Professional Documents
Culture Documents
II
MARALATMACA
EPHESUS
Buraya gelmem hataydı. Bu odaya, bu tesise gelmem ha
taydı. Herkes bir şeyler saklıyordu ve ben, onların sır perdesini
aralamak istemiyordum. Daha bugün Alaz ı şüpheli listemden
çıkarmıştım ancak odasında gördüklerimden sonra yine liste
nin başındaki yerini almıştı. Kullandığı parfüm farklıydı ama
ondan aldığım koku da farklıydı. Üstelik öcü ile aynı kokuya
sahipti. Daha ürpertici olan ise ölen kişileri işaretleme şekliydi.
Tamam, filmlerde polisler de hep öyle yapıyordu ama kim ka
lem kullanmak yerine onları kan ile işaretlerdi ki? Artık emin
olmuştum, hastalıklı bîr yönü vardı. Üstelik telefonda bir kız
dan kurtulmak istediğinden bahsetmişti ve bu, beni rahatsız
eden başka bir konuydu. Her defasında ona güvenmem gerek
tiğini kendime hatırlatıyordum ancak Alaz, mutlaka güvenimi
sarsacak bir şeyler yapıyordu. Şimdi ise odasında olduğumu bil
diği için benimle alay ediyordu. Aslında telefonu kapattığı an
odasında biri olduğunu biliyordu, değil mi? Fotoğraf hafızası
olmalı ki her şeyin yerini belleğine kaydetmişti, öyle ki o kadar
sayfanın içinde hangi sayfaya dokunduğumu bile anlamışa. Ne
bekliyordum ki? Herkes ondan en iyisi diye bahsederken anla
maması saçma olurdu, önsezileri mükemmeldi ve adamdaki
rahatlık kimsede yoktu. Hadi ama, odasında davetsiz bir misa
fir varken kim banyoya girip dış alırdı ki?
Ben yapmazdım.
“Yaralasar, efendim.”
“Açıkla!”
“Sizi anlamıyorum."
Aniden gözlerini irice açan Araf» bir küfiir savurdu. “Bu ola
bilir mi?* Şaşkınca fısıldayıp bana döndü. “Bu sabah koridor
da senin ve şu çekik gözlü arkadaşının eğitmenini konuşurken
gördüm.* Atalay ve Alazı konuşurken görmenin nesi şaşırtıcı
olabilirdi ki?
Yiğit gülerek, “Azıcık mı?" dedi. “Ben bir ara çakmak gibi
gözlerinden lazer ışığı fırlatacaksın sandım. Nesibe." Naz tekrar
çıldırdı. Bu ikisinin kavgası beni hep güldürüyordu.
Saader sonra
Yüzüstü yere düştüğümde ellerimi yere bastırarak kalkma
ya çalıştım ama nefes almakta bile zorlanırken bunu yapmam
çok zordu. Düştüğüm yerde dizlerimin üzerine oturmayı başar
dığımda beyaz tişörtümün önünün kan olduğunu fark ettim.
Burnumdan akan kanlan elimle durdurmaya çalıştım. Akşam
olmuştu ve herkes gitmişti ama biz hâlâ çalışıyorduk. Pardon,
çalışıyorduk mu dedim? Resmen dayak yiyordum burada! Bana
doğru geldiğini saçlarımın arasından görünce oturduğum yerde
hiç kıpırdamadım. "Beni yere sermediğin sürece sabaha kadar
buradasın." Yumruklarımı öfkeyle sıktım. Saatlerdir o dediği
şeyi yapmaya çalışıyordum ama yere düşürmek şöyle dursun,
adama diz çöktürememiştim bile.
“Sedef?”
“Sedef uyanmalısın.”
"Kuzey'in Kcdicik’i!" Yiğit bir şeyi yeni fark etmiş gibi kaş-
1 arını çanı. Beni, "Kızım sen uykunda niye firar ediyorsun lan?
Senin yüzünden gecenin bir yarısı Tarzan olduk bu ormanda!"
diye azarlayınca suçlulukla bakışlarımı kaçırdım. Büyük ihti
malle uyurgezer bir şekilde asansöre bindiğimi gördükleri için
peşimden gelmişlerdi.
13 yıl önce
“Söz, Kuzey. Sürekli ceza alıp buraya geliyor olsam bile sana
söz veriyorum, ikimiz hiç ayrılmayacağız. Sen bizi buradan
çıkarana kadar dayanacağız ve seni hiç bırakmayacağım." Bu
sözlerden sadece birkaç ay sonra onu arkamda bırakacağımı bil
miyordum. Sözümü bozarak buradan kaçacağımı bilemezdim.
Bilseydim ona bu sözü hiç vermezdim.
O gece tıpkı diğer geceler olduğu gibi Kuzey, ben yalnız kal
mayayım diye sabaha kadar beni güldürüp kapının diğer tara
fında oturmuştu. Ve ertesi sabah benim yüzümden yine ceza
almıştı.
MARAL ATMACA 35
Şimdiki zaman
“Nereye gidiyorsun?”
Ylj^ll diz çöküp beni kucağına almak için elini belime at.
tui>tı kİ yarama dokunmasıyla inledim. Korkarak hemen elin]
\ck(I. "Ya onu öldürürsem? Daha dokunmadan bağırıyor!" Pa
nikleyen çocuk yüzünden bu sefer sinirden ağlamaya başladım.
Ihı gidişle gerçekten ölecektim.
“Haluk Bey, ona zaten çok fâzla narkoz verdik, yenisini kal
dıramaz.”
Enesi gün
Üç gün sonra
Yosun un yardımıyla üzerime bol bir tişört giydim. Sonunda
bu hastaneden kurtuluyordum. Günlerdir yatakta iki büklüm
yatmaktan her yanım tutulmuştu. Tesise geri döneceğime bu
42 VARALASAR • II
ladâr sevineceğim hiç aklıma gelmezdi. İtiraf ediyorum, çocuk
ları ödemiştim. Özellikle Kuzey‘i çok merak ediyordum. Yo
sun bana onu bulduklarını ve tesise geri götürdüklerini söyledi.
Kuzey. ısrarla yanıma gelmek istediğini söylemiş ve oradakiler
buna izin vermeyince her gün olay çıkarmış. Benim yüzümden
başı belaya girsin istemediğim için bir an önce buradan çıkmak
istiyordum. Burada kaldığım günler boyunca Yosun, bir bebeğe
bakar gibi benimle yakından ilgilenmişti, öte yandan Alazın
bana olan tuhaf davranışlarını hâlâ çözebilmiş değildim. Ger
çekten çok garip davranıyordu.
Aklına bir şey gelmiş gibi durup bana bakarak güldü. MA1-
tuğ'un garipliği sen ameliyattayken başladı. Attığın çığlıkları
duyduğunda kapının önünde sinir krizi geçirdiği için olabilir."
imalı bir şekilde sırıttı. “Ekipçe o gün şoka girdik çünkü çay
lağından nefret eniğine emindik.” Yosun gittiğinde afallamış
vaziyette yerimde kalmıştım. Kadın, resmen bombanın fitilini
ateşleyip gitmişti. Eğer düşündüğüm şeyi anlatmaya çalıştıysa
bu sefer kesinlikle tesisten firar ederdim.
sarıldı ki uzun zamandır ilk kez kendimi bir yere ait hissettim.
Yarama dikkat ediyordu ve daha sıkı sarılmaktan korkuyordu.
Bu sefer sözümü tutacaktım. Gerekirse onu canım pahasına
koruyacak ve hep bir adım arkasında durarak ona gelecek tüm
tehlikeleri savuşturacaktım. Geçmişim olan çocuğu bu sefer
geçmişte bırakmak yerine onu geleceğime taşıyacaktım.
Neden sürekli son sözü söyleyip giden o oluyor? Bir dahaki sefere
ben havalı bir terk ediş yapacağım.
1 hafta sonra
Kapıyı aralayıp başımı uzattım ve etrafta Bay Tehlike yi gö
remeyince odamdan usulca çıktım. Bir haftadır onunla tesiste
saklambaç oynuyorduk- Yaptığı o itiraftan sonra ne yapacağımı
bilmediğim için çareyi köşe bucak kaçmakta bulmuştum. Oda
ma geldiğinde kendimi bir şekilde banyoya kilitleyip o gidene
kadar dışarı çıkmıyordum. Zaten yaralı olduğum için eğitim
lere katılmıyor ve odamda yemeğimi yiyerek tehlikeyi en aza
indiriyordum. Koridorda olmadığı için rahat bir nefes alarak
yürümeye başladım. “Kaçmak yerine ondan kurtulmanın bir
yolunu bulmalıyım. Bu ne oğlum böyle, kedi fare gibi!” Kedi
deyince aklıma Kuzcy’in kedisi rahmetli Ercan geldi. “Kediler
den harbiden nefret ediyorum!”
İlk fırsatta grip olup ses tellerimin icabına bakmam farz oldu.
“Belki onu da kızın sesi çekmiştir, tıpkı seni çektiği gibi. So
nuçta o gece ilaçların uyutmadığı tek çocuk Yankı’ydı ve Yankı,
bir şekilde onu görmüş olabilir.”
“Gördü ve unutnı.”
Odamda mıydı?
“Ben senin gibi değilim, yılan. Beni bir yurda bırakan aile
den sadaka alacak kadar asla düşmem.” Bu yaşıma kadar kendi
kendimin ailesi olarak kendimi büyüttüm. Bu saatten sonra m
annem olacak kadından ne de babamdan gelecek parayı alırın.
Bir şekilde başımın çaresine bakarım. Baba adaylarını sevmiş ola
bilirim ama onlardan tek istediğim sevgi. Yıllarca babasız yaşadı
ğım için herhangi bir maddi destek almak kanıma dokunur.
Ama hâlâ ava olan bir avım. Ben çok değişik bir şey olup çık
tım ya.
“Ama ben liseyi bitirdim ki!” diye isyan eden Süslü’ye Yiğit
güldü. “Demek ki yeterince bitirememişsin, Nuriye." Naz aya
ğındaki ayakkabıyı çıkartıp topuğuyla Yiğit’in kafasına vurdu.
Bu, Yiğit’in aldığı ilk darbe değildi. “Şu topukluları icat edeni
bir elime geçirirsem var ya!" diye sızlanarak kafasını tuttu. Naz
ikinci kez vurunca, kaşlarını çatarak susmak zorunda kalmıştı.
“Yani siz...”
Yaktım gemileri,
Ben ölmeyeceğim. ”1
“Daha iki dakika önce ağzının suları akan sen değil miy
din?" diyen Ecrin*in de kafasına bir tane geçirdim. “Dediğimi
yap ama yaptığımı yapma geri zekâlı!" dedim. Adam yakışıklı
olabilirdi ama işimi tehlikeye atacak bir şey yapmak istemiyor
dum.
Merdivenlere yöneldik ve ikinci kata çıkarak koridorun so
nundaki odanın kapısını tıkladık. Gir komutuyla içeri girdi
ğimizde pencerenin önünde çiçeğini sulayan adamı gördüm.
Başını çevirip bize bakarak hafif tebessüm etti. “Nakil öğrenci
ler, değil mi?" dedi. Onu onayladığımızda saksıya su dökmeyi
bırakmıştı.
hatırlatıp bana bir kâğıt uzattı ve " 12-B sizin sınıfınız,” dedi.
Kâğıdı alarak, vakit kaybetmeden kapıya yöneldim. Zaten hali
tavrı bunu ister gibiydi.
“Sayemde bir ilki yaşadın işte Efe. Hadi gelin, biz de okulu
gezelim,” dedim. Madem dersten atılmıştık, bari bunun tadını
çıkaralım diye düşündük.
"Bak çocuk!” Yılan gibi tısladı kehribar gözlü şahıs. “Bas git,
sabrımı zorlama benim!” Çocuğun yakasını kavramak için elini
uzatınca, hemen araya girerek bileğini havada yakaladım. “Li-
senin kapısını gelip kime bas pt diyorsun sen? Burada gidecek
birileri varsa onlar da sen ve arkadaşlarındır.” Kendi okulunu
bırakıp gelmiş, buradakiler? git diyor herif. İlk günden olay haı
Bana uyar.
“Bana bak...”
Kaldırımda yürüyen Sıla nın peşine takıldık ve kızı bir alt so
kağa kadar takip ettik. Etrafına bakındığı esnada hemen duva
rın arkasına gizlendik. Siyah ve lüks bir arabaya binen kız, uzun
süre arabadan inmemişti. Arabanın siyah camlarından dolayı
içeride Sıla’dan başka biri var mıydı, emin değildim. “Araba ha
reket etmiyor, bu kız ne yapıyor içeride?” diyen Hakan a bilmi
yorum dercesine omuz silktim. Bunu ben de merak ediyordum.
izleyeceğiz."
Benim gibi güzel birini nasıl erkek olarak görürler? Evett çirkin
olduğumu sanmıyorum. "Tamam, erkekler dikkatimi çekmiyor
ama benim de kendime göre bir giderim var yani!”
Hakan ile bir süre daha boş boş gezdikten sonra okula dön
müştük Herkes çantalarını alıp evine giderken, bize doğru ge
len çocuklar Hakan’a ve bana bakıp güldüler. “Tüm gün kovul
mak size çok koymadı mı?" Süslü’ye göz devirip çıkışa doğru
yürümeye başladım. Tüm gün oradan oraya koşturmak beni
yormuştu.
Fırat Bey başını çevirip bana baktı. “Bir ailen var mı?” Her
kesin içinde sorduğu soru beni sersemletti. “Yok,” dedim içim
acırcasına.
Sustu Aslan Bey ve Fırat Bey. “Olmaz da? dedi boğuk bir
sesle. “Nasıl olsun ki? Dile kolay, koskoca yirmi yıl? Peki,
bunları söylerken neden Aslan Bey gibi ağlamaklı bakıyordu.
Neden geçmişe dönüp beni o yurttan çekip almak ister gibi
bakıyordu? Arkadaşına göre daha sert bir mizacı olan Fırat Bey,
zamanı kökünden söküp benim için yeni anılar yaratmak ister
gibi bakıyordu. “Benim kızım çıkmamam diliyorum? Yalva-
108 YARALASAR-II
Bana doğru bir adım attı ve aynı şekilde geriye doğru bir
adım attım. Bunu görünce hıçkırdı. “Aradım Sedef, ben seni
çok aradım." Gözyaşları içinde söyledikleri bende en küçük bir
etki yaratmıyordu. Nasıl da kalbim ona karşı soğuk ve duygu
suzdu.
Üç gün sonra
"Ben niye zombi oluyorum şimdi! Şeker kız Candy nin yeri
boş ise o rolü alabilirim." Eyüp hayali kılıcını karnıma saplayın
ca, “Ah!” diye inleyerek karnımı tutarken kesik kesik bir nefes
koyuverdim. "İntikam!" diye bağırarak kollarımı her iki yanıma
açtım. Başımı öne doğru sarkıtıp yamuk adımlar atmaya başla*
dım. “Beyin!"
O gülümsüyor mu?
sene, tam olarak nesin sen?” Alay ederek konuşsa da bana olan
bakışları fazla düşünceliydi. Harika! Farkında olmadan onu
gerçekten etkiliyor olmalıydım. Aman ne güzel!
Güzel bir banyodan sonra Esma abla bana yine Aslı’nın kı
yafetlerinden getirmişti. Siyah tayt ve beyaz tişört tam üzerime
göreydi. Günün geri kalanında Alaz'ı görmemek için odamdan
hiç çıkmadım çünkü onun odası benim odamın karşısınday
dı. Ne kadar kaçsam da akşam yemeği saati gelmişti. Derin bir
nefes aldıktan sonra odamdan çıkarak Alazın kapısını kontrol
ettim. Umarım birden o kapı açılmaz ve dışarı çıkmazdı. Kori
dorun sonunda olan Aslı’nın odasına bakarak sırıttım. Odaya
doğru yürüyordum. Bu akşam onu dışarıya çıkarmaya kararlıy
dım. Eğer bahsi anlatırsam, eminim beni dayısından kurtarmak
için aşağıya inerdi. Kapının kolunu kavrayıp tam açacaktım ki
hemen arkamda duyduğum ses tüm planlarımı altüst etmişti.
“Aslı’nın vicdanına oynayarak bahsi kazanmayı düşünmüyor
sun, değil mi?” Evet, tam olarak düşündüğüm buydu.
136 YARALASAR-ll
Kollan da belimde!
Uyumayıydık ne yaptık?
"Ne?" dedim. Korktuğumu görüyordu. “Ne yaptık?” Ürkek
çe sorduğum soruya karşılık yanımda oturan sinir bozucu şahıs
bana doğru yaklaşmaya başladı. “Kokun." Ciğerlerini havayla
doldururken boğuk bir sesle fısıldadı. “Yıllar sonra uyku ilaç
larının bile yapamadığını yaparak huzurlu bir uyku çekmemi
sağladı.” Burnunu boynuma sürterek kokumu sesli bir şekilde
içine çekmesini beklemiyordum. “Senin kokuna sahip kimseye
rastlamadım.” Alt tarafı bir zeytin kokusu onu nasıl böyle etki
ler, anlamıyordum. Ilık nefesini boynumda hissetmek aklımı
başımdan alıyordu. En kötüsü ise bu yakınlığı beni rahatsız et
miyordu. Elimde olmayan bir iradeyle bana dokunmasına izin
veriyordum. Bu yanlıştı ama doğru geliyordu.
“İyi ama ben..." Hadi amat bunu nasıl itiraf edtcegim! Pa
nikle, “Nasıl yapıldığını bilmiyorum ve bu bana hep iğrenç
gelmiştir. Tamam, istiyorum ama ya kusarsam?” diye hızlıca
konuştuğumda, evet cevabını bir nevi aldığı için dudaklarında
belli belirsiz bir gülümseme oluştu. “Bakalım bu konudaki dü
şüncelerini değiştirebilecek miyim?” Aramızdaki son mesafeyi
de kapatınca, dudaklarını usulca dudaklarıma sürttü. Bunu kış
kırtıcı bir şekilde yaptığı için daha ilk temasıyla kendimi onun
dokunuşlanna bırakmıştım.
belası, kim bilir böyle kaç kadını yoldan çıkardı." öpüşü tekrar
aklıma gelince kalbimin ritmi anında değişmişti. Kaşlarımı ça-
tarak başımı eğdim ve sol göğsüme baktım. “Rahat dur orada!
Bu adam bize fazla gelir." Evet, sadece kendi kendimle konuş
muyordum. aynı zamanda her uzvum ile konuşuyordum.
“öldü mü?” Yerde yatan adamın başına eğilmiş, boş boş ba
kıyorduk. “ölmesini mi isterdin, Aslı?” İğneleyici sesime kar
şılık başını hayır anlamında sallayınca sorgu işine başlamıştım.
“Hayır.”
“Hayır.”
“Hayır.”
unun niye vurdun oğlum adamı!” Ben bu kızı tutukla-
AUs nANil bir tepki verirdi acaba?
Lhık’ın değişen yüzüne inat, Aslı gurur duyan bir sesle ona
istediği cevabı verdi. "Dayım olur." Evet, ne yazık ki dayısı ol
duğu doğruydu. "Yankı da onun kız arkadaşı.” İtiraz etmeye
hazırlanmıştım ki Aslı'nın bilerek yalan söylediğini fark enim.
Böyle yaparak beni korumaya çalışmış olabilirdi.
“Ne yapıyorsun?"
Her şeyi çok biliyordu, değil mi? Hayır, bir daha bana yak
laşmasına izin vermeyecektim.
MARAL ATMACA 163
"Genelde sen bir şey söylersin ve finali seni bozarak ben ya
panın," dedim. Sürekli onunla aynı şeyleri yaşamaktan bıkmış
tım. "O yüzden zorlama, yılan çünkü sen zararlı çıkarsın," diye
sürdürdüm cümlemi.
Elini çekmeliydi.
Denin geri kalanı benim için tam bir facia gibi geçmişti.
Anlattığı hiçbir şeyi anlamıyordum ve bana soracak diye de
ödüm kopuyordu. Tabii, beş kere o tahtaya çıkıp alay konusu
MARALATMACA 171
Sonraki ders ilkine göre benim için çok zor geçmişti ve ondan
sonraki derslerin hepsi de. Bu okulda Öğrettikleri şeyi anlamı
yordum. Derslerle ilgili altyapım zayıf olduğu için pek verimli
MARAL ATMACA 175
Topu biraz ilerletti fakat iki kişi yolunu kesince pası bana
atmıştı. "Atmayın şu şeyi bana! Uğursuz bu cop çünkü bana ne
zaman gelse düşürüyor beni..." demiştim ki, bana doğru güle
rek gelen yakışıklı biyoloji öğretmenimizi görünce çirkef ha
limden hemen çıktım. “Hakancığım, lütfen bir dahakine copu
atmadan önce haber ver." Kibar bir kız rolüne büründüğümde
Ecrin ve Naz kıkırdarken, babam da dahil olmak üzere Kuzey,
Yiğit ve Hakan nefretle Kadir Hoca’ya bakıyordu.
“Fazla sessizsiniz." ’ •
“Olması gereken de bu değil mi?" Bana bir daha yeni bir soru
yöneltirse susacağım. Her söylediğim jeyi kestirip atıyor.
“En çok hangisinin bana ihtiyacı varsa onun kızı olmak isti
yorum ama diğerini de üzmek istemiyorum." İçimden geçenleri
açık bir şekilde dile getirdim. Çıkacak olan sonuç beni korku
tuyordu.
“İkisinin de sana ihtiyaç var.” Sola dönünce hızını artırmış
tı. “Aslan Bey, on yıl önce karısını ve iki çocuğunu bir yangında
kaybetti. Bir kızı ve bir oğlu vardı fakat onları kaybetti. Kap
samlı bir araştırma yaptığım için on yıldır hayatına bir daha
hiçbir kadını almadığını biliyorum. Her cuma eşinin ve çocuk
larının mezarına gitmeyi ihmal etmez. Evi ve şirketi arasında
mekik dokuyan biri olduğunu söyleyebilirim. Büyük kaybın
dın sonra ilk kez gerçek anlamda gülmesinin sebebi ona yeni
den hayat olacak bir kızın varlığı.” Sahip olduğu tüm ailesini
kaybetmişken yaşamak zor gelirdi insana. Onların anıları her
yerde olurdu ve baktığı her karede kendilerini hatırlatarak iş
kence ederlerdi.
“Fırat Bey ise bir dargın bir barışık olduğu çocukluk aşkıyla
on beş yıl önce evlenmiş,” diyerek bana bir şeyler anlatmaya
devam etti. “Evliliğindeki tek sorun bir çocuklarının olmama-
“Aslan Bey, kaybının acısını çok iyi gizliyor, Fırat Bey ise ser
seri ve vurdumduymaz halleriyle geçmişte yaşadıklarını hiç belli
etmiyor." Kendi fikrimi belirttiğimde arabaya bindiğimden beri
ilk kez bana doğru dönmüştü. “Görünen şeyleri herkes görür
Sedef, önemli olan görünmeyeni bulmak" Bu sözleri aslında
çok fazla şey anlatıyordu. Sabah ona söylediklerime bir cevaptı
bu sözleri. O kendisini doğrudan savunan biri değildi. Yaptığı
veya dolaylı yollardan söylediği şeylerle onu anlamanızı bek
lerdi. Asla doğrudan bir açıklama yapmazdı çünkü onu artık
tanımaya başlamıştım.
1 saat sonra
‘Bir sorun var, değil mi?” Onu takip ederken başını salladı.
‘Dün geceden beri eğitmenlerin hiçbirini görmedim, Yankı.
Hepsi bir gecede kayboldu sanki," dedi. Durup düşündüğüm
de gerçekten tüm gün hiçbirini görmediğimi fark ettim. Üstelik
Alaz da dün beni okuldan aldığında bir garipti.
İki kişi, üstü kıpalı büyük bir nakliye aracının arka kapıları
nı açtı. “Derhal binin!" Burada şapkalı üç kişi saymıştım.
Ertesi gün
Ben iyi veya masun? kız hiç olmadım ki! Ben tüm duygulan
içinde taşıyan karmayı fin. Kim bana nasılgeline ona öyle giderim.
İyi veya kötü olmam b&na nasıl geldiklerine bağlı,
e
uİkiniz de kesin şuriu." Kuzey kolumdan tutarak beni ondan
uzaklaştırdı. "Şu anda'sizin kavganızdan daha büyük sorunları
mız var.” Onunla aynı* fikirde olduğum için uzatmadım.
Birden fazla derdim var, Peki, hepsinin bir dermanı var mı?
Alaz
Araba engebeli bir yola girdiğinde şehrin dışında küçük bîr
köye gelmiştik. Arabayla saatler süren yolculuğumuz canımı
sıkmaya başlamıştı. Atalay elindeki telefonla bana yolu tarif
ederken onları buraya getirmekteki amacını çözemiyordum. Bu
yer onun için bir şeyler ifade ediyor olmalıydı ki hepsini buraya
getirmişti. Eğer Efe olmasaydı belki de yerlerini daha da uzun
sûrede bulacaktık. Evet, Efe sayesinde yerlerini tespit etmiştik.
Sürekli onu uyarmamıza rağmen araştırmalarını sürdürmeye
kararlıydı. Bu konuda devamlı başını belaya sokunca ben de
ona bir inisiyatif tanımaya karar verdim. Efe kolaylıkla tesiste
ki teknolojiden faydalanabilsin diye diğer ajanlarla konuşmuş
tum. Onun kartını bir üst seviyeye taşımıştık. Böylece beşinci
kata kadar her kapıyı açabiliyordu. Efe kaybolana kadar saatine
bir takip cihazı yerleştirdiğini hiçbirimiz bilmiyorduk
görmemizi çünkü hepsi koşarak bit şeyden kaçıyordu. Yarasa. I flit ajan olarak aslında ilk başarısızlığını almıştı çünkü iyi bir ।
lam (oto^taftannı gösterdiğimizde Yarasaların Fulya nm ekibi- İ ajan, ne pahasına olursa olsun doğru olanı yapardı.
nin yanında olmadığına emindi. Kaçtıkları şeyin kim olduğunu \
"Bir şeyi merak ediyorum ama bana karşı dürüst olacaksın."
tahmin etmek zor değildi ve her iki grubun birbirinden ayrıl- 1 Küçük bir sokağa girerek onaylarcasına başımı salladım. “Yankı
dıldarını boylece anlamıştık. ile aranızda tam olarak ne var? Kızı tuttun, ajan yaptın ve haliy
"Pars ve diğerlerini neden başka yere gönderdin?** Atalay, I le bu hepimizin aklına farklı şeyler getirdi."
bunu Parstan hoşlanmadığım için yaptığımı düşünüyordu.
“Hiçbir şey."
“Sedef ve Fulyayı tanıyorum, Atalay. O ikisi öleceklerini bil
“Hadi ama Altuğ, sen asla bana yalan söylemezsin. Onunla
seler bile asla bir arada durmazlar.” Efe bu köydeydi ve Sedef
aranda ne var?"
asla Efeyi bırakmayacağına göre o da buradaydı. Gittiği yere
ekibini de götüreceği için Yarasalar da buradaydı ama Fulya ve “Yalan değil, Sedef ile aramızda bir şey yok." Gerçek buydu,
takımı burada değildi. Sedef ve Fulya asla ortak noktada buluş ikimizin arasında bir şey yoktu. Henüz yoktu.
mazdı. Sırf bu yüzden Pars ve ekibini civar köylere göndermiş, “Pekâlâ, o zaman soruyu değiştiriyorum. Yankı ya karşı his
tim. lerin var mı?” Atalay istediği cevabı almadan kolay kolay susa
“Fulya hırsıyla hareket eden biri. Haklısın» Yankı nın oldu cak biri hiç olmamıştı.
ğu yerde durmaz? Sonunda bazı şeyleri fark eden Atalay, hâli
“Hastanedeyken ondan etkilendiğimi söyledim.” O anki yüz
kararlarımı sorgulamaya devam ediyordu. Ama Yankı zeki bir
। ifadesi aklıma gelince gülümsedim. Sedef bunu duyduğunda
kız, herkesi Fulyaya rağmen bir arada tutacaktır. Oduncunun
İ gerçekten çok kızmıştı. Onu kendime bağlamam kolay olmaya
söylediklerine rağmen hâlâ bir şekilde yan yana geldiklerini dü
caktı ancak benden kaçma çabaları da hoşuma gidiyordu.
şünüyordu.
Atalay güldü. “Dur tahmin edeyim! Söylediklerine karşılık
“Sedef i tanımıyorsun» o kendi içinde bencil biri. Bu sözle
sına bela okudu, değil mi?” Başımı sallayınca ikimiz de gülme
rime inanmadığını görebiliyordum ama gerçek buydu.
ye başladık. Ettiği beddualar tüm tesis tarafindan bilinen bir
“Kıza karşı fazla önyargılısın»” dedi, önyargı değildi. Bu,
ı«ydi-
ona baktığımda gördüğüm şeylerden biriydi.
“Ona ne söylediğini sormadım» Altuğ. Soruma hâlâ cevap
1 “O gerçekten bencil." Söylediğim şeylerin arkasındaydım. vermedin, ondan hoşlanıyor musun?" Genelde fazla meraklı bir
I “Sedef ona zarar vermeyen hiç ummadığı insanlara karşı fazla yapısı vardı ve bu» bazen can sıkıcı olabiliyordu.
sevgi dolu. Lakın geçmişinde tanıdığı herkese karşı fazla nefret
' dolu. Evet» Fulya hırslı olduğu için Sedef’in olduğu yerde dur- “Beni herkesten iyi tanıyorsun," dedim. Yosun, aracını bir
evin önünde durdurunca ben de aracımı sağa çektim. “Etkilen
kinak istemeyecektir ancak benim tanıdığım Sedef Sarmaşık da
1onu durduracak biri değil” Oysaki onları yanında tutmak iste- mek ve hoşlanmak aynı şey değil. Kız, bu oyundaki en önemli
se gerekirse peşlerinden gidecek kadar inatçı olduğunu biliyor- anahtar ve o anahtarı her anlamıyla elimde tutmalıyım." Belki
dum. Bugüne kadar onun hakkında düşündüklerim konusun- de ilk kez Atalay a karşı dürüst olmadan arabadan indim. Se
da hiç yanılmamıştım ve beni yine yanıltmadığına emindim. defin beni bir şekilde etkilediği doğruydu ama yılların eğitimi
ni alan biri olarak duygusal saçmalıklarla uğraşacak zamanım
Yaşlı kadın bizi çocuklar için bir tehdit olarak görmeye başla
mış.
Yosun tam, “Bizler aslında...” demişti ki içeriden Naz ın se
sini duyduk. “Ümmü teyze» hemen buraya gelmelisin! Ecrin
tekrar ateşlendi,” diyen Naz koşarak kadının yanına gelince bizi
gördü. Alışık olduğumuz o bakımlı halinden çok uzak görünü
yordu. Tamamen dağılmış bir haldeydi. Bizi görünce korkusu
dağılmış, rahat bir nefes almıştı. “Şükürler olsun,” diye fısılda
dı ve hiç vakit kaybetmeden kendi eğitmeninin, yani Simay ın
Naz. onu arar gibi etrafına baktı. “Daha dönmedi mi? Köyü
gezmek istediğini söyleyip gitmişti." Buna hiç şaşır mam işti m.
Çocuk gibiydi, iki dakika yerinde durmazdı.
"Neden içmedin?"
"Bardak yok," dediğinde gülerek su dolduran kadınlan gös
terdim. "Onlardan isteseydin verirlerdi.”
*Yedi kikiydi onlar. Kuzey Sedef için sürekli ceza alırdı. Yiğit,
gittiği her yere Nazı da götürürdü. Hakan, her gece ağlayan Ec~
tin i teselli eder ve hepsi en zayıflan olan Efeyi korurdu. Bu yurtta,
o yedi çocuk birbirinden hiç ayrılmazdı.* Soruşturma yaparken
yuma bir zamanlar çalışan bahçıvanın söyledikleri aklıma ge
lince iç çektim. Birbirlerini hatırlamıyorlardı ama aslında hepsi
birbirini daha çocukken bulmuştu.
değil mi? O adam bize fazla gelir demedim mi? Ama yok, sen I
1 hafta sonra
b
MA KAL ATMACA M
”Yiğit, iyi misin?" Naz diz çöküp onun yüzünü ellerinin ara
sına alınca ağlamaya başladı. “Yiğit, lütfen bir şey söyle..." diye
hıçkırınca ben bile korkuyla nefesimi tutmuştum. Tabii, bu,
Yiğit’in bir anda kıvrılan dudaklarını görene kadar sürdü. Evet,
numara yapıyor üçkâğıtçı.
“Ben..." öksüren çocuk herkesi hasta olduğuna inandır
mıştı. “Kanserim, ölüyorum.” Çocuklar yutkunurken Naz’ın
rengi atmıştı. "Ne?” Sesi kısıldı ve dudakları titredi. “Sen neler
söylüyorsun? Ne demek ölüyorum?” Naz ağlamaya başlayınca
Yiğit’in duygularının karşılıksız olmadığını gördüm. Ever, Yi
ğit’in Naz’dan hoşlandığını tesisteki herkes biliyordu. Zaten bu
yüzden ilkokuldaki çocuklar gibi davranıyordu. Tek fark, onlar
beğendiği kzın saçını çekerken Yiğit bilerek Naz’ın adını yanlış
söylüyordu.
"Duydun." Yüzüne acıklı bir ifade konduran çocuk, Oscadı Son olarak Efe onun karşısına geçince Yiğit, yediği o kadar
oyunculara taş çıkarırdı. "Öl-ölüyorum ben. Nurhayat. Sen de mruğa rağmen sırıttı. “Sen de vur da tam olsun.” Yok valla,
üzülmüş gibi numara yapma artık, ölsem umurunda olmaz? bu çocuk iflah olmazdı. Herkesten bir darbe aldı ama hlll işi
Laf arasında nasıl becerdi de Naz’ ın ona söylediği şeyleri iade gücü dalga geçmekti.
eni, anlamadım. “Bizi çok korkuttuğun için sana küstüm." Efenin söyle
"Umurumdasm, geri zekili!” Süslü gözyaşlarına boğulurken dikleri karşısında gülmemek için kendimizi zor tutarken Yiğh
bunu itiraf etti. “Lütfen Ölme, Yiğit. Hem ben daha sana..? çıldırmak üzereydi. “Küsmek mi? Oğjum Ağjak, kızlar küser.
Devam etmesine fırsat vermeden araya girdim: “Numara yapı Biraz erkek ol.” Göğsünü göstererek eliyle kendisini işaret etti.
yor, salak.” Yiğit e bu zevki yaşatacak değilim. ‘Senden sağlam bir performans bekliyorum." Kendisine zorla
yumruk attırmaya çalışan çocuğun akıl sağlığından şüphe edi
"Numara mı?” Afallayan kıza başımı salladığımda herkes bir
yordum.
küfür savurmuşru. “Numara mıydı yani?" diyerek Yiğit* e bak
tığında Yiğit, hasta halinden sıyrılarak güldü. “Beni bu kadar "Sa-sana vurayım mı yani?” Efe yine korkudan titremeye
önemsediğini bilmiyordum, Nurdane.” Bu çocuk hiç akıllan- başlamıştı. “Hadi şaşın bizi, Ağlak," diyerek güldü Hakan.
Efenin rengi atmıştı. “Ya canını yakarsam?” dediğinde Yiğit
mayacaktı. "Pislik!" diye bağıran Naz, tokadı onun yüzüne ya
göz devirdi: “Nerede o genler!”
pıştırınca buna en çok ben sevindim.
“Bir daha sakın karşıma çıkma!” Naz çantasını alarak okula "O zaman vuruyorum."
doğru giderken bu sefer gerçekten çok kızmış gibiydi. “Gönder gelsin, koç.”
“Kızım, bir dur!” diyen Yiğit ayağa kalktı. Bu çocuğun der “Şey, canını çok yakarsam bana kızmak yok ama."
di yediği tokat değildi. “O lafın devamını söyle, öyle git bari,
“Oğlum, sana baktıkça kendimden utanıyorum, vur işte!”
Nusibet." Naz avazı çıktığı kadar çığlık attı. Yiğiı'e çok bile da
yanmışa. “Boynun altında kalsın, yalancı!" dedi. "Al sana lafın “Tamam...” Hepimiz merakla Efe’nin ilk yumruğunu bek-
devamı!" ı lerken o, önce yavaşça elini havaya kaldırdı. Daha sonra yum
ruk yaptığı elini ağır çekimde Yiğit e doğru uzattı. Bir filmin
Süslü okula girince Hakan yumruk yaptığı elini Yiğit’in çe
I ağır çekim sahnesi gibi o yumruğu neredeyse bir dakika boyun
nesine geçirdi. “Şakanın da bir dozu var! ’ Elime yılan tutuştu
ca Yığit’e doğru gitti. Hepimizi çıldırtmaya yemin etmiş gibi
ran birinden bunları duymak garip hissettirdi.
Efe’nin yumruğu ne zaman Yiğit’e ulaşacak diye bekliyorduk.
Daha Yiğit yediği yumruğun etkisinden çıkamamıştı ki Ha Hana Kuzey bir ara saatine bile bakmıştı. Nihayet büyük final
kan’dan sonra Kuzey in yumruğu da onun karın boşluğunu bul geldi! Efe’nin eli kaplumbağa hızıyla hareket ettiği için Yiğit’in
muştu. “Demek kanser, ha?” Yiğit’in iki büklüm kaldığı esnada göğsüne değince durmuştu. Gördüğüm kadarıyla hiç yumruk
Ecrin onun yanına giderek sert bir tokat atınca kıkırdadım. “Bir falan atmamıştı, sadece yumruk yaptığı elini Yiğit’in göğsüne
daha düzgün şakalar yap!” dedi. Tabii, herkesi çok korkuttuğu dokundurmuşuz. “Al sana.” Hepimiz yaratık görmüşüz gibi
__ için bunları hak etmişti. Efe’ye bakıyorduk. Acaba gerçekten yumruk anığını mı sanı
yordu?
n
MARAL ATMACA 245
de nedir yani?
“Teşekkür etmedim!”
h I
MARAL ATMACA 265
İki gün boyunca sürekli uyanıyor fakat kısa bir süre sonra
tekrar uykuya dalıyordum. Doktorun söylediklerine göre teh
likeyi atlatmıştım fakat bazı küçük hasarlar kalmıştı. Konuşur
ken acı çekiyordum ve sesim hırıltılı çıkıyordu. Sık sık bana
oksijen maskesi takarak hava veriyorlardı. Bu sabah kendimi
daha iyi hissediyordum ama çocuklardan kimsenin sesini du
ymuyordum. İki gün boyunca başımı ağrıtan Yarasaların hiç
birinin sesi çıkmıyordu. Odada kimsenin olmadığını anlamamı
sağlayan şey hiç ses duymamam olmuştu. Kapının sesini du
yunca, “Kim o?" dedim. Gözlüklerim olmadığı için hâlâ her
şeyi bulanık görüyordum.
Gelen kişi bana cevap vermemişti ama burnuma gelen çiko
lata kokusu onu ele veriyordu. Hangisi olduğunu bilmiyordum
çünkü bu kokuyu taşıyan iki kişi vardı ve ikisi de fazla korku
tucuydu. Yatağımdaki sarsıntının sebebi yatağa oturmuş olma
sıydı. Yüzüme değen ellerle kendimi geriye çekince sıkıntıyla
aldığı nefesleri duydum. “Kıpırdama Sedef.” Ocu olmadığına
sevinmiştim. İsmimi her söylediğinde tebessüm etmemi sağlı
yordu. İtalyan akşınıyla telaffuz ettiği ismim onun dudakların
dan çok farklı çıkıyordu.
Yeniden yüzüme dokundu ve saniyeler içinde görüşüm net-
leşince bana yeni bir gözlük aldığını anladım. Gözlük numa
ramı biliyor olmalıydı ki yenisi» eski gözlüğümü aratmıyordu.
Hatta diğeri sürekli darbe aldığı için çiziklerle doluyken bu
pürüzsüzdü. “Seni kaybettim sandım.” Başımı kaldırdığımda
yakınımdaki yüzünü gördüm. Uzun ve parlak saçları günlerdir
Kendine gel geri zekâlı, ondan alacağın bir kalp kmkltğ Var
İçte böyle Alaz Altug Sipahi! İlk aşama tamam, sen bir de bu
oyunun ikinci perdesini gör.
Onu bu sarsılmış haliyle bırakıp arkamı dönerek rahatlamış
bir şekilde yoluma devam ettim. İstediği kadar inkâr etsin, anık
söylediğim şeylerden kaçamazdı. Ondan uzaklaşalı sadece iki
dakika olmuştu ki bir anda kolumu sertçe sıkarak beni geri
ye çevirdi. “Ne yapıyorsun sen?" Kolumu kunarmaya çalıştım
ama mümkün değildi, bırakmıyordu. "Böyle habersiz gelinir
mi? Aklımı aldın vicdansızın oğlu!" Korkudan zavallı kalbim
güm güm atıyordu. Bir an öcü geldi sandı aptal kalbim.
"Güzel!" İnkâr etmek yerine kabul ederek hırladı dişlerinin
arasından. “Durumu eşitledik çünkü sen bende akıl namına
hiçbir şey bırakmadın!" Hemen sonrasında ensemdeki saçlan-
mı eline doladı ve başımı kaldırıp beni öptü.
Acıyı seviyorsa bir tekme daha atarım yani, benim için hiç so
run değiL
lası.” Burada bela ben miyim? Kurban olsun bana. Benim nerem
bela?
Bir ay sonra
Alruğ
“Ya başına bir şey geldiyse?” Her geçen gün endişem bü
yürken Atalay her zamanki gibi bu halimden inanılmaz zevk
alıyordu. “Bir gün seni bir kadın için böylesine çıldırmış gö
receğim aklımın ucundan bile geçmezdi,” dediğinde kaşlarımı
çanım. Sonunda alay eden tavrından kurtuldu. “Yankı’dan
bahsediyoruz kardeşim, başını belaya sokmazsa asıl o zaman kı
yamet alameti olur," dedi. Sözlerine karşılık istemeden güldüm.
Nerede olursa olsun o sivri dili ve sakarlığı yüzünden aksini
düşünmek mümkün değildi. Buna rağmen bir şekilde başının
çaresine bakacağını da biliyordum.
te
MARAL ATMACA 275
Yankı
“Daha kahvaltı bile etmeden sabahın köründe beni bura,
ya getirdiğine inanamıyorum!” Eğer biraz daha bağırırsa yemin
ederim engellifalan dinlemeyeceğim, onu şu büyük göle atacağım.
Bir aydır onu öldürmemiş olmam benim açımdan iyi bir şeydi.
çerek tıpkı bir kalkan gibi ona siper oldum. Bir köpeğe karşı
pnsım var mıydı, emin değildim ancak Aslı bana emanetti ve
onu korumalıydım. Aslı arkamda, "Korkuyorum, Yanla "dedi.
Ben de ondan farklı bir durumda değildim.
diye konuştu.
Beni izlerken başını sallayınca bir konuda pes etmiş gibi bir
tavrı olduğunu düşündüm. “Sen kazandın,” dedi ve elini ikinci
kez bana uzattı. “Şu bir ayda kendinle beraber bendeki Alazı
da aldın. Şimdi tut elimi ve benden aldıklarını geri ver." Sitem-
kâr sesi içimi yakıp kavurdu çünkü beni istiyordu ve benimle
birlikte ondan aldığım benliğini istiyordu. Alaz Altuğ Sipahi,
bugün bana karşı aldığı ilk mağlubiyetiyle tam karşımdaydı.
Bu eli bir kere tutarsam geri dönüşüm olmaz. Bir daha ne ben
onu bırakırım ne de o beni bırakır.
“Bu kalıcı bir çözüm değil.” Beni ikna etmeye yemin etmij
gibi görünen doktor, masasından bana doğru eğildi. “Tekno
loji artık çok gelişti. Sadece yirmi dakikalık küçük bir operas
yonla sizi lensten ve gözlükten kurtarabiliriz. Emin olun, lazer
tedavisiyle gözlükler ve lensler olmadan daha iyi görebilirsiniz.
Yirmi dakikalık bir işlemden sonra iki saat gibi bir süre gözlem
altında tutulduktan sonra taburcu olabilirsiniz. Sadece bir gün
boyunca gözlerinizde hafif bir sulanma ve kaşıntı olacaktır. Bu
nun dışında bir sorun yaşayacağınızı sanmıyorum.” Tamam, iyi
konuşuyordu ama o yirmi dakikalık işlemde narkoz beni etkile
mediği için canımın ne kadar yanacağını tahmin edemiyordu.
J
MARAL ATMACA 299
1 I
MARAL ATMACA 291
Alaz ile göz göze geldiğimizde ilk kez o eşsiz güzellikteki göz
lerinde endişeyi gördüm. Fakat bu endişesi kendi adına değildi.
Evet, benim içindi. Canımın yanacağından korkar gibiydi ve
gözleri âdeta bana yalvarıp kabul etme der gibi bakıyordu. İs
temsiz bir şekilde kaşlarımı çattım. Fulya'nın benden daha iyi
olduğunu düşünüyor olamazdı, değil mi? Daha ilginç olansa
Kuzey de yapma derccsine gözleriyle beni uyarıyordu. Naz ve
Ecrin korkuyla nefesini tutmuş, Hakan ve Yiğit de aynı on
lar gibi bakıyordu. En cesurları beni caydırmaya çalışırken hiç
ummadığım biri, yap şunu der gibi bakıyordu. Efe Can? Evet,
h
MARAL ATMACA 303
M
MARAL ATMACA 305 /
Alaz kolumu tuttuğu için derin bir nefes alıp ondan uzak
laştım. Adama bakıp. “Konuşabilir miyiz?" diye sordum. Alaz
kaşlarını çattığında tacizci adama doğru isteksizce bir adım at-
um. “Yalnız," dedim.
1 hafta sonra
“Daha hızlı,”
“Deniyorum Efe!”
“Hayır diğeri.”
“Bu da seni hep kollarımda tutmam için iyi bir sebep.” Tabii
ona da bahane çıkıyordu.
Diz çöken Alaz, ilgili bir şekilde kızın ayak bileğini tutup
kontrol edince kum torbasına bir yumruk daha anım. “Burkul
muş olabilir? Ne var bunda! Benimkiler her Allah'ın günü bur
kuluyor Peki, ben bir şey diyor muyum! Hayır! Çünkü kimsenin
vsırdtrn
MARAL ATMACA 327
Alaz kaşlarını çatarak ona ters ters baktı. Buket'e karşı fazla
korumacıydı. “Elimde kalacaksın, Buket! Seninle kadınlar ve
erkekler hakkında konuşmak hoşuma gitmiyor,” diye azarlayın
ca Buket şuh bir kahkaha atarak rujlu dudaklarını onun yanağı
na bastırdı. Geri çekilince gördüm ki öptüğü yere dudaklarının
izini bırakmıştı. “Ama en çok beni seviyorsun, değil mi?” dedi.
Sesi küçük bir kız çocuğu gibi şımarık ve ilgiye muhtaç çıkınca
Alaz ona tebessüm etti. “Maalesef en çok seni seviyorum,” diye
karşılık verdi. Dudaklarını onun alnına bastırınca tebessüm et
tim. Onlar ekipte birbirine çok yakın olan iki kişiydiler. Alaz ın
onu kız kardeşi gibi gördüğünü Pars a yaptıklarını öğrenince
anlamıştım. Buket ise sadece bakışlarıyla onu ağabeyi ve tek
ailesi olarak gördüğünü çok güzel yansıtıyordu.
“Kızgın değilim.”
“Gergin gibisin.”
MARAL ATMACA 335
Yankı
Beni yere düşürüp üzerime çıkmadan önce ne demişti bu
salak? "Geçmişte benî yalancı olmakla suçlarken de böyle ıq
çekiyor muydun?” Evet» ram olarak böyle söylemişti. Sorduğu
soruya gelirsek de şu anda yediğim yumruklar yüzünden acı
çektiğim doğruydu ama geçmiş derken neyi kastediyordu? Zih
nimde hayal meyal bir sahne canlandığında Fulya nın yumruk
larını bedenimde hissettim. Yanığım yerden ona karşılık vere
meyecek kadar geçmişe çekilmiştim.
“Sedefi”
“Ama...”
Şimdiki zaman
“Farkında değilsin ama sesinde bir büyü var,” dedi. Elleri yü
zümde oyalanırken fazla garip davranıyordu. “Sivri diline rağ
men karşındaki herkesi güldürüp etkin altına alabiliyorsun. Acı
dolu çığlığın bazılarının içindeki merhameti ortaya çıkartabili
yor fakat aynı zamanda hasta ruhlu insanların çığlığını tekrar
duymalarını sağlıyor.” Yüzümü ellerinin arasına alarak dudakla-
3M YARALASAR - II
Sakın açma Sedef kızım kesin anlar. Çok ayıp olur. Belki an-
lamaz. bu da bir ihtimal. Adam kutuyu koyduğu yeri santimine
kadar beynine kazımıştır. Kesin anlar. Yakalanmazsam sorun ol
maz, değil mi? Hem ben kim, hanımefendi olmak kimdi yani.
Kazanan taraf merak duygum olunca yatağın yanma gidip
kutuyu elime aldım. Banyo kapısını kontrol ederek dikdört
gen kutuyu yavaşça açtım. İçinde kalem, bileklik, kolye ya da
mücevher gibi bir şey görmeyi beklediğim doğruydu ancak bir
toka, kesinlikle beklemediğim bir şeydi. Bu bizim kullandığı
mız rokalardan değildi, daha çok Japon kadınlarının saçlarına
taktıkları şiş şeklindeki rokalardandı. Evet, onlardan biriydi ve
çok güzeldi. Krem rengi, uzun iğne kısmını saçımıza takıyor
duk. Tokanın dışarıda kalan kısmı ise muhteşemdi. Bir sürü
küçük, pembe kiraz çiçeğinden oluşuyordu ve çiçeklerin arasın
daki minik, pembe yapraklar çok hoştu. Dalından koparılmış
kiraz çiçeğini andıran rokanın işçiliği mükemmeldi. Bu akşam
Buket in doğum günü olduğu için ona aldığını düşündüm lâ
kin daha önce kiraz çiçekleri hakkındaki konuşmamız aklıma
gelince bana almış olması da bir ihtimaldi. Üçüncü ihtimal ise
Fulyaya geçmiş olsun hediyesi olarak almış olmasıydı ki bu,
onun ölüm sebebi olurdu.
366 VARALA5AR • II
BBeğendin mi?" Arkamdaydı! İlık nefesini ensemde
decek kadar yakınımdaydı. Ben bir de ajan olacaktım ama
zaman gizli saklı bir şey yapsam hemen yakalanıyordum
“Şey» sen iyi misin?" Fenalık geçirir gibi elimin tersini al
nınla koydum. “Ay Allah*ım, bela okumayayım diyorum ama
gördüğün gibi bu muhterem kulunun üzerine çok fazla geliyor
lar,” diye homurdanınca deli görmüş gibi bakan kız yutkuna
rak, ‘Sonra görüşürüz, sen biraz dinlensen iyi olur,’* dedi. Kaçar
gibi benden uzaklaştığı yetmezmiş gibi arada korkuyla arkasına
bakarak onu rakip edip etmediğimi kontrol ediyordu. Yok artık!
Onu takip edip boğazına yapışacağımı düşünmüyor, değil mi?
önce bir süre hiç konuşmadan beni izledi, daha sonra ise
gülerek başını iki yana salladı. “Böyle bir şeyi bir erkeğe dam
dan düşer gibi ancak sen sorabilirdin. Senden hoşlandığımı da
nereden çıkardın?” Muzip bakışları, zaten böyle bir şey olma-
MARAL ATMACA 371
Araf bana biraz daha eşlik ettikten sonra Şafak'ı bulmak için
gidince tek başıma Efeyi bulmaya karar verdim. Tesisin her
odasına bakmıştım, şimdi geriye sadece bahçe kalmıştı. "Ne
nedesin, Efe?” Ağaçların arasına daldığımda içimde bir sıkıntı
vardı. Onu en son dün dövüşürken görmüştüm, bugün ise hiç
görmemiştim. Dün Fulya ile dövüşürken bile aklım Efetieydi.
Onu gözlerimin önünden ayırmamam gerektiğini bildiğim için
yokluğunu hemen fark etmiştim.
"En küçük bir haca olmamalı!” diyen bir ses duydum. Bir
ağacın arkasına saklanarak konuşan kişiyi gözetledim.
Ellerimi yere bastırıp derin bir nefes alarak ona doğru dön
düm. Korkudan kireç gibi olan yüzüm beni ele vermiş olmalı ki
gözlerini kısarak beni inceliyordu. “Ne kadarını duydun?” Bir
ürperti beni esir almıştı. Her şeyi haykıracağım esnada Alaz ın
söyledikleri aklıma gelince sustum. Belinde silahı varken en
doğru karar rol yapmaktı.
Yosun cam bir şey söyleyecekti ki, “Evet, dedim ya!" diye
bağırarak araya girmeyi kendime borç bildim.
'Yani?” Atalay ona doğru bir adım attı. “Bir sevgilin yok
bunun jeton kaç küfeli? Bir türlü anlamak bilmi
yordu.
Fulya yine rahatsız olmuş gibi Araf ı itmeye çalıştı. Tam eli
ni Arafın omuzuna koyduğu sırada Şafak ona döndü. “Madem
582 YARALASAR - II
“Bir terslik var, sarı yılan." Onun dalga geçen tavrının aksi
ne gayet ciddiydim. Ahmet» “Ne demek istiyorsun?" dediğinde
önüme döndüm. “Emin değilim ama atladığım bir şeyler vat
Katilin Atalay olması bana pek inandırıcı gelmiyor." Eğer katil
Atalay olsaydı, Alaz bunu fark ederdi. Onun gibi zeki biri ya
nındaki adamın tüm hareketlerini analiz eder, gerçeği anlardı.
Alaz böyle bir şeyi fark etmeyecek biri değildi.
Araf, “Burası hangi köy? Feyzah denilen yer burası mı?” de
diğinde, Ahmet aynadan ona bakarak başını olumsuz anlam
dı salladı. "Sancarh’dayız, Efenin tutulduğu yer burası.” Arka
tarafta oturanlar tamam anlamında birkaç mırıltı çıkardıktan
sonra susmuşlardı.
"Ciddi misin sen?** Fulya yine o tiz sesiyle tısladı. “Böyle b|r
durumda yapacak başka bir şey gelmedi mi aklına?” Mesane^
patlamak üzereyken yapacak daha iyi bir şeyler maalesef gelmj.
yordu aklıma.
kalınca başını eğip tebessüm ederek bana baktı. “Bir şey söyle,
mcyecek misin? Her şeyi öğrendiğini biliyorum. Şafak’ı o yüz.
den gönderdin. Beni asıl şaşırtan da bu, şimdiye kadar bir tepki
göstermen ya da en azından bela okuman gerekmiyor muydu?
Seni böyle ciddi görmeye alışık değilim." İşin tuhaf kısmı ben
de kendimi böyle görmeye alışkın değildim. Aklımdaki sorula
ra cevap vermediği sürece böyle kalacağımı da biliyordum.
“Çiğdem kim?”
’Esad’ın kızıl eğitmeni.” Lanet olası silikonlu cadı! O kadın
Pars ın ekibinde değil miydi?
396 YARALASAR -1!
görmüştüm.
MARAL ATMACA 397
eken bir diğer şey ise açık pencereler olmuştu. Bu oda evin
batı cephesinde olduğu için az önce dışarıdayken penceresini
yit görmemem normaldi çünkü arka bahçeye bakıyordu. Rüz-
gir perdeleri içeriye doğru uçuşturuyor, yağmurun şırıltısı daha
çok duyuluyordu. Pencerenin hemen önünde bir terlik vardı.
Terliğin eşi neredeydi? Birkaç adım daha attığımda ayaklarıma
değen bir şeyle başımı yavaşça yere doğru eğdim. Kirden gri
leşen eski yün halının üzerinde terliğin eşi duruyordu. Ancak
hemen yanında parçalanmış vazo olduğunu düşündüğüm şeyin
parçaları vardı. Eğilip sarı çiçekli porselen parçalarına dikkat
li baktığımda birkaç parçanın üzerindeki kırmızı lekeleri gör
düm. Şey lekesi gibiydi... Kan! Titremeye başladığımda yavaşça
doğrulup korkumu gizlemeye çalıştım. Kapısı kırık elbise do
labına doğru yürüdüğümde onun beni izlediğini biliyordum.
Kırık dolap kapısını hafif çekiştirince dolabın kulpunda kırmızı
bir leke gördüm. Üstelik askıdaki elbiselerden biri beyazdı ve
aynı leke bu elbisede de vardı. Titreyen parmaklarımı uzata
rak elbiseyi askıdan çıkartıp inceledim. Ütüsü hiç bozulmamış,
uzun kollu, dantelli, ipek elbisenin aslında bir gelinlik olduğu
nu görünce yutkundum. Yerlere kadar uzanan gelinliğin tülden
kollarına ve göğüs kısmına sıçrayan lekelerin kan olduğunu
anlamam tüylerimi diken diken etmişti. Bu kanlı gelinlik Der
yaya ait olmalıydı.
“Sen ne yaptın?” diyerek korkuyla başımı kaldırdığımda ka
pının yanında durmuş, beni izliyordu. “Ne yapmışım?” Sesin
deki bu tehlikeli tını da neyin nesiydi?
Pencerenin yanındaki çiçekli terliği gösterdim. Burada ter
liğin sadece bir teki vardı. Diğeri kırıklarla dolu halının üze
rindeydi. “Odaya girdiğinde Derya orada durmuş, pencereden
dışarıyı izliyordu.” Elimdeki gelinliği bırakmadan pencereyi
gösterdiğimde dudakları kıvrıldı. “Devam et.” Gözyaşlarına sü
zülürken başımı salladım. “Senin geldiğini anladı.” Durduğum
yerde o sahneyi gözlerimin önünde canlandırmaya başladım.
Oda sanki bir anda yıllar önceki bakımlı ve güzel haline geri
dönmüştü. Derya pencerenin yanında sabahlığıyla dışarıyı izli
yordu ve kocası içeri girince korkuyla geriye dönüyordu.
404 YARALASAR-ll
Ah» bana ne ki? Herkes kendi payına düşeni alsın artık» so
nuçta her koyun kendi bacağından asılırmış. Elindeki kırmı
zı ceza kartını evirip çeviren bu hasta ve sadist adam sonunda
konuştuğunda hepimiz soluğumuzu tutmuştuk. “Evet cezan...”
deyip sırıtarak Hakan’a bakıyordu. Biraz daha ağırdan alırsa
kriz geçirebilirdim. “Bir uzvunu senden alacağız»" dedi. Uzvun
derken acaba şu her insanda olan kol, bacak, kaş, göz gibi bir
şeyden mi bahsediyordu?
420 YARALASAR-II
-------------- 1 _ _ .'Al
422 YARALASAR - II
“Kuzey Sancak!” diyene kadar ben onun tekrar bir isim seç
tiğinin farkında bile değildim. Naz’ın üst kattan gelen çığlık
larını duymak beni mahvediyordu. Lütfen» kendini bir şekilde
onlardan korumayı başarmış olsun. Bunu hepimiz için ama en
çok da kendi için yapmalıydı.
eğer ölmez ve bir şekilde sağ kalırsam, sana yeminim olsun yaşa
yıp yaşayacağın en büyük kâbusun olacağım. Ever, seni anlıyo
rum ama bir o kadar da anlamıyorum,” dedim. Ben bazı şeyleri
anlıyorum anlamasına da, onun için atan kalbim anlamıyordu
ki. İnsan kendi kalbine bir şey anlatamazdı. Ben onu anlıyor
dum ama kalbim kırgındı» acıyordu. Onu ne yapacaktık?