|

Faruk Nafiz Çamlıbel, 39 yıl önce bu gün öldü

Türk edebiyatında kendine ait bir yeri olan önemli şairlerden biridir Faruk Nafiz Çamlıbel. Hecenin 5 üyesinden biridir. Ayrıca, o, 'Han Duvarları' şairidir.

YENİSAFAK.COM.TR
00:00 - 8/11/2012 Perşembe
Güncelleme: 10:03 - 8/11/2012 Perşembe
Yeni Şafak
Faruk Nafiz Çamlıbel, 39 yıl önce bu gün öldü
Faruk Nafiz Çamlıbel, 39 yıl önce bu gün öldü

1898'de İstanbul'da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Daha sonra İstanbul Darulfünun'da Tıp Fakültesi'ne kaydoldu ancak henüz öğrenimini tamamlamadan okuldan ayrıldı ve gazeteciliğe başaldı.

Bir süre Ati Gazetesi'nin yazı işlerinde çalıştıktan sonra, gazetenin temsilcisi olarak Ankara'ya gitti.

Daha sonra Kayseri'de edebiyat öğretmenlerine atandı. Burada Behçet Kemal Çağlar'ın hocalığını yaptı. Ayrıca ünlü "Han Duvarları" şiiri de Kayseri yolculuğunun bir meyvesidir.

Kayseri ona bunların yanında, Milli Mücadeleyi de yakından seyretme şansını vermiş oldu. Bu yüzden, Milli edebiyatla başlayan 'Anadoluluk' onun da üzerinde etkili oldu. Kendini Anadolu şairi olarak gördü ve şiirlerine de bunu yansıttı.

İlk şiirlerini aruzla yazdı Faruk Nafiz. Bunda Cenap Şahabettin ve -özellikle- Yahya Kemal'in büyük bir etkisi vardır. Ancak sonradan heceye döndü. (Edebiyatımızda bir duruştu bu o dönemlerde. Bir nevi heceyle yazmak demek, halk için yazmak demekti. Tabii Yahya Kemal ve Cenap Şahabettin, heceyle yazmıyorlar diye halk şairi değildir demiyoruz.)

Faruk Nafiz, edebiyat kişiliğinin yanında, siyasetle de ilgilenmiştir. Bir dönem, Adalet Partisi'nden milletvekilliği yapmış, hatta 27 Mayıs'tan sonra tutuklu da bulunmuştur.

Faruk Nafiz, 8 Kasım 1973'te İstanbul'da öldü.

Han Duvarları'ndan
-Osmanzade Hamdi Bey'e-
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
11 yıl önce