Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
بِظْمِ االلهِ ارَّحْمَهِ ارَّحِ ٕم<br />
اللٍمّ صلِّ علّ طّٕدوا محمّد َعلّ آل طّٕدوا محمّد<br />
ÖN SÖZ:<br />
Rahmân ve Rahîm olan Allâh‘ın ismiyle! Hamd, yalnızca Allâh (Azze ve Celle)'ye<br />
mahsustur. Âlemlerin Rabb'i olan Allâh'a hamd-ü senalar olsun. Allâh'ım seni tüm<br />
noksanlardan tenzih ederim ve Seni tespih ederim. Ey Allâh! Kulun, Peygamberin ve<br />
Rasûlün olan o Neciyy-i Ümmî Efendimiz Muhammed‘e, Onun Ehl-i Beyt'ine ve âli<br />
ashâbına, her an ve zaman Senin Zâtının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salât ve<br />
selâm eyle.<br />
Yazmaya, okuyucularımızın da okumalarını temin için Ģu güzel dua ile baĢlıyoruz.<br />
Yâ Allâh Yâ Melik Yâ Kuddûs Yâ Müheymin Yâ Mü'min Yâ Selâm!<br />
Allâh‘ım! Ümmet-i Muhammed‘e rahmetini ihsan buyur! Ümmet-i Muhammed‘in<br />
halini ıslâh eyle! Ümmet-i Muhammed'i ahir zamanın fitnelerinden ve varlık Âleminin<br />
baĢlangıcından, varlık Âleminin sonuna kadar olacak olan tüm fitnelerden, kazalardan,<br />
belalardan, kederlerden, üzüntülerden, hastalıklardan, felaketlerden koru ve salim kıl.<br />
Ümmet-i Muhammed'e dünya ve ahirette af, afiyet ve hayır ver. Her iki cihanda<br />
iyilikler ve hayırlar nasip et. Ümmet-i Muhammed'e tevbe nasip et, tevbelerimizi kabul<br />
et, günahlarımızı affet ve bizleri Cennetine al. Ümmet-i Muhammed'in topyekün ve<br />
tek vücut olmalarını nasip et. Ümmet-i Muhammed'i salihlerden kıl ve Cemal'ini<br />
seyredeceklerden eyle.<br />
Yâ Rabb Yâ Musavvir Yâ Rezzâk Yâ Azîz Yâ Cebbâr Yâ Mütekebbir Yâ Gaffâr!<br />
Bu kitabı ihlas ve sabır ile okuyup mucibince amel eden ve emeği geçenlerin<br />
imanlarını kuvvetli,zihinlerini açık, ilimlerini ziyade, amellerini salih, rızıklarını helal<br />
ve bol eyle.<br />
Yâ Erhamerrahimin Yâ Alîm!<br />
MüĢkillerimizi hallet ve iĢlerimizi kolaylaĢtır, bizlere marifet eyle ve bizi bundan<br />
mahrum bırakma. Üzüntümüzü sevince döndür, düĢtüğümüz bataklıktan bizi kurtar,<br />
tökezleyip düĢtüğümüz yerden bizi kaldır, ihtiyacımızı gider, hem Seni, hem de<br />
Hz.Muhammed Mustafa (Sâllâhu Aleyhi ve Sellem)'i bizden memnun edecek ve<br />
kendisini bizden razı edecek bir Ģekilde amellerimizi güzelleĢtir.<br />
Yâ Allâh Yâ Rahman Yâ Rahîm Yâ Kadir Yâ Kerîm!
Ġhtiyacı olanların üzerine sabır yağdır, ayaklarımızı dininde sabit kıl. Muhakkak ki sen<br />
herĢeye Kadir'sin. Allâh'ım! Sana malımızı, dinimizi ve nefsimizi emanet ediyoruz.<br />
Allâh'ım! hükmüne bizi razı kıl, kaderimizde bulunanı bize mübarek et, tehir ettiğinin<br />
acele olanını, acele ettiğinin tehirini istemeyelim. Nefsimizi isyandan mahrum kıl,<br />
teslimine yardımcı ol.<br />
Ya ġafi!<br />
Hastalarımıza Ģifa, dertlilere deva ve cümlemize ise afiyet ver, vücutlarını sağlıklı kıl.<br />
Ellerini açıp yakaranların dualarını kabul eyle. Yeryüzünde zulüm gören tüm<br />
müslüman kardeĢlerimizin yar ve yardımcısı ol. Kusurumuz çok, amellerimiz noksan.<br />
Tüm müslümanların amellerini salih, rızıklarını helal ve bol eyle. ArkadaĢlarını sadık<br />
ve salih, komĢularını hayırlı, haclarını mebrur ve tekrarını nasip eyle.<br />
Yâ Hayy Yâ Kayyûm olan Allâh'ım!<br />
Ey herĢeyi ayakta tutan, ilminden hiç bir Ģey kaybolmayan ve hiç bir Ģey Kendine zor<br />
gelmeyen Ya Kayyûm. Çocukları olanlara salih kullar yetiĢtirmeyi, henüz sahip<br />
olmamıĢlara ise Ümmed-i Muhammed'e yakıĢır ahlak ile yaĢayıp iyi eĢlere sahip<br />
olmalarını nasip eyle. Öğrencilerimize zihin açıklığı, faydalı ilim ve güzel bir tahsil<br />
hayatı nasip eyle. Akıl, idrak ve fehimlerini tamam ve kamil, ayaklarını güzel ve<br />
sünnetten ayırma. Maddi ve manevi temizlikle kendilerini pay ekle. Vatanımıza ve<br />
milletimizi daima senin ve imtihan yolunda muzaffer kıl. Mehmetçiğimizin her daim<br />
yanında ol, ona uzanacak elleri ve Ümmet-i Muhammed'e uzanacak elleri; el-Kahhâr<br />
ismi Ģerinin hürmetine kahrı periĢan eyle. Son nefesimizi imanla vermeyi nasip eyle.<br />
Vaktinden evvel ruhumuzun sana kavuĢmasını, senin rızanı almıĢ, hoĢnutluğunu ve<br />
sevgini kazanmıĢ bir Ģekilde huzuruna çıkmayı nasip eyle. Tüm ism-i Ģeriflerinin<br />
hürmetine, Habibin (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)‘in hürmetine, sualsiz ve hesapsız<br />
cennetine girenlerden, Cemalini daim görenlerden eyle. Yalnızca, Azîz veGaffâr olan<br />
Allâh‘a hamd olsun. Allâh'ın Zatının Celaline ve Allâh'ın Zatının azametine yaraĢır<br />
Ģekilde Allâh'ın ilminde bulunanlar adedince her an ve nefes, Allâh'ın devamıyla daim<br />
olacak kadar Allâh'a sürekli hamd olsun. Ey Allâh! Kulun, Peygamberin ve Rasûlün<br />
olan o Neciyy-i Ümmî Efendimiz Muhammed‘e, Onun Ehl-i Beyt'ine ve âli ashâbına,<br />
her an ve zaman Senin Zâtının büyüklüğü(nün sonsuzluğu) kadar salât ve selâm<br />
eyle.Hamd, yalnızca Allâh (Azze ve Celle)'ye mahsustur. Âlemlerin Rabb'i olan<br />
Allâh'a hamd olsun. Mahlûkatın sahibi ve mevcudata benzemekten münezzeh olan<br />
meleklerin ve ruhun rabbi olan Allâh-u Teâlâ‘yı tenzih ve tesbih ederim. Ey Allâh<br />
Teâlâ‘m Senin rızanı Ģefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını Ģefaatçi<br />
yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun<br />
senâyı yapamam. Sen Kendini sena ettiğin gibisin
Âmin... Yâ Muîn...<br />
GĠRĠġ<br />
Ashabıyla sükût halinde otururlarken Rasul-i Ekrem (Sallâllâhu Aleyhi ve<br />
Sellem)‘in mübarek simalarında bir tebessüm beliriverir bir defasında. Sahabenin<br />
soran bakıĢlarını fark edince Ģöyle buyurur Efendimiz:<br />
―Müminin durumu ne kadar ĢaĢırtıcıdır! Zira her iĢi onun için bir hayırdır.<br />
Üstelik bu baĢkasına değil, sadece mümine has bir durumdur. Ona memnun olacağı bir<br />
Ģey gelse Ģükreder; bu hayırdır. HoĢlanmadığı bir zarar gelse sabreder; bu da onun için<br />
hayır olur.‖<br />
Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) daha doğmadan önce<br />
babasını kaybetti ve sabretti. Doğduğunda yalnız sayılırdı, buna sabretti. Peygamber<br />
Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) çocuk yaĢta annesini kaybetti, sabretti.<br />
Dedesini yitirdi, sabretti. Vahiy geldikten sonra fetret zamanı sabretti. Ġnsanlar ona<br />
inanmadı, sabretti. EĢi ve amcası vefat etti sabretti. Ġnsanlar ona iĢkenceler yaptı,<br />
sabretti. Erkek çocukları öldü, sabretti. Evinden yurdundan kovuldu, sabretti. Açlığa<br />
sabretti. Dünya hayatı önüne sunulduğu halde o sabır dolu bir hayatı seçti. Hem de o<br />
Peygamber (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve aynı zamanda Allah (Celle Celâlühü)'nun<br />
habibi olmasına rağmen sabretti. Peki, sorarım sana sen tüm günahları bağıĢlanmıĢ,<br />
daha dünyada iken cennetle müjdelenmiĢ bir peygamber dahi değilken nasıl<br />
sabretmezsin? Allah‘ı zikrettiren dert, O‘nu unutturan maldan ve sıhhatten daha<br />
hayırlıdır.<br />
“Belâların en büyüğü peygamberlere, sonra evliyaya, sonra diğer has<br />
kullara gelir.”(bk. Hâkim, el-Müstedrek, III/343; Müsned, 1/172, 174, 180)<br />
Unutma ki; Allah (Celle Celâlühü) kimseye taĢıyamayacağı yükü yüklemez. O<br />
sadece seçkin kullarına, seçilmiĢ kullarına, imanı yüksek olan kullarına sabredeceği<br />
dert verir. Onları imtihanlar ile sınar.. Eğer ki sabretmen gerekli ise sen seçilmiĢsin<br />
demektir.<br />
ََ لَىَ ْلُلَُ وَّ ُلمْ بِ َْٓ ٍء مِّهَ الْ َُوْ ََ الْ ُلُوِ ََ وَ ْ ٍء مِّهَ اَ٘مََُ الِ ََ ا٘ونُلضِ ََ اللَّمَزَااِ ََ بَ ِّزِ اللَّابِزِ ٔهَ
ِ<br />
Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden<br />
eksiltme türünden bir Ģeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere<br />
müjdele. (2 – Bakara Suresi – 155.)<br />
َٜ ُٔل َلِّفُل اّللّ ُل وَنْظًا ئَِّٜ َُل طْعٍََا لٍََا مَا كَظَ َتْ ََ عَلٍََْٕا مَا اكْتَظَ َتْ رَبَّىَا َٜ تُلإَاخِ ذْوَا ئِن وَّظِٕىَا أََْ أَخْطَأْوَا رَبَّىَا ََ َٜ<br />
تَحْمِلْ عَلَْٕىَا ئِصْزًا كَمَا حَمَلْتًَُل عَلَّ الَّذِٔهَ مِه قَ ْلِىَا رَبَّىَا ََ َٜ تُلحَمِّلْىَا مَا َٜ طَاقَةَ لَىَا بًِِ ََ اعْفُل عَىَّا ََ اغْنِزْ لَىَا<br />
ََ ارْ حَمْىَ أَوتَ مَُْ َٜوَا َاولُلزْ وَا عَلَّ الْ َُْ ِ الْ َا ِزِ ٔهَ<br />
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden baĢkasını yüklemez. (KiĢinin<br />
nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz,<br />
unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.<br />
Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.<br />
Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz Ģeyi bize taĢıtma. Bizi affet. Bizi<br />
bağıĢla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karĢı bize<br />
yardım et." (Bakara Suresi, 286)<br />
Ġmtihanlarla dolu bir yol seni bekler ama kolaylıklarıyla beraber. Eğer seçilmiĢ<br />
olmasaydın Ģu anda bu yazıyı okuyor olamazdın. Eğer hayat bir tesadüf eseri değil ise,<br />
çıkıĢler, iniĢler, karĢılaĢmalar, seziĢler ve bakıĢlar bir tesadüf değil ise... Sence Ģuan bu<br />
kitabı okuyor olman bir tesadüf olabilir mi?<br />
وَ مَا تَشَاءُونَ إَِّلا أَنْ يَشَاءَ اَللا ُ ُۚ إِنا اَللا َ كَانَ عَلِيمًا حَكِيمًا<br />
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. KuĢkusuz Allah, bilendir, hüküm ve<br />
hikmet sahibidir.(ĠNSAN/30)<br />
Hayır bir tesadüf değil. ġu anda bu sayfaları çeviriyor olman bir tesadüf değil!<br />
Tıpkı gündüzün ardından gecenin gelmesi gibi…<br />
ئِنَّ ِٓ خَلْ<br />
ِ الظَّمَاََ ااِ ََ اَ٘رْ<br />
ِ ََ اخْتَِٝوِ اللَّْٕلِ ََ الىٍََّارِ َٖٔااٍء ِّ ٘ ُلَْ لِٓ ا٘لْ َااِ<br />
Göklerin ve yerin yaratılıĢında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip<br />
gidiĢinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller<br />
vardır.(3/ÂLĠ ĠMRÂN-190)<br />
أَلَمْ تَزَ أَنَّ اّللَّ َ طَ َّزَ لَ ُلمْ مَا ِٓ ْ ا٘ َرْ ِ ََ الْنُللْكَ تَ ْزِ ْ ِٓ الْ َحْزِ بِأَمْزِ يِ ََ ُٔلمْظِكُل الظَّمَا َ أَنْ تَ َعَ عَلَّ ا٘<br />
ئَِّٜ بِاِ ْوًِِ ئِنَّ اّللَّ َ بِالىَّاصِ لَزَ ُلَوٌف رَحِ ٕ ٌفم<br />
ْ َرْ<br />
(Görmüyor musunuz ki, Allah, yerdeki [su, taĢ, toprak, ot, ağaç, meyve,
sebze, tahıl, hayvan, maden, ateĢ, hava, gaz, tuz, petrol gibi] her Ģeyi ve<br />
emri [suyun kaldırma kuvveti ve yer çekimi gibi kanunları] uyarınca<br />
denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Ġzni olmadıkça, gökleri<br />
[göklerdeki yıldızları, galaksileri, gezegenleri birbirleriyle çarpıĢmaktan ve]<br />
yer üzerine düĢmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok Ģefkatli ve çok<br />
merhametlidir.) [Hac 65; Beydavi, Celaleyn, Medarik ve Razi tefsirleri]
KarĢında 99 tane ardına kadar açık kapı olduğunu düĢün. Bu kapıların hepsi<br />
ama hepsi aynı yere çıkıyor. Hangisinden geçersen geç, aynı yere çıkıyorsun. Ama<br />
unutma bütün kapıların arkasındaki yer aynı varacağın yer aynı.<br />
Bir gün bu kapılardan sadece bir tanesinin kapandığını farzet. Üzülür müsün?<br />
Vurur musun kendini yerden yere ―neden kapalı bu kapı‖ diye? Tabii ki hayır, çünkü<br />
biliyorsun nasıl olsa diğer kapılar açık. Alt tarafı bir kapı kapalı, onu görmezden gelir<br />
diğer açık kapılardan birini seçer ve geçersin. Nasıl olsa her kapının arkasındaki yol<br />
aynı yere çıkıyor. Peki o zaman, neden Allah‘ın açtığı binlerce kapıdan bir tanesinin<br />
kapalı olduğunu görünce yola devam etmekten vazgeçiyor, umudunu ve ümidini<br />
kesiyorsun... Sadece bir kapı için mi binlerce kapıyı elinin tersi ile itiyorsun? Biz her<br />
neticede Allah‘a dönmeyecek miyiz? Bütün kapılar ona çıkmıyor mu? Var mı baĢka<br />
yere açılan bir kapı? Bugün sanma ki bir tesadüf; ne de aldığın nefes bir tesadüf eseri...<br />
ََ ّللِ ّ ِ مَا ِٓ الظَّمَاََ ااِ ََ مَا ِٓ اَ٘رْ ِ ََ كَنَّ بِاّللّ ِ ََ كِٕل<br />
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah<br />
yeter.(4/NĠSÂ-132)<br />
ََ ّللِ ّ ِ مُللْكُل الظَّمَاََ ااِ ََ اَ٘رْ<br />
ِ ََ اّللّ ُل عَلََّ كُللِّ َْٓ ٍء قَدِٔ ٌفز<br />
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her Ģeye kâdirdir.(3/ÂLĠ<br />
ĠMRÂN-189)<br />
Bir hırsızın elindeki bıçak ile bir doktorunun elindeki bıçağın arasındaki fark<br />
nedir? Bıçak da neĢter de etinize değdiğinde canınızı acıtacaktır, her ikisi de vücuduna<br />
değdiğinde keser. Hırsız paranı almak için canını acıtır iken doktor ise tedavi etmek<br />
için o neĢteri vurur. Hırsızdan böylesine alçakça bir zararın geleceğini bildiğin için<br />
korunma içgüdüsü gereği kaçar veya kendini korumaya çalıĢırsın çünkü biliyorsun,<br />
sana zarar gelecek. Ama doktor… Bir doktor binlerce neĢter de vursa güvendiğin için<br />
teslim olursun; hem de ağır ameliyat Ģartlarına rağmen. Üstelik bir insan hatası sonucu<br />
olsa ölme riski var iken.<br />
Peki Ģu soruyu kendine Ģöyle sor; bir doktora güvenip sığındığın kadar Allah‘a<br />
sığınıp güveniyor musun? Bekle… Bu soruya gerçekten içtenlikle cevap ver, seni<br />
kimse duymayacak, merak etme. Bu soruyu nefsine bir sor... Doktorun elinden<br />
gelebilecek tüm acılara sırf tedavi olabilmek için tahamül ediyorsun, değil mi? Doktor<br />
aciz bir kuldur! Onun, bizim ve tüm alemin yaratıcısı Allah (Celle Celâlühü)‘dür.<br />
Allah‘ın kuluna bu kadar güvenip koĢulsuz teslim olur iken Allah (Celle Celâlühü)'ye<br />
o kadar güvenip teslim oluyor musun? Peki, neden o zaman Allah‘ın imtihanlarına<br />
sabır edemiyorsun?
لَتُل ْلَُُل نَّ ِٓ أَمَُْ الِ ُلمْ ََ أَونُلظِ ُلمْ ََ لَتَظْمَعُلهَّ مِهَ الَّذِٔهَ أُلَتُلُاْ الْ ِتَااَ مِه قَ ْلِ ُلمْ ََ مِهَ الَّذِٔهَ أَ ْزَكُلُاْ أَ ًِ كَلِٕزًا<br />
ََ ئِن تَلْ ِزُلَاْ ََ تَتَّ ُلُاْ َاِنَّ َلِكَ مِهْ عَشْ ِ اُ٘ل مُلُرِ<br />
Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız.<br />
Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koĢanlardan<br />
size eziyet verici bir çok söz iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'dan gereği<br />
gibi korkarsanız, Ģüphesiz iĢte bu azmi gerektiren iĢlerdendir. (Ali Ġmran<br />
Suresi – 186.)<br />
رَاُّب الْمَ ْزِ<br />
ِ ََ الْمَ ْزِ اِ ٜ َ ئِلًََ ئَِّٜ ٌُلَُ َاتَّ ِ ذْيُل ََ كًِٕٝ<br />
O, doğunun ve batının Rabbidir. Ondan baĢka tanrı yoktur. O halde yalnız<br />
O'nu vekil tut.(73/MUZZEMMĠL-9)<br />
Hatırlamıyor musun yeri göğü yaradan Rabbim seni Ģu yeryüzü mescidine<br />
imtihana yolladı? Onu tanıyasın ve ibadet edesin diye yolladı. Dünyaya da sahip<br />
olmaya değil, Ģahit olmaya gelmedin mi zaten?<br />
ََ مَا خَلَ ْتُل الْ ِ هَّ ََ اٚ ْ ِ وضَ ئَِّٜ لَِٕعْ ُلدُلَنِ<br />
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” ez-<br />
Zâriyât, 56<br />
Bazen kendimizi çaresiz ve kimsesiz hissederiz. Derdimizi açacak kimsemiz<br />
yoktur. Uzatsak da elimizi, tutanacak bir dal yoktur. Bağırsak da duyamazlar bizi. Tek<br />
bir dostumuz dahi anlayamaz, yaĢamamıĢlardır onlar biz gibi… Göstersek de<br />
göremezler, kavrayamazlar içinde bulunduğumuz dertleri. Duyanlar ise ―Dert mi bu?‖<br />
derler, eliyle itiĢtirirler bizi. Hani acıtırlar ya içimizi. Oysa derttir yaĢadığımız ve<br />
yardıma ihtiyacımız vardır. Onların dert mi bu dediği Ģey devirmiĢtir hayallerimizi ve<br />
alt üst olmuĢtur dünyamız. Bütün kapılar bize kapanıyor gibi gelir, her Ģey aksimize<br />
geliĢiyor gibi gelir… Ama aslında iĢler hiç de sanıldığı gibi değildir!<br />
Hayatın bizi daralttığı zamanlarda<br />
Maddi zorluklar çektiğimiz zamanlarda<br />
ĠĢimizde, kariyerimizde ve ticaret hayatımızda batma noktasına geldiğimiz zamanlarda<br />
Ailenin ve akrabaların terkettiği zamanlarda<br />
EĢ ve dost kalmadığı zamanlarda<br />
Evlatlardan dolayı sıkıntılar çektiğimiz zamanlarda<br />
Dünyanın üzerimize geldiği zamanlarda<br />
DüĢmanın ensemizde beklediği zamanlarda<br />
Kaçacak hiç bir yer kalmadığını düĢündüğün zamanlarda<br />
ġu koca dünyada yalnı kaldnığını düĢündüğün zamanlarda<br />
Korkma!
Kimsesizlerin Kimsesidir Allah. Sakın korkma... Yalnız değilsin, Allah var!<br />
اّللَّ ُل خَالِ ُل كُللِّ َْٓ ٍء ََ ٌُلَُ عَلَّ كُللِّ َْٓ ٍء ََ كِٕ ٌفل<br />
Allah, her Ģeyin yaratıcısıdır. Her Ģey üzerine vekil de O'dur.(39/ZUMER-<br />
62)<br />
وَلَئِن سَ أَلْتَيُم مَّنْ خَلَقَ السَّ مَاوَاتِ وَاْلْ َرْ ضَ لَيَقُولُنَّ َّللاَُّ قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْ عُونَ مِن دُونِ َّللاَِّ إِنْ أَرَادَنِيَ َّللاَُّ<br />
كَّل<br />
بِضُ رٍّ ىَلْ ىُنَّ كَاشِ فَاتُ ضُ رِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْ مَةٍ ىَلْ ىُنَّ مُمْسِ كَاتُ رَحْ مَتِوِ قُلْ حَسْ بِيَ َّللاَُّ عَلَيْوِ يَتَوَ ُ<br />
الْمُتَوَ كِّلُونَ<br />
Andolsun ki onlara: «O gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan:<br />
«Elbette Allah!» diyeceklerdir. O halde gördünüz ya Allah'tan baĢka<br />
çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O'nun<br />
zararını giderebilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun<br />
rahmetini tutabilirler mi? De ki: «Allah, bana yeter.» Tevekkül edenler, hep<br />
O'na dayanırlar.(39/ZUMER-38)
Ġnsanoğlu dünyaya imtihan olmak için gelmiĢtir. Bu geçici hayat, ahiret<br />
hayatına giderken aĢmamız gereken zorluklar ve belalarla doludur. Bizler bu<br />
zorluklarla, belalarla, müsibetlerle ve daha nice sıkıntılarla sınav oluruz. Bu imtihanlar,<br />
sıkıntılar kiĢiden kiĢiye farklılık gösterir. Çünkü her insanın kaldıracağı yük,<br />
çekebileceği sıkıntı diğerinden farklıdır. Ayrıca kimse çekebileceğinin üstünde bir<br />
yükle sınav olmaz.<br />
Unutmamamız gereken bir diğer konu da olgunlaĢmadır. Hiç kimse sıkıntı ve<br />
stres çekmeden olgunlaĢamaz. Ġnsan olgunlaĢtıkça büyür ve yetiĢir. Bu amaçla<br />
insanoğlunun çektiği tüm bu sıkıntılar onu ahiret hayatına hazırlar.<br />
ََ لَىَ ْلُلَُ وَّ ُلمْ بِ َْٓ ٍء مّ ِهَ الْ َُوْ ََ الْ ُلُوِ ََ وَ ْ ٍء مّ ِهَ اَ٘مََُ الِ ََ ا٘ونُلضِ ََ اللَّمَزَااِ ََ بَ ّ ِزِ اللَّابِزِ ٔهَ<br />
الَّذِٔهَ ئِ َا أَصَابَتٍُْلم مُّبلِ ٕ َة ٌف قَالُلُاْ ئِوَّا ّللِ ّ ِ ََ ئِوَّا ئِلًَِْٕ رَااِ عُنَ<br />
أُلَلَ ِكَ عَلٍَِْٕمْ صَلََُ ااٌف مّ ِه رَّبّ ٍِِمْ ََ رَحْمَة ٌف ََ أُلَلَ ِكَ ٌُلمُل الْمُلٍْتَدُلَنَ<br />
“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,<br />
canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri<br />
müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah‟a ait<br />
(kullar)ız ve Ģüphesiz O‟na dönücüleriz.” Rablerinden bağıĢlanma ve<br />
rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.” (Bakara<br />
Suresi, 155-157)<br />
Ġmtihan çeĢit çeĢittir. Bunları size ufak baĢlıklar altında anlatmak isterim.<br />
ZENGĠNLĠKLE ĠMTĠHAN<br />
Ġnsanoğlunun belki de en zor imtihanı zenginlik ile imtihandır. Çünkü insanoğlu<br />
parayı bulduğunda, keyfi yerinde olduğunda, sıkıntı çekmediğinde Allah‘ı daha kolay<br />
unutur. Çünkü her istediği olur ve sıkıntı, stres ile uğraĢmaz. Ayrıca kiĢi zengin iken<br />
malından vermeli, mazlumun hakkını korumalı, Allah‘a karĢı olan görevlerini asla<br />
unutmamalıdır. Eğer unutursa imtihanı kaybetmiĢ olur. Fakat gerçek manada imanlı<br />
olan kiĢi ne zengin iken ne de fakir iken asla Allah‘ı unutmaz, görevlerinin hepsini<br />
yerine getirir.<br />
َ َالَ ئِوّ ِٓ أَحْ َ ْتُل حُل َّ الْ َْٕزِ عَه ِكْزِ رَبّ ِٓ حَتَّّ تََُ ارَاْ بِالْحِ َااِ<br />
“Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbim‟i zikretmekten dolayı<br />
tercih ettim.” (Sad Suresi, 32. Ayet) ayetinde haber verildiği üzere zenginliği<br />
yalnızca Allah rızası için isteyen Hz. Süleyman‟ı örnek almalı, onun amacı<br />
ile zenginliği istemeliyiz.<br />
ZENGĠNLĠKLE VE MALLA ĠMTĠHAN
Müslümanların kâfirler ya da inkârcılar sebebi ile çektiği birçok acı ve sıkıntı<br />
malumumuz. Özellikle Peygamberimiz zamanında yapılan eziyetleri hepimiz<br />
biliyoruz. Tüm bu acı, sıkıntı, tuzak ve zulümlerin hepsi Müslümanlar için birer<br />
imtihandır.<br />
لَتُل ْلَُُل نَّ ِٓ أَمَُْ الِ ُلمْ ََ أَونُلظِ ُلمْ ََ لَتَظْمَعُلهَّ مِهَ الَّذِٔهَ أُلَتُلُاْ الْ ِتَااَ مِه قَ ْلِ ُلمْ ََ مِهَ الَّذِٔهَ أَ ْزَكُلُاْ أَ ًِ كَلِٕزًا<br />
ََ ئِن تَلْ ِزُلَاْ ََ تَتَّ ُلُاْ َاِنَّ َلِكَ مِهْ عَشْ ِ اُ٘ل مُلُرِ<br />
“… sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Ģirk koĢmakta<br />
olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve<br />
sakınırsanız emirlere olan azimdendir.” (Al-i Ġmran Suresi, 186. Ayet) bu<br />
ayetteki hüküm gereği, insanoğlu yaĢanan her sıkıntının dünya hayatındaki imtihanın<br />
bir parçası olduğunu bilmeli, bu imtihanı kazanmak için çaba sarf etmelidir.<br />
HASTALIKLA ĠMTĠHAN<br />
Ġnsanoğlunun belki de en büyük korkusu hastalıkla imtihandır. KiĢi hastalık<br />
anında hastalığın Ģiddetine bağlı olarak Allah‘a isyan edebilir, O‘na karĢı gelebilir,<br />
hastalığa sabredemeyip, kendisine zarar verebilir. Fakat bunun tam tersi de olabilir.<br />
KiĢi hastalığının Ģiddetine bağlı olarak sabredip, bunu günahlarının dökülmesi olarak<br />
görebilir. Allah‘a karĢı gelmek yerine O‘na daha sıkı sarılabilir. Sürekli Allah‘a dua<br />
edip, bu hastalığın onun imtihanı olduğunu bilip ona göre davranabilir.<br />
لَّْٕضَ الْ ِزَّ أَن تُلَُ لُّبُاْ َُل اُلٌَُ ُلمْ قِ َلَ الْمَ ْزِ ِ ََ الْمَ ْزِ اِ ََ لَ ِهَّ الْ ِزَّ مَهْ آمَهَ بِاّللّ ِ ََ الَُْْٕ ِ اٖخِ زِ ََ الْمَٗئِ َةِ<br />
ِٕهَ ََ آتَّ الْمَالَ عَلَّ حُل ّ ًِِ ََِْ الْ ُلزْ بَّ ََ الَْٕتَامَّ ََ الْمَظَاكِٕهَ ََ ابْهَ الظَّ ِٕلِ ََ الظَّ ئِلِٕهَ ََ ِٓ<br />
ِ الزّقَااِ ََ أَقَا َ اللَّٝةَ ََ آتَّ الشَّكَاةَ ََ الْمُلُ ُلُنَ بِعٍَْدٌِِمْ ئِ َا عَاٌَدُلَاْ ََ اللَّابِزِ ٔهَ ِٓ الْ َأْطَا َالضَّزَّا ََ حِ ٕهَ<br />
الْ َأْصِ أُلَلَ ِكَ الَّذِٔهَ صَدَقُلُا ََ أُلَلَ ِكَ ٌُلمُل الْمُلتَّ ُلُنَ<br />
ََ الْ ِتَااِ ََ الىَّ ِّٕ<br />
“… Zorda, hastalıkta ve savaĢın kızıĢtığı zamanlarda sabredenler. ĠĢte<br />
bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” (Bakara Suresi,<br />
177. Ayet)<br />
FAKĠRLĠK VE AÇLIK KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />
Ġnsanoğlunun (özellikle de iman etmeyen insanların) en büyük korkusu fakirlik<br />
ve açlıktır. Bu korku bazen kiĢiyi iman etmekten alıkoyar. KiĢi sırf açlıktan dolayı<br />
fakirlikten dolayı isyan eder, Allah‘a karĢı çıkar. Çünkü fakirlik ve açlık insana her<br />
Ģeyi yaptırır.<br />
Hristiyanların misyonerlik faaliyetlerini fakir ve yoksul ülkelerde yapması<br />
tamamen açlık ve fakirlikten dolayı o kiĢileri kolayca kandırabileceklerindendir. Bu<br />
kiĢiler karınlarını doyurmak için dinlerini bile verebilecek kadar bu imtihanı kaybetmiĢ<br />
olabilmektedirler.
Bir örnek daha vermek istersek; Peygamber döneminde Müslüman kiĢilere<br />
paraları olmasına rağmen hiçbir Ģey satmayan inkârcıların maksadı da aynıdır. Onlar<br />
Müslümanların hepsini fakirlikle, onlarla ticaret yapmamakla, onları açlığa ve<br />
susuzluğa mahkûm etmekle tehdit etmiĢlerdir. Çünkü insanoğlunun açlığa ve fakirliğe<br />
tahammülü yoktur.<br />
Birçok zengin ve varlıklı kiĢi Peygambere inanmama sebebi olarak Ġslam dinini<br />
fakirlerin dini olarak görmelerine bağlamıĢtır. Kendileri eğer bu dine girerlerse<br />
statüleri düĢer diye korkmuĢlardır.<br />
Fakirlik ve fakirliliğin yol açtığı cimrilik insanın Allah‘a güvenmemesine,<br />
Ģeytana kanıp dinden kopmasına sebep olur. Hâlbuki insanoğlu Allah‘a güvense,<br />
paranın da malın da Allah‘tan geldiğine kalben inansa böyle bir korkuya düĢmeyecek,<br />
imtihanı kazanacaktır.<br />
ال َّْٕطَانُل َٔعِدُلكُلمُل الْنَ ْزَ ََ َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ َا ََ اّللّ ُل َٔعِدُلكُلم مَّ ْنِزَةً مّ ِىًُْل ََ َضًْٝ ََ اّللّ ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
“ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkinliği / hayasızlığı<br />
emrediyor. Allah ise, size kendisinden bağıĢlanma ve bol ihsan vaat ediyor.<br />
Allah (rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 268. Ayet)<br />
Gerçekten Allah‘a iman eden kiĢi, kendisine malı verenin de alanın da Allah<br />
(c.c.) olduğunu bilir ve buna göre davranır. Bu sebeple ne kendisine zenginlik<br />
geldiğinde sevinir ne de fakirlik geldiğinde isyan eder.<br />
اّللّ ُل َٔ ْظُلظُل ِ الزّ سْ َ لِمَهْ َٔ َا ََ َٔ َدِرُل ََ َزِ حُلُاْ بِالْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ِٓ اٖخِ زَةِ ئَِّٜ مَتَا ٌفو<br />
“Allah dilediğine rızkı geniĢletir / yayar ve daraltır da. Onlar ise<br />
dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, Ahirette (ki sınırsız<br />
mutluluk yanında geçici) bir meta‟dan baĢkası değildir.” (Ra‟d Suresi, 26.<br />
Ayet)<br />
YAġLILIK KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />
Ġnsanoğlu en çok ölümden korkar. Ölüm devamında ne olduğu bilinmeyen bir<br />
sondur. Eğer kiĢi iman sahibi bir kimse ise ahirete ve ölümden sonrasına inandığı için<br />
ölmekten korkmaz. Çünkü dünya hayatının geçici olduğunu ve sonrasında ebedi<br />
hayatın baĢlayacağını bilir. Ama iman etmeyen bir kimse için dünya bir sondur ve<br />
sonrası da bir hiçtir. Bu sebeple de ölmekten korkarlar.<br />
Ġnsanoğluna ölümü hatırlatan yegâne Ģey de yaĢlılıktır. Size Hz. Ömer‘in<br />
yaĢadığı bir olayı anlatayım. Hz. Ömer genç ve dinç bir adam olduğundan ölümü<br />
unutma korkusu ile yaĢarmıĢ. Bu sebeple birini tutmuĢ ve kendisine her gün gelip de<br />
kendisine ölümü hatırlatmasını istemiĢ. Adam her gün Hz. Ömer‘in yanına gelip<br />
―Ölüm var Ya Ömer!‖ demiĢ.
Zaman geçmiĢ, Hz. Ömer yaĢlanmaya baĢlamıĢ ve saçında bir tel beyaz çıkmıĢ.<br />
Bunu görünce adama artık çalıĢmasına gerek kalmadığını çünkü kendisinin<br />
yaĢlandığını ve yaĢlılığın da insana ölümü hatırlattığını anlamıĢ.<br />
Ġnsanoğlu böyledir, ölüm her yaĢta gelse de o yine de gençken ölmeyeceğini,<br />
yaĢlandıktan sonra öleceğini düĢünürmüĢ. Bu sebeple yaĢlanmak, çirkinleĢmek, elden<br />
ayaktan düĢmek onlar için önemli bir imtihandır.<br />
اّللَّ ُل الَّذِْ خَلَ َ ُلم مّ ِه ضَعْفٍء ثُلمَّ اَعَلَ مِه بَعْدِ ضَعْفٍء قُلَُّ ةً ثُلمَّ اَعَلَ مِه بَعْدِ قُلَُّ ةٍء ضَعْنًا ََ َْٕ َةً َٔ ْلُل ُل مَا َٔ َا<br />
ََ ٌُلَُ الْعَلِٕمُل الْ َدِٔ ُلز<br />
“Allah, sizi bi za‟ftan yarattı, sonra (bu) za‟fın ardından bir kuvvet<br />
kıldı, sonra bu kuvvetin ardından da bir za‟f ve yaĢlılık verdi. Dilediğini<br />
yaratır. O, bilendir, güç yetirendir.” (Rum Suresi, 54. Ayet)<br />
Ölümden korkan kiĢiler yaĢlılıktan da korkarlar. Hatta onlar yanlarında birileri<br />
(anne ve babaları yahut baĢka yakınları) yaĢandığı zaman onları huzur evlerine yahut<br />
da bakım evlerine göndererek onlara bakmaktan kaçarlar, onlardan mümkün mertebe<br />
uzak kalırlar. Çünkü onlar kendilerine yaĢlılığı, dolayısıyla ölümü hatırlatırlar. Oysa<br />
Müslüman kiĢiler tam tersi yaĢlılara ve hastalara bakar, onlardan hayır duası almak<br />
için ellerinden geleni yaparlar. Zaten Allah da, Müslümanlara bu Ģekilde<br />
davranmalarını emretmiĢtir.<br />
ََ قَضَّ رَبُّبكَ أََّٜ تَعْ ُلدُلَاْ ئَِّٜ ئَِّٔايُل ََ بِالَُْ الِدَْٔهِ ئِحْظَاوًا ئِمَّا َٔ ْلُل َهَّ عِىدَكَ الْ ِ َزَ أَحَدُلٌُلمَا أََْ كٌَُِٝلمَا ََٝ تَ ُلل لٍَُّلمَ<br />
أ ُل وٍّء ََ َٜ تَىٍَْزْ ٌُلمَا ََ قُلل لٍَُّلمَا قَُْ ًٜ كَزِ ٔمًا<br />
“Rabbin, O‟ndan baĢkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya<br />
iyilikle davranmayı emretti. ġayet onlardan biri veya ikisi senin yanında<br />
yaĢlılığa ulaĢırsa, onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel<br />
söz söyle.” (Ġsra Suresi, 23. Ayet)<br />
ÖLÜM KORKUSU ĠLE ĠMTĠHAN<br />
Hastalık konusunu ölüm korkusu ile birlikte anlattığım için sizlere tekrar aynı<br />
Ģeyleri söylemek yerine bu konuda inmiĢ olan ayetleri konu alalım.<br />
أَْٔىَمَا تَ ُلُوُلُاْ ُٔلدْرِ ك ُّبمُل الْمَُْ اُل ََ لَُْ كُلىتُلمْ ِٓ بُلزُلَجٍء مُّب ََّٕدَةٍء ََ ئِن تُللِ ٍُْلمْ حَظَىَة ٌف َٔ ُلُلُلُاْ ٌَذِيِ مِهْ عِىدِ اّللّ ِ ََ ئِن<br />
تُللِ ٍُْلمْ ِ طَّٕ َة ٌف َٔ ُلُلُلُاْ ٌَذِيِ مِهْ عِىدِكَ قُللْ كُللًّ مّ ِهْ عِىدِ اّللّ ِ َمَا لٍَِإُلٜ الْ َُْ ِ َٜ َٔ َادُلَنَ َٔنْ ٍَُلُنَ حَدِٔلًا<br />
“Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim<br />
edilmiĢ Ģatolarda olsanız bile…” (Nisa Suresi, 78. Ayet)<br />
قُللْ ئِنَّ الْمَُْ اَ الَّذِْ تَنِزُّبَنَ مِىًُْل َاِوًَُّل مُلَٝ قِٕ ُلمْ ثُلمَّ تُلزَدُّبَنَ ئِلَّ عَالِمِ الْ َْٕ ِ ََ ال ٍََّادَةِ َُٕلىَ ِ ّ ُل ُلم بِمَا كُلىتُلمْ تَعْمَلُلُنَ
De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, Ģüphesiz sizinle<br />
karĢılaĢıp buluĢacaktır. Sonra gaybı da, müĢahede edilebileni de bilen<br />
(Allah)‟a döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir.”<br />
(Cuma Suresi, 8. Ayet)<br />
Ölüm Allah‘ın emridir. Zengini fakiri, güzeli çirkini, genci yaĢlısı hepsi mutlaka<br />
ama mutlaka ölecektir. Ġsterse kiĢi kendisini kulelere kapatsın, isterse dünyanın en<br />
büyük icatlarını üretsin yine de ölümden kurtulamayacaktır. Ahirette ne zenginlik ne<br />
fakirlik sadece ―takva‖ ölçü olacaktır. Yani ahirette sadece Allah‘a karĢı imanı samimi<br />
olan kullar olacaktır.<br />
Ġnsanoğlu ölümü ne kadar iyi bilse de yinede ölümden kaçar. Ölümden<br />
bahsetmek istemez. Ölüm ile ilgili muhabbet kurmak istemez. Ölümden konuĢmak<br />
istemez. Cenazeleri hemen gömüp, mezarlıkları Ģehrin dıĢına yaparlar. Hele ki<br />
akrabaları, dostları öldüğünde daha da korkarlar. Ölümü unutmak isterler. Onlar bu<br />
korkuyu unutup hatırlamamak istedikçe tam tersi olur ve ölüm korkusu her geçen gün<br />
içlerinde daha da büyür.<br />
Hâlbuki iman etmiĢ bir Müslüman ölümü Allah‘a yani en sevgiliye kavuĢma anı<br />
olarak görür. Ölüm onun için bir son değil tam tersi bir kavuĢma yeni ve sonsuz<br />
hayatına baĢlamadır. Onlar yani Müslümanlar Ģu Ģekilde ölmek için dua ederler:<br />
ََ مَا تَى ِمُل مِىَّا ئَِّٜ أَنْ آمَىَّا بِ َٔااِ رَبّ ِىَا لَمَّا اَا تْىَا رَبَّىَا أَ ْزِ ْ عَلَْٕىَا صَ ْزًا ََ تََُ َّىَا مُلظْلِمِٕهَ<br />
“… Rabbimiz,üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür.”<br />
(A‟raf Suresi, 126. Ayet)<br />
TÜRLÜ KORKULAR ĠLE ĠMTĠHAN<br />
Bazı insanlar gelecek korkusu ile ya da sevdiklerini, ailesini kaybetme korkusu<br />
ile ya da baĢarısızlık gibi türlü korkular ile imtihan olduklarında bu yaĢadıklarının<br />
onun kaderi olduğunu, bunlarla sınav olduğunu, yaĢadıklarının onun imtihanı<br />
olduğunu unutur. Oysa tüm bu korkular Ģeytanın onu korkutmak için kalbine saldığı<br />
telkinlerdir.<br />
DUYGUSALLIK<br />
Bazen kiĢi Ġslam‘a ters olan bir takım duygusallıklar yaĢayabilir. Bunların hepsi<br />
kiĢiye Ģeytandan gelen vesveselerdir. Bunların vesvese olduğunu müminler anlarlar.<br />
Onlar bunun Ģeytandan gelen duygusallık telkini olduğunu bilirler ve Ģeytana uymak<br />
yerine Kuran'a göre davranırlar.
KARAMSARLIK VE ÜMĠTSĠZLĠĞE DÜġME<br />
ġeytan, insanoğluna karamsarlık ve ümitsizlik telkini vererek onları ruhen<br />
bunaltmaya ve Ģevksiz bir ruh haline sürüklerler. Bu telkinlere ise yine Müslüman olan<br />
kullar aldanmaz ve Allah‘ın yolundan bir an bile ayrılmazlar.<br />
VESVESE VE KUġKULARA KAPILMA<br />
ġeytan gerçekte olmayan olayları kiĢilerin kafasında sanki varmıĢ gibi<br />
göstererek onlara vesvese verir. KiĢi hatalı davrandığını, sevilmediğini, kendisine<br />
güvenilmediğini veya baĢarısız olduğunu düĢünür.<br />
DÜNYA HAYATININ SÜSLERĠ<br />
ġeytan insanoğluna dünya hayatını güzel göstererek, ona bu dünyanın geçici bir<br />
yer olduğunu unutturur ve ahiret hayatını düĢünmesine, Allah‘a karĢı olan görevlerini<br />
yerine getirmesine engel olur. KiĢinin tek derdi dünyada para ve mal sahibi olmak olur.<br />
ÖFKE VE KĠN DUYMA<br />
ġeytan insanoğlunun içine öfke ve kin tohumu atar. KiĢinin iĢleri planladığı gibi<br />
gitmez, yakınları ile sorun yaĢar, sürekli kızar ve her Ģeyden sıkılır. Çabucak sinirlenir,<br />
hemen öfkelenir. Sabır denen duygudan kendisinde zerre kalmaz. Kur‘an‘ın istediği<br />
müminin özelliklerinden gün geçtikçe uzaklaĢır.<br />
Müslüman kiĢilere karĢı kin ya da öfke duymak, iman sahibi kullar için<br />
sakınılması gereken bir durumdur. Çünkü Allah (c.c.) kiĢinin, Allah‘ı sevmesini,<br />
O‘nun rızasını arayan, Kur‘an ahlakını yaĢayan insanlara karĢı kin ve öfke gibi<br />
duygular taĢımamasını öğütler.<br />
الَّذِٔهَ ُٔلىنِ ُلُنَ ِٓ الظَّزَّا ََ الضَّزَّا ََ الْ َااِمِٕهَ الْ َْٕ َ ََ الْعَا ِٕهَ عَهِ الىَّاصِ ََ اّللّ ُل ُٔلحِ ُّب الْمُلحْظِىِٕهَ<br />
“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve<br />
insanlardan bağıĢlama ile geçenlerdir.” (Al-i Ġmran Suresi, 134. ayet)<br />
MÜMĠNLERĠN ALACAĞI GÜZEL BĠR SONUÇ VAR
Ġmanın getirdiği huzuru yaĢamayan insanların geleceğe dair taĢıdığı korkular,<br />
onların hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olmasına izin vermez. Mutlu olduğunu<br />
düĢündüğü zamanlarda bile mutlulukları hep kısıtlı olur. Bu tarz insanların mutluluğu<br />
daim olmaz çünkü onlar hep korku içindedir; kaybetme korkusu onları bırakmaz.<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ َٔ ْ َُْ نَ رَبٍَُّلم بِالْ َْٕ ِ لٍَُلم مَّ ْنِزَةٌف ََ أَاْزٌف كَ ِٕ ٌفز<br />
“Gerçek Ģu ki, Rablerinden gayb ile (O‟nu görmedikleri halde) içleri<br />
titreyerek – korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağıĢlanma) ve<br />
büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12. Ayet)<br />
Allah (c.c.) yine bir ayetinde, insanoğlunun hissettiği olumsuzlukların tek<br />
kaynağının yine kendi düĢünce ve tavırları olduğu söylemekte:<br />
ئِنَّ اّللّ َ َٜ َٔ ْلِمُل الىَّاصَ َْٕ ًا ََ لَ ِهَّ الىَّاصَ أَونُلظٍَُلمْ َٔ ْلِمُلُنَ<br />
“ġüphesiz Allah, insanlara hiçbir Ģeyle zulmetmez. Ancak insanlar,<br />
kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus Suresi, 44. ayet)<br />
Öyleyse geleceğe yönelik insanoğlunun içinde bulunan bu korkulardan<br />
kurtulmanın bir yolu yok mudur? Elbette vardır. Bu korkulardan kurtulunmuĢ, güzel<br />
bir yaĢam sürmenin tek yolu ‗Allah‘a tevekkül‘ etmektir. Ġnsan ancak tevekkül ettiği<br />
sürece huzurlu olur. Her Ģeyin Allah‘tan geldiğine inanan, Allah‘ın yarattığı kadere<br />
uygun iĢlediğinin güvencesini hisseden bir mümin, hiçbir zaman yaĢadıklarını ―kötü‖<br />
olarak değerlendirmez. Kendisine hastalık ve fakirlik uğradığında bir hikmet olduğunu<br />
ve sonucunun kendisi için hayırlı olacağını bilir. Bu nedenle de tevekkülü elinden<br />
bırakmaz.<br />
ئِنَّ اّللّ َ ا ْتَزَِ مِهَ الْمُلإْمِىِٕهَ أَونُلظٍَُلمْ ََ أَمَُْ الٍَُلم بِأَنَّ لٍَُلمُل ال َىَّةَ ُٔل َاتِلُلُنَ ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََٕ ْتُللُلُنَ ََ ُٔل ْتَلُلُنَ<br />
ََ عْدًا عَلًَِْٕ حَ ًّا ِٓ التَُّْ رَاةِ ََ اِٚ و ِ ٕلِ ََ الْ ُلزْ آنِ ََ مَهْ أََْ َّ بِعٍَْدِيِ مِهَ اّللّ ِ َاطْتَ ْ ِزُلَاْ بِ َْٕعِ ُلمُل الَّذِْ بَأَعْتُلم بًِِ<br />
ََ َلِكَ ٌُلَُ الْنَُْ سُل الْعَ ِٕ ُلم<br />
“Hiç Ģüphesiz Allah, müminlerden -karĢılığında onlara mutlaka<br />
cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıĢtır... (Tevbe Suresi,<br />
111. Ayet)<br />
...ġu halde yaptığınız bu alıĢveriĢten dolayı sevinip-müjdeleĢiniz. ĠĢte<br />
'büyük kurtuluĢ ve mutluluk' budur.” (Tevbe Suresi, 111. Ayet)<br />
DÜNYA ĠMTĠHAN YERĠDĠR
Allah diğer canlıları nasıl bir amaç için yaratmıĢ ise insanı da yine bir amaç<br />
doğrultusunda yaratmıĢtır. Ġnsanın bu yaratılıĢ amacını ve dünya hayatı boyunca nasıl<br />
bir ömür geçirmesi gerektiğini öğrenebileceği yegane kaynak da Allah tarafından<br />
insanoğluna indirilmiĢ olan Kuran'dır.<br />
أَ َحَظِ ْتُلمْ أَوَّمَا خَلَ ْىَاكُلمْ عَ َلًا ََ أَوَّ ُلمْ ئِلَْٕىَا ٜ َ تُلزْ اَعُلُنَ<br />
"Bizim, sizi boĢ bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize<br />
döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıĢtınız?" (Müminun Suresi, 115.<br />
Ayet)<br />
Ġnsanoğlunun yaratılıĢ amacının ne olduğu ayetlerde tarif edilmiĢtir.<br />
ََ مَا خَلَ ْتُل الْ ِ هَّ ََ ْ ِ اٚ وضَ ئَِّٜ لَِٕعْ ُلدُلَنِ<br />
"... Ġnsanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat<br />
Suresi, 56. Ayet)<br />
Yalnızca Allah'a ibadet etmek için yaratılmıĢ olan insanın önünde ibadet ile<br />
meĢgul olması gereken yaklaĢık altmıĢ-yetmiĢ yıllık kısa bir ömür vardır. Ve bu ömür,<br />
akıp gitmektedir. Kimin ne kadar yaĢayacağını Allah‘tan baĢka kimse bilmemektedir.<br />
Dünya üzerindeki her Ģey de vakti zamanı geldiğinde yok olacaktır. Bizim bu<br />
konuda bildiğimiz açık ve net tek bilgi var ise o da dünya hayatının geçici olduğudur.<br />
اّللّ ُل َٔ ْظُلظُل ِ الزّ سْ َ لِمَهْ َٔ َا ََ َٔ َدِرُل ََ َزِ حُلُاْ بِالْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ِٓ اٖخِ زَةِ ئَِّٜ مَتَا ٌفو<br />
"... Dünya hayatı, Ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir<br />
meta'dan baĢkası değildir." (Rad Suresi, 26. Ayet)<br />
Âlimlerden birçoğu eserlerinde dünya hayatının geçici bir mekân olduğunu ve<br />
insanoğlunun bu dünyada ahiret için ciddi bir çaba harcaması gerektiğini Ģu Ģekilde<br />
dile getirmiĢtir:<br />
―Dünya bir misafirhanedir. Ġnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir<br />
misafirdir ve kısa bir ömürde ebedi hayatına lazım olan levazımatı tedarik etmekle<br />
mükelleftir.‖<br />
Ġnsanoğlu dünyaya imtihan üzere gelmiĢtir ve bu dünya hayatı ahiret hayatına<br />
kıyaslanırsa uyuyup uyanmak kadar kısa bir vakittir. Bu sebeple biz bu kısacık vakti
oĢ heva ve heveslerle doldurmamalıdır. Tam tersi sınavı kazanmak için elinden geleni<br />
yapmalıdır.<br />
الَّذِْ خَلَ َ الْمَُْ اَ ََ الْحََٕاةَ لَِٕ ْلُلَُ كُلمْ أَُّٔب ُلمْ أَحْظَهُل عَمًَٝ ََ ٌُلَُ الْعَشِ ٔشُل الْ َنُلُ ُلر<br />
“O, amel (davranıĢ ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel)<br />
olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı... (Mülk Suresi, 2. Ayet)<br />
DÜNYA HAYATINA KARġILIK AHĠRETĠ SATIN ALMAK<br />
Dindar olmayan insanların belki de en büyük hatası bu dünya hayatını çok fazla<br />
önemsemesi ve bu dünyadan baĢka bir yerde yaĢamın olmadığına inanması, bu sebeple<br />
de dünyada iken her Ģeyi yapmak için kendini paralayıp durmasıdır. Dünyada, böyle<br />
bir inanç içinde yaĢayan insanları etkileyebilecek, onların akıllarını çelebilecek pek<br />
çok güzellik vardır. Ahiretin unutulduğu toplumlarda insanlar ister istemez, doğdukları<br />
andan itibaren kendilerine süslü görünen bu değerleri elde etme hırsına<br />
yönlendirilirler. Allah insanları dünyaya hırsla bağlayan bu süsleri Kur‘an‘da haber<br />
vermiĢtir.<br />
سُلّٔ ِهَ لِلىَّاصِ حُل ُّب ال ٍَََُّ ااِ مِهَ الىّ ِظَا ََ الْ َىِٕهَ ََ الْ َىَاطِٕزِ الْمُل َىطَزَةِ مِهَ الذٌََّ ِ ََ الْنِضَّةِ ََ الْ َْٕلِ الْمُلظََُّ مَةِ<br />
ََ اَ٘وْعَا ِ ََ الْحَزْ ِ َلِكَ مَتَاوُل الْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ اّللّ ُل عِىدَيُل حُلظْهُل الْمَ اِ<br />
قُللْ أَؤُلوَ ِ ّ ُل ُلم بِ َْٕزٍء مّ ِه َلِ ُلمْ لِلَّذِٔهَ اتَّ َُْ ا عِىدَ رَبّ ٍِِمْ اَىَّااٌف تَ ْزِ ْ مِه تَحْتٍَِا اَ٘وٍَْارُل خَالِدِٔهَ ٍَِٕا ََ أَسْ ََ ا ٌفج<br />
مُّبطٍََّزَةٌف ََ رِ ضَُْ انٌف مّ ِهَ اّللّ ِ ََ اّللّ ُل بَلِ ٕزٌف بِالْعِ َادِ<br />
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmıĢ altın ve gümüĢe, salma<br />
güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu Ģehvet insanlara 'süslü<br />
ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer<br />
Allah katında olandır. De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi?<br />
Korkup sakınanlar için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları,<br />
altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eĢler ve Allah'ın rızası vardır.<br />
Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i Ġmran Suresi, 14-15. Ayetler)<br />
Ayetlerde de görüldüğü gibi, insanların dünyaya yönelik tutkuları çeĢit çeĢittir.<br />
Ama bu tutkuları elde etmek onlara tek baĢına bir kazanç sağlamaz; çünkü onların asıl<br />
hayatları "temelli kalacakları" ahiret yurdudur ve insanlar bunun farkına varmadıkları<br />
sürece hatadadır, yanlıĢtadır, isyandadır. Allah (c.c.) insanların hırsla bağlandıkları<br />
dünya hayatının gerçek durumu ayetleri ile açık ve net bir Ģekilde açıklamıĢtır.<br />
ََ اضْزِ اْ لٍَُلم مَّلَلَ الْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا كَمَا أَوشَلْىَايُل مِهَ الظَّمَا َاخْتَلَظَ بًِِ وَ َااُل ْ ا٘ َرْ<br />
ِ َأَصْ َحَ ٌَ ِٕمًا تَذْرُلَيُل ِ الزَّٔا ُلح<br />
ََ كَانَ اّللَّ ُل عَلَّ ِ كُللّ َْٓ ٍء مُّب ْتَدِرًا
الْمَالُل ََ الْ َىُلُنَ سِ ٔىَة ُل الْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ الْ َاقَِٕااُل اللَّالِحَااُل خَْٕزٌف عِىدَ رَبِّكَ ثََُ ابًا ََ خَْٕزٌف أَمًَٝ<br />
Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz suya<br />
benzer, onunla yeryüzünün bitkileri birbirine karıĢtı, böylece rüzgârların<br />
savurduğu çalı-çırpı oluverdi. Allah, her Ģeyin üzerinde güç yetirendir. Mal<br />
ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranıĢlar'<br />
ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek<br />
bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 45-46. Ayetler)<br />
Ayetlerde de açıkça belirtildiği gibi dünyaya ait her türlü süs, zenginlik,<br />
güzellik, eĢler, evler, mücevherler, makam, ün ya da kariyer ve diğerleri sadece kısa bir<br />
yarardan, geçici bir oyalanmadan baĢka bir Ģey değildir. Bunların hepsi yok olup<br />
gidecektir, gitmektedir.<br />
Fakat insanoğlu, bir türlü bunların geçici olduğunun farkına varmaz; tam tersine<br />
bunlara dalıp sürekli oyalanır. Daha çok mal toplamaya, daha çok itibar görmeye, daha<br />
güzel veya daha yakıĢıklı bir eĢ bulmaya, iĢyerinde en baĢarılı kiĢi olarak tanınmaya<br />
çalıĢıp çabalar. Tüm bunlara öyle bir hırsla bağlanırlar ki, ölümün her an kendisine<br />
gelebileceğinin farkına varmaz bile, ahiret hayatını unutur gider. Bu tarz kimseler<br />
ölümü de bir yokoluĢ olarak algılarlar.<br />
Âlimlerden biri Ģu Ģekilde söylemiĢtir: ―Kâinattaki yok olma, ayrılık, yokluk<br />
zahiridir. Gerçekte ayrılık yoktur, kavuĢma vardır. Yok olma ve yokluk yoktur,<br />
yenilenme vardır. Ve kâinattaki her Ģey bir çeĢit sonsuza kadar var olma baĢarısına<br />
sahiptir. Ölüm, bu geçici âlemden sonsuz âleme gitmektir. Ölüm, hidayet ehli ve<br />
Kur'an ehilleri için öteki âleme gitmiĢ dost ve ahbaplarına kavuĢma vesilesidir. Hem<br />
hakiki vatanlarına girmeye araçtır. Hem dünya zindanından cennet bahçesine bir<br />
davettir. Hem Rahman-ı Rahim'in fazlından kendi hizmetine karĢılık bir ücret almadır.<br />
Hem hayat vazifesinin zorluğundan bir terhistir. Hem kulluk ve imtihanın talim ve<br />
talimatından bir paydostur.―<br />
Bu hakikatin bilincinde olan müslümanlar; ölümle birlikte dünyadan ayrılmayı,<br />
Kur‘an ahlakından uzak insanlar gibi isyanla değil, sevinçle, neĢe ile karĢılarlar. Onlar<br />
için ölüm en sevgiliye kavuĢtukları andır. Dünya ile iĢleri yoktur onların, onlar hep<br />
ahiretteki mutluluğu düĢlerler. Ahirette cennet gibi sonsuz güzellikler ve inceliklerle<br />
dolu bir mekâna kavuĢma umudu ile bu dünyada yaĢarlar. Dünyayı ebedi bir yaĢam<br />
yeri zannederek hırsa kapılmazlar.<br />
أُلَلَ ِكَ الَّذِٔهَ ا ْتَزََُل اْ الضََّٝلَةَ بِالٍُْلدَِ ََ الْعَذَااَ بِالْمَ ْنِزَةِ َمَ أَصْ َزٌَُلمْ عَلَّ الىَّارِ
Onlar, hidayete karĢılık sapıklığı, bağıĢlanmaya karĢılık azabı satın<br />
almıĢlardır. AteĢe karĢı ne kadar dayanıklıdırlar! (Bakara Suresi, 175. Ayet )<br />
Ġki insan düĢünelim. Bunlara yüklü miktarda sermaye verilsin ama bu<br />
sermayeyi ne Ģekilde harcayacaklarının kararı da kendilerine bırakılsın. Bu Ģekilde<br />
anlaĢıldıktan sonra bunlardan biri elindeki bütün imkânları hoyratça saçıp savursun ve<br />
bir süre sonra hiçbir Ģey kalmasın. Bunun sonucunda ne olur? ġüphesiz bu kiĢi -geriye<br />
dönüĢün olmadığını fark ettiğinde- çok büyük bir piĢmanlık yaĢar. Diğeri ise elindeki<br />
sermayeyi kalıcı bir Ģekilde harcasın ve insanlara faydalı yatırımlarda kullansın ve elde<br />
ettiği tüm güzellikler hem kendisi hem de insanlık için bir kazanç olsun.<br />
ĠĢte dünyada insana verilen tüm mal, mülk, kültür, ün, itibar, güzellik ve daha<br />
pek çok nimet insanoğluna Ahirete hazırlanması için tanınmıĢ birer fırsattan ibarettir.<br />
Ġman eden kiĢi bu fırsatları en akılcı Ģekilde değerlendirir. Ġnkar eden kiĢi ise tıpkı<br />
yukarıdaki örnekte olduğu gibi fırsatları değerlendirmez ve kaçırdıklarını ancak<br />
kaybettikten sonra anlar.<br />
قُللْ ٌَلْ وُلىَ ِ ّ ُل ُلمْ ْ بِا٘ َخْظَزِ ٔهَ أَعْمَاًٜ<br />
الَّذِٔهَ ضَلَّ طَعُْٕلٍُلمْ ِٓ الْحََٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ ٌُلمْ َٔحْظَ ُلُنَ أَوٍَُّلمْ ُٔلحْظِىُلُنَ صُلىْعًا<br />
أُلَلَ ِكَ الَّذِٔهَ كَنَزُلَا بِ َٔااِ رَبّ ٍِِمْ ََ لِ َائًِِ َحَ ِطَتْ أَعْمَالُلٍُلمْ ََٝ وُل ِٕمُل لٍَُلمْ َُْٔ َ الْ َِٕامَةِ ََ سْ وًا<br />
De ki: "DavranıĢ (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak<br />
olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları<br />
boĢa gitmiĢken, kendilerini gerçekte güzel iĢ yapmakta sanıyorlar." ĠĢte<br />
onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuĢmayı inkâr edenlerdir. Artık<br />
onların yapıp-ettikleri boĢa çıkmıĢtır, kıyamet gününde onlar için bir tartı<br />
tutmayacağız. (Kehf Suresi, 103-105. Ayet)<br />
Dünya hayatıyla yetinmeyen ve ahiret hayatının ebedi olduğunun bilincinde<br />
olan kiĢiler, bu hayatın yararlarının geçici olduğunu bildikleri için, sonsuz cennet<br />
güzelliklerini kazanmak için çalıĢırlar.<br />
ئِنَّ اّللّ َ ا ْتَزَِ مِهَ الْمُلإْمِىِٕهَ أَونُلظٍَُلمْ ََ أَمَُْ الٍَُلم بِأَنَّ لٍَُلمُل ال َىَّةَ ُٔل َاتِلُلُنَ ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََٕ ْتُللُلُنَ ََ ُٔل ْتَلُلُنَ<br />
ََ عْدًا عَلًَِْٕ حَ ًّا ِٓ التَُّْ رَاةِ ََ اِٚ و ِ ٕلِ ََ الْ ُلزْ آنِ ََ مَهْ أََْ َّ بِعٍَْدِيِ مِهَ اّللّ ِ َاطْتَ ْ ِزُلَاْ بِ َْٕعِ ُلمُل الَّذِْ بَأَعْتُلم بًِِ<br />
ََ َلِكَ ٌُلَُ الْنَُْ سُل الْعَ ِٕ ُلم<br />
Hiç Ģüphesiz Allah, müminlerden -karĢılığında onlara mutlaka<br />
cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıĢtır... ġu halde<br />
yaptığınız bu alıĢveriĢten dolayı sevinip-müjdeleĢiniz. ĠĢte 'büyük kurtuluĢ<br />
ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111. Ayet)
ĠNSAN HAYIRLA VE ġERLE ĠMTĠHAN EDĠLMEKTEDĠR<br />
Ġnsanların, yaĢamları boyunca türlü Ģekillerde deneneceğinden bahsetmiĢtik. Bu<br />
denenmelerin bir kısmı hayırla bir kısmı ise Ģerle olacaktır.<br />
ََ مَا اَعَلْىَا لِ َ َزٍء مّ ِه قَ ْلِكَ الْ ُللْدَ أَ َاِن مّ ِتَّ ٍَُلمُل الْ َالِدُلَنَ<br />
كُللُّب وَنْضٍء َائِ َة ُل الْمَُْ اِ ََ وَ ْلُلُكُلم بِال ِ َّزّ ََ الْ َْٕزِ ِتْىَةً ََ ئِلَْٕىَا تُلزْ اَعُلُنَ<br />
Senden önce hiçbir beĢere ölümsüzlüğü vermedik; Ģimdi sen ölürsen<br />
onlar ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, Ģerle de,<br />
hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.<br />
(Enbiya Suresi, 34-35. Ayetler)<br />
Ġnsanoğlu her türlü olayla denenebilir. Ġnsanın bolluk, zenginlik ve çok büyük<br />
nimetler içindeyken de Allah'ın razı olacağı güzel ahlakı göstermesi, her tavrında<br />
Allah'a yönelip dönmesi ve O'nun emir ve tavsiyelerine çok büyük bir titizlik<br />
göstermesi Ģarttır. Çünkü bolluk dünyanın geçici süslerine dalan insan için bir fitne<br />
konusu, bir deneme, unutturup yanıltan bir etken olabileceği gibi tam tersi Ģekilde<br />
nankörlük etmemesini vurgulayan bulunmaz bir nimet de olabilir. Bu kiĢinin imanı ile<br />
bağlantılıdır.<br />
Ġnsan bu Ģekilde bolluk ve bereket ile değil de hastalıkla, felaketlerle,<br />
inkârcılardan gelen türlü baskılarla, incitici söz, iftira, tuzak, alay zulmü gibi olaylarla<br />
da denenebilir. Fakat iman etmiĢ olanlar bunların hepsinin imtihanın bir parçası<br />
olduğunu bilirler ve bunlara sabır göstermenin güzelliklere açılan bir yol olduğunu<br />
unutmazlar. Müslüman bir kimse malın da eĢin de çocuğun da hastalığın da birer<br />
imtihan olduğunu unutmaz.<br />
ََ اعْلَمُلُاْ أَوَّمَا أَمَُْ الُل ُلمْ ََ أََْ َٜدُلكُلمْ ِتْىَة ٌف ََ أَنَّ اّللّ َ عِىدَيُل أَاْزٌف عَ ِٕ ٌفم<br />
"Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir fitnedir (imtihan<br />
konusudur). Allah yanında ise büyük bir mükâfat vardır." (Enfal Suresi,<br />
28. Ayet)<br />
لَ ِهِ الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ مَعًَُل اَاٌَدُلَاْ بِأَمَُْ الٍِِمْ ََ أَونُلظٍِِمْ ََ أُلَْ لَ ِكَ لٍَُلمُل الْ َْٕزَااُل ََ أُلَْ لَ ِكَ ٌُلمُل الْمُلنْلِحُلُنَ<br />
أَعَدَّ اّللّ ُل لٍَُلمْ اَىَّااٍء تَ ْزِ ْ مِه تَحْتٍَِا اَ٘وٍَْارُل خَالِدِٔهَ ٍَِٕا َلِكَ الْنَُْ سُل الْعَ ِٕ ُلم
Ama Resul ve onunla birlikte olan müminler, mallarıyla ve canlarıyla<br />
cehd ettiler (çaba harcadılar); iĢte bütün hayırlar onlarındır ve kurtuluĢa<br />
erenler onlardır. Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar<br />
akan cennetler hazırladı. ĠĢte büyük 'kurtuluĢ ve mutluluk' budur. (Tevbe<br />
Suresi, 88-89. Ayetler)<br />
ئِوَّمَا الْمُلإْمِىُلُنَ الَّذِٔهَ آمَىُلُا بِاّللَّ ِ ََ رَطُلُلًِِ ثُلمَّ لَمْ َٔزْ تَابُلُا ََ اَاٌَدُلَا بِأَمَُْ الٍِِمْ ََ أَونُلظٍِِمْ ِٓ طَ ِٕلِ اّللَّ ِ أُلَْ لَ ِكَ<br />
ٌُلمُل اللَّادِقُلُنَ<br />
Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü'ne<br />
iman ettiler, sonra hiçbir kuĢkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve<br />
canlarıyla cehd ettiler. ĠĢte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.<br />
(Hucurat Suresi, 15. Ayet)<br />
Ġnsanoğlu dünya hayatındaki her gününü, her saatini, hatta her dakikasını ve<br />
saniyesini çok iyi değerlendirmelidir. Yaptığı her iĢte, gösterdiği her tepkide "Allah'ı<br />
nasıl en fazla razı ederim?" sorusunun cevabını aramalıdır. Önemli olan kiĢinin<br />
dünyaya dalıp ahireti unutmaması ve geçici bir yarar uğruna Ahiretini gözden<br />
çıkarmamasıdır.<br />
كُللُّب وَنْضٍء َآئِ َة ُل الْمَُْ اِ ََ ئِوَّمَا تُلَُ َُّْ نَ أ ُل اُلُرَكُلمْ َُْٔ َ الْ َِٕامَةِ َمَه سُلحْشِ حَ عَهِ الىَّارِ ََ أ ُل دْخِ لَ الْ َىَّةَ َ َدْ َاسَ ََ ما<br />
الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ئَِّٜ مَتَاوُل الْ ُلزُلَرِ<br />
لَتُل ْلَُُل نَّ ِٓ أَمَُْ الِ ُلمْ ََ أَونُلظِ ُلمْ ََ لَتَظْمَعُلهَّ مِهَ الَّذِٔهَ أُلَتُلُاْ الْ ِتَااَ مِه قَ ْلِ ُلمْ ََ مِهَ الَّذِٔهَ أَ ْزَكُلُاْ أَ ًِ كَلِٕزًا<br />
ََ ئِن تَلْ ِزُلَاْ ََ تَتَّ ُلُاْ َاِنَّ َلِكَ مِهْ عَشْ ِ اُ٘ل مُلُرِ<br />
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz<br />
eksiksizce ödenecektir. Kim ateĢten uzaklaĢtırılır ve cennete sokulursa,<br />
artık o gerçekten kurtuluĢa ermiĢtir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan baĢka<br />
bir Ģey değildir. Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz<br />
ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Ģirk koĢmakta olanlardan<br />
elbette çok eziyet verici (sözler) iĢiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız<br />
(bu) emirlere olan azimdendir.” (Al-i Ġmran Suresi, 185-186. Ayetler)<br />
ĠMTĠHANIN SIRLARINDAN BĠRĠ: ZORLUK ANINDA SABIR GÖSTERMEK<br />
Yeryüzünde yaĢanan imtihan ortamının çok önemli sırları vardır. Bunlar, kaderi<br />
kavramak ve Allah‘ın bizim için yarattığı olaylar karĢısında sabır ve tevekkül<br />
gösterebilmektir. Ġman eden insanların dünya hayatları boyunca türlü denemelerden<br />
geçirileceklerini, mallarıyla ve canlarıyla imtihan olacaklarını, inkârcıların çok çeĢitli
tuzaklarıyla karĢılaĢacaklarını ve asılsız iftiralara uğrayacaklarını Allah Kuran'da haber<br />
vermiĢtir. Yani salih müminler, hayatlarının her döneminde birtakım zorluklarla<br />
karĢılaĢabilirler. ĠĢte önemli olan da insanların bu zorluk anlarında Kuran ahlakını<br />
yaĢamaları, her an Allah'ı zikretmeleri ve içinde bulundukları duruma Ģükredip,<br />
hepsinde bir hayır ve güzellik olduğunu fark edebilmeleridir.<br />
Bu sayılanların rahat bir ortamda, bolluk ve nimetler içindeyken yapılması zorluk<br />
anına göre kuĢkusuz daha kolaydır. Ancak iman edenin imanının gücünü asıl gösteren<br />
en önemli Ģeylerden biri, bu üstün ahlakını zor zamanlarda yaĢaması ve bundan da<br />
hiçbir Ģekilde taviz vermemesidir. Fakirlik, açlık, korku, mallardan ve canlardan<br />
eksiltme, hastalık, inkârcıların tehditleri, iftiraları ve tuzakları gibi olaylarla<br />
karĢılaĢtıklarında sabır gösteren Müslümanlar, güzel tavırlarının karĢılığını daha<br />
güzeliyle kalacaklardır.<br />
Kuran'da inkârcı toplulukların elçilere ve salih müminlere karĢı kurdukları<br />
tuzaklar ve yaptıkları zorbalıklarla ilgili pek çok örnek verilmektedir. Firavun'un<br />
kavmine karĢı gösterdiği zorbaca muamele de buna güzel bir örnektir.<br />
ََ ئِ ْ وَ َّْٕىَاكُلم مّ ِهْ آلِ ِزْ عَُْ نَ َٔظُلُمُلُوَ ُلمْ طُلَُ َ الْعَذَااِ ُٔلذَبّ ِحُلُنَ أَبْىَا كُلمْ ََ َٔظْتَحُْٕلُنَ وِظَا كُلمْ ََ ِٓ َلِ ُلم بَٝ<br />
مّ ِه ِ رَّبّ ُلمْ عَ ِٕ ٌفم<br />
Sizi, dayanılmaz iĢkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin<br />
elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek<br />
çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir<br />
imtihan vardı. (Bakara Suresi, 49. Ayet)<br />
Ġnkârcılar olan bir hayrı engellemek için her türlü zorbalıkta bulunurlar ve<br />
Müslümanlara yaptıkları tüm bu zorbalıklar da iman edenler için birer imtihan<br />
olmaktadır. Müslümanların bu zorluklar karĢısında gösterdikleri üstün ahlak, cesaret<br />
ve metanet, onların ahiret karĢılıklarını ve derecelerini arttıracaktır.<br />
ََ لَىَ ْلُلَُ وَّ ُلمْ بِ َْٓ ٍء مّ ِهَ الْ َُوْ ََ الْ ُلُوِ ََ وَ ْ ٍء مّ ِهَ اَ٘مََُ الِ ََ ا٘ونُلضِ ََ اللَّمَزَااِ ََ بَ ّ ِزِ اللَّابِزِ ٔهَ<br />
الَّذِٔهَ ئِ َا أَصَابَتٍُْلم مُّبلِ ٕ َة ٌف قَالُلُاْ ئِوَّا ّللِ ّ ِ ََ ئِوَّا ئِلًَِْٕ رَااِ عُنَ<br />
أُلَلَ ِكَ عَلٍَِْٕمْ صَلََُ ااٌف مّ ِه رَّبّ ٍِِمْ ََ رَحْمَة ٌف ََ أُلَلَ ِكَ ٌُلمُل الْمُلٍْتَدُلَنَ<br />
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan,<br />
canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri<br />
müjdele. Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait<br />
(kullar)ız ve Ģüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağıĢlanma (salat) ve
ahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara<br />
Suresi, 155-157. Ayetler)<br />
Allah (c.c.) Kuran'da tarih boyunca değiĢmeyen bazı kanunların varlığından söz<br />
etmiĢtir. Hiç Ģüphesiz bu kanunlar; inananların zorluk ve sıkıntılarla karĢılaĢmaları,<br />
inkârcıların baskılarına maruz kalmaları, ama inkârcıların bunun sonucunda mutlaka<br />
hüsrana uğramalarıdır.<br />
ََ ئِن كَادُلَاْ لََٕظْتَنِشُّبَوَكَ مِهَ اَ٘رْ ِ لُِٕل ْزِ اُكَ مِىٍَْا ََ ئِ ًا َّٜ َٔلْ َلُلُنَ خِ ٝ َكَ ئَِّٜ قَلًِٕٝ<br />
طُلىَّةَ مَه قَدْ أَرْ طَلْىَا قَ ْلَكَ مِه رُّبطُللِىَا ََ َٜ تَ ِ دُل لِظُلىَّتِىَا تَحًُِْٔٝ<br />
Neredeyse seni (bu) yerden (yurdundan) çıkarmak için tedirgin<br />
edeceklerdi; bu durumda kendileri de senden sonra az bir süreden baĢka<br />
kalamazlar. (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir kanunudur.<br />
Kanunumuzda (sünnetimizde) bir değiĢiklik bulamazsın. (Ġsra Suresi, 76-<br />
77. Ayetler)<br />
Allah (c.c.) Kuran'da Müslümanlara karĢılaĢabilecekleri olayları önceden haber<br />
vermiĢtir. Ayrıca Müslümanlara cennete girebilmeleri için mutlaka geçmiĢtekilerin<br />
baĢlarına gelenlerle deneneceklerini de bildirmiĢtir.<br />
أَ ْ حَظِ ْتُلمْ أَن تَدْخُللُلُاْ الْ َىَّةَ ََ لَمَّا َٔأْتِ ُلم مَّلَلُل الَّذِٔهَ خَلَُْ اْ مِه قَ ْلِ ُلم مَّظَّتٍُْلمُل الْ َأْطَا ََ الضَّزَّا ََ سُللْشِ لُلُاْ حَتَّّ<br />
َٔ ُلُلَ الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ مَعًَُل مَتَّ وَلْزُل اّللّ ِ أَٜ ئِنَّ وَلْزَ اّللّ ِ قَزِ ٔ ٌف<br />
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali baĢınıza gelmeden cennete<br />
gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir<br />
zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki<br />
müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. ġüphesiz<br />
Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara Suresi, 214. Ayet)<br />
KADERE TESLĠMĠYET<br />
Yeryüzündeki imtihanın çok önemli bir sırrı daha vardır. Bu sırra vakıf olan<br />
müslümanlar, karĢılaĢtıkları zorluklara büyük bir Ģevk ve neĢeyle sabır gösterirler. ĠĢte<br />
bu sırrın özünde "kader" gerçeği vardır. Müslüman, Allah'ın her Ģeyi bir kader üzere<br />
yarattığını ve baĢına gelenlerin sadece Allah'ın dilemesiyle gerçekleĢtiğini bilir.<br />
Ġnsanların hayatlarını tüm ayrıntılarıyla yaratan Allah'tır.
ََ عِىدَيُل مَنَاتِحُل الْ َْٕ ِ َٜ َٔعْلَمُلٍَا ئَِّٜ ٌُلَُ ََ َٔعْلَمُل مَا ِٓ الْ ِ َزّ ََ الْ َحْزِ ََ مَا تَظْ ُلظُل مِه ََ رَقَةٍء ئَِّٜ َٔعْلَمُلٍَا ََ َٜ حَ َّةٍء ِٓ<br />
اُللُلمَااِ اَ٘رْ<br />
ِ ََ َٜ رَطْ ٍء ََ َٜ َٔابِضٍء ئَِّٜ ِٓ كِتَااٍء مُّب ِٕ ٍءه<br />
“Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan baĢka hiç kimse gaybı<br />
bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir<br />
yaprak dahi düĢmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaĢ ve kuru dıĢta<br />
olmamak üzere hepsi (ve her Ģey) apaçık bir kitaptadır.” (En'am Suresi, 59.<br />
Ayet)<br />
Ġnsan, zamana bağlı yaĢar. Olayları sadece yaĢadığı andan bakarak<br />
değerlendirebilen bir varlıktır. Bu sebeple insan, geleceği bilemediği için karĢılaĢtığı<br />
olaylardaki uzun vadeli hikmetleri, güzellikleri ve hayırları göremeyebilir. Fakat<br />
zamandan münezzeh olan ve zamanı yaratan Allah, zamana bağımlı olan tüm<br />
varlıkların hayatlarını "zamanın dıĢından" görüp bilmektedir. ĠĢte bu noktada<br />
karĢımıza çıkan kader gerçeğidir. Kader, Allah'ın geçmiĢ ve gelecek tüm olayları tek<br />
bir an olarak bilmesidir. Yani "sonucu bilinmeyen olaylar" sadece, bizim için birer<br />
"bilinmez"dir. Allah bizim bilemediğimiz bu olayların tümünü bilir.<br />
Bu nedenle de insanın imtihanı, aslında baĢı ve sonu belli olan (Allah tarafından<br />
bilinen) bir imtihandır. Bunu bilmeyen kiĢi insandır. GeçmiĢ, gelecek ve içinde<br />
yaĢadığımız an bizim için zaman mefhumuna sahip olsa da, Allah katında birdir; hepsi<br />
olup bitmiĢtir. Biz ise bu olayları ancak zamanı geldiği zaman yaĢayarak öğreniriz.<br />
ĠĢte bu "kader ilmi" inkâr edenlerin vâkıf olamadıkları büyük bir ilimdir.<br />
Müslümanların dünya ve ahiret hayatındaki tüm zorluklara ve denemelere güzel bir<br />
sabır göstermelerine vesile olan da bu ilimdir.<br />
مَا أَصَااَ مِه مُّبلِ ٕ َةٍء ئَِّٜ بِاِ ْنِ اّللَّ ِ ََ مَه ُٔلإْمِه بِاّللَّ ِ ٍَْٔدِ قَلْ ًَُل ََ اّللَّ ُل بِ ِ ُللّ َْٓ ٍء عَلِٕ ٌفم<br />
"Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet (hiç kimseye) isabet etmez.<br />
Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, herĢeyi<br />
bilendir." (Teğabün Suresi, 11. Ayet)<br />
Gerçek manada iman edenler, samimiyetle Allah'a teslim olanlar, karĢısına<br />
çıkarılan görüntülerin sürekli değiĢmesini ibretle, heyecanla, Ģükürle, tefekkürle<br />
seyrederler. Bazen hareketli, bazen ürkütücü, bazen nefse hoĢ gelen, bazen sakin<br />
görüntülerden oluĢan bu kader görüntülerinin tamamında Müslüman kimseler için bir<br />
iman zevki, bir iman heyecanı vardır. Ürkütücü görüntüler, özel hazırlanmıĢ<br />
görüntülerdir. En ince detayına kadar planlıdır. Ama sonuçta bunların tümü Allah'ın<br />
bilgisi dâhilinde ve O'nun kontrolündedir.
Kader gerçeğini bilen ve imtihanın bu sırrını kavrayan bir Müslüman baĢına<br />
gelen her türlü musibeti, açlığı ya da fakirliği bir güzellik olarak görür ve bunlardan<br />
çok büyük bir zevk alır. Çünkü bunun bir sınav olduğunu ve bu sıkıntılar karĢısında<br />
gösterdiği güzel ahlakın Allah katında çok değerli olduğunu bilir. Bu, müminlere has<br />
bir zevktir. Müslümanlar bu tip sıkıntılar karĢısında hüzün, stres, acı, panik, korku gibi<br />
duygular yaĢamazlar. Çünkü insana hayır ya da Ģer olarak görünen tüm olayları,<br />
Allah‘ın Müslümanların hayrına çevireceğini bilirler.<br />
الَّذِٔهَ َٔتَزَبَّلُلُنَ بِ ُلمْ َاِن كَانَ لَ ُلمْ َتْحٌف مّ ِهَ اّللّ ِ قَالُلُاْ أَلَمْ وَ ُله مَّعَ ُلمْ ََ ئِن كَانَ لِلْ َا ِزِ ٔهَ وَلِ ٕ ٌف قَالُلُاْ أَلَمْ<br />
وَظْتَحُِْ ْ عَلَْٕ ُلمْ ََ وَمْىَعْ ُلم مّ ِهَ الْمُلإْمِىِٕهَ َاّللّ ُل َٔحْ ُلمُل بَْٕىَ ُلمْ َُْٔ َ الْ َِٕامَةِ ََ لَه َٔ ْعَلَ اّللّ ُل لِلْ َا ِزِ ٔهَ عَلَّ الْمُلإْمِىِٕهَ<br />
طَ ًِٕٝ<br />
"... Allah, kâfirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez."<br />
(Nisa Suresi, 141. Ayet)<br />
Ancak bir Ģeyi de yanlıĢ anlamamakta fayda var. Müslüman bir kimsenin<br />
karĢılaĢtığı herhangi bir zorluk, kaybediĢ onun için bir Ģer değildir. Bu sadece bir<br />
sınavdır ve karĢılığında da büyük bir mükâfat vardır.<br />
Bunun farkında olan Müslümanlar, iĢte bu yüzden zorluklarla karĢılaĢtıklarında<br />
Ģevklenirler. Allah (c.c.) ayeti kerimesinde bunu Ģu Ģekilde anlatmıĢtır:<br />
ََ مَا لَىَا أََّٜ وَتََُ كَّلَ عَلَّ اّللّ ِ ََ قَدْ ٌَدَاوَا طُل ُللَىَا ََ لَىَلْ ِزَنَّ عَلَّ مَا آ َْٔتُلمُلُوَا ََ عَلَّ اّللّ ِ َلَْٕتََُ كَّلِ الْمُلتََُ كّ ِلُلُنَ<br />
ََ قَالَ الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ لِزُلطُللٍِِمْ لَىُل ْزِ اَىَّ ُلم مّ ِهْ أَرْ ضِ ىَ أََْ لَتَعُلُدُلنَّ ِٓ مِلَّتِىَا َأََْ حَّ ئِلٍَِْٕمْ رَبُّبٍُلمْ لَىُلٍْلِ َهَّ ال َّالِمِٕهَ<br />
ََ لَىُلظْ ِىَىَّ ُلمُل اَ٘رْ<br />
َ مِه بَعْدٌِِمْ َلِكَ لِمَهْ خَاوَ مَ َامِٓ ََ خَاوَ ََ عِٕدِ<br />
"Bize ne oluyor ki, Allah'a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan<br />
yolları O göstermiĢtir. Ve elbette bize yaptığınız iĢkencelere karĢı<br />
sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah'a tevekkül etmelidirler." Ġnkar<br />
edenler, resullerine dediler ki: "Muhakkak (ya) sizi kendi toprağımızdan<br />
süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz." Böylelikle Rableri kendilerine<br />
vahyetti ki: "ġüphesiz Biz, zulmedenleri helak edeceğiz. Ve onlardan sonra<br />
sizi o arza mutlaka yerleĢtireceğiz. ĠĢte bu, makamımdan korkana ve<br />
tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır)." (Ġbrahim Suresi, 12-14.<br />
Ayetler)<br />
قُلل لَّه ُٔللِ ٕ َىَا ئَِّٜ مَا كَتَ َ اّللّ ُل لَىَا ٌُلَُ مَُْ َٜوَا ََ عَلَّ اّللّ ِ َلَْٕتََُ كَّلِ الْمُلإْمِىُلُنَ
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dıĢında, bize kesinlikle hiçbir<br />
Ģey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a<br />
tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51. Ayet)<br />
KuĢkusuz bunlar, Müslümanların Allah'ın yarattığı kadere olan teslimiyetlerinin<br />
sonuçlarıdır. Onlar Allah‘a güvendikleri için hiçbir zaman kaybetmeyeceklerdir.<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ قَالُلُا رَبُّبىَا اّللَّ ُل ثُلمَّ اطْتَ َامُلُا ََٝ خَُْ وٌف عَلٍَِْٕمْ ََ ٜ َ ٌُلمْ َٔحْشَوُلُنَ<br />
ġüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra doğru bir<br />
istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar<br />
mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13. Ayet)<br />
بَلَّ مَهْ أَطْلَمَ ََ اًٍَُْل ّللِ ّ ِ ََ ٌُلَُ مُلحْظِهٌف َلًَُل أَاْزُليُل عِىدَ رَبّ ًِِ ََ َٜ خَُْ وٌف عَلٍَِْٕمْ ََ َٜ ٌُلمْ َٔحْشَوُلُنَ<br />
Hayır, kim (güzel davranıĢ ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah'a<br />
teslim ederse, artık onun Rabbi katında ecri vardır. Onlar için korku<br />
yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112. Ayet)<br />
أَٜ ئِنَّ أََْ لَِٕا اّللّ ِ َٜ خَُْ وٌف عَلٍَِْٕمْ ََ َٜ ٌُلمْ َٔحْشَوُلُنَ<br />
الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ََ كَاوُلُاْ َٔتَّ ُلُنَ<br />
لٍَُلمُل الْ ُل ْزَِ ِٓ الْحَٕاةِ الدُّبوَْٕا ََ ِٓ اٖخِ زَةِ َٜ تَ ْدِٔلَ لِ َلِمَااِ اّللّ ِ َلِكَ ٌُلَُ الْنَُْ سُل الْعَ ِٕ ُلم<br />
Haberiniz olsun; Allah'ın velileri, onlar için korku yoktur, mahzun da<br />
olmayacaklardır. Onlar iman edenler ve (Allah'tan) sakınanlardır. Müjde,<br />
dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değiĢiklik<br />
yoktur. ĠĢte büyük 'kurtuluĢ ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 62-64.<br />
Ayetler)<br />
ََ مَه ُٔلظْلِمْ ََ اًٍَُْل ئِلَّ اّللَّ ِ ََ ٌُلَُ مُلحْظِهٌف َ َدِ اطْتَمْظَكَ بِالْعُلزْ ََ ةِ الُُْل ثْ َّ ََ ئِلَّ اّللَّ ِ عَاقِ َة ُل ا٘ ْ ُل مُلُرِ<br />
Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini)Allah'a teslim<br />
ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulba yapıĢmıĢtır. Bütün iĢlerin<br />
sonu Allah'a varır. (Lokman Suresi, 22. Ayet)
َٜ ئِكْزَايَ ِٓ الدّ ِٔهِ قَد تَّ ََّٕهَ الزُّب ْدُل مِهَ الْ َّٓ ِ َمَهْ َٔ ْنُلزْ بِالطَّاغُلُاِ ََ ُٔلإْمِه بِاّللّ ِ َ َدِ اطْتَمْظَكَ بِالْعُلزْ ََ ةِ الُُْل ثْ ََّ<br />
َٜ اونِلَا َ لٍََا ََ اّللّ ُل طَمِٕعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. ġüphesiz, doğruluk (rüĢd)<br />
sapıklıktan apaçık ayrılmıĢtır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa,<br />
o, sapasağlam bir kulba yapıĢmıĢtır; bunun kopması yoktur. Allah,<br />
iĢitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256. Ayet)<br />
Mümin, kaderin gözlemleyicisi olduğunu bilir. Bu sırrın güzelliği olarak da bütün<br />
her Ģeyi büyük bir tevekkül, teslimiyet ve sabır içinde gözlemler. Olay ve olguların nasıl<br />
geliĢeceği konusunda herhangi bir müdahale, engelleme yada kısıtlama imkanı<br />
olmadığını bilincindedir. “…Olur ki hoĢunuza gitmeyen bir Ģey, sizin için<br />
hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz Ģey de sizin için bir Ģerdir. Allah bilir de siz<br />
bilmezsiniz." (Bakara Suresi, 216) ayetini katiyen aklından çıkarmaz. Bu sebeple<br />
Allah kullarına ― eğer iman etmiĢlerse‖ baĢlarına gelen her musibetin sonun mutlak<br />
güzellik ve hayır olacağı hakkında bilgilendirmiĢtir. Bu musibetler müminin kendisini<br />
eğitmesine, iman konularında derinleĢmesine, etik kuralların güzelleĢtirilmesine,<br />
olgunlaĢmasına ve cennetteki statüsünü artmasına birer vesiledir.<br />
Bu konuyu da unutmamak gerekir ki bu ruh hali sadece Allah‘ a samimi olarak<br />
iman eden ve kadere teslim olan insanların eksiksiz olarak yaĢayabilecekleri bir ruh<br />
halidir. Dinden uzak yaĢayan insanlar ise, karĢı karĢıya geldikleri olaylarda kader olan<br />
teslimiyetsizlikleri sebebi ile ümitsizliğe, korkuya heyecana kapılır ve bir türlü çıkıĢ yolu<br />
bulamayacaklarını düĢünürler. Ahirete yönelik bir ümitleri ve beklentileri de olmadıkları<br />
için her zaman yaĢamlarını huzursuz ve sıkıntılı bir ruh hali içerisinde yaĢarlar. Bu<br />
insanların ruh hali bir ayette Ģöyle ifade edilmiĢtir.<br />
َمَه ُٔلزِ دِ اّللّ ُل أَن ٍَْٔدًَُِٔل َٔ ْزَحْ صَدْرَيُل لِِٛطَْٝ ِ ََ مَه ُٔلزِ دْ أَن ُٔلضِ لًَُّل َٔ ْعَلْ صَدْرَيُل ِ ضَّٕ ًا حَزَاًا كَأَوَّمَا َٔلَّعَّدُل ِٓ<br />
الظَّمَا كَذَلِكَ َٔ ْعَلُل اّللّ ُل ِ الزّ اْضَ عَلَّ الَّذِٔهَ َٜ ُٔلإْمِىُلُنَ<br />
Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü Ġslam'a açar; kimi<br />
saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuĢ gibi dar ve<br />
sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne iĢte böyle pislik çökertir.<br />
(En'am Suresi, 125)<br />
Ayette sözü geçen bu sıkıntılı ruh hali, söz konusu insanları Allah‘ ın yarattığı<br />
kadere teslim olmamalarından kaynak gösterilen, kendi kendilerine yaptıkları bir<br />
zulümdür. Sonsuz akıl ve kudret sahibi olan Allah‘ ın insanın kader yolunu çiziyor olması,<br />
her Ģeyin hakimi olması iman eden bir insan için çok değerli bir nimettir. Ancak imanı<br />
zayıf ve değersiz olan, iman etmeyen insanlar bu değerli nimetin kıymetini bilemez. Bu<br />
yüzden kadere teslimiyet gösteremez ve yaĢamları boyunca her an sıkıntılara maruz
kalmaktan kendilerini kurtaramazlar. Aslında bu durum, tevekkülsüzlüğün manevi bir<br />
cezası olarak dünyada verilen karĢılıklardan birisidir.. Ancak bu insanlar kendi<br />
kendilerine bilerek zulüm etmektedirler.<br />
ئِنَّ اّللّ َ َٜ َٔ ْلِمُل الىَّاصَ َْٕ ًا ََ لَ ِهَّ الىَّاصَ أَونُلظٍَُلمْ َٔ ْلِمُلُنَ<br />
ġüphesiz Allah, insanlara hiçbir Ģeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine<br />
zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)<br />
Zorluk Anları<br />
Sıkıntılı Zamanların Müslümanı<br />
Mümin imanın gücünü ve etik kurallarının üstünlüğünü gösteren Ģey, zorluk<br />
anlarında sergileyeceği tavır güzelliğidir. Bu üstün ahlak, cesaret, sabır, tevekkül, dirayet,<br />
metanet, hoĢgörü, affedicilik, fedakârlık, merhamet, insaniyet, değerbilirlik, vicdan ve<br />
itidalli bir karakter olarak karĢımıza çıkar.<br />
"Zor anların Müslümanı" tabiriyle kast edilen de, her türlü zorluğa, sıkıntıya,<br />
yokluğa ve eksikliğe karĢı dayanıklı ve yukarıda sayılan özellikleri gösterebilen bir<br />
insandır. Güzel ahlakından asla taviz vermeyen, her olayı büyük bir olgunluk ve<br />
tevekkülle karĢılayan, olayların hikmetlerini ve hayırlı yönlerini gören, çevresindeki<br />
insanları da aynı üstün ahlakı yaĢamaya davet eden kiĢi, "zor anların Müslümanı"dır. Bu<br />
zorluk anları da Kuran'da tarif edildiği gibi iman edenlerin çok Ģiddetli denemelerden<br />
geçirildikleri, "Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan<br />
gelmiĢlerdi; gözler kaymıĢ, yürekler hançereye gelip dayanmıĢtı..." (Ahzab<br />
Suresi, 10) ayetinde belirtildiği gibi Ģiddetli sıkıntılarla çevrelendikleri dönemlerdir.<br />
Zorluk zamanı dendiği an cahiliyede yaĢayan her insanın aklına bazı örnekler gelir.<br />
Bazı kimseler için bu zorluk zamanı bir doğal felaket, kimi için iĢinden çıkarılmak, kimi<br />
içinse iflas etmektir. Oysa iman edenler için zorluk zamanı çok daha Ģiddetli olay ve<br />
durumları ifade eder. Zorluk anlarındaki yokluk sıradan bir yokluk değildir, insanın en<br />
temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakıldığı bir yokluk, sıkıntı ise insanın günlük<br />
hayatında ki yaĢadığı sıkıntılardan çok daha Ģiddetli bir olaydır. Kuran‘ da tarif edilen<br />
―yüreklerin hançere dayandığı‖ bu dönemler, insanın tahayyül edebileceği her türlü<br />
zorluğun, hastalıkların, felaketlerin ard arda geldiği, Müslümanların sadece ―iman ettim‖<br />
dedikleri için evlerinden çıkardıkları, yurtlarından sürüldükleri, ailelerine, kendilerine ve<br />
kavimlerine tuzakların kurulup, maddi ve mavi dıĢ baskıların yapıldığı dönemlerdir.<br />
Kuran‘ da elçilerin ve Salih müminlerin tarih boyunca karĢılaĢtıkları bu tür<br />
zorluklar örnek verilmedir. Önceki konularda da anlatıldığı gibi Salih müminler çok<br />
Ģiddetli sınavlardan girmiĢ, türlü zorluklara göğüs germiĢlerdir. Ayetlerde bu sınavlar ―<br />
dayanılmaz zorlukar‖ Ģeklinde ifade edilir:
أَ ْ حَظِ ْتُلمْ أَن تَدْخُللُلُاْ الْ َىَّةَ ََ لَمَّا َٔأْتِ ُلم مَّلَلُل الَّذِٔهَ خَلَُْ اْ مِه قَ ْلِ ُلم مَّظَّتٍُْلمُل الْ َأْطَا ََ الضَّزَّا ََ سُللْشِ لُلُاْ حَتَّّ َٔ ُلُلَ<br />
الزَّطُلُلُل ََ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ مَعًَُل مَتَّ وَلْزُل اّللّ ِ أَٜ ئِنَّ وَلْزَ اّللّ ِ قَزِ ٔ ٌف<br />
...Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali baĢınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi<br />
sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine<br />
sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne<br />
zaman?" diyordu. Dikkat edin. ġüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. (Bakara<br />
Suresi, 214)<br />
Allah yukarıdaki ayetinde tüm inanların da zorluklar karĢılayacağını bildirmekte<br />
ve sabır gösterenleri de sonsuz güzelliklerle müjdelemektedir. Evet, bu zamanlarda ―zor<br />
anların Müslümanları‖ ile ― kolay anların Müslümanları‖ nın ortaya çıktığı, birbirlerinden<br />
ayrıldıkları zamanlardır. Zor anların Müslümanları üst üste gelen sıkıntılara ve zorluklara<br />
“ Biz Allah‟ a ait (kullar)ız ve Ģüphesiz O‟ na dönücüleriz.” ( Bakara Suresi,<br />
156) cevabını verenlerdir.<br />
Zor Anlarda Nefsin Ve Vicdanın Sesi<br />
Ġnsan bir zorlukla ya da bir sıkıntıyla karĢılaĢtığında içinde iki farklı ses duyar.<br />
Bunlardan biri fedakarlığı, cesareti, güzel ahlakı ve her zaman Allah‘ ın yönelttiği Ģekilde<br />
davranmayı emreden vicdan sesidir. Bu sese kulak verip dinlen kiĢi her zaman için Allah‘<br />
ın en çok razı olacağı tavrı bulacaktır, sabrı ve tevekkülü tercih edecektir. Ġkinci ses ise<br />
Yusuf Suresi ‗ nin 53. ayetinde de bildirildiği gibi‖ var gücüyle kötülüğü emreden ―<br />
nefsin sesidir. Bu ses insana isyanı, fıskı, bencilliği ve korkaklığı fısıldar. Bu sesi<br />
dinleyenler ise çok büyük bir kayba uğramıĢ ve nefse yardı olan Ģeytanı kendilerine dost<br />
edinmiĢlerdir. Ġnsanlar Ģeytana uyarak nasıl bir kayba yol açtıklarını fark etmeseler de<br />
Ģeytanın bu kiĢilerde üzerindeki etkisi ne Ģartlarda olduğunu da bilmek gerekir. Kuran‘ da<br />
bu konuda ayrıntılı bilgi verilmekte ve inanlar Ģeytanın tuzaklarına karĢı<br />
uyarılmaktadırlar.<br />
Allah Hz. Adem‘ i yarattığı zaman meleklere ve Ģeytana ona secde etmelerini<br />
emretmiĢtir. Bu sebep üzerine melekler Hz. Adem‘ in önünde secde etmiĢ, fakat Ģeytan<br />
gurur ve kibrinden dolayı onun önünde eğilmeyi kabul etmemiĢtir. Bu isyanından dolayı<br />
cennetten kovulan Ģeytan, Allah‘ tan kıyamet gününe kadar süre istemiĢtir. Allah ona bu<br />
süreyi vermiĢ, fakat iman eden kulları üzerinden bir etkisi olmayacağı hakkında bilgi<br />
vermiĢtir. ġeytan kendisine verilen bu süre içinde insanları çeĢitli vaatler, aldatmacalar ve<br />
tuzaklarla kandırıp, doğru yollarından saptıracağına dair yemin etmiĢtir. ġeytanın bu<br />
yemini ayetlerde Ģu Ģekilde bildirilmiĢtir.<br />
قَالَ َ ِمَا أَغَُْ ْٔتَىِٓ َ٘قْعُلدَنَّ لٍَُلمْ صِ زَاطَكَ الْمُلظْتَ ِٕمَ<br />
ثُلمَّ ٖتَِٕىٍَُّلم مّ ِه بَْٕهِ أَْٔدٍِِٔمْ ََ مِهْ خَلْنٍِِمْ ََ عَهْ أَْٔمَاوٍِِمْ ََ عَه َمَ ئِلٍِِمْ ََ َٜ تَ ِ دُل أَكْلَزٌَُلمْ َاكِزِ ٔهَ<br />
قَالَ اخْزُلجْ مِىٍَْا مَذْؤُلَمًا مَّدْحُلُرًا لَّمَه تَ ِعَكَ مِىٍُْلمْ َ٘مْٙنَّ اٍََىَّمَ مِى ُلمْ أَاْمَعِٕهَ
"... onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup)<br />
oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından<br />
sokulacağım. Onların çoğunu Ģükredici bulmayacaksın." (Allah) Dedi: "Kınanıp<br />
alçaltılmıĢ ve kovulmuĢ olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse,<br />
cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi, 16-18)<br />
قَالَ أَرَأَْٔتَكَ ٌَذَا الَّذِْ كَزَّمْتَ عَلََّٓ لَ ِهْ أَخَّزْ تَهِ ئِلَّ َُْٔ ِ الْ َِٕامَةِ َ٘حْتَىِ َهَّ ِ ُلرّ َّٔتًَُل ئََّٜ قَلًِٕٝ<br />
قَالَ ا ٌَْ ْ َمَه تَ ِعَكَ مِىٍُْلمْ َاِنَّ اٍََىَّمَ اَشَآؤُلكُلمْ اَشَا مَُّْ ُلُرًا<br />
ََ اطْتَنْشِ سْ مَهِ اطْتَطَعْتَ مِىٍُْلمْ بِلَُْ تِكَ ََ أَاْلِ ْ عَلٍَِْٕم بِ َْٕلِكَ ََ رَاِ لِكَ ََ َارِ كٍُْلمْ ِٓ اَ٘مَُْ الِ ََ اََْ٘ ٜدِ ََ عِدٌُْلمْ ََ مَا َٔعِدُلٌُل ُلم<br />
ال َّْٕطَانُل ئَِّٜ غُلزُلَرًا<br />
DemiĢti ki: "ġu bana karĢı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet<br />
gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dıĢında- kuĢkusuz kendime bağlı<br />
kılacağım." DemiĢti ki: "Git, onlardan kim sana uyarsa, Ģüphesiz sizin cezanız<br />
cehennemdir; eksiksiz bir ceza. Onlardan güç yetirdiklerini sesinle sarsıntıya uğrat,<br />
atlıların ve yayalarınla onların üstüne yaygarayı kopar, mallarda ve çocuklarda onlara<br />
ortak ol ve onlara çeĢitli vaatlerde bulun." ġeytan, onlara aldatmadan baĢka bir Ģey vaat<br />
etmez. (Ġsra Suresi, 62-64)<br />
Ayetlerde de gösterildiği gibi Ģeytan insanları doğru yoldan engellemek için her<br />
türlü yolu deneyecektir. ġükretmelerine ve güzel ahlak kurallarına mani olmaya<br />
çalıĢacaktır. Bu sebep üzerine insanların büyük bir bölümünü kendi düĢüncelerine ortak<br />
edecektir. ĠĢte nefsin de Ģeytanın insanları aldatmak ve doğru yoldan engellemek için<br />
kullandığı sesidir. Bu nedenle bir zorlukla karĢı karĢıya geldiğinizde kiĢiyi her an<br />
bencilliği, kendi menfaatini düĢündürtecek, fedakârlığı, Ģefkati ve merhameti kötü ve zor<br />
gösterecektir. Bakara Suresi‘ nde Ģeytanın bu özelliği Ģu Ģekilde tarif edilir:<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الىَّاصُل كُللُلُاْ مِمَّا ِٓ اَ٘رْ ِ حًََٜٝ ِ طَّٕ اً ََ َٜ تَتَّ ِعُلُاْ خُلطُلَُ ااِ ال َّْٕطَانِ ئِوًَُّل لَ ُلمْ عَدُلٌَّو مُّب ِٕ ٌفه<br />
ئِوَّمَا َٔأْمُلزُلكُلمْ بِالظُّبُ ِ ََ الْنَحْ َا ََ أَن تَ ُلُلُلُاْ عَلَّ اّللّ ِ مَا َٜ تَعْلَمُلُنَ<br />
Ey insanlar, yeryüzünde olan Ģeyleri helal ve temiz olarak yiyin ve Ģeytanın<br />
adımlarını izlemeyin. Gerçekte o, sizin için apaçık bir düĢmandır. O, size yalnızca,<br />
kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah'a karĢı bilmediğiniz Ģeyleri söylemenizi emreder.<br />
(Bakara Suresi, 168-169)<br />
Tüm bu sebeplerden üzere Müslümanların bir zorluk, sıkıntı ya da, musibet<br />
karĢısında hemen vicdanlarına uymaları çok önemlidir. Çünkü önlerindeki iki seçenekten<br />
birinin Ģeytanın taraftarlarının yoludur. Bu yolda bencillik, menfaatperestlik, rahatına<br />
düĢkünlük, ikiyüzlülük, yani kısaca kötü etik kurallarında dahil olduğu pek çok örnek<br />
verilmektedir. Bir diğer konu ise Salih müminlerin yoludur. Müslümanlar vicdanlarının<br />
sesini dinler ve her zaman iyilerin yolunu giderler.
طَاعَة ٌف ََ قَُْ لٌف مَّعْزُلَوٌف َاِ َا عَشَ َ ا٘ ْ َمْزُل َلَُْ صَدَقُلُا اّللَّ َ لَ َانَ خَْٕزًا لٍَُّلمْ<br />
"Ġtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iĢ, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği<br />
zaman, Ģayet Allah'a sadakat gösterselerdi, Ģüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu."<br />
(Muhammed Suresi, 21) ayetinde de haber verildiği üzere güzel ahlakın asıl olarak ―<br />
kesinlik ve kararlılık‖ gerektirdiği zamanlarda göz önüne serilmektedir ve değerlidir.<br />
Çünkü insanların büyük bir bölümü zorluk anlarında gösterilen sadakatin üstün bir ahlak<br />
olduğunu bilirler ve konuĢmalarında böyle bir durumla karĢılaĢtıklarında sadık ve güçlü<br />
olacaklarına dair yemin ederler. Ancak zorluk anı geldiğinde karakterleri daha önceki<br />
vaatler ile bir olmaz ve en küçük bir sıkıntı dokunduğunda kötü bir tavır gösterebilir,<br />
aniden saldırabilir, sevgi ve Ģefkat gibi duygulardan uzaklaĢıp kin ve öfke<br />
karakteristlerine dönüĢebilirler. Bir anda tevekkülsüz, isyankar, zalim bir tavıra<br />
yönelebilirler. Bu nedenle böyle zamanlar böyle anlar güçlü olanlar güçsüz olanların<br />
birbirinden ayrılacağı, kötü olanların imanlarındaki zayıf değerlerin ne kadar az odlunu<br />
açığa vurdukları anlardır. Bu sonuçlar zayıf olanların bir adım ötesi inkarcılar dan taraf<br />
çıkmaları ve onlarla birlikte Müslümanlar aleyhinde faaliyetlerde bulunmalarıdır. ĠĢte<br />
böyle örnekler samimi ve güçlü bir imana sahip Müslümanların değerini kat kat<br />
artırmaktadır.<br />
ġunun da üzerinde durulması gerekir ki Müslümanın günlük hayatında çeĢitli<br />
zorluklarla ve sıkıntılarla karĢılaĢması hem sınavdır, hem de ahirette kavuĢmayı umduğu<br />
cennet yurduyla kıyas yapacağı bir mutluluk vesilesidir. Zorluklarla kolaylıkların,<br />
konforun, rahatlığın kıyaslamasından oluĢacak yüksek bir zevk kaynağıdır. Ayrıca samimi<br />
bir Müslüman için sonsuz hayatında diğer müminlerin gördüklerinde ona karĢı takdir ve<br />
sevgilerinin artmasına, iman, heyecan gıpta duygularından oluĢan güzel heyecanlara<br />
kendilerini örnek almalarını sağlayan, Allah‘ ın izniyle yakınlarına olumlu yapan, çok<br />
değerli olan Rahmani bir nimettir.<br />
KarĢılaĢtığı herhangi bir olay için ― herhalde bu kader planın dıĢında‖ diye<br />
düĢünen kiĢi ise yoğun olarak Ģeytanın etkisindedir. ġeytanın etkisi bu tür olaylara neden<br />
olabilmektedir. Ġnsanı en çok aĢağı çeken vesvesesiyle kader dıĢında, Allah‘ ın rahmeti,<br />
bilgisi, olduğunu zannetmesi veya unutması bir veba gibi hastalıktır. Mümin bu hastalığı<br />
dikkatle, itinayla tedavi etmesi ve bu illete yakalanmaktan kaçınması gerekmektedir.<br />
Mesela çok izlemek istediği bir televizyon programını kaçırmak veya yiyecek bir Ģeyi<br />
ısmarlamayı unutmak gibi olayların hepsinde hayır ve hikmet vardır. Bazen insan bunu<br />
detaylarıyla görür, bazen de göremez veya çok azını görür. Örneğin bir televizyon programını<br />
kaçırır, fakat bu zaman süresince hayırlı bir hizmet, hayırlı bir tefekkür için vakit kazanmıĢ olur.<br />
O tefekkürle belki ömür boyu güzel hizmetinin gücünü artıracak bir bilgiye ulaĢır. Veya bu süre<br />
içinde Allah'ı zikreder ve televizyondan alacağı sevaptan çok daha fazlasına kavuĢur. Yiyecek<br />
bir Ģey ısmarlamayı unuttuğunda ise, bu onun hastalığının geçmesi için vesile olan bir perhiz<br />
hükmünde olabilir. Tansiyonu yüksek bir insan, peynir almayı unutup, o gün peynir yemese<br />
tansiyonu normale döner. Tevekkül ettiği için sevap alır, hayra yorduğu için Allah'ın
eğenmesine sebep olur. Üstelik güzel huylu ve tevekküllü davranıĢı, müminlerin huzuruna,<br />
sevgisine vesile olur. Belki hastalık taĢıyan bir peynirse ondan kurtulmuĢ olur.<br />
Ġnsanın yaĢamı boyunca hayatının içindeki bu tarz örneklerin sayısı çok fazladır. Bu<br />
sebeple bu konunun çok iyi anlaĢılması, akıldan hiç çıkarılmaması çok önemlidir. Ġnsanın karĢı<br />
karĢıya geldiği küçük veya büyük her olay kaderdir. ġeytan ―bunlar günlük hayatın doğal<br />
ihtiyaçları, kaderle bağlantısı olamaz" Ģeklideki fısıltısına karĢı müminlerin daima uyanık ve<br />
tedbirli olması gerekir. Bu konuyu tam anlayıp hiç unutmadan akılda tutmak, her olaya ve her<br />
Ģeye hayır ve hikmet gözü ile bakıp Allah‘ın güzel planında geliĢen bütün olayları temiz<br />
düĢünmek ve kötü bir kalp gözüyle düĢünmemek, dünya için de büyük bir nimettir. Mümin için<br />
akıl, irade, konfor ve huzura vesile olan bir gerçektir.<br />
Ġyilerle Kötülerin Ayrılan Yönleri<br />
Allah dünya hayatı boyunca iyilikle kötülüğü, faydayla zararı, güzellikle çirkinliği hep bir<br />
arada yaratmıĢ ve hepsini, cennetle cehenneme giden yolda birer imtihan kılmıĢtır. Dünya<br />
hayatındaki imtihan dönemi iyilerle kötülerin,sabredenlerle zorluk karĢısında pes edenlerin,<br />
inkarcı zihniyete karĢı mücadele içinde olanlarla oturup kalanların, nefsine uyanlarla kalbinin<br />
sesini dinleyenlerin birbirlerinden kesin bir Ģekilde ayrıldığı bir deneme süresidir.<br />
Dünyada iyiliğin ve kötülüğün birbirleriyle bu kadar iç içe olmalarının pek çok<br />
hikmeti bulunmaktadır. Bunlardan biride bu zıtlık içerisinde iyiliklerin ve güzelliklerin<br />
değerinin anlaĢılmasıdır. Çünkü kötülük, eksiklik veya musibetler olmasa, insanın<br />
güzelliklerin kıymetini anlaması mümkün olmayacaktır. Örneğin elmasın rastgele taĢların<br />
arasına konduğu zaman güzelliğini ve göz kamaĢtırıcılığını daha çok belli eder.<br />
Ġyilik ve kötülüğün bir arada yaratılmasının çok önemli bir diğer nedeni de imtihanın<br />
sırrıdır. Ġnsanlar geçici dünyevi hayatlarında iyilik ve kötülüklerle çeĢitli sınavlara tabii<br />
tutulacaklardır. Bu sınavlarla da aralarındaki derece farklılıkları ortaya çıkacak, kötüler<br />
bir tarafa, iyiler de diğer bir tarafa ayrılacaklardır.<br />
Kötülüğün tarafında olanların canları ölüm melekleri tarafından vurula vurula alınırken,<br />
iyiler ise güzellik ve hoĢnutlukla cennet yurduna davet edileceklerdir. Kuran‘da imtihan<br />
ortamının ve tüm bu zorlukların müminlerle, kalpleri taĢ kesilmiĢ olanların ayırt edilmesi<br />
için bir yol olduğu Ģu Ģekilde haber verilir:<br />
ََ مَا أَصَابَ ُلمْ َُْٔ َ الْتَ َّ الْ َمْعَانِ َ ِاِ ْنِ اّللّ ِ ََ لَِٕعْلَمَ الْمُلإْمِىِٕهَ<br />
ََ لَْٕعْلَمَ الَّذِٔهَ وَا َ ُلُاْ ََ قِٕلَ لٍَُلمْ تَعَالَُْ اْ قَاتِلُلُاْ ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ أََِ ادْ َعُلُاْ قَالُلُاْ لَُْ وَعْلَمُل قِتَاًٜ َّٜتَّ َعْىَاكُلمْ ٌُلمْ لِلْ ُلنْزِ َُْٔ مَ ِ ٍءذ<br />
أَقْزَاُل مِىٍُْلمْ لِِٛٔمَانِ َٔ ُلُلُلُنَ بِأَ َُْ اٌٍِِم مَّا لَْٕضَ ِٓ قُللُلُبٍِِمْ ََ اّللّ ُل أَعْلَمُل بِمَا َٔ ْتُلمُلُنَ<br />
Ġki topluluğun karĢı karĢıya geldiği gün, size isabet eden ancak Allah'ın izniyle idi.<br />
(Bu, Allah'ın) müminleri ayırt etmesi; münafıklık yapanları da belirtmesi içindi. Onlara:<br />
"Gelin, Allah'ın yolunda savaĢın ya da savunma yapın" denildiğinde, "Biz savaĢmayı<br />
bilseydik elbette sizi izlerdik" dediler. O gün onlar, imandan çok küfre daha yakındılar.
Kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah, onların gizli tuttuklarını daha iyi<br />
bilir. (Al-i Ġmran Suresi, 166-167)<br />
Ayette de bize bildirildiği gibi, Peygamberimiz(s.a.v) döneminde yaĢayan insanların bir<br />
sıkıntı veya zorluk karĢısında gösterdikleri hal ve tavır, Salih müminlerle münafıkların<br />
birbirilerinden ayrılmalarını sağlamıĢtır. Bazı alimler de eserlerinde Ģer ve zorluklar yoluyla<br />
iyilerle kötülerin birbirlerinden ayrılmasına çok sık yer vermiĢ; bu konuda birbirinden hikmetli<br />
örnekleriyle insanlara çok değerli tavsiyelerde bulunmuĢtur. Alimlerden biri kendisine<br />
―Ģeytanların ve kötülerin yaratılıĢ hikmetleri nedir?‖ sorusu sorulduğunda verdiği cevap,her<br />
sıkıntının, eksikliğin ve ―Ģer‖ diye tabir edilen olayın arkasında çok önemli hikmetler<br />
olduğudur.bu hikmetlerden en önemlisinde ―kömür gibi istidatlarla elmas gibi istidatların<br />
birbirinden ayrılması olduğunun söylemiĢtir.<br />
Âlimlerden biri eserinde verdiği örneğin baĢında, ilerleyen zamanlarda çok büyük<br />
hikmetler getireceği bilinen durumlarda küçük zorluklara sabır göstermenin hayırları<br />
üzerinde durmakta ve Ģöyle devam etmektedir:<br />
ĠĢte kâinattaki Ģerlerin, imtihanların, Ģeytanların ve zararlıların yaratılıĢları Ģer ve<br />
çirkin değildir. Çok önemli bir sonuç için yaratılmıĢlardır… Ġnsanlık âleminde ise,<br />
ilerleme ve aĢağı düĢme dereceleri sonsuzdur. Nemrutlardan, Firavunlardan, çok samimi<br />
evliyalara, Peygamberlere kadar gayet uzun bir mesafesi vardır.<br />
ĠĢte kömürden aĢağı olan ruhlar, elmas gibi olan yüksek ruhlardan ayırmak için,<br />
Ģeytanların yaratılıĢı, sorumluluk sırrı ve Peygamberlerin gönderiliĢi ile bir imtihan, çaba<br />
ve müsabaka ortamı açılmıĢtır. Eğer çaba ve yarıĢ olmasaydı,insan madenindeki elmas ve<br />
kömür hükmünde olan kabiliyetlerle kalacaktı. En üst kademelerdeki Ebu Bekir-i Sıddık<br />
ile en alt kademelerde bulunan Ebu Cehil‘in ruhu aynı seviyede olacaktı. Demek ki<br />
Ģeytanların ve kötülüklerin yaratılması, önemli sonuca neden olduğu için Ģer ve çirkin<br />
değildir.<br />
Bu âlimin, bu örnekte de gösterdiği gibi bir baĢka önemli konu ise sınav<br />
dünyasının ne kadar değerli olduğudur. Çünkü eğer kötülükler, sıkıntılar olmasa insandaki<br />
bu güzel özellikler ortaya çıkmayacak, salih olanların üstün ahlakları belirginleĢmeyecek,<br />
manevi derecelerinde bir artıĢ olmayacaktır. ĠĢte bu sebep ötürü sıkıntı olarak görülen tüm<br />
olay ve olgular insanın ahlakının güzelleĢmesi, olgunlaĢması, manevi olarak derinleĢip<br />
güçlenmesi, cennetteki statüsünü, mertebesinin artması için önünde sınırsız bir ufuk<br />
açmakta, çok güzel fırsatlar sunmaktadır.<br />
Aynı âlimin bu konu ile ilgili baĢka bir sözü Ģu Ģekildedir:<br />
Din bir sınavdır. Ġlahi sorumluluk bir tecrübedir. Sonuç olarak, yüksek ruhlar ile aĢağılık<br />
ruhların birbirinde ayrılması içindir. Nasıl bir madene ateĢ veriliyor. Sonuçta elmasla kömür,<br />
altınla toprak birbirinden ayrılır. Aynı Ģekilde bu imtihan yurdunda mevcut olan ilahi sorumluluk<br />
yarıĢmaya sevktir ki; insan madeninde bulunan üstün cevher ile aĢağı unsurlar birbirinden<br />
ayrılsın. Madem Kuran, bu imtihan yurdunda bir tecrübe konumunda, bir yarıĢma meydanında<br />
insanlığın ilerlemesi için indirilmiĢtir.
Bu âlimin bu sözünde yaptığı benzetmedeki gibi güzel özelliklerle kömür gibi kötü<br />
özelliklerin birbirinden ayırt edilmesi içi ―ateĢe verilmeleri‖, kısacası insanın zorluklarla,<br />
musibetlerle ve her türlü sıkıntılarla Ģiddetli bir denemeden geçirilmesi gerekmektedir.<br />
Böylece kötü özellikler birer birer elenecek, güzel özellikler gün ıĢına çıkıp,<br />
parlayacaktır.<br />
ZORLUK VE SIKINTI ANLARINDA DA GÜZEL AHLAK GÖSTERMEK<br />
Ġnsanın gülük hayatı içinde yaĢadığı çok farklı olaylar vardır. Normal Ģartlarda bir<br />
insan çok enerji tükettiğinde yorulur, yemek yemediğinde acıkır, uyku uyumadığında<br />
zayıf düĢer. Bunlar çok doğal olaylardır. Allah ayetlerinde bu durumların daha<br />
Ģiddetlilerinin Müslümanlara bir deneme olarak isabet edebileceğini belirtmiĢtir. Fakat<br />
inkâr edenlerle inanların bu olaylar karĢısında gösterdikleri ahlak birbirinden çok daha<br />
farklıdır.<br />
Bu sıkıntılar inkarcıları isyana, yılgınlığa, saldırganlığa, ümitsizliğe ve vefasızlığa<br />
sürükler. Çünkü onlar ahirete inanmadıkları için tüm yaptıklarının bu dünyada kalacağını<br />
düĢünmektedirler. “…Bu dünya hayatımızdan baĢkası değildir, ölürüz diriliriz;<br />
bizi „kesintisi olmayan zaman‟dan baĢkası yıkıma uğratmıyor…” (Casiye<br />
Suresi, 24) ayetinde bildirildiği gibi onlara göre herĢey dünyanın sona ermesiyle<br />
bitmektedir. Ahiret hayatına inanmadıkalrı için de yaptıklarının karĢılığını,<br />
rahatlığı,konforu ve her türlü güzelliği bu dünyada yaĢamak isterler. Bu nedenle de zorluk<br />
ve sıkıntılar için çok büyük bir azap anlamına gelmektedir. Sabredemez, tevekkül<br />
edemez, affedemez, fedakarlık yapamaz, insaniyetli davranamaz, hiç kimseye karĢı<br />
gerçek bir Ģefkat ve merhametli olamazlar. Çünkü bunların bir karĢılığı olamayacağını ve<br />
ve eğer yaparlarsa da bir menfaat elde edemeyeceklerini düĢünürler. Zorlukların insana<br />
kayıptan baĢka bir Ģey getirmediğini düĢünmeye devam eder ve iyice ümitsizliğe düĢerler.<br />
Oysa bu Ģekilde düĢünenler çok büyük yanılgı içindedirler. Çünkü ölümden sonra insanın<br />
gerçek ve sonsuz hayatın baĢlayacağı, kesin bir gerçektir. Hesap gününde de herkesin<br />
yapıp ettiklerinin hesabı, eksiksiz bir Ģekilde verilecek, insanlar bunlarla karĢılıklarını<br />
alacaktır. Ve güzel ahlak gösterenler de bir kayba değil, tam tersine çok büyük bir<br />
mükafata kavuĢacaklardır.<br />
Söyledikleri her güzel sözün, yaptıkları her ihlaslı hareketin, gösterdikleri fedakarlığın,<br />
vefanın, sadakatin ve insaniyetli tavrın mutlaka karĢılığını alacaklardır. Ama dinden uzak<br />
insanlar bu gerçeğin farkında değildirler. ĠĢte zorlukar karĢısında onların yılgınlığa<br />
düĢmelerinin nedeni, tüm olan bitenlerin bir deneme olduğunu inkar etmelerinden<br />
kaynaklanmaktadır... Burada özellikle dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır: Aslında<br />
“…Siz acı çekiyorsanız,Ģüphesiz onlarda ,sizin çektiğiniz gibi acı<br />
çekiyorlar.Oysa siz, onların umut etmediklerini Allah‟tan<br />
umuyorsunuz…”(Nisa Suresi,104) ayetinde de bildirilediği gibi iman edenlerle<br />
etmeyenlere benzer musibetler, sıkıntılar ve zorluklar denk gelebilir. Fakat inkarcılar<br />
Allah‘a iman etmedikleri ve her olayın Allah tarafından yaratıldığını düĢünmedikleri için<br />
müminlerin Allah‘tan umdukları Ģeyleri ummazlar. ĠĢte asıl fark bu kiĢilerin hayata bakıĢ
açılarında yatmaktadır. Ġman edenlerin ahirete olan inançları onları inanmayanlardan<br />
tamamen ayırmaktadır.<br />
Örneğin, Allah ayetlerinde insanları açlık ve yoksullukla denemeden geçireceğinin<br />
bildirir. Açlık, inkarcı bir insan için çok büyük bir sıkıntı konusuyken, Müslüman için<br />
güzel ahlakını gösterebileceği bir sınav hükmündedir ve kaçırılmaması gereken güzel bir<br />
fırsat anlamı taĢımaktadır.Teslimiyet, tevekkül ve sabır böyle zamanlarda çok büyük bir<br />
önem kazanmakta, ümitsizliğe düĢmemesi, olanlarda bir hayır oldoğunu düĢünmesi onun<br />
bu imtihanı baĢarıyla verdiğinin bir göstergesi olmaktadır.<br />
Bunun yanında inkar edenler için öncelik hep kendi çıkarları ve rahatlarıyken,<br />
iman eden kiĢilerin ahlakında öncelik hep karĢıdaki kiĢiye verilir. Daha rahat bir yer, daha<br />
iyi bir yemek, daha güzel bir kıyafet hep karĢıdaki mümine karĢılıksız sunulur.Samimi bir<br />
Müslüman, soğuk bir ortamda kendisi de üĢüdüğü halde yanındaki Müslüman kardeĢini<br />
kollar, onun üzerini örter, sıcak yemeğini ona verir.<br />
KardeĢinin sağlığını, güvenliğini, rahatını, neĢesini ve konforunu sağlamaya çalıĢır<br />
ve bunlardan büyük bir haz duyar. O yemeği kendisinin yemesiyle alacağı zevkle, yaptığı<br />
fedakarlıktan alacağı zevkin birbiriyle kıyas bile edilmeyecek kadar farklı olduğunu bilir.<br />
Ġnsan her Ģeyin yolunda gittiği, çok büyük bir bolluk ve bereketin içinde yaĢadığı,<br />
sağlığının yerinde olduğu ya da hiçbir eksikliğin olmadığı durumlarda zaten rahat bir<br />
eklde güzel ahlak sergileyebilir. Ama asıl önemli olan, insanın zarara uğradığı ya da kötü<br />
bir muameleyle, ters bir tavırla, haksız iftira ve karalamayla, incitici sözlerle, maddi<br />
kayıplarla karĢılaĢtığında güzel ahlaklı bir tavır göstermesi, kötülüğe iyilikle karĢılık<br />
vermesidir. Ġnsanın tokken yiyeceğini, sıcak bir ortamdayken kıyafetini vermesi de güzel<br />
bir ahlaktır. Ġkisi de Allah katında çok değerlidir, fakat diğeri insanın samimiyetini,<br />
ihlasını, imanın gücünü ve üstün erdem sahibi bir kiĢi olduğunu göstermesi bakımından<br />
çok önemlidir ve çok kıymetleridir.<br />
Fakat bunun yanında insan vicdanının sesini dineyip güzel ahlakın faziletlerini<br />
yaĢarken, sürekli kötülüğü emreden nefis, insana bunları yapmakla zorluk çekeceğini<br />
fısıldamakta ve çeĢitli Ģekillerde onu engellemeye çalıĢmaktadır. Hırkasını vereni<br />
üĢümekle, yemeğini vereni aç kalmakla korkutan da nefistir. Bu, Ģeytanın Kuran‘da<br />
bildirilen bir taktiğidir. Ayetlerde Ģeytanın, insanların fakirlere yardımda bulunmalarını<br />
engellemeye çalıĢtığı ve onları fakirlikle korkuttuğu bildirilir:<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ أَونِ ُلُاْ مِه ِ طَّٕ َااِ مَا كَظَ ْتُلمْ ََ مِمَّا أَخْزَاْىَا لَ ُلم مّ ِهَ اَ٘رْ ِ ََ َٜ تََٕمَّمُلُاْ الْ َ ِٕثَ مِىًُْل تُلىنِ ُلُنَ<br />
ََ لَظْتُلم بِ خِ ذًِِٔ ئَِّٜ أَن تُل ْمِضُلُاْ ًِِٕ ََ اعْلَمُلُاْ أَنَّ اّللّ َ غَىٌِّٓو حَمِٕدٌف<br />
ال َّْٕطَانُل َٔعِدُلكُلمُل الْنَ ْزَ ََ َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ َا ََ اّللّ ُل َٔعِدُلكُلم مَّ ْنِزَةً مّ ِىًُْل ََ َضًْٝ ََ اّللّ ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden<br />
bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı Ģeyleri<br />
vermeye kalkıĢmayın ve bilin ki, Ģüphesiz Allah, hiçbir Ģeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye<br />
layık olandır. ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah
ise, size Kendisinden bağıĢlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniĢ<br />
olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 267-268)<br />
Ancak ayetin devamında da bildirildiği gibi mülkün sahibi olan Allah, Ģeytanın bu zayıf<br />
hilesini boĢa çıkartır ve insanları sonsuz ihsanıyla müjdeler. Allah, gösterdikleri bu üstün ahlakın<br />
bir karĢılığı olarak iman edenlere, dünyevi hiçbir zevkle kıyas edilemeyecek bir manevi lezzet<br />
yaĢatmaktadır. Fedakarlıktan, sabırdan, vefadan, cömertlikten, insaniyetli bir tavırdan ve<br />
sadakatten alınan bu zevkin sınırı yoktur. Allah, HaĢr Suresi‘nde kendi ülkelerine hicret eden<br />
müminlere evlerini çok büyük bir haz ve heyecanla açan, onların her türlü ihtiyaçlarını<br />
kendilerinin de ihtiyacı olmasına rağmen büyük bir zevkle karĢılayan Müslümanların bu üstün<br />
ahlakını övmektedir:<br />
َٜ َٔ ِ دُلَنَ ِٓ صُلدُلَرِ ٌِمْ حَااَةً مّ ِمَّا أُلَتُلُا<br />
ََ الَّذِٔهَ تَ ََُّ ؤُلَا الدَّارَ ََ ْ ِ اٚ ٔمَانَ مِه قَ ْلٍِِمْ ُٔلحِ ُّبُنَ مَهْ ٌَااَزَ ئِلٍَِْٕمْ ََ<br />
أَونُلظٍِِمْ ََ لَُْ كَانَ بٍِِمْ خَلَاصَة ٌف ََ مَه ُٔلُ َ ُلحَّ وَنْظًِِ َأُلَْ لَ ِكَ ٌُلمُل الْمُلنْلِحُلُنَ ََ ُٔلإْثِزُلَنَ عَلَّ<br />
Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine)<br />
yerleĢtirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen Ģeylerden dolayı içlerinde bir<br />
ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeĢlerini) öz<br />
nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuĢsa, iĢte<br />
onlar, felah (kurtuluĢ) bulanlardır. (HaĢr Suresi, 9)<br />
Tevbe Suresi‘nde ise Allah yolunda çalıĢırken bir imtihan olarak verilen susuzluk,<br />
yorgunluk ve açlığın karĢılığı Ģu Ģekilde bildirilir:<br />
مَا كَانَ ِ ٘ ٌَْلِ الْمَدِٔىَةِ ََ مَهْ حَُْ لٍَُلم مّ ِهَ اَ٘عْزَااِ أَن َٔتَ َلَّنُلُاْ عَه رَّطُلُلِ اّللّ ِ ََ َٜ َٔزْ غَ ُلُاْ بِأَونُلظٍِِمْ عَه وَّنْظًِِ َلِكَ بِأَوٍَُّلمْ َٜ<br />
ُٔللِ ٕ ُلٍُلمْ اَمَأ ٌف ََ َٜ وَلَ ٌف ََ َٜ مَ ْمَلَة ٌف ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََ َٜ َٔطَإُلَنَ مَُْ طِ ًا َٔ ِٕ ُل الْ ُلنَّارَ ََ َٜ َٔىَالُلُنَ مِهْ عَدُلٍَّء وًَّْٕٝ ئَِّٜ كُلتِ َ لٍَُلم<br />
بًِِ عَمَلٌف صَالِحٌف ئِنَّ اّللّ َ َٜ ُٔلضِ ٕعُل أَاْزَ الْمُلحْظِىِٕهَ<br />
Medine halkına ve çevresindeki bedevilere, Allah‟ın elçisinden geri kalmaları, kendi<br />
nefislerini onun nefsine tercih etmeleri yakıĢmaz. Bu, gerçekten onların Allah yolunda bir<br />
susuzluk, bir yorgunluk, „dayanılmaz bir açlık‟ (çekmeleri), kafirleri „kin ve öfkeyle<br />
ayaklandıracak‟ bir yere ayak basmaları ve düĢmana karĢı bir baĢarı kazanmaları<br />
karĢılığında, mutlaka onlara bununla alih bir amel yazılmıĢ olması nedeniyledir. ġüphesiz<br />
Allah, iyilik yapanların ecrini kaybetmez. (Tevbe Suresi, 120)<br />
Ayette de bildirildiği gibi Allah yolunda çekilen her sıkıntı Müslüman için Salih amel<br />
hükmündedir. Zaten yaradılıĢ amacımı da Allah‘a kulluk etmek ve salih amellerde bulunmak<br />
olan bir mümin, sabrının ve ahlakının karĢılığını eksiksiz olarak alacak, hiçbir zaman da<br />
haksızlığa uğratılmayacaktır.<br />
Aynı Ģeyler hastalıklar, yorgunluk ve diğer sıkıntılar için de geçerlidir. Ġman eden kimse<br />
yaptıklarının karĢılığını sadece Allah‘tan beklediği ve bu dünyanın geçici bir yararlanma dönemi
olduğunu bildiği için her zaman dirayetli, kararlı ve metanetlidir. Çünkü Allah ayetlerinde kendi<br />
yolunda çaba sarf eden müminlere manevi bir güç ve destek vereceğini bildirmiĢtir. Ġmtihanın<br />
sırrını bilmek ise zorluklar karĢısında Allah‘ın verdiği en büyük kolaylıktır. BaĢına gelen her<br />
türlü zorluğun bir deneme olduğunu bilen bir kiĢiyi, bu sıkıntıların üzüntü ve karamsarlığa<br />
düĢürmesi, ümitsizlik vermesi, korkuya ve endiĢeye kaptırması mümkün değildir.<br />
CAHĠLĠYENĠN ZORLUK ANINDAKĠ TAVRI<br />
Ġçinde bulundukları Ģartlar ne olursa olsun, Müslümanların ahlaklarında bir<br />
değiĢiklik olmaz. Ġman etmeyenler veya kalplerinde hastalık bulunanlar ise zor<br />
zamanlara karĢı dirençli değillerdir çünkü onlar bunun bir imtihan olduğunu bilmezler.<br />
Sadece bir noktaya kadar dayanıp sabredebilirler. Bu yüzden zorluk ve sıkıntıların peĢ<br />
peĢe geldiğinde, onları çok büyük bir gerginliğe sürükler. Bu gerginlik, kimi zaman<br />
ufacık bir olayda su yüzüne çıkar, o olay bardağı taĢıran damla olur; hiddetlenirler,<br />
bağırırlar, kavga ederler, hakaret ederler, saldırganlaĢırlar, Ģiddete baĢvururlar...<br />
Günlük hayatta güler yüzlü, Ģen Ģakrak olan bu insanlar, zorluk anlarında adeta<br />
karakter değiĢtirirler. Müslüman doğruyu ve güzeli sabırla anlatırken, cahiliye<br />
insanları anlatmak yerine saldırmayı tercih ederler.<br />
Bu insanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkması bu kadar kolaydır. Onlar iĢinden<br />
çıkarıldığında, bir hastalığa yakalandığında, bir kaza, felaket, iflas gibi zorluklarla<br />
karĢılaĢtığında hemen pes edip gerçek yüzlerini ortaya çıkarırlar. Bu karakterdeki<br />
insanlar iki gün soğukta kalsalar ya da uykusuz bırakılsalar, alıĢtıkları konfor herhangi<br />
bir sebeple ellerinden alınsa hemen moralleri bozulur ve ümitsizliğe düĢerler.<br />
َأَمَّا ْ ِ اٚ وظَانُل ئِ َا مَا ابْتََٝ يُل رَبُّبًُل َأَكْزَمًَُل ََ وَعَّمًَُل ََٕ ُلُلُل رَبّ ِٓ أَكْزَمَهِ<br />
ََ أَمَّا ئِ َا مَا ابْتََٝ يُل َ َدَرَ عَلًَِْٕ رِ سْ قًَُل ََٕ ُلُلُل رَبّ<br />
ِٓ أٌََاوَهِ<br />
Fakat insan; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona<br />
bir keremde bulunsa, nimetler verse: "Rabbim bana ikram etti" der. Ama<br />
ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: "Rabbim bana ihanet etti"<br />
der. (Fecr Suresi, 15-16. Ayetler)<br />
Allah dinden uzak insanları da kimi zaman nimetler vererek, kimi zaman da bu<br />
nimetlerden kısarak dener. Müslümanlar böyle bir durumda mutlaka mütevekkil ve<br />
Ģükredici davranırlar; inkârcılar ise bir anda Allah'a karĢı nankörlük ederler. Allah‘a<br />
inanmayan bu insanlar, dünyada imtihan olduklarının Ģuurunda değildirler.<br />
Ġnkâr edenler baĢlarına gelen üzüntü ve sıkıntı anında bunalıma girerler,<br />
üzülürler, sıkıntı duyarlar. Bu zorluklara dayanamayıp, ya intihar ederler ya da içki ve<br />
uyuĢturucu kullanarak bunalıma düĢerler. Oysa bu zorlukların nedenlerini ve bu
َ<br />
zorluktan elde edecekleri kazançları düĢünmezler. Halbuki Allah'ın inkar edenlere bu<br />
sıkıntı ve eziyetleri vermesinin bir hikmeti vardır. iĠnsanların "... Belki dönerler<br />
diye, onları azabla yakalayıverdik." (Zuhruf Suresi, 48) ayetinde de<br />
bildirildiği gibi doğru yola dönmeleri, yani tevbe edip iman etmelerini istemektedir.<br />
َلَُْ ٜ ئِ ْ اَا ٌُلمْ بَأْطُلىَا تَضَزَّعُلُاْ ََ لَ ِه قَظَتْ قُللُلُبُلٍُلمْ ََ سََّٔهَ لٍَُلمُل ال َّْٕطَانُل مَا كَاوُلُاْ َٔعْمَلُلُنَ<br />
َلَمَّا وَظُلُاْ مَا ُلكّ ِزُلَاْ بًِِ َتَحْىَا عَلٍَِْٕمْ أَبَُْ ااَ ِ كُللّ َْٓ ٍء حَتَّّ ئِ َا َزِ حُلُاْ بِمَا أُلَتُلُاْ أَخَذْوَاٌُلم بَ ْتَةً َاِ َا ٌُلم<br />
مُّب ْلِظُلُنَ<br />
Onlara, zorlu azabımız geldiği zaman yalvarmaları gerekmez miydi?<br />
Ama onların kalpleri katılaĢtı ve Ģeytan onlara yapmakta olduklarını çekici<br />
(süslü) gösterdi. Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların<br />
üzerlerine herĢeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen Ģeylerle<br />
'sevince kapılıp Ģımarınca', onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar<br />
umutları suya düĢenler oldular. (En'am Suresi, 43-44. Ayetler)<br />
DÜNYAYA BAĞLANANLARIN ĠÇĠNE DÜġTÜKLERĠ DURUM<br />
Müslümanlar imtihanın sırrını kavramanın verdiği mutluluğu ve rahatlığı<br />
yaĢarlarken, dünyaya bağlananlar çok büyük bir sıkıntı, azap ve yozlaĢma içinde bir<br />
hayat sürerler. Çünkü Müslüman için bu dünyada kaybedeceği bir Ģey yoktur, tam tersi<br />
kaybettikleri onun kazançlarıdır. Ama dünyaya hiç bitmeyecekmiĢ gibi bağlanıp bir<br />
denemeye tabi tutulduklarını fark edemeyenler, sabırsızlığın, tevekkülsüzlüğün,<br />
bencilliğin, cimriliğin, dünya hırsının sıkıntısını ve azabını yaĢarlar. Bu azap,<br />
hayatlarının her anında kendini gösterir. Her iĢlerinde bir bereketsizlik ve huzursuzluk<br />
vardır. Güzellikleri göremez, üstün bir ahlakın verdiği zevki asla tadamazlar.<br />
Namussuzluk, ahlaksızlık, riya hayatlarının her anına hâkim olur. En büyük<br />
yanılgıları ise hep kendilerini düĢünürken, cimrilik ve bencillik yaparken -ileriyi<br />
görüp, bunların kendilerine getireceği zararları göremedikleri için- kendilerini çok<br />
büyük bir karda zannetmeleridir. Aslında bu Ģekilde düĢünenler hem dünya<br />
hayatlarında hem de ahiret hayatlarında çok büyük bir kayıp içindedirler, fakat bunu<br />
fark edemezler. Ġnkar edenler altından ırmaklar akan cennet yurdunu, sonsuz nimetleri<br />
kaybetmiĢlerdir. En önemlisi ise Allah'ın rızasını ve rahmetini kaybetmiĢ olmalarıdır.<br />
ٌُلَُ الَّذِْ اَعَلَ ُلمْ خََٝ ئِفَ ِٓ ْ ا٘ َرْ<br />
َٜ َٔشِ ٔدُل الْ َا ِزِ ٔهَ كُلنْزُلٌُلمْ عِىدَ رَبّ ٍِِمْ ئَِّٜ مَ ْتًا ََ ٜ<br />
ِ َمَه كَنَزَ َعَلًَِْٕ كُلنْزُليُل ََ<br />
َٔشِ ٔدُل الْ َا ِزِ ٔهَ كُلنْزُلٌُلمْ ئَِّٜ خَظَارًا<br />
Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim inkâr ederse, artık<br />
inkarı kendi aleyhinedir. Rableri katında kafir olanlara kendi inkarları
gazabtan baĢkasını artırmaz ve kafir olanlara kendi inkarları kayıptan<br />
baĢkasını artırmaz. (Fatır Suresi, 39. Ayet)<br />
Ġnkâr edenlerin bu durumu Müslümanlar için iyi bir örnektir, onlar bunların<br />
durumunu gördükçe Müslüman olmanın kendilerine kattığı güzelliği daha da iyi<br />
görürler. Örneğin hırsızlık yapıp yetimin, fakirin, ihtiyaç içinde olanın malını gasp<br />
eden bir kiĢinin, bu haram paralarla alıp giydiği Ģeylerin manevi kiri her halinden fark<br />
edilmektedir. Allah ayetlerinde iman etmeyenlerin durumlarını net bir Ģekilde açıklar.<br />
َمَه ُٔلزِ دِ اّللّ ُل أَن ٍَْٔدًَُِٔل َٔ ْزَحْ صَدْرَيُل لِِٛطَْٝ ِ ََ مَه ُٔلزِ دْ أَن ُٔلضِ لًَُّل َٔ ْعَلْ صَدْرَيُل ِ ضَّٕ ًا حَزَاًا كَأَوَّمَا َٔلَّعَّدُل ِٓ<br />
الظَّمَا كَذَلِكَ َٔ ْعَلُل اّللّ ُل ِ الزّ اْضَ عَلَّ الَّذِٔهَ َٜ ُٔلإْمِىُلُنَ<br />
"Allah, iman etmeyenlerin üstüne iĢte böyle pislik çökertir." (En'am<br />
Suresi, 125. Ayet)<br />
Onların üzerindeki pislik sadece fiziksel pislik değildir; aynı zamanda manevi<br />
pisliktir. Bu kir, Allah'tan korkan kiĢilerin fark edebilecekleri manevi bir kirdir. Mala<br />
ve mülke sahip olmasına rağmen cimrilik yapan, fakire, yoksula ve ihtiyaç içinde<br />
olana yedirmeyen, yardım edecek bile olsa bunu minnet altında bırakarak yapan bu<br />
kiĢiler, manevi kiri de üzerlerinde taĢımaktadırlar.<br />
أَرَأَْٔتَ الَّذِْ ُٔل َذّ ِاُل بِالدّ ِٔهِ<br />
َذَلِكَ الَّذِْ َٔدُلوُّب الَْٕتِٕمَ<br />
ََ ٜ َ َٔحُل ُّب عَلَّ طَعَا ِ الْمِظْ ِٕهِ<br />
"Dini yalanlayanı gördün mü? ĠĢte yetimi itip-kakan; yoksulu<br />
doyurmayı teĢvik etmeyen odur." (Maun Suresi, 1-3. Ayetler)<br />
Etrafımızda ya da televizyonda çok zengin olup, bu zenginliğini haram iĢlerle<br />
kazanan kiĢilerin fotoğraflarını görürüz. Bunların hayatlarını cinayetle, rüĢvetle,<br />
yolsuzlukla, dolandırıcılıkla kazandıklarını görürüz. Allah haksız kazanç sağlayan,<br />
yetim malı yiyen, yoksula, ihtiyacı olana vermeyen, zulmü kendilerine yol edinen<br />
insanların tüm heybetlerini, güzelliklerini ellerinden alır. Onlar kendilerini<br />
güzelleĢtirmeye çalıĢtıkça, manevi bir kir, Ģiddetli bir karartı ve çirkinlik onları sarar.<br />
Bu, ahlaksızlığın, günahta ileri gitmenin, Ģerefsizliğin bir iĢaretidir. Allah kötü ahlakın<br />
sonunda insanların yüzlerini kaplayan bu karanlık ve kirli ifadeyi "zillet" kelimesiyle<br />
açıklar.
لّ ِلَّذِٔهَ أَحْظَىُلُاْ الْحُلظْىَّ ََ سِ َٔادَةٌف ََ َٜ َٔزْ ٌَ ُل َُل اُلٌٍَُُلمْ قَتَزٌف ََ َٜ ِلَّة ٌف أُلَْ لَ ِكَ أَصْحَااُل الْ َىَّةِ ٌُلمْ ٍَِٕا خَالِدُلَنَ<br />
ََ الَّذِٔهَ كَظَ ُلُاْ ِ الظَّّٕ َااِ اَشَا ِ طَّٕ َةٍء بِمِلْلٍَِا ََ تَزْ ٌَ ُلٍُلمْ ِلَّة ٌف مَّا لٍَُلم مّ ِهَ اّللّ ِ مِهْ عَاصِ مٍء كَأَوَّمَا أ ُل غْ َِٕتْ َُل اُلٌُُلٍُلمْ<br />
قِطَعًا مّ ِهَ اللَّْٕلِ مُل ْلِمًا أُلَْ لَ ِكَ أَصْحَااُل الىَّارِ ٌُلمْ ٍَِٕا خَالِدُلَنَ<br />
Güzellik yapanlara daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne<br />
bir karartı sarar, ne bir zillet, iĢte onlar cennetin halkıdırlar; orada süresiz<br />
kalacaklardır. Kötülükler kazanmıĢ olanlar ise; her bir kötülüğün karĢılığı,<br />
kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar. Onları Allah'tan<br />
(kurtaracak) hiçbir koruyucu yok. Onların yüzleri, sanki bir karanlık<br />
gecenin parçalarına bürünmüĢ gibidir. ĠĢte bunlar ateĢin halkıdırlar; orada<br />
süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27. Ayetler)<br />
Güzel ahlak üzere olan kiĢilerin güzellikleri artar, kötü ahlak üzere olanların ise<br />
yüzlerine bu kötülükleri bürünür. Çünkü Allah imtihan dünyasının bir gereği olarak<br />
herkese yaptığıyla karĢılık verecektir.<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الزَّطُلُلُل َٜ َٔحْشُلوكَ الَّذِٔهَ ُٔلظَارِ عُلُنَ ِٓ الْ ُلنْزِ مِهَ الَّذِٔهَ قَالُلُاْ آمَىَّا بِأَ َُْ اٌٍِِمْ ََ لَمْ تُلإْمِه قُللُلُبُلٍُلمْ ََ مِهَ<br />
الَّذِٔهَ ٌِادُلَاْ طَمَّاعُلُنَ لِلْ َذِاِ طَمَّاعُلُنَ لِ َُْ ٍء آخَزِ ٔهَ لَمْ َٔأْتُلُكَ ِ ُٔلحَزّ ُلُنَ الْ َلِمَ مِه بَعْدِ مََُ اضِ عًِِ َٔ ُلُلُلُنَ ئِنْ<br />
أُلَتِٕتُلمْ ٌَذَا َ ُلذُلَيُل ََ ئِن لَّمْ تُلإْتَُْ يُل َاحْذَرُلَاْ ََ مَه ُٔلزِ دِ اّللّ ُل ِتْىَتًَُل َلَه تَمْلِكَ لًَُل مِهَ اّللّ ِ َْٕ ًا أُلَْ لَ ِكَ الَّذِٔهَ لَمْ ُٔلزِ دِ<br />
اّللّ ُل أَن ُٔلطٍَّ ِزَ قُللُلُبٍَُلمْ لٍَُلمْ ِٓ الدُّبوَْٕا خِ شْ ٌْف ََ لٍَُلمْ ِٓ اٖخِ زَةِ عَذَااٌف عَ ِٕ ٌفم<br />
طَمَّاعُلُنَ لِلْ َذِاِ أَكَّالُلُنَ لِلظُّبحْتِ َاِن اَ ؤُلَكَ َاحْ ُلم بَْٕىٍَُلم أََْ أَعْزِ ْ عَىٍُْلمْ ََ ئِن تُلعْزِ ْ عَىٍُْلمْ َلَه<br />
َٔضُلزُّبَكَ َْٕ ًا ََ ئِنْ حَ َمْتَ َاحْ ُلم بَْٕىٍَُلمْ بِالْ ِظْظِ ئِنَّ اّللّ َ ُٔلحِ ُّب الْمُل ْظِطِٕهَ<br />
... Allah, kimin fitne(ye düĢme)sini isterse, artık onun için sen<br />
Allah'tan hiçbir Ģeye malik olamazsın. ĠĢte onlar, Allah'ın kalplerini<br />
arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aĢağılanma, ahirette onlar<br />
için büyük bir azap vardır. Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram<br />
yiyicilerdir... (Maide Suresi, 41-42. Ayetler)<br />
Bu kiĢiler kendilerine benzeyen insanlardan rahatsız olurlar. Çünkü vicdansız ve<br />
zalimce tavırlarına kendileri de Ģahittirler. Allah'ın haram kıldığı iĢleri bilerek<br />
yapmaları sonucunda hayâsız bir görünüm almıĢlardır. Günümüzde bu hayâsız<br />
görüntünün en belirgin olduğu kiĢiler de fuhuĢ yapanlar ve bunlardan para<br />
kazananlardır. Bu ahlaksızlığı meslek edinenler insanlıktan çok büyük bir hızla<br />
uzaklaĢırlar. Üzerlerinde insanlığa dair hiçbir güzellik kalmaz, tüm heybetleri gider.<br />
FuhuĢ, kadında da erkekte de çok büyük bir iticilik oluĢturur. Allah bu insanlara<br />
hastalıklar, belalar, musibetler, yokluklar musallat eder. AĢağılanırlar, horlanırlar. Biraz<br />
önce bahsettiğimiz manevi kir ve zillet bu kiĢilerde de çok belirgindir...
Allah ayetlerinde imtihanın sırrını kavramıĢ ve yüzlerindeki nurla umut ettikleri<br />
cennet yurduna kavuĢan inananların yanında, bu zillet ehlinin cehennemdeki<br />
durumunu da bildirmektedir. Bunlar, ateĢe sunulurken tek yapabildikleri Allah'ın<br />
sonsuz nimetlerine kavuĢan müminlere sezdirmeden, göz ucuyla bakmaktır. Bu kiĢiler<br />
hüsrana uğramıĢlardır.<br />
ِلّ َٔى ُلزُلَنَ مِه طَزْ وٍء خَنِّٓ ٍء ََ قَالَ الَّذِٔهَ آمَىُلُا ئِنَّ الْ َاطِزِ ٔهَ الَّذِٔهَ<br />
ََ تَزَاٌُلمْ ُٔلعْزَضُلُنَ عَلٍََْٕا خَا ِعِٕهَ مِهَ الذ ُّب<br />
خَظِزُلَا أَونُلظٍَُلمْ ََ أٌَْلٍِِٕمْ َُْٔ َ الْ َِٕامَةِ َ أَٜ ئِنَّ ال َّالِمِٕهَ ِٓ عَذَااٍء مُّب ِٕ ٍءم<br />
Onları görürsün; zilletten baĢları önlerine düĢmüĢ bir halde, ona<br />
(ateĢe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. Ġman edenler de:<br />
"Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem<br />
yakın akraba (veya yandaĢ)larını da hüsrana uğratmıĢlardır" dediler.<br />
Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azap içindedirler. (ġura<br />
Suresi, 45. Ayet)<br />
ĠMAN EDENLERĠN ARKASINDAKĠ GÜÇ<br />
Ġman edenlerin zorluklarla ve sıkıntılarla baĢ etme süreci, inkârcıların<br />
anlayamayacağı, tadamayacağı bir duygudur, özelliktir. Onlar bu kimselerin kime,<br />
neye güvendiklerini anlayamazlar bile. Onlar Müslümanların arkasındaki gücün<br />
Rabbleri olduğunu bilmezler.<br />
Ġnkarcılara göre bir insanın güçlü olması için parasının, malının, güçlü<br />
akrabalarının olması lazım. Bunlar da Müslümanlarda olmadığı için onlara göre<br />
Müslümanlar güçsüzdür. Oysa bu güç Allah'a, kadere ve ahirete imanın, tevekkülün ve<br />
teslimiyetin bir sonucudur. Peygamberlerin ve salih müminlerin hayatlarında bu gücün<br />
ve tevekkülün çok güzel örnekleri bulunmaktadır.<br />
قَالَ آمَىتُلمْ لًَُل قَ ْلَ أَنْ آ َنَ لَ ُلمْ ئِوًَُّل لَ َ ِٕزُلكُلمُل الَّذِْ عَلَّمَ ُلمُل الظّ ِحْزَ ََٙ ُل قَطّ ِعَهَّ أَْٔدَِٔ ُلمْ ََ أَرْ اُللَ ُلم مّ ِهْ خِ َٝ ٍءو<br />
َ ُل ِ صَلّ َىَّ ُلمْ ِٓ اُلذُلَوِ الىَّ ْلِ ََ لَتَعْلَمُلهَّ أَُّٔبىَا أَ َدُّب عَذَابًا ََ أَبْ َّ<br />
قَالُلُا لَه وُّبإْثِزَكَ عَلَّ مَا اَا وَا مِهَ الْ َّٕ ِىَااِ ََ الَّذِْ َطَزَوَا َاقْ ِ مَا أَوتَ قَا ٍء ئِوَّمَا تَ ْضِ ٓ ٌَذِيِ الْحََٕاةَ الدُّبوَْٕا<br />
ئِوَّا آمَىَّا بِزَبّ ِىَا لَِٕ ْنِزَ لَىَا خَطَأَاوَا ََ مَا أَكْزٌَْتَىَا عَلًَِْٕ مِهَ الظّ ِحْزِ ََ اّللَّ ُل خَْٕزٌف ََ أَبْ َّ<br />
٘ ََ<br />
(Firavun) Dedi ki: "Ben size izin vermeden önce O'na inandınız öyle<br />
mi? ġüphesiz o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür. O halde ben de sizin<br />
ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim ve sizi hurma dallarında<br />
sallandıracağım. Siz de elbette, hangimizin azabı daha ĢiddetliymiĢ ve daha<br />
sürekliymiĢ öğrenmiĢ olacaksınız."
Dediler ki: "Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla<br />
'tercih edip-seçmeyiz." Neyde hükmünü yürütebileceksen, durmaksızın<br />
hükmünü yürüt; sen, yalnızca bu dünya hayatında hükmünü<br />
yürütebilirsin."<br />
"Gerçekten biz Rabbimize iman ettik; günahlarımızı ve sihir dolayısıyla<br />
bizi Kendisine karĢı zorlayarak-sürüklediğin (suçumuzu) bağıĢlasın. Allah,<br />
daha hayırlıdır ve daha süreklidir." (Taha Suresi, 71-73. Ayetler)<br />
Kuran'da bu konuda bizlere güzel bir örnek verilmiĢtir: Hz. Musa'ya iman eden<br />
gençler... Ayetlerde Firavun'un tehditlerinden korkan insanların Allah'a iman etmeyip,<br />
çok büyük bir kayba uğradıkları bildirilir. Fakat bunun yanında Allah'tan baĢka hiçbir<br />
güçten korkmayan salih müminler O'na iman etmiĢ ve Hz. Musa'nın gösterdiği yolu<br />
takip etmiĢlerdir. Firavun ve önde gelenlerin eziyetleri, saldırıları bu gençleri hiçbir<br />
Ģekilde engellememiĢtir:<br />
َمَا آمَهَ لِمُلُطَّ ئَِّٜ ِ ُلرَّّٔة ٌف مّ ِه قَُْ مًِِ عَلَّ خَُْ وٍء مّ ِه ِزْ عَُْ نَ ََ مَلَ ٍِِمْ أَن َٔنْتِىٍَُلمْ ََ ئِنَّ ِزْ عَُْ نَ لَعَالٍء ِٓ اَ٘رْ ِ ََ ئِوًَُّل<br />
لَمِهَ الْمُلظْزِ ِٕهَ<br />
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) baĢka -<br />
Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuylaiman<br />
eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba<br />
ve gerçekten ölçüyü taĢıranlardandı. (Yunus Suresi, 83. Ayet)<br />
Kuran'da, Hz. Musa'ya iman eden bu salih gençler gibi, tüm müminlerin de<br />
düĢman topluluğuyla ya da Ģiddetli bir sıkıntı, zorluk ya da yokluk ile<br />
karĢılaĢtıklarında aynı teslimiyetli ve cesur tavrı gösterdikleri bildirilir.<br />
ََ لَمَّا رَأَِ الْمُلإْمِىُلُنَ ا٘ ْ َحْشَااَ قَالُلُا ٌَذَا مَا ََ عَدَوَا اّللَّ ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ صَدَ َ اّللَّ ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ مَا سَادٌَُلمْ ئَِّٜ ئِٔمَاوًا<br />
ََ تَظْلِٕمًا<br />
Müminler (düĢman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya<br />
kapılmadan) dediler ki: "Bu, Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği Ģeydir;<br />
Allah ve Resûlü doğru söylemiĢtir." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve<br />
teslimiyetlerini artırdı. (Ahzab Suresi, 22. Ayet)<br />
ZOR ANLARDA DA ALLAH'IN EMĠR VE TAVSĠYELERĠNE TĠTĠZLĠKLE<br />
UYMAK
Salih bir mümini diğerlerinden ayırt eden en önemli özellik onun Allah'ın emir<br />
ve tavsiyelerine titizlik göstermesidir. Hiçbir zorluk, sıkıntı ya da darlık onun pes<br />
etmesine sebep vermez. Ne hastalık anında ne de parasızlık anında pes etmez, dimdik<br />
durur.<br />
GayrimeĢru yollardan para kazanmanın meĢru sayıldığı bir ortamda insana<br />
nefsi, herkesin bunu yaptığını telkin ederek bu hayâsız tavrı kolay göstermeye çalıĢır.<br />
Ancak Müslüman bir kimse her ne olursa olsun böyle bir ahlakı son derece çirkin<br />
görür. Haram olan bir Ģeye elini asla sürmez. Aç kalsa bile harama el uzatmaz, haram<br />
mal yemez.<br />
Allah‘ın Kuran'da "hayırlarda yarıĢanlar" diye isimlendirdiği Müslümanlar<br />
Allah‘ı razı etmek için ellerinden ne gelirse yaparlar. Bunlar Allah‘ın razı olduğu<br />
kullarına sunduğu cenneti kazanmak için ne gerekirse yaparlar. Mesela çok uykusuz<br />
olduğu bir günün sabahında bile ihtiyaç içinde olan baĢka bir Müslüman kardeĢini<br />
hoĢnut etmek için erkenden kalkar ve onun ihtiyaç duyduğu eksikliğini giderir. Üstelik<br />
bu güzel tavrını çoğu zaman karĢı tarafa hiç hissettirmeden, kendisi için bir zorluk<br />
oluĢtuğunu asla dile getirmeden yapar. Ve içinde bu üstün ahlakın hazzını yaĢar.<br />
ََ اعْلَمُلُا أَنَّ ِٕ ُلمْ رَطُلُلَ اّللَّ ِ لَُْ ُٔلطِٕعُل ُلمْ ِٓ كَلِٕزٍء مّ ِهَ ْ ا٘ َمْزِ لَعَىِتُّبمْ ََ لَ ِهَّ اّللَّ َ حَ َّ َ ئِلَْٕ ُلمُل اٚ<br />
قُللُلُبِ ُلمْ ََ كَزَّيَ ئِلَْٕ ُلمُل الْ ُلنْزَ ََ الْنُلظُلُ َ ََ الْعِلَْٕانَ أُلَْ لَ ِكَ ٌُلمُل الزَّا ِدُلَنَ<br />
َضًْٝ مّ ِهَ اّللَّ ِ ََ وِعْمَةً ََ اّللَّ ُل عَلِٕمٌف حَ ِٕ ٌفم<br />
ْ ِ ٔمَانَ ََ سََّٔىًَُل ِٓ<br />
... Ancak Allah size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici<br />
kıldı ve size inkârı, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. ĠĢte onlar, doğru yolu<br />
bulmuĢ (irĢad) olanlardır. Allah'tan bir fazl (bir ihsan ve lütuf) ve bir nimet<br />
olarak. Allah, bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (Hucurat Suresi, 7-8.<br />
Ayetler)<br />
Fakat Ģeytan her Ģeye rağmen tüm gayrimeĢru iĢleri insanlara makul göstermeye<br />
çalıĢır. Bunun için kullandığı yollardan biri kötülükleri yapanların çoğunlukta<br />
olmasıdır. Ġnsanların çok büyük bir bölümü haram para yemekte, haram ve helallere<br />
dikkat etmemekte, her türlü ahlaksızlığı sınır tanımadan yaĢamaktadır. ĠĢte Ģeytan<br />
insanlara sürekli "çoğunluğu oluĢturan" insanların doğru yolda olduğunu, onların<br />
yaptıklarının en mantıklısı olduğu safsatasını fısıldar.<br />
ََ ئِن تُلطِعْ أَكْلَزَ مَه ِٓ اَ٘رْ<br />
ِ ُٔلضِ لُّبُكَ عَه طَ ِٕلِ اّللّ ِ ئِن َٔتَّ ِعُلُنَ ئَِّٜ ال َّهَّ ََ ئِنْ ٌُلمْ ئَِّٜ َٔ ْزُلصُلُنَ<br />
"Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan<br />
ĢaĢırtıp-saptırırlar..." (En'am Suresi, 116. Ayet)
Oysa Allah'ın ayetlerinde de bildirdiği gibi, kötülük yapanların sayıca çok<br />
olmaları onların doğru yolda olduklarına bir delil değildir. Tam tersine Allah<br />
ayetlerinde ancak sayıca çok az bir topluluğun iman edeceğini bildirmekte,<br />
çoğunluğun ise sapkınlık içinde olduklarını haber vermektedir. Bu nedenle de Ģeytanın<br />
iman eden bir insanı bu yöntemle kandırması mümkün değildir; onun etkisi ancak<br />
imanı zayıf, Ģüphe ve vesveseye açık insanlar ve inkâr edenler üzerinde olabilir.<br />
Salih Müslümanların gösterdikleri titizlik ise, Allah'a olan imanlarından ve bu<br />
imanın getirdiği sarsılmaz kararlılıktan ve üstün ahlaklarından kaynaklanmaktadır.<br />
Müslüman, güzel ahlaka dair her tavrın, nefse zor gelen Ģeylerden oluĢtuğunu bilir.<br />
Örneğin cömertlik, vefa, sabır, sadakat gibi üstün ahlak özellikleri nefsin hoĢuna<br />
gitmeyen, yaparken zorlandığı özelliklerdir. Fakat hepsinin sonucu maddi ve manevi<br />
güzellikler olacaktır. Temiz ahlakın dünya ve Ahiretteki karĢılığı ile yetinip, buna<br />
uygun bir yaĢam sürmek, nefsin hoĢuna giden ve dünyaya ait olan tüm bu yararlardan<br />
çok daha güzeldir. Örneğin dünyada nefsine hâkim olup gayrimeĢru bir iliĢkiye<br />
girmeyen ve yaptıklarının ahiretteki karĢılığını bekleyen kiĢi, bunun sonucunda<br />
dünyada iffetin ve namusun hazzını yaĢayacaktır. Aynı Ģekilde sevdiği bir müminin<br />
ihtiyacını karĢılamak için uykusuz ya da aç kalan, bu uğurda karĢılaĢtığı zorluklara<br />
önem vermeyen kiĢi de Allah rızasını ummanın derin zevki içinde olacaktır.<br />
Allah'ın ayetlerinde övdüğü bu güzel ahlaka sahip olan müminlerin kazandıkları<br />
bir baĢka güzellik ise müminlerin saygı ve sevgisidir. Bir kimsenin Allah yolunda çaba<br />
göstermesi, her türlü engele büyük bir Ģevkle göğüs germesi, hak bildiği Ģeyde<br />
kimseden çekinmeden, yorulmadan, aĢkla ve Ģevkle kararlı davranması, her türlü<br />
fedakârlığa ilk talip olan kiĢi olması, o Müslüman‘a karĢı duyulan sevgi ve saygıyı kat<br />
kat artıracak özelliklerdir. Allah bu üstün ahlakı yaĢayan insanları Enbiya Suresi'nin<br />
101. ayetinde, "Bizden kendilerine güzellik geçmiĢ bulunanlar" olarak tanımlamıĢ ve<br />
onların hem fiziksel, hem de ahlaki güzelliklerini haber vermiĢtir.<br />
ZOR ANLARDA GERÇEK DOSTLAR MÜMĠNLERDĠR<br />
Dinle pek alakası olmayan insanların çok meĢhur bir sözü vardır: DüĢenin dostu<br />
olmaz... Bu söz gerçekten de doğru bir sözdür. Ġslam‘ın geldiği Cahiliye devrinde<br />
insanlar ne zaman zor bir durumda kalsalar etraflarında birilerini bulmakta bir hayli<br />
zorlanırlar. Ama bir insan için manevi kavramların önemi baĢkadır. Dost, sadakat,<br />
sevgi olmadan bir hayatın öylece sürüp gitmesi pek de mümkün olamaz. Ama eğer bir<br />
kiĢi dinle alakalı değilse, dinden uzaksa iĢte tam da böyle bir ortamın içine girer. Dini<br />
açıdan eksik olan kiĢinin bu yüzden belli baĢlı sıkıntıları olur. Derdini dermanını<br />
açacak bir kimse olmadığından yakınır, hayatın ne kadar boĢ olduğundan bahseder.<br />
Diyelim ki çok ĢaĢalı, muhteĢem lüks hayat yaĢayan biri var. Haliyle de<br />
etrafında arkadaĢ gibi gözüken bir sürü insan olacaktır. Bu insan belki de var olan
hayatında bir sürü dostu olduğunu zannedecek ama aslında iĢin aslı öyle değildir. Bu<br />
insan bir gün iĢleri kötü gidip muhtaç olduğunda, çok alt tabakaya indiğinde o<br />
―dostum‖ dediği kiĢiler acaba yine yanında olacaklar mıdır? Tabii ki de bu sorunun<br />
cevabı hayır...<br />
Sizi belki bir yerde görür ama sanki yıllardır konuĢtuğu kiĢi siz değilmiĢsiniz<br />
gibi davranır. ĠĢte Cahiliyye dönemindeki mantık, edep, insanın davranıĢ Ģekli<br />
böyledir. Acımasız ve duygusuzcadır. Merhametten tamamen yoksundur.<br />
Yine bir baĢka örneği de evlilik mes'elesi üzerinden verebiliriz. Evlenen<br />
insanlar evlenirken nikâh memurunun sorduğu ―iyi günde kötü günde birbirinizin<br />
yanınızda olacak mısınız?‖ sorusuna ―evet‖ cevabını verirler ama gerçekten de<br />
içlerinden öyle derler mi? Eğer eĢleri çalıĢamaz yatalak bir duruma gelince onun<br />
yanında olacaklar mıdır? Yoksa kaçıp gidecekler midir? ĠĢte bunların hepsini düĢünüp<br />
gerçek dostumuzun kim olduğunu, bizi hangi koĢullarda sevdiğini anlamalıyız.<br />
Cahiliye toplumunun ana babaya karĢı da tavırlarında büyük bir sıkıntısı söz<br />
konusudur. Anne ve baba evladı için her Ģey en iyisi olsun ister. Onu bakıp büyütür,<br />
elinden geleni yapar. Ne isterse eksik etmez ve onu gönülden sever. Ama evlat, anası<br />
babası yaĢlanınca ona aynı hürmeti göstermez ve ona bir mikrop muamelesi yaparak<br />
evinden atar, huzur evine gönderir. Orada ölsün, ne yaparsa yapsın mantığıyla olaya<br />
bakar.<br />
Ama gerçek bir Müslüman böyle değildir. Kendisinde yoksa bile yoktan<br />
ekmeğini kazanıp, onu ailesine yedirir. Ailesini, anasını, babasını hiçbir Ģekilde muhtaç<br />
ve mahçup etmez. Onları tıpkı layık oldukları gibi yaĢatmaya büyük bir gayret gösterir.<br />
ََ قَضَّ رَبُّبكَ أََّٜ تَعْ ُلدُلَاْ ئَِّٜ ئَِّٔايُل ََ بِالَُْ الِدَْٔهِ ئِحْظَاوًا ئِمَّا َٔ ْلُل َهَّ عِىدَكَ الْ ِ َزَ أَحَدُلٌُلمَا أََْ كٌَُِٝلمَا ََٝ تَ ُلل لٍَُّلمَ<br />
أ ُل وٍّء ََ َٜ تَىٍَْزْ ٌُلمَا ََ قُلل لٍَُّلمَا قَُْ ًٜ كَزِ ٔمًا<br />
Rabbin, O'ndan baĢkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikledavranmayı<br />
emretti. ġayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaĢlılığa<br />
ulaĢırsa, onlara: "Öf" bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. (Ġsra<br />
Suresi, 23. Ayet)<br />
Bu ayetin de gösterdiği üzere Müslümanlar her zaman dostlarının arkadaĢlarının<br />
eĢinin anasının babasının yanında olanlardır. Onlar zor duruma düĢtüğünde el<br />
uzatanlardır. Kadir kıymet bilen ve bildirenlerdir. Hiçbir Müslüman sadece kendisini<br />
düĢünerek yaĢamaz. YaĢayamaz da. Müslümanlık demek birliktir, Ġslam demek tek<br />
vücut olmaktır. ĠĢte Müslümanlar hayat yaĢantılarını tam da bu psikolojide yaĢarlar.<br />
Bir bütün olurlar ve dıĢarıdan gelen bütün baskılara ve düĢmanlara karĢı kendi<br />
içlerinde siper olurlar. Kendi içlerinde hiç kimseyi mağdur etmezler. Muhtaç varsa
muhtacı görürler ve onların dertlerine derman olurlar. Çünkü Müslümanlık dini<br />
ayetlerde de belirtildiği üzere bunu emreder. Bir baĢka ayette durum Ģöyle<br />
açıklanmaktadır:<br />
ئِوَّمَا ََ لُِّٕب ُلمُل اّللّ ُل ََ رَطُلُلُلًُل ََ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ الَّذِٔهَ ُٔل ِٕمُلُنَ اللََّٝةَ ََ ُٔلإْتُلُنَ الشَّكَاةَ ََ ٌُلمْ رَاكِعُلُنَ<br />
Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O'nun elçisi, rüku' ediciler olarak<br />
namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir. (Maide Suresi, 55. Ayet)<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ََ ٌَااَزُلَاْ ََ اَاٌَدُلَاْ بِأَمَُْ الٍِِمْ ََ أَونُلظٍِِمْ ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََ الَّذِٔهَ آََ َاْ ََّ وَلَزُلَاْ أُلَْ لَ ِكَ بَعْضُلٍُلمْ<br />
أََْ لَِٕا بَعْ ٍء ََ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ََ لَمْ ُٔلٍَااِ زُلَاْ مَا لَ ُلم مّ ِه ََ ََٜٔتٍِِم مّ ِه َْٓ ٍء حَتَّّ ُٔلٍَااِ زُلَاْ ََ ئِنِ اطْتَىلَزُلَكُلمْ ِٓ<br />
الدّ ِٔهِ َعَلَْٕ ُلمُل الىَّلْزُل ئَِّٜ عَلَّ قَُْ ٍء بَْٕىَ ُلمْ ََ بَْٕىٍَُلم مّ ِٕلَا ٌف ََ اّللّ ُل بِمَا تَعْمَلُلُنَ بَلِ ٕ ٌفز<br />
Gerçek Ģu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve<br />
canlarıyla cehd edenler (çaba harcayanlar) ile (hicret edenleri) barındıranlar ve<br />
yardım edenler, iĢte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır... (Enfal Suresi, 72. Ayet)<br />
HER ZORLUKLA BERABER BĠR KOLAYLIK VARDIR<br />
ġimdiye kadar konularımız arasında Allah'ın müminlere yaĢattığı zorluklar<br />
vardı. Ancak bir o kadar da müminlere sağladığı kolaylıklar, onlara<br />
yüklenebileceklerinden fazla yük vermemesi vardı.<br />
Özellikle de Allah'ın inanan ve salih kullarına çok büyük kolaylıklar sağladığı<br />
bir gerçektir. Bu gerçeklik ayetlerle de kanıtlanmıĢtır.<br />
َاِنَّ مَعَ الْعُلظْزِ ُٔلظْزًا<br />
ئِنَّ مَعَ الْعُلظْزِ ُٔلظْزًا<br />
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle<br />
beraber kolaylık vardır. (ĠnĢirah Suresi, 5-6. Ayetler)<br />
ٍَْزُل رَمَضَانَ الَّذَِْ أ ُل وشِ لَ ًِِٕ الْ ُلزْ آنُل ٌُلدًِ لّ ِلىَّاصِ ََ بَّٕ ِىَااٍء مّ ِهَ الٍُْلدَِ ََ الْنُلزْ قَانِ َمَه ٍَِدَ مِى ُلمُل ال ٍَّْزَ<br />
َلَْٕلُلمًُْل ََ مَه كَانَ مَزِ ٔضًا أََْ عَلَّ طَنَزٍء َعِدَّةٌف مّ ِهْ أََّٔا ٍء أ ُل خَزَ ُٔلزِ ٔدُل اّللّ ُل بِ ُلمُل الُْٕلظْزَ ََ َٜ ُٔلزِ ٔدُل بِ ُلمُل الْعُلظْزَ<br />
ََ لِتُل ْمِلُلُاْ الْعِدَّةَ ََ لِتُل َ ّ ِزُلَاْ اّللّ َ عَلَّ مَا ٌَدَاكُلمْ ََ لَعَلَّ ُلمْ تَ ْ ُلزُلَنَ<br />
... Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. (Bakara Suresi, 185. Ayet)<br />
ََ وُلَٕظّ ِزُلكَ لِلُْٕلظْزَِ
... Ve seni kolay olan için baĢarılı kılacağız. (Ala Suresi, 8. Ayet)<br />
ََ الَّٝ ئِٓ َٔ ِظْهَ مِهَ الْمَحِ ٕ ِ مِه وّ ِظَائِ ُلمْ ئِنِ ارْ تَ ْتُلمْ َعِدَّتُلٍُلهَّ ثََٝ ثَة ُل أَ ٍُْلزٍء ََ الَّٝ ئِٓ لَمْ َٔحِ ضْهَ ََ أُلَْ َٜ اُل ا٘ ْ َحْمَالِ<br />
أَاَلُلٍُلهَّ أَن َٔضَعْهَ حَمْلٍَُلهَّ ََ مَه َٔتَّ ِ اّللَّ َ َٔ ْعَل لًَُّل مِهْ أَمْزِ يِ ُٔلظْزًا<br />
َلِكَ أَمْزُل اّللَّ ِ أَوشَلًَُل ئِلَْٕ ُلمْ ََ مَه َٔتَّ ِ اّللَّ َ ُٔل َنّ ِزْ عَىًُْل ِ طَّٕ َاتًِِ ََ ُٔلعْ ِمْ لًَُل أَاْزًا<br />
... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa (Allah) ona iĢinde bir kolaylık gösterir. Bu,<br />
Allah'ın size indirdiği emridir. Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, Allah,<br />
kötülüklerini örter ve onun ecrini büyütür. (Talak Suresi, 4-5. Ayetler)<br />
لُِٕلىنِ ْ ُلَ طَعَةٍء مّ ِه طَعَتًِِ ََ مَه قُلدِرَ عَلًَِْٕ رِ سْ قُلًُل َلُْٕلىنِ ْ مِمَّا آتَايُل اّللَّ ُل َ ٜ ُٔل َلّ ِفُل اّللَّ ُل وَنْظًا ئَِّٜ مَا آتَاٌَا طََٕ ْعَ ُلل<br />
اّللَّ ُل بَعْدَ عُلظْزٍء ُٔلظْزًا<br />
... Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden baĢkasıyla yükümlülük koymaz.<br />
Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7.<br />
Ayet)<br />
َأَمَّا مَه أَعْطَّ ََ اتَّ َّ<br />
ََ صَدَّ َ بِالْحُلظْىَّ<br />
َظَىُلَٕظّ ِزُليُل لِلُْٕلظْزَِ<br />
ََ أَمَّا مَه بَ ِ لَ ََ اطْتَ ْىَّ<br />
ََ كَذَّاَ بِالْحُلظْىَىنَظَىُلَٕظّ ِزُليُل لِلْعُلظْزَِ<br />
ََ مَا ُٔل ْىِٓ عَىًُْل مَالُلًُل ئِ َا تَزَدَِّ<br />
Fakat kim verir ve korkup-sakınırsa ve en güzel olanı doğrularsa, Biz de onu<br />
kolay olan için baĢarılı kılacağız. Kim de cimrilik eder, kendini müstağni görürse<br />
ve en güzel olanı yalan sayarsa, Biz de ona en zorlu olanı (azaba uğramasını)<br />
kolaylaĢtıracağız. Tereddi edeceği (baĢaĢağı düĢüĢe uğrayacağı) zaman, malı ona<br />
hiç yarar sağlamaz. (Leyl Suresi, 5-11. Ayetler)<br />
Bu ayetlerin hepsinden Allah'ın inananın yanında olduğu çıkarımını yapabiliriz.<br />
Allah, Ģüphesiz ki inananlara kolaylık sağlar ve onu sevdiği kulları arasında sayar,<br />
gözetir. Zira Allah, kendisine inananların zorluk çekmesine göz yummaz. Onların<br />
duasını asla ve kat'a boĢa çıkartmaz.<br />
ََ لَ َدْ وَلَزَكُلمُل اّللّ ُل بِ َدْرٍء ََ أَوتُلمْ أَ ِلَّة ٌف َاتَّ ُلُاْ اّللّ َ لَعَلَّ ُلمْ تَ ْ ُلزُلَنَ<br />
ئِ ْ تَ ُلُلُل لِلْمُلإْمِىِٕهَ أَلَه َٔ ْنِٕ ُلمْ أَن ُٔلمِدَّكُلمْ رَبُّب ُلم بِلََٝثَةِ آَٜوٍء مّ ِهَ الْمَٗئِ َةِ مُلىشَلِٕهَ<br />
بَلَّ ئِن تَلْ ِزُلَاْ ََ تَتَّ ُلُاْ ََ َٔأْتُلُكُلم مّ ِه َُْ رِ ٌِمْ ٌَذَا ُٔلمْدِدْكُلمْ رَبُّب ُلم بِ َمْظَةِ آٜوٍء مّ ِهَ الْمَٗئِ َةِ مُلظَُِّمِٕهَ<br />
ََ مَا اَعَلًَُل اّللّ ُل ئَِّٜ بُل ْزَِ لَ ُلمْ ََ لِتَطْمَ ِهَّ قُللُلُبُل ُلم بًِِ ََ مَا الىَّلْزُل ئَِّٜ مِهْ عِىدِ اّللّ ِ الْعَشِ ٔشِ الْحَ ِٕمِ
لَِٕ ْطَعَ طَزَ ًا مّ ِهَ الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ أََْ َٔ ْ ِتٍَُلمْ ََٕى َلِ ُلُاْ خَ ئِ ِٕهَ<br />
Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. ġu<br />
halde Allah'tan sakının, O'na Ģükredebilesiniz. Sen müminlere: "Rabbinizin size<br />
meleklerden indirilmiĢ üç bin kiĢiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun.<br />
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze<br />
çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden niĢanlı beĢ bin kiĢiyle yardım<br />
ulaĢtıracaktır. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz<br />
bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve<br />
güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın katındandır. (Ki bununla) Ġnkâr<br />
edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya<br />
düĢmüĢler olarak onları' tepesi aĢağı getirsin de geri dönüp gitsinler. (Al-i Ġmran<br />
Suresi, 123-127. Ayetler)<br />
Allah, insanı melekler aracılığı ile desteklediği gibi görünmez bir ordu ile<br />
desteklemekten de geri kalmamaktadır. Hatta bu hadiseye iliĢkin Tevbe Suresinde çok<br />
önemli ve güzel bir ayet de bulunmaktadır.<br />
ئَِّٜ تَىلُلزُلَيُل َ َدْ وَلَزَيُل اّللّ ُل ئِ ْ أَخْزَاًَُل الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ ثَاوَِٓ اثْىَْٕهِ ئِ ْ ٌُلمَا ِٓ الْ َارِ ئِ ْ َٔ ُلُلُل لِلَاحِ ًِِ َٜ تَحْشَنْ<br />
ئِنَّ اّللّ َ مَعَىَا َأَوشَلَ اّللّ ُل طَ ِٕىَتًَُل عَلًَِْٕ ََ أََّٔدَيُل بِ ُلىُلُدٍء لَّمْ تَزََْ ٌَا ََ اَعَلَ كَلِمَةَ الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ الظُّبنْلَّ ََ كَلِمَة ُل اّللّ ِ ٌَِٓ<br />
الْعُللَْٕا ََ اّللّ ُل عَشِ ٔشٌف حَ ِٕ ٌفم<br />
Siz O'na (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiĢtir.<br />
Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmıĢlardı; ikisi mağarada<br />
olduklarında arkadaĢına Ģöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle<br />
beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmiĢti, O'nu<br />
sizin görmediğiniz ordularla desteklemiĢ, inkar edenlerin de kelimesini (inkar<br />
çağrılarını) alçaltmıĢtı. Oysa Allah'ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve<br />
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 40. Ayet)<br />
Tüm bu ayetlerden yapmamız gereken çıkarımlar olmalıdır Ģüphesiz. Allah'ın<br />
kesinlikle sabredenlere ve inananlara gösterdiği Ģefkat sahihtir. Bu yüzden sabretmek<br />
ve birlik olmak Ģarttır. Bir Müslüman‘dan beklenen ve bir Müslüman‘a yakıĢan,<br />
Müslüman kardeĢiyle birlikte hareket etmek ve ortak aksiyon almaktır. Bu konuda<br />
bizlere çok güzel öğütler verilmektedir. Bunlardan birisi de bunun kanlı canlı örneği<br />
olan Hz. Yusuf Efendimizdir.<br />
Hz. Yusuf'un hikâyesi acıklı, bir o kadar da imanlı bir hikâyedir. Bilindiği üzere<br />
Yusuf, küçük yaĢta kardeĢleri tarafından kuyuya bırakılır. Kıskançlıktan ötürü bunu<br />
yapan kardeĢlerinin üstüne, birileri tarafından bulunan küçük Yusuf, bir aileye esir,<br />
köle olarak verilir. Bu aile vezirin ailesidir. Bir gün vezirin eĢi Hz. Yusuf'a olmayacak<br />
bir iftira atar ve bu iftira sonucunda da Hz. Yusuf, zindan hayatı yaĢar. Ama buna
ağmen imanından ve güzel ahlakından taviz vermez. Tevekkülü ve Allah inancını<br />
kaybetmez, sorgulamaz ve asla isyan etmez.<br />
ĠĢte bu yüzden Hz. Yusuf bizler için çok güzel bir örnektir. Yolunu takip<br />
edebileceğimiz bir mümindir. Onun bu güzel ahlakının bir göstergesi olarak Ģu ayeti de<br />
örnek gösterebiliriz:<br />
َاِ َا بَلَ ْهَ أَاَلٍَُلهَّ َأَمْظِ ُلٌُُلهَّ بِمَعْزُلَوٍء أََْ َارِ قُلٌُُلهَّ بِمَعْزُلَوٍء ََ أَ ٍِْدُلَا َََ ْْ عَدْلٍء مّ ِى ُلمْ ََ أَقِٕمُلُا ال ٍََّادَةَ<br />
ّللِ َّ ِ َلِ ُلمْ ُٔلُعَ ُل بًِِ مَه كَانَ ُٔلإْمِهُل بِاّللَّ ِ ََ الَُْْٕ ِ ْ اٖ خِ زِ ََ مَه َٔتَّ ِ اّللَّ َ َٔ ْعَل لًَُّل مَ ْزَاًا<br />
ََ َٔزْ سُلقًُْل مِهْ حَْٕثُل َ ٜ َٔحْتَظِ ُل ََ مَه َٔتََُ كَّلْ عَلَّ اّللَّ ِ ٍَُلَُ حَظْ ُلًُل ئِنَّ اّللَّ َ بَالِغُل أَمْزِ يِ قَدْ اَعَلَ اّللَّ ُل لِ ِ ُللّ َْٓ ٍء قَدْرًا<br />
... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkıĢ yolu gösterir ve<br />
onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse,<br />
O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleĢtirendir. Allah,<br />
her Ģey için bir ölçü kılmıĢtır. (Talak Suresi, 2-3. Ayetler)<br />
Örnekler açık ve nettir. Allah, zaman zaman sevdiği kullarını da bazı sorularla<br />
sınavlarla bu dünyada imtihan eder. Mesele, bizim buna nasıl yaklaĢtığımız ve çözüm<br />
ürettiğimizdir. Biz buna sabır göstermeli, gerekeni yapmalı ve asla imanımızdan taviz<br />
vermemeliyiz. Bu hayatı zevk hayatı olarak görüp sonsuzca yaĢayacağını sanıp<br />
Allah'ın emirlerine itaat etmeden sınırsız zevk yaĢayanlar için son ne acı olacaktır! ĠĢte<br />
durumu özetleyen bir güzel ayet daha Kur'an'dan:<br />
ََ الَّذِٔهَ َ ٜ َٔ ٍَْدُلَنَ الشُّبَرَ ََ ئِ َا مَزُّبَا بِاللَّ ُِْ مَزُّبَا كِزَامًا<br />
ََ الَّذِٔهَ ئِ َا ُلكّ ِزُلَا بِ َٔااِ رَبّ ٍِِمْ لَمْ َٔ ِ زُّبَا عَلٍََْٕا صُلمًّا ََ عُلمَْٕاوًا<br />
ََ الَّذِٔهَ َٔ ُلُلُلُنَ رَبَّىَا ٌَ ْ لَىَا مِهْ أَسْ ََ ااِ ىَا ََ ِ ُلرّ َّٔاتِىَا قُلزَّةَ أَعُْٕلهٍء ََ ااْعَلْىَا لِلْمُلتَّ ِٕهَ ئِمَامًا<br />
أُلَْ لَ ِكَ ُٔل ْشََْ نَ الْ ُلزْ َةَ بِمَا صَ َزُلَا ََ ُٔللَ َُّْ نَ ٍَِٕا تَحِ َّٕةً ََ طََٝ مًا<br />
خَالِدِٔهَ ٍَِٕا حَظُلىَتْ مُلظْتَ َزًّا ََ مُل َامًا<br />
Ki onlar, yalan Ģahidlikte bulunmayanlar, boĢ ve yararsız sözle<br />
karĢılaĢtıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. Onlar, kendilerine Rablerinin<br />
ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp<br />
kalmayanlardır. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eĢlerimizden ve soyumuzdan, gözün<br />
aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,"<br />
diyenlerdir. ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde)<br />
odalarla ödüllendirilirler ve orada esenlik dileği ve Selam'la karĢılanırlar. Orada<br />
ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama<br />
yeridir. (Furkan Suresi, 72-76. Ayetler)
َٜ بَْٕعٌف عَه ِكْزِ اّللَّ ِ ََ ئِقَا ِ اللََّٝ ةِ ََ ئِٔتَا الشَّكَاةِ َٔ َا ُلُنَ َُْٔ مًا تَتَ َلَّ ُل ًِِٕ الْ ُللُلُاُل<br />
رِ اَالٌف َّٜ تُللٍٍِِْٕمْ تِ َارَةٌف ََ<br />
ََ ا٘ ْ َبْلَا ُلر<br />
لَِٕ ْشِ ٍَُٔلمُل اّللَّ ُل أَحْظَهَ مَا عَمِلُلُا ََ َٔشِ ٔدٌَُلم مّ ِه َضْلًِِ ََ اّللَّ ُل َٔزْ سُل ُل مَه َٔ َا بِ َْٕزِ حِ ظَا ٍءا<br />
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alıĢ-veriĢ onları Allah'ı zikretmekten,<br />
dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz';<br />
onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehĢetten allak bullak olacağı)<br />
günden korkarlar. Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karĢılık verecek ve<br />
onlara kendi fazlından artıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Nur<br />
Suresi, 37-38. Ayetler)<br />
ĠMTĠHAN SON ANA KADAR DEVAM EDER<br />
Ġnsanın dünya hayatındaki sınavı kolay kolay bitmez. 75 yıl yaĢayacaksa 75.<br />
yılının son saniyesine kadar sınav ve imtihan devam eder. Her anından sorumludur<br />
insan ve bunun bilinciyle yaĢamalıdır.<br />
Bundan çıkaracağımız önemli dersler olmalıdır. Aynı zamanda ne kadar dikkatli<br />
olmamızın gerektiği de ortadadır. 75 yıl harika imanlı bir kiĢi olup, son saniyede<br />
yapacağımız bir isyan, bir imansızlık bütün yaptıklarımızı çöpe atabilir. Bu yüzden<br />
yaĢadığımız sürece imanımızı taze tutmalı ve her daim yenilemesini bilmeliyiz.<br />
Müslüman‘ım diyen birisi buna son derece dikkat etmelidir. Çünkü bir<br />
Müslüman‘ın en önemli sınavı budur. Bunu yapamadıktan sonra her Ģey boĢtur. Bir<br />
ayet daha... "Son an" da, ġeytan'ın insanı saptırmak için çabalayacağı çok önemli bir<br />
zaman olabilir. "Ben nasıl olsa Allah'a iman ediyorum, O'nun rızası için bu kadar iĢ<br />
yaptım, elbette artık kurtuluĢa erdim" diyen insan büyük bir gaflete düĢmüĢtür. Çünkü<br />
ayetlerde insanın son ana kadar hep "korku ve umutla dua" etmesi gerektiği (Secde<br />
Suresi, 16) bildirilmektedir ve her Müslüman, Allah'ın aĢağıdaki emri üzerinde<br />
düĢünmeye davet edilmektedir:<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ اتَّ ُلُاْ اّللّ َ حَ َّ تُل َاتًِِ ََ َٜ تَمُلُتُلهَّ ئَِّٜ ََ أَوتُلم مُّبظْلِمُلُنَ<br />
Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkupsakının<br />
ve siz, ancak Müslüman olmaktan baĢka (bir din ve tutum üzerinde)<br />
ölmeyin. (Al-i Ġmran Suresi, 102. Ayet)<br />
ĠMANLARINDAN SONRA ĠNKÂRA DÖNENLER
Ġman kendiliğinden gelen bir Ģey değildir. Allah nasip etmezse kimse iman<br />
edemez. Bu yüzden iman edebildiğimiz için bile bolca Ģükretmemiz gerekir. Allah'ın<br />
bizi o yoldan döndürmemesi ve kalbimizi mühürlememesi için sürekli dua etmeli,<br />
Allah'a yalvarmalıyız.<br />
ئِن تَحْزِ<br />
ْ عَلَّ ٌُلدَاٌُلمْ َاِنَّ اّللّ َ َٜ ٍَْٔدِْ مَه ُٔلضِ لُّب ََ مَا لٍَُلم مّ ِه وَّاصِ زِ ٔهَ<br />
Sen, onların hidayet bulmalarını ne kadar tutkuyla istesen de, Allah,<br />
Ģüphesiz saptırdığına hidayet vermez, onlar için yardım edecek yoktur. (Nahl<br />
Suresi, 37. Ayet)<br />
ََ وَشَعْىَا مَا ِٓ صُلدُلَرِ ٌِم مّ ِهْ غِ ّلٍء تَ ْزِ ْ مِه تَحْتٍِِمُل اَ٘وٍَْارُل ََ قَالُلُاْ الْحَمْدُل ّللِ ّ ِ الَّذِْ ٌَدَاوَا لٍَِذَا ََ مَا كُلىَّا<br />
لِىٍَْتَدَِْ لَُْ ٜ أَنْ ٌَدَاوَا اّللّ ُل لَ َدْ اَا اْ رُلطُللُل رَبّ ِىَا بِالْحَ ِّ ََ وُلُدُلَاْ أَن تِلْ ُلمُل الْ َىَّة ُل أُلَرِ ثْتُلمُلٌَُا بِمَا كُلىتُلمْ تَعْمَلُلُنَ<br />
ĠĢte Allah'ın hidayet verdiği insanlar, yani müminler, O'nun rahmeti<br />
sayesinde inkârdan kurtulmuĢ olurlar. Bu nedenle de her mümine düĢen, cennet<br />
ehlinin yapacak olduğu duayı Ģimdiden yaparak "Bizi buna ulaĢtıran Allah'a<br />
hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi biz doğruya ermeyecektik..."<br />
deyip Ģükretmektir. (Araf Suresi, 43. Ayet)<br />
Bir nimete Ģükretmek ise, sözlü olarak Allah'a hamd etmenin yanında, fiili<br />
olarak Allah'ın rızasına uygun tavırlar göstermekle olur. Ġmanın Ģükrü ibadettir.<br />
Müminlerin aldıkları karĢılığında bir Ģeyleri vermeleri de gerekmektedir. Çünkü<br />
ibadetin özü budur. Bize verilen nimetlerin hakkını vermeliyiz. Bunu da ancak ibadet<br />
ederek yapabiliriz. Unutmamalıyız ki, ibadet Allah için değil, kendimiz içindir.<br />
Eğer bu Ģükür yapılmaz ise, yani mümin olan kiĢi, "Ben nasıl olsa müminim,<br />
cennet ehlinden olacağım" gibi bir mantık içinde rehavete kapılıp, bir denemeden<br />
geçirildiğini unutursa, o zaman kendisine verilen nimet geri alınabilir. Böyle birinin<br />
kalbi katılaĢır ve Allah katında değeri düĢür. Bunların kalbi mühürlenmiĢtir ve artık<br />
imandan dönmüĢ sayılırlar. Bu kiĢiler için gelecek azap ne acıdır! Allah, Kur'an'da bu<br />
kiĢiler için olacakları çok net bir biçimde tüm çıplaklığıyla açıklamıĢtır Ģu Ģekilde:<br />
َٔظْأَلُلُوَكَ عَهِ ال ٍَّْزِ الْحَزَا ِ قِتَالٍء ًِِٕ قُللْ قِتَالٌف ًِِٕ كَ ِٕزٌف ََ صَدٌّو عَه طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََ كُلنْزٌف بًِِ ََ الْمَظْ ِ دِ الْحَزَا ِ<br />
ََ ئِخْزَاجُل أٌَْلًِِ مِىًُْل أَكْ َزُل عِىدَ اّللّ ِ ََ الْنِتْىَة ُل أَكْ َزُل مِهَ الْ َتْلِ ََ َٜ َٔشَالُلُنَ ُٔل َاتِلُلُوَ ُلمْ حَتََّّ َٔزُلدُّبَكُلمْ عَه دِٔىِ ُلمْ ئِنِ<br />
اطْتَطَاعُلُاْ ََ مَه َٔزْ تَدِدْ مِى ُلمْ عَه دِٔىًِِ ََٕمُلتْ ََ ٌُلَُ كَا ِزٌف َأُلَْ لَ ِكَ حَ ِطَتْ أَعْمَالُلٍُلمْ ِٓ الدُّبوَْٕا ََ اٖخِ زَةِ ََ أُلَْ لَ ِكَ<br />
أَصْحَااُل الىَّارِ ٌُلمْ ٍَِٕا خَالِدُلَنَ
... sizden kim dininden geri döner ve kafir olarak ölürse, artık onların bütün<br />
iĢledikleri (amelleri) dünyada da, ahirette de boĢa çıkmıĢtır ve onlar ateĢin<br />
halkıdır, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 217. Ayet)<br />
ََ لَ َدْ أُلَحِ َٓ ئِلَْٕكَ ََ ئِلَّ الَّذِٔهَ مِهْ قَ ْلِكَ لَ ِهْ أَ ْزَكْتَ لََٕحْ َطَهَّ عَمَلُلكَ ََ لَتَ ُلُوَهَّ مِهَ الْ َاطِزِ ٔهَ<br />
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer Ģirk<br />
koĢacak olursan, Ģüphesiz amellerin boĢa çıkacak ve elbette sen, hüsrana<br />
uğrayanlardan olacaksın." (Zümer Suresi, 65. Ayet)<br />
ََ َٔ ُلُلُل الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ أٌََإُلٜ الَّذِٔهَ أَقْظَمُلُاْ بِاّللّ ِ اٍَْدَ أَْٔمَاوٍِِمْ ئِوٍَُّلمْ لَمَعَ ُلمْ حَ ِطَتْ أَعْمَالُلٍُلمْ َأَصْ َحُلُاْ خَاطِزِ ٔهَ<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ مَه َٔزْ تَدَّ مِى ُلمْ عَه دِٔىًِِ َظَُْ وَ َٔأْتِٓ اّللّ ُل بِ َُْ ٍء ُٔلحِ ُّبٍُلمْ ََ ُٔلحِ ُّبُوًَُل أَ ِلَّةٍء عَلَّ الْمُلإْمِىِٕهَ<br />
أَعِشَّةٍء عَلَّ الْ َا ِزِ ٔهَ ُٔل َاٌِدُلَنَ ِٓ طَ ِٕلِ اّللّ ِ ََ َٜ َٔ َا ُلُنَ لَُْ مَةَ ٖئِمٍء َلِكَ َضْلُل اّللّ ِ ُٔلإْتًِِٕ مَه َٔ َا ََ اّللّ ُل<br />
ََ اطِعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
Ġman edenler: "Olanca yeminleriyle elbette sizlerle birlik olduklarına<br />
iliĢkin Allah'a yemin edenler bunlar mıdır? Onların bütün yapıp-ettikleri boĢa<br />
çıkmıĢtır, böylece hüsrana uğrayanlar olmuĢlardır." derler. Ey iman edenler,<br />
içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisinin<br />
onları sevdiği, onların da Kendisini sevdiği müminlere karĢı alçak gönüllü,<br />
kâfirlere karĢı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının<br />
kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu<br />
dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir. (Maide Suresi, 53-54.<br />
Ayetler)<br />
Allah Kuran'da imanlarından sonra inkâr eden bu gibi insanların varlığını<br />
bildirir. Ayetlerde, bu kiĢilerin büyük bir sapkınlığa düĢtükleri ve Allah tarafından<br />
bağıĢlanmayacakları haber verilmektedir:<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ثُلمَّ كَنَزُلَاْ ثُلمَّ آمَىُلُاْ ثُلمَّ كَنَزُلَاْ ثُلمَّ اسْ دَادُلَاْ كُلنْزًا لَّمْ َٔ ُلهِ اّللّ ُل لَِٕ ْنِزَ لٍَُلمْ ََ َٜ لٍَِْٕدٍَُِٔلمْ طَ ًِٕٝ<br />
Gerçek Ģu, iman edip sonra inkâra sapanlar, sonra yine iman edip<br />
sonra inkâra sapanlar, sonra da inkârları artanlar... Allah onları<br />
bağıĢlayacak değildir, onları doğru yola da iletecek değildir. (Nisa Suresi,<br />
137. Ayet)<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ بَعْدَ ئِٔمَاوٍِِمْ ثُلمَّ اسْ دَادُلَاْ كُلنْزًا لَّه تُل ْ َلَ تَُْ بَتُلٍُلمْ ََ أُلَْ لَ ِكَ ٌُلمُل الضَّ لُّبُنَ
Doğrusu, imanlarından sonra inkâr edenler, sonra inkârlarını<br />
artıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez. ĠĢte bunlar,<br />
sapıkların ta kendileridir. (Al-i Ġmran Suresi, 90. Ayet)<br />
Bu kiĢilere durum Ģu Ģekilde bildirilmektedir:<br />
Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün... Yüzleri kapkara-kesilecek<br />
olanlara:<br />
ُّب َُل اُلُيٌف ََ تَظَُْ دُّب َُل اُلُيٌف َأَمَّا الَّذِٔهَ اطَُْ دَّاْ َُل اُلٌُُلٍُلمْ أَكْنَزْ تُلم بَعْدَ ئِٔمَاوِ ُلمْ َذُلَقُلُاْ الْعَذَااَ بِمَا كُلىْتُلمْ<br />
تَ ْنُلزُلَنَ<br />
َُْٔ َ تَ َْٕ<br />
"Ġmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyleyse inkar etmenize karĢılık<br />
olarak azabı tadın" (denilir). (Al-i Ġmran Suresi, 106. Ayet)<br />
Bu ayetlerin tek bir açıklaması vardır: ―Ġman ettikten sonra yoldan sapma gibi<br />
bir ihtimal vardır ve bu ihtimal, ne tehlikeli ve korkunç bir ihtimaldir!‖<br />
Bu ayetlerde sözü edilen kiĢilerin iĢleri gerçekten çok zor olacaktır. Çünkü<br />
imandan dönmek büyük bir hatadır ve bunun affı yoktur. Ancak böyle bir ihtimalin<br />
olduğu da gözden kaçmamalıdır. Kimse var olan imanını, bedavaya kazandığını<br />
sanmamalı, imanını korumak için gereken neyse onu yapmalıdır. Zira, bizim en büyük<br />
hazinemiz ve varlığımız imanımızdır. Ġmanımızda yaĢanacak bir sapma, koca<br />
ömrümüzü boĢa geçirdiğimizi ispat eder.<br />
Üstelik bu kiĢiler imanlarından döndükten sonra dünyada sefil bir hayat<br />
yaĢarlar. Maddi olarak zenginliğe ve refaha ulaĢsalar bile, hayatlarının sonuna kadar<br />
manevi bir azap çekerler. Neyin ne olduğunu bilirler ama akılları, kalpleri<br />
mühürlendiği için geri dönüĢleri yoktur. Bu kiĢilerin ölümden sonra ahiret hayatında<br />
çekeceği azap çok daha derin ve büyük olacaktır, Ģüphesiz.<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ كَنَزُلَاْ ََ مَاتُلُاْ ََ ٌُلمْ كُلنَّارٌف َلَه ُٔل ْ َلَ مِهْ أَحَدٌِِم مّ ِلْ ُل ا٘رْ<br />
ِ ٌََ ًا ََ لَُِ ا ْتَدَِ بًِِ أُلَْ لَ ِكَ لٍَُلمْ عَذَا ٌفا<br />
أَلِٕمٌف ََ مَا لٍَُلم مّ ِه وَّاصِ زِ ٔهَ<br />
ġüphesiz küfredip kâfir olarak ölenler, bunların hiçbirinden, yeryüzü<br />
dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de- kesin olarak kabul edilmez. Onlar<br />
için acı bir azap vardır ve onların yardımcıları yoktur. (Al-i Ġmran Suresi, 91.<br />
Ayet)
Madem böyle bir tehlike vardır, bir mümin hayatının en son anına kadar bu<br />
tehlikeden sakınmak zorundadır. Çünkü insanın "iman ettim" deyip, gevĢeklik<br />
göstermemesi çok önemlidir. Ġnsan ne zaman yaptıklarının sonsuz ahiret hayatına<br />
ulaĢmak için yeterli olduğunu düĢünse, o zaman "Hayır; gerçekten insan, azar.<br />
Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) ayetinde bildirildiği gibi<br />
azgınlık gösterebilir. Bu sebepten ötürü her türlü ihtimal göz önünde bulundurulmalı<br />
ve hiçbir Ģekilde ihmalkâr davranılmamalıdır.<br />
MÜCADELEDEN KAÇANLAR VE GERĠ KALANLAR<br />
Kalbindeki imanı zayıflamıĢ ya da tümüyle yok olmuĢ bir kimse, bir süre sanki<br />
hiçbir Ģey yokmuĢ gibi Müslümanların arasında bulunabilir ve dinin kurallarına uygun<br />
bir görüntü altında yaĢayabilir. Ancak Allah bu gibi insanları açığa çıkarmak için bazı<br />
imtihan ortamları yaratır. Zorluklarla, açlıkla, yoklukla, hastalıkla, mallardan ve<br />
canlardan eksiltmeyle denemeden geçirilen müminlerin bu zorluklar karĢısında<br />
sağlamlığı artarken, kalplerinde hastalık olanlar ise her geçen an inkâra biraz daha<br />
yaklaĢırlar.<br />
Bir insan ölene kadar dindar olup son anlarında dünya sevgisine kanıp dinden<br />
dönebilir. Dünyaya meyledebilir. Dünya sevgisi ağır basıp, Allah rızasını yenebilir, bu<br />
kiĢiyi küfre sürükleyebilir.<br />
Ayetlerde sık sık peygamberlerin içinde bulunduğu topluma karĢı, masum ve<br />
dindar kimseleri korumak için mücadele ettiği anlatılır. Peygamberimiz zamanında da<br />
bu sistem geçerlidir. Peygamberimiz ashabı ile birlikte bu kimselerle mücadele<br />
etmiĢtir. Bunların hepsi Allah‘ın ve peygamberin emri ile gerçeklemiĢ olan dini<br />
yükümlülüklerdir. Fakat bazıları bu görevden kaçmıĢtır, korkmuĢtur. Bu kimseler de<br />
Kuran'da kalpleri mühürlenmiĢ, yani tam olarak imandan çıkmıĢ kimseler olarak<br />
bildirilmektedir.<br />
Günümüzde ise Müslümanların inkârcılara karĢı yapacakları bu mücadele fikri<br />
alanda yürütülmektedir. Bu fikri mücadele ise inkârcıların tüm dayanak noktalarının<br />
bilimsel olarak ortadan kaldırılması, ilmi olarak çürütülmesi anlamını taĢımaktadır. Bu<br />
konuda her Müslüman‘a çok büyük bir sorumluluk düĢmektedir ve hiç kimse fikri<br />
mücadelede geri planda kalmamalıdır.<br />
ََ ئِ َآ أ ُل وشِ لَتْ طُلُرَةٌف أَنْ آمِىُلُاْ بِاّللّ ِ ََ اَاٌِدُلَاْ مَعَ رَطُلُلًِِ اطْتَأْ َوَكَ أُلَْ لُلُاْ الطَُّْ لِ مِىٍُْلمْ ََ قَالُلُاْ َرْ وَا وَ ُله مَّعَ<br />
الْ َاعِدِٔهَ<br />
رَضُلُاْ بِأَن َٔ ُلُوُلُاْ مَعَ الْ ََُ الِفِ ََ طُل ِعَ عَلَّ قُللُلُبٍِِمْ ٍَُلمْ َٜ َٔنْ ٍَُلُنَ
"Allah'a iman edin, O'nun elçisi ile cehd etmeye çıkın" diye bir sûre<br />
indirildiği zaman onlardan servet sahibi olanlar, senden izin isteyip: "Bizi<br />
bırakıver, oturanlarla birlikte olalım" dediler. Geri kalanlarla birlikte olmayı<br />
seçtiler. Onların kalbleri mühürlenmiĢtir. Bundan dolayı kavrayıp-anlamazlar.<br />
(Tevbe Suresi, 86-87. Ayetler)<br />
Kuran'da verilen baĢka bir örnek ise bir zorlukla karĢılaĢtıklarında hemen<br />
bahaneler öne sürüp, kaçmaya çalıĢanların kendi nefislerini nasıl helake uğrattıklarıdır:<br />
لَُْ كَانَ عَزَضًا قَزِ ٔ ًا ََ طَنَزًا قَاصِ دًا َّٜتَّ َعُلُكَ ََ لَ ِه بَعُلدَاْ عَلٍَِْٕمُل ال ُّب َّة ُل ََ طََٕحْلِنُلُنَ بِاّللّ ِ لَُِ اطْتَطَعْىَا لَ َزَاْىَا<br />
مَعَ ُلمْ ُٔلٍْلِ ُلُنَ أَونُلظٍَُلمْ ََ اّللّ ُل َٔعْلَمُل ئِوٍَُّلمْ لَ َا ِبُلُنَ<br />
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.<br />
Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte<br />
çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka<br />
sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi,<br />
42. Ayet)<br />
Gerek Peygamberimiz döneminden, gerekse geçmiĢ Peygamberlerin<br />
dönemlerinden verilen bu örnekler bir gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: Allah<br />
insanları yaĢamlarının her anında imtihan etmekte ve doğru söyleyenler ile yalancıların<br />
birbirinden ayrılacağı ortamlar yaratmaktadır. Özellikle zorluk ve sıkıntılarla<br />
karĢılaĢtıkları dönemlerde Müslümanlar güçlü bir kararlılık gösterirken, zayıf olanlar<br />
kendilerini belli etmekte ve dinlerinden geri dönmektedirler. Bunun bir örneği de,<br />
Peygamberimiz döneminde Müslümanlar ile inkarcılar arasında geçen bir savaĢ anında<br />
yaĢanmıĢtır. Ayetlerde böyle bir zorluk anında bazı Müslümanların zayıflık<br />
gösterdikleri ve "Allah hakkında cahiliye zanlarına kapıldıkları" anlatılmaktadır.<br />
ġeytan, zorluk anında, bu Müslümanların "ayaklarını kaydırmak" istemiĢtir.<br />
ئِنَّ الَّذِٔهَ تََُ لَُّْ اْ مِى ُلمْ َُْٔ َ الْتَ َّ الْ َمْعَانِ ئِوَّمَا اطْتَشَلٍَُّلمُل ال َّْٕطَانُل بِ َعْ ِ مَا كَظَ ُلُاْ ََ لَ َدْ عَنَا اّللّ ُل عَىٍُْلمْ ئِنَّ<br />
اّللّ َ غَنُلُرٌف حَلِٕ ٌفم<br />
Ġki topluluğun karĢı karĢıya geldikleri gün, sizden geri dönenleri,<br />
kazandıkları bazı Ģeyler dolayısıyla Ģeytan onların ayağını kaydırmak istemiĢti.<br />
Ama andolsun ki, Allah onları affetti. ġüphesiz Allah, bağıĢlayandır, yumuĢak<br />
olandır. (Al-i Ġmran Suresi, 155. Ayet)<br />
Allah bu olayda zayıflık gösteren Müslümanları affettiğini bildirmiĢtir.<br />
ĠĢte bu ayetlerde bildirilen olayda inananlar için çok büyük dersler vardır.<br />
Çünkü Allah iyilerle kötülerin ayrılması için insanların mutlaka denemelerden
geçirileceklerini vaat etmiĢtir. Bu "zor anlar"a karĢı dayanıklı olmanın tek yolu ise<br />
Allah'a güçlü iman, ihlâs ve samimiyettir. Elbette Allah salih kullarına kolaylık verir,<br />
onların "ayaklarını sağlamlaĢtırır", onların kalplerine her türlü zor ortamda "huzur ve<br />
güven duygusu" indirir. Ama Ģunu da unutmamak gerekir ki, Allah'ın yeryüzünde<br />
insanları imtihan edeceğine ve iyilerle kötüleri ayıracağına dair vaadi kesindir:<br />
أَ ْ حَظِ ْتُلمْ أَن تُلتْزَكُلُاْ ََ لَمَّا َٔعْلَمِ اّللّ ُل الَّذِٔهَ اَاٌَدُلَاْ مِى ُلمْ ََ لَمْ َٔتَّ ِ ذُلَاْ مِه دُلَنِ اّللّ ِ ََ َٜ رَطُلُلًِِ ََ َٜ الْمُلإْمِىِٕهَ<br />
ََ لِٕ َةً ََ اّللّ ُل خَ ِٕزٌف بِمَا تَعْمَلُلُنَ<br />
Yoksa siz, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) ve Allah'tan ve<br />
Resûlü'nden ve müminlerden baĢka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya)<br />
çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan<br />
haberdardır. (Tevbe Suresi, 16)<br />
أَحَظِ َ الىَّاصُل أَن ُٔلتْزَكُلُا أَن َٔ ُلُلُلُا آمَىَّا ََ ٌُلمْ ٜ َ ُٔلنْتَىُلُنَ<br />
ََ لَ َدْ َتَىَّا الَّذِٔهَ مِه قَ ْلٍِِمْ َلََٕعْلَمَهَّ اّللَّ ُل الَّذِٔهَ صَدَقُلُا ََ لََٕعْلَمَهَّ الْ َا ِبِٕهَ<br />
Ġnsanlar, (sadece) "Ġman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı<br />
sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da<br />
bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir. (Ankebut Suresi, 2-3)<br />
ÖMÜR BOYU ġÜKÜR<br />
ġükür; dünyada bulunan tüm soyut, somut varlıkların tek sahibinin Allah olduğunun ve sadece<br />
Allah‘tan geldiğinin zihniyetinde olmanın yanında getirdiği ve bunu kalben ve zikren ifade<br />
etmektir. ġükretmenin karĢıtı ise Kuran‘ da nankörlük diye tasvir edilen ―küfür‖ anlamıyla<br />
kaynaĢmaktadır. Sadece bu tanım bile Ģükretmenin Allah katında ne kadar önemli bir ibadet olduğu<br />
ve bu ibadetten uzaklaĢmanın bireye ne kadar zarar verdiği açıkça bellidir.<br />
ġükür, Kuran‘ da en çok yer verilen konulardan biridir. YetmiĢe yakın ayette Ģükretmenin ne<br />
kadar önemli olduğundan bahsedilir. Müminler Ģükretmeleri hatırlatılır, Ģükredenlerin ve<br />
Ģükretmeyenlerin örnekleri verilir ve akıbetleri hakkında bilgi verilir. ġükrün Kuran‘ da bu derece<br />
önemle yer verilmesinin bir baĢka nedeni ise; imanın ve tevhid inancının en büyük göstergelerinden<br />
biri olmasıdır. Kuran‘ da bir ayette Ģükretmek ― yalnız Allah’ kulluk etme‖‘ nin Ģartı olarak belirtilir.<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ كُللُلُاْ مِه ِ طَّٕ َااِ مَا رَسَقْىَاكُلمْ ََ ا ْ ُلزُلَاْ ّللِ ّ ِ ئِن كُلىتُلمْ ئَِّٔايُل تَعْ ُلدُلَنَ<br />
Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca<br />
O’na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah’a şükredin.(Bakara Suresi, 172. Ayet)
Kuran‘ ın bir baĢka ayetinde ise Ģükretmek, Ģirk koĢmanın zıttı olarak Allah‘ a kulluk etmek ile<br />
birlikte zikredilmiĢtir:<br />
ََ لَ َدْ أُلَحِ َٓ ئِلَْٕكَ ََ ئِلَّ الَّذِٔهَ مِهْ قَ ْلِكَ لَ ِهْ أَ ْزَكْتَ لََٕحْ َطَهَّ عَمَلُلكَ ََ لَتَ ُلُوَهَّ مِهَ الْ َاطِزِ ٔهَ<br />
بَلِ اّللَّ َ َاعْ ُلدْ ََ كُله مّ ِهْ ال َّاكِزِ ٔهَ<br />
Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan,<br />
şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. Hayır,<br />
artık (yalnızca) Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.(Zümer Suresi, 65-66. Ayetler)<br />
ġeytan Ġnsanları ġükretmekten Alıkoymak Ġster<br />
Kibir, haset ve kıskançlık sebebi kıyamete kadar tüm insan yaĢamını kötüye yöneltmeye çalıĢan<br />
Ģeytan, insanları Ģükürden uzaklaĢtırmayı kendi için büyük bir baĢarı olarak görmektedir. ġeytanın<br />
en büyük hedeflerinden birisi ise insanları Ģükürden alıkoymak olduğundan, Ģükretmeyen bir kiĢinin<br />
ne kadar çok sapkınlık içinde olduğu daha iyi anlaĢılır.<br />
ġükretmenin ne kadar önemli bir konu olduğunu anlamak için iblis‘ in Kuran‘ da ibret olarak<br />
söylenen sözleri oldukça anlamlıdır:<br />
قَالَ َ ِمَا أَغَُْ ْٔتَىِٓ َ٘قْعُلدَنَّ لٍَُلمْ صِ زَاطَكَ الْمُلظْتَ ِٕمَ<br />
ثُلمَّ ٖتَِٕىٍَُّلم مّ ِه بَْٕهِ أَْٔدٍِِٔمْ ََ مِهْ خَلْنٍِِمْ ََ عَهْ أَْٔمَاوٍِِمْ ََ عَه َمَ ئِلٍِِمْ ََ َٜ تَ ِ دُل أَكْلَزٌَُلمْ َاكِزِ ٔهَ<br />
“Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka<br />
Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden,<br />
arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici<br />
bulmayacaksın.”(Araf Suresi, 16-17. Ayetler)<br />
ġükür, ömür boyunca geçirdiğimiz sınavın bir parçasıdır. Allah insana katından sayısız nimet<br />
sunmuĢtur, ona nasıl davranması gerektiğini bildirir ve bunu nimetler karĢısındaki tavrını sorgular.<br />
Bu durum aĢağıdaki ayet de Ģöyle bildirilir:<br />
ئِوَّا خَلَ ْىَا اٚ ْ ِ وظَانَ مِه وُّبطْنَةٍء أَمْ َاجٍء وَّ ْتَلًِِٕ َ َعَلْىَايُل طَمِٕعًا بَلِ ٕزًا<br />
ئِوَّا ٌَدَْٔىَايُل الظَّ ِٕلَ ئِمَّا َاكِزًا ََ ئِمَّا كَنُلُرًا<br />
Şüphesiz biz insanı, karmaşık olan bir sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten<br />
ve gören yaptık. Biz ona yolu gösterdik; ( artık o,) ya şükredici olur ya da nankör. ( İnsan Suresi<br />
2-3. Ayetler)<br />
Ayette, denenmekte olan insanın iki farklı yoldan birini, yani Ģükrü veya nankörlük olarak iki<br />
seçenek sunulmuĢtur. Dolayısıyla ayette, Ģükretmenin imanla, Ģükretmemenin ise küfürle eĢ oldu<br />
açıkça belli edilmiĢtir.
Azabın en baĢında Ģükretmemek vardır. Allah iman edip Ģükredenlerin için azabın söz konusu<br />
olmadığı hakkında müjdelemektedir.<br />
مَّا َٔنْعَلُل اّللّ ُل بِعَذَابِ ُلمْ ئِن َ َزْ تُلمْ ََ آمَىتُلمْ ََ كَانَ اّللّ ُل َاكِزًا عَلِٕمًا<br />
Eğer şükreder ve iman ederseniz,, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılını<br />
verendir. (Nisa Suresi, 147. Ayet)<br />
Bu ayette görüldüğü gibi Allah, Ģükrün karĢılını vereceğini, Ģükredenlere nimetini artıracağını ve<br />
onları ödüllendireceğini Kuran‘ ın bir çok ayetinde de bildirmiĢtir. Bu ayetlerden bazıları Ģöyledir.<br />
ََ ئِ ْ تَأَ َّنَ رَبُّب ُلمْ لَ ِه َ َزْ تُلمْ َ٘سِ ٔدَوَّ ُلمْ ََ لَ ِه كَنَزْ تُلمْ ئِنَّ عَذَابِٓ لَ َدِٔدٌف<br />
Rabbiniz Ģöyle buyurmuĢtu: “Andolsun, eğer Ģükrederseniz gerçekten size<br />
arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, Ģüphesiz, Benim azabım pek<br />
Ģiddetlidir.”(Ġbrahim Suresi, 7. Ayetler)<br />
َلِكَ الَّذِْ ُٔل َ ّ ِزُل اّللَّ ُل عِ َادَيُل الَّذِٔهَ آمَىُلُا ََ عَمِلُلُا اللَّالِحَااِ قُلل َّٜ أَطْأَلُل ُلمْ عَلًَِْٕ أَاْزًا ئَِّٜ الْمََُ دَّةَ ِٓ الْ ُلزْ بَّ ََ مَه َٔ ْتَزِ وْ<br />
حَظَىَةً وَّشِ دْ لًَُل ٍَِٕا حُلظْىًا ئِنَّ اّللَّ َ غَنُلُرٌف َ ُلُ ٌفر<br />
ĠĢte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki:<br />
“Ben buna karĢı yakınlıkta sevgi dıĢında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” Kim bir iyilik<br />
kazanırsa, Biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağıĢlayandır, Ģükredene karĢılığını<br />
verendir.(ġura Suresi, 23. Ayetler)<br />
كَذَّبَتْ قَُْ ُل لُلُطٍء بِالىُّبذُلرِ<br />
ئِوَّا أَرْ طَلْىَا عَلٍَِْٕمْ حَاصِ ًا ئَِّٜ آلَ لُلُطٍء وَّ َّْٕىَاٌُلم بِظَحَ ٍءز<br />
وِعْمَةً مّ ِهْ عِىدِوَا كَذَلِكَ وَ ْشِ ْ مَه َ َزَ<br />
Lut kavmi de uyarıları yalanladı. Biz de onların üzerine taĢ yağdıran bir kasırga<br />
gönderdik. Yalnız Lut ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık.<br />
Tarafımızdan bir nimet olarak. ĠĢte Biz, Ģükredenleri böyle ödüllendiririz.(Kamer Suresi, 33-<br />
35. Ayetler)<br />
ََ ئِن تَعُلدُّبَاْ وِعْمَةَ اّللّ ِ َٜ تُلحْلُلٌَُا ئِنَّ اّللّ َ لَ َنُلُرٌف رَّحِ ٕ ٌفم<br />
“Eğer Allah‟ın nimetini saymaya kalkıĢacak olursanız, onu bir genelleme yaparak<br />
bile sayamazsınız; gerçekten Allah, bağıĢlayandır, esirgeyendir.”(Nahl Suresi, 18. Ayet)
Nahl Suresinde de belirtildiği gibi, Allah‘ ın nimetlerini tek tek sayabilmek değil, nimetleri<br />
sınıflara ayırarak saymak bile mümkün değildir. Sayısız nimetin sınırı olmadığı gibi, Ģükretmenin<br />
de hiçbir sınırı yoktur. O halde insan devamlı bir Ģükür halinde bulunmalı ki, Allah‘ ın nimetini<br />
anlamlı, anlatmalıdır.<br />
Her Zaman ġükredici Olmak<br />
Bazı kiĢiler Ģükretmek için kendilerine çok özel nimetlerin gelmesini, ya da olağandıĢı<br />
sorunların çözülmesini bekler. Oysa biraz dikkat edildiğinde, insanın her anına Ģükretmesi gerekir.<br />
Hayatı, sağlığı, aklı, bilinci, beĢ duyusu, nefes aldığı hava ve bunlara benzer sayısızca nimetlere<br />
kendisine kesintisiz bir Ģekilde sunulmaktadır. Bu sayısızca nimetlerin her biri ayrı ayrı Ģükür<br />
gerektirir. Allah'ı anmasında, tefekerründe eksiklik olan kimselere gaflet içinde oldukları için, bu<br />
nimetlerin değerinden farkında bile olmaz ve bunlara Ģükrünü yapmaz; ancak bu nimetler ellerinden<br />
alındığı vakit değerlerini anlar, ama o vakit çoktan geçmiĢtir ve sonuçlarına katlanmak zorunda<br />
kalırlar.<br />
Kuran‘ da, Allah‘ ın insanlara Ģükretmeleri için çeĢitli nimetler sayılır ve bunların Ģükürlerinin<br />
yapılması sürekli öğütlenip hatırlatılır. Bu nimetler bir kısmı Ģunlardır: Ġnsanın kusursuz bir biçimde<br />
yaratılıp var edilmesi, iĢitme, görme ve hislerin verilmesi, Allah‘ ın insanlara güzel ahlakı sunması,<br />
ayetlerini açıklaması, müminleri temizleyip arındırması, günahların bağıĢlanması, ibadetlerde<br />
kolaylık sağlanması, müminler zulümlerden kurtarılması, insanların yeryüzüne yerleĢik kılınıp<br />
onlara geçimlikler verilmesi, insanlar için içilecek suyun yaratılması, denizin insanların emrine<br />
verilmesi, topraktan üretilen ürünler, hayvanların insanların hizmetine ve yararına verilmesi,<br />
denizden çıkan ürünler ve en büyük olanı ise gece ile gündüzün düzenli bir Ģekilde yaratılması….<br />
ġükretmeyle ilgili haber verilen bir sır ise, Allah ın Kuran‘ da ve dıĢ dünyada yarattığı ayetleri<br />
(delilleri) ancak sürekli Ģükredenlerin anlayabilir. Bu ayetlerden bir kaçı Ģunlardır:<br />
ََ الْ َلَدُل ِ الطَّّٕ ُل َٔ ْزُلجُل وَ َاتُلًُل بِاِ ْنِ رَبّ ًِِ ََ الَّذِْ خَ ُلثَ َٜ َٔ ْزُلجُل ئَِّٜ وَ ِدًا كَذَلِكَ ِ وُللَزّ وُل أَٖااِ لِ َُْ ٍء َٔ ْ ُلزُلَنَ<br />
Güzel Ģehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan baĢkası<br />
çıkmaz. ĠĢte biz Ģükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeĢitli biçimlerde<br />
açıklıyoruz.(Araf Suresi, 58. Ayet)<br />
ََ لَ َدْ أَرْ طَلْىَا مُلُطَّ بِ َٔاتِىَا أَنْ أَخْزِ جْ قَُْ مَكَ مِهَ ال ُّبلُلمَااِ ئِلَّ الىُّبُرِ ََ َكّ ِزْ ٌُلمْ بِأََّٔا ِ اّللّ ِ ئِنَّ ِٓ َلِكَ َٖٔااٍء ِ لّ ِ ُللّ صَ َّارٍء َ ُلُ ٍءر<br />
Andolsun Musa‟yı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah‟ın<br />
günlerini hatırlat” diye ayetlerimizle göndermiĢtik. ġüphesiz bunda çokça sabreden ve<br />
Ģükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.(Ġbrahim Suresi, 5. Ayet)<br />
أَلَمْ تَزَ أَنَّ الْنُللْكَ تَ ْزِ ْ ِٓ الْ َحْزِ بِىِعْمَتِ اّللَّ ِ لُِٕلزِ َٔ ُلم مّ ِهْ آَٔاتًِِ ئِنَّ ِٓ َلِكَ َ َٖٔااٍء ِ لّ ِ ُللّ صَ َّارٍء َ ُلُ ٍءر
Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah‟ın<br />
nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç Ģüphesiz bunda, çok sabreden, çok Ģükreden<br />
için gerçekten ayetler vardır.(Lokman Suresi, 31. Ayet)<br />
َ َالُلُا رَبَّىَا بَاعِدْ بَْٕهَ أَطْنَارِ وَا ََ اَلَمُلُا أَونُلظٍَُلمْ َ َعَلْىَاٌُلمْ أَحَادِٔثَ ََ مَشَّقْىَاٌُلمْ كُللَّ مُلمَشَّ ٍء ئِنَّ ِٓ َلِكَ َ َٖٔااٍء ِ لّ ِ ُللّ صَ َّارٍء َ ُلُ ٍءر<br />
Onlar ise: “Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (Ģehirlerimiz birbirine çok yakındır)<br />
dediler ve kendi nefislerine zulmetmiĢ oldular. Böylece Biz de onları efsaneler(e konu<br />
olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. ġüphesiz bunda, çok sabreden<br />
ve çok Ģükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.(Sebe Suresi, 19. Ayet)<br />
Allah‘ ın bu ayetlerinde hikmeti ancak ve ancak sürekli Ģükredenlerin ulaĢtıkları kavrayıĢ ve<br />
hissederek anlaĢılabilir. Nankör ve duyarsız kiĢiler ise Allah‘ ın ayetlerinin hikmetini anlayamaz<br />
hatta bu ayetlerin farkında bile olmazlar. Çünkü kalp gözleri kapanmıĢtır.<br />
Kuran‘ da Allah‘ ın peygamberlere sürekli olarak Ģükredici olmalarını bildirdiğine Ģahit<br />
oluyoruz. Hz Musa da bu peygamberler arasındadır.<br />
قَالَ َٔا مُلُطَّ ئِوّ ِٓ اصْطَنَْٕتُلكَ عَلَّ الىَّاصِ بِزِ طَاَٜتِٓ ََ بِ ََٝمِٓ َ ُلذْ مَا آتَْٕتُلكَ ََ كُله مّ ِهَ ال َّاكِزِ ٔهَ<br />
(Allah:) “Ey Musa” dedi. “Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuĢmamla seni<br />
insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve Ģükredenlerden ol.”(Araf<br />
Suresi, 144. Ayet)<br />
Kuran‘ da örnek verilen bir müminin, olgunluk çağı kırk yaĢına ulaĢtığı zaman yaptığı duada,<br />
Allah‘ tan ilk olarak O‘nun sınırsız nimetine Ģükredici olmayı istemesi de Ģükretmeye verdiği değeri<br />
göstermektedir.<br />
ََ ََ صَّْٕىَا ْ ِ اٚ وظَانَ بَُِ الِدًَِْٔ ئِحْظَاوًا حَمَلَتًُْل أ ُل مُّبًُل كُلزْ ًٌا ََ ََ ضَعَتًُْل كُلزْ ًٌا ََ حَمْلُلًُل ََ ِلَالُلًُل ثََٝ ثُلُنَ ٍَْزًا حَتَّّ ئِ َا بَلَغَ أَ ُلدَّيُل ََ بَلَغَ<br />
أَرْ بَعِٕهَ طَىَةً قَالَ رَاِّ أََْ سِ عْىِٓ أَنْ أَ ْ ُلزَ وِعْمَتَكَ الَّتِٓ أَوْعَمْتَ عَلََّٓ ََ عَلَّ ََ الِدََّْ ََ أَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَزْ ضَايُل ََ أَصْلِحْ لِٓ ِٓ<br />
ِ ُلرَّّٔتِٓ ئِوّ ِٓ تُل ْتُل ئِلَْٕكَ ََ ئِوّ ِٓ مِهَ الْمُلظْلِمِٕهَ<br />
Biz insana “anne ve babasına” iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu<br />
güçlükle taĢıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taĢınmasını ve sütten<br />
kesilmesi otuz aydır. Nihayet güçlü (ergenlik) çağına erip kırk yıl (yaĢın)a ulaĢınca,<br />
dedi ki: “Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete Ģükretmemi ve senin razı<br />
olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda salahı ver.<br />
Gerçekten ben tövbe edip Sana yöneldim ve gerçekten ben<br />
Müslümanlardanım.”(Ahkaf Suresi, 15. Ayet)
Allah her Ģeyi bir amaç ve hikmetle yarattığı gibi, insana ulaĢtırdığı sınırsız nimetleri de bir<br />
amaç uğruna yaratmıĢtır. Ġnsana verilen her Ģey, insanın Allah‘ a Ģükretmesi için birer nimettir.<br />
Nimetin verilmesindeki sebep ise, o nimeti kullanan kiĢiyi Allah‘ a yöneltmektir. Çünkü verilen her<br />
Ģey, karĢılığında Ģükür gerektirir.<br />
ġükür Nefse KarĢı Bir Kalkan Gibidir<br />
ġükür hem büyük ibadettir, hem de insanı‖azgınlaĢtırmaktan‖ koruyan bir kalkan gibidir. Sebebi<br />
ise insanın nefsinde, zenginlik yada güç bulduğundan zalimleĢmeye, zorba olmaya,<br />
vicdansızlaĢtırmaya karĢı bir eğilim olduğu apaçık ortadır. ZenginleĢir, güzel imkanlara kavuĢursa,<br />
acizliği unutmaya kibirlenmeye yönelir. ġükür, iĢte bu ―azgınlaĢmayı‖ engeller.<br />
ġükreden insan bilir ki eline geçen nimeti kendisine veren Allah olduğunu. Bu nimeti de, Allah‘<br />
ın yolunda, Rabbimiz'in istediği yolda kullanmak zorundadır. Kendilerine büyük statü, değerli mülk<br />
ve hakimiyet verilen Hz. Davud ve Hz. Süleyman‘ın tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur.<br />
Ġnsana verilen mülk nedeniyle azgınlaĢan Karun‘ un yaptığı hata, Ģükretmeyi farkında olmamasıdır.<br />
Eğer mümin, kendisine verilen sınırsız nimetlerden dolayı azgınlaĢmayacağını, kibirlenip<br />
Ģeytana uymayacağını ve nefsinin sınırlarını koruyup Ģükürle Allah‘ a gösterirse, Allah da ona daha<br />
fazla nimet verir. Allah‘ ın Kuran‘ da verdiği<br />
ََ ئِ ْ تَأَ َّنَ رَبُّب ُلمْ لَ ِه َ َزْ تُلمْ َ٘سِ ٔدَوَّ ُلمْ ََ لَ ِه كَنَزْ تُلمْ ئِنَّ عَذَابِٓ لَ َدِٔدٌف<br />
“Andolsun, eğer Ģükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük<br />
ederseniz, Ģüphesiz, Benim azabım pek Ģiddetlidir” (Ġbrahim Suresi, 7. Ayet) hükmü,<br />
bunu net olarak açıklamaktadır.<br />
ġükür, yalnızca Allah‘a söz ile hamd etmekle değildir. Rabbimizin bize ulaĢtırdığı değerli<br />
nimetleri Hak yolunda verimli bir Ģekilde kullanmakla olur. Mümin, kendisine verilen her Ģeyin,<br />
Allah‘ın izniyle kullanmakla sorumludur. Temelinde de belirtildiği gibi, Allah‘ın kendisine verildiği<br />
bedeni Allah‘ ın rızasını kazanmak için kullanacaktır.<br />
Kuran‘da Allah‘ın değerli nimetlerine Ģükretmenin O‘nun nimetlerini baĢkalarına söylemekle,<br />
kısacası tebliğ etmekle olacağı Ģöyle ifade edilir.<br />
ََ لَظَُْ وَ ُٔلعْطِٕكَ رَبُّبكَ َتَزْ ضَّ<br />
أَلَمْ َٔ ِ دْكَ َٔتِٕمًا َ ََ ِ<br />
ََ ََ اَدَكَ ضَاًّٜ ٍََدَِ<br />
ََ ََ اَدَكَ عَائًِٝ َأَغْىَّ<br />
َأَمَّا الَْٕتِٕمَ ََٝ تَ ٍَْزْ<br />
ََ أَمَّا الظَّائِلَ ََٝ تَىٍَْزْ<br />
ََ أَمَّا بِىِعْمَةِ رَبّ ِكَ َحَدّ<br />
ْ ِ
Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoĢnut kalacaksın.Bir yetim iken, seni<br />
bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, „doğru yola yöneltip iletmedi<br />
mi?Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüpkahretme.Ġsteyip-dileneni<br />
azarlayıp-çıkıĢma. Rabbinin nimetini durmaksızın<br />
anlat.(Duha Suresi, 5-11. Ayetler)<br />
Biz Her ġeyi Kader Ġle Yarattık<br />
ئِوَّا كُللَّ َْٓ ٍء خَلَ ْىَايُل بِ َدَ ٍءر<br />
"Hiç Ģüphesiz, Biz her Ģeyi kader ile yarattık"(Kamer Suresi, 49. Ayet) ayetiyle<br />
haber verildiği gibi, Allah canlı cansız tüm evrendeki varlıkları kaderiyle beraber<br />
yaratmıĢtır. Allah‟ ın belirlediği bu kader dıĢında hiçbir varlığın gerçekleĢecek olan bir<br />
iyiliği veya kötülüğü engellemeye veya ersine çevirmeye gücü yetmez.<br />
مَّا كَانَ عَلَّ الىَّ ِّٓ ِ مِهْ حَزَجٍء ِٕمَا َزَ<br />
َ اّللَّ ُل لًَُل طُلىَّةَ اّللَّ ِ ِٓ الَّذِٔهَ خَلَُْ ا مِه قَ ْلُل ََ كَانَ أَمْزُل اّللَّ ِ قَدَرًا مَّ ْدُلَرًا<br />
“...Allah'ın emri, takdir edilmiĢ bir kaderdir.”(Ahzab Suresi, 38. Ayet)<br />
Yüce Allah‘ ın kulları için bir öğüt verici ve rehber olarak indirdiği Kuran‘da emredilen güzel<br />
ahlakı bilmeyen ve bu sebeple birçok konuda yanlıĢ ve eksik bilgiye sahip olan kiĢilerin en büyük<br />
yaptıkları yanılgıya düĢtükleri konulardan biri ise kader gerçeğinin inanmayı kabul etmemeleridir.<br />
Ġnsanların kaderin gerçek anlamının her konuda kaynak edinen Kuran‘ dan öğrenmemeleri, kader<br />
kavramının kendilerine kazandıracağı rahatlıkla ve huzurdan da mahrum kalmalarına sebep<br />
olmaktadır.<br />
Kader, Allah‘ın yarattığı her canlının geçmiĢte yaptığı ve gelecekte yapacağı her türlü hareketi,<br />
düĢünceyi, konuĢmayı en ince ayrıntısına kadar bilmesi ve kontrol etmesidir.<br />
Ġnsanlar daha dünyaya gelmeden, hayatları süresince görecekleri ve yayacakları her Ģey Allah<br />
katında belirlenmiĢ ve planlanmıĢtır.<br />
ئِوَّا كُللَّ َْٓ ٍء خَلَ ْىَايُل بِ َدَ ٍءر<br />
Allah, her Ģeyi bir kader dahilinde yarattığını"Hiç Ģüphesiz, Biz her Ģeyi kader ile<br />
yarattık"(Kamer Suresi, 49. Ayet) ayetiyle bildirmektedir. Ġnsan hayatı süresince Allah‘ ın<br />
kendisi için dilediği ve yarattığı olaylara karĢı karĢıya gelir ve tamamen Allah‘ ın dilediği bir<br />
Ģekilde hayatını sürdürür. Allah bu gerçeği ayetlerinde Ģöyle haber vermektedir.<br />
ََ كُللُّب َْٓ ٍء َعَلُلُيُل ِٓ الشُّببُلزِ<br />
ََ كُللُّب صَ ِٕزٍء ََ كَ ِٕزٍء مُلظْتَطَ ٌفز
Onların iĢlemiĢ oldukları her Ģey kitaplarda (yazılı)dır. Küçük, büyük her Ģey satır<br />
satır (yazılı)dır.(Kamer Suresi, 52-53. Ayetler)<br />
Yüce Allah'ın ayetlerde bildirdiği üzere, tüm insanlar tamamen Allah'ın kontrolü ve hâkimiyeti<br />
altında yaĢamaktadırlar. Bir baĢka ayette ise Allah, tüm insanların Rabbimiz' in belirlediği kader<br />
doğrultusunda bir yaĢam sürdüklerini Ģu Ģekilde haber vermektedir:<br />
َلَمْ تَ ْتُللُلٌُُلمْ ََ لَ ِهَّ اّللّ َ قَتَلٍَُلمْ ََ مَا رَمَْٕتَ ئِ ْ رَمَْٕتَ ََ لَ ِهَّ اّللّ َ رَمَّ ََ لُِٕل ْلَِٓ الْمُلإْمِىِٕهَ مِىًُْل بَٝ حَظَىاً ئِنَّ اّللّ َ طَمِٕعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
"Onları siz öldürmediniz, ama onları Allah öldürdü; attığın zaman sen atmadın,<br />
ama Allah attı. Müminleri Kendinden güzel bir imtihanla imtihan etmek için (yaptı).<br />
ġüphesiz Allah iĢitendir, bilendir."(Enfal Suresi, 17. Ayet)<br />
Bu nedenle, insanın hayal ettiklerini değiĢtirmesi, kaderinin dıĢına çıkması söz konusu değildir.<br />
Ġnsanların kaderleri, kaderleri dahilin de karĢılaĢtıkları her Ģey ve verdikleri her tepki, Allah'ın bir<br />
'emri'dir. Allah bu gerçeği"...Allah'ın emri, takdir edilmiĢ bir kaderdir"(Ahzab Suresi, 38.<br />
Ayet) ayetiyle bildirmiĢtir. Bu yüzden tüm insanlar kadere teslim olmak durumundadırlar.<br />
Ġnsanlarla beraber tüm canlılar Allah'ın belirlediği kadere göre yaĢamak zorundadır.<br />
Kaderde BelirlenmiĢ Sınavın Gerçeği<br />
Ġnsanların içine düĢtükleri bir diğer yanlıĢ ise neyin iyi ve neyin kötü olduğunu tam olarak<br />
bilememeleri ve bunun sonucunda katlanmak zorunda oldukları sıkıntılardır. Kuran ahlakının gereği<br />
gibi düĢünemeyen insan, kendisi için iyi veya kötüyü tam olarak bilemez. Bu yüzden de, karĢılaĢtığı<br />
olumsuz gibi görünen bir olayın aleyhine olduğunu düĢünmekle yanılgıya düĢmüĢ olacaktır. Çünkü<br />
Allah, imtihanın bir gerekçesi olarak insanları hem hayırla hem de Ģerle imtihan etmektedir. Allah,<br />
tüm bu olguları insanları denemek için bir hikmet üzerine yaratmaktadır. Allah bu sırrı Kuran‘ da<br />
Ģöyle bilgi vermektedir:<br />
كُللُّب وَنْضٍء َائِ َة ُل الْمَُْ اِ ََ وَ ْلُلُكُلم بِال ِ َّزّ ََ الْ َْٕزِ ِتْىَةً ََ ئِلَْٕىَا تُلزْ اَعُلُنَ<br />
...Biz sizi Ģerle de hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize<br />
döndürüleceksiniz.(Enbiya Suresi 35. Ayet)<br />
Bu gerçeğe iman edip Allah'ın rızasına uygun hareket eden insan için, karĢılaĢtığı her olay<br />
hayırlı bir sonuca vesile olur. Allah diğer bir ayetinde her olayı insanın görebildiği ve göremediği<br />
pek çok hikmetle birlikte yarattığını Ģöyle bildirmektedir:<br />
كُلتِ َ عَلَْٕ ُلمُل الْ ِتَالُل ََ ٌُلَُ كُلزْ يٌف لَّ ُلمْ ََ عَظَّ أَن تَ ْزٌَُلُاْ َْٕ ًا ََ ٌُلَُ خَْٕزٌف لَّ ُلمْ ََ عَظَّ أَن تُلحِ ُّبُاْ َْٕ ًا ََ ٌُلَُ َزٌّو لَّ ُلمْ ََ اّللّ ُل َٔعْلَ ُلم<br />
ََ أَوتُلمْ َٜ تَعْلَمُلُنَ
...Olur ki hoĢunuza gitmeyen bir Ģey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz Ģey de<br />
sizin için bir Ģerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.(Bakara Suresi, 216. Ayet)<br />
Ayette belirtildiği gibi kiĢinin sevdiği veya sevmediği, hoĢlandığı ya da beğenmediği her Ģeyden<br />
açıkca kiĢinin kendisi için bir iyilik gizlidir. Çünkü insanın baĢına gelen her olay ve olgular her Ģeyi<br />
bilen Allah planlamıĢtır. Ġnsanı yaratan Rabbimiz, insanın kendisi içi neyin iyi yada kötü olduğunu<br />
bilendir. Bunun aksini düĢünmek Allah‘ ın kadrini hakkıyla takdir edememek olacaktır ki, bu da<br />
insana kayıptan ve mutsuzluktan baĢka bir Ģey kazandırmayacaktır. Bu sebep ötürü insanın yapması<br />
gereken, kendisine daima iyiye yöneltmek olan, Allah‘ ın kendisi için belirlediği kadere teslim<br />
olmaktır.<br />
Kadere Teslimiyet<br />
Ġnsanlar, olayları doğru değerlendirmedikleri zaman, karĢılaĢtıkları her olaya olumsuz bir bakıĢ<br />
açısıyla yaklaĢarak umutsuz ve karamsar bir yapıya bürünmek zorunda kalırlar. Bundan<br />
kurtulmanın tek yolu ise kadere tam anlamıyla kalben ve bedenen teslim olmaktan geçiyor, her<br />
olaydaki hikmetli yönleri görebilmeye çalıĢmaktadır.<br />
BaĢlarına gelen her olgunun kendileri için bir deneme olduğunun ve Allah‘ ın her Ģeyi hayırla<br />
yarattığının farkına varamayan ve Allah‘ a ve kadere teslimiyet halinde olmayan insanlar, hoĢlarına<br />
gitmeyen olay veya olgularla karĢılaĢtıklarında ise Ģuursuzca isyan edebilirler. Bu da bu kiĢilerin<br />
sıkıntılarını ve huzursuz olmalarını daha da artırır. Kaynağını bilmedikleri, sebebini dahi<br />
anlamadıkları olaylarla karĢılaĢmak ve bunun sonucunda yaĢadıkları sözde sıkıntı, gerçekte Allah‘ın<br />
inkar edenlere dünya hayatında verdiği bir karĢılıktır. Bu sebeple Allah‘ ı gerektirdiği gibi tanıyıp<br />
takdir edemeyen, O‘ na kulluk etmekten kaçan insanların azabı daha dünyadayken bile yavaĢ yavaĢ<br />
baĢlamıĢ olur. Allah Kuran‘ da bu gerçeği Ģöyle haber vermektedir.<br />
كُلتِ َ عَلَْٕ ُلمُل الْ ِتَالُل ََ ٌُلَُ كُلزْ يٌف لَّ ُلمْ ََ عَظَّ أَن تَ ْزٌَُلُاْ َْٕ ًا ََ ٌُلَُ خَْٕزٌف لَّ ُلمْ ََ عَظَّ أَن تُلحِ ُّبُاْ َْٕ ًا ََ ٌُلَُ َزٌّو لَّ ُلمْ ََ اّللّ ُل َٔعْلَ ُلم<br />
ََ أَوتُلمْ َٜ تَعْلَمُلُنَ<br />
"Andolsun, Biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan<br />
önce, yakın (dünyevi) azaptan da tattıracağız."(Secde Suresi, 21. Ayet)<br />
الَّذِٔهَ أ ُل خْزِ اُلُا مِه دَِٔارِ ٌِمْ بِ َْٕزِ حَ ٍّء ئَِّٜ أَن َٔ ُلُلُلُا رَبُّبىَا اّللَّ ُل ََ لَُْ َٜ دَ ْعُل اّللَّ ِ الىَّاصَ بَعْضٍَُلم بِ َعْ ٍء لٍَُّلدّ ِمَتْ صََُ امِعُل ََ بَِٕ ٌفع<br />
ََ صَلََُ ااٌف ََ مَظَااِ دُل ُٔلذْكَزُل ٍَِٕا اطْمُل اّللَّ ِ كَلِٕزًا ََ لََٕىلُلزَنَّ اّللَّ ُل مَه َٔىلُلزُليُل ئِنَّ اّللَّ َ لَ ٌَُِّْو عَشِ ٔ ٌفش<br />
Unutulmamalıdır ki insanın kadere olan inancı, güveni ve Allah'a olan teslimiyeti ne<br />
kadar güçlüyse, duyacağı rahatlık, huzur ve güven de o derece büyük olacaktır. Bir<br />
ayette"... Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder..."(Hac<br />
Suresi, 40. Ayet) ayette bildirilmesi, olayların mutlak surette insanların lehinde sonlanacağını<br />
bilgilendirmektedir. Çünkü Allah iman edenlerin dostu ve velisidir. Allah‘ ı vekil edinen, sadece ona<br />
dayanıp güvenen müminler dünyada ve ahrette bu yardımın mutlak surette kendilerine ulaĢacağını
hiçbir zaman unutmazlar. Özelikle de ilk bakıĢta aleyhlerine gibi gerçekleĢen bir durum söz konusu<br />
olduğunda, ahlaklarında kararlık göstermeye çalıĢılır, bunda bir hayır olduğunu tahmin edebilirler.<br />
Bu sebeple müminler Allah‘ ın rızası ile hayatındaki sınav süresince hem dengeli bir ruh haline<br />
sahip olur he de karĢılaĢtıkları olayları gereken etik kurallar Kuran‘ da Ģöyle haber verilmiĢtir.<br />
قُلل لَّه ُٔللِ ٕ َىَا ئَِّٜ مَا كَتَ َ اّللّ ُل لَىَا ٌُلَُ مَُْ َٜوَا ََ عَلَّ اّللّ ِ َلَْٕتََُ كَّلِ الْمُلإْمِىُلُنَ<br />
De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dıĢında, bize kesinlikle hiçbir Ģey isabet etmez.<br />
O bizim mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler."(Tevbe<br />
Suresi, 51. Ayet)<br />
SABIR EDENLER KURTULUġA YAKIN OLAN KĠġĠLERDĠR.<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ اصْ ِزُلَاْ ََ صَابِزُلَاْ ََ رَابِطُلُاْ ََ اتَّ ُلُاْ اّللّ َ لَعَلَّ ُلمْ تُلنْلِحُلُنَ<br />
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarıĢın, (sınırlarda) nöbetleĢin. Allah'tan<br />
korkun. Umulur ki kurtulursunuz.(Al-i Ġmran Suresi, 200. Ayet)<br />
Sabır, bir mümini karanlıktan aydınlığa çıkaracak bir yol, insanı eğitip onu güzelleĢtiren, onu<br />
cennete yaklaĢtıran güzel ahlaka örnektir. Kuran‘ da anlatılan gerçek sabır, sadece zorluklar<br />
karĢısında değil hayatın her saniyesinde yaĢanan sürekli olarak gösterilmesi gereken bir mümin<br />
özelliğidir. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar, Allah(c.c) izniyle yapılan ahrete yönelik olarak<br />
yol gösteren, her güzel davranıĢta da bir kararlılık ve istikrar içinde olmayı bunlardan bir yaĢam<br />
boyunca taviz vermemeyi gerektirir.<br />
Kuran‘ da bilgi verilen peygamberin yaĢamları, bir Müminin göstermesi gereken sabrın en<br />
değerli ve önemli örneklerinden biridir. Peygamberler yaĢam süresince Allah(c.c)‘ ın dinini anlatma,<br />
güzel ahlakı yaĢama ve kendilerine vahiy edilenleri uygulamaktan taviz vermeme konusunda en<br />
önemli değerlerden biri olarak gösterilmiĢtir. Hayatları süresince Allah ( c.c)‘ a sadakat göstermiĢ,<br />
Yüce Rabbimiz‘ in rızasını kazanabilmek amacı ile sabretmiĢ mübarek insanlardır. Allah( c.c) için<br />
yaĢayan, Allah(c.c)‘ a temiz bir kalple yönelen bir insan için göstermesi gereken sabır ve tevekkül<br />
örnekleri, peygamberlerin yaĢamlarında sürekli olarak tecelli eden iman alametleridir.<br />
Ġnsanların bir çoğu için sabır, Ģartlar zorlaĢtığında veya artık yapacak baĢka bir Ģey<br />
kalmadığında gösterilmesi gereken bir özelliktir. Ancak insanların ―sabır‖ zannettikleri Ģey, aslında<br />
olaylara veya kiĢilere karĢı ―tahammül etmektir‖ . Tahammül eden insan, genellikle baĢına gelen<br />
olayı Allah (c.c)‘ ın bir hikmet üzere yarattığının ve bunun mutlak suretle hayır ile sonuçlanacağının<br />
farkında bile değildir. ĠĢte bu sebeple rahatsızlık duyar, olayları kendisinin çözmesi gerektiğine<br />
inanır ve sürekli endiĢe içinde olur. Tahammülün gerektirdiği Ģey ise, sürekli olarak olumsuz bir ruh<br />
hali, Ģikayet ve rahatsızlıktır.
Oysaki Allah (c.c) rızası için yaĢayan bir kiĢi için sabır, bir güzelliktir. Örnek verecek olursak ki<br />
Hz. Eyüb‘ ün baĢına gelen hastalık ve zorluğa güzel bir sabır ile sabretmesi gibi, mümin zorluklar<br />
karĢısında yalnızca Allah(c.c)‘ a yönelir, her olay ve olguların hayırla yaratıldığını bilir ve her<br />
zaman O‘ na tevekkül eder.<br />
Dünya hayatı, bir sınav yeri olduğu ve bir müminin imtihana tabi olduğu bu süre boyunca<br />
Kuran‘ da haber verilen bu güzel sabrı mutlaka göstermekle yükümlüdür. Bu sebeple müminin asıl<br />
hedefi ahrettir. Bu dünya hayatının kısa bir süre sonra sona ereceğini ve kendisinin sonsuz<br />
güzelliklerin beklediği bir cennet hayatının varlığını bilerek hareket eder. Dünyadaki kısa olan hayat<br />
için onun gösterdiği sabır, Yüce Allah (c.c)‘ ın Katında yükselecek olan bir güzellik, ona sonsuz<br />
olan cennet ile kapılarını açacak çok değerli ve sınırsız bir nimettir. Allah (c.c) ayetlerinde Ģu<br />
Ģekilde bildirir:<br />
طََٝ ٌف عَلَْٕ ُلم بِمَا صَ َزْ تُلمْ َىِعْمَ عُل ْ َّ الدَّارِ<br />
Sabrettiğinize karĢılık selam size (Dünya) Yurdunun(un) sonu güzel. (Rad Suresi,<br />
24. Ayet)<br />
أُلَْ لَ ِكَ ُٔل ْشََْ نَ الْ ُلزْ َةَ بِمَا صَ َزُلَا ََ ُٔللَ َُّْ نَ ٍَِٕا تَحِ َّٕةً ََ طََٝ مًا<br />
ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla<br />
ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karĢılanırlar.(Furkan Suresi, 75. Ayet)<br />
Ne kadar yalnız gözüksek de, bir mümin asla yalnız kalmaz. Bu sonsuz<br />
kainatta nede ebedi hayatta ya 2 kiĢi beraber iken 3 kiĢi beraber iken 4. Hep<br />
Rabbimizdir. Biz kulların en büyük hatası unutmak… Dinimizin gereklerini, Allah‘a<br />
verdiğimiz sözü, kim olduğumuzu, kulluk bilincimizi sürekli unutuyoruz. Oysa<br />
öğrenciyken kitabımızı unutmuyoruz, iĢçiyken iĢimizi unutmuyoruz. Peki asli<br />
görevimiz olan kulluğumuzu neden unutuyoruz? Biz bu dünyaya Allah‘a kulluk etmek<br />
için gelmedik mi? Bizi yoktan Allah (Celle Celâlühü) var etmedi mi? Biz tekrar ona<br />
dönmeyecek miyiz? Bu dünya hayatı sadece bir imtihan yeri değil mi? Allah (Celle<br />
Celâlühü) Fatır Suresi 18. ayette ―DönüĢ Allah‘adır‖ demiyor mu?<br />
Peki madem biz Allah (Celle Celâlühü)'ya geri döneceğiz, madem bu dünya<br />
hayatı gelip geçici neden ―Nefsî, nefsî‖ diyip duruyoruz. Neden nefsimizin peĢinden<br />
koĢmaya devam ediyor. Allah (Celle Celâlühü) her Ģeyi görmüyor mu? O karıncanın<br />
ayak sesini bile iĢitmiyor mu? Arıya bal yapmasını emreden ve öğreten kim? Sence<br />
annesi mi? El-Alîm ( الَع ِل يُم ) olan (baĢı, sonu, gaybı, gizliyi, açığı ve herĢeyi bilen)<br />
Allahu Teala içimizden geçenleri bilmiyor mu? Peki biz hangi cesaretle Celâl ve Ġkrâm<br />
sâhibin'nin emir ve yasaklarına uymuyoruz? Bize bizden daha fazla acıyan, bir annenin<br />
evladına duyduğu rahmetin sonsuz bucaksızına sahip olan Rabb'imizin bu rahmetine<br />
güvenerek mi cesaretleniyoruz ve aynı hataları iĢliyoruz?
كُللُلُا مِه طَِّٕ َااِ مَا رَسَقْىَاكُلمْ ََ ٜ َ تَطْ َُْ ا ًِِٕ ََٕحِ لَّ عَلَْٕ ُلمْ غَضَ ِٓ ََ مَه َٔحْلِلْ عَلًَِْٕ غَضَ ِٓ َ َدْ ٌََُ ِ<br />
“Size verdiğimiz rızıkların en temizlerinden yiyin ve bunda taĢkınlık<br />
etmeyin, sonra üzerinize gazabım iner. Kimin üzerine de gazabım inerse,<br />
muhakkak o mahvolur.” (Taha, 81)<br />
أَ َمَهِ اتَّ َعَ رِ ضَُْ انَ اّللّ ِ كَمَه بَا بِظَ ْظٍء مِّهَ اّللّ ِ ََ مَأََْ ايُل اٍََىَّمُل ََ بِ ْضَ الْمَلِ ٕ ُلز<br />
“Allah‟ın rızasına uyan kiĢi, Allah‟tan bir gazaba uğrayan ve barınma yeri<br />
cehennem olan kiĢi gibi midir? Ne kötü barınaktır o.” (Âl-i Ġmran, 162)<br />
Bize kendi nefsinden üfleyen, bizi yeryüzündeki halifesi tayin eden Allah‘a<br />
karĢı vazifelerimizi neden yerine getirmiyoruz? Oysa bize aylık belli bir ücret ödeyen<br />
iĢverenimizin bile her dediğini yapıyoruz, hayatımızı kurtaran kiĢi ne isterse onu<br />
yapıyoruz. Allah (Celle Celâlühü) bize hayat verdiği halde biz neden ona olan<br />
kulluğumuzu yerine getirmiyoruz?<br />
Bu yaptığımız nankörlük değil mi? Hayvanlar bile açlıktan ölmüyor iken bizim<br />
bu denli çalıĢıp iĢ iĢ diyerek, Allah‘a olan vazifelerimizi unutmamız, ondan yüz<br />
çevirmemiz, sadece para kazanmaya yönelmemiz nankörlük değil mi? Altın üstüne<br />
altın, mal üzerine mal, ev üzerine ev dizmemiz acaba 1 metre kare cennete bedel mi?<br />
Etrafındaki insanları göz ucuyla ayırman, zenginlerle dost olup fakirlerden yüz<br />
çevirmen, komĢun açken tok gezmen vefasızılık değil mi?<br />
ال َّْٕطَانُل َٔعِدُلكُلمُل الْنَ ْزَ ََ َٔأْمُلزُلكُلم بِالْنَحْ َا ََ اّللّ ُل َٔعِدُلكُلم مَّ ْنِزَةً مّ ِىًُْل ََ َضًْٝ ََ اّللّ ُل ََ اطِعٌف عَلِٕ ٌفم<br />
ġeytan sizi fakirlikle korkutur ve cimriliği emreder. Oysa Allah size<br />
bağıĢlamasını ve lütfunu vaad eder. Allah‟ın lütfu boldur; O, her Ģeyi bilir.<br />
(Bakara, 268)<br />
ġimdi sen bu sözlerimin üzerine kendi kendine ―Ben bu yükü kaldıramıyorum,<br />
ben dayanamıyorum‖ diye söylenebilirsin... Ama bu sözlerin kesinlikle hatalı. Çünkü<br />
Allah kimseye hiç kimseye taĢıyamayacağı yükü yüklemez.<br />
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden baĢkasını yüklemez. (KiĢinin<br />
nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz,<br />
unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma.<br />
Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme.<br />
Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz Ģeyi bize taĢıtma. Bizi affet. Bizi<br />
bağıĢla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karĢı bize<br />
yardım et." (Bakara Suresi, 286)
Kime ait olduğunu unutuyorsun, yanlız olmadığını unutuyorsun, niçin<br />
varolduğunu ve kime döneceğini unutuyorsun, seni kimin iĢittiğini, gizlini ve saklını<br />
kimin bildiğini, kimin karĢısında rükuda olduğunu, sana kimin can verdiğini<br />
unutuyorsun…<br />
ٌُلَُ الَّذِْ ّ ُٔللَُِ رُلكُلمْ ِٓ ْ ا٘ َرْ حَا ِ كَْٕفَ َٔ َا ُل َ ٜ ئِلَ ًَ ئَِّٜ ٌُلَُ الْعَشِ ٔشُل الْحَ ِٕ ُلم<br />
O, sizi rahimlerde, dilediği gibi Ģekillendirendir. O‟ndan baĢka ilâh<br />
yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.(Âl-i Ġmrân / 6)<br />
تُلظَ ِّحُل لًَُل الظَّمَاََ ااُل الظَّ ْعُل ََ اَ٘رْ<br />
ُل ََ مَه ٍِِٕهَّ ََ ئِن مِّه َْٓ ٍء ئَِّٜ ُٔلظَ ِّحُل بِحَمْدَيِ ََ لَ ِه َّٜ تَنْ ٍَُلُنَ تَظْ ِٕحٍَُلمْ<br />
ئِوًَُّل كَانَ حَلِٕمًا غَنُلُرًا<br />
“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler.<br />
O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların<br />
tesbihlerini iyi anlamazsınız. ġüphesiz O, halimdir çok bağıĢlayandır.”<br />
(17/ĠSRÂ-44)<br />
DönüĢ Allah'adır. (Fatır-18)<br />
Sen unutuyorsun nefis! Nankörlük ediyorsun! Baksana etrafına insan haricinde<br />
hangi canlının mesleği var da aç kalma korkusu ile can acıtıyorsun, ezip geçiyorsun,<br />
ben nasıl yaĢarım diye Allah (Celle Celâlühü)‘den ümidi kesiyorsun, sırf iĢkembeni<br />
doldurma uğruna kimi zaman yanlıĢlara doğru diyorsun! YarıĢlara giriyor, kimi zaman<br />
insanlara yukarıdan bakıyorsun. Kabul et… Bakıyorsun… Yanındaki muhtacı<br />
görmüyor ihtiyaç sahibini 100 kilometre ötede arıyorsun. Sen komĢunu tanıyor<br />
musun? Sahi tanıyor musun?<br />
ġeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah<br />
ise, size Kendisi'nden bağıĢlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah<br />
(rahmetiyle) geniĢ olandır, bilendir. (Bakara Suresi, 268)<br />
Neden dünya bir saatte 180 bin kilometre hızla döner, neden her Ģey hareket<br />
halindedir hiç düĢündün mü? Tüm kainat Allah (Celle Celâlühü) zikrederken sen ise<br />
―neden ben‖ diye yakınıyorsun.. Ya olmasaydın.. Ya Rabbim sana cenneti<br />
bağıĢlamasaydı ne yapacaktın? Eğer dünyaya ayak basmasaydın kainatın yaratıcısının<br />
rızasını almak için nasıl fırsat bulabilecektin? Hiç olmayacaktın ki… Sen bir sıfırdın!<br />
Ne o Ģikayetçi olduğun aĢkı tadacaktın, ne para; kim bilir kaç yetimin bir öğünlük<br />
yemek masrafına eĢ değer bir paraya aldığın o güzel kokulu parfümünü sıkabilecek, ne<br />
de bir kelebeğe bakıp ―Rabbim nelere Kadirsin‖ diyemeyecektin.. Artık uyan nefis...<br />
Artık uyan ki Rabbin için secdeye var.. Sür yüzünü secdeye, kapan bugün. Yalvar!<br />
Allah, hiç Ģüphesiz hamd edenleri iĢitir.
Kullarım sana benden soruyorlar. Muhakkak ki ben çok yakınımdır.<br />
Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara 186)<br />
(Musa ile Harun) “Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya<br />
azgınlığını artırmasından korkarız.” dediler. Allah buyurdu ki:<br />
“Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, iĢitirim ve görürüm.” (Taha 45-46)<br />
Eğer Ģeytandan gelen kötü bir düĢünce seni dürtecek olursa hemen<br />
Allah‟a sığın. Çünkü O her Ģeyi iĢitir ve bilir. (Fussilet 36)<br />
Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin<br />
yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her Ģeyi iĢitir ve<br />
görür.(31/LOKMÂN-28)<br />
Sabret nefis! Sabrı tahammül etmek mi zannedersin? YaĢananlar karĢısında<br />
yumruklarını sıkmak değildir sabır... Sabır, zorluk geldiğinde Allah‘ı hatırlamaktır.<br />
Ardından gelecek kolaylığı beklemektir. Ġmtihan olman, Allah‘ın kendisini<br />
hatırlatmasıdır, seni unutmadığının bir iĢaretidir. ES-SELAM, EL-MÜ‘MĠN, EL-<br />
MÜHEYMĠN'dir... Kullarını selamete çıkaran, sığınanları koruyan ve gözetendir.<br />
Ġmtihanında Allah‘ı görürsen, o zaman imtihanı seversin. Ne kadar zorluk isabet<br />
ederse, Allah‘a o kadar yakınlaĢırsın. Çünkü,<br />
“Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 153)<br />
Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar baĢka. ĠĢte, bağıĢlanma ve<br />
büyük ecir bunlarındır. (Hud Suresi, 11)<br />
Sizin Ġlahınız tek bir Ġlah'tır; O'ndan baĢka Ġlah yoktur; O,<br />
Rahman'dır, Rahim'dir (bağıĢlayan ve esirgeyendir). (Bakara Suresi, 163)<br />
Tahammül; acı, sabır ise zevk verir. Allah için sabretmek güzelliktir. Senin için<br />
rakamla sayılara dökemeyeceğin güzellikler yaratan Rabb‘nin rızasını kazanmak için<br />
yaptığın bir güzelliktir. Söylenen tek doğru söz, "sabrın sonu selamettir"... Gerçekten<br />
sabrın sonu selamettir; nefis sabır sonsuz kurtuluĢtur. "Bugün Ben, gerçekten onların<br />
sabretmelerinin karĢılığını verdim. ġüphesiz onlar, ‘kurtuluĢa ve mutluluğa‘<br />
erenlerdir." (Mü‘minun Suresi, 111) ayetiyle haber verildiği gibi…<br />
“Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten<br />
Allah, sabredenlerle beraberdir.”(Bakara Suresi, 153)<br />
Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden<br />
eksiltme türünden bir Ģeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere<br />
müjdele. (2 – Bakara Suresi – 155.)
Beklemediklerin ile yüzleĢme zamanı geldiğinde gösterdiğin tevekküldür<br />
sabır... Umduğunu bulamadığında gösterdiğin tevekküldür sabır. Beklediğin cevap<br />
gelmediğinde gösterdiğin tevekküldür sabır. ġu kainatta bedenen canını ne yakarsa<br />
yaksın aslında ruh çeker acıyı. ĠĢte o ruh teveküllü olursa, hiç bir zaman çekmez acıyı.<br />
Hz. Ġbrahim'in atıldığı ateĢte yanmaması gibi...<br />
Sen sabret nefis. Sonunda selamet var sen sabret, teveküllü ol Allah‘a.. Senin<br />
sonun selamete erenlerden olacak. Allah sabredenleri sever.. O dilerse olur.. Kûn Fe<br />
Yekûn = Allah Ol der ve olur.<br />
ĠĢte onlar, sabretmelerine karĢılık (cennetin en gözde yerinde)<br />
odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karĢılanırlar.<br />
(Furkan Suresi, 75)<br />
Allah insanlara zulmetmez. Ġnsanlar kendilerine zulmederler. Nankörlükleri,<br />
kibirleri, büyüklenmeleri, yeterince layıkıyla düĢünmemeleri yüzünden... Onları bu<br />
dünyada Allah‘a düĢmanlığa, ahirette de mutsuzluğa iten bunlardır.<br />
„‟Allah insana hiçbir Ģekilde zulmetmez.Ama insanlar öz benliklerine<br />
zulmediyorlar‟‟(Yunus,44)<br />
Unutuyorsun bazen sevdiğini, sevdiceğini, seni hiçbir karĢılığı olmadan<br />
seveni... Haklısın annen ve baban senin için yıllarca emek vermiĢ kiĢiler... Onları her<br />
Ģeyden çok sevdiğini dile getiriyorun. Haklısın… Peki, onların canından ve kanından<br />
bir parça olmasaydın yine sahiplenirler miydi seni? ĠĢleyebileceğin tüm hatalara<br />
rağmen var mı yine de gel diyen biri? Rabbinden baĢka seni seven ve asla<br />
terketmeyecek birini gösterterebilir misin? Gösterebilir misin tüm hatalarına rağmen<br />
seni kabullecek, sahip çıkacak birini?<br />
Kim kötülük iĢler veya nefsini zulmedip sonra Allah‟tan bağıĢlanma<br />
dilerse Allah‟ı bağıĢlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa 110)<br />
Ancak kim iĢlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranıĢlarını)<br />
düzeltirse, Ģüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah<br />
bağıĢlayandır, esirgeyendir. (Maide 39)<br />
Göklerin ve yerin mülkünün Allah‟a ait olduğunu bilmiyor musun?<br />
O, kimi dilerse azablandırır, kimi dilerse bağıĢlar . Allah, her Ģeye güç<br />
yetirendir (Maide 39)<br />
Rabb'imizin inananlara karĢı merhametli olduğunu, Ģükredenlerin ve nankörlük<br />
etmeyenlerin ödüllerini mutlaka vereceğini, doğruluk üzerine yaĢayanlara azap<br />
etmeyeceğini bil! Allah'ın vaadi haktır, O vaadinden dönmez.<br />
Bu Allah'ın va'didir. Allah sözünden caymaz. Fakat insanların çoğu<br />
bilmezler.(RÛM - 6)
Her fırsatta sözünün eri olduğunu dile getiriyor ―ben sözümde dururum‖<br />
diyorsun. Sevdiğinle, eĢinle, dostunla olan randevularını hiç kaçırıyor musun? Ya da<br />
her gün aynı saatte, aynı kanalda yayınlanan dizini? O izlemeyi sevdiğin güneĢin<br />
doğuĢ saatini? Ne güzel... Peki Rabbinle randevuların? Onlara da aynı hassasiyetle<br />
yaklaĢıyor, saatinde rabbinle buluĢmaya gidiyor musun ey sözünün eri insan? Kulunun<br />
randevularını kaçırmaz iken yeri göğü, tüm kainatı yaratan Rabbinin randevularına da<br />
koĢa koĢa gidiyor musun? Sana gel diyen Rabbine… Sana sevdiğini veren, anneni,<br />
bababanı, evlatlarını, rızkını ve önüne mucizeleri seren Rabbinin randevularına gidiyor<br />
musun? Onlara bir Ģey olmaması için dua ettiğin Rabbinin randevusuna gidiyor<br />
musun?<br />
Kitaba sarılanlara ve namazı kılmaya devam edenlere gelince, biz o<br />
iyilerin ecrini hiçbir zaman yitirmeyiz.(Araf SURESĠ 170)<br />
Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını kılan<br />
zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.(NĠSA SURESĠ 5)<br />
Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu<br />
onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.(NĠSA<br />
SURESĠ 58)<br />
ġeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düĢmanlık ve kin sokmak ve sizi<br />
Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan<br />
vazgeçtiniz değil mi?(NĠSA SURESĠ 91)<br />
ÇalıĢtığın müessesede saatinde iĢinin baĢındasın. ÇalıĢmak ve kazanmak<br />
zorundasın. Günde 12 saat bir asgari maaĢ için çalıĢırsın. Patron söylenmesin diye<br />
saatinde orada olmalısın. Sana maaĢ + ssk + yol verecekler, kaçırmazsın. Yeri gelir laf<br />
yersin, yeri gelir susmak zorunda kalırsın ve alacağın para için her Ģeye tahammül<br />
edersin. MaaĢından kesmesinler ya da iĢinden olmayasın diye baĢka vaktim yok<br />
dersin. Onlar bana para veriyorlar, aç kalırım. Yoksa kim verecek çoluğumun<br />
çocuğumun rızkını dersin. Ama orada unuttuğun bir Ģey vardır. Rabbin ĞAFFÂR,<br />
MÜTEKEBBĠR, KERĠM, AZĠZ, KAHHÂR, VEHHÂB'dır. Her türlü nimeti devamlı<br />
bağıĢlayan, cömert olan, bolluğu bereketi sahip olduğun her Ģeyi veren, her Ģeye karĢı<br />
galip ve hakim olan, marifetleri pek çok olan, galip edilmesi mümkün olmayan, yoktan<br />
var edendir, tüm sahip olduklarını veren, nefes almana izin verendir...<br />
قُللْ مَه َٔزْ سُلقُل ُلم مّ ِهَ الظَّمَا ََ اَ٘رْ ِ أَمَّه َٔمْلِكُل الظَّمْعَ َاَ٘بْلَارَ ََ مَه ُٔل ْزِ جُل الْحََّٓ مِهَ الْمَّٕ ِتِ ََ ُٔل ْزِ ُلج<br />
الْمََّٕتَ مِهَ الْحَّٓ ِ ََ مَه ُٔلدَبّ ِزُل اَ٘مْزَ َظََٕ ُلُلُلُنَ اّللّ ُل َ ُللْ أَ ََٝ تَتَّ ُلُنَ<br />
De ki: «Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O kulak ve gözlerin<br />
sahibi kim? Kim ölüden diriyi çıkarıyor, diriden de ölüyü çıkarıyor? Kim<br />
bütün iĢleri düzenliyor?» Hemen diyecekler: «Allah!» De ki: «O halde<br />
(O'nun azabından) sakınmaz mısınız? (YÛNUS suresi, 31. ayeti)
ََ َٜ تَمْ ِ ِٓ اَ٘رْ ِ مَزَحًا ئِوَّكَ لَه تَ ْزِ َ اَ٘رْ َ ََ لَه تَ ْلُلغَ الْ ِ َالَ طُلًُٜ<br />
''Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme! Çünkü sen, yeri asla<br />
yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaĢamazsın.''(Ġsra-37)<br />
Güvenilmesi gereken de O'dur. Kibrin bir kenara bırakılması için en büyük<br />
sebep de O'dur. Her Ģeyin üzerinde egemen olan Allah'tır. ĠĢimizin, sağlığımızın,<br />
ülkemizin, dünyamızın, içinde yaĢadığımız tüm kâinatın, kainatın içindeki tüm<br />
zerrelerin üzerinde egemen O'dur. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:<br />
“Sizler Allah‟a gereği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin<br />
yuvasından) aç olarak gidip (akĢamleyin) tok olarak dönen kuĢları<br />
rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.” (Tirmizî, Zühd, 33)<br />
Hadisten de anlaĢılıyor ki; insan, üzerine düĢen görevi yerine getirdikten sonra<br />
hiçbir zaman rızık korkusu yaĢamamalıdır. Vaktini boĢa geçirerek harcamak ve bir<br />
yerde oturup da ‖Nasıl olsa rızık bana kendi gelir‖ demek de çok yanlıĢtır. Kul, üzerine<br />
düĢen görevi elinden geldiği gibi yerine getirmeli; bununla birlikte, hiçbir zaman rızık<br />
ve açlık korkusu yaĢamamalı, karamsarlığa ve huzursuzluğa kapılmamalıdır.<br />
َ ِمَا رَحْمَةٍء مّ ِهَ اّللّ ِ لِىتَ لٍَُلمْ ََ لَُْ كُلىتَ َ ًّا غَلِٕ َ الْ َلْ ِ َٜونَضُّبُاْ مِهْ حَُْ لِكَ َاعْفُل عَىٍُْلمْ ََ اطْتَ ْنِزْ لٍَُلمْ<br />
ََ َاَِرْ ٌُلمْ ِٓ اَ٘مْزِ َاِ َا عَشَمْتَ َتََُ كَّلْ عَلَّ اّللّ ِ ئِنَّ اّللّ َ ُٔلحِ ُّب الْمُلتََُ كّ ِلِٕهَ<br />
“(Ey Muhammed) karar verip azmettiğin zaman Allah‟a dayan.<br />
Muhakkak ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i Ġmran,<br />
159)<br />
Bugün sanma ki bir tesadüf ya da aldığın nefes herhangi bir zikir. DüĢün bir arı<br />
bal yaparken Rabbini zikreder, çiçeklerin her biri Rabbini zikreder, hayvanların hepsi<br />
kendisini zikreder. Üzerinde yaĢadığın kâinat / dünya bile kendi etrafında dönerken<br />
Allah‘ı zikreder de bir tek sen mi Allah‘ı zikirden uzak durursun? Sürekli yakınıp<br />
duruyorsun ―neden ben‖ diye hayıflanıyorsun? Oysa sen diye bir Ģey yoktu. Hiçtin,<br />
sıfırdın. O seni yoktan var etti, var etmekle kalmadı sana cenneti verdi, sen hata yapıp<br />
yanılınca sana dünya hayatını verdi, dünya nimetlerini verdi. Sen ise onu zikirden uzak<br />
durup neden ben mi diyorsun? Ya hiç olmasaydın da bu beğenmediğin nimetleri<br />
tadamasaydın? Ya da olsaydın da daha büyük zorluklarla karĢı karĢıya olsaydın... Bunu<br />
hiç düĢündün mü? Hep kendinden iyileri görüyorsun da kendinden kötüleri neden<br />
görmüyorsun? Allah‘a Ģükür azaların var. Ya hiçbiri olmasa idi? Ya tamamen yatağa<br />
bağlı olsa idin? Bunları neden düĢünmüyorsun? Ayakkabım yok diye isyan edeceğine,<br />
ayaklarım var diye neden Ģükretmiyorsun? O ayakların sonsuza dek sende kalacağını<br />
mı düĢünüyorsun? Ya elinden alınırsa, ya onları kaybedersen? Bunu neden<br />
düĢünmüyorsun?
Artık uyanma zamanı ey insan! Silkelen ve kendine gel. Eğer bu yazıyı<br />
okuyorsan sen seçilmiĢ bir kulsun. Uyan ve kendine gel. Rabbine elinde olanlar için<br />
Ģükret. O sana, senden daha yakın. Kalk ve niyazda bulun.<br />
ِٓ قَزِ ٔ ٌف أ ُل اِ ٕ ُل دَعَُْ ةَ الدَّاوِ ئِ َا دَعَانِ َلَْٕظْتَ ِ ٕ ُلُاْ لِٓ ََ لُْٕلإْمِىُلُاْ بِٓ لَعَلٍَُّلمْ<br />
َٔزْ ُلدُلَنَ<br />
ََ ئِ َا طَأَلَكَ عِ َادِْ عَىّ ِٓ َاِوّ<br />
Kullarım sana benden soruyorlar. Muhakkak ki ben çok yakınımdır.<br />
Bana dua edince, dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara 186)<br />
Senin Allah Allah demen, O'nun ―buyur kulum‖ demesi dır. O seni zikretmese<br />
sen O'nu hiç zikredemezdin.<br />
Adamın biri, geceleri devamlı Allah'ı zikrederdi. Bütün gecesi zikir fikir içinde geçerdi.<br />
Zikir kalbine yerleşmiş, gönlüne tat vermişti. Bir gün şeytan bu adama yaklaştı ve ona,<br />
“Böyle devamlı Allah'ı zikretmen ne zamana kadar sürecek. Sen gece gündüz Allah<br />
diyorsun, peki, bir kere olsun Allah da sana buyur kulum dedi mi? Zikrinin karşılığını<br />
aldın mı?<br />
Madem sana bir karşılık verilmiyor, sen bu kötü halinle ve kara yüzünle ne zamana<br />
kadar Allah diyeceksin?” diye vesvese verdi.<br />
Bu vesvese adama tesir etti. Kalbi karıştı. onu gerçek zannetti. Demek ben Allah'ı<br />
zikretmeye layık bir kul değilim bana karşılık verilmiyor diyerek zikri bıraktı ve uyudu.<br />
Gece rüyasında Hızır aleyhisselamı gördü. Hz. Hızır ona,<br />
-“Allah'ı zikretmeyi niçin terk ettin; zikirden niçin pişmanlık duydun?” diye sordu.<br />
Adam,<br />
-Ben sürekli Allah Allah diye zikrettim; fakat bir gün olsun Allah'tan “buyur kulum''<br />
diye bir karşılık duymadım.<br />
Ben bu işe layık olmadığımdan ve Allah'ın kapısından kovulmaktan korkuyorum, dedi.<br />
O zaman Hz. Hızır (a.s) adamı şöyle uyardı:<br />
-Senin Allah Allah demen, O'nun buyur kulum demesidir. O seni zikretmese sen O'nu<br />
hiç zikredemezdin.<br />
Senin O'na kavuşma arzusu ile amel edip çırpınman O'nun tarafından sana verilmiş<br />
bir cezbedir.<br />
O seni sevmese kendi yolunda koşturmazdı. Senin Allah'tan korkun ve O'na duyduğun<br />
aşk, O'nun sana lütfüdür.<br />
Senin her Yâ Rabbi diye inleyişinde O da sana yönelir, seni dinler ve karşılık verir.
Allah bir kulun kalbini bağlarsa, o kul Allah'ı zikredemez.<br />
Allah yolunu açmazsa, kul dua edemez. Sen başına gelen bir dert içinde Allah<br />
diyorsan, O sana kendisini zikrettirmek için bu derdi vermiştir. Gaye seni kendisi ile<br />
meşgul etmektir. Korkma, Allah de.<br />
Zikre ve duaya devam et.<br />
Hiçbir zikir ve dua karşılıksız kalmaz. Zerre kadar bir amel dahi zayi olmaz. Allah<br />
Firavun'a mal verdi, dert vermedi.<br />
O da hiç inleyip zikretmedi. Allah'ı zikrettiren dert, O'nu unutturan maldan ve<br />
sıhhatten daha hayırlıdır.<br />
Gerektiğinde sabret ey insanoğlu. Sabır ile güzelleĢ, sabır ile olgunlaĢ. Hiçbir<br />
meyve olgunlaĢmadan yenmez bilirsin, sen de sabrederek olgunlaĢacaksın. Sabret.<br />
Sabrı da yanlıĢ anlama sakın. Sabır dediğin Ģey sıkıntı anında yumruğunu sıkıp<br />
olanlara sesini çıkarmamak değildir. Sabır sıkıntı ve zorluk anında Allah‘ı<br />
hatırlamaktır.<br />
اِوَّمَا الْمُلإْمِىُلُنَ الَّذٔهَ اِ َا ُلكِزَ اّللّ ُل ََ اِ لَتْ قُللُلُبُلٍُلمْ ََ اِ َا تُللَِٕتْ عَلٍَِْٕمْ أَاتُلًُل سَادَتٍُْلمْ أمَاوًا ََ عَلّ رَبٍِِّمْ َٔتََُ كَّلُلُنَ<br />
Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah anıldığı zaman<br />
yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar<br />
yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (ENFAL/ 2)<br />
Bu konu ile ilgili birçok hadis bulunmaktadır. Ġstersen onlardan birini<br />
zikredelim:<br />
“Bir çocuk ölünce, Allahü Teâlâ, bildiği halde, meleklerine sorar:<br />
-Kulumun çocuğunu aldınız, kalbinin meyvesini kopardınız. Peki, kulum buna ne<br />
dedi?<br />
-Ya Rabbi, hamd edip teslimiyet gösterdi.<br />
-O kuluma Cennette bir ev yapıp, adını da, “Hamd evi” koyun!” (Tirmizi)<br />
Bizlerin en büyük hatalarından birisi de hiç Ģüphesiz Allah (Celle Celâlühü)‘yu<br />
tam manasıyla tanımak istemeyeĢimizdendir. Oysa Allah (Celle Celâlühü) hem<br />
Kur‘an‘da kendisini bize tanıtıyor, hem de Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa<br />
(Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bize onu tanıtıyor.<br />
ِٓ قَزِ ٔ ٌف أ ُل اِ ٕ ُل دَعَُْ ةَ الدَّاوِ ئِ َا دَعَانِ َلَْٕظْتَ ِ ٕ ُلُاْ لِٓ ََ لُْٕلإْمِىُلُاْ بِٓ لَعَلٍَُّلمْ<br />
َٔزْ ُلدُلَنَ<br />
ََ ئِ َا طَأَلَكَ عِ َادِْ عَىّ ِٓ َاِوّ<br />
Ve kullarım sana, Benden sorduğu zaman, muhakkak ki Ben, (onlara)<br />
yakınım. Bana dua edilince, dua edenin duasına (davetine) icabet ederim. O<br />
halde onlar da Bana (Benim davetime) icabet etsinler ve Bana âmenû
olsunlar (Bana ulaĢmayı dilesinler). Umulur ki böylece onlar irĢada<br />
ulaĢırlar (irĢad olurlar). (Bakara, 186)<br />
Kendi ağzıyla Allah (Celle Celâlühü) bize bu kadar yakın olduğunu bildirirken<br />
biz nasıl o bize çok uzakmıĢ gibi yaĢarız? Nasıl aman Ģu kiĢi görmesin, aman komĢular<br />
duymasın deriz de, aman Allah görmesin demeyiz? Neden Allah (Celle Celâlühü)‘dan<br />
korkmamız gerekirken fani ve ölümlü olan insandan korkarız? Ġsterseniz bu konuyla<br />
ilgili Aziz Mahmut Hüdaî Hazretlerinin baĢından geçen bir hadiseyi anlatalım.<br />
Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, üstadı Üftade (k.s.) Hazretlerinin<br />
hizmetinde daha ilk yıllarında talebe iken birçok talebe arkadaĢlarının arasında,<br />
üstadının yanında ayrı bir yeri vardı. Üftade Hazretleri, müridleri arasında en çok<br />
onunla ilgilenir, birçok iltifatlar eder ve onun yetiĢmesine ayrı bir ihtimam gösterirdi.<br />
Üstadın o talebesi ile, fazla meĢgul olmasını etraftan hissedenler ve birçok talebesi<br />
çekemezler ve Üftade Hazretlerine derler ki:<br />
— Biz de talebeyiz, onun bizden ne farkı var?<br />
Talebelerin ve bazı müridlerin bu halini sezen Hazreti Üftade, onları imtihan<br />
etmek istedi. Hepsini huzuruna çağırdı, ellerine birer bıçak ve birer de tavuk verip:<br />
— Bunu, gidip kimsenin görmediği bir yerde kesip geleceksiniz. Tek Ģartım,<br />
keserken kimsenin sizi görmemesi ve yalnız olmanızdır. Kim daha çabuk gelirse,<br />
benim en çok takdirimi o talebem kazanmıĢ olur, buyurdular.<br />
Bıçakla tavuğu alan talebeler sür'atle etrafa yayıldılar ve kendilerine göre, gizli<br />
birer yer bularak kesip getirdiler. Fakat o hakkında dedi-kodu yaptıkları, «Onun bizden<br />
ne farkı var» dedikleri talebe, hayli zaman olmasına rağmen ortalıklarda yoktu.<br />
Erken gelenler, kendi aralarında konuĢuyorlardı:<br />
— Hocanın huzuruna çıkmaya yüzü yok ki, kesip de gelsin. Kim bilir Ģimdi<br />
nerelerde dolaĢıyor, diyorlardı.<br />
O talebe, hayli zaman sonra elinde canlı tavuk olduğu halde kesmeden çıkıp<br />
geldi. Tavuğu kesip gelenler ona gülmeye baĢladılar:<br />
— Bir tavuğu kesmeyi becerememiĢ, diyorlardı, kendi kendilerine.<br />
Üftade sordu:<br />
— Herkes kesip geldiği halde, sen nerede kaldın? Hep seni bekliyoruz. Bu<br />
zamana kadar nerdesin? diye...<br />
O zaman daha talebelik yıllarını yaĢamakta olan, daha sonra büyük bir mürĢid<br />
olacak olan Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri, Ģöyle cevap verdi:
— Hocam, sizi beklettiğim için ayrıca özür dilerim. Lâkin ben, nereye gitti isem<br />
beni kimsenin göremeyeceği bir yer bulamadım. En kapalı bir yer dahi bulsam, iyi<br />
biliyordum ki Allah (Celle Celâlühü) beni mutlaka görüyordu. Ve böylece, ordan oraya<br />
ordan oraya koĢtum, sizin emrinizi yerine getiremeden geldim, dedi.<br />
Tabii bu hâdiseden sonra anladılar diğer talebeler hocasının neden en çok onu<br />
sevdiğini ve onunla daha fazla alâkadar olduğunu. BaĢlarını önlerine eğip hata<br />
ettiklerini anladılar. Çünkü Allah'a gizli olan hiçbir mekân ve zaman yoktu.<br />
ئِن تُل ْدُلَا َْٕ ًا أََْ تُل ْنُلُيُل َاِنَّ اّللَّ َ كَانَ بِ ُللِّ َْٓ ٍء عَلِٕمًا<br />
"Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi<br />
bilmektedir." (33/AHZÂB-54)<br />
Son zamanlarda vicdanına zaman zaman sorduğun, zaman zaman ise vicdanına<br />
soramayanların karĢına çıkardığı soruyu hatırla bakalım... Bugün Allah rızası için ne<br />
yaptın? Gerçekten sen para için çalıĢtığın o kadar saat içerisinde, dünya evine yatırım<br />
yaptığın o zaman diliminde o günlük Allah‘ın rızasını kazanabilmek için kefaletini<br />
ödeyebilmek için ne yaptın? Yarın sevdiklerinin baĢına bir Ģey gelmemesi,<br />
sevdiklerinin Rabbinin koruması için ne yaptın? Allah‘ı dost edindin mi ki, o da seni<br />
dost edinip korusun sevdiklerini? Birilerini yitirdikten sonra yapsan ne fayda…<br />
ََ أَنْ أَقِٕمُلُاْ اللَّٝةَ ََ اتَّ ُلُيُل ََ ٌُلَُ الَّذَِْ ئِلًَِْٕ تُلحْ َزُلَنَ<br />
Bize: "Namazı dosdoğru kılın, Allah'a karĢı gelmekten sakının" (diye<br />
emredildi), toplanacağınız yer O'nun huzurudur.(EN‟AM SURESĠ 72)<br />
ََ ٌَذَا كِتَااٌف أَوشَلْىَايُل مُل َارَكٌف ِ مُّبلَدّ ُل الَّذِْ بَْٕهَ َٔدًَِْٔ ََ لِتُلىذِرَ أُل َّ الْ ُلزَِ ََ مَهْ حَُْ لٍََا ََ الَّذِٔهَ ُٔلإْمِىُلُنَ بِاٖخِ زَةِ<br />
ُٔلإْمِىُلُنَ بًِِ ََ ٌُلمْ عَلَّ صََٝتٍِِمْ ُٔلحَا ِ ُلُنَ<br />
Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden, Ģehirler<br />
anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için<br />
indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a<br />
da iman ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.(EN‟AM SURESĠ<br />
92)<br />
قُللْ ئِنَّ صََٝتِٓ ََ وُلظُل ِٓ ََ مَحَْٕاَْ ََ مَمَاتِٓ ّللِ ّ ِ رَاِّ الْعَالَمِٕهَ<br />
De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin<br />
Rabbi Allah içindir.(EN‟AM SURESĠ 162)<br />
Ne diyor ġems;
“Ey Gönül ! Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür..? Anlatılarak dile düşen<br />
mi, anlatılmayıp yürek deşen mi? (Şems)”<br />
Merhametliyim, ben iyi bir insanım, vicdanlıyım, kimseye zararım yok, yardım<br />
da ederim‖ diyorsun. Peki bu yeterli mi? Ben iyi bir insanım demen, Ģüphesiz<br />
inandığın sana indirilen Allah'ın emirleri ve hükümlerinde yeterli olarak geçiyor mu?<br />
أَحَظِ َ الىَّاصُل أَن ُٔلتْزَكُلُا أَن َٔ ُلُلُلُا آمَىَّا ََ ٌُلمْ ٜ َ ُٔلنْتَىُلُنَ<br />
Ġnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «Ġman ettik» demeleriyle<br />
bırakılıvereceklerini mi sandılar? (29/ANKEBÛT-2)<br />
Eğer Kuran-ı Kerim içerisinde yer alan Allah‘ın emirlerine ve hükümlerine<br />
inanıyorsan neden uygulamıyorsun? Ey yardımsever insan... Ne güzel yardımlar<br />
ediyorsun… Peki, sana o yardımları etmen için yardım eden Allah'a secde ediyor<br />
musun?<br />
الَّذِٔهَ ُٔل ِٕمُلُنَ اللََّٝةَ ََ مِمَّا رَسَقْىَاٌُلمْ ُٔلىنِ ُلُنَ<br />
Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz<br />
Ģeylerden Allah yoluna harcarlar.(ENFAL SURESĠ 3)<br />
قُلل لّ ِعِ َادَِْ الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ُٔل ِٕمُلُاْ اللََّٝةَ ََ ُٔلىنِ ُلُاْ مِمَّا رَسَقْىَاٌُلمْ طِزًّا ََ عَٝوَِٕةً مّ ِه قَ ْلِ أَن َٔأْتَِٓ َُْٔ ٌف َّٜ بَْٕعٌف ًِِٕ<br />
ََ َٜ خِ َٝ ٌفل<br />
(Ey Muhammed!) Ġman eden kullarıma söyle: "Namazı dosdoğru kılsınlar,<br />
alıĢ-veriĢ ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine<br />
verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar."(ĠBRAHĠM<br />
SURESĠ 31)<br />
رَّبَّىَا ئِوّ ِٓ أَطْ َىتُل مِه ِ ُلرَّّٔتِٓ بَُِ ادٍء غَْٕزِ ِْ سَرْ و ٍء عِىدَ بَْٕتِكَ الْمُلحَزَّ ِ رَبَّىَا لُِٕل ِٕمُلُاْ اللََّٝةَ َااْعَلْ أَ ْ ِدَةً مّ ِهَ<br />
الىَّاصِ تٍَُِْْ ئِلٍَِْٕمْ ََ ارْ سُلقٍُْلم مّ ِهَ اللَّمَزَااِ لَعَلٍَُّلمْ َٔ ْ ُلزُلَنَ<br />
"Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları<br />
için, senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleĢtirdim. Artık<br />
sen de insanlardan bir kısmını onlara meylettir. Ve onları bazı meyvelerle<br />
rızıklandır ki Ģükretsinler.(ĠBRAHĠM SURESĠ 37)<br />
ئِوَّا وَحْهُل وَزِ ُل ْ ا٘ َرْ<br />
َ ََ مَهْ عَلٍََْٕا ََ ئِلَْٕىَا ُٔلزْ اَعُلُنَ<br />
"Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan<br />
eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et! (MERYEM SURESĠ, 40)<br />
ََ اَعَلَىِٓ مُل َارَكًا أَْٔهَ مَا كُلىتُل ََ أََْ صَاوِٓ بِاللََّٝ ةِ ََ الشَّكَاةِ مَا دُلمْتُل حًَّٕا
"Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum<br />
müddetçe namaz kılmamı ve zekât vermemi emretti."(MERYEM SURESĠ,<br />
31)<br />
ََ كَانَ َٔأْمُلزُل أٌَْلًَُل بِاللََّٝ ةِ ََ الشَّكَاةِ ََ كَانَ عِىدَ رَبّ ًِِ مَزْ ضِ ًّٕا<br />
Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekât vermeyi emrederdi ve<br />
Rabbinin katında hoĢnutluğa ermiĢti.(MERYEM SURESĠ, 55)<br />
Bu hadisedeki gibi biri olmak çok mu zordur? Onlar da insan değil midir? Bir<br />
insan her an Allah (Celle Celâlühü) yanındaymıĢ gibi (ki zaten yanında) yaĢaması<br />
gerekmiyor mu? Ġnsanoğlu, Allah (Celle Celâlühü)‘dan kaçtığını zannederek en büyük<br />
zararı kendisine vermiyor mu?<br />
- Her Ģeyi yoktan yaratan<br />
- EĢi ve benzeri olmayan<br />
- Güç ve kuvvetin yegâne sahibi olan<br />
- Rahmeti bir annenin merhametinden bile sonsuz fazla olan<br />
- Kendisine inanan- inanmayan herkese rızık veren<br />
- Kullarına sürekli peygamberler aracılığı ile kendini ve ahireti hatırlatan<br />
- Her türlü hatamızdan piĢman olduğumuz anda bizi affeden<br />
- Her an her dakika yanımızda olan<br />
- Ġbadete layık olan<br />
Allah (Celle Celâlühü) değil midir? O halde bizim imanımızın<br />
daha da kuvvetli olması gerekirken nasıl bu Ģekilde Allah (Celle<br />
Celâlühü)‘dan kaçarız?<br />
Allah‘ın varlığını ve birliğini her an her dakika hatırlamak için, onun yanımızda<br />
olduğunu unutmamak için bol bol Allah (Celle Celâlühü)‘yu zikretmeliyiz.<br />
ئِنَّ الْمُلظْلِمِٕهَ ََ الْمُلظْلِمَااِ ََ الْمُلإْمِىِٕهَ ََ الْمُلإْمِىَااِ ََ الْ َاوِتِٕهَ ََ الْ َاوِتَااِ ََ اللَّادِقِٕهَ ََ اللَّادِقَااِ ََ اللَّابِزِ ٔهَ<br />
ََ اللَّابِزَااِ ََ الْ َا ِعِٕهَ ََ الْ َا ِعَااِ ََ الْمُلتَلَدّ ِقِٕهَ ََ الْمُلتَلَدّ ِقَااِ ََ اللَّائِمِٕهَ ََ اللَّائِمَااِ ََ الْحَا ِ ِٕهَ<br />
ُلزُلَاٍَُلمْ ََ الْحَا ِ َااِ ََ الذَّاكِزِ ٔهَ اّللَّ َ كَلِٕزًا ََ الذَّاكِزَااِ أَعَدَّ اّللَّ ُل لٍَُلم مَّ ْنِزَةً ََ أَاْزًا عَ ِٕمًا<br />
… Allah‟ı çok zikreden erkek ve kadınlar için mağfiret ve büyük mükafat<br />
vardır. (Ahzab, 35)<br />
Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)'de buyuruyor ki:<br />
“Dilin Allah azze ve cellenin zikri ile devamlı ıslak kalsın” ( Ġbni Mace, Tirmizi)<br />
Allah (Celle Celâlühü)‘nun zikre ne kadar önem verdiğine isterseniz ayetler<br />
ıĢığında bakalım. Bakalım Rabbimiz zikrin önemi ile ilgili neler söylemiĢ:
اتْلُل مَا أُلَحِ َٓ ئِلَْٕكَ مِهَ الْ ِتَااِ ََ أَقِمِ اللََّٝ ةَ ئِنَّ اللََّٝ ةَ تَىٍَّْ عَهِ الْنَحْ َا ََ الْمُلى َزِ ََ لَذِكْزُل اّللَّ ِ أَكْ َزُل ََ اّللَّ ُل<br />
َٔعْلَمُل مَا تَلْىَعُلُنَ<br />
Allah‟ı zikretmek çok büyüktür… (Ankebut, 45)<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُا ا ْكُلزُلَا اّللَّ َ ِكْزًا كَلِٕزًا<br />
Ey iman edenler, Allah‟ı çokça zikredin. (Ahzab, 41)<br />
ئِنَّ الْمُلظْلِمِٕهَ ََ الْمُلظْلِمَااِ ََ الْمُلإْمِىِٕهَ ََ الْمُلإْمِىَااِ ََ الْ َاوِتِٕهَ ََ الْ َاوِتَااِ ََ اللَّادِقِٕهَ ََ اللَّادِقَااِ ََ اللَّابِزِ ٔهَ<br />
ََ اللَّابِزَااِ ََ الْ َا ِعِٕهَ ََ الْ َا ِعَااِ ََ الْمُلتَلَدّ ِقِٕهَ ََ الْمُلتَلَدّ ِقَااِ ََ اللَّائِمِٕهَ ََ اللَّائِمَااِ ََ الْحَا ِ ِٕهَ<br />
ُلزُلَاٍَُلمْ ََ الْحَا ِ َااِ ََ الذَّاكِزِ ٔهَ اّللَّ َ كَلِٕزًا ََ الذَّاكِزَااِ أَعَدَّ اّللَّ ُل لٍَُلم مَّ ْنِزَةً ََ أَاْزًا عَ ِٕمًا<br />
… Allah‟ı çok zikreden erkekler ve çok zikreden kadınlar var ya; iĢte<br />
Allah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıĢtır…<br />
(Ahzab, 35)<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ئِ َا لَ ِٕتُلمْ ِ َةً َاثْ ُلتُلُاْ ََ ا ْكُلزُلَاْ اّللّ َ كَلِٕزًا لَّعَلَّ ُلمْ تُلنْلَحُلُنَ<br />
45)<br />
Ey iman edenler! Allah‟ı çok zikredin ki kurtuluĢa eresiniz. (Enfal,<br />
الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ََ تَطْمَ ِهُّب قُللُلُبُلٍُلم بِذِكْزِ اّللّ ِ أََٜ بِذِكْزِ اّللّ ِ تَطْمَ ِهُّب الْ ُللُلُ ُلا<br />
“… iĢte onlar iman edenler ve kalpleri Allah‟ın zikri ile mutmain<br />
olanlardır. ġunu iyi bilin ki kalpler ancak Allah‟ın zikri ile mutmain olur.”<br />
(Rad, 28)<br />
Yine hadis-i Ģeriflerde de Peygamberimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Allahü<br />
Teâlâ yı zikrin önemini sık sık vurgulamıĢtır.<br />
“…Muaz B. Cebel (r.a.)‟dan rivayet olunur ki: Resulullah (s.a.v.)<br />
buyurdular ki: Ademoğlu Allah‟ı zikretmekten daha çok kendini Allah‟ın<br />
azabından kurtaracak bir amel iĢlememiĢtir. Dediler ki: Allah yolunda<br />
cihad etmekte mi Ya Resulullah? Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: Allah<br />
yolunda cihad etmekte; ancak öldürülünceye kadar savaĢması bundan<br />
müstesna.” (Ġbn-i ġeybe- Taberani)<br />
“…Ebu‟d Derda (r.a.)tan rivayetle: Resulullah (s.a.v.) Ģöyle buyurdu:<br />
Size amellerinizin en hayırlısını, Melik‟inizin katında en geçerli olanını,<br />
derecelerinizi en çok yükselten Ģeyi, sizin için altın ve gümüĢ biriktirmekten
daha kazançlı olanını, düĢmanla karĢılaĢıp onların boyunlarını<br />
vurmanızdan, onlarında sizin boyunlarınızı vurmasından daha hayırlısını<br />
bildireyim mi? Sahabiler: Bildir, Ey Allah‟ın Resulu, dediler. Allah Resulü<br />
(s.a.v.) Ģöyle buyurdu: Allah‟ı zikretmektir. (Ġbni Mace, Tirmizi)<br />
Allah‘ı zikretmenin en güzel yolu da hiç Ģüphesiz onu isimleri ile zikretmektir.<br />
Ġsim ile zikir her zaman daha güzel ve daha anlamlıdır. Her zaman biz aciz kulların<br />
imdadına bu isimler yetiĢir. Nasıl mı? Ġsterseniz birkaç örnek verelim:<br />
- Mü‘min üzgün ve kederli iken, dünyanın sayısız sıkıntısı ile boğuĢurken: Ya<br />
Rab! Ya Rab ve Ya Rahman isimleriyle Allah (Celle Celâlühü)‘ya yalvarır.<br />
- Hasta bir kul, hastalığından kurtulmak için: Ya ġafi! Ya ġafi! Diyerek Allah<br />
(Celle Celâlühü)‘ya yakarır.<br />
- ĠĢinde terslik olan, elindeki parayı yettiremeyen: Ya Rezzak! Ya Rezzak diyerek<br />
Allah (Celle Celâlühü)‘ya yalvarır.<br />
Bu Ģekilde insanın her türlü sıkıntısına Esmaü‘l Hüsna yetiĢmiĢ olur. Bizler<br />
Allah (Celle Celâlühü)‘nun adını zikir ile sürekli anarak onun yüceler yücesi olan adını<br />
daha da fazla yüceltmiĢ oluruz. Bu da Allah‘ın biz kullarından istediği Ģeylerden biri<br />
değil midir?<br />
َظَ ّ ِحْ بِاطْمِ رَبّ ِكَ الْعَ ِٕمِ<br />
Yüce Rabb‟ının ismini yücelt. (Vakıa, 74)<br />
Allah‘ın, adının sürekli anılmasını istemesinin bir nedeni vardır. O da her an<br />
yanımızda olduğunu bilmemizdir. Otobüse binerken bismillah diyen, yemeğe<br />
baĢlarken bismillah deyip, bitirdikten sonra sofra duası yapan, onu yapmasa bile en<br />
azından elhamdülillah diyen, Allah bize bir Ģey nasip ettiğinde ya da eldeki bir Ģeyi<br />
aldığında elhamdülillah diyen, bir Ģeyi beğendiğinde maĢallah diyen, sevindiğinde<br />
Allah-u ekber diyen, üzüldüğünde inna lillah diyen kiĢi Allah (Celle Celâlühü)‘nun<br />
sürekli yanında olduğunu düĢünmez mi?<br />
Her Ģeyin baĢlangıcıdır okumak. Öyle ise Kuran-ı Kerim oku! Namaz<br />
Kur‘ân‘la mümkündür, niyâz Kur‘ân‘la mümkündür, duâ Kur‘ân‘la mümkündür.<br />
Emanetine sahip çık! Çünkü Kuran, Allah'ın Kelam sıfatından gelmiĢtir! O nur ki<br />
insanların omuzlarına yüklenmiĢ en mukaddes, en muazzez, en temiz, en pak, en<br />
kıymetli ve en manalı bir emanet-i ilahi'dir! Oku ki kimliğini kavra. Nereden gelip<br />
nereye gideceğini öğren, bu dünyadaki vazifeni benimse. Tüm bunları anlayıp<br />
geliĢtirebilmek ancak Kuran-ı okumak ve öğrenmekle mümkündür.<br />
Seni feraha kavuĢturacak anahtar aslında okumak ve öğrenmek değil mi?<br />
Cenab-ı Hak bunun için tüm imkânları sana vermedi mi? Bu yazıyı okuyan kim? Oku<br />
ve öğren diyor, oku ki hidayete er, en gerçeğe yaklaĢ, Rabbine yaklaĢ! Gökyüzüne<br />
bakıp neyin iĢaretini bekliyorsun kör nefis. En yakınına baksana! Hatta daha
yakınına… Gökyüzüne bakıp süzdüğün esnada görmeni sağlayan gözlerin; o gördüğün<br />
galaksilerden oluĢan muazzam resmi beynine nakĢetmek için yaklaĢık yüz milyar<br />
(100.000.000.000) iĢlem yaptı! Belki inanması güç fakat dünyanın en muhteĢem<br />
aygıtlarından bir çiftine sahipsin. Rabbim sen nelere kadirsin! Elhamdülillah.<br />
Ġnsanoğlu halen bir benzerini üretemedi. Üretmek Ģöyle dursun, bu sistem hakkında<br />
bilinenler, bilinmeyenlerin yanında hiç kalıyor…<br />
قُللْ ٌُلَُ الَّذِْ أَو َأَكُلمْ ََ اَعَلَ لَ ُلمُل الظَّمْعَ ََ ا٘ ْ َبْلَارَ ََ ا٘ ْ َ ْ ِدَةَ قَلًِٕٝ مَّا تَ ْ ُلزُلَنَ<br />
De ki: «O'dur ancak sizi yaratan, size dinleyecek kulak, görecek<br />
gözler, duyacak gönüller veren! Fakat sizler pek az Ģükrediyorsunuz!»<br />
(Mülk Suresi, 23)<br />
Böyle bir sistemin varlığını tesadüflerle açıklamaya imkân yoktur. Allah‘ın<br />
yaradıĢındaki kusursuzluk bir ayette Ģöyle ifade edilir:<br />
Onlarsız dıĢ dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemezdin. Gözlerin olmasaydı<br />
bir rengin, bir Ģeklin, bir manzaranın, bir insan yüzünün, güzellik denen kavramın nasıl<br />
bir Ģey olduğunu hiçbir zaman hayalinde bile canlandıramazdın. Fakat gözlerin var, bu<br />
sayede etrafını görüyor, Ģu anda da önündeki yazıyı okuyorsun… Demek ki senin<br />
anahtarın okumak nefis! Allah‘ı tanımak, hamd etmek! Senin kurtuluĢ yolunun<br />
baĢlangıcı okumak… Hatırlasana;<br />
اقْزَأْ بِاطْمِ رَبّ ِكَ الَّذِْ خَلَ َ<br />
خَلَ َ ْ ِ اٚ وظَانَ مِهْ عَلَ ٍء<br />
اقْزَأْ ََ رَبُّبكَ ْ ا٘ َكْزَ ُل<br />
الَّذِْ عَلَّمَ بِالْ َلَمِ<br />
عَلَّمَ ْ ِ اٚ وظَانَ مَا لَمْ َٔعْلَمْ<br />
"Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aĢılanmıĢ yumurtadan<br />
yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle<br />
(yazmayı) öğretti. Ġnsana bilmediğini öğretti." (Alak, 1-5)<br />
لَُْ أَوشَلْىَا ٌَذَا الْ ُلزْ آنَ عَلَّ اَ َلٍء لَّزَأَْٔتًَُل خَا ِعًا مُّبتَلَدّ ِعًا مّ ِهْ خَ َْٕةِ اّللَّ ِ ََ تِلْكَ ْ ا٘ َمْلَالُل وَضْزِ بُلٍَا لِلىَّاصِ لَعَلٍَُّلمْ<br />
َٔتَنَ َّزُلَنَ<br />
"Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah<br />
korkusundan baĢ eğerek, parça parça olmuĢ görürdün. Bu misalleri<br />
insanlara düĢünsünler diye veriyoruz." (HaĢr, 21).<br />
ئِوَّا وَحْهُل وَشَّلْىَا الذّ ِكْزَ ََ ئِوَّا لًَُل لَحَا ِ ُلُنَ<br />
"Kur'an'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız."<br />
(Hicr, 9)
Bugün bir tesadüf değil, bir gün güneĢin sönecek olmasının tesadüf olmadığı<br />
gibi… Sana nelerin verildiğini, niçin verildiğini, nasıl sağ salim evladını sevebildiğini,<br />
yarın evine rızkının nasıl girdiğini, senin için arının neden bal yaptığını, koyunun<br />
neden süt verdiğini, neden bulutların kafanda geçip rahmetler yağdırdığını, tüm<br />
kâinatın Allah (Celle Celâlühü)‘için Bismillahirrahmanirrahim diyerek zikrettiğini<br />
ancak ve ancak hakikati öğrenerek anlayabilirsin.<br />
Bilgi sahibi olmadığın bir hususta ne derece fikir sahibisin? Hayatta neye<br />
baĢlangıç yapmadan ortasına ya da sonuna getirildin? Okul okumadan ya da iĢe terini<br />
akıtmadan kariyer sahibi olabilir misin? Ev iĢi ile ilgili tecrübe edinmeden bunu<br />
pratiğe dökmeden iyi bir ev hanımı olabilir misin? Çarpım tablosunu bilmeden çarpma<br />
iĢlemi yapabilir misin? Ya toplama çıkarma iĢlemini bilmeden hesap mı yapabileceğini<br />
zannediyorsun? Demek ki her Ģeyin baĢlangıcı okumak ve hakikati, yani gerçeği<br />
görmek, daha sonrasında tatbikata dökmek… Öğrenmek, bilmek ve tecrübe edinmek<br />
insanın uğraĢ verdiği iĢe daha çok bağlanmasını ve daha çok ilgi duymasını sağlar.<br />
Kalbinin kilidini aç artık ey insanoğlu! Senin yerine bunu bir baĢkası yapmayacağı<br />
halde ne beklersin hala? Hudutların sınır tanır mı zannediyorsun? Her Ģeyi öğrenmek<br />
isteyen meraklı insan nefsi neden sadece bunu okumak istemesin? Sence burada<br />
görmezden geldiğimiz bir Ģeyler yok mu? Ġtiraf et... Gazeteler, internet sayfaları,<br />
dergiler, romanlar okumak hem de saatlerce hiç zor gelmez... Saatlerce televizyon<br />
baĢında film izlemek hiç zor gelmez. Neden o zaman okuman gereken sadece tek bir<br />
Ģeye elini atmaktan gönlünü ve kalbini açmaktan korkuyorsun. Her Ģeyi bilen<br />
Rabbimiz, bunun için de bize Kuran-ı Kerim‘de öğütler verdi ve uyardı!<br />
أَ ََٝ َٔتَدَبَّزُلَنَ الْ ُلزْ آنَ أَ ْ عَلَّ قُللُلُاٍء أَقْنَالُلٍَا<br />
Onlar Kur'an'ı düĢünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?<br />
(Muhammed, 24)<br />
أَ ََٝ َٔتَدَبَّزُلَنَ الْ ُلزْ آنَ ََ لَُْ كَانَ مِهْ عِىدِ غَْٕزِ اّللّ ِ لََُ اَدُلَاْ ًِِٕ اخْتَِٝ ًا كَلِٕزًا<br />
Hâlâ Kur'an üzerinde gereği gibi düĢünmeyecekler mi? Eğer o,<br />
Allah'tan baĢkası tarafından gelmiĢ olsaydı onda birçok tutarsızlık<br />
bulurlardı. (Nisa, 82)<br />
ََ لَ َدْ صَزَّ ْىَا ِٓ ٌَذَا الْ ُلزْ آنِ لِلىَّاصِ مِه ِ كُللّ مَلَلٍء ََ كَانَ ْ ِ اٚ وظَانُل أَكْلَزَ َْٓ ٍء اَدًَٜ<br />
Hakikaten biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali sayıp<br />
dökmüĢüzdür. Fakat tartıĢmaya en çok düĢkün varlık insandır. (Kehf, 54)<br />
أَ َلَمْ َٔدَّبَّزُلَا الْ َُْ لَ أَ ْ اَا ٌُلم مَّا لَمْ َٔأْاِ آبَا ٌُلمُل ا٘ ْ َََّ لِٕهَ<br />
Onlar bu sözü (Kur'an'ı) hiç düĢünmediler mi? Yoksa kendilerine,<br />
daha önce geçmiĢteki atalarına gelmeyen bir Ģey mi geldi? (Mü‟minun, 68)<br />
ََ الَّذِٔهَ ئِ َا ُلكّ ِزُلَا بِ َٔااِ رَبّ ٍِِمْ لَمْ َٔ ِ زُّبَا عَلٍََْٕا صُلمًّا ََ عُلمَْٕاوًا
Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karĢı<br />
sağır ve kör davranmazlar; (Furkan, 73)<br />
Bugün bir tesadüf değil, bir gün güneĢin sönecek olmasının tesadüf olmadığı<br />
gibi… Aldığın her nefesin arkasında ki manayı biliyor musun? Bir insan 24 saat<br />
içerisinde ortalama 24 bin kere nefes alır ve kalbi ortalama 84 bin defa çalıĢır. Her<br />
nefesi alıp veriĢlerinde insanoğlu Müslüman olsun olmasın, Allah (Celle Celâlühü)<br />
zikreder ama o çektiği zikirden gafildir. Çünkü dinini iyi bilmediğinden dolayı<br />
bilmediğine düĢmanlık etmektedir. Ġnsanın, her nefesi son nefestir. Bunu biliyor<br />
muydun? Aldığın her nefesin hesabını elbet vereceksindir iyi ya da kötü… Borcunu<br />
ödedin mi nefis? Yarın sana tekrar nefes vermesi için Ģükredip secde ettin mi nefis?<br />
Belki de yarın yok…<br />
ََ عَلَّ اّللّ ِ قَلْدُل الظَّ ِٕلِ ََ مِىٍَْا اَ ئِزٌف ََ لَُْ َا لٍََدَاكُلمْ أَاْمَعِٕهَ<br />
“Kısa ve doğru yolu Allâh gösterir. Ama o yoldan sapan da var. Allâh<br />
dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.” (Nahl, 9)<br />
ġu fani dünyada acaba hangi gerçek yol bizi Allah‘a ulaĢtırabilir? ―Ben iyi bir<br />
insanım, doğru bir insanım, diğer insanlara zarar veren birisi değilim hem de yardım<br />
severim‖ demek seni doğru yola ulaĢtırabilir mi? Allah, kendisine ulaĢan ilahi yolu<br />
yine kendisi göstermektedir ayetlerde bunun adresi açık Ģekilde gösterilmiĢtir:<br />
ئِنَّ ٌَذَا الْ ُلزْ آنَ ٍِْٔدِْ لِلَّتِٓ ٌَِٓ أَقَُْ ُل ََ ُٔل َ ّ ِزُل الْمُلإْمِىِٕهَ الَّذِٔهَ َٔعْمَلُلُنَ اللَّالِحَااِ أَنَّ لٍَُلمْ أَاْزًا كَ ِٕزًا<br />
ġüphesiz ki bu Kur‟an en doğru yola iletir; (Ġsra , 9)<br />
الَز كِتَااٌف أَوشَلْىَايُل ئِلَْٕكَ لِتُل ْزِ جَ الىَّاصَ مِهَ ال ُّبلُلمَااِ ئِلَّ الىُّبُرِ بِاِ ْنِ رَبّ ٍِِمْ ئِلَّ صِ زَاطِ الْعَشِ ٔشِ الْحَمِٕدِ<br />
Elif. Lam. Ra. Bu (Kur‟an) Rablerinin izniyle insanları<br />
karanlıklardan aydınlığa, yüce ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için<br />
sana indirdiğimiz bir kitaptır. (Ġbrahim, 1)<br />
Kuran kendisini rehber edinenleri ―dosdoğru yola‖ iletir ve hakikat ile tanıĢtırır.<br />
Karanlıktan sıyrılıp aydınlığa kavuĢmak ancak Allah'ın gösterdiği Ģekilde mümkündür.<br />
Ġbrahim ve Ġsra surelerindeki gösterilen ayetlerde Kuran-ı Kerim'i kendisine rehber<br />
edinenlerin dosdoğru yola iletileceğini Cenab-ı Hak bildirmiĢtir.<br />
قُللْ أَوَدْعُلُ مِه دُلَنِ اّللّ ِ مَا َٜ َٔىنَعُلىَا ََ َٜ َٔضُلزُّبوَا ََ وُلزَدُّب عَلَّ أَعْ َابِىَا بَعْدَ ئِ ْ ٌَدَاوَا اّللّ ُل كَالَّذِْ اطْتٍََُْ تًُْل<br />
ال ََّٕاطِٕهُل ِٓ اَ٘رْ ِ حَْٕزَانَ لًَُل أَصْحَااٌف َٔدْعُلُوًَُل ئِلَّ الٍُْلدَِ ائْتِىَا قُللْ ئِنَّ ٌُلدَِ اّللّ ِ ٌُلَُ الٍُْلدََِ ََ أ ُل مِزْ وَا لِىُلظْلِمَ<br />
لِزَاِّ الْعَالَمِٕهَ<br />
De ki: „Gerçek yol gösterme ALLAH‟ın yol göstermesidir. Evrenlerin<br />
Rabbine teslim olmakla emredildik.‟ (En‟am, 71)<br />
Ġnsanların çoğunun gittiği yol (ben zaten iyi bir insanım edası) mutlak doğru bir<br />
yol değildir. Doğru yol ancak ve ancak Allah'ın gösterdiği yoldur.
ئِنَّ ٌَذَا الْ ُلزْ آنَ ٍِْٔدِْ لِلَّتِٓ ٌَِٓ أَقَُْ ُل ََ ُٔل َ ّ ِزُل الْمُلإْمِىِٕهَ الَّذِٔهَ َٔعْمَلُلُنَ اللَّالِحَااِ أَنَّ لٍَُلمْ أَاْزًا كَ ِٕزًا<br />
ġüphesiz ki bu Kur‟an en doğru yola iletir; (Ġsra, 9)<br />
Kabul et ki, namaza baĢlayamamanın en büyük sebebi Kuran-ı Kerim<br />
okumamandan kaynaklanıyor. Çünkü niçin secde etmen gerektiğini bilmiyorsun,<br />
bilmiyorsun, bilmiyorsun! Eğer okursan niçin secde etmen gerektiğini çok daha iyi<br />
anlayacak ve kavrayacaksın. Eğer okumamaya devam edersen hiçbir zaman hakikat ile<br />
tanıĢamayacaksın, o doğru bildiğin yanlıĢ yolda yürümeye devam edeceksin. Secde<br />
etmek yüreğinden gelen ilah-i vazifedir! ―Oku‖dan kastı gören kör gözler ile bakmak<br />
değil… Anlayarak, kavrayarak, kafa yorarak... Allah rızası için yapılan herĢey bir<br />
ibadettir, unutma... Neden insanlar secde ederken gözyaĢları döker? Hiç düĢündün mü?<br />
TanıĢmaya hazır mısın? Rabbimle buluĢmaya hazır mısın ey nefis? Bugün en güzel<br />
elbiselerini giy, temizlen, paklan. Çünkü, bir bayram havası esecek gönlünde. Ġlk<br />
randevuna hazırlan ey nefis…<br />
َٔا بَىِٓ آدَ َ خُلذُلَاْ سِ ٔىَتَ ُلمْ عِىدَ ِ كُللّ مَظْ ِ دٍء َكُللُلُاْ ََ ا ْزَبُلُاْ ََ َٜ تُلظْزِ ُلُاْ ئِوًَُّل َٜ ُٔلحِ ُّب الْمُلظْزِ ِٕهَ<br />
(Her namaz kılarken, süslü [temiz, sevilen, güzel] elbiselerinizi<br />
giyiniz.) (A‟raf, 31)<br />
Bir hadis-i Ģerifte de buyruluyor ki:<br />
(Namaz kılarken en iyi elbisenizi giyinin. Allahü Teâlâ, kendisi için<br />
ziynetlenmeye, süslenmeye en layık olandır.) [Beyheki]<br />
Bilmiyorum dememeli insan. Öğrenebilir miyim, ben yapamam ki dememeli.<br />
Çok yaĢlıyım, çok gencim veya çok yoğunum kafam almaz da dememeli. Ġçten bir<br />
Bismillah ile baĢlayabilir! Unutmamalı insan, Peygambere gelen ilk emir ―Oku‖ idi.<br />
Yanıtladı Resulallah; ―Ben okuma bilmem ki‖ diye yanıtladı o yeri göğü inleten sesi.<br />
―Ben, okuma bilmem ki.‖ Yanıtladı Cebrail; ―Yaratan Rabbinin adıyla oku!‖<br />
―Bismillâhirrahmânirrahîm‖<br />
Kuran‘ı Kerim‘in ilk inen ayeti ―Yaratan Rabbinin Adı Ġle Oku!‖ dur. Buradaki<br />
―Oku‖ emri, aslında her iĢe baĢlarken Allah‘ın isimlerini anarak baĢlamamızın önemini<br />
de belirtir. Bu emir, Kuran‘daki diğer tüm emirler gibi sadece Efendimize inmemiĢ,<br />
aynı zamanda Müslümanların tamamını da kapsamaktadır. Çünkü içerdiği anlam<br />
nedeniyle, ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ her iĢe baĢlarken söylenmesi gereken bir<br />
sözdür. Bir iĢe baĢlarken çektiğimiz besmele, ―Bu iĢi nefsim adına değil, herhangi bir<br />
varlık adına değil, sadece Rabbimin yardımını ve onun rızasını gözeterek yapıyorum‖<br />
demektir. Rabbimizin, Rahman ve Rahim isimleri ile bize tecelli etmesini duamızda<br />
belirtip, bize hem dünyada hem de Âhirette Rahman ve Rahim isimleri ile muamele<br />
etmesini istediğimizi belirtir.<br />
<br />
Ġnsan baĢladığı bir iĢi bitirebilmesi için gereken gücün ve kuvvetin kendisine ait<br />
olmadığını bilmelidir. Allah istemezse nefes dahi alamayacağını, aldığı nefesi<br />
veremeyeceğini bilirse insan, nefes alırken bile besmele çekmek isteyecektir. Güç ve
kuvvet Allah‘a aittir, ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ diyerek rabbimizin bize güç ve<br />
kuvvet vermesini dileriz. Rabbimize her zaman muhtaç olduğumuzu her iĢimizde<br />
hatırlamıĢ oluruz. Bu bizim acziyetimizi, Rabbimizin kuvvet ve kudretini bize<br />
hatırlatır.<br />
Hz. Osman (R.A), Efendimize bir gün Besmelenin ne olduğunu ve önemini<br />
sordu. Efendimizin yanıtı Ģöyledir; ―Bismillah Allah'ın isimlerinden bir isimdir.<br />
Bununla Allah'ın en büyük ismi (Bilinmeyen ismi Azam) arasındaki yakınlık,<br />
gözün beyazıyla siyahı arasındaki yakınlık gibidir." ((Ġbni Ebî Hatim, Hakim, Beyhâki,<br />
Herevi, Hatib-i Bağdadi, Ġbni Abbas'dan)<br />
<br />
Efendimiz bir diğer hadisinde; "Allah'ın en büyük ismi Allah'tır. Kur'an-ı<br />
Kerim'e de her isimden önce Allah ile baĢlandığına dikkat etmez misiniz?"(Buhari,<br />
Câbir (r.a.)'den)<br />
Rahman ismi Ģerifi, ―Rahmet bol‖, ―Çok merhametli‖ anlamında sadece<br />
Rabbimizin için kullanılan sıfat-isimlerdendir. Türkçe'de Rahman ismini tam olarak<br />
karĢılayan bir kelime yoktur. Rahman ismi ile sadece Müslümanlara muamele edilmez.<br />
Müminlere, kafirlere, müĢriklere, iyilere ve kötülere, kısacası yaratılan herkese<br />
Rahman ismi ile rahmet edilir. Tüm yaratılanlar da rahmet ve merhamet ile var<br />
edilmiĢtir ve varlıkları yine rahman ve rahim ismi ile devam etmektedir.<br />
Allahü Teâlâ, Rahman olduğu için ezeli rahmeti her Ģeyedir. Her Ģey ilk<br />
yaratıldığında ve icadında sahip olduğu bütün kabiliyet ve ihsanlar rabbimizin Rahman<br />
oluĢundan kaynaklanır. Bu yaratılıĢ nedeni ile tüm varlıklarda Rahmet izi bulunur.<br />
Varlıkların tümü Rabbimiz istediği için var olmuĢtur. Yani hiçbir Ģey, kendi istediği<br />
için veya kendi fikri sorularak değil sadece Rahman‘a dayanarak var edilmiĢtir. TaĢın<br />
taĢ, insanın insan, toprağın toprak olması Rahmet ismi iledir. Bu açıdan bakıldığında<br />
görülecektir ki, her Ģey rahmanın rahmeti ile ovar edilmiĢtir. Rahman ismi Ģerifi bu<br />
nedenle herkesin varlık sebebi ve ümididir.<br />
Ġbni Hacer der ki; Rahmân ve Rahîm, rahmet kökünden gelen iki isimdir.<br />
Âlimlerin çoğunluğu, Rahmân ismi, rahmet kökünden geldiği; misli, benzeri olmayan<br />
rahmet sahibini ifade ettiği konusunda hemfikirdirler (Ġbn Hacer, XIII, 371) .<br />
―Rahîm‖ kelimesi, ―Rahmân‖ kelimesi gibi Allah‘ın sıfatlarından biridir. Rahîm<br />
kelimesi de ―rahmeti çok‖ ‖sonsuz merhamet sahibi‖ anlamlarına gelir. ―Rahmân‖<br />
ismi Allahü Teâlâ dıĢında hiç kimse için kullanılamaz, ama ―Rahîm‖ ismi bazı insanlar<br />
için de kullanılabilir. Örneğin, Tevbe sûresi 128. Ayette, ―Rahîm‖ sıfatı Hz.<br />
Muhammed (S.A.V) için kullanılmıĢtır. ―Rahîm‖ ismi, ―Rahmân‖ ismine göre bazı<br />
farklılıklar içermektedir. ―Rahmân‖ ismi Ģerifi tüm varlıklara muamele edecekken,<br />
―Rahîm‖ ismi ile sadece müminlere muamele edilecek, sadece müminlere merhamet<br />
edilip bağıĢlanırlar. MüĢrikler ve Müslüman olmayanlar ―Rahîm‖ sıfatından<br />
yararlanamazlar. Rabbimiz, sadece kendisine ve dinine iman edenler için Rahîmdir.<br />
ٌُلَُ الَّذِْ ُٔللَلّ ِٓ عَلَْٕ ُلمْ ََ مََٝ ئِ َتُلًُل لُِٕل ْزِ اَ ُلم مّ ِهَ ال ُّبلُلمَااِ ئِلَّ الىُّبُرِ ََ كَانَ بِالْمُلإْمِىِٕهَ رَحِ ٕمًا
"Ve kâne bil mü'minîne rahimê (n)" "Allah müminlere karĢı çok<br />
bağıĢlayıcı, çok merhametlidir." (Ahzâb, 43)<br />
Bir araya gelerek Besmele‘yi oluĢturan kelimeler Kuran-ı Kerim‘de en çok<br />
tekrar edilen kelimelerdir. ―Bismillâhirrahmânirrahîm‖ derken kullandığımız ―ism‖<br />
(isim) kelimesi, kendisinden türeyen kelimelerin toplamı ile beraber toplam 71 yerde<br />
geçmektedir. Eğer kendisinden türeyen semâ ve çoğul ifadesi olan semâvât da dâhil<br />
edilirse toplam 381 kere tekrarlanır.<br />
Besmele‘de geçen bir diğer kelime olan ―Allah‖ ismi ise, Kur‘an‘da toplam<br />
2697 yerde kullanılmaktadır. Ayrıca, ―Ey Allah‘ım‖ anlamını karĢılayan ―Allahümme‖<br />
kelimesi de 5 yerde geçmektedir. Yani toplamda 2702 yerde geçmektedir.<br />
Besmele‘nin oluĢmasını sağlayan 3. Kelime olan ―Rahmân‖ kelimesi Kur‘an‘da<br />
57 kez geçer, ―Rahîm‖ ismi ise 155 kez geçmektedir. Rahmân ve Rahîm<br />
kelimelerinden türeyen kelimeler ise toplamda 339 yerde geçmektedir. Rahmân,<br />
Rahîm ve bu kelimelerden türeyen kelimeler ile beraber toplamda 551 kez<br />
geçmektedir.<br />
Helâl ve hayırlı bir iĢe adım atarken Allah‘ın adını anmak ve ondan yardım<br />
dilemek hem bir görevdir, hem de bu iĢi yaparken geçirilen vaktin bir ibadet gibi icra<br />
edenine sevap kazandırır. Kur‘an-ı Kerim‘de de bunu belirten bir çok emir<br />
bulunmaktadır.<br />
َٔظْأَلُلُوَكَ مَا َا أ ُل حِ لَّ لٍَُلمْ قُللْ أ ُل حِ لَّ لَ ُلمُل ِ الطَّّٕ َااُل ََ مَا عَلَّمْتُلم مّ ِهَ الْ ََُ ارِ حِ مُل ِ َلّ ِٕهَ تُلعَلّ ِمُلُوٍَُلهَّ مِمَّا عَلَّمَ ُلمُل اّللّ ُل<br />
َ ُللُلُاْ مِمَّا أَمْظَ ْهَ عَلَْٕ ُلمْ ََ ا ْكُلزُلَاْ اطْمَ اّللّ ِ عَلًَِْٕ ََ اتَّ ُلُاْ اّللّ َ ئِنَّ اّللّ َ طَزِ ٔعُل الْحِ ظَااِ<br />
“Kendileri için nelerin helâl kılındığını sana soruyorlar; de ki: Bütün<br />
iyi ve temiz Ģeyler size helâl kılınmıĢtır. Allah'ın size öğrettiğinden öğretip<br />
avcı hale getirdiğiniz hayvanların sizin için yakaladıklarından da yeyin ve<br />
üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin). Allah'tan korkun. Allah'ın<br />
hesabı pek çabuktur.” (Maide Suresi - 4. Ayet)<br />
Üstte verdiğimiz ayet, birçok ayetten sadece biridir.<br />
Kuran'ın'ın ilk ayeti de bilindiği üzere besmeledir. Besmele, Kur‘an‘ın 114<br />
suresinden 113‘ünde giriĢ cümlesidir. Sadece müĢriklere edilecek azabın yoğun olarak<br />
anlatıldığı Tevbe suresinin baĢında bulunmamaktadır. Ayrıca Neml Sûresinin 30.<br />
Ayetinin de bir kısmıdır. Buradan da anlaĢılacağı üzere, Kur‘an‘da toplam olarak 114<br />
yerde besmele geçmektedir.<br />
ئِوًَُّل مِه طُللَْٕمَانَ ََ ئِوًَُّل بِظْمِ اّللَّ ِ الزَّحْمَهِ الزَّحِ ٕمِ<br />
“O (mektup) Süleyman‟dandır, ve o “bismillâhirrahmânirrahîm”le
(Rahmân ve Rahîm olan Allah‟ın adıyla) (baĢlamakta)dır.” (27/Neml, 30)<br />
ََ قَالَ ارْ كَ ُلُاْ ٍَِٕا بِظْمِ اّللّ ِ مَ ْزَاٌَا ََ مُلزْ طَاٌَا ئِنَّ رَبّ ِٓ لَ َنُلُرٌف رَّحِ ٕ ٌفم<br />
“(Nuh) dedi ki: „Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da<br />
bismillâh ile/Allah‟ın adıyladır. ġüphesiz ki Rabbim çok bağıĢlayan, pek<br />
merhamet edendir.” (Hûd, 41)<br />
َاِ َا قَضَْٕتُلم مَّىَاطِ َ ُلمْ َا ْكُلزُلَاْ اّللّ َ كَذِكْزِ كُلمْ آبَا كُلمْ أََْ أَ َدَّ ِكْزًا َمِهَ الىَّاصِ مَه َٔ ُلُلُل رَبَّىَا آتِىَا ِٓ الدُّبوَْٕا ََ مَا<br />
لًَُل ِٓ اٖخِ زَةِ مِهْ خََٝ ٍء<br />
“Atalarınızı andığınız gibi, hatta daha çok, daha kuvvetli bir Ģekilde<br />
Allah‟ı zikredin/ anın.” (Bakara, 200)<br />
َاِ َا قَضَْٕتُلمُل اللََّٝةَ َا ْكُلزُلَاْ اّللّ َ قَِٕامًا ََ قُلعُلُدًا ََ عَلَّ اُلىُلُبِ ُلمْ َاِ َا اطْمَأْوَىتُلمْ َأَقِٕمُلُاْ اللََّٝةَ ئِنَّ اللََّٝةَ كَاوَتْ<br />
عَلَّ الْمُلإْمِىِٕهَ كِتَابًا مَُّْ قُلُتًا<br />
“Namazı kıldıktan sonra da, ayakta, otururken ve yanlarınız<br />
üzerinde yatarken (daima) Allah‟ı zikredin/anın.” (Nisâ, 103)<br />
ََ ا ْكُلزِ اطْمَ رَبّ ِكَ بُل ْزَةً ََ أَصِ ًٕٝ<br />
“Rabbinin adını an. Bütün varlığınla, ihlâsla O‟na yönel.”<br />
(73/Müzzemmil,<br />
“Sabah akĢam Rabbinin adını an.” (Ġnsan, 25)<br />
Besmele, Allah ile yapılmıĢ adeta bir sözleĢmedir. Allah, bize Rahman ve<br />
Rahim isimleri ile bize merhameti ile muamele edeceğinin sözünü veriyor, bizden<br />
karĢılık olarak ise imtihan olarak bize verdiği iradeyi istismar etmeyeceğimizi ve onun<br />
çizdiği haram ve helal sınırlarını aĢmayacağımızı belirtiyoruz besmele çekerek. Bu<br />
nedenle, besmele sadece yapılan hayırlı ve helal iĢlerde çekilir. Besmele çekerken<br />
aslında söylemek istediğimiz Ģey, bu hayırlı iĢi yapıp tamamlayabilmek adına Allah'tan<br />
izin ve yardımdır. Ve tabii ki bu hayırlı iĢi hiç kimsenin hoĢuna gitmesi, birilerine<br />
yaranmak adına değil, sadece Rabbimizin rızasını gözeterek yaptığımızı belirtiyoruz.<br />
Besmele ile baĢlanan iĢe, Allahü Teâlâ bereket verir ve o yapılan hayırlı iĢin<br />
sevabı çoğalır. Besmele ile hayırlı iĢlere baĢlanırsa, o iĢlerin daha fazla yapılacağı<br />
umut edilir. Bu nedenledir ki, haram iĢlerde besmele çekilmez. Çünkü haram iĢlerde<br />
günahımızın artmasını ve tekrar iĢlemeyi istemeyiz.<br />
Besmele sadece Hz. Muhammed‘in ümmetine değil, bizden önceki ümmetlere<br />
de emanet edilmiĢtir. Kur‘an‘ı Kerim‘den anlıyoruz ki, daha önceki peygamberler de<br />
besmeleyi kullanmaktadır. Bize Kur‘an‘da verilen örneklerden biri Hz. Süleyman,<br />
diğeri ise Hz. Nuh‘tur.<br />
Süleyman Aleyhisselam, saba kraliçesi Belkıs‘a yazdığı mektuba,<br />
bismillâhirrahmânirrahîm ile baĢlamaktadır;
ئِوًَُّل مِه طُللَْٕمَانَ ََ ئِوًَُّل بِظْمِ اّللَّ ِ الزَّحْمَهِ الزَّحِ ٕمِ<br />
“O (mektup) Süleyman‟dandır ve o bismillâhirrahmânirrahîm -<br />
Rahmân ve Rahîm olan Allah‟ın adıyla- (baĢlamakta)dır.” (Neml, 30)<br />
ََ قَالَ ارْ كَ ُلُاْ ٍَِٕا بِظْمِ اّللّ ِ مَ ْزَاٌَا ََ مُلزْ طَاٌَا ئِنَّ رَبّ ِٓ لَ َنُلُرٌف رَّحِ ٕ ٌفم<br />
Hz. Nuh‟un yaptığı gemi besmele çektikten sonra hareket<br />
etmiĢtir; “(Nuh) dedi ki: „Gemiye binin! Bismillâhi mecrâhâ ve mürsâhâ -<br />
Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah‟ın adıyladır.-” (Hûd, 41)<br />
Hz. Nuh‘un besmelesinden sonra belirmek yanlıĢ olmayacaktır ki, bindiğimiz<br />
tüm araçlara ilk adımımızı besmele ile atmamız en hayırlısıdır.<br />
Yapılan her hayırlı iĢten, daha hayırlı olan Kur‘an okumaya baĢlarken de Eûzu<br />
besmele çekilmelidir. Buna Nahl suresinin 98. Ayetinde iĢaret edilmektedir.<br />
َاِ َا قَزَأْاَ الْ ُلزْ آنَ َاطْتَعِذْ بِاّللّ ِ مِهَ ال َّْٕطَانِ الزَّاِ ٕمِ<br />
“Kur‟an okuduğun zaman kovulmuĢ Ģeytandan Allah‟a sığın (Eûzü<br />
çek).” (Nahl Suresi 98. Ayet)<br />
Gönlümüz ve düĢüncemizdeki, dilimizde ve davranıĢımızdaki olumsuzlukları<br />
temizleyerek, Allah ile birlikte olmanın yolu besmelededir. Eûzu süpürgesi ile<br />
öncelikle dilimizi ve gönlümüzü temizleriz, daha sonra besmele kalemi dilimize ve<br />
gönlümüze Rabbimizin ismini yazarız. Tıpkı tevhiddeki gibi. Kelime-i Tevhidde de<br />
önce ―La Ġlâhe‖ deriz, yani öncelikle baĢka hiçbir ilahın olmadığını tasdikleriz.<br />
Gönlümüzdeki diğer sahte ilahları bir kenara atıp, ―illâllah‖ deriz, yani sadece,<br />
yalnızca Allah var.<br />
Kur‘an okumaya besmele ile baĢlıyoruz, çünkü kullarına rahmeti ile muamele<br />
eden, lütfu ve bağıĢlaması sonsuz olan Allah‘ı ilk adımımızda hatırlıyoruz. Kur‘an‘ın<br />
bize indirilmesinin ne kadar büyük bir nimet olduğunun farkına varıp, Ģükrediyoruz.<br />
Rahmân sıfatı ile yarattığı her Ģeye ettiği merhamete Ģahitlik edip, bu merhametinin<br />
karĢılığını vermek haddimize olmasa bile elimizden geldiği kadar kulluk edip,<br />
ibadetine yöneliyoruz.<br />
Rahîm sıfatı ile ise, Âhirette adaleti gereği sadece müminlere merhamet edip,<br />
iman etmeyenlere azap edecek olduğunun farkına varıyoruz.<br />
Ancak bir mümin, sadece Kur‘an okurken değil, her an Allah‘ın huzurunda<br />
olduğunun farkında olmalı ve besmelenin Ģuuruna uygun hareket etmelidir. Yaptığımız<br />
her iĢ, attığımız her adım besmele çekilmeye uygun olmalıdır ki, dünyada ve Âhirette<br />
Rabbimizin rızasını kazanabilelim.
De ki: DüĢündünüz mü hiç; eğer ALLAH sizin iĢitmenizi ve görmenizi<br />
alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size ALLAH‟tan baĢka<br />
getirebilecek ilah kimdir?‟ Bak, biz nasıl ayetleri „çeĢitli biçimlerde<br />
açıklıyoruz da‟ sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (Enam; 46)<br />
O, ALLAH‟tır, kendisinden baĢka ilah yoktur. Ġlkte de, sonda da hamd<br />
O‟nundur. Hüküm de O‟nundur ve O‟na döndürüleceksiniz. De ki: „<br />
Gördünüz mü söyleyin; ALLAH, kıyamet gününe kadar geceyi sizin<br />
üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, ALLAH‟ın dıĢında size aydınlık<br />
verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?‟ De ki: Gördünüz mü<br />
söyleyin, ALLAH, kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde<br />
kesintisizce sürdürecek olsa, ALLAH‟ın dıĢında size içinde dinleneceğiniz<br />
geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz? (Kasas; 70-72)<br />
Bugün bir tesadüf değil, hiçbir Ģeyin tesadüfen yaratılmamıĢ olduğu gibi...<br />
Ümitlenmek veya ümitsizliğe kapılmak tamamıyla insanın düĢüncelerine,<br />
okuduklarına, öğrendiklerine, yaĢayıĢ biçimine bağlıdır. Bir insan, ümide ihtiyaç<br />
duyduğu herhangi bir anda ihtiyacını kendi içerisinde bulabilir. Eğer bir insanın gönlü<br />
ümitle doluysa, hayata daha çok bağlanacaktır. Allah‘ın yarattığı varlıklara, öncelikle<br />
kendisine daha çok sevgiyle yaklaĢacaktır. Ġnsanlığın en büyük korkusu ise, yok<br />
olmaktır. Tüm insanlar bir ömrü geçirdikten sonra yok olmaktan, unutulmaktan<br />
korkmaktadır. Bu manada ise insanoğlunun tek ümidi rabbi olan Allah‘tır. Bu ümit,<br />
Allah ile insan arasındaki temel unsurlardan biridir. Bu nedenle, Kur‘ân‘da ümit<br />
duygusu hep Allah ile insan iliĢkisi bağlamında ele alınır. Ümit, bir korkudan dolayı<br />
oluĢmaktadır. Kur‘an‘da da bu Ģekli görebiliriz. Bazı ayetlerde korku ile ümit<br />
arasındaki iliĢkinin insan tabiatında nasıl ortaya çıktığı açıklanmıĢ, bazı ayetlerde ise<br />
bu iki duyguyu aynı anda hissederken Allah‘a dua etmemizin önemi de belirtilmiĢ.<br />
قُللْ مَا َٔعْ َأ ُل بِ ُلمْ رَبّ ِٓ لَُْ َٜ دُلعَاؤُلكُلمْ َ َدْ كَذَّبْتُلمْ َظَُْ وَ َٔ ُلُنُل لِشَامًا<br />
(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer<br />
versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan,<br />
77)<br />
Bugün bir tesadüf değil, okuduğun hiçbir yazının bir tesadüf sonucu<br />
yazılmadığı gibi… Dua bir insanın bu hayatta yalnız olmadığını, her zaman kendisine<br />
yardım edebilecek, kendisi için imkânsız gelen Ģeyleri bile sadece ―Ol‖ diyerek var<br />
edebilecek bir rabbinin olduğunu hatırlatır. En umutsuz ve çaresizlik içerisinde kaldığı<br />
anlarda, bir çıkıĢ kapısıdır. Çünkü Allah‘tan ümit kesmek haramdır. Allah‘ın gücü her<br />
Ģeye yeter. Dua etmek, bir insanın kendisini güvende hissetmesini sağlar.<br />
Bir Ģeyleri istememizi sağlayan Ģey ise verilecek olma ümididir. Olmayacağını<br />
bildiği bir Ģeyi insanoğlu istemez ve ondan ümit etmez. Bu açıdan bakıldığında dua<br />
ümidin farklı bir yüzü olarak görülebilir. Bir insanın içinden dua etmek geldiği anda,<br />
en karanlık anda bile bir umut ıĢığı belirmiĢ demektir. Unutulmamalıdır ki dua ederken<br />
içten ve samimi olmak, en güzel duayı etmenin yoludur.
Mesnevi‘de Hz. Mevlana çok güzel bir kıssa anlatır. Hz. Musa bir gün yolda<br />
yürür iken, bir çobanın duasına kulak misafiri olur. Çobanın duası<br />
Ģöyledir; “Kurban olduğum Allah’ım. Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne<br />
istersen yaparım, yeter ki Sen iste. Sürüdeki en yağlı koyunu kes desen, gözümü<br />
kırpmadan keserim Sen’in için. Koyun kavurması güzeldir Allah’ım, kuyruk yağını<br />
da alır pilavına katarsın, tadına yenmez olur.”<br />
Hz. Musa biraz daha yaklaĢır ve çoban Hz. Musa‘yı görmeden duasına devam<br />
eder; “Yeter ki Sen dile, ayaklarını yıkarım. Kulaklarını temizler, bitlerini<br />
ayıklarım. Ne kadar çok severim ben Sen’i. Sana çok hayranım.” Hz. Musa duanın<br />
devamını duyunca çok sinirlenir ve çobanın duasını hemen keser. Çobana Ģöyle<br />
seslenir: ― Seni cahil adam, sus hemen! Sen ne dediğini bilir misin? Allah pilav yer<br />
mi? Allah‘ın ayakları mı var yıkayasın? Böyle dua edilmez, günaha giriyorsun. Hemen<br />
tövbe et!‖<br />
Çoban, Hz. Musa‘dan duyduklarından sonra çok utanır. Öyle utanır ki<br />
kulaklarına kadar kızarır. Hz. Musa‘ya bir daha böyle dua etmeyeceğine ağlayarak<br />
yemin eder. Hz. Musa da vakit kararana kadar çobana temel duaları ezberletir. Çobanın<br />
yanından ayrılırken, ―Allah benden razı olur, hayırlı bir iĢ yaptım‖ diye düĢünerek<br />
yoluna devam eder.<br />
Musa Peygamber gece uyurken bir ses ile uyandı. Seslenen Rabbi idi: ―Ey<br />
Musa! Sen bugün ne yaptın? Senin görevin ayırmak mıdır, buluĢturmak mıdır? Garip<br />
çobanı azarladın. Ama sen onun bana ne kadar yakın olduğunu anlayamadın. O<br />
ağzından çıkan lafı bilmese de inancında samimiydi. Kalbi temiz, niyeti halisti.<br />
Biz kelimelere değil, niyete bakarız! Kelimelere bakacak olsa yeryüzünde insan<br />
kalmazdı!<br />
Biz çobandan razıydık. BaĢkasına Medih olan söz sana zemdir. Ona bal olan,<br />
sana zehirdir. Sen iĢittiklerini inkâr ve küfür saydın ama bilsen ki bir kabahati varsa<br />
bile, ne tatlı bir kabahattir onun ki.‖<br />
<br />
Hz. Musa hatasının farkına vardı. Sabah olur olmaz çobanın yanına gitti.<br />
Çobanın yine dua ettiğini gördü. Ama önceki gün gibi içten değil. Hata yapmamak<br />
adına ezberlediklerini hatırlamaya çalıĢıyor, duraksıyor, kekeliyor ve terliyordu.<br />
Hz. Musa orada hatasını bir kez daha anladı ve çobana Ģöyle seslendi; ―Ey<br />
dost, ben hatalıyım. Ne olur affet. Sen bildiğin gibi dua et. Senin duan Allah nazarında<br />
bu söylediklerinden daha kıymetlidir.‖<br />
Bu kıssadan da alınacak hisse, duanın herhangi bir Ģeklinin, Ģablonunun<br />
olmadığıdır. Tabii ki büyük zatların, peygamberlerin duaları değerli ve makbuldür ama<br />
zor bir anında insanın içtenlikle ettiği bir duanın da önemi büyüktür.<br />
Ümit ile hayal birbirine karıĢtırılmamalıdır. Hayallerle yaĢayan insan, sadece<br />
kendini avutacaktır. Ancak ümit besleyen insan kendini kandırmaz, istediği Ģeyin bir
gün olacağına inanır. Çünkü dua ettiği Allah‘ı, her Ģeye gücü yetendir.<br />
Kur‘ân‘da, Allah‘ın rahmetini umabilmenin Ģartı olarak, ibadetlerin yerine<br />
getirilmesini ve ahiret hesabının ciddiye alınması gerektiği belirtilir;<br />
أَمَّهْ ٌُلَُ قَاوِتٌف آوَا اللَّْٕلِ طَااِ دًا ََ قَائِمًا َٔحْذَرُل ْ اٖ خِ زَةَ ََ َٔزْ اُلُ رَحْمَةَ رَبّ ًِِ قُللْ ٌَلْ َٔظْتَُِْ الَّذِٔهَ َٔعْلَمُلُنَ<br />
َ َٔعْلَمُلُنَ ئِوَّمَا َٔتَذَكَّزُل أُلَْ لُلُا ْ اَ٘لْ َااِ<br />
ََ الَّذِٔهَ ٜ<br />
“Yoksa o, gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden,<br />
Âhiretten sakınan ve Rabbi‟nin rahmetini uman gibi midir? De ki:<br />
“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Doğrusu ancak sağduyu sahipleri<br />
öğüt alır.(ZUMER -9)<br />
Hz. Nuh (A.S) dünyada bin yıldan fazla yaĢamıĢtır. Daha sonra biri kendisine<br />
dünya nedir, hayat nedir diye sorduğunda, ―Dünya, bir evin ön kapısından girip, arka<br />
kapısından çıkmak gibidir.‖ diyerek dünya hayatının ne kadar boĢ ve kısa olduğunu<br />
belirtmektedir. Ġnsanoğlu, bir ömür çalıĢır ve kendisine dünyada sadece eğlendirecek<br />
oyuncaklar alır. Değerli olan vaktini değersiz eĢyaları almak adına takas eder. Ancak<br />
bu ticaret nefsimiz için asla kârlı değildir. Kâr etmenin yolunu, yine bize Rabbimiz<br />
kitabında gösteriyor;<br />
''Asra (zamana) yemin olsun. Ġnsan hüsrandadır (zarardadır). Ancak<br />
iman edip güzel iĢler yapanlar ve birbirine hakkı ve sabrı öğütleyenler<br />
müstesna.'' (Asr Sûresi) Nuh Peygamber, Ģimdi söyleyeceklerimiz adına güzel<br />
bir örnek oldu. Ġnsanoğlu, bin yıl da yaĢasan ölüm var. Ömrün nasıl geçtiği, ne kadar<br />
kısa olduğu ile alakalı bir söz vardır ki çok manalıdır. ‖Ġnsanın ömrü, sela ile ezan<br />
arasındaki zaman kadardır. Doğduğunda, kulağına ezan okunur.. Öldüğünde ise ezan<br />
okunmaz, sadece sela verilir...‖<br />
Gün geçtikçe, ölüme bir adım daha yaklaĢmamıza rağmen neden nefsimizi<br />
eğlendiriyoruz acaba? Dünyaya gelirken, bize verilen nefeslerin sayılı olduğunu<br />
biliyor muyuz acaba? Her ümmet için bir ecel vardır. Onların ecelleri gelince, ne<br />
bir saat ertelenebilirler ne de öne alınabilirler (A‘raf-34) Madem ki biliyoruz, ömür<br />
kısa, günlerimiz sayılı. Biliyoruz ki dünyada baki kalacak değiliz. Baki olan sadece<br />
Allah! O zaman neden günlerimizi sadece nefsimizi eğlendirmek adına boĢ arzu ve<br />
isteklerle geçiriyoruz. Bilmiyor muyuz ki dünya yalan, sadece bir rüya? Bu rüyadan<br />
ölerek uyanacağız ve elimizde sadece Allah için yaptıklarımız kalacak…<br />
ََ مَا الْحََٕاةُل الدُّبوَْٕا ئَِّٜ لَعِ ٌف ََ لٌٍَُْف ََ لَلدَّارُل اٖخِ زَةُل خَْٕزٌف لّ ِلَّذِٔهَ َٔتَّ ُلُنَ أَ ََٝ تَعْ ِلُلُنَ<br />
“... Bu dünya hayatı aldatıcı bir metâ'dır.” (En‟am-32)<br />
ile…<br />
Ne diyor Yunus Emre; Ne verirsen elin ile O gelir senin
Dünyanın bu kadar değersiz ve aldatıcı olduğunu biliyoruz, ölümün de hak<br />
olduğunu biliyoruz. O zaman neden vakitlerimizi boĢa geçiriyoruz. Çünkü bizler çok<br />
önemli bir Ģeyi unutuyoruz. Zamanımızın, hayatımızın bize emanet olarak verildiğini<br />
hep es geçiyoruz. Bize bahĢedilen hayat, bir emanettir. MahĢer günü mahkeme<br />
kurulduğunda her anımız için hesaba çekileceğimizi belirtiyor Allah‘u Teala;<br />
ثُلمَّ لَتُلظْأَلُلهَّ َُْٔ مَ ِذٍء عَهِ الىَّعِٕمِ<br />
“Sonra, o gün, size verilen nimetten elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekâsür<br />
-8)<br />
Bugün bir tesadüf değil, hiçbir Ģeyin tesadüfen yaratılmamıĢ olduğu gibi…<br />
Kıymetini bilmediğimiz o kadar çok nimet var ki... En baĢta zaman, sonrasında<br />
sağlığımız, yolda gördüğümüz insanlar, sırtımızı çevirdiğimiz dostlarımız, beğenmeyip<br />
yemediğimiz yemek, eski diyip giymediğimiz kıyafet, her gün gidip geldiğimiz iĢimiz,<br />
eğitim aldığımız okulumuz. Bize bahĢedilen her Ģey nimet... Ġçtiğimiz su bile, ne kadar<br />
büyük bir nimet aslında. Oruçlu iken anlıyoruz bir yudum suyun önemini ve değerini.<br />
Rabbimiz, Kur‘an‘da zamanının kıymetini bilmeyenleri Ģöyle uyarmaktadır;<br />
―Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın.<br />
Kim bunu yaparsa, iĢte onlar ziyana uğrayanlardır.‖<br />
Ġbadet etmek için, Ģükretmek için bir sonraki günü beklemek için vaktimiz belki<br />
de yok. Aksini iddia edebilen var mı? Çünkü aldığımız nefesi vereceğimizin, verdikten<br />
sonra tekrar nefes alabileceğimizin bir garantisi yok. Sürekli bir eksiğimizi<br />
giderebilmek adına para kazanmanın peĢinden koĢuyoruz. Koltuk takımım eskidi<br />
değiĢtireyim, yeni bir bilgisayar almalıyım derken ömrümüzü eksilttiğimizin farkına<br />
varamıyoruz.<br />
Bir gün birisi karĢımıza çıksa dese ki, bu kâğıt ve kalemi al yapmak istediğin,<br />
sahip olmak istediğin her Ģeyi alt alta yaz. Neleri yazmayız ki, yeni bir ev,<br />
telefonumuzun bir üst modeli, biraz daha yüksek maaĢlı bir iĢ, ayağımızı yerden<br />
kesecek bir araba. Daha neler neler isteriz? Hatta belki bir kâğıt yetmez, yeni bir kâğıt<br />
daha isteriz. Listemizi aldıktan sonra, adam dese ki ben sana bunları vereceğim ama<br />
burada yaĢamayacaksın. Issız bir adaya düĢeceksin ve orada yaĢayacaksın. O zaman<br />
adama deriz ki, bu yazdıklarım buranın Ģartları içindi. Benim gideceğim yere özel<br />
isteklerim de olacak. O zaman kâğıdı alacağız ve adada iĢimize yarayacak Ģeyleri<br />
yazacağız. Halbuki, biliyoruz ki bir gün öleceğiz ve hesaba çekileceğiz. Ve burada elde<br />
ettiklerimizin hiçbiri, orada iĢimize yaramayacak. Ama yine de Âhirette iĢimize<br />
yarayacak Ģeyleri listemize yazamıyoruz. Çünkü kalemi elimizde aldığımızda, liste<br />
yapmaya baĢlayınca ömrümüzün bir gün biteceğini unutuyoruz. Günlük, aylık, yıllık<br />
ihtiyaçları hazırlarken önemli ile önemsiz olanları karıĢtırıyoruz.<br />
Yol yakınken, halen nefes alıp verebiliyor iken gerçek ile sahteyi ayırıp, en<br />
değerli sermayemiz olan zamanımızı boĢa tüketmemeliyiz. Unutmamalıyız ki, Ģu<br />
kâinatta ki hiçbir değerli taĢ ya da para Âhirette geçmiyor…
Ömrümüz, sadece alt kısmını görebildiğimiz bir kum saati gibi. Kumlar<br />
yukarıdan aĢağıya dökülüyor ama üstte ne kadar kum kaldı bilmiyoruz. Zaman bir gün<br />
dolacak, son kum tanesine kadar dökülecek bundan eminiz ama ne kadar süreceğini<br />
bilmiyoruz. Ve akıp giden zamandan soyutlanıp, dünyevi amaçlarımızın peĢinde<br />
koĢturuyoruz.<br />
َٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ اطْتَعِٕىُلُاْ بِاللَّ ْزِ ََ اللََّٝةِ ئِنَّ اّللّ َ مَعَ اللَّابِزِ ٔهَ<br />
“Ey iman edenler! BaĢınıza gelecek her Ģeye sabretmekle ve namaz<br />
kılmakla Allah‟tan yardım isteyin. Allah sabredenlerle<br />
beraberdir.”(Bakara, 153)<br />
ِٔا أَُّٔبٍَا الَّذِٔهَ آمَىُلُاْ ئَن تَتَّ ُلُاْ اّللّ َ َٔ ْعَل لَّ ُلمْ ُلزْ قَاواً ََ ُٔل َنّ ِزْ عَى ُلمْ ِ طَّٕ َاتِ ُلمْ ََ َٔ ْنِزْ لَ ُلمْ ََ اّللّ ُل ُلَ الْنَضْلِ الْعَ ِٕمِ<br />
Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü<br />
ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah<br />
büyük lütuf sahibidir. (Enfal, 29)<br />
Bir Ģarkıyı kaç kere dinleyebilirsin? DüĢünsene, 100 kere dinlesen bir Ģarkıyı<br />
aralıksız sıkılmaz mısın? Var mı çocukluğundan beri hala dinlediğin bir Ģarkı acaba?<br />
Peki, Ģöyle dile getirelim o zaman; hangi Ģarkıyı dinlersen dinle sıkılırsın, neyi duysan<br />
aynı Ģeyi senelerce dinleyince sıkılırsın, kimi zaman aynı kiĢiyi görmekten sıkılırsın,<br />
bir Ģey artmadığında hep aynı kaldıkça sıkılırsın fazlasını istersin, neye elini atarsan at<br />
dünya evinde elbet sıkılırsın sadece bir Ģey hariç... Ezan sesini kaç yıldır duyuyorsun?<br />
Ne zaman dinlediğinde için huzurla dolmadı ki? Ya Kuran okuyan birisini<br />
duyduğunda? Okuduğun duayı çocukluğundan beri ezbere hem de anlamını bilmeden<br />
dile getirdiğin halde ne zaman sıkıldın ki? Bu mucize sadece Kuran-ı Kerim için<br />
geçerlidir. 100 sene boyunca ezan veya Kur‘an-ı Kerim duysan da, okusan da,<br />
ezberinden söylesen de sıkılmazsın her okuduğunda hem de aynı Ģeyi senelerce okusan<br />
da sıkılmazsın. Bu hiçbir kitap, roman, müzik, Ģarkı için geçerli değildir,<br />
deneyebilirsin.<br />
Eğer bir düĢünürsen ilköğretim döneminde dinlediğin hangi Ģarkıyı dinliyorsun<br />
ki... Dinletseler 10 kereden sonra ―lütfen kapatır mısınız, bunlar çok eskilerde kaldı‖<br />
derdiniz. Ama ezan okunduğunda tüm kalbiniz ve tüm hissiyatınız ona odaklanır.<br />
Duymaktan hiçbir zaman sıkılmazsın, okumaktan hiç bir zaman sıkılmazsın. ĠĢte bu<br />
Kuran-ı Kerim‘in mucizelerinden biridir.
Ayağındaki oku namazda çıkardılar;<br />
Yüce Efendimizi (a.s.m.) rehber edinen ashabının ve Ġslâm büyüklerinin namaz<br />
kılıĢı çok muhteĢemdir.<br />
Ġbn-i Mes‘ud (r.a.) namaza kalktığında Allah korkusundan iki büklüm olur,<br />
namaz kılarken evdekilerin konuĢmalarını bile duymazdı. Hz. Ali Efendimizin (r.a.)<br />
namaz vakti girdiğinde hâli değiĢir, rengi atar ve titrerdi. Sebebi sorulduğunda Ģöyle<br />
derdi:<br />
– Bilmez misiniz ki bu vakit, Allah‘ın yerlere ve göklere teklif edip de onların<br />
yüklenmekten kaçındığı bir emanetin eda vaktidir. Ben bu emaneti yüklenmiĢ<br />
bulunuyorum. Yüklendiğim bu Ġlâhî emaneti en güzel Ģekilde eda edip edemeyeceğimi<br />
de bilmiyorum...<br />
Yine o muhteĢem sahabenin ayağına ok battığında, namazda iken çıkarılmasını<br />
istemiĢti. Çünkü namazda iken bütün zerreleriyle Allah‘a yönelip maddî hiçbir Ģeyi<br />
hissetmediği için bu yola baĢvurmuĢtu. Demek namaza öylesine kendini kaptırmıĢtı ki,<br />
namaz tıpkı ameliyatlardaki anestezi gibi onu kendinden geçiriyor, dünya ile<br />
bağlantısını kesiyordu.<br />
Ayağındaki okun çıkarılması çok uzun sürmüĢtü. Hz. Ali (r.a.), ameliyat<br />
bittiğinde, Ģu soruyu sormuĢtu: Oku çıkardınız mı?<br />
Hz. Fatıma ve Sabah Namazı<br />
Hz. Fatıma Validemiz (r.a.), henüz süt emmekte olan Hazret-i Hüseyin<br />
hastalandığı için sabaha kadar uyuyamamıĢtı. Evlâdının inleyiĢi karĢısında gözlerine<br />
sabaha kadar uyku girmedi. Hz. Hüseyin sabaha doğru bir ara uyur gibi olduğunda,<br />
Hz. Fatıma bulduğu ilk fırsatta kâinatın sahibine yönelerek sabah namazını eda etmiĢti.<br />
Kendisini çaresiz bırakan uykuya ancak bundan sonra vakit ayırabilmiĢti.<br />
Sonra, Mescid-i ġerifte sabah namazını kıldıran Peygamber Efendimiz (a.s.m.), âdeti<br />
üzere onun evine teĢrif etmiĢlerdi. Hazret-i Fatıma Validemizi uyur vaziyette görünce,<br />
onun sabah namazını kılmadığını sandı.<br />
– Ey kızım Fâtıma, Peygamber kızıyım diye sakın namazı terk etme! Beni hak<br />
peygamber olarak gönderen Allah‘a yemin ederim ki, namazını vaktinde kılmadıkça<br />
cennete gireceğini zannetme, diyerek, namazın hiçbir Ģekilde ihmal edilemeyeceğini<br />
belirtti. Buna karĢılık Hz. Fatıma:<br />
– Canım babacığım, sabaha kadar uyumadım. Sabah namazını kılıp yattım,<br />
deme gereği duydu. O zaman Efendimiz (a.s.m.), sevgili kızını Ģöyle müjdeledi:<br />
– Müjdeler olsun sana kızım! Âhirette böyle sıkıntılar<br />
görmeyeceksin. Yaralıyken bile sabah namazını kıldı . Peygamberimizin<br />
(a.s.m.) güzide sahabeleri namaza öylesine önem verirlerdi ki, onun uğrunda hiçbir<br />
engel tanımazlardı. Namaz yolunda savaĢ, yaralanma, ölüm bile vız gelirdi.
Dünyada iken Cennetle müjdelenenlerden Hz. Ömer (r.a.), kanlı bir suikasta<br />
uğramıĢtı. Yarasından kanlar akarken evine getirilmiĢti.<br />
– Yemek ister misin, diye sormuĢlardı.<br />
– Hayır, cevabını vermiĢti.<br />
– Su içer misiniz?<br />
– Hayır.<br />
Bunun üzerine etrafındaki sahabeler:<br />
– Namaz kılacak mısınız, diye sormuĢlardı.<br />
Hz. Ömer‘in âdeta gözleri parlamıĢ, yavaĢ yavaĢ enerjisi tükenmekte olan<br />
vücuduna can gelmiĢti.<br />
– Evet, kılacağım, dedi.<br />
O yüce insan, yarasından kanlar akarken sabah namazını kılmıĢ, namazı terk<br />
etmeyi aklından bile geçirmemiĢti. Namazdayken konuĢulanları duymazdı.<br />
Sahabelerin büyüklerinden olan Abdullah bin Mes‘ud (r.a.), namaz kılacağı<br />
zaman ―dürülmüĢ elbise‖ gibi olurdu. Allah huzuruna çıkacağı için duyduğu heyecan<br />
ve saygıdan iki büklüm olduğunu görenler ĢaĢırırdı...<br />
Ancak o, namazda iken çevresiyle irtibatını keser, hatta evdekilerin<br />
konuĢtuklarını bile duymazdı. Bazen namaz kılacağı zaman, evdekiler:<br />
– Susun, ses çıkarmayın, Abdullah namaz kılacak, derlerdi.<br />
Ancak o, kendinden gayet emin, namazdaki huĢusunu hiçbir Ģeyin<br />
bozamayacağını bildiği için Ģu cevabı verirdi:<br />
– Ġstediğinizi konuĢun... Ben namazdayken sizin konuĢtuklarınızı<br />
duymuyorum. <br />
Aceleyle kılınan namaz, namaz sayılmaz<br />
Peygamberimiz (a.s.m.), itinasız kılınan namazı, namaz saymazdı. Bir gün<br />
geliĢigüzel namaz kılan bir kimseye:<br />
– Dön de, namazını yeni baĢtan kıl. Çünkü sen namazı kılmıĢ olmadın, dedi.<br />
Adam dönüp yine eskisi gibi kıldı. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) yine ona:<br />
– Dön, yeni baĢtan kıl. Çünkü sen namazı kılmıĢ olmadın, diye buyurdu ve bu<br />
ihtar üç defa vuku buldu. En sonunda adam:<br />
– Seni hak din ve kitapla gönderen Allah‘a yemin ederim ki, ben bundan baĢka
türlüsünü bilmiyorum, bana doğrusunu öğret, dedi. Bunun üzerine Efendimiz (a.s.m.):<br />
– Namaza duracağın zaman tekbir al. Sonra ne kadar kolayına gelirse, o kadar<br />
Kur‘ân oku. Arkasından rükûa varıp, mutmain [azaların yatıĢmıĢ] oluncaya kadar dur.<br />
Sonra baĢını kaldırıp ayakta doğruluncaya kadar dur. Daha sonra, secdeye varıp<br />
mutmain oluncaya kadar kal. Sonra baĢını kaldırıp mutmain oluncaya kadar otur. Bunu<br />
namazın bütününde böylece yap, dedi.<br />
RIZIK KORKUSU YAġAYANLAR (HĠKÂYE)<br />
Bir adam, Tabiîn‘in büyüklerinden Yunus b. Ubeyd‘in Basra‘daki dükkânına<br />
gelmiĢ, yoksulluktan yakınıyordu. Son derece mutsuz bir adamdı bu. Bazıları gibi<br />
parası pulu, malı mülkü olmadığı için kendisini fakir sayıyordu ve bu durumdan<br />
hoĢnut değildi. Yunus b. Ubeyd ona Ģöyle dedi:<br />
– Görmeni sağlayan Ģu gözlerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bu<br />
seni mutlu eder miydi?<br />
Adam, tereddütsüz ―Hayır!‖ diye cevap verdi.<br />
– Peki, ellerin olmasaydı da yüz bin dirhem paran olsaydı, bunu ister miydin?<br />
Adam yine kesin bir dille ―Hayır!‖ dedi.<br />
Yunus b. Ubeyd, insanın sahip olduğu uzuvların bir kısmını daha tek tek sayıp<br />
adama bunların yerine parayı tercih edip etmeyeceğini sordu ve her defasında da aynı<br />
cevabı aldı. Nihayet Ģunları söyledi ona:<br />
– Bakıyorum üzerinde yüz binlerce dirheme değiĢmeye razı olmadığın nimetler<br />
var ve sen hâlâ yoksulluktan yakınıyorsun!<br />
Bugün de dilimizle ve kalbimizle Ģikâyete yeltenmeden önce nelere sahip<br />
olduğumuzu Ģöyle bir düĢünmekte fayda var.<br />
ġĠKÂYET ETMEDEN ÖNCE (HĠKÂYE)<br />
Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenarında oturmuĢlar idi. Bir karıncanın<br />
geldiğini gördü. Ağzında bir yeĢil yaprak tutardı. Deniz kenarına ulaĢtı. Sudan bir<br />
kurbağa çıktı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü.<br />
Karıncadan sordular ki,<br />
- Bunun hikmeti nedir.<br />
Karınca cevap verdi ki,<br />
-Bu deryanın ortasında, Allahü Sübhânehü ve Teâlâ hazretleri bir taĢ halk<br />
etmiĢtir. O taĢın içinde bir böcek halk etmiĢtir. Beni onun rızkına sebep etmiĢtir. Ben
her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenarına ulaĢtırırım. Allahü<br />
Teâlâ hazretlerinin, kurbağa suretinde yarattığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe<br />
verir.<br />
ki;<br />
O böcek, Allahü Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinin kudreti ile fasîh dil ile söyler<br />
-Sübhânallah ki, beni halk etti, deniz ortasında ve taĢ arasında bana mekân<br />
verdi. Benim rızkımı unutmadı.<br />
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:<br />
“Sizler Allah‟a gereği gibi tevekkül etseydiniz (sabahleyin<br />
yuvasından) aç olarak gidip (akĢamleyin) tok olarak dönen kuĢları<br />
rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı.” (Tirmizî, Zühd, 33)<br />
Kıssadan ve Hadisten de anlaĢılıyor ki; insan, üzerine düĢen görevi yerine<br />
getirdikten sonra hiçbir zaman rızık korkusu yaĢamamalıdır. Vaktini boĢa geçirerek<br />
harcamak ve bir yerde oturup da ‖Nasıl olsa rızık bana kendi gelir‖ demek de çok<br />
yanlıĢtır. Kul, üzerine düĢen görevi elinden geldiği gibi yerine getirmeli; bununla<br />
birlikte, hiçbir zaman rızık ve açlık korkusu yaĢamamalı, karamsarlığa ve<br />
huzursuzluğa kapılmamalıdır.<br />
َ ِمَا رَحْمَةٍء مّ ِهَ اّللّ ِ لِىتَ لٍَُلمْ ََ لَُْ كُلىتَ َ ًّا غَلِٕ َ الْ َلْ ِ َٜونَضُّبُاْ مِهْ حَُْ لِكَ َاعْفُل عَىٍُْلمْ ََ اطْتَ ْنِزْ لٍَُلمْ<br />
ََ َاَِرْ ٌُلمْ ِٓ اَ٘مْزِ َاِ َا عَشَمْتَ َتََُ كَّلْ عَلَّ اّللّ ِ ئِنَّ اّللّ َ ُٔلحِ ُّب الْمُلتََُ كّ ِلِٕهَ<br />
“(Ey Muhammed) karar verip azmettiğin zaman Allah‟a dayan. Muhakkak<br />
ki Allah kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i Ġmran, 159)<br />
Sanma ki bugün bir tesadüf kıĢın ardından yazın gelmesinin tesadüf olmadığı<br />
gibi… Etrafına bakıp mucizeler arayan insan, uzaklara değil çok yakınına kendine bir<br />
baksana… Beklediğin iĢaret sence verilmemiĢ mi?<br />
KEMĠKLER: YetiĢkin bir insan iskeletinde 206 kemik vardır. Bunların<br />
yarısından fazlasıysa el ve ayaklarımızda yer alır. Kemiklerimizin Yüzde 45‘i<br />
kalsiyum ve diğer minerallerden, yüzde 30‘u canlı dokudan, yüzde 25‘i sudan<br />
oluĢur. Her 1 cm kemik 2500 kilo yük kaldırabilir. Bu çeliğin dayanabileceği<br />
yükün 4 katı kadardır. Eğer bütün kemiklerimiz, dıĢ kemik yapısında olsaydı,<br />
iskeletimiz taĢıyamayacağımız kadar ağır olurdu. YaklaĢık 227 gram<br />
ağırlığındaki kırmızı ilik her gün 5 milyar yeni kan hücresi üretir.<br />
Vücudumuzun en karmaĢık eklemi olan diz eklemi aynı zamanda da vücudun<br />
en kolay hasar görebilen eklemidir. OMURĠLĠK: YetiĢkin bir insanda omurilik<br />
yaklaĢık 45 cm uzunluğundadır. Dakikada 3 milyon yeni hücre üretir. Omurlar<br />
arasında yumuĢak kıkırdaktan oluĢan diskler yer alır. Ayağa kalktığımızda veya<br />
oturduğumuzda bu diskler yavaĢ yavaĢ sıkıĢır. Bu yüzden her gece 16 mm<br />
kadar kısalmıĢ olarak yatağa gireriz. Yattığımız süre içinde bu 16 mm‘yi tekrar<br />
kazanırız.
KAS SĠSTEMĠ: Ġnsan vücudunda 400‘den fazla iskelet kası bulunur. Vücut<br />
ağırlığının yüzde 40‘ını iskelet kasları oluĢturur. YetiĢkin bir erkekte 656 farklı<br />
adale vardır. En büyüğü sırttakidir. En küçüğü ise kulak içinde ve 10 milimetre<br />
uzunluğundadır. Gülerken 15, alnımızı kırıĢtırırken ise 43 tanesini kullanıyoruz.<br />
Kalp kasları dakikada 60 ile 100 kere kasılıp gevĢer. Gece gündüz hiç<br />
durmadan çalıĢarak vücudumuza kan pompalar. Kaslarımız yaklaĢık 25 yaĢında<br />
en güçlü duruma kavuĢur.<br />
SĠNDĠRĠM SĠSTEMĠ:Ġnsan hayatı süresince 30 bin ile 50 bin kilo arasında<br />
yiyecek sindirim sisteminde iĢlenir. GeliĢmiĢ insanda sindirim kanalı 9 metre<br />
boyundadır. Yiyeceklerin Bu kanaldan geçmesi 15 saat ile 2 gün arasında süre<br />
alır.<br />
YEMEK BORUSU: Yutağı mideye bağlayan 25 cm uzunluğunda bir borudur.<br />
Yutkunmak yemek borusunun küçük dalgalanmalarla hareket etmesidir. Bu<br />
harekete peristalsis denir. Peristalsis, yiyeceği yemek borusundan mideye<br />
yaklaĢık 10 sn‘de taĢır. Peristalsis hareketi de otonom sinir sistemi tarafından<br />
kontrol edilir. Peristalsis o denli etkilidir ki baĢ aĢağı durduğumuz zaman bile<br />
yiyip içebilir, yiyecekleri yutabiliriz.<br />
MĠDE: 1.2 litre sıvıyı ve yiyeceği alabilme kapasitesi bulunan midemizde,<br />
çeliği 7 günde eritecek mide suyu üreten toplam 35 milyon sindirim bezi vardır.<br />
Mide dakikada 500 bin hücre üretir. Yiyecekler midede 2 ile 4 saat arasında<br />
sindirim iĢlemine tabi tutulur.<br />
KARACĠĞER: Vücudumuzdaki en büyük organdır. Kan ihtiyacının beĢte birini<br />
kalpten, beĢte dördünü bağırsaktan karĢılar. Olağanüstü bir dejenerasyon<br />
özelliğine sahip olan karaciğerimiz %70‘lik bir doku kaybında bile kendini<br />
tamamen yenileyebilir ve birkaç ay içerisinde asıl boyutlarına yeniden<br />
ulaĢabilir. Karaciğer, aynı zamanda vücudumuzun en büyük salgı bezidir ve<br />
günde yarın litre kadar safra üretebilir. Ortalama ağırlığı kadınlarda 1.3kg,<br />
erkeklerde ise 1.8 kg olan karaciğer, herhangi bir anda vücudun kan<br />
gereksiniminin yaklaĢık %13‘ünü karĢılar. Her karaciğer hücresinin ortalama<br />
ömrü 150 gündür. <br />
ĠNCE BAĞIRSAK: 6.4 metre uzunluğundadır.<br />
PANKREAS: Büyük bir salgı bezi niteliğindedir. Her gün ortalama yarım ile 1<br />
litre arasında sindirim suyunu on iki parmak bağırsağına aktarır. Günde<br />
yaklaĢik 2.1 litre sindirim suyu üretirler. YetiĢkin bir insan vücudu günde<br />
ortalama 10 litre sindirilmiĢ gıdayı kullanır.<br />
SOLUNUM SĠSTEMĠ:Normal soluma sırasında akciğerlere giren havanın hızı<br />
saatte 6.4 km civarındadır. Normal koĢullarda bir insan dakikada 15-20, 24<br />
saatte 20 bin kere nefes alır.<br />
AKCĠĞERLERĠMĠZ: Akciğerlerimiz, yumuĢak, ortalama 454 gram
ağırlığındadır. YetiĢkin bir insanın akciğeri 3 litre hava tutabilir. Normal<br />
solumada yaklaĢık 2 litre hava ciğerlere girer ve çıkar. Bu miktar bir solukta 4<br />
litreye ulaĢabilir. Ciğerlere alınan havada oksijen oranı %21, dıĢarı verilen<br />
havada oksijen oranı ise %16‘dır. Büroda çalıĢan bir kiĢi günde ortalama 11.352<br />
litre hava solur. Dolayısıyla havadan aldığı oksijen miktarı günde 570 litredir.<br />
Akciğerlerimizin kasları yoktur. Diyafram akciğerler için hareketli bir taban<br />
oluĢturur. Normal solunum esnasında 2,5 cm kadar hareket eder. YetiĢkin insan<br />
akciğerinde 250 bin civarında bronĢ bulunur. Mesela köpekler çok az ter bezine<br />
sahip oldukları için vücutlarını soğutabilmek adına çok hızlı nefes alırlar.<br />
HapĢırık, çok güçlü bir hava akımıdır. Hızı saatte 161 km‘ye ulaĢabilir. EriĢkin<br />
bir insanın sağ akciğerinde (sol akciğer alt kısmında kalbin yer alması<br />
nedeniyle daha küçüktür) ortalama 300 milyon kadar alveol adı verilen küçük<br />
hava kesecikleri bulunmaktadır. Bu kesecikler bir Ģekilde yan yana yere<br />
serilebilseydi, bir tenis kortunu tamamen kaplayabilecek bir alana sahip<br />
oldukları görülürdü. Akciğerlerimize giden hava geçiĢ yollarının, her iki yanda<br />
farklı açılarla seyrettiğini de hatırlatalım. Bu da, burnunuza soktuğunuz<br />
leblebiyi içinize çektiğinizde bu leblebinin büyük olasılıkla sağ akciğerinize<br />
gideceğini gösterir. <br />
DOLAġIM SĠSTEMĠ:<br />
- KAN: Her 4-5 saniyede bir oksijen alır. Heyecan anında ya da güç<br />
harcandığında kan akımı dakikada 20 ya da daha fazla litreyi bulabilir.<br />
- ALYUVAR: Vücudumuzda 25 milyar adet alyuvar bulunur. Bu da 1 litre kanda<br />
yaklaĢık 5 milyar kırmızı kan hücresine karĢılık gelmektedir. Her gün bunlardan<br />
25 milyonu (yani yaklaĢık %1‘i) ölerek yenileniyor. Yani saniyede 300bin kadar<br />
kırmızı kan hücremizi kaybediyoruz. Bir alyuvar,120 gün yaĢar. Bu alyuvarlar<br />
yan yana getirilmeleri halinde bir futbol sahası büyüklüğündeki alanı<br />
kaplayabilirler. Sıraya dizilmeleri halinde ise 50 bin kilometrelik bir zincir<br />
oluĢtururlar. Tek bir kırmızı kan hücresinin bütün vücudumuzu dolaĢması 20<br />
saniyeden daha kısa sürmektedir. <br />
- DAMARLAR: Vücuttaki tüm damarlardan oluĢan müthiĢ ağın uzunluğu 100<br />
bin km‘yi bulur. Bu da dünyanın çevresini 2 kez dolaĢabilir. Vücuttaki<br />
damarların en incesi gözdeki retinada ve beyindedir. Yani milimetrenin binde<br />
biridir. <br />
- KALP: Yumruk büyüklüğündeki bu organ, yaklaĢık 300 gr. ağırlığındadır. Yıl<br />
içinde 30 milyon kereden fazla çarpar. Yani ortalama 74 yıllık yaĢam süresi<br />
boyunca kalp yaklaĢık 2.5 milyar kez atar. Dinlenme halindeyken dakikada 6<br />
litre (her çarpıĢta yaklaĢık 95ml.) kadar kan pompalarken egzersiz halinde bu<br />
miktar 30 litreye kadar çıkabilmektedir. Çoğumuzun kalbi göğüs kafesimizde<br />
sol yanında yer alırken, 8500 kiĢiden birinde görülebilme olasılığı olan situs<br />
inversus (yer tersliği) adı verilen bir durumda kalp göğüs kafesinin sağ yanında<br />
konumlanabilmektedir ve diğer tüm organların konumları da bulunmaları<br />
gereken normal yerin tersinde olmaktadır.
BOġALTIM SĠSTEMĠ <br />
- BÖBREK: Vücut ağırlığımızın üçte ikisi sudan ibarettir. 60 kg.lık bir insanda<br />
40 kg. su vardır. Bu suyun üçte ikisi vücut hücrelerinin içinde bulunur. Geri<br />
kalan üçte biri ise ya kanda plazma halinde ya da doku sıvısı halinde hücrelerin<br />
arasında ve vücut boĢluklarında yer alır. Vücudumuzun çalıĢması için gerekli<br />
olan çeĢitli kimyasal maddeler erimiĢ halde bu suda taĢınırlar. Glomeruluslar<br />
her gün yaklaĢık 180 litreyi bulan miktarlarda süzülmüĢ su nakletmektedirler.<br />
Her böbrekte nefron adı verilen yaklaĢık 1 milyon minik süzgeç birimi vardır.<br />
- ĠDRAR: Bir günde idrar yollarımızdan geçen idrar miktarı yaklaĢık olarak 1.5<br />
litredir. Ömrü ortalama 74 yıl olarak hesaplarsak insanoğlu yaĢamı boyunca 45<br />
bin litre idrarı dıĢarı atar.<br />
- BAĞIRSAK: Boyu 4-8 m. kadardır. Her gün 150 gr. dıĢkı atar. Bu da yaĢam<br />
süresince 4500 kg. eder. ġu anda bağırsaklarımızda yaĢamakta olan bakterilerin<br />
toplam kütlesi 1000 gramdır. Her yıl, ağırlığımız kadar bakteriyi dıĢkı yoluyla<br />
dıĢarı atıyoruz ve bağırsaklarımızda yaklaĢık 500 kadar farklı tür bakteriye<br />
konaklık etmekteyiz. <br />
SĠNĠR SĠSTEMĠ <br />
- BEYĠN: Ağırlığı yetiĢkin insanda 1.400 gr.dır. Kadında ise 1.100 gr.dır.<br />
Erkekler yaĢamları boyunca yaklaĢık 127 bin 500 kez rüya görürler. Beynimiz<br />
10 milyar kadar nöron adlı hücre içerir. Hasar gören nöronlar bir ölçüde<br />
kendilerini tamir edebilirler. Fakat ölen nöronların yerine yenisi gelmez. Vücut<br />
ağırlığımızın yalnızca yüzde ikisini oluĢturur. Toplam enerji üretimimizin yüzde<br />
yirmisini tüketir. Oksijensiz kalan beyin hücreleri en fazla 5 dakika içinde ölür.<br />
Çoğu insan, beyninin sol yarısını daha çok kullanır. Beynimizde bulunan 100<br />
milyar kadar sinir hücresi arasında bulunan iletiĢim bağlantılarının (sinapsların)<br />
sayısının 10üzeri15 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Beynimizin sol<br />
yarısında sağ yarısında olduğundan 200 milyon kadar daha fazla sinir hücresi<br />
olduğu bilinmektedir. Beyin kabuğumuzdan (korteks) her yıl 21 milyon sinir<br />
hücresi yitirmekteyiz. Bu da yaklaĢık saniyede 1 hücre kaybına denk<br />
gelmektedir. Ġyi ki beynimizin tamamını kullanmıyoruz. Eğer beyindeki<br />
‗‘yedekle, bağlantıları aktar ve kullan‘‘ mekanizması olmasaydı, olasılıkla<br />
yaĢamımız çok kısa sürerdi. <br />
ÜREME SĠSTEMĠ<br />
- YUMURTA: Her kadın 700 bin yumurtaya sahip olarak doğar. Çoğu olgunluğa<br />
eriĢmeden yok olur. Geriye 400 kadarı kalır. Hamilelik sırasında rahmin<br />
büyüklüğü 30 cm.ye ulaĢabilir. <br />
- SPERM: OlgunlaĢması 3 ayı bulur. BoĢalma sırasında yaklaĢık 200 milyon<br />
sperm, 3-4 santimetre küplük sperm sıvısı içinde dıĢarı çıkar. Testisler günde<br />
100 milyon, yaĢam boyunca 400 milyar sperm üretirler. Spermler kamçı<br />
Ģeklinde kuyruklarını sağa sola sallayıp, kadının üreme organında yüzer. Bu
yolculuk yaklaĢık 2 saat sürer. Cinsel birleĢme sırasında vajinaya bırakılan<br />
semende 200 ile 500 milyon arasında sperm bulunur.<br />
DUYU SĠSTEMLERĠ <br />
- BURUN: Ġnsan en geliĢmiĢ varlık olmasına karĢın hayvanlarla<br />
karĢılaĢtırıldığında koku duyusu oldukça zayıf kalmaktadır.<br />
- DĠL: 17 adaleden oluĢur. Tat hücreleri, ekĢiyi, tuzlu veya tatlıya kıyasla 1000<br />
kat fazla alır. Dilin arka kısmı acıya, ön kısımları ise tatlıya duyarlıdır. Ġnsan<br />
yaĢlandıkça tat tomurcuklarının sayısında ve tat duyusunda azalma meydana<br />
gelir bu azalma yemek zevkinin azalmasına yol açar.<br />
- TER BEZĠ: Vücuttaki 3 milyon ter bezi teĢvik edildiğinde saatte 5 litre ter<br />
üretir. Yorucu bir günün sonunda terli bir koltukaltının her 1cm2‘sinde ortalama<br />
100 milyon kadar bakteri bulunur. Ayrıca bir günde ortalama 1 litre kadar ter<br />
kaybetmekteyiz.<br />
- KULAK: Genç bir yetiĢkin insanın duyma aralığı 20-20000 Hertz arası<br />
değiĢmektedir. YaĢlandıkça bu aralık çarpıcı bir biçimde 50-8000 Hertz‘e<br />
düĢmektedir. Genel olarak 130 desibele yakın sesler (Örneğin çok yakında<br />
havalanan bir uçağın gürültüsü) rahatsız etmeye baĢlarken 90 desibel üzerindeki<br />
seslerin uzun süreli etkisi kalıcı duyma kaybına yol açabilmektedir. Bir<br />
traktörün motorunun sesi verilen bu değerin üzerinde. <br />
- GÖZ: Bir varsayıma göre bilgilerimizin beĢte dördü beynimize gözlerimiz<br />
aracılığıyla aktarılmaktadır. Renk körlüğü kalıtımsaldır ve kadınlarda çok<br />
seyrek olarak rastlanır.<br />
- DERĠ: Vücudumuzdaki en büyük organdır. YetiĢkin bir insanın derisi 5 kg<br />
ağırlığındadır ve yaklaĢık 7 m2 bir alanı kaplar. En kalın derimiz, avuç içlerinde<br />
ve topuklarımızın altında oluĢandır. Göz kapakları üzerindeki deri<br />
vücudumuzun en ince derisidir. En geniĢ organımız, yani derimizde bulunan<br />
hücrelerin sayısı tam 300 milyon kadardır. Derinin en dıĢ katmanı olan<br />
epidermis, kendini sürekli olarak yenilemekte ve ortalama 75 günde bir<br />
tamamen yenilenmiĢ olmaktadır. Derimizin her 3cm2‘sinin altında ortalama 10<br />
kıl kökü, 100 ter bezi ve 1 metre uzunluğunda kan damarı bulunmaktadır. <br />
- CĠLT: 1.5-2 metre karelik bir yüzey kaplar,15 kg ağırlığındadır. YaklaĢık 1<br />
santimetre karelik ciltte, 3 milyon hücre, 1 metre kılcal damar, 80 ter bezi, 35<br />
sinir ucu bulunur.<br />
- SAÇ: Kirpikler 3-4 ay içinde ölüp dökülürken baĢtaki saçlar dökülüp, yerine<br />
yenisine bırakmadan önce 3-4 yıl yaĢayabilir. BaĢtaki saçlar ayda 1-3 cm<br />
uzar.<br />
- TÜYLER: Vücudumuzda yaklaĢık 5 milyon tüy vardır. Bunun 100-150 bin<br />
kadarı saç derisindedir. Sakal yılda 13 santim uzar. Bu da yaĢam sonunda 9
metre eder.<br />
بِظْمِ االلهِ ارَّحْمَهِ ارَّحِ ٕم<br />
اللٍمّ صلِّ علّ طّٕدوا محمّد َعلّ آل طّٕدوا محمّد<br />
(Bu dokümanı ailenize okutun, okuttuğunuz kiĢi burada yazılı ayetleri ve zikirlerin her<br />
birini tekrar etse ona yazılan sevap kadar size de yazılır ĠNġAALLAH. Siz ölseniz<br />
dahi o kiĢi zikretmeye devam ettiği sürece amel defteriniz açık kalarak sevap<br />
yazılmaya devam edilir.)<br />
Sosyal Medyada PaylaĢmak için tıklayın:<br />
Yazan ve Hazırlayan:<br />
Bir Avuç Kul ekibi ( www.biravuckul.com )<br />
PC ve Mobil Kitap:<br />
Yalniz Değilsin Allah var..! (www.yalnizdegilsinAllahvar.com)<br />
Not: Bu kitap ―Bir Avuç Kul‖ ekibi tarafından Allah rızasını kazanmak, bir<br />
baĢkasına vesile olmak ve kitabın dağıtımına yardımcı olan kiĢilerin de vesile<br />
olabilmesi için ücretsiz dağıtılması amaçlı yazıldı. Eğer kaynak olarak kullanmak<br />
istiyorsanız lütfen yazılarınızın altında www.yalnizdegilsinAllahvar.com olarak web<br />
sitemizin adresine yer verin. ―Yalnız değilsin, Allah var‖ isimli kitabımızı normal<br />
Ģartlarda bir yayın evinden çıkabilirdik. SatıĢ fiyatı da 22 TL olabilirdi. Biz hiçbir<br />
maddi çıkar gütmeden bir vesile zinciri oluĢturmak istiyoruz. Siz de bu kitabın<br />
paylaĢımına destek verin ve bu zincire katılın.<br />
Allah (Celle Celâlühü), bu kitabın hazırlık aĢamasında ve paylaĢımında emek<br />
veren herkesden razı olsun.<br />
Sosyal Medyada PaylaĢmak için tıklayın:
Kaynaklar:<br />
Ahmet Alkan, Besmele; Anlam ve Mâhiyeti<br />
Abdurrahman KASAPOĞLU/ TASAVVUF: Ġlmî ve Akademik AraĢtırma Dergisi, yıl:<br />
8 [2007], sayı: 18, ss. 155-176. KUR‘ÂN‘DA ÜMĠT-ĠMAN ĠLĠġKĠSĠ<br />
M. Nail KarakuĢçu, Genel Psikoloji ve Normal DavranıĢlar, Pelin Ofset, Ankara 1999,<br />
s. 275.<br />
Ġmam Gazali, Allah‘a UlaĢmak<br />
Prof. Dr. Hüseyin PEKER, Allah‘ın Boyasıyla Boyanmak<br />
Osman ORAL, Allah‘a (Celle Celâlühü) Ġnanıyorum<br />
Süleyman AteĢ, Yüce Kur‘ân‘ın ÇağdaĢ Tefsiri, Yeni Ufuklar NeĢriyat, Ġstanbul 1991,<br />
c. IV. s.462.<br />
Yazır, age, c. IV, s. 2966.<br />
Kur‘an-ı Kerim<br />
Mevlüt ÖZCAN, Allah‘ı (Celle Celâlühü) Nasıl Tanıyabiliriz?<br />
Muhammed Esed, Kur‘ân Mesajı, çev.: Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, ĠĢaret Yay.,<br />
Ġstanbul 1997,s. 487.<br />
Muhammed Surur b. Naif Zeynelabidin, Allah Celle Celâlühü‘ya Davette<br />
Peygamberlerin Metodu