You are on page 1of 111

K

itap
G
ize
mli
- T
ara
maB
ird
ost
USA TODAYbestselling author

ost
JENNIFER HAYWARD

ird
Büyük Tutku

B
Francesca Masseria, tanınmış milyarder iş adamı Harrison Grant'ın
yanında işe başladığı ilk gün yanlışlıkla panik düğmesine basmış,
güvenlik görevlilerinin patronunu kelepçelemesine neden olmuştu!

ma
Aslında işinde çok iyiydi ama Harrison'ın gizemli karizması karşısında
şaşkına dönmüştü.
Harrison ise çok öfkelenmişti. Halletmesi gereken çok ciddi meseleler
ara
varken, yeni asistanının güzelliğiyle dikkatini dağıtmasını istemiyordu.
Onu işten atabilirdi ama Francesca gerçekten çok iyi iş çıkarıyor, ilk
karşılaşmalarında yaşanan felaketi telafi ediyordu. Ancak Harrison'ın
-T
ondan istemeye başladığı şeyler Francesca'nın iş tanımında yoktu.

Bazen Aşk Yetmez


mli

Diana Taylor'ın çapkın zengin Coburn Grant'la tutkulu ve ateşli evliliği,


dünyalarının farklı olması nedeniyle kısa sürmüştü. Şimdi Coburn,
ize

aradan onca zaman geçtikten sonra boşanmayı nihayet kabul


ediyordu. Ancak, birlikte geçirdikleri son gece, bir bebekle birlikte
G

kaderlerinin değişmesine neden olacaktı.


Coburn bu durumda boşanmayı asla kabul etmiyor, karısına ve
çocuğuna sahip çıkmak istiyordu. Cennet gibi bir adada baş başa
kaldıklarında, aralarındaki çekimi yok saymak iyice zorlaşmıştı. Diana,
itap

bebeğini taşıdığı ve hiçbir zaman karşı koyamadığı bu adamı reddede­


bilecek miydi?
K

HARLEQUIN
^&sfse££er
www.harlequintr.com
Bandrol Uygulamasına İlişkin Usûl
ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin
5’nci maddesi çerçevesinde bu yayının
bandrol taşıması zorunlu değildir.
Fn/fi/L* J 1.90 TL / Ktbns:I5.90 TL HQN BS 2016/01
ROMANIN KAHRAMANLARI

ost
Francesca Masseria

ird
R om anın kadın kahram anı.

B
Harrison Grant
R om anın erkek kahram anı

Coburn Grant

ma
H arrison’ın kardeşi

Tessa
H arrison’ın eski asistanı
ara
T
Salvatore
Francesca’nın abisi
-
mli

Leonid Aristov
Siberius’un sahibi R us iş adamı
ize

Anton Markovic
pG

H arrison’ın intikam alm aya çalıştığı Rus zengin

Grant Endüstri
H arrison ve C oburn G ran t’in yönettiği büyük otom otiv devi
ita

Siberius
K

G rant E ndüstri’nin alm aya çalıştığı, otom obil yedek parça­


ları üreten bir R us şirketi
ost
ird
B
ma
- BİRİNCİ BÖLÜM -
ara
R o c k y Balboa, camla çevrili dünyasında, giderek daha da artan
bir heyecanla, bir aşağı bir yukarı gezinip duruyordu. Tavandaki flöre -
T
sanların parlak ışığı, Frankie M asseria’nın zavallı akvaryum balığına
fazla geliyordu. O, Coburn G rant’ın pastel renklerle döşenmiş, yumu­
şak ışıklandırılmış ofisine alışkındı. III. Harrison G rant’in siyah ve
-

krom ağırlıklı atmosferi balığı olduğu kadar Frankie’yi de memnun


mli

etmemişti.
Frankie yüzünü buruşturdu. Rocky’nin akvaryumunda nasıl çır­
ize

pındığını görmese, Grant Endüstri’nin CEO ’sunun asistanlığına getiri­


lince sudan çıkmış balığa döndüğü şakasını yapabilirdi. Bir otomotiv
G

devi olan Grant Endüstri’nin başındaki Grant kardeşlerden büyük ola­


nı; Harrison Grant sertliğiyle tanınırdı. Muhteşem asistanı Tessa Fran-
cis’e gelene kadar hiçbir asistanla uzun süre çalışamamıştı.
itap

Tessa, kusursuz çalışma tarzı ve sağlam kişiliğiyle herkesi olduğu


gibi, patronunu da dize getirmişti. Harrison asistanından son derece
memnundu, son derece verimli çalışıyorlardı.
K

Ancak Tessa’nın bir süre önce hamile kalması her şeyi bozmuştu.
Harrison, nihayet bulabildiği bu harika asistanı doğum izni nedeniyle
kaybetmek istemiyordu, hatta onun hamile olduğunu kabul etmek bile
istememişti. Frankie iş dünyasında bunun normal olduğunu, hatta do­
ğum sancısı çekerken çalışmaya devam eden kadın C EO ’lar olduğunu
biliyordu.
O böyle bir şey yaşam ak istem iyordu. G ünün birinde bir yuva ku­
racak, çocuklarını kendisi büyütecek, onlara gözü gibi bakacaktı. M as­
seria aile lokantasını işleten ve çocukları m asalara servis yapabildiği

ost
anda onları lokantada çalıştırm aya başlayan annesiyle babası gibi de

ir d
d avranm ayacaktı.
N ihayet T essa patronunu ikna etm eyi başarm ış, o doğum iznine ay­

B
rıldığında altı aylığına yerine geçecek birini bulm ak için elem an arayı­
şına başlam ıştı. A ncak tam m ülâkatlara başlayacağı sırada, hem de
H arrison, Hong K o ng’da iş gezisindeyken T e ssa’mn erken doğum san­
cıları tutm uş, F rankie’nin patronu C oburn, kardeşinin asistanı olm adan

ma
idare edem eyeceğini düşünerek F rankie’yi ona gönderm işti.
“Bu senin için iyi bir fırsat dem işti,” F ran k ie’ye. "A ltı ay Harri-
so n ’ın yanında kalırsan bakış açın değişir.”
ara
Y a da H arrison G rant’ın ezip geçtiklerinden birisi olacaktı Frankie.
D um anlı göz m akyajı yapacak kadar büyüdüğü bir yaşta, arkadaşı Ol-
T
g a ’nın babasını M anhattan’daki ofisini ziyaret ettiğinden beri, üst d ü ­
zey bir yöneticinin asistanı olm anın hayalini kurm uştu Frankie. Şık
ofislerde, şık kıyafetler giym ek, birbirinden güçlü insanların arasında
li -

bulunm ak dem ekti asistanlık.


B öylece, annesiyle babası aile restoranlarında çalışm asını istem esi­
m

ne rağm en, harçlıklarını biriktirerek bir yönetici asistanlığı okuluna


ize

kaydolm uş, okuldan birincilikle m ezun olm uştu.


G rant kardeşlerin küçüğü olan, m üthiş yakışıklı C o b u rn ’un asistanı
G

olm ak Frankie için rüya gibi bir şeydi. A ltı aydır işine dört elle sarıl­
m ış, var gücüyle çalışıyordu. C oburn, m asm avi gözleri ve çekici gü­
lüm sem esiyle her kadının aklını başından alabilecek bir kadındı am a
p

F rankie'nin patronundan bu şekilde etkilenm eye hiç niyeti yoktu. Z a­


ita

ten m ülakatı geçebilm esinin en önem li sebebinin, C o b u rn ’dan etki­


lenm em esi olduğunun farkındaydı.
K

Coburn kendisinden m em nunsa neden H arrison’ın önüne atm ıştı?


B una çok canı sıkılıyordu F rankie’nin. H arrison her bakım dan çok
huysuz bir adam dı. T essa, onu her zam an patronundan korum uş, ge­
rektiğinde kendisi aşağıya. C o b u rn ’un ofisine inm iş, böylece Fran­
k ie’nin yukarı çıkm asını gerek kalm am ıştı.
D oğrusu F rankie’nin de buna itirazı yoktu. H arrison Y ale m ezu­
nuydu, dönem arkadaşları onu A m erika başkanı olarak görm ek istedik­
leri kişi seçm işlerdi. D edikodulara göre otuz üç yaşındaki H arrison bu

ost
hedeften çok da uzakta değildi. F ran k ie’nin babası, H arriso n’ın iş d ü n ­
yasında çok etkili olduğunu ve başkan seçilebileceğini söylüyordu.

ir d
Böyle olursa C oburn CEO olur, Frankie de yükselebileceği en üst
düzeye erişm iş olurdu. A ncak H arrison yirm i dört saat sonra H ong

B
K o ng’tan dönm eden önce F rankie’nin, m asasının üzerine yığılm ış olan
işleri halletm esi gerekiyordu. H arrison G ran t’e, en az T essa kadar m ü­
kem m el bir asistan olduğunu kanıtlam alıydı.
M asasının üzerindeki dosya yığınına göz gezdirdi. G rant E ndüstri,

ma
otom obil yedek parçaları üreten R us, Siberius şirketiyle b ir anlaşm a
im zalam ak üzereydi. T essa, hastaneye giderken bunun çok önem li
ara
olduğunu, H arrison’ın anlaşm adaki pazarlık noktalarına destek olm ası
için ondan istediği arka plan araştırm asını bitirm esine az kaldığını an­
latm ıştı.
T
Frankie dosyaya göz atınca onu hayli uzun bir gecenin beklediğini
anladı. T essa’nm çekm ecesinde yem ek sipariş edebileceği birkaç yerin
li -

m enüsü vardı. Frankie ayakkabılarını ayağından çıkardı, kendisine


T hai yemeği söyledi. Saat yedide yeni güvenlik görevlisi yem eğini
m

getirdi, onun yalnız çalıştığını görünce gece boyu onu yoklam aya g ele­
ceğini söyleyerek gitti. ,
ize

Frankie, H arrison G rant’in kendisine biraz şarap borçlu olabilece­


ğini düşünerek mini bardan bir Pinot G rigio şişesi çıkardı, bir kadehle
G

birlikte m asanın üstüne koydu. Tam yem eğini yem eye başlıyordu ki
sipariş paketine çatal konm adığını fark etti, gidip bir yerden çatal b u l­
m alıydı.
itap

A yakkabılarım giym ek için ayağıyla yeri yokladı am a ayakkabıla­


rına ulaşam adı. Bunun üzerine masanın altına eğilip ayakkabılarına
bakındı am a aşağısı karanlıktı, gözlerinin alışm ası için biraz beklem esi
K

gerekti. N ihayet sol taraftaki ayakkabısını görm üştü, uzanıp onu aldık­
tan sonra İkincisine bakıyordu ki soğuk ve tok bir ses duydu.
“Bunun hoşuna gideceğini düşünm em iştim G eoffrey. Senin gibi in­
sanlara iş yapm aları için para ödüyorum , stratejik düşünceleri için d e­
ğ il”
H arrison G rant. A m an Tanrım . N eden bu akşam dönm üş?
Frankie telaşla doğrulm ak isteyince kafasını var gücüyle m asif m a­
saya çarptı. R esm en gözlerinin önünde uçuşan yıldızlan sayarken elin­

ost
den ayakkabısını düşürdü, bir küfür savurarak, zonklayan başını elleri­
nin arasına aldı.

ird
Ses yakınlaşm ıştı. “G eoffrey, seni sonra arayacağım .”
Frankie, güçlü erkek ellerinin sandalyesini m asadan itip çenesini

B
kaldırdığını hayal m eyal fark etti. Sonra aynı eller, kendi ellerini ba­
şından çekip nazikçe kafatasını yokladı. H arrison G ran t’le ilk karşı­
laşm asında akim ın başına olm ası iyi olurdu am a F ran k ie’nin görüşü
bile bulanıklaşm ıştı. H arrison G ran t’in siyah bir trençkotla koyu gri bir

ma
takım elbise giydiğini, şık gözlüğünün ardından ona büyük b ir dikkatle
baktığını fark edebiliyordu sadece.
ara
H arrison telefonunu m asanın üstüne koydu, F rankie’nin başındaki
şişliği yokladı. “M asanın altında ne arıyordun?”
“A yakkabılarım ı,” diye m ırıldandı Frankie. N ihayet kendine gel­
-T
m eye başlam ıştı. D erin derin nefes aldıktan sonra H arrison G ran t’i
d aha yakından inceledi. Sim siyah, keskin bakışlı gözlerinin yanı sıra
çok düzgün bir burnu ve biçim li dudakları vardı H arrison’ın, ayrıca
m uhteşem kokuyordu.
mli

H arrison üç parm ağını kaldırdı. “Kaç parm ak görüyorsun?”


“ Ü ç .”
ize

“Bugün günlerden ne?”


“Salı, A ğustos’un altısı.”
pG

H arrison elini onun başından çekti. “K im olduğunu bilm iyorum


am a yanlış m asada oturuyorsun.”
“ Ya doğru m asaysa?”
“Bu m asa asistanım T essa’ya ait, s e n s e ...” H arrison’ın bakışları
ita

aşağıya, F rankie’nin bacaklarına doğru kaym ıştı. “O değilsin.”


Frankie, onun bakışlarını takip edince, m asanın altına eğildiğinde
K

eteğinin iyice yukarı sıyrıldığını fark etti. Sıkıcı iş kıyafetlerine rağm en


kendini kadınsı hissetm ek için giydiği jartiyeri ortaya çıkm ıştı. Hemen
eteğini çekiştirdi.
“T essa dün akşam erken doğum yaptı v e ...” Frankie sözlerine de­
vam edem edi, üzerlerine doğrultulm uş soluk ışıltılı silahlan fark etm iş­
ti. H ayal mi görüyorum diye düşünürken iki güvenlik görevlisinin
odaya dalm ış olduğunu gördü.
“Ellerinizi havaya kaldırın.’'

ost
A dam lar bakışlarını H arrison’dan ayırm ıyorlardı. Frankie refleksif
olarak ellerini havaya kaldırdı. H arrison ise güvenlik görevlilerinin

ird
em rine uym adığı gibi ellerini m asanın üzerine koydu, doğruldu.
“E ller havaya dedim ,” diye hom urdandı görevlilerden biri, silahını

B
H arrison’a doğru sallayarak. “H em en.”
Frankie, patronunun ellerini yavaşça havaya kaldırm asını izledi.
H arrison sakin davransa da hiç tekin durm uyordu, siyah gözlerinde
tehlikeli pırıltılar vardı. A dam lar da bunu fark etm iş olm alıydılar onu

ma
dikkatle süzdüler. “Ellerini arkaya götür.”
C EO ağzını açtı. “B e n c e ...”
ara
“ Ellerini arkaya götür!”
Patronu ellerini arkaya götürdü, yüzünden bir bulut geçm işti sanki.
O na yakın duran, eli silahlı güvenlik görevlisi C E O ’yu dikkatle çevir­
-T
dikten sonra bileklerini arkadan kelepçeledi.
Am an Tanrım . Frankie, adam ların G rant E nd ü stri’nin güvenlik gö­
revlileri olduğunu yeni fark ediyordu. Ö yleyse H arrison G ran t’i neden
mli

kelepçelem işlerdi?
Silahlı görevli, F rankie’ye parm ağıyla işaret etti. “ Şuraya geç, hay­
di.”
ize

Frankie bacakları titreyerek ayağa kalktı, söylenen yere geçti.


A dam lar H arrison’ı, F rankie’nin kalktığı sandalyeye oturttular.
G

F rankie’nin yanındaki görevli, “Ne oldu?” diye sordu.


“N e dem ek istiyorsunuz? Siz birdenbire odaya daldınız.”
“Panik düğm esine bastınız.”
itap

P anik düğm esi de neydi? Frankie hatırlam ıştı, C o b u rn ’la çalışırken


onun panik düğm esi duvardaydı, elbette kullanm ası hiç gerekm em işti.
D em ek ki T essa’nın düğm esi m asanın altındaydı ve az önce kafasını
K

çarptığında düğm eye de çarpm ıştı aslında.


G üvenlikçi başıyla H arrison’ı işaret etti. “P ete, burada yalnız çalış­
tığınızı söylem işti. G eldiğim izde bu adam ın elleri ü zerinizdeydi.”
Frankie güvenlikçilerin yeni olduğunu anlam ıştı, şirket geçen hafta
yeni bir güvenlik şirketiyle çalışm aya başlam ıştı. “K endisi bu şirketin
C E O ’su olan H arrison G ran t’tir,” dedi hem en.
F rankie’nin yanındaki güvenlikçi H arrison’a döndü, onu dikkatle
süzdü. “Y urt dışında olm anız gerekiyordu.”

ost
“A rabam ı aşağıdaki park yerine bırakıp arka taraftaki asansörü kul­
landım .”

ird
“Fotoğraflarınızdakine benzem iyorsunuz.”
Frankie artık çığlık atm ak istiyordu am a kendini tuttu. C E O ’nun

B
gözlerinde pırıltı sönm üştü. “ Bu kadın her kim se, doğruyu söylüyor,”
dedi H arrison. “En son vesikalık fotoğraf çekim inden sonra gözlük
takm aya başladım .”
“K im liğiniz var m ı?”

ma
Patronu göğüs cebini işaret etti. “Ön cebim de.”
G üvenlikçi, H arrison’ın cebindeki cüzdanı aldı, kim liğe görünce
bem beyaz oldu. ara
“K arışıklık için özür dileriz,” diyerek cüzdanı yerine koydu adam.
“İkinizi birlikte görünce, b ir de m asanın üzerinde şarap ve kadeh vardı,
-T
durum u yanlış anladık.”
Frankie, Pinot G rigio şişesine baktı, kendisini berbat hissediyordu.
A dam lar şarapla birlikte H arriso n ’ın ona doğru eğildiğini görünce d u ­
rum un çığırından çıkm ış bir randevu olduğu sonucuna varm ışlardı.
mli

“K elepçelerim i çözm ek için beş saniyeniz var.”


G üvenlik görevlisi H arriso n ’ın buz gibi sesiyle kendine gelip he­
ize

men kelepçesini çözdü. “R otasyon usulü çalışıyoruz, bu binaya da yeni


geldik. Sizi tanıyam adığım ız için özür dileriz Bay G rant.”
pG

Patronu kollarını uzatıp ovuşturdu. “B enim dışım da hepiniz yenisi­


niz anlaşılan. A yrıca bunun dedikodu sütunlarında anılacak bir randevu
olm adığı çok açık. Sen kim sin bakalım ?”
Frankie dudağını ısırdı. “Francesca M asseria. K ardeşinizin asista­
ita

nıyım , daha doğrusu artık sizin asistanınızım .”


“Ö yle m i?”
K

Frankie kariyerinin sallantıda olduğunu hissedebiliyordu.


C E O tekrar güvenlikçilere döndü. “B ina etrafında dolaşıp insanları
tanım aya çalışsanız iyi edersiniz.”
İki adam aynı anda başlarını tam am dercesine salladı. “K esinlikle
efendim .”
H arrison elini sallayarak, “G idin,” dedi adam lara.
Frankie öylece duruyordu. Patronu bacaklarını açm ış, yapılı vücu­
duyla tam karşısında duruyordu. K elepçeliyken daha iyiydi diye geçir­

ost
di içinden Frankie.
“N e duyduğunu bilm iyorum am a ben bir canavar değilim . A nladı­

ird
ğım kadarıyla, T essa’nın doğum izninde birisi bulunana dek seninle
çalışacağız.”

B
“A slında C oburn, tüm izin süresi boyunca benim çalışm am ı istedi.”
H arrison gözlerini kısarak onu süzdü. “K endisi sen olm adan ne ya­
pacakm ış bu altı ay boyunca?"
“İdare edecektir, kim se yeri doldurulam az değildir.”

ma
“T essa öyledir.”
Frankie bir an sindi. H arrison onu b ir süre süzdükten sonra, “U yu­
ara
m am gerekiyor," dedi. “Y em eğini ve şarabı evine götür, biraz dinlen,
yarın sabah konuşuruz bunları.”
-T
“B enim burada b ira z ...”
H arrison elini kaldırarak onu susturdu. “On altı saattir yoldayım ,
ofisim e geldiğim anda yeri doldurulam az asistanım ın, çok önem li bir iş
anlaşm asının ortasında bulunduğum sırada doğum yaptığını öğrendim .
mli

Y etm ezm iş gibi, kendi güvenlikçilerim tarafından kelepçelendim , yü­


züm e silah doğrultuldu. V ücudum , yolculuk boyunca atlattığım zaman
ize

dilim leri yüzünden isyan ediyor. Şu anda bana tek iyi gelecek şey sağ­
lam bir içki ve kendi yatağım da derin bir uyku olur. Bu yüzden, eğer
G

sohbete devam etm ek istiyorsan ayakkabılarını giy, gidelim .”


Frankie ağzı açık bakakalm ıştı. G erçekten bu kadar uygunsuz bir
şey söylem iş olabilir miydi yeni patronu?
H arrison’ın gözleri önce kocam an açıldı, sonra kısıldı. “ Sadece şa­
itap

ka yapıyorum . H aydi, evine git.”


Frankie başını eğince m erm er zem in üzerindeki pem be ojeli tırnak­
K

larını gördü. T am bir rezaletti bu, C o b u rn ’la çalışırken profesyonellik­


ten böyle uzaklaştığı bir an olm am ıştı.
“P eki, sabah görüşürüz o halde.”
Frankie odadan çıkm ak üzereyken H arrison arkasından seslendi.
“T essa hangi hastanede?”
“M ount Sinai.”
Patronunun gözlerinde b ir an insani bir pırıltı belirm iş gibi gelm işti
F ran k ie’ye. “Y arın sabah benim adım a bir çiçek gönderebilir misin
kendisine?” diye sordu H arrison.

ost
“E lbette.”
K orkunç patronu kendi odasında çantasını toparlarken Frankie ona

ird
gittiğini haber verdi. H arrison dalgın b ir şekilde ona iyi geceler dileyip
eve taksiyle gitm esini söyledi.

B
Frankie bitkin bir şekilde eve vardığında, başındaki ağrı için iki ağ­
rı kesici içti, ofisten getirdiği yem ek paketindekileri ısıtıp yarısını yedi,
sonra sıcak bir banyo yaptı. .
Başım yastığa yeni koym uştu ki cep telefonu çaldı. K aşlarını çata­

ma
rak telefona uzandı. T anım adığı bir num araydı. N eredeyse kapatıyordu
am a karşı tarafın onu yeniden arayıp uyandırabileceğini düşünerek
cevap verdi. ara
“Francesca,” dedi uykulu bir sesle.
-T
“B aşındaki şişliğin seni öldürm ediğinden em in olm ak istem iştim .”
Frankie, H arrison G ran t’ın tok sesini duyunca bir anda ayılıp doğ­
ruldu. Bu adam cep telefonunun num arasını nereden bulm uş olabilirdi?
Sonra aklına şirket içi telefon rehberi geldi, evet, o rehberden bulm uş
mli

olm alıydı.
“ Senin için endişelendim ,” dedi H arrison. “Seni bir hastaneye gön­
derm em gerekirdi aslında.”
ize

“İyiyim ben.” Sesinde o buz gibi tını olm adığı zam an H arrison
G ran t’ın sesi, F ran k ie’nin telefonda duyduğu en seksi sesti.
pG

D aha yatm am ış m ıydı acaba? O nu yatağından m ı arıyordu?


Frankie başını iki yana salladı, hem en başı zonklam ıştı. Yarın onu
paketleyip gönderm esi m uhtem el bir adam la ilgili nasıl erotik hayaller
kurabiliyordu böyle?
ita

“Y alnız m ı yaşıyorsun?”
K

Frankie şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. “Bu tür sorulara cevap


verm ek zorunda değilim sanırım .”
T elefonun diğer ucundan gelen sıcak kahkaha F ran k ie’nin içini tit-
retm işti. “Senin rom antik hayatını sorgulam ıyorum Francesca. Sadece
bir ev arkadaşın falan varsa, ondan seni birkaç saatte b ir kaldırıp k o n t­
rol etm esini iste diyecektim . Beyin sarsıntısı geçiriyor olabilirsin, bu
ciddi bir şeydir.”
“A h.” Frankie utanm ıştı, yutkundu. “Ç ok düşüncelisiniz. Evet, bir
ev arkadaşım var. Şim di dışarıda am a ben iyiyim .”

ost
“G üzel. Sabah görüşürüz o halde.”
Frankie iyi geceler diledikten sonra telefonu kapattı. Başını yastığa

ird
bıraktı, ahşap penceresinden giren esintiyle serinlem eye çalıştı. H arri­
son G rant bu akşam olanlardan sonra yeni asistanının ha d safhada s a f

B
olduğuna karar verm işti herhalde. Frankie onun kendisini yanında tuta­
cağını hiç sanm ıyordu.

ma
ara
-T
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
ara
-İK İN C İ BÖLÜM -
-T
H a R R IS O N ’in ağzı kupkuru olm uştu. V ücudu, m üthiş bir bek­
lentiyle yay gibi gerilm işti. G üzel esm er kadın yum uşak, şehvetli bal­
dırlarıyla ona sürtünerek kucağına oturdu. Siyah dantel çorapları ve
mli

jartiyeri ortaya çıkınca H arrison’ın dam arlarındaki kan hızlı hızlı ak­
m aya başlam ıştı. Bu kadına derhal sahip olm ak zorundaydı.
ize

K adın eğilip onu öperken uzun, yum uşacık siyah saçları H arri­
so n ’ın yüzüne sürünüyordu. H arrison gözlerini açm adan onun dantel
pG

çorabına uzandı, dokunm ak istiyordu. K adın elini uzaklaştırarak, kısık


ve inanılm az seksi bir ses tonuyla, “ B ekle,” dedi, “H enüz d eğil.”
H arrison itiraz edecek oldu am a kadın parm aklarını onun dudakla­
rına koyarak H arrison’ı susturdu, arkasına uzanıp m etal bir şey çıkardı
ortaya. K elepçeydi bunlar.
ita

H arrison oturduğu yerde iki büklüm olm uş, tüm vücudu ter içinde
K

kalm ıştı. D erken ofiste, m üthiş bir esm erle birlikte olm adığını, yata­
ğında yattığını anladı. Büyük b ir hayal kırıklığı hissetm işti, hâlâ o k a­
dını arzuluyordu. V ücudu arzuyla kıvranıyordu.
Sonra esm er kadının yeni asistanı olduğunu idrak etti.
A ğır bir küfür savurarak yataktan kalktı. T am am en uygunsuz bir
rüya görm üştü, cinsel hayatıyla iş hayatını her zam an kesin olarak b ir­
birinden ayırırdı H arrison. A kşam ki m acera dengesini bozm uş olm a­
lıydı. Z onklayan şakaklarını ovuşturdu.
N orm al insanların günde en az altı saat uyum ası gerekirdi am a Har-

ost
riso n ’a norm al denem ezdi; sürekli çalışm aya program lanm ış bir iş
m akinesi gibiydi o.

ird
Ç abucak kendisine kahve yaptı. K ahvesini yudum larken gazetelere
göz atm ak istedi am a zihnini toparlayam ıyordu, aklı hâlâ rüyasındaydı.

B
B inada bulunan spor salonuna giderken kararını verm işti, o kadın asis­
tanı olam azdı. C oburn’la konuşacaktı meseleyi.
O fisine varm asından çok kısa bir süre sonra C oburn yanına geldi,
sinir bozucu derecede dinç görünüyordu. İkisi de spor yaparlardı am a

ma
yaklaşım ları çok farklıydı. H arrison, ellisinde kalp problem i yaşam a­
mak için spor yapm aya çalışırdı, C oburn içinse spor bir yaşam biçi­
ara
m iydi. D ağa tırm anır, A vrupa’da bisiklet yarışlarına katılırdı. Bunun
sonucu olarak kadınların başını döndüren bir fiziğe sahipti am a ne za­
m an, nerede, ne yaptığı belli olm azdı. Eski karısı onun hem hayatını
-T
m ahvetm iş hem de çok iyi gelm işti. A ncak uzun zam an önce bu konu­
nun bir daha açılm am asına karar verm işlerdi, bu yüzden H arrison d o ğ ­
rudan asıl konuya girdi.
“Ne kadar yüce gönüllüsün, Francesca M asseria’yı bana ödünç
mli

verm işsin,’’ dedi kardeşine.


Coburn gülüm seyerek, “Değil m i?” dedikten sonra H arrison’ın kar­
ize

şısına geçip oturdu. “Bazen gerçekten fedakâr olabiliyorum .”


“O nunla kaç kez yattın?"
G

K ardeşi alınm ış num arası yaparak ona baktı. “ H iç. Ç ok cazip gelse
de. E ğer Tanrı m ükem m el bir kadın yaratıp dünyaya gönderm iş olsay­
dı bu, o m ükem m el bacaklarıyla Frankie olurdu.”
itap

“F rancesca,” diye düzeltti H arrison. “ Y anında çalışan biri hakkında


böyle konuşm a sen de.”
Sanki kendin ateşli rüyalar görm üyorsun!
K

“Y ıllarca iyi bir asistan bulam adığın için yakınıp durdun, şim di tam
iyi birini bulduktan sonra onu bana veriyorsun. N eden?"
“K endim i korum ak için. F rankie’nin bana tutulduğunu fark ettim .
Elbette bunu itiraf etm iyor am a kendim izi yatakta bulm am ız an m ese-
lesiydi. B ense bunu istem iyorum çünkü onun asistanım olm asını tercih
ediyorum .” C oburn om uz silkti. “Bu yüzden onu altı aylığına H arrison
okuluna gönderm eye karar verdim , onu hizaya sokarsın sen. Bu arada
benim de hayatım a başka birisi girm iş olu r zaten. A ltı ay sonra Frankie

ost
tekrar yanım da çalışm aya başladığında eskisinden dc iyi o lur.”
“İnsan K aynakları D epartm anı bu söylediklerinin dörtte birini d u ­

ird
yacak olsa seni işten kovm am gerekir, biliyorsun değil m i?”
C oburn elini kaldırdı. “B öylece ben de em ekli olup güney İtalya’ya

B
yerleşir, hisselerim i oradan idare ederim . B ana uyar.”
H arrison sinirlenm em eye çalıştı. “Y eterince deneyim li değil.”
“F rankie’den söz ediyoruz. T anışana kadar bekle.”
“Francesca,” diye tekrar düzeltti H arrison. “D ün gece tanıştık.”

ma
“N asıl? D aha yeni gelm edin m i sen?”
“O fiste m esaiye kalm ış. T essa’nın ani gidişini yum uşatm aya çalışı­
ara
yor gibiydi. B en de bir dosya alm ak için uğram ıştım .”
“T am am en senin hatan,” dedi C oburn. “T essa’nın gideceği aylar
öncesinden belliydi am a bir şey yapm adın.”
T
H arrison, m uhteşem asistanı olm adan ne yapacağını bilem ediği için
böyle bir şey hiç olm ayacakm ış gibi davranm ıştı sadece.
“N eyse, bence bu ikim iz için de m ükem m el bir çözüm ,” dedi Co-
-

bum . “T essa kadar akıllıdır ve ayrıca R usça biliyor.”


mli

“R usça m ı?”
“H em de akıcı bir şekilde. A yrıca İtalyanca da biliyor. Sanırım
ize

R usça şu sıra çok işine yarayacaktır.”


“R usçayı nerede öğrenm iş?”
pG

“En iyi arkadaşının R us olduğunu söylem işti galiba.”


H arrison’ın hayattaki en büyük am acı, babasını m ezara gönderen
A nton M arkovic'i m ahvetm ekti. B unun için L eonid A ristovT a yapm a­
ya çalıştığı iş anlaşm aları çok hassas bir aşam adayken, R usça bilen bir
ita

asistandan daha iyisi olam azdı H arrison için.


Onun aklından geçenleri okuyorm uş gibi, C o b u rn ’un keyfi k açm ış­
K

tı. “Bunu sürdürm ek zorunda değilsin, babam ız çoktan ölüp gitti. M ar-
k o v ic’i alt ettiğini görem ez. Bunu kendin için yapıyorsun H arrison,
onun için değil. Senin de hayatını yaşam an gerek artık.”
H arrison onu duym am ış gibiydi. “Sen uluslararası pazarlarda oy­
nam aya devam ederek bize para kazandır olur m u?”
C oburn’un yüzünde onunkine benzer soğuk b ir ifade belirdi. “B ir
gün, kalbinde sıcaklığa yer verm ediğin için koca dünyada yapayalnız
kaldığını göreceksin H arrison am a o zam an kim se aldırm ayacak sana.

ost
Y ine de bunun bir önem i yok senin için, öyle değil m i? Sen intikam ını
al, yeter.”

ird
Harrison kardeşine, ‘sen kendi işine b a k ’ bakışı fırlattı. C oburn bu­
nun üzerine ayağa kalktı, kapıdan çıkm ak üzereyken durdu. “İhtiyacın

B
var diye verdim F rankie’yi sana. A m a onun gözünden bir dam la yaş
süzülm esine neden olursan bunun hesabını sorarım . A nladın m ı?”
K ardeşi arkasında pahalı tıraş losyonunun kokusunu bırakarak
odadan çıktı. H arrison duvardaki saate baktı. Saat daha yedi buçuktu

ma
am a şim diden bitm işti. Y aşadığı hayat bitiriyordu onu.
ara
F ra n k ie işe çakı gibi gelm işti. A kvaryum unda yüzm ekte olan
R ocky ’ye göz attı, her şey yolundaydı.
T
Bugün en pahalı takım ını giym işti. Josep h in e’le paylaştığı eve
ödediği kiradan ayırabildiği bütçeyle alabildiği en iyi takım dı bu. A l­
dıktan sonra elden geçirm iş, daha iyi bir hale getirm işti. Koyu gri ta­
-

kım , siyah saçlarını daha iyi gösteriyordu, üstelik o güne kadar yaptığı
mli

en iyi topuzu yapm ayı başarm ıştı. Sabah asansörde karşılaştığı, m uha­
sebeden G eri’nin saçlarına kıskançlıkla bakm ası bunu gösteriyordu.
ize

Y eni patronunun karşısına çıkarken kendine güveninin tam olm ası


gerekiyordu.
G

Ç antasını çekm ecesine koydu. M idesine kram p girm işti am a aldır­


m adı. Sabah sadece incecik bir tost yiyebilm işti. Ç ok gergindi. A şağı­
da güvenlikten geçerken irkilm işti, patronunun kelepçelenm iş hali gö­
itap

zünün önünden gitm iyordu.


Telefondaki sesi de kulaklarındaydı hâlâ. A m a tüm bunların etk i­
sinden kurtulup, yine kendisi olacaktı. Y ani, her zam an patronunun beş
K

adım ilerisinde olup onun hayatını kolaylaştıracak, ondan ne istenirse


istensin surat asm adan yapacaktı. En önem lisi panik düğm esinden k e­
sinlikle uzak duracaktı.
Saçlarını son bir kez düzelttikten sonra H arrison’ın odasına y önel­
di. O nun bir telekonferansı yönetm ekte olduğunu duyunca odaya g ir­
m ekten vazgeçti. B öylece to p arlan m ak için v akit k azanm ıştı. İnsanın
sabahın yedisinde iş başı yapan b ir p atronu o lu n ca d ah a iyi çalışm ası
gerekiyordu.

ost
K endisine bir fincan çay yapıp epo staların ı kontrol etti. T essa, üs­
tüne titreyen kocasından fırsat bulabildiği anda o n a akıllı telefonundan

ird
bazı n o tlar gönderm işti.

B
Ö ncelikle epostaların ı kontrol et, acil b ir şey v ar m ı diye
bak. A kıllı telefon u y la evli g ib id ir am a telefonun sesi
korkunçtur, duyunca hav ay a zıplayabilirsin;
T elefon m esajlarım m asanın ü zerindeki pem b e not k âğ ı­

ma
da alabilirsin am a ikinci sayfayı k u llan m a, o n a kendisi
yazm ak ister.
ara
Frankie bunda çuvallam ıştı işte. D ün gece H arriso n ’ın notlarını
alırken bütün say falan kullanm ıştı. H em en d ü zeltecekti.
-T

İş için görüştükleri ya da annesi dışın d a hiçb ir kadının


telefonunu bağlam a. H ay atın d a uzun sü red ir b ir kadın
mli

yok. Sen de gazetelerde o k u m u şsu n d u r, çim ento h an e­


danlığının kızı C ecily H a rg ro v e’la ev lenecekti am a
epeydir kadından iz y o k , bu yüzden d ikkatli d avran, asla
ize

basınla konuşm a.
E ğ er b ir kad ın a çiçek g önderm eni isterse m u tlak a gala
pG

çiçeği gönder. E ğer başka b ir şey g önderm eni istiyorsa


an la ki o kadın özeldir.

F rankie gülüm sedi. H arrison G ra n t’in k im seye âşık olabileceğini


ita

sanm ıyordu.
K

H er akşam sekizle d okuz arası, ertesi günün yap ılacak lar


listesini çık arm ak için seni o fisin e çağırır. L istedekileri
onun sıralam asına göre yap. İsveç raylı sistem i g ibidir,
he r şeyin tam zam anında yapılm ası g erekir. M u tlak a b u ­
na uy, rah at edersin .
V ay can ın a , H arrison G ran t k endisinden de b eter b ir kontrol delisi
çıkm ıştı.

ost
Son o larak , bir konferans görüşm esi yap ıy o rsa asla b ö l­

ird
m e. E ğ er m ecbur kalırsan ö nüne b ir not bırak . G ünde en
az beş altı saati böyle geçirir, onu kahvesiz bırak m a. S a­

B
d e, K enya filtre kahvesi sever. Ö ğle yem eğini kendisi
ayarlar.

Frankie, H arriso n ’a kahve g ö türm em işti işte. H em en fırlad ı, m u t­

ma
faktan b ir fincan kahve aldı, sessizce H a rriso n ’ın o d asın a g ird i, m asa­
sına yaklaştı. H arrison telefon d ay d ı, b ir yandan konu şu y o r b ir yandan
ara
p en cerelerin önünde bir aşağı b ir yukarı yürüyordu. F rankie tam m asa­
ya varm ıştı ki H arrison dönüp o n a baktı.
-T
Frankie onun delici bakışları k arşısın d a b ir an afallad ı, eli titredi.
Sıcak kahve kupanın kenarından d ö külerek elini y akm ıştı. F rankie
acıy la inlem em ek için kendisini tu ttu , kupayı telaşla m asaya b ırak tık ­
tan sonra hem en dışarı çıktı, elini lavaboda soğuk suyun altın a tuttu.
mli

B iraz sonra acı azalm ıştı. Y anan parm ak ların a ilk yardım d o lab ın ­
dan biraz m erhem sürdükten sonra tek rar H a rriso n ’ın odasına gitti.
ize

H arrison hâlâ telefondaydı. F rankie değerli ahşap m asanın üzerindeki


ıslaklığı görünce hem en paniğe kapılarak silm eye çalıştı am a kahve
G

lekesi kalm ıştı.


O dadan çıktı, kendi m asasına geçti. H er an kovulm ayı bekliyordu.
“Y eniden taşınm aya h azır o l,” dedi R ocky B a lb o a ’ya.
B alık burnunu uzatıp ona ko rka k dem işti sanki.
itap

“U zun boylu, esm er ve tehlikeli b ir ad am la uğraşm ayı k endin dene


istersen. H em de ağır teh lik eli.”
K

“ K im inle konuşuyorsun?” H arrison o n a d eliym iş gibi bakıyordu.


F rankie, R o ck y ’yi gösterd i. “ R ocky B alb o a, H arrison G ra n t’le ta ­
nış.”
“ H ani bildiğim iz, b o k sö r olan R ocky B alb o a m ı? ”
F rankie yanakları kızararak o nayladı.
“B ir balıkla m ı k o nuşuyorsu n ?”
“E vet, bu doğru.”
D erin bir sessizlik oldu. Frankie, kovuldun lafını bekliyordu.

ost
“Elini ver bana.”
Frankie önce şaşırdı, sonra H arrison’ın yanık eline baktığını gördü.

ir d
“ B ir şey yok,” diyerek elini hem en m asanın altına gizledi. “M asadaki
kahve izi için özür dilerim , tem izlikçiler b ir şey yapabilir m i, bakaca­

B
ğım .”
“M asa yeniden zım paralanıp cilalanabilir.”
Bu çok pahalıya patlardı. Frankie zorlukla yutkundu. “ Bugün önce­
likle yapm ak istediğin bir şey var m ı?” '

ma
“H ayır, elini görm ek istiyorum . D erhal.”
Frankie elini m asanın altından çıkarıp uzattı. H arrison elini tuttu,
başparm ağım kızarm ış eklem lerinin üzerinde dolaştırdı. Bu ufacık
ara
dokunuş bile F rankie’nin içini titretm işti.
H arrison içini çekti. “E ğer birlikte çalışacaksak benden korkm ayı
-T
bırakm alısın artık."
H arrison G rant onu kovm uyor m uydu yani?
“Ben korkm uyorum .”
“Y a korkuyorsun ya da rekor sayılabilecek b ir nabzın var.”
mli

Frankie hem en elini çekti. “ Biraz çekiniyor olabilirim . D ün geceki


tanışm a pek hoş sayılm azdı.”
ize

“A yağa k alk.”
“E fendim ?”
pG

“A yağa kalk.”
Frankie bir an onu süzdükten sonra b ir yetm iş boyuyla ayağa kalk­
tı. T opuklu ayakkabıları da hesaba katıldığında H arrison’la göz göze
gelm işlerdi.
ita

“ B ana bak.”
Frankie başını kaldırdı, H arrison’ın gözlerinin içine baktı.
K

“B en sadece işim le ilgilenirim F rancesca, korkunç kötü ku rt deği­


lim . U ykum u aldığım zam anlarda m akul b ir insanım . Şim di söyle;
senden korkm uyorum H arrison, o kadar korkutucu değilsin.”
Frankie dudak büktü. “B enim le dalga geçiyorsun.”
“H ayır, seni iyileştiriyorum . H aydi söyle.”
Frankie, H arrison’ın gözlerindeki m uzip ışıltıyı görm em ezlikten
gelm eye çalışarak, “senden korkm uyorum H arrison, o kadar korkutucu
değilsin,” dedi.

ost
H arrison başını sallayarak onayladı. “B öylesi daha iyi.”
Frankie, H arrison’ın tıraş losyonunun üstüne sindiğini hissediyor­

ir d
du. H arrison’ın teninin kokusuyla birleşm iş, büyüleyici b ir kokuydu.
“D ün akşam ın rahatsız edici b ir karşılaşm a olduğunu ben de kabul

B
ediyorum ,” dedi H arrison. “O anları unutalım , sıfırdan başlayalım .”
Frankie onun kelepçelerden değil, aralarındaki anlık çekim den söz
ettiğini anlam ıştı.
B iraz geri çekilerek, “M ükem m el bir fikir,” dedi. “Ben de bu sabah

ma
aynısını düşünüyordum .”
“G üzei. Beş dakika sonra geliyorum , odam a geç, günlük program a
bakarız.”
ara
H arrison gittikten sonra Frankie sandalyesine yığılıp kaldı. Sonra
not defterini ve çayını alarak H arrison’ın odasına geçti. Cecily H argro-
-T
v e’un neden H arrison G rant’la evlenm ediğini anlayam ıyordu. Harrison
hem çok yakışıklıydı hem de çok iyi b ir m izah anlayışı vardı.
Bu sırada telefon çalınca hem en kendi m asasına geçti, telefona
baktı. L eonid A ristov’un asistanı kibirli bir şekilde kendini tanıtınca
mli

Frankie, akıcı b ir R usçayla cevap verdi. A sistan afallam ıştı am a topar­


lanarak kendi dilinde devam etti. “Bay A ristov önüm üzdeki hafta Bay
ize

G rant’la önüm üzdeki hafta L on d ra’da görüşm ek istiyor,” dedi Tatiana


Yankov.
G

Frankie, H arrison’ın ajandasına baktı. “M üm kün değil. A ğustos’un


son haftası olabilir m i?”
“E ğer B ay G rant, B ay A ristov’la anlaşm alarını tam am lam ak isti­
yorsa önüm üzdeki hafta L ondra’da olm alı.”
itap

“T oplantının neyle ilgili olduğunu söyleyebilir m isiniz? B öylece


Bay G rant’la ajandasını konuşabilirim .”
K

“ S öyleyem em ,” dedi m esafeli b ir ses. “Bay A ristov sadece bu to p ­


lantıyı ayarlam am ı istedi. Tarihi belirlediğinizde beni arayın.” T atiana
bir L ondra num arası verm işti.
Frankie num arayı not ederken, “T oplantının neyle ilgili olduğunu
öğren m eden...” diyordu ki telefon yüzüne kapandı. H arrison elinde
kahvesiyle m asasının önünden geçerken Frankie şaşkınlıkla ahizeye
bakıyordu hâlâ. Harrison odasına geçerken, “Hazır mısın?” dedi.
Frankie kalkıp onun peşine takıldı. “Az önce Leonid Aristov’un
asistanı aradı.”

ost
Harrison hızla Frankie’ye döndü. “Ne istedi?”
“Aristov önümüzdeki hafta bir toplantı istiyor.”

ird
“Toplantı mı?” Harrison kaşlarını çattı. “Prensip olarak her şeyde
anlaşmıştık. Neden toplantı istiyormuş, sordun mu?”

B
“Sordum ama asistanı bir şey söylemedi. Sadece Aristov’un seninle
mutlaka önümüzdeki hafta görüşmek istediğini söyledi.”
“A jan dam a baktın m ı a c a b a ? ” Harrison, Frankie ye sanki geri ze­

ma
kâlıymış gibi bakmıştı. “Bu anlaşmanın önümüzdeki ay tamamlanmış
olması gerekiyor Bayan Masseria. Sırf Leonid Aristov öyle istiyor diye
dünyayı dolaşacak değilim.” ara
“Elbette öyle bir şey yap demiyorum. Sadece kadın çok kabaydı,
telefonu yüzüme kapattı.”
T
Harrison şaşkınlıkla ona baktı. “Neden?”
“Çok meşgul görünüyordu. Daha fazla bilgi almak için bir şeyler
soruyordum ki telefonu yüzüme kapatıverdi.”
-

Harrison onu korkunç bir ifadeyle süzdükten sonra elini uzattı.


mli

“Numarayı ver bana.”


“Kadını geri arayabilirim.”
ize

“N u m arayı v e r d e d im .”
Frankie masasına gidip, az önce not aldığı numarayı getirdi, Harri-
pG

son’a verdi. O odadan çıkarken Harrison soğuk nevale asistanı arıyor­


du. Frankie masasının başına geçti, epostaları kontrol etme işine dön­
dü. Hiçbir şeyi gözden kaçırmak istemiyordu.
Harrison dakikalar sonra odasından çıktı, çok keyifsiz görünüyor­
ita

du. “Önümüzdeki hafta perşembe ve cuma gününün programlarını iptal


et. Çarşamba akşamı Londra’ya uçuyoruz, perşembe sabahı AristovTa
K

toplantıya giriyoruz. Fazladan bir gün daha ayıralım, belki konuşacak­


larımız uzar.”
“Toplantı neyle ilgiliymiş, öğrenebildin mi?”
“Hayır. Sürpriz bir gündem bekliyor bizi.”
“Şey... Çarşamba gecesi için bir programım vardı.”
Harrison’ın yüzü iyice asıldı. “Bu işi istiyorsan Bayan Masseria,
önümüzdeki altı ay boyunca bu işle yatıp bu işle kalkacaksın. Progra­
mını iptal etmeni öneririm.”

ost
Frankie dudağını ısırdı, başını tamam anlamında salladı. O gün
Tomasino Giardelli’nin sekseninci yaş günüydü, Frankie kaçırmayı hiç

ird
istemiyordu. Ama işini de kaybetmek istemiyordu.
“Bir şey daha var,” dedi. “Tessa’dan Aristov anlaşması için yap­

B
masını istediğin son araştırmaları gözden geçirip düzenliyordum. Senin
ne istediğini elbette anlıyorum ama Coburn her zaman büyük resmi
görmeye çalışmamı söylerdi. Anlayamadığım şey şu, Grant Endüstri,
alt kuruluşlarından birisinin tıpatıp aynısı olan bir firmayı neden alı­

ma
yor?”
Harrison’ın yüzü gerildi. Frankie nedense onun bu soruya verecek
ara
bir cevabı olmadığı izlenimi edinmişti.
“Coburn’la iş anlayışımız ve yönetim şeklimiz farklıdır. Coburn in­
sanların karar süreçlerine katılmasından hoşlanır. Ben hoşlanmam. Ben
T
insanların on lara söylen en i ya p m a sın ı tercih ederim.”
Frankie yüzüne tokat yemiş gibi sarsılmıştı. “Peki o halde, özel bir
-

sorum olursa sorarım.”


mli

“Mükemmel. Bize Chatsfield’da bir süit rezerve et, çalışmaya de­


vam edebiliriz böylece."
Frankie başıyla tamam deyip tekrar bilgisayarına döndü. Harrison
ize

tam odasına giriyorken durdu, dönüp ona baktı.


“Siberius’un peşindeyiz çünkü bizim Taladan’la kontrol ettiğimiz
G

alternatif pazarları o yönetiyor.”


“Anladım.”
Harrison tekrar odasına yöneldi, Frankie de ekranına döndü.
itap

“Bu arada, Francesca?”


Frankie başını kaldırıp ona baktı.
“Lütfen şunların alt yarısına bir şey yazma.” Frankie’nin önündeki
K

pembe not kâğıdı destesini gösteriyordu. “Dikkatim dağılıyor.”


Harrison nihayet odasına girdikten sonra Frankie arkasına yaslandı,
başını yukarı kaldırıp tavana baktı. Ne olduğunu bilmediği bir günahı­
nın kefaretini öder gibi Harrison G rant’la altı ay geçirmek zorunda
olması yetmezmiş gibi bir de, çok riskli ve önemli olduğu anlaşılan bir
toplantıya katılm ak için onunla okyanus aşırı bir yolculuk yapacak,
L ondra’ya gidecekti.
İşler daha ne kadar kötüye gidebilirdi?

ost
E n azından özel uçuşlarda uçağı basacak hava kom andoları yoktu.

ird
B
ma
ara
- T
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
-Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M -
ara
F r A N K IE , çarşam ba akşam ı N ew Jersey ’deki Teterboro H avaa­
T
lanına vardığında kendisini H arrison G ran t’la on beş raunt dövüşm üş
Rocky B alboa gibi hissediyordu. B ir h afta boyunca aralıksız çalışm ış­
lardı. H arrison, Leonid A ristov’un asistanından gelen telefondan sonra
-

çok gerilm işti, A ristov’la yapacakları toplantıda hiçbir şeyin eksik o l­


mli

mam ası için her şeyi üzerinden defalarca geçm elerini istem işti.
Frankie artık yorgunluktan bitm iş durum daydı. İşin kötüsü uçakta
uyuyam azdı da.
ize

Lim uzin onu G rant E nd ü stri’nin kırmızı siyah logosunu taşıyan


uçağın yakınında bıraktığında Frankie, patronunun bu toplantıyı neden
pG

bu kadar önem sediğini anlam aya çalışıyordu hâlâ. Bunu daha önce de
epey düşünm üştü am a sonuçta ona işini yapm ası için para ödeniyordu,
bir şey sorm adan çalışm aya devam etm işti.
H arrison, uçağın yanında kır saçlı bir adam la konuşuyordu. Frankie
ita

adamın senatonun dış ilişkiler kom isyonunda olduğunu hatırladı. B a­


bası politikaya m eraklı olduğu için çoğu ism i ve yüzü tanırdı.
K

İki adam gayet dostça sohbet ediyor gibi görünüyorlardı. Y oksa


Harrison gerçekten de başkanlığa adaylığını koyacak m ıydı? G rant
ailesinin güçlü politik bağlantıları vardı am a H arrison daha otuz iki
yaşındaydı.
H arrison da onu görm üştü, elini kaldırıp F ran k ie’yi selam ladı.
Frankie de onu başıyla selam lam ıştı. H arrison’ı her gördüğünde onun j
çekiciliğine şaşırm aya devam ediyordu. Harrison bugün koyu renkli bir .
kol pantolonla, kollarını kıvırdığı beyaz bir göm lek giym işti. Bu haliy- j

ost
le atletik ve çok çekici bir üniversite hocasına benziyordu.
Senatör, H arrison’ın sırtına dostça vurduktan sonra G rant Endüstri

ird
jetinin arkasında bekleyen uçağa geçti. Harrison da Frankie’nin yanına
geldi. “ H azır m ısın?”

B
“O labildiğim kadar,” dedi Frankie neşeyle.
“O kadar mı kötüydüm ?”
Frankie dilini tutm ası gereken zam anları bilirdi. “Sadece pek ıyı bir

ma
uçak yolcusu sayılm am . Şunu bir an önce atlatm ak istiyorum.
“Pilota kokpitin kapılarını kilitlem esini söyleyeyim m i?”
“Kahve kazasından başka bir sakarlığım olmadı biliyorsun.”
ara
“Ben yine de tetikteyim . M utlaka duym uşsundur, uçak istatistiksel
o larak en g üvenli u laşım aracıdır. O tobanda daha çok korkm alısın.
T
“O tobanda da korkuyorum zaten. U çm a korkusu m antıklı değil, bi­
liyorum ,” diyerek uçağın m erdivenlerini tırm anm aya başladı Frankie.
“O ysa ben senin bir şeye kalkışm adan önce ölçüp tartan, m antıklı
-

Francesca M asseria olduğunu sanıyordum .”


mli

Frankie birkaç basam ak daha yukarıdaydı, dönüp aşağıya, H arri­


so n ’a baktı. Kim di bu adam gerçekten? Korkunç patron mu yoksa şim ­
ize

diki gibi eğlenceli birisi m i?”


“Etrafımı net olarak görebildiğim de daha rahat hareket ederim.
T essa’ya göre zihnim in sol tarafının ağır bastığı söylenebilir. Bana yol
pG

gösterm en gerekiyor. Eğer bunu yaparsan, sana ihtiyacın olanı sunaca­


ğım a söz verebilirim .”
Harrison gözlerini kısarak ona baktı. Aralarında gizliden gizliye
varlığını sürdüren çekim habersizce ortaya çıkıverm işti bir an. Fran-
ita

kie’nin yanakları kızarm ıştı.


“Peki Francesca M asseria,” dedi H arrison. “Bu hafta çok iyi iş çiı
K

kardın, senden m em nun kaldım . Bir soru sorm a hakkın var. Cevapla-ı
m ak için elim den geleni yapacağım .
Harrison bunu söyledikten sonra, Frankie cevap verem eden yanın­
dan geçti, uçağa girdi. U çak çok küçük görünüyordu. Frankie, MeksİJ
ka ’ya son gidişinde yakalandığı gibi bir fırtınaya yakalanırlarsa atlata-
m ayacaklarını düşündü.
H arrison’la karşılıklı oturm uşlardı. Frankie hem en yerine büzüldü.
“R ahat ol,” dedi H arrison di/, üstü bilgisayarını çıkarırken. “H aya­

ost
tının en rahat yolculuğu olacak, inan bana."
“ Şimdi uğursuzluk getiriyorsun işte,” dedi Frankie. Cep telefonunu

ird
çıkarıp kapattı.
“Kapatm an gerekm ez, istediğin zam an internete bağlanabilirsin,”

B
dedi Harrison.
Elbette ya! B orsaya bağlanm ak varken değerli dakikalarını neden
kaybedeceklerdi? Ya da değerli m etallerin fiyatını öğrenm ek varken?
Frankie içini çekti, arkasına yaslandı. H arrison’ın bilgisayarının pilinin

ma
bitm esini diliyordu sadece.
Telefonunun mesaj sesiyle irkildi. Danny m esaj atm ıştı, Tom asi-
ara
n o ’nun doğum günü partisini o düzenliyordu.

Pasta daha gelmedi. Ne zaman gelecek?


T

Frankie kaşlarını çatarak saatine baktı. Bir saat önce varmış olması
gerekiyordu pastanın. Kardeşi unutm uş olam azdı herhalde.
-
mli

Lokantayı ara. Eminim yoldadır.


ize

Harrison ona baktı. “Bir problem mi var?”


Frankie başını iki yana salladı. “Program ım var dediğim şeyle ilgi­
G

li. A rkadaşım halledecektir.”


Bir mesaj daha geldi. Pasta hâlâ varm am ıştı. Frankie hem en abisi
Salvatore ye bir mesaj gönderdi. O pastayı hemen götür.
itap

“Erkekler,” diye m ırıldandı kendi kendine.


Patronu başını bilgisayarından kaldırıp ona baktı. “İnan iyi olacak­
tır. Eğer birazcık aklı varsa, seni çiçeklerle bekliyor olacaktır.”
K

Frankie bir an onun ne dediğini anlam aya çalıştı. “Ah, hayır, öyle
bir şey değil. Abim . Düzenlediğim bir doğum günü partisine bir pasta
götürmesi gerekiyordu, gecikm iş.”
“Doğum günü partisi mi düzenliyordun?”
“Evet, kilisede.” Uçağın m otorları çalışm ıştı. “Çarşam ba geceleri
yaşlılar için tombala partisi düzenlerim. On sekiz yaşımdan beri yapı­
yorum bunu. Bugün seksen yaşına basacak olan Tomasino Giardelli, i
büyükbabam gibidir, bu yüzden bir parti düzenlemeye karar verdik. ■

ost
Annem, Tomasino için özel tiramisu pastasını yapmıştı. Eğer Salvatore '
parti bitmeden pastayı yetiştirebilirse Tomasino bayılırdı.”

ir d
“Salvatore?” ;
“Abim.”

B
“Doğum günü partisini kaçırmana üzüldüm.”
“Bilmiyordun.”
“Sormadım.” .
Frankie nasıl cevap vereceğini bilemediği için ellerini kucağında

ma
kavuşturup sustu.
“Gerçekten her çarşamba yaşlılara tombala mı oynatıyorsun?”
ara
“Ailece yaparız bunu. Annemle babam için çevremize yardım et­
mek çok önemlidir.” |
“Coburn, Brooklyn'de bir lokantanız olduğunu söylemişti.” |
-T
“Evet, ben de servis yapmak için dünyaya getirilmiş altı kardeşin j
en küçüğüyüm.” |
“Tombala turnuvası düzenlemek yerine birileriyle çıkman gerek- ,
mez mi? Manhattan’ın bekârlar dünyasında?” J
mli

“En son çıktığım adam, düzgün görünümlü bir borsacıydı. Yemek- |


ten dönerken asansörde sarkıntılık etmeye kalktı, bu bana yetti.” j
ize

Harrison kaşlarını kaldırdı. “Sarkıntılık?” j


“Beni öptü, dur rağmen durmadı. Çok kötü öpüyordu üstelik. Yani,
G

tahmin edebiliyor musun?”


“Edebiliyorum. Zavallı adam iznin olmadan sana elini sürdüyse
çok çaresiz kalmış olmalı.”
itap

Frankie kollarını göğsünde kavuşturdu. H arrison’ın dantel çorabını


ve jartiyerlerini gördüğü gelmişti aklına. Keşke o geceyi tamamen
unutmak mümkün olsaydı.
K

“Sen yapmıyorsun.”
“Doğru,” dedi Harrison. “O kaba adamı bir kenara bırakacak olur­
san, hayatında gerçekten bir adam olmalı. Yalnız kalmak için fazla
çekicisin.”
“Önümüzdeki birkaç için sadece işime odaklanacağım.” f
Harrison omuz silkti. “Güzel. Çünkü vaktini kardeşimle harcamanı
istemem Francesca. Çok çekici bir kişiliği vardır ama kesinlikle erkek
arkadaş olacak bir niteliği yoktur.”

ost
Erkek arkadaş niteliği mi? Bu nereden çıkmıştı şimdi? “Coburn
böyle mi düşünüyor? Ona âşık olduğumu falan mı sanıyor?” Sadece

ir d
son zamanlarda patronunun bir iki flörtöz gülümsemesine karşılık
vermişti, o kadar. Sonuçta o da bir insandı.

B
“Seni temin ederim, yok öyle bir şey.’'
Harrison elini kaldırdı hemen. “ Sadece dostça bir tavsiye. Buna
daha önce defalarca tanık oldum.”
Uçak bulutların arasında yükselmişti. Frankie binlerce metre aşağı­

ma
daki yeryüzüne bakarken fena oluyordu. Coburn bu yüzden mi onu
H arrison’a kolayca göndermişti? Bu çok yanlıştı.
ara
Dudaklarını büktü. Grant kardeşlerin ikisinin de dağlar kadar egosu
olduğunu görmesi iyi olmuştu. Bu sırada bir bulut kümesinin içinden
geçtiklerini fark edincc koltuğun kenarlarına sıkıca tutundu.
-T
Harrison içini çekti, bilgisayarım kenara bıraktı. “Sen uçmaktan
gerçekten korkuyorsun.”
“Tuhaflıklarımdan birisi işte.”
Harrison gülümsedi. “Rocky hoşuma gidiyor aslında. Sonra şakacı­
mli

lığın, yaşlılarla ilgilenmen. Bu hayırsever yanını takdir ediyorum Fran­


cesca. insanı canlandıran bir şey.”
ize

“Grant ailesi dc aynısını yapıyor.”


“Ailemin bütün hayır işlerinin mutlaka gizli bir amacı vardır, hepsi
G

kamera karşısında yapılır. Aynı şey değil.”


Harrison’ın içtenliği Frankie’nin boş bulunmasına neden oldu.
“Beyaz Saray hedefini düşününce bu çok doğal,” deyiverdi.
itap

“Öyle mi? Beyaz Saray’ı mı hedefliyormuşuz?”


Frankie’nin yanakları kızardı. “Herkes öyle düşünüyor.”
“Başkanlık yarışına giren herkes, yıllarca bu amacın peşinde koş­
K

tuğunu inkâr eder. Bu bir oyundur Francesca, uzun ve kanlı bir savaş­
tır. En güçlü insanı bile yıpratır.”
Frankie kaşlarını çattı. Yani Harrison aday olacak mıydı olmayacak
mıydı?
Harrison gülümsedi. “Yani, şu anda sadece Grant Endüstri ve Leo-
nid Aristov’un yarın masaya getirecekleriyle ilgileniyorum.”
Böylece tekrar işe koyuldular. Harrison, Aristov’un en son çekince­
lerine yönelik olarak hazırladığı sunumu çıkardı, Frankie’den notlar

ost
almasını istedi. Frankie çalışmayı hiç bu kadar sevinçle karşılamamış
olabilirdi, yerden binlerce metre yukarıda, teneke bir kutu içinde oldu­

ird
ğunu düşünmekten kurtulmuştu böylece.

B
A tla n tik Okyanusu üzerinde bir iki saat geçirdikten sonra Harri­
son, asistanıyla nihayet gerçek bir iletişim kurmaya başladıklarını his­
setmişti. Frankie’nin zekâsından kuşkusu yoktu, geçen hafta onun çok

ma
kıvrak bir zekâsı olduğunu anlamıştı. Ona hareket etme imkânı verdik­
çe Frankie son derece akıllıca sorular sorarak onun Leonid Aristov
karşısında daha hazırlıklı olmasını sağlıyordu.
ara
Ruslar onun hep kanayan yarası olmuştu. Aristov sanki bütün koz­
lar onun elindeymiş gibi Harrison’la oynamaya çalışıyordu ama bu
-T
doğru değildi. Harrison onun zor durumda olduğunu ve Siberius’u
satmak zorunda olduğunu biliyordu. Aristov yine de Harrison ın haya­
tını zorlaştırmak için elinden geleni yapıyordu. Harrison bunun sebebi­
ni ertesi günkü toplantıda öğrenmeyi umuyordu.
mli

Bir de, parasının hesabını bilmeyen, parlak bir hayat süren ama ge­
ride bıraktıklarına hiç aldırmayan Markovic vardı. Harrison onun ba­
ize

basına yaptıklarını hiç unutmamıştı, günün birinde onun da Clifford


G rant’la aynı kaderi yaşayacağım biliyordu.
pG

Frankie bacak bacak üstüne atmıştı. Harrison dikkatini onun muh­


teşem bacaklanndansa önündeki işe vermek için iradesini kullanıyor­
du. Ona karşı hissettiği çekimi kontrol altına alabilirdi ama bu onun
sağlıklı bir erkek olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
ita

Coburn, hayatı boyunca kontrollü ve disiplinli davranmış abisinin


neler çektiğini görse çok eğlenirdi. Harrison duygularına göre hareket
K

etmezdi. Ama Francesca’yla bir hafta geçirdikten sonra kardeşinin onu


neden altı aylığına kendisinden uzaklaştırdığını anlamıştı. Francesca,
baştan çıkarıcı olduğunun farkında olmadan baştan çıkarıyordu. Bu da
onu daha da çekici bir kadın yapıyordu.
Pilotun anonsuyla düşünceleri bölündü. “ Sevgili yolcular, ileride
bizi bekleyen sert bir hava var. Önümüzdeki bir saat boyunca emniyet
kemerlerinizin genellikle bağlı olmasını isteyeceğim, bu yüzden tuva­
leti kullanacaksanız şimdi gidin.”

ost
Frankie o sırada onlara içki servisi yapan kabin görevlisine, “Ne
kötü havası?” diye sordu irkilerek.

ird
“İleride yıldırım yoğunluğu var. Biraz sarsılabiliriz ama merak et­
meyin. Kaptan pilotumuz çok iyidir.”

B
Frankie yüzü yemyeşil olarak kemerini çözdü.
Harrison, “İyi misin?” diye sordu hemen.
“Sadece pilotun söylediğini yapacağım.”
Geri geldiğinde Frankie bembeyazdı. A ristov’un sunumu üzerinde

ma
çalışmaya devam ettiler. Kaptan kemerlerin bağlanmasını istedikten bir
süre sonra uçak sallanmaya başladı. Frankie bilgisayar ekranına baka­
ara
rak konuşmayı sürdürdü.
“İstersen bırakabiliriz,” diyecek oldu Harrison. “F ırtına...”
“Anlatmaya devam et,” dedi Frankie telaşla. Koltuğun kenarlarını
-T

öyle sıkı kavramıştı ki eklemleri bembeyaz olmuştu. “Böylece daha az


korkuyorum.”
Bunun üzerine Harrison konuşmayı sürdürdü. Kırk beş dakika son­
ra sunumun üzerinden geçmişler, son bir kontrol yapıyorlardı.
mli

Frankie, “En son piyasa istatistiklerini koymadık,” dedi. Kâğıtlarını


karıştırmaya başlamıştı hemen.
ize

“Üçüncü slayda koymuştuk.”


“Ah. Peki, grafik de eklemiştik değil mi?” Bu sırada alt dudağını
G

kemiriyordu. “Hani biraz genişletmemi istediğin grafik?”


“O da orada.” Harrison bakışlarını onun dolgun dudaklarından ayı­
rıp sunuma döndü. Francesca en baştaki gibi yemyeşil değildi belki
itap

ama tuhaf davranıyordu biraz.


“Francesca, iyi misin?”
“H arikayım ” Frankie’nin yüzünden zorlama bir gülümseme belir­
K

di. “Hissedar toplantılarından söz edelim mi biraz?”


“Eğer diğer toplantıyı hallettiğimizden yüzde yüz eminsen, tamam,
çalışalım.”
“Kesinlikle eminim!” Frankie not defterini çıkardı, not almaya ha­
zırlandı. “Şimdi bu hissedar şeyi..."
“T oplantıları,” diye düzeltti H arrison.
“T am am , to plantıları... Pazartesileri ve sald an toplanıyorlar, öyle
değil m i? Ç arşam balan da ek gündem m addelerini konuşuyorlar.”

ost
“Salı günleri konuşuyorlar onları.”
“B en de salı dem iştim .”

ird
“H ayır, çarşam ba dedin.” H arrison, F ran k ie'n in açıp bakmadığı
dosyadan bir takvim çıkardı. “B ak.”

B
Frankie toplantı takvim ini inceledi am a sanki boşluğa bakıyor gi­
biydi. “A nladım .” Sonra içini çekti, dirseklerini m asaya dayadıktan
sonra gözlerini ovuşturdu. “Ç ok üzgünüm . B irden zihnim bulandı.
H arrison kendisini suçlu hissetti. “Y orulm uş olm alısın. Ç ok yoğun

ma
b ir haftaydı.”
“E vet am a b u ...” Frankie avuçlarını şakaklarına bastırdı. “ Sanırım
biraz uzanm am gerek.”
ara
H arrison, F rankie’nin ellerini yüzünden çekti. “İyi m isin?”
“İyiyim . Sadece kız kardeşim in türbülans için verdiği ilacı içm iş­
-T
tim . O da b e n i...”
“İlaç nerede?”
“Ç antam da.”
H arrison hem en çantayı açtı, ilacı çıkarıp etiketine baktı, sakinleşti­
mli

rici bir haptı.


“D aha önce hiç alm ış m iydin bu ilaçtan?”
ize

“H ayır. Sanırım biraz ağır geldi,” dedi Frankie gözlerini kapayarak.


“G aliba bir iki dakika sonra sızacağım . K ahve içm ek iyi gelebilir.”
pG

“K aç tane içtin?”
“Sadece bir tane içtim am a sersem gibiyim şu anda.”
“Etkisi saatlerce sürer. U zanm an gerek,” dedi H arrison. Sonra
F rankie’nin kem erini çözerek kucağına aldı, arkadaki ufak kabine yö­
ita

neldi. Bu sırada uçak sarsılm aya devam ettiği için dengesini güçlükle
koruyordu. Francesca korkuyla kolunu sım sıkı tutm uş, titriyordu.
K

N ihayet F rancesca’yı yatağa bırakm ıştı ki uçak bir anda derin bir
boşluğa düştü. Francesca korkuyla b ir çığlık atarken H arrison onun
üstüne düşer gibi oldu. “Y utkun,” dedi Francesca ya hem en.
“B u korkunç bir şey! Sakın yanım dan ayrılm a!”
“Şu anda kalam am ,” dedi H arrison oval pencereden ileride, simsi-
yah gökyüzünde çatallanan şim şeklere bakarken. F rancesca’yı yatağa
iyice itm ek istedi am a Francesca onu kolundan tutm uş, “L ütfen,” diye
m ırıldanıyordu korkuyla.

ost
H arrison, çaresiz, Francesca’nın yanm a çöktü, kollarını ona sardı.
Francesca portakal çiçeği ve m asum iyet kokuyordu. Birkaç dakika

ird
sonra uçağın sarsıntıları durdu, Francesca da titrem iyordu artık. H arri­
son en son ne zam an bir kadına böyle sarıldığını hatırlam aya çalıştı.

B
H erhalde, yedi yıl önce, Susanna onu terk ettiği sıralarda olm alıydı.
Ayağa kalktı. Francesca hem en gözlerini açıp ona bakm ıştı.
“G eçti artık,” dedi H arrison.
Francesca tekrar kıvrılıp yatarken H arrison kabinden çıktı. Yerine

ma
döndüğünde, dışarıdaki fırtınaya baktı yeniden. Bunun kötü bir fikir
olduğunu biliyordu. H er an daha da kötüleşiyordu.
ara
-T
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
]
ara
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ~ j
-T
F r a n k i e bir şeylerin yolunda gitmediği hissiyle uyandı. Başı '
ağırlaşmıştı, çok parlak bir ışık vardı. Gözlerini daha sıkı yummaya
uğraştı.
Tuhaf bir ses vardı. Kaldırım taşlarını mı değiştiriyorlardı yine?
mli

Birden gözlerini açtı. Parlak gün ışığı, ufak oval pencerelerden süzülü­
yordu içeri. Yatak odasında değildi. Grant Endüstri’nin jetiyle Lond­
ize

ra ’ya uçuyordu. Sabah olmuştu.


Akşam olanları parça parça hatırlamaya başlıyordu. Korkunç bir
pG

fırtına çıkmıştı, şimşekler çakıp durmuştu. Uçak, oyuncakmış gibi sar­


sılmıştı. Frankie, kız kardeşinin verdiği hap sayesinde uyuyup kalmıştı.
Ah, hayır. Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu bir an. İşte, daha sonra­
sını hatırlamak istemiyordu. Patronu onu kucağında getirmiş, yatağa ,
ita

bırakmış, onu tutmuştu. ■



Frankie yüzünü utançla yastığa gömdü. Adama sımsıkı yapıştığını
K

hatırlamıştı. Yüzü kıpkırmızı oldu. Tessa asla böyle bir duruma düş- i
mezdi. Muhtemelen en korkunç uçak kazasında bile soğukkanlı kalırdı.
Yataktan fırladı, üstünü başını düzeltmeye çalıştı. Üstündekileri
tamamen değiştirip makyaj yapmadığı sürece fark eden bir şey olm a­
yacağına karar verince ana kabine geçti.
Harrison mavi keten gömleği, kravatı ve ütülü pantolonuyla tiril ti­
ril görünüyordu. Ceketini de yanındaki koltuğun sırtına atmıştı. Leonid
Aristov’la kapışmaya hazırdı.

ost
Başını kaldırıp Frankie’ye baktı. “Daha iyi misin?”
Frankie başıyla onayladı. “Dün akşam için özür dilerim. İlacın beni

ird
böyle etkileyeceği aklıma gelmemişti hiç.”
“Boş ver. Berbat bir fırtınaydı.” Harrison saatine baktı. “Bir saat

B
içinde inmiş oluruz. Duş alıp üstünü değiştirmek istiyorsan şimdi yap.”
Frankie başını tamam der gibi salladı. H arrison'a aslında dün ak­
şamki gibi birisi olmadığını anlatmak istiyordu çaresizce ama Harrison
önündeki rapora gömülmüştü. Ayrıca, Harrison’ın sözlerden çok dav­

ma
ranışlara önem verdiğini biliyordu Frankie.
Tekrar diğer kabine döndü, duşa girdi. Yine o harika asistan ola­
ara
caktı. Bunu yapabilirdi.
-T
K a z a s ız belasız Londra’ya inmeyi başarmışlardı. Havaalanında
onları karşılayan arabayla Chatsfield’a geçtiler. Otel lüksün ve konfo­
run bir markası gibiydi, her şey pırıl pırıldı ama Harrison sadece ertesi
günkü toplantıyı düşünebiliyordu.
mli

Francesca eşyalarını yatak odasına bırakırken Harrison akıllı tele­


fonundan epostalarını kontrol ediyordu. Aristov’dan bir eposta gelmiş­
ize

ti.
G

Grant, B rüksel’e takılıp kaldım. Bu akşam H ighgate’deki


evimde bir hayır balosu veriyorum. İstersen gel, burada
konuşalım, olur mu? Sizin için iki bilet ayrıldı. Leonid.
itap

Harrison neye uğradığını şaşırmıştı. Bu adam onunla oyun mu oy­


nuyordu? Sırf adamın kaygılarını giderebilmek için günlerce uğraşıp
K

bir sunum hazırlamış, koca bir okyanusu aşıp Londra'ya gelmişti ve


adam şimdi ona partiden söz ediyordu!
Aristov’un daha birkaç hafta önce imzalamaya can attığı anlaşmada
ayak sürümeye başlamasının nedenini bulmaya çalışıyordu Harrison.
Kırk milyon dolar, Rus işadamını içinde kaybolduğu dar boğazdan
kurtarm aya fazlasıyla yeterdi aslında. ı
H arrison ellerini ceplerine soktu, b ir aşağı b ir yukarı yürüm eye
başladı. A ristov artık otom otiv sektöründen ayrılacağını ve elindeki

ost
varlıkları yeniden düzenleyeceğini söylem işti.
B irden aklına bir şey geldi. A ristov onun gerçek niyetini anlam ış

ird
olabilir miydi? S iberius’u satın alm anın aslında sadece, babasını öldü­
ren adam ı m ahvetm e yolunda bir adım olduğunu anlam ış mıydı yoksa?

B
Bu m üm kün değildi. A nton M arkovic’in otom otiv im paratorluğunu j
sürdürm esini sağlayan firm aları ve kanalları birer birer ele geçirirken ş
çok dikkatli davranıyordu, hiçbir şekilde onunla b ir bağlantısı kurula­
m azdı bu alım ların. A kıllıca bir iş stratejisi yürütm ek için bir iki alımı

ma
herkese duyurm uştu, o kadar. ;
Siberius, A nton M ark o v ic’in son yaşam kanallarından birisiydi \
ara
am a A ristov bunu bilem ezdi. H arrison şakaklarını ovdu. E ğer Sibe-
riu s’u alm ayı başaram azsa M arkovic üretim e devam eder ve H arri- ;
so n ’ın bütün planları suya düşerdi.
-T
B una asla izin verem ezdi. Hayatı pahasına buna engel olacaktı. :
Y ine o korkunç geceye dönm üştü. Ertesi gün babasının valilik için
aday olduğu duyurulacaktı. H arrison eve gittiğinde tu h af bir sessizlik ,
karşılam ıştı onu. Sanki çok kötü b ir şeyler olm uş gibi tekinsiz b ir at- |
mli

m osfer vardı evde. '{


B abası, onca parlak fikirler ürettiği m asasında, cansız b ir şekilde •
ize

yığılm ış, duruyordu. j


H arrison’ın vücudu kaskatı kesildi. Yedi yıl önce derinlere göm dü- ‘
pG

ğü canavar canlanm ıştı, görüşünü bulanıklaştırıyordu. B abasının ölü- I


m ünden, o tetiği kendisi çekm işçesine A nton M arkovic suçluydu. I
B ununun hesabım m utlaka verecekti. J
H arrison’ın çok dikkatli davranm ası, en ufak bir hata yapm am ası I
ita

gerekiyordu. 1
T am o anda Francesca içeri girdi. H arriso n ’ın yüzünden b ir terslik 1
K

olduğunu anlam ıştı. 1


“N e oldu?” diye sordu hem en. t
“A ristov, H ighgate’deki bir baloda görüşm em izi istiyor.” I
F rankie’nin gözleri kocam an açılm ıştı am a b ir şey dem edi. H arri- 1
son ona arkasını döndü, cam dan dışarı bakarak nefis L ondra m anzara- I
sını izledi bir süre. Binlerce kilom etre öteden L o n d ra’ya A ristov tara­
fından böyle ters köşeye yatırılm ak için gelm işti. G erisin geriye A m e­
rik a’ya dönebilir, ya da A ristov’un aklından neler geçtiğini anlam ak

ost
için son bir girişim de bulunabilirdi.
“Ü stüne bir şeyler al, bir partiye katılıyoruz,” dedi F rancesca’ya.

ird
B
ma
ara
-T
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
ara
-B E Ş İN C İ BÖLÜ M ~
-T
F r A N K IE , ayak bilek lerin e dolan an , hay atın d a aldığı en pahalı
elbiseden on k at-p ah alı o lan elbiseyi g iy d ik ten ve C hatsfield k u afö r
ekibi saçını ve m akyajını tam am ladıktan sonra ay n ad a ken d isin e baktı.
K arşısındaki bam b aşk a b ir k adındı, k esinlikle bildiği F rancesca
mli

M asseria değildi. E ğ er satış d anışm anı k ad ın , ‘tam L eonid A risto v ’un


verdiği yılın p artisin e u y g u n ’ d em ese h ay atta alm azdı bu elbiseyi.
ize

“H erkes o rad a olacak hayatım , sıradan olam azsın ,” dem işti kadın.
O ysa Frankie hayatı boyunca hep sıradan olm uştu. E v et, v ü cu t h a t­
pG

ları düzg ündü, erk ek ler bunu ona hep söylem işti am a yine de g ö zleri,
kız kardeşlerininki gibi çarpıcı b ir m avi d eğ il, griydi. N e de doktor,
p sikolog, kim ya m ühendisi ya da iş k ad ın ıy d ı. Sadece an n esin in , k im ­
senin sakinleştirem ediği b ir m üşteriyi sakinleştirm e gö rev in i verdiği
ita

kızıydı. N o tlan çok yüksek olm adığı için annesiyle b abası onun lo k an ­
tad a çalışm aya devam etm esini istem işlerdi am a F rankie bunu kabul
K

etm em işti. B aşka birisi olm ak istiyordu o. G ran t E n d ü stri’de çalışm aya
başladığı anda başka birisi olm aya başladığını hissetm işti.
A ynada tekrar baktı kendisine. S atıcının söylediğine göre g ö zleri­
nin rengine çok uyan dum an m avisi elb ise vücudunu tam am en sarıyor­
du am a kum aşı o kadar kaliteli ve özeldi ki, basit d eğil, çok havalı d u ­
ruyordu. E lb isen in , kürek kem iklerini ve sırtının b ü y ü k b ir kısm ını
açık ta bırakan kesim i de çok zarifti. H arriso n ’ın k red i kartı sayesin-
d eydi bu.

ost
K apı çalındı. H arrison gelm işti. F rankie şalını o m u zu n a atıp kapıyı
açtı. B ir an nefesi kesildi. H arrison sm okini içinde akıl alm az derecede

ird
yakışıklı ve çekici duruyordu.
F rankie on a hayranlıkla bak ark en H arrison d a b akışlarım ondan

B
alam am ıştı. B öylece birkaç saniye, k alakaldılar. H a rriso n ’ın b ak ışla­
rından belli olan b eğenisi, F ran k ie’nin ayaklarını y erden kesm işti san­
ki.
H arrison boğazını tem izledi. “ Ç ok güzel g ö rü n ü y o rsu n .”

ma
Sakın, dedi F rankie kendi k endine. O senin p a tro n u n . Ş im d i se rin ­
kanlı ve ço k düzgün davranm ak zorundasın.
ara
“U m arım fazla abartılı olm am ıştır,” dedi olağan b ir şekilde. “ Satıcı
ço k uygun olduğunu söyledi.”
“K esinlikle fazla değil.” H arrison başka b ir şey d ah a söyley ecek ­
-T

m iş gibi ağzını açtı am a sonra vazgeçti. “G id elim .”


H ig h g ate’e b ir R o lls-R o y ce ’la gittiler. H arrison çok sessizdi. F ran ­
kie onun aklından A risto v ’a karşı izleyeceği stratejinin geçtiğinden
mli

em in d i. O da iyice gerilm işti.


A risto v ’un m alikânesi, civardaki ev lerin en g österişlisiydi. T epeye,
sık ağaçlarla çevrelenm iş bir yolu tırm anarak çıktılar. K arşıların a k ır­
ize

m ızı tuğlalı, m uhteşem bir bina çıkm ıştı. F rankie b ir yerlerde m alikâ­
nede elli iki yatak odası, on sekiz banyo b ulunduğunu okum uştu. B i­
G

naya yaklaşırlarken hayranlıkla bakıyordu, h ay atın d a böyle b ir şey


g örm em işti.
F rankie saçını onuncu kez düzeltirken H arrison o n a baktı. “H uzur-
itap

suzlanm a artık , m ükem m el görü nüyorsun.”


“ S anırım sen hafta en az bir kere böyle b ir d avete k atılıy o rsu n .”
H arrison gülüm sedi. “O nlar da senin gibi insan, unutm a.”
K

H arriso n ’ın gülüm sem esi F ra n k ie ’nin içini eritiyordu. Ş im d i, nasıl


olu p d a C o b u rn ’u daha yakışıklı kardeş olarak gördüğünü m erak e d i­
yordu. C oburn dikkat çekiciydi, cazipti am a H arrison insanı derinden
etk iliyordu. E lli katm am vardı sanki.
F rankie’nin sadece iki yıl önce, üniversitedeyken uzun süreli bir
ilişkisi olm uştu, katm anlardan ne anlardı? Böyle şeyler düşünm ek ye­
rine işine odaklanm ası gerekiyordu.

ost
M alikânenin önünde durduklarında bir vale kapıyı açarak, “G vidon
E v i’ne hoş geldiniz,” dedi.

ird
Paparazziler fotoğraf çekm eye uğraşırken H arrison, F ran k ie’ye
eğildi. “G vidon E vi?”

B
Frankie, onun koluna girerek dengeli bir şekilde araçtan inm eye ça­
lışırken, “G vidon, bir R us m asalında ism i geçen bir prens. A nlaşılan
L eonid R us m asallarına bayılıyor.” ,
“N ereden biliyorsun?”

ma
“A raştırm am ı yaptım ,” dedi Frankie. Bu sırada kırm ızı halıda yü­
rüm eye başlam ışlardı.
ara
H arrison dikkatle onu süzdü. “Ö yleyse, şim diki sevgilisi Juliana
R ossellini’nin L ondra’nın en önem li m üzayede salonlarından birinin
başında olduğunu da biliyorsundur.”
T
Frankie elbette biliyordu am a takılıp düşm em ek için bütün d ikkati­
ni adım larına verm işti.
-

“R ahatla,” dedi H arrison. “Parkta yürüyüşe çıktığını düşün.”


mli

“Y a hakkım ızda dedikodu yapılırsa?”


“Y anım da m üthiş bir esm erle görünm enin benim için bir sakıncası
yok,” dedi H arrison.
ize

Frankie iltifat karşısında kızarm ıştı.


“Sürekli göz önünde olm ak canını sıkm ıyor m u?” diye sordu.
G

Frankie om uz silkti. “Bu benim hayatım . A lışm aya bak.”


M etal detektörlerinden geçerek içeri girdikten sonra terasa yöneldi­
ler. Frankie, içerideki m anzaraya şaşkınlıkla göz gezdirdi. K im i konuk­
p

lar terasta, onlar gibi form al giyinm işti am a bazıları da havuz başında,
ita

m ayolarıyla içkilerini yudum luyordu.


“K eşke m ayoyla gelseym işim , daha ucuza çıkarm ış,” dedi Frankie.
K

H arrison ona tuhaf bir ifadeyle baktı. “Elbiseyle gelm en senin için
daha güvenli olm uş bence.”
A ralanndaki elektrik hissedilm eyecek gibi değildi. Bu haksızlık,
dedi Frankie bakışlarıyla. H ani kurallara uyuyorduk?
Bunu sen istedin, diye karşılık verdi H arrison aynı şekilde. D ürüst

k
ol.
B ara doğru giderlerken, A ristov’la Ju lian a’yı uzaktan gördüler.
Frankie ikisini gazetelerdeki fotoğraflarından tanıyordu, kesinlikle çok

ost
güçlü görünen bir çifttiler.
A ristov’un davetlilerle selam laşıp konuşarak yanlarına gelebilm esi

ird
yirm i dakikayı bulm uştu. H arriso n 'la Leonid selâm laştılar. L eonid
viski rengi gözleri ve sert yüz hatlarıyla çekici bir adam dı. Sevgilisi

B
Ju lian a’yla sağ kolu V iktor K am in sk i’yi tanıştırdı onlarla. Juliana in ­
cecik, uzun boylu, göz alıcı bir esm erdi. K ırm ızı yanaklı bir R us olan
K am inski, “H arrison çok şanslı,” diyerek F rankie’nin elini öpm üştü.
Leonid, H arrison’a çevreyi gezdirm eyi önerirken Juliana, “ Biz de

ma
Francesca’yla birer kadeh şam panya daha içelim ,” dedi. “ İş konuşur­
ken çok sıkıcı oluyorsunuz.”
ara
Leonid çarpık gülüm sem elerinden biriyle, “N eyse ki diğer konu­
larda çok başarılıyım ,” dedi.
Juliana ona ateşli bir ifadeyle baktıktan sonra F rankie’nin koluna
T
girdi, birlikte kalabalığın arasına karıştılar. “G üçlü ve nefis iki adam ,”
diye m ırıldandı Juliana. “B irbirlerine yakıştılar.”
-

Barda iki tabureye oturdular. “Zavallı V iktor,” dedi Juliana. “S en­


mli

den çok hoşlandı am a insanın H arrison gibi bir patronu varken ona
dönüp bakar mı hiç? L eonid, H arrison’ın çok büyük politik hedefleri
olduğundan söz etti. G üç çok tahrik edicidir.”
ize

“Bakm ası fena bir adam değil,” dedi Frankie sadece.


“ L eonid’le aralarında bir gerginlik var.”
G

F rankie gülüm sem eye devam etti. “H arrison sadece anlaşm anın so­
nuna yaklaşıldığı için gergin biraz, b ir iki pürüz var galiba.”
Juliana yüzünü buruşturdu. “B ence birbirlerine çok benziyorlar,
itap

problem de bu. L eonid bütün kontrolün onda olm asını ister, H arrison
da aynı şekilde davranıyor. L eo n id ’in im paratorluğu yerle bir olacaksa
bile egosunun okşanm asını ister.”
K

B arm en şam panyalarını getirm işti. “İnsanlar inanm akta zorlanıyor


belki am a Leonid iyi bir adam dır. Doğru kararlar verdiğini hissetm ek
ister hep. Bu yüzden, H arrison ’la anlaşm asını bitirm esine engel olan
b ir şey varsa bu kâğıt üzerinde değildir, yüreğindedir,” dedi Juliana.
“L eonid nasıl biridir?” diye sordu Frankie m erakla. “Çok gizem li
biri gibi duruyor.”
“K esinlikle öyle. Ü stün zekâlıdır, çok serttir am a dostlarına çok iyi

ost
davranır. Eski karısı servetinin yarısını alıp kaçm asına rağm en benim
yanım da pam uk gibi olur.”

ird
“İyi oligarklardan yani.” (R u sy a ’da birdenbire aşırı zenginleşen iş
adam ları)

B
“O nların çoğuna benzem ez, A nton M arkovic’e m esela. E ğer L eo­
nid onunla iş yapıyor olm asa eve bile sokm am o adam ı.”
Frankie, M arkovic’in dünyanın en zengin adam larından birisi o l­
duğunu biliyordu, geçen yıl sıralam ada H arriso n ’ın iki üstünde yer

ma
alm ıştı. “B urada m ı?”
“N eyse ki yurt dışında, ondan hoşlanıyorm uşum gibi davranm ak
zorunda kalm ıyorum böylece.”
“N eden hoşlanm ıyorsun ondan?”
ara
Ju lian a’nın yüzündeki gülüm sem e silindi. “T ehlikelidir. Yeraltı
T
bağlantıları pistir, kadınlarına kötü davranır."
Frankie, Antori M arkovic’den uzak durm ası gerektiğini aklının bir
köşesine yazdı.
-

“N eyse, bu kadar iş yeter. Hadi şerefe!”


mli

Şam panya içerlerken Juliana ona etraftakileri tanıtıyordu am a içki


h er zam anki gibi F rankie’yi hem en çarpm ıştı. B ir saat kadar sonra Ju­
ize

liana onu yeniden H arriso n 'a teslim ettiğinde hafif çakırkeyif durum ­
daydı Frankie. H arrison’ın ise yüzünden düşen bin parçaydı, belli ki
pG

L eonid’le henüz konuşam am ışlardı.


“N eden geldik ki?” dedi H arrison hışım la. “Benden uzak duruyor,
onunla konuşm aya niyetlendiğim anda bililerinin yanına gidiyor.”
Frankie, Juliana’nın anlattıklarını geçirdi aklından. A caba bunları
ita

H arrison’a söylem eli m iydi yoksa söylem esi kötü mü olurdu? Sonunda
ona anlatm ası gerektiğine karar verdi.
K

“Juliana, L eonid’in her şeye iş gözüyle bakm adığını söylüyor. İyi


kararlar verdiğinden em in olm ak isterm iş. E ğer bu anlaşm ayı im zala­
m asına engel olan bir şey varsa bunun kâğıt üzerinde değil, onun yüre­
ğinde olduğunu söyledi bir de.”
H arrison inanam ayarak ona baktı. “Onunla anlaşm a hakkında mı
konuştun sen?”
Frankie çenesini dikleştirdi. “K onuyu o açtı, aranızdaki gerginliği

ost
fark etm iş.”
H arrison alçak sesle küfretti. “A ristov’un bu anlaşm ayla ilgili iyi

ird
b ir şey hissetm esi gerekm iyor, paçasını kurtarm asına bakacak o.”
“Peki ya gururu ne olacak?” diye sordu Frankie yum uşak bir ifa­

B
deyle. “L eonid büyük bir mali kriz içinde am a yine de bu akşam böyle
b ir parti veriyor. Y ıkılm adığını söylem eye çalışıyor. Senin bunu anla­
dığını görm esine izin ver. Onu anladığım göster ona.”

ma
H arrison, bakışlarında yabani bir pırıltıyla dönüp o n a baktı. “B un­
ları hep Juliana mı anlattı?”
Frankie hafifçe ürperdi. “E vet.”
ara
“O benim le konuşm uyorsa bunu ona nasıl anlatabilirim ? Hiç yalnız
kalm ıyor. Lanet olası K am inski her an dibinde.”
T
“B ir fırsat doğar m utlaka. Juliana, m üzayedenin L eonid için önem li
olduğunu söylem işti. Belki de bütün dikkatini m üzayedeye verm iştir,
seninle daha sonra konuşacaktır.”
-

Harrison bir an onu süzdü. “G idelim o halde.”


mli

M ü z a y e d e m alikânenin en görkem li salonunda düzenleniyordu.


ize

Satışa sunulan sanat eserleri çok değerliydi. L eonid, sanata ne kadar


değer verdiğini anlatan bir açılış konuşm ası yaptı. Frankie, onun ger­
G

çekten de Ju lian a’nın söylediği gibi, özünde iyi bir insan olduğunu
düşündü onu dinlerken.
Sonra m üzayede başladı. Paha biçilm ez sanat eserleri önlerinde g e­
itap

çit yapıyor, eserlerin değeri giderek artıyordu.


Sırada parlak mavi tonlarda bir C hagall vardı. “B unu çok severim ,”
diye m ırıldandı.
K

H arrison başıyla onayladı. “B en de öyle.”


M üzayede bir buçuk m ilyon poundla başlam ıştı. Ön sıralardaki bir
İngiliz iki m ilyonu işaret etti. A rdından güney aksanlı bir A m erikalı iki
buçuk m ilyona çıktı. Bir süre sonra fiyat üç buçuk m ilyona çıkm ıştı.
H arrison elini kaldırdı. “D ört m ilyon.”
Frankie ona nutku tutularak bakarken m üzayede yöneticisi diğerle- i
rini fiyatı artırm aya davet etti am a kim se yanaşm adı. ]
“Sat-tıım !” diye bağırdı adam sonunda. “A rka sırada oturan Bay

ost
G rant, dört milyon pounda tablonun sahibi oldu.”
Salonu bir uğultu sararken Frankie hâlâ H arrison’a bakıyordu. 1

ir d
“Sadece bir jestti,” dedi H arrison. “A yrıca tabloyu da severim .” ı
D ö rt m ilyon po u n d lu k jest! D aha sonra iki tablo daha satıldı, akıl j

B
alm az m eblağlarda para el değiştirdi. Leonid m üzayedenin sonunda j
davetlilere cöm ertlikleri için teşekkür ederek satışları bitirdi. Sonra |
sahneden indi, V iktor K am inski’nin kulağına bir şey fısıldayarak da- j

ma
vetlilerin arasına karıştı. H arrison onu bir an gözden kaçırm ıyordu, i
O nun nihayet yalnız kaldığını görünce F ran k ie’ye döndü. |
“K am inski’yi biraz oyalar m ısın?”
ara i

Frankie onun ne dem ek istediğini çok iyi biliyordu. “ Problem de- j


ğil, sen onu bana bırak,” dedi sadece. :
T
B öylece H arrison, L eo n id ’in yanm a giderken Frankie de K a i
m insky’yi izlem eye başladı. Onun bara gittiğini görünce hem en o tara- j
fa yöneldi. V ik to r’un onu görm esini um arak barm enden içki istedi am a ı
li -

adam bir sarışınla sohbete dalm ıştı. O nun konyak ısm arlarken, birisi \
L eonid için, dediğini duyunca Frankie neredeyse bağırarak barm ene
m

soda lim on için teşekkür etti. Tek derdi kendisini gösterebilm ekti. <
ize

N ihayet V iktor onu fark etm işti. E linde iki konyak kadehiyle Fran- '
k ie ’nin yanına geldi.
G

“K endi içkini kendin alm am alısın. G rant nerede?”


“B ir arkadaşına rastladı.” Frankie becerebildiğince cazip b ir bakış
fırlattı V iktor’a. “H azır o m eşgulken bana L eo n id ’in sanat koleksiyo­
nunu gösterm ek ister m isin?”
p
ita

V ik to r’un bakışları bir an F ran k ie’nin göğüs dekoltesine kaydı.


“L ütfen,” diye üsteledi Frankie. “B ir daha böyle b ir fırsat bulam am .”
K

“A ncak bu şahane konyağın tadına bakm an şartıyla,” dedi V iktor.


“L eo n id ’e götürüyordum .”
“A nlaştık,” dedi Frankie. A ncak b ir kadehi daha kaldırabilirdi.
B öylece V iktorTa, L eon id ’in koleksiyonunu dolaşm aya başladılar.
V iktor tabloları şevkle anlatırken Frankie de heyecanla onu dinliyordu.
B öylece iki katı dolaştılar, üçüncü kata geldiler. Frankie kadehinden
m inicik yudum lar alıyordu.
V iktor’un çağdaş R us sanatının en önem li örneklerinden biri oldu­
ğunu söylediği tabloya geldiklerine aradan yirm i dakika geçm iş olm a­

ost
lıydı. Frankie duvara yaslandı, büyük bir dikkatle tabloya baktı. “Çok
ilginç,” dedi am a sadece siyah ve yeşil fırça darbeleri görüyordu.

ir d
“N efes kesici,” dedi V iktor elini F ran k ie’nin hem en arkasındaki
duvara koyarak. “A rtık gitm em gerek, Leonid bcııi bekliyor.”

B
“A h, daha fazlasını um uyordum ,” diye m ırıldandı Frankie.
R u s’un gözleri parladı. “L eo n id ’in özel odalarında başka m uhteşem
C hagall tabloları var. İstersen sana gösterebilirim .”
F ran k ie’nin zihninde alarm çanları çalm aya başlam ıştı, V iktor’un

ma
bakışlarından niyetinin ne olduğu apaçık okunuyordu.
“L eonid’in özel odalarına girm eye cesaret edem em ,” diyebildi.
ara
“Em in m isin?” V iktor ona iyice yaklaşm ıştı. “Çok iyi bir dinleyici­
sin aslında.”
T
Frankie’nin kalbi hızlı hızlı atm aya başlam ıştı.
"V iktor, bu tur için çok teşekkür ederim a m a ...”
V iktor diğer elini, Frankic’nin diğer tarafında duvara koyarak onu
li -

kollarının arasına hapsetti. R usça, “ K açm a, kal,” diye fısıldadı.


Frankie gerçekten paniğe kapılıyordu. Boş kadehini gösterdi.
m

"B undan bir tane daha istiyorum , çok lezzetliym iş.”


ize

V iktor gülüm sedi. “E lbette.”


F rankie’nin m idesi bulanm aya başlıyordu am a V iktor, girm esi için
nazikçe ona kolunu uzatınca rahatladı. Birlikte aşağıdaki balo salonuna
G

indiler. V iktor içkilerini alırken Frankie panikle etrafa bakındı. Harri-


so n ’ı bulm aya çalışıyordu am a H arrison’dan iz yoktu.
V iktor elinde iki kadehle dönm üştü birisini ona uzattı.
itap

“D ans etm eliyiz,” dedi F rankie’ye.


Frankie bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşündü çünkü böylece
içki içm ek zorunda kalm ayacaktı. K adehini yakındaki b ir m asaya bıra­
K

kırken V iktor eliyle işaret ederek, “O nu da yanm a al,” dedi.


D ans pistine vardıklarında orkestra hem dans edip hem de içki içe­
bilecekleri yavaş bir parça çalıyordu. V iktor beline sarılıp onu kendisi­
ne çekm eye çalıştıkça Frankie konyak içiyorm uş gibi yapıyor, istem ese
de arada bir iki yudum içiyordu.
Şam panyadan sonra az önce içtiği ilk konyak zaten başını döndür­
m üştü. D urum kötüye gidiyordu. D ans pisti kalabalıklaşırken V iktor
serbest eliyle onu giderek kendisine daha fazla çekiyordu. Frankie,

ost
onun her an kendisini öpm eye çalışacağını biliyordu.
L anet olsun H arrison G rant. N eredesin sen?

ird
B
ma
ara
- T
mli
ize
pG
ita
K
ost
ird
B
ma
-A L TIN C I B Ö L Ü M -
ara
L e O NID A ristov, göle yukarıda bakan balkonda tek başınaydı.
T
D irseklerini balkonun m erm er korkulularına dayam ış, göle yansıyan ay
ışığını izliyordu.
H arrison’ın ona katılm asına şaşırm ış görünm edi. “Chagall hayranı
-

olduğunu bilm iyordum .”


mli

“H ep sevm işim dir.” H arrison da korkuluğa yaslandı.


“B ense beni etkilem eye çalıştığını düşünm üştüm .”
“Sana duyduğum güvenin bir işareti olarak düşün. N eden geri adım
ize

attığını anlam aya çalışıyorum L eonid. B ir anlaşm a yapm ıştık.”


Leonid uzun uzun göle baktı. “ İnsan, hayatının dağılıp gitm esini iz­
G

lerken daha derin düşünm eye başlıyor. E skiden önem li olan şeyler
artık o kadar da önem li olm uyor.”
“ V erdiğin kararların çok azı hatalı bulunabilir L eonid, çok parlak
itap

bir iş adam ısın. Y eniden küllerinden doğacağından em inim .”


“ Senin gibi,” derken yan gözle ona baktı Leonid. “Sezgilerim senin
sadece S iberius’un peşinde olm adığını söylüyor bana H arrison. M esele
K

A nton M arkovic ve ondan intikam alm ak istem en.”


H arrison afallam ıştı. L eonid’in bunu bilm esi im kânsızdı.
Y ine de yüzünde m im ik oynam am ıştı “Bunun M arkovic’le ilgili
olduğunu nereden çıkarıyorsun, bin yıl önceki hikâye o.”
A ristov ona dönüp, gözlerinin içine baktı. "Ç ünkü M arkovic artık
dünyanın en güçlü adam ların d an birisi. B abanın ölüm üne sebep olm uş- *
tu. B üyük b ir yatırım bankasın dak i d o stlarım a b ir iki soru sordum ve ■
senin daha önce de M ark o v ic ’in en önem li ted arik çilerin d en birisini

ost
satın aldığım öğren dim . H epsini yan yana koy u n ca du ru m an laşıld ı.”
H arrison büyük bir ö fk ey e k apılm ıştı. Bu bilgiyi sızd ıran lar işlerini

ird
kesinlikle kaybedeceklerd i am a şim di d ah a önem li b ir sorunu vardı.
L e o n id ’le A nton M arkov ic birlikte iş y apıyorlardı. E ğ er L eo n id iste­

B
seydi planı çoktan suya dü şm ü ş olu rd u . A m a y apm am ıştı. N eden?
“M ark o v ic’e k atlan am ıy o ru m ,” dedi L eonid onun d ile g etirm ediği
soruyu cevaplayarak. “E v et, o n u n la o rtak iş y apıyorum am a dans p art­
nerini her zam an kendin seçem iyorsun. M a rk o v ic ’e ne yaparsan yap,

ma
um urum da değil, hatta onun çöküşünü zevkle izlerim . Ben sadece Si-
b eriu s’la ilgili planlarından en d işeliy im .”

cak .”
ara
H arrison biraz rahatlam ıştı. “T a la d a n ’ın tam am lay ıcı k uruluşu o la ­

A ristov gözlerini kıstı. “ S ib eriu s’un m asaya g etirdiği p azar payı,


-T
sadece Slav ülkelerini kapsıyor. K o lay lık la yok say ab ilirsin iz onu.
H arrison bakışlarını A risto v ’dan ayırm adı. “ B u pazar önüm üzdeki
on yıl içinde büyük önem k azanacak, boş bırakm ayı göze alam ay ız.”
mli

L enoid zeki b akışlarıy la onu süzdü. “S eninle ortak b ir y an ım ız var


H arrison. S ib eriu s’u bab am ku rd u , bu yüzden şirket benim için çok
önem li. Sen intikam ını alırken onu dağıtacaksan şirketi satm am .”
ize

“ Bu anlaşm anın şirketi dağ ıtm ay la b ir ilgisi y o k ,” dedi H arrison.


“ S adece M ark o v ic’e diz çö k tü rm ek için gerekli b u .” H arriso n , yönetim
pG

kurulu S ib eriu s’u tam am en ele g eçirip L e o n id ’in şirket üzerindeki


hakkını yok etm esi y ö nün de k arar verirse bir şey yapam ayacağım b ili­
yordu. B u, onun gücünü aşan b ir şeydi.
“ İleride ne yapacağım ı düşü n ü p d u ru y o ru m G rant. S en sanırım p o ­
ita

litikaya atılacaksın. B ense M anhattan em lâk piyasasını takip ediyorum .


Ö nüm üzdeki hafta bir iki çatı katı daireye b ak m ak için N ew Y o rk ’ta
K

olacağım . Siberius için bir plan h azırlayıp sun, b eğ en irsem im zalarım .”


H arrison başıyla o nay lad ı. “H azırlay acağ ım .”
L eonid birden gülüm sed i. "K a m in sk i’yi ne yaptın? B ana konyak
g etirecek ti.”
“O n u n la ilgilenm esi için F ra n c e sc a ’yı g ö n d erd im .”
L eonid başını geriye atarak g ü ld ü . “Ç ok acım asızsın V iktor.”
“ K im e k arşı?”
"E lb ette V ik to r’a karşı. A dam F ra n ce sc a ’ya abayı yakm ış durum ­

ost
d a .”

ird
H a r r i s o n balo salonuna bir zafer havası içinde döndü. A ylardan

B
sonra kafası ilk kez rahatlam ış, A risto v ’un geri adım atm asıyla ilgili
o larak kurguladığı kötü senaryolar dağılm ıştı.
L eonid A ristov onun asıl am acını anlam ıştı ve A nton M arkovic'in
alt ed ilm esine seve seve katkıda bulu n acak tı, geriye sadece harekete

ma
g eçm ek kalıyordu.
D oğruca bara gitti, kendine b ir kadeh viski alıp b ir dikişte içti. Teb­
ara
rikler bana.
S o nra F ran cesca’yı hatırladı. F rancesca, V ik to r’u oyalayarak onun
L e o n id ’le konuşm ası için fırsat yaratm ıştı. H a rriso n ’ın içindeki erkek
-T

onun bu cesur tavrını çok hey ecan lan d ırıcı bulsa d a patronu oluruk
asistanından kesinlikle uzak durm ası gerektiğini h atırlattı kendisine,
F rancesca insanları k olaylıkla çö zeb iliy o r, o n lara açık yüreklilikle
y aklaşıyordu. H arriso n , Ju lia n a ’nın d a böyle b ir kadın olduğunu anlu-
mli

m ıştı. Francesca bu gece onun gizli silahı olm uştu am a çok dikkatli
olm ası gerekiyordu yoksa onun cazibesine kapılm ası an m eselesiydi.
ize

D ans pistine ilerledi. P ist çok kalab alık tı. N ih ay et F ra n ce sca’ylıı


K a m in sk i’yi uzakta gördü. K am in sk i, F ra n c e sc a ’nın m uhteşem vücu­
G

d un a iyice sokulm uştu. F ran cesca ’m n yüzü n d ey se gergin ve sahte bir


gülüm sem e vardı. H arrison b un a sebep olduğu için ken d in e kızdı,
"M üsaade isteyebilir m iyim ?”
itap

K am inski kızg ın lık la ona b ak tı, H arrison d a aynı şekilde k u filik


verdi. N eyse ki K am inski patronu k a d ar m ü cadeleci b ir k arak ter d tg ll-
d i, F ra n cesca’nın elini patronuna verdi. “D aha sonra görüşürüz
K

H ayır, görü şm ezsin iz diye g eçirdi içinden H arrison. FrBIUMICiı


elindeki kadehi H a rriso n ’a verirk en , “ B una ihtiyacım yok,” diyo ftlll
dadı. H arrison kadehi kenardaki b ir m asaya bırakıp F ra n c esca 'y i kollu
rım n arasına aldı.
F rancesca çok rahat b ir şekilde b ir elini o m u zu n a koym uştu htfmei).
“Ç ok şükür,” diye m ırıldandı. “Y ine beni öpm eye çalışacağından kor­
kuyordum .”
“Seni öpm eye mi çalıştı o?”

ost
“B enim hatam . L eonid ’in sanat koleksiyonunu gezerken onu oya­
lam ak için biraz ileri gidip onunla hafiften flört ettim . N eredeyse Leo­

ird
nid’in yanm a gidecekti, seninse biraz daha zam ana ihtiyacın olduğunu
düşünm üştüm . B eni yanlış anlam ış olabilir.”

B
“Ç ok üzgünüm ,” dedi H arrison. “Bu asıl benim hatam , seni onun
yanm a hiç gönderm em gerekirdi. L eonid, V ik to r’un sana abayı yaktı­
ğını söylüyor.” ,
Francesca kızardı. “Bence fazla iddialı b ir ifade.”

ma
“B ence değil.” H arrison, F rancesca’nın m uhteşem göründüğünü
düşündü. D aha önce de böyle elbiseler giyen, dolgun kıvrım lı kadınlar
ara
görm üştü am a Francesca çok m asum görünüyor, kim seyi baştan çı­
karm aya uğraşm ıyordu.
Francesca’nın pem beleşm iş yanaklarına, güzel yüz hatlarına baktı.
T
Sadece Francesca’nın m uhteşem bacakları değildi aklını başından alan,
onun her şeyine bayılıyordu.
-

A m a aralarında hiçbir şey olm ayacaktı.


mli

Francesca başını kaldırıp ona baktı. “L eonid’le konuşabildin mi?


“Sayende buluşup konuşabildik.
“D erdi neym iş?”
ize

“D uygusallık. S iberius’u babası kurduğu için ondan ayrılm ak çok


zor geliyor ona.”
G

“En azından şirketi sağlam ellere em anet ediyor.”


H arrison derin bir suçluluk hissetti. “K ontrol edem eyeceğim çok
fazla şey var.”
itap

“Y ine de anlaşm ayı im zalayacak, öyle değil m i?”


“Evet. Ö nüm üzdeki hafta N ew Y o rk ’a geldiğinde ona kapsam lı bir
anlaşm a sunm am ız gerekiyor am a problem değil.”
K

“G üzel. Y ardım cı olabildiysem sevindim .”


“H em de nasıl. G ecenin yıldızı sensin, ne kadar teşekkür etsem az.”
Francesca gözlerini kırpıştırdı. “ Şey, rica ederim .” B ir an durduk­
tan sonra devam etti. “U çakta söylem ek istediğim bir şey vardı H arri­
son. Ben aslında çok iyi çalışan, ne yaptığını bilen b ir insanim dir am a
i senin yanında bazen sanki kendim değilm işim gibi davranıyorum ve
| bunun sebebini bilm iyorum .”
i H arrison çok iyi biliyordu am a o konulara girm eyecekti. “Belki hâ-

ost
i lâ benden çekiniyorsundur.”
| “O labilir, onun da etkisi vardır herhalde.”

ird
| A sıl başka şeylerin çok etkisi var. H arrison sınırının sonuna gelm iş-
j ti. “K am inski gelm eden gitsek iyi olacak,” dedi birden.

B
| L eonid’le Juliana onları geçirirken yanlarında V iktor da vardı.
, H ayran hayran Francesca’ya bakıp R usça b ir şeyler söyledi. Francesca
; kaşlarını çattı, bir süre düşündükten sonra cevap verdi.
\ R olls-R oyce’a binerlerken, “Ç ok fena,” diye m ırıldandı Francesca.

ma
j “V iktor önüm üzdeki hafta New Y ork’a geldiklerinde beni M etropoli-
tan M üzesi’ne götürmeyi teklif ediyor.”

İ
ara
“M eşgul olduğunu söylersin ki olacaksın zaten.”
s Francesca başını deri koltuğa yasladı. “Ö yle am a yine de kendim i
T
j kötü hissediyorum .”
f “K ocam an adam , m erak etm e atlatır,” dedi H arrison. T ıpkı kendi-
i sinin o anda Francesca’ya karşı hissettiklerini atlatacağı gibi.
-

Francesca sustu. Harrison şoföre direktifleri verdikten aradaki bö l­


mli

meyi kapattı, yola koyuldular. İkisi de başlarını ters yönlere çevirm iş­
; 1er, dışarıyı izliyorlardı. Harrison hayatında bu kadar çekici bir kadın
ize

1 görm ediğini düşünüyordu. Francesca pek çok kadının tersine dolaysız


ve çok dürüst bir kadındı.
G

Sessizlik uzadıkça ortamdaki gerginlik de artıyordu. N ihayet F ran­


cesca, “H arrison, yanlış bir şey m i yaptım ben?” dedi.
H arrison kaşlarını çattı. “Hayır. N eden sordun?”
“B ilm iyorum . Yapmam gereken her şeyi yaptım aslında am a hâlâ
itap

yolunda gitmeyen bir şey varm ış gibi hissediyorum .”


Loş ışıkta Francesca’nın göğüs dekoltesi büyüleyici gölgeler sunu­
K

yordu. “Bir sorun yok,” dedi H arrison. “D ediğim gibi, harikaydın.”


“Ö yleyse dans pistinden ayrıldığım ızdan beri neden yokm uşum g i­
bi davranıyorsun? Ayrılırken L eo n id ’le Ju lian a’ya mı yanlış bir şey
söyledim yoksa?”
“ Hayır. Sadece mesafem i korum aya çalışıyorum .”
Francesca’nın gri gözleri kocam an açıldı.
“A ram ızdaki bu ç e k im ...” H arrison başını iki yana salladı. “Bu
m üm kün değil, ikim iz de biliyoruz.”
Francesca başıyla onayladı am a bakışlarını ondan ayıram ıyordu.

ost
“F ra n c e sc a ...” H arrison, onun da kendisinden uzak durm ası için
yalvarıyordu sanki am a Francesca bunun yerine ona biraz yaklaştı.

ir d
A ynı anda H arrison da elini onun çıplak sırtına koyarak F rancesca’yı
kendisine çekti.

B
Francesca’nın güzel çenesini parm aklarıyla kavradıktan sonra çok
uzun zam andır ilk defa, sadece zevk alm ak için b ir şey yaptı; T e ssa’nın
m asasında gördüğü andan beri öpm eyi istediği kadm ı öpm eye başladı.
Francesca’nın dolgun dudakları gerçekten de göründükleri gibi

ma
m uhteşem ve tatlıydı. Ö püşüne karşılık verirken dudaklarından hafif
bir inilti dökülm üş, ellerini onun om uzlarına koym uştu.
ara
H arrison, Francesca biraz daha ileriye gitm eyi isteyene kadar onu
öpm eye devam etti. Francesca başını eğm iş, öpüşüne daha tutkulu k ar­
T
şılık veriyordu. D udakları birbirini ezm eye başlam ıştı artık. H arrison
en son ne zam an böyle kendinden geçtiğini hatırlam ıyordu.
Francesca’nın m asum iyetinin onu durdurm ası gerekirdi am a tam
li -

tersi oluyor, onu hareke geçiriyordu. H arrison onu ensesinden sıkıca


tuttu, dudaklarının tadına bakm aya devam etti. D illeri birbirine deği­
m

yor, dans ediyordu. N efesleri birbirine karışm ıştı.


ize

H arrison daha fazlasını istiyordu. R üyasındaki gibi olm alıydı.


Bunu düşünür düşünm ez kendine geldi. F rancesca’dan ayrıldı, tit­
reyen elleriyle biraz uzaklaştı.
G

Francesca’nın yüzünde bir dehşet ifadesi belirm işti. “Senin b ir su­


çun yok,” dedi H arrison hem en. “ Benim hatam .”
Francesca başını iki yana salladı. “B en de senin kadar hatalıyım .”
p

H arrison ne yapm ıştı böyle? N asıl böyle saçm alayabilm işti?


ita

B ir elini saçından geçirdi. “İkim iz için de yorucu bir akşam dı,” d e­


K

di. “B unun anlık bir delilik olduğunu düşünelim sadece.”


“K esinlikle. Ç ok uygunsuzdu. B ir daha asla olm ayacak.”
“G üzel.” H arrison tekrar ona baktı. “Bu akşam çok değerli b ir ele­
m an olduğunu kanıtladın Francesca. Ö nüm üzdeki birkaç ay boyunca
hep böyle çalışm anı isteyeceğim . Bu kolay olm ayacak, h atta bazen tam
b ir pislik gibi davranacağım . A m a em in ol, benim yanım da bu şekilde
altı ay çalışarak başka birinin yanında altı yıl çalışarak edineceğin de­
neyim i edineceksin.”
F rankie’nin gri gözleri kararlılıkla parladı. “Senin için bunu yapa­

ost
cağım H arrison, söz veriyorum .”
“B iliyorum . İyi bir ekibiz b iz.”

ir d
Frankie dudağını ısırdı, başını sallayarak onayladı. B u sırada otele
gelm işlerdi. H arrison, Francesca’mn araçtan inm esine yardım etti.

B
F rancesca’nm gri gözlerindeki ışıltılardan onun hâlâ az önce olanların
etkisinde olduğunu görebiliyordu.
O nu yatak odasının kapısında bıraktı, karşılıklı iyi geceler dilediler.

ma
Francesca içeri girip kapıyı kapattı. H arrison bir an durdu am a Fran­
cesca’nın ayak seslerini duyam adı. O nun kapıya yaslanıp düşüncelere
daldığından em indi. ara
“Ö püşm em izi unut Francesca. Ö nem li bir şey değildi.”
“U nuttum bile.”
T
H arrison acı bir ifadeyle gülüm sedi. Başarılı geçen b ir geceyi kor­
kunç bir hatayla kapatacaktı neredeyse. B una izin verem ezdi. A m acına
ulaşm ak üzereydi, planına odaklanm ası gerekiyordu.
m li -
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
~ YEDİNCİ B Ö L Ü M -
ara
F r A N K IE hafta sonu terasındaki çiçeklerin saksılarını değiştirdi,
T
ev arkadaşı Josephine’le uzun bir kahvaltı yaptı. Patronuyla öpüşm esi­
nin etkilerini üzerinden atm aya çalışıyordu. Pazartesi sabahı onda m a­
sasına iki düzine, uzun saplı beyaz gül bırakılm asa, L eonid A ristov’un
-

evindeki partinin aslında rüya olduğunu düşünebilirdi. G üller V ik­


mli

to r’dandı.
A nlaşılan hayır cevabını kabul etm iyordu V iktor. Ç içeklere ilişti­
ize

rilm iş kartı okudu Frankie. M e tro p o lita n ’daki hâzineleri sana göster­
m em e izin ver. Cum a akşam ı? Viktor.
pG

Ç içekler m is gibi kokuyordu. G erçekten hoşlandığı bir adam ona


böyle çiçek gönderse aklı giderdi herhalde. A m a çiçekler V ik to r’dandı
ve Francesca patronuyla öpüşm üştü.
A ptal. A ptal Aptal.
ita

Francesca dalgın dalgın güllere baktı. Sert, korkutucu ve çekici pat­


ronunun ona karşı b ir şey hissediyor olm ası m üm kün değildi. O nun da
K

dediği gibi, önem li bir şey değildi bu öpüşm e. Sıradan b ir olaydı.


B u sırada, beklediği pazarlam a raporu epostayla geldi. Frankie bu­
na sevindi, böylece dikkatini başka tarafa verebilirdi.
H arrison öğleden sonra ofise geldiğine, açık gri takım elbisesi ve
hafta sonu çıktığı tekne gezisinde bronzlaşan tenini belirginleştiren
beyaz göm leğiyle olağanüstü çekici görünüyordu. Francesca, onun
bazı iş adam larıyla çıktığı bu gezinin A ristov planının b ir parçası o ld u ­
ğunu biliyordu.
H arrison çiçekleri gösterdi. “Sakın sö y lem e... V iktor.”

ost
Frankie başıyla onayladı.
H arrison başını iki yana salladı. “O nu tam am en başından atm an g e­

ird
rek bu defa.”
“B iliyorum . K eşke bunu yüz yüze yapm ak zorunda kalm asam .”

B
“Y apm a Francesca. New Y o rk ’ta yaşayan her genç kadın birilerini
başından savm ayı iyi bilir.
“K im senin seni başından atm aya çalıştığın sanm ıyorum .”
H arrison, Francesca’nın elindeki kartı aldı. “R usça bu, ne diyor?”

ma
F rankie’nin yanakları kızardı. “Ö zel bir not o.”
“B enim ilkeli Francesca’m. Senden de bunu beklerdim . O nunla
ara
konuşm am ı ister m isin?”
“K esinlikle hayır. Ben hallederim .”
“ Peki. Benim bir iki telefon konuşm ası yapm am gerekiyor, sonra
T
L eo n id’le ilgili plana geçeriz.”
“Ben kaba hatlarını çıkardım . Saat beş, yem ek sipariş edeyim m i?”
-

Harrison om uzlarını hareket ettirdi. “B ütün gün içerideydim , dışa­


mli

rıdaysa nefis bir hava var. B enim terasım da çalışm aya ne dersin? Y ar­
dım cım yem ek hazırlar bize.”
Frankie bir an tereddüt ettiyse de, “İyi fikir,” dedi. “O fisten biraz
ize

çıkm ak iyi olabilir.”


H arrison telefon görüşm elerini yaptıktan sonra dosyalarını alıp,
G

H arrison’ın şık Jag u ar’ına atladılar, onun Batı Central P ark ’taki evine
gittiler. H arrison’ın dairesi parka olabilecek en iyi konum dan bakan cn
değerli evlerden biriydi. Ç ok zevkli döşenm iş, orijinal geniş m erdiven
itap

kaldırılarak H arrison’ın sanat koleksiyonuna yer açılm ıştı.


Ev, tıpkı H arrison’ın odası gibi pırıl pırıldı. Frankie ayakkabılarını
çıkararak tabloları incelem eye başladı. Paha biçilm ez tablolar vardı
K

aralarında am a en değerlileri hiç kuşkusuz dört m ilyon poundluk Cha-


g all’dı. K oleksiyonda, aynı m avi tonlarda başka bir Chagall daha b u ­
lunduğunu fark etti Frankie.
“ A rtık yalnız d e ğ il...” Frankie, arkadan H arrison’ın sesini duyunca
irkilerek sıçradı.
“R ahat ol, ben V iktor K am inski değilim ,” dedi H arrison.
H ayır değildi, daha tehlikeliydi. Ö zellikle de böyle gülüm sediği
zam an. H arrison’ın gülüm sediğini görm ek, yağm urlu b ir günde güne­

ost
şin açm asını izlem ek gibiydi.
“En sevdiğin tablo mu yoksa?” diye sordu Frankie.

ird
“Sayılır. C h ag all’ın son dönem eserlerinden bazıları çok hüzünlü­
dür. N ew Y o rk ’a gelm eden önce yaşadığı trajedileri anlatır.”

B
“G örm ek isterdim doğrusu.”
“Ç ok etkileyicidirler.”
Frankie onun tablo ve Chagall hakkında anlattıklarını büyülenm iş
gibi dinliyordu. H arrison gözlerinden derin bir tutku ve duygu yoğun­

ma
luğuyla söz ediyordu ressam dan.
F ran k ie’nin aklından geçenleri fark etm işti H arrison. “ Şaşırm ış gö­
ara
rünüyorsun. E vet, canavarın duyguları varm ış. K endini bıraktığında.”
O akşam arabada olduğu g ib i... O zam an da kontrolü duyguların
-T
bırakm ıştı H arrison.
“Neden her zam an bırakm ıyor peki kendisini?”
H arrison bir om uzunu kaldırdı. “C anavarın herhangi bir şeyle bağ
kurm ası gerekm iyor, bam başka bir düzeyde yaşıyor o .”
mli

Frankie konuşm ayı çok istiyordu am a sustu. H arrison kendisi ister­


se konuşurdu. Öte yandan herkesin b ir şeyle bağ kurm ası gerekirdi, bir
ize

canavarın bile.
“B aşlayalım m ı?”
H arrison başıyla onayladı. “Elisa karidesli paella yapıyor. Ö nce bir
G

şeyler içm ek ister m isin?”


“Soda yeterli.” Frankie bu akşam sadece iş düşünecekti.
B eşgen biçim indeki terasın m üthiş bir N ew Y ork ve C entral Park
itap

m anzarası vardı. Ç alışm ak için olağanüstü bir yerdi. Frankie etraftaki


rahat oturm a alanlarından birine oturdu, bilgisayarını açtı.
“P azarlam a ve Satış D ep a rtm an ın d a n yeni bilgiler g eldi,” dedi
K

H arrison içeceklerle terasa çıktığında.


“G üzel.” H arrison yanına gelip oturdu, ekrana baktı. Ö nüne uzattı­
ğı uzun bacakları F ran k ie’nin dikkatini dağıtıyordu.
“O rganizasyon şem asını çıkardık m ı?”
“E vet, işte burada.” Şem aya göre, G rant Endüstri baştan sona bas-
kın görünüyordu.
“G üzel. B aşlangıçtaki konum landırm a slaydım aç.”
Frankie hem en açtı. H arrison bazı noktaları düzeltiyor, bir şeyler

ost
ekleyip çıkarıyordu. Frankie bir şey anlam adan yazm aya devam etti.
“Ü çüncü nokta, Siberius markası olduğu gibi korunacak.”

ird
Frankie yazm aya başlam ıştı ki H arrison kaşlarını çatıp elini salladı.
“O nu sil. Bunu daha sonra plana yedireceğim .”

B
Frankie bir şey dem edi. Bunun sebebini anlam am ıştı am a Harri-
so n ’ın m utlaka kendince bir amacı olm alıydı. N ihayet slaytları bitirip
pazarlam a planına geçtiler. Frankie, ölçüm aletlerini çekici ürünler
haline getiren pazarlam a ekibinin çok iyi iş çıkardığını düşünüyordu

ma
am a H arrison onun en beğendiği fikirlerden ikisinin üstünü çizdi.
“N eden? B unlar tam da hedef kitleye yönelik, çok akıllıca ve yara­
ara
tıcı fikirler. B ir m arka böyle büyüm ez m i?”
H arrison başını sallayarak onayladı, bakışlarını yere eğdi. “ A m a bu
-T
kez aşırı reklâm yapm ak olur bu.”
Pazarlam a ekibinin, ‘olm azsa o lm az’ diye gruplandırdığı bölüm e
gelm işlerdi. İlk sırada ticari yayınlar vardı. “Ç ıkar onu,” dedi H arrison.
Frankie artık hiçbir şey anlam ıyordu. Josh ona, ürünün kitlesel olarak
mli

tanınm ası için dergilere ilan verm enin çok önem li olduğunu söylem işti.
“E ğer K uzey A m erika pazarı Siberius’un ürünlerinden haberdar o l­
m azsa, firm anın tabanını nasıl genişleteceksin?”
ize

| H arrison ona acı çekiyorm uş gibi baktı. “ Şu anda önceliğim iz Sibe-


j riu s’un tabanını genişletm ek değil. Firm anın halihazırda faaliyet gös­
G

terdiği yerlerde güçlenm esini sağlam ak yeterli.”


| Frankie bilgisayarını bıraktı, anlam aya çalışıyordu. “ Y anlış anla-
ı dıysam düzelt am a L eonid’e, S iberus’un daha geniş pazarlara yayıla­
itap

cağını söylem eye çalışm ıyor m uyuz? E linde, kim sede bulunm ayan çok
| yenilikçi ürünler olduğunu söylem işti. B unları nasıl tanıtacak?”
i “H er firm a söyler bunu,” diye atıldı H arrison sabırsızlıkla. “ Y öne­
K

tim kurulunun bu anlaşm ayla ilgili olası tavrım göz önünde bulundura-
| rak, gerçekçi beklentilerle hareket etm eye çalışıyorum ben.”
| Frankie kaşlarını çattı. “A m a L eo n id ’in anlaşm ayı im zalam asının
tek yolu buysa, seni destekleyeceklerdir, başka seçenekleri yok ki.”
“Bu çok idealist bir bakış açısı am a işler öyle yürüm üyor. Ben sa-
dece varsayım larda bulunabilirim . B enzer kaynakları satın aldığım ız
bu gibi durum larda yönetim kurulu, iki firm anın bir araya getirilm esini
ister. Bu durum da S iberius’un önceki varlığını koruyabileceğini san­

ost
m ıyorum .”
“Ö yleyse neden bir plan yapm ak için bu kadar uğraşıyoruz ki?”

ird
Frankie, kelim eler dudaklarından döküldüğü anda durum u anlam ıştı.
H arrison, Siberius’u korum ayı düşünm üyordu hiç. L eo n id ’i tuzağa

B
düşürüp şirketini satın aldıktan sonra Siberius’u dağıtacaktı.
Bu fikirden bütün benliğiyle nefret etm işti. Firm ayı L eo n id ’in ba­
bası kurm uştu, L eonid bunun korunm asını istiyordu. Z aten anlaşm ayı
im zalam a aşam asına geldiklerinde tereddüt etm esinin sebebi buydu.

ma
H arrison’ın gözlerinin içine baktı. “Bu b ir kandırm aca.”
“H ayır. L eonid’e, S iberius’un korunm ası için elim den geleni yapa­
ara
cağım a söz verdim . A ncak hiçbir C EO ona firm asının tam am en koru­
nacağına dair söz verem ez.”
T
Y ine de H arrison’ın hazırladığı planda firm anın m ücadele şansı
kalm ıyordu. Frankie çenesini dikleştirdi. “A nlıyorum .”
“F ran cesca...”
li -

Francesca başını iki yana salladı. Bu noktadan sonra başını derde


sokm ak istem iyorsa susm ası gerekiyordu. “D evam edelim ,” dedi tekrar
m

ekrana dönerek. “N erede kalm ıştık?”


“Francesca,” diye hom urdandı H arrison. “Bu bir iş. Şu tavrını bı­
ize

rak, büyük bir kız ol artık. B urada ne çıkarlar olduğunu bilm iyorsun.”
Frankie gözlerinden ateşler saçarak ona baktı. “N e yazdıracaksan
G

yazdır, elbette işim i yapacağım . A m a bana bunun doğru olup olm adı­
ğım sorm a bir daha.”
“Y apılan şey doğru,” dedi H arrison kararlılıkla. “ B urada orm an
p

kanunları işler, güçlü olan kazanır.”


ita

“Senin dünyanda. B enim kinden değil.”


“Senin dünyanda olsam ne yapacaktım ? A ptallık edip L eo n id ’e
K

gerçeği söyleyecektim ve Siberius’u başka b ir yırtıcıya kaptıracaktım .”


“B en iyiliğin ve kötülüğün karşılıksız kalm ayacağına inanırım . L e­
o n id ’in iyi bir insan olduğunu biliyorum , sana güveniyor o.”
H arrison’ın bakışları değişm iş, gözbebeklerine yoğun bir ifade yer­
leşm işti.
“K arm anın ne olduğunu çok iyi biliyorum Francesca. Senin tahm in
edem eyeceğin kadar biliyorum hem de. İnan bana.”
H arrison bunu söyledikten sonra kalktı, terasın kenarına gidip, gü­

ost
nün son ışıklarının aydınlattığı N ew Y ork m anzarasına daldı. Frankie,
onun uzaklaşm asıyla biraz kendine geldi. Bu iş onun için çok önem liy­

ird
di, çok iyi bir elem an olduğunu gösterm eye çalışıyordu. A m a çocuklu­
ğundan beri ona öğretilen değerler de çok önem liydi.

B
“Z orluk çıkarm aya çalışm ıyorum ,” dedi yavaşça. “A m a babam b a­
na ne olursa olsun ilkelerim i korum am gerektiğini öğretti. E ğer akşam
başım ı yastığa koyduğum da rahat uyuyam ayacaksam bu işin bir parça­
sı olm am am daha iyi belki de.”

ma
H arrison ona döndü, dirseklerini terasın korkuluğuna koyarak arka­
sına yaslandı. B akışlarındaki öfkenin yerini kayıtsız ve soğuk bir ifade
ara
alm ıştı.
“G rant E ndüstri’yi büyükbabam kurm uştu am a m odern yöntem leri
uygulayarak onu A m erikan otom obil endüstrisinin en güçlüsü haline
T
getiren babam olm uştu. B abam her anını ofisinde geçirir, h er şeyini
şirket için feda ederdi. Bu em eklerinin karşılığını sonunda alm ıştı. On
yaşındaydım , bir gün babam ın eve gelip, yüzünde kocam an b ir gülüm ­
li -

sem eyle G rant E ndüstri’nin A m erik a’nın en güçlü yüz firm ası arasına
girdiğini haber verdiğini hatırlıyorum ." H arrison bir kaşını kaldırdı.
m

“D üşünsene, C oburn’la ben sekiz ve on yaşlarındaydık am a bunun ne


ize

anlam a geldiğini biliyorduk.”


Frankie onun bunları neden anlattığını m erak ediyordu.
G

“Ü niversiteden m ezun olur olm az C o b u rn ’la birlikte G rant Endüst-


r i’de çalışm aya başladık. B abam da olduğu gibi, bizim de kanım ızda
vardı bu iş. A m a bunun bu kadar çabuk sona erm esini beklem iyorduk.”
itap

Frankie, H arrison’ın babasının intihar ettiğini biliyordu.


“B abam ın zaten çok uzun olan çalışm a saatleri iyice uzam aya baş­
lam ıştı. Önce gece ikiyi buldu, sonra üçe kadar uzadı. Çok yorgun ve
K

bitkin görünüyordu. O fisine gidiyor, m ühendisleriyle deli gibi çalışı­


yor, sonra eve gelip yorgunluktan sızıyordu. Başlangıçta fazla endişe-
lenm em iştik, babam bir projeye yoğunlaştığında hep böyle çalışırdı.
Ancak bu giderek sıklaşm aya başladı. B ir gece eve gelip hızlı hızlı bir
şeyler anlatm aya başladı am a hiçbirim iz bir şey anlam adık, bir türlü
sakinleştirem eyince de d o k to r çağırm ak zo ru n d a k aldık. D o k to r b ab a­
m a m anik depresyon teşhisi k oydu.”
“K aç yaşındaydın o sırad a?”

ost
“O n b eş.”
“A h, H arriso n .” F rank ie, yanına g itm ek için ayağa k alktı am a H ar­

ird
rison elini kaldırarak onu durdurdu.
“B abam ın durum u y ıllar içinde giderek k ötüleşti. B aşarı stresi, h as­

B
talığının akut hale gelm esine neden o lm u ştu , artık m anik devreleri
daha uzun sürüyordu. A n n em gazetecilerin ve h issed arların durum u
fark etm em esi için çabalayıp duruyordu. Y irm i yıl b o y u n ca onu k o n t­
rol edebildiğim izi düşünd ü k . S onra b abam , b ir şirket alım ı için A nton

ma
M a rk o v ic ’le b ir araya g eld i.”
Anton M arkovic? H ani J u lia n a ’nın evinde görm ek istem ediği sa ­
d ist oligark? ara
“B ab am , kom ünizm sonrası d önem de bölgenin çok gelişeceğini
önceden görm üştü. M ark o v ic’in firm asını alarak, G ran t’ın dünyanın en
-T
güçlü otom obil parçası üreticisi o lm asını sağlayacaktı. A ncak M ark o ­
vic bize iflasın eşiğindeki b ir firm asın ı satm ıştı. N orm al k o şu llar altın ­
da G rant bunun üstesinden g elebilirdi am a biz de genişlem e nedeniyle
serm aye artırım ına g ittiğim iz için sıkışık d u rum daydık. B unun sonucu
mli

olarak, üstüm üze yığılan borç neredeyse b izi m a h v ed iy o rdu .”


“M ahkem eye b aşvurm ad ın ız m ı?”
ize

“B aşvurduk, o sırada M ark o v ic ’in hold in g i iflas etm işti.”


F rankie yutkundu. H ik ây en in b undan sonrasını d in lem ek isted iğ in ­
pG

den em in değildi.
“C o b u rn ’la, h er şeyin y o lu n a gireceğ in i söyledik bab am a. D aha da
güçlenm iş olarak atlatabilird ik bu zorluğu. A m a y aşadığım ız sıkıntılar
babam ın d ep resif dönem e girm esin e neden oldu ve b ir daha o dönem i
ita

atlatam adı. Ü zerinde ayrıca N e w Y o rk v aliliğine aday o lm an ın baskısı


vard ı.” H arrison gözlerini kap ad ı. “ A n n em o gün yarım saatliğine e v ­
K

den ayrılm ış, babam ın uyuduğunu dü şü n ü y o rm u ş. E v e geldiğim de


babam ı ölü buldum .”
F ran k ie’nin kalbi p aram p arça o lm u ştu . C lifford G ra n t’ın evinde
kendisini vurarak in tih ar ettiğini herkes b iliyordu. Ama insanın eve
gelip babasını öyle bulm ası? F rankie bu k ez ayağa k alk tı, H a rriso n ’ın
yan ına gelip elini onun koluna koydu.
“Ç ok üzüldüm H arrison.”
H arriso n , F ran k ie’nin eline, sanki onu saklandığı yerde bu lu p ra ­

ost
h atsız eden davetsiz b ir m isafirm iş gibi baktı bir an. F ran k ie, d uygusal
olm adığını söyleyen bu adam ın şim di yoğun d u y g u larla sarsıldığını

ird
h issedebiliyordu.
H arrison başını kaldırıp F ran k ie’ye baktı sonra. G ö zbebekleri p ü ­

B
rüzsüz bir granit sertliğinde ışıldıyordu.
“ Senin m erham etine ihtiyacım yok Francesca. S ana bunları an lat­
tım çünkü bu anlaşm anın benim için ne ifade ettiğini an lam anı istedim .
N ereden geldiğim i anlam an gerekiyor. S ib eriu s’u alarak, babam ın

ma
ö lüm üne neden olan A nton M ark o v ic’i dize getirm iş olacağ ım . Sibe-
rius sadece M ark o v ic’e, onun için çok önem li olan şeyleri tedarik ettiği
için önem li benim için.”
ara
F rankie her şeyi anlıyordu şim di. H arriso n ’ı da an lıy o rd u , C o-
b u rn ’u da. C oburn gerçeklerden kaçm ayı tercih etm işti, H arrison ise
-T
intikam peşindeydi.
H arriso n , M ark o v ic’in işini bitirebilm ek için F ra n k ie’nin o n a y ar­
d ım etm esini istiyordu. L eonid ise sadece savaş zayiatı olacaktı.
“ S unum u b itirdik, L eonid sadece anlaşm ayı im zalayacak ve iş b ite­
mli

cek. B eni neden sürece dahil ediyorsun hâlâ?”


“L eonid im zayı atan a k ad ar yanım da olm anı istiyorum . L eonid
ize

senden hoşlanıyor. K am inski senden hoşlanıyor. P ü rü zleri y u m u şatı­


yorsun sen .”
G

F rankie bakışlarını park m anzarasına çevirdi. B irbirinin bo ğ azla­


m aya h azır insanların yaşadığı korkunç bir kentin o rtasın d a b ir vaha
gibiydi C entral P ark. L eo n id ’in de başkalarını boğazlam aya h azır acı­
itap

m asız bir iş adam ı olduğunu unutm am ası gerekirdi. B öyle güçlü k o ­


n u m lara ulaştığında insan gri alanlardan kaçam azdı. İnsanın kim old u ­
ğunu bu grilik belirlerdi.
K

A ncak asıl onun içine dokunan şey, H arriso n ’ın b akışlarındaki ifa­
deydi. A nton M arkovic, H arriso n ’ın yüreğini p aram p arça etm işti, öyle
b ir kederle bakıyordu H arrison.
F ran k ie’nin gözleri yaşarm ıştı. B abasının ona h er zam an dediğini
yapacak, kalbinin sesini dinleyecekti.
H arrison’a döndü. “İşim ize dönelim o zam an.”
H arrison’ın bakışları ciddileşti. “Ben onurlu bir adam ım Francesca.
L eonid’e verdiğim sözü tutm ak için elim den geldiğince tutm aya çalı­

ost
şacağım am a bu gerçekten yönetim kuruluna bağlı b ir karar.”
Frankie de onun sözünü tutabilm esini um uyordu am a bazen inti­

ird
kam ateşi onur hissini zayıflatabilirdi.

B
ma
ara
-T
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
- S E K İZ İN C İ B Ö LÜ M -
ara
H a r r i s o n ’ı bir türlü uyku tutm am ıştı. Şafak sökm ek üzereydi.
A lev alev parlayan turuncu bir alev topuna benzeyen güneş gökyüzün­
-T
de yükselirken gökdelenleri de canlı renklere boyuyordu. M anzara,
H arrison’ın ruh haline, içinde kor gibi yanan ateşe çok uyuyordu.
Zihninde çok fazla düşünce, alm ası gereken çok fazla karar vardı.
Y edi yıldır ince ince uyguladığı planın son aşam asına gelm işti n i­
mli

hayet. Bugün Leonid A ristov, A nton M arkovic’in varlığını ya ortadan


kaldıracak ya da daha da sağlam laştıracaktı. O nu buna ikna edebilm ek
ize

için gerçekleri esnetip çarpıtm ası, adam ı neredeyse im kânsız bir şeye
ikna etm esi gerekiyordu.
G

H arrison’ın içi içini yiyordu. T erasın korkuluğuna yaslandı, yüzünü


buruşturdu. Yirm i üç yaşında birdenbire vicdanının varlığını tüm ağır­
lığıyla hissetm eye başlam ıştı, neden? Francesca. O m uzunda oturan
itap

kendi ahlâk pusulası, ona dünyanın siyah beyaz olm adığını, kötü bir
şey yapınca iyi sonuçlanm ayacağını hatırlatıyordu ona.
Ancak bu sefer durum böyle değildi. L eonid, Siberius’u kim alırsa
K

alsın şirketin özünü yitirecek, bu sırada Harrison da A nton M aıkovic’i


m ahvetm e fırsatını elinden kaçırm ış olacaktı.
Ö te yandan Francesca, kontrol edem ediği gri bir alanda duruyordu.
O na karşı çıkm aktan korkm uyor, bir öpüşüyle H arrison’ın çoktan öl­
düğünü sandığı duygularını canlandırıyordu.
H arrison, S usanna’yı zihninden uzak tutm uştu hep çünkü babasının
ölüm ünü takip eden aylarda uğraşm ası gereken çok fazla şey vardı.
Sadece babasının geride bıraktıklarını yeniden ayağa kaldırm aya ça ­

ost
lışm ış, bu sırada her şeyi, uzun süredir birlikte olduğu kız arkadaşını
bile hayatından uzak tutm uştu. A slında sadece, akıl hocasını kaybeden

ird
yirm i beş yaşında genç bir adam ın hayatta kalm a m ücadelesiydi bu.
Susanna, onun gibi, etrafına duvarlar örm üş bir adam la yaşam ayı

B
kabul edem eyen akıllı, genç b ir borsacıydı. K im suçlayabilirdi ki onu?
H arrison, babasının ölüm ünü atlatabildiğinde Susanna başka birisiyle
birlikteydi artık. Susanna ondan sadece son birkaç ay yüzünden ayrıl­
m adığını söylem işti. ‘‘A sla yürüm eyecekti H arrison. D aha fazla şey

ma
istiyorum ben."
H arrison, S usanna’ya ne kadar kırıldığını anlatm am ış, acısıyla yine
ara
yalnız başa çıkm aya çalışm ıştı. D uygulardan uzak, huzurlu yaşamı
Francesca M asseria’nın apar topar hayatına dalm asıyla allak bullak
olm uştu.
T
F rancesca’yla öpüştüklerinde duygularının varlığını hatırlam ıştı
H arrison. K ardeşi'onun tam am en duygusuz olduğunu düşünse de öyle
birisi değildi aslında. Ö te yandan Francesca yanında çalışıyordu, Har-
-

riso n ’ın yanında iyice ortaya çıkan m asum iyetiyle de onun kafasını
mli

karıştırıyordu.
B unların hepsini b ir yana bırakacak olsa bile, F rancesca’nın etik
ize

sınırları vardı. Y ani, ondan uzak durm ası için yığınla sebep vardı.
H arrison bir yandan başkanlığa aday olm a m eselesini düşünüyordu,
G

artık karar verm esi gerekiyordu. E ğer aday olursa G rant E n d ü stri’den
tam am en kopup bam başka b ir hayat biçim ine geçecekti. T ek düşüne­
bildiği şey A nton M arkovic’ken böyle b ir karar verm esi çok zordu.
itap

B üyükbabası kongre üyesiydi. B abası vali olm ak istem işti. H arri­


son bir şeyleri değiştirm ek istiyordu elbette am a bunun için doğru in­
san m ıydı acaba?
K

N e zam an düşünceleriyle başa çıkam ayacak olsa spor yapardı. Spor


salonuna indi, epey ter attı. A ltı buçukta ofise gittiğinde C oburn çoktan
gelm işti.
B ir kaşını kaldırarak kardeşine baktı. “Saat farkına mı alışam adın?”
“ Sorm a. A m a sarışınlar m uhteşem di.”
H arrison başını iki yana salladı. K ardeşi geçen hafta A lm anya’da,
otom obillerinde G rant Endüstri parçalarını kullanan otom obil üreticile­
riyle bir araya gelm işti. “B ir gün de başka b ir şey söylesen.”

ost
“A day olacak m ısın?” dedi C oburn onu duym am ış gibi.
“O lursam duyarsın.”

ird
“Peki. Bu arada, F rankie’yle kırm ızı halı pozlarınızı gördüm . Ne
zam andan beri asistanını sosyal etkinliklere götürüyorsun?”

B
“R usça konuşan b ir asistanım olduğundan beri.”
“Ü zerinde elbise nefism iş,” dedi C oburn.
H arrison kardeşinin gözlerindeki yırtıcı pırıltıyı fark etm işti. “Evet,
güzel görünüyordu.”

ma
“G erçekten çok çekici. Sana ne dem eli? G özlerindeki o pırıltıyı
görm eyeli yıllar olm uştu. Frankie virüsünü kaptın mı yoksa?”
“Ç ok iş görüyor C oburn, hepsi bu."
ara
“B ence onu Long Island’daki partiye davet etm eliyiz,” dedi C o­
burn düşünceli bir şekilde. “Yine o elbiseyi giyebilir.”
T
“Francesca mı? B cnce iyi bir fikir değil bu.”
“N eden? A sistanın A risto v ’un m ilyon dolarlık partisine katılabile­
cek yeterlilikteyken Y ale’den arkadaşlarınla bir araya gelebilecek k a­
-

dar iyi değil m i?”


mli

“Bunun yeterlilikle ya da klasla bir ilgisi yok. Frankie yanım ızda


çalışan bir elem an.”
ize

“G eçen yıl T essa’yı davet etm iştin am a.”


“Çünkü iki yıldır yanım da çalışıyordu.”
G

Çünkii evli asistanına elini sürmek aklının köşesinden bile geçm e­


mişti.
“O nu ben davet edeceğim , ne de olsa aslında benim elem anım ve
partiye katılm ayı hak ediyor.”
itap

H arrison kollarını göğsünde kavuşturdu. “Tanım adığı onca insanın


içinde kendisini rahatsız hissetm ez mi sence?”
K

K ardeşi om uz silkti. “Benim le birlikte gelebilir.”


H arrison rahatsız olm aya başlıyordu. “Çıktığın biri yok m u senin?”
Coburn ellerini iki yana açtı. “H em de hiç yok. F rancesca’nın ke­
sinlikle iyi vakit geçirm esini sağlayacağım .”
İşte H arrison bundan hiç hoşlanm am ıştı. “O ndan uzak duracağını
söylüyordun hani?”
“N iyetim öyle am a bu yine de onun partiye katılm ayı hak etm ediği
anlam ına gelm iyor.” C oburn abisini süzdü. “Elbette onu kendine ayır­

ost
m ak istiyorsan, başka. Y oksa hep ihm al ettiğin zavallı C eciiy ’yle mi
geleceksin?”

ird
“C ecily’yi aylardır görm edim .”
“Zavallı Cecily dem iştim ,” diyerek yüzünü buruşturdu Coburn.

B
“N eyse, annem birisiyle gelip gelm eyeceğini öğrenm ek istiyor.”
H arrison içini çekti. “F ran cesca’yla geleceğim . O nu senin davet
etm en doğru olm az, durum u yanlış anlayabilir.”
“T am am . A ristov anlaşm ası?” ’

ma
“B ugün.” H arrison, F rancesca’nm iyim serliğinden biraz ödünç al­
m ıştı, buna fena halde ihtiyacı vardı.
ara
F r a n k ie , ofise giren H arrison’ı süzdü. Ü zerindeki T om Ford takım
-T
elbisesi tam oturm uştu üzerine. Frankie onu hiç bu kadar gergin g ör­
düğünü hatırlam ıyordu.
“G ünaydın,” dedi dikkatle. “K ahve?”
“E fendim ?” H arrison çok dalgındı.
mli

“K ahve ister m iydin?”


“A h, evet. N e kadar sert olursa o kadar iyi.”
ize

Frankie uykusuz olduğunu görebiliyordu.


“T om D ennison aradı az önce. K aynak geliştirm e sorum lusuyla il­
gili onu aram am ışsın.”
pG

H arrison yüzünü buruşturdu. “O na Ç in ’de olduğum u söyle.”


T om D ennison, A m erika’nın en güçlü iş adam larından b iri olduğu
kadar politik dünyada çok etkindi.
“H issedar toplantılarıyla uğraştığını söyleyerek, konuyla ilgili ay­
ita

rıntıları sana gönderm esini rica edcceğim . Senin yarın onunla tem asa
geçeceğini de ekleyeceğim .”
K

“H arika,” dedi H arrison.


“K ahvaltı yaptın m ı?”
“H ayır, teşekkürler.”
“Sana bir şeyler hazırlatayım .”
H arrison, “Francesca,” diye hom urdanırken Frankie odadan çık­
m ıştı bile.
L eonid’in, ilgilendiği çatı katıyla ilgili olarak em lakçıyla görüşm esi

ost
ve belgelerin hazırlanm ası uzayınca, H arrison’la toplantıları da üç saat
sonraya atılm ıştı. H arrison sinirden köpürüyor, A ristov’un kırk m il­

ird
yonluk anlaşm a dururken bir çatı katıyla ilgilenm esini aklı alm ıyordu.
A ristov’la K am inski’nin altıdan önce m üsait olam ayacakları anlaşı­

B
lınca L eonid, her zam an gittiği votka kulübünde buluşm ayı önerm işti.
“B öyle bir anlaşm ayı votka kulübünde mi yapacağız yani?”
“Ö nem li anlaşm aları ve olayları böyle yerlerde içki içerek tam am ­
lam ak R us kültürüne has bir şeydir,” diye onu yatıştırdı Frankie. “D e­

ma
rin bir nefes al şim di.”
H arrison ona kızgın bir bakış fırlattı. “Altı yaşında değilim F ran­
ara
cesca.”
Şu anda tam o yaştasın. H arrison, F rankie’nin gözlerinden ne dü­
şündüğünü anlam ıştı çünkü o da bakışlarıyla, eğer her şeyi ertelem iş
-T

olmasak sana gösterirdim , diyordu. Şansını kaybettin.


Francesca, aralarındaki elektriklenm e bir patlam ayla sonuçlanm a­
dan, “Plandan birkaç kopya bastırayım , yanım ıza alırız,” diye atıldı.
“B aşka bir şeye ihtiyacım ız var m ı?”
mli

H arrison’ın bakışları, hesapların kapanmasına, dedi.


Frankie odadan çıkarken kalbi yerinden çıkacak gibiydi.
ize
G

L e o n i d ’in votka kulübü, M anhattan’ın göbeğindeydi. K ulübün sa­


hibi onları V IP odasına aldı. O da, renkli vitray cam lan , gösterişli duvar
kâğıtlanyla neredeyse bir ortaçağ katedrali kadar görkem liydi.
Leonid onu iki yanağından öperek selam larken, “ Sıradan bir to p ­
itap

lantı odasından daha ilginç olduğu kesin ,” dedi adama.


“Ben de öyle düşünm üştüm .”
K

Uzun süredir peşinde olduğu iki çatı katını alm ayı başardığı için
toplantıya bir kutlam a yaparak başlam aları konusunda ısrar etti Leonid.
Frankie, votkanın boğazını yakm adığını, içim inin çok rahat olduğunu
fark edince şaşırm ıştı. Bir o kadar da güçlüdür diye uyardı kendini.
B iraz sonra asıl m eseleye geçm işlerdi. “ Siberius’un ayrı bir m arka
olarak kalacağını söylem iştin,” dedi Leonid. “Bu biraz h avada kalıyor
sanki.”
“ Y önetim kurulunun buna izin vereceği konusunda sana söz vere­

ost
m em Leonid. Sen de benim gibi biliyorsun, bu kararlar rakam lara göre
alınır. K urulu etkilem ek için elim den geleni yapacağım am a bunun

ird
kesin olduğunu söyleyem em sana.”
O daya aniden bir ölüm sessizliği çöktü. H arrison’ın yüzünde en

B
ufak bir ifade yoktu. L eonid de ifadesiz b ir bakışla onu süzüyordu.
R u s’un parm akları m asada bir ritim tutturm aya başlam ıştı. Frankie,
yüreği sıkışarak bekliyordu. L eonid gidecek miydi acaba?
Uzun bir sessizlikten sonra Leonid, “B ana karşı dürüst olduğun için

ma
teşekkür ederim ,” dedi.
H arrison başını eğdi. Frankie tuttuğu nefesini bırakm ıştı.
“D evam edin lütfen.” ara
B öylece H arrison planın kalanını anlattı. Sonlara gelirlerken L eo­
nid planı eline aldı, şöyle b ir karıştırdıktan sonra m asaya fırlattı. “Çok
T
heyccan verici bir şey yok burada.”
H arrison, “K ırk m ilyon dolarlık bir anlaşm a bence yeterince heye­
can verici bir şeydir,” dedi. “ İş dünyasında ikinci bir başlangıç için hiç
li -

dc fena sayılm az bu.”


m

Leonid bir süre durdu, sonra aniden kalkarak sandalyesini geriye it­
ti. “B ana bir iki dakika m üsaade edin, hava alm am gerek.”
ize

Patronu odadan çıkarken V iktor K am inski bir kaşını kaldırm ıştı.


H arrison o kadar gerilm işti ki ortadan çatlayabilirdi. Francesca, Vik-
G

to r’a daha fazla cesaret verm ek istem iyordu, bu yüzden lavaboya git­
mesi gerektiğini söyleyerek odadan çıktı.
L avabo yerine, kulübün arkasındaki çim enlik alana çıktı, biraz ha­
p

va alm ak iyi gelecekti.


ita

B ahçe kalabalıktı, leylakların kokusu her yeri sarm ıştı. B itişikteki


kulüpten yum uşak bir caz müziği geliyordu. Francesca müziği daha iyi
K

duyabilm ek için bahçenin en kenarına yürüdü. L eo n id ’in sigara içerek


yanına geldiğini fark etm em işti.
“Sakın bana sağlığına zararlı dem e. B ir iki kötü alışkanlığım dan b i­
risi sadece bu,” dedi L eonid sigarasını göstererek.
“D em em o halde.”
L eonid gülüm sedi. “Bu dobra tavrın hoşum a gidiyor. B ir şey söy­
lem esen bile ne düşündüğün gözlerinden okunuyor.”
“Bu aslında bir lanet sayılır,” dedi Frankie. “Ç ocukluğum dan beri

ost
başım a dert olm uştur.”
“E m inim .” L eonid bir süre sustu, sigarasını içti. N ihayet sigarasını

ird
bitirince yere atıp izm ariti ayağıyla çiğnedi. “Sence im zalam alı m ıyım ?
G rant sence düşündüğüm gibi onurlu bir adam m ı?”

B
F rankie’nin başından aşağı kaynar sular dökülm üştü sanki. Bu işe
karışm ayı hiç istem iyordu. L eonid de sezm iş olm alıydı bunu.
Frankie derin bir nefes aldı, R u s'u n büyük bir dikkatle onu izledi­
ğinin farkındaydı. V icdanının izin verdiği tek şeyi söyledi ona. “ H arri­

ma
son G rant iyi bir adam dır, öyle olm asa onunla çalışm azdım .”
L eonid onu izledi, değerlendirdi. G üm rükten geçerken sıkı sıkıya
ara
incelenm ek gibi bir şeydi bu. N ihayet başını eğdi, gözlerinden ne d ü ­
şündüğü okunm uyordu.
“H arasho. İçeri girelim o zam an.”
T

H a r r is o n , F rancesca’nm L eonid’le içeri girm esini izledi. Frances-


li -

c a ’nın yüzü bem beyazdı, yay gibi gerildiği belliydi. Onun bu halini
görünce H arrison daha da gerildi.
m

Ö te yandan Leonid kararlı ve diken üstünde gibiydi. M asaya o tu r­


ize

du, yeniden votka istedi. H arriso n ’ın kalbi duracak gibiydi. Yedi yıl
boyunca bu anı beklem işti.
G

V otkanın gelm esini beklerlerken K am inski, F rancesca’yla laflıyor­


du. N ihayet garson m asaya dört kadeh votka getirip servis yaptı. L eo­
nid kadehini kaldırdı. “T am am öyleyse,” dedi H arrison’a bakarak.
itap

“A nlaştık."
H arrison’ın vücudundaki gergin kaslar bir anda gevşeyip rahatla­
m ıştı sanki. O lm uştu, son parça da yerine oturm uştu. L eonid’in gözle­
K

rinin içine baktı. “A nlaştık.”


V otka boğazından kayarak inerken içini ısıtm ıştı. B ir zafer hissi
yaşam ayı bekliyordu aslında am a hiçbir şey hissetm iyordu. Sersem le­
m iş gibiydi, duyuları körelm işti sanki.
B akışları F rancesca’ya takıldı. Francesca votkasından b ir yudum
aldıktan sonra kadehi kenara bıraktı, önüne baktı. H arrison dışarıda
onunla Leonid arasında ne geçtiğini m erak ediyordu.
L eonid anlaşm ayı ertesi sabah avukatına göndereceğini, hukuksal

ost
olarak onun da onayı çıkarsa im zasını atacağını söyledi.
H arrison m üthiş bir m utluluk ve tatm in hissi yaşam ayı bekliyordu

ird
hâlâ. D ışarı çıktıklarında iki R u s’la vedalaştılar. H arrison, Frances­
c a ’nın V ik to r’a b ir şeyler söylediğini gördü.

B
N ihayet A nton M arko v ic’e, ona yaşattığı acının benzerini yaşatabi­
lecekti. Bu onu neden m utlu etm iyordu? H ep istediği bu değil miydi?
A rabaya bindiklerinde, “ V ik to r’u kolay halledebildin m i?” diye
sordu Francesca’ya. '

ma
G örüştüğüm birisi olduğunu söyledim , böylesi daha iyiym iş gibi
geldi,” dedi Francesca ona bakarak.

ara
Francesca onu mu kast etm işti acaba? H arrison bir an o n a baktıktan
sonra başını arkaya yasladı. “D ışarıda L eo n id ’le ne konuştunuz?”
“A nlaşm ayı im zalayayım m ı diye sordu bana. Sonra senin düşün­
T
düğü kadar onurlu bir adam olup olm adığını sordu.”
H arrison hem en doğruldu, dikkatle F ran cesca’yı süzdü.
“Sen ne dedin?”
-

“Senin iyi bir adam olduğunu, öyle olm asan seninle çalışıyor o l­
mli

m ayacağım ı söyledim .”
H arrison in neyin peşinde olduğunu bilm esine rağm en bunu söy­
ize

lem ek F rankie’nin dürüst kişiliğine çok zor gelm iş olm alıydı. H arrison,
F ran k ie’nin yum ruk yaptığı elini tuttu. “T eşekkür ederim .”
pG

Frankie onun eline baktı. “Bu doğru. Sen iyi bir adam sın.”
H arrison onun elini tutup dudaklarına götürm em ek için kendisiyle
m ücadele ediyordu. F rancesca’yı o anda çok arzuluyordu am a bu im ­
kânsızdı.
ita

Elini çekti. T eni, onun dokunuşunu hissetm ek için çırpınıyordu.


D işlerini sıktı. Bu sırada şoförü D errick, ara bölmeyi açarak nereye
K

gideceklerini sordu. H arrison, F rancesca’nın adresini verdi.


Francesca başını iki yana salladı. “Senin evine daha yakınız. H em
sabah sen gelm eden önce D etroit projesine bakm am gerekiyor. Sana
gidelim , ben D etroit dosyasını alırım , D errick sonra evim e bırakır be­
ni.”
B öylece H arriso n’ın evine gittiler. H arrison, D etroit dosyalarını bu­
lup F rancesca’ya getirdi. “E ğer bir şey olursa m esaj atarsın.”
“T am am ,” dedi Francesca. “Y arın görüşürüz.”

ost
“G örüşürüz.” H arrison onu keyifsiz bir şekilde kapıya geçirdi. Hem
yalnız kalm ak istiyor, hem F rancesca’ya sokulm ak istiyordu, ne yapa­

ird
cağını bilem ez durum daydı.
Francesca kapıya yaklaşırken durup ona döndü. “H arrison, iyi m i­

B
sin?”
“ İyiyim . B ugünkü yardım ların için teşekkür ederim .”
Francesca gittikten sonra H arrison kendisine b ir kadeh içki hazırla­
yıp terasa çıktı. A y bile intikam ını alm asını kutluyordu sanki, pırıl pırıl

ma
bir dolunay gökyüzünü aydınlatm ıştı.
H arrison şakaklarını ovdu. G enetik olarak babasının rahatsızlığını
ara
alm ış olduğuna dair bir belirti yoktu am a kendisini çok dep resif hisse­
diyordu o anda. B abası başarı m erdivenlerini tırm anırken aslında so­
nuna yaklaştığını hissetm iş miydi acaba? Y oksa yükseklik gözünü kör
T
m ü etm işti? H arriso n’ın beyni zonkluyordu, verm esi gereken öyle çok
karar vardı k i... Çok fazla, çok fazla.
B akışları, H udson nehrinin üzerinden uçup giden jetin parlak ka­
-

natlarına takıldı bir süre. İnsan kaderinden kaçamaz mı? Kaderin öte­
mli

sine geçmenin bir yolu var mıdır? İnsan sadece kendisine ait bir yolu
aydınlatabilir mi?
ize

H arrison’ın kaçm ası gerekiyordu am a bunu nasıl yapacağını b ile­


m iyordu.
G
itap
K
ost
ird
B
ma
-DOKUZUNCU BOLUM
ara
T R A N K IE hem en arabaya binem edi, bir süre kaldırım da öylece
-T
durdu. Aklı H arrison’da kalm ıştı. O nun kendisini zafer kazanm ış gibi
m utlu hissedeceğini.sanm ıştı am a H arrison hiç de öyle görünm üyordu.
Y apam ayacaktı, şoförü gönderdikten sonra tekrar binaya girdi
Frankie. Aklını kaçırmış olm alıydı. D oğrudan H arrison’ın evine çıkan
mli

asansör parm ak izi okutularak kullanılabiliyordu. Ç ok yoğun çalıştıkla­


rı hafta H arrison, F rankie’nin de asansörü kullanabilm esi için gerekli
ayarlam ayı yapm ıştı. B öylece Frankie asansöre bindi, yukarı çıktı.
ize

E vde yoğun bir sessizlik karşıladı onu, çıt çıkm ıyordu. K oridoru
geçti, oturm a odasın baktı. H arrison ortalarda yoktu. Ç alışm a odasının
G

lam bası yanm ıyordu bile. Sonra teras ışığının yandığını fark edip o
tarafa yöneldi. H arrison terasın kenarında, korkulukların yanında d ur­
m uş, ufka doğru bakıyordu. F rankie’nin geldiğini duyunca dönüp ona
itap

baktı. “V erdiğim şeyler eksik m iym iş?”


“H ayır.” Frankie’nin dizleri titriyordu. “B en sa d e c e ...” K onuşam a-
yarak sustu. Sadece ne? Nc yapıyordu orada?
K

G idip H arrison’ın önünde durdu, başım kaldırıp ona baktı. H arri-


so n ’ın her zam an güzel olan yüzünde şim di ıstırap dolu bir ifade vardı.
“İyi olduğundan em in olm ak istedim .”
“ Sana iyiyim dem iştim . Evine git Francesca.”
“ İyi değilsin. L eonid anlaşm ayı im zalayacağını söylediğinden beri
kendinde değilsin sanki.”
“İyiyim ben.”

ost
Frankie kaşlarını çattı. “Bunun olm ası için uğraşıp durduk, m utlu
olacağını düşünüyordum .”

ird
“Ben m utluyum .” H arrison tekrar dönüp ufka baktı. “Endişelenm e
Francesca. Evine git, yarın görüşürüz.”

B
Frankie olduğu yerde kaldı, bacakları titriyordu. H arrison’ın ne ka­
dar gergin olduğunu sırtından, boynunun duruşundan anlayabiliyordu.
D uygularının karm akarışık olduğu o k adar belliydi k i...
H arrison’a yaklaştı, elini onun kolunun üstüne koydu. “B azen en

ma
çok istediğim iz, bize en iyi geleceğini düşündüğüm üz şeyler öyle o l­
m az. Ç ünkü aslında zaten hiçbir zam an b ir çözüm olm am ıştır onlar.”
H arrison dönüp ona baktı, elini kolundan itti. “A nton M arkovic’i
ara
yerle bir etm ek bana kendim i çok iyi hissettiriyor Francesca, çok daha
iyiyim . B undan em in olabilirsin!”
-T
“Ö yleyse neden böylesin?”
“Çünkü kafamda bir sürü şey dolanıp duruyor!" H arrison bağırm ış­
tı. “Bu öylesine bir şey değil F rancesca, senin ufak vaazlarınla da ç ö ­
zülm ez.”
mli

“Ö yle bir şey dem em iştim ben.”


“Git."
ize

“Seni böyle bırakm ayacağım .”


“B ıraksan iyi o lu r,” dedi H arrison boğuk bir sesle. B ir parm ağını
G

F rankie’nin yanağında dolaştırdı sonra. “Y oksa arabada yapm aya can


attığım şeyi yapacağım . Bunun kabul edilem ez bir davranış olduğu
konusunda anlaşm ıştık diye hatırlıyorum .”
H arrison’ın dokunuşu F rankie’nin tenini k o r gibi dağlıyordu. L ond­
itap

ra ’daki öpüşm elerini hatırlam ıştı hem en. A teşle barut gibiydiler.
A m a H arrison onun patronuydu. Frankie ise işini çok seviyor, kay­
K

betm ek istem iyordu. G erçekten gitm ek zorundaydı.


H arrison parm ağını onun dudaklarına doğru indirdi, bakışlarını o n ­
dan b ir an bile ayırm am ıştı. "Git Francesca. Şu anda bana canlı oldu­
ğum u hissettiren tek şey sensin. E ğer gitm ezsen olacaklardan ben so­
rum lu değilim .”
K aç, dedi F rankie’nin iç sesi. A m a bir yandan H arrison’ı çok arzu­
luyor, bu tutkuyu sonuna kadar yaşam ak istiyordu. H arriso n ’ın yanında
kendisini hayatında hiç hissetm ediği kadar canlı hissediyordu çünkü.
Frankie, H arrison’ın elinin hafifçe titrediğini fark edince ürperdi.

ost
H arrison gözlerinde bir pırıltı belirdi. “G it. H em en''
“O lm az.”

ir d
K elim e havada asılı kaldı. H arrison, F rankie’nin elini tuttu, avucu­
nu öptü. F rankie’nin kalbi delice atıyordu.

B
“G itm ek için sadece beş saniyen var,” diye m ırıldandı H arrison.
Frankie gözlerini kapadı, H arrison onun avucunu tekrar öptü.
“F rancesca." ,
Frankie, H arrison’ın elini dudaklarına götürdü, bu kez o H arri-

ma
so n ’ın avucunu öptü. H arrison onun elini öpüp kendisini tanım asına
izin verdi.
ara
“E m in m isin?” diye sordu sonra.
Frankie başıyla onayladı.
T
“B ir bakireyle birlikte olm am .”
“D eğilim .” Frankie sadece bir tecrübesi olduğunu, onun da anlam ­
sız ve saçm a sapan geçtiğini ona anlatacak değildi.
li -

H arrison F rankie’nin gevşek topuzuna uzandı, tokaları birer birer


çıkarm aya başladı. N ihayet son tokayı da çıkardığında F ran k ie’nin
m

saçları om uzlarına döküldü. H arrison yüzünde tu h af b ir ifadeyle, F ran­


k ie ’nin saçlarım okşadı.
ize

“Ne oldu?” dedi Frankie.


“Seni çözem iyorum . D ürüstsün, korkusuzsun; bazen kendinden
G

em in değilm iş gibi duruyorsun am a en önem li konularda olağanüstü


em in hareket ediyorsun. L eo n id ’in bu akşam sana o soruyu sorm asının
sebebi de bu. Özün çok iyi, bu dışarı yansıyor.”
p

“Ö yle yetiştirildim , başka türlüsünü bilm iyorum .”


ita

“Ben biliyorum ." H arrison eğildi, F ran k ie’nin boynuyla om uzunun


birleştiği yeri öptü. “B ana gerçek değilm işsin gibi geliyorsun.”
K

Frankie bunun iyi mi yoksa kötü b ir şey mi olduğunu bilem iyordu.


A ncak H arriso n ’ın dudakları teninde dolaşıp onun aklını başından alır­
ken buna kafa yoram ayacaktı. H arrison’ın dudakları boynunda dolaşır­
ken Frankie hazla inledi. D izlerinin bağı çözülm üştü, H arrison’ın b eli­
ne sarılarak ona iyice sokuldu.
H arrison, F rankie’nin ensesini kavradıktan sonra dudaklarıyla d u ­
daklarını buldu, tıpkı arabadaki gibi, sonsuza dek onu öpecekm iş gibi
öpüyordu F ran k ie’yi. B ir yandan F ran k ie’nin ceketini ve bluzunu bece­

ost
rikli hareketlerle çıkarm ıştı. H arrison son düğmeyi de açınca Frankie
kıpkırm ızı olm uştu.

ir d
“Çok güzelsin,” dedi H arrison. “Y em in ederim o gece seni ofiste
ilk gördüğüm de bir hayal olduğunu sanm ıştım .”

B
Frankie dudağını ısırdı. O gece eteğinin nasıl yukarı sıyrıldığım ,
dantelli çorabının nasıl ortaya çıktığını unutm am ıştı.
“Sonra bunu hep rüyam da gördüm ,” diye devam etti H arrison.
“H em seni hem de k e le p ç eleri...”

ma
Frankie elleriyle yüzünü kapattı. H arrison başını iki yana sallaya­
rak F rankie’nin ellerini yüzünden çekti. “H ayatım da gördüğüm en sek­
ara
si şeydi o sahne.”
Frankie ne yapacağını bilem eden, H arrison’ın avucunu yeniden öp­
tü. B ir daha o sandalyeye yüzü kızarm adan oturam ayacağını biliyordu
T
artık. Bu sırada H arrison göğüslerini avuçlarının içine alm ış, başpar­
m aklarını göğüs uçlarında dolaştırıyordu. “ R ah atla... H isse t... ”
Frankie söz dinledi çünkü bütün tecrübesizliğine rağm en sadece
li -

H arrison’ın yanında kendisini böyle hissedebileceğini biliyordu, en


m

başından beri böyleydi bu.


H arrison, F rankie’nin dudaklarından bir haz iniltisi dökülene dek
ize

onun göğüslerini okşam aya devam etti. Frankie, H arrison’ın kollarını


sıkıca kavrayınca H arrison da nazikçe onun om uzunu dişleyerek karşı­
G

lık verdi ona. D aha fazlasının geleceğini m üjdeliyordu bu dokunuşlar.


Harrison bir dizini F rankie’nin bacaklarının arasına koyarak onun
bacaklarını ayırm asını sağladı. Frankie ellerini onun göğsüne koym uş­
itap

tu hem en. H arrison’ın elleri ise önce sırtında dolaşm ış, oradan bacakla­
rına doğru inm işti. Frankie, ofiste jartiyerle yakalanm asından sonra bir
hafta sade çam aşırlar giym işti am a alışkanlık alışkanlıktı, yine dantelli
K

çoraplarla jartiyere dönm üştü.


H arrison bunu fark edince, “Beni öldürüyorsun,” diye fısıldadı.
A rdından F rankie’yi kucağına aldı, yatak odasına götürdü. Frankie
artık kalbinin her an durabileceğini düşünüyordu. H arrison onu yere
bıraktı, elinden tutup tekrar avucundan öptü. “G üven bana,” dedi,
Frankie’nin tedirgin olmasından çekiniyor gibiydi.
Frankie’nin içi eridi. “Güveniyorum.”
Harrison, Frankie’nin elini tuttu, gömleğinin düğmelerini çözmesi

ost
için yakasına götürdü. Frankie gömleğin bütün düğmelerini çözdükten
sonra Harrison gömleğiyle pantolonunu çıkarıp yere bıraktı. Frankie bu

ird
kadar güzel bir erkek göğsü gördüğünü hatırlamıyordu. Her hafta saat­
lerce spor yapmak H arrison’a biçimli ve kaslı bir göğüs sunmuştu.

B
Frankie önce çckindiyse de daha fazla kendisini tutamayarak uzandı,
Harrison’ın göğsünü okşamaya başladı.
H arrison’a dışarıdan nüfuz etmek mümkün değildi, kendisini hep
dışarıya karşı korur, dış dünyayla arasına duvarlar örerdi. Ama bu ak­

ma
şam Frankie’nin karşısında savunmasızdı. Bunu fark etmek Fran­
kie’nin başını döndürüyordu.
ara
Frankie ellerini H arrison’ın göğüs uçlarında dolaştırmaya başladı.
Harrison irkilmişti ama kıpırdamadan duruyordu. “Daha fazla,” dedi
boğulur gibi. Sonra Frankie’nin elini tuttu, bacaklarının arasına götür­
T
dü. Frankie onun vücudunun ne kadar hazır olduğunu görünce iyice
tahrik olmuştu, onu yavaşça okşamaya başladı.
-

Bu sırada Harrison da Frankie’nin bacaklarını okşayarak yukarı


mli

doğru çıktı, parmaklarını Frankie’nin dantelli iç çamaşırından içeri


uzatarak onun en sıcak ve en hassas yerine nazikçe dokundu.
“Harrison,” diye inledi Frankie. Harrison giderek daha yoğun ve
ize

kararlı dokunurken Frankie’nin dizlerinin bağı iyice çözülmüş, ağırlı­


ğını H arrison’ın güçlü kollarına bırakmıştı. Harrison ihtirastan boğul­
pG

muş bir sesle Frankie’nin kulağına fısıldayarak daha fazla isteyip iste­
mediğini soruyordu. Frankie elbette istiyordu, bildiği bütün hazların
ötesinde bir haz hissediyordu.
Harrison ellerini çekince Frankie neredeyse devam etmesi için ona
ita

yalvaracaktı. Ancak Harrison ona bambaşka bir haz yaşatmak için pan­
tolonunu ve iç çamaşırını çıkarıyordu. Frankie’nin dudakları kurumuş,
K

avuçlarıysa ter içinde kalmıştı.


Harrison tamamen soyunduktan sonra Frankie’nin bluzunu omuzla­
rından sıyırarak indirdi, eteğinin arkasındaki düğmeyi çözdü, eteği de
aşağı sıyırdı. Frankie, yanakları pençe pençe kızarmış bir halde, üze­
rinde sadece dantel iç çamaşırlarıyla H arrison’ın karşısında duruyordu.
Harrison’ın yüzünde artık ıstırap dolu değil, tutkulu bir ifade vardı,
Frankie’ye hayranlıkla bakıyordu. Frankie onun, bakışlarını kendisin­
den ayırmadan geri geri yatağa gidip yatağın kenarına oturmasını izle­

ost
di. Harrison daha sonra komodinin çekmecesinden bir kondom çıkara­
rak taktı, Frankie’ye baktı. Onu nerede görmek istediği belliydi.

ird
Frankie ona yaklaştı, tam önünde durdu.
Harrison, “Rüyamda beni kelepçelemiştin ama buna gerek yok, za­

B
ten bütün kontrol sende,” dedikten sonra uzandı, Frankie’nin külotunu
aşağı indirdi. Frankie, Harrison bacaklarının arasını avuçladığında yere
yığılacaktı neredeyse, hazla kıvranarak Harrison’ın omuzlarına tutun­
du. Harrison bu sırada bir parmağını onun içine yerleştirmiş, yavaşça

ma
okşuyordu. Aynı anda diğer eliyle de Frankie’nin kalçalarını kavrayıp
sıkıştırınca Frankie hazla inledi. ara
“İşte böyle, rüyamda da böyle ihtiraslıydın,” diye mırıldandı Harri­
son. Frankie’yi belinden kavrayıp kucağına oturttu, Frankie de aynı
anda bacaklarıyla onun beline sarılmıştı. İkisi de nefes nefeseydi.
T
“Bana ne yaptığını açıklayamıyorum,” dedi Harrison simsiyah, kor
gibi yanan gözleriyle ona bakarak. Dudakları birleşti, Frankie bu
öpüşmeyi hayatının sonuna kadar unutamayacağının farkındaydı.
-

Harrison onu kalçalarından kavradı, biraz yukarı kaldırdıktan sonra


mli

tekrar bırakarak vücutlarının birleşmesini sağladı. Tıpkı hayallerindeki


gibiydi bu. İkisi de bir an gözlerini yumup hazla inlediler. Ardından
ize

Frankie kalçalarını hareket ettirmeye başladı. Bir yandan Harrison’ın


omuzlarını sıkıca kavramıştı, ilkel bir hazza teslim olmuşlardı.
G

Harrison elini ikisinin arasına uzattı, birlikte hareketleri devam


ederken aynı anda Frankie’nin en hassas yerini okşamaya başladı.
“ Kendini bana bırak,” diye fısıldadı Frankie’nin kulağına.
itap

Frankie gözlerini kapadı, sırtı yay gibi gerildi, doruğa çıkarken


gözlerinin önünde bembeyaz bir ışık parladı, bir an bayılacak oldu.
Soluk soluğa kendine gelebildiğinde Harrison gözleri tutkuyla par­
K

layarak onu izliyordu. Frankie utanarak bakışlarını kaçırmak istedi ama


Harrison hemen atıldı. “Yapma, muhteşemdin.”
Harrison arkasına uzanırken Frankie’yi de kendisine doğru çekti.
Frankie de onun üzerine uzandı, ellerini göğsüne koydu. Harrison da
onu kalçalarından sıkıca kavramıştı, yeniden birlikte hareket etmeye
başladılar. V ücutlarının her kavuşm asında başka bir haz duyuyor, ayrı­
lıp yenide birleşiyorlardı. B öylece yavaş yavaş doruğa tırm andılar,
birlikte sarsılarak en üst noktaya ulaştılar. M ükem m eldi.

ost
Ama bir o kadar da yan lıştı. Frankie terli teninde pencereden gelen
serin akşam esintisini hissedince ürperdi. H arrison onun patronuydu,

ird
en azından geçici olarak. Ve Frankie onunla çılgınca sevişm işti.
H arrison yuvarlanarak onu altına aldı, gözlerinin içine baktı. “D ü­

B
şünm eyi bırak,” dedi.
“D üşünebilecek durum da değilim zaten.”
“G üzel.” H arrison parm ağını F rankie’nin siyah dantel sutyeninin
ön kısm ına taktı. “Bu nasıl kalm ış burada?”

ma
Frankie kıpkırm ızı oldu. Ç ok acele ettikleri içindi herhalde.
H arrison, F rankie’nin yanına oturdu, F ran k ie’nin elini tutarak p ar­
m ağını avucunda gezdirdi. ara
“B u akşam L eo n id ’e söylediğin şey sıkıyor canını.”
Frankie gözlerini kapadı, H arrison’ın dokunuşuyla tepeden tırnağa
-T
ürperiyordu. “Senin iyi bir adam olduğunu düşünm ediğim den d eğil, iyi
birisi olduğunu biliyorum çünkü. Sadece L eo n id ’in babasından kalan
şirketi kaybedebileceğini düşününce kendim i kötü hissediyorum . A i­
mli

lem otuz yıldır M asserias lokantasını işletiyor, birisi lokantayı alıp her
şeyi değiştirecek olsa çok üzülürdüm .”
H arrison onun elini okşam aya devam etti. “M adem aile lokantanızı
ize

bu k adar önem siyordun neden onlarla çalışm adın?”


“A ilem bunu çok istedi am a ben kedi yolum u çizm ek istedim .
pG

Kendim i bildim bileli yönetici asistanı olm ak istem işim dir. Çok cazip
am a aynı zam anda çok zor b ir iş gibi görünm üştür bana hep.”
“C azip m i? B enim gibi b ir patronla bile m i?”
Frankie gözlerini açtı. "Senin durum un farklı, m üthiş birisin. C o­
ita

burn da çok çekici ve cazip bir adam , onunla çalışm ak da hoşum a gidi­
y or am a ona karşı böyle şeyler hissetm edim hiç. B ana hep eşitm işiz
K

gibi, gerçekten birisiym işim gibi davranır.”


H arrison kaşlarım çattı. “ Sen birisisin elbette, işini m ükem m el ya­
pıyorsun.”
Frankie bunu duyduğuna çok sevinm işti. “B aşlangıçta tam bir fela­
kettim ,” dedi gülüm seyerek.
“Ç ünkü akim başka yerdeydi, benim de aklım ın olduğu yerde.”
F ran k ie’nin yanakları pem beleşti. “A ilem benim kariyer sahibi o la­
bileceğim e inanm am ıştı hiç, okulda notlarım ortalam aydı. Benim en

ost
fazla lokantayı idare edebileceğim i düşünüyorlardı çünkü insanlarla
aram çok iyiydi. B abam büyülü b ir dokunuşum olduğunu söyler.”

ird
“ K esinlikle öyle.” H arrison bu sırada F ran k ie’nin sutyenini açm ış,
parm aklarım onun göğüslerinin kıvrım larında dolaştırıyordu.

B
“Peki ya diğer kardeşlerin ne yapıyorlar?”
“Beş kardeşim var. Birisi beyin cerrahı, diğeri psikolog. B ir başkası
kim ya m ühendisi, öteki de bankacı. A bim Salvatore ise daha yirm i altı

ma
yaşında olm asına rağm en büyük b ir fitness salonu zincirinin sahibi.”
“H ani şu pastayı unutan?”
Frankie başıyla onayladı. “G örüyorsun, bu profilde lokantanın b a­
ara
şına geçm esine kesin gözüyle bakılan benim , en az parlak olanları.”
“ Bence bu yanlış bir ifade Francesca. H ayatım da insanları senin
-T

kadar idare edebilen birine rastlam adım , doğal içgüdülerin ve sezgile­


rin olağanüstü, ayrıca üç dil biliyorsun.”
K ız kardeşi Federica da üç dil biliyordu, üstüne bir de psikologdu.
“Beni teselli etm eye çalışm a, halim den m em nunum ben.”
mli

“Ö yle m i? K endine haksızlık ediyorsun bence. Ju lian a’yla on daki­


ka konuşuyorsun ve kadın sana L eo n id ’in ruh halini anlatıyor. Bu,
ize

ender rastlanır bir yetenek.”


"L eonid dem işken, kafanda neler dolanıyor?”
G

“Y ok bir şey.”
“Y önetim kurulunu Siberius’u ayrı değerlendirm eye ikna edebile­
cek misin gerektiğinde?”
“B elki. Y önetim kuruluyla ilişkilerde politik davranm ak şarttır.”
itap

“Juliana, A nton M arkovic’in tehlikeli birisi olduğunu söyledi. Se­


nin onun peşine düştüğünü biliyor m u?”
“ H ayır. A rtık bu ismi çıkar aklından. Juliana haklı, A nton M arko­
K

vic hafife alınacak bir adam değil.”


“ A m a sen yine d e ...”
“T am am Francesca, daha fazla düşünm e bu k o n u y u ... Seni sus­
turm anın en etkili yolunu biliyorum ben.”
H arrison’ın dudaklarının F ran k ie’nin göğsünün ucuna dokunm asıy­
la yeniden birbirlerinin kollarında buldular birbirlerini.
Frankie yeniden bir haz denizine dalarken ertesi gün çok şey k o ­
nuşm aları gerektiğini düşünüyordu.

ost
ird
B
ma
ara
-T
mli
ize
pG
ita
K
ost
ird
B
ma
-O N U N C U B Ö L Ü M -
ara
H a R RISO N bacağının üzerindeki uzun, zarif bacağı görünce
-T
kendi dünyasının dışında bir yerde olduğunu düşündü. Sonra hafif,
güzel bir parfüm kokusu çalındı burnuna. Y oksa yine çekici asistanıyla
ilgili bir rüya m ı görüyordu. Tek gözünü açıp baktı, rüya görm üyordu
ve Francesca yanında yatıyordu.
mli

Geceyi birlikte geçirm işlerdi.


H arrison tekrar gözlerini kapadı, b ir gün önce olanları zihninden
ize

geçirdi. L eonid anlaşm ayı im zalam ayı kabul etm işti am a H arrison tu ­
h a f b ir şekilde tatsız hissetm işti kendisini, birdenbire her şey üstüne
G

üstüne gelm işti sanki.


Frankie de bunu hissetm iş, yanm a geri dönm üştü. Sonra H arrison
onu baştan çıkarm ış, onunla birlikte olm uştu. H er şey olup bittikten
sonra H arrison hâlâ sadece yüzeyde olduklarını hissetm işti.
itap

U zandı, F rancesca’nın yum uşak bacağını kavradı, kendisinden


uzaklaştırdı. Francesca bir şeyler m ırıldanarak ona sokuldu. Sarsıcı ve
K

beklenm edik bir yakınlaşm aydı bu. D aha da tehlikeli olan şeyse, H arri-
so n ’ın kendisini F rankie’ye açmış olm asıydı.
O güne kadar kim seye zaaflarını gösterm em işti. Francesca ise dün
gece gelm iş, avucuna kondurduğu tek b ir öpücükle onun bütün savun­
m a m ekanizm alarını yerle bir etm işti. F rancesca’nın tanık olduklarını
düşününce ürperdi, ruhunun karanlık tarafını görm esini hiç istem ezdi
Francesca’nın.
H arrison’ın alnı soğuk soğuk terlem işti. O nun surlarını yıkan kişi­
nin Francesca olm asına şaşırm am ıştı aslında. Francesca onun bütün

ost
ıstırabını dindirm iş, tertem iz ruhuyla ona çok iyi gelm işti.
Y eniden F rankie’ye baktı, elini ona sürecek olursa yataktan kalka­

ird
m ayacağını farkındaydı. Y avaşça ondan uzaklaşarak yataktan çıktı.
İçini çekti. T ekrar dönüp Francesca’ya baktı. Francesca b ir m elekten

B
farksız görünüyordu. H arrison onun kendisine yol gösterecek, yolunu
aydınlatacak bir m elek olduğunu düşündü bir an.
Böyle bir şey mümkün değildi. ■

ma
B anyoya girip soğuk b ir duş aldıktan sonra tekrar odaya döndü, gi­
yindi. Francesca hâlâ derin uykudaydı. H arrison m utfağa gidip k endi­
sine bir fincan kahve aldı, terasa çıktı. M anhattan yavaş yavaş uyan­
ara
m aya başlıyordu; parkın ışıklan sönm üş, taksiler gündüz vardiyasına
geçiyordu. Son m odel arabalann patronları işe taşıdığı belliydi.
-T
Sabahları her şey daha iyi görünüyordu am a dün gece yaşadıkları
şey neydi? Ç ok büyük bir hataya düşm üşlerdi, artık birlikte çalışm aları
m üm kün değildi. Ö te yandan F rankie’yi tek rar C oburn’a gönderm eyi
düşünem iyordu bile. Francesca, C o b u rn ’un ilgisini çekm ediğini söyle­
mli

se bile kardeşinin kadınları rahatlıkla büyüleyebildiğim iyi biliyordu.


Y ine de, yapılm ası gereken doğru şey buydu.
ize

F r a n k ie önce H arrison G ran t’in yatağında çırılçıplak olduğunu,


pG

hem en ardından da onun ortalarda olm adığını fark etti. Çok şükür. G e­
ce olanları hatırlam aya çalıştı, patronuyla en gizli, en tutkulu hayalleri­
ni paylaşm ışlardı.
D am arlarında dolaşm aya başlayan adrenalinle birlikte yerinden fır­
ita

ladı, yerdeki iç çam aşırlarım ve kıyafetlerini toplayıp hem en giyindi.


Jartiyerini de eline aldı, bugün onunla işi olm ayacaktı.
K

O turm a odasına geçti, orada b ir sandalyeye bıraktığı çantasını bul­


du, jartiyerini çantaya tıktı. H issettiği iyi hislerin yerini bir dehşet duy­
gusu alm ıştı. E vet, böyle b ir şey yaşam aları kaçınılm azdı belki am a
nihayetinde bu onun işiydi. Ne olm uştu d a, işinin, H arrison’ın m oralini
düzeltm ekten daha önem siz olduğuna k arar verebilm işti?
H arrison’la yüzleşm esi çok zor olacaktı. A m a aynı koşullarda yine
aynı davranacağım düşünerek kendisini rahatlatm aya çalıştı. Acı çe ­
ken bir insanı öylece bırakam azdı Frankie.

ost
M utfaktan gelen kahve kokusu evi sarm ıştı am a H arrison orada da
değildi. Frankie onu nihayet çalışm a odasında buldu.

ird
“Ç ıkıyorum , evde duş alıp üstüm ü değiştireceğim ,” dedi.
“Ö nce bir kahve al, gel. K onuşacağız.”

B
Hayır. Konuşmak istem iyordu. Frankie kaçacaktı. H arrison gözle­
rini kısarak ona baktı. “K ahveni al, gel Francesca. H em en.”
Frankie m utfağa gitti, kendisine alırken H arrison’a da yeni bir kah­
ve aldı. O nun bu buyurgan tavrı alışık olm adığı bir şeydi.

ma
H arrison’ın karşısındaki deri koltuğa düzgünce oturdu. H arrison
bakışlarını ondan ayırm adan, “D ün gece yaşananları yok sayam ayız,”
ara
diyerek konuya girdi hem en.”
“B iliyorum .”
“B unun olm ası an m eselesiydi, ikim iz de biliyoruz.”
-T

Frankie başıyla onu onayladıktan sonra kahvesinden bir yudum al­


dı, kupayı sehpanın üzerine bıraktı.
“D ün gece aklım pek başım da değildi. Bunun yaşanm am ası gere­
mli

kirdi. Ciddi sorunlara sebep old u .”


“A nlıyorum .”
H arrison’ın F ran k ie’ye bakışları bir nebze yum uşam ıştı. “M uhte­
ize

şem di Francesca. Sen m uhteşem din.” H arrison bir an durdu, tanık san­
dalyesine oturm uş birisi gibi, doğru kelim eyi bulm aya çalışıyordu.
G

“K açm am gerekiyordu benim , zihnim den uzaklaşm am gerekiyordu ve


sen bana bunun için yardım ettin.”
Frankie dün gece H arrison için ne ifade ettiğinin farkındaydı.
itap

“Bu koşullar altında birlikte çalışm aya devam edem eyiz. Aristov
anlaşm ası im zalandıktan sonra seni C oburn’a gönderiyorum . O na kişi­
liklerim izin uyuşm adığını söyleyeceğim , benim hatam olduğunu d üşü­
K

necek ve buna inanacaktır.”


Frankie, C o b u rn ’un buna inanacağından emin değildi çünkü C o ­
burn onu iyi tanır, kolay kolay pes etm eyeceğini bilirdi. Y ine de b unla­
ra Frankie sebep olm uştu, H arrison’ın bir suçu yoktu.
“Hepsi bu kadar m ı? Eve gidip duş alm am gerek.”
“İki şey daha. Ö nüm üzdeki hafta, T essa’nın daha önceden belirle­
diği adaylarla görüşm eleri ayarlayabilir m isin?”
V ay canına! H arrison ondan kurtulm ak için vakit kaybetm iyordu

ost
hiç. “E lbette.”
“G üzel. A vukatlara, anlaşm ayı A risto v ’a gönderm eleri için mesaj

ird
gönderm iştim . Sen de takip eder m isin? Telefonun açık olsun.”
Ne zam an açık değildi ki? Frankie ayağa kalktı, kapıya varm ak

B
üzereyken H arrison arkasından seslendi yeniden.
“İyi m isin?”
Frankie dönüp ona buz gibi baktı. ,
“K esinlikle iyiyim . Ö ğleden sonra görüşürüz.”

ma
ara
H a r r i s o n sabahın kalanını, tele konferans toplantılarıyla geçirdi.
K eyifsizdi. F rankie’nin ondan ne duym ak istediğini biliyordu am a bun­
ları asla söyleyem ezdi ona.
-T
S usann a’dan sonra hiçbir kadına bağlanam ayacağını düşünm üştü,
ona karşı da aslında bencilce ve sığ şeyler hissettiğini çok sonra anlı­
yordu. Francesca ise ona duygulan olduğunu hatırlatm ıştı yeniden.
H arrison bir adım daha atacak olursa devam ının bağlılık olacağını bili­
mli

yordu. D ün gece sadece bir pencere aralanm ıştı, kapı açılm am ıştı.
K onferans toplantısı bittikten sonra şirkete gitti. K ardeşi ofisindey-
ize

di. C oburn dikkatle ona baktı. “A ristov anlaşm ası tam am diye duy­
dum ,” dedi C oburn. “İntikam ını aldığına göre gece mışıl m ışıl uyum an
pG

gerekirdi aslında.”
“B uraya Francesca’yla ilgili konuşm ak için geldim .”
“ Sakın onu partiye getirm ekten vazgeçtiğini söylem e.”
H arrison partiyi unutm uştu, bu da ayrı problem olacaktı.
ita

“M esele o değil. B ence Francesca yine senin yanm a dönse iyi o la­
cak. Tarzlarım ız çok farklı. B aşka bir asistan bakacağım kendim e.”
K

Coburn arkasına yaslandı, delici bakışlarla onu süzdü. “D aha dün,


onun L ondra’da m uhteşem b ir iş çıkardığını anlatıyordun bana. Ne
değişti? Sabah F rankie’yle asansördü karşılaştık, berbat görünüyordu.
N e yaptın ona H arrison?
H arrison yum ruklarını sıktı. “O nu yeniden alm anı istiyorum Co-
burn, bu herkes için en iyisi olacak.”
K ardeşinin gözlerinde bir ışıltı belirdi. “A ranızda bir şey olm uş si­
zin. O fotoğrafları gördüğüm anda anlam ıştım .”

ost
H arrison onu duym azlıktan geldi. “Francesca bu hafta A ristov an­
laşm asının tam am lanm asında ve hissedar toplantılarının organize

ird
edilm esinde bana yardım cı olacak. Y eni asistan için m ülakatlar da
tam am landıktan sonra pazartesi günü sende olur.”

B
“Sonra? O nunla birkaç kez yattıktan sonra bir kenara mı koyacak­
sın? Frankie senin bildiğin kurnaz, kalpsiz kadınlara benzem ez H arri­
son. O nu kıracaksın.”
“Bu yüzden öyle bir şey olm ayacak. O nu geri al. A yrıca vaazlarını

ma
kendine sakla.”
"O ndan uzak duracak kadar akıllı davranan bendim ,” diyerek başı­
ara
nı iki yana salladı C oburn. “Peki ya parti?”
“Söz verdiğim gibi ona eşlik edeceğim .” H arrison’ın bunu düşün­
-T
m ek için önünde bir haftası vardı.
mli
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
~ ON BİRİNCİ BÖLÜM ~
ara
D E M E K h a y a tta sın ...” S alvatore’nin telefondaki tok sesi çok
-T
rahatlatıcıydı. “Seni arayıp yoklam am istendi.”
Frankie kalem ini m asaya bırakıp içini çekti. “Patronum beni köle
gibi çalıştırıyor. B ir hafta sonra tekrar C o b u rn ’un yanm a dönüyorum , o
zam an hayat yeniden norm alleşecek.”
mli

B unu söylem ek neden bu kadar canını yakıyordu?


“Y arın akşam M asserias’a b ir şeyler içm ek için uğraşana.”
ize

“Ç ok isterdim am a G rant ailesinin partisine davetliyim .”


Salvatore ıslık çaldı. “V ay canına.”
pG

“G itm eye bayılm ıyorum , patronum hoşluk olsun diye davet etti.”
“O lsun, yine de bir şeydir. Belki b ir m ilyarderle tanışırsın. Kiminle
gidiyorsun partiye?”
“H arrison eşlik edecek bana. S öyledim , sırf hoşluk olsun diye.”
ita

D erin bir sessizlik oldu. Salvatore nihayet, “İlg in ç ...” dedi.


“Saçm alam a Salvatore. A dam bunun ödül olduğunu düşünüyor.
K

Ö nüm üzdeki hafta size uğrayacağım , söz.”


“P eki, bir kenara yazıyorum sözünü.”
“ A nlaştık. Şimdi işim e dönm em gerekiyor.”
“F ran k s... İyi m isin? Sesin tu h af geliyor. A tlayıp geleyim m i, birer
kahve içerdik?”
“Ç ok m eşgulüm . A yrıca, gerçekten iyiyim . Sadece çok yorgunum .”
Frankie, S alvatore’ye patronuyla yaşadıklarını anlatm ak istem iyor­
du. K endisini her an ağlayacakm ış gibi hissediyordu. G rant E ndüst-
I ri’deki işini çok seviyordu, burada çalışm ak onu her zam an m utlu e t­

ost
! m işti am a şimdi her şey dağılm ıştı. C oburn onun başarısız olduğunu
düşünecekti.

ird
T elefonu yeni kapatm ıştı ki, G rant Endüstri avukatlarından Jack
| R obbins odasına girdi. Jack, H arrison’ın kapalı kapısına şöyle b ir bak-

B
j tıktan sonra Siberius dosyasını F ran k ie’nin m asasına bıraktı. “K aya
gibi sağlam bir anlaşm a. Patron m utlu olm uştur herhalde.”
“K uşkusuz.”

ma
“A klına takılan bir şey olursa beni arayabileceğini söylersin.”
Ja c k ’in keyifli hali F rankie’yi de olum lu etkilem işti. A ristov an ­
laşm ası öncesi diyebileceği son beş günün ne kadar gergin geçm iş o l­
ara
duğunu daha iyi anlıyordu şim di. H arriso n’la birbirlerinin yoluna ç ık ­
m am ak için ellerinden geleni yapm ışlardı. Y akınlaşm aları halinde n e­
-T
ler olabileceğini ikisi de çok iyi biliyordu çünkü.
Frankie anlaşm a dosyasını aldı, H arrison’ın odasına yöneldi. En
kötüsü de partiye gidecek olm asıydı. A slında M asserias’da bulaşık
yıkam ayı tercih ederdi o akşam .
mli

İçeri girdiğinde H arrison telefondaydı. F ran k ie’ye beklem esini işa-


; ret ettikten sonra telefonu kapattı.
ize

“T am am m ı?”
“Tam am . Jack anlaşm anın çok sağlam olduğunu, soracağın b ir şey
G

; varsa onu aram anı söyledi.”


“G üzel.” H arrison parm aklarını birleştirdi, göğsüne bastırdı. “B un­
da senin de çok em eğin var. Seni yem eğe çıkarm am a ne dersin?”
Y em ek m i? Frankie, H arrison’a aklını kaçırm ış gibi baktı. “Ye-
itap

i m ektc toplantın vardı.”


“ İptal ederim . H arika bir iş çıkardın, bunun takdir edilm esi gerek.”
K

Frankie onu süzdü. Bu b ir günah çıkarm a konuşm asıydı. H arrison,


■, m asasındaki anlaşm anın sonuçlarının ne olabileceğini çok iyi biliyor­
du. G rant E ndüstri, Siberius’u bam başka bir şeye dönüştürebilir ve
binlerce insan işsiz kalabilirdi. Frankie kendisini öfkeli ve kullanılm ış
hissediyordu bir yerde.
“T eşekkür ederim am a olm az. B ugün pek iştahım yok sanırım .”
H arrison gözleri çakm ak çakm ak ona baktı. “İyi m isin?”
“K esinlikle. Senin için bir şeyler söyleyeyim m i? T oplantın on da­
kika sonra başlıyor.”

ost
“Ben kendim hallederim .”
Francesca arkasını döndü, kapıya yöneldi.

ird
“Francesca.”
Francesca elini kaldırdı, devam etti. G eçen hafta patlam a noktasına

B
gelen H arrison’dı. B u hafta onun gergin haftasıydı.

E r t e s i akşam H arrison geleneksel G rant yaz partisi için hazırlanı­

ma
yordu. D aha şim diden partide konuşulacakları tahm in edebiliyordu.
B oşanm alar haber verilecek, yeni ilişkiler ortaya çıkacak, politika de­
ara
dikoduları yapılacaktı. K onular değişm ediği gibi, konuklar da büyük
oranda değişm ezdi.
T
Francesca ofisinden çıkıp gittiğinden beri H arrison’ın hiç keyfi
yoktu. Francesca’mn buz gibi bakışlarından onun hakkında ne düşün­
düğünü anlaşılıyordu. H arrison bunun haksızlık olduğunu düşündü.
li -

İkisi de yetişkin insanlardı, b ir şey paylaşm ışlardı am a yollarına devam


edebilm eleri gerekirdi.
m

Francesca bu durum un onun için kolay olduğunu mu sanıyordu


acaba? H arrison onu aklından çıkarabilm ek için her şeyi yapm ış, zih­
ize

nini başka şeylerle m eşgul etm eye çalışm ıştı. H atta A nton M ark o v ic’le
nasıl ‘tesadüfen’ karşılaşacaklarını bile planlam ıştı.
G

Ceketini giyip evden çıktı. F rancesca’yı evinden alacaktı.


F rancesca’nın evin önünde, üzerinde ateş kırm ızısı b ir elbiseyle
onu beklediğini görünce kalbi duracak gibi oldu bir an. Francesca,
p

L eo n id ’in partisinde giydiğinden farklı b ir elbise giym işti am a kum


ita

saati biçim indeki vücuduyla yine baş döndürücü görünüyordu.


H arrison arabadan indi, F rankie’nin yanına gitti. Frankie saçlarını
K

arkasında bukleler halinde toplam ış, ışıltılı küpeler takm ıştı. A yağın­
daki parlak ayakkabılar ayaklarının tüm güzelliğini ortaya çıkarıyordu.
A ncak gözlerinde, her zam anki coşkunun yerine derin b ir hüzün vardı.
U zun, çok uzun bir gece bekliyordu H arriso n ’ı.
“Selam ,” dedi F rankie’ye. “Ç ok güzel görünüyorsun.”
“T eşekkür ederim ,” dedi Frankie ciddi bir ifadeyle. P eki, H arrison
da böyle devam edecekti o halde. B irlikte arabaya bindiler, yola çıktı­
lar. H arrison havadan sudan konuşarak sohbet açm aya çalıştıysa da

ost
Frankie sadece tek kelim elik cevaplar veriyordu. L ong Islan d ’a bir
buçuk saatlik yollan vardı. H arrison, onun kendisine kızgın olduğu

ird
sonucuna vardı. K adınlar duygularıyla m antıklarını kolaylıkla birbirine
karıştırabiliyorlardı işte.

B
F ran k ie’ye T om asino’yu ve kilisedeki diğer yaşlıları bile sordu. Bu
F ran k ie’yi yum uşatm adığı gibi, tam tersine, yüzünün daha d a asılm a­
sına neden oldu. B unun üzerine H arrison sustu, radyoyu açtı.
Long Island’daki G rant m alikânesine vardıklarında eşyalarını oda­

ma
larına bıraktılar, H arrison kısa bir turla F ran k ie’ye evi gezdirdi. Fran­
k ie ’nin eve bayıldığı anlaşılıyordu. A rka bahçeye çıktıklarında Harri-
ara
so n ’ın annesi hem en diğer konukları bırakıp yanlarına geldi. Yaşlı
kadın m avi, cin gibi bakan gözleriyle F ran k ie’yi üç saniyede tepeden
tırnağa süzm üştü. “D em ek oğullarım ın hayran olduğu Frankie sensin?”
T
Frankie kızardı. “Ö yle dem eyin. O ğullarınız harika insanlar Bayan
G rant. Böyle bir işim olduğu için çok şanslıyım .”
“Asıl onlar senden dolayı çok şanslılar. H er güçlü erkeğin onu des­
li -

tekleyecek bir ekibe ihtiyacı vardır. H arrison, Tom D ennison seni so­
m

ruyordu. Bu arada ben de Francesca’ya etrafı gezdiririm , olu r m u?”


H arrison hem F ran k ie’yle birbirlerinden uzak durm aları gerektiğini
ize

biliyordu hem de sosyalleşm e kraliçesi annesinin ona çok iyi davrana­


cağından em indi am a yine de bu fikirden hoşlanm am ıştı nedense.
G

Frankie de başıyla onaylayınca istem eye istem eye iki kadının yanından
ayrıldı.
A nnesi gerçekten de Francesca’ya etrafı güzelce gezdirm eye baş­
itap

lam ıştı. B ir ara C oburn ve arkadaşlarının yanına gittiler, Frankie o gru­


ba takılıp kaldı. H arrison gecenin ilerleyen saatlerinde F ran k ie’nin yine
eski coşkusunu kazanm aya başladığını gördü. C oburn’un arkadaşlan
K

onunla flört ettikçe Francesca gözleri parlayarak, hem utangaçça hem


de m em nuniyetle gülüm süyordu.
H arrison içinde bir şeylerin düğüm lendiğini hissetti. F rancesca’yla
ilgilenen yığınla bekâr ve başarılı genç erkek vardı partide. Bu çok
doğal değil m iydi? Francesca’da bir erkeğin arayabileceği h er şey var­
dı; güzeldi, akıllıydı, eğlenceliydi. B ir erkeğin parm ağına alyans tak ­
m aktan m utluluk duyacağı b ir kadındı.
H arrison bir kadeh şarap daha aldı. O bu adam lardan değildi. H af­

ost
talardır aklını başından alan b ir kadın için bile böyle şeyler düşüne­
m ezdi. F rancesca’yı, ruhundaki karanlıkla olm asa bile kendi hayatıyla

ird
yok edebilirdi. A nton M arkovic’i dize getirdikten sonra hiç de iyi ol­
m ayan başka bir kanala geçm iş olacaktı çünkü.

B
D avetlilerin arasında dolaşm aya devam etti. B abasının en eski ar­
kadaşlarından biriyle uzun b ir konuşm ayı yeni bitirm işti ki Cecily
H argrove çıkıverdi karşısına.
“H arrison, telefonum a cevap verm edin,” diyerek onu yanağından

ma
öptü C ecily.
Ne zaman aram ıştı acaba?

ara
“B ir ay önceydi. B abam işkoliktir am a sen daha da betersin.”
H arrison, C ecily’ye bam başka bir gözle baktı. C ecily ’nin ailesi p o ­
litikayla içli dışlıydı, onlara yakın olm ak başkanlığa giden yolda sağ­
-T
lam ve güçlü bir adım atm ak dem ekti. C ecily güzel de b ir kadındı;
incecik bir vücudu, iri m avi gözleri, bakım lı sarı saçları vardı am a ona
hiçbir şey ifade etm iyordu. H içbir zam an yanlış b ir şey söylem ez, her
zam an kusursuz giyinirdi. ;
mli

H arrison onun yanında asla F ran k ie’nin yanında olduğu gibi canlı
hissetm em işti kendisini.
ize

C ecily, “H adi, dans edelim ,” diyerek koluna girdi. “M o n tan a’da at


binm ekten yeni geldim , sana onu anlatayım . M anzara şahaneydi.”
pG

F r a n k ie , H arrison’ın çok güzel b ir sarışınla dans pistine çıktığını


görünce kalbine hançer saplanm ış gibi hissetti kendisini. B u çok saç- ;
ita

m aydı aslında çünkü H arriso n ’a göre, aralarında herhangi b ir şey yok­


tu. O nun yerine, m asasına gül gönderm esi m uhtem el, çevredeki cazip
K

bekârlarla ilgilenm esi daha m antıklıydı. B irlikte olduklarının ertesi J


sabahında, kullanılm ayan eşyaym ış gibi onu kapının önüne koym aya- f
cak birisiyle ilgilenm eliydi. f
Y ine de m erakını yenem eyerek C o b u rn ’a, “K im o k adın,” diye J
sordu. i*
“C ecily H argrove.” C o b u rn ’un yüzü asılm ıştı. “G eç bile kaldı,
norm alde H arrison’ın gölgesi gibi dolaşır p eşinde.”
F ran k ie’nin keyfi iyice kaçm ıştı. H arriso n ’ın evlenm esi beklenen

ost
kadın böyle kusursuz biriydi dem ek ki.
C o b u rn ’un m avi gözlerinde hınzır b ir pırıltı belirdi. “B iraz eğlen­

ird
m ek ister m isin?”
“ Ben zaten eğleniyorum .”

B
C oburn, “G erçekten eğlenm ekten söz ediyorum ,” dedikten sonra
F rankie’yi dans pistine sürükledi. “O yunum a k atıl.”
N asıl yani?
C oburn, tam da orkestra bir Frank Sinatra çalm aya başlarken F ran­

ma
k ie ’yi kollarına aldı. Frankie bu şekilde hiç değilse H arrison’ın Ce-
cily ’yle dansını izlem ek zorunda kalm ıyordu. C oburn, H arrison’dan da
ara
iyi dans ediyordu. Frankie arada sırada baktığında, C ecily ’nin H arri­
son’a gülüm sediğini görm ese C o b u rn ’la dans etm ek çok keyifliydi.
Yeni bir parça başlıyordu. C oburn onu iyice kendisine çekince
-T

Frankie irkilerek ona baktı. “R ahat o l,” diye m ırıldandı Coburn, “S a­


dece abim le biraz dalga geçiyorum , o k adar.”
Frankie bir anda onun her şeyi bildiğini anladı, çok utanm ıştı. Önce
inkâr edecek oldu, sonra vazgeçti. “A ldırm ayacaktır, boş ver.”
mli

“Öyle mi dersin? B ana sadece beş dakika ver.”


F rankie itiraz edecekken sustu, kendisini C oburn’un kollarına bı­
ize

raktı. C oburn elini onun sırtında dolaştırırken dudaklarını çenesine


dokunduruyordu. Y anlarındaki çift onlara m erakla baktı.
G

“C o b u rn ...”
“B ekle.”
O rkestra klasik bir Ella Fitzgerald parçasının üst notalarına geçtiği
itap

sırada birden H arrison, Cecily H argrove’la birlikte yanlarında belirdi.


“Sıra bende sanırım , eş değiştirelim .”
C oburn, F rankie’yi hem en bırakm adı. İki kardeş bakıştılar. Cecily
K

dudağını ısırırken onları izliyordu. “A ncak onu geri getirirsen,” diye


cevap verdi Coburn.
“Hiç sanm am .”
H arrison elini tutup onu kollarının arasına alırken Frankie’nin başı
dönm üştü. Yeni partnerinin adım ları C oburn’un adım ları kadar yum u­
şak değildi. Ö fkeli denebilir miydi bu adım lara acaba?
“H arrison, neler oluyor?”
“Sana sorm alı.”

ost
Frankie ona bakakalm ıştı. C o b u m ’un eğlenm ekten söz ettiğini ona
söylese mi diye düşündü am a b ir şey diyem edi.

ird
“Sadece C oburn’la dans ediyordum .”
“Seni öpüyordu."

B
“H ayır. A yrıca ne fark eder? A ram ızda bir şey olm ayacağım ken­
din söylem iştin. Tam am en özgürüm .”
“Bu yüzden bir kardeşten diğerin rahatlıkla geçebiliyor m usun?
Senin daha ilkeli olduğunu düşünürdüm Frankie.”

ma
Harrison ona ilk kez Frankie diyordu. A yrıca onu çok kıskanmışiı.
“Senin tavsiyene uyduğum u düşünebilirsin. Büyük b ir hata yaptı­
ara
ğım ızı söylem iştin, hatırlıyorsun değil m i?”
“İkim iz için de en m antıklı olan şeyi yapm aya çalışıyordum .”
“İyi. B eni C oburn’a geri götür. Sen de C ecily ’yle dansına devam
-T
et. En iyisi bu galiba.”
H arrison ona gözlerinden ateşler saçarak baktı, sonra birdenbire
onu elinden tuttu, dans pistinden ayrılırken peşinden sürükledi. Frankie
ona ayak uydurabilm ek için neredeyse koşuyordu. C oburn’un onları
mli

uzaktan eğlenerek izlediğini gördü göz ucuyla.


“N e yapıyorsun?”
ize

“K ayıkhaneye gidiyoruz, konuşacağız. K im senin olm adığı tek yer


orasıdır şim di. G eliyor m usun yoksa zorla mı götüreyim ?”
pG

Frankie onunla bu şekilde yalnız kalm ak istediğinden em in değildi


am a herhangi bir şekilde olay çıkm a ihtim alini göze alam azdı. İster
istem ez H arrison’ın peşine takıldı.
B irlikte evden uzaklaşıp, nehir kenarından orm ana doğru uzanan
ita

patikaya girdiler. M alikâne geride kaldıkça F rankie’nin tedirginliği de


artıyordu. N ihayet, beyaz duvarları ve kocam an pencereleriyle koca­
K

m an bir evden farksız duran kayıkhaneye vardılar.


“H a rriso n ...”
H arrison iskelede durdu, F rankie’nin elini bıraktı.
“O na ilgi duym uyordun hani?”
“D uym uyorum . A m a sen kıskanıyorsun H arrison. B ana karşı, k en ­
dine bile itiraf etm ediğin şeyler hissediyorsun.”
H arrison’ın gözleri parladı. "A h, kendim e itiraf ettim . Ç oktan g eç­
tim ben artık onu. D ürüst olm am ı mı istiyorsun Frankie? E vet, seni

ost
C o b u rn ’la birlikte görm ek hoşum a gitm iyor çünkü onu değil beni iste­
diğini biliyorum . O bir avcı.”

ird
“H ayır, değil. Sadece seninle biraz eğlenm ek istem işti.”
“ Sen de bunun iyi bir fikir olduğunu düşündün, öyle m i?”

B
“H ayır, b e n ..." Frankie başını iki yana salladı.
“Sen beni istem iyorsun Frankie. Sana iyi davranacak, kucağına bir
iki bebek verip pazarlan seninle kiliseye gelecek düzgün bir adam la
ufak bir yuva kurm ak istiyorsun. Bu ben değilim .”

ma
“ Ben asla böyle bir şey söylem edim . A m a yine de bana karşı hisle­
rini söyle ki böyle bir karar verm eyeyim .”
ara
“ Bu bir şeye yaram az, sana sunacak bir şeyim yok benim .”
“Y em in ederim , eğer hem en konuşm aya başlam azsan gidip kendi­
m e düzgün bir adam bulacağım ve deli gibi flört edeceğim onunla.”
-T

H arrison’ın boğazı düğüm lenm işti. B ir süre sustuktan sonra, “ Sa­


hip olam ayacağım şeyleri istem em e neden oluyorsun sen,” dedi. “Seni
istem em e neden oluyorsun,” derken F ran k ie’nin yüzünü ellerinin ara­
mli

sına aldı. “Bu yüzden gittim , sana karşı bir şey hissetm ediğim için de­
ğil. Sen saf iyiliksin Frankie, seni dibe sürüklerim ben.”
Frankie ona sokuldu. “Ben başım ın çaresine bakabilirim H arrison,
ize

geçen gece baktığım gibi.”


“ Benim hayatım la başa çıkam azsın sen. Leonid. Siberius. B ir iki
G

hafta sonra bam başka bir platform a çıkm ış olabilirim , onunla d a başa
çıkam ayacağından em inim .”
Başkanlık seçimi. D em ek ki dedikodular doğruydu. F rankie’nin
itap

um urunda bile değildi am a bu.


“Senin evinde geçirdiğim iz o g ec e... H ayatım da kim seyle böyle bir
bağ kurduğum u hissetm edim ben H arrison. Ben de kendi duygularım ­
K

dan korkuyorum , onlan nasıl idare edeceğim i kestirem iyorum am a


duygularım ı inkâr edem em . Sana kendini canlı hissettirdiğini söyle­
m iştin, sen de bana kendim i canlı hissettiriyorsun.”
H arrison’ın bakışları karardı. “G itsen iyi olacak Frankie. Şimdi o l­
m asa bile ileride m utlaka kalbini kırarım senin.”
“Bunu bilem ezsin.”
B irbirlerine iyice yakın duruyorlardı, aralarındaki elektriklenm e
neredeyse elle tutulabilirdi. D udakları bir anda birleşti. Frankie iyice

ost
ona sokulurken H arrison onu elinden tuttu, kayıkhaneye yöneldi.
“H arrison, ne yapıyorsun? B urada olm az. H erkes bizim birlikte ay­

ird
rıldığım ızı gördü.”
H arrison içeri girdikten sonra onu duvara yaslayıp elbisesinin ask ı­

B
larını indirirken, “İnan bana, insanlık tarihinin en büyük skandali o l­
m az bu,” diye m ırıldandı boğuk b ir sesle.
B aşka bir şeyin önem i yoktu artık. ,

ma
ara
-T
mli
ize
pG
ita
K
ost
ird
B
ma
ara
~ ON BİRİNCİ BÖLÜM ~
-T

F r a n k i e , eski patronu C o b u rn 'u n yanına dönm ekten, en az b a­


lığı R ocky’nin eski yum uşak ışıklı ofisine kavuşm aktan duyduğu m u t­
luluğu duyuyordu. En azından C o b u rn ’un ondan ne beklediğini, neler
isteyebileceğini biliyordu. İş yine zorlayıcı am a çok tatm in ediciydi.
mli

Zam an zam an, her an yığınla şeyle m ücadele eden b ir adam la birlikte
çalışm anın heyecanım özlese de H arrison’la iş dışında görüşüyor o l­
ize

m ak yeterince heyecan vericiydi.


Ö zellikle de yatak odasında görüşm ek, F rankie’yi en çok heyecan­
G

landıran şeydi. H arrison ona hiç doyam ıyor gibiydi F rankie’ye, onun
bu ihtirası F rankie’yi de etkiliyor, benliğinin yeni keşfettiği yönleriyle
yüzleşm esini sağlıyordu.
itap

Frankie bilgisayarını kapatırken, “H arika görünüyorsun am a eve


gidip bir kadeh şarap içip biraz kitap okuyacağım ,” dedi R o ck y ’ye.
O sırada C oburn da çıkm ak için hazırlanıyordu. “A bim yok m u?”
K

“Bu akşam Tom D ennison’la yem ek yiyor.”


“O nun aday olm asını çok istiyorlar,” dedi Coburn.
Peki H arrison onları istiyor m uydu? “D ennison benden daha cazip
dem ek k i,” dedi Frankie takılarak. A sansörün gelm esini bekliyorlardı.
C oburn koridora doğru baktı. “B ence cazibeni hafife alm a.”
F rankie, H arrison’ın yanlarına geldiğini görünce şaşırdı. Y orgun
olduğu her halinden belliydi am a yine de çok yakışıklı görünüyordu
H arrison.

ost
“D ennison seni ekti m i y oksa?” diye sordu C oburn.
“B en iptal ettim .”

ird
“B uraya beni görm ek için gelm edin herhalde. N eyse, ben de arka­
daşlarım la buluşacaktım zaten.”

B
Harrison, “ Yarın görüşürüz,” dedi kardeşine.
Frankie iki kardeş ilişkilerinin m esafeli olduğunu giderek daha iyi
anlıyordu. “O nu böyle kendinden uzak tutm an C o b u rn ’u üzüyor ben­
ce,” dedi H arrison’a dayanam ayarak.

ma
“K arışık m esele, sen hiç araya girm e,” dedi H arrison.
“Hep mi böyleydiniz?”
ara
“H ayır, uzun hikâye, boş ver dedim ya.” H arrison, Frankie yi kol­
larına lapı öptü. “Y em eğe çıkalım m ı?”
“Evde pizza ısm arlam aya ne dersin?”
T
“A nlaştık.”
-

E v d e kanepeye yayılm ış pizzalarını yerlerken Frankie, “ Biliyor


mli

m usun bu evin dekorasyonu seninle ilgili hiçbir şey anlatm ıyor.”


“B uraya adım ını attığın anda sevm ediğini anlam ıştım .”
ize

“H ayır, sevm iyor değilim am a daha çok sanat galerisi gibi b urası.”
“Y atırım onlar.”
G

“D aha ne kadar burada yaşam ayı düşünüyorsun?”


“Planlarım ın değişm esine b ağlı.”
Planlar W ashington’da sonlanabilir elbette.
H arrison eliyle etrafı gösterdi. “ Sen olsan ne yapardın burada?”
p
ita

“Sevdiğin renkleri serpiştirirdim etrafa, duvarları mavi gri yapabi­


lirdim . B irkaç hah hoş dururdu. Biraz da egzotik dokunuşlar.”
K

“Sence ben böyle m iyim ?”


“K arm aşıksın. Bu kadar soğuk değilsin H arrison, katm anların var.”
“ Şu sıralar duygusal davranam am , pek çok şey benim m antıklı h a­
reket etm em e bağlı.”
"B abam bana hep sezgilerine göre hareket et, insan kalbinde ne
varsa onunla yola çıkm alı, gerisi gelir derdi.” Frankie şarabından b ir
yudum aldı. “Bu politika aşkı nereden geliyor? Senin hayalin mi yoksa
babanın yarım kalan bir işi m i?”

ost
“H er ikisi de. Politika benim kanım da var; pek çok şeyi değiştirebi­
leceğim i biliyorum am a önem li olan benim ne istediğim değil, ülkenin

ird
neye ihtiyaç duyduğu.”
“B ence insanların um uda ihtiyacı var. Sen insanları yönlendirebi­

B
lirsin H arrison. Sınırdaki bir şirketi dünyanın en güçlü şirketlerinden
biri haline getirm işsin, bu işin nasıl yapıldığını biliyorsun.”
Frankie, H arrison’ı için için kem iren şeyin ne olduğunu anlam aya
başlıyordu. B abası gibi olm aktan, hırsla hareket edip nihayetinde onun

ma
gibi hasta olm aktan korkuyordu H arrison.
“Sen baban değilsin,” dedi birden. “O hastaydı. Sen güçlüsün.”
ara
H arrison birden gerildi, sonra derin bir nefes aldı. “B abam intihar
etm ese ertesi gün valilik için adaylığını açıklayacaktı. M arkovic faktö­
rünü de düşünürsen, bunların hepsi çok fazla gelm işti ona.”
T
“B aban her şeyi kaybetm enin eşiğindeym iş. Sense fethederek iler­
liyorsun, bunlar tam am en farklı şeyler. Senin insanüstü şeyler yaptığı­
na tanık oldum . Bütün analistlerin m üm kün değil dediği şeyleri kolay­
-

lıkla başarıp herkesi şaşkına çeviriyorsun.”


mli

“B eklenti korkunç bir şeydir Frankie.”


“B ilm em m i,” diye gülüm sedi Frankie. “E ğer benden beklenen her
ize

şeyi yapm ış olsaydım şim di M asserias’ın başında olurdum am a bu ne


beni mutlu ederdi ne de bana uygun b ir şey olurdu.”
G

Frankie, H arrison’ın güzel yüzünü okşadıktan sonra gözlerinin içi­


ne baktı. K endi hayalinin ne olduğunu bul. Eğer buysa, devam et.
Değilse, bırak.”
H arrison, F rankie’nin elini tuttu, gözlerinin içine baktı. B akışların­
itap

daki ihtiras F ran k ie’nin içini titretm işti.


“Bu kadar nasihat yeter,” diyerek gülüm sedi.
K

H arrison, “Sen benim m eleğim sin,” derken dudakları birleşm işti


bile.
D aha sonra H arrison, F rankie’yi yatağına taşıdı, saatlerce seviştiler.
Frankie sevişm elerinden sonra başını H arriso n ’ın om uzuna yasladığın­
da onun duvarlarını nihayet yıktığını, duygularını açığa çıkardığım
düşünm eye başlıyordu. Zam an alm ıştı am a H arrison’ın ruhunun aslın
da ne kadar yaralı olduğunu görebilm işti.
H er şeyden önce H arrison’ın ruhundaki bu yaranın iyileşm esi gere

ost
kiyordu.

ird
B
ma
ara
- T
mli
ize
pG
ita
K
ost
ird
B
ma
~ ON BİRİNCİ BÖLÜM ~
ara
H a r r i s o n ’m A nton M arkovic’le görüşm esinden önceki akşam
T
F ran k ie’nin ailesi onları M asserias’da yem eğe davet etti. Frankie, erte­
si günkü görüşm enin H arrison’ın M ark o v ic'le görüşeceği için ne kadar
gergin olduğunu biliyordu, böyle b ir yem ek onun kafasını biraz dağı­
-

tabilirdi.
mli

H arrison sadece ertesi günkü görüşm eye odaklanm ıştı. A slında her
şey çok iyi ayarlanm ıştı, kendisini rahat hissetm esi gerekiyordu. S ibe­
riu s’u, kuşku uyandırm ayacak şekilde G rant E nd ü stri’nin kanatlan
ize

altına alm ıştı. M arkovic’le nerede, ne zam an karşılaşacaklarını biliyor­


du. A m a acım asız R u s’u m ahvetm ek için öylesine büyük bir istek d u ­
G

yuyordu ki, kendi hayatının bir anlam ı kalm am ış gibiydi artık. Onun
için sadece ailesinin ve babasının intikam ını alm ak önem liydi.
F rankie’nin neşeli kahkahaları m asada çınlıyordu. Sahvatore onun­
itap

la m üzik zevki için dalga geçiyordu. H arrison onun m utlulukla parla­


yan yüzüne bakarken F rankie’nin kendisini ne kadar değiştirdiğini
düşünüyordu. Frankie onun aşırı uçlarda dalgalanan duygularını d en ­
K

geliyordu, onunla geçirdiği her gün daha huzurlu, daha bütünlüklü


oluyordu. Frankie hayatında olduğu sürece bir boşlukta yuvarlanıyor-
muş gibi olm uyordu hiç. A m a bu aynı zam anda çok korkutucuydu.
H arrison, C hianti şarabından bir yudum aldı. M asserialar m uhte­
şem bir aileydiler. H aıtison hiç bu kadar birbirine bağlı insanlar gör­
m em işti daha önce. H epsi birbirinden çok farklıydılar am a birbirlerini
çok sevdikleri ve birbirlerine değer verdikleri belliydi. D uygularını
kolaylıkla dışa vuruyorlardı.

ost
H arrison kendi ailesinde böyle bir şey görm em işti hiç, babası has­
talanm adan önce bile böyle sıcak bağlar yoktu ailesinde. Sadece C o ­

ird
b u rn ’la daha yakınlardı başlangıçta am a kardeşinin m atem iyle başa
çıkabilm ek için kendisini eğlenceye verm esi bu bağları koparm ıştı.

B
Francesca söyleyene kadar kardeşiyle ilişkilerinin dışarıdan bile m esa­
feli göründüğünü ve aslında C o b u rn ’u ne kadar özlediğini fark etm e­
m işti. •
M asanın diğer ucunda, tam karşısında oturan Vanni M asseria’yla

ma
göz göze geldiler. F rankie’nin babası dikkatle onu izliyor, tartıp biçi­
yordu. F ran k ie’nin cazibesini ve bilgeliğini kim den aldığı belliydi.
ara
H arrison, F rankie’ye baktı sonra. O nun politikacı eşi olm anın ağ ır­
lığını kaldırıp kaldıram ayacağını m erak ediyordu. Bu rahat ve keyifli
-T
halini sürdürebilir m iydi? B ir G rant olm ak benliğini yitirm esine mi
neden olurdu? .
V anni M asseria’mn düşünceli durm asına şaşırm ıyordu H arrison,
kendisi de farklı durum da d e ğ ild i.
mli

F r a n k ie , Salvatore’nin peşinden, elinde tabaklarla m utfağa gitti.


ize

A bisi tabaklan tezgâha bırakıp ona döndü. “O ndan hoşlandım .”


F rankie’nin om uzlarından b ir yük kalkm ıştı. O da elindeki tabakla­
G

rı tezgâha bıraktı. A ilesinin H arrison’dan hoşlanm am ası onun için bir


felaket olurdu.
“Sen ne yapıyorsun böy le?” dedi Salvatore. T ek m esele H arri­
itap

so n ’ndan hoşlanıp hoşlanm am ak değildi belli ki. “Bu adam senin çapı­
nı çok aşıyor F rankie.”
Frankie dudağım ısırdı. “B irlikte olduğum uza göre, aşm ıyor.”
K

A bisi başım iki yana salladı. “B unun doğru olduğunu biliyorsun.


O na sırılsıklam âşık olm uşsun am a o senin patronun Frankie; o b ir
G rant. B unu aklından çıkarm a.”
“ O nun yanında m utluyum ben.”
“B ak, senin için seviniyorum am a ben b ir erkeğim . K arşım daki
adam ın aklından çok şey geçtiğini hem en anlarım . Bu yüzden, biraz
ağırdan al.”
Eve döndüklerinde, “Senden hoşlandılar,” dedi Frankie.

ost
H arrison ona ifadesizce baktı. “B en de onlardan hoşlandım .”
“N eyin var?”

ird
“ Sadece kafam dağınık vc lütfen, nasihat falan istem iyorum .”
Frankie dikkatle ona baktı. “Sadece şunu söyleyeceğim Harrison.

B
B abanı geri getirem ezsin. Bu yüzden M ark o v ic’i affetm eyi bilm elisin.”
“A ffetm ek mi? M arkovic bunu insanların hayatlarıyla oynamadan
önce düşünecekti,” dedi H arrison hışım la.
“L eonid anlaşm ayı im zaladığında yüzündeki suçluluk duygusunu

ma
gördüm . Sen onurlu bir adam sın H arrison am a yarından sonra kendini
öyle hissetm eyebilirsin.” ara
H arrison sertçe ona baktı. “H erkesin iyi olduğunu sanıyorsun ama
değiller Frankie. Sen bencillik üzerine kurulan bir dünyada b ir yanlış­
-T
lıksın sadece.”
Frankie gözleri dolarak ona baktı. “Senin böyle davranm anı izle­
yem em , bu beni aşar.”
“G it o halde.” H arrison öfkeyle bakıyordu artık. “G it dedim !”
mli

Frankie saçlannı yüzünden çekti, tir tir titriyordu. “ Seni hiç tanı­
m am ışım dem ek k i ...” dedi ve evden çıkıp gitti.
ize
G
itap
K
ost
ird
B
ma
~ ON BİRİNCİ BÖLÜM ~

ara
A N T O N M arkovic’in b ir hüküm et yetkilisiyle görüşeceği, W as-
hington’un m erkezindeki özel kulüp gerçekten de ‘şehrin elitlerinin
-T
resm i olm ayan m erkezi’ tanım ını hak ediyordu. Em bassy Rovv’da,
X V I. Louis tarzında inşa edilm iş bina eskiden özel b ir konutken, za­
man içinde başkanların, N obel ödülü kazanm ış kişilerin buluşm a nok­
mli

tası haline dönüşm üştü.


H arrison’ın hayatını böyle bir yer belirleyecekti işte. H arrison ah­
şap lam brili kütüphaneye girip pencere kenarına yakın b ir koltuğa
ize

oturdu. İnsan, fondaki konuşm aların ülkenin kaderini belirlediğini ne­


redeyse hissedebiliyordu. H arrison, takım elbisesiyle bile çıplakm ış
pG

gibiydi.
H edefi tam karşısındaydı; şöm inenin yanındaki koltuklardan birin­
de, saçları kırçıllaşm ış bir bürokratla oturuyordu. A nton M arkovic
ellilerinin sonunda, şakakları kırlaşm aya başlam ış, yakışıklı sayılabile­
ita

cek bir adam dı. H arrison, adam ın dudağının kenarındaki zalim kıvrım ı
fark etti.
K

H arrison buz kesilerek ürperdi, sanki A ğustos değil Şubat ayında-


larm ış gibi, içi üşüm üştü. M ark o v ic’in o kulüpten çıkarken m utlaka
sarsılm ış olduğunu görecekti.
M arkovic bir ara ona baktı, sanki nereden tanıdığını çıkaram am ış
gibi bir an durdu, sonra bürokratla konuşm asına devam etti. H arrison
sabırla bekliyordu. N ihayet bürokratla M arkovic kalktılar, el sıkışıp
m erdivene yöneldiler. H arrison da ayağa kalktı, kapıya geldiklerinde
adam ların önünü kesti. M ark ov ic’e elini uzattı sonra. “H arrison
G rant.”

ost
B ürokrat, onu orada gördüğüne şaşırm ış gibiydi. R u s’un gözlerin­

ird
deyse yılgın bir pırıltı belirdi. “M em nun oldum ,” diyerek H arrison’ın
elini sıktı.

B
“ Size bir içki ısm arlam am a izin verir m isiniz?” dedi H arrison ön­
ceden planladığı gibi.
M arkovic kuşkuyla ona baktı. “Y em ek için planlarım vardı.”
“Sadece on dakikanızı alacağım .”

ma
M arkovic bir an durdu, sonra başıyla onaylayarak bürokratla veda­
laştı. B ürokrat m erdivenlerden inerken M arkovic, “B ir gün yollarım ı­
ara
zın kesişebileceğini biliyordum ," dedi H arrison’a. B irlikte bir köşeye
geçip, karşılıklı oturdular.
M arkovic’in yüzünde buz gibi bir ifade vardı. “E vet?”
-T

H arrison, adam ın soğukkanlılığı karşısında öylesine şaşırm ıştı ki


yüzlerce kez prova ettiği konuşm ayı unuttu. “A ilem e ne yaptığın um u­
runda bile değil, öyle değil mi?"
M arkovic’in gözleri m avi buzlar gibi ışıldadı. “B abanı ben öldür­
mli

m edim G rant, kendisi öldürdü. İş hayatında böyle şeyler olur. Senin


gibi, hatalarını düzeltip yoluna devam edebilirdi am a o zayıftı.”
ize

H arrison o kadar öfkelenm işti ki zorlukla konuşabiliyordu. “Y aptı­


ğın şey için en ufak bir vicdan azabı çekm iyor m usun sahiden?”
G

Rus om uz silkti. “B abanı kaybettiğin için üzgünüm . H asta olduğu


için de üzgünüm . A m a anlaşm ayı yapm ayı seçen oydu.”
“Ne anlaşm ası yaptığını, aslında neye im za attığını bilm iyordu.
itap

Y aptığın şey ahlâk ve etik dışıydı. Bugün o lsa yargılanırdın.”


“İyi ki dün bugün değil. A yrıca hepim iz biliyoruz k i, ben de zorluk
yaşadım G rant. H er şeyim i kaybetm iştim . T am bir cehennem di.”
K

“A ynı şeyi yeniden yaşam aya hazırlan o halde.”


“Ne dem ek bu şim di?”
Harrison öne uzandı, dirseklerini bacaklarına dayadı. “En önem li
tedarikçilerini dolaylı yollardan birer birer satın aldım . Y arın bir düğ­
meyi çevirdiğim de bir parçanı kaybedeceksin, sonra diğerini. Ü retim in
gecikecck, derken daha da gecikecek. D erken b ir sabah kalktığında
tüm üretim in sona erdiğini göreceksin.”
R u s’un yüzü sim siyah olm uştu. “K üresel bir ekonom i var artık

ost
G rant. B aşka tedarikçiler bulurum .”
H arrison bir kahkaha attı. “Dene tabii ki." Sonra bürokratın gittiği

ird
yönü işaret etti başıyla. “A m a sakın tedarikçileri bulm adan herhangi
bir anlaşm a im zalam aya kalkm a. Teslim atı yapam ayabilirsin çünkü.”

B
M arkovic durum u anlam ıştı. H arrison ayağa kalktı, bu adam ın yü­
zündeki çirkin ifadeye daha fazla dayanam ayacaktı.
“Y em eğin keyfini çıkar.”
H arrison, ülkeyi değiştiren konuşm aların yapılchğı salondan çık ar­

ma
ken geçm işini geride bırakm ış, geleceğe adım atm ıştı. A m a neden ken­
disini hâlâ iyi hissetm ediğini bilm iyordu.
ara
- T
mli
ize
pG
ita
K
ost
ird
B
ma
- O N B İR İN C İ B Ö LÜ M -
ara
S e N İN bu bekâr evinde m utlaka bira olduğuna bahse girerim .”
T
C oburn, çok ender olarak bira içen ve onu daha d a ender olarak zi­
yaret eden abisinin, bir Ç arşam ba gecesi habersizce evine gelip bira
sorm asına şaşırdıysa da bir şey söylem edi. Y ine de geri çekilip H arri­
-

so n ’a yol açarken keyifsizce ona baktı. “A m a önce işim i halletm em


mli

gerek. C arole burada.”


“H alletm ek m i?” C oburn bu sırada yatak odasına doğru bakm ıştı.
ize

H arrison elini saçlarından geçirdi. “Y ani, ne diyeyim ki C oburn!” D ö­


nüp kapıdan çıkıyordu ki kardeşi onu kolundan tutarak durdurdu.
G

“G iyiniyor, erken yoga dersi var. K al.”


H arrison m utfağa gidip dolaptan iki bira çıkardıktan sonra bahçeye
çıktı. B ira şişesini açtı, koca b ir yudum aldı. C o b u rn ’un şık m ahalle­
sinde, hem en karşılarındaki evde gürültülü bir parti vardı.
itap

K ardeşi üstüne bir tişört giyerek yanına geldi. H arrison ona birasını
vererek başıyla kapıyı işaret etti. “Bundan kurtulm ak zorunda olduğu­
K

nu biliyorsun.”
“H ele b ir yetm işim e geleyim , bakarız.”
“D aha erken olsa iyi olur. B ir C EO daha farklı yaşam alı.”
C oburn bira şişesini ağzına götürürken yarıda durdu. “A day olu ­
yorsun.”
H arrison başıyla onayladı. “Sence bizi çok yorm adan yürütebilecek

L
m isin bu işi?”
Kardeşi şişeyi kenara bıraktı, yüzünde kararlı bir ifade belirdi.
“Y ürütebileceğim i biliyorsun.”

ost
“B iliyorum . Y arınki basın toplantısında adaylığım açıklanacak.
Y anım da olm anı istiyorum .”

ird
B aşka bir kardeş olsaydı, bu em rim çok kibirli olduğunu düşünürdü
am a C oburn, H arrison için onun desteğini istem enin ne kadar zor ol­

B
duğunu biliyordu. A bisine gözleri duygusallıkla parlayarak baktı. “ Y a­
nında olacağım .”
B ir süre sessizce biralarını içtiler. H arriso n 'ın yüreği acıyla sıkıştı.

ma
Bunu çok özlem işti. Bu k ad ar özlem iş olduğunu daha önce fark etm e­
mişti bile. “Bu parti gürültüsünde nasıl uyuyabiliyorsun?”
“Pek uyuyam ıyorum .” C oburn ona döndü. “M ark o v ic'le nasıl gitti,
anlatsana.” ara
“O nu öldürm eyecek am a süründürecek bir noktada tutm aya yete­
T
cek sayıda tedarikçisini elinden aldım . B undan sonraki günlerini yıllar
önce yaptıklarını hatırlayarak geçirecek.” H arrison om uz silkti. “Belki
de düşünm eyecek bile. A dam ın vicdanı yok.”
-

“N eden tam am en m ahvetm edin onu?”


mli

“Ç ünkü haklıydın. Bunu yapm ak babam ı geri getirm eyecekti. B ak­


tığım ızda, babam hastaydı. O nu M arkovic değil, hastalığı öldürdü.”
ize

“Sen aslında daha iyi birisin. G ünün birinde bunu anlam anı bekli­
yordum .”
pG

“Bunu anlam am ı birisi sağladı.”


C oburn ona dik dik baktı. “Frankie berbat durum da H arrison. O na
çok kötü davranm ışsın.”
H arrison’ın kalbi sıkıştı. “B iliyorum . T elafi etm eyi planlıyorum .”
ita

Sadece bunun sonucunun ne olacağım kestirem iyordu.


iki kardeş bir süre daha ertesi günle ilgili konuştular. G rant E ndüst­
K

ri’nin geleceğini ve bunda nasıl rol alacaklarını tartıştılar bir süre. H ar­
rison yürütebildiği kadar görev başında kalacaktı am a C oburn daim i
C EO olacaktı. Eğer H arrison politikada başarılı olam azsa bu köprüyü
çoktan atm ış olacaktı.
C oburn onu kapıya geçirdi. A bisine canlı gözlerle baktı.
H arrison hiç yapm adığı bir şey yaparak kardeşine sarılıp onu ku­
cakladı. E vden ayrılırken C oburn abisinin gözünde parlayan yaşları
görm üştü.

ost
M a s s e a r i le r lokantada çok yoğun bir akşam geçiriyorlardı. Bütün

ird
m asalar dolm uş, barda oturacak yer kalm am ıştı.
Frankie baktığı m asadan siparişi aldıktan sonra bilgisayara girdi.

B
B ir garson kız hastalandığı için onun yerine bakıyordu am a aslında
buna gerçekten çok sevinm işti. E vde yalnız başına oturacak olsa ken­
disini hasta gibi hissedecekti.
“O lur şey değil!” B arda, S alvatore’yle birlikte kokteyl hazırlayan

ma
babasının sesini duyunca o tarafa yöneldi Frankie.
“N e oldu?” ara
B abası, bardaki televizyonu işaret etti. Frankie altyazıyı okudu ça­
bucak. Harrison G rant başkanlık yarışında bağım sız aday oldu.
Frankie yüreği sıkışarak televizyona biraz daha yaklaştı. B abası,
T
sunucuyu duyabilm ek için televizyonun sesini iyice açm ıştı. "Grant
bugün, uzun zam andır beklenen adaylığını açıkladı. Büyükbabası
kongre üyesi olan, babası da N ew York valiliği için adaylığını koymak
-

üzereyken intihar eden CEO, bir ülkenin m addi refaha kavuşabilm esi­
mli

ni, ‘kimliğini bulma m ücadelesi’ olarak tanımladığı çok duygusal bir


konuşma y a p tı.”
ize

H arrison’ın kürsüdeki görüntüsü belirm işti ekranda. “H er şeyin da­


h a iyi olabileceği b ir ülkeye inanıyorum . Bunun m üm kün olm ası için
G

kim olduğum uza ve bu ülkenin tem elinde yatan ilkelere yeniden inan­
m am ız gerekiyor. H er şey insanla başlar.” H arrison b ir an durup kam e­
ralara baktı. “Y akın zam anda birisi bana, bu ülkenin asıl dokusunun
itap

insanların iyiliği olduğunu, verdiğim iz her kararın sadece kendim izi


değil, çevrem izi de etkilediğini hatırlattı bana. Ü lkem izin refaha ka­
vuşm ası için sadece buna ihtiyacım ız var. A slında hepim iz buna katıl­
K

m ak istiyoruz, katılacağız da.”


F rankie’nin kalbi sıkışm ıştı. Sunucu haberi kısaca özetledikten son­
ra, stüdyodaki konuklarına döndü, H arrison’ın yarışa katılm asının di­
nam ikleri nasıl etkileyeceğini tartışm aya başladı. B abası bacağına vu­
rup yeniden, “O lur şey değil!” dedi. “ G erçekten yaptı!”
F ran k ie’nin gözleri yanıyordu. Başını ekrandan çevirdi am a Salva­
tore bu sırada onun gözünün kenarından yuvarlanan yaşı görm üştü
elbette. K ız kardeşinin ne k ad ar acı çektiğini biliyordu Salvatore.

ost
“F ra n k s ...”
“O B ellini pizza çıksın artık, m üşteri bekliyor.”

ird
Frankie, şefin pizzayı hazırlam asını bahane edip m utfağa gitti. H ar­
riso n ’ın yakın zam anda bana iyiliği hatırlattı derken kendisinden söz

B
ettiğini biliyordu. A rtık kendini daha fazla tutam ayacaktı, gözyaşları
yanaklarından aşağı sel gibi akm aya başladı. T ezgâhtan aldığı b ir peçe­
teyle yüzünü sildi. H arrison için çok mutlu olm uştu am a bir o kadar da
m utsuzdu. Ç ünkü daha yirm i üç yaşındaydı belki am a insanın ruh eşini

ma
bulm asının ne dem ek olduğunu biliyordu.
B ir insana kendisini sevdirm enin m üm kün olm adığını da biliyordu.
ara
T oparlandı, şefin hazırladığı tabakları alıp salona yöneldi. Sonra,
sipariş edilen B ellini kokteylini alm ak için b ara gitti. K okteyli hazır­
-T
lanm ıştı, tepsiye koydu.
“Yok artık!”
“E fendim ?” Frankie, S alvatore’nin hayretle baktığı tarafa döndü.
Siyah bir trençkot giym iş siyah saçlı b ir adam annesiyle konuşuyordu.
mli

B ir bakanın bir daha bakacağı b ir adam dı. T ıpkı, ofisine ilk adım attğı
günde olduğu gibi çekici görünüyordu. Tek fark, elinde b ir dem et kır­
mızı gül olm asıydı.
ize

H arrison’ın gözlerinin içine baktı, kalakaldı. H arrison öyle ciddi


bakıyordu ki, bir an kalbinin duracağını hissetti. L okantada çıt çıkm ı­
pG

yordu. İnsanlar az önce televizyonda gördükleri adam ın yanlarında


olm asının şaşkınlığını yaşıyorlardı. Frankie, elindeki bardağın yere
düştüğünü ancak bardağın şangırtıyla kırılm asından sonra anladı.
Y ere eğilip cam kırıklarını toplam aya çalışıyordu ki Salvatore eğil­
ita

di, onun ellerini iterek kırık lan toplam aya başladı. “ Ben toplarım , sen
şu adam ın yanm a git yoksa elim den b ir kaza çıkacak.”
K

Frankie ayağa kalktı. L okantadaki m üşterilerin çoğu susm uş, onları


dinliyorlardı. H arrison gelip F ran k ie’nin önünde durdu.
“Ü zerindeki etkim değişm em iş anlaşılan.”
“B undan o kadar em in olm a.”
“E m inim .”
“K utlarım , adaylığın herkesi heyecanlandırdı.”
H arrison, F rankie’nin yanağını yavaşça okşadı. “B eni sadece senin
heyecanlanm an ilgilendiriyor.”

ost
Frankie irkilerek geri çekilm işti. “Pazartesi günü belli miydi bu
yoksa unutm uş m uydun?”

ird
“B aş başa konuşabilir m iyiz?”
“H ayır.” Frankie başını iki yana salladı. “Senin için artık uygun d i­

B
ye hem en kollarına atılm am ı bekleyem ezsin H arrison.”
“Ö yle bir şey değil bu.”
“N e peki? Böyle gelip sonra kalbim i kıram azsın.”
“D eğiştim ben. Sen değiştirdin beni Frankie. Çok yanlış düşünü-

ma
yorm uşum , duygularım varm ış aslında.”
Frankie yum uşam aya başlıyordu. H arrison bunu fark ederek hem en
ara
atıldı. “B ana bir şans ver. B unu hak ediyorum , inan bana.”
Frankie kollarını göğsünde kavuşturdu. “N eden? Bu kez değişen
nedir?”
-T

“B enim .” H arrison ona iyice sokuldu. V ücudunun her zerresiyle


F rankie’ye yalvarıyordu. Frankie onun gözlerini hiç bu kadar siyah
görm em işti am a aynı zam anda çok net, tem iz bakan gözlerdi bunlar.
“K afam çok karışıktı. H em pek çok karar verm em gerekiyordu,
mli

hem de geçm işim le barışm am gerekiyordu. Doğru düzgün düşünem i­


yordum . B unların içinde doğru olan tek şey şendin.”
ize

Frankie başını iki yana salladı. “Senin sonu gelm eyen intikam dön­
günün bir parçası olam am . Bu, eninde sonunda seni m ahvedecek, b e­
G

raberinde de beni.”
“H ayır. C EO değilim artık. A m a ayrılm adan önce yönetim kurulu­
nu, S iberius’a dokunm am aya ikna ettim . L eo n id ’in isteği gerçekleşti.”
itap

“Y a M arkovic? O nunla ne yaptınız?”


“A yağım denk alm asını, eğer davranışları hoşum a gitm ezse onu
m ahvedeceğim i anlattım ona. H er şeyini elinden alm adım , varlığını
K

sürdürebilecek.”
“N eden?” F rankie’nin boğazı düğüm lenm işti.
“Ç ünkü bir trajedi diğerine eşit değil. A nton M arkovic ailem e pek
çok kötülük yapm ış olabilir am a babam ın ölüm ü bunlardan birisi değil.
B abam zaten sınırdaydı. B en sadece kendi öfkem i ve üzüntüm ü biri-
sinden çıkarm ak istiyordum .”
Frankie, H arrison’ı ilk kez bu kadar kırılgan ve duygusal görüyor­
du. H arrison her şeyiyle karanlıktan çıkm ak istiyordu, bu belliydi.

ost
Frankie nereden başlayacağını bilem iyordu. H arrison biliyordu.
G ülleri tezgâhın üzerine bıraktı, F rankie’yi kolundan tuttu.

ird
“H a rriso n ...”
“N eresi?” diye hom urdandı H arrison. “B ugün yeterince izleyici

B
karşısında konuştum .”
Frankie, m utfağın arkasındaki kapıyı gösterdi. “P ersonel odası.”
H arrison kapıyı am a içeride birisinin olduğunu görünce küfretti. H e­
m en yan taraftaki kapıyı açtı. Burası da ıvır zıvırların konduğu dolaptı

ma
am a H arrison aldırm adı, F rankie’yi içeri soktu. Frankie b ir şey yapa­
m ayacak ya da itiraz edem eyecek k adar heyecanlanm ıştı. H arrison onu
ara
kendisine çekti. “Seni seviyorum Francesca M asseria. İyiliğini, tutku­
nu, her şeyini seviyorum . B enim artık gözden çıkardığım b ir parçam ı
iyileştirdin.”
T
F rankie’nin nutku tutulm uştu.
“Ö nüm üzdeki yıl çılgın bir yıl olacak. Senden bunu istem enin fazla
olduğunun farkındayım am a bu süreçte yanım da olm anı istiyorum .
-

A slında bu tam olarak doğru değil. Senin her zam an yanım da olm anı
mli

istiyorum .”
Frankie ne zam andır tuttuğu nefesi verdi. “H a rriso n ...”
ize

H arrison onu bıraktı, ceketinin cebinden b ir kutu çıkardı. Frankie


afallam ıştı. “Sen g e rç e k te n ...”
pG

“M alzem e dolabında evlenm e tek lif edeceğim , evet.” H arrison bir


dizinin üstüne çöktü. “B aş başa kalabileceğim iz bir yer aram ıştım .”
K utuda m uhteşem bir yüzük vardı. Safir bir taşın etrafı kusursuz
pırlantalarla çevrelenm işti. Frankie yüzüğe bakakalm ıştı. A z önce ül­
ita

keyi yönetm eye talip olduğunu söyleyen ve şim di önünde diz çökm üş
duran adam a bakakalm ıştı.
K

“B enim le evlen,” dedi H arrison. “Bu fırtınada sana tutunm aya ihti­
yacım var.”
Frankie bir G rant olabilir m iydi? B ir politikacı eşi olabilir miydi?
F rankie’nin korkudan ödü patlıyordu am a kalbi başka b ir şeye izin
verm eyecekti.
“C evabım evet,” dedi yum uşak b ir sesle. “A m a benim le h er zaman
konuşacaksın, kendini kapatm ayacaksın.”
H arrison'ın gözleri nem lenm işti. “Söz veriyorum ,” dedi kendinden

ost
em in bir sesle.
Frankie elini uzattı, H arrison yüzüğü takarken nefesini tuttu. Y üzü­

ird
ğün tam olm ası gerekiyordu çünkü onlar birbirlerine tam uyuyorlardı.
H arrison’ın zayıf olduğu yerde o güçlüydü, onun zayıf olduğu yerdey­

B
se H arrison vardı.
Y üzük olm uştu.
H arrison ayağa kalktı, F rankie’ye sarıldı. D udakları birbirini bul­

ma
m uştu, kendilerini cennette gibi hissediyorlardı.
H arrison, F rankie’nin kalçalarını kavradı. Frankie nefesini tutarak,
“B urada olm az,” dedi.
ara
“Tabii ki,” diye m ırıldandı H arrison dudaklarını onun dudakların­
dan çekm eden. “Ö lm ek istem em . A m a beş dakika daha istiyorum .”
T
Beş dakikadan fazla bir zam an geçtikten sonra dolaptan çıktılar.
Salona döndüklerinde Salvatore öfkeyle H arriso n ’a baktı. A ynı anda
Frankie sol elini kaldırarak yüzüğünü gösterdi. Salvatore, “ Şanslı
-

adam sın G rant, kıl payı kurtuldun,” dedi.


mli

A bisi gülüm seyerek H arrison’la tokalaştı. H aber duyulunca lokan­


tada hem en kutlam a başladı.
ize

B abasıyla H arrison geceyi politika konuşurlarken annesi F ran­


k ie’nin gelinliği için telaşlanm aya başlam ıştı. B abasının H arrison’a,
G

seçim konuşm alarından birini lokantada yapm asını önerdiğini duyun­


ca, “B ir canavar yarattık galiba,” dedi Salvatore’ye.
“Ç ok daha önce girişm eliydi bu işlere, bırak nişanlınla birlikte key­
fini çıkarsın politikanın.”
itap

H arrison’ın evine giderlerken H arrison da, Frankie de m utluluktan


ışıldıyorlardı. Y atak odasına geçtiklerinde H arrison, F ran k ie’nin üs-
K

tündekileri hem en çıkardı. Frankie yatağa uzanm ış, H arrison’ın onun


yanına gelm esini izliyordu. “K am panya çalışm alarına katılm aya ne
dersin? B öylece fantezim i her gün yaşam ış olurdum ,” dedi H arrison.
Frankie, ellerini onun saçından geçirdi. “B ugüne kadar lokantada
hiçbir şey dökm em iştim . A rtık senin yanında çalışm am H arrison, elim
ayağım birbirine dolanıyor senin yanında."
Harrison’ın gözlerinde bir pırıltı belirdi. “Aslında haklısın. En iyisi
burada olman, hep böyle yanımda...’’
Dudakları buluşurken Frankie bunu yapabileceğini biliyordu. Bir

ost
Grant olabilirdi o. Hatta her şey yolunda giderse başkan eşi bile olabi­
lirdi. Çünkü Harrison’ı fethedip onu iyileştirmeyi başarmış bir kadındı

ird
o.
Gülümseyerek Harrison’a sarıldı. Bunun mümkün olmadığını söy­

B
lemişlerdi. Ne anlardı onlar?

ma
ara
- T
mli
ize
G
itap
K

You might also like