10.04.2013 Views

ÖZTÜRKÇE ADLAR - Tufar

ÖZTÜRKÇE ADLAR - Tufar

ÖZTÜRKÇE ADLAR - Tufar

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

A harfi ile başlayan isimler<br />

ABA: Saygıdeğer, saygıya layık kişi. Bazı Türk boylarında “ana’’,’’abla’’ , bazılarında ise baba anlamında<br />

da kullanılmaktadır.<br />

ABADAN: 1- Cömert, verici 2- Bağışlayıcı, gönül yapıcı<br />

ABAK: Temiz, iffetli, namuslu kişi<br />

ABAKA: Yakın akraba, amca çocuğu<br />

ABAKAN: Alicenap<br />

ABAKAY: 1- Yakın akraba, yeğen, amca çocuğu 2- Sibirya’da saygın ve sözü geçen hanımlara verilen bir<br />

unvan<br />

ABALA: Abla<br />

ABAR: (Avar): 1- Gösteriş, heybetlilik 2- Baş eğmez, dirençli<br />

ABAŞ: Hanım yürüyüşü (Küçük narin adım)<br />

ABAY: 1- Aydınlık, aydınlık verici 2- Hayret uyandıran, hayret verici<br />

ABAKIYMIŞ: Gönül kırıcı, can yakıcı<br />

ABÇAR-(Avşar): 1- Đşin ehli kişi, iş bitirici 2- Uyumlu, itaatkar<br />

ABI: 1- Can, ruh 2- Soyluluk<br />

ABIÇ: Gönüllü<br />

ABIDAN: Đçli, gönül insanı<br />

ABIK: Đçli, gönüllü<br />

ABIKAN: Mec.Soylu<br />

ABIL: Gönüllü, Đstekli<br />

ABINAK: Sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde olan<br />

ABINÇ(Avunç): Avunç, teselli<br />

ABIŞ(Apış): Bacağın diz kapağından yukarısı<br />

ABIŞKA : Đçten, içtenlikle çalışan<br />

ABIZ: Ruhsal, ruhlarla ilgili<br />

ABĐKE: Alicenap, yüksek gönüllü<br />

ABĐN: Mutlu, memnun, hoşnut<br />

ACAR: 1-Gayretli,Hareketli 2- Gözü pek, yırtıcı<br />

ACLAN: Açık,Açılan<br />

ACU-(Acı,Açığ): 1- Açık 2-Keskin, sert 3- Açı,aralık<br />

ACUN: Dünya, yeryüzü<br />

ACUNAL: birl. Acun/Al (Almak’tan)<br />

ACUNAY: birl. Acun/Ay/Mec.”Dünya güzeli”<br />

ACUNLUK: Dünya malı,dünyalık<br />

ACUNSUZ: Dünya malında gözü olmayan<br />

AÇA: 1- Toplum içinde saygınlığı olan kişi 2-Analık derecesinde saygıya layık hanım<br />

AÇAN: Açma eylemi içinde olan (Çiçek gibi)<br />

AÇIĞ: 1-Açık,dürüst 2- Bahşiş bey yada hanların verdiği bahşiş<br />

AÇIK: (Açığ) Büyük kardeş<br />

AÇIL: Açık, açılmış<br />

AÇUK: (Açık) Đyi huylu,mülayim<br />

ADAK: 1-Söz,nişan 2-Bağış,sungu<br />

ADAL: Sadık, güvenilir<br />

ADALAN: Ünlü, şöhretli<br />

ADALDI: Ünlü<br />

ADALIR: Ünlü<br />

ADALMIŞ: Ünlü<br />

ADAN: Uygunluk, liyakat<br />

ADANIR: Ünlü<br />

ADANMIŞ: Adaklı,adak olmuş<br />

ADAR: Adama eyleminde bulunan<br />

ADAY: Memnunluk,hoşnutluk<br />

ABDAN: Ünlü<br />

ADBERĐLGEN: Adına layık ve ününü hak etmiş kişi<br />

ADIKTI: Ünlü<br />

ADIN: Ünlü,adı anılan<br />

ADINÇIĞ: 1-Seçkin,mümtaz 2- Olağanüstü, fevkalade, bambaşka<br />

ADIÖTE: birl. Adı/Öte Mec. Temiz bir üne sahip<br />

ADIVAR: Ünlü,tanınmış<br />

ADIYAKŞI: birl. Adı/Yakşı(Adı güzel)<br />

ADIYAMAN: birl. Adı/Yaman Mec. Ürkütücü bir üne sahip kişi<br />

ADIYEKE: birl. Adı/Yeke(yeğ) Mec. Saygıyla anılan kişi, adı yeğlenen kişi<br />

ADKIR: Aygır,erkek at<br />

ADMIŞ: Ün almış, tanınmış


ADSAY: birl. Ad/Say Mec. Adına saygı duyulan kişi<br />

ADSIZ: 1- Fakir,kimsesiz<br />

AFŞAR (Abçar)<br />

AFŞIN: Apçın,(Opçın) Zırh,demir örgülü savaş giysisi<br />

AFTABA: Su ibriği<br />

AGA (Ağa,Aka): 1-Saygıdeğer, ulu kişi 2- Cömert,koruyucu 3-Büyük erkek kardeş,ağabey<br />

AGOLA: Yönetici,amir<br />

AGUN: Tatmin,avuntu<br />

AGUNMUŞ: Avunmuş,sakin<br />

AĞAÇA: Akça, beyazca, alımlı<br />

AĞALAK: Oğlak<br />

AĞALBAY: Muhterem,saygıdeğer<br />

AĞAN: 1-Yüksek,yukarıda,yukarılara çıkan 2- Geceleri gökten hızla geçen, ışıklı nokta<br />

AĞAR: 1- Ağı ağırbaşlı, oturaklı 2- Gönül ferahlığı 3- Göğe yükseliş<br />

AĞARTMIŞ: 1- Namuslu,dürüst 2- Alçak gönüllü, mütevazı<br />

AĞAT (Akat): Namuslu, gönüllü, iffetli<br />

AĞAYA: Makul,geçerli,uygun<br />

AĞDUK: Kutsal,muhterem<br />

AĞICI: Ağcı, Akçı, Akıcı, Hazinedar, Hazine sorumlusu<br />

AĞIÇ: Varlık, hazine,servet<br />

AĞILGAT: 1-Saygıdeğer 2- Yıldız,gezegen<br />

AĞIM: Yükseliş<br />

AĞIR: 1- Ağırbaşlı,olgun 2- Ünlü,saygın<br />

AĞIRBAŞ: birl. Ağır/baş, olgun, alçak gönüllü<br />

AĞIŞ: (Ağıç) Hazine, servet<br />

AĞIT: Mersiye,ölüm Türküsü,göğe yükselen feryat<br />

AĞLAMIŞ: Çileli,çile çeken<br />

AĞMIK: 1- Ünlü,tanınmış 2- Yüksek rütbeli<br />

AĞRAK: Yükselen,ilerleyen<br />

AĞRITMIŞ: Mec. Acı kuvvete sahip kişi<br />

AĞUL: 1- Ay’ın halesi 2- Oba, köy<br />

AĞUTUR: Yükselten,yukarı çıkaran<br />

AĞZUKARA: birl. Ağzı/Kara. Mec. Sert konuşan, acımasız ve hükmedici konuşan kişi<br />

AK: 1- Beyaz 2- Doğuş, doğum 3- Yükseliş 4-Parlaklık 5-Devinim,hareketlilik 6-Mec.Namusluluk,iffet ve<br />

güvenirliğin sembolü<br />

AKA: Büyük,ulu kişi,saygıdeğer kişi<br />

AKABA: Yokuş,meyil<br />

AKAÇ: Akıcı<br />

AKALIN: bir. Ak/Alın mec. Dürüst,namuslu<br />

AKAN: 1- Akıcı 2- Yükselen<br />

AKARCA: Dere,ırmak<br />

AKAR: Dere,akarsu<br />

AKARSU: Dere,ırmak<br />

AKAŞ: birl. Ak/Aş mec.Helal rızk<br />

AKAY: birl. Ak/Ay 1- Ayın en güzel anı 2- Yenisey Türklerinde “hanımefendi” anlamında kullanılır.<br />

AKBAŞ: birl. Ak/Baş mec. Dürüst,namuslu<br />

AKBEL: Dürüst,sözüne güvenilir kişi<br />

AKBERGÜ: birl. Ak/Vergi fıtrat,huy mec.iyi huylu<br />

AKÇA: 1-Beyaza kaçan 2-Đpekli dokuma 3-Para,maliye,hazine<br />

AKÇALAR: birl.Ak/çalar mec.Ak tenli hanım<br />

AKÇALI: Zengin,mal sahibi<br />

AKÇALMAZ: birl. Ak/Çalmaz mec.Yanık tenli hanım<br />

AKÇIL: 1-Ak tenli, akça yüzlü 2- Ağarmış, aklaşmış<br />

AKÇIN: Sözüne güvenilen,sağlam kişilikli<br />

AKÇORA: birl. Ak/Çura 1- Şamanist gelenekte iyi ruh ve iyilik perisi<br />

AKEL: birl. Ak/El mec.Dürüst,namuslu<br />

AKGÜN: birl. Ak/Gün mec. Gelecek,istikbal<br />

AKHAN: birl. Ak/Han Şamanist gelenekte “Đyilik Tanrısı”<br />

AKI: Eli açık,cömert,zengin gönüllü<br />

AKIM: 1-Yönelim,yükseliş 2- Akmaktan, akıcı,yayılıcı<br />

AKIN: 1-Saldırı,hücum 2-Kazak ve Kırgızlarda, ozan ve müzisyenlere verilen ad<br />

AKINAY: birl. Akın/Ay Türkistan’da hanım ozanlara verilen ad<br />

AKINCI: 1- Akın eden,saldıran 2- Osmanlılar dönemindeki, öncü birliklere ve bu birliklere dahil olan<br />

kişilere verilen unvan<br />

AKIŞ: 1-Yükseliş 2-Akmaktan akış 3-Servet,hazine<br />

AKKARA: birl. Ak/Kara mec.Zıtların bütünlüğü<br />

AKMAN: birl. 1-Temiz,iffetli 2-Apak,bembeyaz


AKOBA: birl. Ak/Oba mec.soylu<br />

AKSAK: 1-Aksayan,seken 2-Yükselen,çıkan<br />

AKSOY: birl. Ak/Soy mec.Soylu<br />

AKŞAMAN: birl. Ak/Şaman Şamanist gelenekte,iyi ruhlarla ilgilenen ve ilişkiye giren kam<br />

AKŞĐT: Yürekli,gözükara<br />

AKTAN: birl. Ak/Tan seher vakti,şafak<br />

AKUZ: birl. Ak/Uz (Uzman,usta)<br />

AKÜN: birl. Ak/Ün mec.Temiz,şöhretli<br />

AKYOL: birl. Ak/Yol mec.Dürüst,namuslu<br />

AKYÖN: birl. Ak/Yön mec.Dürüst,namuslu<br />

AKYÜZ: birl. Ak/yüz mec.Dürüst<br />

AL: 1-Bayrak kumaşı 2-Kızarmış,kızarık 3-El,kolun bilekten aşağı kısmı 4- Ala,alaca 5-Almaktan al<br />

ALA: Karışık renkli,benekli<br />

ALABAN (Alban)Timsah<br />

ALACA: Karışık renkli<br />

ALAÇUK: Kulübe,baraka,Altay Türklerinde,oda,(Çadırın iç bölmesi)<br />

ALAGAN: (Algan)Fatih<br />

ALAGAŞ: Ender rastlanan,nadir<br />

ALAGÜN: birl. Ala/Gün Gün ortası<br />

ALAK: Yok edici,öldürücü,alıcı,avlayıcı<br />

ALAN: 1-Işık,nur 2-Orman içindeki açık ve düzlük bölge 3- algan<br />

ALANÇA: Bahçelerdeki ağaç aralarında bulunan çimenlik bölge<br />

ALANGUVA: birl. Ala/Geyik<br />

Cengiz Kaan’ın onuncu göbekten büyük anası 2- Ergenekon destanında adı geçen Uldız Han’ın kızı<br />

3-Türk mitolojisinde yer alan ünlü kadın ki, efsaneye göre, bir nevi Türklerin ’’Meryem Ana” sı gibidir.<br />

ALAR: Yalancı karanlık(Gündüz vaktinde)<br />

ALAS (Alaz) Şamanist gelenekte “Ateş Tanrısı’’<br />

ALASAYVAN: Şafak vakti,Güneşin doğuşu<br />

ALASI: Erek,amaç,sahip olunması istenen nesne<br />

ALATAŞ: birl. Ala/Taş Köz,ateş parçası<br />

ALAYUNT: birl. Ala/Yunt Altay Türklerinde “kısrak” anlamında kullanılmaktadır.<br />

ALBA: Yükümlülük,hizmet yükümlülüğü<br />

ALBAGA: Hasılat,savaş yada av ganimeti<br />

ALBAN: Haraç,ganimet<br />

ALBATU: Bürokrat, hizmetle yükümlü kişi<br />

ALBENĐ: Çekim,cazibe,sempati<br />

ALCU (Alçu)Alıcı,avcı<br />

ALÇĐÇEK: birl. Al/Çiçek (Gül’ün Türkçe karşılığı)<br />

ALÇĐN: Kızıl renkli bir çalı kuşu<br />

ALÇU (Alcu)1-Algan,Fatih,2-Alcı,Avcı<br />

ALDI: 1-Öncü,öndeki,selef 2-Algan,Fatih<br />

ALDUR: Ok atışı,oklayış<br />

ALEV (Yalav...Yal kökünden)Ateşten çıkan ışık<br />

ALGAN: Fatih,Fetheden<br />

ALGAZIN: Yabani vahşi hayvan<br />

ALGI: 1-Fetih,Almaktan... alım 2- Fehim,algılama<br />

ALGIN: 1- Serap 2-Yüksek yer 3- Bitiricilik,bitiriş<br />

ALGIŞ (Alkış): Dua,yakarış,niyaz<br />

ALGU: 1-Tüm,hepsi 2-Toplum,topluluk 3-Silah 4-Alıcı,avcı<br />

ALGUR: Sakin,kendi halinde,kendinden emin<br />

ALGÜN: birl. Al/Gün”...Kazak ve Kırgızlarda,doğum sırasında yaşanan dikkat çekici,unutulmaz günleri<br />

mecz eder.<br />

ALICI: Alcu,Avcı<br />

ALIK: Alıngan,Kırgın<br />

ALIM: 1-Çekim,Cazibe 2-Vergi,Haraç<br />

ALIMGA: Yazıcı,(Han ve Kaanların buyruk ve fermanlarını yazan görevli kişi)<br />

ALIMLI: Çekici,Cazibeli<br />

ALINAK: birl. Alın/Ak mec.dürüst,namuslu<br />

ALINCAHAN (Alınçak Han) Oğuzname’ye göre,Türk’ün oğullarından<br />

ALINÇAK: 1-Çekici,cazip 2- Alıngan,nazik<br />

ALINGAN: Alınan,incinen,gücenen<br />

ALK: Bitirmek,yok etmek,sona erdirmek,bitiricilik<br />

ALKA: 1-Bitirici,yok edici 2-Đleri,ilerici<br />

ALKABÖLÜK: birl. Alka/Bölük..Vurucu Tim<br />

ALKAN: Alkan,Fatih<br />

ALKAR: Bitirici,yok edici<br />

ALKAŞ: Bitirici,yok edici


ALKI: Pervasız,vurdumduymaz<br />

ALKIM: 1-Gökkuşağı 2-Gerdan<br />

ALKIR: Tamamlayıcı,bitirici<br />

ALKIŞ: Algış,dua,övme,yüceltme<br />

ALMA: Elma<br />

ALMAKAY: Elma yanaklı<br />

ALMALUK: 1-Alınması gerekli olan 2-Elma bahçesi<br />

ALMAS: Almaz,nazlı<br />

ALMILA: Elma<br />

ALMIŞ: Algan,Fatih<br />

ALP: Bu sözcük birçok erdemi içinde barındırır. Bilgelik, yiğitlik, fedakarlık, kahramanlık,<br />

gözükaralık, toplumculuk, vb. ile birlikte tüm bunlar arasındaki uyumu da içerir.<br />

ALPAGU: Düşmanına tek başına saldıran kişi<br />

ALPAGUT: 1-Alplik gösteren kişi 2-Kurt soyundan 3- Seçkin ve saygın kişi<br />

ALPEREN: birl.Alp/Eren (Gazi, Derviş) Toplumun sayıp sevdiği, örnek aldığı savaşçı kişilerin genel adı<br />

ALPMAN: Alp gibi Alpçe yaşayan<br />

ALTAÇU (Altaç): Aldatıcı taktik sahibi<br />

ALTAMIŞ: Aldatıcı,hileci<br />

ALTAN: 1-Altın 2-Güneşin doğuş anı,Şafak<br />

ALTANURUG: (Altın Uruk) Cengiz Kagan ve oğullarının soyuna verilen unvanlardan<br />

ALTAY: 1-Al/Ala/Tay 2-Altın 3-Ormanlarla kaplı yüksek dağ<br />

ALTINDAĞ: birl. Altın/Dağ/Altay dağlarının,diğer adı.<br />

ALTU (Aldu): 1-Đlk,Birinci 2-Algan,Fatih<br />

ALTUN: Altın<br />

ALTUNSABAK: birl. Altun/Sabak(sopa,değnek)<br />

ALUÇ: 1-Alıcı(Alçu) 2-Kayın cinsi bir ağaç<br />

ALUNGAN: Alıngan,nazlı<br />

ALUNUR: Nazlı<br />

ALYU: (Algu)<br />

T..Çağatay Han’ın torunu<br />

AMAÇ: (Umaç)Gaye, hedef, beklenti<br />

AMAN: (YAMAN) Sertlik<br />

AMGAK: Emek/Zahmet<br />

ANAÇ: 1-Anacık 2-Analık duygusu çok gelişmiş 3-Anaya çeken 4-Doğurgan, üretken<br />

ANAGAY: Anaya çekmiş, anaya benzer<br />

ANASIOĞLU: birl. Anası(nın)Oğlu (Babası erken ölmüş ve özellikle anası tarafından bin bir güçlüklerle<br />

yetiştirilip büyütülmüş, yetim çocuklar için kullanılmış olduğu anlaşılan Türk adlarından)<br />

ANAT: 1-Anı,Anılan 2- Yakın,hısım<br />

ANAZ: Yeğrek, evla, eftal<br />

AND (ANT) 1-Yemin,söz 2- Yakın akraba<br />

ANDA: Birlikte ant içmiş(kan kardeşi) (Anda’lık Türklerin en eski geleneklerinden biridir. Andalar<br />

birbirlerini kardeşlerinden daha ileride korur, sayar ve kayırmaya çalışırlar.)<br />

ANDAÇ: Hatıra, anı olsun diye verilip,alınan hediye<br />

ANDARIMAN: Anılara değer veren ve saygı gösteren kişi<br />

ANDIR: Anısı ola hatıra<br />

ANGAY: Anılarına bağlı olan kişi<br />

ANGI: 1-Anı,hatıra,2-Yetki, yeterlilik<br />

ANGIM: Mamur, hakim<br />

ANGIN: Ünlü, anılan, adı duyulan<br />

ANGIŞ: Ünlü, meşhur<br />

ANGIT: Yaban ördeği<br />

ANIK: 1-Anlayış, yetenek, fehim 2- Hafıza, bellek 3- Hazır, mevcutlu<br />

ANLI: 1-Sakin, ağırbaşlı 2- Bellek, hafıza<br />

ANIT: Anı olsun diye yapılan yapı<br />

ANITGAN: Anıt yapan<br />

ANLI: Ünlü, tanınan<br />

ANNAK: Yadigar, hatıra<br />

ANT: And, Yemin<br />

ANTLIĞ: And içmiş, Yeminli<br />

ANUÇUR: Övülmüş, övülmeye layık<br />

ANUK: Yadigar, hatıra<br />

ANUŞ: Anış, anma eylemi, anı<br />

APA: Ulu, büyük, saygıyı ve hürmeti hak etmiş kişi (Bazı Türk bölgelerinde “baba” anlamına da<br />

kullanılmaktadır.<br />

APAĞ: Apak, temiz<br />

APAK: Temiz, namuslu,iffetli<br />

APATEG: (Apatek)birl. Apa/Tegtek(gibi,benzer)


ARA: Orta yer, ortalık, boşluk, orta<br />

ARAL: 1-Ada 2- Aralık,orta, ortalık<br />

ARAS: 1- At kılı 2- Kalın yün 3- Talih,baht<br />

ARASLAN: Arslan (Çuvaşlarca söylenişi)<br />

ARAT: Cesaret, yüreklilik<br />

ARBIŞ: Büyü,efsun<br />

ARBUZ: Büyü, sihir<br />

ARCA: 1-Arıca, saf, temiz 2- Çam ağacı, çamdan yapılmış kutu<br />

ARDA: 1-Uzun değnek 2- Artçı, halife, ardı sıra giden<br />

ARDALI: (Ardalu) Yönetici, amir<br />

ARDIÇ: 1- Halife, artçı 2- Bir ağaç türü<br />

ARGA: Zeki, akıllı<br />

ARGAN : (Arkan) Kement, kement bağı<br />

ARGATU: Yaban koyunu<br />

ARGIÇ: 1- Kır, mera 2- Gurur<br />

ARGIN: 1-Yavaş, sakin 2- Gelecek yıl<br />

ARGUN: Pars cinsinden avcı bir hayvan<br />

ARGUŞ: (Arkuş)1- Edepli, terbiyeli 2- Haberci, haber veren<br />

ARGÜDEN: birl. Ar/Güden, Arlı, edepli<br />

ARI: (Arık) 1- Saf, arı, arınmış 2- Irmak, dere<br />

ARICA: Soylu, temiz, iyi huylu<br />

ARIÇ: Barış, sulh<br />

ARIĞ (Arı, Arık)<br />

ARIK: 1- Arı, arınmış, temiz 2- Narin, ince yapılı<br />

ARIL: Arınmış, temiz, pak<br />

ARIN: Saf, arınmış<br />

ARINÇ: 1-Barış, kurtuluş 2- Temizlik, saflık, günahsızlık<br />

ARINIK: Saf, şeffaf, billur<br />

ARINMIŞ: Temiz, gönüllü<br />

ARKIN: 1-Argın, yavaş, sakin 2- Halef, ardıç<br />

ARKIŞ: 1-Ulak, haberci 2- Kervan, kafile<br />

ARKUN: Halef, geriden gelen, takipçi<br />

ARKUY: Siper, mevzi<br />

ARKUZ: (Arguz) Edepli, iyi huylu<br />

ARLAĞ: Arlı, edepli<br />

ARLAT: Biricik oğul, anaların en çok üstüne düştükleri oğul<br />

ARMAGUN: Armağan, hediye<br />

ARMAĞAN (Yarmagun-Yarmagan)- Hediye<br />

ARMAN: 1- Onurlu, arlı, edepli 2- Dilek, istek 3- Hayal, fantezi<br />

ARPA: 1- Büyü, tılsım, Şamanist gelenekte, Kamların okuduğu dua 2- Tahıl<br />

ARPAD (Arpa)<br />

ARSĐN: (Ersin) Kurtuluş, istiklal<br />

ARSALAN: Arslan<br />

ARSLAN: Yırtıcı hayvan Mec. Cesaret, atılganlık ve gözü pekliği sembolize eder.<br />

ARSLANBALA: birl. Arslan/Bala..Arslan yavrusu<br />

ARSLANCIK: Küçük arslan..Arslan yavrusu<br />

ARSLANÇA: Arslan gibi, arslan özelliklerine sahip<br />

ARSU: birl. Ar/Su mec. Namuslu, dürüst<br />

ARSUN: 1- Efendi, ağırbaşlı 2- Rahata ermiş, huzurlu<br />

ARTAGAN: Bereket, artuk, fazlalık, bolluk<br />

ARTAM (Erdem)<br />

ARTIM: Bereket, bolluk<br />

ARTUÇ: Mızrak, mızrak ucu<br />

ARTUK: Fazlalık, üstünlük, bereket mec. Varlık, zenginlik<br />

ARTUKDOĞAN: birl. Artuk/Doğan<br />

Kırgızlarda, olağanüstü vasıflara sahip kişilere verilen bir unvan<br />

ARTUN: Vakarlı, ölçülü<br />

ARTUR: Cazibeli, çekici, işveli, fettan<br />

ARTURU: 1- Ekstrem, uç noktalarda 2- Bereket, bolluk<br />

ARTUT: Armağan, hediye<br />

ARVIŞ: Sihir, büyü, tılsım<br />

ARZIK: Fanatik, bağnaz, sofu<br />

ASAN: 1- Sağlıklı, zinde 2- Asma eyleminde olan<br />

ASENA: Efsanevi dişi kurtun adı. Yakın, Yakınlık duyulan<br />

ASIGLI: Faydalı,Gerekli<br />

ASIĞ (Ası,Asık) 1- Fayda, Çıkar 2-Kar,temettü<br />

ASPAR (Asbar) Faydalı, işe yarayan


ASRAK: Himaye, Koruma<br />

AŞAN: Aşmak’dan ...mec. Azimli, engel tanımaz<br />

AŞIT: 1- Aşılacak, aşılması gerekli olan 2- Đşitmekten...Đşit, kulak ver<br />

AŞKAR: 1- Savaş atı 2- Kuyruk ve yelesi kara, vücudu kula renginde olan at<br />

AŞKIN: 1- Aşmış, üstün, faik,akranlarından ileride olan 2- Melodi,nağme<br />

AŞUK: 1-Aşık,aşmış, geçmiş 2- Tolga<br />

AŞULA: Yılmaz irade sahibi<br />

AŞUR: Aşırmaktan... mec. Yılmaz, gayretli<br />

ATA: 1- Ulu, saygıdeğer kişi 2- Baba, dede, ced 3- Adın ve soyun bağlı olduğu kök<br />

ATABAY: birl. Ata/Bay lala, beybaba. Han, Kağan ve padişah çocuklarını eğitip yetiştiren kişilere verilen<br />

bir unvan<br />

ATAÇ: 1- Atasına bağlı, Atasının yolunda 2- Atadan intikal eden 3- Büyüklük gösteren çocuk<br />

ATADAN: Miras, manevi miras<br />

ATAERĐ: birl. Ata/Eri mec.Atalarına ve geçmişine saygılı<br />

ATAGÜÇ: birl. Ata/Güç mec. Gücünü atalarından almış<br />

ATAĞ: (Atak) 1- Ün, nam, şöhret 2- Atılgan 3- Dağ yolu 4- Çağlayan 5- Bir şahin türü<br />

ATAHAN: birl. Ata/Han mec. Devletin ilk kurucu büyüğü, devlete ad veren kişi<br />

ATALA: Tanınmış, ünlü ve zengin<br />

ATALAN: Ünlü, Meşhur<br />

ATALAY: Ad almış, ün almış, meşhur kişi (Atila’nın asıl adının bu ve bundan bozulup çevrilmiş hali<br />

olduğunu söyleyen bazı tarihçilerimiz de var.)<br />

ATALIK: Miras<br />

ATALMIŞ: Ünlü, meşhur<br />

ATAMAN: Ulu, Saygıdeğer kişi<br />

Bir kısım tarihçilere göre, Osmanlının, kurucusu olan Osman bey’in asıl adı budur. Bir kısmı<br />

Atman, bir kısmı Otman der.<br />

ATASAGUN: birl. Ata/Sagun Hekimlerin en ulusu başhekim Şamanist gelenekte de aynı ad, en iyi kamlar<br />

için kullanılmaktadır.<br />

ATAY: 1- Ünlü, tanınmış 2- Akın, hücum<br />

ATIGAY: Ünlü, tanınmış<br />

ATIĞ: Adı sanı belli, ününü arttırmış kişi<br />

ATIL: Ünlü, meşhur<br />

ATILGAN: Atak, gözüpek,cesur<br />

ATILMIŞ: Atılgan, gözüpek<br />

ATIŞ: Ünlü, meşhur<br />

ATĐLAY: Türk tarihinin en önemli kişilerinden,Batı Hun imparatoru, Bu kişinin adı üzerinde tarihçi ve<br />

dilciler pek de anlaşamamışlardır. Benim görüşüm de göç sırasında Đtil ırmağı kıyısında doğmuş<br />

olmasından dolayı “Đtil/Ay”dır. Ancak bununla birlikte bu kişi için bazı adlar söylenmekte<br />

(Atila,Atilla,Atılay,Atilay,Atalay,Atlıhan vb.) Anlamlar:1- Atacık,babacık 2- Đtil ırmağı kenarında<br />

doğduğundan ve Türklerdeki eski bir gelenekten dolayı “Đtil” çocuğu anlamında verilen Đtilay’ın zamanla<br />

Atilay’a dönüşümü 3- Atlı/Ay 4- Atlı/Han 5- Macar dilinde çelik anlamına gelen “Atzel” den<br />

ATLIĞ: Ünlü,zengin<br />

ATMACA: Yırtıcı bir avcı kuş<br />

ATMAN: Ünlü, saygın<br />

ATMIŞ: Atma eyleminde bulunmuş (ok,kargı vb.)<br />

ATSAK: Ünlü, adı duyulan<br />

ATUK: Bolluk, bereket<br />

AVAR (Abar) 1- Heybet, büyüklük(Abartı) 2- Dirençlilik, dayanıklılık<br />

AVAZ: Nara, yüksek perdeli ses, çığlık<br />

AVCI: Av yapan, avlayan<br />

AVCIL: Avlayıcı, av işinin uzmanı<br />

AVGAN: Avuntu<br />

AVINÇ: Avuntu, teselli<br />

AVINÇA: Avunç<br />

AVINGU: Avunç,teselli<br />

AVLAK: Av yeri, av olanı<br />

AVKAR: Bozkır bıldırcını<br />

AVUNÇ: Teselli, avuntu<br />

AVUÇU: Avunç<br />

AVUNDUK: Avuntu, teselli<br />

AVUTMUŞ: Teselli eden<br />

AY: Dünyamızın uydusu olan gezegen. Ancak Türk kültüründe bu ad güzellik, temizlik, ahlaklılık vb.<br />

değerleri de içeren birçok öğeyi içinde barındıran bir sembol ve mecaz olarak kullanılmıştır. Çok önceleri<br />

erkeklerde kullanılmasına karşın, zamanla kız çocuklarına ad olarak verilmiş, gerek başta, gerekse de son<br />

da, birleşik ad olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte bazen geçmiş örneklerde de görüleceği gibi hem<br />

erkeklerde hem de kızlarda kullanılmıştır. Ancak yine de ağırlık kız adlarındadır.Ve kız adlarında önemli<br />

bir konumdadır.


AYAĞ (Ayak) 1-Uğur, şeref, şan 2- Devinim, hareket (ayaklanma sözü) buradan gelir.<br />

AYANA: birl. Ay/Ana Altay Türklerinin eski tanrıçalarından<br />

AYAS: Ay ışığı, mehtap, gece aydınlığı<br />

Altay, Tuva, Çuvaş Türklerinde Tanrı sıfatı olarak kullanılan bir ad<br />

AYATA: birl. Ay/Ata Şamanist gelenekte, göğün altıncı katına bakan Tanrı<br />

AYAZ: 1- Ay ışığı 2- saf, berrak hava 3- Kuru soğuk<br />

AYBAKIM: birl. Ay/Bakım, bakmaktan, bakış<br />

AYBAN: birl. Ay/Ban mec. Debdebe, şaşa<br />

AYBANDI: birl. Ay/Bandı (Banmak)<br />

AYBAR: 1-Ay gibi parlak 2- Heybet,heybetlilik<br />

AYBI: Đmdat, medet<br />

AYBIN: Onur,şeref<br />

AYÇIL: Ay ışığı, ay pırıltısı<br />

AYDA: 1- Ay’a eş değer güzellikte 2- Dere kenarlarında yetişen hoş kokulu bir çiçek<br />

AYDABOLDI: birl. Ayda/Oldu mec. Ay parçası<br />

AYDAN: Ay parçası<br />

AYDAR: (Aydar Han) saç perçemi, kakül<br />

AYDIN: 1- Aydınlık, ışık yoğunluğu 2- Açık, aşikar 3- Entelektüel , münevver<br />

AYGAN: Đçten, samimi, yaren<br />

AYGAY: Nara, bağırtı<br />

AYGIN: Sınırsız, uçsuz, geniş<br />

AYGIR: Erkek at<br />

AYGIRAG : 1-Dağ keçisi 2- Bir geyik türü<br />

AYGUÇI: Yönetici, devlet görevlisi, danışman, yarıcı<br />

AYIM: Çekicilik, sempati<br />

AYIMÇA: Ay parçası<br />

AYINTAP: Mehtap, ay ışığı<br />

AYIR: Değişik, farklı, başka, fark<br />

AYIRBAŞ: birl. Ayır/Baş..Değişim, mübadele<br />

AYIRT: Fark, farklılık, ayırım<br />

AYITGU: Temyiz<br />

AYISIG: birl. Ay/Isıg..Ay ısısı, sıcaklığı<br />

AYIT: Söylemek, anlatmak<br />

AYITMIŞ: Söyleyen, bildiren, uyaran<br />

AYKAÇ: Konuşkan, Konuşmacı, Hatip<br />

AYKIN: Geniş, ferah, aydınlık<br />

AYKOYUN: birl. Ay/Koyun<br />

Yakut destanlarında adı geçen, eski dönem güç tanrısı<br />

AYLA: 1-Ayın çevresindeki ışık halesi 2- Devir, dönüşüm<br />

AYLU (Aylı): Aydan<br />

AYMA: Duyarsız, başıboş vurdum duymaz<br />

AYMAN: Aya eş değerde<br />

AYMAZ: Vurdumduymaz, başına buyruk<br />

AYRAL: Kuraldışı, istisna<br />

AYRI: Başka, değişik, farklı<br />

AYRIÇ: Bölüşüm, taksimat<br />

AYRIKÇA (Ayıkşa): Derviş, mecnun<br />

AYRUK: 1- Farklı, değişik 2- Varlıklı, zengin<br />

AYSELĐG (Aysiliğ) birl. Ay/Silig, dürüst, namuslu<br />

AYTAK: Konuşmacı, hatip<br />

AYTAR: Haberci, muhbir<br />

AYTEK: Konuşmacı, hatip<br />

AYTIN: Aydın, aydınlık<br />

AYTIŞ: Nutuk, anlatım, hitabet<br />

AYTIŞAN: Hatip, konuşmacı<br />

AYTUK: Hatip, konuşmacı<br />

AYUK: Söz söylenebilen ve sözün değer gördüğü yer<br />

AYUR: Konu, bahis, bahse konu olan<br />

AYÜN: birl. Ay/Ün Karahanlılar ve Uygurlar döneminde, han ve kağanların analarına verilen bir unvan<br />

AYZIT: Şamanist gelenekte “ Ay Tanrıçası”<br />

AZBOY: Heyecan<br />

AZGIN: Zapt edilmesi zor, sınırı aşmış, tahrik olmuş<br />

AZLAĞ. Nadir, az rastlanır.<br />

AZRAK: Nadir, az rastlanır.<br />

AZUK: (Azuka, Azık): Geçimlik, yiyecek


B harfi ile başlayan isimler<br />

BABAT:Cins, Tür<br />

BABRAK: Hızlı, çevik, atletik<br />

BABÜR: Kaplan cinsi, yırtıcı bir hayvan<br />

BACI: Kız kardeş<br />

BAÇAK: Bir çeşit zırh (Dize geçirilen bir zırh)<br />

BAÇMAN: Başlık, Tolga<br />

BADAN: Batan (Batmaktan...Güneşin batışı)<br />

BADUR: Batur, bagatur, kahraman<br />

BADURUK: (Badruk) 1- Sadık, güvenilir 2- Batur, kahraman<br />

BAGA: 1- Alt, küçük, küçük rütbeli yönetici 2- Boğa<br />

BAGATUR: Kahraman, Batur, Bahadır<br />

BAGAY: Afacan, yaramaz, ele avuca sığmaz<br />

BAGRI: Kararlılık, azim<br />

BAĞAM: Destek,arka, kuvvet<br />

BAĞAN: Anıt, abide<br />

BAĞATUR: Bagatur, batur, bahadır, kahraman<br />

BAĞDAŞUK: Uyumlu, ahenkli, uzlaşmacı<br />

BAĞDU: Işık, şua, ışın<br />

BAĞI: Büyü, efsun, bağlılık<br />

BAĞIM: Bağlı, bağlılık<br />

BAĞIMSIZ: Bağlı olmayan, özgür<br />

BAĞIR: 1- Sine, göğüs, kucak 2- Kalp, gönül<br />

BAĞIRLAK: Đri bir kırlangıç türü<br />

BAĞIŞ: 1- Veriş, ikram 2- Af, af ediş,3- Nezaret<br />

BAĞLAN: 1- Demet, deste 2- Bağlılık 3- Kızıl renkli bir su kuşu<br />

BAĞRI: Kararlı, azimli<br />

BAĞŞI: (Baksı) Kam, doktor<br />

BAHADIR: Bagatur, Batur, kahraman<br />

BAHŞĐ: Baksı, doktor, bilgin, büyücü, hoca<br />

BAKAÇ: Bakıcı, bakan, nazır<br />

BAKAN (Bağan): 1- Anıt, abide 2- Bağlayıcı, birleştirici 3- Haşarı, afacan<br />

BAKAY: Haşarı, ele avuca sığmayan<br />

BAKIM: Bakma eylemi, nazar, bakış<br />

BAKIR: Bakır madeni<br />

BAKIRSOKUM:birl. Bakır/Sokum (Kuzey Türklerinde, Merih yıldızı<br />

anlamına kullanılmaktadır.)<br />

BAKIŞ:1- Bakış, nazar 2- Đkram 3- af<br />

BAKSI (Bakşı): Bahşı,doktor, bilgin, büyücü<br />

BAKTI: Bakan, nazır<br />

BAKUY: Ulu, saygıdeğer kişi, tecrübeli, bilge kişi<br />

BAL: 1- Yapışkan sıvı 2- Arı balı 3- Çamur, balçık<br />

BALA: Yavru, çocuk<br />

BALABAN (Balıban): 1-Bala bandırılmış 2- Đri başlı bir doğan türü<br />

Ayrıca mecaz olarak “ mahzun ve baygın bakış” anlamını içerir.<br />

BALACA: Yavrucak, ufaklık<br />

BALAK (Balak): manda yavrusu<br />

BALAMAN: Cüsseli, iri kıyım<br />

BALAMĐR: (Balabir) Biricik yavru<br />

BALANDI: Đri yarı, gösterişli<br />

BALASAGUN: birl. Bala/Sagun Özlenen, beklenen yavru (çocuk)<br />

BALBAL: 1- Heykel, anıt 2- Mezar taşı (Eskiden mezarlara dikilen ve<br />

üzerlerine öldürülen düşman sayılarının ve kimliklerinin yazıldığı mezar taşı)<br />

BALÇAK: Kabza, kılıç kabzasındaki siperlik<br />

BALDU: Balta<br />

BALDUK: Balta<br />

BALGAY: Ünlü, meşhur<br />

BALI: Değerli, yüksek, ulu kişi<br />

BALKAN: Ormanlarla kaplı, dağlık bölge<br />

BALKIN: Parlak, gözalıcı<br />

BALKIR: 1- Yağmur arasında çıkan güneş 2- Yağmurun hemen ardından<br />

çıkan güneş<br />

BALTA: Ağaç ve odun kesmek için kullanılan alet<br />

BALTEG: Çamur, çamurlu


BALUG (Balık) 1- Balçık çamur 2- Ev, köy 3- Suda yaşayan balık<br />

BAMSI: 1- Yüksek, ulu, ulaşılmaz 2- Baksı, kam<br />

BANAR: Demet, tutam, deste<br />

BANGU: (Mengü, Bengü) Sonsuz, sonsuzluk, ebedi<br />

BANIÇĐÇEK: birl. Banı/Çiçek...çiçeğe bandırılmış<br />

BANLAK: Çağrı, davet, ezan<br />

BARADAN: 1- Boradan, bora parçası 2- Nara, yüksek ses, bağırtı<br />

BARAK: Türk mitolojisinde adı geçen çok tüylü, iri başlı köpek<br />

BARBOL: Varol<br />

BARÇA: 1- Parça 2- Tüm, tamam, eksiksiz<br />

BARÇIN: Đpekli kumaş, kadife<br />

BARÇUK (Barçık) Tahta ve keçeden yapılan küçük heykel<br />

BARÇUK ART TĐGĐN: birl. Barçuk/Art/Tigin (Art,ardçı,halef)<br />

BARDAM: Varlık, ganimet, bolluk<br />

BARGAN: Varan<br />

BARDI: Vardı (Varmak...dan)<br />

BARGAN: Varan, ulaşan<br />

BARGI: Kadife<br />

BARGIT: Kadife<br />

BARGU: Nimet, ganimet<br />

BARGUŞ: Ganimet<br />

BARIK(Barı) : Esas, esas olan, mahfuz<br />

BARIM: Varım, servet, varlık<br />

BARIN: 1- Güç, kuvvet 2- Barınak<br />

BARUNDUK: Sığınılacak yer, barınak<br />

BARIŞ: 1-Varış, gidiş, gidişat 2- Sukunet, sulh 3- Servet, hazine<br />

BARK: (Barka) baraka, ev çok önceleri saray anlamına kullanılan<br />

bu sözcük, Uygurların kentleşmeye ağırlık vermesinden sonra,<br />

“taştan yapılan ev” anlamında kullanılmıştır.<br />

BARKAN:Oynak toprak, bataklık<br />

BARKAT: Heykel, büst<br />

BARKIN: 1- Gezgin, seyyah 2- Kararlı, azimli<br />

BARKUK: Servet, varlık<br />

BARLA: Parlak, göz alıcı<br />

BARLAK: Parlak<br />

BARLAS: 1- Çekici, cazip 2- Varlık, servet 3- Temiz, temizlik<br />

BARLI: Varlıklı, zengin<br />

BARLIK: Varlık<br />

BARMAK : (Varmak)<br />

BARMAKLAK: 1- Varıcı, ulaşıcı 2- Eldiven 3- Varlık<br />

BARMAN: Varlıklılık, mevcudiyet<br />

BARS: Pars, leopar<br />

BARSUK: Porsuk<br />

BARTIK: Heykel, büst<br />

BARTU:1- Varlık, servet 2- Menzil, varılacak yer<br />

BARUG: Mesned, dayanak<br />

BASAGAR: Ağırbaşlı, mütevazi<br />

BASAK(Basa)1- Cesur, gözükara 2- Baskın 3- Farklılık, ayırım<br />

BASAN: 1- Baskın yapan 2- Ölünün ardından verilen yemek 3- Yayan, yayıcı<br />

BASAR: Baskın, baskıncı<br />

BASAT:1- Mühür, 2- Yardım, muavenet 3- Busat, pusat,silah 4- başat<br />

BASGAN: Basan, baskıncı<br />

BASIK: 1- Gece baskını 2- Basınç, tazyik, baskı<br />

BASILGAN: Baskıncı<br />

BASIM: Enerji, güç<br />

BASIR: Basar<br />

BASKAK: Basak, cesur, farklı, Çengiz Kaan döneminde askeri valiler için<br />

kullanılan ünvanlardan<br />

BASKIN:1- Galp, muzaffer 2- Ani yapılan saldırı 3- Basık, yaygın genişlemiş<br />

BASMIL:1- Baskıncı 2- yardımcı, muavin<br />

BASRUK: Baskı, tazyik<br />

BASSIZ: Başsız, başına buyruk<br />

BASTI: Bastıran, baskın yapan<br />

BASTIK: Basdı, Baskıncı<br />

BASU (Basut) Tokmak<br />

BASUÇ: Baskı, tazyik<br />

BASUT: 1-Yardım, yardımcı 2- Demir tokmak 3- Baskın yapan


BAŞ: Oluş, doğuş, ortaya çıkış, uç nokta, doruk, birinci sıra gibi anlamların<br />

hepsini içeren bir söz<br />

BAŞACI: Reis, lider, öncü<br />

BAŞAD(Başat)<br />

BAŞAGUT:Önde gelen, önde bulunan, sevilen<br />

BAŞAK:1- Buğday başı 2- Ok ucu...okun ucuna takılan sivri demir 3- Sümbül çiçeği<br />

BAŞALMIŞ:1- Öncü,önder 2- Düşmanını yenip, yoketmiş<br />

BAŞAR: Başarı, kazanç<br />

BAŞARAN: Başarılı, muvaffak<br />

BAŞARI: Muvaffakıyet<br />

BAŞAT:1- Emsalleri arasında en üstün ve en önde gelen 2- Hanlık yapan<br />

bir soya mensup kişi<br />

BAŞA: (Paşa) Bazı tarihçilerimize göre ..Baş-ağa, bazılarına göre<br />

ise Baş-şad sözcüklerinin değişime uğramasıyla bu biçime gelmiş ve sözcük,<br />

bugünkü anlamıyla General ordu komutanı<br />

BAŞBAĞ:1- Başı bağlı, özgürlüğü kısıtlı 2- Gözde, sevgili, en değerli<br />

BAŞBUĞ: Ordu komutanı, orgeneral<br />

BAŞÇIL: Şef, lider, önde gelen<br />

BAŞDAŞ: Denk, akran<br />

BAŞDU: Başta olan, önde giden<br />

BAŞEL: birl. Baş/Đl..yol gösterici,mihmandar<br />

BAŞGAK: 1- Başkan,şef 2- Bir tatlı su balığı<br />

BAŞGÖZ: birl. Baş/Göz 1-Birleşik, ayrılmaz 2- Mec. Evlilik<br />

BAŞGU: Alnında beyaz lekesi olan at<br />

BAŞIL: Önde giden, şef<br />

BAŞKAL: Emir, ferman<br />

BAŞKAN: Yönetici, şef, başta giden<br />

BAŞKARA: birl. Baş/Kara...mec. Sert, acımasız,bir kişiliğe sahip olan kişi<br />

BAŞKIR: Başarı, muvaffakıyet<br />

BAŞLADAÇU: Başlatıcı, yönetici, hakem<br />

BAŞLAG: Başlangıç, ilk<br />

BAŞLAK:1- Başıboş, salınmış 2- Başlangıç<br />

BAŞLAMIŞ: 1- Kararlı, çalışkan 2-Lider, lider olmuş<br />

BAŞLIĞ: Başı dik gururlu<br />

BAŞLIK: Yönetici, şef<br />

BAŞNAK: Başlıksız, tulgasız<br />

BAŞŞAD: (Paşa) Ordu komutanı, general<br />

BAŞTIN: Selef, önceki<br />

BAŞTINKĐ: Baştaki, öndeki, önder<br />

BAŞVEREN: Fedai<br />

BAŞVERMĐŞ: Kurban, fedai<br />

BATAK:1- Çamur, bataklık 2- Gizli, gömülü<br />

BATIŞAD: birl. Batı/Şad<br />

T...Göktürk ve Uygur ordularında, batı kanadının komutanlarına verilen unvan<br />

BATIM:1- Batma boyu, boy, derinlik 2- Sivri bir aletin saplanması<br />

BATIR: Batur’un şive farkıyla söylenmiş biçimi<br />

BATMAZ: 1-Diri, mücadeleci 2- Vücuduna sivri ve kesici aletler işlemez<br />

BATRAK: (Batırak) Mızrak, kargı<br />

BATSIK: 1- Bastıran, yanaştıran 2- Gün batısı, batı<br />

BATU: 1-Güçlü, yenilmez, gücüne dayanılmaz 2- Dayanıklı, metin 3- Gün batısı<br />

BATUGA: 1- Batu, kahraman 2- Gizli, gizlenmiş<br />

BATUR: Bagatur, Kahraman<br />

BATURGAN: 1- Saklayan, gizleyen, gizli 2- Batıran,saplayan<br />

BATUT: Gizli, saklı<br />

BAVIRGAN: 1- Şefkatli, koruyucu 2- Bağıran, nara atan<br />

BAY: Varlık, zenginlik, egemenlik, erklik, üstünlük, bolluk sözcüklerinin tümünü<br />

içeren önemli bir ad. Türk adlarının önemli birleşiklerinden başka sözcüklerle<br />

kullanılabilen, kullanılan sözcüğü bütünleyip, güçlendiren, hem başa gelerek hem de<br />

sona gelerek kullanılabilen bir ad.<br />

BAYA: Bay,baylanmış, zenginleşmiş<br />

BAYAK: Selef, daha önceki<br />

BAYAN: (Muyan, buyan) 1- Kalıcılık,sonsuzluk 2- Baht, mutluluk 3- Zenginlik,<br />

güçlülük,erklik 4- eski dönem Tanrı sıfatlarından 5- Uygur kağanlarının unvanlarından<br />

BAYAR: Ulu, yüce, kudretli, celil...Tanrı sıfatlarından<br />

Bulgar hanlığı dönemi,soyluluk ve üstün vasıflı yöneticiler için verilen bir unvan<br />

BAYAT: Tanrı sıfatlarından ,..1- Devletli, kısmetli 2- Kadim, ezeli<br />

BAYATLI: Devletli, bahtı açık, muktedir


BAYATLUĞ: (Bayatlı)<br />

BAYAVUT (Bayagut) Varlıklı, muktedir<br />

BAYÇA: Varlıklı, muktedir<br />

BAYÇU (Baycu): Varlıklı, devletli<br />

BAYDAK: 1- Bağımsız, hür 2- Bekar<br />

BAYDAN: 1- Cömert, eli açık 2- Şık, yakışıklı<br />

BAYDAR: Varlıklı, muktedir, egemen<br />

BAYGIN: Kendinden geçmiş<br />

BAYIK: 1- Varlıklı, egemen 2- Usta, eli yatkın 3- Doğru sözlü, saygılı, güvenilir<br />

BAYIN: Çekici, güzel, yakışıklı<br />

BAYINDIR: Güçlü,varlıklı, egemen<br />

BAYIR: Yamaç<br />

BAYITMIŞ: Zengin, kudret sahibi<br />

BAYLA: Varlıklı, refah içinde olan<br />

BAYLAK: Rahat, refah içinde<br />

BAYLAM: 1- Azim, kararlılık 2- Demet, bağ<br />

BAYLAMIŞ: Varlıklı, güçlü olmuş<br />

BAYLAN: Nazlı, şımarık<br />

BAYLANIŞ: Đlişki, münasebet<br />

BAYLIK: 1- Varlık, Varlıklılık, güçlülük 2- Ganimet<br />

BAYMAZ: Mala mülke ilgi duymayan kişi<br />

BAYRAÇ: Varlıklı, zengin<br />

BAYRAK: Varlık, varoluş, erklik, güç, ve bağımsızlık<br />

BAYRAM: Güzellik, mutluluk, sevinç, bolluk<br />

BAYRI: 1- Ezeli, kadim 2- Emektar, tecrübe sahibi 3- Sonradan zapt edilip, yurda dahil edilen toprak<br />

BAYRIN: Kadim, ezeli, eskiye dayalı<br />

BAYSA: Madalya<br />

BAYSAL:1- birl.Bay/Sal 2- Bolluk, rahatlık 3- Asayiş, sükunet<br />

BAYSAN: Yakışıklı, levent, gösterişli<br />

BAYSĐN: Zengillik, kudret<br />

BAYTAG: Bolluk, çokluk, kalabalık<br />

BAYUK: Hazır, amade<br />

BAYUR: Cesur, gözükara<br />

BAYUTMUŞ: birl. Bay/Utmuş (yenmiş, muzaffer)<br />

BAYÜLGEN: birl. Bay/Ülgen<br />

Şamanist gelenekte insanlar arası ilişkilerle ilgilenen “mükafat tanrısı”<br />

BAYÜLKEN: (Bayülgen)<br />

BAZ: 1- Emin, güvenilir 2- Merkeze bağlanmış, sonradan katılmış<br />

BAZDA: Hoş, latif, çekici<br />

BAZIR: Basar, baskıncı<br />

BAZMAN: Tabi, bağlı, muti<br />

BECERĐ: (Beceriklik) Hüner, marifet, yeterlilik<br />

BECET: Süs, makyaj, tezniyat<br />

BEÇĐRĐK: Becerik, beceri, marifet<br />

BEÇKAN: Đpekten yapılmış sancak<br />

BEDER: Ziynet, mücevher<br />

BEDĐZ: 1- Resim, heykel, nakış, bezek 2- Taşlara yontularak yapılan süsleme<br />

BEDĐZCĐ: Ressam , heykeltıraş, nakışçı<br />

BEDÜK: Büyük, iri, cesim, ulu<br />

BEGEÇ: Beyliğe uygun olan<br />

BEGEN: 1- Beğeni, hoşluk 2- Şehzade, prens<br />

BEGENÇE: Şehzade, prens<br />

BEGESĐN: Doğruluk, sevap, hayr<br />

BEGĐ: 1- Yiğit, güçlü, 2- Eş- koca<br />

BEGĐSĐ:1- Doğru, sevap 2- Beğenilen, imrenilen<br />

BEGÜM: Hanımefendi, bayan, saygı duyulan hanım, eski Türkçe’de “beğ”’in<br />

tam olarak dişi karşılığı<br />

BEĞ: Bey, varlık, erklik, güç, yöneticili toparlayıcılık, liderlik, soyluluk vb. anlamları içerir<br />

BEĞCEĞĐZ: Beycik, Küçük bey<br />

BEĞÇE: Küçük bey<br />

BEĞÇEK: Küçük bey<br />

BEĞDAŞ: Akran,eş,denk<br />

BEĞDE:1- Aziz, saygıdeğer 2- Adil, adaletli<br />

BEĞDEŞ: Nazir,benzer<br />

BEĞDĐ: Aziz,muterem, saygıdeğer<br />

BEĞDÜZ EMEN: birl. Beğdüz/Emen (ruh,can)<br />

BEĞEÇ:1- Beğliğe layık 2- Beğ çocuğu, küçük bey


BEĞENDĐK: Beğenilen<br />

BEĞENĐ: Hoşa giden, beğenilen<br />

BEĞENMĐŞ: Hoşuna gitmiş<br />

BEĞER: Beyoğlu, prens, şehzade<br />

BEĞLEN: Bey soyundan olan<br />

BEĞLĐK: Beylik, beyliğe uygun olan<br />

BEĞREK: Beyrek, bey çocuğu, küçük bey<br />

BEK: 1- Bey, beğ 2- Pek, sıkı<br />

BEKEM: Bey, beyim<br />

BEKEN: Dayanıklı, metin<br />

BEKET: Kuvvet, dayanıklılık<br />

BEKĐ: 1- Yiğit,güçlü 2- Eş, koca 3- Şaman, baş şaman<br />

BEKĐK: Güvenli, iyi korunan<br />

BEKĐM: Azimli, kararlılık<br />

BEL: 1- Bilgi, bilim 2- Belirti,iz, damga 3- Tarlanın orta yeri 4- Đki dağın arasındaki geçit<br />

BELÇĐN: Belirti, iz, damga<br />

BELDEK: Đz, işaret, emare<br />

BELEK:1- Kılavuz, rehber 2- hediye, 3-Kundak bezi<br />

BELEN:1- Bilen, alim 2- Geçit 3- Sırt, tepe, dağ yolu<br />

BELET: Belge, delil<br />

BELGE: Belge, doküman, delil<br />

BELGĐ:1- Belge 2- Bilgi 3- Fark, farklılık, ayırt, alamet<br />

BELGĐN: Belirgin, net, açık<br />

BELGÜ:1- Belge 2- Sınır taşı, sınır toprağı 3- Yüzük taşı, nişane<br />

BELĐK:1- Doruk, zirve, şahika 2- Saç örgüsü<br />

BELLEK: Hafıza<br />

BENEK: 1- Armağan, hediye 2- Bakır para 3- Đşlemeli kumaş<br />

BENGĐ: Bengü, mengü sonsuz, sonsuzluk, ebediyet, ebedi<br />

BENGĐLĐK: Sonsuzluk<br />

BENGÜ: Bengi, mengü<br />

BENĐCE: Sonsuzluk, sonsuzluğa giden<br />

BENK: Muhkem, iyi korunan<br />

BENLĐ: Yüzünde ben olan<br />

BERDĐ: Verdi,Kutsal güçler tarafından yollanan<br />

BEREGEN: Eli açık, cömert, verici<br />

BERGE: 1- Vergi 2- Berke, kamçı, değnek<br />

BERGĐ: 1- Vergi 2- Eli açık, cömert<br />

BERGĐLĐK: Doğal, tabi<br />

BERĐK: 1-Berk, sağlam, gürbüz, dayanıklı 2- Cömert, eli açık<br />

BERĐL: Verici, cömert, eli açık, fedakar<br />

BERĐN: Veren, cömert<br />

BERĐŞ: Veriş, hibe<br />

BERK: 1- Katı, sıkı, sağlam, dayanıklı 2- Şiddet, şiddetlilik 3- Korunan, muhkem 4- Yıldırım<br />

BERKANT: birl. Berk/Ant Altay dağları cıvarında bir başka dağın adı<br />

BERKE:1- Kamçı, değnek 2- Dövme 3- Naz, işve<br />

BERKEM: Düşmana karşı iyi korunan yer, müstahkem mevki<br />

BERKĐN: Güçlü, güçlendirilmiş<br />

BERKĐT: Güçlü, güçlendirilmiş, muhkem<br />

BERKLĐĞ: Berkli, güçlü, dayanıklı<br />

BERKUK: Sert,cesur, dayanıklı<br />

BERMEK: Vermek, veriş<br />

BERŞE: Odun kömürü, kül<br />

BESEN: Bezen,süs, makyaj, gösteriş<br />

BETĐK: (Bitiğ, bitik) Yazılı kağıt, mektup<br />

BEYBUT: Barış, sulh<br />

BEYGE: Bike, küçük hanım<br />

BEYGU: Bir şahin türü<br />

BEYLEM: Buket, demet, çiçek demeti<br />

BEYLEN: Beyli, beye bağlı<br />

BEYNEN: Beğenen<br />

BEYREK: 1- Tim, müfreze 2- Merkez ordu, ordugah<br />

BEYRU (Bayrı) 1- Ezeli, başlangıçsız 2- Emektar, tecrübeli<br />

BEZEK: Süs, takı, piraye<br />

BEZEN: Süs, makyaj<br />

BEZENMĐŞ: Süslü<br />

BEZGĐN: Bez...mekden. Sarsılmış, bıkmış<br />

BIÇAK: Biçme aracı


BIÇGIN: Kesen, biçen<br />

BIÇKAS: Kağan ve Hanlara yapılan bağlılık andı<br />

BIÇKI: Bıçak bileme aracı<br />

BĐBĐ: Kibar, eğitimli, sayıdeğer hanım<br />

(Anadolu’da birçok bölgemizde “hala” anlamında da kullanılır)<br />

BĐÇEK: Bıçak, biçici<br />

BĐÇĐK: Biçilmiş, biçimlenmiş<br />

BĐÇĐM: Şekil, format, örnek, biçilmiş gibi<br />

BĐÇĐN: 1- Biçilmiş,biçime girmiş 2- Ekin, tahıl 3- Biçen, doğrayan<br />

BĐGE: 1- Bakire, temiz kız 2- Bey kız saygıdeğer kız<br />

BĐGEM: Sevilen, el üstünde tutulan kız<br />

BĐGEN: Beğenilen<br />

BĐGENDĐK: Beğenilen, ilgi duyulan<br />

BĐKE: Bige<br />

BĐKET: Beylik, beyliğe uygun<br />

BĐL: Bilgi, bilim<br />

BĐLDĐK: Bilinen, tanınan, ünlü<br />

BĐLECEN: Bilgiç,çok bilmiş<br />

BĐLEDA: Balta<br />

BĐLGE: Bilgili, filozof, alim, bilgin, ulu kişi<br />

BĐLGEKAĞAN: Bilge/Kağan (Aslı, Türk Bilge Kağan’dır)<br />

T...Türk tarihinin, bir çok nedenlerle en önde gelen kişilerinden. Türk Milliyetçiliğini devlet siyasetine<br />

sokan, ona sosyal, ve siyasal bir kimlik vererek, devlet-millet bütünleşmesini sağlayan, milliyetçiliğe<br />

“zaman boyutu”nu kazandırıp, onu çağlar ötesine götürebilmeyi amaçlayan ve ilk defa “ Birleşik Türk<br />

Devletleri” fikrini ortaya çıkarıp bunu milli politika biçimine getiren,yönetimi döneminde sık sık kurultaylar<br />

toplayarak milletine “hesap veren” ve tüm bunları kardeşi Kül Tigin’in ölümünden sonra yazdırttığı<br />

“mengütaş’larda(Orkun anıtları) da bizzat anlatan ve son olarak da gerek Türk dili, gerek de edebiyatı ve<br />

içeriği açısından, dünyada bir eşi daha bulunmayan yazıları yazdırtan ulu kişi...Đlteriş Kutluk Kağan’ın<br />

büyük oğlu, Kül Tigin’in ağabeyi.<br />

BĐLGE TAMGAÇU: birl. Bilge/Tamgacı<br />

T...Göktürkler ve Uygurlar döneminde yüksek dereceli memurlara verilen bir unvan<br />

BĐLGE TONYUKUK: birl. Bilge/Tonyukuk<br />

T...Göktürkler dönemi, ünlü, devlet adamı, siyaset bilimci ve tarihçisi...II Göktürk kağanlığının<br />

kuruluşunda önemli rolü olan, hem Đlteriş Kutluğ Kağan’ın yakın yoldaşı ve başkanlığını, hem de Bilge<br />

Kağan’ın başbakanlığını yapan ve kendi adına da yazıtlara yazı yazdıran ulu kişi<br />

BĐLGEN: Bilen, bilgin, alim<br />

BĐLGĐN: Bilim adamı<br />

BĐLGÜ: Bilgi<br />

BĐLĐG: Bilgiler, bilim, bilim dalı (orj)<br />

BĐLĐK: Bilen, bilgili<br />

BĐLUN: Esir, tutsak, (gönül ve akıl esiri, aşık)<br />

BĐNĐT: Binilecek nitelikteki, soylu at<br />

BĐRBEN: birl. Bir/Ben Ben mec. Kendini beğenmiş<br />

BĐRÇE: Biricik, yegane<br />

BĐRÇEK: 1- Biricik 2- Saçın ortadan ayrılıp yana dökülmüş hali<br />

BĐREBĐN: Yegane, tek, biricik<br />

BĐRGE: 1- Beraber, birlikte 2- Biricik 3-Berke<br />

BĐRGEN: Đçine kapanık, münzevi<br />

BĐRĐCĐK: Tek, yegane, bir tane<br />

BĐRĐÇĐM: birl. Bir/Đçim mec. Đmrenilecek güzellik ve çekicilik<br />

BĐRĐDĐN: Güneyli, güney bölgesinden<br />

BĐRKĐT: Birleşik, birleşmiş<br />

BĐŞÜK: Nesil,soy-sop, kavim, kardeş<br />

BĐTERGE: Gerek, hacet, ihtiyaç<br />

BĐTEV: (Bidev) 1- Soylu, soylu at 2- El değmemiş bakir<br />

BĐTĐG: Yazı, yazıt<br />

BĐTĐGÇĐ: Katip, yazıcı<br />

BĐTĐGEN: Anıt, yazıt, yazılı taş<br />

BĐTĐM: Gaye, hedef, ülkü<br />

BĐTKĐ (Bütkü) yerden biten<br />

BĐYAN: (Bayan) (Buyan) Varlıklı, cömert ,Eski Tanrı sıfatlarından<br />

BĐYUM: Cömert, eli açık<br />

BOD: Boy,uruk<br />

BOGA: Boğa<br />

BOĞ: Hediye, armağan<br />

BOĞA: Boğa<br />

BOĞACA: Boğa gibi güçlü


BOĞACI: Boğa deviren<br />

BOĞAÇUK: Küçük boğa, genç boğa<br />

BOĞAR: Boğucu, güçlü, kuvvetli<br />

BOĞARCIK: Güçlü, boğucu<br />

BOĞTAG: Şapka, başlık, hanım başlığı<br />

BOLCAL: Vade, müddet<br />

BOLÇAK: Gürz, topuz<br />

BOLDUÇAĞ: Uygun zaman, olan çağ<br />

BOLGAN: 1- Soylu at 2-Keşşaf, mucit 3- Olgun, olmuş, ermiş<br />

BOLGU (Bolgi): Orijinal, özgün<br />

BONCUK: Mücevher, takı<br />

BOR: Bora, fırtına<br />

BORA: Fırtına<br />

BORDAK: Semiz, şişman, balık etli<br />

BORDU: Üzüm, asma<br />

BORKA: Baraka,ev<br />

BORLA: Burla, üzüm, üzüm salkımı<br />

BOSUM: Endam, zerafet<br />

BOSUT (Basat) anlayış, izan, hidayet<br />

BOŞGUR: Eğitmen, öğretmen, talimci<br />

BOŞGUT: Öğrenci, şakirt<br />

BOY: 1- Uruk, uyruk, oymaklar birliği 2- Eda, endam<br />

BOYDA(Ğ): Soyut, mücerred<br />

BOYDAŞ: Aynı boyun mensubu<br />

BOYLA: Unvan veren kişi<br />

BOYLA BAĞA TARKAN: birl. Boyla/Bağa/Tarkan<br />

Bilge Tonyukuk’un öteki adı<br />

BOYLAN: Adına ve soyuna layık<br />

BOYLUĞ: 1- Soylu 2- Yakışıklı<br />

BOYSAN: Yakışıklı, heybetli<br />

BOZ:1- Sert, şiddetli2- Alaca renk,füme rengi3- Toprak rengi<br />

BOZAN: Bozmak...dan düşmanı yenip dağıtan<br />

BOZCA:1- Cesur, gözükara 2- Boz rengine kaçan<br />

BOZCAK: Cesur<br />

BOZÇĐN: Dürüst, güvenilir<br />

BOZDOĞAN: birl. Boz/Doğan Bir doğan türü<br />

BOZKIR: Step, çöl, vaha<br />

BOZKURT: birl. Boz/Kurt<br />

T...Oğuz Kağan destanında, Oğuz’a yol gösteren efsane kurt. Genel olarak Türk boylarının hemen<br />

tamamında, Türklerin karakteristik özelliklerini üzerinde taşıdığına inanılan “Milli sembol” pozisyonundaki<br />

hayvan (Önceleri “Gökbörü” olarak kullanılan bu ad, Selçuklular döneminden sonra, daha yaygın olarak<br />

“Bozkurt” olmuştur.)<br />

BOZLAK: 1- Boz ve kül renginde olan 2- Otlak, mera<br />

BÖBÜLÜK: Koca, gül<br />

BÖÇKE:1- Canavar 2- Böcek<br />

BÖDGE: Çağ, zaman<br />

BÖG(Bök): Kısmet, nasip<br />

BÖGÜ:1- Filozof, hikmet sahibi kişi 2- Büyü, sihir 3- Ejderha, canavar 4- Zehirli bir böcek<br />

BÖGÜR: 1- Ordunun kanatlarından her biri, cenah 2-Kaburga ile kalça arasındaki bölge<br />

BÖĞDÜN: Bürokrat, yüksek dereceli memur<br />

BÖĞREK: Ordugah, merkez ordu, merkez ordunun savaş pozisyonu<br />

BÖĞÜRMÜŞ: Şamatacı, gürültücü<br />

BÖĞÜŞ: Zeka<br />

BÖKEN: Ahu, ceylan<br />

BÖKEVUL: Aşçı, iyi yemek yapan<br />

BÖKLĐ: Yakışıklı,Şık, iyi giyimli<br />

BÖKLĐCE: Şık giyimli<br />

BÖLE: Pay, nasip, kısmet<br />

BÖLEN: Bölüm, pay<br />

BÖLEK: Hediye, armağan<br />

BÖLÜK: 1- Kısım, ekip, bölüm 2- Pay, nasip<br />

BÖLÜN: Yönetici, şef<br />

BÖNGE: Tekme<br />

BÖNGER: Tekmeleyici, iyi tekme atan<br />

BÖRÇE: Zülüf<br />

BÖRÇEK: Zülüf<br />

BÖRĐ: Kurt


Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde Kağan muhafızlarına verilen genel bir ad.<br />

BÖRĐTEÇĐNE (Börteçine) Benekli bozkurt<br />

Ergenekon destanlarının çeşitli versiyonlarından birinde, Ergenekon’dan çıkışı gösteren dişi kurt,bir<br />

diğerinde ise bu addaki demirci ustası olarak geçer.<br />

BÖRK: Başlık, tüylü hayvan derilerinden yapılan başlık<br />

BÖRKLÜ(Ğ) Saygıdeğer<br />

BÖRKLÜCE: Saygıdeğer, saygı gösterilen<br />

BÖRTE: Benek<br />

BÖRÜ: (Böri) Kurt<br />

BUBĐK: Konca,gül<br />

BUCAK: 1-Gizli bölge 2- Uzak yer<br />

BUCUGA: (Buğucu, ceylan avcısı)<br />

BUDAK: Sert dal parçası mec. Güç, sertlik, dayanıklılığı sembolize eder.<br />

BUDAN: (budun)<br />

BUDAY: Buğday<br />

BUDRAÇ: Gözü pek, cesur<br />

BUDULGAN: Yürekli,cesur<br />

BUDUN: Bütün, Ulu, millet “ Siyasi ve dini yapıları ne olursa olsun soy,dil, töre, kültür, tarihsel yapıları bir<br />

olup, psikolojik olarak birbirine bağlı insan topluluğu.Türkçe’de kullanılan millet ve ulus sözcükleri tam<br />

olarak bu anlamı içermektedir. Millet, din ortaklıklarını daha ön planda tutan bir anlam içerirken Ulus ise,<br />

daha çok boy ve uruk anlamlarını içerir.Buna rağmen yakın zamana kadar millet, son zamanlarda ise ulus<br />

sözcükleri dilimize yer etmiştir. Oysa gerek günlük dilimizde gerek yazı dilimizde bu sözcüğün bir an önce<br />

kullanıma girmesi gerekmektedir.”<br />

BUDUNÇAR (Budunçu-Yir) Sözcüğünün tam anlamıyla” Ulusçu”, “milletçi”<br />

“Oğuz Töresi”’ni yeniden gündeme getirip, yürürlüğe koyan kişi<br />

BUDUNÇĐ: Buduncu, Ulusçu<br />

BUDUNÇĐYĐR: birl. Buduncu/Yir,yer toprak<br />

BUGA: Boğa<br />

BUGAN: 1- Boğan 2- Alamet, işaret, iz<br />

BUGATEG: Boğa gibi güçlü<br />

BUGAY: 1-Afacan, ele avuca sığmayan 2- Buğu, ceylan<br />

BUGU: 1- Buğu, ceylan 2- Böcek, örümcek 3- Canavar<br />

BUGUR: Sürekli,devamlı, devamlılığı olan<br />

BUGA: Boğa<br />

BUĞRA: 1- Genç aygır 2- Genç erkek deve<br />

BUĞU:1- Ceylan, 2- Yavru geyik 3- Buhar<br />

BUĞUÇAN: Boğucu, boğaç<br />

BUKA: Boğa<br />

BUKAĞI: Kelepçe, atların ayağına takılan bir çeşit köstek<br />

BURAK: Güçlü, yenilmez<br />

BUKAN: (Mokan, Büken) Güçlü, yenilmez<br />

BUKUK: Tomurcuk, filiz<br />

BULAÇ: Bulucu, keşşaf, mucit<br />

BULAGAN: 1- Olgun, kamil 2- Bulan, bulucu<br />

BULAK: Göze, kaynak, pınar<br />

BULAR: Bulur, mucit<br />

BULASI: Ülkü, bulunması istenen<br />

BULÇA: 1- Bolluk, ganimet, bereket 2- Bulucu, mucit<br />

BULÇU: Bulucu, mucit<br />

BULÇUM: Keşif, buluş<br />

BULDAN: Bolluk, refah<br />

BULDU: Önemli, değerli, az rastlanan<br />

BULDUR: 1-Đri su damlası 2- Gözyaşı<br />

BULDAK: 1- Bulanık, karışık, karma 2- Kıyı, sahil<br />

BULGAN: 1- Olgun,kamil 2- Bulucu, mucit<br />

BULGANÇ: Karma, kırma, karışık<br />

BULGAR: Karışık, bulanık, karışmış, içiçe girmiş<br />

BULGAŞ: Karışıklık, karmaşa<br />

BULMAZ: 1- olgunlaşmamış 2- Sakin, tembel<br />

BULMUŞ: 1- Olgun, erdemli, oturaklı 2- Keşşaf, mucit<br />

BULU: Anlayış, idrak, izan<br />

BULUÇ: 1-Bulucu 2- anlayış, fehim<br />

BULUG: 1- Keşif bölgesi, keşfedilen yer, bölge 2- Fidye, haraç<br />

BULUGAN: Bulan, bulucu<br />

BULUM: Đrfan<br />

BULUNG: Bulunulan yer, yön, taraf<br />

BULUŞ: 1-Feraset, buluculuk 2- Manevi destek


BULUŞGAN: Maharetli, becerikli<br />

BUMĐN: 1- Merkez ordu, çekirdek ordu 2- Puhu kuşu<br />

BUN: Üzüntü, keder, bunalım, kendinden geçiş<br />

BUNAK: Bunlu, üzüntülü, kendinden geçmiş<br />

BUNALMIŞ: Üzgün, mahzun<br />

BUNG: Bun, keder<br />

BUNLUĞ: Bunlu, kederli<br />

BUNSUZ: Mutlu, huzurlu<br />

BURAN: Burmaktan...Burucu<br />

BURCU: 1- Buruk, burucu 2- Güzel ve keskin koku 3- Biber<br />

BURÇAK: 1- Nohutgillerden bir tahıl 2- Đrmiklik buğday<br />

BURÇĐGEN: Böü/Tigin Moğol ağzındaki söylenişi (Türk ağızlarında Kuzey’e çıkıldıkça T ”ler Ç’ ye dönüşür.<br />

Çigin, Tigin, Çengiz Tengiz vb.)<br />

Çengiz Kagan’ın aile adı. Uygur kökenli olup, sonraları kuzeye göç ederek,Moğol oymaklarının<br />

arasına karışmış bir oymak<br />

BURÇĐN: Dişi geyik<br />

BURÇUGĐN: Özü sözü bir, güvenilir<br />

BURÇUK: 1- Tahta veya keçeden yapılmış küçük heykel 2- Varlık, servet 3- Çiçek, gül<br />

BURKA: Yüz örtüsü, fular (Tozdan ve fırtınadan korunmak için yüze takılan örtü)<br />

BURKAN: 1- Totem, heykelcilik 2- Hüzün, iç burkuntusu<br />

BURKE: 1-Burka 2- Berke, kamçı<br />

BURLA(Hatun): Üzüm, üzüm salkımı<br />

BURTA: 1- Benek, ben 2- Altın tozu<br />

BURTAG: Burtak çakıllı, taşlı toprak<br />

BURUK: Kırgın, alıngan, mahzun<br />

BURUL: Đçli, içten, samimi<br />

BURUNÇUK: Burulmuş, buruşuk<br />

BURUNDU: Atların terbiyesi için burunlarına takılan kıskaç<br />

BURUNGU: Geçmiş, mazi, hatıra<br />

BUŞKU:Telaş, heyecan<br />

BUYAN: (Bayan, Muyan) 1- Kut, baht, mutluluk 2- Sevap,hayır 3- Dayanıklılık, mukavemet<br />

BUYANDI: Kutlu, bahtı açık<br />

BUYRA: Kıvırcık, kıvrılmış, bürülmüş<br />

BUYRAÇ: Amir, buyuran<br />

BUYRAT: Engebe, engel<br />

BUYRUK: 1- Emir, buyruk, buyurma 2- Göktürkler döneminde vezir, (bakan) anlamına da<br />

kullanılmıştır.<br />

BUYURUK: Buyruk, emir<br />

BUZAÇ: Bozucu, bozguna uğratan<br />

BUZAN: Bozan, düşman birliğini dağıtan<br />

BÜBÜLÜK: Gül, konca<br />

BÜDENE: Bir bıldırcın türü<br />

BÜGÜ : 1- Büyü, sihir 2- Felsefe 3- ejderha<br />

BÜK: Kıyı, sahil<br />

BÜKE: 1- Genç kız, küçük hanım (Bike) 2- Bükü, ejderha<br />

BÜKE BADRAÇ: birl. Büke/Badraç Mitolojideki, yedi başlı ejderha<br />

BÜKEÇ: Güçlü, bükücü<br />

BÜKEY: Büken, bükücü, güçlü<br />

BÜKĐN: Hanımcık, küçük hanım<br />

BÜKLÜM: Kıvrım, büküntü, saçak<br />

BÜKÜ: Ejderha<br />

BÜKÜŞ: Bükme eylemi, bükmek<br />

BÜLEK: Bilek<br />

T...Kırgızların, Mürti oymağı beylerinden<br />

BÜLTE: Demet, deste, top<br />

BÜNGÜ: Tos atmak, kafa vurmak<br />

BÜR: Gonca; gonca gül<br />

BÜRÇE: Kurt yavrusu<br />

BÜRÇEK: 1- Kurt yavrusu 2- Saç kıvrımı<br />

BÜRGE: 1- Kellik 2- Bahşiş, hediye<br />

BÜRKEV: Himaye,vesayet<br />

BÜRKÜT: 1- Bahşiş, hediye 2-Bir kartal türü<br />

BÜRÜM: Bürülmüş, katlanmış<br />

BÜRÜNCÜK: Đpekten yapılmış, şal, fular<br />

BÜTE: 1- Fidan 2- Bütünlük<br />

BÜVET: Baraj, set, su seti<br />

BÜYÜ: Sihir, gizliyi bilme işi, bilgelik


BÜYÜK: 1- Olgun, saygıdeğer 2- Bilge 3- Büyü, büyücü<br />

C harfi ile başlayan isimler<br />

CABADAK: Hayret, şaşma<br />

CABALAK: Yabalak, yaygın<br />

CAĞIMDA: Yaratıcı, üretken<br />

CAĞIMDI: Lütufkar, iltifat eden<br />

CAĞLI: Namuslu, dürüst<br />

CAKŞI: Yakşı, yakışıklı, güzel<br />

CALMAN: Yalman<br />

CAMAN: 1- Yaman, 2- Kam, büyücü<br />

CAMANBAY: birl. Caman/Bay..Şamanist gelenekte, obanın büyücüsü,doktoru, kötü ruhları kovan kişi<br />

CAMUGA (Camuka) Kızgın, asabi<br />

CANĐK: Tüccar, ticaret erbabı<br />

CANKU: Meşveret<br />

CARIP: Yakın, dost, çok yakın arkadaş<br />

CARLIK: Yarlık, emir, ferman<br />

CARTI: Şık, alımlı<br />

CARUZ: Heyecan<br />

CATUK: Halim, haluk<br />

CAV: Gösteriş, afi, fiyaka<br />

CAVANKUL: Uygurlar döneminde ordunun sol cenahını ve oradaki askerlerin tümüne verilen ad<br />

CAVILDAK: Neşeli, şen şakrak<br />

CAVLI: Gösterişli, cafcaflı<br />

CAYMAZ: Cesur, kararlı<br />

CAYNAK: Pençe, Doğan pençesi<br />

CEBE: 1- Silah,ok, cephane 2- Zırh<br />

CEBEN: Gayretli, çalışkan<br />

CEBENOYAN: Cebe/Noyan<br />

Çengiz Kagan’ın dünyaca ünlü komutanı ve yakın arkadaşı.(Çengiz’in bütün Türkleri bir bayrak altında<br />

toplama fikrinin mimarı bu ulu kişidir.)<br />

CELASUN: (Çalasun) 1- Delikanlı 2- Cesur, savaşçı 3- Becerikli, eli tez.<br />

CELAYIR: (Çalayır) 1- Bilgin, gün görmüş, tecrübeli 2- savaşçı<br />

CELDEN: Yel, yel parçası<br />

CELME: Çalım, fiyaka, gösteriş<br />

CENGEL: Hafif, ince<br />

CENGĐZ: Çengiz, Tengiz, Deniz<br />

CEREN: Ceylan, ahu, gazel<br />

CERKĐN: Hısım, yakın<br />

CERKUDAY: birl. Yer/Kutay Eski dönem yer tanrısı<br />

CETĐK: Yetkin, uzman, olgun<br />

CETĐZ: Yetkin, becerikli<br />

CEYRAN: Ceren<br />

CIDA: Mızrak, kısa saplı mızrak<br />

CIGI: Şamanist gelenekte ,iyi ruh. Boy ve oymakları kötülüklerden koruduğuna inanılan ruh<br />

CILDUZ: Yıldız<br />

CILIMGA: Kağan ve Han’ların mektuplarını yazmakla görevli kişi<br />

CĐBELĐK: Sonsuz, sonsuzluk<br />

CĐCĐ: (Cicik, cicek) 1- Çiçek, gül 2- Konuk 3- Sevim, sevimlilik<br />

CĐDAGU: Yetkin, yetenekli, becerikli<br />

CĐDE: Đri, uzun bir ağaç türü<br />

CĐGA: Taç, gelin başı<br />

CĐĞĐL: Hafif, yeğni, kolay<br />

CĐLMAYA: Türk mitolojisindeki efsanevi kanatlı at<br />

CĐNGĐL: 1- Galip, utkan 2- Güvenilir,sadık<br />

CĐNGÜ: Zafer, utku<br />

CĐVĐL: Đyi ruh, temiz , arınmış ruh<br />

COLAY: (Yolay) birl. Yol/Ay...Kazaklarda “ayağı uğurlu” kişiler için kullanılır.<br />

COLDA: Yolcu, yola çıkan<br />

CUCĐ: 1- Cici, çiçi, cicik, çiçek, çuçu, çuçi 2- Konuk..Bu ad daha çok, beklenmeyen doğumlar sonrası<br />

kullanılır ve bu yüzden “konuk” anlamını içerir<br />

CULUM: Narin, nazik, hassas


CUMUK: Yumuk, yumulmuş<br />

CUPAR: Parfüm, güzel koku<br />

Ç harfi ile başlayan isimler<br />

ÇABA: Gayret, enerji<br />

ÇABACI: Gayretli, enerjik<br />

ÇABAK (Çaba)1-Çabuk,çevik 2- Küçük bir göl balığı türü<br />

ÇABAR: 1- Çapar, davranır 2- Ulak, kurye, elçi<br />

ÇABUK: (Çapuk) Çapan, çaba gösteren, çabalayan<br />

ÇAÇA: 1- Savaş baltası 2- Gemici 3- Çiçi, çiçik<br />

ÇAGAVUN: Bal arısı<br />

ÇAĞ: 1- Zaman, vakit 2- devir, devran 3- su sesi, şırıltı<br />

ÇAĞA: Yavru çocuk<br />

ÇAĞAN: 1- Bayram, eğlence 2- Şimşek 3- gürz, çakan 4- Beyaza kaçan beyazımsı<br />

ÇAĞANAK: Çalgı, enstrüman<br />

ÇAĞAŞ: Kırlangıç<br />

ÇAĞATAY: birl. Çağ/Atay<br />

1-Çağının en ünlüsü 2- çağdaş, çağının ilerisinde<br />

ÇAĞDAŞ: Çağın insanı, aynı çağda yaşayan kişiler<br />

ÇAĞIL: 1- Su sesi 2- Çakıl taşı<br />

ÇAĞILDAK: Çağlayan, şelale<br />

ÇAĞILTI: 1- Su sesi, suyun taş ve kayalara çarparken çıkarttığı ses<br />

ÇAĞIN: 1- Şimşek , çakın 2- Gürz, topuz<br />

ÇAĞIR: Çağırı, çağrı<br />

ÇAĞIRGAN: Çağıran, davetkar<br />

ÇAĞLA: 1- Namuslu, dürüst 2- Erik türlerinden bir yemiş<br />

ÇAĞLAK: 1- Namuslu, dürüst 2- Çağlayan, şelale<br />

ÇAĞLAR: Şelale, çağlayan<br />

ÇAĞLASUN: Dürüst<br />

ÇAĞLAV: Dürüst<br />

ÇAĞLAYAN: Şelale<br />

ÇAĞLAYIK: Şelale<br />

ÇAĞLI: 1- Dürüst 2- Yakışıklı, güzel<br />

ÇAĞLIN: Meşhur ve liyakat sahibi<br />

ÇAĞRI:1- Mesaj, davet 2- Doğan kuşu, doğanın bir çeşidi<br />

ÇAĞRUK: Katı, sert<br />

ÇAKA: 1- Savaş baltası 2- Çakı 3- Fiyaka, çalım, gösteriş<br />

ÇAKALOZ: 1- Fener 2- Đlkel bir top silahı (Top mermisi yerine çakıl taşı atan)<br />

ÇAKAN: 1- Gürz,topuz 2- Şimşek<br />

ÇAKAR: 1-Deniz feneri 2- gürz<br />

ÇAKI: Kesici, yontucu küçük bıçak<br />

ÇAKICI: 1- Çakma eyleminde bulunan 2- Çakı ustası<br />

ÇAKIL: Çakıl taşı<br />

ÇAKIN: 1- Şimşek 2- Kıvılcım<br />

ÇAKIR:1- Doğan türü bir avcı kuş 2- Gürz 3- Şarap, içki<br />

ÇAKIRCA: Doğan türü bir avcı kuş<br />

ÇAKIRCI: Eskiden saraylarda, özel olarak doğan terbiyeciliği yapanlara verilen bir sıfat<br />

ÇAKMAK:..Çak kökünden türeyen, vurmak, kesmek, bölmek eylemi için kullanılan bir sözcük<br />

ÇAKMUR: Tutumlu, eli sıkı<br />

ÇAKTU: Đri yapılı, gösterişli<br />

ÇAL: Kılıç darbesi, darbe, vuruş<br />

ÇALAP: Ulu ruh, Kadiri mutlak (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)<br />

ÇALGAR: Çalıcı, vurucu<br />

ÇALGIÇAY: Taştan yapılmış el değirmeni<br />

ÇALIK:1- Silahşör, iyi kılıç kullanan 2- Çelik 3- Mesaj, haber 4- Haşarı, yaramaz<br />

ÇALIM: 1- Gösteriş, fiyaka, kurum 2- Kılıcın keskin tarafı<br />

ÇALIMLU: Gösterişli, çekici<br />

ÇALIN: Çiğ, jale<br />

ÇALIŞ: Azim, ceht<br />

ÇALIŞGAN: Çalışkan, işgüzar<br />

ÇALKARA: Doğan türü bir avcı kuş<br />

ÇALKIN: Darbeci, hamleci, vurucu<br />

ÇALMA: Maden üzerine yapılmış oyma, işleme


ÇALMAN: Çalıcı, vurucu<br />

ÇALUK: Çalık<br />

ÇAM: Bir ağaç türü<br />

ÇAMUR: Sazlık, bataklık<br />

ÇANAYAZ: Berrak, billur<br />

ÇANDAR: Karışık, karma<br />

ÇANDIR: Karışık<br />

ÇANGA: 1- Soylu 2- Pençe<br />

ÇANGAL: 1- Çok sık ağaçlı bölge 2- Budaklı ağaç<br />

ÇAPAN: 1- Ulak, haberci 2- Enerjik,- çalışkan 3- iş elbisesi, eski giysi<br />

ÇAPAR: 1- Enerjik, çalışkan 2- Giysi 3- Saldırgan 4- ulak, haberci<br />

ÇAPGIN: Enerjik, koşan, ardından giden<br />

ÇAPGUR: Tufan, afet, deprem<br />

ÇAPIN: Atak, hücum, savlet<br />

ÇAPITGAN: Saldıran, saldırgan<br />

ÇAPLAN: Bir şahin türü<br />

ÇAPLI: Şahin türü bir avcı kuş<br />

ÇAPTI: Koşan, seğirten<br />

ÇAPTUĞ: Ünlü, çok tanınan<br />

ÇAPUL: Çap...mak kökünden, vuran, saldıran, alıp götüren vb. eylemlerin tümü<br />

ÇARDU: Cinli, perili<br />

ÇARMAGUN: Görevli, görevlendirilmiş , emir almış<br />

ÇAŞKA: Sabi,bebek, yavru<br />

ÇAŞUT: Haberci, muhbir, ajan<br />

ÇAT: Yansıma, yayılma, ün<br />

ÇATAK: Çatal, çatallı, iki kollu değnek<br />

ÇATAL: Đki kollu, iki kola ayrılmış nesne<br />

ÇATGAL: 1-Yüksek dağlık bölge 2- Çatal<br />

ÇATIK: Çatılmış, tersleşmiş<br />

ÇATLI(ğ): 1-Ünlü, tanınmış 2- Gözü kara, cesur<br />

ÇATUK: Bıçak sapı yapılan bir ağaç türü<br />

ÇAV: Ün, şöhret, yansıma, duyuru, bildiri<br />

ÇAVA: Ünlü, tanınmış<br />

ÇAVAŞ: Ünlü, tanınmış<br />

ÇAVLAK: Çağlayan, şelale<br />

ÇAVLAN: Çağlayan<br />

ÇAVLI: 1- Ünlü,meşhur 2- Doğan yavrusu<br />

ÇAVUDUR: Đyi üne ve şöhrete sahip olan<br />

ÇAVUNT: Ün, şöhret<br />

ÇAVUŞ: Bilgi veren, bilgi götüren, bilgi dağıtan (Çav...kökünden)<br />

ÇAVUT: Duvar, sütun<br />

ÇAY: Dere, ırmak<br />

ÇAYAN: 1- Dövülmemiş, dökme demir 2- Đşlenmemiş ham demir<br />

ÇAYLAK: Kuyruğu uzun ve çatallı bir avcı kuş<br />

ÇAYLAN: 1-Dere kenarı 2- Çağlayan<br />

ÇEBER: 1- Usta, mahir 2- Hoş, latif<br />

ÇEBĐ : (Çepi,çepni) 1- Sert bakışlı 2- Usta eli yatkın, yetenekli 3- Cebe, çebe, silah<br />

ÇEKEN: Cazip, cazibe, çekicilik<br />

ÇEKĐM: Cazibe, çekicilik<br />

ÇEKĐMLÜ: Çekimli, cazibeli<br />

ÇEKLĐ: Armağan, hediye, düğün hediyesi<br />

ÇEKMERGEN: Nişancı, iyi vuruş yapan, silahşör<br />

ÇELEK: Bülbül, güzel öten bir kuş<br />

ÇELEN: 1- Becerikli, çalışkan 2- Fettan, yanıltıcı<br />

ÇELĐK: (Çelük,çuluk) Gücü arttırılmış sert demir<br />

ÇELĐKTEN: Çelik parçası<br />

ÇELĐM: Beden, endam, gösteriş<br />

ÇELME: 1- Çalma 2- Başa örtülen bez (Bandana)<br />

ÇENGĐN: Gösterişli, dikkat çekici<br />

ÇENGĐZ: Deniz<br />

ÇENGŞĐ: Mucize, olağanüstülük<br />

ÇEPEN: Hatip, iyi konuşan, güzel söz söyleyen<br />

ÇERÇĐ: Ulak, haber, bildiri ulaştıran kişi<br />

ÇERĐ(Ğ): Asker, savaşçı, toplanarak bir araya gelmiş erat<br />

ÇEVEN: Çevre, muhit<br />

ÇEVGEN: Cirit, değnek<br />

ÇEVRĐ: Çeviri,girdap, anafor


ÇEVRĐM: 1- Girdap, anafor 2- Çevre, muhit<br />

ÇIDAM: Dayanıklılık, metanet<br />

ÇIDAMLI: Metin, dayanıklı<br />

ÇIDIK: Güç, dayanıklılık<br />

ÇIGAY (Çığay): 1- Fakir, varlıksız 2- Kurt yüzlü, kurt bakışlı<br />

ÇIĞ:1- su damlası, kırağı 2- kar yığını, kar topu<br />

ÇIĞAL: Omuz, omuz başı<br />

ÇIĞIN: Çıkın, bohça<br />

ÇIĞIR: 1- Çağ, devir 2- çığın açtığı yol 3- Dar yol, patika<br />

ÇIĞLA: Saf, halis<br />

ÇIĞLAN: Saf, halis<br />

ÇIĞRI: 1- felek 2- melodi<br />

ÇIKAN: 1- kaynak, kaynarca 2- yeğen, hala çocuğu<br />

ÇIKMAK: 1- çıkma eylemi 2- Kaynak 3- çakmak<br />

ÇILDIM: Seri- hızlı, enerjik<br />

ÇIMRIN: Aktif, faal<br />

ÇIN: (çin, çine) sağlam, dayanıklı, güvenilir<br />

ÇINAK: 1- sevap, hayr 2- güvenilir,sadık<br />

ÇINDAN: sandal ağacı<br />

ÇINGAY: Özü, sözü bir, sözüne güvenilir<br />

ÇINGILIÇ: birl. Çın(sağlam, dayanıklı) Kılıç<br />

ÇINGIR:1- Kopuza benzeyen bir saz 2- Çıngırak<br />

ÇINTAY: Soylu, güvenilir<br />

ÇIRAY: Yüz, eda, çehre<br />

ÇIRGANIŞ: Zevk, haz, tat<br />

ÇITIRKI: Işık, nur, ziya<br />

ÇĐBEK: Atmaca türü bir avcı kuş<br />

ÇĐÇEK: 1- Gül, gül çiçeği 2- Cici, cicik<br />

ÇĐÇĐKAĞAN: birl. Çiçi/Kağan<br />

Hun Kaganı (Ulusçuluğu, devlet siyasetine sokan ve bunun savaşını veren kişi)<br />

ÇĐGAN: Yoksul, fakir<br />

ÇĐGEN: Gayretli<br />

ÇĐGENDĐK: Gayretli, çalışkan<br />

ÇĐGER: 1- Gayret,azim 2- Çökertiş,çökertme<br />

ÇĐGERMĐŞ: Çökertmiş, düşmanı bozguna uğratmış<br />

ÇĐGĐL: Olgun,gelişmiş, olmuş<br />

ÇĐGĐLVAR: Kısa ve küçük ok, özel ok<br />

ÇĐĞDEM: Yaban çiçeği, (Itır çiçeğinin Türkçesi)<br />

ÇĐL: Dağ tavuğu<br />

ÇĐLDE: Kış mevsiminin en soğuk dönemi<br />

ÇĐLDU: Hızlı, seri, çabuk<br />

ÇĐLEN: 1- Çığ 2- Jale 3- Bir dağ çiçeği<br />

ÇĐLENTĐ: Çığ, jale<br />

ÇĐMÇĐK: Saf, masum<br />

ÇĐNE: (Çin) 1- Sadık, güvenilir 2- Öz, soy 3- Kurt, kurt yavrusu<br />

ÇĐNKAY: Sözüne güvenilir, özü sözü bir<br />

ÇĐPLĐ: Narin, ince yapılı<br />

ÇĐRAY: Yüz, çehre, eda<br />

ÇĐT: Çizgi, sınır, limit<br />

ÇĐTER: birl. Çit/Er (sınır muhafızı)<br />

ÇĐZGEN: Saban izi, karasabanın tarlada açtığı yol<br />

ÇĐZĐM: Resim figürü<br />

ÇOBAN: 1- Elinde cop (değnek, sopa) olan 2- Muhtar, oba beyi<br />

ÇOBAR: Değnekli, değnek taşıyan<br />

ÇOBAYIKMIŞ: Gönül kırıcı, haşin<br />

ÇOGA: Vahşi hayvan<br />

ÇOGAY: Yoğun, kesif<br />

ÇOĞAŞ: 1- Debdebe, şaşa 2- Vahşi hayvan yavrusu<br />

ÇOKAN: 1- Gürz, topuz 2- Hayvan yavrusu<br />

ÇOKU: 1- Debdebe, şaşa 2- Bolluk, bereket<br />

ÇOLAK (Çalak) Silahşör, iyi kılıç çalan<br />

ÇOLBANAK: 1- Uzak görüşlü 2- Törenin dışında kalan 3- Nikahsız ilişkiden doğan çocuk (Hakas<br />

Türklerinde)<br />

ÇOLDU: 1- Bahşiş, mükafat 2- Ganimet<br />

ÇOLPAN: 1-Kuzey yıldızı 2- Uzak görüşlü 3- Tanıdık, bildik, aşina<br />

ÇOMAK: 1- Đri ve yuvarlak değnek 2- Bir ucunda topuz bulunan sopa, silah 3- Đnanmış, inançlı<br />

ÇONGAR: Gürültü, şamata, nara


ÇOPUR: Geyik ve karaca yavrusu<br />

ÇORA: (çura, çur) 1- Yer tanrısı 2- Cin, peri 3- Ruh<br />

ÇORAMAN: Cinli, perili<br />

ÇORLU: Cinli kötü ruhların etkisinde kalan kişi. Bu ad Şamanist gelenekten gelen bir ad dır.Eskiden<br />

bunalımlı ve toplum tarafından hoş karşılanmayan kişiler için bu ad verilirdi ve bu kişiler Kam ve Baksılar<br />

tarafından tedavi edilmeye çalışılırdı)<br />

ÇOTAK: Kabza, kılıç kabzası<br />

ÇOTUR: Kabza, kılıç kabzası<br />

ÇÖKERMĐŞ: Çökertmiş, düşmanı bozmuş<br />

ÇÖKLÜ: Soylu, asil<br />

ÇÖKÜL: Irmakların taşarak vadilere bıraktığı tortu<br />

ÇÖMÇE: Ağaçtan oyulmuş su kabı<br />

ÇÖZELĐ: Kıpçak, merkezden uzakta olan<br />

ÇÖZELTĐ: Ayrılış, kopuş, firak<br />

ÇUBAN: Çoban, muhtar, obabaşı<br />

ÇUÇU: Şair, şairane konuşan<br />

ÇUĞA: (çuka) 1- Yürekli, cesur 2- Arınmış, duru 3- narin<br />

ÇUĞAY: Narin ve alımlı kız<br />

ÇULÇU: Serçe, Turgay kuşu<br />

ÇULUK: 1-Çelik 2- çalık, kılıç çalan 3- aceleci, heyecanlı<br />

ÇURAN: Ruhlarla ilgilenen<br />

ÇUTUR: Kılıç kabzası<br />

ÇUVAŞ: 1-Sakin, rahat 2- dindar, dünyaya değer vermez<br />

ÇÜCEN: Akıllı, aklını kullanan<br />

ÇÜNÜK: Çınar ağacı<br />

D harfi ile başlayan isimler<br />

DADAK:Değme, dokunma, tatma<br />

DADAL: Tat alan, sezen, farkına varan<br />

DAĞ: (Tağ,tağ,tak,tav) Dağ...mec. genişlik, büyüklük, ululuk,heybet<br />

DAĞAÇA: Dağ gibi heybetli<br />

DAKAK: Ucu ataşli ok<br />

DAL: 1-Ayrı, bölünmüş 2- saldırı, büyüme, yayılma 3- batma, çıkma 4- yalınlık, çıplaklık<br />

DALAN: koridor, dehliz<br />

DALAŞ: Döğüş, karşılıklı saldırı<br />

DALAY: (Talay) Genişlik, ululuk, sonsuzluk mecaz eden, asıl anlamı , büyük deniz, okyanus<br />

DALBAY: 1- Vasi, ardına sığınılan kişi 2- Çuhadan yapılmış şapka<br />

Kırgızlarda- 3- avcı kuşları yakalamak için, tuzaklara bağlanarak bırakılan küçük kuş<br />

DALBOY: Vasi, ardına sığınılan kişi<br />

DALKILIÇ: birl. Dal/Kılıç mec. Zırhsız ve korunmasız<br />

DALKIRAN: Kırıcı, ayırıcı<br />

DAMLA: Su damlası , tane<br />

DANA: Đnek yavrusu, iki yaşındaki genç inek<br />

DANĐŞMAN: Müşavir, bilgi ve tecrübesine danışılan kişi<br />

DANSIK: (Tansık) Olağanüstü, fevkalade<br />

DARGA: Vali, üst düzey, bürokrat<br />

DARGUN: Alıngan, kırılan, narin<br />

DARI : 1- Bir tahıl türü 2- sıkı, sıkıntı, zorluk<br />

DARICA: 1- Darı gibi, darı niteliğinde mec. Bereketli 2- sıkı, sıkıcı, zorlu<br />

DARSIK: Öfkeli, hiddetli<br />

DARUKA : (Darga) Vali, yönetici, bürokrat<br />

DARULGAN: alıngan, nazlı<br />

DAŞKI: Taşkı, taşmış, dışarı çıkmış, dışarıda olan<br />

DAYAK: Değnek, baston, dayanılan nesne<br />

DAYANÇ: 1- Dayanak, destek, güven 2- Dayanma gücü tahammül<br />

DAYANGAN: Dayanıklı, metin<br />

DAYANGI: Köşe minderi<br />

DAYAR: Hazır, hazırlıklı<br />

DEBRET: Kımıldayış, devinim<br />

DAĞER: Kıymet, para, nafız<br />

DEĞERBĐLĐR: birl. Değer/Bilir Kadirşinas, vefalı<br />

DEĞERLÜ: Değerli, kıymetli<br />

DEĞĐRMĐ: Çevreli, yuvarlak, toparlak


DEĞNEK: Dayanak, dayanılacak nesne<br />

DELĐ: Usu gitmiş, azmış, dellenen, mec.gözü kara, yiğit<br />

DEMĐR: Demir madeni<br />

DEMĐRAĞ: Zırh, örgülü göğüslük birl. Demir/Ağ<br />

DEMĐRDEN: Demir parçası<br />

DEMĐRDÖĞEN: birl. Demir/Döğen mec. Acı kuvvet sahibi<br />

DEMĐRGEN: 1- Demir, ham demir 2- temren, okun ucundaki demir parçası<br />

DEMĐRHAN: birl. Demir/Han<br />

Şamanist gelenekte &#8220; Maden Tanrısı&#8221;<br />

DENERĐ. Dikkat, itina<br />

DENGĐZĐK: Denizcik, küçük deniz, göl<br />

DENĐZ: Deniz, büyük göl<br />

DENLĐ: Edepli, terbiyeli<br />

DEPEGEN: Tekmeleyen, iyi tekme atan<br />

DEPREM: Zelzele, sarsılma, kımıldama (Kişisel görüşüme göre bu ad çocuklara deprem sırasında yada<br />

deprem felaketi sonrası yaşanan, çileli günler sırasında doğan ve o günlerin anısına verilen bir addır.)<br />

DERĐN: Derinlik...den mec. Olgunluk, bilgelik<br />

DERMEK: Dirilik, canlılık, bir arada tutmak<br />

DERNEK: Eğlence, toy, birliktelik<br />

DEVĐN: Hareket, kımıldanış, davranış<br />

DEVRĐM: Devirme, yıkma, devirip yerine geçme,..ihtilal<br />

DEYĐM: Söyleniş, darbımesel<br />

DEYĐŞ: Söyleyiş, şiirsel anlatım, ozan dili<br />

DIVRAK: Yakışıklı, alımlı, civan<br />

DĐBEK: 1- Ağaçtan oyulmuş büyük havan 2- Yayık ağaç<br />

DĐK: 1-Yükseklik, yükseliş 2- kararlılık, yıkılmazlık, caymazlık 3- inat<br />

DĐKEÇ: Sütun, dikil, dikilmiş<br />

DĐKMEN: Đnatçı, kararlı<br />

DĐLEK: Dil ile istenen, dile getirilen istek, arzu, murat, dilek<br />

DĐLER: Dileyen, dileyici<br />

DĐLĐM: kesik, bölüm, bölünmüş, biçimlenmiş<br />

DĐNÇ: Zinde, sağlam, dirençli<br />

DĐNLER: Terbiyeli, munis, muti<br />

DĐP. Baht, talih<br />

DĐPÇĐN: 1- Bahtı açık 2- Sağlam, dayanıklı<br />

DĐREK: 1- Dirilik, sağlamlık, ayakta kalmak 2- Temel, dayanak 3- Vezir,bakan<br />

DĐREN: Direnç, karşı koyuş, dirilik<br />

DĐRENÇ: Direnme gücü<br />

DĐRENGEÇ: Destek, dayanak<br />

DĐRGEN: 1-Dirilik,2- harmanda kullanılan demir çatal<br />

DĐRĐ: (diri, dirik, Tiri, tirik) Can, ruh, canlılık, canlı<br />

DĐRĐL: Can, ruh, tin<br />

DĐRĐM: Yaşam, sağlık, canlılık<br />

DĐRLĐG: Yaşam, hayat<br />

DĐRSE: Derse, söylerse, konuşkan<br />

DĐZĐK: (dizi) Kolye, takı<br />

DĐZLEK: Hazır cevap, konuşkan<br />

DODURGA: 1- Dolgun, doyumlu 2- doyuran, doyurucu 3- açık, net, berrak<br />

DOĞA: 1- Tabiat,doğallık, ortaya çıkış 2- Huy, yaradılış, fıtrat<br />

DOĞAN: 1- Soylu bir av kuşu 2- Doğmuş, olmuş, ortaya çıkan<br />

DOĞRU: Dürüst, yalansız, sözüne güvenilen<br />

DOĞRUL: 1-Doğruluk, dürüstlük 2- Ayakta duran, dirençli<br />

DOĞU: Güneşin doğuş yönü<br />

DOĞUÇ: Doğuş,doğma, ortaya çıkış<br />

DOĞUDAN: Doğulu, doğu yönünden gelen<br />

DOĞUŞ: Doğma, ortaya çıkış<br />

DOKUNAK: Dokunuş, değiş, mec. Ağır, mahsun,yürek sızlatan, yüreğe dokunan<br />

DOKUNÇ: Dokunak, hüzün<br />

DOKUZ: Dokuz sayısı, Türklerin en çok eskilerden beri uğurlu sayılarındandır<br />

DOKUZ ARKA: Dokuz/Arka (...Eski dönemlerde soyluluk gösterme ve belli etmesi açısından, bir kişinin<br />

babasından itibaren geriye doğru dokuz atasının sayılıp açıklanması..)<br />

DOLANDI: Dolanan, gezgin<br />

DOLU: 1-Bilgin, tecrübeli, öğretmen 2- Bütün, tam, eksiksiz 3, Şamanist gelenekte ve Alevi_Bektaşi<br />

gelenekte, içki, şarap 4- kısa süren, iri taneli yağmur<br />

DOLUN: Tam, bütün, eksiksiz<br />

Yakut Türklerinin eski bereket Tanrılarından<br />

DOLUNAY: Ayın on dördü, ayın en güzel hali


DOMANĐÇ: 1-Dumanlı bölge 2- Tümsek, engebeli arazi<br />

DONAT: Giyim, kuşam, zenginlik, cömertlik<br />

DOMURCUK: Gül, tomurcuk<br />

DONATMIŞ: Giydirip, kuşatmış, sevindirmiş, cömertlik göstermiş<br />

DONATUR: Cömert, eli açık, bağışlayıcı<br />

DONSUZ: Çıplak, fakir, varlıksız<br />

DORA: Doruk, zirve, şahika<br />

DORAN: (Duran) Diri, canlı, yaşayan<br />

DORU: 1- Doruk, zirve 2- Kara ile kızıl arası renk (At rengi)<br />

DORUK: Zirve, uç, şahika<br />

DOYMADUK: Doyumsuz, sevilmeye doymayan, doyulmayan<br />

DOYUM: 1- Doymak, tatmin 2- Ganimet, bereket<br />

DOYURAN: mec. Cömert, hayr sahibi, iyilik sever<br />

DÖĞEN: 1- Dövüşçü,döven 2- Ekin saplarını ezmeye yarayan, altında çakmaktaşı bulunan geniş tahta<br />

DÖĞER: 1- Döver 2- değer, kıymet 3- Kalın, enli bir ağaç<br />

DÖĞERLĐ: Değerli<br />

DÖĞÜŞ: Dövüş, savaş, kavga<br />

DÖĞÜŞGEN: Kavgacı, savaşçı<br />

DÖKÜMHAN: birl. Böküm/Han 1- Dökmekten döküm 2- Düğüm, bağ<br />

DÖLEK: 1- Çok döl veren 2- Koyunun kuzuladığı yer 3- Đtibarlı, saygıdeğer, maharetli<br />

DÖLEN: Muti, sevgi gösteren<br />

DÖNDER: (Döne, döndü gibi &#8220;dönmek&#8221; fiilinden türetilmiş, çocukları ölen ailelerin, yeni<br />

çocukları olduğunda kullandıkları adlardan)<br />

DÖNDÜ: Dönüş yapan (Reenkarnasyon) çocukları ölen ailelerin verdiği adlardan<br />

DÖNGEL: Saat<br />

DÖNGÜ: Dönüşüm, başa dönüş<br />

DÖNGÜN: Dargın, gönlü kırık<br />

DÖNMEZ: Kararlı, cesur, azimli<br />

DULAK: Dolu, olgun, tecrübeli<br />

DUMAN: 1- Sis, kırağı 2- ateşten çıkan gaz<br />

DUMLU: 1- dumanlı, sisli bölge 2- Soğuk ve ayaz alan yer<br />

DUMRUL : 1- Okun sivri ucu 2- Başı dumanlı, efkarlı<br />

DURA: (Durak) 1- yaşam, hayat 2- Sağlamlık, dayanıklılık, kalıcılık 3- ev, yaşanılan yer, barınak (Bu ad,<br />

çocukları ölmüş ailelerin yeni çocukları olduğunda yaşamda kalıp uzun yaşaması ve sağlıklı olması dileğini<br />

içeren adlardandır ve çok eskilere dayanan bir gelenekle bu gün de sürdürülmektedir.Durak, Dursun,<br />

Durmuş, Durdu, Yaşar, Tokta, Tok, Toka, Toktamış, Turan vb. adlar da hep aynı psikoloji ve geleneğin<br />

ürünüdür.<br />

DURAK: (Dura) Yaşam, hayat<br />

DURAN: (Turan) Durucu, kalıcı, yaşayan, canlı<br />

DURCU: Durucu, kalıcı canlı<br />

DURDU: 1- Duran, kalıcı, canlı, yaşayan 2- Yaşam, hayat<br />

DURGAÇ: Durak, durulan, yaşanılan yer<br />

DURGUN: 1- Durulmuş, süzülmüş, arınmış 2- Sakin, sükuna ermiş, kendi halinde<br />

DURMUŞ: 1- Duran, yaşayan, canlı 2- Yaşam, hayat<br />

DURSUN: Durması, yaşaması istenen<br />

DURU: 1- saf, sade, berrak 2- Duran, durgun<br />

DURUK: Duru, durucu<br />

DURUL: 1- Sükun bulmak, huzura kavuşmak 2- Günahsızlık, arınmışlık<br />

DURULCA: Masum, günahsız<br />

DURULMAZ: Afacan, yaramaz<br />

DURULMUŞ: Tatminkar, sakin<br />

DURUM: Yaşam, hayat, süreğenlik, duruş<br />

DUVA: (Düve)<br />

DUVAK: Örtül kapanmış, gelin başı<br />

DUVAN: (Doğan)<br />

DUYAN: Duyucu, hissedici<br />

DUYAR: Duyarlı, hisli, duygulu<br />

DUYARI: Duyarlılık, hislilik<br />

DUYGU: His, duyum<br />

DUYUŞ: Duyum, hissediş, duyarlılık<br />

DUYUŞAN: Duyan, hisseden<br />

DÜĞÜN: (Töğün, Toygün) Toy günü, yemekli eğlence<br />

DÜŞ: Rüya, aniden ortaya çıkış<br />

DÜŞELGE: Pay, hisse<br />

DÜŞERGE: Miras, pay<br />

DÜŞÜNGÜ: Düşünerek üzülme, kafaya takma, üzülme, teessür<br />

DÜVE:1- Genç inek, dananın büyüğü 2- Döven, dövüşçü


DÜVECĐ: Dövücü, dövüşçü<br />

DÜVEHAN: birl. Düve/Han<br />

DÜVEN: (Döven)<br />

DÜYECĐ: Dövüşçü, döğüşçü<br />

DÜZ: (Tüz) 1- Doğru, doğruluk, gerçek 2- Soy, kök, döl 3- Kural,kaide<br />

DÜZE: Düzen, uslup, tarz<br />

DÜZEN: Kural, kurallar bütünü<br />

DÜZGE: Süs, makyaj<br />

DÜZGÜN: 1- Düzülü, düzenli, muntazam 2- Gidişat, teamül<br />

E harfi ile başlayan isimler<br />

EBĐN:(Evin) Tane, öz<br />

EBĐNÇ: Refah, huzur<br />

EBĐRĐ: Erim, erdem, fazilet<br />

EBREK: Dayanıklı, sebatkar<br />

EBREN: 1- Evren, kainat 2- Felek, talih<br />

EBRET: Ayrılım, ihtilaf<br />

EBRÜK: Dayanıklı, sebatkar<br />

ECE: (Eçe)<br />

ECEVĐT: 1- Çalışkan ,, aktif 2- haşarı, yaramaz<br />

EÇE: 1- Dahi, çok akıllı, çok zeki 2- Saygıdeğer, görgülü hanım<br />

EÇĐNE: Doğru sözlü, sözüne güvenilir<br />

EDE: (Edi, Ata) Atalık, hatırı sayılan, sözü dinlenen kişi<br />

EDERKON: birl. Ede/Kon (Konmaktan can, ruh)<br />

EDGÜ: 1- Đyi, güzel, hoş 2- Adil, adaletli 3- Eğitmen, öğretmen<br />

EDGÜDĐ: 1- Eğitici, öğretici 2- Đyi, ala<br />

EDĐ: Eda, ata, saygıdeğer ulu kişi<br />

EDĐGE: 1- Đyi, iyi kalpli 2- öğretmen<br />

EDĐK: Kısa konçlu çizme<br />

EDĐL: (Đdil,etil, atil) iyilik, güzellik<br />

EDĐZ: 1- Kıymet, kıymetli 2- Yüksek, Yükselmiş<br />

EGE: (Eke,Öke)1- Dahi, çok akıllı 2- Egemen, sahip 3- Bakıcı, eğitici<br />

EGEMEN: 1- Hakim, sahip, kendinden başkasını dinlemeyen, buyrukçu 2- bilge kişi, dahi<br />

3- ağa, ağabey<br />

EGĐT: Göz değmesi ve nazara karşı göz kenarlarına sürülen bir ot<br />

EĞBER: Eğri, eğrilmiş<br />

EĞĐLMEZ: Gururlu, mağrur, dik başlı<br />

EĞĐN: Eğirilmiş<br />

EĞĐR: 1- Sarış, çeviriş, kuşatma 2- bükme, kıvırma<br />

EĞNEZ: Narin, zayıf, ince<br />

EĞREK: Sık, bol<br />

EĞRĐ: Eğik, bükük mec. Saygılı, alçak gönüllü<br />

EĞRĐM: Pınar, göze, küçük çağlayan<br />

EKE:1- Dahi, çok akıllı 2- Sahip, egemen 3- bakıcı, eğitici<br />

EKEÇ: Cana yakın ve çekici kız<br />

EKELĐK: Deha, kıymet<br />

EKĐM: 1- Ekin ekme eylemi 2- Yarım, ziraat<br />

EKĐN: 1- Mahsul, tarla ürünü 2- tarlaya ekilip olması beklenen her türlü bitki<br />

EKĐNCĐ: 1-Đkinci (erkek, ya da kız) 2- Rençber, çiftçi<br />

EKSÜK: Azlık, yokluk, yoksulluk<br />

EKŞĐ: Eksi,eksik, azlık, yokluk<br />

EL: 1- Đl, Ülke, Memleket 2- Đlgi, bağlantı 3- Barış, Sukunet 4- Kolun, bilekten aşağısı<br />

ELA: (Ala) Renkli alacalı<br />

ELBAN: (Đlban) Devletçi, devletine bağlı, sadık<br />

ELBĐR: birl. El/Bir mec. Elbirliği, işbirliği, imece<br />

ELCEK: 1- Ekin biçme aracı 2- Munis, sessiz<br />

ELÇĐK: Eldiven<br />

ELÇĐ: 1- Devletine bağlı, devletçi 2- Devleti adına aracılık eden, haberci, temsilci<br />

ELÇĐM: Demet, tutam<br />

ELÇĐN: 1- Demet, bağ, buket 2- Ekin biçerken kullanılan bir alet 3- Devlet görevlisi, devletine bağlı<br />

ELDEK: 1- basiret, kabiliyet, eylem gücü 2- Yedek, elde bulunan<br />

ELDEM: 1-Alışkın, yetişkin 2- Sevimli, cana yakın 3- evcil koyun<br />

ELDÜZ: birl. El/Düz Yurtsever


ELEZ: (Eliz)Arı,duru, temiz, munis, uyumlu<br />

Yakut destanlarında bekaret tanrıçası (Ulu Tuyun&#8217;un kızı)<br />

ELGAY: Yurtsever<br />

ELGĐN: 1- Konuk, öncelik verilen kişi 2- Gurbetçi, yurdundan uzak<br />

ELGÖRMÜŞ: Gezgin, seyyah<br />

ELGÜN: Halk, avam, halktan kişi<br />

ELĐBOL: Cömert, eli açık, sahi<br />

ELĐK: Usta, eli yatkın<br />

ELĐŞ: Usta, maharetli<br />

ELĐTAŞ: Cimri, eli sıkı<br />

ELĐTEZ: Becerikli<br />

ELKATMIŞ: birl. El/Katmış Ülke fethetmiş, algan<br />

ELKĐN: 1- konuk 2- Yolcu<br />

ELÖVER: Yurtsever<br />

ELTUTAR: birl. 1- El/Tutar mec. Yardımsever, hayırşinas 2- Fatih, Algan<br />

ELVEREN: Olgunlaşan, yeterlilik kazanan<br />

EMÇĐ: Doktor,eczacı<br />

EMEÇ: Amaç, gaye<br />

EMEK: 1- Gayret, cehd, zahmet 2- Güç, enerji<br />

EMEN: 1-Can, ruh, hayat 2- Ağaç dikmek için açılan çukur 3- meşe ağacı<br />

EMET: Sınır, mesafe<br />

EMGEK: Emek, zahmet, güçlük<br />

EMLEK: Duygulu, merhametli<br />

EMRE: (Đmre) Düşkün, aşık, hayallerle yaşayan<br />

EN: (Yen)1- Derinlik, genişlik 2- Av 3-Kıyı 4- Arka<br />

ENÇU: Sükun,huzur,ruh derinliği<br />

ENDEŞ: Eşit, müsavi<br />

ENEÇ: Meyil, meyilli<br />

ENĐK: (enük, enek)Genişçe, yayık<br />

ENGĐN: 1- Genişlik, derinlik, yayıklık 2- ufuk, ufuk çizgisi<br />

ENĐCUK: Hısım, kavim- kardeş<br />

ENĐŞ: (Enuş) 1- Đniş, yokuşun karşılığı mec. Rahata ve huzura erme 2- Uçlarda, ekstrem<br />

ENKĐŞ: Tecrübeli, deneyimli, olgun<br />

ER: 1- Olgun,olmuş, ergin, yetişkin erkek 2- Asker, çeri<br />

ERÇE: birl. Er/Çe...Erkeğe yakışır biçimde<br />

ERÇĐN: Ülkenin idari bölümlerinden her biri (Đl, ilçe, kasaba vb.)<br />

ERDEM: ( Ertem) Fazilet, bilgelik, yücelik, hünerlilik<br />

ERDEMÇĐ: Erdem sahibi<br />

ERDEMLÜ: Erdem sahibi<br />

ERDEN: Er parçası, erden olma<br />

ERDĐN: Ermiş, olgun<br />

EREK: Erişilmek istenen, ülkü, hedef<br />

EREKLĐ: (Ereğli) Ereği olan<br />

EREM: Müjde, iyi haber<br />

EREN: 1- Olgun, 2- Hür, bağımsız 3- Din ile bütünleşmiş<br />

ERENTÜZ: birl. Eren/Düz<br />

T...Tuva ve Çuvaş Türklerinde, &#8220;Terazi Yıldızı&#8221;<br />

EREZ: 1- Erişilen, mutlu olunan 2- Cesur, gözü kara, dayanıklı<br />

ERGEN: Olgun, deneyimli<br />

ERGENE: 1- Güçlülük, egemenlik 2- Maden dağı 3- Dağlar arasındaki geçit<br />

ERGENEKON: 1- Maden dağı 2- Dağlar arasındaki yurt<br />

ERGĐ: Eriş, olgunluk, deneyim<br />

ERGĐL: 1- Bilgili, deneyimli, yetişkin 2- Savaşçı, cengaver<br />

ERGĐN: 1- Ermiş, olgun, irfan sahibi 2- Savaşçı, cengaver<br />

ERGUN: 1- Yumuşak huylu kişi 2- Hızlı koşan at 3- Argun<br />

ERĐK: Ermiş, olgun, bilge, filozof, becerikli<br />

ERĐKEN: Ermiş, olgun, bilge<br />

ERĐM: 1- Müjde, iyi haber 2- Felsefe, derin bilgi 3- Vade, zaman<br />

ERĐNCĐK: Mahçup, utangaç<br />

ERĐNÇ: 1- Olacak, olması gereken, kaçınılmaz sonuç 2- Nimet, bolluk<br />

ERĐŞ: Gaye, erişilmesi istenen<br />

ERĐŞEK: Ülkü, gaye<br />

ERĐŞEN: Ulaşan, vasıl olan<br />

ERĐŞKĐN: Olgun, kamil, ermiş<br />

ERK: 1- Güç, kudret 2- Đktidar, erklik, hükümranlık 3- Bağımsızlık,egemenlik<br />

ERKE: 1- Egemen, güç 2- Đşve, naz, cilve 3- Çekicilik, çekiciliği kullanma istek ve yeteneği<br />

Türk mitolojisinde, Ülgen&#8217;in dokuz kızından biri ve namus tanrıçası


ERKELĐ: Egemen<br />

ERKEM: Nazlım, işvelim, edalım<br />

ERKĐ: 1- Güçlü, egemen, erke 2- Atik, çevik<br />

ERKĐN: 1- Bağımsız, otorite tanımaz 2- Başına bıuruk, kendi bildiğini okuyan 3- Sürekli, süreklilik<br />

ERKĐNDĐK: Erkinlik, bağımsızlık, hürriyet<br />

ERKLĐG: Egemen, kuvvetli, şevkatli<br />

ERKMEN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Bekar, evlenmemiş<br />

ERLĐK HAN: birl. Erlik/Han<br />

Şamanist gelenekte &#8220;Cezalandırma Tanrısı&#8221;<br />

ERMAN: 1- Erdemli, güç, mert 2- Kutsal, mukaddes<br />

ERMĐŞ: Olgun, müdrik<br />

ERNEK: Küçük parmak, serçe parmağı<br />

ERSE: Ermesi, olgunlaşması istenen<br />

ERSĐN: 1- Uzun ömürlülük dileği 2- Olgunluk, bilgelik dileği<br />

ERSÜ: Fazla, çok fazlalık<br />

ERTE: 1- Seher, şafak 2- Yarın, gelecek, sonraki, halef<br />

ERTEGĐ: Destan, lejant<br />

ERTEN: Tan, şafak<br />

ERTĐK: Meslek, sanat<br />

ERTĐM: Olgun, erişkin, bilge<br />

ERTĐN: 1- Mahsun, hüzünlü 2- Kendine yeten<br />

ERTĐNGÜ: 1- Olağanüstü, fevkalade 2- Efsane, mit<br />

ERZENE: Doruk, zirve, en üst<br />

ERZĐ: Veli, vasi, yönetici<br />

ERZĐK: 1- Asıl, ana, temel 2- Soylu ve yiğit<br />

ESBOL: birl. Es/Bol ...Çok zeki, çok akıllı (Usu-bol)<br />

ESE: 1- Mutluluk, sağlık 2- Yel, esinti<br />

ESELĐK: Selam, selamet<br />

ESEN: 1- Sağlık, selamet 2- Yel, yumuşak yel<br />

ESENLÜ: Esenli, sağlıklı<br />

ESER: Esinti, yel<br />

ESĐ: Yel, esinti<br />

ESĐM: Esinti<br />

ESĐN: 1- Esinti, yel 2- soluk, sağlık, nefes 3- Đlham<br />

ESĐNTĐ: Yel, hafif yel<br />

ESĐRGEN: 1- Arkadaş, dost, yaren 2- korunan, yakınlık duyulan<br />

ESĐRGENÇ: Nazlı, nazenin<br />

ESĐRKĐŞ: Merhamet, acıma duygusu<br />

ESKĐN: Yel, yel alan<br />

ESLEK: 1- Yumuşak başlı, uysal 2- Selam, selamet<br />

ESNEK: Uzayan, genişleyen, esen<br />

ESRĐGÜN: birl. Esri/Gün...fırtına<br />

ESRĐK: Mecnun, kendinden geçmiş<br />

ESRĐMĐŞ: Kendinden geçmiş<br />

ESTELĐK: Yadigar, hatıra<br />

ESTĐ: Yel, esinti<br />

EŞĐM: Çalışkan, becerikli<br />

EŞĐNGEN: 1- Çalışkan 2- Eşit, müsavi<br />

EŞĐTGEN: Đşitken, işiten, dikkatli<br />

EŞKĐN: 1- Hızlı, atik 2- Dayanıklı, metin 3- Rüzgarlı bölge, rüzgar alan bölge<br />

EŞLĐK: Dost, yaren, refik<br />

ETGÜ: 1- Đyi, iyilik 2- Etki, şiddet<br />

ETĐGE: Öğretmen, mürebbiye<br />

ETĐL: Đtil- idil<br />

ETĐNGÜ: Olağanüstü, fevkalade<br />

ETĐZ: Yüksek, ulu<br />

EVCĐL: Evine bağlı, evcimen<br />

EVCĐM: 1- Evcimen, evcil 2- Đşgüzar, hamarat<br />

EVCĐMEN: Evine bağlı<br />

EVCĐMĐK: Ekonomist, muktesit<br />

EVDEŞ: Hanım, erkeğin eşi<br />

EVGĐ: Đvedi, acele<br />

EVGĐN: 1- Aceleci, telaşlı 2- Evcil, evine bağlı<br />

EVĐN: Cevher, öz, nüve<br />

EVĐRGEN: 1- Tedbir, tedbirli 2- Dönüşüm, çevirim<br />

EVREN: 1- Kainat 2- Ejderha, canavar 3- Baht, talih<br />

EVRENSEL: Evreni kaplayan, evreni içine alan


EYGĐ: Đyi, salih, temiz<br />

EYGĐŞ: Đyi kişi, iyi insan<br />

EYGÜ: Đyi, iyice<br />

EYĐN: Vücut<br />

EYĐNÇ: Refah, mutluluk<br />

EYLEM: 1- Đş, iş görme, çalışma 2- Etkileyici davranış 3- Durdurma, önünü kesme<br />

EYLETMEZ: Amansız, aman vermez<br />

EYLETÜR: Đyilik sahibi, cömert<br />

EYLĐK: Đyilik, yardım, iane<br />

EYMEN : 1- Alçak gönüllü, mütevazı 2- Yardımsever, hayırşinas<br />

EYMÜR: (Eymir) Đyilik sahibi, hayırşinas<br />

EYTEMĐŞ: Güzel konuşan, tatlı dilli, hatip<br />

EYÜGE: Đyi,iyice<br />

EZDĐ: Ezen, ezici, baskıcı<br />

EZGĐ: 1- Đyi, iyilik, 2- Uyum, ahenk 3- Acı, üzüntü 4- Name, hoş sada<br />

EZGĐN: Ezik, ezilmiş, acı çekmiş, mahzun<br />

EZĐLGEN: Mazlum, zulüm görmüş<br />

EZĐM: 1- Belirti, iz 2- Zorunluluk, mecburiyet<br />

EZĐNÇ: 1- Belirti, iz 2- Ezginlik, mahzunluk<br />

G harfi ile başlayan isimler<br />

GALI:Kalın, Hediye, bağış, çehiz<br />

GALIN: Hediye, çehiz<br />

GAMAĞ: Bütünlük, bütün, tüm<br />

GARA: Kara<br />

GARACU: Sivil, resmi olmayan<br />

GARGILI: Kargılı, mızraklı<br />

GASPAK: Süslü, müzeyyen<br />

GAYIR: (Kayır) 1- Taraf, destek, kayırma 2- Lütuf, ihsan, hediye<br />

GAYURMUŞ: Kayırmış<br />

GAZAN: (Kazan) 1- Kazanma, kazanç, üstünlük 2- Kızgın, kızgınlı celallenmek<br />

GEÇE: Geçmiş, mazi, geçen<br />

GEÇEK: Geçit, köprü<br />

GEÇER: Geçeli, caiz<br />

GEÇGEL: Makbul, nafız<br />

GEÇGĐL: Geçerli, makbul<br />

GEÇGĐN: Geçmiş, kendinden geçmiş, feda etmiş<br />

GEÇĐM: 1- Yaşam, dirlik 2- Anlaşma, uyuşma 3- rısk, yiyecek, nafaka<br />

GEÇĐMLÜ: Munis, yumuşak huylu<br />

GEÇĐMLÜK: Geçinmek için gerekli olan<br />

GEDEK: 1- Görev, vazife 2- Oyuk, kırılıp, yıkılarak açılan yol<br />

GEDĐZ: Su birikintisi, gölet<br />

GEGEZ: Mümkün, uyumlu<br />

GEĞĐN: Set, şiddetli<br />

GELBERĐ: Ocaklardan,ateş çekmek için kullanılan ucu eğri demir çubuk<br />

GELDEÇ: Gelecek, ati, istikbal<br />

GELEK: (Gelik) halef, sonraki<br />

GELGEÇ: Geçici, kalıcı olmayan<br />

GELGEL: Çekim, cazibe<br />

GELDĐ: Gelecek, istikbal<br />

GELĐN: Gelen, dışarıdan içeriye gelen<br />

GELĐNCĐK: Kır çiçeği<br />

GELĐK: Halef, sonraki<br />

GELĐKLĐ: Halef<br />

GENCE: (Gençek, genç) Taze, yavru, genişleyen, gelişen<br />

GENEŞ: Müşavere, meşveret<br />

GENGŞĐ: Cengşi, mucize<br />

GENĐŞ: Yaygın, enli, engin<br />

GENSU: birl. Gen/Su Deniz, büyük göl<br />

GER: 1- Söz verme, ant içme, bağlama, anlaşma, birleşme 2- Vahşi hayvan yavrusu<br />

3- Dev, devasa<br />

GERAY: birl. Ger/Ay Uygun, münasip, layık<br />

GERAYHAN: birl. Geray/Han


Kırım hanlığının kurucusu ve ilk hanı. Daha sonra gelen hanlar bu adı, birer<br />

unvan olarak kullanmışlardır.<br />

GEREZ: Dilber<br />

GERGÖZ: 1- Zabit, zabıta 2- Geyik gözü<br />

GERĐM: 1- Yön, cihet 2- Hicap, utangaçlık<br />

GEYĐK: (Geyük) Yabani, vahşi, yabancıl<br />

GEZ: 1- Nişan, işaret 2- Giz, sır<br />

GEZGĐN: Seyyah<br />

GEZGĐNSU: birl. Gezgin/Su ...Irmak<br />

GEZLER: Nişancı, iyi atıcı<br />

GIYIN: Gamze, çukur<br />

GĐCĐK: Taze, hoş, sevimli<br />

GĐDĐK: Uç, kenar, sınır, limit<br />

GĐRAY: Uygun, layık<br />

GĐRGĐN: Girişken, müteşebbis, cana yakın<br />

GĐRĐK: Girişken, müteşebbis<br />

GĐRĐŞKEN: Girgin<br />

GILAV: Teşvik, destek<br />

GILIG: (Kılık) Huy, yaradılış, tabiat<br />

GIRGIÇ: Çalışkan, aktif, faal<br />

GĐRÇEK: 1- Gerçek, hakikat 2- Bağlı, sadakatli<br />

GĐRTĐNE: Đman, inanç<br />

GĐZ: Sır, Gizlilik<br />

GĐZEM: Sır, esrar<br />

GĐZLENÇ: Hazine, define<br />

GONÇA: Bahşiş, hediye<br />

GORAL: Kısmet, nasip<br />

GĐCĐK: Minyon, sevimli<br />

GÖCEK: Taze, hoş, güzel<br />

GÖÇELGE: Konup göçülen yer<br />

GÖÇER: Göçmen<br />

GÖÇMEN: Muhacır<br />

GÖÇÜNCÜ: (Göçküncü) Geçici, fani<br />

GÖĞEN: Gök rengi, maviye çalan, mavileşmiş<br />

GÖĞKUTLUĞ: birl. Gök/Kutlu<br />

GÖĞNÜK: 1- Yanmış, kavrulmuş 2- Mavi, maviye kaçan<br />

GÖK: 1- Tanrı, Tanrıdan..Tanrısal, kutsal 2- Mavi ,Gök rengi 3- Yer üstü, gökyüzü<br />

4- Ezel-ebet, başsızlık ve sonsuzluk 5- Güzellik, göz alıcılık, üstünlük<br />

GÖKBEN: 1- Tanrıdan gelen, gök parçası 2- Masmavi<br />

GÖKBÖRĐ: birl. Gök/Böri Tanrısal kurt..(Bozkurt)<br />

GÖKBÖRĐ: birl. Gök/Böri (..Bazı kaynaklarda &#8220;Bozkurt&#8221; olarak da geçer.)<br />

GÖKÇE: Güzel, zarif, çekici, gözalıcı<br />

GÖKÇEK: Gökçe, çekici, güzel<br />

GÖKÇEL: Mavimsi, maviye çalan<br />

GÖKÇELĐ: Güzel, Yakışıklı<br />

GÖKÇEN: Gökçe, güzel, alımlı, dilber<br />

GÖKÇĐL: 1- Gökten gelen, göksel 2- Mavi, maviye çalan<br />

GÖKÇĐN: Mavi<br />

GÖKLEN: Ulu, mübarek<br />

GÖKMEN: Tanrısal, Tanrıdan gelen<br />

GÖKTÜRK: birl. Gök/Türk Tanrıdan kut almış. Kutsanmış Türk...(Tanrısal Türk,<br />

Tanrı tarafından gökte yaratılıp, yeryüzüne yollanan Türk)<br />

GÖL: Göl, deniz mec. Ululuk, geniş gönüllülük<br />

GÖLEĞEZ: birl. Göl kenarında yetişen bir su çiçeği<br />

GÖLET: Küçük göl, gölcük, yapay göl<br />

GÖMEÇ: Kuyuda (Toprak fırında pişirilen ekmek)<br />

GÖMEK: Kömek, yardım, inayet<br />

GÖMÜÇ: Hazine, define, mücevher<br />

GÖNDEM: Đtaatkar, muti, sadık<br />

GÖNDER: Mızrak, direk<br />

GÖNE: Onur, iftihar<br />

GÖNEN: 1- Feyz 2- Onur, iftihar 3- Bolluk, bereket<br />

GÖNENÇ: Açık, talih, mutluluk, iftihar<br />

GÖNÜL: 1- Can, ruh, duygu merkezi 2- Kalb, vücudun kan pompası<br />

GÖNÜLDAŞ: Gönül birlikteliği, aynı inanç, duygu ve düşünceleri paylaşıp<br />

savunan bireylerin her biri<br />

GÖRCEĞĐZ: Ufuk çizgisi


GÖRÇEK: Ufuk, ufuk çizgisi<br />

GÖRÇÜM: Geçici, fani<br />

GÖREGEN: Görgülü, görüp geçirmiş, deneyimli<br />

GÖREK: Görüntü, peyzaj, manzara<br />

GÖREZ: Meltem, hafif yel<br />

GÖRGÜ: Terbiye, muaşeret<br />

GÖRGÜÇ: Dürbün<br />

GÖRGÜLÜ: Terbiyeli<br />

GÖRGÜN: Görgülü, deneyimli<br />

GÖRK: Đhtişam, olağanüstü güzellik ve çekicilik, ihtişam, debdebe<br />

GÖRKEM: Đhtişam, debdebe, heybet, olağanüstülük<br />

GÖRKEN: Hürmetli, Hürmete layık<br />

GÖRKLÜCE: Đhtişamlı, heybetli, yakışıklı, güzel<br />

GÖRKLÜĞ: Çok güzel, çekici, ihtişamlı<br />

GÖRÜMCÜK: Görülmesi, ilgilenilmesi gerekli olan<br />

GÖRÜK: Gözetleyici, casus<br />

GÖRÜN: Görüntü, Açıklık, netlik<br />

GÖRÜNDÜK: Aşikar, gizlisiz, saklısız<br />

GÖVEL: Gök rengini almış, göğe ermiş<br />

GÖVERĐ: Yeşermiş, gururlu<br />

GÖVEZ: Mağrur, gururlu<br />

GÖY: Taze, genç<br />

GÖYMEN: Yanık, yanık tenli<br />

GÖYNÜK: Yanık, kavrulmuş<br />

GÖZ KAMAN: birl. Göz/Kaman Gözde, seçkin, göz kamaştırıcı<br />

GÖZAL: Göz alıcı, farklı, seçkin, el üstünde<br />

GÖZBAY: birl. Göz/Bay Sihirbaz<br />

GÖZBAYCI: Sihirbaz, illüzyonist<br />

GÖZDE: Beğenilen, göze girmiş, el üstünde tutulan, emsallerinden daha üstte bulunan<br />

GÖZE: (Gözek, Köze) Kaynak suyu, menbaa<br />

GÖZEBE: Tahmin, beklenti<br />

GÖZEGER: Çekici, cazibeli<br />

GÖZEGÜ: Gözde, çekici<br />

GÖZEĞEN: Ufuk, ufuk çizgisi<br />

GÖZEĞĐR: birl. Göz/Eğir Çekici, cazip, göze hoş gelen<br />

GÖZEK: Göze<br />

GÖZEN: Cazibeli, çekici, göze hoş gelen<br />

GÖZERĐ: Dürbün<br />

GÖZGEÇ: Ayna<br />

GÖZGÖR: Ayna<br />

GÖZGÜ: Ayna<br />

GUNA: Kına<br />

GONCUK: (Göncük) Kısa gün, kış günü<br />

GUR: (Gür,Kür) 1- Şiddet, kızgınlık, öfke 2- Ateş, ateşlilik<br />

GURSAÇTI: birl. Gur/Saçtı (Kızgın, celalli, hiddet ve öfke saçan)<br />

GUVA: Geyik<br />

GUYUK: Canavar, ejderha, vahşi ve yırtıcı hayvan<br />

GUYULDAR: Uyumlu, ahenkli, geçimli<br />

GUZ: 1- Güzel, çekici, yakışıklı 2- Oğuz<br />

GÜCENĐR: Alıngan, mahçup<br />

GÜCENMĐŞ: Alıngan<br />

GÜÇ: (Güçü, küç, küçlük) Enerji, kuvvet<br />

GÜÇEYÜ: Çok güçlü, yenilmez<br />

GÜÇLÜK: Güç, zorluk, meşakkat<br />

GÜDEK: Güdülenme, motivasyon<br />

GÜDER: Murat, emel, beklenti<br />

GÜDÜL: 1- Saç üzerinde pişirilmiş mısır ekmeği 2- Kısa, kalın 3- Gözü pek<br />

GÜDÜR: Hayal, kurgu<br />

GÜLEÇ: Güler yüzlü, mütebessim<br />

GÜLEGEN: Güler yüzlü, mütebessim<br />

GÜLEK: 1- Handan, mütebessim 2- Gölcük, küçük göl<br />

GÜLEN: Mutlu, mütebessim<br />

GÜLER: Mütebessim, güler yüzlü mec. Talihi açık<br />

GÜLESĐN: Mutlu, sıkıntısız, tasasız olma dileği<br />

GÜLGÜN: Gülen, mütebessim<br />

GÜLSÜN: Mutlu, sıkıntısız olma dileği<br />

GÜLÜK: Gülen, mütebessim


GÜLÜMSER: Mütebessim, sevimli<br />

GÜMÜL: Demet, buket, deste<br />

GÜMÜŞ: Gümüş madeni<br />

GÜN: Güneş, gündüz, afitap<br />

GÜNANA: birl. Gün/Ana<br />

Sogay Türklerinde eski dönem, güneş tanrıçası<br />

GÜNÇE: Güneşlik, şemsiye<br />

GÜNÇEK: Güneşlik<br />

GÜNÇÜ: 1- Güneşe benzeyen, güneş gibi 2- Güneşi seven<br />

GÜNDAŞ: Gün/Daş ..Aynı güneşi paylaşan, gün ortağı<br />

GÜNDEM: Ağır başlı, mülayim<br />

GÜNDEN: El üstünde tutulan, revaçta..<br />

GÜNDER: birl. Gün/Der (..Derlemekten..)<br />

GÜNDÖNDÜ: birl. Gün/Döndü bir çiçek türü<br />

GÜNDÜ: Gündüz, gün ortası<br />

GÜNDÜZ: Gün içi, gün ortası, güneşli gün<br />

GÜNEŞ: Güneş<br />

GÜNEY: (Küney) Güneşe bakan, güneş gören<br />

GÜNGEN: Takvim, vakit<br />

GÜNGÖR: birl. Gün/Gör &#8220;mec. Bahtı açık olsun, mutlu olsun&#8221;<br />

GÜNGÖRMÜŞ: birl. Gün/Görmüş &#8220;mec. Deneyimli, dolu yaşamış<br />

GÜNLÜK: Güneşlik, şemsiye<br />

GÜNTÜLÜ: birl. Gün/Tülü (...Gündüz düşü)<br />

GÜNÜÇ: Nafaka, günlük<br />

GÜNYELĐ: birl. Gün/Yeli ..doğudan gelen yel, doğu rüzgarı<br />

GÜR: (Kür) 1- Sağlam, sıkı 2- Sık, yoğun 3- Yiğit, korkusuz<br />

GÜRBOĞA: (Kürboğa) birl. Gür/Boğa<br />

Türkistan&#8217;ın Araplarca işgal edildiği dönemlerde, özellikle o sıralarda<br />

Genel vali olan, &#8220; Đbni-kuteybe&#8221; adlı çapulcuya karşı, kahramanca direnen ve her<br />

defasında<br />

Yeni direnişler örgütleyerek, Türkleri işgallere karşı uyanık ve diri tutmaya çalışan bir Türk beyi<br />

GÜRBÜZ: Sağlıklı, kuvvetli, dayanıklı<br />

GÜRE: Güç, enerji<br />

GÜRELĐ: 1- Enerjik, çalışkan 2- Haz, doyum<br />

GÜRGEN: Bir ağaç türü<br />

GÜRÜZ: (Gürz) Topuz<br />

GÜVEN: Đtimat<br />

GÜVENÇ: Güvence, garanti<br />

GÜYÜK: Canavar, vahşi hayvan<br />

GÜZ: Sonbahar<br />

GÜZEL: (Gözel) Yakşı, alımlı, çekici, göze hoş gelen<br />

GÜZEY: 1- Taze, körpe, yeni 2-Destek, fırsat 3- Sonbahar 4- Kuzey yönü<br />

GÜZĐN: (Güzün) Güz vakti, güz vaktinde doğan<br />

GÜZLEK: Güz döneminde kalınan yer<br />

H (K Türkçe'de H harfi yoktur) harfi ile başlayan isimler<br />

Türkçe'de h harfi yoktur. Ancak zamanla "K" harfi ile başlıyan bazı kelimeler H harfi ile başlamıştır.<br />

HAN:1- Devlet başkanı 2- Kağana bağlı, özerk devlet başkanı 3- beylik başkanı, yönetici<br />

HANIM: 1- Han’ın dişisi 2- Soylu kadın 3- Han’ın evdeşi (Hatun) 4- Türk töresinde, kadınlara<br />

olan saygıyı ifade eden genel bir sıfat<br />

HANLI: Yurttaş, Bir Han’a bağlı kişi, Bağımsız bir devletin mensubu<br />

HATUN: (Katun) 1- Kağan’ın evdeşi, kraliçe 2- Saygı duyulan, görgülü hanım<br />

Türkçe’deki, kadın sözcüğü buradan gelir.<br />

HOMAR: (Humar) Yakışıklı, çekici, güzel, süslü, fiyakalı<br />

HUN: (Kul) Koyun, koyunlu<br />

HUŞ: Bir çam ağacı türü


I harfi ile başlayan isimler<br />

IDAÇU: Muhafız, koruma<br />

IDUĞ: (Iduk) Kutsal, tanrısal<br />

IĞAÇ: 1- Ağaç, ağaçlıklı bölge 2- Fersah<br />

IĞAR: Kıymetli, ağır<br />

IĞDIR: 1- Đyi, hoş, hoşluk 2- Yetkin, ehil<br />

IĞIRCIK: Fecir<br />

ILAÇIN: Laçin, şahin kuşu<br />

ILANKU: 1- Kıvrak, atletik 2- Ulu, Ululanmış, yüce<br />

ILDIR: 1- Ürküt, ürkütücü 2- Berk, sert<br />

ILDIRIM: Yıldırım, berk<br />

ILDUZ: Yıldız, necm<br />

ILGAR: 1- Gayret, cehd 2- Atın, dört nala gitmesi hali<br />

ILGAT: Kapalı, müphem, belirsiz<br />

ILGIM: Serap<br />

ILGIN: Hoş kokulu bir bitki<br />

ILGIT: Ilık, tatlı, sakince, yumuşakça<br />

ILICA: 1- Ilımlı, ılık, ılıkça 2- Yunak, hamam<br />

ILIK: Soğukla sıcak arası<br />

ILIMAN: 1- Ilık, ılık hava 2- Uyumlu, sakin, mutedil<br />

ILKI: 1- At yavrusu 2- At sürüsü<br />

ILKICI: At çobanı<br />

IMIRGI: Taze, körpe<br />

IMRAĞ: (Imrak, Đmre, Emre) Aşık, şayeste, geçkin<br />

INAÇ: Yar, canan<br />

INAK: 1- Han ve Kağanlara yakın olan kişi “Hasbey” 2- Gamsız 3- Canan, yar<br />

IRAZ: (Irıs, uraz) 1- Baht, talih, mutluluk 2- Cesaret, gözü pek olma<br />

IRGA: Talihli, şans, şanslı<br />

IRIM: 1- Büyü, efsun 2- Đçinden su akan toprak, arazi<br />

IRLAYU: Irlayan, yırlayan, akarak uzaklaşan, ırmak<br />

IRMAK: Akarsu<br />

ISIK: (Issıg-Issık) Isı, sıcaklık, hararet<br />

ISIYEL: birl. Isı/Yel...meltem<br />

ISRIK: Okşayıcı, sarıcı, ısıtıcı<br />

ISSIK: Isık, ısı<br />

ISSIZ: Soğuk, tenha, cansız, kimsesiz<br />

ISTIK: Sıcak, ılıman<br />

IŞBARA: 1- Çalışkan, hamarat 2- birl. Isı/Bora<br />

IŞIK: Aydınlık, nur<br />

IŞIL: Yarul, nur, ziya, ışık parıltısı<br />

IŞILTI: Işık parçası<br />

IŞIN: Güneş parıltısı, ışık parıltısı, yansısı<br />

IYIŞ: Armağan, hediye, ihsan<br />

i harfi ile başlayan isimler<br />

ĐBAR: Parfüm, koku, misk<br />

ĐÇ: 1- Öz, görünmeyen yan, bir nesnenin öz yapısı 2- Đçerde kalan kısım, iç kısım<br />

ĐÇBUYRUK: birl. Đç/Buyruk<br />

Saraylardaki iç hizmetle görevli kişi<br />

ĐÇEN: (Đçin) Đçli, duygusal<br />

ĐÇER: Đçeride, kapalı, mahfuz<br />

ĐÇERGE: (Đçergu) Đçten, samimi<br />

ĐÇGE: Đçeri, içerde, dahili<br />

ĐÇGELĐK: birl. Đç/Gelik ..Đçten gelen, doğal davranış, samimiyet<br />

ĐÇGER: Đçe alan, içe bağlayan, tabi kılan<br />

ĐÇGĐN: Đçli, içten, samimi<br />

ĐÇĐGEN: 1- Đç geçiren, içli 2- Sabırsız, aceleci<br />

ĐÇĐK: 1- Đçli, duygulu 2- Đçerde, dahilde, devlete tabi


ĐÇĐM: 1- Duygu, hassasiyet 2- Yudum, yudumluk<br />

ĐÇĐNGĐR: Đçli, hassas<br />

ĐÇĐT: Đçilecek nitelikte, içimi güzel<br />

ĐÇKUR: Savaş meydanı<br />

ĐÇLEK: Đçli, narin, hassas<br />

ĐÇLĐ(K): Duygulu, hassas<br />

ĐÇTEN: Samimi,açık, dürüst<br />

ĐÇTENLÜK: Samimiyet<br />

ĐDE: (Ede, Đdi) Ululuk, nüfuz, kudret<br />

ĐDEGE: Ulu, nüfuz sahibi, edici, yapıcı<br />

ĐDEGER: Eder, yapar<br />

ĐDEKLĐ: Yapıcı, edici, güçlü<br />

ĐDER: 1- Đzci, takipçi 2- Yapan, yapıcı, edici<br />

ĐDGÜ: 1- Đyi, güzel 2- Tanrısal, mübarek<br />

ĐDĐ: (Đdik) 1- Tanrı, rab, sahip, efendi 2- Tanrısal, Tanrıdan gelen, mübarek, kutlu<br />

ĐDĐKUT: birl. Đdi/Kut...Kut sahibi, Tanrıdan gelen, Tanrıya yakın, Tanrıya benzer, Tanrı tarafından<br />

görevlendirilmiş vb. anlamları içeren ve Uygur kağanlarının büyük çoğunluğunun kullandığı bir unvan<br />

ĐDUK: Đdi, Tanrısal, mübarek<br />

ĐGAN: Yıkan, yıkıcı, deviren<br />

ĐGĐT: 1- Yiğit 2- Bakıcı, eğitici<br />

ĐĞDĐ: (Đğdir) Yetkin, ehil, iyice<br />

ĐĞREK: Saf, temiz, duru, arı<br />

ĐĞSEN: Kayıtsız, ilgisiz<br />

ĐĞSĐZ: Salim, selametli<br />

ĐKĐNÇ: Đkinci<br />

ĐKĐZER: Đkizlerden her biri, benzer<br />

ĐKŞĐT: Yürekli, bagatur<br />

ĐL: 1- Doğuş, oluş, oluşum 2- Bitişme, bütünleşme, doku 3- Devlet 4- Yurt, yer, konak, memleket,diyar<br />

5- Halk, ahali, insan topluluğu 6- Barış, sulh<br />

ĐLAÇAN: birl. Đl/Açan ..Đl almış, fatih, algan<br />

ĐLAÇĐN: Laçin, şahin<br />

ĐLBAY: birl. Đl/Bay .. Vali, bakan, beylerbeyi<br />

ĐLBEY: birl. Đl/Bey<br />

Otmanlılar döneminde asker toplayıp, onların eğitim ve lojistiğini sağlayan kişilere<br />

verilen bir unvan<br />

ĐLBĐ: Büyü, sihir<br />

ĐLBĐLGE: birl. Đl/Bilge ( Devlet yönetiminde bulunmuş ve devlet tecrübesi olan)<br />

ĐLBĐLĐG: 1- Devlet bilgisi ve deneyimi 2- Devlet arşivi<br />

ĐLBĐLMĐŞ: birl. Đl/Bilmiş Yurtsever, yurduna bağlı<br />

ĐLÇĐ: Devlete hizmet eden, devletin hizmetinde olan<br />

ĐLÇĐN: Devlet görevlisi, devlete iş gören<br />

ĐLDAŞ: Yurttaş, hemşehri<br />

ĐLDEM: Pişman, nadim<br />

ĐLER: Oluşum, bitişim<br />

ĐLEY: Civar, etraf<br />

ĐLGEN: Kanıt, delil, ispat<br />

ĐLGERÜ: 1- Đleri, ileride 2- Doğu, doğudan 3- Bolluk, refah<br />

ĐLGEZDĐ: birl. Đl/Gezdi, Gezgin, seyyah<br />

ĐLGEZER: birl. Đl/Gezer, Gezgin<br />

ĐLGĐ: Bağlantı, bitişim, alaka, özen<br />

ĐLGĐK: Barışsever, barışçı<br />

ĐLGĐNÇ: Đlgi çeken, ilgi duyulan,enteresan, sıra dışı<br />

ĐLGĐR: Barışçı, barışsever<br />

ĐLGÖRMÜŞ: birl. Đl/Görmüş, Gezgin<br />

ĐLGÜ: Amaç, hedef<br />

ĐLGÜY: Nazlı, nazenin<br />

ĐLHAN: birl. Đl/Han...Bölge Hanı, Kağanlığa bağlı özerk han<br />

ĐLĐDĐ: Yarar, fayda<br />

ĐLĐG(ğ): 1- Ünlü, tanınmış, meşhur 2- Đlk, birinci, başlangıç, ortaya çıkış<br />

ĐLĐK: Đlk, birinci, önce<br />

ĐLĐNGĐ: Devletine bağlı, devletinin hizmetçisi<br />

ĐLĐŞ: Bitişik, yakın<br />

ĐLK: Başlangıç, doğuş, çıkış, öncelik<br />

ĐLKE: (Ülke) Kurucu, yapıştırıcı, oluşturucu..(Günümüz Türkçe’sinde,”prensip, düstur” anlamında)<br />

ĐLKĐ: ilk, ilkin, birinci<br />

ĐLKĐN: Birinci, öncelikli<br />

ĐLKUŞ: birl. Đl/Kuş Kartal türü bir avcı kuş


ĐLLĐ: Bağımsız, özgür, devleti olan<br />

ĐLMEN: Devletç devletine sadık<br />

ĐLSĐRET: birl. Đl/Siret ..Düşmanın devletini yıkıp, esir eden, devletsiz bırakan<br />

ĐLTEMĐŞ: birl. Đl/Demiş ..Yurtsever<br />

ĐLTER: Yurt koruyucusu, yurduna sahip çıkan, yurtsever, yurdunu toparlayan<br />

ĐLTERĐM: birl. Đl/Terim<br />

ĐLTERĐŞ: birl. Đl/Teriş, Yurdunu ve budunu derleyip, toparlayan, bir aya getiren ve yücelten<br />

ĐLTÖRE: birl. Đl/Töre, ..Devlet geleneği<br />

ĐLTUTMUŞ: birl. Đl/Tutmuş, Algan, fatih<br />

ĐLUN: 1- Ulu,yüce 2- Soylu 3- Genç, cıvan<br />

ĐLYIĞDI: birl. Đl/Yığdı, Algan, fatih<br />

ĐME: Em, çare, derman<br />

ĐMEÇE: Birliktelik, emek ortaklığı<br />

ĐMEN: 1- Emen, can, ruh 2- Kayın ağacı<br />

ĐMER: Hayırsever, iyilik sahibi<br />

ĐMGE: 1- Đyi, yararlı 2- Đz, belirti 3- Tasavvur, zihinsel sembol<br />

ĐMĐŞÇĐ TUNGATAR: birl. Đmişçi/Tunga/Tar..Kaplanlarla dövüşen cesur kişi<br />

ĐMRAG (imrağ-Đmrak): Aşık, derviş, dost<br />

ĐMRE (Emre-Đmrağ): 1- Ağabey,ağa 2- Beylerbeyi 3- Aşık, derviş, dost<br />

ĐMREN: Đmrenmekten...imrenilen, iç geçirten<br />

ĐNAK: 1- Kardeş, kardeş çocuğu 2- Han ve beylerin en güvenilir adamı ve yardımcısı<br />

ĐNAL: 1- Soylu, Kağan yada Hanların ana tarafından akraba 2- Anası Kağan yada Han soyundan olup<br />

babası kara budundan, halktan olan kişi 3- Avrupa’daki, kont, baron vb. unvanların Türkçe’deki karşılığı<br />

4- Emin ve güvenilir kişi<br />

ĐNALÇIK: Küçük Đnal<br />

T...1- Uygur kağanlığı dönemi bey ve komutanlarından 2- Haverezmler devleti bey ve<br />

ĐNAN: Đman, inanç 2- Kural, akide 3- Emniyet, güvenlik<br />

ĐNANGU: Đnanılan, güvenilen, mutemet<br />

ĐNANIR: Đmanlı, inançlı<br />

ĐNCE: Hafif, yeğni, nazik<br />

ĐNCESEN: Huzur ve güvenlik, sükunet<br />

ĐNCĐ: (Yinçi, yinçgü) 1- işve, naz,eda 2- Sessizlik, ıssızlık 3- Đstiridye türü deniz<br />

kabuklusundan çıkan tane, takı<br />

ĐNÇGÜ: Đnce, narin<br />

ĐNER: Đnmek...den mec. Alçak gönüllü, mütevazı<br />

ĐNERBAŞ: birl. Đner/Baş mec. Alçak gönüllü<br />

ĐNĐ: Kardeş, karındaş,kayın birader<br />

ĐNĐSĐ: Küçük erkek kardeşi<br />

ĐPAR: Parfüm, misk<br />

ĐPEK: (Yipek) Đpek böceğinin ipeği (Đp...kökünden)<br />

ĐRÇĐ: 1- Yırcı, halk ozanı 2- Đr.ik, iricik 3- Yirçi, yerci, toprak sahibi<br />

ĐRÇĐK: 1- Đricik 2- Er, küçük er<br />

ĐREN: 1- Sert, katı2- Araç, vasıta 3- Ürek, yürek<br />

ĐRENÇĐN: 1- Bağımsız, başına buyruk 2- Güçlü, dayanıklı<br />

ĐRGE: 1- Yırlama, söyleme, okuma 2- Ergin, olgun<br />

ĐRGĐN: (Đrge) Uygurlar ve Karluklar dönemi memuriyet unvanlarından<br />

ĐRĐK: Sert, katı, iri<br />

ĐRĐM: Müjde, iyi haber<br />

ĐRĐS: 1- Kurtuluş, hürriyet 2- Iras, ıraz<br />

Türk mitolojisindeki tanrıça adlarından “kötü ruhları kovup, tamuya gönderen tanrıça”<br />

ĐRKĐL: 1- Ululuk, heybet, cesaret 2- Aksakal,kam, baksı<br />

ĐRKĐN: Olgun, bilge, ulu<br />

ĐRKĐT: Ürküt, ürkütücü, heybetli<br />

ĐRKLĐ: 1- Güçlü, muktedir 2- Yüksek dereceli memur<br />

ĐRNEK: (Emek) Serçe parmak<br />

ĐRŞĐ: Peri, peri kızı<br />

ĐRTEGÜN: birl. Erte/Gün Sabah<br />

ĐRTEM: 1- Erdem, fazilet 2- Marifet, hüner<br />

ĐRTĐŞ: Hüner, hünerlilik<br />

ĐRTÜK: Değer, kıymet<br />

ĐSEN: 1- Esen, yel, rüzgar 2- Doğa, tabiat 3- Açık, net, sahih<br />

ĐSTEK: Đsteyiş, arzu<br />

ĐSTEM: Đrade, dileme erki<br />

ĐSTEMĐ: Đstem, irade, dileme ve buyurma erki<br />

ĐŞBARA: (iş, devinme, davranma) Bara /Var, varlık) birl. Đş/Bara<br />

ĐŞÇEN: Đşgüzar, hamarat<br />

ĐŞGÜN: (Đçgün) Kızıl yapraklı bir yayla çiçeği


ĐŞĐM: (Đçim) Đçtenlik, samimiyet<br />

ĐŞĐTGEN: Đşitici, dinleyici,öğüt dinleyen<br />

ĐŞLEK: 1- Đdmanlı, eğitimli 2- Đşgüzar, çalışkan<br />

ĐTBARAK: birl. Đt/Barak (Barık, baraka)<br />

Türk mitolojisinde adı geçen köpek<br />

ĐTGÜÇĐ: Đteleyen, itici, yapıcı, destekçi<br />

ĐTĐK: Yetik, yetkin, uzman<br />

ĐTĐMGEN: Đteleyen, itici, destekçi<br />

ĐTMAÇ: Alet, edevat, takım<br />

ĐTMĐŞ: (Etmiş) Yapıcı, uzman, uzmanlaşmış<br />

ĐVECEN: Aceleci, telaşlı<br />

ĐVGĐN: (Evgin) Ateşli, sabırsız, telaşlı<br />

ĐYBA: Utangaç<br />

ĐYE: Güç, kudret, erklik, sahip olma<br />

ĐYEUZA: birl. Đye/Uza, Güçlü, egemen ve uzman<br />

ĐYĐ: Đyi, yararlı ve uğurlu<br />

ĐYĐK: 1- Đyi, uğurlu 2- Heves<br />

ĐYĐM: 1- Güzellik,hüsn-i niyet 2- Dost, canan, yaren<br />

ĐYĐMSER: Olayları iyi gözle gören ve yorumlayan<br />

ĐYNEM: Dost, ahbap, yaren, canan<br />

ĐZ: Basma, ezme, sıkıştırma, kesmek, yarmak...bildiren kökten; yarık, yara, kalıntı, belirti<br />

ĐZGĐ: (ĐZGÜ) 1- Đyi,kutlu 2- Akıllı, zeki 3- Adil, adaletli<br />

K harfi ile başlayan isimler<br />

KAAN:(Kagan) Kagan sözcüğünün Moğol ağzındaki söylenişi<br />

KABA: Büyük, iri, şişkin<br />

KABAK: 1- Kapalı, kabuklu 2- Kabarık<br />

KABAL: Kapalı, zindan, mahpus<br />

KABAMIŞ: Kapalı, güçlü, mahfuz<br />

KABAN: 1- Kapan, kapıcı 2- Kabarık, asi, isyankar 3- Dik yokuş<br />

KABAR: 1- Kabarık, asi, kabadayı 2- Kapan<br />

KABARTU: Şişik, kabarık, kabarcık<br />

KABIŞ: Kavuş, kavuşma, birleşme, toplanma<br />

KACIR: Kaçır, kaçırıcı, korkutucu, ürkütücü<br />

KAÇ: (Kaçı, kaş) Kaçan, koşan<br />

KAÇAĞLI: Kaçaklı, kaçıcı, koşucu<br />

KAÇAN: 1- koşan, kaçan 2- Vakit, saat, vade<br />

KAÇGAR: (Koçgar,kaşgar) 1- Koç gibi, koç yiğit 2- koç başı<br />

KAÇIR: Kaçıran, kaçırtıcı<br />

KAÇIRA: (Kaçır) 1- Kaçıran, ürküten 2- Çalışkan, aktif<br />

KAÇMAS: 1- Kaçmaz, ürkmez, korkmaz 2- Evcil, munis<br />

KAÇUT: 1- Savaş, dövüş 2- Kısa mızrak, kargı<br />

KADAGAN: Buyruk, ser, emir, komut<br />

KADAK: (Katak,Katık) 1- Katı, sert 2- Mıh, çivi 3- Armağan, hediye<br />

KADAŞ: Arkadaş, yaren, yakın<br />

KADIR: (Katır) mec. Güçlü, dayanıklı, metin, inatçı<br />

KADIRCA: Katır gibi<br />

KAGI : (KAKI) Öfke, şiddet<br />

KAĞAN: Đmparator, hanların hanı<br />

KAĞANLI(G) : Đmparatorluk, imparatorluğa mensup olma<br />

KAĞBA: Koruyucu, muhafız<br />

KAKIĞAN: Öfkeli, gözü kara<br />

KAKINÇ: 1- Kılıç ve kargı hamlesi 2- Đhtar, ikaz 3- Hiddet, öfke<br />

KAKIZ: Gözü pek, hiddetli<br />

KAKŞA: Seri, aceleci, hızlı<br />

KAKUMAKLU: Gazaplı,şiddetli<br />

KAL: Ulu, saygıdeğer, hatırı sayılır<br />

KALABA: 1- Ulu, saygıdeğer 2- Sayıca çok, kalabalık, bolluk<br />

KALAKLI: Ulu, yüksekte<br />

KALANÇA: Bakiye, arta kalan, artık<br />

KALÇAV: Şakacı, nüktedan<br />

KALDUN: Kalan, artan, bakiye


KALGAN: (Kalkan) Ok, kargı, kılıç gibi savaş aletlerine karşı koruma sağlayan siperlik<br />

KALGAY: Veliaht, şehzade<br />

KALIN: 1- Sert, dayanıklı 2- Mal, servet, varlık 3- Çeyiz 4- Yararlılık, fayda<br />

KALINGU: (Kalın) Kalıng, güçlü, dayanıklı<br />

KALISIZ: Şüphesiz, kararlı<br />

KALMUK: Güç gösterisi, güçlülük, kabadayılık<br />

KAM: Şamanist gelenekte, ulu kişi (Hekimlik, filozofluk, büyücülük, duacılık dahil olmak üzere, oba ya da<br />

oymakların, her türlü sorunuyla ilgilenen kişi)<br />

KAMALAG: Sedir ağacı<br />

KAMAN: 1- Kuman, kumanlı 2- Gözü kara, cesur, aman vermeyen<br />

KAMAŞIG: Melez, karışmış<br />

KAMAZ: Sarsıcı, sallayıcı,ürkütücü<br />

KAMÇI: Kırbaç<br />

KAMDU: Para yerine geçen eşya, emanet<br />

KAMŞAT: Şaşırtıcı, ürkütücü<br />

KAMU(Ğ): 1- Bütün, tam, hep 2- Halk, ahali 3- Destek, dayanışma<br />

KAN: 1- Soy, sop, kaynak, can, canlılık, soyluluk 2- Damarlardaki sıvı 3- Kağan, han<br />

KANAT: 1- Tüy, telek 2- Taraf, yön, cenah<br />

KANCI: 1- Kan güden soylu 2- Kanıcı, kanmış, inanıcı<br />

KANDI: Đnançlı, kanık<br />

KANDUK: (Kanduk) Kandı, kanık<br />

KANDUKYURT: birl. Kanduk/Yurt Gurbet<br />

KANG: (Kang, kan) Kan, soy, ata<br />

KANGSIK: 1- Kardeş gibi..kardeş yakınlığında 2- Üvey kardeş<br />

KAYNAK: (Kanak) mec. Soylu<br />

KANIĞ: 1- Kanmış, kanık 2- Sevinç, neşe<br />

KANIK: 1- Kanma, inanma, kabul, ermek 2- Sevinç, neşe<br />

KANIŞ: Kandırış, cilve, işve<br />

KANITGAN: Şevk veren, kan kaynatan<br />

KANK: 1- Kan, soy 2- Ata, baba<br />

KANKLI: Soylu, soyu sopu belli, kanlı<br />

KANLI: Soylu<br />

KANTIK: 1- Kandırıcı, işveli 2- Uzakta, gurbette olan<br />

KANYUMAZ: birl. Kan/Yumaz (Yumak, yıkamak...dan)<br />

KAPALAN: Kaplan<br />

KAPAR: 1- Akıl, can, ruh 2- Kalkan, zırh 3- Kapan, tuzak<br />

KAPGAN: 1- Kanlı, soylu 2- Kalkan, zırh 3- Algan, fatih 4- Kaplan 5- Kapan, tuzak<br />

KAPGIŞAY: Saf, sade, halis<br />

KAPKIR: Hassas, imtizaçlı<br />

KAPLAN: Kapan, kedigillerden bir yırtıcı hayvan<br />

KAPURTU: Kabartı, kabarık, kabadayı<br />

KAR: Kar tanesi<br />

KARA: Siyah renk, ak’ın karşıtı Ancak...Bu sözcükte de Türkçe ad ve sıfatlar arasında özel bir yere<br />

sahiptir. Çünkü birçok mecaz anlamı içinde barındırması ilgi çekicidir. Birçok birleşik adın, başında ya da<br />

sonunda kullanılabildiğinden, çeşitli anlam değişiklikleri de ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden, içerdiği<br />

tüm anlamları açıklamakta yarar vardır. Bu durum,ayrıca Türklerin, sosyal yaşamlarında, renklere ne<br />

derece önem verip, ne derece zengin anlamlarla bezediğinin de önemli ipuçlarını verecektir. Örneğin:<br />

Ak:Temizlik, güzellik, soyluluk, merkez. Gök(mavi): Kutsallık, özgürlük, Kızıl(kırmızı): Dikkat,<br />

özen,tedbir, değişiklik, devrim, şiddet. Yeşil: Doğum, tazelik, huzur, sükun anlamlarını içinde<br />

barındırmaktadır. Renklerle yönler de anlatılabilir. Ak: güney, Kızıl: Doğu, Sarı: Batı, Kara: Kuzey<br />

yönlerini anlatır. Kara’nın öteki anlamlarına gelince:<br />

1- Güç, şiddet<br />

2- Olağanüstülük, harikuladelik<br />

3- Ululuk, büyüklük, ulaşılmazlık<br />

4- Cesaret, atılganlık, yiğitlik<br />

5- Yas, keder, üzüntü, ölüm<br />

6- Fakirlik, sıradanlık, (soylu olmamak)<br />

7- Kötülük, bela, uğursuzluk<br />

8- Esmer ten, yanık ten<br />

9- Aşırı soğuk, kış<br />

KARAALMAZ: birl. Kara/Almaz..Namuslu<br />

KARABAŞ: birl. Kara/Baş 1- Evlatlık 2- Kul, köle<br />

KARABATAK: birl. Kara/Batak...Bir deniz kuşu<br />

KARACA: 1- Karaya çalan, esmer 2- Gözü kara, cesur, şiddetli 3- Bir ceylan türü<br />

4- Halktan soylu olmayan<br />

KARACIK: 1- Esmer, kar tenli 2- Gözbebeği<br />

KARAÇIL: Kumral, karaya çalan


KARAGA: Karga, kuzgun<br />

KARAĞLI: 1- Yaslı, matemli 2- Bakışları etkileyici<br />

KARAHAN: birl. Kara/Han<br />

1- Türk mitolojisinde “Tanrılar Tanrısı” 2-Devletlerinde, soylu<br />

olmayıp, kara budundan (halktan) biri olarak devlet kuran kişilerin takındığı unvanlardan<br />

KARAK: 1- Kara/Ak 2- Gözbebeği 3- Bakış, nazar<br />

KARAKÇI: 1- Gözlemci, bakıcı 2- Karakeçi<br />

KARAKIRK: birl. Kara/Kırk (..Kırk sayısı da, üç ve dokuz gibi, Türklerin uğurlu sayılarındandır.)<br />

KARAKITAY: birl. Kara/Kıtay (Çinliye benzeyen, Çinlilerle kanı karışıp, melez olmuş)<br />

KARAKOL: birl. 1- Kara el 2- Gözetleme yeri, gözetim alanı<br />

KARAKUŞ: birl. Kara/Kuş (Mizan Yıldızı)<br />

KARAKÜNE: Kara gün<br />

KARAL: Vade, müddet<br />

KARAMIŞ: Bakmış, görmüş, açık göz<br />

KARAMAN: 1- Kara tenli 2- Yiğit, gözü kara<br />

KARANÇI: Bakıcı, gözlemci<br />

KARAOTAĞ: birl. Kara/Otağ<br />

Eski dönem, toy ve şölenlerde, çocuğu olmayan beylerin oturduğu kısım, tribün (...oğlu olanlar,Ak otağa,<br />

kızı olanlar kızıl otağa, konuk edilirlerdi.)<br />

KARAOZAN: birl. Kara/ozan (halk ozanı)<br />

KARASAGU: ağıt, mersiye<br />

KARASÜYÜK: birl. Kara/Süyük (kemik) (avam, halktan)<br />

KARAŞAMAN: birl. Kara/Şaman<br />

T...Şamanist gelenekte, kötü ruhlarla uğraşan şamanlar<br />

KARAŞIN: Esmer, karaya çalan<br />

KARAUL: Bakış, gözlem yeri (Karakol sözcüğü buradan gelir)<br />

KARAÜREK: birl. Kara/Yürek Cesur, korkusuz<br />

KARAV: Bakış, nazar, bakan<br />

KARAVUL: (Karaul) 1- Gözcü, keşif kolu 2- Muhafız<br />

KARAY: yardımcı, yararlı, yardımsever<br />

KARAYIŞ: bakış, bakan<br />

KARAYĐR: birl. Kara/Yer (kara toprak)<br />

KARÇAK: 1- Pençe 2- Büst, yarım heykel<br />

KARÇIGA: Bir şahin türü<br />

KARDAŞ: Kardeş, kardeş yakınlığı<br />

KARGI: Mızrak<br />

KARGIN: Meşbu<br />

KARGUY: 1- Bir atmaca türü 2- Gözetleme kulesi, dağ başlarına yapılan yüksek yapı<br />

KARIK: Karışık, melez<br />

KARIKSIZ: Saf, temiz, karışık olmayan<br />

KARIMIŞ: karışık, karışmış<br />

KARINÇIK: Bakış, nazar, göz kaçamağı<br />

KARINDAŞ: 1- Kardeş, kardeşlik 2- Kız kardeş, bacı (Kazak ve Kırgızlarda)<br />

KARLIGAN: karlar eriyince açan bir dağ çiçeği<br />

KARLIK: Karlı arazi, karlı dağ<br />

KARLU: Karlı, kar almış<br />

KARLUGAÇ: Kar çiçeği<br />

KARMAS: Karıştırmaz (Soyunu, neslini)<br />

KARŞI: Karşıt, zıt<br />

KARŞIT: Karşı<br />

Türk mitolojisinde, Ülgen’in yedi oğlundan biri ve Temizlik Tanrısı<br />

KARTAL: Đri kanatlı avcı kuş (Karatal)<br />

KARUÇ: 1- Karış, karışık 2- Kara uç<br />

KARYAĞDI: birl. Kar/Yağdı (...Doğumu, kar yağdığı sırada olan)<br />

KASAR: 1- Keser 2- kasıntı, afili 3- Fırtına<br />

KASMIŞ: Afili, fiyakalı, kasıntı<br />

KAŞ: Kaş, korkusuzluk, cesaret<br />

KAŞGAR: Cesur, üstün vasıflı<br />

KAŞKA: 1- Yiğitlik, mertlik 2- Üstün vasıflılık 3- Dayanıklılık, metanet<br />

KAŞUK: Dayanıklı, metin<br />

KATAK: Katı, sert<br />

KATAN: 1- Sert, katı 2- Saplayan, (Kargı, ok) 3- Ekleyen, artıran<br />

KATGI (katkı): 1- Katı, sert, haşin 2- Yarar, yararlılık 3- Neşe, şenlik<br />

KATGIÇ: Katı, sert, dayanıklı, haşin<br />

KATI: sert, dayanıklı, haşin, güvenli, adamakıllı, etraf<br />

KATLICAK: Katıca,sertçe,şiddetli<br />

KATIGU: Çalışkan, gayretli, azimli


KATIĞDI: Çok katı, şiddetli, kuvvetli<br />

KATIK: 1- Katı, sert, güçlük, şiddet 2- Katılan, katılım 3- Ekmek, yemek<br />

KATILGAN: Dayanıklı, metin, sert<br />

KATILIK: Güçlük, sertlik, dayanıklılık, haşinlik<br />

KATIRAK: Katıca, haşince<br />

KATIYEL: birl. Katı/Yel (Kuru rüzgar)<br />

KATIZ: 1- Ağaç kabuğu 2- Tarçın<br />

KATLAV: Zırh, siper<br />

KATLIG: Katılık, sertlik<br />

KATMIŞ: 1- Saplamış 2- Katılaşmış 3- Eklemiş<br />

KATUN: (Hatun) Đmparatoriçe, Kağan eşlerine verilen bir unvan. (Kadın sözcüğü buradan gelir)<br />

KAVAN: Kovucu, defedici<br />

KAVÇIN: Konuk, kısa süreli misafir<br />

KAVŞIT: 1- Kavuşma, vuslat, kavuşulan yer<br />

KAVURT: 1- Kurt 2- Haşmet, ihtişam 3- Dayanıklılık, kalıcılık<br />

KAVUŞ: 1- Menzil, kavuşulacak yer 2- Buluşma, buluşma yeri<br />

KAY: 1- Tipi, kar fırtınası 2- Masal, hikaye<br />

KAYA: Taş bloğu mec. 1- Sertlik, sağlamlık, yıkılmazlık, dayanıklılık 2- Đhsan, inayet<br />

KAYAK: Kayık, sandal<br />

KAYALAK: 1- Kayık, sandal 2- kaya, kayalık<br />

KAYAN: 1- Çığ, çığ kümesi 2- Sel, sel suyu<br />

KAYAR: 1- Sel, sel suyu 2- Gurur, onur<br />

KAYAŞ: Hısım, akraba, kavim kardeş<br />

KAYÇI: Masalcı, destancı<br />

KAYDU: 1- Katı, sert, şiddetli 2- Kaygı, hüzün 3- Sel, sel suyu<br />

KAYGAÇ: Kayık, sandal<br />

KAYGAŞ: Mucize, olağanüstülük<br />

KAYGIN: 1- Üzgün, kaygılı 2- Đsyankar, isyan halinde<br />

KAYGU: Kaygı, endişe, titizlik<br />

KAYGULU: Kaygılı, mahzun<br />

KAYGUN: Mahzun, üzgün, müteessir<br />

KAYGUSUZ: Vurdumduymaz, gailesiz, umursamaz<br />

KAYI: 1- Sel 2- Kar fırtınası 3- Muhkem, iyi korunan<br />

KAYIR: 1- Kayırma, hamilik, destek 2- Heybet, gösteriş 3- Azim, kararlılık<br />

KAYIRGAŞ: 1- Deste, demet 2- Kayırıcı, koruyucu<br />

KAYIRMIŞ: Kayıran, kayırıcı, destekçi<br />

KAYIRŞI: 1- Đçli, merhametli 2- Karşı, muhalif, hizip<br />

KAYITGAN: Dik başlı, boyun eğmeyen<br />

KAYITMAS: Adil, adaletli<br />

KAYMAS: Adaletli, düzenli<br />

KAYNAK: Pınar, göze<br />

KAYNAR: 1- Pınar, göze 2- Ateşli, kızgın<br />

KAYNARCA: 1- Kaynak, pınar, menbaa 2- Ilıca, banyo<br />

KAYRA: Yardım, inayet<br />

KAYRAL: Yardım, destek<br />

KAYRALDIĞ: 1- Destekli, torpilli 2- Eli açık, cömert<br />

KAYRIM: Arka, destek, inayet<br />

KAYRU: Geri, arka, destek<br />

KAYTAG: Aldatıcı, adaletsiz, hilebaz<br />

KAYTBAY: Adil, adaletli, hakkaniyetli<br />

KAYTMAZ: Adil<br />

KAYTUN: Yardımsever<br />

KAYURTAR: Kurtarıcı, yardımsever<br />

KAZAK: 1- merkezden uzak kalan 2- Otoriteye bağlı olmayan,başına buyruk 3- Gezgin<br />

KAZAN: 1- Kazanç, kazanım, birikim, artı değer, bolluk 2- Kızan, kızgın<br />

KAZANCUK: 1- Kazanç, kar, getiri 2- Yemek kazanı, tencere<br />

KAZANÇ: Gelir, kar, artı değer, getiri<br />

KAZGAN: Kazan, kazanç<br />

KAZILIK: 1- Kazık 2- Kazma aleti 3- Kızgın, celalli<br />

KAZIRGAN: Şamanist gelenekte, kötü ruhların, doğruluğa gelmesi için,geçici bir süre için kaldığı ateş<br />

çukuru. Bir nevi cehennem<br />

KAZU: Nimet, kazanç<br />

KAZUK: (Kozu, Kazık) 1- Kazma 2- Kazık, sırık<br />

KEBEK: Kabuk, ağaç kabuğu<br />

KEBENÇ: Đtimat, güven, hoşnutluk<br />

KEBENÇÜ: Hoşnut, bahtiyar<br />

KEÇĐG: 1- Geçit, köprü 2- Mutlu, sevinçli


KEÇĐKLĐĞ: Mutlu, sevinçli<br />

KEÇĐR: Bağışlayıcı, affedici<br />

KEÇÜRGEN: Bağışlayıcı, affedici<br />

KEDĐMLĐG: 1- Zırh, demir ağ 2- Giyimlik, giysi<br />

KEKMEN: Olgun, ergin, ermiş<br />

KELEŞ: Alımlı, yakışıklı, cıvan<br />

KELEZTĐ: Hayal, serap<br />

KELGĐN: Gelgin, suyu kabaran ırmak<br />

KELĐŞTÜ: Olgunluk, gelişim, suhulet<br />

KELTEÇĐ: Gelici, gelecek olan, halef<br />

KEMEÇ: Asker, askeri görevli<br />

KENÇEK: (Gençık, Genç)<br />

KENÇLĐYÜ: Oğuz beylerinin, özellikle güz kurultayların dan sonraki toy ve şölenlerde, kendi mallarını<br />

yağmalatıp, halka dağıtılması için kurdukları büyük sofra. Yağma sofrası<br />

KENDÜZ: Nefs, can, ruh<br />

KENEŞ: Đstişare, müşavere<br />

LENGEŞ: Keneş<br />

KENGEŞLÜ: Danışık, anlaşık, dayanışmalı<br />

KENDĐL: Gönül, gönüllü, temiz yürekli<br />

KENĐ: (Kuni) Adaletli, adil, dengeli<br />

KEPKE: Örnek, numune<br />

KEPTĐK: 1- Latif, şakacı 2- Eşit, müsavi<br />

KERAMUN: Karaman, esmer tenli<br />

KERAYET: Sahil, kıyı, plaj<br />

KEREGÜ: Ev, çadır, barınak<br />

KEREKLĐ: Gerekli, elzem, ihtiyaç<br />

KEREKTÜ: Đhtiyaç, lüzum, zaruret<br />

KEREKÜLÜG: Çadırlı, göçebe<br />

KERELTĐ: Tanıklık, şehadet<br />

KEREN: Ulu, kebir, kadir<br />

KEREŞ: Kiriş, yay kirişi<br />

KERĐ: 1- Eski, kadim, geride kalan 2- Germekten, gerilmiş, gergin<br />

KERĐNÇSĐZ: Eşsiz,emsalsiz<br />

KERKĐ: Balta, nacak<br />

KERKĐT: Nacak<br />

KERTÜK: (Kertik) 1- Ağaca bıçakla çizilen çizgi 2- yapay, suni<br />

KESEN: 1- keskin, kesici 2- Bölüm, ara<br />

KESĐ: Keskin, kesen, kesici, sert<br />

KESĐK: Kesi, keskin<br />

KESKĐN: 1- Sert mizaçlı, asabi 2- Uç, ekstrem 3- Kesici<br />

KEŞĐKÇE: 1- Muhafız, koruyucu 2- Defa, sıra, adet<br />

KEŞĐKÇĐ: 1- Israrlı 2- Nöbetçi<br />

KET: 1- Darbe 2- Yılmaz, azimli, kararlı<br />

KETÇĐK: Darbecik<br />

KETE: Ulu, büyük<br />

KEYĐK: Baht, mutluluk<br />

KEZEGEN: Gezgin, çapkın<br />

KEZGEN: Gezgin, çapkın<br />

KEZGĐÇ: Gezgin<br />

KEZĐK: Cesaret, atılganlık, cüret<br />

KEZĐR: (Kizir, keser) Cesur, cüretkar<br />

KIBI: Keşif, buluş<br />

KICIR: Öç duygusu, intikam<br />

KICURGAN: Gösterişli, mağrur<br />

KIDIK: Gedik, güdük<br />

KIĞILCIM: Kıvılcım, şerare<br />

KIĞITDUK: Davet, ikram<br />

KILAĞI: Kılıç ve bıçakların bilendikten sonra ağız kısmında meydana gelen çizgi<br />

KILAĞUZ: Kılavuz, rehber<br />

KILAVUN: Düğün hediyesi<br />

KILDI: 1- Yaratıcı, yapıcı 2- Etken, amil<br />

KILGI: 1- Đstem, irade 2- Yaratılmış, kılınmış<br />

KILICI:Yaratıcı, yapıcı, halik, kadim<br />

KILIÇ: (Kıl-Uç) Silah<br />

KILIG: 1- yaradılış, huy, karakter 2- Beceri, iş, yapıcılık<br />

KILIGLI: 1- Đyi huylu, ahlaklı, görgülü 2- Becerikli, çalışkan, işgüzar<br />

KILIN: 1- Huy, yaradılış 2- Naz, işve


KILINÇ:Kılınış, huy, karakter<br />

KILIVAN: Hediye, bahşiş, ödül<br />

KILUÇ: Kılıç<br />

KIMAÇA: Engel, mania<br />

KIMAR: Komar, homar, yakışıklı, cezb edici<br />

KIMIRTU: Kıpırdanış, devinim, jest<br />

KIMIZ: Ekşi, mayhoş anlamına gelen ve kısrak sütünden yapılan bir içki<br />

KIMNA: Sürekli, daima, her zaman<br />

KIN: 1- Silah muhafazası 2- Gayret, çalışma 3- Suç, cürüm, ayıp<br />

KINAGU: 1- Ceza, cezalandırma 2- Çalışma, aktivite<br />

KINAY: Aktif, çalışkan<br />

KINCAL: Đnce, narin, zayıf<br />

KINÇAK: Bıçak kılıfı<br />

KINGAL: Đnce, narin<br />

KINGIR: Metin, dayanıklı, sebatkar<br />

KINIK: 1- Gayret, gayretli, çalışkan 2- Muhterem, şerefli, hakim<br />

KIP: Baht, talih<br />

KIPÇAK: 1- Merkezde kaçmış, uzaklaşmış ve bir otoriteye bağlı bulunmayan 2- Çayırlık, geniş<br />

toprak,sahipsiz boş ve geniş arazi 3- Ağaç kovuğu 4- Bahtı açık, talihli<br />

KIR: 1- Kırmak...dan Kırış, kesiş, kırma, yarma eylemleri 2- Ak’a yakın kirli beyaz renk 3- mec. Olgunluk,<br />

tecrübe<br />

KIRAÇ: 1- Kırlaşmış, kıra çalan, kır gibi 2- Kırıcı, kırık, yarık 3- Verimsiz toprak, yaşlı toprak<br />

KIRAN: 1- Bozgun yapan, düşmanı yok eden 2- Dağ yamacı 3- Yön, kenar, kıyı<br />

KIRAY: 1- Genç, delikanlı 2- Kıran, kan dökücü, vurguncu<br />

KIRCA: Kıra çalan, ,kırlaşmış mec. Olgun, bilge<br />

KIRCI: 1- Kırıcı, sert mizaçlı 2- Kenar, uç, sahil<br />

KIRGI: 1- Kırım 2- Bir atmaca türü<br />

KIRGIL: Kırık, üzgün, kırgın<br />

KIRGIN: 1- Gönül kırgınlığı 2- Bozgun<br />

KIRGIZ: 1- Kırgıncı, bozguncu, geçimsiz 2- Kırk/Uz 3- Numune, örnek<br />

KIRICI: 1- Kıran, bölen, yaran mec. Sert mizaçlı, gönül kırıcı 2- Kenar, sahil<br />

KIRIK: Kırılmış, bölünmüş<br />

KIRIM: 1- Kırış, bozgun, katliam 2- Kırgınlık, küskünlük 3- Uç nokta, kenar<br />

KIRIY: Sahil, kenar<br />

KIRKIN: Bahşiş, hediye<br />

KIRKLI: Eski, Şamanist gelenekten, bazı değişiklikler yada dinsel motiflerin de eklenmesiyle,<br />

bugünlere kadar gelen bir inanca göre; gerçek anlamı “kırk ünlü ata ruhunun koruması altındaki kişi”<br />

KIRMAN: Kırma yeri, Kırman, harman<br />

KISIG: 1- Hapis, dar yer 2- Kısıtlı, bağımlı<br />

KISIGLU: Hapis, mahpus, kıstırılmış<br />

KISRIK: Utangaç, mahçup<br />

KISTAVUL: Acele, aceleci, telaşlı<br />

KIŞIL: Kışlık, kış için ayrılmış<br />

KIŞLAK: Kışın kalınan yer, ez, kışlık ev<br />

KITAY: 1- Çinliye benzeyen , Çinliye karışmış 2- Kutay<br />

KIVANÇ: Gurur, kıvanma, sevinme, öğünme, mutlu olma, kendine güvenerek ve öğünerek<br />

sevinme hali<br />

KIVAM: Olgunluk,yeterlilik<br />

KIVANDUK: Kıvançlı, mutlu<br />

KIVIK: Ara, fasıla<br />

KIVILCIM: Ateş parçası, şerare<br />

KIVLIK: Kıvanç ve mutluluk nedeni<br />

KIVRAK: 1- Kıvançlı 2- Hareketli, dayanıklı<br />

KIVRIM: Hare, iltiva<br />

KIYAK: 1- gaddar, acımasız 2- Kayak, kaydıraç 3- Çekicilik, cazibe<br />

KIYAL: Đmge<br />

KIYAN: 1- Dağdan hızla akan sel suyu 2- Gaddar, acımasız, kıyıcı<br />

KIYAT: Çekici, cazibeli<br />

KIYGA: Zeki, çok akıllı<br />

KIYGI: Zeka, deha<br />

KIYIK: 1- Zeka, dahi 2- Çekici 3- Kaçak, kapçak<br />

KIYIKSIZ: Kaçmaz, sözünden dönmez, düz<br />

KIYIN: 1- Akit, sözleşme, anlaşma 2- Güç, kudret, otorite<br />

KIYIŞKAN: 1- Sözünün eri, sözünde duran 2- Cesur, gözü pek<br />

KIYMAÇ: Gamze<br />

KIYNAK: 1- Ünlü, meşhur 2- pençe, kartal pençesi<br />

KIYUK: 1- Mutluluk 2- Geyik


KIZARIK: 1- Kızıl, kızıllaşmış 2- kızgın<br />

KIZGAN: Kızgın, kızışmış<br />

KIZGIN: Kızıllaşmış, asabi<br />

KIZI: Şiddet, asabiyet, kızama, kızgınlık<br />

KIZIK: 1- Kızgın, asabi 2- Kısık, hapis<br />

KIZIL: 1- Kırmızı, al 2- Altın 3- Kızmış, kızarmış, kızgın<br />

KIZILALMA: birl. Kızıl/Elma<br />

Olgun, kızarık elma anlamı, bir sembol ve imgedir. Ülkü’yü motivasyonu içerir. Bazen,<br />

fethedilmesi gereken illeri ifade eder, çoğu kez ise bütün Türklerin, tek bayrak altında toplandığı devletin,<br />

“Birleşik Türk devletleri”nin imgesi<br />

KIZILGU: Kızarmış, kızgın<br />

T... Kırgızların, Mürdi oymağı, dip dedelerinden.<br />

KIZILHAN: birl. Kızıl/Han<br />

Şamanist gelenekte Tanrı sıfatlarından<br />

KIZILOTAĞ: birl. Kızıl/Otağ<br />

Kağan ya da Han’ların verdikleri, toy ve şölenlerde, kız çocuk sahiplerinin oturduğu, şeref tribünü<br />

KIZIMTAY: birl. Kızım/Tay (Kızmaktan kızgınlık) Tay<br />

KIZIRAK: (kızarık, kızrak) Nadir, ender rastlanan<br />

KĐÇĐ: 1- Kişi, adam, insan 2- Küçük, minyon 3- Geçmiş, geçik, eski 4- Keçi<br />

KĐÇĐCĐK: 1- Kişicik, insancık 2- Küçük, minyon<br />

KĐÇĐK: 1- Küçük, minyon, Geçik, geçmiş<br />

KĐÇĐN: Zincir<br />

KĐÇKĐ: 1- Eski, kadim 2- Kişi, insan<br />

KĐÇKĐNE: (Giçgine) Geçkin, geçmiş kadim<br />

KĐDGÜ: Giyim, giysi, elbise<br />

KĐLÜKEN: Gülen, güleç, güleryüzlü, mütebessim<br />

KĐNDĐK: Orta, odak, merkez<br />

KĐNEŞ: Şura, meşveret, kongre<br />

KĐRĐŞ: Sinirden ve bağırsaktan yapılan sicim. Ok yayı olarak da kullanılır.<br />

KĐRTĐ: Doğruluk, gerçekçilik<br />

KĐŞĐLĐK: Karakter, şahsiyet, insan olma özelliği<br />

KĐŞKEN: (Kiçgen) 1- Küçük, minyon 2- Geçen, geçmiş<br />

KĐÇKENTAY: birl. Kiçken/Tay ...minyon, minik<br />

KĐYE: Kut, talih, ululuk<br />

KĐYELĐ: Mübarek, saygıdeğer, ulu<br />

KĐZEK: 1- Kesik 2- Nöbet 3- Seyran, gezinti<br />

KĐZĐR: 1- Keser, kesici 2- Gever, gezgin 3- Atılgan, cesur<br />

KOBRAT: (Kubrat) Derlemek, toparlamak, örgütlemek<br />

KOBU: (Kovu) Buket, demet<br />

KOBURCUK: Kabarcık, kabarık, kabadayı<br />

KOCA: 1- Ulu, saygıdeğer, hürmete layık 2- Bilgili, tecrübeli, görüp geçirmiş 3- Gösterişli, azametli 4-<br />

Mert, düz, koç gibi<br />

KOCABAŞ: birl. Koca/Baş ...Koruyucu, muhafız<br />

KOCAMAN: 1- Akıllı, bilge 2- Đriyarı, cüsseli, heybetli<br />

KOÇ: Erkek koyun mec. Düz, mert, yüz yüze dövüşen, hilesiz, yiğit, dayanıklı, yılmaz<br />

KOÇA: 1- Koç gibi..2- Kibar, centilmen<br />

KOÇAK: Koç gibi, cesur yürekli<br />

KOÇAN: 1- Centilmen, kibar 2- Koşan, koşucu<br />

KOÇAŞ: Rehber, yol gösteren, önde giden<br />

KOÇGAR: (Kaçgar,kaşgar) 1- Koç başı 2- Koç gibi, koç yiğit<br />

KOÇĐ: Koç gibi, koç yürekli<br />

KOÇLUĞ:( Koçluk) Koç olacak kuzu<br />

KOÇO: Kibar, mert<br />

KOÇU: 1- Koç gibi 2- Kibar, centilmen<br />

KOÇUM: 1- Yiğit, mert 2- Koşum, koşma<br />

KOÇUN: Düz, hilesiz, temiz yürekli<br />

KOÇUGAR: Mert, yiğit, özü sözü bir<br />

KODAR: Mağrur<br />

KODAZ: Mağrur<br />

KOKLUĞ: Koku, parfüm<br />

KOKULUG: Koku, Parfüm<br />

KOKUM: Parfüm<br />

KOKUŞ: Dalları, ok yapımına elverişli bir ağaç türü<br />

KOLAN: 1- Hediye, bahşiş 2- Kollayan, koruyan 3- At, eşek,katır gibi hayvanların, eyerini<br />

bağlamaya yarayan kemer<br />

KOLBAG: Kadınların, aksesuar olarak bileklerine taktıkları, boncuklu halka<br />

KOLBAŞ: Askeri birlik başı, komutan, askeri koruyup kollayan kişi


KOLBAY: Askeri danışman<br />

KOLCUK: Kolcu, muhafız, koruyucu<br />

KOLÇAK: Kolcu, koruyucu, kollayıcı<br />

KOLÇU: Muhafız, bekçi<br />

KOLDAGÜÇ: Hami, koruyucu, şefkatli, merhametli, yardımsever<br />

KOLDAŞ: 1- Silah arkadaşı 2- Arkadaş, birbirini kollayan<br />

KOLGAK: Đstek, heves, talep<br />

KOLGAY: Veliaht, şehzade (Kırım ve Kazan hanlıkları döneminde kullanılan bir aksesuar<br />

KOLKA: 1- Kolgu, kol takısı 2- Refika, hanım, eş<br />

KOLTAG: Arka, himaye, destek<br />

KOLUÇ: Kolcu, kolbaşı, komutan<br />

KOLUNÇUĞ: Yakarış, niyaz<br />

KOMAN: (Kaman,kuman) 1- Yurduna yabancı sokmayan 2- Aman vermeyen 3- Kumral<br />

KOMAS: Komayan, bırakmayan, aman vermeyen<br />

KOMUK: 1- Kabuk, ağaç kabuğu 2- Hazine, define<br />

KOMUR: Cesur, gözüpek<br />

KON: 1- Yurt, vatan 2- Konak, yerleşim, mekan<br />

KONAÇ: Aşiyan<br />

KONAG: 1- Konuk, misafir 2- Konuk ağırlanan ev<br />

KONALGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Menzil, konulacak, varılacak yer<br />

KONAT: 1- Cana yakın, munis, sokulgan 2- konuk ağırlayıcı, konuksever<br />

3- Birlikte göç eden oba birliği<br />

KONCA: 1- Armağan, bahşiş 2, Gül<br />

KONÇUK: 1-Aşina, tanıdık 2- Konuk<br />

KONÇUY: Kağan kızı, prenses, soylu kız<br />

KONDU: Yerleşik, yerli<br />

KONDUR: Konuksever, cömert<br />

KONGAR: 1- Koyu kırmızı renkteki at 2- Kızıla yakın renk tonu<br />

KONIK: Can, ruh, yaşam<br />

KONŞUK: 1- Konşu, komşu 2- Yerleşim yeri 3- konuşma, laf<br />

KONUK: 1- Misafir 2- Can, ruh 3- Varılacak yer, menzil<br />

KONUL: 1-Kerevetlerin altındaki, yük konan boşluk, yüklük<br />

KONULGA: 1- Konuk yeri, baş köşe 2- Konuğa verilen yemek, değerli yemek<br />

KONUR: 1- Yakışıklı, civan 2- Gururlu, onurlu, mağrur 3- Kara ve kızıl karışımı renk,<br />

at rengi, doru at<br />

KONUŞ: 1- Yerleşim, karargah 2- Menzil, varılacak yer<br />

KOPAN: 1- Galip, utkan 2- Ulu, yüksek<br />

KOPTURU: Saygı duruşu, tören duruşu<br />

KOPU: Kop, çok, çokluk<br />

KOPUN: Çoklu, bereket, bütünlük<br />

KOPUZ: Saz, bağlama (Kop_Uz)<br />

KOR: 1- Öz, maya, asıl 2- Ateş parçası, ateş<br />

KORBA: Filiz<br />

KORCU: Korucu<br />

KORGAN: Korunan yer, kale, kurgan<br />

KORGAVUŞ: Savunucu, müdafi<br />

KORIÇI: Korucu, koruyucu, bekçi, yasak bölgeleri bekleyen ve koruyan kişi<br />

KORIG: 1- Koru, ağaçlık, yeşil bölge 2- korunan, yasak bölge<br />

KORKMAZ: Korkusuz, cesur<br />

KORKUNÇ: Korkutucu, ürkütücü<br />

KORKUT: 1- Heybetli, korkutucu, korku salan<br />

KORUĞ: 1- koru, koruluk, ağaçlıklı bölge 2- Koruma bölgesi 3- Yasak bölge, askeri bölge<br />

KORUKÇU: Koruyucu, korucu, muhafız<br />

KOŞ: 1- Koç 2- Dizi, sıra, dize<br />

KOŞAK: 1- Koşulan, koşturan 2- Neşide, destansı şiir<br />

KOŞAR: 1- Emredici, buyurucu 2- Koşucu, çalışkan, hareketli 3- Dizen, düzenleyen<br />

KOŞMA: Ölçülü, uyaklı söz<br />

KOŞUK: 1- Yan yana, birlikte, yaren, dost 2- Koşma, şiir<br />

KOŞUL: Hüküm, şart<br />

KOŞULGAN: Koşul koyan, buyurucu<br />

KOŞUM: 1- Koçum 2- Bağlı, yan yana 3- Atın, eyer, kulan, üzengi vb. malzemelerinin tümü<br />

KOŞUN: 1- Asker, savaş birliği 2- Halk, ahali 3- Dizi, dize<br />

KOTKU: Alçak gönüllü, mütevazı<br />

KOY: 1- Koyun 2- Merhamet, acıma duygusu<br />

KOYLU: 1- Merhametli 2- Đstikamet, yön, yönünü bilen 3- Koyunlu<br />

KOYU: Merhamet<br />

KOYULDAR: 1- Merhametli 2- Hürmetli


KOYULMUŞ: 1- Merhametli 2- Çalışkan<br />

KOYUNLU:Merhametli<br />

KOYURGA: 1- Hürmet, lütuf 2- Acıma duygusu, merhamet<br />

KOYURTANG: Özgürlük, Hürriyet<br />

KOZAN: Kozalak<br />

KOZALAK: Çam, selvi gibi ağaçların sert çiçeği<br />

KOZAN: Kazan<br />

KOZGAV: Kıyam, isyan, başkaldırma<br />

KÖPÜRGE: 1- Köprü, geçit 2- Savaş davulu<br />

KÖÇET: Filiz, sürgün<br />

KÖÇMEN: Göçmen, göçücü<br />

KÖDÜRGÜ: Kurban, adak<br />

KÖGMEN: (Gökmen) 1- Tanrısal, ilahi 2- Sayın, saygıdeğer 3- Gücünü Tanrıdan alan<br />

KÖĞÜZ: 1- Göksel, Tanrısal 2- Göğüs, sine<br />

KÖK: 1- Gök 2- Aile, soy<br />

KÖKDAŞ: Emsal, örnek<br />

KÖKEN: Göğen, gelen, 2- Köken, soy, aile<br />

KÖKĐM: 1- Göğüm 2- Soyum, ailem<br />

KÖKLÜ: 1- Tanrıdan gelen 2- Soylu<br />

KÖKTEM: 1- Bahar 2- Gençlik 3- Deha, akıl<br />

KÖL: Göl mec. Ululuk, sonsuzluk, derinlik, bilgelik<br />

KÖLMÜK: Halk, ahali<br />

KÖLÜK: Yük hayvanı<br />

KÖMEK: 1- Yardım, arka, destek, inayet 2- Ahali, halk<br />

KÖMEN: 1- Hayal, düş 2- Irk, soy 3- Cevher, damar<br />

KÖMEY: Gerdan, döş<br />

KÖMÜÇ: Hazine, define<br />

KÖNG: (Könk) Cariye, odalık<br />

KÖNGÜL: Gönül, can<br />

KÖNĐLĐK : Adalet, doğruluk<br />

KÖNKAŞ: Künkaş, kenkeş, meşveret<br />

KÖNÜ: Adalet, doğruluk<br />

KÖNÜL : Gönül , can<br />

KÖP: Çok, gür, çokluk, bolluk<br />

KÖPTÜK: 1- Bereket, bolluk 2- Kalabalık<br />

KÖPÜK: Kabarcık, köpürcük, çoklu, artış<br />

KÖREGEN : Gören, görücü<br />

KÖREM: 1- Körpe, taze 2- Görgülü, terbiyeli<br />

KÖRGEN: Gören, görücü<br />

KÖRGÜZ: Görgülü, centilmen, beyefendi<br />

KÖRKE: Ağaçtan yapılmış tabak<br />

KÖRKEM: 1- Görkem, ihtişam 2- Hoş, güzel, latif<br />

KÖRKLÜĞ: Güzel, alımlı, cemile<br />

KÖRPE: Taze, cıvan<br />

KÖRÜ: (körüg) Gözcü, haberci, casus, gözlemci<br />

KÖRÜM: 1-Bakış, nazar, gözlem 2- Düş, rüya 3- Zeka, fehm<br />

KÖRÜMÇĐ: Astronom, rasat, gözlemci, yıldızları inceleyen kişi.<br />

KÖRÜMDÜK: Bakıcı, nezaretçi<br />

KÖRÜNÇ: 1- Görgü, muaşeret 2- Bakan, nazır<br />

KÖSEMEN: Tas artan koç.<br />

KÖŞÜK: Dilek, temenni<br />

KÖTÜZ: Kıymetli<br />

KÖVENÇ: 1- Güvenç, güvence, teminat 2- Azamet, gurur<br />

KÖVEZ: Afi, çalım, fiyakalı.<br />

KÖYMEN: 1- Yanıcı, yanık 2- Hayal<br />

KÖYMEZ: Yanmaz, ateş almaz.<br />

KÖZLÜK: At kuyruğundan yapılan, göz kamaşması ve göz ağrılarının tedavisinde kullanılan bir dokuma.<br />

KUANÇ: Kıvanç, sevinçli gurur<br />

KUANÇI: Kıvanç<br />

KUBAL: Gürz, demir topuz.<br />

KUBAN: Kapan<br />

KUBAT: Kapalı, gizli<br />

KUBAY: birl. Kubi/Ay<br />

Yakutların eski dönem “Temizlik Tanrıçası”<br />

KUBĐ: (Kubil) Gökyüzü, feza, sema. Mec. Başsızlık ve sonsuzluk.<br />

KUCAN: Göçen, göçer<br />

KUCAR: Göçer, göçücü


KUÇAM: Deste, demet, bağ<br />

KUÇAR: Göçer, göçmen<br />

KUDA: Sihir, büyü<br />

KUDAGAÇI: Büyücü, doktor<br />

KUDAK: Kadak, katı, sert<br />

KUDEKAN: Buyruk, sert, emir, azar<br />

KUKUN:kıvılcım, ateş parçası<br />

KUKUŞ: 1- Gonca, gül 2- Şaka, latife<br />

KUL: Bağımlı, bağlı, köle mec. Bağlılık, sadakat<br />

KULA: 1- Kızıl ve karışımı renk, doru, bordo 2- Yelesi, ve kuyruğu kara, gövdesi kızıla çalan at 3-Yabani<br />

at 4- Gözü kara,atılgan<br />

KULAÇ: 1- Açıklık, mesafe 2- Đki kol arasındaki ara<br />

KULAGU: 1- Yaratıcı, kılıcı, hükmedici 2- Kula gibi 3- Korkusuz, gözü kara<br />

KULAN: 1- Galip, utkan 2- Vahşi at 3- Yaban eşeği<br />

KULANŞI: 1- At terbiyecisi 2- Musikişinas, müzisyen<br />

KULBAK: Merhametli, yardımsever<br />

KULDAM: Sadık kul<br />

KULGA: Güvercin<br />

KULGU: 1- Müfettiş, murakıp 2- Güvercin<br />

KULĐ: (kulıg) Cesur, gözü kara<br />

KULPU: 1- Kilit 2- kulluk, kulluk eden<br />

KULUGA: Güvercin<br />

KULUN: Tay, süt emen çağdaki at yavrusu<br />

KUMAÇ: Solgun, soluk<br />

KUMAK: 1- Yardım, kömek 2- Sevda, aşk<br />

KUMAN: 1- Solgun 2- Kumral, sarı ile kahverengi arası renk 3- Aman vermeyen, dirayetli<br />

KUMANDI: Mutlu, sevinçli<br />

KUMARAL: Kumral, buğday tenli<br />

KUMARGA: Kuşatma, muhasara<br />

KUMRAL: Buğday tenli<br />

KUL: 1- Koyun 2- Can, ruh 3- Uçurum 4- Adalet<br />

KUNAN: 1- Đki yaşına gelmiş kısrak 2- Adaletli, adil<br />

KUNAR: Bereket, bolluk<br />

KUNARLI: Bereketli, münbit<br />

KUNDUZ: Dere kenarlarında yaşayan, kürkünden börk yapılan bir hayvan<br />

KUNĐ: Adalet, hakkaniyet, adaletlilik<br />

KUNT: 1- Dayanıklı, metin 2- Sade, gösterişsiz<br />

KUNUK: 1- Mahzun, elemli 2- Konuk<br />

KUPÇI: Đnce, zarif<br />

KUPTAN: Niyaz, dua, yakarış<br />

KUR: Düzen, sıra, hiyerarşi, düzenleme<br />

KURAL: Düzen, düzenlilik, kaide<br />

KURALAY: Ceylan, ahu<br />

KURAR: Organizatör, düzenleyici<br />

KURAY: Bir çeşit bozkır bitkisi ot<br />

KURÇ: (kuruç) Kılıç yapımında kullanılan, iyi bir çelik türü<br />

KURÇAK: Heykel, yontma taş<br />

KURÇI: 1- Kürçü 2- Kurucu<br />

KURÇIK: Kurum, kuruluş, yapılanma<br />

KURGA: 1- Tecrübeli, bilge 2- Đnce, narin<br />

KURGAN: 1- Đstihkam, kale 2- Anıt, anıt mezar<br />

KURIDIN: Batılı, batı bölgesinden<br />

KURUM: Figür, dans<br />

KURIMLAK: Cilveli, hareketli, kıvrak<br />

KURIKAN: 1- Kürkan, damat 2- Hisar, kale 3- Ağaçlık bölge<br />

KURLAS: Düzen, işleyiş, ahenk<br />

KURMAN: Düzgün, düzenli, düzenleyici<br />

KURMUŞ: Planlı, düzenli, örgütlü<br />

KURT: Bağımsızlığına olan düşkünlüğü, evcilleşmeyen tek hayvan oluşu, mücadeleciliği,<br />

hareketliliği,gururlu ve zeki oluşu, özellikle de sosyal ve örgütçü oluşu ve daha bir çok özellikleriyle,<br />

Türklere benzeyen ve Türklerin de çok eskiden beri kutsayarak, sembolleştirdiği hayvan<br />

KURTAK: Kurulu, ayarlı<br />

KURTAR: Kurtarıcı<br />

KURTARAN: Kurtarıcı<br />

KURTGA: Tecrübeli, gün görmüş<br />

KURTUL: Haraç, vergi, cizye<br />

KURTULGU: 1- Vergi, haraç 2- Kurtuluş, istiklal


KURTULMUŞ: Özgür, bağımsız, azade<br />

KURTUN: Batılı, batıdan<br />

KURUĞÇIN: Kurşun<br />

KURUK: Koru, park, koruluk<br />

KURULTAY: birl. Kurul/Tay Kongre, divan, oturum<br />

Gerek seçim, gerekse devlet için önemli kararların alındığı seçkinler meclisi<br />

KURUM: 1- Kuruluş, düzen, düzenleme 2- Çalım, jest, afi 3- Kaya parçası<br />

KURUT:1- Kurt 2- Kale burcu 3- Kurutulup, suyu alınmış peynir topağı<br />

KUSKUN: Atın kuyruğundan geçirilip, eyere bağlanan kayış<br />

KUŞ: Kuş<br />

KUŞÇAK: Kuşçu, kuş eğiticisi<br />

KUŞÇU: Kuş eğiticisi<br />

KUT: 1- Uğur, talih, baht 2- Tanrısal, mübarek 3- Can, ruh, dirilik, yaşam kaynağı, yaşam gücü 4- kader,<br />

yazgı 5- Erk, iktidar 6- Bereket, nasip<br />

KUTADGU: Kutsanmış, kutlu, değerli, yararlı<br />

KUTALAN: birl. Kut/Alan mübarek<br />

KUTALDI: birl. Kut/Aldı kutlu, mübarek<br />

KUTALMIŞ: birl. Kut/Almış kutlu, mübarek, kutsanmış<br />

KUTAMIŞ: Kutsamış, değer vermiş, mübarek eylemiş.<br />

KUTAN: 1- Dua, yakarış, niyaz 2- Bir avcı kuş 3- Saban, pulluk<br />

KUTAR: Kutsar, kutsayan, kut veren<br />

KUTAŞ: Kutlu, mübarek<br />

KUTAY: birl. Kut/Ay T... 1- Ateş parçası,ateş 2- Şamanist gelenekte,” Ateş Tanrısı” 3- Đpek, ipekli kumaş<br />

4- Tanrıça 5-Paha biçilmez, değerli<br />

T... Đlhanlı hanlarından, Argun Han’ın evdeşi ve Keykatu Han’ın anası.<br />

KUTGARU: Buyruk, fermen<br />

KUTKU: Ağırbaşlı, alçak ,gönüllü<br />

KUTLU: 1- Mübarek, Tanrısal 2- Bahtiyar 3- Kabul görmüş, saygıdeğer<br />

KUTLUCA: Uğurlu, bahtı açık<br />

KUTLUĞ: Kutlu, mübarek<br />

KUTLUĞ ĐNANÇ: (Kutluk Đnanç) Kutlu/Đnanç<br />

KUTLUK: Kutlu<br />

KUTLUK : (Kutluğ) Kutlu, mübarek<br />

KUTSANDI: Kutlu, mübarek<br />

KUTUN: 1- Mesut, mutlu, nurlu 2- Mukaddes, kutsal<br />

KUTUNMUŞ: Kutlu, mübarek<br />

KUTUR: Kutlu, mübarek<br />

KUTUZ: birl. 1- Kut/Uz 2- Yaban öküzü<br />

KUVANÇ: Kıvanç, gurur, mutluluk, iftihar<br />

KUVANDUK: Kıvanç, mutluluk, iftihar, gurur verici<br />

KUVART: 1- Kurt 2- Dayanıklı, kavi, metin<br />

KUVAT: Sevinç, mutluluk<br />

KUVRAG: Toplum, toplumcu<br />

KUYAK: Zırh, demirağ<br />

KUYAN: Tavşan, bozkır tavşanı<br />

KUYAŞ: Güneş ışığı<br />

KUYDUNG: Beden, vücut<br />

KUYMU: Sevinç, neşe<br />

KUYTAK: Mahfuz, siper<br />

KUYTURKA: Bağış, ihsan, lütuf<br />

KUYULDAR: Saygıdeğer, saygıya layık<br />

KUYUM: Aksesuar, küpe, bilezik<br />

KUZ: Dağın, güneş görmeyen yamacı<br />

KUZAY: Kuzey yönü, güneşin az olduğu yer,Karanlık ve soğuk yer<br />

KUZLAK: Bebe, yavru<br />

KUZU: 1- Koyun yavrusu 2- Yavru, bebe<br />

KÜÇ: Güç, dirayet, kudret<br />

KÜÇKARA: birl. Küç/Kara (Acı kuvvet)<br />

KÜÇEM: 1- Güç, kudret 2- zorba<br />

KÜÇEY: Güçlü, gücü yeten<br />

KÜÇĐ: Güç, güçlük, zorluk<br />

KÜÇĐN: An, kısa zaman parçası<br />

KÜÇKEY: Güçlü, zorlu<br />

KÜÇLÜK: Güç, güçlük, zorluk, kudret<br />

KÜÇÜK: Ufak, minyon<br />

KÜÇÜLÜ: Güçlü, zorlu<br />

KÜÇÜLÜK: Güçlük, güç, zorluk


KÜÇÜM: Güç, kudret<br />

KÜKLER: Müneccim, yıldız falcısı<br />

KÜKREK: 1- Onur, gurur 2- Kükreyiş, kükreyen<br />

KÜL: 1- Ateş, ateşlilik, yakıcılık, yok edicilik 2- Yenilmezlik 3- Ulu, ünlü 4- Cesaret, gözü karalık 5-Göl,<br />

göl gibi geniş ve büyük<br />

KÜL TĐGĐN: birl. Kül/Tigin Birkaç anlam: 1- Ateş prensi 2, yenilmez prens 3- Ulu prens 4- Yok edici prens<br />

KÜLÇUR: Ululuk, yüksek mevki, saygıdeğerlik.<br />

KÜLE: 1- Güle , gülüş 2-Demet,bağ, deste<br />

KÜLEGEÇ: 1-Güleç, güler yüzlü 2-Name, melodi<br />

KÜLEGEN: Gülen, güler yüzlü<br />

KÜLEK: 1- Fırtına, kum fırtınası 2-Bakraç, tahtadan yapılmış yoğurt kabı<br />

KÜLEM: Bereketli, münbit<br />

KÜLER: birl. Kül/Er ..Ulu, saygın kişi.<br />

KÜLTEM: Deste, demet, buket<br />

KÜLÜG: (Külük) 1-Ünlü, meşhur, çok tanınan 3-Hızlı,seri<br />

KÜLÜNK: Kazma<br />

KÜMÜŞ: Gümüş<br />

KÜN: Gün, güneş<br />

KÜNANA: birl. Gün/Ana<br />

Şamanist gelenekte, göğün yedinci katına bakan tanrıça<br />

KÜNÇEK: Güneşlik, şemsiye<br />

KÜNDEŞ: 1- Gündeş, güneşe eş değerde 2- Đzci, takipçi, halef<br />

KÜNDÜN: Gün ışığı<br />

KÜNDÜZ: Gündüz<br />

KÜNEŞ: Güneş<br />

KÜNGERÜ:Arzu, dilek, temenni<br />

KÜNG: Cariye, dişi köle<br />

KÜNĐ: 1- Adil, adaletli, hukukçu, yasalara bağlı 2- Đtaatkar, muti<br />

KÜNKAŞ: Danışma, nasihat<br />

KÜNTEM: Günlük, gündelik<br />

KÜNÜÇEN: Muti, itaatkar, saygılı<br />

KÜNÜLÜK: 1- Şemsiye, 2- Günlük, yevmiye<br />

KÜR: 1- Gür, sık, bol, bolluk 2- Canlı, diri, sağlam, sarsılmaz 3- Gürleyen, kükreyen, kabadayı, gözü<br />

kara, yürekli 4- Öz, maya, özünü yitirmemezlik 5- Düzen, düzenlilik 6- Çare, çözüm, deva<br />

KÜRÇE: Esas, asıl, maya, öz<br />

KÜRÇĐ: Kabadayı, gözü kara<br />

KÜRHAN: (Gürhan) birl. Kür/Han<br />

Türk mitolojisinde, Kara Han’ın oğullarından<br />

KÜRĐ: Đç geçiren, imrenen, kıskanç<br />

KÜRKAN: birl. 1- Kür/Kan (Gür/Kan) 2- Damat (Körekan)<br />

KÜRMEN: Özlü, soylu<br />

KÜRÜGEN: 1- Gürgen 2- Köregen, damat<br />

KÜRÜM: Basiret, meleke<br />

KÜRÜNÇ: 1- Özlü, soylu 2- Düzen, düzenli 3- Kıskanç<br />

KÜŞLĐK: 1- Güçlük, güç, zorluk 2- Mutlu, mutluluk<br />

KÜŞÜM: 1- Ar, edep, hicap 2- Güç, güçlülük<br />

KÜVENÇ: Güvenç<br />

KÜVENÇĐ: Güvence, garanti<br />

KÜZ: Güz, sonbahar, hazan<br />

KÜZNEK: Işık kırılması<br />

M harfi ile başlayan isimler<br />

MAMAK:Sakin, kendi halinde<br />

MAMAY: Sakin, munis<br />

MAMIŞ: 1- Saygılı, söz dinler 2- Saygı<br />

MANAS: 1- Huy, mizaç 2- Heybet, heybetli<br />

MANAY: Saha, bölge, mıntıka<br />

MANÇO: Mengü, sonsuz<br />

MANÇU: Mengü, sonsuz<br />

MANGALAY: 1- Alın, yüz, cephe 2-Süvari, iyi ata binen<br />

MANGU: Mengü, bengü, sonsuz<br />

MANGUR: Mangır, bakır para<br />

MANGUT: Ölümsüz, sonsuz


MARAL: Ceylan, ahu türü bir hayvan<br />

MAYDA: Narin, ince, ince yapılı<br />

MENÇĐK: Mülkiyet, mal varlığı<br />

MENDEŞ: (Menteş, mintaş) Acele, aceleci<br />

MENGĐ: Mengü, bengi, bengü<br />

MENGĐLĐK: Sonsuzluk<br />

MENGÜ: Ebedi, sonsuz, sonsuza kalan, sonsuzluk, ölümsüzlük<br />

MENGÜÇ: Sonsuzluk, sonsuzluğa ulaşmış, ermiş, ulu, saygıdeğer<br />

MENGÜÇ ATA: birl. Mengüç/Ata<br />

Bilgi ve tecrübesine başvurulan ulu ve bilge kişi<br />

MENGEN: 1- Nişancı, iyi ok atan, okçu 2- Becerikli, mahir<br />

METE: 1- Soylu, saygıdeğer 2- Bütün, bütünlük, bütünlükçü<br />

METEHAN: birl. Mete/Han<br />

Hun kağanlarının en ünlüsü. Aynı soy ve kökten gelen boylar arasında, kan dökülmesini<br />

yasaklamış hepsinin tek bir devlet çatısı altında toplanması gerektiğini,bunun aynı zamanda Türk<br />

Tanrısı’nın bir emri olduğuna inanarak bu yolda mücadele etmenin ve bunun getireceği sonuçların,en<br />

büyük ve paha biçilmez bir mutluluk olduğuna inanmış, bunu da ayrıca,devlet politikası biçimine<br />

getirmişti.Türk töresine devlet idaresine sokan,ilk düzenli ve sınıflı kara ordusunu kuran,”Birleşik Türk<br />

Devletleri ülküsünü devlet siyaseti olarak ve bunu gerçekleştiren ilk Türk büyüğü.<br />

MĐN: 1-Bin,bin sayısı. 2-ben,gamze<br />

MĐNG:1-Ben,gamze 2-Huzur,refah 3-Bin sayısı<br />

MĐNGAN: Benli,gamzeli<br />

MĐNGĐLĐK: Rahat,huzur,refah<br />

MĐNGĐR: Çok külliyetli.<br />

MOĞOL:Kaygı,endişe,hüzün<br />

Oğuz’un amcası ve ilk kayın atası<br />

MOKAN: Büken, güçlü<br />

MONGUÇ: Atik, çevik, hamleci<br />

MOTUN: Bütün, bütünlük ( Mete Han’ın asıl adının bu olduğunu söyleyen tarihçiler de var.)<br />

MUGLU: Üzgün, hüzünlü<br />

MUNAR: Serap, algın<br />

MUNCUK: Boncuk, takı, mücevher<br />

MUNÇUĞ: (Boncuk)<br />

MUNG: 1- Hüzün, elem, üzüntü 2- Ming, ben, gamze<br />

MUNGLUĞ: (Mungluk) Üzgün, bunalmış, hüzzam<br />

MUNGUL: Hüzünlü, elemli<br />

MUTLU: Mutlu, mesut, bahtiyar<br />

MÜÇEK: öpücük, buse<br />

MÜGE: Đnci çiçeği<br />

MÜLDÜZ: Berrak, saf<br />

MÜREN: Irmak, akarsu<br />

O harfi ile başlayan isimler<br />

OBA:1- Yurt, mekan, mesken,diyar, çadır, mahalle 2- kabile, aşiret<br />

OBAR: Ev, baraka<br />

OBEN: 1- Genç aygır 2- Erkek deve yavrusu<br />

OBULAZ: (Oblas, oflas) 1- Gözü pek, atılgan 2- Alicenap, yüce gönüllü.<br />

OBUT: Şeref, haysiyet<br />

OBUZ: Kaynak, menba<br />

OCAK: (Otak, odak) Ateşlik, ateş olan yer, ateş tüten yer. Mec. Ev, yuva, insan eğitiminin, başladığı,<br />

insanın pişmeye ve biçimlenmeye başladığı yer.<br />

OCAKLI: Ocak sahibi.<br />

OD: Ot, ateş<br />

ODAK: Ocak, yanma, yansıma merkezi<br />

ODAKAN: Hanım ozan<br />

ODANA: birl. Od/Ana<br />

Şamanist gelenekte, “Dişi Melek”<br />

ODATA: birl. Od/Ata<br />

Şamanist gelenekte “erkek melek”<br />

ODÇU: Ateşçi<br />

ODGURMUŞ: 1- Oturmuş, oturaklı, sakin, kendinden emin 2- Yuva kuran, birlik kuran<br />

ODHAN: birl. Od/Han<br />

Şamanist gelenekte, “Ateş Tanrısı”


OG: Ok (Doğma, doğum, yaratılış)<br />

OGAN: (Okan, Ugan) 1- Tanrı, Tanrılık vasıfları, yaratma, yaratış, doğuş, halik 2- Anlayış, zeka,bilgelik 3-<br />

Eski Türklerde, kan davalarına karşı çıkan, oba ve oymaklar arasındaki geçimsizliklerde,arabuluculuk<br />

yapan, “Barış Tanrısı” 4- Altay ve Tuna Türklerinde “ Ateş Tanrısı”<br />

OGLAĞU: Körpe, genç kız<br />

OGRAK: 1- Azim, kararlılık 2- Niyet<br />

OGRAŞ: Uğraş, mücadele, meşgale<br />

OGSAT: Benzer, benzerlik, benzeyiş<br />

OGTADURMUŞ: birl. Okda/Durmuş ( Bu ad, iki anlamda da yorumlanabilir. Akıllı, zeki Durmuş. Zor<br />

durumda kalan, zor koşullarda olan)<br />

OGUR: 1- Gizlilik, gizem 2- Uğur, baht, talih, mutluluk<br />

OGURLU: Uğurlu<br />

OGURMUŞ: Gizemli, ağzı sıkı<br />

OGUTUR: Gizli, gizemli<br />

OGÜN: birl. O/Gün (..Eski bir Türk geleneği olan, tarihin önemli ve özel günlerinin anısına verilen, o gün<br />

ya da o günlerin yıldönümüne denk düşen günlerde doğanlar için kullanılan bir ad.<br />

OĞÇU: Okçu, haberci, ulak<br />

OĞIRCIK: Uğurcuk<br />

OĞLAGU: Körpe kız<br />

OĞLAK: Keçi yavrusu<br />

OĞLAMAN: Bir yaşında doğum yapan, koyun ve keçi<br />

OĞLAN: Oğul, erkek çocuk, genç erkek<br />

OĞRAMIŞ: Uğurlu<br />

OĞRUN: 1- Gizli, gizemli 2- Yavaş, ağır<br />

OĞUL: 1- Oğlan, erkek çocuğu 2- Evlat, genel olarak, kız yada erkek çocuğu<br />

OĞULÇA: 1- Oğulcuk, biricik oğul, biricik evlat 2- En küçük oğul<br />

OĞULGANMIŞ: Oğlu olmayan<br />

OĞUR: 1- Uğur, talih, bahtiyarlık 2- Vakit, zaman, devir<br />

OĞUŞ: 1- Bolluk, bereket 2- Hısım, akraba, nesil<br />

OĞUZ: 1- Ok-Uz 2- Ağuz, ağız 3- Olağanüstülük 4- Çağrı, davet, toparlama<br />

birleştirme, yaratış<br />

OK: 1- Doğum, doğuş, yaradılış 2- Akıl, us 3- Dokunma, el sürme 4- Söyleyiş, çağırış, haber verme 5-<br />

Silah, yay ile kullanılan ok 6- Örgüt, teşkilat<br />

OKAN: 1- Ogan 2- Anlayış, fehim<br />

OKATMIŞ: (Okutmuş) Haberci, ulak<br />

OKÇI: 1- Okuyucu, haberci 2- Ok atan, okçu 3- Örgütçü<br />

OKIÇI: Davetçi, davetkar, çağırıcı<br />

OKĐ: Çağrı, davetiye<br />

OKLAMIŞ: Ok atmış, savaşçı<br />

OKLU: 1- Akıllı, zeki 2- Örgütlü<br />

OKŞAK: Benzeyen, andıran, tanıdık, bildik<br />

OKŞAN: Benzeyen, okşayan<br />

OKTA: Akıllı, zeki, dahi<br />

OKTAR: 1- Okçu, iyi ok atan 2- Bilgili, akıllı, yaratıcı 3- Davetçi, davetkar<br />

OKUKLU: Alim, bilgin<br />

OKUMAGAN: Arif, eğitimsiz ama kendini yetiştirmiş, olgunlaşmış<br />

OKUNÇ: Toy ve düğün davetiyesi<br />

OKUŞ: 1- Bilgi, bilgelik 2- Bereket<br />

OKUŞLUĞ: 1- Alim, bilgin 2- Bolluk, bereket, bereketli<br />

OKUTGAN: Okutan, eğitmen<br />

OKUTAN: Eğitmen, öğretmen<br />

OKUV: Okuyuş, kıraat, çağırış<br />

OLAGAN: Olan, doğal, olumlu<br />

OLAM: Debdebe, gösteriş, tantana<br />

OLBAK: Oluş, oluşum<br />

OLCA: Ganimet, bolluk<br />

OLCAŞ: Tören, seremoni, tazim<br />

OLCAY: Tanrı sıfatlarından. Baht, talih, açık talih, ululuk<br />

OLCAYTU: Açık talih, bahtı açık, bereketli<br />

OLÇA: Ganimet, bereket<br />

OLÇAM: Ganimet, nimet, bolluk<br />

OLÇAR: 1- Saldırı komutu, saldırı 2- haber, havadis 3- Uygun, muvafık<br />

OLÇUM: 1- Olgunluk, olgun, yetişkin 2- Hüner, marifet<br />

OLGAÇ: Olgun, olmuş<br />

OLGUN: Yetişkin, olmuş, kamil<br />

OLUM: Oluş, doğuş, olmaya elverişli.<br />

OLUN: 1- Oluş, olgunluk, ağırbaşlılık 2- Genç, taze 3- Soyluluk


OLUŞ: Oluşum, düzen<br />

OMAÇ: Amaç, gaye<br />

OMAK: 1- Soy, kan, soyluluk 2- Aile, akraba<br />

OMAY: (Umay) Seçkin, güzide<br />

OMRAK: Sevilen, maşuka<br />

OMUR: (Umur) 1- Đlgi, heves 2- Güç, dayanıklılık, dayanıklı<br />

OMURCA: Sağlam, dayanıklı<br />

OMURTAG: Kartal yavrusu<br />

ONAK: 1- Onanmış, kabul görmüş 2- Sevgili, el üstünde tutulan<br />

ONAL: 1- Doğuş, ortaya çıkış 2- Sağlam, dayanıklı<br />

ONANLI: Sağlam, meyin, mütehammil<br />

ONANMIŞ: Sağlam, bayındır, destekli<br />

ONAT: 1- Sağlam, dayanıklı 2- Yakışıklı 3- Terbiyeli, iyi davranışlı<br />

ONATÇA: Makbul, hatırşinas<br />

ONAY: 1- Sağlam, dayanıklı, uygun 2- Makul, kabul,tasdik<br />

ONG. 1- Sağlamlılık, kalıcılık, dayanıklılık 2- Đyilik, rahmet, bereket, bolluk 3- Sevinç, neşe, mutluluk<br />

ONGAN: 1- Uğurlu, mutlu, bahtiyar 2- Verimli, gelişkin 3- Bayrak, simge, totem<br />

ONGU: 1- Kar, kazanç 2- Set, sütre<br />

ONGUÇ: Karlı, kazançlı, verimli, uğurlu<br />

ONGUDAY: Karlı, kazançlı<br />

ONGUN: 1-Bolluk ve bereket tanrısı. 2- Uğurluluk, verimlilik, kalıcılık 3- Av totemi, kutsanmış av hayvanı<br />

4- Totem, sembol, bayrak, flama<br />

ONGUR: Kurtuluş, salah<br />

ONGUT: Koruyucu, muhafız, kale muhafızı<br />

ONUK: 1- Sağlıklı, dayanıklı 2- Uğurlu, aziz, saygıdeğer 3- Usul, yol, teamül 4- Yararlı, faydalı<br />

ONUŞ: 1- Bereket, bolluk, verim 2- Uğur, talih<br />

OPAK: (Apak) Temiz, bakımlı<br />

OPAN: Mağara, delhiz<br />

OPÇIN: (Apçın,afşın) Zırh, demirağ<br />

OPUR: Obur, iştahlı<br />

OPUZ: Katı,sert<br />

OR: 1- Yer, durak, bölge 2- Doğramak, biçmek 3- Mevki, mertebe 4- Düzen, kuruluş<br />

ORAK: Doğramak, kesmek, doğrayıcı, biçici<br />

ORAN: 1- Taht, şeref makamı 2- Yüksek mevki, yüksek derece<br />

ORAY: birl. Or/Ay 1- Aynı, eşit, eş değerde (Kırgızlarda) 2- Fırsat, hamle<br />

(Kazaklarda)<br />

ORAZ: (Uraz, uras, ıraz) Şeref, onur, talih<br />

ORÇUN: 1- Kesici, keskin, doğrayıcı 2- Bölge, vilayet 3- Onurlu, ahlaklı, iyi huylu<br />

ORDA: Orta, merkez (Kağan veya Han otağının bulunduğu yer)<br />

ORDU: (Orda) 1- Orta, çekirdek, merkez 2- Silahlı ve düzenli topluluk<br />

ORDUCA: 1- Ordu ile ilgilenen 2- Ortaca, ortanca<br />

ORGA: Bayrak, flama<br />

ORGARUN: 1- Đstihkam 2- Bayraklı, bayrak sahibi<br />

ORGĐR: Kesici, biçici<br />

ORGUN: Sırdaş, sır saklayan, ketum<br />

ORHUN: Sır saklayan, sırdaş, gizli, gizemli<br />

ORMAG: Doğramak, biçmek<br />

ORMAN: Ağaçlık, bölge<br />

ORMUŞ: Doğrayan, biçen<br />

ORNAK: 1- Taht, tahtırevan 2- yer, yöre<br />

ORPAG: Menşe, kök, nesep<br />

ORTAÇ: 1- Ortadaki, ortanca 2- Ilımlı, dengeli<br />

ORTAÇI: Ilımlı<br />

ORTAĞ: Ortak, ortalama, ortada buluşma<br />

ORTUG: Ortak, pay sahibi<br />

ORUK: 1- Yol, eylem, gidişat 2- Çare, çözüm, imkan, uygunluk<br />

ORUM: Mera, otlak<br />

ORUN: 1- Makam, mevki, özel yer, şerefli yer, taht 2- Karargah, görev yeri<br />

ORUNÇ: Hediye, bahşiş<br />

ORUNÇAK: 1- Oya, işleme 2- Rehin, emanet<br />

ORUNDUK: Koltuk, iskemle<br />

ORUNGULUK: Bayrak, flama<br />

ORUNLUG: Taht, makam<br />

ORUNTAG: Yüksek mevki, makam<br />

ORUS: 1- Talih, uğur, baht, mutluluk 2- Amaç, hedef<br />

OSKAY: 1- Hamarat, işgüzar 2- Neşeli, şen<br />

OT: 1- Ateş, ocak, ev 2- Nebat, bitki


OTACI: (Utacı) 1- Doktor 2- Eczacı, ot ve bitkilerden ilaç yapan kişi 3- kam, baksı<br />

OTAĞ: 1- Oda, içinde ateş yakılarak oturulabilen büyük ve geniş çadır 2- Yeni evlenenlere armağan<br />

edilen ev, çadır<br />

OTAĞA: birl. Ot/Ağa ..evin reisi, aile reisi, evde sözü geçen kişi<br />

OTAK: Yeni evlenenlere armağan edilen ev, çadır, oda<br />

OTAMIŞ: Doktor, hekim<br />

OTANCAK: Đlaç, merhem, deva<br />

OTAR: Geçici, fani<br />

OTÇĐGEN: birl. Ot/Çigen (“Ot/Tigin” adının , Moğol ağzındaki söylenişi.)<br />

OTGUN: Kabadayı.<br />

OTKUN: Kabadayı.<br />

OTLUĞ(K): Ateşli<br />

OTMAN: Ailenin en küçük oğlu .Ocağın ateşini yakıp ısıtacak ve devamlılığı sağlayacak olan, Çok<br />

eskilerden beri süregelen,Türk töresince çocuklar arasındaki paylaşımlarda ev , en küçük çocuğa kalır. Bu<br />

yüzden ilerde evin yada mülkün idaresi küçük oğlandadır. Yani, ocak,onunla yanmaya devam edecek,aile<br />

oba yada oymağın yaşamı onun sayesinde sürecektir. Bu çocuklara içeren ”Otman,Ot Tigin,Othan” vb.<br />

adlar verilir.<br />

Otmanlı devletinin kurucusu ve ilk hanı. Ertuğrul Beğ’in en küçük oğlu. Daha Ertuğrul Bey<br />

ölmeden,Töreye göre,birçok mal mülk, büyük çocuklara, beylik, en küçük olan Otman’a geçmişti.<br />

OTMAR: Ateşli, ateş saçan<br />

OVAT: Düzgün, muntazam<br />

OVLAZ: Gözü pek, atılgan<br />

OVMAÇ: El ile yoğrularak yapılan yiyecek<br />

OY: 1- Düşünmek, düşünce, fikir 2- Çukur<br />

OYA: 1- Oyularak yapılan elişi, işleme 2- Emanet, rehin 3- Sempatik, minyon<br />

OYAN: 1- Đman, inanç 2- Düşünce, efkar<br />

OYAZ: Çukur, kuyu<br />

OYBAK: Çukurlu vadi<br />

OYBAT: Oyuk ve çukurlu yer<br />

OYGAK: 1-Oya, rehin 2- Uyanık, müteyakkız<br />

OYGUR: Dere yatağı, dere oyuğu<br />

OYINLI: Düşünceli, efkarlı<br />

OYLUM: 1- Çukur, kuyu, boşluk 2- Kurucu, kuruntu, yormak<br />

OYMAK: Yığın, kitle. Türklerin sosyal birimleri içindeki sıralamada, Obadan büyü Boy’dan küçük olan<br />

akrabalar topluluğu<br />

OYMUR: Dere, dere yatağı<br />

OYNAK: Maral, ceylan, vb. Hayvanların bir arada olup su içtikleri kuyu, su birikintisi<br />

OYRAM: Girdap, anafor<br />

OYRAT: Derin, oyuk, derinleşmiş<br />

OYTUN: Kutsanmış, mübarek<br />

OYUR: Vücut, endam<br />

OZ: Đleri, ön, önde<br />

OZA: Kadim, eski, ezeli, hep var olan<br />

OZAĞI: Tecrübeli, bilgili, uzman<br />

OZAMIŞ: Uzamış, uzman, usta işinin ehli<br />

OZAN: (Uzan) Öncü, herkesin önünde olup hitap eden, şiir yazan ve okuyan, kopuz çalarak şiir okuyan<br />

ve yazan. Usta, işinin ehli<br />

OZAR: Uzman, usta, bilir kişi<br />

OZGAN: Kademeli, dereceli, öncelikli<br />

OZMAN: Uzman<br />

OZMUŞ: Uzmanlaşmış, yetik<br />

OZUL: Esas, kaide<br />

OZUT: Đkamet, ikametgah<br />

OZUTGAN: Đleride, ilerici<br />

Ö harfi ile başlayan isimler<br />

ÖBEK:Küçük grup, tim, takım, parça<br />

ÖBGE: Ced, Ata, Soy<br />

ÖCAL: birl. Öc/Al intikamcı<br />

ÖCEK: 1- Esinti, hafif yel 2- Burç<br />

ÖCÜT: Đntikam, öç<br />

ÖDEM: 1- Borç, bakiye 2- Ödül, mükafat<br />

ÖDEMĐŞ: 1- Eczacı, doktor 2- Ricacı, yakaran 3- Borçsuz, bakiyesiz 4- Ödül veren


ÖDEN: 1- Ricacı, duacı 2- Ödül<br />

ÖDGÜLMÜŞ: 1- Övülmüş, övülen, başarılı, ödül almış 2- Ricacı, duacı<br />

ÖDGÜR: Uygun, yerinde, vaktinde<br />

ÖDRÜM: Seçkin, mümtaz<br />

ÖDÜGET: Ricacı, yakarıcı, duacı<br />

Yakutlarda, “ Akarsular Tanrısı”<br />

ÖDÜK: Rica, yakarı, dua, niyaz, arzu<br />

ÖDÜL: 1- Usluluk, akıllılık 2- Yüceltme, ululama, mükafat<br />

ÖDÜN: 1- Ödeme, ödeyiş 2- Yakarış, niyaz<br />

ÖDÜŞ: Vakit, devir<br />

ÖG: (Ok) Ana, anne, yaratan, doğuran<br />

ÖDGÜL: Övülme, övünç kaynağı, övülme nedeni<br />

ÖGE: (Öke) Dahi, çok zeki, çok akıllı<br />

ÖGEÇ: Đki yaşına gelmiş koç<br />

ÖGEL: 1- Zeki, akıllı, aklı başında 2- Burç<br />

ÖGET: 1- Akıl, zeka, akıllılık, 2- Sevgi, muhabbet<br />

ÖGĐR: Sevinç, neşe, eğlence<br />

ÖGLÜ: Dahi, çok akıllı<br />

ÖGREDĐK: 1- Mürebbiye, eğitmen, yetiştirici, öğretmen 2- Đdman, talim, antrenman<br />

ÖGRÜ: 1- Öğrenilecek olan 2- Arkadaş, refik<br />

ÖGÜŞLÜ: Övülen, methedilen, övülmeye layık<br />

ÖGDÜ: Övme, methiye<br />

ÖGDÜM: 1- Övülen, methedilen 2- Önce, öncelikli<br />

ÖĞER: Övücü, methedici<br />

ÖĞLEŞ: Akıl birliği, fikir birliği<br />

ÖĞREK: Toplantı yeri, cemiyet , dernek<br />

ÖĞREN: Öğrenmekten<br />

ÖĞRET: Gelenek, terbiye<br />

ÖĞREYÜK: Gelenek, görenek, terbiye<br />

ÖĞRÜK: Munis, cana yakın, el üstünde tutulan<br />

ÖĞRÜNÇ: 1- Deneyimli, bilgili, öğrenmiş, ders almış, yetişmiş 2- Hoşnutluk, memnuniyet<br />

ÖĞTÜ: Metih, övme, ululama<br />

ÖĞTÜR: Övme, methedici<br />

ÖĞÜÇÜ: Övücü, methedici<br />

ÖĞÜLMÜŞ: Başarılı, destekli, övülmeye layık<br />

ÖĞÜN: 1- Öğünmek..ten öğün 2- Đtina, dikkat 3- Sıra<br />

ÖĞÜNÇ: Övünç, iftihar, övünme gerekçesi, iftihar vesilesi<br />

ÖĞÜNÇEK: Öğünmeye değer, öğünme nedeni<br />

ÖĞÜNMÜŞ: Övünmüş, övünmeyi hak etmiş, gururlu<br />

ÖĞÜNÜR: Gururlu, mağrur<br />

ÖĞÜR: Över<br />

ÖĞÜT: 1- Anlayış, kavrayış 2- Nasihat, tavsiye, deneyim aktarımı<br />

ÖK: (ög) 1- Öz, doğuş, oluş, gelişme 2- Zeka, bilme, us, yetenek, ana, doğuran<br />

ÖKÇĐ: Okeci, çağırıcı, davet edici, davetiye veren kişi<br />

ÖKÇÜR: Zeki, anlayışlı<br />

ÖKE: Dahi, yanılmaz, bilge, çok akıllı<br />

ÖKER: Dahi, süper zeka<br />

ÖKERMAN: Dahi, bilge, yanılmaz<br />

ÖKLÜ: 1- Dahi, akıllı 2- Egemen, denetimci<br />

ÖKSÜM: Arzu, murat<br />

ÖKSÜZ: Desteksiz, arkasız, oluşumsuz, gelişmeye engel durumu olan, (Halk arasında, anası<br />

olmayan, ölen ya da ayrı olan çocuklar için de bu adın kullanılmasındaki neden, ananın, çocuğun yetişme<br />

ve gelişimindeki önemine atfendir.)<br />

ÖKTE: 1- Ökeli, akıllı, dahi, yanılmaz, deneyimli, bilgili 2- Azametli, gösterişli<br />

ÖKTEM: 1- Akıllı, bilge 2- Asi, başına buyruk, pervasız 3- Meşhur, gösterişli 4- Bahar, ilk yaz<br />

ÖKTEN: 1- Akıllı, bilinçli 2- Kahraman, cesur, korkusuz, başına buyruk<br />

ÖKÜÇ: 1- Çok, çokluk, bolluk 2- Akıl, us, bilinç<br />

ÖKÜN: Kendine dönüş, öze dönüş<br />

ÖKÜNMÜŞ: Özüne bağlı, özüne dönen<br />

ÖKÜŞ: 1- Çok, çokluk, bolluk, bereket 2- Akıl, bilinç, bilinçli<br />

ÖKÜŞ KARA AÇKI: birl. Öküş/Kara/Açkı mec. Keskin zekalı<br />

ÖKÜZ: 1- Irmak, nehir, büyük akarsu 2- Uzman, bilge, ehil, dahi<br />

ÖLÇER: 1- Mühendis 2- ağırbaşlı, ölçülü 3- Savaş buyruğu, saldırı buyruğu<br />

ÖLÇÜM: 1- Adap, usul, erkan, yol 2- Ağırbaşlılık<br />

ÖLMEZ: 1- Dirayetli, dayanıklı 2- Çok sevilen, unutulmaz, iz bırakmış<br />

ÖN: 1- Doğu, güneşin doğduğu yön 2- Đlk, başlangıç, doğuş, meydana geliş 4- Đlke, öncelik,<br />

prensip,temel


ÖNAL: birl. Ön/Al Öncü, lider, önde olan<br />

ÖNALAN: birl. Ön/Alan, lider, öncü<br />

ÖNALDI: birl. Ön/Aldı, lider, öncü<br />

ÖNCEK: Önce, önceki, selef<br />

ÖNCEL: 1- Selef, daha önceki 2- Önde olan, öncü, rehber 3- Öncelikli, imtiyazlı<br />

ÖNCELĐK: Đmtiyaz, torpil<br />

ÖNCÜ: 1- Đlk, orijinal 2- Lider, yol açan, önde olan<br />

ÖNCÜL: 1- Öncü, önde, rehber 2- Birinci, ilk<br />

ÖNÇEK: Önceki, önceki, selef<br />

ÖNDAŞ: Aynı öncelikte, aynı imtiyazı paylaşan<br />

ÖNDE: Öncü, önceki<br />

ÖNDEGÜN: birl. Önde/Gün 1- Önemli gün 2- Önceki gün<br />

ÖNDER: Önde olan öncü, lider<br />

ÖNDEŞ: Yol açan, rehber, mihmandar<br />

ÖNDÜÇ: Öncü, mihmandar<br />

ÖNDÜL: 1- En önde, en öndeki, öncü 2- Öncelik, imtiyaz<br />

ÖNDÜN: 1- Peşin, peşinat 2- Önde, önde gelen<br />

ÖNE: Đleri, ileride, ötede<br />

ÖNEK: Dayanak, direk, destek<br />

ÖNEL: 1- Usta, uzman, pir 2- Vade, mühlet<br />

ÖNEM: Öncelik, imtiyaz, değer, kıymet, hassasiyet<br />

ÖNEN: 1- Önde olan, öne geçen 2- Bağlılık, sadakat<br />

ÖNER: birl. Ön/Er Öncü, rehber, kılavuz<br />

ÖNEY: 1- Öne geçen, önde gelen 2- Yükseklik<br />

ÖNG: Đlk, birinci, başta gelen<br />

ÖNGEL: 1- Ağırbaşlı, olgun 2- Öncü, öncülük eden<br />

ÖNGEN: 1- Zafer, utku 2- Uzun boylu, levent<br />

ÖNGER: Hiddetli, asabi<br />

ÖNGĐ: (Öngü) 1- Değişik, farklı, sıra dışı 2- Önce, öncelikli<br />

ÖNGÜÇ: 1- Öncü, kılavuz 2- Atak, atik, hareketli 3- Delil, kanıt, ispat<br />

ÖNGÜK: Yastıkların ucuna yapıla işleme<br />

ÖNGÜL: Yol gösteren, ön ayak olan<br />

ÖNKUZU: birl. Ön/Kuzu mec. Kurban, kurbanlık<br />

ÖNÜÇ: Önce, önceki, selef<br />

ÖNÜM: 1- Birinci, ilk 2- Hasılat, ganimet, kar<br />

ÖNÜR: Başlangıç, siftah<br />

ÖNÜRT: Önce, öncelik<br />

ÖNÜT: Önce, öncelik<br />

ÖPGĐNE: Öpücük, buse<br />

ÖPKE: Đç geçirme, öfke, hırs<br />

ÖPÖZ: Can, ruh, nefs<br />

ÖRÇÜM: Üreyiş, gelişim, büyüme<br />

ÖRÇÜN: Đpten örülmüş merdiven<br />

ÖREN: 1- Örme yapan, örücü 2- Eskiden kalma kalıntı, kalıntı kent ya da mezar<br />

ÖRGE: 1- Örnek, motif, örgü örneği 2- Şahika, yükseklik<br />

ÖRGEN: 1- Örülü ip, urgan 2- Keçi kılından yapılan ip<br />

ÖRGÜÇ: 1- Dokuma aleti, dokuma tezgahı 2- Mevki, mertebe 3- Tümsek, tepe<br />

ÖRĐKLĐ: Şeciyeli<br />

ÖRKEN: 1- Urgan, örülü ip 2- Fidan<br />

ÖRKĐN: 1- Fidan 2- Taht, tahtırevan<br />

ÖRNEK: Numune, standart, ölçü<br />

ÖRPEN: 1- Örtülü, kapalı, gizli 2- Alev, alev ışığı<br />

ÖRS: Üzerinde metal maden dövülen demir kütle mec. Dayanıklılık<br />

ÖRTE: Örtü, örtülü<br />

ÖRTGÜN: Samanı ayrılmış, harmanlanmış tahıl<br />

ÖRTÜN: Omuz üstüne alınan örgülü giyecek, pelerin<br />

ÖRÜÇ: Örgü malzemesi, dokuma tezgahı<br />

ÖRÜM: Çit, ağıl<br />

ÖRÜN: 1- Saç örgüsü, belik 2- Beyazlık, temizlik 3- Gökyüzünün bulutsuz hali 4- Ürün, hasılat<br />

ÖRÜNDÜ: Arı, temiz, saf, pakize<br />

ÖRÜNDÜL: 1- Seçkin, güzide 2- Saf, temiz, pak<br />

ÖS: Gerçek, hakiki<br />

ÖSRÜK: 1- Mert, özü sözü bir 2- Esrik, kendinden geçmiş<br />

ÖSTERĐŞ: Fantezi, hayal, fantastik<br />

ÖTER: 1- Ricacı, yakaran 2- Đleri, ileri geçmiş 3- Çığırıcı, ötücü, okuyucu<br />

ÖTGEN: Geçmiş, aşmış, ötede olan<br />

ÖTGÜR: Delici, delip geçen


ÖTĐLĐG: Đtibarlı, saygıdeğer, muhterem<br />

ÖTKER: 1- Ricacı, duacı 2- Geçici, fani<br />

ÖTNÜ: Rica, yakarı, istirham<br />

ÖTÜG: (Ötük) Arz, niyaz, rica, dua, dilek<br />

ÖTÜGEN: (Ötüken)<br />

ÖTÜKEN: 1- Ricacı, duacı, niyazcı, Tanrıya yakaran 2- Geçmiş, mazi, onurlu ve övünçlü mazi<br />

ÖTÜN: 1- Ödün, verme, bağış, mağfiret 2- Yakarı, yalvarış, niyaz<br />

ÖTÜNÇ: 1- Rica, dilek, maruzat, istirham 2- Đltimas, tarafgirlik<br />

ÖVET: Övüş, övgü<br />

ÖVGÜ: Övme, methetme<br />

ÖVGÜN: Övülen, övülmeye layık<br />

ÖVÜÇ: Övünç, iftihar<br />

ÖVÜL: Övülen, övülmeye layık<br />

ÖVÜNÇ: Övülmeye yol açan davranış, gurur ve onur kaynağı<br />

ÖVÜT: Öğüt, nasihat<br />

ÖYKE: Öfke, hiddet, hınç<br />

ÖYKÜ: 1- Taklit, benzeme, benzetme, 2- Hikaye<br />

ÖYKÜNÇ: Eğilim, benzeme, taklit etme eğilimi<br />

ÖYLEK: Zaman, devir<br />

ÖYÜK: Coşku, coşkunluk, tezahürat<br />

ÖZ: Kişinin “ben” derken, anlatmak istediği, tinsel varlık. 1- Ben, tin, can, ruh, gönül 2- Asıl, esas,temel,<br />

unsur 3- Şahsi, kişisel, kendi, kendine aitlik 4- Uz, uzluk, ustalık 5- Dere, ırmak<br />

ÖZAK: birl. Öz/Ak mec. Soylu<br />

ÖZBEK: birl. Öz/Bek mec. Cesur, kendine güveni tam<br />

ÖZBĐR: birl. Öz/Bir mec. Soylu<br />

ÖZDEK: 1- Madde, temel, asıl, yapı, kuruluş, oluş, oluşum 2- Beden, vücut 3- Ağacın, köküne yakın olan<br />

kısım<br />

ÖZDEL: 1- Soylu 2- Armağan, hediye<br />

ÖZDEN: 1- Đçten, samimi 2- Ender rastlanan, olağanüstü 3- Akraba, hısım 4- Armağan, hediye<br />

ÖZEK: 1- Temel, asıl, üs, merkez 2- Can, ruh, gönül<br />

ÖZEL: 1- Ayırt, fark, farklılık 2- Uzman, usta, kalifiye 3- Kişiye özgü, kişisel<br />

ÖZEN: 1- Đçten, samimi 2- Dikkat, itina, emek, heves 3- Irmak, küçük akarsu<br />

ÖZENÇ: 1- Gıpta, heves 2- Direnç, gayret, dik başlılık<br />

ÖZERK: birl. Öz/Erk Kendine egemen, kendine sözü geçen<br />

ÖZGE: Ben’in karşıtı. Başka, öteki, yabancı, ,gayrı<br />

ÖZGEL: Öze ait, özden gelen, samimiyet<br />

ÖZGERĐŞ: 1- Hayal, kurgu, fantezi 2- Devrim, başkaldırı<br />

ÖZGÜ: Öze ait, özle ilgili, ait, has, mahsus<br />

ÖZGÜN: Öze ait, özüne ait, orijinal, kendine has<br />

ÖZGÜR: Hür, bağımsız, kendinden başkasını dinlemez<br />

ÖZGÜVEN: birl. Öz/Güven Cesaret, kendine güvenme, kendinden emin olma, kendinden bilgi, beceri ve<br />

konumundan kuşku duymama<br />

ÖZĐ: Fert, Şahıs<br />

ÖZĐÇ: Varlık, şahsiyet<br />

ÖZĐL: birl. Öz/Đl mec. Anayurt<br />

ÖZKER: 1- Ulu ruhlu kişi 2- Đyilik sever, hayırsever<br />

ÖZKONUK: Can, ruh<br />

ÖZLEK: 1- Üretken, münbit 2- Felek, talih 3- Özel, şahsi, kişisel<br />

ÖZLEM: 1- Öz’ün ilgisi, ilgi duyarak yönelişi, hasret 2- Özel, hususi, kişisel<br />

ÖZLEN: 1- Özlenen, aranan 2- Dürüst, özü sözü bir 3- özel, hususi, kişisel<br />

ÖZLEŞ: Kendine dönüş, kendinden veriş<br />

ÖZLÜ: Orijinal, sağlam<br />

ÖZLÜK: Şahsi, özel, kişisel<br />

ÖZMEN: Dürüst, özü sözü bir<br />

ÖZRÜM: Seçkin, seçilmiş<br />

ÖZÜÇ: Vücut, gövde, endam<br />

ÖZÜM: Kendine katma, kendine çekme, kendinden yapma<br />

ÖZVEREN: birl. Öz/Veren mec....Fedakar, fedai<br />

ÖZVERĐ: birl. Öz/Veri ...Fedakarlık<br />

PARS:Leopar<br />

PARSAK: 1- Acıma duygusu, merhamet 2- Porsuk<br />

P harfi ile başlayan isimler


PAŞA: Baş komutan, general. ( Bu sözcük, bazı dilbilimcilerimize göre, Baş-Şad, bazılarına göre de Baş-<br />

Ağa birleşimi ve zamanla ağız değişimiyle bu biçime gelmiştir.<br />

PEÇEN: Çayır, çimen, çayırlık, otlak<br />

PEÇENEK: 1- Otlak, çayırlık 2- Bacanak<br />

PEK: 1- Berk, katı, sıkı, sert, kuvvetli, dayanıklı 2- Bey sözcüğünün, değişik ağız ayrılığı Bek, beg,beğ,<br />

bey vb.<br />

PEKĐŞ: Sıklık, sertlik, pekişmişlik<br />

PELEN: Đyi, ehven<br />

PELĐN: Acı ve keskin kokulu bir yayla çiçeği<br />

PELĐT: Meşe ağacının çiçeği<br />

PERĐNÇEK: (Berincek) 1- Sadık, içten bağlı 2- Fedakar<br />

PINAR: Kaynak, kaynarca, göze<br />

PIŞGAN: Olgun, pişkin<br />

PĐŞKĐN: Olgun, pişmiş<br />

PUSAT: (Busat, basat) 1- Silah 2- Zırh, koruyucu<br />

PUSUG: Pusu<br />

PUSUN: Pusu, pusma, sinme<br />

PUSUNÇ: Đltica, sığınma, sinme, pusma, sığınmış, mülteci<br />

PÜSKÜL: Sarkık, asılı duran süs, aksesuar<br />

S harfi ile başlayan isimler<br />

SABA:(Sava) 1- (Sapa, sopa) Sopa, değnek, savma aleti, savaş aleti 2- Söz, iddia, hitap<br />

SABACI: 1- Sopacı, sopayla dövüşen 2- Konuşmacı, hatip<br />

SABAK: (Savak) 1- Sopa, cop sopa kullanan, dövüşçü, sopa ile dövüşen 2- Kımız saklamak için beygir<br />

derisinden yapılan tulum<br />

SABAR: 1- Sapar, savar, döver, sopayla döven 2- Savar, savaşır, savaşçı 3- Hatip, konuşmacı<br />

SABI: 1- Sopa, cop 2- Savaş, dövüş 3- Söz, sohbet<br />

SABU: 1- Sopa, cop, değnek 2- Savaş, dövüşçü, dövüş ustası, savaşçı<br />

SAÇA: Saçı, bahşiş, armağan<br />

SAÇAN: 1- Cömert, dağıtan, harcayan 2- Yayıncı, yayın yapan<br />

SAÇI: 1- Armağan, bahşiş 2- Adak, inanç gereği dağıtılan nesne<br />

SAÇILIK: Armağan, hediye, bahşiş<br />

SAÇUK: 1- Eli açık, cömert 2- Armağan, bahşiş 3- Aleni, saklısız, gizlisiz<br />

SADAK: Okların, içinde muhafaza edildiği torba ok torbası<br />

SADU: Đyi, çok iyi, ala<br />

SAGAY: 1- Düşünceli, Düşünen, sakınan 2- Özleyen, özlemiş, özlem oymaklarından<br />

SAGIM: 1- Emel, arzu, Murat 2- Düşünce, fikir, düşünceli, fikir sahibi 3- Sağlamlık,dayanıklılık<br />

SAGIN: 1- Özlem, hasret 2- Düşünce, plan, tasarım 3- Davet 4- Kıvılcım<br />

SAGINÇI: Sagınan, düşünen, özleyen, sakınca duyan<br />

SAGU: Ağıt, mersiye<br />

SAGUNDU: Özlenen, düşünülen, kollanan<br />

SAGUNDUK: Özlenen, düşünülen, özlemeye değer<br />

SAGUNUR: Düşünce, tasarım<br />

SAĞ: 1- Sağlık, dirilik, canlılık, yeterlilik 2- Akıl, fetanet 3- Doğruluk, inanırlık 4- Halis, saf, net<br />

SAĞ BĐLGE: birl. Sağ/Bilge Doktor, sağlık uzmanı<br />

SAĞAN: Doğan türü, yırtıcı avcı bir kuş<br />

SAĞANAK: Sağanak, sert ve hızlı yağan yağmur<br />

SAĞANÇIĞ: Nefs, can, ruh<br />

SAĞBĐLĐ: birl. Sağ/Bili (Bilig) Sağduyu, hikmet<br />

SAĞDAÇ: Sağlıklı günlerin arkadaşı, can yoldaşı<br />

SAĞDIÇ: Sağdaç &#8220; Damadın en yakın, en güvenilir arkadaşı&#8221;<br />

SAĞIK: 1- Düşünceli, planlı 2- Sağ, diri, uyanık 3- Ateş, kıvılcım, ateşli<br />

SAĞIM: 1- Yaşam, sağlık 2- Serap, algın<br />

SAĞIN: 1- Düşünce, tasarım 2- Özlem 3- Ateş, kıvılcım<br />

SAĞINÇ: 1- Kurgu, hayal 2- Sakınca, mahsur, endişe 3- Özlem<br />

SAĞIŞ: Hesap, matematik, sayış<br />

SAĞLAM: Sağlıklı, güçlü, dayanıklı, dirençli<br />

SAĞLI: (Sağlık) Diri, canlı, sağlıklı<br />

SAĞLICA(K): Sağlıklı, diri, esenlikli<br />

SAĞMAN: Sağlıklı, güçlü<br />

SAĞNAK: (Sağanak)<br />

SAĞRAK: Đçki içilen kap, kupa, kadeh<br />

SAĞRI: 1- Sağrak 2- Sarı


SAĞUNÇAK: Ağıt, mersiye<br />

SAĞUNMUŞ: 1- Özlem içinde olan 2- Düşünen, düşünceli 3- Davet eden, davetkar<br />

SAKA: 1- Akıllı, arif 2- Düşünceli, kaygılı 3- Sakal 4- Saklı, saklayan, koruyan<br />

SAKAR: 1- Alnında beyaz lekesi bulunan at 2- Uğursuz, sakıncalı<br />

SAKÇI: Koruyucu, muhafız<br />

SAKIK: Çoban yıldızı<br />

SAKIN: 1- Düşünme, tasarım, kaygılanma, kaygıyı ortadan kaldırma eylemi 2- Saklama,<br />

koruma,esirgeme 3- Uzaklaşma, ayrılma<br />

SAKINÇ: Düşünce, kaygı<br />

SAKIŞ: Kaygı, endişe<br />

SAKLI: 1- Korunmuş, mahfuz, esirgenen 2- Zinde, dinç, sağlıklı<br />

SAKLICA: 1- Gizli, örtülü, korunan 2- Hazine, mücevher<br />

SAKLIÇAK: 1- Gizli, gizlenmiş, örtülü 2- Yaşam, sağlık, esenlik<br />

SAKMAN: 1- Uyanık, diri, sağlam 2- Sokman, dize kadar çıkan çizme<br />

SAL: 1- Saldırı, saldırmak 2- Salmak, bırakmak, azat etmek, serbestlik 3- göndermek,<br />

yaymak,ulaştırmak, uzatmak<br />

SALAÇAK: Salınan, bırakılan, salınmış<br />

SALACUK: Saldıran, saldırıcı, gönderici<br />

SALAMAN: Salınan, bırakılan, azat edilen, serbest, azade<br />

SALAMIŞ: 1- Saldıran, düşmana karşı hamle ve manevra yapan 2- Đyi kılıç sallayan, silahşor<br />

3- Salmış, köle azat etmiş<br />

SALANÇU: Saldırgan, iyi kılıç kullanan<br />

SALAR: 1- Ordu sevk eden 2- Đyi kılıç kullanan, silahşor<br />

SALÇI: 1- Salıcı, sevk edici 2- Salan, serbest bırakan 3- Karahanlılar döneminde, saray aşçılarının<br />

unvanlarından<br />

SALÇUK: 1- Salınmış, azat edilmiş, saltuk, eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız, otoriteye karşı çıkan 3-<br />

Saldıran 4- Silahşor, iyi silah kullanan 5- Küçük yel, esinti 6- Haber salan, mesaj yollayan<br />

SALDIRAN: Hücum eden, asker sevk eden<br />

SALDIRGAN: Saldırıcı, hücumcu<br />

SALDIRI: Hücum, taarruz<br />

SALDIRMIŞ: Hücum etmiş, taarruz etmiş<br />

SALDUR: Saldırı<br />

SALGARA: Salınmış, azade, başına buyruk, otorite tanımaz<br />

SALGIN: 1- Serbest, bağımsız 2- Serap, hayal<br />

SALGUR: Atak, tetik, saldırmaya hazır<br />

SALGUT: Mebus, vekil. Eskiden bir bölgeyi temsilen, Kağan&#8217;a (Başkente) gönderilen kişilere<br />

verilen unvan<br />

SALIK: 1- Vergi, vergi borcu, haraç 2- Haber, öğüt, tavsiye<br />

SALIKÇU: Haberci, öğütçü<br />

SALIM: 1- Serin esen yel, serinlik 2- Ferman, emirname 3- Üzüm demedi, salkım<br />

SALIN: 1- Serbest, serbestlik, salınma, boy gösterme 2- Jest, eda 3- salıncak<br />

SALINMIŞ: Serbest, azade, salaman<br />

SALKIM: Salınmış, sarkık<br />

SALTUK: 1- Serbest bırakılmış, azade, hürriyetine kavuşmuş eski köle 2- Başına buyruk, bağımsız<br />

SALTIN: Yalnız, yalnızlık içinde, tek kalmış<br />

SALUK: (Salık) Serbest, azade, hürriyetine kavuşmuş<br />

SALUM: 1- Özgürlük, azat 2- Kılış, silah<br />

SALUN: 1- Jest, mimik, eda, cilve 2- Boy gösterme, ortaya çıkma<br />

SALUNDU: 1- Özgür, hür 2- Edalı, boy gösteren<br />

SALUR: 1- Saldıran, saldırgan, asker salan 2- Silahşor, iyi silah kullanan 3- Saldırma, kılıç,<br />

silah 4- Serbest, azade<br />

SAMSA: Baklava türü bir hamur tatlısı<br />

SAMUKA: Đnatçı, dirençli<br />

SAN: Sanmak, saymak, var kabul etmek<br />

SANAGA: 1- Serap, hayal 2- Niyet, maksat<br />

SANAĞ: Hesap, matematik<br />

SANAK: Matematik<br />

SANÇAK: Ucu sivri mızrak<br />

SANÇAR: Saplayan, batıran, dürten, mızrak kullanarak sançan, sançıcı, iyi silah kullanan<br />

SANÇI: 1- Ucu sivri demir, silah 2- Sivri bir aletin, vücuda değince verdiği acı 3- Acı duymak<br />

4- Hayalet<br />

SANÇIĞ: Ucu sivri demir, kargı<br />

SANÇIŞ: Hamle, kılıç veya kargıyla yapılan dürtüş<br />

SANDUGAÇ: Bülbül<br />

SANEK: Hayran, meftun<br />

SANG: San, düşünce var sayma<br />

SANGI: Hayal, serap


SANIR: 1- Hayal 2- Burç<br />

SANKUR: Hayret, şaşkınlık<br />

SANLAV: Hürmet, saygı<br />

SANLI: 1- Sanıcı, düşünücü 2- Şüpheci<br />

SANSAK: Anlayış, intiba<br />

SAPA: 1- Sopa, değnek 2- Kılıç sapı, kabza 3- Aykırı, farklı, başka<br />

SAPAK: 1- Sopa 2-Aykırı, aykırılık<br />

SAPAR: 1- Sabar, döver, dövücü 2- Aykırı, farklı 3- Kabza<br />

SAPURLUŞ: Devrim, ihtilal, ayaklanma, ayrılma<br />

SARAR: Saran, sarıcı, sarma eyleminde olan, ören, örücü<br />

SARGIN: 1- Sevimli, sempatik, çekici 2- Sargı, sarılı, örülü<br />

SARGUT: 1- Güneş ışığı 2- Bağış, ihsan<br />

SARI: 1- Sarı renk, sarışın 2- Sarılı, sarılmış, saran, sarılma<br />

SARICA: Sarılı, sarı gibi, sarıya çalan<br />

SARIG: Sarılı, sarılmış, örgülü<br />

SARIL: Sarılmaktan...sarıl, mec. Sevgili, saygılı, cana yakın<br />

SARIM: 1- Suyu süzmeye yarayan, ince dokuma 2- Sarma, sarılma<br />

SARIP: Sarp, dik, sarılı, çıkılması güç, yalçın<br />

SARMAN: (Sarıman) 1- Sarışın, sarıya çalan 2- Sıcak kanlı, cana yakın<br />

SARMAŞIK: Sarılı, sarpa sarmış, sarılan<br />

SARTIK: 1- Sarılı, örgülü, örülmüş 2- Farklı, dikkat çekici<br />

SARU: 1- Sarı 2- Sıra dışı, farklı, dikkat çekici 3- Batı, batı yönü<br />

SARUCA: 1- Bir sungur türü avcı kuş 2- Sarıya çalan, sarışın<br />

SARUL: Sarılı, sarılmış<br />

SATI: 1- Satık, satuk, satılmışın dişisi 2- Pazar yeri<br />

(Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin, çocuğu olduğunda,<br />

yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrı&#8217;nın sevdiği, toplumun sevip saydığı, bir ulu<br />

kişiye ya da onun ruhuna, çocuğu koruması, manevi bir destek vermesi bakımından emanet edilmesi<br />

eylemine satma-satılma adı verilir. Çocuk erkekse, &#8220;Satılmış&#8221;, kız ise<br />

&#8220;Satı&#8221; adı verilir. )<br />

SATIÇ: 1- Satıcı, tüccar 2- Mertebe, rütbe<br />

SATIM: 1- Satıcığım 2- Ticaret<br />

SATIŞGAN: Satıcı, tüccar<br />

SATUK: Satı, satık, satılmış<br />

SATUN: Satın alma, satın alma gücü, paha<br />

SAV: (Sava) 1- Mesaj, haber, yeni haber 2- Đddia- isnat 3- Ün, san 4- Savaş, vuruşma, dövüş 5-Öykü,<br />

atasözü, darbı mesel<br />

SAVA: (Sav)<br />

SAVACI: (Savcı)<br />

SAVAN: 1- Savıcı, savaşçı, def edici 2- Elçi, arabulucu<br />

SAVAR: Savaşçı, savıcı, defedici<br />

SAVARU: 1- Bahşiş, armağan 2- Geçici, muvakkat<br />

SAVAŞ: Harp, döğüş, vuruşma, savma, defetme<br />

SAVAŞGAN: Savaşçı, cengaver<br />

SAVÇI:(Savcı, savacı)1- Elçi, haberci, resul, sözcü 2- Savaşçı, cengaver 3- Ünlü, meşhur, ün salmış<br />

SAVDUK: Uğurlama, veda<br />

SAVGAT: Armağan, bahşiş<br />

SAVGU: 1- Haraç, vergi 2- Şifa, derman<br />

SAVRIN: 1- Armağan, bahşiş 2- Ahd, azim<br />

SAVRUK: Savrulmuş, derbeder<br />

SAVTUR: Veda, uğurlama<br />

SAVUN: 1- Davet, çağrı 2- Savunma, savaş 3- Ağıt, mersiye, ölenlerin yiğitlik ya da hayırlı işlerini<br />

anlatmak için verilen yemek<br />

SAVUNDUK: Davetiye<br />

SAVUNGAN: Savunucu, savaşan, direnen, müdafi<br />

SAVUR: Eli açık, cömert, hovarda<br />

SAVURKAÇ: 1- Savurgan, hovarda, eli açık 2- Fırtına, katı yel<br />

SAVUT: 1- Koruyucu, koruyan, müdafi 2- Zırh, çelik yelek, demirağ<br />

SAY: (sag, sağ, sak, sayı) 1- Saygı, sayma, geçerli kılma 2- Düşünme, ölçme, seçme, tasarım, hesap,<br />

ödeşme 3- Taşlık yer 4- Zırh, göğüslük<br />

SAYAK: Saygılı, hürmetli<br />

SAYAN: 1- Saygılı, saygıdeğer, saygıya layık 2- saygı gösteren, efendi, ağırbaşlı<br />

SAYDAM: Saf, net, berrak, sayılabilen, açık, temiz, bilinen<br />

SAYDUR: Saygı duruşu, ihtiram duruşu<br />

SAYGI: 1- Hürmet, önem, değer, edep 2- Sayı, sayım, matematik<br />

SAYGIN: Đtibarlı, hürmet gören, saygı gören, hatırı sayılır<br />

SAYIL: Seçilmiş, seçkin, sayılan


SAYILGAN: Sayılan, saygı gösterilen,muteber<br />

SAYIM: Saygı, saygı gösteriş<br />

SAYIN: 1- Seçkin, değerli, muteber, güzide, muhterem 2- Saf, halis, arı 3- Güzel, ender rastlanan<br />

SAYINDI: Saygı duyulan, itibar gören, muhterem, saygın<br />

SAYIR: Đçinden su çıkan mağara<br />

SAYIŞ: Ödenek<br />

SAYIT: Saygın, muteber<br />

SAYLAK: Sayılan, takdir gören, usta, uzman<br />

SAYLIK: Şeref, haysiyet, onur<br />

SAYMAN: Sayıcı, hesapçı, hesap ve sayı uzmanı<br />

SAYRI: Üzgün, mahzun, yorgun ilgisiz<br />

SAYVAN: Gölgelik, kamelya<br />

SAZAĞAN: (Sazan) Soğuk yel<br />

SAZAK: 1- Sazlık, bataklık 2- Đnce yağan kar 3- Ak bulut 4- Çok konuşan, geveze 5-Poyraz, soğuk esen<br />

yel 6-Sezgin, sezici, uyanık<br />

SAZAN: 1- Soğuk esen yel 2- Sazlık, bataklık 3- Sezen, sezici<br />

SEBE: Sevgi, sevi<br />

SEBÜK: Sevik, sevilen, sevgi gören<br />

SEÇEN: 1- Titiz, seçici, ayırıcı 2- Konuşkan, hoş sözlü<br />

SEÇĐL: 1- Seçkin, güzide, seçilmiş 2- Farklı, olağanüstü<br />

SEÇĐLĐR: Seçkin, güzide<br />

SEÇĐLMĐŞ: Seçkin, güzide<br />

SEÇKĐN: 1- Farklı, göze batan, olağanüstü 2- Đtibar gören, muhterem<br />

SEGREK: Seyrek, ender rastlanan<br />

SEĞĐRTGEN: 1-Koşucu, atlet 2- Afacan, ele avuca sığmaz, tez canlı<br />

SEĞREK: Seyrek, nadir, az rastlanır<br />

SEKMEN: Seviye, mertebe<br />

SELÇĐK: (Seligcik) 1- Temiz, pakize, namuslu, bakire 2- Küçük kılıç, bıçak 3- Açık,beliğ, fesahatli<br />

SELEK: Eli açık, cömert<br />

SELEN: 1- Salınan, sallanan, kıvrılan 2- Temiz, pak, namuslu, zarif, bakire 3- Fısıltı, hafif ses 4-Haber,<br />

havadis 5- Yılan (Tuva ve Çuvaşlarda)<br />

SELENGE: Kıvrılan, kıvrık<br />

SELĐG(Silig): 1- Namuslu, temiz, dürüst, pakize 2- Kibar, narin, zarif<br />

SELĐGÇĐK: (Selçik) Temiz, namuslu, bakire<br />

SELĐN: 1- Selen, salınan, haber, fısıltı 2- Sülün kuşu<br />

SEMĐZ: 1- Đri yarı, şişman 2- Besili, bakımlı<br />

SENGER: 1- Canavar, ejderha 2- Kale, burç<br />

SENGĐ: Sevgi, sevi<br />

SENGÜN: Ordu komutanı, general<br />

SEPĐL: 1- Yaygın, yayılmış, bulaşmış 2- Kale, hisar<br />

SEPĐN: 1- Çeyiz, kalın 2- Yaygın, yayık<br />

SEREDAY: Yüzük, takı, aksesuar<br />

SERĐM: 1- Gösteriş, teşhir 2- Sabır, metanet<br />

SERĐN: 1- Gölge, gölgelik 2- Genişlik, gerilmişlik 3- Soğuğa yakın, hafif soğuk 4- Sabırlı, dayanıklı<br />

SERĐNGEN: 1- Serince, serinleşmiş 2- Sabırlı, dayanıklı<br />

SEVEN: Sevmek...den sevgi sahibi, şefkatli, tutkulu<br />

SEVERGE: 1- Dost, yakın, yaren 2- Aşk, sevgi, tutku<br />

SEVGĐ: Sevme eyleminin nüvesi<br />

SEVĐ: Sevgi, sevgi eğilimi, sevgi yakınlığı<br />

SEVĐGEN: Seven, sevgisini veren<br />

SEVĐK: 1- Sevilen, sevgi gösterilen, sevgiye layık, sevgili 2- Dost, gönüldaş<br />

SEVĐL: Sevilen, el üstünde tutulan<br />

SEVĐLGEN: Sevilen, aşırı ilgi gören<br />

SEVĐM: Sempati, alım, çekicilik- sevgiye yol açan<br />

SEVĐMLĐ: Çekici, sempatik<br />

SEVĐN: Sevinç, mutluluk<br />

SEVĐNÇ: Neşe, coşku, sevinme duygusu, mutluluk<br />

SEVĐNÇEK: Sevinilecek şey, sevinç kaynağı<br />

SEVĐNDÜK: Mutluluk, bahtiyarlık (Uzun süren bir çocuksuzluk döneminden sonra, çocukları olan ailelerin<br />

sık kullandığı, geleneksel adlardan)<br />

SEVĐNMĐŞ: Sevinçli, mutlu, mutlu olmuş<br />

SEVĐNTĐ: 1- Mutluluk, mutlu olmaya değen 2- Ferahlık, gevşeme, rahatlık, huzur<br />

SEVÜK: Sevilen, sevgili, canan<br />

SEYĐRTGEN: Afacan, çalışkan, ele avuca sığmaz<br />

SEYREK: Az rastlanır, sıra dışı<br />

SEZEK: 1- Hassas, duygulu, ferasetli 2- Sezgi, anlayış, kavrayış, his<br />

SEZEN: Anlayan, kavrayan, hisseden


SEZER: Hassas, duygulu, fark edici<br />

SEZGĐ: Đdrak, seziş, hissediş, ilham<br />

SEZGĐN: Hassas, sezici<br />

SEZGĐR: Hassas, narin, alıngan<br />

SEZĐGEN: Sezen, sezgin<br />

SEZĐK: Sezgin, içli<br />

SEZĐKLÜ: Tedbirli, sezici<br />

SEZĐM: Hissediş, anlayış<br />

SEZĐMTAL: Hassas, duygulu<br />

SEZMĐŞ: Đdrak eden, anlayan<br />

SIBAK: Sopa, değnek<br />

SIDAL: Muktedir, güçlü, egemen<br />

SIGUN: 1- Yabani geyik 2- Emek, zahmet, sıkıntı<br />

SIĞIN: Erkek geyik, Ala geyik<br />

SIĞINAK: Sıkı korunan, sığınılacak yer, yoğun ve katı olan yer<br />

SIĞINDIK: Bağlılık, sadakat<br />

SIĞLAM: 1- Sağlam, sıkı, yoğun 2- Sine, bağır<br />

SIK: Katı, yoğun<br />

SIKI: Katı, sıkılmış, yoğun<br />

SIKILGAN: Daralmış, daralan, sıkılaşan, utangaç<br />

SIKIN: 1- Keder, yas, üzüntü, sıkıntı 2- Ala geyik<br />

SILIV: Temiz, pakize, bakire<br />

SILKIM: Cesur, gözükara<br />

SIN: 1- Deney, deneme 2- Endam, gösteriş<br />

SINAÇI: Hakem, sınayıcı<br />

SINAĞ: Sınav, imtihan, deneme<br />

SINAK: Deney, sınav, imtihan<br />

SINAUVU: Sınav, deney<br />

SINAYÇI: Hakem, sınayan<br />

SINÇI: Hakem, sınaçı<br />

SINDIRAÇ: Bülbül<br />

SIRAY: Çehre, yüz, beniz<br />

SIRGA: 1- Küpe, takı, aksesuar 2- Armağan, bahşiş 3- Halka, halkalı<br />

SIRGALU: Küpeli<br />

SIRMA: Sırlı, boyalı, gümüş tel<br />

SIYKIM: Sevgili, canan<br />

SIYLI: 1- Sevimli, sempatik, muteber 2- Armağan<br />

SIYLIK: Armağan, bahşiş<br />

SIYURGAL: Armağan<br />

SIZGIÇ: Kalem, yazgaç<br />

SIZIM: Sızı, yakınma, hüzün<br />

SĐBEL: 1- Buluttan ayrılıp henüz yere düşmemiş yağmur tanesi 2- Buğday, buğday tanesi<br />

SĐLGĐ: Arınma, temizlik, parlaklık<br />

SĐLĐG: 1- Temiz, namuslu, dürüst 2- El değmemiş, bakir, bakire 3- Tatlı dilli<br />

SĐNÇE: Çehre, beniz<br />

SĐNGĐL: Küçük kız kardeş<br />

SĐNGĐN: Mahçup, sıkılgan<br />

SĐNKEL: Đmtiyazlı, ayrıcalıklı<br />

SĐNKĐL: Đmtiyazlı<br />

SĐR: 1- Şeciye, soy, kök 2- Birleşik, birleşmiş<br />

SĐREK: Zeki, akıllı<br />

SĐTACU: Nazlı, narin, alıngan, hassas<br />

SĐYAVUŞ: Sevimli, sempatik, sevgiye layık<br />

SĐYENDĐ: Sevilen, sevilmiş, sevgiye layık<br />

SĐYREK: Az rastlanır, seyrek bulunur<br />

SĐYUN: Sevim, sevimlilik, sempati, beğeni<br />

SĐYURAN: Utkan, muzaffer<br />

SĐYURGAL: 1- Ödül, armağan, ödül alma 2- Madalya, askeri nişan<br />

SĐYURGATMIŞ: 1- Düşmanı bozguna uğratmış 2- Başarılı, ödül ve övgü almış<br />

SĐYÜNÇ: Sevinç, mutluluk<br />

SĐZGEK: Zeki, sezgin, müdrik<br />

SĐZÜÇEN: Hassas, zeki, uyanık, akıllı<br />

SOBAY: 1- Bekar, yalnız, münferit 2- Silahını iyi kullanan, deneyimli asker, savaşçı<br />

SOĞAY: Sağlıklı, zinde, dinç<br />

SOKMAN: 1- Mert, dürüst 2- Diz kapağına kadar gelen uzun bir tür çizme (Türkmen çizmesi)<br />

SOKULAG: 1- Adak, kurban 2- Sokulgan, munis, cana yakın<br />

SOKULGAN: Cana yakın, munis


SOKUM: Kurban, adak<br />

SOLAGAY: 1- Solak 2- Ters, hiddetli, öfkeli<br />

SOLAK: 1- Asker yöneten, asker sevk eden (Sulag) 2- Sol el ve ayağını kullanan<br />

SOLAŞIGLI: Yararlı, çok yararlı, iş bitirici<br />

SOLGUN: Rengi kaçmış, yıpranmış, hüzünlü<br />

SOLGUR: (Salgur) Atak, saldırı<br />

SOLIN: Araştırmacı, meraklı<br />

SOLMAGAN: Canlı, ölümsüz, solmaz<br />

SOLMAZ: Canlı, diri, çekici<br />

SOLTU: Soludu, soluklu<br />

SOLUK: Nefes, can<br />

SONGAR: Sungur, şahin<br />

SONUÇ: 1- Son, bitim, kıyı 2- Uç, sınır, limit<br />

Otmanlı ve Salçuklular döneminde, sınır karakollarında görev yapan kişiler verilen bir ad<br />

SORGUÇ: Başa takılan çelenk<br />

SORGUN: Söğüt türü bir ağaç<br />

SOYÇA: Soylu, soyluca<br />

SOYDAM: 1- Soylu, soyunu düşünen 2- Ailesine bağlı, yuvasına bağlı<br />

SOYDAN: 1- Soylu, soylu bir aileden gelen 2- Hanedan, hanedanlık<br />

SOYDAŞ: Aynı soydan gelen, aynı soyun kişileri<br />

SOYLAMIŞ: 1- Soyunu çoğaltıp, kutsayan, örgütleyen 2-söz, söyleyen, konuşmacı, hatip<br />

SOYLU: Asil, asalet sahibi<br />

SOYLUHAN: birl. Soylu/Han<br />

SOYON: (Sayın)<br />

SOYSAL: birl. Soy/Sal 1- Ünlü, meşhur 2- Soylu, asil 3- Medeni, uygar<br />

SOYURGAL: 1- Ödül, askeri ödül,madalya, nişan 2- Armağan, bağış, ihsan<br />

SOYURGAT: Đhsan, bahşiş<br />

SÖKE: Diz üstü çöküş, çökme<br />

SÖKMEN: 1- Yiğit, gözü kara, düşmana diz çöktüren, dize getiren, buyruğunu<br />

dinleten 2- Sokman, uzun çizme<br />

SÖKÜR: 1- Kızgın, hiddetli, kabarmış 2- Dize getiren, diz çöktüren,buyruğunu dinleten<br />

SÖKÜRMÜŞ: Dize getirmiş, baş eğdirmiş<br />

SÖN: Güçten kesilme, azalma<br />

SÖNMEZ: 1- Canlı, enerjik, ateşli, iddialı 2- Parlak, göz alıcı<br />

SÖNÜ-k- : Sönük, pasif, cansız, heyecansız<br />

SÖYKEM: Sempati, sevim, sevimlilik<br />

SÖYLEM: Anlatım, hitap, hitabet, demeç, izah<br />

SÖYLENCE: Efsane, mit, destan, lejant<br />

SÖYÜ: 1- Aşk, sevda 2- Sevinç<br />

SÖYÜÇEN: 1- Aşık, sevdalı 2- Sevinçli, mutlu<br />

SÖYÜNDÜK: Sevindik<br />

SÖZBAY: birl. Söz/Bay Söz zengini, hatip, söz cambazı<br />

SÖZBĐR: birl. Söz/Bir mec. Doğruluk, dürüstlük, söz birliği, sadakat<br />

SÖZEÇEN: (Sözen)<br />

SÖZEN: Hatip, konuşmacı<br />

SÖZER: birl. Söz/Er, mert, sözünün eri<br />

SÖZERĐ: birl. Söz/Eri, mert, sözünün eri<br />

SU: 1- Sıvı 2- Asker, er, erat<br />

SUBAK: Sopa, değnek, cop<br />

SUBAY: birl. Su/Bay 1- Bilgili ve deneyimli asker 2- Hafif süvari, atlı asker 3- Bekar evlenmemiş (Anadolu<br />

ve Azerbaycan&#8217;da) 4- Çocuksuz, çocuğu olmayan ( Kazak ve Kırgızlarda)<br />

SUGAY: Aya benzer, ay parçası<br />

SUĞUNÇAK: Sığınak, sığınılacak yer, sine, bağır<br />

SUKTA: Sıkıcı, ezici, acı kuvvete sahip<br />

SULAK: 1- Asker sevk eden, sefere çıkan 2- Sulu, verimli<br />

SUN: 1- Çağrı, davet 2- Đncelik, nezaket 3- Vermek, ihsanda bulunmak<br />

SUNA: 1- Emsalsiz güzellik 2- Yeşilbaş ördeği<br />

SUNAK: Adak, kurban<br />

SUNAR: 1- Davetkar 2- Cömert, abadan<br />

SUNAYAN: Çığırıcı, davetkar<br />

SUNÇA: Sunak, adak<br />

SUNÇAK: Adak, kurban<br />

SUNGU: Bağış, ihsan, ikram<br />

SUNGUN: 1- Yetenek, yetenekli 2- Sunulan, adak, hibe<br />

SUNGUR: 1- Kartal 2- Şahin<br />

SUNGURCA: Sungur yavrusu, küçük sungur<br />

SUNKA: Sunak


SUNKAK: Sunak<br />

SUNKAR: Sungur<br />

SUNKUR: Sungur<br />

SUNTAY: birl. Sun/Tay<br />

SUNU: Đkram, davet, bağış, armağan<br />

SUSKUÇAK: Küçük, körpe<br />

SUSÜ: Sağlık, şifa<br />

SUTU BOĞDA: Mübarek, Tanrısal, Tanrıdan gelen (Eski dönem Tanrı sıfatlarından)<br />

SUVAN: Savaşçı, cengaver<br />

SUVAR: Bolluk, bereket<br />

SUVAT: 1- Su kanalı 2- Suyun taksim edildiği yer<br />

SUYUN: (siyun, sevim) Sevimlilik, sempati, niyet<br />

SUYUNÇUK: 1- Sevinç, sevimlilik 2- Müjde<br />

SÜÇÜG: (Süçig) Tatlı, lezzetli, hoşa giden<br />

SÜDÜN: birl. Süt/Ün, Soylu, temiz<br />

SÜLEDĐ: Saldırgan, akın yapan, akıncı<br />

SÜLEK: Saldırgan, akıncı<br />

SÜLEMĐŞ: 1- Akıncı, saldırgan, düşman üzerine asker yollayan 2- Đyi silah kullanan, silahşor<br />

SÜLÜN: Uzun kuyruklu, renkli bir kuş<br />

SÜNE: Ruh, can<br />

SÜNGÜ: (Süngük) 1- Kesici ve delici, uzun bıçak 2- Kemik, kemik parçası, kemikle yapılan mızrak 3-<br />

Eskiden, mezar başlarına dikilen sırık<br />

SÜNGÜK: Süngü<br />

SÜNGÜŞ: Süngü darbesi, süngü hamlesi, süngüleme, savaş<br />

SÜRÇEK: Yemek, oyun ve eğlence için yapılan, gece toplantısı<br />

SÜREN: 1- Asker sevk eden, savaşa asker yollayan 2- Haykırış, nara, savaş narası<br />

SÜRER:Asker sevk eden<br />

SÜRGĐT: 1- Payidar, kalıcı 2- Ulak, postacı<br />

SÜRÜN: Süs, makyaj, makyaj malzemesi<br />

SÜSÇEN: Kargı ve kılıç saplamada usta olan kişi<br />

SÜSMEN: 1- Süslü, süsü ve süslenmeyi seven 2- Tos atan, toslayan<br />

SÜSÜN: Süslü, işveli, sempatik, çekici<br />

SÜVERCE: Canan, aşık olunan, maşuka<br />

SÜYEK: Kemik, soy, sop<br />

SÜYGEN: Sevgili, canan<br />

SÜYÜK: Kemik, soy, oymak<br />

SÜYÜM: 1- Sevim, sempatik 2- Görüş, kanaat<br />

SÜYÜN: Sevim, sempati<br />

SÜYÜNÇ: 1- Sevinç,mutluluk 2- Müjde<br />

SÜYÜNÇÜ: (Süyünç) müjde<br />

SÜYÜRGE: Toy, şölen, ziyafet<br />

SÜYÜŞ: Buse, öpücük<br />

SÜZEM: Diksiyon, söz söyleme ve konuşma ahengi<br />

SÜZGE: Tarak, çok ince dişli saç tarağı<br />

SÜZGÜ: 1- Tarak 2- Süzgeç<br />

SÜZGÜN: 1- Arınmış, süzülmüş 2- Mest, mahmur, kendinden geçmiş 3- Göz alıcı, alımlı<br />

Ş harfi ile başlayan isimler<br />

ŞAD:(Şat) 1- Ordu komutanı, general 2- Tigin, prens 3- Cesur<br />

ŞADAPIT: Şad&#8217;a bağlı birlik ve beyliklerin genel adı<br />

ŞAKAR: 1- Şakır, bülbül gibi öter 2- Çakar, cesur<br />

ŞAKIR: 1- Öter 2- Çakır<br />

ŞAKRU: Çağrı, mesaj, davet<br />

ŞAMAN: Kam, baksı<br />

ŞANÇI: Saplayıcı, iyi ok ve kargı kullanan, silahşor<br />

ŞANDA: Alçak ve rutubetli yer<br />

ŞANYU: (Tanyu) Sonsuzluk, genişlik<br />

ŞARA: (Çara) Ufuk, ufuk çizgisi<br />

ŞAŞ: 1- Şiş, sivri uçlu, et pişirme aracı 2- Taş 3- Dış kısım, dışarı dışarıda kalan, taşra<br />

ŞAŞLIK: Şiş, şiş kebabı<br />

ŞAYBAL: Şımarık, nazlı<br />

ŞAYLAN (çaylan): Nazik, kibar, neşeli, güler yüzlü<br />

ŞAYLIĞ: Şeref, onur


ŞEYBAN: (Şeban, şıban, çıbın, zıbın) Sinek, haşarat<br />

ŞIMGA: Acele, aceleci<br />

ŞORAMUN: (Çoramun, çuramun) Ruhlarla ilgilenen, kötü ruhları kovan<br />

ŞORLAK: Şorul, şorul akan su, çağlayan<br />

ŞÖLEN: Yalnızca fakir ve kimsesizlere verilen toy, yemek ziyafeti, Bey yemeği<br />

ŞUMGA: Aceleci, tez kanlı<br />

ŞURLAK: Çağlayan<br />

ŞURLAYU: Çağlayan<br />

ŞÜYÜN: Müjde<br />

T harfi ile başlayan isimler<br />

TABAN:1- Tapan, tapınan 2- Temas, dokunma, vurma 3- Dizi, sıra, kafile<br />

TABAR: 1- Tapan, tapınan 2- Vuran, döven, dövüşçü<br />

TABGAÇ: 1, Dövüşçü, kavgacı 2- Ulu, saygıdeğer, muhterem 3- Tapıcı,tapınıcı<br />

TABIN: (Tapın) Đbadet<br />

TABKI: Vicdan<br />

TABU: (Tapı, tapu) Kutsanmış, kutlu yapılmış, tapılacak duruma getirilmiş<br />

TABUK: 1- Tabu 2- Đnayet, yardım, hizmet<br />

TABUN: Tapın, ibadet<br />

TAÇA: Tasarı, kurgu, plan<br />

TAÇAM: Tasarı, plan, kurgu, senaryo<br />

TADIK: Tat, lezzet, damak<br />

TAG: (Tak, tağ, dağ)<br />

TAGA: 1- Silah 2- Kural, kaide 3- Saygıdeğer, hürmet edilen<br />

TAGAY: 1- Saygı duyulan kişi 2- Dayı, ana tarafından gelen akraba<br />

TAGI: 1- Dindar, inançlı 2- Takı, aksesuar<br />

TAGUK: Tavuk<br />

TAĞ: Dağ<br />

TAĞAN: Üç ayak, saç ayağı<br />

TAĞAŞAR: birl. Dağ/Aşar mec. Azimli, kararlı<br />

TAĞLUK: Dağlık, dağlık bölge<br />

TAĞMA: 1- Dağ eteği 2- Elçi, devlet temsilcisi, devlet görevlisi<br />

TAĞUDAR: 1- Heybetli, dağ gibi 2- Dağıtıcı, yok edici, yıkıcı, şiddetli 3- Kısmet, nasip<br />

TAKAK: Ucu, ateşli ok<br />

TAKAY: 1- Dayı, ana tarafından akraba 2- Dolunay<br />

TAKIĞ: Takı, ziynet, aksesuar, mücevher<br />

TAKIR: Takı, ziynet<br />

TAKIŞ: Takı, süs, aksesuar<br />

TAKĐ: Dindar<br />

TAKSUK: Harika, olağanüstü, anormal<br />

TALA: 1- Đri cüsseli, heybetli 2- Seçkin, güzide<br />

TALAKAN: Yağmacı, yağmalayan<br />

TALAN: Yağma, yağmalama, üşüşme, saldırı<br />

TALAS: 1- At yarışlarındaki, başlangıç ve bitiş çizgisi 2- Fırtına, kum fırtınası 3- Dalga<br />

4- Tartışma, münakaşa<br />

TALAY: (Taluy, Tulay, Toluy,Tolu) 1- Okyanus, derya, büyük deniz, büyük göl<br />

mec. Ululuk, büyüklük, sonsuzluk 2- Gelecek, ikbal 3- Seçkin,güzide<br />

Şamanist gelenekte Deniz ve göllere bakan Tanrı<br />

TALAZ: Dalga<br />

TALI: Güzide, seçkin<br />

TALIKU: Seçkin, güzide, beğenilen<br />

TALIMAN: Seçkin, güzide<br />

TALKILIÇ: (Dalkılıç) Zırhsız, korumasız<br />

TALKAN: Kızartılmış tahıl<br />

TALPIN: Faal, aktif, çalışkan, himmetli<br />

TALŞIK: Đtimat, teminat, güvence<br />

TAMAN: Duman, sis<br />

TAMAR: 1- Damla, damlayan 2- Demir, demir cevheri<br />

TAMGAÇ: Memur, devlet memuru, damgacı, devlet görevlisi<br />

TAMIŞ: 1- Demiş, söylemiş, bilgili, deneyimli, sözüne değer verilen, sözüne güvenilen 2-Damla<br />

TAMĐR: Temir, demir<br />

TAMĐZ: Damla<br />

TAMTUK: Büyük ve kuvvetli ateş


TAMU: (Tamuğ) Yerin dibi, yer altı, cehennem<br />

Şamanist gelenekte, kötü kişi ve ruhların, öldükten sonra gittikleri yer<br />

TAN: (Tang) 1- Gün açımı, gün doğumu, şafak 2- Đlginç, acayip, şaşkınlık yaratan 3- Tatlı, tat<br />

veren,huzur veren<br />

TANA: (Dana) dana, iki yaşındaki inek yavrusu<br />

TANDU: 1- Tan vakti, tan vaktinde doğmuş 2- Alev, alevli büyük ateş<br />

TANG: 1- Mucize, olağanüstülük 2- Tan vakti 3- Giriş, antre<br />

TANGAK: Kaygı, endişe<br />

TANGSUK: Mucize, şaşırtıcı olay, olağanüstülük<br />

TANGUT: (Tankut) Savaşlarda, mızrak ve tuğların yanına ya da ucuna takılan ipek kumaş, flama<br />

TANIK: 1- Tanuk, şahit, gözlemci 2- Tanıdık, dost, yaren<br />

TANIL: Ünlü, meşhur, tanınan<br />

TANIP: Tanınmış, ünlü<br />

TANIR: Ünlü, tanınmış<br />

TANIŞ: 1- Tanınan, bilinen, aşina, tanıdık 2- Danışılan, bilgi ve deneyimine başvurulan, danışman<br />

TANIŞIK: Yakından tanınan, tanıdık, bildik, dost, yaren<br />

TANIŞMAN: (Danışman) Tanış, danışılan, bilgili kişi<br />

TANIT: Tanınacak nitelikte, belirgin, tanınabilen<br />

TANJU: (Tanyu) Sonsuz genişlik, ululuk,olağanüstülük, mucize gibi<br />

Hun imparatorlarının unvanlarından<br />

TANLA: 1- Şaşılası, ürkütücü, olağanüstü, mucize 2- Suçlayan, yargılayıcı 3- Doğuş, tan vakti<br />

TANLAĞI: Mucize<br />

TANMAN: Tan vakti doğan<br />

TANRIDAĞ: birl. Tanrı/Dağ “ Tanrı Dağı”<br />

Çok eski dönemlerden beri, kutsanarak, Tanrı tarafından yalnızca Türklere tahsis edildiğine<br />

inanılan ve halen kutlu kabul edilen sıradağların genel adı<br />

TANRIKUT: birl. Tanrı/Kut<br />

Tanrısal, Tanrıdan gelen, Tanrının Kutunu üzerinde bulunduran, haşmetli, Hun<br />

imparatoru Mete Han’ın unvanı<br />

TANSIĞ: (Tansık,Tansu) hayret verici, şaşırtıcı, olağanüstü<br />

TANSU: 1- Tansık, mucize 2- Yadigar, armağan 3- Birleşik<br />

TANTIK: 1- Çok konuşan, konuşkan 2- Tanıdık, hısım, ahbap<br />

TANUĞ: Tanı, teşhis, kanıt, tanınan, tanınmaya yol açan<br />

TANYU: (Tanju) Ulu, ulaşılmaz, hükümran<br />

TAP: Dilek, istek, umut, yardım ve bunları içine alan beklentilerle dolu inanç<br />

TAPAĞ: 1- Tapma, tapınma, saygı 2- Görev, iş<br />

TAPAR: Tapan, seven, uman<br />

TAPARLU: 1- Mutlu, umutlu 2- Sofu, dindar<br />

TAPDUK: 1- Çocuğu uzun süre olmayanların, çocuğu olduğunda verdiği adlardan 2- Saygı ve sevgiye<br />

layık, saygıdeğer 3- Đbadet, tapınma<br />

TAPI: Tapınma, ibadet<br />

TAPIK: Önde, önde olan, önde gelen<br />

TAPIN: Tapınma, umma, beklenti<br />

TAPINGU: Tapınılacak nitelikte sevilen<br />

TAPIR: Buluş, yenilik, icat<br />

TAPKI: Vicdan<br />

TAPKIR: Ayak altında kalıp, katılaşan toprak<br />

TAPKUR: Tabur, dizi, topluluk, kafile<br />

TAPLAK: Rıza, kabul, teyit<br />

TAPUK: Tapu, Tabu 1- Tapınma, dilek, istek 2- Tabu, kör inanç 3- Hizmet, hizmetli<br />

TAPUKÇI: (Tapıcı) Saray muhafızı, muhafız askeri<br />

TAPUKSAK: Saygılı, hürmetli<br />

TAPUN: Kutsama, kutsal bir varlığa yönelme, beklenti, ibadet<br />

TAPUNMUŞ: Sofu<br />

TAR: Dar, darlık, zahmet, sıkıntı<br />

TARA: Ağaç dallarını budamak için kullanılan bıçak<br />

TARAGAY: Turgay, tarla kuşu, çayır kuşu<br />

TARAKA: 1- Tarak, eşme, ayırma aleti 2- Saygı gösteren<br />

TARAMAN: Tarayıcı,rençber, çiftçi<br />

TARAN: 1- Geniş arazi, ekinlik, ekin yeri 2- Sınır, hudut<br />

TARANÇI: 1- Sınır muhafızı 2- Ekinci, rençber<br />

TARANG: Mevki sahibi, imtiyazlı, saygıdeğer<br />

TARBAN: Gururlu, mağrur<br />

TARDU: 1- Öncelikli, imtiyazlı 2- Durdu, duran yaşam<br />

Göktürkler dönemi, üst düzey yöneticilere verilen bir unvan<br />

TARDUŞ: Đmtiyazlı<br />

TARGAN: Savaşlarda, düşmanın geçeceği yollara, onların gidişini ağırlaştırmak ve güçleştirmek için


ırakılan, kaya ve kütük parçaları<br />

TARGUN: Mahçup, sıkılgan<br />

TARHAN: (Tarkan) Đmtiyaz sahibi soylu kişi. Bu kişiler, vergi vermez, suçları dokuz kereye kadar<br />

bağışlanır, kağan ve hanların huzuruna izinsiz girebilirlerdi.<br />

TARHUN: Güzel kokulu bir yayla çiçeği<br />

TARIK: Darı, tahıl, ekin<br />

TARIM: 1- Emek, enerji, zahmet, sıkıntı 2- Ziraat, rençberlik 3- Irmakların küçük kolları<br />

TARINÇ: Sınır, hudut, uç<br />

TARING: 1- Derin, derinlik 2- Ziraat<br />

TARKAN: Đmtiyazlı ve soylu kişi (Tarhan)<br />

TARKANÇ: 1- Öfke, gücenme, rahatsızlık, kızgınlık 2- Darılma, sıkılma<br />

TARKAT: Bakan, nazır, yönetici, bürokrat<br />

TARKINÇ: 1- Darılma, darlanma, küsme, küskünlük 2- Đsyan, başkaldırma<br />

TARLIG: 1- Güçlük, darlanma, sıkılma 2- Bahşiş, hediye<br />

TARTA: Terazi<br />

TARTAGAN: 1- Tartan, terazi 2- Dağınık, derbeder<br />

TARTIŞ: Armağan, bağış<br />

TARUG: 1- Darı, ekin 2- Hediye, bağış<br />

TASAR: Plan, tasarı, tasarım<br />

TASIM: Gösteriş, afi<br />

TAŞ: 1- Dış, dışta olan, görünürde olan 2- Kaya parçası mec. Sertlik, dayanıklılık<br />

TAŞAN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkun<br />

TAŞAR: Taşmış, coşkun, ateşli<br />

TAŞGAN: Taşan, coşan, ateşli<br />

TAŞGARU: Dışarı, dışarıdan, taşra<br />

TAŞGIN: Taşmış, dışa vurmuş, coşkulu, ateşli, asabi<br />

TAŞKI: Dışarıdan, taşralı<br />

TAŞKIN: Coşkun, ateşli<br />

TAŞRALU: Dışarıdan, yabancı<br />

TAŞRIK: Dışarıda, gurbet, gurbetçi, sefere giden.<br />

TAŞUG: Taşınabilir mal, menkul değer<br />

TAŞÜREK: birl. Taş/Yürek ( Cesur, gözü kara)<br />

TAT: 1- Yemek, damak 2- Uzak, uzakta, uzaktan, yabancılaşmış 3- Kılıç pası, paslı kılıç<br />

TATAR: 1- Uzakta kalmış, yabancılaşmış 2- Çayırlık, mera 3- Kent dışında yaşayan<br />

TATAŞ: (Dadaş) 1- Yakın dost, yaren, arkadaş 2- Uzakta kalmış, aynı uzaklığı paylaşan<br />

TATIG: Tatlı, hoş<br />

TATIR: Çayırlık, otlak, mera<br />

TATLI: Tatlı veren, hoşa giden mec. Güler yüzlü, sevimli, cana yakın<br />

TATU: 1- Barış, sulh 2-Uzağı gören, uzak görüşlü 3- Bakıcı, eğitici 4- Tatlı, tat veren<br />

5- Yaratılış, fıtrat<br />

TAV: 1- Hız, devinim, çeviklik, koşu, davranmak, harekete geçmek. 2- Dağ<br />

TAVAR: Hızlı hareket eden, hızlı davranan.<br />

TAVGAÇ: 1- Hızlı koşan, hızlı davranan, atik 2- Çekici, cezbedici<br />

TAVIŞGAN: Tavşan<br />

TAVLI: 1- Hızlı, atik 2- Dağlı<br />

TAY: 1- Dayak, dayanak, dayanılacak nesne 2- Soy, asalet, soyluluk unvanı 3- Ululuk, büyüklük,çokluk<br />

4- Mevki, yer, bölge 5- Ananın erkek kardeşi, dayı 6- Süt emen at yavrusu<br />

TAYAK: Baston, değnek, dayanılacak nesne.<br />

TAYANÇ: 1- Dayanç, dayanak 2- Hami, koruyucu, sırdaş, güvenilen kişi<br />

TAYANÇI: Danışman, memur.<br />

Uygurlar döneminde, küçük dereceli memur unvanlarından<br />

TAYANG: Dayak, dayanak, destek, dayanak<br />

TAYANGU: Danışman, aracı, sıra dışı. Han ve kağanların danışmanlarına verilen bir unvan<br />

TAYCU: 1- Hami, destekçi, koruyucu 2- Soylu, seçkin 3- Tay sahibi,tay eğiticisi<br />

TAYEÇE: birl. Tay/Eçe..Soylu, saygıdeğer hanım. (Teyze, sözcüğünün buradan<br />

geldiğini söyleyen dilciler var.)<br />

TAYGA: 1- Kavak, çam, söğüt karışımı ormanlık bölge 2- yoğurtlu sebze çorbası<br />

TAYGAN: 1- Karışık ağaçlı orman 2- Dayanak, destek<br />

TAYGANA: Kaygan, kayıcı<br />

TAYGUN: Yavru, çocuk, torun<br />

TAYGUR: Kayan, kızakla kayan<br />

TAYIK: Kibar ve nazik genç<br />

TAYLAN: 1- Beyefendi, centilmen 2- Yakışıklı, heybetli 3- Düzgün ve etkileyici konuşan<br />

TAYŞI: 1- Mürşit, yol gösteren 2- Hami, koruyucu<br />

TEBER: Balta, baltalı mızrak<br />

TECĐMEN: Đdareli, ekonomist<br />

TECĐMER: Ekonomist, hesaplı


TEDAN: Tutan, zapt eden, zabit<br />

TEDĐK: (Tetik) 1- Usta, becerikli, bilgili 2- Öğüt, nasihat<br />

TEGEN: (Değen) Değerli, karşılığı olan<br />

TEGĐN: Tigin, prens, şehzade, bey oğlu. Göktürkler döneminde, vali unvanı olarak da kullanılmıştır.<br />

TEGĐNEK: Değnek, baston<br />

TEGĐR: 1- Değer, kıymet, paha 2- Hücum, taarruz 3- Ulaşım, ulaşma<br />

TEGĐŞ: 1- Değişim, değişme 2- Dövüş, temas, çarpışma, hücum<br />

TEGRE: Daire, çevre, civar, etraf<br />

TEGREK: 1- Değer, kıymet 2- Tekerlek, değirmi, yuvarlak<br />

TEĞME: Değme, seçkin, farklı<br />

TEKER: 1- Değer, kıymet 2- Çevre, yöre, daire 3- Saldırgan, mütecaviz<br />

TEKEŞ: Döğüş, değiş, temas, savaş, savaşçı<br />

TEKĐN: 1- Đyi, güzel, biricik, emsalsiz, uğurlu, uygun 2- Rahat, güvenli,güvenilir,<br />

3- Tigin, prens, bey oğlu 4- Tabi, bağlı, kul, köle 5- Boş, ıssız, toplumdan uzak kişi 6- Saldırgan<br />

TEKĐNĐK: Güvenilir, iyi, münasip, uygun<br />

TEKĐR: 1- Değer, kıymet, paha 2- kara benli, kara çizgili 3- Hücum, saldırı, saldırganlık<br />

TELA: 1- Delici, delen 2- Tolu, olgun, bilge 3- Armağan, adak, sungu<br />

TELEK: Armağan, sungu<br />

TEMĐR: Demir<br />

TEMĐR YALUP: birl. Demir/Yalup ...demirci ustası, silah yapımcısı<br />

TEMĐRÇAL: birl. Temir/Çal ( kılıç darbesi, kılıç vuruşu)<br />

TEMĐREN: Ok başlığı, okun ucundaki sivri ve delici demir parçası<br />

TEMĐRHAN: birl. Temir/Han<br />

Eski dönem, “ Maden Tanrısı”<br />

TEMĐRKIRAN: birl. Temir/Kıran mec. Acı kuvvet, acı kuvvete sahip kişi<br />

TEMĐŞ: Demiş, söylemiş, bilgin, deneyimli<br />

TEMÜGE: (Temürge) demir, nüvesi<br />

TEMÜRKAZUK: birl. Temir/Kazık Kutup yıldızı<br />

TENBE: At koşumu, koşum takımı<br />

TENEKUR: Boraks madeni<br />

TENGĐZ: Deniz<br />

TENĐK: Azim, kararlılık<br />

TENŞĐ: Eşit, adil, adaletli<br />

TEOMAN: Sis, duman, tuman<br />

TEPE: 1- Uç, sınır, doruk, yükseklik, yüksek yer 2- Yığın, kütle 3- Bir nesnenin sivri ucu<br />

TEREÇE: Đnce, narin, zarif<br />

TEREK: Siper, koruyucu<br />

TEREKEME: Siper, siperlik, sütre<br />

TERĐLGEN: Diri, canlı, hazır, tetik, tetikte<br />

TERĐLGENBUDUN: birl. Terilgen/Budun<br />

Devletin çekirdeğini oluşturan boy merkez halk Devletin, temel, ulusal askeri gücü<br />

TERĐM: 1- Bilim, sanat, bilim ve sanat erbabı 2- Emek, alın teri, zahmet 3- soyluluk, şeref, onur,nurlu 4-<br />

toplantı, dernek 5- Han soyundan gelen kızlara verilen bir soyluluk unvanı<br />

TERĐŞ: Derleme, toparlama, birleştirme, birleştirici, derleyip toparlayıcı<br />

TERKEN: 1- Süs oku, süslü ok 2- Savaş arabası 3- Soylu, soyluluk unvanı<br />

TERNEK: Dernek, toplantı<br />

TESĐYEMĐ TANYU: (Ululuğun sınırı olmayan, en ulu )<br />

TETĐK: 1- Uyanık, hazır 2- Becerikli, mahir<br />

TEYENG: Sincap<br />

TEYMUR: Demir<br />

TEZ: 1- Hızlı, ivedi, hızlılık 2- Kaçma, ürkme, ürküntü 3- Şiddet, şiddetli<br />

TEZME. Çabuk kızan, canı ağzında, kızıp çekip giden<br />

TEZÜREK: birl. Tez/Yürek Heyecanlı, ateşli<br />

TIBIK: Sakin, asude<br />

TILSIM: Büyü, efsun, sihir<br />

TIN: (Tin) Ruh, can, nefes<br />

TINGI: 1- Tin, can, yaşam 2- Kulağa gelen ses, ses dinleme (Tınlama)<br />

TINGLAK: Efendi, söz dinleyen<br />

TINGLAR: Dinler, hürmetkar<br />

TINGLATUR: Sözü dinlenen, sözü geçer<br />

TINGLAYU: Munis, söz dinleyen<br />

TINGLIĞ: Canlı, diri<br />

TINI: 1- Ruhsal, ruhla ilgili 2- Đnanç, iman 3- Tıngırtı, kulağa gelen ses<br />

TĐGĐN: Prens, şehzade, han oğlu, bey oğlu<br />

TĐGREK: Çevre, daire<br />

TĐKE: Parça, bölüm, lokma, tıkım<br />

TĐKEN: Dikili, dik, dikmiş


TĐKĐM: Parça, lokma<br />

TĐLBE: Dilek, dilenen şey, murat<br />

TĐLBĐ: Dilek<br />

TĐLEK: Murat, istek, dilek<br />

TĐLKĐ: Tilki, kürkü için avlanan hayvan<br />

TĐLMAÇ: Çevirmen, tercüman<br />

TĐLMEN: (Dilmen) Konuşkan, hatip, çenebaz<br />

TĐLTAY: Etken, amil, neden<br />

TĐLUN: Dolun, tolun, dolu, tam, eksiksiz, kusursuz<br />

TĐMAGUR: Merhametli, vicdanlı<br />

TĐMUÇĐN: (Temuçin, temurçin, timurçine)<br />

Çengiz Kaan’ın ilk adı. Ancak doğrusu, Timurçin’dir. Demir ucu, sivri demir anlamındadır.<br />

TĐMUR: Demir<br />

TĐMUR KÜRKAN: birl. Timur/Kürkan<br />

Türk dünyasının en ünlü simalarından. Yalnızca Türk tarihi değil, dünya tarihinin de başta gelen<br />

liderlerinden. Çengiz Kaan’dan sonra, dünyanın ikinci büyük fatihi. Yaşamı hep çetin mücadelelerle<br />

geçmiş, koca bir imparatorluğu adeta yoktan var etmiştir. Kürkan (Damat) lakabını, evliliğinin ilk<br />

yıllarında, kayın eçesi olan Buhara Emir’ in himayesinde oluşu nedeniyle almış, daha sonraları,Đranlılar<br />

ona “ Timurleng”, Otmanlılar “ Aksak Timur” lakabını takmışlardır. Bu ulu kişi zamanında,Türk dünyası<br />

üçüncü ve son kez olarak, tek devlet çatısı altında toplanmış, “ Birleşik Türk devletleri” ideali, bu ulu<br />

kişinin döneminde son kez gerçek olmuştur.<br />

TĐN: 1- Can, ruh, öz 2- Soluk, nefes, yel 3- Dinmiş, dingin, sakin, bitik 4- Gök, göksel, Tanrısal<br />

TĐRGEÇ: Diri, canlı, dirilik veren<br />

TĐRĐG: Diri, canlı, güçlü<br />

TĐRĐGLĐĞ: Dirlik, yaşam, geçim<br />

TĐRĐL: 1- Can, ruh, yaşam 2- Dirilik, canlılık, derlenip toparlanma 3- Derlenme, derleniş<br />

TĐRĐM: Yaşam, geçim, hayat yolu<br />

TĐRKĐŞ: Kervan, kafile<br />

TOGA: 1- Doğa, tabiat, hilkat, yaratılış, huy 2- Kalın, katı, yoğun, doymuş 3- Usul, yordam, teamül<br />

TOGAY: 1- Toga 2- Dolunay 3- Koruluk, küçük orman<br />

TOGU: 1- Doğu, doğuş 2- Vuruş, darbe<br />

TOĞAÇ: (tokaç) Topuz, çamaşır yıkarken kullanılan tahta topuz<br />

TOĞAN: 1- Doğan, doğan kuşu 2- Canlı, doğmuş olan, yaşayan<br />

TOĞMA: 1- Dokuma, dokumadan yapılan giysi 2- Yerli, yerli halktan olan kişi<br />

TOĞMAK: (Tokmak)<br />

TOĞMUŞ: Doğmuş, ortaya çıkmış, canlı, yaşayan<br />

TOĞRUL: 1- Tuğrul 2- Doğrulmak, ayağa kalkmak<br />

TOĞRULÇA: Doğan kuşu, doğan yavrusu<br />

TOĞSIK: Doğuş, doğum, ortaya çıkış<br />

TOĞUL: 1- Doğulu, doğudan 2- Doğum, doğuş, ortaya çıkış<br />

TOĞULGA: Tolga, tulga, savaş başlığı, miğfer<br />

TOK: 1- Đrilik, katılık, dayanıklılık, yoğunluk 2- Vuruş, darbe, dövüş, savaş 3- Yol, yöntem, yordam<br />

TOKA: 1- Tok, sert, katı 2- Usul, yol, yordam, teamül 3- Dövüş, vuruş, vuruşma, 4- Huy, hilkat,yaratılış<br />

TOKAÇ: (Togaç) Topuz, çamaşır topuzu<br />

TOKALIG: Tokluk, katılık, sertlik<br />

TOKAY: 1- dolunay 2- Dere kenarlarında yetişen bir çiçek, çalı<br />

TOKLU: 1- Yol, yordam, bilen, bilge 2- Bir yaşını geçmiş kuzu 3- Đri, dolgun, besili<br />

TOKMAK: Vurma, ezme, dövme aracı<br />

Kalın, geniş, ağaçtan yapılmış çekiç<br />

TOKOL: Kuma, ikinci hanım<br />

TOKTA: 1- Durma, yaşama, direnç, dayanıklılık 2- Tedbir, tedbirlilik<br />

TOKTAK: Tedbir, tedbirli, temkinli<br />

TOKTAMIŞ: Durucu, kalıcı, dirençli, dayanıklı, uzun ömürlü, dirayetli<br />

TOKTAR: Dayanıklı, dirayetli, uzun ömürlü<br />

TOKU: 1- Doğu 2- Dövüş, temas, savaş<br />

TOKUM: 1- Doğum, doğuş 2- Yaşam, direnç, dayanıklılık<br />

TOKUMAK: Tokmak<br />

TOKUR: 1- Gözü pek, cesur 2- Dokur, dokumacı<br />

TOKURGAK: Dokuma aleti, dokuma tezgahı<br />

TOKUŞ: 1- Dövüş, savaş, vuruşma 2- Doğuş, direnç, yaşam, dirayet<br />

TOKUZ: 1- Dokuz sayısı (..Türklerin uğurlu ve kutlu saydıkları sayılardan) 2- sıkça ve kalınca<br />

dokunmuş bir kumaş<br />

TOLAN: Eşsiz, emsalsiz<br />

TOLAY: Bir tavşan türü<br />

TOLDI: Doldu, dolu, doluluk, bütünlük, olgunluk, irilik, bilgelik, erginlik<br />

TOLDIKORGAN: Anıt, lahit, abide<br />

TOLGA: Miğfer, çelik başlık


TOLGAN: 1- Dolgun, iri, dolu 2- Acı, üzüntü, inleme<br />

TOLKAN: Dolgun<br />

TOLMIŞ: Dolmuş, dolu, olgun, bilge<br />

TOLU: 1- Dolu, olgun, kamil, yetkin, usta 2- Đçki, içki kadehi, içki ile dolu kadeh 3- Seçkin, güzide<br />

TOLUHAN: birl. Tolu/Han<br />

Arap işgalleri sırasında, onlara karşı direniş örgütleyen ve çeşitli savaşlara giren bir bey<br />

TOLUK: 1- Dolu, olgun, yetkin, bilge 2- Tuluk, tulum<br />

TOLUM: 1- Silah, savaş aleti 2- Olgun, dolgun<br />

TOLUN: Dolu, tam, bütün, eksiksiz, kusursuz, olgunlaşmış<br />

TOMAN: Duman,sis<br />

TOMBAY: Manda, camış<br />

TOMRĐS: (Tomris Hatun) 1-Demir ucu 2- Demir sesi. 3- Demirin özü, nüvesi.4- Bereket, bolluk,uğur.<br />

T... Türk tarihinin ünlü simalarından. Sakalar devletinin katun’u (kraliçesi) (Đran – Turan savaşları<br />

sırasında, zalimliğiyle ünlü, Pers kralı Hüsrev’in, Türk topraklarını işgal etmesine karşın yapılan savaşta<br />

büyük kahramanlıklar göstererek, onu yenmiş, başını kesip kan dolu bir fıçıya atarak, “Hayatın boyunca<br />

kana doymadın, kan döküp kan içtin. Ben de sana yakışanı yapıp, seni bundan mahrum etmeyeceğim.”<br />

diyen ulu kişi.)<br />

TON: Don, giyim, giysi, elbise<br />

TONA: Giyimli, varlıklı, yakışıklı<br />

TONAT: Donat, cömert, eli açık, aç doyuran – çıplak giydiren.<br />

TONATMIŞ: Giydirmiş, hayır hasenatta bulunmuş, cömert ve eli açık.<br />

TONGA: Kaplan, Asya kaplanı.<br />

TONGUZ: Domuz<br />

TONKA: 1- Tunga , kaplan 2- iri,büyük,gösterişli<br />

TONLU: Giyimli,şık,zengin,varlıklı<br />

TONSUZ: Yoksul<br />

TONYUKUK: (Tanyu/Kök,gök) Sonsuzluk ve genişlik,bilgelik ve deneyimlilik.<br />

TOP: Yığın, topluluk, bütünlük, erk<br />

TOPAÇ: 1- Top gibi, toparlak, dolgun 2-Đbrik 3- Sepet, sele<br />

TOPAK: Topluca, toplanmış, yığın<br />

TOPRAK:.. Yer, yurt, arazi<br />

TOPURGAN: Ayak basıldığında toz çıkaran, yumuşak toprak<br />

TOPUZ: Toplanıp, kurutulmuş, katılaşmış, topluca ve katıca. Silah, dövme ve ezme aracı<br />

TOR: 1- Mevki, mertebe, şeref, şereflilik 2- Türeme, doğma, soy, gelişme, yayılma 3- Ağ, tuzak 4-Giysi<br />

5- Evlat, çocuk, nesil 6- Zayıflık, incelik, hamlık<br />

TORAMAN: 1- Fahri, onursal, şerefli 2- Kaba, yetişmemiş, acemi 3- Đri, dolgun, heybetli<br />

Toran: Turan, duran, yaşayan, dirençli<br />

TORÇUK: Kozalak<br />

TORKU: Đpekli kumaş<br />

TORLAK: 1- Eğitilmemiş at 2- Çırak, acemi, ham<br />

TORMIŞ: Durmuş, yaşayan, yaşar, yaşam<br />

TORMU: Yaşam süresi, yaşam<br />

TORU: 1- Duruş, yaşam 2- Bolluk, bereket, fazlalık 3- Doru, doru renk<br />

TORUG: Doruk, Doru renk<br />

TORUK: 1- Doruk, zirve 2-Đnce, zayıf, ham, olmamış<br />

TORUM: 1- Aygır, aygır yavrusu 2- Kul, köle, muti, bağlı 3- Deve yavrusu<br />

TORUN: 1- Evladın, evladı 2- Sevgili, biricik, çok sevilen 3- Acemi, ham, yetişmek üzere olan 4-Genç<br />

boğa<br />

TOSUN: 1- Genç boğa, 2- Tos atan, tos vuran, azgın, azmış, saldırgan<br />

TOY: 1- Şölen, yemekli eğlence, düğün dernek 2- Em, ilaç, doyum, doyumluluk 3- Ordu, ordu birliği 4-<br />

Çamur bataklık 5- Doğan türü bir avcı kuş 6- Genç, gençlik, acemilik, çıraklık<br />

TOYAK: 1- Atlara giydirilen savaş zırhı 2- Tırnak, at tırnağı<br />

TOYAN: Toy sahibi, toy veren kişi<br />

TOYGA: 1- Toy sahibi, toy veren kişi, 2- Toylarda yapılan çorba, ayranlı çorba<br />

TOYGAN: 1- Kurultay üyesi 2- Bir kuş türü 3- Genç, taze<br />

TOYGAR: Tarla kuşu, çayır kuşu<br />

TOYGUN: 1- Genç, taze, deneyimsiz 2- Doymuş<br />

TOYGUR: Doymuş, gözü tok, olmuş, olgun<br />

TOYLAK: 1- Toy yeri, toy yapılan yer 2- Karargah, ordunun toplandığı yer.<br />

TOYLUK: Toy yeri, Toy yapılan yer<br />

TOYMADUK: 1- Özlenen, özlemi duyulan 2- Hırslı, doyumsuz<br />

TOYMAGUR: Đştahlı, obur<br />

TOYTĐMUR: Ermiş, keramet sahibi, Şaman büyüğü, kam, rahip<br />

TOZUN: 1- Tosun 2- Düzen, uyumluluk<br />

TÖGĐ: Cömert , eli açık<br />

TÖGÜN: Çekici, yakışıklı<br />

TÖKMEN: Çekici, yakışıklı


TÖKÜ: Eli açık, cömert, müsrif<br />

TÖKÜŞ: Düğüş, savaş, vuruşma<br />

TÖLEÇ: Ücret, yevmiye<br />

TÖLEGEN: Olgun, kamil, yetişkin<br />

TÖLEK: 1-Ücret, yevmiye 2- Sükunet, sakinlik<br />

TÖLĐS: Bölük, bölünmüş<br />

TÖLÜK: Tuluk, tulum<br />

TÖR: 1- Türemek, çoğalmak, yaratılış 2- Makam, mevki, onur yeri, şerefli yer 3- Usul, kural, teamül<br />

TÖRE: 1- Düzen, gelenek, usul, teamül, geleneksel hukuk 2- Türeyiş,yaşayış, çoğalma, yaratılış<br />

TÖRELĐ: Töresi olan, töreye bağlı, geleneklerine bağlı<br />

TÖREMEN: Görgülü, töreye bağlı<br />

TÖREN: 1- Töreye uygun yapılan, töre gereği yapılan, merasim 2- Soylu, necip, seçkin<br />

TÖRKĐN: Kök, menşe, dip, soy<br />

TÖRÜ: 1- Yasa, devlet düzeni 2- Türeyiş, yaratılış<br />

TÖRÜCE: Töreye ve yasaya uygun<br />

TÖRÜĐÇĐ: Töreye uygun<br />

TÖRÜLÜG: Töreye bağlılık, Töre bilgisi, Töre uygulaması<br />

TÖRÜM: 1- Türeyiş, yaratılış 2- Töreye bağlılık<br />

TÖRÜMÇÜ: Töreye bağlı, soyuna bağlı<br />

TÖRÜN: 1- Soylu, soyluluk 2- Tören, merasim, ihtiram<br />

TÖRÜTGEN: Yaratıcı, yaratan, halik<br />

TÖŞTÜK: Düş, rüya<br />

TÖZ: Kök, dip, temel, cevher, öz<br />

TÖZLÜK: Öz, esas, asıl, kök, köklü, özlü<br />

TÖZÜN: Soylu, temeli sağlam, köklü<br />

TUNAY: Evlatlık kız çocuğu<br />

TUDUN: (Tutun) 1- Tutunma, bağlılık, sadakat 2- Destek, güvence, tutunulacak nesne<br />

Hazar kağanlığı döneminde kullanılan “ vali “ unvanlarından<br />

TUGAN: Doğan<br />

TUGANA: Özel ok (Đçi oyulmuş, içinde evrak gizlenen ok)<br />

TUGAN: 1- Küçük ırmak, çay, akarsu 2- Togay<br />

TUĞ: Sancağın tepesine takılan at kuyruğu, kıldan yapılan flama, Uğur ve Kut işareti olarak kullanılır<br />

olmasına karşın, bundan daha çok savaş isteği, başkaldırı ve isyan sembolü olarak kullanılmıştır. 2-<br />

Tıkaç,kapak, bent, set<br />

TUĞANÇI: Doğancı, doğan terbiyecisi, doğan eğitmeni, doğan yetiştiricisi<br />

TUĞCU: 1- Tuğ taşıyan kişi, alemdar 2- Đsyancı, isyankar<br />

TUĞÇE: Küçük tuğ, tuğcuk<br />

TUĞLU: Tuğ sahibi, kutlu, uğurlu<br />

TUĞLUK: Tuğlu, tuğu olan, tuğ taşıyan<br />

TUĞMA: 1- Doğmuş, ortaya çıkan, boy gösteren 2- Tuğ kaldıran, isyankar<br />

TUĞRUL: 1- Doğan kuşu, bir doğan türü 2- doğru, doğrulmuş, dik- ayakta 3- Türk mitolojisinde, adı<br />

geçen, yarı insan, yarı kuş.<br />

TUĞSAVUL: birl. Tu/Savul<br />

Eski dönemlerde, ordu içinde tuğ taşıyan ve onu koruyup, önde tutmakla görevi olan kişilere<br />

verilen ad.<br />

TULA: 1- Tolu, dolu, olgun 2- Ayna<br />

TULAN: Dolu, olgun, kamil<br />

TULAY: 1- Talay, taluy, okyanus, deniz 2- Ayna 3- Dolu, dolgun, olgun<br />

TULGA: Tolga, miğfer<br />

TULGAR: 1- Azim, kararlılık, inanç, güvenç 2- Gösteriş, heybet, heybetlilik<br />

TULGAY: Tuga, Tolga, miğfer<br />

TULĐ: 1- Dolu, olgun, kamil 2- Ayna<br />

TULKĐ: Tilki<br />

TULTAG: Sakin, kendinden emin<br />

TULU: 1- Dolu, ergin, olgun 2- Ayna<br />

TULUK: 1- Dolu, olgun, bilge 2- yayık, çömlek<br />

TULUN: 1- Tolun, dolu 2- Çene kemiği<br />

TUMA: Yeğen, kuzen<br />

TUMAÇI: Erkek kuzen, (Amca, hala, dayı, teyze çocuğu)<br />

TUMAÇIM: Kız kuzen<br />

TUMAĞAN: 1- Nilüfer çiçeği 2- Duman, sis<br />

TUMAN: Duman, sis<br />

TUMAY: Sessiz, sakin, kendi halinde<br />

TUMGAN: Tuman, sis<br />

TUMRUL: Dumrul, Demir ucu<br />

TUNA: (Tona) Varlıklı, zengin, gösterişli, ihtişamlı<br />

TUNÇ: Bronz, Bakır, kalay karışımı


TUNG: Nüfus sahibi, kudretli, muktedir<br />

TUNGA: 1- Kaplan, Asya kaplanı 2- Kudret, ihtişam, fevkaladelik<br />

TUNGUÇ: Çocuk, evlat, evlatlık<br />

TUNGUT: Evlatlık<br />

TUNUÇ: Tunç<br />

TUR: 1- Durmak, yaşam, canlılık 2- Đrade, istek, yargı<br />

TURA: 1- Dura, durak, ev, mekan 2- Deriden örülen kamçı 3- Sibirya bölgesinin eski adı<br />

TURAK: 1- Durulan yer, yaşanılan yer, mekan 2- Yaşam, ömür<br />

TURAL: Durma, yaşama, ömür<br />

TURAM: Olgunluk, kemal<br />

TURAMUN: 1- Evcil, evcimen 2- Onurlu, onuruna düşkün<br />

TURAN: Duran, yaşayan, ömür, ömürlü, yaşama direnci (Çocukları sık ölen ailelerin, uzun ömür ve<br />

kalıcılık dileklerini içeren adlardan.<br />

TURÇAK: Filiz, fidan<br />

TURÇĐK: 1- Durucu, kalıcı, uzun ömürlü 2- Fidan<br />

TURDU: Durdu, sağ, salim, yaşar, yaşayan, kalıcı, ömürlü<br />

TURGAK: Bekçi, muhafız, koruyucu<br />

TURGAN: Duran, ömürlü<br />

TURGAY: 1- Tarla kuşu, serçe 2- Türk/Ay<br />

TURGUT: (Turagut) 1- Ömürlü, durucu, uzun yaşamlı 2- Belde, mekan mesken, yaşanılan yer<br />

TURKAK: Nöbetçi, bekçi<br />

TURKU: Ateşli, heyecanlı<br />

TURKUAZ:Rengi mavi ile (Türk mavisi) özdeş olmuş bir süs taşı<br />

TURMUŞ: Ömür, yaşam, uzun ömürlülük (çocukları sık ölen ailelerin kullandıkları adlardan)<br />

TURNA: Leylek türü, iri ve geniş kanatlı bir kuş<br />

TURSUN: Dursun, Durdu, duran, durmuş vb. yaşam, ömür, uzun ömür<br />

TURŞAK : Filiz, sürgün<br />

TURU: 1- Duru, saf, arık 2- Duran, yaşayan, ömürlü 3- Durgun,sakin<br />

TURUM: 1- Yaşam, ömür 2- Sükunet, durgunluk<br />

TURUMTAY: 1- Turum/Tay 2- Doğan türü, avcı bir kuş<br />

TURUŞKAN: Dayanıklı, metanetli, dirençli, uzun ömürlü<br />

TURUT: 1- Yer, yurt, durulan, yaşanılan yer 2- Ömür, yaşam<br />

TUSĐT: Göğün ötesi<br />

Şamanist gelenekte, ulu ruhların gittiği yer. Göğün katlarından<br />

TUSKAN: Akraba, yakın, hısım<br />

TUŞGÜL: Đşaret, iz, nişan<br />

TUT: 1- Yakalayış, kavrayış, saklayış 2- Vuruşma, vuruş, yenme, ezme, koparma 3- Ordu, ordugah 4-<br />

Kılıç ve benzeri silahların üzerindeki kir, pas<br />

TUTA: Bahşiş, armağan<br />

TUTAÇ: Komşu, yakın, dost<br />

TUTAÇI: Komşu, yakın<br />

TUTAK: 1- Silah kabzası 2- Saldırı, hücum, taarruz 3- Evlatlık<br />

TUTAM: Demet, buket, deste<br />

TUTAN: Elinde bulunduran, yönetimi altında bulunduran<br />

TUTAR: Tutucu, hükmedici<br />

TUTAŞ: 1- Küçük hanım, evin en küçük kızı 2- Bekar, bakire kız 3- Komşu<br />

TUTGAK: 1- Đnilti, inleyiş, hüzün 2- Geceleri keşfe çıkan savaş birliği<br />

TUTGAN: Tutucu, fanatik<br />

TUTGUÇ: kahvaltı, kuşluk vakti yenen yemek<br />

TUTGUN: Tutsak, esir, hapis,tutulu, tutulmuş, bağlanmış<br />

TUTKU: Kapama, ele geçirme, bağlama, bağlanma<br />

TUTGUK: Esir, hapis, tutsak<br />

TUTNAK: Destek, arka<br />

TUTNUK: Tutunulacak nesne, dayak, arka,destek<br />

TUTSU: 1- Vasiyet, öğüt, nasihat 2- Bağımlılık<br />

TUTSUK: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />

TUTU: Esir, tutsak, rehine 2- Çekici, cazip, güzel 3- Tutuş, savaş, dövüş<br />

4- Ağırbaşlı,utangaç 5- Yiğit, batur, dövüşçü 6- Bakan, nazır, vali<br />

TUTUG: Vali, askeri vali<br />

Göktürkler döneminde kullanılan askeri unvanlardan<br />

TUTUK: 1- Dövüş, savaş, savaşçı 2- Devlet görevlisi, devlete bağlı 3- Evlatlık 4- Büyü, sihir<br />

5-Tutsak, esir, tutulmuş, rehin<br />

TUTUN: Tutunulacak nesne, destek, arka, güvence<br />

TUTUNÇ: 1- Evlat, oğul, uşak 2- Tutunulacak nesne, güvence<br />

TUTUNGU: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />

TUTURGAN: Öğüt, nasihat, vasiyet<br />

TUTURGU: Öğüt, nasihat, akılda tutulan


TUTUŞ: 1- Dövüş, savaş 2- Zapt etmek, egemenlik kurmak 3- bağlılık, sadakat 4- Orduyu ve devleti<br />

düzene sokmak<br />

TUTUŞUK: Demet, çiçek demeti,buket<br />

Çengiz Kaan’ın Uygur kökenli danışmanı, oğullarının eğitmen ve atabeyi bu ulu kişi,<br />

imparatorluğun resmi dilinin “Türkçe” oluşunda ve Türk kültürünün egemen kılınmasında, önemli etken<br />

olmuştur.<br />

TUYAK: 1- Dayak, destek, değnek 2- Duyan, işiten, işitici, dikkatli, uyanık<br />

TUYAN: Duyan, işiten<br />

TUYGU: Duygu, his duyumu<br />

TUYGUN: Doğan türü bir avcı kuş<br />

TUYUK: Dayak, destek, arka<br />

TUYUN: Saygın, muteber<br />

TUZGU: Yemek, yoldan geçenlere verilen yemek<br />

TUZAK: Sevgili,sevgili için söylenen söz<br />

TUZAĞI: Sevgili, aşık, maşuka<br />

TUZGUN: Armağan, sunu, bahşiş<br />

TÜBE: 1- Tepe, yüksek yer 2- Siper, sütre<br />

TÜBEK: Tübe, tepe<br />

TÜGÜN: 1- Düğün, bağlılık 2- bahşiş, hediye<br />

TÜGÜZ: Düz, tam, eksiksiz, mükemmel<br />

TÜKEL: 1- Tüy, saç, kıl 2- Dik, dikili<br />

Türk mitolojisinde, ağaçtan doğduğuna inanılan kişi<br />

TÜKÜN: 1- Düğün, dernek, toplantı 2- Bahşiş, armağan<br />

TÜLEK: 1- Zeki, kurnaz, fettan 2- Tüylü, kıllı<br />

TÜLGÜ: Alaca, renkli bir karga türü<br />

TÜLĐN: 1- Ayna 2- Ayın çevresindeki ışık halesi<br />

TÜLÜ: 1- Rica, yakarış 2- Düş, rüya<br />

TÜLÜŞ: Ücret, değer, emeğin karşılığı alınan karşılık<br />

TÜMEN: 1- Duman, duman, sis 2- On bin sayısının askeri terminolojideki kullanılışı<br />

TÜN: Gece<br />

TÜNBAY: birl. Tün/Bay ( Kazak ve Kırgızlarda, yatak, şilte)<br />

TÜNEK: Gece kalınan yer<br />

TÜNG: 1- Gece, gece karanlığı 2- Olağanüstülük, fevkaladelik<br />

TÜNKÜR: Peri, melek<br />

TÜR: Soy, kök, orjin, çeşit, kan, damar, doğuş, yaratılış, oluş<br />

TÜRE: 1- Töre 2- Tigin, prens, şehzade<br />

TÜREL: Türeli, töreye bağlı, töresel, hukuk, hukuki, hukuka uygun<br />

TÜRELĐ: Türe sahibi, töreye bağlı, hukuka bağlı<br />

TÜREMEN: Töreye bağlı, töreye göre yaşayan<br />

TÜRENER: Töreye bağlı, töre sahibi<br />

TÜRETGEN: Yaratıcı, mucit, üretken<br />

TÜRK: Bu kutlu ad, birçok anlamları içinde barındırır. Türeyiş, doğuş, güç, erk, soy, döl, çoğalma, düzen<br />

vb. ( Birçok dilbilimci, değişik anlatımlar yapıyormuş gibi görünseler de aslında tek bir şey vardır ortada.<br />

O da Töreli, Töreye bağlı, Töreye göre olmuş, Töre ile özdeş, iyilik, güzellik, doğruluk ve düzenlilik içinde<br />

yaşayan, bunun için gerektiğinde, mayasından gelen güç ve erkini kullanan kişi ya da kişiler topluluğu,<br />

anlamlarını net bir biçimde içinde barındırıyor olması.)<br />

TÜRK BĐLGE KAĞAN: (Orhun anıtlarında, Bilge kağan kendini böyle tanıtır.)<br />

TÜRKÜ: Türk dilinde söylenen, melodi<br />

TÜRÜ: Dürülmüş, derli, toplu, düzenli<br />

TÜRÜNG: Aktif, faal, çalışkan<br />

TÜŞ: Düş, rüya<br />

TÜŞTEMĐZ: birl. Tüş/Temiz<br />

TÜTSÜ: Güzel kokulu ot yakarak ortaya çıkarılan koku<br />

TÜTSÜK: 1- Tütsü, tüten koku 2- Öfkeli, kinci, öç alıcı<br />

TÜTÜK: 1- Güzel ve etkileyici koku, duman, tütme kokusu 2- Düdük, savaşlarda ve savaş talimlerinde<br />

komut vermek için kullanılan düdük<br />

TÜZ: Düz, düzen, kök, esas, kural, bütünlük, doğruluk, uyum, uyumluluk<br />

TÜZE: 1- Düz, doğru, düzen, kural, uyum, ahenk 2- Đdare, yönetim 3- Ulus, topluluk, halk 4- Uyum,<br />

uyumluluk, barış, uzlaşı 5- Kusursuzluk<br />

TÜZBAYKÜÇ: birl. Tüz/Bay/Güç Bütün, hepsi, hepsini içine alan<br />

TÜZEN: Düzen, uyum, kurallar bütünü<br />

TÜZLĐ: Uyumlu, uygun, düzenli, idareci<br />

TÜZLÜG: uyum, ahenk, geçim<br />

TÜZÜK: (Düzük) 1- Düzen, düzülü, sıralı, düzenleme, düzenlenmiş, düzenli, 2- Özel durumlara göre<br />

biçimlenmiş kurallar bütünü<br />

TÜZÜL: 1- Düzülü, sıralı, muntazam, disiplinli, hiyerarşik 2- Anlaşmış,anlaşmalı<br />

TÜZÜM: Düzgünlük, sıra, dizgi


TÜZÜN: 1- Düzen, kural, teamül, gidişat 2- Öz, kök, soy, soylu, seçkin, egemen 3- Uysal, yumuşak huylu<br />

ve davranışlı<br />

U harfi ile başlayan isimler<br />

UBUT:Ar, edep, tevazu, alçak gönüllülük<br />

UC: Uç, sınır<br />

UCAS: Đddia, bahis<br />

UCUD: Yeryüzü, dünya<br />

UCUN: Uçta, sınırda, kenarda, uçbeyi<br />

UÇ: 1- Son, bitim, sınır, kıyı 2- Aşırılık, ekstrem 3- Herhangi bir nesnenin sivri kısmı<br />

4- Ordu kanadı, kol, cenah<br />

UÇA: 1- Koruma, himaye, arka 2- Uç, sınır, limit 3- Kendini aşmış, yüksek, ulu<br />

UÇAR: 1- Haber, havadis 2- Kanıt, delil 3- Göğe yakın, Tanrıya yakın, dindar 4- Uçarı,<br />

vurdumduymaz<br />

UÇBEY: birl. Uç/Bey<br />

Sınır karakollarında görev yapan askeri birlik komutanı<br />

UÇGUN: 1- Kam, baksı, kendinden geçmiş, transa girmiş 2- Kıvılcım<br />

UÇKAN: Uçan, uçucu<br />

UÇKARA: birl. Uç/Kara ..Sırtı renkli, kanatları kara bir kuş türü<br />

UÇKUN: Uçuk, kendinden geçmiş, ateşli, heyecanlı<br />

UÇMAĞ: (Uçmak) Cennet<br />

UÇSIZ: Sınırsız, geniş, büyük, alabildiğine..<br />

UÇUK: Uçmuş, kendinden geçen, mest olan kam, baksı<br />

UÇUMAK: Uçmak, cennet<br />

UÇUR: Devir, dönem<br />

UÇURAN: Kam<br />

UÇURUM: Son, uzak, uzak nokta, uçulan, uzaklaşılan, yüksek ve derin dağ yamacı, yar<br />

UÇUZ: birl. Uç/Uz 1- Alçak gönüllü 2- Basit, kolay<br />

UD: (Ut) 1- Arka, geri, ardından gitme, takip 2- karşılaşma, çatışma, yenme, utku 3- Uyuma, uyku<br />

UDAR: 1- Takipçi, peşini bırakmayan, kovalayan 2- Yener, galip gelir<br />

UDU: Uyku<br />

UDUK: Uyanık, diri<br />

UDUM: Art arka, arkası sıra<br />

UDUN: 1- Hüner, beceri 2- Sönmüş, sönük<br />

UDUZ: 1- Mürşit, yol gösteren, ardından gidilen 2- Yollayan, sevk eden<br />

UGAN: Kaadir, yaratan ve hükmeden, Ali, yüksek, kudretli<br />

Çok eski dönemlerden beri, Tanrı ve Tanrı sıfatı olarak kullanılan bu sözcük, Türklerin ilk<br />

Müslüman oldukları dönemlerde de, bir süre Tanrı adı olarak kullanılmıştır.<br />

UGIN: Fikir, düşünce<br />

UGIŞ: Zeka, üretkenlik<br />

UGUZ: Kutlu, mübarek<br />

UĞRAK: 1- başvurulan kişi, bilge ve deneyimli kişi 2- Savaşa giderken, Askerlerin, aile ya da<br />

eşyalarını topluca bıraktıkları yer 3- Uğranılan yer<br />

UĞRAŞ: 1- Düşünce, tasarı, iş, çaba, meslek 2- Mücadele, savaşım, savaş, Karşılaşma, karşı karşıya<br />

gelme<br />

UĞRAŞI: Meslek, iş, çaba, savaşım, geçim<br />

UĞRUK: Savaşa giderken, askerlerin eşyalarını bıraktıkları yer<br />

UĞRUN: Yan bakış, gizlice bakış<br />

UĞUR: 1- Baht, talih, iyilik, güzellik, kut, bolluk, bereket 2- Süre, zaman<br />

UĞURAL: Uğurlu, kutlu, bahtı açık<br />

UĞURÇAL: birl. Uğur/Çal (Sürmek, değdirmek)<br />

UĞUŞ: Akraba, hısım, kan bağıyla birbirine bağlı kişilerden her biri<br />

UKUŞ: Zeka, akıl, yetenek<br />

UL: 1- Temel, esas, kök, oluş, oluşum, doğuş 2- Đşaret, nişan, iz<br />

ULA: Temel, esas, esaslı<br />

ULAÇ: 1- Ulaştıran, bağlayan, bağlayıcı 2- Đsabet 3- Tim, takım, müfreze<br />

ULAÇLI: Ulaştıran, ulak<br />

ULAĞ: 1- Soy, nesil 2- Maiyet, bütünlük 3- ulak, haberci 4- Bağ, zincir<br />

ULAK: 1- Ulaştırıcı, ulaştıran, haberci, bağlantı sahibi<br />

ULAKÇI: Haberci, ulaştırıcı, bağlayıcı, bağlantı<br />

ULAM: 1- Eklenmiş, katılmış, tim, müfreze 2- Dizi, dizili, bağlı, dizgi 3- yetenek, yetenekli<br />

4- Ululama, selamlama, temenna<br />

ULAN: 1- Bağlayan, bağlayıcı, birleştirici, etkileyici 2- Ulu, ululanmış, saygıdeğer, söz dinleten 3- Taze,


tazelik, gençlik, genç, cıvan<br />

ULANBATUR: birl. Ulan/Batur Ünlü ve ulu kahraman<br />

ULANDI: Ululandı, kutsandı, kutlu<br />

ULANMIŞ: Ulu, kutsal, mübarek, saygıdeğer<br />

ULAR: 1- Bağlayan, birleştiren, birleştirici 2- Erkek keklik<br />

ULAŞ: 1- Ululuk, ululaşma, yücelik 2- Oluş, temel, kök, soy, soyluluk 3- yetişme, kavuşma<br />

Ulaşılacak olan, bağlanılacak olan, ülkü, ideal 4- uluyuş, kurt gibi uluma 5- Savaş uranı,<br />

savaş narası 6- Kent, kent arazisi 7- Đsabet<br />

ULAŞLU: 1- Amaçlı, idealist, ne istediğini bilen 2- Ulaşıcı, bağlayıcı, birleştirici<br />

3- Kentli, zengin, varlıklı<br />

ULAT: Bağlayıcı, birleştirici<br />

ULCA: 1- Ezeli, eskiden beri var olan 2- Pay, ganimet, savaş ganimeti<br />

ULCAŞ: 1- Tazim, ululama, büyükleme 2- Bölüşüm, paylaşım, ganimet<br />

ULDIZ: Yıldız<br />

ULIÇ: Yavru, yaren, sevilen ve korunan<br />

ULIÇIM: Yavru, yavrucak<br />

ULIG: Uluma, yakınma, sızlanma<br />

ULIŞ: Uluyuş, kurt gibi ulayış<br />

ULU: (Ulug, Uluğ) Yüce, yüksek, mübarek<br />

ULUCA: 1- Ululuğa yakın, saygıdeğer, hürmetli 2- Üst düzey yönetici, erk sahibi<br />

ULUÇ: 1- Temel, esas, oluş, ulaş 2- Bağ, bağlantı, ilişki 3- Uluyuş, uluma<br />

ULUĞAYGUÇĐ: birl. Ulu/Ayguçi<br />

Göktürkler ve özellikle Uygurlar döneminde başbakan ( sadrazam, baş vezir) unvanı olarak<br />

kullanılmıştır.<br />

ULUĞNOYAN: birl. Ulu/Noyan<br />

Çengiz Kagan döneminde “Başkomutanlık” sıfatı olarak kullanılan bir unvan<br />

ULUKOYUN: birl. Ulu/Koyun<br />

Yakut destanlarında adı geçen “Ateş Tanrısı”<br />

ULULA: Yücelt, yükselt, mübarek kıl<br />

ULUM: Debdebe, şaşa, gösteriş<br />

ULUN: (Ulan, Đlun) Ulu, ululanmış<br />

ULUNYEGE: birl. Ulun/Yeke Sözü dinlenen, saygı duyulan, bilgi ve deneyimine başvurulan hanım<br />

ULURAK: Ulu, kebir, en büyük<br />

ULUS: 1- Ul (Temel, kök, esas) dan...Ul/Uz 2- Ülüş, bölüm, kesim, topluluk...dan boy, halk, millet,budun<br />

(Uygurlarda)<br />

ULUŞ: Pay, bölüm<br />

ULUTOYUN: birl. Ulu/Toyun<br />

Yakut destanlarında, kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen Tanrı<br />

UMAK: Irk, soy, kemik<br />

UMAN: Umutlu, bekleyen<br />

UMANÇ: 1- Umutluluk 2- Đntizar<br />

UMAR: Umutlu<br />

UMAY: Koruyucu, şefkatli, iyiliksever<br />

Eski dönem, Tanrıçalarından ( Halen, Altay ve tüm Kuzey Türkleri arasında çocukları sevip,<br />

koruduğuna inanılır)<br />

UMDI: Arzu, beklenti<br />

UMDU: Ümit, ümitli<br />

UMUCA: Umutlu bekleyiş<br />

UMUÇ: Rica, yakarış, beklenti<br />

UMUG: 1- Ümit, destek, dayanak 2- Sığınma, iltica<br />

UMUNÇ: Rica, beklenti<br />

UMUR: Umar, ümitli<br />

UMUŞ: Beklenti<br />

UMUT: Umuş, ümit, beklenti<br />

UNAT: Doğru, yerinde, uygun, olgun, yeterli<br />

UNGAN: (Ungan) 1- Bağlı, bağımlı 2- Bahtiyar, doğru yolda olan<br />

UR: 1- Uğur, baht, mutluluk 2- Vur, vurmak, darbe<br />

URAGUT: Dişi, üretken, tohum, tohumluk<br />

URAK: Orak, doğrayıcı, biçici<br />

URAN: 1- Savaş narası, nara 2- Vuran, vurma eyleminde bulunan, döven 3- parola<br />

URAS: 1-Kut, baht, mutluluk 2- Ateş bakışlı<br />

URAZ: Uras, kut, baht<br />

URAZLI: Mutlu, bahtiyar<br />

URKU: Uğur, baht, talih<br />

URPAK: (Urpağ) 1- Evlat, uşak 2- Kibar, nazik<br />

URUK: 1- Boy, ok, ulus 2- Vuruk, vurgun<br />

URUL: 1- Tür, cins 2- Örs


URULU: Cins, soylu<br />

URUM: 1- Şeref, onur, haysiyet 2- Meleke, beceri, yatkınlık<br />

URUMDAY: Panzehir ve tedavi için kullanılan bir taş<br />

URUN: 1- Orun, şeref, itibar 2- Miktar, adet<br />

URUNÇA: 1- Şerefli, onurlu 2- Emanet, rehin<br />

URUNGU: 1- Şeref, onur, haysiyet, onurlu davranış 2- Eğitim ve talim kılıcı<br />

URUS: 1- Orus, uras, uraz) 2- Uruş, kırış, savaş<br />

URUŞ: Vuruş, döğüş, kırış, savaş<br />

URUŞKAN: Savaşçı, cengaver<br />

URUT: 1- Aşama, merhale 2- Amaç, maksat, hedef<br />

URUZ: 1- Uraz, uras 2-Vuruş, dövüş<br />

US: Öz, töz, yeti, anlayış gücü, akıl, zeka, uzluk<br />

USAN: Uslu, akıllı, usta, uzman<br />

USBOL: birl. Us/Bol ..Dahi, üstün zekalı<br />

USLU: Akıllı, uzman, üstad<br />

USLUM: Becerikli, mahir<br />

USLUY: Deneyimli, tecrübeli<br />

USUK: Uslu, akıllı, zeki<br />

USUN: 1- Uzun, uzman, derin, engin, deneyimli 2- Gerçek, sahih<br />

UŞAK: Çocuk, genç, taze, ufaklık<br />

UTA: 1- Tedavi, onarım, tamir, iyileştirme 2- Zafer, galibiyet<br />

UTACI: Doktor, eczacı, iyileştirici<br />

UTAMAN: 1- Utkan, galip, muzaffer 2- Eczacı, doktor 3- Edepli, mahçup, sıkılgan<br />

UTAN: 1- Galip, muzaffer 2- Utanma, ar, mahçubiyet<br />

UTANGAN: Utangaç, mahçup, kendi kendini sıkan<br />

UTAR: 1- Yener, utkan, galip 2- Đyileştirici 3- Kovalayan, takip eden<br />

UTAŞ. 1- Yardım, imdat 2- Galibiyet, zafer, utku 3- Takip, kovalamaca<br />

UTGUÇU: Galip, muzaffer<br />

UTKU: Zafer, galibiyet, yenme, üstün gelme, güçlüklerden sonra ulaşılan mutlu son<br />

UTLU: 1- Galip, muzaffer 2- Sıkılgan, mahçup<br />

UTUGLU: Galip, muzaffer<br />

UTUŞ: Yenme, galibiyet, zafer<br />

UVUT: Utanma duygusu, edep, ar<br />

UYAN: 1- Dikkat, itina, dikkatlilik, tedbir 2- Đman, inanç<br />

UYANIK: Dikkatli, tedbirli<br />

UYAR: Uyumlu, uygun<br />

UYAV: Uyanık, fatin, ferasetli<br />

UYDAÇI: Mürşid, yol gösteren, öğretmen<br />

UYGAN: 1- Uyumlu, geçimli, uysal 2- Bağlı, tabi, muti<br />

UYGAR: (Uygur) çağdaş, uyumlu, uygun, uyarlı, medeni<br />

UYGU: Ahenk, uyum<br />

UYGUL: Uyumlu<br />

UYGUN: 1- Yakışıklı, güzel, elverişli 2- Geçimli, dirlikçi, imtizaçlı<br />

UYGUR: (uygar)<br />

Türk boyları içinde, bu günkü anlamda bir kentleşmeye ilk başlayan Türk boyu. Kağıdı,<br />

akapunkturu, matbaayı, tekstil sanayiini ve daha birçok buluşu gerçekleştiren Türk boyu<br />

UYGUT: Uyumlu, ahenkli, uygar<br />

UYGUTALP: birl. Uygut/Alp<br />

UYLAŞ: 1- Uyum, geçim, dirlik, düzen 2- Fikir, düşünce, tefekkür<br />

UYLAŞI: Uyum, geçim, barış<br />

UYSAL: uyumlu, efendi,yumuşak başlı, halim, selim<br />

UYTUN: Kutlu, mübarek<br />

UYUM: Uygunluk, denklik, ahenk, armoni<br />

UZ: Us, öz, erk, yetme, beceri, başarı, açılma, uzama, genişleme, açılım, yayılım<br />

UZA: 1- uzay, genişlik, uzunluk, yaygınlık 2- Eski, eskiye dayalı, kadim, mazi 3- Geçiş, geçit<br />

UZAK. 1- Uzman, usta, sanatkar 2- Güçlü, egemen, başarılı<br />

UZAM: Uzmanlaşmış, ustalaşmış, usta<br />

UZAN: Uzman, usta, akıllı, bilgili, sanatçı, pir<br />

UZAY: Feza, gök boşluğu, uzamış, genişlemiş, geniş<br />

UZDU: Ezeli, çok eski, kadim<br />

UZEL: birl. Uz/El Usta, maharetli, becerikli, sanat erbabı<br />

UZELLĐ: Usta, maharetli, elinden iş gelen<br />

UZLUK: Đhtisas, uzmanlık<br />

UZMA: Kalifiye, uzman, pir<br />

UZMAN: Usta, pir, otorite<br />

UZUG: Uyanık, dikkatli, müteyakkız<br />

UZUN: (Usun) 1- Uzman, pir, becerikli, iş bitirici 2- yaygın, geniş 3- kalıcı, daimi


ü harfi ile başlayan isimler<br />

ÜÇ:Üç sayısı. (Türklerin, dokuz, kırk gibi, uğurlu saydığı sayılardan)<br />

ÜGE: (Üyge) Ünlü, meşhur<br />

ÜGĐT: Öğüt, nasihat, propaganda, ajitasyon<br />

ÜĞDÜL: Bahşiş, ihsan<br />

ÜKELGE: Armağan, bahşiş<br />

ÜLEGÜ: Bölüm, kısım, pay<br />

ÜLEŞÜR: Bölüşüm, paylaşım, paylaşımcı<br />

ÜLGEN: 1- Ulu, kebir 2- Đri, büyük, heybetli, geniş<br />

Eski dönem Tanrılarından ( Türk mitolojisinde Đyilik Tanrısı)<br />

ÜLGĐ: Örnek, numune<br />

ÜLGÜDÜR: Örnek, numune<br />

ÜLGÜT: Örnek, numune<br />

ÜLKE: Bölüm, parça, toprak, diyar, memleket, vatan, yurt<br />

ÜLKEM: Ülke, memleket sevgisi<br />

ÜLKEN: (Ülgen)<br />

ÜLKER: 1- yıldızlar topluluğu, yıldız kümesi 2- Yedi kardeşler de denen bir yıldız grubu 3-<br />

Kadife,peşkir,gibi dokumaların üzerindeki, ince tüy, hav<br />

ÜLKER ÇERĐĞ: Savaş hilesi, savaş taktiği<br />

ÜLKÜ: 1- Đdeal, hedef, olacağına inanılan..”Olan, değil, olması gereken..” 2- Prensip, adet, düstur 10-<br />

Üleşme, bölüşme, pay, pay ortaklığı<br />

ÜLKÜCÜ: Ülkü sahibi, olması gerekeni düşünen<br />

ÜLKÜDAŞ: Aynı ülküyü benimseyen ve aynı ülküyü paylaşan kimse<br />

ÜLKÜM: Ülkü sevgisi<br />

ÜLÜGLÜ: Talihli, kısmetli,bahtı açık<br />

ÜLÜK: (ülüg) Kısmet, nasip, pay<br />

ÜLÜKBULMUŞ: birl. Ülük/Bulmuş<br />

Uygur kağanlarının unvanlarından<br />

ÜLÜŞ: 1- Bölüş, bölüm, bölünen, pay 2- Konuk payı, komşu payı, ailenin ihtiyaçları dışında, konu-komşu<br />

için ayrılan ve saklanan pay<br />

ÜMĐT: Umut ÜN: 1- Ses, seda 2- Şöhret, nam<br />

ÜNAL: 1- Ün/Al 2- Đnal (Han soyundan gelen, soylu ve imtiyazlı bey)<br />

ÜNALDI: birl. Ün/Aldı Ünlü, meşhur<br />

ÜNDEV: Namlı, meşhur<br />

ÜNLÜ: 1- Meşhur, namlı, tanınmış 2- Gür sesli, sesini duyuran<br />

ÜREGEN: Bereketli, münbit<br />

ÜREGĐR: Bolluk, bereket, üretkenlik<br />

ÜREK: Yürek, kalp<br />

ÜREKLÜ: Cesur, yiğit<br />

ÜRENTUYUN: birl. Üren/Tuyun<br />

Eski dönem, Yakut Tanrı adlarından<br />

ÜRGAN: Kıvılcım, şerare<br />

ÜRGÜÇ: Körük, demirci körüğü<br />

ÜRK: Dehşet, korku, çekince<br />

ÜRKMEZ: Cesur, korkusuz<br />

ÜRKÜT: Ürkütücü, dehşet verici<br />

ÜRÜK: Süregen, daimi<br />

ÜRÜN: Döl, verim, ekin, üremiş, üretilmiş olan<br />

ÜRÜNDÜK: Verimli, seçkin, güzide<br />

ÜRÜNDÜL: Seçkin, güzide<br />

ÜRÜNG: 1- Maneviyat, manevi güç, 2- Temiz, pak<br />

ÜSTE: Galip, faik<br />

ÜSTEK: Üstün, galip, faik<br />

ÜSTÜN: Üstte olan, galip, faik, muzaffer<br />

ÜSTÜNGÜ: Üstün gelme, üste çıkma, mertebe atlama, derece<br />

ÜTGÜR: Hızlı, seri, çabuk<br />

ÜYEN: 1- Đlkeli, özüne bağlı 2- Đyilik sever, temiz yürekli<br />

ÜYGE: Đyi, yararlı, zararsız<br />

ÜYGEN: Đyilik dolu, temiz kalpli<br />

ÜYGENARIK: birl. Üygen/Arık<br />

Altay, Tuva, Sogay destanlarında adı geçen bir Tanrıça<br />

ÜZBE: Üzgün, kızgın, dargın, darlanmış, mahzun, sıkıntılı<br />

ÜZLÜNÇÜĞ: Olağanüstü, fevkalade<br />

ÜZÜT: Can, ruh, öz, tin


V harfi ile başlayan isimler<br />

VAR:(Bar) Oluş, ortaya çıkış, doğuş<br />

VARAK: Menzil, varılacak yer<br />

VARAN: 1- Varlıklı, zengin 2- Sonuca ulaşan, eren<br />

VARGI: 1- Varılan yer, sonuç 2- mal, mülk<br />

VARIM: 1- Servet, mal, mülk 2- Evlilik çağına gelmiş kız<br />

VARIMLU: Evlilik çağına girmiş kız<br />

VARIŞ: Menzil, varılacak yer<br />

VARIŞLI: Menzil<br />

VARLIG: (Varlık) 1- Mevcudiyet, var olma hali 2- Varlık, servet, zenginlik, bütünlük 3- Evren, kainat<br />

VAROL: birl. Var/Ol Uzun ömür dileği<br />

VERDĐ: Cömert, eli açık, bağışlayıcı, ihsanda bulunan<br />

VERGĐ: (Bergi, birgü) 1- Huy, tabiat, yaratılış, aitlik, özellik 2- Haraç, nüsum, verilen, ödenen nesne<br />

VERĐM: Veriş, verme, bolluk, bereket<br />

VURGUN: 1- Vurulmuş, aşık 2- Baskın, ırgalama, yağmalama<br />

VURUŞ: Savaş, döğüş, kırış<br />

y harfi ile başlayan isimler<br />

YABA:(Yapa, yapu) 1- Yapı, oluşum 2- Alet, edevat<br />

YABAGU: Yabgu, genel vali<br />

YABALAK: (Yablak) Dayanıklı, metin, mütehammil<br />

YABAN: 1- Yabancı, yabani, vahşi 2- Yapan, yapıcı<br />

YABAY: Yapay, yapan, yapıcı, yapılmış<br />

YABGU: 1- Üst düzey yönetici, genel vali 2- Merkeze bağlı, özerk, bölge yöneticisi<br />

Göktürkler döneminde kullanılan unvanlardan<br />

YABIR: 1- Yapıcı, pozitif kişilikli, aktif, çalışkan 2- Güreşçi, dövüşçü<br />

YABIT: Yapı, yapıt, eser, mamulat<br />

YAD: Yabancı, el, değişik, farklı<br />

YADA: 1- Yabancı, yabancılık 2- Büyü, sihir, büyü yapmada kullanılan bir taş<br />

YADAÇI: 1-Yaya, piyade 2-yada taşını kullanan<br />

YADEL: birl. Yad/Er Gurbet, yabancı memleket<br />

YADU: Yadçı, yad edici<br />

YAGLA: Talan, yağma<br />

YAĞADUR: Yağış, yağmur, bolluk, bereket<br />

YAĞAN: (Yagan, yakan) 1- Ucu ateşli ok 2- Yağmur 3- Gökten inen nur 4- Yakın, yar, canan<br />

YAĞDIKAR: birl. Yağdı/Kar (kar yağarken doğan)<br />

YAĞDIBASAN: birl. Yağdı/Basan Düşmana baskın yapan, düşmanı yok eden<br />

YAĞISAVAN: birl. Yağı/Savan Düşmanı püskürten, düşmanı kovan, kovalayan<br />

YAĞISIYAN: birl. Yağı/Sıyan (defeden,kovan)<br />

YAĞIŞ: (Yakız- Yavuz) Kara, yanarak kararmış, karaya çalan mec. Cesur, gözü pek, şiddetli, yaman,yiğit<br />

YAĞMA: Ganimet, ganimet paylaşımı, bolluk<br />

YAĞMUR: Yağmur yağışı<br />

YAĞMURCA: 1- Sessiz ve kısa süren yağmur 2- Bir geyik türü<br />

YAĞRIK: Yakarış, dilek, niyaz<br />

YAĞRIKÇI: 1- Yakarıcı, duacı 2- Faydalı, yararlı, işe yarayan<br />

YAĞUK: (Yavuk) Sevilen, yakınlık duyulan, gönül yakınlığı<br />

YAKA: 1- Sınır, sınır bölgesi 2- Kıyı, sahil<br />

YAKACIK: Dağ eteği<br />

YAKAK: Ucu ateşli ok<br />

YAKAN: 1- Yakıcı, yok edici 2- yağan<br />

YAKARCA: Yakan, sıcaklığı artıran<br />

YAKARI: Dua, temenni, yakarış, dilek<br />

YAKI: 1- Đlaç, em 2- Yakıcı, yakan<br />

YAKIT: Yakılan, enerji, ısı kaynağı<br />

YAKŞI: Yakışıklı, güzel, çekici, yakıcı, uygun, yakışan, doğru, iyi<br />

YAKŞILIK: Đyilik, güzellik, uygunluk<br />

YAKTU: Işık, meşale, aydınlık<br />

YAKURA: Yakın, yakınlık duygusu<br />

YAKUŞUK: Yakışıklı, güzel, uygun, uyumlu


YAKUT: Yakıt, enerji, yakılan<br />

YAKUZ: (Yağız)<br />

YALABIR: Parlak, parıldayan<br />

YALABUK: Parlak, parlayan, ışık saçan<br />

YALAP: Parlak, ışıltı, ışık saçan<br />

Eski dönem, Tanrı ad ve sıfatlarından<br />

YALAV: Alev, yalaz<br />

YALAVAÇ: (Yalvaç)<br />

YALAZ: 1- Yalın, çıplak, aleni 2- Yalın, parlak, ışıklı, alev<br />

YALÇIN: Dik, sarp, yukarıda, ulaşılmaz<br />

YALDIR: 1- Parlak, parlayan 2- Yıldır, yıldıran,caydırıcı, ürkütücü<br />

YALDIRAN: 1- Yıldırıcı, caydırıcı, ürkütücü 2- Parlak, parlaklık veren<br />

YALDIRIM: Yıldırım<br />

YALDIZ: Yıldız, ışık saçan parlaklık, parlayan, ışıyan<br />

YALDRUK: (Yaldırık) Parlak, parlatılmış<br />

YALGIN: Serap, yanıltıcı, görüntü<br />

YALIM: 1- Ateş, kıvılcım 2- Kılıcın keskin tarafı, ince ağzı 3- Yüksek kayalık<br />

YALIN: 1- Alev, parlaklık 2- Çıplak, net, açıkta olan, açık 3- Kınsız, kılıfsız kılıç<br />

4- Tek başına, yalnız, korumasız<br />

YALINCA: Yalnız, tek başına<br />

YALINÇAK: Fakir, çıplak, garip, korumasız, sahipsiz<br />

YALMA: Yağmurluk, pelerin<br />

YALMAN: 1- Kılıcın keskin ağzı, kılıcın uç kısmı 2- Eğimli, dik tepe<br />

YALTUK: Yalınlık, yalın olma hali<br />

YALUNMUŞ: Yalın, çıplak, saf, arınmış<br />

YALUY: Büyü, tılsım, sihir<br />

YALVAÇ: Elçi, resul, nebi, peygamber<br />

YAM: 1- Ulak atı 2- At gibi, ata benzeyen 3- Çöl, kıymık<br />

YAMAÇ: 1- Bayır, dik yokuş, dağ ya da tepenin herhangi bir yanı 2- karşı, karşısı, öteki taraf<br />

YAMAN: 1- Müthiş, dehşetli, etki ve beceri bakımından olağanüstü 2- kötü, fena, üzücü<br />

YAMÇI: 1- Ulak, postacı 2- Ulak atı, postacı atı 3- Yağmurluk 4- Kalın, kolsuz yelek, kuzu<br />

derisiyle kaplı giysi<br />

YAMI: 1- Ulak atı 2- Çöp, kıymık 3- Đtibar, nüfuz<br />

YAMTAR: 1- Yaman, güçlü, kuvvetli 2- Yağmurluk 3- Obur, iştahlı<br />

YAMUN: Denetleyici, murakıp, müfettiş<br />

YANAÇI: (Yanaç) Canip, candan<br />

YANAĞ: (Yanak) Yanak, kısım, yan<br />

YANAR: 1- Işıltı, ışık 2- Ateşli, sıcak kanlı, heyecanlı<br />

YANAŞIK: 1- Ev kızı 2- Evlatlık alınmış, kız çocuğu<br />

YANBAŞ: Sadık, bağlı, yakın, yanında,yanı başında, vefakar<br />

YANÇ: (Yanıç) Hilal, yarım ay biçiminde<br />

YANÇI: At zırhı<br />

YANÇUK: (Yancık) At zırhı, at örtüsü<br />

YANDAŞ: Yanında duran, destekleyen, taraftar<br />

YANDIK: Heybetli, gösterişli, azametli<br />

YANDU: Đnançlı, inanmış, imanlı<br />

YANGAK: 1- Yanak 2- yanık, sevdalı<br />

YANGAL: Isı, hararet, ateş, ateşlilik<br />

YANGIR: Hazin söz, dokunaklı söz, hazin konuşma<br />

YANI: Cilve, işve, can yakıcılık<br />

YANIK: Sevdalı, aşık, istekli<br />

YANIT: 1- Ödül, mükafat 2- Karışık<br />

YANK: (Yang) Metod, tarz, usul<br />

YANKU: (Yankı) Aksi seda, eko<br />

YANKUÇĐ: Mübaşir, mahkeme memuru<br />

YANTIR: Şehla, şehla gözlü<br />

YANTUK: Gösterişli, azametli<br />

YANTUT: Bedel, tazminat<br />

YANUÇ: Đnce, zayıf, narin<br />

YANUK: 1- Esmer tenli, kara 2- Tutkun, aşık, sevdalı<br />

YANULMAS: Yanılmaz, deneyimli ve bilgili otorite<br />

YANUT: 1- Yanıt, karşılık 2- Ödül, mükafat<br />

YAPA: 1- Yaba, yapma, çaba, enerji 2- Bütün, hep, bütünlük 3- Vefa<br />

YAPAGI: Yapağı<br />

YAPAN: 1- Yapıcı 2- Yaban, vahşi<br />

YAPAR: Yapıcı, üretken, olumlu<br />

YAPARLI: Olumlu, yapıcı


YAPI: Mamul, yapılmış<br />

YAPINÇ: (Yapınçak) Yapılmış, mamul, üretilmiş<br />

YAPRAK: (Yapurgak) Ağaç ve çiçek yaprağı<br />

YAPSIK: Memnuniyet, neşe, meftunluk<br />

YAPŞIN: Yapıcı, olumlu, becerikli<br />

YAPURGAK: (Yaprak)<br />

YAR: (Yarı) 1- Uçurum, dik bayır 2- Tanzim, tertip, organizasyon<br />

YARAGU: Yarar, fayda, faydalı, yararlı<br />

YARAĞ: (Yara, yarag) 1- yarar, fayda, faydalı, yararlı 2- Silah, zırh, kalkan<br />

YARAŞUK: Uyumlu, ahenkli, barışsever<br />

YARAŞUR: Uygun, münasip, layık<br />

YARATGAN: Yaratan, yaratıcı<br />

YARATU: Yaratma, tertipleme, düzenleme<br />

YARATUN: Yaratıcı, tertipli, düzenli, örgütlü<br />

YARATUR: Yaptırır, yaptırımcı, buyurucu, örgütleyici<br />

YARAY: Usta, ehil, beceri sahibi<br />

YARAYLI: uygun, münasip, yararlı<br />

YARÇI: Ortak, şerik, hissedar<br />

YARDAK: Yardımcı, asistan, muavin, refik<br />

YARGAN: 1- yararlı, faydalı, güvenilir, yakın 2- Koruyucu, muhafazakar 3- Mahkeme,<br />

yüksek mahkeme<br />

YARGI: Hukuk, hüküm, mahkeme, adalet<br />

YARGICI: (yarguçu, yagıçı, yargıç) Yargıç hakim, yargı mercii<br />

YARGIÇ: Yargıcı, hakim<br />

YARGIÇU: Yargıç<br />

YARGIN: (yarkın) 1- Gün ışığı 2- Şimşek, çakın 3- Canan, arkadaş, dost 4- Güler yüzlü<br />

YARGUÇĐ: yargıcı, yargıç, hakim<br />

YARIM: 1- Yapıcı, yaparlı 2- yarış, müsabaka 3- Bölüm, bölünmüş<br />

YARIP: Yarı, yarım, bölük, bölünmüş<br />

YARIŞ: 1- Bölüş, bölüm 2- Müsabaka, karşılıklı, ileriye atılma<br />

YARIZ: Yarıcı, seri, çabuk, hızlı<br />

YARLIG: 1- Bağışlama, acıma 2- Ferman, buyruk<br />

YARLIGAÇ: Đnayet, yardım, bağış, merhamet<br />

YARLIGAMAS: Acımasız, acımaz, bağışlamaz<br />

YARLIGAMIŞ: Bağışlayıcı, merhametli, rahman<br />

YARLIGAN: Rahman, bağışlayıcı<br />

YARLIGAR: Bağışlayıcı<br />

YARLIGASUN: Bağışlayıcı, rahman<br />

YARLIK: 1- Esirgeme, bağışlama 2- Buyruk, ferman<br />

YARLUĞ: Đrade, istem, buyruk<br />

YARLUK: Muhtaç, yoksul<br />

YARLUKA: Bağış, lütuf, koruma<br />

YARMAKAN: (Yarmayan) Armağan, hediye<br />

YARP: (yarıp) Durgun, sabit<br />

YARPAN: (Yarban, yarıban) Sabit, sakin, kendi halinde<br />

YARŞI: Hissedar, ortak<br />

YARTIM: 1- Kısım, bölük, fırka 2- yardım, inayet, destek<br />

YARUK: 1- Işık, ziya, nur 2- Zırh, koruyucu<br />

YASA: (Yasağ, yasak) Yasa, kanun, nizam, kural, kaide, yasak<br />

YASAÇU: (Yasacı) 1- Parlamenter, Yasa yapan, yasa koyucu 2- Yasaya bağlı, yasal<br />

YASAĞ: yasak, yasa<br />

YASAL: 1- Disiplin, sıra, saf, ordunun yürüyüş düzeni 2- Yasalara uygun, nizami<br />

YASAN: 1- Tertip, düzen, tasarı, plan 2- Đşaret, alamet, karar<br />

YASAR: (Yasur) yasaya uyan, yasayı uygulayan<br />

YASATAN: Yasalara saygılı<br />

YASATUR: birl. Yasa/Tur Yasaya bağlı, yasayı uygulayan<br />

YASAVUL: Yasayı korumak ve uygulamakla görevli memur. Zabıta, polis<br />

YASGUÇ: Nikap, gizlilik<br />

YASUN: (Yisun, Đsun) Doğa, tabiat<br />

YASUT: (yasıt) Onur, şeref, haysiyet<br />

YASVUL: (Yasavul) 1- Polis, bekçi 2- Mübaşir<br />

YAŞ: Yaşam, ömür, dirilik, aydınlık, tazelik, ışımak, gelişim, yeşil, yeşillik, gençlik<br />

YAŞAGU: Ömür, yaşam, canlılık<br />

YAŞAM: Hayat, ömür, dirlik<br />

YAŞAR: Ömür, yaşam, hayatta kalış.<br />

YAŞIL: 1- Yeşil renk mec.Tazelik, gençlik, zindelik 2- Yeşillik, çimenlik<br />

YAŞIN: 1- Gizlilik, gizem 2- Şimşek, çakın


YAŞIT: 1- Genç, körpe, taze 2- Eş, denk, eşit<br />

YAŞLAK: Giz, sır, esrar, gizli kalması gereken<br />

YAŞRU: Giz, gizlilik, gizem<br />

YAŞUK: 1- Işık, ışın, şua 2- Aşkın, aşık, aşmış<br />

YAŞURGAN: Ketum, sıkı ağızlı, sır vermez<br />

YATAĞAN: (yatağan, yatakan) 1- Kama türünde, iki tarafı da kesen bir bıçak 2- Tembel, miskin 3-<br />

Borcunu ödemeyen, üstüne yatan (Uygurlarda)<br />

YATI: Yatık, meleke, beceri, el yatkınlığı<br />

YATKIN: Yatık, yatan, uygun, uygunluk<br />

YATMAN: Muti, efendi, uyumlu, itaatkar<br />

YATUK: 1- Yatkın, becerili, meleke sahibi 2- Tembel, ağır kanlı<br />

YAVÇIN: (Yatçın) Konuk, yatıya gelen konuk<br />

YAVGA: Soy, sop, nesil<br />

YAVNIK: Sevinç, neşe<br />

YAVRĐ: Zayıf, güçten düşmüş<br />

YAVRU: Zayıf, bakıma muhtaç, ilgi ve bakım bekleyen<br />

YAVUK: Yakın, yakında duran, yakınlık duyulan, sevgili<br />

YAVUZ: (Yağız) Kara. Mec. Sert, şiddetli, dehşetli, gözü kara, yaman<br />

YAY: 1- Yaz mevsimi 2- Silah, ok atmaya yarayan, gergin ip, gerginlik<br />

YAYAK: yaya, piyade<br />

YAYGARU: Bahar, ilkbahar, yaza doğru giden zaman<br />

YAYGIN: Yayık, yayılmış<br />

YAYGIR: (Yaykır) Uzay, sema, yıldızlar alemi<br />

YAYIK: 1- Yaygın, geniş, genişlemiş 2- Tufan, deprem 3- Altay destanlarında adı geçen, Tanrı<br />

Bayülken’in oğullarından<br />

YAYIN: Serap, feyezan<br />

YAYKIRU: Sema, feza, uzay<br />

YAYLA: Yaz yeri, yazlık. Bahar, yaz aylarını geçirmek için çıkılan, yüksek dağlık bölge<br />

YAYLAERĐ: birl. Yayla/Eri Yaylada yada yaylaya çıkarken doğan çocuklar için kullanılan adlardan<br />

YAYLAK: Yayla, yazlık, sayfiye<br />

YAYLIM: Yayılım, yayılma yeri, otlak, mera<br />

YAYMUT: birl. Yay/Mut Yaz sevinci<br />

YAYUÇI: Yayıcı, dağıtıcı, haber yollayan<br />

YAYUK: 1- Yayvan, yayık, uçsuz bucaksız, geniş 2- Deprem, yer sarsıntısı<br />

YAZAL: Takı, süs, ziynet, mücevher<br />

YAZDIÇ: Anıt, kitabe<br />

YAZGAN: Yazan, yazıcı, yazgıyı tayin eden<br />

Eski dönem Tanrı ad ve sıfatlarından<br />

YAZGI: 1- Yazı, kader, mukadderat, alın yazısı 2- Tanrısal, ilahi<br />

YAZGULU: Talihli, bahtı açık<br />

YAZIÇU: Yazıcı, katip<br />

YAZIM: Yazgı, mukadderat<br />

YAZIN: 1- Yaz vakti, bahar vakti 2- Kader, alın yazısı<br />

YAZINÇ: Kader, alın yazısı, yazgı<br />

YAZIR: 1- Çok ülkeler gezmiş, görmüş 2- Çok ülke fethetmiş, fatih 3- yazar, yazıcı, katip<br />

YALIKSUZ: Günahsız<br />

YEDEN: 1- Yedeği olan, yedeğine alan, tedbirli 2- Yetkin, yeterli, usta<br />

YEĞ: (Yek, yeke) 1- Yüksek, ala, eftal, iyi, daha iyi 2- Soylu, asil, seçkin, güzide, mümtaz<br />

YEĞEN: 1- Yeğ, üstün tutulan, yeğin, yeğlenmiş 2- Kardeş çocuğu (Babası ya da anası<br />

ölmüş, ya da uzakta olup da yakın akrabaları tarafından yetiştirilen çocuklar için kullanılan adlardan) 3-<br />

Güveyi, damat<br />

YEĞĐN: 1- Üstün, faik 2- Bereketli 3- Çok güçlü, hızlı, şiddetli<br />

YEĞĐNEK: 1- Yığınak, küme 2- Üstün, faik, daha iyice<br />

YEĞNĐ: 1- hafif 2- Alçak gönüllü, mütevazı<br />

YEĞREK: (Yekrek) Etfal, evla, iyi, üstün<br />

YEKREK: Evla, iyi, üstün, daha iyi<br />

YEKSEK: Tedbirli, ihtiyatkar<br />

YEKÜL: (Yeğül) Yeğni, faik, üstün, muzaffer<br />

YEL: Rüzgar, esi<br />

YELÇĐ: Yel gibi, hızlı<br />

YELEÇ: Havadar, yel alan<br />

YELEGEN: Hızlı, süratli, yel gibi<br />

YELEĞĐN: Yel alan yer, rüzgarlı yer<br />

YELEK: 1- yel gibi, hızlı 2- Okun arkasına takılan tüy, denge tüyü 3- Kolsuz ve yakasız üst giyeceği<br />

YELEKĐN: (Yeleğin) Rüzgarlı, yel esen yer, yel alan yer<br />

YELEN: 1- Arzu, istek, dilek 2- Fırtına<br />

YELES: Yel esintisi, havadar, rüzgarlı


YELESER: birl. Yel/Eser Esintili, havadar, yel esen..<br />

YELESEY: birl. Yel/Esey Yel esintisi<br />

YELĐM: Hareket, eylem, devinim<br />

YELĐN: 1- Yel uğrağı, yel alan yer 2- Yel değişi, yel teması<br />

YELĐS: Havalı, havadar, rüzgarlı<br />

YELĐZ: birl. Yel/Đz Havadar, rüzgarlı, havalı<br />

YELKĐM: Havadar, havası güzel yer<br />

YELKĐN: 1- Konuk 2- Hızlı, yol gibi<br />

YELME: Öncü, yol gösteren, mihmandar<br />

YEN: 1- Yenmek, alt etmek 2- Deri 3- Yeni, yenilik, orijinal<br />

YENCĐLEK: Hafif, yeğin, narin, ince<br />

YENDÜN: Tercih, seçim, referans<br />

YENGĐ: 1- Yeni, orijinal 2- Zafer, utku<br />

YENĐN: Galip, muzaffer, utkan<br />

YENĐŞ: Galebe, galibiyet, utku<br />

YENTÜR: Kalender<br />

YENÜL: Mütevazı, alçak gönüllü<br />

YEPREM: Aktif, faal, becerikli, çalışkan<br />

YERÇĐ: Başkan, yol gösteren, mürşit.<br />

YERÇĐLĐG: Đzci, takipçi<br />

YERGĐN: Mahzun, hüzünlü, bitkin, yere bakan, boynu bükük<br />

YERĐNÜR: Durağan, üşengeç, müşkülpesent<br />

YERÜNMES: Hamarat, çalışkan, vurdumduymaz<br />

YESUGA: (Yesuge, yasagay) Yasa, yasak, yasaya bağlı, yasadan yana<br />

YESUKEN: (Yasuga, yasag, yasa) Yasa, yasak, yasalı, yasaya bağlı<br />

YEŞĐL: (Yaşil) 1- Tazelik, taze, körpe 2- Çimen, çimenlik<br />

YEŞĐM: Eski dönemlerde, Türklerce kutsanmış, değerli taş<br />

YET: (yeti, yete) Kudret, kuvvet, güç, yeterlilik, yetenek, beceri, maharet<br />

YETEK: Gaye, emel<br />

YETEN: Yeterli, yetkin, usta<br />

YETER: Yeterli, yetkin, uzman, usta<br />

YETGĐN: (Yetkin) Çok çocuklu ailelerin, doğan çocuklarının sonuncu olması<br />

dileği ile verilen adlardan<br />

YETĐ: 1- yetenek, kabiliyet 2- Yetkin, kamil, olgun, becerikli, mükemmel<br />

2- Etki, etkileyici 3- Yitik, kayıp, harcanmış, zayi olmuş<br />

YETĐŞGĐN: (yetişkin) Yetişmiş, olgun, kamil, mükemmel, yetenekli<br />

YETĐZ: Hazır, amade, yeterli, olgunluğa ermiş<br />

YETKĐ: Sorumluluk, maharet, iş bitirme gücü<br />

YETKĐN: 1- yetişkin, ehil, uzman, yeterli 2- Etkileyici, çekici, mükemmel<br />

YETMEN: Olgun, gelişkin, uzman, yeterli, yetenekli<br />

YEYGÜ: Armağan, bahşiş, ihsan<br />

YEYĐN: Galip, kavi, üstte olan<br />

YEYNĐ: Ehven, iyi<br />

YEYREK: Makbul, kabul gören, beğeni toplayan<br />

YEYTEM: Eski, kadim<br />

YIBAR: 1- Koku, parfüm 2- Kokulu mum<br />

YIĞ: Yığılı, toplu, birikim<br />

YIĞAÇ: 1- Ağaç 2- Erkeklik organı 3-Yığıcı, toplayıcı<br />

YIĞAN: (Yıkan) 1- Yığıcı 2- Yıkıcı<br />

YIĞIN: Birikim, kitle, yığılı olma hali, yığılmış, istifli<br />

YIĞINAK: Toplum, kitle<br />

YIĞINCA: Genel, teamül, sosyal kural, toplumun benimseyip uyguladığı kurallar<br />

YIĞLINÇ: (Yığlınçı) Đffetli, edepli, namuslu<br />

YIĞNAK: Yığın, yığınak, toplum, cemaat<br />

YIĞRIK: Mahçup, utangaç<br />

YIKIN: (yığın) Afet, yıkım , zarar<br />

YIKINÇ: Yıkmış, yıkıcı<br />

YIKMIŞ: Yıkıcı, devirici, güçlü<br />

YILDIKU: Yıldız, yıldız kümesi<br />

YILDIR: Yıldırıcı, ürkütücü, heybetli, dehşetli, şiddetli, gözü kara, korkusuz<br />

YILDIRAN: Ürkütücü, korkutucu, heybetli, gösterişli<br />

YILDIRGAN: Yıldıran, ürküten, korkutan, şaşalı, gösterişli<br />

YILDIRIM: (Yaldırım) 1- Berk, yüksek voltajlı elektrik 2- Göz kamaştırıcı, ışık, aşırı parlaklık<br />

YILDIZ: Yaldız, parlak ışık, parlayan, ışıyan<br />

YILDURU: Berrak, net, temiz, billur<br />

YILGI: Yılma, dehşet, ürküntü<br />

YILGIN: Yılmış, ürkek, bezgin


YILIĞ: Yılgın, yılmış, yılık<br />

YILKI: 1- At, at yavrusu 2- At sürüsü<br />

YILMA: 1- Yılmaz, azimli, dayanıklı, cesur, korkusuz 2- Dik yokuş, dağ yamacı<br />

YILMASIN: Yılmaz, korkusuz<br />

YILMAZ: Gözü pek, korkusuz, batur, dayanıklı, azimli<br />

YIRAGU: Yırcı, çalgıcı, enstrüman çalan, müzisyen<br />

YIRAK: Irak, uzak, mesafeli<br />

YIRI: Sol, sol taraf, tek taraf, tek taraflı<br />

YIRIM: 1- Solak 2- Yarım 3- yurt, toprak<br />

YIŞ: (Yaş, yaşıl) Orman, yeşillik içindeki bölge<br />

YIŞIK: 1- Tulga, demir örgülü tulga 2- ışık<br />

YĐBEK: Ateşli, hararetli, heyecanlı<br />

YĐGE: Dayanıklı, kavi, metin<br />

YĐĞENEK: 1- Toplum, kitle, cemaat 2- Yeğen, yeğencik<br />

YĐĞĐN: Daha iyi, sıkı, dayanıklı, üstün, tercih edilir<br />

YĐĞĐT: 1- Yeğ, yiğ, iyi, daha iyi, sıkı, sağlam, güçlü, batur, cesur 2- Delikanlı, cıvan, genç 3- Koca, eş<br />

YĐLUN: (Yulun) Đri, heybetli, gösterişli, cesim<br />

YĐNÇKE: Đnce, zarif, narin<br />

YĐNÇKELÜ: Nazik, anlayışlı, kibar<br />

YĐNÇÜ: 1- Đnce, zarif 2- Đnci<br />

YĐNDEK: Daimi, ebedi, sürekli, kalıcı<br />

YĐR: Yer, toprak, arazi, arz, yeryüzü, dünya<br />

YĐRÇĐ: Kılavuz, izci, rehber, yer bilen, yer bildiren<br />

YĐRDEŞ: Yurttaş, hemşehri, aynı toprağı paylaşan<br />

YĐRDĐNÇÜ: (Yirtinçü) Evren, kainat<br />

YĐRGA: Mesut, mutlu, mutluluk dolu<br />

YĐRTĐNÇÜ: Evren, kainat<br />

YĐSUN: (yasun, yosun) Doğa, tabiat, yeşillik<br />

YĐTER: Varis, mirasyedi<br />

YĐTĐK: 1- Yetik, olgun 2- Keskin 3- Kayıp<br />

YĐTĐRMĐŞ: Yitik, kayıp, kaybetmiş, yoksul<br />

YĐTÜT: Meziyet, maharet, beceri<br />

YĐZEK: Askeri kılavuz, öncü<br />

YOĞANAK: Yığınak, kütle<br />

YOĞÇI: Yuğcu, yuğ yapan, yokluk çeken, yas tutan, yasçı<br />

YOĞUN: Kalın, gür, iri, sık, sıkı, cüsseli, fazla, fazlalaşmış, katılaşmış<br />

YOKUŞ: Yukarı, yukarı doğru çıkan, dik yol, bayır<br />

YOL: Üzerinden gidilen...mec. 1- Kut, mut, baht, yazgı, kader 2- Örf, adet, töre, gelenek<br />

teamül, ilke, tarz, gidişat<br />

YOLA: 1- Örf, adet, usul, erkan 2- Meşale, kandil<br />

YOLAÇ: Yol gösterici, mihmandar, rehber, önder, öncü<br />

YOLAÇAN: birl. Yol/Açan Önder, öncü<br />

YOLAK: birl. Yol/ak 1- Dürüst, namuslu, temiz 2- Çığır, yenilik, gidişat 3-Kısa yol, kestirme yol<br />

YOLALDI: birl. Yol/Aldı 1- Đlerleme kaydeden, gelişen, uzman, profesyonel 2- Terbiyeli, yola gelmiş,<br />

geleneklerine bağlı<br />

YOLBAK: (Yolbaka, yolbakan) Konuksever, misafirperver<br />

YOLBĐLĐR: birl. Yol/Bilir Görgülü, bilgili, usul erkan sahibi<br />

YOLÇU: 1- Önder, başkan, şef, lider 2- Peygamber, nebi 3- Gelenekçi, muhafazakar 4- Yolcu, yola çıkmış,<br />

yolunda giden<br />

YOLDAM: 1- Uysal, yola gelen, yolunda giden 2- Usul, metot, tarz<br />

YOLDAŞ: Aynı yolun yolcusu, aynı yolu paylaşan, aynı yola gönül vermiş, aynı yola baş koymuş,aynı, töre<br />

ya da prensipler üzerinde, fikir ve gönül birliği eden, çok yakınlaşmış dost, dava arkadaşı<br />

YOLERĐ: birl. Yol/Eri 1- Töreye bağlı, edep erkan sahibi, bilgili, deneyimli<br />

YOLKULU: birl. Yol/Kulu mec. Töreye ve kurallara bağlı<br />

YOLLUK: (Yolluğ) 1- Kutlu, mübarek 2- Olgun, ergin 3- Halas bulmuş, huzura kavuşmuş, mesut,bahtiyar<br />

YOLOĞLU: birl. Yol/Oğlu 1- Fedai, serdengeçti 2- Adak, adanmış, kurban 3- Bağlı, kendini töreye<br />

bağlamış<br />

YOLUM: Usul, kaide, prensip<br />

YONAT: Tam, eksiksiz, kusursuz<br />

YONCA: Sulu yerlerde yetişen bir bitki türü<br />

YORÇU: 1- Askeri kılavuz, öncü, yol gösteren 2- Yorumcu, yorumlayan, eleştirmen<br />

YORDAM: 1- Alışkanlık, eğilim, usul, meleke, beceri 2- Jest, eda, işve, naz<br />

YORGA: (Yurga) Rahvan giden at<br />

YORNUK: Đstirahat, istirahatgah, dinlenme yeri<br />

YOVAŞ: (Yavaş) Çelebi, efendi, ağırbaşlı, halim<br />

YÖNDEM: (Yöntem) Usul, tarz, teamül, töreye uygun biçimde olan<br />

YÖNET: 1- Biçim, tarz, yöntem 2- uygun, uyumlu, uysal, geçimli


YÖNTEM: (Yöndem)<br />

YÖNTEN: Uslup, tarz, biçim<br />

YÖRGENÇ: Dağ dönemeci, dağ yolu<br />

YÖRTEM: Usul, biçim, tarz<br />

YÖYEN: Mevsim, sezon<br />

YUĞAK: Bir su kuşu<br />

YUĞKA: Đnce<br />

YUĞRUŞ: (Yukruş, Yukruç) Eskiden, halktan biri olmasına rağmen, gösterdiği performans ve<br />

yararlılıklardan sonra, bey mertebesinde değerlendirilerek, devletin üst düzey kademelerinde görev alan<br />

kişi.<br />

YULA: 1- Su kaynağı, yerden fışkıran su, göze 2- Işıldak, ışık veren, meşale, kandil<br />

YULU: Adalet<br />

YULYU: (Yulu, yuluk, Yulug) 1- Yardımcı, yardımsever, fedakar, adil 2- haraç, cizye, vergi 3- traş,traşlı,<br />

bakımlı 4- Yağma, yağmacı<br />

YULUĞBĐRĐM: birl. Yuluğ/Birim<br />

Uygurlar döneminde alınan mahsul vergisi<br />

YULUK: 1- Traşlı, matruş, bakımlı 2- Yağmacı<br />

YULUM: 1- Fedakar, yardımsever 2- Yolcu, yoluna bağlı, töresine bağlı<br />

YULUN: Yolcu, yola giden<br />

YUM: Mutluluk, neşe, ferahlık, rahatlık<br />

YUMLU: Mutlu, kutlu, mübarek, huzurlu<br />

YUMRU: 1- Yumulu, yumuk, yumruk 2- Đri, heybetli, gösterişli<br />

YUMUK: Gül, goncagül<br />

YUMUŞ: (Yumuç) 1- Söz, öğüt, nasihat 2- Emir, ferman, buyruk 3- Müjde, müjdeli haber 4-<br />

Yumuk,yumulmuş, yumruk<br />

YUMUTGAN: Yapıcı, birleştirici, pozitif kişilik<br />

YUNAK: Üzerinde çamaşır dövülen ve yıkanan, büyük taş parçası<br />

YUNMUŞ: Yıkanmış, temiz, titiz, arık<br />

YUNT: 1- Çadır, oba, ev, yurt, vatan 2- Terbiyesi tamamlanmamış, yarı yabani at 3- Uygarlık,medeniyet<br />

YURÇI: 1- Becerikli, mahir 2- Yirçi, yer gösteren, rehber<br />

YURGA: Rahvan giden at.<br />

YURT: 1- Vatan, kutsanmış toprak 2- Kaynak, asıl, kök 3- Uygarlık, medeniyet 4- Çadır, oba, ev<br />

YURTLAK: Yurt, vatan, sonradan yurt edinilmiş yer, yurtlaştırılmış yer.<br />

YUTLUK: Kayıp, zarar<br />

YUTUM: Yudum, damla, tike, parça<br />

YUVANÇ: Teselli<br />

YÜCE: Yüksek, ulu, alicenap, haşmetli<br />

YÜCEL: Yücelik, ululuk, haşmet.<br />

YÜĞNEK: Alçak gönüllü, mütevazı.<br />

YÜĞNÜK: Salih, temiz<br />

YÜĞRÜK: Yürük.<br />

YÜĞÜNT: Selam<br />

YÜKNÜ: Secde, secdede olan<br />

YÜKSEL: Yükseklik, ululuk, büyüklük<br />

YÜKSELEN: Ulu, kişi.<br />

YÜKSELĐŞ: Büyüklük, ululuk, ikbal<br />

YÜKÜN: Baş eğme, saygı duruşu, tazim.<br />

YÜKÜNÇ: Eğilme, reverans<br />

YÜKÜNGEN: Eğilen, reverans yapan, saygılı<br />

YÜKÜNTÜR: Baş eğdirir, diz çöktürür.<br />

YÜKÜNÜK: Eğilme, reverans<br />

YÜKÜNÜR: Đbadet eden<br />

YÜLEK: Okun arkasındaki, denge tüyü.<br />

YÜNKÜL: Hafif, narin<br />

YÜRE: Daire, helezon, çember<br />

YÜREĞĐR: Yürekli, cesur<br />

YÜREKLĐ: Cesur, korkusuz.<br />

YÜRĐK: Yaşam, hayat,, ömür, geçim.<br />

YÜRÜM: Yaşam, hayat, ömür<br />

YÜZAK: birl. Yüz/Ak Masum, günahsız.<br />

YÜZAKI: birl. Yüz/Akı Masumiyet, temizlik, namus, namusluluk, başarı, beceri<br />

YÜZLÜG: (Yüzlüg, yüzlük) Soylu, dürüst, namuslu.<br />

Elhamdulillah . . . .

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!