30.10.2015 Views

yalnizdegilsinALLAHVARcom

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

بِظْمِ‏ االلهِ‏ ارَّحْمَهِ‏ ارَّحِ‏ ‏ٕم<br />

اللٍمّ‏ صلِّ‏ علّ‏ طّٕدوا محمّد ‏َعلّ‏ آل طّٕدوا محمّد<br />

ÖN SÖZ:<br />

Rahmân ve Rahîm olan Allâh‘ın ismiyle! Hamd, yalnızca Allâh (Azze ve Celle)'ye<br />

mahsustur. Âlemlerin Rabb'i olan Allâh'a hamd-ü senalar olsun. Allâh'ım seni tüm<br />

noksanlardan tenzih ederim ve Seni tespih ederim. Ey Allâh! Kulun, Peygamberin ve<br />

Rasûlün olan o Neciyy-i Ümmî Efendimiz Muhammed‘e, Onun Ehl-i Beyt'ine ve âli<br />

ashâbına, her an ve zaman Senin Zâtının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salât ve<br />

selâm eyle.<br />

Yazmaya, okuyucularımızın da okumalarını temin için Ģu güzel dua ile baĢlıyoruz.<br />

Yâ Allâh Yâ Melik Yâ Kuddûs Yâ Müheymin Yâ Mü'min Yâ Selâm!<br />

Allâh‘ım! Ümmet-i Muhammed‘e rahmetini ihsan buyur! Ümmet-i Muhammed‘in<br />

halini ıslâh eyle! Ümmet-i Muhammed'i ahir zamanın fitnelerinden ve varlık Âleminin<br />

baĢlangıcından, varlık Âleminin sonuna kadar olacak olan tüm fitnelerden, kazalardan,<br />

belalardan, kederlerden, üzüntülerden, hastalıklardan, felaketlerden koru ve salim kıl.<br />

Ümmet-i Muhammed'e dünya ve ahirette af, afiyet ve hayır ver. Her iki cihanda<br />

iyilikler ve hayırlar nasip et. Ümmet-i Muhammed'e tevbe nasip et, tevbelerimizi kabul<br />

et, günahlarımızı affet ve bizleri Cennetine al. Ümmet-i Muhammed'in topyekün ve<br />

tek vücut olmalarını nasip et. Ümmet-i Muhammed'i salihlerden kıl ve Cemal'ini<br />

seyredeceklerden eyle.<br />

Yâ Rabb Yâ Musavvir Yâ Rezzâk Yâ Azîz Yâ Cebbâr Yâ Mütekebbir Yâ Gaffâr!<br />

Bu kitabı ihlas ve sabır ile okuyup mucibince amel eden ve emeği geçenlerin<br />

imanlarını kuvvetli,zihinlerini açık, ilimlerini ziyade, amellerini salih, rızıklarını helal<br />

ve bol eyle.<br />

Yâ Erhamerrahimin Yâ Alîm!<br />

MüĢkillerimizi hallet ve iĢlerimizi kolaylaĢtır, bizlere marifet eyle ve bizi bundan<br />

mahrum bırakma. Üzüntümüzü sevince döndür, düĢtüğümüz bataklıktan bizi kurtar,<br />

tökezleyip düĢtüğümüz yerden bizi kaldır, ihtiyacımızı gider, hem Seni, hem de<br />

Hz.Muhammed Mustafa (Sâllâhu Aleyhi ve Sellem)'i bizden memnun edecek ve<br />

kendisini bizden razı edecek bir Ģekilde amellerimizi güzelleĢtir.<br />

Yâ Allâh Yâ Rahman Yâ Rahîm Yâ Kadir Yâ Kerîm!


Ġhtiyacı olanların üzerine sabır yağdır, ayaklarımızı dininde sabit kıl. Muhakkak ki sen<br />

herĢeye Kadir'sin. Allâh'ım! Sana malımızı, dinimizi ve nefsimizi emanet ediyoruz.<br />

Allâh'ım! hükmüne bizi razı kıl, kaderimizde bulunanı bize mübarek et, tehir ettiğinin<br />

acele olanını, acele ettiğinin tehirini istemeyelim. Nefsimizi isyandan mahrum kıl,<br />

teslimine yardımcı ol.<br />

Ya ġafi!<br />

Hastalarımıza Ģifa, dertlilere deva ve cümlemize ise afiyet ver, vücutlarını sağlıklı kıl.<br />

Ellerini açıp yakaranların dualarını kabul eyle. Yeryüzünde zulüm gören tüm<br />

müslüman kardeĢlerimizin yar ve yardımcısı ol. Kusurumuz çok, amellerimiz noksan.<br />

Tüm müslümanların amellerini salih, rızıklarını helal ve bol eyle. ArkadaĢlarını sadık<br />

ve salih, komĢularını hayırlı, haclarını mebrur ve tekrarını nasip eyle.<br />

Yâ Hayy Yâ Kayyûm olan Allâh'ım!<br />

Ey herĢeyi ayakta tutan, ilminden hiç bir Ģey kaybolmayan ve hiç bir Ģey Kendine zor<br />

gelmeyen Ya Kayyûm. Çocukları olanlara salih kullar yetiĢtirmeyi, henüz sahip<br />

olmamıĢlara ise Ümmed-i Muhammed'e yakıĢır ahlak ile yaĢayıp iyi eĢlere sahip<br />

olmalarını nasip eyle. Öğrencilerimize zihin açıklığı, faydalı ilim ve güzel bir tahsil<br />

hayatı nasip eyle. Akıl, idrak ve fehimlerini tamam ve kamil, ayaklarını güzel ve<br />

sünnetten ayırma. Maddi ve manevi temizlikle kendilerini pay ekle. Vatanımıza ve<br />

milletimizi daima senin ve imtihan yolunda muzaffer kıl. Mehmetçiğimizin her daim<br />

yanında ol, ona uzanacak elleri ve Ümmet-i Muhammed'e uzanacak elleri; el-Kahhâr<br />

ismi Ģerinin hürmetine kahrı periĢan eyle. Son nefesimizi imanla vermeyi nasip eyle.<br />

Vaktinden evvel ruhumuzun sana kavuĢmasını, senin rızanı almıĢ, hoĢnutluğunu ve<br />

sevgini kazanmıĢ bir Ģekilde huzuruna çıkmayı nasip eyle. Tüm ism-i Ģeriflerinin<br />

hürmetine, Habibin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in hürmetine, sualsiz ve hesapsız<br />

cennetine girenlerden, Cemalini daim görenlerden eyle. Yalnızca, Azîz veGaffâr olan<br />

Allâh‘a hamd olsun. Allâh'ın Zatının Celaline ve Allâh'ın Zatının azametine yaraĢır<br />

Ģekilde Allâh'ın ilminde bulunanlar adedince her an ve nefes, Allâh'ın devamıyla daim<br />

olacak kadar Allâh'a sürekli hamd olsun. Ey Allâh! Kulun, Peygamberin ve Rasûlün<br />

olan o Neciyy-i Ümmî Efendimiz Muhammed‘e, Onun Ehl-i Beyt'ine ve âli ashâbına,<br />

her an ve zaman Senin Zâtının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salât ve selâm<br />

eyle.Hamd, yalnızca Allâh (Azze ve Celle)'ye mahsustur. Âlemlerin Rabb'i olan<br />

Allâh'a hamd olsun. Mahlûkatın sahibi ve mevcudata benzemekten münezzeh olan<br />

meleklerin ve ruhun rabbi olan Allâh-u Teâlâ‘yı tenzih ve tesbih ederim. Ey Allâh<br />

Teâlâ‘m Senin rızanı Ģefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını Ģefaatçi<br />

yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun<br />

senâyı yapamam. Sen Kendini sena ettiğin gibisin


Âmin... Yâ Muîn...<br />

GĠRĠġ<br />

Ashabıyla sükût halinde otururlarken Rasul-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve<br />

Sellem)‘in mübarek simalarında bir tebessüm beliriverir bir defasında. Sahabenin<br />

soran bakıĢlarını fark edince Ģöyle buyurur Efendimiz:<br />

―Müminin durumu ne kadar ĢaĢırtıcıdır! Zira her iĢi onun için bir hayırdır.<br />

Üstelik bu baĢkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir<br />

Ģey gelse Ģükreder; bu hayırdır. HoĢlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için<br />

hayır olur.‖<br />

Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) daha doğmadan önce<br />

babasını kaybetti ve sabretti. Doğduğunda yalnız sayılırdı, buna sabretti. Peygamber<br />

Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) çocuk yaĢta annesini kaybetti, sabretti.<br />

Dedesini yitirdi, sabretti. Vahiy geldikten sonra fetret zamanı sabretti. Ġnsanlar ona<br />

inanmadı, sabretti. EĢi ve amcası vefat etti sabretti. Ġnsanlar ona iĢkenceler yaptı,<br />

sabretti. Erkek çocukları öldü, sabretti. Evinden yurdundan kovuldu, sabretti. Açlığa<br />

sabretti. Dünya hayatı önüne sunulduğu halde o sabır dolu bir hayatı seçti. Hem de o<br />

Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve aynı zamanda Allah (Celle Celâlühü)'nun<br />

habibi olmasına rağmen sabretti. Peki, sorarım sana sen tüm günahları bağıĢlanmıĢ,<br />

daha dünyada iken cennetle müjdelenmiĢ bir peygamber dahi değilken nasıl<br />

sabretmezsin? Allah‘ı zikrettiren dert, O‘nu unutturan maldan ve sıhhatten daha<br />

hayırlıdır.<br />

“Belâların en büyüğü peygamberlere, sonra evliyaya, sonra diğer has<br />

kullara gelir.”(bk. Hâkim, el-Müstedrek, III/343; Müsned, 1/172, 174, 180)<br />

Unutma ki; Allah (Celle Celâlühü) kimseye taĢıyamayacağı yükü yüklemez. O<br />

sadece seçkin kullarına, seçilmiĢ kullarına, imanı yüksek olan kullarına sabredeceği<br />

dert verir. Onları imtihanlar ile sınar.. Eğer ki sabretmen gerekli ise sen seçilmiĢsin<br />

demektir.<br />

ََ لَىَ‏ ‏ْلُلَُ‏ وَّ‏ ‏ُلمْ‏ بِ‏ َْٓ ‏ٍء مِّهَ‏ الْ‏ ‏َُوْ‏ ََ الْ‏ ‏ُلُوِ‏ ََ وَ‏ ْ ‏ٍء مِّهَ‏ اَ٘مََُ‏ الِ‏ ََ ا٘ونُلضِ‏ ََ اللَّمَزَااِ‏ ََ بَ‏ ‏ِّزِ‏ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏


ِ<br />

Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden<br />

eksiltme türünden bir Ģeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere<br />

müjdele. (2 – Bakara Suresi – 155.)<br />

َٜ ‏ُٔل ‏َلِّفُل اّللّ‏ ‏ُل وَنْظًا ئَِّٜ‏ ‏َُل طْعٍََا لٍََا مَا كَظَ‏ ‏َتْ‏ ََ عَلٍََْٕا مَا اكْتَظَ‏ ‏َتْ‏ رَبَّىَا َٜ تُلإَاخِ‏ ذْوَا ئِن وَّظِٕىَا أََْ‏ أَخْطَأْوَا رَبَّىَا ََ َٜ<br />

تَحْمِلْ‏ عَلَْٕىَا ئِصْزًا كَمَا حَمَلْتًَُل عَلَّ‏ الَّذِٔهَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِىَا رَبَّىَا ََ َٜ تُلحَمِّلْىَا مَا َٜ طَاقَةَ‏ لَىَا بًِِ‏ ََ اعْفُل عَىَّا ََ اغْنِزْ‏ لَىَا<br />

ََ ارْ‏ حَمْىَ‏ أَوتَ‏ مَُْ‏ ‏َٜوَا ‏َاولُلزْ‏ وَا عَلَّ‏ الْ‏ َُْ ِ الْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden baĢkasını yüklemez. (KiĢinin<br />

nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz,<br />

unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.<br />

Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.<br />

Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz Ģeyi bize taĢıtma. Bizi affet. Bizi<br />

bağıĢla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karĢı bize<br />

yardım et." (Bakara Suresi, 286)<br />

Ġmtihanlarla dolu bir yol seni bekler ama kolaylıklarıyla beraber. Eğer seçilmiĢ<br />

olmasaydın Ģu anda bu yazıyı okuyor olamazdın. Eğer hayat bir tesadüf eseri değil ise,<br />

çıkıĢler, iniĢler, karĢılaĢmalar, seziĢler ve bakıĢlar bir tesadüf değil ise... Sence Ģuan bu<br />

kitabı okuyor olman bir tesadüf olabilir mi?<br />

وَ‏ مَا تَشَاءُونَ‏ إَِّلا أَنْ‏ يَشَاءَ‏ اَللا ُ ُۚ إِنا اَللا َ كَانَ‏ عَلِيمًا حَكِيمًا<br />

Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. KuĢkusuz Allah, bilendir, hüküm ve<br />

hikmet sahibidir.(ĠNSAN/30)<br />

Hayır bir tesadüf değil. ġu anda bu sayfaları çeviriyor olman bir tesadüf değil!<br />

Tıpkı gündüzün ardından gecenin gelmesi gibi…<br />

ئِنَّ‏ ِٓ خَلْ‏<br />

ِ الظَّمَاََ‏ ااِ‏ ََ اَ٘رْ‏<br />

ِ ََ اخْتَِٝوِ‏ اللَّْٕلِ‏ ََ الىٍََّارِ‏ ‏َٖٔااٍء ِّ ٘ ‏ُلَْ‏ لِٓ‏ ا٘لْ‏ ‏َااِ‏<br />

Göklerin ve yerin yaratılıĢında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip<br />

gidiĢinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller<br />

vardır.(3/ÂLĠ ĠMRÂN-190)<br />

أَلَمْ‏ تَزَ‏ أَنَّ‏ اّللَّ‏ َ طَ‏ ‏َّزَ‏ لَ‏ ‏ُلمْ‏ مَا ِٓ ْ ا٘‏ ‏َرْ‏ ِ ََ الْنُللْكَ‏ تَ‏ ‏ْزِ‏ ْ ِٓ الْ‏ ‏َحْزِ‏ بِأَمْزِ‏ يِ‏ ََ ‏ُٔلمْظِكُل الظَّمَا َ أَنْ‏ تَ‏ ‏َعَ‏ عَلَّ‏ ا٘‏<br />

ئَِّٜ‏ بِاِ‏ ‏ْوًِِ‏ ئِنَّ‏ اّللَّ‏ َ بِالىَّاصِ‏ لَزَ‏ ‏ُلَوٌف رَحِ‏ ٕ ‏ٌفم<br />

ْ ‏َرْ‏<br />

(Görmüyor musunuz ki, Allah, yerdeki [su, taĢ, toprak, ot, ağaç, meyve,


sebze, tahıl, hayvan, maden, ateĢ, hava, gaz, tuz, petrol gibi] her Ģeyi ve<br />

emri [suyun kaldırma kuvveti ve yer çekimi gibi kanunları] uyarınca<br />

denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Ġzni olmadıkça, gökleri<br />

[göklerdeki yıldızları, galaksileri, gezegenleri birbirleriyle çarpıĢmaktan ve]<br />

yer üzerine düĢmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok Ģefkatli ve çok<br />

merhametlidir.) [Hac 65; Beydavi, Celaleyn, Medarik ve Razi tefsirleri]


KarĢında 99 tane ardına kadar açık kapı olduğunu düĢün. Bu kapıların hepsi<br />

ama hepsi aynı yere çıkıyor. Hangisinden geçersen geç, aynı yere çıkıyorsun. Ama<br />

unutma bütün kapıların arkasındaki yer aynı varacağın yer aynı.<br />

Bir gün bu kapılardan sadece bir tanesinin kapandığını farzet. Üzülür müsün?<br />

Vurur musun kendini yerden yere ―neden kapalı bu kapı‖ diye? Tabii ki hayır, çünkü<br />

biliyorsun nasıl olsa diğer kapılar açık. Alt tarafı bir kapı kapalı, onu görmezden gelir<br />

diğer açık kapılardan birini seçer ve geçersin. Nasıl olsa her kapının arkasındaki yol<br />

aynı yere çıkıyor. Peki o zaman, neden Allah‘ın açtığı binlerce kapıdan bir tanesinin<br />

kapalı olduğunu görünce yola devam etmekten vazgeçiyor, umudunu ve ümidini<br />

kesiyorsun... Sadece bir kapı için mi binlerce kapıyı elinin tersi ile itiyorsun? Biz her<br />

neticede Allah‘a dönmeyecek miyiz? Bütün kapılar ona çıkmıyor mu? Var mı baĢka<br />

yere açılan bir kapı? Bugün sanma ki bir tesadüf; ne de aldığın nefes bir tesadüf eseri...<br />

ََ ‏ّللِ‏ ّ ِ مَا ِٓ الظَّمَاََ‏ ااِ‏ ََ مَا ِٓ اَ٘رْ‏ ِ ََ كَنَّ‏ بِاّللّ‏ ِ ََ كِٕل<br />

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah<br />

yeter.(4/NĠSÂ-132)<br />

ََ ‏ّللِ‏ ّ ِ مُللْكُل الظَّمَاََ‏ ااِ‏ ََ اَ٘رْ‏<br />

ِ ََ اّللّ‏ ‏ُل عَلََّ‏ كُللِّ‏ َْٓ ‏ٍء قَدِٔ‏ ‏ٌفز<br />

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her Ģeye kâdirdir.(3/ÂLĠ<br />

ĠMRÂN-189)<br />

Bir hırsızın elindeki bıçak ile bir doktorunun elindeki bıçağın arasındaki fark<br />

nedir? Bıçak da neĢter de etinize değdiğinde canınızı acıtacaktır, her ikisi de vücuduna<br />

değdiğinde keser. Hırsız paranı almak için canını acıtır iken doktor ise tedavi etmek<br />

için o neĢteri vurur. Hırsızdan böylesine alçakça bir zararın geleceğini bildiğin için<br />

korunma içgüdüsü gereği kaçar veya kendini korumaya çalıĢırsın çünkü biliyorsun,<br />

sana zarar gelecek. Ama doktor… Bir doktor binlerce neĢter de vursa güvendiğin için<br />

teslim olursun; hem de ağır ameliyat Ģartlarına rağmen. Üstelik bir insan hatası sonucu<br />

olsa ölme riski var iken.<br />

Peki Ģu soruyu kendine Ģöyle sor; bir doktora güvenip sığındığın kadar Allah‘a<br />

sığınıp güveniyor musun? Bekle… Bu soruya gerçekten içtenlikle cevap ver, seni<br />

kimse duymayacak, merak etme. Bu soruyu nefsine bir sor... Doktorun elinden<br />

gelebilecek tüm acılara sırf tedavi olabilmek için tahamül ediyorsun, değil mi? Doktor<br />

aciz bir kuldur! Onun, bizim ve tüm alemin yaratıcısı Allah (Celle Celâlühü)‘dür.<br />

Allah‘ın kuluna bu kadar güvenip koĢulsuz teslim olur iken Allah (Celle Celâlühü)'ye<br />

o kadar güvenip teslim oluyor musun? Peki, neden o zaman Allah‘ın imtihanlarına<br />

sabır edemiyorsun?


لَتُل ‏ْلَُُل نَّ‏ ِٓ أَمَُْ‏ الِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ أَونُلظِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لَتَظْمَعُلهَّ‏ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أُلَتُلُاْ‏ الْ‏ ‏ِتَااَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أَ‏ ‏ْزَكُلُاْ‏ أَ‏ ًِ كَلِٕزًا<br />

ََ ئِن تَلْ‏ ‏ِزُلَاْ‏ ََ تَتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ ‏َاِنَّ‏ ‏َلِكَ‏ مِهْ‏ عَشْ‏ ِ اُ٘ل مُلُرِ‏<br />

Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız.<br />

Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koĢanlardan<br />

size eziyet verici bir çok söz iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği<br />

gibi korkarsanız, Ģüphesiz iĢte bu azmi gerektiren iĢlerdendir. (Ali Ġmran<br />

Suresi – 186.)<br />

رَاُّب الْمَ‏ ‏ْزِ‏<br />

ِ ََ الْمَ‏ ‏ْزِ‏ اِ‏ ٜ َ ئِلًََ‏ ئَِّٜ‏ ‏ٌُلَُ‏ ‏َاتَّ‏ ِ ذْيُل ََ كًِٕٝ‏<br />

O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan baĢka tanrı yoktur. O halde yalnız<br />

O'nu vekil tut.(73/MUZZEMMĠL-9)<br />

Hatırlamıyor musun yeri göğü yaradan Rabbim seni Ģu yeryüzü mescidine<br />

imtihana yolladı? Onu tanıyasın ve ibadet edesin diye yolladı. Dünyaya da sahip<br />

olmaya değil, Ģahit olmaya gelmedin mi zaten?<br />

ََ مَا خَلَ‏ ‏ْتُل الْ‏ ِ هَّ‏ ََ اٚ‏ ْ ِ وضَ‏ ئَِّٜ‏ لَِٕعْ‏ ‏ُلدُلَنِ‏<br />

“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” ez-<br />

Zâriyât, 56<br />

Bazen kendimizi çaresiz ve kimsesiz hissederiz. Derdimizi açacak kimsemiz<br />

yoktur. Uzatsak da elimizi, tutanacak bir dal yoktur. Bağırsak da duyamazlar bizi. Tek<br />

bir dostumuz dahi anlayamaz, yaĢamamıĢlardır onlar biz gibi… Göstersek de<br />

göremezler, kavrayamazlar içinde bulunduğumuz dertleri. Duyanlar ise ―Dert mi bu?‖<br />

derler, eliyle itiĢtirirler bizi. Hani acıtırlar ya içimizi. Oysa derttir yaĢadığımız ve<br />

yardıma ihtiyacımız vardır. Onların dert mi bu dediği Ģey devirmiĢtir hayallerimizi ve<br />

alt üst olmuĢtur dünyamız. Bütün kapılar bize kapanıyor gibi gelir, her Ģey aksimize<br />

geliĢiyor gibi gelir… Ama aslında iĢler hiç de sanıldığı gibi değildir!<br />

Hayatın bizi daralttığı zamanlarda<br />

Maddi zorluklar çektiğimiz zamanlarda<br />

ĠĢimizde, kariyerimizde ve ticaret hayatımızda batma noktasına geldiğimiz zamanlarda<br />

Ailenin ve akrabaların terkettiği zamanlarda<br />

EĢ ve dost kalmadığı zamanlarda<br />

Evlatlardan dolayı sıkıntılar çektiğimiz zamanlarda<br />

Dünyanın üzerimize geldiği zamanlarda<br />

DüĢmanın ensemizde beklediği zamanlarda<br />

Kaçacak hiç bir yer kalmadığını düĢündüğün zamanlarda<br />

ġu koca dünyada yalnı kaldnığını düĢündüğün zamanlarda<br />

Korkma!


Kimsesizlerin Kimsesidir Allah. Sakın korkma... Yalnız değilsin, Allah var!<br />

اّللَّ‏ ‏ُل خَالِ‏ ‏ُل كُللِّ‏ َْٓ ‏ٍء ََ ‏ٌُلَُ‏ عَلَّ‏ كُللِّ‏ َْٓ ‏ٍء ََ كِٕ‏ ‏ٌفل<br />

Allah, her Ģeyin yaratıcısıdır. Her Ģey üzerine vekil de O'dur.(39/ZUMER-<br />

62)<br />

وَلَئِن سَ‏ أَلْتَيُم مَّنْ‏ خَلَقَ‏ السَّ‏ مَاوَاتِ‏ وَاْلْ‏ ‏َرْ‏ ضَ‏ لَيَقُولُنَّ‏ ‏َّللاَُّ‏ قُلْ‏ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْ‏ عُونَ‏ مِن دُونِ‏ ‏َّللاَِّ‏ إِنْ‏ أَرَادَنِيَ‏ ‏َّللاَُّ‏<br />

كَّل<br />

بِضُ‏ رٍّ‏ ىَلْ‏ ىُنَّ‏ كَاشِ‏ فَاتُ‏ ضُ‏ رِّهِ‏ أَوْ‏ أَرَادَنِي بِرَحْ‏ مَةٍ‏ ىَلْ‏ ىُنَّ‏ مُمْسِ‏ كَاتُ‏ رَحْ‏ مَتِوِ‏ قُلْ‏ حَسْ‏ بِيَ‏ ‏َّللاَُّ‏ عَلَيْوِ‏ يَتَوَ‏ ُ<br />

الْمُتَوَ‏ كِّلُونَ‏<br />

Andolsun ki onlara: «O gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan:<br />

«Elbette Allah!» diyeceklerdir. O halde gördünüz ya Allah'tan baĢka<br />

çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O'nun<br />

zararını giderebilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun<br />

rahmetini tutabilirler mi? De ki: «Allah, bana yeter.» Tevekkül edenler, hep<br />

O'na dayanırlar.(39/ZUMER-38)


Ġnsanoğlu dünyaya imtihan olmak için gelmiĢtir. Bu geçici hayat, ahiret<br />

hayatına giderken aĢmamız gereken zorluklar ve belalarla doludur. Bizler bu<br />

zorluklarla, belalarla, müsibetlerle ve daha nice sıkıntılarla sınav oluruz. Bu imtihanlar,<br />

sıkıntılar kiĢiden kiĢiye farklılık gösterir. Çünkü her insanın kaldıracağı yük,<br />

çekebileceği sıkıntı diğerinden farklıdır. Ayrıca kimse çekebileceğinin üstünde bir<br />

yükle sınav olmaz.<br />

Unutmamamız gereken bir diğer konu da olgunlaĢmadır. Hiç kimse sıkıntı ve<br />

stres çekmeden olgunlaĢamaz. Ġnsan olgunlaĢtıkça büyür ve yetiĢir. Bu amaçla<br />

insanoğlunun çektiği tüm bu sıkıntılar onu ahiret hayatına hazırlar.<br />

ََ لَىَ‏ ‏ْلُلَُ‏ وَّ‏ ‏ُلمْ‏ بِ‏ َْٓ ‏ٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ الْ‏ ‏َُوْ‏ ََ الْ‏ ‏ُلُوِ‏ ََ وَ‏ ْ ‏ٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ اَ٘مََُ‏ الِ‏ ََ ا٘ونُلضِ‏ ََ اللَّمَزَااِ‏ ََ بَ‏ ّ ‏ِزِ‏ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

الَّذِٔهَ‏ ئِ‏ ‏َا أَصَابَتٍُْلم مُّبلِ‏ ٕ ‏َة ‏ٌف قَالُلُاْ‏ ئِوَّا ‏ّللِ‏ ّ ِ ََ ئِوَّا ئِلًَِْٕ‏ رَااِ‏ عُنَ‏<br />

أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ عَلٍَِْٕمْ‏ صَلََُ‏ ااٌف مّ‏ ‏ِه رَّبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ ََ رَحْمَة ‏ٌف ََ أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الْمُلٍْتَدُلَنَ‏<br />

“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,<br />

canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri<br />

müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah‟a ait<br />

(kullar)ız ve Ģüphesiz O‟na dönücüleriz.” Rablerinden bağıĢlanma ve<br />

rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.” (Bakara<br />

Suresi, 155-157)<br />

Ġmtihan çeĢit çeĢittir. Bunları size ufak baĢlıklar altında anlatmak isterim.<br />

ZENGĠNLĠKLE ĠMTĠHAN<br />

Ġnsanoğlunun belki de en zor imtihanı zenginlik ile imtihandır. Çünkü insanoğlu<br />

parayı bulduğunda, keyfi yerinde olduğunda, sıkıntı çekmediğinde Allah‘ı daha kolay<br />

unutur. Çünkü her istediği olur ve sıkıntı, stres ile uğraĢmaz. Ayrıca kiĢi zengin iken<br />

malından vermeli, mazlumun hakkını korumalı, Allah‘a karĢı olan görevlerini asla<br />

unutmamalıdır. Eğer unutursa imtihanı kaybetmiĢ olur. Fakat gerçek manada imanlı<br />

olan kiĢi ne zengin iken ne de fakir iken asla Allah‘ı unutmaz, görevlerinin hepsini<br />

yerine getirir.<br />

َ ‏َالَ‏ ئِوّ‏ ِٓ أَحْ‏ َ ‏ْتُل حُل َّ الْ‏ ‏َْٕزِ‏ عَه ‏ِكْزِ‏ رَبّ‏ ِٓ حَتَّّ‏ تََُ‏ ارَاْ‏ بِالْحِ‏ ‏َااِ‏<br />

“Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbim‟i zikretmekten dolayı<br />

tercih ettim.” (Sad Suresi, 32. Ayet) ayetinde haber verildiği üzere zenginliği<br />

yalnızca Allah rızası için isteyen Hz. Süleyman‟ı örnek almalı, onun amacı<br />

ile zenginliği istemeliyiz.<br />

ZENGĠNLĠKLE VE MALLA ĠMTĠHAN


Müslümanların kâfirler ya da inkârcılar sebebi ile çektiği birçok acı ve sıkıntı<br />

malumumuz. Özellikle Peygamberimiz zamanında yapılan eziyetleri hepimiz<br />

biliyoruz. Tüm bu acı, sıkıntı, tuzak ve zulümlerin hepsi Müslümanlar için birer<br />

imtihandır.<br />

لَتُل ‏ْلَُُل نَّ‏ ِٓ أَمَُْ‏ الِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ أَونُلظِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لَتَظْمَعُلهَّ‏ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أُلَتُلُاْ‏ الْ‏ ‏ِتَااَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أَ‏ ‏ْزَكُلُاْ‏ أَ‏ ًِ كَلِٕزًا<br />

ََ ئِن تَلْ‏ ‏ِزُلَاْ‏ ََ تَتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ ‏َاِنَّ‏ ‏َلِكَ‏ مِهْ‏ عَشْ‏ ِ اُ٘ل مُلُرِ‏<br />

“… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Ģirk koĢmakta<br />

olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve<br />

sakınırsanız emirlere olan azimdendir.” (Al-i Ġmran Suresi, 186. Ayet) bu<br />

ayetteki hüküm gereği, insanoğlu yaĢanan her sıkıntının dünya hayatındaki imtihanın<br />

bir parçası olduğunu bilmeli, bu imtihanı kazanmak için çaba sarf etmelidir.<br />

HASTALIKLA ĠMTĠHAN<br />

Ġnsanoğlunun belki de en büyük korkusu hastalıkla imtihandır. KiĢi hastalık<br />

anında hastalığın Ģiddetine bağlı olarak Allah‘a isyan edebilir, O‘na karĢı gelebilir,<br />

hastalığa sabredemeyip, kendisine zarar verebilir. Fakat bunun tam tersi de olabilir.<br />

KiĢi hastalığının Ģiddetine bağlı olarak sabredip, bunu günahlarının dökülmesi olarak<br />

görebilir. Allah‘a karĢı gelmek yerine O‘na daha sıkı sarılabilir. Sürekli Allah‘a dua<br />

edip, bu hastalığın onun imtihanı olduğunu bilip ona göre davranabilir.<br />

لَّْٕضَ‏ الْ‏ ‏ِزَّ‏ أَن تُلَُ‏ لُّبُاْ‏ ‏َُل اُلٌَُ‏ ‏ُلمْ‏ قِ‏ ‏َلَ‏ الْمَ‏ ‏ْزِ‏ ِ ََ الْمَ‏ ‏ْزِ‏ اِ‏ ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ الْ‏ ‏ِزَّ‏ مَهْ‏ آمَهَ‏ بِاّللّ‏ ِ ََ الَُْْٕ‏ ِ اٖخِ‏ زِ‏ ََ الْمَٗئِ‏ ‏َةِ‏<br />

‏ِٕهَ‏ ََ آتَّ‏ الْمَالَ‏ عَلَّ‏ حُل ّ ًِِ ََِْ الْ‏ ‏ُلزْ‏ بَّ‏ ََ الَْٕتَامَّ‏ ََ الْمَظَاكِٕهَ‏ ََ ابْهَ‏ الظَّ‏ ‏ِٕلِ‏ ََ الظَّ‏ ئِلِٕهَ‏ ََ ِٓ<br />

ِ الزّقَااِ‏ ََ أَقَا َ اللَّٝةَ‏ ََ آتَّ‏ الشَّكَاةَ‏ ََ الْمُلُ‏ ‏ُلُنَ‏ بِعٍَْدٌِِمْ‏ ئِ‏ ‏َا عَاٌَدُلَاْ‏ ََ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏ ِٓ الْ‏ ‏َأْطَا ‏َالضَّزَّا ََ حِ‏ ‏ٕهَ‏<br />

الْ‏ ‏َأْصِ‏ أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ الَّذِٔهَ‏ صَدَقُلُا ََ أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الْمُلتَّ‏ ‏ُلُنَ‏<br />

ََ الْ‏ ‏ِتَااِ‏ ََ الىَّ‏ ِّٕ<br />

“… Zorda, hastalıkta ve savaĢın kızıĢtığı zamanlarda sabredenler. ĠĢte<br />

bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi,<br />

177. Ayet)<br />

FAKĠRLĠK VE AÇLIK KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />

Ġnsanoğlunun (özellikle de iman etmeyen insanların) en büyük korkusu fakirlik<br />

ve açlıktır. Bu korku bazen kiĢiyi iman etmekten alıkoyar. KiĢi sırf açlıktan dolayı<br />

fakirlikten dolayı isyan eder, Allah‘a karĢı çıkar. Çünkü fakirlik ve açlık insana her<br />

Ģeyi yaptırır.<br />

Hristiyanların misyonerlik faaliyetlerini fakir ve yoksul ülkelerde yapması<br />

tamamen açlık ve fakirlikten dolayı o kiĢileri kolayca kandırabileceklerindendir. Bu<br />

kiĢiler karınlarını doyurmak için dinlerini bile verebilecek kadar bu imtihanı kaybetmiĢ<br />

olabilmektedirler.


Bir örnek daha vermek istersek; Peygamber döneminde Müslüman kiĢilere<br />

paraları olmasına rağmen hiçbir Ģey satmayan inkârcıların maksadı da aynıdır. Onlar<br />

Müslümanların hepsini fakirlikle, onlarla ticaret yapmamakla, onları açlığa ve<br />

susuzluğa mahkûm etmekle tehdit etmiĢlerdir. Çünkü insanoğlunun açlığa ve fakirliğe<br />

tahammülü yoktur.<br />

Birçok zengin ve varlıklı kiĢi Peygambere inanmama sebebi olarak Ġslam dinini<br />

fakirlerin dini olarak görmelerine bağlamıĢtır. Kendileri eğer bu dine girerlerse<br />

statüleri düĢer diye korkmuĢlardır.<br />

Fakirlik ve fakirliliğin yol açtığı cimrilik insanın Allah‘a güvenmemesine,<br />

Ģeytana kanıp dinden kopmasına sebep olur. Hâlbuki insanoğlu Allah‘a güvense,<br />

paranın da malın da Allah‘tan geldiğine kalben inansa böyle bir korkuya düĢmeyecek,<br />

imtihanı kazanacaktır.<br />

ال ‏َّْٕطَانُل ‏َٔعِدُلكُلمُل الْنَ‏ ‏ْزَ‏ ََ ‏َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ‏ ‏َا ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعِدُلكُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةً‏ مّ‏ ‏ِىًُْل ََ ‏َضًْٝ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

“ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkinliği / hayasızlığı<br />

emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağıĢlanma ve bol ihsan vaat ediyor.<br />

Allah (rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 268. Ayet)<br />

Gerçekten Allah‘a iman eden kiĢi, kendisine malı verenin de alanın da Allah<br />

(c.c.) olduğunu bilir ve buna göre davranır. Bu sebeple ne kendisine zenginlik<br />

geldiğinde sevinir ne de fakirlik geldiğinde isyan eder.<br />

اّللّ‏ ‏ُل َٔ ‏ْظُلظُل ِ الزّ‏ سْ‏ َ لِمَهْ‏ َٔ ‏َا ََ َٔ ‏َدِرُل ََ ‏َزِ‏ حُلُاْ‏ بِالْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ِٓ اٖخِ‏ زَةِ‏ ئَِّٜ‏ مَتَا ‏ٌفو<br />

“Allah dilediğine rızkı geniĢletir / yayar ve daraltır da. Onlar ise<br />

dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, Ahirette (ki sınırsız<br />

mutluluk yanında geçici) bir meta‟dan baĢkası değildir.” (Ra‟d Suresi, 26.<br />

Ayet)<br />

YAġLILIK KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />

Ġnsanoğlu en çok ölümden korkar. Ölüm devamında ne olduğu bilinmeyen bir<br />

sondur. Eğer kiĢi iman sahibi bir kimse ise ahirete ve ölümden sonrasına inandığı için<br />

ölmekten korkmaz. Çünkü dünya hayatının geçici olduğunu ve sonrasında ebedi<br />

hayatın baĢlayacağını bilir. Ama iman etmeyen bir kimse için dünya bir sondur ve<br />

sonrası da bir hiçtir. Bu sebeple de ölmekten korkarlar.<br />

Ġnsanoğluna ölümü hatırlatan yegâne Ģey de yaĢlılıktır. Size Hz. Ömer‘in<br />

yaĢadığı bir olayı anlatayım. Hz. Ömer genç ve dinç bir adam olduğundan ölümü<br />

unutma korkusu ile yaĢarmıĢ. Bu sebeple birini tutmuĢ ve kendisine her gün gelip de<br />

kendisine ölümü hatırlatmasını istemiĢ. Adam her gün Hz. Ömer‘in yanına gelip<br />

―Ölüm var Ya Ömer!‖ demiĢ.


Zaman geçmiĢ, Hz. Ömer yaĢlanmaya baĢlamıĢ ve saçında bir tel beyaz çıkmıĢ.<br />

Bunu görünce adama artık çalıĢmasına gerek kalmadığını çünkü kendisinin<br />

yaĢlandığını ve yaĢlılığın da insana ölümü hatırlattığını anlamıĢ.<br />

Ġnsanoğlu böyledir, ölüm her yaĢta gelse de o yine de gençken ölmeyeceğini,<br />

yaĢlandıktan sonra öleceğini düĢünürmüĢ. Bu sebeple yaĢlanmak, çirkinleĢmek, elden<br />

ayaktan düĢmek onlar için önemli bir imtihandır.<br />

اّللَّ‏ ‏ُل الَّذِْ‏ خَلَ‏ َ ‏ُلم مّ‏ ‏ِه ضَعْفٍء ثُلمَّ‏ اَعَلَ‏ مِه بَعْدِ‏ ضَعْفٍء قُلَُّ‏ ةً‏ ثُلمَّ‏ اَعَلَ‏ مِه بَعْدِ‏ قُلَُّ‏ ةٍء ضَعْنًا ََ َْٕ ‏َةً‏ َٔ ‏ْلُل ‏ُل مَا َٔ ‏َا<br />

ََ ‏ٌُلَُ‏ الْعَلِٕمُل الْ‏ ‏َدِٔ‏ ‏ُلز<br />

“Allah, sizi bi za‟ftan yarattı, sonra (bu) za‟fın ardından bir kuvvet<br />

kıldı, sonra bu kuvvetin ardından da bir za‟f ve yaĢlılık verdi. Dilediğini<br />

yaratır. O, bilendir, güç yetirendir.” (Rum Suresi, 54. Ayet)<br />

Ölümden korkan kiĢiler yaĢlılıktan da korkarlar. Hatta onlar yanlarında birileri<br />

(anne ve babaları yahut baĢka yakınları) yaĢandığı zaman onları huzur evlerine yahut<br />

da bakım evlerine göndererek onlara bakmaktan kaçarlar, onlardan mümkün mertebe<br />

uzak kalırlar. Çünkü onlar kendilerine yaĢlılığı, dolayısıyla ölümü hatırlatırlar. Oysa<br />

Müslüman kiĢiler tam tersi yaĢlılara ve hastalara bakar, onlardan hayır duası almak<br />

için ellerinden geleni yaparlar. Zaten Allah da, Müslümanlara bu Ģekilde<br />

davranmalarını emretmiĢtir.<br />

ََ قَضَّ‏ رَبُّبكَ‏ أََّٜ‏ تَعْ‏ ‏ُلدُلَاْ‏ ئَِّٜ‏ ئَِّٔايُل ََ بِالَُْ‏ الِدَْٔهِ‏ ئِحْظَاوًا ئِمَّا َٔ ‏ْلُل ‏َهَّ‏ عِىدَكَ‏ الْ‏ ِ ‏َزَ‏ أَحَدُلٌُلمَا أََْ‏ كٌَُِٝلمَا ََٝ تَ‏ ‏ُلل لٍَُّلمَ‏<br />

أ ‏ُل وٍّء ََ َٜ تَىٍَْزْ‏ ‏ٌُلمَا ََ قُلل لٍَُّلمَا قَُْ‏ ًٜ كَزِ‏ ‏ٔمًا<br />

“Rabbin, O‟ndan baĢkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya<br />

iyilikle davranmayı emretti. ġayet onlardan biri veya ikisi senin yanında<br />

yaĢlılığa ulaĢırsa, onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel<br />

söz söyle.” (Ġsra Suresi, 23. Ayet)<br />

ÖLÜM KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />

Hastalık konusunu ölüm korkusu ile birlikte anlattığım için sizlere tekrar aynı<br />

Ģeyleri söylemek yerine bu konuda inmiĢ olan ayetleri konu alalım.<br />

أَْٔىَمَا تَ‏ ‏ُلُوُلُاْ‏ ‏ُٔلدْرِ‏ ك ‏ُّبمُل الْمَُْ‏ اُل ََ لَُْ‏ كُلىتُلمْ‏ ِٓ بُلزُلَجٍء مُّب ‏ََّٕدَةٍء ََ ئِن تُللِ‏ ‏ٍُْلمْ‏ حَظَىَة ‏ٌف َٔ ‏ُلُلُلُاْ‏ ‏ٌَذِيِ‏ مِهْ‏ عِىدِ‏ اّللّ‏ ِ ََ ئِن<br />

تُللِ‏ ‏ٍُْلمْ‏ ِ طَّٕ‏ ‏َة ‏ٌف َٔ ‏ُلُلُلُاْ‏ ‏ٌَذِيِ‏ مِهْ‏ عِىدِكَ‏ قُللْ‏ كُللًّ‏ مّ‏ ‏ِهْ‏ عِىدِ‏ اّللّ‏ ِ ‏َمَا لٍَِإُلٜ‏ الْ‏ َُْ ِ َٜ َٔ ‏َادُلَنَ‏ ‏َٔنْ‏ ‏ٍَُلُنَ‏ حَدِٔلًا<br />

“Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim<br />

edilmiĢ Ģatolarda olsanız bile…” (Nisa Suresi, 78. Ayet)<br />

قُللْ‏ ئِنَّ‏ الْمَُْ‏ اَ‏ الَّذِْ‏ تَنِزُّبَنَ‏ مِىًُْل ‏َاِوًَُّل مُلَٝ‏ قِٕ‏ ‏ُلمْ‏ ثُلمَّ‏ تُلزَدُّبَنَ‏ ئِلَّ‏ عَالِمِ‏ الْ‏ َْٕ ِ ََ ال ‏ٍََّادَةِ‏ ‏َُٕلىَ‏ ِ ّ ‏ُل ‏ُلم بِمَا كُلىتُلمْ‏ تَعْمَلُلُنَ‏


De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, Ģüphesiz sizinle<br />

karĢılaĢıp buluĢacaktır. Sonra gaybı da, müĢahede edilebileni de bilen<br />

(Allah)‟a döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir.”<br />

(Cuma Suresi, 8. Ayet)<br />

Ölüm Allah‘ın emridir. Zengini fakiri, güzeli çirkini, genci yaĢlısı hepsi mutlaka<br />

ama mutlaka ölecektir. Ġsterse kiĢi kendisini kulelere kapatsın, isterse dünyanın en<br />

büyük icatlarını üretsin yine de ölümden kurtulamayacaktır. Ahirette ne zenginlik ne<br />

fakirlik sadece ―takva‖ ölçü olacaktır. Yani ahirette sadece Allah‘a karĢı imanı samimi<br />

olan kullar olacaktır.<br />

Ġnsanoğlu ölümü ne kadar iyi bilse de yinede ölümden kaçar. Ölümden<br />

bahsetmek istemez. Ölüm ile ilgili muhabbet kurmak istemez. Ölümden konuĢmak<br />

istemez. Cenazeleri hemen gömüp, mezarlıkları Ģehrin dıĢına yaparlar. Hele ki<br />

akrabaları, dostları öldüğünde daha da korkarlar. Ölümü unutmak isterler. Onlar bu<br />

korkuyu unutup hatırlamamak istedikçe tam tersi olur ve ölüm korkusu her geçen gün<br />

içlerinde daha da büyür.<br />

Hâlbuki iman etmiĢ bir Müslüman ölümü Allah‘a yani en sevgiliye kavuĢma anı<br />

olarak görür. Ölüm onun için bir son değil tam tersi bir kavuĢma yeni ve sonsuz<br />

hayatına baĢlamadır. Onlar yani Müslümanlar Ģu Ģekilde ölmek için dua ederler:<br />

ََ مَا تَى ‏ِمُل مِىَّا ئَِّٜ‏ أَنْ‏ آمَىَّا بِ‏ ‏َٔااِ‏ رَبّ‏ ‏ِىَا لَمَّا اَا تْىَا رَبَّىَا أَ‏ ‏ْزِ‏ ْ عَلَْٕىَا صَ‏ ‏ْزًا ََ تََُ‏ ‏َّىَا مُلظْلِمِٕهَ‏<br />

“… Rabbimiz,üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.”<br />

(A‟raf Suresi, 126. Ayet)<br />

TÜRLÜ KORKULAR ĠLE ĠMTĠHAN<br />

Bazı insanlar gelecek korkusu ile ya da sevdiklerini, ailesini kaybetme korkusu<br />

ile ya da baĢarısızlık gibi türlü korkular ile imtihan olduklarında bu yaĢadıklarının<br />

onun kaderi olduğunu, bunlarla sınav olduğunu, yaĢadıklarının onun imtihanı<br />

olduğunu unutur. Oysa tüm bu korkular Ģeytanın onu korkutmak için kalbine saldığı<br />

telkinlerdir.<br />

DUYGUSALLIK<br />

Bazen kiĢi Ġslam‘a ters olan bir takım duygusallıklar yaĢayabilir. Bunların hepsi<br />

kiĢiye Ģeytandan gelen vesveselerdir. Bunların vesvese olduğunu müminler anlarlar.<br />

Onlar bunun Ģeytandan gelen duygusallık telkini olduğunu bilirler ve Ģeytana uymak<br />

yerine Kuran'a göre davranırlar.


KARAMSARLIK VE ÜMĠTSĠZLĠĞE DÜġME<br />

ġeytan, insanoğluna karamsarlık ve ümitsizlik telkini vererek onları ruhen<br />

bunaltmaya ve Ģevksiz bir ruh haline sürüklerler. Bu telkinlere ise yine Müslüman olan<br />

kullar aldanmaz ve Allah‘ın yolundan bir an bile ayrılmazlar.<br />

VESVESE VE KUġKULARA KAPILMA<br />

ġeytan gerçekte olmayan olayları kiĢilerin kafasında sanki varmıĢ gibi<br />

göstererek onlara vesvese verir. KiĢi hatalı davrandığını, sevilmediğini, kendisine<br />

güvenilmediğini veya baĢarısız olduğunu düĢünür.<br />

DÜNYA HAYATININ SÜSLERĠ<br />

ġeytan insanoğluna dünya hayatını güzel göstererek, ona bu dünyanın geçici bir<br />

yer olduğunu unutturur ve ahiret hayatını düĢünmesine, Allah‘a karĢı olan görevlerini<br />

yerine getirmesine engel olur. KiĢinin tek derdi dünyada para ve mal sahibi olmak olur.<br />

ÖFKE VE KĠN DUYMA<br />

ġeytan insanoğlunun içine öfke ve kin tohumu atar. KiĢinin iĢleri planladığı gibi<br />

gitmez, yakınları ile sorun yaĢar, sürekli kızar ve her Ģeyden sıkılır. Çabucak sinirlenir,<br />

hemen öfkelenir. Sabır denen duygudan kendisinde zerre kalmaz. Kur‘an‘ın istediği<br />

müminin özelliklerinden gün geçtikçe uzaklaĢır.<br />

Müslüman kiĢilere karĢı kin ya da öfke duymak, iman sahibi kullar için<br />

sakınılması gereken bir durumdur. Çünkü Allah (c.c.) kiĢinin, Allah‘ı sevmesini,<br />

O‘nun rızasını arayan, Kur‘an ahlakını yaĢayan insanlara karĢı kin ve öfke gibi<br />

duygular taĢımamasını öğütler.<br />

الَّذِٔهَ‏ ‏ُٔلىنِ‏ ‏ُلُنَ‏ ِٓ الظَّزَّا ََ الضَّزَّا ََ الْ‏ ‏َااِمِٕهَ‏ الْ‏ َْٕ َ ََ الْعَا ‏ِٕهَ‏ عَهِ‏ الىَّاصِ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّب الْمُلحْظِىِٕهَ‏<br />

“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve<br />

insanlardan bağıĢlama ile geçenlerdir.” (Al-i Ġmran Suresi, 134. ayet)<br />

MÜMĠNLERĠN ALACAĞI GÜZEL BĠR SONUÇ VAR


Ġmanın getirdiği huzuru yaĢamayan insanların geleceğe dair taĢıdığı korkular,<br />

onların hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmasına izin vermez. Mutlu olduğunu<br />

düĢündüğü zamanlarda bile mutlulukları hep kısıtlı olur. Bu tarz insanların mutluluğu<br />

daim olmaz çünkü onlar hep korku içindedir; kaybetme korkusu onları bırakmaz.<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ َٔ ْ َُْ نَ‏ رَبٍَُّلم بِالْ‏ َْٕ ِ لٍَُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةٌف ََ أَاْزٌف كَ‏ ِٕ ‏ٌفز<br />

“Gerçek Ģu ki, Rablerinden gayb ile (O‟nu görmedikleri halde) içleri<br />

titreyerek – korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağıĢlanma) ve<br />

büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12. Ayet)<br />

Allah (c.c.) yine bir ayetinde, insanoğlunun hissettiği olumsuzlukların tek<br />

kaynağının yine kendi düĢünce ve tavırları olduğu söylemekte:<br />

ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ َٜ َٔ ‏ْلِمُل الىَّاصَ‏ َْٕ ‏ًا ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ الىَّاصَ‏ أَونُلظٍَُلمْ‏ َٔ ‏ْلِمُلُنَ‏<br />

“ġüphesiz Allah, insanlara hiçbir Ģeyle zulmetmez. Ancak insanlar,<br />

kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus Suresi, 44. ayet)<br />

Öyleyse geleceğe yönelik insanoğlunun içinde bulunan bu korkulardan<br />

kurtulmanın bir yolu yok mudur? Elbette vardır. Bu korkulardan kurtulunmuĢ, güzel<br />

bir yaĢam sürmenin tek yolu ‗Allah‘a tevekkül‘ etmektir. Ġnsan ancak tevekkül ettiği<br />

sürece huzurlu olur. Her Ģeyin Allah‘tan geldiğine inanan, Allah‘ın yarattığı kadere<br />

uygun iĢlediğinin güvencesini hisseden bir mümin, hiçbir zaman yaĢadıklarını ―kötü‖<br />

olarak değerlendirmez. Kendisine hastalık ve fakirlik uğradığında bir hikmet olduğunu<br />

ve sonucunun kendisi için hayırlı olacağını bilir. Bu nedenle de tevekkülü elinden<br />

bırakmaz.<br />

ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ ا ‏ْتَزَِ‏ مِهَ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ أَونُلظٍَُلمْ‏ ََ أَمَُْ‏ الٍَُلم بِأَنَّ‏ لٍَُلمُل ال ‏َىَّةَ‏ ‏ُٔل ‏َاتِلُلُنَ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََٕ ‏ْتُللُلُنَ‏ ََ ‏ُٔل ‏ْتَلُلُنَ‏<br />

ََ عْدًا عَلًَِْٕ‏ حَ‏ ‏ًّا ِٓ التَُّْ‏ رَاةِ‏ ََ اِٚ‏ و ِ ‏ٕلِ‏ ََ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنِ‏ ََ مَهْ‏ أََْ‏ َّ بِعٍَْدِيِ‏ مِهَ‏ اّللّ‏ ِ ‏َاطْتَ‏ ْ ‏ِزُلَاْ‏ بِ‏ ‏َْٕعِ‏ ‏ُلمُل الَّذِْ‏ بَأَعْتُلم بًِِ‏<br />

ََ ‏َلِكَ‏ ‏ٌُلَُ‏ الْنَُْ‏ سُل الْعَ‏ ِٕ ‏ُلم<br />

“Hiç Ģüphesiz Allah, müminlerden -karĢılığında onlara mutlaka<br />

cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıĢtır... (Tevbe Suresi,<br />

111. Ayet)<br />

...ġu halde yaptığınız bu alıĢveriĢten dolayı sevinip-müjdeleĢiniz. ĠĢte<br />

'büyük kurtuluĢ ve mutluluk' budur.” (Tevbe Suresi, 111. Ayet)<br />

DÜNYA ĠMTĠHAN YERĠDĠR


Allah diğer canlıları nasıl bir amaç için yaratmıĢ ise insanı da yine bir amaç<br />

doğrultusunda yaratmıĢtır. Ġnsanın bu yaratılıĢ amacını ve dünya hayatı boyunca nasıl<br />

bir ömür geçirmesi gerektiğini öğrenebileceği yegane kaynak da Allah tarafından<br />

insanoğluna indirilmiĢ olan Kuran'dır.<br />

أَ‏ ‏َحَظِ‏ ‏ْتُلمْ‏ أَوَّمَا خَلَ‏ ‏ْىَاكُلمْ‏ عَ‏ ‏َلًا ََ أَوَّ‏ ‏ُلمْ‏ ئِلَْٕىَا ٜ َ تُلزْ‏ اَعُلُنَ‏<br />

"Bizim, sizi boĢ bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize<br />

döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıĢtınız?" (Müminun Suresi, 115.<br />

Ayet)<br />

Ġnsanoğlunun yaratılıĢ amacının ne olduğu ayetlerde tarif edilmiĢtir.<br />

ََ مَا خَلَ‏ ‏ْتُل الْ‏ ِ هَّ‏ ََ ْ ِ اٚ‏ وضَ‏ ئَِّٜ‏ لَِٕعْ‏ ‏ُلدُلَنِ‏<br />

"... Ġnsanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat<br />

Suresi, 56. Ayet)<br />

Yalnızca Allah'a ibadet etmek için yaratılmıĢ olan insanın önünde ibadet ile<br />

meĢgul olması gereken yaklaĢık altmıĢ-yetmiĢ yıllık kısa bir ömür vardır. Ve bu ömür,<br />

akıp gitmektedir. Kimin ne kadar yaĢayacağını Allah‘tan baĢka kimse bilmemektedir.<br />

Dünya üzerindeki her Ģey de vakti zamanı geldiğinde yok olacaktır. Bizim bu<br />

konuda bildiğimiz açık ve net tek bilgi var ise o da dünya hayatının geçici olduğudur.<br />

اّللّ‏ ‏ُل َٔ ‏ْظُلظُل ِ الزّ‏ سْ‏ َ لِمَهْ‏ َٔ ‏َا ََ َٔ ‏َدِرُل ََ ‏َزِ‏ حُلُاْ‏ بِالْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ِٓ اٖخِ‏ زَةِ‏ ئَِّٜ‏ مَتَا ‏ٌفو<br />

"... Dünya hayatı, Ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir<br />

meta'dan baĢkası değildir." (Rad Suresi, 26. Ayet)<br />

Âlimlerden birçoğu eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekân olduğunu ve<br />

insanoğlunun bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini Ģu Ģekilde<br />

dile getirmiĢtir:<br />

―Dünya bir misafirhanedir. Ġnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir<br />

misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle<br />

mükelleftir.‖<br />

Ġnsanoğlu dünyaya imtihan üzere gelmiĢtir ve bu dünya hayatı ahiret hayatına<br />

kıyaslanırsa uyuyup uyanmak kadar kısa bir vakittir. Bu sebeple biz bu kısacık vakti


oĢ heva ve heveslerle doldurmamalıdır. Tam tersi sınavı kazanmak için elinden geleni<br />

yapmalıdır.<br />

الَّذِْ‏ خَلَ‏ َ الْمَُْ‏ اَ‏ ََ الْحََٕاةَ‏ لَِٕ‏ ‏ْلُلَُ‏ كُلمْ‏ أَُّٔب ‏ُلمْ‏ أَحْظَهُل عَمًَٝ‏ ََ ‏ٌُلَُ‏ الْعَشِ‏ ‏ٔشُل الْ‏ ‏َنُلُ‏ ‏ُلر<br />

“O, amel (davranıĢ ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel)<br />

olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2. Ayet)<br />

DÜNYA HAYATINA KARġILIK AHĠRETĠ SATIN ALMAK<br />

Dindar olmayan insanların belki de en büyük hatası bu dünya hayatını çok fazla<br />

önemsemesi ve bu dünyadan baĢka bir yerde yaĢamın olmadığına inanması, bu sebeple<br />

de dünyada iken her Ģeyi yapmak için kendini paralayıp durmasıdır. Dünyada, böyle<br />

bir inanç içinde yaĢayan insanları etkileyebilecek, onların akıllarını çelebilecek pek<br />

çok güzellik vardır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda insanlar ister istemez, doğdukları<br />

andan itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde etme hırsına<br />

yönlendirilirler. Allah insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri Kur‘an‘da haber<br />

vermiĢtir.<br />

سُلّٔ‏ ‏ِهَ‏ لِلىَّاصِ‏ حُل ‏ُّب ال ٍَََُّ ااِ‏ مِهَ‏ الىّ‏ ‏ِظَا ََ الْ‏ ‏َىِٕهَ‏ ََ الْ‏ ‏َىَاطِٕزِ‏ الْمُل ‏َىطَزَةِ‏ مِهَ‏ الذٌََّ‏ ِ ََ الْنِضَّةِ‏ ََ الْ‏ ‏َْٕلِ‏ الْمُلظََُّ‏ مَةِ‏<br />

ََ اَ٘وْعَا ِ ََ الْحَزْ‏ ِ ‏َلِكَ‏ مَتَاوُل الْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ اّللّ‏ ‏ُل عِىدَيُل حُلظْهُل الْمَ‏ اِ‏<br />

قُللْ‏ أَؤُلوَ‏ ِ ّ ‏ُل ‏ُلم بِ‏ ‏َْٕزٍء مّ‏ ‏ِه ‏َلِ‏ ‏ُلمْ‏ لِلَّذِٔهَ‏ اتَّ‏ َُْ ا عِىدَ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ اَىَّااٌف تَ‏ ‏ْزِ‏ ْ مِه تَحْتٍَِا اَ٘وٍَْارُل خَالِدِٔهَ‏ ‏ٍَِٕا ََ أَسْ‏ ََ ا ‏ٌفج<br />

مُّبطٍََّزَةٌف ََ رِ‏ ضَُْ‏ انٌف مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللّ‏ ِ ََ اّللّ‏ ‏ُل بَلِ‏ ‏ٕزٌف بِالْعِ‏ ‏َادِ‏<br />

Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmıĢ altın ve gümüĢe, salma<br />

güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu Ģehvet insanlara 'süslü<br />

ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer<br />

Allah katında olandır. De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi?<br />

Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları,<br />

altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eĢler ve Allah'ın rızası vardır.<br />

Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i Ġmran Suresi, 14-15. Ayetler)<br />

Ayetlerde de görüldüğü gibi, insanların dünyaya yönelik tutkuları çeĢit çeĢittir.<br />

Ama bu tutkuları elde etmek onlara tek baĢına bir kazanç sağlamaz; çünkü onların asıl<br />

hayatları "temelli kalacakları" ahiret yurdudur ve insanlar bunun farkına varmadıkları<br />

sürece hatadadır, yanlıĢtadır, isyandadır. Allah (c.c.) insanların hırsla bağlandıkları<br />

dünya hayatının gerçek durumu ayetleri ile açık ve net bir Ģekilde açıklamıĢtır.<br />

ََ اضْزِ‏ اْ‏ لٍَُلم مَّلَلَ‏ الْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا كَمَا أَوشَلْىَايُل مِهَ‏ الظَّمَا ‏َاخْتَلَظَ‏ بًِِ‏ وَ‏ ‏َااُل ْ ا٘‏ ‏َرْ‏<br />

ِ ‏َأَصْ‏ ‏َحَ‏ ٌَ ‏ِٕمًا تَذْرُلَيُل ِ الزَّٔا ‏ُلح<br />

ََ كَانَ‏ اّللَّ‏ ‏ُل عَلَّ‏ ِ كُللّ‏ َْٓ ‏ٍء مُّب ‏ْتَدِرًا


الْمَالُل ََ الْ‏ ‏َىُلُنَ‏ سِ‏ ‏ٔىَة ‏ُل الْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ الْ‏ ‏َاقَِٕااُل اللَّالِحَااُل خَْٕزٌف عِىدَ‏ رَبِّكَ‏ ثََُ‏ ابًا ََ خَْٕزٌف أَمًَٝ‏<br />

Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya<br />

benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıĢtı, böylece rüzgârların<br />

savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, her Ģeyin üzerinde güç yetirendir. Mal<br />

ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranıĢlar'<br />

ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek<br />

bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 45-46. Ayetler)<br />

Ayetlerde de açıkça belirtildiği gibi dünyaya ait her türlü süs, zenginlik,<br />

güzellik, eĢler, evler, mücevherler, makam, ün ya da kariyer ve diğerleri sadece kısa bir<br />

yarardan, geçici bir oyalanmadan baĢka bir Ģey değildir. Bunların hepsi yok olup<br />

gidecektir, gitmektedir.<br />

Fakat insanoğlu, bir türlü bunların geçici olduğunun farkına varmaz; tam tersine<br />

bunlara dalıp sürekli oyalanır. Daha çok mal toplamaya, daha çok itibar görmeye, daha<br />

güzel veya daha yakıĢıklı bir eĢ bulmaya, iĢyerinde en baĢarılı kiĢi olarak tanınmaya<br />

çalıĢıp çabalar. Tüm bunlara öyle bir hırsla bağlanırlar ki, ölümün her an kendisine<br />

gelebileceğinin farkına varmaz bile, ahiret hayatını unutur gider. Bu tarz kimseler<br />

ölümü de bir yokoluĢ olarak algılarlar.<br />

Âlimlerden biri Ģu Ģekilde söylemiĢtir: ―Kâinattaki yok olma, ayrılık, yokluk<br />

zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuĢma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur,<br />

yenilenme vardır. Ve kâinattaki her Ģey bir çeĢit sonsuza kadar var olma baĢarısına<br />

sahiptir. Ölüm, bu geçici âlemden sonsuz âleme gitmektir. Ölüm, hidayet ehli ve<br />

Kur'an ehilleri için öteki âleme gitmiĢ dost ve ahbaplarına kavuĢma vesilesidir. Hem<br />

hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçesine bir<br />

davettir. Hem Rahman-ı Rahim'in fazlından kendi hizmetine karĢılık bir ücret almadır.<br />

Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve<br />

talimatından bir paydostur.―<br />

Bu hakikatin bilincinde olan müslümanlar; ölümle birlikte dünyadan ayrılmayı,<br />

Kur‘an ahlakından uzak insanlar gibi isyanla değil, sevinçle, neĢe ile karĢılarlar. Onlar<br />

için ölüm en sevgiliye kavuĢtukları andır. Dünya ile iĢleri yoktur onların, onlar hep<br />

ahiretteki mutluluğu düĢlerler. Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve inceliklerle<br />

dolu bir mekâna kavuĢma umudu ile bu dünyada yaĢarlar. Dünyayı ebedi bir yaĢam<br />

yeri zannederek hırsa kapılmazlar.<br />

أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ الَّذِٔهَ‏ ا ‏ْتَزََُل اْ‏ الضََّٝلَةَ‏ بِالٍُْلدَِ‏ ََ الْعَذَااَ‏ بِالْمَ‏ ‏ْنِزَةِ‏ ‏َمَ‏ أَصْ‏ ‏َزٌَُلمْ‏ عَلَّ‏ الىَّارِ‏


Onlar, hidayete karĢılık sapıklığı, bağıĢlanmaya karĢılık azabı satın<br />

almıĢlardır. AteĢe karĢı ne kadar dayanıklıdırlar! (Bakara Suresi, 175. Ayet )<br />

Ġki insan düĢünelim. Bunlara yüklü miktarda sermaye verilsin ama bu<br />

sermayeyi ne Ģekilde harcayacaklarının kararı da kendilerine bırakılsın. Bu Ģekilde<br />

anlaĢıldıktan sonra bunlardan biri elindeki bütün imkânları hoyratça saçıp savursun ve<br />

bir süre sonra hiçbir Ģey kalmasın. Bunun sonucunda ne olur? ġüphesiz bu kiĢi -geriye<br />

dönüĢün olmadığını fark ettiğinde- çok büyük bir piĢmanlık yaĢar. Diğeri ise elindeki<br />

sermayeyi kalıcı bir Ģekilde harcasın ve insanlara faydalı yatırımlarda kullansın ve elde<br />

ettiği tüm güzellikler hem kendisi hem de insanlık için bir kazanç olsun.<br />

ĠĢte dünyada insana verilen tüm mal, mülk, kültür, ün, itibar, güzellik ve daha<br />

pek çok nimet insanoğluna Ahirete hazırlanması için tanınmıĢ birer fırsattan ibarettir.<br />

Ġman eden kiĢi bu fırsatları en akılcı Ģekilde değerlendirir. Ġnkar eden kiĢi ise tıpkı<br />

yukarıdaki örnekte olduğu gibi fırsatları değerlendirmez ve kaçırdıklarını ancak<br />

kaybettikten sonra anlar.<br />

قُللْ‏ ‏ٌَلْ‏ وُلىَ‏ ِ ّ ‏ُل ‏ُلمْ‏ ْ بِا٘‏ ‏َخْظَزِ‏ ‏ٔهَ‏ أَعْمَاًٜ‏<br />

الَّذِٔهَ‏ ضَلَّ‏ طَعُْٕلٍُلمْ‏ ِٓ الْحََٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ ‏ٌُلمْ‏ ‏َٔحْظَ‏ ‏ُلُنَ‏ أَوٍَُّلمْ‏ ‏ُٔلحْظِىُلُنَ‏ صُلىْعًا<br />

أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَا بِ‏ ‏َٔااِ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ ََ لِ‏ ‏َائًِِ‏ ‏َحَ‏ ‏ِطَتْ‏ أَعْمَالُلٍُلمْ‏ ََٝ وُل ‏ِٕمُل لٍَُلمْ‏ َُْٔ َ الْ‏ ‏َِٕامَةِ‏ ََ سْ‏ وًا<br />

De ki: "DavranıĢ (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak<br />

olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları<br />

boĢa gitmiĢken, kendilerini gerçekte güzel iĢ yapmakta sanıyorlar." ĠĢte<br />

onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuĢmayı inkâr edenlerdir. Artık<br />

onların yapıp-ettikleri boĢa çıkmıĢtır, kıyamet gününde onlar için bir tartı<br />

tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105. Ayet)<br />

Dünya hayatıyla yetinmeyen ve ahiret hayatının ebedi olduğunun bilincinde<br />

olan kiĢiler, bu hayatın yararlarının geçici olduğunu bildikleri için, sonsuz cennet<br />

güzelliklerini kazanmak için çalıĢırlar.<br />

ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ ا ‏ْتَزَِ‏ مِهَ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ أَونُلظٍَُلمْ‏ ََ أَمَُْ‏ الٍَُلم بِأَنَّ‏ لٍَُلمُل ال ‏َىَّةَ‏ ‏ُٔل ‏َاتِلُلُنَ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََٕ ‏ْتُللُلُنَ‏ ََ ‏ُٔل ‏ْتَلُلُنَ‏<br />

ََ عْدًا عَلًَِْٕ‏ حَ‏ ‏ًّا ِٓ التَُّْ‏ رَاةِ‏ ََ اِٚ‏ و ِ ‏ٕلِ‏ ََ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنِ‏ ََ مَهْ‏ أََْ‏ َّ بِعٍَْدِيِ‏ مِهَ‏ اّللّ‏ ِ ‏َاطْتَ‏ ْ ‏ِزُلَاْ‏ بِ‏ ‏َْٕعِ‏ ‏ُلمُل الَّذِْ‏ بَأَعْتُلم بًِِ‏<br />

ََ ‏َلِكَ‏ ‏ٌُلَُ‏ الْنَُْ‏ سُل الْعَ‏ ِٕ ‏ُلم<br />

Hiç Ģüphesiz Allah, müminlerden -karĢılığında onlara mutlaka<br />

cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıĢtır... ġu halde<br />

yaptığınız bu alıĢveriĢten dolayı sevinip-müjdeleĢiniz. ĠĢte 'büyük kurtuluĢ<br />

ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111. Ayet)


ĠNSAN HAYIRLA VE ġERLE ĠMTĠHAN EDĠLMEKTEDĠR<br />

Ġnsanların, yaĢamları boyunca türlü Ģekillerde deneneceğinden bahsetmiĢtik. Bu<br />

denenmelerin bir kısmı hayırla bir kısmı ise Ģerle olacaktır.<br />

ََ مَا اَعَلْىَا لِ‏ َ ‏َزٍء مّ‏ ‏ِه قَ‏ ‏ْلِكَ‏ الْ‏ ‏ُللْدَ‏ أَ‏ ‏َاِن مّ‏ ‏ِتَّ‏ ‏ٍَُلمُل الْ‏ ‏َالِدُلَنَ‏<br />

كُللُّب وَنْضٍء ‏َائِ‏ ‏َة ‏ُل الْمَُْ‏ اِ‏ ََ وَ‏ ‏ْلُلُكُلم بِال ِ ‏َّزّ‏ ََ الْ‏ ‏َْٕزِ‏ ‏ِتْىَةً‏ ََ ئِلَْٕىَا تُلزْ‏ اَعُلُنَ‏<br />

Senden önce hiçbir beĢere ölümsüzlüğü vermedik; Ģimdi sen ölürsen<br />

onlar ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, Ģerle de,<br />

hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.<br />

(Enbiya Suresi, 34-35. Ayetler)<br />

Ġnsanoğlu her türlü olayla denenebilir. Ġnsanın bolluk, zenginlik ve çok büyük<br />

nimetler içindeyken de Allah'ın razı olacağı güzel ahlakı göstermesi, her tavrında<br />

Allah'a yönelip dönmesi ve O'nun emir ve tavsiyelerine çok büyük bir titizlik<br />

göstermesi Ģarttır. Çünkü bolluk dünyanın geçici süslerine dalan insan için bir fitne<br />

konusu, bir deneme, unutturup yanıltan bir etken olabileceği gibi tam tersi Ģekilde<br />

nankörlük etmemesini vurgulayan bulunmaz bir nimet de olabilir. Bu kiĢinin imanı ile<br />

bağlantılıdır.<br />

Ġnsan bu Ģekilde bolluk ve bereket ile değil de hastalıkla, felaketlerle,<br />

inkârcılardan gelen türlü baskılarla, incitici söz, iftira, tuzak, alay zulmü gibi olaylarla<br />

da denenebilir. Fakat iman etmiĢ olanlar bunların hepsinin imtihanın bir parçası<br />

olduğunu bilirler ve bunlara sabır göstermenin güzelliklere açılan bir yol olduğunu<br />

unutmazlar. Müslüman bir kimse malın da eĢin de çocuğun da hastalığın da birer<br />

imtihan olduğunu unutmaz.<br />

ََ اعْلَمُلُاْ‏ أَوَّمَا أَمَُْ‏ الُل ‏ُلمْ‏ ََ أََْ‏ ‏َٜدُلكُلمْ‏ ‏ِتْىَة ‏ٌف ََ أَنَّ‏ اّللّ‏ َ عِىدَيُل أَاْزٌف عَ‏ ِٕ ‏ٌفم<br />

"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan<br />

konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır." (Enfal Suresi,<br />

28. Ayet)<br />

لَ‏ ‏ِهِ‏ الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ مَعًَُل اَاٌَدُلَاْ‏ بِأَمَُْ‏ الٍِِمْ‏ ََ أَونُلظٍِِمْ‏ ََ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ لٍَُلمُل الْ‏ ‏َْٕزَااُل ََ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الْمُلنْلِحُلُنَ‏<br />

أَعَدَّ‏ اّللّ‏ ‏ُل لٍَُلمْ‏ اَىَّااٍء تَ‏ ‏ْزِ‏ ْ مِه تَحْتٍَِا اَ٘وٍَْارُل خَالِدِٔهَ‏ ‏ٍَِٕا ‏َلِكَ‏ الْنَُْ‏ سُل الْعَ‏ ِٕ ‏ُلم


Ama Resul ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla<br />

cehd ettiler (çaba harcadılar); iĢte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluĢa<br />

erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar<br />

akan cennetler hazırladı. ĠĢte büyük 'kurtuluĢ ve mutluluk' budur. (Tevbe<br />

Suresi, 88-89. Ayetler)<br />

ئِوَّمَا الْمُلإْمِىُلُنَ‏ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُا بِاّللَّ‏ ِ ََ رَطُلُلًِِ‏ ثُلمَّ‏ لَمْ‏ ‏َٔزْ‏ تَابُلُا ََ اَاٌَدُلَا بِأَمَُْ‏ الٍِِمْ‏ ََ أَونُلظٍِِمْ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللَّ‏ ِ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏<br />

‏ٌُلمُل اللَّادِقُلُنَ‏<br />

Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne<br />

iman ettiler, sonra hiçbir kuĢkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve<br />

canlarıyla cehd ettiler. ĠĢte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.<br />

(Hucurat Suresi, 15. Ayet)<br />

Ġnsanoğlu dünya hayatındaki her gününü, her saatini, hatta her dakikasını ve<br />

saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Yaptığı her iĢte, gösterdiği her tepkide "Allah'ı<br />

nasıl en fazla razı ederim?" sorusunun cevabını aramalıdır. Önemli olan kiĢinin<br />

dünyaya dalıp ahireti unutmaması ve geçici bir yarar uğruna Ahiretini gözden<br />

çıkarmamasıdır.<br />

كُللُّب وَنْضٍء ‏َآئِ‏ ‏َة ‏ُل الْمَُْ‏ اِ‏ ََ ئِوَّمَا تُلَُ‏ َُّْ نَ‏ أ ‏ُل اُلُرَكُلمْ‏ َُْٔ َ الْ‏ ‏َِٕامَةِ‏ ‏َمَه سُلحْشِ‏ حَ‏ عَهِ‏ الىَّارِ‏ ََ أ ‏ُل دْخِ‏ لَ‏ الْ‏ ‏َىَّةَ‏ َ ‏َدْ‏ ‏َاسَ‏ ََ ما<br />

الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ئَِّٜ‏ مَتَاوُل الْ‏ ‏ُلزُلَرِ‏<br />

لَتُل ‏ْلَُُل نَّ‏ ِٓ أَمَُْ‏ الِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ أَونُلظِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لَتَظْمَعُلهَّ‏ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أُلَتُلُاْ‏ الْ‏ ‏ِتَااَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ أَ‏ ‏ْزَكُلُاْ‏ أَ‏ ًِ كَلِٕزًا<br />

ََ ئِن تَلْ‏ ‏ِزُلَاْ‏ ََ تَتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ ‏َاِنَّ‏ ‏َلِكَ‏ مِهْ‏ عَشْ‏ ِ اُ٘ل مُلُرِ‏<br />

“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz<br />

eksiksizce ödenecektir. Kim ateĢten uzaklaĢtırılır ve cennete sokulursa,<br />

artık o gerçekten kurtuluĢa ermiĢtir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan baĢka<br />

bir Ģey değildir. Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz<br />

ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Ģirk koĢmakta olanlardan<br />

elbette çok eziyet verici (sözler) iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız<br />

(bu) emirlere olan azimdendir.” (Al-i Ġmran Suresi, 185-186. Ayetler)<br />

ĠMTĠHANIN SIRLARINDAN BĠRĠ: ZORLUK ANINDA SABIR GÖSTERMEK<br />

Yeryüzünde yaĢanan imtihan ortamının çok önemli sırları vardır. Bunlar, kaderi<br />

kavramak ve Allah‘ın bizim için yarattığı olaylar karĢısında sabır ve tevekkül<br />

gösterebilmektir. Ġman eden insanların dünya hayatları boyunca türlü denemelerden<br />

geçirileceklerini, mallarıyla ve canlarıyla imtihan olacaklarını, inkârcıların çok çeĢitli


tuzaklarıyla karĢılaĢacaklarını ve asılsız iftiralara uğrayacaklarını Allah Kuran'da haber<br />

vermiĢtir. Yani salih müminler, hayatlarının her döneminde birtakım zorluklarla<br />

karĢılaĢabilirler. ĠĢte önemli olan da insanların bu zorluk anlarında Kuran ahlakını<br />

yaĢamaları, her an Allah'ı zikretmeleri ve içinde bulundukları duruma Ģükredip,<br />

hepsinde bir hayır ve güzellik olduğunu fark edebilmeleridir.<br />

Bu sayılanların rahat bir ortamda, bolluk ve nimetler içindeyken yapılması zorluk<br />

anına göre kuĢkusuz daha kolaydır. Ancak iman edenin imanının gücünü asıl gösteren<br />

en önemli Ģeylerden biri, bu üstün ahlakını zor zamanlarda yaĢaması ve bundan da<br />

hiçbir Ģekilde taviz vermemesidir. Fakirlik, açlık, korku, mallardan ve canlardan<br />

eksiltme, hastalık, inkârcıların tehditleri, iftiraları ve tuzakları gibi olaylarla<br />

karĢılaĢtıklarında sabır gösteren Müslümanlar, güzel tavırlarının karĢılığını daha<br />

güzeliyle kalacaklardır.<br />

Kuran'da inkârcı toplulukların elçilere ve salih müminlere karĢı kurdukları<br />

tuzaklar ve yaptıkları zorbalıklarla ilgili pek çok örnek verilmektedir. Firavun'un<br />

kavmine karĢı gösterdiği zorbaca muamele de buna güzel bir örnektir.<br />

ََ ئِ‏ ْ وَ‏ ‏َّْٕىَاكُلم مّ‏ ‏ِهْ‏ آلِ‏ ‏ِزْ‏ عَُْ‏ نَ‏ ‏َٔظُلُمُلُوَ‏ ‏ُلمْ‏ طُلَُ‏ َ الْعَذَااِ‏ ‏ُٔلذَبّ‏ ‏ِحُلُنَ‏ أَبْىَا كُلمْ‏ ََ ‏َٔظْتَحُْٕلُنَ‏ وِظَا كُلمْ‏ ََ ِٓ ‏َلِ‏ ‏ُلم بَٝ‏<br />

مّ‏ ‏ِه ِ رَّبّ‏ ‏ُلمْ‏ عَ‏ ِٕ ‏ٌفم<br />

Sizi, dayanılmaz iĢkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin<br />

elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek<br />

çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir<br />

imtihan vardı. (Bakara Suresi, 49. Ayet)<br />

Ġnkârcılar olan bir hayrı engellemek için her türlü zorbalıkta bulunurlar ve<br />

Müslümanlara yaptıkları tüm bu zorbalıklar da iman edenler için birer imtihan<br />

olmaktadır. Müslümanların bu zorluklar karĢısında gösterdikleri üstün ahlak, cesaret<br />

ve metanet, onların ahiret karĢılıklarını ve derecelerini arttıracaktır.<br />

ََ لَىَ‏ ‏ْلُلَُ‏ وَّ‏ ‏ُلمْ‏ بِ‏ َْٓ ‏ٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ الْ‏ ‏َُوْ‏ ََ الْ‏ ‏ُلُوِ‏ ََ وَ‏ ْ ‏ٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ اَ٘مََُ‏ الِ‏ ََ ا٘ونُلضِ‏ ََ اللَّمَزَااِ‏ ََ بَ‏ ّ ‏ِزِ‏ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

الَّذِٔهَ‏ ئِ‏ ‏َا أَصَابَتٍُْلم مُّبلِ‏ ٕ ‏َة ‏ٌف قَالُلُاْ‏ ئِوَّا ‏ّللِ‏ ّ ِ ََ ئِوَّا ئِلًَِْٕ‏ رَااِ‏ عُنَ‏<br />

أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ عَلٍَِْٕمْ‏ صَلََُ‏ ااٌف مّ‏ ‏ِه رَّبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ ََ رَحْمَة ‏ٌف ََ أُلَلَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الْمُلٍْتَدُلَنَ‏<br />

Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,<br />

canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri<br />

müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait<br />

(kullar)ız ve Ģüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağıĢlanma (salat) ve


ahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara<br />

Suresi, 155-157. Ayetler)<br />

Allah (c.c.) Kuran'da tarih boyunca değiĢmeyen bazı kanunların varlığından söz<br />

etmiĢtir. Hiç Ģüphesiz bu kanunlar; inananların zorluk ve sıkıntılarla karĢılaĢmaları,<br />

inkârcıların baskılarına maruz kalmaları, ama inkârcıların bunun sonucunda mutlaka<br />

hüsrana uğramalarıdır.<br />

ََ ئِن كَادُلَاْ‏ لََٕظْتَنِشُّبَوَكَ‏ مِهَ‏ اَ٘رْ‏ ِ لُِٕل ‏ْزِ‏ اُكَ‏ مِىٍَْا ََ ئِ‏ ‏ًا َّٜ ‏َٔلْ‏ ‏َلُلُنَ‏ خِ‏ ٝ ‏َكَ‏ ئَِّٜ‏ قَلًِٕٝ‏<br />

طُلىَّةَ‏ مَه قَدْ‏ أَرْ‏ طَلْىَا قَ‏ ‏ْلَكَ‏ مِه رُّبطُللِىَا ََ َٜ تَ‏ ِ دُل لِظُلىَّتِىَا تَحًُِْٔٝ‏<br />

Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin<br />

edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden baĢka<br />

kalamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir kanunudur.<br />

Kanunumuzda (sünnetimizde) bir değiĢiklik bulamazsın. (Ġsra Suresi, 76-<br />

77. Ayetler)<br />

Allah (c.c.) Kuran'da Müslümanlara karĢılaĢabilecekleri olayları önceden haber<br />

vermiĢtir. Ayrıca Müslümanlara cennete girebilmeleri için mutlaka geçmiĢtekilerin<br />

baĢlarına gelenlerle deneneceklerini de bildirmiĢtir.<br />

أَ‏ ْ حَظِ‏ ‏ْتُلمْ‏ أَن تَدْخُللُلُاْ‏ الْ‏ ‏َىَّةَ‏ ََ لَمَّا ‏َٔأْتِ‏ ‏ُلم مَّلَلُل الَّذِٔهَ‏ خَلَُْ‏ اْ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِ‏ ‏ُلم مَّظَّتٍُْلمُل الْ‏ ‏َأْطَا ََ الضَّزَّا ََ سُللْشِ‏ لُلُاْ‏ حَتَّّ‏<br />

َٔ ‏ُلُلَ‏ الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ مَعًَُل مَتَّ‏ وَلْزُل اّللّ‏ ِ أَٜ‏ ئِنَّ‏ وَلْزَ‏ اّللّ‏ ِ قَزِ‏ ٔ ‏ٌف<br />

Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali baĢınıza gelmeden cennete<br />

gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir<br />

zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki<br />

müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. ġüphesiz<br />

Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214. Ayet)<br />

KADERE TESLĠMĠYET<br />

Yeryüzündeki imtihanın çok önemli bir sırrı daha vardır. Bu sırra vakıf olan<br />

müslümanlar, karĢılaĢtıkları zorluklara büyük bir Ģevk ve neĢeyle sabır gösterirler. ĠĢte<br />

bu sırrın özünde "kader" gerçeği vardır. Müslüman, Allah'ın her Ģeyi bir kader üzere<br />

yarattığını ve baĢına gelenlerin sadece Allah'ın dilemesiyle gerçekleĢtiğini bilir.<br />

Ġnsanların hayatlarını tüm ayrıntılarıyla yaratan Allah'tır.


ََ عِىدَيُل مَنَاتِحُل الْ‏ َْٕ ِ َٜ ‏َٔعْلَمُلٍَا ئَِّٜ‏ ‏ٌُلَُ‏ ََ ‏َٔعْلَمُل مَا ِٓ الْ‏ ِ ‏َزّ‏ ََ الْ‏ ‏َحْزِ‏ ََ مَا تَظْ‏ ‏ُلظُل مِه ََ رَقَةٍء ئَِّٜ‏ ‏َٔعْلَمُلٍَا ََ َٜ حَ‏ ‏َّةٍء ِٓ<br />

اُللُلمَااِ‏ اَ٘رْ‏<br />

ِ ََ َٜ رَطْ‏ ‏ٍء ََ َٜ ‏َٔابِضٍء ئَِّٜ‏ ِٓ كِتَااٍء مُّب ِٕ ‏ٍءه<br />

“Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan baĢka hiç kimse gaybı<br />

bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir<br />

yaprak dahi düĢmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaĢ ve kuru dıĢta<br />

olmamak üzere hepsi (ve her Ģey) apaçık bir kitaptadır.” (En'am Suresi, 59.<br />

Ayet)<br />

Ġnsan, zamana bağlı yaĢar. Olayları sadece yaĢadığı andan bakarak<br />

değerlendirebilen bir varlıktır. Bu sebeple insan, geleceği bilemediği için karĢılaĢtığı<br />

olaylardaki uzun vadeli hikmetleri, güzellikleri ve hayırları göremeyebilir. Fakat<br />

zamandan münezzeh olan ve zamanı yaratan Allah, zamana bağımlı olan tüm<br />

varlıkların hayatlarını "zamanın dıĢından" görüp bilmektedir. ĠĢte bu noktada<br />

karĢımıza çıkan kader gerçeğidir. Kader, Allah'ın geçmiĢ ve gelecek tüm olayları tek<br />

bir an olarak bilmesidir. Yani "sonucu bilinmeyen olaylar" sadece, bizim için birer<br />

"bilinmez"dir. Allah bizim bilemediğimiz bu olayların tümünü bilir.<br />

Bu nedenle de insanın imtihanı, aslında baĢı ve sonu belli olan (Allah tarafından<br />

bilinen) bir imtihandır. Bunu bilmeyen kiĢi insandır. GeçmiĢ, gelecek ve içinde<br />

yaĢadığımız an bizim için zaman mefhumuna sahip olsa da, Allah katında birdir; hepsi<br />

olup bitmiĢtir. Biz ise bu olayları ancak zamanı geldiği zaman yaĢayarak öğreniriz.<br />

ĠĢte bu "kader ilmi" inkâr edenlerin vâkıf olamadıkları büyük bir ilimdir.<br />

Müslümanların dünya ve ahiret hayatındaki tüm zorluklara ve denemelere güzel bir<br />

sabır göstermelerine vesile olan da bu ilimdir.<br />

مَا أَصَااَ‏ مِه مُّبلِ‏ ٕ ‏َةٍء ئَِّٜ‏ بِاِ‏ ‏ْنِ‏ اّللَّ‏ ِ ََ مَه ‏ُٔلإْمِه بِاّللَّ‏ ِ ‏ٍَْٔدِ‏ قَلْ‏ ‏ًَُل ََ اّللَّ‏ ‏ُل بِ‏ ِ ‏ُللّ‏ َْٓ ‏ٍء عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

"Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez.<br />

Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herĢeyi<br />

bilendir." (Teğabün Suresi, 11. Ayet)<br />

Gerçek manada iman edenler, samimiyetle Allah'a teslim olanlar, karĢısına<br />

çıkarılan görüntülerin sürekli değiĢmesini ibretle, heyecanla, Ģükürle, tefekkürle<br />

seyrederler. Bazen hareketli, bazen ürkütücü, bazen nefse hoĢ gelen, bazen sakin<br />

görüntülerden oluĢan bu kader görüntülerinin tamamında Müslüman kimseler için bir<br />

iman zevki, bir iman heyecanı vardır. Ürkütücü görüntüler, özel hazırlanmıĢ<br />

görüntülerdir. En ince detayına kadar planlıdır. Ama sonuçta bunların tümü Allah'ın<br />

bilgisi dâhilinde ve O'nun kontrolündedir.


Kader gerçeğini bilen ve imtihanın bu sırrını kavrayan bir Müslüman baĢına<br />

gelen her türlü musibeti, açlığı ya da fakirliği bir güzellik olarak görür ve bunlardan<br />

çok büyük bir zevk alır. Çünkü bunun bir sınav olduğunu ve bu sıkıntılar karĢısında<br />

gösterdiği güzel ahlakın Allah katında çok değerli olduğunu bilir. Bu, müminlere has<br />

bir zevktir. Müslümanlar bu tip sıkıntılar karĢısında hüzün, stres, acı, panik, korku gibi<br />

duygular yaĢamazlar. Çünkü insana hayır ya da Ģer olarak görünen tüm olayları,<br />

Allah‘ın Müslümanların hayrına çevireceğini bilirler.<br />

الَّذِٔهَ‏ ‏َٔتَزَبَّلُلُنَ‏ بِ‏ ‏ُلمْ‏ ‏َاِن كَانَ‏ لَ‏ ‏ُلمْ‏ ‏َتْحٌف مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللّ‏ ِ قَالُلُاْ‏ أَلَمْ‏ وَ‏ ‏ُله مَّعَ‏ ‏ُلمْ‏ ََ ئِن كَانَ‏ لِلْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏ وَلِ‏ ٕ ‏ٌف قَالُلُاْ‏ أَلَمْ‏<br />

وَظْتَحُِْ‏ ْ عَلَْٕ‏ ‏ُلمْ‏ ََ وَمْىَعْ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ ‏َاّللّ‏ ‏ُل ‏َٔحْ‏ ‏ُلمُل بَْٕىَ‏ ‏ُلمْ‏ َُْٔ َ الْ‏ ‏َِٕامَةِ‏ ََ لَه َٔ ‏ْعَلَ‏ اّللّ‏ ‏ُل لِلْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏ عَلَّ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏<br />

طَ‏ ًِٕٝ<br />

"... Allah, kâfirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez."<br />

(Nisa Suresi, 141. Ayet)<br />

Ancak bir Ģeyi de yanlıĢ anlamamakta fayda var. Müslüman bir kimsenin<br />

karĢılaĢtığı herhangi bir zorluk, kaybediĢ onun için bir Ģer değildir. Bu sadece bir<br />

sınavdır ve karĢılığında da büyük bir mükâfat vardır.<br />

Bunun farkında olan Müslümanlar, iĢte bu yüzden zorluklarla karĢılaĢtıklarında<br />

Ģevklenirler. Allah (c.c.) ayeti kerimesinde bunu Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:<br />

ََ مَا لَىَا أََّٜ‏ وَتََُ‏ كَّلَ‏ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ََ قَدْ‏ ‏ٌَدَاوَا طُل ‏ُللَىَا ََ لَىَلْ‏ ‏ِزَنَّ‏ عَلَّ‏ مَا آ ‏َْٔتُلمُلُوَا ََ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ‏َلَْٕتََُ‏ كَّلِ‏ الْمُلتََُ‏ كّ‏ ‏ِلُلُنَ‏<br />

ََ قَالَ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ لِزُلطُللٍِِمْ‏ لَىُل ‏ْزِ‏ اَىَّ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهْ‏ أَرْ‏ ضِ‏ ىَ‏ أََْ‏ لَتَعُلُدُلنَّ‏ ِٓ مِلَّتِىَا ‏َأََْ‏ حَّ‏ ئِلٍَِْٕمْ‏ رَبُّبٍُلمْ‏ لَىُلٍْلِ‏ ‏َهَّ‏ ال ‏َّالِمِٕهَ‏<br />

ََ لَىُلظْ‏ ‏ِىَىَّ‏ ‏ُلمُل اَ٘رْ‏<br />

َ مِه بَعْدٌِِمْ‏ ‏َلِكَ‏ لِمَهْ‏ خَاوَ‏ مَ‏ ‏َامِٓ‏ ََ خَاوَ‏ ََ عِٕدِ‏<br />

"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan<br />

yolları O göstermiĢtir. Ve elbette bize yaptığınız iĢkencelere karĢı<br />

sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." Ġnkar<br />

edenler, resullerine dediler ki: "Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan<br />

süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz." Böylelikle Rableri kendilerine<br />

vahyetti ki: "ġüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz. Ve onlardan sonra<br />

sizi o arza mutlaka yerleĢtireceğiz. ĠĢte bu, makamımdan korkana ve<br />

tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (Ġbrahim Suresi, 12-14.<br />

Ayetler)<br />

قُلل لَّه ‏ُٔللِ‏ ٕ ‏َىَا ئَِّٜ‏ مَا كَتَ‏ َ اّللّ‏ ‏ُل لَىَا ‏ٌُلَُ‏ مَُْ‏ ‏َٜوَا ََ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ‏َلَْٕتََُ‏ كَّلِ‏ الْمُلإْمِىُلُنَ‏


De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dıĢında, bize kesinlikle hiçbir<br />

Ģey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a<br />

tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51. Ayet)<br />

KuĢkusuz bunlar, Müslümanların Allah'ın yarattığı kadere olan teslimiyetlerinin<br />

sonuçlarıdır. Onlar Allah‘a güvendikleri için hiçbir zaman kaybetmeyeceklerdir.<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ قَالُلُا رَبُّبىَا اّللَّ‏ ‏ُل ثُلمَّ‏ اطْتَ‏ ‏َامُلُا ََٝ خَُْ‏ وٌف عَلٍَِْٕمْ‏ ََ ٜ َ ‏ٌُلمْ‏ ‏َٔحْشَوُلُنَ‏<br />

ġüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru bir<br />

istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar<br />

mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13. Ayet)<br />

بَلَّ‏ مَهْ‏ أَطْلَمَ‏ ََ اًٍَُْل ‏ّللِ‏ ّ ِ ََ ‏ٌُلَُ‏ مُلحْظِهٌف ‏َلًَُل أَاْزُليُل عِىدَ‏ رَبّ‏ ًِِ ََ َٜ خَُْ‏ وٌف عَلٍَِْٕمْ‏ ََ َٜ ‏ٌُلمْ‏ ‏َٔحْشَوُلُنَ‏<br />

Hayır, kim (güzel davranıĢ ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a<br />

teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku<br />

yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112. Ayet)<br />

أَٜ‏ ئِنَّ‏ أََْ‏ لَِٕا اّللّ‏ ِ َٜ خَُْ‏ وٌف عَلٍَِْٕمْ‏ ََ َٜ ‏ٌُلمْ‏ ‏َٔحْشَوُلُنَ‏<br />

الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ََ كَاوُلُاْ‏ ‏َٔتَّ‏ ‏ُلُنَ‏<br />

لٍَُلمُل الْ‏ ‏ُل ‏ْزَِ‏ ِٓ الْحَٕاةِ‏ الدُّبوَْٕا ََ ِٓ اٖخِ‏ زَةِ‏ َٜ تَ‏ ‏ْدِٔلَ‏ لِ‏ ‏َلِمَااِ‏ اّللّ‏ ِ ‏َلِكَ‏ ‏ٌُلَُ‏ الْنَُْ‏ سُل الْعَ‏ ِٕ ‏ُلم<br />

Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da<br />

olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde,<br />

dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değiĢiklik<br />

yoktur. ĠĢte büyük 'kurtuluĢ ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 62-64.<br />

Ayetler)<br />

ََ مَه ‏ُٔلظْلِمْ‏ ََ اًٍَُْل ئِلَّ‏ اّللَّ‏ ِ ََ ‏ٌُلَُ‏ مُلحْظِهٌف َ ‏َدِ‏ اطْتَمْظَكَ‏ بِالْعُلزْ‏ ََ ةِ‏ الُُْل ثْ‏ َّ ََ ئِلَّ‏ اّللَّ‏ ِ عَاقِ‏ ‏َة ‏ُل ا٘‏ ْ ‏ُل مُلُرِ‏<br />

Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini)Allah'a teslim<br />

ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapıĢmıĢtır. Bütün iĢlerin<br />

sonu Allah'a varır. (Lokman Suresi, 22. Ayet)


َٜ ئِكْزَايَ‏ ِٓ الدّ‏ ‏ِٔهِ‏ قَد تَّ‏ ‏ََّٕهَ‏ الزُّب ‏ْدُل مِهَ‏ الْ‏ َّٓ ِ ‏َمَهْ‏ َٔ ‏ْنُلزْ‏ بِالطَّاغُلُاِ‏ ََ ‏ُٔلإْمِه بِاّللّ‏ ِ َ ‏َدِ‏ اطْتَمْظَكَ‏ بِالْعُلزْ‏ ََ ةِ‏ الُُْل ثْ‏ ََّ<br />

َٜ اونِلَا َ لٍََا ََ اّللّ‏ ‏ُل طَمِٕعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. ġüphesiz, doğruluk (rüĢd)<br />

sapıklıktan apaçık ayrılmıĢtır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa,<br />

o, sapasağlam bir kulba yapıĢmıĢtır; bunun kopması yoktur. Allah,<br />

iĢitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256. Ayet)<br />

Mümin, kaderin gözlemleyicisi olduğunu bilir. Bu sırrın güzelliği olarak da bütün<br />

her Ģeyi büyük bir tevekkül, teslimiyet ve sabır içinde gözlemler. Olay ve olguların nasıl<br />

geliĢeceği konusunda herhangi bir müdahale, engelleme yada kısıtlama imkanı<br />

olmadığını bilincindedir. “…Olur ki hoĢunuza gitmeyen bir Ģey, sizin için<br />

hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz Ģey de sizin için bir Ģerdir. Allah bilir de siz<br />

bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetini katiyen aklından çıkarmaz. Bu sebeple<br />

Allah kullarına ― eğer iman etmiĢlerse‖ baĢlarına gelen her musibetin sonun mutlak<br />

güzellik ve hayır olacağı hakkında bilgilendirmiĢtir. Bu musibetler müminin kendisini<br />

eğitmesine, iman konularında derinleĢmesine, etik kuralların güzelleĢtirilmesine,<br />

olgunlaĢmasına ve cennetteki statüsünü artmasına birer vesiledir.<br />

Bu konuyu da unutmamak gerekir ki bu ruh hali sadece Allah‘ a samimi olarak<br />

iman eden ve kadere teslim olan insanların eksiksiz olarak yaĢayabilecekleri bir ruh<br />

halidir. Dinden uzak yaĢayan insanlar ise, karĢı karĢıya geldikleri olaylarda kader olan<br />

teslimiyetsizlikleri sebebi ile ümitsizliğe, korkuya heyecana kapılır ve bir türlü çıkıĢ yolu<br />

bulamayacaklarını düĢünürler. Ahirete yönelik bir ümitleri ve beklentileri de olmadıkları<br />

için her zaman yaĢamlarını huzursuz ve sıkıntılı bir ruh hali içerisinde yaĢarlar. Bu<br />

insanların ruh hali bir ayette Ģöyle ifade edilmiĢtir.<br />

‏َمَه ‏ُٔلزِ‏ دِ‏ اّللّ‏ ‏ُل أَن ‏ٍَْٔدًَُِٔل َٔ ‏ْزَحْ‏ صَدْرَيُل لِِٛطَْٝ‏ ِ ََ مَه ‏ُٔلزِ‏ دْ‏ أَن ‏ُٔلضِ‏ لًَُّل َٔ ‏ْعَلْ‏ صَدْرَيُل ِ ضَّٕ‏ ‏ًا حَزَاًا كَأَوَّمَا ‏َٔلَّعَّدُل ِٓ<br />

الظَّمَا كَذَلِكَ‏ َٔ ‏ْعَلُل اّللّ‏ ‏ُل ِ الزّ‏ اْضَ‏ عَلَّ‏ الَّذِٔهَ‏ َٜ ‏ُٔلإْمِىُلُنَ‏<br />

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü Ġslam'a açar; kimi<br />

saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuĢ gibi dar ve<br />

sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne iĢte böyle pislik çökertir.<br />

(En'am Suresi, 125)<br />

Ayette sözü geçen bu sıkıntılı ruh hali, söz konusu insanları Allah‘ ın yarattığı<br />

kadere teslim olmamalarından kaynak gösterilen, kendi kendilerine yaptıkları bir<br />

zulümdür. Sonsuz akıl ve kudret sahibi olan Allah‘ ın insanın kader yolunu çiziyor olması,<br />

her Ģeyin hakimi olması iman eden bir insan için çok değerli bir nimettir. Ancak imanı<br />

zayıf ve değersiz olan, iman etmeyen insanlar bu değerli nimetin kıymetini bilemez. Bu<br />

yüzden kadere teslimiyet gösteremez ve yaĢamları boyunca her an sıkıntılara maruz


kalmaktan kendilerini kurtaramazlar. Aslında bu durum, tevekkülsüzlüğün manevi bir<br />

cezası olarak dünyada verilen karĢılıklardan birisidir.. Ancak bu insanlar kendi<br />

kendilerine bilerek zulüm etmektedirler.<br />

ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ َٜ َٔ ‏ْلِمُل الىَّاصَ‏ َْٕ ‏ًا ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ الىَّاصَ‏ أَونُلظٍَُلمْ‏ َٔ ‏ْلِمُلُنَ‏<br />

ġüphesiz Allah, insanlara hiçbir Ģeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine<br />

zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)<br />

Zorluk Anları<br />

Sıkıntılı Zamanların Müslümanı<br />

Mümin imanın gücünü ve etik kurallarının üstünlüğünü gösteren Ģey, zorluk<br />

anlarında sergileyeceği tavır güzelliğidir. Bu üstün ahlak, cesaret, sabır, tevekkül, dirayet,<br />

metanet, hoĢgörü, affedicilik, fedakârlık, merhamet, insaniyet, değerbilirlik, vicdan ve<br />

itidalli bir karakter olarak karĢımıza çıkar.<br />

"Zor anların Müslümanı" tabiriyle kast edilen de, her türlü zorluğa, sıkıntıya,<br />

yokluğa ve eksikliğe karĢı dayanıklı ve yukarıda sayılan özellikleri gösterebilen bir<br />

insandır. Güzel ahlakından asla taviz vermeyen, her olayı büyük bir olgunluk ve<br />

tevekkülle karĢılayan, olayların hikmetlerini ve hayırlı yönlerini gören, çevresindeki<br />

insanları da aynı üstün ahlakı yaĢamaya davet eden kiĢi, "zor anların Müslümanı"dır. Bu<br />

zorluk anları da Kuran'da tarif edildiği gibi iman edenlerin çok Ģiddetli denemelerden<br />

geçirildikleri, "Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan<br />

gelmiĢlerdi; gözler kaymıĢ, yürekler hançereye gelip dayanmıĢtı..." (Ahzab<br />

Suresi, 10) ayetinde belirtildiği gibi Ģiddetli sıkıntılarla çevrelendikleri dönemlerdir.<br />

Zorluk zamanı dendiği an cahiliyede yaĢayan her insanın aklına bazı örnekler gelir.<br />

Bazı kimseler için bu zorluk zamanı bir doğal felaket, kimi için iĢinden çıkarılmak, kimi<br />

içinse iflas etmektir. Oysa iman edenler için zorluk zamanı çok daha Ģiddetli olay ve<br />

durumları ifade eder. Zorluk anlarındaki yokluk sıradan bir yokluk değildir, insanın en<br />

temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakıldığı bir yokluk, sıkıntı ise insanın günlük<br />

hayatında ki yaĢadığı sıkıntılardan çok daha Ģiddetli bir olaydır. Kuran‘ da tarif edilen<br />

―yüreklerin hançere dayandığı‖ bu dönemler, insanın tahayyül edebileceği her türlü<br />

zorluğun, hastalıkların, felaketlerin ard arda geldiği, Müslümanların sadece ―iman ettim‖<br />

dedikleri için evlerinden çıkardıkları, yurtlarından sürüldükleri, ailelerine, kendilerine ve<br />

kavimlerine tuzakların kurulup, maddi ve mavi dıĢ baskıların yapıldığı dönemlerdir.<br />

Kuran‘ da elçilerin ve Salih müminlerin tarih boyunca karĢılaĢtıkları bu tür<br />

zorluklar örnek verilmedir. Önceki konularda da anlatıldığı gibi Salih müminler çok<br />

Ģiddetli sınavlardan girmiĢ, türlü zorluklara göğüs germiĢlerdir. Ayetlerde bu sınavlar ―<br />

dayanılmaz zorlukar‖ Ģeklinde ifade edilir:


أَ‏ ْ حَظِ‏ ‏ْتُلمْ‏ أَن تَدْخُللُلُاْ‏ الْ‏ ‏َىَّةَ‏ ََ لَمَّا ‏َٔأْتِ‏ ‏ُلم مَّلَلُل الَّذِٔهَ‏ خَلَُْ‏ اْ‏ مِه قَ‏ ‏ْلِ‏ ‏ُلم مَّظَّتٍُْلمُل الْ‏ ‏َأْطَا ََ الضَّزَّا ََ سُللْشِ‏ لُلُاْ‏ حَتَّّ‏ َٔ ‏ُلُلَ‏<br />

الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ مَعًَُل مَتَّ‏ وَلْزُل اّللّ‏ ِ أَٜ‏ ئِنَّ‏ وَلْزَ‏ اّللّ‏ ِ قَزِ‏ ٔ ‏ٌف<br />

...Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali baĢınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi<br />

sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine<br />

sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne<br />

zaman?" diyordu. Dikkat edin. ġüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara<br />

Suresi, 214)<br />

Allah yukarıdaki ayetinde tüm inanların da zorluklar karĢılayacağını bildirmekte<br />

ve sabır gösterenleri de sonsuz güzelliklerle müjdelemektedir. Evet, bu zamanlarda ―zor<br />

anların Müslümanları‖ ile ― kolay anların Müslümanları‖ nın ortaya çıktığı, birbirlerinden<br />

ayrıldıkları zamanlardır. Zor anların Müslümanları üst üste gelen sıkıntılara ve zorluklara<br />

“ Biz Allah‟ a ait (kullar)ız ve Ģüphesiz O‟ na dönücüleriz.” ( Bakara Suresi,<br />

156) cevabını verenlerdir.<br />

Zor Anlarda Nefsin Ve Vicdanın Sesi<br />

Ġnsan bir zorlukla ya da bir sıkıntıyla karĢılaĢtığında içinde iki farklı ses duyar.<br />

Bunlardan biri fedakarlığı, cesareti, güzel ahlakı ve her zaman Allah‘ ın yönelttiği Ģekilde<br />

davranmayı emreden vicdan sesidir. Bu sese kulak verip dinlen kiĢi her zaman için Allah‘<br />

ın en çok razı olacağı tavrı bulacaktır, sabrı ve tevekkülü tercih edecektir. Ġkinci ses ise<br />

Yusuf Suresi ‗ nin 53. ayetinde de bildirildiği gibi‖ var gücüyle kötülüğü emreden ―<br />

nefsin sesidir. Bu ses insana isyanı, fıskı, bencilliği ve korkaklığı fısıldar. Bu sesi<br />

dinleyenler ise çok büyük bir kayba uğramıĢ ve nefse yardı olan Ģeytanı kendilerine dost<br />

edinmiĢlerdir. Ġnsanlar Ģeytana uyarak nasıl bir kayba yol açtıklarını fark etmeseler de<br />

Ģeytanın bu kiĢilerde üzerindeki etkisi ne Ģartlarda olduğunu da bilmek gerekir. Kuran‘ da<br />

bu konuda ayrıntılı bilgi verilmekte ve inanlar Ģeytanın tuzaklarına karĢı<br />

uyarılmaktadırlar.<br />

Allah Hz. Adem‘ i yarattığı zaman meleklere ve Ģeytana ona secde etmelerini<br />

emretmiĢtir. Bu sebep üzerine melekler Hz. Adem‘ in önünde secde etmiĢ, fakat Ģeytan<br />

gurur ve kibrinden dolayı onun önünde eğilmeyi kabul etmemiĢtir. Bu isyanından dolayı<br />

cennetten kovulan Ģeytan, Allah‘ tan kıyamet gününe kadar süre istemiĢtir. Allah ona bu<br />

süreyi vermiĢ, fakat iman eden kulları üzerinden bir etkisi olmayacağı hakkında bilgi<br />

vermiĢtir. ġeytan kendisine verilen bu süre içinde insanları çeĢitli vaatler, aldatmacalar ve<br />

tuzaklarla kandırıp, doğru yollarından saptıracağına dair yemin etmiĢtir. ġeytanın bu<br />

yemini ayetlerde Ģu Ģekilde bildirilmiĢtir.<br />

قَالَ‏ َ ‏ِمَا أَغَُْ‏ ‏ْٔتَىِٓ‏ ‏َ٘قْعُلدَنَّ‏ لٍَُلمْ‏ صِ‏ زَاطَكَ‏ الْمُلظْتَ‏ ‏ِٕمَ‏<br />

ثُلمَّ‏ ‏ٖتَِٕىٍَُّلم مّ‏ ‏ِه بَْٕهِ‏ أَْٔدٍِِٔمْ‏ ََ مِهْ‏ خَلْنٍِِمْ‏ ََ عَهْ‏ أَْٔمَاوٍِِمْ‏ ََ عَه ‏َمَ‏ ئِلٍِِمْ‏ ََ َٜ تَ‏ ِ دُل أَكْلَزٌَُلمْ‏ ‏َاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

قَالَ‏ اخْزُلجْ‏ مِىٍَْا مَذْؤُلَمًا مَّدْحُلُرًا لَّمَه تَ‏ ‏ِعَكَ‏ مِىٍُْلمْ‏ ‏َ٘مْٙنَّ‏ اٍََىَّمَ‏ مِى ‏ُلمْ‏ أَاْمَعِٕهَ‏


"... onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup)<br />

oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından<br />

sokulacağım. Onların çoğunu Ģükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp<br />

alçaltılmıĢ ve kovulmuĢ olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse,<br />

cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 16-18)<br />

قَالَ‏ أَرَأَْٔتَكَ‏ ‏ٌَذَا الَّذِْ‏ كَزَّمْتَ‏ عَلََّٓ‏ لَ‏ ‏ِهْ‏ أَخَّزْ‏ تَهِ‏ ئِلَّ‏ َُْٔ ِ الْ‏ ‏َِٕامَةِ‏ ‏َ٘حْتَىِ‏ ‏َهَّ‏ ِ ‏ُلرّ‏ ‏َّٔتًَُل ئََّٜ‏ قَلًِٕٝ‏<br />

قَالَ‏ ا ٌَْ ْ ‏َمَه تَ‏ ‏ِعَكَ‏ مِىٍُْلمْ‏ ‏َاِنَّ‏ اٍََىَّمَ‏ اَشَآؤُلكُلمْ‏ اَشَا مَُّْ‏ ‏ُلُرًا<br />

ََ اطْتَنْشِ‏ سْ‏ مَهِ‏ اطْتَطَعْتَ‏ مِىٍُْلمْ‏ بِلَُْ‏ تِكَ‏ ََ أَاْلِ‏ ْ عَلٍَِْٕم بِ‏ ‏َْٕلِكَ‏ ََ رَاِ‏ لِكَ‏ ََ ‏َارِ‏ كٍُْلمْ‏ ِٓ اَ٘مَُْ‏ الِ‏ ََ اََْ٘‏ ‏ٜدِ‏ ََ عِدٌُْلمْ‏ ََ مَا ‏َٔعِدُلٌُل ‏ُلم<br />

ال ‏َّْٕطَانُل ئَِّٜ‏ غُلزُلَرًا<br />

DemiĢti ki: "ġu bana karĢı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet<br />

gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dıĢında- kuĢkusuz kendime bağlı<br />

kılacağım." DemiĢti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, Ģüphesiz sizin cezanız<br />

cehennemdir; eksiksiz bir ceza. Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat,<br />

atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara<br />

ortak ol ve onlara çeĢitli vaatlerde bulun." ġeytan, onlara aldatmadan baĢka bir Ģey vaat<br />

etmez. (Ġsra Suresi, 62-64)<br />

Ayetlerde de gösterildiği gibi Ģeytan insanları doğru yoldan engellemek için her<br />

türlü yolu deneyecektir. ġükretmelerine ve güzel ahlak kurallarına mani olmaya<br />

çalıĢacaktır. Bu sebep üzerine insanların büyük bir bölümünü kendi düĢüncelerine ortak<br />

edecektir. ĠĢte nefsin de Ģeytanın insanları aldatmak ve doğru yoldan engellemek için<br />

kullandığı sesidir. Bu nedenle bir zorlukla karĢı karĢıya geldiğinizde kiĢiyi her an<br />

bencilliği, kendi menfaatini düĢündürtecek, fedakârlığı, Ģefkati ve merhameti kötü ve zor<br />

gösterecektir. Bakara Suresi‘ nde Ģeytanın bu özelliği Ģu Ģekilde tarif edilir:<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الىَّاصُل كُللُلُاْ‏ مِمَّا ِٓ اَ٘رْ‏ ِ حًََٜٝ‏ ِ طَّٕ‏ اً‏ ََ َٜ تَتَّ‏ ‏ِعُلُاْ‏ خُلطُلَُ‏ ااِ‏ ال ‏َّْٕطَانِ‏ ئِوًَُّل لَ‏ ‏ُلمْ‏ عَدُلٌَّو مُّب ِٕ ‏ٌفه<br />

ئِوَّمَا ‏َٔأْمُلزُلكُلمْ‏ بِالظُّبُ‏ ِ ََ الْنَحْ‏ ‏َا ََ أَن تَ‏ ‏ُلُلُلُاْ‏ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ مَا َٜ تَعْلَمُلُنَ‏<br />

Ey insanlar, yeryüzünde olan Ģeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve Ģeytanın<br />

adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düĢmandır. O, size yalnızca,<br />

kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karĢı bilmediğiniz Ģeyleri söylemenizi emreder.<br />

(Bakara Suresi, 168-169)<br />

Tüm bu sebeplerden üzere Müslümanların bir zorluk, sıkıntı ya da, musibet<br />

karĢısında hemen vicdanlarına uymaları çok önemlidir. Çünkü önlerindeki iki seçenekten<br />

birinin Ģeytanın taraftarlarının yoludur. Bu yolda bencillik, menfaatperestlik, rahatına<br />

düĢkünlük, ikiyüzlülük, yani kısaca kötü etik kurallarında dahil olduğu pek çok örnek<br />

verilmektedir. Bir diğer konu ise Salih müminlerin yoludur. Müslümanlar vicdanlarının<br />

sesini dinler ve her zaman iyilerin yolunu giderler.


طَاعَة ‏ٌف ََ قَُْ‏ لٌف مَّعْزُلَوٌف ‏َاِ‏ ‏َا عَشَ‏ َ ا٘‏ ْ ‏َمْزُل ‏َلَُْ‏ صَدَقُلُا اّللَّ‏ َ لَ‏ ‏َانَ‏ خَْٕزًا لٍَُّلمْ‏<br />

"Ġtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iĢ, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği<br />

zaman, Ģayet Allah'a sadakat gösterselerdi, Ģüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu."<br />

(Muhammed Suresi, 21) ayetinde de haber verildiği üzere güzel ahlakın asıl olarak ―<br />

kesinlik ve kararlılık‖ gerektirdiği zamanlarda göz önüne serilmektedir ve değerlidir.<br />

Çünkü insanların büyük bir bölümü zorluk anlarında gösterilen sadakatin üstün bir ahlak<br />

olduğunu bilirler ve konuĢmalarında böyle bir durumla karĢılaĢtıklarında sadık ve güçlü<br />

olacaklarına dair yemin ederler. Ancak zorluk anı geldiğinde karakterleri daha önceki<br />

vaatler ile bir olmaz ve en küçük bir sıkıntı dokunduğunda kötü bir tavır gösterebilir,<br />

aniden saldırabilir, sevgi ve Ģefkat gibi duygulardan uzaklaĢıp kin ve öfke<br />

karakteristlerine dönüĢebilirler. Bir anda tevekkülsüz, isyankar, zalim bir tavıra<br />

yönelebilirler. Bu nedenle böyle zamanlar böyle anlar güçlü olanlar güçsüz olanların<br />

birbirinden ayrılacağı, kötü olanların imanlarındaki zayıf değerlerin ne kadar az odlunu<br />

açığa vurdukları anlardır. Bu sonuçlar zayıf olanların bir adım ötesi inkarcılar dan taraf<br />

çıkmaları ve onlarla birlikte Müslümanlar aleyhinde faaliyetlerde bulunmalarıdır. ĠĢte<br />

böyle örnekler samimi ve güçlü bir imana sahip Müslümanların değerini kat kat<br />

artırmaktadır.<br />

ġunun da üzerinde durulması gerekir ki Müslümanın günlük hayatında çeĢitli<br />

zorluklarla ve sıkıntılarla karĢılaĢması hem sınavdır, hem de ahirette kavuĢmayı umduğu<br />

cennet yurduyla kıyas yapacağı bir mutluluk vesilesidir. Zorluklarla kolaylıkların,<br />

konforun, rahatlığın kıyaslamasından oluĢacak yüksek bir zevk kaynağıdır. Ayrıca samimi<br />

bir Müslüman için sonsuz hayatında diğer müminlerin gördüklerinde ona karĢı takdir ve<br />

sevgilerinin artmasına, iman, heyecan gıpta duygularından oluĢan güzel heyecanlara<br />

kendilerini örnek almalarını sağlayan, Allah‘ ın izniyle yakınlarına olumlu yapan, çok<br />

değerli olan Rahmani bir nimettir.<br />

KarĢılaĢtığı herhangi bir olay için ― herhalde bu kader planın dıĢında‖ diye<br />

düĢünen kiĢi ise yoğun olarak Ģeytanın etkisindedir. ġeytanın etkisi bu tür olaylara neden<br />

olabilmektedir. Ġnsanı en çok aĢağı çeken vesvesesiyle kader dıĢında, Allah‘ ın rahmeti,<br />

bilgisi, olduğunu zannetmesi veya unutması bir veba gibi hastalıktır. Mümin bu hastalığı<br />

dikkatle, itinayla tedavi etmesi ve bu illete yakalanmaktan kaçınması gerekmektedir.<br />

Mesela çok izlemek istediği bir televizyon programını kaçırmak veya yiyecek bir Ģeyi<br />

ısmarlamayı unutmak gibi olayların hepsinde hayır ve hikmet vardır. Bazen insan bunu<br />

detaylarıyla görür, bazen de göremez veya çok azını görür. Örneğin bir televizyon programını<br />

kaçırır, fakat bu zaman süresince hayırlı bir hizmet, hayırlı bir tefekkür için vakit kazanmıĢ olur.<br />

O tefekkürle belki ömür boyu güzel hizmetinin gücünü artıracak bir bilgiye ulaĢır. Veya bu süre<br />

içinde Allah'ı zikreder ve televizyondan alacağı sevaptan çok daha fazlasına kavuĢur. Yiyecek<br />

bir Ģey ısmarlamayı unuttuğunda ise, bu onun hastalığının geçmesi için vesile olan bir perhiz<br />

hükmünde olabilir. Tansiyonu yüksek bir insan, peynir almayı unutup, o gün peynir yemese<br />

tansiyonu normale döner. Tevekkül ettiği için sevap alır, hayra yorduğu için Allah'ın


eğenmesine sebep olur. Üstelik güzel huylu ve tevekküllü davranıĢı, müminlerin huzuruna,<br />

sevgisine vesile olur. Belki hastalık taĢıyan bir peynirse ondan kurtulmuĢ olur.<br />

Ġnsanın yaĢamı boyunca hayatının içindeki bu tarz örneklerin sayısı çok fazladır. Bu<br />

sebeple bu konunun çok iyi anlaĢılması, akıldan hiç çıkarılmaması çok önemlidir. Ġnsanın karĢı<br />

karĢıya geldiği küçük veya büyük her olay kaderdir. ġeytan ―bunlar günlük hayatın doğal<br />

ihtiyaçları, kaderle bağlantısı olamaz" Ģeklideki fısıltısına karĢı müminlerin daima uyanık ve<br />

tedbirli olması gerekir. Bu konuyu tam anlayıp hiç unutmadan akılda tutmak, her olaya ve her<br />

Ģeye hayır ve hikmet gözü ile bakıp Allah‘ın güzel planında geliĢen bütün olayları temiz<br />

düĢünmek ve kötü bir kalp gözüyle düĢünmemek, dünya için de büyük bir nimettir. Mümin için<br />

akıl, irade, konfor ve huzura vesile olan bir gerçektir.<br />

Ġyilerle Kötülerin Ayrılan Yönleri<br />

Allah dünya hayatı boyunca iyilikle kötülüğü, faydayla zararı, güzellikle çirkinliği hep bir<br />

arada yaratmıĢ ve hepsini, cennetle cehenneme giden yolda birer imtihan kılmıĢtır. Dünya<br />

hayatındaki imtihan dönemi iyilerle kötülerin,sabredenlerle zorluk karĢısında pes edenlerin,<br />

inkarcı zihniyete karĢı mücadele içinde olanlarla oturup kalanların, nefsine uyanlarla kalbinin<br />

sesini dinleyenlerin birbirlerinden kesin bir Ģekilde ayrıldığı bir deneme süresidir.<br />

Dünyada iyiliğin ve kötülüğün birbirleriyle bu kadar iç içe olmalarının pek çok<br />

hikmeti bulunmaktadır. Bunlardan biride bu zıtlık içerisinde iyiliklerin ve güzelliklerin<br />

değerinin anlaĢılmasıdır. Çünkü kötülük, eksiklik veya musibetler olmasa, insanın<br />

güzelliklerin kıymetini anlaması mümkün olmayacaktır. Örneğin elmasın rastgele taĢların<br />

arasına konduğu zaman güzelliğini ve göz kamaĢtırıcılığını daha çok belli eder.<br />

Ġyilik ve kötülüğün bir arada yaratılmasının çok önemli bir diğer nedeni de imtihanın<br />

sırrıdır. Ġnsanlar geçici dünyevi hayatlarında iyilik ve kötülüklerle çeĢitli sınavlara tabii<br />

tutulacaklardır. Bu sınavlarla da aralarındaki derece farklılıkları ortaya çıkacak, kötüler<br />

bir tarafa, iyiler de diğer bir tarafa ayrılacaklardır.<br />

Kötülüğün tarafında olanların canları ölüm melekleri tarafından vurula vurula alınırken,<br />

iyiler ise güzellik ve hoĢnutlukla cennet yurduna davet edileceklerdir. Kuran‘da imtihan<br />

ortamının ve tüm bu zorlukların müminlerle, kalpleri taĢ kesilmiĢ olanların ayırt edilmesi<br />

için bir yol olduğu Ģu Ģekilde haber verilir:<br />

ََ مَا أَصَابَ‏ ‏ُلمْ‏ َُْٔ َ الْتَ‏ َّ الْ‏ ‏َمْعَانِ‏ َ ‏ِاِ‏ ‏ْنِ‏ اّللّ‏ ِ ََ لَِٕعْلَمَ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏<br />

ََ لَْٕعْلَمَ‏ الَّذِٔهَ‏ وَا َ ‏ُلُاْ‏ ََ قِٕلَ‏ لٍَُلمْ‏ تَعَالَُْ‏ اْ‏ قَاتِلُلُاْ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ أََِ‏ ادْ‏ ‏َعُلُاْ‏ قَالُلُاْ‏ لَُْ‏ وَعْلَمُل قِتَاًٜ‏ ‏َّٜتَّ‏ ‏َعْىَاكُلمْ‏ ‏ٌُلمْ‏ لِلْ‏ ‏ُلنْزِ‏ َُْٔ مَ‏ ِ ‏ٍءذ<br />

أَقْزَاُل مِىٍُْلمْ‏ لِِٛٔمَانِ‏ َٔ ‏ُلُلُلُنَ‏ بِأَ‏ َُْ اٌٍِِم مَّا لَْٕضَ‏ ِٓ قُللُلُبٍِِمْ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل أَعْلَمُل بِمَا َٔ ‏ْتُلمُلُنَ‏<br />

Ġki topluluğun karĢı karĢıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi.<br />

(Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara:<br />

"Gelin, Allah'ın yolunda savaĢın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaĢmayı<br />

bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.


Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi<br />

bilir. (Al-i Ġmran Suresi, 166-167)<br />

Ayette de bize bildirildiği gibi, Peygamberimiz(s.a.v) döneminde yaĢayan insanların bir<br />

sıkıntı veya zorluk karĢısında gösterdikleri hal ve tavır, Salih müminlerle münafıkların<br />

birbirilerinden ayrılmalarını sağlamıĢtır. Bazı alimler de eserlerinde Ģer ve zorluklar yoluyla<br />

iyilerle kötülerin birbirlerinden ayrılmasına çok sık yer vermiĢ; bu konuda birbirinden hikmetli<br />

örnekleriyle insanlara çok değerli tavsiyelerde bulunmuĢtur. Alimlerden biri kendisine<br />

―Ģeytanların ve kötülerin yaratılıĢ hikmetleri nedir?‖ sorusu sorulduğunda verdiği cevap,her<br />

sıkıntının, eksikliğin ve ―Ģer‖ diye tabir edilen olayın arkasında çok önemli hikmetler<br />

olduğudur.bu hikmetlerden en önemlisinde ―kömür gibi istidatlarla elmas gibi istidatların<br />

birbirinden ayrılması olduğunun söylemiĢtir.<br />

Âlimlerden biri eserinde verdiği örneğin baĢında, ilerleyen zamanlarda çok büyük<br />

hikmetler getireceği bilinen durumlarda küçük zorluklara sabır göstermenin hayırları<br />

üzerinde durmakta ve Ģöyle devam etmektedir:<br />

ĠĢte kâinattaki Ģerlerin, imtihanların, Ģeytanların ve zararlıların yaratılıĢları Ģer ve<br />

çirkin değildir. Çok önemli bir sonuç için yaratılmıĢlardır… Ġnsanlık âleminde ise,<br />

ilerleme ve aĢağı düĢme dereceleri sonsuzdur. Nemrutlardan, Firavunlardan, çok samimi<br />

evliyalara, Peygamberlere kadar gayet uzun bir mesafesi vardır.<br />

ĠĢte kömürden aĢağı olan ruhlar, elmas gibi olan yüksek ruhlardan ayırmak için,<br />

Ģeytanların yaratılıĢı, sorumluluk sırrı ve Peygamberlerin gönderiliĢi ile bir imtihan, çaba<br />

ve müsabaka ortamı açılmıĢtır. Eğer çaba ve yarıĢ olmasaydı,insan madenindeki elmas ve<br />

kömür hükmünde olan kabiliyetlerle kalacaktı. En üst kademelerdeki Ebu Bekir-i Sıddık<br />

ile en alt kademelerde bulunan Ebu Cehil‘in ruhu aynı seviyede olacaktı. Demek ki<br />

Ģeytanların ve kötülüklerin yaratılması, önemli sonuca neden olduğu için Ģer ve çirkin<br />

değildir.<br />

Bu âlimin, bu örnekte de gösterdiği gibi bir baĢka önemli konu ise sınav<br />

dünyasının ne kadar değerli olduğudur. Çünkü eğer kötülükler, sıkıntılar olmasa insandaki<br />

bu güzel özellikler ortaya çıkmayacak, salih olanların üstün ahlakları belirginleĢmeyecek,<br />

manevi derecelerinde bir artıĢ olmayacaktır. ĠĢte bu sebep ötürü sıkıntı olarak görülen tüm<br />

olay ve olgular insanın ahlakının güzelleĢmesi, olgunlaĢması, manevi olarak derinleĢip<br />

güçlenmesi, cennetteki statüsünü, mertebesinin artması için önünde sınırsız bir ufuk<br />

açmakta, çok güzel fırsatlar sunmaktadır.<br />

Aynı âlimin bu konu ile ilgili baĢka bir sözü Ģu Ģekildedir:<br />

Din bir sınavdır. Ġlahi sorumluluk bir tecrübedir. Sonuç olarak, yüksek ruhlar ile aĢağılık<br />

ruhların birbirinde ayrılması içindir. Nasıl bir madene ateĢ veriliyor. Sonuçta elmasla kömür,<br />

altınla toprak birbirinden ayrılır. Aynı Ģekilde bu imtihan yurdunda mevcut olan ilahi sorumluluk<br />

yarıĢmaya sevktir ki; insan madeninde bulunan üstün cevher ile aĢağı unsurlar birbirinden<br />

ayrılsın. Madem Kuran, bu imtihan yurdunda bir tecrübe konumunda, bir yarıĢma meydanında<br />

insanlığın ilerlemesi için indirilmiĢtir.


Bu âlimin bu sözünde yaptığı benzetmedeki gibi güzel özelliklerle kömür gibi kötü<br />

özelliklerin birbirinden ayırt edilmesi içi ―ateĢe verilmeleri‖, kısacası insanın zorluklarla,<br />

musibetlerle ve her türlü sıkıntılarla Ģiddetli bir denemeden geçirilmesi gerekmektedir.<br />

Böylece kötü özellikler birer birer elenecek, güzel özellikler gün ıĢına çıkıp,<br />

parlayacaktır.<br />

ZORLUK VE SIKINTI ANLARINDA DA GÜZEL AHLAK GÖSTERMEK<br />

Ġnsanın gülük hayatı içinde yaĢadığı çok farklı olaylar vardır. Normal Ģartlarda bir<br />

insan çok enerji tükettiğinde yorulur, yemek yemediğinde acıkır, uyku uyumadığında<br />

zayıf düĢer. Bunlar çok doğal olaylardır. Allah ayetlerinde bu durumların daha<br />

Ģiddetlilerinin Müslümanlara bir deneme olarak isabet edebileceğini belirtmiĢtir. Fakat<br />

inkâr edenlerle inanların bu olaylar karĢısında gösterdikleri ahlak birbirinden çok daha<br />

farklıdır.<br />

Bu sıkıntılar inkarcıları isyana, yılgınlığa, saldırganlığa, ümitsizliğe ve vefasızlığa<br />

sürükler. Çünkü onlar ahirete inanmadıkları için tüm yaptıklarının bu dünyada kalacağını<br />

düĢünmektedirler. “…Bu dünya hayatımızdan baĢkası değildir, ölürüz diriliriz;<br />

bizi „kesintisi olmayan zaman‟dan baĢkası yıkıma uğratmıyor…” (Casiye<br />

Suresi, 24) ayetinde bildirildiği gibi onlara göre herĢey dünyanın sona ermesiyle<br />

bitmektedir. Ahiret hayatına inanmadıkalrı için de yaptıklarının karĢılığını,<br />

rahatlığı,konforu ve her türlü güzelliği bu dünyada yaĢamak isterler. Bu nedenle de zorluk<br />

ve sıkıntılar için çok büyük bir azap anlamına gelmektedir. Sabredemez, tevekkül<br />

edemez, affedemez, fedakarlık yapamaz, insaniyetli davranamaz, hiç kimseye karĢı<br />

gerçek bir Ģefkat ve merhametli olamazlar. Çünkü bunların bir karĢılığı olamayacağını ve<br />

ve eğer yaparlarsa da bir menfaat elde edemeyeceklerini düĢünürler. Zorlukların insana<br />

kayıptan baĢka bir Ģey getirmediğini düĢünmeye devam eder ve iyice ümitsizliğe düĢerler.<br />

Oysa bu Ģekilde düĢünenler çok büyük yanılgı içindedirler. Çünkü ölümden sonra insanın<br />

gerçek ve sonsuz hayatın baĢlayacağı, kesin bir gerçektir. Hesap gününde de herkesin<br />

yapıp ettiklerinin hesabı, eksiksiz bir Ģekilde verilecek, insanlar bunlarla karĢılıklarını<br />

alacaktır. Ve güzel ahlak gösterenler de bir kayba değil, tam tersine çok büyük bir<br />

mükafata kavuĢacaklardır.<br />

Söyledikleri her güzel sözün, yaptıkları her ihlaslı hareketin, gösterdikleri fedakarlığın,<br />

vefanın, sadakatin ve insaniyetli tavrın mutlaka karĢılığını alacaklardır. Ama dinden uzak<br />

insanlar bu gerçeğin farkında değildirler. ĠĢte zorlukar karĢısında onların yılgınlığa<br />

düĢmelerinin nedeni, tüm olan bitenlerin bir deneme olduğunu inkar etmelerinden<br />

kaynaklanmaktadır... Burada özellikle dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Aslında<br />

“…Siz acı çekiyorsanız,Ģüphesiz onlarda ,sizin çektiğiniz gibi acı<br />

çekiyorlar.Oysa siz, onların umut etmediklerini Allah‟tan<br />

umuyorsunuz…”(Nisa Suresi,104) ayetinde de bildirilediği gibi iman edenlerle<br />

etmeyenlere benzer musibetler, sıkıntılar ve zorluklar denk gelebilir. Fakat inkarcılar<br />

Allah‘a iman etmedikleri ve her olayın Allah tarafından yaratıldığını düĢünmedikleri için<br />

müminlerin Allah‘tan umdukları Ģeyleri ummazlar. ĠĢte asıl fark bu kiĢilerin hayata bakıĢ


açılarında yatmaktadır. Ġman edenlerin ahirete olan inançları onları inanmayanlardan<br />

tamamen ayırmaktadır.<br />

Örneğin, Allah ayetlerinde insanları açlık ve yoksullukla denemeden geçireceğinin<br />

bildirir. Açlık, inkarcı bir insan için çok büyük bir sıkıntı konusuyken, Müslüman için<br />

güzel ahlakını gösterebileceği bir sınav hükmündedir ve kaçırılmaması gereken güzel bir<br />

fırsat anlamı taĢımaktadır.Teslimiyet, tevekkül ve sabır böyle zamanlarda çok büyük bir<br />

önem kazanmakta, ümitsizliğe düĢmemesi, olanlarda bir hayır oldoğunu düĢünmesi onun<br />

bu imtihanı baĢarıyla verdiğinin bir göstergesi olmaktadır.<br />

Bunun yanında inkar edenler için öncelik hep kendi çıkarları ve rahatlarıyken,<br />

iman eden kiĢilerin ahlakında öncelik hep karĢıdaki kiĢiye verilir. Daha rahat bir yer, daha<br />

iyi bir yemek, daha güzel bir kıyafet hep karĢıdaki mümine karĢılıksız sunulur.Samimi bir<br />

Müslüman, soğuk bir ortamda kendisi de üĢüdüğü halde yanındaki Müslüman kardeĢini<br />

kollar, onun üzerini örter, sıcak yemeğini ona verir.<br />

KardeĢinin sağlığını, güvenliğini, rahatını, neĢesini ve konforunu sağlamaya çalıĢır<br />

ve bunlardan büyük bir haz duyar. O yemeği kendisinin yemesiyle alacağı zevkle, yaptığı<br />

fedakarlıktan alacağı zevkin birbiriyle kıyas bile edilmeyecek kadar farklı olduğunu bilir.<br />

Ġnsan her Ģeyin yolunda gittiği, çok büyük bir bolluk ve bereketin içinde yaĢadığı,<br />

sağlığının yerinde olduğu ya da hiçbir eksikliğin olmadığı durumlarda zaten rahat bir<br />

eklde güzel ahlak sergileyebilir. Ama asıl önemli olan, insanın zarara uğradığı ya da kötü<br />

bir muameleyle, ters bir tavırla, haksız iftira ve karalamayla, incitici sözlerle, maddi<br />

kayıplarla karĢılaĢtığında güzel ahlaklı bir tavır göstermesi, kötülüğe iyilikle karĢılık<br />

vermesidir. Ġnsanın tokken yiyeceğini, sıcak bir ortamdayken kıyafetini vermesi de güzel<br />

bir ahlaktır. Ġkisi de Allah katında çok değerlidir, fakat diğeri insanın samimiyetini,<br />

ihlasını, imanın gücünü ve üstün erdem sahibi bir kiĢi olduğunu göstermesi bakımından<br />

çok önemlidir ve çok kıymetleridir.<br />

Fakat bunun yanında insan vicdanının sesini dineyip güzel ahlakın faziletlerini<br />

yaĢarken, sürekli kötülüğü emreden nefis, insana bunları yapmakla zorluk çekeceğini<br />

fısıldamakta ve çeĢitli Ģekillerde onu engellemeye çalıĢmaktadır. Hırkasını vereni<br />

üĢümekle, yemeğini vereni aç kalmakla korkutan da nefistir. Bu, Ģeytanın Kuran‘da<br />

bildirilen bir taktiğidir. Ayetlerde Ģeytanın, insanların fakirlere yardımda bulunmalarını<br />

engellemeye çalıĢtığı ve onları fakirlikle korkuttuğu bildirilir:<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ أَونِ‏ ‏ُلُاْ‏ مِه ِ طَّٕ‏ ‏َااِ‏ مَا كَظَ‏ ‏ْتُلمْ‏ ََ مِمَّا أَخْزَاْىَا لَ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ اَ٘رْ‏ ِ ََ َٜ تََٕمَّمُلُاْ‏ الْ‏ َ ‏ِٕثَ‏ مِىًُْل تُلىنِ‏ ‏ُلُنَ‏<br />

ََ لَظْتُلم بِ‏ خِ‏ ذًِِٔ‏ ئَِّٜ‏ أَن تُل ‏ْمِضُلُاْ‏ ًِِٕ ََ اعْلَمُلُاْ‏ أَنَّ‏ اّللّ‏ َ غَىٌِّٓو حَمِٕدٌف<br />

ال ‏َّْٕطَانُل ‏َٔعِدُلكُلمُل الْنَ‏ ‏ْزَ‏ ََ ‏َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ‏ ‏َا ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعِدُلكُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةً‏ مّ‏ ‏ِىًُْل ََ ‏َضًْٝ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden<br />

bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı Ģeyleri<br />

vermeye kalkıĢmayın ve bilin ki, Ģüphesiz Allah, hiçbir Ģeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye<br />

layık olandır. ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah


ise, size Kendisinden bağıĢlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniĢ<br />

olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 267-268)<br />

Ancak ayetin devamında da bildirildiği gibi mülkün sahibi olan Allah, Ģeytanın bu zayıf<br />

hilesini boĢa çıkartır ve insanları sonsuz ihsanıyla müjdeler. Allah, gösterdikleri bu üstün ahlakın<br />

bir karĢılığı olarak iman edenlere, dünyevi hiçbir zevkle kıyas edilemeyecek bir manevi lezzet<br />

yaĢatmaktadır. Fedakarlıktan, sabırdan, vefadan, cömertlikten, insaniyetli bir tavırdan ve<br />

sadakatten alınan bu zevkin sınırı yoktur. Allah, HaĢr Suresi‘nde kendi ülkelerine hicret eden<br />

müminlere evlerini çok büyük bir haz ve heyecanla açan, onların her türlü ihtiyaçlarını<br />

kendilerinin de ihtiyacı olmasına rağmen büyük bir zevkle karĢılayan Müslümanların bu üstün<br />

ahlakını övmektedir:<br />

َٜ َٔ ِ دُلَنَ‏ ِٓ صُلدُلَرِ‏ ‏ٌِمْ‏ حَااَةً‏ مّ‏ ‏ِمَّا أُلَتُلُا<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ تَ‏ ََُّ ؤُلَا الدَّارَ‏ ََ ْ ِ اٚ‏ ‏ٔمَانَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلٍِِمْ‏ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّبُنَ‏ مَهْ‏ ‏ٌَااَزَ‏ ئِلٍَِْٕمْ‏ ََ<br />

أَونُلظٍِِمْ‏ ََ لَُْ‏ كَانَ‏ بٍِِمْ‏ خَلَاصَة ‏ٌف ََ مَه ‏ُٔلُ‏ َ ‏ُلحَّ‏ وَنْظًِِ‏ ‏َأُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الْمُلنْلِحُلُنَ‏ ََ ‏ُٔلإْثِزُلَنَ‏ عَلَّ‏<br />

Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine)<br />

yerleĢtirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen Ģeylerden dolayı içlerinde bir<br />

ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeĢlerini) öz<br />

nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuĢsa, iĢte<br />

onlar, felah (kurtuluĢ) bulanlardır. (HaĢr Suresi, 9)<br />

Tevbe Suresi‘nde ise Allah yolunda çalıĢırken bir imtihan olarak verilen susuzluk,<br />

yorgunluk ve açlığın karĢılığı Ģu Ģekilde bildirilir:<br />

مَا كَانَ‏ ِ ٘ ‏ٌَْلِ‏ الْمَدِٔىَةِ‏ ََ مَهْ‏ حَُْ‏ لٍَُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ اَ٘عْزَااِ‏ أَن ‏َٔتَ‏ ‏َلَّنُلُاْ‏ عَه رَّطُلُلِ‏ اّللّ‏ ِ ََ َٜ ‏َٔزْ‏ غَ‏ ‏ُلُاْ‏ بِأَونُلظٍِِمْ‏ عَه وَّنْظًِِ‏ ‏َلِكَ‏ بِأَوٍَُّلمْ‏ َٜ<br />

‏ُٔللِ‏ ٕ ‏ُلٍُلمْ‏ اَمَأ ‏ٌف ََ َٜ وَلَ‏ ‏ٌف ََ َٜ مَ‏ ‏ْمَلَة ‏ٌف ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََ َٜ ‏َٔطَإُلَنَ‏ مَُْ‏ طِ‏ ‏ًا َٔ ِٕ ‏ُل الْ‏ ‏ُلنَّارَ‏ ََ َٜ ‏َٔىَالُلُنَ‏ مِهْ‏ عَدُلٍَّء وًَّْٕٝ‏ ئَِّٜ‏ كُلتِ‏ َ لٍَُلم<br />

بًِِ‏ عَمَلٌف صَالِحٌف ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ َٜ ‏ُٔلضِ‏ ‏ٕعُل أَاْزَ‏ الْمُلحْظِىِٕهَ‏<br />

Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah‟ın elçisinden geri kalmaları, kendi<br />

nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakıĢmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir<br />

susuzluk, bir yorgunluk, „dayanılmaz bir açlık‟ (çekmeleri), kafirleri „kin ve öfkeyle<br />

ayaklandıracak‟ bir yere ayak basmaları ve düĢmana karĢı bir baĢarı kazanmaları<br />

karĢılığında, mutlaka onlara bununla alih bir amel yazılmıĢ olması nedeniyledir. ġüphesiz<br />

Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Tevbe Suresi, 120)<br />

Ayette de bildirildiği gibi Allah yolunda çekilen her sıkıntı Müslüman için Salih amel<br />

hükmündedir. Zaten yaradılıĢ amacımı da Allah‘a kulluk etmek ve salih amellerde bulunmak<br />

olan bir mümin, sabrının ve ahlakının karĢılığını eksiksiz olarak alacak, hiçbir zaman da<br />

haksızlığa uğratılmayacaktır.<br />

Aynı Ģeyler hastalıklar, yorgunluk ve diğer sıkıntılar için de geçerlidir. Ġman eden kimse<br />

yaptıklarının karĢılığını sadece Allah‘tan beklediği ve bu dünyanın geçici bir yararlanma dönemi


olduğunu bildiği için her zaman dirayetli, kararlı ve metanetlidir. Çünkü Allah ayetlerinde kendi<br />

yolunda çaba sarf eden müminlere manevi bir güç ve destek vereceğini bildirmiĢtir. Ġmtihanın<br />

sırrını bilmek ise zorluklar karĢısında Allah‘ın verdiği en büyük kolaylıktır. BaĢına gelen her<br />

türlü zorluğun bir deneme olduğunu bilen bir kiĢiyi, bu sıkıntıların üzüntü ve karamsarlığa<br />

düĢürmesi, ümitsizlik vermesi, korkuya ve endiĢeye kaptırması mümkün değildir.<br />

CAHĠLĠYENĠN ZORLUK ANINDAKĠ TAVRI<br />

Ġçinde bulundukları Ģartlar ne olursa olsun, Müslümanların ahlaklarında bir<br />

değiĢiklik olmaz. Ġman etmeyenler veya kalplerinde hastalık bulunanlar ise zor<br />

zamanlara karĢı dirençli değillerdir çünkü onlar bunun bir imtihan olduğunu bilmezler.<br />

Sadece bir noktaya kadar dayanıp sabredebilirler. Bu yüzden zorluk ve sıkıntıların peĢ<br />

peĢe geldiğinde, onları çok büyük bir gerginliğe sürükler. Bu gerginlik, kimi zaman<br />

ufacık bir olayda su yüzüne çıkar, o olay bardağı taĢıran damla olur; hiddetlenirler,<br />

bağırırlar, kavga ederler, hakaret ederler, saldırganlaĢırlar, Ģiddete baĢvururlar...<br />

Günlük hayatta güler yüzlü, Ģen Ģakrak olan bu insanlar, zorluk anlarında adeta<br />

karakter değiĢtirirler. Müslüman doğruyu ve güzeli sabırla anlatırken, cahiliye<br />

insanları anlatmak yerine saldırmayı tercih ederler.<br />

Bu insanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkması bu kadar kolaydır. Onlar iĢinden<br />

çıkarıldığında, bir hastalığa yakalandığında, bir kaza, felaket, iflas gibi zorluklarla<br />

karĢılaĢtığında hemen pes edip gerçek yüzlerini ortaya çıkarırlar. Bu karakterdeki<br />

insanlar iki gün soğukta kalsalar ya da uykusuz bırakılsalar, alıĢtıkları konfor herhangi<br />

bir sebeple ellerinden alınsa hemen moralleri bozulur ve ümitsizliğe düĢerler.<br />

‏َأَمَّا ْ ِ اٚ‏ وظَانُل ئِ‏ ‏َا مَا ابْتََٝ‏ يُل رَبُّبًُل ‏َأَكْزَمًَُل ََ وَعَّمًَُل ََٕ ‏ُلُلُل رَبّ‏ ِٓ أَكْزَمَهِ‏<br />

ََ أَمَّا ئِ‏ ‏َا مَا ابْتََٝ‏ يُل َ ‏َدَرَ‏ عَلًَِْٕ‏ رِ‏ سْ‏ قًَُل ََٕ ‏ُلُلُل رَبّ‏<br />

ِٓ أٌََاوَهِ‏<br />

Fakat insan; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona<br />

bir keremde bulunsa, nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der. Ama<br />

ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti"<br />

der. (Fecr Suresi, 15-16. Ayetler)<br />

Allah dinden uzak insanları da kimi zaman nimetler vererek, kimi zaman da bu<br />

nimetlerden kısarak dener. Müslümanlar böyle bir durumda mutlaka mütevekkil ve<br />

Ģükredici davranırlar; inkârcılar ise bir anda Allah'a karĢı nankörlük ederler. Allah‘a<br />

inanmayan bu insanlar, dünyada imtihan olduklarının Ģuurunda değildirler.<br />

Ġnkâr edenler baĢlarına gelen üzüntü ve sıkıntı anında bunalıma girerler,<br />

üzülürler, sıkıntı duyarlar. Bu zorluklara dayanamayıp, ya intihar ederler ya da içki ve<br />

uyuĢturucu kullanarak bunalıma düĢerler. Oysa bu zorlukların nedenlerini ve bu


َ<br />

zorluktan elde edecekleri kazançları düĢünmezler. Halbuki Allah'ın inkar edenlere bu<br />

sıkıntı ve eziyetleri vermesinin bir hikmeti vardır. iĠnsanların "... Belki dönerler<br />

diye, onları azabla yakalayıverdik." (Zuhruf Suresi, 48) ayetinde de<br />

bildirildiği gibi doğru yola dönmeleri, yani tevbe edip iman etmelerini istemektedir.<br />

‏َلَُْ‏ ٜ ئِ‏ ْ اَا ‏ٌُلمْ‏ بَأْطُلىَا تَضَزَّعُلُاْ‏ ََ لَ‏ ‏ِه قَظَتْ‏ قُللُلُبُلٍُلمْ‏ ََ سََّٔهَ‏ لٍَُلمُل ال ‏َّْٕطَانُل مَا كَاوُلُاْ‏ ‏َٔعْمَلُلُنَ‏<br />

‏َلَمَّا وَظُلُاْ‏ مَا ‏ُلكّ‏ ‏ِزُلَاْ‏ بًِِ‏ ‏َتَحْىَا عَلٍَِْٕمْ‏ أَبَُْ‏ ااَ‏ ِ كُللّ‏ َْٓ ‏ٍء حَتَّّ‏ ئِ‏ ‏َا ‏َزِ‏ حُلُاْ‏ بِمَا أُلَتُلُاْ‏ أَخَذْوَاٌُلم بَ‏ ‏ْتَةً‏ ‏َاِ‏ ‏َا ‏ٌُلم<br />

مُّب ‏ْلِظُلُنَ‏<br />

Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi?<br />

Ama onların kalpleri katılaĢtı ve Ģeytan onlara yapmakta olduklarını çekici<br />

(süslü) gösterdi. Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların<br />

üzerlerine herĢeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen Ģeylerle<br />

'sevince kapılıp Ģımarınca', onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar<br />

umutları suya düĢenler oldular. (En'am Suresi, 43-44. Ayetler)<br />

DÜNYAYA BAĞLANANLARIN ĠÇĠNE DÜġTÜKLERĠ DURUM<br />

Müslümanlar imtihanın sırrını kavramanın verdiği mutluluğu ve rahatlığı<br />

yaĢarlarken, dünyaya bağlananlar çok büyük bir sıkıntı, azap ve yozlaĢma içinde bir<br />

hayat sürerler. Çünkü Müslüman için bu dünyada kaybedeceği bir Ģey yoktur, tam tersi<br />

kaybettikleri onun kazançlarıdır. Ama dünyaya hiç bitmeyecekmiĢ gibi bağlanıp bir<br />

denemeye tabi tutulduklarını fark edemeyenler, sabırsızlığın, tevekkülsüzlüğün,<br />

bencilliğin, cimriliğin, dünya hırsının sıkıntısını ve azabını yaĢarlar. Bu azap,<br />

hayatlarının her anında kendini gösterir. Her iĢlerinde bir bereketsizlik ve huzursuzluk<br />

vardır. Güzellikleri göremez, üstün bir ahlakın verdiği zevki asla tadamazlar.<br />

Namussuzluk, ahlaksızlık, riya hayatlarının her anına hâkim olur. En büyük<br />

yanılgıları ise hep kendilerini düĢünürken, cimrilik ve bencillik yaparken -ileriyi<br />

görüp, bunların kendilerine getireceği zararları göremedikleri için- kendilerini çok<br />

büyük bir karda zannetmeleridir. Aslında bu Ģekilde düĢünenler hem dünya<br />

hayatlarında hem de ahiret hayatlarında çok büyük bir kayıp içindedirler, fakat bunu<br />

fark edemezler. Ġnkar edenler altından ırmaklar akan cennet yurdunu, sonsuz nimetleri<br />

kaybetmiĢlerdir. En önemlisi ise Allah'ın rızasını ve rahmetini kaybetmiĢ olmalarıdır.<br />

‏ٌُلَُ‏ الَّذِْ‏ اَعَلَ‏ ‏ُلمْ‏ خََٝ‏ ئِفَ‏ ِٓ ْ ا٘‏ ‏َرْ‏<br />

َٜ ‏َٔشِ‏ ‏ٔدُل الْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏ كُلنْزُلٌُلمْ‏ عِىدَ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ ئَِّٜ‏ مَ‏ ‏ْتًا ََ ٜ<br />

ِ ‏َمَه كَنَزَ‏ ‏َعَلًَِْٕ‏ كُلنْزُليُل ََ<br />

‏َٔشِ‏ ‏ٔدُل الْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏ كُلنْزُلٌُلمْ‏ ئَِّٜ‏ خَظَارًا<br />

Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim inkâr ederse, artık<br />

inkarı kendi aleyhinedir. Rableri katında kafir olanlara kendi inkarları


gazabtan baĢkasını artırmaz ve kafir olanlara kendi inkarları kayıptan<br />

baĢkasını artırmaz. (Fatır Suresi, 39. Ayet)<br />

Ġnkâr edenlerin bu durumu Müslümanlar için iyi bir örnektir, onlar bunların<br />

durumunu gördükçe Müslüman olmanın kendilerine kattığı güzelliği daha da iyi<br />

görürler. Örneğin hırsızlık yapıp yetimin, fakirin, ihtiyaç içinde olanın malını gasp<br />

eden bir kiĢinin, bu haram paralarla alıp giydiği Ģeylerin manevi kiri her halinden fark<br />

edilmektedir. Allah ayetlerinde iman etmeyenlerin durumlarını net bir Ģekilde açıklar.<br />

‏َمَه ‏ُٔلزِ‏ دِ‏ اّللّ‏ ‏ُل أَن ‏ٍَْٔدًَُِٔل َٔ ‏ْزَحْ‏ صَدْرَيُل لِِٛطَْٝ‏ ِ ََ مَه ‏ُٔلزِ‏ دْ‏ أَن ‏ُٔلضِ‏ لًَُّل َٔ ‏ْعَلْ‏ صَدْرَيُل ِ ضَّٕ‏ ‏ًا حَزَاًا كَأَوَّمَا ‏َٔلَّعَّدُل ِٓ<br />

الظَّمَا كَذَلِكَ‏ َٔ ‏ْعَلُل اّللّ‏ ‏ُل ِ الزّ‏ اْضَ‏ عَلَّ‏ الَّذِٔهَ‏ َٜ ‏ُٔلإْمِىُلُنَ‏<br />

"Allah, iman etmeyenlerin üstüne iĢte böyle pislik çökertir." (En'am<br />

Suresi, 125. Ayet)<br />

Onların üzerindeki pislik sadece fiziksel pislik değildir; aynı zamanda manevi<br />

pisliktir. Bu kir, Allah'tan korkan kiĢilerin fark edebilecekleri manevi bir kirdir. Mala<br />

ve mülke sahip olmasına rağmen cimrilik yapan, fakire, yoksula ve ihtiyaç içinde<br />

olana yedirmeyen, yardım edecek bile olsa bunu minnet altında bırakarak yapan bu<br />

kiĢiler, manevi kiri de üzerlerinde taĢımaktadırlar.<br />

أَرَأَْٔتَ‏ الَّذِْ‏ ‏ُٔل ‏َذّ‏ ‏ِاُل بِالدّ‏ ‏ِٔهِ‏<br />

‏َذَلِكَ‏ الَّذِْ‏ ‏َٔدُلوُّب الَْٕتِٕمَ‏<br />

ََ ٜ َ ‏َٔحُل ‏ُّب عَلَّ‏ طَعَا ِ الْمِظْ‏ ‏ِٕهِ‏<br />

"Dini yalanlayanı gördün mü? ĠĢte yetimi itip-kakan; yoksulu<br />

doyurmayı teĢvik etmeyen odur." (Maun Suresi, 1-3. Ayetler)<br />

Etrafımızda ya da televizyonda çok zengin olup, bu zenginliğini haram iĢlerle<br />

kazanan kiĢilerin fotoğraflarını görürüz. Bunların hayatlarını cinayetle, rüĢvetle,<br />

yolsuzlukla, dolandırıcılıkla kazandıklarını görürüz. Allah haksız kazanç sağlayan,<br />

yetim malı yiyen, yoksula, ihtiyacı olana vermeyen, zulmü kendilerine yol edinen<br />

insanların tüm heybetlerini, güzelliklerini ellerinden alır. Onlar kendilerini<br />

güzelleĢtirmeye çalıĢtıkça, manevi bir kir, Ģiddetli bir karartı ve çirkinlik onları sarar.<br />

Bu, ahlaksızlığın, günahta ileri gitmenin, Ģerefsizliğin bir iĢaretidir. Allah kötü ahlakın<br />

sonunda insanların yüzlerini kaplayan bu karanlık ve kirli ifadeyi "zillet" kelimesiyle<br />

açıklar.


لّ‏ ‏ِلَّذِٔهَ‏ أَحْظَىُلُاْ‏ الْحُلظْىَّ‏ ََ سِ‏ ‏َٔادَةٌف ََ َٜ ‏َٔزْ‏ ٌَ ‏ُل ‏َُل اُلٌٍَُُلمْ‏ قَتَزٌف ََ َٜ ‏ِلَّة ‏ٌف أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ أَصْحَااُل الْ‏ ‏َىَّةِ‏ ‏ٌُلمْ‏ ‏ٍَِٕا خَالِدُلَنَ‏<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ كَظَ‏ ‏ُلُاْ‏ ِ الظَّّٕ‏ ‏َااِ‏ اَشَا ِ طَّٕ‏ ‏َةٍء بِمِلْلٍَِا ََ تَزْ‏ ٌَ ‏ُلٍُلمْ‏ ‏ِلَّة ‏ٌف مَّا لٍَُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللّ‏ ِ مِهْ‏ عَاصِ‏ مٍء كَأَوَّمَا أ ‏ُل غْ‏ ‏َِٕتْ‏ ‏َُل اُلٌُُلٍُلمْ‏<br />

قِطَعًا مّ‏ ‏ِهَ‏ اللَّْٕلِ‏ مُل ‏ْلِمًا أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ أَصْحَااُل الىَّارِ‏ ‏ٌُلمْ‏ ‏ٍَِٕا خَالِدُلَنَ‏<br />

Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne<br />

bir karartı sarar, ne bir zillet, iĢte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz<br />

kalacaklardır. Kötülükler kazanmıĢ olanlar ise; her bir kötülüğün karĢılığı,<br />

kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan<br />

(kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık<br />

gecenin parçalarına bürünmüĢ gibidir. ĠĢte bunlar ateĢin halkıdırlar; orada<br />

süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27. Ayetler)<br />

Güzel ahlak üzere olan kiĢilerin güzellikleri artar, kötü ahlak üzere olanların ise<br />

yüzlerine bu kötülükleri bürünür. Çünkü Allah imtihan dünyasının bir gereği olarak<br />

herkese yaptığıyla karĢılık verecektir.<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الزَّطُلُلُل َٜ ‏َٔحْشُلوكَ‏ الَّذِٔهَ‏ ‏ُٔلظَارِ‏ عُلُنَ‏ ِٓ الْ‏ ‏ُلنْزِ‏ مِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ قَالُلُاْ‏ آمَىَّا بِأَ‏ َُْ اٌٍِِمْ‏ ََ لَمْ‏ تُلإْمِه قُللُلُبُلٍُلمْ‏ ََ مِهَ‏<br />

الَّذِٔهَ‏ ‏ٌِادُلَاْ‏ طَمَّاعُلُنَ‏ لِلْ‏ ‏َذِاِ‏ طَمَّاعُلُنَ‏ لِ‏ َُْ ‏ٍء آخَزِ‏ ‏ٔهَ‏ لَمْ‏ ‏َٔأْتُلُكَ‏ ِ ‏ُٔلحَزّ‏ ‏ُلُنَ‏ الْ‏ ‏َلِمَ‏ مِه بَعْدِ‏ مََُ‏ اضِ‏ عًِِ‏ َٔ ‏ُلُلُلُنَ‏ ئِنْ‏<br />

أُلَتِٕتُلمْ‏ ‏ٌَذَا َ ‏ُلذُلَيُل ََ ئِن لَّمْ‏ تُلإْتَُْ‏ يُل ‏َاحْذَرُلَاْ‏ ََ مَه ‏ُٔلزِ‏ دِ‏ اّللّ‏ ‏ُل ‏ِتْىَتًَُل ‏َلَه تَمْلِكَ‏ لًَُل مِهَ‏ اّللّ‏ ِ َْٕ ‏ًا أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ الَّذِٔهَ‏ لَمْ‏ ‏ُٔلزِ‏ دِ‏<br />

اّللّ‏ ‏ُل أَن ‏ُٔلطٍَّ‏ ‏ِزَ‏ قُللُلُبٍَُلمْ‏ لٍَُلمْ‏ ِٓ الدُّبوَْٕا خِ‏ شْ‏ ‏ٌْف ََ لٍَُلمْ‏ ِٓ اٖخِ‏ زَةِ‏ عَذَااٌف عَ‏ ِٕ ‏ٌفم<br />

طَمَّاعُلُنَ‏ لِلْ‏ ‏َذِاِ‏ أَكَّالُلُنَ‏ لِلظُّبحْتِ‏ ‏َاِن اَ‏ ؤُلَكَ‏ ‏َاحْ‏ ‏ُلم بَْٕىٍَُلم أََْ‏ أَعْزِ‏ ْ عَىٍُْلمْ‏ ََ ئِن تُلعْزِ‏ ْ عَىٍُْلمْ‏ ‏َلَه<br />

‏َٔضُلزُّبَكَ‏ َْٕ ‏ًا ََ ئِنْ‏ حَ‏ ‏َمْتَ‏ ‏َاحْ‏ ‏ُلم بَْٕىٍَُلمْ‏ بِالْ‏ ‏ِظْظِ‏ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّب الْمُل ‏ْظِطِٕهَ‏<br />

... Allah, kimin fitne(ye düĢme)sini isterse, artık onun için sen<br />

Allah'tan hiçbir Ģeye malik olamazsın. ĠĢte onlar, Allah'ın kalplerini<br />

arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aĢağılanma, ahirette onlar<br />

için büyük bir azap vardır. Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram<br />

yiyicilerdir... (Maide Suresi, 41-42. Ayetler)<br />

Bu kiĢiler kendilerine benzeyen insanlardan rahatsız olurlar. Çünkü vicdansız ve<br />

zalimce tavırlarına kendileri de Ģahittirler. Allah'ın haram kıldığı iĢleri bilerek<br />

yapmaları sonucunda hayâsız bir görünüm almıĢlardır. Günümüzde bu hayâsız<br />

görüntünün en belirgin olduğu kiĢiler de fuhuĢ yapanlar ve bunlardan para<br />

kazananlardır. Bu ahlaksızlığı meslek edinenler insanlıktan çok büyük bir hızla<br />

uzaklaĢırlar. Üzerlerinde insanlığa dair hiçbir güzellik kalmaz, tüm heybetleri gider.<br />

FuhuĢ, kadında da erkekte de çok büyük bir iticilik oluĢturur. Allah bu insanlara<br />

hastalıklar, belalar, musibetler, yokluklar musallat eder. AĢağılanırlar, horlanırlar. Biraz<br />

önce bahsettiğimiz manevi kir ve zillet bu kiĢilerde de çok belirgindir...


Allah ayetlerinde imtihanın sırrını kavramıĢ ve yüzlerindeki nurla umut ettikleri<br />

cennet yurduna kavuĢan inananların yanında, bu zillet ehlinin cehennemdeki<br />

durumunu da bildirmektedir. Bunlar, ateĢe sunulurken tek yapabildikleri Allah'ın<br />

sonsuz nimetlerine kavuĢan müminlere sezdirmeden, göz ucuyla bakmaktır. Bu kiĢiler<br />

hüsrana uğramıĢlardır.<br />

‏ِلّ‏ ‏َٔى ‏ُلزُلَنَ‏ مِه طَزْ‏ وٍء خَنِّٓ‏ ‏ٍء ََ قَالَ‏ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُا ئِنَّ‏ الْ‏ ‏َاطِزِ‏ ‏ٔهَ‏ الَّذِٔهَ‏<br />

ََ تَزَاٌُلمْ‏ ‏ُٔلعْزَضُلُنَ‏ عَلٍََْٕا خَا ‏ِعِٕهَ‏ مِهَ‏ الذ ‏ُّب<br />

خَظِزُلَا أَونُلظٍَُلمْ‏ ََ أٌَْلٍِِٕمْ‏ َُْٔ َ الْ‏ ‏َِٕامَةِ‏ َ أَٜ‏ ئِنَّ‏ ال ‏َّالِمِٕهَ‏ ِٓ عَذَااٍء مُّب ِٕ ‏ٍءم<br />

Onları görürsün; zilletten baĢları önlerine düĢmüĢ bir halde, ona<br />

(ateĢe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. Ġman edenler de:<br />

"Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem<br />

yakın akraba (veya yandaĢ)larını da hüsrana uğratmıĢlardır" dediler.<br />

Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (ġura<br />

Suresi, 45. Ayet)<br />

ĠMAN EDENLERĠN ARKASINDAKĠ GÜÇ<br />

Ġman edenlerin zorluklarla ve sıkıntılarla baĢ etme süreci, inkârcıların<br />

anlayamayacağı, tadamayacağı bir duygudur, özelliktir. Onlar bu kimselerin kime,<br />

neye güvendiklerini anlayamazlar bile. Onlar Müslümanların arkasındaki gücün<br />

Rabbleri olduğunu bilmezler.<br />

Ġnkarcılara göre bir insanın güçlü olması için parasının, malının, güçlü<br />

akrabalarının olması lazım. Bunlar da Müslümanlarda olmadığı için onlara göre<br />

Müslümanlar güçsüzdür. Oysa bu güç Allah'a, kadere ve ahirete imanın, tevekkülün ve<br />

teslimiyetin bir sonucudur. Peygamberlerin ve salih müminlerin hayatlarında bu gücün<br />

ve tevekkülün çok güzel örnekleri bulunmaktadır.<br />

قَالَ‏ آمَىتُلمْ‏ لًَُل قَ‏ ‏ْلَ‏ أَنْ‏ آ ‏َنَ‏ لَ‏ ‏ُلمْ‏ ئِوًَُّل لَ‏ َ ‏ِٕزُلكُلمُل الَّذِْ‏ عَلَّمَ‏ ‏ُلمُل الظّ‏ ‏ِحْزَ‏ ََٙ ‏ُل قَطّ‏ ‏ِعَهَّ‏ أَْٔدَِٔ‏ ‏ُلمْ‏ ََ أَرْ‏ اُللَ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهْ‏ خِ‏ َٝ ‏ٍءو<br />

َ ‏ُل ِ صَلّ‏ ‏َىَّ‏ ‏ُلمْ‏ ِٓ اُلذُلَوِ‏ الىَّ‏ ‏ْلِ‏ ََ لَتَعْلَمُلهَّ‏ أَُّٔبىَا أَ‏ ‏َدُّب عَذَابًا ََ أَبْ‏ َّ<br />

قَالُلُا لَه وُّبإْثِزَكَ‏ عَلَّ‏ مَا اَا وَا مِهَ‏ الْ‏ َّٕ ‏ِىَااِ‏ ََ الَّذِْ‏ ‏َطَزَوَا ‏َاقْ‏ ِ مَا أَوتَ‏ قَا ‏ٍء ئِوَّمَا تَ‏ ‏ْضِ‏ ٓ ‏ٌَذِيِ‏ الْحََٕاةَ‏ الدُّبوَْٕا<br />

ئِوَّا آمَىَّا بِزَبّ‏ ‏ِىَا لَِٕ‏ ‏ْنِزَ‏ لَىَا خَطَأَاوَا ََ مَا أَكْزٌَْتَىَا عَلًَِْٕ‏ مِهَ‏ الظّ‏ ‏ِحْزِ‏ ََ اّللَّ‏ ‏ُل خَْٕزٌف ََ أَبْ‏ َّ<br />

٘ ََ<br />

(Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce O'na inandınız öyle<br />

mi? ġüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin<br />

ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında<br />

sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha ĢiddetliymiĢ ve daha<br />

sürekliymiĢ öğrenmiĢ olacaksınız."


Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla<br />

'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın<br />

hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü<br />

yürütebilirsin."<br />

"Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla<br />

bizi Kendisine karĢı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağıĢlasın. Allah,<br />

daha hayırlıdır ve daha süreklidir." (Taha Suresi, 71-73. Ayetler)<br />

Kuran'da bu konuda bizlere güzel bir örnek verilmiĢtir: Hz. Musa'ya iman eden<br />

gençler... Ayetlerde Firavun'un tehditlerinden korkan insanların Allah'a iman etmeyip,<br />

çok büyük bir kayba uğradıkları bildirilir. Fakat bunun yanında Allah'tan baĢka hiçbir<br />

güçten korkmayan salih müminler O'na iman etmiĢ ve Hz. Musa'nın gösterdiği yolu<br />

takip etmiĢlerdir. Firavun ve önde gelenlerin eziyetleri, saldırıları bu gençleri hiçbir<br />

Ģekilde engellememiĢtir:<br />

‏َمَا آمَهَ‏ لِمُلُطَّ‏ ئَِّٜ‏ ِ ‏ُلرَّّٔة ‏ٌف مّ‏ ‏ِه قَُْ‏ مًِِ‏ عَلَّ‏ خَُْ‏ وٍء مّ‏ ‏ِه ‏ِزْ‏ عَُْ‏ نَ‏ ََ مَلَ‏ ‏ٍِِمْ‏ أَن ‏َٔنْتِىٍَُلمْ‏ ََ ئِنَّ‏ ‏ِزْ‏ عَُْ‏ نَ‏ لَعَالٍء ِٓ اَ٘رْ‏ ِ ََ ئِوًَُّل<br />

لَمِهَ‏ الْمُلظْزِ‏ ‏ِٕهَ‏<br />

Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) baĢka -<br />

Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuylaiman<br />

eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba<br />

ve gerçekten ölçüyü taĢıranlardandı. (Yunus Suresi, 83. Ayet)<br />

Kuran'da, Hz. Musa'ya iman eden bu salih gençler gibi, tüm müminlerin de<br />

düĢman topluluğuyla ya da Ģiddetli bir sıkıntı, zorluk ya da yokluk ile<br />

karĢılaĢtıklarında aynı teslimiyetli ve cesur tavrı gösterdikleri bildirilir.<br />

ََ لَمَّا رَأَِ‏ الْمُلإْمِىُلُنَ‏ ا٘‏ ْ ‏َحْشَااَ‏ قَالُلُا ‏ٌَذَا مَا ََ عَدَوَا اّللَّ‏ ‏ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ صَدَ‏ َ اّللَّ‏ ‏ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ مَا سَادٌَُلمْ‏ ئَِّٜ‏ ئِٔمَاوًا<br />

ََ تَظْلِٕمًا<br />

Müminler (düĢman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya<br />

kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği Ģeydir;<br />

Allah ve Resûlü doğru söylemiĢtir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve<br />

teslimiyetlerini artırdı. (Ahzab Suresi, 22. Ayet)<br />

ZOR ANLARDA DA ALLAH'IN EMĠR VE TAVSĠYELERĠNE TĠTĠZLĠKLE<br />

UYMAK


Salih bir mümini diğerlerinden ayırt eden en önemli özellik onun Allah'ın emir<br />

ve tavsiyelerine titizlik göstermesidir. Hiçbir zorluk, sıkıntı ya da darlık onun pes<br />

etmesine sebep vermez. Ne hastalık anında ne de parasızlık anında pes etmez, dimdik<br />

durur.<br />

GayrimeĢru yollardan para kazanmanın meĢru sayıldığı bir ortamda insana<br />

nefsi, herkesin bunu yaptığını telkin ederek bu hayâsız tavrı kolay göstermeye çalıĢır.<br />

Ancak Müslüman bir kimse her ne olursa olsun böyle bir ahlakı son derece çirkin<br />

görür. Haram olan bir Ģeye elini asla sürmez. Aç kalsa bile harama el uzatmaz, haram<br />

mal yemez.<br />

Allah‘ın Kuran'da "hayırlarda yarıĢanlar" diye isimlendirdiği Müslümanlar<br />

Allah‘ı razı etmek için ellerinden ne gelirse yaparlar. Bunlar Allah‘ın razı olduğu<br />

kullarına sunduğu cenneti kazanmak için ne gerekirse yaparlar. Mesela çok uykusuz<br />

olduğu bir günün sabahında bile ihtiyaç içinde olan baĢka bir Müslüman kardeĢini<br />

hoĢnut etmek için erkenden kalkar ve onun ihtiyaç duyduğu eksikliğini giderir. Üstelik<br />

bu güzel tavrını çoğu zaman karĢı tarafa hiç hissettirmeden, kendisi için bir zorluk<br />

oluĢtuğunu asla dile getirmeden yapar. Ve içinde bu üstün ahlakın hazzını yaĢar.<br />

ََ اعْلَمُلُا أَنَّ‏ ِٕ ‏ُلمْ‏ رَطُلُلَ‏ اّللَّ‏ ِ لَُْ‏ ‏ُٔلطِٕعُل ‏ُلمْ‏ ِٓ كَلِٕزٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ ْ ا٘‏ ‏َمْزِ‏ لَعَىِتُّبمْ‏ ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ اّللَّ‏ َ حَ‏ َّ َ ئِلَْٕ‏ ‏ُلمُل اٚ‏<br />

قُللُلُبِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ كَزَّيَ‏ ئِلَْٕ‏ ‏ُلمُل الْ‏ ‏ُلنْزَ‏ ََ الْنُلظُلُ‏ َ ََ الْعِلَْٕانَ‏ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الزَّا ‏ِدُلَنَ‏<br />

‏َضًْٝ‏ مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللَّ‏ ِ ََ وِعْمَةً‏ ََ اّللَّ‏ ‏ُل عَلِٕمٌف حَ‏ ِٕ ‏ٌفم<br />

ْ ِ ‏ٔمَانَ‏ ََ سََّٔىًَُل ِٓ<br />

... Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici<br />

kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. ĠĢte onlar, doğru yolu<br />

bulmuĢ (irĢad) olanlardır. Allah'tan bir fazl (bir ihsan ve lütuf) ve bir nimet<br />

olarak. Allah, bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (Hucurat Suresi, 7-8.<br />

Ayetler)<br />

Fakat Ģeytan her Ģeye rağmen tüm gayrimeĢru iĢleri insanlara makul göstermeye<br />

çalıĢır. Bunun için kullandığı yollardan biri kötülükleri yapanların çoğunlukta<br />

olmasıdır. Ġnsanların çok büyük bir bölümü haram para yemekte, haram ve helallere<br />

dikkat etmemekte, her türlü ahlaksızlığı sınır tanımadan yaĢamaktadır. ĠĢte Ģeytan<br />

insanlara sürekli "çoğunluğu oluĢturan" insanların doğru yolda olduğunu, onların<br />

yaptıklarının en mantıklısı olduğu safsatasını fısıldar.<br />

ََ ئِن تُلطِعْ‏ أَكْلَزَ‏ مَه ِٓ اَ٘رْ‏<br />

ِ ‏ُٔلضِ‏ لُّبُكَ‏ عَه طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ئِن ‏َٔتَّ‏ ‏ِعُلُنَ‏ ئَِّٜ‏ ال ‏َّهَّ‏ ََ ئِنْ‏ ‏ٌُلمْ‏ ئَِّٜ‏ َٔ ‏ْزُلصُلُنَ‏<br />

"Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan<br />

ĢaĢırtıp-saptırırlar..." (En'am Suresi, 116. Ayet)


Oysa Allah'ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, kötülük yapanların sayıca çok<br />

olmaları onların doğru yolda olduklarına bir delil değildir. Tam tersine Allah<br />

ayetlerinde ancak sayıca çok az bir topluluğun iman edeceğini bildirmekte,<br />

çoğunluğun ise sapkınlık içinde olduklarını haber vermektedir. Bu nedenle de Ģeytanın<br />

iman eden bir insanı bu yöntemle kandırması mümkün değildir; onun etkisi ancak<br />

imanı zayıf, Ģüphe ve vesveseye açık insanlar ve inkâr edenler üzerinde olabilir.<br />

Salih Müslümanların gösterdikleri titizlik ise, Allah'a olan imanlarından ve bu<br />

imanın getirdiği sarsılmaz kararlılıktan ve üstün ahlaklarından kaynaklanmaktadır.<br />

Müslüman, güzel ahlaka dair her tavrın, nefse zor gelen Ģeylerden oluĢtuğunu bilir.<br />

Örneğin cömertlik, vefa, sabır, sadakat gibi üstün ahlak özellikleri nefsin hoĢuna<br />

gitmeyen, yaparken zorlandığı özelliklerdir. Fakat hepsinin sonucu maddi ve manevi<br />

güzellikler olacaktır. Temiz ahlakın dünya ve Ahiretteki karĢılığı ile yetinip, buna<br />

uygun bir yaĢam sürmek, nefsin hoĢuna giden ve dünyaya ait olan tüm bu yararlardan<br />

çok daha güzeldir. Örneğin dünyada nefsine hâkim olup gayrimeĢru bir iliĢkiye<br />

girmeyen ve yaptıklarının ahiretteki karĢılığını bekleyen kiĢi, bunun sonucunda<br />

dünyada iffetin ve namusun hazzını yaĢayacaktır. Aynı Ģekilde sevdiği bir müminin<br />

ihtiyacını karĢılamak için uykusuz ya da aç kalan, bu uğurda karĢılaĢtığı zorluklara<br />

önem vermeyen kiĢi de Allah rızasını ummanın derin zevki içinde olacaktır.<br />

Allah'ın ayetlerinde övdüğü bu güzel ahlaka sahip olan müminlerin kazandıkları<br />

bir baĢka güzellik ise müminlerin saygı ve sevgisidir. Bir kimsenin Allah yolunda çaba<br />

göstermesi, her türlü engele büyük bir Ģevkle göğüs germesi, hak bildiği Ģeyde<br />

kimseden çekinmeden, yorulmadan, aĢkla ve Ģevkle kararlı davranması, her türlü<br />

fedakârlığa ilk talip olan kiĢi olması, o Müslüman‘a karĢı duyulan sevgi ve saygıyı kat<br />

kat artıracak özelliklerdir. Allah bu üstün ahlakı yaĢayan insanları Enbiya Suresi'nin<br />

101. ayetinde, "Bizden kendilerine güzellik geçmiĢ bulunanlar" olarak tanımlamıĢ ve<br />

onların hem fiziksel, hem de ahlaki güzelliklerini haber vermiĢtir.<br />

ZOR ANLARDA GERÇEK DOSTLAR MÜMĠNLERDĠR<br />

Dinle pek alakası olmayan insanların çok meĢhur bir sözü vardır: DüĢenin dostu<br />

olmaz... Bu söz gerçekten de doğru bir sözdür. Ġslam‘ın geldiği Cahiliye devrinde<br />

insanlar ne zaman zor bir durumda kalsalar etraflarında birilerini bulmakta bir hayli<br />

zorlanırlar. Ama bir insan için manevi kavramların önemi baĢkadır. Dost, sadakat,<br />

sevgi olmadan bir hayatın öylece sürüp gitmesi pek de mümkün olamaz. Ama eğer bir<br />

kiĢi dinle alakalı değilse, dinden uzaksa iĢte tam da böyle bir ortamın içine girer. Dini<br />

açıdan eksik olan kiĢinin bu yüzden belli baĢlı sıkıntıları olur. Derdini dermanını<br />

açacak bir kimse olmadığından yakınır, hayatın ne kadar boĢ olduğundan bahseder.<br />

Diyelim ki çok ĢaĢalı, muhteĢem lüks hayat yaĢayan biri var. Haliyle de<br />

etrafında arkadaĢ gibi gözüken bir sürü insan olacaktır. Bu insan belki de var olan


hayatında bir sürü dostu olduğunu zannedecek ama aslında iĢin aslı öyle değildir. Bu<br />

insan bir gün iĢleri kötü gidip muhtaç olduğunda, çok alt tabakaya indiğinde o<br />

―dostum‖ dediği kiĢiler acaba yine yanında olacaklar mıdır? Tabii ki de bu sorunun<br />

cevabı hayır...<br />

Sizi belki bir yerde görür ama sanki yıllardır konuĢtuğu kiĢi siz değilmiĢsiniz<br />

gibi davranır. ĠĢte Cahiliyye dönemindeki mantık, edep, insanın davranıĢ Ģekli<br />

böyledir. Acımasız ve duygusuzcadır. Merhametten tamamen yoksundur.<br />

Yine bir baĢka örneği de evlilik mes'elesi üzerinden verebiliriz. Evlenen<br />

insanlar evlenirken nikâh memurunun sorduğu ―iyi günde kötü günde birbirinizin<br />

yanınızda olacak mısınız?‖ sorusuna ―evet‖ cevabını verirler ama gerçekten de<br />

içlerinden öyle derler mi? Eğer eĢleri çalıĢamaz yatalak bir duruma gelince onun<br />

yanında olacaklar mıdır? Yoksa kaçıp gidecekler midir? ĠĢte bunların hepsini düĢünüp<br />

gerçek dostumuzun kim olduğunu, bizi hangi koĢullarda sevdiğini anlamalıyız.<br />

Cahiliye toplumunun ana babaya karĢı da tavırlarında büyük bir sıkıntısı söz<br />

konusudur. Anne ve baba evladı için her Ģey en iyisi olsun ister. Onu bakıp büyütür,<br />

elinden geleni yapar. Ne isterse eksik etmez ve onu gönülden sever. Ama evlat, anası<br />

babası yaĢlanınca ona aynı hürmeti göstermez ve ona bir mikrop muamelesi yaparak<br />

evinden atar, huzur evine gönderir. Orada ölsün, ne yaparsa yapsın mantığıyla olaya<br />

bakar.<br />

Ama gerçek bir Müslüman böyle değildir. Kendisinde yoksa bile yoktan<br />

ekmeğini kazanıp, onu ailesine yedirir. Ailesini, anasını, babasını hiçbir Ģekilde muhtaç<br />

ve mahçup etmez. Onları tıpkı layık oldukları gibi yaĢatmaya büyük bir gayret gösterir.<br />

ََ قَضَّ‏ رَبُّبكَ‏ أََّٜ‏ تَعْ‏ ‏ُلدُلَاْ‏ ئَِّٜ‏ ئَِّٔايُل ََ بِالَُْ‏ الِدَْٔهِ‏ ئِحْظَاوًا ئِمَّا َٔ ‏ْلُل ‏َهَّ‏ عِىدَكَ‏ الْ‏ ِ ‏َزَ‏ أَحَدُلٌُلمَا أََْ‏ كٌَُِٝلمَا ََٝ تَ‏ ‏ُلل لٍَُّلمَ‏<br />

أ ‏ُل وٍّء ََ َٜ تَىٍَْزْ‏ ‏ٌُلمَا ََ قُلل لٍَُّلمَا قَُْ‏ ًٜ كَزِ‏ ‏ٔمًا<br />

Rabbin, O'ndan baĢkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikledavranmayı<br />

emretti. ġayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaĢlılığa<br />

ulaĢırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (Ġsra<br />

Suresi, 23. Ayet)<br />

Bu ayetin de gösterdiği üzere Müslümanlar her zaman dostlarının arkadaĢlarının<br />

eĢinin anasının babasının yanında olanlardır. Onlar zor duruma düĢtüğünde el<br />

uzatanlardır. Kadir kıymet bilen ve bildirenlerdir. Hiçbir Müslüman sadece kendisini<br />

düĢünerek yaĢamaz. YaĢayamaz da. Müslümanlık demek birliktir, Ġslam demek tek<br />

vücut olmaktır. ĠĢte Müslümanlar hayat yaĢantılarını tam da bu psikolojide yaĢarlar.<br />

Bir bütün olurlar ve dıĢarıdan gelen bütün baskılara ve düĢmanlara karĢı kendi<br />

içlerinde siper olurlar. Kendi içlerinde hiç kimseyi mağdur etmezler. Muhtaç varsa


muhtacı görürler ve onların dertlerine derman olurlar. Çünkü Müslümanlık dini<br />

ayetlerde de belirtildiği üzere bunu emreder. Bir baĢka ayette durum Ģöyle<br />

açıklanmaktadır:<br />

ئِوَّمَا ََ لُِّٕب ‏ُلمُل اّللّ‏ ‏ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ الَّذِٔهَ‏ ‏ُٔل ‏ِٕمُلُنَ‏ اللََّٝةَ‏ ََ ‏ُٔلإْتُلُنَ‏ الشَّكَاةَ‏ ََ ‏ٌُلمْ‏ رَاكِعُلُنَ‏<br />

Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak<br />

namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir. (Maide Suresi, 55. Ayet)<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ََ ‏ٌَااَزُلَاْ‏ ََ اَاٌَدُلَاْ‏ بِأَمَُْ‏ الٍِِمْ‏ ََ أَونُلظٍِِمْ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََ الَّذِٔهَ‏ آََ‏ ‏َاْ‏ ََّ وَلَزُلَاْ‏ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ بَعْضُلٍُلمْ‏<br />

أََْ‏ لَِٕا بَعْ‏ ‏ٍء ََ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ََ لَمْ‏ ‏ُٔلٍَااِ‏ زُلَاْ‏ مَا لَ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِه ََ ‏ََٜٔتٍِِم مّ‏ ‏ِه َْٓ ‏ٍء حَتَّّ‏ ‏ُٔلٍَااِ‏ زُلَاْ‏ ََ ئِنِ‏ اطْتَىلَزُلَكُلمْ‏ ِٓ<br />

الدّ‏ ‏ِٔهِ‏ ‏َعَلَْٕ‏ ‏ُلمُل الىَّلْزُل ئَِّٜ‏ عَلَّ‏ قَُْ‏ ‏ٍء بَْٕىَ‏ ‏ُلمْ‏ ََ بَْٕىٍَُلم مّ‏ ‏ِٕلَا ‏ٌف ََ اّللّ‏ ‏ُل بِمَا تَعْمَلُلُنَ‏ بَلِ‏ ٕ ‏ٌفز<br />

Gerçek Ģu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve<br />

canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve<br />

yardım edenler, iĢte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır... (Enfal Suresi, 72. Ayet)<br />

HER ZORLUKLA BERABER BĠR KOLAYLIK VARDIR<br />

ġimdiye kadar konularımız arasında Allah'ın müminlere yaĢattığı zorluklar<br />

vardı. Ancak bir o kadar da müminlere sağladığı kolaylıklar, onlara<br />

yüklenebileceklerinden fazla yük vermemesi vardı.<br />

Özellikle de Allah'ın inanan ve salih kullarına çok büyük kolaylıklar sağladığı<br />

bir gerçektir. Bu gerçeklik ayetlerle de kanıtlanmıĢtır.<br />

‏َاِنَّ‏ مَعَ‏ الْعُلظْزِ‏ ‏ُٔلظْزًا<br />

ئِنَّ‏ مَعَ‏ الْعُلظْزِ‏ ‏ُٔلظْزًا<br />

Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle<br />

beraber kolaylık vardır. (ĠnĢirah Suresi, 5-6. Ayetler)<br />

‏ٍَْزُل رَمَضَانَ‏ الَّذَِْ‏ أ ‏ُل وشِ‏ لَ‏ ًِِٕ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنُل ‏ٌُلدًِ‏ لّ‏ ‏ِلىَّاصِ‏ ََ بَّٕ‏ ‏ِىَااٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ الٍُْلدَِ‏ ََ الْنُلزْ‏ قَانِ‏ ‏َمَه ‏ٍَِدَ‏ مِى ‏ُلمُل ال ‏ٍَّْزَ‏<br />

‏َلَْٕلُلمًُْل ََ مَه كَانَ‏ مَزِ‏ ‏ٔضًا أََْ‏ عَلَّ‏ طَنَزٍء ‏َعِدَّةٌف مّ‏ ‏ِهْ‏ أََّٔا ‏ٍء أ ‏ُل خَزَ‏ ‏ُٔلزِ‏ ‏ٔدُل اّللّ‏ ‏ُل بِ‏ ‏ُلمُل الُْٕلظْزَ‏ ََ َٜ ‏ُٔلزِ‏ ‏ٔدُل بِ‏ ‏ُلمُل الْعُلظْزَ‏<br />

ََ لِتُل ‏ْمِلُلُاْ‏ الْعِدَّةَ‏ ََ لِتُل َ ّ ‏ِزُلَاْ‏ اّللّ‏ َ عَلَّ‏ مَا ‏ٌَدَاكُلمْ‏ ََ لَعَلَّ‏ ‏ُلمْ‏ تَ‏ ْ ‏ُلزُلَنَ‏<br />

... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bakara Suresi, 185. Ayet)<br />

ََ وُلَٕظّ‏ ‏ِزُلكَ‏ لِلُْٕلظْزَِ‏


... Ve seni kolay olan için baĢarılı kılacağız. (Ala Suresi, 8. Ayet)<br />

ََ الَّٝ‏ ئِٓ‏ َٔ ‏ِظْهَ‏ مِهَ‏ الْمَحِ‏ ٕ ِ مِه وّ‏ ‏ِظَائِ‏ ‏ُلمْ‏ ئِنِ‏ ارْ‏ تَ‏ ‏ْتُلمْ‏ ‏َعِدَّتُلٍُلهَّ‏ ثََٝ‏ ثَة ‏ُل أَ‏ ‏ٍُْلزٍء ََ الَّٝ‏ ئِٓ‏ لَمْ‏ ‏َٔحِ‏ ضْهَ‏ ََ أُلَْ‏ َٜ اُل ا٘‏ ْ ‏َحْمَالِ‏<br />

أَاَلُلٍُلهَّ‏ أَن ‏َٔضَعْهَ‏ حَمْلٍَُلهَّ‏ ََ مَه ‏َٔتَّ‏ ِ اّللَّ‏ َ َٔ ‏ْعَل لًَُّل مِهْ‏ أَمْزِ‏ يِ‏ ‏ُٔلظْزًا<br />

‏َلِكَ‏ أَمْزُل اّللَّ‏ ِ أَوشَلًَُل ئِلَْٕ‏ ‏ُلمْ‏ ََ مَه ‏َٔتَّ‏ ِ اّللَّ‏ َ ‏ُٔل ‏َنّ‏ ‏ِزْ‏ عَىًُْل ِ طَّٕ‏ ‏َاتًِِ‏ ََ ‏ُٔلعْ‏ ‏ِمْ‏ لًَُل أَاْزًا<br />

... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona iĢinde bir kolaylık gösterir. Bu,<br />

Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah,<br />

kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür. (Talak Suresi, 4-5. Ayetler)<br />

لُِٕلىنِ‏ ْ ‏ُلَ‏ طَعَةٍء مّ‏ ‏ِه طَعَتًِِ‏ ََ مَه قُلدِرَ‏ عَلًَِْٕ‏ رِ‏ سْ‏ قُلًُل ‏َلُْٕلىنِ‏ ْ مِمَّا آتَايُل اّللَّ‏ ‏ُل َ ٜ ‏ُٔل ‏َلّ‏ ‏ِفُل اّللَّ‏ ‏ُل وَنْظًا ئَِّٜ‏ مَا آتَاٌَا طََٕ‏ ‏ْعَ‏ ‏ُلل<br />

اّللَّ‏ ‏ُل بَعْدَ‏ عُلظْزٍء ‏ُٔلظْزًا<br />

... Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden baĢkasıyla yükümlülük koymaz.<br />

Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7.<br />

Ayet)<br />

‏َأَمَّا مَه أَعْطَّ‏ ََ اتَّ‏ َّ<br />

ََ صَدَّ‏ َ بِالْحُلظْىَّ‏<br />

‏َظَىُلَٕظّ‏ ‏ِزُليُل لِلُْٕلظْزَِ‏<br />

ََ أَمَّا مَه بَ‏ ِ لَ‏ ََ اطْتَ‏ ‏ْىَّ‏<br />

ََ كَذَّاَ‏ بِالْحُلظْىَىنَظَىُلَٕظّ‏ ‏ِزُليُل لِلْعُلظْزَِ‏<br />

ََ مَا ‏ُٔل ‏ْىِٓ‏ عَىًُْل مَالُلًُل ئِ‏ ‏َا تَزَدَِّ‏<br />

Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu<br />

kolay olan için baĢarılı kılacağız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse<br />

ve en güzel olanı yalan sayarsa, Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını)<br />

kolaylaĢtıracağız. Tereddi edeceği (baĢaĢağı düĢüĢe uğrayacağı) zaman, malı ona<br />

hiç yarar sağlamaz. (Leyl Suresi, 5-11. Ayetler)<br />

Bu ayetlerin hepsinden Allah'ın inananın yanında olduğu çıkarımını yapabiliriz.<br />

Allah, Ģüphesiz ki inananlara kolaylık sağlar ve onu sevdiği kulları arasında sayar,<br />

gözetir. Zira Allah, kendisine inananların zorluk çekmesine göz yummaz. Onların<br />

duasını asla ve kat'a boĢa çıkartmaz.<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ وَلَزَكُلمُل اّللّ‏ ‏ُل بِ‏ ‏َدْرٍء ََ أَوتُلمْ‏ أَ‏ ‏ِلَّة ‏ٌف ‏َاتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ اّللّ‏ َ لَعَلَّ‏ ‏ُلمْ‏ تَ‏ ْ ‏ُلزُلَنَ‏<br />

ئِ‏ ْ تَ‏ ‏ُلُلُل لِلْمُلإْمِىِٕهَ‏ أَلَه َٔ ‏ْنِٕ‏ ‏ُلمْ‏ أَن ‏ُٔلمِدَّكُلمْ‏ رَبُّب ‏ُلم بِلََٝثَةِ‏ آَٜوٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ الْمَٗئِ‏ ‏َةِ‏ مُلىشَلِٕهَ‏<br />

بَلَّ‏ ئِن تَلْ‏ ‏ِزُلَاْ‏ ََ تَتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ ََ ‏َٔأْتُلُكُلم مّ‏ ‏ِه َُْ رِ‏ ‏ٌِمْ‏ ‏ٌَذَا ‏ُٔلمْدِدْكُلمْ‏ رَبُّب ‏ُلم بِ‏ ‏َمْظَةِ‏ آٜوٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ الْمَٗئِ‏ ‏َةِ‏ مُلظَُِّمِٕهَ‏<br />

ََ مَا اَعَلًَُل اّللّ‏ ‏ُل ئَِّٜ‏ بُل ‏ْزَِ‏ لَ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لِتَطْمَ‏ ‏ِهَّ‏ قُللُلُبُل ‏ُلم بًِِ‏ ََ مَا الىَّلْزُل ئَِّٜ‏ مِهْ‏ عِىدِ‏ اّللّ‏ ِ الْعَشِ‏ ‏ٔشِ‏ الْحَ‏ ‏ِٕمِ‏


لَِٕ‏ ‏ْطَعَ‏ طَزَ‏ ‏ًا مّ‏ ‏ِهَ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ أََْ‏ َٔ ْ ‏ِتٍَُلمْ‏ ‏ََٕى ‏َلِ‏ ‏ُلُاْ‏ خَ‏ ئِ‏ ‏ِٕهَ‏<br />

Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. ġu<br />

halde Allah'tan sakının, O'na Ģükredebilesiniz. Sen müminlere: "Rabbinizin size<br />

meleklerden indirilmiĢ üç bin kiĢiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun.<br />

Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze<br />

çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden niĢanlı beĢ bin kiĢiyle yardım<br />

ulaĢtıracaktır. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz<br />

bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve<br />

güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın katındandır. (Ki bununla) Ġnkâr<br />

edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya<br />

düĢmüĢler olarak onları' tepesi aĢağı getirsin de geri dönüp gitsinler. (Al-i Ġmran<br />

Suresi, 123-127. Ayetler)<br />

Allah, insanı melekler aracılığı ile desteklediği gibi görünmez bir ordu ile<br />

desteklemekten de geri kalmamaktadır. Hatta bu hadiseye iliĢkin Tevbe Suresinde çok<br />

önemli ve güzel bir ayet de bulunmaktadır.<br />

ئَِّٜ‏ تَىلُلزُلَيُل َ ‏َدْ‏ وَلَزَيُل اّللّ‏ ‏ُل ئِ‏ ْ أَخْزَاًَُل الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ ثَاوَِٓ‏ اثْىَْٕهِ‏ ئِ‏ ْ ‏ٌُلمَا ِٓ الْ‏ ‏َارِ‏ ئِ‏ ْ َٔ ‏ُلُلُل لِلَاحِ‏ ًِِ َٜ تَحْشَنْ‏<br />

ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ مَعَىَا ‏َأَوشَلَ‏ اّللّ‏ ‏ُل طَ‏ ‏ِٕىَتًَُل عَلًَِْٕ‏ ََ أََّٔدَيُل بِ‏ ‏ُلىُلُدٍء لَّمْ‏ تَزََْ‏ ‏ٌَا ََ اَعَلَ‏ كَلِمَةَ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ الظُّبنْلَّ‏ ََ كَلِمَة ‏ُل اّللّ‏ ِ ٌَِٓ<br />

الْعُللَْٕا ََ اّللّ‏ ‏ُل عَشِ‏ ‏ٔشٌف حَ‏ ِٕ ‏ٌفم<br />

Siz O'na (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiĢtir.<br />

Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmıĢlardı; ikisi mağarada<br />

olduklarında arkadaĢına Ģöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle<br />

beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmiĢti, O'nu<br />

sizin görmediğiniz ordularla desteklemiĢ, inkar edenlerin de kelimesini (inkar<br />

çağrılarını) alçaltmıĢtı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve<br />

güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40. Ayet)<br />

Tüm bu ayetlerden yapmamız gereken çıkarımlar olmalıdır Ģüphesiz. Allah'ın<br />

kesinlikle sabredenlere ve inananlara gösterdiği Ģefkat sahihtir. Bu yüzden sabretmek<br />

ve birlik olmak Ģarttır. Bir Müslüman‘dan beklenen ve bir Müslüman‘a yakıĢan,<br />

Müslüman kardeĢiyle birlikte hareket etmek ve ortak aksiyon almaktır. Bu konuda<br />

bizlere çok güzel öğütler verilmektedir. Bunlardan birisi de bunun kanlı canlı örneği<br />

olan Hz. Yusuf Efendimizdir.<br />

Hz. Yusuf'un hikâyesi acıklı, bir o kadar da imanlı bir hikâyedir. Bilindiği üzere<br />

Yusuf, küçük yaĢta kardeĢleri tarafından kuyuya bırakılır. Kıskançlıktan ötürü bunu<br />

yapan kardeĢlerinin üstüne, birileri tarafından bulunan küçük Yusuf, bir aileye esir,<br />

köle olarak verilir. Bu aile vezirin ailesidir. Bir gün vezirin eĢi Hz. Yusuf'a olmayacak<br />

bir iftira atar ve bu iftira sonucunda da Hz. Yusuf, zindan hayatı yaĢar. Ama buna


ağmen imanından ve güzel ahlakından taviz vermez. Tevekkülü ve Allah inancını<br />

kaybetmez, sorgulamaz ve asla isyan etmez.<br />

ĠĢte bu yüzden Hz. Yusuf bizler için çok güzel bir örnektir. Yolunu takip<br />

edebileceğimiz bir mümindir. Onun bu güzel ahlakının bir göstergesi olarak Ģu ayeti de<br />

örnek gösterebiliriz:<br />

‏َاِ‏ ‏َا بَلَ‏ ‏ْهَ‏ أَاَلٍَُلهَّ‏ ‏َأَمْظِ‏ ‏ُلٌُُلهَّ‏ بِمَعْزُلَوٍء أََْ‏ ‏َارِ‏ قُلٌُُلهَّ‏ بِمَعْزُلَوٍء ََ أَ‏ ‏ٍِْدُلَا َََ ْْ عَدْلٍء مّ‏ ‏ِى ‏ُلمْ‏ ََ أَقِٕمُلُا ال ‏ٍََّادَةَ‏<br />

‏ّللِ‏ َّ ِ ‏َلِ‏ ‏ُلمْ‏ ‏ُٔلُعَ‏ ‏ُل بًِِ‏ مَه كَانَ‏ ‏ُٔلإْمِهُل بِاّللَّ‏ ِ ََ الَُْْٕ‏ ِ ْ اٖ‏ خِ‏ زِ‏ ََ مَه ‏َٔتَّ‏ ِ اّللَّ‏ َ َٔ ‏ْعَل لًَُّل مَ‏ ‏ْزَاًا<br />

ََ ‏َٔزْ‏ سُلقًُْل مِهْ‏ حَْٕثُل َ ٜ ‏َٔحْتَظِ‏ ‏ُل ََ مَه ‏َٔتََُ‏ كَّلْ‏ عَلَّ‏ اّللَّ‏ ِ ‏ٍَُلَُ‏ حَظْ‏ ‏ُلًُل ئِنَّ‏ اّللَّ‏ َ بَالِغُل أَمْزِ‏ يِ‏ قَدْ‏ اَعَلَ‏ اّللَّ‏ ‏ُل لِ‏ ِ ‏ُللّ‏ َْٓ ‏ٍء قَدْرًا<br />

... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkıĢ yolu gösterir ve<br />

onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse,<br />

O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleĢtirendir. Allah,<br />

her Ģey için bir ölçü kılmıĢtır. (Talak Suresi, 2-3. Ayetler)<br />

Örnekler açık ve nettir. Allah, zaman zaman sevdiği kullarını da bazı sorularla<br />

sınavlarla bu dünyada imtihan eder. Mesele, bizim buna nasıl yaklaĢtığımız ve çözüm<br />

ürettiğimizdir. Biz buna sabır göstermeli, gerekeni yapmalı ve asla imanımızdan taviz<br />

vermemeliyiz. Bu hayatı zevk hayatı olarak görüp sonsuzca yaĢayacağını sanıp<br />

Allah'ın emirlerine itaat etmeden sınırsız zevk yaĢayanlar için son ne acı olacaktır! ĠĢte<br />

durumu özetleyen bir güzel ayet daha Kur'an'dan:<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ َ ٜ َٔ ‏ٍَْدُلَنَ‏ الشُّبَرَ‏ ََ ئِ‏ ‏َا مَزُّبَا بِاللَّ‏ ُِْ مَزُّبَا كِزَامًا<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ ئِ‏ ‏َا ‏ُلكّ‏ ‏ِزُلَا بِ‏ ‏َٔااِ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ لَمْ‏ َٔ ِ زُّبَا عَلٍََْٕا صُلمًّا ََ عُلمَْٕاوًا<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ َٔ ‏ُلُلُلُنَ‏ رَبَّىَا ٌَ ْ لَىَا مِهْ‏ أَسْ‏ ََ ااِ‏ ىَا ََ ِ ‏ُلرّ‏ ‏َّٔاتِىَا قُلزَّةَ‏ أَعُْٕلهٍء ََ ااْعَلْىَا لِلْمُلتَّ‏ ‏ِٕهَ‏ ئِمَامًا<br />

أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ُٔل ‏ْشََْ‏ نَ‏ الْ‏ ‏ُلزْ‏ ‏َةَ‏ بِمَا صَ‏ ‏َزُلَا ََ ‏ُٔللَ‏ َُّْ نَ‏ ‏ٍَِٕا تَحِ‏ ‏َّٕةً‏ ََ طََٝ‏ مًا<br />

خَالِدِٔهَ‏ ‏ٍَِٕا حَظُلىَتْ‏ مُلظْتَ‏ ‏َزًّا ََ مُل ‏َامًا<br />

Ki onlar, yalan Ģahidlikte bulunmayanlar, boĢ ve yararsız sözle<br />

karĢılaĢtıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. Onlar, kendilerine Rablerinin<br />

ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp<br />

kalmayanlardır. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eĢlerimizden ve soyumuzdan, gözün<br />

aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,"<br />

diyenlerdir. ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde)<br />

odalarla ödüllendirilirler ve orada esenlik dileği ve Selam'la karĢılanırlar. Orada<br />

ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama<br />

yeridir. (Furkan Suresi, 72-76. Ayetler)


َٜ بَْٕعٌف عَه ‏ِكْزِ‏ اّللَّ‏ ِ ََ ئِقَا ِ اللََّٝ‏ ةِ‏ ََ ئِٔتَا الشَّكَاةِ‏ َٔ ‏َا ‏ُلُنَ‏ َُْٔ مًا تَتَ‏ ‏َلَّ‏ ‏ُل ًِِٕ الْ‏ ‏ُللُلُاُل<br />

رِ‏ اَالٌف َّٜ تُللٍٍِِْٕمْ‏ تِ‏ ‏َارَةٌف ََ<br />

ََ ا٘‏ ْ ‏َبْلَا ‏ُلر<br />

لَِٕ‏ ‏ْشِ‏ ‏ٍَُٔلمُل اّللَّ‏ ‏ُل أَحْظَهَ‏ مَا عَمِلُلُا ََ ‏َٔشِ‏ ‏ٔدٌَُلم مّ‏ ‏ِه ‏َضْلًِِ‏ ََ اّللَّ‏ ‏ُل ‏َٔزْ‏ سُل ‏ُل مَه َٔ ‏َا بِ‏ ‏َْٕزِ‏ حِ‏ ظَا ‏ٍءا<br />

(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alıĢ-veriĢ onları Allah'ı zikretmekten,<br />

dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz';<br />

onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehĢetten allak bullak olacağı)<br />

günden korkarlar. Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karĢılık verecek ve<br />

onlara kendi fazlından artıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Nur<br />

Suresi, 37-38. Ayetler)<br />

ĠMTĠHAN SON ANA KADAR DEVAM EDER<br />

Ġnsanın dünya hayatındaki sınavı kolay kolay bitmez. 75 yıl yaĢayacaksa 75.<br />

yılının son saniyesine kadar sınav ve imtihan devam eder. Her anından sorumludur<br />

insan ve bunun bilinciyle yaĢamalıdır.<br />

Bundan çıkaracağımız önemli dersler olmalıdır. Aynı zamanda ne kadar dikkatli<br />

olmamızın gerektiği de ortadadır. 75 yıl harika imanlı bir kiĢi olup, son saniyede<br />

yapacağımız bir isyan, bir imansızlık bütün yaptıklarımızı çöpe atabilir. Bu yüzden<br />

yaĢadığımız sürece imanımızı taze tutmalı ve her daim yenilemesini bilmeliyiz.<br />

Müslüman‘ım diyen birisi buna son derece dikkat etmelidir. Çünkü bir<br />

Müslüman‘ın en önemli sınavı budur. Bunu yapamadıktan sonra her Ģey boĢtur. Bir<br />

ayet daha... "Son an" da, ġeytan'ın insanı saptırmak için çabalayacağı çok önemli bir<br />

zaman olabilir. "Ben nasıl olsa Allah'a iman ediyorum, O'nun rızası için bu kadar iĢ<br />

yaptım, elbette artık kurtuluĢa erdim" diyen insan büyük bir gaflete düĢmüĢtür. Çünkü<br />

ayetlerde insanın son ana kadar hep "korku ve umutla dua" etmesi gerektiği (Secde<br />

Suresi, 16) bildirilmektedir ve her Müslüman, Allah'ın aĢağıdaki emri üzerinde<br />

düĢünmeye davet edilmektedir:<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ اتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ اّللّ‏ َ حَ‏ َّ تُل ‏َاتًِِ‏ ََ َٜ تَمُلُتُلهَّ‏ ئَِّٜ‏ ََ أَوتُلم مُّبظْلِمُلُنَ‏<br />

Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkupsakının<br />

ve siz, ancak Müslüman olmaktan baĢka (bir din ve tutum üzerinde)<br />

ölmeyin. (Al-i Ġmran Suresi, 102. Ayet)<br />

ĠMANLARINDAN SONRA ĠNKÂRA DÖNENLER


Ġman kendiliğinden gelen bir Ģey değildir. Allah nasip etmezse kimse iman<br />

edemez. Bu yüzden iman edebildiğimiz için bile bolca Ģükretmemiz gerekir. Allah'ın<br />

bizi o yoldan döndürmemesi ve kalbimizi mühürlememesi için sürekli dua etmeli,<br />

Allah'a yalvarmalıyız.<br />

ئِن تَحْزِ‏<br />

ْ عَلَّ‏ ‏ٌُلدَاٌُلمْ‏ ‏َاِنَّ‏ اّللّ‏ َ َٜ ‏ٍَْٔدِْ‏ مَه ‏ُٔلضِ‏ لُّب ََ مَا لٍَُلم مّ‏ ‏ِه وَّاصِ‏ زِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah,<br />

Ģüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur. (Nahl<br />

Suresi, 37. Ayet)<br />

ََ وَشَعْىَا مَا ِٓ صُلدُلَرِ‏ ‏ٌِم مّ‏ ‏ِهْ‏ غِ‏ ‏ّلٍء تَ‏ ‏ْزِ‏ ْ مِه تَحْتٍِِمُل اَ٘وٍَْارُل ََ قَالُلُاْ‏ الْحَمْدُل ‏ّللِ‏ ّ ِ الَّذِْ‏ ‏ٌَدَاوَا لٍَِذَا ََ مَا كُلىَّا<br />

لِىٍَْتَدَِْ‏ لَُْ‏ ٜ أَنْ‏ ‏ٌَدَاوَا اّللّ‏ ‏ُل لَ‏ ‏َدْ‏ اَا اْ‏ رُلطُللُل رَبّ‏ ‏ِىَا بِالْحَ‏ ِّ ََ وُلُدُلَاْ‏ أَن تِلْ‏ ‏ُلمُل الْ‏ ‏َىَّة ‏ُل أُلَرِ‏ ثْتُلمُلٌَُا بِمَا كُلىتُلمْ‏ تَعْمَلُلُنَ‏<br />

ĠĢte Allah'ın hidayet verdiği insanlar, yani müminler, O'nun rahmeti<br />

sayesinde inkârdan kurtulmuĢ olurlar. Bu nedenle de her mümine düĢen, cennet<br />

ehlinin yapacak olduğu duayı Ģimdiden yaparak "Bizi buna ulaĢtıran Allah'a<br />

hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik..."<br />

deyip Ģükretmektir. (Araf Suresi, 43. Ayet)<br />

Bir nimete Ģükretmek ise, sözlü olarak Allah'a hamd etmenin yanında, fiili<br />

olarak Allah'ın rızasına uygun tavırlar göstermekle olur. Ġmanın Ģükrü ibadettir.<br />

Müminlerin aldıkları karĢılığında bir Ģeyleri vermeleri de gerekmektedir. Çünkü<br />

ibadetin özü budur. Bize verilen nimetlerin hakkını vermeliyiz. Bunu da ancak ibadet<br />

ederek yapabiliriz. Unutmamalıyız ki, ibadet Allah için değil, kendimiz içindir.<br />

Eğer bu Ģükür yapılmaz ise, yani mümin olan kiĢi, "Ben nasıl olsa müminim,<br />

cennet ehlinden olacağım" gibi bir mantık içinde rehavete kapılıp, bir denemeden<br />

geçirildiğini unutursa, o zaman kendisine verilen nimet geri alınabilir. Böyle birinin<br />

kalbi katılaĢır ve Allah katında değeri düĢür. Bunların kalbi mühürlenmiĢtir ve artık<br />

imandan dönmüĢ sayılırlar. Bu kiĢiler için gelecek azap ne acıdır! Allah, Kur'an'da bu<br />

kiĢiler için olacakları çok net bir biçimde tüm çıplaklığıyla açıklamıĢtır Ģu Ģekilde:<br />

‏َٔظْأَلُلُوَكَ‏ عَهِ‏ ال ‏ٍَّْزِ‏ الْحَزَا ِ قِتَالٍء ًِِٕ قُللْ‏ قِتَالٌف ًِِٕ كَ‏ ‏ِٕزٌف ََ صَدٌّو عَه طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََ كُلنْزٌف بًِِ‏ ََ الْمَظْ‏ ِ دِ‏ الْحَزَا ِ<br />

ََ ئِخْزَاجُل أٌَْلًِِ‏ مِىًُْل أَكْ‏ ‏َزُل عِىدَ‏ اّللّ‏ ِ ََ الْنِتْىَة ‏ُل أَكْ‏ ‏َزُل مِهَ‏ الْ‏ ‏َتْلِ‏ ََ َٜ ‏َٔشَالُلُنَ‏ ‏ُٔل ‏َاتِلُلُوَ‏ ‏ُلمْ‏ حَتََّّ‏ ‏َٔزُلدُّبَكُلمْ‏ عَه دِٔىِ‏ ‏ُلمْ‏ ئِنِ‏<br />

اطْتَطَاعُلُاْ‏ ََ مَه ‏َٔزْ‏ تَدِدْ‏ مِى ‏ُلمْ‏ عَه دِٔىًِِ‏ ‏ََٕمُلتْ‏ ََ ‏ٌُلَُ‏ كَا ‏ِزٌف ‏َأُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ حَ‏ ‏ِطَتْ‏ أَعْمَالُلٍُلمْ‏ ِٓ الدُّبوَْٕا ََ اٖخِ‏ زَةِ‏ ََ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏<br />

أَصْحَااُل الىَّارِ‏ ‏ٌُلمْ‏ ‏ٍَِٕا خَالِدُلَنَ‏


... sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün<br />

iĢledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boĢa çıkmıĢtır ve onlar ateĢin<br />

halkıdır, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 217. Ayet)<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ أُلَحِ‏ َٓ ئِلَْٕكَ‏ ََ ئِلَّ‏ الَّذِٔهَ‏ مِهْ‏ قَ‏ ‏ْلِكَ‏ لَ‏ ‏ِهْ‏ أَ‏ ‏ْزَكْتَ‏ لََٕحْ‏ ‏َطَهَّ‏ عَمَلُلكَ‏ ََ لَتَ‏ ‏ُلُوَهَّ‏ مِهَ‏ الْ‏ ‏َاطِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer Ģirk<br />

koĢacak olursan, Ģüphesiz amellerin boĢa çıkacak ve elbette sen, hüsrana<br />

uğrayanlardan olacaksın." (Zümer Suresi, 65. Ayet)<br />

ََ َٔ ‏ُلُلُل الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ أٌََإُلٜ‏ الَّذِٔهَ‏ أَقْظَمُلُاْ‏ بِاّللّ‏ ِ اٍَْدَ‏ أَْٔمَاوٍِِمْ‏ ئِوٍَُّلمْ‏ لَمَعَ‏ ‏ُلمْ‏ حَ‏ ‏ِطَتْ‏ أَعْمَالُلٍُلمْ‏ ‏َأَصْ‏ ‏َحُلُاْ‏ خَاطِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ مَه ‏َٔزْ‏ تَدَّ‏ مِى ‏ُلمْ‏ عَه دِٔىًِِ‏ ‏َظَُْ‏ وَ‏ ‏َٔأْتِٓ‏ اّللّ‏ ‏ُل بِ‏ َُْ ‏ٍء ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّبٍُلمْ‏ ََ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّبُوًَُل أَ‏ ‏ِلَّةٍء عَلَّ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏<br />

أَعِشَّةٍء عَلَّ‏ الْ‏ ‏َا ‏ِزِ‏ ‏ٔهَ‏ ‏ُٔل ‏َاٌِدُلَنَ‏ ِٓ طَ‏ ‏ِٕلِ‏ اّللّ‏ ِ ََ َٜ َٔ ‏َا ‏ُلُنَ‏ لَُْ‏ مَةَ‏ ‏ٖئِمٍء ‏َلِكَ‏ ‏َضْلُل اّللّ‏ ِ ‏ُٔلإْتًِِٕ‏ مَه َٔ ‏َا ََ اّللّ‏ ‏ُل<br />

ََ اطِعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

Ġman edenler: "Olanca yeminleriyle elbette sizlerle birlik olduklarına<br />

iliĢkin Allah'a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün yapıp-ettikleri boĢa<br />

çıkmıĢtır, böylece hüsrana uğrayanlar olmuĢlardır." derler. Ey iman edenler,<br />

içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisinin<br />

onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği müminlere karĢı alçak gönüllü,<br />

kâfirlere karĢı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının<br />

kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu<br />

dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir. (Maide Suresi, 53-54.<br />

Ayetler)<br />

Allah Kuran'da imanlarından sonra inkâr eden bu gibi insanların varlığını<br />

bildirir. Ayetlerde, bu kiĢilerin büyük bir sapkınlığa düĢtükleri ve Allah tarafından<br />

bağıĢlanmayacakları haber verilmektedir:<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ثُلمَّ‏ كَنَزُلَاْ‏ ثُلمَّ‏ آمَىُلُاْ‏ ثُلمَّ‏ كَنَزُلَاْ‏ ثُلمَّ‏ اسْ‏ دَادُلَاْ‏ كُلنْزًا لَّمْ‏ َٔ ‏ُلهِ‏ اّللّ‏ ‏ُل لَِٕ‏ ‏ْنِزَ‏ لٍَُلمْ‏ ََ َٜ لٍَِْٕدٍَُِٔلمْ‏ طَ‏ ًِٕٝ<br />

Gerçek Ģu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip<br />

sonra inkâra sapanlar, sonra da inkârları artanlar... Allah onları<br />

bağıĢlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. (Nisa Suresi,<br />

137. Ayet)<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ بَعْدَ‏ ئِٔمَاوٍِِمْ‏ ثُلمَّ‏ اسْ‏ دَادُلَاْ‏ كُلنْزًا لَّه تُل ْ ‏َلَ‏ تَُْ‏ بَتُلٍُلمْ‏ ََ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ٌُلمُل الضَّ‏ لُّبُنَ‏


Doğrusu, imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını<br />

artıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. ĠĢte bunlar,<br />

sapıkların ta kendileridir. (Al-i Ġmran Suresi, 90. Ayet)<br />

Bu kiĢilere durum Ģu Ģekilde bildirilmektedir:<br />

Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün... Yüzleri kapkara-kesilecek<br />

olanlara:<br />

‏ُّب ‏َُل اُلُيٌف ََ تَظَُْ‏ دُّب ‏َُل اُلُيٌف ‏َأَمَّا الَّذِٔهَ‏ اطَُْ‏ دَّاْ‏ ‏َُل اُلٌُُلٍُلمْ‏ أَكْنَزْ‏ تُلم بَعْدَ‏ ئِٔمَاوِ‏ ‏ُلمْ‏ ‏َذُلَقُلُاْ‏ الْعَذَااَ‏ بِمَا كُلىْتُلمْ‏<br />

تَ‏ ‏ْنُلزُلَنَ‏<br />

َُْٔ َ تَ‏ َْٕ<br />

"Ġmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyleyse inkar etmenize karĢılık<br />

olarak azabı tadın" (denilir). (Al-i Ġmran Suresi, 106. Ayet)<br />

Bu ayetlerin tek bir açıklaması vardır: ―Ġman ettikten sonra yoldan sapma gibi<br />

bir ihtimal vardır ve bu ihtimal, ne tehlikeli ve korkunç bir ihtimaldir!‖<br />

Bu ayetlerde sözü edilen kiĢilerin iĢleri gerçekten çok zor olacaktır. Çünkü<br />

imandan dönmek büyük bir hatadır ve bunun affı yoktur. Ancak böyle bir ihtimalin<br />

olduğu da gözden kaçmamalıdır. Kimse var olan imanını, bedavaya kazandığını<br />

sanmamalı, imanını korumak için gereken neyse onu yapmalıdır. Zira, bizim en büyük<br />

hazinemiz ve varlığımız imanımızdır. Ġmanımızda yaĢanacak bir sapma, koca<br />

ömrümüzü boĢa geçirdiğimizi ispat eder.<br />

Üstelik bu kiĢiler imanlarından döndükten sonra dünyada sefil bir hayat<br />

yaĢarlar. Maddi olarak zenginliğe ve refaha ulaĢsalar bile, hayatlarının sonuna kadar<br />

manevi bir azap çekerler. Neyin ne olduğunu bilirler ama akılları, kalpleri<br />

mühürlendiği için geri dönüĢleri yoktur. Bu kiĢilerin ölümden sonra ahiret hayatında<br />

çekeceği azap çok daha derin ve büyük olacaktır, Ģüphesiz.<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ كَنَزُلَاْ‏ ََ مَاتُلُاْ‏ ََ ‏ٌُلمْ‏ كُلنَّارٌف ‏َلَه ‏ُٔل ْ ‏َلَ‏ مِهْ‏ أَحَدٌِِم مّ‏ ‏ِلْ‏ ‏ُل ا٘رْ‏<br />

ِ ٌََ ‏ًا ََ لَُِ‏ ا ‏ْتَدَِ‏ بًِِ‏ أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ لٍَُلمْ‏ عَذَا ‏ٌفا<br />

أَلِٕمٌف ََ مَا لٍَُلم مّ‏ ‏ِه وَّاصِ‏ زِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

ġüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiçbirinden, yeryüzü<br />

dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de- kesin olarak kabul edilmez. Onlar<br />

için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur. (Al-i Ġmran Suresi, 91.<br />

Ayet)


Madem böyle bir tehlike vardır, bir mümin hayatının en son anına kadar bu<br />

tehlikeden sakınmak zorundadır. Çünkü insanın "iman ettim" deyip, gevĢeklik<br />

göstermemesi çok önemlidir. Ġnsan ne zaman yaptıklarının sonsuz ahiret hayatına<br />

ulaĢmak için yeterli olduğunu düĢünse, o zaman "Hayır; gerçekten insan, azar.<br />

Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) ayetinde bildirildiği gibi<br />

azgınlık gösterebilir. Bu sebepten ötürü her türlü ihtimal göz önünde bulundurulmalı<br />

ve hiçbir Ģekilde ihmalkâr davranılmamalıdır.<br />

MÜCADELEDEN KAÇANLAR VE GERĠ KALANLAR<br />

Kalbindeki imanı zayıflamıĢ ya da tümüyle yok olmuĢ bir kimse, bir süre sanki<br />

hiçbir Ģey yokmuĢ gibi Müslümanların arasında bulunabilir ve dinin kurallarına uygun<br />

bir görüntü altında yaĢayabilir. Ancak Allah bu gibi insanları açığa çıkarmak için bazı<br />

imtihan ortamları yaratır. Zorluklarla, açlıkla, yoklukla, hastalıkla, mallardan ve<br />

canlardan eksiltmeyle denemeden geçirilen müminlerin bu zorluklar karĢısında<br />

sağlamlığı artarken, kalplerinde hastalık olanlar ise her geçen an inkâra biraz daha<br />

yaklaĢırlar.<br />

Bir insan ölene kadar dindar olup son anlarında dünya sevgisine kanıp dinden<br />

dönebilir. Dünyaya meyledebilir. Dünya sevgisi ağır basıp, Allah rızasını yenebilir, bu<br />

kiĢiyi küfre sürükleyebilir.<br />

Ayetlerde sık sık peygamberlerin içinde bulunduğu topluma karĢı, masum ve<br />

dindar kimseleri korumak için mücadele ettiği anlatılır. Peygamberimiz zamanında da<br />

bu sistem geçerlidir. Peygamberimiz ashabı ile birlikte bu kimselerle mücadele<br />

etmiĢtir. Bunların hepsi Allah‘ın ve peygamberin emri ile gerçeklemiĢ olan dini<br />

yükümlülüklerdir. Fakat bazıları bu görevden kaçmıĢtır, korkmuĢtur. Bu kimseler de<br />

Kuran'da kalpleri mühürlenmiĢ, yani tam olarak imandan çıkmıĢ kimseler olarak<br />

bildirilmektedir.<br />

Günümüzde ise Müslümanların inkârcılara karĢı yapacakları bu mücadele fikri<br />

alanda yürütülmektedir. Bu fikri mücadele ise inkârcıların tüm dayanak noktalarının<br />

bilimsel olarak ortadan kaldırılması, ilmi olarak çürütülmesi anlamını taĢımaktadır. Bu<br />

konuda her Müslüman‘a çok büyük bir sorumluluk düĢmektedir ve hiç kimse fikri<br />

mücadelede geri planda kalmamalıdır.<br />

ََ ئِ‏ ‏َآ أ ‏ُل وشِ‏ لَتْ‏ طُلُرَةٌف أَنْ‏ آمِىُلُاْ‏ بِاّللّ‏ ِ ََ اَاٌِدُلَاْ‏ مَعَ‏ رَطُلُلًِِ‏ اطْتَأْ‏ ‏َوَكَ‏ أُلَْ‏ لُلُاْ‏ الطَُّْ‏ لِ‏ مِىٍُْلمْ‏ ََ قَالُلُاْ‏ ‏َرْ‏ وَا وَ‏ ‏ُله مَّعَ‏<br />

الْ‏ ‏َاعِدِٔهَ‏<br />

رَضُلُاْ‏ بِأَن َٔ ‏ُلُوُلُاْ‏ مَعَ‏ الْ‏ ََُ الِفِ‏ ََ طُل ‏ِعَ‏ عَلَّ‏ قُللُلُبٍِِمْ‏ ‏ٍَُلمْ‏ َٜ ‏َٔنْ‏ ‏ٍَُلُنَ‏


"Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cehd etmeye çıkın" diye bir sûre<br />

indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: "Bizi<br />

bırakıver, oturanlarla birlikte olalım" dediler. Geri kalanlarla birlikte olmayı<br />

seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiĢtir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.<br />

(Tevbe Suresi, 86-87. Ayetler)<br />

Kuran'da verilen baĢka bir örnek ise bir zorlukla karĢılaĢtıklarında hemen<br />

bahaneler öne sürüp, kaçmaya çalıĢanların kendi nefislerini nasıl helake uğrattıklarıdır:<br />

لَُْ‏ كَانَ‏ عَزَضًا قَزِ‏ ٔ ‏ًا ََ طَنَزًا قَاصِ‏ دًا ‏َّٜتَّ‏ ‏َعُلُكَ‏ ََ لَ‏ ‏ِه بَعُلدَاْ‏ عَلٍَِْٕمُل ال ‏ُّب ‏َّة ‏ُل ََ طََٕحْلِنُلُنَ‏ بِاّللّ‏ ِ لَُِ‏ اطْتَطَعْىَا لَ‏ ‏َزَاْىَا<br />

مَعَ‏ ‏ُلمْ‏ ‏ُٔلٍْلِ‏ ‏ُلُنَ‏ أَونُلظٍَُلمْ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعْلَمُل ئِوٍَُّلمْ‏ لَ‏ ‏َا ‏ِبُلُنَ‏<br />

Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.<br />

Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte<br />

çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka<br />

sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi,<br />

42. Ayet)<br />

Gerek Peygamberimiz döneminden, gerekse geçmiĢ Peygamberlerin<br />

dönemlerinden verilen bu örnekler bir gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: Allah<br />

insanları yaĢamlarının her anında imtihan etmekte ve doğru söyleyenler ile yalancıların<br />

birbirinden ayrılacağı ortamlar yaratmaktadır. Özellikle zorluk ve sıkıntılarla<br />

karĢılaĢtıkları dönemlerde Müslümanlar güçlü bir kararlılık gösterirken, zayıf olanlar<br />

kendilerini belli etmekte ve dinlerinden geri dönmektedirler. Bunun bir örneği de,<br />

Peygamberimiz döneminde Müslümanlar ile inkarcılar arasında geçen bir savaĢ anında<br />

yaĢanmıĢtır. Ayetlerde böyle bir zorluk anında bazı Müslümanların zayıflık<br />

gösterdikleri ve "Allah hakkında cahiliye zanlarına kapıldıkları" anlatılmaktadır.<br />

ġeytan, zorluk anında, bu Müslümanların "ayaklarını kaydırmak" istemiĢtir.<br />

ئِنَّ‏ الَّذِٔهَ‏ تََُ‏ لَُّْ‏ اْ‏ مِى ‏ُلمْ‏ َُْٔ َ الْتَ‏ َّ الْ‏ ‏َمْعَانِ‏ ئِوَّمَا اطْتَشَلٍَُّلمُل ال ‏َّْٕطَانُل بِ‏ ‏َعْ‏ ِ مَا كَظَ‏ ‏ُلُاْ‏ ََ لَ‏ ‏َدْ‏ عَنَا اّللّ‏ ‏ُل عَىٍُْلمْ‏ ئِنَّ‏<br />

اّللّ‏ َ غَنُلُرٌف حَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

Ġki topluluğun karĢı karĢıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri,<br />

kazandıkları bazı Ģeyler dolayısıyla Ģeytan onların ayağını kaydırmak istemiĢti.<br />

Ama andolsun ki, Allah onları affetti. ġüphesiz Allah, bağıĢlayandır, yumuĢak<br />

olandır. (Al-i Ġmran Suresi, 155. Ayet)<br />

Allah bu olayda zayıflık gösteren Müslümanları affettiğini bildirmiĢtir.<br />

ĠĢte bu ayetlerde bildirilen olayda inananlar için çok büyük dersler vardır.<br />

Çünkü Allah iyilerle kötülerin ayrılması için insanların mutlaka denemelerden


geçirileceklerini vaat etmiĢtir. Bu "zor anlar"a karĢı dayanıklı olmanın tek yolu ise<br />

Allah'a güçlü iman, ihlâs ve samimiyettir. Elbette Allah salih kullarına kolaylık verir,<br />

onların "ayaklarını sağlamlaĢtırır", onların kalplerine her türlü zor ortamda "huzur ve<br />

güven duygusu" indirir. Ama Ģunu da unutmamak gerekir ki, Allah'ın yeryüzünde<br />

insanları imtihan edeceğine ve iyilerle kötüleri ayıracağına dair vaadi kesindir:<br />

أَ‏ ْ حَظِ‏ ‏ْتُلمْ‏ أَن تُلتْزَكُلُاْ‏ ََ لَمَّا ‏َٔعْلَمِ‏ اّللّ‏ ‏ُل الَّذِٔهَ‏ اَاٌَدُلَاْ‏ مِى ‏ُلمْ‏ ََ لَمْ‏ ‏َٔتَّ‏ ِ ذُلَاْ‏ مِه دُلَنِ‏ اّللّ‏ ِ ََ َٜ رَطُلُلًِِ‏ ََ َٜ الْمُلإْمِىِٕهَ‏<br />

ََ لِٕ‏ ‏َةً‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل خَ‏ ‏ِٕزٌف بِمَا تَعْمَلُلُنَ‏<br />

Yoksa siz, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) ve Allah'tan ve<br />

Resûlü'nden ve müminlerden baĢka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya)<br />

çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan<br />

haberdardır. (Tevbe Suresi, 16)<br />

أَحَظِ‏ َ الىَّاصُل أَن ‏ُٔلتْزَكُلُا أَن َٔ ‏ُلُلُلُا آمَىَّا ََ ‏ٌُلمْ‏ ٜ َ ‏ُٔلنْتَىُلُنَ‏<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ ‏َتَىَّا الَّذِٔهَ‏ مِه قَ‏ ‏ْلٍِِمْ‏ ‏َلََٕعْلَمَهَّ‏ اّللَّ‏ ‏ُل الَّذِٔهَ‏ صَدَقُلُا ََ لََٕعْلَمَهَّ‏ الْ‏ ‏َا ‏ِبِٕهَ‏<br />

Ġnsanlar, (sadece) "Ġman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı<br />

sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da<br />

bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)<br />

ÖMÜR BOYU ġÜKÜR<br />

ġükür; dünyada bulunan tüm soyut, somut varlıkların tek sahibinin Allah olduğunun ve sadece<br />

Allah‘tan geldiğinin zihniyetinde olmanın yanında getirdiği ve bunu kalben ve zikren ifade<br />

etmektir. ġükretmenin karĢıtı ise Kuran‘ da nankörlük diye tasvir edilen ―küfür‖ anlamıyla<br />

kaynaĢmaktadır. Sadece bu tanım bile Ģükretmenin Allah katında ne kadar önemli bir ibadet olduğu<br />

ve bu ibadetten uzaklaĢmanın bireye ne kadar zarar verdiği açıkça bellidir.<br />

ġükür, Kuran‘ da en çok yer verilen konulardan biridir. YetmiĢe yakın ayette Ģükretmenin ne<br />

kadar önemli olduğundan bahsedilir. Müminler Ģükretmeleri hatırlatılır, Ģükredenlerin ve<br />

Ģükretmeyenlerin örnekleri verilir ve akıbetleri hakkında bilgi verilir. ġükrün Kuran‘ da bu derece<br />

önemle yer verilmesinin bir baĢka nedeni ise; imanın ve tevhid inancının en büyük göstergelerinden<br />

biri olmasıdır. Kuran‘ da bir ayette Ģükretmek ― yalnız Allah’ kulluk etme‖‘ nin Ģartı olarak belirtilir.<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ كُللُلُاْ‏ مِه ِ طَّٕ‏ ‏َااِ‏ مَا رَسَقْىَاكُلمْ‏ ََ ا ْ ‏ُلزُلَاْ‏ ‏ّللِ‏ ّ ِ ئِن كُلىتُلمْ‏ ئَِّٔايُل تَعْ‏ ‏ُلدُلَنَ‏<br />

Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca<br />

O’na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah’a şükredin.(Bakara Suresi, 172. Ayet)


Kuran‘ ın bir baĢka ayetinde ise Ģükretmek, Ģirk koĢmanın zıttı olarak Allah‘ a kulluk etmek ile<br />

birlikte zikredilmiĢtir:<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ أُلَحِ‏ َٓ ئِلَْٕكَ‏ ََ ئِلَّ‏ الَّذِٔهَ‏ مِهْ‏ قَ‏ ‏ْلِكَ‏ لَ‏ ‏ِهْ‏ أَ‏ ‏ْزَكْتَ‏ لََٕحْ‏ ‏َطَهَّ‏ عَمَلُلكَ‏ ََ لَتَ‏ ‏ُلُوَهَّ‏ مِهَ‏ الْ‏ ‏َاطِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

بَلِ‏ اّللَّ‏ َ ‏َاعْ‏ ‏ُلدْ‏ ََ كُله مّ‏ ‏ِهْ‏ ال ‏َّاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan,<br />

şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Hayır,<br />

artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.(Zümer Suresi, 65-66. Ayetler)<br />

ġeytan Ġnsanları ġükretmekten Alıkoymak Ġster<br />

Kibir, haset ve kıskançlık sebebi kıyamete kadar tüm insan yaĢamını kötüye yöneltmeye çalıĢan<br />

Ģeytan, insanları Ģükürden uzaklaĢtırmayı kendi için büyük bir baĢarı olarak görmektedir. ġeytanın<br />

en büyük hedeflerinden birisi ise insanları Ģükürden alıkoymak olduğundan, Ģükretmeyen bir kiĢinin<br />

ne kadar çok sapkınlık içinde olduğu daha iyi anlaĢılır.<br />

ġükretmenin ne kadar önemli bir konu olduğunu anlamak için iblis‘ in Kuran‘ da ibret olarak<br />

söylenen sözleri oldukça anlamlıdır:<br />

قَالَ‏ َ ‏ِمَا أَغَُْ‏ ‏ْٔتَىِٓ‏ ‏َ٘قْعُلدَنَّ‏ لٍَُلمْ‏ صِ‏ زَاطَكَ‏ الْمُلظْتَ‏ ‏ِٕمَ‏<br />

ثُلمَّ‏ ‏ٖتَِٕىٍَُّلم مّ‏ ‏ِه بَْٕهِ‏ أَْٔدٍِِٔمْ‏ ََ مِهْ‏ خَلْنٍِِمْ‏ ََ عَهْ‏ أَْٔمَاوٍِِمْ‏ ََ عَه ‏َمَ‏ ئِلٍِِمْ‏ ََ َٜ تَ‏ ِ دُل أَكْلَزٌَُلمْ‏ ‏َاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

“Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka<br />

Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden,<br />

arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici<br />

bulmayacaksın.”(Araf Suresi, 16-17. Ayetler)<br />

ġükür, ömür boyunca geçirdiğimiz sınavın bir parçasıdır. Allah insana katından sayısız nimet<br />

sunmuĢtur, ona nasıl davranması gerektiğini bildirir ve bunu nimetler karĢısındaki tavrını sorgular.<br />

Bu durum aĢağıdaki ayet de Ģöyle bildirilir:<br />

ئِوَّا خَلَ‏ ‏ْىَا اٚ‏ ْ ِ وظَانَ‏ مِه وُّبطْنَةٍء أَمْ‏ ‏َاجٍء وَّ‏ ‏ْتَلًِِٕ‏ َ ‏َعَلْىَايُل طَمِٕعًا بَلِ‏ ‏ٕزًا<br />

ئِوَّا ‏ٌَدَْٔىَايُل الظَّ‏ ‏ِٕلَ‏ ئِمَّا ‏َاكِزًا ََ ئِمَّا كَنُلُرًا<br />

Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten<br />

ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; ( artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. ( İnsan Suresi<br />

2-3. Ayetler)<br />

Ayette, denenmekte olan insanın iki farklı yoldan birini, yani Ģükrü veya nankörlük olarak iki<br />

seçenek sunulmuĢtur. Dolayısıyla ayette, Ģükretmenin imanla, Ģükretmemenin ise küfürle eĢ oldu<br />

açıkça belli edilmiĢtir.


Azabın en baĢında Ģükretmemek vardır. Allah iman edip Ģükredenlerin için azabın söz konusu<br />

olmadığı hakkında müjdelemektedir.<br />

مَّا ‏َٔنْعَلُل اّللّ‏ ‏ُل بِعَذَابِ‏ ‏ُلمْ‏ ئِن َ ‏َزْ‏ تُلمْ‏ ََ آمَىتُلمْ‏ ََ كَانَ‏ اّللّ‏ ‏ُل ‏َاكِزًا عَلِٕمًا<br />

Eğer şükreder ve iman ederseniz,, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılını<br />

verendir. (Nisa Suresi, 147. Ayet)<br />

Bu ayette görüldüğü gibi Allah, Ģükrün karĢılını vereceğini, Ģükredenlere nimetini artıracağını ve<br />

onları ödüllendireceğini Kuran‘ ın bir çok ayetinde de bildirmiĢtir. Bu ayetlerden bazıları Ģöyledir.<br />

ََ ئِ‏ ْ تَأَ‏ ‏َّنَ‏ رَبُّب ‏ُلمْ‏ لَ‏ ‏ِه َ ‏َزْ‏ تُلمْ‏ ‏َ٘سِ‏ ‏ٔدَوَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لَ‏ ‏ِه كَنَزْ‏ تُلمْ‏ ئِنَّ‏ عَذَابِٓ‏ لَ‏ ‏َدِٔدٌف<br />

Rabbiniz Ģöyle buyurmuĢtu: “Andolsun, eğer Ģükrederseniz gerçekten size<br />

arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, Ģüphesiz, Benim azabım pek<br />

Ģiddetlidir.”(Ġbrahim Suresi, 7. Ayetler)<br />

‏َلِكَ‏ الَّذِْ‏ ‏ُٔل َ ّ ‏ِزُل اّللَّ‏ ‏ُل عِ‏ ‏َادَيُل الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُا ََ عَمِلُلُا اللَّالِحَااِ‏ قُلل َّٜ أَطْأَلُل ‏ُلمْ‏ عَلًَِْٕ‏ أَاْزًا ئَِّٜ‏ الْمََُ‏ دَّةَ‏ ِٓ الْ‏ ‏ُلزْ‏ بَّ‏ ََ مَه َٔ ‏ْتَزِ‏ وْ‏<br />

حَظَىَةً‏ وَّشِ‏ دْ‏ لًَُل ‏ٍَِٕا حُلظْىًا ئِنَّ‏ اّللَّ‏ َ غَنُلُرٌف َ ‏ُلُ‏ ‏ٌفر<br />

ĠĢte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki:<br />

“Ben buna karĢı yakınlıkta sevgi dıĢında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik<br />

kazanırsa, Biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağıĢlayandır, Ģükredene karĢılığını<br />

verendir.(ġura Suresi, 23. Ayetler)<br />

كَذَّبَتْ‏ قَُْ‏ ‏ُل لُلُطٍء بِالىُّبذُلرِ‏<br />

ئِوَّا أَرْ‏ طَلْىَا عَلٍَِْٕمْ‏ حَاصِ‏ ‏ًا ئَِّٜ‏ آلَ‏ لُلُطٍء وَّ‏ ‏َّْٕىَاٌُلم بِظَحَ‏ ‏ٍءز<br />

وِعْمَةً‏ مّ‏ ‏ِهْ‏ عِىدِوَا كَذَلِكَ‏ وَ‏ ‏ْشِ‏ ْ مَه َ ‏َزَ‏<br />

Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taĢ yağdıran bir kasırga<br />

gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık.<br />

Tarafımızdan bir nimet olarak. ĠĢte Biz, Ģükredenleri böyle ödüllendiririz.(Kamer Suresi, 33-<br />

35. Ayetler)<br />

ََ ئِن تَعُلدُّبَاْ‏ وِعْمَةَ‏ اّللّ‏ ِ َٜ تُلحْلُلٌَُا ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ لَ‏ ‏َنُلُرٌف رَّحِ‏ ٕ ‏ٌفم<br />

“Eğer Allah‟ın nimetini saymaya kalkıĢacak olursanız, onu bir genelleme yaparak<br />

bile sayamazsınız; gerçekten Allah, bağıĢlayandır, esirgeyendir.”(Nahl Suresi, 18. Ayet)


Nahl Suresinde de belirtildiği gibi, Allah‘ ın nimetlerini tek tek sayabilmek değil, nimetleri<br />

sınıflara ayırarak saymak bile mümkün değildir. Sayısız nimetin sınırı olmadığı gibi, Ģükretmenin<br />

de hiçbir sınırı yoktur. O halde insan devamlı bir Ģükür halinde bulunmalı ki, Allah‘ ın nimetini<br />

anlamlı, anlatmalıdır.<br />

Her Zaman ġükredici Olmak<br />

Bazı kiĢiler Ģükretmek için kendilerine çok özel nimetlerin gelmesini, ya da olağandıĢı<br />

sorunların çözülmesini bekler. Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anına Ģükretmesi gerekir.<br />

Hayatı, sağlığı, aklı, bilinci, beĢ duyusu, nefes aldığı hava ve bunlara benzer sayısızca nimetlere<br />

kendisine kesintisiz bir Ģekilde sunulmaktadır. Bu sayısızca nimetlerin her biri ayrı ayrı Ģükür<br />

gerektirir. Allah'ı anmasında, tefekerründe eksiklik olan kimselere gaflet içinde oldukları için, bu<br />

nimetlerin değerinden farkında bile olmaz ve bunlara Ģükrünü yapmaz; ancak bu nimetler ellerinden<br />

alındığı vakit değerlerini anlar, ama o vakit çoktan geçmiĢtir ve sonuçlarına katlanmak zorunda<br />

kalırlar.<br />

Kuran‘ da, Allah‘ ın insanlara Ģükretmeleri için çeĢitli nimetler sayılır ve bunların Ģükürlerinin<br />

yapılması sürekli öğütlenip hatırlatılır. Bu nimetler bir kısmı Ģunlardır: Ġnsanın kusursuz bir biçimde<br />

yaratılıp var edilmesi, iĢitme, görme ve hislerin verilmesi, Allah‘ ın insanlara güzel ahlakı sunması,<br />

ayetlerini açıklaması, müminleri temizleyip arındırması, günahların bağıĢlanması, ibadetlerde<br />

kolaylık sağlanması, müminler zulümlerden kurtarılması, insanların yeryüzüne yerleĢik kılınıp<br />

onlara geçimlikler verilmesi, insanlar için içilecek suyun yaratılması, denizin insanların emrine<br />

verilmesi, topraktan üretilen ürünler, hayvanların insanların hizmetine ve yararına verilmesi,<br />

denizden çıkan ürünler ve en büyük olanı ise gece ile gündüzün düzenli bir Ģekilde yaratılması….<br />

ġükretmeyle ilgili haber verilen bir sır ise, Allah ın Kuran‘ da ve dıĢ dünyada yarattığı ayetleri<br />

(delilleri) ancak sürekli Ģükredenlerin anlayabilir. Bu ayetlerden bir kaçı Ģunlardır:<br />

ََ الْ‏ ‏َلَدُل ِ الطَّّٕ‏ ‏ُل َٔ ‏ْزُلجُل وَ‏ ‏َاتُلًُل بِاِ‏ ‏ْنِ‏ رَبّ‏ ًِِ ََ الَّذِْ‏ خَ‏ ‏ُلثَ‏ َٜ َٔ ‏ْزُلجُل ئَِّٜ‏ وَ‏ ‏ِدًا كَذَلِكَ‏ ِ وُللَزّ‏ وُل أَٖااِ‏ لِ‏ َُْ ‏ٍء َٔ ْ ‏ُلزُلَنَ‏<br />

Güzel Ģehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan baĢkası<br />

çıkmaz. ĠĢte biz Ģükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeĢitli biçimlerde<br />

açıklıyoruz.(Araf Suresi, 58. Ayet)<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ أَرْ‏ طَلْىَا مُلُطَّ‏ بِ‏ ‏َٔاتِىَا أَنْ‏ أَخْزِ‏ جْ‏ قَُْ‏ مَكَ‏ مِهَ‏ ال ‏ُّبلُلمَااِ‏ ئِلَّ‏ الىُّبُرِ‏ ََ ‏َكّ‏ ‏ِزْ‏ ‏ٌُلمْ‏ بِأََّٔا ِ اّللّ‏ ِ ئِنَّ‏ ِٓ ‏َلِكَ‏ ‏َٖٔااٍء ِ لّ‏ ِ ‏ُللّ‏ صَ‏ ‏َّارٍء َ ‏ُلُ‏ ‏ٍءر<br />

Andolsun Musa‟yı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah‟ın<br />

günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiĢtik. ġüphesiz bunda çokça sabreden ve<br />

Ģükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.(Ġbrahim Suresi, 5. Ayet)<br />

أَلَمْ‏ تَزَ‏ أَنَّ‏ الْنُللْكَ‏ تَ‏ ‏ْزِ‏ ْ ِٓ الْ‏ ‏َحْزِ‏ بِىِعْمَتِ‏ اّللَّ‏ ِ لُِٕلزِ‏ َٔ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهْ‏ آَٔاتًِِ‏ ئِنَّ‏ ِٓ ‏َلِكَ‏ َ ‏َٖٔااٍء ِ لّ‏ ِ ‏ُللّ‏ صَ‏ ‏َّارٍء َ ‏ُلُ‏ ‏ٍءر


Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah‟ın<br />

nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç Ģüphesiz bunda, çok sabreden, çok Ģükreden<br />

için gerçekten ayetler vardır.(Lokman Suresi, 31. Ayet)<br />

َ ‏َالُلُا رَبَّىَا بَاعِدْ‏ بَْٕهَ‏ أَطْنَارِ‏ وَا ََ اَلَمُلُا أَونُلظٍَُلمْ‏ َ ‏َعَلْىَاٌُلمْ‏ أَحَادِٔثَ‏ ََ مَشَّقْىَاٌُلمْ‏ كُللَّ‏ مُلمَشَّ‏ ‏ٍء ئِنَّ‏ ِٓ ‏َلِكَ‏ َ ‏َٖٔااٍء ِ لّ‏ ِ ‏ُللّ‏ صَ‏ ‏َّارٍء َ ‏ُلُ‏ ‏ٍءر<br />

Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (Ģehirlerimiz birbirine çok yakındır)<br />

dediler ve kendi nefislerine zulmetmiĢ oldular. Böylece Biz de onları efsaneler(e konu<br />

olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. ġüphesiz bunda, çok sabreden<br />

ve çok Ģükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.(Sebe Suresi, 19. Ayet)<br />

Allah‘ ın bu ayetlerinde hikmeti ancak ve ancak sürekli Ģükredenlerin ulaĢtıkları kavrayıĢ ve<br />

hissederek anlaĢılabilir. Nankör ve duyarsız kiĢiler ise Allah‘ ın ayetlerinin hikmetini anlayamaz<br />

hatta bu ayetlerin farkında bile olmazlar. Çünkü kalp gözleri kapanmıĢtır.<br />

Kuran‘ da Allah‘ ın peygamberlere sürekli olarak Ģükredici olmalarını bildirdiğine Ģahit<br />

oluyoruz. Hz Musa da bu peygamberler arasındadır.<br />

قَالَ‏ ‏َٔا مُلُطَّ‏ ئِوّ‏ ِٓ اصْطَنَْٕتُلكَ‏ عَلَّ‏ الىَّاصِ‏ بِزِ‏ طَاَٜتِٓ‏ ََ بِ‏ ‏ََٝمِٓ‏ َ ‏ُلذْ‏ مَا آتَْٕتُلكَ‏ ََ كُله مّ‏ ‏ِهَ‏ ال ‏َّاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

(Allah:) “Ey Musa” dedi. “Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuĢmamla seni<br />

insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve Ģükredenlerden ol.”(Araf<br />

Suresi, 144. Ayet)<br />

Kuran‘ da örnek verilen bir müminin, olgunluk çağı kırk yaĢına ulaĢtığı zaman yaptığı duada,<br />

Allah‘ tan ilk olarak O‘nun sınırsız nimetine Ģükredici olmayı istemesi de Ģükretmeye verdiği değeri<br />

göstermektedir.<br />

ََ ََ صَّْٕىَا ْ ِ اٚ‏ وظَانَ‏ بَُِ‏ الِدًَِْٔ‏ ئِحْظَاوًا حَمَلَتًُْل أ ‏ُل مُّبًُل كُلزْ‏ ‏ًٌا ََ ََ ضَعَتًُْل كُلزْ‏ ‏ًٌا ََ حَمْلُلًُل ََ ‏ِلَالُلًُل ثََٝ‏ ثُلُنَ‏ ‏ٍَْزًا حَتَّّ‏ ئِ‏ ‏َا بَلَغَ‏ أَ‏ ‏ُلدَّيُل ََ بَلَغَ‏<br />

أَرْ‏ بَعِٕهَ‏ طَىَةً‏ قَالَ‏ رَاِّ‏ أََْ‏ سِ‏ عْىِٓ‏ أَنْ‏ أَ‏ ْ ‏ُلزَ‏ وِعْمَتَكَ‏ الَّتِٓ‏ أَوْعَمْتَ‏ عَلََّٓ‏ ََ عَلَّ‏ ََ الِدََّْ‏ ََ أَنْ‏ أَعْمَلَ‏ صَالِحًا تَزْ‏ ضَايُل ََ أَصْلِحْ‏ لِٓ‏ ِٓ<br />

ِ ‏ُلرَّّٔتِٓ‏ ئِوّ‏ ِٓ تُل ‏ْتُل ئِلَْٕكَ‏ ََ ئِوّ‏ ِٓ مِهَ‏ الْمُلظْلِمِٕهَ‏<br />

Biz insana “anne ve babasına” iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu<br />

güçlükle taĢıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taĢınmasını ve sütten<br />

kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (ergenlik) çağına erip kırk yıl (yaĢın)a ulaĢınca,<br />

dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete Ģükretmemi ve senin razı<br />

olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver.<br />

Gerçekten ben tövbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben<br />

Müslümanlardanım.”(Ahkaf Suresi, 15. Ayet)


Allah her Ģeyi bir amaç ve hikmetle yarattığı gibi, insana ulaĢtırdığı sınırsız nimetleri de bir<br />

amaç uğruna yaratmıĢtır. Ġnsana verilen her Ģey, insanın Allah‘ a Ģükretmesi için birer nimettir.<br />

Nimetin verilmesindeki sebep ise, o nimeti kullanan kiĢiyi Allah‘ a yöneltmektir. Çünkü verilen her<br />

Ģey, karĢılığında Ģükür gerektirir.<br />

ġükür Nefse KarĢı Bir Kalkan Gibidir<br />

ġükür hem büyük ibadettir, hem de insanı‖azgınlaĢtırmaktan‖ koruyan bir kalkan gibidir. Sebebi<br />

ise insanın nefsinde, zenginlik yada güç bulduğundan zalimleĢmeye, zorba olmaya,<br />

vicdansızlaĢtırmaya karĢı bir eğilim olduğu apaçık ortadır. ZenginleĢir, güzel imkanlara kavuĢursa,<br />

acizliği unutmaya kibirlenmeye yönelir. ġükür, iĢte bu ―azgınlaĢmayı‖ engeller.<br />

ġükreden insan bilir ki eline geçen nimeti kendisine veren Allah olduğunu. Bu nimeti de, Allah‘<br />

ın yolunda, Rabbimiz'in istediği yolda kullanmak zorundadır. Kendilerine büyük statü, değerli mülk<br />

ve hakimiyet verilen Hz. Davud ve Hz. Süleyman‘ın tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur.<br />

Ġnsana verilen mülk nedeniyle azgınlaĢan Karun‘ un yaptığı hata, Ģükretmeyi farkında olmamasıdır.<br />

Eğer mümin, kendisine verilen sınırsız nimetlerden dolayı azgınlaĢmayacağını, kibirlenip<br />

Ģeytana uymayacağını ve nefsinin sınırlarını koruyup Ģükürle Allah‘ a gösterirse, Allah da ona daha<br />

fazla nimet verir. Allah‘ ın Kuran‘ da verdiği<br />

ََ ئِ‏ ْ تَأَ‏ ‏َّنَ‏ رَبُّب ‏ُلمْ‏ لَ‏ ‏ِه َ ‏َزْ‏ تُلمْ‏ ‏َ٘سِ‏ ‏ٔدَوَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ لَ‏ ‏ِه كَنَزْ‏ تُلمْ‏ ئِنَّ‏ عَذَابِٓ‏ لَ‏ ‏َدِٔدٌف<br />

“Andolsun, eğer Ģükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük<br />

ederseniz, Ģüphesiz, Benim azabım pek Ģiddetlidir” (Ġbrahim Suresi, 7. Ayet) hükmü,<br />

bunu net olarak açıklamaktadır.<br />

ġükür, yalnızca Allah‘a söz ile hamd etmekle değildir. Rabbimizin bize ulaĢtırdığı değerli<br />

nimetleri Hak yolunda verimli bir Ģekilde kullanmakla olur. Mümin, kendisine verilen her Ģeyin,<br />

Allah‘ın izniyle kullanmakla sorumludur. Temelinde de belirtildiği gibi, Allah‘ın kendisine verildiği<br />

bedeni Allah‘ ın rızasını kazanmak için kullanacaktır.<br />

Kuran‘da Allah‘ın değerli nimetlerine Ģükretmenin O‘nun nimetlerini baĢkalarına söylemekle,<br />

kısacası tebliğ etmekle olacağı Ģöyle ifade edilir.<br />

ََ لَظَُْ‏ وَ‏ ‏ُٔلعْطِٕكَ‏ رَبُّبكَ‏ ‏َتَزْ‏ ضَّ‏<br />

أَلَمْ‏ َٔ ِ دْكَ‏ ‏َٔتِٕمًا َ ََ ِ<br />

ََ ََ اَدَكَ‏ ضَاًّٜ‏ ‏ٍََدَِ‏<br />

ََ ََ اَدَكَ‏ عَائًِٝ‏ ‏َأَغْىَّ‏<br />

‏َأَمَّا الَْٕتِٕمَ‏ ََٝ تَ‏ ‏ٍَْزْ‏<br />

ََ أَمَّا الظَّائِلَ‏ ََٝ تَىٍَْزْ‏<br />

ََ أَمَّا بِىِعْمَةِ‏ رَبّ‏ ‏ِكَ‏ ‏َحَدّ‏<br />

ْ ِ


Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoĢnut kalacaksın.Bir yetim iken, seni<br />

bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, „doğru yola yöneltip iletmedi<br />

mi?Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüpkahretme.Ġsteyip-dileneni<br />

azarlayıp-çıkıĢma. Rabbinin nimetini durmaksızın<br />

anlat.(Duha Suresi, 5-11. Ayetler)<br />

Biz Her ġeyi Kader Ġle Yarattık<br />

ئِوَّا كُللَّ‏ َْٓ ‏ٍء خَلَ‏ ‏ْىَايُل بِ‏ ‏َدَ‏ ‏ٍءر<br />

"Hiç Ģüphesiz, Biz her Ģeyi kader ile yarattık"(Kamer Suresi, 49. Ayet) ayetiyle<br />

haber verildiği gibi, Allah canlı cansız tüm evrendeki varlıkları kaderiyle beraber<br />

yaratmıĢtır. Allah‟ ın belirlediği bu kader dıĢında hiçbir varlığın gerçekleĢecek olan bir<br />

iyiliği veya kötülüğü engellemeye veya ersine çevirmeye gücü yetmez.<br />

مَّا كَانَ‏ عَلَّ‏ الىَّ‏ ِّٓ ِ مِهْ‏ حَزَجٍء ‏ِٕمَا ‏َزَ‏<br />

َ اّللَّ‏ ‏ُل لًَُل طُلىَّةَ‏ اّللَّ‏ ِ ِٓ الَّذِٔهَ‏ خَلَُْ‏ ا مِه قَ‏ ‏ْلُل ََ كَانَ‏ أَمْزُل اّللَّ‏ ِ قَدَرًا مَّ‏ ‏ْدُلَرًا<br />

“...Allah'ın emri, takdir edilmiĢ bir kaderdir.”(Ahzab Suresi, 38. Ayet)<br />

Yüce Allah‘ ın kulları için bir öğüt verici ve rehber olarak indirdiği Kuran‘da emredilen güzel<br />

ahlakı bilmeyen ve bu sebeple birçok konuda yanlıĢ ve eksik bilgiye sahip olan kiĢilerin en büyük<br />

yaptıkları yanılgıya düĢtükleri konulardan biri ise kader gerçeğinin inanmayı kabul etmemeleridir.<br />

Ġnsanların kaderin gerçek anlamının her konuda kaynak edinen Kuran‘ dan öğrenmemeleri, kader<br />

kavramının kendilerine kazandıracağı rahatlıkla ve huzurdan da mahrum kalmalarına sebep<br />

olmaktadır.<br />

Kader, Allah‘ın yarattığı her canlının geçmiĢte yaptığı ve gelecekte yapacağı her türlü hareketi,<br />

düĢünceyi, konuĢmayı en ince ayrıntısına kadar bilmesi ve kontrol etmesidir.<br />

Ġnsanlar daha dünyaya gelmeden, hayatları süresince görecekleri ve yayacakları her Ģey Allah<br />

katında belirlenmiĢ ve planlanmıĢtır.<br />

ئِوَّا كُللَّ‏ َْٓ ‏ٍء خَلَ‏ ‏ْىَايُل بِ‏ ‏َدَ‏ ‏ٍءر<br />

Allah, her Ģeyi bir kader dahilinde yarattığını"Hiç Ģüphesiz, Biz her Ģeyi kader ile<br />

yarattık"(Kamer Suresi, 49. Ayet) ayetiyle bildirmektedir. Ġnsan hayatı süresince Allah‘ ın<br />

kendisi için dilediği ve yarattığı olaylara karĢı karĢıya gelir ve tamamen Allah‘ ın dilediği bir<br />

Ģekilde hayatını sürdürür. Allah bu gerçeği ayetlerinde Ģöyle haber vermektedir.<br />

ََ كُللُّب َْٓ ‏ٍء ‏َعَلُلُيُل ِٓ الشُّببُلزِ‏<br />

ََ كُللُّب صَ‏ ‏ِٕزٍء ََ كَ‏ ‏ِٕزٍء مُلظْتَطَ‏ ‏ٌفز


Onların iĢlemiĢ oldukları her Ģey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her Ģey satır<br />

satır (yazılı)dır.(Kamer Suresi, 52-53. Ayetler)<br />

Yüce Allah'ın ayetlerde bildirdiği üzere, tüm insanlar tamamen Allah'ın kontrolü ve hâkimiyeti<br />

altında yaĢamaktadırlar. Bir baĢka ayette ise Allah, tüm insanların Rabbimiz' in belirlediği kader<br />

doğrultusunda bir yaĢam sürdüklerini Ģu Ģekilde haber vermektedir:<br />

‏َلَمْ‏ تَ‏ ‏ْتُللُلٌُُلمْ‏ ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ اّللّ‏ َ قَتَلٍَُلمْ‏ ََ مَا رَمَْٕتَ‏ ئِ‏ ْ رَمَْٕتَ‏ ََ لَ‏ ‏ِهَّ‏ اّللّ‏ َ رَمَّ‏ ََ لُِٕل ‏ْلَِٓ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ مِىًُْل بَٝ‏ حَظَىاً‏ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ طَمِٕعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

"Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın,<br />

ama Allah attı. Müminleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı).<br />

ġüphesiz Allah iĢitendir, bilendir."(Enfal Suresi, 17. Ayet)<br />

Bu nedenle, insanın hayal ettiklerini değiĢtirmesi, kaderinin dıĢına çıkması söz konusu değildir.<br />

Ġnsanların kaderleri, kaderleri dahilin de karĢılaĢtıkları her Ģey ve verdikleri her tepki, Allah'ın bir<br />

'emri'dir. Allah bu gerçeği"...Allah'ın emri, takdir edilmiĢ bir kaderdir"(Ahzab Suresi, 38.<br />

Ayet) ayetiyle bildirmiĢtir. Bu yüzden tüm insanlar kadere teslim olmak durumundadırlar.<br />

Ġnsanlarla beraber tüm canlılar Allah'ın belirlediği kadere göre yaĢamak zorundadır.<br />

Kaderde BelirlenmiĢ Sınavın Gerçeği<br />

Ġnsanların içine düĢtükleri bir diğer yanlıĢ ise neyin iyi ve neyin kötü olduğunu tam olarak<br />

bilememeleri ve bunun sonucunda katlanmak zorunda oldukları sıkıntılardır. Kuran ahlakının gereği<br />

gibi düĢünemeyen insan, kendisi için iyi veya kötüyü tam olarak bilemez. Bu yüzden de, karĢılaĢtığı<br />

olumsuz gibi görünen bir olayın aleyhine olduğunu düĢünmekle yanılgıya düĢmüĢ olacaktır. Çünkü<br />

Allah, imtihanın bir gerekçesi olarak insanları hem hayırla hem de Ģerle imtihan etmektedir. Allah,<br />

tüm bu olguları insanları denemek için bir hikmet üzerine yaratmaktadır. Allah bu sırrı Kuran‘ da<br />

Ģöyle bilgi vermektedir:<br />

كُللُّب وَنْضٍء ‏َائِ‏ ‏َة ‏ُل الْمَُْ‏ اِ‏ ََ وَ‏ ‏ْلُلُكُلم بِال ِ ‏َّزّ‏ ََ الْ‏ ‏َْٕزِ‏ ‏ِتْىَةً‏ ََ ئِلَْٕىَا تُلزْ‏ اَعُلُنَ‏<br />

...Biz sizi Ģerle de hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize<br />

döndürüleceksiniz.(Enbiya Suresi 35. Ayet)<br />

Bu gerçeğe iman edip Allah'ın rızasına uygun hareket eden insan için, karĢılaĢtığı her olay<br />

hayırlı bir sonuca vesile olur. Allah diğer bir ayetinde her olayı insanın görebildiği ve göremediği<br />

pek çok hikmetle birlikte yarattığını Ģöyle bildirmektedir:<br />

كُلتِ‏ َ عَلَْٕ‏ ‏ُلمُل الْ‏ ‏ِتَالُل ََ ‏ٌُلَُ‏ كُلزْ‏ يٌف لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ عَظَّ‏ أَن تَ‏ ‏ْزٌَُلُاْ‏ َْٕ ‏ًا ََ ‏ٌُلَُ‏ خَْٕزٌف لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ عَظَّ‏ أَن تُلحِ‏ ‏ُّبُاْ‏ َْٕ ‏ًا ََ ‏ٌُلَُ‏ ‏َزٌّو لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعْلَ‏ ‏ُلم<br />

ََ أَوتُلمْ‏ َٜ تَعْلَمُلُنَ‏


...Olur ki hoĢunuza gitmeyen bir Ģey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz Ģey de<br />

sizin için bir Ģerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.(Bakara Suresi, 216. Ayet)<br />

Ayette belirtildiği gibi kiĢinin sevdiği veya sevmediği, hoĢlandığı ya da beğenmediği her Ģeyden<br />

açıkca kiĢinin kendisi için bir iyilik gizlidir. Çünkü insanın baĢına gelen her olay ve olgular her Ģeyi<br />

bilen Allah planlamıĢtır. Ġnsanı yaratan Rabbimiz, insanın kendisi içi neyin iyi yada kötü olduğunu<br />

bilendir. Bunun aksini düĢünmek Allah‘ ın kadrini hakkıyla takdir edememek olacaktır ki, bu da<br />

insana kayıptan ve mutsuzluktan baĢka bir Ģey kazandırmayacaktır. Bu sebep ötürü insanın yapması<br />

gereken, kendisine daima iyiye yöneltmek olan, Allah‘ ın kendisi için belirlediği kadere teslim<br />

olmaktır.<br />

Kadere Teslimiyet<br />

Ġnsanlar, olayları doğru değerlendirmedikleri zaman, karĢılaĢtıkları her olaya olumsuz bir bakıĢ<br />

açısıyla yaklaĢarak umutsuz ve karamsar bir yapıya bürünmek zorunda kalırlar. Bundan<br />

kurtulmanın tek yolu ise kadere tam anlamıyla kalben ve bedenen teslim olmaktan geçiyor, her<br />

olaydaki hikmetli yönleri görebilmeye çalıĢmaktadır.<br />

BaĢlarına gelen her olgunun kendileri için bir deneme olduğunun ve Allah‘ ın her Ģeyi hayırla<br />

yarattığının farkına varamayan ve Allah‘ a ve kadere teslimiyet halinde olmayan insanlar, hoĢlarına<br />

gitmeyen olay veya olgularla karĢılaĢtıklarında ise Ģuursuzca isyan edebilirler. Bu da bu kiĢilerin<br />

sıkıntılarını ve huzursuz olmalarını daha da artırır. Kaynağını bilmedikleri, sebebini dahi<br />

anlamadıkları olaylarla karĢılaĢmak ve bunun sonucunda yaĢadıkları sözde sıkıntı, gerçekte Allah‘ın<br />

inkar edenlere dünya hayatında verdiği bir karĢılıktır. Bu sebeple Allah‘ ı gerektirdiği gibi tanıyıp<br />

takdir edemeyen, O‘ na kulluk etmekten kaçan insanların azabı daha dünyadayken bile yavaĢ yavaĢ<br />

baĢlamıĢ olur. Allah Kuran‘ da bu gerçeği Ģöyle haber vermektedir.<br />

كُلتِ‏ َ عَلَْٕ‏ ‏ُلمُل الْ‏ ‏ِتَالُل ََ ‏ٌُلَُ‏ كُلزْ‏ يٌف لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ عَظَّ‏ أَن تَ‏ ‏ْزٌَُلُاْ‏ َْٕ ‏ًا ََ ‏ٌُلَُ‏ خَْٕزٌف لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ عَظَّ‏ أَن تُلحِ‏ ‏ُّبُاْ‏ َْٕ ‏ًا ََ ‏ٌُلَُ‏ ‏َزٌّو لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعْلَ‏ ‏ُلم<br />

ََ أَوتُلمْ‏ َٜ تَعْلَمُلُنَ‏<br />

"Andolsun, Biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan<br />

önce, yakın (dünyevi) azaptan da tattıracağız."(Secde Suresi, 21. Ayet)<br />

الَّذِٔهَ‏ أ ‏ُل خْزِ‏ اُلُا مِه دَِٔارِ‏ ‏ٌِمْ‏ بِ‏ ‏َْٕزِ‏ حَ‏ ‏ٍّء ئَِّٜ‏ أَن َٔ ‏ُلُلُلُا رَبُّبىَا اّللَّ‏ ‏ُل ََ لَُْ‏ َٜ دَ‏ ‏ْعُل اّللَّ‏ ِ الىَّاصَ‏ بَعْضٍَُلم بِ‏ ‏َعْ‏ ‏ٍء لٍَُّلدّ‏ ‏ِمَتْ‏ صََُ‏ امِعُل ََ بَِٕ‏ ‏ٌفع<br />

ََ صَلََُ‏ ااٌف ََ مَظَااِ‏ دُل ‏ُٔلذْكَزُل ‏ٍَِٕا اطْمُل اّللَّ‏ ِ كَلِٕزًا ََ لََٕىلُلزَنَّ‏ اّللَّ‏ ‏ُل مَه ‏َٔىلُلزُليُل ئِنَّ‏ اّللَّ‏ َ لَ‏ ‏ٌَُِّْو عَشِ‏ ٔ ‏ٌفش<br />

Unutulmamalıdır ki insanın kadere olan inancı, güveni ve Allah'a olan teslimiyeti ne<br />

kadar güçlüyse, duyacağı rahatlık, huzur ve güven de o derece büyük olacaktır. Bir<br />

ayette"... Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder..."(Hac<br />

Suresi, 40. Ayet) ayette bildirilmesi, olayların mutlak surette insanların lehinde sonlanacağını<br />

bilgilendirmektedir. Çünkü Allah iman edenlerin dostu ve velisidir. Allah‘ ı vekil edinen, sadece ona<br />

dayanıp güvenen müminler dünyada ve ahrette bu yardımın mutlak surette kendilerine ulaĢacağını


hiçbir zaman unutmazlar. Özelikle de ilk bakıĢta aleyhlerine gibi gerçekleĢen bir durum söz konusu<br />

olduğunda, ahlaklarında kararlık göstermeye çalıĢılır, bunda bir hayır olduğunu tahmin edebilirler.<br />

Bu sebeple müminler Allah‘ ın rızası ile hayatındaki sınav süresince hem dengeli bir ruh haline<br />

sahip olur he de karĢılaĢtıkları olayları gereken etik kurallar Kuran‘ da Ģöyle haber verilmiĢtir.<br />

قُلل لَّه ‏ُٔللِ‏ ٕ ‏َىَا ئَِّٜ‏ مَا كَتَ‏ َ اّللّ‏ ‏ُل لَىَا ‏ٌُلَُ‏ مَُْ‏ ‏َٜوَا ََ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ‏َلَْٕتََُ‏ كَّلِ‏ الْمُلإْمِىُلُنَ‏<br />

De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dıĢında, bize kesinlikle hiçbir Ģey isabet etmez.<br />

O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."(Tevbe<br />

Suresi, 51. Ayet)<br />

SABIR EDENLER KURTULUġA YAKIN OLAN KĠġĠLERDĠR.<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ اصْ‏ ‏ِزُلَاْ‏ ََ صَابِزُلَاْ‏ ََ رَابِطُلُاْ‏ ََ اتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ اّللّ‏ َ لَعَلَّ‏ ‏ُلمْ‏ تُلنْلِحُلُنَ‏<br />

Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarıĢın, (sınırlarda) nöbetleĢin. Allah'tan<br />

korkun. Umulur ki kurtulursunuz.(Al-i Ġmran Suresi, 200. Ayet)<br />

Sabır, bir mümini karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir yol, insanı eğitip onu güzelleĢtiren, onu<br />

cennete yaklaĢtıran güzel ahlaka örnektir. Kuran‘ da anlatılan gerçek sabır, sadece zorluklar<br />

karĢısında değil hayatın her saniyesinde yaĢanan sürekli olarak gösterilmesi gereken bir mümin<br />

özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar, Allah(c.c) izniyle yapılan ahrete yönelik olarak<br />

yol gösteren, her güzel davranıĢta da bir kararlılık ve istikrar içinde olmayı bunlardan bir yaĢam<br />

boyunca taviz vermemeyi gerektirir.<br />

Kuran‘ da bilgi verilen peygamberin yaĢamları, bir Müminin göstermesi gereken sabrın en<br />

değerli ve önemli örneklerinden biridir. Peygamberler yaĢam süresince Allah(c.c)‘ ın dinini anlatma,<br />

güzel ahlakı yaĢama ve kendilerine vahiy edilenleri uygulamaktan taviz vermeme konusunda en<br />

önemli değerlerden biri olarak gösterilmiĢtir. Hayatları süresince Allah ( c.c)‘ a sadakat göstermiĢ,<br />

Yüce Rabbimiz‘ in rızasını kazanabilmek amacı ile sabretmiĢ mübarek insanlardır. Allah( c.c) için<br />

yaĢayan, Allah(c.c)‘ a temiz bir kalple yönelen bir insan için göstermesi gereken sabır ve tevekkül<br />

örnekleri, peygamberlerin yaĢamlarında sürekli olarak tecelli eden iman alametleridir.<br />

Ġnsanların bir çoğu için sabır, Ģartlar zorlaĢtığında veya artık yapacak baĢka bir Ģey<br />

kalmadığında gösterilmesi gereken bir özelliktir. Ancak insanların ―sabır‖ zannettikleri Ģey, aslında<br />

olaylara veya kiĢilere karĢı ―tahammül etmektir‖ . Tahammül eden insan, genellikle baĢına gelen<br />

olayı Allah (c.c)‘ ın bir hikmet üzere yarattığının ve bunun mutlak suretle hayır ile sonuçlanacağının<br />

farkında bile değildir. ĠĢte bu sebeple rahatsızlık duyar, olayları kendisinin çözmesi gerektiğine<br />

inanır ve sürekli endiĢe içinde olur. Tahammülün gerektirdiği Ģey ise, sürekli olarak olumsuz bir ruh<br />

hali, Ģikayet ve rahatsızlıktır.


Oysaki Allah (c.c) rızası için yaĢayan bir kiĢi için sabır, bir güzelliktir. Örnek verecek olursak ki<br />

Hz. Eyüb‘ ün baĢına gelen hastalık ve zorluğa güzel bir sabır ile sabretmesi gibi, mümin zorluklar<br />

karĢısında yalnızca Allah(c.c)‘ a yönelir, her olay ve olguların hayırla yaratıldığını bilir ve her<br />

zaman O‘ na tevekkül eder.<br />

Dünya hayatı, bir sınav yeri olduğu ve bir müminin imtihana tabi olduğu bu süre boyunca<br />

Kuran‘ da haber verilen bu güzel sabrı mutlaka göstermekle yükümlüdür. Bu sebeple müminin asıl<br />

hedefi ahrettir. Bu dünya hayatının kısa bir süre sonra sona ereceğini ve kendisinin sonsuz<br />

güzelliklerin beklediği bir cennet hayatının varlığını bilerek hareket eder. Dünyadaki kısa olan hayat<br />

için onun gösterdiği sabır, Yüce Allah (c.c)‘ ın Katında yükselecek olan bir güzellik, ona sonsuz<br />

olan cennet ile kapılarını açacak çok değerli ve sınırsız bir nimettir. Allah (c.c) ayetlerinde Ģu<br />

Ģekilde bildirir:<br />

طََٝ‏ ‏ٌف عَلَْٕ‏ ‏ُلم بِمَا صَ‏ ‏َزْ‏ تُلمْ‏ ‏َىِعْمَ‏ عُل ْ َّ الدَّارِ‏<br />

Sabrettiğinize karĢılık selam size (Dünya) Yurdunun(un) sonu güzel. (Rad Suresi,<br />

24. Ayet)<br />

أُلَْ‏ لَ‏ ‏ِكَ‏ ‏ُٔل ‏ْشََْ‏ نَ‏ الْ‏ ‏ُلزْ‏ ‏َةَ‏ بِمَا صَ‏ ‏َزُلَا ََ ‏ُٔللَ‏ َُّْ نَ‏ ‏ٍَِٕا تَحِ‏ ‏َّٕةً‏ ََ طََٝ‏ مًا<br />

ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla<br />

ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karĢılanırlar.(Furkan Suresi, 75. Ayet)<br />

Ne kadar yalnız gözüksek de, bir mümin asla yalnız kalmaz. Bu sonsuz<br />

kainatta nede ebedi hayatta ya 2 kiĢi beraber iken 3 kiĢi beraber iken 4. Hep<br />

Rabbimizdir. Biz kulların en büyük hatası unutmak… Dinimizin gereklerini, Allah‘a<br />

verdiğimiz sözü, kim olduğumuzu, kulluk bilincimizi sürekli unutuyoruz. Oysa<br />

öğrenciyken kitabımızı unutmuyoruz, iĢçiyken iĢimizi unutmuyoruz. Peki asli<br />

görevimiz olan kulluğumuzu neden unutuyoruz? Biz bu dünyaya Allah‘a kulluk etmek<br />

için gelmedik mi? Bizi yoktan Allah (Celle Celâlühü) var etmedi mi? Biz tekrar ona<br />

dönmeyecek miyiz? Bu dünya hayatı sadece bir imtihan yeri değil mi? Allah (Celle<br />

Celâlühü) Fatır Suresi 18. ayette ―DönüĢ Allah‘adır‖ demiyor mu?<br />

Peki madem biz Allah (Celle Celâlühü)'ya geri döneceğiz, madem bu dünya<br />

hayatı gelip geçici neden ―Nefsî, nefsî‖ diyip duruyoruz. Neden nefsimizin peĢinden<br />

koĢmaya devam ediyor. Allah (Celle Celâlühü) her Ģeyi görmüyor mu? O karıncanın<br />

ayak sesini bile iĢitmiyor mu? Arıya bal yapmasını emreden ve öğreten kim? Sence<br />

annesi mi? El-Alîm ( الَع ‏ِل يُم ) olan (baĢı, sonu, gaybı, gizliyi, açığı ve herĢeyi bilen)<br />

Allahu Teala içimizden geçenleri bilmiyor mu? Peki biz hangi cesaretle Celâl ve Ġkrâm<br />

sâhibin'nin emir ve yasaklarına uymuyoruz? Bize bizden daha fazla acıyan, bir annenin<br />

evladına duyduğu rahmetin sonsuz bucaksızına sahip olan Rabb'imizin bu rahmetine<br />

güvenerek mi cesaretleniyoruz ve aynı hataları iĢliyoruz?


كُللُلُا مِه طَِّٕ‏ ‏َااِ‏ مَا رَسَقْىَاكُلمْ‏ ََ ٜ َ تَطْ‏ َُْ ا ًِِٕ ‏ََٕحِ‏ لَّ‏ عَلَْٕ‏ ‏ُلمْ‏ غَضَ‏ ِٓ ََ مَه ‏َٔحْلِلْ‏ عَلًَِْٕ‏ غَضَ‏ ِٓ َ ‏َدْ‏ ٌََُ ِ<br />

“Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taĢkınlık<br />

etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse,<br />

muhakkak o mahvolur.” (Taha, 81)<br />

أَ‏ ‏َمَهِ‏ اتَّ‏ ‏َعَ‏ رِ‏ ضَُْ‏ انَ‏ اّللّ‏ ِ كَمَه بَا بِظَ‏ ‏ْظٍء مِّهَ‏ اّللّ‏ ِ ََ مَأََْ‏ ايُل اٍََىَّمُل ََ بِ‏ ‏ْضَ‏ الْمَلِ‏ ٕ ‏ُلز<br />

“Allah‟ın rızasına uyan kiĢi, Allah‟tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri<br />

cehennem olan kiĢi gibi midir? Ne kötü barınaktır o.” (Âl-i Ġmran, 162)<br />

Bize kendi nefsinden üfleyen, bizi yeryüzündeki halifesi tayin eden Allah‘a<br />

karĢı vazifelerimizi neden yerine getirmiyoruz? Oysa bize aylık belli bir ücret ödeyen<br />

iĢverenimizin bile her dediğini yapıyoruz, hayatımızı kurtaran kiĢi ne isterse onu<br />

yapıyoruz. Allah (Celle Celâlühü) bize hayat verdiği halde biz neden ona olan<br />

kulluğumuzu yerine getirmiyoruz?<br />

Bu yaptığımız nankörlük değil mi? Hayvanlar bile açlıktan ölmüyor iken bizim<br />

bu denli çalıĢıp iĢ iĢ diyerek, Allah‘a olan vazifelerimizi unutmamız, ondan yüz<br />

çevirmemiz, sadece para kazanmaya yönelmemiz nankörlük değil mi? Altın üstüne<br />

altın, mal üzerine mal, ev üzerine ev dizmemiz acaba 1 metre kare cennete bedel mi?<br />

Etrafındaki insanları göz ucuyla ayırman, zenginlerle dost olup fakirlerden yüz<br />

çevirmen, komĢun açken tok gezmen vefasızılık değil mi?<br />

ال ‏َّْٕطَانُل ‏َٔعِدُلكُلمُل الْنَ‏ ‏ْزَ‏ ََ ‏َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ‏ ‏َا ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏َٔعِدُلكُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةً‏ مّ‏ ‏ِىًُْل ََ ‏َضًْٝ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ‏ ‏ٌفم<br />

ġeytan sizi fakirlikle korkutur ve cimriliği emreder. Oysa Allah size<br />

bağıĢlamasını ve lütfunu vaad eder. Allah‟ın lütfu boldur; O, her Ģeyi bilir.<br />

(Bakara, 268)<br />

ġimdi sen bu sözlerimin üzerine kendi kendine ―Ben bu yükü kaldıramıyorum,<br />

ben dayanamıyorum‖ diye söylenebilirsin... Ama bu sözlerin kesinlikle hatalı. Çünkü<br />

Allah kimseye hiç kimseye taĢıyamayacağı yükü yüklemez.<br />

Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden baĢkasını yüklemez. (KiĢinin<br />

nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz,<br />

unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.<br />

Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.<br />

Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz Ģeyi bize taĢıtma. Bizi affet. Bizi<br />

bağıĢla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karĢı bize<br />

yardım et." (Bakara Suresi, 286)


Kime ait olduğunu unutuyorsun, yanlız olmadığını unutuyorsun, niçin<br />

varolduğunu ve kime döneceğini unutuyorsun, seni kimin iĢittiğini, gizlini ve saklını<br />

kimin bildiğini, kimin karĢısında rükuda olduğunu, sana kimin can verdiğini<br />

unutuyorsun…<br />

‏ٌُلَُ‏ الَّذِْ‏ ّ ‏ُٔللَُِ‏ رُلكُلمْ‏ ِٓ ْ ا٘‏ ‏َرْ‏ حَا ِ كَْٕفَ‏ َٔ ‏َا ‏ُل َ ٜ ئِلَ‏ ًَ ئَِّٜ‏ ‏ٌُلَُ‏ الْعَشِ‏ ‏ٔشُل الْحَ‏ ِٕ ‏ُلم<br />

O, sizi rahimlerde, dilediği gibi Ģekillendirendir. O‟ndan baĢka ilâh<br />

yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Âl-i Ġmrân / 6)<br />

تُلظَ‏ ‏ِّحُل لًَُل الظَّمَاََ‏ ااُل الظَّ‏ ‏ْعُل ََ اَ٘رْ‏<br />

‏ُل ََ مَه ‏ٍِِٕهَّ‏ ََ ئِن مِّه َْٓ ‏ٍء ئَِّٜ‏ ‏ُٔلظَ‏ ‏ِّحُل بِحَمْدَيِ‏ ََ لَ‏ ‏ِه َّٜ تَنْ‏ ‏ٍَُلُنَ‏ تَظْ‏ ‏ِٕحٍَُلمْ‏<br />

ئِوًَُّل كَانَ‏ حَلِٕمًا غَنُلُرًا<br />

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler.<br />

O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların<br />

tesbihlerini iyi anlamazsınız. ġüphesiz O, halimdir çok bağıĢlayandır.”<br />

(17/ĠSRÂ-44)<br />

DönüĢ Allah'adır. (Fatır-18)<br />

Sen unutuyorsun nefis! Nankörlük ediyorsun! Baksana etrafına insan haricinde<br />

hangi canlının mesleği var da aç kalma korkusu ile can acıtıyorsun, ezip geçiyorsun,<br />

ben nasıl yaĢarım diye Allah (Celle Celâlühü)‘den ümidi kesiyorsun, sırf iĢkembeni<br />

doldurma uğruna kimi zaman yanlıĢlara doğru diyorsun! YarıĢlara giriyor, kimi zaman<br />

insanlara yukarıdan bakıyorsun. Kabul et… Bakıyorsun… Yanındaki muhtacı<br />

görmüyor ihtiyaç sahibini 100 kilometre ötede arıyorsun. Sen komĢunu tanıyor<br />

musun? Sahi tanıyor musun?<br />

ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah<br />

ise, size Kendisi'nden bağıĢlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah<br />

(rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 268)<br />

Neden dünya bir saatte 180 bin kilometre hızla döner, neden her Ģey hareket<br />

halindedir hiç düĢündün mü? Tüm kainat Allah (Celle Celâlühü) zikrederken sen ise<br />

―neden ben‖ diye yakınıyorsun.. Ya olmasaydın.. Ya Rabbim sana cenneti<br />

bağıĢlamasaydı ne yapacaktın? Eğer dünyaya ayak basmasaydın kainatın yaratıcısının<br />

rızasını almak için nasıl fırsat bulabilecektin? Hiç olmayacaktın ki… Sen bir sıfırdın!<br />

Ne o Ģikayetçi olduğun aĢkı tadacaktın, ne para; kim bilir kaç yetimin bir öğünlük<br />

yemek masrafına eĢ değer bir paraya aldığın o güzel kokulu parfümünü sıkabilecek, ne<br />

de bir kelebeğe bakıp ―Rabbim nelere Kadirsin‖ diyemeyecektin.. Artık uyan nefis...<br />

Artık uyan ki Rabbin için secdeye var.. Sür yüzünü secdeye, kapan bugün. Yalvar!<br />

Allah, hiç Ģüphesiz hamd edenleri iĢitir.


Kullarım sana benden soruyorlar. Muhakkak ki ben çok yakınımdır.<br />

Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara 186)<br />

(Musa ile Harun) “Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya<br />

azgınlığını artırmasından korkarız.” dediler. Allah buyurdu ki:<br />

“Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, iĢitirim ve görürüm.” (Taha 45-46)<br />

Eğer Ģeytandan gelen kötü bir düĢünce seni dürtecek olursa hemen<br />

Allah‟a sığın. Çünkü O her Ģeyi iĢitir ve bilir. (Fussilet 36)<br />

Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin<br />

yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her Ģeyi iĢitir ve<br />

görür.(31/LOKMÂN-28)<br />

Sabret nefis! Sabrı tahammül etmek mi zannedersin? YaĢananlar karĢısında<br />

yumruklarını sıkmak değildir sabır... Sabır, zorluk geldiğinde Allah‘ı hatırlamaktır.<br />

Ardından gelecek kolaylığı beklemektir. Ġmtihan olman, Allah‘ın kendisini<br />

hatırlatmasıdır, seni unutmadığının bir iĢaretidir. ES-SELAM, EL-MÜ‘MĠN, EL-<br />

MÜHEYMĠN'dir... Kullarını selamete çıkaran, sığınanları koruyan ve gözetendir.<br />

Ġmtihanında Allah‘ı görürsen, o zaman imtihanı seversin. Ne kadar zorluk isabet<br />

ederse, Allah‘a o kadar yakınlaĢırsın. Çünkü,<br />

“Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 153)<br />

Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar baĢka. ĠĢte, bağıĢlanma ve<br />

büyük ecir bunlarındır. (Hud Suresi, 11)<br />

Sizin Ġlahınız tek bir Ġlah'tır; O'ndan baĢka Ġlah yoktur; O,<br />

Rahman'dır, Rahim'dir (bağıĢlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)<br />

Tahammül; acı, sabır ise zevk verir. Allah için sabretmek güzelliktir. Senin için<br />

rakamla sayılara dökemeyeceğin güzellikler yaratan Rabb‘nin rızasını kazanmak için<br />

yaptığın bir güzelliktir. Söylenen tek doğru söz, "sabrın sonu selamettir"... Gerçekten<br />

sabrın sonu selamettir; nefis sabır sonsuz kurtuluĢtur. "Bugün Ben, gerçekten onların<br />

sabretmelerinin karĢılığını verdim. ġüphesiz onlar, ‘kurtuluĢa ve mutluluğa‘<br />

erenlerdir." (Mü‘minun Suresi, 111) ayetiyle haber verildiği gibi…<br />

“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten<br />

Allah, sabredenlerle beraberdir.”(Bakara Suresi, 153)<br />

Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden<br />

eksiltme türünden bir Ģeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere<br />

müjdele. (2 – Bakara Suresi – 155.)


Beklemediklerin ile yüzleĢme zamanı geldiğinde gösterdiğin tevekküldür<br />

sabır... Umduğunu bulamadığında gösterdiğin tevekküldür sabır. Beklediğin cevap<br />

gelmediğinde gösterdiğin tevekküldür sabır. ġu kainatta bedenen canını ne yakarsa<br />

yaksın aslında ruh çeker acıyı. ĠĢte o ruh teveküllü olursa, hiç bir zaman çekmez acıyı.<br />

Hz. Ġbrahim'in atıldığı ateĢte yanmaması gibi...<br />

Sen sabret nefis. Sonunda selamet var sen sabret, teveküllü ol Allah‘a.. Senin<br />

sonun selamete erenlerden olacak. Allah sabredenleri sever.. O dilerse olur.. Kûn Fe<br />

Yekûn = Allah Ol der ve olur.<br />

ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde)<br />

odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karĢılanırlar.<br />

(Furkan Suresi, 75)<br />

Allah insanlara zulmetmez. Ġnsanlar kendilerine zulmederler. Nankörlükleri,<br />

kibirleri, büyüklenmeleri, yeterince layıkıyla düĢünmemeleri yüzünden... Onları bu<br />

dünyada Allah‘a düĢmanlığa, ahirette de mutsuzluğa iten bunlardır.<br />

„‟Allah insana hiçbir Ģekilde zulmetmez.Ama insanlar öz benliklerine<br />

zulmediyorlar‟‟(Yunus,44)<br />

Unutuyorsun bazen sevdiğini, sevdiceğini, seni hiçbir karĢılığı olmadan<br />

seveni... Haklısın annen ve baban senin için yıllarca emek vermiĢ kiĢiler... Onları her<br />

Ģeyden çok sevdiğini dile getiriyorun. Haklısın… Peki, onların canından ve kanından<br />

bir parça olmasaydın yine sahiplenirler miydi seni? ĠĢleyebileceğin tüm hatalara<br />

rağmen var mı yine de gel diyen biri? Rabbinden baĢka seni seven ve asla<br />

terketmeyecek birini gösterterebilir misin? Gösterebilir misin tüm hatalarına rağmen<br />

seni kabullecek, sahip çıkacak birini?<br />

Kim kötülük iĢler veya nefsini zulmedip sonra Allah‟tan bağıĢlanma<br />

dilerse Allah‟ı bağıĢlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa 110)<br />

Ancak kim iĢlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranıĢlarını)<br />

düzeltirse, Ģüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah<br />

bağıĢlayandır, esirgeyendir. (Maide 39)<br />

Göklerin ve yerin mülkünün Allah‟a ait olduğunu bilmiyor musun?<br />

O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağıĢlar . Allah, her Ģeye güç<br />

yetirendir (Maide 39)<br />

Rabb'imizin inananlara karĢı merhametli olduğunu, Ģükredenlerin ve nankörlük<br />

etmeyenlerin ödüllerini mutlaka vereceğini, doğruluk üzerine yaĢayanlara azap<br />

etmeyeceğini bil! Allah'ın vaadi haktır, O vaadinden dönmez.<br />

Bu Allah'ın va'didir. Allah sözünden caymaz. Fakat insanların çoğu<br />

bilmezler.(RÛM - 6)


Her fırsatta sözünün eri olduğunu dile getiriyor ―ben sözümde dururum‖<br />

diyorsun. Sevdiğinle, eĢinle, dostunla olan randevularını hiç kaçırıyor musun? Ya da<br />

her gün aynı saatte, aynı kanalda yayınlanan dizini? O izlemeyi sevdiğin güneĢin<br />

doğuĢ saatini? Ne güzel... Peki Rabbinle randevuların? Onlara da aynı hassasiyetle<br />

yaklaĢıyor, saatinde rabbinle buluĢmaya gidiyor musun ey sözünün eri insan? Kulunun<br />

randevularını kaçırmaz iken yeri göğü, tüm kainatı yaratan Rabbinin randevularına da<br />

koĢa koĢa gidiyor musun? Sana gel diyen Rabbine… Sana sevdiğini veren, anneni,<br />

bababanı, evlatlarını, rızkını ve önüne mucizeleri seren Rabbinin randevularına gidiyor<br />

musun? Onlara bir Ģey olmaması için dua ettiğin Rabbinin randevusuna gidiyor<br />

musun?<br />

Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o<br />

iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.(Araf SURESĠ 170)<br />

Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan<br />

zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.(NĠSA SURESĠ 5)<br />

Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu<br />

onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.(NĠSA<br />

SURESĠ 58)<br />

ġeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düĢmanlık ve kin sokmak ve sizi<br />

Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan<br />

vazgeçtiniz değil mi?(NĠSA SURESĠ 91)<br />

ÇalıĢtığın müessesede saatinde iĢinin baĢındasın. ÇalıĢmak ve kazanmak<br />

zorundasın. Günde 12 saat bir asgari maaĢ için çalıĢırsın. Patron söylenmesin diye<br />

saatinde orada olmalısın. Sana maaĢ + ssk + yol verecekler, kaçırmazsın. Yeri gelir laf<br />

yersin, yeri gelir susmak zorunda kalırsın ve alacağın para için her Ģeye tahammül<br />

edersin. MaaĢından kesmesinler ya da iĢinden olmayasın diye baĢka vaktim yok<br />

dersin. Onlar bana para veriyorlar, aç kalırım. Yoksa kim verecek çoluğumun<br />

çocuğumun rızkını dersin. Ama orada unuttuğun bir Ģey vardır. Rabbin ĞAFFÂR,<br />

MÜTEKEBBĠR, KERĠM, AZĠZ, KAHHÂR, VEHHÂB'dır. Her türlü nimeti devamlı<br />

bağıĢlayan, cömert olan, bolluğu bereketi sahip olduğun her Ģeyi veren, her Ģeye karĢı<br />

galip ve hakim olan, marifetleri pek çok olan, galip edilmesi mümkün olmayan, yoktan<br />

var edendir, tüm sahip olduklarını veren, nefes almana izin verendir...<br />

قُللْ‏ مَه ‏َٔزْ‏ سُلقُل ‏ُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ الظَّمَا ََ اَ٘رْ‏ ِ أَمَّه ‏َٔمْلِكُل الظَّمْعَ‏ ‏َاَ٘بْلَارَ‏ ََ مَه ‏ُٔل ‏ْزِ‏ جُل الْحََّٓ‏ مِهَ‏ الْمَّٕ‏ ‏ِتِ‏ ََ ‏ُٔل ‏ْزِ‏ ‏ُلج<br />

الْمََّٕتَ‏ مِهَ‏ الْحَّٓ‏ ِ ََ مَه ‏ُٔلدَبّ‏ ‏ِزُل اَ٘مْزَ‏ ‏َظََٕ‏ ‏ُلُلُلُنَ‏ اّللّ‏ ‏ُل َ ‏ُللْ‏ أَ‏ ََٝ تَتَّ‏ ‏ُلُنَ‏<br />

De ki: «Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O kulak ve gözlerin<br />

sahibi kim? Kim ölüden diriyi çıkarıyor, diriden de ölüyü çıkarıyor? Kim<br />

bütün iĢleri düzenliyor?» Hemen diyecekler: «Allah!» De ki: «O halde<br />

(O'nun azabından) sakınmaz mısınız? (YÛNUS suresi, 31. ayeti)


ََ َٜ تَمْ‏ ِ ِٓ اَ٘رْ‏ ِ مَزَحًا ئِوَّكَ‏ لَه تَ‏ ‏ْزِ‏ َ اَ٘رْ‏ َ ََ لَه تَ‏ ‏ْلُلغَ‏ الْ‏ ِ ‏َالَ‏ طُلًُٜ‏<br />

''Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla<br />

yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaĢamazsın.''(Ġsra-37)<br />

Güvenilmesi gereken de O'dur. Kibrin bir kenara bırakılması için en büyük<br />

sebep de O'dur. Her Ģeyin üzerinde egemen olan Allah'tır. ĠĢimizin, sağlığımızın,<br />

ülkemizin, dünyamızın, içinde yaĢadığımız tüm kâinatın, kainatın içindeki tüm<br />

zerrelerin üzerinde egemen O'dur. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:<br />

“Sizler Allah‟a gereği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin<br />

yuvasından) aç olarak gidip (akĢamleyin) tok olarak dönen kuĢları<br />

rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.” (Tirmizî, Zühd, 33)<br />

Hadisten de anlaĢılıyor ki; insan, üzerine düĢen görevi yerine getirdikten sonra<br />

hiçbir zaman rızık korkusu yaĢamamalıdır. Vaktini boĢa geçirerek harcamak ve bir<br />

yerde oturup da ‖Nasıl olsa rızık bana kendi gelir‖ demek de çok yanlıĢtır. Kul, üzerine<br />

düĢen görevi elinden geldiği gibi yerine getirmeli; bununla birlikte, hiçbir zaman rızık<br />

ve açlık korkusu yaĢamamalı, karamsarlığa ve huzursuzluğa kapılmamalıdır.<br />

َ ‏ِمَا رَحْمَةٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللّ‏ ِ لِىتَ‏ لٍَُلمْ‏ ََ لَُْ‏ كُلىتَ‏ َ ‏ًّا غَلِٕ‏ َ الْ‏ ‏َلْ‏ ِ ‏َٜونَضُّبُاْ‏ مِهْ‏ حَُْ‏ لِكَ‏ ‏َاعْفُل عَىٍُْلمْ‏ ََ اطْتَ‏ ‏ْنِزْ‏ لٍَُلمْ‏<br />

ََ ‏َاَِرْ‏ ‏ٌُلمْ‏ ِٓ اَ٘مْزِ‏ ‏َاِ‏ ‏َا عَشَمْتَ‏ ‏َتََُ‏ كَّلْ‏ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّب الْمُلتََُ‏ كّ‏ ‏ِلِٕهَ‏<br />

“(Ey Muhammed) karar verip azmettiğin zaman Allah‟a dayan.<br />

Muhakkak ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i Ġmran,<br />

159)<br />

Bugün sanma ki bir tesadüf ya da aldığın nefes herhangi bir zikir. DüĢün bir arı<br />

bal yaparken Rabbini zikreder, çiçeklerin her biri Rabbini zikreder, hayvanların hepsi<br />

kendisini zikreder. Üzerinde yaĢadığın kâinat / dünya bile kendi etrafında dönerken<br />

Allah‘ı zikreder de bir tek sen mi Allah‘ı zikirden uzak durursun? Sürekli yakınıp<br />

duruyorsun ―neden ben‖ diye hayıflanıyorsun? Oysa sen diye bir Ģey yoktu. Hiçtin,<br />

sıfırdın. O seni yoktan var etti, var etmekle kalmadı sana cenneti verdi, sen hata yapıp<br />

yanılınca sana dünya hayatını verdi, dünya nimetlerini verdi. Sen ise onu zikirden uzak<br />

durup neden ben mi diyorsun? Ya hiç olmasaydın da bu beğenmediğin nimetleri<br />

tadamasaydın? Ya da olsaydın da daha büyük zorluklarla karĢı karĢıya olsaydın... Bunu<br />

hiç düĢündün mü? Hep kendinden iyileri görüyorsun da kendinden kötüleri neden<br />

görmüyorsun? Allah‘a Ģükür azaların var. Ya hiçbiri olmasa idi? Ya tamamen yatağa<br />

bağlı olsa idin? Bunları neden düĢünmüyorsun? Ayakkabım yok diye isyan edeceğine,<br />

ayaklarım var diye neden Ģükretmiyorsun? O ayakların sonsuza dek sende kalacağını<br />

mı düĢünüyorsun? Ya elinden alınırsa, ya onları kaybedersen? Bunu neden<br />

düĢünmüyorsun?


Artık uyanma zamanı ey insan! Silkelen ve kendine gel. Eğer bu yazıyı<br />

okuyorsan sen seçilmiĢ bir kulsun. Uyan ve kendine gel. Rabbine elinde olanlar için<br />

Ģükret. O sana, senden daha yakın. Kalk ve niyazda bulun.<br />

ِٓ قَزِ‏ ٔ ‏ٌف أ ‏ُل اِ‏ ٕ ‏ُل دَعَُْ‏ ةَ‏ الدَّاوِ‏ ئِ‏ ‏َا دَعَانِ‏ ‏َلَْٕظْتَ‏ ِ ٕ ‏ُلُاْ‏ لِٓ‏ ََ لُْٕلإْمِىُلُاْ‏ بِٓ‏ لَعَلٍَُّلمْ‏<br />

‏َٔزْ‏ ‏ُلدُلَنَ‏<br />

ََ ئِ‏ ‏َا طَأَلَكَ‏ عِ‏ ‏َادِْ‏ عَىّ‏ ِٓ ‏َاِوّ‏<br />

Kullarım sana benden soruyorlar. Muhakkak ki ben çok yakınımdır.<br />

Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara 186)<br />

Senin Allah Allah demen, O'nun ―buyur kulum‖ demesi dır. O seni zikretmese<br />

sen O'nu hiç zikredemezdin.<br />

Adamın biri, geceleri devamlı Allah'ı zikrederdi. Bütün gecesi zikir fikir içinde geçerdi.<br />

Zikir kalbine yerleşmiş, gönlüne tat vermişti. Bir gün şeytan bu adama yaklaştı ve ona,<br />

“Böyle devamlı Allah'ı zikretmen ne zamana kadar sürecek. Sen gece gündüz Allah<br />

diyorsun, peki, bir kere olsun Allah da sana buyur kulum dedi mi? Zikrinin karşılığını<br />

aldın mı?<br />

Madem sana bir karşılık verilmiyor, sen bu kötü halinle ve kara yüzünle ne zamana<br />

kadar Allah diyeceksin?” diye vesvese verdi.<br />

Bu vesvese adama tesir etti. Kalbi karıştı. onu gerçek zannetti. Demek ben Allah'ı<br />

zikretmeye layık bir kul değilim bana karşılık verilmiyor diyerek zikri bıraktı ve uyudu.<br />

Gece rüyasında Hızır aleyhisselamı gördü. Hz. Hızır ona,<br />

-“Allah'ı zikretmeyi niçin terk ettin; zikirden niçin pişmanlık duydun?” diye sordu.<br />

Adam,<br />

-Ben sürekli Allah Allah diye zikrettim; fakat bir gün olsun Allah'tan “buyur kulum''<br />

diye bir karşılık duymadım.<br />

Ben bu işe layık olmadığımdan ve Allah'ın kapısından kovulmaktan korkuyorum, dedi.<br />

O zaman Hz. Hızır (a.s) adamı şöyle uyardı:<br />

-Senin Allah Allah demen, O'nun buyur kulum demesidir. O seni zikretmese sen O'nu<br />

hiç zikredemezdin.<br />

Senin O'na kavuşma arzusu ile amel edip çırpınman O'nun tarafından sana verilmiş<br />

bir cezbedir.<br />

O seni sevmese kendi yolunda koşturmazdı. Senin Allah'tan korkun ve O'na duyduğun<br />

aşk, O'nun sana lütfüdür.<br />

Senin her Yâ Rabbi diye inleyişinde O da sana yönelir, seni dinler ve karşılık verir.


Allah bir kulun kalbini bağlarsa, o kul Allah'ı zikredemez.<br />

Allah yolunu açmazsa, kul dua edemez. Sen başına gelen bir dert içinde Allah<br />

diyorsan, O sana kendisini zikrettirmek için bu derdi vermiştir. Gaye seni kendisi ile<br />

meşgul etmektir. Korkma, Allah de.<br />

Zikre ve duaya devam et.<br />

Hiçbir zikir ve dua karşılıksız kalmaz. Zerre kadar bir amel dahi zayi olmaz. Allah<br />

Firavun'a mal verdi, dert vermedi.<br />

O da hiç inleyip zikretmedi. Allah'ı zikrettiren dert, O'nu unutturan maldan ve<br />

sıhhatten daha hayırlıdır.<br />

Gerektiğinde sabret ey insanoğlu. Sabır ile güzelleĢ, sabır ile olgunlaĢ. Hiçbir<br />

meyve olgunlaĢmadan yenmez bilirsin, sen de sabrederek olgunlaĢacaksın. Sabret.<br />

Sabrı da yanlıĢ anlama sakın. Sabır dediğin Ģey sıkıntı anında yumruğunu sıkıp<br />

olanlara sesini çıkarmamak değildir. Sabır sıkıntı ve zorluk anında Allah‘ı<br />

hatırlamaktır.<br />

اِوَّمَا الْمُلإْمِىُلُنَ‏ الَّذٔهَ‏ اِ‏ ‏َا ‏ُلكِزَ‏ اّللّ‏ ‏ُل ََ اِ‏ لَتْ‏ قُللُلُبُلٍُلمْ‏ ََ اِ‏ ‏َا تُللَِٕتْ‏ عَلٍَِْٕمْ‏ أَاتُلًُل سَادَتٍُْلمْ‏ أمَاوًا ََ عَلّ‏ رَبٍِِّمْ‏ ‏َٔتََُ‏ كَّلُلُنَ‏<br />

Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman<br />

yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar<br />

yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (ENFAL/ 2)<br />

Bu konu ile ilgili birçok hadis bulunmaktadır. Ġstersen onlardan birini<br />

zikredelim:<br />

“Bir çocuk ölünce, Allahü Teâlâ, bildiği halde, meleklerine sorar:<br />

-Kulumun çocuğunu aldınız, kalbinin meyvesini kopardınız. Peki, kulum buna ne<br />

dedi?<br />

-Ya Rabbi, hamd edip teslimiyet gösterdi.<br />

-O kuluma Cennette bir ev yapıp, adını da, “Hamd evi” koyun!” (Tirmizi)<br />

Bizlerin en büyük hatalarından birisi de hiç Ģüphesiz Allah (Celle Celâlühü)‘yu<br />

tam manasıyla tanımak istemeyeĢimizdendir. Oysa Allah (Celle Celâlühü) hem<br />

Kur‘an‘da kendisini bize tanıtıyor, hem de Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa<br />

(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bize onu tanıtıyor.<br />

ِٓ قَزِ‏ ٔ ‏ٌف أ ‏ُل اِ‏ ٕ ‏ُل دَعَُْ‏ ةَ‏ الدَّاوِ‏ ئِ‏ ‏َا دَعَانِ‏ ‏َلَْٕظْتَ‏ ِ ٕ ‏ُلُاْ‏ لِٓ‏ ََ لُْٕلإْمِىُلُاْ‏ بِٓ‏ لَعَلٍَُّلمْ‏<br />

‏َٔزْ‏ ‏ُلدُلَنَ‏<br />

ََ ئِ‏ ‏َا طَأَلَكَ‏ عِ‏ ‏َادِْ‏ عَىّ‏ ِٓ ‏َاِوّ‏<br />

Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara)<br />

yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O<br />

halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû


olsunlar (Bana ulaĢmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irĢada<br />

ulaĢırlar (irĢad olurlar). (Bakara, 186)<br />

Kendi ağzıyla Allah (Celle Celâlühü) bize bu kadar yakın olduğunu bildirirken<br />

biz nasıl o bize çok uzakmıĢ gibi yaĢarız? Nasıl aman Ģu kiĢi görmesin, aman komĢular<br />

duymasın deriz de, aman Allah görmesin demeyiz? Neden Allah (Celle Celâlühü)‘dan<br />

korkmamız gerekirken fani ve ölümlü olan insandan korkarız? Ġsterseniz bu konuyla<br />

ilgili Aziz Mahmut Hüdaî Hazretlerinin baĢından geçen bir hadiseyi anlatalım.<br />

Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, üstadı Üftade (k.s.) Hazretlerinin<br />

hizmetinde daha ilk yıllarında talebe iken birçok talebe arkadaĢlarının arasında,<br />

üstadının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri, müridleri arasında en çok<br />

onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetiĢmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi.<br />

Üstadın o talebesi ile, fazla meĢgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi<br />

çekemezler ve Üftade Hazretlerine derler ki:<br />

— Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?<br />

Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan<br />

etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:<br />

— Bunu, gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek Ģartım,<br />

keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse,<br />

benim en çok takdirimi o talebem kazanmıĢ olur, buyurdular.<br />

Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli<br />

birer yer bularak kesip getirdiler. Fakat o hakkında dedi-kodu yaptıkları, «Onun bizden<br />

ne farkı var» dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.<br />

Erken gelenler, kendi aralarında konuĢuyorlardı:<br />

— Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kim bilir Ģimdi<br />

nerelerde dolaĢıyor, diyorlardı.<br />

O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp<br />

geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye baĢladılar:<br />

— Bir tavuğu kesmeyi becerememiĢ, diyorlardı, kendi kendilerine.<br />

Üftade sordu:<br />

— Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu<br />

zamana kadar nerdesin? diye...<br />

O zaman daha talebelik yıllarını yaĢamakta olan, daha sonra büyük bir mürĢid<br />

olacak olan Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Ģöyle cevap verdi:


— Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem<br />

beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi<br />

biliyordum ki Allah (Celle Celâlühü) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya<br />

ordan oraya koĢtum, sizin emrinizi yerine getiremeden geldim, dedi.<br />

Tabii bu hâdiseden sonra anladılar diğer talebeler hocasının neden en çok onu<br />

sevdiğini ve onunla daha fazla alâkadar olduğunu. BaĢlarını önlerine eğip hata<br />

ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu.<br />

ئِن تُل ‏ْدُلَا َْٕ ‏ًا أََْ‏ تُل ‏ْنُلُيُل ‏َاِنَّ‏ اّللَّ‏ َ كَانَ‏ بِ‏ ‏ُللِّ‏ َْٓ ‏ٍء عَلِٕمًا<br />

"Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi<br />

bilmektedir." (33/AHZÂB-54)<br />

Son zamanlarda vicdanına zaman zaman sorduğun, zaman zaman ise vicdanına<br />

soramayanların karĢına çıkardığı soruyu hatırla bakalım... Bugün Allah rızası için ne<br />

yaptın? Gerçekten sen para için çalıĢtığın o kadar saat içerisinde, dünya evine yatırım<br />

yaptığın o zaman diliminde o günlük Allah‘ın rızasını kazanabilmek için kefaletini<br />

ödeyebilmek için ne yaptın? Yarın sevdiklerinin baĢına bir Ģey gelmemesi,<br />

sevdiklerinin Rabbinin koruması için ne yaptın? Allah‘ı dost edindin mi ki, o da seni<br />

dost edinip korusun sevdiklerini? Birilerini yitirdikten sonra yapsan ne fayda…<br />

ََ أَنْ‏ أَقِٕمُلُاْ‏ اللَّٝةَ‏ ََ اتَّ‏ ‏ُلُيُل ََ ‏ٌُلَُ‏ الَّذَِْ‏ ئِلًَِْٕ‏ تُلحْ‏ ‏َزُلَنَ‏<br />

Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karĢı gelmekten sakının" (diye<br />

emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur.(EN‟AM SURESĠ 72)<br />

ََ ‏ٌَذَا كِتَااٌف أَوشَلْىَايُل مُل ‏َارَكٌف ِ مُّبلَدّ‏ ‏ُل الَّذِْ‏ بَْٕهَ‏ ‏َٔدًَِْٔ‏ ََ لِتُلىذِرَ‏ أُل َّ الْ‏ ‏ُلزَِ‏ ََ مَهْ‏ حَُْ‏ لٍََا ََ الَّذِٔهَ‏ ‏ُٔلإْمِىُلُنَ‏ بِاٖخِ‏ زَةِ‏<br />

‏ُٔلإْمِىُلُنَ‏ بًِِ‏ ََ ‏ٌُلمْ‏ عَلَّ‏ صََٝتٍِِمْ‏ ‏ُٔلحَا ِ ‏ُلُنَ‏<br />

Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, Ģehirler<br />

anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için<br />

indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a<br />

da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.(EN‟AM SURESĠ<br />

92)<br />

قُللْ‏ ئِنَّ‏ صََٝتِٓ‏ ََ وُلظُل ِٓ ََ مَحَْٕاَْ‏ ََ مَمَاتِٓ‏ ‏ّللِ‏ ّ ِ رَاِّ‏ الْعَالَمِٕهَ‏<br />

De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin<br />

Rabbi Allah içindir.(EN‟AM SURESĠ 162)<br />

Ne diyor ġems;


“Ey Gönül ! Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür..? Anlatılarak dile düşen<br />

mi, anlatılmayıp yürek deşen mi? (Şems)”<br />

Merhametliyim, ben iyi bir insanım, vicdanlıyım, kimseye zararım yok, yardım<br />

da ederim‖ diyorsun. Peki bu yeterli mi? Ben iyi bir insanım demen, Ģüphesiz<br />

inandığın sana indirilen Allah'ın emirleri ve hükümlerinde yeterli olarak geçiyor mu?<br />

أَحَظِ‏ َ الىَّاصُل أَن ‏ُٔلتْزَكُلُا أَن َٔ ‏ُلُلُلُا آمَىَّا ََ ‏ٌُلمْ‏ ٜ َ ‏ُٔلنْتَىُلُنَ‏<br />

Ġnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «Ġman ettik» demeleriyle<br />

bırakılıvereceklerini mi sandılar? (29/ANKEBÛT-2)<br />

Eğer Kuran-ı Kerim içerisinde yer alan Allah‘ın emirlerine ve hükümlerine<br />

inanıyorsan neden uygulamıyorsun? Ey yardımsever insan... Ne güzel yardımlar<br />

ediyorsun… Peki, sana o yardımları etmen için yardım eden Allah'a secde ediyor<br />

musun?<br />

الَّذِٔهَ‏ ‏ُٔل ‏ِٕمُلُنَ‏ اللََّٝةَ‏ ََ مِمَّا رَسَقْىَاٌُلمْ‏ ‏ُٔلىنِ‏ ‏ُلُنَ‏<br />

Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz<br />

Ģeylerden Allah yoluna harcarlar.(ENFAL SURESĠ 3)<br />

قُلل لّ‏ ‏ِعِ‏ ‏َادَِْ‏ الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ‏ُٔل ‏ِٕمُلُاْ‏ اللََّٝةَ‏ ََ ‏ُٔلىنِ‏ ‏ُلُاْ‏ مِمَّا رَسَقْىَاٌُلمْ‏ طِزًّا ََ عَٝوَِٕةً‏ مّ‏ ‏ِه قَ‏ ‏ْلِ‏ أَن ‏َٔأْتَِٓ‏ َُْٔ ‏ٌف َّٜ بَْٕعٌف ًِِٕ<br />

ََ َٜ خِ‏ َٝ ‏ٌفل<br />

(Ey Muhammed!) Ġman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar,<br />

alıĢ-veriĢ ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine<br />

verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."(ĠBRAHĠM<br />

SURESĠ 31)<br />

رَّبَّىَا ئِوّ‏ ِٓ أَطْ‏ ‏َىتُل مِه ِ ‏ُلرَّّٔتِٓ‏ بَُِ‏ ادٍء غَْٕزِ‏ ِْ سَرْ‏ و ‏ٍء عِىدَ‏ بَْٕتِكَ‏ الْمُلحَزَّ‏ ِ رَبَّىَا لُِٕل ‏ِٕمُلُاْ‏ اللََّٝةَ‏ ‏َااْعَلْ‏ أَ‏ ْ ‏ِدَةً‏ مّ‏ ‏ِهَ‏<br />

الىَّاصِ‏ تٍَُِْْ‏ ئِلٍَِْٕمْ‏ ََ ارْ‏ سُلقٍُْلم مّ‏ ‏ِهَ‏ اللَّمَزَااِ‏ لَعَلٍَُّلمْ‏ َٔ ْ ‏ُلزُلَنَ‏<br />

"Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları<br />

için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleĢtirdim. Artık<br />

sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle<br />

rızıklandır ki Ģükretsinler.(ĠBRAHĠM SURESĠ 37)<br />

ئِوَّا وَحْهُل وَزِ‏ ‏ُل ْ ا٘‏ ‏َرْ‏<br />

َ ََ مَهْ‏ عَلٍََْٕا ََ ئِلَْٕىَا ‏ُٔلزْ‏ اَعُلُنَ‏<br />

"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan<br />

eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et! (MERYEM SURESĠ, 40)<br />

ََ اَعَلَىِٓ‏ مُل ‏َارَكًا أَْٔهَ‏ مَا كُلىتُل ََ أََْ‏ صَاوِٓ‏ بِاللََّٝ‏ ةِ‏ ََ الشَّكَاةِ‏ مَا دُلمْتُل حًَّٕا


"Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum<br />

müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti."(MERYEM SURESĠ,<br />

31)<br />

ََ كَانَ‏ ‏َٔأْمُلزُل أٌَْلًَُل بِاللََّٝ‏ ةِ‏ ََ الشَّكَاةِ‏ ََ كَانَ‏ عِىدَ‏ رَبّ‏ ًِِ مَزْ‏ ضِ‏ ‏ًّٕا<br />

Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve<br />

Rabbinin katında hoĢnutluğa ermiĢti.(MERYEM SURESĠ, 55)<br />

Bu hadisedeki gibi biri olmak çok mu zordur? Onlar da insan değil midir? Bir<br />

insan her an Allah (Celle Celâlühü) yanındaymıĢ gibi (ki zaten yanında) yaĢaması<br />

gerekmiyor mu? Ġnsanoğlu, Allah (Celle Celâlühü)‘dan kaçtığını zannederek en büyük<br />

zararı kendisine vermiyor mu?<br />

- Her Ģeyi yoktan yaratan<br />

- EĢi ve benzeri olmayan<br />

- Güç ve kuvvetin yegâne sahibi olan<br />

- Rahmeti bir annenin merhametinden bile sonsuz fazla olan<br />

- Kendisine inanan- inanmayan herkese rızık veren<br />

- Kullarına sürekli peygamberler aracılığı ile kendini ve ahireti hatırlatan<br />

- Her türlü hatamızdan piĢman olduğumuz anda bizi affeden<br />

- Her an her dakika yanımızda olan<br />

- Ġbadete layık olan<br />

Allah (Celle Celâlühü) değil midir? O halde bizim imanımızın<br />

daha da kuvvetli olması gerekirken nasıl bu Ģekilde Allah (Celle<br />

Celâlühü)‘dan kaçarız?<br />

Allah‘ın varlığını ve birliğini her an her dakika hatırlamak için, onun yanımızda<br />

olduğunu unutmamak için bol bol Allah (Celle Celâlühü)‘yu zikretmeliyiz.<br />

ئِنَّ‏ الْمُلظْلِمِٕهَ‏ ََ الْمُلظْلِمَااِ‏ ََ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ ََ الْمُلإْمِىَااِ‏ ََ الْ‏ ‏َاوِتِٕهَ‏ ََ الْ‏ ‏َاوِتَااِ‏ ََ اللَّادِقِٕهَ‏ ََ اللَّادِقَااِ‏ ََ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

ََ اللَّابِزَااِ‏ ََ الْ‏ ‏َا ‏ِعِٕهَ‏ ََ الْ‏ ‏َا ‏ِعَااِ‏ ََ الْمُلتَلَدّ‏ ‏ِقِٕهَ‏ ََ الْمُلتَلَدّ‏ ‏ِقَااِ‏ ََ اللَّائِمِٕهَ‏ ََ اللَّائِمَااِ‏ ََ الْحَا ِ ‏ِٕهَ‏<br />

‏ُلزُلَاٍَُلمْ‏ ََ الْحَا ِ ‏َااِ‏ ََ الذَّاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏ اّللَّ‏ َ كَلِٕزًا ََ الذَّاكِزَااِ‏ أَعَدَّ‏ اّللَّ‏ ‏ُل لٍَُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةً‏ ََ أَاْزًا عَ‏ ‏ِٕمًا<br />

… Allah‟ı çok zikreden erkek ve kadınlar için mağfiret ve büyük mükafat<br />

vardır. (Ahzab, 35)<br />

Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'de buyuruyor ki:<br />

“Dilin Allah azze ve cellenin zikri ile devamlı ıslak kalsın” ( Ġbni Mace, Tirmizi)<br />

Allah (Celle Celâlühü)‘nun zikre ne kadar önem verdiğine isterseniz ayetler<br />

ıĢığında bakalım. Bakalım Rabbimiz zikrin önemi ile ilgili neler söylemiĢ:


اتْلُل مَا أُلَحِ‏ َٓ ئِلَْٕكَ‏ مِهَ‏ الْ‏ ‏ِتَااِ‏ ََ أَقِمِ‏ اللََّٝ‏ ةَ‏ ئِنَّ‏ اللََّٝ‏ ةَ‏ تَىٍَّْ‏ عَهِ‏ الْنَحْ‏ ‏َا ََ الْمُلى ‏َزِ‏ ََ لَذِكْزُل اّللَّ‏ ِ أَكْ‏ ‏َزُل ََ اّللَّ‏ ‏ُل<br />

‏َٔعْلَمُل مَا تَلْىَعُلُنَ‏<br />

Allah‟ı zikretmek çok büyüktür… (Ankebut, 45)<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُا ا ‏ْكُلزُلَا اّللَّ‏ َ ‏ِكْزًا كَلِٕزًا<br />

Ey iman edenler, Allah‟ı çokça zikredin. (Ahzab, 41)<br />

ئِنَّ‏ الْمُلظْلِمِٕهَ‏ ََ الْمُلظْلِمَااِ‏ ََ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ ََ الْمُلإْمِىَااِ‏ ََ الْ‏ ‏َاوِتِٕهَ‏ ََ الْ‏ ‏َاوِتَااِ‏ ََ اللَّادِقِٕهَ‏ ََ اللَّادِقَااِ‏ ََ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

ََ اللَّابِزَااِ‏ ََ الْ‏ ‏َا ‏ِعِٕهَ‏ ََ الْ‏ ‏َا ‏ِعَااِ‏ ََ الْمُلتَلَدّ‏ ‏ِقِٕهَ‏ ََ الْمُلتَلَدّ‏ ‏ِقَااِ‏ ََ اللَّائِمِٕهَ‏ ََ اللَّائِمَااِ‏ ََ الْحَا ِ ‏ِٕهَ‏<br />

‏ُلزُلَاٍَُلمْ‏ ََ الْحَا ِ ‏َااِ‏ ََ الذَّاكِزِ‏ ‏ٔهَ‏ اّللَّ‏ َ كَلِٕزًا ََ الذَّاكِزَااِ‏ أَعَدَّ‏ اّللَّ‏ ‏ُل لٍَُلم مَّ‏ ‏ْنِزَةً‏ ََ أَاْزًا عَ‏ ‏ِٕمًا<br />

… Allah‟ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; iĢte<br />

Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıĢtır…<br />

(Ahzab, 35)<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ئِ‏ ‏َا لَ‏ ‏ِٕتُلمْ‏ ِ ‏َةً‏ ‏َاثْ‏ ‏ُلتُلُاْ‏ ََ ا ‏ْكُلزُلَاْ‏ اّللّ‏ َ كَلِٕزًا لَّعَلَّ‏ ‏ُلمْ‏ تُلنْلَحُلُنَ‏<br />

45)<br />

Ey iman edenler! Allah‟ı çok zikredin ki kurtuluĢa eresiniz. (Enfal,<br />

الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ََ تَطْمَ‏ ‏ِهُّب قُللُلُبُلٍُلم بِذِكْزِ‏ اّللّ‏ ِ أََٜ‏ بِذِكْزِ‏ اّللّ‏ ِ تَطْمَ‏ ‏ِهُّب الْ‏ ‏ُللُلُ‏ ‏ُلا<br />

“… iĢte onlar iman edenler ve kalpleri Allah‟ın zikri ile mutmain<br />

olanlardır. ġunu iyi bilin ki kalpler ancak Allah‟ın zikri ile mutmain olur.”<br />

(Rad, 28)<br />

Yine hadis-i Ģeriflerde de Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Allahü<br />

Teâlâ yı zikrin önemini sık sık vurgulamıĢtır.<br />

“…Muaz B. Cebel (r.a.)‟dan rivayet olunur ki: Resulullah (s.a.v.)<br />

buyurdular ki: Ademoğlu Allah‟ı zikretmekten daha çok kendini Allah‟ın<br />

azabından kurtaracak bir amel iĢlememiĢtir. Dediler ki: Allah yolunda<br />

cihad etmekte mi Ya Resulullah? Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Allah<br />

yolunda cihad etmekte; ancak öldürülünceye kadar savaĢması bundan<br />

müstesna.” (Ġbn-i ġeybe- Taberani)<br />

“…Ebu‟d Derda (r.a.)tan rivayetle: Resulullah (s.a.v.) Ģöyle buyurdu:<br />

Size amellerinizin en hayırlısını, Melik‟inizin katında en geçerli olanını,<br />

derecelerinizi en çok yükselten Ģeyi, sizin için altın ve gümüĢ biriktirmekten


daha kazançlı olanını, düĢmanla karĢılaĢıp onların boyunlarını<br />

vurmanızdan, onlarında sizin boyunlarınızı vurmasından daha hayırlısını<br />

bildireyim mi? Sahabiler: Bildir, Ey Allah‟ın Resulu, dediler. Allah Resulü<br />

(s.a.v.) Ģöyle buyurdu: Allah‟ı zikretmektir. (Ġbni Mace, Tirmizi)<br />

Allah‘ı zikretmenin en güzel yolu da hiç Ģüphesiz onu isimleri ile zikretmektir.<br />

Ġsim ile zikir her zaman daha güzel ve daha anlamlıdır. Her zaman biz aciz kulların<br />

imdadına bu isimler yetiĢir. Nasıl mı? Ġsterseniz birkaç örnek verelim:<br />

- Mü‘min üzgün ve kederli iken, dünyanın sayısız sıkıntısı ile boğuĢurken: Ya<br />

Rab! Ya Rab ve Ya Rahman isimleriyle Allah (Celle Celâlühü)‘ya yalvarır.<br />

- Hasta bir kul, hastalığından kurtulmak için: Ya ġafi! Ya ġafi! Diyerek Allah<br />

(Celle Celâlühü)‘ya yakarır.<br />

- ĠĢinde terslik olan, elindeki parayı yettiremeyen: Ya Rezzak! Ya Rezzak diyerek<br />

Allah (Celle Celâlühü)‘ya yalvarır.<br />

Bu Ģekilde insanın her türlü sıkıntısına Esmaü‘l Hüsna yetiĢmiĢ olur. Bizler<br />

Allah (Celle Celâlühü)‘nun adını zikir ile sürekli anarak onun yüceler yücesi olan adını<br />

daha da fazla yüceltmiĢ oluruz. Bu da Allah‘ın biz kullarından istediği Ģeylerden biri<br />

değil midir?<br />

‏َظَ‏ ّ ‏ِحْ‏ بِاطْمِ‏ رَبّ‏ ‏ِكَ‏ الْعَ‏ ‏ِٕمِ‏<br />

Yüce Rabb‟ının ismini yücelt. (Vakıa, 74)<br />

Allah‘ın, adının sürekli anılmasını istemesinin bir nedeni vardır. O da her an<br />

yanımızda olduğunu bilmemizdir. Otobüse binerken bismillah diyen, yemeğe<br />

baĢlarken bismillah deyip, bitirdikten sonra sofra duası yapan, onu yapmasa bile en<br />

azından elhamdülillah diyen, Allah bize bir Ģey nasip ettiğinde ya da eldeki bir Ģeyi<br />

aldığında elhamdülillah diyen, bir Ģeyi beğendiğinde maĢallah diyen, sevindiğinde<br />

Allah-u ekber diyen, üzüldüğünde inna lillah diyen kiĢi Allah (Celle Celâlühü)‘nun<br />

sürekli yanında olduğunu düĢünmez mi?<br />

Her Ģeyin baĢlangıcıdır okumak. Öyle ise Kuran-ı Kerim oku! Namaz<br />

Kur‘ân‘la mümkündür, niyâz Kur‘ân‘la mümkündür, duâ Kur‘ân‘la mümkündür.<br />

Emanetine sahip çık! Çünkü Kuran, Allah'ın Kelam sıfatından gelmiĢtir! O nur ki<br />

insanların omuzlarına yüklenmiĢ en mukaddes, en muazzez, en temiz, en pak, en<br />

kıymetli ve en manalı bir emanet-i ilahi'dir! Oku ki kimliğini kavra. Nereden gelip<br />

nereye gideceğini öğren, bu dünyadaki vazifeni benimse. Tüm bunları anlayıp<br />

geliĢtirebilmek ancak Kuran-ı okumak ve öğrenmekle mümkündür.<br />

Seni feraha kavuĢturacak anahtar aslında okumak ve öğrenmek değil mi?<br />

Cenab-ı Hak bunun için tüm imkânları sana vermedi mi? Bu yazıyı okuyan kim? Oku<br />

ve öğren diyor, oku ki hidayete er, en gerçeğe yaklaĢ, Rabbine yaklaĢ! Gökyüzüne<br />

bakıp neyin iĢaretini bekliyorsun kör nefis. En yakınına baksana! Hatta daha


yakınına… Gökyüzüne bakıp süzdüğün esnada görmeni sağlayan gözlerin; o gördüğün<br />

galaksilerden oluĢan muazzam resmi beynine nakĢetmek için yaklaĢık yüz milyar<br />

(100.000.000.000) iĢlem yaptı! Belki inanması güç fakat dünyanın en muhteĢem<br />

aygıtlarından bir çiftine sahipsin. Rabbim sen nelere kadirsin! Elhamdülillah.<br />

Ġnsanoğlu halen bir benzerini üretemedi. Üretmek Ģöyle dursun, bu sistem hakkında<br />

bilinenler, bilinmeyenlerin yanında hiç kalıyor…<br />

قُللْ‏ ‏ٌُلَُ‏ الَّذِْ‏ أَو ‏َأَكُلمْ‏ ََ اَعَلَ‏ لَ‏ ‏ُلمُل الظَّمْعَ‏ ََ ا٘‏ ْ ‏َبْلَارَ‏ ََ ا٘‏ ْ َ ْ ‏ِدَةَ‏ قَلًِٕٝ‏ مَّا تَ‏ ْ ‏ُلزُلَنَ‏<br />

De ki: «O'dur ancak sizi yaratan, size dinleyecek kulak, görecek<br />

gözler, duyacak gönüller veren! Fakat sizler pek az Ģükrediyorsunuz!»<br />

(Mülk Suresi, 23)<br />

Böyle bir sistemin varlığını tesadüflerle açıklamaya imkân yoktur. Allah‘ın<br />

yaradıĢındaki kusursuzluk bir ayette Ģöyle ifade edilir:<br />

Onlarsız dıĢ dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemezdin. Gözlerin olmasaydı<br />

bir rengin, bir Ģeklin, bir manzaranın, bir insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl<br />

bir Ģey olduğunu hiçbir zaman hayalinde bile canlandıramazdın. Fakat gözlerin var, bu<br />

sayede etrafını görüyor, Ģu anda da önündeki yazıyı okuyorsun… Demek ki senin<br />

anahtarın okumak nefis! Allah‘ı tanımak, hamd etmek! Senin kurtuluĢ yolunun<br />

baĢlangıcı okumak… Hatırlasana;<br />

اقْزَأْ‏ بِاطْمِ‏ رَبّ‏ ‏ِكَ‏ الَّذِْ‏ خَلَ‏ َ<br />

خَلَ‏ َ ْ ِ اٚ‏ وظَانَ‏ مِهْ‏ عَلَ‏ ‏ٍء<br />

اقْزَأْ‏ ََ رَبُّبكَ‏ ْ ا٘‏ ‏َكْزَ‏ ‏ُل<br />

الَّذِْ‏ عَلَّمَ‏ بِالْ‏ ‏َلَمِ‏<br />

عَلَّمَ‏ ْ ِ اٚ‏ وظَانَ‏ مَا لَمْ‏ ‏َٔعْلَمْ‏<br />

"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aĢılanmıĢ yumurtadan<br />

yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle<br />

(yazmayı) öğretti. Ġnsana bilmediğini öğretti." (Alak, 1-5)<br />

لَُْ‏ أَوشَلْىَا ‏ٌَذَا الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ عَلَّ‏ اَ‏ ‏َلٍء لَّزَأَْٔتًَُل خَا ‏ِعًا مُّبتَلَدّ‏ ‏ِعًا مّ‏ ‏ِهْ‏ خَ‏ ‏َْٕةِ‏ اّللَّ‏ ِ ََ تِلْكَ‏ ْ ا٘‏ ‏َمْلَالُل وَضْزِ‏ بُلٍَا لِلىَّاصِ‏ لَعَلٍَُّلمْ‏<br />

‏َٔتَنَ‏ ‏َّزُلَنَ‏<br />

"Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah<br />

korkusundan baĢ eğerek, parça parça olmuĢ görürdün. Bu misalleri<br />

insanlara düĢünsünler diye veriyoruz." (HaĢr, 21).<br />

ئِوَّا وَحْهُل وَشَّلْىَا الذّ‏ ‏ِكْزَ‏ ََ ئِوَّا لًَُل لَحَا ِ ‏ُلُنَ‏<br />

"Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız."<br />

(Hicr, 9)


Bugün bir tesadüf değil, bir gün güneĢin sönecek olmasının tesadüf olmadığı<br />

gibi… Sana nelerin verildiğini, niçin verildiğini, nasıl sağ salim evladını sevebildiğini,<br />

yarın evine rızkının nasıl girdiğini, senin için arının neden bal yaptığını, koyunun<br />

neden süt verdiğini, neden bulutların kafanda geçip rahmetler yağdırdığını, tüm<br />

kâinatın Allah (Celle Celâlühü)‘için Bismillahirrahmanirrahim diyerek zikrettiğini<br />

ancak ve ancak hakikati öğrenerek anlayabilirsin.<br />

Bilgi sahibi olmadığın bir hususta ne derece fikir sahibisin? Hayatta neye<br />

baĢlangıç yapmadan ortasına ya da sonuna getirildin? Okul okumadan ya da iĢe terini<br />

akıtmadan kariyer sahibi olabilir misin? Ev iĢi ile ilgili tecrübe edinmeden bunu<br />

pratiğe dökmeden iyi bir ev hanımı olabilir misin? Çarpım tablosunu bilmeden çarpma<br />

iĢlemi yapabilir misin? Ya toplama çıkarma iĢlemini bilmeden hesap mı yapabileceğini<br />

zannediyorsun? Demek ki her Ģeyin baĢlangıcı okumak ve hakikati, yani gerçeği<br />

görmek, daha sonrasında tatbikata dökmek… Öğrenmek, bilmek ve tecrübe edinmek<br />

insanın uğraĢ verdiği iĢe daha çok bağlanmasını ve daha çok ilgi duymasını sağlar.<br />

Kalbinin kilidini aç artık ey insanoğlu! Senin yerine bunu bir baĢkası yapmayacağı<br />

halde ne beklersin hala? Hudutların sınır tanır mı zannediyorsun? Her Ģeyi öğrenmek<br />

isteyen meraklı insan nefsi neden sadece bunu okumak istemesin? Sence burada<br />

görmezden geldiğimiz bir Ģeyler yok mu? Ġtiraf et... Gazeteler, internet sayfaları,<br />

dergiler, romanlar okumak hem de saatlerce hiç zor gelmez... Saatlerce televizyon<br />

baĢında film izlemek hiç zor gelmez. Neden o zaman okuman gereken sadece tek bir<br />

Ģeye elini atmaktan gönlünü ve kalbini açmaktan korkuyorsun. Her Ģeyi bilen<br />

Rabbimiz, bunun için de bize Kuran-ı Kerim‘de öğütler verdi ve uyardı!<br />

أَ‏ ََٝ ‏َٔتَدَبَّزُلَنَ‏ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ أَ‏ ْ عَلَّ‏ قُللُلُاٍء أَقْنَالُلٍَا<br />

Onlar Kur'an'ı düĢünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?<br />

(Muhammed, 24)<br />

أَ‏ ََٝ ‏َٔتَدَبَّزُلَنَ‏ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ ََ لَُْ‏ كَانَ‏ مِهْ‏ عِىدِ‏ غَْٕزِ‏ اّللّ‏ ِ لََُ‏ اَدُلَاْ‏ ًِِٕ اخْتَِٝ‏ ‏ًا كَلِٕزًا<br />

Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düĢünmeyecekler mi? Eğer o,<br />

Allah'tan baĢkası tarafından gelmiĢ olsaydı onda birçok tutarsızlık<br />

bulurlardı. (Nisa, 82)<br />

ََ لَ‏ ‏َدْ‏ صَزَّ‏ ‏ْىَا ِٓ ‏ٌَذَا الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنِ‏ لِلىَّاصِ‏ مِه ِ كُللّ‏ مَلَلٍء ََ كَانَ‏ ْ ِ اٚ‏ وظَانُل أَكْلَزَ‏ َْٓ ‏ٍء اَدًَٜ‏<br />

Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp<br />

dökmüĢüzdür. Fakat tartıĢmaya en çok düĢkün varlık insandır. (Kehf, 54)<br />

أَ‏ ‏َلَمْ‏ ‏َٔدَّبَّزُلَا الْ‏ َُْ لَ‏ أَ‏ ْ اَا ‏ٌُلم مَّا لَمْ‏ ‏َٔأْاِ‏ آبَا ‏ٌُلمُل ا٘‏ ْ َََّ لِٕهَ‏<br />

Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düĢünmediler mi? Yoksa kendilerine,<br />

daha önce geçmiĢteki atalarına gelmeyen bir Ģey mi geldi? (Mü‟minun, 68)<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ ئِ‏ ‏َا ‏ُلكّ‏ ‏ِزُلَا بِ‏ ‏َٔااِ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ لَمْ‏ َٔ ِ زُّبَا عَلٍََْٕا صُلمًّا ََ عُلمَْٕاوًا


Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karĢı<br />

sağır ve kör davranmazlar; (Furkan, 73)<br />

Bugün bir tesadüf değil, bir gün güneĢin sönecek olmasının tesadüf olmadığı<br />

gibi… Aldığın her nefesin arkasında ki manayı biliyor musun? Bir insan 24 saat<br />

içerisinde ortalama 24 bin kere nefes alır ve kalbi ortalama 84 bin defa çalıĢır. Her<br />

nefesi alıp veriĢlerinde insanoğlu Müslüman olsun olmasın, Allah (Celle Celâlühü)<br />

zikreder ama o çektiği zikirden gafildir. Çünkü dinini iyi bilmediğinden dolayı<br />

bilmediğine düĢmanlık etmektedir. Ġnsanın, her nefesi son nefestir. Bunu biliyor<br />

muydun? Aldığın her nefesin hesabını elbet vereceksindir iyi ya da kötü… Borcunu<br />

ödedin mi nefis? Yarın sana tekrar nefes vermesi için Ģükredip secde ettin mi nefis?<br />

Belki de yarın yok…<br />

ََ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ قَلْدُل الظَّ‏ ‏ِٕلِ‏ ََ مِىٍَْا اَ‏ ئِزٌف ََ لَُْ‏ ‏َا لٍََدَاكُلمْ‏ أَاْمَعِٕهَ‏<br />

“Kısa ve doğru yolu Allâh gösterir. Ama o yoldan sapan da var. Allâh<br />

dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl, 9)<br />

ġu fani dünyada acaba hangi gerçek yol bizi Allah‘a ulaĢtırabilir? ―Ben iyi bir<br />

insanım, doğru bir insanım, diğer insanlara zarar veren birisi değilim hem de yardım<br />

severim‖ demek seni doğru yola ulaĢtırabilir mi? Allah, kendisine ulaĢan ilahi yolu<br />

yine kendisi göstermektedir ayetlerde bunun adresi açık Ģekilde gösterilmiĢtir:<br />

ئِنَّ‏ ‏ٌَذَا الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ ‏ٍِْٔدِْ‏ لِلَّتِٓ‏ ٌَِٓ أَقَُْ‏ ‏ُل ََ ‏ُٔل َ ّ ‏ِزُل الْمُلإْمِىِٕهَ‏ الَّذِٔهَ‏ ‏َٔعْمَلُلُنَ‏ اللَّالِحَااِ‏ أَنَّ‏ لٍَُلمْ‏ أَاْزًا كَ‏ ‏ِٕزًا<br />

ġüphesiz ki bu Kur‟an en doğru yola iletir; (Ġsra , 9)<br />

الَز كِتَااٌف أَوشَلْىَايُل ئِلَْٕكَ‏ لِتُل ‏ْزِ‏ جَ‏ الىَّاصَ‏ مِهَ‏ ال ‏ُّبلُلمَااِ‏ ئِلَّ‏ الىُّبُرِ‏ بِاِ‏ ‏ْنِ‏ رَبّ‏ ‏ٍِِمْ‏ ئِلَّ‏ صِ‏ زَاطِ‏ الْعَشِ‏ ‏ٔشِ‏ الْحَمِٕدِ‏<br />

Elif. Lam. Ra. Bu (Kur‟an) Rablerinin izniyle insanları<br />

karanlıklardan aydınlığa, yüce ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için<br />

sana indirdiğimiz bir kitaptır. (Ġbrahim, 1)<br />

Kuran kendisini rehber edinenleri ―dosdoğru yola‖ iletir ve hakikat ile tanıĢtırır.<br />

Karanlıktan sıyrılıp aydınlığa kavuĢmak ancak Allah'ın gösterdiği Ģekilde mümkündür.<br />

Ġbrahim ve Ġsra surelerindeki gösterilen ayetlerde Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber<br />

edinenlerin dosdoğru yola iletileceğini Cenab-ı Hak bildirmiĢtir.<br />

قُللْ‏ أَوَدْعُلُ‏ مِه دُلَنِ‏ اّللّ‏ ِ مَا َٜ ‏َٔىنَعُلىَا ََ َٜ ‏َٔضُلزُّبوَا ََ وُلزَدُّب عَلَّ‏ أَعْ‏ ‏َابِىَا بَعْدَ‏ ئِ‏ ْ ‏ٌَدَاوَا اّللّ‏ ‏ُل كَالَّذِْ‏ اطْتٍََُْ‏ تًُْل<br />

ال ‏ََّٕاطِٕهُل ِٓ اَ٘رْ‏ ِ حَْٕزَانَ‏ لًَُل أَصْحَااٌف ‏َٔدْعُلُوًَُل ئِلَّ‏ الٍُْلدَِ‏ ائْتِىَا قُللْ‏ ئِنَّ‏ ‏ٌُلدَِ‏ اّللّ‏ ِ ‏ٌُلَُ‏ الٍُْلدََِ‏ ََ أ ‏ُل مِزْ‏ وَا لِىُلظْلِمَ‏<br />

لِزَاِّ‏ الْعَالَمِٕهَ‏<br />

De ki: „Gerçek yol gösterme ALLAH‟ın yol göstermesidir. Evrenlerin<br />

Rabbine teslim olmakla emredildik.‟ (En‟am, 71)<br />

Ġnsanların çoğunun gittiği yol (ben zaten iyi bir insanım edası) mutlak doğru bir<br />

yol değildir. Doğru yol ancak ve ancak Allah'ın gösterdiği yoldur.


ئِنَّ‏ ‏ٌَذَا الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ ‏ٍِْٔدِْ‏ لِلَّتِٓ‏ ٌَِٓ أَقَُْ‏ ‏ُل ََ ‏ُٔل َ ّ ‏ِزُل الْمُلإْمِىِٕهَ‏ الَّذِٔهَ‏ ‏َٔعْمَلُلُنَ‏ اللَّالِحَااِ‏ أَنَّ‏ لٍَُلمْ‏ أَاْزًا كَ‏ ‏ِٕزًا<br />

ġüphesiz ki bu Kur‟an en doğru yola iletir; (Ġsra, 9)<br />

Kabul et ki, namaza baĢlayamamanın en büyük sebebi Kuran-ı Kerim<br />

okumamandan kaynaklanıyor. Çünkü niçin secde etmen gerektiğini bilmiyorsun,<br />

bilmiyorsun, bilmiyorsun! Eğer okursan niçin secde etmen gerektiğini çok daha iyi<br />

anlayacak ve kavrayacaksın. Eğer okumamaya devam edersen hiçbir zaman hakikat ile<br />

tanıĢamayacaksın, o doğru bildiğin yanlıĢ yolda yürümeye devam edeceksin. Secde<br />

etmek yüreğinden gelen ilah-i vazifedir! ―Oku‖dan kastı gören kör gözler ile bakmak<br />

değil… Anlayarak, kavrayarak, kafa yorarak... Allah rızası için yapılan herĢey bir<br />

ibadettir, unutma... Neden insanlar secde ederken gözyaĢları döker? Hiç düĢündün mü?<br />

TanıĢmaya hazır mısın? Rabbimle buluĢmaya hazır mısın ey nefis? Bugün en güzel<br />

elbiselerini giy, temizlen, paklan. Çünkü, bir bayram havası esecek gönlünde. Ġlk<br />

randevuna hazırlan ey nefis…<br />

‏َٔا بَىِٓ‏ آدَ‏ َ خُلذُلَاْ‏ سِ‏ ‏ٔىَتَ‏ ‏ُلمْ‏ عِىدَ‏ ِ كُللّ‏ مَظْ‏ ِ دٍء ‏َكُللُلُاْ‏ ََ ا ‏ْزَبُلُاْ‏ ََ َٜ تُلظْزِ‏ ‏ُلُاْ‏ ئِوًَُّل َٜ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّب الْمُلظْزِ‏ ‏ِٕهَ‏<br />

(Her namaz kılarken, süslü [temiz, sevilen, güzel] elbiselerinizi<br />

giyiniz.) (A‟raf, 31)<br />

Bir hadis-i Ģerifte de buyruluyor ki:<br />

(Namaz kılarken en iyi elbisenizi giyinin. Allahü Teâlâ, kendisi için<br />

ziynetlenmeye, süslenmeye en layık olandır.) [Beyheki]<br />

Bilmiyorum dememeli insan. Öğrenebilir miyim, ben yapamam ki dememeli.<br />

Çok yaĢlıyım, çok gencim veya çok yoğunum kafam almaz da dememeli. Ġçten bir<br />

Bismillah ile baĢlayabilir! Unutmamalı insan, Peygambere gelen ilk emir ―Oku‖ idi.<br />

Yanıtladı Resulallah; ―Ben okuma bilmem ki‖ diye yanıtladı o yeri göğü inleten sesi.<br />

―Ben, okuma bilmem ki.‖ Yanıtladı Cebrail; ―Yaratan Rabbinin adıyla oku!‖<br />

―Bismillâhirrahmânirrahîm‖<br />

Kuran‘ı Kerim‘in ilk inen ayeti ―Yaratan Rabbinin Adı Ġle Oku!‖ dur. Buradaki<br />

―Oku‖ emri, aslında her iĢe baĢlarken Allah‘ın isimlerini anarak baĢlamamızın önemini<br />

de belirtir. Bu emir, Kuran‘daki diğer tüm emirler gibi sadece Efendimize inmemiĢ,<br />

aynı zamanda Müslümanların tamamını da kapsamaktadır. Çünkü içerdiği anlam<br />

nedeniyle, ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ her iĢe baĢlarken söylenmesi gereken bir<br />

sözdür. Bir iĢe baĢlarken çektiğimiz besmele, ―Bu iĢi nefsim adına değil, herhangi bir<br />

varlık adına değil, sadece Rabbimin yardımını ve onun rızasını gözeterek yapıyorum‖<br />

demektir. Rabbimizin, Rahman ve Rahim isimleri ile bize tecelli etmesini duamızda<br />

belirtip, bize hem dünyada hem de Âhirette Rahman ve Rahim isimleri ile muamele<br />

etmesini istediğimizi belirtir.<br />

<br />

Ġnsan baĢladığı bir iĢi bitirebilmesi için gereken gücün ve kuvvetin kendisine ait<br />

olmadığını bilmelidir. Allah istemezse nefes dahi alamayacağını, aldığı nefesi<br />

veremeyeceğini bilirse insan, nefes alırken bile besmele çekmek isteyecektir. Güç ve


kuvvet Allah‘a aittir, ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ diyerek rabbimizin bize güç ve<br />

kuvvet vermesini dileriz. Rabbimize her zaman muhtaç olduğumuzu her iĢimizde<br />

hatırlamıĢ oluruz. Bu bizim acziyetimizi, Rabbimizin kuvvet ve kudretini bize<br />

hatırlatır.<br />

Hz. Osman (R.A), Efendimize bir gün Besmelenin ne olduğunu ve önemini<br />

sordu. Efendimizin yanıtı Ģöyledir; ―Bismillah Allah'ın isimlerinden bir isimdir.<br />

Bununla Allah'ın en büyük ismi (Bilinmeyen ismi Azam) arasındaki yakınlık,<br />

gözün beyazıyla siyahı arasındaki yakınlık gibidir." ((Ġbni Ebî Hatim, Hakim, Beyhâki,<br />

Herevi, Hatib-i Bağdadi, Ġbni Abbas'dan)<br />

<br />

Efendimiz bir diğer hadisinde; "Allah'ın en büyük ismi Allah'tır. Kur'an-ı<br />

Kerim'e de her isimden önce Allah ile baĢlandığına dikkat etmez misiniz?"(Buhari,<br />

Câbir (r.a.)'den)<br />

Rahman ismi Ģerifi, ―Rahmet bol‖, ―Çok merhametli‖ anlamında sadece<br />

Rabbimizin için kullanılan sıfat-isimlerdendir. Türkçe'de Rahman ismini tam olarak<br />

karĢılayan bir kelime yoktur. Rahman ismi ile sadece Müslümanlara muamele edilmez.<br />

Müminlere, kafirlere, müĢriklere, iyilere ve kötülere, kısacası yaratılan herkese<br />

Rahman ismi ile rahmet edilir. Tüm yaratılanlar da rahmet ve merhamet ile var<br />

edilmiĢtir ve varlıkları yine rahman ve rahim ismi ile devam etmektedir.<br />

Allahü Teâlâ, Rahman olduğu için ezeli rahmeti her Ģeyedir. Her Ģey ilk<br />

yaratıldığında ve icadında sahip olduğu bütün kabiliyet ve ihsanlar rabbimizin Rahman<br />

oluĢundan kaynaklanır. Bu yaratılıĢ nedeni ile tüm varlıklarda Rahmet izi bulunur.<br />

Varlıkların tümü Rabbimiz istediği için var olmuĢtur. Yani hiçbir Ģey, kendi istediği<br />

için veya kendi fikri sorularak değil sadece Rahman‘a dayanarak var edilmiĢtir. TaĢın<br />

taĢ, insanın insan, toprağın toprak olması Rahmet ismi iledir. Bu açıdan bakıldığında<br />

görülecektir ki, her Ģey rahmanın rahmeti ile ovar edilmiĢtir. Rahman ismi Ģerifi bu<br />

nedenle herkesin varlık sebebi ve ümididir.<br />

Ġbni Hacer der ki; Rahmân ve Rahîm, rahmet kökünden gelen iki isimdir.<br />

Âlimlerin çoğunluğu, Rahmân ismi, rahmet kökünden geldiği; misli, benzeri olmayan<br />

rahmet sahibini ifade ettiği konusunda hemfikirdirler (Ġbn Hacer, XIII, 371) .<br />

―Rahîm‖ kelimesi, ―Rahmân‖ kelimesi gibi Allah‘ın sıfatlarından biridir. Rahîm<br />

kelimesi de ―rahmeti çok‖ ‖sonsuz merhamet sahibi‖ anlamlarına gelir. ―Rahmân‖<br />

ismi Allahü Teâlâ dıĢında hiç kimse için kullanılamaz, ama ―Rahîm‖ ismi bazı insanlar<br />

için de kullanılabilir. Örneğin, Tevbe sûresi 128. Ayette, ―Rahîm‖ sıfatı Hz.<br />

Muhammed (S.A.V) için kullanılmıĢtır. ―Rahîm‖ ismi, ―Rahmân‖ ismine göre bazı<br />

farklılıklar içermektedir. ―Rahmân‖ ismi Ģerifi tüm varlıklara muamele edecekken,<br />

―Rahîm‖ ismi ile sadece müminlere muamele edilecek, sadece müminlere merhamet<br />

edilip bağıĢlanırlar. MüĢrikler ve Müslüman olmayanlar ―Rahîm‖ sıfatından<br />

yararlanamazlar. Rabbimiz, sadece kendisine ve dinine iman edenler için Rahîmdir.<br />

‏ٌُلَُ‏ الَّذِْ‏ ‏ُٔللَلّ‏ ِٓ عَلَْٕ‏ ‏ُلمْ‏ ََ مََٝ‏ ئِ‏ ‏َتُلًُل لُِٕل ‏ْزِ‏ اَ‏ ‏ُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ ال ‏ُّبلُلمَااِ‏ ئِلَّ‏ الىُّبُرِ‏ ََ كَانَ‏ بِالْمُلإْمِىِٕهَ‏ رَحِ‏ ‏ٕمًا


"Ve kâne bil mü'minîne rahimê (n)" "Allah müminlere karĢı çok<br />

bağıĢlayıcı, çok merhametlidir." (Ahzâb, 43)<br />

Bir araya gelerek Besmele‘yi oluĢturan kelimeler Kuran-ı Kerim‘de en çok<br />

tekrar edilen kelimelerdir. ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ derken kullandığımız ―ism‖<br />

(isim) kelimesi, kendisinden türeyen kelimelerin toplamı ile beraber toplam 71 yerde<br />

geçmektedir. Eğer kendisinden türeyen semâ ve çoğul ifadesi olan semâvât da dâhil<br />

edilirse toplam 381 kere tekrarlanır.<br />

Besmele‘de geçen bir diğer kelime olan ―Allah‖ ismi ise, Kur‘an‘da toplam<br />

2697 yerde kullanılmaktadır. Ayrıca, ―Ey Allah‘ım‖ anlamını karĢılayan ―Allahümme‖<br />

kelimesi de 5 yerde geçmektedir. Yani toplamda 2702 yerde geçmektedir.<br />

Besmele‘nin oluĢmasını sağlayan 3. Kelime olan ―Rahmân‖ kelimesi Kur‘an‘da<br />

57 kez geçer, ―Rahîm‖ ismi ise 155 kez geçmektedir. Rahmân ve Rahîm<br />

kelimelerinden türeyen kelimeler ise toplamda 339 yerde geçmektedir. Rahmân,<br />

Rahîm ve bu kelimelerden türeyen kelimeler ile beraber toplamda 551 kez<br />

geçmektedir.<br />

Helâl ve hayırlı bir iĢe adım atarken Allah‘ın adını anmak ve ondan yardım<br />

dilemek hem bir görevdir, hem de bu iĢi yaparken geçirilen vaktin bir ibadet gibi icra<br />

edenine sevap kazandırır. Kur‘an-ı Kerim‘de de bunu belirten bir çok emir<br />

bulunmaktadır.<br />

‏َٔظْأَلُلُوَكَ‏ مَا ‏َا أ ‏ُل حِ‏ لَّ‏ لٍَُلمْ‏ قُللْ‏ أ ‏ُل حِ‏ لَّ‏ لَ‏ ‏ُلمُل ِ الطَّّٕ‏ ‏َااُل ََ مَا عَلَّمْتُلم مّ‏ ‏ِهَ‏ الْ‏ ََُ ارِ‏ حِ‏ مُل ِ ‏َلّ‏ ‏ِٕهَ‏ تُلعَلّ‏ ‏ِمُلُوٍَُلهَّ‏ مِمَّا عَلَّمَ‏ ‏ُلمُل اّللّ‏ ‏ُل<br />

َ ‏ُللُلُاْ‏ مِمَّا أَمْظَ‏ ‏ْهَ‏ عَلَْٕ‏ ‏ُلمْ‏ ََ ا ‏ْكُلزُلَاْ‏ اطْمَ‏ اّللّ‏ ِ عَلًَِْٕ‏ ََ اتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ اّللّ‏ َ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ طَزِ‏ ‏ٔعُل الْحِ‏ ظَااِ‏<br />

“Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün<br />

iyi ve temiz Ģeyler size helâl kılınmıĢtır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip<br />

avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve<br />

üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın<br />

hesabı pek çabuktur.” (Maide Suresi - 4. Ayet)<br />

Üstte verdiğimiz ayet, birçok ayetten sadece biridir.<br />

Kuran'ın'ın ilk ayeti de bilindiği üzere besmeledir. Besmele, Kur‘an‘ın 114<br />

suresinden 113‘ünde giriĢ cümlesidir. Sadece müĢriklere edilecek azabın yoğun olarak<br />

anlatıldığı Tevbe suresinin baĢında bulunmamaktadır. Ayrıca Neml Sûresinin 30.<br />

Ayetinin de bir kısmıdır. Buradan da anlaĢılacağı üzere, Kur‘an‘da toplam olarak 114<br />

yerde besmele geçmektedir.<br />

ئِوًَُّل مِه طُللَْٕمَانَ‏ ََ ئِوًَُّل بِظْمِ‏ اّللَّ‏ ِ الزَّحْمَهِ‏ الزَّحِ‏ ‏ٕمِ‏<br />

“O (mektup) Süleyman‟dandır, ve o “bismillâhirrahmânirrahîm”le


(Rahmân ve Rahîm olan Allah‟ın adıyla) (baĢlamakta)dır.” (27/Neml, 30)<br />

ََ قَالَ‏ ارْ‏ كَ‏ ‏ُلُاْ‏ ‏ٍَِٕا بِظْمِ‏ اّللّ‏ ِ مَ‏ ‏ْزَاٌَا ََ مُلزْ‏ طَاٌَا ئِنَّ‏ رَبّ‏ ِٓ لَ‏ ‏َنُلُرٌف رَّحِ‏ ٕ ‏ٌفم<br />

“(Nuh) dedi ki: „Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da<br />

bismillâh ile/Allah‟ın adıyladır. ġüphesiz ki Rabbim çok bağıĢlayan, pek<br />

merhamet edendir.” (Hûd, 41)<br />

‏َاِ‏ ‏َا قَضَْٕتُلم مَّىَاطِ‏ َ ‏ُلمْ‏ ‏َا ‏ْكُلزُلَاْ‏ اّللّ‏ َ كَذِكْزِ‏ كُلمْ‏ آبَا كُلمْ‏ أََْ‏ أَ‏ ‏َدَّ‏ ‏ِكْزًا ‏َمِهَ‏ الىَّاصِ‏ مَه َٔ ‏ُلُلُل رَبَّىَا آتِىَا ِٓ الدُّبوَْٕا ََ مَا<br />

لًَُل ِٓ اٖخِ‏ زَةِ‏ مِهْ‏ خََٝ‏ ‏ٍء<br />

“Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok, daha kuvvetli bir Ģekilde<br />

Allah‟ı zikredin/ anın.” (Bakara, 200)<br />

‏َاِ‏ ‏َا قَضَْٕتُلمُل اللََّٝةَ‏ ‏َا ‏ْكُلزُلَاْ‏ اّللّ‏ َ قَِٕامًا ََ قُلعُلُدًا ََ عَلَّ‏ اُلىُلُبِ‏ ‏ُلمْ‏ ‏َاِ‏ ‏َا اطْمَأْوَىتُلمْ‏ ‏َأَقِٕمُلُاْ‏ اللََّٝةَ‏ ئِنَّ‏ اللََّٝةَ‏ كَاوَتْ‏<br />

عَلَّ‏ الْمُلإْمِىِٕهَ‏ كِتَابًا مَُّْ‏ قُلُتًا<br />

“Namazı kıldıktan sonra da, ayakta, otururken ve yanlarınız<br />

üzerinde yatarken (daima) Allah‟ı zikredin/anın.” (Nisâ, 103)<br />

ََ ا ‏ْكُلزِ‏ اطْمَ‏ رَبّ‏ ‏ِكَ‏ بُل ‏ْزَةً‏ ََ أَصِ‏ ًٕٝ<br />

“Rabbinin adını an. Bütün varlığınla, ihlâsla O‟na yönel.”<br />

(73/Müzzemmil,<br />

“Sabah akĢam Rabbinin adını an.” (Ġnsan, 25)<br />

Besmele, Allah ile yapılmıĢ adeta bir sözleĢmedir. Allah, bize Rahman ve<br />

Rahim isimleri ile bize merhameti ile muamele edeceğinin sözünü veriyor, bizden<br />

karĢılık olarak ise imtihan olarak bize verdiği iradeyi istismar etmeyeceğimizi ve onun<br />

çizdiği haram ve helal sınırlarını aĢmayacağımızı belirtiyoruz besmele çekerek. Bu<br />

nedenle, besmele sadece yapılan hayırlı ve helal iĢlerde çekilir. Besmele çekerken<br />

aslında söylemek istediğimiz Ģey, bu hayırlı iĢi yapıp tamamlayabilmek adına Allah'tan<br />

izin ve yardımdır. Ve tabii ki bu hayırlı iĢi hiç kimsenin hoĢuna gitmesi, birilerine<br />

yaranmak adına değil, sadece Rabbimizin rızasını gözeterek yaptığımızı belirtiyoruz.<br />

Besmele ile baĢlanan iĢe, Allahü Teâlâ bereket verir ve o yapılan hayırlı iĢin<br />

sevabı çoğalır. Besmele ile hayırlı iĢlere baĢlanırsa, o iĢlerin daha fazla yapılacağı<br />

umut edilir. Bu nedenledir ki, haram iĢlerde besmele çekilmez. Çünkü haram iĢlerde<br />

günahımızın artmasını ve tekrar iĢlemeyi istemeyiz.<br />

Besmele sadece Hz. Muhammed‘in ümmetine değil, bizden önceki ümmetlere<br />

de emanet edilmiĢtir. Kur‘an‘ı Kerim‘den anlıyoruz ki, daha önceki peygamberler de<br />

besmeleyi kullanmaktadır. Bize Kur‘an‘da verilen örneklerden biri Hz. Süleyman,<br />

diğeri ise Hz. Nuh‘tur.<br />

Süleyman Aleyhisselam, saba kraliçesi Belkıs‘a yazdığı mektuba,<br />

bismillâhirrahmânirrahîm ile baĢlamaktadır;


ئِوًَُّل مِه طُللَْٕمَانَ‏ ََ ئِوًَُّل بِظْمِ‏ اّللَّ‏ ِ الزَّحْمَهِ‏ الزَّحِ‏ ‏ٕمِ‏<br />

“O (mektup) Süleyman‟dandır ve o bismillâhirrahmânirrahîm -<br />

Rahmân ve Rahîm olan Allah‟ın adıyla- (baĢlamakta)dır.” (Neml, 30)<br />

ََ قَالَ‏ ارْ‏ كَ‏ ‏ُلُاْ‏ ‏ٍَِٕا بِظْمِ‏ اّللّ‏ ِ مَ‏ ‏ْزَاٌَا ََ مُلزْ‏ طَاٌَا ئِنَّ‏ رَبّ‏ ِٓ لَ‏ ‏َنُلُرٌف رَّحِ‏ ٕ ‏ٌفم<br />

Hz. Nuh‟un yaptığı gemi besmele çektikten sonra hareket<br />

etmiĢtir; “(Nuh) dedi ki: „Gemiye binin! Bismillâhi mecrâhâ ve mürsâhâ -<br />

Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah‟ın adıyladır.-” (Hûd, 41)<br />

Hz. Nuh‘un besmelesinden sonra belirmek yanlıĢ olmayacaktır ki, bindiğimiz<br />

tüm araçlara ilk adımımızı besmele ile atmamız en hayırlısıdır.<br />

Yapılan her hayırlı iĢten, daha hayırlı olan Kur‘an okumaya baĢlarken de Eûzu<br />

besmele çekilmelidir. Buna Nahl suresinin 98. Ayetinde iĢaret edilmektedir.<br />

‏َاِ‏ ‏َا قَزَأْاَ‏ الْ‏ ‏ُلزْ‏ آنَ‏ ‏َاطْتَعِذْ‏ بِاّللّ‏ ِ مِهَ‏ ال ‏َّْٕطَانِ‏ الزَّاِ‏ ‏ٕمِ‏<br />

“Kur‟an okuduğun zaman kovulmuĢ Ģeytandan Allah‟a sığın (Eûzü<br />

çek).” (Nahl Suresi 98. Ayet)<br />

Gönlümüz ve düĢüncemizdeki, dilimizde ve davranıĢımızdaki olumsuzlukları<br />

temizleyerek, Allah ile birlikte olmanın yolu besmelededir. Eûzu süpürgesi ile<br />

öncelikle dilimizi ve gönlümüzü temizleriz, daha sonra besmele kalemi dilimize ve<br />

gönlümüze Rabbimizin ismini yazarız. Tıpkı tevhiddeki gibi. Kelime-i Tevhidde de<br />

önce ―La Ġlâhe‖ deriz, yani öncelikle baĢka hiçbir ilahın olmadığını tasdikleriz.<br />

Gönlümüzdeki diğer sahte ilahları bir kenara atıp, ―illâllah‖ deriz, yani sadece,<br />

yalnızca Allah var.<br />

Kur‘an okumaya besmele ile baĢlıyoruz, çünkü kullarına rahmeti ile muamele<br />

eden, lütfu ve bağıĢlaması sonsuz olan Allah‘ı ilk adımımızda hatırlıyoruz. Kur‘an‘ın<br />

bize indirilmesinin ne kadar büyük bir nimet olduğunun farkına varıp, Ģükrediyoruz.<br />

Rahmân sıfatı ile yarattığı her Ģeye ettiği merhamete Ģahitlik edip, bu merhametinin<br />

karĢılığını vermek haddimize olmasa bile elimizden geldiği kadar kulluk edip,<br />

ibadetine yöneliyoruz.<br />

Rahîm sıfatı ile ise, Âhirette adaleti gereği sadece müminlere merhamet edip,<br />

iman etmeyenlere azap edecek olduğunun farkına varıyoruz.<br />

Ancak bir mümin, sadece Kur‘an okurken değil, her an Allah‘ın huzurunda<br />

olduğunun farkında olmalı ve besmelenin Ģuuruna uygun hareket etmelidir. Yaptığımız<br />

her iĢ, attığımız her adım besmele çekilmeye uygun olmalıdır ki, dünyada ve Âhirette<br />

Rabbimizin rızasını kazanabilelim.


De ki: DüĢündünüz mü hiç; eğer ALLAH sizin iĢitmenizi ve görmenizi<br />

alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size ALLAH‟tan baĢka<br />

getirebilecek ilah kimdir?‟ Bak, biz nasıl ayetleri „çeĢitli biçimlerde<br />

açıklıyoruz da‟ sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (Enam; 46)<br />

O, ALLAH‟tır, kendisinden baĢka ilah yoktur. Ġlkte de, sonda da hamd<br />

O‟nundur. Hüküm de O‟nundur ve O‟na döndürüleceksiniz. De ki: „<br />

Gördünüz mü söyleyin; ALLAH, kıyamet gününe kadar geceyi sizin<br />

üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, ALLAH‟ın dıĢında size aydınlık<br />

verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?‟ De ki: Gördünüz mü<br />

söyleyin, ALLAH, kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde<br />

kesintisizce sürdürecek olsa, ALLAH‟ın dıĢında size içinde dinleneceğiniz<br />

geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz? (Kasas; 70-72)<br />

Bugün bir tesadüf değil, hiçbir Ģeyin tesadüfen yaratılmamıĢ olduğu gibi...<br />

Ümitlenmek veya ümitsizliğe kapılmak tamamıyla insanın düĢüncelerine,<br />

okuduklarına, öğrendiklerine, yaĢayıĢ biçimine bağlıdır. Bir insan, ümide ihtiyaç<br />

duyduğu herhangi bir anda ihtiyacını kendi içerisinde bulabilir. Eğer bir insanın gönlü<br />

ümitle doluysa, hayata daha çok bağlanacaktır. Allah‘ın yarattığı varlıklara, öncelikle<br />

kendisine daha çok sevgiyle yaklaĢacaktır. Ġnsanlığın en büyük korkusu ise, yok<br />

olmaktır. Tüm insanlar bir ömrü geçirdikten sonra yok olmaktan, unutulmaktan<br />

korkmaktadır. Bu manada ise insanoğlunun tek ümidi rabbi olan Allah‘tır. Bu ümit,<br />

Allah ile insan arasındaki temel unsurlardan biridir. Bu nedenle, Kur‘ân‘da ümit<br />

duygusu hep Allah ile insan iliĢkisi bağlamında ele alınır. Ümit, bir korkudan dolayı<br />

oluĢmaktadır. Kur‘an‘da da bu Ģekli görebiliriz. Bazı ayetlerde korku ile ümit<br />

arasındaki iliĢkinin insan tabiatında nasıl ortaya çıktığı açıklanmıĢ, bazı ayetlerde ise<br />

bu iki duyguyu aynı anda hissederken Allah‘a dua etmemizin önemi de belirtilmiĢ.<br />

قُللْ‏ مَا ‏َٔعْ‏ ‏َأ ‏ُل بِ‏ ‏ُلمْ‏ رَبّ‏ ِٓ لَُْ‏ َٜ دُلعَاؤُلكُلمْ‏ َ ‏َدْ‏ كَذَّبْتُلمْ‏ ‏َظَُْ‏ وَ‏ َٔ ‏ُلُنُل لِشَامًا<br />

(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer<br />

versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan,<br />

77)<br />

Bugün bir tesadüf değil, okuduğun hiçbir yazının bir tesadüf sonucu<br />

yazılmadığı gibi… Dua bir insanın bu hayatta yalnız olmadığını, her zaman kendisine<br />

yardım edebilecek, kendisi için imkânsız gelen Ģeyleri bile sadece ―Ol‖ diyerek var<br />

edebilecek bir rabbinin olduğunu hatırlatır. En umutsuz ve çaresizlik içerisinde kaldığı<br />

anlarda, bir çıkıĢ kapısıdır. Çünkü Allah‘tan ümit kesmek haramdır. Allah‘ın gücü her<br />

Ģeye yeter. Dua etmek, bir insanın kendisini güvende hissetmesini sağlar.<br />

Bir Ģeyleri istememizi sağlayan Ģey ise verilecek olma ümididir. Olmayacağını<br />

bildiği bir Ģeyi insanoğlu istemez ve ondan ümit etmez. Bu açıdan bakıldığında dua<br />

ümidin farklı bir yüzü olarak görülebilir. Bir insanın içinden dua etmek geldiği anda,<br />

en karanlık anda bile bir umut ıĢığı belirmiĢ demektir. Unutulmamalıdır ki dua ederken<br />

içten ve samimi olmak, en güzel duayı etmenin yoludur.


Mesnevi‘de Hz. Mevlana çok güzel bir kıssa anlatır. Hz. Musa bir gün yolda<br />

yürür iken, bir çobanın duasına kulak misafiri olur. Çobanın duası<br />

Ģöyledir; “Kurban olduğum Allah’ım. Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne<br />

istersen yaparım, yeter ki Sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü<br />

kırpmadan keserim Sen’in için. Koyun kavurması güzeldir Allah’ım, kuyruk yağını<br />

da alır pilavına katarsın, tadına yenmez olur.”<br />

Hz. Musa biraz daha yaklaĢır ve çoban Hz. Musa‘yı görmeden duasına devam<br />

eder; “Yeter ki Sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini<br />

ayıklarım. Ne kadar çok severim ben Sen’i. Sana çok hayranım.” Hz. Musa duanın<br />

devamını duyunca çok sinirlenir ve çobanın duasını hemen keser. Çobana Ģöyle<br />

seslenir: ― Seni cahil adam, sus hemen! Sen ne dediğini bilir misin? Allah pilav yer<br />

mi? Allah‘ın ayakları mı var yıkayasın? Böyle dua edilmez, günaha giriyorsun. Hemen<br />

tövbe et!‖<br />

Çoban, Hz. Musa‘dan duyduklarından sonra çok utanır. Öyle utanır ki<br />

kulaklarına kadar kızarır. Hz. Musa‘ya bir daha böyle dua etmeyeceğine ağlayarak<br />

yemin eder. Hz. Musa da vakit kararana kadar çobana temel duaları ezberletir. Çobanın<br />

yanından ayrılırken, ―Allah benden razı olur, hayırlı bir iĢ yaptım‖ diye düĢünerek<br />

yoluna devam eder.<br />

Musa Peygamber gece uyurken bir ses ile uyandı. Seslenen Rabbi idi: ―Ey<br />

Musa! Sen bugün ne yaptın? Senin görevin ayırmak mıdır, buluĢturmak mıdır? Garip<br />

çobanı azarladın. Ama sen onun bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. O<br />

ağzından çıkan lafı bilmese de inancında samimiydi. Kalbi temiz, niyeti halisti.<br />

Biz kelimelere değil, niyete bakarız! Kelimelere bakacak olsa yeryüzünde insan<br />

kalmazdı!<br />

Biz çobandan razıydık. BaĢkasına Medih olan söz sana zemdir. Ona bal olan,<br />

sana zehirdir. Sen iĢittiklerini inkâr ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati varsa<br />

bile, ne tatlı bir kabahattir onun ki.‖<br />

<br />

Hz. Musa hatasının farkına vardı. Sabah olur olmaz çobanın yanına gitti.<br />

Çobanın yine dua ettiğini gördü. Ama önceki gün gibi içten değil. Hata yapmamak<br />

adına ezberlediklerini hatırlamaya çalıĢıyor, duraksıyor, kekeliyor ve terliyordu.<br />

Hz. Musa orada hatasını bir kez daha anladı ve çobana Ģöyle seslendi; ―Ey<br />

dost, ben hatalıyım. Ne olur affet. Sen bildiğin gibi dua et. Senin duan Allah nazarında<br />

bu söylediklerinden daha kıymetlidir.‖<br />

Bu kıssadan da alınacak hisse, duanın herhangi bir Ģeklinin, Ģablonunun<br />

olmadığıdır. Tabii ki büyük zatların, peygamberlerin duaları değerli ve makbuldür ama<br />

zor bir anında insanın içtenlikle ettiği bir duanın da önemi büyüktür.<br />

Ümit ile hayal birbirine karıĢtırılmamalıdır. Hayallerle yaĢayan insan, sadece<br />

kendini avutacaktır. Ancak ümit besleyen insan kendini kandırmaz, istediği Ģeyin bir


gün olacağına inanır. Çünkü dua ettiği Allah‘ı, her Ģeye gücü yetendir.<br />

Kur‘ân‘da, Allah‘ın rahmetini umabilmenin Ģartı olarak, ibadetlerin yerine<br />

getirilmesini ve ahiret hesabının ciddiye alınması gerektiği belirtilir;<br />

أَمَّهْ‏ ‏ٌُلَُ‏ قَاوِتٌف آوَا اللَّْٕلِ‏ طَااِ‏ دًا ََ قَائِمًا ‏َٔحْذَرُل ْ اٖ‏ خِ‏ زَةَ‏ ََ ‏َٔزْ‏ اُلُ‏ رَحْمَةَ‏ رَبّ‏ ًِِ قُللْ‏ ‏ٌَلْ‏ ‏َٔظْتَُِْ‏ الَّذِٔهَ‏ ‏َٔعْلَمُلُنَ‏<br />

َ ‏َٔعْلَمُلُنَ‏ ئِوَّمَا ‏َٔتَذَكَّزُل أُلَْ‏ لُلُا ْ اَ٘لْ‏ ‏َااِ‏<br />

ََ الَّذِٔهَ‏ ٜ<br />

“Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden,<br />

Âhiretten sakınan ve Rabbi‟nin rahmetini uman gibi midir? De ki:<br />

“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak sağduyu sahipleri<br />

öğüt alır.(ZUMER -9)<br />

Hz. Nuh (A.S) dünyada bin yıldan fazla yaĢamıĢtır. Daha sonra biri kendisine<br />

dünya nedir, hayat nedir diye sorduğunda, ―Dünya, bir evin ön kapısından girip, arka<br />

kapısından çıkmak gibidir.‖ diyerek dünya hayatının ne kadar boĢ ve kısa olduğunu<br />

belirtmektedir. Ġnsanoğlu, bir ömür çalıĢır ve kendisine dünyada sadece eğlendirecek<br />

oyuncaklar alır. Değerli olan vaktini değersiz eĢyaları almak adına takas eder. Ancak<br />

bu ticaret nefsimiz için asla kârlı değildir. Kâr etmenin yolunu, yine bize Rabbimiz<br />

kitabında gösteriyor;<br />

''Asra (zamana) yemin olsun. Ġnsan hüsrandadır (zarardadır). Ancak<br />

iman edip güzel iĢler yapanlar ve birbirine hakkı ve sabrı öğütleyenler<br />

müstesna.'' (Asr Sûresi) Nuh Peygamber, Ģimdi söyleyeceklerimiz adına güzel<br />

bir örnek oldu. Ġnsanoğlu, bin yıl da yaĢasan ölüm var. Ömrün nasıl geçtiği, ne kadar<br />

kısa olduğu ile alakalı bir söz vardır ki çok manalıdır. ‖Ġnsanın ömrü, sela ile ezan<br />

arasındaki zaman kadardır. Doğduğunda, kulağına ezan okunur.. Öldüğünde ise ezan<br />

okunmaz, sadece sela verilir...‖<br />

Gün geçtikçe, ölüme bir adım daha yaklaĢmamıza rağmen neden nefsimizi<br />

eğlendiriyoruz acaba? Dünyaya gelirken, bize verilen nefeslerin sayılı olduğunu<br />

biliyor muyuz acaba? Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne<br />

bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (A‘raf-34) Madem ki biliyoruz, ömür<br />

kısa, günlerimiz sayılı. Biliyoruz ki dünyada baki kalacak değiliz. Baki olan sadece<br />

Allah! O zaman neden günlerimizi sadece nefsimizi eğlendirmek adına boĢ arzu ve<br />

isteklerle geçiriyoruz. Bilmiyor muyuz ki dünya yalan, sadece bir rüya? Bu rüyadan<br />

ölerek uyanacağız ve elimizde sadece Allah için yaptıklarımız kalacak…<br />

ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ئَِّٜ‏ لَعِ‏ ‏ٌف ََ لٌٍَُْف ََ لَلدَّارُل اٖخِ‏ زَةُل خَْٕزٌف لّ‏ ‏ِلَّذِٔهَ‏ ‏َٔتَّ‏ ‏ُلُنَ‏ أَ‏ ََٝ تَعْ‏ ‏ِلُلُنَ‏<br />

“... Bu dünya hayatı aldatıcı bir metâ'dır.” (En‟am-32)<br />

ile…<br />

Ne diyor Yunus Emre; Ne verirsen elin ile O gelir senin


Dünyanın bu kadar değersiz ve aldatıcı olduğunu biliyoruz, ölümün de hak<br />

olduğunu biliyoruz. O zaman neden vakitlerimizi boĢa geçiriyoruz. Çünkü bizler çok<br />

önemli bir Ģeyi unutuyoruz. Zamanımızın, hayatımızın bize emanet olarak verildiğini<br />

hep es geçiyoruz. Bize bahĢedilen hayat, bir emanettir. MahĢer günü mahkeme<br />

kurulduğunda her anımız için hesaba çekileceğimizi belirtiyor Allah‘u Teala;<br />

ثُلمَّ‏ لَتُلظْأَلُلهَّ‏ َُْٔ مَ‏ ‏ِذٍء عَهِ‏ الىَّعِٕمِ‏<br />

“Sonra, o gün, size verilen nimetten elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür<br />

-8)<br />

Bugün bir tesadüf değil, hiçbir Ģeyin tesadüfen yaratılmamıĢ olduğu gibi…<br />

Kıymetini bilmediğimiz o kadar çok nimet var ki... En baĢta zaman, sonrasında<br />

sağlığımız, yolda gördüğümüz insanlar, sırtımızı çevirdiğimiz dostlarımız, beğenmeyip<br />

yemediğimiz yemek, eski diyip giymediğimiz kıyafet, her gün gidip geldiğimiz iĢimiz,<br />

eğitim aldığımız okulumuz. Bize bahĢedilen her Ģey nimet... Ġçtiğimiz su bile, ne kadar<br />

büyük bir nimet aslında. Oruçlu iken anlıyoruz bir yudum suyun önemini ve değerini.<br />

Rabbimiz, Kur‘an‘da zamanının kıymetini bilmeyenleri Ģöyle uyarmaktadır;<br />

―Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın.<br />

Kim bunu yaparsa, iĢte onlar ziyana uğrayanlardır.‖<br />

Ġbadet etmek için, Ģükretmek için bir sonraki günü beklemek için vaktimiz belki<br />

de yok. Aksini iddia edebilen var mı? Çünkü aldığımız nefesi vereceğimizin, verdikten<br />

sonra tekrar nefes alabileceğimizin bir garantisi yok. Sürekli bir eksiğimizi<br />

giderebilmek adına para kazanmanın peĢinden koĢuyoruz. Koltuk takımım eskidi<br />

değiĢtireyim, yeni bir bilgisayar almalıyım derken ömrümüzü eksilttiğimizin farkına<br />

varamıyoruz.<br />

Bir gün birisi karĢımıza çıksa dese ki, bu kâğıt ve kalemi al yapmak istediğin,<br />

sahip olmak istediğin her Ģeyi alt alta yaz. Neleri yazmayız ki, yeni bir ev,<br />

telefonumuzun bir üst modeli, biraz daha yüksek maaĢlı bir iĢ, ayağımızı yerden<br />

kesecek bir araba. Daha neler neler isteriz? Hatta belki bir kâğıt yetmez, yeni bir kâğıt<br />

daha isteriz. Listemizi aldıktan sonra, adam dese ki ben sana bunları vereceğim ama<br />

burada yaĢamayacaksın. Issız bir adaya düĢeceksin ve orada yaĢayacaksın. O zaman<br />

adama deriz ki, bu yazdıklarım buranın Ģartları içindi. Benim gideceğim yere özel<br />

isteklerim de olacak. O zaman kâğıdı alacağız ve adada iĢimize yarayacak Ģeyleri<br />

yazacağız. Halbuki, biliyoruz ki bir gün öleceğiz ve hesaba çekileceğiz. Ve burada elde<br />

ettiklerimizin hiçbiri, orada iĢimize yaramayacak. Ama yine de Âhirette iĢimize<br />

yarayacak Ģeyleri listemize yazamıyoruz. Çünkü kalemi elimizde aldığımızda, liste<br />

yapmaya baĢlayınca ömrümüzün bir gün biteceğini unutuyoruz. Günlük, aylık, yıllık<br />

ihtiyaçları hazırlarken önemli ile önemsiz olanları karıĢtırıyoruz.<br />

Yol yakınken, halen nefes alıp verebiliyor iken gerçek ile sahteyi ayırıp, en<br />

değerli sermayemiz olan zamanımızı boĢa tüketmemeliyiz. Unutmamalıyız ki, Ģu<br />

kâinatta ki hiçbir değerli taĢ ya da para Âhirette geçmiyor…


Ömrümüz, sadece alt kısmını görebildiğimiz bir kum saati gibi. Kumlar<br />

yukarıdan aĢağıya dökülüyor ama üstte ne kadar kum kaldı bilmiyoruz. Zaman bir gün<br />

dolacak, son kum tanesine kadar dökülecek bundan eminiz ama ne kadar süreceğini<br />

bilmiyoruz. Ve akıp giden zamandan soyutlanıp, dünyevi amaçlarımızın peĢinde<br />

koĢturuyoruz.<br />

‏َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ اطْتَعِٕىُلُاْ‏ بِاللَّ‏ ‏ْزِ‏ ََ اللََّٝةِ‏ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ مَعَ‏ اللَّابِزِ‏ ‏ٔهَ‏<br />

“Ey iman edenler! BaĢınıza gelecek her Ģeye sabretmekle ve namaz<br />

kılmakla Allah‟tan yardım isteyin. Allah sabredenlerle<br />

beraberdir.”(Bakara, 153)<br />

‏ِٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ‏ آمَىُلُاْ‏ ئَن تَتَّ‏ ‏ُلُاْ‏ اّللّ‏ َ َٔ ‏ْعَل لَّ‏ ‏ُلمْ‏ ‏ُلزْ‏ قَاواً‏ ََ ‏ُٔل ‏َنّ‏ ‏ِزْ‏ عَى ‏ُلمْ‏ ِ طَّٕ‏ ‏َاتِ‏ ‏ُلمْ‏ ََ َٔ ‏ْنِزْ‏ لَ‏ ‏ُلمْ‏ ََ اّللّ‏ ‏ُل ‏ُلَ‏ الْنَضْلِ‏ الْعَ‏ ‏ِٕمِ‏<br />

Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü<br />

ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah<br />

büyük lütuf sahibidir. (Enfal, 29)<br />

Bir Ģarkıyı kaç kere dinleyebilirsin? DüĢünsene, 100 kere dinlesen bir Ģarkıyı<br />

aralıksız sıkılmaz mısın? Var mı çocukluğundan beri hala dinlediğin bir Ģarkı acaba?<br />

Peki, Ģöyle dile getirelim o zaman; hangi Ģarkıyı dinlersen dinle sıkılırsın, neyi duysan<br />

aynı Ģeyi senelerce dinleyince sıkılırsın, kimi zaman aynı kiĢiyi görmekten sıkılırsın,<br />

bir Ģey artmadığında hep aynı kaldıkça sıkılırsın fazlasını istersin, neye elini atarsan at<br />

dünya evinde elbet sıkılırsın sadece bir Ģey hariç... Ezan sesini kaç yıldır duyuyorsun?<br />

Ne zaman dinlediğinde için huzurla dolmadı ki? Ya Kuran okuyan birisini<br />

duyduğunda? Okuduğun duayı çocukluğundan beri ezbere hem de anlamını bilmeden<br />

dile getirdiğin halde ne zaman sıkıldın ki? Bu mucize sadece Kuran-ı Kerim için<br />

geçerlidir. 100 sene boyunca ezan veya Kur‘an-ı Kerim duysan da, okusan da,<br />

ezberinden söylesen de sıkılmazsın her okuduğunda hem de aynı Ģeyi senelerce okusan<br />

da sıkılmazsın. Bu hiçbir kitap, roman, müzik, Ģarkı için geçerli değildir,<br />

deneyebilirsin.<br />

Eğer bir düĢünürsen ilköğretim döneminde dinlediğin hangi Ģarkıyı dinliyorsun<br />

ki... Dinletseler 10 kereden sonra ―lütfen kapatır mısınız, bunlar çok eskilerde kaldı‖<br />

derdiniz. Ama ezan okunduğunda tüm kalbiniz ve tüm hissiyatınız ona odaklanır.<br />

Duymaktan hiçbir zaman sıkılmazsın, okumaktan hiç bir zaman sıkılmazsın. ĠĢte bu<br />

Kuran-ı Kerim‘in mucizelerinden biridir.


Ayağındaki oku namazda çıkardılar;<br />

Yüce Efendimizi (a.s.m.) rehber edinen ashabının ve Ġslâm büyüklerinin namaz<br />

kılıĢı çok muhteĢemdir.<br />

Ġbn-i Mes‘ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur,<br />

namaz kılarken evdekilerin konuĢmalarını bile duymazdı. Hz. Ali Efendimizin (r.a.)<br />

namaz vakti girdiğinde hâli değiĢir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda Ģöyle<br />

derdi:<br />

– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah‘ın yerlere ve göklere teklif edip de onların<br />

yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiĢ<br />

bulunuyorum. Yüklendiğim bu Ġlâhî emaneti en güzel Ģekilde eda edip edemeyeceğimi<br />

de bilmiyorum...<br />

Yine o muhteĢem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını<br />

istemiĢti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah‘a yönelip maddî hiçbir Ģeyi<br />

hissetmediği için bu yola baĢvurmuĢtu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıĢtı ki,<br />

namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile<br />

bağlantısını kesiyordu.<br />

Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüĢtü. Hz. Ali (r.a.), ameliyat<br />

bittiğinde, Ģu soruyu sormuĢtu: Oku çıkardınız mı?<br />

Hz. Fatıma ve Sabah Namazı<br />

Hz. Fatıma Validemiz (r.a.), henüz süt emmekte olan Hazret-i Hüseyin<br />

hastalandığı için sabaha kadar uyuyamamıĢtı. Evlâdının inleyiĢi karĢısında gözlerine<br />

sabaha kadar uyku girmedi. Hz. Hüseyin sabaha doğru bir ara uyur gibi olduğunda,<br />

Hz. Fatıma bulduğu ilk fırsatta kâinatın sahibine yönelerek sabah namazını eda etmiĢti.<br />

Kendisini çaresiz bırakan uykuya ancak bundan sonra vakit ayırabilmiĢti.<br />

Sonra, Mescid-i ġerifte sabah namazını kıldıran Peygamber Efendimiz (a.s.m.), âdeti<br />

üzere onun evine teĢrif etmiĢlerdi. Hazret-i Fatıma Validemizi uyur vaziyette görünce,<br />

onun sabah namazını kılmadığını sandı.<br />

– Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak<br />

peygamber olarak gönderen Allah‘a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça<br />

cennete gireceğini zannetme, diyerek, namazın hiçbir Ģekilde ihmal edilemeyeceğini<br />

belirtti. Buna karĢılık Hz. Fatıma:<br />

– Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım. Sabah namazını kılıp yattım,<br />

deme gereği duydu. O zaman Efendimiz (a.s.m.), sevgili kızını Ģöyle müjdeledi:<br />

– Müjdeler olsun sana kızım! Âhirette böyle sıkıntılar<br />

görmeyeceksin. Yaralıyken bile sabah namazını kıldı . Peygamberimizin<br />

(a.s.m.) güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir<br />

engel tanımazlardı. Namaz yolunda savaĢ, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.


Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikasta<br />

uğramıĢtı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmiĢti.<br />

– Yemek ister misin, diye sormuĢlardı.<br />

– Hayır, cevabını vermiĢti.<br />

– Su içer misiniz?<br />

– Hayır.<br />

Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:<br />

– Namaz kılacak mısınız, diye sormuĢlardı.<br />

Hz. Ömer‘in âdeta gözleri parlamıĢ, yavaĢ yavaĢ enerjisi tükenmekte olan<br />

vücuduna can gelmiĢti.<br />

– Evet, kılacağım, dedi.<br />

O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmıĢ, namazı terk<br />

etmeyi aklından bile geçirmemiĢti. Namazdayken konuĢulanları duymazdı.<br />

Sahabelerin büyüklerinden olan Abdullah bin Mes‘ud (r.a.), namaz kılacağı<br />

zaman ―dürülmüĢ elbise‖ gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan<br />

ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler ĢaĢırırdı...<br />

Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin<br />

konuĢtuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:<br />

– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.<br />

Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huĢusunu hiçbir Ģeyin<br />

bozamayacağını bildiği için Ģu cevabı verirdi:<br />

– Ġstediğinizi konuĢun... Ben namazdayken sizin konuĢtuklarınızı<br />

duymuyorum. <br />

Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz<br />

Peygamberimiz (a.s.m.), itinasız kılınan namazı, namaz saymazdı. Bir gün<br />

geliĢigüzel namaz kılan bir kimseye:<br />

– Dön de, namazını yeni baĢtan kıl. Çünkü sen namazı kılmıĢ olmadın, dedi.<br />

Adam dönüp yine eskisi gibi kıldı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yine ona:<br />

– Dön, yeni baĢtan kıl. Çünkü sen namazı kılmıĢ olmadın, diye buyurdu ve bu<br />

ihtar üç defa vuku buldu. En sonunda adam:<br />

– Seni hak din ve kitapla gönderen Allah‘a yemin ederim ki, ben bundan baĢka


türlüsünü bilmiyorum, bana doğrusunu öğret, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m.):<br />

– Namaza duracağın zaman tekbir al. Sonra ne kadar kolayına gelirse, o kadar<br />

Kur‘ân oku. Arkasından rükûa varıp, mutmain [azaların yatıĢmıĢ] oluncaya kadar dur.<br />

Sonra baĢını kaldırıp ayakta doğruluncaya kadar dur. Daha sonra, secdeye varıp<br />

mutmain oluncaya kadar kal. Sonra baĢını kaldırıp mutmain oluncaya kadar otur. Bunu<br />

namazın bütününde böylece yap, dedi.<br />

RIZIK KORKUSU YAġAYANLAR (HĠKÂYE)<br />

Bir adam, Tabiîn‘in büyüklerinden Yunus b. Ubeyd‘in Basra‘daki dükkânına<br />

gelmiĢ, yoksulluktan yakınıyordu. Son derece mutsuz bir adamdı bu. Bazıları gibi<br />

parası pulu, malı mülkü olmadığı için kendisini fakir sayıyordu ve bu durumdan<br />

hoĢnut değildi. Yunus b. Ubeyd ona Ģöyle dedi:<br />

– Görmeni sağlayan Ģu gözlerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bu<br />

seni mutlu eder miydi?<br />

Adam, tereddütsüz ―Hayır!‖ diye cevap verdi.<br />

– Peki, ellerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bunu ister miydin?<br />

Adam yine kesin bir dille ―Hayır!‖ dedi.<br />

Yunus b. Ubeyd, insanın sahip olduğu uzuvların bir kısmını daha tek tek sayıp<br />

adama bunların yerine parayı tercih edip etmeyeceğini sordu ve her defasında da aynı<br />

cevabı aldı. Nihayet Ģunları söyledi ona:<br />

– Bakıyorum üzerinde yüz binlerce dirheme değiĢmeye razı olmadığın nimetler<br />

var ve sen hâlâ yoksulluktan yakınıyorsun!<br />

Bugün de dilimizle ve kalbimizle Ģikâyete yeltenmeden önce nelere sahip<br />

olduğumuzu Ģöyle bir düĢünmekte fayda var.<br />

ġĠKÂYET ETMEDEN ÖNCE (HĠKÂYE)<br />

Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenarında oturmuĢlar idi. Bir karıncanın<br />

geldiğini gördü. Ağzında bir yeĢil yaprak tutardı. Deniz kenarına ulaĢtı. Sudan bir<br />

kurbağa çıktı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü.<br />

Karıncadan sordular ki,<br />

- Bunun hikmeti nedir.<br />

Karınca cevap verdi ki,<br />

-Bu deryanın ortasında, Allahü Sübhânehü ve Teâlâ hazretleri bir taĢ halk<br />

etmiĢtir. O taĢın içinde bir böcek halk etmiĢtir. Beni onun rızkına sebep etmiĢtir. Ben


her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenarına ulaĢtırırım. Allahü<br />

Teâlâ hazretlerinin, kurbağa suretinde yarattığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe<br />

verir.<br />

ki;<br />

O böcek, Allahü Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinin kudreti ile fasîh dil ile söyler<br />

-Sübhânallah ki, beni halk etti, deniz ortasında ve taĢ arasında bana mekân<br />

verdi. Benim rızkımı unutmadı.<br />

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:<br />

“Sizler Allah‟a gereği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin<br />

yuvasından) aç olarak gidip (akĢamleyin) tok olarak dönen kuĢları<br />

rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.” (Tirmizî, Zühd, 33)<br />

Kıssadan ve Hadisten de anlaĢılıyor ki; insan, üzerine düĢen görevi yerine<br />

getirdikten sonra hiçbir zaman rızık korkusu yaĢamamalıdır. Vaktini boĢa geçirerek<br />

harcamak ve bir yerde oturup da ‖Nasıl olsa rızık bana kendi gelir‖ demek de çok<br />

yanlıĢtır. Kul, üzerine düĢen görevi elinden geldiği gibi yerine getirmeli; bununla<br />

birlikte, hiçbir zaman rızık ve açlık korkusu yaĢamamalı, karamsarlığa ve<br />

huzursuzluğa kapılmamalıdır.<br />

َ ‏ِمَا رَحْمَةٍء مّ‏ ‏ِهَ‏ اّللّ‏ ِ لِىتَ‏ لٍَُلمْ‏ ََ لَُْ‏ كُلىتَ‏ َ ‏ًّا غَلِٕ‏ َ الْ‏ ‏َلْ‏ ِ ‏َٜونَضُّبُاْ‏ مِهْ‏ حَُْ‏ لِكَ‏ ‏َاعْفُل عَىٍُْلمْ‏ ََ اطْتَ‏ ‏ْنِزْ‏ لٍَُلمْ‏<br />

ََ ‏َاَِرْ‏ ‏ٌُلمْ‏ ِٓ اَ٘مْزِ‏ ‏َاِ‏ ‏َا عَشَمْتَ‏ ‏َتََُ‏ كَّلْ‏ عَلَّ‏ اّللّ‏ ِ ئِنَّ‏ اّللّ‏ َ ‏ُٔلحِ‏ ‏ُّب الْمُلتََُ‏ كّ‏ ‏ِلِٕهَ‏<br />

“(Ey Muhammed) karar verip azmettiğin zaman Allah‟a dayan. Muhakkak<br />

ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i Ġmran, 159)<br />

Sanma ki bugün bir tesadüf kıĢın ardından yazın gelmesinin tesadüf olmadığı<br />

gibi… Etrafına bakıp mucizeler arayan insan, uzaklara değil çok yakınına kendine bir<br />

baksana… Beklediğin iĢaret sence verilmemiĢ mi?<br />

KEMĠKLER: YetiĢkin bir insan iskeletinde 206 kemik vardır. Bunların<br />

yarısından fazlasıysa el ve ayaklarımızda yer alır. Kemiklerimizin Yüzde 45‘i<br />

kalsiyum ve diğer minerallerden, yüzde 30‘u canlı dokudan, yüzde 25‘i sudan<br />

oluĢur. Her 1 cm kemik 2500 kilo yük kaldırabilir. Bu çeliğin dayanabileceği<br />

yükün 4 katı kadardır. Eğer bütün kemiklerimiz, dıĢ kemik yapısında olsaydı,<br />

iskeletimiz taĢıyamayacağımız kadar ağır olurdu. YaklaĢık 227 gram<br />

ağırlığındaki kırmızı ilik her gün 5 milyar yeni kan hücresi üretir.<br />

Vücudumuzun en karmaĢık eklemi olan diz eklemi aynı zamanda da vücudun<br />

en kolay hasar görebilen eklemidir. OMURĠLĠK: YetiĢkin bir insanda omurilik<br />

yaklaĢık 45 cm uzunluğundadır. Dakikada 3 milyon yeni hücre üretir. Omurlar<br />

arasında yumuĢak kıkırdaktan oluĢan diskler yer alır. Ayağa kalktığımızda veya<br />

oturduğumuzda bu diskler yavaĢ yavaĢ sıkıĢır. Bu yüzden her gece 16 mm<br />

kadar kısalmıĢ olarak yatağa gireriz. Yattığımız süre içinde bu 16 mm‘yi tekrar<br />

kazanırız.


KAS SĠSTEMĠ: Ġnsan vücudunda 400‘den fazla iskelet kası bulunur. Vücut<br />

ağırlığının yüzde 40‘ını iskelet kasları oluĢturur. YetiĢkin bir erkekte 656 farklı<br />

adale vardır. En büyüğü sırttakidir. En küçüğü ise kulak içinde ve 10 milimetre<br />

uzunluğundadır. Gülerken 15, alnımızı kırıĢtırırken ise 43 tanesini kullanıyoruz.<br />

Kalp kasları dakikada 60 ile 100 kere kasılıp gevĢer. Gece gündüz hiç<br />

durmadan çalıĢarak vücudumuza kan pompalar. Kaslarımız yaklaĢık 25 yaĢında<br />

en güçlü duruma kavuĢur.<br />

SĠNDĠRĠM SĠSTEMĠ:Ġnsan hayatı süresince 30 bin ile 50 bin kilo arasında<br />

yiyecek sindirim sisteminde iĢlenir. GeliĢmiĢ insanda sindirim kanalı 9 metre<br />

boyundadır. Yiyeceklerin Bu kanaldan geçmesi 15 saat ile 2 gün arasında süre<br />

alır.<br />

YEMEK BORUSU: Yutağı mideye bağlayan 25 cm uzunluğunda bir borudur.<br />

Yutkunmak yemek borusunun küçük dalgalanmalarla hareket etmesidir. Bu<br />

harekete peristalsis denir. Peristalsis, yiyeceği yemek borusundan mideye<br />

yaklaĢık 10 sn‘de taĢır. Peristalsis hareketi de otonom sinir sistemi tarafından<br />

kontrol edilir. Peristalsis o denli etkilidir ki baĢ aĢağı durduğumuz zaman bile<br />

yiyip içebilir, yiyecekleri yutabiliriz.<br />

MĠDE: 1.2 litre sıvıyı ve yiyeceği alabilme kapasitesi bulunan midemizde,<br />

çeliği 7 günde eritecek mide suyu üreten toplam 35 milyon sindirim bezi vardır.<br />

Mide dakikada 500 bin hücre üretir. Yiyecekler midede 2 ile 4 saat arasında<br />

sindirim iĢlemine tabi tutulur.<br />

KARACĠĞER: Vücudumuzdaki en büyük organdır. Kan ihtiyacının beĢte birini<br />

kalpten, beĢte dördünü bağırsaktan karĢılar. Olağanüstü bir dejenerasyon<br />

özelliğine sahip olan karaciğerimiz %70‘lik bir doku kaybında bile kendini<br />

tamamen yenileyebilir ve birkaç ay içerisinde asıl boyutlarına yeniden<br />

ulaĢabilir. Karaciğer, aynı zamanda vücudumuzun en büyük salgı bezidir ve<br />

günde yarın litre kadar safra üretebilir. Ortalama ağırlığı kadınlarda 1.3kg,<br />

erkeklerde ise 1.8 kg olan karaciğer, herhangi bir anda vücudun kan<br />

gereksiniminin yaklaĢık %13‘ünü karĢılar. Her karaciğer hücresinin ortalama<br />

ömrü 150 gündür. <br />

ĠNCE BAĞIRSAK: 6.4 metre uzunluğundadır.<br />

PANKREAS: Büyük bir salgı bezi niteliğindedir. Her gün ortalama yarım ile 1<br />

litre arasında sindirim suyunu on iki parmak bağırsağına aktarır. Günde<br />

yaklaĢik 2.1 litre sindirim suyu üretirler. YetiĢkin bir insan vücudu günde<br />

ortalama 10 litre sindirilmiĢ gıdayı kullanır.<br />

SOLUNUM SĠSTEMĠ:Normal soluma sırasında akciğerlere giren havanın hızı<br />

saatte 6.4 km civarındadır. Normal koĢullarda bir insan dakikada 15-20, 24<br />

saatte 20 bin kere nefes alır.<br />

AKCĠĞERLERĠMĠZ: Akciğerlerimiz, yumuĢak, ortalama 454 gram


ağırlığındadır. YetiĢkin bir insanın akciğeri 3 litre hava tutabilir. Normal<br />

solumada yaklaĢık 2 litre hava ciğerlere girer ve çıkar. Bu miktar bir solukta 4<br />

litreye ulaĢabilir. Ciğerlere alınan havada oksijen oranı %21, dıĢarı verilen<br />

havada oksijen oranı ise %16‘dır. Büroda çalıĢan bir kiĢi günde ortalama 11.352<br />

litre hava solur. Dolayısıyla havadan aldığı oksijen miktarı günde 570 litredir.<br />

Akciğerlerimizin kasları yoktur. Diyafram akciğerler için hareketli bir taban<br />

oluĢturur. Normal solunum esnasında 2,5 cm kadar hareket eder. YetiĢkin insan<br />

akciğerinde 250 bin civarında bronĢ bulunur. Mesela köpekler çok az ter bezine<br />

sahip oldukları için vücutlarını soğutabilmek adına çok hızlı nefes alırlar.<br />

HapĢırık, çok güçlü bir hava akımıdır. Hızı saatte 161 km‘ye ulaĢabilir. EriĢkin<br />

bir insanın sağ akciğerinde (sol akciğer alt kısmında kalbin yer alması<br />

nedeniyle daha küçüktür) ortalama 300 milyon kadar alveol adı verilen küçük<br />

hava kesecikleri bulunmaktadır. Bu kesecikler bir Ģekilde yan yana yere<br />

serilebilseydi, bir tenis kortunu tamamen kaplayabilecek bir alana sahip<br />

oldukları görülürdü. Akciğerlerimize giden hava geçiĢ yollarının, her iki yanda<br />

farklı açılarla seyrettiğini de hatırlatalım. Bu da, burnunuza soktuğunuz<br />

leblebiyi içinize çektiğinizde bu leblebinin büyük olasılıkla sağ akciğerinize<br />

gideceğini gösterir. <br />

DOLAġIM SĠSTEMĠ:<br />

- KAN: Her 4-5 saniyede bir oksijen alır. Heyecan anında ya da güç<br />

harcandığında kan akımı dakikada 20 ya da daha fazla litreyi bulabilir.<br />

- ALYUVAR: Vücudumuzda 25 milyar adet alyuvar bulunur. Bu da 1 litre kanda<br />

yaklaĢık 5 milyar kırmızı kan hücresine karĢılık gelmektedir. Her gün bunlardan<br />

25 milyonu (yani yaklaĢık %1‘i) ölerek yenileniyor. Yani saniyede 300bin kadar<br />

kırmızı kan hücremizi kaybediyoruz. Bir alyuvar,120 gün yaĢar. Bu alyuvarlar<br />

yan yana getirilmeleri halinde bir futbol sahası büyüklüğündeki alanı<br />

kaplayabilirler. Sıraya dizilmeleri halinde ise 50 bin kilometrelik bir zincir<br />

oluĢtururlar. Tek bir kırmızı kan hücresinin bütün vücudumuzu dolaĢması 20<br />

saniyeden daha kısa sürmektedir. <br />

- DAMARLAR: Vücuttaki tüm damarlardan oluĢan müthiĢ ağın uzunluğu 100<br />

bin km‘yi bulur. Bu da dünyanın çevresini 2 kez dolaĢabilir. Vücuttaki<br />

damarların en incesi gözdeki retinada ve beyindedir. Yani milimetrenin binde<br />

biridir. <br />

- KALP: Yumruk büyüklüğündeki bu organ, yaklaĢık 300 gr. ağırlığındadır. Yıl<br />

içinde 30 milyon kereden fazla çarpar. Yani ortalama 74 yıllık yaĢam süresi<br />

boyunca kalp yaklaĢık 2.5 milyar kez atar. Dinlenme halindeyken dakikada 6<br />

litre (her çarpıĢta yaklaĢık 95ml.) kadar kan pompalarken egzersiz halinde bu<br />

miktar 30 litreye kadar çıkabilmektedir. Çoğumuzun kalbi göğüs kafesimizde<br />

sol yanında yer alırken, 8500 kiĢiden birinde görülebilme olasılığı olan situs<br />

inversus (yer tersliği) adı verilen bir durumda kalp göğüs kafesinin sağ yanında<br />

konumlanabilmektedir ve diğer tüm organların konumları da bulunmaları<br />

gereken normal yerin tersinde olmaktadır.


BOġALTIM SĠSTEMĠ <br />

- BÖBREK: Vücut ağırlığımızın üçte ikisi sudan ibarettir. 60 kg.lık bir insanda<br />

40 kg. su vardır. Bu suyun üçte ikisi vücut hücrelerinin içinde bulunur. Geri<br />

kalan üçte biri ise ya kanda plazma halinde ya da doku sıvısı halinde hücrelerin<br />

arasında ve vücut boĢluklarında yer alır. Vücudumuzun çalıĢması için gerekli<br />

olan çeĢitli kimyasal maddeler erimiĢ halde bu suda taĢınırlar. Glomeruluslar<br />

her gün yaklaĢık 180 litreyi bulan miktarlarda süzülmüĢ su nakletmektedirler.<br />

Her böbrekte nefron adı verilen yaklaĢık 1 milyon minik süzgeç birimi vardır.<br />

- ĠDRAR: Bir günde idrar yollarımızdan geçen idrar miktarı yaklaĢık olarak 1.5<br />

litredir. Ömrü ortalama 74 yıl olarak hesaplarsak insanoğlu yaĢamı boyunca 45<br />

bin litre idrarı dıĢarı atar.<br />

- BAĞIRSAK: Boyu 4-8 m. kadardır. Her gün 150 gr. dıĢkı atar. Bu da yaĢam<br />

süresince 4500 kg. eder. ġu anda bağırsaklarımızda yaĢamakta olan bakterilerin<br />

toplam kütlesi 1000 gramdır. Her yıl, ağırlığımız kadar bakteriyi dıĢkı yoluyla<br />

dıĢarı atıyoruz ve bağırsaklarımızda yaklaĢık 500 kadar farklı tür bakteriye<br />

konaklık etmekteyiz. <br />

SĠNĠR SĠSTEMĠ <br />

- BEYĠN: Ağırlığı yetiĢkin insanda 1.400 gr.dır. Kadında ise 1.100 gr.dır.<br />

Erkekler yaĢamları boyunca yaklaĢık 127 bin 500 kez rüya görürler. Beynimiz<br />

10 milyar kadar nöron adlı hücre içerir. Hasar gören nöronlar bir ölçüde<br />

kendilerini tamir edebilirler. Fakat ölen nöronların yerine yenisi gelmez. Vücut<br />

ağırlığımızın yalnızca yüzde ikisini oluĢturur. Toplam enerji üretimimizin yüzde<br />

yirmisini tüketir. Oksijensiz kalan beyin hücreleri en fazla 5 dakika içinde ölür.<br />

Çoğu insan, beyninin sol yarısını daha çok kullanır. Beynimizde bulunan 100<br />

milyar kadar sinir hücresi arasında bulunan iletiĢim bağlantılarının (sinapsların)<br />

sayısının 10üzeri15 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Beynimizin sol<br />

yarısında sağ yarısında olduğundan 200 milyon kadar daha fazla sinir hücresi<br />

olduğu bilinmektedir. Beyin kabuğumuzdan (korteks) her yıl 21 milyon sinir<br />

hücresi yitirmekteyiz. Bu da yaklaĢık saniyede 1 hücre kaybına denk<br />

gelmektedir. Ġyi ki beynimizin tamamını kullanmıyoruz. Eğer beyindeki<br />

‗‘yedekle, bağlantıları aktar ve kullan‘‘ mekanizması olmasaydı, olasılıkla<br />

yaĢamımız çok kısa sürerdi. <br />

ÜREME SĠSTEMĠ<br />

- YUMURTA: Her kadın 700 bin yumurtaya sahip olarak doğar. Çoğu olgunluğa<br />

eriĢmeden yok olur. Geriye 400 kadarı kalır. Hamilelik sırasında rahmin<br />

büyüklüğü 30 cm.ye ulaĢabilir. <br />

- SPERM: OlgunlaĢması 3 ayı bulur. BoĢalma sırasında yaklaĢık 200 milyon<br />

sperm, 3-4 santimetre küplük sperm sıvısı içinde dıĢarı çıkar. Testisler günde<br />

100 milyon, yaĢam boyunca 400 milyar sperm üretirler. Spermler kamçı<br />

Ģeklinde kuyruklarını sağa sola sallayıp, kadının üreme organında yüzer. Bu


yolculuk yaklaĢık 2 saat sürer. Cinsel birleĢme sırasında vajinaya bırakılan<br />

semende 200 ile 500 milyon arasında sperm bulunur.<br />

DUYU SĠSTEMLERĠ <br />

- BURUN: Ġnsan en geliĢmiĢ varlık olmasına karĢın hayvanlarla<br />

karĢılaĢtırıldığında koku duyusu oldukça zayıf kalmaktadır.<br />

- DĠL: 17 adaleden oluĢur. Tat hücreleri, ekĢiyi, tuzlu veya tatlıya kıyasla 1000<br />

kat fazla alır. Dilin arka kısmı acıya, ön kısımları ise tatlıya duyarlıdır. Ġnsan<br />

yaĢlandıkça tat tomurcuklarının sayısında ve tat duyusunda azalma meydana<br />

gelir bu azalma yemek zevkinin azalmasına yol açar.<br />

- TER BEZĠ: Vücuttaki 3 milyon ter bezi teĢvik edildiğinde saatte 5 litre ter<br />

üretir. Yorucu bir günün sonunda terli bir koltukaltının her 1cm2‘sinde ortalama<br />

100 milyon kadar bakteri bulunur. Ayrıca bir günde ortalama 1 litre kadar ter<br />

kaybetmekteyiz.<br />

- KULAK: Genç bir yetiĢkin insanın duyma aralığı 20-20000 Hertz arası<br />

değiĢmektedir. YaĢlandıkça bu aralık çarpıcı bir biçimde 50-8000 Hertz‘e<br />

düĢmektedir. Genel olarak 130 desibele yakın sesler (Örneğin çok yakında<br />

havalanan bir uçağın gürültüsü) rahatsız etmeye baĢlarken 90 desibel üzerindeki<br />

seslerin uzun süreli etkisi kalıcı duyma kaybına yol açabilmektedir. Bir<br />

traktörün motorunun sesi verilen bu değerin üzerinde. <br />

- GÖZ: Bir varsayıma göre bilgilerimizin beĢte dördü beynimize gözlerimiz<br />

aracılığıyla aktarılmaktadır. Renk körlüğü kalıtımsaldır ve kadınlarda çok<br />

seyrek olarak rastlanır.<br />

- DERĠ: Vücudumuzdaki en büyük organdır. YetiĢkin bir insanın derisi 5 kg<br />

ağırlığındadır ve yaklaĢık 7 m2 bir alanı kaplar. En kalın derimiz, avuç içlerinde<br />

ve topuklarımızın altında oluĢandır. Göz kapakları üzerindeki deri<br />

vücudumuzun en ince derisidir. En geniĢ organımız, yani derimizde bulunan<br />

hücrelerin sayısı tam 300 milyon kadardır. Derinin en dıĢ katmanı olan<br />

epidermis, kendini sürekli olarak yenilemekte ve ortalama 75 günde bir<br />

tamamen yenilenmiĢ olmaktadır. Derimizin her 3cm2‘sinin altında ortalama 10<br />

kıl kökü, 100 ter bezi ve 1 metre uzunluğunda kan damarı bulunmaktadır. <br />

- CĠLT: 1.5-2 metre karelik bir yüzey kaplar,15 kg ağırlığındadır. YaklaĢık 1<br />

santimetre karelik ciltte, 3 milyon hücre, 1 metre kılcal damar, 80 ter bezi, 35<br />

sinir ucu bulunur.<br />

- SAÇ: Kirpikler 3-4 ay içinde ölüp dökülürken baĢtaki saçlar dökülüp, yerine<br />

yenisine bırakmadan önce 3-4 yıl yaĢayabilir. BaĢtaki saçlar ayda 1-3 cm<br />

uzar.<br />

- TÜYLER: Vücudumuzda yaklaĢık 5 milyon tüy vardır. Bunun 100-150 bin<br />

kadarı saç derisindedir. Sakal yılda 13 santim uzar. Bu da yaĢam sonunda 9


metre eder.<br />

بِظْمِ‏ االلهِ‏ ارَّحْمَهِ‏ ارَّحِ‏ ‏ٕم<br />

اللٍمّ‏ صلِّ‏ علّ‏ طّٕدوا محمّد ‏َعلّ‏ آل طّٕدوا محمّد<br />

(Bu dokümanı ailenize okutun, okuttuğunuz kiĢi burada yazılı ayetleri ve zikirlerin her<br />

birini tekrar etse ona yazılan sevap kadar size de yazılır ĠNġAALLAH. Siz ölseniz<br />

dahi o kiĢi zikretmeye devam ettiği sürece amel defteriniz açık kalarak sevap<br />

yazılmaya devam edilir.)<br />

Sosyal Medyada PaylaĢmak için tıklayın:<br />

Yazan ve Hazırlayan:<br />

Bir Avuç Kul ekibi ( www.biravuckul.com )<br />

PC ve Mobil Kitap:<br />

Yalniz Değilsin Allah var..! (www.yalnizdegilsinAllahvar.com)<br />

Not: Bu kitap ―Bir Avuç Kul‖ ekibi tarafından Allah rızasını kazanmak, bir<br />

baĢkasına vesile olmak ve kitabın dağıtımına yardımcı olan kiĢilerin de vesile<br />

olabilmesi için ücretsiz dağıtılması amaçlı yazıldı. Eğer kaynak olarak kullanmak<br />

istiyorsanız lütfen yazılarınızın altında www.yalnizdegilsinAllahvar.com olarak web<br />

sitemizin adresine yer verin. ―Yalnız değilsin, Allah var‖ isimli kitabımızı normal<br />

Ģartlarda bir yayın evinden çıkabilirdik. SatıĢ fiyatı da 22 TL olabilirdi. Biz hiçbir<br />

maddi çıkar gütmeden bir vesile zinciri oluĢturmak istiyoruz. Siz de bu kitabın<br />

paylaĢımına destek verin ve bu zincire katılın.<br />

Allah (Celle Celâlühü), bu kitabın hazırlık aĢamasında ve paylaĢımında emek<br />

veren herkesden razı olsun.<br />

Sosyal Medyada PaylaĢmak için tıklayın:


Kaynaklar:<br />

Ahmet Alkan, Besmele; Anlam ve Mâhiyeti<br />

Abdurrahman KASAPOĞLU/ TASAVVUF: Ġlmî ve Akademik AraĢtırma Dergisi, yıl:<br />

8 [2007], sayı: 18, ss. 155-176. KUR‘ÂN‘DA ÜMĠT-ĠMAN ĠLĠġKĠSĠ<br />

M. Nail KarakuĢçu, Genel Psikoloji ve Normal DavranıĢlar, Pelin Ofset, Ankara 1999,<br />

s. 275.<br />

Ġmam Gazali, Allah‘a UlaĢmak<br />

Prof. Dr. Hüseyin PEKER, Allah‘ın Boyasıyla Boyanmak<br />

Osman ORAL, Allah‘a (Celle Celâlühü) Ġnanıyorum<br />

Süleyman AteĢ, Yüce Kur‘ân‘ın ÇağdaĢ Tefsiri, Yeni Ufuklar NeĢriyat, Ġstanbul 1991,<br />

c. IV. s.462.<br />

Yazır, age, c. IV, s. 2966.<br />

Kur‘an-ı Kerim<br />

Mevlüt ÖZCAN, Allah‘ı (Celle Celâlühü) Nasıl Tanıyabiliriz?<br />

Muhammed Esed, Kur‘ân Mesajı, çev.: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, ĠĢaret Yay.,<br />

Ġstanbul 1997,s. 487.<br />

Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah Celle Celâlühü‘ya Davette<br />

Peygamberlerin Metodu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!