BÜLENT ÖZTÜRK YAZDI…

Seçim öncesi felaket tellallığı yapmak, pişmiş aşa su katmak gibi olmasın; diyerek lafa başlamak isterim…

Tam 40 yıldır Denizli’nin hem genel hem de yerel seçim sürecini yakından takip ettim…

Kimler geldi kimler geçti…

Siyasetin her türlü ayak oyununu gördüm…

Yüze gülüp, arkadan dolananı…

Halkı düşünüyormuş gibi yapıp, kendine çalışanı…

Ben olayım, ben olmazsam benim adamım olsun, diyeni…

Kendi istediği olmayınca, karşı tarafa çalışanı…

Parasıyla siyasetçi olup, adam olduğunu sananı…

Verdiği sözleri, yalayıp yutanı…

Verilen sözlerin büyüsüne kapılıp, havalarda uçanı…

Uçup uçup, yerlere çakılanı…

İnanın say say bitmez…

Bunların içinde vekil ve başkan adayları, il başkanları, parti yöneticiler, iş insanları, bürokratlar, gazeteciler, oda başkanları ne ararsanız, hepsi var…

————

Bu seçimlere gelene kadar da seçim öncesinde ve sonrasında çok değişen bir şeyler görmedim…

Genelde geçmişin tekrarını ‘dejavu misali’ yaşayıp geçtik…

Yani…

Yılmadan bıkmadan aday olanlar…

Genel merkezlerin kapısında nöbet tutanlar…

Tanıdığın, tanıdığını bulmak için takla atanlar…

Kıl payı kaçıranlar…

Kontenjan olayına kurban gidenler…

Halk beni istiyor, ayağı çekenler…

Saf saf verilen sözlere inananlar…

————-

Ama bu sefer durum çok farklı…

Hani her seçim öncesinde denilir ya ‘bu seçim çok önemli’ diye…

Başkalarını bilmem ama bana göre asıl önemli olan tarihi seçim bu…

İşin ortası yok…

Ya herro, ya merro durumuna gelmiş bir ülkeden bahsediyoruz…

İşte bu yüzden de iktidarı elinde bulunduran da ‘ben iktidar olacağım’ diyen de tüm ezberlerini bozmak zorunda…

Çünküüü…

Seçim sonrası işin başına gelenler, Cumhuriyet Türkiye’sinin en ağır yükünün altına girmek zorunda…

Bunun Tayyip Bey de Kemal Bey de ve diğer liderler de fazlasıyla farkındalar…

Özellikle AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın, üzerine basa basa ‘Yepyeni ve donanımlı kadrolarla yolumuza devam edeceğiz” mesajını vermesi, diğer bir güçlü aday olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ise yakın çevresine “Yeni parlamentoyu oluşturacak arkadaşlarımızın, seçim sonrası yükü kaldırabilecek liyakata, potansiyele sahip olmasına çok özen göstereceğiz” dediğini sık sık duyuyor olmamız, kesin aday tercihlerinde inanılmaz sürprizlerle karşı karşıya kalacağımızın da önemli göstergesi olarak karşımızda durmakta…

Diğer bir deyimle…

Kesin aday listelerinde, yeri çok kesin olduğu düşünülen birçok ismi göremeyebiliriz…

Yani hiç kimsenin garantisi yok…

Tam tersine hiç esamesi okunmayan, şans verilmeyen veya karşı çıkılan, fakat çok ciddi donanımı ve farklı meziyetleri bulunan bazı isimlerin…

Mesela (seversiniz, sevmezsiniz- örnek vermek için sıralıyorum) CHP’den aday adayı olan PAÜ eski Rektörü Prof. Dr. Hasan Kazdağlı, İYİ Parti’den Mustafa Kemal Çokakoğlu, MHP’den Arif Fırtına, Ak Parti’den Denizlili seçmenin bile ‘böyle bir vekilimiz mi var? ’ dediği Ahmet Yıldız (yeniden) gibi isimleri listelerin önemli sıralarında görürsek, çok da şaşırmayalım…        

Bunlara, ittifak protokolleri gereği (aynı özelliklere sahip) dışarıdan birilerinin de eklenebileceğini hesapladığımızda, birçok partinin 7 kişilik il milletvekili kadrosunun, en çok yabancı futbolcu oynatan Galatasaray’ın kadrosundan farklı olmayabileceğini de tahmin etmek, hiç de zor olmazsa gerek…

————-

Lafın ‘diyeceğim şu ki’sine gelecek olursak…

Farklı partilerden siyasete girmeye niyetlenen, içlerinde çok sevdiğim, değer verdiğim dostlarımın da bulunduğu yüzlerce aday adayı, bu seçimlerde ‘listeye bile giremedim’ veya ‘seçilecek sıraya bile konulmadım’ diye üzülmesin…

Yani diyeceğim şu ki sevgili adaylar…

Boşuna heveslenmeyin! Kesin aday olma ve seçilebilecek bir sırada bulunma ihtimalinin, (bu seçimde) neredeyse imkansızla kol kola yürümekle aynı olduğunu gördüğünüz an hem gaza gelmemiş, hem boşu boşuna heveslenmemiş, hem hayal kırıklığına uğramamış hem de kendinizi yıpratmamış olursunuz…