Sevgili okurlarım, Atatürk’ün Ankara hipodromunda okuduğu o ünlü “Nutuk” çoğumuzun belleğindedir.

Onuncu Yıl Nutku...

Türk Milleti bütün coşkusuyla Cumhuriyet’in 10. yılını kutluyordu.

Ülkenin dört bir yanında insanlar Onuncu Yıl Marşını okurken, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk o meşhur konuşmasını yapıyordu.

★★★

Atatürk söz konusu Nutkun metnini, üzerinde günlerce çalışarak Çankaya’da hazırlıyor.

Metni el yazısıyla yazıyor.

“Türk Milleti” diye başlıyor.

Son cümlesi ise; “Ne mutlu Türk’üm diyene.”

Anlaşıldığı kadarıyla, okuyacağı metni daha sonra güvendiği bazı kimselere de okutuyor.

Bu çok doğal bir şey...

Çünkü insan bir şeyler yazar, sonra yazdığını kendisi okur ama aynı göz çoğu zaman bir hata bulamaz.

Ama başka bir göz okuyunca, eğer varsa daha iyi öneriler ortaya çıkar!

★★★

Nutuk’ta bir bölüm var... Atatürk el yazısıyla şöyle yazmış:

“Türk Milleti... Bu söylediklerim hakikat olduğu gün senden ve bütün medeni beşeriyetten (uygar insanlık aleminden) dileğim şudur:

Beni hatırlayınız.”



Sonra, el yazılı metinde yer alan son iki cümlenin üzerini çizmiş ve Nutuk’ta okumamış.

Neden, niçin?..

Bu sorunun yanıtını geçmişte yazdığım halde, aradan geçen uzun yılların etkisiyle olsa gerek, unutmuşum.

Şimdi işin içyüzünü size bir kez daha iletiyorum.

★★★

Bu olayın nedenini bilip bilmediğini, tarih üstadımız, tarih alanında yazdığı 183 kitabı olan rahmetli Cemal Kutay’a sormuştum...

Ve bana şöyle anlatmıştı:

“Atatürk Nutuk metnini el yazısıyla yazmıştı. Bir gün, o sırada Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan tarihçi Hikmet Bayur’a okuttu. Bayur, Atatürk’ün en güvendiği ve değer verdiği insanlardan biriydi. Bu güvene layık olduğunu Atatürk’ün ölümünden sonra defalarca kanıtlamıştır. 

Hikmet Bayur metni okuyor ama sıra o “Beni hatırlayınız” cümlesine gelince içi burkuluyor...

Ve metnin tamamını okuyup bitirince şöyle diyor:

‘Gazi Hazretleri, eğer izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum. Bu cümle bir vedayı hatırlatıyor. İnsanlar elbette fanidir ama böyle mutlu bir günde, Cumhuriyet’in Onuncu yılında, milletin kalbini bir veda acısıyla yakmayınız.”

★★★

Hikmet Bayur işin sonrasını da Cemal Kutay’a kendi anlatmış:

“Benim bu sözlerimden sonra düşündü... Yüzüme uzun uzun baktı ve aynen şöyle dedi:

‘Bu söylediğin doğrudur. Ben bu cümleyi kaldıracağım. Ama bunu bana kaldırttığın için ileride, ben öldükten sonra inşallah pişmanlık duymazsın.”

★★★

Sevgili okurlarım, bugün 10 Kasım...

Anıtkabir ve Türkiye’nin bütün meydanları yine yüz binlerce yurtsever, lâik Cumhuriyet’in ilkelerine bağlı aydınlık insanımızla dolacak.

Mozoleye yine çiçekler yağacak, okunan Fatihalar havada uçuşacak.

“Beni hatırlayınız” derken ne kadar haklıymış.



Şimdi size kısa bir anımsatma daha yapayım...

Geçmişten, Atatürk’ün vefatı sonrasındaki sözlerden birkaç örnek veriyorum:

Pakistanlı büyük şair Muhammet İkbal:

“Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım idi. O’nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.”

Modern Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandi:

“Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar biz Tanrıyı da İngiliz zannederdik!”

İngiltere başbakanı, Türk düşmanı Lloyd George:

“Yüz yıllar çok nadir olarak bir dahî yetiştirir. Şu talihsizliğe bakın ki 20. yüzyılın dahîsi Türklere nasip oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı.”

Ölümünün ertesi günü bir İtalyan gazetesinin manşeti ve bir radyo anonsu:

“Sezar, İskender, Napolyon, ayağa kalkınız. En büyüğünüz geliyor.”

Birileri istediği kadar “Keşke Yunan kazansaydı” diye bağırıp çağırsın!

O büyük adamı ölüm yıldönümünde bugün Anıtkabir’de ve Türkiye’nin dört bir yanında bir kez daha saygıyla, özlemle, rahmetle anacağız.