You are on page 1of 113

marie

darrieussecq

DIŞI
• •

DOMUZ
telos 75
edebiyat42
Marie Darrieussecq

Dişi Domuz
-ya da herkesin bildiği gerçekler-
Kitabın Özgün Adı
Truismes

Fransızcadan Çeviren
Özdemir ince

Bu kitap, P.O.L tarafından 1996'da


yapılan baskıdan dilimize aktarılmıştır.

© P.O.L, 1996
© P. O. L/TelosYayıncılık, 1996

ISBN 975-545-078-5

Kapaktaki Fotoğraf
Stephen Harvey
Dizgi
Gülcan Doğan
Düzelti
Hakan Kete
Ofset Baskıya Ha zı rlık
TelosYayıncılık
Kapak Tasarım ve Uygulama
Telos Grafik
Kapak ve iç Baskı
Telos Basımevi
Cilt
Yeni Güven Ciltevi

Birinci Basım
Şubat 1997

TELOS YAYINCILIK
imam Adnan Sokak, No: 2, Kat: 4 80080 Beyoğlu - lscanbul
Telefon: (0212) 249 24 80 Faks: (0212) 249 25 48
MARIE DARRIEUSSECQ

DİŞİ DOMUZ
-YA DA HERKESİN BİLDİGİ GERÇEKLER-

Çeviren: Özdemir İnce

telos
Sonra bıçak gömülüyor. Uşak, bıçağın deriyi
delmesi için iki kez hafitÇe itiyor onu, sonra,
bıçağın uzun ağzı, erirmişcesine, sapına kadar
boyunun yağ katmanına giriyor.
tikin, damızlık domuz hiçbir şeyin farkına
varmıyor, uzandığı yerde birkaç saniye düşünüyor
biraz. Evet! işte o zaman kendisini öldürmekte
olduklarını anlıyor ve sesi kesilinceye kadar
boğuk boğuk.haykırıyor.

K..'1lfl' HAMSUN
B u öyk ü n ü n ne de n l i şaşkınl ı k yaratıp boğu ntu saçaca­
ğı n ı , i nsanları ne d e n l i altüst edeceği ni biliyoru m . B u
elyazmas ı nı yayın lama soru m l u l u ğ u n u üstlenen yayınc ı ­
n ı n başını n bir yı ğın belaya gi receği n i de tah m i n ediyo­
ru m . Kuşkusuz, kodese girmekten k u rtulamayacak; bu
neden l e , başına açtı ğ ı m dertlerden dolayı kendisinden
özür d i l e m e k istiyoru m . A m a şimdi içinde b u l u n d u ğ u m
duru mda beni görecek ol u rl arsa k i m se beni d i n l eyip ba­
na inanmayacağı i ç i n , bu ki tabı hiç geci kmed. e n hemen
yazmam gerekiyor. Oysa kal e m t u tmak korkunç kramp­
lara yol açıyor . Ü steli k ışık d a yok, b u nedenle geceleri
yazamıyorum ve ayrı ca, yavaş, çok yavaş yazıyorum . S i ­
z e ne b u de fteri b u l makta çekti ğ i m güçl ükte n , n e d e
h e r şeyi kirleten ve m ürekkebi katılaştıran çam u rdan
söz ed iyoru m .
B u d o m u z yazısını sök m e k sabrı n ı gösterecek yay ı n ­
cını n , e l i m d e n geldiğince okunak l ı yazmak için göster­
diğim çabayı di kkate alacağ ı nı u m uyoru m.
Baş ı m a gel e n leri anı msamakta da güçl ü k çekiyor u m .
A m a d i k katimi i y i c e yoğu n l aştırıp olabildiğince geçm i şe
dönmek istedi ğ i m , yani olaylardan önceki döneme dön­
m eye çalıştığı m zamanlar, görü ntüleri yakalamayı başa­
rıyorum .
İ tiraf etmem gerek k i , s ü r d ü ğ ü m yeni yaşam , yedi­
ğim ıvı r zıvır şeyl er, hoşuma gide n b u köyl ü barı nağı ve
kış yaklaştı kça keşfe ttiği m soğuğa dayan ma yeteneği m ,
bu şaşırtı cı yetenek, bunları n h i ç biri , daha önce yaşamış
olduğum hayat ı n can sıkıcı yan l arı na ü z ü l memi gerek­
tirmiyor. Her şey i n başladı ğı sırada işsiz olduğum u ve

9
iş aram anın, şimdi nedenini anlayamadığım iç sıkıntıla­
rına yol açtığını anı msıyoru m .
Okur u n , özellikle d e işsi z kal mış okuru n b u densiz
sözleri mden dolayı beni bağışlamasını rica edeceği m .
Ama n e yazı k k i , b u kitapta yapacağı m densizlikler sa­
dece b u n unla kalmayacak; ve bunlardan rahatsız olacak
olan zevattan, lütfedip beni bağışlamaları nı istirham e­
deceğim.

10
Evet efend i m , daha önce beli rttiğim gibi, iş arıyord u m .
Bir m ü lakattan öteki m ül akata koşuyordu m . Ama nafi­
le . Büyük bir ıtriyat, yani parfümeri mağazaları zinciri n ­
den i ş istemek üzere kendili.._"q imden bapJUruncaya ka­
dar, bu sözc ükleri çok iyi anım sıyoru m, b u d ur u m böy­
le si.iri.ip gitti . Mağazalar zincirini n m i.id i.iri.i ben i d i zle­
rinin ü zerine oturttu, sağ m e m e m i mın c ı kladı ve fevka­
lade esnek b u l d u ğ u n u söyledi . Hayatımın o dönemin­
de, bütün erkekler, v ü c ud u m u n bir yanını fevkalade es­
nek bul mak kon us u nda söz b i rliği e tmiş gibiyd i l e r . B i ­
raz k i l o alm ıştım, belki d e iki k i l o kadar, çünkü s ü rekli
açlık hissediyord u m ; b u iki k i l o, vücud u m u n her bir
köşesine u yu m l u bir şekilde dağılmıştı, bun u n böyle o l ­
duğunu aynaya baktığım zaman görüyord um . Spor
yapmadan ve özel bir çaba göstermeden, vücud u m es­
kisi ne göre daha di ri, daha parlak, daha dolgund u . B u
k i l p alışımın, vüc u d u m u n göz kamaştırıcı d u rum u n u n
kuşkus uz i l k bel irtileri, i l k arazları barınd ı rdığını ş i m d i
d a h a i y i a n l ı yo ru m . Mağazala r Zi nciri Müdürü, bir eliy­
le sağ mememi, öteki eli nde sözleşmeyi tutuyordu . Me­
memin seğirdiğini hissediyord um, sözleşmenin i m zaya
hazır old u ğ u n u görmeni n yarattığı heyecandan seğiri­
yor olmalıydı, ama b u d u ru mda, vüc u d u m u n, nasıl de­
sem, şu lastikse/ göri.inü m üni.in de bir payı vardı . M ağa­
zalar Zinci ri M ü d ü r ü, parfümeri mesleğinde işin en ö­
nemli yanı n ın her zaman güzel ve bakımlı olmak old u ­
ğ u n u, d a r kesi mli iş ö n l ü kl e ri n i ç o k beğeneceğimi ve
bu giyi m i n bana çok yakışacağını söyl üyord u . Parmak­
ları biraz daha aşağıya inmişti, iliklenmiş düğmel e ri açı-

11
yord u , ve b u n u n i ç i n M ü d ü r Bey sözleşm eyi m asasını n
üzeri ne koymak zoru nda kal mıştı . O m u z u n u n ü zeri n ­
d e n sözleşmeyi tekrar tekrar okuyord u m , yarı m gün i ­
ç i n elime geçecek olan asgari ücretin yarısı kadar maaş­
la, ev kirasına katkıda bulu nabilir, ke ndime bir-ik i giysi
alabil i rdim : ve yı l l ı k stokları piyasaya sürmek dön e m i n ­
de güzel l i k malzemeleri edi nmeye hakkım ol duğu da
belirtilmişti, demek ki en ünlü markal arı , e n pahalı par­
fümleri elimi u zatı p alabilecekti m ! Parfüm eri m ağazası
müdürü beni kucağına oturtmuştu, görevi m i yeri ne ge­
tirirkı;; n , bu güzel l i k malzemeleri n i , nasıl güzel kokaca­
ğıım, ten i m i n nasıl diri görüneceğin i hayal ediyordum.
Kuşkusuz Honore ' n i n daha çok hoşu n a gidecekti m .
Honore 'ye, beş bahar aralıksız giydiğim mayom u do­
l aptan çıkarmayı düşündüğüm sabah rastlamıştım . Ma­
yomu denerken, kalçaları m ı n pembeleşip sıkıl aştığını ,
yuvarlaklaşıp kaslandığı nı fa r k etmişti m . Ye mek yemek
yarı yordu bana. B u n u n ü zerine kend i n e Aq ualand'da
bir öğle sonu sun d u m . Dışarıda yağ m u r yağıyord u ama
Aq ualand 'ın içi nde hava her zaman güzel ve sıcaktı . A­
qualand'a gitmek ek aylığımın onda birini alıp götürü­
yord u ve annem kesi n l i kle benimle aym fi ki rde değildi .
Dahası , bana metro bileti bile vermedi , ben de bir be­
yefendiye takılarak geçmek zoru nda kaldım kapıyı .
Metro kapılarında her zaman genç kızları bekleyen be­
yefendiler bulunur. B eyefendinin ü zeri nde büyük bir
etki yarattığımı hi ssetti m ; u z u n sözün kısası , her zaman
olduğundan daha büyük bir etki . Ö yle ki , Aqual a n d ' ı n
soyu n m a salonunda etekliğimi gizlice yıkamak zorunda
kaldım . Aqualand ' ı n salonları nda, kapılardaki aralı kl arın
iyice tıkalı olduğuna d i kkat etmek gerekir her zaman ve
ayrıca, salonda bir çift varsa hemen sıvışmayı da b i l mek
gerekir; b urada da kadınlar tarafının kap ı s ı nı n ön ü n de
bekleyen beyler vardır her zam a n . İ nsan Aqualand'da
hayatını kolayca kazanabilir, ama ben, annem i n beni

12
kapı dışarı etmekle tehdit ettiği zamanlarda bile böyle
bir şeyi kab u l etmemişimdir. B oş salonda hemen soy u ­
n u p mayom u giydim ve güleryüzlü yaldızlı aynanı n kar­
şısında b u l d u m kendim i ; bunu söylediğim için üzgü­
nüm , ama kendimi i namlmaz ölçüde güzel b u ld u m ,
tıpkı dergi lerdeki g i b i a m a daha iştah açıcı . Güzel ko­
kan bedava sabunla sab unla nd ı m . Kap ı açıldı, ama yal­
n ızca bi rkaç kadın girdi içeriye, erkek girmed i , biz de
bir süre rahatımıza baktı k . Kadınlar g ü lerek soyunuyor­
lardı . Zeng i n Müslüman kadı nlardı bunlar, yıkanmak i ­
ç i n uzun lüks giysil e r giyi niyorlard ı , d u ş u n altında, yarı
saydam tül v ü c u tl arın ı n kal ı b ı n a giriyordu . Kadınlar
çevremi sardılar ve güzel olduğ u m u haykırdılar, ve ba­
na pahalı koku l ar ve birkaç madeni para verdil � r . O n l a­
rın yanında kendi m i güvenl i kte h issettim . Aqualand b i r
dinlenme yeridir, ama i n s a n g e n e d e , n e o l u r ne olmaz,
dikkatli olmalıdır. Bu nedenl e , H onorc! suda bana yak­
laştığı zama n , i l k i n h ı zla krawl y ü zerek yanı ndan uzak­
laştım , belki d e e n çok böyle yüzme m hoşuna gitmiştir
(o sıralar çok i yi yüzerdi m ) . Ama daha sonra tropi kal
barda bana bir bardak içki i kram ettiğind e , iyi biri old u ­
ğ u n u gördüm. Tropikal barda üzeri m i zden s ular sızı ­
yord u , ıslak m ayoları m ızın içi nde terliyorduk, tavandaki
aynalarda kend i m i kıpkırm ı zı kızarmış görüyordu m , iri­
yarı bir zenci yelpazeliyord u bizi . Çok şekerli,
rengarenk kokteyller içiyorduk, uzak adal arın m üziği
duyul u yord u ; b i rden , çok uzaklardaydık. Yüksek dalga­
lar dönemiydi . Honorc:, bazı özel toplantılar için hav u ­
za köpekbalıkları kon uld uğunu a n latıyordu ; köpekba­
lı klarının, tatlı suda ölmeden önce, hantal davetli l e ri
gövdeye i n d i rmek i ç i n beş dakikal arı varm ı ş . Bu da, b u
tür toplantıl arda benzersiz bir hava yaratıyorm uş . Son­
ra, kırmızı s u l arda sabaha kadar y üzdük. H o non� ban l i ­
yöde büyük b i r Kolef de öğretme n l i k yapıyord u . Ö ğ­
rencileri n i n eğlencelerine kesinlikle gitm e z m i ş . Kendisi-

13
ne, öğrenim görmek isterdim, dedim, ama o, sakın ha,
dedi, öğrencilerin hepsi ahlaksız ve sapık, dedi, Aqua­
land'a sağlıklı genç kızlara rastlamak için geldiğini söy­
ledi. Honore ve ben birbirimizden hoşlandık. Bana, ba­
zen özel davetlere gidip gitmediğimi sordu. Ona, hiç­
bir zaman, dedim, hiç tanıdığım yok. Beni insanlarla ta­
nıştıracağını söyledi. Başlangıçta beni çeken bu oldu,
üstelik bu dürüst çocuğun bana ilişki önermesi; ama
gerçekte Honore'nin hiçbir ilişkisi yoktu, ve belki de
benim sayemde seçkin yerlere davet edilmeyi umuyor­
du. Honore, çıkarken, Aqualand'daki şık mağazalardan
birinde bana bir giysi aldı, sadece onun için giydiğim
gök mavisi saydam bir giysi. tık kez mağazanın deneme
salonunda seviştik. Aynada kendimi görüyordum, Ho­
nore'nin ellerini böğürlerimde görüyordum, parmakları
vücudumun esnek çukurlarında dolaşıyordu. Şimdiye
kadar, diye soluyordu Honore, şimdiye kadar böylesine
sağlıklı bir kıza rastlamamıştım. Mi.isli.iman kadınlar da
şık mağazaya gelmişlerdi, kendi dillerinde gevezelik et­
tikleri duyuluyordu. Honore bana bakarak giyiniyordu,
ben çırılçıplak üşümüştüm biraz. Mağazada çalışan ha­
tun, nane çayı ve pasta dağıtıyordu. Deneme salonunun
kapısının üzerinden bize de verdi. Kibar ve şık bir ka­
dındı, böyle bir işim olsaydı ne iyi olurdu, diye düşün­
düm. Aslında, parfümeri mağazasındaki işim bundan
pek farklı değildi. Her parfüm için bir deneme salonu
vardı, çalıştığım mağazalar zinciri her türlü parfüm satı­
yordu; vücudun değişik yerlerinde denenen kokuların
uygun olup olmadığını anlamak için beklemek gereki­
yordu ve bu da doğal olarak zaman alıyordu. Müşterile­
ri deneme salonlarındaki geniş sedirlere oturtuyordum,
kendilerine, ancak dinlenmiş bir vücudun bir kokunun
bütün renklerini yansıttığını açıklamam gerekiyordu,
masaj eğitimi stajı görmüştüm. Tamestat ve kuğu tüyü
haşlaması dağıtıyordum. Hiç de fena bir meslek değildi

14
asl ında . Ne var k i , M üs l ü man kadınlar Internet Gard i l e
b e ş b i n e yakı n " e u ro" bı rakarak gitti kte n sonra, ç o k ş ı k
satıcı kadın , gözüm üz ü n ö n ü nd e , b ü t ü n mağazaya ae ­
rosol kok u lar fısfislad ı . Asla, dedim H onorC'ye , böyle
bir mağaza işletmiş olsayd ı m böylesine bir zevksizliğe
asla göz y u m mazdı m . H onore bunun ü zeri n e , bende
böyl esine bir vücu t varken , böyles i n e m u h teşem bir y ü z
varke n , isted iğim an dü nyanın b ü t ü n e n şık mağazaları ­
na sahip olabileceği m i söyled i . Yanı l mamıştı aslında.
Ama bir işte çalışmamı doğru b u l m uyord u . Çalışma ha­
yatın ı n kad ı n ları yozlaştırd ı ğı n ı söyl üyord u . B u n u nla
birli kte , saygın bir mesleği o l masına karşın , maaşıyla,
yakın bir ban l iyöd e iki odal ı bir daireci k ki ralayamadığı­
n ı öğre n i n c e hayal kırıkl ı ğına u ğrad ı m . B un u n üzeri n e ,
h e m e n v e ke n d i açı m dan dürü stl ü k adı na, o n a yardımcı
olabi l m e k i ç i n t u t u m l u davran mak gere ktiği ni d ü ş ü n ­
düm .

İşte b u sıralar, parfü m eri d ü kkanı nda çalışmaya baş ­


lar başlamaz, m u h teşem b i r teni min old u ğ u n u söyle m e ­
ye başladı m ü şteri l e r. M ü essese içi n eşi ben ze ri olma­
yan bir reklam yapıyordu m . D ü k kan benimle vı zır vızır
işlemeye başlad ı . Mağazalar Zi nciri M üd ü r ü beni k u tl u ­
yord u . Doğru s u , i ş ü n i forması , güzel l i k enstitülerinde
olduğu gi b i ciddi beyaz b i r ö n l ü k çok yakışıyord u : S ı r­
tında ve göğüsler ü zerinde derin dekolte l i , vücudu ya­
pışı rcasına saran kesi m l i . Evet, işte tam bu sırada, kalça­
larım gibi m e meleri m de göz al ıcı hatlara kavuşm u şt u .
B i r süre sonra, kal ıpları deri m i örselediği için B boyu
takkeleri m i k u l lanamaz d uru ma ge ldim . Daha ilk ayl ığı­
m ı al mamıştı m , biraz avans vermişlerd i , ç ü n kü m u hase­
bedeki b i l gi sayarlar bozu l m u ş t u , b u yüzden C boyu
takke alam ı yord um kendime. Ama M ü d ü r Bey, benim
yaşımdaki b i r genç k ı zın s ü tyene gereksi n i m i olmadığı­
nı , doğal l ı ğm daha iyi olduğu n u söyleyerek i ç i m e su

15
serpti . Gerçekten de fevkalade iyi d u ru yord u iki zler, D
boyu n u geçmiş old uğum halde bile, ama dayanamayıp ,
azar azar bir kenara koyd uğum ekmek paramla bir sut­
yen satın ald ı m . Honan: bana sorular sord u , m aaşı m ı
heni.i z almadığı m ı biliyord u , ama b e n k e n d i üstü m e al­
d ı ın , hiçbir şey söyle medi m , bu küçük i hanet hala canı ­
m ı sıksa b i l e . Zaval l ı Honore böylesine göğüslerle bir
otob üsün arkasından koşmanı n ne demek old u ğ u n u bi­
lemezd i ki . Erkek m üşteriler mağazaya gid erek daha
çok geliyord u ve yükl ü alışveriş yapıp iyi para öd üyor­
lard ı , Mağazalar Zinciri Müd ürü para toplamak i ç i n he­
men hemen her gün geliyord u , her geçe n gün d aha
m e m n u n kalıyord u benden . Yaptığım m asaj lar çok ü n ­
lenm işti , gal iba M ü d ü r B e y ö z e l masaj lara k e n d i girişi­
mimle başlad ığımdan kuşkul anıyord u , ç ü n k ü genell ikle
böyl e bir şeye istekl e ndirmek için satı cı kızlara biraz za­
man tanın ır. Bereket versi n , m ü esseseye kazandırd ığım
para sayesinde bi rkaç hafta sonra işten atı l m ad ı m , M ü ­
d ü r B e y i ş i i leri götürmedi , h e r şey büyük b i r gi zli l i k i ­
çinde olup bitti . M ü d ü r Bey nazik bir i nsandı . Beni u ­
z u n s ü re rahat bı raktı, bu i ş i n ben i yorm uş old u ğ u n u
d üşü n m üş olmalı . Oysa hayatı m ın h i ç b i r d ö n e m i n d e bu
kadar form da olmamıştı m . B u nun Honorc i l e h i ç b i r i­
lişkisi yokt u . Hoş u m a gidiyor olmasına karşın ye n i işi m ­
le de b i r i l işkisi yokt u , zaten bağımsı zlığı m ı kazanmama
yeterl i bir para da deği l d i . H ayır, b u n u n gerçek ned e n i ,
sanki kafa mın içindeki o ebedi gü neşti , m etroda bi l e , ş u
il kbahar çam urları nda b i l e , öğle sandviçi m i yem eye git­
tiği m o küçük tozl u parkta bile . Ama doğru s u n u ister­
sen i z , öyl e alabi ldiğine kolay bir hayat da deği l d i . Sa­
bahl eyi n çok erken kalkmak gerekiyord u , horozlar öt­
meye başlar başlamaz desem el bette garip kaçar, horoz­
ların kentlerdeki temsilcileri bu işi yapar yapmaz tabii,
kolayca uyanıyord u m , tek başı ma, ne akşamları Tames­
tat'a ne de sabahları Exci dri l l 'e gereks i n i m d uyuyor-

16
d u m , oysa başta H o norc!: ol m ak ü zere çevremdeki b ü ­
t ü n i nsanlar y u t u p d u ruyordu b u m eretleri . P e k h o ş o l ­
m ayan bir şey de vardı a m a , şöyle rahat rahat bir şey yi ­
yemiyord u m hiçbir zaman, vaki tsi zlikte n , hep açl ı k çe­
kiyord u m , karnı m acık ıyord u , özel likle d e küçük parka
geldiği m zam a n , m ü thiş bir açl ı k d u ygusu sarıyord u içi ­
mi: hava, k uşlar, ne b i l eyi m , k ü ç ü c ük bi r doğa parçası
yapacağını yapıyord u . Kı z arkadaşları m bana takı lıyor­
lard ı , "ilkbahardandır" diyorlard ı ; Honore'yi kıskanı ­
yorlardı , b u n ca güzel olmam karşı sında kıskan ç l ı k d u ­
yuyorlard ı , ama ne v a r k i , kendilerine telefon e d i p a n ­
lattığım başarı lar da hoşlarına gidiyord u . Sonr a , evet,
bazen i ç açı c ı ol mayan bir yanı da vardı i ş i n , yani erkek
m üşteri ler; kadın m üşteri l e r gidere k ayaklarını kes m i ş­
lerd i , herhal de d ü kkanda korkuya kapı l ıyorlarqı , ç ü n k ü
t u haf bir hava vard ı . Erkek m ü şteril e r b a z e n tuhaf şey­
ler dene meye kalkışıyorlard ı , hoşla n m ıyord u m b u n d a n ,
normal zamanlarda c a nı m ı sıkacak şeyl er; ama hayı r, b i r
i s p i n o z kadar cıvıl cıvıldı m . E r k e k m üşteriler bayı lıyor­
lardı b u n a . Hepsi, ağı z birliği etmişcesi n e , m üthiş sağ­
l ı k l ı old uğu m u söyl üyorlard ı . G uru r l a nı yord u m , d e m e k
istediği m , ke n d i m l e g u ru rl anıyord u m . Ama b a n a ş u
m üthiş morali vere n , ş u kışkırtı cı, ye ni bir yaşama başla­
mışlık d uygu s u n u veren b u da deği l d i . Son kadın m üş­
teri lerimden biri , göz ü n ü b u daktan sözü n ü dudaktan
sakın mayan bi r sad ı k dost beni p i relendird i . Bir g ü n d e ­
l i k gazetede fa m an ' l ı k ediyord u ve son derece zengi n ­
di . B u n u n nedeni n i n hormona) old u ğ u n u söylediği s ı ­
rad a kend i s i n e masaj yapıyord u m . Kı z arkad aşları m ın
söyl edikleri ni tekrarl ad ı m , i l kbahar özsuy u n u n çoğa l ­
masınd an m ı ş dedi m , ama m üşteri m , "hayır, hayır," de­
d i bana, "sizden kaynaklanı yor bu, kendi içi nizde n . Ha­
m i l e olmadığı nızdan e m i n misiniz acaba?" B u ay ad et
görmed i m . Bu düşünce adeta sesi m i sol u ğ u m u kesti .
H onorC'ye bir şey söylemedim . Müşteri hanı m ol d u kça

17
yaşlıydı , büyük bir hayat tecrü besi vard ı , çok seviyor­
dum kendisi n i . Masaj yapılırken d ur madan konuşan
m üşteriler sını fi n a giriyord u , bana b iraz fırij i dıniş gibi
geliyord u . Beni böylesine güzel , böylesi ne genç, her­
kesl eri n de dediği gibi bu nca sağlıklı görmekten hoşla­
nıyor olmalıyd ı , ve nasıl dese m b i l m e m ki, benim ham i ­
l e old uğu m u öğren mek on u daha da kışkı rtıyord u belki
de. Çoc u k doğumları giderek azalıyord u . Ben şahsen
bebeklere karşı deği l i m d i r, bazen küçük parkta bebek
görm üşümdür. Her n e ol ursa ols u n , açlığım artıyord u ,
ve kadın m üşteri m h e r yerde bir bel i rtisi ni yani arazını
keşfediyord u . "Aş eriyor m u s u n uz?" diye soruyordu ba­
n a . Her g ü n masaj yaptırm aya gel iyord u , erkek m üşte­
riler söyleniyorl ard ı , ona kart deri adın ı takm ışlard ı .
H i çbir şey i ç i n a ş ermiyord u m , aslına bakarsanı z daha
çok tiksi nti duyuyord u m . "Aynı s,ey", diyord u bana, ve
ayrı ntıları soruyord u . Artı k dom uzlu sandviç yiye miyor­
d u m , midem b ulanıyord u , hatta birinde küçük parkta
kusm uştu m . Kötü bir duru mdu . Bereket versi n , vakit
erke n d i , m ü şterileri n ya da Müdür'ün beni görm eleri
olanaksızd ı . Birden, tavuk yemeğe başladım , daha iyiy­
di . "Giirüyorsunuz," diyord u kad ı n m üşterim, «siz tavu­
ğa as, eriyorsunuz, ben ilk oğluma hamileyken domuza
katlanamazdım, ne olursa olsun, hamile kadın kendini
domuzdan sakınmalıdır, hastalıklar nedeniyle." Kadın
m üşteri n i n hiç çoc uğu olmamıştı , bir erkek m üşteri m
on u n lezbien old uğunu söylemişti , ve zaten duru m gün
gibi ortadaydı. Artık adet görem iyord u m . Açl ı ğ ı m gide­
rek artıyord u ve yiyecekl eri m i çeşi tlendirmek i ç i n ya­
nı mda katı yumurtalar, çikolata falan geti riyord u m . Uy­
gun fiyata taze sebze bulmak olanaksı zdı , b i r erkek
m üşteri mden kır evi nden bana taze sebze geti rmesi ni
istedi m , bana cima da getiriyordu . Bu e l m al arı nas ı l ye­
diğimi bir görmel iyd i n i z . Elmaları dişlemek, güzelce
çiğnemek için yeteri nce zamanı m yoktu p arkta, ağzı m a

18
elma suyu yayılıyordu, ağzımda dağılıyordu, olağanüstü
lezzetliydi! Kuşların arasında parkta elmalarımla baş ba­
şa geçirdiğim birkaç dakikalık soluk alma zamanı, sanki
hayatımın mutluluk anıydı. Yeşile karşı, doğaya karşı
büyük bir istek duyuyordum. Bir erkek müşterimin haf­
ta sonu davetini kabul ettim, HonorC'nin bir şey deme­
mesi için de bir staj bahanesi uydurdum. Büyük bir ha­
yal kırıklığına uğradım. Müşterimin evi güzeldi, çevre­
sinde ağaçlar olan tek başına bir ev, kırların ortasında,
hayatımda böyle bir şey görmemiştim. Ne var ki, bütün
hafta sonunu evin içinde geçirdim, müşterim kendi ar­
kadaşlarını davet etmişti. Pencereden tarlaları, bitki yı­
ğınlarını görüyordum, çılgınca arzular duyuyordum, gi­
dip burnumu içlerine sokmak, otların içinde yuvarlan­
mak, ağnamak, otları koklamak, otları yemek. Ama
müşterim bütün bir hafta sonu bağlı tuttu ·beni. Geri
dönerken arabada ağladım. Arabada artık onun için hiç­
bir şey yapmak istemiyordum, ve sonra otoyol da tehli­
kelidir; kentin ilk kapısında kapı dışarı etti beni araba­
dan bu deve, tedbir medbir gözetmeden, ve bir daha
mağazaya ayak basmadı. Müşterimi yitirdim. Eve gelir­
ken kanama başladı. Karnımda dayanılmaz ağrılar vardı,
güçlükle yürüyebiliyordum. Honon'., kadın milletinin
her zaman karınlarından sorunları olduğunu söyledi.
Nazikti Honorc, bir kadın-doğum uzmanına gitmem i­
çin para verdi. Kadın-doğum uzmanının işi başından aş­
kındı, çok acelesi vardı, bana düşük yaptığımı söyledi, i­
çime bir yığın pamuk doldurduktan sonra beni bir kli­
niğe gönderdi. Çok pahalıya patladı kürtaj. Ama ben
hamile olmadığımdan çok emindim. Birden hangi şey­
tana uyup kadın-doğum uzmanına kafa tuttum bile­
mem, herif iyice ötkelcnip bana sokak orospusu ımıa­
melesi yaptı. Ona, müşterim ve dostlarıyla başımdan
geçenleri anlatamadım. Klinikte canımı çok yaktılar, a­
dım gibi eminim, boş yere. insan hamileyse hamile ol-

19
duğu n u bilir gi bime geliyor. Vücu d u n d a bir tür annelik
kokusu duyar, ama kokulara karşı b u nca hassaslaşan
be n , tenimde bu t ürden bir koku d uymadı m . Zate n, bi­
raz özel olan kad ı n m ü şteri m i n dışında, hamile olduğu­
m u anlasalard ı , e rkek m üşterilerim semti m e bile uğra­
mazlardı bence . Onlar ben i , böyle deği l , sağlı klıyken
severler. Kli n i kte bana yaptıkları yüzü nden bugün bile
karnı mda ağrılar var. Her şeye karşın dişi olarak kald ı m .
Ayrıca, hala, şimdi bile, o zamanlar hamile olmadığımı
söyleten bir şey var: Ş u sözde düşükten hemen sonra
yen i d e n adette n kesi ldim ve aynı belirtiler, açlık, ti ksi n ­
ti , yuvarlakl ıklar d evam etti . Bazı c a n sıkıntılarına karşın
-yeter ki hepsi bi rbiriyle i l işkili ol masın- m oral i m hep
m ükemmeldi . Yaşlı kadın m üşteri m beni her zamanki n ­
d e n daha ç o k seviyord u . Ü stel iyord u , karnı ma dok u n u ­
yordu v e aynada karnı mı bana gösteriyord u , o da iyi ce
yuvarlaklaşmıştı , beni m zevkime göre biraz fazla. Ama
erkek m üşteriler beni korku n ç sexy b u l mayı sürd ü rü­
yorlard ı , önemli olan da buydu zate n . Kad ı n müşterim
zamanı n ı n büyük bir böl ü m ü n ü benimle birlikte geçiri ­
yord u , mağazaya gelm eyi sürdüre n son kad ındı ve nere­
deyse benim tek kad ı n dostu m d u , ç ü nkü be n i m ihti­
şam ' ı m , o böyle söyl üyordu , adeta bütün kız arkadaşla­
rım ın cesareti n i kırıyord u . B u kadın m üşteri m l e çene
çalmak hoşuma gidiyord u , vücudundan tiks i n m iyor­
d u m , birkaç yıl sonra nasıl bir şey olacağımı görmek i l ­
g i n ç geliyord u bana. Yanı lmışı m . Kad ı n m üşteri m bana
hala giyilebilecek giysi ler veriyordu, birinde artık hoş u ­
na gitmeyen bir takı bile verdi . Kadı n m üşteri m öldü­
rül d ü . Bir g ü n gelmedi ve cesedi n i parkta bir ağacın al­
tında buldular. Galiba görün üşü d ayanı lır gibi deği l m i ş .
B u olaydan sonr a dostlarından biriyle sık sık karşılaş­
t11n , karalara bürünm üş bir kad ı n , parktaki ağaçları n al­
tına ağlam aya geliyordu . İ nsan ı n böyle dostları olması
ne güzel . Artı k çene çalacak bir kadın m üşterim olmadı

20
ve aybaşı sorunlarımla baş başa kaldım. Bir bakıma, ar­
tık kadın müşterimi görmediğim için rahata kavuşmuş­
tum, çünkü hamile olmadığımı .biliyordum, o ise hami­
le olmamı istiyordu ve onun yüzünden kafam karışıyor­
du. Erkek müşterilerin, hiç değilse, bu türden saplantı­
ları yoktu. Sağlığımın nasıl olduğunu merak ettikleri i­
çin bana bakmıyorlardı; aslında onlar kendileriyle ilgi­
liydiler ve kendilerini bana mıncıklatmakla gurur duyu­
yorlardı. Aslında onların bu aldırışsızlıkları işime geli­
yordu, çünkü biraz fazla kilo aldığımı ve bunun eskisi
kadar güzel olmadığını görüyordum; ama sürekli müş­
terilerimi yalmzca dükkanda kabul ettiğim için, beni
gerçekten gördüklerini ileri sürebilecek yeni gözlerden
çekinmem gerekmiyordu. Bütün müşterilerim onların
zevklerine uygun olduğunu biliyorlardı ve bu onlara ye­
tiyordu, başka yerde aramıyorlardı, bendeki bir değişik­
lik herhalde onlara münasebetsiz görünürdü, samrım
uygun bir sözcük bu. O zamandan beri düşünmüşüm­
dür bunu. Müşterileri kabul ediş sürem yarı-zamandan
yavaş yavaş tam zamana dönüştükçe müşterilerimi daha
iyi tanımaya başlamıştım. Aklıma tuhaf düşünceler geli­
yordu, o zamana kadar aklıma gelmeyen şeyler, şimdi
söyleyebilirim bunu. Müşterilerimi değerlendirmeye
başlıyordum. Tercih ettiklerim bile vardı. Görür gör­
mez hoşnutsuzluk duyduklarım da vardı aralarında, be­
reket versin bunu belli etmemeyi başarıyordum. Galiba
bu yeni düşünceler ve bunun gibi şeyler, adet görme­
memle ilgiliydi; tuhaf neşemi ve iyi sağlığımı korumama
karşın, müşterilerin delice heveslerine giderek daha güç
katlamr oluyordum, hepsi hakkında bir düşüncem var­
dı. Susuyordum, kuşkusuz, görevimi yapıyordum, bana
bunun için para ödüyorlardı, ama adet görmekten yok­
sun kalan vücudumun artık söz dinlemediğini hissedi­
yordum. Benim vücudum kafamı yönetir, bunu ancak
şimdi biliyorum, müşterilerden kurtulmuş olmaktan

21
hoşnut olsam bile bunun bedelini ağır ödedim. Ama o
sıralar, insanı n, vücudunu bir bedel karşılığında gözü
kapalı sunabileceğini sanırdım. Zaten işler yolundaydı.
Biraz fazla kilo aldığım andan itibaren, müşterilerin bu­
mın farkına varmasından çok önce, kendimden tiksin­
meye başladım. Kendimi aynada görüyordum, belimde
gerçek kıvrımlar vardı, tıpkı canyelekleri gibi! Şimdi bu
am güldürüyor beni. Sandviçleri azaltmaya çalıştım,
hatta öğle yemeklerini kaldırdım, ama bütün bunlar şiş­
manlamama yaradı. Parfümeri mağazasındaki manken
fotoğrafları gözümün önünden gitmiyor, aklımdan çık­
mıyordu. Vücudumda bir kan birikmesi olayı olduğuna
inanıyordum, kırmızımsı oluyordum, giderek müşteri­
ler benimle çiftliğe özgü alışkanlıklar edinmeye başlı­
yorlardı yavaş yavaş. Kendileriyle, kendi zevkleriyle çok
ilgili oldukları için hiçbir şeyin farkına varmıyorlardı,
ama masaj yatağı, yeni arzularına göre, tarlada ot yığı­
nına dönüşüyordu, kimileri anırmaya, kimileri de do­
muzlar gibi burnundan solumaya başlamıştı ve neredey­
se hepsi, durup dururken emekliyordu. Yeniden adet
görmeye başlasam, içimdeki bütün kan boşalsa, bir
genç kız gibi yeniden terütaze olacağımı düşünüyor­
dum; ve kanım gelsin istiyordum. Müşteriler de giderek
yağlanıyorlardı. Ağırlıkları altında dizlerim ağrıyordu,
gözlerimin önünde yıldızlar dans ediyordu, bıçaklar,
kıyma satırları görüyordum. HonorC'nin mutfağı için
giderek daha karmaşık elektrikli mutfak aletleri alıyor­
dum, o da bu evcil eğilimlerimi pek beğeniyordu. Ve
sonunda gerçeği kabul etmek zorunda kaldım. Her şeyi
düşünmeye başladığıma, her konuda düşüncem oldu­
ğuna göre, artık aklı başında biri olarak durumun karşı­
sında gözlerimi kapatamazdım ve hamile olduğumu
gizleyemezdim. Bir ay içinde altı kilo almıştım, özellik­
le de karın, göğüs ve kalça bölgelerimde. Geceleri tuhaf
düşler görüyordum, kan ve domuz sucuğu görüyor-

22
dum; kusmak için yataktan kalkıyordum. Bu tuhaf düş­
lerden dolayı hala utanırım, ama vaziyetin durumu böy­
leydi. Anlamaya çalışıyordum, bazen gerçek, tuhaf bir
şimşek gibi çakıyordu, karnımdan yükselen bir bilinç
durumu. Bu, korkutuyordu beni. Gebelik, bütün bu
belirtiler arasında adeta biricik nesnel ve akla yatkın
bağdı. Honon'. artık çalışmamamı istiyordu, tetikte du­
ruyordu, birşeylerden kuşkulanıyor olmalıydı. Bunun
yanında, epeyce gururlanıyordu benimle, tuhaf bir şe­
kilde. Bütün başkentte benim çalıştığım parfümeri ma­
ğazasından konuşuluyordu, en şık mağazaydı, ünlü in­
sanlar beni görmeye uzaktan geliyorlardı. Honon'. an­
cak ekonomik sonuçları görebiliyordu, örneğin elekt­
rikli mutfak aletini. Hem sonra, yakınmasını gerektire­
cek herhangi bir şey de yoktu, bazı hafta sonlarının dı­
şında, her akşam eve dönüyordum, ne olursa olsun üçte
bir oranında zaman kazanıyordum. Ona hiçbir şey söy­
lememeye karar vermiştim, çünkü hamile olduğumu
öğrenirse beni evde tutmak için elinden gelen her şeyi
yapardı. Üç ay boyunca, aylık ücretimin üzerinde do­
ğum öncesi yardımı alabilir ve sonra Honorc ile birlikte
eve kapanabilirim. Aslında nedenini iyi bilmiyorum ama
işimden ayrılmak istemiyordum. Benim için bir pencere
gibiydi, küçük parkı, kuşları görebiliyordum. Herhalde,
hamile olduğumu öğrendikleri zaman işimi elimde tu­
tamazdım. Bunu Mağazalar Zinciri Müdürü'ne nasıl
haber vermeli? Bu düşünülemez bir şeydi. Beni dikkat­
sizlikle suçlardı, ama dikkat etmemi gerektirecek kadar
kazanmıyordum; ve HonorC'ye göre, bu türden karın
sorunlarıyla ilgilenmek kadınların işidir. İşte bundan
dolayı da hamile olduğuma inanıyordum, çünkü dikkat­
li davranıyordum. Bununla birlikte bir biyolojik mantık
vardır; şimdi en azından bundan kuşku duyduğumu
söyleyecek olsam bile. Oysa tek kozımı lastikse/ yanım­
dı, ama doğrusu bu özelliğimi de yavaş yavaş yitirmiş

23
olduğumu itiraf etmem gerekir. Bilemedin bir ya da iki
ay daha, daha sonra artık önlüğe sığaınayacaktıın, kar­
nım dışarıya firlayacaktı ve üstelik bundan daha uyarıcı
bir şey vardı, askılardan, dekoltelerden etim taşıyordu.
llk stok eritme döneminde, işe girişimden tam bir yıl
sonra pudra almaya hak kazandım ve sabahları her yanı­
ma pudra sürdüm, bu sayede kırmızı yanaklı köylü gö­
rünüşümü biraz gizlemeyi başardım. Bir ay daha daya­
nabildim. Ama, yalnızca karnım değil her yanım şiş­
ınanlıyordu. Üstelik karnım gebe kadın karnına kesin­
likle benzemiyordu, güzel bir yuvarlak küre değildi,
canycleklerini andırıyordu. İşte annem, üzerinden daha
çok geçmedi, ağlaya ağlaya çocuk aldırdığında beş aylık
hamileydi, çocuğunu aldırmıştı, çünkü evde onun maa­
şına çok gereksinim vardı. Artık neredeyse hiçbir şey
yemiyordum. Gündüzleri gözüm kararıyordu, geceleri
ise saçına sapan düşler görüyordum. Honore hoınurtu­
larıından rahatsız olduğu için söyleniyordu, sonunda
hoınurtularım tiz çığlıklara dönüştü, bunun üzerine be­
nimle birlikte yatmaya katlanamadı. Ben salonda uyu­
yordum. İkimiz için de böylesi daha rahattı, şöyle canı­
mın istediği gibi yan yatıp horlayabilirdiın. Ne var ki gi­
derek uykum kötüleşiyordu, gözlerimin altında torbalar
oluşmuştu, yılbaşı armağanı olarak bedava verilen iki
tüp Y erling'i gözlerimin altına sürmeye çalıştım. Ama
merhem zaman aşımına uğramıştı, toz haline geliyordu.
Çocuk düşürmeyi düşündükçe korkunç bunalımlara gi­
riyordum. Çocuk düşürenlere karşı sevecen davranını­
yorlardı. Bu işi yapan kadınlar için anestezi harcama­
mak gerektiğini bile söylüyorlardı, dikkatli olmaları ge­
rekirmiş bu kadınların. Üstelik şu komandolardan da
korkmak gerekiyordu, ama ben bir şey bilmiyordum bu
konuda. O sıralar haberleri izlemiyordum. Şimdi çok u­
zağım bütün bunlardan, bereket versin. Kliniğe gittim.
Ultra-şık dudak rujlarını el altından satmıştım, yakalan-

24
maktan ödüm kopuyordu. Altı saat kaldım, Müdür Bey
bu boşa giden yarım günden hiç hoşlanmadı. Ameliyat
masasma zincirlenmiş biri vardı, ilahi gibi bir şeyler söy­
lüyordu, ama sersem herif çok aşağıya zincirlenmişti ve
pek rahatsız etmiyordu. Her şeye tanık olmak zorunda
kaldı, ve polis zincirlerini kesmek için geldiğinde -çün­
kü anahtarı yutmuştu- her yanı kanıma bulanmıştı. Kli­
nikte, böyle anahtar yutmayı sürdürürse pek uzun yaşa­
mayacağmı söylediler kendisine. Bana da, böyle dikkat­
siz davranmayı sürdürürsem, iki kürtajdan sonra kısır
kalacağımı söylediler. Ayrıca böylesine tuhaf biçimli bir
rahim görmediklerini, bundan biraz kaygılanırsam iyi e­
deceğimi, bir yığm hastalık olduğunu söylediler. Yakın­
dan incelemek üzere hystfrographie'yi bile ahkoydular.
Adam benimle geldi. Çok solgundu. Ebediyyen lanet­
lenmiş olduğumu, yaptığım işin sonuçlarının ne olaca­
ğını benim gibi bir bedbahtm asla hayal edemeyeceğini,
yitik bir kız olduğumu söyledi. Herifin söyledikleri be­
nim umurumda bile değildi, vız gelip tırıs gider, parfü­
meri mağazasma gidebilmek için koluna yaslanmıştım.
Aslmda kibar bir insandı, o olmasa yürüyemezdim. Her
tarafi kana bulamamak ve müşterilere dayanmamak için
ne yapacağımı düşünüyordum. Demir kepengi kaldır­
dım. Adam tabelayı görünce, daha da sarardı. Biraz u­
zaklaşıp iki parmağını benim üzerime dikti ve iblisin bir
ürünü olduğumu söyledi. "Bak sen!" diye haykırdı. Ba­
na bakıp dikkatle inceliyordu adeta. "Hayvanın Marka­
sı!" diye haykırdı. Beni altüst etmişti, birinin bana baka­
rak bunu söylemesi. Adam koşarak uzaklaştı. Aynada
kendime baktım. Anormal bir şey gözüme çarpmadı. Ö­
zellikle de solgundum, kırmızı yanaklı çiftçi kızı olduğu­
ma bin şahit isterdi. Sonunda, bu kanama iyi gelmişti.

İçim rahat olarak işime yeniden başladım, kafamda


hiçbir kaygı kalmamıştı, hamile miyim yoksa değil mi-

25
yim? Müşteriler iyi para ödüyorlardı. Patron şimdi bana
daha yüksek yüzde bırakıyordu, benden çok memnun­
du, benim en iyi işçisi olduğumu söylüyordu. Bir sonra­
ki stok tüketme döneminde mağazalar zincirinde çalı­
şan bütün satıcı kızların ve ileri gelenlerin önünde, bir
madalya törenine, bir Loup-Y-Es-Tu pudra kutusuna
ve hücre yenilemesi ve makromolcküllcrin yeniden birlqi­
mi için çok etkili DNA'lı bir Gilda krem setine hak ka­
zandım. Bunların hepsi yeni ürünlerdi. Tören sırasında
sevinçten ağladım. Fotoğraflar çekildi. Çok gururlandı­
ğım fotoğraflarda görülüyor. Şişmanlamış olduğum da
görülüyordu, ama o kadar değil, çünkü çocuk aldırdık­
tan sonra mide bulantılarım çoğalmış ve zayıflamıştım.
Bu durum hamileliğe bağlanamazdı artık. Yolunda git­
meyen birşeyler vardı. Besinlerime daha çok dikkat et­
meliydim, artık sadece sebze yiyordum, özellikle de pa­
tates, daha iyi hazmediyordum bunları. Pişmemiş pata­
tes için çıldırıyordum; kabuğu soyulmamış, belirtmem
gerek. Honore iğrenerek bakıyordu. Bu kez, gerçekten
hamile olup olmadığımı soruyordu kendine. Ama biraz
iğrenmiş görünüşüne karşın, HonorC'yi umutlandırma­
mak gerekiyordu. Şimdi artık bütün akşamlarımı işye­
rinde geçiriyordum, ona ayıracak zamanım yoktu. Müş­
terilerle her şey eskisi gibiydi. Canyeleklerimden müşte­
rilerin tiksineceklerini sanmıştım, ne gezer tiksinti, ke­
sinlikle. Bütün beklemelere karşın, hepsi, yeniler gibi
(yüklü çalışma programıma Müdür'ün iltimasıyla giri­
yorlardı, ama iyi para ödüyorlardı), hepsi böyle biraz
yağlı halimle beğeniyor gibiydiler beni. Sanki hayvanca
iştahları kabarıyordu. Seanslar daha başlar başlamaz
hepsi, hemen, "kombine spesiyal", yağ ve vibro ile yük­
sek teknikli hizmet istiyorlardı, hepsi, ücreti ne olursa
olsun; yağlar umurlarında bile değildi ama vibroyu e­
limden kapıp alıyor ve tuhaf biçimlerde kullanıyorlardı,
yemin ederim. Oradan yorgun argın çıkıyordum. Bü-

26
tün eski kadın müşterilerim Yüksek Teknikli seanslara
bayılıyorlardı, yalnızca bu müşteriler için vardı. Giderek
daha az parfüm ve krem satar olmuştum ama Mağaza­
lar Zinciri Müdürü bunu umursamıyordu bile. Ardiye­
de stoklar yığılı p duruyordu ve gelecek stok tüketme
döneminde neleri alacağımı çoktan peylemiştim. Kötü
bir meslek değildi. Sevinçleri, doyumlanmalar ı vardı.
Müşteriler, alacaklarını tahsil işini bitirdikten sonra, ba­
na mutlaka kibarca birşeyler söylerlerdi, beni çok lJiizel
bulurlardı, kimi z aman, buray a yazmaya cesaret edeme­
yeceğim, ama netice itibariyle beni alabildiğine mutlu
eden başka sözcükler de kullanırlardı. Onların dedikleri
gibi olduğumu gayet iyi görüyordum, şöyle bir aynaya
bakmam yeterdi, gene de enayi kızın biri değildim. En
güzel yerim kütcmdi, yani kıçımdı. lş giysimi çatlatacak
kadar dolduruyordu, bazen düzelttirmek zorunda kal­
mama karşın Mağa zalar Zinciri Müdürü daha büyük
kesimli bir giysi almam için kredi açmayı kabul etmiyor­
du. Zincirin uçurumun kıyısında olduğunu, para kal­
madığını söylüyordu. Herkes büyük mali özverilerde
bulunuyor, zincirin iflas edip herkesin kendini kapı ö­
nünde işsiz bulmasından korkuluyordu. Kendileriyle
pek ender karşılaştığım bazı kız arkadaşlarım, ihtiyaçla­
rıım karşılay ac ak Honorc gibi dürüst bir erkeğimin ol­
masının ne denli büyük bir şans olduğunu söylüyorlardı
her zaman bana. Kıskanıyorlardı, özellikle de kıçımı.
Çoğu müşterilerden kendileri için para alıyor l ardı, ama
bunu kesinlikle ağızlarına almıyorlardı . Ben her zaman
reddetmişimdir, gurur d iye bir şey var, değil mi ama?
Satıcı kızları pek görmek istemiyordum, başka bir şey
söylemek istemiyorum ama kötü d avra nı şları vardı. Be­
nim müşterilerim, aramızda para sorunu olmadığını ve
payıma düşen yüzdemi aldığımı biliyorlardı, hepsi bu
kadar. Müessese içinde en sağlıklı iş ilişkisine sahip ol­
maktan gurur duyuyordum. Satıcı kız arkadaşlarım beni

27
arkamdan çekiştiriyorlardı. Ayrıca, Müdür'e madik at­
maya kalkıyorlardı. Allah'a şükür, kendilerini ihbar et­
miyorum, yoksa Müdür Bey'in dalavereci kızlara karşı
kendine özgü metotları vardı. Zaten, şu ya da bu şekil­
de, oyunu bozacak ve indirimli satışlara katılacak gayrı
memnun bir müşteri çıkıyordu. Ben kendim kendi işimi
yapıyordum. Benim parfümeri mağazam gayet iyi du­
rumdaydı. İltifatları ve çiçek buketlerini kabul ediyor­
dum. Hepsi bu kadar. Ancak itiraf etmekte güçlük çek­
tiğim bir şey var, ama ne olursa olsun itiraf etmek zo­
rundayım, çünkü semptomlardan, belirtilerden biri ol­
duğunu biliyorum şimdi, itiraf etmekte güçlük çektiğim
şey şu: Bana armağan edilen çiçekler var ya, işte yiyor­
dum onları. Kuşkusuz kokuları yüzünden. Kışkırtıyor­
du beni, bütün bu yeşillikleri, bu rengarenk şeyleri gör­
mek. Parfümeri dükkanma dışarıdaki doğa giriyordu,
bu adeta heyecanlandırıyordu beni. Çiçekler çok pahalı
olduğu için utanıyordum, müşterilerimin bunları bana
sunmak için büyük özverilerde bulunduklarını çok iyi
biliyordum. Bu nedenle bir-ikisini yakama takmak için
bir kenara ayırmaya çabalıyordum her zaman. Bu bü­
yük bir soğukkanlılık gerektiriyordu, çünkü kendime
karşı kazandığım küçük bir zaterdi bu. Müşteriler me­
melerimin üzerinde çiçekleri görmekten çok hoşlanı­
yorlardı. Ve onlarm da çiçekleri yediğini görmek içimi
rahatlatıyordu. Üzerime eğiliyorlar ve hep, bir hamlede
dişlerinin arasına alıyorlardı dekoltemden, ve sonra, yu­
karıdan bana bakarak büyük bir iştahla yiyorlardı onları.
Genellikle sevimli buluyordum müşterilerimi, son dere­
ce sevimli. Kıçımla giderek daha çok ilgileniyorlardı,
tek sorunları olmuştu ki.Hem. Demek istiyorum ki ve
davet ediyorum ki, bütün duyarlı insanlar bu sayfayı at­
lasmlar, kendilerine saygı adma, demek istiyorum ki,
müşterilerimin garip arzuları vardı, doğaya tamamen
aykırı düşünceler, ne demek istediğimi anlıyorsanız e-

28
ğer. Başlarda, sonunda mağazalar zinciri benim sayem­
de ek bir para kazanacaksa diyordum kendi kendime,
kendimle gurur duyabilirim, yeter ki daha iyi duruma
gelebilsin. Ama müşterilerin sınırları nerede aşmaya
başlayacaklarım bilemiyordum, daha doğrusu iyi ahlak
kurallarını korumak için sözleşmenin nerede durması
gerektiğini bilemiyordum. Mağazalar Zinciri Müdü­
rü'ne derdimi dökmeyi göze alabilmem için zaman ve
cesaret gerekti. Tuhaftır, zincirin müdürü çok güldü ve
bana k üçük kız muamelesi yaptı, bu sıfatlandırmada bel­
li bir sevecenlik buldum, bunun heyecanıyla gözlerim
yaşardı. Hatta, hassas yerlerimi yumuşatması ve esneklik
kazandırması için Yerling mamulü özel bir krem bile
verdi bana, bu kez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Bana karşı böylesine iyi davranmak için, zinciı: müdürü
benden gurur duyuyor olmalıydı. Daha sonra, ağırdan
almak ve eğitimini mükemmelleştirmek için yeterince
sabırlı davrandı. Gözyaşlarımı sildi. Beni üzerine alıp o­
turttu ve küfeme bir şey itti. Bu müşterilerle olduğun­
dan daha çok yaktı canımı, ama bunun benim iyiliğime
olduğunu, daha sonra her şeyin yolunda gideceğini ve
artık sorunlarımın kalmayacağını söyledi. Çok kanadım,
ne var ki buna adet görmek denemezdi. Çocuk aldır­
mamdan bu yana tekrar adet görmemiştim. Müdür Bey
müşterilerle her zaman nazik olmak gerektiğini söyledi.
Daha sonra tuhaf ve tam anlamıyla münasebetsiz bir
şey oldu, duyarlı okurların bu sayfaları okumamasım bir
kez daha rica ediyorum kendilerinden. Her şeyi adı adı­
na söylemek gerekirse, cinsel ilişkiler kurmayı arzu et­
meye başladım. Görünüşe göre hiçbir şey değişmemişti,
müşteriler aynı müşterilerdi, Honort� de öyle, ve bunun
zincir müdürünün bana bahşettiği tamamlayıcı eğitimle
hiçbir ilişkisi yoktu. Zaten, müşterilerin akıllarım kü­
femle bozmalarına karşın, onların benimle başka türlü
ilgilenmelerini isterdim. Kaba etlerimi azaltmak için

29
gizlice jimnastik hareketleri yapıyordum, aerobik kurs­
larına bile gidiyordum, fakat kıçımın boyutlarını küçült­
meyi bir türlü başaramıyordum. Tam tersine, daha da
kilo almıştım. Artık bundan başkasını görmüyorlardı.
Bunun üzerine, müşterilerin başka bir şeyle ilgilenmele­
ri için isteyerek dekoltemi patlatmalarına göz yumdum
ve buna kendim çanak tuttum. İlk kez bir müşterimin
üzerine ata biner gibi oturduğumda, çok kötü oldu.
Burda söylemeye cesaret edemeyeceğim sözcükler söy­
ledi bana. Girişimi müşterilere bırakmamanın ve sonuç
olarak kendi istediğimi elde etmenin çok güç bir şey ol­
duğunu anladım. Bunun üzerine sinemeda olduğu gibi
davrandım. Şakalar yapmaya, cilve yapmaya başladım.
Müşterileri çılgına çevirdi yaptıklarım. Önceden, çok ti­
tiz davranmakla yetinirdim, en küçük bir haz eksikliği­
ne göz yummazdım, nihayet çok şık bir parfümeri ma­
ğazasındaydık. Ama, işin içine kendi hazzımı da katma­
ya başlayınca, bunu söylediğim için üzgünüm, fakat
müşteriler köpek gibi oldular. Bununla birlikte, mües­
sesenin eski üsltıbuna özlem duyan ve değişime katlana­
mayan birkaç müşterimi yitirdim. Ama istek doluydum,
anlıyorsunuz ya. Başlangıçta, birçok müşteri yitirmek­
ten ve bu durumun kasaya yansımasından korktum.
Ama beni çok şaşırtan bir şey oldu, yeni bir tür müşteri
geldi, gizlice kuşkusuz. Bu yeni müşteriler tıpkı benim
gibi, gerçekten istekli, yerinde duramayan bir satıcı kız
arıyora benziyorlardı, böyle şeyler işte, ama ayrıntıları
geçiyorum. Sonunda, zincire bağlı başka parfümeri ma­
ğazalarının müşterilerini kaptığımı ve bunun düzeni
bozduğunu fark ettim, Müdür Bey hiç de hoş olmayan
deyimlerle sakinleşmemi istedi. Hizmetimden yararlan­
mak isteyip istemediğini sorduğum zaman bir tokat bi­
le patlattı. Ne var ki önceleri güçlük çıkarmamıştı. Şim­
di tercih ettiğim müşteriler, masaj için kendilerini bağ­
lamamı isteyenlerdi. Bu değiştiriyordu beni. İstediğim

30
gibi yararlanabilirdim bu durumdan. Aynalarda kendi­
mi güzel buluyordum, kuşkusuz biraz kırmızı, biraz
giysilerine sıkışmış, ama yabam!, nasıl diyeceğimi bile­
miyorum. Gözlerimde, vücudumda gurur gibi bir şey
vardı. Ayağa kalktığım zaman müşterinin de gözlerinin
parıldadığım görüyordum. İnsan kendini cangıldaymış
sanabilirdi. Öylesine çıldırtıcı müşteriler vardı ki, yiye­
bilirdim onları. Ve eski alışkanlıklarında direnenlerin,
müessesenin üslubunun değişmiş olduğunu heni.iz an­
lamamış olanları, hala yapmacık ve ürkek ve malak işi is­
teyenleri oldukları yerde bırakıyordum. Şiddete maruz
kaldım, özellikle de özel masajdan önce bana vurmayı
alışkanlık haline getirmiş olan müşterilerden. Ama u­
mursamıyordum bunu. Zincir müdürünün bana yaptır­
dığı ata binme deneyi neredeyse birkaç çığlık atmama
yol açsa bile olağanüstü birşeyler oluyordu içim
" de. Şim­
di iyice yırtık buluyordu beni Müdür Bey, kötü huylar
edinmiştim, kızgın dişi kediler müessese için uygun de­
ğildiler. Müşteriler şikayet ediyorlardı. Veznedarı ve
dobermanlarıyla birlikte beni üç günlük hafta sonu tati­
line götüren zincir müdürü beni açık saçık eğlence me­
rakından kesinlikle vazgeçirtebilcceğini sandı. Eski
müşterilerin, ağzını açmayan, gözlerini yerden kaldır­
mayan uslu ve küçük kıza mesleğini yeniden yaptırabi­
leceğini sandı. Tabii ya111ldı. Her şey olağanüstüydü,
şimdi sevdiğim şey, demek istiyorum ki, yal111zca vitrin­
de sunulan masaj seansları ya da ürünlerin sergilenmesi
değildi, hayır hayır, girişimi ellerime almaktan hoşla111-
yordum aslında. Kuşkusuz eski alışkanlıklarına bağlı ka­
lan müşteriler vardı. Herhalde onları büsbütün redde­
demezdim ve sonra, zincir müdürünün beni yeniden ö­
zel eğitim merkezine göndermesini istemiyorsam, aya­
ğımı denk almak zorundaydım. Zincir müdürü, ne ya­
zık ki en iyi işçilerin bile kötü yola saptıklarını, insanın
hiçbir şeye güvenemeyeceğini söylüyordu. Benim, li.it-

31
fen bağışlaym beni, gerçek bir dişi köpek olduğumu söy­
lüyordu, bu onun kendi ağzmdan çıkan sözler. Ho­
norC'nin ağzı kulaklarına varıyordu. Kuram111111 doğru­
landığı görülüyordu. Çalışma beni yozlaştırmıştı. Artık
altında inliyordum.. Çabucak, hakkımda hiçbir şey öğ­
renmek istemedi; benden iğrendiğini söylüyordu. Du­
rumum iç açıcı değildi, şimdi arzu duyan hep bendim
ve parfümeri dükkanında tatmin yolları aramak zorun­
daydım. Honon� beni ahlaksızlığm kollarına itiyordu.
Şimdi HonorC'nin vücudumda meydana gelen değişim­
leri hangi ölçüde fark edebildiğini düşünüyorum. Belki
de belimdeki canyeleklerinden, giderek pembeleşen gri
benekli tenimden iğreniyordu. Cinsel etkinliğimi sade­
ce parfümeri dükkanında yoğunlaştırmak benim için
pek elverişli değildi, çünkü her zaman yeni uygulamala­
rıma duyarlı müşteriler bulamamanın dışında, eski müş­
terilerimle de eski ilişkilerimi anımsamak zorundaydım.
Olabildiğince en açık biçimde açıklamaya çalışacağım,
çünkü özellikle erkekler için bunun çok kolay olmadığı­
m biliyorum. Yenilerle, özellikle kolayca uyum sağla­
yanlarla, artık kendi ri.t:mime uygun olarak çalışabiliyor,
kendini kapıp koyverebiliyor, istediğim gibi çığlık atabi­
liyordum. Gedikli müşterilerle, şiddetli arzularımı de­
netim altında tutarak ve onların doğaya karşı olan deli­
ce heveslerine -neden söz ettiğimi biliyorsunuz- boyun
eğerek kendi payımı almayı başarıyordum. Gedikli müş­
terilerimin bir sitem havası içinde, çığlık atma tarzımın
çok değişmiş olduğuna dikkatimi çektikleri de olmayan
bir şey değildi. İster istemez böyleydi, çünkü eskiden
numara yapıyordum. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bu
nedenle, eski numaramın numarasını yapmak, eskiden
attığım çığlıkları tam olarak anımsamak gerekiyordu.
Ayrıca, çığlık atmamdan hoşlanan müşterileri ve çığlık
atmamdan hoşlanmayan müşterileri de ammsamam ge­
rekiyordu. Ne var ki, insanın vücudunda gerçek duygu-

32
lar yalımlanırken, "gibi yapmak" son derece zor bir şey­
dir. Bilmem ki meramımı anlatabildim mi? Düşüncele­
rini bu şekilde dile getiren bir genç kızın yazdıklarını o­
kumanın ne denli rahatsız edici ve nahoş bir şey oldu­
ğunu tahmin ediyorum, ama şimdi eskisi gibi olmadığı­
mı da söylemeliyim, bunun gibi düşüncelerden uzak
duruyorum şimdi. Ama gene de yaşam karmaşıklaşıyor­
du. Ayrıca duygularımı saklamanın dışında, eski müşte­
rilerimden giderek daha çok korkuyordum, beklenme­
dik telefonları Müdür Bey'in kulağına gidebilirdi. Artık
Müdür'e hiç güvenim kalmamıştı, beni işten attırmasın­
dan korkuyordum. Bereket versin çok zengin ve Afrika­
lı bir derviş, hizmetlerimi bir haftalığına ve altın pahası­
na kiraladı. Müdür, zengin Afrikalı'nın geliş�nden çok
memnun olmuştu, ama parfümeri dükkanından başka
bir yerde iş tutmamızı istiyordu, çünkü bir zenci söz
konusu olduğu zaman işler nazikleşiyordu. Dükkan bu
süre içinde kapalı kaldı ve kızışmış zevat sakinleşti. Ge­
dikli müşterilerin çoğu, zaten, Müdür'ün Antiller'de
bulup Champs-Elysee'nin göbeğine yerleştirdiği sözüm
ona küçük bir inciye yönelmişti, bu olanakları mağaza­
lar zinciri nereden buldu diye düşünüyor insan. Afrikalı
çok hoş davrandı bana. Beni Afrikalılar'ın oturduğu
mahalledeki hangardan bozma evine götürdü ve uzun
süredir benim gibi birini aradığını söyledi. İlkin eğlen­
dik biraz, kişiliğime çok değer veriyordu. Ben de yarar­
lanıyordum bundan. İnsan her gün yeni heyecanlar keş­
fetmez, ne var ki, Afrikalı ülkesine özgü ustalıkları bili­
yordu. Sonra, iyice eğlenince, Afrikalı tuhaf şeyler yap­
maya başladı. Vücuduma merhemler sürdü, kulağını
dayayıp adeta dinledi beni, sanki bir şey arıyordu. De­
rim merhemlere şiddetli tepki gösterdi, yanıyordu, ren­
gi değişiyordu, artık durmasını söylemek istiyordum.
Hacı bana Pelikan gözü likörü içirdi. Beni hipnotize et­
meye çalıştı. Kendimi hasta hissedip etmediğimi sordu.

33
B u n u n ü zeri ne, biraz sol u k alabilmek i ç i n , son aylarda
olan biten ne varsa hepsini anlatmaya koyuldum ona.
Hacı bana kartı nı verdi, devam edecek olursa kendisin i
görmeye gelmemi söyledi . Birbiri m i zden hoşland ı k .
Hacı b o l b o l gül üyordu , ç ü n k ü farklı renkleri m i z -o
kuzguni kara, bense şimdi pembecik- onun iştah ı nı açı­
yord u . Ayna n ı n önüne dört ayak gelip hayvanlar gibi
bağırıyordu k . Ş u i nsanlar gene de tuhaf yaratıklar. Ay­
nada gördüğüm şeyi size anlatmak i ç i n çok erken he­
ni.iz, anlatsam bana inanmazdı nı z . Zaten bu öylesi ne
kanımı dondurdu ki , uzun s üre düşünmekten sakındım.
Hacı beni hafta sonunda evi me yolladı . Kap ı eşiğinde
durum ağırla�acak olursa kendisi ni görm eye gel m e m i­
çin ısrar etti . Kazağımın altından beni son kez ç i m d i k ­
ledi . Tıpkı , fazladan verdiği ve Honore ' n i n evine taksiy­
le dönmeme olanak vere n yirmi "euro" gibi b u n u k i ­
barlı ktan yaptığını sandım . Ama m erdivende, ç i m d i k l e ­
d i ğ i y e r i n m orardığını fa r k etti m . Morl u k giderek koy u ­
laşıyord u sanki . Koyulaşıp kahverengine dön üyordu .
Honon': b u hafta son u staj ı na köp ürüyord u , birşeyler­
den kuşkulanı yordu . Elimden geldiğince morl u ğ u giz­
lemeye çalışıyord u m . Honon! artık bana dokunmak b i ­
le istemiyord u , ama h e r akşam d u ş u n altın da b e n i d i ­
kizlemek a l ı şkanlığından vazgeçmemişti, v e d e l i c e he­
vesl erinden bazılarına boyu n eğmek zorundayd ı m ; ama
sadece ağı z l a . Böyle çırılçıplak d urumda, Honon! ile i l ­
gilenirke n , sağ mememin üzeri ndeki morartıyı gi zle­
mem kesinl i kle olanaksı zdı . Honon\ ne var ki, hiçbir
şey fark etmemiş göründü ve kilo almış old u ğ u m gün
gibi ortadaydı ama bundan da söz etmedi . Morl u k iyice
yuvarlaklaşmış, pembeye çalan bir kahverengine dönüş­
müştü . Art ı k daha az ilişki kurmayı arzu ediyord u m ,
geçiyordu. Gedikli m üşteriler canım ı sıkıyord u . Sert
müşteri ler giderek daha çok yoruyordu beni . Beni ceza ­
landırma'ya geldiklerini söyleyen köktenci grupları var-

34
dı , bahtsız sözc üğün ü ağı zlarından d ü ş ü rmüyorlard ı .
M ü d ür , giderek, d ü kkana özel eğil imleri olan b i r müş­
teri kitlesi yönlendiriyord u . Çoc uk aldırdığım sırada a ­
mel iyat masas ı n ı n ayağ ı na b a ğ l ı d u ran adamın bile gel ­
diğini gördüm, ondan çok çektim. Şimdi her yanımda
morl uklar vard ı , ama yal n ızca mememi n ü zerindeki
geçmiyord u . Sonunda kendimden iğre n i r olmuştum.
Morl uk yavaş yavaş memeye dönüş üyord u . Yavaş yavaş
meme başları ndaki kabarc ı k taneleriyle kaplanı yord u ve
yüzeyde o l d u kça belirgin bir şişki nlik oluşuyord u , da­
hası , sivri leşmeye bile başlamıştı . Ş u kaçı klar sürüsüyle
düşüp kalktığım i ç i n , Allah ' ın gazabına u ğrayıp uğra­
madı ğımı düşü nmeye başladım, bilemezs i n i z hem de
nasıl . Ne ol ursa olsu n , yeniden adet görmeye başlamış­
tım hiç olmazsa . Artı k hiçbir şey istemiyordum, işim
çok yoruc u olm uştu . U zak bir banliyöde yalnı zca tan ı ­
tımlar yapacağım k ü ç ü k b i r parfümeri d ü kkam hayal et­
meye bile başlamıştım. Çukurun dibine y uvarlanmış­
tıın . Maneviyat diye bir şey kal mamıştı . Ş u m e m e gide­
rek iyice canımı sıkmaya başlamıştı ve tuhaf bir şekilde
adetlerim de. Yeni den adet görmeye başladı ğım için
çok memn u n d u m ama her seferinde beni yere seri yor­
d u , çok yorgun d ü ş üyord u m , canım hiçbir şey istemi ­
yord u . Galiba hormonal d i . Kli n i kte daha önce beni u ­
yarmış old ukları i çi n , aradan zaman geçtikçe, b i r türlü
döllenemcmemi kaygı verici b u l uyord um. A detlerimi
çok şiddetli geçi riyord um, tam bir kan t u fa nı , acaba d ü ­
şükmü yapıyorum d i y e kuşkuya d üşüyordum. Ama b i r
d a h a h i ç b i r kadın -doğum u zmanı na muayen e olmama­
ya karar vermiştim. Doğru s u param da yoktu . Şimdi an­
lıyorum ki , o sırada h a m i l e olmuş olsaydım b i l e d üşükle
son uçlanabi l i rd i ancak. Ve böylesi daha iyiyd i .

Vücud umun b u yeni ritmi ne alışmakta g ü ç l ü k çeki­


yord um. Yaklaşık dört ayda bir adet görüyordum ve

35
dobra dobra konuşmak gerekirse, adet görmeden önce
kısa bir süre cinsel kızıfma evresi yaşıyord u m . Sorun şu
ki, yeni m üşteri lerim artık iyice oturm uştu ve eski ge­
diklilerden bazı m üşteriler de vardı . Bu nedenle kimile­
rine s ü rekli ci nsel kızışma içi ndeymişim gibi davranır­
ken, kimilerine de soğukl u k taklidi yapmak zoru nd ay­
dım . Çok yorucu bir durumd u . Ne zaman n u m ara ya­
pacağı m , ne zaman gerçekçi olacağı m , i ki arada bir de­
rede kalıyord um . H i ç bir zaman gövde m i n düzeyinde o­
lup ona ayak uyduramıyordum, ne var ki parfüm eri ma­
ğazasına gelen Gilda Mag ve Güzelliğim Sağlığım der­
gileri i nsanın kendisiyle uyumlu olmayı başaram azsa bir
kanser teh l i kesiyle, h ücreleri n anarfik gelifimi tehlike­
siyle karşı karşıya kal acağı nı haber veriyorlardı . Giderek,
iki m üşteri hizmeti arasında küçük parka sığını yord u m ,
n'apalı m , sabretmeyi öğrensinler bi raz . M üd ür tehlike­
sini göze alıyordu m çaresiz, ama artık dayanamıyor­
dum . Dergi ler tara fından salı k veri len kremleri aşırıp ö ­
zenle deri m e s ü rüyord u m , ama hiçbir etkisi olm uyor­
du. Gene her zamanki gibi yorg u nd u m , kafam gene ka­
rışıktı ve Yerl i n g ürünü arzu edilmeyen çirkin pütür/ere
karfı duyarlı iizel cilt mikro -hücresel jel deriye n ü fi.ı z et­
mek istemiyor gibiydi . Honort� yalnı z ol d uğunu söylü ­
yord u . H o nort� bayağılaşıyordu , gerçekten birşeylerden
kuşkulanıyord u . Deri m i n altında kal ı n bir yağ katmanı ­
nın ol uşması bir yana, deri m her şeye karşı alerj i k tepki
gösteriyordu , ama pahalı ürünlere b i l e . Berbat bir şeki l ­
d e kal ı n l aşıyor v e aşırı duyarlı olduğu gözlemleniyordu ,
nobranca konuşmak gerekirse, üzerim e ateş bastığı za­
man bir m u tl u l u kt u bu duru m , makyaj malzemeleri ,
parfümler ve ben zeri ev tem i z l i k malzemeleri söz kon u ­
su olduğunda t a m anlamıyl a bir engeldi . Oysa mesle­
ğimde ya da H onore'nin evi nin bakı m ı için, elbette
bunları kullanmak zorundaydım. O zaman hiç aksatmı­
yord u : B ü t ü n vücudum kırmızı p u llarla kaplanı yor, ve

36
b u nöbetten sonra daha da p e m beleşiyordu , önceki d u ­
r u m u n a göre . V e ü ç ü n c ü m emeye karşı dünyanı n b ü ­
t ü n kre m l e ri n i b o ş yere s ürd ü m sıvadı m , h i ç b i r şey etki ­
li olam ıyor, ü ç ü n c ü m e m e yok olmak iste m i yord u . Ü s­
tüne üstl ü k , bir de gerçek bir meme gibi şiştiğ i n i gör­
meye başlamayayı m mı bayıl acağı m sandı m . Böyle süre­
cek ol ursa, kliniğe gidip ameliyat olmam gerekecekt i ,
ne v a r ki b e ş parası zdı m . Kad ı n dergil eri ü s t ü kapalı o­
larak e n zor durumda a n l ayış gösterdikleri n i ima ederek
esteti k cerrahlarını n adresleri n i veriyorlard ı , ama ben
bu son u gelmeyen işlere bir kez daha b u l aşmak i s te m i ­
yord u m . H u zura kork u n ç gereksi n i m i m vard ı . Artık
h i ç b i r hafta sonu dave t i n e cevap vermiyord u m . Ş u b ü ­
y ü k kır evlerinden hoşl anmadığım i ç i n deği l , ama derler
ya, s ü tten ağzı yanan yoğurdu ü fleyerek yermiş·. Bir am­
bar, bir ahır bile ben i m için uygun düşerdi , ama yalnız
başı ma, saki n . Uyku m d a hom urdanmayı s ü r d ürüyor­
d u m , bir defasında da altıma işedi ğ i m i i t i raf etm e l i yi m .
H o norC'n i n beni kapı dışarı etmek i steğin e karşı diren­
diğini görüyord u m . Ona iyiliğinden, sabrı ndan dolayı
m i n net d uyuyord u m , ç ü n k ü cinsel bakımdan kendisini
artı k ilgilendirmediğim d e n , b e n i evde tutması i ç i n h i s: ­
bir gerekçe yoktu . A n n e m e telefon etti m , gerekirse eve
dön ü p dönemeyeceği m i sord u m , ama soru m u d uymaz­
ı ; ktan geldi . Daha sonra a n n e m i n Loto'dan k ü ç ü k bir
i kram iye kazandığını , ken t d ı ş ı n a yerleşmeyi tasarladı ğı­
n ı öğrendi m , ama kendisine ask ı n tı olmama e n gel o l ­
mak i ç i n b u k o n u d a ağzın ı açmıyord u . G ünlerim artı k
iki m üşteri arasında sıvışabileceğim am gözlemekle ge­
çiyord u . M üdür, sallapati giyi nişi mden dolayı beni eleş­
tiriyord u , a m a eski ö n l ü ğ ü m ü n artık eski si kadar seksi
olm adığı n ı fark etmiyord u . Ş i m d i çok daral m ı ş , beyazı
bozarmış ve beli mdeki canyelekleri dikişlerin i patlatmış­
tı . Yürekler acısı , perişan bir h a l i m vard ı . Çok yorg u n ­
d u m . Saçlarım y e l e kılı g i b i dikleşmişti, a v u ç avu ç dö-

37
kül üyord u , disiplin altına almak olanaksızlaşmıştı . Mer­
hem s ü rüyordum, teftiş mizanpilisi yapıyordum, ama
böyle şeylerden bıkkınlığım gid erek iyice bel li oluyor­
d u . Pudra gibi, fondöten gibi şeylere katlanamadığım i ­
ç i n deri altı yağlarında meydana gelen taşmaları gi zle­
mek olanaksızlaşıyord u ; ve kuşkusuz artık makyaj da
yapm ı yord um, ne rimel, ne maskara kullanabiliyordum,
bu türden ürünler alerj i yapıyord u . Aynada görd üğüm
gözlerim eskisine göre şimdi daha küçük gibiydi , sanki
bi rbi rleri ne yaklaşm ışlard ı , p u d rası z b u rn um ise nere­
deyse domuz b u rn u n u andırıyord u , tam anlamıyla bir
felake t . Artık sadece d udak ruj una katlanabiliyord um.
Zi ncirin müdürü beni fiyatlarımı i n d i rmeye zorladı ve
ben de müesseseye zarar vermemek için yüzde payımı
indirmek zorunda kaldım, artı k top l u u l aşım araçlarını
ve yiyeceğimi karşılayacak kadar kazanıyordum, kalanını
da kira olarak Honore 'ye veriyordum. M üşteri kitlesi
yine d eğişmeye başlamıştı . G ü zelliğim azaldığı , daha az
m üşkülpese nt olduğum için e n iyi müşteriler bi rer birer
cızlamı çekip u zaklaştılar. En kötüsü n ü hala gizli t u t u ­
yorum. E n kötüsü mü? En kötüsü kıllard ı . Bacaklarım­
da, hatta sı rtı mda uzun ve i nce kıllar çıkıyord u , yarısay­
dam ve sağlam mı sağlam kı l l ar, her türl ü kıl d üşürücü
kremlere kafa tutuyorlardı . B u yüzden gizli gizli Ho­
norC ' n i n usturasını kullanmak zorunda kalıyordum,
ama g ü n ü n sonunda bütün vücudum törpüye dön üyor­
du. Müşteri milleti pek hoşlanmıyord u bu d u rumd a n .
Bereket versi n , sad ı k müşteriler vardı , bir avuç tatl ı ka­
çık. B u zevat beni dört ayak ü zerine getirip fişır fişır
kokl uyor, her yanımı yalıyor, işlerini geyik gibi bağı ra­
rak görüyor ve kızışmış geyik gibi sesler çıkarıyorl ard ı ,
işte b u n a benzer lagal uga . B u türden zevkleri olan Afri ­
kalı bana bi rkaç kez telefon e d i p kend isini ziyarete gel­
memi isted i , muayene için ol d u ğ u n u açıklamayı da i h ­
mal etmed i . Ama ç o k yorgundum v e yeni b i r spesiyali -

38
teden de çekiniyordum. Bereket versi n , kızışma döne­
mime girince form u m u tekrar b u l d um ve mesleğime
dört e l l e sarıldım; bere ke t vers i n diyorum, zira M üd ü r
pusuya yatmış beklemekteydi . Kilo vermem, makyaj
yapmam konusunda baskı yapıyord u, bana yeni bir ö n ­
l ü k bile aldı . " Bu senin son fansın", dedi bana . Ama b ü ­
t ü n i y i niyeti me karşın e s k i hal i m e dönemedim .
D ü kkin böylece saygınl ı ğ ı n ı biraz daha yitird i . Sefil ve
eğitimsiz müşteril eri kab u l ediyord um. Parfümeri
d ü kkanı yaban h ayvanı kok uyord u , ama benim canımı
sıkan bu deği l d i . Hayır, b ü t ü n acı masızlığıyla beni en
çök üzen şey, bana artık çiçek getirmeme l eriydi . O hal­
de sık sık parka sığınmamı anlayacaks ı nı z , orada kuşk u ­
s u z çalışma hayatını n e n temel kuralları n ı b i l e umursa­
mıyordum. Parkta sarı d üğ ü nçiçekleri b u l uyordum her
zaman , yeniden i l k bahar gelmişti, gizlice sa rı düğü nçi ­
çekleri n i ç iğniyordum, tatları tere yağın a benziyord u ,
yağl ı çimenlere . Kuşlara bakıyordum, serçeler, güver­
cinler, bazen de sığırcıklar ol uyord u , onların dokunaklı
şarkıl arı gözlerimi yaşartı yordu . Parfümeri mağazas ı n ı n
üzeri ne bir kerke n e z ç i ft i yuva yapmış ve ben b u n u hiç
fark etmemişim . Baze n kuşların söyledi kleri n i anl ar gibi
ol uyord u m . Kedi l e r ve köpekler de vard ı , köpekler beni
ne zaman görseler havlıyorlard ı , kediler d e tuhaf tuhaf
bakıyorlardı bana . H erkesi n benim çiçekleri yediğimi
bildiğini sanıyordum. Yaz gelince yeteri nce çiçek bula­
maz oldum ve Al l a h kah retsi n , otla yeti nmek zorunda
kaldı m ve d erken sonbahar geldi ve b e n de kestaneyi
keşfettim. Geçmeleri olası m ü şteriler d ışınd a gizlenmek
kaygıs ı bile d uym uyor d um artık; yaptığım şeyi kimsenin
umursamadığı nı fark etmiştim. Tırnaklarım öylesine
sertleşmişti ki, kestanelerin kab u ğ u n u kolayca soyab i l i ­
yord u m , tırnakl arım kıvrılmıştı . Dişlerim d e i y i c e sağ­
l amlaşmı ş tı , rüyamda görsem i n a nmam . Kestaneler azı­
dişlerimin arası nda u n u fa k ol uyord u , ağzıma yayılan

39
suyun u n lezzetini size anlatamam . İ ki diş darbesi , hop
tamam , sonra gelsin sana bir başka kestane . Bir g ü n , es­
ki m üşteri m i n dostu olan karalar giyi nmiş kadı n bana
bir "e uro" verd i . Aç olduğu m u sanmıştı . B u yanlış de­
ğildi , bir anlamda. S ü rekli olarak açl ı k hissediyord u m ,
ne ol ursa yiye bilirdi m . Sebze v e meyve kab u kları nı , ç ü ­
rüm üş meyveleri , meşe pala m u tlarını , toprak kurtlarını
ve böcekleri yiyebilird i m . Boğazı mdan hala geçmeyen
şey, jam bon d u ve ezmelerd i , ve sosis, salam gibi , san d ­
viçlere konan şeylerin tüm ü . Tavukl u sandviçlerden bile
eskisi kadar tat alm ıyord u m . Çiğ patatesli sandviç yiyor­
d u m . Uzaktan görenler dilimlenmiş y u m urta sanabilir­
di kuşkusu z . H onorc�, bir gün, şık bir mezeciden do­
m u z kav urm ası ald ı . Alışveriş yaparak, evde baş başa bir
meze partisi d üzenleyerek beni sevindireceğini sanıyor­
d u . Daha dom u z kavurmasını görür görmez, kend i m i
tutamad ı m bir saniye : oracığa kustu m , m u tfakta . H o ­
nore tiksi ntiden gözlerini kıstı , ne ol ursa o l s u n b u do­
m uz kavurması arani ı zdaki son şanstı . B ü tün gece bo­
y unca saki nleşemedi m . Tirti r ti triyord u m , soğuk terle­
rim sel olup bütün evi berbat e diyord u . Honore kapıyı
çarparak çıktı ve beni masanın ü zeri ndeki dom uz ka­
vurmasıyla baş başa bı rakt ı . M u tfağa sıkışıp kal mıştı m ,
salona ulaşmam için m asanı n önünden geç mem gereki ­
yord u , ama e l i m ayağı m kes i l m işti , yerimden kı mılda­
mam olanaksızd ı . Korkunç bir gece geçird i m . Oturd u ­
ğ u m tab ur e n i n üzerinde biraz i ç i m geçecek olsa, gözü ­
m ün önüne kan ve boğazlama görü ntüleri gel i yord u .
H onorC ' n i n ağzını açıp öpmek i ç i n ü zeri me geldiğini
ve her yanı m ı vahşice ısırdığını görüyord u m . M üşteri ler
dekoltcm i n çiçekleri n i yiyormuş, boyn u m a dişlerini ge ­
çi riyormuş gibi görün üyorl ard ı . M ü d ü r ' i.i n önl ü ğ ü m ü
yırttığı nı , i ki m e m e m i n yeri nde a l t ı m e m e ucu fa r k c ti n ­
c e kahkahayla u l uduğunu görüyord u m . Yaşadı ğ ı m ka­
rabasanla yeri mden sıçradım . Kusmak için banyoya koş-

40
tum, ama d o m u z kav u rması nı n kokusu midemi daha da
bulandırdı . B i rkaç dakika d u rmadan kustum. Sonra he­
men yı kanmak gereks i n imi h issettim. B üt ü n v ü c u d umu
ovdum, bir milim bı rakmaksızın her yanımı sabunla­
dım, ü zerime sıvanan pisli ğ i yok etmek istiyord um. De­
ri me si nmtş çok özel bir koku vardı . Temiz bir havl uyla
özenle kuruladım vücud u m u , her yan ı m ı talkla ovala­
dım ve kendimi biraz daha iyi hissetti m . Daha sonra ba­
caklarımı tıraş ettim, elimd e n geldiğince sı rtımı t ıraş et­
meye çalıştım. Biraz kan akt ı , i nsanı n kendi s ırtı n ı tıraş
e tmesi çok zor bir şey . Akan kanı görünce don up kal­
d ı ın . S ırtımda n akan kanla döşemeye kıçüstü yığıldım.
Boğazlama görü ntül eri n i , şahdamardan fı şkıran kanı ,
debelenen vücudu kafamda n söküp atamıyordum. Ne
var ki şimdiye kadar bir boğazlama sahnesin e gerçekten
tanı k olmamıştı m . B i l diğim tek boğazlanmış insan , eski
müşterimdi , bi r cinayete k u rban giden ve dostu her za­
man parka gelen kadı n . Kad ı n ı n dostu, boğazlamanın
o n u n için bir son ol d uğ u n u , u ; w n bir işkencede n geçi­
rildiği n i , cese d i n i buld uklarında kanın p ı h tı l aşmış oldu­
ğ u n u söylemişti ban a . B u n u düşünmemeye çalışıyor­
d u m . B i r gazete n i n fotoğrafl arını yayı n l adığını , bir
m üşteri n i n gazeteyi zorla elime tutuşturd u ğ u n u ve
benden fotoğrafl ara b akarak kendisi için özel birşeyler
yap m amı istediğini anımsıyorum. Kendisi ni reddetmiş­
tim. M üşteri de beni M ü d ü r ' e şi kayet etmişti, bir müş­
teri benden i l k kez şikayetçi ol uyord u . Bereket versin
az sonra e n iyi işçi seçildiği m i ç i n tören yapılacaktı . Bu
eski kadı n müşterimi severd i m asl ında, özel isteği y ü­
zünden fotoğraflara bakmayı reddetmiş değildim, ama
doğru s u n u iste rseniz, kan görmeye dayana m ı yordum.
Bir yandan, bütün geceler boyu düşümde kan görüyor­
d u m , yağları dilim dilim dilmek i stiyordum; öte yandan
da kanlı etten müthiş tiksi niyord um. O sırada bu çeliş­
ki leri a nlamakta güçl ü k çekiyord u m . Bugün biliyorum

41
ki doğa zıtlı klarla doludur ve bunlar yeryüzünde d u r ­
madan ç i ftleşirler, e h artı k, l ü t fedip s i z e biraz felsefe de
yapıyorum. B i r diş darbesi ile küçük bir doğa canlısını
ortadan yarıverdiğimi , bundan dolayı da tiksinti ya d a
duygulanma hi ssetmediğimi bilgilerinize s u nmak iste­
rim. İ nsanın yeteri nce protein sağlaması ger� kiyor ken­
dine . B u n u n en kolay yol u , tıpkı kedilerin yaptığı gibi
farelerd i , ayrıca toprak kurtları da vardı ama b u nlar da­
ha az enerj i sağlıyorlard ı . O gece, sırtımdan kan akar­
ken, ancak birkaç saat sonra yerimde n ka fkabildim. Tu­
haftır, hiç üşümem iştim. Döşemenin üzerinde çırılçıp­
laktım, ama derim öylesine kalı nlaşmıştı ki beni sanki sı ­
cak tutuyord u . Yerimden ni hayet kımı ldamayı başar­
dım, ama b u gövdem yerinden köklenmiş gibi bir şey
ol d u , sanki irademi kullanabilmem müthiş bir çaba ge­
rektiriyord u , h em beynimden, hem de bedeni m d e n . A­
yağa kalmak istedim, ama vüc u d um tuhaf bir biçimde
tersine çevrilmişti sanki . Kendimi d ört ayak üzerinde
buldum. Korkunç bir d u rumd u , çünkü kalçaları m ı ek­
seiıleri üzeri nde döndürmeyi başara m ı yord um. Sanki
arka yanım tıpkı yaşlı köpeklerde old uğu gibi felç ol­
muşt u . Böğürlerimi geriyordum, ama nafile, bir türlü a­
yağa kalkamıyordum. Uzun süre bekledi m . Arkama
bakmak i ç i n başımı çeviremiyord u m . Banyo alay eden
eski müşteri lerle doluymuş gibi gel iyordu , ama yalnı z
olduğumu bil iyord u m . Çok korkmuştum . Sonunda,
beynimde ve vücud umda tetik d üşer gibi bir şey old u ,
bütün i rademi b i r top gibi böğürlerimde topladı , ye­
rimden yeki ndim ve ayağa kalkmayı başard ı m . H ayatım
boyunca görd üğüm en korkunç karabasandı . Ardından,
kalçaları mda sürekli bir ağrı hissetti m , kramp gibi bir
şey, d i k d u rmakta güçlük çekiyord u m . Olan- biten kar­
şısınd a öylesine altüst olmuştum ki, aynada kend ime
bakmak, ne ol ursa olsun kend i m i tanımak gereksi nimi
hissettim. Zavallı vücud u m nasıl da harap olmuşt u . Es-

42
ki ihti�am'ından h i ç b i r şey ya da neredeyse hiçbir şey
kalmamıştı . S ırtımın derisi kırmızı olmuştu, tüylenmiş­
ti, sı rtım boyunca yayılan grimsi tuhaf lekeler vardı . B i r
zamanlar ç o k sıkı , ç o k biçimli olan kalçalarım b i r sel ü l i t
yığını na dön üşmüştü . Kıçım bir tomurc u k gibi koca­
man ve d ümd ü zd ü . Karnımda da sel ü l i t vardı , ama t u ­
haf bir sel ü l i t, hem sarkı k, h e m de k i r i ş dokuluyd u . Ve
aynada, görmek istemediğim şeyi görd ü m . Afrikalı ' nı n
aynasında olduğu gi bi değil d i , ama aynı derecede kor­
kunçtu . Sağ mememi n ü zerindeki meme gerçek bir me­
meye dönüşmüştü , ve v ü c u d umun ön kesimi nde üç l e ­
ke daha vard ı , b i r tanesi s o l meme m i n üstünde v e o n u n
altında birbiri ne paralel , i k i t a n e daha. Saydım, tekrar
saydım, yanı lmam olanaksızdı, altı tane vardı , üçü çok­
tan biçiml e nmişti . G ü n doğuyord u . B i rden - b i r canlan­
ma hissettim. Ü zerime bir manto alıp doğruca
Megisserie rıhtımına gittim. M ağazalarm açılmasın ı
bekledi m . Seçmekte aceleci davran madım. Yeşil gözl ü
bir kobay satın a l d ı m , bi r d işi domuz, kocaman zımbır­
tıları yüzünden erkek dom u zlardan iğreniyord u m . Son­
ra küçük b i r köp e k satı n aldım. Pahalıya patlad ı . Şi mdi­
lerde oldukça az h ayvan var. Tasma almam gerekmiyor­
d u . Küç ük köpek bir dolap çevirme havasıyla peşim sıra
geliyord u , d urmad an izleri m i kokl uyord u . Kobay kuca­
ğımda mış ı l mışıl uyuyord u , çok sevimli ydi , sakin ve
m utl u görü n üyord u . Küç ü k köpek sakınımla kokl uyor­
du b e n i , sanki bir şey arıyormuş gibiyd i . D u rumum o­
m m h emen i l gisi ni çekmişti . Sokakta karşılaştığı her kö­

peğe burn uyla beni gösteriyord u . Ö teki köpekler göz­


leri fal taşı gibi bana bakıyorlardı . Çabucak bıktım b u
d u rumdan . Ben b i r yoldaş arıyordum, b e n i anlayan , be­
ni tese l l i eden biri n i , beni bir sirk hayvanı gibi teşhir e­
den b i ri n i değil. Honore k ü ç ü k köpeği pencereden fır­
latıp atmca üzü lmedim, sadece verd i ğ i m paraya üzül­
d i.i m. H onort� kütük gibi sarhoştu . Kad ın kokuyordu ,

43
kuşkusuz kız öğrencilerinden biri . Hayvan koleksiyonu­
ma karşı hemen zırlamaya başlad ı . H i ç k u ş k u y o k k i
birlikteliğimiz güç d urumdaydı, anladım b u n u . Küçük
domuzumun tek kılına dokunacak ol ursa, kendisinin
pencereden dışarı fırlayacağı n ı söyledim H onore'ye. O
sabah parfümeri d ükkanına gitmedim . Daha doğrusu,
gizlice kepengi kaldırmaya gittim, kok u ve güzellik
mal zemeleri çaldım. Bunun iyi bir şey olmadığını bili­
yordum, ama biraz şaşırmıştım, normalde böyle b i r şey
yapamazdım. Kendime bir son şans yaratmak i ç i n he­
men girişimde b u l undum. G ü zellik malzemeleri n i so­
kakta sattım ve bir cilt hastalıkları u zmanına gittim.
H onore eve döndüğü zaman mutlaka güzel olmam ge­
rekiyord u . Cildiyeci kadı n beni muaye ne edince kendi­
ni tutamayıp haykırd ı . H ayatı boyunca böyle bir deri
görmediğini söyledi . Sanki teselli edecek sözc ükleri
bulmuş gi biydi . Kendisine bütün isteğimi n b u akşam
biraz makyaj yapabilmek ve daha az kökü kokmak oldu­
ğ u n u söyledi m . Cil diyeci bana kendisin i n estetik u zma­
nı olmadığını söyledi . Cildiyeci gerçekten çok güzel bir

kad ı n d ı , onun karşısı nda kendimi sefil hissediyord um.


B ununla birlikte bana serum gibi bir şey şırınga etti , ö­
zellikle park güvercinleri n i n hastalıklara sebep old uğu­
m ı söyledi . Daha sonra, kuşku l u bir havayla, son za­

manlarda ci nsel i lişkide b u l u n up b u l unmadığımı sord u .


Yanıtlamaya cesaret edemedim. Cildiyeci gözlerini ha­
vaya kaldırıp bana ikinci bir serum yap tı . Bu müthiş bir
baş ağrısı ve b u l an tı verdi . Cildiyeci , döşemesi ne kus­
mamamı rica etti . Bütün bunlar daha çok pahalıya pat­
ladı . Ama akşaml eyi n önemli bir alerj i tepkimesi olmak­
sızın m akyaj yapabildim ve tıraş faslı her zamanki nden
daha uzun sürd ü . Ayn ı gün bir çılgınl ı k daha yaptım:
Kendi ölç üme uygun bir giysi aldım. Satıcı kız 48 be­
den için b u modelden başka giysi olmadığı n ı söyledi .
B ununla birlikte güzeldi giysi, genişti kuşkusuz, beli

44
memelerin altınd a , yüksek yaka l ı , a m a tüy gibi hafifti,
kısacası çok dişi bir giysi . Eve dönd üğüm zaman tek
kuruşum kal mam ıştı . A m a sol uklanacak zaman bul­
dum. Kusmadan kahve i ç e b i ldim ve bir kolt ukta biraz
dinlenebildim.

H onore eve d ö n ü nce güzel koktuğumu söyledi .


Yerl i ng ile yı kanmış gibiydim. Honore beni a l n ımdan
öptü ve b u akşam bu kadar g ü zel olduğum için beni ta­
nışmamızın anısına Aqual a n d ' a davet etti . Sevi nçten ağ­
layacaktım. Geldiğimiz zaman H o nore adına b i r kabi n
ayrı l m ı ştı . B u çok hoş uma gitti, her şeyi böyle ayarlamış
olmasmı hayra yord um. Kabinde Honore çaba gösterip
beni arkadan d ü zd ü . Sanırı m artı k asıl ci nsel orga n ı m ı
aklına bile geti rmi yordu . Ö ne eği l i nce, ci nse l organı ­
mın üzeri nde kapalı bir m a nzara görm ü ş t ü m , t u h a f bir
fazlalık gözüme çarp m ı ştı ; s i zi daha fazla ayrı ntıyla uğ­
raştırmak istemiyoru m , ama sanki büyük d u daklar nor­
malden daha fazla sarkıyor gibiydi, bu y ü zden böyle iyi
görmüş olmalıyım onları . Kadın Kadın ya d a Güzelli­
ğim Sağltğım'da, hangisiydi pek iyi anımsa m ıyorum ,
Rom alılar'ın en gözde, en zarif yemekleri n i n dişi do­
m u z u n ci nsel organıyla yap ı l a n d o l m a o l d uğ u n u oku­
m uştum. H ayvanlara karşı acımasız ve m açoca d avranışı
simgeleyen b u yemek tarz ı na ötke p üskürtüyord u der­
gi . Bu konuda b i r görü ş ü m yokt u , pek belirgi n siyasal
görüşlerim olma mı ş tı h i ç b i r zaman . Honore bitird i .
Kabinden çıktı k . Akşam yemeği i ç i n ye n i giysimi giy­
mek için diretti m . G üzel bir giysi den yararla n m amak
yazı k o l u rd u , içinde sol u k alabildiği m , ölçüme uyg u n
bir giysi . Ç o k g ü z e l bir a k ş a m yemeği yedik. S e ç m e l i k
egzotik salatalar vardı . H onore ne istersem y e m eme i ­
zin verd i . H epsi s o n derece p a h a l ı şeylerdi . Kobayı evde
bı raktı ğ ı m için canım sıkı l ıyord u biraz, onu şimdiden
özlemişti m . Bereket versin H onore öylesi ne sevimliydi

45
ki bana u n u tturdu onu. Küçük, sevimli bir hayvandı .
H onort� ananaslı G üney Amerika domuzu ndan bana
tattırmak isteyince kötü duru mda kald ım, ama atlatma­
yı başardım. Makyajımın yüzümde n aktığını hissediyor­
dum, her yanımı sıcak basmı ştı . Bereket versin h e n i.i z a­
lerj i habercisi kaşıntılar hissetmiyord um. Palmiyeleri n
altında, alize rü zgarlarını öykünen vanti latörlerin yel i n ­
de, i nsan kend isini neredeyse mutl u bir adada sanıyor­
du, her şey şaşılacak derecede güzeldi. Bütün b unlar
Honore 'yi formuna, havası na sokuyord u . Bu durum da
biraz denk düşmüyor değilqi , ç ünkü k ı zışmaya başlad ı ­
ğımı hissediyordum. Honon: yemek ü s t ü soğu kluğa
geçmeden önce ayağa kalkıp beni kabinde beklediğini
söyledi. H onon'. bana kabi nde Loup -Y- Es-Tu ' n i.i n ü n l ü
armaları nı taşıyan bir hediye paketi u zattı . Ağlamaya
başladı m . Honorc: beni d uygusal old uğum için paylad ı .
Pakette V bi çimi derin oyu kl u çok gösterişli bir mayo
vardı . H onore gi ysimi kendi elleriyle çıkard ı , tortop e­
dip bir köşeye fi rlattı , giysi me böylesine özensiz dav­
ranması biraz canı m ı sıktı . Sonra mayomu giyd i rd i .
Ben, istemiyordum; ama nası l karşı çı kacaktım? M ayo­
mın hemen dikişleri açıldı . H onore öylesi ne ötkeye ka­

pıldı ki beni bu kıyafetle kabi nin dı şına çıkmaya zorlad ı .


Bereket versi n zenciler isti fleri ni bile bozmadılar. Ho­
nore beni suya i tti . Yüksek dalgaları n ol d uğ u and ı . Suy­
la temas , içimde birden bir korku dalgasına yol açtı . S u ­
yun üzerinde güçlükle durd uğ u m u n , neredeyse y ü zme ­
yi u n u ttuğumu fark ettim. Ellerimi , ayaklarımı hareket
etti rmek zoru n daydım, eklemleri m dik d ururica kilitle­
nir gibi ol uyord u . Eskiden suyu alabildiğine seven ben,
burada, Aq ualand'da, b u m avi ve sıcak sıvını n içinde
her zaman tad ı na doyulmaz avuntular b ulan ben , şimdi
havası zlı ktan boğuluyordum, suyun içinde yüreğim bü­
'
tün hızıyla çarpıyord u , dehşete kap ı l m ı ştım ve k u rtula­
mıyordu m . H onore görd üğü d urum karşısında acı i ç i n -

46
de kıvranıyord u . Gerçeği kabul etmesi gerekiyordu.
Ben artık o n u n tanımış olduğu i nsan değildim. Genç
bir çoc u k bana e l i n i u zattı , u zattığı eli tuttum, ancak
veled- zina, kahkahayla gü lerek beni bırakıverd i , bana
koca i ne k muamelesi yaptı . Ağlamaya başladım. Ho­
nore başı nı çevirmeden u zaklaştı � utançtan geberiyor
olmal ıydı . H onore teşri fatç ı l ı k yapan kaytan mayol u
zenci kızlard a n biri n i n kol u n a girmiş olarak geri dön­
dü. Aq ualand ' ı n zenci kızları nı herkes bilir. H onore
h u rma şarabı kokuyord u . G e n e d e onu görd üğüm için
memn u n old u m , çünkü kabi n i n anahtarı ondayd ı ve
bütün eşyalarım da kabindeyd i . Eli m d e n geld iğince bir
tropi kal sakı zağacın ı n altına gizlenm iştim, ama bana ha­
karet e d e n veled i n kışkı rttığı b i r genç s ü rüsü beni ra­
hatsız ediyord u . M ayom u n son askısını çekiyor ve beni
kıçımı ö rten yırtı k parçalarını bı rakmaya zorl u yorlard ı .
Çevre m d e neşeli b i r ç ı fı t çarşısı ol uşturm uşlard ı , size
yem i n ederim . Hon ore me m n u n gör ü n m üyord u . Zenci
kı zı yanın dan gönderdi , her n e şekilde ol ursa ols u n ta­
nı k istemiyord u , ve bana bayağını n bayağısı olduğumu,
kend isini aldattığı m ı , sürtüğün biri old uğumu söyledi .
B u kendi sözc ü kleri . Honore ağlıyord u . O n u tesel l i et­
mek için her şeyi vere b i l i rd i m , o n u böyle görm e k yüre­
ği m i b u ru yord u . A m a utan d ı ğ ı m i ç i n sakı zağac ı n ı n al ­
tından ç ı kamazdı m . Zenci k ı z , HonorC'yi aramak i ç i n
geri dönd ü . H i ç d e b u d ala b i ri deği l im, H onorC 'yi i y i c e
teselli etmiş o l m al ı . G iderken H onorC ' n i n veletlere söy­
lediği son söz benim yaşamayı öğrenmem gerektiği o l ­
d u . Vel etler b e n i s u ya attılar. B oğulayazdım. H epsi altı
kadar vard ı l ar, mayom onlara karşı koyamadı . M ayomu
söküp aldı klarını görünce, onl ara giysi leri m i geti rmele­
ri, hiç değilse b i r havlu vermel eri i ç i n yal vardım, ama
d üş ü n ü n bir, hepsi toz olup gitti . B e n i suyun i ç i n d e b ı ­
rakıp gitti ler. Dayanacak hal i m kal mam ıştı . Aq ualand
kapan ıyord u , ve ben içeri d e kalıyord u m , b i r budala gibi

47
çırılçıplak. Yüzme hocal ığı yapan iri zencilerden biri
gel d i , kargaşa çı karm ayı s ürdürecek o l u rsam polis çağı ­
racağı nı söyled i . Aq ualand 'da neler olduğunu b i liyor­
d u m , bu yüzden söylediklerini yapamazd ı . Ü zeri me
giym ek için bana birşeyler verm esin i rica etti m . Salo­
m m dip tarafı nı si.isleyen içi saman dold u r u l m u ş balina

gibi güld ü . Bir süre sonra, gene de bir s üre sonra, k ü ­


çücük bir bornoz attı . Eh b e n de örti.inebildi ği m kada­
rıyl a örtünüp s udan ç ı ktı m . İ şte o sırada jandarmaları n
geldiği ni görd ü m , şimdi hapı yuttuğ u m u , ö b ü r boyu o­
n url u ve d ürüst bir yaşam sürmüş benim gibi biri n i n
hayatında i l k k e z karakola götürüleceği n i d ü ş ü nd ü m .
V e ağlamaya başlad ı m . A m a jandarmalar be n i m için
gelmiyorlarmı ş . Havuzun kıyısına çıkartma yapan bir yı­
ğın mazbut görü nüşlü e tendiye refakat ediyorlarm ı ş .
A m a g e n e de Aq ualand kapanmıştı art ı k . Kaytan mayo­
lu zenci kızlar b u beyleri n boyunlarına çiçek kolyeleri
takıyor, beyler de kı zları n kaytan m ayoları nı n arasına
banknotlar sıkıştırıyorlard ı . Bunun ardından, hemen,
beyle r i l e zenci kızlar arası n d a ve de beyler i l e zenci de­
likan l ı l ar arasında çi ftler ol uştu . Araları nda işlerini gör­
mek i ç i n bekleyecek sabırları olmayanl ar da vard ı , b u n ­
lar z e n c i kızlarıyla, zenci delikanlılarıyla birl i kte giyi nik
vaziyette havuza atl adılar. Görd ü klerim karşısında pek
şaşırmıştı m . Ö zel gecelerde bu türden manzaraların A­
qualand'a ters d üşmediği ni biliyord u m , ama gene de,
suyun içinde, aman yarabbi m . Daha sonra, biri m i kro­
fona b i rşeyler söyledi ve üzeri yiyecek ve içeceklerle do­
lu bir uzun masa kendiliğinden hav u za doğru i lerled i .
Ki mi beyler yiyeceklerin ü zerine atıldılar, kim ileri de
suyun içinde şampanya şişelerini patlattılar, h e r yanda
şampanyalar fışkırd ı . Tekerlekli patenle kayan bir kız
gelip s uyun ü zerindeki köprüde strip- tease yaptı . Ben,
gizlendiğim yerde keşfed i l m ekte n korkuyord u m , hele
bu beylerin iyiden iyiye sarhoş olmaya başlad ı k l arı sıra-

48
da, Honore'den biliyorum, alkol denen zı kkım erkekle­
ri tamamen değiştiriyor. İ çki içen bir erkek, izin alıp bu
tanı klığı okuyacak genç kızlar için söylüyorum b u n u ö­
zellikle, evet içki içen bir e rkek kendine yakışan doğal
nezaketini h e m e n u n utuyor. Kuşkusuz g ü n üm ü z ü n
genç kızları i ç i n e n iyi ş e y , b ü t ü n yaşadıklarımdan sonra
bu hus ustaki d üş ü nceleri m i açıklamaya yetki li görüyo­
rum kendi m i , içki i ç m eyen iyi bir koca b u l m aktı r, çün­
kü hayat acımasızdır ve bir kadın bir erkek gi bi çalışa­
maz, ve hem sonra çocuklara bakacak olanlar da erkek­
ler deği l , ve b ü t ü n h ü k ü m etlerin dediği gibi yeterince
çoc u k doğm uyor ü l kemi zd e . Tekerl ekli patenli kız çırı l ­
çıplak vaziyette b i r palmiyeye tırm anıp b i r a fi ş açarak
gösteris i n i bitird i , afişi gören herkes al kışladı . Afişte
şunlar yazıyord u : Edgar b i l m e m n e , daha s�ğlıklı bir
dünya için. B u n u i zleyen söylevi dinlemeye çalıştı m ,
ancak b u tür şeylere di kkatimi yoğ u n laştı ramam, ne­
de n, ç ü n k ü yeteri nce tahsi l i m yok . Anladığım kadarıyla,
konuşan bey, her şeyin daha iyi olacağını ; kirli bir deği­
şim evresinde b u l u n d uğum u z u , ancak kendisi sayesinde
b u n u n ç aresi nin b u l u nacağını söyl üyord u . B u arada, ya­
kında seçim yapılacağını öğre ndim. E d gar kibar görü­
nüyord u , benim için herhangi bir teh l i ke söz konusu
deği l diye düşünd ü m , işi n boku çıkacak olursa, oyu m u
kendisi i ç i n kullanabili rdim . Sakızağacı n ı n altından e ­
limden geldiğince gizlenerek çı ktım. H e rkes sarhoşt u .
G ümbür g ümb ür b i r m üzik vardı şimdi, ışıklar sönmüş­
tü, b u n u n kaçmama yardımcı olacağı m d ü ş ü n d üm . La­
zer ışın ları ya d a b i l m e m ne dönmeye başladı salonda,
herkes tepi niyor ve kendini s uya atıyord u , ben de b u a­
rada ne yapacağımı şaşırdı m . Derken, sarhoş ol m ayan
bir heri fi n ellerine d üştü m . Adam şakağı m a kocaman
bir tabanca dayad ı . Ö leceğimi sandı m . Yakın lardaki kü­
ç ü k bir odaya sürükledi ben i . Kurş u n geçi rmez yelekler
'
giymiş beyler bana sorular sord ular. O n l ara H onan� ile

49
akşam yemeğine geldiğimi, onun bana bir mayo arma­
ğan ettiğini, mayomun dikişlerinin patladığını söyle­
dim, ama bu onlara inandırıcı gelmedi. Elinde en bü­
yük tabancayı tutan adam bir cep telefonuyla konuştu
ve beni ne yapmaları gerektiğini sordu. Bana baktı ve
şöyle dedi: "Hayır, korkunç değil." Bu dokundu bana.
Sonra telefonu kapatıp adamlarına döndü ve bir başka
cümle söyledi: " Patronlar bize sadece domuz sucuğu bı ­
rak ıyorlar'' , dedi. Bu cümle bana daha da dokundu.
Ama adamlar bana, bu cümle kendilerine dokunmuş gi­
bi baktılar. Çok korktum. Sonuç olarak öldürmediler
beni. Köpekleriyle biraz eğlendiler, o kadar. Sonr a san­
ki iğrenir gibi oldular ve tam zamanında durdurdular
bizi. Adamlardan biri tabancasını çıkartarak konuştu:
" Bu dişi kiipeği temizlemek lazım" , uysa ben sadece er­
kek köpek görmüştüm. Bu cümlenin anlamını şimdi an­
lıyonım. Tam bu sırada takım elbise giymiş bir bey içe­
riye girdi. Burada neler oluyor, diye sordu ve beni ol­
dukça kibarca ayağa kaldırdı. Kurşun geçirmez yelek
giymiş adamlar hiçbir şey söylemediler, sinirlenmiş a­
dam da tabancasını kılıfına soktu. Adam çığlık sesleri
duyduğunu söyledi, boğazlanan domuz sesi gibi. Bana
acıyarak baktı. Beni alıp götürdü ve bir bardak rom ik­
ram etti. Bana bakarken düşündüğü belli oluyordu. Ba­
na kendimi nasıl hissettiğimi sordu. Sonra kunılanmam
için bir havlu uzattı ve bir zenci kıza benim için bir el­
bise bulmasını söyledi. Düşünün biraz, aynı gün içinde
iki yeni giysi. Üstelik güzel giysiler. Söz konusu bey
cep telefonuyla birini çağırdı, inanmayacaksınız ama es­
ki tezgahtar kız arkadaşlarımdan birinin geldiğini gör­
düm. Beni görünce hiçbir şey söylemedi kız, ama göz­
lerinden meraktan geberdiği okunuyordu : N asıl oluyor
da ben burada oluyordum, niçin ben buradaydım da
kendisi benim yerimde değildi. Çeke çeke saçlarımı ta­
radı, elinden ancak bu kadarının geldiği gibi birşeyler

50
söyledi, adam d a pek önemli olmadığı nı söyled i . " Ne
kadar hö"dük giirünürse o kadar iyi olur" dedi . Karşı çık­
maya cesaret edemed i m . Tezgahtar kız bana makyaj
yaptı . Galiba yanakları m ı n ç i ft l i k kırm ı z ı lığını biraz vur­
gulad ı , bunu özel li kle yaptığını anlıyord u m kızın , şimdi
ke ndim m akyaj yaparken anlıyoru m b u n u . Tek korkuın
vard ı ; cild iyeci kad ı nı n verd iği seru m un etkisi n i n yete ­
rince sürmemesi . Tezgahtar ü ze ri m e Loup-Y- Es-Tu fıs­
fislad ı , burnunu b üzere k . Adam tezgahtarı gönderdi ve
beni bir odaya ç ı kard ı , odada Edgar Bey i l e iki başka er­
kek ve i ki ya d a üç kız vard ı . " 1nciyi buldu m", dedi , be­
ni getiren adam m u zaffer b i r edayl a . Edgar ve öteki iki
bey bana h ayran h ayran baktı l ar. Bu maneviyatım ı iyice
yükseltti , size ancak b u kadarı nı söyleye biliri m . Her ya­
nı mı m ı n c ı kladı lar, gözleri m i n akına baktılar, .dişlerime
baktı lar, old u ğ u m yerde dönmemi istediler, gülmemi
istediler ve öteki kı zları gönderdiler. Si nemada ü n l e n ­
miş biri olarak d üş ü n üyord u m kend imi artık, doğru s u
gerçeklerden p e k u zak d ü ş m ü ş de değildi m . D ü ş ü n ü n
k i tam i ki dakika sonra bir fotoğratÇ ı g e l i p Polaroid m a ­
kinesi n i n objekti fi n i ü zeri me çevird i . D a h a sonra adam ­
lar ben i m l e hiç ilgilenmediler, ü ç ü birden fotoğrafların
üzeri ne eğildiler. B e nse kazık gibi d i ki l m i ş bekliyor ve
bende ne keşfetti klerini merak ediyord u m . " Daha sağ­
lıklı bir diinya için!" diye anı rmaya başladı adamlardan
bi ri ve hepsi birden kahkahayla gül meye başladılar. Be­
nimle alay etti kleri ni sand ı m . Fotoğrafçı beni ken d i ye­
rine götürd ü . B ü t ü n gece fotoğraf ç e kmesi için poz
vermek zorunda kald ı m ; haydi ışığı d eğiştiriyoru m ,
hayd i şimdi yeniden somağını * çekiyoru m . Cildiyeci ka­
dı nın. se ru m u hala dayanıyord u , ama benim yorg u n l u k­
tan i fl a h ı m kesil m işti . B ü t ü n b u heyecan l ardan sonra,
bugünlük ağzı mın payını al m ı ş b u l u nuyord um. Ben es-

* le museau: 1 . Soma k, hayvan


' yüzünün sivri kısmı . 2. (mec.) Yüz,
surat -ç. n .

51
"
nedikçe fotoğrafçı küfrediyordu , gülümsemem gereki ­
yormuş, ş u ya da bu şekilde durmalıymışım, falan fıstı k .
Fotoğrafçı elime bir tomar para sıkıştırarak k a p ı dışarı
etti beni . Davranışını dürüstçe buldum.
Bütün üzüntüm, Aqualand ' d aki şenliğin son u n u gö­
rememekti , ben ki bu türden eğlencelere hiç davet edil­
memiş biri ol arak .

Honore ' n i n evine geri dönd üm, çünkü nereye gide­


ceğimi bilemiyordum. Kötü bir sürpri zle karşılaştım.
Honon� bütün eşyalarımı kap ı n ın önüne koymuş t u , gü­
zellik mal zemesi kutuları , çamaşırlarım, beyaz önlü­
ğ üm, çok dar gri pantolon um. Neyse ki Aqualand 'da
bir giysi kazanmıştım. Eşyal arımı toparl adım. Ö n l üğü­
mü yerden alırken kan lekeli olduğunu fark etti m . İ ğre­
nerek olduğu yere bıraktı m . Yerde y u m uşak bir g ü rültü
çı kard ı . Honore kobayı boğazlamış ve önl üğümün ön
cebine koymuştu . Artık önlüğümü alamazdım. Kus­
tum. Eşiği n yer yanı domu zun kanına ve kusm uğa b u ­
lanmıştı . Honore kapıyı açınca p e k memn u n olmaya­
caktı . O radan ayrıldım, yürümekte güç l ü k çekiyordum.
Kalçalarım canımı yakıyord u , kafam çok ağırd ı , başım
ön üme düşüyordu , boynumu dik tutmak için çok dik­
katli olmam gerekiyord u . Boyn uma ve böğürlerime
kramp girmiş gi biydi . Banliyöde yürümeye başladım.
G üneş doğuyordu . Bir çöp k utusunda, eşyalarımı koy­
mak i ç i n iki torba b u l d u m , b u nlar yü rümemi kolaylaştı­
racaklardı . Ekl e m lerim öylesine acı veriyord u ki bir sıra­
da oturup mola verdim . B i raz büzülmek bir ölçüde ra­
hatlattı vücudumu . Kuşlar ötmeye başlamışlardı . Kara­
tavukları tanıd ım ve Issy-les-Moulineaux yön ü n d e sisi n
içinde bir de b ü l b ü l vardı . O zamana kadar b ü l b üllerin
sesin i böylesine tanıdığımı bilmiyord u m . Kanali zasyon
borularını n yakınlarında yiyecek arayan fareler vardı ,
küçük sarı sıçanlar ve bir de p us uya yatmış bir ked i . Ke-

52
dinin k u rd u ğ u pusuyu u z u n s ü re izledi m . B u karn ı m ı
acıktı rd ı . B ü t ü n geceyi karn ı m daki tropikal salata i l e ge­
çirmişti m ve üstüne üstl ük bir d e kusm uştum. Gökyü­
zü, pembe çizgili a ç ı k k urşuni i d i , ve şafak vakti fa brika­
ların koyu yeşil d umanları y ü kseliyordu ; gördüklerim
öylesi ne etkilemişti ki beni h eyecanlanmıştı m . Karata­
vuklar ve b ü l b ül giderek susm aya başlamışlard ı , şimdi
artı k serçeler cıvı l d a m aya başla m ışlard ı , y uval arı rızkları ­
nı istiyordu . Kend i m i kork u n ç uyanı k ve aç hissediyor­

d um. Yan d ö n ü p sıradan aşağı kaydım. Dört ayak üzeri ­


ne d üştü m . Yere g ü zelce kon uşlanmış old u m , altı m d aki
zemin çok sağlam d uruyord u , hiçbir yanımda ağrı falan
yoktu ; v ü c ud umda yoğun bir d i n g i n l i k h issediyordu m .
Ve yemeye başl adım. Çevrede kestane vard ı , meşe pala­
m ud u vard ı . Ban liyön ü n b u yöresi ne güzün Kıpkırmızı
kesi len Ameri ka meşeleri d i k m işlerd i . Pal amutlar öze l ­
l i kle lezzetliydi, bir b a k i r toprak tad ı vardı ki sormayı n .
Dişleri m i n a rasında çatırdıyord u , sonra l i fler tükrükte
ayrı l ı p dağı l ı yord u ; katı ve sertti , m ideyi iyi tutuyord u .
Ağzı mda yoğu n b i r s u v e toprak tadı vard ı , bir orman
tadı , öl ü yaprakları n tad ı . Kökler de vard ı , meyankökü,
muşmula ve kı zıl kantaron tad ı n d a kökler, ağzım a mey­
ve tadına b e n zer b i r tat yayı l ı yord u , ağzımdan şekerli
sular tel tel sızıyord u . B u rn u m a kadar çı kıyord u ve d i ­
l i m l e , hoop, yalayıveriyordu m d udakları m ı . G e ç e n biri ­
n i n gölgesi ni görd ü m , b u n u n ü zerine biraz doğrul m ayı
başard ım, sanki bir şey arıyor m u ş u m gi bi . Gölge kay ­
bol d u . A m a yol u n dönemeci n d e beliren gölgeler vardı.
Dişimi sıktım ve s ı raya oturd u m . Çöp kutus u n u n içinde
bir kağıt mendil buldum, o n u n l a y ü zü m ü sildi m . Men­
d i l tükü rüğe ve toprağa b u l a nd ı . Artık aç deği l di m , ye­
teri nce yemişti m . Oturmuş d u r u m d a uzun süre kaldım.
Ü zerime kuşlar kon uyor, yanaklarım ı , k u l akları m ı n ar­
kasın ı , d udakları m ın kıyısını gagalıyor, yiyecek birşeyler
arıyorlardı . G ıd ı kl an ıyordum, kanat çırpışları n ı n arasın -

53
da kahkahayla gül üyord u m . İ şe gitme n i n yoğunlaştığı
bir saatti . Geçen gölgeler giderek çoğalıyord u . G ü n ne­
redeyse tamamen doğm uştu , gökyüzü gri ve yıldızlıyd ı .
İ nsanlar metroya gid i yorlard ı . İ nsanlar oturd uğum sı ra­
nın tam önünden geçmeleri ne karşın bana bakmıyor,
plastik çantalarımın çevresinden dolaşıyorlardı . Hepsi
yorgun görün üyord u . Bi rkaç çocuklu kadın d a vard ı
çocuk arabalı , çocuklar pembe- beyazd ı , çocukları e m­
zirmek isteği d uyuyord u m , ya da onl ara, b u rn u m u sü rt­
mek, onlarla oynamak, ısırmak. Ü zeri md eki gökyüzü
genişliyord u . Bulund uğum yerden H onore ' n i n oturd u­
ğu kule-bi nayı görüyord u m , gökyüzünde ışıklar yanı ­
yord u . Penceresi nin hangisi olduğunu ç ı kartamıyor­
d u m , ama onu sakalı uzamış, çok içtiği i ç i n hasta olarak
gözü m ü n önüne getiriyord u m , belki de hala zenci kız
vard ı yanı nda kendi sine kahve yapacak . Söylemesi acı
ama bul unduğum yer daha iyiyd i . Ne var ki, çok içtiği
akşaml arın sabahınd a onu zırp diye diri l tecek kahve ka­
rışı m ı nı hazı rlamayı beceremezdi zenci kız, m u tlaka.
Gerçek b i r kad ı n gerekliydi H onore'ye, onunla ilgilen­
meyi becerebilecek bir kad ı n . Evde kal mayı, bir çocuk
yapmayı ka bul etse m , işler daha kolay olurdu kuşkus u z .
Ü zgünd ü m , bu yeteneğim olamadığı için d e u t a n ç d u­
yuyord u m , aynı zamanda d a gü neşi ıJ doğu ş u n u n son u ­
mı görmek istiyord u m . Anlamanı n çok g ü ç ol d u ğ u n u

bil iyoru m ama artık hiç alışma arzusu d uym uyord u m .


FotoğrafÇının verdiği para cebimde d u ruyord u , kuşk u ­
s u z u z u n süre dayanmazdı ama b i r kıyıya koymakla d a
i y i etmişti m , a m a bir yandan da yeni bir önlük a l ı p işe
gitsem d i ye de düşün üyord u m , o zaman e l i m d e pek pa­
ra kal mazdı . İ şte güverci nler kuğurmaya başlıyord u , bir
de küçük si nekleri gövdeye i ndirmiş cüce yarasa vard ı ,
m iyop old uğu i ç i n yuvas ı n ı n yol u n u b u l a m ıyor, sağa
sola u ç u p d u ruyord u . G ü neşte kalmaktan korkt u ğ u n u
d uyuyord u m , ultrasonları nın rastgele çı kardığı sesler

54
kulağıma açık seçik geliyordu. Önun ıçın elimden bir
şey gelmezdi. Kobayımı özlüyordum . Gariptir, güneşin
doğuşu bir türlü bitmiyordu. Issy'nin dumanlarını gi­
derek daha az ayırt edebiliyordum, renkler birbirine ka­
rışıyordu. O anda yalnızca gökyüzünün kıpkızıl fonunu
görebiliyordum, geri kalan yerler siyah ve beyaz gölge­
ler halindeydi. Gözlerimi ovuşturdum. Yeniden normal
olarak gördüm. H atta Honore'nin ışığını söndürdüğü­
nü sandım. Birkaç dakika sonra önümden geçiyordu
Honore, ilkin metroya binecek sonra işe gitmek için bir
tren yolculuğu yapacaktı. Bundan sonraki iki-üç gün,
HonorC'nin geçişini görmek için sıradan ayrılmadım.
Daha sonra pazar gelmiş olmalıydı, çünkü Honore geç­
medi. Nasıl desem, tuhaf bir duygu içindeydim, mutlu­
luk ve mutsuzluğu aynı anda hissediyordum; belki de
Kudas Ayini bana iyi gelebilir diye düşünüyordum. Gi­
derek yürümem daha da geçleşiyordu, bu nedenle, me­
şelerin altında birşcyler yiyip uyuduğum için paraya do­
kunmamıştım, gidip bir doktora görünmenin iyi olaca­
ğmı düşünüyordum. Giderek beynimde bir şey olduğu­
na inanır olmuştum, tümör falan, alt yanımı, daha doğ­
rusu arka yanımı kötürümleştiren bir şey, görüşümü
bulandıran, sindirim sistemimi bozan bir şey. Yerde
bulduklarımdan başka şeyler yemeye çalışıyordum; has­
ta olmaya değmezdi. Eti düşünmemeye çaba gösteri­
yordum, domuz sucuğuna, kana, jambona, işkembeye
benzer şeyleri. Ayine gitmek istememin nedeni şuydu:
Reklam panoları yerleştirmek için meşeleri kesmişlerdi.
lşçiler bana dikkat etmemişlerdi, sadece daha rahat çalı­
şabilmek için sıranın yerini değiştirmişlerdi. Hızlı çalı­
şan bir bıçkı makinesi getirmişlerdi. Taze ağaç kokusu
çok güzeldi, ama ağaçlarm kendilerini inleye inleye sa­
vunmak için bütün güçleriyle direnmelerini görmek ba­
na acı veriyordu. Şimdi nerede oturacaktım? Biraz yon­
ga yedim. İşçilerden biri bana, "Zahmet olmazsa" diye-

55
rek bir parça sandviç verdi . Teşekkür etmek istedim,
ama becerip sözcüğü söyl eyemedi m ! Kendi kendime,
artık günah çıkarmaya hazırlan dedi m . Sandviç j ambo n ­
l u y d u , bı raktım yere düştü, i ş ç i bu d u rumdan hiç d e
memn u n olmadı . Bu d a nesi ! Yepyeni reklam panosuna
yapıştırdıkları fotoğrafı görünce, bin bir güçlükle ayağa
kalkıyorum . Fotoğraftaki bendim. Yan i , başlangıçta, b u
kimse b a n a birini anımsatıyor ama kimi d i y e d ü ş ü n ­
d ü m . Bir işçi şaşk1 11 şaşk111 bana bakıyord u . O n u n b u
tavrı d u ru m u kavramama yardımcı ol d u . İ şçi b e n i tanı ­
mıştı , ya da aslı nda bel ki de elbiseyi tanı mıştı . El bise fo­
toğrafta çok belirgi ndi , el bette üzeri mdeki halinden da­
ha iyi , çünkü tepeden tı rnağa pal amutla, toprakla leke­
lenmişti . Yağm ur yağmaya başlad ı . Yağm u r görüşü m ü
b uland ırıyord u biraz, a m a gal iba ağlıyord u m d a . Elbise
çok güzel d i , küçük fistoları olan kırm ı zı bir fi sto ve ö­
n ü nde beyaz bir önlük vard ı ; ben ke ndi kend i m i tanı ­
makta biraz güçl ük çekmiştim, ama fotoğraftaki bakış
yanı l tmıyordu . Yani başlangıçta, çok güzel kırmızı bir
el bise giymiş bir d omuz sanmıştı m , bir çeşi t dişi do­
muz, gözl erinde, yorgun old uğum zam anlarda benim
gözl eri mde görülen dayak yemiş köpek bakışları vard ı .
B u n unla birlikte ken d i m i tanı makta güçl ü k çektiğimi
kabul edersi n i z . Daha sonra, bir optik yanı lsamadan
başka bir şey deği l d i r diye düşünd üm, giysi n i n koyu
kırmızı rengi fotoğrafta ten i m i n çok pembe görünmesi­
ne yol açmıştı; ve şu hayvansı s uratın , ve ş u çıkıntılı k u ­
lakları n , v e k ü ç ü k gözleri n yarattığı i zlen i m , afişi n yan­
sıttığı kır havasından ve fazla kilol arı mdan kaynakl anı ­
yord u . Sapasağlam bir genç kı zı alın , kırmızı bir fistan
giydiri n , biraz şişmanlatın ve bi raz da yoru n , o zaman
benim ne demek istediğimi anlarsını z . Yan ı l s amayı par­
çaları na ayırınca, afişteki kendimi tamamen tanıdım.
B u n u n üzerine kesi n l i kle zayıfl amaya ve kendimi topar­
lamaya karar verdim. Bu fotoğraf iyileşmem e yardımcı

56
oldu . B u fotoğraf, y ıkanmam, bu sıradan ayrılmam, o­
layların gidişine el koymam gerektiği n i anlamama yar­
dımcı ol d u . Bu beni daha i ş i n başında yoruyord u , ama
yapmak zoru ndaydım. Bir bakıma Edgar'a gururl u bir
mi nnet borc um var. Ayi ne gitmeye karar verdim. Kilise­
n i n önünde; b i raz hayvan laşmaya başladığımı anladım,
çünkü bi raz önce işçilerin çalışması n ı seyrettiğime göre,
g ü n lerden pazar olmaması doğaldı . Ö yleyse pazartesi
ya da salı olmalıyd ı . H onorC ' n i n geçişini atla1111 ş tım, ya
da tanımamı ştım on u . Artı k HonorC ' n i n y ü z ü n ü çok iyi
anımsamadığımı fark ettim, kafamı ne kadar toparlama­
ya çalışırsam çalışayım, H onorC ' n i n görüntüsü belleği­
me gelmiyordu . Kilisenin kapı sı nı i ttim. Okunmuş s u
kab ı nı n altında h a ç ç ıkardım, ard ı ndan d u a etmek üzere
diz çökmek istedim. İ nan o l s u n , d uanın gerisini anım­
sayamıyordum, "Adın kutl u olsun "dan sonrası nı . Ö yle­
sine şaşırıp kalmış olmalıyım k i , yanıma bir rah ip yakla­
şıp b u rada n e yaptığımı sord u . Kendisine günah çıkart­
mak i sted i ğ i m i söyl e d i m . G ü na h çı karma mahall i n e gir­
dik. Neden b i l m iyorum, kendimi b u kilisede rahatsız
hissediyord um, kısacası gu rbette gibiydim. İ yi bir i zle­
nim bırakmayacağını d ü ş ü n d üğümden, plastik torbala ­
rımı kapı n ı n ö n ünde bırakmıştım. Yüksek k u b b e falan
güzeldi ama bana istediğim y ü kselişi sağlamıyordu . B e l ­
ki de rahi b i n varlığı y ü z ü nden . Parmaklığın ö t e yanında
b u r n u n u çekip d urd u ğ u n u d u yuyordum, bereket vers i n
araya hygiaphone'lar* yerleşti rmi şlerdi, yoksa mikrop
kapab i l irdim rahipte n . Rahip bana hasta olup olm adığı ­
mı sord u . H asta olmadı ğımı ama kendimi bir tuhaf his­
setti ği m i söyled i m . Rahip dua edip pişm a n l ı k getirme ­
m i söyledi . E l i m de n gel diğince, b ü t ü n güc ümü kulla­
narak pişma n l ı k getirdim. Çok u z u n zamandan beri gü­
nah çıkartmaya gitmemiştim, asl ı n da ilk Kudas Ayi n i n -

* S a ğ l ı k nedeniyle, g i ş e benzeri yerlerde konuşan k i ş i l e r i n a ra s ı n a ko­

n u l a n sayda m ve d e l i k l i plaka -ç. n .

57
den bu yana, ama bu olay beni etkilemişti, üzerimde i­
zini bırakmıştı, o sıralar İsa'nın bedenini yemenin bana
çok iyi geleceğini hissetmiştim. Şimdi yeniden yemek
istiyordum. Ama rahip vermek istemedi. Bana, kendisi­
ne her şeyi anlatmamış olduğumu söyledi. Bana, orta­
lıkta bir yığın hastalığın dolaştığını ve sadece günah iş­
lemiş olanları cezalandırdığını söyledi. Hygiaphone'un
arasından, burnuna bir mendil bastırdığımı görüyor­
dum. Çiti: cam nedeniyle rahibin yüzü biçimsizleşmişti,
gözleri baş hizasına çıkmış, yüzü hayvan yüzüne benze­
mişti, karışık kırışıklıklar, ikiye bölünmeler. Rahip beni
inceliyordu sanki. Ona daha fazla ne anlatacağımı bile­
miyordum. Zihnimi toparlamaya çalışıyordum, ama ba­
şaramıyordum, bunun nedeni onun rahip bakışları, si­
yah giysisinin kokusu, derisinin kokusu olmalıydı. Bu
çok pis koku garip bir yoğunlukta geliyordu burnuma,
aynı şekilde günnük kokusu, duYarlara asılmış eski re­
simlerin kokusu ve günerçilc kokusu ve kuru şimşir de­
metlerinin kokusu. Kilisenin içi soğuk ve nemliydi ve
çok karanlık, rahibi giderek daha az görebiliyordum;
hapşırmak ve sıramın üzerine tortop kıvrılıp uyumak is­
tiyordum. "Çıkın!" dedi rahip. Gişe deliğinden ücretini
ödedim ve çıktım. Torbalarımı çalmışlardı, ama umu­
nımdaydı sanki. Dışarıya çıkmak iyi geldi. Canım he ­
men bir doktora gitmek istemedi, bir günde iki kez ka­
panmak fazla olurdu. Kendimi yorgun hissediyordum.
Sırama geri dönüp üzerine kıvrıldım. Uyudum. Hep
yağmur yağıyordu. Uyandığım zaman gökyüzünde bu­
lutların arasında bir açıklık vardı ve güneş yolunu yarıla­
mıştı, rüzgar akşam kokuyordu. Utandım. Yani böyle
mi başkalarının karşısına biraz çıkacak duruma gelecek­
tim, sırılsıklam ıslanmıştım ve sıranın üzerine devrilip u­
yumaktan başka bir şey yapmıyordum. Üstelik parfüme­
ri mağazasındaki işimi de kaybetmiştim, elimdeki para
biter bitmez kendime yeni bir iş bulmak zorundaydım.

58
Ayağa kalktım ve elimden geldiğince yürüdüm. Ensem,
kalçalarım, böğür boşluklarım bana direniyorlardı. Sık
sık durmam, sırtımdaki gerilimi azaltmak için omuzları­
mı koyvermem gerekiyordu. Yavaş yavaş kambur yürü­
meye başladım, kendimi vitrinlerde görüyordum. Tuhaf
bir görünüşüm vardı. Parfi:.imeri dükkanına geldim . Bu­
raya ne yapmaya geldiğimi pek bilmiyordum. Rüzgarı
kokladım, burnuma Yerling sürünmüş terli kadın koku­
su geldi, ve kalabalık günlere özgü koku, masaj yağı ve
soğuk sperma. Parkta bir sıraya oturdum. Siyahlı kadın
oradaydı, ama beni tamyormuş gibi görünmedi. Sırtımı
rahatlatmak için ayaklarımı altıma kıvırdım ve göğsümü
içeri çektim. Memelerimin sarktığım hissediyordum, a­
ğırdılar, sızlıyorlardı. Onları taşımakta güçlük çekiyor­
dum, belki de yürüdüğüm zaman sırtımın ağrımasımn
nedeni ağır memelerimdi. Bulunduğum sıradan mağa­
zanın vitrini görünüyordu. Arka bölümde bir masaj se­
ansı yapılıyor olmalıydı, yaldızlı divanların, pahalı kuv­
vet muskalarının, şehvet uyandırıcı afrodizyak g ünnük
kokusu püskürtücülerinin bulunduğu salonda. Oraday­
mışım duygusuna kapıldım, her şey bütün belirginliğiy­
le gözlerimin içindeydi, gözlerimi perdeye dikmem ye­
terliydi, bakışlarımın içeriye girdiğini duyumsuyordum .
Müdür'ün nasıl titiz biri olduğunu bildiğim için, yerimi
dolduracak kimsenin seçiminin kolay olmayacağını dü­
şünüyordum, bu iş için yetenekli olmak gerekiyordu.
Tek i.izi.intüm, chromancie eğitimimi sürdi.irememekti,
el falına chromancie deniliyor, yamlmıyorsam. Yani ak­
şam kurslarında manikür stajı görmüştüm, ama nec plus
ultra yani en üst sımr, el çizgilerini okuyabilmekti. Eği­
tim görmemiş olduğum için, hiç olmazsa Merkez- Kent
Büyük Üniversitesi'nden bu işin diplomasını aldırmaya
söz vermişti Müdür, orada tanıdıkları vardı. Diplomalı
tezgahtarlar çalıştırmak, Müdür'e yönettiği mağazalar
zincirinin düzeyini yükseltmek olanağı da sağlayacaktı.

59
Her ne ol ursa olsun, parfümericilik ciddi b i r eğitim i ş i ­
dir; düşündüğüm zaman k ö t ü bir meslek olmadığını
anlıyord um. B u nd an böyle hayvan olarak ve eğitimsiz
kalacağımı d üşü ndükçe kederleniyord um. Ne olacağımı
soruyordum kendi kend ime, ama cebimdeki para toma­
rını elleyince kaygıları m dan kurtul uyord um, ön ümde
b u n u d üşünecek zamanım olduğu n u ve gene de hayat­
ta bir şey olmayı başardığımı d üş ü n üyord um. Perde a­
ralığı ndan vitri n i n aydı nlandığı nı görd üm ve Aqua­
land'da sözde saçımı yapan tezgahtar kızın kokusu n u
aldım. B u orosp u , amaçlarını genişletme n i n dışında,
mağazalar zinciri içinde rlitbesini y ükseltmiş ve böylece
benim yerimi ele geçirmişti . Onu böyle g ü zel görmek,
refakat ettiği müşteri n i n mutl u l u k içinde onun kıçını a­
vuçladığı nı görmek, i çimi fena yaptı . Perd eye karşın i­
çeriyi görüyord u m , t u haf bir altıncı duyum, yeni gözle­
riıi1 vard ı . M üşteri benim eski müşterimd i , çok şık, çok
yaşlı bir müşteriydi, ahlaksı z zevkleri vard ı , çok pahalı
m erhemler, zıbıklar yani yapay erkeklik organları ve
m uskalar i ç i n avuç dol usu para harcardı . Perdenin arka­
sı ndaki kişi nin o müşteri old uğun u seziyord um, oyd u ,
b i r başkası deği l , dükkanın en i y i müşteril e rinden biri ;
bir tür eski kağıt kokusu ve çevremde h ava ti tremesi gi­
bi bir şey algılıyord um. Velhası l , tezgahtar kız eğer
müşteri olarak ondan hoşlamyorsa, on u kendisine h i ç
üzüntü duymadan bırakabilirdim. Sonra, yol u n u c u n ­
dan aşağıya doğru i n e n tanıdık biri n i h issettim v e
d ükkana yönelen Afrikalı 'yı görd üm. B i r s ü redir mağa­
zalar zi nciri ne Afrika ürünleri sağlıyord u, zengin müş­
terilere karşı ketum d avranması 111 bil iyordu ve korkunç
yerli giysileri ni terk etmişti . M üdür, buna karşılık ola­
rak, Lo up -Y- Es-Tu ürünü olan, kara deri ler için kulla­
n ı İ an ultra - b eyazlatıcı kremlerde ve mağazalar zinciri
tezgahtarları n ı n yaptığı bütün h i zmetlerde Afrikalı 'ya
özel fiyat uygul uyordu. Domuz heri fi n b undan yarar-

60
!andığını , birli kte geçirmiş old u ğ u m u z o benzersi z haf­
ta son u n u yeniden d üş ü n d ü ğ ü m zaman i ç i n b u rku l u ­
yor. B ütün kızıl saç l ılar g i b i b u satıcı kaltağını n kokus u ­
n u d a y ü z m etreden alabilird i m ve bu nca Yerl i ng ü r ü n ­
l e r i n e karşı Afrikal ı ' n ı n onda ne b u l d u ğ u n u ınerak edi ­
yord um . Oysa Afrikalı medyum yete nekleri ni satıyordu ,
b u n a karşın b e n i fark etmeden geçm işti yanı m d a n , oysa
ben on u n kokus u n u ta sokağın u c undan al m ıştı m he­
men. O n u n adın a hayal kırıklığı na uğrad ı m . Fakat Afri ­
kal ı ' nı n d ü kkana gi rmediğini görü nce iyice şaşı rdı m. S i ­
yahlar giymiş kadı nın yanı na oturd u . Uzun s ü re konuş­
tular, sonra birl i kte gi tti ler. Park boşalm ı ştı . Birden
ke n d i m i m ü thiş yalnız hissetti m . Tanı d ı k bir gıcı rtı
d u yd u m , pek az d u y u l a n bir gıcı rtı . Dükkanın el ektri kli
kepengi i niyord u . Sokakta hareket halinde ter ve Yer­
l i n g kokusu d u yd u m . G ü neş batıyordu . Yeniden görüş
gücüm azal m aya başladı , b ulanı k görüyord u m , cüce ya­
rasalar gibi m i yoplaşm ıştı m . Çevrem deki c üce yarasalar
uyanmaya başlıyord u . Cehennemi bir gürültü yapıyor­
lardı . Ağaçların üst dalları nda düş gören serçelerin tüy­
leri n i n s ü rtü n ü ş ü n ü d uyuyord u m , uyanı klığın son re f­
leksleriyle gözkapakları n ı h a fi f h a fi f kırp ıştı rdıkları n ı
duyuyord u m ve düşleri n i n batan g ü neşin s o n ışıklarıyl a
birli kte deri m in üzeri nde kayıp gitti kleri n i h issediyor­
d u m . Kuşlar ağaçların ı l ı k karanlığında d üş görüyorlar­
d ı ve göky ü z ünde her yerd e cüce yarasaların d üşleri
vard ı , çünkü cüce yarasalar uyanıkken bile d ü ş görürler.
B i r köpek işemek için yanı m a yaklaştı ve benimle sanki
kon u şmak istediği n i hissett i m , sonra cayıp sakına sakın a
sah i b i n i n yanı n a gitti . G ö ğ ü s boşl uğumda bir yal nı zl ı k
h issetti m , şuramda, şiddetli , ürkütücü, zevkli ; b i l m e m
ki b u nları n h epsi nin aynı anda o l m a s ı n ı anlayabilir m i s i ­
n i z ? Beni k e n t t e i nsanlarla birli kte o l m a k i ç i n t utacak
h i ç b i r şey yoktu . Böylesi ne ağı r çekmeseyd i m kuşlar gi ­
bi havalanabil i rd i ın . Ama kıç ı m , memeleri m , b ü t ü n e t

6J
kitl e m , nereye gitsem benimle birlikte geliyord u . Sır­
tımdaki ağrıdan başka göğsümde d e ağrı d u yuyord u m ,
lekelerin ne d u ru m da old uklarını görmek i ç i n elbisemi
kaldırmak istemiyord u m , ve yeni memem tıpkı ergi n l i k
döneminde o l d u ğ u g i b i deri m i n al tında sızlıyord u . Ö ne
doğru eğildim ve bütün ağrılar geçti . Ü zeri mdeki giysi
kaskatıyd ı , hoş bir koku yayıl ıyord u giysi m d e n : Taze
ter, canlı et ve sıcak ci nsell i k . Kendi kendi m e yoldaşlı k
etmek i ç i n kendi koku m u n içine kıvrı l d ı m . Kuşlar sus­
tular. Geceni n deri m i n ü zerine indiğini hissetti m . Sıra­
dan aşağıya kayd ı m , orada, toprakta, şafak vakti ne ka­
dar uyud u m . D üşümde kuşların d üşleri vard ı , köpeği n
ben i m için bı raktığı d ü ş vard ı . Artık yalnı z deği ld i m .
D üşümde kan görmüyord u m . Düşümde eğreltiotları ve
nemli toprak görüyord u m . Vüc u d u m sıcaktı . Rahatım
yeri ndeydi . G üneşin doğuş u n u , sırtı mda akan ışı n ları nı
hissedince anladım ve b u , kafamın içinde c a n l ı bir sarı ­
lık yarattı . Ayaklarımın ü zerine doğru l d u m . Başım ı sal ­
ladı m , d i z arkası kasları m ı gerd i m . Yüzü m ü n altında,
iki el i m toprağa göm ü l m üştü . Artık sadece üç parmak­
ları vard ı elleri m i n . B ü tü n ağırlığımı sol e l i m e verdim
ve sağ elimi k u rtardım . Elimin üzerindeki toprakları si l ­
keled i m , hırıltılı sesler çıkard ı m . E l i m i n yeni d e n başpar­
mağı vard ı . İ yi görmemişi m , birden ödüm koptu . Afri ­
kal ı ' nı n aynasında görmek istemediğim şeyi bir kez da­
ha düşün d ü m , kıçıma vidalanmış küçük sarmal kuyru ­
ğ u . Titre meye başlad ı m . Elim uyuşm uş gibi kıvrı l m ı ştı
ve tamamen açmayı başaramıyord u m . Sol e l i m i s i l kele­
di m , serçeparmağı denen küçük parmağım kısalmıştı .
Tı rnak uzun ve sertti , çok kalınd ı , öteki tırnaklar da öy­
l eydi . Söylemek gerekirse, uzun zamandır m anikür yap­
mamıştı m , ama serçeparmağı mda bir parmak kemiği nin
neredeyse eksik olduğu söylenebilird i , ya da parmak
ucu en azından körelip katı boynuz doku s u n a dönüş­
m üştü . El falı stajı için hayıflanmama gerek kal mamıştı .

62
Deri n bir sol u k aldım ve doğru l d u m , az kalsın çığlık a­
tıyord um . G ü neş gökyüzü nde yükseliyord u . Elbisemi
çal ı l a r yırtmı_ştı , uyk u m d a çokca d e belenmiş olmalıyı m .

Nasıl d a b i r yere gi d i p d uş -almak isteği d u y uyôr­


d u m . H onore ' n i n evi n i n anahtarını kilisenin önünde
plastik torbal arla birli kte yıtırmıştım . Parfü m e ri
d ü kkanındaki jakuzil i , koku l u yağlı banyo şafak vakti n ­
de b i l e dol u olabilird i , ç ü n kü her zaman ekstra hizmet­
l ere ayrı l m ası m ü mkünd ü . İ nsan b u m eslekte bazı ters­
liklerle karşı laşab i l i rd i , yorg u n l uk, s ü rmenaj gi bi . Garip
bir dalgalan m a d uygus u n a kap ı l m ı ştı m , gece yağan sa­
ğanak yüzü n d e n sokaklar çam ur l a kaplıydı ve karayolla ­
rının kron iklqen bakı msızlığı yüzünden zavallı el bise m i
biraz d a h a kirletmemek i ç i n s u birikintileri n d e u sakın ­
m aya çalışırken güçl ükle y ür üyord u m ve uyg u n bir otel
d ü ş ü n üyord u m , pahalı olmaya n , ç evreyol u boyu nca
belki . Ama şu ç a m u r , b i l m i yoru m , adeta başı m ı dönd ü ­
rüyord u . B i rkaç yüz metre y ü r ü d ü m , b i r araba parkı n ı n
yanınd aki k ü ç ü k bir parkta b i r sı raya oturd u m . Araba­
n ı n bagaj ı na koymak için bir çoc u k a rabasını katlamaya
çalışan old u kç a genç bir kadın vardı . Bebek, bir yığın
eşyanı n , val i z l e ri n , sepetl e ri n , bir k ü fenin, oyuncakla­
rı n , k u ndak bezi paketleri n i n arasında, otomobillerde
kull a n ılan bir askıl ı koltukta d u ru yord u . Yaklaştı m . Ka­
dın yorg u n görün üyord u , yüzü şişmişti, gözleri n i n a l ­
tınd a kırmı zı lekeler vard ı . Çoc uk c i y a k ciyak bağırıyor­
d u . O n unla kon u şmak istedim ama hiçbir sözc üğü h e ­
celeye medi m . Ra h i b e söyleyecek b i r ş e y b u l a m ad ı ğım
günün ü zeri n d e n günler geç mişti . Ağzı m ı açtı m , a m a
bir h o m ur t u d a n başka bir ş e y çıkmadı . B e b e k b a n a t u ­
h a f t u h a f bakıyor v e cıyaklamasını i k i katına ç ıkartıyor­
d u . Kadı n beni görünce sanki korktu . Arabas ı n ın bağaj
kapağı ni hızla ç arpıp çoc u k arabasın ı e zdi , sonra içinde
bebeği n oturd uğu askıl ı kolt u ğ u k ucağına ald ı . Bebeğin

63
ü zerine eğildim. Onu kokladım. G üzel kokuyordu , si.it
ve badem. Bilmem neden, kad ının bacağı n a yaslanırsam
ve benimle ki barca konuşursa bana iyi gelecek gi biyd i ,
ve belki de b u i k i insana gelecekleri yere kadar e ş l i k e ­
derdim. Bebeği b u rn umla ittim, k a d ı n bağırmaya başla­
dı, çocuğa gelince, o ağlıyor muydu , gül üyor muydu
anlayamadım . Bana öyl e geliyor ki , nasıl dese m , bebeği
kolayca yiyebi l i rd im, dişlerimi pembe etine saptayabilir­
dim ya da kadın bebeği bana vers i n , onu alıp götüre­
yim. Olağan üstü güzel kokuyord u bebek, yerde kolayca
yuvarlanacak bir hali vard ı , kocaman bir hacıyatmaz gi ­
b i . Kad ı n çığlık attı ve kucağındaki askı lı koltukla hızla
u zaklaştı . Her şeyi olduğu gibi bıraktı . B u r n umla kok­
l amaya başladım. H emen yanımda bi beron vard ı , iki sa­
niye içinde i çtim, ılık ve şekerliydi s i.i t . Temi z k u n dak
bezi torbaları n ı n hepsini burnumla parçal adım, sepet­
lerden birinde patates b u l d um, afiyetle gövdeye i n dir­
dim. Valizleri n altını üstüne getirdim, ama giyecek elbi­
se bulamadı m . Diş çı kartan çocuklar gibi bi rkaç plastik
oyu ncağı dişledim, sonra zevk için birkaç ki.i ç i.i k kava­
noz kırd ı m . H i ç de kötü deği l d i , protein yerine geçti .
Çam parçaları nı yalarken dilimi kesti m biraz ve bi rkaç
cam kırığı nı d a yutmak zorunda kaldım, azı dişl erimi n
arasında ezilip toz haline geldikleri ni hissettim. Geğirip
yere oturdum. Ö nümde d uran arabaya ve eşyalara ba­
kınca, yıldırım gibi bir d üşünce geçti kafamda n , kad ı nı n
bebeğini ve eşyalarını yanına alıp arkasında bir koca b ı ­
rakarak evi ni terk etmek zorunda kaldığı nı d ü ş ü n d üm .
Kad ı n ı n işleri n i karıştı rmak canımı sıktı . Arabaya yaklaş­
tım, ortalığı d üzeltmeye kalktım, ama olmadı . Başka ça­
re kalmayı nca d a her şeyi çiğnedi m , bir vali zden taşan
bir giysiyi dişlerimle ç ektim, b u n u n kirlenmiş giysimi n
yeri ni tu tacağını d i.i ş i.i n d i.im. Giysiyi sıraya götürdüm
sürükleyerek. Sıranın ü zerine elimden gelen en büyük
özenle koyd um. Sonra sıranın.;altında bir s u birikintisi

64
görd üm . Yeni yağan yağ m u ru n oluşturd u ğ u , güneş al­
tınd a ı l ı m ı ş çamurlu bir s u birikintisi, güzel . Su b i ri ki n­
tisi n e uzand ı m ve ayakları m ı gerdi m , b u eklemlerime
nasıl da iyi geldi bilem ezsi n i z . Daha sonra b i rkaç kez
birikintide y uvarlan dı m , tad ı na doyum olmaz bir şeydi ,
kı zgı n deri m i seri n l e tiyord u , b ü t ü n kaslarım ı gevşeti­
yordu , sı rtı m a ve kalçal arı m a m asaj gibi geliyord u . Bi­
raz kestiri r gi bi olm uşu m . Çam u r ve h u m us kokuyor­
d u m ; b u rn u m rü zgar yön ü n d e değildi, büyük bir hata.
İ nsanların gel d i ğini hissedemedi m . Bereket vers i n d u r­
d u l a r . O n l arı tam vakti nde algı l a d ı m ve dön d ü m . Ka­
d m , bebek ve bir jandarmaydı . " Korkunç!" dedi j a ndar­
m a . Ve eli ti treyerek kıl ı fı ndan s i l a h ı n ı ç ıkardı . Beni b u
kurtardı , titremesi . Elbiseyi dişl eri m i n arasına alıp fı rl a ­
yacak zam an b u l d u m ve koştu m , koştu m , klak s on çalan
otomobilleri n arasından b u l varı geçti m . B i r araba kapı­
sını n altına gizlend i m . D a h a sonra, bütün yolları kapat­
tıkları, köpekli b i r s ü rek avı d üzenledikleri i ç i n b u m a­
hal leden k u rt u l mam çok güç old u . Bereket versin , koca
koca farel eri n iyi kapanmamış bir kanali zasyon kapağı­
nın altından ç ı ktıklarını görd ü m , kapağı burn u m l a i te­
rek yeri n altına i nd i m . Kan al i zasyonda ne kadar kal d ı m
bilem iyorum . S ı caktı , i nsanı saran i y i çam ur vardı . B i r
gece b u l u n d u ğ u m yerd e n ç ı ktı m . Kı rlara gitmek isti­
yord u m , kendi m i orada iyi hissedecekti m . Yeri n altı nd a
acı k m aya başl amıştı m , fareleri n yedikleri ni yiyemezdim
herhal d e . Yery ü züne çıktığım sokağın d uvarlarına seç i m
afişleri yapıştı r m ı şlardı . Araları n d a , söylemek gerekirse,
ben i m adayın afişleri de vard ı , beni m yanı mda gül ümse­
yip d uruyordu afişte . O akşa m , l a m banın ışığı altında
ken d i m i h i ç d e fena b u l m a d ı m , taze ve pem beyd i m .
Makyaj ve spotlight'lar sayesi nde tabii, ama gene de kısa
giysi m i n i ç i n de fotoj e n i k o l d uğ u m u görmek, etli b u tl u
ve sağlı kl ı old uğ u m u görmek m a n eviyat ı m a iyi geldi .
Daha sağlıklı bir dünya için c ü m l esi Edgar i l e b e n i m a -

65
rama büyük harflerle yazılmıştı . B u n u n bir koşul sloga­
nı olduğunu d üşündüm; demek istiyorum ki kanal i zas­
yondan yeni çıkmıştı m . Ti nsel duyularımın tümün ü yi­
ti rmemiştim. H ayd i , dedim kendi kendime, ha biraz
gayret . Kafamın ücra bir köşesi nde duş yapmaya gitmek
gibi eski bir düşünce b u l d um, ve cebimi n d i b i nde de
para tomarı duruyord u , biraz nemli ama olduğu gi bi .
Şöyle uzun bir sol uk aldım. Şöyle karateciler gi bi bir
nara attım, hayyytt! ve yerimden doğruldum. B öğürle­
rimde d uyduğum acı sol uğumu kesti . Altı adet şişki n
memenin gerdiği fistanımı görünce, h e l e fotoğraftaki
yeni ve güzel haliyle karşı laştı rınca, epeyce üzüld üm .
H erhalde gül ünç bir d u rumdayd ı m . Bir du� diye tekrar­
layıp d uruyordu m kafamd a . Yürüyebildiğim kadar h ı zl ı
yürüdü m . Çevre yol u n u n kıyısındaki bir otele gird i m .
" Distri b ü tör" denen alete b i r kağıt para sokt u m , o da
bana odanı n ve banyonun kapısını açan bi r t ü r manye ­
tik kart verdi . Otel boş görün üyord u , ama doğaldır b u ,
çünkü her ş e y manyeti k kartlarla çalışıyord u . Odada so­
yundum, d uş hemen bi tişikteydi . Ü zeri nde with compli ­
ments yazan plastik ambalaj ı ndan terte m i z b i r havlu çı­
kardı m ve duş yapmaya gitti m . Her yammı iyice ov­
d u m . Ayakta d ur urken s u tuhaf geliyord u , sonra kana
kana su içti m , yağm ura benzediğini düşünd ü m . H ı rıltılı
sesler çı karıp bir s üre döşemenin ü zeri nde yuvarlandı m .
Sert v e soğuktu döşeme . With compliments s a b u n u ba­
na parfümeri d ükkanı nı anı msattı , kökleri de anı msa­
d ı m , nası l da güzel kok uyordu döngel ağac ı . B i r ucun­
dan bir lokma ısırayım d ed i m , berbat bir şeydi . H a ngi­
sini daha çok sevdiğimi sord um kendi kendime, kökleri
mi yoksa parfümeri d ükkanını mı ? Ama ne o l u rsa olsun
çok pisti kanali zasyon boruları ve özellikle aydınl ı k de­
ğildi . Korkulması gereken timsahlar da vard ı . Duşun al­
tında biraz ağladı m , b u beni sanki yatıştı rd ı . Daha son ­
ra ne yapmam gerektiğini bir t ü r l ü b i l e miyord um. O -

66
tel , kent i l e çevreyol arasında bir boş bölü m gi biydi.
Her şey otomatikti . Pencere m d e n , girip ç ı kan i nsanları
görüyordum. Onlarla karşılaşmaktan özenle sakın ı yor­
d um, nereye gittiklerini daha sonra n e yapacakları n ı b i ­
liyormuş gibi gör ü n ü yorlardı. Oysa b e n h i ç b i r ş e y yap­
mıyordum, televizyona bakıp duş alıyord um. Pence­
remden Issy-les - Moulinea u x ' n u n d umanları n ı , gökyü­
zündeki kuşları , uçsuz b ucaks ı z parkingleri , süpermar­
ketleri görüyord un1. l ki d u ş arasında yatağıma uzanarak
bu otelde b i rkaç gün geçirdim. Distri b ütöre para sok­
mak için g ü n d e bir kez aşağıya i niyordum. Odamdaki
aynada kendimi seyretmekten keyi f alıyord um. Terte­
mizd im. Dinle n iyord um. Yataktan çıkmıyord um ve ar­
tık sı rtı mda ağrı yok t u . Y ü z ü m d e daha az şişlik vard ı .
İ nsan yüzüne kavuşmak i ç i n e limden gelen b ü t q n çaba­
yı gösteriyord um, çok uyuyord u m , saçımı tarıyordum.
Saçlarımın neredeyse hepsi döhil m üştü kanali zasyon
borus u nda, ama şimdi yeniden ç ıkıyord u . Tırnaklarımı
kemi riyord um, bacaklarımı tı raş ediyord um ve memel e­
rimi n küçüldüğü n ü , yavaş yavaş daha az gör ü n ü r ol­
dukl arını saptıyord u m , neredeyse me melerin koyu izle­
rinden başka bir şey kalmamıştı. B i r g ü n dışarıya ç ı kaca­
ğımı öngörerek fısta nı ın ı d a yıkam ıştı m . Yavaş yavaş te­
mi zlikçi ada m l a ilişki kurdum. Çok zay ı fl amıştım, ye­
rimden kımı l d amadan. Temizlikçiyle işaretle anlaştık ,
bana h e r gün h a m burger getirdi. % 8 0 soyal ı biftek, sa­
lata ve ketçap çok iyi gidiyord u , uyumlu bir şekilde bi­
raz kilo b i l e aldım. Bir s ü re sonra di stri b ü töre verecek
param kalmadı , b u n u n üzeri ne temizlikçi adamla u yu ş­
ttık, adam oda kapısının manye ti k s ü rgüsünü kırdı ve
böylece beni günde iki kez görmeye gelmek hakkı ka­
zandı. Ayrıca, zam anaşı m ı n a u ğra m ış kartım ı kapıya kıs­
tırarak nasıl bedava yıkanabileceğimi de açıkl a d ı , a m a
ben az kalsın boğul uyord u m , ç ü n k ü her kullanmadan
sonra banyon u n otomati k olarak dezenfekte old u ğ u n u

67
bana haber vermemişti . Alerjim h arekete geçtiği i ç i n
b u n u n bedelini öde m i ş ol d u m , ama adam b a n a i ncelik­
le i htimam gösterdi . Adam Arapça konuştuğu halde a­
ramı zda kon uşma soru n yaratmıyord u , birbiri m i ze hiç­
bir şey söylemiyord uk, işaretleşiyord u k , iyi sevişiyor­
d u k . Nasıl olduysa oldu bilemeyeceği m ama bir süre
sonra eski giysileri m i n içine girmeyi başard ı m ; kadını n
arabasından yürüttüğüm entari bana old u kça yakı şıyor­
d u , hatta ölçüleri m e de uygundu . Belki de b u n u n ne­
deni d uştu, ya da h a m burgerlerd i , ya da gerçek bir ya­
takta yatm aktı , ya da temizlikçi adamla kurd uğum g ü n ­
delik il işkiydi . Te mi zlikçi adam aşık ol muştu b a n a . Ş u ­
rasını belirtmek gerekir ki , yeniden istek uyandırıcı ol ­
m uştum ve ben kalan günlerimi onunla birlikte b u otel­
de gayet güzel geçirebiliri m . Odama, çevreyol u boy u n ­
ca akşamları topladığım çiçekleri koyuyord u m , ama h i ç ­
b i r i n i kesinlikle ye miyord u m . Te m i zl i kçi a d a m her gün
temizlik yapıyord u , odam tertemizd i . B i r g ü n bana o­
tomati k maki neden çıkarttığı bir fotoğra fı nı armağan
etti , ben de d uvara astı m . Cosy yani sam i m i oluyord u .
Derken kend i m i hamile b u l d u m , bu k e z h i ç b i r kuşku
yoktu . Temizlikçi adamın adın ı anlamayı b aşard ı m , ama
aynı başarıyı söyl erken gösteremedi m , nasıl bir şeyd i ,
geçmiş gün, şimdi u n uttum gitti . D u ru m u m u öğrendi­
ğinden beri bana çok ihtimam gösteriyord u . Bilmem
nasıl old u ama Edgar seç i m i kazandı . Televizyonda
görd ü m , benim afişin önünde poz veriyord u , çok neşeli
görünüyord u . Ben de o n u n için seviniyord u m . Tel eviz­
yon ekranında görd üğüm yüzümle odadaki aynada gör­
düğüm yüzüm ü karşı laştırd ı m , şimdi pekala ortal ığa ç ı ­
ka � i l i r bir d u ru m a gelmiştim artık. Edgar'ı b u l up ken­
disinden bir iş istemenin iyi bir fikir olacağı nı düşün­
düm, madem ki ben onları n slogan i m gesiyd i m , bir çe­
şit karizmatik lider'leriyd i m , Edgar'ın partisi kuşkusuz
bana bir iş verird i . Sonuç olarak, çok olağan üstü ilişki -

68
ler kurm uştu m , Edgar'ın üzerine oynayarak iyi bir at
seçmişti m . B u n u n ü zeri n e , görü n ü ş ü m l e ilgili ek bir ça­
ba gösterm eye karar verdi m . B i rkaç kilo daha vermek,
tam anlamıyla iki ayağı m üzeri n d e d urabilmek, biraz
makyaj yapab i l m e k ve sözc ükleri hecelemeyi başarmak
için bir hafta u ğraştı m . Temi zli kçi adamın getirdiği
ham b u rgerleri artı k istemiyord u m , ama o yaln ı zca sala­
ta ile besl e n m e m e iyi gözle bakm ıyord u . B u arada kır­
mızılığım azald ı . Ge beliğin i l k haftaları beni yorm uş,
yanakl arı m ı çökertmişti . Derken jandarmalar otele gelip
temi zl i kçi adamı götürd üler. Onu b i r daha hiç görm e ­
d i m , ama hayı r, bir kez görd ü m televi zyonda, bi rtakım
insanlarla b i rli kte silah zoruyla uçağa b i n diriliyord u ve
ağlıyord u . Bu d u ru m a çok ü z ü l d ü m , ama bu Edgar'ın
program ı nı n i l k uygul amalarıyd ı . Tuvaletleri tem i z!Cye­
cek, yatakları yapacak ve öteki hizmetleri görecek kimse
bulamadıkları i ç i n , otel çok pis bir d uruma geldi . Yal­
nı zca, oto mati k ol arak deze n fe kte edilen d uşlar çal ı ş ı ­
yord u hala, ama sık sık o n l a r d a bozul uyor ve m ü ş teri­
leri n boğ u l maları na sebep ol uyorlard ı . Oteli kapattı lar,
ben de kend imi sokakta b u ld u m . B u n u n üzeri ne şöyle
düşünd ü m : Madem ki Edgar b üt ü n Araplar'ı postalad ı ,
şi m d i bana kolayca b i r i ş vere b i l i r , ş u Edgar iyi attı doğ­
rusü . Ama ne ol up- bitti bilem iyoru m , belki dışarı da ol­
manın verdiği heyecan, belki de temi zlikçi adam ı n gidi­
ş i n den duyduğum üzüntü, ne b i leyim, ama yol u n orta­
sında kramp gird i . l ki b ü kl ü m o l d u m ve çok kan kay­
bettiği m i gördüm. B ayıl m ı şım. SAM U -S D F gelmiş , be­
ni onlar ayıl ttılar. Ken d i m i b i r tuhaf h issediyord um.
Onlarla birlikte b u l unan jandarma şöyle .dedi : "Ama
S PA'yı çağırmak lazım ! " Yerd e , yanımda, kanlar içinde
kı m ı l dayan altı şey vardı . B u man zarayı görünce, işlerin
pek yol u n d a olmadığını anlad ı m . J andarma yaklaşmak
isted i , ama ben dişleri m i gösterd i m . SAM U -S D F ' n i n a­
damları beni yakalamaya cesaret edemiyorlardı . G ü ç l ü k -

69
le doğr u l d um, karnımda müthiş bir ağrı vard ı . Altı k ü ­
ç ü k şeyi ağzıma koyd um, kanalizasyon kapağı nı kal d ı r­
d ı ın ve yeraltına indim. B u küçük şeyleri b üy ü k b i r i h ti­
mamla yaladım. Bu şeyler soğuyu nca, yolcu l ukları nın
sona erdiği ni anladım. Kıvrıl ı p tortop oldum ve artık
hiçbir şey düşünmedim.

Orada iyileşip kendimi toparladım, pirahanalar istila


hareketine geçtikleri zaman , herkes kirişi kırdı . Ben de
gitmek zorunda kaldım. G ü nüm üzde acayip h ayvanlar
edinen i nsanlar giderek çoğalıyor, ve sonra b u n l ardan
bıkınca da, hop ! kanali zasyona. Pirahanaları görünce ve
ilk ısırıklarını etimde hissedince, içimi korku n ç bir kor­
k u dalgası sardı , ne yaptığımı bilemedim, hareketleri m i
denetleyemedim ve kendimi dışarıya attım. H ayata hala
bu kadar bağlı olduğumu b ilmiyordum. Bu olayın beni
ayılttığı söylenebi l i r . Sinir h ücrelerim yerlerine oturd u .
Dışarıda, açık havada , saki n l eşmeyi başardım, aklımı bi­
raz toparlayabildim. l ki ayağımın üzerine dikilebi ldim.
Bu kentin içinde yeniden y ürümek zorundaysam, ken­
dime acilen giyecek birşeyler bulmam gerekiyordu . B u
arada b i r sokak serserisi grubu i l e a hbap l ı k kurdum.
Başlangıçta çok zor old u . B enim güzel bir kokum var­
d ı , katkısız ve sert, bu kır kokusu başla rı nı döndürüyor­
du onları n ; ama yıkanmamış kent insanl arını n kokusuna
geli nce, itiraf etmeliyim ki dayanamıyordum bu koku­
ya. U z u n süredir bir kadınla birli kte b u l unmamışlard ı ,
h e l e benim g i b i tombul yanaklı biriyle . B u ndan yarar­
landılar ki , bu anlaşılır bir şey. Gabardi nden b i r giysi ,
biraz d a yiyecek birşeyler verdiler. Akşamleyi n , en ö­
nemli sorun, uyudukl arı d emiryol u kıyısında SAM U­
S D F ' n i n eline d ü şmemekti , benim sokak serserisi dost­
larım özellikle enselenmek istemiyorlardı . Beniml e , is­
tedikleri her şeye sahiptiler netice iti bariyl e , üstelik ka­
ravanalarını da hazırlıyord um ve geveze değildim, onla-

70
rı her bakımdan tatmi n ediyord u m adeta . Onların ara­
sında özsaygı m ı b e l l i bir ora n d a yeniden kazan dı m . A­
raları n d a n oy veren lere Edgar'ı tanıd ığımı b e l i rten
cüP." leyi söyle m eyi başardığım zaman , b üyük b i r h eye­
can yarattım. B i l m i yorum o n ları hangisi daha çok şa­
şırttı , bi rden kon u şmaya başlamam mı, yoksa Edgar'ı
tanıyor ol mam mı ? Edgar' ı tanı dığı m ı onlara kanıtla­
mak isted i m , gar ı n d uvarı na yapıştırıl m ış paramparça
bir eski afiş b u l d u k , görd ü kl e ri n i b e n i m l e mukayese et­
tiler boş yere, ama beni tanıyamadı lar. Ama ben kendi­
m i gayet iyi tanıyordu m , onlar ı n beni tanımamaları be­
ni çok üzdü. Akşa m , yal an söylemi ş ol d u ğum i ç i n da­
yak yemeye hak ka p ndım. Ö zel l i k l e de kon uşuyor ol­
d uğum i ç i n . B e n i m sokak serserisi a h b aplarımdan b i raz
bıkmıştı m . H ad leri n i bildirmek i çi n , Edgar'ı ·görm em,
yeni giysiler içinde saçlarım yapıl m ı ş ve yepyen i bir iş
sahibi olarak karşı larına çıkmam gerektiği ni d ü ş ü n d üm.
Bir akşam onları ekip SAM U - S D F ' n i n kamyonetine
bindim . SAM U - S DF'ciler bana kad ınların artı k yapab i ­
lecekleri i ki kamusal meslek o l d u ğ u n u söylediler: Ö zel
yard ı m c ı l ı k ya da seyahat arkadaflığı. Toplum ahlakına
saygı gereği ol arak bütün parfü m eri d ükkanlarını n ya­
kında kapatı lacağını söylediler, ben d e Mağazalar Zinci­
ri M ü d ü r ü i ç i n kaygılandım . Ama şunu da söylediler:
etkili kişi leri tanıyorsam, zengin mahallel erinde b i r sü­
tanne l i ği işi b u labi l i rmişim , ya d a Saray 'a masajcı olabi­
lirmişi m , ama b u n u n içi n tek koş u l g ü zel olmakmış.
Ke ndi leri n i açıklama yapmak zorunda hissetmele ri canı ­
mı sıktı . Ayrıca SAM U - S D F ' n i n yakında kapatı lacağın ı ,
bundan ş u anda yararlanmaya bak m a m ı , bana sıcak ye­
mek ve uygun giysiler verecekleri n i söyl edi ler. Şoför ba­
na, sütan ne olmak içi n hami l e kal mak istiyorsa m , emir­
lerime a m ade o l d u ğ u n u bel i r tti . Böylece hiçbir şeyi n yi­
tirilme m i ş old uğ u n u ve hala c i n si m i n. hoşuna gitti ği mi
anladı m . Ama hamile kalmayı başaramad ı m . Kı zışma

71
döne m i m e denk d üşmemiş olmalı, mekanizmayı pek iyi
kavramamıştı m . SAM U - S D F ' d e birkaç gün kaldım .
J andarmalar, bana yasal bir ki mlik vermek karşılığı ola­
rak sokak serserisi dostları m ı n sağlı k d u r u m l arıyla i l gi l i
bilgiler istediler. G ü zelce giyi nmiş v e terte m i z olarak
karşılarına çıkmak ü zere demiryolu kıyısına gittiği m za­
man, sokak serseri lerini orada b ulamad ı m , rayları n kıyı ­
sında küller ve yan mış giysi parçalarından başka bir şey
yokt u . Kendi leri ni her yerde aradım ama sokak serseri­
leri sık sık sözü nü etti kl eri gi bi demiryol u boyunca git­
miş olmalıydılar. Rayların son u , her zaman h ayal ini
k ur m u ş u m d ur b u n u n . Demiryol u n u n kıyısına oturd um
ve ge leceğim kon usunda d ü ş ü nmeye çalıştı m . Ş u karara
vard ı m : Edgar arac ı l ı ğıyla bir şey elde edemezse m , de­
m iryol u boyunca yü rüyecekti m , çünkü yol u n sonunda
zoru nlu olarak kırlar ve ağaçlar vardı . O akşam SAM U­
S DF'de her zam ankinden daha çok i nsan toplanm ıştı,
avazları ç ıktığı kadar bağırıyorlard ı ; yatağı m ın altında
silah saklayıp saklayamayacağı m ı sord ular bana, nası l ol­
sa kimse benden kuşkulanmazd ı . İ şleri n kötüye gittiğini
anladı m . J andarmalar gelip SAM U - S D F'yi kesi n l i kle
kapattılar. Silahları b u l amadılar ama i nsanları kap ı nı n ö­
n ü nde k urşuna dizdiler ve beni de genel ahlaka m uha­
l e fetten tutukladılar. Oysa yasal kimliğim vard ı . İ nsanla­
rı n öl düğünü görmek akl ı m ı başı mdan a l m ıştı , çocukla­
rı m ın öl ü m ü nde attı ğım çığlıklar gibi çığlık atmaya baş­
ladı m , ç ı ğlıklar karn ı m ın deri n l i klerinden y ükseliyord u .
Jandarmalar ben i pataklamak istediler, gözleri ni belert­
ti kleri görd ü m . Ke ndimi dikiz aynasında görd üm ve
benden korktukları nı anlad ı m , yeniden o tuhaf gör ü n ü ­
şüme gi riyord u m , t e n i m pem beleşm işti , kocaman b i r
b urnum , koca koca k u laklarım vardı . J a ndarmalar bana
dokunmak istemedi ler, ard ından kend i m i bir a m b ülans­
ta buld um . Hastanede bütün saçları m dökülmüştü,
ama eskiden saçları m l a oynadığım gibi şimdi kulakla-

72
rımla oynayabi l i rd i m , işveyl e . Ki mse b e n i m l e ilgi l en m ek
istemiyord u . Art ı k iki ayak ü zerinde y ürüyemiyord u m
v e dışkımın ü ze ri n d e uyuyord u m , b e n i sıcak tutuyord u
ve kokus u n u d a beğe n iyord u m . B i r yığın dost edi n di m .
B urada kimse konuşm uyord u , herkes bangır bangı r ba­
ğırıyor, şa.r kı söyl üyor, salya akı tıyor, dört ayak ü ze ri n ­
de yiyor v e b u n a b e n zer şeyl e r . Çok eğleniyord u k . J a n ­
darmalar a l ı p götürd ü kl eri i ç i n ortalı kta psikiyatr kal­
mam ıştı , h atta k i m i leri n i n cesetleri avl uda çürüm ektey­
d i . Onları alıp götürd ükleri n d e silah sesleri d uym u ş t u k .
Al emler g ı r l a gidiyord u içerd e , y e m i n ederi m , başı m ı zı
ağrıtacak kimse yoktu ortal ıkta . Bana gel ince, arada s ı ­
rada kafa m ı n i ç i n d e bir şimşek çakıyor, k e n d i kend i m e
gidip Edgar'ı görm em gerektiğ i n i söyl üyord u m . İ ş i n
berbat tara fı , parm aklı klar zi n c i rl e nerek kapatı lmıştı v e
yiyecek h i ç b i r ş e y yokt u . Aram ı zdan bazıları ciddi ola­
rak acıkmaya başl a m ı ştı . Ben z u l amd akilerle idare edi­
yord u m , a m a kanali zasyondaki p i rahanalar gibi üzeri m e
gözleri ni d i k m i ş olanları fark ed iyord u m . Korkmaya
başladı m . B u n u n üzeri n e , örnek olm aya karar verd i m .
Gidip avl udaki cesetleri kokla m aya başl a d ı m , bana p e k
l e z i z görü n d ü l e r . S ı c a k v e yum u şaktılar, şekerli sal ç a n ı n
i ç i n d e kocaman kocaman beyaz k u rtlar vard ı . Herkes y a
da heme n h e m e n herkes cesetleri n üzeri n e atıl dı . B e n
her sabah somağı m ı işkcmbel ere göm üyord u m , e n i y i
parçalar b u radayd ı . Dişleri m l e kazıyor, kolaçan ediyor­
d u m , sonra gidip gü neşin altınd a yan gelip yatıyord u m .
B u benim sabah kahval tımdı . Demek ki b u n un üzerine
gelip canı m ı sıkm aları uygun s u z kaçardı . Yal nı zca neşe
kaçırıcı birkaç kadi d i çıkmış yaratık vard ı , b u nlar çevre ­
m i zde top l a n ı p d i k çökerek ellerini havaya kaldırıyorlar
ve top u m u z u n lanetlendiğini h aykı rıyorlardı . Çocu k
d üş ürdüğüm g ü n görd üğüm m e c z u p d a b unların ara­
sındaydı . O beni tanı m adı . Art ı k fazla ol uyorlard ı , b u
beni tanı mak istemeyen insanlar. H a l a s u damlatmakta

73
olan son lavaboda arada sırada temi zlenmeye karar ver­
dim. Lavaboya yaklaşmak i ç i n dirsek atmam, ı s ırmanı
gerekiyord u, ama herkesin gözünü iyice korkuttuğum
zaman rahata erecektim. Derken lavabonun eksik karo­
larının arkasında kitaplar buldum, daha sonra her yerde
b u ldum, mebzul miktarda, taa yatağımı n al tına kadar.
Başlangıçta ki tapları yemeyi denedim, ama taş gibi sert­
tiler. Saatler, saatler boyu çiğnemek gerekiyord u . Sayfa
sayfa yırtıp bir de böyle deneyeyim derken Edgar'ın a­
d ı na rastladım. Afişlerimi n ü zerinde o kadar çok gör­
müştüm ki bu adı kolayca tanıyabiliyord um. Bu ad beni
i l gilendirdi, çünkü belki de benden de söz ediliyordu
ki tapta? Başlangıçta güçlük çektim ama sonra çab ucak
toparladım, öteki sözc ükleri de kolayca sökmeye başla­
dım. Size şu kada-rı nı söyleyeyim ki, kitapta ağzı nı n pa­
y ı nı al ıyordu Edgar. B ulabildi ğim b ü t ü n kitapları oku ­
maya koyuldum, böylece zaman geçiriyor ve açlığımı u­
n u tabiliyordum, çünkü cesetler kısa zamanda bitiri lmiş­
ti . Ş imdi ambarda kıçüstü oturuyord um b ü t ü n g ü n , ak­
şaml arı tavan arası nda uyumak için kend ime çok kirli
bir yatak b ulmuştum. Dinleniyord um, saçlarım büyü­
yord u . Bazen, sabahları aceleyle kalkınca başımı tavana
çarpıyord um, arka ayaklarım üzerinde durma re fleksi m i
yeniden kazanmaya başlamıştım. Bir akşam kitap oku­
d uğum sı rada beni yakalamaya kalkıştı lar. H astanede yi­
yecek bir şey kalmamıştı , o zaman ben zorun l u ol arak
oldukça iştah açıcı d u ruma geliyord um. Amb ; rda otur­
muş kitap okurken görünce b�ni, bi raz ·d uraksad ılar.
Beni çoktandı r görmemişlerdi ve ben de b u arada iyice
zayı fl amıştım. Başları nda bizim meczup v a rdı . Alacaka­
ranlı kta beni görünce bembeyaz kesi l d i . " Vade retro !
Vade retro!"*, " Çek git! Çek git!" dedi . B e l ki de beni
son unda tanımıştı . Beni h emen gövdeye i ndirmek niye-

"Vade retro Sata n ! " ( Ç e k git, Şeyta n ! ) cümlesi n e gönderme -ç. n .

74
ti ndeydil e r a m a artı k iştah açıcı bir nesneye benzemedi­
ğimi anladım ve işler örgüt l ü kıyı m a dönüşmeden önce
çekip gitmek i ç i n b undan yararlanmam gerektiğ i n i de
çaktım. Avl uya seğirttim ve dört ayak üzeri nde deği l iki
ayak ü zerinde daha iyi koşt u ğ u m u n farkı n a vardım . Ko­
şarken ağzı m d a bir kitap vardı a m a daha iyi sol u k almak
için onu e l i m e ald ı m , ve pskiyatrl arı n eski mess'i n e yani
yemekhanesi ne gizlend i m . Bir beyaz önl ük b u l up giy­
dim. B u bana eski g ü nleri a n ı m sattı , tuhaf bir özl e m l e
gözleri m yaşarır gibi oldu . Ö n l ü ğ ü n cebinde y i r m i " e u­
ro" ve anahtarlar vard ı . Böylece, gece karanlığında par­
maklıkları incognito, çaktırmadan açabil i rdim. Meczu­
bun cansı z v ü c u d u n u parm a k l ı kl a ra yapışmış olarak bul­
d u m , açlıktan t ü ke n m işti . Acıd ı m ona. D ışarıy a s ü rük­
ledi m onu, b i r kilisenin içavl u s u n a göz ö n ü nde b i r yere
bıraktım , b i raz şansı varsa kendisini tanırlar diye d ü ş ü n ­
d ü m . Daha s o n r a işl eri yol u nd a g i d i p i lerledi, d a h a son­
ra öğreneceks i n i z b u n u , ama bana asla teşekkür etmedi .
Ama canı nı k urtardım on u n . Ertesi g ü n bir çöp k u t u ­
sunda b i r gazete b u l d u m , napalm bom balarıyla hasta­
neyi yerle bir etme kararını aldığı için Edgar'ı kutl uyor­
du. Bira z ekmek aldığım ekm ekçi kadın kendi s i n i n çok
m e m n u n old u ğ u n u , bu hastalık yuvası' nın ticarete za­
rarı dok u n d u ğ u n u söyledi bana. Sokağı n son unda bir
polis aram � - taraması vardı ama bereket versin k i m l i ği m
yanımdaydı ve ayrı c a beyaz ö n l ü ğ ü m l e c i d d i b i r gör ü ­
nüşüm vardı . H e mşire old u ğ u m u söyledi m . G e ç m e m e
izin verdil e r . Y e n i d e n sözc ükleri heceleyip kon uşabili­
yord u m , kuşkusuz ki taplardaki sözc üklerin heps i n i oku­
mam sayesi nde . B i r kahveye oturd u m ve önl ü ğ ü m ü n
altında gizlediğim kitabı bitirdim . Ki tap Knut Ham ­
sun'un kitabıydı ya da böyl e b i r ş e y . Kitapta kaybolan
hayvanlar, balinalar, ringa balı kları anlatılıyordu , sonra
büyük orma n l ar, b irbirini sev e n i nsanlar ve b u n l ar ı n
bütün paralarını e l lerinden alan k ö t ü i nsanlar. B e n c e ,

75
kitap olarak iyi bir kitaba ben ziyordu , ama içinde tuhaf
gelen bir cümle vard ı , ezbere b i l iyoru m , şöyle diyord u :
"Sonra bıçak gömülüyor. Uşa k, bıçağın deriyi delmesi
için ik i kez hafifçe itiyor onu, sonra, bıçağın uzun ağ­
zı, erirm işces ine, sapına kada r boyunun yağ katmanı­
na giriyor. ilk in, dam ızlık domuz hiçbir şeyin fark ına
va rmıyor, uzandığı yerde birkaç saniye düşünüyor bi­
raz. Evet! işte o za man kendisini ö ldürmek te o ldu k la ­
r ı n ı anlıyor ve sesi kesilinceye kadar b oğuk b oğuk
haykırıyo r. " Damızlık domuz' un ne gibi bir şey o l d u ­
ğ u n u sord u m kend i m e , sırtı mdan soğuk terler boşand ı .
G ü l m eyi yeğledi m , yoksa ku sacaktım . Kahvede bana
ters ters baktılar, çünkü gülüşüm tuhaftı ve kita b ı m ı
süzdüler. En iyisi n i n b u kitaptan kurtulmak old u ğ u n u
anladı m . Zaten b u c ü m l e bana, oku d u ğ u m gazetede
yazd ıkları gibi biraz yıkıcı görünm üştü . Bu akl ı m a bir
fikir getird i . Büyük sağl ı k kampanyasına katıl mak için
b u kitabı Edgar'a götürmek yeterli ol u r diye d üş ü n ­
d ü m , bu sayede di kkatleri ü zerime çekerd i m , o da b a n a
bir iş veri rd i . Sansür Kuru l u ' n u kolayca b u l d u m , Sa­
ray ' ı n hemen yanındayd ı . Kitabı görünce canları sıkılır
gibi old u . Ki mse Kn ut Hamsun'u tanı mıyordu ben de
b u h ususta ke ndilerine pek bilgi verem iyord u m . B u n u n
üzeri ne bir Amir çağı rdılar. Bense Edgar'ı çağı rsınlar
istiyord u m , ama bu kad ar önemsiz bir şey i ç i n on u ra­
hatsız etmenin kesi nlikl e m ümkün olmadı ğın ı söyledi­
ler. B u ötkelendirdi beni . Ami r ötekilerden daha çok sı­
kılm ıştı . Knut Hamsun ' u n , d oğru s u n u söyle m e k gere ­
kirse, çok belirgi n bir tip olmadığını a m a Social­
Franco- Progressisme'in bir d ü şmanı old u ğu n u n d a söy­
lenemeyeceği ni açıkladı . Ve iyi anlayamad ığım başka
şeyl er. Sonra da, entell okrati k , kapitalist ve çok u l us l u
haks ı z rej i m i n kendisi n e , y a n i şu Knut b i l m e m n eye,
Nobel Ödülü ya da bilmem ne verdiği n i ve b u n u n d a o­
mı n yıkıcılığı nı n yadsın maz kanıtı olduğunu söyledi . A-

76
mir büyük b i r b i l i n ç içi nde sorun u çözdü ve kitabı fı rı ­
n a yoll ad ı . Amir'i adamakıl l ı etki l i b u ld u m . B u n u ken ­
disine söyled i m , o da bana b u akşam ne yapacağı m ı sor­
d u . İ yi bir d ö n e m d e olduğu m u anladı m . B ütün bir öğ­
le son u , bir otel odas ı nda kend i m i güzell eştirmeye ça­
lıştım ama güzelliğim yeniden azalıyord u . Am i r aracı l ı ­
ğıyla Edgar'a ulaşmayı u m uyord u m . A m i r akşamleyin
b u l uşma saati nde beni tekrar görünce düş kırıklı ğına
uğradı . Beni b i r l okan taya davet etti ama yemeği baştan
savd ı k . Bana t u h a f tuhaf bakıyord u . Evi ne gitti ğ i m i z
zam an, s a n k i bir arıza yaptı , b u d a o n u öylesi ne kızdır­
dı ki beni kapı d ışarı etti . Böğürleri m d e yeniden kor­
ktı nç ağrı lar d uy uyord u m . Edgar işi yatmıştı . Hastane­
nin kalıntıları n a gitti m ve b i r başka ki tap buld u m , yarı
"
yarıya. yan m ı ş o l m asına karş ı n kötü e l l ere d üşm esi d u r u ­
m u nda t e h l i k e l i olabilecek bir ki tap . Ki tabın a d ı n ı a­
nı msamıyoru m ş i m d i . Sans ür Ku ru l u 'nda, daha önce
ancak bir kez gel m i ş olmama karşın , beni görmekten
bıktıklarını belli ettiler, hatta aral arı ndan biri b u rn u n u
tıkıyord u . Ki taba şöyle bir g ö z atıp b e n i başlarından
savmak isted i l e r . B u n u n üzeri n e gizli silah ı m ı çekti m .
Edgar'ı n akıl hocası olduğu m u , seçim afişlerindeki fo ­
toğra fi n bana a i t o l d u ğ u n u söyled i m . Herkes kah kahay­
la güld ü . Amir bu kargaşanın nedenini öğre nmeye gel ­
di . M e m ur l a r gül m ekten katıl arak d uru m u açı kladılar.
Bunun ü zeri n e Amir'in yüzü aydınlandı , gözleri m i n i ç i ­
ne baktı v e elbette dedi , arad a n g e ç e n s ür e içinde ken ­
d i m e çeki d ü ze n vere m e m i ş olsam da beni tanı mış o l d u ­
ğ u n u söyled i . Ben d e , b e n i köpekleri n e l i n d e n kurtaran
beyi , kepi ve ü n i formasıyla tanı m a m ıştı m . Beni Aqua­
land'da keşfeden kişiydi bir bak ı m a . Bi rden b ü t ü n me­
m u rlar kafaların ı d osyalara göm d ü l e r . A m i r beni saraya
götürd ü . Gazeteci ler gel diler. t l g i l i l e r elime ezberl e m e k
için bir m etin t u tuşturdular, b u n a göre Edgar' ı n bana
yaptığı iyi l i kleri sayıp döküyord u m , oyuncul u k kariye-

77
rimde nasıl bir sıçrama yapmışım, açıklıyordum. Tele­
vizyon da vardı, her şey. Geceleyin , yüksek ihanet' ten
suçlu bir aktristin yerine bir reklam filmi için p rova ya­
parken , böğürlerime yeniden korkunç kramplar girdi ve
işin kötüye sardığım, tam bir iş bulmuşken her şeyi n es­
kiden olduğu gibi tekrar başladığı nı düşündüm. Sabah­
leyin bütün saçlarım yastığa saçılmıştı . t ı k kez tamam
dedim kendi kendime, kanserdi b u , bir hücrelerin anar­
fik gelifimi'ne yakalanmıştım, çünkü vücudumun düze­
yi'nde yeteri nce yaşamamıştım. Gizlice sıvışmak isted i m
ama kapımın kilitli olduğunu anladım. Edga r ' ı n gori l l e ­
ri b e n i stüdyoya götürmek i ç i n geldikl eri zama n , beni
böyle bir durumda görünce n evirleri dönd ü , onlar bile
benim b u d u ru mda akıl hocalığı işinin üstesi nden gele­
meyeceğimi hemen anladılar.

" Daha sağlıklı bir dünya" , diye homurdandı Edgar


beni görünce. Bir doktor çağı rttı , doktor bana Galiath
yakınlarında dolaşıp dolaşmadığımı sord u , oranın neyi n
nesi olduğunu bile bi lmiyord um. Edgar'ın yaptırmış ol­
d u ğ u yeni nükleer santral m i ş . Yalnızca, bir parfümeri
m ağazasında çal ışmış olduğumu söyledim, b u n u n üze­
ri ne Edgar sord u , acaba kimyasal ürünler . . . D u rumla i l ­
gilenir gibi görü n üyord u, Edgar . Doktor belki ded i ,
ama ç o k yüksek dozda olursa, a m a h i ç b i r ş e y kesin d e ­
ğildi , her halde ç o k pahalıya patlard ı . Edgar, hapishane­
lerin domuz ahı rları na dönüştürül mesi n i n tuhaf b i r şey
olacağını ama hiç olmazsa ucuz protei n sağlanacağın ı
söyledi . Doktor, Edgar'la matrak geçmeye başl adı . Ben
pol i ti kadan hiçbir şey a n l amamışımdır. Doktor b u işin
u_zmanı görün üyord u . Edgar bir i çi letişim aygıtıyla ko­
nuştu, bilin bakal ı m kimi n geldiğini gördüm, parfü meri
mağazası m i.i di.iri.i n il . B aşında siyah bir kep vardı ve es­
kisine göre daha şişmandı . M aalesef tanı madı ben i . B ü ­
y ü k b i r yan lışlık olmalı , ç ü n k ü b e n i geceler boyunca

78
korkunç çığlıkların uyumama e n ge l olduğu çok soğ u k
bir hapishaneye götü rd ü . Ç o k berbat kokuyordu hapis­
hane . Ben yeniden ayağa kalkamamaya ve karnı mdan
çığlıklar atmaya başladım, benden daha güçlüydü bu
çığl ı klar. İ şin e n köt ü s ü , bütün gün boyu güneş y ü z ü
göremiyord um . Ç o k u z u n bir s üre sonra, ne kadar ol­
duğunu bilemiyoru m , beni aramaya geld iler. Bi zzat
Edgar ve gori l leri . B i raz sarhoş gör ü nüyorlardı ya da
böyle bir şey, b i l emeyeceğim. Aq ualand ' ın birkaç bekçi
köpeği de vard ı , beni gayet güzel ağı rlad ı l ar, b u da içi­
mi ısıttı . Gori l l e r boyn uma y u l ar taktı lar ve Saray' ı n te­
peleri ne doğru s ü rükled i ler, Edgar epeyce eski , m üsteh­
cen şarkı lar söylüyord u , pis Edgar. B e n artık hiç yürü­
yemi yord um, açl ı k y ü z ü nden kuşkus u z . İ nsanların dans
ettiği pırıl pırıl bir salona gel d i k . Tavanda avizeler var­
dı, d uvarlar g ü n ü n mod asına uygun olarak kaplama ya­
p ılmıştı , gözlerimi b ü felerden ve b u har ti.iten büyük
çorba kaseleri nden ayı ramı yord um. Beni görünce her­
kes çığlığı bastı , dans edenler dans etmeyi bırakıp çev­
remi sard ı . Yerl i n g g ü zel kokuyord u , insanlar çok zarif
ve i yi giyimliyd i l e r . Edgar'ın eğlencelerinde çok i ncelik­
li d üşü nceler b u l u n d uğunu söyleyen ve i ç çekerek arka­
ya devri len, Loup-Y- Es-Tu giyimli ha11 1mlar vard ı . B i r
b a y bir g e n ç k ı z ı sı rtıma b i n d i rd i , o zayıf halimle bütün
salonu e n i n e - boyuna ve verevlemesi n e dolaşmak zoru n­
da kal dım, sırtı m daki kız g ü l mekten ölüyord u . H erkes
alkışlı yord u , hayatımda ilk kez bir eğlence n i n kral içesi
ol uyordum, öyle ama biraz da b i rşeyl cr yemek isterdim.
B ereket versin kız öylesine sarhoştu ki , sonunda parke­
nin ü zerine kustu ve ben de b i r a z bir şey yiyebil d i m ;
anlayors u n u z işte . B i r ç ı l g ı n c a coşku ki sormayı n , insan­
lar öylesi ne g ü l üyord u ki artı k orkestranın sesi d u y u l ­
m uyordu v e i nsanlar bana kızarmış geyik b u d u , zürafa
di limleri , ağzına kadar dol u h avyar kavanozl arı , akağaç
ş u ru p l u pastalar, Afrika meyveleri ve yermantarı gön -

79
dermeye başladılar, nefisti yermantarı . Ne şöle n ! Karn ı ­
m ı doyurmak i ç i n arka ayakları m ı n ü zeri n e di kilmem ,
boynumu uzatmam ve epeyce çaba göstermem gereki ­
yord u , ama oyu n u n kuralı böyleydi . Çok eğl e n i l i yord u .
l ç i rdikleri şampanya başımı döndü rüyord u , b e n i d uy­
gusal yapmıştı , bana yiyecek veren i nsanlara karşı d uy­
d uğum min netten dolayı ağlad ı m . Gilda ü r ü n ü gök
mavisi çok güzel bir giysi giymiş olan bir hanım beni
kolları nı n arasın a aldı ve iki yanağımdan öptü, hıçkırı ­
yord u v e bana birbiri ni tutmaz cümleler söyl üyordu ,
söyl ediklerini anlamak isterd im. Birlikte yerde yuvarlan­
dık, beni çok sever görün üyord u . B u d urumdan öylesi­
.ne heyecanlandım ki gözyaşlarım iki katına çıktı , çok u ­
zun s ü redir kimse bana böyle sevgi gösterm emi şti . Ha­
tun geveleyerek, "Aama ağlıyor! ama ağlıyor!" d ed i .
B u n u n ü zeri ne insanlar çevremde halka old u l ar, orkest­
ra ördekleri n dansını çal ıyord u ya da bu türden eski de­
mode bir parça. Bu çok şık i nsanların eğlenmeyi bildik­
leri söylenebilirdi . Döşeme n i n üzeri nde havyar ve ezik
yumu rtal ar vard ı , i nsanlar vals yaparken kayıyorlard ı .
Edgar b i r genç kızı soyd u , kızın kıçını mutlaka kokla­
mamı istiyord u , Edgar her zaman neşeli olmuşt ur . Son­
ra birden orkestra sust u , bir gori l gelip Edgar' ı n kol una
doku n d u . B i raz çaba göstererek ayağa kalktı , ü zeri ne
birden ağırbaşl ı l ı k gel d i , ve konuştu : " Sevgili dostlarım,
gece yarısı . " B un u n ü zeri n e herkes u l u maya, çığl ı k at­
maya başlad ı , ben d ü nyanın son u mu gel d i acaba diye
d ü ş ü n üyord u m ; birbirl eri n e sarı l ıp öpüştüler hepsi , be­
nim her yanım d udak ruj uyla boyandı , Yerl i n g , Gilda
ve hatta Lou p - Y - Es-Tu, ruj markaları rastgele b i r yerde
olmad ığı m ı zı gösteriyord u . Edgar ' ın Arc de Triomp­
he'un yeri ne yaptırd ığı katedralden on i ki ç a n g ü m bür­
tüsü geld i . B u n u n ard ı n da n yeniden şampanyalar patla­
dı . Ben artık şampanyayı kaldıramıyord um, hapishane­
de geçirdiğim uzun yoks u n l u k dönemi nden sonra hasta

80
olmaya başlamıştı m . Balçığa sıvan m ı ş c i l al ı parkede ka­
yıyor, kafamı çarp ı p memelerimi s ü rtüyord u m ; i nsanlar
gül üyorlardı ama ben artık eglencenin merkezi deği l ­
d i m , insanların yoru l dukları hissedil i yord u . Edgar eğ­
lenceni n ikinci perdesini açıyord u . l l k kez kabak benim
başımda patlamıyor dedim kendi kendi m e ; o anda pek
az sexy olmaktan çok m e m n u n d u m , öylesine yorgun ­
dum k i hiçbir şeye yarayamazdım . Edgar' ı n getirdiği
çok güzel gençkız h ı rlayıp debeleniyord u . Küç ü k bir
kızdı , şoka uzun s ü re dayanamadı . Eğlen m eyi bitirdik­
leri zaman, gözleri dehşet içinde, salonda dört ayak ü ­
zerinde dolaşmaya başladı , yorg u n l uktandı kuşkusuz,
idmansızlı kta n . Edgar'ı tanıdığım için, kızı e l l eri boş
göndermeyeceğin i b i liyord u m , kızı yanına gidip teselli
etmek i sted i m ama konuşmayı beceremedim , · gori l ler­
den biri kı zcağızı bitişik salona göt ü rd ü , b iraz eğlendi ­
ğini sonra kı zın kafasına bir kurş u n s ı ktığını görd ü m .
Beni d ü ş kırıklığına u ğrattı . Bereket vers i n Edgar gör­
m edi b u n u , yoksa goril i n canına okurd u . B i z i m l e birlik­
te eğlensinler diye başka genç kızlar , hatta genç oğlan­
lar getirdiler. Korkunç kaygan olan parke, kan sayesin ­
d e ayağa yapışmaya başladı , b u sayede e n azından den­
geme kavuşt u m . Oğl anlara acıdı m , böyle b i r şeye pek a­
l ışkı n deği llerdi , bir kenarda u n u tt u kları bir oğlanın
bağlarını kem i r m eye başladı m , k i m se i l g i l e n m iyordu ar­
tık onunla, kıçın ı yakan bir şey yüzünden, ya da böyle
bir şey, bağırıp d u ruyord u . Vazgeçsem daha iyi ol urd u .
Bana i nanmayacaksını z a m a b i ri çocuğun yanı n da gör­
d ü beni ve bana ası l m ayı gerektirecek şeyler yapm aya
başladı . Ona yanıldığı n ı , o n u n sandığı kişi olmadığı m ı
anlatmaya çal ı şıyord u m - a m a nafi l e . Di kkafalı oldu­
ğum i ç i n epeyce kı rbaç yed i m , ama kırbaçlayabilirdi a­
dam , deri m kalı ndı nasıl olsa. H erkes i n eğlenc e n i n do­
r ukları nda dolaştığı bir anda, orkestra yen i d e n durd u .
B eyazlar giyi n m i ş Afrikal ı ' n ı n içeriye g i rdiğini gördüm ,

81
yeniden vahşi giysilerini giymişti, ama derisinin rengi
çok açıktı. Yakından bakınca Loup- Y-Es -Tu ürünü be­
yazlatıcıların hen i.iz tam anlamıyla etkili olmadıkları gö­
rülüyordu, derisi berbat durumdaydı. A frikalı konuşup
dedi: " Pişmanlık lfetiriniz, kardeşlerim" , ve elindeki
kocaman altın zembereği salonda bulunanların başının
üzerinde gezdirdi. Herkes yüzüstü yere yattı, kadınlar
giysisinin eteklerini öpmek için Afrikalı'ya doğru sürün­
meye başladılar, geri kalanlar zangır zangır titriyorlardı.
Katedrallerde olduğu gibi tam bir sessizlik olsaydı,
manzara etkileyici ve dokunaklı olacaktı; ama yedikle­
rim yüzünden karnım gurulduyordu, berbat bir durum­
du, yeniden yer altına girmeliydim. Bereket versin, saç­
larından avizeye asılmış bir kız vardı, daha fazla gürültü
çıkartıyordu, bütün içi yere saçılıyordu, barsakları, saka­
tatı, kızla herkes eğleniyordu. İyiliksever Afrikalı gidip
kızı asıldığı yerden indirdi ve yerde sürünenleri kutsadı,
ortalığın düzene sokulması için eliyle bir işaret yaptık­
tan sonra konuştu : " Şimdi evlerinize gidiniz kardeşle­
rim ve gelen üçüncü binyıl için murakabeye varın, ve
Zembereğin ruhunun kutsanmış şefimize ermiş ilha mlar
vermesi için dua ediniz." Edgar'ın eğilip A frikalı dervi­
şin giysisinin eteğini öptüğünü gördüm, sonra o koca­
man altın zembereği eline alıp kalabalığın üzerine kal­
çlırdığını. Daha sonra Edgar, gece giysileri içinde secde
etmiş insanları bir el hareketiyle gönderdi. A frikalı der­
viş, parfümeri dükkanından bu yana epeyce yol alıp iler­
lemişti. Gerçek şu ki, Afrikalılar'ın mahallesindeki ardi­
yeden bozma evinde daha o zamanlar bile yüksek siya­
set adamlarını kabul ediyordu. Ellerinde süpürge ve ko­
valarıyla uykulu temizlikçi kadınlar geldiler. Afrikalı
derviş ile Edgar'ın katedralde yapılacak bir tören konu­
sunda konuştuklarını duydum, zavallı Edgar'ın uyuya­
cak zamanı yoktu. Güneş doğuyordu, yaldızların üze­
rinde ve parkede yansımalar yapıyordu, güneşi seyret-

82
mek içimi altüst ediyord u . B i r temizleyici kadı n beni
bir ört ü n ü n al tında b u ld u ve şöyl e konuştu : " Bu da ne­
yin nesi oluyor, ne yapacağız bunu, Bay Edgar ?'' Halkını
her zaman çok sev m i ş olan Edgar, şöyle yanıtlamanın
uyg u n d üşeceği ni d ü ş ü n d ü : " Saray'ın çalıfanlarına be­
nim yılbaşı armağanımdır." Kadı ncağız ı n y ü z ü n ü n ışı l ­
dadığın ı görd ü m , bir d e r i bir kemikti , kemiklerin i n ü ­
zerinde deriden başka bir ş e y yoktu . " A h sağol u n , sa­
ğol u n Bay Edgar" dedi . Postu m u pahalıya satmaya ka­
rarlı yd ı m kararlı ol m as ı na ama ne sanıyorlardı bu nlar
beni . Yırtıcı b i r tepkiyle hom urdandım ve Afrikalı ' nı n
b e n d e n tarafa baktığ ı nı görd ü in . " A ma Edgar, dedi
gül erek, böyle bir zamanda bu domuzu n ereden buldu ­
n uz ?" " Biliyorrun uz, d iye yanı tladı Edgar, benim her
yerde tan ıdıklarım var. " Bi rbi rleriyle şakalaşmaya başla­
dılar. " Şakayı bırakalım, dedi fısıltıyla Edgar -ama be­
n i m k ulakları m h assastır- ilginç bir durum, belki de Go­
liath'ın bir hikmeti, ya da bunun gibi bir çefitli rezillik ­
ler karıftmı, bilimadamlarıma ince/ettirmem lazım. U­
zun vadede ortaya çıkacak imkanları fark ediyor musu­
n uz ?'' Edgar gül üyord u , ama Afrikalı derviş birden cid­
dileşti . " Kendi memleketimde bunun gibi büyücülük/eri
daha ô'n ce görmüşlüğüm var" , dedi . " Ciddiyetinizi mu­
hafaza ediniz, dedi Edgar, bunu geri vermeyeceğiz, zem­
berek halkın Tamestat'ıdır. " Ve yeniden dalga geçmeye
başladı . " Bunun zemberekle hiçbir ilgisi yok" , dedi Afri ­
kalı çok ciddi bir tavırla. Yanı m a yaklaştı ve derim i ki­
barca övd ü . " lyi misin, nonofum ?'' diye sordu bana
yüksek sesl e . Beni tanı m ı ş .o l d u ğ u n u anlad ı m , b u da be­
nim y üreği m i olağanüstü ısıttı . " Size bir gün Loup-Y­
Es-Tu 'nun patronunu takdim edeceğim" dedi Afrikalı
Edgar'a, " bir sürprize hazır olun." " Sürprizlerden neF
ret ederim" , diye kon uştu Edgar yorgu n b i r h avayla ,
" ama insanların beni fafırtmalarından da hoşla nırım;
bafarılı olursan ız sizi müminlerin emiri olarak tayin et-

83
tireceğim fU Marchepiede budalasının yerine, ama bu
domuzu bana bırakın, eğlendiriyor beni." Ard ı ndan , d ü ­
şünün h e l e , bir-iki u l u kişi aynı a n d a o m u z başım ı öv­
meye koyuldu, Afri kalı Edgar'a tadına doyum olmaz
Antilles dom u z sucuğu vaat ediyor, Edgar da Afri ka­
l ı 'ya ş u m ü m i nl erin emirliği zamazingos u n u vaat edi ­
yord u , ama i kisi de beni bırakmak istemiyord u . Göğ­
süm kabarm ıştı . " Onu size iade edeceğim" diye kestirdi
Afri kalı ve Edgar'a eliyle bir işaret yaptı , neyin nesi an­
lamad ı m , Edgar'ın keyfi kaçtı ve kuyruğumu bı raktı .
Mağrur bir şekilde Afrikalı i l e gitti m , asl ı n d a ikisi ara­
sında tercih etti ğim de o idi .
" Sana beni daha erken giirmemi söylemiftim" dedi
bana Afrikalı , şoförl ü arabası n ı n arka koltuğunda, " bak
ne haldesin fimdi. " Doğrusu bi raz utanmıştı m . Evi n �
geldik, iş mahallesinde daha büyük bir ev satın almıştı,
bana tek baş ı m a kalacağım bir oda verdi yukarı katta ve
her tarafa kakamı yapmamamı tem b i h etti . Ard ı ndan
benim için merhemler hazırlamaya, her yanı ma masaj
yapmaya ve bi rtakım zımbı rtilar içirmeye koyul du . Boy­
nuz tozu elde etmek için, benim uğruma Afri ka ' nı n
son gergedanları nı vurd urd u ; kaça patladığını d ü ş ü n ü n
biraz . Yeşi l ol uyord u m , m avi oluyord u m , Afrikalı asla
mem n u n deği l d i , b urgu kuyru ğ u m azar azar küçü l ü ­
yor, ama k u l akları m , somağı m , bana mısın dem iyorlar­
dı . Yatacak yeri m vard ı , karm m doyurul uyord u , şı martı ­
lıyord u m , gel keyfim gel . Afrikalı ' nın kitapl arını y u tar­
casına okumaya başlad ı m , ama araları nda çok korku_nç
kitaplar da vard ı ; hayaletlerden, yabanıl hayvanlara dö­
nüşen insanlardan, Tropi kal bölgelerin açıklanması ola­
naksı z gizemlerinden söz ediyorlard ı . Böyle şeyler bu
ülkelerde oluyor. İ kl imden dolayı olmal ı . Ne o l u rsa ol­
sun, kitap okudıığum u gören Afrikalı pek eğleniyord u ,
giderek arkadaş olmuştuk. İ şin i y i tarafı, yavaş yavaş k o ­
nuşmaya da başlamıştı m , birl i kte gevezelik ediyord u k .

84
İ yileşiyor gibiyd i m , saçları m tekrar u zuyordu , neredey­
se i ki ayağı m üzeri nde y ü r üyebiliyord u m . Ö n ayakla­
rımda, daha doğrus u elleri m d e yeniden beş parmak var­
dı . Afrikal ı ' nı n sevgilisi ise bira z kıskançlık yapıyordu ,
evi nde hayvan b u l u n d u rd u ğ u i ç i n S PA i l e başını n bela­
ya gi receği ni söyl üyord u Afrikal ı 'ya. Afrikal ı ' nın sevgil i ­
si dediysem old ukça yaşlı b i r kadınd ı , hani ş u benim öl ­
d ü rülen m üşteri m i n dostu olan, parkta ağlayan kadın ,
bu olayı daha önce anlatmıştı m , hatırlars ı n ı z . Kadı n b u
Afrika zencisi i l e kısa zamanda teselli olma yol u n u b u l ­
m uştu, gerçekten de i nsa noğl u n u n h uyları çok değişi­
yor. Afrikal ı ' nı n sevgi lisi ona S PA'nı n g ü n ü m üzde çok
etki l i old uğu n u söyl üyor, dedikleri ne bakı l ı rsa, Ed­
gar ' ın ahbabı olan eski b i r kadın oyu n c u İ çişleri B akan ­
lı 'ğında Ahlak Masas ı ' n a yönetici o l m u ş v e b u " oyu ncu
hanı m ın hiç m i hiç şakası yokm u ş . " Buna karfın, diyor­
du hat u n sinirli sinirl i , insan haklarının savunucuları
hapishanelerde bulunuyor. " Afri kalı ona yüksek sesl e ko­
nuşm amasını fisıldıyord u , kaygıyla ç evresine bakı nıyor­
d u . " Ne olursa olsun, d iyord u Afrikalı tiz bir sesle , kar­
gafadan kurtulmanın köklü çiizümünü buldu bizim sev­
gili Edgar. " V e bana d üş ü nceli bakıyord u sonra, o n u n
be n i m i ç i n b ö y l e kaygı l a n m ası i ç i m i ısıtıyord u . Afrikalı
etki l i bir panzehir b u l m ak için d u ru p d i nlenmeden çal ı ­
şıyord u . B e n d e normal ol m ayan b i r ş e y ol d u ğ u n a i nan­
m ıştı , ben d e aradan zaman geçtikçe kaygı lanıyord um .
Ayrıca bana y u t t u ru l a n b u zı m bı rtıları n t ü m ü sağlığa
yararlı şeyl er deği l d i k u ş k u s u z . Afrikalı başarmak üzere
old u ğ u n u , bulacağı nı , anl ayacağını ya da başka çare kal ­
mazsa, ki n)e başvurmam gerekti ğini bildiğini söylüyor­
du. Ama h at u n , benden m u tlaka ve hemen k u r t u l m a k
istiyord u . A m a ş u n u d a a ç ı k l a m a m gereki r ki , iki aya­
ğım üzerinde durmaya ve kon uşm aya başladığı mdan
beri Afrikalı i l e ben kara n l ı k işlerl e uğraşmaya başl amış­
tık. Afrikal ı , hatuna beni m qsiz bir varlık olduğu m u

85
söyl üyord u , d ikkat isteri m . B u m u tl u dönem ne yazık
ki fazla uzun sürmed i , hayatta şansım olmad ı , kahpe fe ­
lek yüzüme gülmed i . Bir sabah "bir S PA komandosu
hangarın kapısın a dayandı, Afrikalı ile hatun tutukland ı ­
lar. Marchepiede, b u n u şimdi size söyl e m e m i n hiçbir
sakıncası yok, evet Marchepiede çocuk aldırd ığı m gün
rastladığım ş u zırdelidir, akıl hastanesi n d e n çıkardığım
heriftir, görüyorsunuz k i m le re kaldık, kimler yönetiyor
bi zi . Edgar'ın da ağzı nı açacak d u ru m u olmamış görü­
nüyor, Marchepiede, sanırı m , bir zenci n i n katedrali n
yöneti m i için yeğl e n m i ş ol m as ı nı hazmede m e m i şti ya
da böyle bir şey . Sokaklarda artık pek zenci görün m ü ­
yord u, n e o l u rsa olsun Afrikalı ' nı n başına neler geldiği ­
ni bilmiyord u m . Marchepiede bana karşı her çareye
başvur d u , kendisi nin kuşkucu old u ğ u n u , k ül yutmaya­
cağını söylüyord u . Edgar benim onun sandığı gibi biri
olmadığım konusunda ona boş yere güven vermeye ça­
lışıyord u , M archepied e i nanmak iste miyord u . B u n u n
m üm k ü n s ü z olduğu n u söylüyord u . B u y ü zden sayıs ı z
c i n kovma deneyleri nden geçiri l di m . Ze m bereklerl e ,
haçlarla dövüyorlard ı beni , katedral tamam e n ben faki ­
re tahsis edilmişti, iş b u n u n l a kal madı , daha sonra kır­
baçlama fasl ı na geçi l d i , bu t ürde n bi rçok yararl ı şey de­
nendi, bunlar ben kendi m i toparlayıncaya kad ar böyle
s i.iri.ip gitti . B u oturum l ardan hoşaf gibi çıkıyord um .
Edgar d u rmadan kendi öyküsü n ü anlattığı i ç i n Marc h e ­
pied e ' i n kafası attı v e onu tı marhaneye attırd ı , hatırlar­
sınız, Edgar' ın akıl hastalığından uzun süre söz e d i l m i ş ­
ti . Gali ba kişniyord u ve ottan başka bir şey yem i yord u ,
dört ayak ü zeri nde . Zavallı Edgar. Evet, n e d i yord u m ,
daha sonra, sonrasını siz de biliyors u n u z . Savaş patlad ı ,
salgın ç ı ktı ve ardından b i r s ü r ü açl ı k . B ü t ü n b u s ü re
boyunca katedralin mahze n i n d e gizlend i m , d ü ş ü n ü n
b i r , h e l e b e n i bir bulsalardı . Kara borsada her kilom beş
bi n " e u ro"dan giderd i , bunu abartmadan söyl üyoru m .

86
Dışarıya çıktığım zaman beni herkes u n u t m uştu , öte
yandan Marchepiede ve ötekil ere neler ol d u b u n u d a
b i l m i yorum , ç o k u z u n zamandır artı k gazete okum uyo­
r u rp . Her şey yeniden saki nliğine kavuşmuştu, sokakla­
rın d u ru m u ndan anlaşıl ıyord u bu. Nereye gideceği m i
bi l m iyord lı m . Honore 'n i n k i n i n dışında -am a Ho­
norC ' n i n evi ne geri d ö n m e m i d ü ş ü nebi liyor m us u n uz?­
anı msadığı m tek adres Afi-ikal ı ' n ı n adresiydi . Gidip ka­
pısını çald ı m . Bana i na nm ayacaksını z ama Allah si zi i­
nandırs ı n , oradayd ı , hatun da oradayd ı . İ kisi de göç ­
m i.işlerd i . Afrikalı ' n ın b ü t ü n derisi beyazı msı urlarla
kaplıydı , b u urlar y ü z ü nd e n yaşlı bir fi l e benzemişti .
Onl arın gözl erinden iyi b i r d u ru m d a b u l u n d u ğu m u an­
lad ı m , kuşkusuz m a h zende geçirmiş olduğum günler
sayesi n d e . B e n i öteki d ü nyad an gel i yorm u ş u m · g i b i kar­
şılad ı l ar . Afrikal ı beni kol ları nı n arasına alıp sı ktı ama
ke n d i l erini rahat bırakmamı ve benim i ç i n artı k e l i nden
bir şey gel e m eyeceğini söyled i . Bana gidebileceğim bir
ad res verd i . Lo up-Y- Es-Tu ' n ü n m i.i d i.iri.i n i.i n adresiyd i .

Afrikalı tara fı n d a n gönderi l d i ğ i m i söylediğim za­


m a n , Loup - Y - Es-Tu ' n ü n m ü d ü rü beni pek sıcak karşı­
ladı . Lo up-Y- Es-Tu ' n i.i n m ü d ürü gerçekten çok yakışık­
lıydı , H onorC ' d e n d e yakışıkl ı . Eli m i sıkacağı na kıçı m ı
kokl ad ı , b u n u n d ı ş ı n d a çok ş ı k , çok ki bard ı i nsan ola­
rak , çok iyi giyin mişti . Bana, benden çok sık söz e di l d i ­
ği n i d uyd u ğ u n u ve sorun u ç o k i y i bildiğini söyledi .
Ona hiçbir şey anlatmak zoru nda kalmayacak ol m a m i ­
ç i m i rahatl attı , ç ü n k ü o sırada i y i d u r u m daydı m , a m a
b u n u n u z u n s ü rmeyeceği n d e n de korkuyord u m . Loup­
Y - Es - T u ' n i.in m üd ü r ü bana Bloody Mary i kram etti ve
böyle şeylerin geçip gittiği n i , bir gün herkes gi biyken
ertesi gün, d u ru m u n a göre, bazı ki m selerin anırmaya ya
da k ü kremeye başladığı i1 1 , ama i rade sayes i n d e b u n a
karşı koy m a n ı n m ü m k ü n o l d u ğ u n u açıklad ı . Loup-Y-

87
Es-Tu ' n ü n m üdürü, kendi durum u n u , Ay' ı n d u r u m u n a
göre ayarladığı nı açıkladı ban a . B u n u hiç akl ı m a getir­
memişti m . Daha sonra bana bu akşam ne yaptığımı sor­
du. Beni iştah açıcı bulduğu görülüyordu ve kendisi de
öylesi ne yakışı kl ı , öylesine kibardı ki ken di m i rüyada sa­
nıyordum . Yeniden yapıldıklarından b ti yana, Seine
Nehri ' n i n rı htımlarının çok görke m l i olduklarını ve çok
iyi bir resto bildiğini söyled i . Ve bana g ü l ü mseyerek
baktı . l ki tane m u h teşem köpek dişi vardı , beyaz ve siv­
ri , yaldızlı i nce bıyı kları kulakları nı n altına kadar u zanı ­
yord u . Seine rı htı m larında geziniyord uk, Lo up-Y- Es­
Tu 'nün m üdürü ( adı Yvan'dı) birden üzerim e eği ldi ve
adeta sol u k sol uğa : " Hemen git buradan", ded i . l yi bir
gece geçi rmişti k , anlamıyordum . Ama kafasını görd ü ­
ğ ü m zaman, bird e n , k ı ç ı m a nışadır değmiş gi b i v a r g ü ­
cümle kaçtı m . B i r ağacı n arkasına gizlendim ve baktım ,
böyle birini y ü z üstü bırakmak acı veriyordu bana . Lo­
up-Y- Es-Tu ' n ü n m üdürü bir sıraya oturm uş başını elle­
rinin arasına almıştı . Yorgun görün üyord u . Uzun bir
süre geçti . Pont - N e u f' ü n yıkıntıları ü zeri nde ay yüksel ­
meye başl adı , güzel bir görü n ü md ü . Ay ışığı suyun ü ­
zerinde beyaz z ikzaklar yapıyord u v e köprü kemerleri ya
da i l e tarafinda ayakta ne kal mışsa bütün bu nlar siyah
gökyüzü nde m üt h i ş parıldıyorlard ı . Ben u z u n .süredir
su kıyısına gelmemişti m . Saray tamamen yıkıl mıştı , a m a
şu yerde birbirine karışmış kocaman kocaman tonozla­
rın ve yerde yatan heykellerin ve açılmış kocaman ge­
diklerden görünen piramit biçimli iskeletleri n , b ü t ü n
bunların ç o k h o ş bir görünüşleri vardı b e n c e , Ay ' ı n a l ­
t ı n d a heyecan vericiydi, her ş e y beyaz ve tebeşir ren g i n ­
deydi . B i rden benim Yva n ' ı neredeyse u n utmuştu m . S ı ­
r a tarafında bir haykı rış duyd u m . Yvan ayağa kalkmıştı ,
yüzünü Ay'a doğru kaldırmıştı ve ona yumruğunu gös­
teriyord u . Bu benim üzerimde şok etkisi yarattı . Sonra
dört ayak üzeri ne geldi Yva n . Sırtı yay biçi m i n i ald ı .

88
Giysileri boyda n boya ikiye ayrı ldı ve yırtık yerlerden u ­
z u n ve gri kıllar çı ktı , v ü c u d u genişledi, b u y ü zden giy­
sinin omuzu ve kol ları patladı . Yvan ' ı n yüzü tamamen
değişmişti , uzun ve köşe l i yd i , salyalı ağzı nda dişleri par­
lıyord u ve saçları o m u zl arına kadar uzamıştı , g ü rd ü . Ay
Yvan ' ın gözleri n i n i ç indeyd i . Yvan ' ı n acı çektiği h i ssed i ­
liyord u , sol uk a l ı ş ı d u y u l uyordu . E l leri yerde kıvrı l mış­
tı , toprağa yapışmış, göm ü l m üştü, boğum boğumdu,
pençe gibi tırnakları vard ı . Sanki toprağı cezalandırmak,
bağrını parçalamak istiyor gibiydi b u eller. Yvan omuz­
ları n ın b ü tü n gücüyle yeki ndi ve vücu d u n u n arka böl ü ­
m ü sanki köklenen bi r ağaç gi bi yeri nden k ı m ı l dadı . A ­
yakkabıları çatırdayarak patlad ı , elleriyle toprağı kazı d ı ,
d ö r t bir y a n a topraklar saçıl d ı . B i r kitle hal i nd e d evi ndi
Yvan . 1 Ierliyord u , dev gi biyd i , Ay'a doğru uzanı yord u .
Ay sol d u . Ç evre m i zdeki b ü t ü n kalıntılar h areketsi zleşti­
ler ve su akmaz ol d u . Yvan yeniden u l ud u . Dam arla­
rımdaki kan d o n d u , yeri m d e n k ı m ı l damam olanaksızd ı .
Artı k korkmaz o l m uştu m , b ü t ü n kasları m v e kal b i m öl­
m ü ş gibiyd i . Yva n ' ı n u l u m ası karşısında d ünyan ı n yaşa­
m ayı d urd urd u ğ u n u duyuyord u m , sanki bütün d ünya
tarih i bu u l u m ada d ü ğ ü m leniyord u , nasıl d i yeceği m i
bilem iyoru m , e ze l d e n beri yaşadı ğı m ı z her şey . B i risi
yakl aştı . Yvan , bir an b i l e d uraksamadı, sıçrad ı . O ki m ­
se, d uyd uğu şeye i nanamıyord u , tamamen kendi nden
geçtiği hissed i l i yord u . Daha sonra hiçbir şey hissedil ­
medi . B i r dehşet d a l gası v e sonra hepsi b u kadar . Bir
çığlık b i l e d u y u l m ad ı . Yvan cesetin çevresi n de d ans edi ­
yord u . Yvan 'ı Ay ' ı n altınd a böylesine hafi f, böylesi ne
çevik görmek şaşırtıcıyd ı ; g ü m üşsü kuyru ğ u n u göky ü ­
züne d oğru sall ıyord u , neşe i ç i n deyd i . Vücut kitles i n i n
k ı r ı k hali v e i l k d evi n i m leri n verdiği a c ı a y k ü r k ü altında
tamamen yok ol m uş t u , kendinden emin pençe darbele­
ri n i n a l t ı nda, yabanı l sı çramaları, zıplamaları al t ı nda,
beyaz g ü l ü m semeleri n i n a l tı n d a yok olup gitmişti . Bir-

89
den çılgmca aşık oldum Yva n ' a . B u l u nduğum yerden
çı kmaya hata cesaret edemiyord u m , iyice karnmm d oy ­
masını bekled i m . S u kıyısmda d udaklarmı yalayan, p e n ­
çelerini temi zleyen , neredeyse adamm vücud undaki b ü ­
tün kanı i ç m i ş o l a n Yvan ' ı görünce yavaşça yanı na yak­
laştı m . Yvan beni görd ü . " Eh, nihayet her fCY yolunda",
dedi Yvan . Yanı na daha çok yaklaşabileceği m i anlad ı m .
Yvan'm boynu n u elleri m i n aras ı na aldı m , iki kulağını n
arasmdaki çukuru öpt ü m , yum uşaktı , sı caktı . Yvan yere
kıvrıldı . Göğs ü n ü n altın ı kaşıdım ve o n u n güzel koku ­
sundan yararlan mak için ben de yere u zand ı m . Boynu ­
mı öpt ü m , ağzını n kıyı ları nı öptü m , di şleri n i yal ad ı m ,

dilini ısırd ı m . Yvan m ut l u l u ktan gül üyor, h e r yanı mı


yal ıyqr, karşımda şaha kal kıyord u ve ben de sı rtüstü y u ­
varl anıyord u m , öylesi n e mutluyd u k k i iki m i z b i r d e n i n ­
liyord u k . D a h a sonra Yvan kıçüstü oturd u , ben d e a­
yakları n m arasma yattı m . Uzun s ü re böyle kald ık, k e n ­
dim izi m u tl u l uğa tesli m etmişti k. Ben sık sık Yva n ' a b a ­
kıyord u m , dirsekleri m i n üzeri nde doğrulup Yva n ' a g ü ­
l ü m süyord u m , o da bana gü l ü msüyord u . Yvan g ü m üş
grisiydi , u z u n yüzü güçl ü ve i nceyd i , çok i nc e , g üç l ü ve
zari f bir erkek kuyru ğ u , tüyl ü patileri ve t üyl ü , y u m u ­
şak v e ç o k geniş b i r göğsü vard ı . Yvan güzelliğin somut
örneğiydi. G ü neş yüksel meye başlad ı , Yvan, başı pati le­
ri nin ü zerinde uyud u . Bense o n u n yanmda oturmuş
d uru mda uyu madan bekled i m , i nsanlar geçecek olsa, o ­
mı n benim köpeğim old uğu n u sanacaklard ı , kocaman

bir köpek. B u düşünce gülümsetiyord u ben i , duygulan­


dı rıyordu . G ü neş Seine ü zeri nde solgun sarı gölgeler
bı rakıyordu , Ay siliniyord u . Saray'm kalmtıl arı sarı bir
sisin içinde kaybol uyord u, sanki çok i nce bir toz yağı ­
yord u , g üneş tozları sanki nesnelerin üzeri ne yağmak­
tayd ı . P i ramid i n üzerindeki son cam kırıkları öylesine
parl ıyorlardı ki, gözleri nizle bakamazdı nı z karşıs ı ndan,
sanki demir kirişlerin ü zeri ne altın bir yelken yayı l m ı ştı .

90
Dizleri m i n ü zeri n d e Yva n ' ı n k ı m ı l dadığı nı hissetti m .
G ü neş sanki Yva n ' ı n ç i zgi l erini yum uşatıyor gi biydi ,
g ü n eş ışm ları yüzü n ü b u la n d ı rı yor, yabanıl gözlerin i e ­
ritiyor, k u l akları nı s i l iyor v e tüylerini kazıyordu . Yvan
parı ldıyord u , onu sara n , onu yok eden b u ayla n ı n i ç i n ­
de o n u ayırt e t m e k nere deyse olanaksı zdı , kol ları n ın a­
rasında beni eritecekmiş gibi bir duyguya kap ı l d ı m ,
haykırıp o n u b ü t ü n g ü c ü m l e kend i m e bastı rd ı m . Ama
çok usulca ol d u b u . G ü neş eski katedra l i n hala ayakta
kal m ı ş d uvar parçal arı na ulaştı , ışınları n ın parlaklığı yo­
ğunlaştı . Yvan y ü z ü n ü kaldırdı, i nsan y ü z ü n ü görd üm .
Ayağa kalkıp beni e l i m d e n t u ttu . " G i del i m " ded i . Çıp­
laktı , del icesin e g ü lm e ye başladı m . Yürüye yürüye evine
gitti k , bereket versi n sokaklarda çok i nsan yoktu, her­
halde insanlar Ed gar'dan sonra başkalarını d a ·görmüş­
lerd i r .

Artık hayatı m ı n e n g ü zel d ö n e m i başlamıştı . B u n u


d ü ş ü n mek a c ı veriyor şi m d i b a n a . Zava l l ı Yva n . O n u n l a
b e n , o n u n dairesi nde bi rkaç a y birlikte yaşadık . H e r d o ­
l u nayda, Yvan biri n i yem eye gid iyord u . A y ı n deği ş i m l e ­
rine ke n d i ritm i m i nası l uyarlayacağı mı gösterdi bana,
ama ben onun gi bi başarı lı olamad ı m , sanırım b u yete ­
nek gerçekten o n u n kanın d a vard ı . B e n i m hormona(
ritm i m i n oyu n u bozd u ğ u n u tah m i n ediyord u , d işiler
soru n u yeteri nce kavram ıyorlar. Ama bütün sorun işe
büyük bir i rade gücüyle girişmekteyd i . Dişi dom u z ol­
m aktan bıktığı m zam a n , b u d u rum çok u zam ışsa ya da
b u d uru m herhangi bir nedenden dolayı uygun d üşm ü ­
yorsa , oda m ı za kapanıyor, sol u k alın a tal i m leri yapıyor
ve b üt ü n varl ı ğ ı m ı en y ü ksek d üzeyd e yoğ u n l aştırıyor­
d u ın . Şimdi d e daha iyi yazmak, kal e m i iyi t u ta bi l mek i ­
ç i n böyle yapıyoru m , a m a Yvan 'm öl ü m ü nden b u yana
giderek daha az başarıl ı ol uyoru m . Ne o l u rsa olsun,
ş i m d i , domuza dön ü ş m e n i n bana, n e gibi b i r yararı ola-

91
bilir? Böyle şimdi çok iyiyim ben, bi rkaç hemcinsi m i n
dışı nda kimseleri görm üyor u m , kente dönmek düşün­
cesi akl ı m a geli r gelmez kend i m i yorg u n hissediyorum .
Yvan 'la birlikte yaşadığı m en g üzel anlar, kı zıştığı m dö­
nemlerdi . Çok fazla çığl ı k atmamaya di kkat ediyord uk,
komşuları düşünerek, ama nasıl da eğleniyord u k ! Yvan
beni i nsan olarak sevd iği kadar dom uz olarak da sevi ­
yord u . İ ki canlı türünden iki dişiye, hem de biri n i n fiya­
tına sahip olman ın m üthiş bir şey olduğu n u söyl üyor­
du, nasıl d a dalga geçiyorduk. Yvan , beni mle birl i kte
yaşadığı hayattan daha iyi yararlanmak i ç i n bütün işleri ­
ni bırakmıştı , Loup -Y- Es-Tu'yü Yerl ing'e satmıştı , pa­
raya para dem iyorduk, çok zengi ndik . Yvan beni giysi
modelleri n i n en güzel leri ne göre giydi riyord u . İ lk gece­
mizin anısına, Pont - N e u f ü n yeniden yaptı rı l m ası i ç i n
Ö zgür Y urttaşlar H ükümeti ' n e b ü y ü k bir bağışta b u ­
l u n m uş t u . Sokaktaki i nsanların karşı s ı na çıkabilecek d u ­
rumda ol duğum zamanlar, s ı k s ı k oraya gezmeye gid i ­
yord uk. Pont- N e u f ü n üzeri nde Yvan ' ı n adın ı n yazılı
olduğu levhayı görmek bana m üthiş guru r veriyord u .
N e yazık k i köprü hiçbir zam an bitirilemedi , dol u nay
geceleri nde sadece Yvan bir sı çrayışta kıyıya ulaşabil i ­
yord u, Yvan nasıl da güçl üyd ü b i r bilse n i z . Yva n ' ı n ver­
diği paranı n büyük bir böl ü m ü çalınmıştı, bu ndan dola­
yı büyük bir skandal ç ı ktı, ama Yvan b u n u n l a i l gi l e n ­
mek istemediğini, köprünün b u d uru mda kal masını n
çok i y i old uğunu açı kl adı . İ nsanlar anlamad ı l ar, tra fi k
bakı mından b u n u n ç o k prati k b i r şey olmadığını söyle ­
m e k gerek, ama bereket versin Bakanlık kent i ç i n bir o ­
toyol yapmak i ç i n eski Saray 'daki gedi kten yararlanm ayı
düşündü . Aslında, bu biraz manzarayı bozuyord u , b u ­
mın üzeri ne i ş e karışması gerekiyor m u diye düş ü n d ü
Yvan, a m a Yvan sosyete hayatmdan , siyasetten uzak
durmayı yeğlemişti, neredeyse. Kendini bana adamak i­
çi n her şeyi bı rakmıştı . Pont-Neu f gezileri m i zde zaman

92
zaman karşım ı za birkaç paparazzi çı kıyord u , Yvan ben­
den pek ki barca söz etmedikleri içi n , fotoğraflar da pek
lehime olmadıkları ndan, yayınlanan yaz ı l arı okumama
engel ol uyord u ; bana koca dis,i domuz m uamelesi yapı­
yorlard ı , b u da Yva n ' l a beni çok eğlendiriyord u . B unla­
rın benim için nası l v ı z gel ip tırıs gi ttikleri n i size anlata­
mam . Loup-Y- Es-Tu ' n ü n ü n l ü yöneticisi Yvan 'ın koca­
man bir dişi d o m u z uğruna her şeyi terk etmesini kıska­
nıyorlarsa, b u kendi l erini i l g i lendirirdi , a n l ayamıyorlar­
dı . İ şte bu sırada Afrikal ı ' n ı n öl ü m ü n ü öğrendik. Uz­
manlar Lou p -Y - Es-Tu ' n ü n ü rettiği eski beyazlatıcı
kre m lerin üzerine eğildiler, Yvan kırlarda dinlenecek ol­
maktan son derece m e m n u nd u . Bakan 'la i lişkileri n i k u l ­
lanarak olayı örtbas ettirdi ve elindeki b ütün Yerl ing
h i sseleri ni Afrikal ı ' nı n eski sevgilisine verd i . Yol c u luğa
ç ı ktı k . Ki mi zaman işler bi raz karışıyordu , ç ü n k ü b u
kargaşalar, egzotik yiyecekler, k l i m a aletleri , m uson
yağmu rları ve daha başka bir yığın ıvır zıvır y ü z ü nden
i n san biçi m i n i yeteri nce koruyamıyord u m , b u nedenle
otel od amızm dışı na pek ç ı kamıyord u k . Ama c i b i n liğin
altında yatıp böyle baş başa kalmak çok kışkırtıcıydı , or­
talıkta gör ü n m ediği m i z i ç i n gazeteciler e n çılgmca var­
sayı ıi1 ları yayıyorlardı . Ve sonra aradan zaman geçtikçe ,
sor u m l u l uğu üzeri m i z e aldık, katlandı k . Eskiden garip­
li kleriyle ü n l e n m i ş olan Yvan, e l m as bir tasma taktı ba­
na, birli kte böyle geziyord u k , c, i ki ayak ü zeri n d e , ben
de boyn u �nda tasma; başkaları nm b i r piki n ua köpeği ya
da bir boa yılanı olm ..sı g i b i ben de Yvan ' m özel domu ­
zuyd u m . Böyle b i r şeyi Paris'te kesinlikle yapamazdık,
Yvan ' ı n SPA i l e başı derde girerdi . Yvan ' m elinden alı ­
n ı p b i r ahıra y a d a daha berbat b i r yere gönderilmem
teh l i kesi ni göze alamazd ı k . Bu y ü zden u z u n s ü re ya­
bancı ülkelerde kal d ı k . Üsteli k dolunay gecel eri i ç i n
çok elverişliyd i , Ç i n l i l e r ya da z e n c i l e r Parisliler gibi sa­
yılı değildiler. Ama ne yazı k ki, şu serse m Ö � glir Yurt-

93
taşlar kendi kendine yeterl ik düşünceleri yüzü nden -
bereket versin Yvan , Loup-Y- Es-Tu'yü zamanında sat­
m ıştı- bütün d ü nya ile bozuşunca, Paris'e geri dön mek
zoru nda kal d ı k . Yaşam biraz daha güçleşmişti, çünkü
Yvan ' ı n h ü k ü mette tanıdığı i nsanlar h apse atı lmışlardı ,
B üyük D u ru ş m alar dönemini yaşıyord uk, gerisini hatır­
larsını z . Yeni Yurttaşlar, Pount-Ne u f ü n yap ı m ın ı b i tir­
mek istediler ve herkes gi bi bizi de zoru n l u çal ışmada
görevl endirmeye kalkıştı lar. Yvan ' ı n banka hesapları n ı n
çoğuna elkoym uşlardı , doğrudan e v e gelip kapıyı çaldı­
lar, gözleri m i ze i nanamadık. Yvan , bereket vers i n , her­
kese rüşvet verm eye yetecek kadar parayı zulaya atmıştı,
yoksa fare gibi kapana kıstırı l m ıştık. B u heyecan ları n ya
da başka birşeylerin m i yüzünden , bilemiyoru m , zama­
nın dörtte ü ç ü n ü dom u z olarak geçi riyorum , şimdi . Gi­
derek gizl e n m eye başlad ı k . H i ç de fena deği ldi, kesi n ­
l i k l e . G ü zel evi m i zde kal ıyord uk, Yvan yeni ilişkiler
kurduğu için kimse canı m ı zı sıkmaya gel miyord u . Yvan ,
kültürel veri ban kası olarak gizlenen bir Internet a ğ ı a­
racıl ığıyla bana meyveler ve sebzeler bul uyord u ; kara
borsa iyi çalışıyord u . Kendisi için kırmızı et satın alıyor­
du, ve kendi kendimize yeterek m ü kemmel bir şekilde
yaşayabiliyord u k . Mal tesli m görevlil eri kapı çaldı kları n ­
d a biraz di kkatli olmak gerekiyord u , b e n d e odanın d i ­
bine saklanıyord u m . G ünler ç o k güzel geçiyordu . Şafak
vakti , herkes hala uykudayken , gl:ineş ve ayın soğ u k ya
da sıcak ziyaretleri ve dünyanın öteki ucunda dalışa ge­
çen yıldızları n sol uğu sayesinde uykum u zdan uyanıyor­
duk. Yvan k u lakları m ı yalad ıktan sonra taze havayı içine
çekmek i ç i n pencereye gidiyord u , sonra patates suyum u
sıkıyord u , bense o sırada yatağı mda oyalanıyord u m .
Kendimizi ş ı martıyordu k . Sonra, güneş iyice altın ren ­
gini alınca, verandada güneşleniyor, yan gelip yatıyor­
duk ve daha sonra gün boyunca birkaç kez siesta yapı ­
yorduk, h ayvanlar gibi m u tluyd u k . Başlangıçta kitap ve

94
gazete de getirtiyord u k , daha sonra b u ndan da vazgeç­
ti k . Rı h t ı mlarda işle n e n ci nayetler dizisinden söz etme­
ye başladı kları za m a n , kimse buna dikkat etmed i . Böy­
lesine bir d üzensi z l i k döneminde, ki m s e n i n fazladan
bi rkaç cesetle ilgilen m eyeceği düşünül üyord u , ama şu
Yurttaş eşekleri işleri n d e pek fen a değillerdi, son derece
etki l i bir polis örgü tle m i şlerd i . Cesetleri n boğazlanma
tarzını n onları b u kadar çok i l gilendird i ğ i n i d üş ü n üyo­
r u m . Daha sonra , Dolunay Manyağı ' ndan , ya da Cana­
var' d a n söz eden m akaleler okud u m , işe bakın siz. Kuş­
kusuz b u cesetler arasınd a kurtulmalık/arı ve suçları
dolayısıyla oraya gi t m i ş olanlar vardı , ama onlar da ça­
b u cak cartayı çekmişl erdi . Yu rttaşlar, onlar dalga geç­
m i yorlardı b u d u ru m l a . Sakladığım gazete kesikleri nde,
cesetleri n kafaları görül üyord u , hem d e Yvan ' ı ft yönte­
mine e n uyg u n biçi m d e . Kurbanların acı çekmeye za­
man bulamad ı kları söyle n e b i l i r . Soruşturma yapanlar ci­
nayet aleti arayarak çok zaman kaybetti ler, bu işleri ya­
p a n ı n bir hayvan o l d u ğu n a i nanamazl ardı , Paris'te çok
uzun zamandır vahşi hayvan yoktu artı k . İ n sanları yan­
lış yola saptıran şey akılcılık'tır, benden söylemesi . B u
kızılca kıyameti b i r m al tesli m görevlisinden öğre n d i k .
Yvan e v d e öldü rmeye karar verd i , ama b u n u n üzeri ne
her şey sarpa sard ı . l l k dol u nay i ki m i z i ç i n de korkunç
ol d u . Yvan dört dön ü p kıvra n m aya başladi . Artık be­
n i m l e kon uşmuyord u . B aşka b i r şey d ü ş ü n m e k için te­
l ev i zyo n u açtı m , ama göz uetıyla da Yva n ' ı i zlememe
engel olamıyord u m . Pencere n i n karşısına kıçüstü otur­
m uş t u , gözleri n i Ay' a dikm işti . Ben özell i kl e saçları nı
koll uyord u m , i l k beli rti ler her zaman saçlarla başlıyor­
d u . Sanki Yvan birden o n yıl yaşlanmış gibi saçlar kırlaş­
m aya başlad ılar. Sonra baş ı n ı n ü zerinde d ikleştiler, ar­
d ı n d an boyn undan, gömleğin i n düğme aralıklarından,
yanaklar ı ndan;· elleri n i n sırtından sökü n ettiler. "Dayan
Yva n, biraz irade" diye geve l ed i m . Yerl i n g ü r ü n ü ceke-

95
ti n sırtı patladı , Yvan yine giysi katliamına gi rişm işti !
Sırtı tam anlamıyla yay biçi m i n i aldı, gören heci n devesi
sanabi l i rdi . Ardından, sinemanın fi l m i dönmemeye baş­
ladı , patiler kal ı nlaştı, tı rnaklar çı ktı , kulaklar sivrileşti,
dişler giderek belirginleşti, gördükleri me alışmakta güç­
l ü k çekiyord u m , yalanı m varsa gözü m kör ols u n . Yvan
b u haliyle ürkütücüyd ü . Yvan çılgın gözleri n i bana çe­
virdi, sanki karnıma kor ateş d üşmüş gibi old u , ancak
geceleri görd üğüm bir bakıştı bu. Kendi kendi m e de­
diın : " Bip Pizza 'yı çağıralım." Hemen telefona seğirt­
ti m . İ yi ki ş u üç sayılı telefonları hafi zaya iyice yerleşti ­
riyorlar, bazen ölüm-kalım soru n u . Korku , kurtarıc ı
sözc ükleri ağzımdan söküp ald ı . "Allô, diye bağırd ı m ,
Grands-A rlequins Rıhtımı 7 numaraya bir pizza, ace­
le." Bip Pizza' n ın yirmi dakika içi nde pi zzayı yetişti rd i ­
ğ i n i biliyordu m . Yvan'ın v e benim, hayatım ı zı n e n u ­
z u n yirmi dakikasıydı b u . Odaya kapandı m . Yvan ' ı n u ­
luduğ u n u , kapıyı tırnakladığın ı , sonra yal nı zca k u rtların
ağlayabileceği gibi ağladığını , ardından uzun u z u n
dünyayı lanetlediğini duyuyordum . Yvan'ın ıstırabı da­
yanılır gibi deği ldi . Elimden geldiği kadar saki nleşmek
için kafamı toparladım, beni m de kapıp koyvereceğim
bir zaman deği ld i . Odanın kapısın ı usulca açtı m . Yvan 'a
seslendi m . Söylemek icap ederse , kurt adı mlarıyla çık­
tı m . Yvan gözleriyle beni izl iyord u . Çok usulca yanı na
yaklaştı m , çok usulca başını elleri m i n arasına aldı m .
Yvan, otu rm uş d u rumda o m u zlarıma gelir. Yva n ' ın sır­
tında uzun bir titremenin dolaştığı nı hissetti m . Gözle­
rinden i nsanca bir parıltının geçtiğini görd ü m ; içgüd ü ­
y e karşı koym anı n verdiği a c ı , gözbebekleri nde fi rtına­
lar yaratıyord u , Yvan'ın gözle ri nde aşkın açlıkla boğuş­
tuğun u görüyordu m . Fısıltıyla konuşmaya başlad ı m o­
nunla. O n a stepleri , engin taygalardaki yaz karların ı ,
Galya ve Gevauoan dağların ı , Bask tepelerin i , Cevennes
ağılları nı , l skoçya fundalıkları n ı ve yağmuru ve r üzgarı

96
anlattı m . Ona öl m ü ş kardeşleri n i n u z u n l istesi n i çıkar­
dı m , her sürü n ü n bir bir adları n ı sayd ı m . Son kurtlar­
dan, B ronx harabeleri nde yaşayan ve kimseni n yaklaş­
m aya cesaret edemediği k urtlardan söz etti m . Ona ço­
c ukların düşleri n d e n , i nsanların karabasanlarmdan söz
etti m , ona yery ü z ü n d e n söz etti m . B ü tü n b u sözleri n
nereden çıkıp gel d i ğ i n i b i l miyord u m , öylesi ne geliyor­
du, varlığımm deri n l ikleri n i n e n kuytu köşelerinden sö­
küp ç ı kardığım şeyl erdi b unlar, ve en güç sözc ükleri b i ­
l e b u l uyord u m , en b i l i n m eyenl eri b i l e . İ ş t e ş u a n d a b u ­
m ın i ç i n yazıyorum , ç ü n k ü Yva n ' m o akşam bana ver­

miş olduğu her şeyi ve benim ona verdi ği m her şeyi a­


n ı msıyoru m . Yvan usulca i nl edi ve tostoparlak old u ve
bir yarı uykuya dald ı . İ pek gözkapaklarınm altmdan
düşlerin geçti ğini görüyord u m . Sonra Ay , kökl enen bir
ağaç gibi girdi ara m ı za, varl ı ğ ı m m deri n l i klerine kadar.
Odanın içi m asmavi kesi l d i , Ay doruk noktasma çıkı­
yord u . Yvan birden doğru ld u . Damarlarımdaki kanın u­
ğ u l t u s u n u duyd u , deri m i n altındaki kasları m ı n kokusu
algılad ı , boyun deri m i n al tına kadar şahdamarları m ı n
attığ ı nı görd ü . Sarı gözbebekleri ikiye böl ü nd ü . Sesi b i r
u z u n u l u m ayla parçaland ı , h ı zmı a l m a k i ç i n b üt ü n kas­
larmı kastı . Sırtındaki tüyler d i m d i k old u , kuyruğu sert­
leşti, bütün sinirleri n i n , li fleri n i n , damarlarmı n boğazı ­
nı n altına, pençel erine kadar gerildiği n i görüyord u .
" Güzel, dedi m kendi ke nd i m e , güzel bir ölüm." O anda
kapınm zili çmladı . B u onu d u raksattı ve bakışını kapıya
çevirdi . Tes l i m ci ye tek keli m e söyl e m e m e bile fırsat kal ­
madı . Pi zza havaya fırladı . Kanla domates sos u n u ayırt
etmek olanaksı zdı . S a h i , diye düşünd ü m , bu evde tes­
lim işi çok prati k .

Daha sonra, h e r dol u nay gecesi , evde tes l i m işl e m i


d ü ze!1li ol arak tekrarland ı . B e n pi zzayı yiyord u m , ve
Yvan da tesl i mciyi . Kok u l ara e ngel olmak i ç i n her şeyi

97
silip süpürmek, geride hiçbir şey bırakmamak zoru n ­
daydı Yva n , toramanlaşıyord u , son d erece yakışıklıydı .
İ z bırakmamak i ç i n Paris'in bütün pizzacıl arını talan et­
tik, Speedo Pizza, Mobylette Pizza, Flahs Pizza, Vroum
vroum pizza, Solex Pizza, vb. Pizzaları hayali adreslere
getirtiyorduk, Yvan sahte adlarla kelepi r s tüdyolar kira­
l ıyord u . Tek sorun temsilcileri n taşıtlarından k ur tu l ­
maktı, ama Seine Nehri ne güne d u ruyord u . Aysız ge­
celer bekleniyord u , ve c u m p ! suya. Gerçek bir serüven
yaşadık . Yeni Bon nie and Clyde olm uştuk . Bir bakı ma,
gündelik yaşam pek hoştu, olağan üstü güzel bir apart­
man dai re m i z vardı , sevişmeler vard ı , ve sonra her ay
çevirilen yeni bir dolap, değişik durumlar, yeni d u y u m ­
s a l sarsıntılar, b i l i nm eyen kokular, egzotik lezzetli m a l
tesl imleri . Los Angeles telaketi Paris'e doğru y e n i göç
dalgaları na yol açmıştı, göçmenlerin hepsi ]'ast-pizza
kon usunda uzman kişilerdi , ve Yvan 'a bakılırsa leziz ta­
amdılar, ağızda Coca- Cola tadı bırakan yağlı parçal ar;
Yvan, kuşkusuz sını fsal züppel i k gereği olarak, her za­
man junk food' u beğeniyord u . B e n , bu arada, azar azar
kaygılanıyordu m , ve bunun son ucu olarak televizyon
seyretmeye başlad ı m . Kayıp Aranıyor iyice h uzuru m u
kaçırmıştı . B u tür mavallardan n e fret eden Yva n ' ı d i n l e ­
meliydim . Savaşın ve B üyük D uruşmalar'ın neden old u ­
ğu kayıplar y ü z ünden çok tutulan b i r programdı . B i r
g ü n annem çıktı ekrana, tamamen u n u tm uştum on u .
H aspam güya u n u tmamış beni . Elinde Voici Paris, No ­
us Aussi dergilerini tutuyordu ve benimle Yvan ' ı n yakın
çekim fotoğrafları resmi geçit yapıyord u . An nem h ü n ­
g ü r hüngür ağlıyord u , dayan mak neredeyse olanaks ı z ,
b e n i tanıdığını ve sevgil i yavrucuğunu görmek istedi ğ i ­
ni söylüyord u . Ardı ndan gördükleri m şaşkı na çevirdi
beni : Küç ü k l ü k hali mden fotoğraflar ekranı istila ettiler
ve hatta annemin beni emzirirkenki fotoğra fı . Yvan yer­
de gülmekten kırılıyordu , zavall ı , b u n u n bizi nereye

98
götüreceğini bir bilseydi . Annem babamın savaşta öldü­
ğünü söyledi, babamı anımsamak için büyük bir çaba
gösterdim; annem elinde avucunda bir şey olmadığını,
işsi z kaldığını, sokaklarda yatacak hale geldiğini, ben­
den küçük bir umut ışığı beklediğini anlatıyordu. Yo­
rumcu benim Yvan'la olan ilişkim konusunda kabaca is­
rar etti, zenginlerin bi zi çıtır çıtır yediklerini ve geriye
ağlamak için iki göz bıraktıklarını söyledi. Yvan gül­
mekten boğulacak sandım. Yvan sakinleşmeyi başarınca,
soğukkanlıkla bu işi konuştuk ve Yvan annemin bütün
istediğinin mangır olduğunu söyledi. Bunun üzerine ilk
kez Yvan'la tartıştık. Yvan, annemin Loto'dan kazandı­
ğı parayla kırda satın aldığı evin savaş sırasında yıkılması
olasılığının pek zayıf olduğunu; kuşkusuz sokakt?- kal­
madığını ve bir kenarda da biraz parası olması gerekti­
ğini söyledi. Televizyonda gördüğüm zamazingonun
beni allakbullak ettiğini söylemek zorundayım, annemi
görmüş olmak mı, çocukluğuma ait fotoğrafları gör­
mek mi, yoksa kendimi şimdi olduğum gibi yakın çe­
kimde görmek mi, bilemiyorum niçin, büyük bir sarsın­
tı geçirdim. Yvan'ın böyle konuşmasına dayanamadım .
Yoksul olmanın, aç kalmanın ve buna benzer saçmalık­
ların ne mene bir rezillik olduğunu bilmediğini çemkir­
dim suratına; bunları yeniden düşündüğüm zaman bu
kadarcık bir şey uğruna Yvan'a kızmış olduğum için i­
çi m yanıyor. O sırada m utlu olmak için önümüzde ne
kadar bir zamanımız olduğunu bilmiyorduk. Yvan surat
astı ve anneme para göndermeye hazır olduğunu ama
onu görmeye kalkışmanın başımıza sayısız dert açacağı­
nı bildirdi. Yvan, Yurttaşların eninde sonunda kellesini
istediklerini çok iyi biliyordu ve televizyonun yaptığı bu
şamata kaygılandırıyordu onu; kurdu ininden çıkartmak
için anneme rüşvet verdiklerine inanıyordu, böyle bir
şey işte. Yvan'ın böyle konuşması, böylesine buz gibi
bir mantıkla laf etmesi beni ağlatıyordu. Yvan, bu prog-

99
ramın herkesin işine geldiği n i , D uruşmalar'ı n sanıkları ­
nın hala hayatta oldukl arı izlenimi uyandı rdığını bana
açıklamaya çalıştı , ama ben hiçbir zaman politikadan
zırnık anlamamışımdır, annem ve benden başka kimse­
nin söz kon u s u olmadığını haykırdım . Yvan kendini be­
nim yerime koymak istemiyord u , biz, babam, annem ve
ben , yıllar boyu Gareım e - l e - MouillC'de kokuşmuş bir
topl ukon utta oturmuştuk, Yvan bunun ne mene b i r şey
oldu ğ u n u bilmiyord u , annem yüzünden eziyet çekiyor­
dum . Düşüncelerim b ulanıyordu, saki nce düşünmeyi
becerem i yordttm . Artık her akşam kendimi televi zyon­
da görüyord u m . B i r ses anneme hiçbir haber u laştırma­
dığımı açıklıyordu, sonra genç kı zlık fotoğrafı m , sonra
anne m i n Garenne-le- MouillC'de çeki l m i ş fotoğrafı gö­
rül üyord u . Şimdi ne kadar çi rki n olduğu m u görmek öl ­
dürüyordu b e n i , annemi n her şeye karşın beni tanı mış
olması öldürüyord u beni . G üzeli m anne içgüd ü s ü , de­
dikleri gibi sana bakan kimseye minnet duygusu. Yvan
m ı , beni b u hallerde görm ek tortop ediyord u o n u , ba,­
na sanıldığından da sersem olduğ u m u söyl üyordu . Ava­
zım ı z çıktığı kadar bağırıyord u k . Yvan geceleyin Pa­
ris'te dolaşmaya çıkıyord u , ne yapı yordu pek iyi b i l m i ­
yorum , sarhoş ve sırılsıklam dön üyord u . E l i m i zd e kalan
tek ortaklığı pizza teslimcileri n i n başında yaşıyord u k .
Kayıp A ranıyıır' u n dedektifleri b i z e yaklaşmaya başl ı ­
yorlardı , Grands-Arlequins Rıhtımı adresinin p e k gizli
yanı kalmamıştı artık, ve televizyon yayını sırasın d a bir­
kaç kez anneme telefon e ttiği m i , beni anneme bağla­
dıkları nı ve son anda her zaman telefonu kapattığımı i­
tiraf etmek zorundayım -yeniden düşündükçe hafakan­
lar basıyor! B u telefonlaı: yüzünden G rands-Arlequins
Rı htı m ı ' nı n yerini tesbit edip etmediklerini soruyorum
kend i m e şimdi . Tel evizyonda, kesilen "Allô"larımdan
yaptıkları kayıtları yayı nlıyorlardı , b u beni korku n ç suç­
l u duruma d ü şürüyordu , beni herkesin gözünde sev i m -

1 00
sizleştirmek için b e n i m berbat görü n ü ş ü m ü k u llanmak
istedikleri ni anl ıyord u m . Annem birkaç kez Onlar Yafı­
yorlar program ı na çıkıp adı m ı haykırarak zı rıl zırıl ağla­
dı . Yem i n ederi m ki çok yorucuyd u . Ekranda kırmızı
sayı lar görün üyord u , reyting h i ç bir zam a n b u kadar
y ü ksek olmamıştı . Eve t , pekal a . Yvan televizyon alıcısını
kaldırıp Seine Nehri ' n e attı ve evden taşınmaya karar
verd i k . Ama Yvan, S e i n e ' i çok seviyordu, Paris'ten ayrı ­
lacak kadar sağduyul u deği l d i k . S ı nırlar kapalıyd ı , ama
hiç değilse kıra gid e b i l i rd i k . Bugün ikimiz de orada o ­
l ur d u k . Seçtiği m i z yeni apartman dairesi S e i n e ' i n öteki
yanı nda, eski M i rabeau Köp rü s ü ' n ü n yakınlarındaydı .
Kayıp Aranıyor' u n detektifleri bir s üre için i z i m i zi kay­
bettiler, ve sonra, parfümeri d ü kkanı m üd ü r ü n ü n anne­
si yıldız rol üne ç ı ktığı için reyti ng d üşüyord u , sdn unda
yaka m ı z ı bıraktılar ve neredeyse hakkı m ı zda kon uşmaz
oldular. B u n u n üzeri n e annemden haber alamaz ol­
d u m . Tatile çıkmıştı m sanki . Çareyi M ercedes ' i n porta­
ti f televi zyo n u n u i zlemekte b u l d u m , eski m üdürüm ü n
a ırne�inln oğl u n u b u l m ayı becerip beceremeyeceğin i
m erak ediyord u m , ama Yvan v e ben sanki birbirimizi
yeniden b u l m uş gi b iyd.i k . B i rl ikte yeniden m ut l u anlar
geçire b i l i rdi k . Ama sonra olaylar hızlandı . Taş ı n m a gü­
nü, zor u n l u olarak s i n i rlerim bozuktu biraz, ben i n i m ­
den çıkmayı p e k sevm e m ; b u n u n üzerine tamamen dişi
domuza dönüşt ü m , somak, ayaklar, yatay gövde , giz­
l e n m �si olanaksız m ı ofanaksız. Yva n beni büyük bir
sandığa sokmak zor u n da kaldı , ama ben dom u z olarak
kapal ı yerde kal maktan korkarım , yani klostrofob u m ­
d u r , san d ı kta kalm a m olanaksı z . Yvan Mercedes'i park
edince ben sandıktan dışarı fı rl adım , kend i m e hakim o­
lamadı m . Tedbiri mizi a l m ı ştık , şafak vaktiydi, her şeyin
birbiri n e karıştığı b i r saat; ama gene de bizi görmüş ol­
malılar, komşularım ı zdan biri bizi i h bar e tti . S PA gece
yarısı kapıya dayandı . Aksiliğe bakı n ki, tam dol u nay za-

101
manıydı. Yvan biraz önce karnını doyurmuştu, kütük
gibi uykuya dalmıştı, ben de pizzamı löpürdetmiş onun
yanında uyukluyordum. Ne durumda olduğumu bilmi­
yorum artık, zaman geçtikçe kafam da karışıyor, ama
"Açın! SPA !" dediklerini duyar duymaz sarmal kuyru­
ğum un birden uzadığını hissettim. Şu benim berbat he­
yecanım olmasaydı, Yvan belki şimdi hayatta olurdu,
bir tek benim için kaygılanırdık. SPA kapıyı kırdı, maki­
neli tüfekleriyle çevremizi sardı. Yvan uyandı ve sivri
dişlerini gösterdi. SPA'nın adamları Paris'in göbeğinde­
ki bir apartman dairesinde kocaman bir kurt ile birlikte
bir domuz bulmaktan iyice şaşkına dönm üşlerdi. Aşağı­
daki mobilet dışında, pizza teslimcisinden geriye hiçbir
iz kalmamıştı, ama o da bir sorun değildi. Keşke o ak­
şam da her zaman olduğu gibi stüdyo kiralamış olsay­
dık, pizza getirtmek için! Ama Mirabeau Köprü­
sü'ndeki yeni adresimizde, tedbirli davranmayı gerekli
görmemiştik. Ben Yvan'la sessiz bir. iletişim kurmuş­
tum, ona özellikle sakin olmasını söylüyordum, midesi
dolu olduğu için açlığın onu harekete geçirmeyeceğini
umuyordum, kendisini götürmelerine kibarca izin ver­
meliydi. Ama SPA'nın adamları hayatlarında böyle bir
şey görmemişlerdi, korkuyorlardı. Üniformalı bir karı
evin içinde dolaşıyor ve bir tutanak hazırlıyordu, ertesi
gün gazetelerde, Loup-Y- Es-Tu'nün eski patronu
Yvan'ın, kanalizasyon kanatlarının timsah baskınına uğ­
ramasına yol açan o zenginlere özgü sapıklıkla, Paris'in
göbeğindeki apartman dairesinde vahşi hayvanları bıra­
kıp metresiyle birlikte bilinmeyen bir yere kaçtığını o­
kuyabileceğimizi biliyordum. Gazeteciler hiçbir şeyden
bir şey anlamazlar kesinlikle . Cadı karı tutanağı yazmayı
bitirdi; öteki herifler Yvan'ı yanaklarından tutmuşlardı,
kadın gakladı: " Güzel, önce domuzdan baflayalım." He­
riflerden biri büyük bir ağla yanıma yaklaştı, bir başkası
boynuma bir kement geçirdi. Yvan sıçradı. Silah sesleri

1 02
ile diş darbeleri birbirine karıştı . Yvan ' ı n i k i - ü ç kişi n i n
kellesini kopartacak vakti o l d u , sonra b i r köşeye s ü r ü n ­
dü v e orada öld ü . B e n de öl m üşt ü m . Yva n ' ı n ü zeri ne
u zanı p ağlamak isted i m ama ağın i l m i klerine takı ldı m .
Beni önce bir kamyonete sonra d a hayvanat bahçesinde
bir kafese koyd ular. Bi rkaç gün bağırıp çağırdı m . Ye­
mek yemiyord u m . Ziyaretçiler bana yerfıstığı ve kızar­
mış patates atıyorlard ı , yağlı bir gazetede Yva n ' ı n son
fotoğrafı nı görd ü m . İ ç i n e saman d ol d u rup Doğa Tarih i
M ü zesi ' n i n hol ü n e koy muşlard ı . Yere u zandı m v e öl ü ­
m ü beklem eye başlad ı m . Parmaklıkların arasındaı'l ço­
c u kları n bana çatapat attıkl arı nı anım sıyor u m . B i r vete ­
riner sürüsü başımdan ayrı l m ı yord u , bi rbiri ardına iğne
yapıyorl ard ı , b i r b üyüci.i gel i p her yanı ma merhemler
sürdü ve hayatında b u d u ru m da b i r dom uz. görmemiş
olduğunu söyledi . E fe n d i m e söyleyey i m , beni öldü san­
mış olacaklar, kendimi bir soğukhava kamyon u n da bul ­
d u m , gal iba m e z baha ci hetine yola çıkmıştık. Soğuk
beni uyand ırd ı . Çırılçıplaktı m ve i nsan hal i m e dön m üş­
tüm . Ayağa kalktı m ve aptal aptal kapın ı n i ç tu tağını çe­
vi rd i m . Kapı açı l d ı , bir kırmızı ışık bekledim ve atlad ı m .
B i r kanali zasyon kapağı nı kaldırı p içine sığın dı m , i çerisi
sıcaktı , kimseni n beni görmesi tehli kesi yoktu . Yeraltı
göm i.itl ükleri ne doğru bir geçit b u l d u m ve Doğa Tari h i
M üzesi ' n i n al t ı ndan yu karı çıktı m , Yva n ' l a son k e z ve­
dalaşmak istiyord u m . O andan hiç söz etmek istem iyo­
r um . Sonra bir gece işçisi kadını ke ndi süpürges i n i n sa­
pıyla bayı l ttım ve h arman isini çaldı m . Televi zyona tele­
fon edip Kayıp A ranıyor progra m ı nı n s u n uc usuyla gö­
rüşmek istediği m i ve Yva n ' ı n m etresiyle ilgili eli mde
bilgiler oldu ğ u n u b i l d i rdi m . Bana s u n uc u n u n özel tele­
fon u n u verd i l e r . Onu aradım ve kim old u ğ u m u söyle­
di m . O da bana hemen evi ne gel m e m i söyledi ve oraya
s ü p ü rge sapıyla bi rli kte gitti m . Kayıp Aranıyor p rogra­
m ın ı n sunucusun u öld üre n benim . Adamı n b ü t ü n ev-

1 03
rakları nı karıştırd ı m , dosyalardan birinde annem i n adre­
sini okud u m . B u l d uğum bütün paraları cebe i ndird i m .
Şafak vakti trene bindi m .

B i r tedbir olarak hayvan vagonuna bindi m . İ nekle­


rin yanınd a kendimi biraz daha iyi hissetti m . Si.it i ç ti m .
Daha sonra kendimi salıverdim v e uzun uzun uyud u m ,
tren vard ığı zaman i k i hal i n arası n d a gidip geliyord u m .
Derim inceldiği zaman harman i m i n içinde üşüyord u m ,
deri m kal ı nlaştığı zaman artık soğuk m oğuk hissetmi­
yord u m . H armani hemen hemen her yeri nden açı ldı . İ ­
neklerin samanını çalıp gelecek günleri hesaba katarak
bol bol yemişti m . Akşam olunca vagondan indim ve kı­
sa bir süre içinde küçük ke ntin varoşlarına ulaştı m . G e ­
v i ş getirmeyi bilmediğim i ç i n samanları geri ç ı kartı yor­
d u m , mideme taş gi bi oturm uştu saman ve ishal old u­
ğum için sık sık d urmak zoru nda kald ı m . İ shalin bir ne­
deni de u z u n s üre hiçbir şey ye memiş olmamd ı . Ke n d i­
m i annemin karşısına çıkamayacak kadar kılıksı z b u l u­
yord u m , özel likle de berbat harman i m i n içinde . An nem
tuhaflıklardan pek hoşlan maz. Varoşların son sokakları­
na ulaştım ve rüzgarda ağır ağı r sallanan çıplak ağaçlar
gördüm . Annem i n kapısını çal m adan önce biraz bekle­
meyi uygun buld u m . Korkuyord u m . Böylesine y ü ksek,
böyl esine g ü zel kokan ağaçları hayatı mda ilk kez görü­
yordum . Ağaç kabuğu kokuyorlard ı , gövde yüzeyinde
birikmiş yabanıl özsuyu kokuyorlard ı , kışın uykuya dal­
mış bütün gücünü kokuyorlardı . Ağaçların kalın kökleri
arasında toprak çatlamıştı , kabarm ıştı , sanki kökler top­
rağın deri nliklerine gömül erek onu i çeriden sürüyorlar­
d ı . İ çine b u rn u m u soktu m . Geçmiş güzün öl ü yaprağı
güzel kokuyord u , yosuna, palamuta , mantara kadar,
kokan bütün küçük, gevrek keseklerde vardı b u koku.
Kazdı m , oydu m , sanki bütün gezegen bedenime dolu-

1 04
yorm uş gibiydi b u koku , i ç i m d e m evsi m l er yaratıyord u ,
yaban kazları n ı n u ç u ş u , kardelenler, m e yveler, güney
rüzgarı . H u m u s u n bütün katmanları nda bütün mev­
s i m l erin bütün katmanları vard ı , bu belirginleşiyor ve
bi rşeylere doğru yükse l i yord u . Siyah ren k l i kocaman bir
yerman tarı buldum ve b i r yığın yaygaracı i nsan arasında
tı kabasa yermantarı yed i ği m 2000 yı l ı nı n Saint­
Sylvcstre yortus u n u d ü ş ü n d ü m i l ki n , sonra s i l i n i p gitti
b u , yermantarı na y u m u l d u m , koku b u rn u m dan boğazı­
m a yürüdü, sanki yery ü z ü n ü n bir parças ı nı yiyorm uşum
gibi old u m . Yeryü z ü n ü n b ü t ü n kışı ağzı m ı n içinde par­
çalara ayrı l d ı , artık n e gelecek b i nyılı ne de ş i m diye ka­
dar yaşamış old ukları m ı a nı msad ı m , içimde bir top gibi
yuvarlandı ve her şeyi u n uttu m , belirs i z bir zaman s üre­
si boy u nca belleğimi yitirdi m . Yedi m ve yedim . Yer­
man tarları nda d o n m u ş bataklıkların lezzeti , i l kbaharın
d ö n üş ü n ü bekleyen b ü z ül m üş tomur c u kl arı n tad ı , so­
ğuk toprağı çatlatacak s ürgünl erin tad ı ve gelecek ha­
satların sabırlı gücü vardı . İ çi mde kışın ağırl ı ğ ı , bir in
bulup uykuya dalmak ve beklem e k arz usu vardı . Dört
ayağı m l a kayd ı m , kaka m ı yaptı m , kıvrıl ı p yattı m , içi uy­
kularından uyanm ı ş k u rtlarla, filizlenmiş fıglerle dol u u­
zun bir ç u kur ol m uştu . Isın an toprak çevremde ti.itme­
ye başl adı , iyice u zandı m , baş ı m ı patileri m i n ü zerine
koyd u m . Sırtımdan toprak kesekleri döküld ü , uzun sü­
re öyle kald ı m . Tanyeri güneşi somağım ı okşad ı . Yeryü­
z ü n ü n öteki köşesinde batan Ay1ı n geçişi ni koklad ı m ,
geceleyi n rüzgar çıktı ve ortal ığa soğu k k u ml arı n kok u ­
s u yayı ldı . Yva n ' ı d üş ü n d ü m , b u düşünce beni i n imden
çı kard ı . Yeniden acı sardı içi m i , yeniden kendi m e gel­
di m . Tıpkı Yvan 'ı yitirdiğ i m gibi kendi m i de tamamen
yitirmekten korktu m v e ayağa kalkmak için büyük bir
çaba harcadım . Çok acı veriyordu , bana. Yvan'sız da­
vam etmek çok zordu . Kapıp koyvermek, yemek, uyu­
m ak daha kolaydı, dirimsel enerj iden başka bir çaba ge-

1 05
rektirmiyordu ve dişi dom u z kaslarımda, dişi dom u z di ­
şilik organımda, dişi dom u z beynimde vardı bu diri m ­
sel enerj i , b i r i n hayatı yaşamak i ç i n yeterince vard ı . Ç u ­
kura geri d üştüm . Gezege n i n çevri nmesiyle birlikte b ü ­
t ü n gövdemle olduğum yerde dönd ü m , bul uşan
rüzgarları içime çekti m , yüreğim s u kitleleriyle birlikte
kıyıları dövd ü , ve kan ı m karların ağırlı ğıyla aktı . Ağaçla­
rı , kokuları, h u m usları , yosunları ve eğreltiotların ı tanı ­
yıp ayırt etme bilgisi kaslarım ı harekete geçirdi . Ö teki
hayvanların çağrısı n ı n , çatışmanın ve- çiftleşmen i n , dala­
ba gelmiş soyumun cinsel istek uyandıran kok u s u n u n a­
tardamarları mda attığını hissetti m . Var olma gereks i n i ­
m i , yaşama arzusu, deri m i n altı nda tufanlar yaratıyor­
du, dört bir yandan geliyord u ü zerime, tıpkı yabando­
m u z u n u n beynimde dörtnala kalkması gi b i , kaslarımda­
ki yıldırım gürlemeleri gibi, bu bana rüzgarı n kökleri n ­
den, birbirine ulanan soyların en eskisinden geliyord u .
Damarlarımın e n derinlikleri nde dinozorların u ğradık­
ları felaketi , coelodendridae balı klarının hırsı nı hissedi­
yord u m , bu iri balı kların yaşıyor old u klarını b i l m e k be­
ni öne doğru i tiyordu, bugün bunları nas ı l açı klayabi le­
ceğim i bil miyorum ve b ü t ü n b u n ları nasıl bilebildiği m i
d e bilemiyoru m . Gülmeyi n . Ş i m d i her şey kafamda be­
lirsizlik içinde, ama Yvan'ı u n u tamadı m . H e r Ay'la bir­
l ikte gökyüzü nde yeniden görünüyor, her dol unayda
Yvan ' a olan aşkı m ayaklanıyor içimde, bir yara acısı gi­
bi, her Ay'la birlikte dişi dom u z dört ayağının ü zerinde
d uruyor ve ağlıyorum . İ şte ben b u y ü zden yazıyorum ,
çünkü Yvan i ç i n duyd uğum acıyla birl i kte kendi m ola­
rak kalıyorum . Ö teki dom u zlarla birlikte ormanda ol­
duğum zamanlar, çoğu zaman beni güvensizlik içinde
. kokl uyorlar, içimde birşeyleri n i nsanlar gibi düşünmeyi
sürdürd ü ğ ü n ü k uşkusuz hissediyorlar. Onlar ı n bekl en­
tileri n i n d ü zeyinde ,d eği l i m ben . Soy u m u z u n etki nliği­
ne yeterince uym u � u m , ama kendilerini bekleyen en

1 06
önemli tehlikeden onları kurtaran da ben i m . İ yice yük­
selen ve adeta beni öne iten güneş sayesinde kovuğu m ­
dan çıkmayı başardığım zaman , b a ş döndürücü kokula­
rı unutmayı ve hani derler ya, ayakları m ı n ü zerine bas­
m ayı başardı ğım zaman, annemin evi ne doğru yola ko­
yuldu m . Orada karşıma çı kacaklarla ilgili herhangi bir
umut beslemiyord u m . Annem bir ç i ftli k kurmuştu, ta­
v u kları , i nekl eri ve dom u zları vardı . Annem şimdi çok
para kazanıyord u , b u belli ol uyordu , gıcır gıcır bir
B MW'si vardı , b i r özel su arıtma d ü zeni vardı ve
S PA'nın kural larını n i şaretleri her yerde görül üyordu ,
birkaç katlı a h ı r d a , çok gelişmiş m e z bahada, ç o k temi z
tavşanlıkta. Görünmeden, in cognito gezdim ortalı ğ ı .
Çam urun içi nde özgürce araştırma yapan birkaç domuz
gelip kokladı ben i , onların böyle iyi beslenmiş olmaları
çok hoş bir şeyd i . Ahıra gizlendim ve son moda sağma
maki n aları nın sağl ığa uygun yatay fişkırtıların ı n altında
duş aldı m . Gare n n e - l e - MouillC'de doğmuş olmama
karş ı n , hayatı m boyunca b u nları bildiğim duygusu için­
deydi m . Biraz inek m i krob u öldürücüsü kokuyord u m ,
ama ahırda ası l ı b ul d u ğ u m bir i ş tul u m u ve büyük bir i ­
rade çabasıyla yenide n i nsana benzemişti m . B u n u bana
yaptıran şey, yalnı zca Yva n ' ı d ü ş ü n üyor olmam dı . An­
neme beni m i yoksa para mı istediğini sormak istiyor­
d u m , Yvan ölmeden önce haklı mıydı bilmek istiyor­
d u m , ve bu işi sona erdirmek. İ nek i l acı kokmama kar­
şın annem beni kollarını açarak karşıladı, Yvan 'dan ha­
berle r sord u . Annem değişmemişti , sadece eskisine gö­
re biraz daha yorgu n görün üyordu , a m a şimdi daha
serp i lmişti, daha g ü zeldi , daha tom b u l d u , kendinden
daha em indi . Bu ç i ftl i k o n u n için iyi bir i n ti kamdı kuş­
kus u z . Yvan'ın öld ü ğ ü n ü söyledim . Annem korkunç
deği ş m iş olduğ u m u ve beni tanı makta güçlük çektiğini
söyledi . Yvan öldüğüne göre şimdi n e yapmayı düşün­
d ü ğ ü m ü ve bana b i r şey bırakıp bırakmadığını sord u .

1 07
U zatmanın yararsız olduğunu anladı m . Ayağa kalktım .
Annem, gerçekten de her zaman b udala olduğu m u , e n
azmdan küpüm ü dold urabilecekken doldurmadığı m ı ,
buna karş ı l ı k iyice kazıklandığı m ı söyl edi . Gerçekten
yoksul düşm üşsem çiftlikte çalışan kızı kapı dışarı ede­
bileceğini ve yiyecek, yatacak dahil asgari ücreti n yarı s ı ­
na b e n i işe alabileceğin i , ahırda y e r olduğu n u da ekled i .
Bana kahve i kram etmek istedi . Tek sözc ü k söyl emeden
çıktım , çünkü artık heceleyemez olm uştum sözcükleri .
Dom uz ahırı nda olmak iyi geldi bana, kend i m i satabi lir­
dim . Yattı m , ne olacağı m ı düşün meyi bile başarama­
dı m . Kafa m m içi kokularla dol uydu , güze l , hoş, zengin
kokular. İ çeriye giren birkaç domuz beni koklam aya
geldi, oldukça sevi m l i , tom bul iğdişlerdi bu nlar, bir de
beni görünce surat asan hamile bir dişi dom uz vardı .
Katıksız ve yoğun koku içimi ısı tıyord u , adeta kendi
kendime sığmıyord u m , başka kocaman ve güven verici
bedenleri n arasmda, kendi iri ve güven verici bede n i m e
sığınıyord u m . B u koku b e n i her şeye karşı koruyordu ,
benliği m i n e n deri nlerinden geliyordu , sanki yuvama
geri dönm ü şt ü m . An nem yem dağı tmaya gelince yeri m ­
den sıçradım . Fazladan domuzu görünce şaşırd ı . B e n i
çevirmek için bir t e k m e attı ve o da kokladı beni , sonra
tuhaf tuhaf sırı ttı . Kapıyı kapattı , kilidin klik klak'ı d u ­
yuldu v e ortal ığa b i r heyecan dalgası yayı l dı . B u öl ü m ­
dil dalgalar yüzünden uyuyamadı m , havada titreşiyor
v-e her şey i n dengesini bozuyord u . B ütün hemcinslerim
heyecanlan mışlard ı , güzelim katkısız kokuları ekşileşi­
yordu, kötü hormon, geri l i m ve korku dol u . Koku ba­
ğımsız kitleler hali nde böl ü n üyord u , her dom u z u n ya­
nında ayrı bir koku , somaklar duvar köşeleri ni, kapı alt­
larmı, kaçılacak bir aralığı araştırıyord u , her biri ötekin i
kendi kurban korku suyla baş başa bırakmak istiyord u .
B ütün beden i m titremeye başlad ı , sürij n ü n e n zayı f ola­
nı feda edeceğin i anlamıştım . H ı zl ı düşünmeye koyul -

1 08
d u m , i nsan v ü c u d u n a dön üşmek i stiyord u m , dönüşme­
ye çalışıyord u m ama korku kafamı yoğu nlaştı rmama en­
gel ol uyord u , b ü t ü n dom u z varlığım kamyon u n teker­
leklerini duyuyord u , hissediyord u , h e n ü z u zaklarda
ama hızlı bir kamyon, b i zi al maya gel e n . B u n unla bir­
l i kte maymunlar ya d a kafası çalışan köpekler gibi dav­
ranmak gerekiyord u : Tek başma bir çare b u l mak. Çare­
yi bir iğdiş sezd i ; dom u zlarm da kafaları iyi çalışıyor.
Ama iğdiş bir sonuca varmayı başaram ıyord u . Somağını
kapıya çevirmiş kapı tokmağına bakıyord u . O anda sür­
güleri, anahtarları , kilitleri , tokmakları a nı m sad ı m ; aklı ­
ma soğutmalı kamyonda yaşadığım olay geldi : Çok iyi
kapanmış olduğu belli olan kapı l ar açı labilirdi . Kapıya
yaklaştı m , herkesi itip kaktı m , i nsan varl ığı m ı n bedeni
domuz bedenimden k u rt u l m aya çalı şı yord u ; kaslarım ı n
altınd a doğru lmaya çalışıyord u ; ön patileri m i n titreşti ­
ği n i , i nceldiğini görüyord u m , kirişler deri m i n altında
korku içinde ti treşiyord u ; ama hiçbir şey ç ı k m ı yord u ,
bir parmak u c u b i l e . Ş u l a n e t olasıca tokmağı pati mle,
somağı mla çevirmeye çalıştı m , ama nafile, başaramıyor­
d u m , vüc u d u m şu ç e l i k tokm ağa niçin saldırması gerek­
tiğini anlamıyord u , s i n i r h ücrelerim belli bir d üşünceyi
-sürgü, sürgü diye bir d üş ü nceyi- kafamda t utmak için
kendi l erini paralarken beden i m hiç inanmadan devi nip
d u r uyord u , böyle kendine karşı savaşmak mahvedici bir
şeyd i . Bir şey bana yard ı m etti . Çok u zaklardan bir ko­
ku geldi . Erkekler i ç i n Yerl i n g . Kamyonla birli kte yakla­
şıyordu bu koku . Ayağa kalkmayı başard ım , b u koku
bana önceki hayat ı m ı anı m satıyordu , parfümeri mağa­
zas ı , Mağazalar Zinciri M üdürü . Çok eski bir tiksin ti
dalgası sard ı iç i m i , varl ı ğ ı m ı n en derinlerine işledi . B u
koku M ağazalar Zi nciri M üdürü ' n ü n işe alma m ülakatı
g ü n ü kullandığı kokuyd u . S ürgüyü çevirmeyi denedi m .
B e n i m böyle yarı yarıya değiştiği m i gören öteki dom uz­
lar bağırıp çağı rmaya başladılar, biraz daha, ve kamyo-

1 09
n u n titreşi mlerini · u n utuyorlardı b u yüzde n . M utfaktan
çıkıp dom u z ağılına yönelen annemin ayak seslerin i i ş i t­
tim . B u beni dört ayak üzerine düşürd ü . Şimdi, varlığı ­
mın deri n l i klerinde fokurdayan korkudan başka bir şey
değildim . Annemle birlikte bir paslanmaz çeli k kokusu
da geliyordu , ve havada kesin ve kesici bir som utlall'lş,
acımasız bir şey, bu bütün korkunçl uğuyla öl ü m ü his­
setti rmeye başladı . Domuzlar ağı l ı n dört duvarı arasın ­
d a dört b i r yana koşuşmaya başladılar v e beni çiğnedi ­
ler. H e n ü z bu korku koşuşmalarına alışkın değildi m .
Şimdi, en küçük sağanakta bile, saki n kalmak i ç i n , v ü ­
cudun deri n l i klerinden g e l e n şaşkınlığa boyu n e ğ m e ­
mek içi n , d ü nyan ı n i l k sağanağından b u yana h ayvanla­
rın içleri nden gelen bu dehşet duygusunu biraz engel­
lemek i ç i n yoğunlaşmak gerektiğini biliyoru m . Ö l ü m e
karşı da ayn ı . Ö l ü m yanıma düşüyor, saki nleşmek ge­
rek. Ö teki korkmuş dom u zları n gerisinde bir köşeye
büzüldüm ve kapının açıldığını görd ü m . Aynı anda
kamyon da geldi ve kapı n ı n ö n ü nde durdu ve parfü m e ­
r i mağazası m üdürü indi . Parfümeri mağazası m ü d ü r ü
müthiş şişmanlamıştı . Kap ı n ı n boşluğu nda, boğa o m u z­
larını eğdiği n i , annemi ağzından öpt üğünü ve belli bir
sevecenlikle onun kıçını yokladığını görd ü m . Kamyo­
mın ü zerinde Welfare Electronics yazıyordu , ama ceset
kokusu somağı m ı n direği ni kı rıyord u ; parfümeri mağa­
zası m üdürü ile annem kara borsacılık yapıyorlard ı , eti n
fiyatı düşünülecek olursa iyi kazanıyor ol malıydılar.
Parfümeri m üdürü bir ticaret erbabı gibi giyin !ll işti ama
annem ona beyaz bir önlük ve sicim verdi ve ikisi bir­
den dom u z ağılına girdiler. Annem elinde kocaman bir
bıçak ve kan için bir leğen ve deriyi tütsülemek i ç i n b i r
.
gazete tutuyord u . " Şu, diptek i" , dedi annem . Leğen i ve
gazeteyi yere koydu . Bana yaklaştılar. Ö teki dom u zlar
birbirlerin i ezerek sağa so)q dağıldılar ve çevre mde bü­
yük bir boşluk açıldı . Postu m u pahalıya satmaya hazır-

110
land ı m . Annem sadece b i r katil değildi , b i r hırsızdı aynı
zam anda, kendisin e ait olmayan bir domu z u öldürecek­
ti . Dişleri m i gösterd i m , parfüm eri m ü d ür ü dalga geç­
meye başladı . İpi ü zeri m e attı . Yva n ' ı n son görüntüsü
beyni m d e canlandı , bütün s i n i r h ücrelerim i , içimi ve
kasları m ı dol d u rd u , b ü t ü n bede n i m l e , bütün kinimle,
b ü t ü n korkumla, b i l m iyor u m , belki de Yva n ' a olan b ü ­
tün aşkı mla birli kte ayağa kalktı m . M ü d ü r yemyeşil ol ­
d u . Cebinden bir tabanca ç ıkardı titreyerek ama ben ta­
bancayı elinden aldım o n u n . lki kez ateş etti m , i l ki n
ona, sonra anne m e . Bıçak bakır leğene düşü nce demir
sesi ç ı kardı . Daha sonra ormana gitti m . B i rkaç dom u z
be n i m peşimden geldi , dom u z ağılları n ı n rahatı na p e k
b a ğ l ı o l a n öteki dom u zlar, ya SPA' n ı n ya da bir başka
çi ftçi n i n eline geçtiler, h erhalde b u g ü n onların yerinde
olmak istemezd i m .

Artık çoğu zam an dişi d o m u z u m , orman yaşamı i ç i n


böylesi ç o k uyg u n . Çok yakışıkl ı , c i n s e l gücü ç o k yük­
sek bir yabandom u z u i l e aşna fışne old u m . Akşamları
sık sık çi ftliğe gidiyor u m . Televizyon - seyrediyorum .
Parfü m e ri m ü d ü r ü n ü n annesine telefon ettim . Kayıp
A ranıyor eki b i n i n geldiği g ü n ormandan gözetled i m .
Cesetleri n yanındaki tabancanı n üzerinde beni m par­
mak izleri m i b u l d u lar, reyti ng patl a m a yapacak . Ama
artı k beni her yerde arayacaklar ş i m d i . Yazgı mdan
şikayetçi deği l i m . Besi n l e r güzel, ormandaki d ü z l ü k ra­
hat, yabando m u z u yavrul arı eğlendiri yor beni . Kendi m i
sık s ı k koyveriyoru m .
Sabahleyin uyand ı ğ ı n zaman vücudu n u saran sıcak
topraktan, h u m u s kokusuna karışmış kendi kokundan,
yeri nden bile kalkmadan yediği n ilk lokmalardan , pala­
m utlarda n , kestanelerden, düş görürken savrulan tek­
meleri n i n i n e yuvarladığı bu şeylerden daha g ü zel bir

111
şey olamaz, evet hiçbir şey daha güzel olamaz. İ ç i m e
biraz özsuyu d üşer d ü şmez yazmaya koyul uyor u m . Ay
yükseldiği zaman içimi bir istektir sarıyor, soğuk ışığın
altında de fteri m i okuyorum . Defteri çiftlikten çald ı m .
Yvan ' ı n bana öğrettiği g i b i yapmaya çalışıyorum , ama
onun yönte m i n i n tersini uygul uyorum : İ nsan kılığıma
girmek i ç i n boyn u m u Ay'a doğru kaldırıyorum .

1 12
ransa'da 1996'nın yayıncılık olayı! Yirmi yedi yaşında
F ve soyadının telaffuzu bizler için zor ("Daryösek"
okunabilir) bir genç kız, bir roman yazıyor,
bilgisayarından altı-yedi büyük yayınevinin adresini
buluyor, yazdığı kitabı bunlara gönderiyor. Hepsi kitabı
yayınlamak istiyor; ama bu genç kız, en küçük ve en
titizini seçiyor. Ve böylece 'Binbir G�ce' başlıyor. Kitap
yayınlanmadan, ABD, Almanya ve Italya'ya yayın hakları
satılıyor ve iki ay içinde de bu sayı on altıya çıkıyor.
Fransa'da bir ay içinde 100 bin adet satıyor. Dişi Domuz
-Ya da Herkesin Bildiği Gerçekler- kalemi eline altı
yaşında almış bir yazarın ilk romanı.

Dişi Domuz 2000. yıl perdesinin arkasını


görmek isteyen bir roman. Bir genç
kız, bir parfümeri mağazasında
tezgahtar olarak çalışmaya başlıyor
ve burada 'fahişe'ye dönüşüyor.
"Moral" bakımdan geçirdiği değişim,
bedensel yapısına da yansıyor ve bir dişi
domuza dönüşüyor. Geri planda bir içsavaş ve
diktatörlük var; yılqlmış bir Paris ve belki de bir Le
Pen'ci diktatörlük. Onyargılarıyla, ahlaki korkularıyla,
tek tip düşünce terorizmiyle, sağlıklı yaşam tapıncıyla,
'aşırı feminist'leriyle, saldırgan köktencileriyle,
yaşadığımız dünyanın bir metaforu Dişi Domuz. Ve bir
domuz-kadın/kadın-domuz ile bir kurt-erkek/erkek-kurt
arasındaki saf aşk.

''Yaşadığım dünyayı sevmiyorum," diyor yazar. Dünyayı,


işsizliğin, fahişeliğin, zorbalıkların, savaşların,
barbarlıkların, aşağılanmaların, eşitsizliklerin egemen
olduğu, uçsuz bucaksız bir domuz ağılı olarak görüyor.
Zeka, duyarlılık, kara mizah, başkaldırı, doğa ve doğallık
tutkusu; kirlenmemiş, duru bir dil ve saydam bir anlatı. . .
Okurdan okura bulaşacak bir roman . . .
Bir modern "fabl" . . .

Roman

,. .

nıu�ı���ı,
gle . -"""tıev\en. cc;rn - 1 1
ke pı'"'"'

You might also like