save me, minsung (✓)

By mutsuzyasamdonoru

39.8K 4.8K 6.6K

han jisung'un içine çekildiği karanlıktan kimse değil ama lee minho kurtarabilirdi onu. tw's!!!![enemies to l... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm [m!]
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm (f)

15. Bölüm

1K 159 201
By mutsuzyasamdonoru

İyi okumalarr!!

☆☆☆

Minho, odasında hıçkırarak ağlayan Jisung'u duyabiliyor ama ne yapacağını veya nasıl bir tepki verebileceğini bilmiyordu. Aklına ilk gelen seçenek Seungmin'i aramak olmuştu, belki Seungmin malikaneye gelir ve bir şekilde arkadaşını teselli edebilirdi. Ancak Seungmin telefonlarına çıkmıyordu. Tıpkı Felix gibi. Jeonginse yine stajdaydı ve aramayı meşgule atmış, her ne olduysa mesaj olarak geri dönmesini söylemişti Minho'ya. Minho da öylesine aradığını söylemiş ve uzatmamıştı.

Şimdi salonda oturmuş, Jisung'un hıçkırıklarını dinliyordu.

Normalde olsa umursamazdı, kesinlikle, umrunda bile olmazdı. Sadece Jisung'un ağlaması Minseo'nun ağlayışına benziyordu ve Jisung saatlerdir ağladığından içi şişmişti.

Tamamen bu yüzdendi, evet.

Oturduğu yerden kalkıp Jisung'un odasına doğru yürüdü. Kapının önüne geldiğinde duraksadı.

Küçük olan, yine ağıza alınmayacak hakaretler edip kendisini sinirlendirecekti. Değer miydi bunun için?

Yine de tıpkı kız kardeşine söz verdiği gibi ufak da olsa içindeki o ışık kaynağının hiç sönmemesi için Jisung'un kapısını seslice çaldı. Yapması gerekeni yapıp çekilecekti, Jisung konuşmak istemezse zorlamayacaktı da onu. Jisung gel demedi ama aksini de söylemedi. Kapıyı araladı Minho da.

Jisung yine kapıya sırtını dönmüş, kamburunu da çıkarmış yağmur damlalarının hızla çarparak ses yaptığı pencereye karşı oturuyordu. Birkaç saniye boyunca ne diyeceğini bilemedi Minho. Sonra birden "İyi misin?" Diye sordu Jisung'a.

Kabul ediyordu ki içi dışına çıkıyormuş gibi ağlayan bir insana sorulabilecek en ama en saçma soruyu yöneltmişti.

Jisung, omuzları üstünden Minho'ya dönüp kızarmış yüzünü gösterdi. Yeterince açık bir cevaptı bu.

İyi falan değildi.

Kapıyı kapatıp yatağa doğru yürüdü Minho. Jisung üstündeki şortun açıkta bıraktığı bacaklarını karnına çekmişti. Burnunu sweatshirtünün koluna sildiğinde Minho gülmemeye çalışarak masanın üstündeki selpak kutusunu uzattı Jisung'a. Kutuyu hışımla alıp çektiği peçetelerden birine ağladığı dolayısıyla dolan burnunu sümkürdü Jisung.

"Bir yerin mi ağrıyor?" Nereye oturacağını bilemedi Minho. Yatağa otursa çok yakındı, koltuk da uzakta kalıyordu. Öylece dikildi ayakta.

"Kalbim" İlk defa kendisini terslemeyen Jisung'a öylece baktı.

"Neden birine söylemedin? Arabalardan birini hazırlasınlar acilen doktora..." kendisine boş gözlerle bakan Jisung'u fark ettiğinde Jisung'un mecazlı bir kalp ağrısından bahsettiğinin farkına vardı.

Jisung oturmasını işaret etti. Artık sırada neye şaşıracağını merak ederek yatağa oturdu Minho. Aralarındaki mesafe komikti. Yatağın iki ucunda otururlarken hem yakın hem uzaklardı.

"Bir insan kendi öz evladını neden sevmez?" Diye sordu Jisung, kendisi değil de daha çok içinde bir yerlerde susturulmuş olan küçük çocuk konuşuyordu şimdi.

Ne diyeceğini bilemedi Minho. Bu sorunun cevabını kendi de bilmiyordu.

Neden sevmezdi ki bir ebeveyn çocuğunu?

"Bu dünyada yapayalnız olmak çok zor. Sadece, iyi veya kötü, seni çok seven ebeveynlerin ve onlar bir gün bu dünyadan göçüp gittiğinde yanında olacak bir kız kardeşin olduğu için bile tahmin edemeyeceğin kadar şanslısın." Tekrar dolan gözlerini kırpıştırıp titreyen çenesini dizlerine yasladı Jisung. Biliyordu ki sırf bu konuşmayı Minho'yla yaptığı için bile ertesi sabah uyandığında pişman olacaktı ama artık dolup taşıyordu. Kimselere anlatmamaya devam etse vücudu elem ve kederden çürüyüp gidecekti, tıpkı bir ölününkü gibi.

Minho konuşacağı sırada Jisung tekrar konuştu. Dolu gözlerini bir an olsun Minho'dan tarafa çevirmedi.

"Hiç ölümü düşündün mü?"

Yine cevap vermesi zor olan bir soru sormuştu Jisung. Minho kelimelerini dikkatle seçti.

"Ölümün kendisini mi yoksa kendi ölümümü mü?"

"Her ikisini de" omuz silkti Jisung.

"Düşünmüyorum, o an gelene kadar ihtiyacım olmayacak da."

"Benimse aklımdan bir gün olsun düşüncesi çıkmıyor." Çıplak bacaklarını yavaşça kaşımaya başladı Jisung. Kim bilir Tanrı'nın unuttuğu hangi yere düşen yıldırım odanın içini aydınlattı. Minho, Jisung'un tırmalayarak kızarttığı bacaklarını görünce "Yapma." Dedi. Elini Jisung'a doğru uzattığında çoktan durmuştu küçük olan.

"Babam geçen gün bana silah doğrulttu."  Dedi hemen ardından gülerek. Kafasını iki yana salladı. "Belki de tetiği çekip her şeyi orada bitirmeliydi."

Gözlerini kısıp Jisung'a baktı Minho. Onun bu hali, korkunçtu. Korkunçtu çünkü sadece Jisung'a bakarak bile Jisung'un zihnindeki karanlık düşünceleri saydam bir şekilde görebiliyordu. Düşmanının bile, gerçi artık Jisungla o kadar da düşman sayılmazlardı birbirlerinden hoşnutsuzluk duyduklarını söylemek daha doğru olurdu, bu halde olmasını istemezdi.

"Ölüm hiçbir zaman seçenek değil." Dedi Minho. Sesi netti, tek bir pürüz bile içermiyordu. "Her zaman daha iyi bir seçenek vardır. Her zaman. Yapayalnız olduğunu mu düşünüyorsun? Sana bir adım yaklaşmaya çalışan insanlardan on adım uzağa gitmeyerek başla. Herkesle samimi olmak zorunda değilsin ama milyonlarca insanın yaşadığı dünyada kafa dengi bir insan bile bulabilsen bu sana yeter. Ailenden mi muzdaripsin? Kendi aileni kendin kurabilirsin. Aile yalnızca kan bağı demek değildir. Gönül bağıyla da aile olunabilir. Hayatından memnun değilsen kendine yepyeni bir hayat kurabilirsin, sıfırdan. Daha yolun ortasında bile değilsin. Ve sadece bir kez dünyaya geldiğin için savaşmak zorundasın. Yeni yürümeye başlamış bir bebek ilk düşüşünde umudunu kaybedip hiç ayağa kalkmasaydı ne olurdu, bir düşün."

"Nereye gidersem gideyim geçmişim peşimden gelecek. " boğuk bir sesle söyledi Jisung bunu. Tekrardan ağlaması için içinde kendini dürtükleyen şeytanları boğmaya çalışıyordu.

Minho, Jisung'un söylediğinin doğru olduğunu bildiğinden sesini çıkarmadı. Normal insanlar geçmişlerini geride bırakabilirlerdi evet. Ama onlar normal değillerdi.

"Seungmin var, seni seviyor" dedi Minho konuyu değiştirmeye uğraşarak. "Yetmez mi senin için?"

"Seungmin her zaman benim biriciğim olacak zaten" olduğu daha da küçüldü Jisung. Top şeklini almış bir hamstera benziyordu şimdi. "Ama ben onun için hiçbir zaman bir numara olmayacağım" sadece bunu söylemek bile yüreğini dağladı, aldığı nefes haram geliyordu.

Dünya üzerinde en çok sevdiğiniz insanın en çok sevdiği insan olamamak bile başlı başına bir lanetti.

"Beni yalnız bırakır mısın?" Jisung'a baktı Minho. İçeriği ne kadar sağlıksız olsa da şimdiye kadar kurdukları en sağlıklı iletişimdi bu. Birbirlerine küfretmeden, emirler vermeden. Yalnızca konuşuyorlardı.

"Kendimi henüz öldürmeyeceğim." Minho'nun kendisine olan tereddütlü bakışlarını fark eden Jisung'un dudaklarından cılız bir kıkırtı döküldü. "Gerçi yapacak olsam en çok sen mutlu olursun."

"Neden öyle düşünüyorsun?" Yutkundu. "Ölmesini istediğim kimseyi evime almam"

Minho ayağa kalktığında Jisung ona öylece baktı. "Sadece düşmanını yakınında tutuyorsun"

"Gerçekten düşmanım olsaydın emin ol böyle olmazdık" dedi Minho, fısıltıdan ibaret sözcüklerini Jisung'un duyabilmesi için eğilmişti.

Ardından çıkıp gitti odadan. Jisung ıslak yanaklarını silip yorganın altına girdi ve yağmurun sesine bıraktı kendini. Belki böylece biraz uyuyabilirdi.

Ertesi sabah uyandığında evde kimse yoktu. Hiç kimse. Kahvaltısı masasının üstündeydi, öğle yemeği ve akşam yemeğinin de dolaba bırakıldığını yazan bir not kağıdı buzdolabının üstüne magnetlerle tutturulmuştu.

Evet, Jisung yalnız kalmak istemişti ama kastettiği tam olarak bu değildi.

Yine de işine gelirdi.

Oturup kahvaltısını yaptıktan sonra, iştahı olmadığından pek bir şey yiyemese de atıştırmıştı işte, etrafı toparlayıp mutfakta ufak bir gezintiye çıktı. En üst kattaki odayı açabilmesi için bir şey lazımdı kendine.

İçindeki kurtlar yine hareketlenmeye başlamıştı ve rahat duramıyordu. Hayır. Asla.

Choi'den getirmesini istediği herhangi bir maymuncukla açabilirdi kapıyı ama dikkatli bakıldığında anlaşılırdı. Ki biliyordu, Minho gerçek bir şam şeytanıydı. Kapıyı zorladığını anlardı.

Mutfakta hiçbir şey bulamayınca sanki evin boş olduğu her gün bunu yapmıyormuş gibi tüm odaları gezdi. Bu sefer daha detaylı. İşine yarayacak bir nesne bulabilmenin umuduyla.

Giriş katta gerçekten kayda değer bir şey yoktu. Kendi odasının olduğu ikinci katta salona girdi. Salonun altını üstüne getirdikten sonra hiçbir şey bulamadığını düşünüyordu.

Ta ki televizyon kumandaları gözüne çarpana kadar.

Sırıtıp iki kumandadan en işlevsiz olanı, daha önce bu kumandayı hiç kullanmamıştı, yerde parçaladı ve içindeki kablolardan en sert olanı çekti. Odasındaki tel tokalardan birini bu kabloyla bağlayıp basit bir maymuncuk yapacaktı. Bu gerçeğinden daha az hasar verirdi kapıya.

Kumandanın kanıtlarını yok edip odasına girdi. İşine yarayabilecek birkaç kabloyu daha almıştı. Yarım saatin sonunda başarılı olduğunda sandalyesinden ayağa kalkıp küçük bir zafer dansı yaptı poposunu sallayarak.

Vakit kaybetmeden üçüncü kata çıktığında Minho'nun açık bıraktığı odasının kapısı çarptı gözüne. Normalde o kapı da kilitli olurdu ve Jisung o odaya da girmemişti. Girmek için de uğraşmamıştı, halbuki kompleksli bir kilit sistemi yoktu.

Yine de kapı açıkken girmemek ayıp olurdu şimdi.

Hızlı adımlarla odaya girip içeriyi arşınladı Jisung. Minho'nun beyaz renge bariz bir takıntısı olduğunu görebiliyordu.

İçerisinin aynı Minho gibi koktuğunu fark ettiğinde burun kıvırdı.

Odanın içinde kocaman bir banyo ve giyinme odasına açılan bir kapı vardı. Zaten koridorun yalnızca dört kapı için gereksiz büyük olduğunu fark etmişti, elbette odaların içinde odalar vardı.

Bakabileceği her yere baktı. Minho'nun kasasının yerine kadar her şeyi öğrenmişti. Aslında kimsenin kolay kolay bulamayacağı bir yerdeydi kasa, ama Jisung da anasının karnından daha dün gece doğmamıştı.

Kasayı biraz inceledi, eğer her an Minho'nun malikaneye dönebileceğinden endişelenmeseydi bir ihtimal açardı kasayı. Ama kapalı kapının arkasındaki gizemi çözmek daha ağır bastı. Her şeyi eski haline getirip Minho'nun odasından çıktı bu yüzden.

Yaklaşık otuz dakikadır, elindeki aptal maymuncukla kilidi yokluyordu Jisung. Daha önce en basitinden tel toka, kredi kartı, hatta içi boş pet şişeyle bile açmaya çalışmıştı kapıyı ama kapı sağlamdı. Giderek sinirlenmeye başladığından tokmağı birkaç kez sertçe çevirip hareketlerinin aksine bir nezaketle ilerletti maymuncuğu. Gerçek maymuncukla bu kapıyı açması on dakikasını bile almazdı. Ama bu şekilde de kapıya zarar vermiyordu işte. En güvenlisi buydu.

Pes etmek üzereyken kapıdan çıkan cılız tık sesiyle birlikte dudakları aralandı.

Kilidi düşürmeyi başarmıştı.

Elindeki maymuncuğu yere atıp zaferle yumruklarını havaya kaldırdı. Zaten aklına koyunca yapmayı başaramadığı tek bir şey yoktu.

Hahladı. Gurur duyuyordu kendiyle.

Elini tokmağa attı heyecanla. Kapının arkasında neler olabileceğine dair çeşitli teorileri vardı. Artık gerçeği öğrenebilirdi.

Tabii Minho onu ensesinden yakaladığı gibi arkasındaki duvara çarpmasaydı.

Kabul ediyordu ki bu canını acıtmıştı. Fiziksel olarak değil, sadece merakı baltalandığı için.

"Ne halt ettiğini zannediyorsun?" Bir aslanın kükremesi. Jisung, Minho'nun sinirden gözünün döndüğünü görünce sırıttı ve hesaplamaya başladı.

Acaba Minho'yu devirse kapıyı açmak için yeterince zamanı olur muydu? Ne de olsa kilitli değildi kapı.

Denemekten zarar gelmezdi.

Tüm gücünü toplayan Jisung kapıyı tekrar kilitlemek için arkasını dönen Minho'ya tekme attığında Minho, Jisung'un bunu yapmasını beklemeyecek kadar sinirli olduğundan öne doğru yalpaladı. Diğer dizine gelen ikinci tekmeyle yerdeydi.

Ama tabii ki gülen Jisung, kendini Minho'nun çelmesiyle onun yanında buldu. Ahşap zeminden çıkan küt sesi düşüşün ne kadar acı verici olduğunun kanıtıydı.

"Kafanı kopartacağım" dedi Minho sinirle. Doğrulmuş, kollarını hareket edemesin diye Jisung'un iki yanına sabitlemişti. Jisungsa hâlâ sırıtıyordu.

"Ne saklıyorsun içeride? Aramızda kalacak söz." Dedi dudak büzerek. Onun bu velet tavırları Minho'nun kanını kaynatıyordu.

"Cesetler var, aralarına katılmak ister misin?" Jisung'un yüzündeki sırıtış kıkırtılara dönüştü.

"Komik olan ne?"

"Fantezi odan var değil mi?" Bu sefer sırıtma sırası Minho'daydı. Dudağının kenarı sinsice yukarı doğru kıvrılmıştı, bakışları Jisung'un yüzünü arşınlayıp iyice eğildi onun üstüne.

"Evet, denemek ister misin?" Fısıltısı bir davet gibiydi. Gülmeyi kesen Jisung'a son kez bakıp hızla ayağa kalktı ve kapıya yetişip kilitledi.

"Bir daha burnunu seni alakadar olmayan yerlere sokarsan o burnunu kopartırım."

Üstünü silkeleyerek ayağa kalktı Jisung. Minho'ya ters ters bakıyordu.

Bugün olmasa başka gün öğrenecekti içeride ne olduğunu. Takmıştı kafasına.

"Yürü" Minho, merdivenlere doğru ittirdi Jisung'u.

"Kütüphaneye girecektim"

"Giremezsin, izin vermiyorum"

"Senden izin alan mı var?" Merdivenlerden dönmeye çalıştı ama Minho tarafından engellendi.

"Bugün şirkette davet var ortaklığa gidildiği için. Bu halde insan karşısına çıkmak istiyorsan istediğin kadar oyalan."

"Benim niye bugün bu saat haberim oluyor?" Kaşlarını çattı Jisung.

"Aklımdan çıkmış ya" dedi Minho alayla gülerek. "Tüh"

Ardından sinirli sinirli merdivenleri inen Jisung'un arkasından kahkaha attı.

Bazen Jisung bütün kıyafetlerinin siyah oluşuna şükrediyordu. Ceket giyesi yoktu, siyah gömleğinin kollarını katladıktan sonra kumaş pantolonunu kemerlerinden biriyle sabitledi ve aşağı indi. Minho kapının önünde telefonla konuşuyordu, Jisung'a üstten bir bakış attıktan sonra kapıyı açıp dışarı çıktı. Jisung da onu takip etti.

Neden birlikte gitmek zorundalardı onu bile bilmiyordu.

"Bay Han, üstünüze bir ceket alsaydınız" dedi Choi, Jisung'un dişlerinin zangırdadığını on metre öteden fark edebilirdi.

"İstemiyorum" kollarını kavuşturdu.

"Hasta olursunuz öyle"

"Bana ne"

"Bu sefer hasta olduğunda sana bakmam" dedi Minho ve tüm korumaların arasında sessizlik oluştu. Öyle bir sessizlikti ki Choi ve Bogum göz göze geldiklerinde gülmeye başladılar.

"Komik olan nedir?" Dedi Jisung ikisine ters bakışlar atıp. Choi anında susarken Bogum gözlerini kaçırıp sakinleşmeye çalıştı. Diğerleri de sırıtıyorlardı.

"Senden hasta bakıcılığı yapmanı isteyen oldu mu?" Diye sordu ardından Minho'ya dönerek.

"Sen insanlıktan ne anlarsın zaten?" Dedi Minho, bakışları yine Jisung'u aşağılıyordu.

Jisung yine boş bakışlarla Minho'ya baktı. Küfür etmedi, ters bir şey söylemedi. Yalnızca eliyle Minho'nun arabasını işaret etti.

"Git sen" karşısındakinin bir şey demesine olanak bırakmadan arabanın kapısını araladı. "Ben bir yere uğrayıp geleceğim"

"Keyfin bilir" arabaya oturdu ve kapıyı çarptı Minho. Onun arabası gözden kaybolurken Choi Jisung'un garajdaki arabasını getirdi.

Arabanın ön camına tıklattı Jisung. "İn Choi"

"Anlamadım efendim?"

"Sağır mısın? İn diyorum." Bağıramadı bile, başı çatlıyordu. Choi mecburiyetten aşağı indiğinde Jisung sürücü koltuğuna oturdu.

"Takip etmeyin beni"

"Ama..."

"Bir kez daha tekrarlamayacağım" kemerini bağladı ve vites atıp gaza bastı Jisung.

Yaptığı hızın getirdiği adrenalin nefesini keserken hiç olmazsa düşüncelerini bir süreliğine rafa kaldırabiliyordu.

☆☆☆

bu kıtabı yazmaya basladıktan sonra cb ıcın once sıyah huncın sonra bluesung sonra kırmızı mınho almamız cok ozel kızlarrrr manıfesto dıyınce de bn yaaaa

allam ısıne karısmak gıbı olmasın ama ne zaman yok edıyosun dunyayı ya

ıntıar(yarın ıktıdar degısmez ıse saka degıl

bolum sonu.

Continue Reading

You'll Also Like

490 56 8
Başka yüzlere gülüşünü gördüm. Dayanamadım, kaçtım gittim. Kızmadım sana, kendime sövdüm. •texting+düzyazı •yan çiftler : changlix
136K 13.7K 29
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
184K 18.4K 29
[texting]/|Tamamlandı| Han Jisung, yaoi webtoon çizeri Lee Minho'ya takıntılı bir hayran olarak ona sürekli fake hesabından mesaj atar.
a-okay By peter

Fanfiction

1.8K 199 4
tehlike artık yumruklarda değildi.