Professional Documents
Culture Documents
PSİKOLOJİK DANIŞMA
Proaktif Yaklaşım
Counselling Adolescents
The Proactive Approach for Young People
Third Edition
www.nobelyayin.com
NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK TÝC. LTD. ÞTÝ.
YAYIN NO : 670
Psikolojik Danışma No : 31
ISBN : 978-605-133-571-1
© 3. Basımdan Çeviri, Temmuz 2013
Copyright 2013, NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EĞİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. SERTİFİKA NU 20779
Bu baskının bütün hakları Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.ne aittir.
Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fo-
tokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz.
English language edition published by SAGE Publications of London, Thousand Oaks, New Delhi
and Sigapore, © Kathryn Geldard & David Geldard 2012. Education, Inc. TURKISH language edi-
tion published by NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK, Copyright © 2013.
1. Ergenliğin doğası 3
2. Çocukluk yaşantılarının etkisi 19
3. Gençlerin yaşadığı çevresel stresler 29
4. Gençler için tehlikeler 39
5. Ruh sağlığı problemlerinin gelişimi 51
Kaynaklar 283
Dizin 298
Şekil ve Tablolar Listesi
Şekiller
Tablolar
V
KİTABIN YAZARI
Kathryn Geldard
David Geldard
ÇEVİRİ EKİBİ
VI
Kitap İçin Övgüler
“Gençlerle uğraşmanın güçlüğü danışmanları zorlasa da, onlarla çalışmak aynı zamanda
doyum vericidir. Ergenler ve Gençlerle Psikolojik Danışma kitabının üçüncü baskısı, Kathryn
Geldard ve David Geldard’ın iyi yazılmış bilgilendirici yayın geleneğinin devamıdır. Kitap,
ergenlerle çalışırken, geçmiş bilgilerin üzerine inşa edilen pratik ve etkili yaklaşımlara yer ver-
mektedir. Kitapta, bu yaklaşım ve fikirler kolay anlaşılır ve kullanılır biçimde ele alınmıştır.
Kitabın uygulamalı bölümleri, ergenliğin gelişimsel ve bağlamsal boyutlarınden elde edilen
teorik bilgilerle başarılı bir biçimde bütünleştirilmiştir. Kuşkusuz bu durum ergenlerle çalışan
ve becerilerini geliştirmek isteyen herkes için oldukça yararlıdır.”
Samantha Best, CAMHS (Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hizmetleri) Yöneticisi ve Uzman Klinik
Hemşire
“Ergenler ve Gençlerle Psikolojik Danışma: Proaktif Yaklaşım kitabının bu üçüncü baskısı ki-
tabın önceki baskılarından daha fazla şeyler sunmaktadır. Dört ana kısımda yer alan bir dizi kısa
ve kolay okunur bölümleri içeren, teorik görünümlü, aynı zamanda sunduğu pratik teknikler
bakımından zengin bir içeriğe sahip kitap, gençlerle psikolojik danışma konusuna mükemmel
bir giriş sunmaktadır. Kitabın bölümleri danışmanlık gibi zorlu bir uygulama alanına atılacak
öğrenci veya profesyonellerin ihtiyaçlarına göre kaleme alınmıştır. Her bölümün sonunda yer
alan Önemli Noktalar o bölümde yer alan konuları sade ve zarif bir biçimde özetlemektedir.
Eserin proaktif yaklaşımı odağına alan ikinci bölümünde işbirliği ilişkisini geliştirme ve de-
ğişimi sağlamak için gerekli olan spesifik beceri ve tekniklere yer verilmiştir. Eserde ayrıca
ergenlerin iletişim biçimleri ve süreçleri ortaya konarak, yetişkinler ve gençlerle yapılan danış-
manlık arasındaki farkların altı çizilmiştir. Kitapta ayrıca işbirliği ilişkisinin temelleri konusuna
da vurgu yapılmıştır.
VII
VIII Kİtap İçİn Övgüler VIII
Pratik stratejilere ihtiyaç duyanlar, kitabın 3. Kısmı’nda çerçevesi çizilen sembolik, yaratı-
cı, bilişsel davranışçı ve psiko-eğitsel stratejileri bulabilirler. Kitabın dördüncü kısımda sunulan
iki ayrı vaka çalışması 1. ve 2. kısımda yer alan kuramsal açıklamalar ile 3. Kısım’da yer alan
teknikleri zarif bir biçimde bir araya getirmiştir. Bu bölüm mutlaka okunmalıdır. Kitapta ayrıca,
gençlerle çalışan danışmanlar için profesyonel ve etik konulara yer veren ve ilk defa bu baskıda
yer alan bir bölüm de bulunmaktadır.
Kuram ve uygulamanın, bu alanda engin deneyime sahip iki yazar tarafından kolay okunur
bir formatta sunulduğu bu kitap, psikolojik danışmanlık öğrencilerinin ve psikolojik danışman-
ların kişisel kütüphanelerinde olması gereken önemli bir eserdir. Kathryn ve David bu kitabı,
gençlerin gelişimlerinin bu girift dönemlerinde karşı karşıya kaldıkları zorluklara ilişkin sahip
oldukları engin bilgi birikimi ve bu kitleye duydukları empati ile yazmışlardır.
Ergenler ve Gençlerle Psikolojik Danışma: Proaktif Yaklaşım kitabının üçüncü baskısını yazar-
ken bir takım değişiklikler yaptık. Bu değişikliklerin yapılmasının nedeni, kitabın güncellene-
rek hem alanda çalışan uygulayıcılara hem de öğrencilere daha fazla yarar sağlaması içindir.
Gençlerle yaptığımız çalışmaların sonucunda, gençlerin sahip oldukları kendilerine özgü özel-
likleri, kişilikleri, düşünceleri, inançları, duygusal tepkileri ve davranışları ile insanoğlunun,
kendi içinde büyük çeşitlilik gösteren bir grubunu oluşturduğunu fark ettik. Gençler heterojen
bir grubun üyesi olup, her biri kendi bireysel yönelimleri, ilişkileri ve davranış tarzları itibariyle
saygı görmeye ihtiyaç duyarlar. Bu kitabın önceki baskılarında genç bireylerden sürekli olarak
ergenler diye söz ettik. Ancak böyle bir tanımlamanın gençlerin sanki homojen bir grubun üye-
siymiş gibi algılanmasına neden olabileceği kaygısıyla, kitabın bu üçüncü baskısında “ergen”
demek yerine genç birey terimini kullandık. Kuşkusuz bunu yaparken ergenlik dönemini göz
ardı etmedik, uygun yerlerde “ergenlik” kavramına atıf yaptık. Birinci Kısımda yer alan ergen-
liğin doğası konusunu ele almamız buna örnek verilebilir.
Kitabı daha fazla okuyucu dostu kılmak için metin içinde geçen önemli noktaları dikkati çekici
koyu puntolarla başlıklandırdık. Ayrıca, her bölümde yer alan konuların öğrenciler tarafından
kolay hatırlanması için ilgili bölümlerin sonuna “önemli noktalar” başlığını ekledik.
Özellikle gençlerle çalışılırken dikkate alınması gereken bazı mesleki ve etik konuların önemi-
ne inandığımızdan, kitaba bu konuların tartışıldığı yeni bir bölüm (Bölüm 18) ekledik.
Son yıllarda psikolojik danışma araştırmalarında “ortak faktörler” (common factors) ve “tera-
potik bağ” (therapeutic alliance) konularına hatırı sayılır oranda yer verildiği görülmektedir.
Danışan ve danışman arasında kurulan işbirliği ilişkisinin sürdürülmesi kilit bir kavram oldu-
ğundan, kitaba bu konulara ayrıntılı bir biçimde yer veren yeni bir bölüm (12. Bölüm) eklen-
miştir. Her ne kadar kitabın önceki baskılarında gençlerle çalışırken işbirliği yapma konusuna
kısaca değinilmiş olsa da, bu işbirliğinin doğasına daha fazla yer vermenin önemi göz önünde
bulundurularak, kitaba yeni bir bölüm eklenmiştir. İşbirliği yapmak, bu kitapta yer verilen pro-
aktif yaklaşımın merkezinde yer alan bir özelliktir.
Kitabın üçüncü baskısını zevkle okuyacağınızı, ayrıca kitabın eğer gençlerle çalışan deneyimi
sınırlı bir danışman iseniz bilgilerinizi arttırmanıza katkı sunmasını, eğer deneyimli bir danış-
man iseniz bir referans kitabı olarak size yarar sağlamasını ümit ediyoruz.
Bu kitabın önceki baskılarında da tartışıldığı üzere, gençlerle çalışmayı isteyen psikolojik da-
nışmanların iyi bir eğitim almaları, ayrıca bu konuda eğitimli ve deneyimli danışmanlardan
süpervizyon almalarının gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Bizi ve projelerimizi daha yakından tanımak isteyen okuyucular www.geldard.com.au web si-
tesini ziyaret edebilirler.
Kathryn ve David
IX
Çeviri Editörünün Ön Sözü
İnsanın doğasını, davranış ve sorunlarını daha iyi anlamak ve ona yardım edebilmek için yir-
minci yüzyılın başlarından itibaren pek çok yaklaşım ve bu yaklaşımlara dayalı kuramlar ge-
liştirilmiştir. Günümüzde psikolojik danışmanlık, psikoloji ve psikiyatri gibi yardım alanla-
rındaki uygulamalar incelendiğinde, bu mesleklerde çalışan profesyonellerin bir bölümünün
benimsedikleri yaklaşım ve kuramlara sıkı sıkıya bağlı kaldıkları, bir bölümünün ise daha
esnek bir yol izleyerek, farklı yaklaşım ve kuramların güçlü yanlarından eklektik bir bakış
açısıyla yararlanma yolunu seçtikleri görülmektedir. Gerçekte hiçbir kuramın insanoğlunun
tüm sorunlarını tek başına çözebilecek güçte olmadığı, her kuramın iyi açıkladığı sorun alan-
ları olduğu gibi, hiç değinmediği sorun alanları da olduğu söylenebilir. Bu nedenledir ki pek
çok danışman, kendilerine başvuran danışanların sorunlarını çözmek için sadece bir kuramın
teknikleriyle yetinmez, farklı kuramlardan seçilen beceri ve stratejileri kullanmayı yeğler.
Bu bağlamda denilebilir ki çoğu danışman “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” özdeyişinde
olduğu gibi farklı kuramlar arasından kendine göre iyi işlediğine inandığı teknik, beceri ve
stratejileri seçip kullanır.
Kathryn Geldard ve David Geldard tarafından kaleme alınan, ergenler ve gençlerle danışma
süreçlerinde proaktif bir yaklaşımı benimseyen bu kitabın temel felsefesi, her ne kadar varo-
luşçu felsefe ve bunun üzerine inşa edilen yapısalcı düşünceye dayansa da, gerçekte eklektik-
tir. Bir başka ifade ile danışmanların gençlerin ihtiyaçlarına yanıt vermelerine olanak tanıyan
iyi yapılandırılmış ve test edilmiş danışma kuram ve yöntemleri arasından seçilmiş beceri ve
stratejilerin kullanımına olanak tanır. Kitapta bu beceri ve stratejiler ayrıntılı bir biçimde ve
örneklerle desteklenerek sunulmuştur.
Kitabın bir diğer özelliği, gençlerin gelişimsel süreçleri ile danışma süreçleri arasındaki uyu-
mu önplana çıkarmasıdır. Kuşkusuz gençlerle çalışırken olması gereken etkileşim biçimi,
yetişkinlerle danışma yapılırken yaygın olarak kullanılan etkileşim biçiminden önemli dere-
cede farklıdır. Kitapta önerilen proaktif süreç, danışmanlara, danışma süreçlerini gençlerin
gelişimsel ihtiyaçlarına göre düzenleme fırsatı sunmaktadır.
Kuşkusuz ergenlik dönemi hem gençler, hem gençlerin aileleri hem de onları yarınlara ha-
zırlama görevi üstlenen öğretmenler için zorlu bir süreci kapsar. Çünkü bu evre çocukluk
ile yetişkinlik arasında sıkışıp kalınan bir evredir. Benlik kavramının şekillendiği, bireyleş-
me çabalarının zirve yaptığı bu süreç belki de insanoğlunun yaşam yolculuğunun en zorlu
dönemecidir. Gençlerin bu aşamayı olabildiğince az hasarla geçirmesi belki her yetişki-
nin, ama daha çok psikolojik danışmanların sorumluluğundadır. Öyle ki bazen genç birey
yardıma gereksinim duyduğunu bile fark etmeyebilir. Hatta çoğu anne-baba, kendileri de
bu süreçten geçmiş olmalarına rağmen nasıl davranmaları gerektiği bilemeyerek bocala-
yabilirler. İşte bu kitap, hedef kitlesi milyonlarca genç ve ergen olan ortaokul ve liselerde
görev alan psikolojik danışmanlara, ergen psikolog ve psikiyatrlarına uygulamalarında ışık
tutmayı hedeflemektedir.
X
Çevİrİ Edİtör ünün Ön Sözü XI
Ülkemizde genç ve ergen danışmanlığı sürecini kapsamlı biçimde ele alan telif ya da çeviri
eser sayısının görece kısıtlı olması, sunulan bu çalışmanın önemini ve yaratacağı katkıları
daha da değerli kılmaktadır. Kabul etmek gerekir ki yabancı dilde yazılan bir eseri başka
bir dile aktarmak özel bir ihtimam gerektirir. Anlaşılırlık ve akıcılık gözetilmeden çeviri-
si yapılan çalışmaların beklentileri karşılamaktan uzak olduğu gözlenmektedir. Bu nedenle,
elinizdeki bu kitabın çevirisi yapılırken olabildiğince anlaşılır ve akıcı bir dil kullanılmasına
dikkat edilmiştir. Yine de gözden kaçmış, anlaşılmasında tereddüt yaşanan hususlar olabilir.
Okuyucunun, böylesi tespitlerini çeviri editörü ya da yayıneviyle paylaşmasından memnuni-
yet duyarız. Bu geribildirimlerin izleyen baskılarda sunulan çalışmanın niteliğinin artmasına
paha biçilmez katkı sunacağını düşünmekteyiz.
Titiz ve özveriyle çevrilen bu kitabın başta okul psikolojik danışmanları olmak üzere, gençler
ve ergenlerle çalışan tüm meslek elemanlarına ve bu konuya duyarlı herkese ve elbette genç-
lerimize faydalı olması dileklerimle…
Çevirenler
Doç. Dr. Jale ELDELEKLİOĞLU
Doç. Dr. Metin PİŞKİN
Ergenlik Nedir?
Ergenlik her bireyin yaşamının önemli bir kısmını kapsayan bir süreçtir. Bununla bir-
likte, ergenlikte bireysel farklılıklar vardır. Bazı gençler ergenlik dönemine diğerle-
rinden çok daha hızlı bir şekilde girerler. Ergenlik döneminde fizyolojik, biyolojik,
psikolojik ve sosyolojik pek çok değişiklik ile karşılaşıldığından dolayı mücadele
edilmesi gereken birçok zorluk da ortaya çıkar. Gencin bu zorluklarla uyum için-
de ve başarılı bir şekilde başa çıkabilmesi için önemli değişim süreçlerini yaşaması
gerekir. Genç, gelişimsel bir zorlukla başarılı bir şekilde başa çıkamadığında bunun
olumsuz psikolojik, duygusal ve davranışsal sonuçlarıyla karşılaşma olasılığı vardır.
İşte gencin bu başa çıkma mücadelesinde psikolojik danışma hizmeti faydalı olabi-
lir ve psikolojik danışman gencin gelişimsel yolculuğu boyunca uyumlu bir şekilde
ilerlemesi için yeni yollar bulmasında ona yardımcı olabilir. Bölüm 5’te daha etraflıca
değinileceği gibi, bazı gençler karşılaştıkları zorluklarla yüzleşme ve üstesinden gel-
mede diğerlerine göre daha başarılıdırlar; daha dayanıklıdırlar ve daha iyi başa çıkma
stratejilerini kullanırlar.
Bu kısmen kişilik özellikleri ile kısmen de kişinin geçmişi ve bugünkü çevresi ile
ilişkili olabilir. Gençlerin gelişimi kaçınılmaz olarak ortaya çıkan aşağıdaki zorluklar
açısından ele alınabilir:
• Biyolojik zorluklar
• Bilişsel zorluklar
• Psikolojik zorluklar
• Sosyal zorluklar
• Ahlaki ve ruhsal zorluklar
Ergenlİğİn Doğası 5
Biyolojik Zorluklar
Ergenlik buluğ çağı denilen iyi tanımlanmış olgunlaşma olayı ile başlar. Buluğ çağı
kız çocuklarındaki ilk adet görme, erkek çocuklarında ise ilk boşalmayla kendini
gösteren biyolojik olayları içerir. Bu olaylar ciddi bir fiziksel değişim sürecinin
başlangıcını işaret eder (Colarusso, 1992). Bu durum normal bir olgunlaşma süre-
ci olmasına rağmen birey için zorluklar da üretebilir ve bu zorluklar özellikle de
gencin ergenliğe erken girdiği veya ergenliğin belirgin olarak geciktiği durumlar-
da yaşanır. Böyle durumlarda genç rahatsız edici düzeyde bir stres yaşayabilir. Bu
durumun sonucunda özsaygısı ve benlik kavramı düşen ve kendini kötü hisseden
gencin özgüveni de azalabilir. Ergenlik döneminin biyolojik değişiklikleri, fizyo-
lojik değişiklikler, cinsel değişiklikler ve duygusal değişiklikleri içerir.
Fizyolojik değişiklikler
Ergenlik boyunca önemli fizyolojik değişimler meydana gelir. Gencin boyu, ağır-
lığı ve gücü artar, cinsel yönden gelişir, görünüş olarak değişir. Kızların göğüsleri
büyür, erkek çocukların sesleri kalınlaşır, vücutları tüylenir ve cinsel organla-
rında değişiklikler meydana gelir. Bu fizyolojik değişiklikler zaman içerisinde
gerçekleşir. Kuşkusuz bu değişiklikler farklı gençler için farklı yaşlarda ve farklı
oranlarda meydana gelir. Sonuç olarak bu durum mahcup, sıkılgan, güvensiz ve
gelişim açısından diğer akranlarına ayak uyduramadığı için kendini kötü hisseden
gençlerde sorun yaratabilir. Bu yüzden birçok gencin dış görünüşü ile ilgili aşırı
biçimde kaygı duyması şaşırtıcı değildir.
“
“
Cinsel değişiklikler
Her genç kendine özgü bir bireydir
ile 18 yaşları arasında meydana gelir. Erken evre ve geç evre birbirinden bilişsel,
ahlaki ve sosyal düşünce farklılıkları ile ayrılır (Dacey ve diğerleri, 2006).
Geç ergenlik evresinde fiziksel ve cinsel açıdan olgun bedenin kabullenilmesi
ile birlikte çoğu gençte, yavaş yavaş karşı cinsle ilişki kurmaya doğru yönelme olur.
Colarusso’ya (1992) göre, geç ergenlik evresi ile birlikte birçok genç cinsel ilişkiyi
içeren aktif bir cinsel yaşama psikolojik olarak hazırdır. Bazı gençler bu evrede cinsel
tercihlerini fark etmeye başlar ve eşcinsellik yönünde bir karar alabilir. Toplumda bir-
çok insan eşcinselliğe ve eşcinsellere karşı düşmanca eğilimler beslediğinden bu tür
keşifler bir kaygı kaynağı da olabilir, özellikle de eğer karar aynı cinsten bir eş seçme
ile ilgili olursa (Mabey ve Sorensen, 1995).
Cinsel gelişimle ilgili olarak, bazı ergenler erken ergenlik evrelerinden geç evrele-
re geçişte zorluk yaşarlar. Bu zorluk onların kendi cinselliklerini ebeveynlerinkinden
ayırt edememelerinden kaynaklanabilir. Sonuç olarak gençler sağlıksız cinsel fante-
zilerle meşgul olabilirler ve bu fanteziler onları uygun aile-dışı eşlere yönelmekten
alıkoyar (Colarusso, 1992). Cinsel gelişimi değerlendirirken, erken yaşta edinilen cin-
sel deneyimin hızlı gelişimsel ilerlemenin bir göstergesi olmadığının farkına varmak
önemlidir. Gerçekten de bu tür bir deneyim çocukluk cinsel travmasının bir göstergesi
olabilir.
Duygusal değişiklikler
Ergenlik döneminde cinsel hormonlardaki artış gencin duygusal durumunu etkileye-
bilir. Bununla birlikte, hormonların bağımsız olarak hareket ettiğini ve onların tek
başına duygulanım değişikliklerinin sebebi olduğunu varsaymak hata olur. Hormon-
lar; sosyal ilişkilerdeki değişiklikler, inançlardaki ve tutumlardaki değişiklikler ve
benlik-algısındaki değişiklikler gibi genç bireyin üzerinde etkili olan diğer önemli
değişikliklerle birlikte hareket ederler.
“
“ Hormonal değişiklikler gencin duygularını etkileyebilir
Biyolojik değişimler kuşkusuz genç bireylere önemli zorluklar yaşatır. Gençler rahat-
sız edici ve endişe verici olabilen bedensel değişikliklere ek olarak kendilerine yeni
sosyal zorluklar üreten, yeni ilişkilerin keşfine götüren cinsel dürtülerin ortaya çıkışı
ile de başa çıkmak zorunda kalırlar.
Bilişsel zorluklar
Genç bireyde bir taraftan biyolojik değişiklikler meydana gelirken diğer taraftan da
bilişsel değişiklikler oluşur. Gencin bu dönemde soyut düşünce kapasitesi gelişir, iliş-
kilerde yaşadığı sorunlarla nasıl baş edeceği konusunda düşünme yollarını keşfeder,
bilgiyi işlemenin yeni yollarını fark eder, yaratıcı ve eleştirel düşünmeyi öğrenir.
Ergenlİğİn Doğası 7
Genç birey bu bilişsel becerilerin hem gelişim sürecinde hem de kullanımında zor-
luklarla karşılaşır. Ancak gençlerin bu tür becerilerin kullanımında kendilerine olan
güvenleri arttıkça, bunları her zaman başarılı bir şekilde olmasa bile yeni ortamlarda
sınama yoluna giderler.
Benmerkezci düşünme
Gençler benmerkezcidirler. Bu özellik erken ergenlik evresinde başlar, orta ile geç er-
genlik evresinde tam olarak gelişir. Bu evrede sanki sahnedeymiş de herkes onları izli-
yormuş düşüncesine kapılabilirler. Bazen diğerlerinin önünde kasıtlı olarak geçit töreni
yapar gibi hareket eder, dikkati kendi üzerlerine çekmek için belli pozlar ve davranışlar
sergilerler. Gençler sıklıkla kendileri ile ilgili hikâyeler de uydururlar ve (Dacey ve di-
ğerleri, 2006) bunları kişisel öyküleri olarak adlandırırlar. Hayali başarılar yaratabilir
ve bunların gerçek olduğuna inanmaya başlayabilirler. Kendilerinin hem eşsiz hem de
zarar verilemez oldukları fikrine sahip olabilirler (Elkind, 1967). Kendilerini bazen her
şeye gücü yeten, herkesten kuvvetli ve incitilemez olarak hissedebilirler. Bunların hepsi
yetişkinliğe gidecek olan yolculukta ergenin ayrı, eşsiz bir hikâyesi olma sürecinin bir
parçasıdır. Ne yazık ki, bu inançlar ve özellikle de eşsiz olma duygusu, gençlerin baş-
kalarının da onları veya duygularını anlayabileceğine inanmalarını zorlaştırır. Gençlerin
bu özelliği danışmanlar için önemli ipuçları niteliğindedir.
“
“ Gençler sıklıkla kimsenin kendilerini anlama
kapasitesinde olmadığına inanırlar
8 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“Gençlerin eleştirel düşünce kapasitelerini geliştirmelerine
yardımcı olmak faydalı olabilir
Psikolojik zorluklar
Söz edilen biyolojik ve bilişsel değişiklikler sadece doğrudan zorluğa neden olmakla
kalmaz, aynı zamanda psikolojik fonksiyonlar üzerinde de önemli etkiler yaratırlar.
Ayrıca ergenliğin merkezi bir özelliği olan yeni kimlik edinmede, genç birey için
önemli psikolojik zorluklar vardır. Genç artık çocuk değildir; yeni bir birey ortaya
çıkmaktadır.
Adams ve Marshall (1996) kimlik arayışının sadece ergenlik evresiyle sınırlı olmayıp
devam eden bir süreç olduğuna inanmaktadır. Bu araştırmacılar, kişisel kimliğin bire-
yin özfarkındalık düzeyinin yükselmesi ve kendine odaklanma ile kimlik oluşumunun
hızlandığı yaşamın ergenlik gibi hassas dönemlerinde değişebileceğini belirtmekte-
dirler. Kimlik araştırmasının hayat boyu süren bir süreç olduğu konusunda hemfikir
olmamıza rağmen, gençlerle ilgili gözlemlerimiz bireyin kendine odaklanmasının ve
kimlik oluşumunun ergenlik evresinde daha sık dillendirildiğini ve ergenlik evresinin
temel bir özelliği olduğunu göstermektedir.
Bireyselleşmek
Bir çocuk, anne baba ve ailesiyle birlikte olmak isterken, genç onlardan uzaklaşıp
kendi özel alanına geçmek ister ve böylece bağımsız bir birey olur. Bir başka deyiş-
le bireyselleşme gerçekleşir. Bireyselleşme süreci, bireyin aile ilişkilerinden göreceli
olarak bağımsızlığını arttırması, çocuklukta kendisi için önemli olan nesnelerle olan
bağlarını zayıflatması ve yetişkin toplumunun bir üyesi olarak işlevsel bir rol üstlen-
mesi ile ilgili artan bir kapasiteyi içerir (Arcber, 1997). Kişisel bir kimlik oluştur-
ma ve bireyselleşmeyi başarma süreçlerinin sosyal sonuçları vardır. Genç birey bir
yandan diğer bireylerle olan ilişkilerine bağlı olarak benlik kavramları oluştururken,
diğer taraftan başkalarıyla olan sınırlarını olabildiğince kalın çizgilerle çizmeye çalı-
şır. Böylece gençlerin sosyalleşme süreci, bir taraftan kişisel kimliğin oluşturulması
ile birlikte bireyselleşme, diğer taraftan topluma uyum sağlama arasındaki dengeye
dayanır (Adams ve Marshall 1996). Bu denge sağlanmadıkça psikolojik danışma
yardımı alma ihtiyacı olarak sonuçlanabilecek kişisel krizlerin çıkma olasılığı vardır.
Örneğin, eğer bir genç aşırı derecede bireyselleşme çabasında olursa, bu durum
onun akranlarıyla olan ilişkisinin zarar görmesi ve dışlanması ile sonuçlanabilir. Bu
durumdaki gençler bazen kendileri gibi marjinal kalmış akranları ile ilişki kurma
arayışına girebilmektedirler. Buna rağmen, aşırı bireyselleşme nedeniyle diğerleri
tarafından değer veriliyor olma duygularında bir azalmanın olma olasılığı vardır
(Schlossberg, 1989).
Aşırı bireyselleşme arayışında olan gençlerin aksine, bazı gençler çevrelerindeki
diğer bireylere aşırı derecede bağlanmak isterler. Bu gençlerin bu özellikleri, onları
kendi başlarına uğraşmaları gereken yeni ortamlara adapte olurken zorluk çekmeye
yatkın hale getirebilir (Josselson, 1987).
Duygusal tepkiler
Gençler kendilerini keşfetme yolculuğunda ilerledikçe sürekli olarak yeni de-
neyimlere, etkileşimlere ve aynı zamanda biyolojik, bilişsel ve psikolojik de-
ğişikliklere de uyum sağlamak zorunda kalırlar. Bu onlar için hem stresli hem
de kaygı uyandırıcıdır. Bu yüzden gençlerin değişikliklere karşı tolerans, özüm-
seme ve uzlaşma yeteneklerinde düşüşün gözlenmesi şaşırtıcı değildir (Shave
ve Shave, 1989). Bu yüzden ergenlik dönemi yoğun ve şiddetli tepki gösterme
ile karakterize edilir. Bu özellikleri gençlerin bazen uygun olmayan veya aşırı
Ergenlİğİn Doğası 11
Sosyal zorluklar
Gençler için önemli bir zorlanma durumu, onların içinde yaşadıkları toplumda
kendi yerlerini bulma ve o yere uygun olma duygusu kazanmaları ile ilgilidir. Bu
durum gencin içinde yaşadığı toplum ile uyumunu içeren bir sosyalleşme süre-
cidir. Bu süreç kişisel kimlik arayışı ile aynı zamanda meydana gelir. Gerçekten
12 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
de sosyalleşme süreci ve kişisel kimlik arayışı güçlü bir şekilde birbiri ile ilişkili
ve birbirine bağlıdır. Sosyalleşme kişisel kimlik duygusunu arttırır ve kişisel kimlik
gelişimi gence toplumun beklentileri ve standartları ile başetmesine yardımcı olur.
Daha geniş anlamda toplumun, anne-babaların, ailelerin ve akran guruplarının
hepsinin gençlerle ilgili beklentileri vardır. Bu beklentiler olgunlaşmakta olan bire-
yin artık farklı şekilde davranma yeteneği kazanmakta olduğu varsayımına dayanır.
Yeni edinilmiş psikolojik ve bilişsel değişimler ile birlikte toplumun, anne-babaların
ve akranların müşterek beklentileri, gençleri sosyal davranışlarında değişiklik yap-
maya zorlar.
Toplumun beklentileri
Toplumun beklentileri, gençlerin yetişkinliğe giden yolda ilerlemelerinde onları kam-
çılar ve değerli yardımlar sunar. Yetişkin değerleri ve beklentilerinin tutarlı bir biçim-
de ifade edildiği toplumlarda, gençler olumlu bir benlik duygusu geliştirme eğilimin-
de olurlar (Ianni, 1989). Bunun aksine; aile, okul ve toplumun tutarlı yönlendirme ve
olumlu amaçlar sunmayı başaramadığı topluluklarda gençler istenmeyen davranışlara
sürüklenir, kafaları karışma eğilimine girer ve genellikle dağınık bir benlik duygusu
geliştirirler.
Genç bir birey kişisel kimliğini ancak diğer insanlarla ilişki kurabildiği bir yapıda
oluşturabilir. Toplumdaki diğer bireylerle ilişki kurmak şüphesiz onların beklentile-
rini karşılamayı ve uygun tepkiler vermeyi gerektirir. Toplumun genelinin gençlerin
nasıl davranması gerektiği ile ilgili beklentileri vardır ve bunlar sıklıkla gencin bek-
lentileriyle çatışır. Bu nedenle bireyselleşmeyi başarma ihtiyacı, kişisel kimlik için
çabalamakta olan ve aynı zamanda topluma uyum sağlamanın yeni yollarını keşfet-
mekte olan genç için çatışmalı bir durum yaratır. Sonuç olarak, birçok gencin bağım-
lılığa karşı bağımsızlık sorunlarıyla, tutumsal ve davranışsal değişiklikler ile ilgili
olarak sosyal ilişkileri sürdürürken belirgin çelişkili duygular yaşama olasılığı vardır
(Archer, 1997).
Ergenlik evresine ilişkin gelişimsel görevlerin birçoğu ciddi oranda sosyal bek-
lentiler içerir. Havighurst (1951) aşağıda listelenen dokuz gelişimsel göreve hakim
olmanın gencin uyumu için önemli olduğunu belirtmektedir:
“
“ Gençler toplumun beklentilerinin oluşturduğu
baskıyı genellikle üzerlerinde hissederler
“
“ Anne-babaların gencin bireyselleşmesine uyum
sağlaması zor olabilir
Ergen beklentileri
Danışmanların cevabını bilmeleri gereken önemli sorulardan biri, gençlerin karşı kar-
şıya kaldığı başlıca zorlukların neler olduğu konusunda gençlerin ne düşündüğüdür.
Gençler, yaşadıkları en önemli zorlukların akranları ve diğer bireyler ile olan ilişki
sorunları, toplum, okul veya üniversitedeki performans sorunları etrafında döndüğüne
inanmaktadırlar (Youniss ve Smollar, 1985). Burada yaşla ilgili bazı farklılıklar göz-
lenmektedir. Örneğin erken ergenlik evresindeki gençler tarafından en problemli konu
okul baskısı olarak tanımlanırken, 14 yaş ve üzeri gençler anne-baba-genç çatışmasını
en problemli konu olarak tanımlamaktadırlar.
Akran ilişkileri ile ilgili konuların evrensel olarak sorun oluşturduğu düşünülme-
sine rağmen, bu sorun geç ergenlik dönemindeki gençler için daha büyüktür (Spirito
ve diğerleri, 1991). Yakın ilişkiler ve arkadaşlıklar kurma isteğinin yanında, gençlerin
çoğu, ortak tutumları ve ilgileri paylaştığı bir guruba üye olmak isterler. Bu gruplarda
yer alan gençlerin, grubun üyelerinin güvenilir ve kendilerine sadık kalacakları yö-
nünde güçlü beklentileri vardır. Ayrıca bu gençler saygısız davranışlara, huysuzluğa,
inatçılığa, kibire, çok içmeye ve övünmeye hoşgörüsüz olma eğilimindedirler. Hatta
bu tür davranışlar grup üyeleri arasında büyük olasılıkla çatışmalara bile neden olabil-
mektedir (Youniss ve Smoller, 1985).
Ahlaki ve manevi gelişim ile ilgili konular sosyal gelişim süreçleri ve kişisel kimlik
oluşumu bakımından önemlidir.
Ahlaki gelişim
Ergenlik evresi boyunca genç çok çeşitli ahlaki kararlar ile karşılaşır ve zorluk ya-
şar. Ahlaki gelişim süreci ile ilgili olarak birçok farklı görüş vardır. Kohlberg (1984)
ve Gilligan’ın (1983) bu alana önemli kuramsal katkıları olmuştur. Kohlberg (1968,
1984) ahlaki konularla ilgili düşünme biçimine temellendirilen ahlaki gelişim evre-
lerinin çerçevesini belirleyen bir model önermektedir. Onun ahlaki gelişim evreleri
şunlardır:
• Birinci Evre: Gelenek öncesi ahlak evresi (4-10 yaş arası). Bu evrede çocuk
ya cezadan kurtulmak ya da ödül almak dürtüsü ile iyilik yapar veya yanlıştan
kaçınır.
• İkinci Evre: Geleneksel ahlak evresi (10-13 yaş arası). Bu evrede çocuk veya
genç içinde yaşadığı topluma uymayı öğrenir. İyilik yapma veya yanlıştan ka-
çınma nedenleri daha yaşlı bireylerin onayına bağlıdır. Ayrıca, kanuna ve düzene
uymaya vurgu vardır.
• Üçüncü Evre: Gelenek sonrası ahlak evresi (13 yaş ve sonrası). Bu evrede birey
insan hakları duygusunu geliştirir. Vicdan da bu evrede gelişmeye başlar. Bu
evre insan haklarının farkında olma, daha kabul edilebilir koşullar için çabala-
ma, bu amaçla yasal değişiklikler yapılması gerektiği konularında düşünmeyi
de içerebilir.
16 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Bu evrede ayrıca, gençler neye inandıkları ve neyi savunacakları ile ilgili net fi-
kirler geliştirirler. Birey artık sırf korkudan dolayı veya onaylanma ihtiyacından
dolayı hareket etmez. Bunun yerine, birey ahlaki ilkeleri kendi içinde bütünleştirir
ve sahiplenir.
• Düzey bir: Ahlaki düşüncenin itici gücü bireyin hayatta kalma çabasıdır. Bu evre-
deki kadınların ilgileri tamamen kendilerine dönük olmakla sınırlıdır.
• Düzey iki: Bu evredeki genç fedakârlık yapma ve sosyal uyum sağlama konumu-
na geçer.
• Düzey üç: Bu evrede bulunan kadınların ahlaki kararlarının en belirgin özelli-
ği, kendi bireysel ihtiyaçları kadar diğerlerinin ihtiyaçlarını da düşünme olarak
tanımlanır. Bu evrenin bir diğer özelliği de diğer bireyleri incitmemeye önem
verilmesidir.
“
“ Ahlak gelişiminde cinsiyet farklılıkları vardır
Gilligan (1983) kadınların kendi hayatları ile ilgili kararlar alırken sıklıkla bakım
ve koruma etiğini dikkate aldıklarına inanır. Bakım ve korumayla ilgili etik değer-
lerin çocukların annelerine olan bağlılığından kaynaklandığını ve kızların ahlaki
kararların doğasını oluşturan “karşılıklı özveri’’yi anneleri aracılığıyla öğrendik-
lerini belirtir. Gilligan ve Kohlberg’in ahlaki gelişim kuramları karşılaştırıldığın-
da, ahlaki karar verme gelişimi bakımından erkekler ile kızlar arasında farklılıklar
olduğu görülür. Ahlaki düşünme gelişimi ayrıca gencin içinde yaşadığı ortamdan
oldukça etkilenir ve çoğunlukla bu dönemde meydana gelen entelektüel gelişimle
ilişkilidir ( Lovat, 1991).
Manevi gelişim
Gençler kişisel kimliklerini oluşturmak için çaba gösterdikleri gibi, yaşamlarının anla-
mını da bulmaya çalışırlar. Düşüncelerini ve duygularını incelemek için kendi içlerine
yönelir, akıl yürütürler. Bu durum birçok genci tinsel (manevi) konularla ilgili sorula-
ra cevap aramaya sevk eder (Elkind, 1980). Gençlerin sahip oldukları geleneksel dini
inançlar ile organize dini ibadetlere katılmaları onların manevi düzeylerini gösterir.
Bununla birlikte, ergen maneviyatının genellikle gencin günlük yaşam deneyimlerin-
de anlam arayışı biçiminde gerçekleştiği söylenebilir.
Ergenlİğİn Doğası 17
Özet
Açıkça ifade edilecek olursa, ergenlik dönemi için bir değişim ve bunalım dönemi
denebilir. Bazı gençler bu döneme uyum sağlarken, bazı gençler psikolojik, sosyal
ve duygusal sorunlarla yüz yüze gelebilmektedirler. Ergenlik evresinin başlıca ama-
cı çocukluktan yetişkinliğe geçişi gerçekleştirmektir. Gençler bir yandan bu geçişi
başarıyla gerçekleştirmeye çalışırken, diğer taraftan biyolojik, psikolojik ve sosyal
zorluklarla da uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Ergenlik dönemini başarıyla atla-
tıp, yetişkinliğe sağ salim bir şekilde ulaşmayı sağlayan çocukluk deneyimleri, çev-
resel stresler ve çevresel tehlikeler konuları 2. 3. ve 4. Bölümlerde tartışılacaktır.
18 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Genç, ergenlik evresinden sonra birey olur ve bir aile gurubunun parçası
olmaktan çıkarak, bir akran gurubunun parçası olmaya başlar.
• Gençler ergenlik evresi boyunca başetmeleri gereken bir dizi biyolojik,
bilişsel, psikolojik, sosyal, ahlaki ve manevi zorluklarla karşılaşırlar.
• Gençler tarafından deneyimlenen biyolojik zorluklar fiziksel, cinsel ve
duygusal değişikliklerle ilişkilidir.
• Bilişsel zorluklar yeni bilgi işleme yöntemlerini, eleştirel ve yaratıcı dü-
şünmeyi kapsar.
• Psikolojik zorluklar bireyselleşmeyi, yeni bir kişisel ve etnik kimlik oluş-
turmayı kapsar.
• Sosyal zorluklar anne-baba, aile ve toplumun beklentilerini içerir.
• Ahlaki ve dini gelişimin bir sonucu olarak, gençler üstesinden gelmeleri
gereken yeni zorluklarla karşı karşıya kalırlar.
2
Çocukluk Yaşantılarının
Etkisi
Bölüm 1’de gençlerin karşı karşıya kaldığı ve üstesinden gelmeleri gereken biyolojik,
bilişsel, psikolojik ve sosyal zorlukları inceledik. Bu gelişimsel zorluklarla yüz yüze
gelen bazı gençlerin cesareti kırılıp, bunalırken, birçok genç karşılarına çıkan görev-
leri/işleri başarmaya hazır ve heveslidir. Sağlıklı ortamlarda büyüyen, anne-babadan
sevgi, öğretmenlerden anlayış ve daha geniş toplumdan destek gören bir genç, ergenlik
evresinden geçişi görece kolay bir şekilde yönetebilir, bu sürecin sonunda iyi-uyum
sağlamış olgun bir yetişkin olabilir. Maalesef, gerçekte birçok genç ergenlik evresi
boyunca zorluk çekmeksizin, sorunsuz bir yolculuk yapamamaktadır. Bu zorluklar
çeşitli etkenlerden kaynaklanıyor olsa da, bunların en önemlisinin gencin kişiliği ve
başa çıkma yeteneği olduğu söylenebilir. Diğer etkenler arasında, erken çocukluk
dönemi yaşantıları, dışsal veya çevresel stresler ve mevcut sosyal koşullar yer alır.
Sayılan faktörlerin hepsi gencin olgunluğa ve yetişkinliğe giden gelişimsel yolculuğu
boyunca onun ilerleme yeteneğini etkiler.
Bu bölümde çözülmediği takdirde gencin ergenlik evresinin görevleri ile uyum
içinde olma yeteneğini olumsuz etkileyebilecek çocukluk dönemi yaşantılarının et-
kisini inceleyeceğiz. Bu bölümde ayrıca, aşağıda yer alan konuların her biri ile ilgili
çözümlenmemiş çocukluk yaşantılarının etkisini tartışacağız.
Bowlby’ye gore bağlanma, yaşamı sürdürmek için elzem olan biyolojik fonksiyon-
ların şefkat bağıdır. Bağlanma ilişkisi ayrıca çocuk ile bağlandığı kişi arasında çocuğun
dünyayı keşfedeceği ve ustalaşacağı güvenli bir zemin sağlar.
Bazı çocuklar içinde bulundukları koşullar nedeniyle güvenli bir biçimde bağlanacak-
ları birilerine sahip olma imkânı bulamamaktadırlar. Kendilerini ihmal eden veya istismar
eden anne-babaları olan çocuklar, hastalıkları nedeniyle uzun süre hastanede kalma zorun-
luluğu yaşayıp anne veya babalarından ayrı kalanlar, hastalık, kaza veya savaş nedeniyle
anne-babalarını keybedenler veya güvenli bir bağlanmanın oluşmasını engelleyen tekrar-
lanan diğer travmatik olaylara maruz kalanlar bu duruma örnek verilebilir. Sonuç olarak,
yukarıda sıralanan koşullardaki çocukların kendileri için oldukça ciddi sonuçları olabilen
bağlanma bozukluğu nedeniyle acı çekme olasılıkları vardır.
Bir çocuğun başlıca bakım-veren bireyle geliştirdiği bağlanmanın türü hayat boyunca
o çocuğun gelişimini etkiler. Göreceli olarak güvenli bağlandıkları birileri olan çocukların,
daha az güvenli olanlara göre okulla ilgili daha az stresli olaylar yaşadıkları, okul yılla-
rında daha az zorluk çektikleri, ayrıca daha yüksek akademik performans sergiledikleri
belirlenmiştir (Burge ve diğerleri, 1997). Ek olarak, anne-babalara bağlanmanın çocukla-
rın benlik imgesi üzerindeki etkisinin önemli olduğu, bu etkinin özellikle beden imgesi,
mesleki amaçlar ve cinsellik gibi ergenlik evresi boyunca önem kazanan konular üzerinde
etkili olduğu saptanmıştır (O’Koon, 1997).
“
“ İlk bağlanma bir gencin başa çıkma
yeteneğini etkileyebilir
Aile bir çocuğun içinde yaşadığı duygusal, entelektüel ve fiziksel çevreyi oluşturur.
Bu çevre daha sonra o çocuğun dünya görüşünü ve gelecekte karşılaşacağı zorluklarla
başa çıkma yeteneğini etkiler. Böylece, aile bağlılığı ve yapısı gencin uyumunu etki-
ler. Bu nedenle, bir ailenin sağlıklı bir biçimde işlev görme yeteneği önemli ölçüde o
ailedeki anne-babaya veya bunlardan birine bağlıdır.
Çocukluk Yaşantılarının Etkİsİ 21
“
“ Antisosyal ve saldırgan davranışlar sıklıkla erken
çocukluk döneminde başlar
İstismarın etkileri
İstismara uğrayan bir çocuk, bu durumun yarattığı problemleri tatmin edici biçimde
çözemediğinde, istismarın psikolojik ve duygusal etkilerinin uyumsuz davranışların
gelişimi ile sonuçlanması hemen hemen kesin gibidir. İstismarın etkilerini aşağıda yer
alan başlıklar halinde ele alacağız:
• İhmal
• Duygusal istismar
• Fiziksel istismar
• Cinsel istismar
İstismarın farklı tiplerinin etkileri sıklıkla örtüşür. Ayrıca, daha önce tartışıldığı gibi,
gencin tepkileri genetik yatkınlık, zayıf bağlanma ilişkileri ve ailenin olumsuz davra-
nış örüntüleri gibi temel faktörlerden etkilenebilir.
İhmal
Literatürde ihmalin çocuklar üzerinde etkisini odağına alan pek çok araştırma gerçek-
leştirilmiştir. İhmal edilme riski taşıyan çocuklar genellikle düşük sosyo-ekonomik
çevrelerden ve başkalarına sağlanan haklardan mahrum veya kültürel açıdan yoksun
azınlık guruplarından gelirler. Ayrıca psikolojik problemlerin, alkol ve/veya uyuştu-
rucu kullanımının veya finansal problemlerin olduğu, olumsuz davranışların sergi-
lendiği ailelerden gelen çocuklar da bu risk grubuna girerler (Swanson, 1991). İhmal
genellikle problemli davranışlarda bulunma, okulda devamsızlık yapma, düşük aka-
demik notlar alma ve düşük başarı ile sonuçlanır. İhmal edilen çocukların hayatın
sonraki aşamalarında antisosyal kişilik bozukluğu yaşama riski de vardır (Luntz ve
Widom, 1994).
Çocukluğunda ihmal edilen bir genç, kendisini ihmal eden yakınlarına karşı öfke
duyguları taşıyabilir, ayrıca kişisel güvenlik, temel ihtiyaçların karşılanması, eşitlik,
adalet, güven ve sorumluluk gibi konularda problemler yaşayabilir.
Duygusal istismar
Duygusal istismar sıklıkla diğer istismar tipleriyle bağlantılıdır. McGee ve diğerleri
(1997) gençlerin duygusal istismar, fiziksel istismar, cinsel istismar, ihmal ve aile şid-
detine maruz kalmayı içeren kötü muameleye uğrama deneyimleri ile ilgili algılarını
incelemiştir. Araştırmaya katılan gençler yukarıda söz edilen çeşitli istismar tiplerin-
den duygusal istismarı en kuvvetli kötü davranma tipi olarak bildirmişlerdir.
Bazı anne-babalar çocukları veya gençleri yardıma ihtiyaç duyduklarında bazen
çocuklarının değil de kendi ihtiyaçlarına öncelik verirler. Bu anne babalar böyle dav-
ranarak, çocuklarının kendilerinden duygusal olarak uzaklaşmalarına neden olurlar.
Bu davranışları bir anlamda istismardır. Bu çocuklar ergenlik evresine, büyük olası-
lıkla duygusal ihtiyaçları ile ilgili çözülmemiş sorunlarını da getirirler. Sonuç olarak,
bu çocuklar büyük bir olasılıkla bu ihtiyaçları karşılamanın başka yollarını araştırırlar.
Madde kullanımı veya heyecan verici riskli suç davranışlarına bulaşmış akran grupla-
rına katılma bu olumsuz yollara örnek verilebilir.
Çocukluk Yaşantılarının Etkİsİ 23
“
“ Duygusal istismarın bir genç için geniş
kapsamlı sonuçları olabilir
Fiziksel istismar
Fiziksel istismara maruz kalan çocukların ergenlik evresine girerken kendileriyle
birlikte psikolojik yaralarını da taşıyacakları kesindir. Birçok durumda, çocuklar
sadece geçmişlerinden gelen acı veren deneyimlerle uğraşmakla kalmaz aynı za-
manda içinde bulundukları anda devam etmekte olan istismarla da uğraşmak zorun-
da kalırlar. Güç ve kontrol konusu fiziksel istismarın önemli bir dinamiğidir. Sonuç
olarak, çocukken istismara uğrayan gençlerin güç ve kontrol konularıyla ilgili şid-
detli, çözülmemiş duygusal problemler yaşama olasılığı vardır.
İstismar edici anne-babaların davranışlarının sorumluluğunu üstlenmeme, ço-
cuğu suçlama, tutarsız olma, söylediğinden farklı davranma, çocuk üzerinde güc
kullanma, çocuklarına güven vermeme, bencil olma ve kendi ihtiyaçlara aşırı odak-
lanma gibi ayırt edici özellikleri taşıma eğilimleri vardır. Bu anne-babaların istis-
mar edici davranışlarını tekrarlı bir şekilde sergileme eğilimleri vardır (McEvoy ve
Erickson, 1990).
Çocuklarını fiziksel olarak istismar eden anne-babaların önemli bir bölümü dav-
ranış kazandırma yöntemi olarak fiziksel kontrol ve dayağın önemine inanmaktadır-
lar. Bu tür anne-babalar otoriter, istismarcı olmayan davranış yöntemlerine güvenen
ve uyumlu iletişim stratejileri kullanan anne-babalarla karıştırılmamalıdır. Maale-
sef, çocuklarıyla ilgili sadece güç kullanma, fiziksel ceza verme ve tehdit gibi güç
kullanma yaklaşımlarına bel bağlayan anne-babaların çocuklarının ahlaki değerle-
rini geliştirmede başarılı olma olasılıkları düşüktür (Hoffman, 1988). Övgü, sos-
yal dışlama ve şefkati esirgeme gibi ceza yöntemlerine bel bağlayan anne-babalar
bilinç duygusu oldukça gelişmiş çocuklar yetiştirir gibi görünmektedir çünkü bu
anne-babaların çocukları anne-babalarının standartlarını ve değerlerini içselleşti-
rirler (Baumrind, 1971). Otoriter anne-babalar ise sosyal becerileri ve sorumluluk
duyguları gelişmiş çocuklar yetiştirmekte en başarılı olanlardır.
Glod ve Teicher (1996) fiziksel istismara maruz kalan çocukların ve gençlerin
travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerine benzer belirtiler geliştirdiklerini ay-
rıca fiziksel istismara uğramış çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozuk-
luğu teşhisi konmuş çocuklarınkine benzer aktivite profillerine sahip olduklarını
gözlemişlerdir. Danışmanlar için oldukça önemli olan bu durum kafa karıştırıcı olabilir.
24 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Çünkü fiziksel istismara uğramış çocuk ve gençler ile dikkat eksikliği hiperaktivite bozuk-
luğu gösteren çocuk ve gençlerinin görünümlerinde benzerlikler vardır. Bu durum danış-
manların kolaylıkla yanlış değerlendirmeler yapmalarına neden olabilmektedir.
Bir çocuğa ebeveynlik yapmaktan genç bir bireye uygun ebeveynlik yapmaya geçiş
yapan anne-babaların yeni bir takım beceriler edinmeleri gerekir. Bu geçişi yapmak bazı
anne-babalar için stresli bir iştir. Sonuç olarak, uyuşturucu ve kimyasal maddelere bağım-
lı ailelerden ve alkolik ailelerden gelen gençlerin fiziksel istismara uğrama riski vardır.
Çünkü onların anne-babaları onların değişmekte olan davranışları karşısında kendilerini
engellenmiş hissedebilirler. Ayrıca, birçok kimyasal madde bağımlısı ve alkolik anne-
babanın öfke-kontrolü becerilerinin yetersiz olduğu söylenebilir.
Çocukluklarında fiziksel istismara maruz kalmış ve ergenlik evresinde de sürüp gelen
istismardan sıkıntı çeken gençler, bu duruma genellikle şu iki yoldan biri ile tepki verirler:
Ya duygularını ileri düzeyde saldırganlık ile birlikte antisosyal biçimde taşkınlık yaparak
ortaya koymak ya da duygularını depresyon ve intihar düşüncesi geliştirme ile sonuç-
lanabilecek biçimde gizleyip içselleştirmek. Duygularını içselleştiren gençler çoğunluğu
oluşturan akran gruplarıyla olan sosyal bağlarını koparıp, sosyal açıdan uçlarda yer alan
akran guruplarına dahil olarak marjinal hale gelebilirler (Schmidt, 1991).
Duygularını içselleştiren ve çocukluk dönemindeki ve/veya devam etmekte olan fizik-
sel istismarın bir sonucu olarak kendilerini yetersiz ve güçsüz algılayan bu gençler için bir
diğer problem de intihar riskidir. İntihar ve intihara yeltenme zayıf başa çıkma stratejilerini
kullanan gençler tarafından yaygın bir biçimde başvurulan seçeneklerden biridir. Kaplan
ve diğerleri (1997) fiziksel istismara maruz kalmış gençlerde intihara kalkışma oranının
maruz kalmamış olanlara göre daha yüksek olduğunu bulmuştur. Bu gençlerin ayrıca istis-
mara maruz kalmamış akranlarına göre depresyon, madde kullanımı ve yıkıcı davranışlar
gibi intihar riski taşıyan faktörler sergileme oranları anlamlı bir şekilde daha yüksektir.
“
“ Fiziksel olarak istismar edilmiş çocukların olumsuz
davranışlar geliştirme riski daha yüksektir
Cinsel istismar
Çocukluk döneminde meydana gelen cinsel istismarın daha sonra genç ve yetişkinlerde
görülen uyum problemlerine katkıda bulunduğu yaygın bir şekilde belgelenmiştir. Ayrıca
ergenlik evresinden önce yaşanan cinsel mağduriyet, gençlerin suç işleme riskini de art-
tırmaktadır (Widom, 1994). Çocukluk dönemindeki istismarın kısa dönemli etkilerini in-
celeyen araştırmalar depresyon ve kaygı belirtilerinin yaygın olduğunu göstermektedirler.
Mağdurlar ayrıca cinselleştirilmiş davranışlar, kâbuslar, sosyal çekilme, yalnızlık, uyku
bozuklukları, öfke, sonu düşünülmeden yapılan davranışlar, somatik problemler ve eğitim
güçlükleri gibi ergenlik evresine de taşınan sorunlarla ilgili sıkıntı yaşayabilmektedirler.
Çocukluk dönemi cinsel istismarının uzun dönemli etkilerini inceleyen araştırmalar,
bu tür istismarın kurbanlarının yetişkinken de depresyon ve kaygı bozukluğu, madde ba-
ğımlılığı, cinsel fonksiyon bozukluğu ve kişiler arası güçlükler gibi ileri düzeyde ruhsal
sağlık problemlerine sahip olma eğiliminde olduklarını göstermektedir (Browne ve Fin-
kelhor, 1986). Ayrıca pek çok araştırma, çocukluk ve ergenlik evresinde yaşanan cinsel
Çocukluk Yaşantılarının Etkİsİ 25
Travmanın etkileri
Travma-sonrası stres bozukluğu ile ilgili yapılan araştırmaların çoğu, çocuklardan zi-
yade yetişkinlerdeki belirtilerin tedavisini incelemiştir. Çocukların travmatik olaylara
26 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Travma-sonrası stresin bir sonucu olarak, travma yaratan olay yineleyen ve istenmeden
gelen anılar ve/veya rüyalar yolu ile genç birey tarafından sürekli yeniden yaşanabilir. Bu
kişiler sanki olay gerçekten yeniden meydana geliyormuş gibi davranarak veya hissederek
geçmişe dönük olayları yaşarlar. Travmatik olayın bir yönüne benzeyen içsel veya dışsal
ipuçları anıları tetiklediği zaman şiddetli üzüntü yaşayabilir, travma ile ilişkili uyarıcı-
lardan sürekli olarak kaçabilir ve genel bir tepkisizlik veya duyarsızlık sergileyebilirler.
Duyarsızlık travma ile ilişkili düşünce ve duygulardan kaçınma çabaları, travmanın un-
surlarını hatırlayamama veya bildirememe, olaylara belirgin ilgisizlik, katılmama ve ayrıl-
ma duygularını kapsar. Onların ayrıca duygulanımlarında azalma olabilir (örneğin, sevme
duygusunu yaşamama). Bazen de sürekli uyarılma, tetikte olma, sinirlilik ve odaklanma
sorunu yaşanabilmektedir (American Psychiatric Association, 2001).
Aşırı şiddete maruz kalmak psikiyatrik bozukluklarda özellikle travma-sonrası stres
bozukluğu (PTSD) ile oldukça ilişkilidir. Steiner ve diğerleri (1997) tarafından yürü-
tülen bir araştırmada hapse atılmış genç suçlulardaki PTSD görülme sıklığı değerlen-
dirilmiştir. Bu çalışmada deneklerin yarısının kişiler-arası şiddete tanık olmayı travma
yaratan olay olarak tanımladıkları belirlenmiştir. PTSD teşhisi konulan bu deneklerin
tamamının üzüntü, kaygı ve depresyon düzeylerinin arttığı, buna karşın kendini sınır-
landırma, dürtülerini kontrol etme ve öfkelerini bastırma düzeylerinin azaldığı saptan-
mıştır. Bu deneklerin ayrıca yansıtma, somatizasyon, konversiyon, kişilik bölünmesi
ve geri çekilme gibi olgunlaşmamış savunma mekanizmalarına yüksek düzeyde sahip
oldukları görülmüştür.
Maalesef, tıpkı cinsel istismara uğrayan kişilerin zaman içinde kendilerinin de istis-
marcı oldukları gibi, aile içi şiddete maruz kalan veya tanıklık eden çocukların da şiddet
uygulama olasılığı vardır. Nitekim silahla vurmak, bıçaklamak gibi oldukça ciddi şiddet
eylemlerinde bulunan gençlerin kendilerinin de geçmişte ciddi düzeyde şiddete tanıklık
etmiş yoksul mahallerde yaşayan gençler olduklarının belirlenmesi buna kanıt olarak
gösterilebilir (Singer ve diğerleri, 1995).
Çocukluk Yaşantılarının Etkİsİ 27
Kayıp
Çocuklar ve gençler sıklıkla kayıptan dolayı travma yaşarlar. Erkek veya kız arka-
daşlarının başka yere taşınması, reddedilme durumu, ölüm ve intihar dolayısıyla ya-
şanan kayıplar buna örnek verilebilir. Ayrıca bazı çocuklar reddedilme, terk edilme,
boşanma ve ölüm nedeni ile anne-babalarını da kaybedebilirler. Evsiz çocuklar için de
birçok kayıp vardır, bunlardan en kritik olanı eğitimden mahrum kalmaktır (Eddowes
ve Hranite, 1989).
Çocukların kayıptan sonra yas tutma süreci ergenlik evresine kadar uzayabilmekte,
onların duygusal durumlarını ve davranışlarını etkileyebilmektedir. Gençlerin yas tutma
sürecinin, gelişimsel yolculuklarını engellemeyecek şekilde yaşanmasının önemi gittik-
çe daha fazla kabul görmektedir. Yas tutma sürecinde depresyon yaşanması normaldir
ancak bu durumun patolojik bir noktaya gelip gelmediğine dikkat etmek önemlidir. İnti-
har eden bir arkadaşının kaybını ve bu kaybın acısını yaşayan gençlerde yas tutmanın bir
komplikasyonu olarak majör depresyon yaşanabilmektedir (Birend ve diğerleri, 1993).
Ayrıca gençlerin sevdikleri birinin intihar etmesinden sonra kendilerinin de intihar etme
riski artmaktadır. Batı toplumunda ergen intiharlarının gittikçe yaygınlaşması intihardan
sonraki yas tutma sürecinin de oldukça karmaşık olduğunu ortaya çıkarmıştır. Yas süre-
cinde doğal nedenlerle olan ölümlere kıyasla intihar nedeniyle olan ölümlerde suçluluk
psikolojisinin daha büyük bir rol oynadığı belirtilmektedir (Peters ve Weller, 1994).
Ölüm nedeniyle bir ebeveynini kaybetmenin acısını yaşayan gençler şiddetli şok,
inanmama ve bir kayıp duygusu yaşarlar. Araştırmalar ölüm nedeniyle anne-babalarını
kaybeden gençlerin bu deneyimleri yetişkinlerinkinden daha şiddetli yaşadıklarını or-
taya koymaktadır. Bulgular ayrıca gençlerin ölene duyulan öfke, uyku bozuklukları,
kabus ve sinirlilik durumlarını yetişkinlere oranla daha yoğun yaşadıklarını göstermek-
tedir ( Meshot ve Leitner, 1993).
Genetik etkiler
Özet
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Bağlanma problemleri, anne-baba davranışı, istismar ve travma gibi ço-
cukluk dönemi deneyimleri gencin uyumlu tepki verme yeteneğine engel
olabilir.
• İstismar; ihmal, duygusal, fiziksel ve/veya cinsel istismarı kapsayabilir.
• Anne-babaların, bir çocuğa anne-babalık etmekten bir gence uygun bir şe-
kilde anne-babalık yapmaya geçiş sürecinde yeni beceriler geliştirmeleri
gerekir.
• Gençlerin cinsel istismara tepki verme yollarında cinsiyet farklılıkları
vardır.
• Çocuklar ve gençler evde şiddete tanık olduklarında da travma yaşarlar.
• Yaşam deneyimi ve/veya genetik yatkınlık gençlerdeki psikolojik ve dav-
ranışsal bozuklukların gelişimini etkiler.
3
Gençlerin Yaşadığı Çevresel
Stresler
Ergenlik genç bireyin yeni deneyimler yaşadığı bir değişim zamanıdır. İçine girdikleri
çeşitli ortamların doğurduğu yeni ve beklenmedik durum ve olaylar daha önce hiç
kullanmadıkları tepkiler vermelerini gerektirir. Beklenmeyenle uğraşmak ve yeni de-
nenmemiş tepkileri kullanmak durumunda kalmak kesinlikle kaygıyı arttırır ve strese
neden olur.
Gençlerin tepki verme yöntemlerinde büyük farklılıklar vardır (bk. Bölüm 5).
Bazı gençler kendilerini çabuk toparlayıp, üst düzeyde başa çıkma stratejilerini kulla-
nırken, diğerleri uğraştıkları gelişimsel sürecin gerekliliklerini yerine getirmede zor-
luk çekerler. Aşağıda özü itibariyle gençlerdeki stresi arttırma potansiyeli olan bir dizi
ortam ve durum verilmiştir:
• Aile ortamı
• Eğitim ortamı
• İş ortamı
• Değişen ilişkiler
• Cinsellikle ilgili konulara maruz kalma
• Sosyo-ekonomik baskılar ve işsizlik
Aile ortamı
Aile ortamı, bünyesinde gencin potansiyel olarak strese girmesine neden olan birçok
etken barındırır. Bu etkenler arasında şunlar sayılabilir:
• Ayrılma ve boşanma
• Üvey aile konuları
• Alkolik bir ebeveyne sahip olma
• Aile içi şiddet
• Kültürel konular
Açıkça ifade edilecek olursa, gencin bu etkenlerin hiçbiri üzerinde kontrolü yoktur.
Bununla birlikte, bu etkenler gencin çocukluktan yetişkinliğe geçerken yeni davra-
nışlar öğrenmesinin gerekli olduğu ortamın önemli bir parçasını oluşturur. Ortamın
niteliğinin bir gencin yetişkinliğe başarılı bir şekilde geçme potansiyeli üzerinde et-
kisi olabilmesine rağmen, sonuçta bu başarının derecesini belirleyecek olan bireyin
ortama verdiği kişisel tepkilerdir.
“
“ Her gencin kendine özgü tepki
verme tarzı vardır
İlgisiz ailelerde yetişen gençler, aile üyelerinin belirgin bireysel sınırlar çerçevesinde
oldukça bağımsız davranma imkânına sahip olmaları nedeniyle, bağımsızlık arayışların-
da bazı avantajlara sahip olabilirler. Bununla birlikte, bu gençlerin yetişkinliğe geçiş
sürecinde ihtiyaç duydukları aile desteğini yeterince alamama ihtimalleri vardır.
Bu tartışmadan anlaşılacağı üzere ailenin etkileşim tarzı ne olursa olsun gençlerin
bazı problemlerle karşı karşıya kalma olasılıkları vardır. Ergenlik evresinde yaşanan
değişimlere, aile ortamının etkisi dışarıda tutulsa bile uyum sağlamak zordur. Bununla
birlikte, bazı aileler çocuklarının büyüme ve gelişimine yardım edecek ortamlar sağ-
larlar. Bir ailedeki duygusal iklimin gencin uyumlu bir şekilde ve en az stresle gelişme
yeteneği üzerinde belli düzeyde etkisinin olduğu kesindir.
Gençler için en uygun koşulları; gerçek sıcaklık ve ilginin bulunduğu, farklılıkların
kabullenildiği, birbirlerinin ihtiyaçlarına saygı duyulduğu, iletişim ve çatışma çözümle-
me yeteneğinin iyi olduğu uyumlu aileler sağlarlar. Anlaşmazlık ve uyumsuzluğun ol-
duğu, iletişimin zayıf, birbirlerinin davranışlarına hoşgörünün düşük ve çatışma-çözme
becerilerinin bulunmadığı ailelerde, gencin yetişkinliğe geçişini ve uyum sağlamasını
daha zor hale getiren stres ve kaygıya maruz kalması beklenen bir sonuçtur.
“
“ Uyum içindeki aileler kişisel gelişim
için en iyi koşulları sağlarlar
Ebeveynlik tarzı
Açıkça ifade edilecek olursa ebeveyn iletişim tarzları oldukça önemlidir. Er-
genlik çağına gelmiş çocukları ile etkili bir şekilde iletişim kurabilen ve bunu hem
kendileri hem de gencin görüşlerini ifade etme fırsatını bulma amacıyla iki- yönlü
bir süreç şeklinde yapabilen ebeveynler muhtemelen gencin uyumlu bir şekilde ge-
lişmesine olanak tanırlar.
Bu süreçte ebeveyn beklentileri de önemlidir. Ebeveynlerin çoğunun ergenlik
çağına gelmiş çocuklarının davranış, inanç, tutum, değer ve arkadaş seçimi ile il-
gili beklentileri vardır. Ebeveynlerin bu beklentileri yukarıda sayılanlardan başla-
yıp akademik veya iş performansına kadar da uzanabilir. Gencin gelişimine yardım
edebileceği gibi engel de teşkil edebilen bu beklentilerin açıkça gencin gelişimi
üzerinde olumlu veya olumsuz etkisi olduğu söylenebilir.
Ebeveyn ilişkisi
Ebeveyn ilişkisinin niteliği, ebeveynler ister bir arada ister boşanmış olsun genç
bireyler için oldukça önemlidir. Grossman ve Rowat (1995) evli olup birlikte yaşa-
yan ebeynler ile ayrı yaşayan veya boşanmış ebeveynlerden oluşan bir dizi aileyi
incelemiştir. Araştırmacılar bu çalışmalarında, ebeveyn ilişkilerinin niteliğinin dü-
şük yaşam doyumu, azalmış gelecek duygusu ve yüksek düzeyde kaygı ile ilişkili
olduğunu, ancak ailenin ayrılmışlık, boşanmışlık ve evli olma durumu ile ilişkili
olmadığını bulmuşlardır. Araştırma sonuçları bu şekilde olsa bile, gençlerin istik-
rarlı ve uyum sağlamaya yardımcı olan ebeveyn ilişkilerinin bulunduğu ailelerde
bulunmaktan fayda sağlayacakları beklenir. Böyle bir ortam, hayatında pek çok şe-
yin değiştiği böyle bir evrede gencin kendisini güvende hissetmesine yardım eder.
Ayrıca, iyi-işleyen bir ebeveyn ilişkisi, gencin ileride kuracağı eş ilişkisine de olum-
lu model olur.
Ayrılma ve boşanma
“
“ Ebeveyn çatışmaları gençlere
problem yaratır
Gençlerİn Yaşadığı Çevresel Stresler 33
Aseltine (1996) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada ebeveyn boşanması ile genç
depresyonu arasında anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, ayrılma ve boşanma
değişen yaşam ortamının bir sonucu olarak genç için ikinci derecede çeşitli sorunlar
da yaratır.
1. Fırsat sağlayan: Bu aile bireyi genellikle alkolik kişinin eşidir, ergenlik evre-
sindeki oğlu veya kızı da olabilir. Bu kişinin rolü sıklıkla alkoliğin içmesini
gizleyerek alkolizmin olumsuz etkilerini yumuşatmaktır.
2. Kahraman: Bu kişi genellikle ailedeki en büyük çocuktur. Rolü okulda büyük
başarılar elde ederek aileye umut ve gurur sağlamaktır.
3. Günah keçisi: Günah keçisi olan kişi dürtüsel ve saldırganca davranışlarda
bulunarak arkadaşları tarafından kabul görme eğilimindedir. Ergenlik evre-
sinde bu gençlerin erken madde kullanımı gibi riskli davranışlarda bulunma-
ları bu durumun tipik bir örneğidir.
Chassin ve Barrera (1993) babaları geçmişte alkolik olmuş ancak şimdi içmeyi
bırakmış ergenlerin, içmeyi sınırlamada öz-kontrolün gerekliliğini anlama eğiliminde
olduklarını, gelecekte karşı karşıya kalınabilecek uyuşturucu problemi riskinin far-
kında olduklarını ve başka insanlarda alkolün olumsuz etkilerini görebildiklerini keş-
fetmişlerdir. Bu araştırmacılar bu gençlerin bu yöndeki inançlarından dolayı madde
kullanımından uzak durabileceklerini belirtmektedirler.
Kültürel konular
Çağdaş batı toplumu gitgide çok-kültürlü olmaktadır. Bu nedenle etnik azınlık grup-
larına ait gençlerin özel problemlerinin farkına varmamız gerekir. Ailelerinin kültür
geçmişlerinin çoğunluk kültürden farklı olduğu bir çervrede yetişen gençlerin sorun
yaşamaları olasıdır. Friedman (1993) ergenlik çağı sosyal gelişiminin anlamının kül-
türden kültüre farklılık gösterdiğini öne sürmekte, bu farklılıkların sosyal çevrenin
değişimi, buluğ çağı ve evlilikteki sosyal gelişmenin kültürel örüntüleri, sağlık ve
toplum sağlığı faaliyetleri gibi konulardan etkilendiğini belirtmektedir.
“
“ Aile ve toplumsal kültür arasında farklılıklar
olduğunda problemler ortaya çıkar
Kendi aile kültürlerinden farklı kültürel çevrelerde büyüyen gençlerin başlıca prob-
lemleri, kültür tarafından belirlenen sosyal ve ahlaki değerlerin çatışması ve bu ça-
tışan inanç, tutum ve davranışlara maruz kalmanın yarattığı strestir. Bu durumdaki
gençler sadece gelişimsel açıdan normal olan inanç, tutum, değer ve davranışların-
daki değişimlerle başa çıkmakla karşı karşıya kalmaz, aynı zamanda bu değişimlerin
içinde yaşadıkları toplumun şimdiki ve gelecekteki kültürel yapılarına uygun olup
olmadığını da dikkate almak zorunda kalırlar.
Eğitim ortamı
Okulu reddetme
Bazı gençler okula gitmeyi reddederler veya derslerini asarlar. Bu gençler stres yara-
tan olaylara bildikleri en iyi yolla tepki verirler. Okulu reddetmenin çok farklı neden-
leri olmasına rağmen problemli aile ilişkilerinin bu tür bir davranışın altında yatan en
önemli nedenlerden biri olduğu sıkça belirtilmektedir. Kearney ve Silverman (1995)
gençlerin okula gitmeyi reddetmeleriyle ilgili üç faklı aile tipi bulunduğunu belirt-
mektedir. Bunlar:
1. Aşırı ilgili aileler: Şefkatli fakat aşırı koruyuculuk ve bağlılığın geliştirildiği ai-
lelerdeki aşırı müdahaleci ebeveyn-çocuk ilişkileri, özelliklede de anne-çocuk
ilişkileri.
2. İlgisiz aileler: Bireyler birbirlerinin yapıp ettikleriyle yeterince ilgili değildirler
ve birbirlerinin düşüncelerine ve ihtiyaçlarına ilgi göstermezler. Bu ailelerdeki
ebeveynler çocuklarının ne yaptıkları veya yaşadıkları problemler ile belirgin ve
ciddi bir sorun olana kadar ilgilenmezler.
3. Soyutlanmış aileler: Aile üyeleri arasındaki ilişkinin çok az olması ile karakterize
edilir ve aile üyeleri genellikle evin dışındaki etkinliklere katılma eğilimindedir.
Gençler arasındaki okula gitmeyi reddetme sorunu, eğer ilgilenilmezse maalesef ciddi
uzun-vadeli işlev bozukluklarına yol açabilir.
İş ortamı
Birçok genç okulda, yüksek okulda veya üniversitede okurken yarı zamanlı bir işte
çalışmakta, gençlerin bir kısmı da tam zamanlı bir işe girmek için okulu bırakmakta-
dırlar. İş çevresi genellikle yetişkin davranışlarının sergilenmesinin gerekli olduğu bir
çevredir. Sonuç olarak, iş yerindeki deneyim gençlerin gelişim süreci üzerinde etkili
olabilmektedir.
Bir işyerinde çalışan gençler yöneticilerin verdiği görevleri tamamlama sorum-
luluğunu almayı öğrenir, genellikle belli bir düzeyde bir özerklik deneyimler, işyeri
beklentilerine uyum sağlamak zorunda kalır ve farklı kesimlerle çok çeşitli ilişki tarz-
larına maruz kalırlar (Sofyer ve diğerleri, 1995).
36 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“ İşyeri kişisel gelişme için
fırsatlar sağlayabilir
Değişen ilişkiler
Dusek (1996) gençlerden beklenen cinsel davranışlarla ilgili olarak kültürler arasında
büyük farklılıkların var olduğuna işaret eder. Bir uçta gençlerden evleninceye ve yetiş-
kin oluncaya kadar seks ile ilgilenmekten uzak durmalarının beklendiği kültürler var-
dır. Diğer uçta ise seks konusunda gençlere çok az sınırlama getiren, sadece cinselliğe
izin zermekle kalmayıp hatta teşvik eden toplumlar vardır. Çağdaş batı toplumunda
Gençlerİn Yaşadığı Çevresel Stresler 37
hem kültürel açıdan hem de inanç sisteminden dolayı tutum ve davranışlarda büyük
bireysel farklılıklar vardır. Gençler neyin uygun olduğu ile ilgili karar verirken çeşitli
kaynaklardan gelen farklı bilgiler nedeniyle seçim yapmakta zorlanabilmektedirler.
Ancak daha da önemlisi, Dusek (1996) gençlerin cinsel davranışı üzerindeki ebe-
veyn etkisinin çok az düzeyde olduğunu doğrulayan araştırma bulgularına dikkat
çekmektedir. Ebeveynleri seks konusunu kendileriyle rahatlıkla konuşan gençler ile
aktiviteleri ebeveynleri tarafından sıkı kontrol altında tutulan gençlerin evlilik öncesi
cinsel faaliyetleri arasında belirgin bir fark bulunmamıştır. Ancak anneleri tarafından
daha fazla kontrol edilen kızların korunmasız cinsel ilişkiye daha az girdikleri gös-
teren bazı araştırma bulguları vardır. Cinsel yönden aktif arkadaşları olan veya arka-
daşlarının cinsel olarak aktif olduğuna inanan gençlerin kendilerinin de cinsel açıdan
aktif olma olasılıkları daha yüksektir. Bu etkenler, yaşça küçük olan gençlere oranla
yaşça daha büyük gençler arasında, ayrıca kızlara oranla erkekler arasında daha yay-
gındır. Gençlerin cinsel konulardaki etkinlikleri ile ilgili risklere daha ayrıntılı olarak
4. Bölümde yer verilecektir.
“
“ İşsizliğin gençler için önemli olumsuz
sonuçları olabilir
İşsizlik ile gençlik suçları arasında da bir ilişki vardır. Özellikle okuldan ayrıldıktan
sonra işsiz kalmak gençlerin suç işleme riskini arttırabilmektedir. Bununla birlikte,
işsizlik ile gençlik suçu arasındaki ilişkinin büyük bir bölümü yaşamın genel akışı ve
gençleri hem işsizliğe hem de suç işlemeye karşı savunmasız hale getiren faktörlerle
ilişkilidir. (Fengusson ve diğerleri, 1997b). Fakirliğin gençlerin gelişimi ve davranışı
üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olma eğilimi olmasına rağmen, içinde yaşanılan
38 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Özet
Bu bölümde bir dizi çevresel stres faktörlerinin gençler üzerindeki etkilerini incele-
dik. 4. Bölümde ise gençlerin gelişim süreçlerinde karşı karşıya kalabilecekleri belirli
tehlikeleri ele alacağız. Gençler normal gelişim süreçleri boyunca hem çevresel stres-
lerle hem de bazı tehlikelerle karşı karşıya kalırlar. Bazı gençler bu stres faktörleri
ve tehlikelerle uyumlu bir şekilde başa çıkarken diğerleri başa çıkamaz ve rehberliğe
ihtiyaç duyarlar. Bir danışman için önemli olan gence sorunlar çıkaran bu durumların,
olayların ve uyaranların öneminin farkına varmak ve gencin bunlarla etkili bir şekilde
başa çıkmasına olanak veren yöntemler bulabilmektir.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Çevresel stresler aile, eğitim, iş ortamları, ilişkiler, cinsellik ve sosyo-
ekonomik baskılarla ilişkilidir.
• Gencin büyümesi ve gelişimi üzerinde ailenin işlev görme tarzının önemli
etkisi olabilir.
• Gençler aile kültürünün ailenin içinde bulunduğu daha geniş sosyal çevre-
nin kültüründen farklı olduğu durumlarda belirli zorluklarla karşılaşırlar.
• İş çevresindeki zorluklar gencin kişisel gelişimi için fırsat sağlayabilir.
• Cinsel konularda neyin uygun olduğuna ilişkin farklı kaynaklardan gelen
bilgilerin farklı görüşler sunması, gençleri zorlu seçeneklerle karşı karşıya
bırakır.
4
Gençler İçin Tehlikeler
3. Bölüm’de gençler üzerinde etkisi olan çevresel streslerin bir kısmına değinmiş-
tik. Gençlerin ayrıca karşılaşma olasılığı bulunan bir dizi spesifik tehlike de vardır.
Çocukluk döneminde, çoğu genç korunaklı ve ebeveynlerin veya diğer yetişkinlerin
kontrolünde oldukları bir çevrede yaşar. Ergenlik evresi boyunca, gençler yeni ilişki-
ler kurdukları ve daha önce karşılaşmadıkları ortamlara girdiklerinden dolayı aileleri-
nin korumasına daha az ihtiyaç duyma eğilimindedirler. Bu yeni ortamlarla uğraşmak
büyüme sürecinin bir parçasıdır. Gençler daha önce benzer ortamlarda yaşamadıkları
için bu durumlara yeni tepkiler verecek yöntemleri bulmak zorundadırlar ve bu tep-
kiler riskli olabilir.
Ergenlik evresi deneyim kazanma ve yeni ortamlara yeni davranışlarla yanıt ver-
meye çalışma evresidir. Oldukça riskli olan bu evrede maalesef gençler kendilerine
bir şey olmayacağı yönünde ben merkezci düşünceye sahip olmaları nedeniyle ve
doğaları gereği aşırı ve kontrol edilemez riskleri almaya yatkındırlar. Bu bölümde
gençlerin karşı karşıya kalabilecekleri tehlikelerin bazılarını inceleyeceğiz. Tartışaca-
ğımız konu başlıkları şunlardır:
Ebeveynlerin etkisi
Ebeveyn kontrolü genellikle ergenlik evresinde azalmasına rağmen çoğu anne-
baba çocuklarının hayatında önemli bir yer tutmaya devam eder ve bunun gencin
karşısına çıkan tehlikelerle başa çıkma yöntemi üzerinde etkisi olur.
Ergenlik süreci gencin özerk olmak için çabalamasını ve ideal olarak bunu ya-
parken kendine zarar veren davranışlarından kaçınmasını gerektirir. Bu doğası
gereği çaba gerektiren bireyselleşme sürecinde başarılması zor bir görevdir. Bu
süreçte ebeveynler gençlere yardımcı olabilirler. Araştırmalar çocuklarına karşı
sıkı ve tutarlı disiplin uygularken (bunlar otoriter ebeveynlerdir) aynı zamanda
olumlu, gerçekçi ve etkileşimci iletişimi teşvik eden destekleyici ebeveynlerin
çocuklarının, yetkinlik ve özsaygı düzeylerinin daha yüksek olduğunu ve tehlikeli
yaşam olayları ile uğraşmak için daha donanımlı olduklarını göstermektedir (Ba-
umrind, 1991a, 1981b).
“
“ Destekleyici otoriter ebeveynler
faydalı olabilir
Gençlerin limitleri ve sınırları test etmeleri, ileride bir yetişkin olarak yaşayacakları
dünyaya nasıl tepki göstereceklerini net bir şekilde anlayabilmeleri için gereklidir.
Bu test etme döneminde eğer anne-babalar çocuklarına sundukları desteğin sınırla-
rını belirlerlerse bu durum gençler için avantaj olur. Bu sayede genç içsel çatışma
yaşayacağı bir dönemde kendisini belli oranda kısıtlayarak güvenlik duygusunu
arttırmış olur. Bu dönemde ebeveynlerin yapabileceği en iyi şey gencin sınırlarına
da saygılı olan net, tutarlı, cezalandırıcı olmayan limitler ve sınırlar belirlemektir
(Gaoni ve diğerleri, 1994).
Gençlerin kendilerini iyi hissetmeleri için ailelerinin onayını aldıklarına inan-
maları gerekir. Araştırmalar erken ergenlik evresinde ailelerinden onay ve destek
alan hem erkeklerin hem de kızların özsaygı düzeylerinin daha yüksek olduğunu
göstermektedir. Bununla birlikte, ailenin onayını alma ihtiyacı bakımından cinsi-
yet farklılıkları gözlenmektedir. Araştırma bulguları genç kızların genç erkeklerden
daha çok aile onayı ve desteği almaya ihtiyaç duyduklarını ortaya koymaktadır (Es-
kilson ve Wiley, 1987).
“
“ Bazı ergen davranışları gelişmekte olan
bireyselleşmenin bir göstergesi olarak görülebilir
Pek çok yetişkin ergen gençlerin kendilerini ortaya koyuş biçimlerini kurulu düzene
karşı gelici, zarar verici ve olumsuz olarak yorumlama eğilimindedir. Hâlbuki er-
genlerin kendilerini ortaya koymak için kullandıkları yöntemler kendi kişisel kim-
lik arayışlarının bir göstergesi olarak görülerek yapıcı olark da değerlendirilebilir.
Martin’in (1997) belirttiği gibi, bir yetişkin tarafından zararlı veya zarar verici ola-
rak görülen şey gencin bakış açısından pekâlâ dekoratif olarak görülebilir.
42 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Ergenlik evresinde akran gruplarının oluşumu gelişimsel açıdan normaldir. Bu tür grup-
ları oluşturma eğilimi çocuklukta başlar. Oyun arkadaşları, okul arkadaşları, erkek ve
kız izci grupları, gençlere doğal bir sosyal açılma fırsatı sağlayan grup bağlılıkları oluş-
turma eğilimlerinin örnekleridir.
Gençler tarafından oluşturulan çeteler özünde arkadaş gruplarıdır. Bununla birlikte,
davranışları toplumdaki çoğunluk tarafından olumsuz olarak algılanan gruplardır. Çete-
lerin genellikle sosyal açıdan patalojik olduğu, şiddet ve/veya antisosyal eğilimleri olan
bireylerin (örneğin uyuşturucu satıcıları) akran gruplarına sızmaları sonucunda ortaya
çıktıkları düşünülür. Çeteler çoğunlukla kentsel bölgelerde gelişme eğilimindedirler ve
risk grubundaki ergenler üzerinde istenmeyen etkiler yaratabilirler (Sipler, 1995).
Çetelerin gencin davranışlarının nasıl bir parçası olabileceği oldukça anlaşılabilir
bir durumdur. Maalesef araştırmalar kızlar ve erkekler için çetelere dahil olmanın artan
oranlardaki gençlik suçları, madde istismarı ve cinsel aktivitelerle ilişkili olduğunu gös-
termektedir. Ayrıca kız çete üyelerinin okulu bitirme ile ilgili beklentilerinin düşük ol-
duğu saptanmıştır (Bjerregaard ve Smith, 1993). Benzer şekilde araştırmalar, çete üyesi
olan lise öğrencilerinin çete üyesi olmayanlara göre özsaygı düzeylerinin daha düşük
olduğunu göstermektedir (Wang, 1994).
Yetişkinlerin çetelerle ilgili sahip olduğu olumsuz düşünceler ve onların toplum üze-
rinde yıkıcı etkiye sahip olmaları nedeniyle, geleneksel okul programları çete üyelerini
genellikle anti-sosyal olarak görmektedirler. Bu algılar nedeniyle, okullar çete üyeliği-
nin sembollerini yasaklayarak çetelerin varlığını yasadışı kabul etme eğilimi göstermek-
tedirler. Böyle bile olsa çetelerin gerçekten birçok genç için bir amaca hizmet ettiğinin
farkına varmak gerekir. Özellikle gençlerin azınlık gruplarının üyeleri oldukları yerde
bir çeteye ait olmak kendi kültürlerini muhafaza etmeleri ve devam ettirmeleri için onla-
ra yardımcı olabilir. Bunun olumsuz tarafı ise bu azınlık gruplarının üyesi olan gençlerin
bu gruplara üye olduktan sonra çoğunluk kültürüne asimile olma (özümseme) ihtimalle-
rinin oldukça azalmasıdır (Calabrere ve Noboa, 1895).
Hem kız hem de erkek çete üyeleri için önemli bir problem istismar edilme olası-
lığıdır. Çete üyeleri genellikle, özellikle de kızlar diğer çete üyeleri tarafından mağdur
edilebilmekte, fiziksel, cinsel ve psikolojik istismara maruz kalabilmektedirler (Moli-
dor, 1996). Akran grupları veya çetelere dahil gençlerin grup davranışlarına uymaları
konusunda genellikle şiddetli sosyal baskılara maruz kaldıkları açıktır. Bu davranışların
kendine zarar verici boyutlarda veya antisosyal formlarda olduğu durumlarda gençler
için olumsuz sonuçlar doğurma olasılığı yüksektir. Ayrıca, bu tür gruplarda yer alan
gençlerin statü edinmek ve dikkat çekmek için yarışma eğilimleri vardır. Sonuç olarak,
çete üyelerinin hayatlarını tehdit edecek riskli davranışlarda bulunmaları yönünde ciddi
baskılara maruz kalma ihtimalleri vardır.
Gençlerin çete üyeliği konusunda detaylı bilgilere, ayrıca bu konuda kanıta dayalı
işlevsel çözüm önerilerine Hallsworth ve Young (2009) tarafından kaleme alınan yazıda
ulaşılabilir.
“
“ Gençlerin doğal keşfetme ve deneyimleme
eğilimleri onları riske atar
Sigara içme
Sigara içmeye başlama bazı çocukların çocukluk döneminde karşılaştıkları bir tehli-
kedir. Ancak sigara içmenin sağlık açısından zararları kamuoyu tarafından kabul edilme-
sine rağmen, ergenlik evresinin özelliklerinden dolayı bu güçlük daha ciddi boyutlardadır.
Sigara içme konusunda akranların etkisi özellikle önemlidir. Hu ve diğerleri (1995) genç-
lerin sigara içmesinin arkasında çok çeşitli sebepler olmasına rağmen genel anlamda siga-
ra içen arkadaşların etkisinin sigara içen ebeveynlerin etkisinden daha önemli olduğunu
bulmuştur. Ayrıca Wang ve diğerleri (1997) en iyi arkadaşların sigara içme davranışının
genç bireyin sigara içmesini tutarlı ve anlamlı bir biçimde yordayan tek sosyal etken ol-
44 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
duğunu bulmuşlardır. Gençleri sigara içmeye başlatan sebeplerin neler olduğu konu-
suyla ilgilenen Michell ve West (1996) geçmiş araştırma raporlarında sigara içenlerin
diğer bireyleri baskı, alay, zorbalık veya gruptan dışlama yoluyla ikna ettiklerinin be-
lirtildiğini, ancak kendi araştırma bulgularına göre bu sürecin karmaşık olduğunu ve
gençlerin sigaraya başlama nedenlerinin arkasında kendi özgür iradelerinin olduğunu
gösteren güçlü unsurları belirlediklerini belirtmişlerdir. Bu bulgular, sigaraya başlama
konusunda akran baskısına ek olarak sosyal baskıların da dikkate alınması gerekti-
ğini vurgulamakta, ayrıca bu süreçte bireylerin kendilerinin geçmiş araştırmalarda
belirtilen akran baskısından daha aktif rol oynayabileceklerini öne sürmektedir. Bu
bulgu, bir yandan akranları tarafından kabul görmek için bir akran grubunun parçası
olmayı isteyen gencin aynı zamanda bireyselleşme ve kişisel bir kimlik oluşturturma
yönünde yoğun çaba harcaması biçiminde kendini gösteren ergenlik evresinin gelişim
özellikleriyle de uyumlu görünmektedir.
Toplum sağlığı perspektifinden belirtmek gerekirse, sigara içme ile ilgili veriler
sigara içme davranışının genellikle ergenlik evresinde sigara içme yatkınlığı olmayan
bir kişinin kademeli olarak bir değişiklik sürecine girmesi, ardından düzenli olarak
sigara kullanımını benimsemesi şeklinde oluştuğunu göstermektedir. Sonuç olarak
kamu sağlığı bakış açısı ergenlik evresinde sigara içme konusuyla ilgilenmenin önem-
li olduğunu vurgulamaktadır (Wills ve diğerleri, 1996).
ve yeni yaşantılar ararlar. Gençler başkalarının sağladığı bilgiye güvenmek yerine bir şey-
leri kendileri denemek isterler. Bu özellikleri onları alkol ve diğer uyuşturucu maddeleri
denemek için kışkırtılmaya karşı zayıf hale getirir.
“
“ Akran baskısı alkol ve uyuşturucu
kullanımında önemli bir etkendir
Gençler alkol ve diğer uyuşturucuları kullanmalarını ‘çok iyi’ veya ‘herkes alıyor’
(veya uyuşturucu kullanıyor) gibi ifadelerle haklı çıkarmaya çalışma eğilimindedir-
ler. Tahmin edilebileceği gibi gençlerin alkol kullanmaya başlamaları ile marihuana
ve ecstasty gibi uyuşturucularla veya eroin ve kokain gibi daha ağır uyuşturucularla
tanışmalarında akranlarının bunları kullanarak model olması veya akran baskısı en
önemli etkenlerdendir. Literatürde bu bulguları destekleyen pek çok araştırma vardır.
Dupre ve diğerleri (1995) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmada gençlerin yüzde
55’inin aldıkları ilk alkol ile kullandıkları ilk uyuşturucunun bir arkadaşları tarafından
kendilerine verildiğini saptamışlardır. Jenkins (1996) uyuşturucu kullanmaya başla-
ma ile en güçlü ilişkisi olan etmenin uyuşturucu-kullanan bir arkadaşla olan yakınlık
olduğunu bulmuştur. Benzer şekilde Larnord ve Patterson (1995) crack adlı uyuşturu-
cuyu kullanan gençlerin crack kullanan arkadaşlara sahip olma eğiliminde oldukları-
nı bulmuşlardır. Uyuşturucu kullanımı ile uyuşturucu kullanan arkadaşlar arasındaki
ilişki iki nedenden dolayı şaşırtıcı değildir. Birincisi gençlerin akranları tarafından
kabul görmek istemeleri, ikincisi ise madde kullanan arkadaşlar ile sosyalleşenlerin
ilgili maddeye erişme olasılıklarının daha kolay olmasıdır.
Bu nedenle alkol, marihuana ve diğer uyuşturuculardan kaçınanların uyuşturucu
kullanma olasılığı çok az olan ailelerden gelmeleri şaşırtıcı değildir. Bu gençlerin
ayrıca uyuşturucu kullanan arkadaşlara sahip olma olasılıkları daha az olup, buna
karşın alkol, marihuana ve diğer uyuşturucuları kullananlar kadar psiko-sosyal veya
okul problemleri yoktur (McBroom,1994). Okul problemleri ile ilgili olarak Jenkins
(1996), tahmin edilebileceği gibi, akademik performans ile uyuşturucu kullanımı ara-
sında olumsuz bir ilişkinin olduğunu bulmuştur.
Yukarıda tanımlanan problemleri olan gençlere yardımcı olma durumunda iseniz
alkol kullanımı ile ilgili olarak Levignston ve Melrose (2009); gizli uyuşturucu kulla-
nımı ile ilgili olarak da Schaeffer ve diğerleri (2009) tarafından yazılan kanıta dayalı
çözüm önerlerini okuyabilirsiniz.
Cinsel davranış
“
“ Cinsellik ergen gelişiminin
zaruri bir parçasıdır
Gençler İçİn Tehlİkeler 47
• Dükkân hırsızlığı
• Tahripçilik (vandalizm)
• Yüksek hızda araba kullanmak
• Ateş yakmak
• Yüksek volümde ve/veya saldırgan müzik dinleme
Dükkân hırsızlığı
Araştırma bulguları, gençlerin dükkan hırsızlığı yapma eğilimlerinin sosyo-ekonomik
değişkenlerle ilgili olmadığını fakat eğlence, heyecan arayışı ve akran baskısı ile ilgili
olduğunu ortaya koymaktadır (Lo, 1994). Dükkan hırsızlığı yapanların dükkân hırsız-
lığı yapan arkadaşlarından önemli oranda etkilendikleri, fakat bu durumun gençlerin
anne-babalarına bağlığı ve bu davranışların yanlışlığına ilişkin inanç geliştirmeleri
sayesinde azaltılabileceği belirtilmektedir (Cox ve diğerleri, 1993).
Tahripçilik (vandalizm)
Birçok genç kendisini güçsüz hissettiği ve genel olarak içinde yaşadığı toplum tara-
fından yeterince saygı görmediği için hayal kırıklığı ve engellenme duygusu yaşa-
makta ve/veya öfkelenmektedir. Gencin yaşadığı bu duygular bazen vandallık olarak
dışa vurularak ortaya çıkabilmektedir. Tıpkı bazılarının duygularını grafiti yoluyla
ifade edebildiği gibi. Grafitinin gizlice yaratılmak zorunda olması ve barındırdığı risk
faktörü birçok gence cazip gelmektedir.
48 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Grafiti sanatsal açıdan yaratıcı ve tatmin edici olabilmekte, ayrıca gencin vermek
istediği mesajları ve iletmek istediği fikirleri ifade etmek için kullanılabilmektedir.
Peters (1990) grafitinin bazı gençler için aidiyet ve kimlik duygusunu ifade etmenin
yolu, bazıları için ise aşırı uçtaki popüler değerleri vurgulalayabilme yöntemi oldu-
ğunu gözlemlemiştir.
Ateş yakma
Ateş yakmaya olan ciddi bağımlılık psikiyatrik bozukluğun bir göstergesi olmasına
rağmen bazı gençler yakmaktaki heyecanı severler ve bazı şeyleri yanarken seyret-
mekten hoşlanırlar. Ateş yakmak bir anlamda risk, heyecan ve meydan okuma an-
lamına gelir ve bu tam da gencin aradığı şeydir. Ayrıca ateş yakmak oldukça kolay
bir eylemdir.
Ateş yakmaya ilgisi olan gençlere yardımcı olacak pratik kanıta dayalı müda-
haleler konusunda daha ayrıntılı bilgilere ulaşmak isteyen okuyuculara Sharp ve
diğerleri (2009) tarafından kaleme alınan yazıyı okumlarını öneririz.
Kilo kontrolü
Gençlerin karşı karşıya kaldığı problemlerden biri de beden-ağırlığı kontrolü ile
ilgili tehlikelerdir. Grigg ve diğerleri (1996) tarafından 14-16 yaş arası kız öğren-
ciler üzerinde kilo verme ile ilgili yürütülen bir araştırmada, deneklerin üçte birin-
den fazlasının önceki ayda şok diyet, oruç, zayıflama tabletleri, diyaretikler (ishal
Gençler İçİn Tehlİkeler 49
söktürücüler), laksatifler (müshil) ve/veya sigara içme gibi aşırı rejim uygulama
yöntemlerinden en az birini kullandıkları belirlenmiştir.
“
“ Gençlerin başkalarını model alma konusunda
büyük zaafları vardır
Kimlik arayışında olan gençlerin yaşadığı problem, onları maalesef başkalarını model
alma konusunda zayıf bir konuma getirir. Gençler ince kadın mankenlerin güzel ve is-
tenir olarak yansıtıldığı, buna karşın hafifçe kilolu erkek ve kadınların çekici olmadığı
ve alay edilmeye layık gösterildiği yazılı basın ve televizyonlardaki ağır örneklerle
karşı karşıya kalmaktadırlar. Genç kızlar zayıflığın önemi ve kilo-kaybı stratejileri ile
meşgul olmanın istenilen bir şey olarak görülmesi konusunda arkadaşlarından gelen
baskılardan daha fazla etkilenme eğilimindedirler. Diyet yapma davranışının örnek
alınması, alay edilme, dalga geçilme ve kızdırılma bu konuda yapılan akran baskısına
örnek gösterilebilir. Alay edilme, dalga geçilme ve kızdırılma zayıf veya kilolu erkek-
lerin de karşı karşıya kaldığı bir problem olabilmektedir.
Kilo problemi sadece aşırı vakalar olan anoreksia nevrozu ve bulimia nevrozunu
değil aynı zamanda obeziteyi de kapsar. Kadınlara göre erkeklerde hem anoreksia
nevrozu hem de bulimia oranı düşük olmasına rağmen bu konularda sorun yaşayan
erkekler de vardır. Obesite sorununu her iki cinsten de bazı gençler yaşamaktadır. Pek
çok araştırma raporu ergen kilo kontrolü sorunu konusunda bazı kültürel farklılıkların
bulunduğunu göstermektedir (Raich ve diğerleri, 1992; Wardle ve diğerleri, 1993;
Story ve diğerleri, 1995).
Okuyuculara yeme problemleri olan gençlere yardımcı olabilmek için Hoste ve le
Grange (2009) tarafından kaleme alınan pratik kanıta-dayalı müdahaleleri okumala-
rını öneririz.
Özet
Bu bölümde ergenlik dönemindeki gençlerin karşı karşıya kalabilecekleri bazı tehli-
kelere değindik. Bu tehlikelerle karşılaşmak uyumlu tepki verme yeteneği olmayan
ergenlere zarar verebilir. Bununla birlikte, tehlikelerle karşılaşmak gencin yetişkin-
liğe doğru giden yolculuğunun ayrılmaz bir parçasıdır. Ayrıca, yetişkin bir bireyin
durum ve olaylar ne olursa olsun, mücadele ederek başa çıkma sorumluluğunu üst-
lenmesi gerekir. Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek gencin gelişimsel görevlerin-
den birisidir.
Gençler karşı karşıya kaldıkları tehlikelerle uyumlu bir şekilde başa çıkamadık-
ları zamanlarda sıklıkla danışmanlardan yardım ararlar. Bu süreçte danışmanların
görevi, gençlerin karşı karşıya kaldığı tehlikelerin üstesinden gelerek gelişimsel
serüvenlerini sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları uygun yöntemleri bulabilme-
lerine yardım etmektir. Bu bağlamda editörlüğünü Kathryn’in yaptığı Practical In-
terventions for Young People at Risk isimli kitaba başvurmaları okuyuculara faydalı
olabilir (Geldard, 2009).
50 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Gençlerin ergenlik döneminde karşı karşıya kalabileceği belli başlı prob-
lem alanları arasında akran etkisi, çeteler, sigara içme, uçucu maddelerin
koklanması, alkol ve diğer uyuşturucuların kullanılması, cinsel sorunlar,
antisosyal davranışları içeren risk-alma davranışları ve kilo kontrolü so-
runları yer alır.
• Destekleyici ve otoriter ebeveynleri olan gençler avantajlıdır.
• Yetişkinler tarafından olumsuz olarak tanımlanmasına karşın gençler tara-
fından sergilenen davranışlar sıklıkla gencin kişisel kimlik arayışının bir
göstergesidir.
• Akran arkadaşlığı ve akran baskısı gençleri alkol, diğer uyuşturucuların
kullanımı, cinsel davranış ve diğer riskli davranışlar ile tanıştıran önemli
etkenlerdendir.
• Gençlerin belirli problem davranışları ile ilgilenirken kanıta-dayalı pratik
müdahalelerden yararlanılabilir.
5
Ruh Sağlığı Problemlerinin
Gelişimi
Bu bölümde gençlerin başa çıkma yeteneğini ve uyumlu bir şekilde başa çıkma ye-
teneği olmayan gençlerdeki patolojinin gelişimini tartışacağız. Ayrıca gençleri etki-
leyen daha yaygın ruh sağlığı problemlerini de tanımlayacağız. Bu kitap ruh sağlığı
problemleri olan gençlerle çalışanlar için bir tedavi rehberi olarak kullanılma amacın-
da olmamasına rağmen ruh sağlığı çalışanlarının proaktif danışma yaklaşımını birçok
sorunlu genç için yapılan genel tedavi planının parçası olarak faydalı bulacaklarını
umuyoruz. Bu kitabı okuyan birçok danışmanın, çalıştıkları yerlerde ciddi ruh sağlığı
problemleri geliştirmemiş ancak problemli gençlere yardım etme rolü üstlendiklerini
varsayıyoruz. Bununla birlikte, tüm danışmanlar için ruh sağlığı problemlerinin geli-
şiminin ilk işaretlerini fark edebilmek önemlidir. Bu ilk işaretlerin farkına varılması
danışanların uzmanlaşmış danışmanlara veya uygun ruh sağlığı merkezlerine sevkle-
rinin yapılmasını olanaklı kılır.
Sevk
Başarılı başa çıkma stratejileri ve kaynakları geliştirememiş gençlere yardım etmenin
bir danışmanın en önemli görevlerinden biri olduğu açıktır. Bununla birlikte, danış-
manların patoloji geliştirme belirtileri gösteren gençleri tedavi etme konusunda kendi
kişisel ve mesleki sınırlılıklarının farkında olmaları gereklidir. Bu sınırlılıkların far-
kında olmak ve bu konuda danışanlara karşı açık olmak önemlidir.
Her danışmanın gerek kendi kişisel meselelerini gerekse danışanlarıyla ilgili ko-
nuları tartışabilecekleri deneyimli ve vasıflı bir süpervisörlerinin olması gerektiğine
inancımız tamdır. Görüşülen gencin patoloji geliştirmekte olduğuna ilişkin belirtilerin
olduğu durumlarda danışmanların süpervizörlerine danışmaları ve tedaviye devam
etme veya uzmanlara sevk etme konusundaki kararı buna göre vermeleri gerekir.
Patolojinin henüz başlangıç aşamasında olduğu durumlarda, özellikle de danışa-
nın genç olması durumunda doğru teşhiste bulunmak güç ve karmaşık olabilmektedir.
Miller (1983) danışmanları, gençlerin tipik ve belki de tuhaf görünen duygu, düşünce
ve davranışlarını mutlaka ciddi psikopatolojinin bir göstergesi olarak görmemeleri
ve olduğundan fazla yorumlamamaları konusunda uyarır. Gençlerin bu tür duygu,
düşünce ve davranışları aslında çevreye verdikleri ve gelişimsel olarak uygun tepki-
lerin göstergesi de olabilir. Ancak, madalyonun diğer tarafında, semptomları yanlış
bir biçimde gençlerin normal davranışları olarak görmek vardır. Bu yanılgı, gencin
52 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“ Bazı gençlerin psikolojik dayanıklılığı
diğerlerinden daha fazladır
1. Kaygılanmalı mıyım?
2. Bu olumlu bir şey mi yoksa olumsuz mu?
3. Ben, amaçlarım veya adanmışlığımla ne şekilde olayın içindeyiz?
R uh Sağlığı Problemlerİnİn Gelİşİmİ 53
“
“ Aktif başa çıkma stratejileri pasif
stratejilere tercih edilir
Yukarıda listelenen başa çıkma stillerinden ilk ikisi aktif bir süreci kapsarken, üçün-
cüsü pasif bir sürece işaret eder. Aktif bir süreçte birey, stresin kendisi ile ve stres
yaratan faktörlerle mücadele etmek için harekete geçer. Pasif süreçte ise birey stres-
le mücadele etmek için olumlu bir girişimde bulunulmaz. Aktif başa çıkma strate-
jilerinin kullanımının azalan sosyo-ekonomik statü ile birlikte azalma eğiliminde
olduğu ve daha düşük sosyo-ekonomik gruplar tarafından daha pasif başa çıkma
stilinin kullanılmasının sorunlara neden olmasından dolayı işlevsel olmadığı be-
lirtilmiştir (Jackson ve Bosma, 1990). Eğer bu bulgular doğru ise bu durum onları
içinde bulundukları sosyo-ekonomik statüyü değiştirmekten alıkoyabileceğinden,
bu guruplardaki kişiler için özellikle şanssızlıktır. Gencin pasif bir başa çıkma sti-
linden aktif bir stile geçmesine yardımcı olmak kuşkusuz danışmanların en önemli
amaçlarından biri olabilir.
Simeonsson (1994) çocukların ve gençlerin %15 ila %18’nin kökeni psikolojik olan
davranışsal bozukluklar gösterdiğini tahmin eden birçok araştırmanın olduğunu be-
lirtmektedir. Bu bozukluklar genel olarak içselleştirilmiş veya dışsallaştırılmış bozuk-
luklar olarak iki kategoriye ayrılabilir. İçselleştirilmiş bozukluklar sosyal geri çekilme
ve yalnızlık, depresyon ve kaygı duyguları ile karakterize edilir. Dışsallaştırılmış bo-
zukluklar ise, bunun tersi olarak yıkıcı bir biçimde kendini dışa vurma, saldırganlık,
hiperaktivite gibi davranışlar ile diğer tipik davranım bozuklukları ile karakterize edi-
lir.
Gençlerin stres yaratan durumlarla uyumlu bir şekilde başa çıkamadıkları yerde
patolojinin gelişmesi olasıdır. Bu yüzden danışmanların uyumlu başa çıkma süreç-
lerini kullanmakta olan gençlerle stres yaratan faktörlerle karşılaşmaktan kaçınmak
için savunma mekanizmalarını uygun olmayan bir şekilde kullanmakta olan gençleri
birbirinden ayırt edebilmeleri önemlidir. Savunma mekanizmalarının bireylere trav-
manın ilk şiddetli evresinin şokuyla başedebilmelerine olanak sağlama amacı güttüğü
akıldan çıkarılmamalıdır. Örneğin, bir kimse ölmekte olduğunu ilk kez fark ettiğinde
gerçeği kabulleninceye kadar mucizevi bir tedaviye inanmaya tutunabilir. İnkar etme
savunma mekanizmasının kullanımı başlangıçta kişinin tepkisini azaltabilir ve bir ta-
raftan da onun yoluna devam etmesi için duygusal güç toplamasına olanak verir. Bu-
nunla birlikte, savunma mekanizmalarının kullanılması şüphesiz bireyin gerçeklik al-
gısını bozar ve eğer savunma mekanizmalarının kullanımında ısrar edilirse bu durum
uygun olmayan davranış ve uygun olmayan duygusal tepkiler vermekle sonuçlanır.
“
“ Strese uyumlu bir şekilde tepki verememek
patoloji ile sonuçlanabilir
Gençlerin stres yapıcılarla uyumlu bir şekilde başa çıkamadığı ciddi durumlarda
gençler somatik belirtiler, panik ataklar, obsesif-kompülsif davranışlar veya otoma-
tikleşen, ritüelleşen ve akıldışı hale gelen davranışlar göstererek parçalanma süre-
cine girme gibi çok çeşitli patolojik tepkiler gösterebilirler. Strese maruz kalan bazı
gençler bu duruma uyumlu bir şekilde tepki vermek yerine patalojik duruma geçerler
(Haan, 1977).
Bu kitap bir ruh sağlık ders kitabı olmasa da gençler tarafından deneyimlenen ve aşağı-
da yer alan bir dizi psikolojik bozukluğu dikkate almanın önemli olduğuna inanıyoruz.
• Depresyon
• Kaygı bozuklukları
• İntihar düşüncesi ve davranışları
• Psikoz geliştirmenin ilk işaretleri
• Travma sonrası stres bozukluğu
56 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Depresyon
Depresyon bireyin duygu durumunun önemli oranda bozulması ve beraberinde nor-
malde eğlenceli olan etkinlere karşı ilgi ve zevk kaybı olarak tanımlanır. Depresyon
aşağıda tanımlandığı gibi hafif, orta veya ciddi derecelerde olabilir (Dünya Sağlık
Örgütü, 1994):
Çoğu insan zaman zaman depresyon yaşayabilir. Bununla birlikte, psikiyatrik kap-
samdaki majör bir depresif durum normal depresyondan şiddeti, sürüp gitmesi ve
süresi bakımından ayırt edilebilir (Dünya Sağlık Örgütü, 1997).
Depresyonun daha hafif fakat daha sürekli şekli olan distimi en az iki yıl gibi uzun
bir süreci kapsar. Bu süreçte, bireyde depresif bir ruh hali, ilgi ve enerji kaybı, sos-
yal ortamlardan geri çekilme, yetersiz odaklanma, zayıf hafıza, yetersizlik duygusu,
düşük özsaygı, suçluluk, öfke, umutsuzluk, çabuk kızma ve ümitsizlik gibi belirtiler
görülür. Distimi sosyal ve mesleki işlev görmeyi engeller ve distimisi olan bazı birey-
ler distimik bozuklukları boyunca majör depresif olaylar yaşarlar.
Çocuklarda depresyonun görülme oranı görece daha düşüktür. Bununla birlikte,
ergenlik boyunca çoğu genç normal yaşamlarının bir parçası olarak zaman zaman
depresyon yaşayabilir ve sonuç olarak sorun çıkaran düzeylerde bir depresyon ge-
liştirme riski taşırlar. Sıklıkla, yalnızlık ve sosyal geri çekilme gençlerdeki depresif
bozuklukların öncüsüdür (Simeonsson, 1994).
Ergenlikteki depresyon çok çeşitli ortamlardan veya uyaranlardan kaynaklanabi-
lir, örneğin:
Kaygı bozuklukları
Herkes bazen kaygılı olur. Kaygılı olmak bazen faydalı da olabilir. Nispeten yüksek
düzeyde yaşanan kaygı, kaygı yaşatan durumla ilişkili olduğunda yararlıdır. Örne-
ğin, bir futbol maçında, bir sınav veya iş görüşmesinde kaygı tetikte olmayı ve per-
formansın artmasına yardımcı olabilir. Maalesef, kaygının aşırı düzeyde yaşanması
ise performansı düşürebilir. “
“ Kaygı güdüleyici veya engelleyici olabilir
Kaygı bozukluğu nedeniyle acı çekmek sadece gereğinden fazla kaygılı olma mese-
lesi değildir. Kaygı bozuklukları olan bireylerin yaşadığı acının düzeyi genellikle
normal yaşamda deneyimlenen kaygıdan daha yaygın ve daha fazla olur. Kaygı
bozukluğunun genellikle bireyin ilişkilerinin bozulması gibi sosyal sonuçları olur.
DSM-IV-TR’de tanımlandığı üzere (American Psychiatric Association, 2001)
gençlerde gözlenen en yaygın dört anksiyete bozukluğu tipi arasında genelleştiril-
miş kaygı bozukluğu, sosyal fobi, spesifik fobi ve obsesif-kompülsif bozukluk yer
alır.
Genelleştirilmiş kaygı bozukluğu nedeni belli olmayan, uzun dönemli ve sürek-
lilik arz eden aşırı kaygı ve endişe durumları ile karakterize edilir. Genelleştirilmiş
kaygı bozukluğu deneyimleyen gençler gerginlik, sinirlilik, huzursuzluk, uyuyama-
ma veya uzun süre uykuda kalma güçlüğü, yetersiz odaklanma, sık sık idrara çıkma,
kolay öfkelenen ruh hali, depresyona girmiş ruh hali, sersemlik, baş dönmesi, kas
gerginliği veya kolay yorulma hali belirtileri gösterirler. Genelleştirilmiş kaygı bo-
zukluğu olan gençler sıklıkla sosyal veya spesifik fobi gibi ilave kaygı bozukluğu
da sergilerler.
Sosyal fobi belirli sosyal veya performans durumlarına maruz kalındığında
oluşan ciddi düzeydeki kaygı ile karakterize edilir. Bu bozukluk sıklıkla kaçınma
davranışlarına neden olur. Spesifik fobi belirli bir nesne veya ortama karşı olan
sürekli ve akıldışı bir korku ile karakterize edilir ve ayrıca kaçınma davranışlarına
neden olabilir.
58 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
• Bu gençler çok az sayıda insanla fakat oldukça yoğun kişilerarası ilişkiler kurma
eğilimindedirler.
• Bu gençler sıkıntılarını ve duygularını sözel iletişimden çok davranışları ile ifade
etme eğilimindedirler.
• Bu gençler kendilerini çevrelerini kontrol edemez olarak algılar, çevrelerini kont-
rol ettiğini hisseden gençlere göre daha yüksek intihara kalkışma riski taşırlar.
• Bu gençlerin umutsuzluk ve işlerin iyiye gitmeyeceği dair inançları yüksektir.
• Olaylara aşırı tepki gösterme eğilimindedirler, ayrıca aşırı duyarlı da olabilmek-
tedirler.
Ergenlikte ortaya çıkabilen bir diğer psikotik bozukluk akut ve geçici psikotik bo-
zukluktur. Belirtileri genellikle akut psikolojik stres ile ilişkili olan ve birkaç gün
içinde ortaya çıkan bu hastalık iki veya üç hafta içinde ortadan kalkar (Dünya Sağlık
Örgütü, 1997).
Özet
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Danışmanlar danışanlarında psikopatoloji olasılığının varlığını belirledik-
lerinde, bu danışanlarını uzmanlara sevk etme konusunu süpervizörleri ile
görüşmelidirler.
• Bazı gençler diğerlerine göre stresle başa çıkmakta daha başarılıdırlar.
• Stresin üstesinden gelmek için kullanılan aktif başa çıkma tepkilerinin ba-
şarılı olma ihtimali pasif olanlardan daha fazladır.
• Danışmanların gençlerle çalışırken karşılaşabilecekleri en yaygın prob-
lemler arasında depresyon, kaygı, intihar düşüncesive davranışı, gelişmek-
te olan psikozun ilk işaretleri ve travma sonrası stres bozukluğu yer alır.
• Danışmanların psikolojik bozukluk belirtilerine karşı uyanık olmaları,
bunları teşhis edebilmeleri ve gerektiğinde uzmanlara sevk edebilmeleri
bakımından önemlidir.
2. Kısım
Gençler İçin Proaktif
Danışmanlık
Çevirenler
Arş. Gör. Sedat GELİBOLU (6. 7. ve 8. Bölümler)
Uzman Psikolojik Danışman Onur ÖZMEN (9. 10. 11. ve 12. Bölümler)
1. Eğer gençler danışma almaya teşvik edilmişlerse, onlar için uygun olacak şekilde
özel bir danışman-danışan ilişkisi kurmamız gerekir (bk. Bölüm 7).
2. Gençlerle yapılan danışma süreci, çocuklarla veya yetişkinlerle danışma yapılır-
ken kullanılan süreçlerden farklı olmalıdır (bk. Bölüm 7 ve 8).
3. Gençlerle yapılan danışma görüşmesini geliştirici özel bazı beceri ve stratejiler
gereklidir (bk. Ünite 10).
Çocuklarla danışma
Geldard ve Geldard (2008b) tarafından belirtildiği üzere, çocuklarla çalışan danış-
manlar, uygun araç ve etkinlikleri seçebilmeli ve kullanabilmelidir. Ayrıca çocukların
gelişim yaşı ve buna bağlı sorun çözme becerileri de dikkate alınmalıdır. Ek olarak
66 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
22.
“ Birçok genç, sorunlarını ailelerine açma
konusunda isteksizdir
Gençler çocuklara göre daha karmaşık bilişsel süreçlere ve daha gelişmiş bi-
lişsel becerilere sahiptirler. Gençlerin çocuklara oranla daha olgun işlem dü-
zeyine sahip olmaları, danışmanlara genelde çocuklarla danışmada kullanıl-
mayan daha gelişmiş bilişsel müdahale yöntemlerini kullanma olanağı sunar.
Her ne kadar bazen gençlerle danışmada araç kullanmak ve etkinliklerden
yararlanmak faydalı olsa da, bu tekniklerden yararlanırken danışanın olgun-
luğu ve benlik imgesine saygı gösterilmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir
(bk. Bölüm 13 ve 14).
Danışma Sürecİnİ Gençler İçİn Uygun Hâle Getİrmek 67
“
“ Danışma süreci gençler tarafından
kabul edilebilir olmalıdır.
• Genç-danışman ilişkisi
• Başarılı sonuçlara ulaşmak için gereken danışma becerileri
• Belirli sorunlara yönelik kullanılacak stratejiler
tercih eden bazı danışmanlar ise aile terapisinin gençlerin kişisel ve hassas sorunla-
rını ciddi biçimde ele alma fırsatı vermediği yönünde bir inanca sahiptirler. Biz de,
gençlerle birebir çalıştığımızda, kişisel bilgilerini bütün ailenin önünde açıklamaya
nazaran bireysel ortamda kendilerini çok daha rahat ifade edebildiklerini fark etti-
ğimiz için kesinlikle ikinci görüşe katılıyoruz. Ayrıca, bireysel danışma esnasında
sorun yaratan durum genç tarafından bir kez açıklandığında, sonrasında bu bilgiyi
çuğunlukla aile veya ebeveynleriyle de paylaşabildiklerini gördük. Eğer aile terapi-
si tek başına kullanılsaydı, bu bilginin yüzeye çıkması olası olmayacaktı ve sonuç
olarak bu sorun sürüp gidecekti. Bu nedenle, eğer hızlı bir değişime etkin bir şe-
kilde yardımcı olmak istiyorsak bire bir çalışma ve aile terapisinin bütünleştirilmiş
kullanımının daha başarılı sonuçlar vereceğine inanıyoruz. Bireysel danışma ve aile
terapisinin birleştirilmesi ile ilgilenen okuyucular tarafımızdan yazılan şu kitapları
okuyabilirler; Relationship Counselling for Children (Çocuklar İçin İlişki Danış-
ması), (Gençler ve Aileler) (Geldard ve Geldard, 2009a). Bu kitaplarda yer verilen
yaklaşımlar hem gençlere hem de çocuklara uygulanabilmektedir.
“
“ Aile terapisi ile birlikte bireysel danışma
daha yararlı olabilir
Şekil 6.1’de danışma ortamının gençlerin dünyasında işgal ettiği yer sistemli bir şe-
kilde açıklanmaktadır. Şekilde, gençlerin çocukluktan yetişkinliğe olan yolculuğu,
ailenin güvenli ortamından akran çevresinin daha az güvenli ortamına bir geçiş şek-
linde gösterilmiştir. Aile; kötülüklerin önlendiği, beslenme ve sağlıklı büyümenin
sağlandığı bir yeri temsil eden katı bir sınırla gösterilmiştir. Ancak, maalesef bütün
gençlerin gelişme fırsatı bulabilecekleri böyle bir ortamı yoktur. Aileleri parçalan-
mış, bu nedenle başkalarının sahip olduğu bazı avantajlardan yoksun olan pek çok
genç de vardır. Şekilde gençlerin geçiş yaptığı ortam (akran çevresi) kesik sınır
çizgileriyle gösterilmiştir çünkü bu alan dışarıdan gelen etkilere açıktır ve bireyleş-
menin gelişebilmesi için ortama giriş ve çıkışlara izin verir.
Akran grupları gençlerin bütün ihtiyaçlarını karşılamaz. Şekil 6.1’de, gençle-
rin hem iç hem de dış sınırlara sahip oldukları görülmektedir. İç sınır gençlerin
kişiliği, geçmişi ve geliştirdiği becerileri (accumulated skills) içerirken, dış sınır
kesiklidir ve dış etkilere açıktır. Dış sınır gençlerin henüz gelişmekte olan ben-
lik algılarını temsil eder. Bu benlik algıları gençler yetişkinliğe doğru ilerledikçe
güçlenecektir. Bu sınırın güçlenmesi gençlerin akran ortamlarında daha rahat var
olmalarını ve kendi kararlarını ve seçimlerini daha özgür verebilmelerini sağlar.
70 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
ÖN YARGI
ALKOL
aile ortamı
GENÇ
akran
ortamı
genç
HIV İŞ DİN
SOSYO-EKONOMİK
İNANÇLAR danışma DURUM
ortanı
UYUŞTURUCU MEDYA
Güçlenen sınırlar kendi kendine yeterli olma duygusunun akran ortamında gelişimine
olanak tanır ve bunun bir sonucu olarak gencin akranlarıyla olan ilişkilerinde uyum
sağlaması beklenir. Gençler aile çemberinden dışarıya çıktıklarında, artık aileleri ve
aile bireyleriyle eskiden olduğundan daha farklı ilişkiler geliştirirler. Bu durum, yeni
gelişen benlik algıları sayesinde mümkün olur.
Danışma ortamı gençlerin dünyasında bir yer bulsa da aile ve akran ortamlarından
ayrı bir yerde konumlanır. Şekil 6.1 de görülebileceği üzere, danışma çemberinin sını-
rı, güvenli, emniyetli, tutarlı ve güvenilebilir bir yer olduğunu betimlemek için kesin-
tisiz olarak çizilmiştir. Ancak, kolay giriş ve çıkış için açık bir noktası vardır. Danışma
ortamındaki olumlu deneyimler, gençlerin içsel ve dışsal sınırları kırılganlaştığında ya
da bunaltıcı olmaya başladığında onları bu ortama dönmeye teşvik eder. Ayrıca, şekil
6.1’de görülebileceği gibi gençler uyuşturucu, HIV, iş, din, sosyoekonomik statü ve
medya gibi çok çeşitli dışsal etkilere de maruz kalabilmektedirler.
“
“ Gençler diğer gençlerden yardım
istemeyi tercih ederler
Her ne kadar genel olarak öğüt vermenin, kendi kararları için sorumluluk almaya baş-
laması gereken gençlere yararlı olmadığına inanıyor olsak da danışma bütün bunların
birleşiminden oluşabilir (Tyler, 1978). Yine de, eğer gençler mantıklı karar verebil-
mek için doğru ve yararlı bilgilere ihtiyaç duyuyorlarsa, danışmanların bu bilgileri
onlara sağlaması da yanlış değildir. Doğal olarak çoğu genç, danışmanlara tavsiye
almak için başvurur. Bu durum gençlerin zor kararlar almaları gerektiğinden ve bir
karara varmak için gereken bilgiyi sağlayacak yeterli deneyime sahip olmadıkları-
nı düşünmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Diğer gençler ise duygusal olarak sıkıntı
çektiklerinden dolayı danışma yardımı almak isteyebilirler.
Gençler genel olarak danışmaya gelirken, sorunlarını çözecek yardımları alacak-
larına veya doğrudan yönlendirme ve tavsiye alacaklarına inanırlar. Danışmanların da
bilgili, yaşam deneyimi olan ve kendi özel sorunları konusunda bilgi birikimine sahip
kişiler olduklarını düşünürler. Ayrıca onların başkalarıyla ilgilenen, anlayışlı, şefkatli
ve destekleyici biri olduğuna inanırlar (Gibson-Cline, 1996). Danışmanların sahip ol-
ması gereken nitelikler Bölüm 7’de daha detaylı olarak işlenecektir.
Gençler genelde karşı karşıya kaldıkları ciddi sorunlardan dolayı yaşamları epey
zorlaştığında ve bu sorunları çözmeye yönelik girişimleri başarısız olduğunda profes-
yonel yardım almaya gereksinim duyarlar. Fakat maalesef gençlerin çoğu sorunlarını
72 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
aramaktan elde edilecek faydaya, ayrıca ortaya çıkma olasılığı olan negatif sonuca
ilişkin algılanan tehdide bağlıdır. Örneğin, araştırma sonuçları, madde kulanan genç-
lerin yaşadığı polis ve tutuklanma korkusunun, gençleri yardım aramaktan caydırdı-
ğını ortaya koymaktadır (Darke ve diğ., 1996). Açıkçası, danışma yardımı almanın
gencin; duygu, düşünce ve sorunları hakkında kendisini açmasını gerektirmesi, birçok
gencin gözünü korkutabilmektedir. Dolayısıyla danışmanların; gizlilik, mahremiyet
ve başkalarıyla bilgi paylaşma gibi konularda ortaya çıkabilecek olası sorunlara karşı
duyarlı olmaları gerekir (bk. Bölüm 7).
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Gençlerle danışma; özel bir danışan-danışman ilişkisi, çocuklar ve yetiş-
kinlerde kullanılanlardan farklı süreçler, iletişimi güçlendirmek için ken-
dine özgü beceriler ve stratejiler gerektirir.
• Gençler ailelerinden ayrılıp akran ilişkilerinin yer aldığı yeni bir sosyal
sisteme geçerler.
• Proaktif süreç, danışmana, danışma sürecini gençlerin gelişimsel ihtiyaç-
larına göre düzenleme fırsatı sunar.
• Bireysel danışma ile aile terapisini birlikte kullanmak önemli avantajlar
sağlar.
• Gençler yetişkinlerden yardım istemeye tereddütle yaklaşırlar ve ilk etapta
akranlarına danışma eğilimindedirler.
7
Proaktif Yaklaşımın
Temelleri
• Varoluşçu felsefe
• Yapısalcı (constructivist) düşünme
• Danışmanın kişisel yeterlikleri
• Danışman ve gençler arasındaki ilişkiye yönelik belirli yeterliklerdir.
Şekil 7.1, proaktif yaklaşımın yukarıdaki dört unsur tarafından nasıl desteklen-
diğini açıklamaktadır. Her bir yeni unsur, altındakiler tarafından oluşturulan bir
temele dayanır. Bu nedenle, proaktif danışma esas kaynağını varoluşçuluktan ve
varoluşçuluğun üzerinde yer alan yapısalcılıktan alır. Gençlere yönelik proaktif
danışma yaklaşımına alt yapı oluşturmak için gereken diğer unsurlar da bu te-
melden beslenir.
Varoluşçuluk ve yapısalcılığın felsefi alt yapısından, proaktif danışmanlığın
diğer unsurlarını destekleyecek bir dayanak olarak yararlanarak danışmayı genç-
lerin kendi gelişimsel sürecine uyacak şekilde düzenleyip buna uygun bir hâle
getirebileceğimiz görülür.
Varoluşçuluk
Gençler ve
danışman arasındaki
ilişkinin belirli
özellikleri
Yapısal Düşünce
Varoluşçu Felsefe
Sonuç olarak, varoluşçu bir danışma felsefesi, ergen düşünce sistematiğine paralel
olmasından, danışanların kaygının bir realite olduğunu kabul etmelerine destek ol-
masından ve gençleri gerçekçi bir özgürlük anlayışı içerisinde verdikleri kararların
sorumluluğunu almaya yönlendirmesinden dolayı, gençlerle danışma için gayet uy-
gundur.
“
“ Danışman ve danışan arasında kurulan ilişkinin kalitesi
kullanılan stratejilerden daha önemlidir
Yapısalcı Düşünme
Proaktif danışma yaklaşımı, varoluşçu alt yapı üzerine inşa edilmiş yapısalcı felse-
feden istifade eder. Yapısalcılığın bir danışma yaklaşımı olmadığının anlaşılması
önemlidir. Yapısalcılık, yaşadığımız dünyayı anlamlandırabilmek için nasıl işe koyu-
lacağımızı açıklamaya yardımcı olabilecek bir kuramdır (Fransella ve Dalton, 2000).
Varoluşçulukta açıklandığı gibi, insanlar yaşadıkları dünyayı anlamlandırmayı de-
nerken, yaşadıkları dünya ile ilgili fikir ve inançları kavramsallaştırıp geliştirebilmek
için kendi kişisel deneyimlerini kullanırlar. Yani, yapısalcı terminolojiyle söylemek
gerekirse, insanlar yaşadıkları dünya ile ilgili kavramları kapsayan yapılar (constructs)
oluştururlar. Dünya ile ilgili bu yapılar veya kişisel yorumlamalar durağan değildir
ve yeni bilgilerle karşılaşıldığında yenilenir ve değiştirilirler. Bu nedenle, kişisel yapı
kuramı (personal construct theory), evrenle ilgili mevcut yorumlamalarımızın tümü-
nün revizyona ve değişime maruz kaldığına yönelik felsefi varsayım temel alınarak
oluşturulmuştur (Kelly, 1955). Bu anlamda, hepimiz bir bilim insanı gibi davranırız
yani hipotezler kurar, bu hipotezlerimizi deneyimlerimizle test eder ve gerekirse onları
revize ederiz (Winter, 2003). Gençlerin yaptığı şey de tam olarak budur.
Gençler, bolca keşfetmeyi içeren bir gelişim dönemindedirler. Öyle ki önceden
karşılaşmadıkları yeni deneyimler, gençlerin yetersiz ve uygun olmayan yapılarını re-
vize etmelerine ve yenileriyle değiştirmelerine yol açar. Kelly (1995) tarafından işaret
edildiği üzere, yapılar her zaman için yeni baştan kurulabilir ve bu yeni baştan kurma
işi genelde yapılar deneyimler tarafından geçersiz kılındığı zaman ortaya çıkar.
Proaktİf Yaklaşımın Temellerİ 77
Yapısalcılar, insanların kendi dünyalarını aktif ve proaktif bir biçimde inşa ettik-
lerine ve böylece kişisel kimliklerini ve kişisel dengelerini (personal equilibrium) ko-
ruduklarına inanmaktadırlar. Bireylerin kendi kişisel kimlikleri ile bağlantılı olduğu
için değişime, özellikle dirençli bazı çekirdek yapıları (core constructs) da vardır. Bu
yapıları değiştirmek birey için korkutucu olabileceği gibi kaygı ya da suçluluğa da
yol açabilir. Bireyler bu kaygı ve suçluluğu önlemek için çeşitli stratejiler geliştirirler.
Örneğin bazı kimseler dünyayı daha tahmin edilebilir kılmak için yapıları daraltabilir,
bazıları ise geçersiz duruma düşme ihtimalinden kaçınmak için bu yapıları gevşete-
bilir.
Gençlerle danışma yaparken, onların düşünme biçimleri ile benzeşik olmak zorun-
dayız. Yapısalcılığın ilkeleri ergen gelişimi ile uyumludur ve gençlerle çalışan danış-
manlar yapısalcı fikirleri referans çerçevesi olarak kullanmayı yararlı bulurlar.
“
“ Gençlerin kendi yapılarına saygı
duymak önemlidir
kısmı yetişkin kısmına göre daha özgür ve bilişsel olarak daha az kısıtlanmıştır
ve dolayısıyla daha az sınırlamayla düşünmeye ve kavramsallaştırmaya daha el-
verişlidir.
Gençlerle aynı frekansı yakalamak için onlarla kaynaşmak isteyen danışman-
lar, kendi içlerindeki ergen ile irtibat kurabilmelidirler. Danışmanlara tamamıyla bir
genç gibi davranmalarını önermiyoruz. Böyle yapmak danışan için sahte görünümlü
ve kafa karıştırıcı olabilir. Danışmanların, içlerindeki ergenle irtibat kurabilen ve
ondan yararlanabilen ve böylece yetişkin düşünme tarzının engelinden kurtularak
danışanının bilişsel yapılarını kabul etmede daha özgür olan, dünyayı gençlerin
algıladığı gibi algılayabilen ve danışanı ile aynı zeminde buluşmaya hazır kişiler
olabilmeleri gerektiğini iddia ediyoruz.
“
“ Benliğin bütün parçalarına değer verilmelidir
(a) (b)
Danışman Genç birey Danışman Genç birey
(c) (d)
Danışman Genç birey Danışman Genç birey
(e) (f)
ŞEKİL 7.2 Genç birey ile danışman arasındaki ilişkinin olası iletişim yolları (okları)
Proaktİf Yaklaşımın Temellerİ 81
çalışmakta zorlanabilirler. Ancak eğer danışma ilişkisinden başarılı bir sonuç elde
etmek için gerekli süreci iyi anlayabilir ve çaba sarf ederlerse başarılı olamama-
ları için bir sebep yoktur.
Rogers da (1955, 1965) yazılarında empatinin danışmadaki önemini vurgu yap-
mıştır. Empati, danışanın duygularını tam olarak anlayabilme ve paylaşabilme ye-
teneğidir. Empati yapılırken, danışman danışanıyla etkili bir birliktelik sağlar, onun
yapılarını anlar ve gencin duygularını onun kabul edebileceği şekilde ve belli oranda
onunla paylaşır. Her ne kadar gençlerle çalışırken danışmanların uygun düzeyde em-
pati sergilemeleri gerektiğine oldukça inanıyor olsak da zaman zaman genç danışanın
duyguları ile bağlantıyı kesebilmek gerektiğine de inanıyoruz. Bu bağlantı kesme işi,
danışmanların danışanların duygularına fazla kapılmalarını önlemeleri ve kendilerini
korumaları için gereklidir. Böylece danışmanlar, danışanı ve danışma sürecini izleye-
bilir ve süreçle ilgili uygun kararlar verebilirler.
Danışanlara içten davranmak ve ilgi göstermek danışmanların asli görevle-
rindendir. Ancak gençler, her ne kadar danışmanlarının içten ve ilgili olmalarını
isteseler de aynı zamanda ilişki kurulurken çekingen olma eğiliminde olup birey-
selliklerini korumak isterler. Bu nedenle danışman, danışanla yakın bir birliktelik
sağlarken danışanın bu temkinli tavrına uygun davranmalı, sunacağı içtenlik ve
ilginin danışanı sıkmamasına dikkat etmelidir. Aksi hâlde genç danışan, kendi
bireyselliğinin dikkate alınmadığını hissedebilir. Bu durum, danışmanın yüzeysel
ve yeterince uyumlu olmadığı biçiminde algılanmasına neden olabilir.
Belirtilen bu nitelikler, gençlerle çalışan danışmanların sahip olmak için çaba harca-
maları gereken özelliklerdendir. Ancak, bazen danışmanların ön yargıları ve çözülme-
miş sorunları gibi istenen başarıya ulaşmayı güçleştiren özel, çevresel ve/veya içsel
84 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
uyarıcılar ortaya çıkabilmektedir. İşte böyle bir durum yaşandığında, hem danışan-
danışman ilişkisinin neden iyi işlemediğini sebepleriyle birlikte anlayabilmek hem de
danışmanın danışanıyla başarılı ilişki kurmasını engelleyen kişisel sorunlarına çözüm
bulması için alacağı süpervizyon paha biçilmez öneme sahiptir.
“
“ Danışmanın çözülmemiş sorunları danışma
sürecini olumsuz etkileyebilir
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Proaktif yaklaşım; varoluşçu felsefe, yapısalcı düşünme, danışmanın kişi-
sel özellikleri ve danışma ilişkisine özgü özellikler üzerine kurulmuştur.
• Varoluşçu görüşe göre bizler varoluşumuzu kişisel deneyimlerimize göre
şekillendiririz.
• Gençler yaşadıkları dünya ile ilgili yapılarını sürekli olarak oluşturmaya
devam ederler: Bu yapılar sabit değildir ve yeni deneyimler edindikçe de-
ğişir.
• Gençlerle danışma yapacak danışmanlar; ergenlikteki gelişimsel süreçle-
ri bilen, kendi içindeki ergen ile bağlantı kurabilen, bireyleşmeye model
olabilecek, uyumlu, koşulsuz kabul anlayışına sahip ve gençlerle kolay
iletişim kurabilen kişiler olmalıdır.
• Danışma ilişkisi; doğal olmalı, kabul ve anlayışa dayalı olmalı, bu ilişkide
uygun düzeyde empati sergilenmeli ve kültürel konuları dikkate almalıdır.
8
Gençlerle Yürütülen
Danışmada Proaktif Süreç
ENGEL
Gencin gelişimsel yolculuğu Genç gelişimsel yolculuğuna
devam eder
Her ne kadar akranlarına yol gösterebilmek için özel eğitimden geçmiş gençler tarafın-
dan yürütülen akran danışmanlığı gibi uygulamalar olsa da gençlere danışmanlık yardı-
mı sunan danışmanlar genelde yetişkindir. Çoğu yetişkin danışmanın ise ya ergenlik dö-
neminde çocukları vardır ya da geçmişte ergenlik dönemini yaşamış çocukları olmuştur.
Bu gruptaki bazı danışmanlar aşağıdaki paragrafta sunulan bazı önerileri kabul etmekte
zorlanabilirler. Çünkü kendileri de anne baba olan bu danışmanların, danışma sürecin-
de kendi “anne babalık” kimliklerini bir kenara bırakmaları pek de kolay değildir. Bu
durum danışmanların, gerekli olmasına rağmen hem içlerindeki ergeni hem de içlerin-
deki yetişkini kullanarak (bk. Bölüm 7) genç danışanlarıyla bütünleşmelerini zorlaştırır.
Ancak, ebeveyn olsak bile, gençlere yardım etmekten ve onlarla bütünleşmenin verdiği
tatminden hoşlandığımız için bunu gerçekleştirmenin imkânsız olmadığını biliyoruz.
Çoğu danışman, yetişkin danışanlarını anlamak için onlara empatik davranmanın ve
onların dünyayı algılama biçimlerine uyum sağlamanın önemini kalın çizgilerle vurgu-
lasalar bile, bu danışmanların gençlerle çalışırken kişiliklerinin ergen bölümünü zaman
zaman kullanmaları gerektiği fikrine çoğu zaman direnç gösterdiklerine şahit olup şaşır-
maktayız. Oysaki, kişiliğin bu parçasını kullanabilmek, gençlerle kaynaşma, bütünleş-
me ve onlarla uyuşma imkânı sağlar.
“ “
Gençlerle yürütülen danışma sürecinde başarılı sonuçlar
almak için onlarla kaynaşmak ve bütünleşmek
temel bir zorunluluktur
88 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Bölüm 7’de belirtildiği üzere, içimizdeki ergeni kullanmak, genç gibi davranmak
ya da gencin rolünü oynamak demek değildir. Bu kavram, içimizdeki genci tanı-
mayı ve onunla temas kurmayı gerektirir. Yani dünyayı genç danışanımızın algı-
ladığı şekilde algılamak, kavramsallaştırmak ve düşünmek, yapıları sorgulamak
ve aynı biçimde iletişim kurmayı içerir. Eğer bunları yapamazsak gençlerle danış-
man olarak bütünleşmemiz mümkün olmaz ve onların ebeveynleri gibi görünmek-
ten kaçamayız. Ayrıca böyle davrandığımızda, gençlerin bizi onlara ne yapmaları
ve nasıl davranmaları gerektiğini söyleyen kişiler gibi algılamaları olasıdır. Bu
da kaçınılmaz olarak yardım etmeye çalıştığımız gençleri bize yabancılaştırır ve
güçsüz kılar.
Koşulsuz kabul aşamasında tutarsızlık ve güvenilmezlik gibi tipik ergen dav-
ranışlarını da ayrıca eleştirmeden kabul edebilmemiz gerekir. Bunlar gelişimsel
olarak normal davranışlardır. Ara sıra gençler danışmanlara karşı sıkıntı verici
davranışlar sergileyebilirler (Mabey ve Sorensen, 1995) çünkü bazı gençler yetiş-
kinlere kuşkuyla yaklaşır, danışma oturumunda da bu duygularını dışa vururlar.
Ayrıca, içlerine kapanabilir, danışmana güvenmekte isteksiz davranabilir veya
açık bir biçimde düşmanca bir tavır, aksi ve kavgacı davranışlar ortaya koyabilir-
ler. Bu durumda bile, danışmanın kabul edici, esnek ve uyumlu tepkiler vermesi
gerekir.
Gençlere inanmak
Öncelikle “gençlere inanmak” ile ne kasdettiğimizi açıklayalım. Gençlerle yapılan
proaktif danışmada, danışanımıza inandığımızı söyleriz ve bu onların öykülerini din-
leyeceğimiz ve anlatılanlar, bizim inanma sınırlarımızı zorlasa dahi bunları gerçek
kabul edeceğimiz anlamına gelir. Bu nedenle, anlatılan öyküyü tamamen doğruymuş
gibi kabul edip doğruluğunu sorgulamamamız gerekir. Ancak öyküde anlatılanlar ara-
sında tutarsızlıklar varsa, danışanımızın bu tutarsızlıklarla yüzleşmesinden rahatsızlık
duymaması şartı ile bu tutarsızlıklara dikkat çekmek gerekir.
Gençler sıklıkla danışmanlara inanılması güç öyküler anlatırlar. Ancak bu tür
inanılması güç öyküler genç danışanların içinde bulunduğu gelişim evresinde kul-
landıkları yapılarla tutarlıdır. Eğer danışmanlar gençlere var olan yapılarını yeniden
gözden geçirme ve sorgulama noktasında yardım etmek istiyorlarsa, onları dinlemeli
ve anlatıklarını sorgulamadan kabul etmelidirler. Ancak, danışanın öykülerinde tutar-
sızlıklar meydana çıktığında, gerekirse var olan yapıların gözden geçirilebilmesi için
bu tutarsızlıklar tartışılabilir (bk. Bölüm 11).
“
“ Gençlere inanmak kendi yapılarını gözden
geçirmelerine yardım eder
Bilindiği üzere gençler, sık sık yetişkinler tarafından yanlış anlaşıldıkları ve kendi-
lerine inanılmadığı duygusunu yaşarlar. Eğer danışmanlar, gençlerin anlattıklarına
inanmayarak onların yetişkinler hakkındaki ön yargısal algılarına uygun davranıyor
izlenimi verirlerse, danışanların danışmanlarına güven duyduğu bir ilişkinin kurulma
ihtimali zayıflar. Ayrıca, gençlerin sıkça inanmakta güçlük çekilen öyküleri vardır. Bu
öyküler inanılması güç olsa bile doğru olabilir. Bu sebeple bize anlatılanlara inanma-
mız önemlidir. Danışanın anlattıklarına inanmadığımızda, onun bize ilişkin güveni
sarsılacağı gibi, yetişkinlerle ilgili algılarını daha fazla yansıtan öyküler anlatma ko-
nusunda onlara yardımcı da olamayız.
Bazı psikolojik danışmanların, danışana her zaman inanmamız gerektiğine dair
önerimize katılmadıklarını biliyoruz. Ancak tecrübelerimize göre, bunu yaptığımız-
da aradaki güven gelişir ve danışanlar gerçekle uyuşmayan yapılarını daha uyumlu
olanlar ile değiştirerek bu yapılarını değerlendirme ve gözden geçirme konusunda
kendilerini daha güçlü hissederler. Süreç içerisinde de nesnel gerçekler açığa çıkar.
Bununla beraber, 5. Bölüm’de tartışıldığı üzere, danışmanlar, ruhsal bozukluk belir-
tilerine karşı uyanık olmalı, gerektiğinde danışanlarını uygun yerlere yönlendirilme-
lidirler. Sonuç olarak, danışana inanmanın proaktif danışmanlığın vazgeçilmez bir
parçası olduğu unutulmamalıdır.
sürecine girip çıkmak, bir düşünceden diğerine atlamak ve bu süreçte her zaman
kontrol sahibi olmak ister. Danışmanlar olarak eğer gençlerle etkili bir biçimde
bütünleşmek istiyorsak onların konuşma tarzlarını kontrol etmeye çalışmak ye-
rine, bilinçli olarak onların konuşma biçimine paralel hareket etmeliyiz. Böyle
davrandığımızda danışanımızın konu dışına sapmalarını aktif ve bilinçli bir şe-
kilde teşvik etmiş oluruz. Zaman zaman danışmanlar, gençlerle bütünleşmelerini
kolaylaştırdığı için, danışanların konu dışına çıkmalarına izin verir ancak daha
sonra genç danışanının sorunlarını tartışmaya geri dönerler.
Ebeveynler çoğu zaman ergen çocuklarının uygun olmayan zamanlarda izinsiz
bir şekilde konuşmaya girdiklerini düşünürler. Ayrıca kişisel konuları konuşmaya
davet edildiklerinde bunu reddettiklerini ancak uygunsuz zamanlarda ayrıntılı bir
şekilde konuşmaya istekli olduklarını söylerler. Bu, gelişimsel olarak normal bir
ergen davranışıdır. Danışmanlar bu duruma saygı göstermeli ve bu durumu avan-
taja çevirmelidir.
Kendilerine sıkıntı veren bir durumu konuşmak istemeyen gençler, genelde
kendileri karar verdikleri bir zamanda bunları konuşmak isterler. Bu yüzden da-
nışma sürecinde önemli konular tartışılırken konu üzerinde ilerlemelerine ve ko-
nudan uzaklaşmalarına izin verilmelidir. Bu sayede, danışma içeriğindeki önemli
konulardan kaçmak yerine genç danışanın dikkati geçici olarak başka yöne çe-
kilebilir ve devam etmek için daha rahat bir zaman beklenebilir. Danışman bu
durumdan dolayı umutsuzluğa düşmemeli, sadece genç danışanını izlemeli ve
aradaki konuşmalara enerji katmalıdır. Bu durum, sabırlı olmayı ve bazen olayla
doğrudan ilişkili görünmese bile bazı konuşmaları dinlemekten zevk almayı ge-
rektirebilir.
Yukarıda da bahsedildiği gibi, danışma içeriğindeki konuşmalar her zaman
çok ciddi ve yoğun olmak zorunda değildir. Arkadaşça konuşma ve espriler teşvik
edilirse, gençleri rahatlatmak ve ciddi meselelerin tartışılmasından doğan huzur-
suzluğu dengelemek kolaylaşır.
Proaktif olabilmek
Gençlerle çalışırken olması gereken etkileşim biçimi, yetişkinlerle danışma ya-
pılırken yaygın olarak kullanılan etkileşim biçiminden önemli derecede farklılık
gösterir. Yetişkinler, iyi tanımlanmış bir danışma sözleşmesi hükümlerinin sınırla-
rı içerisinde kaldığı yapılandırılmış danışma oturumlarıyla daha iyi başa çıkarlar.
Neden danışma aldıkları konusunda gençlere göre daha nettirler ve danışma süre-
cinde kendilerinden daha emindirler.
Yetişkinlerin aksine gençler danışmada genellikle daha tedirgin ve daha tered-
dütlüdürler. Genellikle danışmanın sessiz ve iyi bir dinleyici olması yeterli olmaz.
Gençler genelde olaya aktif biçimde katılması gereken tedirgin kişilerdir. Çok ça-
buk sıkılabilir ve sabırsızlaşabilirler, bu nedenle danışma ilişkisi dinamik olmalı-
dır. Bu da, yaratıcılıkla bütünleştirilmiş içten gelen, doğal davranışlar sergilemeyi
ve yetişkinlerle olan sürece göre daha aktif bir danışma sürecini gerektirir.
Proaktif danışma yaklaşımı, 1.Kısım’da anlatıldığı üzere, danışmanların genç-
lerin ihtiyaçlarına yanıt vermelerine olanak tanıyan iyi yapılandırılmış ve test
edilmiş danışma kuram ve yöntemleri arasından seçilmiş danışma becerileri ve
Gençlerle Yür ütülen Danışmada Proaktİf Süreç 91
“
“ Proaktif danışman, danışanın acil ihtiyaçlarına
yanıt vermede dinamiktir
danışanın kendini açma süreci üzerinde kontrol sahibi olmasını ve umulur ki bu bilgi
paylaşımının sonuçları üzerinde de belli oranda kontrol duygusu geliştirmesini sağlar.
Bunun aksini yapmak danışanı güçsüz kılar ve büyük ihtimalle danışma süreci de
hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Eğer böyle bir durum meydana gelirse danışan bir daha
danışmanlık almak istemeyebilir.
“
“ Gizlilik konusu ve sınırlarına uygun davranmak
güvenin oluşmasına yardımcı olur
Danışma oturumuna ebeveyni veya velisi tarafından getirilen gençle gizlilik konusu
müzakere edilip anlaşmaya varılmasının hemen ardından, aradaki güveni oluşturabil-
mek için danışmanın bu konuyu genç danışanla konuşması iyi olacaktır. Baskı altında
danışmaya devam eden gençler genelde danışma sürecine katılma konusunda isteksiz
davranırlar. Genç danışanla görüşülmeden önce ilkin ebeveynler veya diğer yetişkin-
lerle görüşülüp istişare edildiğinde, genç danışanlar kendi görüşlerini açıklama şansı
bulamadıklarından kendileri hakkında istenmeyen bilgilerin ebeveynlerine verileceği
kanısına varabilirler.
Ebeveynlerin bilgi alma hakkına saygı duyarken, diğer yandan genç danışanın an-
lattıklarının gizliliğini korumanın iyi bir yolu, ebeveynler veya velilerle mutlaka genç
danışanın da bulunduğu bir ortamda görüşmek veya bütün aileyle gençlerle birlikte
tanışmaktır. Bunu yapmakla genç danışan, ebeveyninin (ya da diğer aile üyelerinin)
ve danışmanın ne söylediğini duyabilir, durum hakkında kendi alternatif bakış açısı ve
yorumlarını ifade etme şansını bulur (Barker, 1990). Genç danışanla, danışma sözleş-
mesi oluştururken üçüncü bir tarafın da hazır bulunması durumunda, gizlilik konusu
hayati bir önem kazanır ve genç danışanı danışanla görüşmeye getirenler arasındaki
ilerideki iletişim daha danışma süreci başlamadan netleştirilmiş olur.
Gizlilik, danışana başkalarına açıklamanın çok zor dolduğu konuları tartışabilece-
ği bir mahremiyet alanı sunmanın bir yoludur. Ancak yukarıda da bahsedildiği gibi,
sunulabilecek gizliliğin kapsamı ile ilgili bazı sınırlar vardır ve danışmanlar bu sınır-
larla ilgili genç danışanlarına karşı açık olmakla yükümlüdürler. Farklı ülkelerin ve
ülkelerdeki farklı eyaletlerin, gençlerin hakları ve danışanların veya diğer profesyo-
nellerin sorumlulukları ile ilgili farklı politikaları vardır. Gençlerle çalışan danışman-
ların, gizlilikle ilişkili etik, profesyonel ve yasal konulara dair bilgi sahibi olmaları
zorunludur.
bağımsız olan kendi dünyalarının oldukça soyut kısımlarına odaklanır ve bunu tanım-
layabilirler.
Keşif süreçleri, kendi resimlerinin farklı parçaları arasında bağlantı kurmayı ve
anlamlandırmayı içerir. Dolayısıyla danışma süreci bunu hesaba katmalı, danışmanlar
da yaşamı anlamlandıracak yapıları oluşturmak için gençlere inançlarını ve düşünce-
lerini biraraya getirmelerinde yardımcı olabilecek stratejiler kullanmalıdırlar.
Danışma süreci, gençlere normalde kullandıklarına benzer yolları kullanarak keşfetme
imkânı vermelidir. Nitekim gençler konudan konuya atlayabilir ve kendi dünyaları ve
yaşantıları ile ilgili bağlantısız gibi görünen kısımları keşfetmek isteyebilirler. Proak-
tif yaklaşım, danışma sürecinin temel işlevleri devam ederken psikolojik danışmanın
spontan, yaratıcı, esnek ve fırsatçı (opportunistic) olmasını gerektiren durumlara izin
verir.
Proaktif yaklaşımın kullandığı gençlerle danışma süreci grafiksel olarak Şekil 8.2’de
anlatılmaktadır. Bu şekilde görüleceği üzere, danışma süreci, birincil danışma işlevle-
rinin merkezde olduğu bir çekirdeğe bağlıdır. Üç birincil danışma işlevi şunlardır:
• İlişki kurmak
• Problemi belirlemek
• Problemin üzerine gitmek
ENGEL
DANIŞMA STRATEJİLERİ
“
“
Proaktif bir danışman danışanının
ihtiyaçlarına çabucak yanıt verir
çilen strateji; acil ihtiyaçlara, danışanın kişiliğine ve ruh hâline uyumlu olmazsa
büyük ihtimalle başarısız olur. Her bir grupta yer alan stratejiler ile bu stratejilerin
seçilmesi ve her birinin kullanışlılığı ile ilgili bilgiler 13 ve 16. bölümler arasında
tartışılmıştır.
İlişki kurma
Birincil danışma işlevleri şunları içerir:
Sorunu değerlendirmek
Bu birincil danışma işlevi aşağıdaki hususları içerir:
Sorunu değerlendirme işlevinin danışma sürecinin sadece belirli bir noktasında kulla-
nılmayacağı, yerine göre danışma sürecinin çeşitli zamanlarında ve/veya sürekli olarak
kullanılabileceği unutulmamalıdır.
Çözümleri keşfetmek
Soruna yönelik çalışmak, çoğu zaman değerlendirilmesi gereken olası çözümlerin
doğal olarak keşfedilmesine yol açar. Bu değerlendirmede olası çözüm seçenek-
lerinin olumlu ve olumsuz sonuçları ile her olası çözümün genç danışanı ne ölçü-
de tatmin ettiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bazı çözümler, danışanın temel
inançlarına ve yapılarına uymayabilir. Eğer böyle olursa, bu durum yapıların müm-
kün olduğu kadar gözden geçirilmesi ile birlikte inançların yeniden değerlendiril-
mesi için bir fırsat olur. Danışana daha çekici görünen çözümlerin, genç danışanın
yetenekleri ile uyuşumu ve danışanın bu seçeneği kullanmaya ilişkin istekliliği de
bu süreçte dikkate alınmalıdır. Bu konuda işe yarayacak çözümlerin; genç danışana
cazip gelen, kişisel yapıları ya da bunların gözden geçirilmiş biçimi ile uyuşan ve
genç danışanın uygulamaya koyma isteği ve kapasitesi ile uyumlu çözüm seçenek-
leri olduğu unutulmamalıdır.
Deneyimleri planlamak
Gençler, tecrübeden yoksundurlar ve bazen kendilerine çekici gelen çözümler bulur-
lar fakat bu çözümler, uygulanma imkânı olmayan ya da istenmeyen sonuçlara ne-
den olacak çözümler olabilir. Danışmanlar olarak şunu unutmamalıyız ki, hemen her
insan bir şeyi en iyi kişisel deneyimleriyle öğrenir. Bir soruna olası bir çözüm bul-
mak o sorunun çözüleceği anlamına gelmez. Zira bu çözümün sınanması gerekir.
Gençler, hassas bir yapıya sahiptir ve çözümler, uygulamada işe yaramadığı
zaman derin bir başarısızlık hissine kapılırlar. Bu nedenle danışmanlar, çözümleri
uygulamaya koyarak sınamanın gerekliliğini tartışmalıdırlar. Bu durum bir çözümü
sınamak için deneme yapmak olarak ifade edilebilir. Eğer yapılan bir deneme, belir-
li bir çözüm yolu ile ilgili sorunlar olduğunu kanıtlarsa, bu deneme bir başarısızlık
olarak görülmemeli, aksine yeni bilgiler ortaya koyması bakımından yararlı kabul
edilmelidir. Bu yeni bilgiler, yapıların gözden geçirilmesinde ve diğer çözümlerin
biçimlendirilmesinde kullanılabilir.
Gençlerle Yür ütülen Danışmada Proaktİf Süreç 101
Birçok genç tek bir danışma oturumundan bile fayda görebilir, sorunlarına çözümler bu-
labilir ve böylece gelişimsel sürecini daha kolay devam ettirebilir. Fakat bu durum herkes
için geçerli değildir ve bazı bireyler muhtemelen daha fazla danışman yardımına ihtiyaç
duyarlar. Maalesef danışma için randevu ayarlamak ve danışmaya bağlılığı sağlamak bir-
çok genç için güç bir iştir. Özellikle açık uçlu danışma anlaşmaları bazı bireylerin gözünü
korkutabilmektedir. Devam eden danışma sürecinde anlaşmalar yapıldığında bile, birçok
genç, danışma sürecine düzenli olarak devam etmemekte, sürece katılım konusunda istik-
rarsız tavırlar sergilemektedir.
Gençlerle yapılan kısa süreli psikolojik danışma oturumları ile uzun süreli danışmanlı-
ğın etkililiği karşılaştırmak amacıyla pek çok araştırma yapılmıştır (örneğin, Slavin, 1996;
Warner, 1996). Diğer bazı çalışmalarda ise kendi isteğiyle değil de başkalarının yönlen-
dirmesi ile danışmaya gelme konusu incelenmiştir (DiGiuseppe ve diğ., 1996). Fakat
bu çalışmalar, danışma ilişkisinde en makbul ve etkili sürenin ne kadar olması gerektiği
konusunda somut önerilerde bulunamamaktadırlar. Bunula birlikte, genel olarak gençle-
rin tek oturumluk kısa, öz veya kısa süreli müdahalelerden de faydalanabileceği açıktır
(Fitzgerald, 1995; Mabey ve Sorensen, 1995; Mortlock, 1995). Genel olarak kısa süreli
müdahalelerin gençlerin kendi hayatlarına yön verme biçimleri ile daha uyumlu olduğu
söylenebilir.
“
“ Her danışma oturumu kendi içinde
bir bütün olmalıdır
dilmez veya gerek kalmaz ise gencin bundan sonraki randevularını iptal edebileceği söy-
lenebilir. Bu onları, sürecin kontrolünün kendilerinde olduğu konusunda cesaretlendirmek
içindir.
Aileleri veya başka sevk kaynakları tarafından danışmaya gönderilen genç bireyler, zor-
landıkları konularla yüzleştiklerinde veya sorunlara karşı farkındalıkları arttığında genel-
likle danışmayı bırakma eğilimi gösterirler.
Birçok danışanın danışma sürecini yarıda bırakmasının ana sebebinin, sağlanan te-
daviden memnun kalmamaları veya sorunlarla yüzleşmenin çok bunaltıcı olması olduğu
varsayılmaktadır. Fakat tüm bu terapi biçimlerini yarıda bırakan insanlar üzerinde yapılan
araştırma sonuçları, danışanların çoğunun niyet ettikleri şeye ulaşmalarından dolayı bu
süreci yarıda bıraktıklarını göstermiştir.
Danışma sürecini yarıda bırakan birçok danışanın, daha uzun süre devam edenler
kadar ilerleme kaydettikleri belirtilmektedir. (Talmon, 1990; Budman ve Gurman, 1992;
Rosenbaum, 1994; Kaffman, 1995). Gençlerle çalışan danışmanların şunu iyi bilmeleri
önerilir; danışmaya düzenli devam etmek, birçok genç bireyin hayat tarzına çok fazla uy-
mamaktadır. Ayrıca genç bireyler sabırsız olmaya yatkındırlar ve hızlı sonuç almak ister-
ler. Çoğu kez sadece tek bir danışma oturumu önlerindeki engeli aşmalarına ve gelişimsel
yolculuklarına devam etmelerine yardımcı olmaya yeterlidir. Bu nedenle gençlerle çalı-
şacak danışmanların, ilk oturumun aynı zamanda son oturum da olabileceğini bilmeleri
akıllıca olur, bununla beraber, tek oturumluk bile olsa faydalı ve tamamlanmış bir danışma
deneyimi genç bireyi eğer gelecekte ihtiyaç duyarsa tekrar danışmaya gelebileceği yönün-
de önceden hazırlamış olur.
Danışmanların, gençlerin güç ve özerklik ile ilgili gelişimsel ihtiyaçlarını dikkate al-
maları gerekmektedir. Danışmaya devam edip etmeme kararının onların özgür iradesine
bırakılması gereklidir. Kararın onlara bırakılmaması durumunda danışan, danışma süre-
cine şiddetli bir biçimde direnç gösterebilir ve gelecek danışma oturumlarına gelmekten
kaçınabilir. Çelişkili bir biçimde, danışana danışmaya devam edip etmeme konusunda
özgür bir seçenek sunulduğunda, bu sürece karşı direnci ve karşı koyma olasılığı daha
düşük olmaktadır. Danışmanların, danışanlarının danışma sürecine devam etmeleri gerek-
liliğine inanmaları durumunda, danışana danışma hizmeti sunmaya istekli olduklarını açık
bir şekilde bildirmeleri önemlidir. Gencin danışma yardımı almaya ihtiyacı olduğu sürece
danışmanın ona bu yardımı sunmaya istekli olduğununun danışan tarafından bilinmesi
sağlanmalıdır.
Gençlerle Yür ütülen Danışmada Proaktİf Süreç 103
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Danışma süreci boyunca, ilişki kurma, sorunu belirleme ve sorunun üzerine
gitme gibi birincil danışma işlevlerine dikkat edilmelidir.
• Proaktif olmak, genç bireyin yardım alması gereken acil ihtiyaçlarına aşağı-
daki yöntemleri kullanarak aktif bir biçimde yanıt vermeyi içerir:
“
“ Genç bireyler sırlarını yetişkinlerle
paylaşmaktan genellikle kaçınırlar
• Diğer bireylerin görünüş, davranış, abartı veya kendini gösterme çabalarını olum-
lu bir şekilde karşılarlar.
• Bilgi edinmek için direkt kapalı uçlu sorular sorarlar.
• Kendileri hakkındaki kişisel bilgileri açarlar ve karşısındakinin de böyle yapaca-
ğını varsayarlar.
• Diğer bireylerin görüşlerini mümkün olduğunca onaylarlar.
• Mümkün olduğunda birbirlerini överler.
• Neyi sevip neyi sevmedikleri konusunda oldukça nettirler.
• Diğerlerinin anlatılanlara tepki olarak gösterdikleri duygusal ifadelere ayak uy-
durur ya da onları abartırlar.
• Bir şey üzerinde konuşurlarken sık sık konu dışına çıkıp tekrar ilgili konuya geri
dönerler.
• Sohbette sazı ele alır ve kontrolün kendilerinde olduğunu hissederler.
• Tavsiye alır ve öğüt verirler.
Eğer bir psikolojik danışman olarak bir gençle iletişime gireceksek onların ileti-
şim süreçlerini öğrenmeli ve uygun olduğunda bunları kullanmalıyız. Gençlerle çalı-
şan psikolojik danışmanlar yukarıda belirtilen davranışlara ayak uydurabildiklerinde,
bunun onlara yardımcı olacağını düşünüyoruz. Fakat psikolojik danışmanlar olarak
106 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
bizler kişiliğimiz ile yaptıklarımızın birbiriyle tutarlı olması için doğal davran-
mak durumundayız. Sonuçta, gençlerle çalışan psikolojik danışmanlar olarak,
yetişkin yanımızın yanı sıra, içimizdeki ergen ile de bağlantılı olmalı ve onu kul-
lanmalıyız.
Normal ergen iletişim süreçlerini irdelemenin önemi nedeniyle bu süreçleri ve
bunun psikolojik danışma ile ilişkisini daha detaylı bir şekilde ele alacağız.
İlginç bir biçimde, pek çok ebeveynin ergen çocuklarının hassas konuları onlarla
konuşmak istememesinden rahatsızlık duyduklarını biliyoruz. Fakat aynı zaman-
da birçok ebeveynin kendi kişisel konularını ergen çocuklarıyla açıkça paylaş-
mamayı tercih ettiklerini de söyleyebiliriz. Sonuçta, birçok ailede ergen ve ebe-
veynler arasında karşılıklı kişisel paylaşım ya çok azdır ya da hiç yoktur. Birçok
ebeveynin kişisel konularını neden ergen çocuklarıyla paylaşmak istemediklerini
anlamak zor değildir. Bununla birlikte, yetişkinlerin paylaşımdaki isteksizlikle-
rinin ergenin de benzer şekilde kendini onlara açmadaki isteksizliğini artırdığını
söyleyebiliriz. Birçok genç, kendilerini ebeveynlerine açmalarına rağmen ebe-
veynlerin bunu yapmadığı, dolayısıyla kendilerinin bu tek yönlü, eşit olmayan
paylaşımdan rahatsız olduğu söylenebilir. Akranlar arasındaki kendini açma dav-
ranışı ise bundan çok daha farklıdır. Akran ilişkileri, kendini açmanın karşılıklı
olduğu eşit düzeyli ilişkilerdir. Dahası, kendini açmanın arkadaşlıklar ve yakın
ilişkiler kurmada önemli olduğunu ortaya koyan hatırı sayılır bir literatür desteği
bulunmaktadır (Monsour, 1992; Derlega ve diğ., 1993; Berndt, 1995; Parks ve
Floyd, 1996).
Ergen İletİşİm Süreçlerİnden Yararlanmak 107
Genel olarak, psikolojik danışmanın geçmişte yaşadığı veya hâlen yaşamakta olduğu
kendi özel sorunlarını danışma sürecine taşımaması ve bunlar hakkında kendisini açma-
ması gerekir. Ancak sorunun görece önemsiz ve çözülmüş olması, gençle bütünleşmesi-
ne yardım edeceğine ya da gencin durumunu anlamada bir faydası olacağına inanılması
koşuluyla danışmanın geçmiş veya şimdiki problemleri konusunda kendisini belli oran-
da açması uygun olabilir. Örneğin, eğer genç, ebeveynlerinin ayrılığına olan tepkisini
ve bu yaşantıdaki acısını tartışıyorsa ve danışman da benzer bir yaşantı geçirmişse, bu
durumda danışmanın kendini açması uygun olabilir. Bu tarz bir paylaşımla böyle bir yas
ve acı yaşantısı normalleştirilerek gencin kendini daha çok açması sağlanabilir. Özetle,
danışmanın kendisini bu şekilde açmasının koşulu, psikolojik danışmanın kendi başına
ya da süpervizyon sayesinde bu problemi aşmış olması ve geçmişte yaşanan bu sorunun
tamamen çözüme kavuşturulmuş olmasıdır. Aksi durumda oturum, psikolojik danış-
manın kendi sorunlarının konuşulduğu bir sürece dönüşebilir. Danışma sürecinin odak
noktasının daima danışanın sorunları olduğu göz ardı edilmemelidir.
Danışmanın kendisini açması, danışanın birlikte çalışarak tıpkı danışmanın başar-
dığı gibi kendisinin de sorunun üstesinden gelebileceğine inanmasını sağlayarak onun
gelişimsel yolculuğunda kendi sorunlarının üstesinden gelme konusunda güven kazan-
masına yardım edebilir. Genel anlamda, kendini açarken psikolojik danışmanın yaşa-
dıklarının tamamını anlatması anlamlı değildir, yaşantısının sadece önemli kısımlarını
anlatması yeterlidir. Danışanın kendi durumuyla olan benzerlikleri fark etmesini sağ-
layacak bir özet geçmek böyle bir durumda yeterli olacaktır. Buna ek olarak, danış-
manların kendi yaşantıları ile genç danışanlarının yaşantıları arasında kaçınılmaz olarak
bazı farklılıklar olacağını danışanlarının görmesini sağlamalıdırlar. Bu farklılıklar or-
taya konulmaz ise iki farklı insanın yaşantılarının tamamen aynı olması hiçbir zaman
mümkün olamayacağından, danışan danışmanın onu tamamen anlamış gibi davranmak
için gerçekte numara yaptığını düşünebilir. Bu durumun anlaşılmış olması gerekir. Ek
olarak, gençler kendi yaşantıları danışmanınkiyle uyuşmamasına rağmen, bu yaşantı-
larını normalleştirmek için danışmanın kullandığı aynı çözüm yöntemlerini kullanma
yanılgısına düşebilirler.
Daha önce ifade edildiği gibi, gençler tipik olarak birbirlerine, kendilerine ya da baş-
kalarına olanlar hakkında bir şeyler anlatırken duygusal ifadelerini abartırlar veya
birbirlerinin bu ifadelerine ayak uydururlar. Psikolojik danışmanlar olarak gençle-
rin canlı ve dinamik iletişim tarzından bir şeyler öğrenebiliriz. Gençler akranlarıyla
sohbet ederken oldukça enerjiktirler. Onlarla iletişim kurarken bizlerin de ölçülü bir
konuşma tarzı ve durağan bir ses tonu kullanmak yerine kendimizi daha enerjik bir
biçimde ifade etmemizde yarar vardır.
yeni bir şey geldiğinde, konuşulan konuyu hemen bırakıp başka bir konuya geçer
ve bu yeni konuyu konuşmaya başlayabilirler. İlginç bulunan ya da o anda önem
verilen konuyu değiştirdiklerini fark ettiklerinde ise asıl konuya daha sonra geri dö-
nebilirler. Görüldüğü üzere, gençlerin akıllarına gelenleri ertelemeden konu dışına
çıkabilme özelliği, onlara farklı düşüncelerle meşgul olabilme imkânı tanır. Daha ol-
gun bireyler ise konuya bağlı kalıp yeni fikirlere daha sonra geçiş yapabilirler. Fakat
gençler konuşma konusunda genellikle daha sabırsız olup akıllarına gelenleri hemen
söylemek için çoğunlukla dürtüsel hareket etme eğilimindedirler.
Gençlerin konu değiştirmelerinin, zorlandıkları konulardan kaçmalarına fırsat
tanıması bakımından oldukça yararlı bir işlevi de vardır. Konuyu değiştirerek ken-
dilerini duygusal olarak rahatsız edebilecek sorunları konuşmayı bir yana bırakıp
kendileri için daha az problemli konuları konuşabilirler. Daha sonrasında diyaloğun
yoğunluğu azaldığında tekrar bu duygusal olarak rahatsız edici konuya geri dönüş
yapabilirler. Konu değiştirmelerine izin verilmediğinde, kendilerinde stres yaratan
konuları savuşturmak için tamamen susma yoluna gidebilirler.
Gençler kendi aralarında sohbet ederken konu değiştirmek genelde karşılıklı işle-
yen bir süreçtir ve bu durum uygunsuz bir durummuş gibi algılanmaktan çok normal
bir davranış olarak kabul edilir.
danışman hemen bununla ilgili bir sohbet başlatıp ayakkabıların renginin güzel ol-
duğunu söyleyebilir, onları nereden aldığını sorabilir veya “bunlara çok benzeyen
bir ayakkabım var fakat benimki o kadar rahat değil, seninki nasıl?” gibi bir soru
yöneltebilir. Danışman bu şekilde konu değiştirme yoluna giderse, sohbet artık
“sorunu belirleme” yolunda ilerlemeyecek onun yerine gencin rahatlayacağı sade
bir sohbet hâline dönüşür. Danışman ile danışan arasında ortak bir ilgiden kaynak-
lanarak yapılan bir paylaşım ya da kendini açma, gencin danışmanla daha yakın
bir bağ kurduğunu hissetmesine de yol açabilir. Sonuç olarak, böyle yapıldığın-
da danışma odasındaki hava değişir, gencin enerjisini geri kazandığı, danışmanla
daha çok iş birliği içerisinde olduğu, arkadaşça ve rahat bir sohbet ortamı yaratıl-
mış olur. Böyle bir sohbetten sonra, danışman asıl meseleye daha kolay dönebilir
ve gence yardımcı olabilir. Bu, 10. Bölüm’de açıklandığı gibi, “geçiş sorularının”
kullanımıyla yapılabilir.
“
“ Konudan sapmaları aktif bir şekilde desteklemek
olumlu sonuçlar doğurabilir
Daha önce belirtildiği gibi, bir psikolojik danışmanın gençle bütünleşmek ve onun-
la birlikte hareket etmek anlamında konuyu değiştirmesi ve bunu gerektikçe kasıtlı
olarak yapması yararlı olabilir. Gerektiğinde konu dışına çıkmak ve günlük sorunlar
hakkında kendini açmak gençle danışman arasındaki iletişimi hatırı sayılır derecede
ilerletebilir. Danışma oturumunun eğlenceli ama ilgisiz bir sohbete dönüşmesi konu-
sunda çok endişelenmeyin. Çünkü gençlerle çalışırken en kritik noktalardan biri iyi
bir ilişki kurmayı sağlamaktır.
Pek çok çocuk, aile içinde onlardan ne beklendiyse genellikle o yönde davranarak
büyürler. Büyüyüp ergenliğe girdiklerinde artık hayatlarının kontrolünün kendile-
rinde olmasını ister, bu nedenle ne zaman konuşup ne zaman susmaları gerektiğini
birinin onlara söylemesinden hoşlanmazlar. Arkadaşlarıyla konuşurlarken, sohbetin
kontrolünün birinden diğerine ve tekrar diğerine geçtiği karşılıklı paylaşımın olduğu
bir ortamın olmasını isterler. Özellikle de ne konuşacaklarının ve ne zaman konuşa-
caklarının onlara söylenmesini sevmezler.
Yetişkinler, özellikle bir profesyonel ile konuşurken genelde sohbetin kontrolünün
büyük oranda o profesyonelde olmasını beklerler. Oysa gençler kendi aralarında ko-
nuşurlarken genelde bu durum oldukça farklıdır. Belli bir konuya dolaylı ya da direkt
olarak girilmesi noktasında başkalarının etkisi altında kalmaktansa sohbetin kontrolü-
nün doğrudan kendilerinde olmasını beklerler.
112 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Tavsiye arayışı
sevmedikleri için gençlerle çalışırken de iyi bir ilke olduğu açıktır. Fakat gençlerin
danışmanlarından genellikle tavsiye alma beklentilerinin olduğunu ortaya koyan pek
çok araştırma vardır (Gibson-Cline, 1996). Ayrıca gençler, psikolojik danışmanların,
kendilerinde olmayan bilgi ve deneyime sahip olduklarını düşünürler.
Gençlerle çalışan psikolojik danışmanların, eğitim ve yaşam deneyimi yoluyla ka-
zandıkları bilgileri gençlere aktarma yükümlülüğü vardır. Genç, tavsiye istediğinde
tavsiye vermeyi reddetmekten ziyade, gençle birlikte hareket ederek durumu araş-
tırmaya teşvik etmenin ve böylece de muhtemel bir sonuca birlikte ulaşmanın daha
anlamlı olacağına inanıyoruz. Böyle yaparak, 12. Bölüm’de bahsedildiği gibi genç
danışanımızı, bilgilerin ve fikirlerin karşılıklı olarak paylaşıldığı bir iş birliği sürecine
katılmaya davet etmiş oluruz. Bu süreçte ortaya çıkan çözümler, daha sonra sonuçla-
rıyla birlikte irdelenebilir.
“
“ Gençler psikolojik danışmanları hayatın içinden
pişmiş uzmanlar olarak görürler
Danışmanın uygun durumlarda, gencin tercih ettiği belli bir seçeneğin mantıklı oldu-
ğuna dair inancını onaylaması yararlı olabilir. Elbete, danışman bu seçilenin mantıklı
olduğuna inandığında bunu yapabilir. Buna ek olarak, psikolojik danışmanın, gencin
fikrini değiştirip farklı bir seçeneğe yönelme ihtimalinin olduğunu, bunun önceden
belirlenmiş bir seçeneğe saplanıp kalmaktan çok, gencin hangisinin doğru olduğuna
dair inancına göre değişebileceğinin farkında olması gerekir. Gençler sürekli olarak
bakış açılarını değiştirdiklerinden, onlara bu mesajı vermek çok önemlidir. Danışma
oturumunda verilen bir karara uymadıklarında danışmanın onları kınayacağını düşün-
memeleri gerekir.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Bireyselleşme sürecinde olduklarından genç insanlar genellikle yetişkinler
yerine akranlarına güvenmeyi tercih ederler.
• Gençlerin sohbetlerinde kullandıkları tipik iletişim süreçleri yetişkinlerin-
kinden farklıdır.
• Tipik ergen iletişim süreçlerini kullanmak, danışma ilişkisini kurma ve sür-
dürmeye yardımcı olabileceğinden danışmana avantaj sağlar.
• Yerinde kullanılan kendini açma becerisi genci de kendini açmaya teşvik
eder, eşit düzeyde bir ilişkiyi geliştimeye yardımcı olur, danışma atmosferi-
nin normalleşmesine destek olur.
• Konu değiştirmeyi zamanında ve etkin bir şekilde kullanmak rahat ve etkili
bir danışma ilişkisi geliştirmeye yardımcı olur.
10
Mikro Beceriler
Önceki bölümde danışmanların karşılıklı kendini açma ve konu değiştirme gibi ti-
pik ergen iletişim süreçlerinden yararlanabileceklerinden bahsetmiştik. Ayrıca kont-
rol konusunu ve tavsiye vermeyi de tartışmıştık. Bu bölümde, gençlerle danışmada
gelişimi sağlayabilmek için kullanılabilecek çeşitli mikro becerileri ele alacağız.
Bu mikro becerilerin önceki bölümde de bahsedildiği gibi belli düzeylerde normal
ve tipik ergen iletişim süreçlerine paralel biçimde kullanılmasının gerekli olduğuna
kesinlikle inanmaktayız.
Yetişkinlerle danışma yaparken yaygın olarak kullanılan mikro beceriler genç-
lerle danışmada da kullanışlı olabilmektedir fakat gençlerle çalışırken bu becerilerin
seçilmesinde ve kullanımında bazı önemli farklılıklar mevcuttur.
Yetişkinlerle çalışan birçok psikolojik danışman, tipik olarak kendi teorik refe-
rans sistemiyle uyuşan belli mikro becerileri daha çok kullanmaktadırlar. Bu durum
eklektik olduğunu iddia eden danışmanlar için bile mantıklı görünmektedir; çünkü
böyle davranmaları onların psikolojik danışma sürecine ilişkin tutarlı olmalarını
ve kendilerine göre bir yapı getirebilmelerini sağlar. Farklı terapötik modellerden
seçilmiş ve psikolojik danışmada yaygın olarak kullanılan mikro beceriler “Pratik
Danışma Becerileri (Geldard ve Geldard, 2005, İngiltere ve Avrupa’da satışta)” ve
“Temel Kişisel Psikolojik Danışma (Geldard ve Geldard, 2009b, Avustralya ve Yeni
Zelanda’da bulunabilir)” adlı kitaplarımızda ayrıntılı biçimde tanıtılmaktadır.
Gençlerle yapılan psikolojik danışma yetişkinlerle karşılaşılan durumlardan
farklı bazı özellikler de gerektirir. Danışma sürecinde farklı birçok mikro beceri-
den yararlanan psikolojik danışman, böylece gencin merak ve ilgi dolu dünyasına
girebilmek için değişen, dinamik bir süreç oluşturabilir. Ergen gelişim sürecinde
ergenler tarafından yaygın olarak kullanılan bu beceriler, danışma süreçlerinde
görece düşük düzeyde bir yapılandırma ile ergenlerin iletişim biçimlerine paralel
olarak kullanılabilir. Gençlerle çalışan psikolojik danışmanlar, eğer birçok mikro
beceriyi kullanabilme becerileri varsa bunu yaygın bir biçimde kullanarak kendileri
için avantaja çevirebilirler. Bu becerilerin danışma sürecinde ortaya çıkan frsatlar-
dan yararlanabilmek için aktif bir biçimde ve uygun zamanda seçilebilmesi gerekir.
Böylece genç, sürece kedini dâhil hissedip problemlerini tartışma ve çözme enerji-
sini kendinde bulabilir.
Bu bölümde psikolojik danışma süreçlerinde kullanılabilecek pek çok mikro be-
ceriyi tanıtacağız ve gençlerle çalışırken bunların uygun yerlerde nasıl kullanılabi-
116 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
leceğine işaret edeceğiz. Şekil 8.2.’de belirtildiği gibi, tanıttığımız mikro beceriler
tüm psikolojik danışma süreçlerinde kullanılması gereken becerilerdir. Bu mikro
becerilerin, psikolojik danışma süreçlerinin birincil işlevi olan ilişki kurma, prob-
lemi belirleme ve sorunu ele alma bağlamında kullanıldığının anlaşılması gerekir.
Mikro beceriler psikolojik danışma sürecinin gereklerine doğrudan cevap ver-
mek anlamında ya da 13. ve 16. bölümler arasında belirtilen herhangi bir psiko-
lojik danışma stratejisi bağlamında kullanılabilir. Bazı binişiklikler olsa da bu
mikro beceriler en geniş anlamda şu şekilde gruplandırılabilir:
• gözlem yapma
• etkin dinleme
• geri bildirim verme
• soru sorma
• zorlayıcı sorgulama
• yönerge verme
• mizahı kullanma
Gözlem Yapma
Gözlem, danışma sürecinde gencin anlattığı hususları anlamak ve bunları kapsam-
lı bir biçimde değerlendirebilmek için sunduğu katkılardan dolayı oldukça önemli
olabilmektedir. Gözlem, her danışma oturumunda, devam eden bir aktivite olarak
sürekli bir şekilde yapılmalıdır. Fakat gençlerle danışma yaparken gözlemlerimizi
nasıl yorumladığımız konusunda dikkatli olmalıyız çünkü bu gözlemler bazen ya-
nıltıcı olabilmektedir. Gençlerle yürütülen danışma oturumunda danışmanın göz-
lemlediği şey, aslında içerde olan bitenin dışarıya maskelenerek sunulan biçimi
olabilir. Bunun nedeni, gençlerin hem kendileri hakkında hem de kendilerini nasıl
açarlarsa kabul göreceklerine ilişkin belirsizlik yaşamalarıdır. Gençler, sürekli bir
değişim içinde olduklarından bilişsel süreçleri karmaşıktır ve yetişkinlere oranla
savunma sistemlerini kullanmada daha hızlı davranma eğilimindedirler.
Gence ilişkin yaptığımız gözlemlerin sonunda, gözlemlediğimiz kişinin aslın-
da gerçeği gizleyen, maskelenmiş bir kişi olduğunu fark ettiğimizde bile bu sahte
görünüme gerçek kişiymiş gibi tepki vermemiz gerekir. Bu maskeyi kabul ettiği-
mizi gösteren tepki vermekle, gence aslında, bize ne sunuyorsa onu olduğu gibi
kabul ettiğimizi göstermiş oluruz. Bir bakıma 8. Bölüm’de anlatıldığı gibi yapmış
oluyoruz: Maskeyi kabul ederek danışana güven verdiğimizde, kendini güvende
hisseden genç büyük bir olasılıkla maskesinin ardında neler olduğunu bize gös-
termekten korkma eğilimine girmeyecektir. Buna ek olarak, maskeyi kabul ederek
gencin bize bireysel olarak göstermek istediklerini de onaylamış oluruz.
Nasıl yabancı bir dil konuşan biri ile bütünleşmek ve etkili bir şekilde ileti-
şim kurabilmek için onun dilini bilmemiz gerekirse, benzeri biçimde, bir gençle
danışma yaparken de gencin davranışsal ve sözel dilini bilmemiz gerekir. Bu dili
genç danışanımızın davranışsal ve sözel örüntülerini gözlemleyerek öğrenebiliriz.
Sonrasında, aynı dili konuşabilmek için onların iletişim süreçleriyle uygun bir
Mİkro Becerİler 117
• dış görünüş
• davranış
• duygudurum ve duygulanım
• konuşma ve dil
Dış Görünüş
Bir gencin dış görünüşü, nasıl görünmek istediğinin bir yansıması ve nasıl olmak
istediğinin bir göstergesidir. Dış görünüş, içsel bir kimlik oluşturma girişiminin
dışa vurumudur. Psikolojik danışmanlar gencin genel dış görünümünü yorum-
larken dikkatli olmalıdırlar. Maalesef, psikolojik danışmanlar olarak, hepimizin
bazı ön yargıları ve kalıp düşünceleri vardır. Sonuç olarak, gencin görünümü ona
yönelik duygularımızı ve onunla ilişki kurma biçimimizi ciddi biçimde etkiler.
Dış görünümü gereğinden fazla yorumlamadığımızdan emin olmamız, ayrıca kim
olduklarını ve iç dünyalarında neler olup bittiğini anlayabilmemiz için onları ta-
nımaya zaman ayırmamız gerektiğini bilmeliyiz.
Örneğin vücudunda dövmeleri ve pirsingleri olan bir genç düşünün. Böyle bir
tip antisosyal ve saldırgan biri olabileceği gibi; kibar, anlayışlı ve naif fakat sert
ve daha bireysel gibi görünmek isteyen biri de olabilir. Birinin sadece dış görü-
nüşünü gözlemleyerek yukarıdaki iki ayrı tahminden hangisinin doğru olduğunu
bilemeyiz.
Gencin dış görünümü bize bu gencin kendini ifade etmede ne derece özgür
hissettiği veya kendini ne derecede sınırlamış ve kendini ifade etmede kısıtla-
mış olduğu konusunda da fikir verebilir. Kendini belli bir şekilde sunmaya özel
bir gayret gösteren genç bize bir mesaj veriyor olabilir: “Hey, beni farket”. Eğer
durum böyleyse, kendini bu şekilde sunan gence kabul edici bir tepki vermek
oldukça yararlı olabilir; böylelikle genç fark edildiğini hisseder. Bunu, gencin
görünümüne ilişkin yorumlarda ve olumlu atıflarda bulunarak yapabiliriz.
118 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Davranış
Gencin davranışı, danışmana gençle yakınlık kurma ve kaynaşarak bütünleşmenin
yolları konusunda önemli ipuçları verir. Örneğin, fazla sınırları olmayan ve gerçekten
çok konuşkan bir danışanınız olduğunu düşünün. Bu durumda, danışman için sessiz
kalmak ve geri çekilmek çok uygun olmaz, onun yerine danışman danışanın iletişim
tarzına uyabilir ve böylelikle onun dünyasına kolaylıkla katılabilir. Eğer danışman
bunun tersini yapar, yani danışanın konuşkanlığı karşısında fazla sessiz kalırsa, bu
durumda genç, danışmanın kendisine örtük biçimde “davranış şeklin doğru değil”
gibi bir mesaj verdiğini düşünebilir. Benzer şekilde, sınırlar koymayı pek becereme-
yen bir danışan olduğunu düşünün. Bu durumda gencin davranışını değiştirmek iste-
yen bir danışmana, model olmak ve iyi belirlenmiş sınırlar koymak çekici gelebilir.
Maalesef, bu tür bir davranış sergilemek de danışmanın danışanla bütünleşme süreci-
ni baltalayabilir ve danışanı yabancılaştırabilir. Gence eşlik edebilmek adına, gencin
davranışına ortak olmak isteyen bir danışman, aynı zamanda tutarlı ve ölçülü olmak
durumundadır. Böyle yaparak davranış onaylanır ve genç bu davranışın danışman için
kabul edilebilir olduğu mesajını alır. Aksi şekilde davranmak, gence yargılanıyor ol-
duğu, doğru olanı yapmadığı ve danışman tarafından onay görmediği mesajını verir.
Sonuç olarak, danışanla kaynaşma ve bütünleşme şansı azalır.
Gençler sosyal olarak kabul görmeyen davranışlar sergilediklerinde, bu du-
rumun belki de kabul edici davranışlarda bulunabilecek sosyal becerileri kaza-
namamalarından kaynaklandığı dikkate alınmalıdır. Danışma ilişkisi süresince
danışman birçok kez istendik davranışlar açısından model olmuş olsa da, gen-
cin ihtiyaç duyduğu yardımı sunabilmesi için danışmanın kendi kişisel kimliği
çerçevesinde kalmak koşuluyla danışanla kaynaşabilmesi, bunu yapabilmek için
de kendi davranışlarını belli oranda değiştirmesi gerekir. Eğer danışmanlar genç
danışanlarıyla bu kaynaşma ve bütünleşmeyi sağlamayı beceremezlerse genç da-
nışan nasıl iletişim kurması gerektiğini bilemediği için büyük bir ihtimalle rahat
bir iletişim kuramazlar.
Çocukluktan yetişkinliğe geçiş sürecini yaşayan gençler iletişim kurmak için
yeni yolları da öğrenme sürecindedirler. Bu nedenle, sosyal olarak olgun davra-
nış gösterme becerilerinin genellikle sınırlı olması şaşırtıcı değildir. Model olma,
gencin yeni davranışları öğrenmesine yardımcı olmada kesinlikle yararlıdır fakat
bu yöntem ancak gençle etkin bir iletişim kurulması durumunda etkilidir.
Acelecilik, ajitasyon ve bezginlik gibi ergen davranışları, danışmana gencin
mevcut duygudurumu ile ilgili işaretler verebilir. Fakat ileride bahsedileceği gibi,
davranışın gözlenmesinden yola çıkarak danışanın duygudurumu hakkında de-
ğerlendirme yaparken dikkatli olmak gerekir, çünkü gençler gerçek duygularını
gizlemekte beceriklidirler.
Duygudurum ve duygulanım
Gençleri gözlemlerken duygudurum ve duygulanım arasındaki farklılık konusunda
net olmalıyız. Duygudurum genellikle davranışı ve bireyin dünyayı algılayışını etki-
leyen içsel bir duygudur. Duygulanım ise dışsal bir duygusal tepkidir (World Health
Organization, 1997). Sunulan duygulanım aracılığı ile altta yatan duygudurum genç
Mİkro Becerİler 119
tarafından gizlenebilir. Örneğin, aslında depresif durumda olan bir gencin yaşadığı
depresyonu depresyon olarak değil de kaygı ve ajitasyon olarak göstermesi az rastla-
nan bir durum değildir.
“
“ Duygudurum duygulanımın arkasına saklanmış olabilir
Ebeveynlerinden biri ölen bir ergeni düşünün. Bu ergen yüksek düzeyde depresyon ve
hüzün yaşıyor olmasına karşın, bunu dışarıya öfke ve düşmanlık olarak yansıtabilir.
Böyle bir durumda, psikolojik danışman gözlenen duygunun ötesine geçmelidir ki
böylece genç alttaki duygudurumu belirleyip bunu yaşayabilsin. Bunu yapabilmek
için, danışman sunulan duyguyu gözlemlemeli ve onunla tam olarak ilgilenmelidir ki
böylece, sonuç olarak, danışan depresyon ve hüzün duygudurumunu daha derin bir
düzeye girerek farketsin, kabul etsin ve sahiplenerek yaşayabilsin.
Dışavurulan duygulanım gencin içinde bulunduğu durum için genellikle uygundur.
Yani örneğin, ebeveynlerinden biri ölen bir gencin altta yatan duygudurumu depres-
yon ve hüzün olsa bile, buna öfke duygusu ile tepki vermesi anlaşılabilir bir durumdur.
Danışan tarafından dışavurulan duygulanımı farkeden psikolojik danışman bunu geri
yansıtabilir ve bunun gencin yas sürecinde normal ve uygun bir durum olduğunu ona
gösterebilir. Özellikle genç travmatik ve kaygı dolu yaşantılar geçirdiyse, duygulanım
yokluğu da özel önem taşır. Böyle durumlarda duygulanım yokluğu, gencin sosyal
yaşamdan kopması veya gerçeklikten uzaklaşması gibi ciddi ruh sağlığı problemleri
geliştiriyor olduğunun işareti olabilir.
Psikolojik danışmanın en genel amacının danışanın kendisini daha iyi hissedebil-
mesine yardımcı olmak olduğunu açık bir biçimde söyleyebiliriz. Bunun anlamı, da-
nışma süreci uzun vadede duygulanım ve duygudurumunu olumlu yönde etkilemeli-
dir. Bunu başarmanın ilk adımı doğru gözlem yapabilmektir.
Konuşma ve dil
Gencin dilini ve konuşmasını gözlemlerken danışmanların şunlara özen göstermesi
gerekir:
• nelerin söylendiği
• nasıl söylendiği
• nasıl bir dilin kullanıldığı
Nelerin söylendiği
Genç danışanın söylediği şeyin içeriği, danışmanlara danışanın ne düşündüğü, neye
inandığı, dünya görüşü ve fikirleri konusunda ipuçları verir. Psikolojik danışman da-
nışanını dinlerken, gencin entelektüel faaliyetleri ve düşünce süreçleri hakkında bilgi
edinebilir. Edinilen bu bilgiler arasında danışanın yaşantılarını doğru olarak hatırla-
yabilme, mantıklı düşünebilme, soyut düşünebilme ve konsanre olma becerileri de
yer alır. Bu bilgiler, psikolojik danışmanın uygun danışma stratejileri seçebilmesini
gerektirir. Örneğin, kavrama düzeyi yüksek olmayan bir danışana yardım sunarken
120 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Nasıl söylendiği
Danışma sürecinde genç danışanın sadece ne söylediği değil, aynı zamanda na-
sıl söylediği de önemlidir. Pek çok gencin, kendi iletişim tarzlarının normal bir
parçası olarak konudan konuya atladığını hatırlamamız gerekir. Bununla birlikte,
psikolojik danışman, konuşulanların mantıksal bir sıra mı izlediğini, yoksa anla-
tılanların alakasız konu girişleriyle birbiriyle tamamen bağlantısız mı olduğunu
fark etmelidir.
Bazen gencin konuşması içinde bulunduğu durumun yarattığı sıkıntıdan kay-
naklanan bir düzensizlik içerebilir. Bu durumda, psikolojik danışmanın bilginin
daha net bir şekilde verilmesini sağlayabilmek için konuşmanın yapılandırılma-
sına yardımcı olması gerekir. Gencin cümleler arasında konudan konuya adeta
uçarcasına atlaması, başka bir deyişle ifade edilen fikirler arasında birbiriyle an-
lamlı ilişki olmaması ile raydan çıkma durumu söz konusuysa bu durum ciddi ruh
sağlığı problemlerinin varlığına işaret edebilir.
Kullanılan dil
Danışanın kullandığı dil, danışanın fikirlerini dile getirebilme ve net bir şekilde
ifade edebilme becerisi hakkında ipuçları verir. Bu bilgi, psikolojik danışman
için danışanın entelektüel düzeyi ile örtüşebilecek bir danışma stratejisi seçmek
açısından yararlı olabilir. Bazı gençler psikolojik danışmanla konuşurken “sokak
dilini” kullanır. Bu dil, gençler tarafından akranlar arasında yaygın olarak kulla-
nılan jargon kelimeler dağarcığını içerir. Bu kelimelerin kullanımı, özellikle de
bu kelime dağarcığı yeni bazı kelimelerin girmesi ve zaman içinde yeni anlam-
ların oluşmasıyla değişime açık olduğundan, yetişkinlere anlamsız ya da kafa
karıştırıcı gelebilir. Gençlerle çalışan psikolojik danışmanlar, bu jargon kelime-
lerin anlamlarını öğrenmeliler ki böylece danışanı anlayıp ona eşlik edebilsinler.
Psikolojik danışman bir kelimenin anlamından emin olamadığında izleyebileceği
en doğru yol, bu konuda dürüst olup anlamadığı kelimeyi gence doğrudan sorma-
sıdır: “Bu kelime ne anlama gelir – benim için yeni bir kelime?” Ayrıca günlük
yaşantıda farklı durumlarda farklı anlamlarda kullanılan kelimeleri netleştirmeye
çalışmak da yararlı olabilir.
Aktif dinleme
Yetişkinlerle yapılan psikolojik danışmada olduğu gibi, aktif dinleme, danışma-
nın danışanın anlattıklarına dikkatini vererek ona odaklandığını fark ettirmesi,
danışmanın danışana empatik bir şekilde eşlik etmesi ve danışanın konuşmaya
devam etmesini teşvik etmek amacıyla kullanılır. Aktif dinleme aşağıdaki husus-
ları içerir:
Mİkro Becerİler 121
Yüreklendiriciler
Danışanın dinlendiğini ve konuşmaya devam etmesi için teşvik edildiğini işaret etmek
için psikolojik danışmanlar “hım hım”, “evet”, “tamam” gibi asgari tepkiler veya teş-
vik edici işaret veya ifadeler kullanabilirler. Bu tepkiler psikolojik danışmanın danışa-
nı yalnızca dikkatli bir şekilde dinlediğini göstermez, aynı zamanda söylenen içeriğin
anlamını da takip ettiğini gösterir. Bu tepkiler danışanın söylediklerini psikolojik da-
nışmanın onaylayıp onaylamadığını da kapsayan danışman tutumlarının iletilmesini
sağlar. Bu kısa, kesintisiz ve çoğu kez tek kelimelik minimum yüreklendiricilere “Ko-
nuyu biraz daha açar mısın”, “anlıyorum”, “öyle mi”, “dinliyorum” ve “devam et”
gibi ifadeler örnek verilebilir. Danışana bu şekilde teşvik edici sözcükleri kullanarak
tepki veren psikolojik danışmanın ses tonu ve şiddetinin danışanın tarzına ve enerji-
sine uygun olması gerekir.
“
“ Uygun şekilde iletilmeyen yüreklendiriciler
yargılayıcı olarak algılanabilir
Vurgulama ve tamamlayıcılar
Vurgulama ve tamamlayıcılar geri bildirimlere verilen sözel ve sözel olmayan
mesajların bir kombinasyonunu ve danışanın anlattıklarını vurgulamayı içerir.
Danışman bunu sözel olarak yapabileceği gibi yüz ifadeleri, beden hareketleri ve
ses yoğunluğu ile de yapabilir. Böylece danışanın anlattıklarına yoğunlaşılmış ve
ona anlattığı şeylerin kayda değer olduğu mesajı verilmiş olur. Danışman, bunu
yaparak bir anlamda danışanın anlattığı şeyleri olumlu biçimde desteklemiş, ayrı-
ca anlatımını sürdürmesi için onu cesaretlendirmiş olur.
Vurgulama ve tamamlayıcılar, gençlerle danışma yapılırken kullanılması ge-
reken oldukça önemli becerilerdir. Bu nedenle, yetişkinlerle yürütülen danışma
süreçlerinde kullanıldığından çok daha fazla kullanılmalıdır. Çünkü bu beceriler,
danışmanın gencin anlattığı şeyleri onaylamasını ve aynı zamanda danışanla etkin
ve coşkulu bir biçimde bütünleşerek tipik ergen iletişim tarzına paralel bir biçim-
de davranabilmesini sağlar.
Konuşma tarzı
Danışmanlar her ergen danışanın düşünmek ve iletişim kurmak için kullandığı
konuşma tarzıyla örtüşen bir konuşma tarzına sahip olabilmelidir. Nöro-Linguist
Programlamada tanımlandığı gibi, insanlar üç farklı temsil modundan birini kul-
lanarak düşünürler (Grinder ve Bandler, 1976). Bazı insanlar görsel olarak dü-
şünmeye ve resimsel bir şekilde kavramlaştırmaya; bazıları sözel olarak düşün-
meye ve düşüncelerini duydukları şeylere göre kurmaya eğilimlidirler; üçüncü
grup ise dokunma, kinestetik veya hissetme modundadırlar. Görsel modda olan
124 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
bir kişi “Kendimi Fred’e özür dilerken görmekte zorlanıyorum.” derken, işitsel
modda olan bir kişi “Kendimi gerçekten Fred’e üzgün olduğumu söylerken duy-
mak istemem.” diyebilir. Kinestetik veya hissetme modunu kullanan bir başkası
ise “Fred’den özür dilerken kendimi rahat hissetmem.” diyebilir. Psikolojik danış-
manlar danışanlarının kendilerini ifade etmek için kullandığı modu kullanırlarsa
bu onlar için faydalı olur.
Metafor kullanımı
Gençler sık sık metaforik bir dil kullanarak konuşurlar. Örneğin, bir genç “Nere-
ye gitsem başımın üstündeki kara bulutlar beni sürekli takip ediyor.” diyebilir. Bu
durumda kara bulut metaforu çaresizlik ve depresyon duygularını tarif etmek için
kullanılmaktadır. Danışanın metafor kullandığı yerde psikolojik danışmanın da bu
metaforu sürdürmesi yararlı olur. Yukarıda belirtilen metaforda psikolojik danışman
gencin buluta yönelik duygularını ya da bulutların altından güneşli havaya doğru
geçişte başına neler geleceğine dair inancını irdeleyebilir. Danışman daha sonraki
bir süreçte tekrar kara buluta atıf yaparak metaforu kullanmaya devam edebilir.
(Metafor kullanımı ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için Bölüm 13’e bakınız.)
Özetleme
İçeriğin ve duygunun yansıtılmasında olduğu gibi, özetleme de yararlı bir beceri
olarak Rogers (1955, 1965) tarafından tanımlanmıştır. Özetleme yansıtmaya çok
benzer bir beceridir. Özetleme yaparken, danışman geri dönüt vermiş olur, başka
bir deyişle, danışanın anlattığını kısa ve somut bir şekilde geri yansıtır. Özetle-
me, danışanın bahsettiği her şeyi kapsamaz, özetleme yapılırken anlatılan şeyler
içerisinden en çarpıcı kısımlar seçilip çıkarılır. Özetleme, danışanın, danışman
tarafından duyulduğunu ve anlaşıldığını görmesini, ayrıca danışanın kendi düşün-
celerinin en önemlilerini belirleyerek netleştirmesini sağlar.
Aktif dinleme başlığı altında incelenen birçok beceriyi tartışmış olduk. Psikolojik
danışmanlar uygun olan yerlerde bu becerileri kullanırlarsa danışma oturumunda
gençlerle kurdukları iletişim gelişir ve gençlerin danışma sürecine katılımı artar.
Mİkro Becerİler 125
Daha önce tartışıldığı üzere, gencin sunduğu bilgilere ilişkin geri bildirim vermek
için yansıtma tekniğinden yararlanabiliriz. Bu bir geri bildirim verme şeklidir.
Geri bildirim vermek için kullanılabilecek birçok başka yöntem de vardır. Bunlar
aşağıda yer almaktadır:
• Övgü
• Onaylama
• Yüreklendirme
• Normalleştirme
• Yeniden ifade etme
• Açıklama
Övgü
Gençler sıkça kendilerini yapmamaları gerektiği söylenen lafları işitirken bulurlar. Bu
kaçınılmazdır, çünkü bir yetişkin tecrübesine sahip değillerdir ve içinde bulundukları
gelişim dönemlerinin bir gereği olarak yeni davranışları deneyimlemek isterler. Sonuç
olarak, birçok genç, yetişkinlerin onları eleştireceğini bilir.
Psikolojik danışma süreci gençlere olumlu geri dönüt alma ve kendilerini iyi his-
setme fırsatı sunabilir. Danışma oturumlarında, danışana olumlu geri bildirim ver-
menin yararlı olacağı düşünülen yerlerde danışmanın gencin davranışından övgüyle
bahsederek ona iltifat etmesi uygun bir tepkidir. Danışmanlar, danşanlarının verdiği
bir karardan sonra veya kişisel gelişimlerine katkı sunan girişimlerde bulunduklarında
da benzeri biçimde onları övebilir, iltifatlarda bulunabilirler.
Övgüler duyarlı bir şekilde verilmelidir yoksa patronluk taslamak olarak algıla-
nabilir. Ölçülü olarak yapılan övgüler gencin kendini iyi hissetmesini ve gelişimine
güvenle devam etmesini sağlar. Geri dönüt olarak yapılan övgüler, danışmanın gencin
öyküsünü dinlediğine ve anladığına işaret eder. Örneğin, genç aşırı derecede kışkırtıl-
mış fakat beklenmedik derecede kendini kontrol edebilmiştir. Bunu dinledikten sonra
danışman: “Güzel, bunu yapmak gerçekten çok zor olmalı” diyebilir. Böylece danışan
tarafından sergilenen bir davranışa olumlu bir tepki verilmiş ve gencin bu davranışı
ile ilgili olarak kendini iyi hissetmesi sağlanmış olur.
Onaylama
Onaylayıcı ifadeler, danışan tarafından keşfedilen ve danışman tarafından paylaşılan
kişisel bir gerçeği pekiştirir ve onun hakkını teslim eder. Örneğin, genç, görüşme
sırasında, kendileri için zor bir durumu başarmakta, iyi sonuçlar almakta olduklarını
fark etmiş olabilir. Bu durumda danışman, “Zor şartlar altında olmana rağmen bu
durumun altından çok iyi bir şekilde kalktın.” şeklinde övgüde bulunabilir. Burada
danışmanın “Zor şartlar altında bu durumun altından çok iyi kalktığına inanıyorsun.”
demek yerine “Olayın altından çok iyi kalktın.” dediğine dikkat edilmelidir. Bu, övgü
ile yansıtma arasındaki farktır. Danışman yansıtmayı kullanmış olsaydı, “İşin altın-
126 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
dan gerçekten çok iyi kalktığına inanıyorsun” gibi gencin anlattığını olduğu şekilde
yansıtan bir şey söylerdi. Fakat böyle olmuş olsaydı, bu tepki çok da övgü dolu olan
ve danışmanın danışanın iyi bir şey yaptığına inandığını gösteren bir mesaj içermiş
olmazdı. “
Yüreklendirme
“ Yansıtma ve övgü aynı şey değildir
Yüreklendirme çözüm odaklı terapiden gelen bir beceridir (O’Connell, 2005). Yü-
reklendirme, danışanların daha önce denediklerinden farklı ve olumlu yeni bir şey
denediklerinde danışmanlar tarafından kendilerine verilen coşkulu ve duygusal
bir destektir. Yüreklendirme, meydana gelen değişimlerde gencin kontrolü ve so-
rumluluğu aldığı varsayımına dayanır.
Yüreklendirmede, gencin değişim sürecini anlatmaya devam etmesi için ve
onu cesaretlendirmek amacıyla hem soru hem de açıklamalar kullanılır. Örneğin,
danışman ilgili ve coşkulu bir şekilde aşağıda yer alan ifadelere benzer şeyler
söyleyebilir:
Normalleştirme
Gençler sürekli değişen bir dünyanın içinde yaşamaktadırlar. Bunun bir sonucu ola-
rak, duyguları, tepkileri ve davranışları nedeniyle başları sık sık belaya girer. Bu sorun
yaratan duygular, tepkiler ve davranışlar sıkça söz konusu durum için normal olan
şeylerdir. Yine de gençler zaman zaman, daha önce yaşamadıkları derecede şiddetli
duygular yaşadıklarından çıldırmaya başladıklarına inanabilirler. Bu gibi durumlarda,
durum gerçekten böyle ise danışmanların gençlere söyleyebilecekleri şey, yaşadıkları
şeyin bu durumda ve bu şartlar altında normal olduğudur.
Mİkro Becerİler 127
Açıklamaların kullanımı
Gençlerle danışma yaparken, danışmanın yaptığı açıklamalar çok yararlı olabilmekte
ve çok farklı şekillerde yapılabilmektedir:
• Genç, danışma stratejisi ile ilgili bir aktiviteye devam ederken ona geri dönüt
vermek için açıklama becerisi kullanılabilir (13 ve 16. bölümler arasında tanım-
landığı gibi). Örneğin, danışan belli bir görevi yerine getirmede güçlük yaşıyor-
sa, danışman, “Bir sembol bulmada zorlanıyor gibi görünüyorsun.” şeklinde bir
tepki verebilir.
• Açıklama, danışanın danışma süreci ile ilgili gözlemlerine yönelik danışmanın
geri dönüt verebilmesine imkân sağlamak için kullanılabilir. Örneğin, danışman,
“Bana, bir çözüm üretmeden aynı şeyin etrafında dolanıyormuşuz gibi geliyor.”
diyebilir.
• Açıklama, danışanın yaptığı şeyler ile ilgili ona geri dönüt verme anlamında kul-
lanılabilir. Örneğin, danışman, “Ellerinin birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş oldu-
ğunu fark ettim.” diyebilir. Bu tür geri bildirim vermek için kullanılan açıklama
tepkileri Gestalt Terapi’den gelmektedir.
• Açıklamalar, danışman tarafından gencin anlattığı şeylere dönük çelişkili ya da
abartılı bir şekilde ve mizah kullanılarak yapılabilir, böylece genç bu abartılı
ifadeler ile mücadele ederek kişisel olarak geliştiğini fark edebilir. Örneğin, da-
nışmanın, “Gerçekten umutsuz durumdasın ve yaptığın hiçbir şey başarıya ulaş-
mıyor. Tepeden tırnağa başarısızsın.” gibi abartılı ve mantığa aykırı görünen bir
yaklaşımı, yalnızca belirtilen güçlüklerle mücadele edebilecek ve üstesinden
gelebilecek güçlü egoya sahip gençlere uygulanmalıdır ve bir derece mizah içer-
melidir, yoksa zarar verici olabilir.
Açıklamalar aşağıda yer aldığı üzere geri dönütlerle ilgili olmayan amaçlar için de
yararlıdır:
Aktif dinlemede olduğu gibi, geri dönüt verirken de kullanılabilecek birçok farklı
beceri olduğunu fark etmişsinizdir. Bu beceriler etkin olarak seçilirse, danışma ilişkisi
yaşatılmaya devam edebilir ve böylelikle gencin ilgisi sıcak tutulabilir.
Soruların kullanılışı
Psikolojik danışmanlar olarak yetişkinlerle çalışırken gereksiz yere fazla soru sormama-
ya dikkat ederiz. Çünkü fazla soru sorduğumuzda danışmayı sorgulama ortamı hâline
getirmiş olabiliriz. Benzer şekilde, gençlerle çalışırken de çok fazla soru sormamaya
özen göstermeliyiz. Bunun nedeni, yetişkinler tarafından gençlere sorular sorulduğun-
da, gençlerin yetişkinlerin duymak istediği şeyleri söylemeye eğilimli olmaları nedeniy-
ledir. Gençlere danışmanlık yapmanın yetişkinlerle veya çocuklarla yapılan danışma-
dan oldukça farklı olduğuna inanıyoruz. Gençlerin ilgilerini danışma ortamında canlı
tutabilmek için onları danışmaya bağlamak gerekir. Bu bağlılığı artırmak için uygun
zamanlarda uygun sorulardan yararlanmalıyız. Farklı psikolojik danışma yaklaşımların-
dan alınan ve gençlerin ilgisini canlı tutmayı sağlayan pek çok soru türü vardır. Bunların
her birini açıklayacağız, fakat bundan önce iki önemli soru tipini ele almamız gerekir.
Sorular iki ana türe ayrılabilir: Kapalı uçlu sorular ve açık uçlu sorular. Kapalı uçlu
sorular, spesifik ve oldukça sınırlı bir tepkiyi gerektiren sorulardır. Kapalı uçlu sorulara
“Uyuşturucu hap kullanıyor musun? gibi bir soru örnek verilebilir. Bu soruya verilebi-
lecek cevap “evet”, “hayır” ya da “biraz” olabilir. Danışman ile danışanın henüz tam
olarak kaynaşıp bütünleşmeyi sağlayamamış olduğu bir ortamda gence bu soru yönel-
tildiğinde, gencin uyuşturucu kullanıp kullanmadığı bir yana, vereceği cevap büyük ih-
timalle “hayır” olur.
Açık uçlu sorular, cevaplandırıldıklarında pek çok betimsel bilginin ortaya çıkabile-
ceği türden sorulardır. Örneğin, “Uyuşturucu hap kullanıyor musun?” gibi kapalı uçlu
bir soru sormak yerine danışman, “Uyuşturucu almak konusunda ne düşünüyorsun?”
gibi bir soru sorabilir. Bu soru bir inancı veya tutumu tarif etmeyi sağlayan ve genci
muhtemel cevaplar hakkında düşünmeye sevk eden bir tarzdadır. Tek kelimelik bir ce-
vap yerine açık bir tartışma ortamıyla sonuçlanma olasılığı daha yüksektir.
Genel olarak açık uçlu sorular danışma sürecinde sohbete ve kendini açmaya dayalı
bir tepkiyi teşvik etse de iki soru tipi de kullanışlıdır.
Özellikle belli bir bilgi gerektiğinde kapalı uçlu soru sormak çoğu kez yararlıdır. Ör-
neğin, bir gencin intihara girişme niyetini sorgularken kapalı uçlu sorulara verilen yanıt-
lar, danışmanın, gencin hâlihazırdaki güvenliği ve korunması ile ilgili kararlar almasını
sağlar. Gence zaman zaman kapalı uçlu sorular sorulmasında bir problem görmüyoruz.
Hatta hatırlamalıyız ki gençler diğer gençlerden bilgi edinmek istediklerinde sıkça di-
rekt davranırlar. Dolayısıyla, uygun olduğunda danışan davranışlarına bu açıdan model
olmak yararlı olur. Fakat üst üste çok fazla kapalı uçlu soru sormak risklidir çünkü böyle
olduğunda danışma oturumunun amacından saparak bir tür soru-cevap oturumuna dö-
nüşmesi neredeyse kesin gibidir.
130 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“ Soru sormanın gereğinden fazla kullanımı, ilişkiyi
danışmadan çıkarıp sorgulama ortamına dönüştürür
Döngüsel sorular
Döngüsel sorular Milan Sistemik Aile Terapisi Modeli’nden (Palazzoli ve diğ.,
1980) gelmektedir. Döngüsel soru gençten bilgi almanın tehlikesiz bir yoludur.
Mİkro Becerİler 131
Geçiş soruları
Geçiş soruları özellikle gençlerle yapılan danışmada işe yarar çünkü gençlerin
akranlarıyla olan günlük sohbetlerinde bu tarz sorular tipik olarak sıkça kullanı-
lır. Geçiş sorularına örnek olarak şunlar verilebilir:
“Daha önce annen ve üvey babanın neler hissettiğinden ayrıntılı biçimde söz ettin.
Burada kız kardeşinin yeri nedir bunu merak ediyorum”.
“Daha önce okuldan ayrılma ihtimalinden bahsettin. Bu seçenek hakkında şu anda
ne düşündüğünü merak ediyorum”.
“Daha önce, problemli bir yaşantı geçirdiğinden bahsetmiştin. Bu yaşantınla ilgili
daha başka neler anlatmak istersin?”
1. Genci daha önce bahsettiği önemli bir konu ya da meseleye geri döndürmek.
2. Genci bir konunun başka bir yönünden de bahsetmesi için yüreklendirmek.
3. Danışmanın oturum içerisinde etkin bir katılımcı olduğunu göstermek.
4. Diyaloğu hareketlendirmek.
“
“ Konu dışına çıkan bir danışana yöneltilen bir geçiş sorusu,
önemli bir meseleyi tekrar gündeme getirebilir
Seçim soruları
Seçim soruları köken olarak Gerçeklik Terapisi’nden gelmektedir (Glasser, 2001).
Bu sorular danışanın düşünce ve davranış şekli hakkında bir seçeneğe sahip oldu-
ğunu ima eder. Seçim sorularına şöyle örnekler verilebilir:
“Guru” soruları
Guru soruları kaynağını Gestalt Terapi’den alır (Clarkson, 2004). Bu soru tipini
kullanan danışmanlar, danışanlardan bir kenara geçip uzaktan bir yerden kendi-
lerine bakmalarını ve kendilerine birtakım önerilerde bulunmalarını isterler. Ör-
neğin, danışman, “Bir anlık kendini bilge bir guru olarak hayal et ve senin gibi
birine biraz öneride bulun. Ona ne önerirdin?” gibi bir soru yöneltir. Guru soruları
özellikle genç danışanlar için oldukça kullanışlıdır çünkü gençler yaygın olarak
birbirlerine öneriler verirler. Guru posizyonunu almaları istendiğinde kendilerine
genellikle yararlı önerilerde bulunurlar. Guru’nun önerisini dinleyerek bu öneriye
uyup uymayacaklarını değerlendirirler.
“
“ Birçok genç tavsiye vermekten hoşlanır
Mİkro Becerİler 133
Kariyer soruları
Kariyer soruları gencin şimdiki davranışını abartan veya bu davranışından tahmin-
lerde bulunarak anlam çıkaran sorulardır. Gençlerin gitmekte oldukları yön hak-
kında bir seçime sahip olduklarını ve bu seçimin onları extrim bir yaşam biçimine
yönlendirebileceğini fark etmelerine yardımcı olur. Kariyer sorusuna örnek şöyle
verilebilir: “Çalışmaktan başka her şeyi bir yana bırakarak başka insanlara örnek
teşkil edecek biçimde son derece başarılı bir kariyere sahip olmuş olsaydın nasıl
olurdu?” Bu soru, danışanlara, eğer arzu ederlerse ilerleyecekleri bir rota veya izle-
yebilecekleri bir yolun varlığını fark etmelerine yol açar. Bu onların, şu andan baş-
layarak değişimi sağlayacak ve uzun vadeli sonuçları olabilen seçimler yapabilme
becerilerini geliştirir.
Kariyer soruları kendi içinde çelişkili düzeyde birtakım niyetler içerir ve orta-
ya çıkacak tartışmanın aşırı olmayan memnuniyet verici sonuçlarla tamamlanması
umulur. Bu soruları kullanmada ihtiyatlı olunmalıdır, yoksa kendini doğrulayan ke-
hanetler hâline dönüşebilirler. Şöyle bir soru farz edin: “Mağaza hırsızlığı davranı-
şına devam edip daha fazla risk almak ve kariyerli bir suçlu olmayı ister miydin?”
Bu soru bazı gençler için yararlı olabilir, fakat diğerlerini, “önerilen” kariyere de-
vam etmeye teşvik edebilir.
Dışsallaştırma soruları
Bu soruların kökeni Öyküsel Terapi’den gelir (White, 2007). Dışsallaştırıcı so-
ruların asıl problemi, ya da merkezde olan konuyu, kişiden ayırır. Böyle yaparak
danışan, problemin kontrolünü eğer isterse eline alabileceğini hisseder; çünkü
problem kendi dışında bir yerdeyse kontrol edilebilir ancak problem kendi doğa-
sında ve bireyin içindeyse kontrol edilemez.
Dışsallaştırıcı soruların kullanımına güzel bir örnek öfke kontrolü olabilir. Da-
nışman, gencin öfke duygusuna dışsallaştırma sorusu ile şu şekilde müdahale ede-
bilir: “Sen öfkeni kontrol etmekten çok öfken seni kontrol ediyor gibi görünüyor.
Öfken seni tuzağına nasıl düşürdü?”
Dışsallaştırma soruları genelde kontrol konusunu tartışmaya açar. Kontrol ko-
nusu hayatlarını kontrol altına alma arzusu içinde olan fakat davranışını kontrol
etme sorumluluğunu almada gönülsüz olan gençler için önemlidir. Dışsallaştırma
soruları değişimi desteklemek için sıklıkla istisnalara yönelik sorulardan sonra
sorulur.
İstisnalara yönelik sorular gencin farklı şekilde davrandığı zamanlar ve/veya durumlar
olduğunu görmesine ve farklı davranmasını sağlayan şeyin ne olduğu fark etmesine
yardımcı olmak amacıyla kullanılır. Bu şekilde bir anlayış kazanmak gencin davranı-
şını ve/veya çevresini kontrol edebilmesini sağlar. Bunu fark ederek belki de kendini
olumlu yönde değişime götürecek tercihler yapabilir.
“
“ İstisnaları keşfetmek değişim için
Bu sorular, gencin ters durumlarla nasıl mükemmel baş ettiğini fark etmesine yar-
dımcı olmak için kullanılabilir. Bu sorular danışanın davranışını olumlu bir şekilde
görmesini ve farkında olmadığı güçlü yönlerini fark etmesini amaçlar. Yaşamla nasıl
mücadele ettiklerinden pek de emin olmayan gençler için bu tarz sorular hatırı sayılır
derecede yararlı olabilir.
Mucize sorular
Mucize sorular, danışanın yaşadığı sorunlara varsayımsal çözümler bulmasına yar-
dımcı olabilmesi için kullanılır. Tipik mucize sorulara aşağıdaki örnekler verilebilir:
“Eğer bir mucize gerçekleşmiş ve problem çözülmüş olsaydı, neyi farklı yapıyor
olurdun?”
“İşler mucizevi bir şekilde değişseydi, hayat nasıl olurdu?”
Bu çeşit sorular bazı gençlere hitap edebilir çünkü bu sorular durumlar veya koşullar
olumlu yönde değişmiş olsaydı nasıl bir noktaya gelinmiş olabileceğine dair danışan-
ların hayal güçlerini kullanmalarını sağlar.
Mİkro Becerİler 135
Olan bitenin başka yollarla değişebileceği üzerinde düşünmeleri sonucunda büyük ihti-
malle değişimleri gerçekleştirmelerine yardımcı olacak yeni fikirleri de keşfedebilirler.
Ölçeklendirme soruları
Ölçeklendirme soruları Çözüm Odaklı Terapi’den gelen bir soru tekniğidir. Ölçeklen-
dirme soruları amaçlarla ilgili olduğunda amaç yönelimli sorular hâline gelir. Amaç-
larını belirlerken ve tartışırken gencin spesifik olmasına yardımcı olur. Ölçeklendirme
sorularına aşağıdaki sorular örnek verilebilir:
“1’i “inanılmaz derecede yetersiz” olarak, 10’u da “gerçekten yeterli” olarak ta-
nımlarsak, 1 ile 10 arasında bir derecelendirme yaptığında şu anda kendini
nerede görüyorsun?”
“1’i “oldukça depresif”, 10’u “çok mutlu” olarak tanımlarsak, 1 ile 10 arasında bir
puanlamada gelecekte nerede olmayı isterdin?”
“1’in dürüst, “namuslu bir vatandaş”a, 10’un ise “azılı suçlu” bir kişiye karşılık
geldiği bir derecelendirme ölçeğinde nerede olmak isterdin?”
Zorlayıcı sorgulama
Danışmanların ergen danışanlarını zorlamaları gereken birçok durum vardır. Zorlama,
danışanları rencide edici şekilde olmamalı, fakat ne anlattıklarını, neye inandıklarını
veya ne yapıyor olduklarını sorgulamaya teşvik edecek şekilde olmalıdır. Akran iliş-
kilerinde gençler birbirlerinin zihnini zorlamada direkt davranırlar. Benzer şekilde,
danışmanlar da direkt olmalıdır, fakat bu, gencin egosunu tehdit etmeyecek şekilde
yapılmalıdır. Danışanı zorlayarak sorgulamaya sevk edecek bir tepkinin verilmesi ge-
reken bazı durumlar aşağıda sıralanmıştır:
• Gencin, anlattığı şey tutarsız ya da çelişkili olduğu için, anlatım şeklinin kafa
karıştırıcı bir hâl aldığı durumlar.
• Gencin giriştiği davranışın kaçınılmaz olarak kendine zarar vereceği fakat onun
bunun farkında olmadığı durumlar.
• Gençlerde sorun yaratmasına rağmen, bu temel sorunu çözmekten kaçındığı du-
rumlar.
• Gencin aşırı ve ölçüsüz biçimde geçmişe veya geleceğe takılıp kaldığı ve şimdiki
zamana odaklanamadığı durumlar.
• Gencin aynı şeyi dönüp dolaşıp tekrarlaması durumunda.
• Gencin sözel davranışlarının sözel olmayan davranışlarıyla uyuşmadığı durum-
larda.
• Danışmanla danışan arasındaki ilişkide istenmeyen süreçlerin ortaya çıkması du-
rumunda; örneğin, transferans veya bağımlılık olması ya da danışanın kendini
geri çekmesi, düşmanca tavırlar sergilemesi, öfke veya danışmana yönelik benzer
olumsuz bir duygu ifade etmesi durumunda.
• Genç, davranışının muhtemel ciddi bir sonuç yaratacağını fark etmediğinde.
• Danışanın belli bir durumla ilişkili olarak gerçeklikten kopması fakat mental bir
bozukluk göstermemesi durumunda.
“
“ Danışan zorlayıcı bir şekilde sorgulamaya
sevkedilirken hassas olunmalıdır
“Şimdi bana .... söyledin ama kafam karıştı çünkü birkaç kez kız kardeşinle olan
ilişkinden kısaca bahsettin ama sonra tamamen ilgisiz bir şeyden konuşmaya
başladın”.
“Bana annenle olan ilişkinden bahsettin. Fakat kafam karıştı; çünkü bir yandan
anneni çok önemsediğini söyledin, diğer yandan onu tasarlayarak incitmeyi
planladığından bahsettin.”
Yönerge vermek
Gençlerle danışma yaparken yararlı olabilecek birçok farklı tipte yönerge vardır. Yö-
nergenin, bir patron, bir ebeveyn gibi ya da gencin kendini yabancılaşmış hissetme-
sine meydan vermeyecek şekilde sunulmasına dikkat edilmelidir. Proaktif danışma
süreci boyunca danışmanlar, gencin sorunlarını irdelemeyi kolaylaştırmak için 8.
Bölüm’de de anlatıldığı gibi danışma stratejileri belirlerler. Danışmanlar seçilen bu
stratejilerin uygulamaya konulabilmesi için danışanlarına yönergeler vermeli, sürecin
yapılanmasına yardımcı olmalıdırlar. Bu durum, danışmanların bu süreçte zaman za-
man yönlendirici olmaları gerektiği anlamına gelmektedir.
Yönlendirici olmak
Danışman, belli bir stratejiyi uygularken genç danışanına direkt bir yönerge verme-
den önce ona ilgili stratejiyi uygulayıp uygulamama konusunda seçim yapma fırsatı
vermelidir. Buna ek olarak, danışanın yönlendirilmeyi kabul edip etmeme seçeneğinin
olduğu gence söylenmelidir. Bu şartlar karşılanmazsa, danışan güçsüzleşir ve eğer da-
nışma oturumu bu şekilde devam ederse bu aşamadan sonra danışma ilişkisi büyük bir
ihtimalle bir tip ebeveyn-çocuk ilişkisine dönüşür. Belli bir sürece girilirken danışanla
bunu müzakere etmek, danışana danışmanla iş birliği içinde belli bir yöne gitmeyi
kabul edip etmeme kararını verebilmesi için gereklidir.
138 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Yönlendirme yaparken danışman aşağıdaki örneklerde olduğu gibi net ve somut yö-
nergeler vermelidir:
Mizahın kullanımı
Bazı gençlerle çalışırken, sohbeti rahatlatması için mizahı kullanmak özellikle faydalı
olabilmektedir. Danışmanların kendi içlerindeki ergenle bağlantı kurabilmeleri ve o
anki duruma uygun bir espiri yapmaları önemlidir. Mizah, değişimi sağlamak için,
ayrıca daha rahat bir atmosfer yaratmak için doğrudan kullanılabilir.
Değişime katkıda bulunmak için mizahı kullanırken paradoksal müdahalelerden
faydalanabiliriz. Paradoksal müdahaleler Stratejik Aile Terapisi’nden (Madanes,
1981, 1984) gelen bir tekniktir. Frankl (1973), paradoksal müdahaleyi, danışanın nev-
rozundan ayrılma duygusunu nevrozuna gülmek suretiyle başarabileceği bir teknik
olarak tanımlamaktadır. Görüşme sürecinde danışman gülünç bir tavsiyede bulunarak
danışanını yaratıcı düşünmeye ve problemlere yeni ve alternatif çözümler üretmeye
teşvik edebilir. Örneğin, eğer bir genç ödevlerinde çok yüksek bir standart tutturmaya
ihtiyacı olduğunu ve bu konuda kaygı yaşadığını belirtiyorsa danışman espirili bir
şekilde şöyle diyebilir: “Belki de ödevini iyi yaptığından emin olmak için yirmi defa
okumalı, sonra yarım düzine arkadaşına kontrol etmeleri ve önerilerde bulunmaları
için göstermeli, sonra da teslim etmeden önce revize etmelisin”. Kuşkusuz böyle bir
yaklaşım yalnızca danışmanın olumlu bir sonuç alabileceğinden emin olduğu öğren-
cilere uygulanmalıdır.
Danışmada mizah hiçbir zaman düşmanca bir tavırla ve aşağılayıcı bir şekilde
kullanılmamalıdır. Gençler kendi aralarında sıkça bir birleriyle alay ederek yüz ve el
hareketleri yaparak mizahı kullanırlar. Bu tür davranışların uygun danışman davra-
nışları olmadığı açıktır. Danışma sürecinde mizahın başarılı bir biçimde kullanımı,
doğru içeriğin ve doğru zamanın seçilmesini, ayrıca danışanın incinebilirliğine karşı
dikkatli olmayı gerektirir. Çünkü bir kişi için eğlenceli olan bir şey, bir başkası için
hiç de eğlendirici olmayabilir.
Mİkro Becerİler 139
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Psikolojik danışmanın gençle bütünleşmesi ve gencin problemlerini çözerek
kendisini daha iyi hissetmesine yardım sürecinde pek çok mikro beceriden
yararlanılabilir.
• Gözlem, gencin ruh hâli, zihinsel fonksiyonları, öz saygı düzeyi, inançları,
yaratıcılığı ve sosyal etkileşimleri konusunda bilgi toplama aracı olarak kul-
lanılabilir.
• Danışman, danışanın konu dışına çıkma, kendini açma, konuşma ve anla-
tım tarzı ve metaforlarını kullanarak gencin konuşma tarzı ile kendisininkini
benzeştirebilir.
• Danışma sürecinde etkileşimi canlandırmak gence eşlik edebilmek ve onun-
la daha fazla bütünleşmek için pek çok soru ve geri bildirim teknikleri kul-
lanılabilir.
• Mizah, danışma görüşmesini dengelemede kullanılabilecek özellikle yararlı
bir tekniktir.
11
Gençlerde Değişimi Desteklemek
“
“ Düşünceler, duygular ve davranışlar karşılıklı
olarak birbiriyle bağlantılıdır
Duyguları değiştirmek
Bir an için danışmanın, danışanın kendini ezilmiş hissetme duygusunu değiştirdiğini,
böylece danışanın kendisini ezilmiş hissetmediğini, tersine problemleriyle başedebil-
diğini, dolayısıyla danışmanın onda bu değişimi sağlamayı başardığını varsayalım.
Eğer bu durum gerçekleşmiş olsaydı, sizce bunun danışanın düşünce ve davranışında
ne gibi etkisi olurdu? Kesin emin olmamakla birlikte, artık kendisini ezilmiş hisset-
meyen bu öğrenci, büyük ihtimalle derslerine odaklanabilir, bunun sonucunda da okul
performansı artabilirdi. Eğer bunu yapabilmiş olsaydı, buna dayalı olarak davranışı da
değişebilecek ve sınıfta artık yaramazlık yaparak ilgi çekmesine gerek kalmayacaktı.
Ayrıca, derslerine katılımı ve sınıfta herhangi bir soruna karışmamasından dolayı da
kendi hakkındaki düşünceleri olumlu yönde değişecekti.
Düşünceleri değiştirmek
Danışmanın, yukarıda örnek verdiğimiz kızın düşüncelerini değiştirme konusunda ba-
şarılı olduğunu ve böylece “hiçbir şeyde başarılı değilim” yerine “Üstünde biraz çaba
gösterdiğim sürece birçok şeyi gayet iyi yapabilirim” diyebildiğini düşünelim. Yine
sonuçtan hiçbir zaman kesin emin olamasak da bu kızın kendisini daha iyi hissedece-
ğini ve farklı davranacağını öngörebiliriz. Örneğin, gayret gösterdiğinde yapabildiği-
ni bir kez fark eden bu öğrenci, derslerine daha fazla çalışmaya başlayacak böylelikle
davranışı da değişmiş olacaktır. Ayrıca, değişen davranışı ile birlikte kendisini olumlu
görmeye başlayan bu öğrencinin, aynı zamanda duygusal olarak da kendisini iyi his-
setmeye başlayacağını söyleyebiliriz.
142 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Davranışıları değiştirmek
Danışmanın yukarıda örnek verdiğimiz ergen kızın davranışını değiştirme konu-
sunda başarılı olabildiğini ve böylece onun sınıfta yaptığı yaramazlıkları artık yap-
mamaya başladığını düşünelim. Bu durum, muhtemelen gencin hem duygu hem
de düşüncesini etkileyecektir. Davranışı değiştiği için kendini daha iyi hissetmeye
başlayacak ve kendisi hakkında daha olumlu düşünmeye başlayacaktır.
Bu örnekte olduğu gibi duygu, düşünce ve davranışlardan sadece birini hedef alarak
da bazen hepsinde değişim yaratabilmenin mümkün olduğunu görebiliyor musu-
nuz? Genellikle hepsinde birden değişimi desteklemek amacıyla düşünce, duygu ve
davranışlardan sadece birine yönelik çalışma yapılsa da bazen aynı anda bu üçünün
birden hedef alındığı da olur.
Danışmanlar şiddet eğilimli gençlerle çalışırken dikkatli olmalıdırlar. Bunun birinci ne-
deni, öfkelerini danışma sürecinde ifade etmeleri istenen gençlerin bunu kendilerine,
danışmana ya da danışma odasına zarar verecek şekilde ortaya koyma olasılıklarının
olmasıdır. İkinci ve daha önemli nedeni ise öfkelerini danışma ortamında boşaltmala-
rına izin verilen gençlerin bunu daha büyük bir sosyal ortamda uygunsuz bir biçimde
yapmayı öğrenmelerine sebep olma ihtimalidir. Bu nedenle bu tür gençlerin öfkeleriyle
nasıl başa çıkabileceklerini öğrenmeleri genel anlamda daha yararlıdır. Böylelikle öf-
kelerini yıkıcı bir biçimde ortaya koymak yerine daha uyumlu yollarla yönetebilme-
yi öğrenmiş olurlar. Sonuç olarak, şiddet eğilimli ve öfkelerini denetleme sorunu olan
gençlerle çalışırken onların duygusal boşalımlarına yardım etmekten ziyade, düşünme
ve/veya davranışlarındaki değişimi desteklemek muhtemelen daha uygun olur.
“
“ Sembolik ve yaratıcı stratejiler sözel
beceriye bağımlı değildir
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Düşünce, duygu ve davranışlar birbirleriyle bağlantılıdır yani birini değiştir-
mek, garanti olmamakla birlikte, diğerlerinde de değişime yol açabilir.
• Değişimin en etkili olduğu durum üç niteliğin de değişime uğradığı durum-
dur; bu nedenle, en etkili sonucu alabilmek için hepsinin birden değişmesine
ihtiyaç vardır.
• Duygunun ifadesi duygusal boşalımı (katarsis) sağlasa da düşünce ve davra-
nışlarda değişime yol açmayabilir.
• Psiko-eğitsel, sembolik, yaratıcı ve bilişsel davranışçı stratejiler düşünme
şeklinde değişimi desteklemede kullanılabilecek yöntemlerdir.
• Eylem planları davranış değişimini hedeflediklerinde yararlıdırlar.
12
İş Birliğine Dayalı İlişkiyi
Sürdürmek
Önceki bölümlerde ele alındığı gibi danışman, gencin danışma sürecine katılımını sü-
rekli şekilde canlı tutabilmek için proaktif davranmalıdır. Psikolojik danışmanın bel-
li proaktif davranışları kullanmasının ve terapötik olarak gence yardımcı olabilecek
şekilde ergen iletişim süreçlerinden faydalanmasının nasıl işe yaradığını Bölüm 8’de
açıkladık. Fakat gençlerle çalışırken en etkili stratejileri kullanırken bile zaman zaman
danışanların danışma sürecinde enerji ve ilgilerinde belli oranda bir azalmanın olması
kaçınılmazdır. Eğer danışma sürecinin tatmin edici bir sonuca ulaşmasını istiyorsak
danışman olarak gençteki değişimleri fark etmemiz ve onlara uygun şekilde tepkiler
vermemiz için gerekli hassasiyeti göstermemiz gerekir.
Son yıllarda psikolojik danışma sürecinin etkililiği ile ilgili kayda değer miktar-
da literatür çalışması yapılmıştır. Araştırmalar belirli “ortak etkenlerin” ve “terapötik
bağ” olarak adlandırılan kavramın etkisine işaret etmektedir. Frank ve Frank (1991),
Horvath (2001) ve Wampold (2001) bu literatüre önemli oranda katkılar sağlayan
araştırmacılardır.
Ortak Etkenler
Ortak etkenler psikolojik danışma sürecinin etkili olabilmesini destekleyen faktörler
olarak tanımlanmaktadır. Bu etkenler farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde ta-
nımlanmakta ve genel olarak şunları içermektedir:
yaparak ele almıştık. Danışanla iş birliğine dayalı ilişkiyi sürdürme konusunda hem
danışanla ilgili faktörlerin hem de umut ve iyimserliğin etkisinin dikkate alınmasında
yarar vardır.
“
“ Bazı danışanların motivasyon düzeyi yüksek,
bazılarınınki ise düşük olabilir
Psikolojik danışmanlar olarak, danışma yardımı almaya gelen gençleri kendine özgü
bireyler olarak görmeli ve değişime yönelik alternatifler üzerinde dururken bireysel
motivasyonlarının danışma ilişkisini etkileyebileceğini kabul etmeliyiz. Bazı gençler,
kendi sorunlarını keşfetmek ve uyumlu davranışlarda bulunmalarını sağlayıcı kararlar
almak için danışmanlarıyla bütünleşmeye daha fazla güdülenirler. Bazıları ise kendi-
lerine acı verebileceğinden sorunlarını keşfetme, bu sorunlara ilişkin kişisel sorumlu-
luklarını üstlenme, alternatif düşünme ve davranma yollarını irdelemeye kendilerini
hazır hissetmezler. Eğer psikolojik danışmanlar bunu fark etmez ve gençlerin mevcut
kişisel durumları ile ilgili yaklaşımlarına saygı göstererek uygun tepkilerde bulun-
mazlarsa, onlarla iş birliği içinde çalışma şanslarının riske gireceği açıktır.
Terapötik bağ kavramı Bordin (1994) ve Sfran ve Muran (2000) gibi birçok yazar
tarafından uzun yıllardır tartışılmıştır. Terapötik bağ kavramına atfedilen hususlar ara-
sında şunlar yer almaktadır:
“
“ Danışman ve danışan arasında kurulan iş birliği,
çözüm bulma ihtimalini artırır
Bölüm 2’de açıklandığı gibi, danışan ile danışman arasında kurulan terapötik bağ,
yardım arayan kişinin kendisini bir birey olarak değerli görmesini, ayrıca, sorununa
çözüm bulabilecek yetiye sahip bir birey olarak saygı görmesini sağlar. Bununla bera-
ber danışman, olup bitenleri bir seyirci gibi izlemek yerine, danışanla iş birliği içinde
bir çalışma ilişkisi oluşturur. Bunu yapmak, danışmana, problemleri belirlemek için
yeni yollar arama ve çözümler bulmada danışanla saygıya dayalı bir ortaklık içine
girme imkânı tanır. Bu çalışma ilişkisinde danışan kendini iyileştirmek için doğuş-
tan getirdiği beceri, yetkinlik, kaynak ve doğal yeteneklerini ilişkiye katar, psikolo-
jik danışmansa danışmanlık becerilerini ve uzmanlığını sunar, ancak bir uzman gibi
görünmekten çok eşit bir ilişki kurarak gençle iş birliği yapar. Bu iş birliği sonunda
danışan, hem kendisinin hem de danışmanın rolünün farkında olacak bilgi ve anlayışa
sahip olur.
ve danışanla birlikte çözüm yollarını araştırmak için soru sormada aktif davranır. Açık-
ça ifade edilecek olursa, danışan-danışman arasında yapılacak iş birliğinin derecesine
yapılan vurgu bakımından psikolojik danışma yaklaşımları arasında farklılıklar vardır.
Bazı psikolojik danışmanlar öncelikle danışanın kendi sorunlarına çözümler bulabilece-
ği bir süreci kolaylaştırmamız gerektiğine inanırken, diğerleri danışanın becerisini saygı
göstermekle birlikte çözümleri keşfetmede iş birliğine dayalı bir sürece odaklanmanın
da faydalı olacağına inanmaktadırlar. Kuşkusuz bir danışman olarak kendiniz için han-
gisinin daha uygun olacağına karar verecek olan sizsiniz.
Verimli bir psikolojik danışma ilişkisi meydana gelmesi için psikolojik danışman,
önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, gence kapasitesi olan biri olarak değer vermeli
ve ona saygı göstermelidir. Danışanın kendi becerilerine ve problemli meselelerle ba-
şetmesi için içsel kaynaklarının olduğuna, problemlere çözümler bulabileceğine, dav-
ranışını değiştirmek için kararlar alabileceğine ve istenen değişimleri eyleme geçirebi-
leceğine dair inancını korumak bir psikolojik danışman için hayati önem taşımaktadır.
Bazı gençlerin danışma oturumuna kendi içsel kaynaklarının olmadığına ve kendi so-
runlarını çözemeyeceklerine inanarak gelmesi kaçınılmazdır. Bu tür danışanların bek-
lentileri psikolojik danışmanın onlar için çözümler bularak yardım edeceğine yöneliktir.
Psikolojik danışma oturumuna gelirken sorunlarını çözmede ihtiyaç duyacakları güç ve
öz güveni kendilerinde görmeyebilirler. Fakat danışman, gencin kendine güveni için
gerekli içsel sağlamlık ve beceriye sahip olduğuna dair inancını korursa, o zaman gen-
cin kendi güç ve kaynaklarını kullanabilmesi, kendine güvenebilmesi, gerekli kararları
alabilmesi ve sonuçta öz saygısını geliştirebilmesi sağlanabilir. Bu süreci kolaylaştır-
mada proaktif davranan bir danışman, iş birliğine dayalı iletişim kuran bir ortak olarak
gençle birlikte araştırılabilecek yeni fikirler ortaya koyar. Eğer bu saygı ve hassasiyetle
yapılırsa, danışan, sorunlarını irdelemeye yönelik desteklenmeye devam edebilir, kendi
kararlarını alabilir ve kendine uygun çözümler üretebilir. Aynı şekilde, danışma iletişimi
yeni fikirlerin danışman tarafından belirtilmesi ile zenginleştirilebilir. Bu durumda genç,
danışmanın eşit düzeyde ilişki kuran biri olarak problemlerin irdelenmesine yeterince
özenle dâhil olduğuna ve çözümler aradığına, böylece danışan-danışman ilişkisini geliş-
tirdiğine inanmaya başlar. Böylece danışman, danışanın kendi becerilerine aktif destek
sağlayarak danışanla amaçlı ve iş birliğine dayalı eşit bir ortak olarak çalışarak sürece
dâhil olur. Bu iş birliğine dayalı süreç boyunca psikolojik danışman, problemli konuları
irdeledikçe gencin potansiyeline, yeterliliklerine ve aldığı kendine uygun kişisel karar-
larına saygı gösterir.
lerle yapılan çalışmalar sınırlı kalmaya devam etmektedir. Bu kitapta daha önce ele
alındığı gibi, birçok psikolojik danışman gençlerle etkili bir terapötik bağ kurma-
nın ve bu bağı sürdürmenin güç bir iş olduğunu belirtmektedir. Fakat psikolojik
danışmanlar olarak, Bölüm 8’de anlatıldığı gibi proaktif çalışarak ve Bölüm 9’da
anlatıldığı gibi ergen iletişim süreçlerinden faydalanarak terapötik bağın ciddi şe-
kilde tehlikeye girme riskini azaltabiliriz. Bununla birlikte, gençlerle iş birliğine
dayalı bir şekilde çalışırken onlarla iletişimimizin zayıflamaya başladığını fark et-
mek de büyük önem taşımaktadır.
Şimdi sizi gençlerle danışma oturumunu sürdürürken, ilişkinin zayıfladığını na-
sıl fark edebileceğinizi düşünmeye davet ediyoruz.
Deneyimlerimize göre, terapötik bağın tehlikeye girmeye eğilimli olduğunu
anlamada ilk adım, gençle var olan ilişki düzeyimizi fark edebilmek için kendi
duygularımızın farkındalığından yararlanmaktır. Gençle etkili bir bağ kuramadığı-
mızı hissetmeye başladıysak, bu durumda gencin de bizimle bağ kurma ihtimalinin
azalacağından net bir şekilde emin olabiliriz. Bu süreçte kendi duygularımıza ek
olarak danışan hakkındaki gözlemlerimizden elde ettiğimiz bilgilerden de faydala-
nabiliriz. Bu durumda danışanların aşağıda sıralanan davranışlarda bulunup bulun-
madıklarına dikkat etmeliyiz:
• İlgilisiz görünüp, sorunla uğraşmak yerine, sürekli olarak konu dışına kaç-
mak.
• İletişime aktif bir biçimde katılmayıp suskun kalmak.
• Göz kontağı kurmayı kesmek.
• Tutumlarında şüpheci ve olumsuz bir tavır sergilemek.
• Oturumu bitirmeye istekli görünmek.
“
“ Proaktif olmak zayıflayan terapötik bağı
güçlendirmeye yardımcı olabilir
Gence karşı açık ve dürüst olmadığımız sürece onunla iş birliğine dayalı bir ilişkiyi
tekrar kurmamız zor olur. Eğer ilişki terapötik kazançlar açısından tatmin edici
olmaktan uzaksa, o zaman bunu kabul etmeli ve danışanla açık bir biçimde konuşa-
bilmeliyiz. Bu şekilde onlara karşı saygılı davranmış ve danışana danışma oturumuna
devam etme ya da bitirmeyle ilgili seçenekler sunmuş oluruz.
Bu süreçte aşağıdaki örneklere benzer ifadeleri kullanabiliriz:
vurgu yapılarak olumlu geri bildirimler verilebilir. Gencin danışmaya artık gelmeme
kararı vermesi durumunda, danışmanın daha sonra istediği takdirde rahatlıkla gelebi-
leceğinin teminatını danışana vermesi, bu süreçte yapılabilecek duyarlı ve uygun bir
yaklaşımdır.
Özet
Psikolojik danışmanlar olarak, önceki bölümlerde açıklandığı gibi stratejiler uygular-
sak, gençle iş birliğine dayalı bir iletişimi yaratma ve sürdürme fırsatını iyi değerlen-
dirmiş oluruz. Bu konuda özellikle tipik ergen iletişim süreçlerine yer veren proaktif
süreçleri kullanmanın önemli olduğuna inanıyoruz.
Gencin ilgisinin ve enerjisinin azalmaya başladığını fark ettiğimizde, proaktif da-
nışmanlar olarak, danışanla iş birliği içinde onun ilgi ve enerjisini tekrar artıracak
stratejiler uygulamak avantaj sağlayabilir.
Psikolojik danışmanlar olarak, terapötik bağın zayıflamaya başladığını fark etmek
için dikkatli olmalıyız. Bunu, kendi duygularımıza ve gözlemlerimize bakarak ya-
pabiliriz. Gençle yürümeke olan ilişkimizin tehlikeye girdiğini fark ettiğimizde, bu
yaşantımızı onunla paylaşarak oturumu devam ettirme ya da sonlandırma konusunda
ona seçenekler sunmalı ve bu konuda açık olmalıyız.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Araştırma bulguları, psikolojik danışmanın etkililiğinin, terapötik bağı da
içeren bazı ortak etkenlerle ilişkili olduğu ortaya koymaktadır.
• Danışanla iş birliği yapma, psikolojik danışmana sorunları belirleme ve çö-
zümler bulmada gençle saygıya dayalı bir ortaklık içine girme imkânı verir.
• Psikolojik danışman, terapötik bağın zayıflamaya başladığını fark ettiğinde
proaktif olmalıdır.
• Psikolojik danışma, danışma sürecine devam etme ile ilgili olarak gençlerin
seçeneklerini vurgulamalı ve onların motivasyonlarına hitap edebilmelidir.
• Gencin umut ve iyimserlik duygularına hitap etmek değişimi sağlamada ya-
rarlı olabilir.
3. Kısım
Danışmanlık Stratejileri
• Metaforlar
• Törenler
• Semboller
• Kum tepsisi
• Minyatür hayvanlar
Metafor kullanımı
Metafor, üstü kapalı olarak benzerlik kurmayı içeren bir söz sanatıdır; bir şeyin
başka bir şey üzerinden ifade edilmesidir (Meier, 1989). Danışanın hayatına dair
bazı hususları, durumları veya süreçleri doğrudan tanımlamak yerine, metafor sa-
yesinde alternatif bir tanım sunulur. Metafor yönteminde, gerçek hayattaki tablo-
yu temsil eden alternatif bir tablo ve bu tablonun içindekilerden faydalanılır. Eğer
genç biri, sorunlarına bir türlü çözüm bulamayışını ve engellenme duygularını
tanımlarken “Bir labirentin içinde sıkışıp kaldım. Ne zaman bir köşeyi dönsem
kendimi yeni bir çıkmazda buluyorum.” diyorsa, ‘labirent’ burada gerçek duru-
mu yansıtan bir metafordur. Metafor kullanırken temelde yatan bir varsayım var-
dır: Eğer bir metaforun bazı yönleri gerçek durumla uygunluk gösteriyorsa, diğer
yönleri için de aynı şey geçerlidir. Bu varsayım sayesinde danışman, danışanının
gerçek durumu nasıl algıladığını daha iyi anlayabilmek için onun kullandığı me-
tafordan yararlanabilir.
160 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Metafor ayrıca, resim çizme, hikâye anlatma ve yönlendirilmiş fantezi gibi dışa vu-
rumcu sanatlarla birlikte de kullanılabilir.
“
“ Gencin metaforunu geliştirmek danışman-danışan
ilişkisini güçlendirebilir
Belli bir olayı ya da durumu anlatmak için yeni bir metafor üretmek
Bazen belli bir olayı ya da durumu anlatmak için yeni bir metafor üretmek danışman için
faydalı olabilir. Örneğin danışmanın, “Görünüşe göre bir uçurumun kenarında yürüyorsun
ve biraz da düşmekten korkuyorsun.” dediğini varsayalım. Bu durumda genç, danışman
tarafından yapılan bu metaforik benzetmeyi kabul edebileceği gibi red de edebilir. Eğer
danışan metaforu reddederse, kendisi buna alternatif olarak başka bir metafor üretebilir.
Örneğin, “Hayır, hayır! Uçurumun kenarında olmak gibi değil de sanki bir göletin üstün-
deki çökmek üzere olan bir köprüde yürümek gibi.” Bu durumda danışman, iki metafor
arasındaki farklılıkları inceleyip danışanın kendi metaforuna odaklanabilir.
Genç, danışmanın metaforunu kabul de edebilir. Bu durumda danışmanın kullan-
dığı metafor geliştirilebilir. Örneğin genç, “Daha da kötüsü, en iyi arkadaşım beni
uçurumdan aşağı itiverecekmiş gibi duruyor.” diyebilir. Bu örnekte, metafor ile gen-
cin gerçek hayatı arasında anında bir bağlantı kurulmuştur. Genç, “Uçurumun kenar-
larında yürümekte gayet iyiyimdir” de diyebilir elbette. Böyle bir ifade, gencin güçlü
yanlarını ve zor durumlarla başa çıkabilme yetilerini keşfetmekte ona yardımcı olmak
için danışmana bir fırsat sunar.
• Annemle babam sarhoşken, kavga ederken araya girip onları ayıran aile üyesi benim.
• Küçük yeğenimin annesinden dayak yemesini önlemekten sorumlu kişi hep ben ol-
dum, hâlâ da öyleyim.
• Arkadaşlarım ya da akranlarım anlaşmazlık yaşadıklarında arabuluculuk yaparım.
Sembolİk Stratejİler 163
Yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı üzere, bu kişi, kendisini diğer insanları zor durumlar-
dan kurtaran biri olarak algılamaktadır. Danışman metaforda, genci ‘bir kurtarıcı’ olarak
atfedebilir ve daha sonra genci, farklı seçenekleri göstermek amacıyla ‘gözlemci’, ‘deve
kuşu’ veya ‘öğüt veren kimse’ olduğu alternatif metaforlar kullanmaya teşvik edebilir.
Bazı öyküsel terapi uzmanları, danışanlarından hikâyelerini veya metaforlarını ken-
dilerini dışsallaştıracak, dışarıda tutacak şekilde değiştirmelerini isterler (White, 2007).
Bu yaklaşım, danışanların sorunlarını adeta kendilerinden ayrı ve kendilerinin dışında bir
şey olarak görmelerini sağlar. Danışanlar, bir sorunu dışsallaştırarak genellikle kendilerini
değişimden alıkoyan kısıtlamalardan daha kolay kurtulabilirler.
Ritüellerden yararlanmak
Herkesin hayatının bir parçası olan ritüeller-törenler; durumları, olayları ve geçiş dönemle-
rini belirlemek için kullanılır. Örneğin, birçok insan yaş pasta alarak, şarkı söyleyerek, mum
üfleyerek veya hediye vererek arkadaşlarının ve akrabalarının doğum gününü kutlar. “
“ Ritüeller, insan davranışının doğal bir parçasıdır
Editörün Notu: *Bar mitzvah, dini görevleri yüklenebilecek yaşa gelmiş Musevi erkek çocuklar için dü-
zenlenen tören.
164 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Bu tür törenlerde yeni duruma üyeliği kabul edilen kişiler, bir evreden diğerine
geçerken bu inanç ve rollerden faydalanabiliyorlardı. Ancak çok boyutlu kültür-
den bireyselliğe geçen çağdaş Batı toplumu maalesef sözü geçen tören ve ritüeller
bakımından fakirleşmiştir. Bu nedenle, gençlerin özbenliklerinin çeşitli bölüm-
leriyle temasa geçmelerine ve yetişkinliğe giden yolda önemli geçiş noktalarını
belirleyebilmelerine yardım edecek törenler yaratıp bunları uygulamaya koyma-
larında yarar vardır.
Sembollerin kullanımı
Sembollerin önemi
Jung (1968), sembollerin bilinçaltındakileri açığa çıkarmada yardımcı olacağına inan-
mıştır. Ergen bireyleşmesi, benliğin bilinçaltı ve bilinçli kısmı arasındaki etkileşimi
içerdiğinden bilinçaltına erişmek özellikle gençlerle çalışırken faydalı olabilir. Danış-
man, semboller yardımıyla gencin bilinçaltındakileri bilinç düzeyine çıkararak onun
kendini tanımasına yardımcı olur. Gençlerin kendileri hakkındaki bilgileri arttıkça,
büyük bir ihtimalle nasıl davranacakları ve ne yönde değişecekleri konusunda da daha
çok kontrol ve seçim şansına sahip olurlar.
“
“ Sembolik çalışma biliçaltındaki malzemeye
Sembolleri kullanmak
erişimi sağlayabilir
Yukarıda sözü edilen amaçların her biri için öncelikle gençten ilgili şeyleri temsil
eden sembol veya semboller seçmesi istenir. Gençler bazen bir sembol seçebilir ve
seçtikleri bu sembolün belirli bir amaç için istedikleri sembol olduğundan emin ola-
bilirler. Bazen de bir sembol seçmekte zorlanabilir, birini alıp bırakarak bakıp düşü-
nerek uzun zaman harcayabilirler. Böyle bir durumda danışman, gerçekleşmekte olan
süreçle ilgili onlara geri bildirim verebilir. Örneğin, ‘Sembol seçmekte zorlanıyorsun
galiba?’ diyebilir. Böylece gencin neden bir sembol seçmekte zorlandığı hakkında bir
konuşma başlayabilir ve buradan faydalı bilgiler elde edilebilir. Genç, ayrıca istediği
şeyi tek bir sembolün yeterince temsil edemediğini söyleyebilir. Böyle bir durumda
danışman, gencin sembolize etmek istediği şey her neyse bunu istediği gibi temsil
edebilmesi için ondan birden fazla sembol seçmesini isteyebilir.
Bir sembol seçildiğinde, gençten bu sembolü ve özelliklerini tanımlaması iste-
nebilir. Danışman, “Bana bu sembolden bahsedebilir misin?”, “Bu sembol hakkında
bana neler söyleyebilirsin?” veya “Bu sembol nasıl bir şey?” gibi sorular sorabilir.
Dikkatinizi çektiyse; burada gençlerin sembolü yorumlamaları değil, onlardan sem-
166 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Farz edin ki genç, birine karşı duyduğu kızgınlığı temsilen bir sembol seçiyor. Bu
kızgınlık, gencin zihnini sürekli meşgul ederek ona devamlı sıkıntı veriyor olabilir. Kız-
gınlık bir sembol aracılığıyla temsil edildikten sonra, genç kızgınlık sonucu duyduğu
öfkeyi dile getirip ona kendisini rahat bırakmasını söyleyebilir. Bunun ardından gençten
kızgınlığın yerine geçip onun ağzından konuşması istenebilir. Danışman, “Farz et ki sen
bu sembolün temsil ettiği kızgınlıksın, ona az önce söylediğin şeye şimdi onun ağzından
cevap ver.” Böylece, genç ile duyduğu kızgınlık arasında ona sıkıntı veren durumla başa
çıkabilmesini sağlayacak bir diyalog kurulmuş olur. Bir duyguyu bu şekilde dışsallaştır-
mak, gence o duyguyu ve beraberinde getirdiği sıkıntıları kontrol edebilme gücü verir.
Genç kişiden bir sonraki adımda sembollerden birine dokunması ve bu sembolün tem-
sil ettiği seçenek hakkında konuşup avantajları ile dezavantajlarından bahsederken sem-
bole dokunmaya devam etmesi istenir. Sembol hakkında konuşurken aynı zamanda bu
sembole dokunması, gencin bu sembolle ilişkilendirilen fikirleri sembole atfetmesine ve
sembolde sabitlemesine neden olur. Genç, diğer semboller hakkında konuşurken de sem-
bollere dokunmaya devam ederse, seçeneklerle ilişkilendirilen pozitif ve negatif özellikler
ile bağlantı kurabilir.
Bazen bu yöntem gençlerin seçenekler arasında bir diyalog yaratmasını sağlayabilir.
Bunun için gence sembole dokunması ve sembolün temsil ettiği seçenek hakkında konuş-
ması söylenmelidir. Genç sonra farklı bir seçeneği temsil eden başka bir sembole dokunup
onun hakkında konuşabilir. Bu süreç sırasında genç, sembolleri hareket ettirmek isteyebi-
lir, böylece tercih düzeyleri oluştukça sembollerin ilişkili konumları da değişebilir. Sem-
bollerin nasıl yer değiştirdiğini gözlemlerken gencin zihninde oluşan görüntü, sembollerle
eşleştirilen bilinçli ve bilinçsiz fikirlerin yine sembollerle somut biçimde temsil edilerek
dışa vurulmasını sağlar. Yukarıda bahsedilen sembolleri kullanma yöntemi, 14. Bölüm’de
anlatılan seçeneklerin minder kullanılarak seçilmesi yöntemi ile karşılaştırılmalıdır.
168 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Kum tepsisi çalışması geleneksel olarak çocuklarla yürütülen danışma süreçlerinde kul-
lanılmaktadır fakat gençlerle ve ayrıca bazı yetişkinlerle çalışıldığı zaman da son derece
yararlı olabilmektedir. Kum tepsisini kullanırken, gençlerin çocukluktan yeni çıktıkla-
rını unutmamamız gerekir. Bu nedenle gençleri bu çalışmanın çocukça bir şey olmadı-
ğına, aksine bazı danışmanların yetişkinler için kullandığı bir yöntem olduğuna inan-
dırmak çok önemlidir. Bazı gençlere kum tepsisi çalışmasının tarihini kısaca anlatmak
da yararlı olabilir. Kum tepsisi çalışması 1967 yılında ilk olarak Margaret Lowenfeld
Sembolİk Stratejİler 169
Ekipman ve malzemeler
Bu tekniği kullanmak için üzeri açık kutu biçiminde bir kum tepsisine ihtiyacınız vardır.
Tepside farklı ortamların oluşturulmasına imkân verecek yeterli yerin olması amacıy-
la tepsinin geniş olması tercih edilir. Tepsi dörtgen şeklinde olmalıdır, böylece köşeler
güvenli veya tuzaklı yerleri temsil edebilir. Yüksekliği 15 cm, kenar uzunluğu ve geniş-
liği 75 cm olan kare bir tepsi uygun olabilir. Tepsideki kumun derinliği yaklaşık 7-8 cm
olmalıdır ki kum dengeli bir şekilde yayıldığında kumun yüzeyiyle tepsinin üst köşesi
arasında boşluk kalsın.
Kum tepsisinde kullanılacak semboller arasında pek çok küçük nesne bulunur. Bunun
nedeni ise küçük nesnelerin kolayca sembolik anlam kazanmalarını sağlayan özellikleri-
nin olmasıdır. Aşağıdakiler tepside kullanılabilecek nesnelere örnek gösterilebilir:
Sembol olarak kullanılabilen eşyaların türlerine dair kesinlikle hiçbir kısıtlama yok-
tur. Tüy veya kristal küre gibi bazı semboller, soyut fikirleri temsil etmek için daha iyi
olabilir.
Bu yöntem, gençlerin çoğuna hitap eden bir yöntemdir. Eğer bu yöntem doğal bir
biçimde ve şevkle takdim edilirse buzları kırmak ve kaynaşmak için ilk adımın atıl-
masında çok yararlı olabilir. Gençlere bu yöntem uygulanmak istendiğinde kendileri-
ne verilen göreve neşeli veya ciddi bir şekilde yaklaşabilirler. Başlangıçta bu göreve
neşeli bir şekilde yaklaştıkları zaman genellikle ciddi bir şekilde önemli bilgiler ak-
tarırlar ve danışmanlık sürecine aktif bir şekilde dâhil olurlar. Bu yöntemde minyatür
hayvanlar danışanın aile üyelerini ya da sosyal çevresindeki bireyleri temsilen sembol
olarak kullanılmaktadır. Bu teknik, özellikle gençler arasındaki ilişkileri anlamaya
odaklanan projektif bir tekniktir.
“
“ Minyatür hayvanlar kişiler arası ilişkilerin daha
iyi anlaşılmasını sağlayabilir
Bu yöntemde aşağıda gösterildiği gibi pek çok küçük oyuncak hayvan ve başka can-
lılar kullanılır:
• Evcil hayvanlar
• Çiftlik hayvanları
• Ormanda yaşayan vahşi hayvanlar
• Hayvanat bahçesinde yaşayan hayvanlar
• Dinozorlar
• Sürüngenler
• Böcekler
• Deniz hayvanları
Yöntem
Bu yöntem iyi tanımlanmış dört aşamadan oluşmaktadır:
1. Hayvanları seçmek.
2. Hayvanları resimde düzene koymak.
Sembolİk Stratejİler 173
Bu şekilde düzenlemiş bir süreçte çalışma danışanın sürece dâhil edilmesiyle başlar,
ilişkileri aktif olarak keşfetmesiyle devam eder ve keşfedilen bilginin kullanılmasıyla
tatmin edici bir şekilde tamamlanır.
Hayvanların seçimi
Danışman ilk olarak gençlerden kendilerini yansıtan bir hayvan seçmelerini ister. Da-
nışman bunun için gence “Sana en çok benzeyen hayvanı seç.” diyebilir. Bu isteğin ke-
limelere dökülmesi hassas ve kritik bir konudur. Buradaki amaç, gencin olmayı en çok
istediği hayvanı değil, kendisini en doğru yansıtan hayvanı seçmeye teşvik etmektir.
Hayvan seçilir seçilmez danışman gencin seçmiş olduğu, kendisine en çok ben-
zeyen hayvanın özelliklerini anlatmasını ister. Danışman belki “Bu nasıl bir hayvan?”
ya da “Bana bu aslan hakkında (kişinin seçmiş olduğu hayvan hakkında) ne söyleye-
bilirsin?” diye sorular sorabilir. Genellikle bu sorulara gencin nasıl tepkiler verdiğini
takip etmek ve verdiği cevapları biraz daha ayrıntılı anlatmasını istemek danışman için
yararlı olur. Danışman, “Daha detaylı bilgi verebilir misin?” diye sorabilir. Son olarak
danışman, “Bu hayvan hakkında bana söyleyebileceğin başka bir şey var mı?” sorusunu
sorarak gençten daha ayrıntılı bilgi elde edebilir. Bu tür ek sorular, gençleri hayvanların
özellikleri hakkında daha detaylı düşünmeye teşvik ettiği için genellikle oldukça önemli
bilgilerin öğrenilmesini sağlar. Gençler bunu yaptıkları zaman çoğunlukla kendileri
hakkında daha önceden fark etmemiş oldukları özelliklerini keşfederler.
Genç, kendisini yansıtan bir hayvan seçtikten sonra, bu sefer de ondan sos-
yal ortamındaki insanları yansıtan hayvanları seçmesi istenir. Danışman belki
“Annene/babana/kardeşine (ve benzeri) en çok benzeyen hayvanı seç.” diyebilir.
Hayvanların hepsi seçildikten sonra danışman, gence kendisini yansıtan hayvanı
seçtiği sırada sorduğu soruların aynısı sorar ve kendisinden bu hayvan hakkında
konuşmasını ister.
rak neler hissettiğini keşfetmesi için dolaylı sorular sorabilir. Örneğin, danışman
“Tavşan dinozora yakın dursa neler hisseder?” ya da “Bir fil, tavşan ve dinozorun
birlikte olduklarını gördüğünde neler hisseder?” gibi sorular sorabilir. Danışman
bu süreç boyunca hayvanların düzenleniş şekillerine dair gözlemlerini bildirerek
gence geri bildirim vermeye devam eder. Böylece danışman, hayvanlar arasın-
da çeşitli yakınlık ve uzaklık düzenlemeleri yapabilir ve danışanının hayvanlar
âlemindeki ittifak, gruplaşma, eksiklik ve hiyerarşik yapılar üzerine düşünüp ko-
nuşmasına yardımcı olabilir.
Bu süreç boyunca ve minyatür hayvanların kullanımı sırasında yöntemin yan-
sıtıcı niteliğini sürdürmesi danışman için önemlidir. Danışman bunun için min-
yatür hayvanlardan “o hayvan” diye bahseder ya da hayvanın ismini kullanır (ör.
“aslan”). Danışman hayvanı temsil ettiği insanın adıyla anmaz ve bu hayvanın
kimi temsil ettiğini de ima etmez. Hayvanlara, “şu hayvan” diye ya da hayvanın
ismiyle hitap etmek, gençlerin kendilerini seçilmiş hayvandan uzaklaştırmalarına
neden olur, bu yüzden hayvan kendisini ya da bir aile ferdini bir şekilde temsil
ediyor olsa bile aynısı değildir. Gençler böylece nitelikleri, özellikleri ve davra-
nışları kolayca hayvanlara yükleyebilirler. Olumsuz, olumlu, kabul edilebilir ve
kabul edilemez niteliklerin sahibi temsil edilen kişiler değil, hayvanlar olur. Bu
da gençlerin kendilerinde ve diğerlerinde fark ettikleri fakat henüz kabullenmeye
hazır olmadıkları olumsuz ve istenmeyen davranışları başka şeylere atfetmekte
daha özgür hissetmelerini sağlar.
Gençlerin yansıtıcı süreçle ilişki içinde kalmasını sağlamak için danışmanın
asla hayvanlara dokunmaması veya yerini değiştirmemesi tavsiye edilir. Danış-
man bunun yerine hayvanların yerini değiştirmesini gençlerden ister ve gençlerin
hayvanlara nasıl dokunduklarını ve onların yerlerini nasıl değiştirdiklerini göz-
lemler. Böylelikle daha sonra gençlere verilecek geri bildirimler için bilgi topla-
mış olur. Örneğin danışman, “Tavşanı dinozorun yanına taşırken tereddüt ettiğini
ve sonunda tavşanı biraz daha uzağa koyduğunu fark ettim.” diyebilir. Bu şekilde
gözlemlerden oluşan geri bildirimler gencin bahsedilen ilişkiler hakkındaki bastı-
rılmış duygularını yeniden fark etmesini sağlayabilir.
Özet
Sembolik yöntemler özellikle gençler için doğru bir seçimdir. Çünkü gençlerin çoğu
yerinde duramaz, bu nedenle gençler, ilgilerini çekecek ve odaklanabilecekleri şeyleri
yapmayı severler. Sembolik yöntemler, sembol olarak görsel nesnelerin seçilmesini
ve bu sembollerin kullanıldığı aktiviteleri içermesinden dolayı gençlerin ilgisini çe-
ker. Sonuç olarak, sembolik yöntemler gençlerin danışmanlık sürecine katılmalarını,
sürece ilgi göstermelerini ve bu sürece karşı istekli olmalarını sağlar.
Sembol kullanımı ayrıca gençleri, yeni keşfettikleri soyut bilişsel becerilerini ve
hayal güçlerini kullanmaya zorlar. Bu da başka yollarla erişilemeyecek ya da hakkın-
da konuşması zor olan şeylerin ortaya çıkarılmasına yardımcı olur. Bununla birlikte,
sembollerle çalışmak her genç için uygun bir yöntem olmayabilir. Bu nedenle danış-
manın her genç danışanı için uygun stratejiyi büyük bir titizlikle ve aktif değerlendir-
me yaparak seçmesi gerekir.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Sembolik yöntemlerde metaforlar, ritüeller, semboller, kum tepsisi ve min-
yatür hayvanlar kullanılır.
• Metafor, gençlerin çalışmaya katılmalarını, ilgilerini uyandırmayı, sorun-
larına çözümler bulmayı ve anlatması zor konular hakkında güvenli ve do-
laylı bir şekilde konuşmalarını sağlar.
• Ritüeller, gençlerin kendilerini rahatsız eden duygulardan kurtulmalarını
sağlayabilir. Böylelikle gelişim yolunda ilerlemeye devam edebilirler.
• Semboller, gençlerin bilinçaltına atarak bastırdıkları bilgilere erişmelerini
ve temelde sözel konuşmaya dayanan bir danışmanlık sürecinde konuşul-
ması zor olan konuları anlatmalarını sağlayabilir.
• Semboller, gençlerin yeni seçenekler keşfetmelerini, içlerindeki kutuplaş-
maların farkına varmalarını ve bazı rollerin oynandığı rol-oynama diyalog-
larına katılmalarını sağlayabilir.
• Kum tepsisi çalışması, özellikle kendilerini sözel olarak iyi ifade edeme-
yen gençlerin kendi hikâyelerini anlatmasını sağlayabilir.
• Minyatür hayvanlar, gençlerin özellikle aile bireyleriyle olan sorunlarının
farkına varmalarını sağlar.
14
Yaratıcı Stratejiler
• Sanat
• Rol oynama
• Günlükler
• Gevşeme
• Hayal gücü
• Düş çalışması
Sanat
Çoğu genç, görsel sanatları endişe verici olarak görmez ve bu yolla en derin duygu,
düşünce ve fikirlerini ifade etme imkânı bulur. Düşünce ve duygularını çizdikleri bir
resme yerleştirebilir ve böylece onları adeta kendisinden ayrıymış gibi görebilir. Acı
Yaratıcı Stratejİler 177
veren duygu ve düşüncelerini içinde saklamak yerine bu şekilde dışa vurmak ge-
nelde daha az endişe vericidir. Resmi gencin kendisi yorumladığı ve dışa vurmak
istediği şeyler üzerinde kontrol sahibi olduğu sürece resim çizme yöntemi genellik-
le güvenlidir.
Sanat, psikolojik danışmanlıkta aşağıdaki amaçlar için kullanılabilir:
“
“ Bir gencin yaratıcı ilgilerinden yararlanmak
avantaj sağlar
Sanat gençlerin kendilerini toplumda kabul gören veya görmeyen güçlü ifadeler-
le ortaya koymalarına fırsat tanır. Batı toplumunda son zamanlarda medyada er-
genlik dönemindeki gençlere dönük; şiddet, gerçeküstü öyküler, sadizm, zalimlik
ve satanizmi çağrıştıran, temalar işlenmekte, istenmeyen ritüel ve uygulamalar
yer almaktadır. Günümüze gençleri hedef alan kompakt diskler, video ve dergi-
lerin kapakları incelendiğinde, bunların genelde olumsuz ve toplum tarafından
kabul görmeyen pratikleri yansıttığı görülür. Reklamlar için de aynı şey geçer-
lidir. Gençler de bu kültürel ön yargıları kendi sanat eserlerinde yansıtabilirler.
Danışmanlar olarak bizim, toplum içindeki kültürel farklılıkları tanımamız ve
böylece genç danışanlarımızın eserlerine işlevsiz veya yanlış yorumlar yakıştır-
mamamız gerekir. Bunun yerine onlardan kendi eserlerini kendilerinin yorumla-
masını istemeliyiz.
Danışman, çizim veya resmin yorumlanması sürecini ‘Resmini bana anlata-
bilir misin?’ diyerek başlatabilir. Bu soruyu ‘Başka ne söyleyebilirsin?’ sorusu
takip edebilir. İkinci soru gereksiz olabilir ancak genelde çok faydalıdır çünkü
bu soru genci daha derin düşünmeye sevk eder. Sonuç olarak önemli bilgiler elde
edilir. Danışmanların yorum yapmadan, resim veya çizimin özellikleri ile nite-
likleri hakkında somut geri dönütler vermesi faydalı olabilir. Örneğin danışman
‘Resminin bu kısmında canlı renkler var’ veya ‘Bu şekilde çok ayrıntı varmış,’
gibi yorumlarda bulunabilir. Yorum yapılmayan geri dönütler genelde genç danı-
şanın, sanatı yoluyla ifade ettiği duygu, anlam ve fikirlerle daha yakından temasa
geçmesini sağlar.
Çizimde (veya resimde) insan figürleri varsa danışman, genci, kendini resim-
de tasvir edilen kişi veya figürmüş gibi düşünmeye teşvik edebilir. Danışman,
‘Bu canavarın sen olduğunu hayal et. Neye benziyorsun? Kendini bana tanımla,’
diyebilir. Geştalt terapi tekniği kullanılarak, kendini canavar olarak hayal eden
gencin, canavar olarak başka bir yaratığa veya resmin başka bir kısmına yorum
yapması teşvik edilebilir. Örneğin danışman, ‘Canavar olarak resmindeki bebeğe
(veya saate) ne demek istersin?’ diye sorabilir. Bu soruyu, ‘Bebek (veya saat)
olarak cevaben ne demek isterdin?’ sorusu takip edebilir. Böylece resmin farklı
tarafları arasında diyalog yaratılabilir ve gencin hayalinde resmin altında yatan
hikâyeye dâhil olması sağlanabilir. Böylece genç, bu hikâye ile ilgili duygu ve
sorunlarını keşfedebilir. Bazen resim bu şekilde işlendiğinde genç, ortaya çıkan
bilgileri hemen kendi hayatı ve sorunlarıyla ilişkilendirebilir. Bu durumda da-
nışman, ‘Bunun senin şu anda hayatında olan bitenle alakası var mı?’ veya ‘Hiç
böyle hissettiğin oldu mu?’ gibi sorular sorabilir. Bu ve benzeri sorular sorularak
gencin yaşadığı problemlerle ilgili bilgiler elde edilebilir.
Yaratıcı Stratejİler 179
“
“ Yaptığı resmi gencin kendisi
yorumlamalıdır
Yorum yapılmaksızın verilen geri dönütler sayesinde gencin ailesi ve ailesiyle olan
ilişkileri hakkındaki düşünceleri üzerine önemli miktarda bilgi elde edilebilir. En
önemlisi de bu yaklaşımla genç, hassas konuları önceden konuştuğu için, kendini
zayıf hissetmeden ailesi hakkında konuşabilme fırsatı elde eder. Neyin ifade edilip
edilmeyeceği konusunda kontrol sahibi olduklarından gençler, endişeye kapılmaz ve
danışma ortamının güvenli olduğunu düşünürler.
180 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Bunun gibi çatışan duygular, dünyanın anlamını kavramaya çalışan gencin endişelen-
mesine ve kafasının karışmasına neden olabilir. Böyle bir durumda genç, benliğinin
çatışan iki parçasının resmini çizmesi yönünde teşvik edilebilir. Bu üç şekilde sağla-
nabilir:
Genelde gencin benliğin farklı kısımlarını özgürce tasvir edebilmesini sağlamak için
genel bir talimat veriyoruz. Benliğin çatışan kısımlarını çizen genç, bu kısımları gö-
zünde canlandırıp keşfedebilir ve bunun üzerine tartışabilir. Mümkünse 13. Bölüm’de
karşılaştırma alternatifleri için referans noktası oluşturan sembollerin kullanımında be-
lirtildiği gibi, burada da benliğin iki farklı kısmı arasında diyalog kurulması sağlana-
bilir. Sonuç olarak bu etkinlikle benliğin çatışan kısımlarının anlaşılıp kabul edilmesi
amaçlanır. Böylece bu çatışan kısımlar rahatlıkla bir arada olmaya devam edebilirler.
Bu teknik kullanılırken danışman, gençten kendisini bir meyve ağacı olarak ha-
yal etmesini isteyip onu ağacın özellikleri hakkında düşünmeye sevk edebilir. Da-
nışman örneğin, “Büyüklüğün nedir?”, “Şeklin nasıl?”, “Ne renksin?’, ‘Yaprakların
var mı?’ ve “Köklerin nerde?” gibi sorular sorabilir. Gencin kendisini meyve ağacı
olarak çizdiği resmin işlenmesi, diğer metaforların işlenmesi sırasında kullanılan
becerileri gerektirir (bk. 13. Bölüm). Danışmanın, metaforun neyi temsil ettiğine
değil, metaforun bütün özellikleri belirlenene kadar sadece metaforun kendisine
odaklanmaya devam etmesi gerekir. Böylece kendini güvende hisseden genç daha
fazla bilgi aktarabilir.
Resim işlenirken danışman, “Sen meyve ağacısın,” diyerek gençten ağaç oldu-
ğunu hayal etmeye devam etmesini isteyebilir. Daha sonra danışman, “Neredesin?”,
“Hep meyve verir misin?”, “Meyvelerine ne olur?”, “Ağaçtan düşen meyveye ne
oluyor?” ya da “Kuvvetli rüzgâr çıkınca meyve ağacı kendini nasıl hissediyor?”
gibi sorular sorabilir.
“
“ Gencin meyve ağacı rolüne devam
etmesi sağlanmalıdır
Rol oynama
Rol oynama; psikodrama, Geştalt terapi ve akılcı duygusal davranış terapisi gibi
farklı tedavi modellerindeki belirli teknikleri bir araya getirebilir. Rol oyunları
enerji akışını devam ettirmenin çok iyi bir yoludur. Rol yaparken birçok genç, çok
dinamik bir sürecin içinde aktif bir şekilde faal olduğunu hisseder. Hayatlarının
belli kısımlarını oldukça enerjik ve bedenlerini kullanarak sergileme imkânı bulan
gençlerin çoğu için bu yöntem, sadece oturup sorunları hakkında konuşmaktan daha
rahat ve kolaydır.
Rol oynama tekniği her genç için uygun değildir. Örneğin oldukça sıkılgan ve
içine kapanık gençlerin rol oynamaları kolay değildir. Bu nedenle danışmanların,
gencin rol oynama konusunda istekli olup olmadığını öğrenmesi gerekir. Ayrıca,
gençlere, rol oynamanın zor ve faydasız olduğuna inandıkları an oyundan çekile-
bilecekleri açıklanırsa rol oynamayı deneme konusunda daha istekli olurlar. Bir rol
kurgulanırken danışmanın, rol oynanırkenki davranışını tasarlayıp sonra genci oyu-
na davet etmesi genelde faydalıdır. Rol oyunları süresince gencin, süreç üzerinde
kontrolü olduğunu ve yaptıkları konusunda desteklendiğini hissetmesi çok önem-
lidir. Bu nedenle danışmanın genci rol oyunları sırasında hem risk almaya teşvik
etmesi hem de desteklemeye devam etmesi gerekir.
Rol oyunları aşağıdaki amaçlarla kullanılabilir:
Rol oynama gençlerin, işlevsel ve verimli olduğunu düşündükleri roller ile işlevsiz
ve verimsiz roller arasındaki farklılıkları anlamalarına yardımcı olabilir. Daha son-
ra önceden kullanmadıkları yeni rolleri öğrenerek repertuarlarını genişletebilirler.
“
“ Minder heykeli ile ilişki sorunları hakkında
farkındalık yaratılabilir
Daha sonra gence her biri bir kişiyi temsil eden minderleri nasıl kullanacağı gösterilir.
Önce gençten kendi yastığının arkasında durması ve konuşmak istediği kişiyi temsil
eden yastığın karşısına geçmesi istenir. İki sandalyeli yöntemde de olduğu gibi danış-
man, danışanın arkasına geçip ona eklemede bulunarak ve söylediklerini daha fazla
enerji ve duyguyla tekrarlayarak gencin öteki-beni (alter ego) olarak davranabilir.
Daha sonra genç, karşıdaki yastığın yerine geçerek bu kişinin rolünü üstlenip söyle-
nene cevap verebilir. Danışman, süreci, gencin farklı insanları temsil eden minderlerin
yerine geçmesini sağlayarak yönetebilir. Belli bir rolü canlandıran gencin söz konusu
yastığın arkasında durması istenir.
Bu süreçte danışmanın oyunu proaktif bir şekilde yönetmesi gerekir. Böylece genç,
bir minderden diğerine geçerek enerjisini korur ve hayalî katılımcılar arasında faydalı
bir diyalog kurulur. Sürecin bir noktasında danışman sorunların çözüme kavuştuğunu
gözlemleyebilir. Bunun üzerine gençten minderleri bırakıp oturması ve o anki duygu-
ları üzerine konuşması istenebilir. Çözüm bulunmadığında danışman süreci özetleyip
gencin duyguları ve sorunları hakkında farkındalık yaratmaya çalışır. Böylece gele-
cekte gerçekleşebilecek olası değişimin yolu açılır.
Genelde dramanın kendisi hakkında konuşmak pek faydalı değildir çünkü bu
zaten yaşanmış olanları yeniden yaşatmaya benzer. Asıl önemli olan, oyun tamam-
landıktan sonra o an orada yaşanan duyguların keşfedilmesidir. Minder kullanılarak
oynanan oyunlar psikolojik danışmana, pradoksal danışma becerilerini ve mizah kul-
lanma imkânı sağlar. Doğru şekilde yönetilen oyunların enerjik, canlı ve bazen komik
olması ve böylece gencin ilgilisini çekip hayal gücünü harekete geçirmesi gerekir.
Aynı şekilde oyunlar yoğun ve/veya duygu yüklü olabilir ve genç, duygu yoğunluğu-
nu bağırarak veya ağlayarak gösterebilir.
Yaratıcı Stratejİler 187
Benliğin bu farklı yönleri çatışma içindeymiş gibi görünse de gencin kendine özgü
olduğunu gösterir. Kişiliklerinin homojen olmadığını, farklı bileşenlerden meydana
geldiğini keşfeden ve kabul eden gençler rahatlayıp farklılıklarını kendi içlerinde bir-
leştirebilirler. Keşif ve birleştirme sürecine yardımcı olmak için danışmanlar, benlik-
teki kutupları temsil eden sembollerin kullanımının anlatıldığı 13.Bölüm’de belirti-
lenlere benzer stratejiler kullanabilirler.
Benliğin çatışan yönlerini veya farklı kutuplarını keşfetmek için bu çatışan yön
veya kutupları temsil eden minderler kullanılabilir. Örneğin bir genç, hem kindar hem
affedici olabildiğinin farkına varıp benliğinin çatışan bu iki yönünü nasıl birleştirebi-
leceğini bilemeyebilir. Bu durumda, gencin, kindar ve affedici yönlerini temsil eden
birer minder seçmesi istenebilir. Daha sonra minderler odada karşı karşıya yere kona-
bilir. Daha önceki bölümde anlatıldığı gibi, rol oynama yoluyla gencin benliğinin her
iki yönünü de canlandırması sağlanabilir. Böylece gencin, sırasıyla her iki yastığın
arkasında durup arkasında durduğu yönünü savunarak benliğinin iki yönüyle de diya-
loga girmesi desteklenebilir.
Rol oynama tartışması devam ederken danışman, gence, çizgi üzerinde çeşitli po-
zisyonlar alarak iki yastığı bir araya getirmesini teklif edebilir. Daha sonra gençten,
bu çizgi üzerinde belli bir pozisyonda durmanın nasıl bir şey olduğunu anlatması ve
çizgi üzerinde hareket etmesi istenerek zıtlar arasındaki bir süreklilik üzerinde ha-
reket etmenin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmesi istenebilir. Bu süreç sayesinde
gencin, zıtları bir araya getirerek ikisinin de kullanılabileceğini kabul etmesi sağla-
nabilir. Daha sonra genç, iki uçtan birine gitmek zorunda olmadığını, bunun yerine
benliğin farklı yönlerini kontrol edebileceğini fark edebilir. Böylece belli bir zamanda
ve durumda bu süreklilik içinde kendileri için uygun olan bir pozisyona doğru hareket
edebilirler.
“
“ Aşırı uçlar arasında hareket edilebileceğini
bilmek insana güç verebilir
Günlükler
Birçok insan yazmayı sever. Anı defterleri, şarkı sözleri ve şiir yazmayı sevdikle-
rinden günlük tutmayı da ilginç, aşına oldukları ve haz aldıkları bir etkinlik olarak
görürler. Danışmanlık açısından bu çok yararlı olabilir çünkü gençlerin yazdıkları
günlüklerin onlara kişisel ve özel bilgilerini ifade etme imkânı tanıdığı tespit edil-
miştir (Rotenberg, 1995). Günlükler gençlere şimdi ve geçmişte başlarından geçen
190 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Günlük kayıtları
Günlük kayıtları bildiğimiz günlüklere çok benzeyen ve gencin gün içindeki öznel
yaşantılarının kaydedilmesidir. Günlük kayıtların düzenli olarak gözden geçirilmesi
önemlidir. Böylece genç yazdıkları üzerine düşünüp içgörü kazanabilir ve olumlu de-
ğişim için fırsatlar yakalayabilir.
Günlük kayıtları tutmak için Nelson (1992) tarafından ortaya konan yönergelerin
takip edilmesini faydalı buluyoruz. Buna göre gencin aşağıda yer alan belli başlıkları
kullanarak her günün olaylarını kaydetmesi istenir.
Günlükte yazdıklarına bakarak farklı tercihlerde bulunduğunu gören genç, farklı dav-
ranışlarda bulunma ve/veya farklı sonuçlar elde etme imkânının olduğunu anlayabilir.
Belli bir süre bu yöntemi kullandıktan sonra genç, yararlı olan veya olmayan davranış
tarzlarını tespit edebilir ve gelecek için hedeflerini belirleyebilir. Ayrıca danışmanıyla
tartışarak tatmin edici olmayan davranışlarının altında yatan sebepleri de tespit edebi-
lir ve bu konuda değişme şansı yakalayabilir.
Yaratıcı Stratejİler 191
“
“ Günlükler, tekrarlanan davranış örüntülerinin
Rüya kayıtları
belirlenmesine yardımcı olabilir
Gençler sıkça gördükleri rüyalara büyük ilgi gösterirler. Bazen bu rüyalar, özellikle
de tekrarlanan rüyalar onları rahatsız edebilir. Rüyalar, gençlere, kendileri hakkında
önemli kişisel bilgilere ulaşmaları için faydalı olabilir. Rüyadan gelen bilgileri kulla-
nabilmek için rüyayı olabildiğince detaylı hatırlamaya çalışmak gerekir.
Gencin danışmanlık için tekrar gelmesi söz konusuysa ve bir rüyayı derinlemesine
incelemek istedikleri belli oluyorsa onlardan rüya kaydı tutmaları istenebilir. Rüya
kaydı tutmak için yataklarının arkasında bir defter, bir kalem bulundurmaları gerekir.
Uyandıklarında rüyayı veya rüyanın bir kısmını hatırlar hatırlamaz hemen ayrıntıları
kayda geçirmeleri gerekir. Kaydın tercihen aşağıdaki üç kısma ayrılarak yazılması
gerekir:
• 1.kısım: Rüyanın içeriği, rüyada olup bitenin tam olarak tasvir edilmesi.
• 2.kısım: Rüya sırasında hissedilen duygular.
• 3.kısım: Rüya hakkındaki düşünceler.
Rüya kayıtları bu bölümün “Düş Çalışması” adlı başlığında daha sonra anlatılacağı
gibi kullanılabilir.
Gevşeme
Yerinde hareket ederek armut koltuk üzerinde kendini en rahat hissedeceğin bir
pozisyonda otur.
Hazır olduğunda gözlerini kapa. Oturuş şekline dikkat et ve rahatsız olan bir
yerin olup olmadığını kontrol et.
Rahatsız olan bir yerin varsa yerini değiştir.
Yaratıcı Stratejİler 193
Ayak ve bacaklarını kontrol et. Rahatlar mı? Değillerse onları daha rahat edecek
şekilde hareket ettir.
Gövdeni kontrol et. Rahat mı? Değilse hareket ettir.
Kollarını, boynunu ve başını kontrol et. Rahat bir pozisyon al.
Gerekirse kendini daha rahat hissedeceğin bir pozisyonu bulmak için tamamen
hareket et.
Genç, rahat ettikten sonra gevşeme süreci danışmanın şu sözleriyle devam eder:
Egzersiz sırasınca doğal olarak nefes al ve her nefes verişinde sessizce kendine
‘gevşe’ de.
Sessizlik olduğunda nefes alışlarına odaklanmak isteyebilirsin ve her nefes ve-
rişinde kendine sessizce ‘gevşe’ de.
Aklına rahatsız edici fikirler gelirse endişelenme ama tekrar nefes alışına odaklan.
Daha sonra danışman genci, nefes alırken ve her nefes verişinde sessizce ‘gevşe’ der-
ken kısa bir süre için gözlemleyebilir. Ardından aşağıdaki talimat verilerek gencin
ayak ucundan baş ucuna kadar yavaş yavaş gevşemesi sağlanır:
Danışman şimdi gencin gevşemiş olma hissini yaşaması için bir süre bekleyebilir ve
ardından şunu söyleyebilir:
Önümüzdeki iki üç dakika içinde hiçbir şey söylemeyeceğim. Sadece nefes alıp
verişine odaklanmanı ve kendine ‘gevşe’ demeni istiyorum. Aklına rahatsız
edici fikirler gelirse endişelenme, sadece nefes alışına odaklan.
Daha sonra danışman, ifadeleri arasında bir süre duraksayarak şunları söyleyebilir:
Nefes almana odaklanıp kendi kendine ‘gevşe’ demek yerine bir armut koltukta
oturduğuna odaklan.
Oturduğun yeri hissetmen için biraz hareket et.
Başını ve boynunu oynat, gözlerini aç.
Etrafına bak ve odadaki eşyalara dikkat et.
Hazır olduğunda dikkatlice ayağa kalk, gevşediğini unutma, bu nedenle aniden
kalkman iyi olmayabilir.
Hayal gücü
Bu tür gençlere öykülerini yeniden kurgularken yardımcı olmanın iyi bir yolu, öykü-
yü gevşemiş haldeyken hatırlamalarını sağlamaktır. Hatırladıkça olayı anlatmaları iste-
nebilir, böylece öykü başından sonuna doğru ilerler. Bu sayede genç, olan bitene anlam
verebilir. Ancak anlatılan öykünün tamamen doğru olmama ihtimali olduğu ve uydurma
bilgiler içerebileceği de unutulmamalıdır.
Sürecin ilk aşamasında danışman gençten gevşemesini ve sonra travmatik yaşantısı-
nı hatırlamasını ister. Genç, bu yaşantısını hatırlama sürecindeyken danışman, “Olanları
hatırladığında zihninde herhangi bir resim oluşuyor mu?”, “Ne giyiyorsun?”, “Hiç bir
ses, koku duyuyor, etrafında hareket eden bir şey olduğunu hissediyor musun?” gibi
sorular sorarak olayın derinine inebilir. Bu tür soruları sormanın amacı, gencin yaşadık-
larının bazı duyusal verilerle daha fazla temasa geçmesini sağlamaktır çünkü travmatik
olaylarla ilişkilendirilen tetikleyiciler genelde duyusal tecrübelerle alakalıdır. Bu tetik-
leyiciler belirlendikten sonra gencin bunların üstesinden daha iyi bir şekilde gelmesi
olasıdır. Bu egzersizden sonra, olaya ilişkin özgün algısını değiştirebilecek olan genç,
yeni veya aydınlatıcı bilgilerin neler olduğunu tespit etme konusunda teşvik edilir. Bu
yeni içgörüler gencin travmayı anlamlandırmasına yardımcı olabilir.
“
“ Hayalî seyahatlerin resim yoluyla işlenmesi
korkutucu değildir
Buna alternatif olarak, gencin hayalinde istediği yere gitmekte özgür olmasını
sağlamak için daha açık ve daha az kurgulanmış bir hayalî seyahat düzenlenebi-
lir. Örneğin danışman gençten bir kapı önünde durduğunu ve bu kapıyı açtığında
hatırladığı bir sahneyi gördüğünü hayal etmesini isteyebilir. Bu tür bir düzen-
lemede gündem oldukça açık uçlu olsa da hatırlanan sahneler sıkça önemli bir
sahne olmaktadır. Yukarıda anlatılan sıra takip edilerek gencin sahneye uzaktan
bakması, sonra içine dâhil olması, sahnedeki insanlarla konuşması ve orayı terk
etmeden önce yapmak istediklerini yapması sağlanabilir. Bu süreçte gencin tıpkı
sahneye girdiği gibi çıktığını da hayal etmesini istemek önemlidir. Bunun için
arka kapıdan çıkması, kapıyı kapatıp orayı terk etmesi istenmelidir. Böylece genç,
hayalinde de seyahatini tamamlamış olur. Bunu yapmakla gencin hayalî durumda
kalmaya devam etmesi yerine danışmanlık sürecindeki realiteye tekrar dönmesi
sağlanır.
Seyahat yukarıda anlatıldığı gibi gence bir resim çizdirilerek değerlendirilebi-
lir. Danışman, gerçekleştirilen hayalî seyahatin bir değerlendirmesini yaptığında
gencin ona gerçek hayatla ilgili bilgi vermesi mümkün olabilir. Bu durum danışa-
na kişisel bilgilerini paylaşması için imkân sağlar.
Düş çalışması
Gençlerin çoğu rüyalarıyla oldukça ilgilidir. Rüyalar onları şaşırtır ve gençler bu rüya-
lara belirli bir önem atfederler. Bazen rüyaların neredeyse gelecekten haber verdiğine
inanırlar ve bu nedenle de rüyalarının yorumlanmasını isterler. Gençlerin gördüğü
rüyaları bir tek kendilerinin yorumlayabileceğine inanıyoruz. Aslolan gençlerin kendi
rüyalarını kendilerinin yorumlamasıdır.
Yaratıcı Stratejİler 199
Özet
Bu bölümde, gençlerin sorunlarını keşfetmelerine, duygularıyla başa çıkmalarına ve
değişim geçirmelerine yardımcı olabilecek bir takım yaratıcı stratejileri ele aldık. Bu
yaratıcı stratejilerin hepsinde gencin aktif olarak yer alması gerektiğinden, seçilecek
stratejinin gencin yetenek ve ihtiyaçları doğrultusunda belirlenmesi gerekmektedir.
Danışmanlık süresinde gençlere katılım konusunda tercih hakkı tanımanın oldukça
önemli olduğuna inanıyoruz. Ele aldığımız bütün stratejilerde, süreç boyunca ortaya
çıkan düşünceler, duygular, tutum ve inançlar iyi bir şekilde değerlendirilmediği tak-
dirde kullanılan tekniklerin faydasının tek başına sınırlı olduğu inancındayız.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Yaratıcı stratejiler sanatsal yöntemlerin, rol oynamanın, günlüklerin, gev-
şeme tekniklerinin, hayal gücü ve düş çalışmalarının kullanılmasını içerir.
• Sanat eserleri gençlerin mevcut mesele ve sorunları anlamalarına, duygu-
larını keşfetmelerine ve içgörü kazanmalarına yardım edebilir.
• Yaptığı resmi gencin kendisinin yorumlaması tercih edilir.
• Gençleri aktif ve dinamik bir sürece dâhil eden rol oyunları gençlerin; duy-
gularıyla temasa geçmelerine, ilişkilerini anlamalarına, benliklerinin farklı
yönlerini incelemelerine, tercihlerini belirlemelerine ve yeni davranışları
deneyip uygulamalarına yardımcı olmak için kullanılabilir.
• Günlük kayıtları ve rüya kayıtları gençlerin duygusal ve yaşadıkları ilişki-
lerle alakalı sorunları ile tekrar eden davranışları hakkında farkındalıkları-
nı artırmak için kullanılabilir.
• Gevşeme egzersizleri, gençlerin özellikle stresli durumlarla başa çıkmak
için gerginliklerini azaltmalarına yardımcı olabilir.
• Düş kurma tekniğini kullanmaları gençlerin benlik algılarını değiştirmele-
rine, yeni duygusal modeller ve davranış biçimleri kazanmalarına, olumsuz
hatıralarını yeniden kurgulamalarına, kötü yaşantıları ile temasa geçmele-
rine ve rahat hissettikleri bir yere gidebilmelerine yardımcı olabilir.
15
Davranışçı ve Bilişsel
Davranışçı Stratejiler
• Öz-denetim
• Bireye zarar verecek inançlara karşı durma
• Öfke kontrolü
• Güvengenlik eğitimi
• Hayat stiline ilişkin amaçlar belirleme
• Karar alma
202 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Öz-Denetim
Davranışsal öz-denetimi öğrenmenin dört aşaması vardır. Bunlar:
Öz-denetim ile ilgili sorunları bir kanala yönlendirmek gerektiğinde, bir danışmanın
gence bu adımları açıklaması ve böylelikle davranışsal değişim yönünde bir plan ha-
zırlanması yararlı olabilir.
Davranışın gözlemlenmesi
Gençler, davranışlarını değiştirmek istiyorlarsa, yapmaları gereken ilk şey davranışlarını
ve bu davranışların sonuçlarını tam anlamıyla kavrayabilmek için hâlihazırdaki davranış-
larını gözlemlemektir. Sıklıkla sadece istenmeyen bir davranışın gerçekleştiği ve gerçek-
leşmediği zamanları gözlemlemek bile o davranışın değişimi ile sonuçlanabilir. Örneğin
genç, kardeşiyle yaşadığı anlaşmazlığı fark ettiği zaman, sadece bu durumu gözlemlemiş
olması bile yaşanan sorunun daha düşük bir yoğunlukta gerçekleşmesini sağlayabilir. Bu-
nun sebebi, hedef alınan davranış gerçekleştiği zaman gencin farkındalığının artması ve
bu sayede durumu değiştirmek için kısa sürede eyleme geçebilmesidir.
Bunun için gencin her başlığın altına bu durumla ilgili o anki duygularını açıkla-
ması istenir.
Ayrıca, bireyin kaydını tuttuğu her günü günlüğünde başlıklara ayırması ve bu
sayede hedeflenen davranışın sıklığının ne yönde değiştiğini gözlemleyebilmesi de
yararlı olabilir. Aşağıdaki kısımlar bu ayrım için uygun olabilir:
• Okuldan önce
• Sabah
• Öğleden sonra
• Okuldan sonra
“
“ Gençlerden bazıları günlük tutmaktan hoşlanırken,
bazıları hoşlanmazlar
Davranışın değerlendirilmesi
Bu aşamada gencin davranışlarını kendi belirlediği ölçütlerle karşılaştırarak değer-
lendirmesi beklenir. Örneğin genç, erkek kardeşiyle kavga ettiği zamanları % 50 ora-
nında azaltmayı denemeye karar verebilir. % 50 gibi bir oran belirlemek davranışı bir
anda yok etmeye çalışmaktan daha gerçekçi bir hedeftir. Davranışı bir anda ortadan
kaldırmaya çalışmak başarısızlığa yol açabilir.
Gençler, genellikle değişimi başarıyla tamamlama yolunda yeterli gelişimi göster-
mediklerini hissettikleri anda motivasyonlarını kaybederler. Bu durumdan kaçınmak
ve değişimin devam etmesini sağlayacak motivasyon ve teşviki sağlamak için genç,
daha önceden belirlenen amaçları gerçekleştirmede gösterdiği başarıyı nicelik bakı-
mından belirlemesi açısından desteklenebilir. Bu egzersizi daha ilginç kılmak için,
bireyin hedeflenen davranışı bir tablo ya da grafik üzerinde gösterilerek gözlem süre-
cinde belirlenen taban çizgisi ile gerekli karşılaştırmayı yapması sağlanabilir.
Harekete geçiren bir olay meydana geldiğinde genç, otomatik olarak hâlihazırdaki
inançlarını kullanarak tepki verir. Bu inançlar bireyin tepkisini şartlandırır ve bu tep-
kiye ilişkin bazı sonuçlar doğar. Bu sebeple eğer gencin kendisine zarar verecek bazı
inançları varsa, bu inançlar dışsal olaylara verdiği tepkileri şartlandıracak ve bu du-
rum muhtemelen birey için olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bunun bir sonucu olarak
da birey kendini kötü hissedecektir.
“
“ Davranışsal değişim duygusal
değişimi sağlayabilir
Eğer genç kendine zarar verecek inancını daha yararlı ve yapıcı bir inançla (ya da
kuramın terminolojisiyle ifade edecek olursak ‘mantıklı bir inançla’) değiştirirse, o
zaman harekete geçiren bir olay meydana geldiğinde, bu yeni inancın bir sonucu ola-
rak daha farklı bir tepki verecektir. Daha farklı davranması gencin olumlu duygusal
bir sonuca ulaşmasını sağlayacaktır. Bu sayede, bireyin kendini iyi hissetme ihtimali,
kendine zarar veren bir inanca sahip olması durumunda tecrübe edeceği gibi kötü
hissetme ihtimalinden daha fazla olacaktır.
Ödevimi yapamıyorum, çünkü kız kardeşim ben- Kendim için yapacağım daha önemli işler olduğu
zaman kız kardeşimle oyun oynamak zorunda
den sürekli onunla oyun oynamamı istiyor. değilim.
Eğer beni kızdırmasaydı ona vurmazdım. Başı- Can sıkıcı davranışlarıyla başetmenin başka
yollarını bulabilirim. Bu sayede başım derde
mın derde girmesinin suçlusu o. girmez.
Derse hep geç kalıyorum, çünkü pastanedekiler Geç kaldığım için sadece kendimi suçlayabilirim,
çünkü pastaneye daha erken gidebilirim. Olanla-
çok yavaş. rın kontrolü benim elimde.
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 207
Zaman zaman bu türde inançlar gençlere zarar verici nitelikte olabilir. Bu inançlar
gençlerin karşılanamayacak beklentilere sahip olmalarına ve/veya kendi ihtiyaçlarını
karşılamaktan ziyade başkalarının istediklerini yapmalarına neden olabilir.
Bir daha asla okula geri dönemem. Bu çok utanç verici bir durum. Diğer öğrenci-
lerin yüzüne bakamam.
Bu proje üzerine çalışmayı bıraksam da olur, çünkü zaten tam bir başarısızlık.
Bu kadarı çok fazla. Artık dayanamıyorum.
Artık kimse bana saygı duymayacak.
Bu ifadelerin son derece yıkıcı olduğu aşikârdır, çünkü gelecek için hiçbir seçenek
bırakmazlar ve gencin kaçınılmaz bir biçimde çaresiz ve depresif hissetmesine neden
olurlar.
Suçlama inançları
Bu inançlar söz konusu olduğunda, gençler içinde bulundukları durum için başkalarını
suçlarlar. Başkalarını suçlayarak kendileri değişmek yerine, bir çeşit bahane bularak de-
ğişimi başkalarından beklerler. Bunun yıkıcı bir davranış olduğu ortadadır, çünkü kimse
bir başkasının değişmesini sağlayamaz, bu nedenle tatmin edici olmayan bu durumun
varlığını sürdürmesi kaçınılmazdır. Suçlama inançlarının tipik örnekleri şunlardır:
Ödevimi yapamıyorum, çünkü kız kardeşim sürekli olarak kendisiyle oynamamı istiyor.
Derse hep geç kalıyorum, çünkü pastanedekiler çok yavaş.
Eğer beni kızdırmasaydı ona vurmazdım. Başımın derde girmesinin suçlusu o.
“
“ Başkalarını suçlamak sorumluluk almaktan
kaçınmaya neden olur
Olumsuz benlik algısı inançları
Olumsuz benlik algısı inançları bireylerin kendilerini olumsuz bir biçimde tarif etme-
lerine yol açan inançlardır. Örneğin:
Ben kurbanım.
Ben hep kaybederim.
İyi değilim.
İşe yaramazım.
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 209
Beceriksizim.
Kötü bir insanım.
Yeteneksizim.
Aptalım.
Sevilecek bir insan değilim.
Yapıcı inançlar
Bu bölümde açıklanan bireye zarar verecek inançların yerini alması gereken yapıcı
inançlar Tablo 15.1’de belirtilmiştir.
1. Genç mevcut inançları için övülmelidir. Bireye bu inançların geçmişte, yani ço-
cuklukta kendisine yarar sağlamış olduğu söylenmelidir.
2. Bireye mevcut inançlarının yıkıcı olduğu ve bu davranışların değişmesi gerektiği
yönünde bilgi verilmelidir. Gence artık bu inançların esiri olmadığı, eğer isterse
bunları reddetme özgürlüğünün olduğu anlatılmalıdır.
Bu inançlarla mücadele etme işlemi gencin sorunlarını tartıştığı yönteme paralel bir
biçimde gerçekleştirilmelidir. Ergen iletişimine paralel olarak gerçekleştirilen bu tar-
tışma bir çeşit kendini ifade etmeyi gerektirebilir. Danışmanın kendi görüş ve inanç-
larını, gencin kendi inanç sistemine entegre etmesini sağlayacak bir biçimde gençle
paylaşması uygun olur. Örneğin danışman şöyle bir cümle kurabilir: “İnsanlar bana
bazı şeyleri yapmam gerektiğini söylediklerinde sıkıntı yaşıyorum. Diğer insanların
yapmam gerektiğine inandığı şeyleri yapmaktansa kendi seçtiğim şeyleri yapmayı ter-
cih ederim.” Böyle bir ifadede bulunan danışman, kendi bireysellik ihtiyacını ve diğer
insanların beklentilerinden fazlasıyla etkilenmeden kendi kararlarının sorumluluğunu
alma arzusunu ifade eder.
Yukarıdaki gibi bir açıklamada bulunan danışman, gerçek dünyanın talepleri kar-
şısında her zaman istediğimizi yapamadığımızı, fakat başka insanların beklentileri-
ne ne zaman ve nerede uyacağımıza kendimizin karar vermesi gerektiğini belirterek
danışana yardım etme sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Danışman şu cümleyle
devam edebilir. “Bazen, diğer insanların isteklerini yerine getirmeyi tercih ederim.
Örneğin, bir okulda çalışmayı seçtiğim için oradaki kurallara uymak zorundayım.”
Bu sebeple, danışman genel bir kural olarak meli, malı gibi gereklilik ve zorunluluk
inançlarının bireye zarar verebileceğini belirterek ancak bazen ortaya çıkma olasılığı
olan olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmamak için diğer insanların beklentilerine
uymayı tercih ettiğimiz zamanların da olabileceği mesajını vermiş olur.
“
“ Yapılan seçimlerin sonuçlarının dikkate
alınması gerekir
Yıkıcı inançlarla başa çıkabilmek için geliştirilecek bir süreç genç için de yararlı olabi-
lir. Danışman geçmişte bir takım inançlara sahip olduğu, ancak kendisine yarar sağla-
madığı için bu inançları değiştirdiğinden bahsedebilir. Ayrıca danışmanın “Bu inancın
kaynağını nedir? Size her zaman en yüksek standartları karşılamanız gerektiğini kim
söyledi?” gibi yararlı sorular sorabilir. Danışman bireye bu soruları sorarak bireyin
sahip olduğu inançların çocukluğunda kendisi için uygun olduğunu kavramasını sağ-
lar. Danışman ayrıca, çocukken, ebeveynlerinin kendilerine ne yapmaları gerektiğini
söylemeye, onlara belirli inançları ve standartları öğretmeye hakları olduğunu, ancak
bu değer ve standartların artık değişebileceğini, çünkü artık bireyin hayatını eskiden
olduğu gibi ebeveynlerinin kontrol etmediğini belirtebilir.
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 211
Öfke Kontrolü
Tetikleyici
genç
katalizörler ÖFKE
kişi
Katalizörler tetikleyicilere
güç verir
“
“ Duyguları dışa vurmak genci bu duyguyu
kontrol etmeye iter
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 213
Tetikleyici
Genç
katalizörler
Kişi
Öfkeyi harekete geçiren tetikleyiciler doğrudan öfkeyi etkilemez, ancak etkisini genç
üzerinde gösterirler. Genç bu tetikleyicilerin öfkeyi harekete geçirip geçirmeyeceğini ve
zarara neden olacak bir patlamaya yol açıp açmayacağını kontrol edebilir. Genç birey ve
dışa vurulmuş öfke arasında katalizörlerin doldurduğu bir alan vardır (bk. Şekil 15.1).
Bu katalizörler genci aldatıp tetikleyicilere yenilmesine ve bu yolla öfkenin harekete
geçmesine yol açarlar. Ayrıca katalizörler tetikleyicilere fazladan güç verirler.
Şekil 15.1’de gösterilen öfke modeli gencin bir çeşit ikilemde kalmasına yol açar.
Birey, tetikleyicilerin, katalizörlerin ve öfkenin kontrolünü eline alıp güçlü olmayı se-
çebilir ya da gücü tetikleyiciler, katalizörler ve öfkelere bırakıp kontrolü onların ele al-
malarına sebep olabilir. Eğer genç güçlü olmayı seçerse, Şekil 15.2’de gösterildiği gibi
tetikleyicilerin yönü değişir, katalizörler nötralize edilir. Böylece öfkenin ifadesi daha
uygun, daha zararsız ve daha iyi bir biçimde gerçekleşir.
Öfke modelinin kişisel ikilemi incelendiğinde, gencin eğer isterse bu modelde en
güçlü öge olabileceğini kavraması gerekir. Danışman şu soruları sorabilir: “Öfke tara-
fından kontrol edilmek mi yoksa öfkeyi kontrol etmek mi istiyorsun?”, “Kim daha güç-
lü, öfke mi sen mi?” Ayrıca “Tetikleyici ve katalizörlerin seni kandırıp öfkenin kontrolü
ellerine almalarına izin mi vereceksin? Yoksa tetikleyicilerin yönünü değiştirmek ve
katalizörleri nötralize etmeye mi çalışacaksın?” Genç büyük bir ihtimalle, eğer kontrolü
eline alırsa ortaya çıkacak sonuçların kendisi için daha iyi olacağını kavrayacak, buna
karşın tetikleyici ve katalizörlerin öfkeye güç katmasına ve öfkenin kontrolü ele alması-
na izin verirse olumsuz sonuçların doğmasının kaçınılmaz olduğunu fark edecektir.
karşı konulmalıdır, çünkü bireye zarar verebilir (Bireye zarar verecek inançla-
ra karşı durma üzerine yaptığımız tartışmaya göz atınız.). Danışmanlar gençlere
hem tetikleyicileri hem de katalizörleri tanımaları konusunda yardımcı olmalıdır.
Daha sonra katalizörler tekrar gözden geçirilebilir, bunlara karşı durulabilir ve
bahsi geçen katalizörler tetikleyicilere güç vermeyecek daha yararlı inançlarla
değiştirilebilir.
Tersine genç, öfkesini ifade etmek için kabul edilemez yollara başvurursa, ortaya
olumsuz sonuçların çıkması kaçınılmazdır. Genç, hem yaşıtları hem de yetişkin-
lerle, özellikle otorite konumundaki yetişkinlerle, tartışmalara girebilir, sorunlar
yaşayabilir. Bu gibi durumlarda danışmanın şuna benzer cümleler kurması gere-
kir: “Görünüşe göre sen öfkeyi değil de, ‘öfke’ kontrolü eline aldığında başın der-
de giriyor. ‘Öfke’yi kontrol edebildiğin zaman ise sorun yaşamıyorsun.” Elbette,
öfke kontrolünde güç ve kontrol konuları, kontrolü kimin elinde bulundurduğu
göz önüne alınarak incelenmelidir: Öfke mi genci kontrol ediyor, yoksa genç mi
öfkeyi kontrol ediyor?
216 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
• Tetikleyicilerden kaçınma.
• Uyarılma semptomlarını tanıma.
• Düşünceyi durdurma tekniğini kullanma.
• Gevşeme tekniklerini kullanma.
• Bireye zarar verecek davranışlara karşı durma.
• İçselleştirilmiş öfkeyle başa çıkma.
• Öfkeyi uygun bir biçimde ifade etme.
• İhtiyaçların karşılanması için daha yapıcı yollar bulma.
Tetikleyicilerden kaçınma
Genç, öfke ya da saldırgan davranışlara yol açacak tetikleyicileri tanımlayabildiği
zaman, tetikleyicilerin hangi durumlarda diğerlerinden daha sık ortaya çıkabileceğini
de ayırt edebilir. Geliştirilmiş öfke kontrolü stratejilerini öğrenme sürecinde, gençle-
rin tetikleyicilerin oluşmasının olası olduğu durumlardan özellikle kaçınmaları yararlı
olabilir. Örneğin, okulun spor sahasına gitmek bireyin daha önceden kabul edilemez
öfkeli davranışlar göstermesini tetikleyen bireylerle temasa geçmesine sebep olabilir.
Başka durumlarda ise bireyin saldırgan bir davranış sergilemekten kaçınmak için bu-
lunduğu yeri terk etmesi faydalı olabilir. Tetikleyicilerden kaçınmak yararlı bir strateji
olsa da gencin öfkeyi içselleştirmesine sebep olabilir. Bu konuya aşağıdaki kısımlarda
değinilecektir.
“
“ Kışkırtıcı durumlardan kaçınmak yararlı olabilir
Gevşeme tekniği
Gevşeme yöntemi duygusal uyarılmanın seviyesini azaltır ve gencin tetikleyicinin
yönünü değiştirmesini, katalizörün gücünü nötralize etmesini ve öfkeyi kontrol altına
almasını kolaylaştırır. Gevşeme, fizyolojik uyarım semptomlarının tanınmasından he-
men sonra gerçekleştirilen düşünceyi durdurma işleminden sonra uygulanabilir.
Bölüm 14’te açıklandığı gibi, gence rahatlamasını sağlamak için bir gevşeme eg-
zersizi öğretilebilir. Bu yolla gevşemeyi öğrendikten sonra, gence ayakta ya da oturur
pozisyonda kısa gevşeme egzersizleri yapması öğretilebilir. Kısa gevşeme egzersizini
tarif ederken, gence öncelikle derin nefes alması söylenir ve ondan bu tekniği ken-
di başına denemesi istenir. Örneğin şu cümleler kullanılabilir: “Lütfen elini karnının
üzerine koy, yavaşça burnundan nefes al, ciğerlerinin havayla dolduğunu hisset, nefes
aldıkça elin öne doğru hareket ediyor olmalı. Ciğerlerin tamamen havayla dolduğu
zaman, içine çektiğin nefesin tamamını ağzından dışarı ver.” Nefes alma egzersizi
iki ya da üç kez tekrarlandığında, genç her nefes verişinde kendi kendisine sessizce
“gevşe”, “sakinleş”, “yavaşla” veya “sakin ol” diyerek kaslarını gevşetmesi için cesa-
retlendirilir. Derin derin nefes alma, kasları gevşetme ve sakinleştirici sözler söyleme,
gerilimi azaltmaya ve gencin dikkatini öfkesini tetikleyen şeyden uzaklaştırıp kendi
öz kontrolüne yoğunlaştırmaya yardımcı olur (Feindler ve Ecton, 1986). Kuşkusuz bu
egzersizi yaparken hipervantilasyona neden olabilecek aşırı sıklıkla nefes almaktan
kaçınılmalıdır.
1. Duygularını açık bir biçimde dile getirirken, ters etki yaratabilecek bir tartışmaya gir-
mekten ziyade, muhataplarını dinlemeleri ve gelecek her tepkiyi onaylamaları gere-
kir. Karşıdaki bireyin son sözü söylemesine izin vermek bir olgunluk işaretidir.
2. Öfkelerini öfke duydukları bireye doğrudan ifade etmeleri kendileri için istenme-
yen sonuçlar doğurabilir. Bu sebeple, öfkelerini, doğrudan ifade edip etmemeye
karar verirken bunun olası sonuçlarını göz önünde bulundurmalıdırlar.
öfkelerini kontrol etmek için gösterdikleri çabalar boşa gidecektir. Bu nedenle başka-
larıyla iletişim kurmalarını sağlayacak güvengenlik becerilerini öğrenmeleri gerekir.
Bu sayede ihtiyaçlarını açık bir biçimde ifade edebilirler.
Güvengenlik eğitimi
Teyit etme, kendi ihtiyaçlarınızla ve/veya bakış açınızla teması kaybetmeden kar-
şıdakinin duygularına ve/veya bakış açısına karşı hassas olmayı gerektirir.
durum takılmış bir plak gibi talebi tekrar etmeyi içerir. Gençler için güvengenlik eğiti-
mine gösterilen bu yaklaşım onları başarısızlığa sürükleyebileceği için yıkıcı sonuçlar
da doğurabilir. Diğer insanlar, özellikle gençlerin bir talebi sürekli olarak tekrar etme-
lerine karşı öfke duyabilirler. Gençlere mesajlarının doğru bir şekilde anlaşılmasından
emin olmak ve taleplerinin tam olarak karşılanamayacağı durumlarda eğer mümkünse
anlaşmanın sağlanabilmesi için çabalamak gerektiği öğretilmelidir. “
“ Uzlaşma tatmin edici sonuçlar yaratabilir
Hedefleri seçme
Gençlerin hedeflerini listelemeleri ve sonra kendileri için en önemli olan hedeflere ön-
celik veren hiyerarşik bir sıra belirlemeleri yararlı olur. Bazen bunu yaptıkları zaman,
önceliklerinin zannettikleri gibi olmadığını fark etmek onlara şaşırtıcı gelebilir.
Aynı anda birden fazla türde hedefe ulaşmaya çalışmak gençleri en çok motive
eden şey olabilir. Örneğin, mutlu hissetmek gibi duygusal bir hedefin, arkadaşlarla
birlikte olmak gibi ilişkisel bir hedefle birleşmesi, gencin başkalarıyla çalışmasını ve
etkileşimde bulunmasını içeren aktiviteler, yaşantılar ya da buna imkân veren bir mes-
lek seçmesini sağlayabilir. Bu sebeple gencin, kendisini birden fazla hedefe aynı anda
ulaştırabilecek hayat stiline ilişkin olasılıkları belirlemesi yararlı olabilir.
Genç, belirli hedefleri gerçekleştirmede zorlandığı için vazgeçmeye başladığı
zaman, danışman, bireyin bu hedefleri gerçekleştirmesine yardımcı olacak bazı alt
hedefleri belirlemesine yardım edebilir. Bu yararlıdır, çünkü bireyin alt hedeflere ulaş-
mayı başarmasının sağladığı motivasyon onun daha büyük hedeflere ulaşmasına yol
açar. Alt hedeflere ulaşmak kişiyi teşvik eder ve ilerlemesini sağlar. Gencin birçok
türde hedefe ulaşmasını sağlayacak fırsatlar sunan bir hayat stili belirlemeye çalışma-
sını sağlamak proaktif danışmanın görevidir. Ne yazık ki, çevresel ve kişisel engeller
bazen birden fazla hedefi gerçekleştirme olasılığını imkânsız hâle getirebilmektedir.
Alt hedeflere erişildiği zaman gence ilerlemesini sağlayacak geri bildirimler ve-
rilmesi yararlı olur. Geri bildirim bireyin gelişimini değerlendirmesini ve zorlukları
belirlemesini sağlayacak bilgileri içermeli, ayrıca bireyin istenen sonuçları elde etme-
sine ilişkin inançlarını pekiştirmelidir. Geri bildirimler aynı zamanda gence hedefle-
nen amaçlara ulaşabilmesini sağlayacak becerilere sahip olup olmadığı bilgisini de
sunmalıdır.
İntihar ve hedefler
Baumeister (1990), intihara teşebbüs eden ya da intihar şüphesi bulunan gençlerin he-
deflerini belirlemeye yardımcı olmanın son derece önemli olduğunu savunur. İntihara
teşebbüs eden gençlerin normalde kişinin düşünce, duygu ve eylemlerine anlam katan
daha önemli amaç ve değerlerle bilinçli olarak ilgilenmediklerini savunan Baumeister
(1990), “kaçış teorisini” ortaya atmıştır. Amaçlar, duygular ve kişisel inançlardaki
değişiklikler sıklıkla intiharın ilk işaretleridir. Bu sebeple, gençlere hem kısa hem
de uzun vadeli hedefler belirlemelerinde yardımcı olmak intiharı önlemede oldukça
yararlı olabilmektedir.
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 223
Karar verme
“
“ Düşünmeden alınan dürtüsel kararlar
olumsuz neticeler doğurabilir
Gençlerin durumsal talepler karşısında karar vermeleri gerektiğinde, dikkatli bir bi-
çimde enine boyuna düşünülmüş bir karar alma sürecini izlemeden, genellikle dürtü-
sel ya da savunmacı bir biçimde karar verdikleri görülür. Bu nedenle, danışmanların
gençlere karar verme sürecinde kendi kaynaklarını kullanmaları için yardımcı olma-
ları gerekir. Ayrıca bu süreçte, onlara tecrübe eksikliğinden dolayı sahip olmadıkları
bilgiler de sunulmalıdır. Gençler ayrıca kendi kişisel değerlerini ve ulaşmak istedik-
leri hedefleri dikkate alarak olası en iyi kararları alma konusunda desteklenmelidirler
(Janis ve Mann, 1982).
Gençlere karar alma konusunda yardımcı olurken, danışmanın onlar için aşağıdaki
karar alma aşamalarını belirlemesi yararlı olur:
Önemli kararların birçoğu için bu aşamaların tamamı gereklidir. Eğer izlenmesi gere-
ken bu aşamaların bazıları eksik kalırsa, alınan bu karar gerçekleştirilemeyebilir.
En sondaki tepkinin en yapıcı olduğu açıktır. Danışmanlar gençlerin karar alma sü-
recinde yaşadıkları strese verdikleri tepkileri tanımlamalarında onlara yardımcı ola-
bilirler. Bu sayede gençlerin gelecekte tatmin edici olmayan tepkileri kolaylıkla fark
etmeleri sağlanmış olur.
• İlişkilerin bozulması
• İlişkinin yakınlık derecesi
• İlişkinin yoğunluğu
• Destek
• Güvenlik
• Özgürlük
• Kişisel kontrol
• Liderlik
• Güç
• Mal varlığı
• Kişisel güven
• Daha önceden sahip olunan değerler ve/veya inançlar
226 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“ Alınan kararların pek çoğu beraberinde arzu
edilen bir şeyin kaybını getirir
Bazen gençler özgürlük, kontrol, liderlik ve güç kaybı gibi kişisel kayıpları kendi-
lerine başka yararlar sağlayan kararlar alarak telafi edebilirler. Başka zamanlarda
ise, bazı kayıpların telafi edilemeyeceğini bilip bunu kabullenmeleri gerekir. Bu
durum, özellikle ilişkisel kayıplar gibi duyguların dâhil olduğu kayıplar söz ko-
nusu olduğunda geçerlidir.
Kayıplar belirlendiği zaman onları en aza indirgemenin yollarını bulmak müm-
kün olabilir. Örneğin evi terk etmek isteyen birey, maddi rahatlık ve güvenceyi
kaybedeceğini bildiği zaman bu kaybı gidermek için para kazanma yolları üzerine
düşünmeye başlayabilir.
Alternatifleri incelemek
Alternatifler Bölüm 13’te açıklanan sembolik stratejiler ya da Bölüm 14’te açık-
lanan yaratıcı rol oynama stratejileri kullanılarak keşfedilebilir. Ancak gençler
her zaman sembolik ya da yaratıcı stratejilerin kullanılmasından hoşlanmayabilir
ve daha bilişsel yöntemlerle çalışmayı tercih edebilirler. Bazen yaratıcı ve/veya
bilişsel stratejileri birleştirmek de mümkündür.
Gencin, belirli bir karar alırken göz önünde bulundurması gereken alternatif-
leri beyaz bir tahtaya yazması yararlı olabilir. Bu liste hazırlanırken danışman,
genci mümkün olduğu kadar çok sayıda seçeneği düşünmesi için teşvik edebi-
lir. Daha sonra bu seçenekler, genç onlar hakkında konuşurken keşfedilebilir. Bu
aşamadan sonra danışman alternatifleri açıkça özetleyip genci bunları ayrı ayrı
keşfetmesi için destekleyebilir. Bunu yaparken her seçeneğin olumlu ve olumsuz
yönlerini keşfetmesi, bu sayede de alternatiflerin listesinin kısalması yarar sağla-
yabilir. Genci, öncelikle gerçekleşme olasılığı en düşük ya da en az tercih edilen
seçenekle yüzleşmesi için teşvik etmek avantaj sağlayabilir. Bu sayede gencin
alternatif listesi kısalır ve bir karara ulaşılması kolaylaşır.
Alternatifleri incelerken genci sadece her alternatifin olumlu ve olumsuz so-
nuçlarına bakmaya teşvik etmektense, her alternatife ilişkin duygusal ya da içgü-
düsel hislerini de hesaba katması için desteklemekte yarar vardır.
Alternatifleri incelerken gençleri bekleyen bazı riskler vardır. Bunlar:
1. Genç, hem gerçekçi temellere dayanan hem de duygusal açıdan onu tatmin eden
kararlar ile sadece duygusal tercihe dayanan ve gerçeklere dayanmayan karar-
lar arasındaki farkı anlamalıdır. Gençler, tecrübe yetersizliğinden kaynaklanan
nedenlerle sıkça duygusal tercihlerine yenik düşmekte, şüpheli ya da olumsuz
sonuçlar doğuracak kararlar alabilmektedirler.
Davranış çı ve Bİlİşsel Davranışçı Stratejİler 227
2. Gencin bazı alternatiflerin önemsiz boyutlarına ilişkin gerçek dışı beklentiler ge-
liştirmesi nedeniyle dikkati dağılabilir. Bunu engellemek için danışmanın, bireye
her seçeneğin en önemli yönüne odaklanması için yardımcı olması gerekir.
3. Gencin stres seviyesi, benlik algısı, öz güveni ve öz saygısı genellikle alternatif-
leri açık bir biçimde gözden geçirme yetisini etkiler.
4. Gencin düşüncesi, geçmiş değer ve inançlarını düşündükçe belirli bir yöne doğru
kayabilir. Bu durumda, bu inançların ve değerlerin birey için hâlâ önemli olup
olmadığını kontrol etmek gerekir. Alınan bir karar mevcut değer ve inançlarla
uyum içinde ise bu kararın gerçekleşme ihtimali daha fazla olur.
Alternatifler uygun bir biçimde gözden geçirildikten sonra, nihai karar danışmanların
etkisiyle alınan bir karar değil, gencin kendisi tarafından verilen bir karar olmalıdır.
Bir alternatifi seçmenin avantajları, dezavantajları ve sonuçları dikkatli bir biçimde
değerlendirilirse, gencin kendisi için en iyi olan kararı alacağı umulur. Ancak bu karar
danışmanın en mantıklı ya da uygun olduğuna inandığı bir karar olmayabilir.
Gencin aldığı kararda ısrarcı olup olamaması, diğer insanlardan aldığı olumlu ve
olumsuz geri bildirimlerin yoğunluğundan büyük ölçüde etkilenir. Aldığı karara karşı
sıkı ve ısrarcı eleştirilere maruz kalan birey, bu kararından vazgeçip alternatif arayışı-
na girebilir. Bu gerçekleştiği zaman, danışmanın gence asıl kararı denemiş olduğu için
olumlu geri bildirim vermesi önemlidir. Bireye bir bakıma bir tecrübe geçirdiği ve bu
tecrübenin sonucunda kararını değiştirilmesi gerektiği söylenebilir. Geçirdiği yararlı
bir deneyim sonucu verilen geri bildirimler, gencin karar verme konusunda kendisini
yetersiz görmek yerine daha iyi hissetmesine neden olur.
Özet
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Davranışçı ve bilişsel davranışçı stratejiler kullanılarak kaygılı, depresif,
saldırgan, muhalif ve motive olamayan gençlere yardımcı olunabilir.
• Günlük tutmak tekrarlanan olumsuz davranışları belirlemeye yardımcı
olur.
• Bireyin zarar verici inançlara karşı durması davranışsal ve duygusal deği-
şimin sağlanması konusunda yardımcı olabilir.
• Yıkıcı inançlarla başa çıkabilmede, gençlerin bazı konuları kendi araların-
da tartışmalarına benzer bir yöntem kullanılabilir.
• Öfke gibi duyguları dışa vurmak gencin duyguları üzerinde bir çeşit kont-
rol sahibi olmasına yardımcı olabilir.
• Güvengenlik eğitimi, gencin ihtiyaçlarını ifade etmesini sağlayabilir, an-
cak bu durum ihtiyaçların kesin olarak karşılanacağı beklentisini doğur-
mamalıdır.
• Başka bir bireyin bakış açısına saygı duymak ve anlaşmaya varabilme be-
cerisi, tatmin edici çözümlere ulaşılması konusunda yararlı olabilir.
• Davranışları değiştirmek risk içerir ve karar almak sıklıkla bazı kayıpları
beraberinde getirir.
16
Psiko-Eğitsel Stratejiler
Derecelendirme ölçekleri
Derecelendirme ölçeklerini kullanırken, bilginin görsel olarak sunulmasını sağlayan
beyaz bir tahta ya da afiş kâğıdı kullanılmalıdır. Derecelendirme ölçekleri bir uçtan di-
ğerine bir dizi maddeyi tasvir eden doğrusal modellerdir. Bu modellerde “çok” ve ”hiç”
gibi niteliksel basamaklar ya da 1’den 7’ye kadar sıralanan sayısal basamaklar gösterge
olarak kullanılmaktadır. Derecelendirme ölçekleri bir değişkenin yoğunluğunu, şiddeti-
ni veya bir davranışın sıklığını ölçmek ve izlemek için kullanılabilmektedir.
hiçbir zaman bir nadiren bir ara sıra bir şey genelde bir şey her zaman bir
şey yapmama şey yapmama yapmama izin yapmama izin şey yapmama
izin vermiyorlar izin veriyorlar veriyorlar veriyorlar izin veriyorlar
aşırı derecede
öfke öfkeli ve kötü
yok niyetli davranış
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Kimi zaman
Çoğu mutlu, kimi Çoğu Her
Her
zaman zaman Bazen zaman zaman
zaman Bazen
mutsuz mutsuz mutlu mutlu mutlu
mutsuz mutsuz
“
“ Aşırılıklar arasındaki süreklilikte
konumlanmak faydalı olabilir
Envanterler
Envanter veya anketler, ruh sağlığı çalışanları tarafından bir dizi ruh sağlığı proble-
minin değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Ayrıca gençlere danışmanlık yaparken,
popüler dergilerde yer alan ve özellikle gençleri hedef alan informel anketleri kullan-
mak da faydalı olabilir. Bu tür envanterler; gençlerin kendilerini algılamaları konu-
sunda tutarlı biçimde doğru olan bilgiyi tanımlamalarında kullanılabilir.
232 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
10-24 puan: Arkadaş canlısı olmayı karşılıklı bir şey olarak görüyorsunuz.
Arkadaşlık kurmak sizin için önemli ama bu arkadaşlığı sürdürmek için diğerlerinden geri dönüt
bekliyorsunuz. Başkalarının özeline karışmama konusunda dikkatlisiniz.
9 puan ya da daha az: Arkadaş canlısı olmak sizin için bir öncelik değil.
Hem arkadaş canlısı olup hem de kendi başlarına olmaktan memnun olan, dünyada nadir
bulunan insanlardan birisiniz. İlginizi çeken başka şeyler var.
Tipik anketlerden birisi Şekil 16.4’te gösterilen “Ne kadar arkadaş canlısısınız?”
anketidir. Bu anket, gençlerin başkalarına karşı ne kadar arkadaş canlısı olduklarına
ilişkin algılarını keşfetmelerine yardım etmektedir. Doldurulan bu anketin değerlen-
dirilmesi, bireye benlik algısını ve diğer ilgili konuları tartışma ve keşfetme fırsatı
verir. Bu süreçte puanlama anahtarı da tartışma zemini oluşturmak için kullanı-
labilir. Örneğin, bu anketten 20 puan alan biri için bu puan gerçekte ne anlama
gelmektedir?
Bir danışman; astrolojiye, numerolojiye ya da bunun gibi diğer yeni kavramla-
ra inanmasa bile yıldız burçları gençler arasında oldukça popülerdir ve bu burçlar
gençlerin kendilerini algılama biçimlerinin incelenmesine yardımcı olabilir. Benzer
biçimde, Myers—Briggs tip göstergesi gibi daha geleneksel ve yaygın biçimde kul-
lanılan bireylerin kişilik tiplerini sınıflandırma yöntemleri de bu amaçla kullanıla-
bilir (Briggs Myer ve diğ., 1998).
• Genogramlar
• Transaksiyonel analizlerden doğan fikirler
• Sınırları anlama stratejileri
Genogramlar
Şekil 16.5’te; kadınların elips, erkeklerin dikdörtgenlerle gösterildiği ve çizgilerin
anahtarda tarif edilen farklı ilişkileri göstermek için kullanıldığı tipik bir genogram
örneği yer almaktadır.
Birçok genç çeşitli etkinliklerde bulunmak ister. Bu sebeple gençlerin çoğu,
renkli keçeli kalemleri kullanarak beyaz tahta ya da afiş kâğıtlarına geniş ailelerinin
genogramlarını çizmekten keyif alır. Genogramlar, bir aile hakkında bilgi toplama
ve bu bilgileri organize etmenin eğlenceli yoludur. Bu bilgiler, büyükanne ve bü-
yükbabalar, amcalar, dayılar, teyzeler, halalar vb. olmak üzere bütün geniş aileyi
kapsayabilir. Genogram, gencin aile içerisindeki yerini tanımasına yardımcı olur.
Bu genç için önemli bir şeydir, çünkü ergenlik sürecindeki bireyler bireysel kimlik-
lerini kazanma çabasındadırlar ve bireysel kimliklerinin bir kısmını aile koşulları
ve ortamı biçimlendirir.
Genç bir birey kendi aile genogramını çizdiğinde, tartışma genellikle ailesinin
özellikleri ve ailesindeki ilişkiler etrafında şekillenir. Sonuç olarak, bir genogram;
kişisel sorunları ortaya çıkarabilecek şekilde gencin ailesi hakkında konuşmasını
sağlar. Aynı zamanda bir genogram; aile bireylerinin birbirleri ile olan ilişkilerinde-
ki yakınlığı ve mesafeyi de gösterebilir. Ek çizgiler, belirli ilişkileri göstermek için
kullanılabilir. Şekil 16.6’da çizildiği gibi, Louise ve Michael arasındaki çift çizgi;
yakın ilişkiyi gösterirken, Jason ve Michael arasındaki dalgalı çizgi; yetersiz, tatmin
edici olmayan bir ilişkiyi göstermektedir.
234 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Louise’in Louise’in
Martha Brian
annesi babası
Patrick Michael
Anahtar Ayrılmış
Erkek
Ölmüş
Kadın
Boşanmış
Cinsiyeti bilinmiyor
Birlikte yaşayan
Evli / eş
insanlar arasındaki sınır
ŞEKİL 16.5 Tipik bir genogram: Louise Jason ile evlidir. Patrick ve Michael adında iki ço-
cukları vardır. Jason’un annesi Martha ve babası Brian boşanmışlardır. Jason’un cinsiyeti belli
olmayan ölmüş bir kardeşi vardır. (Bu genogram, uydurulmuştur ve gerçek bir aileye benzerliği
tamamen rastlantısaldır.)
Brian ve Martha arasındaki çizginin üstündeki dalgalı kırık çizgide yer alan “AİŞ”,
bu ikili arasında aile içi şiddetin (AİŞ) yaşandığını veya yaşanmaya devam ettiğini
göstermektedir. Aile üyelerinin dağılımını çevreleyen noktalı çizgiler bu bireylerin
birlikte yaşadıklarını göstermektedir.
Gençler nesilden nesile geçen davranış örüntülerini ve özellikle de bunların yarat-
tığı etkileri bir genogram aracılığıyla tespit edebilirler. Örneğin genç, aile içinde nesil-
den nesile geçen alkol bağımlılığının varlığını genogram sayesinde tespit edebilir. Bu
durumu tespit eden genç, aile geleneğini sürdürerek alkolik olma yönünde bir karar
vereceği gibi kendisine farklı bir yol çizerek yeni ve farklı bir yaşam da kurabilir.
Louise’in Louise’in
annesi babası Martha Brian
Patrick Michael
ŞEKİL 16.6 İlişkileri göstermek için genogram kullanılması: Jason’un babası evli oldukları
süre boyunca annesine şiddet içeren davranışlarda bulunmuştur. Jason’un oğlu Michael ile
disfonksiyonel ilişkisi vardır. Louise’nin Michael ile yakın ilişkisi vardır. Louise aynı zamanda
babasına da yakındır. Louise’nin anne babası ile kız kardeşi Margaret beraber yaşamaktadır-
lar, Tom, ailenin geri kalanından uzaklaşmıştır. (Bu genogram uydurmadır ve gerçek aile ile
benzerliği tamamen rastlantısaldır.)
3. Çocuk ben: Bireyin içindeki çocuk, çocuksu ve acizdir. İtaatkâr ya da asi olabilir.
Başkalarına bağımlıdır, tepkiseldir, hislerine göre düşünmeden duygusal tepkiler ve-
rir, kolayca kurban rolünü kabullenir, aşırı yoğunlukta duygusallaşabilir, öfke nöbeti
geçirmeye eğilimlidir.
Daha sonra genç, ilişkilerin iletişimlerden nasıl etkilendiğini keşfetmeye davet edi-
lebilir. Bu ilişkiler Şekil 16.8’de gösterildiği gibi bireyin kendi ben durumlarının farklı
kısımları ile diğer bireylerin farklı ben durumları arasında yaşanır. Şekil 16.8 (a) ve 16.8
(b)’de disfonksiyonel ve yetersiz iletişim modellerinin örnekleri görülmektedir. Çünkü
bu şekillerde birey ve diğer kişiler arasındaki farklı ben (ego) durumları arasındaki ile-
tişim çizgileri çapraz durumdadır. Harris (1973) burada açıklananlar gibi ben durumları
arasındaki ilişkileri gösteren pek çok farklı model geliştirmiştir. Şekil 16.8 (c) ve 16.8
(d) gösterilen paralel iletişim stilleri ise her ne kadar daha tatmin edici olsalar da sorun-
lara yol açabilirler. Örneğin eğer birey Şekil 16.8 (c)’de gösterildiği gibi ebeveynlerden
biriyle bir çocuk gibi konuşuyorsa ve diğeri de bir çocukla konuşurken bir ebeveyn gibi
tepki veriyorsa o zaman buradan iki taraf arasında belirli rolleri oynamak için etkili bir
iş birliği olduğu anlamı çıkarılır. Fakat bu düzenleme, özellikle uzun bir süre geçtikten
sonra, her iki taraf için rahatsız edici olabilir. Öfkeli eleştiren bir ebeveyn gibi davranan
birey ve memnuniyetsiz bir çocuk gibi tepki veren diğeri arasındaki iletişim biçimi de
rahatsız edici olur. Bu durum Şekil 16.8 (d)’de gösterilmiştir.
Şekil 16.8 (e) ve 16.8 (f)’de gösterildiği gibi, iletişim çizgileri paralel ve yatay oldu-
ğu zaman bireyler bu ilişkilerden genellikle daha memnun kalırlar. Ebeveyn-ebeveyn ve
çocuk-çocuk ilişkileri; zaman zaman oldukça eğlenceli ve tatmin edici olabilir. Fakat bu
iletişimlerden tehlikeli sonuçlar doğabilir çünkü her iki taraf da istenmeyen davranışlara
maruz kalabilir. En ideal iletişim modeli Şekil 16.8 (e)’de gösterildiği gibi yetişkin ve
yetişkin arasında olanıdır.
Şüphesiz ki her birey diğer bireylerle iletişim kurarken içindeki hangi bireyi (beni)
kullanacağı konusunda bir seçim yapar. Kuşkusuz bu seçim bireyin diğer bireylerle kur-
duğu iletişimin sonuçlarını etkilediği gibi, kurulan iletişimin niteliğini de etkiler. Genç-
lere transaksiyonel analiz modelini öğretmek; bireylerin; diğer insanlarla ilişki kurmak
ve iletişime geçme biçimleri konusunda daha fazla fikir sahibi olmalarına yardımcı olur.
Ayrıca bireyler; ilişkilerinde kendi davranışlarının olası sonuçlarının daha fazla farkında
olurlar. Transaksiyonel analiz modeli hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyen
okuyucular Berne (1996) ve Stewart (2007)’yi okuyabilirler.
ŞEKİL 16.8 İletişim etkileşim örüntülerini göstermektedir. (kesintisiz oklar ilk mesajı, kesin-
tili oklar ise cevabı göstermektedir)
Psİko-Eğİtsel Stratejİler 239
Gençler farklı ilişki biçimlerinin olduğunu da öğrenirler. Örneğin bir çocuk için
diğer bir çocuk ya bir arkadaştır ya da değildir, ancak gençler ergenlik döneminde
ilişkilerin kapsamının da gittikçe geliştiğinin daha çok farkına varırlar. Bu kapsam
süreç içinde şu şekilde farklılık gösterir:
• Arkadaş değil
• Bir tanıdık
• Uzaktan arkadaş
• Pek çok arkadaştan biri (bir grupta yer alan arkadaşlardan biri)
• Yakın arkadaş
• Yakın kişisel ilişki kurulan özel bir arkadaş
• Merkezi çember: Bu çember gencin kişisel alanı olarak tanımlanabilir. Birey bi-
rini davet etmedikçe bu alan kimse ile paylaşılmak zorunda değildir. Gençten bu
kapsamın içine isimlerini yazması beklenir. Eğer birey başka birinin bu çembere
girmesine izin verirse, yakın ve özel davranışlar ortaya çıkar. Bu çok özel ve ki-
şisel bilgilerin paylaşılmasını ve/veya temasını içerir. Eğer her iki taraf da isterse,
cinsel ilişkiyi de içerebilen cinsel davranışlar da ortaya çıkabilir.
• Temas çemberi: Bu çember gencin sarılma gibi cinsel olmayan fiziksel temasta
bulunabildiği çemberdir. Akrabalar ve özel arkadaşların bu çembere girmesine
izin verilebilir.
• İyi arkadaş çemberi: Bu çember, aralarında sıcak, pozitif ve karşılıklı ilişkiler
olan bireyler içindir. Bireyler arasında kişisel ve samimi bilgiler paylaşılabilir.
Ancak pek çok genç bu çemberde yer alan kişilere ya nadiren dokunup sarılır ya
da bunu hiç yapmaz.
• Etrafında rahat edilen insan çemberi: Bu çember, gencin sosyal sistemindeki in-
sanları kapsar. Bu insanlarla olan ilişkiler rahattır. Ancak genç bu insanlarla yakın
arkadaş değildir. Gencin bu insanları sevmesi ya da sevmemesi zorunlu değildir.
240 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
yabancılar
diğer insanlar
etrafında rahat
edilen insanlar
iyi arkadaşlar
temas çevresi
KİŞİSEL
ALAN
Bu insanlar sadece gencin dâhil olduğu bir grubun parçasıdır. Bir bireyin bu çevreden
iyi arkadaş çevresine geçebilmesi için gençle daha çok vakit geçirmesi, ona kendisi
hakkında daha çok şey anlatması ve ortak ilgi alanlarının daha çok olması gerekir.
• Diğer insanlar çemberi: Bu çember gencin tanışmış olduğu, ancak dâhil olduğu
küçük gruplara ait olmayan bütün insanları kapsar. Bu sebeple dükkân sahipleri,
otobüs şoförleri gibi bireyce tanınan ancak herhangi bir sohbete girişilmeyen ki-
şiler bu çemberde yer alır.
• Yabancılar: Bu bireyler çemberin en dışında yer alan yabancıları kapsar.
Çember modeli, bireyin diğer insanlarla arasına koyabileceği uygun sınırları belirle-
yebilme ve uygun ilişkiler geliştirebilme konusunda davranışları öğretmek amacıyla
kullanılabilir. Gencin bu yolla özellikle aşağıda belirtilenleri öğrenebilmesi olasıdır:
Öncül olay
Bu, olay döngünün başlangıcını belirler. Bu, genellikle gencin kaygı seviyesini artıran
bir olaydır. Öncül olay örnekleri şunlardır:
• Ebeveynlerin kavgası
• Yakın bir arkadaşın aşırı alkol alması
• Bir arkadaşın tehlikeli bir şey yapması
gencin dik-
kat dağıtıcı
davranışı
öncül başkalarının
olay verdiği tepkiler
Rahatlama
Dikkat dağıtıcı davranışın bir sonucu olarak genç belirli bir rolü üstlenir. Örnekler şun-
lardır:
• Ebeveynler arasında yaşanan kavga esnasında, genç, ebeveynlerinin dikkatini da-
ğıtmak için disipline edilmesi gereken kabul edilemez bir davranış sergileyebilir.
Bu sebeple, odak noktası kavgadan gence çevrilir. Yani genç, ebeveynleri arasında
yaşanan kaygının seviyesini düşürmek için “günah keçisi” konumuna geçer.
• Genç, mizahı dikkat dağıtmak için kullanabilir ve bunun sonucu olarak “palyaço”
rolüne bürünmüş olabilir.
• Genç, ebeveynlerinden birine karşı aşırı korumacı davranabilir ve “kurtarıcı” rolü-
nü üstlenebilir.
• Genç, bir ebeveyn gibi davranabilir ve kavga eden ebeveynlerini barıştırmaya çalı-
şabilir, bu sayede de “ebeveyn” rolünü üstlenmiş olur.
Rahatlama
Gencin tekrar eden öğrenilmiş davranış örüntüsünü sürdürmesinin sonucu tahmin edi-
lebilir. Hem genç hem de diğer bireyler davranış örüntüsünü tanıyabilir ve gencin mü-
244 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
dahalesine tutarlı ve tahmin edilebilir bir yolla cevap verebilir. Genç ve iletişime dâhil
olan diğer bireyler kaygı ve gerilimden kurtulur. Ancak bu tekrar eden davranışın ser-
gilenmesi, daha sonraki bölümlerde de açıklanacağı gibi hemen hemen her zaman genç
için olumsuz sonuçlar doğurur.
patlamaya
hazır
PATLAMA
biriktirmek rahatlama
zararı te-
lafi etmek pişmanlık
sakinlik
Dikkat dağıtıcı ya da hedef odaklı rollerde olduğu gibi belirli rollere takılıp kalmış
gençlere yardımcı olmak için, danışmanın bireylere belirledikleri rolleri tanıma yol-
ları bulma ve neden bu rolü üstlendiklerini kavrama yolunda yardımcı olması gerekir.
Daha sonra bireye zarar verici davranışlara karşı durulur ve tekrar eden davranışı en-
gelleme yolları keşfedilir. Daha sonra ise uyumlu davranışların sergilenebilmesi için
yeni becerilerin prova edilmesi gerekir.
1. Biriktirme aşaması
2. Patlamaya hazır olma aşaması
3. Patlama aşaması
246 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
4. Rahatlama aşaması
5. Pişmanlık aşaması
6. Sakinlik aşaması
7. Zararı telafi etmeye çalışma aşaması
Biriktirme aşaması
Biriktirme aşamasında genç içsel geriliminin gittikçe arttığını hisseder. Bu biriken
gerilimin sebepleri danışma sırasında keşfedilebilir. Birikme aşamasında genç; hoş-
görüsüz, sabırsız, sıkıntılı davranışlar sergileyebilir kendine zarar verecek inançlar
benimseyebilir ve başkalarına karşı gerçekçi olmayan beklentiler oluşturabilir (bk.
Bölüm 14). Bazen öfke içeren duyguların birikimi belirli bir bireyin eylemlerine ya da
belirli bir durum veya olaya karşı bir tepki olarak ortaya çıkabilir. Ancak bazı gençler
için birikim genellenebilir ve çok farklı durumlara bir tepki de olarak da ortaya çıka-
bilir. Bu durum, büyük olasılıkla gencin kaygı düzeyi yüksekse veya ruh sağlığında
bir sorun varsa meydana gelir. Eğer gencin ruh sağlığına ilişkin bir problem olduğun-
dan şüphe ediliyorsa, değerlendirme için bir ruh sağlığı uzmanına danışılması önemle
tavsiye edilir.
Patlama aşaması
Patlama aşamasında genç sözlü ya da fiziksel olarak yıkıcı davranışlar sergiler. Bu-
nunla beraber başkalarına kesinlikle zarar veren bu durum hem ilişkiyi hem de gencin
iyi oluşunu olumsuz etkiler.
Rahatlama aşaması
Patlama sona erdiğinde genç bir anda birikmiş enerji ve gerilimden kurtulmanın ra-
hatlığını hisseder. Gencin şiddet döngüsü davranışını pekiştiren aşama, rahatlama aşa-
masıdır.
Pişmanlık aşaması
Pişmanlık aşamasında genç davranışının kabul edilemez olduğunu fark eder, kendini
suçlu hisseder ve özür dileme ihtiyacı duyar. İnsanlardan özür dileyebilir, ancak sıklıkla
provokasyon nitelemesiyle başkalarını suçlayarak hatasını küçük göstermeye çalışır. Bu
tip bireyler stresleriyle başa çıkmanın başka bir yolu olmadığına inanabilirler.
Psİko-Eğİtsel Stratejİler 247
Sakinlik aşaması
Sakinlik aşaması gencin kendini daha az duygusal hissettiği ve davranışını yeniden değer-
lendirebildiği bir aşamadır. Genellikle bu aşamadaki bir genç tekrar eden davranış örüntü-
sünü fark eder ve bu tür davranışlarını tekrarlamama yönünde kararlar alır. Bu aşamadaki
bir gencin öfke birikimini işaret eden fizyolojik semptomları tanımayı öğrenmesi gerekir
(bk. Bölüm 15’te, öfke kontrolü).
1. İstismar normal değildir: İstismar başkalarına zarar veren ve başkalarına karşı saygı-
sızlık içeren sözlü ve sözsüz davranışları kapsar ve asla kabul edilebilir bir davranış
değildir.
2. Provokasyon istismarı haklı çıkarmaz: Provokasyonla başa çıkmanın en iyi yolu istis-
mar içermeyen tepkiler vermektir. Bu tepkiler duruma göre farklılık gösterir. Provo-
kasyona gösterilebilecek uygun tepkiler danışma esnasında keşfedilip prova edilebilir.
3. Başkalarını istismar eden birey karşıdakinin davranışı ne olursa olsun, kendi davranı-
şından sorumludur: Sorumluluk almak istismar içeren davranışı değiştirmenin anahta-
rıdır. Bazen gençlerin bunu fark etmesi ve kabul etmesi zor olabilir. Çünkü çocukken
davranışlarını kontrol etme sorumluluğunu çoğunlukla başka bireyler almıştır. Hayatla-
rının bu aşamasında kendi hayatlarını kontrol etme sorumluluğuna sahip olmak isterler,
ancak yine de zorlu değişimler gerçekleştirme sorumluluğunu kabul etmek konusunda
isteksiz olabilirler. Kabul edilemez davranışlar konusunda gencin kontrol duygusunu
artırabilmesi için sorumluluk konusunun tam anlamıyla irdelenmesi gerekir.
4. Provokasyon istismardır: Şiddet içeren davranışlar sergileyen gençler genellikle bu
durum için kendilerini kışkırtan diğer insanları suçlarlar. Bu durum şaşırtıcı değildir,
çünkü kışkırtıcı olmak her ne kadar uyumsuz bir tavır sergilenmesine neden olsa da,
hayal kırıklığını ve öfkeyi ifade etmenin bir yoludur. Bu nedenle gençlere provokasyon
konusunda iki mesajın verilmesi gereklidir: Birincisi, daha önce de belirtildiği gibi
provokasyonun istismarı haklı çıkarmayacağıdır. İkincisi ise provokasyonun normal
bir davranış biçimi olmadığı ve istismar içerdiğidir.
248 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
“
“ Provokasyon istismarı haklı çıkarmaz
Gencin şiddet döngüsünden kurtulabilmek için istismar ile ilgili olumsuz mesajları
öğrenmesi gerektiği açıktır. Bunun yanı sıra, gence olumlu ilişkiler kurabilmesi için
gerekli becerilerin de öğretilmesi gerekir.
• Problem çözme
• Zaman çizelgelerinin kullanımı
• Zamanı çökertme
Problem çözme
Bölüm 15’te gençlerin karar alma süreçlerinden bahsetmiştik. Problem çözme de ben-
zer adımları içerir, ancak basit kararları gerektiren günlük konularla başa çıkabilmek
için yollar üretmek veya keşfetmek gerektiğinde problem çözme tekniği daha yararlı-
dır. Şekil 16.2’de gencin problem çözmek için izleyebileceği altı adım gösterilmiştir.
Psİko-Eğİtsel Stratejİler 249
ADIM 5: İstenen sonuçlara ulaşmak için atacağınız adımları listeleyin. Sonuca ulaşmak için
atılacak her adımda size gerekli olacak şeylerin listesini yapın.
Adımlar İhtiyacım olan şeyler
___________________________________________________________________________
___________________________________________________________________________
___________________________________________________________________________
___________________________________________________________________________
arkadaş iş eğitimi
edinme
okul lise
okul öncesi
doğum
tecavüze
uğrama
Zamanı çökertme
Zamanı çökertme gençlere, bazı şeylerin aynı kalmasına seyirci kalmaktansa davra-
nışlarını değiştirmek için bazı kararlar almaları ve eyleme geçmeleri gerektiğini fark
etmeleri konusunda yardımcı olur. Zaman çökertme süreci esnasında danışman, beyaz
bir tahtaya ya da poster büyüklüğündeki beyaz bir kâğıda zamanı temsil eden yatay
Psİko-Eğİtsel Stratejİler 251
bir çizgi çizer. Zaman çizelgesi sol tarafta, geçmişteki herhangi bir noktadan (örneğin
altı ay önce) başlayabilir, çizginin ortasındaki şimdiki zamana kadar ilerleyebilir ve
sağ kısımda bulunan gelecekteki bir zamanda sona erebilir. Tartışma esnasında çizgi-
ye yeni tarihler eklenebilir.
Zaman çizelgesi çizildikten sonra genç geçmişte davranışlarının değiştiği bazı
zamanlardan bahsetmek için teşvik edilebilir. Bu değişimler daha sonra zaman çizel-
gesinde belirtilebilir. Daha sonra tartışma, içinde bulunulan zamanda üzerinde durul-
ması gereken davranışa kaydırılabilir. Gençten hedef alınan davranışın altı ay, bir yıl,
iki yıl ya da beş yıl içerisinde değişip değişmeyeceği üzerinde düşünmesi istenir. Bu
sayede önerilen değişime odaklanılmış olur.
Zaman çizelgesinin kullanımı gençlerin değişimin gerçekleşmesi için karar alma-
ları ve bu kararları uygulamaları gerektiğine dair farkındalıklarını artırır. Sonuç olarak
birey sadece değişimi istemekten bahsetmenin yeterli olmadığını kavrar. Eğer deği-
şim gerçekleşecekse, o zaman bu değişimin zamanlamasına ilişkin belirli bir hedef
gerekir. Birçok genç yapması gerekeni ertelemeyi sever ve acilen yapılması gerektiği
konusunda üzerinde baskı hissetmediği şeyleri yapmaz. Bu sebeple, bu durumun özel-
likle gençler için ne kadar önemli olduğunu kavramak gerekir.
Özet
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Psiko-eğitsel stratejiler, en fazla kendini keşfetme süreçlerine yer verildi-
ğinde etkili olmaktadır.
• Derecelendirme ölçekleri gencin davranış değişimini sağlama çabası ve bu
değişimi gözlemlemesi bakımından yararlı olmaktadır.
• Genogramlar gençleri aile ortamlarına ilişkin bilgileri tartışmak için teşvik
etmektedir.
• Transaksiyonel analiz stratejileri, hem gencin kendini hem de diğer birey-
lerin iletişim süreçlerini anlaması için kullanılabilir.
(Devamı)
252 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
(Devamı)
• Çember konsepti gençlerin değişen ilişkilerini nasıl yöneteceklerini anla-
malarını sağlar.
• Dikkat dağıtıcı rol atama ve hedef odaklı rol atama davranış modelleri gen-
cin kaygı düzeyini geçici olarak azaltmakla birlikte olumsuz sonuçlara da
neden olabilir.
• Şiddet döngüsü modeli, şiddet uygulayanlara ve kurbanlara değişimi nasıl
sağlayacaklarını kavramaları konusunda yardımcı olur.
• Davranışı değiştirmeye yardımcı olacak diğer stratejiler arasında problem
çözme, zaman çizelgeleri ve zaman çökertme yer alır.
4. Kısım
Proaktif Danışma Uygulamaları
• Gençlerin hakları
• Konuşulanların mahremiyeti
• Danışan-danışman ilişkisinin sınırları
• Kültürel farklılıklar
Gençlerin Hakları
Danışma sürecine gelen gencin belki de en önemli hakkı, danışmanı tarafından bir
birey olarak görülerek sahip olduğu duygu, düşünce ve inançlarına saygı duyulması
ve bütün bunların değerli görülmesidir. 8. Bölüm’de açıklandığı gibi danışanların an-
lattıklarına inanılmalı, kendilerine ilişkin hassas kişisel bilgileri bize açtıklarında, bu
anlatılanlara saygı duyulmalı ve konuşulanların mahremiyeti korunmalıdır.
“
“ Her genç, değerli görülme ihtiyacı hisseder
256 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Kaçınılmaz olarak gençlerin haklarının da sınırları vardır. Zaman zaman gençlerin ken-
di hakları çerçevesinde gördükleri ile anne-babalarının ya da onlar üzerinde otorite konu-
munda olan yetişkinlerin hak olarak gördükleri arasında anlaşmazlıklar yaşanabilir. Danış-
manlar bu gibi özel durumlarla yüz yüze geldiklerinde, örneğin danışmanlar bir yandan
gencin anlattıklarının mahremiyetini koruma, diğer yandan gencin güvenliği için anlatılan-
ları gencin ailesi ile paylaşıp paylaşmama konusunda ikilem yaşayabilirler. Bu gibi ikilem
durumları yaşandığında, uyulması gereken etik kural, danışmanın danışana karşı kendisini
açık ve dürüst olarak ortaya koymasını, böylece danışanın danışmanın konumunu bilmesini
gerektirir. Böyle bir ikilem yaşayan bir danışmanın başka bir danışmanla konuyu tartışarak
süpervizyon alması da uygun seçeneklerden biridir.
Bu gibi ikilem durumları yaşandığında, danışman, genc,e danışma ilişkisinin doğasını
anlatarak konuşulanların mahremiyetinin korunacağını belirterek ve danışmanın yüküm-
lülüklerinin neler olduğunu danışanın açık bir biçimde anlamasını sağlayarak yaşanan bu
ikilemi azaltabilir. Bu hususta genç danışanın bilgilendirilerek onayının alınması zorunlulu-
ğu vardır. Corey ve diğerleri (2007) tarafından tartışıldığı üzere danışanın bilgilendirilerek
onayının alınması danışana güç ve yetki verdiği gibi, bu durum terapötik ve aynı zamanda
etik sonuçları bakımından da önemlidir. Bu durumun özellikle de gençlerle çalışılırken ge-
çerli olduğu kanaatindeyiz. Çünkü gençler içinde bulundukları yaşam evresinin doğal so-
nucu olarak, sıkça kişisel güç eksikliği sorunuyla kaçınılmaz olarak karşı karşıya kalırlar.
Mahremiyet (Gizlilik)
Gençlerle çalışan danışanlar, sıkça gençlerin anlattıklarının gizli kalma talebi ile ebe-
veynlerin bu bilgileri öğrenme isteği arasında dengeyi bulma durumuyla karşı karşıya
kalırlar (Benitez, 2004). Ayrıca birçok durumda ebeveynlerin dışında bu bilgileri öğren-
mek isteyen başka gruplar da (örneğin öğretmenler) söz konusu olabilmektedir. Öyle ya
da böyle, danışmanlar sıkça ebeveynlere çok fazla bilgi vermek ile çok az bilgi vermek
arasında dengeyi bulmak zorunda kalırlar (Corey ve diğ., 2007).
Bir danışmanla görüşmeye gelen genç, sıkça başka hiçbir yetişkine anlatamayacağı
mahrem bilgileri danışmanıyla paylaşır. Tabiatıyla danışmanla paylaştığı bilgilerin mah-
remiyetinin korunmasını bekler ve kendi özeline saygı duyulmasını ister. Bazı durumlar-
da mahremiyetin sınırları konusunda danışan ve danışman arasında mutabakata varmak
gerekebilir. Böyle durumlarda danışmanın mahremiyetin derecesinin ne olduğunu danı-
şana açık bir biçimde anlatma zorunluluğu vardır. Kuşkusuz bu mahremiyetin derece-
sinin ne olduğu danışanın anlattığı bilgilerin özelliğine bağlıdır. Bu durumda danışman
danışanın anlattıklarından yola çıkarak, danışanın mı yoksa başka birinin güvenliğinin
mi risk altında olduğunu değerlendirmeli, etik hatta bazı vakalarda yasal sorumluluklar
çerçevesinde hareket ederek bu bilgileri gerekli yerlere vermelidir. Bilgilendireceği ki-
şiler arasında duruma göre ebeveynler, öğretmen gibi otorite sahibi kimseler ve çocuk
koruma birimi gibi yasal birimler olabilir.
“
“ Gençlerle yürütülen danışma sürecinde
mahremiyetin de bir sınırı vardır
Gençlerin taleplerine saygı duyma çerçevesinde yapılacak ilk iş, gencin anlattıklarının
gizli kalmasının da bir sınırının olduğunu ona anlatmaktır. İkinci olarak başkalarına
Meslekİ ve Etİk Konular 257
Bazı gençler, danışma ilişkisinin bazı dönemlerinde danışma ilişkisine veya danış-
mana bağımlılık geliştirebilirler. Bu gibi geçici bağımlılık durumları, danışmanların
bunu fark etmesi ve uygun tepki vermesi sayesinde uzun süreli bağımlılığa dönüşme-
den ve danışanlar için sorun yaratmadan önlenebilir (Corey ve diğ., 2007).
Lamb ve Catanzaro (1998), cinsel ilişkinin yaşanmadığı durumların bile etik ola-
rak sorgulanabileceğini belirtmektedir. Bu durum, danışmanın danışanla çoklu rol
ilişkisi yaşaması ve mevcut danışanına veya geçmişte danışanı olan kişiye fiziksel
olarak dokunması gibi eylemleri de kapsar. Bu durum daha önce de tartışıldığı üzere,
kolay incinebilir olduklarından özellikle genç danışanlar için daha geçerlidir. Okul
psikolojik danışmanlarının, bazen genç danışanlarıyla çoklu rol ilişkisine girdiği du-
rumlar olabilmektedir. Okul psikolojik danışmanlarının, bazen aynı anda danışman,
part-time öğretmen ve/veya spor koçu olarak öğrencileriyle ilişkileri olabilmektedir.
Bu gibi çoklu ilişkilerin yaşandığı durumlarda, danışmanların danışanlarıyla aralarına
uygun tarzda sınırlar koyma zorunluluğu vardır.
258 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Kültürel Farklılıklar
Danışmanlar olarak kültürel konulara duyarlı olmamız ve uygun davranmamız
gerekir. Bu durum gençlerle çalışırken daha da önemlidir. Farklı etnik kökenden
gelen pek çok genç danışan, ailelerinin kültürel yapısı ile içinde yaşadıkları kültü-
rün farklı olmasının yarattığı ikilemi yoğun biçimde yaşarlar.
Reddy (2006), bir danışmanın kendini kültürel olarak yeterli hissetmesi için
danışanının bireysel, toplumsal ve kültürel yapısının farkında olmasını ve bu ko-
nularda bilgi sahibi olmasını gerekli görür. Bazı danışmanlar, bu görüşü destekler
biçimde, danışanların, ait oldukları etnik yapıdan gelen danışmanlardan daha faz-
la yarar sağladıklarına inanmaktadırlar. Ancak danışanın kültürü konusunda bilgi
sahibi olma gerekliliğini bir danışmandan her zaman beklemek gerçekçi olmaz.
Ayrıca genç danışanın, kendi kültüründen gelen bir danışmanı bulması da her
zaman olanaklı değildir. Bu ikilem karşısında sorumluluk ve verilebilecek etik
cevap ne olmalıdır? “
“ Kültür uzmanı rolünü oynamaktan vazgeçin
Mesleki Yükümlülükler
Yasal Yükümlülükler
Bazen danışanın anlattıklarının mahremiyeti, danışmanın adli bir soruşturma kapsamın-
da mahkemeye tanık olarak çağrılmasıyla mahkeme tarafından sınırlandırılabilir. Böyle
bir durumda danışmanın, danışanın anlattığı bilgileri gizlemesi mahkemeye itaatsizlik
olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bazı ülke ya da eyaletlerin yasal uygulamaları, çocuk
istismarı vb. konularda danışmanların görüşmelerden elde ettiği bilgileri raporlaştırma-
larını zorunlu kılmaktadır.
“
“ Yasal yükümlülüklerin neler olduğunu bilmemiz gerekir
Genç danışanlar kendi kendilerini yaraladıkları ya da başka birine zarar veren eylemler-
de bulunduklarında, danışmanlarının da bu durumdan ciddi oranda yasal sorumluluk ta-
260 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
şıdıklarının farkında olmaları gerekir. Gencin başka birinin eşyalarına zarar vereceğine
ilişkin ciddi tehditlerde bulunması hâlinde, danışmanların bu eşyaları koruma görev-
leri de vardır (Corey ve diğ., 2007). Ek olarak, gencin anlattıklarının mahremiyeti ko-
nusunda ulusal ve eyaletler tarafından belirlenen yasal düzenlemelerin aynı olmaması
nedeniyle, danışmanların çalıştıkları ülke ya da eyaletin yasal uygulamalarını bilme
zorunluluğu vardır (Lawrence ve Kurpius, 2000).
Danışmanların Yeterlikleri
• Eğitim
• Süpervizyon
• Danışmanın sorumlulukları
• Danışman yetkinlikleri
• Sevk
• Danışmanın kendini koruma ihtiyacı
Eğitim
Psikolojik danışman olabilmek için bireyin psikolojik danışmanlık eğitimi konusunda
akredite edilmiş bir eğitim programını başarıyla tamamlaması, süreç içinde süperviz-
yon alması ve yaşadığı ülkenin ilgili meslek örgütünün danışman olmak için belirle-
diği gereklilikleri karşılaması gerekir. İngiltere’de “Britanya Danışmanlık ve Psiko-
terapi Derneği” (the British Association for Counselling and Psychotherapy -BACP),
Avustralya’da ise “Avustralya Psikoterapi ve Psikolojik Danışmanlık Federasyonu”
(Psychotherapy and Counselling Federation of Australia -PACFA) ve “Avustralya
Psikolojik Danışmanlık Derneği” (the Australian Counselling Association -ACA) bu
meslek örgütlerine örnek verilebilir.
Genç danışanlar, özel danışan grupları içerisinde yer aldıklarından, gençlerle çalı-
şacak danışmanların alacakları eğitimin de nitelikli olması, ayrıca gençlerle yapacak-
ları pratik uygulamalarını bir süpervizörün denetiminde yapmaları gereklidir (Law-
rence ve Kurpius, 2000). Gençlere psikolojik danışmanlık hizmeti sunmadan önce
yeni danışmanların genç danışmanlığı konusunda özel bir eğitim almaları ve gençlerle
çalışma deneyimi olan bir danışmanın süpervizyonu altında çalışmaları gereklidir.
Psikolojik danışmanlık eğitimleri sadece meslek öncesi alınan eğitimleri değil,
aynı zamanda mesleğin icrası sırasında çeşitli eğitim programları, konferanslar, çalış-
taylar ve seminerler gibi mesleki gelişim etkinliklerine katılmayı, bir anlamda sürekli
eğitim almayı gerektirir.
“
“ Bir danışmanın eğitimi çalışma hayatı
boyunca devam eder
Meslekİ ve Etİk Konular 261
Süpervizyon
Psikolojik danışmanların süpervizyon almaları aşağıda belirtilen nedenlerle önemli
ve gereklidir:
Danışmanın Sorumlulukları
Danışmanlar, topluma karşı olan sorumlulukları konusunda her zaman uyanık olma-
lıdırlar. Bu durum bazen görüşme sürecinde konuşulanların gizliliği ve mahremiyeti
konusunda sorun yaratabilir. Toplumun bir üyesi risk altındaysa, mal veya eşyası-
nın zarar görme tehdidi söz konusuysa, yasal olmayan bir olayın olma olasılığı varsa
veya yasal olmayan bir durum meydana gelmişse danışmanın ne yapması ve nasıl bir
tavır takınması gerektiği konusunda karar vermesi gerekir. Böyle durumlarda verile-
cek kararlar sıkça siyah ya da beyaz arasında bir seçim yapmaktan çok grinin tonları
arasında olur. Bazen de danışmanlar, hem danışanın hem de toplumun uzun vadeli
gereksinimleri dikkate alınarak verilecek en uygun kararın ne olması gerektiği ko-
nusunda güçlük yaşarlar. Böyle durumlarda mantıklı olan yaklaşım, danışmanların
süpervizörleri ile etik konuları konuşmalarıdır.
Danışman Yetkinlikleri
Danışmanların, danışanlarına mümkün olan en iyi hizmeti sunduklarından emin olma
sorumlulukları vardır. Kuşkusuz bunu başarmanın tek yolu, uygun bir eğitim almak,
deneyimli bir danışmandan süpervizyon almak ve mesleki gelişimine katkı sunacak
etkinliklere katılarak kendisini geliştirmesinden geçer. Deneyimli danışmanlar dâhil,
tüm danışmanların yetkinliklerinin sınırının farkında olmaları gerekir. Hepimizin ge-
rek mesleki gerekse kişisel konularda sınırlılıklarımız vardır ve danışmanlar olarak
bu sınırlılıklarımızı kabul edebilmemiz ve bu durumu danışanlarımızla açıkça konu-
şabilmemiz gerekir. Çünkü danışanların, kendilerinden yardım aldıkları danışmanla-
rın gerçekte kendilerine yardım edebilecek beceriye sahip olup olmadıklarını bilme
hakları vardır.
262 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Sevk
Gençlerle yapılacak psikolojik danışmanlık özel bir takım beceriler gerektirir. Da-
nışanların gündeme getirdiği bazı özel sorunlar vardır ki, böyle durumlarda onları
gerekli becerilere sahip başka bir danışmana veya meslek elemanına sevk etmek ge-
rekir. Ancak böyle bir durum ortaya çıktığında, genç danışanı başka bir danışmana
veya meslek elemanına sevk etmeden önce, bu konuyu onunla konuşmak ve duygu-
larını anlamaya çalışmak akılcı bir yaklaşımdır. Genç danışanın başka bir yere sevk
edilmesini istemediği durumlarda ise onu sevk etmek yerine, danışmanlık sürecine
yoğun süpervizyon altında devam etmek uygun olur. Ancak bu sorunun, süpervizyon
sürecinde tartışılması gerekir.
Danışan, başka bir danışman ya da meslek elemanına sevk edilmesi konusunda
rahatsa, danışanın anlattığı hangi bilgilerin yeni danışana aktarılacağı, hangilerinin
saklanacağı konusunun da onunla konuşulması gerekir. Böylece genç danışan, bu
devir-teslim sürecine ilişkin belli düzeyde kontrole sahip olur. Kuşkusuz etik neden-
lerle bazı bilgilerin yeni danışana aktarılma zorunluluğu olan durumlar olabilir. Böyle
durumlarda da konunun danışanla açıkça tartışılması gerekir. Böylece danışan bu bil-
gilerin yeni danışana iletilmesinin neden gerektiğini anlamış olur. Bu bilgilerin diğer
bir meslek elemanına aktarılması konusunda dikkatli olmak gerekir, aksi takdirde da-
nışan kendisini güçsüz hissedebilir.
edileceği konusunda daha fazla bilgi edinmek için tarafımızdan yazılan ve Birleşik
Krallık’da basılan Practical Counselling Skills (2005), Avustralya’da basılan Basic
Personal Counselling (2009) veya ABD’de basılan Personal Counseling Skills (2008)
adlı kitaplarımızdan herhangi birinin bu konuyu ela alan “Kendine Bakmak” bölüm-
lerini okumalarını tavsiye ederiz.
ÖNEMLİ NOKTALAR
• Mesleki yükümlülükler, danışana saygı ve danışmanların yetkinlikleri
gençlerle çalışan psikolojik danışmanların önemli mesleki ve etik konuları
arasındadır.
• Gençlere saygı duymanın temel unsurları; danışan hakları, gizlilik ve mah-
remiyet, danışan-danışman ilişkisinin sınırları ve kültürel farklılıklara dik-
kat etme konularını içerir.
• Güvenlik konuları ve ebeveyn ve/veya diğer yetişkinlerin hakları nedeniy-
le gençlerle yapılan danışma ilişkisinde gizlilik ve mahremiyetin de sınır-
ları vardır.
• Danışma ilişkisinde genç danışan ve psikolojik danışman arasında kesin
sınırlar konulmalıdır.
• Mesleki gereklilikler; çalışma ortamının gereklilikleri, diğer meslek ele-
manlarıyla iş birliği yaparak çalışma ve yasal zorunlulukları kapsar.
• Psikolojik danışmanlar, raporlama (gerekli durumlarda sorumlu birey veya
kurumları bilgilendirme) konusunda yasal yükümlülükleri olduğunu unut-
mamalıdırlar.
• Psikolojik danışmanların yetkin hizmet sunabilmeleri için gerekli eğitim-
leri almaları, süpervizyon almaları ve kendi ihtiyaçlarına dikkat etmeleri
gerekir.
• Psikolojik danışmanların gence yardım etme konusunda gerekli becerilere
sahip olmadıklarını fark ettiklerinde, danışanı başka bir uzmana sevk et-
meleri gerekir.
18
Vaka Çalışmaları
Proaktif psikolojik danışma sürecini örneklerle gösterebilmek için aşağıda yer alan iki
vaka çalışmasını ele alacağız.
Max, 15 yaşındadır. Annesi Mary’nin en küçük oğlu, ancak hayatta kalan en büyük çocu-
ğudur. Mary üçüncü evliliğini yapmıştır. Bu son evliliğinde çocuğu yoktur. Max’ın ken-
dinden küçük, 12 yaşında, anneleri aynı ancak babaları farklı bir kız kardeşi vardır. Max’ın
18 yaşındaki abisi Trent üç ay önce intihar etmiştir. Max ve Trent aynı babanın çocuklarıy-
dılar. Mary’nın yaşamı incelendiğinde, çocukluğunda ihmal ve istismara; yetişkinliğinde
ise istismar ve şiddete uğramış olduğu görülür. Oğulları bu şiddete tanıklık etmiştir. Mary
çocuklarıyla her zaman yakın ilişkiler kurmuş, kendisini çocuklarının arkadaşı gibi gör-
mektedir.
Mary psikolojik danışmana gelerek, büyük oğlunun yüksek dozda ağrı kesici alarak
intihar etmesinden sonra küçük oğlu Max’ın yaşadığı sorunlar nedeniyle yardım talebinde
bulunmuştur. Mary, oğlu Max’ın abisinin ölümüyle baş edebilmesi için yardıma ihtiyacı
olduğunu düşünmektedir. Max abisinin intiharından sonra okulu bırakmıştır. Mary ayrıca
Max’ın her geçen gün aileden de uzaklaştığını, bu durumdan kaygılandığını belirtmiştir.
Mary ayrıca eve sıkça sarhoş gelmeye başlayan Max’ın aşırı alkol almaya başladığından
kuşkulanmaktadır. Mary, Max’ın şimdiki davranışlarını ölen abisinin davranışlarına
Vaka Çalışmaları 265
benzetmektedir. Ancak Max bu bu tür davranışlara abisi Trent öldükten sonra başla-
mıştır. Mary, Max’ın abisi Trent’in elbiselerini giymeye, onun müziklerini çalmaya,
onun jest ve mimiklerini taklit etmeye ve kendi arkadaşlarından daha çok abisinin
arkadaşlarıyla sosyalleşmeye başladığını belirtmiştir. Mary ayrıca Max’ın abisi gibi
intihara kalkışabileceğinden korkmaktadır. Mary’nin Max’la konuşma çabaları başa-
rısızlıkla sonuçlanmıştır. Bununla birlikte Mary oğlunun sorun yaşadığını ve belki de
başka biriyle konuşabileceğine inanmaktadır.
Danışma oturumu
Aşağıda Max ile gerçekleşen psikolojik danışma oturumu hakkında açıklamalar yer
almaktadır. Bu açıklamalar, danışma sürecinde konuşulanların satır satır yazıldığı bir
rapor değil, yaklaşık bir saat süren bir görüşme sürecinde yaşananların ana hatlarının
özetidir.
Danışmanın kullandı-
Psikolojik danışma oturumu ğı beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışman Max ile bekleme odasında buluşur. Davranışla-
rı ve ruh hâli incelendiğinde, Max’ın burada bulunmaktan Gözlem
mutsuz ve kaygılı olduğu anlaşılmaktadır.
Danışman kendisini resmi ancak neşeli bir edayla tanıtır. İlişki kurma
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışmanın kullandı-
Psikolojik danışma oturumu ğı beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Max, annesinin kendisine yönelik davranışlarının iyi ol-
madığını açıklar. Max’ın öyküsünü dinleyen danışman, Minimum tepki ve yansıt-
Max’ın duygusal durumunu değerlendirir ve Max konuş- ma tekniklerini kullanma
tuğunda ajite olduğunu ve öfkeli olduğunu gözlemler.
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışman, Max’ın duygusal durumu ile uyumlu ola-
Ergen iletişim biçimine pa-
rak, eğer Max’ın yerinde olsaydı kendisinin de aynı
ralel davranma
şeyleri hissedeceğini belirtir.
Danışman Max’ın, psikolojik danışmaya gelmesi gerek-
tiğine inanan annesinin düşüncelerini nasıl algıladığını
anlamak için Max’dan tahtada çizilmiş bir ölçek üze-
rinde annesinin kendisini nasıl gördüğüne ilişkin inan-
cını göstermesini ister. 1’den 10’a kadar basamaklara
ayrılmış bu ölçekte 1 gerçekten psikolojik danışmaya
ihtiyacı olduğu, 10 ise hiç yardıma ihtiyacı olmadığı an-
lamına gelmektedir. Danışman, Max’a şu soruyu yönel-
Psiko-eğitsel strateji
tir: Sence annen senin bu ölçeğin hangi basamağında
olduğuna inanıyordur? Max, annesinin kendisini bu öl-
çeğin 2. ya da 3. basamağında gördüğünü düşündüğünü
belirtir. Danışman, Max’ın kendi yılmazlık ve başetme
becerisine ilişkin algısını anlamak için aynı soruyu bu
kez ona yöneltir. Peki, sen kendini bu ölçekte nereye
koyuyorsun? Max kendisini kabaca 6. basamağa koy-
duğunu belirtir.
Danışman, Max’ın başetme konusunda kendisini an-
nesinin düşündüğünden daha iyi gördüğü yönündeki Onaylama
algısını onaylar.
Danışman, Max’ın başetme konusundaki algısını tam
olarak anlamak ve değerlendirmek için Max’a sorun-
larıyla başetme konusundaki algısının annesinin dü- Problemi, zorlayıcı bir soru
şündüğünden daha iyi olduğunu söylemesine rağmen, sorarak değerlendirme
puanını ölçeğin en tepe basamaklarından birine koy-
mamasına şaşırdığını belirtir.
Danışmanın bu zorlayıcı sorusundan sonra, Max ken-
di yas sürecini, abisinin ölümünü ilk duyduğu andan
bu yana geçen süreçle ilişkilendirmeye başlar. Ayrıca
Aktif dinleme
acısını tamamladığını ve artık kendi hayatına döndü-
ğünü belirtir. Danışman, Max’ın bu açıklamalarını ak-
tif bir biçimde dinler.
Max anlatımına devam ederken, danışman Max’ın
huzursuzlaşmaya başladığını, güveninin azaldığını,
sonunda ise sessizliğe gömüldüğünü gözlemler. Da-
nışman, Max’ın duygulanmasını abisinin ölümünü Gözlem
hatırlamasıyla ilişkili olduğunu düşünür. Bunun üze-
rine danışman, Max’ın o anki duygusal durumunun
arkasında yatan soruna odaklanmaya karar verir.
Vaka Çalışmaları 269
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışman, Max’ın sergilediği bedensel duyarlı-
lığın, yaşadığı duygu ve düşüncelerle bağlantı- Geri bildirim ifadesi kullana-
lı olduğunu belirterek bu duygu ve düşünceleri rak farkındalığı artırma
fark etmesine yardım eder.
Max ağlamaya başlar, abisinden ve onun kay-
bından söz eder. Geçmişte abisini bir baba figürü
gibi görüp ona bağlandığını, ancak şimdi destek Minimum tepki ve yansıtma
ve tavsiye alacak kimsesi olmadığını belirtip bu
durumdan korktuğunu belirtir.
Danışman, Max’ın hassasiyeti ve korkularıyla
ilgili sorunlarını gündeme getirerek içsel gücü-
ne, aklına ve problem çözme yeteneğine ilişkin
farkındalığını artırmak için psikometrik bir tek-
nikten yararlanır. Max’ın korkularını sembo- Yaratıcı strateji
lize eden renkli bir minder kullanan danışman,
Max’ın korkularını dışa vurmasına yardım eder
ve Max ile korkuları arasında bir diyalog yaşan-
ması konusunda onu cesaretlendirir.
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Max, abisinin izlemesi gereken bazı alternatif çözüm
önerilerinde bulunur ve eğer kendisi aynı koşullarda
olsaydı abisinden farklı davranacağını ifade eder. Da-
Zorlayıcı bir soru sorma
nışman, Max’ı dile getirdiği çelişkili ifadelerle yüz-
leştirmek için, ona abisiyle aynı mı yoksa farklı mı
olduğu sorusunu yöneltir.
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışmanın kullandığı
Psikolojik danışma oturumu beceri ve stratejiler
(Şekil 8.2’ye bakın)
Danışman, kendisinin de ergenlik çağında ol-
duğu yıllarda daha bağımsız olmak istediğini,
ancak kendi annesinin de bu durumu kabul
etmekte zorlandığını Max’la paylaşır. Bu bil-
gi Max’ın, annesinin büyük oğlunu kaybettiği Danışmanın kendisini açarak
zamanlarda hangi duyguları yaşamış olabi- danışanı bilgilendirmesi
leceğini anlamasına yardım eder. Annesinin
davranışlarını detaylı bir biçimde düşünmeye
başlayan ve böyle davranmasının mantığını
kavrayan Max kendisini daha iyi hisseder.
İzleme
Max, her ne kadar son görüşmede bir seans daha görüşmeye gelmesinin yararlı olacağını
belirtmiş olsa da bir daha görüşmeye gelmez. Ancak Max’ın annesi Mary danışman ile
irtibatını sürdürür ve Max’ın abisinin kaybı konusunda artık kendisiyle daha açık iletişim
kurabildiğini, stajyer olma hedefini gerçekleştirmek için okuluna geri dönme niyetinde ol-
duğunu belirtir. Mary, ayrıca Max’ın kendi yaş grubundaki arkadaşlarıyla sosyalleşmeye
başladığını, her ne kadar alkol almaya devam ediyor olsa da eskisi kadar içmediğini, ek
olarak üvey babası Brian ile daha yakın iletişim kurmaya başladığını belirtir.
Her ne kadar Mary, Max’ın kendisine eskiden olduğu kadar yakın olmadığını hissetse
de, bu yaştaki bir erkek çocuğu için bu davranışın tamamen normal olduğunu kabul eder.
Mary, ayrıca Max’ın abisinin elbiselerini giymeye ve eşyalarını kullanmaya devam etti-
ğini gözlemlediğini, ancak oğlunda gözlemlediği diğer olumlu değişiklikler nedeniyle bu
konuyu o kadar da korkutucu bulmadığını belirtir.
geçirmesine ve kendi sorununa odaklaşmasına fırsat tanımış olur. Danışman, Şekil 8.2’de
açıklandığı gibi, temel danışmanlık fonksiyonlarına odaklanmayı sürdürerek ve danışma
oturumunu proaktif bir biçimde yönlendirerek Max’ın kendi sorununa kendisinin çözüm
bulmasına imkân tanır. Böylece, kaygının günlük yaşamın bir parçası olduğu biçimindeki
varoluşsal düşünce, danışmanın kendisini açmasıyla kabul görür ve normalleştirilir. Çeşitli
kuram ve modellerden adeta opurtunistik bir mantıkla seçilen strateji ve danışmanlık bece-
rileri, danışma sürecinde Max’ın ihtiyaçlarına yanıt verecek biçimde birleştirilir. Danışman,
danışan ile etkili iletişim kurabilmek için danışma sürecinin çeşitli noktalarında zaman za-
man ergen, zaman zaman da yetişkin iletişim biçimini seçerek kullanır.
Laura, gençlerin kaldığı bir yetiştirme yurdunda çalışan bir uzman tarafından psikolojik
danışmana sevk edilir. Laura, 16 yaşında bir kızdır ve sergilediği davranışlar nedeniyle
psikolojik danışmana sevk edilmiştir. Laura’nın olgunlaşmamış davranışlar sergilediği,
yalan söylediği, hırsızlık yaptığı, hijyen kurallarına uymadığı, pek çok somatik semp-
tomlar sergilediği ve öz saygısının düşük olduğu belirtilmiştir. Danışmaya geldiği esna-
da evsiz olan Laura’nın psikolojik danışma seanslarına katılma konusunda bir çekincesi
yoktur. Ayrıca kendisi de yardıma ihtiyacı olabileceğini düşünmektedir.
Danışma oturumları
Aşağıda Laura ile yürütülen psikolojik danışma oturumları hakkında açıklamalar yer
almaktadır. Bu açıklamalar, danışma sürecinde konuşulanların satır satır yazıldığı bir ra-
por değil, her biri yaklaşık bir saat süren danışma oturumlarında yaşananların özetidir.
Birinci Oturum
İkinci oturum
Laura, randevusuna geldiğinde geçen sefer-
kinden daha ketum, çekingen ve tereddütlü Açık uçlu sorular sorarak ilişki kur-
görünür. Danışman ona danışmaya tekrar gel- ma ve problemi değerlendirme
menin neye benzediğini sorar. Laura bu tecrü-
beyi bir diş doktoruna gitmeye benzetir.
Danışman kendisinin de diş doktoruna git-
mekten korktuğunu belirterek Laura’nın baş-
lattığı metaforu kullanmayı sürdürür. Laura Sembolik strateji ve ergen iletişim bi-
ve danışman karşılıklı olarak sohbet eder, diş çimine paralel davranma
doktoruna gitme konusunda birbirlerinin gö-
rüşüne ayna olur ve duygularını dile getirirler.
Danışman, diş dokturuna giderken daha az
stres yaşaması için kendisinin kullandığı bir
teknikten söz eder ve Laura’yı da kendi strate-
jilerini geliştirmesi için düşünmeye davet eder. Kendini açma ve bilişsel strateji kul-
Danışman, Laura’nın bu stratejileri psikolojik lanma
danışma süreçlerinde yaşadığı gerginliğin üste-
sinden gelmek için kullanıp kullanamayacağını
onunla birlikte araştırır.
Vaka Çalışmaları 277
Üçüncü oturum
Laura üçüncü oturuma geldiğinde kendisini
hasta hissettiğinden şikâyet eder. Laura’nın
Kendini açma ve ergen iletişim biçi-
hastalığını ele alan danışman, ardından kendi-
mine paralel davranma
sinin hasta olduğu dönemlere ilişkin anılarını
Laura’yla paylaşır.
Danışman, Laura için hasta olmanın neye ben- Soru sorma, yansıtma ve özetleme-
zediği, ne anlama geldiği konusunu ele alır. den yararlanma
Danışman, hasta olmanın avantaj ve dezavan-
tajlarına yer veren bir liste oluşturması için
Laura’yı cesaretlendirir. Laura, hasta olmanın
en büyük avantajının ilgi görme fırsatı vermesi
olduğunu fark eder. Ona göre hasta olmanın Bilişsel strateji
en büyük dezavantaji ise hastalığında, bu du-
rumun kendisini güçsüz hissetmesine neden
olmasıdır. Laura hasta olmayı çocuk olmaya
benzetir.
Danışman, Laura’nın çocukluk dönemine iliş-
kin yaşantılarını anlatmasının, başkalarıyla ku-
racağı güvene dayalı ilişkilerde yaşadığı duygu
karmaşasını anlamasına yardım edip edemeye- Soru sormayı da içeren çeşitli danış-
ceğini sorar. Kurulan ilişkiler bir yandan ilgi manlık mikro becerilerini kullanma
görme ve bakım ihtiyacını giderme olanağı
sunmakta ancak diğer yandan kendisini güçsüz
hissetmesine yol açabileceği kaygısını berabe-
rinde getirmektedir.
Vaka Çalışmaları 279
Dördüncü oturum
Laura dördüncü oturuma geldiğinde, danışman
onun diğer zamanlara göre daha durgun, daha Gözlem
ölçülü ve daha az coşkulu olduğunu fark eder.
Danışman, Laura’nın psikolojik danışmaya
devam etme konusundaki rahatlık derecesi-
ni ve bu konudaki duygu ve düşüncelerini
İlişki kurma
inceler.
Laura, ilişkilerinde yaşadığı güven sorunu
hakkında konuşmaya ve kendisini keşfetme-
ye devam etmeye istekli görünür ve bir önce-
ki haftaki oturumda bu hedefi belirlediklerini
danışmana hatırlatır. Bu oturumda, danışman
farklı ilişkilerin bir doğrunun iki ayrı ucunda
yer alabileceği mantığından hareketle, yakın
ve uzak ilişkileri temsilen renkli minderle-
rin kullanıldığı yaratıcı bir strateji kullanır.
Danışmanın bu stratejiyi seçmesinin nedeni,
bir ucunda Laura’nın tamamen güvendiği,
diğer ucunda hiç güvenmediği ilişkilerin
Yaratıcı strateji
yer aldığı iki zıt kutbu fark etmesine yardım
etmek içindir. Danışman, Laura’nın fiziksel
olarak bir minderden diğerine doğru hareket
ettiğinde duygusal tepkilerini fark etmesi ve
yaşaması için onu cesaretlendirir. Ardından
konu Laura’nın diğer bireylerle olan yakın-
lığını kontrol etmesine gelir. Laura, diğer
bireylerle kurduğu ilişkilerin yakınlığı ve
nerde durması gerektiği konusunda seçim
yapma şansının olduğunu anlar.
280 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
İzleme
Laura’nın ileri tarihlerde danışma sürecine tekrar gelme olasılığı olsa da danışman,
Laura’nın uyum sürecini ve normal ergen yaşantısını danışman desteği almadan ken-
di başına deneyimlemesinin son derece önemli olduğuna inanır. Çünkü bu deneyim,
onun gelecekte kendi yaşamı üzerinde tam denetime sahip olduğunda kendi gücünü,
yeteneklerini ve zamanını anlamasına ve kabul etmesine yardımcı olacaktır.
282 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Adams, G.R. and Marshall, S.K. (1996) ‘A developmental social psychology of identity:
understanding the person-in-contextJournal of Adolescence, 19: 429—42.
Alexander, A. and Kempe, R. (1984) ‘The role of the lay therapist in long term treatment’,
Child Abuse and Neglect, 6: 329-34.
Alexander, F. (1965) ‘Psychoanalytic contributions to short term psychotherapy’, in L.R.
Wolberg (ed.), Short Term Psychotherapy. New York: Grune & Stratton.
American Psychiatric Association (2001) Diagnostic and Statistical Manual of Mental
Disorders (4th edn, revised). Washington, DC: American Psychiatric Association.
Anderson, D.A. (1993) ‘Lesbian and gay adolescents: social and developmental considera
tions’, High School Journal, 77:13—19.
Angus, L. (1990) ‘Metaphor and structure of meaning: the counselling client’s subjective
experience’, First International Conference on Counselling Psychology (1988, Porto,
Portugal), Cadernos de Consulta Psicologica, 6: 5—11.
Archer, Robert, P. (1997) MMPI-A: Assessing Adolescent Psychopathology (2nd edn).
Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum.
Arnett,J. (1992) ‘The soundtrack of recklessness: musical preferences and reckless
behaviour among adolescents’, Journal of Adolescent Research, 7: 313-31.
Arroyo, W. and Eth, S. (1985) ‘Children traumatized by Central American warfare’, in S.
Eth and R.S. Pynoos (eds), Post-traumatic Stress Disorder in Children.Washington,
DC: American Psychiatric Press, pp. 103—20.
Aseltine, R.H. (1996) ‘Pathways linking parental divorce with adolescent
depression’,Journal of Health and Social Behaviour, 37: 133—48.
Atlas, J., Weissman, K. and Liebowitz, S. (1997) ‘Adolescent inpatients’ history of abuse
and dissociative identity disorder’, Psychological Reports, 80: 1086-92.
Bagley, C., Bolitho, F. and Bertrand, L. (1997) ‘Sexual assault in school, mental health and
suicidal behaviours in adolescent women in Canada’, Adolescence, 32: 341—66.
Bandler, R. and Grinder, J. (1979) Frogs into Princes. Moab, UT: Real People Press.
Barker, P. (1990) Clinical Interviews with Children and Adolescents. New York: Norton.
Bauman, K.E. and Ennett, S.T. (1996) ‘On the importance of peer influence for adolescent
drug use: commonly neglected considerations’, Addiction, 91: 185-98.
Baumeister, R.F. (1990) ‘Suicide as escape from self, Psychological Review, 97: 90-113.
Baumrind, D. (1971) ‘Current patterns of parental authority’, Developmental Psychology
Monographs, 4, no. 1, pt 2.
Baumrind, D. (1991a) ‘Effective parenting during the early adolescent transition’, in PA.
Cowan and E.M. Hetherington (eds), Family Transitions. Hillsdale, NJ: Lawrence
Erlbaum. pp. 219-44.
284 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Browne, A. and Finkelhor, D. (1986) ‘Impact of child sexual abuse: a review of die
research’, Psychological Bulletin, 99: 66-77.
Budman, S.H. and Gurman, A.S. (1992) ‘A time sensitive model of brief therapy: the
I-D-E approach’, in S.H. Budman, M.F. Hoyt and S. Friedman (eds), The First Session
in Brief Therapy. New York: Guilford Press, pp. 111—34.
Buhrmester, D. and Prager, K. (1995) ‘Patterns and functions of self-disclosure’, in K.J.
Rotenberg (ed.), Disclosure Processes in Children and Adolescents. Cambridge:
Cambridge University Press.
Burge, D., Hammen, C., Davila, J. and Daley, S. (1997) ‘Attachment cognitions and
college and work functioning two years later in late adolescent women’, Journal of
Youth and Adolescence, 26: 285-301.
Calabrese, R.L. and Noboa, J. (1995) ‘The choice for gang membership by Mexican-
American adolescents’, High School Journal, 78: 226-35.
Casper, R. and Lyubomirsky, S. (1997) ‘Individual psychopathology relative to reports of
unwanted sexual experiences as predictor of a bulimic eating pattern’, International
Journal of Eating Disorders, 21: 229-36.
Champagne, M.P. and Walker-Hirsch, L.W. (1982) ‘Circles: a self organisation system for
teaching appropriate social/sexual behaviour to mentally retarded/developmentally
disabled persons’, Sexuality and Disability, 5: 172-4.
Chapman, A.H. and Chapman-Santana, M. (1995) ‘Humor as psychotherapeutic
technique’, Arquivos de Neuro Psiquiatria, 53: 153-6.
Chassin, L. and Barrera, M. (1993) ‘Substance use escalation and substance use restraint
among adolescent children of alcoholics’, Psychology of Addictive Behaviours, 7:
3-20.
Clark, A.J. (1995) ‘Projective techniques in the counselling process Journal of Counselling
and Development, 73: 311-16.
Clarkson, P. (2004) Gestalt Counselling in Action (3rd edn). London: Sage.
Colarusso, C. (1992) Child and Adult Development: A Psychoanalytic In troduction for
Clinicians. New York: Plenum Press.
Comings, D. (1997) ‘Genetic aspects of childhood behavioural disorders’, Child
Psychology and Human Development, 27: 139-50.
Compas, B.E., Malcarne, V.L. and Fondacaro, K.M. (1988) ‘Coping with stressful events
in older children and adolescents’,Jcmmd/ of Consulting and Clinical Psychology, 56:
405-11.
Connor, M.J. (1994) ‘Peer relations and peer pressure’, Educational Psychology in
Practice, 9:209-15.
Corey, G. (2004) Theory and Practice of Counselling and Psychotherapy (7th edn).
Pacific Grove, CA: Wadsworth.
Corey, G., Corey, M.S. and Callanan, P. (2007) Issues and Ethics in Helping Professions
(7th edn). Belmont, CA: Brooks/Cole.
Cox, A.D., Cox, D., Anderson, R.D. and Moschis, G.P (1993) ‘Social influences of
adolescents’ shoplifting: theory, evidence, implications for the retail industry\Journal
of Retailing, 69: 234-46.
Crespi,T.D. and Generali, M.M. (1995) ‘Constructivist developmental theory and therapy:
implications for counselling adolescents’, Adolescence, 30: 735-43.
Cutrona, C.E., Suhr, J.A. and Macfai’lane, R. (1990) ‘Interpersonal transactions and the
psychological sense of support’, in S. Duck (ed.), Personal Relationships and Social
Support. London: Sage. pp. 30-45.
286 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Dacey, J., Magolis, D. and Kenny, M. (2006) Adolescent Development (4th edn). Chicago,
IL: Brown & Benchmark. ‘ \
Dalai Lama and Cutler, H.C. (2000) The Art of Happiness: Handbook for Living (audio tapes).
New York: Simon & Schuster.
Darke, S., Ross, J. and Hall, W. (1996) ‘Overdose among heroin users in Sydney, Australia:
responses to overdoses’, Addiction, 91: 413-17.
DeGaston,J.F.,Weed, S. and Jensen, L. (1996) ‘Understanding gender differences in sexuality’,
Adolescence, 31:217—31.
Dequine, E. and Pearson-Davis, S. (1983) ‘Video-taped improvisational drama with emotionally
disturbed adolescents: a pilot study’, Arts in Psychotherapy, 10: 15—21.
Derlega,V.I., Metts, S., Petronio, S. and Margulis, S.T. (1993) Self-disclosure. Newbury Park,
CA: Sage.
Desivilya, H.S., Gal, R. and Ayalon, O. (1996) ‘Long term effects of trauma in adolescence:
comparison between survivors of a terrrorist attack and control counterparts’, Anxiety,
Stress and Coping: An International Journal, 9: 135—50.
DiGiuseppe, R., Linscott, J. and Jilton, R. (1996) ‘Developing the therapeutic alliance in child-
adolescent psychotherapy’, Applied and Preventative Psychology, 5: 85—100.
Divinyi,J.E. (1995) ‘Story telling: an enjoyable and effective therapeutic tool’, Contemporary
Family Therapy: An International Journal, 17: 27—37.
Downey, J. (2003) ‘Psychological counselling of children and young people’, in R. Woolfe, W.
Dryden and S. Strawbridge (eds), Handbook of Counselling Psychology. London: Sage,
pp. 322-42.
Downey, V.W. and Landry, R.G. (1997) ‘Self reported sexual behaviours of high school juniors
and seniors in North Dakota’, Psychological Reports, 80: 1357-8.
Dryden, W., DiGiuseppe, R. and Neenan, M. (2002) A Primer on Rational-Emotive Behavior
Therapy (2nd edn). Champaign, IL: Research Press.
Dupre, D., Miller, N., Gold, M. and Rospenda, K. (1995) ‘Initiation and progression of alcohol,
marijuana and cocaine use among adolescent abusers’, American Journal on Addictions,
4: 43-8.
Dusek, J.B. (1996) Adolescent. Development, and Behavior. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-
Hall.
Earls, E, Smith, E., Reich, W. and Jung, K.G. (1988) ‘Investigating psychopathological
consequences of a disaster in children: a pilot study incorporating a structured diagnostic
interview’, Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 27:
90-5.
Ebata, A.T. and Moos, R.H. (1991) ‘Coping and adjustment in distressed and healthy
adolescents’, Journal of Applied Developmental Psychology, 12: 33-54.
Eddowes,E. and HranitzJ. (1989) ‘Educating children of the homeless’, Childhood Education,
65: 197-200.
Ehrhardt, A.A. (1996) ‘Our view of adolescent sexuality: a focus on risk behavior without the
developmental context’, American Journal of Public Health, 86: 1523—5.
Elkind, D. (1967) ‘Egocentrism in adolescence’, Child Development, 38: 1025-34.
Elkind, D. (1980) ‘The origins of religion in the child’, in J.Tisdale (ed.), Growing Edges in the
Psychology of Religion. Chicago, IL: Nelson-Hall.
Elliot, D.S., Wilson, WJ., Huizinga, D. and Sampson, R.J. (1996) ‘The effects of neighbourhood
disadvantage on adolescent development’, Journal of Research in Crime and Delinquency,
33: 389-426.
Eltz, M.J., Shirk, S.R. and Sarlin, N. (1995) ‘Alliance formation and treatment outcome among
maltreated adolescents’, Child Abuse and Neglect, 19: 419-31.
Epstein, N.B., Bishop, D.S. and Levin, S. (1980) ‘The McMaster model of family functioning’,
Advances in Family Psychiatry, 2: 73-89.
kaynaklar 287
Garralda, N.E. (1992) ‘A selective review of child psychiatric syndromes with a somatic
presentation’, British Journal of Psychiatry, 161: 759—73.
Geldard, K. (2009) Practical Interventions for Young People at Risk. London: Sage.
Geldard, K. and Geldard, D. (2005) Practical Counselling Skills: An Integrative Approach.
Basingstoke: Palgrave Macmillan.
Geldard, K. and Geldard, D. (2008a) Counselling Children: A Practical Introduction (3rd
edn). London: Sage.
Geldard, K. and Geldard, D. (2008b) Personal Counselling Skills: An Integrative
Approach. Springfield, IL: Charles C.Thomas.
Geldard, K. and Geldard, D. (2009a) Relationship Counselling for Children, Young
People and Families. London: Sage.
Geldard, K. and Geldard, D. (2009b) Basic Personal Counselling: A Training Manual for
Counsellors (6th edn). Frenchs Forest: Pearson Education Australia.
Gerevich,J. and Bacskai, E. (1996) ‘Protective and risk predictors in the development of
drug abuse’,Journal of Drug Education, 26: 25—38.
Gibson-Cline,J. (1996) Adolescents: From Crisis to Coping — A Thirteen Nation Study.
Oxford: Butterworth-Heinemann.
Gilligan, C. (1983) ‘New maps of developments: new visions of maturity’, Annual
Progress in Child Psychiatry and Child Development, 3: 98—115.
Gladding, S.T. (1998) Group Work: A Counseling Speciality (3rd edn). Englewood Cliffs,
NJ: Prentice-Hall.
Glasser,W. (2001) Counseling with Choice Therapy: the New Reality Therapy. New York:
Quill.
Glod, C. andTeicher, M. (1996) ‘Relationship between early abuse, post-traumatic stress
disorder and activity levels in pre-pubertal children’, American Academy of Child and
Adolescent Psychiatry, 34: 1384-93.
Grigg, N., Bowman, J. and Redman, S. (1996) ‘Disordered eating and unhealthy weight
reduction practices among adolescent females’, Preventative Medicine, 25: 748—56.
Grinder, J. and Bandler, R. (1976) The Structure of Magic, vol. 2. Palo Alto, CA: Science
and Behavior Books.
Grossman, N. and Rowat, K.N. (1995) ‘Parental relationships, coping strategies, received
support, and wellbeing in adolescents of separated or divorced and married parents’,
Research in Nursing and Health, 18: 249-61.
Guerrero, L.K. and Afifi,W.A. (1995) ‘What parents don’t know: taboo topics and topic
avoidance in parent-child relationships’, in T.J. Socha and G. Stamp (eds), Parents,
Children, and Communication: Frontiers of Theory and Research. Hillsdale, NJ:
Lawrence Erlbaum. pp. 219-45.
Haan, N. (1977) Coping and Defending: Processes of Self-Environment Organization.
New York: Academic Press.
Hall, R.,Tice, L., Beresford,T., Willey, B. and Hall, A. (1989) ‘Sexual abuse in patients
with anorexia nervosa and bulimia’, Psychosomatics, 30: 73-9.
Hallsworth, S. and Young, T. (2009) ‘Working with gangs and other delinquent groups’, in
K. Geldard (ed.), Practical Interventions for Young People at Risk. London: Sage.
Hammarstrom, A. (1994) ‘Health consequences of youth unemployment: review from a
gender perspective’, Social Science and Medicine, 38: 699-709.
Handford, H.A., Mayes, S.D., Mattison, R.E., Humphrey, F.J., Bagnato, S., Bixler, E.O.
and Kales, J.D. (1986) ‘Child and parent reaction to the Three Mile Island nuclear
accident’, Journal of the American Academy of Child Psychiatry, 25: 346—56.
kaynaklar 289
Leavitt, R.S. and Pill, C.J. (1995) ‘Composing a self through writing: the ego and the ink’,
Smith College Studies in Social Work, 65: 137-49.
Levingston, B. and Melrose, J. (2009) ‘Alcohol and young people’, in K. Geldard (ed.),
Practical Interventions for Young People at Risk. London: Sage.
Lincoln, C. and McGorry, P. (1995) ‘Who cares? Pathways to psychiatric care for young
people experiencing a first episode of psychosis’, Psychiatric Services, 46: 1166—
71.
Lo, L. (1994) ‘Exploring teenage shoplifting behavior: a choice and constraint approach’,
Environment and Behavior, 26: 613—39.
Lovat,T.J. (1991) Childhood into Adolescence: Perspectives and Issues for Teachers.
Wentworth Fall, NSW: Social Science Press.
Lowenfeld, M. (1967) Play in Childhood. New York: John Wiley.
Luntz, B. and Widom, C. (1994) ‘Anti-social personality disorder in abused and neglected
children grown up’, American Journal of Psychiatry, 151: 670-4.
Mabey,J. and Sorensen, B. (1995) Counselling for Young People. Buckingham: Open
University Press.
Madanes, C. (1981) Strategic Family Therapy. San Francisco, CA: Jossey-Bass.
Madanes, C. (1984) Behind the One-way Mirror: Advances in the Practice of Strategic
Therapy. San Francisco, CA: Jossey-Bass.
Madonna, J. and Caswell, P. (1991) ‘The utilisation of flexible techniques in group therapy
with delinquent adolescent boys’ Journal of Child and Adolescent Group Therapy,
1:147—57.
Mann, D. (1991) ‘Humor in psychotherapy’, Psychoanalytic Psychotherapy, 5: 161—70.
Martin, A. (1997) ‘On teenagers and tattoos’, Journal of the American Academy of Child
and Adolescent Psychiatry, 36: 860—1.
Mazurova, A. and Rozin, M. (1991) ‘Family conflicts of counter cultural youth of the
USSR and possible psychotherapeutic approaches’, American Journal of Family
Therapy, 19:47-53.
McBroom,J.R. (1994) ‘Correlates of alcohol and marijuana use among junior high school
students: family, peers, school problems, and psychosocial concerns’, Youth and
Society, 26: 54-68.
McClellan, J., McCurry, C., Ronnei, M. and Adams, J. (1997) ‘Relationship between
sexual abuse, gender and sexually inappropriate behaviors in seriously mentally ill
youth’ Journal of the American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 367:
959—65.
McEvoy, A. and Erickson, E. (1990) Youth and Exploitation. Holmes Beach, FL: Learning
Publications.
McGee, R., Wolfe, D. and Wilson, S. (1997) ‘Multiple maltreatment experiences
and adolescent behaviour problems: adolescent perspectives’, Development and
Psychopathology, 9: 131-49.
Mead, M. (1975) Coming of Age in Samoa. New York: Morrow.
Meeus,W., Dekobic, M. and IedemaJ. (1997) ‘Unemployment and identity in adolescence:
a social comparison perspective’, Career Development Quarterly, 45: 369-80.
Meier, S.T. (1989) The Elements of Counseling. Pacific Grove, CA: Brooks/Cole.
Meshot, C. and Leitner, L. (1993) ‘Adolescent mourning and parental death’, Amiga
Journal of Death and Dying, 26: 287-99.
Michell, L. and West, P. (1996) ‘Peer pressure to smoke: the means depends on the
method’, Health Education and Research, 11: 39—49.
292 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Miller, Shirley M. (ed.) (1983) Counseling and Psychotherapy with Children and
Adolescents. Tampa, FL: Mariner.
Molidor, C.E. (1996) ‘Female gang members: a profile of aggression and victimisation’,
Social Work, 41: 251-7.
Monsour, M. (1992) ‘Meanings of intimacy in cross- and same-sex friendships’ Journal
of Social and Personal Relationships, 9: 277—95.
Moore, S. (2009) ‘Sexual health related interventions’, in K. Geldard (ed.), Practical
Interventions for Young People at Risk. London: Sage.
Morra, S., Caloni, B. and d’Amico, M. (1994) ‘Working memory and the intentional
depiction of emotions’, Archives of Psychology, 62: 71-87.
Mortlock,J. (1995) ‘Chloe:»Who cares for me» counselling with a disturbed and disturbing
teenager’, Therapeutic Care and Education, 4: 10-13.
Nader, K., Pynoos, R.S., Fairbanks, L. and Frederick, C. (1990) ‘Children’s PTSD reactions
one year after a sniper attack at their school’, American Journal of Psychiatry, 147:
1526-30.
Nelson, R.C. (1992) On the Crest: Growing through Effective Choices. Minneapolis, MN:
Educational Media Corporation.
Neumark-Sztainer, D., Story, M., French, S. and Resnick, N. (1997) ‘Psycho-social
correlates of health compromising behaviours among adolescents’, Health Education
Research, 12: 37—52.
O’ Connell, B. (2005) Solution Focused Therapy (2nd edn). London: Sage.
O’Keefe, M. (1996) ‘The differential effects of family violence on adolescent adjustment’,
Child and Adolescent Social Work Journal, 13: 51—68.
0’Koon,J. (1997) ‘Attachment to parents and peers in adolescence and their relationship
with self image’, Journal of Adolescence, 32: 471-82.
Oppenheimer, R., Howels, K., Palmer, R. and Chalomer, D. (1985) ‘Adverse sexual
experiences in childhood and clinical eating disorders: preliminary description’,
Journal of Psychiatric Research, 19: 357-61.
Palazzoli, S.N., Boscolo, L., Cecchin, F.G. and Prata, G. (1980) ‘Hypothesising circularity
neutrality: three guidelines for the conductor of the session’, Family Process, 19:
3-12.
Parks, M.R. and Floyd, K. (1996) ‘Meanings for closeness and intimacy in
friendship’Journal of Social and Personal Relationships, 13: 85-107.
Patton,W and Noller, P. (1990) ‘Adolescent self-concept: effects of being employed,
unemployed or returning to school’, Australian Journal of Psychology, 42: 247—59.
Perry, M.J. and Mandell, W. (1995) ‘Psychosocial factors associated with the initiation
of cocaine use among marijuana users’, Psychology of Addictive Behaviours, 9: 99-
100.
Peters, M. and Weller, E. (1994) ‘Resolved: several weeks of depressive symptoms after
exposure to a friend’s suicide is «major depressive disorder: negative’», Journal of the
American Academy of Child and Adolescent Psychiatry, 33: 584—6.
Peters, T.C. (1990) ‘Student graffiti and social class: clues for counsellors’, School
Counsellor, 38:123-32.
Peterson, R.W. (1994) ‘The adrenalin metaphor: narrative mind and practice in child and
youth care’, Journal of Child and Youth Care, 9: 107—21.
Piaget, J. (1948/1966) Psychology of Intelligence. New York: Harcourt.
Pierce, R.A., Nichols, M.P. and Du Brin, J.R. (1983) Emotional Expression in
Psychotherapy. New York: Amereon.
kaynaklar 293
Pierce, W., Lemke, E. and Smith, R. (1988) ‘Critical thinking and moral development in
secondary students’, High School Journal, 71: 120-6.
Prochaska, J.O. (1999) ‘How do people change, and how change to help many more
people’, in M. Hubble, B. Duncan and S. Miller (eds), Heart and Soul of Change:
What Works in Therapy. Washington, DC: American Psychological Association.
Radkowski, M. and Siegel, L.J. (1997) ‘The gay adolescent: stresses, adaptations, and
psychosocial interventions’, Clinical Psychology Review, 17: 191—216.
Raich, R.N., Rosen, J.C., Deus, J. and Perez, O. (1992) ‘Eating disorder symptoms among
adolescents in the United States and Spain: a comparative study’, International
Journal of Eating Disorders, 11: 63-72.
Raviv, A. and Maddy-Weitzman, E. (1992) ‘Parents of adolescents: help seeking intentions as
a function of help sources and parenting issues’, Journal of Adolescence, 15:115—21.
Readdick, C.A. (1997) ‘Adolescents and adults at the mall: diadic interactions’,
Adolescence, 32:313-22.
Reddy, P. (2006) ‘Cultural diversity and professional practice’, in S. Morrissey and
P. Reddy (eds), Ethics and Professional Practice for Psychologists. Thompson:
Melbourne.
Reinecke, M.A., Dattilio, F.M. and Freeman, A. (2006) Cognitive Therapy with Children
and Adolescents: A Casebook for Clinical Practice (2nd edn). New York: Guilford
Press.
Reyes, B. (1994) ‘Cultural symbols and images in the counselling process’, Pastoral
Psychology, 42: 277-84.
Robin, S.S. and Johnson, E.O. (1996) ‘Attitude and peer cross pressure: adolescent drug
and alcohol use’, Journal of Drug Education, 26: 69-99.
Rogers, C.R. (1955) Client-Centered Therapy. Boston, MA: Houghton-Mifflin.
Rogers, C.R. (1965) Client-Centered Therapy: Its Current Practice, Implications and
Tlieory. Boston, MA: Houghton-Mifflin.
Rosenbaum, R. (1994) ‘Single session therapies: intrinsic integration?’,Jonmij/ of
Psychotherapy Integration, 4: 229-52.
Rotenberg, K.J. (1995) Disclosure Processes in Children and Adolescents. Cambridge:
Cambridge University Press.
Rutter,V. (1995) ‘Adolescence: whose hell is it?’, Psychology Today, 28: 54-65.
Ryce-Menuhin,J. (1992) Jungian Sand Play: The Wonderful Therapy. New York:
Routledge, Chapman & Hall.
Ryder, R.G. and Bartle, S. (1991) ‘Boundaries as distance regulators in personal
relationships’, Family Process, 30: 393-406.
Safran, D.J. and Muran, J.C. (2000) Negotiating the Therapeutic Alliance: A Relational
Treatment Guide. New York: Guilford Press.
Safran, D.J., Muran, J.C., Samstag, L.W. and Stevens, C. (2002) ‘Repairing alliance
ruptures’, in J.C. Norcross (ed.), Psychotherapy Relationships That Work. New York:
Oxford University Press, pp. 17-32.
Safyer, A.W., Leahy, B.IT. and Colan, N.B. (1995) ‘The impact of work on adolescent
development’, Families in Society, 76:38-45. ‘ \
Salzman,J. (1997) ‘Ambivalent attachment in female adolescents: association with
affective instability and eating disorders’, International Journal of Eating Disorders,
21: 251-9.
Sanders, B. and Giolas, M. (1991) ‘Dissociation and childhood trauma in psychologically
disturbed adolescents’, American Journal of Psychiatry, 148: 50-4.
294 ERGENLER VE GENÇLERLE PSİKOLOJİK DANIŞMA
Sandler, I.N., Wolchik, S.A., MacICinon, D., Ayers, T. and Roosa, M.W. (1997)
‘Developing linkages between theory and intervention in stress and coping processes’,
in A.Walchik and I. Sandler (eds), Handbook of Children’s Coping: Linking Theory
and Intervention. New York: Plenum Press, pp. 3-40.
Santrock,J.W. (1993) Adolescence. Madison, WI: Brown & Benchmark.
SchaefFer, C., Chang, R. and Henggeler, S.W. (2009) ‘Responding to the use of illicit
drugs’, in K. Geldard (ed.), Practical Interventions for Young People at Risk. London:
Sage.
Schlossberg, N.K. (1989) ‘Marginality and mattering: key issues in building community’,
New Directions for Children’s Services, 48: 5-15.
Schmidt, M. (1991) ‘Problems of child abuse with adolescents in chemically dependent
families’, Journal of Adolescent. Chemical Dependency, 1: 9-24.
Schonert-Reichl, K.A. and Muller, J.R. (1996) ‘Correlates of help seeking in adolescents’,
Journal of Youth and Adolescence, 25: 705-31.
SchrofJ. (1995) ‘Unhappy girls and boys’, US News and World Report, 119: 86-8.
Searight, H.R., Thomas, S.L., Manley, C.M. and Ketterson, T.U. (1995) ‘Self-disclosure
in adolescents: a family systems perspective’, in K.J. Rotenberg (ed.), Disclosure
Processes in Children and Adolescents. Cambridge: Cambridge University Press, pp.
204-25.
Seiffge-Krenke, I. (1995) Stress, Coping, and Relationships in Adolescence. Hillsdale, NJ:
Lawrence Erlbaum.
Sharp, D.L., Cole, R.E., Kourofsky, C.E. and Blaakman, S.W. (2009) ‘Intervening with
youth who engage in fire-lighting’, in K. Geldard (ed.), Practical Interventions for
Young People at Risk. London: Sage.
Shave, D. and Shave, B. (1989) Early Adolescence and the Search for Self: A Developmental
Perspective. New York: Praeger.
Shulman, S., Seiffge-Krenke, I., Levy-Shiff, R. and Fabian, B. (1995) ‘Peer group and
family relationships in early adolescence’, International Journal of Psychology, 30:
573—90.
Sigler, R.T. (1995) ‘Gang violence’ Journal of Health Care for the Poor and Underserved,
6:198—203.
Simeonsson, R.J. (1994) Risk, Resilience and Prevention: Promoting the Well Being of All
Children. Baltimore, MD: Brookes.
Singer, M.I., Anglin, T.M., Song, L.Y. and Lunghofer, L. (1995) ‘Adolescents’ exposure to
violence and associated symptoms of psychological trauma’Journal of the American
Medical Association, 273: 477—82.
Slavin,J.H. (1996) ‘Readiness for psychoanalytic treatment in late adolescents:
developmental and adaptive considerations’, Psychoanalytic Psychology, 13: 35-51.
Smith, C. (1997) ‘Factors associated with early sexual activity among urban adolescents’,
Social Work Journal, 42: 334-46.
Sommers-Flanagan, J. and Sommers-Flanagan, R. (1996) ‘The Wizard of Oz metaphor in
hypnosis with treatment resistant children’, American Journal of Clinical Hypnosis,
39:105—14.
Spinelli, E. (2003) ‘The existential-phenomenological paradigm’, in R.Woolfe andW. Dryden
(eds), Handbook of Counselling Psychology (2nd edn). London: Sage. pp. 180-98.
Spirito, A., Stark, L., Grace, N. and Stamoulis, D. (1991) ‘Common problems and
coping strategies reported in childhood and early adolescence’,Joumal of Youth and
Adolescence, 20: 531-44.
kaynaklar 295
Wang, A.Y. (1994) ‘Pride and prejudice in high school gang members’, Adolescence,
29:279-91.
Wang, M.Q., Fitzheugh, E.C., Eddy,J.M. and Fu, Q. (1997) ‘Social influences on
adolescents’ smoking progress: a longitudinal analysis’, American Journal of
Health Behavior, 21: 111—17.
WardleJ., Bindra, R., Fairclough, B. andWestcombe,A. (1993) ‘Culture and body
image: body perception and weight concern in young Asian and Caucasian British
women\ Journal of Community and Applied Social Psychology, 3: 173—81.
Warner, R.E. (1996) ‘Comparison of client and counsellor satisfaction with treatment
duration’, Journal of College Students Psychotherapy, 10: 73—88.
Warren, S., Huston, L., Edgeland, B. and Sroufe, L. (1997) ‘Child and adolescent
anxiety disorders and early attachment’, Journal of the American Academy of Child
and Adolescent Psychiatry, 36: 637-44.
Waterman, A. (1984) The Psychology of Individualism. New York: Praeger.
Waterman, A.S. (1992) ‘Identity as an aspect of optimal psychological functioning’,
in R.Adams, T.P Gulotta and R. Montemoyr (eds), Adolescent Identity Formation.
Thousand Oaks, CA: Sage. pp. 50-72.
Webster, R.A., Hunter, M. and Keats, J.A. (1994) ‘Peer and parental influences on
adolescents’ substance abuse: a path analysis’, International Journal of the
Addictions, 29: 647—57.
Weinhold, B.K. (1987) ‘Altered states of consciousness: an explorer’s guide to inner
space’, Counselling and Human Development, 20: 1—12.
Welch, S., Doll, H. and Fairburn, C. (1997) ‘Life events and the onset of bulimia
nervosa: a controlled study’, Psychological Medicine, 27: 515-22.
West, D.J. (1982) Delinquency: Its Roots, Careers and Prospects. Cambridge, MA:
Harvard University Press.
West, M.O. and Prinz, R.J. (1988) ‘Parental alcoholism and childhood psychopathology’,
in S. Chess, A.Thomas and M.E. Hertzig (eds), Annual Progress in Child Psychiatry
and Child Development. New York: Brunner/Mazel. pp. 278—314.
White, F.A. (1996) ‘Parent, adolescent communication and adolescent decision
making’,Journal of Family Studies, 2: 41-56.
White, M. (2007) Maps of Narrative Practice. New York: Norton .
Widon, C.S. (1994) ‘Childhood victimization and adolescent problem behaviors’, in
R.B. Kettellinus and N.E. Land (eds), Adolescent Problem Behaviors. Hillsdale,
NJ: Lawrence Erlbaum. pp. 127—64.
Wilkes, T.C., Belsher, G., Rush, A.J. and Frank, E. (1994) Cognitive Therapy for
Depressed Adolescents. New York: Guilford Press.
Wills, T.A., Pierce, J.T and Evans, R.I. (1996) ‘Large scale environmental risk factors
for substance abuse’, American Behavioral Scientist, 39: 808-22.
Wilson, C.J. and Deane, F. P. (2001) ‘Adolescent opinions about reducing help-seeking
barriers and increasing appropriate help engagement’, Journal of Educational and
Psychological Consultation, 12 (4): 345-64.
Winefield, A.H. and Tiggemann, M. (1990) ‘Employment status and psychological well-
being: a longitudinal study’ Journal of Applied Psychology, 75: 455-9.
Winter, D.A. (2003) The constructivist paradigm’, in R. Woolfe and W. Dryden (eds),
Handbook of Counselling Psychology (2nd edn). London: Sage. pp. 241-59.
Woolfe, R., Dryden, W. and Strawbridge, S. (eds) (2003) Handbook of Counselling
Psychology (2nd edn). London: Sage.
kaynaklar 297
Word,W. (1996) ‘Mortality awareness and risk taking in late adolescence’, Death Studies,
20: 133-48.
World Health Organization (1994) ICD-10 Classification of Mental and Behavioural
Disorders: Clinical Descriptions and Diagnostic Guidelines. Geneva: World Health
Organization.
World Health Organization, Collaborating Centre for Mental Health and Substance Abuse
(1997) Treatment Protocol Project Management of Mental Disorders. Sydney: World
Health Organization.
Yarnold, B.M. and Patterson, V. (1995) ‘Factors correlated with adolescent use of crack in
public schools’, Psychological Reports, 76: 467—74.
Young, R.A., Antal, S., Bassett, M.E., Post, A., DeVries, N. andValach, L. (1999) ‘The joint
actions of adolescents in peer conversations about career’ Journal of Adolescence, 22:
527—38.
YounissJ. and SmollarJ. (1985) Adolescent. Relations with Mothers, Fathers and Friends.
Chicago, IL: University of Chicago Press.
Dizin
Yalan söyleme, 21
Yansıtma, 122–123, 142, 143, 170, 180,
190
Yapılar, 144