Professional Documents
Culture Documents
darrieussecq
DIŞI
• •
DOMUZ
telos 75
edebiyat42
Marie Darrieussecq
•
Dişi Domuz
-ya da herkesin bildiği gerçekler-
Kitabın Özgün Adı
Truismes
Fransızcadan Çeviren
Özdemir ince
© P.O.L, 1996
© P. O. L/TelosYayıncılık, 1996
ISBN 975-545-078-5
Kapaktaki Fotoğraf
Stephen Harvey
Dizgi
Gülcan Doğan
Düzelti
Hakan Kete
Ofset Baskıya Ha zı rlık
TelosYayıncılık
Kapak Tasarım ve Uygulama
Telos Grafik
Kapak ve iç Baskı
Telos Basımevi
Cilt
Yeni Güven Ciltevi
Birinci Basım
Şubat 1997
TELOS YAYINCILIK
imam Adnan Sokak, No: 2, Kat: 4 80080 Beyoğlu - lscanbul
Telefon: (0212) 249 24 80 Faks: (0212) 249 25 48
MARIE DARRIEUSSECQ
DİŞİ DOMUZ
-YA DA HERKESİN BİLDİGİ GERÇEKLER-
telos
Sonra bıçak gömülüyor. Uşak, bıçağın deriyi
delmesi için iki kez hafitÇe itiyor onu, sonra,
bıçağın uzun ağzı, erirmişcesine, sapına kadar
boyunun yağ katmanına giriyor.
tikin, damızlık domuz hiçbir şeyin farkına
varmıyor, uzandığı yerde birkaç saniye düşünüyor
biraz. Evet! işte o zaman kendisini öldürmekte
olduklarını anlıyor ve sesi kesilinceye kadar
boğuk boğuk.haykırıyor.
K..'1lfl' HAMSUN
B u öyk ü n ü n ne de n l i şaşkınl ı k yaratıp boğu ntu saçaca
ğı n ı , i nsanları ne d e n l i altüst edeceği ni biliyoru m . B u
elyazmas ı nı yayın lama soru m l u l u ğ u n u üstlenen yayınc ı
n ı n başını n bir yı ğın belaya gi receği n i de tah m i n ediyo
ru m . Kuşkusuz, kodese girmekten k u rtulamayacak; bu
neden l e , başına açtı ğ ı m dertlerden dolayı kendisinden
özür d i l e m e k istiyoru m . A m a şimdi içinde b u l u n d u ğ u m
duru mda beni görecek ol u rl arsa k i m se beni d i n l eyip ba
na inanmayacağı i ç i n , bu ki tabı hiç geci kmed. e n hemen
yazmam gerekiyor. Oysa kal e m t u tmak korkunç kramp
lara yol açıyor . Ü steli k ışık d a yok, b u nedenle geceleri
yazamıyorum ve ayrı ca, yavaş, çok yavaş yazıyorum . S i
z e ne b u de fteri b u l makta çekti ğ i m güçl ükte n , n e d e
h e r şeyi kirleten ve m ürekkebi katılaştıran çam u rdan
söz ed iyoru m .
B u d o m u z yazısını sök m e k sabrı n ı gösterecek yay ı n
cını n , e l i m d e n geldiğince okunak l ı yazmak için göster
diğim çabayı di kkate alacağ ı nı u m uyoru m.
Baş ı m a gel e n leri anı msamakta da güçl ü k çekiyor u m .
A m a d i k katimi i y i c e yoğu n l aştırıp olabildiğince geçm i şe
dönmek istedi ğ i m , yani olaylardan önceki döneme dön
m eye çalıştığı m zamanlar, görü ntüleri yakalamayı başa
rıyorum .
İ tiraf etmem gerek k i , s ü r d ü ğ ü m yeni yaşam , yedi
ğim ıvı r zıvır şeyl er, hoşuma gide n b u köyl ü barı nağı ve
kış yaklaştı kça keşfe ttiği m soğuğa dayan ma yeteneği m ,
bu şaşırtı cı yetenek, bunları n h i ç biri , daha önce yaşamış
olduğum hayat ı n can sıkıcı yan l arı na ü z ü l memi gerek
tirmiyor. Her şey i n başladı ğı sırada işsiz olduğum u ve
9
iş aram anın, şimdi nedenini anlayamadığım iç sıkıntıla
rına yol açtığını anı msıyoru m .
Okur u n , özellikle d e işsi z kal mış okuru n b u densiz
sözleri mden dolayı beni bağışlamasını rica edeceği m .
Ama n e yazı k k i , b u kitapta yapacağı m densizlikler sa
dece b u n unla kalmayacak; ve bunlardan rahatsız olacak
olan zevattan, lütfedip beni bağışlamaları nı istirham e
deceğim.
10
Evet efend i m , daha önce beli rttiğim gibi, iş arıyord u m .
Bir m ü lakattan öteki m ül akata koşuyordu m . Ama nafi
le . Büyük bir ıtriyat, yani parfümeri mağazaları zinciri n
den i ş istemek üzere kendili.._"q imden bapJUruncaya ka
dar, bu sözc ükleri çok iyi anım sıyoru m, b u d ur u m böy
le si.iri.ip gitti . Mağazalar zincirini n m i.id i.iri.i ben i d i zle
rinin ü zerine oturttu, sağ m e m e m i mın c ı kladı ve fevka
lade esnek b u l d u ğ u n u söyledi . Hayatımın o dönemin
de, bütün erkekler, v ü c ud u m u n bir yanını fevkalade es
nek bul mak kon us u nda söz b i rliği e tmiş gibiyd i l e r . B i
raz k i l o alm ıştım, belki d e iki k i l o kadar, çünkü s ü rekli
açlık hissediyord u m ; b u iki k i l o, vücud u m u n her bir
köşesine u yu m l u bir şekilde dağılmıştı, bun u n böyle o l
duğunu aynaya baktığım zaman görüyord um . Spor
yapmadan ve özel bir çaba göstermeden, vücud u m es
kisi ne göre daha di ri, daha parlak, daha dolgund u . B u
k i l p alışımın, vüc u d u m u n göz kamaştırıcı d u rum u n u n
kuşkus uz i l k bel irtileri, i l k arazları barınd ı rdığını ş i m d i
d a h a i y i a n l ı yo ru m . Mağazala r Zi nciri Müdürü, bir eliy
le sağ mememi, öteki eli nde sözleşmeyi tutuyordu . Me
memin seğirdiğini hissediyord um, sözleşmenin i m zaya
hazır old u ğ u n u görmeni n yarattığı heyecandan seğiri
yor olmalıydı, ama b u d u ru mda, vüc u d u m u n, nasıl de
sem, şu lastikse/ göri.inü m üni.in de bir payı vardı . M ağa
zalar Zinci ri M ü d ü r ü, parfümeri mesleğinde işin en ö
nemli yanı n ın her zaman güzel ve bakımlı olmak old u
ğ u n u, d a r kesi mli iş ö n l ü kl e ri n i ç o k beğeneceğimi ve
bu giyi m i n bana çok yakışacağını söyl üyord u . Parmak
ları biraz daha aşağıya inmişti, iliklenmiş düğmel e ri açı-
11
yord u , ve b u n u n i ç i n M ü d ü r Bey sözleşm eyi m asasını n
üzeri ne koymak zoru nda kal mıştı . O m u z u n u n ü zeri n
d e n sözleşmeyi tekrar tekrar okuyord u m , yarı m gün i
ç i n elime geçecek olan asgari ücretin yarısı kadar maaş
la, ev kirasına katkıda bulu nabilir, ke ndime bir-ik i giysi
alabil i rdim : ve yı l l ı k stokları piyasaya sürmek dön e m i n
de güzel l i k malzemeleri edi nmeye hakkım ol duğu da
belirtilmişti, demek ki en ünlü markal arı , e n pahalı par
fümleri elimi u zatı p alabilecekti m ! Parfüm eri m ağazası
müdürü beni kucağına oturtmuştu, görevi m i yeri ne ge
tirirkı;; n , bu güzel l i k malzemeleri n i , nasıl güzel kokaca
ğıım, ten i m i n nasıl diri görüneceğin i hayal ediyordum.
Kuşkusuz Honore ' n i n daha çok hoşu n a gidecekti m .
Honore 'ye, beş bahar aralıksız giydiğim mayom u do
l aptan çıkarmayı düşündüğüm sabah rastlamıştım . Ma
yomu denerken, kalçaları m ı n pembeleşip sıkıl aştığını ,
yuvarlaklaşıp kaslandığı nı fa r k etmişti m . Ye mek yemek
yarı yordu bana. B u n u n ü zerine kend i n e Aq ualand'da
bir öğle sonu sun d u m . Dışarıda yağ m u r yağıyord u ama
Aq ualand 'ın içi nde hava her zaman güzel ve sıcaktı . A
qualand'a gitmek ek aylığımın onda birini alıp götürü
yord u ve annem kesi n l i kle benimle aym fi ki rde değildi .
Dahası , bana metro bileti bile vermedi , ben de bir be
yefendiye takılarak geçmek zoru nda kaldım kapıyı .
Metro kapılarında her zaman genç kızları bekleyen be
yefendiler bulunur. B eyefendinin ü zeri nde büyük bir
etki yarattığımı hi ssetti m ; u z u n sözün kısası , her zaman
olduğundan daha büyük bir etki . Ö yle ki , Aqual a n d ' ı n
soyu n m a salonunda etekliğimi gizlice yıkamak zorunda
kaldım . Aqualand ' ı n salonları nda, kapılardaki aralı kl arın
iyice tıkalı olduğuna d i kkat etmek gerekir her zaman ve
ayrıca, salonda bir çift varsa hemen sıvışmayı da b i l mek
gerekir; b urada da kadınlar tarafının kap ı s ı nı n ön ü n de
bekleyen beyler vardır her zam a n . İ nsan Aqualand'da
hayatını kolayca kazanabilir, ama ben, annem i n beni
12
kapı dışarı etmekle tehdit ettiği zamanlarda bile böyle
bir şeyi kab u l etmemişimdir. B oş salonda hemen soy u
n u p mayom u giydim ve güleryüzlü yaldızlı aynanı n kar
şısında b u l d u m kendim i ; bunu söylediğim için üzgü
nüm , ama kendimi i namlmaz ölçüde güzel b u ld u m ,
tıpkı dergi lerdeki g i b i a m a daha iştah açıcı . Güzel ko
kan bedava sabunla sab unla nd ı m . Kap ı açıldı, ama yal
n ızca bi rkaç kadın girdi içeriye, erkek girmed i , biz de
bir süre rahatımıza baktı k . Kadınlar g ü lerek soyunuyor
lardı . Zeng i n Müslüman kadı nlardı bunlar, yıkanmak i
ç i n uzun lüks giysil e r giyi niyorlard ı , d u ş u n altında, yarı
saydam tül v ü c u tl arın ı n kal ı b ı n a giriyordu . Kadınlar
çevremi sardılar ve güzel olduğ u m u haykırdılar, ve ba
na pahalı koku l ar ve birkaç madeni para verdil � r . O n l a
rın yanında kendi m i güvenl i kte h issettim . Aqualand b i r
dinlenme yeridir, ama i n s a n g e n e d e , n e o l u r ne olmaz,
dikkatli olmalıdır. Bu nedenl e , H onorc! suda bana yak
laştığı zama n , i l k i n h ı zla krawl y ü zerek yanı ndan uzak
laştım , belki d e e n çok böyle yüzme m hoşuna gitmiştir
(o sıralar çok i yi yüzerdi m ) . Ama daha sonra tropi kal
barda bana bir bardak içki i kram ettiğind e , iyi biri old u
ğ u n u gördüm. Tropikal barda üzeri m i zden s ular sızı
yord u , ıslak m ayoları m ızın içi nde terliyorduk, tavandaki
aynalarda kend i m i kıpkırm ı zı kızarmış görüyordu m , iri
yarı bir zenci yelpazeliyord u bizi . Çok şekerli,
rengarenk kokteyller içiyorduk, uzak adal arın m üziği
duyul u yord u ; b i rden , çok uzaklardaydık. Yüksek dalga
lar dönemiydi . Honorc:, bazı özel toplantılar için hav u
za köpekbalıkları kon uld uğunu a n latıyordu ; köpekba
lı klarının, tatlı suda ölmeden önce, hantal davetli l e ri
gövdeye i n d i rmek i ç i n beş dakikal arı varm ı ş . Bu da, b u
tür toplantıl arda benzersiz bir hava yaratıyorm uş . Son
ra, kırmızı s u l arda sabaha kadar y üzdük. H o non� ban l i
yöde büyük b i r Kolef de öğretme n l i k yapıyord u . Ö ğ
rencileri n i n eğlencelerine kesinlikle gitm e z m i ş . Kendisi-
13
ne, öğrenim görmek isterdim, dedim, ama o, sakın ha,
dedi, öğrencilerin hepsi ahlaksız ve sapık, dedi, Aqua
land'a sağlıklı genç kızlara rastlamak için geldiğini söy
ledi. Honore ve ben birbirimizden hoşlandık. Bana, ba
zen özel davetlere gidip gitmediğimi sordu. Ona, hiç
bir zaman, dedim, hiç tanıdığım yok. Beni insanlarla ta
nıştıracağını söyledi. Başlangıçta beni çeken bu oldu,
üstelik bu dürüst çocuğun bana ilişki önermesi; ama
gerçekte Honore'nin hiçbir ilişkisi yoktu, ve belki de
benim sayemde seçkin yerlere davet edilmeyi umuyor
du. Honore, çıkarken, Aqualand'daki şık mağazalardan
birinde bana bir giysi aldı, sadece onun için giydiğim
gök mavisi saydam bir giysi. tık kez mağazanın deneme
salonunda seviştik. Aynada kendimi görüyordum, Ho
nore'nin ellerini böğürlerimde görüyordum, parmakları
vücudumun esnek çukurlarında dolaşıyordu. Şimdiye
kadar, diye soluyordu Honore, şimdiye kadar böylesine
sağlıklı bir kıza rastlamamıştım. Mi.isli.iman kadınlar da
şık mağazaya gelmişlerdi, kendi dillerinde gevezelik et
tikleri duyuluyordu. Honore bana bakarak giyiniyordu,
ben çırılçıplak üşümüştüm biraz. Mağazada çalışan ha
tun, nane çayı ve pasta dağıtıyordu. Deneme salonunun
kapısının üzerinden bize de verdi. Kibar ve şık bir ka
dındı, böyle bir işim olsaydı ne iyi olurdu, diye düşün
düm. Aslında, parfümeri mağazasındaki işim bundan
pek farklı değildi. Her parfüm için bir deneme salonu
vardı, çalıştığım mağazalar zinciri her türlü parfüm satı
yordu; vücudun değişik yerlerinde denenen kokuların
uygun olup olmadığını anlamak için beklemek gereki
yordu ve bu da doğal olarak zaman alıyordu. Müşterile
ri deneme salonlarındaki geniş sedirlere oturtuyordum,
kendilerine, ancak dinlenmiş bir vücudun bir kokunun
bütün renklerini yansıttığını açıklamam gerekiyordu,
masaj eğitimi stajı görmüştüm. Tamestat ve kuğu tüyü
haşlaması dağıtıyordum. Hiç de fena bir meslek değildi
14
asl ında . Ne var k i , M üs l ü man kadınlar Internet Gard i l e
b e ş b i n e yakı n " e u ro" bı rakarak gitti kte n sonra, ç o k ş ı k
satıcı kadın , gözüm üz ü n ö n ü nd e , b ü t ü n mağazaya ae
rosol kok u lar fısfislad ı . Asla, dedim H onorC'ye , böyle
bir mağaza işletmiş olsayd ı m böylesine bir zevksizliğe
asla göz y u m mazdı m . H onore bunun ü zeri n e , bende
böyl esine bir vücu t varken , böyles i n e m u h teşem bir y ü z
varke n , isted iğim an dü nyanın b ü t ü n e n şık mağazaları
na sahip olabileceği m i söyled i . Yanı l mamıştı aslında.
Ama bir işte çalışmamı doğru b u l m uyord u . Çalışma ha
yatın ı n kad ı n ları yozlaştırd ı ğı n ı söyl üyord u . B u n u nla
birli kte , saygın bir mesleği o l masına karşın , maaşıyla,
yakın bir ban l iyöd e iki odal ı bir daireci k ki ralayamadığı
n ı öğre n i n c e hayal kırıkl ı ğına u ğrad ı m . B un u n üzeri n e ,
h e m e n v e ke n d i açı m dan dürü stl ü k adı na, o n a yardımcı
olabi l m e k i ç i n t u t u m l u davran mak gere ktiği ni d ü ş ü n
düm .
15
serpti . Gerçekten de fevkalade iyi d u ru yord u iki zler, D
boyu n u geçmiş old uğum halde bile, ama dayanamayıp ,
azar azar bir kenara koyd uğum ekmek paramla bir sut
yen satın ald ı m . Honan: bana sorular sord u , m aaşı m ı
heni.i z almadığı m ı biliyord u , ama b e n k e n d i üstü m e al
d ı ın , hiçbir şey söyle medi m , bu küçük i hanet hala canı
m ı sıksa b i l e . Zaval l ı Honore böylesine göğüslerle bir
otob üsün arkasından koşmanı n ne demek old u ğ u n u bi
lemezd i ki . Erkek m üşteriler mağazaya gid erek daha
çok geliyord u ve yükl ü alışveriş yapıp iyi para öd üyor
lard ı , Mağazalar Zinciri Müd ürü para toplamak i ç i n he
men hemen her gün geliyord u , her geçe n gün d aha
m e m n u n kalıyord u benden . Yaptığım m asaj lar çok ü n
lenm işti , gal iba M ü d ü r B e y ö z e l masaj lara k e n d i girişi
mimle başlad ığımdan kuşkul anıyord u , ç ü n k ü genell ikle
böyl e bir şeye istekl e ndirmek için satı cı kızlara biraz za
man tanın ır. Bereket versi n , m ü esseseye kazandırd ığım
para sayesinde bi rkaç hafta sonra işten atı l m ad ı m , M ü
d ü r B e y i ş i i leri götürmedi , h e r şey büyük b i r gi zli l i k i
çinde olup bitti . M ü d ü r Bey nazik bir i nsandı . Beni u
z u n s ü re rahat bı raktı, bu i ş i n ben i yorm uş old u ğ u n u
d üşü n m üş olmalı . Oysa hayatı m ın h i ç b i r d ö n e m i n d e bu
kadar form da olmamıştı m . B u nun Honorc i l e h i ç b i r i
lişkisi yokt u . Hoş u m a gidiyor olmasına karşın ye n i işi m
le de b i r i l işkisi yokt u , zaten bağımsı zlığı m ı kazanmama
yeterl i bir para da deği l d i . H ayır, b u n u n gerçek ned e n i ,
sanki kafa mın içindeki o ebedi gü neşti , m etroda bi l e , ş u
il kbahar çam urları nda b i l e , öğle sandviçi m i yem eye git
tiği m o küçük tozl u parkta bile . Ama doğru s u n u ister
sen i z , öyl e alabi ldiğine kolay bir hayat da deği l d i . Sa
bahl eyi n çok erken kalkmak gerekiyord u , horozlar öt
meye başlar başlamaz desem el bette garip kaçar, horoz
ların kentlerdeki temsilcileri bu işi yapar yapmaz tabii,
kolayca uyanıyord u m , tek başı ma, ne akşamları Tames
tat'a ne de sabahları Exci dri l l 'e gereks i n i m d uyuyor-
16
d u m , oysa başta H o norc!: ol m ak ü zere çevremdeki b ü
t ü n i nsanlar y u t u p d u ruyordu b u m eretleri . P e k h o ş o l
m ayan bir şey de vardı a m a , şöyle rahat rahat bir şey yi
yemiyord u m hiçbir zaman, vaki tsi zlikte n , hep açl ı k çe
kiyord u m , karnı m acık ıyord u , özel likle d e küçük parka
geldiği m zam a n , m ü thiş bir açl ı k d u ygusu sarıyord u içi
mi: hava, k uşlar, ne b i l eyi m , k ü ç ü c ük bi r doğa parçası
yapacağını yapıyord u . Kı z arkadaşları m bana takı lıyor
lard ı , "ilkbahardandır" diyorlard ı ; Honore'yi kıskanı
yorlardı , b u n ca güzel olmam karşı sında kıskan ç l ı k d u
yuyorlard ı , ama ne v a r k i , kendilerine telefon e d i p a n
lattığım başarı lar da hoşlarına gidiyord u . Sonr a , evet,
bazen i ç açı c ı ol mayan bir yanı da vardı i ş i n , yani erkek
m üşteri ler; kadın m üşteri l e r gidere k ayaklarını kes m i ş
lerd i , herhal de d ü kkanda korkuya kapı l ıyorlarqı , ç ü n k ü
t u haf bir hava vard ı . Erkek m ü şteril e r b a z e n tuhaf şey
ler dene meye kalkışıyorlard ı , hoşla n m ıyord u m b u n d a n ,
normal zamanlarda c a nı m ı sıkacak şeyl er; ama hayı r, b i r
i s p i n o z kadar cıvıl cıvıldı m . E r k e k m üşteriler bayı lıyor
lardı b u n a . Hepsi, ağı z birliği etmişcesi n e , m üthiş sağ
l ı k l ı old uğu m u söyl üyorlard ı . G uru r l a nı yord u m , d e m e k
istediği m , ke n d i m l e g u ru rl anıyord u m . Ama b a n a ş u
m üthiş morali vere n , ş u kışkırtı cı, ye ni bir yaşama başla
mışlık d uygu s u n u veren b u da deği l d i . Son kadın m üş
teri lerimden biri , göz ü n ü b u daktan sözü n ü dudaktan
sakın mayan bi r sad ı k dost beni p i relendird i . Bir g ü n d e
l i k gazetede fa m an ' l ı k ediyord u ve son derece zengi n
di . B u n u n nedeni n i n hormona) old u ğ u n u söylediği s ı
rad a kend i s i n e masaj yapıyord u m . Kı z arkad aşları m ın
söyl edikleri ni tekrarl ad ı m , i l kbahar özsuy u n u n çoğa l
masınd an m ı ş dedi m , ama m üşteri m , "hayır, hayır," de
d i bana, "sizden kaynaklanı yor bu, kendi içi nizde n . Ha
m i l e olmadığı nızdan e m i n misiniz acaba?" B u ay ad et
görmed i m . Bu düşünce adeta sesi m i sol u ğ u m u kesti .
H onorC'ye bir şey söylemedim . Müşteri hanı m ol d u kça
17
yaşlıydı , büyük bir hayat tecrü besi vard ı , çok seviyor
dum kendisi n i . Masaj yapılırken d ur madan konuşan
m üşteriler sını fi n a giriyord u , bana b iraz fırij i dıniş gibi
geliyord u . Beni böylesine güzel , böylesi ne genç, her
kesl eri n de dediği gibi bu nca sağlıklı görmekten hoşla
nıyor olmalıyd ı , ve nasıl dese m b i l m e m ki, benim ham i
l e old uğu m u öğren mek on u daha da kışkı rtıyord u belki
de. Çoc u k doğumları giderek azalıyord u . Ben şahsen
bebeklere karşı deği l i m d i r, bazen küçük parkta bebek
görm üşümdür. Her n e ol ursa ols u n , açlığım artıyord u ,
ve kadın m üşteri m h e r yerde bir bel i rtisi ni yani arazını
keşfediyord u . "Aş eriyor m u s u n uz?" diye soruyordu ba
n a . Her g ü n masaj yaptırm aya gel iyord u , erkek m üşte
riler söyleniyorl ard ı , ona kart deri adın ı takm ışlard ı .
H i çbir şey i ç i n a ş ermiyord u m , aslına bakarsanı z daha
çok tiksi nti duyuyord u m . "Aynı s,ey", diyord u bana, ve
ayrı ntıları soruyord u . Artı k dom uzlu sandviç yiye miyor
d u m , midem b ulanıyord u , hatta birinde küçük parkta
kusm uştu m . Kötü bir duru mdu . Bereket versi n , vakit
erke n d i , m ü şterileri n ya da Müdür'ün beni görm eleri
olanaksızd ı . Birden, tavuk yemeğe başladım , daha iyiy
di . "Giirüyorsunuz," diyord u kad ı n m üşterim, «siz tavu
ğa as, eriyorsunuz, ben ilk oğluma hamileyken domuza
katlanamazdım, ne olursa olsun, hamile kadın kendini
domuzdan sakınmalıdır, hastalıklar nedeniyle." Kadın
m üşteri n i n hiç çoc uğu olmamıştı , bir erkek m üşteri m
on u n lezbien old uğunu söylemişti , ve zaten duru m gün
gibi ortadaydı. Artık adet görem iyord u m . Açl ı ğ ı m gide
rek artıyord u ve yiyecekl eri m i çeşi tlendirmek i ç i n ya
nı mda katı yumurtalar, çikolata falan geti riyord u m . Uy
gun fiyata taze sebze bulmak olanaksı zdı , b i r erkek
m üşteri mden kır evi nden bana taze sebze geti rmesi ni
istedi m , bana cima da getiriyordu . Bu e l m al arı nas ı l ye
diğimi bir görmel iyd i n i z . Elmaları dişlemek, güzelce
çiğnemek için yeteri nce zamanı m yoktu p arkta, ağzı m a
18
elma suyu yayılıyordu, ağzımda dağılıyordu, olağanüstü
lezzetliydi! Kuşların arasında parkta elmalarımla baş ba
şa geçirdiğim birkaç dakikalık soluk alma zamanı, sanki
hayatımın mutluluk anıydı. Yeşile karşı, doğaya karşı
büyük bir istek duyuyordum. Bir erkek müşterimin haf
ta sonu davetini kabul ettim, HonorC'nin bir şey deme
mesi için de bir staj bahanesi uydurdum. Büyük bir ha
yal kırıklığına uğradım. Müşterimin evi güzeldi, çevre
sinde ağaçlar olan tek başına bir ev, kırların ortasında,
hayatımda böyle bir şey görmemiştim. Ne var ki, bütün
hafta sonunu evin içinde geçirdim, müşterim kendi ar
kadaşlarını davet etmişti. Pencereden tarlaları, bitki yı
ğınlarını görüyordum, çılgınca arzular duyuyordum, gi
dip burnumu içlerine sokmak, otların içinde yuvarlan
mak, ağnamak, otları koklamak, otları yemek. Ama
müşterim bütün bir hafta sonu bağlı tuttu ·beni. Geri
dönerken arabada ağladım. Arabada artık onun için hiç
bir şey yapmak istemiyordum, ve sonra otoyol da tehli
kelidir; kentin ilk kapısında kapı dışarı etti beni araba
dan bu deve, tedbir medbir gözetmeden, ve bir daha
mağazaya ayak basmadı. Müşterimi yitirdim. Eve gelir
ken kanama başladı. Karnımda dayanılmaz ağrılar vardı,
güçlükle yürüyebiliyordum. Honon'., kadın milletinin
her zaman karınlarından sorunları olduğunu söyledi.
Nazikti Honorc, bir kadın-doğum uzmanına gitmem i
çin para verdi. Kadın-doğum uzmanının işi başından aş
kındı, çok acelesi vardı, bana düşük yaptığımı söyledi, i
çime bir yığın pamuk doldurduktan sonra beni bir kli
niğe gönderdi. Çok pahalıya patladı kürtaj. Ama ben
hamile olmadığımdan çok emindim. Birden hangi şey
tana uyup kadın-doğum uzmanına kafa tuttum bile
mem, herif iyice ötkelcnip bana sokak orospusu ımıa
melesi yaptı. Ona, müşterim ve dostlarıyla başımdan
geçenleri anlatamadım. Klinikte canımı çok yaktılar, a
dım gibi eminim, boş yere. insan hamileyse hamile ol-
19
duğu n u bilir gi bime geliyor. Vücu d u n d a bir tür annelik
kokusu duyar, ama kokulara karşı b u nca hassaslaşan
be n , tenimde bu t ürden bir koku d uymadı m . Zate n, bi
raz özel olan kad ı n m ü şteri m i n dışında, hamile olduğu
m u anlasalard ı , e rkek m üşterilerim semti m e bile uğra
mazlardı bence . Onlar ben i , böyle deği l , sağlı klıyken
severler. Kli n i kte bana yaptıkları yüzü nden bugün bile
karnı mda ağrılar var. Her şeye karşın dişi olarak kald ı m .
Ayrıca, hala, şimdi bile, o zamanlar hamile olmadığımı
söyleten bir şey var: Ş u sözde düşükten hemen sonra
yen i d e n adette n kesi ldim ve aynı belirtiler, açlık, ti ksi n
ti , yuvarlakl ıklar d evam etti . Bazı c a n sıkıntılarına karşın
-yeter ki hepsi bi rbiriyle i l işkili ol masın- m oral i m hep
m ükemmeldi . Yaşlı kadın m üşteri m beni her zamanki n
d e n daha ç o k seviyord u . Ü stel iyord u , karnı ma dok u n u
yordu v e aynada karnı mı bana gösteriyord u , o da iyi ce
yuvarlaklaşmıştı , beni m zevkime göre biraz fazla. Ama
erkek m üşteriler beni korku n ç sexy b u l mayı sürd ü rü
yorlard ı , önemli olan da buydu zate n . Kad ı n müşterim
zamanı n ı n büyük bir böl ü m ü n ü benimle birlikte geçiri
yord u , mağazaya gelm eyi sürdüre n son kad ındı ve nere
deyse benim tek kad ı n dostu m d u , ç ü nkü be n i m ihti
şam ' ı m , o böyle söyl üyordu , adeta bütün kız arkadaşla
rım ın cesareti n i kırıyord u . B u kadın m üşteri m l e çene
çalmak hoşuma gidiyord u , vücudundan tiks i n m iyor
d u m , birkaç yıl sonra nasıl bir şey olacağımı görmek i l
g i n ç geliyord u bana. Yanı lmışı m . Kad ı n m üşteri m bana
hala giyilebilecek giysi ler veriyordu, birinde artık hoş u
na gitmeyen bir takı bile verdi . Kadı n m üşteri m öldü
rül d ü . Bir g ü n gelmedi ve cesedi n i parkta bir ağacın al
tında buldular. Galiba görün üşü d ayanı lır gibi deği l m i ş .
B u olaydan sonr a dostlarından biriyle sık sık karşılaş
t11n , karalara bürünm üş bir kad ı n , parktaki ağaçları n al
tına ağlam aya geliyordu . İ nsan ı n böyle dostları olması
ne güzel . Artı k çene çalacak bir kadın m üşterim olmadı
20
ve aybaşı sorunlarımla baş başa kaldım. Bir bakıma, ar
tık kadın müşterimi görmediğim için rahata kavuşmuş
tum, çünkü hamile olmadığımı .biliyordum, o ise hami
le olmamı istiyordu ve onun yüzünden kafam karışıyor
du. Erkek müşterilerin, hiç değilse, bu türden saplantı
ları yoktu. Sağlığımın nasıl olduğunu merak ettikleri i
çin bana bakmıyorlardı; aslında onlar kendileriyle ilgi
liydiler ve kendilerini bana mıncıklatmakla gurur duyu
yorlardı. Aslında onların bu aldırışsızlıkları işime geli
yordu, çünkü biraz fazla kilo aldığımı ve bunun eskisi
kadar güzel olmadığını görüyordum; ama sürekli müş
terilerimi yalmzca dükkanda kabul ettiğim için, beni
gerçekten gördüklerini ileri sürebilecek yeni gözlerden
çekinmem gerekmiyordu. Bütün müşterilerim onların
zevklerine uygun olduğunu biliyorlardı ve bu onlara ye
tiyordu, başka yerde aramıyorlardı, bendeki bir değişik
lik herhalde onlara münasebetsiz görünürdü, samrım
uygun bir sözcük bu. O zamandan beri düşünmüşüm
dür bunu. Müşterileri kabul ediş sürem yarı-zamandan
yavaş yavaş tam zamana dönüştükçe müşterilerimi daha
iyi tanımaya başlamıştım. Aklıma tuhaf düşünceler geli
yordu, o zamana kadar aklıma gelmeyen şeyler, şimdi
söyleyebilirim bunu. Müşterilerimi değerlendirmeye
başlıyordum. Tercih ettiklerim bile vardı. Görür gör
mez hoşnutsuzluk duyduklarım da vardı aralarında, be
reket versin bunu belli etmemeyi başarıyordum. Galiba
bu yeni düşünceler ve bunun gibi şeyler, adet görme
memle ilgiliydi; tuhaf neşemi ve iyi sağlığımı korumama
karşın, müşterilerin delice heveslerine giderek daha güç
katlamr oluyordum, hepsi hakkında bir düşüncem var
dı. Susuyordum, kuşkusuz, görevimi yapıyordum, bana
bunun için para ödüyorlardı, ama adet görmekten yok
sun kalan vücudumun artık söz dinlemediğini hissedi
yordum. Benim vücudum kafamı yönetir, bunu ancak
şimdi biliyorum, müşterilerden kurtulmuş olmaktan
21
hoşnut olsam bile bunun bedelini ağır ödedim. Ama o
sıralar, insanı n, vücudunu bir bedel karşılığında gözü
kapalı sunabileceğini sanırdım. Zaten işler yolundaydı.
Biraz fazla kilo aldığım andan itibaren, müşterilerin bu
mın farkına varmasından çok önce, kendimden tiksin
meye başladım. Kendimi aynada görüyordum, belimde
gerçek kıvrımlar vardı, tıpkı canyelekleri gibi! Şimdi bu
am güldürüyor beni. Sandviçleri azaltmaya çalıştım,
hatta öğle yemeklerini kaldırdım, ama bütün bunlar şiş
manlamama yaradı. Parfümeri mağazasındaki manken
fotoğrafları gözümün önünden gitmiyor, aklımdan çık
mıyordu. Vücudumda bir kan birikmesi olayı olduğuna
inanıyordum, kırmızımsı oluyordum, giderek müşteri
ler benimle çiftliğe özgü alışkanlıklar edinmeye başlı
yorlardı yavaş yavaş. Kendileriyle, kendi zevkleriyle çok
ilgili oldukları için hiçbir şeyin farkına varmıyorlardı,
ama masaj yatağı, yeni arzularına göre, tarlada ot yığı
nına dönüşüyordu, kimileri anırmaya, kimileri de do
muzlar gibi burnundan solumaya başlamıştı ve neredey
se hepsi, durup dururken emekliyordu. Yeniden adet
görmeye başlasam, içimdeki bütün kan boşalsa, bir
genç kız gibi yeniden terütaze olacağımı düşünüyor
dum; ve kanım gelsin istiyordum. Müşteriler de giderek
yağlanıyorlardı. Ağırlıkları altında dizlerim ağrıyordu,
gözlerimin önünde yıldızlar dans ediyordu, bıçaklar,
kıyma satırları görüyordum. HonorC'nin mutfağı için
giderek daha karmaşık elektrikli mutfak aletleri alıyor
dum, o da bu evcil eğilimlerimi pek beğeniyordu. Ve
sonunda gerçeği kabul etmek zorunda kaldım. Her şeyi
düşünmeye başladığıma, her konuda düşüncem oldu
ğuna göre, artık aklı başında biri olarak durumun karşı
sında gözlerimi kapatamazdım ve hamile olduğumu
gizleyemezdim. Bir ay içinde altı kilo almıştım, özellik
le de karın, göğüs ve kalça bölgelerimde. Geceleri tuhaf
düşler görüyordum, kan ve domuz sucuğu görüyor-
22
dum; kusmak için yataktan kalkıyordum. Bu tuhaf düş
lerden dolayı hala utanırım, ama vaziyetin durumu böy
leydi. Anlamaya çalışıyordum, bazen gerçek, tuhaf bir
şimşek gibi çakıyordu, karnımdan yükselen bir bilinç
durumu. Bu, korkutuyordu beni. Gebelik, bütün bu
belirtiler arasında adeta biricik nesnel ve akla yatkın
bağdı. Honon'. artık çalışmamamı istiyordu, tetikte du
ruyordu, birşeylerden kuşkulanıyor olmalıydı. Bunun
yanında, epeyce gururlanıyordu benimle, tuhaf bir şe
kilde. Bütün başkentte benim çalıştığım parfümeri ma
ğazasından konuşuluyordu, en şık mağazaydı, ünlü in
sanlar beni görmeye uzaktan geliyorlardı. Honon'. an
cak ekonomik sonuçları görebiliyordu, örneğin elekt
rikli mutfak aletini. Hem sonra, yakınmasını gerektire
cek herhangi bir şey de yoktu, bazı hafta sonlarının dı
şında, her akşam eve dönüyordum, ne olursa olsun üçte
bir oranında zaman kazanıyordum. Ona hiçbir şey söy
lememeye karar vermiştim, çünkü hamile olduğumu
öğrenirse beni evde tutmak için elinden gelen her şeyi
yapardı. Üç ay boyunca, aylık ücretimin üzerinde do
ğum öncesi yardımı alabilir ve sonra Honorc ile birlikte
eve kapanabilirim. Aslında nedenini iyi bilmiyorum ama
işimden ayrılmak istemiyordum. Benim için bir pencere
gibiydi, küçük parkı, kuşları görebiliyordum. Herhalde,
hamile olduğumu öğrendikleri zaman işimi elimde tu
tamazdım. Bunu Mağazalar Zinciri Müdürü'ne nasıl
haber vermeli? Bu düşünülemez bir şeydi. Beni dikkat
sizlikle suçlardı, ama dikkat etmemi gerektirecek kadar
kazanmıyordum; ve HonorC'ye göre, bu türden karın
sorunlarıyla ilgilenmek kadınların işidir. İşte bundan
dolayı da hamile olduğuma inanıyordum, çünkü dikkat
li davranıyordum. Bununla birlikte bir biyolojik mantık
vardır; şimdi en azından bundan kuşku duyduğumu
söyleyecek olsam bile. Oysa tek kozımı lastikse/ yanım
dı, ama doğrusu bu özelliğimi de yavaş yavaş yitirmiş
23
olduğumu itiraf etmem gerekir. Bilemedin bir ya da iki
ay daha, daha sonra artık önlüğe sığaınayacaktıın, kar
nım dışarıya firlayacaktı ve üstelik bundan daha uyarıcı
bir şey vardı, askılardan, dekoltelerden etim taşıyordu.
llk stok eritme döneminde, işe girişimden tam bir yıl
sonra pudra almaya hak kazandım ve sabahları her yanı
ma pudra sürdüm, bu sayede kırmızı yanaklı köylü gö
rünüşümü biraz gizlemeyi başardım. Bir ay daha daya
nabildim. Ama, yalnızca karnım değil her yanım şiş
ınanlıyordu. Üstelik karnım gebe kadın karnına kesin
likle benzemiyordu, güzel bir yuvarlak küre değildi,
canycleklerini andırıyordu. İşte annem, üzerinden daha
çok geçmedi, ağlaya ağlaya çocuk aldırdığında beş aylık
hamileydi, çocuğunu aldırmıştı, çünkü evde onun maa
şına çok gereksinim vardı. Artık neredeyse hiçbir şey
yemiyordum. Gündüzleri gözüm kararıyordu, geceleri
ise saçına sapan düşler görüyordum. Honore hoınurtu
larıından rahatsız olduğu için söyleniyordu, sonunda
hoınurtularım tiz çığlıklara dönüştü, bunun üzerine be
nimle birlikte yatmaya katlanamadı. Ben salonda uyu
yordum. İkimiz için de böylesi daha rahattı, şöyle canı
mın istediği gibi yan yatıp horlayabilirdiın. Ne var ki gi
derek uykum kötüleşiyordu, gözlerimin altında torbalar
oluşmuştu, yılbaşı armağanı olarak bedava verilen iki
tüp Y erling'i gözlerimin altına sürmeye çalıştım. Ama
merhem zaman aşımına uğramıştı, toz haline geliyordu.
Çocuk düşürmeyi düşündükçe korkunç bunalımlara gi
riyordum. Çocuk düşürenlere karşı sevecen davranını
yorlardı. Bu işi yapan kadınlar için anestezi harcama
mak gerektiğini bile söylüyorlardı, dikkatli olmaları ge
rekirmiş bu kadınların. Üstelik şu komandolardan da
korkmak gerekiyordu, ama ben bir şey bilmiyordum bu
konuda. O sıralar haberleri izlemiyordum. Şimdi çok u
zağım bütün bunlardan, bereket versin. Kliniğe gittim.
Ultra-şık dudak rujlarını el altından satmıştım, yakalan-
24
maktan ödüm kopuyordu. Altı saat kaldım, Müdür Bey
bu boşa giden yarım günden hiç hoşlanmadı. Ameliyat
masasma zincirlenmiş biri vardı, ilahi gibi bir şeyler söy
lüyordu, ama sersem herif çok aşağıya zincirlenmişti ve
pek rahatsız etmiyordu. Her şeye tanık olmak zorunda
kaldı, ve polis zincirlerini kesmek için geldiğinde -çün
kü anahtarı yutmuştu- her yanı kanıma bulanmıştı. Kli
nikte, böyle anahtar yutmayı sürdürürse pek uzun yaşa
mayacağmı söylediler kendisine. Bana da, böyle dikkat
siz davranmayı sürdürürsem, iki kürtajdan sonra kısır
kalacağımı söylediler. Ayrıca böylesine tuhaf biçimli bir
rahim görmediklerini, bundan biraz kaygılanırsam iyi e
deceğimi, bir yığm hastalık olduğunu söylediler. Yakın
dan incelemek üzere hystfrographie'yi bile ahkoydular.
Adam benimle geldi. Çok solgundu. Ebediyyen lanet
lenmiş olduğumu, yaptığım işin sonuçlarının ne olaca
ğını benim gibi bir bedbahtm asla hayal edemeyeceğini,
yitik bir kız olduğumu söyledi. Herifin söyledikleri be
nim umurumda bile değildi, vız gelip tırıs gider, parfü
meri mağazasma gidebilmek için koluna yaslanmıştım.
Aslmda kibar bir insandı, o olmasa yürüyemezdim. Her
tarafi kana bulamamak ve müşterilere dayanmamak için
ne yapacağımı düşünüyordum. Demir kepengi kaldır
dım. Adam tabelayı görünce, daha da sarardı. Biraz u
zaklaşıp iki parmağını benim üzerime dikti ve iblisin bir
ürünü olduğumu söyledi. "Bak sen!" diye haykırdı. Ba
na bakıp dikkatle inceliyordu adeta. "Hayvanın Marka
sı!" diye haykırdı. Beni altüst etmişti, birinin bana baka
rak bunu söylemesi. Adam koşarak uzaklaştı. Aynada
kendime baktım. Anormal bir şey gözüme çarpmadı. Ö
zellikle de solgundum, kırmızı yanaklı çiftçi kızı olduğu
ma bin şahit isterdi. Sonunda, bu kanama iyi gelmişti.
25
yim? Müşteriler iyi para ödüyorlardı. Patron şimdi bana
daha yüksek yüzde bırakıyordu, benden çok memnun
du, benim en iyi işçisi olduğumu söylüyordu. Bir sonra
ki stok tüketme döneminde mağazalar zincirinde çalı
şan bütün satıcı kızların ve ileri gelenlerin önünde, bir
madalya törenine, bir Loup-Y-Es-Tu pudra kutusuna
ve hücre yenilemesi ve makromolcküllcrin yeniden birlqi
mi için çok etkili DNA'lı bir Gilda krem setine hak ka
zandım. Bunların hepsi yeni ürünlerdi. Tören sırasında
sevinçten ağladım. Fotoğraflar çekildi. Çok gururlandı
ğım fotoğraflarda görülüyor. Şişmanlamış olduğum da
görülüyordu, ama o kadar değil, çünkü çocuk aldırdık
tan sonra mide bulantılarım çoğalmış ve zayıflamıştım.
Bu durum hamileliğe bağlanamazdı artık. Yolunda git
meyen birşeyler vardı. Besinlerime daha çok dikkat et
meliydim, artık sadece sebze yiyordum, özellikle de pa
tates, daha iyi hazmediyordum bunları. Pişmemiş pata
tes için çıldırıyordum; kabuğu soyulmamış, belirtmem
gerek. Honore iğrenerek bakıyordu. Bu kez, gerçekten
hamile olup olmadığımı soruyordu kendine. Ama biraz
iğrenmiş görünüşüne karşın, HonorC'yi umutlandırma
mak gerekiyordu. Şimdi artık bütün akşamlarımı işye
rinde geçiriyordum, ona ayıracak zamanım yoktu. Müş
terilerle her şey eskisi gibiydi. Canyeleklerimden müşte
rilerin tiksineceklerini sanmıştım, ne gezer tiksinti, ke
sinlikle. Bütün beklemelere karşın, hepsi, yeniler gibi
(yüklü çalışma programıma Müdür'ün iltimasıyla giri
yorlardı, ama iyi para ödüyorlardı), hepsi böyle biraz
yağlı halimle beğeniyor gibiydiler beni. Sanki hayvanca
iştahları kabarıyordu. Seanslar daha başlar başlamaz
hepsi, hemen, "kombine spesiyal", yağ ve vibro ile yük
sek teknikli hizmet istiyorlardı, hepsi, ücreti ne olursa
olsun; yağlar umurlarında bile değildi ama vibroyu e
limden kapıp alıyor ve tuhaf biçimlerde kullanıyorlardı,
yemin ederim. Oradan yorgun argın çıkıyordum. Bü-
26
tün eski kadın müşterilerim Yüksek Teknikli seanslara
bayılıyorlardı, yalnızca bu müşteriler için vardı. Giderek
daha az parfüm ve krem satar olmuştum ama Mağaza
lar Zinciri Müdürü bunu umursamıyordu bile. Ardiye
de stoklar yığılı p duruyordu ve gelecek stok tüketme
döneminde neleri alacağımı çoktan peylemiştim. Kötü
bir meslek değildi. Sevinçleri, doyumlanmalar ı vardı.
Müşteriler, alacaklarını tahsil işini bitirdikten sonra, ba
na mutlaka kibarca birşeyler söylerlerdi, beni çok lJiizel
bulurlardı, kimi z aman, buray a yazmaya cesaret edeme
yeceğim, ama netice itibariyle beni alabildiğine mutlu
eden başka sözcükler de kullanırlardı. Onların dedikleri
gibi olduğumu gayet iyi görüyordum, şöyle bir aynaya
bakmam yeterdi, gene de enayi kızın biri değildim. En
güzel yerim kütcmdi, yani kıçımdı. lş giysimi çatlatacak
kadar dolduruyordu, bazen düzelttirmek zorunda kal
mama karşın Mağa zalar Zinciri Müdürü daha büyük
kesimli bir giysi almam için kredi açmayı kabul etmiyor
du. Zincirin uçurumun kıyısında olduğunu, para kal
madığını söylüyordu. Herkes büyük mali özverilerde
bulunuyor, zincirin iflas edip herkesin kendini kapı ö
nünde işsiz bulmasından korkuluyordu. Kendileriyle
pek ender karşılaştığım bazı kız arkadaşlarım, ihtiyaçla
rıım karşılay ac ak Honorc gibi dürüst bir erkeğimin ol
masının ne denli büyük bir şans olduğunu söylüyorlardı
her zaman bana. Kıskanıyorlardı, özellikle de kıçımı.
Çoğu müşterilerden kendileri için para alıyor l ardı, ama
bunu kesinlikle ağızlarına almıyorlardı . Ben her zaman
reddetmişimdir, gurur d iye bir şey var, değil mi ama?
Satıcı kızları pek görmek istemiyordum, başka bir şey
söylemek istemiyorum ama kötü d avra nı şları vardı. Be
nim müşterilerim, aramızda para sorunu olmadığını ve
payıma düşen yüzdemi aldığımı biliyorlardı, hepsi bu
kadar. Müessese içinde en sağlıklı iş ilişkisine sahip ol
maktan gurur duyuyordum. Satıcı kız arkadaşlarım beni
27
arkamdan çekiştiriyorlardı. Ayrıca, Müdür'e madik at
maya kalkıyorlardı. Allah'a şükür, kendilerini ihbar et
miyorum, yoksa Müdür Bey'in dalavereci kızlara karşı
kendine özgü metotları vardı. Zaten, şu ya da bu şekil
de, oyunu bozacak ve indirimli satışlara katılacak gayrı
memnun bir müşteri çıkıyordu. Ben kendim kendi işimi
yapıyordum. Benim parfümeri mağazam gayet iyi du
rumdaydı. İltifatları ve çiçek buketlerini kabul ediyor
dum. Hepsi bu kadar. Ancak itiraf etmekte güçlük çek
tiğim bir şey var, ama ne olursa olsun itiraf etmek zo
rundayım, çünkü semptomlardan, belirtilerden biri ol
duğunu biliyorum şimdi, itiraf etmekte güçlük çektiğim
şey şu: Bana armağan edilen çiçekler var ya, işte yiyor
dum onları. Kuşkusuz kokuları yüzünden. Kışkırtıyor
du beni, bütün bu yeşillikleri, bu rengarenk şeyleri gör
mek. Parfümeri dükkanma dışarıdaki doğa giriyordu,
bu adeta heyecanlandırıyordu beni. Çiçekler çok pahalı
olduğu için utanıyordum, müşterilerimin bunları bana
sunmak için büyük özverilerde bulunduklarını çok iyi
biliyordum. Bu nedenle bir-ikisini yakama takmak için
bir kenara ayırmaya çabalıyordum her zaman. Bu bü
yük bir soğukkanlılık gerektiriyordu, çünkü kendime
karşı kazandığım küçük bir zaterdi bu. Müşteriler me
melerimin üzerinde çiçekleri görmekten çok hoşlanı
yorlardı. Ve onlarm da çiçekleri yediğini görmek içimi
rahatlatıyordu. Üzerime eğiliyorlar ve hep, bir hamlede
dişlerinin arasına alıyorlardı dekoltemden, ve sonra, yu
karıdan bana bakarak büyük bir iştahla yiyorlardı onları.
Genellikle sevimli buluyordum müşterilerimi, son dere
ce sevimli. Kıçımla giderek daha çok ilgileniyorlardı,
tek sorunları olmuştu ki.Hem. Demek istiyorum ki ve
davet ediyorum ki, bütün duyarlı insanlar bu sayfayı at
lasmlar, kendilerine saygı adma, demek istiyorum ki,
müşterilerimin garip arzuları vardı, doğaya tamamen
aykırı düşünceler, ne demek istediğimi anlıyorsanız e-
28
ğer. Başlarda, sonunda mağazalar zinciri benim sayem
de ek bir para kazanacaksa diyordum kendi kendime,
kendimle gurur duyabilirim, yeter ki daha iyi duruma
gelebilsin. Ama müşterilerin sınırları nerede aşmaya
başlayacaklarım bilemiyordum, daha doğrusu iyi ahlak
kurallarını korumak için sözleşmenin nerede durması
gerektiğini bilemiyordum. Mağazalar Zinciri Müdü
rü'ne derdimi dökmeyi göze alabilmem için zaman ve
cesaret gerekti. Tuhaftır, zincirin müdürü çok güldü ve
bana k üçük kız muamelesi yaptı, bu sıfatlandırmada bel
li bir sevecenlik buldum, bunun heyecanıyla gözlerim
yaşardı. Hatta, hassas yerlerimi yumuşatması ve esneklik
kazandırması için Yerling mamulü özel bir krem bile
verdi bana, bu kez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Bana karşı böylesine iyi davranmak için, zinciı: müdürü
benden gurur duyuyor olmalıydı. Daha sonra, ağırdan
almak ve eğitimini mükemmelleştirmek için yeterince
sabırlı davrandı. Gözyaşlarımı sildi. Beni üzerine alıp o
turttu ve küfeme bir şey itti. Bu müşterilerle olduğun
dan daha çok yaktı canımı, ama bunun benim iyiliğime
olduğunu, daha sonra her şeyin yolunda gideceğini ve
artık sorunlarımın kalmayacağını söyledi. Çok kanadım,
ne var ki buna adet görmek denemezdi. Çocuk aldır
mamdan bu yana tekrar adet görmemiştim. Müdür Bey
müşterilerle her zaman nazik olmak gerektiğini söyledi.
Daha sonra tuhaf ve tam anlamıyla münasebetsiz bir
şey oldu, duyarlı okurların bu sayfaları okumamasım bir
kez daha rica ediyorum kendilerinden. Her şeyi adı adı
na söylemek gerekirse, cinsel ilişkiler kurmayı arzu et
meye başladım. Görünüşe göre hiçbir şey değişmemişti,
müşteriler aynı müşterilerdi, Honort� de öyle, ve bunun
zincir müdürünün bana bahşettiği tamamlayıcı eğitimle
hiçbir ilişkisi yoktu. Zaten, müşterilerin akıllarım kü
femle bozmalarına karşın, onların benimle başka türlü
ilgilenmelerini isterdim. Kaba etlerimi azaltmak için
29
gizlice jimnastik hareketleri yapıyordum, aerobik kurs
larına bile gidiyordum, fakat kıçımın boyutlarını küçült
meyi bir türlü başaramıyordum. Tam tersine, daha da
kilo almıştım. Artık bundan başkasını görmüyorlardı.
Bunun üzerine, müşterilerin başka bir şeyle ilgilenmele
ri için isteyerek dekoltemi patlatmalarına göz yumdum
ve buna kendim çanak tuttum. İlk kez bir müşterimin
üzerine ata biner gibi oturduğumda, çok kötü oldu.
Burda söylemeye cesaret edemeyeceğim sözcükler söy
ledi bana. Girişimi müşterilere bırakmamanın ve sonuç
olarak kendi istediğimi elde etmenin çok güç bir şey ol
duğunu anladım. Bunun üzerine sinemeda olduğu gibi
davrandım. Şakalar yapmaya, cilve yapmaya başladım.
Müşterileri çılgına çevirdi yaptıklarım. Önceden, çok ti
tiz davranmakla yetinirdim, en küçük bir haz eksikliği
ne göz yummazdım, nihayet çok şık bir parfümeri ma
ğazasındaydık. Ama, işin içine kendi hazzımı da katma
ya başlayınca, bunu söylediğim için üzgünüm, fakat
müşteriler köpek gibi oldular. Bununla birlikte, mües
sesenin eski üsltıbuna özlem duyan ve değişime katlana
mayan birkaç müşterimi yitirdim. Ama istek doluydum,
anlıyorsunuz ya. Başlangıçta, birçok müşteri yitirmek
ten ve bu durumun kasaya yansımasından korktum.
Ama beni çok şaşırtan bir şey oldu, yeni bir tür müşteri
geldi, gizlice kuşkusuz. Bu yeni müşteriler tıpkı benim
gibi, gerçekten istekli, yerinde duramayan bir satıcı kız
arıyora benziyorlardı, böyle şeyler işte, ama ayrıntıları
geçiyorum. Sonunda, zincire bağlı başka parfümeri ma
ğazalarının müşterilerini kaptığımı ve bunun düzeni
bozduğunu fark ettim, Müdür Bey hiç de hoş olmayan
deyimlerle sakinleşmemi istedi. Hizmetimden yararlan
mak isteyip istemediğini sorduğum zaman bir tokat bi
le patlattı. Ne var ki önceleri güçlük çıkarmamıştı. Şim
di tercih ettiğim müşteriler, masaj için kendilerini bağ
lamamı isteyenlerdi. Bu değiştiriyordu beni. İstediğim
30
gibi yararlanabilirdim bu durumdan. Aynalarda kendi
mi güzel buluyordum, kuşkusuz biraz kırmızı, biraz
giysilerine sıkışmış, ama yabam!, nasıl diyeceğimi bile
miyorum. Gözlerimde, vücudumda gurur gibi bir şey
vardı. Ayağa kalktığım zaman müşterinin de gözlerinin
parıldadığım görüyordum. İnsan kendini cangıldaymış
sanabilirdi. Öylesine çıldırtıcı müşteriler vardı ki, yiye
bilirdim onları. Ve eski alışkanlıklarında direnenlerin,
müessesenin üslubunun değişmiş olduğunu heni.iz an
lamamış olanları, hala yapmacık ve ürkek ve malak işi is
teyenleri oldukları yerde bırakıyordum. Şiddete maruz
kaldım, özellikle de özel masajdan önce bana vurmayı
alışkanlık haline getirmiş olan müşterilerden. Ama u
mursamıyordum bunu. Zincir müdürünün bana yaptır
dığı ata binme deneyi neredeyse birkaç çığlık atmama
yol açsa bile olağanüstü birşeyler oluyordu içim
" de. Şim
di iyice yırtık buluyordu beni Müdür Bey, kötü huylar
edinmiştim, kızgın dişi kediler müessese için uygun de
ğildiler. Müşteriler şikayet ediyorlardı. Veznedarı ve
dobermanlarıyla birlikte beni üç günlük hafta sonu tati
line götüren zincir müdürü beni açık saçık eğlence me
rakından kesinlikle vazgeçirtebilcceğini sandı. Eski
müşterilerin, ağzını açmayan, gözlerini yerden kaldır
mayan uslu ve küçük kıza mesleğini yeniden yaptırabi
leceğini sandı. Tabii ya111ldı. Her şey olağanüstüydü,
şimdi sevdiğim şey, demek istiyorum ki, yal111zca vitrin
de sunulan masaj seansları ya da ürünlerin sergilenmesi
değildi, hayır hayır, girişimi ellerime almaktan hoşla111-
yordum aslında. Kuşkusuz eski alışkanlıklarına bağlı ka
lan müşteriler vardı. Herhalde onları büsbütün redde
demezdim ve sonra, zincir müdürünün beni yeniden ö
zel eğitim merkezine göndermesini istemiyorsam, aya
ğımı denk almak zorundaydım. Zincir müdürü, ne ya
zık ki en iyi işçilerin bile kötü yola saptıklarını, insanın
hiçbir şeye güvenemeyeceğini söylüyordu. Benim, li.it-
31
fen bağışlaym beni, gerçek bir dişi köpek olduğumu söy
lüyordu, bu onun kendi ağzmdan çıkan sözler. Ho
norC'nin ağzı kulaklarına varıyordu. Kuram111111 doğru
landığı görülüyordu. Çalışma beni yozlaştırmıştı. Artık
altında inliyordum.. Çabucak, hakkımda hiçbir şey öğ
renmek istemedi; benden iğrendiğini söylüyordu. Du
rumum iç açıcı değildi, şimdi arzu duyan hep bendim
ve parfümeri dükkanında tatmin yolları aramak zorun
daydım. Honon� beni ahlaksızlığm kollarına itiyordu.
Şimdi HonorC'nin vücudumda meydana gelen değişim
leri hangi ölçüde fark edebildiğini düşünüyorum. Belki
de belimdeki canyeleklerinden, giderek pembeleşen gri
benekli tenimden iğreniyordu. Cinsel etkinliğimi sade
ce parfümeri dükkanında yoğunlaştırmak benim için
pek elverişli değildi, çünkü her zaman yeni uygulamala
rıma duyarlı müşteriler bulamamanın dışında, eski müş
terilerimle de eski ilişkilerimi anımsamak zorundaydım.
Olabildiğince en açık biçimde açıklamaya çalışacağım,
çünkü özellikle erkekler için bunun çok kolay olmadığı
m biliyorum. Yenilerle, özellikle kolayca uyum sağla
yanlarla, artık kendi ri.t:mime uygun olarak çalışabiliyor,
kendini kapıp koyverebiliyor, istediğim gibi çığlık atabi
liyordum. Gedikli müşterilerle, şiddetli arzularımı de
netim altında tutarak ve onların doğaya karşı olan deli
ce heveslerine -neden söz ettiğimi biliyorsunuz- boyun
eğerek kendi payımı almayı başarıyordum. Gedikli müş
terilerimin bir sitem havası içinde, çığlık atma tarzımın
çok değişmiş olduğuna dikkatimi çektikleri de olmayan
bir şey değildi. İster istemez böyleydi, çünkü eskiden
numara yapıyordum. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bu
nedenle, eski numaramın numarasını yapmak, eskiden
attığım çığlıkları tam olarak anımsamak gerekiyordu.
Ayrıca, çığlık atmamdan hoşlanan müşterileri ve çığlık
atmamdan hoşlanmayan müşterileri de ammsamam ge
rekiyordu. Ne var ki, insanın vücudunda gerçek duygu-
32
lar yalımlanırken, "gibi yapmak" son derece zor bir şey
dir. Bilmem ki meramımı anlatabildim mi? Düşüncele
rini bu şekilde dile getiren bir genç kızın yazdıklarını o
kumanın ne denli rahatsız edici ve nahoş bir şey oldu
ğunu tahmin ediyorum, ama şimdi eskisi gibi olmadığı
mı da söylemeliyim, bunun gibi düşüncelerden uzak
duruyorum şimdi. Ama gene de yaşam karmaşıklaşıyor
du. Ayrıca duygularımı saklamanın dışında, eski müşte
rilerimden giderek daha çok korkuyordum, beklenme
dik telefonları Müdür Bey'in kulağına gidebilirdi. Artık
Müdür'e hiç güvenim kalmamıştı, beni işten attırmasın
dan korkuyordum. Bereket versin çok zengin ve Afrika
lı bir derviş, hizmetlerimi bir haftalığına ve altın pahası
na kiraladı. Müdür, zengin Afrikalı'nın geliş�nden çok
memnun olmuştu, ama parfümeri dükkanından başka
bir yerde iş tutmamızı istiyordu, çünkü bir zenci söz
konusu olduğu zaman işler nazikleşiyordu. Dükkan bu
süre içinde kapalı kaldı ve kızışmış zevat sakinleşti. Ge
dikli müşterilerin çoğu, zaten, Müdür'ün Antiller'de
bulup Champs-Elysee'nin göbeğine yerleştirdiği sözüm
ona küçük bir inciye yönelmişti, bu olanakları mağaza
lar zinciri nereden buldu diye düşünüyor insan. Afrikalı
çok hoş davrandı bana. Beni Afrikalılar'ın oturduğu
mahalledeki hangardan bozma evine götürdü ve uzun
süredir benim gibi birini aradığını söyledi. İlkin eğlen
dik biraz, kişiliğime çok değer veriyordu. Ben de yarar
lanıyordum bundan. İnsan her gün yeni heyecanlar keş
fetmez, ne var ki, Afrikalı ülkesine özgü ustalıkları bili
yordu. Sonra, iyice eğlenince, Afrikalı tuhaf şeyler yap
maya başladı. Vücuduma merhemler sürdü, kulağını
dayayıp adeta dinledi beni, sanki bir şey arıyordu. De
rim merhemlere şiddetli tepki gösterdi, yanıyordu, ren
gi değişiyordu, artık durmasını söylemek istiyordum.
Hacı bana Pelikan gözü likörü içirdi. Beni hipnotize et
meye çalıştı. Kendimi hasta hissedip etmediğimi sordu.
33
B u n u n ü zeri ne, biraz sol u k alabilmek i ç i n , son aylarda
olan biten ne varsa hepsini anlatmaya koyuldum ona.
Hacı bana kartı nı verdi, devam edecek olursa kendisin i
görmeye gelmemi söyledi . Birbiri m i zden hoşland ı k .
Hacı b o l b o l gül üyordu , ç ü n k ü farklı renkleri m i z -o
kuzguni kara, bense şimdi pembecik- onun iştah ı nı açı
yord u . Ayna n ı n önüne dört ayak gelip hayvanlar gibi
bağırıyordu k . Ş u i nsanlar gene de tuhaf yaratıklar. Ay
nada gördüğüm şeyi size anlatmak i ç i n çok erken he
ni.iz, anlatsam bana inanmazdı nı z . Zaten bu öylesi ne
kanımı dondurdu ki , uzun s üre düşünmekten sakındım.
Hacı beni hafta sonunda evi me yolladı . Kap ı eşiğinde
durum ağırla�acak olursa kendisi ni görm eye gel m e m i
çin ısrar etti . Kazağımın altından beni son kez ç i m d i k
ledi . Tıpkı , fazladan verdiği ve Honore ' n i n evine taksiy
le dönmeme olanak vere n yirmi "euro" gibi b u n u k i
barlı ktan yaptığını sandım . Ama m erdivende, ç i m d i k l e
d i ğ i y e r i n m orardığını fa r k etti m . Morl u k giderek koy u
laşıyord u sanki . Koyulaşıp kahverengine dön üyordu .
Honon': b u hafta son u staj ı na köp ürüyord u , birşeyler
den kuşkulanı yordu . Elimden geldiğince morl u ğ u giz
lemeye çalışıyord u m . Honon! artık bana dokunmak b i
le istemiyord u , ama h e r akşam d u ş u n altın da b e n i d i
kizlemek a l ı şkanlığından vazgeçmemişti, v e d e l i c e he
vesl erinden bazılarına boyu n eğmek zorundayd ı m ; ama
sadece ağı z l a . Böyle çırılçıplak d urumda, Honon! ile i l
gilenirke n , sağ mememin üzeri ndeki morartıyı gi zle
mem kesinl i kle olanaksı zdı . Honon\ ne var ki, hiçbir
şey fark etmemiş göründü ve kilo almış old u ğ u m gün
gibi ortadaydı ama bundan da söz etmedi . Morl u k iyice
yuvarlaklaşmış, pembeye çalan bir kahverengine dönüş
müştü . Art ı k daha az ilişki kurmayı arzu ediyord u m ,
geçiyordu. Gedikli m üşteriler canım ı sıkıyord u . Sert
müşteri ler giderek daha çok yoruyordu beni . Beni ceza
landırma'ya geldiklerini söyleyen köktenci grupları var-
34
dı , bahtsız sözc üğün ü ağı zlarından d ü ş ü rmüyorlard ı .
M ü d ür , giderek, d ü kkana özel eğil imleri olan b i r müş
teri kitlesi yönlendiriyord u . Çoc uk aldırdığım sırada a
mel iyat masas ı n ı n ayağ ı na b a ğ l ı d u ran adamın bile gel
diğini gördüm, ondan çok çektim. Şimdi her yanımda
morl uklar vard ı , ama yal n ızca mememi n ü zerindeki
geçmiyord u . Sonunda kendimden iğre n i r olmuştum.
Morl uk yavaş yavaş memeye dönüş üyord u . Yavaş yavaş
meme başları ndaki kabarc ı k taneleriyle kaplanı yord u ve
yüzeyde o l d u kça belirgin bir şişki nlik oluşuyord u , da
hası , sivri leşmeye bile başlamıştı . Ş u kaçı klar sürüsüyle
düşüp kalktığım i ç i n , Allah ' ın gazabına u ğrayıp uğra
madı ğımı düşü nmeye başladım, bilemezs i n i z hem de
nasıl . Ne ol ursa olsu n , yeniden adet görmeye başlamış
tım hiç olmazsa . Artı k hiçbir şey istemiyordum, işim
çok yoruc u olm uştu . U zak bir banliyöde yalnı zca tan ı
tımlar yapacağım k ü ç ü k b i r parfümeri d ü kkam hayal et
meye bile başlamıştım. Çukurun dibine y uvarlanmış
tıın . Maneviyat diye bir şey kal mamıştı . Ş u m e m e gide
rek iyice canımı sıkmaya başlamıştı ve tuhaf bir şekilde
adetlerim de. Yeni den adet görmeye başladı ğım için
çok memn u n d u m ama her seferinde beni yere seri yor
d u , çok yorgun d ü ş üyord u m , canım hiçbir şey istemi
yord u . Galiba hormonal d i . Kli n i kte daha önce beni u
yarmış old ukları i çi n , aradan zaman geçtikçe, b i r türlü
döllenemcmemi kaygı verici b u l uyord um. A detlerimi
çok şiddetli geçi riyord um, tam bir kan t u fa nı , acaba d ü
şükmü yapıyorum d i y e kuşkuya d üşüyordum. Ama b i r
d a h a h i ç b i r kadın -doğum u zmanı na muayen e olmama
ya karar vermiştim. Doğru s u param da yoktu . Şimdi an
lıyorum ki , o sırada h a m i l e olmuş olsaydım b i l e d üşükle
son uçlanabi l i rd i ancak. Ve böylesi daha iyiyd i .
35
dobra dobra konuşmak gerekirse, adet görmeden önce
kısa bir süre cinsel kızıfma evresi yaşıyord u m . Sorun şu
ki, yeni m üşteri lerim artık iyice oturm uştu ve eski ge
diklilerden bazı m üşteriler de vardı . Bu nedenle kimile
rine s ü rekli ci nsel kızışma içi ndeymişim gibi davranır
ken, kimilerine de soğukl u k taklidi yapmak zoru nd ay
dım . Çok yorucu bir durumd u . Ne zaman n u m ara ya
pacağı m , ne zaman gerçekçi olacağı m , i ki arada bir de
rede kalıyord um . H i ç bir zaman gövde m i n düzeyinde o
lup ona ayak uyduramıyordum, ne var ki parfüm eri ma
ğazasına gelen Gilda Mag ve Güzelliğim Sağlığım der
gileri i nsanın kendisiyle uyumlu olmayı başaram azsa bir
kanser teh l i kesiyle, h ücreleri n anarfik gelifimi tehlike
siyle karşı karşıya kal acağı nı haber veriyorlardı . Giderek,
iki m üşteri hizmeti arasında küçük parka sığını yord u m ,
n'apalı m , sabretmeyi öğrensinler bi raz . M üd ür tehlike
sini göze alıyordu m çaresiz, ama artık dayanamıyor
dum . Dergi ler tara fından salı k veri len kremleri aşırıp ö
zenle deri m e s ü rüyord u m , ama hiçbir etkisi olm uyor
du. Gene her zamanki gibi yorg u nd u m , kafam gene ka
rışıktı ve Yerl i n g ürünü arzu edilmeyen çirkin pütür/ere
karfı duyarlı iizel cilt mikro -hücresel jel deriye n ü fi.ı z et
mek istemiyor gibiydi . Honort� yalnı z ol d uğunu söylü
yord u . H o nort� bayağılaşıyordu , gerçekten birşeylerden
kuşkulanıyord u . Deri m i n altında kal ı n bir yağ katmanı
nın ol uşması bir yana, deri m her şeye karşı alerj i k tepki
gösteriyordu , ama pahalı ürünlere b i l e . Berbat bir şeki l
d e kal ı n l aşıyor v e aşırı duyarlı olduğu gözlemleniyordu ,
nobranca konuşmak gerekirse, üzerim e ateş bastığı za
man bir m u tl u l u kt u bu duru m , makyaj malzemeleri ,
parfümler ve ben zeri ev tem i z l i k malzemeleri söz kon u
su olduğunda t a m anlamıyl a bir engeldi . Oysa mesle
ğimde ya da H onore'nin evi nin bakı m ı için, elbette
bunları kullanmak zorundaydım. O zaman hiç aksatmı
yord u : B ü t ü n vücudum kırmızı p u llarla kaplanı yor, ve
36
b u nöbetten sonra daha da p e m beleşiyordu , önceki d u
r u m u n a göre . V e ü ç ü n c ü m emeye karşı dünyanı n b ü
t ü n kre m l e ri n i b o ş yere s ürd ü m sıvadı m , h i ç b i r şey etki
li olam ıyor, ü ç ü n c ü m e m e yok olmak iste m i yord u . Ü s
tüne üstl ü k , bir de gerçek bir meme gibi şiştiğ i n i gör
meye başlamayayı m mı bayıl acağı m sandı m . Böyle süre
cek ol ursa, kliniğe gidip ameliyat olmam gerekecekt i ,
ne v a r ki b e ş parası zdı m . Kad ı n dergil eri ü s t ü kapalı o
larak e n zor durumda a n l ayış gösterdikleri n i ima ederek
esteti k cerrahlarını n adresleri n i veriyorlard ı , ama ben
bu son u gelmeyen işlere bir kez daha b u l aşmak i s te m i
yord u m . H u zura kork u n ç gereksi n i m i m vard ı . Artık
h i ç b i r hafta sonu dave t i n e cevap vermiyord u m . Ş u b ü
y ü k kır evlerinden hoşl anmadığım i ç i n deği l , ama derler
ya, s ü tten ağzı yanan yoğurdu ü fleyerek yermiş·. Bir am
bar, bir ahır bile ben i m için uygun düşerdi , ama yalnız
başı ma, saki n . Uyku m d a hom urdanmayı s ü r d ürüyor
d u m , bir defasında da altıma işedi ğ i m i i t i raf etm e l i yi m .
H o norC'n i n beni kapı dışarı etmek i steğin e karşı diren
diğini görüyord u m . Ona iyiliğinden, sabrı ndan dolayı
m i n net d uyuyord u m , ç ü n k ü cinsel bakımdan kendisini
artı k ilgilendirmediğim d e n , b e n i evde tutması i ç i n h i s:
bir gerekçe yoktu . A n n e m e telefon etti m , gerekirse eve
dön ü p dönemeyeceği m i sord u m , ama soru m u d uymaz
ı ; ktan geldi . Daha sonra a n n e m i n Loto'dan k ü ç ü k bir
i kram iye kazandığını , ken t d ı ş ı n a yerleşmeyi tasarladı ğı
n ı öğrendi m , ama kendisine ask ı n tı olmama e n gel o l
mak i ç i n b u k o n u d a ağzın ı açmıyord u . G ünlerim artı k
iki m üşteri arasında sıvışabileceğim am gözlemekle ge
çiyord u . M üdür, sallapati giyi nişi mden dolayı beni eleş
tiriyord u , a m a eski ö n l ü ğ ü m ü n artık eski si kadar seksi
olm adığı n ı fark etmiyord u . Ş i m d i çok daral m ı ş , beyazı
bozarmış ve beli mdeki canyelekleri dikişlerin i patlatmış
tı . Yürekler acısı , perişan bir h a l i m vard ı . Çok yorg u n
d u m . Saçlarım y e l e kılı g i b i dikleşmişti, a v u ç avu ç dö-
37
kül üyord u , disiplin altına almak olanaksızlaşmıştı . Mer
hem s ü rüyordum, teftiş mizanpilisi yapıyordum, ama
böyle şeylerden bıkkınlığım gid erek iyice bel li oluyor
d u . Pudra gibi, fondöten gibi şeylere katlanamadığım i
ç i n deri altı yağlarında meydana gelen taşmaları gi zle
mek olanaksızlaşıyord u ; ve kuşkusuz artık makyaj da
yapm ı yord um, ne rimel, ne maskara kullanabiliyordum,
bu türden ürünler alerj i yapıyord u . Aynada görd üğüm
gözlerim eskisine göre şimdi daha küçük gibiydi , sanki
bi rbi rleri ne yaklaşm ışlard ı , p u d rası z b u rn um ise nere
deyse domuz b u rn u n u andırıyord u , tam anlamıyla bir
felake t . Artık sadece d udak ruj una katlanabiliyord um.
Zi ncirin müdürü beni fiyatlarımı i n d i rmeye zorladı ve
ben de müesseseye zarar vermemek için yüzde payımı
indirmek zorunda kaldım, artı k top l u u l aşım araçlarını
ve yiyeceğimi karşılayacak kadar kazanıyordum, kalanını
da kira olarak Honore 'ye veriyordum. M üşteri kitlesi
yine d eğişmeye başlamıştı . G ü zelliğim azaldığı , daha az
m üşkülpese nt olduğum için e n iyi müşteriler bi rer birer
cızlamı çekip u zaklaştılar. En kötüsü n ü hala gizli t u t u
yorum. E n kötüsü mü? En kötüsü kıllard ı . Bacaklarım
da, hatta sı rtı mda uzun ve i nce kıllar çıkıyord u , yarısay
dam ve sağlam mı sağlam kı l l ar, her türl ü kıl d üşürücü
kremlere kafa tutuyorlardı . B u yüzden gizli gizli Ho
norC ' n i n usturasını kullanmak zorunda kalıyordum,
ama g ü n ü n sonunda bütün vücudum törpüye dön üyor
du. Müşteri milleti pek hoşlanmıyord u bu d u rumd a n .
Bereket versi n , sad ı k müşteriler vardı , bir avuç tatl ı ka
çık. B u zevat beni dört ayak ü zerine getirip fişır fişır
kokl uyor, her yanımı yalıyor, işlerini geyik gibi bağı ra
rak görüyor ve kızışmış geyik gibi sesler çıkarıyorl ard ı ,
işte b u n a benzer lagal uga . B u türden zevkleri olan Afri
kalı bana bi rkaç kez telefon e d i p kend isini ziyarete gel
memi isted i , muayene için ol d u ğ u n u açıklamayı da i h
mal etmed i . Ama ç o k yorgundum v e yeni b i r spesiyali -
38
teden de çekiniyordum. Bereket versi n , kızışma döne
mime girince form u m u tekrar b u l d um ve mesleğime
dört e l l e sarıldım; bere ke t vers i n diyorum, zira M üd ü r
pusuya yatmış beklemekteydi . Kilo vermem, makyaj
yapmam konusunda baskı yapıyord u, bana yeni bir ö n
l ü k bile aldı . " Bu senin son fansın", dedi bana . Ama b ü
t ü n i y i niyeti me karşın e s k i hal i m e dönemedim .
D ü kkin böylece saygınl ı ğ ı n ı biraz daha yitird i . Sefil ve
eğitimsiz müşteril eri kab u l ediyord um. Parfümeri
d ü kkanı yaban h ayvanı kok uyord u , ama benim canımı
sıkan bu deği l d i . Hayır, b ü t ü n acı masızlığıyla beni en
çök üzen şey, bana artık çiçek getirmeme l eriydi . O hal
de sık sık parka sığınmamı anlayacaks ı nı z , orada kuşk u
s u z çalışma hayatını n e n temel kuralları n ı b i l e umursa
mıyordum. Parkta sarı d üğ ü nçiçekleri b u l uyordum her
zaman , yeniden i l k bahar gelmişti, gizlice sa rı düğü nçi
çekleri n i ç iğniyordum, tatları tere yağın a benziyord u ,
yağl ı çimenlere . Kuşlara bakıyordum, serçeler, güver
cinler, bazen de sığırcıklar ol uyord u , onların dokunaklı
şarkıl arı gözlerimi yaşartı yordu . Parfümeri mağazas ı n ı n
üzeri ne bir kerke n e z ç i ft i yuva yapmış ve ben b u n u hiç
fark etmemişim . Baze n kuşların söyledi kleri n i anl ar gibi
ol uyord u m . Kedi l e r ve köpekler de vard ı , köpekler beni
ne zaman görseler havlıyorlard ı , kediler d e tuhaf tuhaf
bakıyorlardı bana . H erkesi n benim çiçekleri yediğimi
bildiğini sanıyordum. Yaz gelince yeteri nce çiçek bula
maz oldum ve Al l a h kah retsi n , otla yeti nmek zorunda
kaldı m ve d erken sonbahar geldi ve b e n de kestaneyi
keşfettim. Geçmeleri olası m ü şteriler d ışınd a gizlenmek
kaygıs ı bile d uym uyor d um artık; yaptığım şeyi kimsenin
umursamadığı nı fark etmiştim. Tırnaklarım öylesine
sertleşmişti ki, kestanelerin kab u ğ u n u kolayca soyab i l i
yord u m , tırnakl arım kıvrılmıştı . Dişlerim d e i y i c e sağ
l amlaşmı ş tı , rüyamda görsem i n a nmam . Kestaneler azı
dişlerimin arası nda u n u fa k ol uyord u , ağzıma yayılan
39
suyun u n lezzetini size anlatamam . İ ki diş darbesi , hop
tamam , sonra gelsin sana bir başka kestane . Bir g ü n , es
ki m üşteri m i n dostu olan karalar giyi nmiş kadı n bana
bir "e uro" verd i . Aç olduğu m u sanmıştı . B u yanlış de
ğildi , bir anlamda. S ü rekli olarak açl ı k hissediyord u m ,
ne ol ursa yiye bilirdi m . Sebze v e meyve kab u kları nı , ç ü
rüm üş meyveleri , meşe pala m u tlarını , toprak kurtlarını
ve böcekleri yiyebilird i m . Boğazı mdan hala geçmeyen
şey, jam bon d u ve ezmelerd i , ve sosis, salam gibi , san d
viçlere konan şeylerin tüm ü . Tavukl u sandviçlerden bile
eskisi kadar tat alm ıyord u m . Çiğ patatesli sandviç yiyor
d u m . Uzaktan görenler dilimlenmiş y u m urta sanabilir
di kuşkusu z . H onorc�, bir gün, şık bir mezeciden do
m u z kav urm ası ald ı . Alışveriş yaparak, evde baş başa bir
meze partisi d üzenleyerek beni sevindireceğini sanıyor
d u . Daha dom u z kavurmasını görür görmez, kend i m i
tutamad ı m bir saniye : oracığa kustu m , m u tfakta . H o
nore tiksi ntiden gözlerini kıstı , ne ol ursa o l s u n b u do
m uz kavurması arani ı zdaki son şanstı . B ü tün gece bo
y unca saki nleşemedi m . Tirti r ti triyord u m , soğuk terle
rim sel olup bütün evi berbat e diyord u . Honore kapıyı
çarparak çıktı ve beni masanın ü zeri ndeki dom uz ka
vurmasıyla baş başa bı rakt ı . M u tfağa sıkışıp kal mıştı m ,
salona ulaşmam için m asanı n önünden geç mem gereki
yord u , ama e l i m ayağı m kes i l m işti , yerimden kı mılda
mam olanaksızd ı . Korkunç bir gece geçird i m . Oturd u
ğ u m tab ur e n i n üzerinde biraz i ç i m geçecek olsa, gözü
m ün önüne kan ve boğazlama görü ntüleri gel i yord u .
H onorC ' n i n ağzını açıp öpmek i ç i n ü zeri me geldiğini
ve her yanı m ı vahşice ısırdığını görüyord u m . M üşteri ler
dekoltcm i n çiçekleri n i yiyormuş, boyn u m a dişlerini ge
çi riyormuş gibi görün üyorl ard ı . M ü d ü r ' i.i n önl ü ğ ü m ü
yırttığı nı , i ki m e m e m i n yeri nde a l t ı m e m e ucu fa r k c ti n
c e kahkahayla u l uduğunu görüyord u m . Yaşadı ğ ı m ka
rabasanla yeri mden sıçradım . Kusmak için banyoya koş-
40
tum, ama d o m u z kav u rması nı n kokusu midemi daha da
bulandırdı . B i rkaç dakika d u rmadan kustum. Sonra he
men yı kanmak gereks i n imi h issettim. B üt ü n v ü c u d umu
ovdum, bir milim bı rakmaksızın her yanımı sabunla
dım, ü zerime sıvanan pisli ğ i yok etmek istiyord um. De
ri me si nmtş çok özel bir koku vardı . Temiz bir havl uyla
özenle kuruladım vücud u m u , her yan ı m ı talkla ovala
dım ve kendimi biraz daha iyi hissetti m . Daha sonra ba
caklarımı tıraş ettim, elimd e n geldiğince sı rtımı t ıraş et
meye çalıştım. Biraz kan akt ı , i nsanı n kendi s ırtı n ı tıraş
e tmesi çok zor bir şey . Akan kanı görünce don up kal
d ı ın . S ırtımda n akan kanla döşemeye kıçüstü yığıldım.
Boğazlama görü ntül eri n i , şahdamardan fı şkıran kanı ,
debelenen vücudu kafamda n söküp atamıyordum. Ne
var ki şimdiye kadar bir boğazlama sahnesin e gerçekten
tanı k olmamıştı m . B i l diğim tek boğazlanmış insan , eski
müşterimdi , bi r cinayete k u rban giden ve dostu her za
man parka gelen kadı n . Kad ı n ı n dostu, boğazlamanın
o n u n için bir son ol d uğ u n u , u ; w n bir işkencede n geçi
rildiği n i , cese d i n i buld uklarında kanın p ı h tı l aşmış oldu
ğ u n u söylemişti ban a . B u n u düşünmemeye çalışıyor
d u m . B i r gazete n i n fotoğrafl arını yayı n l adığını , bir
m üşteri n i n gazeteyi zorla elime tutuşturd u ğ u n u ve
benden fotoğrafl ara b akarak kendisi için özel birşeyler
yap m amı istediğini anımsıyorum. Kendisi ni reddetmiş
tim. M üşteri de beni M ü d ü r ' e şi kayet etmişti, bir müş
teri benden i l k kez şikayetçi ol uyord u . Bereket versin
az sonra e n iyi işçi seçildiği m i ç i n tören yapılacaktı . Bu
eski kadı n müşterimi severd i m asl ında, özel isteği y ü
zünden fotoğraflara bakmayı reddetmiş değildim, ama
doğru s u n u iste rseniz, kan görmeye dayana m ı yordum.
Bir yandan, bütün geceler boyu düşümde kan görüyor
d u m , yağları dilim dilim dilmek i stiyordum; öte yandan
da kanlı etten müthiş tiksi niyord um. O sırada bu çeliş
ki leri a nlamakta güçl ü k çekiyord u m . Bugün biliyorum
41
ki doğa zıtlı klarla doludur ve bunlar yeryüzünde d u r
madan ç i ftleşirler, e h artı k, l ü t fedip s i z e biraz felsefe de
yapıyorum. B i r diş darbesi ile küçük bir doğa canlısını
ortadan yarıverdiğimi , bundan dolayı da tiksinti ya d a
duygulanma hi ssetmediğimi bilgilerinize s u nmak iste
rim. İ nsanın yeteri nce protein sağlaması ger� kiyor ken
dine . B u n u n en kolay yol u , tıpkı kedilerin yaptığı gibi
farelerd i , ayrıca toprak kurtları da vardı ama b u nlar da
ha az enerj i sağlıyorlard ı . O gece, sırtımdan kan akar
ken, ancak birkaç saat sonra yerimde n ka fkabildim. Tu
haftır, hiç üşümem iştim. Döşemenin üzerinde çırılçıp
laktım, ama derim öylesine kalı nlaşmıştı ki beni sanki sı
cak tutuyord u . Yerimden ni hayet kımı ldamayı başar
dım, ama b u gövdem yerinden köklenmiş gibi bir şey
ol d u , sanki irademi kullanabilmem müthiş bir çaba ge
rektiriyord u , h em beynimden, hem de bedeni m d e n . A
yağa kalmak istedim, ama vüc u d um tuhaf bir biçimde
tersine çevrilmişti sanki . Kendimi d ört ayak üzerinde
buldum. Korkunç bir d u rumd u , çünkü kalçaları m ı ek
seiıleri üzeri nde döndürmeyi başara m ı yord um. Sanki
arka yanım tıpkı yaşlı köpeklerde old uğu gibi felç ol
muşt u . Böğürlerimi geriyordum, ama nafile, bir türlü a
yağa kalkamıyordum. Uzun süre bekledi m . Arkama
bakmak i ç i n başımı çeviremiyord u m . Banyo alay eden
eski müşteri lerle doluymuş gibi gel iyordu , ama yalnı z
olduğumu bil iyord u m . Çok korkmuştum . Sonunda,
beynimde ve vücud umda tetik d üşer gibi bir şey old u ,
bütün i rademi b i r top gibi böğürlerimde topladı , ye
rimden yeki ndim ve ayağa kalkmayı başard ı m . H ayatım
boyunca görd üğüm en korkunç karabasandı . Ardından,
kalçaları mda sürekli bir ağrı hissetti m , kramp gibi bir
şey, d i k d u rmakta güçlük çekiyord u m . Olan- biten kar
şısınd a öylesine altüst olmuştum ki, aynada kend ime
bakmak, ne ol ursa olsun kend i m i tanımak gereksi nimi
hissettim. Zavallı vücud u m nasıl da harap olmuşt u . Es-
42
ki ihti�am'ından h i ç b i r şey ya da neredeyse hiçbir şey
kalmamıştı . S ırtımın derisi kırmızı olmuştu, tüylenmiş
ti, sı rtım boyunca yayılan grimsi tuhaf lekeler vardı . B i r
zamanlar ç o k sıkı , ç o k biçimli olan kalçalarım b i r sel ü l i t
yığını na dön üşmüştü . Kıçım bir tomurc u k gibi koca
man ve d ümd ü zd ü . Karnımda da sel ü l i t vardı , ama t u
haf bir sel ü l i t, hem sarkı k, h e m de k i r i ş dokuluyd u . Ve
aynada, görmek istemediğim şeyi görd ü m . Afrikalı ' nı n
aynasında olduğu gi bi değil d i , ama aynı derecede kor
kunçtu . Sağ mememi n ü zerindeki meme gerçek bir me
meye dönüşmüştü , ve v ü c u d umun ön kesimi nde üç l e
ke daha vard ı , b i r tanesi s o l meme m i n üstünde v e o n u n
altında birbiri ne paralel , i k i t a n e daha. Saydım, tekrar
saydım, yanı lmam olanaksızdı, altı tane vardı , üçü çok
tan biçiml e nmişti . G ü n doğuyord u . B i rden - b i r canlan
ma hissettim. Ü zerime bir manto alıp doğruca
Megisserie rıhtımına gittim. M ağazalarm açılmasın ı
bekledi m . Seçmekte aceleci davran madım. Yeşil gözl ü
bir kobay satın a l d ı m , bi r d işi domuz, kocaman zımbır
tıları yüzünden erkek dom u zlardan iğreniyord u m . Son
ra küçük b i r köp e k satı n aldım. Pahalıya patlad ı . Şi mdi
lerde oldukça az h ayvan var. Tasma almam gerekmiyor
d u . Küç ük köpek bir dolap çevirme havasıyla peşim sıra
geliyord u , d urmad an izleri m i kokl uyord u . Kobay kuca
ğımda mış ı l mışıl uyuyord u , çok sevimli ydi , sakin ve
m utl u görü n üyord u . Küç ü k köpek sakınımla kokl uyor
du b e n i , sanki bir şey arıyormuş gibiyd i . D u rumum o
m m h emen i l gisi ni çekmişti . Sokakta karşılaştığı her kö
43
kuşkusuz kız öğrencilerinden biri . Hayvan koleksiyonu
ma karşı hemen zırlamaya başlad ı . H i ç k u ş k u y o k k i
birlikteliğimiz güç d urumdaydı, anladım b u n u . Küçük
domuzumun tek kılına dokunacak ol ursa, kendisinin
pencereden dışarı fırlayacağı n ı söyledim H onore'ye. O
sabah parfümeri d ükkanına gitmedim . Daha doğrusu,
gizlice kepengi kaldırmaya gittim, kok u ve güzellik
mal zemeleri çaldım. Bunun iyi bir şey olmadığını bili
yordum, ama biraz şaşırmıştım, normalde böyle b i r şey
yapamazdım. Kendime bir son şans yaratmak i ç i n he
men girişimde b u l undum. G ü zellik malzemeleri n i so
kakta sattım ve bir cilt hastalıkları u zmanına gittim.
H onore eve döndüğü zaman mutlaka güzel olmam ge
rekiyord u . Cildiyeci kadı n beni muaye ne edince kendi
ni tutamayıp haykırd ı . H ayatı boyunca böyle bir deri
görmediğini söyledi . Sanki teselli edecek sözc ükleri
bulmuş gi biydi . Kendisine bütün isteğimi n b u akşam
biraz makyaj yapabilmek ve daha az kökü kokmak oldu
ğ u n u söyledi m . Cil diyeci bana kendisin i n estetik u zma
nı olmadığını söyledi . Cildiyeci gerçekten çok güzel bir
44
memelerin altınd a , yüksek yaka l ı , a m a tüy gibi hafifti,
kısacası çok dişi bir giysi . Eve dönd üğüm zaman tek
kuruşum kal mam ıştı . A m a sol uklanacak zaman bul
dum. Kusmadan kahve i ç e b i ldim ve bir kolt ukta biraz
dinlenebildim.
45
ki bana u n u tturdu onu. Küçük, sevimli bir hayvandı .
H onort� ananaslı G üney Amerika domuzu ndan bana
tattırmak isteyince kötü duru mda kald ım, ama atlatma
yı başardım. Makyajımın yüzümde n aktığını hissediyor
dum, her yanımı sıcak basmı ştı . Bereket versin h e n i.i z a
lerj i habercisi kaşıntılar hissetmiyord um. Palmiyeleri n
altında, alize rü zgarlarını öykünen vanti latörlerin yel i n
de, i nsan kend isini neredeyse mutl u bir adada sanıyor
du, her şey şaşılacak derecede güzeldi. Bütün b unlar
Honore 'yi formuna, havası na sokuyord u . Bu durum da
biraz denk düşmüyor değilqi , ç ünkü k ı zışmaya başlad ı
ğımı hissediyordum. Honon: yemek ü s t ü soğu kluğa
geçmeden önce ayağa kalkıp beni kabinde beklediğini
söyledi. H onon'. bana kabi nde Loup -Y- Es-Tu ' n i.i n ü n l ü
armaları nı taşıyan bir hediye paketi u zattı . Ağlamaya
başladı m . Honorc: beni d uygusal old uğum için paylad ı .
Pakette V bi çimi derin oyu kl u çok gösterişli bir mayo
vardı . H onore gi ysimi kendi elleriyle çıkard ı , tortop e
dip bir köşeye fi rlattı , giysi me böylesine özensiz dav
ranması biraz canı m ı sıktı . Sonra mayomu giyd i rd i .
Ben, istemiyordum; ama nası l karşı çı kacaktım? M ayo
mın hemen dikişleri açıldı . H onore öylesi ne ötkeye ka
46
de kıvranıyord u . Gerçeği kabul etmesi gerekiyordu.
Ben artık o n u n tanımış olduğu i nsan değildim. Genç
bir çoc u k bana e l i n i u zattı , u zattığı eli tuttum, ancak
veled- zina, kahkahayla gü lerek beni bırakıverd i , bana
koca i ne k muamelesi yaptı . Ağlamaya başladım. Ho
nore başı nı çevirmeden u zaklaştı � utançtan geberiyor
olmal ıydı . H onore teşri fatç ı l ı k yapan kaytan mayol u
zenci kızlard a n biri n i n kol u n a girmiş olarak geri dön
dü. Aq ualand ' ı n zenci kızları nı herkes bilir. H onore
h u rma şarabı kokuyord u . G e n e d e onu görd üğüm için
memn u n old u m , çünkü kabi n i n anahtarı ondayd ı ve
bütün eşyalarım da kabindeyd i . Eli m d e n geld iğince bir
tropi kal sakı zağacın ı n altına gizlenm iştim, ama bana ha
karet e d e n veled i n kışkı rttığı b i r genç s ü rüsü beni ra
hatsız ediyord u . M ayom u n son askısını çekiyor ve beni
kıçımı ö rten yırtı k parçalarını bı rakmaya zorl u yorlard ı .
Çevre m d e neşeli b i r ç ı fı t çarşısı ol uşturm uşlard ı , size
yem i n ederim . Hon ore me m n u n gör ü n m üyord u . Zenci
kı zı yanın dan gönderdi , her n e şekilde ol ursa ols u n ta
nı k istemiyord u , ve bana bayağını n bayağısı olduğumu,
kend isini aldattığı m ı , sürtüğün biri old uğumu söyledi .
B u kendi sözc ü kleri . Honore ağlıyord u . O n u tesel l i et
mek için her şeyi vere b i l i rd i m , o n u böyle görm e k yüre
ği m i b u ru yord u . A m a utan d ı ğ ı m i ç i n sakı zağac ı n ı n al
tından ç ı kamazdı m . Zenci k ı z , HonorC'yi aramak i ç i n
geri dönd ü . H i ç d e b u d ala b i ri deği l im, H onorC 'yi i y i c e
teselli etmiş o l m al ı . G iderken H onorC ' n i n veletlere söy
lediği son söz benim yaşamayı öğrenmem gerektiği o l
d u . Vel etler b e n i s u ya attılar. B oğulayazdım. H epsi altı
kadar vard ı l ar, mayom onlara karşı koyamadı . M ayomu
söküp aldı klarını görünce, onl ara giysi leri m i geti rmele
ri, hiç değilse b i r havlu vermel eri i ç i n yal vardım, ama
d üş ü n ü n bir, hepsi toz olup gitti . B e n i suyun i ç i n d e b ı
rakıp gitti ler. Dayanacak hal i m kal mam ıştı . Aq ualand
kapan ıyord u , ve ben içeri d e kalıyord u m , b i r budala gibi
47
çırılçıplak. Yüzme hocal ığı yapan iri zencilerden biri
gel d i , kargaşa çı karm ayı s ürdürecek o l u rsam polis çağı
racağı nı söyled i . Aq ualand 'da neler olduğunu b i liyor
d u m , bu yüzden söylediklerini yapamazd ı . Ü zeri me
giym ek için bana birşeyler verm esin i rica etti m . Salo
m m dip tarafı nı si.isleyen içi saman dold u r u l m u ş balina
48
da, Honore'den biliyorum, alkol denen zı kkım erkekle
ri tamamen değiştiriyor. İ çki içen bir erkek, izin alıp bu
tanı klığı okuyacak genç kızlar için söylüyorum b u n u ö
zellikle, evet içki içen bir e rkek kendine yakışan doğal
nezaketini h e m e n u n utuyor. Kuşkusuz g ü n üm ü z ü n
genç kızları i ç i n e n iyi ş e y , b ü t ü n yaşadıklarımdan sonra
bu hus ustaki d üş ü nceleri m i açıklamaya yetki li görüyo
rum kendi m i , içki i ç m eyen iyi bir koca b u l m aktı r, çün
kü hayat acımasızdır ve bir kadın bir erkek gi bi çalışa
maz, ve hem sonra çocuklara bakacak olanlar da erkek
ler deği l , ve b ü t ü n h ü k ü m etlerin dediği gibi yeterince
çoc u k doğm uyor ü l kemi zd e . Tekerl ekli patenli kız çırı l
çıplak vaziyette b i r palmiyeye tırm anıp b i r a fi ş açarak
gösteris i n i bitird i , afişi gören herkes al kışladı . Afişte
şunlar yazıyord u : Edgar b i l m e m n e , daha s�ğlıklı bir
dünya için. B u n u i zleyen söylevi dinlemeye çalıştı m ,
ancak b u tür şeylere di kkatimi yoğ u n laştı ramam, ne
de n, ç ü n k ü yeteri nce tahsi l i m yok . Anladığım kadarıyla,
konuşan bey, her şeyin daha iyi olacağını ; kirli bir deği
şim evresinde b u l u n d uğum u z u , ancak kendisi sayesinde
b u n u n ç aresi nin b u l u nacağını söyl üyord u . B u arada, ya
kında seçim yapılacağını öğre ndim. E d gar kibar görü
nüyord u , benim için herhangi bir teh l i ke söz konusu
deği l diye düşünd ü m , işi n boku çıkacak olursa, oyu m u
kendisi i ç i n kullanabili rdim . Sakızağacı n ı n altından e
limden geldiğince gizlenerek çı ktım. H e rkes sarhoşt u .
G ümbür g ümb ür b i r m üzik vardı şimdi, ışıklar sönmüş
tü, b u n u n kaçmama yardımcı olacağı m d ü ş ü n d üm . La
zer ışın ları ya d a b i l m e m ne dönmeye başladı salonda,
herkes tepi niyor ve kendini s uya atıyord u , ben de b u a
rada ne yapacağımı şaşırdı m . Derken, sarhoş ol m ayan
bir heri fi n ellerine d üştü m . Adam şakağı m a kocaman
bir tabanca dayad ı . Ö leceğimi sandı m . Yakın lardaki kü
ç ü k bir odaya sürükledi ben i . Kurş u n geçi rmez yelekler
'
giymiş beyler bana sorular sord ular. O n l ara H onan� ile
49
akşam yemeğine geldiğimi, onun bana bir mayo arma
ğan ettiğini, mayomun dikişlerinin patladığını söyle
dim, ama bu onlara inandırıcı gelmedi. Elinde en bü
yük tabancayı tutan adam bir cep telefonuyla konuştu
ve beni ne yapmaları gerektiğini sordu. Bana baktı ve
şöyle dedi: "Hayır, korkunç değil." Bu dokundu bana.
Sonra telefonu kapatıp adamlarına döndü ve bir başka
cümle söyledi: " Patronlar bize sadece domuz sucuğu bı
rak ıyorlar'' , dedi. Bu cümle bana daha da dokundu.
Ama adamlar bana, bu cümle kendilerine dokunmuş gi
bi baktılar. Çok korktum. Sonuç olarak öldürmediler
beni. Köpekleriyle biraz eğlendiler, o kadar. Sonr a san
ki iğrenir gibi oldular ve tam zamanında durdurdular
bizi. Adamlardan biri tabancasını çıkartarak konuştu:
" Bu dişi kiipeği temizlemek lazım" , uysa ben sadece er
kek köpek görmüştüm. Bu cümlenin anlamını şimdi an
lıyonım. Tam bu sırada takım elbise giymiş bir bey içe
riye girdi. Burada neler oluyor, diye sordu ve beni ol
dukça kibarca ayağa kaldırdı. Kurşun geçirmez yelek
giymiş adamlar hiçbir şey söylemediler, sinirlenmiş a
dam da tabancasını kılıfına soktu. Adam çığlık sesleri
duyduğunu söyledi, boğazlanan domuz sesi gibi. Bana
acıyarak baktı. Beni alıp götürdü ve bir bardak rom ik
ram etti. Bana bakarken düşündüğü belli oluyordu. Ba
na kendimi nasıl hissettiğimi sordu. Sonra kunılanmam
için bir havlu uzattı ve bir zenci kıza benim için bir el
bise bulmasını söyledi. Düşünün biraz, aynı gün içinde
iki yeni giysi. Üstelik güzel giysiler. Söz konusu bey
cep telefonuyla birini çağırdı, inanmayacaksınız ama es
ki tezgahtar kız arkadaşlarımdan birinin geldiğini gör
düm. Beni görünce hiçbir şey söylemedi kız, ama göz
lerinden meraktan geberdiği okunuyordu : N asıl oluyor
da ben burada oluyordum, niçin ben buradaydım da
kendisi benim yerimde değildi. Çeke çeke saçlarımı ta
radı, elinden ancak bu kadarının geldiği gibi birşeyler
50
söyledi, adam d a pek önemli olmadığı nı söyled i . " Ne
kadar hö"dük giirünürse o kadar iyi olur" dedi . Karşı çık
maya cesaret edemed i m . Tezgahtar kız bana makyaj
yaptı . Galiba yanakları m ı n ç i ft l i k kırm ı z ı lığını biraz vur
gulad ı , bunu özel li kle yaptığını anlıyord u m kızın , şimdi
ke ndim m akyaj yaparken anlıyoru m b u n u . Tek korkuın
vard ı ; cild iyeci kad ı nı n verd iği seru m un etkisi n i n yete
rince sürmemesi . Tezgahtar ü ze ri m e Loup-Y- Es-Tu fıs
fislad ı , burnunu b üzere k . Adam tezgahtarı gönderdi ve
beni bir odaya ç ı kard ı , odada Edgar Bey i l e iki başka er
kek ve i ki ya d a üç kız vard ı . " 1nciyi buldu m", dedi , be
ni getiren adam m u zaffer b i r edayl a . Edgar ve öteki iki
bey bana h ayran h ayran baktı l ar. Bu maneviyatım ı iyice
yükseltti , size ancak b u kadarı nı söyleye biliri m . Her ya
nı mı m ı n c ı kladı lar, gözleri m i n akına baktılar, .dişlerime
baktı lar, old u ğ u m yerde dönmemi istediler, gülmemi
istediler ve öteki kı zları gönderdiler. Si nemada ü n l e n
miş biri olarak d üş ü n üyord u m kend imi artık, doğru s u
gerçeklerden p e k u zak d ü ş m ü ş de değildi m . D ü ş ü n ü n
k i tam i ki dakika sonra bir fotoğratÇ ı g e l i p Polaroid m a
kinesi n i n objekti fi n i ü zeri me çevird i . D a h a sonra adam
lar ben i m l e hiç ilgilenmediler, ü ç ü birden fotoğrafların
üzeri ne eğildiler. B e nse kazık gibi d i ki l m i ş bekliyor ve
bende ne keşfetti klerini merak ediyord u m . " Daha sağ
lıklı bir diinya için!" diye anı rmaya başladı adamlardan
bi ri ve hepsi birden kahkahayla gül meye başladılar. Be
nimle alay etti kleri ni sand ı m . Fotoğrafçı beni ken d i ye
rine götürd ü . B ü t ü n gece fotoğraf ç e kmesi için poz
vermek zorunda kald ı m ; haydi ışığı d eğiştiriyoru m ,
hayd i şimdi yeniden somağını * çekiyoru m . Cildiyeci ka
dı nın. se ru m u hala dayanıyord u , ama benim yorg u n l u k
tan i fl a h ı m kesil m işti . B ü t ü n b u heyecan l ardan sonra,
bugünlük ağzı mın payını al m ı ş b u l u nuyord um. Ben es-
51
"
nedikçe fotoğrafçı küfrediyordu , gülümsemem gereki
yormuş, ş u ya da bu şekilde durmalıymışım, falan fıstı k .
Fotoğrafçı elime bir tomar para sıkıştırarak k a p ı dışarı
etti beni . Davranışını dürüstçe buldum.
Bütün üzüntüm, Aqualand ' d aki şenliğin son u n u gö
rememekti , ben ki bu türden eğlencelere hiç davet edil
memiş biri ol arak .
52
dinin k u rd u ğ u pusuyu u z u n s ü re izledi m . B u karn ı m ı
acıktı rd ı . B ü t ü n geceyi karn ı m daki tropikal salata i l e ge
çirmişti m ve üstüne üstl ük bir d e kusm uştum. Gökyü
zü, pembe çizgili a ç ı k k urşuni i d i , ve şafak vakti fa brika
ların koyu yeşil d umanları y ü kseliyordu ; gördüklerim
öylesi ne etkilemişti ki beni h eyecanlanmıştı m . Karata
vuklar ve b ü l b ül giderek susm aya başlamışlard ı , şimdi
artı k serçeler cıvı l d a m aya başla m ışlard ı , y uval arı rızkları
nı istiyordu . Kend i m i kork u n ç uyanı k ve aç hissediyor
53
da kahkahayla gül üyord u m . İ şe gitme n i n yoğunlaştığı
bir saatti . Geçen gölgeler giderek çoğalıyord u . G ü n ne
redeyse tamamen doğm uştu , gökyüzü gri ve yıldızlıyd ı .
İ nsanlar metroya gid i yorlard ı . İ nsanlar oturd uğum sı ra
nın tam önünden geçmeleri ne karşın bana bakmıyor,
plastik çantalarımın çevresinden dolaşıyorlardı . Hepsi
yorgun görün üyord u . Bi rkaç çocuklu kadın d a vard ı
çocuk arabalı , çocuklar pembe- beyazd ı , çocukları e m
zirmek isteği d uyuyord u m , ya da onl ara, b u rn u m u sü rt
mek, onlarla oynamak, ısırmak. Ü zeri md eki gökyüzü
genişliyord u . Bulund uğum yerden H onore ' n i n oturd u
ğu kule-bi nayı görüyord u m , gökyüzünde ışıklar yanı
yord u . Penceresi nin hangisi olduğunu ç ı kartamıyor
d u m , ama onu sakalı uzamış, çok içtiği i ç i n hasta olarak
gözü m ü n önüne getiriyord u m , belki de hala zenci kız
vard ı yanı nda kendi sine kahve yapacak . Söylemesi acı
ama bul unduğum yer daha iyiyd i . Ne var ki, çok içtiği
akşaml arın sabahınd a onu zırp diye diri l tecek kahve ka
rışı m ı nı hazı rlamayı beceremezdi zenci kız, m u tlaka.
Gerçek b i r kad ı n gerekliydi H onore'ye, onunla ilgilen
meyi becerebilecek bir kad ı n . Evde kal mayı, bir çocuk
yapmayı ka bul etse m , işler daha kolay olurdu kuşkus u z .
Ü zgünd ü m , bu yeteneğim olamadığı için d e u t a n ç d u
yuyord u m , aynı zamanda d a gü neşi ıJ doğu ş u n u n son u
mı görmek istiyord u m . Anlamanı n çok g ü ç ol d u ğ u n u
54
kulağıma açık seçik geliyordu. Önun ıçın elimden bir
şey gelmezdi. Kobayımı özlüyordum . Gariptir, güneşin
doğuşu bir türlü bitmiyordu. Issy'nin dumanlarını gi
derek daha az ayırt edebiliyordum, renkler birbirine ka
rışıyordu. O anda yalnızca gökyüzünün kıpkızıl fonunu
görebiliyordum, geri kalan yerler siyah ve beyaz gölge
ler halindeydi. Gözlerimi ovuşturdum. Yeniden normal
olarak gördüm. H atta Honore'nin ışığını söndürdüğü
nü sandım. Birkaç dakika sonra önümden geçiyordu
Honore, ilkin metroya binecek sonra işe gitmek için bir
tren yolculuğu yapacaktı. Bundan sonraki iki-üç gün,
HonorC'nin geçişini görmek için sıradan ayrılmadım.
Daha sonra pazar gelmiş olmalıydı, çünkü Honore geç
medi. Nasıl desem, tuhaf bir duygu içindeydim, mutlu
luk ve mutsuzluğu aynı anda hissediyordum; belki de
Kudas Ayini bana iyi gelebilir diye düşünüyordum. Gi
derek yürümem daha da geçleşiyordu, bu nedenle, me
şelerin altında birşcyler yiyip uyuduğum için paraya do
kunmamıştım, gidip bir doktora görünmenin iyi olaca
ğmı düşünüyordum. Giderek beynimde bir şey olduğu
na inanır olmuştum, tümör falan, alt yanımı, daha doğ
rusu arka yanımı kötürümleştiren bir şey, görüşümü
bulandıran, sindirim sistemimi bozan bir şey. Yerde
bulduklarımdan başka şeyler yemeye çalışıyordum; has
ta olmaya değmezdi. Eti düşünmemeye çaba gösteri
yordum, domuz sucuğuna, kana, jambona, işkembeye
benzer şeyleri. Ayine gitmek istememin nedeni şuydu:
Reklam panoları yerleştirmek için meşeleri kesmişlerdi.
lşçiler bana dikkat etmemişlerdi, sadece daha rahat çalı
şabilmek için sıranın yerini değiştirmişlerdi. Hızlı çalı
şan bir bıçkı makinesi getirmişlerdi. Taze ağaç kokusu
çok güzeldi, ama ağaçlarm kendilerini inleye inleye sa
vunmak için bütün güçleriyle direnmelerini görmek ba
na acı veriyordu. Şimdi nerede oturacaktım? Biraz yon
ga yedim. İşçilerden biri bana, "Zahmet olmazsa" diye-
55
rek bir parça sandviç verdi . Teşekkür etmek istedim,
ama becerip sözcüğü söyl eyemedi m ! Kendi kendime,
artık günah çıkarmaya hazırlan dedi m . Sandviç j ambo n
l u y d u , bı raktım yere düştü, i ş ç i bu d u rumdan hiç d e
memn u n olmadı . Bu d a nesi ! Yepyeni reklam panosuna
yapıştırdıkları fotoğrafı görünce, bin bir güçlükle ayağa
kalkıyorum . Fotoğraftaki bendim. Yan i , başlangıçta, b u
kimse b a n a birini anımsatıyor ama kimi d i y e d ü ş ü n
d ü m . Bir işçi şaşk1 11 şaşk111 bana bakıyord u . O n u n b u
tavrı d u ru m u kavramama yardımcı ol d u . İ şçi b e n i tanı
mıştı , ya da aslı nda bel ki de elbiseyi tanı mıştı . El bise fo
toğrafta çok belirgi ndi , el bette üzeri mdeki halinden da
ha iyi , çünkü tepeden tı rnağa pal amutla, toprakla leke
lenmişti . Yağm ur yağmaya başlad ı . Yağm u r görüşü m ü
b uland ırıyord u biraz, a m a gal iba ağlıyord u m d a . Elbise
çok güzel d i , küçük fistoları olan kırm ı zı bir fi sto ve ö
n ü nde beyaz bir önlük vard ı ; ben ke ndi kend i m i tanı
makta biraz güçl ük çekmiştim, ama fotoğraftaki bakış
yanı l tmıyordu . Yani başlangıçta, çok güzel kırmızı bir
el bise giymiş bir d omuz sanmıştı m , bir çeşi t dişi do
muz, gözl erinde, yorgun old uğum zam anlarda benim
gözl eri mde görülen dayak yemiş köpek bakışları vard ı .
B u n unla birlikte ken d i m i tanı makta güçl ü k çektiğimi
kabul edersi n i z . Daha sonra, bir optik yanı lsamadan
başka bir şey deği l d i r diye düşünd üm, giysi n i n koyu
kırmızı rengi fotoğrafta ten i m i n çok pembe görünmesi
ne yol açmıştı; ve şu hayvansı s uratın , ve ş u çıkıntılı k u
lakları n , v e k ü ç ü k gözleri n yarattığı i zlen i m , afişi n yan
sıttığı kır havasından ve fazla kilol arı mdan kaynakl anı
yord u . Sapasağlam bir genç kı zı alın , kırmızı bir fistan
giydiri n , biraz şişmanlatın ve bi raz da yoru n , o zaman
benim ne demek istediğimi anlarsını z . Yan ı l s amayı par
çaları na ayırınca, afişteki kendimi tamamen tanıdım.
B u n u n üzerine kesi n l i kle zayıfl amaya ve kendimi topar
lamaya karar verdim. Bu fotoğraf iyileşmem e yardımcı
56
oldu . B u fotoğraf, y ıkanmam, bu sıradan ayrılmam, o
layların gidişine el koymam gerektiği n i anlamama yar
dımcı ol d u . Bu beni daha i ş i n başında yoruyord u , ama
yapmak zoru ndaydım. Bir bakıma Edgar'a gururl u bir
mi nnet borc um var. Ayi ne gitmeye karar verdim. Kilise
n i n önünde; b i raz hayvan laşmaya başladığımı anladım,
çünkü bi raz önce işçilerin çalışması n ı seyrettiğime göre,
g ü n lerden pazar olmaması doğaldı . Ö yleyse pazartesi
ya da salı olmalıyd ı . H onorC ' n i n geçişini atla1111 ş tım, ya
da tanımamı ştım on u . Artı k HonorC ' n i n y ü z ü n ü çok iyi
anımsamadığımı fark ettim, kafamı ne kadar toparlama
ya çalışırsam çalışayım, H onorC ' n i n görüntüsü belleği
me gelmiyordu . Kilisenin kapı sı nı i ttim. Okunmuş s u
kab ı nı n altında h a ç ç ıkardım, ard ı ndan d u a etmek üzere
diz çökmek istedim. İ nan o l s u n , d uanın gerisini anım
sayamıyordum, "Adın kutl u olsun "dan sonrası nı . Ö yle
sine şaşırıp kalmış olmalıyım k i , yanıma bir rah ip yakla
şıp b u rada n e yaptığımı sord u . Kendisine günah çıkart
mak i sted i ğ i m i söyl e d i m . G ü na h çı karma mahall i n e gir
dik. Neden b i l m iyorum, kendimi b u kilisede rahatsız
hissediyord um, kısacası gu rbette gibiydim. İ yi bir i zle
nim bırakmayacağını d ü ş ü n d üğümden, plastik torbala
rımı kapı n ı n ö n ünde bırakmıştım. Yüksek k u b b e falan
güzeldi ama bana istediğim y ü kselişi sağlamıyordu . B e l
ki de rahi b i n varlığı y ü z ü nden . Parmaklığın ö t e yanında
b u r n u n u çekip d urd u ğ u n u d u yuyordum, bereket vers i n
araya hygiaphone'lar* yerleşti rmi şlerdi, yoksa mikrop
kapab i l irdim rahipte n . Rahip bana hasta olup olm adığı
mı sord u . H asta olmadı ğımı ama kendimi bir tuhaf his
setti ği m i söyled i m . Rahip dua edip pişm a n l ı k getirme
m i söyledi . E l i m de n gel diğince, b ü t ü n güc ümü kulla
narak pişma n l ı k getirdim. Çok u z u n zamandan beri gü
nah çıkartmaya gitmemiştim, asl ı n da ilk Kudas Ayi n i n -
57
den bu yana, ama bu olay beni etkilemişti, üzerimde i
zini bırakmıştı, o sıralar İsa'nın bedenini yemenin bana
çok iyi geleceğini hissetmiştim. Şimdi yeniden yemek
istiyordum. Ama rahip vermek istemedi. Bana, kendisi
ne her şeyi anlatmamış olduğumu söyledi. Bana, orta
lıkta bir yığın hastalığın dolaştığını ve sadece günah iş
lemiş olanları cezalandırdığını söyledi. Hygiaphone'un
arasından, burnuna bir mendil bastırdığımı görüyor
dum. Çiti: cam nedeniyle rahibin yüzü biçimsizleşmişti,
gözleri baş hizasına çıkmış, yüzü hayvan yüzüne benze
mişti, karışık kırışıklıklar, ikiye bölünmeler. Rahip beni
inceliyordu sanki. Ona daha fazla ne anlatacağımı bile
miyordum. Zihnimi toparlamaya çalışıyordum, ama ba
şaramıyordum, bunun nedeni onun rahip bakışları, si
yah giysisinin kokusu, derisinin kokusu olmalıydı. Bu
çok pis koku garip bir yoğunlukta geliyordu burnuma,
aynı şekilde günnük kokusu, duYarlara asılmış eski re
simlerin kokusu ve günerçilc kokusu ve kuru şimşir de
metlerinin kokusu. Kilisenin içi soğuk ve nemliydi ve
çok karanlık, rahibi giderek daha az görebiliyordum;
hapşırmak ve sıramın üzerine tortop kıvrılıp uyumak is
tiyordum. "Çıkın!" dedi rahip. Gişe deliğinden ücretini
ödedim ve çıktım. Torbalarımı çalmışlardı, ama umu
nımdaydı sanki. Dışarıya çıkmak iyi geldi. Canım he
men bir doktora gitmek istemedi, bir günde iki kez ka
panmak fazla olurdu. Kendimi yorgun hissediyordum.
Sırama geri dönüp üzerine kıvrıldım. Uyudum. Hep
yağmur yağıyordu. Uyandığım zaman gökyüzünde bu
lutların arasında bir açıklık vardı ve güneş yolunu yarıla
mıştı, rüzgar akşam kokuyordu. Utandım. Yani böyle
mi başkalarının karşısına biraz çıkacak duruma gelecek
tim, sırılsıklam ıslanmıştım ve sıranın üzerine devrilip u
yumaktan başka bir şey yapmıyordum. Üstelik parfüme
ri mağazasındaki işimi de kaybetmiştim, elimdeki para
biter bitmez kendime yeni bir iş bulmak zorundaydım.
58
Ayağa kalktım ve elimden geldiğince yürüdüm. Ensem,
kalçalarım, böğür boşluklarım bana direniyorlardı. Sık
sık durmam, sırtımdaki gerilimi azaltmak için omuzları
mı koyvermem gerekiyordu. Yavaş yavaş kambur yürü
meye başladım, kendimi vitrinlerde görüyordum. Tuhaf
bir görünüşüm vardı. Parfi:.imeri dükkanına geldim . Bu
raya ne yapmaya geldiğimi pek bilmiyordum. Rüzgarı
kokladım, burnuma Yerling sürünmüş terli kadın koku
su geldi, ve kalabalık günlere özgü koku, masaj yağı ve
soğuk sperma. Parkta bir sıraya oturdum. Siyahlı kadın
oradaydı, ama beni tamyormuş gibi görünmedi. Sırtımı
rahatlatmak için ayaklarımı altıma kıvırdım ve göğsümü
içeri çektim. Memelerimin sarktığım hissediyordum, a
ğırdılar, sızlıyorlardı. Onları taşımakta güçlük çekiyor
dum, belki de yürüdüğüm zaman sırtımın ağrımasımn
nedeni ağır memelerimdi. Bulunduğum sıradan mağa
zanın vitrini görünüyordu. Arka bölümde bir masaj se
ansı yapılıyor olmalıydı, yaldızlı divanların, pahalı kuv
vet muskalarının, şehvet uyandırıcı afrodizyak g ünnük
kokusu püskürtücülerinin bulunduğu salonda. Oraday
mışım duygusuna kapıldım, her şey bütün belirginliğiy
le gözlerimin içindeydi, gözlerimi perdeye dikmem ye
terliydi, bakışlarımın içeriye girdiğini duyumsuyordum .
Müdür'ün nasıl titiz biri olduğunu bildiğim için, yerimi
dolduracak kimsenin seçiminin kolay olmayacağını dü
şünüyordum, bu iş için yetenekli olmak gerekiyordu.
Tek i.izi.intüm, chromancie eğitimimi sürdi.irememekti,
el falına chromancie deniliyor, yamlmıyorsam. Yani ak
şam kurslarında manikür stajı görmüştüm, ama nec plus
ultra yani en üst sımr, el çizgilerini okuyabilmekti. Eği
tim görmemiş olduğum için, hiç olmazsa Merkez- Kent
Büyük Üniversitesi'nden bu işin diplomasını aldırmaya
söz vermişti Müdür, orada tanıdıkları vardı. Diplomalı
tezgahtarlar çalıştırmak, Müdür'e yönettiği mağazalar
zincirinin düzeyini yükseltmek olanağı da sağlayacaktı.
59
Her ne ol ursa olsun, parfümericilik ciddi b i r eğitim i ş i
dir; düşündüğüm zaman k ö t ü bir meslek olmadığını
anlıyord um. B u nd an böyle hayvan olarak ve eğitimsiz
kalacağımı d üşü ndükçe kederleniyord um. Ne olacağımı
soruyordum kendi kend ime, ama cebimdeki para toma
rını elleyince kaygıları m dan kurtul uyord um, ön ümde
b u n u d üşünecek zamanım olduğu n u ve gene de hayat
ta bir şey olmayı başardığımı d üş ü n üyord um. Perde a
ralığı ndan vitri n i n aydı nlandığı nı görd üm ve Aqua
land'da sözde saçımı yapan tezgahtar kızın kokusu n u
aldım. B u orosp u , amaçlarını genişletme n i n dışında,
mağazalar zinciri içinde rlitbesini y ükseltmiş ve böylece
benim yerimi ele geçirmişti . Onu böyle g ü zel görmek,
refakat ettiği müşteri n i n mutl u l u k içinde onun kıçını a
vuçladığı nı görmek, i çimi fena yaptı . Perd eye karşın i
çeriyi görüyord u m , t u haf bir altıncı duyum, yeni gözle
riıi1 vard ı . M üşteri benim eski müşterimd i , çok şık, çok
yaşlı bir müşteriydi, ahlaksı z zevkleri vard ı , çok pahalı
m erhemler, zıbıklar yani yapay erkeklik organları ve
m uskalar i ç i n avuç dol usu para harcardı . Perdenin arka
sı ndaki kişi nin o müşteri old uğun u seziyord um, oyd u ,
b i r başkası deği l , dükkanın en i y i müşteril e rinden biri ;
bir tür eski kağıt kokusu ve çevremde h ava ti tremesi gi
bi bir şey algılıyord um. Velhası l , tezgahtar kız eğer
müşteri olarak ondan hoşlamyorsa, on u kendisine h i ç
üzüntü duymadan bırakabilirdim. Sonra, yol u n u c u n
dan aşağıya doğru i n e n tanıdık biri n i h issettim v e
d ükkana yönelen Afrikalı 'yı görd üm. B i r s ü redir mağa
zalar zi nciri ne Afrika ürünleri sağlıyord u, zengin müş
terilere karşı ketum d avranması 111 bil iyordu ve korkunç
yerli giysileri ni terk etmişti . M üdür, buna karşılık ola
rak, Lo up -Y- Es-Tu ürünü olan, kara deri ler için kulla
n ı İ an ultra - b eyazlatıcı kremlerde ve mağazalar zinciri
tezgahtarları n ı n yaptığı bütün h i zmetlerde Afrikalı 'ya
özel fiyat uygul uyordu. Domuz heri fi n b undan yarar-
60
!andığını , birli kte geçirmiş old u ğ u m u z o benzersi z haf
ta son u n u yeniden d üş ü n d ü ğ ü m zaman i ç i n b u rku l u
yor. B ütün kızıl saç l ılar g i b i b u satıcı kaltağını n kokus u
n u d a y ü z m etreden alabilird i m ve bu nca Yerl i ng ü r ü n
l e r i n e karşı Afrikal ı ' n ı n onda ne b u l d u ğ u n u ınerak edi
yord um . Oysa Afrikalı medyum yete nekleri ni satıyordu ,
b u n a karşın b e n i fark etmeden geçm işti yanı m d a n , oysa
ben on u n kokus u n u ta sokağın u c undan al m ıştı m he
men. O n u n adın a hayal kırıklığı na uğrad ı m . Fakat Afri
kal ı ' nı n d ü kkana gi rmediğini görü nce iyice şaşı rdı m. S i
yahlar giymiş kadı nın yanı na oturd u . Uzun s ü re konuş
tular, sonra birl i kte gi tti ler. Park boşalm ı ştı . Birden
ke n d i m i m ü thiş yalnız hissetti m . Tanı d ı k bir gıcı rtı
d u yd u m , pek az d u y u l a n bir gıcı rtı . Dükkanın el ektri kli
kepengi i niyord u . Sokakta hareket halinde ter ve Yer
l i n g kokusu d u yd u m . G ü neş batıyordu . Yeniden görüş
gücüm azal m aya başladı , b ulanı k görüyord u m , cüce ya
rasalar gibi m i yoplaşm ıştı m . Çevrem deki c üce yarasalar
uyanmaya başlıyord u . Cehennemi bir gürültü yapıyor
lardı . Ağaçların üst dalları nda düş gören serçelerin tüy
leri n i n s ü rtü n ü ş ü n ü d uyuyord u m , uyanı klığın son re f
leksleriyle gözkapakları n ı h a fi f h a fi f kırp ıştı rdıkları n ı
duyuyord u m ve düşleri n i n batan g ü neşin s o n ışıklarıyl a
birli kte deri m in üzeri nde kayıp gitti kleri n i h issediyor
d u m . Kuşlar ağaçların ı l ı k karanlığında d üş görüyorlar
d ı ve göky ü z ünde her yerd e cüce yarasaların d üşleri
vard ı , çünkü cüce yarasalar uyanıkken bile d ü ş görürler.
B i r köpek işemek için yanı m a yaklaştı ve benimle sanki
kon u şmak istediği n i hissett i m , sonra cayıp sakına sakın a
sah i b i n i n yanı n a gitti . G ö ğ ü s boşl uğumda bir yal nı zl ı k
h issetti m , şuramda, şiddetli , ürkütücü, zevkli ; b i l m e m
ki b u nları n h epsi nin aynı anda o l m a s ı n ı anlayabilir m i s i
n i z ? Beni k e n t t e i nsanlarla birli kte o l m a k i ç i n t utacak
h i ç b i r şey yoktu . Böylesi ne ağı r çekmeseyd i m kuşlar gi
bi havalanabil i rd i ın . Ama kıç ı m , memeleri m , b ü t ü n e t
6J
kitl e m , nereye gitsem benimle birlikte geliyord u . Sır
tımdaki ağrıdan başka göğsümde d e ağrı d u yuyord u m ,
lekelerin ne d u ru m da old uklarını görmek i ç i n elbisemi
kaldırmak istemiyord u m , ve yeni memem tıpkı ergi n l i k
döneminde o l d u ğ u g i b i deri m i n al tında sızlıyord u . Ö ne
doğru eğildim ve bütün ağrılar geçti . Ü zeri mdeki giysi
kaskatıyd ı , hoş bir koku yayıl ıyord u giysi m d e n : Taze
ter, canlı et ve sıcak ci nsell i k . Kendi kendi m e yoldaşlı k
etmek i ç i n kendi koku m u n içine kıvrı l d ı m . Kuşlar sus
tular. Geceni n deri m i n ü zerine indiğini hissetti m . Sıra
dan aşağıya kayd ı m , orada, toprakta, şafak vakti ne ka
dar uyud u m . D üşümde kuşların d üşleri vard ı , köpeği n
ben i m için bı raktığı d ü ş vard ı . Artık yalnı z deği ld i m .
D üşümde kan görmüyord u m . Düşümde eğreltiotları ve
nemli toprak görüyord u m . Vüc u d u m sıcaktı . Rahatım
yeri ndeydi . G üneşin doğuş u n u , sırtı mda akan ışı n ları nı
hissedince anladım ve b u , kafamın içinde c a n l ı bir sarı
lık yarattı . Ayaklarımın ü zerine doğru l d u m . Başım ı sal
ladı m , d i z arkası kasları m ı gerd i m . Yüzü m ü n altında,
iki el i m toprağa göm ü l m üştü . Artık sadece üç parmak
ları vard ı elleri m i n . B ü tü n ağırlığımı sol e l i m e verdim
ve sağ elimi k u rtardım . Elimin üzerindeki toprakları si l
keled i m , hırıltılı sesler çıkard ı m . E l i m i n yeni d e n başpar
mağı vard ı . İ yi görmemişi m , birden ödüm koptu . Afri
kal ı ' nı n aynasında görmek istemediğim şeyi bir kez da
ha düşün d ü m , kıçıma vidalanmış küçük sarmal kuyru
ğ u . Titre meye başlad ı m . Elim uyuşm uş gibi kıvrı l m ı ştı
ve tamamen açmayı başaramıyord u m . Sol e l i m i s i l kele
di m , serçeparmağı denen küçük parmağım kısalmıştı .
Tı rnak uzun ve sertti , çok kalınd ı , öteki tırnaklar da öy
l eydi . Söylemek gerekirse, uzun zamandır m anikür yap
mamıştı m , ama serçeparmağı mda bir parmak kemiği nin
neredeyse eksik olduğu söylenebilird i , ya da parmak
ucu en azından körelip katı boynuz doku s u n a dönüş
m üştü . El falı stajı için hayıflanmama gerek kal mamıştı .
62
Deri n bir sol u k aldım ve doğru l d u m , az kalsın çığlık a
tıyord um . G ü neş gökyüzü nde yükseliyord u . Elbisemi
çal ı l a r yırtmı_ştı , uyk u m d a çokca d e belenmiş olmalıyı m .
63
ü zerine eğildim. Onu kokladım. G üzel kokuyordu , si.it
ve badem. Bilmem neden, kad ının bacağı n a yaslanırsam
ve benimle ki barca konuşursa bana iyi gelecek gi biyd i ,
ve belki de b u i k i insana gelecekleri yere kadar e ş l i k e
derdim. Bebeği b u rn umla ittim, k a d ı n bağırmaya başla
dı, çocuğa gelince, o ağlıyor muydu , gül üyor muydu
anlayamadım . Bana öyl e geliyor ki , nasıl dese m , bebeği
kolayca yiyebi l i rd im, dişlerimi pembe etine saptayabilir
dim ya da kadın bebeği bana vers i n , onu alıp götüre
yim. Olağan üstü güzel kokuyord u bebek, yerde kolayca
yuvarlanacak bir hali vard ı , kocaman bir hacıyatmaz gi
b i . Kad ı n çığlık attı ve kucağındaki askı lı koltukla hızla
u zaklaştı . Her şeyi olduğu gibi bıraktı . B u r n umla kok
l amaya başladım. H emen yanımda bi beron vard ı , iki sa
niye içinde i çtim, ılık ve şekerliydi s i.i t . Temi z k u n dak
bezi torbaları n ı n hepsini burnumla parçal adım, sepet
lerden birinde patates b u l d um, afiyetle gövdeye i n dir
dim. Valizleri n altını üstüne getirdim, ama giyecek elbi
se bulamadı m . Diş çı kartan çocuklar gibi bi rkaç plastik
oyu ncağı dişledim, sonra zevk için birkaç ki.i ç i.i k kava
noz kırd ı m . H i ç de kötü deği l d i , protein yerine geçti .
Çam parçaları nı yalarken dilimi kesti m biraz ve bi rkaç
cam kırığı nı d a yutmak zorunda kaldım, azı dişl erimi n
arasında ezilip toz haline geldikleri ni hissettim. Geğirip
yere oturdum. Ö nümde d uran arabaya ve eşyalara ba
kınca, yıldırım gibi bir d üşünce geçti kafamda n , kad ı nı n
bebeğini ve eşyalarını yanına alıp arkasında bir koca b ı
rakarak evi ni terk etmek zorunda kaldığı nı d ü ş ü n d üm .
Kad ı n ı n işleri n i karıştı rmak canımı sıktı . Arabaya yaklaş
tım, ortalığı d üzeltmeye kalktım, ama olmadı . Başka ça
re kalmayı nca d a her şeyi çiğnedi m , bir vali zden taşan
bir giysiyi dişlerimle ç ektim, b u n u n kirlenmiş giysimi n
yeri ni tu tacağını d i.i ş i.i n d i.im. Giysiyi sıraya götürdüm
sürükleyerek. Sıranın ü zerine elimden gelen en büyük
özenle koyd um. Sonra sıranın.;altında bir s u birikintisi
64
görd üm . Yeni yağan yağ m u ru n oluşturd u ğ u , güneş al
tınd a ı l ı m ı ş çamurlu bir s u birikintisi, güzel . Su b i ri ki n
tisi n e uzand ı m ve ayakları m ı gerdi m , b u eklemlerime
nasıl da iyi geldi bilem ezsi n i z . Daha sonra b i rkaç kez
birikintide y uvarlan dı m , tad ı na doyum olmaz bir şeydi ,
kı zgı n deri m i seri n l e tiyord u , b ü t ü n kaslarım ı gevşeti
yordu , sı rtı m a ve kalçal arı m a m asaj gibi geliyord u . Bi
raz kestiri r gi bi olm uşu m . Çam u r ve h u m us kokuyor
d u m ; b u rn u m rü zgar yön ü n d e değildi, büyük bir hata.
İ nsanların gel d i ğini hissedemedi m . Bereket vers i n d u r
d u l a r . O n l arı tam vakti nde algı l a d ı m ve dön d ü m . Ka
d m , bebek ve bir jandarmaydı . " Korkunç!" dedi j a ndar
m a . Ve eli ti treyerek kıl ı fı ndan s i l a h ı n ı ç ıkardı . Beni b u
kurtardı , titremesi . Elbiseyi dişl eri m i n arasına alıp fı rl a
yacak zam an b u l d u m ve koştu m , koştu m , klak s on çalan
otomobilleri n arasından b u l varı geçti m . B i r araba kapı
sını n altına gizlend i m . D a h a sonra, bütün yolları kapat
tıkları, köpekli b i r s ü rek avı d üzenledikleri i ç i n b u m a
hal leden k u rt u l mam çok güç old u . Bereket versin , koca
koca farel eri n iyi kapanmamış bir kanali zasyon kapağı
nın altından ç ı ktıklarını görd ü m , kapağı burn u m l a i te
rek yeri n altına i nd i m . Kan al i zasyonda ne kadar kal d ı m
bilem iyorum . S ı caktı , i nsanı saran i y i çam ur vardı . B i r
gece b u l u n d u ğ u m yerd e n ç ı ktı m . Kı rlara gitmek isti
yord u m , kendi m i orada iyi hissedecekti m . Yeri n altı nd a
acı k m aya başl amıştı m , fareleri n yedikleri ni yiyemezdim
herhal d e . Yery ü züne çıktığım sokağın d uvarlarına seç i m
afişleri yapıştı r m ı şlardı . Araları n d a , söylemek gerekirse,
ben i m adayın afişleri de vard ı , beni m yanı mda gül ümse
yip d uruyordu afişte . O akşa m , l a m banın ışığı altında
ken d i m i h i ç d e fena b u l m a d ı m , taze ve pem beyd i m .
Makyaj ve spotlight'lar sayesi nde tabii, ama gene de kısa
giysi m i n i ç i n de fotoj e n i k o l d uğ u m u görmek, etli b u tl u
ve sağlı kl ı old uğ u m u görmek m a n eviyat ı m a iyi geldi .
Daha sağlıklı bir dünya için c ü m l esi Edgar i l e b e n i m a -
65
rama büyük harflerle yazılmıştı . B u n u n bir koşul sloga
nı olduğunu d üşündüm; demek istiyorum ki kanal i zas
yondan yeni çıkmıştı m . Ti nsel duyularımın tümün ü yi
ti rmemiştim. H ayd i , dedim kendi kendime, ha biraz
gayret . Kafamın ücra bir köşesi nde duş yapmaya gitmek
gibi eski bir düşünce b u l d um, ve cebimi n d i b i nde de
para tomarı duruyord u , biraz nemli ama olduğu gi bi .
Şöyle uzun bir sol uk aldım. Şöyle karateciler gi bi bir
nara attım, hayyytt! ve yerimden doğruldum. B öğürle
rimde d uyduğum acı sol uğumu kesti . Altı adet şişki n
memenin gerdiği fistanımı görünce, h e l e fotoğraftaki
yeni ve güzel haliyle karşı laştı rınca, epeyce üzüld üm .
H erhalde gül ünç bir d u rumdayd ı m . Bir du� diye tekrar
layıp d uruyordu m kafamd a . Yürüyebildiğim kadar h ı zl ı
yürüdü m . Çevre yol u n u n kıyısındaki bir otele gird i m .
" Distri b ü tör" denen alete b i r kağıt para sokt u m , o da
bana odanı n ve banyonun kapısını açan bi r t ü r manye
tik kart verdi . Otel boş görün üyord u , ama doğaldır b u ,
çünkü her ş e y manyeti k kartlarla çalışıyord u . Odada so
yundum, d uş hemen bi tişikteydi . Ü zeri nde with compli
ments yazan plastik ambalaj ı ndan terte m i z b i r havlu çı
kardı m ve duş yapmaya gitti m . Her yammı iyice ov
d u m . Ayakta d ur urken s u tuhaf geliyord u , sonra kana
kana su içti m , yağm ura benzediğini düşünd ü m . H ı rıltılı
sesler çı karıp bir s üre döşemenin ü zeri nde yuvarlandı m .
Sert v e soğuktu döşeme . With compliments s a b u n u ba
na parfümeri d ükkanı nı anı msattı , kökleri de anı msa
d ı m , nası l da güzel kok uyordu döngel ağac ı . B i r ucun
dan bir lokma ısırayım d ed i m , berbat bir şeydi . H a ngi
sini daha çok sevdiğimi sord um kendi kendime, kökleri
mi yoksa parfümeri d ükkanını mı ? Ama ne o l u rsa olsun
çok pisti kanali zasyon boruları ve özellikle aydınl ı k de
ğildi . Korkulması gereken timsahlar da vard ı . Duşun al
tında biraz ağladı m , b u beni sanki yatıştı rd ı . Daha son
ra ne yapmam gerektiğini bir t ü r l ü b i l e miyord um. O -
66
tel , kent i l e çevreyol arasında bir boş bölü m gi biydi.
Her şey otomatikti . Pencere m d e n , girip ç ı kan i nsanları
görüyordum. Onlarla karşılaşmaktan özenle sakın ı yor
d um, nereye gittiklerini daha sonra n e yapacakları n ı b i
liyormuş gibi gör ü n ü yorlardı. Oysa b e n h i ç b i r ş e y yap
mıyordum, televizyona bakıp duş alıyord um. Pence
remden Issy-les - Moulinea u x ' n u n d umanları n ı , gökyü
zündeki kuşları , uçsuz b ucaks ı z parkingleri , süpermar
ketleri görüyord un1. l ki d u ş arasında yatağıma uzanarak
bu otelde b i rkaç gün geçirdim. Distri b ütöre para sok
mak için g ü n d e bir kez aşağıya i niyordum. Odamdaki
aynada kendimi seyretmekten keyi f alıyord um. Terte
mizd im. Dinle n iyord um. Yataktan çıkmıyord um ve ar
tık sı rtı mda ağrı yok t u . Y ü z ü m d e daha az şişlik vard ı .
İ nsan yüzüne kavuşmak i ç i n e limden gelen b ü t q n çaba
yı gösteriyord um, çok uyuyord u m , saçımı tarıyordum.
Saçlarımın neredeyse hepsi döhil m üştü kanali zasyon
borus u nda, ama şimdi yeniden ç ıkıyord u . Tırnaklarımı
kemi riyord um, bacaklarımı tı raş ediyord um ve memel e
rimi n küçüldüğü n ü , yavaş yavaş daha az gör ü n ü r ol
dukl arını saptıyord u m , neredeyse me melerin koyu izle
rinden başka bir şey kalmamıştı. B i r g ü n dışarıya ç ı kaca
ğımı öngörerek fısta nı ın ı d a yıkam ıştı m . Yavaş yavaş te
mi zlikçi ada m l a ilişki kurdum. Çok zay ı fl amıştım, ye
rimden kımı l d amadan. Temizlikçiyle işaretle anlaştık ,
bana h e r gün h a m burger getirdi. % 8 0 soyal ı biftek, sa
lata ve ketçap çok iyi gidiyord u , uyumlu bir şekilde bi
raz kilo b i l e aldım. Bir s ü re sonra di stri b ü töre verecek
param kalmadı , b u n u n üzeri ne temizlikçi adamla u yu ş
ttık, adam oda kapısının manye ti k s ü rgüsünü kırdı ve
böylece beni günde iki kez görmeye gelmek hakkı ka
zandı. Ayrıca, zam anaşı m ı n a u ğra m ış kartım ı kapıya kıs
tırarak nasıl bedava yıkanabileceğimi de açıkl a d ı , a m a
ben az kalsın boğul uyord u m , ç ü n k ü her kullanmadan
sonra banyon u n otomati k olarak dezenfekte old u ğ u n u
67
bana haber vermemişti . Alerjim h arekete geçtiği i ç i n
b u n u n bedelini öde m i ş ol d u m , ama adam b a n a i ncelik
le i htimam gösterdi . Adam Arapça konuştuğu halde a
ramı zda kon uşma soru n yaratmıyord u , birbiri m i ze hiç
bir şey söylemiyord uk, işaretleşiyord u k , iyi sevişiyor
d u k . Nasıl olduysa oldu bilemeyeceği m ama bir süre
sonra eski giysileri m i n içine girmeyi başard ı m ; kadını n
arabasından yürüttüğüm entari bana old u kça yakı şıyor
d u , hatta ölçüleri m e de uygundu . Belki de b u n u n ne
deni d uştu, ya da h a m burgerlerd i , ya da gerçek bir ya
takta yatm aktı , ya da temizlikçi adamla kurd uğum g ü n
delik il işkiydi . Te mi zlikçi adam aşık ol muştu b a n a . Ş u
rasını belirtmek gerekir ki , yeniden istek uyandırıcı ol
m uştum ve ben kalan günlerimi onunla birlikte b u otel
de gayet güzel geçirebiliri m . Odama, çevreyol u boy u n
ca akşamları topladığım çiçekleri koyuyord u m , ama h i ç
b i r i n i kesinlikle ye miyord u m . Te m i zl i kçi a d a m her gün
temizlik yapıyord u , odam tertemizd i . B i r g ü n bana o
tomati k maki neden çıkarttığı bir fotoğra fı nı armağan
etti , ben de d uvara astı m . Cosy yani sam i m i oluyord u .
Derken kend i m i hamile b u l d u m , bu k e z h i ç b i r kuşku
yoktu . Temizlikçi adamın adın ı anlamayı b aşard ı m , ama
aynı başarıyı söyl erken gösteremedi m , nasıl bir şeyd i ,
geçmiş gün, şimdi u n uttum gitti . D u ru m u m u öğrendi
ğinden beri bana çok ihtimam gösteriyord u . Bilmem
nasıl old u ama Edgar seç i m i kazandı . Televizyonda
görd ü m , benim afişin önünde poz veriyord u , çok neşeli
görünüyord u . Ben de o n u n için seviniyord u m . Tel eviz
yon ekranında görd üğüm yüzümle odadaki aynada gör
düğüm yüzüm ü karşı laştırd ı m , şimdi pekala ortal ığa ç ı
ka � i l i r bir d u ru m a gelmiştim artık. Edgar'ı b u l up ken
disinden bir iş istemenin iyi bir fikir olacağı nı düşün
düm, madem ki ben onları n slogan i m gesiyd i m , bir çe
şit karizmatik lider'leriyd i m , Edgar'ın partisi kuşkusuz
bana bir iş verird i . Sonuç olarak, çok olağan üstü ilişki -
68
ler kurm uştu m , Edgar'ın üzerine oynayarak iyi bir at
seçmişti m . B u n u n ü zeri n e , görü n ü ş ü m l e ilgili ek bir ça
ba gösterm eye karar verdi m . B i rkaç kilo daha vermek,
tam anlamıyla iki ayağı m üzeri n d e d urabilmek, biraz
makyaj yapab i l m e k ve sözc ükleri hecelemeyi başarmak
için bir hafta u ğraştı m . Temi zli kçi adamın getirdiği
ham b u rgerleri artı k istemiyord u m , ama o yaln ı zca sala
ta ile besl e n m e m e iyi gözle bakm ıyord u . B u arada kır
mızılığım azald ı . Ge beliğin i l k haftaları beni yorm uş,
yanakl arı m ı çökertmişti . Derken jandarmalar otele gelip
temi zl i kçi adamı götürd üler. Onu b i r daha hiç görm e
d i m , ama hayı r, bir kez görd ü m televi zyonda, bi rtakım
insanlarla b i rli kte silah zoruyla uçağa b i n diriliyord u ve
ağlıyord u . Bu d u ru m a çok ü z ü l d ü m , ama bu Edgar'ın
program ı nı n i l k uygul amalarıyd ı . Tuvaletleri tem i z!Cye
cek, yatakları yapacak ve öteki hizmetleri görecek kimse
bulamadıkları i ç i n , otel çok pis bir d uruma geldi . Yal
nı zca, oto mati k ol arak deze n fe kte edilen d uşlar çal ı ş ı
yord u hala, ama sık sık o n l a r d a bozul uyor ve m ü ş teri
leri n boğ u l maları na sebep ol uyorlard ı . Oteli kapattı lar,
ben de kend imi sokakta b u ld u m . B u n u n üzeri ne şöyle
düşünd ü m : Madem ki Edgar b üt ü n Araplar'ı postalad ı ,
şi m d i bana kolayca b i r i ş vere b i l i r , ş u Edgar iyi attı doğ
rusü . Ama ne ol up- bitti bilem iyoru m , belki dışarı da ol
manın verdiği heyecan, belki de temi zlikçi adam ı n gidi
ş i n den duyduğum üzüntü, ne b i leyim, ama yol u n orta
sında kramp gird i . l ki b ü kl ü m o l d u m ve çok kan kay
bettiği m i gördüm. B ayıl m ı şım. SAM U -S D F gelmiş , be
ni onlar ayıl ttılar. Ken d i m i b i r tuhaf h issediyord um.
Onlarla birlikte b u l unan jandarma şöyle .dedi : "Ama
S PA'yı çağırmak lazım ! " Yerd e , yanımda, kanlar içinde
kı m ı l dayan altı şey vardı . B u man zarayı görünce, işlerin
pek yol u n d a olmadığını anlad ı m . J andarma yaklaşmak
isted i , ama ben dişleri m i gösterd i m . SAM U -S D F ' n i n a
damları beni yakalamaya cesaret edemiyorlardı . G ü ç l ü k -
69
le doğr u l d um, karnımda müthiş bir ağrı vard ı . Altı k ü
ç ü k şeyi ağzıma koyd um, kanalizasyon kapağı nı kal d ı r
d ı ın ve yeraltına indim. B u küçük şeyleri b üy ü k b i r i h ti
mamla yaladım. Bu şeyler soğuyu nca, yolcu l ukları nın
sona erdiği ni anladım. Kıvrıl ı p tortop oldum ve artık
hiçbir şey düşünmedim.
70
rı her bakımdan tatmi n ediyord u m adeta . Onların ara
sında özsaygı m ı b e l l i bir ora n d a yeniden kazan dı m . A
raları n d a n oy veren lere Edgar'ı tanıd ığımı b e l i rten
cüP." leyi söyle m eyi başardığım zaman , b üyük b i r h eye
can yarattım. B i l m i yorum o n ları hangisi daha çok şa
şırttı , bi rden kon u şmaya başlamam mı, yoksa Edgar'ı
tanıyor ol mam mı ? Edgar' ı tanı dığı m ı onlara kanıtla
mak isted i m , gar ı n d uvarı na yapıştırıl m ış paramparça
bir eski afiş b u l d u k , görd ü kl e ri n i b e n i m l e mukayese et
tiler boş yere, ama beni tanıyamadı lar. Ama ben kendi
m i gayet iyi tanıyordu m , onlar ı n beni tanımamaları be
ni çok üzdü. Akşa m , yal an söylemi ş ol d u ğum i ç i n da
yak yemeye hak ka p ndım. Ö zel l i k l e de kon uşuyor ol
d uğum i ç i n . B e n i m sokak serserisi a h b aplarımdan b i raz
bıkmıştı m . H ad leri n i bildirmek i çi n , Edgar'ı ·görm em,
yeni giysiler içinde saçlarım yapıl m ı ş ve yepyen i bir iş
sahibi olarak karşı larına çıkmam gerektiği ni d ü ş ü n d üm.
Bir akşam onları ekip SAM U - S D F ' n i n kamyonetine
bindim . SAM U - S DF'ciler bana kad ınların artı k yapab i
lecekleri i ki kamusal meslek o l d u ğ u n u söylediler: Ö zel
yard ı m c ı l ı k ya da seyahat arkadaflığı. Toplum ahlakına
saygı gereği ol arak bütün parfü m eri d ükkanlarını n ya
kında kapatı lacağını söylediler, ben d e Mağazalar Zinci
ri M ü d ü r ü i ç i n kaygılandım . Ama şunu da söylediler:
etkili kişi leri tanıyorsam, zengin mahallel erinde b i r sü
tanne l i ği işi b u labi l i rmişim , ya d a Saray 'a masajcı olabi
lirmişi m , ama b u n u n içi n tek koş u l g ü zel olmakmış.
Ke ndi leri n i açıklama yapmak zorunda hissetmele ri canı
mı sıktı . Ayrıca SAM U - S D F ' n i n yakında kapatı lacağın ı ,
bundan ş u anda yararlanmaya bak m a m ı , bana sıcak ye
mek ve uygun giysiler verecekleri n i söyl edi ler. Şoför ba
na, sütan ne olmak içi n hami l e kal mak istiyorsa m , emir
lerime a m ade o l d u ğ u n u bel i r tti . Böylece hiçbir şeyi n yi
tirilme m i ş old uğ u n u ve hala c i n si m i n. hoşuna gitti ği mi
anladı m . Ama hamile kalmayı başaramad ı m . Kı zışma
71
döne m i m e denk d üşmemiş olmalı, mekanizmayı pek iyi
kavramamıştı m . SAM U - S D F ' d e birkaç gün kaldım .
J andarmalar, bana yasal bir ki mlik vermek karşılığı ola
rak sokak serserisi dostları m ı n sağlı k d u r u m l arıyla i l gi l i
bilgiler istediler. G ü zelce giyi nmiş v e terte m i z olarak
karşılarına çıkmak ü zere demiryolu kıyısına gittiği m za
man, sokak serseri lerini orada b ulamad ı m , rayları n kıyı
sında küller ve yan mış giysi parçalarından başka bir şey
yokt u . Kendi leri ni her yerde aradım ama sokak serseri
leri sık sık sözü nü etti kl eri gi bi demiryol u boyunca git
miş olmalıydılar. Rayların son u , her zaman h ayal ini
k ur m u ş u m d ur b u n u n . Demiryol u n u n kıyısına oturd um
ve ge leceğim kon usunda d ü ş ü nmeye çalıştı m . Ş u karara
vard ı m : Edgar arac ı l ı ğıyla bir şey elde edemezse m , de
m iryol u boyunca yü rüyecekti m , çünkü yol u n sonunda
zoru nlu olarak kırlar ve ağaçlar vardı . O akşam SAM U
S DF'de her zam ankinden daha çok i nsan toplanm ıştı,
avazları ç ıktığı kadar bağırıyorlard ı ; yatağı m ın altında
silah saklayıp saklayamayacağı m ı sord ular bana, nası l ol
sa kimse benden kuşkulanmazd ı . İ şleri n kötüye gittiğini
anladı m . J andarmalar gelip SAM U - S D F'yi kesi n l i kle
kapattılar. Silahları b u l amadılar ama i nsanları kap ı nı n ö
n ü nde k urşuna dizdiler ve beni de genel ahlaka m uha
l e fetten tutukladılar. Oysa yasal kimliğim vard ı . İ nsanla
rı n öl düğünü görmek akl ı m ı başı mdan a l m ıştı , çocukla
rı m ın öl ü m ü nde attı ğım çığlıklar gibi çığlık atmaya baş
ladı m , ç ı ğlıklar karn ı m ın deri n l i klerinden y ükseliyord u .
Jandarmalar ben i pataklamak istediler, gözleri ni belert
ti kleri görd ü m . Ke ndimi dikiz aynasında görd üm ve
benden korktukları nı anlad ı m , yeniden o tuhaf gör ü n ü
şüme gi riyord u m , t e n i m pem beleşm işti , kocaman b i r
b urnum , koca koca k u laklarım vardı . J a ndarmalar bana
dokunmak istemedi ler, ard ından kend i m i bir a m b ülans
ta buld um . Hastanede bütün saçları m dökülmüştü,
ama eskiden saçları m l a oynadığım gibi şimdi kulakla-
72
rımla oynayabi l i rd i m , işveyl e . Ki mse b e n i m l e ilgi l en m ek
istemiyord u . Art ı k iki ayak ü zerinde y ürüyemiyord u m
v e dışkımın ü ze ri n d e uyuyord u m , b e n i sıcak tutuyord u
ve kokus u n u d a beğe n iyord u m . B i r yığın dost edi n di m .
B urada kimse konuşm uyord u , herkes bangır bangı r ba
ğırıyor, şa.r kı söyl üyor, salya akı tıyor, dört ayak ü ze ri n
de yiyor v e b u n a b e n zer şeyl e r . Çok eğleniyord u k . J a n
darmalar a l ı p götürd ü kl eri i ç i n ortalı kta psikiyatr kal
mam ıştı , h atta k i m i leri n i n cesetleri avl uda çürüm ektey
d i . Onları alıp götürd ükleri n d e silah sesleri d uym u ş t u k .
Al emler g ı r l a gidiyord u içerd e , y e m i n ederi m , başı m ı zı
ağrıtacak kimse yoktu ortal ıkta . Bana gel ince, arada s ı
rada kafa m ı n i ç i n d e bir şimşek çakıyor, k e n d i kend i m e
gidip Edgar'ı görm em gerektiğ i n i söyl üyord u m . İ ş i n
berbat tara fı , parm aklı klar zi n c i rl e nerek kapatı lmıştı v e
yiyecek h i ç b i r ş e y yokt u . Aram ı zdan bazıları ciddi ola
rak acıkmaya başl a m ı ştı . Ben z u l amd akilerle idare edi
yord u m , a m a kanali zasyondaki p i rahanalar gibi üzeri m e
gözleri ni d i k m i ş olanları fark ed iyord u m . Korkmaya
başladı m . B u n u n üzeri n e , örnek olm aya karar verd i m .
Gidip avl udaki cesetleri kokla m aya başl a d ı m , bana p e k
l e z i z görü n d ü l e r . S ı c a k v e yum u şaktılar, şekerli sal ç a n ı n
i ç i n d e kocaman kocaman beyaz k u rtlar vard ı . Herkes y a
da heme n h e m e n herkes cesetleri n üzeri n e atıl dı . B e n
her sabah somağı m ı işkcmbel ere göm üyord u m , e n i y i
parçalar b u radayd ı . Dişleri m l e kazıyor, kolaçan ediyor
d u m , sonra gidip gü neşin altınd a yan gelip yatıyord u m .
B u benim sabah kahval tımdı . Demek ki b u n un üzerine
gelip canı m ı sıkm aları uygun s u z kaçardı . Yal nı zca neşe
kaçırıcı birkaç kadi d i çıkmış yaratık vard ı , b u nlar çevre
m i zde top l a n ı p d i k çökerek ellerini havaya kaldırıyorlar
ve top u m u z u n lanetlendiğini h aykı rıyorlardı . Çocu k
d üş ürdüğüm g ü n görd üğüm m e c z u p d a b unların ara
sındaydı . O beni tanı m adı . Art ı k fazla ol uyorlard ı , b u
beni tanı mak istemeyen insanlar. H a l a s u damlatmakta
73
olan son lavaboda arada sırada temi zlenmeye karar ver
dim. Lavaboya yaklaşmak i ç i n dirsek atmam, ı s ırmanı
gerekiyord u, ama herkesin gözünü iyice korkuttuğum
zaman rahata erecektim. Derken lavabonun eksik karo
larının arkasında kitaplar buldum, daha sonra her yerde
b u ldum, mebzul miktarda, taa yatağımı n al tına kadar.
Başlangıçta ki tapları yemeyi denedim, ama taş gibi sert
tiler. Saatler, saatler boyu çiğnemek gerekiyord u . Sayfa
sayfa yırtıp bir de böyle deneyeyim derken Edgar'ın a
d ı na rastladım. Afişlerimi n ü zerinde o kadar çok gör
müştüm ki bu adı kolayca tanıyabiliyord um. Bu ad beni
i l gilendirdi, çünkü belki de benden de söz ediliyordu
ki tapta? Başlangıçta güçlük çektim ama sonra çab ucak
toparladım, öteki sözc ükleri de kolayca sökmeye başla
dım. Size şu kada-rı nı söyleyeyim ki, kitapta ağzı nı n pa
y ı nı al ıyordu Edgar. B ulabildi ğim b ü t ü n kitapları oku
maya koyuldum, böylece zaman geçiriyor ve açlığımı u
n u tabiliyordum, çünkü cesetler kısa zamanda bitiri lmiş
ti . Ş imdi ambarda kıçüstü oturuyord um b ü t ü n g ü n , ak
şaml arı tavan arası nda uyumak için kend ime çok kirli
bir yatak b ulmuştum. Dinleniyord um, saçlarım büyü
yord u . Bazen, sabahları aceleyle kalkınca başımı tavana
çarpıyord um, arka ayaklarım üzerinde durma re fleksi m i
yeniden kazanmaya başlamıştım. Bir akşam kitap oku
d uğum sı rada beni yakalamaya kalkıştı lar. H astanede yi
yecek bir şey kalmamıştı , o zaman ben zorun l u ol arak
oldukça iştah açıcı d u ruma geliyord um. Amb ; rda otur
muş kitap okurken görünce b�ni, bi raz ·d uraksad ılar.
Beni çoktandı r görmemişlerdi ve ben de b u arada iyice
zayı fl amıştım. Başları nda bizim meczup v a rdı . Alacaka
ranlı kta beni görünce bembeyaz kesi l d i . " Vade retro !
Vade retro!"*, " Çek git! Çek git!" dedi . B e l ki de beni
son unda tanımıştı . Beni h emen gövdeye i ndirmek niye-
74
ti ndeydil e r a m a artı k iştah açıcı bir nesneye benzemedi
ğimi anladım ve işler örgüt l ü kıyı m a dönüşmeden önce
çekip gitmek i ç i n b undan yararlanmam gerektiğ i n i de
çaktım. Avl uya seğirttim ve dört ayak üzeri nde deği l iki
ayak ü zerinde daha iyi koşt u ğ u m u n farkı n a vardım . Ko
şarken ağzı m d a bir kitap vardı a m a daha iyi sol u k almak
için onu e l i m e ald ı m , ve pskiyatrl arı n eski mess'i n e yani
yemekhanesi ne gizlend i m . Bir beyaz önl ük b u l up giy
dim. B u bana eski g ü nleri a n ı m sattı , tuhaf bir özl e m l e
gözleri m yaşarır gibi oldu . Ö n l ü ğ ü n cebinde y i r m i " e u
ro" ve anahtarlar vard ı . Böylece, gece karanlığında par
maklıkları incognito, çaktırmadan açabil i rdim. Meczu
bun cansı z v ü c u d u n u parm a k l ı kl a ra yapışmış olarak bul
d u m , açlıktan t ü ke n m işti . Acıd ı m ona. D ışarıy a s ü rük
ledi m onu, b i r kilisenin içavl u s u n a göz ö n ü nde b i r yere
bıraktım , b i raz şansı varsa kendisini tanırlar diye d ü ş ü n
d ü m . Daha s o n r a işl eri yol u nd a g i d i p i lerledi, d a h a son
ra öğreneceks i n i z b u n u , ama bana asla teşekkür etmedi .
Ama canı nı k urtardım on u n . Ertesi g ü n bir çöp k u t u
sunda b i r gazete b u l d u m , napalm bom balarıyla hasta
neyi yerle bir etme kararını aldığı için Edgar'ı kutl uyor
du. Bira z ekmek aldığım ekm ekçi kadın kendi s i n i n çok
m e m n u n old u ğ u n u , bu hastalık yuvası' nın ticarete za
rarı dok u n d u ğ u n u söyledi bana. Sokağı n son unda bir
polis aram � - taraması vardı ama bereket versin k i m l i ği m
yanımdaydı ve ayrı c a beyaz ö n l ü ğ ü m l e c i d d i b i r gör ü
nüşüm vardı . H e mşire old u ğ u m u söyledi m . G e ç m e m e
izin verdil e r . Y e n i d e n sözc ükleri heceleyip kon uşabili
yord u m , kuşkusuz ki taplardaki sözc üklerin heps i n i oku
mam sayesi nde . B i r kahveye oturd u m ve önl ü ğ ü m ü n
altında gizlediğim kitabı bitirdim . Ki tap Knut Ham
sun'un kitabıydı ya da böyl e b i r ş e y . Kitapta kaybolan
hayvanlar, balinalar, ringa balı kları anlatılıyordu , sonra
büyük orma n l ar, b irbirini sev e n i nsanlar ve b u n l ar ı n
bütün paralarını e l lerinden alan k ö t ü i nsanlar. B e n c e ,
75
kitap olarak iyi bir kitaba ben ziyordu , ama içinde tuhaf
gelen bir cümle vard ı , ezbere b i l iyoru m , şöyle diyord u :
"Sonra bıçak gömülüyor. Uşa k, bıçağın deriyi delmesi
için ik i kez hafifçe itiyor onu, sonra, bıçağın uzun ağ
zı, erirm işces ine, sapına kada r boyunun yağ katmanı
na giriyor. ilk in, dam ızlık domuz hiçbir şeyin fark ına
va rmıyor, uzandığı yerde birkaç saniye düşünüyor bi
raz. Evet! işte o za man kendisini ö ldürmek te o ldu k la
r ı n ı anlıyor ve sesi kesilinceye kadar b oğuk b oğuk
haykırıyo r. " Damızlık domuz' un ne gibi bir şey o l d u
ğ u n u sord u m kend i m e , sırtı mdan soğuk terler boşand ı .
G ü l m eyi yeğledi m , yoksa ku sacaktım . Kahvede bana
ters ters baktılar, çünkü gülüşüm tuhaftı ve kita b ı m ı
süzdüler. En iyisi n i n b u kitaptan kurtulmak old u ğ u n u
anladı m . Zaten b u c ü m l e bana, oku d u ğ u m gazetede
yazd ıkları gibi biraz yıkıcı görünm üştü . Bu akl ı m a bir
fikir getird i . Büyük sağl ı k kampanyasına katıl mak için
b u kitabı Edgar'a götürmek yeterli ol u r diye d üş ü n
d ü m , bu sayede di kkatleri ü zerime çekerd i m , o da b a n a
bir iş veri rd i . Sansür Kuru l u ' n u kolayca b u l d u m , Sa
ray ' ı n hemen yanındayd ı . Kitabı görünce canları sıkılır
gibi old u . Ki mse Kn ut Hamsun'u tanı mıyordu ben de
b u h ususta ke ndilerine pek bilgi verem iyord u m . B u n u n
üzeri ne bir Amir çağı rdılar. Bense Edgar'ı çağı rsınlar
istiyord u m , ama bu kad ar önemsiz bir şey i ç i n on u ra
hatsız etmenin kesi nlikl e m ümkün olmadı ğın ı söyledi
ler. B u ötkelendirdi beni . Ami r ötekilerden daha çok sı
kılm ıştı . Knut Hamsun ' u n , d oğru s u n u söyle m e k gere
kirse, çok belirgi n bir tip olmadığını a m a Social
Franco- Progressisme'in bir d ü şmanı old u ğu n u n d a söy
lenemeyeceği ni açıkladı . Ve iyi anlayamad ığım başka
şeyl er. Sonra da, entell okrati k , kapitalist ve çok u l us l u
haks ı z rej i m i n kendisi n e , y a n i şu Knut b i l m e m n eye,
Nobel Ödülü ya da bilmem ne verdiği n i ve b u n u n d a o
mı n yıkıcılığı nı n yadsın maz kanıtı olduğunu söyledi . A-
76
mir büyük b i r b i l i n ç içi nde sorun u çözdü ve kitabı fı rı
n a yoll ad ı . Amir'i adamakıl l ı etki l i b u ld u m . B u n u ken
disine söyled i m , o da bana b u akşam ne yapacağı m ı sor
d u . İ yi bir d ö n e m d e olduğu m u anladı m . B ütün bir öğ
le son u , bir otel odas ı nda kend i m i güzell eştirmeye ça
lıştım ama güzelliğim yeniden azalıyord u . Am i r aracı l ı
ğıyla Edgar'a ulaşmayı u m uyord u m . A m i r akşamleyin
b u l uşma saati nde beni tekrar görünce düş kırıklı ğına
uğradı . Beni b i r l okan taya davet etti ama yemeği baştan
savd ı k . Bana t u h a f tuhaf bakıyord u . Evi ne gitti ğ i m i z
zam an, s a n k i bir arıza yaptı , b u d a o n u öylesi ne kızdır
dı ki beni kapı d ışarı etti . Böğürleri m d e yeniden kor
ktı nç ağrı lar d uy uyord u m . Edgar işi yatmıştı . Hastane
nin kalıntıları n a gitti m ve b i r başka ki tap buld u m , yarı
"
yarıya. yan m ı ş o l m asına karş ı n kötü e l l ere d üşm esi d u r u
m u nda t e h l i k e l i olabilecek bir ki tap . Ki tabın a d ı n ı a
nı msamıyoru m ş i m d i . Sans ür Ku ru l u 'nda, daha önce
ancak bir kez gel m i ş olmama karşın , beni görmekten
bıktıklarını belli ettiler, hatta aral arı ndan biri b u rn u n u
tıkıyord u . Ki taba şöyle bir g ö z atıp b e n i başlarından
savmak isted i l e r . B u n u n üzeri n e gizli silah ı m ı çekti m .
Edgar'ı n akıl hocası olduğu m u , seçim afişlerindeki fo
toğra fi n bana a i t o l d u ğ u n u söyled i m . Herkes kah kahay
la güld ü . Amir bu kargaşanın nedenini öğre nmeye gel
di . M e m ur l a r gül m ekten katıl arak d uru m u açı kladılar.
Bunun ü zeri n e Amir'in yüzü aydınlandı , gözleri m i n i ç i
ne baktı v e elbette dedi , arad a n g e ç e n s ür e içinde ken
d i m e çeki d ü ze n vere m e m i ş olsam da beni tanı mış o l d u
ğ u n u söyled i . Ben d e , b e n i köpekleri n e l i n d e n kurtaran
beyi , kepi ve ü n i formasıyla tanı m a m ıştı m . Beni Aqua
land'da keşfeden kişiydi bir bak ı m a . Bi rden b ü t ü n me
m u rlar kafaların ı d osyalara göm d ü l e r . A m i r beni saraya
götürd ü . Gazeteci ler gel diler. t l g i l i l e r elime ezberl e m e k
için bir m etin t u tuşturdular, b u n a göre Edgar' ı n bana
yaptığı iyi l i kleri sayıp döküyord u m , oyuncul u k kariye-
77
rimde nasıl bir sıçrama yapmışım, açıklıyordum. Tele
vizyon da vardı, her şey. Geceleyin , yüksek ihanet' ten
suçlu bir aktristin yerine bir reklam filmi için p rova ya
parken , böğürlerime yeniden korkunç kramplar girdi ve
işin kötüye sardığım, tam bir iş bulmuşken her şeyi n es
kiden olduğu gibi tekrar başladığı nı düşündüm. Sabah
leyin bütün saçlarım yastığa saçılmıştı . t ı k kez tamam
dedim kendi kendime, kanserdi b u , bir hücrelerin anar
fik gelifimi'ne yakalanmıştım, çünkü vücudumun düze
yi'nde yeteri nce yaşamamıştım. Gizlice sıvışmak isted i m
ama kapımın kilitli olduğunu anladım. Edga r ' ı n gori l l e
ri b e n i stüdyoya götürmek i ç i n geldikl eri zama n , beni
böyle bir durumda görünce n evirleri dönd ü , onlar bile
benim b u d u ru mda akıl hocalığı işinin üstesi nden gele
meyeceğimi hemen anladılar.
78
korkunç çığlıkların uyumama e n ge l olduğu çok soğ u k
bir hapishaneye götü rd ü . Ç o k berbat kokuyordu hapis
hane . Ben yeniden ayağa kalkamamaya ve karnı mdan
çığlıklar atmaya başladım, benden daha güçlüydü bu
çığl ı klar. İ şin e n köt ü s ü , bütün gün boyu güneş y ü z ü
göremiyord um . Ç o k u z u n bir s üre sonra, ne kadar ol
duğunu bilemiyoru m , beni aramaya geld iler. Bi zzat
Edgar ve gori l leri . B i raz sarhoş gör ü nüyorlardı ya da
böyle bir şey, b i l emeyeceğim. Aq ualand ' ın birkaç bekçi
köpeği de vard ı , beni gayet güzel ağı rlad ı l ar, b u da içi
mi ısıttı . Gori l l e r boyn uma y u l ar taktı lar ve Saray' ı n te
peleri ne doğru s ü rükled i ler, Edgar epeyce eski , m üsteh
cen şarkı lar söylüyord u , pis Edgar. B e n artık hiç yürü
yemi yord um, açl ı k y ü z ü nden kuşkus u z . İ nsanların dans
ettiği pırıl pırıl bir salona gel d i k . Tavanda avizeler var
dı, d uvarlar g ü n ü n mod asına uygun olarak kaplama ya
p ılmıştı , gözlerimi b ü felerden ve b u har ti.iten büyük
çorba kaseleri nden ayı ramı yord um. Beni görünce her
kes çığlığı bastı , dans edenler dans etmeyi bırakıp çev
remi sard ı . Yerl i n g g ü zel kokuyord u , insanlar çok zarif
ve i yi giyimliyd i l e r . Edgar'ın eğlencelerinde çok i ncelik
li d üşü nceler b u l u n d uğunu söyleyen ve i ç çekerek arka
ya devri len, Loup-Y- Es-Tu giyimli ha11 1mlar vard ı . B i r
b a y bir g e n ç k ı z ı sı rtıma b i n d i rd i , o zayıf halimle bütün
salonu e n i n e - boyuna ve verevlemesi n e dolaşmak zoru n
da kal dım, sırtı m daki kız g ü l mekten ölüyord u . H erkes
alkışlı yord u , hayatımda ilk kez bir eğlence n i n kral içesi
ol uyordum, öyle ama biraz da b i rşeyl cr yemek isterdim.
B ereket versin kız öylesine sarhoştu ki , sonunda parke
nin ü zerine kustu ve ben de b i r a z bir şey yiyebil d i m ;
anlayors u n u z işte . B i r ç ı l g ı n c a coşku ki sormayı n , insan
lar öylesi ne g ü l üyord u ki artı k orkestranın sesi d u y u l
m uyordu v e i nsanlar bana kızarmış geyik b u d u , zürafa
di limleri , ağzına kadar dol u h avyar kavanozl arı , akağaç
ş u ru p l u pastalar, Afrika meyveleri ve yermantarı gön -
79
dermeye başladılar, nefisti yermantarı . Ne şöle n ! Karn ı
m ı doyurmak i ç i n arka ayakları m ı n ü zeri n e di kilmem ,
boynumu uzatmam ve epeyce çaba göstermem gereki
yord u , ama oyu n u n kuralı böyleydi . Çok eğl e n i l i yord u .
l ç i rdikleri şampanya başımı döndü rüyord u , b e n i d uy
gusal yapmıştı , bana yiyecek veren i nsanlara karşı d uy
d uğum min netten dolayı ağlad ı m . Gilda ü r ü n ü gök
mavisi çok güzel bir giysi giymiş olan bir hanım beni
kolları nı n arasın a aldı ve iki yanağımdan öptü, hıçkırı
yord u v e bana birbiri ni tutmaz cümleler söyl üyordu ,
söyl ediklerini anlamak isterd im. Birlikte yerde yuvarlan
dık, beni çok sever görün üyord u . B u d urumdan öylesi
.ne heyecanlandım ki gözyaşlarım iki katına çıktı , çok u
zun s ü redir kimse bana böyle sevgi gösterm emi şti . Ha
tun geveleyerek, "Aama ağlıyor! ama ağlıyor!" d ed i .
B u n u n ü zeri ne insanlar çevremde halka old u l ar, orkest
ra ördekleri n dansını çal ıyord u ya da bu türden eski de
mode bir parça. Bu çok şık i nsanların eğlenmeyi bildik
leri söylenebilirdi . Döşeme n i n üzeri nde havyar ve ezik
yumu rtal ar vard ı , i nsanlar vals yaparken kayıyorlard ı .
Edgar b i r genç kızı soyd u , kızın kıçını mutlaka kokla
mamı istiyord u , Edgar her zaman neşeli olmuşt ur . Son
ra birden orkestra sust u , bir gori l gelip Edgar' ı n kol una
doku n d u . B i raz çaba göstererek ayağa kalktı , ü zeri ne
birden ağırbaşl ı l ı k gel d i , ve konuştu : " Sevgili dostlarım,
gece yarısı . " B un u n ü zeri n e herkes u l u maya, çığl ı k at
maya başlad ı , ben d ü nyanın son u mu gel d i acaba diye
d ü ş ü n üyord u m ; birbirl eri n e sarı l ıp öpüştüler hepsi , be
nim her yanım d udak ruj uyla boyandı , Yerl i n g , Gilda
ve hatta Lou p - Y - Es-Tu, ruj markaları rastgele b i r yerde
olmad ığı m ı zı gösteriyord u . Edgar ' ın Arc de Triomp
he'un yeri ne yaptırd ığı katedralden on i ki ç a n g ü m bür
tüsü geld i . B u n u n ard ı n da n yeniden şampanyalar patla
dı . Ben artık şampanyayı kaldıramıyord um, hapishane
de geçirdiğim uzun yoks u n l u k dönemi nden sonra hasta
80
olmaya başlamıştı m . Balçığa sıvan m ı ş c i l al ı parkede ka
yıyor, kafamı çarp ı p memelerimi s ü rtüyord u m ; i nsanlar
gül üyorlardı ama ben artık eglencenin merkezi deği l
d i m , insanların yoru l dukları hissedil i yord u . Edgar eğ
lenceni n ikinci perdesini açıyord u . l l k kez kabak benim
başımda patlamıyor dedim kendi kendi m e ; o anda pek
az sexy olmaktan çok m e m n u n d u m , öylesine yorgun
dum k i hiçbir şeye yarayamazdım . Edgar' ı n getirdiği
çok güzel gençkız h ı rlayıp debeleniyord u . Küç ü k bir
kızdı , şoka uzun s ü re dayanamadı . Eğlen m eyi bitirdik
leri zaman, gözleri dehşet içinde, salonda dört ayak ü
zerinde dolaşmaya başladı , yorg u n l uktandı kuşkusuz,
idmansızlı kta n . Edgar'ı tanıdığım için, kızı e l l eri boş
göndermeyeceğin i b i liyord u m , kızı yanına gidip teselli
etmek i sted i m ama konuşmayı beceremedim , · gori l ler
den biri kı zcağızı bitişik salona göt ü rd ü , b iraz eğlendi
ğini sonra kı zın kafasına bir kurş u n s ı ktığını görd ü m .
Beni d ü ş kırıklığına u ğrattı . Bereket vers i n Edgar gör
m edi b u n u , yoksa goril i n canına okurd u . B i z i m l e birlik
te eğlensinler diye başka genç kızlar , hatta genç oğlan
lar getirdiler. Korkunç kaygan olan parke, kan sayesin
d e ayağa yapışmaya başladı , b u sayede e n azından den
geme kavuşt u m . Oğl anlara acıdı m , böyle b i r şeye pek a
l ışkı n deği llerdi , bir kenarda u n u tt u kları bir oğlanın
bağlarını kem i r m eye başladı m , k i m se i l g i l e n m iyordu ar
tık onunla, kıçın ı yakan bir şey yüzünden, ya da böyle
bir şey, bağırıp d u ruyord u . Vazgeçsem daha iyi ol urd u .
Bana i nanmayacaksını z a m a b i ri çocuğun yanı n da gör
d ü beni ve bana ası l m ayı gerektirecek şeyler yapm aya
başladı . Ona yanıldığı n ı , o n u n sandığı kişi olmadığı m ı
anlatmaya çal ı şıyord u m - a m a nafi l e . Di kkafalı oldu
ğum i ç i n epeyce kı rbaç yed i m , ama kırbaçlayabilirdi a
dam , deri m kalı ndı nasıl olsa. H erkes i n eğlenc e n i n do
r ukları nda dolaştığı bir anda, orkestra yen i d e n durd u .
B eyazlar giyi n m i ş Afrikal ı ' n ı n içeriye g i rdiğini gördüm ,
81
yeniden vahşi giysilerini giymişti, ama derisinin rengi
çok açıktı. Yakından bakınca Loup- Y-Es -Tu ürünü be
yazlatıcıların hen i.iz tam anlamıyla etkili olmadıkları gö
rülüyordu, derisi berbat durumdaydı. A frikalı konuşup
dedi: " Pişmanlık lfetiriniz, kardeşlerim" , ve elindeki
kocaman altın zembereği salonda bulunanların başının
üzerinde gezdirdi. Herkes yüzüstü yere yattı, kadınlar
giysisinin eteklerini öpmek için Afrikalı'ya doğru sürün
meye başladılar, geri kalanlar zangır zangır titriyorlardı.
Katedrallerde olduğu gibi tam bir sessizlik olsaydı,
manzara etkileyici ve dokunaklı olacaktı; ama yedikle
rim yüzünden karnım gurulduyordu, berbat bir durum
du, yeniden yer altına girmeliydim. Bereket versin, saç
larından avizeye asılmış bir kız vardı, daha fazla gürültü
çıkartıyordu, bütün içi yere saçılıyordu, barsakları, saka
tatı, kızla herkes eğleniyordu. İyiliksever Afrikalı gidip
kızı asıldığı yerden indirdi ve yerde sürünenleri kutsadı,
ortalığın düzene sokulması için eliyle bir işaret yaptık
tan sonra konuştu : " Şimdi evlerinize gidiniz kardeşle
rim ve gelen üçüncü binyıl için murakabeye varın, ve
Zembereğin ruhunun kutsanmış şefimize ermiş ilha mlar
vermesi için dua ediniz." Edgar'ın eğilip A frikalı dervi
şin giysisinin eteğini öptüğünü gördüm, sonra o koca
man altın zembereği eline alıp kalabalığın üzerine kal
çlırdığını. Daha sonra Edgar, gece giysileri içinde secde
etmiş insanları bir el hareketiyle gönderdi. A frikalı der
viş, parfümeri dükkanından bu yana epeyce yol alıp iler
lemişti. Gerçek şu ki, Afrikalılar'ın mahallesindeki ardi
yeden bozma evinde daha o zamanlar bile yüksek siya
set adamlarını kabul ediyordu. Ellerinde süpürge ve ko
valarıyla uykulu temizlikçi kadınlar geldiler. Afrikalı
derviş ile Edgar'ın katedralde yapılacak bir tören konu
sunda konuştuklarını duydum, zavallı Edgar'ın uyuya
cak zamanı yoktu. Güneş doğuyordu, yaldızların üze
rinde ve parkede yansımalar yapıyordu, güneşi seyret-
82
mek içimi altüst ediyord u . B i r temizleyici kadı n beni
bir ört ü n ü n al tında b u ld u ve şöyl e konuştu : " Bu da ne
yin nesi oluyor, ne yapacağız bunu, Bay Edgar ?'' Halkını
her zaman çok sev m i ş olan Edgar, şöyle yanıtlamanın
uyg u n d üşeceği ni d ü ş ü n d ü : " Saray'ın çalıfanlarına be
nim yılbaşı armağanımdır." Kadı ncağız ı n y ü z ü n ü n ışı l
dadığın ı görd ü m , bir d e r i bir kemikti , kemiklerin i n ü
zerinde deriden başka bir ş e y yoktu . " A h sağol u n , sa
ğol u n Bay Edgar" dedi . Postu m u pahalıya satmaya ka
rarlı yd ı m kararlı ol m as ı na ama ne sanıyorlardı bu nlar
beni . Yırtıcı b i r tepkiyle hom urdandım ve Afrikalı ' nı n
b e n d e n tarafa baktığ ı nı görd ü in . " A ma Edgar, dedi
gül erek, böyle bir zamanda bu domuzu n ereden buldu
n uz ?" " Biliyorrun uz, d iye yanı tladı Edgar, benim her
yerde tan ıdıklarım var. " Bi rbi rleriyle şakalaşmaya başla
dılar. " Şakayı bırakalım, dedi fısıltıyla Edgar -ama be
n i m k ulakları m h assastır- ilginç bir durum, belki de Go
liath'ın bir hikmeti, ya da bunun gibi bir çefitli rezillik
ler karıftmı, bilimadamlarıma ince/ettirmem lazım. U
zun vadede ortaya çıkacak imkanları fark ediyor musu
n uz ?'' Edgar gül üyord u , ama Afrikalı derviş birden cid
dileşti . " Kendi memleketimde bunun gibi büyücülük/eri
daha ô'n ce görmüşlüğüm var" , dedi . " Ciddiyetinizi mu
hafaza ediniz, dedi Edgar, bunu geri vermeyeceğiz, zem
berek halkın Tamestat'ıdır. " Ve yeniden dalga geçmeye
başladı . " Bunun zemberekle hiçbir ilgisi yok" , dedi Afri
kalı çok ciddi bir tavırla. Yanı m a yaklaştı ve derim i ki
barca övd ü . " lyi misin, nonofum ?'' diye sordu bana
yüksek sesl e . Beni tanı m ı ş .o l d u ğ u n u anlad ı m , b u da be
nim y üreği m i olağanüstü ısıttı . " Size bir gün Loup-Y
Es-Tu 'nun patronunu takdim edeceğim" dedi Afrikalı
Edgar'a, " bir sürprize hazır olun." " Sürprizlerden neF
ret ederim" , diye kon uştu Edgar yorgu n b i r h avayla ,
" ama insanların beni fafırtmalarından da hoşla nırım;
bafarılı olursan ız sizi müminlerin emiri olarak tayin et-
83
tireceğim fU Marchepiede budalasının yerine, ama bu
domuzu bana bırakın, eğlendiriyor beni." Ard ı ndan , d ü
şünün h e l e , bir-iki u l u kişi aynı a n d a o m u z başım ı öv
meye koyuldu, Afri kalı Edgar'a tadına doyum olmaz
Antilles dom u z sucuğu vaat ediyor, Edgar da Afri ka
l ı 'ya ş u m ü m i nl erin emirliği zamazingos u n u vaat edi
yord u , ama i kisi de beni bırakmak istemiyord u . Göğ
süm kabarm ıştı . " Onu size iade edeceğim" diye kestirdi
Afri kalı ve Edgar'a eliyle bir işaret yaptı , neyin nesi an
lamad ı m , Edgar'ın keyfi kaçtı ve kuyruğumu bı raktı .
Mağrur bir şekilde Afrikalı i l e gitti m , asl ı n d a ikisi ara
sında tercih etti ğim de o idi .
" Sana beni daha erken giirmemi söylemiftim" dedi
bana Afrikalı , şoförl ü arabası n ı n arka koltuğunda, " bak
ne haldesin fimdi. " Doğrusu bi raz utanmıştı m . Evi n �
geldik, iş mahallesinde daha büyük bir ev satın almıştı,
bana tek baş ı m a kalacağım bir oda verdi yukarı katta ve
her tarafa kakamı yapmamamı tem b i h etti . Ard ı ndan
benim için merhemler hazırlamaya, her yanı ma masaj
yapmaya ve bi rtakım zımbı rtilar içirmeye koyul du . Boy
nuz tozu elde etmek için, benim uğruma Afri ka ' nı n
son gergedanları nı vurd urd u ; kaça patladığını d ü ş ü n ü n
biraz . Yeşi l ol uyord u m , m avi oluyord u m , Afrikalı asla
mem n u n deği l d i , b urgu kuyru ğ u m azar azar küçü l ü
yor, ama k u l akları m , somağı m , bana mısın dem iyorlar
dı . Yatacak yeri m vard ı , karm m doyurul uyord u , şı martı
lıyord u m , gel keyfim gel . Afrikalı ' nın kitapl arını y u tar
casına okumaya başlad ı m , ama araları nda çok korku_nç
kitaplar da vard ı ; hayaletlerden, yabanıl hayvanlara dö
nüşen insanlardan, Tropi kal bölgelerin açıklanması ola
naksı z gizemlerinden söz ediyorlard ı . Böyle şeyler bu
ülkelerde oluyor. İ kl imden dolayı olmal ı . Ne o l u rsa ol
sun, kitap okudıığum u gören Afrikalı pek eğleniyord u ,
giderek arkadaş olmuştuk. İ şin i y i tarafı, yavaş yavaş k o
nuşmaya da başlamıştı m , birl i kte gevezelik ediyord u k .
84
İ yileşiyor gibiyd i m , saçları m tekrar u zuyordu , neredey
se i ki ayağı m üzeri nde y ü r üyebiliyord u m . Ö n ayakla
rımda, daha doğrus u elleri m d e yeniden beş parmak var
dı . Afrikal ı ' nı n sevgilisi ise bira z kıskançlık yapıyordu ,
evi nde hayvan b u l u n d u rd u ğ u i ç i n S PA i l e başını n bela
ya gi receği ni söyl üyord u Afrikal ı 'ya. Afrikal ı ' nın sevgil i
si dediysem old ukça yaşlı b i r kadınd ı , hani ş u benim öl
d ü rülen m üşteri m i n dostu olan, parkta ağlayan kadın ,
bu olayı daha önce anlatmıştı m , hatırlars ı n ı z . Kadı n b u
Afrika zencisi i l e kısa zamanda teselli olma yol u n u b u l
m uştu, gerçekten de i nsa noğl u n u n h uyları çok değişi
yor. Afrikal ı ' nı n sevgi lisi ona S PA'nı n g ü n ü m üzde çok
etki l i old uğu n u söyl üyor, dedikleri ne bakı l ı rsa, Ed
gar ' ın ahbabı olan eski b i r kadın oyu n c u İ çişleri B akan
lı 'ğında Ahlak Masas ı ' n a yönetici o l m u ş v e b u " oyu ncu
hanı m ın hiç m i hiç şakası yokm u ş . " Buna karfın, diyor
du hat u n sinirli sinirl i , insan haklarının savunucuları
hapishanelerde bulunuyor. " Afri kalı ona yüksek sesl e ko
nuşm amasını fisıldıyord u , kaygıyla ç evresine bakı nıyor
d u . " Ne olursa olsun, d iyord u Afrikalı tiz bir sesle , kar
gafadan kurtulmanın köklü çiizümünü buldu bizim sev
gili Edgar. " V e bana d üş ü nceli bakıyord u sonra, o n u n
be n i m i ç i n b ö y l e kaygı l a n m ası i ç i m i ısıtıyord u . Afrikalı
etki l i bir panzehir b u l m ak için d u ru p d i nlenmeden çal ı
şıyord u . B e n d e normal ol m ayan b i r ş e y ol d u ğ u n a i nan
m ıştı , ben d e aradan zaman geçtikçe kaygı lanıyord um .
Ayrıca bana y u t t u ru l a n b u zı m bı rtıları n t ü m ü sağlığa
yararlı şeyl er deği l d i k u ş k u s u z . Afrikalı başarmak üzere
old u ğ u n u , bulacağı nı , anl ayacağını ya da başka çare kal
mazsa, ki n)e başvurmam gerekti ğini bildiğini söylüyor
du. Ama h at u n , benden m u tlaka ve hemen k u r t u l m a k
istiyord u . A m a ş u n u d a a ç ı k l a m a m gereki r ki , iki aya
ğım üzerinde durmaya ve kon uşm aya başladığı mdan
beri Afrikalı i l e ben kara n l ı k işlerl e uğraşmaya başl amış
tık. Afrikal ı , hatuna beni m qsiz bir varlık olduğu m u
85
söyl üyord u , d ikkat isteri m . B u m u tl u dönem ne yazık
ki fazla uzun sürmed i , hayatta şansım olmad ı , kahpe fe
lek yüzüme gülmed i . Bir sabah "bir S PA komandosu
hangarın kapısın a dayandı, Afrikalı ile hatun tutukland ı
lar. Marchepiede, b u n u şimdi size söyl e m e m i n hiçbir
sakıncası yok, evet Marchepiede çocuk aldırd ığı m gün
rastladığım ş u zırdelidir, akıl hastanesi n d e n çıkardığım
heriftir, görüyorsunuz k i m le re kaldık, kimler yönetiyor
bi zi . Edgar'ın da ağzı nı açacak d u ru m u olmamış görü
nüyor, Marchepiede, sanırı m , bir zenci n i n katedrali n
yöneti m i için yeğl e n m i ş ol m as ı nı hazmede m e m i şti ya
da böyle bir şey . Sokaklarda artık pek zenci görün m ü
yord u, n e o l u rsa olsun Afrikalı ' nı n başına neler geldiği
ni bilmiyord u m . Marchepiede bana karşı her çareye
başvur d u , kendisi nin kuşkucu old u ğ u n u , k ül yutmaya
cağını söylüyord u . Edgar benim onun sandığı gibi biri
olmadığım konusunda ona boş yere güven vermeye ça
lışıyord u , M archepied e i nanmak iste miyord u . B u n u n
m üm k ü n s ü z olduğu n u söylüyord u . B u y ü zden sayıs ı z
c i n kovma deneyleri nden geçiri l di m . Ze m bereklerl e ,
haçlarla dövüyorlard ı beni , katedral tamam e n ben faki
re tahsis edilmişti, iş b u n u n l a kal madı , daha sonra kır
baçlama fasl ı na geçi l d i , bu t ürde n bi rçok yararl ı şey de
nendi, bunlar ben kendi m i toparlayıncaya kad ar böyle
s i.iri.ip gitti . B u oturum l ardan hoşaf gibi çıkıyord um .
Edgar d u rmadan kendi öyküsü n ü anlattığı i ç i n Marc h e
pied e ' i n kafası attı v e onu tı marhaneye attırd ı , hatırlar
sınız, Edgar' ın akıl hastalığından uzun süre söz e d i l m i ş
ti . Gali ba kişniyord u ve ottan başka bir şey yem i yord u ,
dört ayak ü zeri nde . Zavallı Edgar. Evet, n e d i yord u m ,
daha sonra, sonrasını siz de biliyors u n u z . Savaş patlad ı ,
salgın ç ı ktı ve ardından b i r s ü r ü açl ı k . B ü t ü n b u s ü re
boyunca katedralin mahze n i n d e gizlend i m , d ü ş ü n ü n
b i r , h e l e b e n i bir bulsalardı . Kara borsada her kilom beş
bi n " e u ro"dan giderd i , bunu abartmadan söyl üyoru m .
86
Dışarıya çıktığım zaman beni herkes u n u t m uştu , öte
yandan Marchepiede ve ötekil ere neler ol d u b u n u d a
b i l m i yorum , ç o k u z u n zamandır artı k gazete okum uyo
r u rp . Her şey yeniden saki nliğine kavuşmuştu, sokakla
rın d u ru m u ndan anlaşıl ıyord u bu. Nereye gideceği m i
bi l m iyord lı m . Honore 'n i n k i n i n dışında -am a Ho
norC ' n i n evi ne geri d ö n m e m i d ü ş ü nebi liyor m us u n uz?
anı msadığı m tek adres Afi-ikal ı ' n ı n adresiydi . Gidip ka
pısını çald ı m . Bana i na nm ayacaksını z ama Allah si zi i
nandırs ı n , oradayd ı , hatun da oradayd ı . İ kisi de göç
m i.işlerd i . Afrikalı ' n ın b ü t ü n derisi beyazı msı urlarla
kaplıydı , b u urlar y ü z ü nd e n yaşlı bir fi l e benzemişti .
Onl arın gözl erinden iyi b i r d u ru m d a b u l u n d u ğu m u an
lad ı m , kuşkusuz m a h zende geçirmiş olduğum günler
sayesi n d e . B e n i öteki d ü nyad an gel i yorm u ş u m · g i b i kar
şılad ı l ar . Afrikal ı beni kol ları nı n arasına alıp sı ktı ama
ke n d i l erini rahat bırakmamı ve benim i ç i n artı k e l i nden
bir şey gel e m eyeceğini söyled i . Bana gidebileceğim bir
ad res verd i . Lo up-Y- Es-Tu ' n ü n m i.i d i.iri.i n i.i n adresiyd i .
87
Es-Tu ' n ü n m üdürü, kendi durum u n u , Ay' ı n d u r u m u n a
göre ayarladığı nı açıkladı ban a . B u n u hiç akl ı m a getir
memişti m . Daha sonra bana bu akşam ne yaptığımı sor
du. Beni iştah açıcı bulduğu görülüyordu ve kendisi de
öylesi ne yakışı kl ı , öylesine kibardı ki ken di m i rüyada sa
nıyordum . Yeniden yapıldıklarından b ti yana, Seine
Nehri ' n i n rı htımlarının çok görke m l i olduklarını ve çok
iyi bir resto bildiğini söyled i . Ve bana g ü l ü mseyerek
baktı . l ki tane m u h teşem köpek dişi vardı , beyaz ve siv
ri , yaldızlı i nce bıyı kları kulakları nı n altına kadar u zanı
yord u . Seine rı htı m larında geziniyord uk, Lo up-Y- Es
Tu 'nün m üdürü ( adı Yvan'dı) birden üzerim e eği ldi ve
adeta sol u k sol uğa : " Hemen git buradan", ded i . l yi bir
gece geçi rmişti k , anlamıyordum . Ama kafasını görd ü
ğ ü m zaman, bird e n , k ı ç ı m a nışadır değmiş gi b i v a r g ü
cümle kaçtı m . B i r ağacı n arkasına gizlendim ve baktım ,
böyle birini y ü z üstü bırakmak acı veriyordu bana . Lo
up-Y- Es-Tu ' n ü n m üdürü bir sıraya oturm uş başını elle
rinin arasına almıştı . Yorgun görün üyord u . Uzun bir
süre geçti . Pont - N e u f' ü n yıkıntıları ü zeri nde ay yüksel
meye başl adı , güzel bir görü n ü md ü . Ay ışığı suyun ü
zerinde beyaz z ikzaklar yapıyord u v e köprü kemerleri ya
da i l e tarafinda ayakta ne kal mışsa bütün bu nlar siyah
gökyüzü nde m üt h i ş parıldıyorlard ı . Ben u z u n .süredir
su kıyısına gelmemişti m . Saray tamamen yıkıl mıştı , a m a
şu yerde birbirine karışmış kocaman kocaman tonozla
rın ve yerde yatan heykellerin ve açılmış kocaman ge
diklerden görünen piramit biçimli iskeletleri n , b ü t ü n
bunların ç o k h o ş bir görünüşleri vardı b e n c e , Ay ' ı n a l
t ı n d a heyecan vericiydi, her ş e y beyaz ve tebeşir ren g i n
deydi . B i rden benim Yva n ' ı neredeyse u n utmuştu m . S ı
r a tarafında bir haykı rış duyd u m . Yvan ayağa kalkmıştı ,
yüzünü Ay'a doğru kaldırmıştı ve ona yumruğunu gös
teriyord u . Bu benim üzerimde şok etkisi yarattı . Sonra
dört ayak üzeri ne geldi Yva n . Sırtı yay biçi m i n i ald ı .
88
Giysileri boyda n boya ikiye ayrı ldı ve yırtık yerlerden u
z u n ve gri kıllar çı ktı , v ü c u d u genişledi, b u y ü zden giy
sinin omuzu ve kol ları patladı . Yvan ' ı n yüzü tamamen
değişmişti , uzun ve köşe l i yd i , salyalı ağzı nda dişleri par
lıyord u ve saçları o m u zl arına kadar uzamıştı , g ü rd ü . Ay
Yvan ' ın gözleri n i n i ç indeyd i . Yvan ' ı n acı çektiği h i ssed i
liyord u , sol uk a l ı ş ı d u y u l uyordu . E l leri yerde kıvrı l mış
tı , toprağa yapışmış, göm ü l m üştü, boğum boğumdu,
pençe gibi tırnakları vard ı . Sanki toprağı cezalandırmak,
bağrını parçalamak istiyor gibiydi b u eller. Yvan omuz
ları n ın b ü tü n gücüyle yeki ndi ve vücu d u n u n arka böl ü
m ü sanki köklenen bi r ağaç gi bi yeri nden k ı m ı l dadı . A
yakkabıları çatırdayarak patlad ı , elleriyle toprağı kazı d ı ,
d ö r t bir y a n a topraklar saçıl d ı . B i r kitle hal i nd e d evi ndi
Yvan . 1 Ierliyord u , dev gi biyd i , Ay'a doğru uzanı yord u .
Ay sol d u . Ç evre m i zdeki b ü t ü n kalıntılar h areketsi zleşti
ler ve su akmaz ol d u . Yvan yeniden u l ud u . Dam arla
rımdaki kan d o n d u , yeri m d e n k ı m ı l damam olanaksızd ı .
Artı k korkmaz o l m uştu m , b ü t ü n kasları m v e kal b i m öl
m ü ş gibiyd i . Yva n ' ı n u l u m ası karşısında d ünyan ı n yaşa
m ayı d urd urd u ğ u n u duyuyord u m , sanki bütün d ünya
tarih i bu u l u m ada d ü ğ ü m leniyord u , nasıl d i yeceği m i
bilem iyoru m , e ze l d e n beri yaşadı ğı m ı z her şey . B i risi
yakl aştı . Yvan , bir an b i l e d uraksamadı, sıçrad ı . O ki m
se, d uyd uğu şeye i nanamıyord u , tamamen kendi nden
geçtiği hissed i l i yord u . Daha sonra hiçbir şey hissedil
medi . B i r dehşet d a l gası v e sonra hepsi b u kadar . Bir
çığlık b i l e d u y u l m ad ı . Yvan cesetin çevresi n de d ans edi
yord u . Yvan 'ı Ay ' ı n altınd a böylesine hafi f, böylesi ne
çevik görmek şaşırtıcıyd ı ; g ü m üşsü kuyru ğ u n u göky ü
züne d oğru sall ıyord u , neşe i ç i n deyd i . Vücut kitles i n i n
k ı r ı k hali v e i l k d evi n i m leri n verdiği a c ı a y k ü r k ü altında
tamamen yok ol m uş t u , kendinden emin pençe darbele
ri n i n a l t ı nda, yabanı l sı çramaları, zıplamaları al t ı nda,
beyaz g ü l ü m semeleri n i n a l tı n d a yok olup gitmişti . Bir-
89
den çılgmca aşık oldum Yva n ' a . B u l u nduğum yerden
çı kmaya hata cesaret edemiyord u m , iyice karnmm d oy
masını bekled i m . S u kıyısmda d udaklarmı yalayan, p e n
çelerini temi zleyen , neredeyse adamm vücud undaki b ü
tün kanı i ç m i ş o l a n Yvan ' ı görünce yavaşça yanı na yak
laştı m . Yvan beni görd ü . " Eh, nihayet her fCY yolunda",
dedi Yvan . Yanı na daha çok yaklaşabileceği m i anlad ı m .
Yvan'm boynu n u elleri m i n aras ı na aldı m , iki kulağını n
arasmdaki çukuru öpt ü m , yum uşaktı , sı caktı . Yvan yere
kıvrıldı . Göğs ü n ü n altın ı kaşıdım ve o n u n güzel koku
sundan yararlan mak için ben de yere u zand ı m . Boynu
mı öpt ü m , ağzını n kıyı ları nı öptü m , di şleri n i yal ad ı m ,
90
Dizleri m i n ü zeri n d e Yva n ' ı n k ı m ı l dadığı nı hissetti m .
G ü neş sanki Yva n ' ı n ç i zgi l erini yum uşatıyor gi biydi ,
g ü n eş ışm ları yüzü n ü b u la n d ı rı yor, yabanıl gözlerin i e
ritiyor, k u l akları nı s i l iyor v e tüylerini kazıyordu . Yvan
parı ldıyord u , onu sara n , onu yok eden b u ayla n ı n i ç i n
de o n u ayırt e t m e k nere deyse olanaksı zdı , kol ları n ın a
rasında beni eritecekmiş gibi bir duyguya kap ı l d ı m ,
haykırıp o n u b ü t ü n g ü c ü m l e kend i m e bastı rd ı m . Ama
çok usulca ol d u b u . G ü neş eski katedra l i n hala ayakta
kal m ı ş d uvar parçal arı na ulaştı , ışınları n ın parlaklığı yo
ğunlaştı . Yvan y ü z ü n ü kaldırdı, i nsan y ü z ü n ü görd üm .
Ayağa kalkıp beni e l i m d e n t u ttu . " G i del i m " ded i . Çıp
laktı , del icesin e g ü lm e ye başladı m . Yürüye yürüye evine
gitti k , bereket versi n sokaklarda çok i nsan yoktu, her
halde insanlar Ed gar'dan sonra başkalarını d a ·görmüş
lerd i r .
91
bilir? Böyle şimdi çok iyiyim ben, bi rkaç hemcinsi m i n
dışı nda kimseleri görm üyor u m , kente dönmek düşün
cesi akl ı m a geli r gelmez kend i m i yorg u n hissediyorum .
Yvan 'la birlikte yaşadığı m en g üzel anlar, kı zıştığı m dö
nemlerdi . Çok fazla çığl ı k atmamaya di kkat ediyord uk,
komşuları düşünerek, ama nasıl da eğleniyord u k ! Yvan
beni i nsan olarak sevd iği kadar dom uz olarak da sevi
yord u . İ ki canlı türünden iki dişiye, hem de biri n i n fiya
tına sahip olman ın m üthiş bir şey olduğu n u söyl üyor
du, nasıl d a dalga geçiyorduk. Yvan , beni mle birl i kte
yaşadığı hayattan daha iyi yararlanmak i ç i n bütün işleri
ni bırakmıştı , Loup -Y- Es-Tu'yü Yerl ing'e satmıştı , pa
raya para dem iyorduk, çok zengi ndik . Yvan beni giysi
modelleri n i n en güzel leri ne göre giydi riyord u . İ lk gece
mizin anısına, Pont - N e u f ü n yeniden yaptı rı l m ası i ç i n
Ö zgür Y urttaşlar H ükümeti ' n e b ü y ü k bir bağışta b u
l u n m uş t u . Sokaktaki i nsanların karşı s ı na çıkabilecek d u
rumda ol duğum zamanlar, s ı k s ı k oraya gezmeye gid i
yord uk. Pont- N e u f ü n üzeri nde Yvan ' ı n adın ı n yazılı
olduğu levhayı görmek bana m üthiş guru r veriyord u .
N e yazık k i köprü hiçbir zam an bitirilemedi , dol u nay
geceleri nde sadece Yvan bir sı çrayışta kıyıya ulaşabil i
yord u, Yvan nasıl da güçl üyd ü b i r bilse n i z . Yva n ' ı n ver
diği paranı n büyük bir böl ü m ü çalınmıştı, bu ndan dola
yı büyük bir skandal ç ı ktı, ama Yvan b u n u n l a i l gi l e n
mek istemediğini, köprünün b u d uru mda kal masını n
çok i y i old uğunu açı kl adı . İ nsanlar anlamad ı l ar, tra fi k
bakı mından b u n u n ç o k prati k b i r şey olmadığını söyle
m e k gerek, ama bereket versin Bakanlık kent i ç i n bir o
toyol yapmak i ç i n eski Saray 'daki gedi kten yararlanm ayı
düşündü . Aslında, bu biraz manzarayı bozuyord u , b u
mın üzeri ne i ş e karışması gerekiyor m u diye düş ü n d ü
Yvan, a m a Yvan sosyete hayatmdan , siyasetten uzak
durmayı yeğlemişti, neredeyse. Kendini bana adamak i
çi n her şeyi bı rakmıştı . Pont-Neu f gezileri m i zde zaman
92
zaman karşım ı za birkaç paparazzi çı kıyord u , Yvan ben
den pek ki barca söz etmedikleri içi n , fotoğraflar da pek
lehime olmadıkları ndan, yayınlanan yaz ı l arı okumama
engel ol uyord u ; bana koca dis,i domuz m uamelesi yapı
yorlard ı , b u da Yva n ' l a beni çok eğlendiriyord u . B unla
rın benim için nası l v ı z gel ip tırıs gi ttikleri n i size anlata
mam . Loup-Y- Es-Tu ' n ü n ü n l ü yöneticisi Yvan 'ın koca
man bir dişi d o m u z uğruna her şeyi terk etmesini kıska
nıyorlarsa, b u kendi l erini i l g i lendirirdi , a n l ayamıyorlar
dı . İ şte bu sırada Afrikal ı ' n ı n öl ü m ü n ü öğrendik. Uz
manlar Lou p -Y - Es-Tu ' n ü n ü rettiği eski beyazlatıcı
kre m lerin üzerine eğildiler, Yvan kırlarda dinlenecek ol
maktan son derece m e m n u nd u . Bakan 'la i lişkileri n i k u l
lanarak olayı örtbas ettirdi ve elindeki b ütün Yerl ing
h i sseleri ni Afrikal ı ' nı n eski sevgilisine verd i . Yol c u luğa
ç ı ktı k . Ki mi zaman işler bi raz karışıyordu , ç ü n k ü b u
kargaşalar, egzotik yiyecekler, k l i m a aletleri , m uson
yağmu rları ve daha başka bir yığın ıvır zıvır y ü z ü nden
i n san biçi m i n i yeteri nce koruyamıyord u m , b u nedenle
otel od amızm dışı na pek ç ı kamıyord u k . Ama c i b i n liğin
altında yatıp böyle baş başa kalmak çok kışkırtıcıydı , or
talıkta gör ü n m ediği m i z i ç i n gazeteciler e n çılgmca var
sayı ıi1 ları yayıyorlardı . Ve sonra aradan zaman geçtikçe ,
sor u m l u l uğu üzeri m i z e aldık, katlandı k . Eskiden garip
li kleriyle ü n l e n m i ş olan Yvan, e l m as bir tasma taktı ba
na, birli kte böyle geziyord u k , c, i ki ayak ü zeri n d e , ben
de boyn u �nda tasma; başkaları nm b i r piki n ua köpeği ya
da bir boa yılanı olm ..sı g i b i ben de Yvan ' m özel domu
zuyd u m . Böyle b i r şeyi Paris'te kesinlikle yapamazdık,
Yvan ' ı n SPA i l e başı derde girerdi . Yvan ' m elinden alı
n ı p b i r ahıra y a d a daha berbat b i r yere gönderilmem
teh l i kesi ni göze alamazd ı k . Bu y ü zden u z u n s ü re ya
bancı ülkelerde kal d ı k . Üsteli k dolunay gecel eri i ç i n
çok elverişliyd i , Ç i n l i l e r ya da z e n c i l e r Parisliler gibi sa
yılı değildiler. Ama ne yazı k ki, şu serse m Ö � glir Yurt-
93
taşlar kendi kendine yeterl ik düşünceleri yüzü nden -
bereket versin Yvan , Loup-Y- Es-Tu'yü zamanında sat
m ıştı- bütün d ü nya ile bozuşunca, Paris'e geri dön mek
zoru nda kal d ı k . Yaşam biraz daha güçleşmişti, çünkü
Yvan ' ı n h ü k ü mette tanıdığı i nsanlar h apse atı lmışlardı ,
B üyük D u ru ş m alar dönemini yaşıyord uk, gerisini hatır
larsını z . Yeni Yurttaşlar, Pount-Ne u f ü n yap ı m ın ı b i tir
mek istediler ve herkes gi bi bizi de zoru n l u çal ışmada
görevl endirmeye kalkıştı lar. Yvan ' ı n banka hesapları n ı n
çoğuna elkoym uşlardı , doğrudan e v e gelip kapıyı çaldı
lar, gözleri m i ze i nanamadık. Yvan , bereket vers i n , her
kese rüşvet verm eye yetecek kadar parayı zulaya atmıştı,
yoksa fare gibi kapana kıstırı l m ıştık. B u heyecan ları n ya
da başka birşeylerin m i yüzünden , bilemiyoru m , zama
nın dörtte ü ç ü n ü dom u z olarak geçi riyorum , şimdi . Gi
derek gizl e n m eye başlad ı k . H i ç de fena deği ldi, kesi n
l i k l e . G ü zel evi m i zde kal ıyord uk, Yvan yeni ilişkiler
kurduğu için kimse canı m ı zı sıkmaya gel miyord u . Yvan ,
kültürel veri ban kası olarak gizlenen bir Internet a ğ ı a
racıl ığıyla bana meyveler ve sebzeler bul uyord u ; kara
borsa iyi çalışıyord u . Kendisi için kırmızı et satın alıyor
du, ve kendi kendimize yeterek m ü kemmel bir şekilde
yaşayabiliyord u k . Mal tesli m görevlil eri kapı çaldı kları n
d a biraz di kkatli olmak gerekiyord u , b e n d e odanın d i
bine saklanıyord u m . G ünler ç o k güzel geçiyordu . Şafak
vakti , herkes hala uykudayken , gl:ineş ve ayın soğ u k ya
da sıcak ziyaretleri ve dünyanın öteki ucunda dalışa ge
çen yıldızları n sol uğu sayesinde uykum u zdan uyanıyor
duk. Yvan k u lakları m ı yalad ıktan sonra taze havayı içine
çekmek i ç i n pencereye gidiyord u , sonra patates suyum u
sıkıyord u , bense o sırada yatağı mda oyalanıyord u m .
Kendimizi ş ı martıyordu k . Sonra, güneş iyice altın ren
gini alınca, verandada güneşleniyor, yan gelip yatıyor
duk ve daha sonra gün boyunca birkaç kez siesta yapı
yorduk, h ayvanlar gibi m u tluyd u k . Başlangıçta kitap ve
94
gazete de getirtiyord u k , daha sonra b u ndan da vazgeç
ti k . Rı h t ı mlarda işle n e n ci nayetler dizisinden söz etme
ye başladı kları za m a n , kimse buna dikkat etmed i . Böy
lesine bir d üzensi z l i k döneminde, ki m s e n i n fazladan
bi rkaç cesetle ilgilen m eyeceği düşünül üyord u , ama şu
Yurttaş eşekleri işleri n d e pek fen a değillerdi, son derece
etki l i bir polis örgü tle m i şlerd i . Cesetleri n boğazlanma
tarzını n onları b u kadar çok i l gilendird i ğ i n i d üş ü n üyo
r u m . Daha sonra , Dolunay Manyağı ' ndan , ya da Cana
var' d a n söz eden m akaleler okud u m , işe bakın siz. Kuş
kusuz b u cesetler arasınd a kurtulmalık/arı ve suçları
dolayısıyla oraya gi t m i ş olanlar vardı , ama onlar da ça
b u cak cartayı çekmişl erdi . Yu rttaşlar, onlar dalga geç
m i yorlardı b u d u ru m l a . Sakladığım gazete kesikleri nde,
cesetleri n kafaları görül üyord u , hem d e Yvan ' ı ft yönte
mine e n uyg u n biçi m d e . Kurbanların acı çekmeye za
man bulamad ı kları söyle n e b i l i r . Soruşturma yapanlar ci
nayet aleti arayarak çok zaman kaybetti ler, bu işleri ya
p a n ı n bir hayvan o l d u ğu n a i nanamazl ardı , Paris'te çok
uzun zamandır vahşi hayvan yoktu artı k . İ n sanları yan
lış yola saptıran şey akılcılık'tır, benden söylemesi . B u
kızılca kıyameti b i r m al tesli m görevlisinden öğre n d i k .
Yvan e v d e öldü rmeye karar verd i , ama b u n u n üzeri ne
her şey sarpa sard ı . l l k dol u nay i ki m i z i ç i n de korkunç
ol d u . Yvan dört dön ü p kıvra n m aya başladi . Artık be
n i m l e kon uşmuyord u . B aşka b i r şey d ü ş ü n m e k için te
l ev i zyo n u açtı m , ama göz uetıyla da Yva n ' ı i zlememe
engel olamıyord u m . Pencere n i n karşısına kıçüstü otur
m uş t u , gözleri n i Ay' a dikm işti . Ben özell i kl e saçları nı
koll uyord u m , i l k beli rti ler her zaman saçlarla başlıyor
d u . Sanki Yvan birden o n yıl yaşlanmış gibi saçlar kırlaş
m aya başlad ılar. Sonra baş ı n ı n ü zerinde d ikleştiler, ar
d ı n d an boyn undan, gömleğin i n düğme aralıklarından,
yanaklar ı ndan;· elleri n i n sırtından sökü n ettiler. "Dayan
Yva n, biraz irade" diye geve l ed i m . Yerl i n g ü r ü n ü ceke-
95
ti n sırtı patladı , Yvan yine giysi katliamına gi rişm işti !
Sırtı tam anlamıyla yay biçi m i n i aldı, gören heci n devesi
sanabi l i rdi . Ardından, sinemanın fi l m i dönmemeye baş
ladı , patiler kal ı nlaştı, tı rnaklar çı ktı , kulaklar sivrileşti,
dişler giderek belirginleşti, gördükleri me alışmakta güç
l ü k çekiyord u m , yalanı m varsa gözü m kör ols u n . Yvan
b u haliyle ürkütücüyd ü . Yvan çılgın gözleri n i bana çe
virdi, sanki karnıma kor ateş d üşmüş gibi old u , ancak
geceleri görd üğüm bir bakıştı bu. Kendi kendi m e de
diın : " Bip Pizza 'yı çağıralım." Hemen telefona seğirt
ti m . İ yi ki ş u üç sayılı telefonları hafi zaya iyice yerleşti
riyorlar, bazen ölüm-kalım soru n u . Korku , kurtarıc ı
sözc ükleri ağzımdan söküp ald ı . "Allô, diye bağırd ı m ,
Grands-A rlequins Rıhtımı 7 numaraya bir pizza, ace
le." Bip Pizza' n ın yirmi dakika içi nde pi zzayı yetişti rd i
ğ i n i biliyordu m . Yvan'ın v e benim, hayatım ı zı n e n u
z u n yirmi dakikasıydı b u . Odaya kapandı m . Yvan ' ı n u
luduğ u n u , kapıyı tırnakladığın ı , sonra yal nı zca k u rtların
ağlayabileceği gibi ağladığını , ardından uzun u z u n
dünyayı lanetlediğini duyuyordum . Yvan'ın ıstırabı da
yanılır gibi deği ldi . Elimden geldiği kadar saki nleşmek
için kafamı toparladım, beni m de kapıp koyvereceğim
bir zaman deği ld i . Odanın kapısın ı usulca açtı m . Yvan 'a
seslendi m . Söylemek icap ederse , kurt adı mlarıyla çık
tı m . Yvan gözleriyle beni izl iyord u . Çok usulca yanı na
yaklaştı m , çok usulca başını elleri m i n arasına aldı m .
Yvan, otu rm uş d u rumda o m u zlarıma gelir. Yva n ' ın sır
tında uzun bir titremenin dolaştığı nı hissetti m . Gözle
rinden i nsanca bir parıltının geçtiğini görd ü m ; içgüd ü
y e karşı koym anı n verdiği a c ı , gözbebekleri nde fi rtına
lar yaratıyord u , Yvan'ın gözle ri nde aşkın açlıkla boğuş
tuğun u görüyordu m . Fısıltıyla konuşmaya başlad ı m o
nunla. O n a stepleri , engin taygalardaki yaz karların ı ,
Galya ve Gevauoan dağların ı , Bask tepelerin i , Cevennes
ağılları nı , l skoçya fundalıkları n ı ve yağmuru ve r üzgarı
96
anlattı m . Ona öl m ü ş kardeşleri n i n u z u n l istesi n i çıkar
dı m , her sürü n ü n bir bir adları n ı sayd ı m . Son kurtlar
dan, B ronx harabeleri nde yaşayan ve kimseni n yaklaş
m aya cesaret edemediği k urtlardan söz etti m . Ona ço
c ukların düşleri n d e n , i nsanların karabasanlarmdan söz
etti m , ona yery ü z ü n d e n söz etti m . B ü tü n b u sözleri n
nereden çıkıp gel d i ğ i n i b i l miyord u m , öylesi ne geliyor
du, varlığımm deri n l ikleri n i n e n kuytu köşelerinden sö
küp ç ı kardığım şeyl erdi b unlar, ve en güç sözc ükleri b i
l e b u l uyord u m , en b i l i n m eyenl eri b i l e . İ ş t e ş u a n d a b u
m ın i ç i n yazıyorum , ç ü n k ü Yva n ' m o akşam bana ver
97
silip süpürmek, geride hiçbir şey bırakmamak zoru n
daydı Yva n , toramanlaşıyord u , son d erece yakışıklıydı .
İ z bırakmamak i ç i n Paris'in bütün pizzacıl arını talan et
tik, Speedo Pizza, Mobylette Pizza, Flahs Pizza, Vroum
vroum pizza, Solex Pizza, vb. Pizzaları hayali adreslere
getirtiyorduk, Yvan sahte adlarla kelepi r s tüdyolar kira
l ıyord u . Tek sorun temsilcileri n taşıtlarından k ur tu l
maktı, ama Seine Nehri ne güne d u ruyord u . Aysız ge
celer bekleniyord u , ve c u m p ! suya. Gerçek bir serüven
yaşadık . Yeni Bon nie and Clyde olm uştuk . Bir bakı ma,
gündelik yaşam pek hoştu, olağan üstü güzel bir apart
man dai re m i z vardı , sevişmeler vard ı , ve sonra her ay
çevirilen yeni bir dolap, değişik durumlar, yeni d u y u m
s a l sarsıntılar, b i l i nm eyen kokular, egzotik lezzetli m a l
tesl imleri . Los Angeles telaketi Paris'e doğru y e n i göç
dalgaları na yol açmıştı, göçmenlerin hepsi ]'ast-pizza
kon usunda uzman kişilerdi , ve Yvan 'a bakılırsa leziz ta
amdılar, ağızda Coca- Cola tadı bırakan yağlı parçal ar;
Yvan, kuşkusuz sını fsal züppel i k gereği olarak, her za
man junk food' u beğeniyord u . B e n , bu arada, azar azar
kaygılanıyordu m , ve bunun son ucu olarak televizyon
seyretmeye başlad ı m . Kayıp Aranıyor iyice h uzuru m u
kaçırmıştı . B u tür mavallardan n e fret eden Yva n ' ı d i n l e
meliydim . Savaşın ve B üyük D uruşmalar'ın neden old u
ğu kayıplar y ü z ünden çok tutulan b i r programdı . B i r
g ü n annem çıktı ekrana, tamamen u n u tm uştum on u .
H aspam güya u n u tmamış beni . Elinde Voici Paris, No
us Aussi dergilerini tutuyordu ve benimle Yvan ' ı n yakın
çekim fotoğrafları resmi geçit yapıyord u . An nem h ü n
g ü r hüngür ağlıyord u , dayan mak neredeyse olanaks ı z ,
b e n i tanıdığını ve sevgil i yavrucuğunu görmek istedi ğ i
ni söylüyord u . Ardı ndan gördükleri m şaşkı na çevirdi
beni : Küç ü k l ü k hali mden fotoğraflar ekranı istila ettiler
ve hatta annemin beni emzirirkenki fotoğra fı . Yvan yer
de gülmekten kırılıyordu , zavall ı , b u n u n bizi nereye
98
götüreceğini bir bilseydi . Annem babamın savaşta öldü
ğünü söyledi, babamı anımsamak için büyük bir çaba
gösterdim; annem elinde avucunda bir şey olmadığını,
işsi z kaldığını, sokaklarda yatacak hale geldiğini, ben
den küçük bir umut ışığı beklediğini anlatıyordu. Yo
rumcu benim Yvan'la olan ilişkim konusunda kabaca is
rar etti, zenginlerin bi zi çıtır çıtır yediklerini ve geriye
ağlamak için iki göz bıraktıklarını söyledi. Yvan gül
mekten boğulacak sandım. Yvan sakinleşmeyi başarınca,
soğukkanlıkla bu işi konuştuk ve Yvan annemin bütün
istediğinin mangır olduğunu söyledi. Bunun üzerine ilk
kez Yvan'la tartıştık. Yvan, annemin Loto'dan kazandı
ğı parayla kırda satın aldığı evin savaş sırasında yıkılması
olasılığının pek zayıf olduğunu; kuşkusuz sokakt?- kal
madığını ve bir kenarda da biraz parası olması gerekti
ğini söyledi. Televizyonda gördüğüm zamazingonun
beni allakbullak ettiğini söylemek zorundayım, annemi
görmüş olmak mı, çocukluğuma ait fotoğrafları gör
mek mi, yoksa kendimi şimdi olduğum gibi yakın çe
kimde görmek mi, bilemiyorum niçin, büyük bir sarsın
tı geçirdim. Yvan'ın böyle konuşmasına dayanamadım .
Yoksul olmanın, aç kalmanın ve buna benzer saçmalık
ların ne mene bir rezillik olduğunu bilmediğini çemkir
dim suratına; bunları yeniden düşündüğüm zaman bu
kadarcık bir şey uğruna Yvan'a kızmış olduğum için i
çi m yanıyor. O sırada m utlu olmak için önümüzde ne
kadar bir zamanımız olduğunu bilmiyorduk. Yvan surat
astı ve anneme para göndermeye hazır olduğunu ama
onu görmeye kalkışmanın başımıza sayısız dert açacağı
nı bildirdi. Yvan, Yurttaşların eninde sonunda kellesini
istediklerini çok iyi biliyordu ve televizyonun yaptığı bu
şamata kaygılandırıyordu onu; kurdu ininden çıkartmak
için anneme rüşvet verdiklerine inanıyordu, böyle bir
şey işte. Yvan'ın böyle konuşması, böylesine buz gibi
bir mantıkla laf etmesi beni ağlatıyordu. Yvan, bu prog-
99
ramın herkesin işine geldiği n i , D uruşmalar'ı n sanıkları
nın hala hayatta oldukl arı izlenimi uyandı rdığını bana
açıklamaya çalıştı , ama ben hiçbir zaman politikadan
zırnık anlamamışımdır, annem ve benden başka kimse
nin söz kon u s u olmadığını haykırdım . Yvan kendini be
nim yerime koymak istemiyord u , biz, babam, annem ve
ben , yıllar boyu Gareım e - l e - MouillC'de kokuşmuş bir
topl ukon utta oturmuştuk, Yvan bunun ne mene b i r şey
oldu ğ u n u bilmiyord u , annem yüzünden eziyet çekiyor
dum . Düşüncelerim b ulanıyordu, saki nce düşünmeyi
becerem i yordttm . Artık her akşam kendimi televi zyon
da görüyord u m . B i r ses anneme hiçbir haber u laştırma
dığımı açıklıyordu, sonra genç kı zlık fotoğrafı m , sonra
anne m i n Garenne-le- MouillC'de çeki l m i ş fotoğrafı gö
rül üyord u . Şimdi ne kadar çi rki n olduğu m u görmek öl
dürüyordu b e n i , annemi n her şeye karşın beni tanı mış
olması öldürüyord u beni . G üzeli m anne içgüd ü s ü , de
dikleri gibi sana bakan kimseye minnet duygusu. Yvan
m ı , beni b u hallerde görm ek tortop ediyord u o n u , ba,
na sanıldığından da sersem olduğ u m u söyl üyordu . Ava
zım ı z çıktığı kadar bağırıyord u k . Yvan geceleyin Pa
ris'te dolaşmaya çıkıyord u , ne yapı yordu pek iyi b i l m i
yorum , sarhoş ve sırılsıklam dön üyord u . E l i m i zd e kalan
tek ortaklığı pizza teslimcileri n i n başında yaşıyord u k .
Kayıp A ranıyıır' u n dedektifleri b i z e yaklaşmaya başl ı
yorlardı , Grands-Arlequins Rıhtımı adresinin p e k gizli
yanı kalmamıştı artık, ve televizyon yayını sırasın d a bir
kaç kez anneme telefon e ttiği m i , beni anneme bağla
dıkları nı ve son anda her zaman telefonu kapattığımı i
tiraf etmek zorundayım -yeniden düşündükçe hafakan
lar basıyor! B u telefonlaı: yüzünden G rands-Arlequins
Rı htı m ı ' nı n yerini tesbit edip etmediklerini soruyorum
kend i m e şimdi . Tel evizyonda, kesilen "Allô"larımdan
yaptıkları kayıtları yayı nlıyorlardı , b u beni korku n ç suç
l u duruma d ü şürüyordu , beni herkesin gözünde sev i m -
1 00
sizleştirmek için b e n i m berbat görü n ü ş ü m ü k u llanmak
istedikleri ni anl ıyord u m . Annem birkaç kez Onlar Yafı
yorlar program ı na çıkıp adı m ı haykırarak zı rıl zırıl ağla
dı . Yem i n ederi m ki çok yorucuyd u . Ekranda kırmızı
sayı lar görün üyord u , reyting h i ç bir zam a n b u kadar
y ü ksek olmamıştı . Eve t , pekal a . Yvan televizyon alıcısını
kaldırıp Seine Nehri ' n e attı ve evden taşınmaya karar
verd i k . Ama Yvan, S e i n e ' i çok seviyordu, Paris'ten ayrı
lacak kadar sağduyul u deği l d i k . S ı nırlar kapalıyd ı , ama
hiç değilse kıra gid e b i l i rd i k . Bugün ikimiz de orada o
l ur d u k . Seçtiği m i z yeni apartman dairesi S e i n e ' i n öteki
yanı nda, eski M i rabeau Köp rü s ü ' n ü n yakınlarındaydı .
Kayıp Aranıyor' u n detektifleri bir s üre için i z i m i zi kay
bettiler, ve sonra, parfümeri d ü kkanı m üd ü r ü n ü n anne
si yıldız rol üne ç ı ktığı için reyti ng d üşüyord u , sdn unda
yaka m ı z ı bıraktılar ve neredeyse hakkı m ı zda kon uşmaz
oldular. B u n u n üzeri n e annemden haber alamaz ol
d u m . Tatile çıkmıştı m sanki . Çareyi M ercedes ' i n porta
ti f televi zyo n u n u i zlemekte b u l d u m , eski m üdürüm ü n
a ırne�inln oğl u n u b u l m ayı becerip beceremeyeceğin i
m erak ediyord u m , ama Yvan v e ben sanki birbirimizi
yeniden b u l m uş gi b iyd.i k . B i rl ikte yeniden m ut l u anlar
geçire b i l i rdi k . Ama sonra olaylar hızlandı . Taş ı n m a gü
nü, zor u n l u olarak s i n i rlerim bozuktu biraz, ben i n i m
den çıkmayı p e k sevm e m ; b u n u n üzerine tamamen dişi
domuza dönüşt ü m , somak, ayaklar, yatay gövde , giz
l e n m �si olanaksız m ı ofanaksız. Yva n beni büyük bir
sandığa sokmak zor u n da kaldı , ama ben dom u z olarak
kapal ı yerde kal maktan korkarım , yani klostrofob u m
d u r , san d ı kta kalm a m olanaksı z . Yvan Mercedes'i park
edince ben sandıktan dışarı fı rl adım , kend i m e hakim o
lamadı m . Tedbiri mizi a l m ı ştık , şafak vaktiydi, her şeyin
birbiri n e karıştığı b i r saat; ama gene de bizi görmüş ol
malılar, komşularım ı zdan biri bizi i h bar e tti . S PA gece
yarısı kapıya dayandı . Aksiliğe bakı n ki, tam dol u nay za-
101
manıydı. Yvan biraz önce karnını doyurmuştu, kütük
gibi uykuya dalmıştı, ben de pizzamı löpürdetmiş onun
yanında uyukluyordum. Ne durumda olduğumu bilmi
yorum artık, zaman geçtikçe kafam da karışıyor, ama
"Açın! SPA !" dediklerini duyar duymaz sarmal kuyru
ğum un birden uzadığını hissettim. Şu benim berbat he
yecanım olmasaydı, Yvan belki şimdi hayatta olurdu,
bir tek benim için kaygılanırdık. SPA kapıyı kırdı, maki
neli tüfekleriyle çevremizi sardı. Yvan uyandı ve sivri
dişlerini gösterdi. SPA'nın adamları Paris'in göbeğinde
ki bir apartman dairesinde kocaman bir kurt ile birlikte
bir domuz bulmaktan iyice şaşkına dönm üşlerdi. Aşağı
daki mobilet dışında, pizza teslimcisinden geriye hiçbir
iz kalmamıştı, ama o da bir sorun değildi. Keşke o ak
şam da her zaman olduğu gibi stüdyo kiralamış olsay
dık, pizza getirtmek için! Ama Mirabeau Köprü
sü'ndeki yeni adresimizde, tedbirli davranmayı gerekli
görmemiştik. Ben Yvan'la sessiz bir. iletişim kurmuş
tum, ona özellikle sakin olmasını söylüyordum, midesi
dolu olduğu için açlığın onu harekete geçirmeyeceğini
umuyordum, kendisini götürmelerine kibarca izin ver
meliydi. Ama SPA'nın adamları hayatlarında böyle bir
şey görmemişlerdi, korkuyorlardı. Üniformalı bir karı
evin içinde dolaşıyor ve bir tutanak hazırlıyordu, ertesi
gün gazetelerde, Loup-Y- Es-Tu'nün eski patronu
Yvan'ın, kanalizasyon kanatlarının timsah baskınına uğ
ramasına yol açan o zenginlere özgü sapıklıkla, Paris'in
göbeğindeki apartman dairesinde vahşi hayvanları bıra
kıp metresiyle birlikte bilinmeyen bir yere kaçtığını o
kuyabileceğimizi biliyordum. Gazeteciler hiçbir şeyden
bir şey anlamazlar kesinlikle . Cadı karı tutanağı yazmayı
bitirdi; öteki herifler Yvan'ı yanaklarından tutmuşlardı,
kadın gakladı: " Güzel, önce domuzdan baflayalım." He
riflerden biri büyük bir ağla yanıma yaklaştı, bir başkası
boynuma bir kement geçirdi. Yvan sıçradı. Silah sesleri
1 02
ile diş darbeleri birbirine karıştı . Yvan ' ı n i k i - ü ç kişi n i n
kellesini kopartacak vakti o l d u , sonra b i r köşeye s ü r ü n
dü v e orada öld ü . B e n de öl m üşt ü m . Yva n ' ı n ü zeri ne
u zanı p ağlamak isted i m ama ağın i l m i klerine takı ldı m .
Beni önce bir kamyonete sonra d a hayvanat bahçesinde
bir kafese koyd ular. Bi rkaç gün bağırıp çağırdı m . Ye
mek yemiyord u m . Ziyaretçiler bana yerfıstığı ve kızar
mış patates atıyorlard ı , yağlı bir gazetede Yva n ' ı n son
fotoğrafı nı görd ü m . İ ç i n e saman d ol d u rup Doğa Tarih i
M ü zesi ' n i n hol ü n e koy muşlard ı . Yere u zandı m v e öl ü
m ü beklem eye başlad ı m . Parmaklıkların arasındaı'l ço
c u kları n bana çatapat attıkl arı nı anım sıyor u m . B i r vete
riner sürüsü başımdan ayrı l m ı yord u , bi rbiri ardına iğne
yapıyorl ard ı , b i r b üyüci.i gel i p her yanı ma merhemler
sürdü ve hayatında b u d u ru m da b i r dom uz. görmemiş
olduğunu söyledi . E fe n d i m e söyleyey i m , beni öldü san
mış olacaklar, kendimi bir soğukhava kamyon u n da bul
d u m , gal iba m e z baha ci hetine yola çıkmıştık. Soğuk
beni uyand ırd ı . Çırılçıplaktı m ve i nsan hal i m e dön m üş
tüm . Ayağa kalktı m ve aptal aptal kapın ı n i ç tu tağını çe
vi rd i m . Kapı açı l d ı , bir kırmızı ışık bekledim ve atlad ı m .
B i r kanali zasyon kapağı nı kaldırı p içine sığın dı m , i çerisi
sıcaktı , kimseni n beni görmesi tehli kesi yoktu . Yeraltı
göm i.itl ükleri ne doğru bir geçit b u l d u m ve Doğa Tari h i
M üzesi ' n i n al t ı ndan yu karı çıktı m , Yva n ' l a son k e z ve
dalaşmak istiyord u m . O andan hiç söz etmek istem iyo
r um . Sonra bir gece işçisi kadını ke ndi süpürges i n i n sa
pıyla bayı l ttım ve h arman isini çaldı m . Televi zyona tele
fon edip Kayıp A ranıyor progra m ı nı n s u n uc usuyla gö
rüşmek istediği m i ve Yva n ' ı n m etresiyle ilgili eli mde
bilgiler oldu ğ u n u b i l d i rdi m . Bana s u n uc u n u n özel tele
fon u n u verd i l e r . Onu aradım ve kim old u ğ u m u söyle
di m . O da bana hemen evi ne gel m e m i söyledi ve oraya
s ü p ü rge sapıyla bi rli kte gitti m . Kayıp Aranıyor p rogra
m ın ı n sunucusun u öld üre n benim . Adamı n b ü t ü n ev-
1 03
rakları nı karıştırd ı m , dosyalardan birinde annem i n adre
sini okud u m . B u l d uğum bütün paraları cebe i ndird i m .
Şafak vakti trene bindi m .
1 04
yorm uş gibiydi b u koku , i ç i m d e m evsi m l er yaratıyord u ,
yaban kazları n ı n u ç u ş u , kardelenler, m e yveler, güney
rüzgarı . H u m u s u n bütün katmanları nda bütün mev
s i m l erin bütün katmanları vard ı , bu belirginleşiyor ve
bi rşeylere doğru yükse l i yord u . Siyah ren k l i kocaman bir
yerman tarı buldum ve b i r yığın yaygaracı i nsan arasında
tı kabasa yermantarı yed i ği m 2000 yı l ı nı n Saint
Sylvcstre yortus u n u d ü ş ü n d ü m i l ki n , sonra s i l i n i p gitti
b u , yermantarı na y u m u l d u m , koku b u rn u m dan boğazı
m a yürüdü, sanki yery ü z ü n ü n bir parças ı nı yiyorm uşum
gibi old u m . Yeryü z ü n ü n b ü t ü n kışı ağzı m ı n içinde par
çalara ayrı l d ı , artık n e gelecek b i nyılı ne de ş i m diye ka
dar yaşamış old ukları m ı a nı msad ı m , içimde bir top gibi
yuvarlandı ve her şeyi u n uttu m , belirs i z bir zaman s üre
si boy u nca belleğimi yitirdi m . Yedi m ve yedim . Yer
man tarları nda d o n m u ş bataklıkların lezzeti , i l kbaharın
d ö n üş ü n ü bekleyen b ü z ül m üş tomur c u kl arı n tad ı , so
ğuk toprağı çatlatacak s ürgünl erin tad ı ve gelecek ha
satların sabırlı gücü vardı . İ çi mde kışın ağırl ı ğ ı , bir in
bulup uykuya dalmak ve beklem e k arz usu vardı . Dört
ayağı m l a kayd ı m , kaka m ı yaptı m , kıvrıl ı p yattı m , içi uy
kularından uyanm ı ş k u rtlarla, filizlenmiş fıglerle dol u u
zun bir ç u kur ol m uştu . Isın an toprak çevremde ti.itme
ye başl adı , iyice u zandı m , baş ı m ı patileri m i n ü zerine
koyd u m . Sırtımdan toprak kesekleri döküld ü , uzun sü
re öyle kald ı m . Tanyeri güneşi somağım ı okşad ı . Yeryü
z ü n ü n öteki köşesinde batan Ay1ı n geçişi ni koklad ı m ,
geceleyi n rüzgar çıktı ve ortal ığa soğu k k u ml arı n kok u
s u yayı ldı . Yva n ' ı d üş ü n d ü m , b u düşünce beni i n imden
çı kard ı . Yeniden acı sardı içi m i , yeniden kendi m e gel
di m . Tıpkı Yvan 'ı yitirdiğ i m gibi kendi m i de tamamen
yitirmekten korktu m v e ayağa kalkmak için büyük bir
çaba harcadım . Çok acı veriyordu , bana. Yvan'sız da
vam etmek çok zordu . Kapıp koyvermek, yemek, uyu
m ak daha kolaydı, dirimsel enerj iden başka bir çaba ge-
1 05
rektirmiyordu ve dişi dom u z kaslarımda, dişi dom u z di
şilik organımda, dişi dom u z beynimde vardı bu diri m
sel enerj i , b i r i n hayatı yaşamak i ç i n yeterince vard ı . Ç u
kura geri d üştüm . Gezege n i n çevri nmesiyle birlikte b ü
t ü n gövdemle olduğum yerde dönd ü m , bul uşan
rüzgarları içime çekti m , yüreğim s u kitleleriyle birlikte
kıyıları dövd ü , ve kan ı m karların ağırlı ğıyla aktı . Ağaçla
rı , kokuları, h u m usları , yosunları ve eğreltiotların ı tanı
yıp ayırt etme bilgisi kaslarım ı harekete geçirdi . Ö teki
hayvanların çağrısı n ı n , çatışmanın ve- çiftleşmen i n , dala
ba gelmiş soyumun cinsel istek uyandıran kok u s u n u n a
tardamarları mda attığını hissetti m . Var olma gereks i n i
m i , yaşama arzusu, deri m i n altı nda tufanlar yaratıyor
du, dört bir yandan geliyord u ü zerime, tıpkı yabando
m u z u n u n beynimde dörtnala kalkması gi b i , kaslarımda
ki yıldırım gürlemeleri gibi, bu bana rüzgarı n kökleri n
den, birbirine ulanan soyların en eskisinden geliyord u .
Damarlarımın e n derinlikleri nde dinozorların u ğradık
ları felaketi , coelodendridae balı klarının hırsı nı hissedi
yord u m , bu iri balı kların yaşıyor old u klarını b i l m e k be
ni öne doğru i tiyordu, bugün bunları nas ı l açı klayabi le
ceğim i bil miyorum ve b ü t ü n b u n ları nasıl bilebildiği m i
d e bilemiyoru m . Gülmeyi n . Ş i m d i her şey kafamda be
lirsizlik içinde, ama Yvan'ı u n u tamadı m . H e r Ay'la bir
l ikte gökyüzü nde yeniden görünüyor, her dol unayda
Yvan ' a olan aşkı m ayaklanıyor içimde, bir yara acısı gi
bi, her Ay'la birlikte dişi dom u z dört ayağının ü zerinde
d uruyor ve ağlıyorum . İ şte ben b u y ü zden yazıyorum ,
çünkü Yvan i ç i n duyd uğum acıyla birl i kte kendi m ola
rak kalıyorum . Ö teki dom u zlarla birlikte ormanda ol
duğum zamanlar, çoğu zaman beni güvensizlik içinde
. kokl uyorlar, içimde birşeyleri n i nsanlar gibi düşünmeyi
sürdürd ü ğ ü n ü k uşkusuz hissediyorlar. Onlar ı n bekl en
tileri n i n d ü zeyinde ,d eği l i m ben . Soy u m u z u n etki nliği
ne yeterince uym u � u m , ama kendilerini bekleyen en
1 06
önemli tehlikeden onları kurtaran da ben i m . İ yice yük
selen ve adeta beni öne iten güneş sayesinde kovuğu m
dan çıkmayı başardığım zaman , b a ş döndürücü kokula
rı unutmayı ve hani derler ya, ayakları m ı n ü zerine bas
m ayı başardı ğım zaman, annemin evi ne doğru yola ko
yuldu m . Orada karşıma çı kacaklarla ilgili herhangi bir
umut beslemiyord u m . Annem bir ç i ftli k kurmuştu, ta
v u kları , i nekl eri ve dom u zları vardı . Annem şimdi çok
para kazanıyord u , b u belli ol uyordu , gıcır gıcır bir
B MW'si vardı , b i r özel su arıtma d ü zeni vardı ve
S PA'nın kural larını n i şaretleri her yerde görül üyordu ,
birkaç katlı a h ı r d a , çok gelişmiş m e z bahada, ç o k temi z
tavşanlıkta. Görünmeden, in cognito gezdim ortalı ğ ı .
Çam urun içi nde özgürce araştırma yapan birkaç domuz
gelip kokladı ben i , onların böyle iyi beslenmiş olmaları
çok hoş bir şeyd i . Ahıra gizlendim ve son moda sağma
maki n aları nın sağl ığa uygun yatay fişkırtıların ı n altında
duş aldı m . Gare n n e - l e - MouillC'de doğmuş olmama
karş ı n , hayatı m boyunca b u nları bildiğim duygusu için
deydi m . Biraz inek m i krob u öldürücüsü kokuyord u m ,
ama ahırda ası l ı b ul d u ğ u m bir i ş tul u m u ve büyük bir i
rade çabasıyla yenide n i nsana benzemişti m . B u n u bana
yaptıran şey, yalnı zca Yva n ' ı d ü ş ü n üyor olmam dı . An
neme beni m i yoksa para mı istediğini sormak istiyor
d u m , Yvan ölmeden önce haklı mıydı bilmek istiyor
d u m , ve bu işi sona erdirmek. İ nek i l acı kokmama kar
şın annem beni kollarını açarak karşıladı, Yvan 'dan ha
berle r sord u . Annem değişmemişti , sadece eskisine gö
re biraz daha yorgu n görün üyordu , a m a şimdi daha
serp i lmişti, daha g ü zeldi , daha tom b u l d u , kendinden
daha em indi . Bu ç i ftl i k o n u n için iyi bir i n ti kamdı kuş
kus u z . Yvan'ın öld ü ğ ü n ü söyledim . Annem korkunç
deği ş m iş olduğ u m u ve beni tanı makta güçlük çektiğini
söyledi . Yvan öldüğüne göre şimdi n e yapmayı düşün
d ü ğ ü m ü ve bana b i r şey bırakıp bırakmadığını sord u .
1 07
U zatmanın yararsız olduğunu anladı m . Ayağa kalktım .
Annem, gerçekten de her zaman b udala olduğu m u , e n
azmdan küpüm ü dold urabilecekken doldurmadığı m ı ,
buna karş ı l ı k iyice kazıklandığı m ı söyl edi . Gerçekten
yoksul düşm üşsem çiftlikte çalışan kızı kapı dışarı ede
bileceğini ve yiyecek, yatacak dahil asgari ücreti n yarı s ı
na b e n i işe alabileceğin i , ahırda y e r olduğu n u da ekled i .
Bana kahve i kram etmek istedi . Tek sözc ü k söyl emeden
çıktım , çünkü artık heceleyemez olm uştum sözcükleri .
Dom uz ahırı nda olmak iyi geldi bana, kend i m i satabi lir
dim . Yattı m , ne olacağı m ı düşün meyi bile başarama
dı m . Kafa m m içi kokularla dol uydu , güze l , hoş, zengin
kokular. İ çeriye giren birkaç domuz beni koklam aya
geldi, oldukça sevi m l i , tom bul iğdişlerdi bu nlar, bir de
beni görünce surat asan hamile bir dişi dom uz vardı .
Katıksız ve yoğun koku içimi ısı tıyord u , adeta kendi
kendime sığmıyord u m , başka kocaman ve güven verici
bedenleri n arasmda, kendi iri ve güven verici bede n i m e
sığınıyord u m . B u koku b e n i her şeye karşı koruyordu ,
benliği m i n e n deri nlerinden geliyordu , sanki yuvama
geri dönm ü şt ü m . An nem yem dağı tmaya gelince yeri m
den sıçradım . Fazladan domuzu görünce şaşırd ı . B e n i
çevirmek için bir t e k m e attı ve o da kokladı beni , sonra
tuhaf tuhaf sırı ttı . Kapıyı kapattı , kilidin klik klak'ı d u
yuldu v e ortal ığa b i r heyecan dalgası yayı l dı . B u öl ü m
dil dalgalar yüzünden uyuyamadı m , havada titreşiyor
v-e her şey i n dengesini bozuyord u . B ütün hemcinslerim
heyecanlan mışlard ı , güzelim katkısız kokuları ekşileşi
yordu, kötü hormon, geri l i m ve korku dol u . Koku ba
ğımsız kitleler hali nde böl ü n üyord u , her dom u z u n ya
nında ayrı bir koku , somaklar duvar köşeleri ni, kapı alt
larmı, kaçılacak bir aralığı araştırıyord u , her biri ötekin i
kendi kurban korku suyla baş başa bırakmak istiyord u .
B ütün beden i m titremeye başlad ı , sürij n ü n e n zayı f ola
nı feda edeceğin i anlamıştım . H ı zl ı düşünmeye koyul -
1 08
d u m , i nsan v ü c u d u n a dön üşmek i stiyord u m , dönüşme
ye çalışıyord u m ama korku kafamı yoğu nlaştı rmama en
gel ol uyord u , b ü t ü n dom u z varlığım kamyon u n teker
leklerini duyuyord u , hissediyord u , h e n ü z u zaklarda
ama hızlı bir kamyon, b i zi al maya gel e n . B u n unla bir
l i kte maymunlar ya d a kafası çalışan köpekler gibi dav
ranmak gerekiyord u : Tek başma bir çare b u l mak. Çare
yi bir iğdiş sezd i ; dom u zlarm da kafaları iyi çalışıyor.
Ama iğdiş bir sonuca varmayı başaram ıyord u . Somağını
kapıya çevirmiş kapı tokmağına bakıyord u . O anda sür
güleri, anahtarları , kilitleri , tokmakları a nı m sad ı m ; aklı
ma soğutmalı kamyonda yaşadığım olay geldi : Çok iyi
kapanmış olduğu belli olan kapı l ar açı labilirdi . Kapıya
yaklaştı m , herkesi itip kaktı m , i nsan varl ığı m ı n bedeni
domuz bedenimden k u rt u l m aya çalı şı yord u ; kaslarım ı n
altınd a doğru lmaya çalışıyord u ; ön patileri m i n titreşti
ği n i , i nceldiğini görüyord u m , kirişler deri m i n altında
korku içinde ti treşiyord u ; ama hiçbir şey ç ı k m ı yord u ,
bir parmak u c u b i l e . Ş u l a n e t olasıca tokmağı pati mle,
somağı mla çevirmeye çalıştı m , ama nafile, başaramıyor
d u m , vüc u d u m şu ç e l i k tokm ağa niçin saldırması gerek
tiğini anlamıyord u , s i n i r h ücrelerim belli bir d üşünceyi
-sürgü, sürgü diye bir d üş ü nceyi- kafamda t utmak için
kendi l erini paralarken beden i m hiç inanmadan devi nip
d u r uyord u , böyle kendine karşı savaşmak mahvedici bir
şeyd i . Bir şey bana yard ı m etti . Çok u zaklardan bir ko
ku geldi . Erkekler i ç i n Yerl i n g . Kamyonla birli kte yakla
şıyordu bu koku . Ayağa kalkmayı başard ım , b u koku
bana önceki hayat ı m ı anı m satıyordu , parfümeri mağa
zas ı , Mağazalar Zinciri M üdürü . Çok eski bir tiksin ti
dalgası sard ı iç i m i , varl ı ğ ı m ı n en derinlerine işledi . B u
koku M ağazalar Zi nciri M üdürü ' n ü n işe alma m ülakatı
g ü n ü kullandığı kokuyd u . S ürgüyü çevirmeyi denedi m .
B e n i m böyle yarı yarıya değiştiği m i gören öteki dom uz
lar bağırıp çağı rmaya başladılar, biraz daha, ve kamyo-
1 09
n u n titreşi mlerini · u n utuyorlardı b u yüzde n . M utfaktan
çıkıp dom u z ağılına yönelen annemin ayak seslerin i i ş i t
tim . B u beni dört ayak üzerine düşürd ü . Şimdi, varlığı
mın deri n l i klerinde fokurdayan korkudan başka bir şey
değildim . Annemle birlikte bir paslanmaz çeli k kokusu
da geliyordu , ve havada kesin ve kesici bir som utlall'lş,
acımasız bir şey, bu bütün korkunçl uğuyla öl ü m ü his
setti rmeye başladı . Domuzlar ağı l ı n dört duvarı arasın
d a dört b i r yana koşuşmaya başladılar v e beni çiğnedi
ler. H e n ü z bu korku koşuşmalarına alışkın değildi m .
Şimdi, en küçük sağanakta bile, saki n kalmak i ç i n , v ü
cudun deri n l i klerinden g e l e n şaşkınlığa boyu n e ğ m e
mek içi n , d ü nyan ı n i l k sağanağından b u yana h ayvanla
rın içleri nden gelen bu dehşet duygusunu biraz engel
lemek i ç i n yoğunlaşmak gerektiğini biliyoru m . Ö l ü m e
karşı da ayn ı . Ö l ü m yanıma düşüyor, saki nleşmek ge
rek. Ö teki korkmuş dom u zları n gerisinde bir köşeye
büzüldüm ve kapının açıldığını görd ü m . Aynı anda
kamyon da geldi ve kapı n ı n ö n ü nde durdu ve parfü m e
r i mağazası m üdürü indi . Parfümeri mağazası m ü d ü r ü
müthiş şişmanlamıştı . Kap ı n ı n boşluğu nda, boğa o m u z
larını eğdiği n i , annemi ağzından öpt üğünü ve belli bir
sevecenlikle onun kıçını yokladığını görd ü m . Kamyo
mın ü zerinde Welfare Electronics yazıyordu , ama ceset
kokusu somağı m ı n direği ni kı rıyord u ; parfümeri mağa
zası m üdürü ile annem kara borsacılık yapıyorlard ı , eti n
fiyatı düşünülecek olursa iyi kazanıyor ol malıydılar.
Parfümeri m üdürü bir ticaret erbabı gibi giyin !ll işti ama
annem ona beyaz bir önlük ve sicim verdi ve ikisi bir
den dom u z ağılına girdiler. Annem elinde kocaman bir
bıçak ve kan için bir leğen ve deriyi tütsülemek i ç i n b i r
.
gazete tutuyord u . " Şu, diptek i" , dedi annem . Leğen i ve
gazeteyi yere koydu . Bana yaklaştılar. Ö teki dom u zlar
birbirlerin i ezerek sağa so)q dağıldılar ve çevre mde bü
yük bir boşluk açıldı . Postu m u pahalıya satmaya hazır-
110
land ı m . Annem sadece b i r katil değildi , b i r hırsızdı aynı
zam anda, kendisin e ait olmayan bir domu z u öldürecek
ti . Dişleri m i gösterd i m , parfüm eri m ü d ür ü dalga geç
meye başladı . İpi ü zeri m e attı . Yva n ' ı n son görüntüsü
beyni m d e canlandı , bütün s i n i r h ücrelerim i , içimi ve
kasları m ı dol d u rd u , b ü t ü n bede n i m l e , bütün kinimle,
b ü t ü n korkumla, b i l m iyor u m , belki de Yva n ' a olan b ü
tün aşkı mla birli kte ayağa kalktı m . M ü d ü r yemyeşil ol
d u . Cebinden bir tabanca ç ıkardı titreyerek ama ben ta
bancayı elinden aldım o n u n . lki kez ateş etti m , i l ki n
ona, sonra anne m e . Bıçak bakır leğene düşü nce demir
sesi ç ı kardı . Daha sonra ormana gitti m . B i rkaç dom u z
be n i m peşimden geldi , dom u z ağılları n ı n rahatı na p e k
b a ğ l ı o l a n öteki dom u zlar, ya SPA' n ı n ya da bir başka
çi ftçi n i n eline geçtiler, h erhalde b u g ü n onların yerinde
olmak istemezd i m .
111
şey olamaz, evet hiçbir şey daha güzel olamaz. İ ç i m e
biraz özsuyu d üşer d ü şmez yazmaya koyul uyor u m . Ay
yükseldiği zaman içimi bir istektir sarıyor, soğuk ışığın
altında de fteri m i okuyorum . Defteri çiftlikten çald ı m .
Yvan ' ı n bana öğrettiği g i b i yapmaya çalışıyorum , ama
onun yönte m i n i n tersini uygul uyorum : İ nsan kılığıma
girmek i ç i n boyn u m u Ay'a doğru kaldırıyorum .
1 12
ransa'da 1996'nın yayıncılık olayı! Yirmi yedi yaşında
F ve soyadının telaffuzu bizler için zor ("Daryösek"
okunabilir) bir genç kız, bir roman yazıyor,
bilgisayarından altı-yedi büyük yayınevinin adresini
buluyor, yazdığı kitabı bunlara gönderiyor. Hepsi kitabı
yayınlamak istiyor; ama bu genç kız, en küçük ve en
titizini seçiyor. Ve böylece 'Binbir G�ce' başlıyor. Kitap
yayınlanmadan, ABD, Almanya ve Italya'ya yayın hakları
satılıyor ve iki ay içinde de bu sayı on altıya çıkıyor.
Fransa'da bir ay içinde 100 bin adet satıyor. Dişi Domuz
-Ya da Herkesin Bildiği Gerçekler- kalemi eline altı
yaşında almış bir yazarın ilk romanı.
Roman
,. .
nıu�ı���ı,
gle . -"""tıev\en. cc;rn - 1 1
ke pı'"'"'