmaz bir rahatlıkla geçmektedirler. Havanın<br />
yüksek katmanlarındaki yoğunluk azdır. Boşlukta birkaç kilometre yüksekliğe<br />
çıkabilmenin önünde yalnızca doğasında mekanik olan engeller var. Şuna hiç<br />
şüphe yok ki, yüksek frekans ve yağ yalıtımının kullanılması ile elde<br />
edilebilecek devasa potansiyelle parlak deşarjlar kilometrelerce az yoğunluklu<br />
hava içinden aktarılabilir ve böylece yüz binlerce beygirgücündeki enerjinin<br />
yönlendirilmesi ile merkezi kaynaklardan çok uzak mesafelerde olan motorlar<br />
ya da lambalar işletilebilir... Ancak bu projeden henüz bir olasılık olarak<br />
bahsediyoruz. Enerjiyi bu şekilde nakletmemize de gerek kalmayacaktır. Enerji<br />
nakletmemize gerek kalmayacaktır. Kuşaklar sonra makinelerimiz uzayın<br />
herhangi bir noktasından alacağı bir enerji ile işlemeye başlayabilecektir. Bu<br />
duyulmamış bir fikir değil... Bunu topraktan enerji alan Ant-heus söyleminden<br />
biliyoruz; muhteşem matematikçilerimizden birisinin düşüncelerinde<br />
buluyoruz... Uzayda enerji var. Bu enerji statik midir, yoksa kinetik midir? Eğer<br />
statikse umutlarımız boşa çıkar; eğer kinetikse -ki bunun böyle olduğundan<br />
eminiz- o zaman insanın makinelerini doğal değirmenler gibi çalış-tırabilmesi<br />
yalnızca bir zaman meselesidir..."<br />
Tesla'nın şovunun yıldızı ise (daha sonraları İngiltere ve Fransa'daki<br />
seminerlerinde de yer alacak olan) onun karbon lambası dediği, neredeyse<br />
tamamı boş olan, altı inçlik vakumlu bir tüptü. Araştırmaları ile bilimsel keşifler<br />
dünyasında yepyeni bölgelere seyahat ediyordu.<br />
Bu, yüksek frekanslı akım kaynağına bağlı tek bir telin ucunda katı bir metal<br />
monte edilmiş cam bir küreydi. Merkezi "düğme" elektrostatik bir şekilde<br />
çevredeki gaz moleküllerini cam küreye doğru harekete geçiriyordu. Daha<br />
sonra gerisin geri düğmeye doğru çekiliyorlar, çarpıyor ve onu ısıtıyorlardı. Ve<br />
her saniyede milyonlarca kere tekrarlanan bu işlem sonucunda düğmenin<br />
akkor haline gelmesine yol açıyorlardı.
Kaynağın gücüne bağlı olarak, birçok maddeyi anında buhar-laştırabilen ya da<br />
eritebilen sıcaklıklar ortaya çıkabiliyordu. Tesla deneyi elmaslar, yakutlar<br />
kullanarak tekrarlamıştı. En sonunda karborundumun (karbon ve silikon<br />
karışımı) diğerleri kadar çabuk buharlaşmadığını ve kürenin içinde tortu<br />
bırakmadığını keşfetmişti. Böylece icadının adı karbon lambası olarak kalacaktı.<br />
Akkor halindeki maddeden yayılan sıcaklık tüpün içindeki küçük miktarlardaki<br />
gaz moleküllerine aktarılıyordu, bu sayede de Edison'un akkor lambası için<br />
harcanan aynı oranda enerji ile yirmi kat daha fazla parlaklık elde ediliyordu.<br />
Vücudunda dalgalanan yüz binlerce voltluk yüksek frekanslı akımlarla birlikte,<br />
elinde akkor halindeki güneşin bir minyatürünü tutarak ayakta duruyordu.<br />
Kozmik ışınlar olduğuna inandığı şeyi sergilemekteydi. Güneşin yüksek elektrik<br />
yükü taşıyan ve her biri yüksek hız nedeniyle enerji yüklenmiş küçük<br />
parçacıklar yayan akkor halinde bir kütle olduğunu düşünüyordu. Ama bir küre<br />
içine kapatılmadığı için güneş, ışınları uzayın derinliklerine yayılmaları için<br />
bırakıyordu.<br />
Tesla tüm uzayın bu parçacıklarla dolu olduğunu düşünüyordu, dünya ya da<br />
diğer maddeler sürekli bu bombardımana maruz kalıyordu; tıpkı karbon<br />
lambasında olduğu gibi en katı maddeler dahi atomik toz haline<br />
dönüşüyorlardı.<br />
Bu tip bir bombardımanın ortaya çıkışlarından biri şafak ışıl-damasıydı.<br />
Yöntemleri üzerine bir kayıt olmamasına karşın, bu tip kozmik ışınları tespit<br />
ettiğini, enerjilerini hesapladığını ve yüzlerce milyon voltluk bir hızla hareket<br />
ettiklerini bulduğunu duyurmuştu.<br />
Duydukları bu olağanüstü iddialarla gözleri iyice açılan seyirciler arasındaki<br />
fizikçiler ve mühendisler dikkat kesilmişlerdi. Peki ama kanıtlar neredeydi?<br />
Bugün güneşteki termonükleer reaksiyonların radyo dalgalarının ve<br />
partiküllerinin yanı sıra, X ışınlarının, ultraviyole, görülebilir ve kızılötesi<br />
ışınların, güneşin yüzeyinde metrekarede 64 milyon wattlık (ya da volt-amper)<br />
bir oranda yayılmasına yol açtığı biliniyor.<br />
Elde edilen yeni bilgilere göre, kozmik ışınların çok çeşitli şekil ve formda<br />
ortaya çıktıkları biliniyor. Partiküller yüksek enerji üreten çarpışmalar<br />
yaptığında kozmik ışınlar oluşuyor. Bunlar yalnızca güneşten değil, diğer<br />
yıldızlardan, novalardan ve patlayan yıldızlardan yayılıyor.<br />
Dünyanın çevresinden geçmekte olan ve manyetik sahasının etkisine giren<br />
solar elektron ve protonlar Van Ailen radyasyon kuşaklarını oluşturuyorlar.<br />
Görülebilen ve görülemeyen solar radyasyon gezegenlerin yüzey sıcaklıklarını<br />
tayin ediyor. Tan yeri kızarıklığı (aurora) da yıldızlardan yayılan partiküllerin<br />
atmosferimizin üst tabakalarındaki atomlarla çarpışmalarından kaynaklanıyor.<br />
Tesla'nın konferansından beş yıl sonra, Fransız fizikçi Hen-ri Becquerel<br />
uranyum tarafından yayılan gizemli ışınları keşfedecekti. Marie ve Pierre Curie<br />
de uranyum atomları ve sürekli patlama halinde olan radyum üzerine yaptıkları
çalışmalarla onun keşfini doğrulayacaklardı. Tesla, yanlış bir şekilde, kozmik<br />
ışınların basitçe radyum, toryum ve uranyumun radyoaktivitelerinden<br />
kaynaklandığını düşünmüştü. Ama, "kozmik ışın" yani yüksek enerjili subatomik<br />
partiküller (atomaltı parçacıkları), bombardımanının diğer maddeleri<br />
radyoaktif bir hale getirebileceği konusundaki fikri, daha sonraları Irene Curie<br />
ve kocası Frederic Joliot'un da 1934 yılında ortaya koyacakları üzere,<br />
tamamıyla doğruydu.<br />
Tesla'nın yaşadığı zamanlarda kozmik ışınlar hakkındaki bu teori kabul<br />
edilemez görüldüyse de, bu alandaki çalışmalarıyla ünlenecek iki bilim insanı<br />
Tesla'dan ilham aldıklarını belirteceklerdi. Dr. Robert A. Millikan'ın kozmik<br />
ışınları yeniden keşfetmesi için otuz yıl daha geçmesi gerekecekti. Bunların ışık<br />
gibi titreşimden kaynaklandığını yani yüklü parçacıklar değil fotonlar olduğunu<br />
düşünüyordu. Bu, 1940'larda iki Nobel ödüllü bilim insanı arasında, Millikan ile<br />
kozmik ışınların, Tesla gibi, maddenin yüksek hızlı parçacıklarından oluştuğunu<br />
düşünen ve bunu ispatladığını iddia eden Arthur H. Compton arasında bir söz<br />
düellosunun başlamasına neden olacaktı.<br />
Her ikisi de Victoria döneminin bilim insanlarının kendilerine bıraktığı mirasa<br />
saygı duyuyordu. Fakat bilimin gidişatı kozmik ışınların her ikisinin de<br />
düşündüğünden çok daha karmaşık ve çeşitli olduğunu ortaya koyacaktı.<br />
Tesla'nın Columbia College'da 1891 yılında yaptığı gösteride izleyicilerini<br />
büyülediği karbon lambası aynı zamanda elektron mikroskobunun da<br />
çekirdeğini oluşturuyordu. Yüksek gerilime sahip, telin aktif olan bir<br />
noktasından düzgün doğrular şeklinde yayılan elektrikli parçacıklar üretiyordu.<br />
Bu parçacıklar kürenin çeperlerinde, kaynaklandıkları mikroskobik bölgenin<br />
modelini oluşturan fosforlu imgeler oluşturuyordu.<br />
Karbon lambasının ürettiği etkilerden biri de rezonanstı. Rezonans ilkesini<br />
açıklarken Tesla sık sık şarap bardağı ve salıncak analojilerine başvururdu. Bir<br />
şarap bardağının keman sesi nedeniyle kırılmasına, kemanın havada yarattığı<br />
titreşimlerin bardağın titreşimleri ile aynı frekansta olması neden oluyordu.<br />
Örneğin salıncakta sallanmakta olan yüz kiloluk bir adam ve onu ancak yarım<br />
kiloluk bir güçle itmeye çalışan yirmi beş kiloluk bir çocuk düşünün. Bununla<br />
birlikte çocuk salıncağa her seferinde yarım kiloluk bir güç katabilmeyi<br />
başarabildiği takdirde, en sonunda sallanan adamın fırlayıp gitmesini önlemek<br />
için durmak zorunda kalacaktır.<br />
"İlke şaşmaz" diyordu Tesla, "tek yapılması gereken doğru zamanda küçük bir<br />
miktarda güç ilave etmeyi sürdürmekte başarılı olabilmek."<br />
Bu nedenle Tesla'nın karbon lambasının atom parçalayıcısının öncüsü olduğu<br />
da düşünülebilir. Havası kısmen alınmış bir kürenin içerisine katı karbonudrum<br />
yerleştirerek, içeride kalan hava moleküllerinin yüklenmesini ve böylece de<br />
telden kürenin çeperlerine doğru hızla yayılmalarını, daha sonra da tele geri<br />
dönmelerini sağlıyordu; sonuçta karbon kürecikleri telde atomik tozlar haline<br />
dönüşüyor ve salınmakta olan hava molekülleri ile birleştiklerinde bu daha da<br />
büyük bir kırılmaya yol açıyordu.
"Frekans gerektiği kadar artırılabilse, camın mükemmel olmayan elastikiyeti<br />
nedeniyle ortaya çıkan kayıp da sözünü etme-\ ye değmeyecek seviyelere<br />
çekilebilecektir..." diyordu.<br />
1939 yılında California Berkeley Üniversitesi profesörlerinden Ernest Orlando<br />
Lawrence siklotron icadı ile Nobel ödülüne layık görülecekti. Açıklama<br />
şöyleydi: "1929 yılında Orlando Lawrence... bir Alman fizikçi tarafından<br />
yazılmış olan ve vakumlu bir tüpteki potasyum atomlarına bir yerine iki<br />
elektrostatik itme verildiğinde verilen voltaj uyarınca yükleneceklerinin iki katı<br />
enerji ile yüklendiklerini anlatan yazısını okumuştu. Lawrence şöyle<br />
düşünmüştü: İtme iki katına çıkartılabildiğine göre, üç, ya da daha fazlasına da<br />
çıkartılamaz mı? Sorun parçacıklara her seferinde, salıncağı sallayan çocuğun<br />
yaptığı gibi momentum fazlasıyla yükselene kadar, biraz daha güçlü bir itme<br />
vermekte idi."<br />
Lawrence, mumdan ve camdan oluşan bir partikül hareketlendirme makinesi<br />
yaptı. Diske benzeyen yapısı ile vakumlu hücrecik sadece beş santimetre<br />
genişliğindeydi. İçinde yarım kek kutularına benzeyen ve D tabakaları denilen,<br />
iki elektrot bulunuyordu. Vakumlu hücreciğin dışında ise bir elektro mıknatıs<br />
vardı. Elektriklenen parçacıklar ya da protonlar çok yüksek hızlara erişene<br />
değin manyetik bir saha içerisinde dönüyorlar, daha sonra da dar bir akıntı<br />
halinde atomik kurşunlar gibi hücreciğin dışına fırlatılıyorlardı. Lawrence'ın<br />
ürettiği ilk modele siklotron adı verilmişti çünkü protonları bir çember halinde<br />
döndürüyordu. Lawrence kısa bir süre içerisinde protonları 1.2 milyon elektron<br />
voltluk bir enerji ile ateşleyen daha büyük bir modelini de üretecekti.<br />
Tesla'nın aslında karbonun atomik yapısını parçalaması pek söz konusu değil.<br />
Kendisi dahi içeride kalan gazların karbon teli şiddetli bir şekilde etkilediğini ve<br />
akkor haline ya da katının plastiğe yakın bir evresine dönüştürdüğünü<br />
düşünüyordu.<br />
Lawrence, Tesla'nın moleküler bombardıman lambasından habersiz olabilirdi.<br />
Fakat şuna hiç şüphe yok ki Washington'da-ki Carnegie Enstitüsü'nde Gregory<br />
Breit ve ekibi tarafından<br />
1929 yılında yapılan atom parçalayıcı üretme çalışmalarından haberi vardı<br />
çünkü bu grup gerekli enerjiyi sağlamak için 5 milyon voltluk Tesla bobini<br />
kullanıyordu. Bu tip bir ekipman olmadan atomu parçalamak asla mümkün<br />
olamazdı.<br />
Tesla'nın karbon lambasının, ya da moleküler bombardıman lambasının<br />
açıklamaları beş ayrı bilim topluluğunun kayıtlarında bulunabilir. Ne yazık ki<br />
hiçbir topluluk 1890'ların başlarında Atom Çağı'nın bu öncü modelinin nasıl<br />
kullanılabileceği hakkında bir fikir sahibi değildi.<br />
Frederik ve Irene Juliot-Curie, Henri Becquerel, Robert A. Millikan, Arthur H.<br />
Compton ve Lawrence; hepsi de Nobel ödülü aldılar. Victor F. Hess 1936 yılında<br />
kozmik radyasyonu keşfettiği için Nobel ödülüne layık görüldü. Bilim<br />
çevrelerinde adı geçen tüm bilim insanlarının çalıştığı alanlarda Tesla'nın
öncülük ettiği en azından hatırlansa, adalet hiç olmazsa bir nebze yerini bulmuş<br />
olacaktı.<br />
Çağdaşlarının çoğu -belki de hepsi- Tesla'nın çalışmalarını tam olarak<br />
anlamakta güçlük çekiyordu ama Tesla en azından birkaçının görüş alanlarını<br />
genişletebilmeyi başarmıştı. Ve bugün olduğu gibi, o zamanlarda da onu ilk<br />
defa keşfedenler geçici bir çılgınlığa kapılıyorlardı. "Başarılı bir öğretmen<br />
olmakla kalmıyordu" diyor daha sonraları radyoya yaptığı eklemelerle ünlenen<br />
Edwin H. Armstrong, "aynı zamanda diğerlerinin aşılması güç sorunlar olarak<br />
gördüklerini, o geçici olarak görebilecek bir hayal gücüne sahipti ve bu güç de<br />
büyük bir ilham kaynağı oluyordu. Onun düşündüğü hedeflerden bazıları şu an<br />
bile hayal dünyasının bir parçası olarak kalmıştır."<br />
İngiliz bilim insanı J. A. Fleming, Tesla'ya şöyle yazmıştı: "Büyük başarınız<br />
nedeniyle sizi bütün kalbimle kutlamak isterim... Bundan böyle hiç kimse sizin<br />
birinci sınıf bir büyücü olduğunuzdan: Alevli Kılıcın Hakimi olduğunuzdan<br />
şüphe etmeyecektir."<br />
Bu dönemde ardı ardına ürünler veren Tesla'nın verimliliğine ulaşmak<br />
mümkün değildi. Çalıştığı bir düzine alanda, baktığı her yerde bir şeyler<br />
buluyordu (ama her zaman araştırmalarının kalbindeki elektrik ile, bu gizemli<br />
nesne ile ilgili). Ona göre belirli fizik yasalarını hiçe sayan transandantal<br />
güçlerin akımı söz konusu idi, modern teoride olduğu gibi, belirli partikül<br />
yasalarına uyan ayrı parçacıklar ya da dalgalar değil.<br />
Bununla birlikte, elektronun kendisi ancak 1897 yılında İngiliz fizikçi Joseph J.<br />
Thomson tarafından keşfedilecek olmasına karşın, beş yıl boyunca<br />
çalışmalarını modern elektroniğin yolunu çizecek bir doğrultuda<br />
yoğunlaştıracaktı.<br />
1831 yılında, Faraday mekanik enerjinin elektrik akımına dönüştürülebileceğini<br />
göstermişti. Daha sonra, Tesla'nın doğum yılında İngiliz Lort Kelvin, Amerikalı<br />
Sırp'a mekanik yollardan üretilebilenden daha yüksek seviyelerde yüksekfrekanslı<br />
akım üretilebilecek yeni bir kaynak bulma çalışmalarında ilham<br />
kaynağı olacak bir keşifte bulunacaktı.<br />
Bir kondansatörün yükü boşalırken elektriğin bir levhadan bir diğerine su gibi<br />
aktığına inanılırdı. Kelvin bu sürecin daha karmaşık olduğunu ortaya koymuştu.<br />
Yani elektriğin bir levhadan diğerine daha sonra da gerisin geri hücum ettiğini<br />
bulmuştu. Bu, elektrik yükü tamamıyla boşalana değin sürüyordu ve saniyede<br />
yüz milyonlarca defaya ulaşan yüksek bir frekansta dalgalanıyordu.<br />
Tesla Budapeşte'de döngüsel manyetik alanı kafasında canlandırdığında,<br />
evreni, geniş bir oktav yelpazesinde yayılan bir alternatif akım senfonisi olarak<br />
hayal etmişti. Saniyede 60 devirli, düşük oktavlardaki bir notaydı. Daha yüksek<br />
oktavlardan birinde, saniyede milyarlara ulaşan devir sayısı görülebilen ışık<br />
demekti. Düşük frekanslı alternatif akım ve ışık dalgalan arasındaki geniş<br />
sahadaki elektrik titreşimlerini keşfetmesinin kozmik senfoniyi anlamasını<br />
kolaylaştıracağını düşünüyordu.
James Clerk Maxwell'in 1873 yılında gerçekleştirdiği çalışma, görülebilen<br />
ışığın altında ve üstünde geniş bir elektromanyetik titreşim sahası -daha kısa<br />
ve daha uzun dalga boylarındaki titreşimler- olduğunu ortaya koyuyordu. Bu<br />
teori ışık ya da ısıdan daha uzun dalgalar üzerine çalışan ve ilk insan yapısı<br />
elektromanyetik radyasyonu Bonn'da, 1888 yılında üreten Alman profesör<br />
Heinrich Hertz tarafından test edilecekti. Hertz indüksiyon bobini ile yaptığı<br />
deneylerle bir manyetik sahanın varlığını ispat etmişti. Aynı anda İngiltere'de<br />
Sir Oliver Lodge telefon devrele-rindeki küçük elektrik dalgalarını hesaplamaya<br />
çalışıyordu.<br />
Hertz'in ekipmanı yetersizdi ve bobini hem kullanışsız hem de tehlikeliydi.<br />
Tesla ise daha farklı ve üstün bir şeyle ortaya çıkmak üzereydi: Saniyede 33 bin<br />
devire (33 bin Hz.) kadar frekanslar üretebilen bir dizi yüksek frekans<br />
alternatörü. Bu tip bir makine aslında uzak gelecekte sürekli radyo dalgaları<br />
iletişiminin geliştirilmesinde kullanılacak alternatörlerin öncüsüydü ama<br />
Tesla'nın kendi amaçlan için hala yetersizdi. Bu nedenle, Tesla bobini olarak<br />
anılacak hava özlü transformatörü yapmaya başlayacaktı. Bu transformatör,<br />
görece düşük voltajlı yüksek akımı, yüksek frekanslı, yüksek voltajlı düşük<br />
akıma dönüştürecekti.<br />
Bugün her türlü radyo ve televizyon setinde şu veya bu şekilde yüksek voltaj<br />
kullanılıyor. Yüksek voltaj üretmekte kullanılan bu aygıt kısa sürede tüm<br />
üniversitelerin bilim laboratuvarla-rında araştırma donanımı olarak kullanılmaya<br />
başlayacaktı. Bu aygıt, orijinal Hertz devresinin zayıf, şiddeti çok düşük<br />
titreşimlerini dönüştürebiliyor ve istenilen büyüklükte devre elde edilmesini<br />
sağlıyordu. Bu çalışma ile Tesla, Marconi'nin ilk deneyleri için birkaç yıl<br />
önceden zemin oluşturmuş oluyordu.<br />
Bu yüksek voltajlı cihazın tam anlamıyla havadan yalıtılması gerekiyordu,<br />
bunun için de yağ kullanılıyordu. Daha sonraki tüm yüksek gerilimli ve ticari<br />
amaçlı ekipmanlarda da bu yöntem kullanılacaktı. Tesla bobinlerdeki direnci<br />
azaltmak için her biri ayrıca yalıtılmış tellerden oluşan şerit halinde iletkenler<br />
kullanacaktı. Genellikle araştırmalarından başını kaldırıp buluşlan-nın patentini<br />
alacak zaman bulamadığı için bu da kamuya mal olan bilgiler arasına<br />
karışacaktı. Daha sonraları bu buluşu Lit-zendraht "(şerit tel") teriminden<br />
kısaltılmış "litz tel" adı altında piyasaya sürülecekti.<br />
Daha sonra yüksek frekanslı akımlarda ihtiyaç duyduğu özellikleri karşılayacak<br />
yeni bir dinamo geliştirecekti (bu sıkıştırılmış hava. ya da buhar ile<br />
çalıştırılabilen valfsiz, tek silindirli bir motordu). Ulaştığı hızda etkileyici bir<br />
şekilde sabit kalabiliyordu, bu sayede Tesla bu motoru 60 devirli çokfazlı<br />
sistemine adapte ederek, eşzamanlı motorlar kullanarak ve dişlilerini uygun<br />
şekilde küçülterek dünyanın alternatif akım kullanılan herhangi bir yerinde<br />
zamanı belirtmesi amacıyla kullanılabileceğini düşündü. Bu, modern elektrikli<br />
saatin öncüsü olacaktı. Keşiften keşfe dur durak bilmeden koşan Tesla bu icadı<br />
için de patent almayacaktı.<br />
Bununla da kalmayacak, yüz binlerce voltluk yüksek frekanslı elektrik<br />
kullandığı tehlikeli deneylerinden edindiği tecrübe ile dünya için çok önemli<br />
olan bir şeyi daha keşfedecekti. 1890 yılında, yüksek frekanslı akımların insan
edeni üzerinde sağaltıcı bir değeri olduğunu duyuracaktı. Bu işlem diatermi<br />
adı ile anılmaya başlanacaktı. Bu keşif ile birlikte, Avrupa ve Amerika'da<br />
bundan öykünen pek çok ilk örneğin türeyeceği, çok geniş bir tıbbi teknoloji<br />
sahası doğacaktı.<br />
7. RADYO<br />
Westinghouse'daki danışmanlık görevinin ardından, kendini telsiz-radyo<br />
çalışmalarına adayan Tesla yorgun düşmüş, kısmi hafıza kaybı problemi<br />
yaşamaya başlamıştı. "İlaç verilmiş" gibi uykuda geçen dönem sona erdiğinde<br />
çocukluğunun ilk günleri dışında geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlayamadığını<br />
fark etti. Doktorların dikkate almaması üzerine sorunu kendi zekasıyla çözmeye<br />
karar verdi.<br />
Geceler boyunca çocukluğu hakkındaki anıları üzerinde yoğunlaşıyor, yavaş<br />
yavaş hayatını büyüteç altına almaya çabalıyordu. Bu açığa çıkarma işlemi<br />
sırasında annesi hatıralarında her zaman temel figür olarak beliriyordu. Onun<br />
yanına gitmek için karşı koyulmaz bir istek duymaya başlamıştı.<br />
"Bu arzu o denli karşı konulmaz bir hale gelmişti ki tüm işlerimi bırakıp<br />
özlemimi gidermekte buldum çözümü. Ama labo-ratuvardan uzaklaşmak bana<br />
çok güç geliyordu ve geçmiş hayatımın tüm hatıralarını geri çağırmayı<br />
başarana kadar birkaç ay geçmişti."<br />
1892 yılı başlarında, Avrupa'da bir dizi seminer teklifini kabul etmekte<br />
zorlandığı sıralarda, bir gece bir hayal gördü. Bu hayalde Paris'teki Hotel De La<br />
Paix'deydi ve annesinin ölmek üzere olduğunu haber veren bir not alıyordu.<br />
Tesla'nın yaşadığı bu kısmi hafıza kaybı dönemi ile ilgili ilginç bir olay da<br />
araştırmaları sırasında temas ettiği her şeyin canlanmaya ve hızla ileri atılmaya<br />
başlamasıydı. "Deneylerim-deki en önemsiz noktaları dahi en küçük ayrıntısına<br />
dek hatırlayabiliyordum. Hatta sayfalarca yazı ve formüller çıkartabiliyordum bu<br />
ayrıntılardan."<br />
Annesinin sağlığı konusunda endişelenmesinin boşuna olmadığı ortaya çıktı:<br />
Gospiç'ten annesinin sağlığının gerçekten de kötüye gittiğini belirten<br />
mektuplar gelmeye başlamıştı. Bu arada da dünyanın dört bir yanından<br />
davetler, ödüller ve ziyarette bulunması veya konferans vermesi için mektuplar<br />
alıyordu. En sonunda Paris ve Londra'dan gelen teklifleri, sonrasında doğrudan<br />
evine gitmeyi tasarlayarak kabul etti.<br />
Londra'daki Elektrik Mühendisleri Kurumu'nda verdiği konferans bilim dünyası<br />
için büyük bir olay olarak kabul edilecek ve İngilizler onun Londra'da kalmasını<br />
isteyecektiler.<br />
"Sir James Dewar, Kraliyet Topluluğuna bir konferans vermem konusunda<br />
ısrar ediyordu. Kararlı bir insan olmama karşın bu büyük İskoçyalının ısrarları<br />
karşısında kolayca boyun eğmiştim. Beni bir iskemleye sürüklemiş, önüme bir
ardak koymuş ve içini yanardöner renklerin tümünü içeren ve nektar tadında<br />
kahverengi bir içecekle doldurmuştu."<br />
Dewar, onu hayrete düşürecek şekilde şunları söylemişti: "İşte şimdi<br />
Faraday'in iskemlesinde oturuyorsun ve onun içtiği içkiyi yudumluyorsun." Bu<br />
şerefe ondan başka hiç kimsenin nail olmadığı konusunda ısrar etmiş ve bu<br />
şekilde tartışmadan üstün çıkan taraf olmuştu. Fransızlar bir gün daha<br />
bekleyebilirlerdi.<br />
Bilim dünyasının üst tabakasının hazır bulunduğu, İngiltere Kraliyet Topluluğu<br />
önünde verdiği seminer genç mucide daha da fazla övgü yağmasına yol açtı. O<br />
zamanlar Kraliyet Toplulu-ğu'nun başkanı olan seçkin fizikçi Lort Rayleigh,<br />
temel keşifleri gün ışığına çıkarma yeteneğinden dolayı genç mucidi kendi<br />
çalışma yöntemini gözden geçirmesi konusunda sıkıştırmaya başlayacaktı.<br />
Tesla'ya gelecekte tek bir araştırma konusu üzerinde yoğunlaşmasını tavsiye<br />
ediyordu. Bu, tüm cevapları bir kerede bulmak isteyen bir bilim insanı için sıra<br />
dışı bir fikirdi.<br />
Tesla'nın çalışmalarını hayranlıkla izlediği Sir William Cro-okes da, seminerden<br />
sonra oteline yolladığı mesajla, kendi bedenini garip elektrik efektlerinde<br />
kullanmasının büyük bir ilham kaynağı olduğunu belirtiyordu.<br />
"Sevgili Tesla" diye yazıyordu notta, "Siz tam anlamıyla bir peygambersiniz.<br />
Yeni bobinimi henüz bitirdim ancak sizin bana verdiğiniz küçük model kadar iyi<br />
işlemediğini gördüm. Korkarım ki fazla büyük oldu... Bir kutbundan tuttuğumda<br />
bedenime yayılan fosfor, küçük olanın sağladığının yanında sönük kalıyor..."<br />
Gözlemci Crookes mucidin bitkinliğini fark etmişti, onu fiziksel ve sinirsel bir<br />
çöküntünün eşiğinde olduğu konusunda uyarmaktaydı. "Umarım en kısa<br />
zamanda yurdunuzun dağlarında alırsınız soluğu" diye yazıyordu. "Çok fazla<br />
çalışıyorsunuz ve eğer kendinize özen göstermezseniz çökeceksiniz. Bu<br />
mektuba cevap verme ya da bir kişiyi daha görme zahmetine katlanmayınız ve<br />
ilk trenle yola çıkınız."<br />
Sir William haklıydı ama tavsiyesinin yerine getirilmesi Tesla için imkansızdı.<br />
Genç mucit hemen Yüksek Potansiyel ve Yüksek Frekanstaki Alternatif<br />
Akımlar Üzerine Deneyler konulu semineri düzenlemek üzere Paris'e doğru<br />
yola çıktı ve orada da duyarlı elektronik tüpleri ile gösteriler düzenleyecekti. Bu<br />
defa izleyicileri So-ciete Internationale des Electriciens ve Societe Française de<br />
Physique üyeleriydi.<br />
Aynı ay içerisinde, Şubat 1892'de, Sir William Crookes, Tesla'nın sezilerini<br />
doğruladı. Elektromanyetik dalgaların uzayda telsiz iletişimi için<br />
kullanılabileceğini varsayan bir makale yayınladı.<br />
Son konferansını da kendisini ezen bir bitkinlik içinde tamamlayan Tesla<br />
kendisini ivedilikle Hotel de la Paix'deki odasına atacaktı. Bir haberci annesinin
ölmek üzere olduğunu bildiren bir telgraf mesajını kendisine ilettiğinde baş<br />
aşağı yere çakılacaktı neredeyse.<br />
Hızla istasyona gitti ve Hırvatistan'a doğru yola çıkmakta olan bir trene atladı.<br />
Yolculuğun sonunda bir fayton buldu ve ölüm döşeğindeki annesinin yanına<br />
tam zamanında vardı. Yıkılmak üzereydi ki istirahat etmesi için evine yakın bir<br />
binaya götürüldü.<br />
"Orada çaresizlik içinde yatarken" diye anlatır güncesinde, "eğer annem<br />
öldüğünde ben onun yanında olamasaydım bana mutlaka bir işaret gönderirdi<br />
diye düşündüm... Londra'da yeni dostum Sir William Crookes ile birlikte bir<br />
arkadaş grubunda spiritüalizm üzerine tartışırken de bu düşüncelerin etkisi<br />
altındaydım... İleriyi görebilmenin son kerte mümkün olduğunu düşünüyordum<br />
çünkü annem bu dehaya ve özellikle de üstün sezgi gücüne sahip bir kadındı."<br />
Tüm gece boyunca zihni beklentiler içerisinde kıvrandı ancak sabah erken<br />
saatlere kadar hiçbir gelişme olmadı. Hafif düşleri ya da "kendinden geçmeleri"<br />
sırasında "meleklere benzeyen bulutlar" görmüştü. "Onlardan bir tanesi bana<br />
sevgi dolu gözlerle bakıyor ve yavaş yavaş annemin görünümünü almaya<br />
başlıyordu. Bu görüntü yavaşça odanın içinden kaydı gitti ve kayboldu. Tam o<br />
anda anlatılamayacak kadar hoş ve birçok sesin oluşturduğu bir şarkı ile<br />
uyandım. Tam bu anda artık emindim, bunu herhangi bir sözcükle açıklamak<br />
imkansız ama annemin öldüğü bana malum olmuştu. Ve bu doğruydu..."<br />
Bu görünürde transandantal izlenimlerinin dışsal nedenlerini bulmak onun için<br />
önemliydi çünkü hala insanların "etten makineler" olduğunu iddia eden<br />
teorisine inanmaktaydı. Aşağıdaki "açıklama" onun güncesinden alınmıştır:<br />
"Kendimi toparladıktan sonra uzun süre bu garip olayın dışsal nedenlerini<br />
araştırdım ve neyse ki sonuçsuz çabalarımın üzerinden aylar geçtikten sonra<br />
buna ulaşabildim. Ünlü bir ressamın bir mevsimi tasvir etmek için havada<br />
süzülen bir bulutu ve bunun üzerinde de melekleri resmettiğini keşfettim ve bu<br />
beni derinden etkiledi. Bu benim rüyamdaki ile aynıydı, tek fark annemin<br />
benzerinin burada olmamasıydı. Müzik, yakınlardaki bir kilisenin korosunun<br />
Paskalya yortusu için söylediği eski bir ayin sarkışıydı; bu da her şeyi bilimsel<br />
bir gerçeklikle açıklıyordu.<br />
"Bunlar uzun zaman önce oldu ve ben kesinlikle hiçbir temele oturmayan<br />
psişik ve spiritüel fenomenler hakkındaki düşüncelerimi değiştirmek için en<br />
ufak bir neden bulamadım. Tüm bunlara inanmak entelektüel gelişimin bir<br />
parçası. Dinsel dogmalar artık kabul görmüyor. Ama her birey bir çeşit üstün<br />
bir güç inancına bağlanıyor. Hepimizin hareketlerimizi yönetecek ve<br />
doygunluğa ulaşmamızı sağlayacak bir ideali olmalı, ancak bu ideal maddesel<br />
bir şey değildir; maddeselliği aşmamızı sağladığı müddetçe bu, inanç, sanat ya<br />
da bilim olabilir. İnsanlığın huzurlu bir şekilde varlığını idame ettirebilmesi için<br />
ortak bir kavramın egemenliğini sürdürmesi esastır.<br />
"Ruhbilimcilerin ya da spiritüalistlerin iddialarını destekleyecek herhangi bir<br />
delil bulmakta başarısız olurken, sadece bireysel eylemlerin gözlemlenmesi ile<br />
değil, aynı zamanda -daha da sağlam bir kesinlikle- genellemeler yolu ile,
hayatın otoma-tizma okluğunu gönül rahatlığı ile kabul edebileceğimi<br />
ispatladım."<br />
Ne zaman arkadaşlarından, ya da akrabalarından biri bir başkası tarafından<br />
incitilse, o bunu bir "kozmik" acı olarak nitelendiriyordu. Bu, tepkilerinin benzer<br />
olmasına neden olacak bir şekilde insan bedenlerinin benzer bir yapıda<br />
olmasından, aynı dışsal etkilere açık olmasından kaynaklanıyordu. "Çok<br />
gelişmiş bütünsel bir mekanizmaya sahip, çok duyarlı, dikkatli ve çevrenin<br />
değişen şartlarına uygun tepkiler veren bir varlığa" diyordu, "güçlü bir mekanik<br />
duyu bağışlanmıştır ve bu duyu onun doğrudan algılanabilmesi çok güç olan<br />
tehlikeleri savuşturabilmesini sağlamaktadır. Ve o kişi denetim organları aşırı<br />
derecede bozuk olan diğerleri ile karşı karşıya kaldığında, bu duyu kendisini<br />
ortaya koyar ve o da "kozmik" acıyı hisseder..."<br />
Aslında mucidin yazılarında bu teorilerinden hiçbir zaman tam anlamıyla<br />
tatmin olamadığı açıkça görülüyor.<br />
Bu Tesla'nın hayatındaki tek önsezi örneği değildi. Ama o bunlara her zaman<br />
mekanik bir açıklama getirmeye, sezgiyle dışsal olaylar arasında bağlantı<br />
kurmaya çalışıyordu. Kız kardeşi Angelina da ölümcül bir hastalıktan mustarip<br />
iken Tesla New York'tan, kız kardeşine işlerin iyi gitmediğini düşündüğünü<br />
anlatan bir telgraf çekmişti. (Rüyasında Angelina'nın yükselip kaybolduğunu<br />
görmüştü.) Tesla'nın kuzeni Sava Kosanoviç de Tesla'nın bu geleceği<br />
görebilme gücüne birçok kez şahit olduğunu ama onun bu olaylar üzerinde<br />
durmak istemediğini anlatır. "O duyarlı bir insandı, bir şeylerin yolunda<br />
gitmediğini hissederdi ama bunun mistik bir yanı yok."<br />
"Herkesin dış etkilere tepki veren otomatonlar (robotsu insanlar) gibi olduğunu<br />
söylerdi" diye anlatıyor. "Ama onda sahip olduğu önseziyi olanaklı kılan dışsal<br />
faktörlerin kaynağından asla söz etmezdi."<br />
Kosanoviç'e, 1890'lı yıllarda Manhattan'da bir parti verdikten sonra başından<br />
geçenleri anlatmıştı. Konuklardan bazıları Philedelphia'ya giden trene binmek<br />
için hazırlık yapıyordu. Tesla kapıldığı "kuvvetli bir dürtü"nün etkisiyle<br />
konuklarının treni kaçırmalarını sağlamıştı. Ve tren kaza yapacak, yolculardan<br />
pek çoğu ağır bir şekilde yaralanacaktı.<br />
Ona göre, annesi ölüm döşeğindeyken yanına zamanında gidebilmesi tuhaf<br />
bulunabilecek özellikleri sayesinde gerçekleşmişti. Başının, aslında diken gibi<br />
ve kapkara olan sağ yanındaki saçların arasında bir tutam ak belirmişti. Oysa<br />
yalnızca birkaç ay sonra eski haline dönecekti hepsi.<br />
Annesinin ölümünü takip eden birkaç hafta boyunca kendisi de hasta yatmıştı.<br />
En sonunda ayağa kalkabildiğinde, akraba ziyareti için Belgrat'a gitti. Dünya<br />
çapında kazandığı ün sayesinde hoş karşılandı; buradan da Zagreb'e ve<br />
Budapeşte'ye geçti.<br />
Daha çocukken Tesla, yağmur ile yıldırım arasındaki ilişkiye hayran kalmıştı.<br />
Anavatanının dağlarında seyahat ederken de, bir bilim insanı olarak onu<br />
derinden etkileyen bir deneyim yaşayacaktı.
"Yaklaşan bir fırtınadan korunacak bir yer arayışındaydım" diye anlatıyor<br />
sonradan. "Kara bulutlar gökyüzünde asılı kalmışlardı ama nedense yağmur<br />
düşmek bilmiyordu; neden sonra birdenbire bir şimşek çaktı ve sağanak<br />
boşaldı. Bu gözlem beni düşünmeye sevk etti. Bu iki fenomenin, neden<br />
etkileşim içinde ve birbirleri ile yakından bağlantılı oldukları açıktı.<br />
Düşüncelerim beni şu sonuca götürdü: Yağmurun düşmesini hızlandıran bir<br />
sebep olarak elektrik enerjisisin çevresel etkisi o denli büyük değildi. Yıldırımın<br />
işlevi daha çok hassas bir tetiğinki gibiydi.<br />
"Bunun arkasında muazzam bir başarı gizleniyordu. Gereken özelliklerde<br />
elektrik fırtınaları üretebildiğimiz takdirde, tüm gezegenin ve üzerindeki iklimin<br />
şartlan dönüştürülebilirdi. Güneş okyanuslardaki suyu yükseltiyor ve rüzgar<br />
bunu mükemmel bir denge kurulacak şekilde uzak bölgelere taşıyordu. Bunu<br />
istediğimiz yer ve zamana göre düzenleyebilecek yeteneğe sahip olduğumuz<br />
takdirde, bu muhteşem hayat verici şartları kontrol edebilirdik. Kurak çölleri<br />
sulayabilir, göller ve nehirler yaratabilir, sınırsız miktarlarda devinim enerjisi<br />
elde edebilirdik."<br />
Yıldırımları kontrol etmek, ona göre güneşin gücünden yararlanmanın en<br />
uygun yoluydu.<br />
"İşin tamamlanması doğadakilerin yapısına uygun elektrik enerjisi yaratmaya<br />
bağlı" şeklinde düşünüyordu. "Bu olanaksız-mış gibi görünüyordu ama ben<br />
denemeye kararlıydım.<br />
31 Ağustos 1892'de The Electrical Engineer seçkin elektrikçi Mr. Nikola<br />
Tesla'nın Hamburg'dan, Augusta Victoria adlı buharlı bir gemi ile döndüğünü<br />
duyurdu. Annesinin vefatına ve kendisinin rahatsızlığına yer verdikten sonra<br />
şöyle denilmişti: "Tesla'nın çalışmaları öteki Avrupalı elektrik mühendislerinin<br />
araştırma ve incelemeleri gibi, elektrik tarihindeki yerini aldı; kendisine<br />
gösterilen saygı tüm Amerikalıların, böyle bir insanın anavatanı olarak kendi<br />
ülkelerini seçtiği için gururlandığını gösteriyor."<br />
Bilim tarihine, 1893 sonbaharında Philedelphia Franklin Enstitüsü'nde ve St.<br />
Louis National Electric Light Associati-on'da radyo yayınlarının ilkeleri üzerine<br />
verdiği konferanslarla yeni bir ivme kazandıracaktı.<br />
Bunun ilk kez Marconi tarafından 1895'de başarıldığı iddia edilse de, kamuoyu<br />
önünde gerçekleştirilen ilk radyo iletişim gösterisini Tesla, St. Louis'de<br />
düzenleyecekti.<br />
St. Louis'deki seminerde Tesla'nın asistanlığını o zamanlar yirmi sekiz yaşında<br />
olan H. P. Broughton yapıyordu. Oğlu Wil-liam G. Broughton ilerde, tarihi<br />
amatör radyo istasyonu W21R'yi işletecekti ve radyonun 1976 yılında yapılan<br />
anma programında babasının kendisine anlattığı kişisel anılardan yola çıkarak,<br />
Tesla'nın St. Louis'deki tarihi gösterisine atıfta bulunacaktı.<br />
"Seksen üç yıl önce, St. Louis'de, Ulusal Elektrik Işığı Birliği yüksek voltaj,<br />
yüksek frekans üzerine düzenlenen bir seminere sponsorluk yapmıştı" diyordu
genç Broughton. "Kürsüde iki ayrı grup ekipmanın kullanıldığı bir gösteri<br />
düzenleniyordu.<br />
"Verici grubunda, sahnenin bir yanında, kutup tipi, 5-kva, yüksek voltaj, yağ<br />
doldurulmuş dağıtım transformatörü, Leyden kavanozlarından (Leyden jar:<br />
Elektrik depolamak için kullanılan, ince kalay folyo ile içten ve dıştan sarılmış,<br />
içinde metal bir çubuk bulunan cam kavanozdan oluşan bir aygıt. Hollanda Leiden'de<br />
icat edildiği için bu adı almıştır. Ç.N.) duplike bir kondansatöre, bir<br />
elektrik kutusuna, bobine ve tavana doğru yükselen bir tele bağlanmıştı.<br />
"Sahnenin diğer yanındaki alıcı grubunda da benzer şekilde tavandan sarkan<br />
bir tel, Leyden kavanozlarından duplike bir kondansatör ve bobin vardı ama<br />
elektrik kutusunun yerini voltaj uygulandığında çağdaş floresan lambalar gibi<br />
ışıldayan Geissler tüpü almıştı. Alıcı ve verici arasında ise bağlantı sağlayan<br />
herhangi bir tel yoktu.<br />
"Verici grubundaki transformatör çift ağızlı açık bir şalterden gelen elektrik<br />
enerjisinden besleniyordu. Şalter kapandığında transformatör vızıldamaya,<br />
inlemeye başlıyor, Leyden kavanozlarının levhalarının kenarlarında haleler<br />
beliriyor, elektrik kutusu gürültülü bir yük boşalması ile çatırdıyor ve vericinin<br />
anten telinden görünmeyen bir elektromanyetik saha enerjisi uzaya yayılmaya<br />
başlıyordu.<br />
"Aynı anda, alıcı grubunda, alıcı anten telinin topladığı radyo frekansları ile<br />
Geissler tüpü ışıldamaya başlıyordu.<br />
"Böylece telsiz doğmuş oldu. Beş kilowattlık bir vericiden bir telsiz mesajı<br />
gönderilmiş ve bu mesaj dokuz metre ötedeki Geissler tüp alıcısı tarafından<br />
alınmıştı...<br />
"Bu seminer gösterisini icat eden, yöneten ve açıklayan kişi, dünyaca ünlü<br />
dahi Nikola Tesla idi."<br />
St. Louis'deki gösteri, Tesla'nın tabiatıyla tercih edeceği "dünya çapında bir<br />
mesaj" içermemesine karşın çağdaş radyonun tüm temel prensiplerini<br />
içeriyordu: 1. Bir anten; 2. Bir hat bağlantısı; 3. İndüktör ve kapasiteyi içeren bir<br />
anten-hat bağlantısı; 4. Ayarlanabilir kapasite ve indüktör (ayarlama için) 5.<br />
Birbirleri ile rezonans içinde olan alıcı ve verici setleri; ve 6. Elektronik tüp<br />
detektörleri.<br />
İlk yayınlarda, sürekli dalgaların alıcıya ses verebilmesi için titreşimli<br />
bağlantılar kullanılmıştı. Birkaç yıl içinde elektrik kutusu vericilerinin<br />
sinyallerini algılamak üzere kristal dedektörler ortaya çıkacaktı. Bu, Edwin H.<br />
Armstrong, radyoyu amplifika-törlü -gücü artırılmış- ses çağına sokana ve<br />
rejeneratif ya da geri besleme devrelerini icat edene dek ticari radyonun<br />
öncüsü olarak kabul edilecekti. Armstrong daha sonra tüm modern radyo ve<br />
radar alıcılarının temeli olan Superheterodyne Beat-note (değişik frekanslar<br />
üretebilmek için, gelen radyo sinyallerini vericinin kendisindeki sinyallerle<br />
birleştirebilen bir alet. Ç.N.) devresini ortaya çıkaracaktı. Columbia<br />
Üniversitesi'nde lisans okurken Prof. Michael Pupin'in öğrencisi olan
Armstrong, Tesla'nın seminerlerinden ilham almıştı. Ama sonradan, Pupin'den<br />
etkilendiği için midir bilinmez, uzun süre radyo patent hakları için Tesla ile<br />
amansız bir savaşa giren Marconi'nin tarafını tutacaktı.<br />
Radyo'nun dünyaya kazandırılmasında, Tesla'nın yanı sıra, büyük emeği geçen<br />
bir diğer bilim insanı da Sir Oliver Lodge idi. 1894 yılında telgraf sinyallerinin<br />
telsiz bir şekilde, Hetzyan dalgaları ile 150 metre uzağa gönderilebildiğini<br />
göstermişti.<br />
İki yıl sonra genç Marchese Guglielmo Marconi, Lodge'un-ki ile aynı yapıda bir<br />
telsiz seti ile Londra'da boy gösterecekti. Doğal olarak yarışta başı çekenler<br />
arasında pek esamisi okunmadı. Ancak Bologna'da Tesla'nın 1893 yılı<br />
derslerinde geniş bir şekilde söz ettiği ve birçok dile çevrilen kitabında tanıttığı<br />
hat bağlantısı ve anteni kullanarak baştan savma birkaç deney<br />
gerçekleştirecekti.<br />
Ocak ayında Tesla, Westinghouse'dan bir telefon aldı. Şirket, Columbian<br />
Exposition adıyla da anılan, Chicago Dünya Fu-arı'nın enerji ve aydınlatma<br />
ekipmanını kurma işini almıştı. Tüm şebekede Tesla'nın alay konusu edilen ve<br />
yerden yere vurulan AC'si kullanılacaktı.<br />
Bu haber hem iyiydi, hem de kötü. İyiydi çünkü uluslararası büyük bir olayı bir<br />
vitrin olarak kullanabileceklerdi; kötüydü çünkü bu dünyada onun için en<br />
önemli şey olan işini bırakması anlamına geliyordu. Radyo araştırmaları tam da<br />
en önemli ve heyecanlı safhasındaydı.<br />
"Fuar ne zaman açılıyor?" diye sordu büyük bir korkuyla.<br />
"1 Mayıs'ta. Yapacaklarımız için hayli kısıtlı bir vaktimiz var."<br />
"Pekala, Bay Westinghouse" diye yanıtladı mucit.<br />
Sevgili bobinlerine sırt çevirerek büyük şov için çalışmaya yollandı. Bilim<br />
camiasını hayrete düşürecek ve halkı büyüleyecek fikirler daha yolda zihnine<br />
akın etmeye başlamıştı. Bu teklifi geri çevirmesi de pek mümkün değildi zaten.<br />
Birleşik Devletler böyle bir gösterinin düzenlenmesini hem istiyordu, hem de<br />
buna ihtiyacı vardı. Başkan Grover Cleveland, Beyaz Saray için ikinci kez<br />
seçildikten kısa bir süre sonra ülke batık bankaların, işsizliğin ve iflasların<br />
çamuruna saplanmıştı. 1893 paniği yoksul ile zengine aynı sertlikte indirmişti<br />
şamarını. İnsanları, pek yakında ekmek kuyruklarında beklemeye başlayacakları<br />
endişesinden uzaklaştıracak bir şeyler gerekiyordu.<br />
Columbian Exposition (Kolombiya Sergisi) aynı zamanda Amerika'nın<br />
keşfedilişinin -bir yıl gecikmeli olmakla beraber-400. yılı için bir kutlama işlevi<br />
de görecekti. Başkan Cleveland diğer Avrupa soyluları ile birlikte İspanya ve<br />
Portekiz kraliyet ailesini de davet etmişti. Aynı zamanda Geleceğin Şehri'ni<br />
ışığa boğacak, fıskiyeleri ve makineleri çalıştıracak, bayrakları ve flamaları<br />
gönderlere çekecek ve böylece muhteşem gösterinin başladığını duyuracak<br />
elektriği serbest bırakan altın anahtarı çevirmeyi de kabul etmişti. Doğrusu bu
ana şalteri indirmek de cesaret isteyen bir işti. Beyaz Saray elektriğe 1891<br />
yılında kavuşmuştu ama başkanın elektrik düğmelerine dokunmasına hiç izin<br />
verilmemişti. İhtiyatlı davranılarak bu görev odacılara verilmişti; ne de olsa<br />
toplum Edison tarafından olası büyük tehlikelere karşı sürekli uyarılmaktaydı.<br />
Fuar günü geldiğinde, şehir nefes kesici bir görünümdeydi. Başkan<br />
Cleveland'ın fildişi ve altından yapılma şaltere dokunu-şuyla Işık Kulesi<br />
muhteşem bir parıltıyla ışıldadı. Işıklar uzayıp gitmeye devam ettikçe aşığadaki<br />
insanlardan çığlıklar yükseliyordu. Artık her yerden geleceğin nabız atışı,<br />
alternatif akımın sesi işitiliyordu. Aydınlatma anlaşmasında General Electric'e<br />
nal toplatan Westinghouse bu kesin zaferin tadını çıkarıyordu.<br />
Mayıs ile ekim ayları arasında yirmi beş milyon Amerikalı, bilim, endüstri, sanat<br />
ve mimarinin en son harikalarını görmek için Chicago'yu ziyaret etti. Bu o<br />
zamanki nüfusun üçte birine eşitti.<br />
Ziyaretçiler ünlü Nikola Tesla yönetimindeki sergi salonlarına hücum<br />
ediyorlardı. Yine beyaz boyunbağı ve kostümüne bürünmüş, yüksek frekans<br />
donanımı arasında, birbiri ardına elektrikli mucizeler yaratan bir sihirbaza<br />
benziyordu. Karanlık bir köşede floresan tüpleri ve lambalarının aydınlattığı bir<br />
masa duruyordu. Uzun tüplerden birisinin üzerinde Tesla'nın büyük bir<br />
maharetle dökme cam kullanarak harf harf işlediği "Elektrikçiler, Hoş geldiniz"<br />
yazısı ışıldıyordu. Diğer ışıklar Helmholtz, Faraday, Maxwell, Henry, Franklin<br />
gibi büyük bilim insanlarını onurlandırıyordu. Ve tabii bilim dünyasından<br />
insanların adlarının yanına, Yugoslavya'nın yaşayan en büyük şairinin adını da<br />
koymayı unutmamıştı: Zmaj Jovan.<br />
Alternatif akımın nasıl işlediğini sergileyen gösterilerinin topladığı ilgi her gün<br />
giderek artıyordu. Kadife kaplı bir masanın üzerinde küçük metalik nesneler -<br />
bakır toplar, metal yumurtalar- vardı ve bunlar aralarındaki uzaklık sabit kalmak<br />
üzere yüksek hızlarda dönüyorlardı.<br />
Bir osilatöre bağlanmış ilk senkronize elektrikli saati ve dağıtıcı deşarj bobinini<br />
sergiliyordu. İzleyiciler kullanılan teknolojiden pek bir şey anlamıyorlardı ama<br />
dikkat kesiliyorlardı. Ve kendisini alev topuna çevirdiğinde insanlar korku ve<br />
merak içinde haykırıyorlardı.<br />
Tesla'nın arkadaşı olan bir grup kadın New York'tan şirketin konuğu olarak<br />
fuara getirilmişlerdi. Tesla'ya kur yapıyorlar, dönme dolaba biniyorlar ve Bayan<br />
Potter Palmer'ın (Chicagolu Bayan Astor -Nancy "Langhorne" ASTOR, Vikontes<br />
(1879-1964); İngiltere parlamentosunun ilk kadın üyesi. Ç.N.) yeni elektrikli<br />
fırını, fanı ve hatta elektrikli bulaşık yıkama makinesi ile donatılmış -kadınların<br />
özgürlüğünü müjdeleyen- model mutfağın bulunduğu Kadınlar Binası'nı ziyaret<br />
ediyorlardı.<br />
Fakat muhtemelen kendilerini, yeğeni İspanya Kralı Alfon-so'yu temsil eden<br />
Prenses Eulalia'nın toplum içinde küstahça (!) sigara içtiğini gördüklerinde<br />
daha özgür hissedeceklerdi.
Bu arada ilk fermuarı ve Edison'un "sesleri kulaklara olduğu kadar görüntüleri<br />
de gözlere kavuşturan" Kinetoskop'unu (ilk hareketli film kamerasını)<br />
görmüşlerdi; aynı zamanda Manhattan'da verilen bir konserin telefondan<br />
duyulan cılız sesini de dinlemişlerdi.<br />
Kalabalığın arasına karışan gazetecilerden biri Tesla'nın sergisini izlemiş ve<br />
gazetesine şöyle bir yazı göndermişti:<br />
"Bay Tesla'nın, elleri ile 200 bin volttan fazla akımlarda, saniyede milyonlarca<br />
kez titreyen ve insanın gözlerini kamaştıran ışıklara dönüşen elektrik aldığı<br />
görülüyor... Kimsenin tekrarlamaya gönüllü olamadığı bu etkileyici test bittikten<br />
sonra Bay Tesla'nın bedeninde ve giysilerinde ışıltılar bir süre varlığını devam<br />
ettiriyor. Aslında, elektrostatik yük taşıyan moleküllerin harekete geçirilmesi ile<br />
alevler ortaya çıkıyor ve indüksiyon bobininin uçlarından taşan ve hiç bir şeyi<br />
yakmayan bu güçlü, beyaz, uçuk alevler gösteriyi cennet çayırlarında<br />
gerçekleşen bir mucizeye dönüştürüyor."<br />
Mucidin bir gün kendisini tamamıyla bu zararsız alevlerle kaplamayı planladığı<br />
yazılıyordu. Bu tip akımların kuzey kutbunda çıplak bir insanı ısıtabileceğim ve<br />
tedavi edici etkilerinin de uygulama olanakları içinde yer aldığını iddia<br />
ediyordu.<br />
Daha sonraları şunları söyleyecekti: "(Tıbbi diatermi) konusundaki ilk<br />
yayınlarım sel gibi yayılmış, çeşitli ülkelerde çok sayıda uzman bu konuda<br />
deneyler yapmaya başlamışlardı. Ünlü bir Fransız hekim, Dr. d'Arsonval de aynı<br />
keşifte bulunduğunu söyleyecek ve tartışmalar eskisine nazaran daha da fazla<br />
alevle-necekti. Yurttaşlarını onurlandırmaya fazlasıyla meraklı olan Fransızlar<br />
benim önceki yayınlarımı hiçe sayıp kendisini Akademi üyesi ilan etmişlerdi.<br />
Tezlerimi savunmak için Paris'e gittim ve Dr. d'Arsonval ile görüştüm. Bana<br />
gösterdiği hayranlık elimi kolumu bağladığı için maksadımdan vazgeçtim.<br />
Davranışları da kesinlikle ispatlıyordu ki açıklamalarım ona yol göstermişti ve<br />
gösterilerinde de tamamıyla benim aletlerimi kullanmıştı..."<br />
Tesla, yüksek frekanslı alternatif akım bombardımanının dokularda yarattığı<br />
ısının, kireçlenme gibi birçok rahatsızlığı iyileştirdiğini bulan ilk kişi olarak<br />
(1891 yılında) tarihe geçtiyse de, yöntemin adı "D'Arsonval Tedavisi" olarak<br />
geçecekti tıp literatürüne. Radyasyonun tıbbi tedavilerde kullanılması hızla<br />
yaygınlaştı ve -başlarda diatermi, şimdilerde ise hipertermia adı ile anılan- bu<br />
tedavi X ışınlarının, mikro dalgaların ve radyo dalgalarının kullanılması ile<br />
kanserin tedavisinde de uygulanmaya başlandı. Kemik ve doku tedavilerinde<br />
de bu yönteme başvurulacaktı.<br />
Tesla hayatı boyunca -kendi deyimi ile- "soğuk alev"in hem zihni rahatlatan<br />
hem de cildi tazeleyen terapötik bir değeri olduğuna inandı. Gerçekte düşük<br />
güçlü terapötik bir aygıtın sağladığı deşarjın ya da koronanın adalelerdeki<br />
hareketliliği artırdığı, kan dolaşımını hızlandırdığı ve aynı zamanda düşük<br />
yoğunlukta solunduğunda hafif bir uyarıcı etki yaratan ozon gazı salgıladığı<br />
gözlemlenebiliyor. Doktor Maurice Stahl "psikosomatik bir etkinin olduğuna ve<br />
salt mekanik bir etkinin ötesinde bir şeylerin ortaya çıktığına" inandığını<br />
söylüyor.
Mucit elektrikli anestezinin de mümkün olduğunu düşünüyordu. Dersleri<br />
anlamada güçlük çeken öğrencileri etkilemesi için sınıfların altından yüksek<br />
voltaj kablolarının geçirilmesini de önerecekti. New York sahnesinde<br />
oyuncuların sahneye çıkmadan önce duygularını kamçılamak için yüksek<br />
gerilimli soyunma odaları hazırlayacaktı.<br />
Columbian Exposition'da, aynı zamanda özel tasarımlı yüksek frekans<br />
bobinleri kullanılarak demir kalıpların ısıtılması ve kurşun ile kalayın eritilmesi<br />
tekniğini de açıklamıştı. Bu yıllar sonra çok büyük bir ticari önem kazanacaktı.<br />
New York'taki laboratuvannı gönülsüzce terk etmişti ama Chicago'daki fuar da<br />
onun için çok keyifli bir deneyim olmuştu. Aynı durum George Westinghouse<br />
için de geçerliydi. Wes-tinghouse, Makine Salonu'nda AC sistemi ile çalışan<br />
çeşitli ticari motorların ve aydınlatma-enerji üretimi amaçlı özel çift fazlı<br />
jeneratörlerin sergilenmesi ile meşguldü. Sistemin uygulanabilirlik sahasının<br />
genişliğini açıklayabilmek için dönel bir kon-vertörün çokfazlı bir AC'yi bir<br />
lokomotif motorunu çalıştırabilecek şekilde nasıl DC'ye dönüştürüldüğünü<br />
gösteriyordu.<br />
Belki de Tesla hayatının en büyük gününü mekanik ve elektrikli osilatörlerini<br />
25 Ağustos'ta Elektrik Kongresi'nde sergilediğinde yaşamıştı. Tanınmış bir<br />
editör ve elektrik mühendisi olan Thomas Commerfold Martin artık bilim<br />
insanlarının alternatif akım üzerine yürütecekleri araştırmalarını eksiksiz bir<br />
donanımla sürdürebileceklerini yazmıştı. Aynı zamanda, böyle bir ekipmanın<br />
"armonik ve senkronize telgraf sahasında ve "açılan geniş alandaki<br />
olanaklarda" kullanılabileceğini de sözlerine eklemişti.<br />
Ünlü Alman fizikçi, Hermann Helmholtz, Elektrik Kongre-si'ne Alman<br />
İmparatorluğu'nun resmi delegesi olarak katılmış ve kongrenin başkanlığına<br />
seçilmişti. Tesla'nın yurttaşı Micha-el Pupin de kongreye katılanlar arasındaydı<br />
ve sonradan şunları yazacaktı: "...ve bu konuda tartışan insanlar elektrik<br />
biliminin emekleme evresini aştığını ve elektrikli aletlerin bilim dışı yöntemlere<br />
uygun olmadığını gösterdiler." Bu sözleri ile Edison'un, alternatif akımın<br />
güvenle kullanılamayacağı görüşünü reddetmiş oluyordu.<br />
Tesla New York'a kazandığı zaferlerle bahtiyar döndü. Kazandığı büyük şöhret<br />
sayesinde eskiden muhatap olduğu genel suçlamaların önünü daha rahat bir<br />
şekilde alabilecekti. Ticari taleplerden kurtulmayı istiyordu ama radyo ve diğer<br />
konularda yürüttüğü çalışmaları finanse edebilmek için bunlara boyun eğmek<br />
zorunda kalacaktı.<br />
8. YÜKSEK SOSYETE<br />
Wall Street'e, aralarında Morgan, J.D. Rockefeller, Vander-biltler, E. H.<br />
Harriman, Jay Gould, Thomas Fortune Ryan gibi efsanevi ve diğer daha geçici<br />
ama aynı derecede renkli isimlerin bulunduğu maceracı tipler hakimdi. Bazıları<br />
bir gün içinde serpiliyorlar, neden sonra baş aşağı oluyor, unutulup
gidiyorlardı. Çoğu, yasallığı oldukça şüpheli yollardan ticaret yapan bu kişilerin<br />
başı derde girdiğinde suçlu iadesi anlaşması bulunmayan başka eyaletlere<br />
kaçması gerekirdi. Kömür, demiryolları, çelik, tütün ve yeni bir saha olan<br />
elektrik üzerine ticaret yapanlar yüksek fiyattan senetler pazarlıyor, sivriliyor,<br />
köşe oluyorlardı.<br />
Twain'e göre, sanayi devriminin hakimleri olan soyguncu baronların vaazları<br />
şöyleydi: "Para kazan. En kısa yoldan kazan. Kazanabildiğin kadar kazan. Eğer<br />
becerebiliyorsan namussuzlukla kazan; eğer mecbursan namusunla kazan."<br />
Borsanın kapanışıyla birlikte bütün para tacirleri soluğu Walfdorf-Astoria<br />
otelinde alırdı. "Walfdorf Cemiyeti"ne kabul edilmek için "başarılı" olmak<br />
gerekirdi. Tesla da para babalarına yakın olmak için akşam yemeklerini düzenli<br />
bir şekilde burada yemeye başlamıştı. Elbette onlar kadar zengin değildi ama<br />
yakışıklılığı, parlak geleceği ve zekası ile büyük bir hazineye sahipmiş gibi<br />
yaşamak onun da hakkıydı.<br />
Tesla da artık McAllister'ın, varlık ve toplumsal mevki sıralamasını belirleyen<br />
New York "400" listesinin bir üyesiydi. Ef-saneleştirildiği şekliyle o "soğuk<br />
bakışlı, zor gülümseyen dev adamlar"la kendi oyun sahalarında karşılaşıyordu.<br />
Bilgisi takdir görüyordu, o da bunun tadını çıkarmasını biliyordu. Acaba o da<br />
Edison gibi kendisinin "Morgan'laştırılmasına" izin verecek miydi? "Astor",<br />
"Insull", "Mellon" ya da "Ryan'laştırılacak" mıydı? İcatlarını kim finanse ederse<br />
etsin işine burunlarını sokmalarından, kendisini kesin tahakküm altında<br />
bulundurmalarından yakayı sıyıramayacaktı. Sistem böyle işliyordu, bu da<br />
mucidin ödemesi gereken bedeldi.<br />
Bazı aydın insanlar Tesla'nın tarihteki en büyük mucit olduğundan, Edison'dan<br />
dahi büyük olduğundan dem vurmaya başlamışlardı. Doğrusu bunun en büyük<br />
kanıtlarında biri de New York'ta ona karşı alınan cephenin genişlemeye<br />
başlamasıydı. Bu cephede sadece Edison ve çevresi yoktu, basının ilgisini<br />
onun kadar çekemeyenler ve laboratuvarındaki heyecanlı gösterilere davet<br />
edilmeyenler de saflara katılmaya başlamışlardı.<br />
Tesla hayatı boyunca birçok gazeteci, editör, yayıncı ve edebiyatçı arkadaş<br />
edinecekti. Seminerleri ona dünya çapında bir ün kazandırmış ve daha o<br />
zamandan pek çok bilim kurumunun arşivinde kendisine yer bulmuştu ama<br />
buna karşın hiçbir zaman akademik bir yayın ekibine dahil olmamıştı. Doğrusu,<br />
Amerika'ya ilk ayak bastığında zaten böyle bir yayın da yoktu. Büyük üçlünün,<br />
yani hükümet, sanayi ve üniversitelerin kesiştiği nokta henüz bir bilim insanına<br />
ün kazandıracak denli önemli değildi. Ama işin rengi değişmeye başlamıştı.<br />
Yalnız çalışanların devri geçmeye başlamıştı ama o yine de yalnız olmayı tercih<br />
ediyordu. "Bağımsızlar"ın son temsilcilerinden Edison, modern bilime örnek<br />
olan büyük endüstriyel araştırma laboratuvarları ile bir geçiş tipi teşkil<br />
ediyordu.<br />
Tesla'nın hayatı boyunca birlikte çalışmaktan hoşlanmamasının iki nedeni<br />
vardı: Birincisi diğer mühendislerin çoğunun sabırsız davranması onu çileden<br />
çıkarıyordu, ikincisi de her türlü kontrol mekanizmasından nefret ediyordu.
Eğer işbirliği yapabileceği bir kişi varsa o da ancak yönetim kurulu başkanı<br />
olabilirdi.<br />
Waldorf'taki kodamanlar ne politikayla ne de sanatla ilgililerdi. Onlar için<br />
önemli olan faizler, vergilerin durumu, ekonomik krizler ya da işçi<br />
ayaklanmalarıydı. Diğer yandan, gazeteciler ve entelektüel hanımlar Tesla'nın<br />
zevklerine daha çok uyuyorlardı. Çevresindeki bu yeni dostlar Tesla ile zaman<br />
geçirmekten hoşnutlardı. Onun karizmatik ve güçlü yapısının çekim alanına<br />
girip farklı bir evrende seyahat ediyormuş hissine kapılıyorlardı.<br />
Bir güz akşamı gösterişli faytonu Tesla'yı Robert Underwo-od Johnson'ların<br />
327 Lexington Bulvan'ndakı meşhur evlerine bıraktı. Faytonlar ve diğer<br />
gösterişli arabalar birbiri ardına eve misafir taşırken ark lambaları dondurucu<br />
havayı aydınlatıyordu. Kapının her açılışında Mozart'ın piyano konçertosundan<br />
birkaç ezgi yayılıyordu sokağa. Johnsonlar o kadar varlıklı bir aile değildi ama<br />
şehrin tüm milyonerlerini, milyarderlerini, fakir sanatçılarını ve entelektüellerini<br />
açık gönüllülükle bir araya toplamışlardı. Ne Robert, ne de Kathrine bilimden<br />
anlıyordu ama her ikisi de Tesla'nın büyülü gösterilerine bayılıyordu.<br />
Oldukça etkileyici bir çifttiler. Robert dilbilimine ilgili, şiire düşkün ve hazır<br />
cevaptı. Kathrine de minyon, tatlı bir kadındı ve annelik-ev hanımlığı rolü ile<br />
tatmin olamayacak kadar zeki bir kadındı.<br />
Sanatçı dostlar edinmişlerdi ve sanata da canı gönülden bir ilgi duyuyorlardı.<br />
Johnson Century dergisinde yardımcı editörlük yapıyordu ve kısa süre içinde<br />
baş editörlüğe de terfi edecekti. Evleri, eski dünya şehirlerinin kültür ritüellerini<br />
özleyen medeni Tesla için doğal bir cennetti. Yugoslavya'nın yoksul<br />
dünyasından Amerika'nın acımasız dünyasına düşen Tesla ve Mic-hael Pupin<br />
için bu ev sığınılacak bir liman olmuştu. Johnson-lar'ın evinde Tesla, Amerikan<br />
toplumunun kaymak tabakasının yanı sıra Avrupa'nın ressamları, yazarları ve<br />
politik şahsiyetleri ile de görüşme şansını yakalıyordu.<br />
1893 yılında, Thomas Commerfold Martin tarafından John-sonlar'a davet<br />
edilmiş ve hemen kanı kaynayıvermişti. Kısa zamanda bu üçlü arasında yakın<br />
dostluk bağları kurulacaktı. Robert ve Katharine sayesinde Tesla resmi<br />
tavırlardan sıyrılabil-meyi, ön isimlerle hitap edebilmeyi, hatta ve hatta o<br />
zamanların dedikodularından zevk alabilmeyi öğrenecekti. Tesla'nın<br />
çalışmalarını finanse edecek bir milyoner bulma çabaları üçlünün favori<br />
şakalarından biri haline gelecekti.<br />
Beraber olmadıkları zaman birbirlerine -bazen günde iki üç kere- notlar<br />
yolluyorlardı ulaklarla. Yıllar süren bu yazışmaların sonunda Tesla ile Robert'in<br />
birbirlerine gönderdiği binlerce mektupluk bir arşiv oluşacaktı. Katharine'den -<br />
ona karşı hissettiği en derin duygularını açıkça yazdığı mektuplarda bile hiç<br />
şaşmadan vurguladığı gibi- "Mr. Tesla"ya giden mektupların sayısı da bundan<br />
aşağı kalmıyordu. Kısa bir süre içinde Tesla muhataplarına takma isimler<br />
verecek kadar yakınlaşmıştı. John-son'a, hayran olduğu efsanevi bir Sırp<br />
kahramanın, "Luka Fili-pov"un adı ile hitap ediyordu. Mrs. Johnson da<br />
"Madame Fili-pov" olmuştu. Buna mukabil, Johnson da Sırpça çalışmaya<br />
başlamıştı.
Johnsonlar'dan Tesla'ya gelen davetler, mucidin o dönemlerde deli dolu bir<br />
hayat yaşadığı izlenimini uyandırıyor. "Hemen Van Allenler'den çıkıp<br />
Leggetler'e atla gel, gelebiliyor-san..." "Gel de Kipling'le tanış", "Çabuk gel<br />
Paderewski'yi gör", "Baron Kaneko ile tanışmak istiyorsan hemen çıkıp<br />
gelmelisin..." Tesla Filipovlar'a verdiği cevaplarda arada sırada I. Nikola, G.I.<br />
(büyük mucit) gibi imzalar kullanıyordu. Bu tip şakalar yapabileceği pek fazla<br />
arkadaşı yoktu.<br />
Johnsonlar sayesinde Tesla da zengin avarelerin zaman geçirmek için kabaca<br />
değerlendirdikleri ayrıcalıklardan nasibini alma şansını yakalamıştı. Robert ona<br />
Karun gibi zengin Delmo-nicolar'ın düzenledikleri ziyafetlerden söz etmişti. Bu<br />
ziyafetlere, kadın misafirleri sevindirmek için peçetelerin içine gizlenen<br />
mücevherlerin cinsine göre, altın, gümüş ya da elmas yemekler adı veriliyordu.<br />
Bazen sadece heyecan yaşamak için yüz dolarlık banknotlara sarılan sigaralar<br />
elden ele dolaştırılıyor, tüttürülüyordu.<br />
Bunlara katılmamışsa da büyük mucit sosyete sayfalarında "Yoksulluk<br />
Toplantıları" denilen tuhaf akşam partileri hakkında birkaç satır okumuştu. Bu<br />
toplantılar zenginlerden birinin konağında düzenleniyordu. Konukların partiye<br />
kirli paçavralar içinde gelmeleri gerekiyordu. Pis bir yerde oturuyorlar,<br />
üniformalar giyinmiş uşakların getirdiği konserve kutuları içindeki biralardan<br />
içiyor, tahta kaplarda yemek yiyorlardı. Duyarlılık, Cilalı Taş Devri insanlarının<br />
sahip olduğu meziyetlerden değildi.<br />
Ama tercihler bir yana, zenginlik yine de insana oldukça çekici geliyordu.<br />
"Cebimde bir sent olabilmesi için önce pencereden dışarı avuç dolusu para<br />
atabilecek kadar zengin olmam gerekiyor" diyordu Tesla.<br />
O sıralarda tabelasında "yangına kesinlikle dayanıklı aile oteli" yazan<br />
Gerlach'da kalıyordu. Bu göz alıcı olmaktan hayli uzak yere fitil oluyor, Fifth<br />
Avenue'daki altın kaplamalı Wal-dorf'da kalacağı günlerin hayalini kuruyordu.<br />
Johnson'un malikanesinde Robert'in ve kendisinin çağlarının en büyük şairi<br />
olarak gördükleri Rudyard Kipling'in yanı sıra, yazar John Muir ve Helen Hunt<br />
Jackson, besteci Ignace Paderewski ve Anton Dvorak, prima donna Nellie<br />
Melba ve aralarında Senatör George Hearst'ın da bulunduğu bir dizi siyasi ve<br />
toplumsal kişilikle tanışma şansını yakalamıştı. Bu tanınmış simaların yanı sıra<br />
ABD Donanma Akademisi'nden henüz mezun olmuş yakışıklı bir genç olan<br />
Richmond Pearson Hobson ile de tanışmıştı.<br />
Tesla çoktan otuz yedi yaşına girmiş kozmopolit bir adamdı ve yeni tanıştığı<br />
kişiler onu o kadar da etkilemiyordu. Ama bu, oğlansı tavırları ve kara bıyığı ile<br />
oldukça zıt kaçan genç subaydan çok etkilenmişti. Zekasını kültürünün gücü ile<br />
birleştiren yağız bir eylem adamı olarak Tesla'nın hayallerindeki Sırp kahramanı<br />
ile Hobson pek örtüşüyordu doğrusu.<br />
Hakkında dolaşan söylentiler arasında Tesla'nın bir homoseksüel olduğu<br />
fısıltısı da yayılmaya başlamıştı. Başka bir zamanda ya da ülkede bunun<br />
kariyerine pek etkisi olmazdı ama Viktorya döneminin Amerika'sında bunun
ortaya çıkması onu alaşağı edebilecek bir felaket haline dönüşebilirdi.<br />
Dedikodulara metelik vermemesine karşın neden evlenmediği sorulduğu zaman<br />
yoğun çalışma temposunu mazeret olarak göstermek zorunda hissediyordu<br />
kendisini. Gel gör ki, bu o dönemin toplumu için kabul edilemeyecek bir<br />
lakırdıydı ve evlenmesi gerektiği yollu baskılar iyiden iyiye artıyordu.<br />
Bununla birlikte Tesla'nın fobileri yakın ilişkiler kurabilmekten uzak bir insan<br />
olmasına neden oluyordu. Yine de bir ara, başka bir otelde sürekli ikamet<br />
etmesine karşın Hotel Margu-ery'nin lüks odalarından birini tutmuş ve bir<br />
keresinde de Ken-neth Sweezey'e bu odayı "özel arkadaşlarını" ağırlamak<br />
amacıyla kullandığını anlatmıştı. Her şeye karşın bu değişik yorumlara açık bir<br />
ifadeydi.<br />
Johnsonlar onu birçok kadınla tanıştırıyordu. Bunların kimi güzel, kimi varlıklı,<br />
kimi de yetenekli hanımlardı. Bazıları bu üç özelliği de taşıyordu. Bu hanımların<br />
birçoğu da ona tutuluyordu.<br />
Ama o bütün teklifleri nazikçe geri çeviriyordu. Tabii bu arada gururunun bir<br />
hayli okşandığını da göz ardı etmemek gerekir.<br />
Johnsonlar'a geldiğinde kapıdan dışarı süzülen Mozart tınılarının uzun bir<br />
süredir akşam yemeklerinin favori partneri Mar-guerite Merington'ın çaldığı<br />
piyanodan yayıldığını fark etti. Ona duyduğu hayranlık ve düşkünlük diğer tüm<br />
kadınlara karşı hissettiklerinin önüne geçmişti.<br />
Johnson hemen yanına gelip, kendisini Fransız tarzı pahalı bir tuvalet giymiş,<br />
uzun boylu, ciddi görünüşlü, takı olarak boynuna çiçek iliştirilmiş genç bir<br />
hanımla tanıştırmaya götürdü. Kız dönüp Tesla'yı ela gözleriyle süzdü. Tesla<br />
onu daha önce görmediğinden emindi ama bu gözleri tanıyordu. Bir aktris<br />
olabilir miydi? Kim bilir?<br />
"Miss Anne Morgan" diye takdim etti Johnson. "Mr. Tesla." Ve onları baş başa<br />
bıraktı.<br />
Mucidi başıyla selamladı ve dikkatini tekrar müziğe yöneltti. Tabii ya. Gözleri<br />
ve gözü pek zekası babasınınkilerle aynıydı. Onu neredeyse siyah bir puro<br />
içerken hayal edebiliyordu. Johnson kızcağızın ona abayı yakmış olduğunu<br />
söylemişti. Eğer bu doğruysa, kız açık etmemek için oldukça kararlı<br />
davranıyordu. Kız okullarında olgunlaşan duruşu Tesla'yı etkilemişti. Çok<br />
zengin ve buna rağmen tatlıydı da.<br />
Ama ne yazık ki inci küpeler takıyordu; Tesla neredeyse dişlerini gıcırdatmaya<br />
başlayacaktı. Onunla konuşmak için can atıyordu ama inciler bunu olanaksız<br />
kılıyordu. Belki Robert ona gelecekte bir ipucu verme nezaketinde bulunurdu.<br />
Elisabeth Malbury'ye sorarsanız Anne o kadar el bebek, gül bebek<br />
büyütülmüştü ki hep bir çocuk olarak kalmıştı. Ama Tesla'nın da bu konuda<br />
söyleyecek bir şeyleri vardı. Ona göre genç kız pek yakında kozasını yırtacak<br />
gibi duruyordu. Dönüşümünü izlemek gerçekten de ilginç bir şey olurdu.
Anladığı kadarıyla, J. Pierpont Morgan'ın kızı ile evlenmek için hemen bir<br />
atılımda bulunmazsa Johnsonlar kendisine rahat yüzü göstermeyeceklerdi.<br />
Paraya ihtiyacı olan bir mucit olarak durumun hassasiyetinin farkındaydı.<br />
Kendisine sırılsıklam aşık olan bu genç kadına cesaret verecek bir harekette<br />
bulunmamalıydı, bununla birlikte duygularını incitmemek için son derece<br />
diplomatik davranması gerektiğinin de farkındaydı.<br />
Müzik biter bitmez hemen dikkatleri üzerine topladı. Son zamanlarda partilerde<br />
çevresi kuşatılıveriyordu. Tann vergisi bir hitabet yeteneğine sahip bu dahi ile<br />
konuşmak insanlar için oldukça cazip bir olaydı. Zengin insanların bilimsel<br />
eleştiriler getirmek gibi bir niyetleri yoktu, Tesla da buna karşılık onların<br />
sıkıntılarını dağıtıyor ve bu arada fantezilerinin uçuşmasının tadını çıkarıyordu.<br />
O akşam çevresindekilerden izin istedi ve açık kalpliliğine hayran olduğu<br />
Marguerite'in yanına gitti. Performansı nedeniyle onu tebrik ettikten sonra<br />
patavatsızca, "Söyler misiniz bayan, neden siz de diğer hanımlar gibi elmaslar<br />
ya da başka mücevherler takmıyorsunuz?" diye sordu.<br />
"Bunun pek de bir tercih meselesi olduğunu söyleyemeyeceğim" diye karşılık<br />
verdi Margueritte, "ama doğrusu elmas alacak kadar param olsaydı da onu<br />
başka şeyler için harcamayı tercih ederdim yine de."<br />
İlgiyle, "Peki paranız olsa nasıl harcardınız?" diye sordu Tesla.<br />
"Kırlarda bir ev almayı isterdim, gerçi banliyölerden işe gidip gelmek pek de<br />
işime gelmezdi ama..."<br />
Tesla samimiyetle gülümsüyordu. Mücevher istemeyen bu yetenekli ve<br />
büyüleyici kadına bayılıyordu. Kendisi de hiçbir zaman tek bir kravat iğnesi ya<br />
da köstekli saat takmış değildi.<br />
"Ah, Bayan Merrington, milyonlarımı almaya başladığım zaman bu sorunu<br />
kökünden halledeceğim. Burada New York'ta büyük bir arsa alacağım, orada<br />
sizin için bir villa inşa ettireceğim ve çevresine ağaçlar diktireceğim. Bu sayede<br />
hem bir kır evinde oturuyor olacaksınız, hem de şehri terk etmek zorunda<br />
kalmayacaksınız."<br />
Margueritte gülüyor ve içten içe bunun bir teklif olup olmadığını düşünüyordu.<br />
Ama Tesla bunları sadece laklak etmek için de söylemiş olabilirdi.<br />
Mucidin yakın arkadaşlarından birinin söylediklerine bakılırsa, Margueritte<br />
sonradan Tesla'ya dokunabilmiş olan tek kadın olduğunu iddia edecekti.<br />
Arkadaşı buna pek de canı gönülden inanamamıştı. Tesla'nın Marguerite ya da<br />
herhangi bir kadınla yakın bir ilişkiye girdiğini gösteren hiçbir kayda<br />
rastlanmamıştır. Aynı sırdaş Anne Morgan'ın da kendisini Tesla'nın "kollarına<br />
attığını" söylüyordu. Ama ikisinin arasında da arkadaşlıktan öte bir ilişki<br />
olduğunu gösteren herhangi bir kanıt bulunamamıştır. Her ikisi de paralel<br />
yaşam tarzları seçmişlerdi. Anne kendi payına hayat dolu ve önemli bir kadın<br />
olmuştu. Adı birkaç ünlü erkekle beraber anıldıysa da, asla evlenmedi.
Toplumsal borçlarını ödemek için Tesla da New York "400"üne ve diğer daha<br />
önemsiz ölümlülere ziyafetler veriyordu. Hazırlanması ile bizzat ilgilendiği<br />
masalarda sadece kuş sütü eksik oluyordu. Hiçbir harcamadan kaçınılmıyordu<br />
ve avamdan tek bir kişi dahi davet edilmiyordu.<br />
Böyle günlerin sonunda misafirlere tatlı olarak laboratuva-rında düzenlediği<br />
özel cambazlıklarını sunuyordu. Ertesi gün de gazetelerde en yeni kerametleri<br />
ile boy gösteriyordu. Bu gösterilere davet edilmeyen meslektaşlarını sinir<br />
etmek için bundan iyi bir oyun da düşünülemezdi hani.<br />
Yine de hala kadınlara karşı ilgisizliği ağızdan ağıza yayılmaya devam<br />
ediyordu. Bir gün Fransız bir meslektaşı ile Paris'teki Cafe de la Paix'de<br />
otururken efsanevi Sarah Bernhart'ın da üyesi olduğu bir tiyatro topluluğu<br />
yakınlarında belirmişti. Aktris cilveli bir şekilde mendilini düşürüvermişti. Ani<br />
bir hareketle öne atılacak, yerdeki mendili sahibesine iade ettikten sonra<br />
Fransız bilim insanının hayret dolu bakışları arasında elektrik üzerine giriştikleri<br />
tartışmaya kaldıkları yerden devam edecekti.<br />
İngiltere'de yayımlanmakta olan bir bilim dergisi Electrical Review'de dahi<br />
kendisini paylayan uzun bir yazı yayınlanacaktı: "Mr. Tesla, Venüs'ün oğlu<br />
şehvet tanrısı Cupid'in oklarından kendisini kurtarabilir ama bizim kuşkularımız<br />
devam edecektir. Biz kendisine hayranız ve bir gün onun da doğru yolu<br />
bulacağından eminiz. Kadınlara duyduğumuz güven bir gün onun da karşısına<br />
talihini döndürecek bir hanımefendinin çıkacağına inanmamızı sağlıyor; onun<br />
her açıdan hassas duygularına olduğu kadar dehasına da uygun bu<br />
hanımefendinin karşısında bir gece vakti saat ikide nerede olduğunu<br />
açıklamaya çalışırken düşünebiliriz Tesla'yı... Bu sıra dişiliğin nedeni her ne<br />
olursa olsun, bu durumun ortadan kalkacağını ve genel olarak bilimin, özelde<br />
de Mr. Tesla'nın, böyle bir evliliğin sonucunda daha da zenginleşeceğini<br />
umuyoruz."<br />
Abesle iştigal eden bu yazıyı kaleme alan işgüzar elbette ki kehanetinin<br />
gerçekleştiğini hiçbir zaman göremeyecekti. Ama Tesla'nın bilim ve teknoloji<br />
hayatının zenginleşmesi dileği sonuçta onu hayal kırıklığına da uğratmayacaktı<br />
çünkü Tesla zaten baştan aşağı sıra dışı olan kariyerinin en sıra dışı<br />
dönemlerinden birisine girmek üzereydi.<br />
Tesla'nın talihini açacak bu olayın ilk belirtisi George Wes-tinghouse ile bir<br />
telefon görüşmesi yapacak olmasıydı. Şaşırtıcı olduğu kadar harika haberleri<br />
vardı Westinghouse'un. Tesla bavullarını apar topar hazırlayıp Niagara<br />
Çağlayanı'na giden ilk trene atlayacaktı.<br />
9. ALT YOL, ÜST YOL<br />
Kısa bir döneme neredeyse 'bu kadarı da fazla' dedirtecek kadar çok başarı<br />
sığmıştı. Yıllardan beri Edison ve Lort Kel-vin'in alternatif akımın tehlikeleri<br />
hakkındaki korkunç iddiaları ile sarsılan Niagara Komisyonu en sonunda, Ekim<br />
1893'de Ni-agara'ya ilk iki jeneratörü kurma şerefinin -kendisinin de tahmin<br />
ettiği gibi- Westinghouse firmasına verildiğini duyurmuştu.
Amerikan endüstrisini çok uzun bir süredir ikiye bölen şiddetli akımlar savaşı<br />
en sonunda Tesla'nın AC sisteminin ve Westinghouse'un azminin zaferi ile<br />
sonuçlanmıştı. Bu sonuca varılmasında hiç şüphesiz ki Chicago Fuarı'ndaki<br />
eşsiz görsel şölenlerinin katkısı büyüktü.<br />
Gazeteler ve mühendislik dergileri Tesla'yı selamlıyorlardı. New York Times<br />
onun Niagara Şelalesi girişimini olanaklı kılmak gibi "asla unutulmayacak" bir<br />
şerefe ulaştığını yazıyordu. Bu başarı dünya basınında da geniş yer kaplıyordu.<br />
Montenegro Prensi onu 'Kartal Nişanı' ile onurlandırıyordu. AIEE ise onu Elliott-<br />
Cresson madalyasına layık görmüştü. Ve yüce gönüllülüğü tutan Lort Kelvin<br />
onun "elektrik bilimine herkesten daha çok katkıda bulunduğunu" söylüyordu.<br />
Pek yakında alternatif akım New York'ta da tramvayların çalıştırılmasında,<br />
buharlı trenlerin elektrikle çalışır hale getirilmesinde, hatta Edison'un alt<br />
istasyonlarında kullanılmaya başlanacaktı.<br />
Buna karşın Tesla ve Westinghouse mağlupların saldırılarına maruz kalmaya<br />
devam ediyorlardı. Şirket açılan yirmi dava ile uğraşmak zorunda kalmıştı -ki<br />
bunların arasında yüksek mahkemenin daha önce karara bağladığı bir dava da<br />
vardı. Hepsinden de Westinghouse kesin bir zaferle ayrılacaktı. Onlar da<br />
General Electric ve diğerleri hakkında zabıt tutturmuş ve bunda da başarılı<br />
olmuşlardı. Ama bunca dava kamuoyunun aklını karıştırmaya ve geride mutsuz<br />
insanlar bırakmaya başlıyordu. Bir zamanlar Tesla'yı övmekle bitiremeyenler<br />
şimdi onu yerden yere vuruyorlardı.<br />
Sonradan AIEE'nin genel başkanı olan ve o dönemi yakından takip eden B. A.<br />
Bahrend sahneyi şöyle tanımlıyordu: "Bilgisiz insanlar daima bir uçtan bir<br />
diğer uca sürüklenir dururlar. Tesla'yı, aşırı övgü ile halk kahramanı ve kurbanı<br />
yaratacak şekilde kutsayan bu adamlar, şimdi de onu en acımasızca alaya<br />
alanlar arasına katıldılar."<br />
Bahrend bunda melankolik bir derinlik buluyordu:<br />
"Nikola Tesla'nın mühendislik mesleği ile iştigal edenlerden ve halktan<br />
gördüğü bu nankörlük ve adaletsizlikten sonra içinde bulunabileceği durumu<br />
tasavvur dahi edemiyorum."<br />
Sırtından bıçaklanmaktan ve boş atışmalardan usanan Tesla, New York'a<br />
dönecekti. Artık her zamankinden de fazla kararlıydı, zamanını iyi<br />
değerlendirecek ve kendini tümüyle beklemekte olan yarım düzine kadar<br />
araştırmaya verecekti.<br />
Yüksek voltaj ekipmanları ile sınırsız olanaklar sunan etkiler elde edebilmeyi<br />
başarmıştı. Yapay şimşeği yaratarak yalnızca hava durumunu kontrol<br />
edebilmekle kalmayacak, telsiz enerji naklini de olanaklı kılacaktı. Ve bu da<br />
dünya çapında bir yayın ağı kurma çalışması ile çakışan bir sonuç olacaktı.<br />
Konik bir bobin sayesinde bir milyon volta yakın bir gerilim elde etmeyi<br />
başardığında sevindirici sonuçlar birbiri ardına gelmeye başlamıştı. Yüksek
voltaj elde edebilmek için her seferinde daha büyük bir ekipman kurmak<br />
zorunda olmadığını, iyi bir tasarımla nispeten küçük ve yoğun bir<br />
transformatörle de aynı sonucu elde edebileceğini hissediyordu içten içe. Bu<br />
onda bir saplantı halini almıştı ama tek problem de bu değildi.<br />
Olağandışı bir deney bilimin en temel yasalarını hiçe saydığında Tesla keyifli<br />
bir şekilde deneyi sonuna kadar götürüyordu. Bazen de oldukça sıra dışı<br />
sonuçlar doğuyordu bundan.<br />
Akımın vakumdan iletilmesini sağlayan radyo tüpünün ilk elektronik aygıt<br />
olduğu söylenebilir. Bunun ilk örneği Edison tarafından 1883 yılında icat edilen<br />
vakum lambadır. Edison Efekti adı ile anılan bu icadı Edison, Sir William<br />
Preece, J. A. Fleming, Tesla, Elihu Thomson ve J. J. Thomson gibi bilim<br />
insanlarına devretmiştir. J. J. Thomson bu fenomenin negatif elektriğin, ya da<br />
elektronların sıcak elementten soğuk elektroda geçmesi sureti ile oluşan<br />
emisyon ile ortaya çıktığını düşünmüştü.<br />
Yayınlanan radyo sinyallerini algılamaya çok elverişli olduğunu düşünen<br />
Tesla, vakum tüplerini geliştirmeye 1890'ların ilk yıllarında başlamıştı. Daha<br />
sonra yanında tam zamanlı olarak bir cam üfleyicisi çalıştırmaya başlayacak ve<br />
radyo araştırmalarında ve ışık üretiminde kullanacağı binlerce versiyon<br />
geliştirecekti.<br />
Edison'un ve Preece'in çalışmalarını takip eden Fleeming, kullandığı<br />
hassasiyeti artırılmış kristal dedektörler ile Edison Efekti'ni radyo sinyallerini<br />
algılamaya başarılı bir şekilde uygulayabilmişti. 1907 yılında da Lee De Forest<br />
Fleeming'in diyodu-na bir elektrik şebekesi, ya da kontrol elementi ekleyerek -<br />
kendi deyimi ile- Audion'u icat edecek ve böylece modern elektronik bilimi yol<br />
almaya başlayacaktı.<br />
Tesla da tüm bunlardan uzun bir süre önce elektrik yükünün gazlar içinde<br />
istenilen frekansta iletilebildiğini keşfetmişti.<br />
"Frekans yeteri kadar artırılabildiği takdirde değişik bir dağıtım sistemi ortaya<br />
çıkacaktır ki bu gaz şirketlerini yakından ilgilendiren bir konudur. Metal<br />
borunun yalıtıcı, içine doldurulmuş gazın da iletken işlevi gördüğü bu sistem<br />
fosforlu ampulleri, belki de henüz icat edilmemiş aygıtları besleyebilir.<br />
Aslında Tesla'nın tanımını yaptığı, mikrodalga transmisyonunun bir öncüsü idi.<br />
Tesla, keşiflerinin çizdiği yolda en görkemli kavramlarından birini ortaya<br />
atacaktı; "dünyevi gece ışığı" yani tüm dünyayı ve onu sarmalayan atmosferi<br />
tek bir ışıklandırma gibi aydınlatmanın bir yolu. Teorisine göre, deniz<br />
seviyesinin çok üstlerinde bulunan gazlar, havası kısmen tahliye edilmiş tüpler<br />
içerisindeki gazlarla benzer özellikler sergiliyordu. Bu sayede de mükemmel bir<br />
yüksek-frekans akım iletkeni işlevi görebilirlerdi. Bu fikir yıllar boyu kafasının<br />
içinde dönüp dolaşacaktı. Bunun, dar deniz geçitlerinin ve hava alanlarının<br />
geceleri daha güvenli olmasının sağlanmasında kullanılabileceğini<br />
düşünüyordu. Ya da sokak lambalarına gerek, kalmadan şehirler<br />
aydınlatılabilirdi. Tek yapılması gereken doğru bir şekilde atmosferin yüksek
tabakalarına, on bin kilometre, belki de daha az bir yüksekliğe yüksek-fre-kanslı<br />
akım aktarılması idi. Bu yüksekliğe akımı nasıl verebileceği sorulduğunda<br />
bunun aslında pratik açıdan zor olan bir işlem olmadığını söylüyordu. Asla<br />
pratikte test etmeden yöntemlerini ifşa etmezdi ve bu projesi de finansman<br />
yokluğu nedeni ile rafa kaldırılacaktı.<br />
Gazeteciler de onu sorgulamaktan ve spekülasyonlar yaratmaktan geri<br />
kalmıyorlardı. Bazıları moleküler bombardıman tüplerini uzaya ultraviyole ışın<br />
demetleri göndermek için kullanacağını, havayı uzak mesafelerde iyonize<br />
edeceğini ve onu her türlü yüksek voltajı iletebilecek bir hale getirmeyi<br />
planladığını öne sürüyorlardı. Bu sayede istediği yüksekliğe kadar uzanan bir<br />
yüksek frekanslı akım gönderebileceği iletken bir yol elde edebileceğini<br />
savunuyorlardı. Sonradan büyük (ve kötü talihli) dünya-yayın kulesi Long<br />
Island'da inşa edildiğinde, üst platformunun bir dizi ultraviyole lamba<br />
alabilecek şekilde tasarlandığı görülecekti. Ama bunun amacı hiçbir zaman<br />
öğrenilemeyecekti.<br />
Tesla daha sonra hem dünyayı, hem de atmosferin üst tabakalarını elektrik<br />
iletkeni, aradaki hava tabakasını da yalıtkan olarak kullanmayı tasarladığı<br />
projesinden söz etmeye başlayacaktı. Bu kombinasyon devasa bir kondansatör<br />
meydana getirecekti, yani elektriği depolayan ve boşaltan bir araç elde edilmiş<br />
olacaktı. Dünya yüzeyi elektriklendiği zaman yüksek hava tabakası da<br />
indüksiyon yolu ile şarj olacaktı. Yerküre dolan ve boşalan bir Leyden Jar'a<br />
dönüşecekti. Hem yerkürede, hem de yüksek hava tabakasında akım dolaşması<br />
atmosferi aydınlatacaktı. Ama Tesla akımlarını yüksek hava tabakasına nasıl<br />
göndermeyi tasarlıyordu, bunu bilemiyoruz.<br />
1892'de Londra'da verdiği seminerlerde sevecenlikle, henüz yeni icat etmiş<br />
olduğu çok duyarlı ve tipik bir vakum tüpü açıklamaktaydı. Yüksek frekanslı<br />
akımın etkisi ile bu tüpten elektrostatik ve manyetik etkilere garip bir şekilde<br />
hassasiyet gösteren bir ışın yayılacaktı. Bu tüp ile ilginç deneyler yapma<br />
fırsatını yakalamıştı.<br />
Ampul doğrudan tek bir tele bağlı bulunduğunda ve çevresinde kendisine<br />
yakın hiçbir nesne bulunmadığında, Tesla ampule yaklaşarak ışının ampulün zıt<br />
yanına gitmesini sağlayabiliyordu. Ampulün çevresinde dolaşmaya<br />
başladığında da ışının hep zıt yöne doğru kaçtığını görüyordu. Bazen de ışın<br />
ampulün çevresinde çılgınca dönmeye başlıyordu. Küçük bir mıknatıs<br />
sayesinde, mıknatısın konumu ile dönüşün hızını azaltıp çoğaltabiliyordu. Ama<br />
mıknatısa en duyarlı olduğu noktada elektrostatiğe daha az duyarlılık<br />
gösteriyordu. Işında görülebilir bir tepki yaratmadan elinin tek bir kasını dahi<br />
oynatamadığını fark etmişti.<br />
Tesla bunun, ışının her yöne eşit şekilde yayılmasını engelleyen camdaki bir<br />
eğrilikten meydana geldiğine inanıyordu. Heyecanla bu aracın güç sahalarının<br />
doğasını araştırmada çok büyük faydalar sağlayabileceğine inanıyordu.<br />
"Eğer uzayda ölçülebilir bir hareket meydana geliyorsa, bu araç sayesinde<br />
tespit edilebilir. Bu, atalet ve sürtünmeden bağımsız bir ışık demetidir" diye<br />
düşünüyordu.
"Bunun telgrafta da faydalı uygulamaları olabileceğini zannediyorum. Böyle bir<br />
araç sayesinde Atlantik'in ötesine istenilen süratte mesaj gönderilebilir çünkü<br />
duyarlılığı o derece yüksek bir seviyede ki, en ufak bir değişiklikten dahi<br />
etkilenecektir. Akıntıyı daha yoğun ve dar bir hale getirebildiğimiz takdirde<br />
sapmaları fotoğrafa dahi kaydedilebilecektir."<br />
Seminere şöyle bir yorumla nokta koyacaktı; "Bunun mucizevi yanı şudur ki,<br />
mevcut bilgi ve deneyim çerçevesinde dünyanın elektrostatik ve manyetik<br />
durumunu etkileyebilecek ve hiçbir şey değilse bile, zekayı tespit edebilecek bir<br />
deneme daha önce hiç yapılmamıştı..."<br />
Buna karşılık küçük tüpü, uzak mesafelerde meydana gelen elektriksel<br />
değişiklikleri, ya da radyo sinyallerini tespit edebilecek bir yapıda değildi. Bu<br />
bir merak konusu olarak kalacaktı. Tesla bunu bir dedektör olarak kullanmayı<br />
denediğinde, labora-tuvar çalışması dışında kullanışlı olmadığını görecekti.<br />
Ama bugün pek az şey bilinen biyolojik olaylarla bilimin ilgilenmeye başlaması<br />
ile birlikte Tesla'nın ilginç vakumu yeni bir ilgi odağı haline gelebilir. Örneğin,<br />
bedendeki otonomik fonksiyonların kontrolünde bio-geribesleme tekniklerinde<br />
uygulanabileceği düşünülebilir. Ya da belki de, gizemli Kirlian etkisinin<br />
anlaşılmasında kullanılabilir. Tesla bobininin yüksek-fre-kans voltajlarıyla<br />
eşgüdümlü kullanılan Kirlian fotoğrafçılığı tekniği ile insan aurası üzerindeki<br />
bilimsel ilgi de yoğunlaşmıştır. Tesla'nın 1890 yılındaki araştırması göstermiştir<br />
ki, yüksek frekanslı akımlar, süper iletkenlik fenomenine benzer bir şekilde,<br />
iletken maddelerin üzerlerinde ya da yüzeye çok yakın bölgelerinde hareket<br />
etmektedir. Kirlian fotoğrafçılığı ile elde edilen halelerin de, yaşam formlarını<br />
çevreleyen bir çeşit "taşıyıcı alan"ın modülasyonu sonucunda ortaya çıktığı<br />
öne sürülmektedir. (Akupunktur noktalarının da bu tip enerji alanları ile bağıntılı<br />
olduğu düşünülebilir.)<br />
New York'a döndükten sonra Tesla neredeyse bir münzevi hayatı yaşamaya<br />
başlamıştı. Ancak en yakın dostları onu labo-ratuvardan alıp çıkarabilecek bir<br />
toplumsal bağ işlevi görebiliyordu. Gece yarısı eğlenceleri ve şovları sona<br />
ermişti. Robert ve Katharine Johnson onun için endişelenmeye ve sürekli<br />
çalışmanın ve eğlenceden bu denli uzak durmanın çöküntüye yol açabileceği<br />
konusunda onu uyarmaya başlamışlardı.<br />
Katharine için de 1893 kışı, bu çok alıştığı yoldaşı olmadan geçmek bilmiyordu.<br />
Buz gibi bir ocak günü, bir jestine cevap olarak Tesla bir demet çiçek<br />
yollamıştı. Tesla Profesör Crookes tarafından kaleme alınmış bir makaleyi<br />
gönderebilecek kadar kendisine zaman ayırabilmişti. Yazı Crookes<br />
radyometresi üzerineydi. Bu, içindeki hava tahliye edilmiş, bir ampul içinde<br />
dönen ve ısı ile çalışan bir değirmendi ve Tesla'ya göre "dünyanın en güzel<br />
icadı"ydı.<br />
Bilim ilgilendiği konuların başını çekmese de Katharine bundan çok etkilenmiş<br />
ve memnun olmuştu. Fırtınalı bir şubat gecesi Robert'le birlikte şöminenin<br />
karşısında oturuyorlar ve sıkılıyorlardı. O an Katharine eline kalemi kağıdı<br />
alarak Tesla'ya bir not yazdı ve ulağı ile yolladı: "Bu fırtınalı günlerde neler
yapıyorsun Allah aşkına? Biz bu akşam, mesela saat 9'da ya da akşam yemeği<br />
için saat yedide bir Allah'ın kulu gelip, bizi neşelendirme lütfunda bulunur mu<br />
acaba diye düşünmekteyiz. Ateşin karşısında oturup duruyoruz, gerçi çok<br />
rahatız ama iki bizim için çok küçük bir sayı. Kafa dengi olması için sayının<br />
mutlaka üçe çıkması gerekiyor, hele hele 'yurdumda' kar yağıyorken. O harika<br />
makine hazır durumda mı ve sen de yarın o fotoğrafçıların, flaşların, Juno'nun<br />
ve tüm o diğer tanrı ve tanrıçaların curcunası için hazır mısın bakalım? Gel de<br />
anlat bize biraz. Seni 7'de ya da 9'da bekliyoruz." Ama ne yazık ki makine hazır<br />
durumda değildi ve Johnsonlar, en az Katharine kadar Robert da, hayal<br />
kırıklığına uğrayacaklardı.<br />
Daha sonraları, 1894 baharında ise, Tesla'nın deneyleri Johnsonlar'ı, Joseph<br />
Jefferson'u, Marion Crawford'u ve Twa-in'i laboratuvarına davet edip,<br />
"bedenlerinin içinden yüksek-voltaj kıvılcımları geçirecek" ve gazlı tüp<br />
lambaları ile çekilecek ilk fotoğraflara poz verdirecek denli ilerlemişti.<br />
Bütün hayatını bilime adamış olmasına karşın, Johnson'un Century dergisine<br />
ünlü Sırp şair Zmaj Jovanoviç üzerine bir makale yazabilecek vakit de<br />
bulabilmişti. Ertesi bahar da, yine aynı derginin sayfalarında, kendisinin gözde<br />
kahramanı Luka Fili-pov hakkında yazdığı bir makalesi yayımlanacaktı.<br />
Aynı yıl daha ileri bir tarihte (30 Eylül 1894), New York 77-mes'dan John<br />
Foord'a kendi elektrik teorisini açıklayan ve bununla birlikte elektrik<br />
lambalarında enerjinin yüzde doksanının boşa harcandığı, gelecekte ne telli, ne<br />
de telsiz enerji nakline gerek kalacağı fikrini savunan bir makale verdi. "Bu<br />
odanın ortasında bir makine yapabilecek kadar" diyordu, "ve bu makinenin<br />
başka bir şeyle değil, çevremizde hareket halindeki enerji ile çalıştığını<br />
görebilecek kadar uzun yaşamak istiyorum."<br />
Hayatının bu en verimli döneminin aynı zamanda en mutlu dönemi olduğunu<br />
tahmin edebilmek için müneccim olmaya gerek yok. Yaklaşan felaketin izleri<br />
henüz hayatını alt üst edemiyordu.<br />
Hala aynı tabelada, aynı duyurunun yazılı olduğu eski püskü Gerlach otelinde<br />
kalıyordu; antetli bir kağıda, alacalı bulacalı hitap şekliyle Katharine'in yemek<br />
davetini en sonunda kabul ettiğini, şöyle yazmıştı:<br />
"Delmonicolar'daki yemek dahi benim için fazla hızlı bir hayat tarzını ifade<br />
ediyor ve öyle sanıyorum ki, basit alışkanlıklarımdan vazgeçmek durumunda<br />
kalırsam şiddetli bir azap içinde kalacağım. Bunun tek çıkar yolunun davetleri<br />
geri çevirmek olduğunun farkındaydım ama öyle sanıyorum ki, -East<br />
Hampton'a yapmayı planladığınız kamp gezisine de katılamayacağımı göz<br />
önüne alırsak- pek yakında, sizlerin yarenliğinden aldığım büyük zevk benim<br />
için bir hayal dahi olamayacaktır. İşte bu nedenledir ki, her türlü muhtemel<br />
tehlikeye göğüs gererek ve bunun bilincinde olarak, bu akşamki yemek<br />
davetinizi kabul etmek yönünde karşı konulamaz bir arzu duyduğumu sizlere<br />
bildirmek isterdim. Her türlü neşenin ve bunları takip edebilecek her nevi<br />
hüznün farkında olarak, her zaman..."
1894 Temmuzunda East Hampton'daki Katharine'den kendisini "umutla<br />
bekleyen nazik arkadaşlarına böylesi düş kırıklıkları yaratıcı, soğukkanlı<br />
telgraflar" gönderdiği için azarlayan cilveli bir mesaj alacaktı. Ayrıca şunları da<br />
eklemişti sözlerine: "Benim 'yurdumda' hiç kimse, kendilerini kazandığı<br />
onurları ile mutlu etmesini bekleyen arkadaşlarına karşı bu kadar acımasız<br />
davranmaz. Ama bunca nazik ve mutlu bir kişi bir arkadaşı reddedemez, ancak<br />
onun da kendisi kadar bahtiyar olmasını dileyebilir. Bu kişi'ye benim<br />
'yurdumda' dost denilir." İma ettiği onurlar Columbia Üniversitesi'nden aldığı<br />
'doktor' unvanı ve Sırp Kralı'nın kendisine bahşettiği St. Sava Nişanı idi.<br />
Kısa bir süre sonra Katharine her zamanki taktiğini değiştirecek ve Tesla'yı,<br />
beyefendi arkadaşlarından birinin daha davetli olduğu bir yemeğe davet<br />
edecekti. Ama Tesla'nın kesin (ve belki de ihtiyatlı) yanıtı değişmeyecek,<br />
davetlinin herkesin seveceği bir bayan, örneğin Miss Merington, olması halinde<br />
fikrini değiştirebileceğini bildirecekti.<br />
Bir yaz ve arkadaşlarını hemen hiç görmediği bir kış daha geçmek üzereydi.<br />
Yoğun bir tempo ile ve kararlılıkla çalışmaya devam ediyordu, zaman zaman<br />
deneyleri hiç umulmadık yönlere sapıyordu ama böyle zamanlarda da<br />
gülümseyerek, Lort Ray-leigh'ın uzmanlaşma hakkında verdiği açık tavsiyesini<br />
hatırlıyordu.<br />
Sonra birdenbire felaket kamçısını şaklattı. 13 Mart 1895 sabahı saat 2:30'da,<br />
33-35 South Fifth Avenue'daki laboratuvarın-da yangın çıkmıştı. İçinde<br />
bulunduğu altı katlı bina yerle bir olmuştu, hasar ölçülemeyecek denli büyüktü.<br />
Kendisinin ve asistanı Kolman Czito'nun büyük emek sarf ederek yaptıkları<br />
deney aletleri bulundukları dördüncü kattan ikinci kata inmişler, erimiş hurda<br />
metal yığınına dönmüşlerdi.<br />
Hiçbir şey sigortalı değildi. Olsa bile kayıpları telafi edilemezdi. Bir milyon<br />
doların bile deneylerinin sonuçlarını geri getiremeyeceğini söylüyordu.<br />
Omuzları çökmüş, bitap ve üzgün bir halde sabahın ilk ışıklan ile birlikte<br />
laboratuvarından artakalanların yanından ayrılacak ve nereye gittiğini, zamanın<br />
nasıl geçtiğini fark etmeden, düşünmeden soğuk New York sokaklarını<br />
arşınlamaya başlayacaktı. Johnsonlar telaşla onu sık sık gittiği yerlerde<br />
aramaya koyulmuşlardı.<br />
Dünyanın dört bir yanından gazeteler trajediyi duyuruyorlar-dı: "Bir yaşam<br />
boyu süren çalışmanın meyveleri kül oldu." "<strong>Dahi</strong>nin alın teri silindi gitti."<br />
Londra'da yayınlanmakta olan Elect-rical World en büyük kaybın mucidin<br />
bedensel çöküşü olduğunu yazıyordu. New York Sun'dan Charles A. Dana ise<br />
en büyük takdiri dile getiriyordu: "Nikola Tesla'nm laboratuvarının içindeki<br />
harikalarla birlikte meydana gelen yıkımı, kişisel bir felaket olmaktan çok<br />
uzaktır. Bu, bütün dünyanın talihsizliğidir. Şu kadarını söylemekle kesinlikle<br />
abartmış olmayacağız: Bu dünya üzerinde yaşayanlar arasında bu genç<br />
beyefendi kadar insanlık için önemli olan kişilerin sayısı bir elin parmakları,<br />
belki de tek bir parmağı kadar azdır."<br />
Radyo, telsiz enerji nakli ve güdümlü taşıtlar ya da sonradan X ışınları olarak<br />
anılacak efektler konusunda ve endüstri için büyük önem taşıyacak sıvı oksijen
konusundaki çalışmalarında geldiği noktayı, ancak yakın asistanları<br />
bilebiliyorlardı. Muhtemelen ilk kattaki benzin nedeniyle çıkan yangın sırasında<br />
bütün binanın patlamasına yol açan da bu maddeydi.<br />
En sonunda, yangının ertesi günü Katharine tarafından kaleme alınan<br />
duygusal bir mektup Tesla'ya kadar ulaşabilecekti. Onu her yerde aradıklarını<br />
ve bu "telafi edilemeyecek kaybı" yaşarken ona destek olabilmeyi umduklarını<br />
yazıyordu.<br />
"Sanki yer yarıldı da içine girdin... Lütfen seni görmemize izin ver ki bu<br />
korkunç düşünce zihinlerimizden şilinsin" diye yalvarıyordu. "Bugün bu<br />
felaketin boyutlarını daha içten idrak ettim ve gittikçe artan endişem nedeniyle,<br />
sana mektuplarla ile-temeyeceğim gözyaşlarımı dökmekten bitap düştüm,<br />
sevgili dostum. Neden hemen bize gelmiyorsun -belki sana yardım edebilirdik,<br />
sana destek olamayacak kadar şefkatten yoksun olduğumuzu düşünme..."<br />
Davetlerini yanıtsız bırakan bu garip adamın hayatını ve mutluluğunu bu kadar<br />
çok etkilemesi onun için sorun değildi.<br />
10. YANLIŞ BİR KARAR<br />
Tesla ününe rağmen iflasın eşiğine gelmişti. Sahip olduğu tüm birikimini<br />
yanan laboratuvardaki araştırma gereçlerine yatırmıştı. Amerika'daki alternatif<br />
akım patentlerinden hiç telif hakkı alamıyordu. Westinghouse'dan aldığı maaş<br />
da kesilmişti. Tek gelir kaynağı çok fazlı motor ve dinamolar için Almanya'dan<br />
gelen telif hakkı ücretiydi, bu da laboratuvarını yeniden kurmasına yetmiyordu.<br />
İçine düştüğü duruma rağmen yılmayacaktı. Araştırmalarının detayları zihninde<br />
kayıtlı olduğuna göre bu felaket her şeyin sonu değil, ancak bir gerileme<br />
olabilirdi.<br />
Yardımına Uluslararası Niagara Komisyonu finansörü Ed-ward Dean Adams<br />
yetişti. Adams mucidi daha önceden tanıyor ve dehasına hayranlık duyuyordu.<br />
Adams Tesla'ya, araştırmalarına devam edebilmesi için 500 bin dolar sermayeli<br />
bir şirket kurmayı ve 100 bin dolarlık hisse hibe etmeyi teklif etti. Başlangıç için<br />
mucit 40 bin dolar alacaktı.<br />
Tesla labotuvar için uygun yeri bulmakta gecikmedi. East Houston Sokağı 46<br />
numarada bulduğu yere hemen telefon bağlattırdı ve kaybettiği makineleri<br />
sağlamak için Westinghouse ile görüşmeye başladı.<br />
Westinghouse'un Pittsburg merkezinin yöneticisi Albert Schmid'e şunları<br />
yazmıştı: "Eğer olanaklarınız ölçüsünde mümkün olan en kısa zamanda gerekli<br />
olanları gemiye yüklerseniz büyük lütufta bulunursunuz... Lütfen hemen<br />
elinizdeki en küçük döngüsel çift fazlı transformatörün boyutlarını bildiriniz..."<br />
Ertesi gün, araştırmalarına, özellikle de uluslararası çekişmenin çoktan<br />
başladığı telsiz, ya da radyo araştırmalarına devam edememenin verdiği
ıstırapla kargonun normal nakliye ile değil en pahalı ekspresle gönderilmesini<br />
isteyecekti.<br />
Genel başkan ve genel müdürden ekipmanların gemiye yüklendiğine dair ve<br />
ücretlerin elden geldiğince düşük tutulacağına dair güvence almıştı. Ayrıca<br />
Tesla, arada sırada, makinelerini gösterilerinde kullanmasının onlar için iyi bir<br />
reklam olacağını da hatırlatıyordu.<br />
Bu hassas dönemde Tesla'nın hayatına önemli bir kişi girecekti. Bilim<br />
Akademisi'ndeki semineri için hazırlanırken kendisine fener slaytları ve katot<br />
tüpleri sağlayan George Scherff adında hevesli ve yeni bir asistanla tanışmıştı.<br />
Başta sekreterliğini yapmakta olan Scherff zamanla finansman ve hukuk<br />
danışmanlığı, muhasebecilik, büro yöneticiliği, hissedarlık, yoldaşlık, dostluk<br />
ve sıkışık dönemlerde genelde güvenilir bir borç kaynağı olma gibi<br />
sorumluluklar yüklenecekti. İyi ve kötü zamanlarda hep amade olan Scherff,<br />
Tesla'nın en sadık ve en vazgeçilmez elamanı olmuştu.<br />
Scherff fazla mesaiden, cimri ödüllerden ve patronunun düşüncesiz<br />
davranışlarından hiçbir zaman şikayet etmiyordu. Scherff den Tesla'yı zor<br />
durumdan kurtarabilmek uğruna kendi ailesine yüz çevirmesi istense buna bile<br />
katlanabilirdi. Kendisinin her zaman için sadık görevli Mr. Scherff olarak<br />
kalacağı ve hiçbir zaman sosyal bir eş muamelesi görmeyeceği gerçeğini<br />
sorgulamaya yeltenmiyordu. Tesla'ya tam anlamıyla tapıyordu, onun hakkında<br />
herkesten daha çok şey biliyordu ve söz konusu olan onun kişisel sırları ise<br />
mühürlenmiş dudaklarla mezara gitmeyi tercih ederdi. Eğer büyük bir adamın<br />
arkasında sadık bir dost aranacaksa, akla ilk gelecek isim George Scherff'dir.<br />
Bu arada pek çok kişi neden bu başarılı erkeğin de arkasında bir kadının<br />
olmadığını düşünüp hayıflanmaya devam ediyordu. Önemli kişilerin ülkenin<br />
selameti için üremeleri gerektiği düşünülüyordu. Tesla'yı evlenmeye<br />
zorlayanlar arasında sadece bulvar gazetelerinin yazarları yoktu. Bilimsel<br />
içerikli dergiler de bu kervana katılmışlardı.<br />
Tesla bu konudaki röportajlarında gazetecileri atlatmada uzmanlaşmıştı.<br />
Konuyu sürekli bu yana çekmeye çalışan bir muhabir saatler sonra bitkin<br />
düşerek pes etmek zorunda kalıyordu. Ama zaman zaman laboratuvarındaki<br />
yangını hatırlaması ile do-nuklaşan gözlerine hüzün veren başka bir sorunu<br />
olduğu da anlaşılıyordu.<br />
"Korkarım" diye söze başlayacaktı Tesla bu tür sohbetlerin birinde, "bu akşam<br />
size pek neşeli bir konuk olamayacağım. Çünkü bugün az kalsın ölüyordum."<br />
Makinelerinden birinden neredeyse 3.5 milyon voltluk bir şok yemişti.<br />
"Kıvılcım bir metre öteden atladı ve beni sağ omzumdan çarptı. Bu beni allak<br />
bullak etti. Asistanım akımı anında kesme-seydi bu benim sonum olabilirdi. Sol<br />
göğsümde elektriğin çarptığı yerdeki acayip yarayı gösterebilirim size. Sağ<br />
ayağımdaki çorap da elektriğin akıp gittiği yerde yandı, kül oldu. Elbette akımın<br />
hacmi çok küçüktü, aksi takdirde bunun sonu kesin bir ölüm olurdu."
Edison'un AC'nin tehlikelerini anlatan kampanyası nedeniyle kazanın etkilerini<br />
küçümsüyor olması da ihtimal dahilinde.<br />
Muhabir kıvılcımların ne kadar uzaklığa atlayabileceğini sormuştu.<br />
"Makinelerimden laboratuvanmm bir ucundan diğer ucuna sıçrayan kıvılcımlar<br />
çıktığını gördüm, yani sözgelimi on-on beş metre. Aslında bu mesafe<br />
sınırsızdır, yalnız bir metreden sonrasını takip edemezsiniz, çok hızlı akıp<br />
gider... Evet otuz kilometrelik bir şimşek yaratabileceğimden eminim ve bu da<br />
bana pek pahalıya patlamayacaktır."<br />
Kendisine laboratuvarında çalışırken sık sık kazalar meydana gelip gelmediği<br />
sorulduğunda, "Hayır, çok nadiren. Yılda ortalama bir kere falan. Ve hiç kimse<br />
makinelerim yüzünden ölmedi. Ekipmanımı yaparken hiç kimseyi öldürmeyecek<br />
olmasına dikkat ederim. Laboratuvarımın iki yıl önce yanması başıma gelen en<br />
büyük kazaydı. Kimse bunun benim için ne kadar büyük bir kayıp olduğunu<br />
tahmin edemez" cevabını verecekti.<br />
Bir an düşündü. Ve üçüncü bir kişiyi anlatır gibi verimli bir mucidin asıl üzüntü<br />
kaynağının ne olduğunu anlatmaya başladı.<br />
"Birçok fikir birbirini kovalar zihninde, o ancak bunların pek azını uçup<br />
gitmeden yakalayabilir ve bunların arasından da daha azını<br />
mükemmelleştirebilecek zamanı ve gücü bulabilir hayatında. Bu o kadar sık<br />
olur ki başka bir mucit onun çıkaramadığı fikirleri ondan önce doğuruverir. Ah,<br />
size söyleyeyim, işte bu durum dostumuzun kalbini gerçekten sızlatır."<br />
Laboratuvarı yandığında havayı yeni bir yöntemle sıvılaştırmak için geliştirdiği<br />
aletinin de onunla birlikte kül olduğunu söylüyordu. "Başarının eşiğindeydim<br />
ve aylarca süren gecikmenin sonunda Alman bir bilim insanı problemi çözmüş<br />
olacaktı..."<br />
Onu ticari açıdan büyük önem taşıyan sıvı oksijen konusunda geride bırakan<br />
Linde idi. Tesla elektrik kablolarının yapay yoldan yalıtılmasında kullanılacak<br />
bir soğutma yöntemi üzerinde çalışıyordu.<br />
"O günlerde o denli kederli ve umutsuzdum ki kendi kendime uyguladığım ve<br />
beni yeniden hayata döndüren elektrik tedavisi olmasaydı ayağa asla bir daha<br />
kalkabilecek olduğuma inanmıyorum. Gördüğünüz gibi elektrik yorgun bir<br />
bedene tam da ihtiyaç duyduğu şeyi veriyor; yaşama gücü, dayanma gücü. O<br />
büyük bir hekim, belki de hekimlerin en büyüğü."<br />
Sık sık keyifsiz olup olmadığı sorulduğunda ise, "Pek sık denemez herhalde...<br />
Sanata eğilimli insanların şevkleri onları çoğunlukla, bir gökyüzüne fırlatır, bir<br />
yerin dibine geçirir. Ama özünde, diyebilirim ki, çok mutlu bir hayatım var,<br />
tasavvur edebildiğim hayatların en mutlusu" karşılığını verecekti.<br />
Araştırmaları sırasında yaşadığı muazzam heyecanı şu sözlerle anlatıyordu:<br />
"Bir mucidin, beynindeki bir varlığın bir başarıyı ortaya çıkarmak üzere olduğu
sırada hissettiklerini gölgede bırakabilecek boyutlarda bir esrimenin daha<br />
olabileceğine inanmıyorum insanın yüreğinde... Böylesi bir duygu insana,<br />
yemeyi, içmeyi, uyumayı, dostları, aşkı her şeyi ama her şeyi unutturur."<br />
Bu şekilde muhabiri, adeta planlı bir şekilde, bir sonraki soruya çekmişti: Peki,<br />
"sanatçı yaradılışına sahip insanlar için" evliliğin uygun olduğuna inanıyor<br />
muydu?<br />
Tesla etraflıca düşündü.<br />
"Bir ressam için, evet; bir müzisyen için, evet; bir yazar için, evet; ama bir<br />
mucit için, hayır. Çünkü bu ilk üçünün ancak bir kadının verebileceği ilhama<br />
ihtiyaçları var, aşkları onları daha büyük eserlere yöneltmeli; ama bir mucidin<br />
vahşi, arzulu nitelikteki doğası çok yoğundur ve aşkını bir kadına yönelttiği<br />
takdirde bilime verebileceği hiçbir şeyi kalmaz. Sanmıyorum ki, anabileceğimiz<br />
çok sayıda evli barklı mucit olsun."<br />
Bunun iki kere evlenmiş olan Edison'a bir gönderme olup olmadığı konusunda<br />
ise yorum yapmaktan kaçınıyordu.<br />
Biraz duraksadıktan sonra da bekarlığı konusunda neler hissettiğini açıklamak<br />
için, sonradan muhabirin çok dokunaklı diye niteleyeceği şu sözleri sarf<br />
edecekti: "Bir yandan da üzücü bir durum bu çünkü zaman zaman kendimizi<br />
çok yalnız hissederiz."<br />
11. MARS'A DOĞRU<br />
Katharine'den gelen mektuplar hem karmaşık duygularını, hem de Tesla'ya<br />
duyduğu bitmeyen ilgiyi ele veriyordu. Bugün içerdikleri mesajları tam olarak<br />
anlamak güç. Coşkulu bir üslupla kaleme alınmış bu yazılar bazen tam bir aşk<br />
mektubuna dönüşmek üzereyken yarıda kesiliyor. Ancak Tesla'nın onu<br />
cesaretlendirecek bir davranışta bulunmadığını tahmin etmek pek de zor değil.<br />
3 Nisan 1896 tarihinde, Tesla'yı evlerine davet edecek ve bir gün önce<br />
karşılaştıklarında gözüne pek de sağlıklı görünmemiş olmasına rağmen yine de<br />
kendisini eğlendirebileceğine inandığını "ve çocukluk günlerine dönmek"<br />
istediğini anlatan bir not gönderecekti. Paskalya yortusunun gelip çattığını<br />
söylüyordu. "Hep büyük değişiklikler gerçekleşeceği zaman bunu bilip<br />
bilemediğini merak ederdim" diyordu. "Baharın yaklaştığını biliyor musun?<br />
Eskiden bu bana neşe verirdi, şimdi ise hüzünlendiriyor. Kaçmaktan yorgun<br />
düştüğüm pek çok şeyi ifade ediyor bu bana... kopmalar, ayrılıklar. Ben de<br />
senin gibi hep aynı doğrultuda gidebilmeyi, hep söylediğin gibi, ara vermeden<br />
kendi hayatımı yaşayabilmeyi isterdim. Bu yaşadığım hayat kime ait bilmiyorum<br />
ama benim hayatım olmadığından eminim. Görüyorsun ya, yarın akşam<br />
gelmelisin."<br />
Johnsonlar o yazı Maine'de geçirmişlerdi ama Tesla'dan ayrı kalmak<br />
Katharine'in kederini perçinlemiş, onun sağlığı için duyduğu endişeyi artırmıştı.
"Bir hata yapıyorsunuz sevgili dostum, hem de ölümcül bir hata" diye<br />
yazıyordu. "Değişikliğe ve dinlenmeye ihtiyacınız olmadığını düşünüyorsunuz.<br />
O kadar yorgunsun ki neye ihtiyacın olduğunu dahi bilemiyorsun..."<br />
Bu sıcak mektuplara karşılık Tesla ona muzip mektuplar yazıyor ya da aklına<br />
geldikçe çiçek yolluyordu. Belki de tehlikeli sularda seyrettiğini hissediyordu.<br />
Robert da onun arkadaşıydı ve Katharine'i seviyordu da. Ama en azından kendi<br />
hisleri için endişelenmesine gerek yoktu. Zayıf düştüğü tek bir anı dahi<br />
hatırlamıyordu.<br />
Johnson'la genellikle din, şiir konularında yazışıyorlardı. Acaba Tesla<br />
Century'nin Mayıs sayısı için ünlü bir ressama poz vermeyi kabul eder miydi?<br />
Tesla zaman zaman "Sevgili Lu-ka"ya, hala kendisini sevdiği için duyduğu<br />
minneti anlatan coşkulu mektuplar da yazardı.<br />
Kendisi ateşli bir mümin olmasa da, Tesla dinin insanlar için biçilmiş kaftan<br />
olduğunu düşünürdü. Kaygılarının dayanılmaz bir hal aldığı ve sermayeyi<br />
kediye yüklediği bir dönemde Budiz-me merak sarmıştı. Budizmin ve<br />
Hıristiyanlığın geleceğin en önemli dinleri olacağına inanıyordu. Bu nedenle<br />
Johnson'a Budizm hakkında bir kitap göndermiş ve şu yanıtı almıştı: "Bay<br />
Şövalye: Bu taraklarda beziniz olduğundan hiç haberim yoktu ama şimdi bu<br />
kitabı okuduktan sonra sizin hakkınızda her zaman olduğundan daha sık<br />
düşünmeye başlayacağım; sizi temin ederim bu kırk yılda bir anlamına<br />
gelmiyor."<br />
Birkaç gün sonra Johnsonlar onu yine yemeğe davet ettiklerinde onlara,<br />
şakayla karışık, seçkin insanlara olan zafiyetini dile getiren şu cevabı<br />
yollayacaktı: "Eğer misafirleriniz (sıradan ölümlüler) varsa gelmeyeceğim. Eğer<br />
Padewski, Röntgen ya da Mr. Anthony varsa geleceğim. Lütfen cevaplayınız."<br />
O yıl Noel, ailesindeki neşeye karşın, belki de bu sebeple, Katharine için pek<br />
de mutlu geçmemişti. Kendisini kapana kısılmış hissediyordu. Kocası ve<br />
çocukları kendisini seviyorlardı ve içinde bulunduğu sosyal çevreyi seviyordu<br />
ama ona hayatının önemli bir bölümü elden gidiyormuş gibi geliyordu. Yavaş<br />
yavaş yok oluşunu izlemek için yaşamaya değer miydi?<br />
Noel'in ertesi günü Tesla'ya şunları yazmıştı:<br />
"Sana güller için defalarca teşekkür etmeyi denedim. Karşımda o kadar<br />
harikalar, o kadar güzel kokuyorlar ki... Sana yazarken hep atılımlar yapmam ve<br />
hep kendimi zorlamam gerekiyor çünkü söylemek istediklerimi bir türlü ifade<br />
edemiyorum. Geçen akşam kaba davranmak istemedim. Sadece hayal kırıklığı<br />
içindeydim. Seni çok özlüyorum ve bunun böyle devam edip edemeyeceğini<br />
düşünüyorum. Senden daha ne kadar ayrı kalabilirim? Yine de seni iyi, mutlu<br />
ve başarılı görmek beni memnun ediyor. Yeni yıl için tüm dileklerim seninle."<br />
Tesla da tipik bir şekilde cevap verirken tansiyonu esprilerle düşürmeye<br />
çalışıyordu. Ama bunu yaparken de fazlasıyla acımasız olmayı başarabiliyordu.<br />
"Bir gün önce senden çok daha tatlı ve etkileyici olan kız kardeşini gördüm"
gibi uygun olmayan sözler sarf edebiliyordu. Sonra da çok sevdiği işinin başına<br />
dönüyordu umursamadan.<br />
1893 yılında radyo alıcı ve vericileri üzerine verdiği ve gerekli altı temel<br />
ekipmanı açıkladığı seminerlerinden sonra, laboratu-varı ve New York'un belirli<br />
yerlerindeki istasyonlar arasında işletilebilecek düzeneği kuracaktı. Adams'tan<br />
aldığı para ve Westing-house'dan gelen destek sayesinde bayağı ilerleme<br />
kaydetmişti.<br />
Gerekli patentleri almadan önce Electrical Review'a başarılı denemeler<br />
yapıldığını bildirecekti. Ama yayınlanan raporda genel ve sakınımlı bir dil tercih<br />
edilmişti: "Bir verici ve uzak noktalarda, akım ve menzil göz önüne alınmadan,<br />
bu vericiden yayınlanan sinyallere duyarlı elektrikli alıcılar kurulmuş bulunuyor.<br />
Ve bu işlem şaşırtıcı derecede az enerji ile uygulanmıştır."<br />
Tesla, Houdson Nehri üzerinde bir teknedeki alıcı ile labora-tuvarından<br />
gönderilen sinyalleri yakaladığı bir deney yapmıştı. Tekne Houdson<br />
sokağındaki yeni laboratuvarından yaklaşık kırk kilometre uzaklıktaydı ve bu<br />
Tesla'nın aletlerinin kapasitesinin bir bölümüydü sadece.<br />
Gerekli patent başvurularını 2 Eylül 1897 tarihinde yaptı ve bunlar da 1900<br />
yılında onaylandı. Sonradan patentler hakkında Marconi ile mahkemede uzun<br />
bir çekişmeye giriştiler. Ama yasal haklarının çiğnendiğine ilişkin dava açan<br />
taraf bu defa Tes-la'ydı.<br />
1898 yılında güdümlü taşıtların radyo dalgalarıyla uzaktan kumanda edilmesi<br />
üzerine patent bürosuna başvuracak ve onay alacaktı. Bu konu telsiz iletisinin<br />
potansiyel ve mükemmel bir uygulamasını da barındırıyordu bünyesinde. Tesla<br />
radyo ya da otomasyondaki bu büyük ilerlemeyi kamuoyuna ayrı ayrı değil, bir<br />
arada duyurabilmek için sabırsızlanıyordu.<br />
Bir yıl önce, Niagara Şelalesi enerji şebekesinin devreye sokulması ve GE'nin<br />
enerji nakil hatlarının inşasını tamamlaması dolayısıyla yaptığı konuşmada,<br />
artık sıranın en büyük düşü olan "istasyondan istasyona tel kullanılmadan<br />
enerji nakledilebilme-si" projesine geldiğini söylemişti. Davetli kodamanlar -<br />
mühendisler, sanayiciler ve iş adamları- bu konuşmayı karışık duygular içinde<br />
dinlemişlerdi. Bu deli dahi, daha hatların yapımı yeni bitmişken ve tam da kar<br />
edilmeye başlanacağı sırada bunların tarihe gömüleceğini söylüyordu. Ama<br />
pek yakında gazeteler dünyanın dört bir yanında, Tesla'nın kırk kilometre<br />
uzaklığa enerji ve sinyal gönderebilmekle kalmadığım, aynı zamanda bunu<br />
telsiz yapabildiğini duyurmaya başlayacaklardı.<br />
Ve Tesla kendinden o kadar emindi ki, kısa bir süre içerisinde Mars'la iletişimin<br />
sağlanabileceğini iddia ediyordu.<br />
Electrical Review'da da Mr. Tesla'nın, bugüne kadar ulaşılabilen mesafelerden<br />
daha büyük bir alanda elektrik akımı iletebi-len bir alet geliştirdiği ve bu sayede<br />
akımın, atmosferin yoğun olmadığı ve üretilen belirli akımı rahatça iletebildiği<br />
rakımlarda belirlenecek bir terminale iletilebileceği duyuruluyordu. "Uzak bir<br />
noktada ve yaklaşık olarak aynı seviyede kurulacak ikinci bir terminal akımı
çekecek, alacak, bu akımı dağıtım ve kullanım için geliştirilecek aygıtlarla<br />
yeryüzüne nakledecektir."<br />
Önceden yapılmış tüm tasarımları gölgede bırakacak bir ekipman kurmuştu.<br />
Çeşitli boyut ve türlerde bobinler, ya da yüksek frekans transformatörleri<br />
üretmişti. Bunların arasında harika bir tasarım örneği olan ve milyonlarca<br />
voltluk elektromo-tiv enerjisi üretebilecek düz-spiral bir rezonant transformatör<br />
de vardı.<br />
Bu tip bir ekipmanın sınırsız olanaklar sağladığını düşünmekteydi: Mars'a<br />
Chicago'ya gönderir gibi bir mesaj yollanabi-lecekti. "Mümkün olan gerilimin<br />
önünde pratikte hiçbir engel olmadığını düşünüyorum" diye yazıyordu<br />
Electrical Review'da, "Bu alandaki çalışmalarım sonunda elde ettiğim<br />
sonuçların en önemlilerine ulaşmıştım. Bunlardan bir tanesi, normal koşullar<br />
altında mükemmel bir yalıtkan olan atmosferik havanın, bu tip bobinlerle<br />
üretilebilen yoğun elektromotiv enerji akımları söz konusu olduğunda iyi bir<br />
iletken olabildiği idi... Hava o derece iletken oluyordu ki tek bir terminalden<br />
kaynaklanan deşarj yoğunlaşmış atmosferdeymişçesine serbest<br />
yayılabiliyordu. Bir başka olgu da, hava yoğunlaştırıldığında ve elektriğin<br />
gerilimi artırıldığında iletkenlik kalitesinin çok hızlı yükseliş göstermesi idi.<br />
Sıradan akımların aktarılmasına olanak vermeyen barometrik basınç<br />
oranlarında dahi bu bobin tarafından üretilen akımlar bakır bir teldeymişçesine<br />
rahat akabiliyorlardı."<br />
Böylece atmosferin yüksek seviyelerinde yüksek miktarlarda elektrik<br />
enerjisinin istenilen uzaklığa gönderilebileceğini ispatladığını söylüyordu. Bu<br />
arada en az bunun kadar önemli bir gerçek üzerinde durduğunu da fark etmişti:<br />
birkaç milyon voltluk enerji deşarjları atmosferik nitrojende güçlü çekimler<br />
ortaya çıkmasına, oksijen ve diğer elementlerle birleşmesine neden oluyordu.<br />
"Bu enerji o kadar güçlü ve bunun gibi güçlü deşarjlar o kadar ilginç<br />
davranıyor ki, zaman zaman atmosferin alev alabileceği -dehşet verici bir<br />
olasılık- korkusuna kapıldığım da oldu. Bunu üstün bir zeka gücüne sahip olan<br />
Sir William Crookes da daha önce fark etmişti. Böyle bir felaketin gerçekleşip<br />
gerçekleşmeyeceğini kim bilebilir ki?"<br />
Elektrik rezonansı Tesla'nın orijinal fikri değildi. Lort Kel-vin de daha önceden<br />
kondansatör deşarjının matematiksel potansiyellerini hesaplamıştı ama Tesla<br />
bu eşitliğe yeniden hayat vermiş ve uygulamaya koymuştu.<br />
Electrical Review'da 1889 yılında yayımlanan ve Tesla'nın gökyüzünde yangın<br />
çıkarmaktan korktuğunu açıkladığı makalede mucidin üzerinde çalıştığı aletle<br />
birlikte çekilmiş fotoğrafları da yayımlanmıştı. Birisinde yaklaşık sekiz milyon<br />
voltluk bir gerilim ile uzak mesafelere havadan elektrik enerjisi gönderme<br />
deneyleri sırasında elde edilen olağanüstü bir şimşek görülebiliyordu. Bir<br />
diğerinde ise mucit elinde 1.500 mumluk bağlantısız bir ampul olduğu halde<br />
poz vermişti, fotoğraf da bu ışık kaynağı ile çekilmişti. Frekansın saniyede<br />
milyonlara ulaştığı hesaplanıyordu.<br />
Bir üçüncüsünde ise Tesla'nın elinde gururla tuttuğu, uzaktaki bir osilatörden<br />
yayılan dalgalarla beslenen ve kendi bedeninin kapasitesine ayarladığı bir
obin vardı. Elektrik çarpmasından korunmak için bobini yoğun titreşimin çok<br />
az hissedildiği birleşim noktasından tutuyordu. Güçlü parıltılarla aydınlanan<br />
bobinin taşıdığı gerilim yarım milyon volta ulaşıyordu.<br />
Bu olağanüstü ve ürkütücü serinin en sonuncusu şu manşetle yayımlanmıştı:<br />
"Bu deneyde operatörün osilatöre doğrudan bağlantılı olan bedeni yüksek bir<br />
gerilimle yüklenmiştir. Fotoğrafta belirli bir büyüklükteki kalay levhanın uç<br />
noktasında elle tutulan iletken çubuk görülebiliyor. Operatör durağan elektrik<br />
dalgasının üzerinde ve çubuk ile levha çevrelerinde olağanüstü bir hareket<br />
halindeki hava sayesinde parıldıyor. Laboratuvarı aydınlatmakta olan bir vakum<br />
tüp, tavanda oldukça yüksekte olmasına karşın, operatörün bedeninden yayılan<br />
dalgalardan etkilenerek ışıldıyor."<br />
Tesla böyle sihirbazlıklara bayılıyordu ama kendisini şov yapmakla ve yararlı<br />
bir aygıt geliştirememekle suçlayanlara verilecek bir cevabı da vardı. Elbette ki<br />
bu sihirler daha sıradan meyveler de verecekti. Elektrikli rezonans ve kusursuz<br />
eşzamanlı devreler sayesinde nitrojen havadan ayrıştırılabilecekti. Bu yolla<br />
büyük değere sahip suni azotlu gübre üretilebilecekti. Ayrıca güneşte olduğu<br />
gibi yayılım gösterecek ışık çok daha ekonomik yollardan üretilebilecek ve asla<br />
patlamayan lambalara hapsedilebilecekti.<br />
Düşleri ütopikti: İnsanlar açlıktan ve ölesiye çalışmaktan kurtulacaklardı,<br />
dünya çapında iletişim kolaylaşacaktı; ve sonuncu olarak da o diğer<br />
gezegenlerde de insanlara benzer yaşam formlarının varolduğuna inanıyordu.<br />
Marslılar'ın "istatistiki bir gerçeklik" olduğunu düşünüyordu.<br />
Bu arada, fazla karmaşık şeyler düşünmeyi sevmeyen arkadaşlarının hayatı da<br />
doğal akışında ilerlemekteydi. Katharine dokunaklı ve iğneli bir mektup<br />
göndermişti; arkadaşlarını sürekli reddetmekten vazgeçmesini tembihleyip bir<br />
partiye davet ediyordu Tesla'yı. Johnsonlar'ın çocukları serpiliyordu ve<br />
Katharine onların kendisine ihtiyaç duymadığı bir günün geleceğini<br />
sezinleyebiliyordu. Zaman hızla akıp gidiyordu ve yaklaşan ölümün ayak sesleri<br />
onu ürkütüyordu: "Milyonları, cafcaflı unvanları, Waldorf'u ve Fifth Aveneu'yü<br />
bir yana bırak" diyordu, "bu tek unvanı olan sıradan ve basit insan için büyük<br />
bir zayıflık."<br />
Tesla labaratuvarından çıkacak ve partiye gelecekti. Düzenlenen parti eski<br />
günleri geri getirir gibi olmuştu. Ama laboratu-varın çağrısı onu yine çekecekti.<br />
Tesla uzun bir süredir, Mark Twain'in de eğlence ve sağlık için düzenlenmiş bir<br />
deneyde üzerine çıkmasına izin verdiği mekanik vibratörler üzerine<br />
çalışmaktaydı. Bir keresinde neredeyse umulmadık etkiler yaratmanın<br />
eşiğinden dönmüştü.<br />
1898 yılında bir gün küçük bir elektromekanik osilatör üzerine çalışırken bunu,<br />
tüm iyi niyetiyle, laboratuvarının tam merkezinden bodrumun tabanına dek<br />
uzanan demir bir sütuna bağlamıştı.<br />
Düğmeyi çevirip iskemlesine kurulmuş ve ortaya çıkacak tüm etkileri not<br />
etmek üzere eline bir defter almıştı. Bu makinelere hayrandı çünkü titreşim her<br />
seferinde biraz daha arttıkça atölyesindeki eşyalarda bir rezonans etkisi
elirmeye başlıyordu. Örneğin mobilyalardan biri titremeye, sarsılmaya<br />
başlıyor, daha sonra diğerleri de bu dansa birer birer katılıyorlardı. Frekans<br />
arttırılınca her şey bir an için duruluyor ama neden sonra dans kaldığı yerden,<br />
bu defa çok daha çılgınca olmak kaydıyla, devam ediyordu.<br />
Tesla'nın farkında olmadığı şey tabana doğru giden demir sütun boyunca<br />
güçlenerek ilerleyen rezonansın Manhattan'ın altyapısını dört bir yandan<br />
titretmeye başladığıydı. (Normalde depremler merkez üslerinden biraz uzaklıkta<br />
daha şiddetli hissedilirler.) Binalar kıpırdanmaya başlamıştı, camlar sarsılıyor<br />
ve yakınlardaki İtalyan ve Çin mahallelerindeki insanlar sokaklara akın<br />
ediyorlardı.<br />
Tesla'yı zaten mimlemiş olan Mulberry Street'teki Emniyet Müdürlüğü kısa bir<br />
süre içinde şehrin başka hiçbir yerinin depremden etkilenmediğini öğrenecekti.<br />
Derhal deli mucidi kontrol etmek üzere iki polis memuru görevlendirilecekti. Bu<br />
arada Tes-la binayı titretmeye başlayan sarsıntının henüz farkına varmamıştı.<br />
Ama kısa bir süre içinde o da duvarlarının ve yerin titremeye başladığının<br />
farkına varacaktı. Buna hemen bir son vermesi gerektiğini bildiğinden eline<br />
geçirdiği ilk balyozu osilatö-rün tam tepesine indirecekti.<br />
Mükemmel bir zamanlamayla, iki polis memuru tam da o anda içeri dalmıştı.<br />
Tesla da onları başıyla nazikçe selamlayacak ve şunları söyleyecekti:<br />
"Üzgünüm beyler. Hemen ve pek de alışık olmadığım bir şekilde yarıda kesmek<br />
zorunda kaldığım deneyimi izleyebilmekten sadece birkaç saniye ile mahrum<br />
kaldınız... Fakat eğer akşama doğru uğrayabilirseniz üzerinde durabileceğiniz<br />
bu platforma yeni bir osilator bağlayacağım. Bu deneyimi çok ilginç ve heyecan<br />
verici bulacağınıza eminim. Fakat ne yazık ki şimdi sizi geçirmem gerekiyor<br />
çünkü yapacak çok işim var. İyi günler beyler."<br />
Muhabirler laboratuvarına akın ettiklerinde ise onlara istese Brooklyn<br />
Köprüsü'nü bile yerle bir edebileceğini söyleyecekti.<br />
Yıllar sonra bir çalar saatten daha büyük olmayan bir osila-törle<br />
gerçekleştirdiği deneylerden söz edecekti Alan L. Ben-son'a. Vibratörü altmış<br />
santim boyunda, beş santim kalınlığında bir çelik halkaya takmıştı. "Uzun bir<br />
süre hiçbir şey olmadı... Ama nihayet... koca çelik halka titremeye, bir kalp gibi<br />
açılıp kapanmaya başladı ve en sonunda koptu!"<br />
"Bunu bir balyozla başaramazsınız" diye açıklayacaktı muhabire. Ama bir<br />
bebeğe bile zarar vermeyecek sürekli tıklamalar yapabilmişti.<br />
Bu başlangıçla şevklenen Tesla koltuğunun altına sıkıştırdığı osilatör ile<br />
yapımı henüz tamamlanmamış çelik bir bina bulmak üzere dolaşmaya<br />
başlayacaktı! Wall Street bölgesinde on katlı çelik konstrüksiyonlu bir inşaat<br />
görecek ve vibratörü kirişlerden birine iliştirecekti.<br />
"Birkaç dakika içerisinde kirişin titremeye başladığını hissedecektim. Yavaş<br />
yavaş titremenin yoğunluğu arttı ve tüm inşaatı kaplamaya başladı. En sonunda<br />
yapı gıcırdamaya ve bükül-meye başlamıştı. İşçiler deprem olduğunu sanmış ve
iskelelerden aşağı atlamıştı. Binanın yıkılacağı söylentileri yayılmaya başlamış<br />
polis birlikleri yola çıkmışlardı. Ciddi bir sonuç doğmasına mahal vermeden<br />
vibratörü cebime attığım gibi uzaklaştım oradan. Eğer on dakika daha fazla işler<br />
halde bıraksaydım tüm yapı yerle bir olacaktı. Aynı vibratörle Brooklyn<br />
Köprüsünü bir saatten kısa bir süre içerisinde yerle bir edebilirdim."<br />
Hepsi bu kadarla da kalmıyordu. Dünyayı da aynı şekilde ikiye bölebileceğini<br />
söyleyerek Benson'ı dehşete düşürecekti. Onu "bir elma gibi ikiye bölebilir,<br />
insan ırkının sonunu hazırlayabilirdi. Dünyanın titreşimlerinin bir saat kırk<br />
dokuz dakikalık bir periyot ile seyrettiğini söylüyordu. "Yani, dünyaya şu anda<br />
vurduğum takdirde küçülen bir dalga, genişleme formunda, bu kadarlık bir süre<br />
sonunda aynı yere geri gelecektir. Aslında dünya da tüm cisimler gibi sürekli<br />
titreşim halindedir. Sürekli daralan ve genişleyen.<br />
"Şimdi tam küçülmeye başladığı anda bir ton dinamit patlattığımı düşünün. Bu<br />
küçülmeyi hızlandıracak ve bir saat kırk dokuz dakika sonunda eşdeğerde<br />
hızlanmış bir genişleme meydana gelecektir. Genişleyen dalga geri çekilmeye<br />
başladığı anda bir ton dinamit daha patlattığımı düşünün, bu da küçülme<br />
dalgasını biraz daha hızlandıracaktır. Ve bu işlemin art arda tekrar edildiğini<br />
düşünün. Bunun doğuracağı sonuçlardan kuşku duyabilir misiniz? Aklınızda<br />
şüpheye hiç yer olmasın. Dünya ikiye ayrılacaktır. İnsan, tarihi boyunca ilk defa<br />
olarak kozmik gidişata müdahale edebilmenin bir yolunu bulmuş oluyor!"<br />
Benson, dünyayı parçalamak için ne kadar zamana ihtiyaç duyacağını<br />
sorduğunda ise alçakgönüllülükle şu yanıtı verecekti: "Aylar sürer. Bir ya da iki<br />
yıl geçmesi gerekebilir. Ama birkaç hafta içerisinde dünya öyle büyük bir<br />
titreme ile sarsılmaya başlayacaktır ki nehirler yataklarından fırlayacak, binalar<br />
yerle bir olacak, yeryüzü yüzlerce metre yüksekliğe çıkıp düşecek, bu da<br />
uygarlıkları ortadan kaldırmaya yetecektir. Vatandaşları rahatlatacak şekilde<br />
iddiasını sonradan değiştirecekti. İlkenin şaşmaz olduğunu söylüyordu ama<br />
dünyada mükemmel bir rezonans yaratmak da olanaklı değildi.<br />
Çoğunlukla olduğu gibi Tesla'nın basına yaptığı açıklamalar basit gösteriş<br />
düşkünlüğü olarak değerlendirilecekti. Ama yine çoğunlukla olduğu gibi<br />
araştırması kusursuzdu. "Telejeodina-mik" adını verdiği yeni bir bilim dalı<br />
üzerine çalışmaya başlamıştı ve önemli sonuçlar elde edecekti. Aynı titreşim<br />
ilkesinin, denizaltı ve gemi gibi uzaklardaki nesneleri saptamak için<br />
kullanılabileceğini fark etmişti. Mekanik titreşimler ile dünyanın titreşiminin<br />
birlikte kullanılarak maden ve petrol rezervlerinin nasıl ortaya çıkarılabileceğini<br />
bulmaya çalışıyordu. Modern yeraltı araştırma tekniklerinin temeli de böylece<br />
atılmış oluyordu.<br />
Tesla, O'Neill'in, daha önce şiddetli bir deprem meydana gelmiş bir bölgeye<br />
yerleştirilecek ciroskop bataryalarının yeryüzünün içinde düşük seviyelerde<br />
rezonans yaratacak şekilde eşit aralıklarla vuruşlar yapması ile katmanlar<br />
üzerindeki baskının azaltılabileceği ve bu sayede ciddi depremler yaşanmasının<br />
engellenebileceği teorisini destekliyordu. Bugün sismologlar bu varsayımları<br />
yenilenen bir ilgi ile gözden geçirmeye başladılar.
12. ROBOTLAR<br />
1898 yılında Edison ve Tesla kendilerini, sıradan insanları en sıradışı buluşlarla<br />
etkilemeye çalıştıkları kıyasıya bir çekişmenin içinde bulmuşlardı. Haberler San<br />
Francisco'ya kadar yayılmıştı. "Edison düşüncenin fotoğrafını çekebildiğini<br />
duyurdu. Tesla da güneş ışınlarını kullanarak çalışan bir makine yaptığını. Bu<br />
icadın halen deney aşamasında olduğu söyleniyor ancak mucit başarısızlık<br />
olasılığının sıfır olduğunu da sözlerine ekliyor. Güneş ışınlarından enerji elde<br />
ettiğini öne sürüyor. Bu enerji de elektrik üreten bir buharlı makineyi<br />
çalıştırıyor."<br />
Tesla'nın güneş enerjisi istasyonu olarak kullandığı odanın tavanı camla<br />
kaplıydı. Asbest ve taştan bir yatağın üzerinde kalın camdan devasa bir çubuk<br />
vardı. Çevresinde de güneşin ışığını yansıtacak şekilde asbestle kaplı aynalar<br />
vardı. Söylediğine göre sistemin tek karmaşık yanı, daima gizli bir kimyasal<br />
işlemden geçirilmiş su ile dolu olan silindirin içiydi.<br />
Özel kimyasal işlem sayesinde bütün gün boyunca güneşin ışınları ile kolayca<br />
ısınan su buhar makinesini işletmeye başlayacaktı. Bu da evlere ve fabrikalara -<br />
bulutlu günler için depolamaya yetecek kadar- elektirik üretecekti.<br />
Bu kadar basit bir sistem geliştirdiği için yine kendisiyle alay edileceğini<br />
zannettiğini söylüyordu. Daha sonraki deneyler tersini gösterdi ama Tesla bu<br />
enerjinin üretim maliyetinin en alt seviyeye çekileceğini ve olası jeneratör<br />
kazalarına karşı bataryalarda bir yıllık enerji ihtiyacının depolanabileceğim iddia<br />
ediyordu. Bu sistem sayesinde "insanlar, hayatları pahasına yerin altına<br />
girerek, buharlı makineleri ancak kısa bir süre için çalıştırabilecek kömürü<br />
çıkarma zahmetinden kurtulacaklardı. Gerçekten de güneş enerjisi ile çalışan<br />
motorun, hem kömür, hem de diğer yakıtlarla çalışan motorun yerini alacağına<br />
inanıyordu. İcatlarını çalışan makineler haline getirmek, çoğunlukla yalnız<br />
çalışmayı tercih eden ve yeni fikirlerin istilasına kapılıp giden Tesla için gittikçe<br />
daha büyük bir sorun oluşturmaya başlıyordu. Bu durum yeni vakum tüp<br />
fotoğrafçılık ışıklarında da yaşanıyordu.<br />
Robert Johnson'a şunları yazmıştı: "Fotoğrafçılık için güneşten daha iyi bir<br />
ışık kaynağına sahip olduğuma inanıyorum ama bunun üzerinde çalışacak<br />
vaktim yok..." Gizemli yeni ışığının maharetlerini göstermek amacıyla aktör<br />
John Jefferson'un birkaç fotoğrafını çekmişti. (Fosforlu ışıkla ilk fotoğrafları<br />
çekmesinden beş yıl önce.) Bu, New York Times'da şu sözlerle duyurulacaktı:<br />
"Eğer Nikola Tesla'nın vakum-tüpler üzerine fikirleri sağlam temeller üzerine<br />
oturuyorsa, fotoğrafçılık bundan sonra güneş ışığına muhtaç kalmayacak<br />
demektir." Electrical Revi-ew'da bunun vakum tüpler konusunda daha önce hiç<br />
araştırılmamış bir gelişme olduğunu bildiriyordu. Tüpün desteğinde çekilen<br />
fotoğraflar gazetelerde boy boy yayınlanmışlardı. Ama daha sonra uzun bir<br />
süre bu konuda pek ses çıkmayacaktı.<br />
Başka pratik icatlar aklını çeliyor, onu üzerinde çalışmak istediği temel<br />
araştırma konusuna eğilmekten alıkoyuyordu. Ge-orge Westinghouse hararetle<br />
kendisinden "alternatif akımı basit ve ekonomik bir yoldan sürekli DC akıma<br />
çevirecek bir aygıt" geliştirmesini istiyordu. Pittsburglu sanayicinin akımların
dönüştürülmesini istemesinin temel nedenlerinden biri de elektrikli tren<br />
sahasına atılmak istemesiydi. Tesla cevaben bu konu üzerine kafasını fazlasıyla<br />
yorduğunu ve elinde bu amaca hizmet edebilecek bir değil birden çok aygıt<br />
olduğunu ve hepsi için de büyük bir talep olduğunu yazacaktı.<br />
İkna olmuştu ve AC/DC ile çalışan trenlerle güvenli bir şekilde saatte iki yüz<br />
mile varan hızlarda seyahat edilebileceğini duyuracaktı. Her zaman olduğu gibi,<br />
bu iddiası da tüm halkın olduğu kadar meslektaşlarının da dikkatini hemen bu<br />
konu üzerinde toplayacaktı. Westinghouse, Tesla ile konvertörlerinden biri için<br />
kontrat imzalamıştı. Bu arada Tesla'ya icadının daha gelişmiş modelleri için de<br />
peşinen 6 bin dolar vermişti. Bu sıralarda Tesla'nın eline pek fazla para<br />
geçmiyordu. Ama en azından borcu da yoktu.<br />
Mayıs ayında Belçika Prensi Albert, ABD'yi ziyarete geldiğinde programına<br />
Tesla'nın laboratuvarını da dahil etmişti. La-boratuvarın kendisini "derinden<br />
etkilediğini" belirten Prens, mucidin de, görüştüğü Amerikalılar arasında<br />
üzerinde en çok etki bırakan kişi olduğunu sözlerine ekliyordu.<br />
Asaletin erdemlerini asla göz ardı edemeyen Tesla da Wes-tinghouse'a bir<br />
telgraf çekerek prensi Pittsburg'daki evine davet etmesini önerecekti.<br />
Westinghouse da bunun harika bir fikir olduğunu düşünerek bu tavsiyeye<br />
uyacaktı. Daha sonra da birlikte Niagara Şelalesi'ndeki enerji şebekesini ziyaret<br />
edeceklerdi. Bu arada yayıncı William Randolph ulusu İspanya'ya karşı<br />
girilecek bir savaşa doğru ustaca kışkırtıyordu. İspanyollar'a, "nazik Küba<br />
halkına" acımasız davranışlarından dolayı medya-tik bir yaylım ateşi açmıştı.<br />
Maine savaş gemisinin Havana limanına doğru seyrederken esrarengiz bir<br />
biçimde batması da tüm ülkeyi intikam hırsına sürüklemek için bulunmaz bir<br />
fırsattı. Basının yaygarasına kapılan ABD Kongresi de İspanya'ya savaş ilan<br />
etmekte gecikmeyecekti.<br />
Bu ulusal feveranın ortasında bir bahar akşamı, Tesla, John-sonlar ve<br />
kardeşleri Agnes ile yakışıklı deniz subayı Teğmen Richmond Pearson Hobson,<br />
Waldorf otelinde yemekteydiler. Bu, Johnson'ın kardeşi Agnes'in toplum içine<br />
ilk esaslı çıkışı ve Teğmen Hobson'ın Tesla'ya laboratuvarında son defa veda<br />
etmesi için bir fırsattı. Bu arada bir donanma sırrı hakkında konuşmaktaydılar.<br />
Tam o sırada içeriye, sunduğu kartvizitinde Philedelphia Press adına çalıştığı<br />
yazılı olan bir muhabir dalacaktı.<br />
"Savaş gemileri ile yüz mil uzaklıktan haberleşmeyi olanaklı kılan bir telsiz<br />
geliştirdiğinizi duyduk Dr. Tesla."<br />
"Bu doğru" diye cevapladı mucit, "ama size bunu ayrıntılarıyla açıklayamam.<br />
Şu kadarını söyleyebilirim ki eğer bu cihazlar gemilerimize avantaj sağlayacak<br />
bir şekilde kullanılabilirler-se ülkeme hizmet etmiş olmaktan gurur duyacağım."<br />
"O halde kendinizi iyi bir Amerikalı olarak mı görüyorsunuz?" diye<br />
kurcalamaya devam etti muhabir.
"Ben mi, iyi bir Amerikalı mı? Ben daha bu ülkeyi görmeden iyi bir Amerikalı<br />
olmuştum. Hükümeti üzerine çalıştım, bazı vatandaşları ile tanıştım, Amerika'ya<br />
hayrandım. Buraya yaşamak için gelip yerleşmeden çok önce kalben bir<br />
Amerikalı idim ben."<br />
Muhabir not almaya devam ettikçe Tesla da coşuyordu.<br />
"Bu ülkenin bir insana sunduğu fırsatlara bir bakın! Halkı dünyanın herhangi<br />
bir yerindeki insanlardan bin yıl daha ileride yaşıyor. Büyük bir halk, açık fikirli,<br />
cömert. Bu ülkede ulaştığım başarıları başka hiçbir ülkede elde edemezdim."<br />
Sözleri samimiydi. Bunların hepsi doğruydu. Amerikalı iş adamları tarafından<br />
atlatıldığı, kandırıldığı, akademisyenleri tarafından küçümsendiği,<br />
varsayımlarına gülünüp geçildiği zamanlar tamamen aklından çıkmış, silinmişti.<br />
Bu, eskidendi. Ama Madison Square'deki gösteriye hükümetin ilgisini çekmeye<br />
çalıştığı da doğruydu.<br />
"Amerikan halkı yardım elini uzatmak ve kabul etmek için hiç tereddüt etmez"<br />
diye devam etti sözlerine. "Evet, ben olabilecek en iyi Amerikan<br />
vatandaşlarından birisiyim. Benim Birleşik Devletler Hükümeti'ne satılacak<br />
hiçbir icadım yok çünkü benim gözümde ihtiyaç duyacakları zaman istediklerini<br />
almakta ve kullanmakta özgürdürler."<br />
Gerçi o sıralar esmer tenli ve yabancı aksanlı insanların Amerikalı olarak<br />
kolayca toplumsal kabul görebildiği günlerden değildi. Polis sokak ortasında<br />
dayak yiyen bir İspanyol asıllı Amerikalı görse olaya tersinden bakmayı tercih<br />
ederdi. Bazen "casuslar" yakalanıyor ve sınırdışı edilmek üzere içeri<br />
tıkılıyorlardı.<br />
Mucit Tesla tüm bu karmaşanın ortasında çalışmaya ve sergi gününün<br />
gelmesini beklemeye devam ediyordu. Madison Squ-are Garden'daki gösteri<br />
ileri bir tarihe ertelenmişti. Demiryolları askeri donanımın nakliyesi için<br />
kullanılmaktaydı ve bilimsel malzemelerin gelmesi de bu nedenle<br />
gecikmekteydi. Daha büyük olayların gölgesinde kalan gösteri de gazetelerde<br />
çok küçük bir yer bulabiliyordu kendisine. Her şeyin üzerine havanın yağmurlu<br />
olması da tuz biber ekiyordu. Tüm bunlara karşın şovu izlemeye elli bin kişi<br />
gelecekti.<br />
Radyo dalgaları ile kumanda edilen dünyanın ilk robot teknesi kendisinden<br />
beklenen çıkışı yapamamıştı. Bunun tek nedeni şovun üstüne askeri olayların<br />
gölgesinin düşmesi değildi. Tesla yanlış bir hesaplama yapmış, kamuoyuna bir<br />
kerede sindirebileceğinden fazlasını ikram etmişti. Telsizin gelişiminde ulaştığı<br />
nokta, modern radyonun ilk örneği yeterli bir malzemeydi. Ama aynı anda<br />
otomasyonun da sahnede belirmesi insanlık için biraz fazlaca büyük bir adımdı.<br />
1898 yılında sergilediği modern güdümlü taşıtların ve silahların öncüleri,<br />
otomasyon teknolojisi ve robotlar dünyanın daha uzun yıllar boyunca kendini<br />
hazır hissedemeyeceği bir ilerlemeydi.<br />
İcadın tüm kapasitesi gözler önüne serilmemişti çünkü Tesla donanmanın<br />
bunu bir savaş tekniği olarak kullanabileceğini ümit ediyordu.
"Ortaya konulmayan özelliklerden bir tanesi de" sonradan bilim yazarı Kenneth<br />
M. Sweezey'in keşfettiği gibi, "tamamıyla farklı frekanslardan oluşan çeşitli<br />
radyo dalgalarının bir kombinasyonuna tepki veren koordine bir ayar aygıtı<br />
sayesinde diğer araçların müdahalesini önleyen bir sistemdi. Bir diğeri ise<br />
geminin bakır güvertesi içine yerleştirilebilen antendi. Böylece anten görünmez<br />
olacak ve taşıt da tamamıyla su altına girebilecekti."<br />
Mucit patentindeki temel fikirlerin dışındakileri açık etmemişti, keşiflerini<br />
korumak için başvurduğu bir yöntemdi bu.<br />
Patentinin içeriğinde olup da Madison Square'dekilerin göremediği bir diğer<br />
özellik ise, mürettebata ihtiyaç duymayan bir torpido gemisinin ayrıntılarıydı.<br />
Pervaneyi döndüren bataryalı bir motor, dümen çarkını hareket ettiren daha<br />
küçük motorlar, piller ve elektrikli sinyalizasyon lambalarını çalıştıran ve<br />
geminin suda aşağılara inmesini ya da yukarılara çıkmasını sağlayan diğer<br />
motorlar ve piller. Altı adet 4 metrelik torpido yatay durumda iki sıra halinde<br />
dizilmişti, böylece bir tanesi ateşlendiğinde bir diğeri boşluğu anında<br />
dolduracaktı. Tesla böyle bir geminin 50 bin dolar civarında bir maliyetle inşa<br />
edilebileceğini bildirmişti donanmaya.<br />
Bu tip bir gemi "tüm bir filoyu, düşman daha saldıranın kim ya da ne olduğunu<br />
anlayamadan bir saat içinde tahrip edebilirdi."<br />
O sırada Avusturya'da bulunan Mark Twain, bu sözleri duyduğunda mucit<br />
dostuna şunları yazacaktı: "Şu söz ettiğin korkunç makinenin İngiltere ve<br />
Avusturya patent haklarını da satın aldın mı? Eğer aldıysan, İngiltere ve<br />
Avusturya hükümetlerinde tanıdığım önemli insanlar var, hemen onlarla bir<br />
pazarlığa oturabilirim. Almanya'da da tanıdıklarım var. Mesela II. Wilhelm."<br />
"Avrupa'da bir yıl kadar kalmayı düşünüyorum.<br />
"Burada, otelde, geçen gece bazı ilginç tipler Çar'a karşı ulusların birleşmesi<br />
ve silahlarını bırakmaya zorlaması gerektiğinden bahsediyordu. Ben de onlara<br />
bunun yırtılıp atılabilecek bir kağıt üzerindeki ateşkesten daha etkili bir yolu<br />
olduğundan bahsettim. Filoların ve orduların karşısında çaresiz kalacağı icatlar<br />
geliştirmek üzere bilim insanlarını harekete geçirin, onlar da savaşamayacak<br />
bir duruma düşsünler. Senin bu tip konu üzerinde, kalıcı bir ateşkesi pratik ve<br />
zorunlu kılacak icatlar üzerinde çalıştığını biliyordum.<br />
"Çok meşgul bir adam olduğunu biliyorum ama beni arayabilecek kadar zaman<br />
ayırabilir misin acaba?"<br />
Ama bu yaklaşım fazlasıyla ileri bir teknolojiye işaret ediyordu ve Amerikan<br />
savunma birimlerindeki görevliler bunun gerçekleştirilmesinin imkansız<br />
olduğunu belirtiyorlardı. Bir tank içindeki milimetrik denizcilik manevralarını<br />
izleyen subaylar dahi çalışmanın gerçek savaş alanlarında kullanılamayacağını,<br />
henüz "laboratuvar deneyi" safhasında olduğunu ileri sürüyorlardı.
Tesla'nın Square Garden'daki gösterisi gelecek için çok şey vaat ediyordu.<br />
Ama diğer gösteriler de halkı oldukça etkilemişti. Marconi farkında olmadan bir<br />
Tesla osilatörü kullanarak, maden ocaklarının Marconi'nin telsiz telgraf sistemi<br />
ve "Küba dinamiti" ile nasıl havaya uçurulabileceğini sergilemişti. Edison da,<br />
baş belası haline gelecek, 'Manyetik Maden Cevheri Ayırt Edici'sini<br />
sergiliyordu.<br />
New York Elektrik Cemiyeti'nin başkanı Pupin, Edison ve Marconi güçlü bir<br />
beyin üçlüsü oluşturuyorlardı. Ve telsiz telgrafın vaat ettiği ticari gelecek<br />
çerçevesinde, en az Tesla kadar hırslı bir şekilde bir araya gelmişlerdi. Diğer bir<br />
ortak özellikleri de üçünün birden Tesla'ya hınç besliyor olmalarıydı.<br />
Bu arada Tesla kendisini uyaran muhasebecisi George Scherff sayesinde<br />
gerçek dünyaya dönecek ve paranın suyunu çekmek üzere olduğunu, hiçbir<br />
icadının henüz tam olarak tamamlanamadığını fark edecekti. Söylediğine<br />
bakılırsa insanların ihtiyaç duyacağı türden malzemeler vardı elinde aslında.<br />
Örneğin bir çeşit ısı işlemcisi olan Tesla Pedi doktorların ve hastabakıcıların<br />
işine yarıyordu ama bunun üzerinde de çalışması ve piyasaya sürülecek bir<br />
hale getirmesi gerekiyordu.<br />
Ama bu tip şeyler üzerinde çalışacak zamanı nereden bulabilirdi ki?<br />
1898 kışında yeniden Johnsonlar'la beraber sosyalleşmenin tadını çıkartıyordu<br />
ve katıldığı davetlerin sayısı da gitgide artıyordu.<br />
3 Kasım tarihinde "Sevgili Kate"e yazdığı davet mektubunda şu sözler yer<br />
alacaktı: "Tüm o avam.tabakasına -davulcular, satıcılar ve Yahudiler- ve diğer<br />
kuyruklulara rağmen güzel bir gece geçireceğimizi umuyorum."<br />
Kısa bir süre sonra Katharine'den bir davet alacak ve bir eş için önerisi olup<br />
olmadığı sorulduğunda da, tahmin edilebileceği gibi yine Marguerite'in adını<br />
verecekti.<br />
Tesla'nın robot taşıtlar ile ilgili iddiaları kısa bir süre içerisinde bilim<br />
insanlarının saldırısına uğramaya başlayacaktı. Electrical Review'da "Tesla'nın<br />
Elektrikle Kontrol Edilen Gemileri Üzerine Bir Araştırma" başlıklı yazısında N.<br />
G. Worth kontrol mekanizmasının düşmanın kumandası altına da girebileceğine<br />
dikkat çekiyordu.<br />
Tesla Century'nin editörü olan Johnson'dan bu tip yazılara tepki vermemesini<br />
istiyordu:<br />
"Biliyorum ki, soylu bir insan, vefalı bir dostsun ve bunun gibi duyulmamış<br />
saldırılara karşı sen de bir şeyler söylemek isteyeceksin. Senden -hiçbir<br />
koşulda- böyle bir şey yapmamanı rica ediyorum, yoksa beni incitirsin. Bırak<br />
'dostlarımız' ellerinden geleni ardlarına koymasınlar. Ben böyle olmasını tercih<br />
ederim. Bırak ileri geri konuşsunlar, büyük şeyler görebilenlerin gözlerine kum<br />
atsınlar, zaman eninde sonunda onları hak ettikleri şekilde ödüllendirecektir...
"Bu tip iddiaları benim emeklerimin meyvelerini toplayan Lort Kelvin, Sir<br />
William Crookes, Lort Rayleigh, Röntgen gibi insanların sözlerini kaynak<br />
göstererek kolayca çürütebilirim. Ama buna gerek görmüyorum çünkü saldırı<br />
muhatap alınamayacak kadar seviyesiz..."<br />
1919 yılında, o zamanların ilk robotlarının teleotomatiğin gelişiminin<br />
başlangıcında önemli bir aşama oluşturduğuna inandığını yazıyordu. "Bir<br />
sonraki adım bunların kumanda merkezine çok uzak, görülemeyen otomatik<br />
mekanizmalarla kullanılmasıy-dı, o zamandan beri bu sistemin savaş<br />
teknolojisinde kullanılabileceğini savunuyordum... Şu an sahip olunan eksik<br />
donanımlı şebekelerle dahi bir uçağın telsizle kumanda edilebilmesi ve çok<br />
uzak mesafelerde operasyonlar düzenlenmesi mümkündür."<br />
Kolej yıllarında düşündüğü uçak modellerinin mevcut olanlara hiç<br />
benzemediğini hatırlıyordu.<br />
"Temel prensip doğruydu ama pratiğe geçirilemiyordu çünkü yüksek aktiviteji<br />
bir harekete geçiriciyi gerekli kılıyordu. Son zamanlarda bu sorunun üstesinden<br />
de gelmiş bulunuyorum, bu uçakların bugünkülerin yerini alacağına ve<br />
gelecekte barışın korunmasında çok önemli roller oynayacağına inanıyorum."<br />
Gelecek için tasarladığı uçak mekanik olarak ya da telsiz yolu ile kumanda<br />
edilebiliyordu.<br />
"Uygun düzeneğin kurulması ile bu tip bir füzenin fırlatılması ve tam<br />
hedeflenen bölgeye, bu binlerce kilometre ötesi de olabilir, düşürülmesi<br />
mümkün olabilecektir. Ama bu noktada da durmayacağız ve tamamen kendi<br />
zekası varmışçasına hareket edebilen ve bu özelliği ile bir devrim yaratacak<br />
teleotomatı da yapacağız."<br />
Daha 1898 yılında sanayicilere "kendi başına karar verme yeteneğine sahipmiş<br />
gibi hareket edebilen" otomobiller üretme teklifini götürecekti. Ama teklifi<br />
"komik bulunmuş" ve sonuç vermemişti.<br />
Robotların savaştan çok öte alanlarda, insanlığın yararına hizmet<br />
edebileceğine inanmaktaydı. Prude Üniversitesi profesörü B. F. Meissner'a o<br />
zamanki çalışmalarını şöyle anlatacaktı: "Tüm sahayı geniş bir açı ile idrak<br />
etmeye çalışıyor, kendimi uzaktan kumanda edilebilen mekanizmalarla<br />
sınırlamıyor, kendi zekasına sahip olacak makineler üzerinde de çalışıyordum.<br />
Çalışmalarımda ulaştığım noktaya baktığımda kendi zekasına sahip ve uzaktaki<br />
hiçbir iradeye tabi olmayan robotlar geliştirebileceğim zamanların uzak<br />
olmadığını düşünüyordum. Bu çalışmanın sonuçları ne tür pratik olanaklar<br />
sağlarsa sağlasın, mekanikte yeni bir çağın açılacağına inanıyordum."<br />
Şöyle devam ediyordu: "Yukarıda bahsettiğim alanda üzerine eğildiğim<br />
noktanın basit düzenekli bir devre, bireyselleşmiş kumanda olduğuna<br />
dikkatinizi çekerim; yani bu sistem 1903 Mart'ında patentini aldığım değişik<br />
titreşim periyotlarından oluşan birden çok devrenin ortaklaşa çalışması<br />
mantığına dayanıyordu. Patent İnceleme Kurulu Başmüfettişi Seeley huzurunda<br />
sergilediğim makine de, Mekanizmaları Uzaktan Kumanda Etmenin Yöntem ve
Aygıtları patentimin onaylanmasından önce, bu sistem uyarınca çalışmaktaydı.<br />
Swezey'nin 'yalnızca tamamen değişik frekanslarda radyo dalgalarına tepki<br />
veren birlikte çalışmaya uyumlu cihazlar' sözleri ile ima ettiği de buydu."<br />
Yüzyılımızın son yarısında bilgisayar teknolojisi üzerine çalışmalar yapan<br />
mühendislerin patent alma arayışına girdiklerinde dosyalarda Tesla'nın adının<br />
çoktan yer aldığını görerek hayrete düşmeleri bu koşullar altında şaşırtıcı<br />
olmamalı. Leland An-derson da bir araştırma geliştirme çalışmasının<br />
nihayetinde elde ettiği sonuçlan bir bilgisayar şirketine patentleri alınmak üzere<br />
sunduğunda kendisine Tesla'nın uzun yıllar öncesinde bu alanı parsellediği<br />
gösterilen uzmanlardan birisiydi. Anderson şunları söylüyordu: "Messr'e layık<br />
görülen övgüleri Tesla'nın çok öncesinden hak ettiğini gördüğümde hayrete<br />
düşmüştüm. O, bilgisayarı olanaklı kılan transistörün ortaya çıkarılmasında<br />
Bratta-in'den de, Bardeen'den de, Shockley'den de önce geliyordu."<br />
Onların patentlerinin de, Tesla'nın patentlerinin de iletişim alanındaki<br />
uygulamaları içerdiğine dikkat çekiyor. Patentlerde, VE'nin fiziksel bir varlığa<br />
bürünmesini sağlayan sistemler tanımlanıyordu. Bilgisayar sistemleri, VE'ler ve<br />
VEYA'lar denilen binlerce mantıksal döngü içerirler. Bilgisayarda<br />
gerçekleştirilen her işlem bu mantıksal birimlerin kullanılması yolu ile<br />
gerçekleştirilir.<br />
Anderson, Tesla'nın 1903 yılında aldığı patentlerin mantıksal VE devre<br />
biriminin temel ilkelerini içerdiğini anlatıyor. "Komut olarak gönderilen iki ya da<br />
daha çok sinyalin eşzamanlı olarak aygıt birimine girdi yapması, aygıt biriminde<br />
üretilen bir çıktının elde edilmesini sağlıyordu."<br />
Tesla'nın patentlerinde AC sisteminin, bugünkü bilgisayar teknolojisinde ise<br />
DC sisteminin kullanılıyor olmasına karşın, birlikte hareket eden sinyallerin<br />
komutlu kombinezonunun bir çıktı üretmesi ilkesi burada temel olarak<br />
açıklanıyordu.<br />
"Bu nedenle" diye sözlerine devam ediyor Anderson, "Tesla'nın o dönemde<br />
uzaktan radyo dalgaları ile kumanda edilebilen silahları dış etkileşimlerden<br />
koruma sistemi için aldığı patentler bugün, modern bilgisayar çağında, temel<br />
mantıksal VE devre birimi üzerinde çalışanların herhangi bir patent almasını<br />
engellemektedir."<br />
1956 Nobel Ödülü, birçok uygulamada elektronik tüplerin yerini alan transistör<br />
üzerine yürüttükleri çalışmalar nedeniyle John Bardeen, Walter H. Brattain ve<br />
William B. Shockley'ye layık görülmüştü. Tesla'nın bu alanda çok öncelerden<br />
beri öncülük yapmakta olduğu ise henüz yeni fark edilmekte olan bir konu.<br />
Bugün askeri amaçlı RPV'ler -uzaktan kumanda edilen taşıtlar- olarak bilinen<br />
yeni teknolojide Tesla'ya borçlu olduklarımız konusunda Times dergisinde şu<br />
sözlere yer verilmişti:
"Aygıtların radyo ile kumanda edilmesi kavramının geçmişi bir zamanlar buna<br />
'telsiz' adı verilen günlere kadar dayanıyor. Bu şehirde kırk yıl önce ilk defa<br />
düzenlenen elektrik fuannda Nikola Tesla bir tankın içindeki torpidoya<br />
manevralar yaptırmış ve onu infilak ettirmişti. Bunu pek kısa bir süre içerisinde,<br />
güvertesinde tek bir insanın dahi bulunmadığı gemileri, torpidoları ve diğer<br />
motorlu taşıtları radyo dalgalan ile kumanda edebilen bir dizi uluslararası<br />
mucidin çalışmaları izledi..."<br />
Ama otomasyon çağını dünyaya takdim eden Tesla, insanlığın henüz hazır<br />
olmadığı bu alandaki çalışmalarını devam ettirebilecek kadar zamanı olmadığını<br />
hissedecekti. Fakat gözlerini daha büyük hedeflere dikmişti. New York'taki<br />
laboratuvarının da deneyleri için yeteri kadar güvenli bir yer olmadığını, ya da<br />
başka bir deyişle deneylerinin bu kalabalık şehir için fazla tekin olmadığını fark<br />
etmişti.<br />
Akımlar Savaşı sırasında Tesla'nın ve Westinghouse'un haklarını savunan<br />
avukat Leonard Curtis'e şunları yazmıştı: "Bobinlerim 4 milyon volt üretiyor,<br />
duvarlardan tavana sıçrayan kıvılcımlar büyük bir tehlike teşkil ediyor. Bu gizli<br />
bir test. Elektrik enerjisine, suya ve kendime ait bir laboratuvara ihtiyacım var.<br />
Söylediklerimi yapacak iyi bir marangoz bulmam gerekiyor. Bu çalışmamı<br />
Astor, Crawford ve Simpson finanse ediyor. Çalışmalarımı yüklenmenin en az<br />
olacağı gece saatlerinde devam ettireceğim."<br />
Colorado Springs Elektrik Şirketi ile bağlantıları olan avukat, mucidin bu<br />
sorununu çözmek için derhal harekete geçecekti. Bulduğu çözümün de etkisi<br />
uzun vadede görülecek sonuçları olacaktı.<br />
13. YILDIRIMLAR YARATAN<br />
Leonard Curtis'in Colorado Springs'den gönderdiği cevap dahi iyi haberler<br />
veremezdi: "Her şey ayarlandı, araziyi ücretsiz temin edebileceğiz. Alta Vista<br />
Oteli'nde kalacaksın. Şehir Enerji Şebekesi ile olan ilişkilerim sayesinde<br />
elektriği de bedava kullanabileceksin."<br />
Tesla zevkten dört köşe olmuş, kendisini hazırlıkların ayrıntılarına, özellikle de<br />
gemiye yüklenecek ekipmanın düzenlenmesine kaptırmıştı. Bu arada Scherff ve<br />
asistanı da laboratuvar malzemelerinin taşınmasında kendisine neredeyse<br />
yirmi dört saat boyunca yardımcı oluyorlardı.<br />
İşin en önemli kısmı mali kaynaklarının yeniden organize edilmesiydi.<br />
Adams'ın hisse karşılığında Tesla'ya verdiği 40 bin dolar çoktan harcanmış<br />
bulunuyordu. Ünlü maden mühendisi John Hays Hammond'dan aldığı on bin<br />
dolarlık destek fonu Elektrik Fuarı için hazırladığı telsiz ve robotlar için<br />
harcanmıştı. Ama tekstil firması işleticileri Simpson ve Crawford'dan devam<br />
eden araştırmaları için aldığı 10 bin dolar ve Waldorf-As-toria Oteli'nin sahibi<br />
Albay John Jacop Astor'un Colorado<br />
Springs'deki yeni laboratuvan için kendisine hibe ettiği 30 bin dolar hala bir<br />
köşede duruyordu.
Colorado'ya yerleşir yerleşmez Tesla tüm enerjisini çift he-defli bir çalışmaya<br />
vakfedecekti: Marconi'den önce dünya çapında bir telsiz sistemi kurmak,<br />
dünyanın dört bucağına bol ve ucuz enerji nakledebilmenin yollarını bulmak.<br />
Dünyada hiç kimse, bugüne kadar geliştirdiği kendi bilgileri dışında, bu konuda<br />
ona yol gösterecek bilgiye sahip değildi.<br />
Çalışmalarının yoğun olduğu bu dönemde, yine arkadaşlarına zaman ayırıyor,<br />
yeni dostlar edinmeye bile vakit bulabiliyordu. Katharine'nin kıskançlıkları ve<br />
Marguerite adının bir piyon olarak kullanılması devam ediyordu. Artık Waldorf-<br />
Astoria oteline taşınmıştı ve Wall Street beyefendilerinin akın ettiği bu şık<br />
ortamda bulunmaktan gayet memnundu.<br />
18 Mayıs'ta Colorado Springs'e vardı. Alta Vista Oteli'nin 207 No.lu odasına<br />
yerleşti (oda numarası üçe bölünebiliyordu). Kendisine tahsis edilen arazi<br />
Colorado Springs'in doğusunda, Pike Tepesi'nin gölgesindeydi. Burası aslında<br />
kasabanın ço-banınca otlak olarak kullanılmaktaydı. En yakın komşusu bir<br />
sağır ve dilsizler okuluydu ki bu da oldukça sağduyulu bir seçime işaret<br />
etmekteydi. Rakım 2 metre, hava temiz, kuru ve statik elektrik yüklü idi.<br />
Şehre vardığında çevresini saran muhabirlere 1900 yılı sergisinde Pike<br />
Tepesi'nden Paris'e bir telsiz mesajı göndermeyi planladığını bildirecekti.<br />
Muhabirler bununla mesajları tepeden tepeye nakledeceğini mi kastettiğini<br />
sorduklarında, kibirli bir şekilde Colorado'ya akrobatlık yapmak için<br />
gelmediğini söyleyecekti.<br />
Son on yıl içerisinde telsiz enerji ve mesaj iletileri konusunda yüksek frekans<br />
ve voltaj üreten temel ekipmanlar başta olmak üzere tüm gerekli aygıtların<br />
patentlerini almıştı. 4 milyon voltluk bir bobin yapmıştı bile ve bunu küresel<br />
iletiler gönderebilecek bir seviyeye kadar geliştirmek istiyordu. Testler büyük<br />
bir gizlilik içinde -ya da en azından bu dağlık bölgede esrarlı aletlerle deneyler<br />
yapan ünlü bir mucidin sağlayabileceği maksimum gizlilik içinde-<br />
yürütülüyordu.<br />
Tesla'ya yerel bir marangoz olan Joseph Dozler tavsiye edilmişti, deney<br />
istasyonunun planlarını alan marangoz da hemen işine koyulmuştu. Bunun<br />
üzerine Tesla, New York'taki Scherff'e ardı arkası kesilmeyecek telgraf<br />
mesajlarından ilkini gönderecekti. Fritz Lowenstein'ın, genç bir mühendis olan<br />
asistanının Batı'ya doğru yola çıkmasını istiyordu: "Yapının gidiş hattını takip<br />
etmek ve ekipmanın yerleştirilmesini sağlamak üzere burada olması gerekiyor."<br />
Bozkırın ortasında yükselmeye başlayan tuhaf yapının çevresi çitle çevrilmişti<br />
ve yer yer üzerinde "Dikkat! Ölüm tehlikesi, yaklaşmayın" yazılı uyarı tabelaları<br />
yerleştirilmişti. Yapı tamamlandıktan sonra kapıya Dante'nin Inferno'sundan,<br />
öncekinden daha da meşum bir alıntı iliştirilmişti: "Her kim ki buraya girer,<br />
umudu ardında bırakır." Tesla'nın aletlerinin tek bir şimşekle yüz kişiyi birden<br />
öldürebileceği haberi çevreye yayılmakta gecikmemişti.<br />
Başlangıçta kare şeklinde bir ahıra benzeyen deney istasyonu yapımı<br />
tamamlandıktan sonra uzun merteği ile bir gemiyi andırır olmuştu. Çatının açık
ir bölmesinden çıkan kule yerden üç metre kadar yükseğe tırmanıyordu.<br />
Bundan da dört metre daha yukarıya bir diğer metal direk uzanıyordu. En<br />
tepede uçta ise doksan santimetre çapında bir bakır top duruyordu.<br />
Makineler gelir gelmez monte edilmeye başlanmıştı. Çeşitli boyutlarda ve<br />
güçlerde bobinler ya da yüksek frekans transformatörleri kurulmuştu. New<br />
York'tan Houston Street'teki labo-ratuvarında özel olarak ürettiği çift devirli bir<br />
ana devre de getirtilmişti. Bu alet açıp kapayıcıları ile manyetik vericiyi devreye<br />
sokacaktı.<br />
Colorado'da geliştirdiği bu vericinin en büyük icadı olduğunu iddia edecekti<br />
sonradan. Gerçekten de Tesla'nın bu icadı modern meslektaşlarının had<br />
safhada hayranlığını kazandığı bir çalışmasıdır. Ne zaman ve nerede olursa<br />
olsun çok düşük frekans-lardaki radyo sinyallerinin neden olduğu bir fenomen<br />
tespit edilse bunun Tesla etkisi olduğundan bahsedilir. Bir ara Ruslar'ın dev bir<br />
Tesla manyetik vericisi kullanarak hava durumunu etkilediğinden, devasa<br />
buzullar ve büyük kuraklıklar yarattıklarından bile söz edilmişti. Kanada ve<br />
ABD'de radyo iletişimi ile beyin dalgalarının sık sık kesiştiği ve bunun<br />
anlaşılamayan psikolojik rahatsızlıklar yarattığı üzerinde durulmuştu.<br />
Gerçekten de yıldırım topu ile nükleer füzyon çalışmalarını birleştiren Robert<br />
Golka bu konuda başarılı adımlar atmıştır.<br />
Peki bu etki tam olarak neydi? Tesla bunu Electrical Experi-menter'daki<br />
yazısında genç okuyucuların da anlayabileceği bir şekilde açıklamaya<br />
çalışmıştı. Karmakarışık anlatımı da muhtemelen okuyucularının kafasını iyiden<br />
iyiye karıştırmıştı. "Evvela bunun, içinde yüksek voltaj yüklü bölgelerin hayli<br />
yer tuttuğu ve uygun yarı çap eğrisine sahip ideal sarmal yüzeylerdeki<br />
alanlarda düzenlenmiş, belirli espaslarda yer eden ve bu sayede de kondüktör<br />
çıplak olsa dahi kaçak olmasını engelleyecek şekilde her alanda az yoğunluklu<br />
bir elektrik yüzeyi teşekkül eden karbon molekülleri muhteva eden rezonant bir<br />
transformatör olduğunu vurgulamak gerekir. Bu, çok yüksek frekanslardan en<br />
düşüklerine kadar uyum sağlayabilen bir sistemdir, devasa hacimlerde ve<br />
ortalama gerilimlerde akımlar ya da daha düşük am-perli ve çok büyük elektromotiv<br />
enerji üretebilir. Maksimum elektrik gerilimi, elektrik yüklü elementlerin<br />
bulunduğu yüzeylerin eğrilik derecelerine bağlıdır."<br />
Yüz milyon voltluk bir akımın mümkün olabileceğini söylüyordu. Böylesi bir<br />
devre her türlü itmeye, düşük frekanslara dahi duyarlı olacak ve alternatörlerde<br />
olduğu gibi sürekli sinüs eğrisi titreşimleri yaratabilecekti.<br />
"Eğer terimi en temel özelliği ile açıklamak gerekirse" diyerek sözlerine devam<br />
ediyordu, "bu rezonant transformatör tüm sayılan niteliklerinin yanı sıra, tamı<br />
tamına küreye uygun oranlara sahiptir, elektriksel sabitleri ve özellikleri<br />
tasarımı sayesinde telsiz enerji naklinde en etkili sistemi oluşturmaktadır.<br />
Uzaklık bu şekilde tamamıyla bir engel olmaktan çıkarılmakta, nakledilen<br />
gerilimlerin yoğunluğunda bir kayıp meydana gelmemektedir. Hatta belirli bir<br />
matematik kanununa dayanılarak hareketliliğin mesafe arttıkça çoğaltılması<br />
mümkün olabilmektedir."
Bu güçlü cihaz kurulduktan ve denemeler yapılmaya başlandıktan sonra mucit<br />
en sert dağ fırtınalarını bile gölgede bırakacak elektrikli havai fişekler<br />
yaratabilmeye başlamıştı. Verici çalışırken kırk kilometre uzaklıktaki<br />
paratonerler dahi doğal yıldırımdan çok daha güçlü ve sürekli ateşli arkların<br />
etki alanına giriyorlardı.<br />
Tesla, hayatında ilk defa araştırmalarının ayrıntıları üzerine eksiksiz bir günlük<br />
tutuyordu. Görsel efektlerin yarattığı dehşetin yanı sıra çok daha yararlı yönleri<br />
olduğuna inandığından fo-toğrafik deneyler de yürütmekteydi.<br />
Tesla üzerinde çalıştığı aygıtın ticari amaçlı olarak kullanılabileceğini<br />
umuyordu. Ama öncelikle binlerce deney ve uyarlama yapılmalıydı. Bu kadar<br />
geniş bir bilgiyi emanet edebilecek denli güvenmiyordu hafızasına. Günlük<br />
notları sürekli beklendiği şekilde gelişmeyen deneylere atıfta bulunuyor ve<br />
kendi kendine "neden?" diye soruyordu. Bu işlemin hayatı boyunca<br />
uyguladığına taban tabana zıt olduğunun farkındaydı. Şimdi orta yaşlı bir<br />
adamdı ve hafızasının kendisine yavaş yavaş ihanet etmeye başladığını fark<br />
ediyordu. Hiç şüphesiz kendisine tanıdığı sürenin baskısını hissediyordu<br />
omuzlarında.<br />
Colorado gazetesinde mucidin hayatı boyunca görsel efektlere hayranlık<br />
duyduğunun altı çizilmişti. Dramatik bir şekilde hayatı boyunca şahit olduğu<br />
zihinsel parlak ışıklardan bahsediliyor ve matematik formülleri arasından<br />
sivrilen renkleri ve görkemli Colorado fırtınalarını, ayrıntılı, sevgi dolu,<br />
neredeyse erotik bir tarzda tanımlaması vurgulanıyordu.<br />
Manyetik verici ile deneylerin yapıldığı gecelerde gökyüzü bir ışık ve ses<br />
tufanına kapılıyordu. Toprak bile canlı bir çehreye bürünüyor, elektrik<br />
atlamalarının sesleri kilometrelerce uzaktan duyulabiliyordu. Kelebekler, verici<br />
bobininin çapı neredeyse iki metreyi bulan girdabına kapılıyordu. Meraklı<br />
seyirciler şaşkınlıkla samanlar arasında ve yürürken de ayakları ile yer arasında<br />
kıvılcımlar uçuştuğunu gördüklerini anlatıyordu. Yüz metre ötedeki metal<br />
nesnelerden uzunluğu bir metreyi bulan kıvılcımların yayıldığını görebildiklerini<br />
söylüyorlardı. Daha bir iki kilometre ötede uysallıkla otlayan atlar bölgeye<br />
girdiklerinde metal nallarında hissettikleri şokla şaha kalkıyor, dört nala<br />
kaçışıyorlardı.<br />
Gök gürültüleri ve yıldırımlar arasında gecenin bir yarısı işlerinin başında<br />
bulunan mucit ve asistanları kulaklarını pamukla tıkıyor, ayakkabılarının altına<br />
kalın mantar ya da kauçuk tabanlıklar giyiyorlardı. Tesla kulaklarındaki<br />
dokunuşları hissedebildiğini ve kulak zarlarının zarar görmesinden korktuğunu<br />
söylüyordu. Genellikle bir acı ve vınlama deneylerden saatlerce sonra bile<br />
kulaklarını ağrıtıyordu.<br />
Hertz'in 1888 yılındaki, Maxwell'in dinamik elektromanyetik saha teorisini<br />
doğrular nitelikteki araştırması bilim insanlarını elektromanyetik dalgaların, ışık<br />
dalgaları gibi düz çizgiler halinde yayıldığı konusunda ikna etmişti. Buna göre<br />
dünyanın yüzeyinin radyo dalgalarının iletilmesini engelleyeceği<br />
düşünülüyordu. Bildiğimiz gibi Tesla, sadece dünyanın iyi bir iletken olduğuna<br />
inanmakla kalmayıp "atmosferin, deniz seviyesinin çok da yukarılarında
olmayan, ulaşılabilir üst tabakalarının, tüm deneylerin de işaret ettiği gibi,<br />
mükemmel bir iletken olduğunu" düşünüyordu.<br />
İlerleme raporları ve yeni yükleme talimatları Scherff ile Tesla arasındaki<br />
telgraf tellerini sürekli titretiyordu. Normal kargo mucit için fazla yavaştı, bu<br />
nedenle ekipmanların daha pahalı olan tren ile gönderilmesini istiyordu.<br />
Kolman Czito'nun varlığı tam bir nimetti. Tesla, Scherff'e Czito'nun maaşının<br />
yüzde on beş oranında artırılması ve farkın karısına ödenmesi talimatını<br />
vermişti. Kısa bir süre sonra şu mesajı yollayacaktı: "Czito sonunda geldi ve<br />
tanıdık bir yüzü yeniden görmek beni çok mutlu etti. Ama bu iş için de biraz<br />
fazla şişmanlamış."<br />
Bu arada Tesla'nın ısmarladığı iki yüz adet şişe ve Mr. Myers'in rüzgarlı,<br />
havalarda beklenen yüksekliğe çıkamayacak olmasından endişe ettiği balonlar<br />
hakkında da bir tartışma sürüp gidiyordu iki adam arasında. Balonlar<br />
yükseklerdeki ince havaya istasyon antenleri yerleştirmek için ısmarlanmıştı.<br />
Bu balonlar elli dolar karşılığında uzman bir tasarımcıya yaptırılmıştı ve ağır<br />
yüklerle patlamaması için ancak üçte iki oranında doldurulması (muhtemelen<br />
hidrojen ile) gerekiyordu.<br />
Tesla'nın dört gözle yeni haberler beklediğini bilen Scherff onu her türlü<br />
gelişmeye ilişkin, özellikle de mali destekçisi Albay Astor ile ilgili olanlar<br />
hakkında bilgilendiriyordu. Marconi ve Tesla'nın Avrupa patentleri hakkında<br />
haberler ulaştırmayı da ihmal etmiyordu.<br />
Bu oldukça meşgul iki adam arada sırada dedikodu yapma zevkinden de<br />
mahrum etmiyorlardı birbirlerini. "Mr. L dükkanı bayağı sarhoş bir şekilde açtı,<br />
bu arada her şeyi de eline yüzüne bulaştırdı." "Lütfen Mr. Uhlman mektuplarını<br />
'Her zaman sizin olan' diye değil, 'Tüm içtenliğimle' diyerek imzalasın" diyordu<br />
Tesla ve kendisi de Scherff'e gönderdiği mektubu bu şekilde imzalıyordu.<br />
"Dostum JJA (Astor) neler yapıyor?" diye sormayı da hiçbir zaman ihmal<br />
etmiyordu.<br />
Genişlettiği güvenlik önlemlerinden ve ulaşacağı kesin zaferden dem<br />
vuruyordu: "Çıkarlarımı gözeterek her adımını büyük bir akıllılıkla atmalısın ve<br />
gazetecilere söylediğim sözlerin hiçbirini, benim onayladıklarım dışında<br />
aktarmamalısın. Sanırım döndüğüm zaman söyleyecek çok sözüm olacak... Her<br />
zaman kendimden bir parça gibi görüyorum seni ve o zaman seni de kendimle<br />
birlikte başarının doruğuna çıkartacağım."<br />
16 Ağustos'ta "Sevgili Luka'm"a şiiri için teşekkür efraek üzere bir mektup<br />
gönderecekti. "Senin de Colorado Springs teki kar tanelerini ve buzdağlarını<br />
görebilmeni isterdim! Havada uçuşanları kastediyorum. Senin şiirlerinle birlikte<br />
her şey harika Luka, dünyanın en güzel şeyleri!"<br />
Ama kısa bir süre sonra Johnson'a daha az sanatsal bir mektup daha<br />
gönderecekti. "Telsiz torpido sahneye çıkmakta sadece bir an gecikti ve Dewey<br />
tarihe büyük fatih olarak geçti. Ama neredeyse on ikiden vuruyordum. Luka,<br />
her seferinde zamanımızın bizim için çok geri olduğunu hissediyorum. Benim<br />
telsiz telgraf sistemim bilim cemiyetlerinin hasırlarının altına süpürül-dü ve
senin şiirlerin de kurban edildi; düşmanlarım başkalarının fikirlerini<br />
kullandığımı iddia ediyorlar, tıpkı kahramanının senin kurbanın olduğunu<br />
söyledikleri gibi!<br />
Ama asil çabalarımızdan vazgeçmemeliyiz, dostum... Gün gelecek ben<br />
sistemimi Arşimet'e anlatıyor, sen de şiirini Home-ros'a okuyor olacaksın."<br />
Scherrf, New York Herald'ın Marconi'yi şişirmeye devam ettiğini yazıyordu.<br />
Tüm bu amansız yarışa karşın Tesla, Colorado'daki havadan büyük bir zevk<br />
alıyordu. Her zaman için akut olan görme ve işitme duyulan da temiz havaya<br />
olağanüstü olumlu tepki veriyorlardı. İklim, çalışmaları için son derece<br />
uygundu. Güneş ışınları yoğun, hava kuru ve devam eden yıldırımlar da<br />
gürültülüydü.<br />
Haziranın ortasında ekipmanını ve deneyler için yarattığı ortamı yeryüzünün<br />
elektrik potansiyelini ölçmek için kullanmaya karar verdi. Titizlikle hazırlanmış<br />
bir plan doğrultusunda periyodik ve tesadüfi iniş-çıkışlarını saptamak istiyordu.<br />
"Yeryüzünün" diye yazacaktı Tesla sonradan hazırladığı raporunda "elektrik<br />
titreşimleri ile tam anlamıyla canlı olduğu saptandı; kısa süre içinde bu ilginç<br />
incelemenin içine çekilmiş hissettim kendimi. Bu tip bir araştırma için bu kadar<br />
uygun bir ortamın başka bir yerde daha bulunabileceğini zannetmiyorum."<br />
Colorado'nun bu bölgesindeki yıldırım boşalmaları çok sık meydana geliyordu<br />
ve bu bazen çok şiddetli oluyor, bazen iki saat içinde yirmi bin deşarj<br />
gerçekleşiyordu ve hepsi de Tes-la'nın laboratuvarının yakın bir çevresinden<br />
gözlenebiliyordu. Birçoğu dallan tersyüz olmuş devasa ağaçları andırıyordu.<br />
Haziran ayının sonlarına doğru Tesla ilginç bir olayın farkına varacaktı: Aletleri<br />
uzaklarda meydana gelen deşarjlardan, yakınlarda olanlara nazaran daha çok<br />
etkileniyordu. "Bu kafamı iyiden iyiye karıştırdı" diye yazıyordu, "bunun nedeni<br />
ne olabilir?"<br />
Bir gün gökyüzünde soğuk yıldızlar parlarken yürüyüşe çıktığı sırada aklına bir<br />
açıklama geldi. Aynı fikirler yıllar önce bazı konferanslar için hazırlanırken de<br />
aklına gelmişti ama o zaman bunları saçma bulmuş, bir kenara itmişti. "Yeniden<br />
aklımı kurcalamaya başladı" diye yazıyordu "Bir şekilde içgüdülerim harekete<br />
geçmişti ve büyük bir buluşun eşiğinde olduğumu hissetmiştim."<br />
14. COLORADO'DA KARARTMA<br />
"Tarih 3 Temmuz 1899'du. Bugünü asla unutmayacağım; bu, insanlık tarihi için<br />
büyük bir ilerleme anlamına gelen gerçeğin ilk deneysel kanıtı idi."<br />
O akşam Tesla batıda toplanmaya başlayan elektrik yüklü bulutları izliyordu.<br />
Pek kısa bir süre içinde "hiddetinin büyük bir kısmını dağlara kustuktan sonra<br />
ovaya doğru ilerleyen" bir fırtına kopacaktı.
Güçlü ve sürekli yıldırım arklarının neredeyse düzenli zaman aralıklarıyla<br />
boşaldığını fark etmişti. Bir kayıt cihazını hazırlamış, elektrik aktivitesinin fırtına<br />
uzaklaştıkça azaldığını, en sonunda da kaybolup gittiğini tespit etmişti.<br />
"Büyük bir heves ve beklenti içinde izlemeye devam ediyordum" diye yazmıştı<br />
günlüğüne. "Neden sonra pek kısa bir süre içinde belirtiler tekrar görünmeye<br />
başladılar, gittikçe daha çok güçlendiler ve doruk noktasına ulaştıktan sonra<br />
tekrar peyderpey etkilerini yitirerek yok oldular. Birçok kez aynı olay tekrar<br />
tekrar meydana geldi, ta ki belirli ölçümlerin de ortaya koyduğu gibi neredeyse<br />
sabit bir hızla ilerleyerek 300 kilometre uzaklığa çekilene kadar. Ama bu garip<br />
hareketlilik o zaman da bitmedi, azalmayan bir kudretle devam etti."<br />
Kısa bir süre içinde bir konuda emin olacaktı: "Bu harika bir olaydı. Artık hiç<br />
şüphem yok: Durağan dalgaları gözlemlemekteydim."<br />
Bu keşiflerin sonuçlarını şöyle özetleyecekti: "Ne kadar imkansız görünürse<br />
görünsün, bu gezegen, kocaman kütlesine karşın, sınırlı boyutları olan bir<br />
iletken gibi davranıyordu. Bu, sistemimle enerji nakletmenin ne büyük bir<br />
önemi olduğu konusunda beni tamamıyla ikna etmişti.<br />
"Dünyanın dört bir yanına telsiz telgraf mesajları göndermek, daha önce de<br />
üzerinde durduğum gibi mümkündü ama iş bu kadarla da kalmıyordu,<br />
mesafeler ne olursa olsun sesi ve dahası enerjiyi de hiçbir kayıp söz konusu<br />
olmadan, telsiz iletebilmek olanak dahilindeydi."<br />
Şimdi gerekli testlere girişmeden önce ekipmanını mükem-melleştirmesi<br />
gerekiyordu. Dünyanın herhangi bir noktasına enerji ve anlaşılabilir mesajların<br />
nakledilebilmesinin ancak iki yolla mümkün olabileceğini biliyordu; ya yüksek<br />
oranda transformasyonla, ya da rezonansın artırılması ile. Elektrik osilatör-leri<br />
ile yaptığı deneylerin sonunda şu sonuca varmıştı: Enerji naklinin en uygun<br />
yöntemi birincisi idi ancak radyoda olduğu gibi düşük oranlarda enerji nakli<br />
söz konusu olduğunda ikinci yöntem hiç şüphesiz en iyi yoldu. Olacaklar<br />
konusunda kendisine yol gösterebilecek bir tecrübe yaşanmamıştı daha önce.<br />
La-boratuvarı bu insan yapısı yıldırım ile havaya da uçabilirdi ama bu da göze<br />
alınabilecek risklerden biriydi sadece.<br />
Kararlaştırılan gece gayet düzgün bir şekilde Prens Albert stili takımını<br />
giymişti, beyefendi eldivenleri ve siyah melon şapkası bütünü tamamlıyordu.<br />
İstasyona geldiğinde cesur Czito'yu kendisini bekliyor bulacaktı. Czito şalteri<br />
indirecekti, bu sayede Tesla da koridordan laboratuvarın içinde olup bitenleri<br />
izleyebilecekti. Odanın ortasında devasa bobini ve direğin ucundaki bakır topu<br />
takip etmek onun için son derece önemliydi.<br />
Her şey tastamam olduğunda "Şimdi!" diye bağıracaktı.<br />
İlk denemede şalterin sadece bir saniye için kapalı kalması kararlaştırılmıştı.<br />
Bunun üzerine Czito şalteri indirdi, gözü kol saatindeydi ve neredeyse aynı<br />
anda şalteri kaldırdı. İlk sonuçlar umut vericiydi: Elektrik lifleri bobini<br />
taçlandırmış ve yukarıya doğru elektrik akımı fırlamıştı.
Bunun üzerine Tesla direğe ve bakır topa o anda olanları izleyebilmek için<br />
dışarı çıkacaktı.<br />
"Sana işaret ettiğimde şalteri indirmeni ve ben sana söyleyene dek de<br />
kaldırmamanı istiyorum" diyecekti Czito'ya.<br />
Hemen ardından "Şimdi şalteri indir" diye bağırdı.<br />
Czito kendine söyleneni yapmış ve tekrar komut verildiğinde şalteri kaldırmak<br />
üzere beklemeye başlamıştı. Ana bobinden çıkan güçlü akımın titreşimleri yeri<br />
canlandırmaya başlamıştı. O anda bir şaklama ile istasyonun tepesinden bir<br />
yıldırım fırladı. Ambara benzeyen büyük yapının içini garip bir mavi ışık<br />
doldurmuştu.<br />
Czito bobinden alev toplarının dalga dalga kıvranarak fışkırdığını<br />
görebiliyordu. Havayı elektrik kıvılcımları doldurmuştu ve keskin ozon kokusu<br />
genzini yakmaya başlamıştı. Yıldırım tekrar tekrar patladı, yapı bir kreşendo<br />
halini almaya başlamıştı ve Czito hala kendisine devreyi kapatması komutunun<br />
verilmesini bekliyordu. Bulunduğu yerden Tesla'yı görebilmesi mümkün<br />
olmadığı için mucidin bir elektrik çarpması sonucunda yaralanmış ya da ölmüş<br />
olabileceğinden endişelenmeye başlamıştı. Ama çılgınlık devam edeceğe<br />
benziyordu. Çatının ve yapının alev alacağı korkusu da tüm benliğini sarmıştı.<br />
Tesla ise yaralanmış ya da ölmüş değildi. Yalnız büyülenmiş bir şekilde<br />
donmuş kalmıştı. Durduğu yerden yıldırımın direğin dört beş metre yukarılarına<br />
sıçradığını görebiliyordu. Daha sonra gümbürtülerin 30 kilometre öteden bile<br />
duyulabildiğini öğrenecekti. Yıldırım tekrar tekrar çatırdıyor, yükseliyordu.<br />
İnsan kendisini daha önce bu denli tanrıların dağında oturuyor gibi hissetmiş<br />
miydi acaba? Orada öylece ne kadar beklediğini bilemiyordu. Herhalde bir<br />
dakika kadar sürmüş olmalıydı.<br />
Ama birdenbire her şey karanlığa gömülecekti. Czito'ya "Ne yaptığını<br />
sanıyorsun, ben sana şalteri kaldır dedim mi? Haydi indir şunu tekrar" diye<br />
bağırıyordu.<br />
Oysa Czito şaltere dokunmamıştı bile. Enerji kesilmişti. Tanrı merhamet etmiş,<br />
ecelini sonraya saklamıştı.<br />
Tesla hemen telefonun yanına koştu ve Colorado Springs Elektrik Şirketini<br />
aradı. Yakınıyor, söyleniyordu. Onları enerjisini kesmekle suçluyor, hemen bu<br />
durumun sona ermesini istiyordu.<br />
Şirketin verdiği cevap ise kısa ve netti.<br />
"Jeneratörümüzü devre dışı bıraktınız ve şu anda da yanıyor zaten!"<br />
Tesla dinamoya fazla yüklenmişti. Colorado Springs kasabası karanlığa<br />
gömülmüştü. Yangın söndürülür söndürülmez yedek jeneratör devreye<br />
sokulmuştu. Ama Tesla'nın bundan yararlanma talebi kabaca reddedilmişti.
Deneyine devam etme konusunda kararlı olan Tesla şebekeyi kendi temin<br />
edeceği uzman bir ekip tarafından tamir ettirmeyi ve tüm giderleri karşılamayı<br />
teklif etmişti. Bu öneri kabul edildi. Bir hafta içinde tamirat tamamlanmıştı ve<br />
Tesla deneylerine yeniden başlayabilecekti.<br />
Ne yazık ki Tesla'nın o dönemde ulaştığı nokta konusunda bugün o kadar da<br />
çok bilgi sahibi değiliz. Araştırmalarının temel amacı tabii ki ortadaydı. Güçlü<br />
osilatörlerle deneyler yapıyor, telsiz enerji nakli ve mesaj iletilip alınması<br />
konularında çalışıyor ve yüksek frekans üzerine incelemeler yapıyordu.<br />
Sonuçlan ne olursa olsun, yaptığı deneylerin fazlasıyla ilgi çekici olduğunu<br />
itiraf etmek lazım. Çitlere koyduğu uyan levhalarına karşın komşu çocukları<br />
burunlarını laboratuvarın camlarına dayamaktan kendilerini alamıyorlardı. Tesla<br />
da camı çivilemek zorunda kalmıştı. Bu nedenle de, tehlikelerle kucak kucağa<br />
yaşadığı hayatı boyunca hiç olmadığı kadar ölümle burun buruna gelecekti.<br />
Laboratuvarın içi tıklım tıklımdı. Enerjinin geçtiği ana şalterin indirilmesinin<br />
biraz zor olduğu da tecrübe ile sabitti. Bu işlemi kolaylaştırmak için Tesla<br />
şaltere en ufak bir dokunuşta kapanmasını sağlayacak bir tel monte etmişti.<br />
Daha sonra bu yaptığının kullanışlı olduğu kadar güvenli olmadığını<br />
öğrenecekti. Bir gün Czito, Tesla tarafından şehre gönderilmişti ve mucit<br />
deneylerini tek başına yürütüyordu. "Şalteri kaldırmış ve bir şeyleri incelemek<br />
üzere bobinin yanına gitmiştim. Ben oradayken şalter kapandı ve oda bir anda<br />
kıvılcımlarla doldu. Dışarı çıkabileceğim bir yol yoktu. Pencereden atlamayı<br />
düşündüm ama elimin altında kepenkleri kırabileceğim bir alet yoktu. Son çare<br />
olarak kendimi midemin üzerine attım ve sürünmeye başladım. "Bobinde elli<br />
bin voltluk enerji vardı ve ben kıvılcımların altında dar bir geçitten sürünerek<br />
geçmek zorundaydım. Havadaki asit, azotun oksitlenmesi nedeniyle o denli<br />
yoğunlaşmıştı ki, nefes almakta zorlanıyordum. İstediğim yere ulaştığımda her<br />
şeyin sonu gelmek üzereydi ama bina tamamıyla alev almadan şalteri<br />
kaldırabilmeyi başarabilecektim. Elime geçirdiğim bir yangın söndürücü ile alev<br />
alan yerleri de söndürmüştüm..."<br />
Daha sonradan bu olayın kuduz bir kediyi azdırmaya ve en sonunda acı pençe<br />
darbelerine maruz kalmaya benzediğini anlatacaktı sevgili Luka'ya.<br />
"Ama bu darbelerde bir düşünce saklı. Bir DÜŞÜNCE. Fazla konuşmak<br />
istemiyorum ama...<br />
"Bazı noktalarda harika bir ilerleme kaydettim ama bana telsiz telgraf<br />
konusunda danışan insanların sahte zaferler kutlamaları beni çileden çıkarıyor!<br />
Tartışmalarının özünde doğru olan tek bir söz dahi yok ve benim sistemim<br />
Luka, -açık ve seçik olarak- tek bir aksama dahi olmadan kullanılabilecektir..."<br />
Peki Tesla bu dönem boyunca yeni bilgi diyebileceğimiz nitelikte keşiflerde<br />
bulunmuş muydu? Bu sorunun cevabı kesinlikle olumludur. Bilim insanları<br />
onun keşiflerinin ulaştığı noktayı bilemiyorlar ve belki de asla bilemeyecekler.<br />
Şurası da bir gerçek ki, Tesla'nın kendisi de belirli kuralları ve prensipleri<br />
izleyerek öncü niteliğindeki deneylerini doğrulama noktasına taşı-yamamıştır.
Ama kuşkusuz, bilimsel takipçilerinin çeşitli alanlardaki keşifleri<br />
göstermektedir ki bilime çok önemli, temel nitelikte katkılarda bulunmuştur.<br />
Eninde sonunda şu kadarı söylenebilir ki Tesla'nın düşünceleri çağdaş<br />
hipotezlerce doğrulanmaktadır. Tesla, Colorado Springs'teki hassas ve çok<br />
güçlü radyo alıcısı ile çalışmaları sonucunda bir diğer keşifte daha<br />
bulunduğunu iddia ediyordu. Sadece yaşlı marangoz Mr Elderly işinin başında<br />
iken Tesla radyo alıcısında ilginç ritmik sesler tespit etmişti. Bu düzenli<br />
sinyallerin diğer gezegenlerde yaşayan canlıların gönderdiği mesajlar olması<br />
dışında bir açıklama gelmiyordu aklına. Venüs ya da Mars'ın bu sinyallerin<br />
kaynağı olabileceğini düşünüyordu. O zamana kadar hiç kimse uzaydan gelen<br />
düzenli sinyallere tanık olmamıştı.<br />
Korku ve şaşkınlık içinde yapabildiği tek şey oturup sinyalleri dinlemekti. Daha<br />
sonraları bu sinyallere karşılık verme düşüncesi onda bir fikri sabit halini<br />
alacaktı: Bunun bir yolu olmalıydı mutlaka.<br />
Bu olayın olası açıklamalarından biri, radyoda duyduğu seslerin yıldızlardan<br />
yayılan dalgalar olmasıdır. Bu tip düzenli sinyaller astronomlar tarafından<br />
tekrar ancak 1920'lerde tespit edilebilecekti (ve resmen onaylanacaktı);<br />
1930'larda bu sinyaller dijital bir kayıt cihazına kodlanmış numaralar olarak<br />
kaydedilmeye başlanacaktı. Son günlerde "yıldızlan dinlemek" neredeyse<br />
sıradanlaştı.<br />
Tesla, son kertede, Colorado'daki başarıları ile tatmin olmuşa benziyordu.<br />
Emirleri ile yıldırımları dans ettirmişti, tüm dünyayı bir laboratuvar malzemesi<br />
gibi kullanmıştı ve yıldızlardan mesaj almıştı. Şimdi de geleceğe doğru atılmak<br />
için karşı konulamaz bir istek duyuyordu.<br />
15. MUHTEŞEM VE BEDBAHT<br />
New York'a 1900 yılının Ocak ayı ortalarında ayak bastığında bir gazeteci<br />
ordusunun hücumuna uğrayacaktı.<br />
Büyük bir olasılıkla bunun nedeni de Doğu bilim dünyası adına Profesör<br />
Holden'in Tesla'yı, dış gezegenlerden sinyal aldığını açıklaması ya da en<br />
azından bunu nasıl yaptığını kendilerine bildirmediği için alenen kınamasıydı.<br />
Tesla bu açıklamayı "Philedelphia North American" dergisine Colorado'yu terk<br />
etmeden hemen önce yapmıştı. Bu sinyallerin "komşu gezegenlerde canlı<br />
yaratıklar" bulunduğunu düşündürttüğünü söylemişti. Bu canlıların bilimsel<br />
açıdan insandan daha ileri olduğuna inanıyordu ki bu iddia da bilim<br />
insanlarının yiyip yutacağı cinsten değildi.<br />
Tesla uzaydan gelen bu "mesajları" yanıtlamak için yanıp tutuşuyordu. Bu<br />
arada geniş ve devrimci bir teknolojinin eşiğinde olduğu da bir gerçekti.<br />
Colorado Springs'deki radyo ve enerji nakli çalışmalarının ürünü olan patentler<br />
için hiç zaman kaybetmeden gerekli başvuruları yapmaya başlayacaktı.
İlk adım olarak, dünya çapında bir radyo istasyonu kurmak istiyordu; bu radyo<br />
yayınında her türlü program olacaktı, borsa haberleri, birbirine bağlı radyotelefon<br />
hatları, eşzamanlı sinyaller, radyo haber servisi... Buna dünya bilgi<br />
aktarımı sistemi adını veriyordu.<br />
Bu arada Georfe Scherff kendisine, Colorado'da harcanan 100 bin doların<br />
önemli bir mali sorun teşkil ettiğini hatırlatıyordu. Kimden yardım isteyebilirdi?<br />
Basın onu yerden yere vursa da para babaları arasındaki ünü hala olumluydu.<br />
Bir kez daha Waldorf-Astor'un Oyuncular Kulübüne yöneldi. Projelerine destek<br />
bulabilmek amacıyla yazdığı "İnsan Enerjisini Arttırma Sorunu" başlıklı<br />
makalesi Johnson'un editörlğünü yaptığı Cen-tury dergisinde yayımlandı.<br />
Makalesi beklendiği gibi Colorado'daki çalışmalarına açıklama getirmese de<br />
sansasyon yaratmayı başarmıştı.<br />
Bu sansasyonun nedenlerinden biri Tesla'nın makale ile birlikte basılan<br />
fotoğraflarıydı. Bu fotoğraflarda aynı kareyi çift pozlama gibi ufak bir<br />
fotoğrafçılık hilesine başvurulmuştu. Bir tanesinde sandalyesinde sakin sakin<br />
oturmuş, notlarına dalmış görünüyordu. Bu arada başının çevresinde de bir<br />
oda dolusu insanı öldürebilecek yıldırımlar oynaşıyordu. Günlüğünde fotoğraf<br />
çekimlerini şöyle anlatıyordu: "Elbette ki, tahmin edilebileceği gibi, deneycinin<br />
fotoğrafı çekilirken bu yıldırımlar da çevresinde cirit atıyor değildi. Kıvılcımlar<br />
önce karanlık bir ortamda levhanın üzerine kaydediliyordu, daha sonra da ben<br />
sandalyeye oturup aynı levha için poz veriyordum, etkiyi tamamlamak ve<br />
detayları da saptamak için az miktarda flaş tozu patlatılıyordu." Bu sayede de<br />
sonraki pozlamalar nedeniyle garip bir X-ışı-nı fotoğrafı gibi sandalyenin<br />
Tesla'nın bedeninin içinden görünebilir olması engelleniyordu.<br />
Umduğu gibi, sonuçlar oldukça ses getirecekti. Fotoğrafları gören herkes<br />
şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oluyordu. Tesla, Almanya'da radyo<br />
çalışmalarının öncülüğünü yapan Profesör A. Salby'ye fotoğrafların bir<br />
kopyasını gönderdiğinde, hayatında hiç böyle şey görmemiş olan bilim<br />
insanından her halde çok ilginç bir şey icat ettiği cevabını alacaktı.<br />
Colorado'da yürüttüğü çalışmalarını kaydettiği günlüğü Tesla'nın bu fotoğraflı<br />
deneylere neden sık sık başvurduğunu kısmen açıklamaktadır. Bunun<br />
nedenlerinden biri de yaşadığı hayal kırıklığı idi. Yıldırımlar üzerine yaptığı<br />
deneylerin fotoğraflan-ması beklediği etkiyi yaratmamıştı. Bu deneyler için çok<br />
daha duyarlı levhalar hazırlanmıştı ve fotoğrafların renklendirilmesi-nin de çok<br />
önemli araştırma verileri sağlayacağını düşünmüştü. Ayrıca güçlü bir devinime<br />
sahip vakum tüplerinin de fotoğrafçılığın geleceği için büyük önem taşıdığına<br />
inanmaktaydı. Doğru malzemelerin uygun bir şekilde kullanılması ile<br />
fotoğrafçının güneşin hükümranlığından kurtarılabileceğine inanıyordu. "Bu tip<br />
ışıklar onun koşulları ayarlayabilmesini ve istediği ışık etkilerini yaratabilmesini<br />
sağlayacak"tı...<br />
Century'de yayımlanan fotoğrafları kendisini daha da büyük bir tartışmanın<br />
içine çekmişti. Meslektaşları saldırılarını sürdürüyordu ama basın genelde<br />
Tesla'ya sahip çıkıyordu.
"Basın, Nikola Tesla ve onun gelecekte elektrikle yapılabilecekleri üzerine<br />
öngörüleriyle iyi bir eğlence buldu kendisine" diye yazıyordu Pittsburg<br />
Dispatch'de, Westinghouse'un memleketinde. "Mars'a sinyal gönderilmesi gibi<br />
iyimser tahminleri insana Tesla'nın daha az öngörüde bulunup, kendi<br />
çizgisinde daha çok çalışması gerektiğini düşündürtüyor."<br />
Eleştiriler lehine veya aleyhine, ama kamuoyu Tesla'nın istediği doğrultuda<br />
tepki veriyordu çünkü sonuçta para babalarının dikkatini çekmeye çalışıyordu.<br />
En önemlisi değilse de bu doğrultudaki ilk adımlarından biri de ünlü mimar<br />
Standford White ile bir görüşme ayarlamasıydı. İki adam Oyuncular Kulübü'nde<br />
karşılaşmışlar ve Tesla'nın yoğun çekimine bir anda kapılan Standford ne<br />
olduğunu anlayamadan kendisini Tesla ile koyu bir sohbetin içinde bulmuştu.<br />
White, Century'de okuduğu şekliyle Tes-la'nın öngörülerinden ve vaatlerinden<br />
büyük bir heyecana kapılıyordu. Mucit, dünya çapında yayın yapacak bir<br />
şebekeden söz açınca mimar hemen bir ortaklık teklifinde bulunacaktı.<br />
Bu büyük plan bir düşten ibaret değildi. Daha Tesla Colorado'da iken Scherff<br />
in direktörlüğünde uygun osilatörler ve diğer ekipmanlar laboratuvarda gerekli<br />
şekilde düzenlenmeye başlanmıştı. Güvenlik her zaman olduğu gibi sıkıydı.<br />
Döner dönmez ihtiyaç duyduğu makineler için mühendislerine güvendiği Westinghouse<br />
ile bağlantı kuracaktı.<br />
Westinghouse'a "mükemmelleştireceği cihaz" ile dünyanın herhangi bir<br />
noktasına telgraf mesajı gönderebilmesinin uygulanabilirliğini Colorado'daki<br />
deneyleri sayesinde görebildiğini anlatacaktı. Atlantik'in her iki yakasında da<br />
en azından üç yüz beygir gücünde bir motora ve doğru akım dinamosuna<br />
ihtiyacı vardı ve bunlar oldukça pahalıydı.<br />
"Elbette böyle bir haberleşme sistemi kurmamın daha büyük bir projenin,<br />
enerji naklinin ilk adımı olduğunu biliyorsun. Ama bu daha da pahalıya<br />
patlayacak büyük bir çalışma ile olabilir ancak. Bu nedenle böyle bir<br />
finansmanı elde edebilmek için ilk önce böyle bir gösteri yapmam gerekiyor."<br />
Westinghouse onu "kral vagonunda" bir yolculuğa davet etmiş ve konuyu<br />
etraflıca görüşmek istemişti. Tesla planını anlattıktan sonra, Westinghouse<br />
böyle bir yatırıma gidemeyeceği cevabını vermiş ve hızla büyümek isteyen<br />
yatırımcılarla görüşmesini önermişti. Ancak Tesla bu tip birkaç yatırımcı ile<br />
görüşse de istediği sonucu alamamıştı.<br />
Tesla'nın Century'deki yazısını okuyan ve ileri görüşlülüğünden içtenlikle<br />
etkilenen insanlar arasında mucidin ihtiyaçlarını en ileri düzeyde<br />
karşılayabilecek birisi de vardı: J. Pierpoint Morgan.<br />
Tesla ve Morgan küresel sistem üzerine görüşmek için buluşacaklardı. Tesla<br />
bu sefer daha ihtiyatlı davranıyor, bu para babasını Westinghouse'a yaptığı gibi<br />
fazlaca teknik ayrıntıya boğ-mamaya özen gösteriyordu. Bunun yerine para ve<br />
güç konuları üzerinde duruyordu. Radyo yayınlarının tek bir kanaldan<br />
yapılacağını anlatıyordu. Böylece Morgan da bu sistemin tek sahibi olacaktı.<br />
Diğerleri gemiden sahile gibi sınırlı noktadan-noktaya sistemleri ile zaman
kaybederken Tesla dünya çapında bir haberleşme ağından bahsediyordu.<br />
Elinde tüm gerekli patentler vardı ve anlaşmalar yapmak konusunda serbestti.<br />
Oluşturulacak ortaklığa kendi adının verilmesi ve Atlantik ötesi bir şebekenin<br />
kurulması için 100 bin dolar, Pasifik şebekesinin kurulması için de 250 bin<br />
dolar sağlanmasını öneriyordu. İlkinin yapımı için altı ila sekiz aya, ikincisi için<br />
de yaklaşık olarak bir yıla ihtiyacı vardı.<br />
Morgan'a telsiz enerji nakli projesinden bahsetmiyordu ama bundan<br />
vazgeçmemişti, bu projenin şimdiki yatırımlardan bazılarını gereksiz kılacağını<br />
biliyor ve Morgan'ın parasının bir kısmını çekmesinden endişe ettiği için böyle<br />
davranıyordu. Ne de olsa Morgan'dan Zulular'a ya da Pigmeler'e elektrik<br />
sağlama konusunda kendisi kadar hevesli davranması beklenemezdi.<br />
Morgan bu işe 150 bin dolar yatıracağını ve de bu kadarla kalacağını<br />
açıklayacaktı. Ülkeye egemen olan yüksek enflasyon Tesla'yı da iflasın eşiğine<br />
sürüklediği dikkat alındığında Morgan'ın önerisi müthişti.<br />
Morgan'ın alışık olduğu üzere aralarındaki ilişki kısa bir süre içerisinde bir<br />
"kral ile nedim" şekline bürünecekti. Morgan "harika ve cömert" bir adamdı.<br />
Tesla'nın çalışmaları "adını tarihe altın harflerle yazdıracak"tı. "Göreceksiniz,<br />
sadece bu yüce gönüllü davranışınızı takdir etmekle kalmayacak, servetinizden<br />
insaniyet namına bahşettiğiniz parayı değerinin yüz misline çıkararak minnet<br />
borcumu ödemeye çalışacağım..."<br />
Morgan'ın insanlık sevgisi ile pek bir alışverişi yoktu, hele de iş<br />
anlaşmalarında! Tesla'nın bu methiyesine cevaben yaptıkları anlaşmanın bir<br />
taslağını gönderecek ve yatıracağı paranın güvencesi olarak patentlerinin<br />
yüzde elli bir hakkını talep edecekti.<br />
1901 Mayısında Tesla, Westinghouse ile ısmarlayacağı jeneratör ve<br />
transformatörleri görüşmek üzere Pittsburg'a gitti. Bu arada ajanları da<br />
İngiltere sahillerinde uygun bir yapı alanı bulmak için okyanusun öte yakasında<br />
bulunuyorlardı. Artık Paris fuarını düşünemeyecek kadar meşgul bir adamdı.<br />
Kısa bir süre içinde White'ın ortaklarından olan ünlü mimar Crow ile birlikte bir<br />
kule tasarımı üzerinde çalışmaya başladılar. En sonunda tepesinde 3 metre<br />
çapında devasa top bulunacak bir kule yapmayı kararlaştırdılar. Daha sonradan<br />
bu topun mantarı andırır bir şapka biçiminde olmasına karar vermişlerdi. Ama<br />
bu devasa kulenin kütlesi rüzgarın göstereceği direnç nedeniyle önemli bir<br />
sorun teşkil etmekteydi.<br />
En sonunda Tesla bir kule yerine daha küçük birkaç kule yapılabileceğini<br />
belirten bir mektup gönderecekti Crow'a. Ama kulenin büyük bir bölümünün<br />
yapımı tamamlanmıştı bile. Ayrıca kulenin içinden toprağın dört metre<br />
derinliğine inen bir şaft geçiyordu. Her şey muhteşemdi, Amerika'nın elektrik<br />
tarihinde oynayacağı başrolün tüm dekoru buradaydı. Ama talihsizdiler.<br />
Muhteşem ama talihsiz.
16. AŞAĞILANMIŞ, HORGÖRÜLMÜŞ, SALDIRIYA UĞRAMIŞ<br />
Kulesi göklere doğru yükselirken Tesla kendisine daha da acımasızca<br />
yüklenmeye başlamıştı. Almanya'ya mühendis Fritz Lowenstein'ın da<br />
kendilerine katılmasını sağlamak için para göndermişti. Daha önceleri Edison'la<br />
da çalışmış ünlü bir mühendis olan H. Otis Pond da onunla birlikte<br />
Wardenclyffe ekibine katılmıştı.<br />
Yıllar sonra, tarihin bu iki büyük mucidi değerlendirişine katılmadığını<br />
söyleyecekti. "Edison gerçekten de bu ülkenin yetiştirdiği en büyük araştırmacı<br />
ve deneycidir... Ancak Tesla gelmiş geçmiş en büyük mucittir."<br />
Pond sık sık Tesla'ya uzun yürüyüşlerinde eşlik ediyordu. Aralık 1901'de<br />
Marconi ilk Atlantik ötesi sinyali gönderdiğinde de beraberdiler. "Marconi sizi<br />
atlatmışa benziyor" demişti.<br />
"Marconi iyi bir adam" diye cevap vermişti Tesla. "Bırakalım devam etsin.<br />
Bana ait on yedi adet patent kullanıyor."<br />
Pond, Tesla'nın geliştirmekte olduğu savaş araçları konusunda endişelendiğini<br />
de hatırlıyor. "Otis" demişti kendisine, "bazen bu tip şeyler yapmaya hakkım<br />
olmadığını düşünüyorum."<br />
Mucidin hareketli programı insana sanki birden fazla kişiliği benliğinde<br />
barındırdığı izlenimini veriyordu. New York'taki la-boratuvarı dünyanın dört bir<br />
yanından gelen bilim insanlarının buluşma yeri olmuştu. Geceleri ise sosyal<br />
aktiviteler, yorucu deneyler, patent başvurularının, gazete makalelerinin ve<br />
editörlere gönderilecek mektupların yazılması ile geçiyordu.<br />
Hem gece, hem de gündüz insanı olarak yaşaması nedeniyle bazı geceler<br />
gözünü kırpmamış olduğu halde yeni günü karşılamaya hazırlanıyordu. Bu<br />
yaşayış tarzının sonucunda da arkadaşlarını, birbirlerinden habersiz değişik<br />
kompartımanlara ayırmak zorunda kalmıştı. Johnsonlar gibi yakın dostlarının<br />
bu yeni sırdaşların kimliğinden dahi haberleri olmuyordu ama bu aralarındaki<br />
ilişkinin yoğunluğunun azaldığı anlamına da gelmiyordu.<br />
Gün ışığı, patronu Morgan'la buluşmak ve onu para akışını hızlandırması,<br />
enflasyonun gemiyi batırmak üzere olduğu konusunda ikna etmesi açısından<br />
büyük bir önem taşıyordu. Diğer potansiyel mucitlerle de bağlantılar kurmaya<br />
çalışıyordu. Makinelerin yapımını hızlandırmak ve kredi sağlamak için<br />
üreticilerle görüşüyordu. Ve New York'ta kaldığı süre boyunca Scherff e günlük<br />
talimatlar yazıyordu.<br />
1902 yılının önemli olaylarından biri de İngiltere'nin ünlü Lort Kelvin'inin<br />
ABD'yi ziyaret edecek olmasıydı. Kelvin, iki tartışmalı konuda Tesla'nın<br />
tarafında olduğunu bildirmişti: 1. Mars, Amerika'ya sinyaller gönderiyordu; ve<br />
2. Yenilenemeyen kaynakların korunması dünya için büyük bir önem taşıyordu.<br />
Kelvin de Tesla gibi, güneş ve rüzgar enerjilerinin kömürün, petrolün ve<br />
odunun tüketimini azaltmakta kullanılması gerektiğine inanıyordu. Çatıların
üstüne konulacak rüzgar değirmenlerinin ilk etapta asansörleri çalıştırmak, su<br />
pompalamak ve evleri soğutmak-ısıtmak için kullanılabileceğini söylüyordu.<br />
Kelvin, Amerika'nın "bilimsel peygamberleri"nden söz ederken Tesla'ya<br />
duyduğu hayranlığını kastediyordu ve bu da mucidin ruhuna merhem gibi<br />
gelmişti. Delmonicolar'da onuruna verilen davetten sonra İngiliz bilim insanı<br />
New York'un dünyanın en iyi aydınlatılan şehri olduğunu ve muhtemelen dünya<br />
üzerinde Marslılar tarafından tespit edilebilecek tek nokta olduğunu iddia<br />
etmişti.<br />
Haziranda Tesla, Manhattan'daki laboratuvarını War-denclyffe'deki yeni binaya<br />
taşımıştı. Burada, projenin gerektirdiği şeyler dışında, kendisine daha çok<br />
zaman ayırabiliyordu. Bölgeye yalnızca işçilerin girmesine izin veriliyordu.<br />
Yalıtıl-mışlık ve sessizlik en çok ihtiyaç duyduğu şeylerdi.<br />
Bu arada New York'taki bir mahkemede jüri üyesi olarak görevlendirildiğini<br />
bildiren bir belge gönderilmişti kendisine. O da belgeyi okuduktan sonra bir<br />
kenara kaldırmış ve bir daha da aklına gelmemişti. Neden sonra gazete<br />
başlıkları bu vatandaşlık görevini kendisine hatırlatacaktı: "Nikola Tesla 100<br />
Dolar Ceza Ödeyecek-Jüri Toplantısına Katılmadı-Üzüntülerini Bildirdi."<br />
Gerçekten de üzülmüştü. Daha sonra ölüm cezasına karşı olduğunu<br />
açıklamasının ardından bu görevinden muaf tutuldu. Tesla idam cezasının<br />
"barbarca, insanlık dışı ve gereksiz" olduğunu savunuyordu.<br />
Marconi ise Amerika'nın her yerinde kahraman muamelesi görmeye devam<br />
ediyordu. Tesla'nın yaptıkları onunkilere kıyasla biraz esrarlı kaçıyordu. Şubat<br />
1903'te Electrical Age'de, Nikola Tesla Çalışmaları ve Boş Vaatleri adlı eleştirel<br />
bir makale yayımlanmıştı. "On yıl önce Tesla elektrik üzerine çalışanlar<br />
arasında büyük vaatleri ile sivrilmişti. Bugün adı, yerine getirilmemiş sözlerin<br />
yarattığı bir pişmanlık hissi uyandırıyor duyanlarda." Büyük zaferlerinin<br />
üzerinden uzun bir zaman geçmişti ve ölümlülerin hafızalarının ne kadar zayıf<br />
olduğunu öğrenmeye başlamıştı.<br />
Sonbaharda mali sorunlar yeniden ortaya çıkmaya başlamış, o da yeni fonlar<br />
bulmak amacıyla New York'a dönmek zorunda kalmıştı. Buna karşın bilimsel<br />
kaygılarını da tamamıyla bir köşeye itmiş değildi. Scherff e yazdığı yüzlerce<br />
nottan birinde Pennsylvenia Üniversitesi'nden Profesör Barker'a bir elin<br />
kemiklerinin telsiz sistemle çekilmiş röntgen filminin gönderilmesini istemişti.<br />
Morgan'a da 8 Nisan tarihinde şunları yazacaktı: "Endüstri dünyasında<br />
yarattığın büyük dalgalanmalar benim küçük gemimi de savurdu. Fiyatlar en<br />
son hareketlenmeden sonra iki katına çıktı..."<br />
Ama sermayesinin büyük kısmını tren yollarının yapımına adamış olan Morgan,<br />
Tesla'ya daha fazla kredi açmak istemiyordu. İki hafta sonra Tesla bir mektup<br />
daha gönderecekti: "Edison, Marconi, Pupin ve Fleming benim buluşlarımı<br />
aşağılarken siz bana destek olarak beni onurlandırdınız..."
Ama Morgan hala bir tepki göstermiyordu ve umutsuzluğa kapılan Tesla<br />
elindeki son kartı da oynamaya hazırlanıyordu. En sonunda Morgan'a gerçek<br />
amacından bahsedecekti -sadece radyo sinyalleri değil, telsiz enerji nakli.<br />
"Eğer bunu size daha önceden haber vermiş olsaydım beni ofisinizden<br />
kovardınız... Bana yardım edecek misiniz, yoksa bırakacak mısınız, neredeyse<br />
tamamlanmak üzere olan çalışmalarım heba mı olsun?"<br />
Cevap on bir gün sonra gelecekti Morgan'dan: "Mektubunuzu aldım... yanıtım<br />
şu an size daha fazla avans verme konusunda pek de hevesli olmadığımdır."<br />
Tesla da bu yanıta, aynı gece kulesine giderek ve daha önce hiç kimsenin şahit<br />
olmadığı yıldırımlar yaratarak kendine has bir tepki verecekti. O gece ve birkaç<br />
gece daha çeşitli denemeler gerçekleştirecekti. Çevre sakinleri hayretler içinde<br />
kulenin küresel çatısından yayılan ve zaman zaman yüzlerce kilometre ötelere<br />
savrulan kör edici şimşekleri seyrediyorlardı. Şunu bir seyret Pierpoint Morgan,<br />
der gibiydiler.<br />
Muhabirler bölgeye akın ettiklerinde geri çevrileceklerdi.<br />
"Tesla'nın Şimşekleri Yayılıyor ama Kendisi Wardenclyffe'de Ne Üzerine<br />
Çalıştığını Açıklamaktan Kaçınıyor" diye yazıyordu New York Sun'da. "Tesla<br />
şunları söyledi: 'Buradaki insanlar gördükleri karşısında uykularından kalkıp<br />
uyanık kalmayı tercih ediyorlar. Ama şu kadarını söyleyeyim ki daha da garip<br />
şeyler görecekler. Bir gün ama şu anda değil, hayalini bile kurmadığım bir şeyi<br />
duyuracağım sizlere."<br />
Daha da garip şeyler? Bu, tipik bir gazetecilik abartması mıydı?<br />
Colorado'da manyetik ileticisinin anten sahası ile on-on iki bin voltluk<br />
gerilimler elde edebilmişti ama o yüz bin voltun da mümkün olabileceğini<br />
düşünüyordu. New York'a döner dönmez aralarında en önemlisi "Elektrik<br />
Enerjisi Nakli Aygıtı" olan çeşitli aletlerin ancak 1914 yılında alabileceği<br />
patentleri için hemen başvuruda bulunacaktı. Aslında Marconi'nin transatlantik<br />
telsiz başarısından sadece birkaç hafta sonra olmuştu bütün bunlar.<br />
Tamamlanmamış Wardenclyffe projesi için sürdürdüğü finansman arayışı yeni<br />
bir kriz dalgası ile ağır bir darbe daha alacaktı. Artık Morgan'dan yardım<br />
alabilmek her zamankinden daha uzak bir ihtimal olarak görünüyordu.<br />
Yakın dostlarının da yardımıyla para bulma çalışmalarını daha da hızlandırmıştı<br />
Tesla. Teğmen Hobson donanmadaki bağlantılarını kullanarak bu çalışmaya<br />
destek olmaya çalışıyordu. Tesla'nın radyo kontrollü gemilerini, torpidolarını<br />
görmüş ve Buffalo'da bir gösteri düzenlemesini sağlamıştı. Alışılagelen<br />
aksaklıkların yeniden yaşanmaması için elinden geleni yapıyordu. Ama nafile.<br />
Kahraman asker, Tesla'ya konuyla ilgili olarak donanmada, aslında iki<br />
komutan arasındaki çekememezlikten kaynaklandığını söylediği bir tartışma<br />
doğduğunu bildirmişti; sonuçta da Tesla'nın projesi reddedilmişti. Belki de<br />
Hobson bu hikayeyi sadece Tesla'yı incitmemek için uydurmuştu.
Tesla bu arada biraz para bulabilmeyi başarmıştı ama bu para da projeye<br />
ulaşamadan eski borçların ödenmesi için harcanmıştı. Sherff e yazdığı bir<br />
mektupta şunları söylüyordu: "Düşmanlarım beni bir hayalperest ve şair olarak<br />
lanse etmekte o denli başarılı oldular ki en kısa zamanda ticari bir şeyler üretemezsem<br />
silinip gideceğim."<br />
Bunları izleyen yıllar boyunca borç bataklığından kurtulmak için ticari icatlar<br />
üzerinde çalışmalar yapmaya başlayacaktı ama belki de şanssızlığından,<br />
kendisi gibi bağımsız çalışan Edison kadar başarılı olamayacaktı.<br />
Bu arada tıp çevrelerinden Tesla'nın osilatörüne yönelik talep giderek artmaya<br />
başlamıştı. Sherff bu konuda çalıştıkları takdirde Morgan'ın Wardenclyffe için<br />
yatırdığı paradan daha fazlasını kazanabileceklerine inanıyordu. Tesla<br />
kendisine bu konuda tam yetki vermişti ama konu ile ilgilenmiyordu.<br />
Morgan'ın desteğini çekmesinin ardından diğer yatırımcılar da Tesla'nın<br />
vaatlerinin sabun köpüğü olduğuna inanmaya başlamışlardı. Yayılan<br />
dedikodular Tesla'yı can evinden vuruyordu. Şanssızlığı sınır tanımıyordu.<br />
Colorado Springs Elektrik Şirketinin gönderdiği fatura Tesla'yı alaşağı etmeye<br />
yeterdi. İşin garibi, şirket Tesla'ya elektriğin kendisine ücretsiz sağlanacağını<br />
bildirmişti. Su şirketi de Tesla'yı dava etmeye hazırlanıyordu. Laboratuvarın<br />
bekçisi de ödenmeyen maaşlarını tahsil edebilmek için avukat aramaya<br />
başlamıştı bile.<br />
Tesla'nın tüm bunlara yanıtı da tam Tesla tarzı olacaktı. Ne de olsa şehir<br />
Tesla'nın laboratuvarını barındırma şerefine ulaşmıştı.<br />
Yine de tüm bunlardan sonra şansı dönmeye başlayacaktı. Tıbbi osilatörlerin<br />
satımından para gelmeye başlamıştı. Bu arada yeni bir türbin üretmişti ve<br />
bundan bir servet kazanacağını düşünmeye başlamıştı.<br />
Tesla, Waldorf'taki bohem hayatını finanse edebilmek için Wardenclyffe'i otelin<br />
mal sahibine yirmi bin dolar tutarındaki faturalar karşılığında ipotek etmişti.<br />
Fakat Tesla mali itibarının zarar görmemesi için bu ipoteğin kayıtlara<br />
geçirilmemesini rica etmişti. 1915 yılına gelindiğinde Tesla içtiği suyun bile<br />
parasını ödeyemeyecek duruma düşmüştü. Otel yönetimi elindeki ipoteği<br />
paraya dönüştürmeye çalışıyordu fakat o sıralar kimsenin dünya iletişim<br />
sistemi istasyonu ile pek ilgilendiği yoktu. New York çelik şirketi istasyonun<br />
parçalanması işini üstlenmişti ama yapı düşünüldüğünden de sağlam inşa<br />
edilmişti. En sonunda, 1917 yılının Eylül ayının ilk Pazartesi günü Wardenclyffe<br />
dinamitle havaya uçuruldu. Şirket satıştan bin yedi yüz elli dolarlık bir gelir elde<br />
etti. Bir dilenci yolda Tesla'nın yazdığı bir notun uçuştuğunu fark edecekti.<br />
"Tüm emeklerimizin parçalanıp gittiğini gördüğümde ağlamadım" diye<br />
yazıyordu Scherff'e, "ama kendimi zor tuttum".<br />
Marconi, Alman bilim insanı Carl F. Braun ile birlikte, "telsiz telgrafın<br />
geliştirilmesindeki birbirinden ayrı ama paralel katkılarından dolayı" 1909 Nobel<br />
Fizik Ödülü'ne layık görülmüşlerdi.
Tesla hayatının sonuna kadar enerji nakli ve iletişim konusundaki fikirlerinden<br />
vazgeçmeyecekti. Bunun bir rüya olmadığını söylüyordu, "sadece kör,<br />
inançsız, şüpheci dünyaya pahalı gelen bilimsel bir kavram"dı.<br />
İnsanlığın "kaşifin araştırma şevki"nin açtığı yolda ilerleyecek kadar<br />
gelişmemiş olduğunu söylüyordu. "Belki de içinde yaşadığımız dünyanın bu<br />
devrimci fikirleri desteklemesindense ticari kaygılarla, bencillikle ve ahmaklıkla<br />
aşağılaması, hor görmesi, saldırması daha iyidir. Bu sayede aydınlanıyoruz.<br />
Geçmiş zaferlerin bastırılması, ezilmesi ve alaya alınması bunların daha<br />
kuvvetli bir şekilde yeniden uyanmalarına yol açar."<br />
17. PUSUDAKİ TEHLİKELER<br />
Elli yaşında olan ve bilim insanlığı ünü ciddi saldırılara maruz kalan Tesla<br />
vakarını her zamankinden daha fazla koruyordu.-Hala ağırbaşlı, yakışıklı ve<br />
genç görünüşlüydü; saçı her zamanki gibi simsiyahtı. Ve nezaketinden hiçbir<br />
şey yitirmemişti<br />
"Colombia College'da transformatörü, radyo ve enerji transmisyonu üzerine<br />
seminer verirken Mr Pupin ve arkadaşları dersimi ıslıklayarak bölmüşlerdi ve<br />
sessizliği tekrar sağlayabilene değin epey uğraşmak zorunda kalmıştım.<br />
"Ama bu en kötüsü değildi. Mr Marconi'ye karşı benim patentli aletlerimi ve<br />
çizimlerimi kullanmasından dolayı açtığım davada Mr Pupin benim lehime<br />
tanıklık yapacağını söyleyerek öne çıkmış ve bir manevrayla Mr. Marconi'nin<br />
tarafına geçmişti. Uzak mesafelere enerji naklinin benim icadım olduğu kabul<br />
edilene değin üç uzun yıl geçmesi gerekmişti.<br />
"Bırakın gerçekleri gelecek ortaya koysun ve bu ikisini kendi çalışmaları ve<br />
başarıları ile değerlendirsin. Şu an onların zamanı ama gelecek, gerçekte<br />
gelecek için çalışmış olanın, benim olacaktır."<br />
Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı ama gülümsemeye devam ediyordu.<br />
Kendisine "Mr Marconi hakkında bir şey söyleyebilir misiniz?" diye<br />
sorulduğunda nezaketini kaybettiği nadir anlardan birine tanık olacaktı onunla<br />
birlikte olanlar.<br />
"Mr. Marconi" demişti, "bir eşektir."<br />
Şık giyiminden, çevresini saran kalabalık arkadaş topluluğundan ve Waldorf-<br />
Astoria'daki pek sevdiği mekanından da asla vazgeçmemişti.<br />
Gerçekten de bu otelle olan ilişkisi Tesla'nın hayatında evlilik deneyiminin<br />
yerini tutacak nitelikteydi. Krallara layık bir hayat sürmek ona yaşamaya değer<br />
tek hayat tarzı olarak görünüyordu. Her zaman ağır hayal kırıklıkları yaşıyor<br />
olmasına karşın tüm bunların arasından başı dik ve asaletle yürüyüp geçebilme<br />
yeteneğine sahipti. Bu durum borçlarını düşünmüyor olduğu anlamına<br />
gelmiyordu ama zihnini her zaman meşgul eden fikirler bunları perdeliyordu.
Böylece ekonomik zorlukların tasası da Scherff ve Johnson gibi sadık<br />
arkadaşlarına kalıyordu. Ama bu arada paraya duyduğu ihtiyaç da, ona verdiği<br />
öneme zıt bir şekilde gittikçe fazlalaşıyordu.<br />
Tesla, görünüşte hep aynı Tesla olmasına ve hayat tarzını hiç değiştirmemiş<br />
olmasına karşın içten içe değişmeye başlamıştı. Yüzyılın başında yaşadığı acı<br />
hayal kırıklıkları kişiliğinden çok şeyler alıp götürmüştü. George<br />
Westinghouse'a yazdığı bir mektupta "bir adamın gücünü sıkıntılı zamanlar<br />
gösterir" diyordu ama ne yazık ki bu sıkıntılar zayıflıkları da ortaya çıkartıyordu.<br />
Tesla gazetelere yazılar yollamayı bir alışkanlık haline getirmişti. Mutlu<br />
zamanlarında hem kendi öncülerinin, hem de çağdaşlarının başarılarını<br />
övmekte oldukça cömert davranıyordu ama son zamanlarda bu yazılar<br />
savunma dilekçesi formuna bürünmüşlerdi. Rakiplerini güçlü güçsüz, haklı<br />
haksız demeden küçük görmeye başlamıştı. Geçmiş aldatılmaları nedeniyle<br />
patentleri hakkında daha da fazla ser verir, sır vermez bir tutum takınmaya<br />
başlamıştı. Gördüğü ruhsal zarar derin ve hakikiydi.<br />
Tesla yüzyılın başında sonradan kişisel kariyerlerinde de hayli başarılı olacak<br />
iki zeki kadını talihinin yardımıyla sekreterleri olarak çalışmaya ikna<br />
edebilecekti. Tabii aslında söylemeye bile gerek yok ki bu iki kadın da sağlam<br />
ve güvenilir karakterlerdi.<br />
Muriel Arbus, Tesla'ya patent hakları konusunda yardımcı olan etkileyici bir<br />
sarışındı. Tesla'nın ölümünden sonra kariyerini New York'ta Arbus Makine ve<br />
Aletler Şirketi'nin başına geçerek devam ettirecekti. Amerika'da bu denli büyük<br />
bir makine şirketinin kurucusu ve sahibi olabilen ilk kadındı. Olağanüstü<br />
başarılar sergiliyordu.<br />
Dorothy Skeritt, Tesla ile çalışmaya 1912 yılında başlamıştı. Laboratuvardaki<br />
gösterilere ve New York kütüphanesindeki çalışmalara da katılıyordu. Skeritt<br />
"insanları harekete geçiren motivasyonların ve değişik koşulların anlamlarının<br />
farkında olan ama az konuşan bir kadındı. Arbus ise her şeyi göründüğü gibi<br />
kabul etmeyi ve bunlar üzerinde de bolca çene çalmayı çok severdi."<br />
Her ikisinin de işvereni olan Tesla yıllar geçtikçe bilimsel tezlerini daha gözü<br />
kara bir şekilde savunmaya başlayacak, icatlarını daha ilham halindeyken,<br />
hiçbir veriye ve deneye dayanmazken gazetecilere ballandıra ballandıra<br />
anlatmaya başlayacaktı. Zaman zaman megalo manyaklığın yamaçlarında<br />
dolaşacaktı. Gazeteciler genellikle söylediklerini doğrudan manşetlere ve<br />
yazılara yansıtmayı tercih ediyorlardı ama O'Neill ve Swe-ezey gibi dostları<br />
gerekli gördüklerinde onu kendi demeçlerinden korumaya çalışıyorlardı.<br />
Edison, Tesla'dan iğneleyici bir şekilde bahsederken aslında profesörlerin de<br />
duygularına tercüman oluyordu: "Tesla her zaman için bir şeyler yapacak olan<br />
adam olarak kalacaktır." Ama aynı saldın somut başarıları göz ardı edilerek ve<br />
boşa çıkan vaatleri dikkate alındığında Edison'a da yöneltilebilirdi aslında. O da<br />
gazetecilere yapabileceğinin çok ötesindeki hayallerinden dem vurmaya<br />
başlamıştı.
Akademinin klasik saldırıları da devam ediyordu. Tesla Bo-bini'nin Henry'nin<br />
enstrümanlarının geliştirilmiş hali olduğu iddia ediliyor, Tesla'nın kendi adını<br />
vermeyi hak ettiği hiçbir keşifte bulunmadığı öne sürülüyordu. Bu saldırılar<br />
tamamıyla haksız ve sağduyudan uzaktı. 1920'lerin sonlarına doğru Tesla'nın<br />
on dokuzuncu yüzyıl icatlarına milyonlarca dolarlık yatırımlar yapılmaya<br />
başlanacaktı. Radyonun ve otomasyonun babası olarak kabul görecekti.<br />
Üniversitelerin laboratuvarları, bunların arasında Johns Hopkins'inki de vardı,<br />
araştırma laboratuvarla-rında Tesla Bobini'ni kullanmaya başlamışlardı. Birçok<br />
icadına kendi adına keşifte bulunmadığını iddia eden Profesör Ames'in ta<br />
kendisi tarafından 1900 yılından önce patent verilmişti.<br />
Fakat şu kadarı da doğrudur ki, Tesla somut yenilikler sunmaktan çok, yeni<br />
fikirlerin ve kavramların doğmasına öncülük etmiştir. Seminerleri yeni fikirler<br />
yaymış, diğerleri bunların ışığında pratik icatlarda bulunmuş ve bunların<br />
patentlerini almıştır. Tam da bu nedenle Tesla daha fazla risk alarak oyuna<br />
devam etmek zorunda kalmıştı.<br />
Yeni projelerini ve teorilerini sansasyonel bir şekilde duyurmasının ana nedeni<br />
kendisini finanse edecek bir sermayedar aramakta oluşuydu.<br />
Laboratuvarlarında düzenlediği gösterilere fikirlerini çalabilecek yetenekten<br />
yoksun olduğuna inandığı varlıklı iş adamlarını çağırıyordu. Tabii Meslektaşları<br />
da bu durumdan hiç hazzetmiyorlardı.<br />
Yeni fikirler her zaman olduğu gibi zihninde yeni fırtınalar yaratmaya devam<br />
ediyordu ama artık ölümü de yadsıyamayaca-ğı bir yaşa gelmişti. Dostlar ve<br />
tanıdıklar yavaş yavaş sahneden çekilmeye başlamışlardı. 1910'da Mark Twain<br />
göç etmişti ve bu kayıp Tesla'yı derinden etkilemişti. Üç yıl sonra da Morgan<br />
ölecekti ki ticari ilişkilerde olduğu kadar Tesla'nın kişiliği üzerinde de etkisi<br />
olan birisiydi.<br />
Tesla'nın psişik yapısı zaten her zaman için bir nevrozlar panayırı gibiydi ama<br />
yıllar geçtikçe daha da garipleşiyordu. Mucidin yaralı ve hasta güvercinleri<br />
koruması altına alıp evine götürdüğünden kimsenin haberi yoktu. Ama o bunu<br />
günün ilerleyen saatleri için bir görev olarak benimsemişti.<br />
Bir gece kuşu ve asilzade gibi yaşıyordu. Ofisine ancak öğle vakti gelebiliyor<br />
ve Miss Arbus ile Skeritt'in daima kendisini ayakta karşılayıp şapkasını, asasını<br />
ve eldivenlerini almasını arzu ediyordu. Pencerelerdeki perdeler her zaman<br />
kapalı olmalıydı ki rahat ettiği karanlıkta verimli çalışabilsin. Perdeler ancak bir<br />
fırtınanın şimşekleri çatıları yaladığında açılabiliyordu. O zaman divanına uzanır<br />
kuzey ya da batı semalarını seyre dalardı. Yanında çalışanlar kendi kendine<br />
konuşma huyunun farkındaydılar ama özellikle yalnız kalmayı yeğlediği bu<br />
seyirler sırasında bunun bir hitabete dönüştüğünü görürlerdi kapı aralığından.<br />
Fakat tüm bu gerilime ve anormal belirtilere karşın Tesla'nın yaratıcı dehası<br />
parıldamaya devam ediyordu. 1906 yılında ellinci yaşını kutlarken ve bir sürü<br />
dava ile boğuşurken muhteşem türbininin ilk modelini yapmıştı. Muhtemelen<br />
bu fikir bir vakum motoru icat etmeye çalıştığı çocukluk yıllarının, dağlarda<br />
geçirdiği ve okyanus içerisindeki vakumlu bir tüp yolu ile mektup yollamayı<br />
tasarladığı yılların verdiği ilhamın bir hediyesiydi kendisine. Pervanesiz türbin
fikri muhtemelen çok öncelerden kaynaklanmakta, çocukluğunda icat ettiği<br />
pervanesiz su türbinine kadar uzanmaktaydı.<br />
Kaynağı her ne olursa olsun, bu türbin üç kilodan daha hafifti ve otuz<br />
beygirgücü enerji üretiyordu. Daha sonraları iki yüz beygirgücü ile işleyen daha<br />
büyük modeller de inşa edecekti. "Yaptığım, buharın önünde sağlam bir duvar<br />
olması gerektiği fikrini çürütmek ve fizikçilerin her zaman bildikleri ama faydalanamadıkları<br />
iki ilkenin pratik bir uygulamasını gerçekleştirmektir. Bunlar<br />
yapışma ve akışmazlık ilkeleridir."<br />
Julius C. Czito, Tesla'nın uzun süredir makine işçiliğini yapan Kolman<br />
Czito'nun oğlu, Long Island Astoria'daki atölyesinde bu türbinin değişik<br />
versiyonlarını yapacaktı. Melon Şapka Güç İstasyonu denilen makinenin rotoru<br />
(OZ1) Alman gümüşünden yapılmış çok ince disklerden oluşmaktaydı ve bir<br />
şaftın merkezine yerleştirilmişti. Küçük silindirler içinde yerleştirilerek<br />
kaplanmıştı. "Herhangi bir sıvıdan enerji elde ederken" diye açıklıyordu Tesla,<br />
"çevreye yayılır ve merkezden çekilir ama sıvıya enerji verilirken tam tersine<br />
merkeze yönelir ve çevreden çekilir. Her iki durumda da diskler arasından<br />
spiral bir yol izleyerek geçer ve tamamıyla moleküler bir devinim ile enerji verir<br />
ya da yüklenir. Bu yeni yöntemle buharın ısı enerjisi ya da patlayıcı karışımlar<br />
çok ucuza elde edilebilir..."<br />
Kullanım alanlarında sınır göremiyordu. Benzin ile otomobilleri ve uçakları<br />
çalıştırmakta kullanılabilirdi. Transatlantik gemileri üç gün içinde Atlantik'in<br />
diğer yakasına ulaştırabilirdi. Trenlerde, kamyonlarda, soğutmada, tarımda,<br />
sulamada ve madencilikte kullanılabilirdi ve benzinle olduğu gibi buharla da<br />
çalışabilirdi. Bu türbinle çalışan geleceğin otomobilini bile tasarlamaya<br />
başlamıştı. Tüm bunların yanı sıra türbinin geleneksel modellere kıyasla<br />
oldukça ekonomik olacağına da inanıyordu.<br />
Tesla türbini teoride onaylanmaya başlanınca ruhunun okşandığını<br />
hissedecekti. Savaş Dairesi subayları bile bunu "dünya için yeni bir şey" olarak<br />
lanse etmişlerdi ve "derinden etkilendiklerini" bildirmişlerdi.<br />
Tesla en sonunda sonsuz aşağılanmalardan ve borçlardan kurtulacak gibi<br />
görünüyordu. Ağabeyi Daniel'in çok uzun zaman önceki ölümü ile annesinin<br />
ölümünün ve Wardenclyffe'in parçalanmasının birbirine geçtiği karabasanlar<br />
azalmaya başlamıştı. Şu anda tek ihtiyaç duyduğu şey sermayeydi ve böylece<br />
türbin onu tekrar zirvedeki yerine yerleştirecekti. Kafasında olası yatırımcıların<br />
isimlerini tartmaya başlamıştı bile.<br />
18. NOBEL SORUNU<br />
J. Pierpoint Morgan'ın St. George kilisesindeki cenaze törenine katılan insanlar<br />
bir dönemin kapanışına da tanık oluyorlardı. Tesla'ya da galerideki yerini<br />
belirten bilet, daha iyi bir yer ayarlanamadığı için özür dilenerek ulaştırılmıştı.<br />
Törenden bir ay sonra Tesla, Morgan Ailesi'nin varisi J. P. Morgan ile bir<br />
görüşme ayarlayacaktı. Genç banker ve yatırımcı Tesla ile yeni türbininin ticari
olanakları üzerine konuşacaktı daha çok. Altı gün sonra şirketten Tesla'nın<br />
türbini için dokuz ay için yüzde altı faizle 15 bin dolarlık bir kredi açılacaktı.<br />
Tesla görüşmelerinden sonra genç işadamına en son icadının özelliğini ve<br />
gücünü etkileyici sözcüklerle anlatan bir mektup yazmıştı: "Bir uzman olarak<br />
değil ama bir kahin olarak bunun gücünü, dünyanın geleceği için ne kadar<br />
önemli olduğunu biliyorum. Beni sizin gibi güvenilir ve güçlü adamlara<br />
bağlamasından büyük bir heyecan duyuyorum..."<br />
Ne var ki bu kadarıyla kalmayı beceremeyecekti. Genç Mor-gan'a babasının,<br />
kendisini herkesin yüzüstü bıraktığı War-denclyffe projesi için de 150 bin<br />
dolarlık bir kredi açmış olduğunu anlatacaktı. Hemen arkasından da bir tanesi<br />
radyo yayını diğeri de türbin üretimi için iki şirket kurmayı önerecekti.<br />
Genç Morgan ise buna karşılık iki firmanın kurulmasında kendisinin ortak<br />
olamayacağını ama Tesla'nın bir an önce bu iki şirketi kurup kar etmeye<br />
başlaması halinde 150 bin doların geri ödenmesine başlamasını beklediğini<br />
bildiren bir mektup gönderecekti mucide. Aralarındaki diyalog bununla nihayet<br />
bulmayacaktı ama konuşulan sözcüklerin zenginliği de bir hayli azalacaktı.<br />
Bu arada Tesla da türbinin Avrupa lisans haklarını almaya başlamıştı. Prens<br />
Albert'in araya girmesi ile Belçika hakları için 10 bin dolar alabilmeyi<br />
başarabilmişti. İtalya'daki imtiyaz haklarından da 20 bin dolar gelir elde etmeyi<br />
bekliyordu. Amerika'da otomobil ve trenlerin aydınlatılması için birkaç kontrat<br />
imzalamıştı ve birkaç pratik düzenleme üzerine çalışmaktaydı. Bununla birlikte<br />
ihtiyaç duyduğu sermayeye ulaşmaktan uzaktı.<br />
Hayal kırıklıklarını felsefi bir yaklaşımla savuşturmaya çalışıyordu ve kendi<br />
zamanı için -belki de kendi zamanının da ötesinde- eksiksiz bir fikir<br />
geliştirmişti.<br />
"Evrenin ortasındaki dişlilerden başka bir şey değiliz" diye yazıyordu Morgan'a<br />
"ve şu kaçınılmaz bir sonuçtur ki kendi zamanının ötesinde olan yol gösterici<br />
anlaşılamayacak ve hayal kırıklığına uğrayacak, acı çekecektir; gelecek<br />
nesillerin daha yüksek takdiri ile memnun olacaktır."<br />
Morgan Noel'den hemen önce Amerika'ya döndüğünde yine Tesla'nın önerileri<br />
ile karşılaşacaktı. Yine çaresiz kalmıştı. "Bu gidişat neredeyse tüm ümidimi<br />
yitirmeme yol açacak. Paraya çok ihtiyacım var ve bu hayati anda bir türlü para<br />
bulamıyorum. Siz yardım için başvurabileceğim neredeyse yegane<br />
insansınız..." Mektubuna milyarder işadamına mutlu Noeller dileyerek son<br />
veriyordu. Morgan ise buna zaten verilmiş olan kredilerin faizini içeren bir<br />
fatura ve yine yeni yıl için iyi dileklerle mukabele edecekti.<br />
1914 yılının Ocak ayında Tesla, Dünya Savaşı tehlikesine karşın Alman<br />
hükümetine teslim edilmek üzere yollanacak bir türbin için Morgan'dan 5 bin<br />
dolar isteyecekti. Yurduna sadakat konusunda vicdanı rahattı çünkü Birleşik<br />
Devletler hükümetine de bir teklif götürmüş ama Savaş Dairesi'nin icadı<br />
hakkındaki olumlu değerlendirmelerine karşın bir yanıt alamamıştı. Bu sefer<br />
Morgan yumuşayacak ve Tesla'ya biraz daha kredi açacaktı. İki ay sonra Tesla,
Morgan'a bir otomobil hızölçerini finanse etmesini ve yeni bir şirketin<br />
hisselerinin üçte ikisini almayı önerecekti. Acı bir şekilde yeni türbinle ilgili bazı<br />
sorunlar yaşadığı ortaya çıkıyordu; uzun süre yüksek hıza dayanabilecek bir<br />
metal henüz üretilmemişti ve bu da en azından geliştirilmesinin ilk safhalarında<br />
hiç de ucuza getirilebilecek bir iş değildi. Daha çok zamana ihtiyacı vardı ve bu<br />
da daha uzun süreli mali desteğe ihtiyaç duyacağı anlamına geliyordu.<br />
Ama Morgan'ın sekreteri bu defa tüm yolları kapayacak ve genç işadamının<br />
artık yeni icatlarla ilgilenmediğini söyleyecekti. Kış boyunca Tesla tekrar tekrar<br />
arayacaktı Morgan'ı. "Lütfen bunu bir diğer yardım çağrısı olarak kabul<br />
etmeyin" diyordu ama aslında umarsız bir çağrıydı bu. Bu arada ofisini de<br />
ihtişamlı Manhattan kulelerinden daha mütevazı Woolworfh binasına taşımıştı.<br />
Kasım ayında Morgan kredilerin süresini uzatacağını ama buna yeni bir miktar<br />
eklemeyeceğini bildirdi Tesla'ya.<br />
Herkes katılaşmaya başlamış gibiydi. Scherff patronuna ödenmemiş maaşların<br />
karşılığında maddi teminat işlevi görecek belgelerin imzalanması için bir not<br />
göndermişti ve en azından bir miktar ödeme yapılacağını umduğunu bildirmişti.<br />
Ama Tesla belgeleri imzalamış ve cevap olarak da yeni türbini hakkındaki<br />
projelerini anlatan bir not yollamıştı.<br />
Kişisel sorunlarının arasında arkadaşlarına yardım edecek zaman<br />
bulabiliyordu yine de. Dört yıl önce Century'nin editörlüğüne terfi ettirilen<br />
Johnson mevkisini tehdit eden bir skandal konusunda Tesla'nın sırdaşlığına<br />
sığınıyordu. Mr Anthony'den gelen, "Ofisin yeni durumu hakkında hiçbir bilgi<br />
sahibi olunmadan yazılmış bir yazı. Acaba kendisine yeni durumdan<br />
bahsettiğimde ne söyleyecek, Tanrı bilir..." diyen bir mektuptan söz ediyordu.<br />
Bu gizemli meselede araya giren Tesla, sorunu halletmek için elinden geleni<br />
yaptığını bildiriyor ve "Ama o denli yoğun bir direnme ve korku ile karşılaştım<br />
ki dişe dokunur bir sonuç elde edemedim... Bu işin peşini bırakmayacağım. Bu<br />
küçük utancın zihninde büyük bir yük oluşturmayacağını umuyorum..." diye<br />
cevaplıyordu Johnson'u. (Çok önceleri, John-son'dan önce, Century'nin<br />
editörlüğünü yapan R. Watson Güder Tesla ile yakın dosttular ancak Mrs Gilder<br />
bir süre sonra kocasının Tesla ile olan yakın ilişkisinden rahatsız olmaya<br />
başlamıştı.)<br />
Fakat bu küçük utanç -bu utancın kaynağı ve içeriği çok sıkı korunan bir sırdı-<br />
Johson'un istifa etmesine yol açacaktı. Le-xington Aveneu'daki meşhur evleri<br />
bir daha asla eskisi gibi huzurlu olamayacaktı bu olaydan sonra. Gerçi Robert<br />
bir süre sonra Akademi Sekreterliği işini bulacaktı ama ekonomik durumu<br />
nedeniyle belini bir türlü doğrultamayacaktı. Johnsonlar hala alıştıkları o<br />
partilerle, hizmetçilerle ve Avrupa tatilleriyle süslü hayat tarzından<br />
vazgeçemiyorlardı ama borç bataklığına da gittikçe daha fazla gömülüyorlardı.<br />
İki dost sürekli lükslerini karşılayabilmek için birbirlerinden borç para almaya<br />
başlamışlardı. Diğerinin kefaletini ödeyen kişi, ne kadar şaşırtıcı olsa da,<br />
genellikle Tesla oluyordu.<br />
Birleşik Devletler için Almanya'ya karşı savaşa girmek kaçınılmaz olmaya<br />
başlamıştı. Tesla ve genç John Hays Hammond, genellikle Hammond'un etkisi
ile, geliştirdikleri robot teknolojisi ile bu durumdan çıkar sağlamayı<br />
planlıyorlardı. Hammond, Tesla'nın prensiplerini uygulayarak nereye giderse<br />
gitsin kendisini takip eden, motoru gözlerinin arkasına yerleştirilen ışık<br />
dalgalarına bağımlı çalışan robot bir köpek geliştirmişti. Robot köpek fikri<br />
amiralleri ve generalleri pek cezp edeceğe benzemiyordu ama Hammond,<br />
Boston limanında mürettebatsız bir yatı yö-netebilmeyi de başarmıştı ve iki<br />
mucit ortaklaşa bir tele-otoma-tik şirketi kurmayı tasarlıyorlardı. Hammond<br />
otomatik bir seçici sistem geliştirmeye çalışıyordu ve Tesla da birkaç yıl önce<br />
geliştirdiği yönlendirilebilir torpidonun Savaş Dairesi'nin ilgisini çekeceğini<br />
düşünüyordu. Fakat birlikte hareket etme planlarını uygulayamayacaklardı.<br />
Kariyerinde ulaştığı yere karşın Tesla hala vatandaşlığı ile ilgili olarak<br />
kamuoyunun kafasında oluşan soru işaretlerinin yükünü hissediyordu<br />
omuzlarında. Washington Post'ta yayınlanan bir yazıda, sık tekrarlanan bir<br />
yanlışlık yapılıyor, kendisinden Balkanlar'in ünlü bilim insanı olarak söz<br />
ediliyordu. Washing-ton'daki bürokratlar arasında hayli yaygın olan sözlerle<br />
"Burada icat edilmemiş" durumuyla da sık sık karşılaşıyordu. Yaptığı işin<br />
kalitesi ne olursa olsun ve toplumun bu çalışmalardan elde edeceği kazanç ne<br />
olursa olsun, bu etmen belirleyici olabiliyordu.<br />
Ama hiçbir şey Tesla'ya yeniliklere direnen geleneksel düşmanları -atalet ve<br />
çıkar ilişkileri- kadar zarar vermiyordu. Bir gazeteci donanma mensuplarından<br />
birine Tesla türbinine destek fonu açmayı düşünüp düşünmediklerini<br />
sormuştu. Donanma Araştırma Bürosu'nun temsilcisi kendisine şu cevabı<br />
verecekti: "Sık sık bu yönde telkinler alıyoruz. Ama samimi olmak gerekirse, şu<br />
anda endüstri Parson türbinine uyumlu olarak inşa edilmiş durumda, bu<br />
durumu değiştirmenin maliyeti ve takvimi hiç de azımsanacak gibi değil..."<br />
Bazen Tesla'nın icatları yurtdışında Amerika'da olduğundan daha çok ses<br />
getiriyordu. 1915 yılında telsiz patentlerini kullanma lisansına sahip bir Alman<br />
şirketi Birleşik Devletler Donanma Radyo İletişim Servisi için bir radyo<br />
istasyonu kurmuştu. İstasyonda kullanılan ekipmanın telif haklarından da Tesla<br />
bin dolara yakın bir gelir sağlamıştı.<br />
İstasyonun baş mühendisi 20 bin kilometre uzaklıktan gönderilen mesajları<br />
algılayabildiğim söylediğinde bunu sakinlikle karşılamıştı çünkü o bunun<br />
olanaklı olduğunu çok önceden biliyordu. "Böylece benim 1899 ile 1900 yılları<br />
arasında gerçekleştirdiğim deneylerin geçerliliğini ispatlamış oluyorsunuz"<br />
diye cevap verecekti. Ne yazık ki patlak veren savaş nedeniyle telif haklarından<br />
elde ettiği gelir de kesilecekti; istasyon da Amerika'nın savaşa girdiği 1917<br />
yılında kapatılacaktı.<br />
New York Times, 6 Kasım 1915 tarihinde, Londra Reuters haber ajansına<br />
dayanarak birinci sayfadan verdiği bir haberle Tesla ve Edison'un Nobel fizik<br />
ödülünü paylaşacaklarını duyuruyordu. Ertesi gün Times'dan gelen bir<br />
muhabire kendisine bu konuda hiçbir resmi bilgi ulaştırılmadığını anlatacaktı<br />
Tesla. Ama, ödülün kendisine veriliş sebebinin telsiz enerji nakli konusundaki<br />
çalışmaları olabileceği konusunda fikir yürütüyordu. Bunun sadece dünyevi<br />
değil "yarattığı kozmik çaptaki etkilerle" evrensel bir değeri olduğunu<br />
söylüyordu.
Muhabire daha sonra patlayıcıların değil elektrik dalgalarının silah olarak<br />
kullanılacağı bir geleceğin savaşlarını anlatmaya başlayacaktı. Daha sonra ise<br />
yapıcı bir yaklaşımla, "Göklerin aydınlatılabileceği, okyanusların<br />
evcilleştirileceği; denizlerin sulama için, toprağın gübreleme için, güneşin de<br />
enerji elde etmek için kullanılacağı" bir gelecekten de bahsedecekti.<br />
Edison'un hangi sebeple Nobel ödülüne layık görüldüğü kendisine<br />
sorulduğunda da incelikle bu beyefendinin bir düzine Nobel ödülünü hak<br />
ettiğini söyleyecekti. Edison ise, kendisine bu konuda fikri sorulduğunda,<br />
resmi bir tebligat almadığını söyleyecek ve bu konuda daha fazla yorum<br />
yapmaktan kaçınacaktı.<br />
Robert ve Katharine bu habere şaşılmamış, çok sevinmişlerdi. Hemen<br />
kendisine bir tebrik mesajı yollayacaklardı. Her zamankinden ağırbaşlı bir tavır<br />
takınmaya başlayan Tesla da, "Aslında birçok kişi bu ödüle layık. Ama teknik<br />
literatüre benim adımla geçen en az dört düzine buluşla ben de bu onura daha<br />
az layık değilim. Bu, hata yapmaya eğilimli bir grup insanın değil, pek nadiren<br />
hata yapan tüm insanlığın bahşettiği gerçek ve kalıcı bir şereftir. Bana kalsa<br />
buluşlarımın herhangi birine gelecek bin yılın Nobel ödüllerini verirdim."<br />
Bundan sonraki gelişmeler biraz daha karmaşıktı. Batı basını bu haberi almış<br />
ve gerçekliğini kontrol etmeden tüm ülkeye yaymıştı. Times'da bir kere daha<br />
Tesla ile Nobel ödülünün sahibi sıfatıyla yapılan bir röportaj yayımlanacaktı.<br />
Muhabire anlattığı hikayeler tipik Tesla tarzıydı. Dünyanın ses nakli<br />
konusundaki fikirlerini hala anlayamayışına hayret ettiğini söylüyor, New<br />
York'tan telefon eden her hangi birinin, hiçbir ara teçhizata gerek duymadan<br />
dünyanın istediği yeri ile konuşabileceği, Avrupa'daki savaş manzaralarının<br />
beş dakika içerisinde Amerika'dan seyredilebileceği bir teknolojinin<br />
geliştirileceğinden söz ediyordu.<br />
Dünyadan geçecek olan akım, verici istasyonundan sonsuz bir hızla yayılacak,<br />
12 bin kilometre gibi bir mesafe sonrasında ışık hızına doğru yavaşlamaya<br />
başlayacak, daha sonra bu bölgede tekrar hızlanarak alıcı istasyonuna sonsuz<br />
bir hızla ulaşacaktı. "Bu mucizevi bir olay. Telsiz insanlık tarihine bir kasırga<br />
gibi girmek üzere. Bir gün dünya çapında kurulacak, sözgelimi, altı istasyon<br />
sayesinde tüm dünya insanları birbirleri ile salt ses yolu ile değil, görüntü<br />
aracılığı ile de haberleşebilecekler."<br />
Fizik bilgisindeki eksikliğe karşın (Tesla ışıktan daha hızlı seyahat edecek bir<br />
varlık olamayacağı fikrine karşı çıkıyordu) kehaneti kusursuzdu. Elbette ki<br />
bugünün eşzamanlı-mikrodalga yayan televizyon uydularını öngörebilecek bir<br />
zamanda yaşamıyordu ama buna yakın bir şeyler zihnini meşgul ediyordu; ne<br />
de olsa daha gençken ekvatorun çevresinde dünya ile eşzamanlı dönecek bir<br />
çember kurma projesi hayallerini süslüyordu.<br />
Televizyonu icat edemedi ama hayal edebiliyordu. Dört yıl sonra Johnson,<br />
Tesla'ya, futbol maçlarını evden seyredilebilecek bir şekilde ekrana
yansıtabilecek bir icat olup olamayacağını soracaktı. Tesla, "Şov dünyasına<br />
girmeden de zengin olabileceğimi düşünüyorum" diye cevap verecekti.<br />
Literary Digest ve The Electrical World of New York 14 Kasım baskılarına<br />
Edison ve Tesla'nın Nobel ödülünü paylaşmaları üzerine bir haberle girmeye<br />
hazırlanıyorlardı ki Reuters'in bu defa Stockholm'den geçtiği bir haber bomba<br />
etkisi yaratacaktı. Nobel Komitesi, ödülün, X ışınlarını kristalin yapısını anlamak<br />
amacıyla kullandıkları çalışmaları vesilesiyle İngiliz bilim insanı Profesör W. H.<br />
Bragg ve oğluna layık görüldüğünü duyurmuştu.<br />
Ne olmuştu? Nobel Ödülü Vakfı bir açıklama yapmaktan kaçınıyordu. Bir<br />
biyografi yazarı yıllar sonra Tesla'nın, önemli keşiflerde bulunan bir bilim insanı<br />
olarak ödülü basit bir mucit olan Edison'la paylaşmayı reddettiğini öne<br />
sürecekti. Bir diğer biyografi yazarı bu teoriyi daha da ileri götürecek,<br />
Edison'un sadistçe ve şeytanca bir tavırla paraya acilen ihtiyaç duyduğunu<br />
bildiği Tesla'yı 20 bin dolardan mahrum etmek için ödülü almayı reddettiğini<br />
yazacaktı.<br />
Ama ne Tesla'nın, ne de Edison'un ödülü reddettiğine dair somut herhangi bir<br />
delil vardır. Nobel Vakfı, "Bir kimsenin ödülü almayı reddetme eğiliminde<br />
olduğuna dair bir söylenti nedeniyle ödülün verilmekten vazgeçilmesi fikri akla<br />
yakın bir açıklama olamaz" yorumunda bulunacaktı basitçe. Ama vakıf Edison<br />
ve Tesla'nın ilk tercihleri olduğu görüşünü de reddetmiyordu.<br />
Edison yeterince üne ve servete sahipti, böyle bir onura da ihtiyaç<br />
duymuyordu belki de. Ama Tesla'nın hayal kırıklıklarına bir yenisi daha<br />
eklenmişti. Ve şurası muhakkak ki bu olay hiç de iyi bir reklam olmamıştı onun<br />
için.<br />
19. UÇAN SOBA<br />
Yeni türbinin geliştirilmesinde karşılaşılan zorluklar hiç de yabana atılır cinsten<br />
değildi. İlk yaptığı modelin başarısı ile umutlanan Tesla, buharla çalışacak daha<br />
büyük bir tasarımın yapımı için New York yakınlarındaki Waterside<br />
İstasyonu'nda çalışmalarına başladı. Burası Edison'un kasabasıydı ve halkın<br />
çoğunluğunu da Edison Şirketi'nde çalışan mühendisler oluşturmaktaydı. Daha<br />
işin başından sorun çıkacağı belli olmuştu. Mühendisler Tesla'nın işe öğleden<br />
sonraları saat beş gibi gelmesinden, parasal olanaksızlıklar yüzünden türbinin<br />
yeterli test edilememesinden şikayet ediyorlardı. Sonunda üç türbinin<br />
üretilmesi için Milwaukee'deki başka bir şirkete başvurdu. Ancak<br />
mühendislerle arasındaki gerginlik değişmeyince testleri terk etti.<br />
Türbin üretiminde bir başka önemli sorun daha vardı. Saniyede 35 bin gibi<br />
yüksek devirlerde, merkezkaç kuvveti metalin dönen diskler arasında<br />
sıkışmasına sebep oluyordu. Gerekli metalin geliştirilebilmesi için teknoloji<br />
henüz yetersiz kalıyordu.<br />
Westinghouse'un tren yolları ve aydınlatma şirketinin yöneticisi kendisinden<br />
yeni türbin hakkında bilgi istediğinde Tesla türbininin hafifliği ve yüksek
performansı ile diğer tüm modellerden daha üstün olduğunu bildirecekti.<br />
Aslında türbini küçük bir uçak modelinde denemek istediğini söylüyordu.<br />
"Bu sizi şaşırtmasın" diye yazıyordu, "beni bir gün New York'tan Colorado'ya<br />
küçük gaz sobalarına benzer bir uçakla seyahat ederken görebilirsiniz." (Uçak<br />
ancak otuz kiloya yakın bir ağırlıkta olacaktı ve gerektiğinde bir pencereden<br />
kalkış ya da iniş yapabilecekti.)<br />
Bu hayal çok etkileyici olmakla beraber Westinghouse'un sipariş vermesini<br />
sağlayacak kadar gerçekçi görünmüyordu. Bunun üzerine türbin geliştirme<br />
çalışmalarını devam ettirebilmek amacıyla iki şirket için aynı anda çalışmaya<br />
başlayacaktı. Bu, Tesla için yeni bir şeydi.<br />
Türbinin, yanıcı gazlarla da çalıştırılabilmesini sağlayacak bir şekilde, valflı<br />
silindirini geliştirmişti. Bu mekanizma, Fle-ming'in vakum-diyotu ile birlikte,<br />
geleceğin modern akışkan tekniklerinin temelini oluşturacaktı. Ama<br />
diğerlerinde olduğu gibi bu keşfinden de kar etmeyi başaramayacaktı.<br />
Bugün Tesla'nın türbini çok önceden hak ettiği ilgiyi yeniden çekmeye<br />
başlamıştır. Birçok şirket Tesla türbinine dayandırdıkları teknolojileri<br />
yenileyerek ve uyarlayarak birçok kullanım alanında faaliyet göstermektedir.<br />
Ancak geleceğin başarıları ile günün faturaları ödenemiyor-du. Tesla günlük<br />
çalışmalarının ve Delmonicolar'daki eğlencenin giderlerini karşılayabilmek için<br />
hayli çaba harcıyordu. Aidatlarını ikinci kez ödemediği için Oyuncular Kulübü<br />
üyeliğinin düşürülmesi tam bir sosyal çöküşü ifade ediyordu. Mark Twa-in'in ve<br />
Stanford White'ın yokluğunda zaten eski uğrak yerlerinin de tadı tuzu<br />
kalmamıştı.<br />
Gazetelerde adına hala sık rastlanıyordu, eşsiz hayal gücü hala manşetleri<br />
süslüyordu. Gerçeğe dönüşmese bile fikirleri büyük bir haber değeri taşıyordu<br />
zaten. English Mechanic and Science dergisinde "Tesla Med-Ceziri Savaşı<br />
İmkansız Kılacak" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Patlayıcılar kullanılarak<br />
okyanusta istendiği zaman devasa dalgalar yaratılabileceğinden söz ediyordu.<br />
Zihninin çocuksu yanının bunun gibr iddialar ortaya attığına daha önce de<br />
rastlanmıştı.<br />
Times'a yazdığı bir mektupta icatlarına hiçbir zaman hak ettikleri değerin<br />
verilmediğinden yakınıyordu. Mektubun yayınlandığı sayfanın yarısında da<br />
üzüntüsünü ve hayal kırıklığını ikiye katlayan bir kişiden, zamanın yeni<br />
kahramanından, Orville Wright'tan söz edilmekteydi.<br />
Wright'la yapılan röportaj başkent Washington'daki düz bir çayırlıkta<br />
gerçekleştirilmişti. Daha önceleri pek çok kereler ha-valandırabilmeyi başardığı<br />
uçağı ile bir deneme uçuşu daha yapmak üzereydi. Ancak bu uçuş her<br />
zamankinden daha önemli ve özel bir deneme olacaktı, zira başkan. Tedy<br />
Roosevelt, Beyazsa-ray'dan Wright'a Birleşik Devletler'in ilk uçan başkanı olma<br />
sıfatına nail olabilmek için kendisinden davet beklediğini söylemişti.
Wright'ın o an içinde bulunduğu gayet sinirli ruh hali bu şartlar altında hoş<br />
görülebilir bir durumdu. Nitekim işin tek tehlikeli yanı haşmetli başkanın bütün<br />
o uzun botları, koruyucu gözlükleri ve kaskı giyerek hayli gülünç bir duruma<br />
düşecek olması değildi. Denemenin ne kadar tehlikeli sonuçlar<br />
doğurabileceğinin farkında olan Wright, Amerika Birleşik Devletleri başkanının<br />
hayati sorumluluğunu kendi üzerine almak istemiyordu haklı olarak. Ama<br />
başkana hayır demek de daha az riskli bir iş değildi.<br />
Binlerce kişilik bir izleyici topluluğu deneme uçuşunun yapılacağı meydanda<br />
toplanmış, Wright'ın karar vermesini bekliyordu. Wright, motoru tekrar söküp<br />
takarak son denetlemeleri yaparken düşünmeye de fırsat bulmuştu. En<br />
sonunda rüzgar ölçerini kaldırdı ve sonuçlarını incelemeye başladı. Topluluk<br />
nefesini tutmuş bekliyordu. Hafif bir meltem aletin kanatlarını şi-şiriyordu. En<br />
sonunda rüzgar ölçerini indirecek ve yiğitçe "Uçuş gerçekleştirilemez"<br />
diyecekti.<br />
Aynı sayfada, bir sütun ötede Tesla'nın havacılık üzerine fikirlerine yer<br />
verilmişti dergide. Bütün hayatı boyunca yüksek süratli gelişmiş uçak motorları<br />
tasarımı üzerinde çalışmıştı ama tek bir patent dahi almamıştı. Bu arada<br />
rekabetin nelere mal olabileceği üzerine de hiç düşünmüyordu:<br />
"Sonradan üretilen diğer tüm uçakları, prototipleri olan Langley'in yanına<br />
koyarsanız göreceksiniz ki tam anlamıyla kaydedilebilmiş tek bir somut<br />
ilerleme dahi yoktur. Aynı pervaneler, aynı motorlar, aynı dümenler, kayda<br />
değer tek bir gelişme yoktur... buna karşın yarım düzine havacı göklerin hakimi,<br />
imparatoru ilan edilmiştir. J. D. Rockfeller'a bu unvanı layık görmek çok daha<br />
uygun olacaktı. Ama yüksek kalitede yanıcı akaryakıtın sağlanmasına kadar<br />
kendi ağırlıklarının birkaç mislini yerçekimine karşı kaldırabilen motorlar<br />
üretilemeyecektir."<br />
Langley uçağının hava boşluğuna maruz kaldığı takdirde çakılacağını,<br />
helikopterin, diğer dezavantajları bir yana bırakılırsa, bu açıdan çok daha<br />
güvenli olduğunu söylüyordu.<br />
Havadan daha ağır bir hava taşıtının ise tamamen yeni ilkeler doğrultusunda<br />
inşa edileceğini, bunun da gerçekleşmesinin pek yakın olduğunu öngörüyordu.<br />
"Bunun gerçekleşmesi sanayi ve ticaret dünyasında yepyeni bir çığır açacaktır.<br />
Yeter ki hükümetler telsiz enerji naklinde olduğu gibi İspanyol Engizisyon<br />
Mahkemesi tavrı takınmasınlar. Bu, insanlığı göklerin gerçek hakimi kılmaya<br />
yetecektir."<br />
Elbette bu öngörüler her zamanki gibi acılarının deşilmesine ve diğerlerinin<br />
ona karşı duyduğu hıncın artmasına neden oluyordu ama yine her zaman<br />
olduğu gibi kehanetleri gerçek olacaktı. Waldorf'ta bir amiralle yemek yeme<br />
şerefine eriştiğinde "havacılık gemilerinden" bahsedecek ve yine telsiz telefon<br />
görüşmelerinin bir gün tüm dünyaya yayılacağından dem vuracaktı.<br />
Hafif uçağının, ya da uçan sobasının -günümüz terminolojisinde bu hava<br />
taşıtlarına (basit helikopterlerle karıştırılmaması gerekir) VTOL, dikey kalkış ve<br />
iniş yapabilen uçaklar denilmektedir- patentleri için ancak 1921 ve 1927
yıllarında başvurabilecekti ve patent haklarını 1928 yılında alabilecekti. Aynı<br />
zamanda bu, muhtemelen finansman eksikliğinden, bir prototip üretmeden<br />
patentini aldığı tek icadıydı. Patentleri belgelendiğinde mucit yetmiş iki<br />
yaşındaydı.<br />
Küçük uçak ki Tesla uçağının bin dolardan daha az bir fiyatla satılması<br />
gerektiğini düşünüyordu, helikopteri andıran pervanesi sayesinde dikey kalkış<br />
yapabiliyordu. Kalkıştan sonra pilot bir mekanizma ile pervanenin normal<br />
uçaklarda olduğu gibi burna yerleşmesini sağlıyor ve böylece uçan soba yola<br />
koyuluyordu. Pilot koltuğu, kanatlar yatay pozisyondayken yukarı bakacak<br />
şekilde kendi etrafında dönebiliyordu. Tesla'nın güçlü ama çok hafif türbini<br />
sayesinde uçak büyük bir hızla öne doğru atıla-biliyordu. Aynı işlem tersi<br />
yönde tekrarlanarak uçağın -garaj çatısı, oturma odası, ya da küçük bir geminin<br />
güvertesi gibi dar alanlara- iniş yapması sağlanabiliyordu.<br />
Tesla'nın dikey kalkış fikri ölümünün üzerinden on yıl geçtikten sonra işlerlik<br />
kazanabilecekti ancak. 1950'lerin ilk yıllarında Convair ve Lockheed, daha<br />
sofistike mühendislik teknikleri kullansalar da, özünde Tesla'nın prensibine<br />
sadık kalan yeni modeller üretmeye başlayacaklardı. Bu taşıtların en başarılısı<br />
Convair'in ürettiği XFY-1 idi. "Pogo" yaklaşık dört ton ağırlığında 5.850 beygir<br />
gücünde Allison T-40 turbo motora sahip bir savaş uçağıydı. Karada iken<br />
kuyruğu yerde, burnu göklere bakar bir şekilde duruyordu. Harekete geçtiğinde<br />
dikey kalkış yapıyor, sonra doksan derecelik bir rotasyonla yatay pozisyon<br />
alıyordu. 4.500 metre yükseklikte, saatte 965 kilometre hıza çıkabilecek şekilde<br />
dizayn edilmişti.<br />
"Pogo" testlerde genellikle başarılı olmasına karşın donanma üretime<br />
geçmekten vazgeçmişti. Allison motorun gerektiği kadar güçlü olmadığına ve<br />
pilotun döner koltuğunun ani değişiklikler için yetersiz olduğuna karar<br />
vermişlerdi.<br />
Buna karşın dikey iniş ve kalkış yapabilen tam teçhizatlı bir hava taşıtının ticari<br />
ve askeri avantajları da göz ardı edilemeyecek kadar çoktu. Başarılı testler<br />
üzerinden birçok yeni deneme gerçekleştirildi. Ancak 1980'lere kadar bu<br />
sistemde istenilen noktaya ulaşılamadı. En sonunda uçağın gövdesinin değil,<br />
motorlarının doksan derecelik bir rotasyonu gerçekleştirebildiği, bu şekilde<br />
dikey iniş ve kalkışın mümkün olabildiği bir sistem geliştirilecekti. Bu sistemle<br />
üretilen Amerikan modellere "Harrier" Sovyet modellere ise Yak-36 adı<br />
verilmiştir.<br />
Tabii ki bugünün VTOL'leri yanında Tesla'nın ufak-uçan sobası bir hayli ilkel<br />
kalmaktadır. Ama jet motor teknolojisinin geliştirilmesinden onlarca yıl önce<br />
bunun başka türlü olması da düşünülemez. 1950'lerde Convair ve Lockheed'in<br />
gerçekleştirdiği testler Tesla'nın modelinin VTOL araştırma geliştirme<br />
çalışmalarında kaçınılmaz bir ilk basamak teşkil ettiğini gözler önüne<br />
sermektedir. Yugoslav Review dergisi Tesla'nın çalışmalarının güçlendirilmiş<br />
uçuşun gelişmesinde ilk adımı teşkil ettiğini öne sürmüştü bir sayısında. Bu<br />
saygın dergi, Tesla'nın Belgrat'taki kağıtları arasında bir roket motoru<br />
geliştirme çalışmalarının 1895 yılındaki laboratuvar yangını ile birlikte sona<br />
erdiğini gösteren belgelere rastlanıldığını öne sürüyordu.
Belgrat'taki Nikola Tesla Müzesi'nde ayrıca jet-itişli, dört tekerlekli ve hem<br />
havada, hem karada gidecek tarzda bir "aeromo-bil"in tasarımlarına da<br />
rastlanılabilir. Müze yetkililerine göre bunlara ilaveten "Tesla'nın ölümü ile<br />
değerlerini yitiren yakıt, beygir gücü ve başka bazı şeylerin hesaplamalarını<br />
içeren" çalışmalar da müzede koruma altına alınmıştır. Bunun yanı sıra<br />
gezegenler arası seyahat edebilecek bir gemi de tasarlamıştı. Tabii bu<br />
bilgilerden Batılı meslektaşları asla haberdar edilmemişti.<br />
Ayakları "dünyaya" bastığı zamanlarda Tesla, özel tasarım aydınlatma tüpleri<br />
ve havalandırma sistemleri üzerinde çalışıyordu. Bu arada yatırımcılara,<br />
üreticilere türbininin çelik imalathaneleri ve fabrikalardan yayılan atık gazla da<br />
çalıştırılabileceğini anlatan mektuplar yazıyordu. Bu sayede bacalardan duman<br />
çıkmayacak, tükenebilir yakıt kaynakları için de endişelenmeye gerek<br />
kalmayacaktı.<br />
Hayal gücü geleceğin dünyasında seyahat ederken mali durumu ise gayet<br />
berbat olan günün koşullarına saplanmış kalmıştı. Mucit ile Scherff arasında<br />
parasal konular ile ilgili olarak sert bir tartışma yaşanmış ama bu durum kısa<br />
süre içinde savuşturul-muştu. Sherff, tefecilerin kendisini sıkıştırdığını,<br />
karısının hastalığı nedeniyle de borca girdiğini anlatıyor, Tesla'nın kendisine bir<br />
miktar ödeme yapmasını umuyordu.<br />
Tesla ise yükseklerden atarak borçlu olduğu Scherff e şu cevabı verecekti:<br />
"Rica ederim üzülmeyin. Biliyorsunuz ki, yaşadığınız deneyimler sıra dışıydı ve<br />
bunlar size maddi kazanç sağ-lamadıysa da içsel yeteneklerinizin gelişmesinde<br />
önemli rol oynamışlardır..." Scherff her zamankinden daha ısrarcı davranınca<br />
bir miktar para göndermek zorunda kalacak ama birkaç şaşaalı laf etmekten de<br />
geri kalmayacaktı: "Üzülerek söylemek zorundayım ki, soğukkanlılığını ve<br />
özgüvenini yitirmeye başlamışsın... Kendini toparlamalı ve kötü ruhları sürgün<br />
edebilmelisin..."<br />
Eski çalışanı ve sadık dostunun ahlaki yanını kuvvetlendirmek için de buhar ve<br />
gaz türbinlerinin ve bir besleme ünitesinin tamamlanmak üzere olduğunu,<br />
bunların devrim niteliğinde olduklarını da sözlerine ekleyecekti. "Şu an bu<br />
icatlarım ile çalışacak yeni lokomotif, otomobil ve torna tasarımları üzerinde<br />
çalışmaktayım. Sonucun muazzam bir başarı olacağından eminim. Tek sorun<br />
nereden ve ne zaman nakit bulabileceğimdir. Ama pek yakında para sel gibi<br />
akmaya başlayacak ve o zaman beni her istediğin an arayabileceksin."<br />
Daha sonra Scherff, Tesla'ya terapötik nitelikli aygıtlarından bir tanesinin<br />
piyasaya sürülmek üzere olduğunu bildirmekten mutluluk duyduğu bir mektup<br />
yazacaktı. Çünkü kendisinin de muhtemelen bunlardan birine ihtiyaç<br />
duyacağını da ekliyordu.<br />
Para hiçbir zaman "sel gibi" akmadıysa da Tesla birkaç büyük finansör<br />
bulabilmeyi başarmıştı. Bu sayede 1910 yılında 400 bin dolar sermaye ile,<br />
başkalarıyla birlikte soğutma gibi ticari kullanım alanlarına hizmet vermeyi de<br />
hedefleyen, Tesla Ozon Şirketi kurulacaktı. Daha sonra da Hoadley ve Knight'ın
mali desteği ile büyük gemilere ve Alabama Kömür ve Çelik Şirketi'ne türbin<br />
üretmek amacıyla bir milyon dolar sermaye ile Tesla Motor Sanayi kurulacaktı.<br />
Bu dönemde Tesla diğer sorunların yanı sıra eski çalışanlarından Fritz<br />
Lowenstein ile de bazı sıkıntılar yaşamaktaydı. Colorado'daki çalışma<br />
günlerinden beri Tesla, Lowenstein'ın sadakatinden şüphe etmekteydi. Alman<br />
mühendisle Wardenclyffe projesinde tekrar birlikte çalıştıklarında güvenini<br />
yeniden kazanacaktı ama birkaç yıl içerisinde parasal konularda aralarında yine<br />
bir anlaşmazlık baş gösterecekti. Lowenstein sonradan radyo aygıtları<br />
konusunda başarılı bir mucit olacaktı.<br />
1916 yılında Marconi Telsiz Telgraf Şirketi ile Marconi'nin patentlerinin<br />
Tesla'nınkilerden etkilendiğini savunan Kilbourne & Clark arasındaki davada<br />
düğümü çözecek kişi olarak tanıklık edecekti. Son anda Lowenstein taraf<br />
değiştirecek ve Marconi'yi destekleyecekti. Yalancı şahitlik ettiği öne<br />
sürülecekti ama hiçbir şey ispat edilemeyecekti. Fakat Tesla'nın dostluğunu da<br />
sonsuza kadar kaybedecekti. 1910 ile 1915 yılları arasında Tesla Alman<br />
mühendise oldukça yüklü miktarlarda borç vermişti. Üç yıl sonra Tesla,<br />
Lowenstein'a protesto çekecek ama kendisini mahkemeye vermeyecekti.<br />
Kendi hesabına hatırı sayılır bir üne kavuşan Anne Morgan da babasının<br />
ölümünden sonra kendi hayat tarzını sürdürüyordu. Tesla'nın türbini gibi Anne<br />
da bir güç istasyonu gibi çalışmaktaydı; hayatı, eğitim, çocuk haklan, kadınların<br />
çalışma koşulları ve göçmen sorunları gibi insani konular çevresinde<br />
dönmekteydi. Zenginlerin moda ve hizmetçi sorunlarına kafasını yormayı hiç mi<br />
hiç düşünmüyordu. Zevkli Avrupa turundan döner dönmez Manhattan'daki<br />
kadın hakları oturumlarına katılabilecek kadar çok yönlü bir insan olmuştu.<br />
Sosyoloji diploması almadan tüm Amerika'yı dolaşmış, kadın derneklerinde<br />
konuşmalar yapmıştı. Hukuk adamlarıyla, evsizler ve sömürülen kadınlar<br />
üzerine toplantılar düzenliyordu.<br />
Tesla'ya gençliğinde duyduğu aşkı unutmuş olmasına karşın onunla olan<br />
ilişkisini de tam anlamıyla bitirmemişti. "Seninle bu kış görüşebilmeyi umut<br />
ediyorum" diyordu, "ve son görüşmemizin üzerinden koca bir yıl geçmiş<br />
olmasından dolayı ne kadar üzgün olduğumu da bilmeni isterim. Geçen tüm bu<br />
aylar çalışmalarına istediklerini kattı mı, arzuladığın ilerlemeyi kaydedebildin<br />
mi...?"<br />
Eski dostunu yeniden kazanmanın mutluluğunu yaşayan Tesla övünmeyi de<br />
ihmal etmeyecekti: "Seninle son görüşmemizden beri kaydettiğim ilerleme<br />
oldukça büyük ve tatmin edici oldu. Fikirler kafamda daha önce hiç olmadığı<br />
gibi hızla uçuşuyorlar. Bunların büyüdüğünü ve geliştiğini görüyor, mutlu<br />
oluyorum, dünyevi anlamda başarılı olduğumu söyleyebilirim." 25 Mart 1911<br />
tarihinde meydana gelen Triangle Fabrikası yangınında, kötü koşullarda ve<br />
düşük ücretlerle çalıştırılan, aynı zamanda çoğunluğunu genç göçmen<br />
kadınların oluşturduğu işçilerden bir çoğu kavrulmamak için camlardan atlamış<br />
ve hayatlarını kaybetmişti. Bu olayın yarattığı öfke dalgası işçilerin<br />
sendikalaşması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi sürecine de bir ivme<br />
kazandırmıştı. Yaralanan birçok işçi güvenlik önlemlerinin ne derece ihmal
edildiğini gözler önüne sermişti. Bu felaket Anne Morgan'ın genç bir kadın<br />
olarak üzerinde durduğu konuların hayata geçmesine katkıda bulundu.<br />
Grevdeki işçilerle birlikte yürüyüşlere katılıyor, davaları için dört bir yana çetin<br />
mektuplar yazıyordu. Giyinişi, art arda sigara içişi, ateşli konuşmalarıyla,<br />
gazetecilerin de kendisini tanımladığı gibi, esaslı bir tipti. Enerjik yaratılışının<br />
"bulunduğu yerin atmosferini elektriklendirdiği" söyleniyordu.<br />
Bir biyografi yazarı Anne Morgan'ın androjen tavırları ile Tesla'nın sözde<br />
aseksüel yaradılışının dostluklarının temelini oluşturduğunu düşünüyordu. Hiç<br />
şüphesiz para ve toplumsal statü daha büyük bir çekim alanı yaratıyordu.<br />
Tesla, yıllar yılı süren amansız para arayışları sırasında, Anne Morgan'ın<br />
babasının ve ağabeyinin kapısını da aşındırmıştı ama Anne bu konuda<br />
kendisine pek de fazla destek çıkmamış, esprili bir şekilde sırtını sıvazlayarak<br />
snop hayat tarzını 'ti'ye almıştı. Yine bir kadın fonu için para toplamaya çalıştığı<br />
sıralarda 'Yoksul Evleri' ve 'Yurttaşlık' başlıkları altında yazılar yazmış ve<br />
Tesla'ya yollamıştı. Yoksul evlerinin barbarların ve kötülerin yuvalan olarak<br />
görüldüğünden dem vuruyordu. Hükümetin bu evlerin durumunun<br />
iyileştirilmesinde etkin bir rol oynaması gerektiğine inanıyordu. Sözlerini şöyle<br />
tamamlamıştı: "Sen de bu fona 100 dolar ile katılan otuz kişiden biri olmak ister<br />
misin?" Tesla'nın bu mektuba bir cevap verdiğini gösteren hiçbir belge<br />
bulunmuyor. Zaten otel kirasını bile ödemekte hayli zorlandığı bir dönem<br />
yaşamaktaydı.<br />
Masasının üzerinde Katharine Johnson'dan gelen yanıtlanmamış bir mektup<br />
daha duruyordu: "Bazen düşünce transferi hakkında bildiklerimi sana da<br />
anlatacağım bir gün gelecektir diye umut ediyorum. Son üç yıl içinde harika<br />
deneyimler yaşadım; bunların çoğu şimdiden flulaştı ve bu nedenle sizin için<br />
bilimsel açıdan oldukça önem taşıdığına inandığım bu tecrübelerin<br />
aktarılamadan silinip gitmesinden korkuyorum. Daha iyi bir tanımlama<br />
bulamadığımdan ben buna 'düşünce transferi' diyorum. Belki hepsi bundan<br />
ibaret de değildir. Seninle birlikte olduğumda bunlardan söz etmek istiyorum<br />
ama bu anlarda konuşmak istediğim esas konulardan başka her şeyden<br />
bahsediyor buluyorum kendimi. Yarın Cumartesi, mutlaka gel."<br />
20. RADAR<br />
Tesla'nın Wardenclyffe yıkımının hemen ertesinde yaşadığı parasal sorunlar,<br />
1916 yılının Mart ayında 935 dolar tutarındaki kişisel vergilerini ödemediği<br />
gerekçesiyle New York'ta mahkemeye çağırılması ile iyiden iyiye yıpratıcı bir<br />
hal almıştı. Zaten eski işvereninin vergileri ile ilgili endişeleri nedeniyle geceleri<br />
uykuları kaçan Scherff'in korktuğu başına gelmişti. Bütün yerel gazeteler<br />
öykünün üzerine atlamıştı. Edison, Washington'da savunma sahasında bir ihale<br />
kapmışken, Westinghouse, General Electric, Marconi ve diğer daha küçük<br />
çaptaki yüzlerce firma Tesla'nın patentleri ile servetlerine servet katarken, talihi<br />
Tes-la'ya hiç de merhametli davranmıyordu.
Mahkemede yıllardan beri Waldorf-Astoria'nın açtığı kredilerle yaşamını devam<br />
ettirebildiğini, tek kuruşu olmadığını ve borç içinde yüzdüğünü itiraf etmek<br />
zorunda kalmıştı. War-denclyffe'in inşa edildiği arazi elinden alınmış ve New<br />
Yorklu bir avukata satılmıştı, her yerde vergi borcu nedeniyle hapse<br />
girebileceği konuşuluyordu.<br />
Yine de tüm bu felaketler zinciri ile eli kolu bağlanmışken, neredeyse otuz yıl<br />
sonra radar adı ile anılacak aygıtın temel prensiplerini keşfedip<br />
yayınlatabilmişti.<br />
Amerika 1 Nisan 1917 tarihinde Birinci Dünya Savaşı'na girdiğinde, Almanlar<br />
müttefiklerin neredeyse bir milyon tonluk gemilerini suların altına yollamıştı.<br />
Herkes denizaltıların tespit edilebilmesini sağlayacak bir yol arayışına girmişti.<br />
Almanlar, Fransa'ya ve İngiltere'ye uçaklar ve zeplinlerle hava saldırılan<br />
düzenliyordu ama bu saldırıların önceden fark edilebilmesini sağlayacak bir<br />
sistem geliştirilememişti. Hava saldırılarının bir gün gelip çok etkili olacağı<br />
tahmin ediliyordu ama hava kuvvetleri o günlerde henüz romantik bir birim<br />
olmanın ötesine geçememişti.<br />
Alman uçakları Paris üzerine ilk defa bomba yağdırdığında Parisliler<br />
sokaklarda toplanıp olayı seyre dalmışlardı. Londralılar şehirlerinin maruz<br />
kaldığı ilk hava saldırısına tanık olabilmek için bahçelerdeki çuha çiçeklerini ve<br />
çimleri ezmeyi bile göze almışlardı. Bir uçağın alevler içinde yere çakılması bir<br />
gazetede "Londralıların hayatları boyunca seyrettikleri en etkileyici bedava<br />
gösteri" olarak anlatılmıştı.<br />
Bombaların kurbanları dahi, The Lancet'te yazılanlara bakılırsa, yaşadıkları bu<br />
olağanüstü ve eşsiz deneyimin etkisiyle fazla bir öfke göstermiyorlardı. Bu olay<br />
halkın savaşın başlangıcından beri yaşadığı duyguları harekete geçiren<br />
deneylerin en şaşa-alısıydı. Savaş İngilizlerin kendilerini daha bir İngiliz gibi<br />
hissetmelerini sağlamıştı.<br />
Bu açıdan bakılınca Tesla'nın radar geliştirme çabalarının da hava<br />
kuvvetlerinden ziyade deniz kuvvetlerine yönelik olması daha anlaşılabilir bir<br />
hale geliyor. "Durağan dalgalar telsiz telgrafın ifade ettiğinin ötesinde bir anlam<br />
taşımaktadır. Örneğin bunların uygun kullanımı sayesinde, verici<br />
istasyonundan yayınlanan dalgalar aracılığı ile dünyanın herhangi bir yerindeki<br />
bir nesnenin, örneğin bir geminin, görece konumunu ya da seyrini, uzaklığını,<br />
ya da hızını tespit edebilmek mümkün olacaktır."<br />
Tanımını yaptığı aygıt II. Dünya Savaşı'na birkaç yıl kala yoğunlaştırılmış bir<br />
program ile geliştirilen atmosferik atışlı radarın özelliklerini taşımaktaydı. Tesla<br />
bunu bir sualtı radarı olarak tasarlamıştı ancak bu elektromanyetik dalgaların<br />
sualtında çok fazla atonasyona maruz kalması nedeniyle mümkün<br />
olamayacaktı. Son yıllarda yapılan araştırmalara karşın halen okyanusların<br />
altından radar, yüksek frekanslı radyo sinyalleri, ya da ışık dalgalarının<br />
istenilen şekilde yayılması sağlanamamıştır. Ancak Tesla'nın çok düşük<br />
frekanslı dalgaları suların içine yayılabilecek ve komünikasyon alanında bir<br />
çığır açacaktı.
Tesla'nın radarı su altındaki nesneleri saptayamıyordu ama o günlerde bu<br />
aygıtın başka bir amaçla kullanılabileceği de düşünülmüyordu. Edison da<br />
donanma ile birlikte bu konuya eğilmeye başlamıştı. Alman U-botlarının bir<br />
şekilde tespit edilebilmesi için yoğun bir çalışmaya girişmişti. Ama en<br />
sonunda, işin içinde Edison'un da olmasına karşın, bunun bir rüya olduğu<br />
düşünülmeye başlanacaktı.<br />
Edison da bu arada gırtlağına kadar donanma bürokrasisinin içine gömülmüş,<br />
araştırma departmanındaki kıyasıya çekişmeden bir hayli bunalmıştı.<br />
Düşünceleri donanma mensupları tarafından küstahça baltalanıyor, bu arada<br />
kendisi de harap oluyordu.<br />
Pasaklı ama varlıklı Edison, Washington'daki dalgalarla boğuşurken, fakir ama<br />
züppe Tesla da New York'ta mücadele veriyordu. Her iki mucit de kendi<br />
aralarındaki uçurum kadar, yeni çağın atom fizikçileri ile kendi aralarındaki<br />
uçurumun da derinleşmeye başladığının farkındaydılar. Artık Einstein'ın<br />
konuşulacağı çağ açılıyordu. Yeni insanlar, branşlaşma henüz altın çağına<br />
girmiş olmasa da, kendi dallarında uzmanlaşıyorlardı. Amerikalı Fizikçiler<br />
Derneği'ne üye oluyorlar ve dergilerinde yayımlananlar dışındaki görüşlere<br />
prim vermiyorlardı. Pratisyenler (mühendisler) ile teorisyenler (fizikçiler)<br />
arasındaki ayrım keskinleşmeye başlamıştı. Artık Tesla, Pupin gibi mucitlerin,<br />
bilim insanlarının, mühendislerin, ya da Edison gibi kimyagerlerin ve mucitlerin<br />
dönemi kapanmıştı.<br />
Yeni fizik dalgalara karşı partiküler tartışmaları öne çıkıyor, Tesla'nın kendine<br />
has kozmik teorisine dayanarak reddettiği Einstein'ın özel izafiyet teorisi<br />
fizikçilerin zihnini meşgul ediyordu. Teorik olarak savunulan dinamik evren<br />
fikrini tam anlamıyla içine sindiremese de Einstein'ın genel izafiyet teorisi bir<br />
bütün olarak 1916 yılında yayımlanacaktı. Einstein bu belirsizlikten rahatsızlık<br />
duyduğu için sonradan evrenin durağan ve değişmez olabileceğini de tam<br />
olarak reddetmiş olmamak için teorisine bir "yumuşatıcı etmen" ekleyecekti. Bu<br />
durum Tesla'ya göre izafiyet teorisyenlerinin neden bahsettiklerini kendilerinin<br />
bile anlamadığının kanıtıydı. Kendisi de bir evren teorisi üzerine çalışmaktaydı<br />
ve uzun süredir üzerinde durduğu (ama yayımlanmayan) dinamik çekim teorisi<br />
üzerine bir bildiri hazırlamaktaydı.<br />
Atom enerjisinin birincisinin işe yaramaz, ikincisinin ise kontrol edilmesini<br />
olanaksız kılacak derecede tehlikeli olduğuna inanıyor ve bunu da sık sık dile<br />
getiriyordu. Einstein'ın da bu konuda ciddi kuşkuları vardı aslında. 1928 yılında<br />
bile Dr. Mil-likan, insanoğlunun atomun enerjisinden faydalanabileceği bir yol<br />
olduğuna inanmadığını belirtiyordu. "Kömürümüz bittiğinde atom enerjisi<br />
kullanabileceğimiz fikri tamamıyla bilim dışı bir ütopyadır..." 1933 yılında Lort<br />
Rutherford "Atomun parçalanması ile elde edilebilecek olan enerji zayıf<br />
olacaktır. Atomun transform edilmesinin ortaya çıkaracağı enerjiden söz<br />
edenler güneşi ay ışığı ile bir tutuyorlar" diyebiliyordu.<br />
'Yeni fiziğe' dair bu nüktelerin bir tanesinin Tesla'nın Nobel ödülünü elinden<br />
aldığını düşündüğü Sir William Bragg'e atfedilmesi belki de acılarını<br />
depreştirmişti. Bragg şöyle diyordu: "Elektromanyetiği Tanrı pazartesi,
çarşamba ve cumaları dalga teorisi ile açıklıyor, Şeytan ise salı, perşembe,<br />
cumartesi günleri quantum teorisi ile."<br />
Tesla daha sonraki yıllarda daha bütünsel bir fizik teorisine bağlanacaktı. Tüm<br />
maddelerin ilksel bir tözden, tüm uzayı kaplayan ışıksal eterden türediğine<br />
inanıyordu ve cüretle kozmik ışınların ve radyo dalgalarının zaman zaman<br />
ışıktan daha hızlı hareket edebildiğini iddia ediyordu.<br />
Üniversitelerde görevli genç bilim insanları devlet destekli araştırma<br />
programlarının ne büyük bir nimet olduğunu yeni yeni fark etmeye<br />
başlamışlardı. İşin ilginç yanı umutlarını kıran kişi, modern araştırma<br />
laboratuvarlarınm kurucusu Edison'un ta kendisi olacaktı.<br />
Donanma Danışma Kurulu'nda görev yaparken "büyük gelişmeler için bilimsel<br />
araştırma elzemdir" diyerek ilk çıkışını yapmıştı. Daha sonraları donanmanın<br />
gerçeklere büyük oranda vakıf olduğunu söyleyecek ve asıl ihtiyaç duyulanın<br />
teorisyen-ler değil mühendisler olduğunu öne sürecekti. Ordu, daha çok sivil<br />
uzman barındırmak istese de Edison fizikçiye ihtiyaç olmadığı konusunda ısrar<br />
edecekti (tabii bir ya da iki matematikçi işe yarayabilirdi).<br />
Bilimsel konularda oldukça hırslı olan komutanların, en az üniversiteliler kadar<br />
huzuru kaçmıştı bu açıklamalardan dolayı. Peki ya denizaltı tarayıcıları ne<br />
olacaktı? Bilmek istiyorlardı. Bunun için yoğun bir araştırma programı<br />
uygulamak gerekmiyor muydu?<br />
Edison hiç canını sıkmıyordu, Donanma Araştırma Labora-tuvarı fikrini<br />
temelden hayalperestlik olarak yorumluyordu. Ama donanma ısrar ederse<br />
laboratuvarında işlerin nasıl yürüdüğünü herkesin bilmesini isteyecekti:<br />
"Sistemimiz yoktur, kurallar yoktur ama bir yığın zamazingo bulabilirsiniz. Ve<br />
bu zama-zingoların çevresinde yeteri kadar dolaşan mucitler eninde sonunda<br />
bir icatla çıkar ortaya." Ekibinin laboratuvara gübre bahçesi dediğinden<br />
bahsetmiyordu.<br />
Bu kadarı da üniversiteli bilim insanlarını harekete geçirmek için yeterli<br />
olmuştu. Donanmayı atlatıp doğrudan en üstle bağlantı kurmaya çalışacaklardı.<br />
Ulusal Bilim Akademisi aracılığı ile başkan Wilson'a başvuracaklardı.<br />
Akademinin ülke için bilimsel bir cephanelik gibi işlev göreceğini öne<br />
sürüyorlardı.<br />
Kısa bir süre sonra tüm bilimsel araştırma kurumlarına öncülük edecek Ulusal<br />
Araştırma Konseyi (NRC) kurulacaktı. NRC bünyesinde, üniversitelerin,<br />
hükümetin ve sanayi dünyasının önde gelen bilim insanlarını, mühendislerini<br />
barındırıyordu ve hem temel, hem de uygulamalı araştırmaları destekliyordu.<br />
Profesörlerin akıllıca bir hareketi de Washington'da Beyaz Saray'a ve<br />
Kongre'ye oldukça yakın bir bölgede bir karargah kurmaktı.<br />
Ulusal Araştırma Konseyi'nin Amerika'ya katkısı tartışılmaz nitelikteydi. Grup,<br />
iş ve sanayi dünyasının da desteğini almıştı arkasına. Geleceğin süper<br />
gücünün bir taslağı belirmişti bile: Devlet, endüstri ve akademi üçgeni yirminci<br />
yüz yılda Amerikan hayatına şeklini verecekti.
Hükümet NRC'ye, Edison'un halen donanma hesabına üzerinde çalışmakta<br />
olduğu, Alman U-botlarını tespit edebilecek bir aygıt geliştirilmesi görevini<br />
verecekti. Fransız ve Amerikalı bilim insanlarının ortaklaşa yürüttükleri bir<br />
denizaltı dinleme cihazı üzerine çalışmalar da sürüyordu.<br />
Geleceğin radarı üzerine fikirleri dikkate alınmayan Tesla ise dinleme cihazı<br />
geliştirmek gibi küçük işlerle ilgilenmiyordu. Güdümlü füzeler ve kıyamet<br />
makineleri onun ilgisini daha çok çekiyordu. New York Times'a. en son<br />
icadından kışkırtıcı bir tarzla bahsetmişti. "Thor'un yıldırımları gibi" çarpacak<br />
olan bu silah bırakın orduları, deniz filolarını dahi yok edebilecek güçteydi.<br />
Times "Doktor Tesla bunun sansasyonel bir haber olmadığında diretiyor"<br />
şeklinde not düşüyordu yazıya, "bu, yılları alan bir araştırma ve çalışmanın<br />
sonucudur."<br />
Bu füze, havada saniyede 480 kilometrelik bir süratle gidecek, pilota ihtiyaç<br />
duymayan ve ne motoru, ne de kanatları olan bir taşıttı, dünyanın herhangi bir<br />
yerini bombalamak için elektrikle yönlendirilecekti. Bunun gerçekleşmesini<br />
sağlayacak telsiz bir verici sistemini çoktan geliştirmiş olduğunu ama güdümlü<br />
füzesinin ayrıntılarından söz etmek için henüz erken olduğunu da sözlerine<br />
ekleyecekti.<br />
Robot savaş gemilerinden oluşan filo hayalinden de vazgeçmemişti. Daha bir<br />
yıl önce hükümete "kıyılar boyunca stratejik noktalara uzaktan telsizle<br />
kumanda edilecek ve güçlü teleskoplarla izlenebilecek denizaltı, üstü ve hava<br />
taşıtları kontrol şebekeleri" yerleştirmeyi önermişti.<br />
Washington bundan daha tepkisiz davranamazdı bu çağrıya. Tek ilgilendikleri<br />
NRC'nin geliştirdiği ilkel dinleme cihazlarıydı. Bunlar da bir dereceye kadar işe<br />
yarıyorlardı. Çok sonraları sonar geliştirildiğinde bunun Tesla'nın adı<br />
konmamış radarının prensiplerine benzer nitelikler taşıdığı görülecekti.<br />
Savaş bittiğinde Edison da, en az Tesla kadar, savunma birimlerindeki<br />
bürokrasinin hayal gücü eksikliğinden dolayı hayal kırıklığı içinde ayrılacaktı<br />
görevinden. Önerdiği projelerinin bir tanesi bile donanma tarafından yürürlüğe<br />
konulmamıştı.<br />
Savaşın bitmesinden çok sonraları ve Tesla'nın kendi radarının ilkelerini<br />
yayımlamasından on beş yıl sonra, yine Amerikalı ve Fransız bilim<br />
insanlarından oluşan bir ekip Tesla'nın ilkelerine dayanarak yeni bir sistem<br />
geliştirmeye çalışacaklardı. Donanma araştırma biriminde görevli olan iki bilim<br />
insanı, Law-rence H. Hyland ve Leo Young, düşük enerji sekteli yüksek frekans<br />
sinyallerinin hem hava, hem de su üstü taşıtlarını tespit etmedeki işlerliğini<br />
yeniden keşfedecekti.<br />
Amerika'da ilk radar testleri 1937 yılında yapılacaktı. Atlantik'teki bir destroyer<br />
filosu tespit edilebilmişti ve bu başarı üzerine XAF modeli geliştirilecekti. Daha<br />
ileri bir model daha sonraları 19 savaş gemisinde denenecek ve savaş<br />
sırasında çok iyi sonuçlar alınacaktı.
Bu arada II. Dünya Savaşı'nda Hitler'in işgal tehdidiyle karşı karşıya kalan<br />
İngilizler de bu konuda harıl harıl çalışıyorlardı. İngiltere ilk mikro dalga radar<br />
istasyonunu kuracaktı ve bu az gelişmiş bir model olmasına karşın hava<br />
savaşlarında üstünlük sağlamalarına yarayacaktı.<br />
Alman mühendisler de bu arada bir radar modeli geliştirmişlerdi. Asında tüm<br />
dünyaya bu konuda ilham veren isim Tesla idi ama genellikle İngiliz bilim insanı<br />
Robert A. Watson-Watt'ın adı anılacaktı radar teknolojisi ile birlikte.<br />
II. Dünya Savaşı'nda radar Nazi bombardımanlarına karşı tam zamanında<br />
yardımına yetişmişti İngilizlerin. Radar tüm dünya ülkelerinin temel savunma<br />
aracı olacaktı kısa süre içerisinde. Savaştan hemen sonra da ticari havacılık ve<br />
denizcilik sahalarında boy gösterecek, uzayın keşfedilmesinde önemli bir görev<br />
üstlenecekti.<br />
Dr. Girardeau, Tesla'nın radarın prensiplerini yayımladığı zamanlar için şunları<br />
söylemektedir: "İçinde bulunduğu dönemin teknolojisi göz önüne alındığında<br />
Tesla'nın kehanette bulunduğu ya da rüya gördüğü anlaşılıyor. Ancak şunu da<br />
eklemek gerekiyor ki rüya görüyorduysa o da bir gün gerçek olacaktı."<br />
1917 yılında bu icadının temel ilkelerini yayımladığında Tesla Chicago'da<br />
bulunmaktaydı. Kaybetmişti ama yenilme-mişti ve tekrar daha pratik icatları<br />
üzerinde çalışmaya başlayacaktı. Chicago'da hem mühendislerle fazlasıyla<br />
muhatap olmak zorunda kalması, hem de dostlarında uzak düşmüş olması<br />
nedeniyle sancılı günler geçirmişti. Ama bu arada kendisine hayranlık duyan<br />
dostlarından biri -B. A. Behrend- Tesla'ya Amerika'daki her mühendisin layık<br />
görülmekten büyük onur duyacağı Amerikan Elektrik Mühendisleri Enstitüsü<br />
Edison Madalyası'nı önerecekti.<br />
21. ONUR KONUĞU<br />
B. A. Behrend o dönemin başarılı mühendislerinden birisiydi ve kendisi de<br />
Edison Madalyası'na aday isimler arasında gösteriliyordu. Ama dostu Tesla'ya<br />
yapılan haksızlıklar nedeniyle de derin bir üzüntü duymaktaydı.<br />
İnsanlığa, dünyaya modern elektrik çağını açarak paha biçilmez bir hediye<br />
sunduğuna inandığı mucidin şimdi başını sokabilecek bir otel odası için<br />
mücadele vermek zorunda kalmış olması katlanılamayacak bir durumdu.<br />
Başkaları ticari olarak fazlasıyla faydalanırken Tesla'nın radyo alanındaki<br />
icatları için tek bir ödüle dahi layık görülmemiş olması inanılmaz bir durumdu.<br />
Yıldırımlarla yapılan deneyleri o başlatmıştı ama meyvelerini başkaları<br />
topluyordu, yüksek frekans aletinin geliştirilmesi ile üretilen elektroterapötik<br />
aygıtlar mucit dışında herkese para kazandırıyordu. Daha bir yıl önce Dr. Edwin<br />
Northup yüksek frekans fırınını geliştirmek için Tesla'nın yıllar önce icat ettiği<br />
devrelerini ve üzerinde durduğu fikirleri kullanmak zorunda kalmıştı. Ama<br />
Tesla'nın başarılarına karşın içinde bulunduğu kötü koşullardan Behrend<br />
dışında hiç kimse hayıflanıyor gibi görünmüyordu.
AIEE'yi Edison madalyasının Tesla'ya verilmesi konusunda ikna etmek, bu<br />
madalyayı Tesla'ya kabul ettirmekten çok daha kolay olacaktı. Edison<br />
Madalyası'nı istemiyordu. Asla bunu kabul etmeyecekti.<br />
"Bu meseleyi unutalım Mr Behrend" diyordu. "Sizin dostluğunuz ve iyi<br />
niyetiniz beni fazlasıyla memnun etti ama lütfen komiteye gidip bir başkasını<br />
seçmelerini söyleyin kendilerine... Enstitünün önünde döngüsel manyetik<br />
sahayı ve alternatif akım sistemini anlatmamın üzerinden otuz yıl geçti ve artık<br />
ödüllerini istemiyorum, belki bir başkasının işine yarayabilir."<br />
Eski yaralar açılmış, acıyla kanamaya başlamıştı. AIEE bugüne kadar bu denli<br />
vurdumduymaz olmayı nasıl başarabilmişti gerçekten de? Enstitünün<br />
üyelerinin dörtte üçü muhtemelen işlerini Tesla'nın icatlarına borçluydular.<br />
Edison'la Tesla arasındaki çekememezlik çok iyi bilindiğinden Tesla'nın<br />
madalyanın isminden rahatsızlık duyacağı tahmin ediliyordu zaten ama mucidin<br />
bu dönemde buna ihtiyacı olduğunu ve hem de gerçekten madalyayı fazlasıyla<br />
hak ettiğini düşündüğünden ısrar ediyordu.<br />
"Bana ceketime iliştirilecek bir madalya ile enstitünün üyelerinin önünde bir<br />
saat boşu boşuna kibirle dikilip durmamı öne-riyorsunuz" diyordu Behrend'e,<br />
"beni onurlandırdığınızı düşünerek görünümüme bir değişiklik katmış<br />
olacaksınız ama enstitünüzün büyük bir kısmını besleyen yaratıcılığımı hayata<br />
geçirebilmek için ihtiyaç duyduğum desteği bulabilmek için çabala-maya,<br />
sürünmeye eskisi gibi devam edeceğim."<br />
Tesla'nın Edison hakkında kişisel duygularını açığa vuracak bir tek kelime dahi<br />
ettiği görülmemişti ama artık dizginlerinden boşanmıştı: "Ve bu madalyayı bana<br />
vermekle Nikola Tesla'yı onurlandırmış olmayacaksınız, bilakis kendisine ait<br />
olmayan zaferler üzerinde yükselen Thomas Edison'u onurlandırmış<br />
olacaksınız."<br />
Behrend ise konunun burada kapanmasına izin vermiyordu. Tesla'yı sık sık<br />
ofisinde ziyaret ediyor ve madalyayı kabul etmesini rica ediyordu.<br />
Tesla neredeyse her gün Mühendisler Kulübü'nün önünden geçiyor ama artık<br />
içeri adımını atmıyordu. Bugün de olduğu gibi bina, halk kütüphanesinin<br />
arkasındaki Bryant Parkı'nın karşısındaydı, Tesla her gün güvercinleri<br />
beslemek için buraya gelirdi. Mühendisler bu uzun boylu, eskisi kadar şık<br />
giyinemeyen ama hala gururla başını yükselten ve çevresi cıvıldayan kuşlarla<br />
sarılı bu adamı seyrederlerdi. O günlerde güvercinler toplum içinde pek<br />
sevilmezdi. Açlıkları, genellikle kendisi de aç olan insanların ilgisini çekerdi<br />
ancak. Onlar aç, fakir, yalnız insanları çağrıştıran zavallı kuşlardandı ve önemli<br />
işlerle meşgul olan mühendislere göre bir iş değildi şehir parkında pis kuşları<br />
beslemek.<br />
Tesla'nın kuşlarla olan dostluğu gazetecilerin de gözünden kaçmamıştı.<br />
Gecenin bir yarısı evine dönmekte olan bir muhabir karanlık parkta sessiz ve<br />
düşüncelere dalmış bu yalnız adamın elinden ya da dudaklarından yem<br />
didikleyen güvercinleri fark edebilirdi, oysa kuşların çoğunun geceleri
körleştikleri ve yuvalarında kalmayı tercih ettikleri bilinirdi. Böyle zamanlarda<br />
Tesla gazetecilerle konuşmak istemediğini açıkça belli ederdi. Sonradan iki<br />
gazeteci bunun nedenini öğreneceklerdi.<br />
Bir başka gazeteci, Tesla ile Merkez İstasyonu'nda buluşmak üzere<br />
sözleşmişti. Kendisine bir treni mi beklediğini sorduğunda "Hayır, burası<br />
düşünebilmek için seçtiğim bir yer" cevabını alacaktı.<br />
Edison Madalyası'nın sahibine verileceği gün Mühendisler Kulübü'nde bir<br />
ziyafet düzenlenmişti. Daha sonra davetliler ve üyeler 39. Sokak'taki Mühendis<br />
Odaları Birliği Binası'na geçeceklerdi.<br />
Görkemli bir davetti bu. Onur konuğu gençliğinde olduğu gibi parıltılar saçan<br />
kişiliği ile çevresinde bir çekim alanı oluşturuyordu. Bütün gözler bu uzun<br />
boylu karizmatik adamın üzerindeydi. Gel gör ki davetin ortasında dinleyicilerin<br />
arasından ayrılıp gidecekti bir süre sonra.<br />
Bu sırık gibi adamın nasıl olup da kayboluverdiğini hayatı boyunca<br />
anlayamayacaktı Behrend. Komite telaşlanmaya başlamıştı, seremoniye<br />
başlayabilmek için onur konuğunun ortaya çıkarılması gerekiyordu. Garsonlar<br />
tuvaletleri dahi araştırmışlardı. Tesla'nın hastalanmış olabileceğinden<br />
endişelenen Behrend sokağa fırlayıp bir taksi tutacak ve Tesla'nın oteline<br />
doğru yola çıkacaktı. Ama içinden gelen bir ses aslında Byrant Parkı'na doğru<br />
gitmesi gerektiğini söylüyordu.<br />
Akşam karanlığı çökmek üzereyken Behrend parkın kapısına kadar<br />
gelebilmişti. Kapının önünde işsiz güçsüz bir grup toplanmış gölgeler içindeki<br />
bir şeyi seyrediyordu. Behrend içeri doğru kendine yol açtığında parkın içinde<br />
Tesla'yı başından topuklarına kadar güvercinlerle kaplanmış bir halde<br />
bulacaktı. Avucun-dan yem yiyen güvercinler siyah giysisinin her tarafını<br />
kaplamışlar, üstüne tüyden bir battaniye gibi sarılmışlardı. Tesla, Behrend'i fark<br />
etmiş ve beslenmekte olan dostlarını rahatsız etmemesi için parmağını<br />
dudaklarına götürerek uyarmıştı onu.<br />
Sinirli bir bekleyişin sonunda Behrend, üzerindeki tüyleri silkeleyip Tesla'yı<br />
törene geri götürebilmeyi başarmıştı.<br />
Behrend'in dostunu resmi takdimi içten ve etkileyiciydi.<br />
"Eğer sanayiden Tesla'nın icatlarını söküp çıkarsaydık" diye hatırlatıyordu<br />
meslektaşlarına, "çarklar dönmez olur, elektrikli trenler ve tramvaylar durur,<br />
şehirlerimiz karanlığa gömülür, atölyelerimiz işsiz kalırdı. Evet, çalışmaları<br />
endüstrinin kolu bacağı olmuştur... Adı elektrik biliminin gelişiminde bir çağa<br />
damgasını vurmuştur. Çalışmaları devrimler yaratmıştır..."<br />
Sözlerine Papa'nın Newton için söyledikleriyle son veriyordu:<br />
"Tabiat ve kanunları gecenin karanlığında gizlenir,<br />
Ve Tanrı'nın buyruğuyla aydınlatan Tesla'nın ışığı seslenir."
Onur konuğu da yavaş yavaş toplantıya ısınmaya başlamıştı, eninde sonunda<br />
o da bir adem oğluydu ve kendisine atfedilen bu övgüler hiç de yersiz değildi.<br />
AIEE'nin başkanı W. W. Rice, Tesla'nın titreşen akımlar üzerine çalışmalarının<br />
bilimsel bir çığır açtığını dinleyicilere hatırlatmasıyla memnuniyeti iyiden iyiye<br />
artmıştı.<br />
"Bu çalışması X ışınlarını keşfeden Roentgen'e ışık olmuştur" diyordu Rice,<br />
"ve J. J. Thomson'a ve diğerlerine, modern fizikte söz sahibi olan herkese...<br />
Çalışmaları Marconi'ye yol göstermiş ve telsiz telgrafın müjdecisi olmuştur... ve<br />
bilimin ve mühendisliğin hemen tüm alanlarında Tesla'nın önemli katkılarının<br />
izlerini buluruz..."<br />
Onur konuğu en sonunda kulaklarını çınlatan bir alkış eşliğinde doğrulacak ve<br />
içinde Edison hakkında birkaç söz söyleyebilecek gücü de bulacaktı. İlk<br />
karşılaşmalarını şu sözlerle anlatıyordu: "Hiçbir teorik eğitimi ve birikimi<br />
olmayan bu harika adam tamamıyla kendi çalışmaları ve araştırmalarıyla<br />
muhteşem işler başarmıştır..."<br />
Konuşması mühendislerin tahmin ettiğinden de uzun sürecekti,<br />
çocukluğundan başlayarak tüm hayatından bahsediyordu. Arada nükteli<br />
anektodlar sıkıştırıyor ve neden "kendi çalışmasını dünyevi nimetlere tercih<br />
ettiğini" anlatıyordu. Kelimenin Ortodoks anlamıyla olmamakla birlikte koyu bir<br />
dindar olduğunu söylüyordu: "Varlığımızın gizemlerinin büyük bir kısmının hala<br />
ortaya çıkarılmayı beklediğini düşünmek bana büyük bir heyecan veriyor; tüm<br />
pozitif ve deneysel bilimlerin bize bildirdiğinin aksine, ölümün yaşadığımız<br />
olağanüstü dönüşümlerin sona ermesi anlamına geldiğine inanmıyorum.<br />
"Acılara bağışıklık kazandığım ruhsal bir huzura kavuşabildim ve hayatın<br />
karanlık yanlarından, dertlerden ve varoluşun kaygılarından dahi tatmin vesilesi<br />
bulabilecek bir doygunluğa ve mutluluğa ulaşabilmeyi başardım. Üne kavuştum<br />
ve bunların ötesinde bir servete sahibim ama buna karşın sayısını<br />
hatırlamadığım kadar çok ufku sınırlı yazar tarafından hayalperest olmakla<br />
suçlandım; başarısız, pratik olmayan bir adam olarak lanse edildim. İşte bunlar<br />
da dünyanın cahilliğinden ve ileri görüşlü olmamasından kaynaklanıyor..."<br />
Birkaç yıl sonra Yugoslavya'dan Amerika'yı ziyarete gelen Dragislav Petkoviç,<br />
Tesla'ya parka düzenlediği günlük merhamet turlarından birinde eşlik edecek<br />
ve kendisinden aydınlatıcı bir yorum dinleyecekti.<br />
"Mr Tesla, başını kaldırıp bazı güvercinlerin içinden çıkamadıkları için donarak<br />
öldüğü kütüphanenin demir parmaklıklarla kafeslenmiş pencerelerine baktı; bir<br />
tanesinde yarı donmuş halde bir güvercin olduğunu fark etti. Bana orada<br />
kalmamı ve kendisi diğerlerine bakarken kedilerin gelip onu kapmasına izin<br />
vermememi söyledi. Orada beklerken güvercine ulaşmaya çalıştım ama<br />
parmaklıkların aralıkları çok sık olduğu için başaramadım. Mr Tesla geri<br />
döndüğünde çabucak tırmanıverdi çubuklara ve güvercini dışarı çıkarttı.<br />
"Çocukluğumdan bana kalanlar hala yaşıyor" demişti Petko-viç'e elindeki<br />
güvercini okşarken.
"Sonra elimdeki paketi aldı ve yemi kütüphanenin önüne serpmeye başladı. İşi<br />
bittikten sonra bana dönüp 'Bunlar benim en yakın arkadaşlanmdır' dedi."<br />
Edison Madalyası hikayesi de sona erdikten sonra Tesla, Chicago'dan<br />
ayrılacak ve yılın geri kalan bölümünü -yalnızca Amerika'da değil, Kanada ve<br />
Meksika'da da- çeşitli icatlar üzerinde çalışarak geçirecekti. Savaşta<br />
kaybettiklerini Avrupa'dan gelecek telif hakki ödemeleriyle telafi etmeyi<br />
tasarlıyordu.<br />
Otomobil hızölçerini Wlatham Watch Şirketi'ne satmıştı. Ama savaş süresince<br />
otomobil sektörü büyük bir duraklama dönemi yaşamıştı. Buna karşın hızölçer<br />
ve lokomotif farlarından 17 bin dolarlık bir gelir elde edebilmişti.<br />
Ulusal Havacılık Komitesi'ne o zamanlar kullanılmakta olan Liberty motorunun<br />
beşte bir ağırlığında olan küçük bir uçak motorunu kabul ettirmeye çalışıyordu.<br />
NACA (NASA'nın öncüsü) ile kontrat imzalama çabaları sonuçsuz kalacaktı.<br />
Scherff'e, tüm bu koşuşturmalarından zaman bulabildiği takdirde, gizli<br />
mesajlar gönderebilen ve "Amerika'ya barışta olduğu kadar savaşta da faydalı<br />
olabilecek" yeni bir telsiz sisteminden söz ediyordu. Bu arada Tesla Nitrat,<br />
Tesla Elektro Terapö-tik ve Tesla Motor şirketlerinin de işlerine koşturuyordu.<br />
Century dergisinde 1900 yılında yayımlanan bir makalesinde söz ettiği gibi,<br />
havadan azot elde etmek için kurulan nitrat şirketinin kar getiren bir kuruluş<br />
olmadığı anlaşılacaktı.<br />
Borçlarından kurtulmaya kararlı olduğundan Connecticut'ta bir türbin<br />
laboratuvarı kuracak, American&British Manufactu-ring Company ile iki telsiz<br />
istasyonu kurma konusunda anlaşmaya varacaktı. Ama bu projeler de yeterli<br />
sermaye bulunama-masından dolayı Wardenclyffe ile aynı kaderi paylaşacaktı.<br />
Artık Tesla'nın ticari bir kazanç sağlayamadığını hiç kimse iddia edemezdi.<br />
Nitekim bu girişimlerinin çoğundan para kazanmaya başlamıştı, belki<br />
akmıyordu ama borçlarını ödeyebilecek ve emrinde bir ekip çalıştırabilecek<br />
kadar damlıyordu.<br />
Tefecilerin ağına düşen Johnson'a gönderdiği mektupta "Şiirlerini iç huzuru ile<br />
yazmaya devam et, ben senin dertlerine bir çare bulacağım. Yeteneğin bu<br />
ülkenin insanlarının körlüklerinden dolayı kazançlı bir uğraşı olamıyor ama<br />
benimki külçelerle altın kazandırabilecek nitelikte. Ben de şu anda testimi<br />
doldurmaya bakıyorum" diyordu.<br />
Johnson hastalanmıştı. Tesla'dan eski bir borcunu hatırlatarak 2 bin dolar<br />
istemişti, mucit de kendisine 500 dolarlık bir çek göndermişti. İki hafta içinde<br />
vergilerini ödeyemediğini bildirip tekrar paraya ihtiyacı olduğunu anlatacaktı ve<br />
Tesla bir kere daha 500 dolar gönderecekti kendisine. Yılın sonuna doğru<br />
bankada bulunan yirmi dolarına karşılık piyasaya 1.500 dolar borcu olan Robert<br />
bir kez daha dostundan yardım isteyecekti ve Tesla da bir kez daha çek<br />
defterine uzanacaktı.
New York'taki masasında Katharine Johnson tarafından, belki de birkaç yıl<br />
önce gönderilmiş bir mektup duruyordu. Mektup "daima sessiz kalan dost"a<br />
hitaben yazılmıştı. Yanında çocukları ya da kocası olmadığı halde yazın bir<br />
bölümünü geçirmek üzere Maine'e gitmişti.<br />
"Birkaç ay önce geldim bu kalabalık ama benim için bomboş olan otele" diye<br />
yazıyordu mektubunda, "hayat ne kadar da garip. Burada hatıralarımdan başka<br />
hiçbir şeyim yokmuş gibi yaşıyorum. Bazen derin bir keder kaplıyor içimi ve<br />
genç kızlığımda yaptığım gibi deniz kıyısına gidip hala benim için anlaşılmaz ve<br />
etkileyici olan dalgaların seslerini dinliyorum o zaman. Peki ya sen? Neler<br />
yapıyorsun? Umarım bana verebilecek yeni haberlerin, iyi ya da kötü, vardır<br />
benim sadık ve sessiz dostum. Ama eğer bana mektup yollamayacaksan,<br />
düşüncelerini yolla ve emin ol ki gayet iyi ayarlanmış bulunan bu alet hemen<br />
algılayacaktır mesajını.<br />
"Neden bu denli üzgün olduğumu bilemiyorum ama sanki hayat ellerimin<br />
arasından kayıp gidiyormuş gibi geliyor bana. Belki de çok fazla yalnızım ve bir<br />
yoldaşa ihtiyacım var. Senden bir haber alabilseydim sanırım daha mutlu<br />
olabilirdim. Sen ki işin dışında hiçbir şeyin bilincinde değilsin ve insani<br />
ihtiyaçlardan bihabersin. Söylemek istediğim aslında bu değildi; Sadakatle<br />
senin olan, KJ."<br />
Mektubunun sonuna bir de not eklemişti: "Robert ile senin aranda gidip gelen<br />
altın doları hatırlıyor musun? Onu şimdi hepimiz için bir tılsım olarak ben<br />
takıyorum."<br />
Para için mi, yoksa iyi talih için mi? Eski mutlu ve heyecanlı günlere<br />
dönebilmek için mi? Bu tılsım gerçekten de bu üçlüye iyi şans getirecek miydi<br />
acaba?<br />
22. GÜVERCİNLER<br />
İnsanlar onlarca yılın akıp gitmesinden, bunlar sanki doğal sonlarmış gibi söz<br />
eder, oysa on yılın sonunda işlerin gerçek anlamda bir sonuca bağlandığı pek<br />
nadir rastlanan bir durumdur. Hayatta kalanlar aslında uyumdan yoksun ve can<br />
sıkıcı değişikliklerin hakim olduğu yeni bir zaman dilimine geçmişlerdir sadece.<br />
'Kükreyen' yirmili yıllar da Tesla için farklı bir şey ifade etmeyecekti.<br />
1920'ler ikiyüzlü yasakların yılları olacaktı. İnsanlar artık iş çıkışlarında her<br />
zamanki barlarına gidip içkilerini içemiyorlar bunun yerine yeraltı<br />
batakhanelerine sığınmak zorunda kalıyorlardı. Gizli içki salonları ve<br />
gangsterler türemişti her yerde. Çarliston gecelere elveda demişti. Borsa da<br />
spekülatörlerin etkisiyle göklerde süzülürken bir anda yerin dibine<br />
çakılabiliyordu. Servetlerini yitirenlerin yanı sıra yeni çağa kolayca ayak<br />
uyduran zenginler de türemişti. Yapısı itibariyle tam bir Viktoryan olan Tesla ise<br />
bu çağa asla uyum sağlayamayacaktı. Dünyaya her zaman olduğundan daha<br />
fazla yabancılaşmıştı.
İspanya-Amerika savaşının kahramanı, eski kongre üyesi ve onur madalyası<br />
sahibi Hobson, Senato'ya girmeyi bu defa başaramamıştı ama içkiye karşı<br />
verdiği savaşı, Tesla her ne kadar bu başarısından diğerleri kadar memnun<br />
olamadıysa da, kazanmıştı. Tesla, yasağın kişisel özgülüklerin önüne zebani<br />
gibi dikildiğini düşünüyordu. Bu durumun insan hayatını, özellikle de kendisininkini,<br />
kısaltacağından dem vuruyordu. Artık 140 yaşına kadar<br />
yaşayabilmek gibi bir umut besleyemeyecek miydi yani? Zaten ilahi amberden<br />
az ama düzenli aralıklarla tatmayan bir insan neden böyle bir umut beslesindi<br />
ki?<br />
Hobson ailesi ile birlikte Manhattan'a taşındığında, Tesla eski dostu sabık<br />
kahramanla yeniden yakın olabildikleri için sevinecekti. Hobson, her ne kadar<br />
narkotik konularla ilgili diğer kampanyalardan başını kaşıyacak vakit<br />
bulamıyorduysa da eski dostuna zaman ayırabiliyordu. Her ay Tesla'yı otelin<br />
lobisinde yakalayıp sinemaya götürmek gibi bir alışkanlık edinmişti. Doğrusu<br />
bu da iki seçkin adam için de hayli sulu bir eğlence tarzıydı. Karanlık salondan<br />
çıkıp Times meydanının ışıl ışıl ortamına dalıyor ve favori parklarındaki bir<br />
bankta oturup, sohbet ediyorlardı. Ya dünya siyasetinden ve bilimden<br />
konuşuyorlar ya da eski zamanları yad ediyorlardı.<br />
Artık yetmişine merdiven dayamış olan Tesla paraya eskisinden de fazla<br />
ihtiyaç duyuyordu. Zaman zaman garip bir rahatsızlığın yokladığı oluyordu.<br />
Chicago'da büyük emekler vererek kurduğu işi bozulmak üzereydi.<br />
Wardenclyffe artık eski buruk bir anı olmaktan öteye gidemiyordu ama o hala<br />
dünya telsiz sistemini inatla savunuyordu. 1920'de Westinghouse'un<br />
temsilcilerine bir telsiz istasyonu kurma teklifi daha götürecekti. Alternatif akım<br />
haklarından vazgeçtiğinde olduğu gibi yine reddedildiğinde Westinghouse'un<br />
müdürünün o sözlerini hatırlayacaktı acı bir şekilde: "Çalışmak istediğiniz her<br />
konuda bizi arkanızda bulacaksınız." O zamanlar "önemli şahsiyetler<br />
kendilerine başarı yollarını açan bir öncüye verdikleri söze daima sadık kalırlar<br />
diyerek" bu güvenceye inanmıştı.<br />
Şirketin tutumunun üzücü olan bir diğer yanı da Tesla'nın Westinghouse'un bir<br />
telsiz istasyonu ve dünya yayın sistemi kurmayı planladığını öğrenmesi<br />
olacaktı. "Mühendislerinizin bu konuda çalışmaya başlayacaklarını<br />
öğrendiğimde derin bir keder ve hayal kırıklığı hissettiğimi bilmenizi isterim"<br />
diye yazacaktı. Westinghouse'un temsilcilerine, "emin olunuz ki onlara en<br />
küçük ayrıntılarına kadar incelenmiş bir çalışma dışında başka hiçbir şey<br />
sunamazdım." Karşılık olarak şirket kendisine geçici bir danışmanlık statüsü<br />
teklif edecekti.<br />
Ertesi yıl Westinghouse'dan tüm dünyaya çeşitli yayınlar yapacak<br />
istasyonlarının açılışında Tesla'nın görünmez dinleyicilere bir konuşma<br />
yapması için iyi niyetli bir teklif gelecekti. Ancak Tesla kendisinin de uzun<br />
süredir bir yayın sistemi üzerinde çalışmakta olduğunu hatırlatacak ve ilk<br />
olarak kendi görünmez dinleyicilerine hitap etmek istediğinden kendisini mazur<br />
görmelerini rica edecekti.<br />
Ancak bu sefer de Westinghouse'a "ticari açıdan üstün türbini" ile<br />
başvuracaktı. Bunun şirkete milyonlarca dolar kazandıracağı konusunda
güvence veriyordu. Ama hiçbir önkoşulu kabul etmeyeceğini de sözlerine<br />
ekliyordu. Kendisi türbinleri üretecek ve deney safhasına kesinlikle<br />
karışmayacaktı. Tabii alacağı yanıt da öncekilerden pek farklı olmayacaktı.<br />
Kendisine böyle bir anlaşmaya giremeyecekleri, mühendislerinin bu konuda<br />
olumsuz görüş bildirdiği ve tabii ki mühendislerin fikirlerinin kendilerine yol<br />
gösterici olduğu belirtiliyordu.<br />
Bu dönemde iki yeni arkadaş, bir heykeltıraş ve bir yazar girecekti Tesla'nın<br />
hayatına. Bu iki görece yetenekli sanatçının dostluğu adının çevresindeki<br />
başarı ve ün ne olursa olsun, kamuoyu tarafından unutulmamasını<br />
sağlayacaktı. On dokuz yaşındaki yazarın adı Kenneth M. Sweezey idi ve<br />
Tesla'nın her zaman birlikte olduğu arkadaş grubuna yeni katılmıştı. Yugoslav<br />
heykeltıraş İvan Mestroviç ise orta yaşlı ve Avrupa'da o sıralarda ün yapmış bir<br />
adamdı. Eserlerini tanıtmak üzere gelmişti Amerika'ya.<br />
Tesla ve heykeltıraş, Yugoslavya'nın dağlarında geçirdikleri çocukluk<br />
günlerinin hatırasını yaşatıyorlardı birlikte. Her iki adam da gönülden şairdi. Şu<br />
ya da bu konuda muhabbet etmek amacıyla sık sık bir araya geliyorlardı New<br />
York'ta. Her ikisi de sabahlara kadar çalışan ve aynı dertten mustarip olan<br />
insanlardandı. Mestroviç koca koca mermer blokları stüdyosu olmadığından bir<br />
otelden diğerine taşınmak zorunda kalıyordu, Tesla'nın da bir laboratuvarı<br />
finanse edebilecek gücü yoktu eskisi gibi. Böylece beraberce yürüyüşlere<br />
çıkıyor, Balkanların durumundan ve kendi çalışmalarından bahsediyor, Sırp<br />
şiirinin tadını çıkarıyorlardı. Bu yürüyüşlerde Mestroviç, Manhattan'ın<br />
güvercinlerini besleme misyonundan da haberdar olmuştu.<br />
Split'e döndükten çok sonra Tesla, Robert Johnson'un da teşvikiyle,<br />
heykeltıraştan kendisinin bir büstünü yapması ricasını bildirecekti bir<br />
mektupla. Ama Avrupa'ya gitme olanağı yoktu, Mestroviç de bir daha<br />
Amerika'ya dönemeyecekti. Buna karşın Tesla'yı hayalinde gayet iyi<br />
canlandırabildiği ve bir fotoğrafını gönderdiği takdirde bu işin altından<br />
başarıyla kalkabileceği cevabını verecekti heykeltıraş. Tesla bu iş için<br />
kendisine ödeme yapabilecek kadar parası olmadığını yazmıştı ama Mestroviç'ten<br />
buna gerek olmadığı yanıtını almıştı. Daha sonra Tes-la'ya, güçlü bir<br />
ifade ile şaşılacak derecede benzeyen bronzdan bir büstünü yapacaktı. Bu büst<br />
bugün hala Belgrat'taki müzede, yine Mestroviç tarafından yapılan ve Tesla'nın<br />
kuzeni tarafından açılışı yapılan bir kopyası da Viyana Müzesi'nde<br />
sergilenmektedir.<br />
Genç Sweezey mucit ile ilk karşılaşmalarını şu sözlerle dökecekti satırlara:<br />
"Uzun boylu ve dik duruşlu bir beyefendi idi. Şaşılacak şekilde uzun saatler<br />
boyunca işine konsantre olup çalışmasını devam ettirebiliyordu. Bu arada<br />
dostlarına ve diğer tüm canlılara çok içten ve sıcak duygular beslediği de<br />
anlaşıla-biliyordu."<br />
Kendisi de Brooklyn'de köhne bir dairede oturan Swe-ezey'nin az sayıda yakın<br />
arkadaşı ve akrabası vardı. Gazetecilikte Tesla'ya en yakın kişi olmasının yanı<br />
sıra bilim insanına gerçek bir hayranlık da besliyordu. Biri genç, diğeri bir hayli<br />
yaşlı olan bu iki adam sık sık birlikte oluyorlardı. İnsanların uyuduğu saatleri<br />
çalışarak geçirse de şehirde çıktığı uzun gezintilerle kendisini tazelemeyi gayet
iyi başarabiliyordu. Sweezey de bu gece yürüyüşlerinde sık sık eşlik ediyordu<br />
mucide.<br />
O da güvercinlerle tanışmıştı. Bir gece vakti Broadway'de yürürlerken ve Tesla<br />
ateşli bir şekilde dünyanın her hangi bir yerine telsiz enerji nakledilebilmesini<br />
sağlayacak sisteminden söz ederken, aniden sesinin tonunu alçaltmıştı. "Yine<br />
beni şu anda asıl endişelendiren şey odamda bıraktığım hasta kuştur.<br />
Dünyanın tüm telsiz sistemleri bir araya gelseler beni daha fazla düşündüremezler."<br />
İki gün önce kütüphanenin önünde bulduğu kuşun dilinde tümöre benzer bir<br />
oluşum vardı ve bu durum yemek yemesini engelliyordu. Tesla onu yavaş<br />
yavaş ölmekten kurtarmış ve sabırlı bir tedaviyle yine o eski güçlü ve mutlu<br />
günlerine döneceği garantisini vermişti kendisine.<br />
Ama bulduğu hasta kuşların tümünü odasına alabilmek gibi bir şansı yoktu,<br />
nitekim otel görevlileri pislikten şikayet etmeye başlamışlardı bile. "Bir kuşçu<br />
dükkanında bir düzineye yakın hasta güvercin birikmişti. Bunlardan kimi bir<br />
hastalığa yakalanmıştı, kiminin de bacağında falan bir yarası vardı. Tesla en<br />
sonunda veterinerlerin tedavi edilemez dediği güvercinlerden birini kangrenden<br />
kurtarmıştı. Eğer bir güvercinin Tesla'nın halledemeyeceği bir rahatsızlığı varsa<br />
çok iyi bir doktorun gözetimine teslim edilirdi."<br />
Tesla ve Sweezey yürüyüşleri sırasında Einstein'dan, diyetlerden,<br />
çalışmalardan, modadan ve evlilikten konuşuyorlardı. "Tesla'nın tek evliliği işi<br />
ve dünya ile olan bağı idi" diye yazıyor genç yazar, "Newton ya da<br />
Michelengelo gibi evrensel bir düşünce ile evliydi o. S ir Francis Bacon gibi o<br />
da en başarılı çalışmaların çocuksuz erkekler tarafından ortaya konulduğuna<br />
inanıyordu..."<br />
Genç yazara önüne çıkan ticari, hukuki ve akademik engellerden bahsediyor<br />
ama tüm bunlara karşın yine de göklerin en yüksek noktasına ulaşabileceğine<br />
inandığını anlatıyordu. Söylediğine bakılırsa, hayatı boyunca 2 milyon doların<br />
üzerinde para kazanmıştı. Bunun 1 milyonu da aslında Westinghouse'dan<br />
alternatif akım patentleri karşılığında alması gereken paraydı.<br />
Tesla'nın güvercinlere duyduğu sevgi konusunda bazı tuhaf yorumlar<br />
yapıldığından Yugoslavya'nın ABD Büyükelçisi Konstantin Fotiç'in kızı Pola<br />
Fotiç'e bu çocukluk aşkını anlattığı bir mektuba burada da yer vermek uygun<br />
olacaktır. "Bir Yaşlının Ağzından Gençlik Hikayesi" adını taşıyan yazısında kışın<br />
dünyayla bağlantısı kesilen doğduğu evini ve o sıralarda sahip olduğu özel bir<br />
arkadaşını, "Maçak, dünyadaki kedilerin en kahramanı" diye anlatıyordu.<br />
Daha üç yaşındayken karlı bir gecede, hayatında önemli bir rol oynayacak<br />
elektrikle Maçak sayesinde tanışacaktı. "Karda yürüyen insanlar arkalarında<br />
ışıltılı izler bırakıyorlardı. Ve duvara fırlatılan kartopları tıpkı bir kesme şeker<br />
bıçakla parçalandığında olduğu gibi titrek ışıklar saçıyordu..." Daha o yaşlarda<br />
ışığa karşı aşırı bir duyarlılık gösteriyordu. Kardaki ayak izleri ona, başkalarına<br />
olduğu gibi, kara, mor gölgeler halinde görülmüyordu.
"İçimden bir şey beni Maçak'ın sırtına vurmam için dürtüyordu. Sonunda beni<br />
nefessiz bırakacak bir mucizeye şahit olacaktım... Maçak'ın sırtı ışıltılar<br />
saçıyordu ve elimin üstü çatırtıları her yerden duyulabilen kıvılcımlarla<br />
kaplanmıştı."<br />
Babası bunun elektrikten kaynaklandığını anlatmıştı. Annesi de zavallı kediyi<br />
kendi haline bırakmasını, yoksa hayvancağızın az sonra ateş alacağını<br />
söylüyordu. Ama çocuk daha soyut düşünmeyi tercih ediyordu.<br />
"Doğa da dev bir kedi miydi? Eğer öyle ise onun sırtına vuran kimdi? Sonunda<br />
bunu ancak Tanrı'nın yapabileceğine hükmetmiştim."<br />
Az sonra odanın içi daha da karardığında küçük çocuk kedinin sanki ıslak bir<br />
zeminde yürüyormuş gibi adımlarını sakınarak attığını ve kürklü bedeninin<br />
azizlerde olduğu gibi bir ışık halesi ile çevrili olduğunu görecekti. Günlerini<br />
elektriğin ne olabileceğini düşünerek geçiriyordu. Ama bir cevap da<br />
bulamıyordu. Bu mektubu yazarken Tesla seksen yaşına basmış bulunuyordu<br />
ve hala da bunun yanıtını bulamadığını söylüyordu.<br />
Kediye duyduğu sevginin tam zıttı bir hissi de ailenin kazına karşı besliyordu.<br />
"Canavara benzeyen çirkin bir hayvandı, devekuşu gibi bir gagası vardı, gagası<br />
timsah ağzını, zeka kıvılcımları saçan gözleri ise insan gözlerini andırıyordu."<br />
Yaşlılığında Tesla bu kazın neden olduğunu öne sürdüğü bir yaradan<br />
bahsediyordu hala. Ama çiftlikteki diğer kuşların hepsini seviyordu.<br />
"Güvercinlerimizi, tavuklarımızı beslemekten büyük bir zevk duyardım; onları<br />
kolumun altına sıkıştırıp sarılmak, okşamak bana dünyanın en güzel şeyi gibi<br />
gelirdi." Hatta o kazın bile eve "bir kuğu edasıyla" sürüsüyle birlikte dönmesi<br />
"benim için eşsiz bir neşe ve ilham kaynağı olurdu." Şimdi New York'ta<br />
hareketli yılları geride bırakıp, pek uyum sağlayamadığı insanlardan da yavaş<br />
yavaş elini eteğini çektikçe, bu güvercinlerin sıcaklığına daha çok sarılıyordu.<br />
Bir gün ofisinde ağır bir hastalığa yakalanmış olarak yatıyor ve yine her zaman<br />
olduğu gibi bir doktora görünmeyi reddediyordu. En sonunda St. Regis<br />
Oteli'ndeki odasına dönemeyecek kadar halsiz düştüğünü anlayınca<br />
sekreterine otel resepsiyonunu aramasını fısıldayacak ve onlara odasındaki<br />
"kanatlarında gri benekler olan beyaz güvercine" yem vermelerini söylemesini<br />
isteyecekti. Sekretere bu notu aynen iletmesi konusunda ısrar edecekti. Oda<br />
görevlisi ikinci bir habere kadar güvercini beslemeye devam etmeliydi. Odada<br />
yeteri kadar yem bulabilecekti.<br />
Eskiden Bryant'a yürüyüşe çıkamadığı günlerde, yokluğunda güvercinlerle<br />
ilgilenecek ve onlara yem verecek birisini görevlendirirdi. Sekreterleri<br />
delirmeye başladığını düşünüyorlardı.<br />
İyileştikten kısa bir süre sonra bu olay unutulup gitti. Ama mucit bir gün ofisini<br />
arayarak otelden ayrılamadığını zira güvercinin çok hasta olduğunu<br />
bildirecekti. Daha sonra Miss Skeritt, Tesla'nın birkaç gününü güvercinle<br />
birlikte otelde geçirdiğini bildirecekti. Güvercin iyileştikten sonra Tesla da<br />
günlük olağan çalışma, yürüme ve güvercinlerini besleme ritüellerine devam
edebilecekti. Yaklaşık bir yıl sonra Tesla avucunda küçük ve ölü beden<br />
bulunduğu halde sarsılmış ve üzüntülü bir halde girecekti bürodan içeriye.<br />
Lulious Czito'dan yaşadığı banliyöde güvercini için bakımlı bir kabir yeri<br />
bulmasını rica edecekti. Neden sonra fikrini değiştirecek henüz yola çıkmış<br />
olan Czito'dan hayvanın ölüsünü geri getirmesini isteyecekti. Kendisi "daha<br />
özel" bir şey ayarlamıştı. Kimse ölü güvercinle ne yaptığını öğrenemeyecekti.<br />
Üç yıl sonra Tesla tam anlamıyla iflas etmişti. Otele olan borcunu uzun süredir<br />
ödeyemiyordu. Bir akşam icra memurları ofisine gelmişler ve eşyalara<br />
mahkeme kararıyla tedbir koydurmuşlardı. Tesla memurları bir erteleme için<br />
ikna etmeye uğraşıyordu. Diğer bir yanda da iki haftadır maaşlarını alamayan<br />
sekreterleri vardı. Bir tek Edison Madalyası kalmıştı yadigar. Onun da ancak<br />
yüz dolar edeceğini söylemişti mahcup kadınlara. Bunu ikiye bölecek ve<br />
yarısını birine, yarısını da diğerine verecekti.<br />
Dorothy Skeritt ve Muriel Arbus hemen buna itiraz ettiler, tam tersine<br />
yanlarındaki parayı onunla paylaşmak istiyorlardı.<br />
Birkaç hafta içinde Tesla parayı toparlayabilecek ve sekreterlerine olan<br />
borcunu birer zarf içinde gönderecekti. Aslında Edison madalyasını ikiye<br />
bölmeyi teklif ettiğinde ofisinde beş dolar kadar bir bozukluğu da vardı. Ama<br />
hemen bunu kuşlara yem almak için kullanacağını belirtecekti, öyle ya hiç kuş<br />
yemi kalmamıştı ve sekreterlerden birini kuş yemi almaya yollayacaktı.<br />
Hayli borçlandığı Czito'nun yardımıyla ofisini yeni bir binaya taşıdı. Kısa bir<br />
süre sonra St. Regis otelinden Tesla'ya bir çağrı gelecekti. Gelip güvercinlerine<br />
bakmasını rica ediyorlardı. Aslında Tesla beyaz dostlarını, Connecticut'ın<br />
havasının kendilerine iyi geleceğini düşünerek Sherff'in yanına göndermişti bir<br />
kafes içerisinde. Gel gör ki, vefalı arkadaşları bir süre sonra eski dostlarının<br />
sıcaklığını özlemiş ta oralardan bir akşam vakti otel odasının balkonuna geri<br />
gelmişlerdi. Üzgün bir halde eşyalannı toplayıp Hotel Pennsylvenia'ya<br />
taşınacaktı kısa bir süre sonra. Tabii güvercinleri de onunla beraber. Bir süre<br />
sonra göç yolları Hotel Governor Clinton'a atacaktı onu. Hayatının son on yılını<br />
ise güvercinleri ile birlikte Hotel New Yorker'da geçirecekti.<br />
Beyaz güvercinin ilginç hikayesini de Tesla, O'Neill'a ve New York Times'ın<br />
bilim yazarı William L. Lawrence'a Hotel New Yorker'ın lobisinde oturdukları bir<br />
akşam anlatmıştı. Bir psikoloji derneğinin üyesi olan John O'Neill Tesla'nın<br />
beyaz güvercin masalında mistik semboller bulmuştu. O'Neill ve diğer<br />
ruhbilimciler Tesla'nın güvercinine kumru diyorlardı. Teknik olarak güvercinler<br />
de kaya kumruları olsalar dahi bu ayrımı ancak kuş gözlemcileri yapardı ve<br />
Tesla da kendi güvercinine güvercinden başka bir şey demek istemiyordu.<br />
Ancak mucidin yaşam öyküsünü ilk kaleme alanlardan olan O'Neill, Tesla'nın<br />
otelin lobisinde güvercinle ilgili anlattıklarını kumrularla olan aşk hikayesi<br />
olarak değerlendiriyordu.<br />
"Yıllardır güvercinleri besliyorum. Binlercesini besledim, kim bilir ne için...
"Ama aralarında bir tanesi vardı ki... Çok güzel bir güvercindi. Bembeyazdı,<br />
yalnız kanatlarında gri benekçikler vardı. O farklıydı. Bir dişiydi. Onu her yerde<br />
ayırt edebilirdim.<br />
"Nerede olursam olayım bu güvercin beni bulurdu. Ne zaman onu yanımda<br />
istesem umutla seslenirdim, uçarak çıkar gelirdi. O beni anlardı, ben de onu...<br />
"O güvercine aşıktım."<br />
"Evet bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi severdim onu ve o da beni. Hasta<br />
olduğu zaman hemen haberim olurdu; odama gelirdi ve ben de günlerce onunla<br />
kalırdım. Onu iyileştirirdim. O güvercin hayatımın neşe kaynağıydı. Bana<br />
ihtiyacı olduğunda başka hiçbir şey umurumda olmazdı. Benimle olduğu<br />
sürece hayatımın bir anlamı, amacı olurdu.<br />
"Bir gece karanlıkta yatağıma uzanmıştım, zihnim problemler çözmekle<br />
meşguldü, sık sık yaptığı gibi uçarak penceremden içeri süzüldü ve masamın<br />
üstüne kondu. Beni istediğini biliyordum, bana önemli bir şeyler anlatmak<br />
istiyordu.<br />
"Yanına gittiğimde anladım ki bana ölmek üzere olduğunu söylemek istiyordu.<br />
Mesajını aldığımda gözleri ışıldadı, güçlü ışık demetleri yayılıyordu<br />
gözlerinden."<br />
Tesla duraksadı ve sanki kendisine sorulan bir soruyu yanıt-lıyormuş gibi<br />
açıklamaya girişti.<br />
"Evet bu, gerçek bir ışıktı. Güçlü, göz kamaştırıcı, kör edici bir ışıktı.<br />
Laboratuvarımda lambalarımla elde edebildiğim tüm ışıklardan daha güçlüydü.<br />
"O güvercin ölünce hayatımdan da bir şeyler eksildi. O zamana dek, ne kadar<br />
yoğun çalışmam gerekirse gereksin işimi tamamlamam gerektiğini<br />
düşünürdüm, bunu yapabileceğimden emindim her zaman için. Ama o<br />
hayatımdan çıkıp gittikten sonra artık yaşamım boyunca süren çalışmanın da<br />
sonunun geldiğini anlamıştım.<br />
"Evet, yıllar boyunca güvercinleri besledim. Binlercesini... ve beslemeye de<br />
devam edeceğim, kim bilir ne diye?"<br />
Yazarlar onu sessiz bir şekilde bırakıp dışarı çıkacaklar ve uzun bir süre tek bir<br />
kelime bile etmeden yürümeye devam edeceklerdi.<br />
Sonradan O'Neill şunları söyleyecekti: "Güvercini kendisini terk edip odasının<br />
penceresinden uçup gittiğinde Tesla'nın gördüğü göz kamaştırıcı ışık,<br />
Budapeşte'de parkta dolaşırken gördüğü güneşin ışığı ile aynı anlama<br />
geliyordu; Tesla mistik iç dünyasını bu derece baskı altında tutmasaydı Kumru<br />
sembolizmini o da anlayabilirdi."<br />
Dr. Jule Eisenbud Amerika Psişik Araştırmalar Dergisi'nde yayımlanan bir<br />
yazısında kuş sembolünü Tesla'nın nevrozları ve çocukluğunda annesi ile
arasındaki ilişki ile bağdaştıracaktı. Kuşun eski çağlardan beri anneyi ve onun<br />
besleyici memesini simgelediğini belirtiyordu ruhbilimci. Ve Tesla'nın tek bir<br />
dileği ile kuşun istediği zaman, istediği yerde yanında belirdiğini söylediğini<br />
hatırlatıyordu. "Bu fantezinin anlamı ancak biyografik veriler ayrıntılı bir şekilde<br />
incelendiğinde ortaya çıkabilir. Görülüyor ki, Tesla'nın hayatında baskın bir<br />
figür olan annenin 'kaybolması' sonucunda bilinçsiz bir ihtiyaç ve kontrol<br />
edilme gereksinimi bu fantezi ile ilişkilendirilebilir. Bu kanıyı hayatı boyunca<br />
sergilediği tuhaf klinik alışkanlıkları, özellikle de insanlarla ve nesnelerle olan<br />
sıra dışı ilişkileri de güçlendirmektedir. Bilinç altında tüm hayatını, evrene<br />
egemen olan mitolojik bir sembolü zaptetmeye adaması dahi tek başına bu<br />
görüşün geçerliliğini açıklayabilmektedir."<br />
Tesla'nın yazılarının hiçbirinde bu 'kaybolan' annenin yerine koyduğu doğal<br />
sembolden söz ettiğine rastlanamamıştır. Ama Dr. Eisenbud hayatının tüm<br />
aşamalarında bu memeden duygusal ve fiziksel olarak mahrum kalmış bebeğin<br />
izlerini görebiliyordu. Eisenbud, Tesla'nın annesini idealize ettiği konusunda<br />
ısrarlıydı: "Ve tüm hayatı boyunca annesinin ölümüne, tam anlamıyla<br />
kaybolmasına dair tamamlanmamış önseziler hissedecekti. Bu tip çelişkilere<br />
Tesla gibi takınaklı nevrotiklerde sık sık rastlanır, tüm ilişkilerine ve tavırlarına<br />
anne simgeleri ve anneyi temsil eden semboller hakimdir."<br />
Eisenbud'a göre, mükemmel küresel şekillere, kadınların bo-yunlarındaki<br />
incilere tahammül edememesinin nedeni de buydu. Hastalarından birinin de<br />
henüz iki haftalıkken memeden kesilmesinin etkisiyle hayatının ileri<br />
safhalarında ölümcül bir depresyona girdiğinden ve dünyanın yuvarlak<br />
olmasına bile tahammül edemediğinden bahsediyordu.<br />
Dr. Eisenbud, Tesla'nın paraya karşı olan tavrının da temelde yatan bu anne<br />
sembolünün etkisiyle güçlenen evrene hakim olma fantezisinin belirtisi<br />
olduğuna inanıyordu:<br />
"Milyonları büyük ve çoğu zaman da garip bir cömertlikle savuruyordu ve<br />
sonuçta da iflası kaçınılmaz oluyordu. Ancak, açıkça görülüyor ki varolmak için<br />
kaderine veya başka insanlara ihtiyacı olmadığına dair ferahlatıcı bir inancın<br />
etkisi altındaydı ve parayı da hayatın mekanik ve sıkıcı işleyişinin küçük ve<br />
önemsiz bir parçası olarak görüyordu, ne zaman istese aYzu ettiği kadar<br />
kazanabilirdi... Tesla'nın anne kontrolü ile ilgili olarak oynadığı bu sonu<br />
gelmeyen oyunun en acayip bölümü ise yemek üzerine idi. Ve ne olursa olsun<br />
en sonunda annesini temsil eden sembol galip gelecekti..."<br />
Bu, o akşam yemeği seremonilerini de açıklıyordu; özel kıyafetlerle kendine<br />
ayrılmış masada belirlenen saatte ve annenin pahalı bir temsilcisi olan<br />
garsonun hizmetinde yenen yemek "kendisine kırıntılar için yalvarmak zorunda<br />
kalmadığı annenin sembolik kontrolü idi."<br />
Tesla'nın en sevdiği yemeğin de bir tür kumru olduğuna dikkat çekiyordu:<br />
"Kendisini beslemeyen memeyi ısırmanın güzel bir klinik örneği vardı.<br />
(Madalyonun öbür yüzünde ise saplantılı bir şekilde güvercinleri beslemesi.)<br />
Sadece göğüs eti yiyebilirdi."
"Hayatının sonlarına doğru" diye devam ediyordu Dr. Eisen-bud, "alacağı tek<br />
besin ılık süt olacaktı. En sonunda da güvercinin gözlerinden kör edici bir ışık<br />
yayılacaktı. Memeden gelen sütü temsil eden bir simge..." Tesla'nın hayatı<br />
boyunca süren telafi etme çabası, simgesi çökmüştü. Hayatından önemli bir<br />
parça sökülüp alınmıştı, işinin bittiğini biliyordu.<br />
Davranışçı teorisyenler bu tip FreudçuMungçu açıklamalara karşı çıkacak,<br />
Tesla'nın saplantılı nevrozunun temelinde çocukluğunda yaşadığı travmaların<br />
olduğunu savunacaklardı.<br />
Ancak konuyla ilgili yeterli verilerin olmayışı spekülasyondan ileri gitmemizi<br />
engelliyor.<br />
23. GEÇİŞLER<br />
Katharine Johnson hasta düşmüştü. Tesla özel bir diyet tavsiye ederek<br />
endişesini göstermişti. Ama Katharine'in içine düştüğü daha derin bir durum,<br />
kendisi için değerli olan her şeyin hayatının ortasında ellerinin arasından kayıp<br />
gittiği hissi, iyileşme iradesini de yok ediyordu. Perdeleri çekilmiş odasında<br />
hasta yatarken gözlerinin önünde eski zamanlar, evlerinin partilerle, şölenlerle<br />
şenlendiği, kapılarının önünden gösterişli kalabalıkların, faytonların,<br />
otomobillerin eksik olmadığı, Tesla ile Wal-dorf-Astoria otelinde ziyafetler<br />
düzenledikleri ve çalışmaları için uygun bir para babası bulmaya çalıştıkları o<br />
dönemler gözlerinin önünde yeniden canlanıyordu. Laboratuvarındaki tüm o<br />
gösteriler, heyecanlı geziler gittikçe silikleşen benliği ile birlikte çözülüp yok<br />
olmuştu sanki. Yaşadığı hayat kendisine ait değildi ve kimin hayatını<br />
yaşamakta olduğunu da bilmiyordu. Hayatı, yalnızca başkalarının hayatlarının,<br />
eylemlerinin ve zaferlerinin bir yansıması olarak kalmıştı. Şimdi kendi kendine<br />
yaban-cılaştığını hissediyor, öfke ve umut arasında ikiye bölünüyordu.<br />
Aldatılmış, kandırılmış olduğunu hissediyor, kendini ölesiye yalnız ve zayıf<br />
görüyordu.<br />
O böyle eriyip giderken, Tesla da kendisini garip kehanetlerinden birinin<br />
yazılmasına kaptırmıştı: Kadınların geleceği... Bu, sürekli kendi ekseninde<br />
dönüp duran ve kafasını allak bullak eden bir konuydu ama düşünmekten de<br />
alıkoyamıyordu kendisini. Katharine hastalanmadan bir yıl önce Detroit Özgür<br />
Basın gazetesine kadınların "sorunları" üzerine bir demeç vermişti. Herhangi<br />
bir erkeğin tatlı dilli üslubu içinde ve kederli bir şekilde kadınların nasıl da<br />
erkeklerin onlar için inşa ettiği kaidede kıstırılıp kaldığından dem vuruyordu.<br />
Kadınlara bütün hayatı boyunca uzaktan uzağa özel bir saygı ile taptığını<br />
anlatıyordu. Ancak şimdi kendi zekalarını erkeklerinkine denk koşmaya<br />
çalışarak, Tanrı'nın doğal atamalarına karşı gelmekten de öte, "medeniyeti<br />
tehlikeye atmıyorlar mıydı?" Bu soruya karşılık "Kimin medeniyetini?" sorusu<br />
1920'lere kadar sorulmayacaktı.<br />
Şimdi Katharine'in hastalığı nedeniyle zihni tekrar bu konu etrafında dönüp<br />
durmaya başlamıştı. En sonunda Colliers'e bir yazı gönderecekti. Makalenin<br />
başlığı tehditkar bir şekilde "Kadınlar Patron Olduğunda" diye atılmıştı. Yazıda<br />
kadınların entelektüel açıdan daha üstün olduğu bir cinsel düzen anlatılıyordu.
Bir yandan bu düzeni savunuyor gözüküyor, diğer yandan da kaygılarını dile<br />
getiriyordu. Katharine'in hayatının nasıl heba olup gittiğini mi fark etmişti?<br />
Kendisini harekete geçiren neden her neyse, kararsız bir şekilde de olsa, en<br />
sonunda kadın ve erkeklerin gelecekte mekanik "rasyonel" toplum ütopyasına<br />
uygun yaşayacaklarını müjdeliyordu.<br />
Tesla, Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce aniden ortaya çıkan cinsel<br />
eşitlik eğiliminin hiçbir titiz gözlemcinin gözünden kaçmış olamayacağını<br />
sözlerine ekliyordu. Tabii İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde üreme<br />
baskısıyla kadınların bu toplumsal ve ekonomik kazanımlarından feragat etmek<br />
zorunda bırakılacaklarını öngöremiyordu.<br />
Bazı feministler Tesla'nın dayanak noktasının ilk kısmını eleştiriyorlardı:<br />
"Kadınların cinsel eşitlik savaşımları yeni bir cinsel düzen doğuracaktır ve bu<br />
düzende kadınlar üstün taraf olacaktır. Modern kadının yüzeysel cinsel eşitlik<br />
taleplerinin altında çok daha etkili bir iktidar arayışının belirtileri<br />
mayalanmaktadır.<br />
"Kadınların kuşaklar boyunca itaat etmek zorunda bırakılmaları onlarda bir<br />
atropi ya da en azından zihinsel kabiliyetlerin zayıflaması sonucunu<br />
doğurmuştur ki içinde bulunduğumuz dönemde artık bu durum ortadan<br />
kalkmaya başlamış ve kadınların ussal olarak erkeklerden hiç de aşağı<br />
olmadıkları fark edilmeye başlanmıştır.<br />
"Kadınlar, erkeklerin zihinsel kazanımları, başarıları ile boy ölçüşebilmeye<br />
başlamıştır ve nesiller boyunca devam edecek bu gelişme süresince<br />
kapasiteleri de gelişecektir. Ortalama bir kadın en az ortalama bir erkek kadar<br />
iyi eğitim almış olacak, bu eğitimde yıllar boyu süren dinginliğin yarattığı yoğun<br />
ve güçlü istek ile erkekleri de geride bırakacaktır. Kadınlar bugünkü durumu<br />
yadsıyacak ve ilerlemeleriyle güçlenen bir medeniyet kuracaktır."<br />
Ama Tesla'nın tanımladığı bu, "kovandaki arılar gibi cinsel kimliklerinden<br />
soyutlanmış bir şekilde hayatlarının amacını çalışmak haline getirmiş olan<br />
kadın ve erkeklerin meydana getirdiği ideal toplum" fikri erkekleri olduğu kadar<br />
düşünen kadınları da fazlasıyla ürkütecekti.<br />
"Kadınların çabaları yeni alanları da kapsadıkça liderliği yavaş yavaş ele<br />
geçirmeleri sonucunda kadınsı hassasiyetleri silinmeye başlayacak, sonunda<br />
tamamen ortadan kalkacak, annelik içgüdüleri körelecek, sonuçta annelik ve<br />
evlilikten soğuyacaklar ve insan medeniyeti de gittikçe arıların mükemmel<br />
medeniyetine daha çok benzeyecektir..."<br />
Arıların mükemmel komün hayatından esinlenerek "toplumsal ortaklaşa<br />
hayatta, çocuklar da dahil her şeyin, herkesin mülkiyetinde ve sorumluluğunda<br />
olacağı"nı vaat eden bu fikir o zamanlar için fazla radikal kaçan bir hayaldi.<br />
Aynı ileri görüşlü yazıda Tesla teknolojik ilerlemelere dair öngörülerde de<br />
bulunuyordu. "Ailenin günlük gazetesinin 'telsiz' yolu ile yollanması imkan<br />
dahilinde olacaktır. Park ve ticari yollar ile özel yolların birbirlerinden ayrılması<br />
sorunları çözümlenmiş olacaktır. Şehirlerimizde asansörlü park yerleri
yükselecek, tercihli yollar ihtiyaca göre düzenlenecek, belki de insanoğlunun<br />
tekerleklerin yerine kanatları koyması ile bunlar tamamen ortadan kalkacaktır.<br />
"Yerkürenin ısı kaynaklan endüstrinin kullanımına sunulacaktır. Güneş enerjisi<br />
evimizdeki enerji ihtiyacının büyük bir kısmını temin edecek, geri kalanı telsiz<br />
enerji nakli ile sağlanacaktır. Bugün kullanmakta olduğumuz telefonların yerini<br />
ceplere girebilecek kadar küçük aletler alacaktır. Herhangi bir habere, bir<br />
ülkenin devlet başkanının devrilmesine, dünya kupası final maçına, ya da bir<br />
depremin ya da terörün yarattığı felaketlere sanki olay yerindeymiş gibi şahit<br />
olabileceğiz."<br />
Katharine 1925 yılında ölecekti. Son nefesini verirken dahi Tesla'yı<br />
unutmayacak Robert'i her zaman ona destek olmakla görevlendirecekti.<br />
Johnson ve kızı Agnes (geleceğin Agnes Holden'i) ailenin yaz tatili geleneğini<br />
yaşatmaya devam edeceklerdi. Tesla her zaman bu seyahatlere davet<br />
edilecekti. Katharine'in doğum günlerine de çağınlıyordu. Robert davet<br />
mektubuna şu sözleri yazmıştı: "Müzik de olacak, her şey onun istediği gibi<br />
olacak. Senin dostluğun ona mutluluk verirdi. Seni gözden yitirmememi emretti<br />
bana. Eğer gelmezsen onun isteği gibi bir kutlama olamayacaktır bu."<br />
Ama kısa bir süre sonra Robert tekrar parasal yardım arayışına girecekti.<br />
Vergilerini ve bir bankadan aldığı kredi borcunu ödeyemiyordu. Tesla, telif<br />
haklarından ve danışmanlık görevinden kazandığı parayla çok fazla bir<br />
yardımda bulunamıyordu. Tekrar rahatsızlanmış olmasına karşın gönderdiği<br />
çekin yanına şakacı bir not düşmekten de geri kalmayacaktı: "Bu ufak<br />
sorunların neşeni kaçırmasına izin verme. Biraz daha dayan ve göreceksin ki<br />
sen de Pegasus'unun sırtına binmiş göklerde süzülmeye başlamışsın."<br />
Johnson teşekkürlerini iletecek ve kızı ile birlikte iki aylık bir Avrupa gezisine<br />
çıkmayı planladıklarını bildirecekti. Gezisi sırasında kendisini hayatının son<br />
birkaç yılında mutlu edecek genç bir aktrisle tanışacaktı.<br />
Ertesi yıl Nisan ayında Tesla, böyle bir istekte bulunmamış olmasına karşın<br />
beş yüz dolarlık bir çek gönderdi. "Lütfen bu sana vahşi tefecileri hatırlatmasın,<br />
bunu küçük bir kutlama vesilesi olarak kabul et." Johnson bu paranın yarısıyla<br />
Kate'in mezarına duvar ördüreceğini bildirecekti yanıt olarak. "Tatlı Mar-guarite<br />
(Churchill)'in" kendisini gençleştirdiğinden ve mucidin de onunla tanışmasını<br />
çok istediğinden bahsediyordu.<br />
Kısa bir süre sonra Johnson hastaneye kaldırılacaktı. Hasta yatağından<br />
Tesla'ya şu mektubu göndermişti: "Mutlaka, ben buradan çıktıktan sonra, gelip<br />
Miss Churchill ve Marguerite'le bir akşam yemeği yemelisin." Genç aktrisle ilgili<br />
hayaller sayıklıyor, onunla bir Avrupa turnesine çıkmayı planladığından dem<br />
vuruyordu. "Tabii annesi de bulunacaktı" yanlarında. Onlarla birlikte<br />
Shakespear'in, Keats'in, Wordsworth'ün mezarlarını ziyaret edecekti. Buna<br />
karşın Avrupa'da ancak ertesi yıl ve 1928'de yanında sadece kızı olduğu halde<br />
bulunabilecekti. Bu gezilerin parası ise kendisi de kıt kanaat geçinen Tesla'nın<br />
gönderdiği çeklerden çıkıyordu.
Niagara Şelalesi elektrik şebekesinin kurulduğu yıllarda, Ni-agara<br />
Komisyonu'nun bir üyesi ve o zamanlardan beri Tesla'nın da yakın bir dostu<br />
olan Francis A. Fitzgerald, 1927 yılında mucidin o sıralarda en çok ilgi çeken<br />
projelerinden birinde kendisine yardımcı olmaya çalışıyordu. Telsiz enerji nakli<br />
projesini finanse etmesi için Kanada Enerji Komisyonu'nu ikna etmeye uğraştı.<br />
Bu çaba o sıralarda sonuçsuz kaldı ama hidroelektrik enerjisinin telsiz<br />
nakledilebileceği fikri Kanadalıların zihnine yerleşecekti.<br />
Uzun yıllar boyunca Tesla'nın çok kuvvetli bir ışık, bir ölüm ışını icat ettiğine<br />
ilişkin bir dedikodu yayılacaktı kulaktan kulağa ama Tesla anlaşılamaz bir<br />
tavırla bu konuda herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınıyordu. 1924 yılında<br />
Avrupa'da da bazı bilim insanları, önce bir İngiliz, daha sonra bir Alman ve bir<br />
Rus, ölüm ışınını keşfettiklerini iddia etmişlerdi. Bir keresinde Amerikalı bir<br />
bilim insanı, Dr. T. F. Wall, uçakları ve arabaları durdurabilen bir ışının patentini<br />
almak için neredeyse bir başvuruda bulunacaktı. Daha sonra bir Colorado<br />
gazetesi Tesla'nın 1899 yılında şehirlerinde deneyler yapmak üzere bulunduğu<br />
sırada ölüm ışınlarının en güçlüsünü icat ettiğini gururla duyuracaktı. Tesla, hiç<br />
de alışık olmadık bir şekilde, bu konuda sesini çıkarmaktan kaçınıyordu.<br />
1929 yılında Scherff, Nikola Tesla Şirketi'nin alacağı vergi iadeleri konusunda<br />
mucide gönderdiği bir notta "ne yazık ki, zaten şirket hiç vergi ödeyememişti"<br />
diye yazacaktı. En azından bu defa durum zamana uygunluk gösteriyordu, zira<br />
Büyük Bunalım yılları yaşanmaya başlamıştı.<br />
Tesla eski dostu Johnson'u neşelendirmek için esprilerle dolu bir mektup daha<br />
göndermişti; "ekonomik durumunun bir miktar kötülediğinden" de dem vuruyor<br />
ve şunları yazıyordu: "Elbette diğer arkadaşlarla muhabbeti pek fazla<br />
koyulaştırmıyo-rum. Dikkatimi diğer önemli ve değerli icatlar üzerinde yoğunlaştırıyorum.<br />
Gerçi ben de yeni mucitler gibi basında kendime ajanlar<br />
kiralasaydım tüm dünya şimdi benden konuşuyor olurdu ya, haydi neyse!"<br />
Aslında artık hemen hemen hiç bir yeni patent için başvuruda bulunmuyordu.<br />
1922 yılında akışkan mekaniği alanında bazı patentler için başvurmuştu ama<br />
işlemleri tamamlanamamıştı. Böylece bunlar da ortak dağarcığa eklenmişlerdi.<br />
Bunlar arasında çok önemli olduğuna inanılan bir başvuru da vardı: "Yüksek<br />
Vakum Üretiminde Kullanılan Araç ve Yöntemlerde Yenilikler". Yıllar sonra ABD<br />
ve Sovyet Rusya ışın kitle imha silahlarının geliştirilmesinde yarışa<br />
girdiklerinde bu fikirler üzerinde dikkatle durulacaktı.<br />
Bunlar 1916 yılında aldığı bir grup patentin devamı niteliğindeydi. Ama herkes<br />
Tesla'nın yaratıcılığının solmakta olduğuna inanıyordu artık. Fakat bu konuda<br />
bir hayli yanıldıklarını fark edeceklerdi.<br />
24. DOĞUM GÜNÜ PARTİLERİ<br />
Tam gece yarısı doğduğundan hangi günü doğum günü olarak kutlayacağı<br />
konusunda zaten kararsız kalan Tesla aslında doğum günü ile pek de<br />
ilgilenmezdi. Geçer giderlerdi ve kendini iyi hissettiği sürece nasıl<br />
yaşandıklarına aldırmazdı.
Ama bu arada kolej yıllarından beri kilosunun hemen hiç değişmemiş<br />
olmasıyla bir hayli övünürdü. Kedi gibi çevik olduğuna dair söylentiler dolaşırdı<br />
ağızdan ağza. Soğuk bir kış günü buzlu bir yolda yürürken ayağı kayıp<br />
dengesini kaybedince, uçarak bir takla atıp tekrar iki ayağı üzerine konduğuna<br />
ve yoluna devam ettiğine şahit olduklarını iddia edenler vardı ortalıkta. Yoldan<br />
geçmekte olanlar gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde böyle bir olayı, sirkler<br />
bir yana, ne gördüklerini, ne de duyduklarını söylüyorlardı.<br />
Ama yaş kemale erince kaçırdığı doğum günlerini telafi etme telaşına<br />
kapılmıştı. Her yıldönümü muhabirlerin ve fotoğrafçıların da hazır oldukları bir<br />
kutlama haline dönüşüyordu. Bu partilerde yeni icatları konusunda nutuklar<br />
atıyor, gönlü diledi-ğince kehanetlerde bulunuyordu ki bu durum genç<br />
arkadaşlarını bir hayli memnun ediyordu. Sadece temsil ettiği Times'ın<br />
saygınlığına uygun düşecek şekilde ayık kalan Mr Kaempffert bu sahneleri can<br />
sıkıcı bulabiliyordu. Gurularının her kelimesini, bunca anlamsızlığına karşın,<br />
nasıl olup da ağızları açık bir şekilde dinleyebiliyorlar, anlamıyordu. Dahası<br />
bunları anlıyor gibi davranıyorlardı.<br />
Tesla'nın yetmiş beş yaşına basması dolayısıyla Sweezey tarafından çok özel<br />
bir doğum günü partisi düzenlenmişti. Genç ve çekingen bir bilim yazarı olan<br />
Sweezey'nin sohbet dağarcığı birkaç kelimeyi pek geçmezdi. Bazıları<br />
adamcağızın neredeyse işaretlerle konuşmaya çalışacağından yakınıyordu.<br />
Buna karşın bilimin anlaşılmaz dilini geniş kitlelere anlaşılabilir kılacak şekilde<br />
grafik imgelere dönüştürme yeteneği dolayısıyla yazı işinde kimse eline su<br />
dökemezdi. Bilimi parti oyunlarına dönüştürüyor, çocukların gönlünü<br />
kazanacak şekilde mutfak masası üzerinde bilimsel deneyler sergileyebiliyordu.<br />
Yemekten Sonra Bilim adında bir kitabı yayımlanmış ve özellikle okul çağında<br />
çocukları olan anne-babalar tarafından kapışılmıştı. Bilim dergilerine daha<br />
karmaşık makaleler gönderdiği de oluyordu.<br />
Tesla da onun kahramanıydı. Sweezey doğal olarak Tesla'nın dehasını ve bilim<br />
tarihine olan katkılarını ortalama bir insandan daha fazla takdir edebiliyordu ve<br />
Behrend gibi o da kamuoyunun dar görüşlülüğüne bir hayli içerliyordu. Bu<br />
konuda bir şeyler yapmaya kararlıydı.<br />
Böylece mucidin 1931 yılına denk gelen yetmiş beşinci doğum günü için<br />
dünyanın dört bir yanındaki mühendis ve bilim insanlarına Tesla'ya dair övgü<br />
ve tebriklerini bildirecek birer mektup yazma çağrısını örgütleme işine verecekti<br />
kendisini. Aldığı cevaplar arasında Nobel ödülüne layık görülmüş ve Tesla'nın<br />
kendi kariyerlerindeki olumlu etkisinin bilincinde olan ünlü bilim insanları da<br />
yer alacaktı.<br />
Robert Millikan, yirmi beş yaşındayken, 'Tesla Bobini'nin<br />
Tesla tarafından tanıtıldığı bir seminere katıldığını anlatıyordu: "O günden beri,<br />
şunu hiç çekinmeden söyleyebilirim ki çalışmalarımda ve araştırmalarımda o<br />
gece öğrendiğim prensiplere pek fazla bir şey ekleme ihtiyacı duymadım. Bu<br />
nedenle sadece tebriklerimin değil sonsuz minnettarlığımın ve saygımın da<br />
kendilerine iletilmesini canı gönülden rica ederim."
Arthur H. Compton, "Doğanın sırlarını sizin gibi birinci elden öğrenen ve onun<br />
kanunlarının nasıl gündelik hayatımızın sorunlarının çözümünde<br />
kullanılabileceğini gösteren bilim insanlarına biz genç kuşaklar ödenemeyecek<br />
kadar çok şey borçluyuz..." diye sesleniyordu.<br />
Amerika Elektrik Enstitüsü'nün gelmiş geçmiş tüm başkanları radyo alanındaki<br />
öncü çalışmalarından dolayı kendisine övgü ve minnet dolu mesajlar<br />
göndermişlerdi. Ve daha niceleri Tesla'nın hayal gücünün kendilerine verdiği<br />
güç ile yürüdükleri yollarda ulaştıkları başarılar nedeniyle Tesla'ya methiyeler<br />
düzüyorlardı.<br />
Dr. Behrend "kendisini geliştirenlere karşı dünyanın ne denli vefasız<br />
olabildiğinden" dem vuruyordu.<br />
"Biz, alternatif akım enerji naklinin geliştirilmesi üzerinde çalışanlar için hiç<br />
şüphe yok ki Tesla adı, elektrik alanındaki çalışmalarıyla Faraday neyi ifade<br />
ediyorsa aynı şeyi ifade etmektedir."<br />
Tesla'nın geniş bir başarı grafiği çizdiğinden habersiz olan Einstein da<br />
kutlamasının yanında Tesla'yı yüksek frekanslı akımlar üzerine çalışmalarından<br />
dolayı tebrik ediyordu.<br />
Bu kutlamaya önayak olan Sweezey de kendi tebriklerini en hararetli bir dille<br />
ifade ediyordu. Tesla'nın dehasının Roentgen ve J. J. Thompson'un ve elektron<br />
konusunda çalışan diğer bilim insanlarının çabalarına öncülük ettiğini<br />
anlatıyordu. "Tek başına bilinmezler diyarına adım atmaya cesaret edebilmişti.<br />
O, kabullenilmiş doğrulara karşı gelebilen büyük bir devrimcidir" diyordu.<br />
Tüm bu övgüler bilim editörü Hugo Gernsback'in sözleri ile gerçek anlamda<br />
tamamlanmış oluyordu: "Eğer bir mucitten, yani sadece kurulu düzeni<br />
geliştiren bir kimseden değil de, bir yaratıcıdan ve bir kaşiften söz etmek<br />
gerekirse şuna hiç şüphe yok ki sadece içinde bulunduğumuz zamanın değil,<br />
tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm dönemlerin en büyük mucidi eşsiz dehası ile<br />
Nikola Tesla'dır... Onun devrimci olduğu kadar temel nitelikteki keşiflerinin<br />
entelektüel dünyada bir eşine daha rastlanamaz."<br />
Sweezey tarafından harekete geçirilen Amerika ve dünya basınında da bir<br />
zamanların yıldırımlar yaratan, bedeninden ışıltılar saçan bu deha üzerine<br />
yazılar yayınlanmaya başlamıştı. Time dergisinde çıkan bir yazıda<br />
muhabirlerinin çevresindeki hale ile kolayca ayırt edilebilen bu "uzun boylu<br />
kartal başlı adamı" bulmakta zorlandığından bahsediliyordu.<br />
Buldukları adam bir deri bir kemik kalmış ve saçlarına aklar düşmüş haliyle<br />
daha çok yıldırımlar yaratanın bir hayaletini andırıyordu ama hala dinç<br />
duruyordu. Mavi gözlerinde ışıldayan bakışlar ve çınlayan sesi hala ruhunun<br />
gücünü ifade ediyordu.<br />
Sweezey, hazırladığı onur defterini hediye ettiğinde şaşırdığını ama kendisini<br />
fazla kaptırmadığını fark edecekti. Hayatı boyunca kendisi ile zıtlaşan insanların
övgüleri ile ilgilenmediğini söylese de Sweezey içten içe bunun kendisini<br />
memnun ettiğini fark edebiliyordu. Gerçekten de Sweezey bir kısmını kısa bir<br />
süreliğine ödünç istediğinde bir hayli ayak sürüyecekti.<br />
Röportajlarında o sıralarda zihnini meşgul eden konulardan bahsediyordu. İki<br />
şey üzerine çalışmaktaydı: Birincisi, Einste-in'ın Genel Rölativite Teorisi'ni<br />
çürütecek tezlerdi. Tesla, kendi tezlerinin Einstein'ın tezlerinden daha<br />
anlaşılabilir olduğunu ve bunları duyurduğunda doğru sonuçlara varmış<br />
olduğunun görüleceğini söylüyordu.<br />
İkincisi, yeni bir enerji kaynağı üzerinde çalışmaktaydı. "Ye-ni-bir kaynak<br />
derken, bildiğim kadarıyla daha önce hiçbir bilim insanının enerji kaynağı<br />
olarak görmediği bir şey üzerinde çalışmaktayım demek istiyorum. Bu fikir ilk<br />
aklıma geldiğinde tam anlamıyla şok olmuştum."<br />
Bu yeni enerji kaynağının kozmostaki bir çok karanlık noktayı da<br />
aydınlatacağını öne sürüyordu. Tesla'nın öğrencilerinin halen kafasını<br />
karıştırmakta olan bir diğer ifadesi de, bu enerji kaynağının endüstri sahasında,<br />
özellikle de çelik üretiminde yepyeni ve neredeyse sınırsız bir pazar açacağı<br />
yolundaydı.<br />
Kendisinden daha fazla açıklama beklendiğinde bunun tamamıyla yeni bir<br />
enerji kaynağı olduğunu ve gece-gündüz yılın her anında bundan<br />
faydalanılabileceğini söylemekle yetiniyordu. Bu enerjinin üretiminde<br />
kullanılacak donanım da mekanik ve elektrik aksam açısından son derece basit<br />
olacaktı.<br />
Tesla, ilk kuruluşunun başlangıçta pahalıya gelebileceğini ama bunun kısa bir<br />
süre içerisinde aşılacağını çünkü işleyişinin sürekli ve duraksamasız olacağını<br />
öne sürüyordu. "Bunun atom enerjisi denilen şeyle bir ilişkisi olmadığını<br />
hemen belirteyim" diyordu. Aslında bu terimle anlatılmak istenen türde bir<br />
enerjiden de söz edilemez. 15 milyon volta kadar çıkan gerilimlerde-ki akımlarla<br />
atomu ben de parçaladım ama ortaya enerji çıkmadı..."<br />
Yeni enerji kaynağını açıklaması yolundaki ısrarları nazikçe geri çeviriyor ama<br />
"birkaç ay ya da yıl sonra" herkese açıklayacağını belirtiyordu.<br />
Işıltılar saçan gözlerle gezegenler arasında enerji nakledile-bilmesini<br />
sağlayacak bir plan üzerinde de çalışmaya başladığını anlatıyordu. "Gezegenler<br />
arası iletişimin son derece önemli bir konu olduğuna inanıyorum, zira kesinlikle<br />
bir gün gelecek ki evrenin her yerinde dünyada olduğu gibi çalışan, acı çeken,<br />
insanlar olduğu ve bunların evrende insan ırkı varoldukça sürecek bir<br />
kardeşliğin temelini attıkları görülecektir."<br />
Ne zaman? Bu konuda emin değildi.<br />
"Derin meditasyon ve yoğun düşünceler içinde geçen bir hayatım var" diye<br />
yanıtlıyordu. "Doğal olarak da birçok fikir çıkarıyorum ortaya. Sorun, fiziksel<br />
güçlerimin de bunlar üzerinde çalışabilecek ve bunları dünyaya<br />
kazandırabilecek kadar yeterli olup olmadığında."
Bu arada yine yetmiş beş yaşında Everyday Science & Mec-hanics adlı dergide<br />
Tesla'nın yeni ve daha güncel çalışmalarına da yer verilecekti. Bunlar deniz<br />
suyundan ve jeotermal enerjiden elektrik enerjisi elde etme projeleriydi.<br />
Tesla sağlığında bu projelerinin hayata geçirilebildiğini göremeyecekti. Ama<br />
1980'lerde ABD hükümeti 'Okyanus Termal Enerji Dönüşüm Programı' adı<br />
altında bir araştırma başlatacaktı. Halen küçük bir bilim insanı ve teknisyen<br />
ordusu okyanus katmanlarındaki ısı farklarının uygun olduğu bölgelerde bu<br />
konudaki çalışmalarına devam etmekteler.<br />
Yaşlılığının son yıllarında Tesla tıbbi terapide kullanılan elektrikli osilatör<br />
aygıtının büyük övgüler almaya başladığına da tanık olacaktı. Amerika'nın dört<br />
bir yanındaki tıp profesörleri, elektrikli osilatörlerle uygulanan tedaviler<br />
sonucunda kanser vakalarında ameliyattan çok daha olumlu sonuçlar elde<br />
edildiğini duyuruyorlardı.<br />
Modern kanser tedavi çalışmaları elbette çok daha ileri bir aşamada devam<br />
etmekte ve Tesla'nın icatlarının tam kapasitesi de hala keşfedilmeye çalışılıyor.<br />
Tesla'nın bir çok çalışmasında olduğu gibi, bu alanda da icatlarının olası<br />
uygulama alanlarının, bazı durumlarda da teorik yaklaşımlarının genişliği<br />
öğrencilerini hayrete düşürmeye yetiyor.<br />
25. SUDAKİ MANTARLAR<br />
Genç bir Alman göçmen olan George Sylvester Viereck, Ho-henzollern<br />
ailesinin gayri meşru çocuğu idi. Amerika'ya genç yaşlarında gelmiş ve şiirleri<br />
ile öncü sanatçılar arasında yerini almış, siyaset ve gazetecilik alanlarında da<br />
adını duyurmuştu. Ancak kısa bir süre içerisinde faşizmin yükselen yıldızları<br />
Hit-ler ve Mussolini ile yaptığı röportajlar ile tarafını sergileyecek, Ezra<br />
Pound'un da başına geldiği gibi, ünü ağır bir yara alacaktı. II. Dünya Savaşı<br />
sırasında, daha önceleri Nazi propagandası yaptığı gerekçesi ile hapse girmesi<br />
ile bu konu gündemin üst sıralarına yerleşecekti.<br />
Politik konulardaki tarafsızlığıyla bilinen Tesla ile arkadaşlığı savaş öncesi<br />
dönemde başlamıştı. New York'ta sık sık haber-leşiyor, buluşuyorlardı. Viereck,<br />
Tesla hakkında olumlu makaleler yazıyor, ikisi arasında sürekli bir şiir alışverişi<br />
yaşanıyordu. Telif haklarına önem vermeyişi ve şiire olan yeteneği Tes-la'ya da<br />
yansımış ve bu yeni sırdaşı ile birçok şeyini paylaşır olmuştu.<br />
31 Aralık 1934'te kendi eliyle yazdığı ve "Dostuma ve Eşsiz Şaire" diyerek genç<br />
Alman'a adadığı bir şiir günümüze değin ulaşabilmiştir. Tesla, o zamanlar<br />
yetmiş sekiz yaşındaydı. Şiir "Kozmik telefonumdan bana / Olimpus'tan kopup<br />
gelen sesler ulaşıyor" mısralarıyla başlıyordu ve bu da edebi ilhamını hangi<br />
konulardan aldığını hemen belli ediveriyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse<br />
biraz kafa ütüleyici bir tarzı vardı ama şiirinin mizah duygusundan ve güzel<br />
deyişlerden de tamamen yoksun olduğu söylenemez.
7 Nisan 1934 tarihinde yazdığı bir mektupta Viereck'ten aldığı afyon tentür<br />
"zehrinden" vazgeçmesini rica ediyor, aksi takdirde beyninin çürüyüp<br />
gideceğini belirterek, uyarıyordu kendisini. Viereck parasal konularda da bir<br />
hayli sıkıntılı olmalıydı ki Tesla sözlerine "Amerika'nın en büyük şairinin<br />
didinen bir mucitten daha iyi bir durumda olmaması çok kötü. Neden ruhbilim<br />
üzerine bir makale yazıp, benim sana mektubumda anlattığım deneyimimden<br />
söz etmiyorsun? Psişikler o kadar çılgındırlar ki benim mesajı aldığımı ama<br />
fazla önyargılı olduğum için anlayamadığımı öne süreceklerdir" diye devam<br />
ediyordu.<br />
Viereck'e duyduğu hayranlığı her geçen gün arttıkça kendi el yazısının da genç<br />
şairinkine benzemeye başladığını söyleyen bir not da eklemişti mektubuna.<br />
Aralık ayında Viereck'e kardeşi Daniel'in ve annesinin ölümlerinden bahseden<br />
uzun bir mektup göndermişti. Öngörüde bulunmadığını ispatlamaya çalışıyor,<br />
tüm hayallerinin sebebini kısmi hafıza kaybı ile bağlantılandırmaya çalışıyordu.<br />
Mektupta değişik zaman dilimlerinden yazılıyormuş havasını uyandıran ifadeler<br />
bulunmaktaydı, kardeşinin ve annesinin ölüm tarihlerini de yanlış vermişti.<br />
Tesla gerçeklerden çok rüyalarını anlatır gibiydi.<br />
Konsantrasyonunu tamamıyla kaybettiği, zihnine baskı yapan hatıraların ve<br />
imgelerin "suyun üstüne fırlayan mantarlar gibi" ortaya çıktığı dönemlerden<br />
bahsediyordu. "Ama haftalarıma mal olan bir çabadan sonra zihnimi tamamen<br />
yeni bir konu üzerinde odaklamayı başarabildim ve bu durumda kaldığım<br />
sürece başarıya çok uzak olmayacağımı tahmin ediyorum. Fikirlerim her zaman<br />
için akılcıdır, zira algılarım oldukça güçlüdür, yani bir tür kahin denilebilir bana.<br />
Ama bu halden uzak durabildiğim sürece gayet memnum oluyorum, zira<br />
böylesi bir artı yük beyni harap etmekten başka bir işe yaramıyor."<br />
Viereck'in yazıları da bize Tesla'nın o sıralarda hangi konular üzerinde<br />
durmakta olduğu hakkında ilginç ipuçları veriyor. Bir dergide yayınlanan<br />
"Savaşı Bitirecek Bir Makine" adlı yazısında Tesla'nın 2035 ve 2100 yıllarını ne<br />
şekilde hayal ettiğini anlatıyordu.<br />
"İnsan genel anlamıyla bir gücün harekete geçirdiği bir kitledir. Bu nedenle<br />
mekaniğe hükmeden kanunlar insan için de geçerlidir."<br />
İnsan ilerleyişini kontrol eden enerjinin arttırılabilmesinin üç şekilde mümkün<br />
olabileceğini düşünüyordu. Birincisi, yaşam şartlarının, sağlık koşullarının ve<br />
insan genetiğinin iyileştirilmesi; ikincisi, cehalet, delilik ve dinsel köktencilik<br />
gibi ilerlemeye ket vuran düşünsel etkilerin ortadan kaldırılması; üçüncüsü,<br />
güneş, okyanus, rüzgar ve gelgit gibi doğal ve yenilenebilir enerji kaynaklarının<br />
kullanılmaya başlanması.<br />
Hayata dair kendi mekanik görüşlerini "Buda ve Dağdaki Vaiz'"in<br />
düşüncelerine benzetiyordu. Evrenin "ezeli ve ebedi bir makine olduğuna,<br />
insanın da doğal düzenden bağımsız düşünülemeyeceğine" inanıyordu. "İnsan<br />
da bir makinedir. Zihinlerimizi ya da eylemlerimizi etkileyen hiçbir şey yoktur ki<br />
öncelikle duyu organlarımıza çarpan dış etkenlerden biri olmasın. Çevremizle<br />
olan benzerliğimiz nedeniyle çevremizdeki etkenlere benzer tepkiler veririz ve
undan da kavrayış kaynaklanır. Çağlardan beri sonsuz karmaşıklıktaki<br />
mekanizmalar gelişmiştir, ancak ruh ya da tin dediğimiz şeyler bedeninin<br />
işleyişinin parçalarından başka bir şey değildir. Bu işleyiş yok olduğunda ruh<br />
da yok olur."<br />
Tesla bu fikirleri davranışçılardan, Rus Pavlov'dan ve Amerikalı Watson'dan,<br />
çok önceleri dile getirdiğini öne sürüyordu ve bu tip bir mekanik dünya<br />
görüşünün dini ya da ahlaki konularla zıt düşmediğini belirtiyordu. 2100 yılında<br />
insanlığa egemen olacak iki dinin Budizm ve Hıristiyanlık olacağını iddia<br />
ediyordu.<br />
Genetik iyileştirme çalışmalarının da yerine oturacağına inanıyordu. İnsan<br />
ırkının kısırlaştırma çalışmaları ile mükemmelle-şeceğine inanıyor ve<br />
Avrupa'nın bazı ülkelerinde delilerin ve suçluların kısırlaştırılmaya<br />
başlandığından söz ediyordu.<br />
Bu talihsiz düşüncelerin ne kadar Tesla'ya ya da Viereck'e ait olduğu tam<br />
olarak bilinemeyen bir konu. Hangisinin olursa olsun fikirler bu kadarıyla da<br />
kalmıyordu. Tesla "genetikçilerin evlenmenin zorlaştırılması gerektiğine<br />
inandıklarını" savunuyordu. "Muhakkak ki iyi ebeveyn olamayacak insanların<br />
çocuk sahibi olmalarına da izin verilmemelidir. Normal bir insanın genetik<br />
olarak suçlu özellikler taşıyan birisiyle evlenmesine izin verilmeyeceği bir çağ<br />
gelecektir." Anlaşılan 2035 yılında Genetik Büro, CIA'den daha etkin bir kuruluş<br />
olacaktı.<br />
Sonraları daha çok bir çevreci gibi konuşmaya başlayan Tesla denizlerin<br />
kirlenmeyeceği, doğal besinlerin tüm dünya uluslarını besleyebileceği, doğal<br />
kaynakların daima bilimsel bir koruma ve denetim altında bulundurulacağı,<br />
afetlerin, orman yangınlarının ve sellerin engelleneceği bir gelecekten dem<br />
vurmaya başlayacaktı. Ve tabii ki hidrolik santrallerden elde edilen elektriğin<br />
telsiz nakil istasyonları aracılığıyla aktarılması katı ve akar yakıt tüketimini sıfıra<br />
indirecekti.<br />
21. yüzyılda uygarlaşan uluslar bütçelerinin büyük kısmını savaşa değil<br />
eğitime harcayacaklardı. Bir zamanlar, ne kadar yok edici olursa savaşların o<br />
kadar caydırıcı olacağını ve azalacağını savunmaktaydı. "Ama hata ettiğimi<br />
anladım. İnsanın saldırganlık içgüdüsünü hafife almıştım, bunun zayıflaması<br />
için bir asırdan daha uzun bir süreye gerek vardır... Savaşlar bitebilir, ancak bu,<br />
güçlünün zayıflatılması ile değil her ulusun, zayıf ya da güçlü, kendini<br />
savunabilecek bir düzeye erişmesi ile mümkün olabilir."<br />
Burada "her ülkenin, küçük ya da büyük, kendisini saldırılardan<br />
koruyabilmesini sağlayacak yeni bir keşiften" söz etmekteydi. Bunun için<br />
büyük bir santralin inşa edilmesi gerekliydi ama bir kere inşa edildi mi 200<br />
millik bir çevreye yaklaşan her türlü canlı ve taşıtı yok edebilecek güçte<br />
olacaktı. "Yani her türlü saldırganlığı caydıracak güçlü bir engel" oluşturacaktı.<br />
Ama bu icadının ölüm ışını olmadığının da altını çiziyordu. Işınlar mesafe ile<br />
bağıntılı olarak yayılma eğilimi sergiliyorlardı. Oysa kendi aygıtı ile binlerce<br />
kilometre öteden mikroskobik bir alanın dahi etkilenebilmesi mümkündü.
Bu, radyasyon değil, yüklü parçacık ışını olacaktı. Yaklaşık yarım yüzyıl<br />
içerisinde dünyanın iki güçlü ulusu gerçekten de bu tip bir silahın<br />
geliştirilmesinde birbirleriyle yarış etmeye başlayacaklardı.<br />
1930'larda Avrupa'da kaynamaya başlayan siyaset kazanının içerisinde<br />
Yugoslavya da yerini alacaktı. Hırvat ayrılıkçı hareketlerinin hemen ertesinde<br />
Yugoslavya'da diktatörlüğünü ilan eden kral Alexander, 1934 yılında<br />
Marsilya'da Hırvat bir teröristin düzenlediği suikast sonucunda ölecekti.<br />
Tesla, hemen New York Times'a "şehit edilen" hükümdarı savunan bir yazı<br />
gönderdi. Hırvatları ve Sırpları birleştirmeye çalışan Alexander'ı<br />
"Yugoslavya'nın Washington'u ve Lin-coln'ü olarak tanımlıyordu. Alexander'ın<br />
birleştirdiği uluslar kopmuşlardı ve tekrar bir araya gelmek için güçlü bir lidere,<br />
Ti-to'ya, ihtiyaç duyacaklardı.<br />
Bu arada Franklin Delano Roosevelt ABD başkanlığına seçilmişti, programını<br />
uygulamaya koymak üzere hemen Kong-re'yi toplantıya çağıracak, "100 Gün"<br />
oturumları diye bilinen çalışmalarla kısa süre içerisinde Amerika'nın gelmiş<br />
geçmiş en kapsamlı ve uzun ömürlü sosyal programını yürürlüğe sokacaktı. Bu<br />
hareketi ile siyasi rakiplerinin şimşeklerini üzerinde toplayacak ve konunun<br />
Yüce Divan'a gönderilmesi gündeme gelecekti. Tesla da Roosevelt'e oy<br />
verenler arasındaydı ama o da bu "sosyalistçe" esen rüzgarların tehlikeli<br />
olduğunu fikrine kapılacaktı kısa bir süre içerisinde.<br />
Bu arada gizli silahı konusunda her zamankinden daha saplantılı bir tavır<br />
sergilemeye başlamıştı. J. P. Morgan'a finansman desteği talebini dile getirdiği<br />
mektubunda şunları da yazıyordu: "Paris'i ve Londra'yı bombalayan uçaklar<br />
tüm insanlığı dehşete düşürmüş durumda. Oysa benim elimde tüm hava<br />
saldırılarını etkisiz kılabilecek bir silah var; sadece geliştirilmesi gerekiyor...<br />
"O yakada da beni takdir eden pek çok kişi var. Lenin, alternatif akım<br />
çalışmalarımı Rusya'da sürdürmem için iki kere davet etti beni. Ama<br />
çalışmalarımı terk etmek istemedim."<br />
Tesla'nın yeni bir laboratuvara duyduğu ihtiyaç kelimelerle ifade edemeyeceği<br />
ölçüdeydi ve bunun için Morgan'ın desteği de çok gerekliydi. "Artık bir hayal<br />
adamı değilim, acı deneyimlerim pratik bir insan olmaya yöneltti beni.<br />
Çalışmalarımı destekleyecek 25 bin dolarım olsaydı kısa bir süre içerisinde<br />
büyük bir servetin sahibi olurdum. Bu icatlarımı size verecek olsam bana bu<br />
parayı temin eder miydiniz?"<br />
Mektubunu Roosevelt'in programını yerden yere vuran tümcelerle bitirirken<br />
bunun Morgan'ı yumuşatacağından hiç şüphesi yoktu. Ama ekonomik<br />
bunalımdan kendisi de bir hayli etkilenmiş olan Morgan yeme gelmeyecekti.<br />
Zaten bir bilim insanı da olmadığından Tesla'nın ne zaman makul şeylerden söz<br />
edip, ne zaman saçmaladığını da ayırt edemiyordu.<br />
O yıl sonbaharda Westinghouse'a da "parçacık ışını" ile ilgili bir teklifte<br />
bulunacaktı. Ama şirket genel müdürü konuyu araştırma bölümü uzmanları ile
tartıştığını ve uzmanların konuya şüpheci yaklaştıklarını bildiren bir cevap<br />
gönderecekti.<br />
Zaman zaman bulduğu danışmanlık işleri sayesinde Tesla bunalımdan<br />
yakasını sıyırabilmeyi başaracaktı, hatta çok ihtiyacı olan arkadaşlarına az da<br />
olsa borç vermeye bile devam ediyordu. Westinghouse "eski günlerin hatırına"<br />
kendisine ayda 125 dolar gelir getiren bir danışmanlık görevi önermişti. Çok<br />
sıkıştığı bir ara dostu Robert Johnson'dan yardım istemiş ve kendisinden,<br />
"Bankamda 178 dolarım var, bunun yüzünü sana gönderiyorum, umarım<br />
yardımı dokunur" diyen bir not almıştı.<br />
Bir süre sonra Johnson hastalandı. Yaşlı elleriyle Tesla'ya şu mektubu kaleme<br />
alacaktı:<br />
"Kalbim hala seninledir, uzun yıllar süren ve her geçen gün daha da içtenleşen<br />
dostluğumuz ile...<br />
"Düzeleceğim söyleniyor ama tekrar ayağa kalkabilmem için uzun zamana<br />
ihtiyacım var; herhalde büstünün 83'te yayımlanan "Efsanelere Övgü" adlı<br />
kitabımda yerini aldığını görebilecek kadar uzun yaşayamayacağım..."<br />
Gerçekten de iyileşecekti ama sadece geçici bir süre için. Eski günleri aklına<br />
gelmiş Tesla'ya yine coşkulu bir davet mektubu göndermişti:<br />
"Hanımefendilerimiz en nefis tuvaletlerini, beyefendilerimiz en şık takımlarını<br />
giyecekler, sana da en yakışıklı giysilerini giyip yarın akşam tüm bayanları<br />
büyülemeni tavsiye ederim! Seni en çekici halinle görmelerini istiyorum...<br />
"Her zaman en mutlu günlerimizde seni hatırlayacak olan dostun, Luka J.<br />
Filipov."<br />
Sonra hastalanma sırası Tesla'ya geldi. İyice zayıflamıştı. Otel odasından dışarı<br />
pek çıkmıyor, süt ve krakerle besleniyordu. Odasındaki raflarda çift ve tek<br />
sayıları ifade eden kaplar içinde krakerler dizilmişti. Sweezey bu saplantısını<br />
uzun süre<br />
önce keşfetmişti ama şimdi sağlık durumunun gittikçe kötüledi-ğini görerek<br />
iyice endişeye kapılıyordu.<br />
"Umarım en kısa zamanda iyileşir kendine gelirsin Tesla. Biz de seni en kısa<br />
zamanda ziyaret etmek istiyoruz. Agnes ne zaman istersen yanında olacaktır.<br />
Bir telefon etmen yeter. Bunu Mrs Johnson'un hatırı için yapmalısın..." Ama bu<br />
arada kendi hastalığı da nüksetmişti ve sonunun geldiğini hissediyordu. "İkimiz<br />
de daha uzun yıllar yaşayacak değiliz" diye yazıyordu.<br />
1937 Tesla için acı kayıplar yaşadığı bir yıl olacaktı. Uzun yıllardır en<br />
yakınlarından biri olan, sevgili dostu Hobson 16 Martta 66 yaşındayken aniden<br />
hayata veda edecekti.<br />
Ekim'in 14'ünde ise Robert Johnson'un hastalığı ağırlaşacak ve ölecekti.<br />
Bundan bir süre sonra yine güvercinlerini beslemek üzere soğuk bir kış
gecesinde otelinden çıkmış ve en fazla iki blok gidebilmişti ki yoldan geçen bir<br />
taksi Tesla'ya çarptı ve yaşlı adamcağızı yola fırlattı. Ayağa kalkabildiğinde<br />
tıbbi yardımı reddedecek ve kendisini oteline götürmelerini isteyecekti.<br />
Şokta olmasına karşın William Kerrigan'a telefon ederek güvercinleri besleme<br />
işine devam etmesini rica edecekti. Bunu takip eden altı ay boyunca Kerrigan,<br />
Bryant parkındaki ve St. Pat-rick Katedrali'nin bahçesindeki güvercinleri<br />
beslemeye devam edecekti.<br />
Tesla'nın üç kaburga kemiği kırılmış ve sırtı da fena şekilde incinmişti.<br />
Ardından zatürreeye yakalandı ve ilkbahara kadar kendine gelemedi. Ayağa<br />
kalkmış olmasına karşın sağlığı eskisinden de kötü bir duruma gelecek ve sık<br />
sık mantığını yitirdiği görülmeye başlanacaktı.<br />
Westinghouse şirketindeki eski arkadaşları iki yıl önce Yugoslavya'da,<br />
Belgrat'ta kurulan Tesla Enstitüsü'nün ilk icatlarını araştırdığı haberini<br />
ulaştırdılar kendisine. Tesla da onuruna inşa edilen enstitü laboratuvarı için<br />
çok fazlı alternatif akım makinesinin yanında bir fotoğrafının çekilmesine izin<br />
verecekti.<br />
Yugoslav hükümetinin desteği ve vatandaşlarının bağışlarıy-la Tesla'ya yılda<br />
7.200 dolarlık bir maaş bağlanacaktı. Soydaşları sayesinde "bütün zamanların<br />
en büyük dahisi" en azından hayatının son yıllarını sefalet içerisinde<br />
geçirmeyecekti.<br />
26. KOZMİK KOMÜNYON<br />
"Hakkında bir sürü garip söylenti dolaşmaya başladı" diyordu Agnes J. Holden<br />
(Robert ve Katharine Johnson'ın kızı). "Yaşlı bir insanı sekseninden sonra<br />
yaptıklarıyla yargılamak büyük haksızlık. Onu otuz yaşlarındayken de tanırdım.<br />
O zamanlar genç, neşeli ve esprili bir insandı."<br />
Aslında seksenlerindeki mucit hayatın tadını çıkartmaya ve evren hakkındaki<br />
önermelerini geliştirmeye devam ediyordu. Doğum günlerini iple çekiyor, aylar<br />
öncesinden makaleler hazırlıyor, arkadaşlarına ve basına bunları şaşalı<br />
başlıklar altında sunuyordu. Doğum günü partileri Einstein'ı reddettiği, Newton'u<br />
göklere çıkardığı ve kendi kozmik teorisini anlattığı toplantılara<br />
dönüşüyordu.<br />
Sekseninci doğum günü için hazırladığı makale hiçbir zaman bir bütün halinde<br />
yayımlanmayacaktı. Makalede ve New York Times'a gönderdiği mektuplarda,<br />
günün fizikçileri ile kozmik ışınların doğası hakkındaki atışmasını<br />
sürdürüyordu.<br />
Kendi dinamik yer çekimi teorisinin maddelerin gerçek doğasını açıkladığını ve<br />
Einstein'ın uzay teorisinin spekülasyonlarına bir son verdiğini iddia ediyordu.<br />
Astrofizik ve uzay mekaniği yazılarında ise yer çekimi teorisinden hiç söz<br />
etmiyordu.
Uzayda eğrilikler olmasının imkansız olduğunu çünkü etki ve tepkinin bir arada<br />
varolduğunu öne sürüyordu. Bir eğrinin tepkisi düzelmek olabilirdi. Ayrıca<br />
uzay, eterin varlığı ve onun kaçınılmaz işlevi olmadan açıklanamazdı.<br />
Einstein'ın devrimi dalga dalga yayılıyor olmasına karşın o "maddenin<br />
kendisinde enerji olamayacağını, bunu ancak çevreden edinebileceğini"<br />
savunuyordu. Ve bunun moleküller ve atomlar için de en büyük cisimler için<br />
olduğu kadar geçerli olduğunu savunuyordu. Kısacası yerden göğe kadar<br />
yanılıyordu. Sekseninci yaş gününde yıldızlar arası iletişimden ve enerji<br />
naklinden de söz edecekti:<br />
"Fransız Enstitüsü'ne diğer gezegenler ile haberleşebilmeyi sağlayacak<br />
aygıtlarımın açıklamasını ve hesaplamalarını göndereceğim. Hiç şüphem yok<br />
100 bin Frank ödül mutlaka bana layık görülecektir. Para elbette önemsiz bir<br />
konu ama bu mucizeyi ilk defa başaracak olmanın vereceği onuru yaşamak için<br />
tüm hayatımı feda etmeye razıyım." Yıllar sonra Fransız Enstitüsü Tesla<br />
tarafından kendilerine buna benzer bir belgenin gönderilmediğini açıklayacaktı.<br />
"Kendi pratik bakış açımdan en önemli icadım olarak" diye sözlerine devam<br />
ediyordu Tesla, "1896 yılında 4 milyon volta kadar yüksek gerilimlerde<br />
işletmeyi başarabildiğini tüpü görüyorum... Daha sonraki yıllarda bu tüpü 18<br />
milyon volt gibi yüksek bir gerilimde işletmeyi denediysem de karşılaştığım<br />
zorluklar yeni ve daha gelişmiş bir model üretmem konusunda beni ikna<br />
etmeye yetmişti. Bu iş ise yapım aşamasında değil ama işletme aşamasında<br />
daha büyük güçlükler çıkaracaktı karşıma. Yıllar boyunca işin içinden<br />
çıkamayacaktım... Buna karşın yavaş da olsa düzenli bir ilerleme<br />
kaydediyordum... En sonunda tam anlamıyla bir başarı elde edecektim. Daha<br />
fazla geliştirilmesi pek de mümkün olmayan bir tüp geliştirebilmeyi<br />
başarmıştım. Tüp, en basit ilkelere uygun bir şekilde, aşınmayacak tarzda ve<br />
istenildiği kadar yüksek gerilimde çalışabilecek biçimde üretilmişti... Büyük<br />
akımlar taşıyacak, uygun sınırlar dahilinde istenildiği kadar enerji<br />
nakledilebilmesini sağlayacak ve kontrolü de aynı derecede kolay olacaktı. Elde<br />
ettiğim sonuçların daha önceden hayal bile edilemediğini düşünüyordum.<br />
Ayrıca bu teknoloji ucuz radyum üretilmesinde de kullanılabilecek, atomların<br />
parçalanmasından ve maddelerin transmutasyona uğramasından daha verimli<br />
ve ucuz olacaktı." Ama bunun atom enerjisinden faydalanılmasında<br />
kullanılamayacağını çünkü araştırmaları sonucunda böyle bir şeyin<br />
varolmadığını gördüğünü belirtecekti.<br />
İtirafları belli bir can sıkıntısı yarattı çünkü bazı gazeteler Tesla'nın tüpün<br />
yapısını açıklamaya hazırlandığını duyurmuşlardı. Ama bu olanaksızdı.<br />
"Tüpün bazı önemli amaçlarda kullanılacağını göz önüne alarak şu anda tam<br />
bir açıklama yapmamak gibi bir sorumluluk hissetmekteyim omuzlarımda. Ama<br />
bu sorumluluk yükü üzerimden kalktığı anda bilimsel enstitülere aygıtın ve<br />
kullanılan tüm teçhizatın ayrıntılı bir teknik açıklamasını vereceğim."<br />
Ne tek bir patente başvuracak, ne de bir prototip üretecekti. Partide<br />
açıklayacağı ikinci deneyi "bugüne kadar yapılmış olanlardan kat kat daha<br />
üstün bir vakum"du. "Bununla bir mikronun milyarda birine ulaşılabileceğine
inanıyorum. Bu tip bir vakumla elektron tüpleri ile elde edilenlerden çok daha<br />
güçlü etkiler yaratmak mümkün olabilecektir."<br />
Misafirlere şarap dağıtıldığında ve kadehler kaldırıldığında bir sessizlik<br />
kaplayacaktı salonu. Yaşlı adam o sıralarda elektronlar üzerine öne sürülen<br />
fikirlere inanmadığını açıklayacaktı. Yüksek bir gerilim ile ve büyük bir vakum<br />
etkisi altında diğerlerinden ayrılan bir elektronun normalinden çok daha fazla<br />
elektrostatik yük taşıdığına inanmaktaydı.<br />
"Bu, parçacığın tüpte de, dış havada da aynı yükü taşıdığına inananları<br />
şaşırtacaktır. Ama çok öğretici bir deneyde tüpten kurtulan parçacığın aşırı<br />
yükten kurtulması nedeniyle parlak bir yıldıza dönüştüğünü gözlemledim."<br />
Tesla bir şeyler bulmuş olabilirdi. Uzun yıllar süren araştırmalarda subatomik<br />
ve daha büyük parçacıkların elektrik yükleri hesaplanmaya çalışılacaktı. En<br />
sonunda 1977 yılında Amerikalı üç fizikçi "çok küçük yüklerin varolabileceğine<br />
dair veriler" elde ettiklerini rapor edeceklerdi.<br />
Seksen birinci yaş günü bir yıl önceki icatlar gösterisinin bir tekrarı olacaktı<br />
ama uluslararası basında daha çok ses getirecekti.<br />
Partide Yugoslav hanedanını temsilen soylular da hazır bulundu. Çekoslovak<br />
bir kabine üyesi de başkanları Eduard Be-nes'i temsilen Tesla'ya Prag<br />
Üniversitesi'nin sunduğu bir onur derecesini takdim etti.<br />
Bu partide de muhabirler kendisini gezegenler arası iletişim konusundaki icadı<br />
hakkında sıkıştıracaklardı. Tesla da bu icadı ile Guzman Ödülü'ne layık<br />
görülmeyi umut ettiğini tekrar edecekti.<br />
İcadın "tam anlamıyla geliştirildiğini" belirtiyordu.<br />
"100 milden enerji nakledilebileceğinden emin olduğum kadar 1 milyon mil<br />
uzaklıktan enerji nakledilmesini sağlayabileceğim konusunda da eminim"<br />
diyordu. Geçmişte olduğu gibi şimdi de "değişik bir enerji türü"nden<br />
bahsettiğini söylüyordu.<br />
Diğer gezegenlerde hayat olduğu "kesin"di. Kendisini endişelendiren tek konu<br />
"iğne ucu kadar bir noktada toplanan devasa" enerjinin yoluna çıkan<br />
gezegenlere çarpabileceği idi ama astronomların bu konuda kendisine yardımcı<br />
olacaklarını umuyordu.<br />
Bu enerji aya gönderildiği takdirde dünyalılar "maddenin gaza dönüşmesi ve<br />
dağılması" adlı bir gösteriye şahit olabileceklerdi! Diğer gezegenlerdeki<br />
düşünürlerin bu sinyali kozmik ışın bile zannedebileceklerini de sözlerine<br />
ekliyordu.<br />
Bir kez daha ucuz radyum üretecek atom-parçalayıcı elektronik tüpünden<br />
bahsetmeye başlamıştı. "Bunu ürettim ve denedim. Yalnız dünyaya hediye<br />
etmeden önce az bir zaman daha geçmesi gerekiyor."
Bunlar, sadece gençlik düşlerine saplanıp kalan yaşlı bir adamın sayıklamaları<br />
mıydı? Profesörler ya sabır çekiyorlar ama bilim yazarları her zaman olduğu<br />
gibi onu ciddiye alıyorlardı. Dünya küresel bir savaşın eşiğindeydi. 1940 yılında<br />
bir gazeteci Tesla'nın ABD'nin çevresine "telegüç"ten bir Çin Duvarı örme<br />
projesini hatırlatacaktı. Bu duvar uçakları 250 metre uzaklıkta<br />
karşılayabilecekti. Bir santralin kurulması için gereken 2 milyon dolar<br />
sağlandığı takdirde (belki de Tesla'nın sözünü ettiği sınırsız çelik pazarı buydu,<br />
kim bilir?) 3 ay içinde projeyi hayata geçirebileceğini iddia ediyordu. Tabii ki<br />
Savunma Bakanlığı bu konuda hiç renk vermeyecekti.<br />
Telegücün ikisi test edilmiş dört yeni icada dayandığını iddia ediyordu Tesla:<br />
1. Havada vakumsuz ışın elde edilebilmesini sağlayan bir yöntem; 2. "Çok<br />
büyük elektrik gücü" üretilebilmesini sağlayan bir yöntem; 3. Bu gücün<br />
arttırılmasını sağlayacak bir yöntem; ve 4. "Devasa itici elektrik gücü" sağlayan<br />
yeni bir yöntem.<br />
Uzun yıllar boyunca Tesla'nın yaşam öyküsü üzerinde çalışanlar bu icatların<br />
üzerinde çalışıldığını kanıtlayan müsvedde kağıtlarına rastlayamadılar. ABD<br />
güvenlik birimleri de bu kağıtların varlığını sonuna kadar inkar ettiler. O'Neill<br />
federal ajanların Tesla'nın evindeki her türlü kağıda el koyduğunu<br />
açıklayacaktı.<br />
O'Neill ve en sonunda Sweezey de Tesla'nın sözde gizli silahlarının<br />
"anlamsızlığını kabul edeceklerdi. O'Neill "Varabildiğim tek sonuç haklarında<br />
bir hükme varılabilecek kadar açıklama içermeyen teorilerinin temelde<br />
uygulanamaz olduğu idi" diyordu. Bununla beraber Tesla'nın yayımlanmamış<br />
makalelerine ulaşamadığını, bunları okumak için gösterdiği her türlü çabanın<br />
Tesla tarafından aynı kararlılıkla savuşturulduğunu da sözlerine ekliyordu.<br />
İlgi çekici bir diğer nokta da Tesla'nın türbin ve hava taşıtı tekliflerinin federal<br />
arşivlerden uçup gitmiş olmalarıydı.<br />
Mucide layık görülen en son onur derecelerinden biri Tes-la'nın kabul törenine<br />
kişisel olarak katılamayacağı kadar hastalandığı bir döneme denk geldi.<br />
Göçmen Enstitüsü Biltmore Otel'de onuruna bir tören düzenleyecekti. "George<br />
Westingho-use'un insanlığa olan paha biçilemez katkılarını" öven konuşması<br />
kendisini temsilen Rado tarafından okunacaktı. Bu arada Tesla kozmik iletişim<br />
çalışmaları ile Guzman Ödülü'ne layık görüleceğini tahmin ettiğini bildirmeyi de<br />
ihmal etmiyordu.<br />
Son yıllarını eskisi gibi uzaya adayamayacaktı. Mantığının da eskisi gibi<br />
işlediği söylenemezdi. Bilim camiasındaki dostları çekingen, iriyarı ve kırık<br />
burunlu bir boksörün dostluğundan büyük bir zevk aldığına şahit olduklarında<br />
bir hayli şaşırmışlar, hatta utanmışlardı. Dövüşçülere ve boksa duymaya<br />
başladığı bu sonradan oluşma hayranlık O'Neill ve Sweezey'nin de kafalarını<br />
karıştırmıştı.<br />
"Beyin, Kasla Akşam Yemeğinde." Bunlar gazetede yayımlanan bir fotoğrafın<br />
altına atılan başlıktı. Tesla, Zivic kardeşlerle bir akşam yemeğinde mutlu bir<br />
şekilde gülümsüyordu: "Dr. Tesla ağır sıklet şampiyonu Fritzie Zivic ile birlikte
18 Aralık akşamı Hotel New Yorker'da toplum içine çıkarak beş yıllık sürgününe<br />
son verdi... Ateşli bir spor tutkunu olan Dr. Tesla, Zi-vic'in yapacakları özel<br />
karşılaşmada Lew Jenkins'i mutlaka yeneceğine inandığını belirtti..."<br />
Hayatının son yıllarında tüm dünyadan olduğu gibi Avrupa'dan da kopan Tesla<br />
savaşta yaşanan trajedilere duyarsız kalmadı. Kendisine Yugoslavya ve<br />
Çekoslovakya tarafından verilen unvanlar bu ülkelerin son özgür entelektüel<br />
eylemlerinden biri oldu. Kısa bir süre sonra Hitler, Avusturya'yı işgal edecek ve<br />
Sudetenland'de yaşayan Alman halkına özerklik verilmesi talebi Çekoslovak<br />
hükümetinde krize neden olacaktı. Fikrine başvurmaya bile gerek görülmeden<br />
bu talebin ingiltere, Fransa ve İtalya tarafından kabul edilmesi sonucunda<br />
Eduard Benes başkanlık görevinden istifa edecekti.<br />
Ardından ise Yugoslavya Kral Naibi Paul, Slavlar'ın Nazi güçlerine katılmasını<br />
kabul ederek vatandaşlarının nefretini kazanacaktı. Yugoslavya'nın düşman<br />
kardeşleri -ordu, kilise ve köylüler- birdenbire cüretkar bir birlik oluşturdular.<br />
Sırplar, Hırvatlar ve Slovenler tek yumruk olacaklardı. Bundan hemen sonra da<br />
Sırp ordusu Paul'ü devirecek ve tahta on yedi yaşındaki II. Peter'i oturtacaktı.<br />
Büyük bir saygı beslediği Kral Alexander'ın oğlunun tahta oturduğunu duyan<br />
Tesla çok sevindi. Olayların akışı inanılmaz bir hız almaya başlamıştı. Yugoslav<br />
halkları arasında artmaya başlayan gerilimin ve anlaşmazlığın farkına varan<br />
Tesla yaşayan en büyük Slav kahraman -Hırvatistan doğumlu bir Sırp- olarak<br />
Doğu ile Batı arasında ideolojik bir piyon haline gelmeye başlamıştı.<br />
27. ÖLÜM VE DÖNÜŞÜM<br />
Halkın desteğini büyük ölçüde arkasına alan Kral Peter hükümeti Almanlara<br />
karşı koyacak ve Hitler ile Prens Paul arasında imzalanan anlaşmayı<br />
tanımadığını ilan edecekti. Hemen ardından da Almanların misillemesi<br />
gelecekti.<br />
Oysa bu, Yugoslavlar için savaşın henüz başlangıcıydı. Yüzyıllar boyunca<br />
sayısız işgale tanık olan halklar kendilerini çabucak toparlayabilmeyi<br />
öğrenmişlerdi. Ordunun bir kısmı ve komünist birlikler dağlara çekilmiş ve işgal<br />
birliklerine gerilla saldırıları düzenlemek üzere hazırlıklara girişmişlerdi. Bu<br />
silahlı güçler savunmasız köylerde kalan yaşlıların ve çocukların kendilerine<br />
sağladıkları erzak ile varlıklarını devam ettirebiliyorlardı.<br />
Bir Hırvat olan Tito'nun monarşiye sempati beslemesi için tek bir neden bile<br />
yoktu, zira Yugoslavya'ya döner dönmez cezaevine yollanacaktı. Tahliye<br />
edildikten sonra metal işçileri sendikasının örgütlenmesinde aktif bir rol<br />
oynayacak ve Yugoslav işçi hareketinin oluşumunda etkili bir isim olacaktı. II.<br />
Dünya Savaşı sırasında savaşçılara ilham kaynağı olacak ve katı disiplini ile<br />
birliklerini yönetecekti. Ne monarşinin, ne de yabancı güçlerin baskısı altında<br />
olacak geleceğin Yugoslavya'sının kuruluşunu iple çekiyordu.<br />
Tito'nun fikri Rus modelini izleyerek halk kurtuluş komitelerinin kurulması idi.<br />
Mihailoviç ve Çetnikler ise monarşiye sadık yerel yönetim otoriteleri
oluşturmaya çalışıyorlardı. İki fraksiyon da Alman ve İtalyan'lara önemli<br />
kayıplar verdiriyorlardı ama birbirlerini de kırmaya devam ediyorlardı.<br />
1941'de Yugoslavya yıkıldıktan sonra işler daha karmaşık bir hal almaya<br />
başlamıştı. Sırp ve Hırvat soylulardan oluşan bir ekip Amerika Birleşik<br />
Devletleri'ne gelmişlerdi. Bir süre sonra yeğeni Sava Kosanoviç aracılığıyla<br />
Tesla ile bağlantı kurdular ve kendisinden Sırpların ve Hırvatların birliği<br />
yönünde çağrılarda bulunmasını rica ettiler. Zaten Tesla da eskiden beri<br />
"Anavatanı Hırvatistan olan bir Sırp" olduğunu söylerdi.<br />
Yugoslavya'nın Washington Büyükelçiliği haber alma servisi şefi Raditsa,<br />
"Tesla, Hırvatlar ile Sırplar arasındaki çatışmanın farkında değildi ve seksenini<br />
geçkin bir bilim insanı olarak politika konusunda hayli iyimserdi" diyordu.<br />
Tesla New York'ta bir akrabasının bulunması nedeniyle bir hayli mutlu olmuş<br />
ve Kosanoviç'in her sözüne tam bir güven beslemeye başlamıştı. Bu dönemde<br />
mucit kraliyet hükümetinden ayda 500 dolarlık bir liyakat maaşı alıyordu.<br />
Yurdu hakkında kendi imzasını taşıyan fikirlerinin çoğunun Kosanoviç<br />
tarafından kaleme alındığını belirtiyordu Raditsa.<br />
Mihailoviç ile Tito arasındaki çatışmalar su yüzüne çıktığında Washigton'daki<br />
Yugoslav haber alma servisinde de bir kriz baş gösterecekti.<br />
Kosanoviç, Tito taraftarı idi ve Yugoslavya Ulusal Kurtuluş Hareketi lehinde<br />
propaganda yapmaya başlamıştı. Tesla'yı eski monarşinin çökmüş ve yeni bir<br />
Yugoslavya'nın kurulmakta olduğu konusunda ikna etmekte bir hayli<br />
zorlanacaktı. Hırvatistan'daki Sırpların birçoğu Tito'nun saflarına katılmaya<br />
başlamıştı. Kosanoviç, Tesla'yı da Tito'yu desteklemek konusunda ikna<br />
edebilecekti en sonunda. Böylece Tesla'nın ağzından Hırvat ve Sırplara yönelik<br />
bir çağrı Kosanoviç tarafından kağıda dökülecekti.<br />
Belgrat'taki müzenin duvarında hala bir kopyası asılı olan bu çağrıda Tesla,<br />
ölümünden sadece birkaç hafta önce, anavatanın-daki yurttaşlarına şöyle<br />
sesleniyordu: "Bu savaştan yeni bir dünya, insanlığın fedakarlıklarına layık<br />
olan bir dünya doğmalıdır. Bu dünyada hiçbir zayıf güçlüler tarafından, hiçbir<br />
iyi kötüler tarafından sömürülmemelidir; fakirlerin gururu zenginler tarafından<br />
kırılamamalıdır; düşüncenin, sanatın ve bilimin ürünleri insan hayatının<br />
iyileştirilmesi ve güzelleştirilmesi için kullanılmalıdır, yoksa bireylere parasal<br />
zenginlik sağlamak için değil. Bu yeni dünya ezilmişlerin ve sömürülmüşlerin<br />
değil, özgür insanların ve ulusların eşit saygı gördüğü bir dünya olmalıdır."<br />
Tito'yu destekleyenlerin sayısı her geçen gün artarken Kral Peter de Roosevelt<br />
ve Churchill'in desteğini kazanmaya çalışıyordu. Ancak, başlarda krala karşı<br />
sempatik davranan İngiltere gittikçe güçlenen Partizanları desteklemenin kendi<br />
çıkarlarına daha uygun olacağını düşünmeye başlamıştı. Sırp pilotların Tenesee'de<br />
eğitildiği ABD'yi ziyaret eden Peter, hasta olduğu için huzuruna<br />
gelemeyen Tesla'nın ayağına gidecekti.
Günlüğünde (Bir Kralın Mirası) Kral II. Peter bu ziyareti şöyle anlatacaktı:<br />
"Dünyaca ünlü Yugoslav-Amerikan bilim insanı Dr. Nikola Tesla'yı New Yorker<br />
otelindeki odasında ziyaret ettim. Kendisini selamladıktan sonra yaşlı mucit<br />
şunları söyledi: 'Bu benim için en büyük onurdur. Gençliğiniz beni de mutlu<br />
kılıyor ve büyük bir hükümdar olacağınıza inanıyorum. Özgür Yugoslavya'ya<br />
geri döneceğinizi görene dek yaşayabileceğime inanıyorum. Babanızın son<br />
arzusunu biliyorsunuz: 'Yugoslavya'yı Savun." Bir Sırp ve bir Yugoslavyalı<br />
olmaktan gurur duyuyorum. Halkımız asla yok olmayacaktır. Tüm Yugoslavların,<br />
Sırpların, Hırvatların ve Slovenlerin birliğini muhafaza ediniz."<br />
Kral bu sözlerin kendisini derinden etkilediğini ve kendisinin de, Tesla'nın da<br />
gözyaşlarına boğulduğunu ekliyordu. Kral daha sonra bir diğer yurttaşı, Pupin<br />
ile buluşmak üzere Columbia Üniversitesi'ni ziyaret edecekti.<br />
Savaştan sonra Mihailoviç "Halk Mahkemesi" tarafından düşmanla işbirliği<br />
yapmaktan suçlu bulunacak ve idam edilecekti. Yugoslavya Cumhuriyeti'nin<br />
kurulduğu tüm dünyaya duyurulmuş ve başa geçirilen Komünist Parti önderi<br />
Tito ömür boyu başkan ilan edilmişti.<br />
II. Dünya Savaşı sonunda iki milyon Yugoslav vatandaşının hayatını kaybettiği<br />
ve trajik bir şekilde binlercesinin de bizzat yurttaşları tarafından öldürüldüğü<br />
açıklanacaktı.<br />
Komünist sistemi bütünüyle benimseyen Kosanoviç bakan olarak hükümette<br />
görev aldı ve daha sonra da Washington büyükelçiliğine atandı.<br />
Yugoslavya en sonunda özgürlüğüne kavuşmuştu ama Tesla bunu görebilecek<br />
kadar yaşayamamıştı. Savaş sonrası Amerikan toplumunun belleksizliği,<br />
gittikçe silikleşen bilimsel saygınlığı ve ortaya çıkan Soğuk Savaş sendromu<br />
nedeniyle Tesla'nın çalışmaları demir perdenin ardında kalacak ve unutulup<br />
gidecekti. 1948 yılında Yugoslavya, Sovyet Rusya'nın "Sınırlı Hükümranlık"<br />
doktrininden bağımsızlığını ilan edecek ve bir demir perde ülkesi olmaktan<br />
çıkacaktı. Amerika savaş sırasında Slavlara insani yardımda bulunmuştu ama<br />
askeri yardım konusunda Churchill kadar çevik davranamamıştı. Savaş sonrası<br />
yıllarda da Tesla'nın takipçilerinin Belgrat'taki bilimsel belgelere ulaşması bir<br />
hayli zorlaşacaktı.<br />
Mucit 1942 kışında iyiden iyiye güçten düşmüştü. Mikroplara karşı titizliği o<br />
derece saplantılı bir hal almıştı ki en yakın arkadaşlarından bile kendisinden bir<br />
hayli uzakta durmalarını istiyordu. (Güvercinlerdeki mikroplar ise kendisini hiç<br />
mi hiç rahatsız etmiyordu.) Kalbi tekliyordu ve ardı ardına nükseden hastalıklar<br />
elini ayağını bağlıyordu. Artık sevgili güvercinlerini beslemeye de<br />
yetişemiyordu. Bu konuda Charles Hausler adında, yarışçı güvercinler<br />
besleyen bir gence güveniyordu.<br />
Hausler 1928'den beri Tesla için çalışıyordu. Görevi halk kütüphanesinin<br />
bahçesine buğdayla gitmek, güvercinleri beslemek ve yaralı olanlarını mucide<br />
getirmekti. Odasındaki usta marangoz elinden çıkma kafesleri hatırlıyordu, ne<br />
de olsa "Mr. Tesla her işin tam anlamıyla kotarılmış olmasını arzu ederdi."<br />
Güvercinlerin duş alabileceği perdeli bir küvet de ihmal edilmemişti.
Hausler ve Tesla birçok saatlerini birlikte, genellikle güvercinler üzerine<br />
konuşarak geçirirlerdi. Genç adam mucidin "çok nazik ve düşünceli bir adam"<br />
olduğunu hatırlıyordu. Uzun süre unutamayacağı bir olaya şahit olmuştu:<br />
"Güvercin kafeslerinin yanında büyük ve kapalı bir kutu gibi bir şey duruyordu.<br />
Buna dokunmamam konusunda beni özellikle uyarmıştı. İçindeki şeyin bir<br />
uçağı havaya uçurabilecek güçte bir makine olduğunu söylüyor, bir gün bunu<br />
bir gösteride tanıtabilmeyi umduğunu anlatıyordu." Daha sonra bu kutunun<br />
otelin tavan arasına kaldırıldığına inanıyordu.<br />
1943 yılı Ocak ayının soğuk bir günü Tesla postacı Kerri-gan'ı Mr. Samuel<br />
Clemens'a mühürlü bir zarf götürmekle görevlendirmişti. Kerrigan, insanın<br />
iliklerine işleyen soğuk rüzgarda sokakları arşınlayacak ve sonuçsuz kalacak<br />
bir çabayla verilen adresi bulmaya çalışacaktı. Sonradan verilen adresin<br />
Tesla'nın eski laboratuvarının bulunduğu bina olduğu anlaşılacaktı ama burada<br />
Clemens adında birisi yoktu.<br />
Kerrigan bitap bir halde Hotel New Yorker'a geri dönecek ve durumu yaşlı ve<br />
hasta mucide bildirdi. Tesla, Clemens'ın Mark Twain'in ta kendisi olduğunu ve<br />
bunu da herkesin bildiğini söyledi. Kerrigan'ı gerisin geri göndererek ve bu<br />
defa güvercinlere de bir göz atıvermesini istedi. Kafası karışan postacı<br />
güvercinleri besledikten sonra durumu şefine bildirdi ve Mark Twain'in yirmi<br />
beş yıl önce dünya değiştirmiş olduğunu öğrendi. Kerrigan akşamın ayazında<br />
durumu açıklayabileceğini umarak tekrar Tesla'nın oteline yollandı.<br />
Bu işe bir hayli içerleyen yaşlı mucit Twain'in ölmüş olduğu haberini duymak<br />
bile istemiyordu. "Daha dün gece beraberdik" diyordu. "İşte şuradaki<br />
sandalyede oturuyordu, bir saat boyunca sohbet ettik. Maddi sorunları varmış<br />
ve benim yardımıma ihtiyaç duyuyormuş. Bu yüzden elindeki zarfı yerine<br />
ulaştırmadan bir daha buraya dönme." Postacı bir kez daha şefine başvurmak<br />
zorunda kaldı. Birlikte zarfı açtıklarında boş bir kağıda iliştirilmiş yirmi beş<br />
dolarlık bir banknot -bu kadarı başı sıkışmış bir eski dosta yardım etmek için<br />
yeterliydi- olduğunu göreceklerdi içinde.<br />
4 Ocak günü yaşlı mucit kendisini çok güçsüz hissetmesine karşın Scherff'in<br />
ilgilendiği bir deneyi gerçekleştirmek üzere ofisine gitti. Scherff hazırlıklar<br />
konusunda kendisine yardımcı oluyordu. Fakat Tesla sırtında dayanılmaz<br />
ağrılar hissetmeye başlayınca işlem yarıda kaldı.<br />
Tıbbi yardımı yine reddetti ve otel odasına döndü. Ertesi gün odasına temizlik<br />
yapmak üzere bir hizmetli geldi. Tesla kendisinden rahatsız etmeyin yazısını<br />
kapısına iliştirmesini rica ederek temizlik için de zahmet etmemesini söyledi.<br />
Yazı iki gün boyunca kapıda asılı kalacaktı.<br />
8 Ocak günü Alice Monaghan adında bir temizlikçi yazıya aldırmayıp odaya<br />
girdiğinde yatağına uzanmış haldeki mucidin çökmüş, zayıf ama sakinleşmiş<br />
yüzünü gördü ve ölmüş olduğunu fark etti. Ölü bedeni inceleyen tıp uzmanı<br />
ölümün 7 Ocak günü saat 22.30'da, kalpte kan pıhtılaşması nedeni ile meydana<br />
geldiği raporunu düzenledi. Tesla uykusunda iken ölmüştü, uzman raporuna
"şüphe uyandıracak bir durumla karşılaşılmadı" notunu da düşecekti. Mucit<br />
öldüğünde 86 yaşındaydı.<br />
Kenneth Sweezey hemen durumdan haberdar edilmişti. O da ertesi gün Dr.<br />
Rado'ya haber verecekti. Kral Peter'ın 745 Beşinci Caddedeki karargahına da<br />
profesör tarafından verilecekti haber. Tesla'nın kuzeni Kosanoviç'e de hemen<br />
bildirilmişti.<br />
Sıra FBI'ın bilgilendirilmesine gelmişti. Sweezey ve Kosa-noviç bir çilingir<br />
bulmuşlar ve Tesla'nın kilit altındaki eşyaları açtırılmıştı. Frank E. Campbell de<br />
mucidin ölüm maskını çıkartmak üzere bir heykeltıraş görevlendirmişti.<br />
Tesla'nın ölümünden hemen önce Eleanor Roosevelt, Başkan Roosevelt'le<br />
ünlü mucidin durumunu konuşmuştu; belki de kendisine bir onur ödülü<br />
verilmesini öneriyordu. New York valisi bir taziye mesajı yayımlamıştı. Bu arada<br />
Sırp ve Hırvat fraksiyonların cenazeyi sabote etmek istedikleri haberleri<br />
yayılıyordu kulaktan kulağa. O'Neill yayımlanmamış bir mektubunda Tesla'nın<br />
naşını ancak on iki kişinin ziyarete geldiğini, bunların arasında da fotoğrafını<br />
çekmek isteyen birkaç gazeteci olduğunu anlatıyordu.<br />
12 Ocak günü saat dörtte, St. John katedralinde düzenlenen cenaze törenine<br />
ise iki bin kişi gelecekti. Sırplar ve Hırvatlar koridorun iki ayrı yanındaki<br />
sıralarda oturuyorlardı. Psikopos Wil-liam T. Manning her iki gruptan da politik<br />
konuşmalar yapmama sözü almıştı. Ayin, Psikopos Manning tarafından<br />
İngilizce olarak başlatılacak ve Başrahip Sukletoviç tarafından Sırpça olarak<br />
sürdürülecekti.<br />
Tesla'nın ölüm haberi telgraflarla Avrupa'ya yayılmaya başladığında dünyanın<br />
dört bir yanındaki bilim ve siyaset adamlarından taziye mesajları yağmaya<br />
başladı. Devlet başkanlarından bilim insanlarına herkes ünlü mucit hakkında<br />
övgü dolu mesajlar yayınlıyordu.<br />
Louis Adamiç, Tesla'nın parayı önemsemediğinden dem vururken yanılıyordu<br />
ama Tesla'nın ölümsüz olduğu konusundaki sözlerinde gayet haklıydı: "Tesla,<br />
medeniyetimize armağan ettiği başarıları ile evlerimizden sokaklarımıza<br />
hayatımızın her parçasında yaşamaya devam edecektir... O'nun hayatı bir<br />
zaferdir..."<br />
Tesla, sağlığında Amerikan ve yabancı üniversitelerden pek çok akademik<br />
unvan ve çeşitli Avrupa hükümetlerinden sayısız ödül almıştı; Nikola Tesla adı<br />
verilen Liberty gemisi 1943 yılında denize indirilecekti. Ama ismi 1975 yılına<br />
kadar Ulusal Mucitler Onur Salonu'nda yer almayacaktı.<br />
Ölümünden sekiz ay sonra ABD Yüksek Mahkemesi kendisinin emin olduğu<br />
üzere, Radyo'nun mucidinin Tesla olduğu yönünde bir kararı onayacaktı.<br />
Tesla'nın cesedi soğuk bir kış akşamı Ferncliffe Mezarlığı'na götürülerek<br />
yakıldı ve külleri de daha sonra doğduğu topraklara gönderildi.
Bu arada dünyanın neredeyse tüm uluslarının parçası olduğu bir kıyım<br />
yaşanmaya devam ediyordu...<br />
28. KAYIP KAĞITLAR<br />
Tesla ardında bilinen çalışmalarının yanı sıra birkaç da bilmece gibi miras<br />
bırakmıştı. Bunlar arasından en önemli üç tanesini saymak gerekirse: Dünya<br />
çapında telsiz enerji nakli sağlanabileceği fikri bilimsel bir temele dayanıyor<br />
muydu? Öldürücü/parçalayıcı ışık huzmesi silahı deneyleri ile ulaşmak istediği<br />
nokta neydi? Ve ölümünün hemen ardından ortadan kaybolan bilimsel<br />
yazılarına ve diğer hassas belgelere ne olmuştu?<br />
Bunları takip eden sorular arasında ABD haber alma örgütlerinin neden 1940' lı<br />
yıllarda mucidin çalışmalarını titizlikle takip ettiği sorusu da vardı.<br />
Einstein gibi o da bir yabancıydı ve Edison gibi çalışmaları geniş kapsamlı<br />
sonuçlar yaratmıştı. Kendisinin de dediği gibi onda "cahil cesareti" vardı.<br />
Diğerlerinin ileri gidemeyeceklerini hissettikleri ve geri döndükleri yolu inatla<br />
takip ederdi. Modern bilim cemiyetleri Tesla gibi çok yönlü ve bağımsız<br />
insanların ortaya çıkmasını engelliyor. Günümüz koşullarında Tesla, ya da<br />
Edison aynı başarıları sergileyebilir miydi? Çok şüpheli...<br />
Tesla örneği her zaman, yoluna yalnız devam edenler için bir ilham kaynağı<br />
olmuştu. Bununla birlikte araştırmaları, çoğu zaman az sayıda kişi tarafından<br />
anlaşılır olsa da, bilim çevrelerini derinden etkileyecekti. Hayatı ise toplumsal<br />
yaşayışın dönüştürülmesinde bir ilham kaynağı idi. Katkılarının değeri zamanla<br />
daha da arttı. Türbininin başarısız olmasının tek sebebi endüstrinin henüz<br />
böyle bir ilerlemeye hazır olmamasıydı. Alternatif akım ise tüm endüstri<br />
dünyasındaki direnci kırabildikten sonra zafere ulaşabilmişti.<br />
Ancak Tesla'nın yerleşik bilim ve endüstri çevreleri ile verdiği bu savaş talihsiz<br />
sonuçlar da doğuracaktı. Herhangi bir gruba ya da enstitüye üye olmadığı için<br />
gelişime açık çalışmaları üzerine tartışabileceği bir meslektaşı bulunmuyordu,<br />
çalışmalarının ve yazılarının toplandığı bir kütüphane oluşturulamaya-caktı.<br />
Kendi başına çalışıyor ve zaman zaman basına yaptığı ateşli açıklamalar<br />
dışında, çalışmalarını sır gibi saklıyordu. Ölümünden sonra yazılı çalışmaları<br />
düzenlenemediği için kimi buluşları hakkında hiçbir zaman tam bir bilgi<br />
edinilemeyecekti.<br />
Bu, kendisinden sonra gelen bilim insanları için yıldırıcıydı ama aynı zamanda<br />
teşvik de edici bir durumdu. Bir süre devam eden belirsizliklerden sonra<br />
doğumunun yüzüncü yılında, Temmuz 1956'da, mucidin hayatının ve dehasının<br />
önemi yeniden keşfedilecekti. Çevresindeki gizemin çekiciliğinin de etkisiyle<br />
çalışmalarına duyulan ilgi çığ gibi büyüyecekti.<br />
Amerika ve Avrupa'daki yüzüncü yıl kutlamaları ile onurlandırılıyordu. Amerika<br />
Elektrik Mühendisleri Enstitüsü, Chicago'da düzenleyeceği toplantıyı hayatının<br />
ve çalışmalarının değerlendirilmesine ayırmıştı. Çeşitli kurumlar da anma<br />
toplantıları düzenliyorlardı. Burs ve madalyalar şeklinde kalıcı hatıralar
oluşturulması öneriliyor, müzelerde çalışmaları sergileniyordu. Niagara<br />
Şelalesi'nde de bir kutlama töreni düzenlenmiş ve Go-at adasına Yugoslav<br />
halkının armağanı olan bir heykeli dikilmişti. Avukat/yazar Elmer Gertz'in<br />
yazıları ile Chicago şehri<br />
1893 Columbian Fuarı sırasında düzenlediği "dünya harikası" gösterisi<br />
dolayısıyla mucide çok şey borçlu olduğunu hatırlayacak ve anısına bir okul<br />
inşa ettirilecekti. Münih'teki Uluslararası Elektroteknik Komisyonu Tesla'yı<br />
resmen uluslararası bilimsel bir birim olarak ilan edecek ve adının farad, volt,<br />
amper, ohm gibi tarihi simgelerin yanına kazıyacaktı.<br />
Uzayın keşfi hızlandıkça, özellikle ışın silahları ve mikrodal-ga konularında,<br />
Tesla'ya duyulan ilgi de gittikçe artacaktı. Özellikle iklim kontrolü ve nükleer<br />
füzyon alanlarında Tesla adına başlatılan projeler bilimsel tartışmalara konu<br />
oluyordu. Bu araştırmalardan bazıları kendisi gibi yalnız çalışan bilim<br />
insanlarının çalışmaları, bazıları ise devasa bütçelerle yürütülen çok gizli<br />
projelerdi.<br />
Özellikle Colorado'da 1899 yılında gerçekleştirdiği gizli deneyler bu tip<br />
çalışmaların ilham kaynağı oluyordu. Belgrat'taki Tesla Müzesi tarafından 1978<br />
yılında İngilizce olarak yayınlanan Colorado Springs Notları uzun süreden beri<br />
beklenmekte olan bir kitaptı ama burada da yanıtlanmamış pek çok soru vardı.<br />
Yazılarının Amerika'da bulunamıyor olması hırsızlık, ajanlık gibi komplo<br />
teorilerinin daha çok üretilmesine neden oluyordu. Bilim insanları,<br />
Yugoslavya'da basılan Colorado Notla-rı'nda çevrede bulunabilen belgelerden<br />
söz edilmemesini şaşırtıcı buluyorlardı. Deneylerinin önemi ancak bölük<br />
pörçük yazıların bir araya getirilmesi ile anlaşılacaktı.<br />
1928 yılında O'Neill, tamamıyla şans eseri olarak, gazetede bir depo tarafından<br />
ödenmemiş faturaları karşılığında Nikola Tesla'ya ait altı kutunun satışa<br />
çıkarılacağı ilanını okuyacaktı. Bu parçaların korunması gerektiğini düşünerek<br />
mucide gidecek ve kutular üzerinde hak iddia edebilmek için izin isteyecekti.<br />
"Tesla yerinden zıplamıştı" diye anlatıyordu sonradan, "kendi işlerini<br />
halledebileceği konusunda güvence vermişti... Ve bunları satın almaktan ya da<br />
herhangi bir şey yapmaktan men etmişti beni."<br />
Mucit öldükten kısa bir süre sonra O'Neill, Sava Kosano-viç'le bağlantı<br />
kurmuş, kutulardan söz etmiş, korunmaları gerektiğini anlatmıştı. Ancak<br />
Kosanoviç'in kutuları alması ve içinde neler olduğunu incelemesi konusunda<br />
sonradan hiç bir şey öğrenemeyecekti. "Kutular konusunda endişelenmemem<br />
gerektiği yönünde sürekli temin ediyordu beni."<br />
Yazılarıyla ilgilenen başkaları da vardı. Genç bir Amerikalı savaş mühendisi<br />
çözemediği bazı balistik problemler konusunda Tesla'ya danışıyordu. Daha<br />
sonradan mucitle ilişkileri daha yakınlaşacak ve Tesla'nın yazılarını evine<br />
götürüp üzerinde çalışma ve daha sonra geri getirme izni alabilecekti. Bu iş<br />
Tesla'nın ölümünden iki hafta öncesine kadar sürecekti.
Tesla, Almanya ve Rusya'dan da çalışma teklifleri almıştı. Mucit öldükten<br />
sonra bu mühendis Tesla'nın çalışmalarının düşman eline geçebileceği<br />
endişesiyle haber alma servislerini ve hükümet görevlilerini uyaracaktı.<br />
Haber Alma Özgürlüğü Yasası'nın bana sağladığı olanaklarla federal<br />
ajanlardan benim aldığım bilgilerde de Tesla'nın malvarlığına ne olduğu<br />
konusunda bir hayli çelişkili ifadelere rastlanıyor. Tesla arkasında binlerce<br />
sayfa yazı bırakmıştı. Ama bunlarla ne yapılacağı konusunda bir vasiyet<br />
bırakmamıştı. Bunlar o sırada ikisi Amerika'da bulunan kuzenleri ve yeğenleri<br />
tarafından alınmışlardı.<br />
Tuhaf bir şekilde FBI bunları mühürleyerek Yabancı Mülkleri Bürosu'na teslim<br />
edecekti. Ancak Tesla bir ABD vatandaşı olduğu için bu durum biraz garip ve<br />
çelişkiliydi. Bir mahkeme bildirisinden sonra bunlar yeğeni Büyükelçi<br />
Kosanoviç'e teslim edilecekti.<br />
Tesla'nın yaşam öyküsünü yazmayı planlayan Sweezey'e de 1963 yılında<br />
Kosanoviç'in eski yardımcılarından birinden şu mektubu alacaktı:<br />
"1943 yılında... Tesla öldükten sonra Mr. K. hemen Yabancı Mülkleri<br />
Bürosu'ndan Tesla'nın mülküne, yazılı çalışmalarına el koyma yetkisi alacaktı...<br />
bunların hepsini toplatacak, paketlettirecek ve 1952 yılında Yugoslavya'ya<br />
gönderilene dek saklanacağı depoya koydurtacaktı. Tüm masraflar Mr. K.<br />
tarafından ödenmişti... Bu zaman zarfında Yabancı Mülkleri Bürosu'ndan<br />
verilen kağıdı (lazım olur düşüncesiyle) hep muhafaza ettim...<br />
"Mr. K.'nin depodaki görevlinin kendisine hükümet tarafından gönderilen kimi<br />
görevlilerin bu yazıların mikrofilmlerini çekmek üzere depoya geldiğini<br />
anlattığını belki siz de hatırlarsınız... Yugoslavya'daki müzede açtığımızda<br />
kasaları birbirine bağlayan bir dizi kilidin, ki Mr. K. bunların düzenlenmesini en<br />
sona bırakmıştı, yerlerinin değiştiğini görecektik. Bu arada Mr. K., Tesla'nın<br />
yazılarının başına gelenler konusunda endişeleniyordu ve benim de tavsiyemle<br />
Washington'da Mr Edgar Ho-over'la bu konuda görüşecekti. Mr Hoveer FBI'ın<br />
bu yazılarla ilgilendiğini kesinlikle reddedecekti..."<br />
Kosanoviç'in yardımcısı Tesla'nın tüm varını yoğunu anavatanına bağışlamak<br />
istediğini yeğenine söylediğini iddia ediyordu. Tesla'nın ölümünden hemen<br />
sonra FBI ajanı Foxfort ile FBI'ın New York bürosu arasında bir telgraf trafiği<br />
başlamıştı. Ölünün bulunmasından bir gün sonra ajan Foxfort şu raporu<br />
hazırlayacaktı:<br />
"Merhum Nikola Tesla'nın araştırma ve deneyleri. Casusluk-Elektrik alanında<br />
dünyanın önde gelen bilim insanlarından M. Nikola Tesla, 7 Ocak 1943 tarihinde<br />
Hotel New Yorker'da ölmüştür. Hayatı süresince telsiz enerji nakli ve ölüm ışını<br />
olarak bilinen konular üzerinde araştırmalar ve deneyler yürütmüştür. X'ten<br />
(isim silinmiş) alınan bilgilere dayanarak Tesla'nın deneylerini ve formüllerini<br />
içeren yazıların saklanması ya da yabancıların eline geçmesinin engellenmesi<br />
için hiçbir önlem alınmamış... ki bu Birleşmiş Milletler'in çalışmaları açısından<br />
istenmeyen durumlar yaratabilir..." (Buna karşın FBI'ya Başkan
Yardımcısı Henry Wallace tarafından hükümetin bu konu ile "ivedilikle<br />
ilgilendiği" bildirilecekti.)<br />
"Sağlığında Tesla'ya yakın olan elektrik mühendislerinden Bloyce Fitzgerald"<br />
diye sözlerine devam ediyordu Foxfort, "Sava Kosanoviç, Kenneth Sweezey ve<br />
RCA müzesi ve laboratuva-rı sorumlularından George Clark'a 7 Ocak 1943'te<br />
otele gidilmesi ve bir çilingir tarafından kasalarının açılarak değerli belgelerin<br />
alınması tavsiyesinde bulunmuş... Son bir ay içerisinde Tesla, Fitzgerald'a<br />
telsiz elektrik nakli konusundaki çalışmalarının tamamlandığını ve<br />
mükemmelleştirildiğini bildirmiş.<br />
"Fitzgerald ayrıca tarafımıza Tesla'nın şu ana kadar hiçbir ülkenin üretemediği<br />
bir torpido türü geliştirdiğini de belirtmiştir. Fitzgerald tasarımın hiçbir ülkeye<br />
sunulmadığına inanmaktadır. Tesla, Fitzgerald'a bu tasarımların teori, çalışma,<br />
formüller ve deneyler halinde belirli bir yerde saklandığını anlatmış. Fitzgerald<br />
ayrıca Tesla'nın kendisine Governor Clinton Oteli'ndeki bir kasada saklanan ve<br />
yapımı için on bin dolar harcadığı bir modelin bulunduğundan söz ettiğini ve<br />
bunun ölüm ışını ya da telsiz elektrik nakli ile ilgili bir tasarım olduğuna<br />
inandığını da bildirmiştir.<br />
"Tesla, eski konuşmalarında Fitzgerald'a çeşitli yerlerde deneylerine dair<br />
açıklamaların bulunduğu seksene yakın sandığının olduğunu da anlatmış.<br />
Büro, New York'taki görevlilerin bu konuda acilen harekete geçmesini<br />
önermektedir."<br />
Yabancı Mülkleri Ofisi'ne ölümünden sonra Tesla'nın odasına vasiyetini<br />
bulmak için girdiklerini söyleyen Kosanoviç, Sweezey'nin, kasa açıldıktan<br />
sonra yetmiş beşinci yaşdönümü için kendisine gönderilen tebrikleri içeren bir<br />
kitabı, kendisinin de üç fotoğrafını aldığını bildirecekti. Hotel New Yorker'ın<br />
yöneticisine ve Kosanoviç'e göre başka hiçbir şeye dokunulmamıştı. Daha<br />
sonra da kasa yeni bir kilitle güvence altına alınmış ve anahtarı da Kosanoviç<br />
tarafından alıkonmuştu. Büro'nun buna nasıl izin verebildiği bile ayrı bir merak<br />
konusu. Kosanoviç daha sonradan Edison Madalyası'nın bulunamadığını<br />
bildirecekti. Tesla'nın önem verdiği bazı belgeler şu anda Belgrat'taki müzede<br />
koruma altındadır, ancak bunların ne kadar eksiksiz olduğu bilinememektedir.<br />
FBI New York Bürosu Kosanoviç'in gözaltına alınmasına ve kaybolduğu iddia<br />
edilen kağıtlar konusunda sorguya çekilmesini önermeye kadar işi vardıracaktı.<br />
Mirasa bakan mahkemeden bir FBI ajanı eşlik etmeksizin hiç kimsenin odaya<br />
girmemesi kararı çıkacaktı.<br />
Yugoslav büyükelçisini sorguya çekme fikrinden hemen vazgeçildi. Kısa bir<br />
süre sonra da Washington'dan ilginç bir karar gelecek ve konunun Yabancı<br />
Mülkleri Bürosu tarafından takip edildiği kabul edilerek FBI işten çekilecekti.<br />
Daha sonra Savuna Bakanlığı Araştırma Geliştirme Bölü-mü'nde görevli<br />
mühendislerden Dr. John Trump, Tesla'nın bilimsel yazılarının niteliğini<br />
saptamak üzere görevlendirilecekti. Dr. Trump mucidin sadece son on yılı<br />
kapsayan çalışmalarının incelendiğini duyuracaktı. Hatırlanacağı gibi, Tesla'nın<br />
bilimsel şöhreti bu süre içerisinde bir hayli yıpranmıştı ve radyo, robot,<br />
alternatif akım alanlarındaki iddiaları da yalanlanmak isteniyordu. Dr. Trump
meşgul bir kimseydi ve FBI gibi o da bu casusluk işleri ile vakit kaybetmek<br />
istemiyordu.<br />
"İncelemelerimin sonunda vardığım sonuç" başlığı altında verdiği raporunda<br />
Dr. Trump şöyle diyordu: "Tesla'nın notları arasında ülkenin güvenliğini<br />
ilgilendirebilecek nitelikte bilimsel çalışmalara rastlanmamıştır. Bu nedenle<br />
mülkünün askeri ya da teknik sebeplerle nezaret altına alınmasının gerekli<br />
olmadığını düşünmekteyim.<br />
"Kayıtlara geçirmeniz için son dönemini kapsayan çalışmalarından bazı<br />
örnekleri tarafınıza göndermekteyim. Ancak bu, yüzyılın dönümünde ülkemize<br />
yeni bir çığır açan bu bilim insanı ve mucidin küçümsendiği anlamına<br />
gelmemelidir. Yalnız hayatının son on beş yılında daha spekülatif konulara<br />
eğilmeye başlamış, zaman zaman telsiz enerji nakli konusunda fikir bildirmiş<br />
ancak bu konuda da somut çalışmalar yürütmemiştir."<br />
Çok sonraları meslektaşlarından birine yazdığı bir mektupta Tesla'nın<br />
Governor Clinton Oteli'ndeki kutunun içindeki "aygıtla" -muhtemelen bu<br />
Tesla'nın mektuplarını taşıyan postacının hatırladığı kutunun aynısıydı- ilgili<br />
şunları anlatacaktı:<br />
"Tesla kutunun içinde gizli bir silah olduğunu ve yetkisi olmayan bir kişi<br />
tarafından açıldığı takdirde infilak edeceğini söylemiş otel yönetimine. Kutunun<br />
açılacağını duyunca hemen orayı terk ettiler. Bana açma yetkisini veren FBI<br />
ajanları da pek yakınlarda bulunmak istemiyorlardı.<br />
İçindeki şey kahverengi bir kağıda sarılmış ve bir telle tutturulmuştu. Biraz<br />
tereddüt etmedim değil. Dışarıda güzel bir hava vardı ve ben de neden sanki<br />
dışarıda değilim diye düşünüyordum."<br />
Paketi eline alacak ve cesaretini toplayıp çakısıyla teli kesecekti. Paketin içinde<br />
pirinç kaplı iyice cilalanmış bir sandık vardı. Bir menteşeyi daha sökebilecek<br />
kadar cesaret toplaması gerekiyordu şimdi.<br />
Sandığın içinde yüzyılın başından beri laboratuvarlarda kullanılmakta olan bir<br />
direnç kutusu vardı!<br />
Acaba Tesla'nın otel personelini ve yönetimini bu şekilde korkutmak için ne<br />
gibi bir nedeni vardı? Belki de otel faturalarının arkasından ödenmesine o<br />
derece alışmıştı ki (otellerin kendisini konuk etmekten onur duyduklarına ve bu<br />
nedenle fatura göndermediklerine inanıyordu) Governor Clinton yönetimi<br />
kendisinden 400 dolar talep edince kendisini hakarete uğramış hissetmişti.<br />
FBI Tesla dosyasını 1943'de kapatmıştı ama dosya sonsuza dek kapalı<br />
kalacağa hiç benzemiyordu. Nitekim 1957 yılında bir araştırmacı, gazetelerde<br />
"uçan tabaklar ve gezegenler arası şeyler" gördüklerini iddia ettiklerinden ve<br />
mucidin adını ve ününü sömürdüklerinden yakınacaktı. Bazıları Tesla'nın<br />
mühendislerinin mucidin ölümünden sonra bir 'Tesla seti'ni tamamladıklarını<br />
ve 1950'den beri gezegenler arası iletişime geçtiklerini, uzay gemileriyle yakın
ilişkiler içinde olduklarını iddia ediyorlardı. FBI bir kez daha yapılabilecek bir<br />
şey olmadığına karar verecek ve dosyayı kapatacaktı.<br />
Sweezey zaten baştan beri bu "gizli silah" masallarına inanmıyordu. Bir<br />
röportajda şunları söylemişti: "Tesla bir münzevi idi ve hayatının son yıllarında<br />
gizemli konular üzerinde konuşmaktan çok zevk alıyordu. Onun fikirleri<br />
üzerinden onlarca efsane yaratıldığına ama olaya günün şartları ışığında hiç<br />
bakılmadığına inanıyorum."<br />
Hayatının son yirmi yılında mucide oldukça yakın olduğunu anlatıyordu:<br />
"Tesla'nın dehası yüzyılın dönümünden on iki yıl kadar önce parlamaya<br />
başlamış ama kendisi geleceği müjdeleyen fikirlerini pratiğe geçirecek imkana<br />
hiçbir zaman kavuşamamıştı."<br />
Belki de ama 1945 ile 1947 yılları arasında Ohio'daki Havacılık Servisi ile<br />
Washington'daki Askeri Servis ve Nikola Tesla'nın dosyalarının saklandığı<br />
Yabancı Mülkleri Bürosu arasında ilgi çekici bir mektup ve bilgi alışverişinin<br />
yaşandığı da bir gerçekti.<br />
21 Ağustos 1945 tarihinde Havacılık Servisi Washington'da-ki Askeri Servisten<br />
er Bloyce Fitzgerald'ın Yabancı Mülkleri Bürosu'na giderek "düşmanın eline<br />
geçmesi tehlikeli olabilecek belgeleri ayıklaması" için izin istemişti.<br />
5 Eylül 1945 tarihinde Ekipman Laboratuvarı sorumlusu Albay Holliday,<br />
Fitzgerald'dan "Ulusal savunma projeleri ile eşgüdümlü kullanılmak" amacıyla<br />
Dr. Trump'ın örnek olarak gönderdiği araştırmaların tüm kopyalarını<br />
isteyecekti. Bunlar makul bir zaman içerisinde geri gönderileceklerdi.<br />
Bu askeri servislerin ve FBI'ın Tesla'nın çalışmaları için Bü-ro'ya son<br />
başvurulan olacaktı. Albay Holliday'e kopyaların gerekli yerlere ulaştırıldığı ve<br />
istenildiği şekilde değerlendirildiği bildirilecek ve geri gönderilmesi istenecekti.<br />
Ama dosyalar hiçbir zaman geri gönderilmeyecekti.<br />
Bunlar asıl kopyalardı. Ne Yabancı Mülkleri Bürosu'nda, ne askeri servislerde,<br />
ne de federal arşivlerde bu dosyaların sayısı ve içerikleri konusunda tek bir<br />
bilgiye dahi rastlanamayacaktı daha sonra.<br />
Yıllar boyunca Tesla'nın patentleri alınmamış bu icat ya da fikirlerinin, sadece<br />
ABD Hava Kuvvetleri'nin değil, Rusya'nın ve özel silah şirketlerinin de eline<br />
geçtiğine dair dedikodular üzerinde konuşuldu. En sonunda ışın silahları ile<br />
ilgilenen üniversite laboratuvarları da işin içine gireceklerdi.<br />
Yabancı Mülkleri Bürosu Tesla'nın çalışmaları ile olan ilişkilerini açıklamakta<br />
yıllar yılı büyük zorluklar yaşayacaktı. 1948 ile 1978 yılları arasında<br />
araştırmacılara çeşitli yanıtlar verilecekti bu konuda:<br />
"Nikola Tesla'ya ait eşyaların araştırılması sonucunda dışarı verilen ya da<br />
halen büronun yetkisi altında olan bir parçaya da-ir hiçbir kayıta<br />
rastlanmamıştır...
"Bu büro...Nikola Tesla'ya ait hiçbir eşyayı...nezareti altına almamıştır...<br />
"Tesla'ya ait yazılar gözetimimiz altındayken...<br />
"1943 yılında Tesla'ya ait belgeler büromuzca mühürlenmiştir...<br />
"Belgelerin foto statik kopyaları mühür altında alınmıştır..." vs.<br />
Tesla'nın birçok çalışmasını içeren yazıları 1952 yılında Amerika'dan<br />
Yugoslavya'ya doğru yola çıkacaktı. Ve arşiv görevlisinin de belirttiği gibi,<br />
önemsiz olanları dışında, Tesla'nın tüm çalışmaları Sırpça ve Hırvatça'ya<br />
çevrilecekti.<br />
29. MİRAS<br />
Tesla'nın araştırma notlarına ve yazılarına ulaşmak Batılı bilim insanları için<br />
güçleştiyse de bu durum, tabii ki Tesla tarzı araştırmaların bittiği anlamına<br />
gelmiyordu. Tam tersine bu belirsizliğin yarattığı gizemli hava pek çok<br />
araştırmacıyı mucidin deneylerini tekrarlamaya yöneltiyordu. Ve tutkularının<br />
çerçevesinin genişliği eninde sonunda başarılı bir sonuca ulaşılmasını olanaklı<br />
kılıyordu. Ama Tesla'nın izinden yürüyenlere verdiği en büyük ilham yine kendi<br />
hayatı olmuştu. Mucide hayranlık besleyen Alman bir yazarın da belirttiği gibi:<br />
"Tesla, geleceğe dair kehanetlerde bulunabilmek için bilimin sınırlarını hiçe<br />
sayan...yıldızlara uzanmaya çalışan modern bir Prometheus" idi.<br />
Tesla'dan ilham alan çalışmaların bir özetini vermek bu kitabın sınırlarını<br />
fazlasıyla aşar. Ama yine de bunlara değinmeden hayatının anlatılmasının eksik<br />
kalacağını düşündük. Kayıtlar, tahmin edileceği üzere, karmaşık ve<br />
tamamlanmamış olacaktır; buna karşın etkileyicili olmaktan kesinlikle uzak<br />
değildir.<br />
Tesla'nın küresel yıldırım ile ilgili deneylerinden başlayalım: Colorado<br />
Springs'deki araştırmalarında yıldırım topuna ilk şahit oluşunda bunun ne işe<br />
yarayabileceğini tahmin edememişti; onun için bu baş belasından başka bir şey<br />
değildi ama bir açıklamayı da hak ediyordu. Böylece yıldırım toplarının<br />
yapılarını incelemeye başlayacak ve yapay küresel yıldırımlar üretebilmeyi<br />
başaracaktı. İlginç olanı modern laboratuvarlarda onun ürettiği yıldırım topları<br />
kadar mükemmel küreselliğe sahip olanları bir daha üretilemeyecekti. Peki bu<br />
sorunu ilgi çekici kılan şey nedir? Tabii ki en başta bilinemez oluşu. Ama ikinci<br />
neden uluslar arası nükleer füzyon -muhtemelen tarihteki en güçlü enerji<br />
kaynağı- elde etme yarışında önemli ipuçları içermesidir. Bu konuda çalışan<br />
bilim insanlarından bazıları ünlü Rus fizikçi Peter Kapitza, SRI International<br />
radyo fizik laboratuvarından Lambert Dolphin, Brigham Young<br />
Üniversitesi'nden Robert Bass ve Robert Golka'dır.<br />
Wendover Utah'daki ABD Hava Kuvvetleri Araştırma Sahası'nın en büyük<br />
hangarından zaman zaman Golka elektriği olarak anılan çok parlak ışıklar<br />
yayılır çevreye. Burada çok sıkı güvenlik önlemleri altında Hiroşima'ya atılan
atom bombasını taşıyacak olan Enola Gay adlı uçağın donanımı<br />
tamamlanacaktı.<br />
Golka, Yugoslavya'daki Tesla müzesini yayınlanmamış notlarını incelemek<br />
amacıyla iki kez ziyaret edecek ve hangarında Tesla'nın manyetik vericisi<br />
üzerine yoğun bir araştırma yürütecekti.<br />
"Tesla o zamanlar kurduğu donanımla bizim bugün olduğumuzdan daha ileri<br />
bir noktadaydı" diyor Golka. "Veriler kaybolmuş. Bunu nasıl başarabildiğini<br />
bilemiyoruz. Bazılarını günlüklerinde not almış ama çoğunu kafasının içinde<br />
saklamış."<br />
Golka "Tesla Projesi" kapsamında 22 milyon volta kadar enerji boşaltabilen bir<br />
manyetik verici üretebilecekti; bu, ustanın Colorado Springs'te ürettiğinin iki<br />
misliydi.<br />
Yıldırım topunun füzyon araştırmaları ile kesiştiği nokta sıkıştırılmış plazma<br />
problemiydi. Deneysel füzyon çalışmalarının çoğunda izotopik hidrojen gazları<br />
helyum çekirdeği oluşana kadar hızlandırılıyor ve ısıtılıyor, serbest kalıyor ve<br />
bu süreçte de yüksek miktarda enerji açığa çıkıyordu. Bu işlem sırasında<br />
hidrojen yüksek oranda kinetik ve termal enerji ile yüklenirken tam anlamıyla<br />
plazma görünümünü alan maddesel bir hale dönüşüyordu. Füzyon oluşmadan<br />
önce ise plazmanın kontrol altında tutulmasına, bir çeşit elektromanyetik "şişe"<br />
içine alınmasına çalışılıyordu.<br />
En güçlü geometrik şekil küre olduğundan, Golka, hareketli kitlenin zapt<br />
edilmesi için en uygun ortamın küresel yıldırım olduğunu düşünüyordu.<br />
Yıldırım topunu "bir greyfurt büyüklüğünde çeşitli renklerle parıldayan ve iç içe<br />
geçmiş pozitif ve negatif alternatif yüklü tabakalarıyla bir soğanı andıran bir<br />
oluşum" olarak tanımlıyordu. Binaların içinden zıplayarak geçebilir, suyun içine<br />
girip onu kaynatabilirdi. Ve bazen de, Utah'da olduğu gibi, en gelişmiş<br />
elektronik ekipmanları havaya uçurabilirdi. 1978 yazında, CO-2 lazer ışınlarının<br />
kullanılması ile en sonunda küresel yıldırımın bir türevi olduğuna inandığı<br />
"boncuk" yıldırımı yaratabilmeyi başarmış ve ard arda fotoğraflarını çekmişti.<br />
Daha sonra ABD Enerji Departmanı'ndan, beş lazer ışını ile üreteceği<br />
termonükleer füzyonun uygulamaya konmasında kullanacağı pirosfer adını<br />
verdiği bir aygıt için proje desteği talep edecekti. "Ateştopu Füzyon<br />
Reaktörü"nde sadece radyoaktif olmayan helyum üretilecek ve bir milyar<br />
derecenin üzerinde ısılara ulaşılabilecekti.<br />
Ayrıca Hava Kuvvetleri'ne yine Tesla'nın fikirlerinden biri ile -bir tür yüklü<br />
parçacık ışını- başvuracaktı. Bu model de lazer teknolojisi kullanılacak şekilde<br />
tasarlanmıştı. Bu ışınların menzilinin 6 bin mile ulaşabileceğine ve ICBM-tipi<br />
füzeleri havada yok edebileceğine inanıyordu. Kendi birleşik bobinlerinin üç<br />
katı büyüklüğünde bir Tesla bobini ile 200 milyon volt elektrik enerjisi elde<br />
edilebileceğini düşünüyordu.<br />
Ama o da Tesla gibi yalnız çalışmanın sorunlarını yaşamaya başlayacaktı.<br />
"Kuruluşlar için çalışmaya başladığımda çevreme duvarlar örülüyor" diyordu.
Çalışması gelişmiş donanımla ulaşabileceği noktanın sınırına dayanmıştı ve<br />
yüksek miktarlarda yatırıma ihtiyaç duyuyordu. Nükleer füzyon yarışındaki<br />
rakipleri yüksek bütçeli özel kuruluşlar ve devlet destekli üniversitelerdi, ki bu<br />
sonuncuların bütçelerinde kısıtlanmaya gidildiği dahi oluyordu. Onlar da lazer<br />
teknolojisi ile haşır neşir olmuşlardı. Gerçi Golka kendi kullandığı teknolojinin<br />
özel ve eşsiz olduğunu öne sürüyordu. Tesla'nın küresel yıldırım çalışmaları<br />
üzerine eğilen tek bilim insanı Golka değildi ama bu konuya kendisini en çok<br />
adayanlar arasında şüphesiz ilk onun adını anmak gerekir.<br />
Manyetizma ve maddenin çok düşük ısılarda davranışı konularındaki<br />
çalışmaları ile 1978 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülenlerden biri olmaya hak<br />
kazanan Rus Kapitza da çalışmalarında Tesla'nın katkısını yadsımayanlardan.<br />
"Çok yüksek frekanslarda titreşimlerin yaratılması ve bunların doğru akım<br />
elektrik enerjisine dönüştürülmesi elektrik enerjisi naklinde karşılaşılan<br />
problemlere olası çözümler sunuyor" diyordu. "Bu nakil elbette halen<br />
kullanılmakta olanlarla benzerlikler sergileyecektir, ancak bu defa dalga<br />
yolunun kullanılması yerine ancak çok düşük dalga boylarında sapma yaptığı<br />
bilinen yüksek yönelimli ışınlar kullanılacaktır. Bu tip bir mekanizma kurulması<br />
fikri ilk olarak yıllar önce N. Tesla'nın aklına gelmişti. Ancak prensipte olanaklı<br />
olsa da, gerekli tertibatın kurulması için yüksek mühendislik bilgisine ve bu<br />
bilginin uygulamalarına gerek vardı. Bu ise ancak diğer enerji nakil<br />
sistemlerinin bugünkü uygulamasıyla mümkün olabilecekti. Bu sayede enerji<br />
naklinde yeni ihtiyaçlara, örneğin uydulara enerji nakledilebilmesine cevap<br />
verecek yeni bir sistem kurulabilecektir."<br />
Uzay çağına önde girme yarışı sürerken telsiz enerji nakli konusunda ABD de<br />
geri kalmak istemeyecekti elbette. California'nın Barstow Çölü yakınlarındaki<br />
jet motor laboratuvarların-da mikro dalga enerji nakli konusunda çalışmakta<br />
olan Richaıd Dickinson da Tesla'nın çalışma ve kehanetlerinden ilham<br />
alanlardan birisiydi. Gerçekten de uydularda güneş enerjisi ile elde edilen<br />
elektrik enerjisinin mikro dalga transfer yolu ile dünyaya nakledilmesi fikri<br />
ancak büyük ustaya ithaf edilebilecek bir romantizm, cesaret ve mali yük<br />
içeriyor.<br />
Raytheon Company'den William C. Brown da mikro dalga teknolojisinde<br />
kullanılan rektenayı geliştirirken Tesla'nın öncülüğünü yaptığı radyo yayınları<br />
ve telsiz enerji naklinde radyo dalgalarıyla elektrik gönderme fikrinden<br />
yararlanmıştı.<br />
Teorik olarak New York büyüklüğünde bir şehir, dünyanın çevresinde dünya ile<br />
eşzamanlı olarak dönen bir uydunun 22.300 mil yükseklikten sağlayacağı beş<br />
milyon wattlık elektrik enerjisi ile bir kış gününü geçirebilir. Ancak pratik olarak<br />
bu uyduların inşası milyarlarca dolara mal olacak ve savaş zamanlarında<br />
düşman uydularının saldırılarına açık olacaktır.<br />
Tesla'nın Wardenclyffe'deki laboratuvarına oldukça yakın bir bölgede kurulan<br />
Brookhaven Ulusal Laboratuvarı da yüksek enerji çalışmaları ile mucidin<br />
atölyesinde gerçekleştirilen çalışmalar arasında yakınlık görmektedir. 1976<br />
yılında düzenlenen bir törenle Tesla anılmış, Yugoslavya hükümeti de<br />
Wardenclyf-fe laboratuvarına yerleştirilmek üzere bir plaket göndermişti.
Hidroelektrik enerjisi üretimi konusunda bir hayli zengin olan Kanada da<br />
Tesla'nın çalışma ve fikirleri ile yakından ilgilenen ülkelerden biriydi. Tesla'nın<br />
enerji nakli projesi -hayata geçirebildiği takdirde- elektrik ulaştırılamayan<br />
bölgeler için tam anlamıyla bir nimet olacaktı.<br />
Ama gerçekten işe yarayacak mıydı bu proje? Kanada'da Minesota'da ve yakın<br />
bir tarihte Güney Kaliforniya'da topraktan telsiz enerji nakledilen birkaç projeye<br />
işlerlik kazandırılmış ve Tesla'nın sistemi uygulanarak gerekli bölgelere enerji<br />
nakledilebilmesi sağlanmıştır. ABD Enerji Departmanı'na Tes-la'nın sistemine<br />
dayalı projelere ödenek ayrılması için sık sık başvurularda bulunulmaktadır.<br />
Ancak sistemin Tesla tarafından hayata geçirilip geçirileme-iğine dair hiçbir<br />
kanıt bulunmamaktadır elimizde. Tesla'ya göre, toprak, değerleri özenle<br />
belirlenmiş dalga boyları ile sabit bir dalga konumu yaratmak üzere<br />
yüklenmeliydi. Tesla, yayıl-ma yolunun bir çemberin çapına uygun ilerlediğine<br />
inanmaktay-dı. Ama 1899 yılından beri kaydedilen gelişmeler gösteriyor ki<br />
yayılma yolu bir çap boyunca değil çap ile küresel yüzey arasındaki eliptik bir<br />
yolu takip ederek yayılmaktadır.<br />
Dalga yayılımının ana özelliklerinden biri de dalga sabit kaldığı sürece<br />
herhangi bir enerji nakli olmadığıdır; enerji yalnızca hareket halinde olan bir<br />
bileşkenle birlikte nakledilebilmektedir. Sınır tabaka yayılımı, yani iki farklı<br />
kitlenin (toprak ile gök gibi) sınırında kayıpsız dalga yayılım biçimi, fikri<br />
uygulanabilirliğini korumaktadır. Bununla birlikte sınır düzleminin düzgün ve<br />
dalgaların da düzgün bir şekilde harekete geçirilmiş olması gerekmektedir.<br />
Tesla'nın uyguladığı frekanslarda yayıcı ekipmanın devasa bir yapıda olması<br />
gerekiyordu. Colorado Springs'de çekilmiş fotoğraflardan anlaşılmaktadır ki<br />
kullanmakta olduğu cihazlar bu tip dalgaların yayılması için uygun yapıda<br />
değillerdi.<br />
Tesla, muhtemelen Colorado Springs'de doğuya doğru kendisinden uzaklaşan<br />
ve göstergelerinde uç etkiler yaratan yıldırım fırtınası hakkında da yanılmıştı.<br />
Bu durumu hareket halindeki yıldırım fırtınasının toprakta durağan<br />
dalgalanmalar yaratması olarak yorumlamıştı. Bugün istasyonunun doğusunda<br />
yer alan dağların yüzeyinin yarattığı yeniden yayılma etkisi ile bu duruma şahit<br />
olduğuna inanılmaktadır. Bu olayın göstergeleri üzerindeki etkisi aynı şekilde<br />
olacaktı.<br />
Tesla'nın çalışmaları hakkında dolaşan söylentiler arasında en ilgi çekici<br />
olanlarından biri de Rusya'nın mucidin hava durumu kontrolü fikrini<br />
uygulayarak istediği hava şartlarını yaratabilmesi, jetlerin hava boşluklarına<br />
düşmesine neden olması vs. vardı. Gerçekten de Tesla hava durumunun<br />
kontrolü hakkında pek çok teori atmıştı ortaya ama hiçbir deney<br />
gerçekleştirememişti.<br />
Örneğin radyo kontrollü özel yapım füzelerin kasırgalar yaratmak ve "özel bir<br />
tip yıldırım" kullanılması ile yağmurların tetiklenebileceğinden bahsetmişti. Bu<br />
konuda uzun matematiksel formüller geliştirmekten de geri kalmamıştı.
Mucidin fikirlerinin modern bilim üzerinde yarattığı etki ise daha çok hava<br />
durumunun değiştirilmesinden öte kavramlarda yoğunlaşıyor. Stanford<br />
Üniversitesi Radyo Bilimi Laboratuvar'ından Dr. Robert Helliwell ve John<br />
Katsufrakis Antartika'da kurulan 20 km'lik bir anten ve 5 kHz'lik bir verici ile<br />
dünyanın manyetosferinin yüksek enerji yüklü parçacıkların atmosfere taşması<br />
sağlanacak şekilde modüle edilebileceğini ve sinyallerin kesilerek ya da<br />
etkinleştirilerek enerji akışının kontrol edilebileceğini bulmuşlardı.<br />
Peki, Tesla'nın öldürücü/parçalayıcı ışınları hakkında neler söylenebilir? Bu<br />
fikir bir gerçeklik payı taşıyor muydu? Eğer söylentilere kulak asar ve ABD<br />
Hava Kuvvetleri araştırma ekibinin bu fikirleri üzerinde durmaya değer<br />
bulduğuna ve "Proje Nick" adında 'top-secret' bir çalışma yürüttüklerine<br />
inanırsak, Tesla'nın bu konudaki yazılarının yok olup gitmediğine ve özenle<br />
korunduklarına da inanmamız gerekecek.<br />
Yirmi yıl boyunca Tesla'nın çalışmaları ve yıldırım topu araştırmaları üzerine<br />
çalışmış ve şimdi SRİ International Radyo Fizik Laboratuvarı asistan direktörü<br />
olan Lambert Dolphin de bu konuda Dr. Trump'ın ve Sweezey'nin<br />
değerlendirmelerine katılmakta. Hem fizik, hem de elektrik mühendisliği<br />
alanındaki bilgi dağarcığının 1930'lardan bu yana inanılmaz bir şekilde<br />
geliştiğine işaret ediyor.<br />
"Kütüphanelerde Tesla'nın zamanından beri teorilerin ve deneylerin ne şekilde<br />
geliştiğini görebilirsiniz. Elektrik, manyetizma, elektromanyetik teori ve radyo<br />
iletişimi konularındaki matematiksel ve pratik anlayışımız 1950'lerden beri,<br />
hatta belki de 1970'lerden beri demeliyim, çok büyük bir değişim geçirdi.<br />
Tesla'nın lazerler ya da yüksek enerji yüklü parçacıklar ile ult-ra-yüksek voltaj<br />
fenomeni konusunda geleceği gördüğünü kabul edebiliriz. Bugün ancak bilim<br />
geliştikçe hayatının son dönemlerindeki sıra dışı iddialarını<br />
değerlendirebiliyoruz."<br />
Gerçekten de elimizde Tesla'nın lazeri öngörebildiğine dair yeterli kanıt yok.<br />
"Tele-güç ışınları" kavramının yüksek enerji yüklü parçacıklarla ilgili<br />
çağrışımlar içerdiğini söyleyebiliriz. Dolphin'e göre Tesla'nın bunu nasıl<br />
uygulamaya geçirdiğini bilemiyoruz, ancak görünen o ki Tesla'nın kendisi de<br />
bunların havadaki atomlar ve moleküller tarafından ne derece emilebil-diğinin<br />
ya da yayılabildiğinin farkında değildi. "Ne olursa olsun, Tesla'nın niyetini tam<br />
olarak anlayabilseydik bile, günümüz bilimi çerçevesinde bunları uygulamaya<br />
geçiremezdik, zira çalışmaları büyük bir gizlilik içinde korunuyor" diyor<br />
Dolphin.<br />
Bununla birlikte Tesla'nın yüklü parçacıkları hızlandırmak için yüksek voltajlar<br />
kullanması bugün de fizikçilerin temel araştırma konularından birini<br />
oluşturuyor. "Bu alanda" diye ekliyor Dolphin, "modern doğrusal ve dairesel<br />
nükleer hızlandırıcıları öngörebildiğim söyleyebiliriz. Bu tip makineler bugün<br />
Tesla'nın elde edebildiği en yüksek voltajların bin katı büyüklükte elektron volt<br />
ile çalıştırılmaktadır.<br />
"Manyetik vericilerinin olağanüstü olduğundan eminim... Muhtemelen bizim<br />
bugün plazmalar dediğimiz ilginç arklar ve kıvılcımlar üretebilmekteydi.
Plazmaların muhafaza edilmesi konusu modern fiziğin geniş bir alanını<br />
oluşturuyor. Örneğin... küçük bir kütlenin büyük bir titizlikle kontrol edilen<br />
plazmalar ile uçsuz bucaksız elektrik enerjilerine dönüştürülmesi konusunda<br />
birçok araştırma yapılmakta." Ve sözlerini Tesla'nın keşiflerinin ve icatlarının<br />
dahiyane ve zamanının ötesinde olduğunu söyleyerek bitiriyor.<br />
Bu kitap baskıya girerken Pentagon "uzay gemileri" tarafından ateşlenecek<br />
lazer ve parçacık-ışını toplan üzerinde yeni bir silahlı kuvvetler teknolojisi<br />
geliştirme çalışmalarına başlamaktaydı. Tesla'nınkilere benzer bir bilimkurgu<br />
dili ile Savunma Bakanlığı'na sunulan bir raporda, böyle bir silahın geliştirildiği<br />
açıkça belirtilmese de, parçacık ışınları "yönlendirilmiş yıldırımlar" ile<br />
karşılaştırılıyor.<br />
Işın silahları teknolojisinde bugün varılmış olan nokta konusunda fikir<br />
yürütmek bir hayli zor, zira araştırma çalışmaları büyük bir gizlilik içinde<br />
yürütülüyor. Bu arada diğer ülkelerin bu konuda yürüttüğü çalışmalar da<br />
federal ajanlar tarafından dikkatle izleniyor. 1947'de Askeri İstihbarat Servisi'nin<br />
Tesla'nın çalışmaları üzerinde yürüttüğü fikir gibi, bu konunun "hayati<br />
bir önem taşıdığı" düşünülüyor.<br />
Hayatının son yıllarında bir laboratuvara sahip olma şansından mahrum kaldığı<br />
için Tesla fikirlerini uygulayabilecek bir ortam da yaratamamıştı kendisine. Ama<br />
kabul etmek gerekir ki, bizim bugün Uzay Çağı silahları ve teknolojisi adını<br />
verdiğimiz konuyu o yarım yüzyıl önce tanımlamaya başlamıştı. Ve bir pasifist<br />
olan Tesla, bu teknolojinin gezegenler arası savaşlarda değil, varlıklarından<br />
emin olduğu uzaydaki komşularımızla iletişim kurmak için kullanılacağını umut<br />
ediyordu.<br />
-.-