You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
A harfi ile başlayan isimler<br />
ABA: Saygıdeğer, saygıya layık kişi. Bazı Türk boylarında “ana’’,’’abla’’ , bazılarında ise baba anlamında<br />
da kullanılmaktadır.<br />
ABADAN: 1- Cömert, verici 2- Bağışlayıcı, gönül yapıcı<br />
ABAK: Temiz, iffetli, namuslu kişi<br />
ABAKA: Yakın akraba, amca çocuğu<br />
ABAKAN: Alicenap<br />
ABAKAY: 1- Yakın akraba, yeğen, amca çocuğu 2- Sibirya’da saygın ve sözü geçen hanımlara verilen bir<br />
unvan<br />
ABALA: Abla<br />
ABAR: (Avar): 1- Gösteriş, heybetlilik 2- Baş eğmez, dirençli<br />
ABAŞ: Hanım yürüyüşü (Küçük narin adım)<br />
ABAY: 1- Aydınlık, aydınlık verici 2- Hayret uyandıran, hayret verici<br />
ABAKIYMIŞ: Gönül kırıcı, can yakıcı<br />
ABÇAR-(Avşar): 1- Đşin ehli kişi, iş bitirici 2- Uyumlu, itaatkar<br />
ABI: 1- Can, ruh 2- Soyluluk<br />
ABIÇ: Gönüllü<br />
ABIDAN: Đçli, gönül insanı<br />
ABIK: Đçli, gönüllü<br />
ABIKAN: Mec.Soylu<br />
ABIL: Gönüllü, Đstekli<br />
ABINAK: Sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde olan<br />
ABINÇ(Avunç): Avunç, teselli<br />
ABIŞ(Apış): Bacağın diz kapağından yukarısı<br />
ABIŞKA : Đçten, içtenlikle çalışan<br />
ABIZ: Ruhsal, ruhlarla ilgili<br />
ABĐKE: Alicenap, yüksek gönüllü<br />
ABĐN: Mutlu, memnun, hoşnut<br />
ACAR: 1-Gayretli,Hareketli 2- Gözü pek, yırtıcı<br />
ACLAN: Açık,Açılan<br />
ACU-(Acı,Açığ): 1- Açık 2-Keskin, sert 3- Açı,aralık<br />
ACUN: Dünya, yeryüzü<br />
ACUNAL: birl. Acun/Al (Almak’tan)<br />
ACUNAY: birl. Acun/Ay/Mec.”Dünya güzeli”<br />
ACUNLUK: Dünya malı,dünyalık<br />
ACUNSUZ: Dünya malında gözü olmayan<br />
AÇA: 1- Toplum içinde saygınlığı olan kişi 2-Analık derecesinde saygıya layık hanım<br />
AÇAN: Açma eylemi içinde olan (Çiçek gibi)<br />
AÇIĞ: 1-Açık,dürüst 2- Bahşiş bey yada hanların verdiği bahşiş<br />
AÇIK: (Açığ) Büyük kardeş<br />
AÇIL: Açık, açılmış<br />
AÇUK: (Açık) Đyi huylu,mülayim<br />
ADAK: 1-Söz,nişan 2-Bağış,sungu<br />
ADAL: Sadık, güvenilir<br />
ADALAN: Ünlü, şöhretli<br />
ADALDI: Ünlü<br />
ADALIR: Ünlü<br />
ADALMIŞ: Ünlü<br />
ADAN: Uygunluk, liyakat<br />
ADANIR: Ünlü<br />
ADANMIŞ: Adaklı,adak olmuş<br />
ADAR: Adama eyleminde bulunan<br />
ADAY: Memnunluk,hoşnutluk<br />
ABDAN: Ünlü<br />
ADBERĐLGEN: Adına layık ve ününü hak etmiş kişi<br />
ADIKTI: Ünlü<br />
ADIN: Ünlü,adı anılan<br />
ADINÇIĞ: 1-Seçkin,mümtaz 2- Olağanüstü, fevkalade, bambaşka<br />
ADIÖTE: birl. Adı/Öte Mec. Temiz bir üne sahip<br />
ADIVAR: Ünlü,tanınmış<br />
ADIYAKŞI: birl. Adı/Yakşı(Adı güzel)<br />
ADIYAMAN: birl. Adı/Yaman Mec. Ürkütücü bir üne sahip kişi<br />
ADIYEKE: birl. Adı/Yeke(yeğ) Mec. Saygıyla anılan kişi, adı yeğlenen kişi<br />
ADKIR: Aygır,erkek at<br />
ADMIŞ: Ün almış, tanınmış
ADSAY: birl. Ad/Say Mec. Adına saygı duyulan kişi<br />
ADSIZ: 1- Fakir,kimsesiz<br />
AFŞAR (Abçar)<br />
AFŞIN: Apçın,(Opçın) Zırh,demir örgülü savaş giysisi<br />
AFTABA: Su ibriği<br />
AGA (Ağa,Aka): 1-Saygıdeğer, ulu kişi 2- Cömert,koruyucu 3-Büyük erkek kardeş,ağabey<br />
AGOLA: Yönetici,amir<br />
AGUN: Tatmin,avuntu<br />
AGUNMUŞ: Avunmuş,sakin<br />
AĞAÇA: Akça, beyazca, alımlı<br />
AĞALAK: Oğlak<br />
AĞALBAY: Muhterem,saygıdeğer<br />
AĞAN: 1-Yüksek,yukarıda,yukarılara çıkan 2- Geceleri gökten hızla geçen, ışıklı nokta<br />
AĞAR: 1- Ağı ağırbaşlı, oturaklı 2- Gönül ferahlığı 3- Göğe yükseliş<br />
AĞARTMIŞ: 1- Namuslu,dürüst 2- Alçak gönüllü, mütevazı<br />
AĞAT (Akat): Namuslu, gönüllü, iffetli<br />
AĞAYA: Makul,geçerli,uygun<br />
AĞDUK: Kutsal,muhterem<br />
AĞICI: Ağcı, Akçı, Akıcı, Hazinedar, Hazine sorumlusu<br />
AĞIÇ: Varlık, hazine,servet<br />
AĞILGAT: 1-Saygıdeğer 2- Yıldız,gezegen<br />
AĞIM: Yükseliş<br />
AĞIR: 1- Ağırbaşlı,olgun 2- Ünlü,saygın<br />
AĞIRBAŞ: birl. Ağır/baş, olgun, alçak gönüllü<br />
AĞIŞ: (Ağıç) Hazine, servet<br />
AĞIT: Mersiye,ölüm Türküsü,göğe yükselen feryat<br />
AĞLAMIŞ: Çileli,çile çeken<br />
AĞMIK: 1- Ünlü,tanınmış 2- Yüksek rütbeli<br />
AĞRAK: Yükselen,ilerleyen<br />
AĞRITMIŞ: Mec. Acı kuvvete sahip kişi<br />
AĞUL: 1- Ay’ın halesi 2- Oba, köy<br />
AĞUTUR: Yükselten,yukarı çıkaran<br />
AĞZUKARA: birl. Ağzı/Kara. Mec. Sert konuşan, acımasız ve hükmedici konuşan kişi<br />
AK: 1- Beyaz 2- Doğuş, doğum 3- Yükseliş 4-Parlaklık 5-Devinim,hareketlilik 6-Mec.Namusluluk,iffet ve<br />
güvenirliğin sembolü<br />
AKA: Büyük,ulu kişi,saygıdeğer kişi<br />
AKABA: Yokuş,meyil<br />
AKAÇ: Akıcı<br />
AKALIN: bir. Ak/Alın mec. Dürüst,namuslu<br />
AKAN: 1- Akıcı 2- Yükselen<br />
AKARCA: Dere,ırmak<br />
AKAR: Dere,akarsu<br />
AKARSU: Dere,ırmak<br />
AKAŞ: birl. Ak/Aş mec.Helal rızk<br />
AKAY: birl. Ak/Ay 1- Ayın en güzel anı 2- Yenisey Türklerinde “hanımefendi” anlamında kullanılır.<br />
AKBAŞ: birl. Ak/Baş mec. Dürüst,namuslu<br />
AKBEL: Dürüst,sözüne güvenilir kişi<br />
AKBERGÜ: birl. Ak/Vergi fıtrat,huy mec.iyi huylu<br />
AKÇA: 1-Beyaza kaçan 2-Đpekli dokuma 3-Para,maliye,hazine<br />
AKÇALAR: birl.Ak/çalar mec.Ak tenli hanım<br />
AKÇALI: Zengin,mal sahibi<br />
AKÇALMAZ: birl. Ak/Çalmaz mec.Yanık tenli hanım<br />
AKÇIL: 1-Ak tenli, akça yüzlü 2- Ağarmış, aklaşmış<br />
AKÇIN: Sözüne güvenilen,sağlam kişilikli<br />
AKÇORA: birl. Ak/Çura 1- Şamanist gelenekte iyi ruh ve iyilik perisi<br />
AKEL: birl. Ak/El mec.Dürüst,namuslu<br />
AKGÜN: birl. Ak/Gün mec. Gelecek,istikbal<br />
AKHAN: birl. Ak/Han Şamanist gelenekte “Đyilik Tanrısı”<br />
AKI: Eli açık,cömert,zengin gönüllü<br />
AKIM: 1-Yönelim,yükseliş 2- Akmaktan, akıcı,yayılıcı<br />
AKIN: 1-Saldırı,hücum 2-Kazak ve Kırgızlarda, ozan ve müzisyenlere verilen ad<br />
AKINAY: birl. Akın/Ay Türkistan’da hanım ozanlara verilen ad<br />
AKINCI: 1- Akın eden,saldıran 2- Osmanlılar dönemindeki, öncü birliklere ve bu birliklere dahil olan<br />
kişilere verilen unvan<br />
AKIŞ: 1-Yükseliş 2-Akmaktan akış 3-Servet,hazine<br />
AKKARA: birl. Ak/Kara mec.Zıtların bütünlüğü<br />
AKMAN: birl. 1-Temiz,iffetli 2-Apak,bembeyaz
AKOBA: birl. Ak/Oba mec.soylu<br />
AKSAK: 1-Aksayan,seken 2-Yükselen,çıkan<br />
AKSOY: birl. Ak/Soy mec.Soylu<br />
AKŞAMAN: birl. Ak/Şaman Şamanist gelenekte,iyi ruhlarla ilgilenen ve ilişkiye giren kam<br />
AKŞĐT: Yürekli,gözükara<br />
AKTAN: birl. Ak/Tan seher vakti,şafak<br />
AKUZ: birl. Ak/Uz (Uzman,usta)<br />
AKÜN: birl. Ak/Ün mec.Temiz,şöhretli<br />
AKYOL: birl. Ak/Yol mec.Dürüst,namuslu<br />
AKYÖN: birl. Ak/Yön mec.Dürüst,namuslu<br />
AKYÜZ: birl. Ak/yüz mec.Dürüst<br />
AL: 1-Bayrak kumaşı 2-Kızarmış,kızarık 3-El,kolun bilekten aşağı kısmı 4- Ala,alaca 5-Almaktan al<br />
ALA: Karışık renkli,benekli<br />
ALABAN (Alban)Timsah<br />
ALACA: Karışık renkli<br />
ALAÇUK: Kulübe,baraka,Altay Türklerinde,oda,(Çadırın iç bölmesi)<br />
ALAGAN: (Algan)Fatih<br />
ALAGAŞ: Ender rastlanan,nadir<br />
ALAGÜN: birl. Ala/Gün Gün ortası<br />
ALAK: Yok edici,öldürücü,alıcı,avlayıcı<br />
ALAN: 1-Işık,nur 2-Orman içindeki açık ve düzlük bölge 3- algan<br />
ALANÇA: Bahçelerdeki ağaç aralarında bulunan çimenlik bölge<br />
ALANGUVA: birl. Ala/Geyik<br />
Cengiz Kaan’ın onuncu göbekten büyük anası 2- Ergenekon destanında adı geçen Uldız Han’ın kızı<br />
3-Türk mitolojisinde yer alan ünlü kadın ki, efsaneye göre, bir nevi Türklerin ’’Meryem Ana” sı gibidir.<br />
ALAR: Yalancı karanlık(Gündüz vaktinde)<br />
ALAS (Alaz) Şamanist gelenekte “Ateş Tanrısı’’<br />
ALASAYVAN: Şafak vakti,Güneşin doğuşu<br />
ALASI: Erek,amaç,sahip olunması istenen nesne<br />
ALATAŞ: birl. Ala/Taş Köz,ateş parçası<br />
ALAYUNT: birl. Ala/Yunt Altay Türklerinde “kısrak” anlamında kullanılmaktadır.<br />
ALBA: Yükümlülük,hizmet yükümlülüğü<br />
ALBAGA: Hasılat,savaş yada av ganimeti<br />
ALBAN: Haraç,ganimet<br />
ALBATU: Bürokrat, hizmetle yükümlü kişi<br />
ALBENĐ: Çekim,cazibe,sempati<br />
ALCU (Alçu)Alıcı,avcı<br />
ALÇĐÇEK: birl. Al/Çiçek (Gül’ün Türkçe karşılığı)<br />
ALÇĐN: Kızıl renkli bir çalı kuşu<br />
ALÇU (Alcu)1-Algan,Fatih,2-Alcı,Avcı<br />
ALDI: 1-Öncü,öndeki,selef 2-Algan,Fatih<br />
ALDUR: Ok atışı,oklayış<br />
ALEV (Yalav...Yal kökünden)Ateşten çıkan ışık<br />
ALGAN: Fatih,Fetheden<br />
ALGAZIN: Yabani vahşi hayvan<br />
ALGI: 1-Fetih,Almaktan... alım 2- Fehim,algılama<br />
ALGIN: 1- Serap 2-Yüksek yer 3- Bitiricilik,bitiriş<br />
ALGIŞ (Alkış): Dua,yakarış,niyaz<br />
ALGU: 1-Tüm,hepsi 2-Toplum,topluluk 3-Silah 4-Alıcı,avcı<br />
ALGUR: Sakin,kendi halinde,kendinden emin<br />
ALGÜN: birl. Al/Gün”...Kazak ve Kırgızlarda,doğum sırasında yaşanan dikkat çekici,unutulmaz günleri<br />
mecz eder.<br />
ALICI: Alcu,Avcı<br />
ALIK: Alıngan,Kırgın<br />
ALIM: 1-Çekim,Cazibe 2-Vergi,Haraç<br />
ALIMGA: Yazıcı,(Han ve Kaanların buyruk ve fermanlarını yazan görevli kişi)<br />
ALIMLI: Çekici,Cazibeli<br />
ALINAK: birl. Alın/Ak mec.dürüst,namuslu<br />
ALINCAHAN (Alınçak Han) Oğuzname’ye göre,Türk’ün oğullarından<br />
ALINÇAK: 1-Çekici,cazip 2- Alıngan,nazik<br />
ALINGAN: Alınan,incinen,gücenen<br />
ALK: Bitirmek,yok etmek,sona erdirmek,bitiricilik<br />
ALKA: 1-Bitirici,yok edici 2-Đleri,ilerici<br />
ALKABÖLÜK: birl. Alka/Bölük..Vurucu Tim<br />
ALKAN: Alkan,Fatih<br />
ALKAR: Bitirici,yok edici<br />
ALKAŞ: Bitirici,yok edici
ALKI: Pervasız,vurdumduymaz<br />
ALKIM: 1-Gökkuşağı 2-Gerdan<br />
ALKIR: Tamamlayıcı,bitirici<br />
ALKIŞ: Algış,dua,övme,yüceltme<br />
ALMA: Elma<br />
ALMAKAY: Elma yanaklı<br />
ALMALUK: 1-Alınması gerekli olan 2-Elma bahçesi<br />
ALMAS: Almaz,nazlı<br />
ALMILA: Elma<br />
ALMIŞ: Algan,Fatih<br />
ALP: Bu sözcük birçok erdemi içinde barındırır. Bilgelik, yiğitlik, fedakarlık, kahramanlık,<br />
gözükaralık, toplumculuk, vb. ile birlikte tüm bunlar arasındaki uyumu da içerir.<br />
ALPAGU: Düşmanına tek başına saldıran kişi<br />
ALPAGUT: 1-Alplik gösteren kişi 2-Kurt soyundan 3- Seçkin ve saygın kişi<br />
ALPEREN: birl.Alp/Eren (Gazi, Derviş) Toplumun sayıp sevdiği, örnek aldığı savaşçı kişilerin genel adı<br />
ALPMAN: Alp gibi Alpçe yaşayan<br />
ALTAÇU (Altaç): Aldatıcı taktik sahibi<br />
ALTAMIŞ: Aldatıcı,hileci<br />
ALTAN: 1-Altın 2-Güneşin doğuş anı,Şafak<br />
ALTANURUG: (Altın Uruk) Cengiz Kagan ve oğullarının soyuna verilen unvanlardan<br />
ALTAY: 1-Al/Ala/Tay 2-Altın 3-Ormanlarla kaplı yüksek dağ<br />
ALTINDAĞ: birl. Altın/Dağ/Altay dağlarının,diğer adı.<br />
ALTU (Aldu): 1-Đlk,Birinci 2-Algan,Fatih<br />
ALTUN: Altın<br />
ALTUNSABAK: birl. Altun/Sabak(sopa,değnek)<br />
ALUÇ: 1-Alıcı(Alçu) 2-Kayın cinsi bir ağaç<br />
ALUNGAN: Alıngan,nazlı<br />
ALUNUR: Nazlı<br />
ALYU: (Algu)<br />
T..Çağatay Han’ın torunu<br />
AMAÇ: (Umaç)Gaye, hedef, beklenti<br />
AMAN: (YAMAN) Sertlik<br />
AMGAK: Emek/Zahmet<br />
ANAÇ: 1-Anacık 2-Analık duygusu çok gelişmiş 3-Anaya çeken 4-Doğurgan, üretken<br />
ANAGAY: Anaya çekmiş, anaya benzer<br />
ANASIOĞLU: birl. Anası(nın)Oğlu (Babası erken ölmüş ve özellikle anası tarafından bin bir güçlüklerle<br />
yetiştirilip büyütülmüş, yetim çocuklar için kullanılmış olduğu anlaşılan Türk adlarından)<br />
ANAT: 1-Anı,Anılan 2- Yakın,hısım<br />
ANAZ: Yeğrek, evla, eftal<br />
AND (ANT) 1-Yemin,söz 2- Yakın akraba<br />
ANDA: Birlikte ant içmiş(kan kardeşi) (Anda’lık Türklerin en eski geleneklerinden biridir. Andalar<br />
birbirlerini kardeşlerinden daha ileride korur, sayar ve kayırmaya çalışırlar.)<br />
ANDAÇ: Hatıra, anı olsun diye verilip,alınan hediye<br />
ANDARIMAN: Anılara değer veren ve saygı gösteren kişi<br />
ANDIR: Anısı ola hatıra<br />
ANGAY: Anılarına bağlı olan kişi<br />
ANGI: 1-Anı,hatıra,2-Yetki, yeterlilik<br />
ANGIM: Mamur, hakim<br />
ANGIN: Ünlü, anılan, adı duyulan<br />
ANGIŞ: Ünlü, meşhur<br />
ANGIT: Yaban ördeği<br />
ANIK: 1-Anlayış, yetenek, fehim 2- Hafıza, bellek 3- Hazır, mevcutlu<br />
ANLI: 1-Sakin, ağırbaşlı 2- Bellek, hafıza<br />
ANIT: Anı olsun diye yapılan yapı<br />
ANITGAN: Anıt yapan<br />
ANLI: Ünlü, tanınan<br />
ANNAK: Yadigar, hatıra<br />
ANT: And, Yemin<br />
ANTLIĞ: And içmiş, Yeminli<br />
ANUÇUR: Övülmüş, övülmeye layık<br />
ANUK: Yadigar, hatıra<br />
ANUŞ: Anış, anma eylemi, anı<br />
APA: Ulu, büyük, saygıyı ve hürmeti hak etmiş kişi (Bazı Türk bölgelerinde “baba” anlamına da<br />
kullanılmaktadır.<br />
APAĞ: Apak, temiz<br />
APAK: Temiz, namuslu,iffetli<br />
APATEG: (Apatek)birl. Apa/Tegtek(gibi,benzer)
ARA: Orta yer, ortalık, boşluk, orta<br />
ARAL: 1-Ada 2- Aralık,orta, ortalık<br />
ARAS: 1- At kılı 2- Kalın yün 3- Talih,baht<br />
ARASLAN: Arslan (Çuvaşlarca söylenişi)<br />
ARAT: Cesaret, yüreklilik<br />
ARBIŞ: Büyü,efsun<br />
ARBUZ: Büyü, sihir<br />
ARCA: 1-Arıca, saf, temiz 2- Çam ağacı, çamdan yapılmış kutu<br />
ARDA: 1-Uzun değnek 2- Artçı, halife, ardı sıra giden<br />
ARDALI: (Ardalu) Yönetici, amir<br />
ARDIÇ: 1- Halife, artçı 2- Bir ağaç türü<br />
ARGA: Zeki, akıllı<br />
ARGAN : (Arkan) Kement, kement bağı<br />
ARGATU: Yaban koyunu<br />
ARGIÇ: 1- Kır, mera 2- Gurur<br />
ARGIN: 1-Yavaş, sakin 2- Gelecek yıl<br />
ARGUN: Pars cinsinden avcı bir hayvan<br />
ARGUŞ: (Arkuş)1- Edepli, terbiyeli 2- Haberci, haber veren<br />
ARGÜDEN: birl. Ar/Güden, Arlı, edepli<br />
ARI: (Arık) 1- Saf, arı, arınmış 2- Irmak, dere<br />
ARICA: Soylu, temiz, iyi huylu<br />
ARIÇ: Barış, sulh<br />
ARIĞ (Arı, Arık)<br />
ARIK: 1- Arı, arınmış, temiz 2- Narin, ince yapılı<br />
ARIL: Arınmış, temiz, pak<br />
ARIN: Saf, arınmış<br />
ARINÇ: 1-Barış, kurtuluş 2- Temizlik, saflık, günahsızlık<br />
ARINIK: Saf, şeffaf, billur<br />
ARINMIŞ: Temiz, gönüllü<br />
ARKIN: 1-Argın, yavaş, sakin 2- Halef, ardıç<br />
ARKIŞ: 1-Ulak, haberci 2- Kervan, kafile<br />
ARKUN: Halef, geriden gelen, takipçi<br />
ARKUY: Siper, mevzi<br />
ARKUZ: (Arguz) Edepli, iyi huylu<br />
ARLAĞ: Arlı, edepli<br />
ARLAT: Biricik oğul, anaların en çok üstüne düştükleri oğul<br />
ARMAGUN: Armağan, hediye<br />
ARMAĞAN (Yarmagun-Yarmagan)- Hediye<br />
ARMAN: 1- Onurlu, arlı, edepli 2- Dilek, istek 3- Hayal, fantezi<br />
ARPA: 1- Büyü, tılsım, Şamanist gelenekte, Kamların okuduğu dua 2- Tahıl<br />
ARPAD (Arpa)<br />
ARSĐN: (Ersin) Kurtuluş, istiklal<br />
ARSALAN: Arslan<br />
ARSLAN: Yırtıcı hayvan Mec. Cesaret, atılganlık ve gözü pekliği sembolize eder.<br />
ARSLANBALA: birl. Arslan/Bala..Arslan yavrusu<br />
ARSLANCIK: Küçük arslan..Arslan yavrusu<br />
ARSLANÇA: Arslan gibi, arslan özelliklerine sahip<br />
ARSU: birl. Ar/Su mec. Namuslu, dürüst<br />
ARSUN: 1- Efendi, ağırbaşlı 2- Rahata ermiş, huzurlu<br />
ARTAGAN: Bereket, artuk, fazlalık, bolluk<br />
ARTAM (Erdem)<br />
ARTIM: Bereket, bolluk<br />
ARTUÇ: Mızrak, mızrak ucu<br />
ARTUK: Fazlalık, üstünlük, bereket mec. Varlık, zenginlik<br />
ARTUKDOĞAN: birl. Artuk/Doğan<br />
Kırgızlarda, olağanüstü vasıflara sahip kişilere verilen bir unvan<br />
ARTUN: Vakarlı, ölçülü<br />
ARTUR: Cazibeli, çekici, işveli, fettan<br />
ARTURU: 1- Ekstrem, uç noktalarda 2- Bereket, bolluk<br />
ARTUT: Armağan, hediye<br />
ARVIŞ: Sihir, büyü, tılsım<br />
ARZIK: Fanatik, bağnaz, sofu<br />
ASAN: 1- Sağlıklı, zinde 2- Asma eyleminde olan<br />
ASENA: Efsanevi dişi kurtun adı. Yakın, Yakınlık duyulan<br />
ASIGLI: Faydalı,Gerekli<br />
ASIĞ (Ası,Asık) 1- Fayda, Çıkar 2-Kar,temettü<br />
ASPAR (Asbar) Faydalı, işe yarayan
ASRAK: Himaye, Koruma<br />
AŞAN: Aşmak’dan ...mec. Azimli, engel tanımaz<br />
AŞIT: 1- Aşılacak, aşılması gerekli olan 2- Đşitmekten...Đşit, kulak ver<br />
AŞKAR: 1- Savaş atı 2- Kuyruk ve yelesi kara, vücudu kula renginde olan at<br />
AŞKIN: 1- Aşmış, üstün, faik,akranlarından ileride olan 2- Melodi,nağme<br />
AŞUK: 1-Aşık,aşmış, geçmiş 2- Tolga<br />
AŞULA: Yılmaz irade sahibi<br />
AŞUR: Aşırmaktan... mec. Yılmaz, gayretli<br />
ATA: 1- Ulu, saygıdeğer kişi 2- Baba, dede, ced 3- Adın ve soyun bağlı olduğu kök<br />
ATABAY: birl. Ata/Bay lala, beybaba. Han, Kağan ve padişah çocuklarını eğitip yetiştiren kişilere verilen<br />
bir unvan<br />
ATAÇ: 1- Atasına bağlı, Atasının yolunda 2- Atadan intikal eden 3- Büyüklük gösteren çocuk<br />
ATADAN: Miras, manevi miras<br />
ATAERĐ: birl. Ata/Eri mec.Atalarına ve geçmişine saygılı<br />
ATAGÜÇ: birl. Ata/Güç mec. Gücünü atalarından almış<br />
ATAĞ: (Atak) 1- Ün, nam, şöhret 2- Atılgan 3- Dağ yolu 4- Çağlayan 5- Bir şahin türü<br />
ATAHAN: birl. Ata/Han mec. Devletin ilk kurucu büyüğü, devlete ad veren kişi<br />
ATALA: Tanınmış, ünlü ve zengin<br />
ATALAN: Ünlü, Meşhur<br />
ATALAY: Ad almış, ün almış, meşhur kişi (Atila’nın asıl adının bu ve bundan bozulup çevrilmiş hali<br />
olduğunu söyleyen bazı tarihçilerimiz de var.)<br />
ATALIK: Miras<br />
ATALMIŞ: Ünlü, meşhur<br />
ATAMAN: Ulu, Saygıdeğer kişi<br />
Bir kısım tarihçilere göre, Osmanlının, kurucusu olan Osman bey’in asıl adı budur. Bir kısmı<br />
Atman, bir kısmı Otman der.<br />
ATASAGUN: birl. Ata/Sagun Hekimlerin en ulusu başhekim Şamanist gelenekte de aynı ad, en iyi kamlar<br />
için kullanılmaktadır.<br />
ATAY: 1- Ünlü, tanınmış 2- Akın, hücum<br />
ATIGAY: Ünlü, tanınmış<br />
ATIĞ: Adı sanı belli, ününü arttırmış kişi<br />
ATIL: Ünlü, meşhur<br />
ATILGAN: Atak, gözüpek,cesur<br />
ATILMIŞ: Atılgan, gözüpek<br />
ATIŞ: Ünlü, meşhur<br />
ATĐLAY: Türk tarihinin en önemli kişilerinden,Batı Hun imparatoru, Bu kişinin adı üzerinde tarihçi ve<br />
dilciler pek de anlaşamamışlardır. Benim görüşüm de göç sırasında Đtil ırmağı kıyısında doğmuş<br />
olmasından dolayı “Đtil/Ay”dır. Ancak bununla birlikte bu kişi için bazı adlar söylenmekte<br />
(Atila,Atilla,Atılay,Atilay,Atalay,Atlıhan vb.) Anlamlar:1- Atacık,babacık 2- Đtil ırmağı kenarında<br />
doğduğundan ve Türklerdeki eski bir gelenekten dolayı “Đtil” çocuğu anlamında verilen Đtilay’ın zamanla<br />
Atilay’a dönüşümü 3- Atlı/Ay 4- Atlı/Han 5- Macar dilinde çelik anlamına gelen “Atzel” den<br />
ATLIĞ: Ünlü,zengin<br />
ATMACA: Yırtıcı bir avcı kuş<br />
ATMAN: Ünlü, saygın<br />
ATMIŞ: Atma eyleminde bulunmuş (ok,kargı vb.)<br />
ATSAK: Ünlü, adı duyulan<br />
ATUK: Bolluk, bereket<br />
AVAR (Abar) 1- Heybet, büyüklük(Abartı) 2- Dirençlilik, dayanıklılık<br />
AVAZ: Nara, yüksek perdeli ses, çığlık<br />
AVCI: Av yapan, avlayan<br />
AVCIL: Avlayıcı, av işinin uzmanı<br />
AVGAN: Avuntu<br />
AVINÇ: Avuntu, teselli<br />
AVINÇA: Avunç<br />
AVINGU: Avunç,teselli<br />
AVLAK: Av yeri, av olanı<br />
AVKAR: Bozkır bıldırcını<br />
AVUNÇ: Teselli, avuntu<br />
AVUÇU: Avunç<br />
AVUNDUK: Avuntu, teselli<br />
AVUTMUŞ: Teselli eden<br />
AY: Dünyamızın uydusu olan gezegen. Ancak Türk kültüründe bu ad güzellik, temizlik, ahlaklılık vb.<br />
değerleri de içeren birçok öğeyi içinde barındıran bir sembol ve mecaz olarak kullanılmıştır. Çok önceleri<br />
erkeklerde kullanılmasına karşın, zamanla kız çocuklarına ad olarak verilmiş, gerek başta, gerekse de son<br />
da, birleşik ad olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte bazen geçmiş örneklerde de görüleceği gibi hem<br />
erkeklerde hem de kızlarda kullanılmıştır. Ancak yine de ağırlık kız adlarındadır.Ve kız adlarında önemli<br />
bir konumdadır.
AYAĞ (Ayak) 1-Uğur, şeref, şan 2- Devinim, hareket (ayaklanma sözü) buradan gelir.<br />
AYANA: birl. Ay/Ana Altay Türklerinin eski tanrıçalarından<br />
AYAS: Ay ışığı, mehtap, gece aydınlığı<br />
Altay, Tuva, Çuvaş Türklerinde Tanrı sıfatı olarak kullanılan bir ad<br />
AYATA: birl. Ay/Ata Şamanist gelenekte, göğün altıncı katına bakan Tanrı<br />
AYAZ: 1- Ay ışığı 2- saf, berrak hava 3- Kuru soğuk<br />
AYBAKIM: birl. Ay/Bakım, bakmaktan, bakış<br />
AYBAN: birl. Ay/Ban mec. Debdebe, şaşa<br />
AYBANDI: birl. Ay/Bandı (Banmak)<br />
AYBAR: 1-Ay gibi parlak 2- Heybet,heybetlilik<br />
AYBI: Đmdat, medet<br />
AYBIN: Onur,şeref<br />
AYÇIL: Ay ışığı, ay pırıltısı<br />
AYDA: 1- Ay’a eş değer güzellikte 2- Dere kenarlarında yetişen hoş kokulu bir çiçek<br />
AYDABOLDI: birl. Ayda/Oldu mec. Ay parçası<br />
AYDAN: Ay parçası<br />
AYDAR: (Aydar Han) saç perçemi, kakül<br />
AYDIN: 1- Aydınlık, ışık yoğunluğu 2- Açık, aşikar 3- Entelektüel , münevver<br />
AYGAN: Đçten, samimi, yaren<br />
AYGAY: Nara, bağırtı<br />
AYGIN: Sınırsız, uçsuz, geniş<br />
AYGIR: Erkek at<br />
AYGIRAG : 1-Dağ keçisi 2- Bir geyik türü<br />
AYGUÇI: Yönetici, devlet görevlisi, danışman, yarıcı<br />
AYIM: Çekicilik, sempati<br />
AYIMÇA: Ay parçası<br />
AYINTAP: Mehtap, ay ışığı<br />
AYIR: Değişik, farklı, başka, fark<br />
AYIRBAŞ: birl. Ayır/Baş..Değişim, mübadele<br />
AYIRT: Fark, farklılık, ayırım<br />
AYITGU: Temyiz<br />
AYISIG: birl. Ay/Isıg..Ay ısısı, sıcaklığı<br />
AYIT: Söylemek, anlatmak<br />
AYITMIŞ: Söyleyen, bildiren, uyaran<br />
AYKAÇ: Konuşkan, Konuşmacı, Hatip<br />
AYKIN: Geniş, ferah, aydınlık<br />
AYKOYUN: birl. Ay/Koyun<br />
Yakut destanlarında adı geçen, eski dönem güç tanrısı<br />
AYLA: 1-Ayın çevresindeki ışık halesi 2- Devir, dönüşüm<br />
AYLU (Aylı): Aydan<br />
AYMA: Duyarsız, başıboş vurdum duymaz<br />
AYMAN: Aya eş değerde<br />
AYMAZ: Vurdumduymaz, başına buyruk<br />
AYRAL: Kuraldışı, istisna<br />
AYRI: Başka, değişik, farklı<br />
AYRIÇ: Bölüşüm, taksimat<br />
AYRIKÇA (Ayıkşa): Derviş, mecnun<br />
AYRUK: 1- Farklı, değişik 2- Varlıklı, zengin<br />
AYSELĐG (Aysiliğ) birl. Ay/Silig, dürüst, namuslu<br />
AYTAK: Konuşmacı, hatip<br />
AYTAR: Haberci, muhbir<br />
AYTEK: Konuşmacı, hatip<br />
AYTIN: Aydın, aydınlık<br />
AYTIŞ: Nutuk, anlatım, hitabet<br />
AYTIŞAN: Hatip, konuşmacı<br />
AYTUK: Hatip, konuşmacı<br />
AYUK: Söz söylenebilen ve sözün değer gördüğü yer<br />
AYUR: Konu, bahis, bahse konu olan<br />
AYÜN: birl. Ay/Ün Karahanlılar ve Uygurlar döneminde, han ve kağanların analarına verilen bir unvan<br />
AYZIT: Şamanist gelenekte “ Ay Tanrıçası”<br />
AZBOY: Heyecan<br />
AZGIN: Zapt edilmesi zor, sınırı aşmış, tahrik olmuş<br />
AZLAĞ. Nadir, az rastlanır.<br />
AZRAK: Nadir, az rastlanır.<br />
AZUK: (Azuka, Azık): Geçimlik, yiyecek
B harfi ile başlayan isimler<br />
BABAT:Cins, Tür<br />
BABRAK: Hızlı, çevik, atletik<br />
BABÜR: Kaplan cinsi, yırtıcı bir hayvan<br />
BACI: Kız kardeş<br />
BAÇAK: Bir çeşit zırh (Dize geçirilen bir zırh)<br />
BAÇMAN: Başlık, Tolga<br />
BADAN: Batan (Batmaktan...Güneşin batışı)<br />
BADUR: Batur, bagatur, kahraman<br />
BADURUK: (Badruk) 1- Sadık, güvenilir 2- Batur, kahraman<br />
BAGA: 1- Alt, küçük, küçük rütbeli yönetici 2- Boğa<br />
BAGATUR: Kahraman, Batur, Bahadır<br />
BAGAY: Afacan, yaramaz, ele avuca sığmaz<br />
BAGRI: Kararlılık, azim<br />
BAĞAM: Destek,arka, kuvvet<br />
BAĞAN: Anıt, abide<br />
BAĞATUR: Bagatur, batur, bahadır, kahraman<br />
BAĞDAŞUK: Uyumlu, ahenkli, uzlaşmacı<br />
BAĞDU: Işık, şua, ışın<br />
BAĞI: Büyü, efsun, bağlılık<br />
BAĞIM: Bağlı, bağlılık<br />
BAĞIMSIZ: Bağlı olmayan, özgür<br />
BAĞIR: 1- Sine, göğüs, kucak 2- Kalp, gönül<br />
BAĞIRLAK: Đri bir kırlangıç türü<br />
BAĞIŞ: 1- Veriş, ikram 2- Af, af ediş,3- Nezaret<br />
BAĞLAN: 1- Demet, deste 2- Bağlılık 3- Kızıl renkli bir su kuşu<br />
BAĞRI: Kararlı, azimli<br />
BAĞŞI: (Baksı) Kam, doktor<br />
BAHADIR: Bagatur, Batur, kahraman<br />
BAHŞĐ: Baksı, doktor, bilgin, büyücü, hoca<br />
BAKAÇ: Bakıcı, bakan, nazır<br />
BAKAN (Bağan): 1- Anıt, abide 2- Bağlayıcı, birleştirici 3- Haşarı, afacan<br />
BAKAY: Haşarı, ele avuca sığmayan<br />
BAKIM: Bakma eylemi, nazar, bakış<br />
BAKIR: Bakır madeni<br />
BAKIRSOKUM:birl. Bakır/Sokum (Kuzey Türklerinde, Merih yıldızı<br />
anlamına kullanılmaktadır.)<br />
BAKIŞ:1- Bakış, nazar 2- Đkram 3- af<br />
BAKSI (Bakşı): Bahşı,doktor, bilgin, büyücü<br />
BAKTI: Bakan, nazır<br />
BAKUY: Ulu, saygıdeğer kişi, tecrübeli, bilge kişi<br />
BAL: 1- Yapışkan sıvı 2- Arı balı 3- Çamur, balçık<br />
BALA: Yavru, çocuk<br />
BALABAN (Balıban): 1-Bala bandırılmış 2- Đri başlı bir doğan türü<br />
Ayrıca mecaz olarak “ mahzun ve baygın bakış” anlamını içerir.<br />
BALACA: Yavrucak, ufaklık<br />
BALAK (Balak): manda yavrusu<br />
BALAMAN: Cüsseli, iri kıyım<br />
BALAMĐR: (Balabir) Biricik yavru<br />
BALANDI: Đri yarı, gösterişli<br />
BALASAGUN: birl. Bala/Sagun Özlenen, beklenen yavru (çocuk)<br />
BALBAL: 1- Heykel, anıt 2- Mezar taşı (Eskiden mezarlara dikilen ve<br />
üzerlerine öldürülen düşman sayılarının ve kimliklerinin yazıldığı mezar taşı)<br />
BALÇAK: Kabza, kılıç kabzasındaki siperlik<br />
BALDU: Balta<br />
BALDUK: Balta<br />
BALGAY: Ünlü, meşhur<br />
BALI: Değerli, yüksek, ulu kişi<br />
BALKAN: Ormanlarla kaplı, dağlık bölge<br />
BALKIN: Parlak, gözalıcı<br />
BALKIR: 1- Yağmur arasında çıkan güneş 2- Yağmurun hemen ardından<br />
çıkan güneş<br />
BALTA: Ağaç ve odun kesmek için kullanılan alet<br />
BALTEG: Çamur, çamurlu
BALUG (Balık) 1- Balçık çamur 2- Ev, köy 3- Suda yaşayan balık<br />
BAMSI: 1- Yüksek, ulu, ulaşılmaz 2- Baksı, kam<br />
BANAR: Demet, tutam, deste<br />
BANGU: (Mengü, Bengü) Sonsuz, sonsuzluk, ebedi<br />
BANIÇĐÇEK: birl. Banı/Çiçek...çiçeğe bandırılmış<br />
BANLAK: Çağrı, davet, ezan<br />
BARADAN: 1- Boradan, bora parçası 2- Nara, yüksek ses, bağırtı<br />
BARAK: Türk mitolojisinde adı geçen çok tüylü, iri başlı köpek<br />
BARBOL: Varol<br />
BARÇA: 1- Parça 2- Tüm, tamam, eksiksiz<br />
BARÇIN: Đpekli kumaş, kadife<br />
BARÇUK (Barçık) Tahta ve keçeden yapılan küçük heykel<br />
BARÇUK ART TĐGĐN: birl. Barçuk/Art/Tigin (Art,ardçı,halef)<br />
BARDAM: Varlık, ganimet, bolluk<br />
BARGAN: Varan<br />
BARDI: Vardı (Varmak...dan)<br />
BARGAN: Varan, ulaşan<br />
BARGI: Kadife<br />
BARGIT: Kadife<br />
BARGU: Nimet, ganimet<br />
BARGUŞ: Ganimet<br />
BARIK(Barı) : Esas, esas olan, mahfuz<br />
BARIM: Varım, servet, varlık<br />
BARIN: 1- Güç, kuvvet 2- Barınak<br />
BARUNDUK: Sığınılacak yer, barınak<br />
BARIŞ: 1-Varış, gidiş, gidişat 2- Sukunet, sulh 3- Servet, hazine<br />
BARK: (Barka) baraka, ev çok önceleri saray anlamına kullanılan<br />
bu sözcük, Uygurların kentleşmeye ağırlık vermesinden sonra,<br />
“taştan yapılan ev” anlamında kullanılmıştır.<br />
BARKAN:Oynak toprak, bataklık<br />
BARKAT: Heykel, büst<br />
BARKIN: 1- Gezgin, seyyah 2- Kararlı, azimli<br />
BARKUK: Servet, varlık<br />
BARLA: Parlak, göz alıcı<br />
BARLAK: Parlak<br />
BARLAS: 1- Çekici, cazip 2- Varlık, servet 3- Temiz, temizlik<br />
BARLI: Varlıklı, zengin<br />
BARLIK: Varlık<br />
BARMAK : (Varmak)<br />
BARMAKLAK: 1- Varıcı, ulaşıcı 2- Eldiven 3- Varlık<br />
BARMAN: Varlıklılık, mevcudiyet<br />
BARS: Pars, leopar<br />
BARSUK: Porsuk<br />
BARTIK: Heykel, büst<br />
BARTU:1- Varlık, servet 2- Menzil, varılacak yer<br />
BARUG: Mesned, dayanak<br />
BASAGAR: Ağırbaşlı, mütevazi<br />
BASAK(Basa)1- Cesur, gözükara 2- Baskın 3- Farklılık, ayırım<br />
BASAN: 1- Baskın yapan 2- Ölünün ardından verilen yemek 3- Yayan, yayıcı<br />
BASAR: Baskın, baskıncı<br />
BASAT:1- Mühür, 2- Yardım, muavenet 3- Busat, pusat,silah 4- başat<br />
BASGAN: Basan, baskıncı<br />
BASIK: 1- Gece baskını 2- Basınç, tazyik, baskı<br />
BASILGAN: Baskıncı<br />
BASIM: Enerji, güç<br />
BASIR: Basar<br />
BASKAK: Basak, cesur, farklı, Çengiz Kaan döneminde askeri valiler için<br />
kullanılan ünvanlardan<br />
BASKIN:1- Galp, muzaffer 2- Ani yapılan saldırı 3- Basık, yaygın genişlemiş<br />
BASMIL:1- Baskıncı 2- yardımcı, muavin<br />
BASRUK: Baskı, tazyik<br />
BASSIZ: Başsız, başına buyruk<br />
BASTI: Bastıran, baskın yapan<br />
BASTIK: Basdı, Baskıncı<br />
BASU (Basut) Tokmak<br />
BASUÇ: Baskı, tazyik<br />
BASUT: 1-Yardım, yardımcı 2- Demir tokmak 3- Baskın yapan
BAŞ: Oluş, doğuş, ortaya çıkış, uç nokta, doruk, birinci sıra gibi anlamların<br />
hepsini içeren bir söz<br />
BAŞACI: Reis, lider, öncü<br />
BAŞAD(Başat)<br />
BAŞAGUT:Önde gelen, önde bulunan, sevilen<br />
BAŞAK:1- Buğday başı 2- Ok ucu...okun ucuna takılan sivri demir 3- Sümbül çiçeği<br />
BAŞALMIŞ:1- Öncü,önder 2- Düşmanını yenip, yoketmiş<br />
BAŞAR: Başarı, kazanç<br />
BAŞARAN: Başarılı, muvaffak<br />
BAŞARI: Muvaffakıyet<br />
BAŞAT:1- Emsalleri arasında en üstün ve en önde gelen 2- Hanlık yapan<br />
bir soya mensup kişi<br />
BAŞA: (Paşa) Bazı tarihçilerimize göre ..Baş-ağa, bazılarına göre<br />
ise Baş-şad sözcüklerinin değişime uğramasıyla bu biçime gelmiş ve sözcük,<br />
bugünkü anlamıyla General ordu komutanı<br />
BAŞBAĞ:1- Başı bağlı, özgürlüğü kısıtlı 2- Gözde, sevgili, en değerli<br />
BAŞBUĞ: Ordu komutanı, orgeneral<br />
BAŞÇIL: Şef, lider, önde gelen<br />
BAŞDAŞ: Denk, akran<br />
BAŞDU: Başta olan, önde giden<br />
BAŞEL: birl. Baş/Đl..yol gösterici,mihmandar<br />
BAŞGAK: 1- Başkan,şef 2- Bir tatlı su balığı<br />
BAŞGÖZ: birl. Baş/Göz 1-Birleşik, ayrılmaz 2- Mec. Evlilik<br />
BAŞGU: Alnında beyaz lekesi olan at<br />
BAŞIL: Önde giden, şef<br />
BAŞKAL: Emir, ferman<br />
BAŞKAN: Yönetici, şef, başta giden<br />
BAŞKARA: birl. Baş/Kara...mec. Sert, acımasız,bir kişiliğe sahip olan kişi<br />
BAŞKIR: Başarı, muvaffakıyet<br />
BAŞLADAÇU: Başlatıcı, yönetici, hakem<br />
BAŞLAG: Başlangıç, ilk<br />
BAŞLAK:1- Başıboş, salınmış 2- Başlangıç<br />
BAŞLAMIŞ: 1- Kararlı, çalışkan 2-Lider, lider olmuş<br />
BAŞLIĞ: Başı dik gururlu<br />
BAŞLIK: Yönetici, şef<br />
BAŞNAK: Başlıksız, tulgasız<br />
BAŞŞAD: (Paşa) Ordu komutanı, general<br />
BAŞTIN: Selef, önceki<br />
BAŞTINKĐ: Baştaki, öndeki, önder<br />
BAŞVEREN: Fedai<br />
BAŞVERMĐŞ: Kurban, fedai<br />
BATAK:1- Çamur, bataklık 2- Gizli, gömülü<br />
BATIŞAD: birl. Batı/Şad<br />
T...Göktürk ve Uygur ordularında, batı kanadının komutanlarına verilen unvan<br />
BATIM:1- Batma boyu, boy, derinlik 2- Sivri bir aletin saplanması<br />
BATIR: Batur’un şive farkıyla söylenmiş biçimi<br />
BATMAZ: 1-Diri, mücadeleci 2- Vücuduna sivri ve kesici aletler işlemez<br />
BATRAK: (Batırak) Mızrak, kargı<br />
BATSIK: 1- Bastıran, yanaştıran 2- Gün batısı, batı<br />
BATU: 1-Güçlü, yenilmez, gücüne dayanılmaz 2- Dayanıklı, metin 3- Gün batısı<br />
BATUGA: 1- Batu, kahraman 2- Gizli, gizlenmiş<br />
BATUR: Bagatur, Kahraman<br />
BATURGAN: 1- Saklayan, gizleyen, gizli 2- Batıran,saplayan<br />
BATUT: Gizli, saklı<br />
BAVIRGAN: 1- Şefkatli, koruyucu 2- Bağıran, nara atan<br />
BAY: Varlık, zenginlik, egemenlik, erklik, üstünlük, bolluk sözcüklerinin tümünü<br />
içeren önemli bir ad. Türk adlarının önemli birleşiklerinden başka sözcüklerle<br />
kullanılabilen, kullanılan sözcüğü bütünleyip, güçlendiren, hem başa gelerek hem de<br />
sona gelerek kullanılabilen bir ad.<br />
BAYA: Bay,baylanmış, zenginleşmiş<br />
BAYAK: Selef, daha önceki<br />
BAYAN: (Muyan, buyan) 1- Kalıcılık,sonsuzluk 2- Baht, mutluluk 3- Zenginlik,<br />
güçlülük,erklik 4- eski dönem Tanrı sıfatlarından 5- Uygur kağanlarının unvanlarından<br />
BAYAR: Ulu, yüce, kudretli, celil...Tanrı sıfatlarından<br />
Bulgar hanlığı dönemi,soyluluk ve üstün vasıflı yöneticiler için verilen bir unvan<br />
BAYAT: Tanrı sıfatlarından ,..1- Devletli, kısmetli 2- Kadim, ezeli<br />
BAYATLI: Devletli, bahtı açık, muktedir
BAYATLUĞ: (Bayatlı)<br />
BAYAVUT (Bayagut) Varlıklı, muktedir<br />
BAYÇA: Varlıklı, muktedir<br />
BAYÇU (Baycu): Varlıklı, devletli<br />
BAYDAK: 1- Bağımsız, hür 2- Bekar<br />
BAYDAN: 1- Cömert, eli açık 2- Şık, yakışıklı<br />
BAYDAR: Varlıklı, muktedir, egemen<br />
BAYGIN: Kendinden geçmiş<br />
BAYIK: 1- Varlıklı, egemen 2- Usta, eli yatkın 3- Doğru sözlü, saygılı, güvenilir<br />
BAYIN: Çekici, güzel, yakışıklı<br />
BAYINDIR: Güçlü,varlıklı, egemen<br />
BAYIR: Yamaç<br />
BAYITMIŞ: Zengin, kudret sahibi<br />
BAYLA: Varlıklı, refah içinde olan<br />
BAYLAK: Rahat, refah içinde<br />
BAYLAM: 1- Azim, kararlılık 2- Demet, bağ<br />
BAYLAMIŞ: Varlıklı, güçlü olmuş<br />
BAYLAN: Nazlı, şımarık<br />
BAYLANIŞ: Đlişki, münasebet<br />
BAYLIK: 1- Varlık, Varlıklılık, güçlülük 2- Ganimet<br />
BAYMAZ: Mala mülke ilgi duymayan kişi<br />
BAYRAÇ: Varlıklı, zengin<br />
BAYRAK: Varlık, varoluş, erklik, güç, ve bağımsızlık<br />
BAYRAM: Güzellik, mutluluk, sevinç, bolluk<br />
BAYRI: 1- Ezeli, kadim 2- Emektar, tecrübe sahibi 3- Sonradan zapt edilip, yurda dahil edilen toprak<br />
BAYRIN: Kadim, ezeli, eskiye dayalı<br />
BAYSA: Madalya<br />
BAYSAL:1- birl.Bay/Sal 2- Bolluk, rahatlık 3- Asayiş, sükunet<br />
BAYSAN: Yakışıklı, levent, gösterişli<br />
BAYSĐN: Zengillik, kudret<br />
BAYTAG: Bolluk, çokluk, kalabalık<br />
BAYUK: Hazır, amade<br />
BAYUR: Cesur, gözükara<br />
BAYUTMUŞ: birl. Bay/Utmuş (yenmiş, muzaffer)<br />
BAYÜLGEN: birl. Bay/Ülgen<br />
Şamanist gelenekte insanlar arası ilişkilerle ilgilenen “mükafat tanrısı”<br />
BAYÜLKEN: (Bayülgen)<br />
BAZ: 1- Emin, güvenilir 2- Merkeze bağlanmış, sonradan katılmış<br />
BAZDA: Hoş, latif, çekici<br />
BAZIR: Basar, baskıncı<br />
BAZMAN: Tabi, bağlı, muti<br />
BECERĐ: (Beceriklik) Hüner, marifet, yeterlilik<br />
BECET: Süs, makyaj, tezniyat<br />
BEÇĐRĐK: Becerik, beceri, marifet<br />
BEÇKAN: Đpekten yapılmış sancak<br />
BEDER: Ziynet, mücevher<br />
BEDĐZ: 1- Resim, heykel, nakış, bezek 2- Taşlara yontularak yapılan süsleme<br />
BEDĐZCĐ: Ressam , heykeltıraş, nakışçı<br />
BEDÜK: Büyük, iri, cesim, ulu<br />
BEGEÇ: Beyliğe uygun olan<br />
BEGEN: 1- Beğeni, hoşluk 2- Şehzade, prens<br />
BEGENÇE: Şehzade, prens<br />
BEGESĐN: Doğruluk, sevap, hayr<br />
BEGĐ: 1- Yiğit, güçlü, 2- Eş- koca<br />
BEGĐSĐ:1- Doğru, sevap 2- Beğenilen, imrenilen<br />
BEGÜM: Hanımefendi, bayan, saygı duyulan hanım, eski Türkçe’de “beğ”’in<br />
tam olarak dişi karşılığı<br />
BEĞ: Bey, varlık, erklik, güç, yöneticili toparlayıcılık, liderlik, soyluluk vb. anlamları içerir<br />
BEĞCEĞĐZ: Beycik, Küçük bey<br />
BEĞÇE: Küçük bey<br />
BEĞÇEK: Küçük bey<br />
BEĞDAŞ: Akran,eş,denk<br />
BEĞDE:1- Aziz, saygıdeğer 2- Adil, adaletli<br />
BEĞDEŞ: Nazir,benzer<br />
BEĞDĐ: Aziz,muterem, saygıdeğer<br />
BEĞDÜZ EMEN: birl. Beğdüz/Emen (ruh,can)<br />
BEĞEÇ:1- Beğliğe layık 2- Beğ çocuğu, küçük bey
BEĞENDĐK: Beğenilen<br />
BEĞENĐ: Hoşa giden, beğenilen<br />
BEĞENMĐŞ: Hoşuna gitmiş<br />
BEĞER: Beyoğlu, prens, şehzade<br />
BEĞLEN: Bey soyundan olan<br />
BEĞLĐK: Beylik, beyliğe uygun olan<br />
BEĞREK: Beyrek, bey çocuğu, küçük bey<br />
BEK: 1- Bey, beğ 2- Pek, sıkı<br />
BEKEM: Bey, beyim<br />
BEKEN: Dayanıklı, metin<br />
BEKET: Kuvvet, dayanıklılık<br />
BEKĐ: 1- Yiğit,güçlü 2- Eş, koca 3- Şaman, baş şaman<br />
BEKĐK: Güvenli, iyi korunan<br />
BEKĐM: Azimli, kararlılık<br />
BEL: 1- Bilgi, bilim 2- Belirti,iz, damga 3- Tarlanın orta yeri 4- Đki dağın arasındaki geçit<br />
BELÇĐN: Belirti, iz, damga<br />
BELDEK: Đz, işaret, emare<br />
BELEK:1- Kılavuz, rehber 2- hediye, 3-Kundak bezi<br />
BELEN:1- Bilen, alim 2- Geçit 3- Sırt, tepe, dağ yolu<br />
BELET: Belge, delil<br />
BELGE: Belge, doküman, delil<br />
BELGĐ:1- Belge 2- Bilgi 3- Fark, farklılık, ayırt, alamet<br />
BELGĐN: Belirgin, net, açık<br />
BELGÜ:1- Belge 2- Sınır taşı, sınır toprağı 3- Yüzük taşı, nişane<br />
BELĐK:1- Doruk, zirve, şahika 2- Saç örgüsü<br />
BELLEK: Hafıza<br />
BENEK: 1- Armağan, hediye 2- Bakır para 3- Đşlemeli kumaş<br />
BENGĐ: Bengü, mengü sonsuz, sonsuzluk, ebediyet, ebedi<br />
BENGĐLĐK: Sonsuzluk<br />
BENGÜ: Bengi, mengü<br />
BENĐCE: Sonsuzluk, sonsuzluğa giden<br />
BENK: Muhkem, iyi korunan<br />
BENLĐ: Yüzünde ben olan<br />
BERDĐ: Verdi,Kutsal güçler tarafından yollanan<br />
BEREGEN: Eli açık, cömert, verici<br />
BERGE: 1- Vergi 2- Berke, kamçı, değnek<br />
BERGĐ: 1- Vergi 2- Eli açık, cömert<br />
BERGĐLĐK: Doğal, tabi<br />
BERĐK: 1-Berk, sağlam, gürbüz, dayanıklı 2- Cömert, eli açık<br />
BERĐL: Verici, cömert, eli açık, fedakar<br />
BERĐN: Veren, cömert<br />
BERĐŞ: Veriş, hibe<br />
BERK: 1- Katı, sıkı, sağlam, dayanıklı 2- Şiddet, şiddetlilik 3- Korunan, muhkem 4- Yıldırım<br />
BERKANT: birl. Berk/Ant Altay dağları cıvarında bir başka dağın adı<br />
BERKE:1- Kamçı, değnek 2- Dövme 3- Naz, işve<br />
BERKEM: Düşmana karşı iyi korunan yer, müstahkem mevki<br />
BERKĐN: Güçlü, güçlendirilmiş<br />
BERKĐT: Güçlü, güçlendirilmiş, muhkem<br />
BERKLĐĞ: Berkli, güçlü, dayanıklı<br />
BERKUK: Sert,cesur, dayanıklı<br />
BERMEK: Vermek, veriş<br />
BERŞE: Odun kömürü, kül<br />
BESEN: Bezen,süs, makyaj, gösteriş<br />
BETĐK: (Bitiğ, bitik) Yazılı kağıt, mektup<br />
BEYBUT: Barış, sulh<br />
BEYGE: Bike, küçük hanım<br />
BEYGU: Bir şahin türü<br />
BEYLEM: Buket, demet, çiçek demeti<br />
BEYLEN: Beyli, beye bağlı<br />
BEYNEN: Beğenen<br />
BEYREK: 1- Tim, müfreze 2- Merkez ordu, ordugah<br />
BEYRU (Bayrı) 1- Ezeli, başlangıçsız 2- Emektar, tecrübeli<br />
BEZEK: Süs, takı, piraye<br />
BEZEN: Süs, makyaj<br />
BEZENMĐŞ: Süslü<br />
BEZGĐN: Bez...mekden. Sarsılmış, bıkmış<br />
BIÇAK: Biçme aracı
BIÇGIN: Kesen, biçen<br />
BIÇKAS: Kağan ve Hanlara yapılan bağlılık andı<br />
BIÇKI: Bıçak bileme aracı<br />
BĐBĐ: Kibar, eğitimli, sayıdeğer hanım<br />
(Anadolu’da birçok bölgemizde “hala” anlamında da kullanılır)<br />
BĐÇEK: Bıçak, biçici<br />
BĐÇĐK: Biçilmiş, biçimlenmiş<br />
BĐÇĐM: Şekil, format, örnek, biçilmiş gibi<br />
BĐÇĐN: 1- Biçilmiş,biçime girmiş 2- Ekin, tahıl 3- Biçen, doğrayan<br />
BĐGE: 1- Bakire, temiz kız 2- Bey kız saygıdeğer kız<br />
BĐGEM: Sevilen, el üstünde tutulan kız<br />
BĐGEN: Beğenilen<br />
BĐGENDĐK: Beğenilen, ilgi duyulan<br />
BĐKE: Bige<br />
BĐKET: Beylik, beyliğe uygun<br />
BĐL: Bilgi, bilim<br />
BĐLDĐK: Bilinen, tanınan, ünlü<br />
BĐLECEN: Bilgiç,çok bilmiş<br />
BĐLEDA: Balta<br />
BĐLGE: Bilgili, filozof, alim, bilgin, ulu kişi<br />
BĐLGEKAĞAN: Bilge/Kağan (Aslı, Türk Bilge Kağan’dır)<br />
T...Türk tarihinin, bir çok nedenlerle en önde gelen kişilerinden. Türk Milliyetçiliğini devlet siyasetine<br />
sokan, ona sosyal, ve siyasal bir kimlik vererek, devlet-millet bütünleşmesini sağlayan, milliyetçiliğe<br />
“zaman boyutu”nu kazandırıp, onu çağlar ötesine götürebilmeyi amaçlayan ve ilk defa “ Birleşik Türk<br />
Devletleri” fikrini ortaya çıkarıp bunu milli politika biçimine getiren,yönetimi döneminde sık sık kurultaylar<br />
toplayarak milletine “hesap veren” ve tüm bunları kardeşi Kül Tigin’in ölümünden sonra yazdırttığı<br />
“mengütaş’larda(Orkun anıtları) da bizzat anlatan ve son olarak da gerek Türk dili, gerek de edebiyatı ve<br />
içeriği açısından, dünyada bir eşi daha bulunmayan yazıları yazdırtan ulu kişi...Đlteriş Kutluk Kağan’ın<br />
büyük oğlu, Kül Tigin’in ağabeyi.<br />
BĐLGE TAMGAÇU: birl. Bilge/Tamgacı<br />
T...Göktürkler ve Uygurlar döneminde yüksek dereceli memurlara verilen bir unvan<br />
BĐLGE TONYUKUK: birl. Bilge/Tonyukuk<br />
T...Göktürkler dönemi, ünlü, devlet adamı, siyaset bilimci ve tarihçisi...II Göktürk kağanlığının<br />
kuruluşunda önemli rolü olan, hem Đlteriş Kutluğ Kağan’ın yakın yoldaşı ve başkanlığını, hem de Bilge<br />
Kağan’ın başbakanlığını yapan ve kendi adına da yazıtlara yazı yazdıran ulu kişi<br />
BĐLGEN: Bilen, bilgin, alim<br />
BĐLGĐN: Bilim adamı<br />
BĐLGÜ: Bilgi<br />
BĐLĐG: Bilgiler, bilim, bilim dalı (orj)<br />
BĐLĐK: Bilen, bilgili<br />
BĐLUN: Esir, tutsak, (gönül ve akıl esiri, aşık)<br />
BĐNĐT: Binilecek nitelikteki, soylu at<br />
BĐRBEN: birl. Bir/Ben Ben mec. Kendini beğenmiş<br />
BĐRÇE: Biricik, yegane<br />
BĐRÇEK: 1- Biricik 2- Saçın ortadan ayrılıp yana dökülmüş hali<br />
BĐREBĐN: Yegane, tek, biricik<br />
BĐRGE: 1- Beraber, birlikte 2- Biricik 3-Berke<br />
BĐRGEN: Đçine kapanık, münzevi<br />
BĐRĐCĐK: Tek, yegane, bir tane<br />
BĐRĐÇĐM: birl. Bir/Đçim mec. Đmrenilecek güzellik ve çekicilik<br />
BĐRĐDĐN: Güneyli, güney bölgesinden<br />
BĐRKĐT: Birleşik, birleşmiş<br />
BĐŞÜK: Nesil,soy-sop, kavim, kardeş<br />
BĐTERGE: Gerek, hacet, ihtiyaç<br />
BĐTEV: (Bidev) 1- Soylu, soylu at 2- El değmemiş bakir<br />
BĐTĐG: Yazı, yazıt<br />
BĐTĐGÇĐ: Katip, yazıcı<br />
BĐTĐGEN: Anıt, yazıt, yazılı taş<br />
BĐTĐM: Gaye, hedef, ülkü<br />
BĐTKĐ (Bütkü) yerden biten<br />
BĐYAN: (Bayan) (Buyan) Varlıklı, cömert ,Eski Tanrı sıfatlarından<br />
BĐYUM: Cömert, eli açık<br />
BOD: Boy,uruk<br />
BOGA: Boğa<br />
BOĞ: Hediye, armağan<br />
BOĞA: Boğa<br />
BOĞACA: Boğa gibi güçlü
BOĞACI: Boğa deviren<br />
BOĞAÇUK: Küçük boğa, genç boğa<br />
BOĞAR: Boğucu, güçlü, kuvvetli<br />
BOĞARCIK: Güçlü, boğucu<br />
BOĞTAG: Şapka, başlık, hanım başlığı<br />
BOLCAL: Vade, müddet<br />
BOLÇAK: Gürz, topuz<br />
BOLDUÇAĞ: Uygun zaman, olan çağ<br />
BOLGAN: 1- Soylu at 2-Keşşaf, mucit 3- Olgun, olmuş, ermiş<br />
BOLGU (Bolgi): Orijinal, özgün<br />
BONCUK: Mücevher, takı<br />
BOR: Bora, fırtına<br />
BORA: Fırtına<br />
BORDAK: Semiz, şişman, balık etli<br />
BORDU: Üzüm, asma<br />
BORKA: Baraka,ev<br />
BORLA: Burla, üzüm, üzüm salkımı<br />
BOSUM: Endam, zerafet<br />
BOSUT (Basat) anlayış, izan, hidayet<br />
BOŞGUR: Eğitmen, öğretmen, talimci<br />
BOŞGUT: Öğrenci, şakirt<br />
BOY: 1- Uruk, uyruk, oymaklar birliği 2- Eda, endam<br />
BOYDA(Ğ): Soyut, mücerred<br />
BOYDAŞ: Aynı boyun mensubu<br />
BOYLA: Unvan veren kişi<br />
BOYLA BAĞA TARKAN: birl. Boyla/Bağa/Tarkan<br />
Bilge Tonyukuk’un öteki adı<br />
BOYLAN: Adına ve soyuna layık<br />
BOYLUĞ: 1- Soylu 2- Yakışıklı<br />
BOYSAN: Yakışıklı, heybetli<br />
BOZ:1- Sert, şiddetli2- Alaca renk,füme rengi3- Toprak rengi<br />
BOZAN: Bozmak...dan düşmanı yenip dağıtan<br />
BOZCA:1- Cesur, gözükara 2- Boz rengine kaçan<br />
BOZCAK: Cesur<br />
BOZÇĐN: Dürüst, güvenilir<br />
BOZDOĞAN: birl. Boz/Doğan Bir doğan türü<br />
BOZKIR: Step, çöl, vaha<br />
BOZKURT: birl. Boz/Kurt<br />
T...Oğuz Kağan destanında, Oğuz’a yol gösteren efsane kurt. Genel olarak Türk boylarının hemen<br />
tamamında, Türklerin karakteristik özelliklerini üzerinde taşıdığına inanılan “Milli sembol” pozisyonundaki<br />
hayvan (Önceleri “Gökbörü” olarak kullanılan bu ad, Selçuklular döneminden sonra, daha yaygın olarak<br />
“Bozkurt” olmuştur.)<br />
BOZLAK: 1- Boz ve kül renginde olan 2- Otlak, mera<br />
BÖBÜLÜK: Koca, gül<br />
BÖÇKE:1- Canavar 2- Böcek<br />
BÖDGE: Çağ, zaman<br />
BÖG(Bök): Kısmet, nasip<br />
BÖGÜ:1- Filozof, hikmet sahibi kişi 2- Büyü, sihir 3- Ejderha, canavar 4- Zehirli bir böcek<br />
BÖGÜR: 1- Ordunun kanatlarından her biri, cenah 2-Kaburga ile kalça arasındaki bölge<br />
BÖĞDÜN: Bürokrat, yüksek dereceli memur<br />
BÖĞREK: Ordugah, merkez ordu, merkez ordunun savaş pozisyonu<br />
BÖĞÜRMÜŞ: Şamatacı, gürültücü<br />
BÖĞÜŞ: Zeka<br />
BÖKEN: Ahu, ceylan<br />
BÖKEVUL: Aşçı, iyi yemek yapan<br />
BÖKLĐ: Yakışıklı,Şık, iyi giyimli<br />
BÖKLĐCE: Şık giyimli<br />
BÖLE: Pay, nasip, kısmet<br />
BÖLEN: Bölüm, pay<br />
BÖLEK: Hediye, armağan<br />
BÖLÜK: 1- Kısım, ekip, bölüm 2- Pay, nasip<br />
BÖLÜN: Yönetici, şef<br />
BÖNGE: Tekme<br />
BÖNGER: Tekmeleyici, iyi tekme atan<br />
BÖRÇE: Zülüf<br />
BÖRÇEK: Zülüf<br />
BÖRĐ: Kurt
Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde Kağan muhafızlarına verilen genel bir ad.<br />
BÖRĐTEÇĐNE (Börteçine) Benekli bozkurt<br />
Ergenekon destanlarının çeşitli versiyonlarından birinde, Ergenekon’dan çıkışı gösteren dişi kurt,bir<br />
diğerinde ise bu addaki demirci ustası olarak geçer.<br />
BÖRK: Başlık, tüylü hayvan derilerinden yapılan başlık<br />
BÖRKLÜ(Ğ) Saygıdeğer<br />
BÖRKLÜCE: Saygıdeğer, saygı gösterilen<br />
BÖRTE: Benek<br />
BÖRÜ: (Böri) Kurt<br />
BUBĐK: Konca,gül<br />
BUCAK: 1-Gizli bölge 2- Uzak yer<br />
BUCUGA: (Buğucu, ceylan avcısı)<br />
BUDAK: Sert dal parçası mec. Güç, sertlik, dayanıklılığı sembolize eder.<br />
BUDAN: (budun)<br />
BUDAY: Buğday<br />
BUDRAÇ: Gözü pek, cesur<br />
BUDULGAN: Yürekli,cesur<br />
BUDUN: Bütün, Ulu, millet “ Siyasi ve dini yapıları ne olursa olsun soy,dil, töre, kültür, tarihsel yapıları bir<br />
olup, psikolojik olarak birbirine bağlı insan topluluğu.Türkçe’de kullanılan millet ve ulus sözcükleri tam<br />
olarak bu anlamı içermektedir. Millet, din ortaklıklarını daha ön planda tutan bir anlam içerirken Ulus ise,<br />
daha çok boy ve uruk anlamlarını içerir.Buna rağmen yakın zamana kadar millet, son zamanlarda ise ulus<br />
sözcükleri dilimize yer etmiştir. Oysa gerek günlük dilimizde gerek yazı dilimizde bu sözcüğün bir an önce<br />
kullanıma girmesi gerekmektedir.”<br />
BUDUNÇAR (Budunçu-Yir) Sözcüğünün tam anlamıyla” Ulusçu”, “milletçi”<br />
“Oğuz Töresi”’ni yeniden gündeme getirip, yürürlüğe koyan kişi<br />
BUDUNÇĐ: Buduncu, Ulusçu<br />
BUDUNÇĐYĐR: birl. Buduncu/Yir,yer toprak<br />
BUGA: Boğa<br />
BUGAN: 1- Boğan 2- Alamet, işaret, iz<br />
BUGATEG: Boğa gibi güçlü<br />
BUGAY: 1-Afacan, ele avuca sığmayan 2- Buğu, ceylan<br />
BUGU: 1- Buğu, ceylan 2- Böcek, örümcek 3- Canavar<br />
BUGUR: Sürekli,devamlı, devamlılığı olan<br />
BUGA: Boğa<br />
BUĞRA: 1- Genç aygır 2- Genç erkek deve<br />
BUĞU:1- Ceylan, 2- Yavru geyik 3- Buhar<br />
BUĞUÇAN: Boğucu, boğaç<br />
BUKA: Boğa<br />
BUKAĞI: Kelepçe, atların ayağına takılan bir çeşit köstek<br />
BURAK: Güçlü, yenilmez<br />
BUKAN: (Mokan, Büken) Güçlü, yenilmez<br />
BUKUK: Tomurcuk, filiz<br />
BULAÇ: Bulucu, keşşaf, mucit<br />
BULAGAN: 1- Olgun, kamil 2- Bulan, bulucu<br />
BULAK: Göze, kaynak, pınar<br />
BULAR: Bulur, mucit<br />
BULASI: Ülkü, bulunması istenen<br />
BULÇA: 1- Bolluk, ganimet, bereket 2- Bulucu, mucit<br />
BULÇU: Bulucu, mucit<br />
BULÇUM: Keşif, buluş<br />
BULDAN: Bolluk, refah<br />
BULDU: Önemli, değerli, az rastlanan<br />
BULDUR: 1-Đri su damlası 2- Gözyaşı<br />
BULDAK: 1- Bulanık, karışık, karma 2- Kıyı, sahil<br />
BULGAN: 1- Olgun,kamil 2- Bulucu, mucit<br />
BULGANÇ: Karma, kırma, karışık<br />
BULGAR: Karışık, bulanık, karışmış, içiçe girmiş<br />
BULGAŞ: Karışıklık, karmaşa<br />
BULMAZ: 1- olgunlaşmamış 2- Sakin, tembel<br />
BULMUŞ: 1- Olgun, erdemli, oturaklı 2- Keşşaf, mucit<br />
BULU: Anlayış, idrak, izan<br />
BULUÇ: 1-Bulucu 2- anlayış, fehim<br />
BULUG: 1- Keşif bölgesi, keşfedilen yer, bölge 2- Fidye, haraç<br />
BULUGAN: Bulan, bulucu<br />
BULUM: Đrfan<br />
BULUNG: Bulunulan yer, yön, taraf<br />
BULUŞ: 1-Feraset, buluculuk 2- Manevi destek
BULUŞGAN: Maharetli, becerikli<br />
BUMĐN: 1- Merkez ordu, çekirdek ordu 2- Puhu kuşu<br />
BUN: Üzüntü, keder, bunalım, kendinden geçiş<br />
BUNAK: Bunlu, üzüntülü, kendinden geçmiş<br />
BUNALMIŞ: Üzgün, mahzun<br />
BUNG: Bun, keder<br />
BUNLUĞ: Bunlu, kederli<br />
BUNSUZ: Mutlu, huzurlu<br />
BURAN: Burmaktan...Burucu<br />
BURCU: 1- Buruk, burucu 2- Güzel ve keskin koku 3- Biber<br />
BURÇAK: 1- Nohutgillerden bir tahıl 2- Đrmiklik buğday<br />
BURÇĐGEN: Böü/Tigin Moğol ağzındaki söylenişi (Türk ağızlarında Kuzey’e çıkıldıkça T ”ler Ç’ ye dönüşür.<br />
Çigin, Tigin, Çengiz Tengiz vb.)<br />
Çengiz Kagan’ın aile adı. Uygur kökenli olup, sonraları kuzeye göç ederek,Moğol oymaklarının<br />
arasına karışmış bir oymak<br />
BURÇĐN: Dişi geyik<br />
BURÇUGĐN: Özü sözü bir, güvenilir<br />
BURÇUK: 1- Tahta veya keçeden yapılmış küçük heykel 2- Varlık, servet 3- Çiçek, gül<br />
BURKA: Yüz örtüsü, fular (Tozdan ve fırtınadan korunmak için yüze takılan örtü)<br />
BURKAN: 1- Totem, heykelcilik 2- Hüzün, iç burkuntusu<br />
BURKE: 1-Burka 2- Berke, kamçı<br />
BURLA(Hatun): Üzüm, üzüm salkımı<br />
BURTA: 1- Benek, ben 2- Altın tozu<br />
BURTAG: Burtak çakıllı, taşlı toprak<br />
BURUK: Kırgın, alıngan, mahzun<br />
BURUL: Đçli, içten, samimi<br />
BURUNÇUK: Burulmuş, buruşuk<br />
BURUNDU: Atların terbiyesi için burunlarına takılan kıskaç<br />
BURUNGU: Geçmiş, mazi, hatıra<br />
BUŞKU:Telaş, heyecan<br />
BUYAN: (Bayan, Muyan) 1- Kut, baht, mutluluk 2- Sevap,hayır 3- Dayanıklılık, mukavemet<br />
BUYANDI: Kutlu, bahtı açık<br />
BUYRA: Kıvırcık, kıvrılmış, bürülmüş<br />
BUYRAÇ: Amir, buyuran<br />
BUYRAT: Engebe, engel<br />
BUYRUK: 1- Emir, buyruk, buyurma 2- Göktürkler döneminde vezir, (bakan) anlamına da<br />
kullanılmıştır.<br />
BUYURUK: Buyruk, emir<br />
BUZAÇ: Bozucu, bozguna uğratan<br />
BUZAN: Bozan, düşman birliğini dağıtan<br />
BÜBÜLÜK: Gül, konca<br />
BÜDENE: Bir bıldırcın türü<br />
BÜGÜ : 1- Büyü, sihir 2- Felsefe 3- ejderha<br />
BÜK: Kıyı, sahil<br />
BÜKE: 1- Genç kız, küçük hanım (Bike) 2- Bükü, ejderha<br />
BÜKE BADRAÇ: birl. Büke/Badraç Mitolojideki, yedi başlı ejderha<br />
BÜKEÇ: Güçlü, bükücü<br />
BÜKEY: Büken, bükücü, güçlü<br />
BÜKĐN: Hanımcık, küçük hanım<br />
BÜKLÜM: Kıvrım, büküntü, saçak<br />
BÜKÜ: Ejderha<br />
BÜKÜŞ: Bükme eylemi, bükmek<br />
BÜLEK: Bilek<br />
T...Kırgızların, Mürti oymağı beylerinden<br />
BÜLTE: Demet, deste, top<br />
BÜNGÜ: Tos atmak, kafa vurmak<br />
BÜR: Gonca; gonca gül<br />
BÜRÇE: Kurt yavrusu<br />
BÜRÇEK: 1- Kurt yavrusu 2- Saç kıvrımı<br />
BÜRGE: 1- Kellik 2- Bahşiş, hediye<br />
BÜRKEV: Himaye,vesayet<br />
BÜRKÜT: 1- Bahşiş, hediye 2-Bir kartal türü<br />
BÜRÜM: Bürülmüş, katlanmış<br />
BÜRÜNCÜK: Đpekten yapılmış, şal, fular<br />
BÜTE: 1- Fidan 2- Bütünlük<br />
BÜVET: Baraj, set, su seti<br />
BÜYÜ: Sihir, gizliyi bilme işi, bilgelik
BÜYÜK: 1- Olgun, saygıdeğer 2- Bilge 3- Büyü, büyücü<br />
C harfi ile başlayan isimler<br />
CABADAK: Hayret, şaşma<br />
CABALAK: Yabalak, yaygın<br />
CAĞIMDA: Yaratıcı, üretken<br />
CAĞIMDI: Lütufkar, iltifat eden<br />
CAĞLI: Namuslu, dürüst<br />
CAKŞI: Yakşı, yakışıklı, güzel<br />
CALMAN: Yalman<br />
CAMAN: 1- Yaman, 2- Kam, büyücü<br />
CAMANBAY: birl. Caman/Bay..Şamanist gelenekte, obanın büyücüsü,doktoru, kötü ruhları kovan kişi<br />
CAMUGA (Camuka) Kızgın, asabi<br />
CANĐK: Tüccar, ticaret erbabı<br />
CANKU: Meşveret<br />
CARIP: Yakın, dost, çok yakın arkadaş<br />
CARLIK: Yarlık, emir, ferman<br />
CARTI: Şık, alımlı<br />
CARUZ: Heyecan<br />
CATUK: Halim, haluk<br />
CAV: Gösteriş, afi, fiyaka<br />
CAVANKUL: Uygurlar döneminde ordunun sol cenahını ve oradaki askerlerin tümüne verilen ad<br />
CAVILDAK: Neşeli, şen şakrak<br />
CAVLI: Gösterişli, cafcaflı<br />
CAYMAZ: Cesur, kararlı<br />
CAYNAK: Pençe, Doğan pençesi<br />
CEBE: 1- Silah,ok, cephane 2- Zırh<br />
CEBEN: Gayretli, çalışkan<br />
CEBENOYAN: Cebe/Noyan<br />
Çengiz Kagan’ın dünyaca ünlü komutanı ve yakın arkadaşı.(Çengiz’in bütün Türkleri bir bayrak altında<br />
toplama fikrinin mimarı bu ulu kişidir.)<br />
CELASUN: (Çalasun) 1- Delikanlı 2- Cesur, savaşçı 3- Becerikli, eli tez.<br />
CELAYIR: (Çalayır) 1- Bilgin, gün görmüş, tecrübeli 2- savaşçı<br />
CELDEN: Yel, yel parçası<br />
CELME: Çalım, fiyaka, gösteriş<br />
CENGEL: Hafif, ince<br />
CENGĐZ: Çengiz, Tengiz, Deniz<br />
CEREN: Ceylan, ahu, gazel<br />
CERKĐN: Hısım, yakın<br />
CERKUDAY: birl. Yer/Kutay Eski dönem yer tanrısı<br />
CETĐK: Yetkin, uzman, olgun<br />
CETĐZ: Yetkin, becerikli<br />
CEYRAN: Ceren<br />
CIDA: Mızrak, kısa saplı mızrak<br />
CIGI: Şamanist gelenekte ,iyi ruh. Boy ve oymakları kötülüklerden koruduğuna inanılan ruh<br />
CILDUZ: Yıldız<br />
CILIMGA: Kağan ve Han’ların mektuplarını yazmakla görevli kişi<br />
CĐBELĐK: Sonsuz, sonsuzluk<br />
CĐCĐ: (Cicik, cicek) 1- Çiçek, gül 2- Konuk 3- Sevim, sevimlilik<br />
CĐDAGU: Yetkin, yetenekli, becerikli<br />
CĐDE: Đri, uzun bir ağaç türü<br />
CĐGA: Taç, gelin başı<br />
CĐĞĐL: Hafif, yeğni, kolay<br />
CĐLMAYA: Türk mitolojisindeki efsanevi kanatlı at<br />
CĐNGĐL: 1- Galip, utkan 2- Güvenilir,sadık<br />
CĐNGÜ: Zafer, utku<br />
CĐVĐL: Đyi ruh, temiz , arınmış ruh<br />
COLAY: (Yolay) birl. Yol/Ay...Kazaklarda “ayağı uğurlu” kişiler için kullanılır.<br />
COLDA: Yolcu, yola çıkan<br />
CUCĐ: 1- Cici, çiçi, cicik, çiçek, çuçu, çuçi 2- Konuk..Bu ad daha çok, beklenmeyen doğumlar sonrası<br />
kullanılır ve bu yüzden “konuk” anlamını içerir<br />
CULUM: Narin, nazik, hassas
CUMUK: Yumuk, yumulmuş<br />
CUPAR: Parfüm, güzel koku<br />
Ç harfi ile başlayan isimler<br />
ÇABA: Gayret, enerji<br />
ÇABACI: Gayretli, enerjik<br />
ÇABAK (Çaba)1-Çabuk,çevik 2- Küçük bir göl balığı türü<br />
ÇABAR: 1- Çapar, davranır 2- Ulak, kurye, elçi<br />
ÇABUK: (Çapuk) Çapan, çaba gösteren, çabalayan<br />
ÇAÇA: 1- Savaş baltası 2- Gemici 3- Çiçi, çiçik<br />
ÇAGAVUN: Bal arısı<br />
ÇAĞ: 1- Zaman, vakit 2- devir, devran 3- su sesi, şırıltı<br />
ÇAĞA: Yavru çocuk<br />
ÇAĞAN: 1- Bayram, eğlence 2- Şimşek 3- gürz, çakan 4- Beyaza kaçan beyazımsı<br />
ÇAĞANAK: Çalgı, enstrüman<br />
ÇAĞAŞ: Kırlangıç<br />
ÇAĞATAY: birl. Çağ/Atay<br />
1-Çağının en ünlüsü 2- çağdaş, çağının ilerisinde<br />
ÇAĞDAŞ: Çağın insanı, aynı çağda yaşayan kişiler<br />
ÇAĞIL: 1- Su sesi 2- Çakıl taşı<br />
ÇAĞILDAK: Çağlayan, şelale<br />
ÇAĞILTI: 1- Su sesi, suyun taş ve kayalara çarparken çıkarttığı ses<br />
ÇAĞIN: 1- Şimşek , çakın 2- Gürz, topuz<br />
ÇAĞIR: Çağırı, çağrı<br />
ÇAĞIRGAN: Çağıran, davetkar<br />
ÇAĞLA: 1- Namuslu, dürüst 2- Erik türlerinden bir yemiş<br />
ÇAĞLAK: 1- Namuslu, dürüst 2- Çağlayan, şelale<br />
ÇAĞLAR: Şelale, çağlayan<br />
ÇAĞLASUN: Dürüst<br />
ÇAĞLAV: Dürüst<br />
ÇAĞLAYAN: Şelale<br />
ÇAĞLAYIK: Şelale<br />
ÇAĞLI: 1- Dürüst 2- Yakışıklı, güzel<br />
ÇAĞLIN: Meşhur ve liyakat sahibi<br />
ÇAĞRI:1- Mesaj, davet 2- Doğan kuşu, doğanın bir çeşidi<br />
ÇAĞRUK: Katı, sert<br />
ÇAKA: 1- Savaş baltası 2- Çakı 3- Fiyaka, çalım, gösteriş<br />
ÇAKALOZ: 1- Fener 2- Đlkel bir top silahı (Top mermisi yerine çakıl taşı atan)<br />
ÇAKAN: 1- Gürz,topuz 2- Şimşek<br />
ÇAKAR: 1-Deniz feneri 2- gürz<br />
ÇAKI: Kesici, yontucu küçük bıçak<br />
ÇAKICI: 1- Çakma eyleminde bulunan 2- Çakı ustası<br />
ÇAKIL: Çakıl taşı<br />
ÇAKIN: 1- Şimşek 2- Kıvılcım<br />
ÇAKIR:1- Doğan türü bir avcı kuş 2- Gürz 3- Şarap, içki<br />
ÇAKIRCA: Doğan türü bir avcı kuş<br />
ÇAKIRCI: Eskiden saraylarda, özel olarak doğan terbiyeciliği yapanlara verilen bir sıfat<br />
ÇAKMAK:..Çak kökünden türeyen, vurmak, kesmek, bölmek eylemi için kullanılan bir sözcük<br />
ÇAKMUR: Tutumlu, eli sıkı<br />
ÇAKTU: Đri yapılı, gösterişli<br />
ÇAL: Kılıç darbesi, darbe, vuruş<br />
ÇALAP: Ulu ruh, Kadiri mutlak (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)<br />
ÇALGAR: Çalıcı, vurucu<br />
ÇALGIÇAY: Taştan yapılmış el değirmeni<br />
ÇALIK:1- Silahşör, iyi kılıç kullanan 2- Çelik 3- Mesaj, haber 4- Haşarı, yaramaz<br />
ÇALIM: 1- Gösteriş, fiyaka, kurum 2- Kılıcın keskin tarafı<br />
ÇALIMLU: Gösterişli, çekici<br />
ÇALIN: Çiğ, jale<br />
ÇALIŞ: Azim, ceht<br />
ÇALIŞGAN: Çalışkan, işgüzar<br />
ÇALKARA: Doğan türü bir avcı kuş<br />
ÇALKIN: Darbeci, hamleci, vurucu<br />
ÇALMA: Maden üzerine yapılmış oyma, işleme
ÇALMAN: Çalıcı, vurucu<br />
ÇALUK: Çalık<br />
ÇAM: Bir ağaç türü<br />
ÇAMUR: Sazlık, bataklık<br />
ÇANAYAZ: Berrak, billur<br />
ÇANDAR: Karışık, karma<br />
ÇANDIR: Karışık<br />
ÇANGA: 1- Soylu 2- Pençe<br />
ÇANGAL: 1- Çok sık ağaçlı bölge 2- Budaklı ağaç<br />
ÇAPAN: 1- Ulak, haberci 2- Enerjik,- çalışkan 3- iş elbisesi, eski giysi<br />
ÇAPAR: 1- Enerjik, çalışkan 2- Giysi 3- Saldırgan 4- ulak, haberci<br />
ÇAPGIN: Enerjik, koşan, ardından giden<br />
ÇAPGUR: Tufan, afet, deprem<br />
ÇAPIN: Atak, hücum, savlet<br />
ÇAPITGAN: Saldıran, saldırgan<br />
ÇAPLAN: Bir şahin türü<br />
ÇAPLI: Şahin türü bir avcı kuş<br />
ÇAPTI: Koşan, seğirten<br />
ÇAPTUĞ: Ünlü, çok tanınan<br />
ÇAPUL: Çap...mak kökünden, vuran, saldıran, alıp götüren vb. eylemlerin tümü<br />
ÇARDU: Cinli, perili<br />
ÇARMAGUN: Görevli, görevlendirilmiş , emir almış<br />
ÇAŞKA: Sabi,bebek, yavru<br />
ÇAŞUT: Haberci, muhbir, ajan<br />
ÇAT: Yansıma, yayılma, ün<br />
ÇATAK: Çatal, çatallı, iki kollu değnek<br />
ÇATAL: Đki kollu, iki kola ayrılmış nesne<br />
ÇATGAL: 1-Yüksek dağlık bölge 2- Çatal<br />
ÇATIK: Çatılmış, tersleşmiş<br />
ÇATLI(ğ): 1-Ünlü, tanınmış 2- Gözü kara, cesur<br />
ÇATUK: Bıçak sapı yapılan bir ağaç türü<br />
ÇAV: Ün, şöhret, yansıma, duyuru, bildiri<br />
ÇAVA: Ünlü, tanınmış<br />
ÇAVAŞ: Ünlü, tanınmış<br />
ÇAVLAK: Çağlayan, şelale<br />
ÇAVLAN: Çağlayan<br />
ÇAVLI: 1- Ünlü,meşhur 2- Doğan yavrusu<br />
ÇAVUDUR: Đyi üne ve şöhrete sahip olan<br />
ÇAVUNT: Ün, şöhret<br />
ÇAVUŞ: Bilgi veren, bilgi götüren, bilgi dağıtan (Çav...kökünden)<br />
ÇAVUT: Duvar, sütun<br />
ÇAY: Dere, ırmak<br />
ÇAYAN: 1- Dövülmemiş, dökme demir 2- Đşlenmemiş ham demir<br />
ÇAYLAK: Kuyruğu uzun ve çatallı bir avcı kuş<br />
ÇAYLAN: 1-Dere kenarı 2- Çağlayan<br />
ÇEBER: 1- Usta, mahir 2- Hoş, latif<br />
ÇEBĐ : (Çepi,çepni) 1- Sert bakışlı 2- Usta eli yatkın, yetenekli 3- Cebe, çebe, silah<br />
ÇEKEN: Cazip, cazibe, çekicilik<br />
ÇEKĐM: Cazibe, çekicilik<br />
ÇEKĐMLÜ: Çekimli, cazibeli<br />
ÇEKLĐ: Armağan, hediye, düğün hediyesi<br />
ÇEKMERGEN: Nişancı, iyi vuruş yapan, silahşör<br />
ÇELEK: Bülbül, güzel öten bir kuş<br />
ÇELEN: 1- Becerikli, çalışkan 2- Fettan, yanıltıcı<br />
ÇELĐK: (Çelük,çuluk) Gücü arttırılmış sert demir<br />
ÇELĐKTEN: Çelik parçası<br />
ÇELĐM: Beden, endam, gösteriş<br />
ÇELME: 1- Çalma 2- Başa örtülen bez (Bandana)<br />
ÇENGĐN: Gösterişli, dikkat çekici<br />
ÇENGĐZ: Deniz<br />
ÇENGŞĐ: Mucize, olağanüstülük<br />
ÇEPEN: Hatip, iyi konuşan, güzel söz söyleyen<br />
ÇERÇĐ: Ulak, haber, bildiri ulaştıran kişi<br />
ÇERĐ(Ğ): Asker, savaşçı, toplanarak bir araya gelmiş erat<br />
ÇEVEN: Çevre, muhit<br />
ÇEVGEN: Cirit, değnek<br />
ÇEVRĐ: Çeviri,girdap, anafor
ÇEVRĐM: 1- Girdap, anafor 2- Çevre, muhit<br />
ÇIDAM: Dayanıklılık, metanet<br />
ÇIDAMLI: Metin, dayanıklı<br />
ÇIDIK: Güç, dayanıklılık<br />
ÇIGAY (Çığay): 1- Fakir, varlıksız 2- Kurt yüzlü, kurt bakışlı<br />
ÇIĞ:1- su damlası, kırağı 2- kar yığını, kar topu<br />
ÇIĞAL: Omuz, omuz başı<br />
ÇIĞIN: Çıkın, bohça<br />
ÇIĞIR: 1- Çağ, devir 2- çığın açtığı yol 3- Dar yol, patika<br />
ÇIĞLA: Saf, halis<br />
ÇIĞLAN: Saf, halis<br />
ÇIĞRI: 1- felek 2- melodi<br />
ÇIKAN: 1- kaynak, kaynarca 2- yeğen, hala çocuğu<br />
ÇIKMAK: 1- çıkma eylemi 2- Kaynak 3- çakmak<br />
ÇILDIM: Seri- hızlı, enerjik<br />
ÇIMRIN: Aktif, faal<br />
ÇIN: (çin, çine) sağlam, dayanıklı, güvenilir<br />
ÇINAK: 1- sevap, hayr 2- güvenilir,sadık<br />
ÇINDAN: sandal ağacı<br />
ÇINGAY: Özü, sözü bir, sözüne güvenilir<br />
ÇINGILIÇ: birl. Çın(sağlam, dayanıklı) Kılıç<br />
ÇINGIR:1- Kopuza benzeyen bir saz 2- Çıngırak<br />
ÇINTAY: Soylu, güvenilir<br />
ÇIRAY: Yüz, eda, çehre<br />
ÇIRGANIŞ: Zevk, haz, tat<br />
ÇITIRKI: Işık, nur, ziya<br />
ÇĐBEK: Atmaca türü bir avcı kuş<br />
ÇĐÇEK: 1- Gül, gül çiçeği 2- Cici, cicik<br />
ÇĐÇĐKAĞAN: birl. Çiçi/Kağan<br />
Hun Kaganı (Ulusçuluğu, devlet siyasetine sokan ve bunun savaşını veren kişi)<br />
ÇĐGAN: Yoksul, fakir<br />
ÇĐGEN: Gayretli<br />
ÇĐGENDĐK: Gayretli, çalışkan<br />
ÇĐGER: 1- Gayret,azim 2- Çökertiş,çökertme<br />
ÇĐGERMĐŞ: Çökertmiş, düşmanı bozguna uğratmış<br />
ÇĐGĐL: Olgun,gelişmiş, olmuş<br />
ÇĐGĐLVAR: Kısa ve küçük ok, özel ok<br />
ÇĐĞDEM: Yaban çiçeği, (Itır çiçeğinin Türkçesi)<br />
ÇĐL: Dağ tavuğu<br />
ÇĐLDE: Kış mevsiminin en soğuk dönemi<br />
ÇĐLDU: Hızlı, seri, çabuk<br />
ÇĐLEN: 1- Çığ 2- Jale 3- Bir dağ çiçeği<br />
ÇĐLENTĐ: Çığ, jale<br />
ÇĐMÇĐK: Saf, masum<br />
ÇĐNE: (Çin) 1- Sadık, güvenilir 2- Öz, soy 3- Kurt, kurt yavrusu<br />
ÇĐNKAY: Sözüne güvenilir, özü sözü bir<br />
ÇĐPLĐ: Narin, ince yapılı<br />
ÇĐRAY: Yüz, çehre, eda<br />
ÇĐT: Çizgi, sınır, limit<br />
ÇĐTER: birl. Çit/Er (sınır muhafızı)<br />
ÇĐZGEN: Saban izi, karasabanın tarlada açtığı yol<br />
ÇĐZĐM: Resim figürü<br />
ÇOBAN: 1- Elinde cop (değnek, sopa) olan 2- Muhtar, oba beyi<br />
ÇOBAR: Değnekli, değnek taşıyan<br />
ÇOBAYIKMIŞ: Gönül kırıcı, haşin<br />
ÇOGA: Vahşi hayvan<br />
ÇOGAY: Yoğun, kesif<br />
ÇOĞAŞ: 1- Debdebe, şaşa 2- Vahşi hayvan yavrusu<br />
ÇOKAN: 1- Gürz, topuz 2- Hayvan yavrusu<br />
ÇOKU: 1- Debdebe, şaşa 2- Bolluk, bereket<br />
ÇOLAK (Çalak) Silahşör, iyi kılıç çalan<br />
ÇOLBANAK: 1- Uzak görüşlü 2- Törenin dışında kalan 3- Nikahsız ilişkiden doğan çocuk (Hakas<br />
Türklerinde)<br />
ÇOLDU: 1- Bahşiş, mükafat 2- Ganimet<br />
ÇOLPAN: 1-Kuzey yıldızı 2- Uzak görüşlü 3- Tanıdık, bildik, aşina<br />
ÇOMAK: 1- Đri ve yuvarlak değnek 2- Bir ucunda topuz bulunan sopa, silah 3- Đnanmış, inançlı<br />
ÇONGAR: Gürültü, şamata, nara
ÇOPUR: Geyik ve karaca yavrusu<br />
ÇORA: (çura, çur) 1- Yer tanrısı 2- Cin, peri 3- Ruh<br />
ÇORAMAN: Cinli, perili<br />
ÇORLU: Cinli kötü ruhların etkisinde kalan kişi. Bu ad Şamanist gelenekten gelen bir ad dır.Eskiden<br />
bunalımlı ve toplum tarafından hoş karşılanmayan kişiler için bu ad verilirdi ve bu kişiler Kam ve Baksılar<br />
tarafından tedavi edilmeye çalışılırdı)<br />
ÇOTAK: Kabza, kılıç kabzası<br />
ÇOTUR: Kabza, kılıç kabzası<br />
ÇÖKERMĐŞ: Çökertmiş, düşmanı bozmuş<br />
ÇÖKLÜ: Soylu, asil<br />
ÇÖKÜL: Irmakların taşarak vadilere bıraktığı tortu<br />
ÇÖMÇE: Ağaçtan oyulmuş su kabı<br />
ÇÖZELĐ: Kıpçak, merkezden uzakta olan<br />
ÇÖZELTĐ: Ayrılış, kopuş, firak<br />
ÇUBAN: Çoban, muhtar, obabaşı<br />
ÇUÇU: Şair, şairane konuşan<br />
ÇUĞA: (çuka) 1- Yürekli, cesur 2- Arınmış, duru 3- narin<br />
ÇUĞAY: Narin ve alımlı kız<br />
ÇULÇU: Serçe, Turgay kuşu<br />
ÇULUK: 1-Çelik 2- çalık, kılıç çalan 3- aceleci, heyecanlı<br />
ÇURAN: Ruhlarla ilgilenen<br />
ÇUTUR: Kılıç kabzası<br />
ÇUVAŞ: 1-Sakin, rahat 2- dindar, dünyaya değer vermez<br />
ÇÜCEN: Akıllı, aklını kullanan<br />
ÇÜNÜK: Çınar ağacı<br />
D harfi ile başlayan isimler<br />
DADAK:Değme, dokunma, tatma<br />
DADAL: Tat alan, sezen, farkına varan<br />
DAĞ: (Tağ,tağ,tak,tav) Dağ...mec. genişlik, büyüklük, ululuk,heybet<br />
DAĞAÇA: Dağ gibi heybetli<br />
DAKAK: Ucu ataşli ok<br />
DAL: 1-Ayrı, bölünmüş 2- saldırı, büyüme, yayılma 3- batma, çıkma 4- yalınlık, çıplaklık<br />
DALAN: koridor, dehliz<br />
DALAŞ: Döğüş, karşılıklı saldırı<br />
DALAY: (Talay) Genişlik, ululuk, sonsuzluk mecaz eden, asıl anlamı , büyük deniz, okyanus<br />
DALBAY: 1- Vasi, ardına sığınılan kişi 2- Çuhadan yapılmış şapka<br />
Kırgızlarda- 3- avcı kuşları yakalamak için, tuzaklara bağlanarak bırakılan küçük kuş<br />
DALBOY: Vasi, ardına sığınılan kişi<br />
DALKILIÇ: birl. Dal/Kılıç mec. Zırhsız ve korunmasız<br />
DALKIRAN: Kırıcı, ayırıcı<br />
DAMLA: Su damlası , tane<br />
DANA: Đnek yavrusu, iki yaşındaki genç inek<br />
DANĐŞMAN: Müşavir, bilgi ve tecrübesine danışılan kişi<br />
DANSIK: (Tansık) Olağanüstü, fevkalade<br />
DARGA: Vali, üst düzey, bürokrat<br />
DARGUN: Alıngan, kırılan, narin<br />
DARI : 1- Bir tahıl türü 2- sıkı, sıkıntı, zorluk<br />
DARICA: 1- Darı gibi, darı niteliğinde mec. Bereketli 2- sıkı, sıkıcı, zorlu<br />
DARSIK: Öfkeli, hiddetli<br />
DARUKA : (Darga) Vali, yönetici, bürokrat<br />
DARULGAN: alıngan, nazlı<br />
DAŞKI: Taşkı, taşmış, dışarı çıkmış, dışarıda olan<br />
DAYAK: Değnek, baston, dayanılan nesne<br />
DAYANÇ: 1- Dayanak, destek, güven 2- Dayanma gücü tahammül<br />
DAYANGAN: Dayanıklı, metin<br />
DAYANGI: Köşe minderi<br />
DAYAR: Hazır, hazırlıklı<br />
DEBRET: Kımıldayış, devinim<br />
DAĞER: Kıymet, para, nafız<br />
DEĞERBĐLĐR: birl. Değer/Bilir Kadirşinas, vefalı<br />
DEĞERLÜ: Değerli, kıymetli<br />
DEĞĐRMĐ: Çevreli, yuvarlak, toparlak
DEĞNEK: Dayanak, dayanılacak nesne<br />
DELĐ: Usu gitmiş, azmış, dellenen, mec.gözü kara, yiğit<br />
DEMĐR: Demir madeni<br />
DEMĐRAĞ: Zırh, örgülü göğüslük birl. Demir/Ağ<br />
DEMĐRDEN: Demir parçası<br />
DEMĐRDÖĞEN: birl. Demir/Döğen mec. Acı kuvvet sahibi<br />
DEMĐRGEN: 1- Demir, ham demir 2- temren, okun ucundaki demir parçası<br />
DEMĐRHAN: birl. Demir/Han<br />
Şamanist gelenekte “ Maden Tanrısı”<br />
DENERĐ. Dikkat, itina<br />
DENGĐZĐK: Denizcik, küçük deniz, göl<br />
DENĐZ: Deniz, büyük göl<br />
DENLĐ: Edepli, terbiyeli<br />
DEPEGEN: Tekmeleyen, iyi tekme atan<br />
DEPREM: Zelzele, sarsılma, kımıldama (Kişisel görüşüme göre bu ad çocuklara deprem sırasında yada<br />
deprem felaketi sonrası yaşanan, çileli günler sırasında doğan ve o günlerin anısına verilen bir addır.)<br />
DERĐN: Derinlik...den mec. Olgunluk, bilgelik<br />
DERMEK: Dirilik, canlılık, bir arada tutmak<br />
DERNEK: Eğlence, toy, birliktelik<br />
DEVĐN: Hareket, kımıldanış, davranış<br />
DEVRĐM: Devirme, yıkma, devirip yerine geçme,..ihtilal<br />
DEYĐM: Söyleniş, darbımesel<br />
DEYĐŞ: Söyleyiş, şiirsel anlatım, ozan dili<br />
DIVRAK: Yakışıklı, alımlı, civan<br />
DĐBEK: 1- Ağaçtan oyulmuş büyük havan 2- Yayık ağaç<br />
DĐK: 1-Yükseklik, yükseliş 2- kararlılık, yıkılmazlık, caymazlık 3- inat<br />
DĐKEÇ: Sütun, dikil, dikilmiş<br />
DĐKMEN: Đnatçı, kararlı<br />
DĐLEK: Dil ile istenen, dile getirilen istek, arzu, murat, dilek<br />
DĐLER: Dileyen, dileyici<br />
DĐLĐM: kesik, bölüm, bölünmüş, biçimlenmiş<br />
DĐNÇ: Zinde, sağlam, dirençli<br />
DĐNLER: Terbiyeli, munis, muti<br />
DĐP. Baht, talih<br />
DĐPÇĐN: 1- Bahtı açık 2- Sağlam, dayanıklı<br />
DĐREK: 1- Dirilik, sağlamlık, ayakta kalmak 2- Temel, dayanak 3- Vezir,bakan<br />
DĐREN: Direnç, karşı koyuş, dirilik<br />
DĐRENÇ: Direnme gücü<br />
DĐRENGEÇ: Destek, dayanak<br />
DĐRGEN: 1-Dirilik,2- harmanda kullanılan demir çatal<br />
DĐRĐ: (diri, dirik, Tiri, tirik) Can, ruh, canlılık, canlı<br />
DĐRĐL: Can, ruh, tin<br />
DĐRĐM: Yaşam, sağlık, canlılık<br />
DĐRLĐG: Yaşam, hayat<br />
DĐRSE: Derse, söylerse, konuşkan<br />
DĐZĐK: (dizi) Kolye, takı<br />
DĐZLEK: Hazır cevap, konuşkan<br />
DODURGA: 1- Dolgun, doyumlu 2- doyuran, doyurucu 3- açık, net, berrak<br />
DOĞA: 1- Tabiat,doğallık, ortaya çıkış 2- Huy, yaradılış, fıtrat<br />
DOĞAN: 1- Soylu bir av kuşu 2- Doğmuş, olmuş, ortaya çıkan<br />
DOĞRU: Dürüst, yalansız, sözüne güvenilen<br />
DOĞRUL: 1-Doğruluk, dürüstlük 2- Ayakta duran, dirençli<br />
DOĞU: Güneşin doğuş yönü<br />
DOĞUÇ: Doğuş,doğma, ortaya çıkış<br />
DOĞUDAN: Doğulu, doğu yönünden gelen<br />
DOĞUŞ: Doğma, ortaya çıkış<br />
DOKUNAK: Dokunuş, değiş, mec. Ağır, mahsun,yürek sızlatan, yüreğe dokunan<br />
DOKUNÇ: Dokunak, hüzün<br />
DOKUZ: Dokuz sayısı, Türklerin en çok eskilerden beri uğurlu sayılarındandır<br />
DOKUZ ARKA: Dokuz/Arka (...Eski dönemlerde soyluluk gösterme ve belli etmesi açısından, bir kişinin<br />
babasından itibaren geriye doğru dokuz atasının sayılıp açıklanması..)<br />
DOLANDI: Dolanan, gezgin<br />
DOLU: 1-Bilgin, tecrübeli, öğretmen 2- Bütün, tam, eksiksiz 3, Şamanist gelenekte ve Alevi_Bektaşi<br />
gelenekte, içki, şarap 4- kısa süren, iri taneli yağmur<br />
DOLUN: Tam, bütün, eksiksiz<br />
Yakut Türklerinin eski bereket Tanrılarından<br />
DOLUNAY: Ayın on dördü, ayın en güzel hali
DOMANĐÇ: 1-Dumanlı bölge 2- Tümsek, engebeli arazi<br />
DONAT: Giyim, kuşam, zenginlik, cömertlik<br />
DOMURCUK: Gül, tomurcuk<br />
DONATMIŞ: Giydirip, kuşatmış, sevindirmiş, cömertlik göstermiş<br />
DONATUR: Cömert, eli açık, bağışlayıcı<br />
DONSUZ: Çıplak, fakir, varlıksız<br />
DORA: Doruk, zirve, şahika<br />
DORAN: (Duran) Diri, canlı, yaşayan<br />
DORU: 1- Doruk, zirve 2- Kara ile kızıl arası renk (At rengi)<br />
DORUK: Zirve, uç, şahika<br />
DOYMADUK: Doyumsuz, sevilmeye doymayan, doyulmayan<br />
DOYUM: 1- Doymak, tatmin 2- Ganimet, bereket<br />
DOYURAN: mec. Cömert, hayr sahibi, iyilik sever<br />
DÖĞEN: 1- Dövüşçü,döven 2- Ekin saplarını ezmeye yarayan, altında çakmaktaşı bulunan geniş tahta<br />
DÖĞER: 1- Döver 2- değer, kıymet 3- Kalın, enli bir ağaç<br />
DÖĞERLĐ: Değerli<br />
DÖĞÜŞ: Dövüş, savaş, kavga<br />
DÖĞÜŞGEN: Kavgacı, savaşçı<br />
DÖKÜMHAN: birl. Böküm/Han 1- Dökmekten döküm 2- Düğüm, bağ<br />
DÖLEK: 1- Çok döl veren 2- Koyunun kuzuladığı yer 3- Đtibarlı, saygıdeğer, maharetli<br />
DÖLEN: Muti, sevgi gösteren<br />
DÖNDER: (Döne, döndü gibi “dönmek” fiilinden türetilmiş, çocukları ölen ailelerin, yeni<br />
çocukları olduğunda kullandıkları adlardan)<br />
DÖNDÜ: Dönüş yapan (Reenkarnasyon) çocukları ölen ailelerin verdiği adlardan<br />
DÖNGEL: Saat<br />
DÖNGÜ: Dönüşüm, başa dönüş<br />
DÖNGÜN: Dargın, gönlü kırık<br />
DÖNMEZ: Kararlı, cesur, azimli<br />
DULAK: Dolu, olgun, tecrübeli<br />
DUMAN: 1- Sis, kırağı 2- ateşten çıkan gaz<br />
DUMLU: 1- dumanlı, sisli bölge 2- Soğuk ve ayaz alan yer<br />
DUMRUL : 1- Okun sivri ucu 2- Başı dumanlı, efkarlı<br />
DURA: (Durak) 1- yaşam, hayat 2- Sağlamlık, dayanıklılık, kalıcılık 3- ev, yaşanılan yer, barınak (Bu ad,<br />
çocukları ölmüş ailelerin yeni çocukları olduğunda yaşamda kalıp uzun yaşaması ve sağlıklı olması dileğini<br />
içeren adlardandır ve çok eskilere dayanan bir gelenekle bu gün de sürdürülmektedir.Durak, Dursun,<br />
Durmuş, Durdu, Yaşar, Tokta, Tok, Toka, Toktamış, Turan vb. adlar da hep aynı psikoloji ve geleneğin<br />
ürünüdür.<br />
DURAK: (Dura) Yaşam, hayat<br />
DURAN: (Turan) Durucu, kalıcı, yaşayan, canlı<br />
DURCU: Durucu, kalıcı canlı<br />
DURDU: 1- Duran, kalıcı, canlı, yaşayan 2- Yaşam, hayat<br />
DURGAÇ: Durak, durulan, yaşanılan yer<br />
DURGUN: 1- Durulmuş, süzülmüş, arınmış 2- Sakin, sükuna ermiş, kendi halinde<br />
DURMUŞ: 1- Duran, yaşayan, canlı 2- Yaşam, hayat<br />
DURSUN: Durması, yaşaması istenen<br />
DURU: 1- saf, sade, berrak 2- Duran, durgun<br />
DURUK: Duru, durucu<br />
DURUL: 1- Sükun bulmak, huzura kavuşmak 2- Günahsızlık, arınmışlık<br />
DURULCA: Masum, günahsız<br />
DURULMAZ: Afacan, yaramaz<br />
DURULMUŞ: Tatminkar, sakin<br />
DURUM: Yaşam, hayat, süreğenlik, duruş<br />
DUVA: (Düve)<br />
DUVAK: Örtül kapanmış, gelin başı<br />
DUVAN: (Doğan)<br />
DUYAN: Duyucu, hissedici<br />
DUYAR: Duyarlı, hisli, duygulu<br />
DUYARI: Duyarlılık, hislilik<br />
DUYGU: His, duyum<br />
DUYUŞ: Duyum, hissediş, duyarlılık<br />
DUYUŞAN: Duyan, hisseden<br />
DÜĞÜN: (Töğün, Toygün) Toy günü, yemekli eğlence<br />
DÜŞ: Rüya, aniden ortaya çıkış<br />
DÜŞELGE: Pay, hisse<br />
DÜŞERGE: Miras, pay<br />
DÜŞÜNGÜ: Düşünerek üzülme, kafaya takma, üzülme, teessür<br />
DÜVE:1- Genç inek, dananın büyüğü 2- Döven, dövüşçü
DÜVECĐ: Dövücü, dövüşçü<br />
DÜVEHAN: birl. Düve/Han<br />
DÜVEN: (Döven)<br />
DÜYECĐ: Dövüşçü, döğüşçü<br />
DÜZ: (Tüz) 1- Doğru, doğruluk, gerçek 2- Soy, kök, döl 3- Kural,kaide<br />
DÜZE: Düzen, uslup, tarz<br />
DÜZEN: Kural, kurallar bütünü<br />
DÜZGE: Süs, makyaj<br />
DÜZGÜN: 1- Düzülü, düzenli, muntazam 2- Gidişat, teamül<br />
E harfi ile başlayan isimler<br />
EBĐN:(Evin) Tane, öz<br />
EBĐNÇ: Refah, huzur<br />
EBĐRĐ: Erim, erdem, fazilet<br />
EBREK: Dayanıklı, sebatkar<br />
EBREN: 1- Evren, kainat 2- Felek, talih<br />
EBRET: Ayrılım, ihtilaf<br />
EBRÜK: Dayanıklı, sebatkar<br />
ECE: (Eçe)<br />
ECEVĐT: 1- Çalışkan ,, aktif 2- haşarı, yaramaz<br />
EÇE: 1- Dahi, çok akıllı, çok zeki 2- Saygıdeğer, görgülü hanım<br />
EÇĐNE: Doğru sözlü, sözüne güvenilir<br />
EDE: (Edi, Ata) Atalık, hatırı sayılan, sözü dinlenen kişi<br />
EDERKON: birl. Ede/Kon (Konmaktan can, ruh)<br />
EDGÜ: 1- Đyi, güzel, hoş 2- Adil, adaletli 3- Eğitmen, öğretmen<br />
EDGÜDĐ: 1- Eğitici, öğretici 2- Đyi, ala<br />
EDĐ: Eda, ata, saygıdeğer ulu kişi<br />
EDĐGE: 1- Đyi, iyi kalpli 2- öğretmen<br />
EDĐK: Kısa konçlu çizme<br />
EDĐL: (Đdil,etil, atil) iyilik, güzellik<br />
EDĐZ: 1- Kıymet, kıymetli 2- Yüksek, Yükselmiş<br />
EGE: (Eke,Öke)1- Dahi, çok akıllı 2- Egemen, sahip 3- Bakıcı, eğitici<br />
EGEMEN: 1- Hakim, sahip, kendinden başkasını dinlemeyen, buyrukçu 2- bilge kişi, dahi<br />
3- ağa, ağabey<br />
EGĐT: Göz değmesi ve nazara karşı göz kenarlarına sürülen bir ot<br />
EĞBER: Eğri, eğrilmiş<br />
EĞĐLMEZ: Gururlu, mağrur, dik başlı<br />
EĞĐN: Eğirilmiş<br />
EĞĐR: 1- Sarış, çeviriş, kuşatma 2- bükme, kıvırma<br />
EĞNEZ: Narin, zayıf, ince<br />
EĞREK: Sık, bol<br />
EĞRĐ: Eğik, bükük mec. Saygılı, alçak gönüllü<br />
EĞRĐM: Pınar, göze, küçük çağlayan<br />
EKE:1- Dahi, çok akıllı 2- Sahip, egemen 3- bakıcı, eğitici<br />
EKEÇ: Cana yakın ve çekici kız<br />
EKELĐK: Deha, kıymet<br />
EKĐM: 1- Ekin ekme eylemi 2- Yarım, ziraat<br />
EKĐN: 1- Mahsul, tarla ürünü 2- tarlaya ekilip olması beklenen her türlü bitki<br />
EKĐNCĐ: 1-Đkinci (erkek, ya da kız) 2- Rençber, çiftçi<br />
EKSÜK: Azlık, yokluk, yoksulluk<br />
EKŞĐ: Eksi,eksik, azlık, yokluk<br />
EL: 1- Đl, Ülke, Memleket 2- Đlgi, bağlantı 3- Barış, Sukunet 4- Kolun, bilekten aşağısı<br />
ELA: (Ala) Renkli alacalı<br />
ELBAN: (Đlban) Devletçi, devletine bağlı, sadık<br />
ELBĐR: birl. El/Bir mec. Elbirliği, işbirliği, imece<br />
ELCEK: 1- Ekin biçme aracı 2- Munis, sessiz<br />
ELÇĐK: Eldiven<br />
ELÇĐ: 1- Devletine bağlı, devletçi 2- Devleti adına aracılık eden, haberci, temsilci<br />
ELÇĐM: Demet, tutam<br />
ELÇĐN: 1- Demet, bağ, buket 2- Ekin biçerken kullanılan bir alet 3- Devlet görevlisi, devletine bağlı<br />
ELDEK: 1- basiret, kabiliyet, eylem gücü 2- Yedek, elde bulunan<br />
ELDEM: 1-Alışkın, yetişkin 2- Sevimli, cana yakın 3- evcil koyun<br />
ELDÜZ: birl. El/Düz Yurtsever
ELEZ: (Eliz)Arı,duru, temiz, munis, uyumlu<br />
Yakut destanlarında bekaret tanrıçası (Ulu Tuyun’un kızı)<br />
ELGAY: Yurtsever<br />
ELGĐN: 1- Konuk, öncelik verilen kişi 2- Gurbetçi, yurdundan uzak<br />
ELGÖRMÜŞ: Gezgin, seyyah<br />
ELGÜN: Halk, avam, halktan kişi<br />
ELĐBOL: Cömert, eli açık, sahi<br />
ELĐK: Usta, eli yatkın<br />
ELĐŞ: Usta, maharetli<br />
ELĐTAŞ: Cimri, eli sıkı<br />
ELĐTEZ: Becerikli<br />
ELKATMIŞ: birl. El/Katmış Ülke fethetmiş, algan<br />
ELKĐN: 1- konuk 2- Yolcu<br />
ELÖVER: Yurtsever<br />
ELTUTAR: birl. 1- El/Tutar mec. Yardımsever, hayırşinas 2- Fatih, Algan<br />
ELVEREN: Olgunlaşan, yeterlilik kazanan<br />
EMÇĐ: Doktor,eczacı<br />
EMEÇ: Amaç, gaye<br />
EMEK: 1- Gayret, cehd, zahmet 2- Güç, enerji<br />
EMEN: 1-Can, ruh, hayat 2- Ağaç dikmek için açılan çukur 3- meşe ağacı<br />
EMET: Sınır, mesafe<br />
EMGEK: Emek, zahmet, güçlük<br />
EMLEK: Duygulu, merhametli<br />
EMRE: (Đmre) Düşkün, aşık, hayallerle yaşayan<br />
EN: (Yen)1- Derinlik, genişlik 2- Av 3-Kıyı 4- Arka<br />
ENÇU: Sükun,huzur,ruh derinliği<br />
ENDEŞ: Eşit, müsavi<br />
ENEÇ: Meyil, meyilli<br />
ENĐK: (enük, enek)Genişçe, yayık<br />
ENGĐN: 1- Genişlik, derinlik, yayıklık 2- ufuk, ufuk çizgisi<br />
ENĐCUK: Hısım, kavim- kardeş<br />
ENĐŞ: (Enuş) 1- Đniş, yokuşun karşılığı mec. Rahata ve huzura erme 2- Uçlarda, ekstrem<br />
ENKĐŞ: Tecrübeli, deneyimli, olgun<br />
ER: 1- Olgun,olmuş, ergin, yetişkin erkek 2- Asker, çeri<br />
ERÇE: birl. Er/Çe...Erkeğe yakışır biçimde<br />
ERÇĐN: Ülkenin idari bölümlerinden her biri (Đl, ilçe, kasaba vb.)<br />
ERDEM: ( Ertem) Fazilet, bilgelik, yücelik, hünerlilik<br />
ERDEMÇĐ: Erdem sahibi<br />
ERDEMLÜ: Erdem sahibi<br />
ERDEN: Er parçası, erden olma<br />
ERDĐN: Ermiş, olgun<br />
EREK: Erişilmek istenen, ülkü, hedef<br />
EREKLĐ: (Ereğli) Ereği olan<br />
EREM: Müjde, iyi haber<br />
EREN: 1- Olgun, 2- Hür, bağımsız 3- Din ile bütünleşmiş<br />
ERENTÜZ: birl. Eren/Düz<br />
T...Tuva ve Çuvaş Türklerinde, “Terazi Yıldızı”<br />
EREZ: 1- Erişilen, mutlu olunan 2- Cesur, gözü kara, dayanıklı<br />
ERGEN: Olgun, deneyimli<br />
ERGENE: 1- Güçlülük, egemenlik 2- Maden dağı 3- Dağlar arasındaki geçit<br />
ERGENEKON: 1- Maden dağı 2- Dağlar arasındaki yurt<br />
ERGĐ: Eriş, olgunluk, deneyim<br />
ERGĐL: 1- Bilgili, deneyimli, yetişkin 2- Savaşçı, cengaver<br />
ERGĐN: 1- Ermiş, olgun, irfan sahibi 2- Savaşçı, cengaver<br />
ERGUN: 1- Yumuşak huylu kişi 2- Hızlı koşan at 3- Argun<br />
ERĐK: Ermiş, olgun, bilge, filozof, becerikli<br />
ERĐKEN: Ermiş, olgun, bilge<br />
ERĐM: 1- Müjde, iyi haber 2- Felsefe, derin bilgi 3- Vade, zaman<br />
ERĐNCĐK: Mahçup, utangaç<br />
ERĐNÇ: 1- Olacak, olması gereken, kaçınılmaz sonuç 2- Nimet, bolluk<br />
ERĐŞ: Gaye, erişilmesi istenen<br />
ERĐŞEK: Ülkü, gaye<br />
ERĐŞEN: Ulaşan, vasıl olan<br />
ERĐŞKĐN: Olgun, kamil, ermiş<br />
ERK: 1- Güç, kudret 2- Đktidar, erklik, hükümranlık 3- Bağımsızlık,egemenlik<br />
ERKE: 1- Egemen, güç 2- Đşve, naz, cilve 3- Çekicilik, çekiciliği kullanma istek ve yeteneği<br />
Türk mitolojisinde, Ülgen’in dokuz kızından biri ve namus tanrıçası
ERKELĐ: Egemen<br />
ERKEM: Nazlım, işvelim, edalım<br />
ERKĐ: 1- Güçlü, egemen, erke 2- Atik, çevik<br />
ERKĐN: 1- Bağımsız, otorite tanımaz 2- Başına bıuruk, kendi bildiğini okuyan 3- Sürekli, süreklilik<br />
ERKĐNDĐK: Erkinlik, bağımsızlık, hürriyet<br />
ERKLĐG: Egemen, kuvvetli, şevkatli<br />
ERKMEN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Bekar, evlenmemiş<br />
ERLĐK HAN: birl. Erlik/Han<br />
Şamanist gelenekte “Cezalandırma Tanrısı”<br />
ERMAN: 1- Erdemli, güç, mert 2- Kutsal, mukaddes<br />
ERMĐŞ: Olgun, müdrik<br />
ERNEK: Küçük parmak, serçe parmağı<br />
ERSE: Ermesi, olgunlaşması istenen<br />
ERSĐN: 1- Uzun ömürlülük dileği 2- Olgunluk, bilgelik dileği<br />
ERSÜ: Fazla, çok fazlalık<br />
ERTE: 1- Seher, şafak 2- Yarın, gelecek, sonraki, halef<br />
ERTEGĐ: Destan, lejant<br />
ERTEN: Tan, şafak<br />
ERTĐK: Meslek, sanat<br />
ERTĐM: Olgun, erişkin, bilge<br />
ERTĐN: 1- Mahsun, hüzünlü 2- Kendine yeten<br />
ERTĐNGÜ: 1- Olağanüstü, fevkalade 2- Efsane, mit<br />
ERZENE: Doruk, zirve, en üst<br />
ERZĐ: Veli, vasi, yönetici<br />
ERZĐK: 1- Asıl, ana, temel 2- Soylu ve yiğit<br />
ESBOL: birl. Es/Bol ...Çok zeki, çok akıllı (Usu-bol)<br />
ESE: 1- Mutluluk, sağlık 2- Yel, esinti<br />
ESELĐK: Selam, selamet<br />
ESEN: 1- Sağlık, selamet 2- Yel, yumuşak yel<br />
ESENLÜ: Esenli, sağlıklı<br />
ESER: Esinti, yel<br />
ESĐ: Yel, esinti<br />
ESĐM: Esinti<br />
ESĐN: 1- Esinti, yel 2- soluk, sağlık, nefes 3- Đlham<br />
ESĐNTĐ: Yel, hafif yel<br />
ESĐRGEN: 1- Arkadaş, dost, yaren 2- korunan, yakınlık duyulan<br />
ESĐRGENÇ: Nazlı, nazenin<br />
ESĐRKĐŞ: Merhamet, acıma duygusu<br />
ESKĐN: Yel, yel alan<br />
ESLEK: 1- Yumuşak başlı, uysal 2- Selam, selamet<br />
ESNEK: Uzayan, genişleyen, esen<br />
ESRĐGÜN: birl. Esri/Gün...fırtına<br />
ESRĐK: Mecnun, kendinden geçmiş<br />
ESRĐMĐŞ: Kendinden geçmiş<br />
ESTELĐK: Yadigar, hatıra<br />
ESTĐ: Yel, esinti<br />
EŞĐM: Çalışkan, becerikli<br />
EŞĐNGEN: 1- Çalışkan 2- Eşit, müsavi<br />
EŞĐTGEN: Đşitken, işiten, dikkatli<br />
EŞKĐN: 1- Hızlı, atik 2- Dayanıklı, metin 3- Rüzgarlı bölge, rüzgar alan bölge<br />
EŞLĐK: Dost, yaren, refik<br />
ETGÜ: 1- Đyi, iyilik 2- Etki, şiddet<br />
ETĐGE: Öğretmen, mürebbiye<br />
ETĐL: Đtil- idil<br />
ETĐNGÜ: Olağanüstü, fevkalade<br />
ETĐZ: Yüksek, ulu<br />
EVCĐL: Evine bağlı, evcimen<br />
EVCĐM: 1- Evcimen, evcil 2- Đşgüzar, hamarat<br />
EVCĐMEN: Evine bağlı<br />
EVCĐMĐK: Ekonomist, muktesit<br />
EVDEŞ: Hanım, erkeğin eşi<br />
EVGĐ: Đvedi, acele<br />
EVGĐN: 1- Aceleci, telaşlı 2- Evcil, evine bağlı<br />
EVĐN: Cevher, öz, nüve<br />
EVĐRGEN: 1- Tedbir, tedbirli 2- Dönüşüm, çevirim<br />
EVREN: 1- Kainat 2- Ejderha, canavar 3- Baht, talih<br />
EVRENSEL: Evreni kaplayan, evreni içine alan
EYGĐ: Đyi, salih, temiz<br />
EYGĐŞ: Đyi kişi, iyi insan<br />
EYGÜ: Đyi, iyice<br />
EYĐN: Vücut<br />
EYĐNÇ: Refah, mutluluk<br />
EYLEM: 1- Đş, iş görme, çalışma 2- Etkileyici davranış 3- Durdurma, önünü kesme<br />
EYLETMEZ: Amansız, aman vermez<br />
EYLETÜR: Đyilik sahibi, cömert<br />
EYLĐK: Đyilik, yardım, iane<br />
EYMEN : 1- Alçak gönüllü, mütevazı 2- Yardımsever, hayırşinas<br />
EYMÜR: (Eymir) Đyilik sahibi, hayırşinas<br />
EYTEMĐŞ: Güzel konuşan, tatlı dilli, hatip<br />
EYÜGE: Đyi,iyice<br />
EZDĐ: Ezen, ezici, baskıcı<br />
EZGĐ: 1- Đyi, iyilik, 2- Uyum, ahenk 3- Acı, üzüntü 4- Name, hoş sada<br />
EZGĐN: Ezik, ezilmiş, acı çekmiş, mahzun<br />
EZĐLGEN: Mazlum, zulüm görmüş<br />
EZĐM: 1- Belirti, iz 2- Zorunluluk, mecburiyet<br />
EZĐNÇ: 1- Belirti, iz 2- Ezginlik, mahzunluk<br />
G harfi ile başlayan isimler<br />
GALI:Kalın, Hediye, bağış, çehiz<br />
GALIN: Hediye, çehiz<br />
GAMAĞ: Bütünlük, bütün, tüm<br />
GARA: Kara<br />
GARACU: Sivil, resmi olmayan<br />
GARGILI: Kargılı, mızraklı<br />
GASPAK: Süslü, müzeyyen<br />
GAYIR: (Kayır) 1- Taraf, destek, kayırma 2- Lütuf, ihsan, hediye<br />
GAYURMUŞ: Kayırmış<br />
GAZAN: (Kazan) 1- Kazanma, kazanç, üstünlük 2- Kızgın, kızgınlı celallenmek<br />
GEÇE: Geçmiş, mazi, geçen<br />
GEÇEK: Geçit, köprü<br />
GEÇER: Geçeli, caiz<br />
GEÇGEL: Makbul, nafız<br />
GEÇGĐL: Geçerli, makbul<br />
GEÇGĐN: Geçmiş, kendinden geçmiş, feda etmiş<br />
GEÇĐM: 1- Yaşam, dirlik 2- Anlaşma, uyuşma 3- rısk, yiyecek, nafaka<br />
GEÇĐMLÜ: Munis, yumuşak huylu<br />
GEÇĐMLÜK: Geçinmek için gerekli olan<br />
GEDEK: 1- Görev, vazife 2- Oyuk, kırılıp, yıkılarak açılan yol<br />
GEDĐZ: Su birikintisi, gölet<br />
GEGEZ: Mümkün, uyumlu<br />
GEĞĐN: Set, şiddetli<br />
GELBERĐ: Ocaklardan,ateş çekmek için kullanılan ucu eğri demir çubuk<br />
GELDEÇ: Gelecek, ati, istikbal<br />
GELEK: (Gelik) halef, sonraki<br />
GELGEÇ: Geçici, kalıcı olmayan<br />
GELGEL: Çekim, cazibe<br />
GELDĐ: Gelecek, istikbal<br />
GELĐN: Gelen, dışarıdan içeriye gelen<br />
GELĐNCĐK: Kır çiçeği<br />
GELĐK: Halef, sonraki<br />
GELĐKLĐ: Halef<br />
GENCE: (Gençek, genç) Taze, yavru, genişleyen, gelişen<br />
GENEŞ: Müşavere, meşveret<br />
GENGŞĐ: Cengşi, mucize<br />
GENĐŞ: Yaygın, enli, engin<br />
GENSU: birl. Gen/Su Deniz, büyük göl<br />
GER: 1- Söz verme, ant içme, bağlama, anlaşma, birleşme 2- Vahşi hayvan yavrusu<br />
3- Dev, devasa<br />
GERAY: birl. Ger/Ay Uygun, münasip, layık<br />
GERAYHAN: birl. Geray/Han
Kırım hanlığının kurucusu ve ilk hanı. Daha sonra gelen hanlar bu adı, birer<br />
unvan olarak kullanmışlardır.<br />
GEREZ: Dilber<br />
GERGÖZ: 1- Zabit, zabıta 2- Geyik gözü<br />
GERĐM: 1- Yön, cihet 2- Hicap, utangaçlık<br />
GEYĐK: (Geyük) Yabani, vahşi, yabancıl<br />
GEZ: 1- Nişan, işaret 2- Giz, sır<br />
GEZGĐN: Seyyah<br />
GEZGĐNSU: birl. Gezgin/Su ...Irmak<br />
GEZLER: Nişancı, iyi atıcı<br />
GIYIN: Gamze, çukur<br />
GĐCĐK: Taze, hoş, sevimli<br />
GĐDĐK: Uç, kenar, sınır, limit<br />
GĐRAY: Uygun, layık<br />
GĐRGĐN: Girişken, müteşebbis, cana yakın<br />
GĐRĐK: Girişken, müteşebbis<br />
GĐRĐŞKEN: Girgin<br />
GILAV: Teşvik, destek<br />
GILIG: (Kılık) Huy, yaradılış, tabiat<br />
GIRGIÇ: Çalışkan, aktif, faal<br />
GĐRÇEK: 1- Gerçek, hakikat 2- Bağlı, sadakatli<br />
GĐRTĐNE: Đman, inanç<br />
GĐZ: Sır, Gizlilik<br />
GĐZEM: Sır, esrar<br />
GĐZLENÇ: Hazine, define<br />
GONÇA: Bahşiş, hediye<br />
GORAL: Kısmet, nasip<br />
GĐCĐK: Minyon, sevimli<br />
GÖCEK: Taze, hoş, güzel<br />
GÖÇELGE: Konup göçülen yer<br />
GÖÇER: Göçmen<br />
GÖÇMEN: Muhacır<br />
GÖÇÜNCÜ: (Göçküncü) Geçici, fani<br />
GÖĞEN: Gök rengi, maviye çalan, mavileşmiş<br />
GÖĞKUTLUĞ: birl. Gök/Kutlu<br />
GÖĞNÜK: 1- Yanmış, kavrulmuş 2- Mavi, maviye kaçan<br />
GÖK: 1- Tanrı, Tanrıdan..Tanrısal, kutsal 2- Mavi ,Gök rengi 3- Yer üstü, gökyüzü<br />
4- Ezel-ebet, başsızlık ve sonsuzluk 5- Güzellik, göz alıcılık, üstünlük<br />
GÖKBEN: 1- Tanrıdan gelen, gök parçası 2- Masmavi<br />
GÖKBÖRĐ: birl. Gök/Böri Tanrısal kurt..(Bozkurt)<br />
GÖKBÖRĐ: birl. Gök/Böri (..Bazı kaynaklarda “Bozkurt” olarak da geçer.)<br />
GÖKÇE: Güzel, zarif, çekici, gözalıcı<br />
GÖKÇEK: Gökçe, çekici, güzel<br />
GÖKÇEL: Mavimsi, maviye çalan<br />
GÖKÇELĐ: Güzel, Yakışıklı<br />
GÖKÇEN: Gökçe, güzel, alımlı, dilber<br />
GÖKÇĐL: 1- Gökten gelen, göksel 2- Mavi, maviye çalan<br />
GÖKÇĐN: Mavi<br />
GÖKLEN: Ulu, mübarek<br />
GÖKMEN: Tanrısal, Tanrıdan gelen<br />
GÖKTÜRK: birl. Gök/Türk Tanrıdan kut almış. Kutsanmış Türk...(Tanrısal Türk,<br />
Tanrı tarafından gökte yaratılıp, yeryüzüne yollanan Türk)<br />
GÖL: Göl, deniz mec. Ululuk, geniş gönüllülük<br />
GÖLEĞEZ: birl. Göl kenarında yetişen bir su çiçeği<br />
GÖLET: Küçük göl, gölcük, yapay göl<br />
GÖMEÇ: Kuyuda (Toprak fırında pişirilen ekmek)<br />
GÖMEK: Kömek, yardım, inayet<br />
GÖMÜÇ: Hazine, define, mücevher<br />
GÖNDEM: Đtaatkar, muti, sadık<br />
GÖNDER: Mızrak, direk<br />
GÖNE: Onur, iftihar<br />
GÖNEN: 1- Feyz 2- Onur, iftihar 3- Bolluk, bereket<br />
GÖNENÇ: Açık, talih, mutluluk, iftihar<br />
GÖNÜL: 1- Can, ruh, duygu merkezi 2- Kalb, vücudun kan pompası<br />
GÖNÜLDAŞ: Gönül birlikteliği, aynı inanç, duygu ve düşünceleri paylaşıp<br />
savunan bireylerin her biri<br />
GÖRCEĞĐZ: Ufuk çizgisi
GÖRÇEK: Ufuk, ufuk çizgisi<br />
GÖRÇÜM: Geçici, fani<br />
GÖREGEN: Görgülü, görüp geçirmiş, deneyimli<br />
GÖREK: Görüntü, peyzaj, manzara<br />
GÖREZ: Meltem, hafif yel<br />
GÖRGÜ: Terbiye, muaşeret<br />
GÖRGÜÇ: Dürbün<br />
GÖRGÜLÜ: Terbiyeli<br />
GÖRGÜN: Görgülü, deneyimli<br />
GÖRK: Đhtişam, olağanüstü güzellik ve çekicilik, ihtişam, debdebe<br />
GÖRKEM: Đhtişam, debdebe, heybet, olağanüstülük<br />
GÖRKEN: Hürmetli, Hürmete layık<br />
GÖRKLÜCE: Đhtişamlı, heybetli, yakışıklı, güzel<br />
GÖRKLÜĞ: Çok güzel, çekici, ihtişamlı<br />
GÖRÜMCÜK: Görülmesi, ilgilenilmesi gerekli olan<br />
GÖRÜK: Gözetleyici, casus<br />
GÖRÜN: Görüntü, Açıklık, netlik<br />
GÖRÜNDÜK: Aşikar, gizlisiz, saklısız<br />
GÖVEL: Gök rengini almış, göğe ermiş<br />
GÖVERĐ: Yeşermiş, gururlu<br />
GÖVEZ: Mağrur, gururlu<br />
GÖY: Taze, genç<br />
GÖYMEN: Yanık, yanık tenli<br />
GÖYNÜK: Yanık, kavrulmuş<br />
GÖZ KAMAN: birl. Göz/Kaman Gözde, seçkin, göz kamaştırıcı<br />
GÖZAL: Göz alıcı, farklı, seçkin, el üstünde<br />
GÖZBAY: birl. Göz/Bay Sihirbaz<br />
GÖZBAYCI: Sihirbaz, illüzyonist<br />
GÖZDE: Beğenilen, göze girmiş, el üstünde tutulan, emsallerinden daha üstte bulunan<br />
GÖZE: (Gözek, Köze) Kaynak suyu, menbaa<br />
GÖZEBE: Tahmin, beklenti<br />
GÖZEGER: Çekici, cazibeli<br />
GÖZEGÜ: Gözde, çekici<br />
GÖZEĞEN: Ufuk, ufuk çizgisi<br />
GÖZEĞĐR: birl. Göz/Eğir Çekici, cazip, göze hoş gelen<br />
GÖZEK: Göze<br />
GÖZEN: Cazibeli, çekici, göze hoş gelen<br />
GÖZERĐ: Dürbün<br />
GÖZGEÇ: Ayna<br />
GÖZGÖR: Ayna<br />
GÖZGÜ: Ayna<br />
GUNA: Kına<br />
GONCUK: (Göncük) Kısa gün, kış günü<br />
GUR: (Gür,Kür) 1- Şiddet, kızgınlık, öfke 2- Ateş, ateşlilik<br />
GURSAÇTI: birl. Gur/Saçtı (Kızgın, celalli, hiddet ve öfke saçan)<br />
GUVA: Geyik<br />
GUYUK: Canavar, ejderha, vahşi ve yırtıcı hayvan<br />
GUYULDAR: Uyumlu, ahenkli, geçimli<br />
GUZ: 1- Güzel, çekici, yakışıklı 2- Oğuz<br />
GÜCENĐR: Alıngan, mahçup<br />
GÜCENMĐŞ: Alıngan<br />
GÜÇ: (Güçü, küç, küçlük) Enerji, kuvvet<br />
GÜÇEYÜ: Çok güçlü, yenilmez<br />
GÜÇLÜK: Güç, zorluk, meşakkat<br />
GÜDEK: Güdülenme, motivasyon<br />
GÜDER: Murat, emel, beklenti<br />
GÜDÜL: 1- Saç üzerinde pişirilmiş mısır ekmeği 2- Kısa, kalın 3- Gözü pek<br />
GÜDÜR: Hayal, kurgu<br />
GÜLEÇ: Güler yüzlü, mütebessim<br />
GÜLEGEN: Güler yüzlü, mütebessim<br />
GÜLEK: 1- Handan, mütebessim 2- Gölcük, küçük göl<br />
GÜLEN: Mutlu, mütebessim<br />
GÜLER: Mütebessim, güler yüzlü mec. Talihi açık<br />
GÜLESĐN: Mutlu, sıkıntısız, tasasız olma dileği<br />
GÜLGÜN: Gülen, mütebessim<br />
GÜLSÜN: Mutlu, sıkıntısız olma dileği<br />
GÜLÜK: Gülen, mütebessim
GÜLÜMSER: Mütebessim, sevimli<br />
GÜMÜL: Demet, buket, deste<br />
GÜMÜŞ: Gümüş madeni<br />
GÜN: Güneş, gündüz, afitap<br />
GÜNANA: birl. Gün/Ana<br />
Sogay Türklerinde eski dönem, güneş tanrıçası<br />
GÜNÇE: Güneşlik, şemsiye<br />
GÜNÇEK: Güneşlik<br />
GÜNÇÜ: 1- Güneşe benzeyen, güneş gibi 2- Güneşi seven<br />
GÜNDAŞ: Gün/Daş ..Aynı güneşi paylaşan, gün ortağı<br />
GÜNDEM: Ağır başlı, mülayim<br />
GÜNDEN: El üstünde tutulan, revaçta..<br />
GÜNDER: birl. Gün/Der (..Derlemekten..)<br />
GÜNDÖNDÜ: birl. Gün/Döndü bir çiçek türü<br />
GÜNDÜ: Gündüz, gün ortası<br />
GÜNDÜZ: Gün içi, gün ortası, güneşli gün<br />
GÜNEŞ: Güneş<br />
GÜNEY: (Küney) Güneşe bakan, güneş gören<br />
GÜNGEN: Takvim, vakit<br />
GÜNGÖR: birl. Gün/Gör “mec. Bahtı açık olsun, mutlu olsun”<br />
GÜNGÖRMÜŞ: birl. Gün/Görmüş “mec. Deneyimli, dolu yaşamış<br />
GÜNLÜK: Güneşlik, şemsiye<br />
GÜNTÜLÜ: birl. Gün/Tülü (...Gündüz düşü)<br />
GÜNÜÇ: Nafaka, günlük<br />
GÜNYELĐ: birl. Gün/Yeli ..doğudan gelen yel, doğu rüzgarı<br />
GÜR: (Kür) 1- Sağlam, sıkı 2- Sık, yoğun 3- Yiğit, korkusuz<br />
GÜRBOĞA: (Kürboğa) birl. Gür/Boğa<br />
Türkistan’ın Araplarca işgal edildiği dönemlerde, özellikle o sıralarda<br />
Genel vali olan, “ Đbni-kuteybe” adlı çapulcuya karşı, kahramanca direnen ve her<br />
defasında<br />
Yeni direnişler örgütleyerek, Türkleri işgallere karşı uyanık ve diri tutmaya çalışan bir Türk beyi<br />
GÜRBÜZ: Sağlıklı, kuvvetli, dayanıklı<br />
GÜRE: Güç, enerji<br />
GÜRELĐ: 1- Enerjik, çalışkan 2- Haz, doyum<br />
GÜRGEN: Bir ağaç türü<br />
GÜRÜZ: (Gürz) Topuz<br />
GÜVEN: Đtimat<br />
GÜVENÇ: Güvence, garanti<br />
GÜYÜK: Canavar, vahşi hayvan<br />
GÜZ: Sonbahar<br />
GÜZEL: (Gözel) Yakşı, alımlı, çekici, göze hoş gelen<br />
GÜZEY: 1- Taze, körpe, yeni 2-Destek, fırsat 3- Sonbahar 4- Kuzey yönü<br />
GÜZĐN: (Güzün) Güz vakti, güz vaktinde doğan<br />
GÜZLEK: Güz döneminde kalınan yer<br />
H (K Türkçe'de H harfi yoktur) harfi ile başlayan isimler<br />
Türkçe'de h harfi yoktur. Ancak zamanla "K" harfi ile başlıyan bazı kelimeler H harfi ile başlamıştır.<br />
HAN:1- Devlet başkanı 2- Kağana bağlı, özerk devlet başkanı 3- beylik başkanı, yönetici<br />
HANIM: 1- Han’ın dişisi 2- Soylu kadın 3- Han’ın evdeşi (Hatun) 4- Türk töresinde, kadınlara<br />
olan saygıyı ifade eden genel bir sıfat<br />
HANLI: Yurttaş, Bir Han’a bağlı kişi, Bağımsız bir devletin mensubu<br />
HATUN: (Katun) 1- Kağan’ın evdeşi, kraliçe 2- Saygı duyulan, görgülü hanım<br />
Türkçe’deki, kadın sözcüğü buradan gelir.<br />
HOMAR: (Humar) Yakışıklı, çekici, güzel, süslü, fiyakalı<br />
HUN: (Kul) Koyun, koyunlu<br />
HUŞ: Bir çam ağacı türü
I harfi ile başlayan isimler<br />
IDAÇU: Muhafız, koruma<br />
IDUĞ: (Iduk) Kutsal, tanrısal<br />
IĞAÇ: 1- Ağaç, ağaçlıklı bölge 2- Fersah<br />
IĞAR: Kıymetli, ağır<br />
IĞDIR: 1- Đyi, hoş, hoşluk 2- Yetkin, ehil<br />
IĞIRCIK: Fecir<br />
ILAÇIN: Laçin, şahin kuşu<br />
ILANKU: 1- Kıvrak, atletik 2- Ulu, Ululanmış, yüce<br />
ILDIR: 1- Ürküt, ürkütücü 2- Berk, sert<br />
ILDIRIM: Yıldırım, berk<br />
ILDUZ: Yıldız, necm<br />
ILGAR: 1- Gayret, cehd 2- Atın, dört nala gitmesi hali<br />
ILGAT: Kapalı, müphem, belirsiz<br />
ILGIM: Serap<br />
ILGIN: Hoş kokulu bir bitki<br />
ILGIT: Ilık, tatlı, sakince, yumuşakça<br />
ILICA: 1- Ilımlı, ılık, ılıkça 2- Yunak, hamam<br />
ILIK: Soğukla sıcak arası<br />
ILIMAN: 1- Ilık, ılık hava 2- Uyumlu, sakin, mutedil<br />
ILKI: 1- At yavrusu 2- At sürüsü<br />
ILKICI: At çobanı<br />
IMIRGI: Taze, körpe<br />
IMRAĞ: (Imrak, Đmre, Emre) Aşık, şayeste, geçkin<br />
INAÇ: Yar, canan<br />
INAK: 1- Han ve Kağanlara yakın olan kişi “Hasbey” 2- Gamsız 3- Canan, yar<br />
IRAZ: (Irıs, uraz) 1- Baht, talih, mutluluk 2- Cesaret, gözü pek olma<br />
IRGA: Talihli, şans, şanslı<br />
IRIM: 1- Büyü, efsun 2- Đçinden su akan toprak, arazi<br />
IRLAYU: Irlayan, yırlayan, akarak uzaklaşan, ırmak<br />
IRMAK: Akarsu<br />
ISIK: (Issıg-Issık) Isı, sıcaklık, hararet<br />
ISIYEL: birl. Isı/Yel...meltem<br />
ISRIK: Okşayıcı, sarıcı, ısıtıcı<br />
ISSIK: Isık, ısı<br />
ISSIZ: Soğuk, tenha, cansız, kimsesiz<br />
ISTIK: Sıcak, ılıman<br />
IŞBARA: 1- Çalışkan, hamarat 2- birl. Isı/Bora<br />
IŞIK: Aydınlık, nur<br />
IŞIL: Yarul, nur, ziya, ışık parıltısı<br />
IŞILTI: Işık parçası<br />
IŞIN: Güneş parıltısı, ışık parıltısı, yansısı<br />
IYIŞ: Armağan, hediye, ihsan<br />
i harfi ile başlayan isimler<br />
ĐBAR: Parfüm, koku, misk<br />
ĐÇ: 1- Öz, görünmeyen yan, bir nesnenin öz yapısı 2- Đçerde kalan kısım, iç kısım<br />
ĐÇBUYRUK: birl. Đç/Buyruk<br />
Saraylardaki iç hizmetle görevli kişi<br />
ĐÇEN: (Đçin) Đçli, duygusal<br />
ĐÇER: Đçeride, kapalı, mahfuz<br />
ĐÇERGE: (Đçergu) Đçten, samimi<br />
ĐÇGE: Đçeri, içerde, dahili<br />
ĐÇGELĐK: birl. Đç/Gelik ..Đçten gelen, doğal davranış, samimiyet<br />
ĐÇGER: Đçe alan, içe bağlayan, tabi kılan<br />
ĐÇGĐN: Đçli, içten, samimi<br />
ĐÇĐGEN: 1- Đç geçiren, içli 2- Sabırsız, aceleci<br />
ĐÇĐK: 1- Đçli, duygulu 2- Đçerde, dahilde, devlete tabi
ĐÇĐM: 1- Duygu, hassasiyet 2- Yudum, yudumluk<br />
ĐÇĐNGĐR: Đçli, hassas<br />
ĐÇĐT: Đçilecek nitelikte, içimi güzel<br />
ĐÇKUR: Savaş meydanı<br />
ĐÇLEK: Đçli, narin, hassas<br />
ĐÇLĐ(K): Duygulu, hassas<br />
ĐÇTEN: Samimi,açık, dürüst<br />
ĐÇTENLÜK: Samimiyet<br />
ĐDE: (Ede, Đdi) Ululuk, nüfuz, kudret<br />
ĐDEGE: Ulu, nüfuz sahibi, edici, yapıcı<br />
ĐDEGER: Eder, yapar<br />
ĐDEKLĐ: Yapıcı, edici, güçlü<br />
ĐDER: 1- Đzci, takipçi 2- Yapan, yapıcı, edici<br />
ĐDGÜ: 1- Đyi, güzel 2- Tanrısal, mübarek<br />
ĐDĐ: (Đdik) 1- Tanrı, rab, sahip, efendi 2- Tanrısal, Tanrıdan gelen, mübarek, kutlu<br />
ĐDĐKUT: birl. Đdi/Kut...Kut sahibi, Tanrıdan gelen, Tanrıya yakın, Tanrıya benzer, Tanrı tarafından<br />
görevlendirilmiş vb. anlamları içeren ve Uygur kağanlarının büyük çoğunluğunun kullandığı bir unvan<br />
ĐDUK: Đdi, Tanrısal, mübarek<br />
ĐGAN: Yıkan, yıkıcı, deviren<br />
ĐGĐT: 1- Yiğit 2- Bakıcı, eğitici<br />
ĐĞDĐ: (Đğdir) Yetkin, ehil, iyice<br />
ĐĞREK: Saf, temiz, duru, arı<br />
ĐĞSEN: Kayıtsız, ilgisiz<br />
ĐĞSĐZ: Salim, selametli<br />
ĐKĐNÇ: Đkinci<br />
ĐKĐZER: Đkizlerden her biri, benzer<br />
ĐKŞĐT: Yürekli, bagatur<br />
ĐL: 1- Doğuş, oluş, oluşum 2- Bitişme, bütünleşme, doku 3- Devlet 4- Yurt, yer, konak, memleket,diyar<br />
5- Halk, ahali, insan topluluğu 6- Barış, sulh<br />
ĐLAÇAN: birl. Đl/Açan ..Đl almış, fatih, algan<br />
ĐLAÇĐN: Laçin, şahin<br />
ĐLBAY: birl. Đl/Bay .. Vali, bakan, beylerbeyi<br />
ĐLBEY: birl. Đl/Bey<br />
Otmanlılar döneminde asker toplayıp, onların eğitim ve lojistiğini sağlayan kişilere<br />
verilen bir unvan<br />
ĐLBĐ: Büyü, sihir<br />
ĐLBĐLGE: birl. Đl/Bilge ( Devlet yönetiminde bulunmuş ve devlet tecrübesi olan)<br />
ĐLBĐLĐG: 1- Devlet bilgisi ve deneyimi 2- Devlet arşivi<br />
ĐLBĐLMĐŞ: birl. Đl/Bilmiş Yurtsever, yurduna bağlı<br />
ĐLÇĐ: Devlete hizmet eden, devletin hizmetinde olan<br />
ĐLÇĐN: Devlet görevlisi, devlete iş gören<br />
ĐLDAŞ: Yurttaş, hemşehri<br />
ĐLDEM: Pişman, nadim<br />
ĐLER: Oluşum, bitişim<br />
ĐLEY: Civar, etraf<br />
ĐLGEN: Kanıt, delil, ispat<br />
ĐLGERÜ: 1- Đleri, ileride 2- Doğu, doğudan 3- Bolluk, refah<br />
ĐLGEZDĐ: birl. Đl/Gezdi, Gezgin, seyyah<br />
ĐLGEZER: birl. Đl/Gezer, Gezgin<br />
ĐLGĐ: Bağlantı, bitişim, alaka, özen<br />
ĐLGĐK: Barışsever, barışçı<br />
ĐLGĐNÇ: Đlgi çeken, ilgi duyulan,enteresan, sıra dışı<br />
ĐLGĐR: Barışçı, barışsever<br />
ĐLGÖRMÜŞ: birl. Đl/Görmüş, Gezgin<br />
ĐLGÜ: Amaç, hedef<br />
ĐLGÜY: Nazlı, nazenin<br />
ĐLHAN: birl. Đl/Han...Bölge Hanı, Kağanlığa bağlı özerk han<br />
ĐLĐDĐ: Yarar, fayda<br />
ĐLĐG(ğ): 1- Ünlü, tanınmış, meşhur 2- Đlk, birinci, başlangıç, ortaya çıkış<br />
ĐLĐK: Đlk, birinci, önce<br />
ĐLĐNGĐ: Devletine bağlı, devletinin hizmetçisi<br />
ĐLĐŞ: Bitişik, yakın<br />
ĐLK: Başlangıç, doğuş, çıkış, öncelik<br />
ĐLKE: (Ülke) Kurucu, yapıştırıcı, oluşturucu..(Günümüz Türkçe’sinde,”prensip, düstur” anlamında)<br />
ĐLKĐ: ilk, ilkin, birinci<br />
ĐLKĐN: Birinci, öncelikli<br />
ĐLKUŞ: birl. Đl/Kuş Kartal türü bir avcı kuş
ĐLLĐ: Bağımsız, özgür, devleti olan<br />
ĐLMEN: Devletç devletine sadık<br />
ĐLSĐRET: birl. Đl/Siret ..Düşmanın devletini yıkıp, esir eden, devletsiz bırakan<br />
ĐLTEMĐŞ: birl. Đl/Demiş ..Yurtsever<br />
ĐLTER: Yurt koruyucusu, yurduna sahip çıkan, yurtsever, yurdunu toparlayan<br />
ĐLTERĐM: birl. Đl/Terim<br />
ĐLTERĐŞ: birl. Đl/Teriş, Yurdunu ve budunu derleyip, toparlayan, bir aya getiren ve yücelten<br />
ĐLTÖRE: birl. Đl/Töre, ..Devlet geleneği<br />
ĐLTUTMUŞ: birl. Đl/Tutmuş, Algan, fatih<br />
ĐLUN: 1- Ulu,yüce 2- Soylu 3- Genç, cıvan<br />
ĐLYIĞDI: birl. Đl/Yığdı, Algan, fatih<br />
ĐME: Em, çare, derman<br />
ĐMEÇE: Birliktelik, emek ortaklığı<br />
ĐMEN: 1- Emen, can, ruh 2- Kayın ağacı<br />
ĐMER: Hayırsever, iyilik sahibi<br />
ĐMGE: 1- Đyi, yararlı 2- Đz, belirti 3- Tasavvur, zihinsel sembol<br />
ĐMĐŞÇĐ TUNGATAR: birl. Đmişçi/Tunga/Tar..Kaplanlarla dövüşen cesur kişi<br />
ĐMRAG (imrağ-Đmrak): Aşık, derviş, dost<br />
ĐMRE (Emre-Đmrağ): 1- Ağabey,ağa 2- Beylerbeyi 3- Aşık, derviş, dost<br />
ĐMREN: Đmrenmekten...imrenilen, iç geçirten<br />
ĐNAK: 1- Kardeş, kardeş çocuğu 2- Han ve beylerin en güvenilir adamı ve yardımcısı<br />
ĐNAL: 1- Soylu, Kağan yada Hanların ana tarafından akraba 2- Anası Kağan yada Han soyundan olup<br />
babası kara budundan, halktan olan kişi 3- Avrupa’daki, kont, baron vb. unvanların Türkçe’deki karşılığı<br />
4- Emin ve güvenilir kişi<br />
ĐNALÇIK: Küçük Đnal<br />
T...1- Uygur kağanlığı dönemi bey ve komutanlarından 2- Haverezmler devleti bey ve<br />
ĐNAN: Đman, inanç 2- Kural, akide 3- Emniyet, güvenlik<br />
ĐNANGU: Đnanılan, güvenilen, mutemet<br />
ĐNANIR: Đmanlı, inançlı<br />
ĐNCE: Hafif, yeğni, nazik<br />
ĐNCESEN: Huzur ve güvenlik, sükunet<br />
ĐNCĐ: (Yinçi, yinçgü) 1- işve, naz,eda 2- Sessizlik, ıssızlık 3- Đstiridye türü deniz<br />
kabuklusundan çıkan tane, takı<br />
ĐNÇGÜ: Đnce, narin<br />
ĐNER: Đnmek...den mec. Alçak gönüllü, mütevazı<br />
ĐNERBAŞ: birl. Đner/Baş mec. Alçak gönüllü<br />
ĐNĐ: Kardeş, karındaş,kayın birader<br />
ĐNĐSĐ: Küçük erkek kardeşi<br />
ĐPAR: Parfüm, misk<br />
ĐPEK: (Yipek) Đpek böceğinin ipeği (Đp...kökünden)<br />
ĐRÇĐ: 1- Yırcı, halk ozanı 2- Đr.ik, iricik 3- Yirçi, yerci, toprak sahibi<br />
ĐRÇĐK: 1- Đricik 2- Er, küçük er<br />
ĐREN: 1- Sert, katı2- Araç, vasıta 3- Ürek, yürek<br />
ĐRENÇĐN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Güçlü, dayanıklı<br />
ĐRGE: 1- Yırlama, söyleme, okuma 2- Ergin, olgun<br />
ĐRGĐN: (Đrge) Uygurlar ve Karluklar dönemi memuriyet unvanlarından<br />
ĐRĐK: Sert, katı, iri<br />
ĐRĐM: Müjde, iyi haber<br />
ĐRĐS: 1- Kurtuluş, hürriyet 2- Iras, ıraz<br />
Türk mitolojisindeki tanrıça adlarından “kötü ruhları kovup, tamuya gönderen tanrıça”<br />
ĐRKĐL: 1- Ululuk, heybet, cesaret 2- Aksakal,kam, baksı<br />
ĐRKĐN: Olgun, bilge, ulu<br />
ĐRKĐT: Ürküt, ürkütücü, heybetli<br />
ĐRKLĐ: 1- Güçlü, muktedir 2- Yüksek dereceli memur<br />
ĐRNEK: (Emek) Serçe parmak<br />
ĐRŞĐ: Peri, peri kızı<br />
ĐRTEGÜN: birl. Erte/Gün Sabah<br />
ĐRTEM: 1- Erdem, fazilet 2- Marifet, hüner<br />
ĐRTĐŞ: Hüner, hünerlilik<br />
ĐRTÜK: Değer, kıymet<br />
ĐSEN: 1- Esen, yel, rüzgar 2- Doğa, tabiat 3- Açık, net, sahih<br />
ĐSTEK: Đsteyiş, arzu<br />
ĐSTEM: Đrade, dileme erki<br />
ĐSTEMĐ: Đstem, irade, dileme ve buyurma erki<br />
ĐŞBARA: (iş, devinme, davranma) Bara /Var, varlık) birl. Đş/Bara<br />
ĐŞÇEN: Đşgüzar, hamarat<br />
ĐŞGÜN: (Đçgün) Kızıl yapraklı bir yayla çiçeği
ĐŞĐM: (Đçim) Đçtenlik, samimiyet<br />
ĐŞĐTGEN: Đşitici, dinleyici,öğüt dinleyen<br />
ĐŞLEK: 1- Đdmanlı, eğitimli 2- Đşgüzar, çalışkan<br />
ĐTBARAK: birl. Đt/Barak (Barık, baraka)<br />
Türk mitolojisinde adı geçen köpek<br />
ĐTGÜÇĐ: Đteleyen, itici, yapıcı, destekçi<br />
ĐTĐK: Yetik, yetkin, uzman<br />
ĐTĐMGEN: Đteleyen, itici, destekçi<br />
ĐTMAÇ: Alet, edevat, takım<br />
ĐTMĐŞ: (Etmiş) Yapıcı, uzman, uzmanlaşmış<br />
ĐVECEN: Aceleci, telaşlı<br />
ĐVGĐN: (Evgin) Ateşli, sabırsız, telaşlı<br />
ĐYBA: Utangaç<br />
ĐYE: Güç, kudret, erklik, sahip olma<br />
ĐYEUZA: birl. Đye/Uza, Güçlü, egemen ve uzman<br />
ĐYĐ: Đyi, yararlı ve uğurlu<br />
ĐYĐK: 1- Đyi, uğurlu 2- Heves<br />
ĐYĐM: 1- Güzellik,hüsn-i niyet 2- Dost, canan, yaren<br />
ĐYĐMSER: Olayları iyi gözle gören ve yorumlayan<br />
ĐYNEM: Dost, ahbap, yaren, canan<br />
ĐZ: Basma, ezme, sıkıştırma, kesmek, yarmak...bildiren kökten; yarık, yara, kalıntı, belirti<br />
ĐZGĐ: (ĐZGÜ) 1- Đyi,kutlu 2- Akıllı, zeki 3- Adil, adaletli<br />
K harfi ile başlayan isimler<br />
KAAN:(Kagan) Kagan sözcüğünün Moğol ağzındaki söylenişi<br />
KABA: Büyük, iri, şişkin<br />
KABAK: 1- Kapalı, kabuklu 2- Kabarık<br />
KABAL: Kapalı, zindan, mahpus<br />
KABAMIŞ: Kapalı, güçlü, mahfuz<br />
KABAN: 1- Kapan, kapıcı 2- Kabarık, asi, isyankar 3- Dik yokuş<br />
KABAR: 1- Kabarık, asi, kabadayı 2- Kapan<br />
KABARTU: Şişik, kabarık, kabarcık<br />
KABIŞ: Kavuş, kavuşma, birleşme, toplanma<br />
KACIR: Kaçır, kaçırıcı, korkutucu, ürkütücü<br />
KAÇ: (Kaçı, kaş) Kaçan, koşan<br />
KAÇAĞLI: Kaçaklı, kaçıcı, koşucu<br />
KAÇAN: 1- koşan, kaçan 2- Vakit, saat, vade<br />
KAÇGAR: (Koçgar,kaşgar) 1- Koç gibi, koç yiğit 2- koç başı<br />
KAÇIR: Kaçıran, kaçırtıcı<br />
KAÇIRA: (Kaçır) 1- Kaçıran, ürküten 2- Çalışkan, aktif<br />
KAÇMAS: 1- Kaçmaz, ürkmez, korkmaz 2- Evcil, munis<br />
KAÇUT: 1- Savaş, dövüş 2- Kısa mızrak, kargı<br />
KADAGAN: Buyruk, ser, emir, komut<br />
KADAK: (Katak,Katık) 1- Katı, sert 2- Mıh, çivi 3- Armağan, hediye<br />
KADAŞ: Arkadaş, yaren, yakın<br />
KADIR: (Katır) mec. Güçlü, dayanıklı, metin, inatçı<br />
KADIRCA: Katır gibi<br />
KAGI : (KAKI) Öfke, şiddet<br />
KAĞAN: Đmparator, hanların hanı<br />
KAĞANLI(G) : Đmparatorluk, imparatorluğa mensup olma<br />
KAĞBA: Koruyucu, muhafız<br />
KAKIĞAN: Öfkeli, gözü kara<br />
KAKINÇ: 1- Kılıç ve kargı hamlesi 2- Đhtar, ikaz 3- Hiddet, öfke<br />
KAKIZ: Gözü pek, hiddetli<br />
KAKŞA: Seri, aceleci, hızlı<br />
KAKUMAKLU: Gazaplı,şiddetli<br />
KAL: Ulu, saygıdeğer, hatırı sayılır<br />
KALABA: 1- Ulu, saygıdeğer 2- Sayıca çok, kalabalık, bolluk<br />
KALAKLI: Ulu, yüksekte<br />
KALANÇA: Bakiye, arta kalan, artık<br />
KALÇAV: Şakacı, nüktedan<br />
KALDUN: Kalan, artan, bakiye
KALGAN: (Kalkan) Ok, kargı, kılıç gibi savaş aletlerine karşı koruma sağlayan siperlik<br />
KALGAY: Veliaht, şehzade<br />
KALIN: 1- Sert, dayanıklı 2- Mal, servet, varlık 3- Çeyiz 4- Yararlılık, fayda<br />
KALINGU: (Kalın) Kalıng, güçlü, dayanıklı<br />
KALISIZ: Şüphesiz, kararlı<br />
KALMUK: Güç gösterisi, güçlülük, kabadayılık<br />
KAM: Şamanist gelenekte, ulu kişi (Hekimlik, filozofluk, büyücülük, duacılık dahil olmak üzere, oba ya da<br />
oymakların, her türlü sorunuyla ilgilenen kişi)<br />
KAMALAG: Sedir ağacı<br />
KAMAN: 1- Kuman, kumanlı 2- Gözü kara, cesur, aman vermeyen<br />
KAMAŞIG: Melez, karışmış<br />
KAMAZ: Sarsıcı, sallayıcı,ürkütücü<br />
KAMÇI: Kırbaç<br />
KAMDU: Para yerine geçen eşya, emanet<br />
KAMŞAT: Şaşırtıcı, ürkütücü<br />
KAMU(Ğ): 1- Bütün, tam, hep 2- Halk, ahali 3- Destek, dayanışma<br />
KAN: 1- Soy, sop, kaynak, can, canlılık, soyluluk 2- Damarlardaki sıvı 3- Kağan, han<br />
KANAT: 1- Tüy, telek 2- Taraf, yön, cenah<br />
KANCI: 1- Kan güden soylu 2- Kanıcı, kanmış, inanıcı<br />
KANDI: Đnançlı, kanık<br />
KANDUK: (Kanduk) Kandı, kanık<br />
KANDUKYURT: birl. Kanduk/Yurt Gurbet<br />
KANG: (Kang, kan) Kan, soy, ata<br />
KANGSIK: 1- Kardeş gibi..kardeş yakınlığında 2- Üvey kardeş<br />
KAYNAK: (Kanak) mec. Soylu<br />
KANIĞ: 1- Kanmış, kanık 2- Sevinç, neşe<br />
KANIK: 1- Kanma, inanma, kabul, ermek 2- Sevinç, neşe<br />
KANIŞ: Kandırış, cilve, işve<br />
KANITGAN: Şevk veren, kan kaynatan<br />
KANK: 1- Kan, soy 2- Ata, baba<br />
KANKLI: Soylu, soyu sopu belli, kanlı<br />
KANLI: Soylu<br />
KANTIK: 1- Kandırıcı, işveli 2- Uzakta, gurbette olan<br />
KANYUMAZ: birl. Kan/Yumaz (Yumak, yıkamak...dan)<br />
KAPALAN: Kaplan<br />
KAPAR: 1- Akıl, can, ruh 2- Kalkan, zırh 3- Kapan, tuzak<br />
KAPGAN: 1- Kanlı, soylu 2- Kalkan, zırh 3- Algan, fatih 4- Kaplan 5- Kapan, tuzak<br />
KAPGIŞAY: Saf, sade, halis<br />
KAPKIR: Hassas, imtizaçlı<br />
KAPLAN: Kapan, kedigillerden bir yırtıcı hayvan<br />
KAPURTU: Kabartı, kabarık, kabadayı<br />
KAR: Kar tanesi<br />
KARA: Siyah renk, ak’ın karşıtı Ancak...Bu sözcükte de Türkçe ad ve sıfatlar arasında özel bir yere<br />
sahiptir. Çünkü birçok mecaz anlamı içinde barındırması ilgi çekicidir. Birçok birleşik adın, başında ya da<br />
sonunda kullanılabildiğinden, çeşitli anlam değişiklikleri de ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden, içerdiği<br />
tüm anlamları açıklamakta yarar vardır. Bu durum,ayrıca Türklerin, sosyal yaşamlarında, renklere ne<br />
derece önem verip, ne derece zengin anlamlarla bezediğinin de önemli ipuçlarını verecektir. Örneğin:<br />
Ak:Temizlik, güzellik, soyluluk, merkez. Gök(mavi): Kutsallık, özgürlük, Kızıl(kırmızı): Dikkat,<br />
özen,tedbir, değişiklik, devrim, şiddet. Yeşil: Doğum, tazelik, huzur, sükun anlamlarını içinde<br />
barındırmaktadır. Renklerle yönler de anlatılabilir. Ak: güney, Kızıl: Doğu, Sarı: Batı, Kara: Kuzey<br />
yönlerini anlatır. Kara’nın öteki anlamlarına gelince:<br />
1- Güç, şiddet<br />
2- Olağanüstülük, harikuladelik<br />
3- Ululuk, büyüklük, ulaşılmazlık<br />
4- Cesaret, atılganlık, yiğitlik<br />
5- Yas, keder, üzüntü, ölüm<br />
6- Fakirlik, sıradanlık, (soylu olmamak)<br />
7- Kötülük, bela, uğursuzluk<br />
8- Esmer ten, yanık ten<br />
9- Aşırı soğuk, kış<br />
KARAALMAZ: birl. Kara/Almaz..Namuslu<br />
KARABAŞ: birl. Kara/Baş 1- Evlatlık 2- Kul, köle<br />
KARABATAK: birl. Kara/Batak...Bir deniz kuşu<br />
KARACA: 1- Karaya çalan, esmer 2- Gözü kara, cesur, şiddetli 3- Bir ceylan türü<br />
4- Halktan soylu olmayan<br />
KARACIK: 1- Esmer, kar tenli 2- Gözbebeği<br />
KARAÇIL: Kumral, karaya çalan
KARAGA: Karga, kuzgun<br />
KARAĞLI: 1- Yaslı, matemli 2- Bakışları etkileyici<br />
KARAHAN: birl. Kara/Han<br />
1- Türk mitolojisinde “Tanrılar Tanrısı” 2-Devletlerinde, soylu<br />
olmayıp, kara budundan (halktan) biri olarak devlet kuran kişilerin takındığı unvanlardan<br />
KARAK: 1- Kara/Ak 2- Gözbebeği 3- Bakış, nazar<br />
KARAKÇI: 1- Gözlemci, bakıcı 2- Karakeçi<br />
KARAKIRK: birl. Kara/Kırk (..Kırk sayısı da, üç ve dokuz gibi, Türklerin uğurlu sayılarındandır.)<br />
KARAKITAY: birl. Kara/Kıtay (Çinliye benzeyen, Çinlilerle kanı karışıp, melez olmuş)<br />
KARAKOL: birl. 1- Kara el 2- Gözetleme yeri, gözetim alanı<br />
KARAKUŞ: birl. Kara/Kuş (Mizan Yıldızı)<br />
KARAKÜNE: Kara gün<br />
KARAL: Vade, müddet<br />
KARAMIŞ: Bakmış, görmüş, açık göz<br />
KARAMAN: 1- Kara tenli 2- Yiğit, gözü kara<br />
KARANÇI: Bakıcı, gözlemci<br />
KARAOTAĞ: birl. Kara/Otağ<br />
Eski dönem, toy ve şölenlerde, çocuğu olmayan beylerin oturduğu kısım, tribün (...oğlu olanlar,Ak otağa,<br />
kızı olanlar kızıl otağa, konuk edilirlerdi.)<br />
KARAOZAN: birl. Kara/ozan (halk ozanı)<br />
KARASAGU: ağıt, mersiye<br />
KARASÜYÜK: birl. Kara/Süyük (kemik) (avam, halktan)<br />
KARAŞAMAN: birl. Kara/Şaman<br />
T...Şamanist gelenekte, kötü ruhlarla uğraşan şamanlar<br />
KARAŞIN: Esmer, karaya çalan<br />
KARAUL: Bakış, gözlem yeri (Karakol sözcüğü buradan gelir)<br />
KARAÜREK: birl. Kara/Yürek Cesur, korkusuz<br />
KARAV: Bakış, nazar, bakan<br />
KARAVUL: (Karaul) 1- Gözcü, keşif kolu 2- Muhafız<br />
KARAY: yardımcı, yararlı, yardımsever<br />
KARAYIŞ: bakış, bakan<br />
KARAYĐR: birl. Kara/Yer (kara toprak)<br />
KARÇAK: 1- Pençe 2- Büst, yarım heykel<br />
KARÇIGA: Bir şahin türü<br />
KARDAŞ: Kardeş, kardeş yakınlığı<br />
KARGI: Mızrak<br />
KARGIN: Meşbu<br />
KARGUY: 1- Bir atmaca türü 2- Gözetleme kulesi, dağ başlarına yapılan yüksek yapı<br />
KARIK: Karışık, melez<br />
KARIKSIZ: Saf, temiz, karışık olmayan<br />
KARIMIŞ: karışık, karışmış<br />
KARINÇIK: Bakış, nazar, göz kaçamağı<br />
KARINDAŞ: 1- Kardeş, kardeşlik 2- Kız kardeş, bacı (Kazak ve Kırgızlarda)<br />
KARLIGAN: karlar eriyince açan bir dağ çiçeği<br />
KARLIK: Karlı arazi, karlı dağ<br />
KARLU: Karlı, kar almış<br />
KARLUGAÇ: Kar çiçeği<br />
KARMAS: Karıştırmaz (Soyunu, neslini)<br />
KARŞI: Karşıt, zıt<br />
KARŞIT: Karşı<br />
Türk mitolojisinde, Ülgen’in yedi oğlundan biri ve Temizlik Tanrısı<br />
KARTAL: Đri kanatlı avcı kuş (Karatal)<br />
KARUÇ: 1- Karış, karışık 2- Kara uç<br />
KARYAĞDI: birl. Kar/Yağdı (...Doğumu, kar yağdığı sırada olan)<br />
KASAR: 1- Keser 2- kasıntı, afili 3- Fırtına<br />
KASMIŞ: Afili, fiyakalı, kasıntı<br />
KAŞ: Kaş, korkusuzluk, cesaret<br />
KAŞGAR: Cesur, üstün vasıflı<br />
KAŞKA: 1- Yiğitlik, mertlik 2- Üstün vasıflılık 3- Dayanıklılık, metanet<br />
KAŞUK: Dayanıklı, metin<br />
KATAK: Katı, sert<br />
KATAN: 1- Sert, katı 2- Saplayan, (Kargı, ok) 3- Ekleyen, artıran<br />
KATGI (katkı): 1- Katı, sert, haşin 2- Yarar, yararlılık 3- Neşe, şenlik<br />
KATGIÇ: Katı, sert, dayanıklı, haşin<br />
KATI: sert, dayanıklı, haşin, güvenli, adamakıllı, etraf<br />
KATLICAK: Katıca,sertçe,şiddetli<br />
KATIGU: Çalışkan, gayretli, azimli
KATIĞDI: Çok katı, şiddetli, kuvvetli<br />
KATIK: 1- Katı, sert, güçlük, şiddet 2- Katılan, katılım 3- Ekmek, yemek<br />
KATILGAN: Dayanıklı, metin, sert<br />
KATILIK: Güçlük, sertlik, dayanıklılık, haşinlik<br />
KATIRAK: Katıca, haşince<br />
KATIYEL: birl. Katı/Yel (Kuru rüzgar)<br />
KATIZ: 1- Ağaç kabuğu 2- Tarçın<br />
KATLAV: Zırh, siper<br />
KATLIG: Katılık, sertlik<br />
KATMIŞ: 1- Saplamış 2- Katılaşmış 3- Eklemiş<br />
KATUN: (Hatun) Đmparatoriçe, Kağan eşlerine verilen bir unvan. (Kadın sözcüğü buradan gelir)<br />
KAVAN: Kovucu, defedici<br />
KAVÇIN: Konuk, kısa süreli misafir<br />
KAVŞIT: 1- Kavuşma, vuslat, kavuşulan yer<br />
KAVURT: 1- Kurt 2- Haşmet, ihtişam 3- Dayanıklılık, kalıcılık<br />
KAVUŞ: 1- Menzil, kavuşulacak yer 2- Buluşma, buluşma yeri<br />
KAY: 1- Tipi, kar fırtınası 2- Masal, hikaye<br />
KAYA: Taş bloğu mec. 1- Sertlik, sağlamlık, yıkılmazlık, dayanıklılık 2- Đhsan, inayet<br />
KAYAK: Kayık, sandal<br />
KAYALAK: 1- Kayık, sandal 2- kaya, kayalık<br />
KAYAN: 1- Çığ, çığ kümesi 2- Sel, sel suyu<br />
KAYAR: 1- Sel, sel suyu 2- Gurur, onur<br />
KAYAŞ: Hısım, akraba, kavim kardeş<br />
KAYÇI: Masalcı, destancı<br />
KAYDU: 1- Katı, sert, şiddetli 2- Kaygı, hüzün 3- Sel, sel suyu<br />
KAYGAÇ: Kayık, sandal<br />
KAYGAŞ: Mucize, olağanüstülük<br />
KAYGIN: 1- Üzgün, kaygılı 2- Đsyankar, isyan halinde<br />
KAYGU: Kaygı, endişe, titizlik<br />
KAYGULU: Kaygılı, mahzun<br />
KAYGUN: Mahzun, üzgün, müteessir<br />
KAYGUSUZ: Vurdumduymaz, gailesiz, umursamaz<br />
KAYI: 1- Sel 2- Kar fırtınası 3- Muhkem, iyi korunan<br />
KAYIR: 1- Kayırma, hamilik, destek 2- Heybet, gösteriş 3- Azim, kararlılık<br />
KAYIRGAŞ: 1- Deste, demet 2- Kayırıcı, koruyucu<br />
KAYIRMIŞ: Kayıran, kayırıcı, destekçi<br />
KAYIRŞI: 1- Đçli, merhametli 2- Karşı, muhalif, hizip<br />
KAYITGAN: Dik başlı, boyun eğmeyen<br />
KAYITMAS: Adil, adaletli<br />
KAYMAS: Adaletli, düzenli<br />
KAYNAK: Pınar, göze<br />
KAYNAR: 1- Pınar, göze 2- Ateşli, kızgın<br />
KAYNARCA: 1- Kaynak, pınar, menbaa 2- Ilıca, banyo<br />
KAYRA: Yardım, inayet<br />
KAYRAL: Yardım, destek<br />
KAYRALDIĞ: 1- Destekli, torpilli 2- Eli açık, cömert<br />
KAYRIM: Arka, destek, inayet<br />
KAYRU: Geri, arka, destek<br />
KAYTAG: Aldatıcı, adaletsiz, hilebaz<br />
KAYTBAY: Adil, adaletli, hakkaniyetli<br />
KAYTMAZ: Adil<br />
KAYTUN: Yardımsever<br />
KAYURTAR: Kurtarıcı, yardımsever<br />
KAZAK: 1- merkezden uzak kalan 2- Otoriteye bağlı olmayan,başına buyruk 3- Gezgin<br />
KAZAN: 1- Kazanç, kazanım, birikim, artı değer, bolluk 2- Kızan, kızgın<br />
KAZANCUK: 1- Kazanç, kar, getiri 2- Yemek kazanı, tencere<br />
KAZANÇ: Gelir, kar, artı değer, getiri<br />
KAZGAN: Kazan, kazanç<br />
KAZILIK: 1- Kazık 2- Kazma aleti 3- Kızgın, celalli<br />
KAZIRGAN: Şamanist gelenekte, kötü ruhların, doğruluğa gelmesi için,geçici bir süre için kaldığı ateş<br />
çukuru. Bir nevi cehennem<br />
KAZU: Nimet, kazanç<br />
KAZUK: (Kozu, Kazık) 1- Kazma 2- Kazık, sırık<br />
KEBEK: Kabuk, ağaç kabuğu<br />
KEBENÇ: Đtimat, güven, hoşnutluk<br />
KEBENÇÜ: Hoşnut, bahtiyar<br />
KEÇĐG: 1- Geçit, köprü 2- Mutlu, sevinçli
KEÇĐKLĐĞ: Mutlu, sevinçli<br />
KEÇĐR: Bağışlayıcı, affedici<br />
KEÇÜRGEN: Bağışlayıcı, affedici<br />
KEDĐMLĐG: 1- Zırh, demir ağ 2- Giyimlik, giysi<br />
KEKMEN: Olgun, ergin, ermiş<br />
KELEŞ: Alımlı, yakışıklı, cıvan<br />
KELEZTĐ: Hayal, serap<br />
KELGĐN: Gelgin, suyu kabaran ırmak<br />
KELĐŞTÜ: Olgunluk, gelişim, suhulet<br />
KELTEÇĐ: Gelici, gelecek olan, halef<br />
KEMEÇ: Asker, askeri görevli<br />
KENÇEK: (Gençık, Genç)<br />
KENÇLĐYÜ: Oğuz beylerinin, özellikle güz kurultayların dan sonraki toy ve şölenlerde, kendi mallarını<br />
yağmalatıp, halka dağıtılması için kurdukları büyük sofra. Yağma sofrası<br />
KENDÜZ: Nefs, can, ruh<br />
KENEŞ: Đstişare, müşavere<br />
LENGEŞ: Keneş<br />
KENGEŞLÜ: Danışık, anlaşık, dayanışmalı<br />
KENDĐL: Gönül, gönüllü, temiz yürekli<br />
KENĐ: (Kuni) Adaletli, adil, dengeli<br />
KEPKE: Örnek, numune<br />
KEPTĐK: 1- Latif, şakacı 2- Eşit, müsavi<br />
KERAMUN: Karaman, esmer tenli<br />
KERAYET: Sahil, kıyı, plaj<br />
KEREGÜ: Ev, çadır, barınak<br />
KEREKLĐ: Gerekli, elzem, ihtiyaç<br />
KEREKTÜ: Đhtiyaç, lüzum, zaruret<br />
KEREKÜLÜG: Çadırlı, göçebe<br />
KERELTĐ: Tanıklık, şehadet<br />
KEREN: Ulu, kebir, kadir<br />
KEREŞ: Kiriş, yay kirişi<br />
KERĐ: 1- Eski, kadim, geride kalan 2- Germekten, gerilmiş, gergin<br />
KERĐNÇSĐZ: Eşsiz,emsalsiz<br />
KERKĐ: Balta, nacak<br />
KERKĐT: Nacak<br />
KERTÜK: (Kertik) 1- Ağaca bıçakla çizilen çizgi 2- yapay, suni<br />
KESEN: 1- keskin, kesici 2- Bölüm, ara<br />
KESĐ: Keskin, kesen, kesici, sert<br />
KESĐK: Kesi, keskin<br />
KESKĐN: 1- Sert mizaçlı, asabi 2- Uç, ekstrem 3- Kesici<br />
KEŞĐKÇE: 1- Muhafız, koruyucu 2- Defa, sıra, adet<br />
KEŞĐKÇĐ: 1- Israrlı 2- Nöbetçi<br />
KET: 1- Darbe 2- Yılmaz, azimli, kararlı<br />
KETÇĐK: Darbecik<br />
KETE: Ulu, büyük<br />
KEYĐK: Baht, mutluluk<br />
KEZEGEN: Gezgin, çapkın<br />
KEZGEN: Gezgin, çapkın<br />
KEZGĐÇ: Gezgin<br />
KEZĐK: Cesaret, atılganlık, cüret<br />
KEZĐR: (Kizir, keser) Cesur, cüretkar<br />
KIBI: Keşif, buluş<br />
KICIR: Öç duygusu, intikam<br />
KICURGAN: Gösterişli, mağrur<br />
KIDIK: Gedik, güdük<br />
KIĞILCIM: Kıvılcım, şerare<br />
KIĞITDUK: Davet, ikram<br />
KILAĞI: Kılıç ve bıçakların bilendikten sonra ağız kısmında meydana gelen çizgi<br />
KILAĞUZ: Kılavuz, rehber<br />
KILAVUN: Düğün hediyesi<br />
KILDI: 1- Yaratıcı, yapıcı 2- Etken, amil<br />
KILGI: 1- Đstem, irade 2- Yaratılmış, kılınmış<br />
KILICI:Yaratıcı, yapıcı, halik, kadim<br />
KILIÇ: (Kıl-Uç) Silah<br />
KILIG: 1- yaradılış, huy, karakter 2- Beceri, iş, yapıcılık<br />
KILIGLI: 1- Đyi huylu, ahlaklı, görgülü 2- Becerikli, çalışkan, işgüzar<br />
KILIN: 1- Huy, yaradılış 2- Naz, işve
KILINÇ:Kılınış, huy, karakter<br />
KILIVAN: Hediye, bahşiş, ödül<br />
KILUÇ: Kılıç<br />
KIMAÇA: Engel, mania<br />
KIMAR: Komar, homar, yakışıklı, cezb edici<br />
KIMIRTU: Kıpırdanış, devinim, jest<br />
KIMIZ: Ekşi, mayhoş anlamına gelen ve kısrak sütünden yapılan bir içki<br />
KIMNA: Sürekli, daima, her zaman<br />
KIN: 1- Silah muhafazası 2- Gayret, çalışma 3- Suç, cürüm, ayıp<br />
KINAGU: 1- Ceza, cezalandırma 2- Çalışma, aktivite<br />
KINAY: Aktif, çalışkan<br />
KINCAL: Đnce, narin, zayıf<br />
KINÇAK: Bıçak kılıfı<br />
KINGAL: Đnce, narin<br />
KINGIR: Metin, dayanıklı, sebatkar<br />
KINIK: 1- Gayret, gayretli, çalışkan 2- Muhterem, şerefli, hakim<br />
KIP: Baht, talih<br />
KIPÇAK: 1- Merkezde kaçmış, uzaklaşmış ve bir otoriteye bağlı bulunmayan 2- Çayırlık, geniş<br />
toprak,sahipsiz boş ve geniş arazi 3- Ağaç kovuğu 4- Bahtı açık, talihli<br />
KIR: 1- Kırmak...dan Kırış, kesiş, kırma, yarma eylemleri 2- Ak’a yakın kirli beyaz renk 3- mec. Olgunluk,<br />
tecrübe<br />
KIRAÇ: 1- Kırlaşmış, kıra çalan, kır gibi 2- Kırıcı, kırık, yarık 3- Verimsiz toprak, yaşlı toprak<br />
KIRAN: 1- Bozgun yapan, düşmanı yok eden 2- Dağ yamacı 3- Yön, kenar, kıyı<br />
KIRAY: 1- Genç, delikanlı 2- Kıran, kan dökücü, vurguncu<br />
KIRCA: Kıra çalan, ,kırlaşmış mec. Olgun, bilge<br />
KIRCI: 1- Kırıcı, sert mizaçlı 2- Kenar, uç, sahil<br />
KIRGI: 1- Kırım 2- Bir atmaca türü<br />
KIRGIL: Kırık, üzgün, kırgın<br />
KIRGIN: 1- Gönül kırgınlığı 2- Bozgun<br />
KIRGIZ: 1- Kırgıncı, bozguncu, geçimsiz 2- Kırk/Uz 3- Numune, örnek<br />
KIRICI: 1- Kıran, bölen, yaran mec. Sert mizaçlı, gönül kırıcı 2- Kenar, sahil<br />
KIRIK: Kırılmış, bölünmüş<br />
KIRIM: 1- Kırış, bozgun, katliam 2- Kırgınlık, küskünlük 3- Uç nokta, kenar<br />
KIRIY: Sahil, kenar<br />
KIRKIN: Bahşiş, hediye<br />
KIRKLI: Eski, Şamanist gelenekten, bazı değişiklikler yada dinsel motiflerin de eklenmesiyle,<br />
bugünlere kadar gelen bir inanca göre; gerçek anlamı “kırk ünlü ata ruhunun koruması altındaki kişi”<br />
KIRMAN: Kırma yeri, Kırman, harman<br />
KISIG: 1- Hapis, dar yer 2- Kısıtlı, bağımlı<br />
KISIGLU: Hapis, mahpus, kıstırılmış<br />
KISRIK: Utangaç, mahçup<br />
KISTAVUL: Acele, aceleci, telaşlı<br />
KIŞIL: Kışlık, kış için ayrılmış<br />
KIŞLAK: Kışın kalınan yer, ez, kışlık ev<br />
KITAY: 1- Çinliye benzeyen , Çinliye karışmış 2- Kutay<br />
KIVANÇ: Gurur, kıvanma, sevinme, öğünme, mutlu olma, kendine güvenerek ve öğünerek<br />
sevinme hali<br />
KIVAM: Olgunluk,yeterlilik<br />
KIVANDUK: Kıvançlı, mutlu<br />
KIVIK: Ara, fasıla<br />
KIVILCIM: Ateş parçası, şerare<br />
KIVLIK: Kıvanç ve mutluluk nedeni<br />
KIVRAK: 1- Kıvançlı 2- Hareketli, dayanıklı<br />
KIVRIM: Hare, iltiva<br />
KIYAK: 1- gaddar, acımasız 2- Kayak, kaydıraç 3- Çekicilik, cazibe<br />
KIYAL: Đmge<br />
KIYAN: 1- Dağdan hızla akan sel suyu 2- Gaddar, acımasız, kıyıcı<br />
KIYAT: Çekici, cazibeli<br />
KIYGA: Zeki, çok akıllı<br />
KIYGI: Zeka, deha<br />
KIYIK: 1- Zeka, dahi 2- Çekici 3- Kaçak, kapçak<br />
KIYIKSIZ: Kaçmaz, sözünden dönmez, düz<br />
KIYIN: 1- Akit, sözleşme, anlaşma 2- Güç, kudret, otorite<br />
KIYIŞKAN: 1- Sözünün eri, sözünde duran 2- Cesur, gözü pek<br />
KIYMAÇ: Gamze<br />
KIYNAK: 1- Ünlü, meşhur 2- pençe, kartal pençesi<br />
KIYUK: 1- Mutluluk 2- Geyik
KIZARIK: 1- Kızıl, kızıllaşmış 2- kızgın<br />
KIZGAN: Kızgın, kızışmış<br />
KIZGIN: Kızıllaşmış, asabi<br />
KIZI: Şiddet, asabiyet, kızama, kızgınlık<br />
KIZIK: 1- Kızgın, asabi 2- Kısık, hapis<br />
KIZIL: 1- Kırmızı, al 2- Altın 3- Kızmış, kızarmış, kızgın<br />
KIZILALMA: birl. Kızıl/Elma<br />
Olgun, kızarık elma anlamı, bir sembol ve imgedir. Ülkü’yü motivasyonu içerir. Bazen,<br />
fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin,<br />
“Birleşik Türk devletleri”nin imgesi<br />
KIZILGU: Kızarmış, kızgın<br />
T... Kırgızların, Mürdi oymağı, dip dedelerinden.<br />
KIZILHAN: birl. Kızıl/Han<br />
Şamanist gelenekte Tanrı sıfatlarından<br />
KIZILOTAĞ: birl. Kızıl/Otağ<br />
Kağan ya da Han’ların verdikleri, toy ve şölenlerde, kız çocuk sahiplerinin oturduğu, şeref tribünü<br />
KIZIMTAY: birl. Kızım/Tay (Kızmaktan kızgınlık) Tay<br />
KIZIRAK: (kızarık, kızrak) Nadir, ender rastlanan<br />
KĐÇĐ: 1- Kişi, adam, insan 2- Küçük, minyon 3- Geçmiş, geçik, eski 4- Keçi<br />
KĐÇĐCĐK: 1- Kişicik, insancık 2- Küçük, minyon<br />
KĐÇĐK: 1- Küçük, minyon, Geçik, geçmiş<br />
KĐÇĐN: Zincir<br />
KĐÇKĐ: 1- Eski, kadim 2- Kişi, insan<br />
KĐÇKĐNE: (Giçgine) Geçkin, geçmiş kadim<br />
KĐDGÜ: Giyim, giysi, elbise<br />
KĐLÜKEN: Gülen, güleç, güleryüzlü, mütebessim<br />
KĐNDĐK: Orta, odak, merkez<br />
KĐNEŞ: Şura, meşveret, kongre<br />
KĐRĐŞ: Sinirden ve bağırsaktan yapılan sicim. Ok yayı olarak da kullanılır.<br />
KĐRTĐ: Doğruluk, gerçekçilik<br />
KĐŞĐLĐK: Karakter, şahsiyet, insan olma özelliği<br />
KĐŞKEN: (Kiçgen) 1- Küçük, minyon 2- Geçen, geçmiş<br />
KĐÇKENTAY: birl. Kiçken/Tay ...minyon, minik<br />
KĐYE: Kut, talih, ululuk<br />
KĐYELĐ: Mübarek, saygıdeğer, ulu<br />
KĐZEK: 1- Kesik 2- Nöbet 3- Seyran, gezinti<br />
KĐZĐR: 1- Keser, kesici 2- Gever, gezgin 3- Atılgan, cesur<br />
KOBRAT: (Kubrat) Derlemek, toparlamak, örgütlemek<br />
KOBU: (Kovu) Buket, demet<br />
KOBURCUK: Kabarcık, kabarık, kabadayı<br />
KOCA: 1- Ulu, saygıdeğer, hürmete layık 2- Bilgili, tecrübeli, görüp geçirmiş 3- Gösterişli, azametli 4-<br />
Mert, düz, koç gibi<br />
KOCABAŞ: birl. Koca/Baş ...Koruyucu, muhafız<br />
KOCAMAN: 1- Akıllı, bilge 2- Đriyarı, cüsseli, heybetli<br />
KOÇ: Erkek koyun mec. Düz, mert, yüz yüze dövüşen, hilesiz, yiğit, dayanıklı, yılmaz<br />
KOÇA: 1- Koç gibi..2- Kibar, centilmen<br />
KOÇAK: Koç gibi, cesur yürekli<br />
KOÇAN: 1- Centilmen, kibar 2- Koşan, koşucu<br />
KOÇAŞ: Rehber, yol gösteren, önde giden<br />
KOÇGAR: (Kaçgar,kaşgar) 1- Koç başı 2- Koç gibi, koç yiğit<br />
KOÇĐ: Koç gibi, koç yürekli<br />
KOÇLUĞ:( Koçluk) Koç olacak kuzu<br />
KOÇO: Kibar, mert<br />
KOÇU: 1- Koç gibi 2- Kibar, centilmen<br />
KOÇUM: 1- Yiğit, mert 2- Koşum, koşma<br />
KOÇUN: Düz, hilesiz, temiz yürekli<br />
KOÇUGAR: Mert, yiğit, özü sözü bir<br />
KODAR: Mağrur<br />
KODAZ: Mağrur<br />
KOKLUĞ: Koku, parfüm<br />
KOKULUG: Koku, Parfüm<br />
KOKUM: Parfüm<br />
KOKUŞ: Dalları, ok yapımına elverişli bir ağaç türü<br />
KOLAN: 1- Hediye, bahşiş 2- Kollayan, koruyan 3- At, eşek,katır gibi hayvanların, eyerini<br />
bağlamaya yarayan kemer<br />
KOLBAG: Kadınların, aksesuar olarak bileklerine taktıkları, boncuklu halka<br />
KOLBAŞ: Askeri birlik başı, komutan, askeri koruyup kollayan kişi
KOLBAY: Askeri danışman<br />
KOLCUK: Kolcu, muhafız, koruyucu<br />
KOLÇAK: Kolcu, koruyucu, kollayıcı<br />
KOLÇU: Muhafız, bekçi<br />
KOLDAGÜÇ: Hami, koruyucu, şefkatli, merhametli, yardımsever<br />
KOLDAŞ: 1- Silah arkadaşı 2- Arkadaş, birbirini kollayan<br />
KOLGAK: Đstek, heves, talep<br />
KOLGAY: Veliaht, şehzade (Kırım ve Kazan hanlıkları döneminde kullanılan bir aksesuar<br />
KOLKA: 1- Kolgu, kol takısı 2- Refika, hanım, eş<br />
KOLTAG: Arka, himaye, destek<br />
KOLUÇ: Kolcu, kolbaşı, komutan<br />
KOLUNÇUĞ: Yakarış, niyaz<br />
KOMAN: (Kaman,kuman) 1- Yurduna yabancı sokmayan 2- Aman vermeyen 3- Kumral<br />
KOMAS: Komayan, bırakmayan, aman vermeyen<br />
KOMUK: 1- Kabuk, ağaç kabuğu 2- Hazine, define<br />
KOMUR: Cesur, gözüpek<br />
KON: 1- Yurt, vatan 2- Konak, yerleşim, mekan<br />
KONAÇ: Aşiyan<br />
KONAG: 1- Konuk, misafir 2- Konuk ağırlanan ev<br />
KONALGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Menzil, konulacak, varılacak yer<br />
KONAT: 1- Cana yakın, munis, sokulgan 2- konuk ağırlayıcı, konuksever<br />
3- Birlikte göç eden oba birliği<br />
KONCA: 1- Armağan, bahşiş 2, Gül<br />
KONÇUK: 1-Aşina, tanıdık 2- Konuk<br />
KONÇUY: Kağan kızı, prenses, soylu kız<br />
KONDU: Yerleşik, yerli<br />
KONDUR: Konuksever, cömert<br />
KONGAR: 1- Koyu kırmızı renkteki at 2- Kızıla yakın renk tonu<br />
KONIK: Can, ruh, yaşam<br />
KONŞUK: 1- Konşu, komşu 2- Yerleşim yeri 3- konuşma, laf<br />
KONUK: 1- Misafir 2- Can, ruh 3- Varılacak yer, menzil<br />
KONUL: 1-Kerevetlerin altındaki, yük konan boşluk, yüklük<br />
KONULGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Konuğa verilen yemek, değerli yemek<br />
KONUR: 1- Yakışıklı, civan 2- Gururlu, onurlu, mağrur 3- Kara ve kızıl karışımı renk,<br />
at rengi, doru at<br />
KONUŞ: 1- Yerleşim, karargah 2- Menzil, varılacak yer<br />
KOPAN: 1- Galip, utkan 2- Ulu, yüksek<br />
KOPTURU: Saygı duruşu, tören duruşu<br />
KOPU: Kop, çok, çokluk<br />
KOPUN: Çoklu, bereket, bütünlük<br />
KOPUZ: Saz, bağlama (Kop_Uz)<br />
KOR: 1- Öz, maya, asıl 2- Ateş parçası, ateş<br />
KORBA: Filiz<br />
KORCU: Korucu<br />
KORGAN: Korunan yer, kale, kurgan<br />
KORGAVUŞ: Savunucu, müdafi<br />
KORIÇI: Korucu, koruyucu, bekçi, yasak bölgeleri bekleyen ve koruyan kişi<br />
KORIG: 1- Koru, ağaçlık, yeşil bölge 2- korunan, yasak bölge<br />
KORKMAZ: Korkusuz, cesur<br />
KORKUNÇ: Korkutucu, ürkütücü<br />
KORKUT: 1- Heybetli, korkutucu, korku salan<br />
KORUĞ: 1- koru, koruluk, ağaçlıklı bölge 2- Koruma bölgesi 3- Yasak bölge, askeri bölge<br />
KORUKÇU: Koruyucu, korucu, muhafız<br />
KOŞ: 1- Koç 2- Dizi, sıra, dize<br />
KOŞAK: 1- Koşulan, koşturan 2- Neşide, destansı şiir<br />
KOŞAR: 1- Emredici, buyurucu 2- Koşucu, çalışkan, hareketli 3- Dizen, düzenleyen<br />
KOŞMA: Ölçülü, uyaklı söz<br />
KOŞUK: 1- Yan yana, birlikte, yaren, dost 2- Koşma, şiir<br />
KOŞUL: Hüküm, şart<br />
KOŞULGAN: Koşul koyan, buyurucu<br />
KOŞUM: 1- Koçum 2- Bağlı, yan yana 3- Atın, eyer, kulan, üzengi vb. malzemelerinin tümü<br />
KOŞUN: 1- Asker, savaş birliği 2- Halk, ahali 3- Dizi, dize<br />
KOTKU: Alçak gönüllü, mütevazı<br />
KOY: 1- Koyun 2- Merhamet, acıma duygusu<br />
KOYLU: 1- Merhametli 2- Đstikamet, yön, yönünü bilen 3- Koyunlu<br />
KOYU: Merhamet<br />
KOYULDAR: 1- Merhametli 2- Hürmetli
KOYULMUŞ: 1- Merhametli 2- Çalışkan<br />
KOYUNLU:Merhametli<br />
KOYURGA: 1- Hürmet, lütuf 2- Acıma duygusu, merhamet<br />
KOYURTANG: Özgürlük, Hürriyet<br />
KOZAN: Kozalak<br />
KOZALAK: Çam, selvi gibi ağaçların sert çiçeği<br />
KOZAN: Kazan<br />
KOZGAV: Kıyam, isyan, başkaldırma<br />
KÖPÜRGE: 1- Köprü, geçit 2- Savaş davulu<br />
KÖÇET: Filiz, sürgün<br />
KÖÇMEN: Göçmen, göçücü<br />
KÖDÜRGÜ: Kurban, adak<br />
KÖGMEN: (Gökmen) 1- Tanrısal, ilahi 2- Sayın, saygıdeğer 3- Gücünü Tanrıdan alan<br />
KÖĞÜZ: 1- Göksel, Tanrısal 2- Göğüs, sine<br />
KÖK: 1- Gök 2- Aile, soy<br />
KÖKDAŞ: Emsal, örnek<br />
KÖKEN: Göğen, gelen, 2- Köken, soy, aile<br />
KÖKĐM: 1- Göğüm 2- Soyum, ailem<br />
KÖKLÜ: 1- Tanrıdan gelen 2- Soylu<br />
KÖKTEM: 1- Bahar 2- Gençlik 3- Deha, akıl<br />
KÖL: Göl mec. Ululuk, sonsuzluk, derinlik, bilgelik<br />
KÖLMÜK: Halk, ahali<br />
KÖLÜK: Yük hayvanı<br />
KÖMEK: 1- Yardım, arka, destek, inayet 2- Ahali, halk<br />
KÖMEN: 1- Hayal, düş 2- Irk, soy 3- Cevher, damar<br />
KÖMEY: Gerdan, döş<br />
KÖMÜÇ: Hazine, define<br />
KÖNG: (Könk) Cariye, odalık<br />
KÖNGÜL: Gönül, can<br />
KÖNĐLĐK : Adalet, doğruluk<br />
KÖNKAŞ: Künkaş, kenkeş, meşveret<br />
KÖNÜ: Adalet, doğruluk<br />
KÖNÜL : Gönül , can<br />
KÖP: Çok, gür, çokluk, bolluk<br />
KÖPTÜK: 1- Bereket, bolluk 2- Kalabalık<br />
KÖPÜK: Kabarcık, köpürcük, çoklu, artış<br />
KÖREGEN : Gören, görücü<br />
KÖREM: 1- Körpe, taze 2- Görgülü, terbiyeli<br />
KÖRGEN: Gören, görücü<br />
KÖRGÜZ: Görgülü, centilmen, beyefendi<br />
KÖRKE: Ağaçtan yapılmış tabak<br />
KÖRKEM: 1- Görkem, ihtişam 2- Hoş, güzel, latif<br />
KÖRKLÜĞ: Güzel, alımlı, cemile<br />
KÖRPE: Taze, cıvan<br />
KÖRÜ: (körüg) Gözcü, haberci, casus, gözlemci<br />
KÖRÜM: 1-Bakış, nazar, gözlem 2- Düş, rüya 3- Zeka, fehm<br />
KÖRÜMÇĐ: Astronom, rasat, gözlemci, yıldızları inceleyen kişi.<br />
KÖRÜMDÜK: Bakıcı, nezaretçi<br />
KÖRÜNÇ: 1- Görgü, muaşeret 2- Bakan, nazır<br />
KÖSEMEN: Tas artan koç.<br />
KÖŞÜK: Dilek, temenni<br />
KÖTÜZ: Kıymetli<br />
KÖVENÇ: 1- Güvenç, güvence, teminat 2- Azamet, gurur<br />
KÖVEZ: Afi, çalım, fiyakalı.<br />
KÖYMEN: 1- Yanıcı, yanık 2- Hayal<br />
KÖYMEZ: Yanmaz, ateş almaz.<br />
KÖZLÜK: At kuyruğundan yapılan, göz kamaşması ve göz ağrılarının tedavisinde kullanılan bir dokuma.<br />
KUANÇ: Kıvanç, sevinçli gurur<br />
KUANÇI: Kıvanç<br />
KUBAL: Gürz, demir topuz.<br />
KUBAN: Kapan<br />
KUBAT: Kapalı, gizli<br />
KUBAY: birl. Kubi/Ay<br />
Yakutların eski dönem “Temizlik Tanrıçası”<br />
KUBĐ: (Kubil) Gökyüzü, feza, sema. Mec. Başsızlık ve sonsuzluk.<br />
KUCAN: Göçen, göçer<br />
KUCAR: Göçer, göçücü
KUÇAM: Deste, demet, bağ<br />
KUÇAR: Göçer, göçmen<br />
KUDA: Sihir, büyü<br />
KUDAGAÇI: Büyücü, doktor<br />
KUDAK: Kadak, katı, sert<br />
KUDEKAN: Buyruk, sert, emir, azar<br />
KUKUN:kıvılcım, ateş parçası<br />
KUKUŞ: 1- Gonca, gül 2- Şaka, latife<br />
KUL: Bağımlı, bağlı, köle mec. Bağlılık, sadakat<br />
KULA: 1- Kızıl ve karışımı renk, doru, bordo 2- Yelesi, ve kuyruğu kara, gövdesi kızıla çalan at 3-Yabani<br />
at 4- Gözü kara,atılgan<br />
KULAÇ: 1- Açıklık, mesafe 2- Đki kol arasındaki ara<br />
KULAGU: 1- Yaratıcı, kılıcı, hükmedici 2- Kula gibi 3- Korkusuz, gözü kara<br />
KULAN: 1- Galip, utkan 2- Vahşi at 3- Yaban eşeği<br />
KULANŞI: 1- At terbiyecisi 2- Musikişinas, müzisyen<br />
KULBAK: Merhametli, yardımsever<br />
KULDAM: Sadık kul<br />
KULGA: Güvercin<br />
KULGU: 1- Müfettiş, murakıp 2- Güvercin<br />
KULĐ: (kulıg) Cesur, gözü kara<br />
KULPU: 1- Kilit 2- kulluk, kulluk eden<br />
KULUGA: Güvercin<br />
KULUN: Tay, süt emen çağdaki at yavrusu<br />
KUMAÇ: Solgun, soluk<br />
KUMAK: 1- Yardım, kömek 2- Sevda, aşk<br />
KUMAN: 1- Solgun 2- Kumral, sarı ile kahverengi arası renk 3- Aman vermeyen, dirayetli<br />
KUMANDI: Mutlu, sevinçli<br />
KUMARAL: Kumral, buğday tenli<br />
KUMARGA: Kuşatma, muhasara<br />
KUMRAL: Buğday tenli<br />
KUL: 1- Koyun 2- Can, ruh 3- Uçurum 4- Adalet<br />
KUNAN: 1- Đki yaşına gelmiş kısrak 2- Adaletli, adil<br />
KUNAR: Bereket, bolluk<br />
KUNARLI: Bereketli, münbit<br />
KUNDUZ: Dere kenarlarında yaşayan, kürkünden börk yapılan bir hayvan<br />
KUNĐ: Adalet, hakkaniyet, adaletlilik<br />
KUNT: 1- Dayanıklı, metin 2- Sade, gösterişsiz<br />
KUNUK: 1- Mahzun, elemli 2- Konuk<br />
KUPÇI: Đnce, zarif<br />
KUPTAN: Niyaz, dua, yakarış<br />
KUR: Düzen, sıra, hiyerarşi, düzenleme<br />
KURAL: Düzen, düzenlilik, kaide<br />
KURALAY: Ceylan, ahu<br />
KURAR: Organizatör, düzenleyici<br />
KURAY: Bir çeşit bozkır bitkisi ot<br />
KURÇ: (kuruç) Kılıç yapımında kullanılan, iyi bir çelik türü<br />
KURÇAK: Heykel, yontma taş<br />
KURÇI: 1- Kürçü 2- Kurucu<br />
KURÇIK: Kurum, kuruluş, yapılanma<br />
KURGA: 1- Tecrübeli, bilge 2- Đnce, narin<br />
KURGAN: 1- Đstihkam, kale 2- Anıt, anıt mezar<br />
KURIDIN: Batılı, batı bölgesinden<br />
KURUM: Figür, dans<br />
KURIMLAK: Cilveli, hareketli, kıvrak<br />
KURIKAN: 1- Kürkan, damat 2- Hisar, kale 3- Ağaçlık bölge<br />
KURLAS: Düzen, işleyiş, ahenk<br />
KURMAN: Düzgün, düzenli, düzenleyici<br />
KURMUŞ: Planlı, düzenli, örgütlü<br />
KURT: Bağımsızlığına olan düşkünlüğü, evcilleşmeyen tek hayvan oluşu, mücadeleciliği,<br />
hareketliliği,gururlu ve zeki oluşu, özellikle de sosyal ve örgütçü oluşu ve daha bir çok özellikleriyle,<br />
Türklere benzeyen ve Türklerin de çok eskiden beri kutsayarak, sembolleştirdiği hayvan<br />
KURTAK: Kurulu, ayarlı<br />
KURTAR: Kurtarıcı<br />
KURTARAN: Kurtarıcı<br />
KURTGA: Tecrübeli, gün görmüş<br />
KURTUL: Haraç, vergi, cizye<br />
KURTULGU: 1- Vergi, haraç 2- Kurtuluş, istiklal
KURTULMUŞ: Özgür, bağımsız, azade<br />
KURTUN: Batılı, batıdan<br />
KURUĞÇIN: Kurşun<br />
KURUK: Koru, park, koruluk<br />
KURULTAY: birl. Kurul/Tay Kongre, divan, oturum<br />
Gerek seçim, gerekse devlet için önemli kararların alındığı seçkinler meclisi<br />
KURUM: 1- Kuruluş, düzen, düzenleme 2- Çalım, jest, afi 3- Kaya parçası<br />
KURUT:1- Kurt 2- Kale burcu 3- Kurutulup, suyu alınmış peynir topağı<br />
KUSKUN: Atın kuyruğundan geçirilip, eyere bağlanan kayış<br />
KUŞ: Kuş<br />
KUŞÇAK: Kuşçu, kuş eğiticisi<br />
KUŞÇU: Kuş eğiticisi<br />
KUT: 1- Uğur, talih, baht 2- Tanrısal, mübarek 3- Can, ruh, dirilik, yaşam kaynağı, yaşam gücü 4- kader,<br />
yazgı 5- Erk, iktidar 6- Bereket, nasip<br />
KUTADGU: Kutsanmış, kutlu, değerli, yararlı<br />
KUTALAN: birl. Kut/Alan mübarek<br />
KUTALDI: birl. Kut/Aldı kutlu, mübarek<br />
KUTALMIŞ: birl. Kut/Almış kutlu, mübarek, kutsanmış<br />
KUTAMIŞ: Kutsamış, değer vermiş, mübarek eylemiş.<br />
KUTAN: 1- Dua, yakarış, niyaz 2- Bir avcı kuş 3- Saban, pulluk<br />
KUTAR: Kutsar, kutsayan, kut veren<br />
KUTAŞ: Kutlu, mübarek<br />
KUTAY: birl. Kut/Ay T... 1- Ateş parçası,ateş 2- Şamanist gelenekte,” Ateş Tanrısı” 3- Đpek, ipekli kumaş<br />
4- Tanrıça 5-Paha biçilmez, değerli<br />
T... Đlhanlı hanlarından, Argun Han’ın evdeşi ve Keykatu Han’ın anası.<br />
KUTGARU: Buyruk, fermen<br />
KUTKU: Ağırbaşlı, alçak ,gönüllü<br />
KUTLU: 1- Mübarek, Tanrısal 2- Bahtiyar 3- Kabul görmüş, saygıdeğer<br />
KUTLUCA: Uğurlu, bahtı açık<br />
KUTLUĞ: Kutlu, mübarek<br />
KUTLUĞ ĐNANÇ: (Kutluk Đnanç) Kutlu/Đnanç<br />
KUTLUK: Kutlu<br />
KUTLUK : (Kutluğ) Kutlu, mübarek<br />
KUTSANDI: Kutlu, mübarek<br />
KUTUN: 1- Mesut, mutlu, nurlu 2- Mukaddes, kutsal<br />
KUTUNMUŞ: Kutlu, mübarek<br />
KUTUR: Kutlu, mübarek<br />
KUTUZ: birl. 1- Kut/Uz 2- Yaban öküzü<br />
KUVANÇ: Kıvanç, gurur, mutluluk, iftihar<br />
KUVANDUK: Kıvanç, mutluluk, iftihar, gurur verici<br />
KUVART: 1- Kurt 2- Dayanıklı, kavi, metin<br />
KUVAT: Sevinç, mutluluk<br />
KUVRAG: Toplum, toplumcu<br />
KUYAK: Zırh, demirağ<br />
KUYAN: Tavşan, bozkır tavşanı<br />
KUYAŞ: Güneş ışığı<br />
KUYDUNG: Beden, vücut<br />
KUYMU: Sevinç, neşe<br />
KUYTAK: Mahfuz, siper<br />
KUYTURKA: Bağış, ihsan, lütuf<br />
KUYULDAR: Saygıdeğer, saygıya layık<br />
KUYUM: Aksesuar, küpe, bilezik<br />
KUZ: Dağın, güneş görmeyen yamacı<br />
KUZAY: Kuzey yönü, güneşin az olduğu yer,Karanlık ve soğuk yer<br />
KUZLAK: Bebe, yavru<br />
KUZU: 1- Koyun yavrusu 2- Yavru, bebe<br />
KÜÇ: Güç, dirayet, kudret<br />
KÜÇKARA: birl. Küç/Kara (Acı kuvvet)<br />
KÜÇEM: 1- Güç, kudret 2- zorba<br />
KÜÇEY: Güçlü, gücü yeten<br />
KÜÇĐ: Güç, güçlük, zorluk<br />
KÜÇĐN: An, kısa zaman parçası<br />
KÜÇKEY: Güçlü, zorlu<br />
KÜÇLÜK: Güç, güçlük, zorluk, kudret<br />
KÜÇÜK: Ufak, minyon<br />
KÜÇÜLÜ: Güçlü, zorlu<br />
KÜÇÜLÜK: Güçlük, güç, zorluk
KÜÇÜM: Güç, kudret<br />
KÜKLER: Müneccim, yıldız falcısı<br />
KÜKREK: 1- Onur, gurur 2- Kükreyiş, kükreyen<br />
KÜL: 1- Ateş, ateşlilik, yakıcılık, yok edicilik 2- Yenilmezlik 3- Ulu, ünlü 4- Cesaret, gözü karalık 5-Göl,<br />
göl gibi geniş ve büyük<br />
KÜL TĐGĐN: birl. Kül/Tigin Birkaç anlam: 1- Ateş prensi 2, yenilmez prens 3- Ulu prens 4- Yok edici prens<br />
KÜLÇUR: Ululuk, yüksek mevki, saygıdeğerlik.<br />
KÜLE: 1- Güle , gülüş 2-Demet,bağ, deste<br />
KÜLEGEÇ: 1-Güleç, güler yüzlü 2-Name, melodi<br />
KÜLEGEN: Gülen, güler yüzlü<br />
KÜLEK: 1- Fırtına, kum fırtınası 2-Bakraç, tahtadan yapılmış yoğurt kabı<br />
KÜLEM: Bereketli, münbit<br />
KÜLER: birl. Kül/Er ..Ulu, saygın kişi.<br />
KÜLTEM: Deste, demet, buket<br />
KÜLÜG: (Külük) 1-Ünlü, meşhur, çok tanınan 3-Hızlı,seri<br />
KÜLÜNK: Kazma<br />
KÜMÜŞ: Gümüş<br />
KÜN: Gün, güneş<br />
KÜNANA: birl. Gün/Ana<br />
Şamanist gelenekte, göğün yedinci katına bakan tanrıça<br />
KÜNÇEK: Güneşlik, şemsiye<br />
KÜNDEŞ: 1- Gündeş, güneşe eş değerde 2- Đzci, takipçi, halef<br />
KÜNDÜN: Gün ışığı<br />
KÜNDÜZ: Gündüz<br />
KÜNEŞ: Güneş<br />
KÜNGERÜ:Arzu, dilek, temenni<br />
KÜNG: Cariye, dişi köle<br />
KÜNĐ: 1- Adil, adaletli, hukukçu, yasalara bağlı 2- Đtaatkar, muti<br />
KÜNKAŞ: Danışma, nasihat<br />
KÜNTEM: Günlük, gündelik<br />
KÜNÜÇEN: Muti, itaatkar, saygılı<br />
KÜNÜLÜK: 1- Şemsiye, 2- Günlük, yevmiye<br />
KÜR: 1- Gür, sık, bol, bolluk 2- Canlı, diri, sağlam, sarsılmaz 3- Gürleyen, kükreyen, kabadayı, gözü<br />
kara, yürekli 4- Öz, maya, özünü yitirmemezlik 5- Düzen, düzenlilik 6- Çare, çözüm, deva<br />
KÜRÇE: Esas, asıl, maya, öz<br />
KÜRÇĐ: Kabadayı, gözü kara<br />
KÜRHAN: (Gürhan) birl. Kür/Han<br />
Türk mitolojisinde, Kara Han’ın oğullarından<br />
KÜRĐ: Đç geçiren, imrenen, kıskanç<br />
KÜRKAN: birl. 1- Kür/Kan (Gür/Kan) 2- Damat (Körekan)<br />
KÜRMEN: Özlü, soylu<br />
KÜRÜGEN: 1- Gürgen 2- Köregen, damat<br />
KÜRÜM: Basiret, meleke<br />
KÜRÜNÇ: 1- Özlü, soylu 2- Düzen, düzenli 3- Kıskanç<br />
KÜŞLĐK: 1- Güçlük, güç, zorluk 2- Mutlu, mutluluk<br />
KÜŞÜM: 1- Ar, edep, hicap 2- Güç, güçlülük<br />
KÜVENÇ: Güvenç<br />
KÜVENÇĐ: Güvence, garanti<br />
KÜZ: Güz, sonbahar, hazan<br />
KÜZNEK: Işık kırılması<br />
M harfi ile başlayan isimler<br />
MAMAK:Sakin, kendi halinde<br />
MAMAY: Sakin, munis<br />
MAMIŞ: 1- Saygılı, söz dinler 2- Saygı<br />
MANAS: 1- Huy, mizaç 2- Heybet, heybetli<br />
MANAY: Saha, bölge, mıntıka<br />
MANÇO: Mengü, sonsuz<br />
MANÇU: Mengü, sonsuz<br />
MANGALAY: 1- Alın, yüz, cephe 2-Süvari, iyi ata binen<br />
MANGU: Mengü, bengü, sonsuz<br />
MANGUR: Mangır, bakır para<br />
MANGUT: Ölümsüz, sonsuz
MARAL: Ceylan, ahu türü bir hayvan<br />
MAYDA: Narin, ince, ince yapılı<br />
MENÇĐK: Mülkiyet, mal varlığı<br />
MENDEŞ: (Menteş, mintaş) Acele, aceleci<br />
MENGĐ: Mengü, bengi, bengü<br />
MENGĐLĐK: Sonsuzluk<br />
MENGÜ: Ebedi, sonsuz, sonsuza kalan, sonsuzluk, ölümsüzlük<br />
MENGÜÇ: Sonsuzluk, sonsuzluğa ulaşmış, ermiş, ulu, saygıdeğer<br />
MENGÜÇ ATA: birl. Mengüç/Ata<br />
Bilgi ve tecrübesine başvurulan ulu ve bilge kişi<br />
MENGEN: 1- Nişancı, iyi ok atan, okçu 2- Becerikli, mahir<br />
METE: 1- Soylu, saygıdeğer 2- Bütün, bütünlük, bütünlükçü<br />
METEHAN: birl. Mete/Han<br />
Hun kağanlarının en ünlüsü. Aynı soy ve kökten gelen boylar arasında, kan dökülmesini<br />
yasaklamış hepsinin tek bir devlet çatısı altında toplanması gerektiğini,bunun aynı zamanda Türk<br />
Tanrısı’nın bir emri olduğuna inanarak bu yolda mücadele etmenin ve bunun getireceği sonuçların,en<br />
büyük ve paha biçilmez bir mutluluk olduğuna inanmış, bunu da ayrıca,devlet politikası biçimine<br />
getirmişti.Türk töresine devlet idaresine sokan,ilk düzenli ve sınıflı kara ordusunu kuran,”Birleşik Türk<br />
Devletleri ülküsünü devlet siyaseti olarak ve bunu gerçekleştiren ilk Türk büyüğü.<br />
MĐN: 1-Bin,bin sayısı. 2-ben,gamze<br />
MĐNG:1-Ben,gamze 2-Huzur,refah 3-Bin sayısı<br />
MĐNGAN: Benli,gamzeli<br />
MĐNGĐLĐK: Rahat,huzur,refah<br />
MĐNGĐR: Çok külliyetli.<br />
MOĞOL:Kaygı,endişe,hüzün<br />
Oğuz’un amcası ve ilk kayın atası<br />
MOKAN: Büken, güçlü<br />
MONGUÇ: Atik, çevik, hamleci<br />
MOTUN: Bütün, bütünlük ( Mete Han’ın asıl adının bu olduğunu söyleyen tarihçiler de var.)<br />
MUGLU: Üzgün, hüzünlü<br />
MUNAR: Serap, algın<br />
MUNCUK: Boncuk, takı, mücevher<br />
MUNÇUĞ: (Boncuk)<br />
MUNG: 1- Hüzün, elem, üzüntü 2- Ming, ben, gamze<br />
MUNGLUĞ: (Mungluk) Üzgün, bunalmış, hüzzam<br />
MUNGUL: Hüzünlü, elemli<br />
MUTLU: Mutlu, mesut, bahtiyar<br />
MÜÇEK: öpücük, buse<br />
MÜGE: Đnci çiçeği<br />
MÜLDÜZ: Berrak, saf<br />
MÜREN: Irmak, akarsu<br />
O harfi ile başlayan isimler<br />
OBA:1- Yurt, mekan, mesken,diyar, çadır, mahalle 2- kabile, aşiret<br />
OBAR: Ev, baraka<br />
OBEN: 1- Genç aygır 2- Erkek deve yavrusu<br />
OBULAZ: (Oblas, oflas) 1- Gözü pek, atılgan 2- Alicenap, yüce gönüllü.<br />
OBUT: Şeref, haysiyet<br />
OBUZ: Kaynak, menba<br />
OCAK: (Otak, odak) Ateşlik, ateş olan yer, ateş tüten yer. Mec. Ev, yuva, insan eğitiminin, başladığı,<br />
insanın pişmeye ve biçimlenmeye başladığı yer.<br />
OCAKLI: Ocak sahibi.<br />
OD: Ot, ateş<br />
ODAK: Ocak, yanma, yansıma merkezi<br />
ODAKAN: Hanım ozan<br />
ODANA: birl. Od/Ana<br />
Şamanist gelenekte, “Dişi Melek”<br />
ODATA: birl. Od/Ata<br />
Şamanist gelenekte “erkek melek”<br />
ODÇU: Ateşçi<br />
ODGURMUŞ: 1- Oturmuş, oturaklı, sakin, kendinden emin 2- Yuva kuran, birlik kuran<br />
ODHAN: birl. Od/Han<br />
Şamanist gelenekte, “Ateş Tanrısı”
OG: Ok (Doğma, doğum, yaratılış)<br />
OGAN: (Okan, Ugan) 1- Tanrı, Tanrılık vasıfları, yaratma, yaratış, doğuş, halik 2- Anlayış, zeka,bilgelik 3-<br />
Eski Türklerde, kan davalarına karşı çıkan, oba ve oymaklar arasındaki geçimsizliklerde,arabuluculuk<br />
yapan, “Barış Tanrısı” 4- Altay ve Tuna Türklerinde “ Ateş Tanrısı”<br />
OGLAĞU: Körpe, genç kız<br />
OGRAK: 1- Azim, kararlılık 2- Niyet<br />
OGRAŞ: Uğraş, mücadele, meşgale<br />
OGSAT: Benzer, benzerlik, benzeyiş<br />
OGTADURMUŞ: birl. Okda/Durmuş ( Bu ad, iki anlamda da yorumlanabilir. Akıllı, zeki Durmuş. Zor<br />
durumda kalan, zor koşullarda olan)<br />
OGUR: 1- Gizlilik, gizem 2- Uğur, baht, talih, mutluluk<br />
OGURLU: Uğurlu<br />
OGURMUŞ: Gizemli, ağzı sıkı<br />
OGUTUR: Gizli, gizemli<br />
OGÜN: birl. O/Gün (..Eski bir Türk geleneği olan, tarihin önemli ve özel günlerinin anısına verilen, o gün<br />
ya da o günlerin yıldönümüne denk düşen günlerde doğanlar için kullanılan bir ad.<br />
OĞÇU: Okçu, haberci, ulak<br />
OĞIRCIK: Uğurcuk<br />
OĞLAGU: Körpe kız<br />
OĞLAK: Keçi yavrusu<br />
OĞLAMAN: Bir yaşında doğum yapan, koyun ve keçi<br />
OĞLAN: Oğul, erkek çocuk, genç erkek<br />
OĞRAMIŞ: Uğurlu<br />
OĞRUN: 1- Gizli, gizemli 2- Yavaş, ağır<br />
OĞUL: 1- Oğlan, erkek çocuğu 2- Evlat, genel olarak, kız yada erkek çocuğu<br />
OĞULÇA: 1- Oğulcuk, biricik oğul, biricik evlat 2- En küçük oğul<br />
OĞULGANMIŞ: Oğlu olmayan<br />
OĞUR: 1- Uğur, talih, bahtiyarlık 2- Vakit, zaman, devir<br />
OĞUŞ: 1- Bolluk, bereket 2- Hısım, akraba, nesil<br />
OĞUZ: 1- Ok-Uz 2- Ağuz, ağız 3- Olağanüstülük 4- Çağrı, davet, toparlama<br />
birleştirme, yaratış<br />
OK: 1- Doğum, doğuş, yaradılış 2- Akıl, us 3- Dokunma, el sürme 4- Söyleyiş, çağırış, haber verme 5-<br />
Silah, yay ile kullanılan ok 6- Örgüt, teşkilat<br />
OKAN: 1- Ogan 2- Anlayış, fehim<br />
OKATMIŞ: (Okutmuş) Haberci, ulak<br />
OKÇI: 1- Okuyucu, haberci 2- Ok atan, okçu 3- Örgütçü<br />
OKIÇI: Davetçi, davetkar, çağırıcı<br />
OKĐ: Çağrı, davetiye<br />
OKLAMIŞ: Ok atmış, savaşçı<br />
OKLU: 1- Akıllı, zeki 2- Örgütlü<br />
OKŞAK: Benzeyen, andıran, tanıdık, bildik<br />
OKŞAN: Benzeyen, okşayan<br />
OKTA: Akıllı, zeki, dahi<br />
OKTAR: 1- Okçu, iyi ok atan 2- Bilgili, akıllı, yaratıcı 3- Davetçi, davetkar<br />
OKUKLU: Alim, bilgin<br />
OKUMAGAN: Arif, eğitimsiz ama kendini yetiştirmiş, olgunlaşmış<br />
OKUNÇ: Toy ve düğün davetiyesi<br />
OKUŞ: 1- Bilgi, bilgelik 2- Bereket<br />
OKUŞLUĞ: 1- Alim, bilgin 2- Bolluk, bereket, bereketli<br />
OKUTGAN: Okutan, eğitmen<br />
OKUTAN: Eğitmen, öğretmen<br />
OKUV: Okuyuş, kıraat, çağırış<br />
OLAGAN: Olan, doğal, olumlu<br />
OLAM: Debdebe, gösteriş, tantana<br />
OLBAK: Oluş, oluşum<br />
OLCA: Ganimet, bolluk<br />
OLCAŞ: Tören, seremoni, tazim<br />
OLCAY: Tanrı sıfatlarından. Baht, talih, açık talih, ululuk<br />
OLCAYTU: Açık talih, bahtı açık, bereketli<br />
OLÇA: Ganimet, bereket<br />
OLÇAM: Ganimet, nimet, bolluk<br />
OLÇAR: 1- Saldırı komutu, saldırı 2- haber, havadis 3- Uygun, muvafık<br />
OLÇUM: 1- Olgunluk, olgun, yetişkin 2- Hüner, marifet<br />
OLGAÇ: Olgun, olmuş<br />
OLGUN: Yetişkin, olmuş, kamil<br />
OLUM: Oluş, doğuş, olmaya elverişli.<br />
OLUN: 1- Oluş, olgunluk, ağırbaşlılık 2- Genç, taze 3- Soyluluk
OLUŞ: Oluşum, düzen<br />
OMAÇ: Amaç, gaye<br />
OMAK: 1- Soy, kan, soyluluk 2- Aile, akraba<br />
OMAY: (Umay) Seçkin, güzide<br />
OMRAK: Sevilen, maşuka<br />
OMUR: (Umur) 1- Đlgi, heves 2- Güç, dayanıklılık, dayanıklı<br />
OMURCA: Sağlam, dayanıklı<br />
OMURTAG: Kartal yavrusu<br />
ONAK: 1- Onanmış, kabul görmüş 2- Sevgili, el üstünde tutulan<br />
ONAL: 1- Doğuş, ortaya çıkış 2- Sağlam, dayanıklı<br />
ONANLI: Sağlam, meyin, mütehammil<br />
ONANMIŞ: Sağlam, bayındır, destekli<br />
ONAT: 1- Sağlam, dayanıklı 2- Yakışıklı 3- Terbiyeli, iyi davranışlı<br />
ONATÇA: Makbul, hatırşinas<br />
ONAY: 1- Sağlam, dayanıklı, uygun 2- Makul, kabul,tasdik<br />
ONG. 1- Sağlamlılık, kalıcılık, dayanıklılık 2- Đyilik, rahmet, bereket, bolluk 3- Sevinç, neşe, mutluluk<br />
ONGAN: 1- Uğurlu, mutlu, bahtiyar 2- Verimli, gelişkin 3- Bayrak, simge, totem<br />
ONGU: 1- Kar, kazanç 2- Set, sütre<br />
ONGUÇ: Karlı, kazançlı, verimli, uğurlu<br />
ONGUDAY: Karlı, kazançlı<br />
ONGUN: 1-Bolluk ve bereket tanrısı. 2- Uğurluluk, verimlilik, kalıcılık 3- Av totemi, kutsanmış av hayvanı<br />
4- Totem, sembol, bayrak, flama<br />
ONGUR: Kurtuluş, salah<br />
ONGUT: Koruyucu, muhafız, kale muhafızı<br />
ONUK: 1- Sağlıklı, dayanıklı 2- Uğurlu, aziz, saygıdeğer 3- Usul, yol, teamül 4- Yararlı, faydalı<br />
ONUŞ: 1- Bereket, bolluk, verim 2- Uğur, talih<br />
OPAK: (Apak) Temiz, bakımlı<br />
OPAN: Mağara, delhiz<br />
OPÇIN: (Apçın,afşın) Zırh, demirağ<br />
OPUR: Obur, iştahlı<br />
OPUZ: Katı,sert<br />
OR: 1- Yer, durak, bölge 2- Doğramak, biçmek 3- Mevki, mertebe 4- Düzen, kuruluş<br />
ORAK: Doğramak, kesmek, doğrayıcı, biçici<br />
ORAN: 1- Taht, şeref makamı 2- Yüksek mevki, yüksek derece<br />
ORAY: birl. Or/Ay 1- Aynı, eşit, eş değerde (Kırgızlarda) 2- Fırsat, hamle<br />
(Kazaklarda)<br />
ORAZ: (Uraz, uras, ıraz) Şeref, onur, talih<br />
ORÇUN: 1- Kesici, keskin, doğrayıcı 2- Bölge, vilayet 3- Onurlu, ahlaklı, iyi huylu<br />
ORDA: Orta, merkez (Kağan veya Han otağının bulunduğu yer)<br />
ORDU: (Orda) 1- Orta, çekirdek, merkez 2- Silahlı ve düzenli topluluk<br />
ORDUCA: 1- Ordu ile ilgilenen 2- Ortaca, ortanca<br />
ORGA: Bayrak, flama<br />
ORGARUN: 1- Đstihkam 2- Bayraklı, bayrak sahibi<br />
ORGĐR: Kesici, biçici<br />
ORGUN: Sırdaş, sır saklayan, ketum<br />
ORHUN: Sır saklayan, sırdaş, gizli, gizemli<br />
ORMAG: Doğramak, biçmek<br />
ORMAN: Ağaçlık, bölge<br />
ORMUŞ: Doğrayan, biçen<br />
ORNAK: 1- Taht, tahtırevan 2- yer, yöre<br />
ORPAG: Menşe, kök, nesep<br />
ORTAÇ: 1- Ortadaki, ortanca 2- Ilımlı, dengeli<br />
ORTAÇI: Ilımlı<br />
ORTAĞ: Ortak, ortalama, ortada buluşma<br />
ORTUG: Ortak, pay sahibi<br />
ORUK: 1- Yol, eylem, gidişat 2- Çare, çözüm, imkan, uygunluk<br />
ORUM: Mera, otlak<br />
ORUN: 1- Makam, mevki, özel yer, şerefli yer, taht 2- Karargah, görev yeri<br />
ORUNÇ: Hediye, bahşiş<br />
ORUNÇAK: 1- Oya, işleme 2- Rehin, emanet<br />
ORUNDUK: Koltuk, iskemle<br />
ORUNGULUK: Bayrak, flama<br />
ORUNLUG: Taht, makam<br />
ORUNTAG: Yüksek mevki, makam<br />
ORUS: 1- Talih, uğur, baht, mutluluk 2- Amaç, hedef<br />
OSKAY: 1- Hamarat, işgüzar 2- Neşeli, şen<br />
OT: 1- Ateş, ocak, ev 2- Nebat, bitki
OTACI: (Utacı) 1- Doktor 2- Eczacı, ot ve bitkilerden ilaç yapan kişi 3- kam, baksı<br />
OTAĞ: 1- Oda, içinde ateş yakılarak oturulabilen büyük ve geniş çadır 2- Yeni evlenenlere armağan<br />
edilen ev, çadır<br />
OTAĞA: birl. Ot/Ağa ..evin reisi, aile reisi, evde sözü geçen kişi<br />
OTAK: Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır, oda<br />
OTAMIŞ: Doktor, hekim<br />
OTANCAK: Đlaç, merhem, deva<br />
OTAR: Geçici, fani<br />
OTÇĐGEN: birl. Ot/Çigen (“Ot/Tigin” adının , Moğol ağzındaki söylenişi.)<br />
OTGUN: Kabadayı.<br />
OTKUN: Kabadayı.<br />
OTLUĞ(K): Ateşli<br />
OTMAN: Ailenin en küçük oğlu .Ocağın ateşini yakıp ısıtacak ve devamlılığı sağlayacak olan, Çok<br />
eskilerden beri süregelen,Türk töresince çocuklar arasındaki paylaşımlarda ev , en küçük çocuğa kalır. Bu<br />
yüzden ilerde evin yada mülkün idaresi küçük oğlandadır. Yani, ocak,onunla yanmaya devam edecek,aile<br />
oba yada oymağın yaşamı onun sayesinde sürecektir. Bu çocuklara içeren ”Otman,Ot Tigin,Othan” vb.<br />
adlar verilir.<br />
Otmanlı devletinin kurucusu ve ilk hanı. Ertuğrul Beğ’in en küçük oğlu. Daha Ertuğrul Bey<br />
ölmeden,Töreye göre,birçok mal mülk, büyük çocuklara, beylik, en küçük olan Otman’a geçmişti.<br />
OTMAR: Ateşli, ateş saçan<br />
OVAT: Düzgün, muntazam<br />
OVLAZ: Gözü pek, atılgan<br />
OVMAÇ: El ile yoğrularak yapılan yiyecek<br />
OY: 1- Düşünmek, düşünce, fikir 2- Çukur<br />
OYA: 1- Oyularak yapılan elişi, işleme 2- Emanet, rehin 3- Sempatik, minyon<br />
OYAN: 1- Đman, inanç 2- Düşünce, efkar<br />
OYAZ: Çukur, kuyu<br />
OYBAK: Çukurlu vadi<br />
OYBAT: Oyuk ve çukurlu yer<br />
OYGAK: 1-Oya, rehin 2- Uyanık, müteyakkız<br />
OYGUR: Dere yatağı, dere oyuğu<br />
OYINLI: Düşünceli, efkarlı<br />
OYLUM: 1- Çukur, kuyu, boşluk 2- Kurucu, kuruntu, yormak<br />
OYMAK: Yığın, kitle. Türklerin sosyal birimleri içindeki sıralamada, Obadan büyü Boy’dan küçük olan<br />
akrabalar topluluğu<br />
OYMUR: Dere, dere yatağı<br />
OYNAK: Maral, ceylan, vb. Hayvanların bir arada olup su içtikleri kuyu, su birikintisi<br />
OYRAM: Girdap, anafor<br />
OYRAT: Derin, oyuk, derinleşmiş<br />
OYTUN: Kutsanmış, mübarek<br />
OYUR: Vücut, endam<br />
OZ: Đleri, ön, önde<br />
OZA: Kadim, eski, ezeli, hep var olan<br />
OZAĞI: Tecrübeli, bilgili, uzman<br />
OZAMIŞ: Uzamış, uzman, usta işinin ehli<br />
OZAN: (Uzan) Öncü, herkesin önünde olup hitap eden, şiir yazan ve okuyan, kopuz çalarak şiir okuyan<br />
ve yazan. Usta, işinin ehli<br />
OZAR: Uzman, usta, bilir kişi<br />
OZGAN: Kademeli, dereceli, öncelikli<br />
OZMAN: Uzman<br />
OZMUŞ: Uzmanlaşmış, yetik<br />
OZUL: Esas, kaide<br />
OZUT: Đkamet, ikametgah<br />
OZUTGAN: Đleride, ilerici<br />
Ö harfi ile başlayan isimler<br />
ÖBEK:Küçük grup, tim, takım, parça<br />
ÖBGE: Ced, Ata, Soy<br />
ÖCAL: birl. Öc/Al intikamcı<br />
ÖCEK: 1- Esinti, hafif yel 2- Burç<br />
ÖCÜT: Đntikam, öç<br />
ÖDEM: 1- Borç, bakiye 2- Ödül, mükafat<br />
ÖDEMĐŞ: 1- Eczacı, doktor 2- Ricacı, yakaran 3- Borçsuz, bakiyesiz 4- Ödül veren
ÖDEN: 1- Ricacı, duacı 2- Ödül<br />
ÖDGÜLMÜŞ: 1- Övülmüş, övülen, başarılı, ödül almış 2- Ricacı, duacı<br />
ÖDGÜR: Uygun, yerinde, vaktinde<br />
ÖDRÜM: Seçkin, mümtaz<br />
ÖDÜGET: Ricacı, yakarıcı, duacı<br />
Yakutlarda, “ Akarsular Tanrısı”<br />
ÖDÜK: Rica, yakarı, dua, niyaz, arzu<br />
ÖDÜL: 1- Usluluk, akıllılık 2- Yüceltme, ululama, mükafat<br />
ÖDÜN: 1- Ödeme, ödeyiş 2- Yakarış, niyaz<br />
ÖDÜŞ: Vakit, devir<br />
ÖG: (Ok) Ana, anne, yaratan, doğuran<br />
ÖDGÜL: Övülme, övünç kaynağı, övülme nedeni<br />
ÖGE: (Öke) Dahi, çok zeki, çok akıllı<br />
ÖGEÇ: Đki yaşına gelmiş koç<br />
ÖGEL: 1- Zeki, akıllı, aklı başında 2- Burç<br />
ÖGET: 1- Akıl, zeka, akıllılık, 2- Sevgi, muhabbet<br />
ÖGĐR: Sevinç, neşe, eğlence<br />
ÖGLÜ: Dahi, çok akıllı<br />
ÖGREDĐK: 1- Mürebbiye, eğitmen, yetiştirici, öğretmen 2- Đdman, talim, antrenman<br />
ÖGRÜ: 1- Öğrenilecek olan 2- Arkadaş, refik<br />
ÖGÜŞLÜ: Övülen, methedilen, övülmeye layık<br />
ÖGDÜ: Övme, methiye<br />
ÖGDÜM: 1- Övülen, methedilen 2- Önce, öncelikli<br />
ÖĞER: Övücü, methedici<br />
ÖĞLEŞ: Akıl birliği, fikir birliği<br />
ÖĞREK: Toplantı yeri, cemiyet , dernek<br />
ÖĞREN: Öğrenmekten<br />
ÖĞRET: Gelenek, terbiye<br />
ÖĞREYÜK: Gelenek, görenek, terbiye<br />
ÖĞRÜK: Munis, cana yakın, el üstünde tutulan<br />
ÖĞRÜNÇ: 1- Deneyimli, bilgili, öğrenmiş, ders almış, yetişmiş 2- Hoşnutluk, memnuniyet<br />
ÖĞTÜ: Metih, övme, ululama<br />
ÖĞTÜR: Övme, methedici<br />
ÖĞÜÇÜ: Övücü, methedici<br />
ÖĞÜLMÜŞ: Başarılı, destekli, övülmeye layık<br />
ÖĞÜN: 1- Öğünmek..ten öğün 2- Đtina, dikkat 3- Sıra<br />
ÖĞÜNÇ: Övünç, iftihar, övünme gerekçesi, iftihar vesilesi<br />
ÖĞÜNÇEK: Öğünmeye değer, öğünme nedeni<br />
ÖĞÜNMÜŞ: Övünmüş, övünmeyi hak etmiş, gururlu<br />
ÖĞÜNÜR: Gururlu, mağrur<br />
ÖĞÜR: Över<br />
ÖĞÜT: 1- Anlayış, kavrayış 2- Nasihat, tavsiye, deneyim aktarımı<br />
ÖK: (ög) 1- Öz, doğuş, oluş, gelişme 2- Zeka, bilme, us, yetenek, ana, doğuran<br />
ÖKÇĐ: Okeci, çağırıcı, davet edici, davetiye veren kişi<br />
ÖKÇÜR: Zeki, anlayışlı<br />
ÖKE: Dahi, yanılmaz, bilge, çok akıllı<br />
ÖKER: Dahi, süper zeka<br />
ÖKERMAN: Dahi, bilge, yanılmaz<br />
ÖKLÜ: 1- Dahi, akıllı 2- Egemen, denetimci<br />
ÖKSÜM: Arzu, murat<br />
ÖKSÜZ: Desteksiz, arkasız, oluşumsuz, gelişmeye engel durumu olan, (Halk arasında, anası<br />
olmayan, ölen ya da ayrı olan çocuklar için de bu adın kullanılmasındaki neden, ananın, çocuğun yetişme<br />
ve gelişimindeki önemine atfendir.)<br />
ÖKTE: 1- Ökeli, akıllı, dahi, yanılmaz, deneyimli, bilgili 2- Azametli, gösterişli<br />
ÖKTEM: 1- Akıllı, bilge 2- Asi, başına buyruk, pervasız 3- Meşhur, gösterişli 4- Bahar, ilk yaz<br />
ÖKTEN: 1- Akıllı, bilinçli 2- Kahraman, cesur, korkusuz, başına buyruk<br />
ÖKÜÇ: 1- Çok, çokluk, bolluk 2- Akıl, us, bilinç<br />
ÖKÜN: Kendine dönüş, öze dönüş<br />
ÖKÜNMÜŞ: Özüne bağlı, özüne dönen<br />
ÖKÜŞ: 1- Çok, çokluk, bolluk, bereket 2- Akıl, bilinç, bilinçli<br />
ÖKÜŞ KARA AÇKI: birl. Öküş/Kara/Açkı mec. Keskin zekalı<br />
ÖKÜZ: 1- Irmak, nehir, büyük akarsu 2- Uzman, bilge, ehil, dahi<br />
ÖLÇER: 1- Mühendis 2- ağırbaşlı, ölçülü 3- Savaş buyruğu, saldırı buyruğu<br />
ÖLÇÜM: 1- Adap, usul, erkan, yol 2- Ağırbaşlılık<br />
ÖLMEZ: 1- Dirayetli, dayanıklı 2- Çok sevilen, unutulmaz, iz bırakmış<br />
ÖN: 1- Doğu, güneşin doğduğu yön 2- Đlk, başlangıç, doğuş, meydana geliş 4- Đlke, öncelik,<br />
prensip,temel
ÖNAL: birl. Ön/Al Öncü, lider, önde olan<br />
ÖNALAN: birl. Ön/Alan, lider, öncü<br />
ÖNALDI: birl. Ön/Aldı, lider, öncü<br />
ÖNCEK: Önce, önceki, selef<br />
ÖNCEL: 1- Selef, daha önceki 2- Önde olan, öncü, rehber 3- Öncelikli, imtiyazlı<br />
ÖNCELĐK: Đmtiyaz, torpil<br />
ÖNCÜ: 1- Đlk, orijinal 2- Lider, yol açan, önde olan<br />
ÖNCÜL: 1- Öncü, önde, rehber 2- Birinci, ilk<br />
ÖNÇEK: Önceki, önceki, selef<br />
ÖNDAŞ: Aynı öncelikte, aynı imtiyazı paylaşan<br />
ÖNDE: Öncü, önceki<br />
ÖNDEGÜN: birl. Önde/Gün 1- Önemli gün 2- Önceki gün<br />
ÖNDER: Önde olan öncü, lider<br />
ÖNDEŞ: Yol açan, rehber, mihmandar<br />
ÖNDÜÇ: Öncü, mihmandar<br />
ÖNDÜL: 1- En önde, en öndeki, öncü 2- Öncelik, imtiyaz<br />
ÖNDÜN: 1- Peşin, peşinat 2- Önde, önde gelen<br />
ÖNE: Đleri, ileride, ötede<br />
ÖNEK: Dayanak, direk, destek<br />
ÖNEL: 1- Usta, uzman, pir 2- Vade, mühlet<br />
ÖNEM: Öncelik, imtiyaz, değer, kıymet, hassasiyet<br />
ÖNEN: 1- Önde olan, öne geçen 2- Bağlılık, sadakat<br />
ÖNER: birl. Ön/Er Öncü, rehber, kılavuz<br />
ÖNEY: 1- Öne geçen, önde gelen 2- Yükseklik<br />
ÖNG: Đlk, birinci, başta gelen<br />
ÖNGEL: 1- Ağırbaşlı, olgun 2- Öncü, öncülük eden<br />
ÖNGEN: 1- Zafer, utku 2- Uzun boylu, levent<br />
ÖNGER: Hiddetli, asabi<br />
ÖNGĐ: (Öngü) 1- Değişik, farklı, sıra dışı 2- Önce, öncelikli<br />
ÖNGÜÇ: 1- Öncü, kılavuz 2- Atak, atik, hareketli 3- Delil, kanıt, ispat<br />
ÖNGÜK: Yastıkların ucuna yapıla işleme<br />
ÖNGÜL: Yol gösteren, ön ayak olan<br />
ÖNKUZU: birl. Ön/Kuzu mec. Kurban, kurbanlık<br />
ÖNÜÇ: Önce, önceki, selef<br />
ÖNÜM: 1- Birinci, ilk 2- Hasılat, ganimet, kar<br />
ÖNÜR: Başlangıç, siftah<br />
ÖNÜRT: Önce, öncelik<br />
ÖNÜT: Önce, öncelik<br />
ÖPGĐNE: Öpücük, buse<br />
ÖPKE: Đç geçirme, öfke, hırs<br />
ÖPÖZ: Can, ruh, nefs<br />
ÖRÇÜM: Üreyiş, gelişim, büyüme<br />
ÖRÇÜN: Đpten örülmüş merdiven<br />
ÖREN: 1- Örme yapan, örücü 2- Eskiden kalma kalıntı, kalıntı kent ya da mezar<br />
ÖRGE: 1- Örnek, motif, örgü örneği 2- Şahika, yükseklik<br />
ÖRGEN: 1- Örülü ip, urgan 2- Keçi kılından yapılan ip<br />
ÖRGÜÇ: 1- Dokuma aleti, dokuma tezgahı 2- Mevki, mertebe 3- Tümsek, tepe<br />
ÖRĐKLĐ: Şeciyeli<br />
ÖRKEN: 1- Urgan, örülü ip 2- Fidan<br />
ÖRKĐN: 1- Fidan 2- Taht, tahtırevan<br />
ÖRNEK: Numune, standart, ölçü<br />
ÖRPEN: 1- Örtülü, kapalı, gizli 2- Alev, alev ışığı<br />
ÖRS: Üzerinde metal maden dövülen demir kütle mec. Dayanıklılık<br />
ÖRTE: Örtü, örtülü<br />
ÖRTGÜN: Samanı ayrılmış, harmanlanmış tahıl<br />
ÖRTÜN: Omuz üstüne alınan örgülü giyecek, pelerin<br />
ÖRÜÇ: Örgü malzemesi, dokuma tezgahı<br />
ÖRÜM: Çit, ağıl<br />
ÖRÜN: 1- Saç örgüsü, belik 2- Beyazlık, temizlik 3- Gökyüzünün bulutsuz hali 4- Ürün, hasılat<br />
ÖRÜNDÜ: Arı, temiz, saf, pakize<br />
ÖRÜNDÜL: 1- Seçkin, güzide 2- Saf, temiz, pak<br />
ÖS: Gerçek, hakiki<br />
ÖSRÜK: 1- Mert, özü sözü bir 2- Esrik, kendinden geçmiş<br />
ÖSTERĐŞ: Fantezi, hayal, fantastik<br />
ÖTER: 1- Ricacı, yakaran 2- Đleri, ileri geçmiş 3- Çığırıcı, ötücü, okuyucu<br />
ÖTGEN: Geçmiş, aşmış, ötede olan<br />
ÖTGÜR: Delici, delip geçen
ÖTĐLĐG: Đtibarlı, saygıdeğer, muhterem<br />
ÖTKER: 1- Ricacı, duacı 2- Geçici, fani<br />
ÖTNÜ: Rica, yakarı, istirham<br />
ÖTÜG: (Ötük) Arz, niyaz, rica, dua, dilek<br />
ÖTÜGEN: (Ötüken)<br />
ÖTÜKEN: 1- Ricacı, duacı, niyazcı, Tanrıya yakaran 2- Geçmiş, mazi, onurlu ve övünçlü mazi<br />
ÖTÜN: 1- Ödün, verme, bağış, mağfiret 2- Yakarı, yalvarış, niyaz<br />
ÖTÜNÇ: 1- Rica, dilek, maruzat, istirham 2- Đltimas, tarafgirlik<br />
ÖVET: Övüş, övgü<br />
ÖVGÜ: Övme, methetme<br />
ÖVGÜN: Övülen, övülmeye layık<br />
ÖVÜÇ: Övünç, iftihar<br />
ÖVÜL: Övülen, övülmeye layık<br />
ÖVÜNÇ: Övülmeye yol açan davranış, gurur ve onur kaynağı<br />
ÖVÜT: Öğüt, nasihat<br />
ÖYKE: Öfke, hiddet, hınç<br />
ÖYKÜ: 1- Taklit, benzeme, benzetme, 2- Hikaye<br />
ÖYKÜNÇ: Eğilim, benzeme, taklit etme eğilimi<br />
ÖYLEK: Zaman, devir<br />
ÖYÜK: Coşku, coşkunluk, tezahürat<br />
ÖZ: Kişinin “ben” derken, anlatmak istediği, tinsel varlık. 1- Ben, tin, can, ruh, gönül 2- Asıl, esas,temel,<br />
unsur 3- Şahsi, kişisel, kendi, kendine aitlik 4- Uz, uzluk, ustalık 5- Dere, ırmak<br />
ÖZAK: birl. Öz/Ak mec. Soylu<br />
ÖZBEK: birl. Öz/Bek mec. Cesur, kendine güveni tam<br />
ÖZBĐR: birl. Öz/Bir mec. Soylu<br />
ÖZDEK: 1- Madde, temel, asıl, yapı, kuruluş, oluş, oluşum 2- Beden, vücut 3- Ağacın, köküne yakın olan<br />
kısım<br />
ÖZDEL: 1- Soylu 2- Armağan, hediye<br />
ÖZDEN: 1- Đçten, samimi 2- Ender rastlanan, olağanüstü 3- Akraba, hısım 4- Armağan, hediye<br />
ÖZEK: 1- Temel, asıl, üs, merkez 2- Can, ruh, gönül<br />
ÖZEL: 1- Ayırt, fark, farklılık 2- Uzman, usta, kalifiye 3- Kişiye özgü, kişisel<br />
ÖZEN: 1- Đçten, samimi 2- Dikkat, itina, emek, heves 3- Irmak, küçük akarsu<br />
ÖZENÇ: 1- Gıpta, heves 2- Direnç, gayret, dik başlılık<br />
ÖZERK: birl. Öz/Erk Kendine egemen, kendine sözü geçen<br />
ÖZGE: Ben’in karşıtı. Başka, öteki, yabancı, ,gayrı<br />
ÖZGEL: Öze ait, özden gelen, samimiyet<br />
ÖZGERĐŞ: 1- Hayal, kurgu, fantezi 2- Devrim, başkaldırı<br />
ÖZGÜ: Öze ait, özle ilgili, ait, has, mahsus<br />
ÖZGÜN: Öze ait, özüne ait, orijinal, kendine has<br />
ÖZGÜR: Hür, bağımsız, kendinden başkasını dinlemez<br />
ÖZGÜVEN: birl. Öz/Güven Cesaret, kendine güvenme, kendinden emin olma, kendinden bilgi, beceri ve<br />
konumundan kuşku duymama<br />
ÖZĐ: Fert, Şahıs<br />
ÖZĐÇ: Varlık, şahsiyet<br />
ÖZĐL: birl. Öz/Đl mec. Anayurt<br />
ÖZKER: 1- Ulu ruhlu kişi 2- Đyilik sever, hayırsever<br />
ÖZKONUK: Can, ruh<br />
ÖZLEK: 1- Üretken, münbit 2- Felek, talih 3- Özel, şahsi, kişisel<br />
ÖZLEM: 1- Öz’ün ilgisi, ilgi duyarak yönelişi, hasret 2- Özel, hususi, kişisel<br />
ÖZLEN: 1- Özlenen, aranan 2- Dürüst, özü sözü bir 3- özel, hususi, kişisel<br />
ÖZLEŞ: Kendine dönüş, kendinden veriş<br />
ÖZLÜ: Orijinal, sağlam<br />
ÖZLÜK: Şahsi, özel, kişisel<br />
ÖZMEN: Dürüst, özü sözü bir<br />
ÖZRÜM: Seçkin, seçilmiş<br />
ÖZÜÇ: Vücut, gövde, endam<br />
ÖZÜM: Kendine katma, kendine çekme, kendinden yapma<br />
ÖZVEREN: birl. Öz/Veren mec....Fedakar, fedai<br />
ÖZVERĐ: birl. Öz/Veri ...Fedakarlık<br />
PARS:Leopar<br />
PARSAK: 1- Acıma duygusu, merhamet 2- Porsuk<br />
P harfi ile başlayan isimler
PAŞA: Baş komutan, general. ( Bu sözcük, bazı dilbilimcilerimize göre, Baş-Şad, bazılarına göre de Baş-<br />
Ağa birleşimi ve zamanla ağız değişimiyle bu biçime gelmiştir.<br />
PEÇEN: Çayır, çimen, çayırlık, otlak<br />
PEÇENEK: 1- Otlak, çayırlık 2- Bacanak<br />
PEK: 1- Berk, katı, sıkı, sert, kuvvetli, dayanıklı 2- Bey sözcüğünün, değişik ağız ayrılığı Bek, beg,beğ,<br />
bey vb.<br />
PEKĐŞ: Sıklık, sertlik, pekişmişlik<br />
PELEN: Đyi, ehven<br />
PELĐN: Acı ve keskin kokulu bir yayla çiçeği<br />
PELĐT: Meşe ağacının çiçeği<br />
PERĐNÇEK: (Berincek) 1- Sadık, içten bağlı 2- Fedakar<br />
PINAR: Kaynak, kaynarca, göze<br />
PIŞGAN: Olgun, pişkin<br />
PĐŞKĐN: Olgun, pişmiş<br />
PUSAT: (Busat, basat) 1- Silah 2- Zırh, koruyucu<br />
PUSUG: Pusu<br />
PUSUN: Pusu, pusma, sinme<br />
PUSUNÇ: Đltica, sığınma, sinme, pusma, sığınmış, mülteci<br />
PÜSKÜL: Sarkık, asılı duran süs, aksesuar<br />
S harfi ile başlayan isimler<br />
SABA:(Sava) 1- (Sapa, sopa) Sopa, değnek, savma aleti, savaş aleti 2- Söz, iddia, hitap<br />
SABACI: 1- Sopacı, sopayla dövüşen 2- Konuşmacı, hatip<br />
SABAK: (Savak) 1- Sopa, cop sopa kullanan, dövüşçü, sopa ile dövüşen 2- Kımız saklamak için beygir<br />
derisinden yapılan tulum<br />
SABAR: 1- Sapar, savar, döver, sopayla döven 2- Savar, savaşır, savaşçı 3- Hatip, konuşmacı<br />
SABI: 1- Sopa, cop 2- Savaş, dövüş 3- Söz, sohbet<br />
SABU: 1- Sopa, cop, değnek 2- Savaş, dövüşçü, dövüş ustası, savaşçı<br />
SAÇA: Saçı, bahşiş, armağan<br />
SAÇAN: 1- Cömert, dağıtan, harcayan 2- Yayıncı, yayın yapan<br />
SAÇI: 1- Armağan, bahşiş 2- Adak, inanç gereği dağıtılan nesne<br />
SAÇILIK: Armağan, hediye, bahşiş<br />
SAÇUK: 1- Eli açık, cömert 2- Armağan, bahşiş 3- Aleni, saklısız, gizlisiz<br />
SADAK: Okların, içinde muhafaza edildiği torba ok torbası<br />
SADU: Đyi, çok iyi, ala<br />
SAGAY: 1- Düşünceli, Düşünen, sakınan 2- Özleyen, özlemiş, özlem oymaklarından<br />
SAGIM: 1- Emel, arzu, Murat 2- Düşünce, fikir, düşünceli, fikir sahibi 3- Sağlamlık,dayanıklılık<br />
SAGIN: 1- Özlem, hasret 2- Düşünce, plan, tasarım 3- Davet 4- Kıvılcım<br />
SAGINÇI: Sagınan, düşünen, özleyen, sakınca duyan<br />
SAGU: Ağıt, mersiye<br />
SAGUNDU: Özlenen, düşünülen, kollanan<br />
SAGUNDUK: Özlenen, düşünülen, özlemeye değer<br />
SAGUNUR: Düşünce, tasarım<br />
SAĞ: 1- Sağlık, dirilik, canlılık, yeterlilik 2- Akıl, fetanet 3- Doğruluk, inanırlık 4- Halis, saf, net<br />
SAĞ BĐLGE: birl. Sağ/Bilge Doktor, sağlık uzmanı<br />
SAĞAN: Doğan türü, yırtıcı avcı bir kuş<br />
SAĞANAK: Sağanak, sert ve hızlı yağan yağmur<br />
SAĞANÇIĞ: Nefs, can, ruh<br />
SAĞBĐLĐ: birl. Sağ/Bili (Bilig) Sağduyu, hikmet<br />
SAĞDAÇ: Sağlıklı günlerin arkadaşı, can yoldaşı<br />
SAĞDIÇ: Sağdaç “ Damadın en yakın, en güvenilir arkadaşı”<br />
SAĞIK: 1- Düşünceli, planlı 2- Sağ, diri, uyanık 3- Ateş, kıvılcım, ateşli<br />
SAĞIM: 1- Yaşam, sağlık 2- Serap, algın<br />
SAĞIN: 1- Düşünce, tasarım 2- Özlem 3- Ateş, kıvılcım<br />
SAĞINÇ: 1- Kurgu, hayal 2- Sakınca, mahsur, endişe 3- Özlem<br />
SAĞIŞ: Hesap, matematik, sayış<br />
SAĞLAM: Sağlıklı, güçlü, dayanıklı, dirençli<br />
SAĞLI: (Sağlık) Diri, canlı, sağlıklı<br />
SAĞLICA(K): Sağlıklı, diri, esenlikli<br />
SAĞMAN: Sağlıklı, güçlü<br />
SAĞNAK: (Sağanak)<br />
SAĞRAK: Đçki içilen kap, kupa, kadeh<br />
SAĞRI: 1- Sağrak 2- Sarı
SAĞUNÇAK: Ağıt, mersiye<br />
SAĞUNMUŞ: 1- Özlem içinde olan 2- Düşünen, düşünceli 3- Davet eden, davetkar<br />
SAKA: 1- Akıllı, arif 2- Düşünceli, kaygılı 3- Sakal 4- Saklı, saklayan, koruyan<br />
SAKAR: 1- Alnında beyaz lekesi bulunan at 2- Uğursuz, sakıncalı<br />
SAKÇI: Koruyucu, muhafız<br />
SAKIK: Çoban yıldızı<br />
SAKIN: 1- Düşünme, tasarım, kaygılanma, kaygıyı ortadan kaldırma eylemi 2- Saklama,<br />
koruma,esirgeme 3- Uzaklaşma, ayrılma<br />
SAKINÇ: Düşünce, kaygı<br />
SAKIŞ: Kaygı, endişe<br />
SAKLI: 1- Korunmuş, mahfuz, esirgenen 2- Zinde, dinç, sağlıklı<br />
SAKLICA: 1- Gizli, örtülü, korunan 2- Hazine, mücevher<br />
SAKLIÇAK: 1- Gizli, gizlenmiş, örtülü 2- Yaşam, sağlık, esenlik<br />
SAKMAN: 1- Uyanık, diri, sağlam 2- Sokman, dize kadar çıkan çizme<br />
SAL: 1- Saldırı, saldırmak 2- Salmak, bırakmak, azat etmek, serbestlik 3- göndermek,<br />
yaymak,ulaştırmak, uzatmak<br />
SALAÇAK: Salınan, bırakılan, salınmış<br />
SALACUK: Saldıran, saldırıcı, gönderici<br />
SALAMAN: Salınan, bırakılan, azat edilen, serbest, azade<br />
SALAMIŞ: 1- Saldıran, düşmana karşı hamle ve manevra yapan 2- Đyi kılıç sallayan, silahşor<br />
3- Salmış, köle azat etmiş<br />
SALANÇU: Saldırgan, iyi kılıç kullanan<br />
SALAR: 1- Ordu sevk eden 2- Đyi kılıç kullanan, silahşor<br />
SALÇI: 1- Salıcı, sevk edici 2- Salan, serbest bırakan 3- Karahanlılar döneminde, saray aşçılarının<br />
unvanlarından<br />
SALÇUK: 1- Salınmış, azat edilmiş, saltuk, eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız, otoriteye karşı çıkan 3-<br />
Saldıran 4- Silahşor, iyi silah kullanan 5- Küçük yel, esinti 6- Haber salan, mesaj yollayan<br />
SALDIRAN: Hücum eden, asker sevk eden<br />
SALDIRGAN: Saldırıcı, hücumcu<br />
SALDIRI: Hücum, taarruz<br />
SALDIRMIŞ: Hücum etmiş, taarruz etmiş<br />
SALDUR: Saldırı<br />
SALGARA: Salınmış, azade, başına buyruk, otorite tanımaz<br />
SALGIN: 1- Serbest, bağımsız 2- Serap, hayal<br />
SALGUR: Atak, tetik, saldırmaya hazır<br />
SALGUT: Mebus, vekil. Eskiden bir bölgeyi temsilen, Kağan’a (Başkente) gönderilen kişilere<br />
verilen unvan<br />
SALIK: 1- Vergi, vergi borcu, haraç 2- Haber, öğüt, tavsiye<br />
SALIKÇU: Haberci, öğütçü<br />
SALIM: 1- Serin esen yel, serinlik 2- Ferman, emirname 3- Üzüm demedi, salkım<br />
SALIN: 1- Serbest, serbestlik, salınma, boy gösterme 2- Jest, eda 3- salıncak<br />
SALINMIŞ: Serbest, azade, salaman<br />
SALKIM: Salınmış, sarkık<br />
SALTUK: 1- Serbest bırakılmış, azade, hürriyetine kavuşmuş eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız<br />
SALTIN: Yalnız, yalnızlık içinde, tek kalmış<br />
SALUK: (Salık) Serbest, azade, hürriyetine kavuşmuş<br />
SALUM: 1- Özgürlük, azat 2- Kılış, silah<br />
SALUN: 1- Jest, mimik, eda, cilve 2- Boy gösterme, ortaya çıkma<br />
SALUNDU: 1- Özgür, hür 2- Edalı, boy gösteren<br />
SALUR: 1- Saldıran, saldırgan, asker salan 2- Silahşor, iyi silah kullanan 3- Saldırma, kılıç,<br />
silah 4- Serbest, azade<br />
SAMSA: Baklava türü bir hamur tatlısı<br />
SAMUKA: Đnatçı, dirençli<br />
SAN: Sanmak, saymak, var kabul etmek<br />
SANAGA: 1- Serap, hayal 2- Niyet, maksat<br />
SANAĞ: Hesap, matematik<br />
SANAK: Matematik<br />
SANÇAK: Ucu sivri mızrak<br />
SANÇAR: Saplayan, batıran, dürten, mızrak kullanarak sançan, sançıcı, iyi silah kullanan<br />
SANÇI: 1- Ucu sivri demir, silah 2- Sivri bir aletin, vücuda değince verdiği acı 3- Acı duymak<br />
4- Hayalet<br />
SANÇIĞ: Ucu sivri demir, kargı<br />
SANÇIŞ: Hamle, kılıç veya kargıyla yapılan dürtüş<br />
SANDUGAÇ: Bülbül<br />
SANEK: Hayran, meftun<br />
SANG: San, düşünce var sayma<br />
SANGI: Hayal, serap
SANIR: 1- Hayal 2- Burç<br />
SANKUR: Hayret, şaşkınlık<br />
SANLAV: Hürmet, saygı<br />
SANLI: 1- Sanıcı, düşünücü 2- Şüpheci<br />
SANSAK: Anlayış, intiba<br />
SAPA: 1- Sopa, değnek 2- Kılıç sapı, kabza 3- Aykırı, farklı, başka<br />
SAPAK: 1- Sopa 2-Aykırı, aykırılık<br />
SAPAR: 1- Sabar, döver, dövücü 2- Aykırı, farklı 3- Kabza<br />
SAPURLUŞ: Devrim, ihtilal, ayaklanma, ayrılma<br />
SARAR: Saran, sarıcı, sarma eyleminde olan, ören, örücü<br />
SARGIN: 1- Sevimli, sempatik, çekici 2- Sargı, sarılı, örülü<br />
SARGUT: 1- Güneş ışığı 2- Bağış, ihsan<br />
SARI: 1- Sarı renk, sarışın 2- Sarılı, sarılmış, saran, sarılma<br />
SARICA: Sarılı, sarı gibi, sarıya çalan<br />
SARIG: Sarılı, sarılmış, örgülü<br />
SARIL: Sarılmaktan...sarıl, mec. Sevgili, saygılı, cana yakın<br />
SARIM: 1- Suyu süzmeye yarayan, ince dokuma 2- Sarma, sarılma<br />
SARIP: Sarp, dik, sarılı, çıkılması güç, yalçın<br />
SARMAN: (Sarıman) 1- Sarışın, sarıya çalan 2- Sıcak kanlı, cana yakın<br />
SARMAŞIK: Sarılı, sarpa sarmış, sarılan<br />
SARTIK: 1- Sarılı, örgülü, örülmüş 2- Farklı, dikkat çekici<br />
SARU: 1- Sarı 2- Sıra dışı, farklı, dikkat çekici 3- Batı, batı yönü<br />
SARUCA: 1- Bir sungur türü avcı kuş 2- Sarıya çalan, sarışın<br />
SARUL: Sarılı, sarılmış<br />
SATI: 1- Satık, satuk, satılmışın dişisi 2- Pazar yeri<br />
(Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin, çocuğu olduğunda,<br />
yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrı’nın sevdiği, toplumun sevip saydığı, bir ulu<br />
kişiye ya da onun ruhuna, çocuğu koruması, manevi bir destek vermesi bakımından emanet edilmesi<br />
eylemine satma-satılma adı verilir. Çocuk erkekse, “Satılmış”, kız ise<br />
“Satı” adı verilir. )<br />
SATIÇ: 1- Satıcı, tüccar 2- Mertebe, rütbe<br />
SATIM: 1- Satıcığım 2- Ticaret<br />
SATIŞGAN: Satıcı, tüccar<br />
SATUK: Satı, satık, satılmış<br />
SATUN: Satın alma, satın alma gücü, paha<br />
SAV: (Sava) 1- Mesaj, haber, yeni haber 2- Đddia- isnat 3- Ün, san 4- Savaş, vuruşma, dövüş 5-Öykü,<br />
atasözü, darbı mesel<br />
SAVA: (Sav)<br />
SAVACI: (Savcı)<br />
SAVAN: 1- Savıcı, savaşçı, def edici 2- Elçi, arabulucu<br />
SAVAR: Savaşçı, savıcı, defedici<br />
SAVARU: 1- Bahşiş, armağan 2- Geçici, muvakkat<br />
SAVAŞ: Harp, döğüş, vuruşma, savma, defetme<br />
SAVAŞGAN: Savaşçı, cengaver<br />
SAVÇI:(Savcı, savacı)1- Elçi, haberci, resul, sözcü 2- Savaşçı, cengaver 3- Ünlü, meşhur, ün salmış<br />
SAVDUK: Uğurlama, veda<br />
SAVGAT: Armağan, bahşiş<br />
SAVGU: 1- Haraç, vergi 2- Şifa, derman<br />
SAVRIN: 1- Armağan, bahşiş 2- Ahd, azim<br />
SAVRUK: Savrulmuş, derbeder<br />
SAVTUR: Veda, uğurlama<br />
SAVUN: 1- Davet, çağrı 2- Savunma, savaş 3- Ağıt, mersiye, ölenlerin yiğitlik ya da hayırlı işlerini<br />
anlatmak için verilen yemek<br />
SAVUNDUK: Davetiye<br />
SAVUNGAN: Savunucu, savaşan, direnen, müdafi<br />
SAVUR: Eli açık, cömert, hovarda<br />
SAVURKAÇ: 1- Savurgan, hovarda, eli açık 2- Fırtına, katı yel<br />
SAVUT: 1- Koruyucu, koruyan, müdafi 2- Zırh, çelik yelek, demirağ<br />
SAY: (sag, sağ, sak, sayı) 1- Saygı, sayma, geçerli kılma 2- Düşünme, ölçme, seçme, tasarım, hesap,<br />
ödeşme 3- Taşlık yer 4- Zırh, göğüslük<br />
SAYAK: Saygılı, hürmetli<br />
SAYAN: 1- Saygılı, saygıdeğer, saygıya layık 2- saygı gösteren, efendi, ağırbaşlı<br />
SAYDAM: Saf, net, berrak, sayılabilen, açık, temiz, bilinen<br />
SAYDUR: Saygı duruşu, ihtiram duruşu<br />
SAYGI: 1- Hürmet, önem, değer, edep 2- Sayı, sayım, matematik<br />
SAYGIN: Đtibarlı, hürmet gören, saygı gören, hatırı sayılır<br />
SAYIL: Seçilmiş, seçkin, sayılan
SAYILGAN: Sayılan, saygı gösterilen,muteber<br />
SAYIM: Saygı, saygı gösteriş<br />
SAYIN: 1- Seçkin, değerli, muteber, güzide, muhterem 2- Saf, halis, arı 3- Güzel, ender rastlanan<br />
SAYINDI: Saygı duyulan, itibar gören, muhterem, saygın<br />
SAYIR: Đçinden su çıkan mağara<br />
SAYIŞ: Ödenek<br />
SAYIT: Saygın, muteber<br />
SAYLAK: Sayılan, takdir gören, usta, uzman<br />
SAYLIK: Şeref, haysiyet, onur<br />
SAYMAN: Sayıcı, hesapçı, hesap ve sayı uzmanı<br />
SAYRI: Üzgün, mahzun, yorgun ilgisiz<br />
SAYVAN: Gölgelik, kamelya<br />
SAZAĞAN: (Sazan) Soğuk yel<br />
SAZAK: 1- Sazlık, bataklık 2- Đnce yağan kar 3- Ak bulut 4- Çok konuşan, geveze 5-Poyraz, soğuk esen<br />
yel 6-Sezgin, sezici, uyanık<br />
SAZAN: 1- Soğuk esen yel 2- Sazlık, bataklık 3- Sezen, sezici<br />
SEBE: Sevgi, sevi<br />
SEBÜK: Sevik, sevilen, sevgi gören<br />
SEÇEN: 1- Titiz, seçici, ayırıcı 2- Konuşkan, hoş sözlü<br />
SEÇĐL: 1- Seçkin, güzide, seçilmiş 2- Farklı, olağanüstü<br />
SEÇĐLĐR: Seçkin, güzide<br />
SEÇĐLMĐŞ: Seçkin, güzide<br />
SEÇKĐN: 1- Farklı, göze batan, olağanüstü 2- Đtibar gören, muhterem<br />
SEGREK: Seyrek, ender rastlanan<br />
SEĞĐRTGEN: 1-Koşucu, atlet 2- Afacan, ele avuca sığmaz, tez canlı<br />
SEĞREK: Seyrek, nadir, az rastlanır<br />
SEKMEN: Seviye, mertebe<br />
SELÇĐK: (Seligcik) 1- Temiz, pakize, namuslu, bakire 2- Küçük kılıç, bıçak 3- Açık,beliğ, fesahatli<br />
SELEK: Eli açık, cömert<br />
SELEN: 1- Salınan, sallanan, kıvrılan 2- Temiz, pak, namuslu, zarif, bakire 3- Fısıltı, hafif ses 4-Haber,<br />
havadis 5- Yılan (Tuva ve Çuvaşlarda)<br />
SELENGE: Kıvrılan, kıvrık<br />
SELĐG(Silig): 1- Namuslu, temiz, dürüst, pakize 2- Kibar, narin, zarif<br />
SELĐGÇĐK: (Selçik) Temiz, namuslu, bakire<br />
SELĐN: 1- Selen, salınan, haber, fısıltı 2- Sülün kuşu<br />
SEMĐZ: 1- Đri yarı, şişman 2- Besili, bakımlı<br />
SENGER: 1- Canavar, ejderha 2- Kale, burç<br />
SENGĐ: Sevgi, sevi<br />
SENGÜN: Ordu komutanı, general<br />
SEPĐL: 1- Yaygın, yayılmış, bulaşmış 2- Kale, hisar<br />
SEPĐN: 1- Çeyiz, kalın 2- Yaygın, yayık<br />
SEREDAY: Yüzük, takı, aksesuar<br />
SERĐM: 1- Gösteriş, teşhir 2- Sabır, metanet<br />
SERĐN: 1- Gölge, gölgelik 2- Genişlik, gerilmişlik 3- Soğuğa yakın, hafif soğuk 4- Sabırlı, dayanıklı<br />
SERĐNGEN: 1- Serince, serinleşmiş 2- Sabırlı, dayanıklı<br />
SEVEN: Sevmek...den sevgi sahibi, şefkatli, tutkulu<br />
SEVERGE: 1- Dost, yakın, yaren 2- Aşk, sevgi, tutku<br />
SEVGĐ: Sevme eyleminin nüvesi<br />
SEVĐ: Sevgi, sevgi eğilimi, sevgi yakınlığı<br />
SEVĐGEN: Seven, sevgisini veren<br />
SEVĐK: 1- Sevilen, sevgi gösterilen, sevgiye layık, sevgili 2- Dost, gönüldaş<br />
SEVĐL: Sevilen, el üstünde tutulan<br />
SEVĐLGEN: Sevilen, aşırı ilgi gören<br />
SEVĐM: Sempati, alım, çekicilik- sevgiye yol açan<br />
SEVĐMLĐ: Çekici, sempatik<br />
SEVĐN: Sevinç, mutluluk<br />
SEVĐNÇ: Neşe, coşku, sevinme duygusu, mutluluk<br />
SEVĐNÇEK: Sevinilecek şey, sevinç kaynağı<br />
SEVĐNDÜK: Mutluluk, bahtiyarlık (Uzun süren bir çocuksuzluk döneminden sonra, çocukları olan ailelerin<br />
sık kullandığı, geleneksel adlardan)<br />
SEVĐNMĐŞ: Sevinçli, mutlu, mutlu olmuş<br />
SEVĐNTĐ: 1- Mutluluk, mutlu olmaya değen 2- Ferahlık, gevşeme, rahatlık, huzur<br />
SEVÜK: Sevilen, sevgili, canan<br />
SEYĐRTGEN: Afacan, çalışkan, ele avuca sığmaz<br />
SEYREK: Az rastlanır, sıra dışı<br />
SEZEK: 1- Hassas, duygulu, ferasetli 2- Sezgi, anlayış, kavrayış, his<br />
SEZEN: Anlayan, kavrayan, hisseden
SEZER: Hassas, duygulu, fark edici<br />
SEZGĐ: Đdrak, seziş, hissediş, ilham<br />
SEZGĐN: Hassas, sezici<br />
SEZGĐR: Hassas, narin, alıngan<br />
SEZĐGEN: Sezen, sezgin<br />
SEZĐK: Sezgin, içli<br />
SEZĐKLÜ: Tedbirli, sezici<br />
SEZĐM: Hissediş, anlayış<br />
SEZĐMTAL: Hassas, duygulu<br />
SEZMĐŞ: Đdrak eden, anlayan<br />
SIBAK: Sopa, değnek<br />
SIDAL: Muktedir, güçlü, egemen<br />
SIGUN: 1- Yabani geyik 2- Emek, zahmet, sıkıntı<br />
SIĞIN: Erkek geyik, Ala geyik<br />
SIĞINAK: Sıkı korunan, sığınılacak yer, yoğun ve katı olan yer<br />
SIĞINDIK: Bağlılık, sadakat<br />
SIĞLAM: 1- Sağlam, sıkı, yoğun 2- Sine, bağır<br />
SIK: Katı, yoğun<br />
SIKI: Katı, sıkılmış, yoğun<br />
SIKILGAN: Daralmış, daralan, sıkılaşan, utangaç<br />
SIKIN: 1- Keder, yas, üzüntü, sıkıntı 2- Ala geyik<br />
SILIV: Temiz, pakize, bakire<br />
SILKIM: Cesur, gözükara<br />
SIN: 1- Deney, deneme 2- Endam, gösteriş<br />
SINAÇI: Hakem, sınayıcı<br />
SINAĞ: Sınav, imtihan, deneme<br />
SINAK: Deney, sınav, imtihan<br />
SINAUVU: Sınav, deney<br />
SINAYÇI: Hakem, sınayan<br />
SINÇI: Hakem, sınaçı<br />
SINDIRAÇ: Bülbül<br />
SIRAY: Çehre, yüz, beniz<br />
SIRGA: 1- Küpe, takı, aksesuar 2- Armağan, bahşiş 3- Halka, halkalı<br />
SIRGALU: Küpeli<br />
SIRMA: Sırlı, boyalı, gümüş tel<br />
SIYKIM: Sevgili, canan<br />
SIYLI: 1- Sevimli, sempatik, muteber 2- Armağan<br />
SIYLIK: Armağan, bahşiş<br />
SIYURGAL: Armağan<br />
SIZGIÇ: Kalem, yazgaç<br />
SIZIM: Sızı, yakınma, hüzün<br />
SĐBEL: 1- Buluttan ayrılıp henüz yere düşmemiş yağmur tanesi 2- Buğday, buğday tanesi<br />
SĐLGĐ: Arınma, temizlik, parlaklık<br />
SĐLĐG: 1- Temiz, namuslu, dürüst 2- El değmemiş, bakir, bakire 3- Tatlı dilli<br />
SĐNÇE: Çehre, beniz<br />
SĐNGĐL: Küçük kız kardeş<br />
SĐNGĐN: Mahçup, sıkılgan<br />
SĐNKEL: Đmtiyazlı, ayrıcalıklı<br />
SĐNKĐL: Đmtiyazlı<br />
SĐR: 1- Şeciye, soy, kök 2- Birleşik, birleşmiş<br />
SĐREK: Zeki, akıllı<br />
SĐTACU: Nazlı, narin, alıngan, hassas<br />
SĐYAVUŞ: Sevimli, sempatik, sevgiye layık<br />
SĐYENDĐ: Sevilen, sevilmiş, sevgiye layık<br />
SĐYREK: Az rastlanır, seyrek bulunur<br />
SĐYUN: Sevim, sevimlilik, sempati, beğeni<br />
SĐYURAN: Utkan, muzaffer<br />
SĐYURGAL: 1- Ödül, armağan, ödül alma 2- Madalya, askeri nişan<br />
SĐYURGATMIŞ: 1- Düşmanı bozguna uğratmış 2- Başarılı, ödül ve övgü almış<br />
SĐYÜNÇ: Sevinç, mutluluk<br />
SĐZGEK: Zeki, sezgin, müdrik<br />
SĐZÜÇEN: Hassas, zeki, uyanık, akıllı<br />
SOBAY: 1- Bekar, yalnız, münferit 2- Silahını iyi kullanan, deneyimli asker, savaşçı<br />
SOĞAY: Sağlıklı, zinde, dinç<br />
SOKMAN: 1- Mert, dürüst 2- Diz kapağına kadar gelen uzun bir tür çizme (Türkmen çizmesi)<br />
SOKULAG: 1- Adak, kurban 2- Sokulgan, munis, cana yakın<br />
SOKULGAN: Cana yakın, munis
SOKUM: Kurban, adak<br />
SOLAGAY: 1- Solak 2- Ters, hiddetli, öfkeli<br />
SOLAK: 1- Asker yöneten, asker sevk eden (Sulag) 2- Sol el ve ayağını kullanan<br />
SOLAŞIGLI: Yararlı, çok yararlı, iş bitirici<br />
SOLGUN: Rengi kaçmış, yıpranmış, hüzünlü<br />
SOLGUR: (Salgur) Atak, saldırı<br />
SOLIN: Araştırmacı, meraklı<br />
SOLMAGAN: Canlı, ölümsüz, solmaz<br />
SOLMAZ: Canlı, diri, çekici<br />
SOLTU: Soludu, soluklu<br />
SOLUK: Nefes, can<br />
SONGAR: Sungur, şahin<br />
SONUÇ: 1- Son, bitim, kıyı 2- Uç, sınır, limit<br />
Otmanlı ve Salçuklular döneminde, sınır karakollarında görev yapan kişiler verilen bir ad<br />
SORGUÇ: Başa takılan çelenk<br />
SORGUN: Söğüt türü bir ağaç<br />
SOYÇA: Soylu, soyluca<br />
SOYDAM: 1- Soylu, soyunu düşünen 2- Ailesine bağlı, yuvasına bağlı<br />
SOYDAN: 1- Soylu, soylu bir aileden gelen 2- Hanedan, hanedanlık<br />
SOYDAŞ: Aynı soydan gelen, aynı soyun kişileri<br />
SOYLAMIŞ: 1- Soyunu çoğaltıp, kutsayan, örgütleyen 2-söz, söyleyen, konuşmacı, hatip<br />
SOYLU: Asil, asalet sahibi<br />
SOYLUHAN: birl. Soylu/Han<br />
SOYON: (Sayın)<br />
SOYSAL: birl. Soy/Sal 1- Ünlü, meşhur 2- Soylu, asil 3- Medeni, uygar<br />
SOYURGAL: 1- Ödül, askeri ödül,madalya, nişan 2- Armağan, bağış, ihsan<br />
SOYURGAT: Đhsan, bahşiş<br />
SÖKE: Diz üstü çöküş, çökme<br />
SÖKMEN: 1- Yiğit, gözü kara, düşmana diz çöktüren, dize getiren, buyruğunu<br />
dinleten 2- Sokman, uzun çizme<br />
SÖKÜR: 1- Kızgın, hiddetli, kabarmış 2- Dize getiren, diz çöktüren,buyruğunu dinleten<br />
SÖKÜRMÜŞ: Dize getirmiş, baş eğdirmiş<br />
SÖN: Güçten kesilme, azalma<br />
SÖNMEZ: 1- Canlı, enerjik, ateşli, iddialı 2- Parlak, göz alıcı<br />
SÖNÜ-k- : Sönük, pasif, cansız, heyecansız<br />
SÖYKEM: Sempati, sevim, sevimlilik<br />
SÖYLEM: Anlatım, hitap, hitabet, demeç, izah<br />
SÖYLENCE: Efsane, mit, destan, lejant<br />
SÖYÜ: 1- Aşk, sevda 2- Sevinç<br />
SÖYÜÇEN: 1- Aşık, sevdalı 2- Sevinçli, mutlu<br />
SÖYÜNDÜK: Sevindik<br />
SÖZBAY: birl. Söz/Bay Söz zengini, hatip, söz cambazı<br />
SÖZBĐR: birl. Söz/Bir mec. Doğruluk, dürüstlük, söz birliği, sadakat<br />
SÖZEÇEN: (Sözen)<br />
SÖZEN: Hatip, konuşmacı<br />
SÖZER: birl. Söz/Er, mert, sözünün eri<br />
SÖZERĐ: birl. Söz/Eri, mert, sözünün eri<br />
SU: 1- Sıvı 2- Asker, er, erat<br />
SUBAK: Sopa, değnek, cop<br />
SUBAY: birl. Su/Bay 1- Bilgili ve deneyimli asker 2- Hafif süvari, atlı asker 3- Bekar evlenmemiş (Anadolu<br />
ve Azerbaycan’da) 4- Çocuksuz, çocuğu olmayan ( Kazak ve Kırgızlarda)<br />
SUGAY: Aya benzer, ay parçası<br />
SUĞUNÇAK: Sığınak, sığınılacak yer, sine, bağır<br />
SUKTA: Sıkıcı, ezici, acı kuvvete sahip<br />
SULAK: 1- Asker sevk eden, sefere çıkan 2- Sulu, verimli<br />
SUN: 1- Çağrı, davet 2- Đncelik, nezaket 3- Vermek, ihsanda bulunmak<br />
SUNA: 1- Emsalsiz güzellik 2- Yeşilbaş ördeği<br />
SUNAK: Adak, kurban<br />
SUNAR: 1- Davetkar 2- Cömert, abadan<br />
SUNAYAN: Çığırıcı, davetkar<br />
SUNÇA: Sunak, adak<br />
SUNÇAK: Adak, kurban<br />
SUNGU: Bağış, ihsan, ikram<br />
SUNGUN: 1- Yetenek, yetenekli 2- Sunulan, adak, hibe<br />
SUNGUR: 1- Kartal 2- Şahin<br />
SUNGURCA: Sungur yavrusu, küçük sungur<br />
SUNKA: Sunak
SUNKAK: Sunak<br />
SUNKAR: Sungur<br />
SUNKUR: Sungur<br />
SUNTAY: birl. Sun/Tay<br />
SUNU: Đkram, davet, bağış, armağan<br />
SUSKUÇAK: Küçük, körpe<br />
SUSÜ: Sağlık, şifa<br />
SUTU BOĞDA: Mübarek, Tanrısal, Tanrıdan gelen (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)<br />
SUVAN: Savaşçı, cengaver<br />
SUVAR: Bolluk, bereket<br />
SUVAT: 1- Su kanalı 2- Suyun taksim edildiği yer<br />
SUYUN: (siyun, sevim) Sevimlilik, sempati, niyet<br />
SUYUNÇUK: 1- Sevinç, sevimlilik 2- Müjde<br />
SÜÇÜG: (Süçig) Tatlı, lezzetli, hoşa giden<br />
SÜDÜN: birl. Süt/Ün, Soylu, temiz<br />
SÜLEDĐ: Saldırgan, akın yapan, akıncı<br />
SÜLEK: Saldırgan, akıncı<br />
SÜLEMĐŞ: 1- Akıncı, saldırgan, düşman üzerine asker yollayan 2- Đyi silah kullanan, silahşor<br />
SÜLÜN: Uzun kuyruklu, renkli bir kuş<br />
SÜNE: Ruh, can<br />
SÜNGÜ: (Süngük) 1- Kesici ve delici, uzun bıçak 2- Kemik, kemik parçası, kemikle yapılan mızrak 3-<br />
Eskiden, mezar başlarına dikilen sırık<br />
SÜNGÜK: Süngü<br />
SÜNGÜŞ: Süngü darbesi, süngü hamlesi, süngüleme, savaş<br />
SÜRÇEK: Yemek, oyun ve eğlence için yapılan, gece toplantısı<br />
SÜREN: 1- Asker sevk eden, savaşa asker yollayan 2- Haykırış, nara, savaş narası<br />
SÜRER:Asker sevk eden<br />
SÜRGĐT: 1- Payidar, kalıcı 2- Ulak, postacı<br />
SÜRÜN: Süs, makyaj, makyaj malzemesi<br />
SÜSÇEN: Kargı ve kılıç saplamada usta olan kişi<br />
SÜSMEN: 1- Süslü, süsü ve süslenmeyi seven 2- Tos atan, toslayan<br />
SÜSÜN: Süslü, işveli, sempatik, çekici<br />
SÜVERCE: Canan, aşık olunan, maşuka<br />
SÜYEK: Kemik, soy, sop<br />
SÜYGEN: Sevgili, canan<br />
SÜYÜK: Kemik, soy, oymak<br />
SÜYÜM: 1- Sevim, sempatik 2- Görüş, kanaat<br />
SÜYÜN: Sevim, sempati<br />
SÜYÜNÇ: 1- Sevinç,mutluluk 2- Müjde<br />
SÜYÜNÇÜ: (Süyünç) müjde<br />
SÜYÜRGE: Toy, şölen, ziyafet<br />
SÜYÜŞ: Buse, öpücük<br />
SÜZEM: Diksiyon, söz söyleme ve konuşma ahengi<br />
SÜZGE: Tarak, çok ince dişli saç tarağı<br />
SÜZGÜ: 1- Tarak 2- Süzgeç<br />
SÜZGÜN: 1- Arınmış, süzülmüş 2- Mest, mahmur, kendinden geçmiş 3- Göz alıcı, alımlı<br />
Ş harfi ile başlayan isimler<br />
ŞAD:(Şat) 1- Ordu komutanı, general 2- Tigin, prens 3- Cesur<br />
ŞADAPIT: Şad’a bağlı birlik ve beyliklerin genel adı<br />
ŞAKAR: 1- Şakır, bülbül gibi öter 2- Çakar, cesur<br />
ŞAKIR: 1- Öter 2- Çakır<br />
ŞAKRU: Çağrı, mesaj, davet<br />
ŞAMAN: Kam, baksı<br />
ŞANÇI: Saplayıcı, iyi ok ve kargı kullanan, silahşor<br />
ŞANDA: Alçak ve rutubetli yer<br />
ŞANYU: (Tanyu) Sonsuzluk, genişlik<br />
ŞARA: (Çara) Ufuk, ufuk çizgisi<br />
ŞAŞ: 1- Şiş, sivri uçlu, et pişirme aracı 2- Taş 3- Dış kısım, dışarı dışarıda kalan, taşra<br />
ŞAŞLIK: Şiş, şiş kebabı<br />
ŞAYBAL: Şımarık, nazlı<br />
ŞAYLAN (çaylan): Nazik, kibar, neşeli, güler yüzlü<br />
ŞAYLIĞ: Şeref, onur
ŞEYBAN: (Şeban, şıban, çıbın, zıbın) Sinek, haşarat<br />
ŞIMGA: Acele, aceleci<br />
ŞORAMUN: (Çoramun, çuramun) Ruhlarla ilgilenen, kötü ruhları kovan<br />
ŞORLAK: Şorul, şorul akan su, çağlayan<br />
ŞÖLEN: Yalnızca fakir ve kimsesizlere verilen toy, yemek ziyafeti, Bey yemeği<br />
ŞUMGA: Aceleci, tez kanlı<br />
ŞURLAK: Çağlayan<br />
ŞURLAYU: Çağlayan<br />
ŞÜYÜN: Müjde<br />
T harfi ile başlayan isimler<br />
TABAN:1- Tapan, tapınan 2- Temas, dokunma, vurma 3- Dizi, sıra, kafile<br />
TABAR: 1- Tapan, tapınan 2- Vuran, döven, dövüşçü<br />
TABGAÇ: 1, Dövüşçü, kavgacı 2- Ulu, saygıdeğer, muhterem 3- Tapıcı,tapınıcı<br />
TABIN: (Tapın) Đbadet<br />
TABKI: Vicdan<br />
TABU: (Tapı, tapu) Kutsanmış, kutlu yapılmış, tapılacak duruma getirilmiş<br />
TABUK: 1- Tabu 2- Đnayet, yardım, hizmet<br />
TABUN: Tapın, ibadet<br />
TAÇA: Tasarı, kurgu, plan<br />
TAÇAM: Tasarı, plan, kurgu, senaryo<br />
TADIK: Tat, lezzet, damak<br />
TAG: (Tak, tağ, dağ)<br />
TAGA: 1- Silah 2- Kural, kaide 3- Saygıdeğer, hürmet edilen<br />
TAGAY: 1- Saygı duyulan kişi 2- Dayı, ana tarafından gelen akraba<br />
TAGI: 1- Dindar, inançlı 2- Takı, aksesuar<br />
TAGUK: Tavuk<br />
TAĞ: Dağ<br />
TAĞAN: Üç ayak, saç ayağı<br />
TAĞAŞAR: birl. Dağ/Aşar mec. Azimli, kararlı<br />
TAĞLUK: Dağlık, dağlık bölge<br />
TAĞMA: 1- Dağ eteği 2- Elçi, devlet temsilcisi, devlet görevlisi<br />
TAĞUDAR: 1- Heybetli, dağ gibi 2- Dağıtıcı, yok edici, yıkıcı, şiddetli 3- Kısmet, nasip<br />
TAKAK: Ucu, ateşli ok<br />
TAKAY: 1- Dayı, ana tarafından akraba 2- Dolunay<br />
TAKIĞ: Takı, ziynet, aksesuar, mücevher<br />
TAKIR: Takı, ziynet<br />
TAKIŞ: Takı, süs, aksesuar<br />
TAKĐ: Dindar<br />
TAKSUK: Harika, olağanüstü, anormal<br />
TALA: 1- Đri cüsseli, heybetli 2- Seçkin, güzide<br />
TALAKAN: Yağmacı, yağmalayan<br />
TALAN: Yağma, yağmalama, üşüşme, saldırı<br />
TALAS: 1- At yarışlarındaki, başlangıç ve bitiş çizgisi 2- Fırtına, kum fırtınası 3- Dalga<br />
4- Tartışma, münakaşa<br />
TALAY: (Taluy, Tulay, Toluy,Tolu) 1- Okyanus, derya, büyük deniz, büyük göl<br />
mec. Ululuk, büyüklük, sonsuzluk 2- Gelecek, ikbal 3- Seçkin,güzide<br />
Şamanist gelenekte Deniz ve göllere bakan Tanrı<br />
TALAZ: Dalga<br />
TALI: Güzide, seçkin<br />
TALIKU: Seçkin, güzide, beğenilen<br />
TALIMAN: Seçkin, güzide<br />
TALKILIÇ: (Dalkılıç) Zırhsız, korumasız<br />
TALKAN: Kızartılmış tahıl<br />
TALPIN: Faal, aktif, çalışkan, himmetli<br />
TALŞIK: Đtimat, teminat, güvence<br />
TAMAN: Duman, sis<br />
TAMAR: 1- Damla, damlayan 2- Demir, demir cevheri<br />
TAMGAÇ: Memur, devlet memuru, damgacı, devlet görevlisi<br />
TAMIŞ: 1- Demiş, söylemiş, bilgili, deneyimli, sözüne değer verilen, sözüne güvenilen 2-Damla<br />
TAMĐR: Temir, demir<br />
TAMĐZ: Damla<br />
TAMTUK: Büyük ve kuvvetli ateş
TAMU: (Tamuğ) Yerin dibi, yer altı, cehennem<br />
Şamanist gelenekte, kötü kişi ve ruhların, öldükten sonra gittikleri yer<br />
TAN: (Tang) 1- Gün açımı, gün doğumu, şafak 2- Đlginç, acayip, şaşkınlık yaratan 3- Tatlı, tat<br />
veren,huzur veren<br />
TANA: (Dana) dana, iki yaşındaki inek yavrusu<br />
TANDU: 1- Tan vakti, tan vaktinde doğmuş 2- Alev, alevli büyük ateş<br />
TANG: 1- Mucize, olağanüstülük 2- Tan vakti 3- Giriş, antre<br />
TANGAK: Kaygı, endişe<br />
TANGSUK: Mucize, şaşırtıcı olay, olağanüstülük<br />
TANGUT: (Tankut) Savaşlarda, mızrak ve tuğların yanına ya da ucuna takılan ipek kumaş, flama<br />
TANIK: 1- Tanuk, şahit, gözlemci 2- Tanıdık, dost, yaren<br />
TANIL: Ünlü, meşhur, tanınan<br />
TANIP: Tanınmış, ünlü<br />
TANIR: Ünlü, tanınmış<br />
TANIŞ: 1- Tanınan, bilinen, aşina, tanıdık 2- Danışılan, bilgi ve deneyimine başvurulan, danışman<br />
TANIŞIK: Yakından tanınan, tanıdık, bildik, dost, yaren<br />
TANIŞMAN: (Danışman) Tanış, danışılan, bilgili kişi<br />
TANIT: Tanınacak nitelikte, belirgin, tanınabilen<br />
TANJU: (Tanyu) Sonsuz genişlik, ululuk,olağanüstülük, mucize gibi<br />
Hun imparatorlarının unvanlarından<br />
TANLA: 1- Şaşılası, ürkütücü, olağanüstü, mucize 2- Suçlayan, yargılayıcı 3- Doğuş, tan vakti<br />
TANLAĞI: Mucize<br />
TANMAN: Tan vakti doğan<br />
TANRIDAĞ: birl. Tanrı/Dağ “ Tanrı Dağı”<br />
Çok eski dönemlerden beri, kutsanarak, Tanrı tarafından yalnızca Türklere tahsis edildiğine<br />
inanılan ve halen kutlu kabul edilen sıradağların genel adı<br />
TANRIKUT: birl. Tanrı/Kut<br />
Tanrısal, Tanrıdan gelen, Tanrının Kutunu üzerinde bulunduran, haşmetli, Hun<br />
imparatoru Mete Han’ın unvanı<br />
TANSIĞ: (Tansık,Tansu) hayret verici, şaşırtıcı, olağanüstü<br />
TANSU: 1- Tansık, mucize 2- Yadigar, armağan 3- Birleşik<br />
TANTIK: 1- Çok konuşan, konuşkan 2- Tanıdık, hısım, ahbap<br />
TANUĞ: Tanı, teşhis, kanıt, tanınan, tanınmaya yol açan<br />
TANYU: (Tanju) Ulu, ulaşılmaz, hükümran<br />
TAP: Dilek, istek, umut, yardım ve bunları içine alan beklentilerle dolu inanç<br />
TAPAĞ: 1- Tapma, tapınma, saygı 2- Görev, iş<br />
TAPAR: Tapan, seven, uman<br />
TAPARLU: 1- Mutlu, umutlu 2- Sofu, dindar<br />
TAPDUK: 1- Çocuğu uzun süre olmayanların, çocuğu olduğunda verdiği adlardan 2- Saygı ve sevgiye<br />
layık, saygıdeğer 3- Đbadet, tapınma<br />
TAPI: Tapınma, ibadet<br />
TAPIK: Önde, önde olan, önde gelen<br />
TAPIN: Tapınma, umma, beklenti<br />
TAPINGU: Tapınılacak nitelikte sevilen<br />
TAPIR: Buluş, yenilik, icat<br />
TAPKI: Vicdan<br />
TAPKIR: Ayak altında kalıp, katılaşan toprak<br />
TAPKUR: Tabur, dizi, topluluk, kafile<br />
TAPLAK: Rıza, kabul, teyit<br />
TAPUK: Tapu, Tabu 1- Tapınma, dilek, istek 2- Tabu, kör inanç 3- Hizmet, hizmetli<br />
TAPUKÇI: (Tapıcı) Saray muhafızı, muhafız askeri<br />
TAPUKSAK: Saygılı, hürmetli<br />
TAPUN: Kutsama, kutsal bir varlığa yönelme, beklenti, ibadet<br />
TAPUNMUŞ: Sofu<br />
TAR: Dar, darlık, zahmet, sıkıntı<br />
TARA: Ağaç dallarını budamak için kullanılan bıçak<br />
TARAGAY: Turgay, tarla kuşu, çayır kuşu<br />
TARAKA: 1- Tarak, eşme, ayırma aleti 2- Saygı gösteren<br />
TARAMAN: Tarayıcı,rençber, çiftçi<br />
TARAN: 1- Geniş arazi, ekinlik, ekin yeri 2- Sınır, hudut<br />
TARANÇI: 1- Sınır muhafızı 2- Ekinci, rençber<br />
TARANG: Mevki sahibi, imtiyazlı, saygıdeğer<br />
TARBAN: Gururlu, mağrur<br />
TARDU: 1- Öncelikli, imtiyazlı 2- Durdu, duran yaşam<br />
Göktürkler dönemi, üst düzey yöneticilere verilen bir unvan<br />
TARDUŞ: Đmtiyazlı<br />
TARGAN: Savaşlarda, düşmanın geçeceği yollara, onların gidişini ağırlaştırmak ve güçleştirmek için
ırakılan, kaya ve kütük parçaları<br />
TARGUN: Mahçup, sıkılgan<br />
TARHAN: (Tarkan) Đmtiyaz sahibi soylu kişi. Bu kişiler, vergi vermez, suçları dokuz kereye kadar<br />
bağışlanır, kağan ve hanların huzuruna izinsiz girebilirlerdi.<br />
TARHUN: Güzel kokulu bir yayla çiçeği<br />
TARIK: Darı, tahıl, ekin<br />
TARIM: 1- Emek, enerji, zahmet, sıkıntı 2- Ziraat, rençberlik 3- Irmakların küçük kolları<br />
TARINÇ: Sınır, hudut, uç<br />
TARING: 1- Derin, derinlik 2- Ziraat<br />
TARKAN: Đmtiyazlı ve soylu kişi (Tarhan)<br />
TARKANÇ: 1- Öfke, gücenme, rahatsızlık, kızgınlık 2- Darılma, sıkılma<br />
TARKAT: Bakan, nazır, yönetici, bürokrat<br />
TARKINÇ: 1- Darılma, darlanma, küsme, küskünlük 2- Đsyan, başkaldırma<br />
TARLIG: 1- Güçlük, darlanma, sıkılma 2- Bahşiş, hediye<br />
TARTA: Terazi<br />
TARTAGAN: 1- Tartan, terazi 2- Dağınık, derbeder<br />
TARTIŞ: Armağan, bağış<br />
TARUG: 1- Darı, ekin 2- Hediye, bağış<br />
TASAR: Plan, tasarı, tasarım<br />
TASIM: Gösteriş, afi<br />
TAŞ: 1- Dış, dışta olan, görünürde olan 2- Kaya parçası mec. Sertlik, dayanıklılık<br />
TAŞAN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkun<br />
TAŞAR: Taşmış, coşkun, ateşli<br />
TAŞGAN: Taşan, coşan, ateşli<br />
TAŞGARU: Dışarı, dışarıdan, taşra<br />
TAŞGIN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkulu, ateşli, asabi<br />
TAŞKI: Dışarıdan, taşralı<br />
TAŞKIN: Coşkun, ateşli<br />
TAŞRALU: Dışarıdan, yabancı<br />
TAŞRIK: Dışarıda, gurbet, gurbetçi, sefere giden.<br />
TAŞUG: Taşınabilir mal, menkul değer<br />
TAŞÜREK: birl. Taş/Yürek ( Cesur, gözü kara)<br />
TAT: 1- Yemek, damak 2- Uzak, uzakta, uzaktan, yabancılaşmış 3- Kılıç pası, paslı kılıç<br />
TATAR: 1- Uzakta kalmış, yabancılaşmış 2- Çayırlık, mera 3- Kent dışında yaşayan<br />
TATAŞ: (Dadaş) 1- Yakın dost, yaren, arkadaş 2- Uzakta kalmış, aynı uzaklığı paylaşan<br />
TATIG: Tatlı, hoş<br />
TATIR: Çayırlık, otlak, mera<br />
TATLI: Tatlı veren, hoşa giden mec. Güler yüzlü, sevimli, cana yakın<br />
TATU: 1- Barış, sulh 2-Uzağı gören, uzak görüşlü 3- Bakıcı, eğitici 4- Tatlı, tat veren<br />
5- Yaratılış, fıtrat<br />
TAV: 1- Hız, devinim, çeviklik, koşu, davranmak, harekete geçmek. 2- Dağ<br />
TAVAR: Hızlı hareket eden, hızlı davranan.<br />
TAVGAÇ: 1- Hızlı koşan, hızlı davranan, atik 2- Çekici, cezbedici<br />
TAVIŞGAN: Tavşan<br />
TAVLI: 1- Hızlı, atik 2- Dağlı<br />
TAY: 1- Dayak, dayanak, dayanılacak nesne 2- Soy, asalet, soyluluk unvanı 3- Ululuk, büyüklük,çokluk<br />
4- Mevki, yer, bölge 5- Ananın erkek kardeşi, dayı 6- Süt emen at yavrusu<br />
TAYAK: Baston, değnek, dayanılacak nesne.<br />
TAYANÇ: 1- Dayanç, dayanak 2- Hami, koruyucu, sırdaş, güvenilen kişi<br />
TAYANÇI: Danışman, memur.<br />
Uygurlar döneminde, küçük dereceli memur unvanlarından<br />
TAYANG: Dayak, dayanak, destek, dayanak<br />
TAYANGU: Danışman, aracı, sıra dışı. Han ve kağanların danışmanlarına verilen bir unvan<br />
TAYCU: 1- Hami, destekçi, koruyucu 2- Soylu, seçkin 3- Tay sahibi,tay eğiticisi<br />
TAYEÇE: birl. Tay/Eçe..Soylu, saygıdeğer hanım. (Teyze, sözcüğünün buradan<br />
geldiğini söyleyen dilciler var.)<br />
TAYGA: 1- Kavak, çam, söğüt karışımı ormanlık bölge 2- yoğurtlu sebze çorbası<br />
TAYGAN: 1- Karışık ağaçlı orman 2- Dayanak, destek<br />
TAYGANA: Kaygan, kayıcı<br />
TAYGUN: Yavru, çocuk, torun<br />
TAYGUR: Kayan, kızakla kayan<br />
TAYIK: Kibar ve nazik genç<br />
TAYLAN: 1- Beyefendi, centilmen 2- Yakışıklı, heybetli 3- Düzgün ve etkileyici konuşan<br />
TAYŞI: 1- Mürşit, yol gösteren 2- Hami, koruyucu<br />
TEBER: Balta, baltalı mızrak<br />
TECĐMEN: Đdareli, ekonomist<br />
TECĐMER: Ekonomist, hesaplı
TEDAN: Tutan, zapt eden, zabit<br />
TEDĐK: (Tetik) 1- Usta, becerikli, bilgili 2- Öğüt, nasihat<br />
TEGEN: (Değen) Değerli, karşılığı olan<br />
TEGĐN: Tigin, prens, şehzade, bey oğlu. Göktürkler döneminde, vali unvanı olarak da kullanılmıştır.<br />
TEGĐNEK: Değnek, baston<br />
TEGĐR: 1- Değer, kıymet, paha 2- Hücum, taarruz 3- Ulaşım, ulaşma<br />
TEGĐŞ: 1- Değişim, değişme 2- Dövüş, temas, çarpışma, hücum<br />
TEGRE: Daire, çevre, civar, etraf<br />
TEGREK: 1- Değer, kıymet 2- Tekerlek, değirmi, yuvarlak<br />
TEĞME: Değme, seçkin, farklı<br />
TEKER: 1- Değer, kıymet 2- Çevre, yöre, daire 3- Saldırgan, mütecaviz<br />
TEKEŞ: Döğüş, değiş, temas, savaş, savaşçı<br />
TEKĐN: 1- Đyi, güzel, biricik, emsalsiz, uğurlu, uygun 2- Rahat, güvenli,güvenilir,<br />
3- Tigin, prens, bey oğlu 4- Tabi, bağlı, kul, köle 5- Boş, ıssız, toplumdan uzak kişi 6- Saldırgan<br />
TEKĐNĐK: Güvenilir, iyi, münasip, uygun<br />
TEKĐR: 1- Değer, kıymet, paha 2- kara benli, kara çizgili 3- Hücum, saldırı, saldırganlık<br />
TELA: 1- Delici, delen 2- Tolu, olgun, bilge 3- Armağan, adak, sungu<br />
TELEK: Armağan, sungu<br />
TEMĐR: Demir<br />
TEMĐR YALUP: birl. Demir/Yalup ...demirci ustası, silah yapımcısı<br />
TEMĐRÇAL: birl. Temir/Çal ( kılıç darbesi, kılıç vuruşu)<br />
TEMĐREN: Ok başlığı, okun ucundaki sivri ve delici demir parçası<br />
TEMĐRHAN: birl. Temir/Han<br />
Eski dönem, “ Maden Tanrısı”<br />
TEMĐRKIRAN: birl. Temir/Kıran mec. Acı kuvvet, acı kuvvete sahip kişi<br />
TEMĐŞ: Demiş, söylemiş, bilgin, deneyimli<br />
TEMÜGE: (Temürge) demir, nüvesi<br />
TEMÜRKAZUK: birl. Temir/Kazık Kutup yıldızı<br />
TENBE: At koşumu, koşum takımı<br />
TENEKUR: Boraks madeni<br />
TENGĐZ: Deniz<br />
TENĐK: Azim, kararlılık<br />
TENŞĐ: Eşit, adil, adaletli<br />
TEOMAN: Sis, duman, tuman<br />
TEPE: 1- Uç, sınır, doruk, yükseklik, yüksek yer 2- Yığın, kütle 3- Bir nesnenin sivri ucu<br />
TEREÇE: Đnce, narin, zarif<br />
TEREK: Siper, koruyucu<br />
TEREKEME: Siper, siperlik, sütre<br />
TERĐLGEN: Diri, canlı, hazır, tetik, tetikte<br />
TERĐLGENBUDUN: birl. Terilgen/Budun<br />
Devletin çekirdeğini oluşturan boy merkez halk Devletin, temel, ulusal askeri gücü<br />
TERĐM: 1- Bilim, sanat, bilim ve sanat erbabı 2- Emek, alın teri, zahmet 3- soyluluk, şeref, onur,nurlu 4-<br />
toplantı, dernek 5- Han soyundan gelen kızlara verilen bir soyluluk unvanı<br />
TERĐŞ: Derleme, toparlama, birleştirme, birleştirici, derleyip toparlayıcı<br />
TERKEN: 1- Süs oku, süslü ok 2- Savaş arabası 3- Soylu, soyluluk unvanı<br />
TERNEK: Dernek, toplantı<br />
TESĐYEMĐ TANYU: (Ululuğun sınırı olmayan, en ulu )<br />
TETĐK: 1- Uyanık, hazır 2- Becerikli, mahir<br />
TEYENG: Sincap<br />
TEYMUR: Demir<br />
TEZ: 1- Hızlı, ivedi, hızlılık 2- Kaçma, ürkme, ürküntü 3- Şiddet, şiddetli<br />
TEZME. Çabuk kızan, canı ağzında, kızıp çekip giden<br />
TEZÜREK: birl. Tez/Yürek Heyecanlı, ateşli<br />
TIBIK: Sakin, asude<br />
TILSIM: Büyü, efsun, sihir<br />
TIN: (Tin) Ruh, can, nefes<br />
TINGI: 1- Tin, can, yaşam 2- Kulağa gelen ses, ses dinleme (Tınlama)<br />
TINGLAK: Efendi, söz dinleyen<br />
TINGLAR: Dinler, hürmetkar<br />
TINGLATUR: Sözü dinlenen, sözü geçer<br />
TINGLAYU: Munis, söz dinleyen<br />
TINGLIĞ: Canlı, diri<br />
TINI: 1- Ruhsal, ruhla ilgili 2- Đnanç, iman 3- Tıngırtı, kulağa gelen ses<br />
TĐGĐN: Prens, şehzade, han oğlu, bey oğlu<br />
TĐGREK: Çevre, daire<br />
TĐKE: Parça, bölüm, lokma, tıkım<br />
TĐKEN: Dikili, dik, dikmiş
TĐKĐM: Parça, lokma<br />
TĐLBE: Dilek, dilenen şey, murat<br />
TĐLBĐ: Dilek<br />
TĐLEK: Murat, istek, dilek<br />
TĐLKĐ: Tilki, kürkü için avlanan hayvan<br />
TĐLMAÇ: Çevirmen, tercüman<br />
TĐLMEN: (Dilmen) Konuşkan, hatip, çenebaz<br />
TĐLTAY: Etken, amil, neden<br />
TĐLUN: Dolun, tolun, dolu, tam, eksiksiz, kusursuz<br />
TĐMAGUR: Merhametli, vicdanlı<br />
TĐMUÇĐN: (Temuçin, temurçin, timurçine)<br />
Çengiz Kaan’ın ilk adı. Ancak doğrusu, Timurçin’dir. Demir ucu, sivri demir anlamındadır.<br />
TĐMUR: Demir<br />
TĐMUR KÜRKAN: birl. Timur/Kürkan<br />
Türk dünyasının en ünlü simalarından. Yalnızca Türk tarihi değil, dünya tarihinin de başta gelen<br />
liderlerinden. Çengiz Kaan’dan sonra, dünyanın ikinci büyük fatihi. Yaşamı hep çetin mücadelelerle<br />
geçmiş, koca bir imparatorluğu adeta yoktan var etmiştir. Kürkan (Damat) lakabını, evliliğinin ilk<br />
yıllarında, kayın eçesi olan Buhara Emir’ in himayesinde oluşu nedeniyle almış, daha sonraları,Đranlılar<br />
ona “ Timurleng”, Otmanlılar “ Aksak Timur” lakabını takmışlardır. Bu ulu kişi zamanında,Türk dünyası<br />
üçüncü ve son kez olarak, tek devlet çatısı altında toplanmış, “ Birleşik Türk devletleri” ideali, bu ulu<br />
kişinin döneminde son kez gerçek olmuştur.<br />
TĐN: 1- Can, ruh, öz 2- Soluk, nefes, yel 3- Dinmiş, dingin, sakin, bitik 4- Gök, göksel, Tanrısal<br />
TĐRGEÇ: Diri, canlı, dirilik veren<br />
TĐRĐG: Diri, canlı, güçlü<br />
TĐRĐGLĐĞ: Dirlik, yaşam, geçim<br />
TĐRĐL: 1- Can, ruh, yaşam 2- Dirilik, canlılık, derlenip toparlanma 3- Derlenme, derleniş<br />
TĐRĐM: Yaşam, geçim, hayat yolu<br />
TĐRKĐŞ: Kervan, kafile<br />
TOGA: 1- Doğa, tabiat, hilkat, yaratılış, huy 2- Kalın, katı, yoğun, doymuş 3- Usul, yordam, teamül<br />
TOGAY: 1- Toga 2- Dolunay 3- Koruluk, küçük orman<br />
TOGU: 1- Doğu, doğuş 2- Vuruş, darbe<br />
TOĞAÇ: (tokaç) Topuz, çamaşır yıkarken kullanılan tahta topuz<br />
TOĞAN: 1- Doğan, doğan kuşu 2- Canlı, doğmuş olan, yaşayan<br />
TOĞMA: 1- Dokuma, dokumadan yapılan giysi 2- Yerli, yerli halktan olan kişi<br />
TOĞMAK: (Tokmak)<br />
TOĞMUŞ: Doğmuş, ortaya çıkmış, canlı, yaşayan<br />
TOĞRUL: 1- Tuğrul 2- Doğrulmak, ayağa kalkmak<br />
TOĞRULÇA: Doğan kuşu, doğan yavrusu<br />
TOĞSIK: Doğuş, doğum, ortaya çıkış<br />
TOĞUL: 1- Doğulu, doğudan 2- Doğum, doğuş, ortaya çıkış<br />
TOĞULGA: Tolga, tulga, savaş başlığı, miğfer<br />
TOK: 1- Đrilik, katılık, dayanıklılık, yoğunluk 2- Vuruş, darbe, dövüş, savaş 3- Yol, yöntem, yordam<br />
TOKA: 1- Tok, sert, katı 2- Usul, yol, yordam, teamül 3- Dövüş, vuruş, vuruşma, 4- Huy, hilkat,yaratılış<br />
TOKAÇ: (Togaç) Topuz, çamaşır topuzu<br />
TOKALIG: Tokluk, katılık, sertlik<br />
TOKAY: 1- dolunay 2- Dere kenarlarında yetişen bir çiçek, çalı<br />
TOKLU: 1- Yol, yordam, bilen, bilge 2- Bir yaşını geçmiş kuzu 3- Đri, dolgun, besili<br />
TOKMAK: Vurma, ezme, dövme aracı<br />
Kalın, geniş, ağaçtan yapılmış çekiç<br />
TOKOL: Kuma, ikinci hanım<br />
TOKTA: 1- Durma, yaşama, direnç, dayanıklılık 2- Tedbir, tedbirlilik<br />
TOKTAK: Tedbir, tedbirli, temkinli<br />
TOKTAMIŞ: Durucu, kalıcı, dirençli, dayanıklı, uzun ömürlü, dirayetli<br />
TOKTAR: Dayanıklı, dirayetli, uzun ömürlü<br />
TOKU: 1- Doğu 2- Dövüş, temas, savaş<br />
TOKUM: 1- Doğum, doğuş 2- Yaşam, direnç, dayanıklılık<br />
TOKUMAK: Tokmak<br />
TOKUR: 1- Gözü pek, cesur 2- Dokur, dokumacı<br />
TOKURGAK: Dokuma aleti, dokuma tezgahı<br />
TOKUŞ: 1- Dövüş, savaş, vuruşma 2- Doğuş, direnç, yaşam, dirayet<br />
TOKUZ: 1- Dokuz sayısı (..Türklerin uğurlu ve kutlu saydıkları sayılardan) 2- sıkça ve kalınca<br />
dokunmuş bir kumaş<br />
TOLAN: Eşsiz, emsalsiz<br />
TOLAY: Bir tavşan türü<br />
TOLDI: Doldu, dolu, doluluk, bütünlük, olgunluk, irilik, bilgelik, erginlik<br />
TOLDIKORGAN: Anıt, lahit, abide<br />
TOLGA: Miğfer, çelik başlık
TOLGAN: 1- Dolgun, iri, dolu 2- Acı, üzüntü, inleme<br />
TOLKAN: Dolgun<br />
TOLMIŞ: Dolmuş, dolu, olgun, bilge<br />
TOLU: 1- Dolu, olgun, kamil, yetkin, usta 2- Đçki, içki kadehi, içki ile dolu kadeh 3- Seçkin, güzide<br />
TOLUHAN: birl. Tolu/Han<br />
Arap işgalleri sırasında, onlara karşı direniş örgütleyen ve çeşitli savaşlara giren bir bey<br />
TOLUK: 1- Dolu, olgun, yetkin, bilge 2- Tuluk, tulum<br />
TOLUM: 1- Silah, savaş aleti 2- Olgun, dolgun<br />
TOLUN: Dolu, tam, bütün, eksiksiz, kusursuz, olgunlaşmış<br />
TOMAN: Duman,sis<br />
TOMBAY: Manda, camış<br />
TOMRĐS: (Tomris Hatun) 1-Demir ucu 2- Demir sesi. 3- Demirin özü, nüvesi.4- Bereket, bolluk,uğur.<br />
T... Türk tarihinin ünlü simalarından. Sakalar devletinin katun’u (kraliçesi) (Đran – Turan savaşları<br />
sırasında, zalimliğiyle ünlü, Pers kralı Hüsrev’in, Türk topraklarını işgal etmesine karşın yapılan savaşta<br />
büyük kahramanlıklar göstererek, onu yenmiş, başını kesip kan dolu bir fıçıya atarak, “Hayatın boyunca<br />
kana doymadın, kan döküp kan içtin. Ben de sana yakışanı yapıp, seni bundan mahrum etmeyeceğim.”<br />
diyen ulu kişi.)<br />
TON: Don, giyim, giysi, elbise<br />
TONA: Giyimli, varlıklı, yakışıklı<br />
TONAT: Donat, cömert, eli açık, aç doyuran – çıplak giydiren.<br />
TONATMIŞ: Giydirmiş, hayır hasenatta bulunmuş, cömert ve eli açık.<br />
TONGA: Kaplan, Asya kaplanı.<br />
TONGUZ: Domuz<br />
TONKA: 1- Tunga , kaplan 2- iri,büyük,gösterişli<br />
TONLU: Giyimli,şık,zengin,varlıklı<br />
TONSUZ: Yoksul<br />
TONYUKUK: (Tanyu/Kök,gök) Sonsuzluk ve genişlik,bilgelik ve deneyimlilik.<br />
TOP: Yığın, topluluk, bütünlük, erk<br />
TOPAÇ: 1- Top gibi, toparlak, dolgun 2-Đbrik 3- Sepet, sele<br />
TOPAK: Topluca, toplanmış, yığın<br />
TOPRAK:.. Yer, yurt, arazi<br />
TOPURGAN: Ayak basıldığında toz çıkaran, yumuşak toprak<br />
TOPUZ: Toplanıp, kurutulmuş, katılaşmış, topluca ve katıca. Silah, dövme ve ezme aracı<br />
TOR: 1- Mevki, mertebe, şeref, şereflilik 2- Türeme, doğma, soy, gelişme, yayılma 3- Ağ, tuzak 4-Giysi<br />
5- Evlat, çocuk, nesil 6- Zayıflık, incelik, hamlık<br />
TORAMAN: 1- Fahri, onursal, şerefli 2- Kaba, yetişmemiş, acemi 3- Đri, dolgun, heybetli<br />
Toran: Turan, duran, yaşayan, dirençli<br />
TORÇUK: Kozalak<br />
TORKU: Đpekli kumaş<br />
TORLAK: 1- Eğitilmemiş at 2- Çırak, acemi, ham<br />
TORMIŞ: Durmuş, yaşayan, yaşar, yaşam<br />
TORMU: Yaşam süresi, yaşam<br />
TORU: 1- Duruş, yaşam 2- Bolluk, bereket, fazlalık 3- Doru, doru renk<br />
TORUG: Doruk, Doru renk<br />
TORUK: 1- Doruk, zirve 2-Đnce, zayıf, ham, olmamış<br />
TORUM: 1- Aygır, aygır yavrusu 2- Kul, köle, muti, bağlı 3- Deve yavrusu<br />
TORUN: 1- Evladın, evladı 2- Sevgili, biricik, çok sevilen 3- Acemi, ham, yetişmek üzere olan 4-Genç<br />
boğa<br />
TOSUN: 1- Genç boğa, 2- Tos atan, tos vuran, azgın, azmış, saldırgan<br />
TOY: 1- Şölen, yemekli eğlence, düğün dernek 2- Em, ilaç, doyum, doyumluluk 3- Ordu, ordu birliği 4-<br />
Çamur bataklık 5- Doğan türü bir avcı kuş 6- Genç, gençlik, acemilik, çıraklık<br />
TOYAK: 1- Atlara giydirilen savaş zırhı 2- Tırnak, at tırnağı<br />
TOYAN: Toy sahibi, toy veren kişi<br />
TOYGA: 1- Toy sahibi, toy veren kişi, 2- Toylarda yapılan çorba, ayranlı çorba<br />
TOYGAN: 1- Kurultay üyesi 2- Bir kuş türü 3- Genç, taze<br />
TOYGAR: Tarla kuşu, çayır kuşu<br />
TOYGUN: 1- Genç, taze, deneyimsiz 2- Doymuş<br />
TOYGUR: Doymuş, gözü tok, olmuş, olgun<br />
TOYLAK: 1- Toy yeri, toy yapılan yer 2- Karargah, ordunun toplandığı yer.<br />
TOYLUK: Toy yeri, Toy yapılan yer<br />
TOYMADUK: 1- Özlenen, özlemi duyulan 2- Hırslı, doyumsuz<br />
TOYMAGUR: Đştahlı, obur<br />
TOYTĐMUR: Ermiş, keramet sahibi, Şaman büyüğü, kam, rahip<br />
TOZUN: 1- Tosun 2- Düzen, uyumluluk<br />
TÖGĐ: Cömert , eli açık<br />
TÖGÜN: Çekici, yakışıklı<br />
TÖKMEN: Çekici, yakışıklı
TÖKÜ: Eli açık, cömert, müsrif<br />
TÖKÜŞ: Düğüş, savaş, vuruşma<br />
TÖLEÇ: Ücret, yevmiye<br />
TÖLEGEN: Olgun, kamil, yetişkin<br />
TÖLEK: 1-Ücret, yevmiye 2- Sükunet, sakinlik<br />
TÖLĐS: Bölük, bölünmüş<br />
TÖLÜK: Tuluk, tulum<br />
TÖR: 1- Türemek, çoğalmak, yaratılış 2- Makam, mevki, onur yeri, şerefli yer 3- Usul, kural, teamül<br />
TÖRE: 1- Düzen, gelenek, usul, teamül, geleneksel hukuk 2- Türeyiş,yaşayış, çoğalma, yaratılış<br />
TÖRELĐ: Töresi olan, töreye bağlı, geleneklerine bağlı<br />
TÖREMEN: Görgülü, töreye bağlı<br />
TÖREN: 1- Töreye uygun yapılan, töre gereği yapılan, merasim 2- Soylu, necip, seçkin<br />
TÖRKĐN: Kök, menşe, dip, soy<br />
TÖRÜ: 1- Yasa, devlet düzeni 2- Türeyiş, yaratılış<br />
TÖRÜCE: Töreye ve yasaya uygun<br />
TÖRÜĐÇĐ: Töreye uygun<br />
TÖRÜLÜG: Töreye bağlılık, Töre bilgisi, Töre uygulaması<br />
TÖRÜM: 1- Türeyiş, yaratılış 2- Töreye bağlılık<br />
TÖRÜMÇÜ: Töreye bağlı, soyuna bağlı<br />
TÖRÜN: 1- Soylu, soyluluk 2- Tören, merasim, ihtiram<br />
TÖRÜTGEN: Yaratıcı, yaratan, halik<br />
TÖŞTÜK: Düş, rüya<br />
TÖZ: Kök, dip, temel, cevher, öz<br />
TÖZLÜK: Öz, esas, asıl, kök, köklü, özlü<br />
TÖZÜN: Soylu, temeli sağlam, köklü<br />
TUNAY: Evlatlık kız çocuğu<br />
TUDUN: (Tutun) 1- Tutunma, bağlılık, sadakat 2- Destek, güvence, tutunulacak nesne<br />
Hazar kağanlığı döneminde kullanılan “ vali “ unvanlarından<br />
TUGAN: Doğan<br />
TUGANA: Özel ok (Đçi oyulmuş, içinde evrak gizlenen ok)<br />
TUGAN: 1- Küçük ırmak, çay, akarsu 2- Togay<br />
TUĞ: Sancağın tepesine takılan at kuyruğu, kıldan yapılan flama, Uğur ve Kut işareti olarak kullanılır<br />
olmasına karşın, bundan daha çok savaş isteği, başkaldırı ve isyan sembolü olarak kullanılmıştır. 2-<br />
Tıkaç,kapak, bent, set<br />
TUĞANÇI: Doğancı, doğan terbiyecisi, doğan eğitmeni, doğan yetiştiricisi<br />
TUĞCU: 1- Tuğ taşıyan kişi, alemdar 2- Đsyancı, isyankar<br />
TUĞÇE: Küçük tuğ, tuğcuk<br />
TUĞLU: Tuğ sahibi, kutlu, uğurlu<br />
TUĞLUK: Tuğlu, tuğu olan, tuğ taşıyan<br />
TUĞMA: 1- Doğmuş, ortaya çıkan, boy gösteren 2- Tuğ kaldıran, isyankar<br />
TUĞRUL: 1- Doğan kuşu, bir doğan türü 2- doğru, doğrulmuş, dik- ayakta 3- Türk mitolojisinde, adı<br />
geçen, yarı insan, yarı kuş.<br />
TUĞSAVUL: birl. Tu/Savul<br />
Eski dönemlerde, ordu içinde tuğ taşıyan ve onu koruyup, önde tutmakla görevi olan kişilere<br />
verilen ad.<br />
TULA: 1- Tolu, dolu, olgun 2- Ayna<br />
TULAN: Dolu, olgun, kamil<br />
TULAY: 1- Talay, taluy, okyanus, deniz 2- Ayna 3- Dolu, dolgun, olgun<br />
TULGA: Tolga, miğfer<br />
TULGAR: 1- Azim, kararlılık, inanç, güvenç 2- Gösteriş, heybet, heybetlilik<br />
TULGAY: Tuga, Tolga, miğfer<br />
TULĐ: 1- Dolu, olgun, kamil 2- Ayna<br />
TULKĐ: Tilki<br />
TULTAG: Sakin, kendinden emin<br />
TULU: 1- Dolu, ergin, olgun 2- Ayna<br />
TULUK: 1- Dolu, olgun, bilge 2- yayık, çömlek<br />
TULUN: 1- Tolun, dolu 2- Çene kemiği<br />
TUMA: Yeğen, kuzen<br />
TUMAÇI: Erkek kuzen, (Amca, hala, dayı, teyze çocuğu)<br />
TUMAÇIM: Kız kuzen<br />
TUMAĞAN: 1- Nilüfer çiçeği 2- Duman, sis<br />
TUMAN: Duman, sis<br />
TUMAY: Sessiz, sakin, kendi halinde<br />
TUMGAN: Tuman, sis<br />
TUMRUL: Dumrul, Demir ucu<br />
TUNA: (Tona) Varlıklı, zengin, gösterişli, ihtişamlı<br />
TUNÇ: Bronz, Bakır, kalay karışımı
TUNG: Nüfus sahibi, kudretli, muktedir<br />
TUNGA: 1- Kaplan, Asya kaplanı 2- Kudret, ihtişam, fevkaladelik<br />
TUNGUÇ: Çocuk, evlat, evlatlık<br />
TUNGUT: Evlatlık<br />
TUNUÇ: Tunç<br />
TUR: 1- Durmak, yaşam, canlılık 2- Đrade, istek, yargı<br />
TURA: 1- Dura, durak, ev, mekan 2- Deriden örülen kamçı 3- Sibirya bölgesinin eski adı<br />
TURAK: 1- Durulan yer, yaşanılan yer, mekan 2- Yaşam, ömür<br />
TURAL: Durma, yaşama, ömür<br />
TURAM: Olgunluk, kemal<br />
TURAMUN: 1- Evcil, evcimen 2- Onurlu, onuruna düşkün<br />
TURAN: Duran, yaşayan, ömür, ömürlü, yaşama direnci (Çocukları sık ölen ailelerin, uzun ömür ve<br />
kalıcılık dileklerini içeren adlardan.<br />
TURÇAK: Filiz, fidan<br />
TURÇĐK: 1- Durucu, kalıcı, uzun ömürlü 2- Fidan<br />
TURDU: Durdu, sağ, salim, yaşar, yaşayan, kalıcı, ömürlü<br />
TURGAK: Bekçi, muhafız, koruyucu<br />
TURGAN: Duran, ömürlü<br />
TURGAY: 1- Tarla kuşu, serçe 2- Türk/Ay<br />
TURGUT: (Turagut) 1- Ömürlü, durucu, uzun yaşamlı 2- Belde, mekan mesken, yaşanılan yer<br />
TURKAK: Nöbetçi, bekçi<br />
TURKU: Ateşli, heyecanlı<br />
TURKUAZ:Rengi mavi ile (Türk mavisi) özdeş olmuş bir süs taşı<br />
TURMUŞ: Ömür, yaşam, uzun ömürlülük (çocukları sık ölen ailelerin kullandıkları adlardan)<br />
TURNA: Leylek türü, iri ve geniş kanatlı bir kuş<br />
TURSUN: Dursun, Durdu, duran, durmuş vb. yaşam, ömür, uzun ömür<br />
TURŞAK : Filiz, sürgün<br />
TURU: 1- Duru, saf, arık 2- Duran, yaşayan, ömürlü 3- Durgun,sakin<br />
TURUM: 1- Yaşam, ömür 2- Sükunet, durgunluk<br />
TURUMTAY: 1- Turum/Tay 2- Doğan türü, avcı bir kuş<br />
TURUŞKAN: Dayanıklı, metanetli, dirençli, uzun ömürlü<br />
TURUT: 1- Yer, yurt, durulan, yaşanılan yer 2- Ömür, yaşam<br />
TUSĐT: Göğün ötesi<br />
Şamanist gelenekte, ulu ruhların gittiği yer. Göğün katlarından<br />
TUSKAN: Akraba, yakın, hısım<br />
TUŞGÜL: Đşaret, iz, nişan<br />
TUT: 1- Yakalayış, kavrayış, saklayış 2- Vuruşma, vuruş, yenme, ezme, koparma 3- Ordu, ordugah 4-<br />
Kılıç ve benzeri silahların üzerindeki kir, pas<br />
TUTA: Bahşiş, armağan<br />
TUTAÇ: Komşu, yakın, dost<br />
TUTAÇI: Komşu, yakın<br />
TUTAK: 1- Silah kabzası 2- Saldırı, hücum, taarruz 3- Evlatlık<br />
TUTAM: Demet, buket, deste<br />
TUTAN: Elinde bulunduran, yönetimi altında bulunduran<br />
TUTAR: Tutucu, hükmedici<br />
TUTAŞ: 1- Küçük hanım, evin en küçük kızı 2- Bekar, bakire kız 3- Komşu<br />
TUTGAK: 1- Đnilti, inleyiş, hüzün 2- Geceleri keşfe çıkan savaş birliği<br />
TUTGAN: Tutucu, fanatik<br />
TUTGUÇ: kahvaltı, kuşluk vakti yenen yemek<br />
TUTGUN: Tutsak, esir, hapis,tutulu, tutulmuş, bağlanmış<br />
TUTKU: Kapama, ele geçirme, bağlama, bağlanma<br />
TUTGUK: Esir, hapis, tutsak<br />
TUTNAK: Destek, arka<br />
TUTNUK: Tutunulacak nesne, dayak, arka,destek<br />
TUTSU: 1- Vasiyet, öğüt, nasihat 2- Bağımlılık<br />
TUTSUK: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />
TUTU: Esir, tutsak, rehine 2- Çekici, cazip, güzel 3- Tutuş, savaş, dövüş<br />
4- Ağırbaşlı,utangaç 5- Yiğit, batur, dövüşçü 6- Bakan, nazır, vali<br />
TUTUG: Vali, askeri vali<br />
Göktürkler döneminde kullanılan askeri unvanlardan<br />
TUTUK: 1- Dövüş, savaş, savaşçı 2- Devlet görevlisi, devlete bağlı 3- Evlatlık 4- Büyü, sihir<br />
5-Tutsak, esir, tutulmuş, rehin<br />
TUTUN: Tutunulacak nesne, destek, arka, güvence<br />
TUTUNÇ: 1- Evlat, oğul, uşak 2- Tutunulacak nesne, güvence<br />
TUTUNGU: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />
TUTURGAN: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />
TUTURGU: Öğüt, nasihat, akılda tutulan
TUTUŞ: 1- Dövüş, savaş 2- Zapt etmek, egemenlik kurmak 3- bağlılık, sadakat 4- Orduyu ve devleti<br />
düzene sokmak<br />
TUTUŞUK: Demet, çiçek demeti,buket<br />
Çengiz Kaan’ın Uygur kökenli danışmanı, oğullarının eğitmen ve atabeyi bu ulu kişi,<br />
imparatorluğun resmi dilinin “Türkçe” oluşunda ve Türk kültürünün egemen kılınmasında, önemli etken<br />
olmuştur.<br />
TUYAK: 1- Dayak, destek, değnek 2- Duyan, işiten, işitici, dikkatli, uyanık<br />
TUYAN: Duyan, işiten<br />
TUYGU: Duygu, his duyumu<br />
TUYGUN: Doğan türü bir avcı kuş<br />
TUYUK: Dayak, destek, arka<br />
TUYUN: Saygın, muteber<br />
TUZGU: Yemek, yoldan geçenlere verilen yemek<br />
TUZAK: Sevgili,sevgili için söylenen söz<br />
TUZAĞI: Sevgili, aşık, maşuka<br />
TUZGUN: Armağan, sunu, bahşiş<br />
TÜBE: 1- Tepe, yüksek yer 2- Siper, sütre<br />
TÜBEK: Tübe, tepe<br />
TÜGÜN: 1- Düğün, bağlılık 2- bahşiş, hediye<br />
TÜGÜZ: Düz, tam, eksiksiz, mükemmel<br />
TÜKEL: 1- Tüy, saç, kıl 2- Dik, dikili<br />
Türk mitolojisinde, ağaçtan doğduğuna inanılan kişi<br />
TÜKÜN: 1- Düğün, dernek, toplantı 2- Bahşiş, armağan<br />
TÜLEK: 1- Zeki, kurnaz, fettan 2- Tüylü, kıllı<br />
TÜLGÜ: Alaca, renkli bir karga türü<br />
TÜLĐN: 1- Ayna 2- Ayın çevresindeki ışık halesi<br />
TÜLÜ: 1- Rica, yakarış 2- Düş, rüya<br />
TÜLÜŞ: Ücret, değer, emeğin karşılığı alınan karşılık<br />
TÜMEN: 1- Duman, duman, sis 2- On bin sayısının askeri terminolojideki kullanılışı<br />
TÜN: Gece<br />
TÜNBAY: birl. Tün/Bay ( Kazak ve Kırgızlarda, yatak, şilte)<br />
TÜNEK: Gece kalınan yer<br />
TÜNG: 1- Gece, gece karanlığı 2- Olağanüstülük, fevkaladelik<br />
TÜNKÜR: Peri, melek<br />
TÜR: Soy, kök, orjin, çeşit, kan, damar, doğuş, yaratılış, oluş<br />
TÜRE: 1- Töre 2- Tigin, prens, şehzade<br />
TÜREL: Türeli, töreye bağlı, töresel, hukuk, hukuki, hukuka uygun<br />
TÜRELĐ: Türe sahibi, töreye bağlı, hukuka bağlı<br />
TÜREMEN: Töreye bağlı, töreye göre yaşayan<br />
TÜRENER: Töreye bağlı, töre sahibi<br />
TÜRETGEN: Yaratıcı, mucit, üretken<br />
TÜRK: Bu kutlu ad, birçok anlamları içinde barındırır. Türeyiş, doğuş, güç, erk, soy, döl, çoğalma, düzen<br />
vb. ( Birçok dilbilimci, değişik anlatımlar yapıyormuş gibi görünseler de aslında tek bir şey vardır ortada.<br />
O da Töreli, Töreye bağlı, Töreye göre olmuş, Töre ile özdeş, iyilik, güzellik, doğruluk ve düzenlilik içinde<br />
yaşayan, bunun için gerektiğinde, mayasından gelen güç ve erkini kullanan kişi ya da kişiler topluluğu,<br />
anlamlarını net bir biçimde içinde barındırıyor olması.)<br />
TÜRK BĐLGE KAĞAN: (Orhun anıtlarında, Bilge kağan kendini böyle tanıtır.)<br />
TÜRKÜ: Türk dilinde söylenen, melodi<br />
TÜRÜ: Dürülmüş, derli, toplu, düzenli<br />
TÜRÜNG: Aktif, faal, çalışkan<br />
TÜŞ: Düş, rüya<br />
TÜŞTEMĐZ: birl. Tüş/Temiz<br />
TÜTSÜ: Güzel kokulu ot yakarak ortaya çıkarılan koku<br />
TÜTSÜK: 1- Tütsü, tüten koku 2- Öfkeli, kinci, öç alıcı<br />
TÜTÜK: 1- Güzel ve etkileyici koku, duman, tütme kokusu 2- Düdük, savaşlarda ve savaş talimlerinde<br />
komut vermek için kullanılan düdük<br />
TÜZ: Düz, düzen, kök, esas, kural, bütünlük, doğruluk, uyum, uyumluluk<br />
TÜZE: 1- Düz, doğru, düzen, kural, uyum, ahenk 2- Đdare, yönetim 3- Ulus, topluluk, halk 4- Uyum,<br />
uyumluluk, barış, uzlaşı 5- Kusursuzluk<br />
TÜZBAYKÜÇ: birl. Tüz/Bay/Güç Bütün, hepsi, hepsini içine alan<br />
TÜZEN: Düzen, uyum, kurallar bütünü<br />
TÜZLĐ: Uyumlu, uygun, düzenli, idareci<br />
TÜZLÜG: uyum, ahenk, geçim<br />
TÜZÜK: (Düzük) 1- Düzen, düzülü, sıralı, düzenleme, düzenlenmiş, düzenli, 2- Özel durumlara göre<br />
biçimlenmiş kurallar bütünü<br />
TÜZÜL: 1- Düzülü, sıralı, muntazam, disiplinli, hiyerarşik 2- Anlaşmış,anlaşmalı<br />
TÜZÜM: Düzgünlük, sıra, dizgi
TÜZÜN: 1- Düzen, kural, teamül, gidişat 2- Öz, kök, soy, soylu, seçkin, egemen 3- Uysal, yumuşak huylu<br />
ve davranışlı<br />
U harfi ile başlayan isimler<br />
UBUT:Ar, edep, tevazu, alçak gönüllülük<br />
UC: Uç, sınır<br />
UCAS: Đddia, bahis<br />
UCUD: Yeryüzü, dünya<br />
UCUN: Uçta, sınırda, kenarda, uçbeyi<br />
UÇ: 1- Son, bitim, sınır, kıyı 2- Aşırılık, ekstrem 3- Herhangi bir nesnenin sivri kısmı<br />
4- Ordu kanadı, kol, cenah<br />
UÇA: 1- Koruma, himaye, arka 2- Uç, sınır, limit 3- Kendini aşmış, yüksek, ulu<br />
UÇAR: 1- Haber, havadis 2- Kanıt, delil 3- Göğe yakın, Tanrıya yakın, dindar 4- Uçarı,<br />
vurdumduymaz<br />
UÇBEY: birl. Uç/Bey<br />
Sınır karakollarında görev yapan askeri birlik komutanı<br />
UÇGUN: 1- Kam, baksı, kendinden geçmiş, transa girmiş 2- Kıvılcım<br />
UÇKAN: Uçan, uçucu<br />
UÇKARA: birl. Uç/Kara ..Sırtı renkli, kanatları kara bir kuş türü<br />
UÇKUN: Uçuk, kendinden geçmiş, ateşli, heyecanlı<br />
UÇMAĞ: (Uçmak) Cennet<br />
UÇSIZ: Sınırsız, geniş, büyük, alabildiğine..<br />
UÇUK: Uçmuş, kendinden geçen, mest olan kam, baksı<br />
UÇUMAK: Uçmak, cennet<br />
UÇUR: Devir, dönem<br />
UÇURAN: Kam<br />
UÇURUM: Son, uzak, uzak nokta, uçulan, uzaklaşılan, yüksek ve derin dağ yamacı, yar<br />
UÇUZ: birl. Uç/Uz 1- Alçak gönüllü 2- Basit, kolay<br />
UD: (Ut) 1- Arka, geri, ardından gitme, takip 2- karşılaşma, çatışma, yenme, utku 3- Uyuma, uyku<br />
UDAR: 1- Takipçi, peşini bırakmayan, kovalayan 2- Yener, galip gelir<br />
UDU: Uyku<br />
UDUK: Uyanık, diri<br />
UDUM: Art arka, arkası sıra<br />
UDUN: 1- Hüner, beceri 2- Sönmüş, sönük<br />
UDUZ: 1- Mürşit, yol gösteren, ardından gidilen 2- Yollayan, sevk eden<br />
UGAN: Kaadir, yaratan ve hükmeden, Ali, yüksek, kudretli<br />
Çok eski dönemlerden beri, Tanrı ve Tanrı sıfatı olarak kullanılan bu sözcük, Türklerin ilk<br />
Müslüman oldukları dönemlerde de, bir süre Tanrı adı olarak kullanılmıştır.<br />
UGIN: Fikir, düşünce<br />
UGIŞ: Zeka, üretkenlik<br />
UGUZ: Kutlu, mübarek<br />
UĞRAK: 1- başvurulan kişi, bilge ve deneyimli kişi 2- Savaşa giderken, Askerlerin, aile ya da<br />
eşyalarını topluca bıraktıkları yer 3- Uğranılan yer<br />
UĞRAŞ: 1- Düşünce, tasarı, iş, çaba, meslek 2- Mücadele, savaşım, savaş, Karşılaşma, karşı karşıya<br />
gelme<br />
UĞRAŞI: Meslek, iş, çaba, savaşım, geçim<br />
UĞRUK: Savaşa giderken, askerlerin eşyalarını bıraktıkları yer<br />
UĞRUN: Yan bakış, gizlice bakış<br />
UĞUR: 1- Baht, talih, iyilik, güzellik, kut, bolluk, bereket 2- Süre, zaman<br />
UĞURAL: Uğurlu, kutlu, bahtı açık<br />
UĞURÇAL: birl. Uğur/Çal (Sürmek, değdirmek)<br />
UĞUŞ: Akraba, hısım, kan bağıyla birbirine bağlı kişilerden her biri<br />
UKUŞ: Zeka, akıl, yetenek<br />
UL: 1- Temel, esas, kök, oluş, oluşum, doğuş 2- Đşaret, nişan, iz<br />
ULA: Temel, esas, esaslı<br />
ULAÇ: 1- Ulaştıran, bağlayan, bağlayıcı 2- Đsabet 3- Tim, takım, müfreze<br />
ULAÇLI: Ulaştıran, ulak<br />
ULAĞ: 1- Soy, nesil 2- Maiyet, bütünlük 3- ulak, haberci 4- Bağ, zincir<br />
ULAK: 1- Ulaştırıcı, ulaştıran, haberci, bağlantı sahibi<br />
ULAKÇI: Haberci, ulaştırıcı, bağlayıcı, bağlantı<br />
ULAM: 1- Eklenmiş, katılmış, tim, müfreze 2- Dizi, dizili, bağlı, dizgi 3- yetenek, yetenekli<br />
4- Ululama, selamlama, temenna<br />
ULAN: 1- Bağlayan, bağlayıcı, birleştirici, etkileyici 2- Ulu, ululanmış, saygıdeğer, söz dinleten 3- Taze,
tazelik, gençlik, genç, cıvan<br />
ULANBATUR: birl. Ulan/Batur Ünlü ve ulu kahraman<br />
ULANDI: Ululandı, kutsandı, kutlu<br />
ULANMIŞ: Ulu, kutsal, mübarek, saygıdeğer<br />
ULAR: 1- Bağlayan, birleştiren, birleştirici 2- Erkek keklik<br />
ULAŞ: 1- Ululuk, ululaşma, yücelik 2- Oluş, temel, kök, soy, soyluluk 3- yetişme, kavuşma<br />
Ulaşılacak olan, bağlanılacak olan, ülkü, ideal 4- uluyuş, kurt gibi uluma 5- Savaş uranı,<br />
savaş narası 6- Kent, kent arazisi 7- Đsabet<br />
ULAŞLU: 1- Amaçlı, idealist, ne istediğini bilen 2- Ulaşıcı, bağlayıcı, birleştirici<br />
3- Kentli, zengin, varlıklı<br />
ULAT: Bağlayıcı, birleştirici<br />
ULCA: 1- Ezeli, eskiden beri var olan 2- Pay, ganimet, savaş ganimeti<br />
ULCAŞ: 1- Tazim, ululama, büyükleme 2- Bölüşüm, paylaşım, ganimet<br />
ULDIZ: Yıldız<br />
ULIÇ: Yavru, yaren, sevilen ve korunan<br />
ULIÇIM: Yavru, yavrucak<br />
ULIG: Uluma, yakınma, sızlanma<br />
ULIŞ: Uluyuş, kurt gibi ulayış<br />
ULU: (Ulug, Uluğ) Yüce, yüksek, mübarek<br />
ULUCA: 1- Ululuğa yakın, saygıdeğer, hürmetli 2- Üst düzey yönetici, erk sahibi<br />
ULUÇ: 1- Temel, esas, oluş, ulaş 2- Bağ, bağlantı, ilişki 3- Uluyuş, uluma<br />
ULUĞAYGUÇĐ: birl. Ulu/Ayguçi<br />
Göktürkler ve özellikle Uygurlar döneminde başbakan ( sadrazam, baş vezir) unvanı olarak<br />
kullanılmıştır.<br />
ULUĞNOYAN: birl. Ulu/Noyan<br />
Çengiz Kagan döneminde “Başkomutanlık” sıfatı olarak kullanılan bir unvan<br />
ULUKOYUN: birl. Ulu/Koyun<br />
Yakut destanlarında adı geçen “Ateş Tanrısı”<br />
ULULA: Yücelt, yükselt, mübarek kıl<br />
ULUM: Debdebe, şaşa, gösteriş<br />
ULUN: (Ulan, Đlun) Ulu, ululanmış<br />
ULUNYEGE: birl. Ulun/Yeke Sözü dinlenen, saygı duyulan, bilgi ve deneyimine başvurulan hanım<br />
ULURAK: Ulu, kebir, en büyük<br />
ULUS: 1- Ul (Temel, kök, esas) dan...Ul/Uz 2- Ülüş, bölüm, kesim, topluluk...dan boy, halk, millet,budun<br />
(Uygurlarda)<br />
ULUŞ: Pay, bölüm<br />
ULUTOYUN: birl. Ulu/Toyun<br />
Yakut destanlarında, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen Tanrı<br />
UMAK: Irk, soy, kemik<br />
UMAN: Umutlu, bekleyen<br />
UMANÇ: 1- Umutluluk 2- Đntizar<br />
UMAR: Umutlu<br />
UMAY: Koruyucu, şefkatli, iyiliksever<br />
Eski dönem, Tanrıçalarından ( Halen, Altay ve tüm Kuzey Türkleri arasında çocukları sevip,<br />
koruduğuna inanılır)<br />
UMDI: Arzu, beklenti<br />
UMDU: Ümit, ümitli<br />
UMUCA: Umutlu bekleyiş<br />
UMUÇ: Rica, yakarış, beklenti<br />
UMUG: 1- Ümit, destek, dayanak 2- Sığınma, iltica<br />
UMUNÇ: Rica, beklenti<br />
UMUR: Umar, ümitli<br />
UMUŞ: Beklenti<br />
UMUT: Umuş, ümit, beklenti<br />
UNAT: Doğru, yerinde, uygun, olgun, yeterli<br />
UNGAN: (Ungan) 1- Bağlı, bağımlı 2- Bahtiyar, doğru yolda olan<br />
UR: 1- Uğur, baht, mutluluk 2- Vur, vurmak, darbe<br />
URAGUT: Dişi, üretken, tohum, tohumluk<br />
URAK: Orak, doğrayıcı, biçici<br />
URAN: 1- Savaş narası, nara 2- Vuran, vurma eyleminde bulunan, döven 3- parola<br />
URAS: 1-Kut, baht, mutluluk 2- Ateş bakışlı<br />
URAZ: Uras, kut, baht<br />
URAZLI: Mutlu, bahtiyar<br />
URKU: Uğur, baht, talih<br />
URPAK: (Urpağ) 1- Evlat, uşak 2- Kibar, nazik<br />
URUK: 1- Boy, ok, ulus 2- Vuruk, vurgun<br />
URUL: 1- Tür, cins 2- Örs
URULU: Cins, soylu<br />
URUM: 1- Şeref, onur, haysiyet 2- Meleke, beceri, yatkınlık<br />
URUMDAY: Panzehir ve tedavi için kullanılan bir taş<br />
URUN: 1- Orun, şeref, itibar 2- Miktar, adet<br />
URUNÇA: 1- Şerefli, onurlu 2- Emanet, rehin<br />
URUNGU: 1- Şeref, onur, haysiyet, onurlu davranış 2- Eğitim ve talim kılıcı<br />
URUS: 1- Orus, uras, uraz) 2- Uruş, kırış, savaş<br />
URUŞ: Vuruş, döğüş, kırış, savaş<br />
URUŞKAN: Savaşçı, cengaver<br />
URUT: 1- Aşama, merhale 2- Amaç, maksat, hedef<br />
URUZ: 1- Uraz, uras 2-Vuruş, dövüş<br />
US: Öz, töz, yeti, anlayış gücü, akıl, zeka, uzluk<br />
USAN: Uslu, akıllı, usta, uzman<br />
USBOL: birl. Us/Bol ..Dahi, üstün zekalı<br />
USLU: Akıllı, uzman, üstad<br />
USLUM: Becerikli, mahir<br />
USLUY: Deneyimli, tecrübeli<br />
USUK: Uslu, akıllı, zeki<br />
USUN: 1- Uzun, uzman, derin, engin, deneyimli 2- Gerçek, sahih<br />
UŞAK: Çocuk, genç, taze, ufaklık<br />
UTA: 1- Tedavi, onarım, tamir, iyileştirme 2- Zafer, galibiyet<br />
UTACI: Doktor, eczacı, iyileştirici<br />
UTAMAN: 1- Utkan, galip, muzaffer 2- Eczacı, doktor 3- Edepli, mahçup, sıkılgan<br />
UTAN: 1- Galip, muzaffer 2- Utanma, ar, mahçubiyet<br />
UTANGAN: Utangaç, mahçup, kendi kendini sıkan<br />
UTAR: 1- Yener, utkan, galip 2- Đyileştirici 3- Kovalayan, takip eden<br />
UTAŞ. 1- Yardım, imdat 2- Galibiyet, zafer, utku 3- Takip, kovalamaca<br />
UTGUÇU: Galip, muzaffer<br />
UTKU: Zafer, galibiyet, yenme, üstün gelme, güçlüklerden sonra ulaşılan mutlu son<br />
UTLU: 1- Galip, muzaffer 2- Sıkılgan, mahçup<br />
UTUGLU: Galip, muzaffer<br />
UTUŞ: Yenme, galibiyet, zafer<br />
UVUT: Utanma duygusu, edep, ar<br />
UYAN: 1- Dikkat, itina, dikkatlilik, tedbir 2- Đman, inanç<br />
UYANIK: Dikkatli, tedbirli<br />
UYAR: Uyumlu, uygun<br />
UYAV: Uyanık, fatin, ferasetli<br />
UYDAÇI: Mürşid, yol gösteren, öğretmen<br />
UYGAN: 1- Uyumlu, geçimli, uysal 2- Bağlı, tabi, muti<br />
UYGAR: (Uygur) çağdaş, uyumlu, uygun, uyarlı, medeni<br />
UYGU: Ahenk, uyum<br />
UYGUL: Uyumlu<br />
UYGUN: 1- Yakışıklı, güzel, elverişli 2- Geçimli, dirlikçi, imtizaçlı<br />
UYGUR: (uygar)<br />
Türk boyları içinde, bu günkü anlamda bir kentleşmeye ilk başlayan Türk boyu. Kağıdı,<br />
akapunkturu, matbaayı, tekstil sanayiini ve daha birçok buluşu gerçekleştiren Türk boyu<br />
UYGUT: Uyumlu, ahenkli, uygar<br />
UYGUTALP: birl. Uygut/Alp<br />
UYLAŞ: 1- Uyum, geçim, dirlik, düzen 2- Fikir, düşünce, tefekkür<br />
UYLAŞI: Uyum, geçim, barış<br />
UYSAL: uyumlu, efendi,yumuşak başlı, halim, selim<br />
UYTUN: Kutlu, mübarek<br />
UYUM: Uygunluk, denklik, ahenk, armoni<br />
UZ: Us, öz, erk, yetme, beceri, başarı, açılma, uzama, genişleme, açılım, yayılım<br />
UZA: 1- uzay, genişlik, uzunluk, yaygınlık 2- Eski, eskiye dayalı, kadim, mazi 3- Geçiş, geçit<br />
UZAK. 1- Uzman, usta, sanatkar 2- Güçlü, egemen, başarılı<br />
UZAM: Uzmanlaşmış, ustalaşmış, usta<br />
UZAN: Uzman, usta, akıllı, bilgili, sanatçı, pir<br />
UZAY: Feza, gök boşluğu, uzamış, genişlemiş, geniş<br />
UZDU: Ezeli, çok eski, kadim<br />
UZEL: birl. Uz/El Usta, maharetli, becerikli, sanat erbabı<br />
UZELLĐ: Usta, maharetli, elinden iş gelen<br />
UZLUK: Đhtisas, uzmanlık<br />
UZMA: Kalifiye, uzman, pir<br />
UZMAN: Usta, pir, otorite<br />
UZUG: Uyanık, dikkatli, müteyakkız<br />
UZUN: (Usun) 1- Uzman, pir, becerikli, iş bitirici 2- yaygın, geniş 3- kalıcı, daimi
ü harfi ile başlayan isimler<br />
ÜÇ:Üç sayısı. (Türklerin, dokuz, kırk gibi, uğurlu saydığı sayılardan)<br />
ÜGE: (Üyge) Ünlü, meşhur<br />
ÜGĐT: Öğüt, nasihat, propaganda, ajitasyon<br />
ÜĞDÜL: Bahşiş, ihsan<br />
ÜKELGE: Armağan, bahşiş<br />
ÜLEGÜ: Bölüm, kısım, pay<br />
ÜLEŞÜR: Bölüşüm, paylaşım, paylaşımcı<br />
ÜLGEN: 1- Ulu, kebir 2- Đri, büyük, heybetli, geniş<br />
Eski dönem Tanrılarından ( Türk mitolojisinde Đyilik Tanrısı)<br />
ÜLGĐ: Örnek, numune<br />
ÜLGÜDÜR: Örnek, numune<br />
ÜLGÜT: Örnek, numune<br />
ÜLKE: Bölüm, parça, toprak, diyar, memleket, vatan, yurt<br />
ÜLKEM: Ülke, memleket sevgisi<br />
ÜLKEN: (Ülgen)<br />
ÜLKER: 1- yıldızlar topluluğu, yıldız kümesi 2- Yedi kardeşler de denen bir yıldız grubu 3-<br />
Kadife,peşkir,gibi dokumaların üzerindeki, ince tüy, hav<br />
ÜLKER ÇERĐĞ: Savaş hilesi, savaş taktiği<br />
ÜLKÜ: 1- Đdeal, hedef, olacağına inanılan..”Olan, değil, olması gereken..” 2- Prensip, adet, düstur 10-<br />
Üleşme, bölüşme, pay, pay ortaklığı<br />
ÜLKÜCÜ: Ülkü sahibi, olması gerekeni düşünen<br />
ÜLKÜDAŞ: Aynı ülküyü benimseyen ve aynı ülküyü paylaşan kimse<br />
ÜLKÜM: Ülkü sevgisi<br />
ÜLÜGLÜ: Talihli, kısmetli,bahtı açık<br />
ÜLÜK: (ülüg) Kısmet, nasip, pay<br />
ÜLÜKBULMUŞ: birl. Ülük/Bulmuş<br />
Uygur kağanlarının unvanlarından<br />
ÜLÜŞ: 1- Bölüş, bölüm, bölünen, pay 2- Konuk payı, komşu payı, ailenin ihtiyaçları dışında, konu-komşu<br />
için ayrılan ve saklanan pay<br />
ÜMĐT: Umut ÜN: 1- Ses, seda 2- Şöhret, nam<br />
ÜNAL: 1- Ün/Al 2- Đnal (Han soyundan gelen, soylu ve imtiyazlı bey)<br />
ÜNALDI: birl. Ün/Aldı Ünlü, meşhur<br />
ÜNDEV: Namlı, meşhur<br />
ÜNLÜ: 1- Meşhur, namlı, tanınmış 2- Gür sesli, sesini duyuran<br />
ÜREGEN: Bereketli, münbit<br />
ÜREGĐR: Bolluk, bereket, üretkenlik<br />
ÜREK: Yürek, kalp<br />
ÜREKLÜ: Cesur, yiğit<br />
ÜRENTUYUN: birl. Üren/Tuyun<br />
Eski dönem, Yakut Tanrı adlarından<br />
ÜRGAN: Kıvılcım, şerare<br />
ÜRGÜÇ: Körük, demirci körüğü<br />
ÜRK: Dehşet, korku, çekince<br />
ÜRKMEZ: Cesur, korkusuz<br />
ÜRKÜT: Ürkütücü, dehşet verici<br />
ÜRÜK: Süregen, daimi<br />
ÜRÜN: Döl, verim, ekin, üremiş, üretilmiş olan<br />
ÜRÜNDÜK: Verimli, seçkin, güzide<br />
ÜRÜNDÜL: Seçkin, güzide<br />
ÜRÜNG: 1- Maneviyat, manevi güç, 2- Temiz, pak<br />
ÜSTE: Galip, faik<br />
ÜSTEK: Üstün, galip, faik<br />
ÜSTÜN: Üstte olan, galip, faik, muzaffer<br />
ÜSTÜNGÜ: Üstün gelme, üste çıkma, mertebe atlama, derece<br />
ÜTGÜR: Hızlı, seri, çabuk<br />
ÜYEN: 1- Đlkeli, özüne bağlı 2- Đyilik sever, temiz yürekli<br />
ÜYGE: Đyi, yararlı, zararsız<br />
ÜYGEN: Đyilik dolu, temiz kalpli<br />
ÜYGENARIK: birl. Üygen/Arık<br />
Altay, Tuva, Sogay destanlarında adı geçen bir Tanrıça<br />
ÜZBE: Üzgün, kızgın, dargın, darlanmış, mahzun, sıkıntılı<br />
ÜZLÜNÇÜĞ: Olağanüstü, fevkalade<br />
ÜZÜT: Can, ruh, öz, tin
V harfi ile başlayan isimler<br />
VAR:(Bar) Oluş, ortaya çıkış, doğuş<br />
VARAK: Menzil, varılacak yer<br />
VARAN: 1- Varlıklı, zengin 2- Sonuca ulaşan, eren<br />
VARGI: 1- Varılan yer, sonuç 2- mal, mülk<br />
VARIM: 1- Servet, mal, mülk 2- Evlilik çağına gelmiş kız<br />
VARIMLU: Evlilik çağına girmiş kız<br />
VARIŞ: Menzil, varılacak yer<br />
VARIŞLI: Menzil<br />
VARLIG: (Varlık) 1- Mevcudiyet, var olma hali 2- Varlık, servet, zenginlik, bütünlük 3- Evren, kainat<br />
VAROL: birl. Var/Ol Uzun ömür dileği<br />
VERDĐ: Cömert, eli açık, bağışlayıcı, ihsanda bulunan<br />
VERGĐ: (Bergi, birgü) 1- Huy, tabiat, yaratılış, aitlik, özellik 2- Haraç, nüsum, verilen, ödenen nesne<br />
VERĐM: Veriş, verme, bolluk, bereket<br />
VURGUN: 1- Vurulmuş, aşık 2- Baskın, ırgalama, yağmalama<br />
VURUŞ: Savaş, döğüş, kırış<br />
y harfi ile başlayan isimler<br />
YABA:(Yapa, yapu) 1- Yapı, oluşum 2- Alet, edevat<br />
YABAGU: Yabgu, genel vali<br />
YABALAK: (Yablak) Dayanıklı, metin, mütehammil<br />
YABAN: 1- Yabancı, yabani, vahşi 2- Yapan, yapıcı<br />
YABAY: Yapay, yapan, yapıcı, yapılmış<br />
YABGU: 1- Üst düzey yönetici, genel vali 2- Merkeze bağlı, özerk, bölge yöneticisi<br />
Göktürkler döneminde kullanılan unvanlardan<br />
YABIR: 1- Yapıcı, pozitif kişilikli, aktif, çalışkan 2- Güreşçi, dövüşçü<br />
YABIT: Yapı, yapıt, eser, mamulat<br />
YAD: Yabancı, el, değişik, farklı<br />
YADA: 1- Yabancı, yabancılık 2- Büyü, sihir, büyü yapmada kullanılan bir taş<br />
YADAÇI: 1-Yaya, piyade 2-yada taşını kullanan<br />
YADEL: birl. Yad/Er Gurbet, yabancı memleket<br />
YADU: Yadçı, yad edici<br />
YAGLA: Talan, yağma<br />
YAĞADUR: Yağış, yağmur, bolluk, bereket<br />
YAĞAN: (Yagan, yakan) 1- Ucu ateşli ok 2- Yağmur 3- Gökten inen nur 4- Yakın, yar, canan<br />
YAĞDIKAR: birl. Yağdı/Kar (kar yağarken doğan)<br />
YAĞDIBASAN: birl. Yağdı/Basan Düşmana baskın yapan, düşmanı yok eden<br />
YAĞISAVAN: birl. Yağı/Savan Düşmanı püskürten, düşmanı kovan, kovalayan<br />
YAĞISIYAN: birl. Yağı/Sıyan (defeden,kovan)<br />
YAĞIŞ: (Yakız- Yavuz) Kara, yanarak kararmış, karaya çalan mec. Cesur, gözü pek, şiddetli, yaman,yiğit<br />
YAĞMA: Ganimet, ganimet paylaşımı, bolluk<br />
YAĞMUR: Yağmur yağışı<br />
YAĞMURCA: 1- Sessiz ve kısa süren yağmur 2- Bir geyik türü<br />
YAĞRIK: Yakarış, dilek, niyaz<br />
YAĞRIKÇI: 1- Yakarıcı, duacı 2- Faydalı, yararlı, işe yarayan<br />
YAĞUK: (Yavuk) Sevilen, yakınlık duyulan, gönül yakınlığı<br />
YAKA: 1- Sınır, sınır bölgesi 2- Kıyı, sahil<br />
YAKACIK: Dağ eteği<br />
YAKAK: Ucu ateşli ok<br />
YAKAN: 1- Yakıcı, yok edici 2- yağan<br />
YAKARCA: Yakan, sıcaklığı artıran<br />
YAKARI: Dua, temenni, yakarış, dilek<br />
YAKI: 1- Đlaç, em 2- Yakıcı, yakan<br />
YAKIT: Yakılan, enerji, ısı kaynağı<br />
YAKŞI: Yakışıklı, güzel, çekici, yakıcı, uygun, yakışan, doğru, iyi<br />
YAKŞILIK: Đyilik, güzellik, uygunluk<br />
YAKTU: Işık, meşale, aydınlık<br />
YAKURA: Yakın, yakınlık duygusu<br />
YAKUŞUK: Yakışıklı, güzel, uygun, uyumlu
YAKUT: Yakıt, enerji, yakılan<br />
YAKUZ: (Yağız)<br />
YALABIR: Parlak, parıldayan<br />
YALABUK: Parlak, parlayan, ışık saçan<br />
YALAP: Parlak, ışıltı, ışık saçan<br />
Eski dönem, Tanrı ad ve sıfatlarından<br />
YALAV: Alev, yalaz<br />
YALAVAÇ: (Yalvaç)<br />
YALAZ: 1- Yalın, çıplak, aleni 2- Yalın, parlak, ışıklı, alev<br />
YALÇIN: Dik, sarp, yukarıda, ulaşılmaz<br />
YALDIR: 1- Parlak, parlayan 2- Yıldır, yıldıran,caydırıcı, ürkütücü<br />
YALDIRAN: 1- Yıldırıcı, caydırıcı, ürkütücü 2- Parlak, parlaklık veren<br />
YALDIRIM: Yıldırım<br />
YALDIZ: Yıldız, ışık saçan parlaklık, parlayan, ışıyan<br />
YALDRUK: (Yaldırık) Parlak, parlatılmış<br />
YALGIN: Serap, yanıltıcı, görüntü<br />
YALIM: 1- Ateş, kıvılcım 2- Kılıcın keskin tarafı, ince ağzı 3- Yüksek kayalık<br />
YALIN: 1- Alev, parlaklık 2- Çıplak, net, açıkta olan, açık 3- Kınsız, kılıfsız kılıç<br />
4- Tek başına, yalnız, korumasız<br />
YALINCA: Yalnız, tek başına<br />
YALINÇAK: Fakir, çıplak, garip, korumasız, sahipsiz<br />
YALMA: Yağmurluk, pelerin<br />
YALMAN: 1- Kılıcın keskin ağzı, kılıcın uç kısmı 2- Eğimli, dik tepe<br />
YALTUK: Yalınlık, yalın olma hali<br />
YALUNMUŞ: Yalın, çıplak, saf, arınmış<br />
YALUY: Büyü, tılsım, sihir<br />
YALVAÇ: Elçi, resul, nebi, peygamber<br />
YAM: 1- Ulak atı 2- At gibi, ata benzeyen 3- Çöl, kıymık<br />
YAMAÇ: 1- Bayır, dik yokuş, dağ ya da tepenin herhangi bir yanı 2- karşı, karşısı, öteki taraf<br />
YAMAN: 1- Müthiş, dehşetli, etki ve beceri bakımından olağanüstü 2- kötü, fena, üzücü<br />
YAMÇI: 1- Ulak, postacı 2- Ulak atı, postacı atı 3- Yağmurluk 4- Kalın, kolsuz yelek, kuzu<br />
derisiyle kaplı giysi<br />
YAMI: 1- Ulak atı 2- Çöp, kıymık 3- Đtibar, nüfuz<br />
YAMTAR: 1- Yaman, güçlü, kuvvetli 2- Yağmurluk 3- Obur, iştahlı<br />
YAMUN: Denetleyici, murakıp, müfettiş<br />
YANAÇI: (Yanaç) Canip, candan<br />
YANAĞ: (Yanak) Yanak, kısım, yan<br />
YANAR: 1- Işıltı, ışık 2- Ateşli, sıcak kanlı, heyecanlı<br />
YANAŞIK: 1- Ev kızı 2- Evlatlık alınmış, kız çocuğu<br />
YANBAŞ: Sadık, bağlı, yakın, yanında,yanı başında, vefakar<br />
YANÇ: (Yanıç) Hilal, yarım ay biçiminde<br />
YANÇI: At zırhı<br />
YANÇUK: (Yancık) At zırhı, at örtüsü<br />
YANDAŞ: Yanında duran, destekleyen, taraftar<br />
YANDIK: Heybetli, gösterişli, azametli<br />
YANDU: Đnançlı, inanmış, imanlı<br />
YANGAK: 1- Yanak 2- yanık, sevdalı<br />
YANGAL: Isı, hararet, ateş, ateşlilik<br />
YANGIR: Hazin söz, dokunaklı söz, hazin konuşma<br />
YANI: Cilve, işve, can yakıcılık<br />
YANIK: Sevdalı, aşık, istekli<br />
YANIT: 1- Ödül, mükafat 2- Karışık<br />
YANK: (Yang) Metod, tarz, usul<br />
YANKU: (Yankı) Aksi seda, eko<br />
YANKUÇĐ: Mübaşir, mahkeme memuru<br />
YANTIR: Şehla, şehla gözlü<br />
YANTUK: Gösterişli, azametli<br />
YANTUT: Bedel, tazminat<br />
YANUÇ: Đnce, zayıf, narin<br />
YANUK: 1- Esmer tenli, kara 2- Tutkun, aşık, sevdalı<br />
YANULMAS: Yanılmaz, deneyimli ve bilgili otorite<br />
YANUT: 1- Yanıt, karşılık 2- Ödül, mükafat<br />
YAPA: 1- Yaba, yapma, çaba, enerji 2- Bütün, hep, bütünlük 3- Vefa<br />
YAPAGI: Yapağı<br />
YAPAN: 1- Yapıcı 2- Yaban, vahşi<br />
YAPAR: Yapıcı, üretken, olumlu<br />
YAPARLI: Olumlu, yapıcı
YAPI: Mamul, yapılmış<br />
YAPINÇ: (Yapınçak) Yapılmış, mamul, üretilmiş<br />
YAPRAK: (Yapurgak) Ağaç ve çiçek yaprağı<br />
YAPSIK: Memnuniyet, neşe, meftunluk<br />
YAPŞIN: Yapıcı, olumlu, becerikli<br />
YAPURGAK: (Yaprak)<br />
YAR: (Yarı) 1- Uçurum, dik bayır 2- Tanzim, tertip, organizasyon<br />
YARAGU: Yarar, fayda, faydalı, yararlı<br />
YARAĞ: (Yara, yarag) 1- yarar, fayda, faydalı, yararlı 2- Silah, zırh, kalkan<br />
YARAŞUK: Uyumlu, ahenkli, barışsever<br />
YARAŞUR: Uygun, münasip, layık<br />
YARATGAN: Yaratan, yaratıcı<br />
YARATU: Yaratma, tertipleme, düzenleme<br />
YARATUN: Yaratıcı, tertipli, düzenli, örgütlü<br />
YARATUR: Yaptırır, yaptırımcı, buyurucu, örgütleyici<br />
YARAY: Usta, ehil, beceri sahibi<br />
YARAYLI: uygun, münasip, yararlı<br />
YARÇI: Ortak, şerik, hissedar<br />
YARDAK: Yardımcı, asistan, muavin, refik<br />
YARGAN: 1- yararlı, faydalı, güvenilir, yakın 2- Koruyucu, muhafazakar 3- Mahkeme,<br />
yüksek mahkeme<br />
YARGI: Hukuk, hüküm, mahkeme, adalet<br />
YARGICI: (yarguçu, yagıçı, yargıç) Yargıç hakim, yargı mercii<br />
YARGIÇ: Yargıcı, hakim<br />
YARGIÇU: Yargıç<br />
YARGIN: (yarkın) 1- Gün ışığı 2- Şimşek, çakın 3- Canan, arkadaş, dost 4- Güler yüzlü<br />
YARGUÇĐ: yargıcı, yargıç, hakim<br />
YARIM: 1- Yapıcı, yaparlı 2- yarış, müsabaka 3- Bölüm, bölünmüş<br />
YARIP: Yarı, yarım, bölük, bölünmüş<br />
YARIŞ: 1- Bölüş, bölüm 2- Müsabaka, karşılıklı, ileriye atılma<br />
YARIZ: Yarıcı, seri, çabuk, hızlı<br />
YARLIG: 1- Bağışlama, acıma 2- Ferman, buyruk<br />
YARLIGAÇ: Đnayet, yardım, bağış, merhamet<br />
YARLIGAMAS: Acımasız, acımaz, bağışlamaz<br />
YARLIGAMIŞ: Bağışlayıcı, merhametli, rahman<br />
YARLIGAN: Rahman, bağışlayıcı<br />
YARLIGAR: Bağışlayıcı<br />
YARLIGASUN: Bağışlayıcı, rahman<br />
YARLIK: 1- Esirgeme, bağışlama 2- Buyruk, ferman<br />
YARLUĞ: Đrade, istem, buyruk<br />
YARLUK: Muhtaç, yoksul<br />
YARLUKA: Bağış, lütuf, koruma<br />
YARMAKAN: (Yarmayan) Armağan, hediye<br />
YARP: (yarıp) Durgun, sabit<br />
YARPAN: (Yarban, yarıban) Sabit, sakin, kendi halinde<br />
YARŞI: Hissedar, ortak<br />
YARTIM: 1- Kısım, bölük, fırka 2- yardım, inayet, destek<br />
YARUK: 1- Işık, ziya, nur 2- Zırh, koruyucu<br />
YASA: (Yasağ, yasak) Yasa, kanun, nizam, kural, kaide, yasak<br />
YASAÇU: (Yasacı) 1- Parlamenter, Yasa yapan, yasa koyucu 2- Yasaya bağlı, yasal<br />
YASAĞ: yasak, yasa<br />
YASAL: 1- Disiplin, sıra, saf, ordunun yürüyüş düzeni 2- Yasalara uygun, nizami<br />
YASAN: 1- Tertip, düzen, tasarı, plan 2- Đşaret, alamet, karar<br />
YASAR: (Yasur) yasaya uyan, yasayı uygulayan<br />
YASATAN: Yasalara saygılı<br />
YASATUR: birl. Yasa/Tur Yasaya bağlı, yasayı uygulayan<br />
YASAVUL: Yasayı korumak ve uygulamakla görevli memur. Zabıta, polis<br />
YASGUÇ: Nikap, gizlilik<br />
YASUN: (Yisun, Đsun) Doğa, tabiat<br />
YASUT: (yasıt) Onur, şeref, haysiyet<br />
YASVUL: (Yasavul) 1- Polis, bekçi 2- Mübaşir<br />
YAŞ: Yaşam, ömür, dirilik, aydınlık, tazelik, ışımak, gelişim, yeşil, yeşillik, gençlik<br />
YAŞAGU: Ömür, yaşam, canlılık<br />
YAŞAM: Hayat, ömür, dirlik<br />
YAŞAR: Ömür, yaşam, hayatta kalış.<br />
YAŞIL: 1- Yeşil renk mec.Tazelik, gençlik, zindelik 2- Yeşillik, çimenlik<br />
YAŞIN: 1- Gizlilik, gizem 2- Şimşek, çakın
YAŞIT: 1- Genç, körpe, taze 2- Eş, denk, eşit<br />
YAŞLAK: Giz, sır, esrar, gizli kalması gereken<br />
YAŞRU: Giz, gizlilik, gizem<br />
YAŞUK: 1- Işık, ışın, şua 2- Aşkın, aşık, aşmış<br />
YAŞURGAN: Ketum, sıkı ağızlı, sır vermez<br />
YATAĞAN: (yatağan, yatakan) 1- Kama türünde, iki tarafı da kesen bir bıçak 2- Tembel, miskin 3-<br />
Borcunu ödemeyen, üstüne yatan (Uygurlarda)<br />
YATI: Yatık, meleke, beceri, el yatkınlığı<br />
YATKIN: Yatık, yatan, uygun, uygunluk<br />
YATMAN: Muti, efendi, uyumlu, itaatkar<br />
YATUK: 1- Yatkın, becerili, meleke sahibi 2- Tembel, ağır kanlı<br />
YAVÇIN: (Yatçın) Konuk, yatıya gelen konuk<br />
YAVGA: Soy, sop, nesil<br />
YAVNIK: Sevinç, neşe<br />
YAVRĐ: Zayıf, güçten düşmüş<br />
YAVRU: Zayıf, bakıma muhtaç, ilgi ve bakım bekleyen<br />
YAVUK: Yakın, yakında duran, yakınlık duyulan, sevgili<br />
YAVUZ: (Yağız) Kara. Mec. Sert, şiddetli, dehşetli, gözü kara, yaman<br />
YAY: 1- Yaz mevsimi 2- Silah, ok atmaya yarayan, gergin ip, gerginlik<br />
YAYAK: yaya, piyade<br />
YAYGARU: Bahar, ilkbahar, yaza doğru giden zaman<br />
YAYGIN: Yayık, yayılmış<br />
YAYGIR: (Yaykır) Uzay, sema, yıldızlar alemi<br />
YAYIK: 1- Yaygın, geniş, genişlemiş 2- Tufan, deprem 3- Altay destanlarında adı geçen, Tanrı<br />
Bayülken’in oğullarından<br />
YAYIN: Serap, feyezan<br />
YAYKIRU: Sema, feza, uzay<br />
YAYLA: Yaz yeri, yazlık. Bahar, yaz aylarını geçirmek için çıkılan, yüksek dağlık bölge<br />
YAYLAERĐ: birl. Yayla/Eri Yaylada yada yaylaya çıkarken doğan çocuklar için kullanılan adlardan<br />
YAYLAK: Yayla, yazlık, sayfiye<br />
YAYLIM: Yayılım, yayılma yeri, otlak, mera<br />
YAYMUT: birl. Yay/Mut Yaz sevinci<br />
YAYUÇI: Yayıcı, dağıtıcı, haber yollayan<br />
YAYUK: 1- Yayvan, yayık, uçsuz bucaksız, geniş 2- Deprem, yer sarsıntısı<br />
YAZAL: Takı, süs, ziynet, mücevher<br />
YAZDIÇ: Anıt, kitabe<br />
YAZGAN: Yazan, yazıcı, yazgıyı tayin eden<br />
Eski dönem Tanrı ad ve sıfatlarından<br />
YAZGI: 1- Yazı, kader, mukadderat, alın yazısı 2- Tanrısal, ilahi<br />
YAZGULU: Talihli, bahtı açık<br />
YAZIÇU: Yazıcı, katip<br />
YAZIM: Yazgı, mukadderat<br />
YAZIN: 1- Yaz vakti, bahar vakti 2- Kader, alın yazısı<br />
YAZINÇ: Kader, alın yazısı, yazgı<br />
YAZIR: 1- Çok ülkeler gezmiş, görmüş 2- Çok ülke fethetmiş, fatih 3- yazar, yazıcı, katip<br />
YALIKSUZ: Günahsız<br />
YEDEN: 1- Yedeği olan, yedeğine alan, tedbirli 2- Yetkin, yeterli, usta<br />
YEĞ: (Yek, yeke) 1- Yüksek, ala, eftal, iyi, daha iyi 2- Soylu, asil, seçkin, güzide, mümtaz<br />
YEĞEN: 1- Yeğ, üstün tutulan, yeğin, yeğlenmiş 2- Kardeş çocuğu (Babası ya da anası<br />
ölmüş, ya da uzakta olup da yakın akrabaları tarafından yetiştirilen çocuklar için kullanılan adlardan) 3-<br />
Güveyi, damat<br />
YEĞĐN: 1- Üstün, faik 2- Bereketli 3- Çok güçlü, hızlı, şiddetli<br />
YEĞĐNEK: 1- Yığınak, küme 2- Üstün, faik, daha iyice<br />
YEĞNĐ: 1- hafif 2- Alçak gönüllü, mütevazı<br />
YEĞREK: (Yekrek) Etfal, evla, iyi, üstün<br />
YEKREK: Evla, iyi, üstün, daha iyi<br />
YEKSEK: Tedbirli, ihtiyatkar<br />
YEKÜL: (Yeğül) Yeğni, faik, üstün, muzaffer<br />
YEL: Rüzgar, esi<br />
YELÇĐ: Yel gibi, hızlı<br />
YELEÇ: Havadar, yel alan<br />
YELEGEN: Hızlı, süratli, yel gibi<br />
YELEĞĐN: Yel alan yer, rüzgarlı yer<br />
YELEK: 1- yel gibi, hızlı 2- Okun arkasına takılan tüy, denge tüyü 3- Kolsuz ve yakasız üst giyeceği<br />
YELEKĐN: (Yeleğin) Rüzgarlı, yel esen yer, yel alan yer<br />
YELEN: 1- Arzu, istek, dilek 2- Fırtına<br />
YELES: Yel esintisi, havadar, rüzgarlı
YELESER: birl. Yel/Eser Esintili, havadar, yel esen..<br />
YELESEY: birl. Yel/Esey Yel esintisi<br />
YELĐM: Hareket, eylem, devinim<br />
YELĐN: 1- Yel uğrağı, yel alan yer 2- Yel değişi, yel teması<br />
YELĐS: Havalı, havadar, rüzgarlı<br />
YELĐZ: birl. Yel/Đz Havadar, rüzgarlı, havalı<br />
YELKĐM: Havadar, havası güzel yer<br />
YELKĐN: 1- Konuk 2- Hızlı, yol gibi<br />
YELME: Öncü, yol gösteren, mihmandar<br />
YEN: 1- Yenmek, alt etmek 2- Deri 3- Yeni, yenilik, orijinal<br />
YENCĐLEK: Hafif, yeğin, narin, ince<br />
YENDÜN: Tercih, seçim, referans<br />
YENGĐ: 1- Yeni, orijinal 2- Zafer, utku<br />
YENĐN: Galip, muzaffer, utkan<br />
YENĐŞ: Galebe, galibiyet, utku<br />
YENTÜR: Kalender<br />
YENÜL: Mütevazı, alçak gönüllü<br />
YEPREM: Aktif, faal, becerikli, çalışkan<br />
YERÇĐ: Başkan, yol gösteren, mürşit.<br />
YERÇĐLĐG: Đzci, takipçi<br />
YERGĐN: Mahzun, hüzünlü, bitkin, yere bakan, boynu bükük<br />
YERĐNÜR: Durağan, üşengeç, müşkülpesent<br />
YERÜNMES: Hamarat, çalışkan, vurdumduymaz<br />
YESUGA: (Yesuge, yasagay) Yasa, yasak, yasaya bağlı, yasadan yana<br />
YESUKEN: (Yasuga, yasag, yasa) Yasa, yasak, yasalı, yasaya bağlı<br />
YEŞĐL: (Yaşil) 1- Tazelik, taze, körpe 2- Çimen, çimenlik<br />
YEŞĐM: Eski dönemlerde, Türklerce kutsanmış, değerli taş<br />
YET: (yeti, yete) Kudret, kuvvet, güç, yeterlilik, yetenek, beceri, maharet<br />
YETEK: Gaye, emel<br />
YETEN: Yeterli, yetkin, usta<br />
YETER: Yeterli, yetkin, uzman, usta<br />
YETGĐN: (Yetkin) Çok çocuklu ailelerin, doğan çocuklarının sonuncu olması<br />
dileği ile verilen adlardan<br />
YETĐ: 1- yetenek, kabiliyet 2- Yetkin, kamil, olgun, becerikli, mükemmel<br />
2- Etki, etkileyici 3- Yitik, kayıp, harcanmış, zayi olmuş<br />
YETĐŞGĐN: (yetişkin) Yetişmiş, olgun, kamil, mükemmel, yetenekli<br />
YETĐZ: Hazır, amade, yeterli, olgunluğa ermiş<br />
YETKĐ: Sorumluluk, maharet, iş bitirme gücü<br />
YETKĐN: 1- yetişkin, ehil, uzman, yeterli 2- Etkileyici, çekici, mükemmel<br />
YETMEN: Olgun, gelişkin, uzman, yeterli, yetenekli<br />
YEYGÜ: Armağan, bahşiş, ihsan<br />
YEYĐN: Galip, kavi, üstte olan<br />
YEYNĐ: Ehven, iyi<br />
YEYREK: Makbul, kabul gören, beğeni toplayan<br />
YEYTEM: Eski, kadim<br />
YIBAR: 1- Koku, parfüm 2- Kokulu mum<br />
YIĞ: Yığılı, toplu, birikim<br />
YIĞAÇ: 1- Ağaç 2- Erkeklik organı 3-Yığıcı, toplayıcı<br />
YIĞAN: (Yıkan) 1- Yığıcı 2- Yıkıcı<br />
YIĞIN: Birikim, kitle, yığılı olma hali, yığılmış, istifli<br />
YIĞINAK: Toplum, kitle<br />
YIĞINCA: Genel, teamül, sosyal kural, toplumun benimseyip uyguladığı kurallar<br />
YIĞLINÇ: (Yığlınçı) Đffetli, edepli, namuslu<br />
YIĞNAK: Yığın, yığınak, toplum, cemaat<br />
YIĞRIK: Mahçup, utangaç<br />
YIKIN: (yığın) Afet, yıkım , zarar<br />
YIKINÇ: Yıkmış, yıkıcı<br />
YIKMIŞ: Yıkıcı, devirici, güçlü<br />
YILDIKU: Yıldız, yıldız kümesi<br />
YILDIR: Yıldırıcı, ürkütücü, heybetli, dehşetli, şiddetli, gözü kara, korkusuz<br />
YILDIRAN: Ürkütücü, korkutucu, heybetli, gösterişli<br />
YILDIRGAN: Yıldıran, ürküten, korkutan, şaşalı, gösterişli<br />
YILDIRIM: (Yaldırım) 1- Berk, yüksek voltajlı elektrik 2- Göz kamaştırıcı, ışık, aşırı parlaklık<br />
YILDIZ: Yaldız, parlak ışık, parlayan, ışıyan<br />
YILDURU: Berrak, net, temiz, billur<br />
YILGI: Yılma, dehşet, ürküntü<br />
YILGIN: Yılmış, ürkek, bezgin
YILIĞ: Yılgın, yılmış, yılık<br />
YILKI: 1- At, at yavrusu 2- At sürüsü<br />
YILMA: 1- Yılmaz, azimli, dayanıklı, cesur, korkusuz 2- Dik yokuş, dağ yamacı<br />
YILMASIN: Yılmaz, korkusuz<br />
YILMAZ: Gözü pek, korkusuz, batur, dayanıklı, azimli<br />
YIRAGU: Yırcı, çalgıcı, enstrüman çalan, müzisyen<br />
YIRAK: Irak, uzak, mesafeli<br />
YIRI: Sol, sol taraf, tek taraf, tek taraflı<br />
YIRIM: 1- Solak 2- Yarım 3- yurt, toprak<br />
YIŞ: (Yaş, yaşıl) Orman, yeşillik içindeki bölge<br />
YIŞIK: 1- Tulga, demir örgülü tulga 2- ışık<br />
YĐBEK: Ateşli, hararetli, heyecanlı<br />
YĐGE: Dayanıklı, kavi, metin<br />
YĐĞENEK: 1- Toplum, kitle, cemaat 2- Yeğen, yeğencik<br />
YĐĞĐN: Daha iyi, sıkı, dayanıklı, üstün, tercih edilir<br />
YĐĞĐT: 1- Yeğ, yiğ, iyi, daha iyi, sıkı, sağlam, güçlü, batur, cesur 2- Delikanlı, cıvan, genç 3- Koca, eş<br />
YĐLUN: (Yulun) Đri, heybetli, gösterişli, cesim<br />
YĐNÇKE: Đnce, zarif, narin<br />
YĐNÇKELÜ: Nazik, anlayışlı, kibar<br />
YĐNÇÜ: 1- Đnce, zarif 2- Đnci<br />
YĐNDEK: Daimi, ebedi, sürekli, kalıcı<br />
YĐR: Yer, toprak, arazi, arz, yeryüzü, dünya<br />
YĐRÇĐ: Kılavuz, izci, rehber, yer bilen, yer bildiren<br />
YĐRDEŞ: Yurttaş, hemşehri, aynı toprağı paylaşan<br />
YĐRDĐNÇÜ: (Yirtinçü) Evren, kainat<br />
YĐRGA: Mesut, mutlu, mutluluk dolu<br />
YĐRTĐNÇÜ: Evren, kainat<br />
YĐSUN: (yasun, yosun) Doğa, tabiat, yeşillik<br />
YĐTER: Varis, mirasyedi<br />
YĐTĐK: 1- Yetik, olgun 2- Keskin 3- Kayıp<br />
YĐTĐRMĐŞ: Yitik, kayıp, kaybetmiş, yoksul<br />
YĐTÜT: Meziyet, maharet, beceri<br />
YĐZEK: Askeri kılavuz, öncü<br />
YOĞANAK: Yığınak, kütle<br />
YOĞÇI: Yuğcu, yuğ yapan, yokluk çeken, yas tutan, yasçı<br />
YOĞUN: Kalın, gür, iri, sık, sıkı, cüsseli, fazla, fazlalaşmış, katılaşmış<br />
YOKUŞ: Yukarı, yukarı doğru çıkan, dik yol, bayır<br />
YOL: Üzerinden gidilen...mec. 1- Kut, mut, baht, yazgı, kader 2- Örf, adet, töre, gelenek<br />
teamül, ilke, tarz, gidişat<br />
YOLA: 1- Örf, adet, usul, erkan 2- Meşale, kandil<br />
YOLAÇ: Yol gösterici, mihmandar, rehber, önder, öncü<br />
YOLAÇAN: birl. Yol/Açan Önder, öncü<br />
YOLAK: birl. Yol/ak 1- Dürüst, namuslu, temiz 2- Çığır, yenilik, gidişat 3-Kısa yol, kestirme yol<br />
YOLALDI: birl. Yol/Aldı 1- Đlerleme kaydeden, gelişen, uzman, profesyonel 2- Terbiyeli, yola gelmiş,<br />
geleneklerine bağlı<br />
YOLBAK: (Yolbaka, yolbakan) Konuksever, misafirperver<br />
YOLBĐLĐR: birl. Yol/Bilir Görgülü, bilgili, usul erkan sahibi<br />
YOLÇU: 1- Önder, başkan, şef, lider 2- Peygamber, nebi 3- Gelenekçi, muhafazakar 4- Yolcu, yola çıkmış,<br />
yolunda giden<br />
YOLDAM: 1- Uysal, yola gelen, yolunda giden 2- Usul, metot, tarz<br />
YOLDAŞ: Aynı yolun yolcusu, aynı yolu paylaşan, aynı yola gönül vermiş, aynı yola baş koymuş,aynı, töre<br />
ya da prensipler üzerinde, fikir ve gönül birliği eden, çok yakınlaşmış dost, dava arkadaşı<br />
YOLERĐ: birl. Yol/Eri 1- Töreye bağlı, edep erkan sahibi, bilgili, deneyimli<br />
YOLKULU: birl. Yol/Kulu mec. Töreye ve kurallara bağlı<br />
YOLLUK: (Yolluğ) 1- Kutlu, mübarek 2- Olgun, ergin 3- Halas bulmuş, huzura kavuşmuş, mesut,bahtiyar<br />
YOLOĞLU: birl. Yol/Oğlu 1- Fedai, serdengeçti 2- Adak, adanmış, kurban 3- Bağlı, kendini töreye<br />
bağlamış<br />
YOLUM: Usul, kaide, prensip<br />
YONAT: Tam, eksiksiz, kusursuz<br />
YONCA: Sulu yerlerde yetişen bir bitki türü<br />
YORÇU: 1- Askeri kılavuz, öncü, yol gösteren 2- Yorumcu, yorumlayan, eleştirmen<br />
YORDAM: 1- Alışkanlık, eğilim, usul, meleke, beceri 2- Jest, eda, işve, naz<br />
YORGA: (Yurga) Rahvan giden at<br />
YORNUK: Đstirahat, istirahatgah, dinlenme yeri<br />
YOVAŞ: (Yavaş) Çelebi, efendi, ağırbaşlı, halim<br />
YÖNDEM: (Yöntem) Usul, tarz, teamül, töreye uygun biçimde olan<br />
YÖNET: 1- Biçim, tarz, yöntem 2- uygun, uyumlu, uysal, geçimli
YÖNTEM: (Yöndem)<br />
YÖNTEN: Uslup, tarz, biçim<br />
YÖRGENÇ: Dağ dönemeci, dağ yolu<br />
YÖRTEM: Usul, biçim, tarz<br />
YÖYEN: Mevsim, sezon<br />
YUĞAK: Bir su kuşu<br />
YUĞKA: Đnce<br />
YUĞRUŞ: (Yukruş, Yukruç) Eskiden, halktan biri olmasına rağmen, gösterdiği performans ve<br />
yararlılıklardan sonra, bey mertebesinde değerlendirilerek, devletin üst düzey kademelerinde görev alan<br />
kişi.<br />
YULA: 1- Su kaynağı, yerden fışkıran su, göze 2- Işıldak, ışık veren, meşale, kandil<br />
YULU: Adalet<br />
YULYU: (Yulu, yuluk, Yulug) 1- Yardımcı, yardımsever, fedakar, adil 2- haraç, cizye, vergi 3- traş,traşlı,<br />
bakımlı 4- Yağma, yağmacı<br />
YULUĞBĐRĐM: birl. Yuluğ/Birim<br />
Uygurlar döneminde alınan mahsul vergisi<br />
YULUK: 1- Traşlı, matruş, bakımlı 2- Yağmacı<br />
YULUM: 1- Fedakar, yardımsever 2- Yolcu, yoluna bağlı, töresine bağlı<br />
YULUN: Yolcu, yola giden<br />
YUM: Mutluluk, neşe, ferahlık, rahatlık<br />
YUMLU: Mutlu, kutlu, mübarek, huzurlu<br />
YUMRU: 1- Yumulu, yumuk, yumruk 2- Đri, heybetli, gösterişli<br />
YUMUK: Gül, goncagül<br />
YUMUŞ: (Yumuç) 1- Söz, öğüt, nasihat 2- Emir, ferman, buyruk 3- Müjde, müjdeli haber 4-<br />
Yumuk,yumulmuş, yumruk<br />
YUMUTGAN: Yapıcı, birleştirici, pozitif kişilik<br />
YUNAK: Üzerinde çamaşır dövülen ve yıkanan, büyük taş parçası<br />
YUNMUŞ: Yıkanmış, temiz, titiz, arık<br />
YUNT: 1- Çadır, oba, ev, yurt, vatan 2- Terbiyesi tamamlanmamış, yarı yabani at 3- Uygarlık,medeniyet<br />
YURÇI: 1- Becerikli, mahir 2- Yirçi, yer gösteren, rehber<br />
YURGA: Rahvan giden at.<br />
YURT: 1- Vatan, kutsanmış toprak 2- Kaynak, asıl, kök 3- Uygarlık, medeniyet 4- Çadır, oba, ev<br />
YURTLAK: Yurt, vatan, sonradan yurt edinilmiş yer, yurtlaştırılmış yer.<br />
YUTLUK: Kayıp, zarar<br />
YUTUM: Yudum, damla, tike, parça<br />
YUVANÇ: Teselli<br />
YÜCE: Yüksek, ulu, alicenap, haşmetli<br />
YÜCEL: Yücelik, ululuk, haşmet.<br />
YÜĞNEK: Alçak gönüllü, mütevazı.<br />
YÜĞNÜK: Salih, temiz<br />
YÜĞRÜK: Yürük.<br />
YÜĞÜNT: Selam<br />
YÜKNÜ: Secde, secdede olan<br />
YÜKSEL: Yükseklik, ululuk, büyüklük<br />
YÜKSELEN: Ulu, kişi.<br />
YÜKSELĐŞ: Büyüklük, ululuk, ikbal<br />
YÜKÜN: Baş eğme, saygı duruşu, tazim.<br />
YÜKÜNÇ: Eğilme, reverans<br />
YÜKÜNGEN: Eğilen, reverans yapan, saygılı<br />
YÜKÜNTÜR: Baş eğdirir, diz çöktürür.<br />
YÜKÜNÜK: Eğilme, reverans<br />
YÜKÜNÜR: Đbadet eden<br />
YÜLEK: Okun arkasındaki, denge tüyü.<br />
YÜNKÜL: Hafif, narin<br />
YÜRE: Daire, helezon, çember<br />
YÜREĞĐR: Yürekli, cesur<br />
YÜREKLĐ: Cesur, korkusuz.<br />
YÜRĐK: Yaşam, hayat,, ömür, geçim.<br />
YÜRÜM: Yaşam, hayat, ömür<br />
YÜZAK: birl. Yüz/Ak Masum, günahsız.<br />
YÜZAKI: birl. Yüz/Akı Masumiyet, temizlik, namus, namusluluk, başarı, beceri<br />
YÜZLÜG: (Yüzlüg, yüzlük) Soylu, dürüst, namuslu.<br />
Elhamdulillah . . . .