• İstanbul 14 °C
  • Ankara 18 °C

Elif Akten: “İNSANI ARAMAK” BULMAK İÇİN ARAMAK

Elif Akten: “İNSANI ARAMAK”  BULMAK İÇİN ARAMAK
Bu yazı Doç. Dr. Muhammet Enes Kala’nın “İnsanı Aramak” adlı eserinden hareketle dahi bu eser için kaleme alınmıştır. Çok güzel bir yere işaret edilir: Bitkiler ve hayvanlar yaşar ancak insanlar hem yaşar hem hayat inşa eder.

 Kala’dan hareketle ilerleyelim. Yaşamak istenci, yaşamak şuuru ve ölmek şuuru yalnızca insandadır. Çünkü öleceğini bilerek yaşayan ve yaşatan tek canlı insandır. O halde insanın üzerine düşen görev hem hayatını inşa ederek yaşamak ve yaşatmak hem de ölüme ve ölümden sonraki yaşama hazırlanmaktır. Çünkü insan yalnızca bedenli varoluşunda hayat inşa etmez. İnsanın bu bedenli varoluşundaki yaşamı, insanın ölümden sonraki hayatının da bir inşasını oluşturmaktadır. Dolayısıyla insanın ölüme hazırlanması yaşama istencini, şuurunu kuşanarak, yaşamayı inşa ederek ve biçimlendirerek olur. İnsanlar, yaşama ilgileriyle atılır ve ona intibak ederler. Çünkü insan, ilgi duyan, ilgilerini bilgiye dönüştüren canlıdır. Bu bilgiler ise ihtiyaçlardır.

İnsanın bedeninin, nefsinin ve ruhunun ihtiyaçları bulunmaktadır. İnsan bu ihtiyaçlara kör ve sağır olmadan, ihtiyaçlarını tatmin etmenin yollarını arayıp bularak kendisini kemale erdirmeye gayret eder. İhtiyaçları harekete geçiren ilginin bilgiye dönüşmesi gereklidir. Dolayısıyla bilgi, hayat kürenin temel yapı taşıdır diyebiliriz. Buradan ise tüm bilgi alanları ortaya çıkmaktadır (ahlak, hukuk, sanat, edebiyat, siyaset, vb.). Bu bilgilerin nitelikli olabilmesi içinse felsefeye ihtiyaç vardır. Bilginin bir türü olan sanat bilgisinde yaratım ile o his ve hissiyat açığa çıkar ve bu hissiyat üç şekilde görülebilir: Hoş, güzel ve yüce, yani beden, nefs ve ruh.

Hoş, bedenin sanata/estetiğe bakan talebidir. Beden hoş olana yönelir. Hoş, insanın kullanımına açık ve kullanım değeri olan şeydir. Güzel ise bir üst formdur ve nefsin sanat alanındaki talebidir. Güzel, kullanım değerini aşar, nefsin talebinin değeridir. Sanat eserinde insanı harekete geçiren duygu güzeldir. Yüce ise ruhun sanattaki talebidir. İşte bu nokta aşkınlaşmadır. Bu noktada insan acizliğini ve muhtaçlığını bilir. Sanatın yüceyi de tatmin edecek bir tarafı vardır. Hoş, güzel ve yüce, sanatın hayat cephesinin insana vadettiği değerlerdir. Çünkü insanın ilgi ve ihtiyacı vardır.

İnsan zihin, irade, imkân, vicdan, hissiyat ve duygu sahibi varlıktır. Bu varlığın inanma ve güven ihtiyacı da bulunmaktadır. Burası her alanın felsefeye bakan yönüdür. Felsefe bir tür anlamlandırma/emin olma faaliyeti ise fikrin anlamlandırılması da mümkündür, tefekkür ile. İradenin anlamlandırılması ise tedebbür iledir. Duygunun anlamlandırılması teşekkür; itaat ve inancın anlamlandırılması tezekkür iledir. Bir edebiyat eseri tüm bunları birlikte yaparak bize sunabilir, hissettirebilir ve bizi bunları anlayan, yerine getiren bir insan olmaya davet ederse o zaman gerçek ve bütünlüklü bir edebiyat eserinden söz edilebilir. Böyle bir edebiyat bizi daha iyi bir insan olmaya ve en önemlisi iyi bir insan kalmaya davet edebilir. Bu ise felsefe ve edebiyatın iç içe geçmesi, bütünlüklü bir yol izlemesi ile mümkündür.

Muhammet Enes Kala’nın “İnsanı Aramak” adlı eserini felsefi bağlamda ele aldığımızda eserin içerisinde birden fazla felsefeyi barındırdığını görürüz. Her şeyden önce “İnsanı Aramak” eseri insan felsefesi ekseninde bizlere din, ahlak, iman, toplum, varoluş, zihniyet, değer, zaman ve modernitenin felsefelerinden bazı önemli cepheler sunar. Tüm bunları bu yazıda ihâta edebilmek mümkün değildir. Bunun için bizzat esere başvurmak önemlidir.

İnsan inşa ettiği yaşamıyla, dahası aklı, iradesi ve talepleri ile diğer varlıklardan ayrılan ve diğer varlıklar arasında üstün olan bir varlıktır. Her şeyden önce insan, medeniyet kuran, değerlerle ve değerleri için yaşayan biricik öznedir, bir ahlak kişisidir.

Özünde beşer olan varlık, insan olma, kemale erme yolculuğuna ilkin ilgisi, merakı ve cesaretiyle çıkar. Bu yolculukta iyilik, doğruluk ve güzellik değerlerini yanına alarak ilerlediğinde kendi yolunu edeb ve usul ile şekillendirmeye başlar. İnsanın bu yolculuğunun en temelinde ise adalet ve faziletler vardır, yani insanın ahlak öznesi olmasına işaret edebilen nitelikli unsurlar. İnsan bir ahlak, şahsiyet ve değer öznesidir. Bu değer, ahlak ve şahsiyet varlığı olan insanın değerleriyle bir bütün halinde ve uyumlu şekilde yaşaması insanın asıl sorumluluğudur. Çünkü insanın bu dünyaya gelme gayesi beşerden insan olma yolculuğu ise insan, kendisine bir emanet olan bu yaşamı uyumlu şekilde yaşamadığında beşeriyette kalır, insan olma gayesini tamamlayamaz. İnsanın kemale ermesinde ise din, ahlak, ilim ve irfan birlik içerisindedir. Kendisini, şahsiyetini ve değerlerini akıl, vicdan, iman, ilim, irade ve irfan ile inşa eden, yaşamını bu değerlerle şekillendiren ve bu değerlerle hikmete, Hakikate ulaşmaya çalışan beşer, artık insan olma yolculuğunda olan bir değer öznesi haline gelmiştir. Bu aynı zamanda ölümü bilen, tanıyan ve ölüme kendisini hazırlayan insan olmayı beraberinde getirmektedir. Çünkü ölüm tüm canlı varlıkların kaçınılmaz sonudur ve ölüm insanın yaşamını anlamlandırandır. “Sevilen değil, seven, sevgide faaldir. Ölüm, ölümlüyü sevmeseydi onunla kavuşmak da pek mümkün olmazdı belki de” (Kala, 2023: 113). Herkesin ölümü biriciktir. Hiç kimse bir diğerinin ölümüyle ölemez. Dahası ölüm yaşam ile anlamlıdır. Mesele ölmeden önce ölmektir yani olmaktır. Bilmek, eylemek ve yapmak değerlidir ancak bu üç kavramın bütünlüğü olmaktır. Olmak beşere karşı insanı bize seslendirir. Olmaya giden yol ise görülen ve duyulan yoldur. Yani basiret ve feraseti beraberinde getirendir. Basiret, vicdanın ve iradenin görmesidir, feraset aklın. Emanete dayalı bir dünyada ve medeniyette incitmemek ve emanete sahip çıkmak, ölüme ve ölümden sonraki yaşama hazırlanmanın en güzel yoludur belki de.

Alemde her şey Hakk’ın insana bahşettiği bir emanet olarak ahenk içerisinde bulunmaktadır. Beşer ancak değerleriyle insan olarak ve değerler sayesinde alem ile Tanrı ile ve doğadaki varlıklar ile iç içe uyumlu bir varoluşu gerçekleştirebilir. Bu uyumlu varoluş aynı zamanda muhabbet iledir. Evrene, evrendeki varlıklara ve Tanrı’ya muhabbet, beşerin insan olma yolculuğunun ve varoluşunun şartları arasında bulunmaktadır. Beşer özü itibariyle ilgi besleyen ve merak duyan varlıktır. Beşerin ilgisi bilgiye dönmedikçe, beşer bu ilgisinin tatmini için uğraşır ancak beşerin ilgisini tatmin etmek için bu ilgiyi bilgiye çevirmesi ve bunun için uğraşması gerekmektedir. Bu merak ve ilgi sırasıyla ben’e, ben’in etrafındakilere ve nihayetinde ezeli/ebedi alemin yaratıcısına dairdir. Beşer, kemale erme yolculuğunda kendisi ve kendi varoluşundan başlayarak ilahi olana doğru ilerler. Bu ilerleyiş ise fizik, metafizik ve gayb sahalarındadır. Bu varlık sahaları bir arada ve bütünlüklü şekilde nizamı oluşturarak beşeriyetten insaniyete geçiş yolunu oluşturmaktadır. Çünkü ilahi aşka yani hakiki aşka giden yol beşeri aşktan geçebilir.

Muhammet Enes Kala’nın “İnsanı Aramak” adlı eseri yalnızca bir edebiyat eseri değil aynı zamanda içerisinde bütünlüklü bir felsefe ile bizlere beşerden insan olma ve kemale ermemizde yolumuza ışık tutan ve yolculuğumuzu şekillendiren bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü edebiyat hissettiren bir alandır. Bizim duygularımıza işleyerek anlatmak istediklerini anlatır, bizi hislendirir, aynı zamanda bize bilmediklerimizi öğretir. Edebiyatla aramız ne kadar iyiyse hayatla da o kadar iyidir. Çünkü edebiyat bizim duygularımızı terbiye eder ve terbiye edilmiş duygularla hayatı nitelikli şekilde yaşama becerisini bize kazandırabilir. Duygu alanı felsefenin irrasyonel alanıdır. Felsefe modern dönemde rasyonel alana indirgense de edebiyat bizi felsefenin irrasyonel alanından da haberdar kılmaktadır. Bunu yaparken de hislerimize ve duygularımıza hitap etmektedir. Edebiyat sahasında duygularımız üzerine yeniden düşünmenin imkanını bulabiliriz. Edebiyat ve sanat, duyguları insanlara tekrar tanıttıktan sonra insanların duygular ve hisler üzerine tekrar düşünmelerine imkân tanımaktadır. Bunu kulakla, gözle, burunla, tenle yapabiliriz. Çünkü hissetme, sanatın ve edebiyatın yegâne işlevidir ve bu işlev üzerine düşündüğümüz anda edebiyatla felsefeyi birleştiririz. Yani irrasyonel ve rasyoneli!

Bu haber toplam 310 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim