You are on page 1of 411

1

ULUSLARARASI TÜRKÇE TARİHÎ METİN ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU


(METİN YAYIMI, KATALOGLAMA, DİJİTALLEŞTİRME) BİLDİRİLERİ

Editörler

Vakur SÜMER
Osman KABADAYI
Omirbek HANAYİ

ISBN 978-601-7805-73-9

Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü

Almali Avdani, Mamedova 48, 050004 Almatı, Kazakistan

Phone: +7 (727) 279 97 94 Fax: +7 (727) 279 24 26

2019, Almatı

© Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü (ERI), 2019


TÜRKÇE TARİHÎ METİN
ARAŞTIRMALARI

Editörler:

Vakur SÜMER

Osman KABADAYI

Omirbek HANAYİ

ALMATI - 2019
İÇİNDEKİLER

«Ғылым Ордасы» РМК орталық ғылыми кітапханасындағы түрік және осман


тілдеріндегі кітаптар мен Қолжазбалар каталогын дайындау
Гүлшат Абикова ………………………………………………………………………………9

Dîvânu Lugati’t-Türk’teki Atasözlerinin Kazakça Atasözleriyle Karşılaştırmalı


İncelenmesi
Marlen Adilov………………………………………………………………………………... 15

Қазақ тарихына қатысты ортағасырлық дереккөздерді ғылыми айналымға


енгізу жұмыстарының кейбір мәселелері
Нұрлан Әділбекұлы Атығаев………………………………………………………………..25

Dedem Korkut Kitabının Yayınları ve Transkripsiyonu Üzerine Notlar


Mehmet Aydın ………………………………………………………………………………...33

Eski Anadolu Türkçesi Metinlerinde “Tanrı” Sözü ve Kavram Alanı


Selenay Baloğlu ……………………………………………………………………………... 41

Eski El Yazmaları ve Yayımların Konu ve Dil Bakımından Sınıflandırılması


(Kazakistan Merkez Millî Müzesi Materyalleri Üzerine Bir Deneme)
Jasulan Beltenov ……………………………………………………………………………...67

Tarihî Metin Araştırmalarındaki Sorunlardan Biri Olarak Eski Anadolu


Türkçesindeki -A Fiil Çekimi Ekinin Türkiye Türkçesine Göre Durumu
Ahmet Turan Doğan ………………………………………………………………………… 75

Kazak Alfabelerinin Tarihi


Haydar Efe, Meiramkul İssayeva …………………………………………………………… 89

Arap Harfli Türkçe Tarihî Metinler Nasıl Okunmalı?


Ahmet Bican Ercilasun……………………………………………………………………… 95

Kitâb Al-Idrâk Li-Lisân Al-Atrâk’teki Kelime Gruplarının Kazakçaya Göre Gramer


Tahlili (Leksikal Ve Semantik İncelenmesinden Kesitler)
Ergali Esbosınov ……………………………………………………………………………...103

Түркі халықтарындағы «мемлекеттік» түсінігінің даму негіздері


Балжан Батырхановна Ешметова ………………………………………………………… 109

Tarihsel Metin Yayınlarının Dizinlerinde Görülen Yöntem Farklılıkları


Bilgehan A. Gökdağ, Yaşar Şimşek……………………………………………………………133

Dede Korkut Hikâyelerinde Kaba Sözler ve Bu Sözlerin Türkiye Türkçesi ve Kazak


Türkçesi Aktarmalarındaki Görünümleri

Gülbeyaz Göztaş ……………………………………………………………………………...145


Qoraqalpog‘istondagi O‘zbek Shevalari Frazeologızmlarıda Ayrım Qadimiy
Unsurlarning Qo‘llanishi Xususida (Mahmud Koshg‘ariyning “Devonu Lug‘atit Turk”
Asari Asosida)
G‘ulom Mirzayevich Ismailov ………………………………………………………………161

Құбанғали Халиди: «Тауарих-и хамса-и шарқи» еңбегінің қолжазбасы


Тұрсын Жұртбай …………………………………………………………………………... 165

Kazakistan Millî Kütüphanesi (Almatı) Örneğinde Türkçe Nadir Eserlerin


Kataloglanması [ERI/2018-009] Projesi
Osman Kabadayı ……………………………………………………………………………... 171
Molla Ali’nin Rāfi’ü’l-Ġubūş Fį Feżāili’l-Ĥubūş Adlı Eserinin İmlâ Özellikleri
Ceren Kabadayı ……………………………………………………………………………...177

Qing Archival Materials on the Qazaqs (1729-1910) and Khoqands (1827-1861)


in the National Palace Museum in Taipei
Nurlan Kenzheakhmet ……………………………………………………………………… 185

Астрономия ғылым тілін Әлихан Бөкейхан қалайша сөйлеткен?


Гүлжиһан Байғазықызы Көбденова ……………………………………………………… 193

Ещё раз к прочтению и интерпретации древнетюркской рунической


наскальной надписи из Узбекистана
А.В. Кубатин, Ф. Джуманиязова …………………………………………………………… 199
Мырзакелді Ерасылұлы және оның қолжазбалары
Өмірбек Қанай ……………………………………………………………………………...205

Әбілқайыр ханның хаттарындағы бол- және ол- етістіктерінің қолданылуы


Ү.Т. Қыдырбаева …………………………………………………………………………... 209

Араб графикасындағы тарихи қолжазбаларды транскрипциялау және


транслитерациялау мәселелері
Қалдыбай Қыдырбаев ………………………………………………………………………215

Қолжазбалардың зерттелуі: ізденістер мен жаңа мүмкіндіктер, проблемалар


Гүлбаһрам Құлназарова ……………………………………………………………………223

Қазақ тарихына қатысты қолжазба хаттар: деректік маңызы және


зерттеу мәселелері
Данагүл Махат ……………………………………………………………………………...227

Жүсіп Баласағұнның «Құтадғу Білік» еңбегіндегі «ұлық Хажып» образы


Бекарыс Нұриман …………………………………………………………………………...241

Asıl Memlûk Kıpçakçasıyla Yazılmış Münyetü’l Guzât Üzerine Tespitler


Can Özgür …………………………………………………………………………………... 251

Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav Nüshasının İmlası


Ercan Petek, Serdar Dağıstan …………………………………………………………………
257
Fethali Kaçar’ın Çağatay Türkçesi Sözlüğünde Yer Alan Moğolca veya
Türkçe-Moğolca Ortak ve Benzer Sözcükler Üzerine - I
Farhad Rahimi ………………………………………………………………………………...269

The Collection of Oriental Manuscripts at the State and University Library in


Goettingen, Germany
PhD. Habil. Johannes Reckel …………………………………………………………………285

Dongoin-Şiree Metninin Yeni Okunuşu ve Açıklaması


Karcaubay Sartkoca, Cantegin Karcaubay ……………………………………………………293

Навоий асарларида табобат терминлари ва ҳозирги тиббиёт терминологияси


Акмалхўжа Саидноманов …………………………………………………………………… 305
Türkiye ve Kazakistan’da okutulan 6. Sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı Ders
Kitaplarının Evrensel Değerler Açısından İncelenmesi
Saltanat Serikkhankyzy ………………………………………………………………………309

Doğu Türkçesiyle (Çağatayca) Yazılı Mi’râc-Nâmeler


Tanju Seyhan ………………………………………………………………………………... 325

Қазақ хандығы мен Цинь (Қытай) империясы арасында жазысқан шағатай


жазуындағы хаттар
Еркінжан Сыламхан …………………………………………………………………………341

Çağatayca Bir Timür-Nâme


Kutlugzhon Sultanbekov, Mustafa Uğurlu ……………………………………………………347

Сығнаки шежересінің ерекшеліктері


357
Шадкам Зубайда ……………………………………………………………………………...

Rusya İmparatorluğundaki Tatarların Yazılı Mirası: Metin Yayımı, Kataloglama,


Dijitalleştirme Durumu Konusunda Bazı Düşünceler
Uli Schamıloglu ……………………………………………………………………………... 363

Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Projesi: Türk Edebiyatına Dair Bütüncül Bir
Biyografi Sözlüğü
Dinara Taldybayeva ………………………………………………………………………… 386

«Дастӯр Ал-‘Илāдж» медициналық трактаты


Өмір Оразұлы Тұяқбаев …………………………………………………………………… 389

Bulgar Hanlari Listesi’nin Söz Varliğina Dair Bazi Düşünceler


Orçun Ünal …………………………………………………………………………………...399
ÖN SÖZ

Türk dili, ilk evreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan belgeler ve Çin kaynaklarının
verdiği bilgilere göre geçmişi tarih öncesi dönemlere uzanan dünyanın en eski dillerinden
biridir. Tarihî gelişim seyri içerisinde Türk dili, çeşitli iç ve dış etkenlerle değişerek gelişmiş
ve çeşitli kollara ayrılmıştır. Bütün kollarıyla birlikte Türk dili bugün batıda Balkanlardan
doğuda Büyük Okyanus’a, kuzeyde Kuzey Buz Denizi’nden güneyde Tibet’e kadar çok
geniş bir coğrafî alanda konuşulmaktadır. Böylesi geniş bir alana yayılma sonucu Türk
dili, kendisi ile köken bakımından yakınlığı olan veya olmayan pek çok dil ile etkileşimde
de bulunmuştur.

Araştırmacılar, Moğolistan’da bulunan ve 687 yılı ile tarihlendirilen Çoyr yazıtının


Türk dilinin taş üzerinde kazılmış en eski yazılı belgesi olduğu konusunda görüş birliği
içerisindedirler. Türkçe yazılmış en eski kitap ise 930 yılı ile tarihlendirilen Köktürk harfli
fal kitabı Irk Bitig’dir.

Türkler ilk yazılı belgelerini ortaya koymalarından günümüze varıncaya değin çeşitli
alfabeler ve yazı sistemleri kullanmışlardır. Dolayısıyla tarih boyunca Türkler kadar
çok alfabe değiştirmiş başka bir millet yoktur da denilebilir. Türk dili, metinlerle
izleyebildiğimiz tarihi boyunca Köktürk, Uygur, Soğd, Brahmi, Mani, Tibet, Süryani,
Arap, Grek, Ermeni, İbrani, Lâtin ve Kiril alfabeleri gibi çeşitli alfabelerle yazılmıştır.
Bu alfabeler arasında en uzun süre kullanılanları Uygur ve Arap alfabeleridir. Arap
alfabesi, Türkçenin fonetiğine uygun olmaması ve öğrenilmesinin de güç olmasına
karşın, yüklendiği dinî misyon nedeniyle Türkler tarafından en fazla benimsenen yazı
türü olmuştur. Türkçenin bu kadar çok sayıda ve farklı türde alfabe ile yazılmış olması
elbette Türk halklarının yapmış olduğu göçler sebebiyle çok geniş bir coğrafî alana yayılıp
değişik din ve kültürlerle temasa geçmiş olmalarıyla açıklanabilir. Türk dilinin bu denli
çeşitli alfabelerle yazılmış olması filolojik incelemeler esnasında zaman zaman birtakım
sorunları da beraberinde getirmiştir.

Türkçe tarihî metinlerin neşrinde karşılaşılan çeşitli sorunları tartışabilmek amacıyla Hoca
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü, Kırşehir
Ahi Evran Üniversitesi Rektörlüğü Türk Dili Bölümü, Al-Farabi Kazak Millî Üniversitesi
El Yazması ve Manevi Miras Araştırma Merkezi, Kazakistan Millî Kütüphanesi ve
Ğılım Ordası Merkez Bilimsel Kütüphanesi işbirliğiyle, 13-14 Haziran 2019 tarihleri
arasında Kazakistan’ın Almatı şehrinde “Uluslararası Türkçe Tarihî Metin Araştırmaları
Sempozyumu (Metin Yayımı, Kataloglama, Dijitalleştirme)” başlıklı uluslararası bir
sempozyum düzenlenmiştir. Tarihi çok eski devirlere giden Türk dilinin taşlara kazındığı
dönemden 19. yüzyılın sonuna kadar uzanan süreçte ortaya konulan Türkçe tarihî metinler
ile bu metinler üzerine yapılan araştırmalar, tarihî metin çalışmalarında karşılaşılan
sorunlar, tarihî metinlerin dijitalleştirilmesi, kataloglanması ve korunması gibi hususlar
sempozyumun başlıca konularını oluşturmuştur. Sempozyuma Türkiye, Kazakistan,
ABD, Kırgızistan, Özbekistan, İran, Almanya gibi yedi farklı ülkeden 41 bildiri ile katılım
sağlanmıştır.

Eldeki bu çalışma “Uluslararası Türkçe Tarihî Metin Araştırmaları Sempozyumu (Metin


Yayımı, Kataloglama, Dijitalleştirme)” başlıklı sempozyumda sunulan bildirilerden
oluşmaktadır.

Vakur SÜMER - Osman KABADAYI - Omirbek HANAYİ


Almatı / Kazakistan, 29.07.2019
«ҒЫЛЫМ ОРДАСЫ» РМК ОРТАЛЫҚ ҒЫЛЫМИ КІТАПХАНАСЫНДАҒЫ
ТҮРІК ЖӘНЕ ОСМАН ТІЛДЕРІНДЕГІ КІТАПТАР МЕН ҚОЛЖАЗБАЛАР
КАТАЛОГЫН ДАЙЫНДАУ
Гүлшат АБИКОВА *

АҢДАТПА

«Ғылым ордасы» РМК Орталық ғылыми кітапханасының кітап қорында 5 миллионнан аса
құжат бар, оның ішінде сирек басылымдар мен қолжазбалар ерекше орын алады. Аса рухани,
материалдық құндылыққа ие бұл кітаби ескерткіштердің тарихи, ғылыми, мәдени мағынасы
аса зор. Сирек қор топтамасындағы кітаптардың бірі – түрік және осман тілдеріндегі кітаптар
мен қолжазбалар.

Бұл мақалада Сирек қордағы түрік және осман тілдеріндегі кітаптар мен қолжазбалардың
каталогын дайындау барысы сөз болады. Сонымен қатар, аталмыш кітаптардың каталогын
дайындау кезінде әдебиеттерді іріктеу, библиографиялық жазбалардың құрылымы, алдын-
ала тақырыптарын аудару, аннотациялық құжаттардың тиімді нұсқасын таңдап алу,
көрсеткіштерді дайындау т.б. жұмыстары ғылыми тұрғыдан сараланады.

Түйін сөз: «Ғылым ордасы», Орталық ғылыми кітапхана, сирек басылымдар, қолжазбалар,
түрікше, османлыша.

Қай халықтың болмасын мәдениеті өрге басарда, ол шырқау шегінің көкжиегін


кеңге шақтап, бүкіл әлем дүниесіне көз жіберетіні белгілі. Ол адамзат мәдениетінің
шалқар теңізіне өз үлесін қоса отырып, өзге халықтардың да қол жеткен табысы мен
даму дәрежесін есепке алады да, дүние жүзілік проблемалар аясынан табылады.
Бұл - өскелең мәдениеттің алғышарты. Ол бұдан былай да үздіксіз өсе бермек,
жетіле бермек, адамзат мәдениетінің теңізіне дария боп құйыла бермек.

«Ғылым ордасы» РМК Орталық ғылыми кітапханасының кітап қорында 5


миллионнан аса құжат бар, оның ішінде сирек басылымдар мен қолжазбалар ерекше
орын алады. Аса рухани, материалдық құндылыққа ие бұл кітаби ескерткіштердің
тарихи, ғылыми, мәдени мағынасы аса зор.

Сирек қор топтамасындағы кітаптардың бірі – түрік және осман тілдеріндегі


кітаптар мен қолжазбалар. Әрбір кітап данасы кітап басылған кездегі мәдени
ескерткіштерді ғана емес, сол ғасырдағы көптеген өмір іздері жайынан сыр шертеді.
Каталогты құрастырудағы негізгі мақсат Қазақстан Ғылым академиясы жүйесінде
жүз жылдай уақытта жиналған осы құндылықтардың негізгі бөлігінің ғылымға
енуін қамтамасыз ету.

Каталогқа БҒМ ҒК ҒО ҒК Сирек қорында сақталған осман және түрік тілдеріндегі


400 тарта баспа кітап енгізіледі деп жоспарлануда. Сирек қордағы бұл кітаптардың
біршамасы литографиядан, ал қалғаны типографиядан жарық көрген. Бұл дегеніміз
тек қолжазбалар ғана емес, бәлкім литографиядан жарық көрген кітаптар да құнды
әрі көне болып табылады. Литография мен типографиядан жарық көрген бұл

* «Ғылым ордасы» РМК Орталық ғылыми кітапханасы, Алматы, Қазақстан


9
кітаптар, сирек болғандығымен және санының шектеулі екендігімен құнды [7].

Әлемде литографиядан жарық көрген кітаптар құндылығы жағынан қолжазбалардан


ешбір кем түспейді. Өйткені литографиялық баспадан жарық көрген кітаптар да
бірінші қолмен жазылып, соңынан арнайы тәсілмен көбейтіліп отырған. Литография
(гректің lithos – тас және grapho – сурет саламын) парсы тілінде čāр-е sangi, шала
өткізгіш қабатындағы берілген бедерлі суретті қалыптастыру әдісін алғаш рет
XVIII ғасырдың соңында неміс өнертапқышы Иоганн Алоиз Зенефельдер (немісше
Johann Alois Senefelder) ойлап тапқан [4].

Осман және түрік тіліндегі әдебиеттер Орталық ғылыми кітапхана қорына қай
кезде, қандай жағдайда келіп түскені жайлы нақты деректер жоқ. Түрік тілі – дүние
жүзі бойынша 80-85 миллион адам сөйлейтін тіл, түркі тілдерінің ішіндегі ең
көп тарағаны. Түрік тілінде сөйлеушілер негізінен Түркияда шоғырланған, Кипр,
Болгария және Шығыс Еуропаның басқа да аймақтарында да тұрады. Түрік тілі
Орталық Азияда пайда болған, оның алғашқы жазба ескерткіштері шамамен 7-8
ғасырларда жазылған. Батыста бүгінгі түрік тілінің ізашары – Османлы түрікшесі
Османлы империясының кеңеюімен бірге тарап отырды. 1928 жылы Ататүрік
реформаларының кезінде Османлы әліпбиі латын әліпбиінің фонетикалық
вариантымен алмастырылды.

Кітаптардың библиографиялық сипаттамасы стандартты талаптарға сәйкес


орындалды. Каталогты дайындау кезінде мына кезеңдер бойынша жұмыстар
жүргізілді: әдебиеттерді іріктеу, библиографиялық жазбалардың құрылымы, алдын-
ала тақырыптарын аудару, аннотациялық құжаттардың тиімді нұсқасын таңдап
алу, көрсеткіштерді дайындау т.б. Барлық жинақталған библиографиялық дерек
басылымның авторлары мен тақырыптары бойынша қатаң алфавиттік тәртіппен
орналастырылды.

Сонымен қатар, осман және түрік тілінде жазылған грамматикалық кітаптарды


тізімге алу барысында көптеген қиындықтар туындап, жұмыс өте баяу жүргенін
айта кету керек. Оның себебі түрік тіліндегі грамматикалық кітаптардың бірнешеуі
бір кітап болып жарық көргендігінде. Яғни бір кітаптың ішінде бірнеше баспадан
жарық көрген бірнеше автордың кітаптары бірге түптелген. Нәтижеде бір кітап
болып саналған кітаптардың ішінен бірнеше кітаптар мен олардың авторларын
анықтау жұмысы жасалды. Бірақ, бұл жұмыс уақыт жағынан ұзақ уақытты талап
етті.

Сирек қорда сақталған барлық 10 мыңнан аса сирек кітаптар мен қолжазбалардың
арасынан бір-бірлеп осман және түрік тілдерінде жазылған кітаптарды іздеу
жұмысы жасалынды. Яғни Сирек қорда сақталған мыңға жуық кітаптың бәрін
бір-бірлеп қарап, олардың ішінен ауысып, қателесіп, араласып кетуі мүмкін
осман және түрік тілдеріндегі кітаптар ізделінді. Бұған себеп, сақталған барлық
шығыс коллекциясы араласқан күйде сақталған. Сондықтан араб, парсы, түркі-
шағатай және қазақ тілінде жазылған қолжазбалар мен сирек кездесетін кітаптар
араласып келіп отырады. Олардың орны ауысып кетуіне байланысты, немесе басқа
да себептерге байланысты кейбіреулерін өз орнынан табу мүмкін емес. Сонымен
қатар, жұмыс барысында шағатай және түрік тілдерінде жазылған деп, бұрындары
тізімге алынған кітаптар тізімінің ішінде, араб және түркі-шағатай тілінде жазылған
бірнеше кітап анықталды [5].
10
ҚР БҒМ ҒК ҒО ОҒК Сирек қорындағы осман және түрік тілдеріндегі кітаптардың
каталогының құрылымы: әрбір сипаттаманың жоғарғы сол жақ бұрышындағы сан
– кітаптың осы каталогтағы реттік нөмірі, ал оң жақ бұрышындағы сан – кітаптың
Сирек қорында сақталған шифры. Алдымен кітаптың авторы мен шығарманың
аты беріліп, содан кейін кітаптың негізгі библиографиялық толық сипаттамасы
транлитерациямен берілді. Ал шығарманың қазақ тіліндегі аты жақшаның ішінде
курсивпен жазылып көрсетілген. Сонымен қатар, әрбір кітаптың аты мұқабада
қалай жазылған болса, тура солай жазып көрсетілді. Одан кейін кітаптың хаты
мен мұқабасы және сақталуы туралы мәлімет берілді. Жаңа абзацтан бастап, әрбір
кітаптың ғылыми аннотациясы жазылды. Аннотация кітаптың мазмұнына қарай
әртүрлі болып келеді. Кітаптың авторы, шығарманың жазылу тарихы және оның
ішкі мазмұны туралы мүмкін болғанша толық мәлімет беруге күш жұмсалды. Осман
және түрік тілдеріндегі кітаптарға аннотация жазу барысында бір ізділікті сақтауға
назар аударылды. Транслитерация мәселесіне қатысты айтарымыз, ғылымда
қалыптасқан ережеге сай, кітаптың сыртқы сипаттамасын жазуда кітаптың аты мен
оның авторы қалай оқылады, тура солай ғылыми стилде жазылды. Алайда кітаптың
ішкі сипаттамасын жазғанда кітаптың авторы мен шығармалардың аттарын қазақ
тілінің жатығына қарай жазып көрсетілді.

Сирек қорда сақталған осман және түрік тілдеріндегі кітаптардың ғылыми


сипаттамасын жасау жұмысы да қатар жүргізіліп жатыр. Ғылыми сипаттама жазу
каталогтың ең басты әрі маңызды кезеңі болып саналады. Себебі жұмыстың бірінше
кезеңінде әрбір кітаптың сыртқы сипаттамасы яғни өлшемі, аты, авторы, баспасы,
жылы, көшірген адамы мен жазуы (почеркі) анықталған болса, екінші этапта әрбір
кітаптың

Көрсеткішті құрастырудың ғылыми және тәжірибелік мәнділігі: ҚР зерттеуші-


ғалымдарды, оқытушылар құрамын, оқушы жастарды сирек кездесетін
қолжазбалар материалдары қамтылған дұрыс және оңтайланған ақпаратпен
қамтамасыз ету. Бүгінгі күн тұрғысында жұртшылыққа қорлар мен мұрағаттардағы
этнография, тарих, философия, мәдениет, халықтың тұрмысы мен әдет-ғұрпына
байланысты маңызды деректердің әлі де толық ұсынылмай келеді. Сондықтан бұл
жұмыс халықтың рухани мәдениеті ескерткіштерін зерттеудің деңгейін жоғары
көтеретініне және көптеген тарихи мәселелердің жолдары мен шешімдерін табуға
көмектеседі.

Жасалу үлісі:

Инв. 5834 вост.

‫یفلٔوم \ یس همانتحایس یبلچ ایلوا‬: ‫شیورد نبا یلظ دمحم یبلچ ایلوا‬. ‫یعباط‬: ‫تدوج دمحا‬. ‫هلیاج تراظن فراعم‬
‫هلیتصخر كنس‬. ‫یعبط كایا‬. – ‫تاعسرد‬: ‫یس هعبطم مادقا‬، ۱۳۱۴\۱۸۹۶. – ‫دلج یجنرب‬. – ۶۸۴ ‫ص‬.

Çelebi Mehmed b. Zilli, Evliya Çelebi Seyahatnamesi. – İstanbul, 1314/1896. – C.І. –


684 s.

Челеби Мехмед Зелли ибн Дәрвиш. Әулие Челеби саяхатнамасы / шығарушы Ахмед
Жавдат. – Дар с’адат, 1314/1896. – Т.1. – 684 б.

Инв. 451 вост.


11
‫یملح دمحا‬. ‫باتک یجنرب ند هفسلف‬: ‫حورلا لاوحا ملع‬. ‫ردشملدیا سیردت هد ینامثع نونفلاراد هنس نچک‬. [‫نوا‬
‫یاهبلق هداز ردنبهش \ ]ٔوزج یجنرب ترابع ند همروف‬.«‫یس هناخباتک »تمکح‬. ‫ددع‬: ۱. – ‫هينيطنطسق‬: ‫هعبطم‬
‫یس هیمالسأ‬، ١٣٢٧\۱۹۰۹.– ۱۶۰ ‫ص‬.

Ahmed Hilmi İlm-i Ahvale’r-Rum. – Kostantiniyye, 1327/1909). – 120 s.

Хилми, Ахмед. Фәлсәфәнің бірінші кітабы: Рух ахуалының ғылымы (жалпы


психология). – Константинополь, 1327/1909. – 160 б.

Кітап жанмен рухтың жағдайаты, жалпы психология, инстинг және философия


тарихы туралы айтады.

Кез келген библиографиялық каталогты құрастырудағы мақсат – оның


ақпараттылығын жоғарылату. Дереккөздердің құндылығын ашатын – аннотациялар.
Олар оқырманға дереккөздерді таңдауда көмектеседі. Басылымдардың тақырыптық
қамтылуы әр түрлі. Басылымдар XIX-ХХ ғасырлардағы дәуір көрінісін суреттейді.
Ол кітаптың тақырыбы мен мазмұнынан көрінеді. Басылым ғалымдарға,
шығыстанушыларға, кітаптану мамандарына, сондай-ақ, тарихи өткенге, кітап
тарихы мен жазба мәдениетке қызығатын қоғамдық ортаға арналған.

Пайдаланылған әдебиеттер:

1. Ғылыми кітапхананың қолжазбалар қорында сақтаулы материалдар жинағының


мазмұндалған библиографиялық көрсеткіші. 4-кітап. 2 бөлім. Ж-Ө / Құраст. М.
Шафиғи, Р.Т. Бірімжарова, Г.М. Абикова, Г.Қ. Егеубаева; Бас ред. К.К. Әбуғалиева,
Қ.Е. Қаймақбаева; Ғылыми ред. М. Шафиғи, П. Әуесбаева. – Алматы, 2015. – 266 б.

2. Әбусейітова М.Қ. Шетел қорларындағы Қазақстан тарихы мен мәдениеті


бойынша жаңа дереккөздер // Қазақстанның мәдени мұрасы: жаңалықтары,
мәселелері, болашағы: Халықаралық ғылыми конференцияның материалдары. –
Алматы, 2005. – Б. 63-69.

3. Окольникова С.А. Региональные проекты по сохранению культурного наследия:


«вторая жизнь» уникальных книг и книжных коллекций // Библиотековедение. –
2011. – №1. – С.41-45.

4. Бримжарова Р.Т. Көненің көзіндей жәдігер // Егемен Қазақстан. – 2002. – №251.


– Б.1.

5. Ғасыр жеткізген аманат. Сирек кездесетін неміс тіліндегі кітаптар жинамасы / ҚР


Ұлттық кітапханасы. – Алматы, 2003. – 40 б.

6. Ғылыми кітапхананың қолжазбалар қорында сақтаулы материалдар жинағының


мазмұндалған библиографиялық көрсеткіші. 4-кітап. 3 бөлім. П-Я / Құраст. М.
Шафиғи, Р.Т. Бірімжарова, Г.М. Абикова, Г.Қ. Егеубаева; Бас ред. К.К. Әбуғалиева,
Қ.Е. Қаймақбаева; Ғылыми ред. М. Шафиғи, П. Әуесбаева. – Алматы, 2015. – 259 б.

7. Ғылыми кітапхананың қолжазбалар қорында сақтаулы материалдар жинағының


мазмұндалған библиографиялық көрсеткіші. 5-кітап / Құраст. М. Шафиғи, Г.М.
Абикова, Г.Қ. Егеубаева, Б. Төлімбетова; Бас ред. Қ.Е. Қаймақбаева. – Алматы,
12
2015. – 288 б.

8. «Ғылым ордасы» РМК Ғылыми кітапханасының Сирек қорындағы парсы тіліндегі


кітаптардың каталогы / Құрастырған Ғ.Ә. Қамбарбекова. Бас ред. Қ. Қаймақбаева;
Жауапты ред. Ә.Қ. Муминов. – Алматы: «Ғылым ордасы» баспа үйі, 2015. – 400 б.

9. Қасқабасов С. Рухани мұра мен мәдениеттің қазіргі жаһандану кезіндегі жай-


жапсары // Қазақстанның мәдени мұрасы: жаңалықтары, мәселелері, болашағы:
Халықаралық ғылыми конференцияның материалдары. 19 қазан. 2005 жыл. –
Алматы, 2005. – Б. 101-112.

10. Революцияға дейін қазақ тілінде шыққан әдеби кітаптар, 1807 – 1917.
Аннотацияланған библиографиялық көрсеткіш. – Алматы, 1978. – 170 б.

11. Тасмағамбетов И.Н. Жаһандану процесінде ұлттық мәдениеттерді сақтау //


Қазақстанның мәдени мұрасы: жаңалықтары, мәселелері, болашағы: Халықаралық
ғылыми конференцияның материалдары. 19 қазан. 2005 жыл. – Алматы, 2005. – Б.
9-14

13
DÎVÂNU LUGATİ’T-TÜRK’TEKİ ATASÖZLERİNİN KAZAKÇA
ATASÖZLERİYLE KARŞILAŞTIRMALI İNCELENMESİ

Marlen ADİLOV *

ÖZET

Kazakça atasözleriyle zengin bir dildir. Kazakça atasözlerinin birçoğu Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki
atasözleriyle denklik göstermektedir. Bu bildiride Dîvânu Lugâti’t-Türk’teki atasözleri Kazakça
denk atasözleriyle karşılaştırmalı olarak incelenmiştir.

Atasözlerinin çoğu kelimesi kelimesine aynıdır. Örneğin, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te ala “insanın
içinde olan gizli şeyler; insan içindeki kötü düşünceler” maddesi için örnek olarak verilen Kişi alası
içtin yılkı alası taştın “İnsanın gizli şeyleri içinde, atın gizli şeyleri dışında” atasözü Kazakçada
aynı olarak kullanılmaktadır: Adam alası işinde, jılkı alası sırtında gibi.

Atasözlerinin epeycesi kelimesi kelimesine aynı değil ancak semantik açısından benzemektedir.
Örneğin, Dîvânü-Lugati’t-Türk’teki Arslan karısa sıçgan ütin küdezür “Aslan yaşlanınca, sıçanın
deliğini gözetler” atasözüne Kazakça Er kartaysa kazanşı boladı, bürkit kartaysa tışkanşı boladı
“Yiğit yaşlanırsa kazancı olur, kartal yaşlanırsa fareci olur” atasözü semantik açısından aynıdır.

Bazı atasözleri kelimesi kelimesine aynı olsa da gramerlik açısından farklıdır. Örneğin, Dîvânu
Lugâti’t-Türk’teki Yitüklüg anası koyun açar “Kaybeden kişi, kaybettiği şeyi annesinin kucağında
bile arar (yani o bunu yapmakta haklıdır)” atasözü, Kazakçada Aldırgan anasınıñ koynın aşıptı
“Kaybeden (kaybettiği şeyi arayıp) annesinin kucağını açmış” olarak kullanılmıştır.

Bu bildiride örneklerde görüldüğü gibi DLT ve Kazakçadaki ortak atasözleri, fonetik, leksik ve
gramerlik açısından karşılaştırılarak verilmiştir.

Giriş

“Kazakça Atasözü ve Deyimlerde Eskicil Unsurlar” konulu doktora tezimize çalışırken


kelimeler için tarihî Türk lehçelerine başvuruluyordu. Tarihî Türk lehçelerinden en
önemli kaynak ise Dîvânü-Lugati’t-Türk’tür (bundan sonra DLT). DLT’deki kelimelere
bakılırken kelimenin geçtiği yerlere de başvuruluyordu. Örneğin, Kazakça için eskicil
olarak değerlendirilen “hile” anlamındaki al kelimesini DLT’den ararken onun bu eserde
atasözünde geçtiğini görüyorduk: Alın arslan tutar küçin sıçgan tutmas “Hileyle aslan
tutmak mümkündür; zorla sıçan bile tutulmaz” (DLT 622/519). Atasözü örneğini tezimize
katmadan kendimize not ederdik. Not ettiğimiz atasözlerinin çoğu Kazakça atasözleriyle
denklik gösterdiğini fark ediyorduk. Böylece DLT atasözlerini Kazakça atasözleriyle
karşılaştırıyorduk. Bir kenara not ettiğimiz atasözlerinin sayısı elli kadardır. Bunlar, bu
bildiride paylaşılacaktır.

İnceleme
Dîvânü-Lugati’t-Türk ve Kazakça atasözleri söyleniş özelliği, kavram, fonetik, semantik,
sözdizimi, sentaks vd. hususlarda çok büyük ölçüde aynılık göstermekle birlikte çeşitli
nedenlerle bazı atasözleri de değişik bakımlardan farklılıklar taşımaktadır. DLT ve
Kazakça atasözlerini kaynak ve kullanım niteliklerine dair özelliklerini göz önünde
* M. Narikbayev KAZGUU University, Nur-Sultan, Kazakistan
15
bulundurarak birkaç temel gruba ayırmak mümkündür:
1. Aynı hayat tarzını, dünya görüşünü, gelenek ve göreneklerini ve dolayısıyla da aynı
kültürü yansıtmada anlam ve söyleniş bakımından birbirinin tamamen aynısı olan
atasözleri.
2. Anlamı aynı olmakla beraber bir veya birkaç kelimesi farklı olan atasözleri.
3. Anlamı aynı olmakla beraber tamamen farklı sözlerle kurulan atasözleri. Yani DLT’deki
atasözlerinin Kazakçada anlam olarak aynı fakat biçim olarak farklı atasözleridir. Bunlar
dünya görüşüyle alakalıdır ve burada aktarma söz konusu değildir.
4. Dîvânü-Lugati’t-Türk devri ve Kazakların yaşadığı sosyo-kültürel muhitin yer aldığı
hususi coğrafya ve sosyo-kültürel farklılıkların dışa vurulduğu atasözleri.
5. DLT’deki bazı atasözlerinin Kazakçada birkaç varyantı vardır. Bir varyant DLT’deki
atasözleriyle birebir aynıdır. Bir şahıs tarafından Kazakçanın dil kaidelerine göre
kopyalanmış ve Kazakça atasözü gibi verilmiştir. Hatta bu atasözlerindeki sözlerden
bazıları Kazakçada hiç kullanılmamaktadır.
6. DLT’deki ve Kazakçadaki atasözlerinin bir kısmının bütün Türk dünyasında aktif
olarak kullanıldığı görülmektedir.
Bu özelliklerinin tamamı aşağıda dizilmiş atasözlerinde görülmektedir.
Atasözleri listesi:
1. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Umayka tapınsa ogul bulur “Umay1’a hizmet eden erkek çocuğa
sahip olur. Kadınlar ondan iyi fal umarlar” (DLT 74/61).
Kazakça atasözü: Umayga tabınsa ul tabadı “Umay tanrıya taparsa oğul bulur (BS 66
2010: 295).
2. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Alın arslan tutar küçin sıçgan tutmas “Hileyle aslan tutmak
mümkündür; zorla sıçan bile tutulmaz” (DLT 622/519).
Kazakça atasözü: Aylamen arıstan da awlanar, aylasızdan ak tiyin aman kalar “Hileyle
aslan avlanır, hilesizden ak sincap da sağlam kalır” (BS 65 2010: 186).
3. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Alplar birle uruşma, begler birle turuşma “Yiğitlerle savaşma,
beyler ile kavga etme (beylere karşı direnme)” (DLT 101/93).
Kazakça atasözü: Alıptarmen alıspa, bektermenen aytıspa “Yiğitlerle kavga etme, beyler
ile atışma” (BS 66 2010: 35).
4. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Kulan kudugka tüşse kur baka aygır bolur “Yaban eşeği kuyuya
düşse kara kurbağası ona karşı aygır kesilir” (DLT 496/397).
Kazakça atasözü:
1. Kulan kudıkka kulasa kurbaka aygır bolar “ay.” (BS 66 2010: 215).
2. Kulan kudıkka jıgılsa, kurbaka kulagında oynar “Kulan kuyuya düşerse kurbağa onun
kulağında oynar” (BS 66 2010: 215).
5. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Süsegen udka Teñri müñüz birmes “Süseğen sığıra Allah boynuz
vermez” (DLT 603/495).
1 Umay “kadın doğurduktan sonra karnından çıkan ve hokkaya benzeyen, karında iken çocuğun yoldaşı olduğu
söylenen şey (DLT 74/61).

16
Kazakça atasözü: Süzegen siyırga kuday müyiz bermeydi “ay.” (Keykin 2002: 403).
Baylawlı it üregen, baylawlı ögiz süzegen “Bağlı köpek havlayan, bağlı öküz boynuzlayan”
(BS 65 2010: 354).
6. Dîvânu Lugati’t-Türk: Avçı neçe al bilse adıg ança yol bilir “Avcı ne kadar hile ve
kandırmaca biliyorsa, ayı da kaçmak için o kadar yol bilir” (DLT 167/144).
Kazakça atasözü:
1. Añşı kanşa ayla bilse, ayu sonşa jol biler “ay.” (BS 66 2010: 37).
2. Adam ädis bilse, añ iyis biler (Çobanoğlu 2004: 114).
7. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Talkan kimniñ bolsa añar bekmes katar “Kavutu olan ona
pekmez katar” (DLT 221/191).
Kazakça atasözü: Talkanı bar adam, ogan tätti kosıp ta jeydi (BS 66 2010: 270).
8. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Buşmasar boz kuş tutar iwmeser ürüñ kuş tutar “Adam işinden
bıkmasa av sırasında boz kuş (akdoğan) tutar; acele etmezse en iyi doğanları tutar” (DLT
269/236).
Kazakça atasözü: Saspagan suñkar ustar, asıkpagan kıran baptar “Telaşlanmayan sungur
tutar, acele etmeyen kartal besler” (BS 66 2010: 255).
9. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Erke muñ tegir tag señiriñe yel tegir “İnsana sıkıntı düşebilir;
rüzgârın dağın burnunu vurduğu gibi. Sonra ondan sıkıntı kaybolur; rüzgârın dağ
burnundan kaybolduğu gib. Dağ burnu yerinde durmaktadır” (DLT 603/494; 601/493).
Kazakça atasözü: Küyesiz kazan jok, kaygısız adam jok “Yanmış kazanın olmadığı gibi
sıkıntısız insan yok” (Keykin 2002: 356).
10. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Yalñuk meñgü tirilmes sınka kirip kirü yanmas “Âdemoğlu
sonsuza kadar dek yaşamaz; mezara girince bir daha oradan dönmez” (DLT 504/404;
472/378).
Kazakça atasözü: Ötken kaytıp oralmas, ölgen kaytıp tirilmes “Geçen tekrarlanmaz, ölen
de geri dönmez” (Keykin 2002: 361).
11. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Arpasız at aşumas arkasız alp çerig sıyumas “At arpa yemeyince
engeli aşamaz. Bunun gibi yiğit de arkasında ona yardım eden birisini bulumazsa düşman
safını kıramaz” (DLT 74/62...).
Kazakça atasözü: Arpasız at kır aspas, kömeksiz er jaw almas (BS 66 2010: 39).
12. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Kırk yılka bay çıgay tüzlinür “Yoksul ile zengin ancak kırk
yılda denk olur (yan ya ölümle ya da devranın ters dönmesiyle)” (DLT 176/150).
Kazakça atasözü: Kırık jılda bay men kedey teñeler (BS 66 2010: 222).
Aynı mantık ile kurulan Kırık jılda el jaña, kırık jılda kazan “Kırk yılda millet yeni, kırık
yılda tamamen başka” (Keykin 2002: 5) atasözü de vardır.
13. Dîvânu Lȗgâti’t-Türk: Etli tırnaklı adırmas “Et tırnak birbirinden ayrılmaz; tırnakla
et arasında ayrılık olmadığı gibi akraba arasında da ayrılık olmaz demektir” (DLT 98/91).
Kazakça atasözü: Et tırnaktan ajıramaydı “ay.” (BS 66 2010: 124).
14. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Karga kazka ötgünse butı sınur “Karga kuvvette ve uçmakta
kazı taklit ederse ayağı kırılır” (DLT 132/116)
17
Aynı atasözü Kazakçada vardır:
1. Karga kazga uksasa ayagı sınadı “Kişi sınırlarını aşmamalıdır” anlamındaki atasözüdür
(BS 66 2010: 200).
2. Karga kazga elikteymin dep siyragın sındırıptı (Keykin 2002: 433).
3. Karga bürkit bolamın dep kanatın sındırıptı
Türkçe atasözü: Kaza özenen karganın ayağı kırıldı (Çobanoğlu 2004: 332).
15. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Karga karısın kim bilir, kişi alasın kim tapar “Karganın
yaşlısını kim bilir, insanın içindekini kim bulur”;
Kazakça atasözü: Karga kärisin kim biler, adam alasın kim tabar “Karga yaşlısını kim
bilir, insanın içindekini kim bulur” (BS 66 2010: 200).
16. Dîvânu Lugâti’t-Türk: Kişi alası içtin yılkı alası taştın “İnsanın gizli şeyleri içinde,
atın gizli şeyleri dışında”.
Türkçe atasözü: İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında (Çobanoğlu 2004: 305).
Kazakça atasözü: Adam alası işinde, jılkı alası sırtında “İnsanın gizli şeyi içindedir, atın
gizli şeyi dışındadır” (BS 65 2010: 55).
17. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Arslan karısa sıçgan ütin küdezür “Aslan yaşlanınca, sıçanın
deliğini gözetler” (DLT 560/461).
Kazakça atasözü: Arıstan kartaysa tışkannıñ inin andır “Gençliğinde büyük işlerle
uğraşan kişi yaşlanınca artık küçük işler peşinde koşar” anlamındaki bir atasözüdür
(Keykin 2002: 415).
Bu anlamı ifade eden başka bir atasözü de vardır: Er kartaysa kazanşı boladı, bürkit
kartaysa tışkanşı boladı “Yiğt yaşlanırsa kazancı olur, kartal yaşlanırsa fareci olur”
(Keykin 2002: 122).
18. Dîvânü-Lugati’t-Türk: İkki bugra igesür otra kökegün yençilür “İki erkek deve
çarpışır, göksinek arada sıkışır” (DLT 103/94).
Türkçe atasözü:
1. İki at dövüşürse arada eşek ölür (Çobanoğlu 2004: 296).
2. Atlar tepişir, arada eşekler ezilir
Kazakça atasözü:
1. Eki buwra talassa ortasında şıbın öledi “Güçlü insanlar arasındaki mücadelede en çok
zayıf insanlar zarar görür” mesajını ima eden atasözüdür (BS 66 2010: 112).
2. Eki buka süzisse ortasında buzаw öler
19. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Yılan kendi egrisini bilmes, tewe boynın egri tir “Yılan kendi
eğriliğini bilmez, devenin boynunun eğri olduğunu iddia eder. Kendisinde olan ayıba
bakmayarak başkasını ayıplayan için söylenir” (DLT 76/63).
Kazakça atasözü: Jılan öz boyınıñ iyir ekenin bilmeydi, tüyeniñ moynın iyir deydi
“Kendinde olan kusuru görmeyip aynı kusurun başkasındaki varlığını gören ve bundan
dolayı o kişiyi kınayan kişi kastedilmektedir. İnsanları kusurlarından dolayı eleştirmeyin,
çünkü herkesin kusuru vardır, önce kendi kusurlarınızın farkına varın” (BS 66 2010: 162).
18
20. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Eçiş ayur tüpüm altun, kamuş ayur men kanda men
“Tencere dibinin altın olduğunu iddia eder, kepçe de ben nerdeyim der” demektir. Bu söz,
kendisini tanıyan kimsenin yanında övünenler için kullanılır (DLT 38/25).
Kazakça atasözü: Kazan aytar: “Tübim altın”
Şömiş aytar: “Men kaydamın?” (BS 66 2010: 191).
21. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Ata tonı ogulka yarasa atasın tilemes “Mirası alsa artık
babasının yaşamasını istemez, artık babasına ihtiyaç duymaz” (DLT 480/384).
Kazakça atasözü: Enekemniñ ölgeni jaksı, köpşigi kötime jaksı “Ninem ölürse minderi
götüme yarar” (BS 69 2011: 133).
22. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Yitüklüg anası koyun açar “Kaybeden kişi, kaybettiği şeyi
annesinin kucağında bile arar (yani o bunu yapmakta haklıdır)” (DLT 452/355).
Алдырған албырт анасының қойнын ашар “ay.” (Keykin 2002: 131).
23. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Kalıñ berse kız alır kerek bolsa kız alır “Başlık parasını veren
kız alır, gerekliyse pahalı alır” (DLT 606/498).
Kazakça atasözü: Kalıñ bergen kız alar (BS 66 2010: 195).
24. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Kişi sözleşü yılkı yıḍlaşu “İnsanlar birbirleriyle konuşarak
tanışırlar, hayvanların tanışması ise koklaşma iledir. İnsan konuşarak, hayvan koklaşarak
(anlaşırlar)” (DLT 487/389).
Türkçe atasözü: İnsan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa (Çobanoğlu 2004: 303).
Kazakça atasözü: Adam söyleskenşe, jılkı kisiniskenşe (BS 65 2010: 212).
25. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Kowı er kuḍugka kirse yel alır “Kadersiz adam kuyuya girse
yel alır” (DLT.III.226).
Baksız balıkşı telegey-tenizden de balık ustay almaydı “Talihsiz balıkçı okyanustan da
balık tutamaz” (BS 66 2010: 68).
26. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Uma kelse kut kelir “Konuk gelse uğur gelir” (DLT.I.92).
Kazakça atasözü: Kuttı konak kelse koy egiz tabar, kutsız konak kelse koraga kaskır şabar
(BS 65 2010: 46; 246).
27. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Karı öküz balduka korkmaz “Yaşlı öküz baltadan korkmaz”
(DLT 627/522) [1, 522].
Kazakça atasözü: Ölermen ögiz baltadan korıkpaydı (Кейкін 2002: 404).
28. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Taygan yügürgenni (yügrikin) tilkü sewmes “Tilki iyi koşan
av köpeklerini sevmez. Çünkü o kendisini yakalar. Bu, akranları arasında faziletçe üstün
olan ve onların kıskançlık ve nefretlerine maruz kalanlar için söylenir” (DLT 271/237).
Kazakça atasözü: Taygan jüyrigin tülki süymes “ay.” (Kaydar 2004: 485).
Başka atasözünde külik kelimesi kullanılmıştır:
İt küligin tülki süymes “Köpeğin iyi koşanını tilki sevmez” (BS 67 2011: 250).
Bu atasözünün başka varyanlarında Kazakçada “yüğrük” anlamında aktif olarak
kullanılan jüyrik kelimesi kullanılmıştır:
19
İt jüyregin tilki süymeydi “ay.” (BS 69 2011: 60).
29. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Kurug kaşuk agızka yaramas, kurug söz kulakka yakışmaz
“Kuru kaşık ağıza, kuru söz kulağa yakışmaz” (DLT 192/165).
Türkçe atasözü: Boş kaşık ağıza yaramaz (Çobanoğlu 2004: 165). Bu atasözü TTk için
uydurulmuş olabilir, çünkü başka kaynaklardan bulamadık.
Kazakça atasözü:
1. Kurgak kasık awız jırtar “Kuru kaşık ağız yırtar” (BS 65 2010: 262).
2. Kurgak kasık awız jırtar, kurgak söz bas awırtar “Kuru kaşık ağız yırtar, kuru laf baş
ağırtır” (BS 65 2010: 222).
30. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Keten kördi kerekü yüdti “Sıkıntıyı gördü, çadırını yıktı,
sırtladı” (DLT 203/174).
Küg kördi keregü yüdti “ay.” (DLT 225/194).
Kazakça deyim: Tawı şagıldı “Dağı kırıldı: sıkıntıya düştü” (FS 2007: 671).
Kazakça atasözü: Kiyındıktı köp körgen – keregesin arkalar “Çok sıkıntı çeken çadırını
taşır” (BS 66 2010: 206).
31. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Közegü uzun bolsa elig küymes “Küskü (maşa) uzun olursa el
yanmaz” (DLT 225/194).
Kazakça atasözü: Kösew uzın bolsa kol küymes (BS 65 2010: 118).
Bununla birlikte başka varyantları da mevcuttur:
1. Kösewiñ uzın bolsa, kolıñ küymedi,
Agayınıñ köp bolsa, adam tiymeydi “Maşan uzun olursa elin yanmaz, kardeşlerin çok
olursa insan değmez” (BS 65 2010: 260).
2. Kösew uzın bolsa kol küymes,
Agayın köp bolsa jagaga kol tiymes “Maşa uzun olsa el yanmaz, kardeş çok olsa yakaya
el değmez” (BS 65 2010: 118).
3. Kösewiñ uzın bolsa, kol küymes,
Agayınıñ köp bolsa, eşkim tiymes “Maşan uzun olurda el yanmaz, kardeşlerin çok olursa
kimse değmez” (Keykin 2002: 63).
32. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Öldeçi sıçgan müş taşakı kaşır “Ölümü yaklaşan sıçan kedinin
taşaklarını kaşır” (DLT 220/190).
Türkçe atasözü:
1. Eceli gelen keçi çobanın dayağına sürünür (Çobanoğlu 2004: 230).
2. Eceli gelen köpek cami duvarına işermiş
3. Eceli gelen keçi, çobanın değneğini yalarmış
4. Götü kaçınan keçi çobanın asasıyla oynarmış
Kazakça atasözü:
1. Öleyin degen tışkan mısıktıñ kuyrıgımen oynaydı (Keykin 2002: 418).
20
2. Ajaldı karga bürkitpen oynaydı (Keykin 2002: 361).
3. Eşkini tülen türtkende, şopannıñ tayagına süykener “Keçiyi şeytan dürttüğünde çobanın
dayağına sürtünür” (BS 65 2010: 354).
Bu atasözünün bir başka varyantı şudur:
Eşkiniñ ajalı jetse şopannıñ tayagına süykener “Keçinin eceli gelirse çobanın dayağına
sürtünür” (BS 66 2010: 125).
33. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Küç eldin kirse törü tünlükten çıkar “Zulüm kapıdan girerse,
görenek bacadan çıkar” (DLT 273/238).
Kazakça atasözü:
1. Küş esikten kirse, ädildik tündikten kaşadı “ay.” (BS 65 2010: 185).
2. Äyel de ay säwlesi siyaktı, esikti japsañ, tündikten tüsedi “Kadın ay ışığı gibi:
kapıyı kapatırsan bacadan girer” (BS 66 2010: 59).
34. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Suw birmeske süt bir “Sana su vermeyene süt ver. Bundan
maksat “sana kötülük yapana iyilik yap”tır” (DLT 499/400).
Kazakça atasözü: Taspen urgandı aspen ur (BS 65 2010: 251).
35. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Tatsız Türk bolmas, başsız börk bolmas “Tatsız Türk olmaz,
başsız börk (serpuş) olmaz. Başsız börk olmadığı gibi Fars’sız Türk de olmaz” (DLT
176/151).
Kazakça atasözü: Tatsız türik bolmas, türiksiz börik bolmas “Fars’sız Türk olmaz,
Türk’süz börk olmaz” (BS 65 2010: 28).
36. Dîvânü-Lugati’t-Türk:
1. Oglan işi iş bolmas oğlak müngüzi sap bolmas “Çocukların işi iş olmaz, oğlak boynuzu
iyi sap olmaz” (DLT 507/407).
2. Oglan suw töker, ulug yanı sınur “Çocuk su döker, büyüğün bir yanı incinir (ayağı
kayar, kırılır)” (DLT 515/414).
Kazakça atasözü: Bala – balanıñ isi şala “Çocuk. Çocuğun işi yarım yamalaktır” (Кеykin
2002: 54).
37. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Agılda oglak togsa arıkda otı öner “Ağılda oğlak doğsa
nehirde otu biter. Rızık kazanmada ağır davrananlara bunun sebebi sorulduğunda bu
sözle karşılık verilir” (DLT 45/31).
Türkçe atasözü: Ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter (Çobanoğlu 2004: 61).
Kazakça atasözü:
1. Korada lak tuwsa öriste ot öner “Ahırda oğlak doğsa otlakta ot yeşerir” (Keykin 2002:
411).
2. Bir kozı tuwsa, bir tüp juwsan artık öser “Bir kuzu doğsa, bir salkım pelin fazla çıkar”
(Keykin 2002: 409).
3. Koy egiz tapsa şöptiñ bası ayır şıgadı “Koyun ikiz doğarsa, otun başı ikiye ayrılarak
çıkar” (Keykin 2002: 406).
38. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Kurug yıgaç egilmes, kurmış kiriş tügülmes “Kurumuş ağaç
21
eğilmez, kurulmuş yay (yay kirişi) düğümlenmez” (DLT 108/98).
Türkçe atasözü: Ağaç yaşken eğilir (Çobanoğlu 2004: 60).
Kazakça atasözü:
1. Kepken agaş iyilmes, kuruwlı kiris tüyilmes “Kurumuş ağaç eğilmez, kurulmuş yay
(yay kirişi) düğümlenmez” (BS 66 2010: 172).
2. Kurgak agaş iyilmeydi, kıska jip kürmelmeydi “Kuru ağaç eğilmez, kısa yip bağlanmaz”
3. Kuwragan agaş iyilmeydi, kuwragan şıbık egilmeydi “Kurumuş ağaç eğilmez, kurumuş
çubuk ekilmez” (Keykin 2002: 439).
39. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Yogurkanda artuk adak kösülse üşiyir “Ayak, yorganın
ölçüsünden fazla uzatılırsa soğuk alır. Bu, haddi aşmamak için söylenir (Her insan
harcayacağı parayı gelirine göre ayarlamalıdır)” (DLT 336/272).
Türkçe atasözü: Ayağını yorganına göre uzat (Çobanoğlu 2004: 115).
Kazakça atasözü: Körpeñe karay kösil (Keykin 2002: 174).
40. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Atası anası açıg alımla yise oglınıñ tişi kamar “Bana ekşi elma
yese, öldükten sonra oğlunun dişi kamaşır. Bu babanın işlediği suçun, sonradan hesabının
oğlundan sorulması için söylenir” (DLT 421/330).
Türkçe atasözü:
1. Babası koruk yemiş oğlunun dişi kamaşmış (Çobanoğlu 2004: 125).
2. Dede koruk yer torunun dişi kamaşır
Kazakça atasözü: Atası aşşı alma jese, ulınıñ tisin kamar (BS 66 2010: 49).
41. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Biş erngek tüz ermes “Beş parmak eşit değildir. Bunun gibi,
insanlar da farklıdır” (DLT 73/60).
Türkçe atasözü: Beş parmak bir değil “(Çobanoğlu 2004: 141).
Kazakça atasözü: Bes sawsak birdey emes.
42. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Neçe yitik biçek erse öz sapın yonumas “Bıçak keskin olsa da
kendi sapını kesemez. Başkalarının işinde dâhi olup kendi işinde âciz olan için kullanılır”
(DLT 193/166).
Türkçe atasözü: Bıçak sapını kesmez/Kılıç kınını kesmez (Çobanoğlu 2004: 143).
Kazakça atasözü: Pışak kanşa ötkir bolsa da, öz sabın jona almaydı (Keykin 2002: 64).
43. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Bugday katında sorkıç suwalur “Buğday yanında karamuk
(böğürtlen) da sulanır. Buğdayın devlet ve bereketi sayesinde sarıçalı da su bulur” (DLT
551/451).
Türkçe atasözü: Buğday yanında karamuk da sulanır (Çobanoğlu 2004: 169).
Kazakça atasözü: Biyday arkasında biydayık suw işedi (BS 66 2010: 82).
44. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Öküş sevinç bolsa katıg ohsunur “Çok sevinen çok pişman
olur. Çok sevinçli kişi bir şeye uğrayabilir ve onda üzüntüsü artar. Bir şeyde aşırıya
gitmemek için tavsiye edilir” (DLT 607/499).
Türkçe atasözü: Çok gülen, çok ağlar (Çobanoğlu 2004: 190).

22
Kazakça atasözü: Köp oynagan bir jılaydı (BS 65 2010: 198).
45. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Tag taga kavuşmaz, kişi kişike kavuşur “Dağ dağa kavuşmaz;
insan insana kavuşur” (DLT 320/261).
Türkçe atasözü: Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişike kavuşur (Çobanoğlu 2004: 194).
Kazakça atasözü: Taw tawga kosılmaydı, adam adamga kosıladı (BS 65 2010: 295).
46. Dîvânü-Lugati’t-Türk: Birin birin mıñ bolar, tama tama köl bolur “Birler toplanırsa
ondan bin olur; bunun gibi damla arka arkaya damlarsa bununla göl dolar. Bu, bir şey az
bile olsa onun kabul edilmesi için söylenir” (DLT 602/493).
Türkçe atasözü: Damlaya damlaya göl olur (Çobanoğlu 2004: 196).
Kazakça atasözü:
1. Tamşı tama berse dariya bolar (BS 65 2010: 337).
2. Bir-birlep mıñ bolar, tama-tama köl bolar (Keykin 2002: 262).
47. İki koçuñar başı bir eşiçte bışmas “İki koç başı bir tencerede pişmez. Bu, iki bey
veya başkasının bir şehir için dalaştıklarında birinin oradan mutlaka çıkması gerektiğini
anlatmak için söylenir” (DLT 611/503).
Türkçe atasözü:
1. İki koç başı bir kazanda kaynamaz (Çobanoğlu 2004: 300).
2. İki baş bir kazanda kaynamaz
Kazakça atasözü: Eki koşkardıñ bası bir kazanga sıymaydı (Keykin 2002: 408).
Sonuç
DLT ve Kazakça atasözlerinde dile gelen düşünme tarzının esasta aynı olması sebebiyle,
tek bir zihin ülkesinde yaşadıkları ve aynı sosyal psikolojiyi paylaştıkları görülmektedir.
Bu nedenle de, ortak atasözleri, millî karakterimizi yansıtan dil vb. farklıkların ötesinde
birleştiren önemli bir kaynaktır. Böyle olmakla birlikte Kazakça atasözleri kitabı
hazırlanırken DLT’den çevirerek Kazakça atasözü gibi vermek görülmüştür. Özellikle
Babalar Sözü 66.cildindeki Kazakça atasözlerinin bazılarının Kazakça atasözü olmadığı
görülmektedir. Yani DLT atasözünü Kazakçaya veya Türkçeye birebir kelimesi kelimesine
çevirerek Kazakça atasözü gibi vermektedir.
Biz de bu örnekleriyle birlikte Kazakça aktarma olmayan, ortak düşünce ve mantıkla
ortaya çıkan atasözlerini de karşılaştırarak verdik. Bunların bir kısmı:
Birin birin mıñ bolar, tama tama köl bolur (DLT);
Damlaya damlaya göl olur (TTk)
Tamşı tama berse dariya bolar (Kaz.) gibi ünlü atasözleridir. Bunlar hem Kazakçada hem
Türkçede çok kullanılan atasözleridir.

23
Kısaltmalar:
BS: Babalar Sözi
DLT: Dîvânü-Lugati’t-Türk
FS: Frazeologiyalık Sözdik
Kaz.: Kazakça
TTk: Türkiye Türkçesi

Kaynakça:
Ädebiyet jäne Öner İnstitutı (2010-2011). Babalar Sözi, Kazak Makal-Matelderi, C. 65-
69, Astana: Foliyant Baspası.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2004). Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü, Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi Başkanlığı.
ERCİLASUN, Ahmet Bican; AKKOYUNLU, Ziyat (2015). Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu
Lugâti’t-Türk, Ankara: TDK Yayınları.
KAYDAR, Abduwali (2004). Halık Danalıgı, Almatı: Tolganay Baspası.
KEÑESBAYEV, İsmet (2007). Frazeologiyalık Sözdik, Almatı: Arıs Baspası.
KEYKİN, Järdem (2002). Kazaktıñ 7777 Makalı men Mäteli, Almatı: Ölke Baspası.
ÖZTÜRK, Aral Gence (2015). Dîvânu Lugâti’t-Türk’te Yer Alan Atasözlerinin
Yabancılara Türkçe Öğretiminde Kültür Aktarımına Katkısı Üzerine Bir Değerlendirme,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Başkent Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Enstitüsü.

24
ҚАЗАҚ ТАРИХЫНА ҚАТЫСТЫ ОРТАҒАСЫРЛЫҚ ДЕРЕККӨЗДЕРДІ
ҒЫЛЫМИ АЙНАЛЫМҒА ЕНГІЗУ ЖҰМЫСТАРЫНЫҢ КЕЙБІР
МӘСЕЛЕЛЕРІ

Нұрлан Әділбекұлы АТЫҒАЕВ *

АҢДАТПА

Тәуелсіздік алғаннан бері қазақ тарихына қатысты ортағасырлық дереккөздерді ғылыми


айналымға енгізу мәселесінде біраз жұмыстар атқарылды. Сонымен қатар тарихи
шығармаларды аударуда өте күрделі мәселелер кездеседі. Бұл Қазақстан тарихы ғылымының
ортағасырлық тарихнамасындағы негізгі олқылық болып табылады.

Бұл мақалада тарихи шығармаларды аударуда асығыстық, салғырттық болмауы керектігіне


назар аударып, аударма жұмысындағы кемшіліктер, қате жасалған аударма қате қорытынды
туғызуы мүмкін екенін нақты мысалдармен көрсетеді.

Түйін сөз: «Тарих-и Рашиди», тарихи шығарма, аударма, «Шаджара-йи түрк», «Тарих-и
Қыпшақи»

Тәуелсіздік алғаннан бері қазақ тарихына қатысты ортағасырлық дереккөздерді


ғылыми айналымға енгізу мәселесінде біраз жұмыстар атқарылды. Мысалы, соңғы
жылдардың өзінде бірнеше ортағасырлық мұсылмандық тарихи шығармалар
қазақ тіліне аударылды. Олардың ішінде 2015 жылы Мұхаммед Хайдар Дуғлаттың
«Тарих-и Рашиди» шығармасының екі басылымының (бірі «ҚАЗақпарат» баспасы
дайындаған, екіншісі «Мирас» баспасы дайындаған, 2017 жылы М. Әуезов атындағы
Әдебиет және өнер институты дайындаған «Тарих-и Қыпшақи» шығармасының,
2018 ж. Халықаралық Түркі академиясы дайындаған Рашид ад-Диннің «Джами ат-
тауарих» тәрізді тарихымызға қатысты маңызды дереккөздердің жарық көргендерін
айтуға болады. Бұл үлкен қуанарлық дүние.

Сонымен қатар тарихи шығармаларды аудару өте күрделі мәселі екеніне, бұл
жұмыста асығыстық, салғырттық болмауы керектігіне назар аударғым келеді. Бұл
жерде мен ортағасырлық тарихи шығармаларды тек ғылыми дереккөзі ретінде
пайдалану туралы айтып отырмын. Бұл аудармаларды қызықты мәліметтер
беретін көркем әдебиет нұсқасы ретінде пайдалануға болатынына ешқандай шек
қоймаймын.

Біз алдымен аударма жұмысындағы кемшіліктер, қате жасалған аударма қате


қорытынды туғызуы мүмкін екенін түсінуіміз керек. Мәселе бұл жерде тек
аудармашының дайындық деңгейіне ғана байланысты емес, аударма сапасына түрлі
факторлар әсер етеді.

Ортағасырлық мұсылман шығармаларының ерекшелігі олар бізге қолжазба күйінде


жеткені. Шығарма қолмен жазылып, көшірілгендіктен онда адам факторының рөлі
үлкен болады. Көшірушілер жұмыс барысында автордың кейбір мәліметтерін
маңызсыз деп көшірмей, тастап кетуі, керісінше өз тарапынан маңызды деген

* Қазақ ұлттық аграрлық университеті, Алматы, Қазақстан


25
мәліметтерді шығармаға енгізуі мүмкін. Сонымен қатар жұмыс барысында сөз,
сөйлем, кей жағдайда беттер көшірілмей қалуы немесе беттер жоғалып қалуы,
жазу ерекшеліктеріне қарай оқылмай қалуы немесе қате оқылуы мүмкін. Осыған
байланысты бір дереккөздің нұсқалары бір бірінен өзгеше болуы мүмкін. Сондықтан
жұмыс барысында тарихшы-ғалым шығарманың түпнұсқасын пайдалануға немесе
оның бірнеше нұсқаларын салыстырып отыруға тырысуы керек. Мысалы, А.Н.
Болдырев Зайн ад-Дин Васифидің «Бадаи ал-вакаи» шығармасының 31 нұсқасын
пайдалана отырып, шығарманың негізгі авторлық нұсқасын қалпына келтіргенін
айтуға болады.

Жоғарыда айтылғанды аударылған ортағасырлық дереккөздерде кеткен


кемшіліктер негізінде көрсетейік. Мысалы, бәрімізге белгілі Хиваның билеушісі
болған Әбілғазы-ханның «Шаджара-йи түрк» (Түрк шежіресі) шығармасының
бірнеше аудармалары мен басылымдары бар. Бірақ олардың бәрін ғылыми жұмыста
пайдалануға болмайтынын ескеру керек. Мысалы, 1768 жылғы бұл шығарманы
В.К. Тредиаковский француз тілінен орыс тіліне аударған [1-2]. Бұл аударма
«Шаджара-йи түрк» шығармасының негізгі мазмұнын береді, алайда қазіргі аударма
талаптары мүлде сақталмағандықтан оны ғылыми жұмыста пайдалануға келмейді.

Сонымен қатар 1991 жылы «Шаджара-йи түрк» шығармасының Б. Әбілқасымов


қазақ тіліне аударған басылымы бар [9]. Бұл басылымды арнайы қарастырмасақ та,
жұмыс барысында одан кейбір кемшіліктер байқадық. Мысалы, аудармада қазақтың
ханы Жәнібектің ұрпақтары туралы айтылғанда мынандай мәлімет келтірілген:
«Оның тоғыз ұлы бар еді: Ираншы, Махмұт Қасымке, Мұхаммедхан. Шибанимен
соғысып, Мұхаммед ханның шәйіт болғанын айттық. Одан соң Етік, Жаныш,
Қанбар, Тыныш, Өсек, Жәуік» [9, 119]. Бұл кішкентай екі сөйлемнің өзінде бірнеше
қателіктер кеткен. Бұл жерде «‫ «که‬қатыстық есімдігі Қасымның атына қосылып
кеткен де, ал дұрыс қойылмаған тыныс белгілері сөйлемнің мағынасын өзгерткен.
1906 ж. Г.С. Саблуковтың орыс тіліндегі аудамасында бұл сөйлем былай берілген:
«... У этого было девять сынов в таком порядке: Ирандчий, Махмуд, Касим (это тот,
который препираясь с Махмед-ханом Шибани, был виновником смерти Мохаммед-
хана); за ним следовали: Итик, Джаниш, Канбар, Тениш, Усюк, Джаук» [5, 157].
Бұл жерде де кішкене кемшілік бар (Мұхаммед-хан Шибани Махмед-хан Шибани
болып кеткен), бірақ негізі осы аударма дұрыс. Мұны барон П.И. Демезонның 1871
ж. дайындаған «Шаджара-йи түрк» шығармасының 1 томында араб жазуымен
берілген түпнұсқамен [40, 178-179] және сол басылымның 2 томындағы француз
тіліндегі аудармасымен [41, 188] салыстырғанда байқауға болады.

Немесе «Шаджара-йи түрк» шығармасының Б. Әбілқасымов дайындаған


басылымда Әбілғазының дүниеге келуі туралы айтылғанда, «Сыр» сөзі түсіп қалған
[9, 181]. Сол себепті мұнда Әбілғазы-хан заманында Арал теңізі «Сыр теңізі» деп
аталғанын көрсететін тарихи-географияға қатысты маңызды мәлімет жоқ. Ал «Сыр
теңізі» деген сөз шығарманың басқа басылымдарының бәрінде бар [39, 159; 40,
291; 41, 312; 3, 307: 4, 167].

Сонымен қатар өзбек академигі Б.А. Ахмедовтың жазуынша, Әбілғазы-ханның осы


«Шаджара-йи түрк» шығармасындағы «Мұса мырзаның Манғыттан көмек іздеп
Бүреке сұлтанға келуі» тарауында Мұса мырза қазақ сұлтаны Құджаш мырзадан
жеңілгені туралы айтылады [8, 264], алайда бізге белгілі басылымдарда Құджаш-
мырзаның қазақ болғаны жазылмаған. Сол себепті Б.А. Ахмедов «Шаджара-
26
йи түрк» шығармасының толық нұсқасын пайдаланып, жазған деген жорамал
жасауға болады. Бұл ғалымның жазуынша, Ташкенттің өзінде осы шығарманың 5
қолжазбасы сақталған [8, 73].

Немесе Қыдырғали-би Қосымұлының «Джами ат-таварих» («Жылнамалар


жинағы») шығармасының Р. Сыздықова мен М. Қойгелдиев аударған нұсқасында
мынандай мәлімет келтіріледі: «... Алтун-ханымнан (Осак ханның баласы Болат-
сұлтанның қызы) туған – ислам патшасы (Тәуекел хан), Ораз-мұхаммед хан туды,
Татлы ханым ... » [27, 260].

Алайда осы шығарманың басқа жерінде «Тәуекел-хан, Ишим-сұлтан, сұлтан Сабыр


бике-ханым. Бұл үшеуінің анасы Жағаттың Яхшым-бикемі болады» деген мәлімет
бар [27, 259; 28, 237].

Бұл шығарманың Н. Мингулов, Б. Көмеков және С. Өтениязов аударған


басылымында осы сөйлем былай беріледі: «Алтын ханым – Үсек ханның баласы
Болат сұлтанның қызы еді. Одан ислам падишахы һәм сұлтаны Ораз-Мұхаммед хан
туды, Тәтті ханым туды» [19, 123]. Осы аударманың түпнұсқаға жақындау екенін
1854 жылы И.Н. Березин шығарған түпнұсқадан [18, 165] және Р. Сыздыкованың
1989 жылғы еңбегінде келтірілген бұл сөйлемнің транскрибциясынан көруге
болады: «Алтын ханым - Өсәк хан нын оглы Булад султаннын кызы турур. Андын
туган падшаһ ислам Халидулла малика уа султана Ораз Мухаммед хан турур.
Татлы ханым турур» [28, 238]. Тек Татлы ханым орыс деректерінде Н. Мингулов,
Б. Көмеков және С. Өтениязовтың аудармаларындағыдай «Тәтті ханым» емес
(мағанасы сол болуы да мүмкін), «Татлы-ханым» деп аталатынын айта кетуге
болады [17, 207].

Ал «Тарих-и Рашиди» шығармасының қазақшаға аудармасына пікірімді бұрын


жазғанмын, онда аудармадағы кемшіліктерге де тоқталғанмын [7].

Шығыс деректерін аударуда кемшіліктер тек қазақша аудармаларда ғана емес,


басқа тілдердегі басылымдарда да кездесіп жатады. Мысалы, «Шаджара-йи түрк»
шығармасының П.И. Демезон жасаған француз тіліндегі аудармасында Қара
ханның қыстауы Сырдарья (Sir-Deria) жағасында деп жазылған [41, 12]. Алайда сол
басылымның 1 томындағы араб жазуымен берілген түпнұсқада «Сырдария» емес,
«Сыр суы» деп жазылғанын көруге болады [40, 13].

Немесе 1969 жылғы «Материалы по истории Казахских ханств XV-XVIII вв.» атты


жинақта жарияланған Хафиз Таныштың «Шараф-наме-йи шахи» шығармасының
аудармасында М.А. Салахетдинова мәтіндегі «Сейхун» деген сөзді өз еркімен
бірнеше мәрте «Сыр-Дария» деп аударғанын [20, 249] шығарманың қолжазбасымен
салыстырғанда көрінеді [33, 278а, 279б, 280а]. Ал бұл Хафиз Таныш өмір сүрген
Бұхараның иран-тәжік тілді тұрғындары сол кездері өзенді Сырдарья деп атаған
деген қате түсінік тудыруы мүмкін.

Сол жинақта Ходжамқули-бек Балхидың (Қыпшақ-хан) «Тарих-и Қыпшақи»


шығармасынан белгілі шығыстанушы В.П. Юдин аударған үзінділер жарияланған.
Онда келесі сөйлем келтірілген: «Абд ал-Азиз-хан с казахскими хаканами и
Йалангтуш-аталыком, Алчин-бек-оглы-бием с двумя лаками всадников-кровопийц
узбеков и казахов переправился через Джайхун в Герат и остановился лагерем
27
в Чигинак-Кули и Акча» [20, 396]. Парсы тілінде мәтінде тыныс белгілері
жазылмайтындықтан осы сөйлемде қателік орын алған, Йалангтуш-(Жалантос)-
аталықтың шыққан руын көрсететін Алшын деген сөз басқа бір адамның (Бек-
оглының) атына қосылып кеткен [34, 114б]. Йалангтуш-(Жалантос)-аталықтың тегі
алшын руынан екені жазба және ауыз әдебиет деректерінен белгілі [14, 78; 13, 82].
Ал мұндай қателік жібермес үшін басқа да деректердегі мәліметтерді білу керек.
Ортағасырлық тарихшы Махмуд ибн Вали «Бахр ал-асрар» шығармасында кенегес
руынан шыққан Бек-оглы-би Абд ас-Самад-бидің баласы екенін, Имамкули-хан
заманында Ура-Тепе, кейін Ташкентті басқарғанын жазады [14, 55]. Сонымен
қатар, «Тарих-и Қыпшақи» шығармасының Лондон және Душанбе нұсқаларында
Бек-оглы-бидің өзге (бахри, бахрин) тайпасынан шыққаны көрсетілгенін де айта
кету керек [35, 275а; 36, 994], бұл да зерттейтін мәселе.

Мұндай қателікке кейде белгілі ғалымдар да ұрынады. Мысалы, В.В. Вельяминов-


Зерновтың 1864 жылы шыққан «Исследование о Касимовских царях и царевичах»
атты еңбегінде мынандай сөйлем кездеседі: «Заметить следует, что начиная с Иса-
Буга-хана до времен Рашид-хана Монголы и Казаки жили постоянно в мире между
собой» [12, 140]. Осыған сүйеніп кейбір кейінгі зерттеушілер (И. Я. Златкин, Ш. Б.
Чимитдоржиев, М.Қ. Әбусейітова) өз жұмыстарында қазақтар мен ойраттар XV –
XVI ғ. ортасында бейбіт («мирные и добрососедские») қарым-қатынаста болды деп
жазған [15, 64, 67; 37, 32; 6, 200]. Алайда бұл жерде зерттеушілер деректегі «моғұл»
атауын моңғолдармен шатастырып, одан «моңғол» деген ойраттар» деп қате
қорытынды шығарған. Мұхаммед Хайдардың «Тарих-и Рашиди» шығармасында
жазылған «моғұл» сөзін В.В. Вельяминов-Зернов орыс ғылымында қалыптасқан
дәстүрге сай «монгол» деп аударған [24, 51-58]. Мұхаммед Хайдар өз шығармасында
қазақтардың моңғол тілді ойраттармен емес, түрік тілді моғұлдармен бейбіт
қарым-қатынаста болғанын жазған еді. Бұл «Тарих-и Рашидидің» қолжазбасынан
да, басылымдарынан да, ағылшын аудармасынан да көрінеді [21, 152; 22, 109; 42,
82]. XIV-XVI ғасырларда моғұлдардың түрік тілінде сөйлегені В.В. Бартольд, П.П.
Иванов, В.П. Юдин, К.А. Пищулина, Т.И. Сұлтанов еңбектерімен дәлелденген
[10, 212; 11, 106; 16, 42; 38, 105; 23, 14; 25, 253-267; 26, 191-211]. Сонымен қатар
XVI ғасырдың басында моғұлдың жоғарғы тап өкілдерінің арасында моңғол тілі
толығымен ұмытылмағанын да Т.И. Сұлтанов жазған [25, 256].

Немесе Фазлаллах ибн Рузбихан Исфаханидың «Михман-наме-йи Бухара»


шығармасының Р.П. Джалилованың жасаған аударма мәтінде «Узбеки и монголы
ее называют рекой Сир» деген сөйлем кездеседі [30, 74]. Алайда бұл сөйлемді
шығарманың Стамбул қолжазбасындағы (Ташкент қолжазбасында бұл бет
жоғалған) мәтінмен салыстырғанда, бұл жолы да ондағы «моғұл» сөзі аудармада
орыс ғылымындағы дәстүрге сай «монгол» болып берілгенін көреміз [31, 36а].
Немесе осы басылымда: «На узбекском и монгольском языках влиятельного богача
называют бай» – деп жазылған [30, 97]. Бұл жолы да «моғұл» сөзі «монгол» деп
аударылған. Оны шығарманың қолжазбасынан көруге болады [31, 65а; 32, 74а].
Осындай аудармадан маман емес адамдарда өзбектер мен моңғолдардың тілі бір
болған деген қате түсінік туындауы мүмкін.

В.П. Юдиннің дайындаған Үтеміш-қажының «Шыңғыс-наме» шығармасының


орысша аудармасында да бірталай қателіктер кеткенін қазіргі ғалымдар жазып жүр
[29, 5].

28
Бұл атап кеткеніміз ортағасырлық мұсылман шығармаларының аудармаларынан
көзге түскендері ғана, тақырыпты арнайы зерттесең аудармалардан басқа да
қателіктер шығатыны сөзсіз. Сондықтан тарихи деректерді ғылыми аудару ісімен
кәсіби мамандар тыңғылықты, асықпай айналысу керектігіне назар аударғымыз
келеді.

Пайдаланған әдебиеттер:

1. Абулгази Баядур-хан. Родословная история о татарах: в 2 томах / Г.Ф. Миллер. –


СПб.: При Имп. Академии Наук, 1768. Том 1. – 483 с.
2. Абулгази Баядур-хан. Родословная история о татарах. – СПб.: При
Императорской Академии наук, 1768. Том 2. - 480 с.
3. Абулгазы бахадур хан. Шаджра-йи турк. Перевод с чагатайского на турецкий
язык доктора Риза Нура. – Стамбул, 1343=1925. – 352 с.
4. Абулғозий. Шажарйи турк. – Ташкент: Чулпон, 1992. – 192 б.
5. Абуль-Гази Багадур-хан. Родословное древо тюрков. Перевод и примечания
Г.С. Саблукова. – Казань, 1906. - 352 с.
6. Абусеитова М.Х. Казахстан и Центральная Азия в XV–XVII вв.: история,
политика, дипломатия. – Алматы: Дайк-Пресс, 1998. – 268 с.

7. Атығаев Н.Ә. «Тарих-и Рашиди»: жаңа басылым ескі кемшілік // http://edu.e-


history.kz/kz/publications/view/424
8. Ахмедов Б. А. Историко-географическая литература Средней Азии XVI-XVIII
вв. (письменные памятники). – Ташкент, 1985. – 264 с.
9. Әбілғазы. Түрік шежіресі. Көне түрік тілінен аударған Б. Әбілқасымов. –
Алматы, 1991. – 208 б.
10. Бартольд В.В. Сочинения. Т. V. – Москва: Восточная литература. Наука, 1968.
– 758 с.
11. Бартольд В.В. Сочинения. Т.2. Ч.1. – Москва: Восточная литература. Наука,
1963. – 1024 с.
12. Вельяминов-Зернов В.В. Исследование о Касимовских царях и царевичах.
Ч. 2. – СПб., 1864. – 498 с.
13. Досмұхамедұлы Х. Таңдамалы еңбектері. Избранные труды. – Астана: Астана-
Полиграфия», 2008. – 400 б.
14. Зияев А.Х. «Силсилат ас-салатин» как исторический источник: диссертация ...
кандидата исторических наук: 07.00.09 / АН УзССР. Ин-т востоковедения им.
А.Р. Беруни. – Ташкент, 1990. – 206 с.
15. Златкин И.Я. История Джунгарского ханства (1635-1758). – Москва, 1964. –
482 с.
16. Иванов П.П. Очерки по истории Средней Азии (XVI – середина XIX вв.). – М.,
1958. – 248 с.
17. История Казахстана в русских источниках. Том I. Посольские материалы
Русского государства (XVI–XVII вв.). Составление, транскрипция скорописи,
специальное редактирование текстов, вступительная статья, комментарии,
составление словников указателей А. Исина. – Алматы: Дайк-Пресс, 2005. –
704 с. + 16 с. вкл.
18. Кадыргали-бек Косумулы. Сборник летописей. Библиотека восточных
историков, издаваемая И.Н. Березиным. Т. II. Ч. 1. – Казань, 1854.– 178 с.
19. Қадырғали Жалайыр. Шежiрелер жинағы. Шағатай-қазақ тiлiнен аударып, алғы
сөзiң жазғандар Н. Мингулов, Б. Көмеков, С. Өтениязов. Жалпы редакциясын
29
қараған М. Мағауин. – Алматы, 1997. – 128 б.
20. Материалы по истории Казахских ханств XV–XVIII вв. (извлечения
из персидских и тюркских сочинений). Составители: С.К. Ибрагимов,
Н.Н. Мингулов, К.А. Пищулина, В.П. Юдин. – Алма-Ата: Изд-во Академии
Наук КазССР, 1969. – 652 с.
21. Мырза Мұхаммед Хайдар Дуғлат. Тарих-и Рашиди (Исфахан қаласының
Қоғамдық кітапханасының қолжазбасы, №11384, автордың жеке қоры)
22. Мырза Мұхаммед Хайдар Дуғлат. Тарих-и Рашиди. Аббасқули Гаффари Фард
редакциясымен. Тегеран, 2004. – 859 с. //
‫ ﺚﺍﺮﻴﻤﺮﺸﻧﺯﻜﺮﻤ‬:‫ ﺢﻴﺤﺼﺘ ﺮﺘﻜﺩ ﻰﻠﻘﺴﺎﺒﻋ ﻯﺮﺎﻔﻏ ﺩﺮﻓ – ﻦﺍﺮﻬﺘ‬:‫ ﻒﻴﺎﻠﺘ ﺍﺯﺮﻴﻤ ﺩﻤﺤﻤ ﺖﻼﻏﻮﺩﺭﺩﻴﺤ‬/ ‫ﺦﻴﺮﺎﺗ ﻯﺩﻴﺸﺮ‬
.‫ ﺺ‬859/1383 :‫ﺐﻭﺘﮑﻤ‬
23. Пищулина К.А. Юго-Восточный Казахстан в середине ХIV – начале ХVI веков
(вопросы политической и социально-экономической истории). – А.-А., 1977,
– 288 с.
24. Пищулина К.А., Қ. Өскенбай, Атығаев Н. Қазақ және Жоңғар хандықтары:
бейбітшілік және теке–тірес // Туған өлке – родной край. 2006. №1 (6). 51-58
бб.
25. Султанов Т.И. «Записки» Бабура как исторический источник по истории
моголов Восточного Туркестана и Средней Азии // Turcologiсa. 1986. К
восьмидесятилетию академика А.Н. Кононова. – Л., 1986. – С. 253-267
26. Султанов Т.И. Известия «Шейбани-наме» Мухаммеда Салиха о моголах (XVI
в.) // Страны и народы Востока. Вып. 26. – М., 1989. – С. 191-211
27. Сыздықова Р., Қойгелдиев М. Қыдырғали би Қосымұлы және оның
жылнамалар жинағы. Алматы, 1991, 272 б. – 260 б.
28. Сыздыкова Р.Г. Язык «Жами ат-таварих» Жалаири. – Алма-Ата, 1989. – 243 с
29. Утемиш-хаджи. Кара таварих / Транскрипция И.М. Миргалеева, Э.Г.
Сайфетдиновой, З.Т. Хафизова; перевод на русский язык И.М. Миргалеева,
Э.Г. Сайфетдиновой; общая и научная редакция И.М. Миргалеева. – Казань:
Институт истории им. Ш. Марджани АН РТ, 2017. – 312 с.
30. Фазлаллах ибн Рузбихан Исфахани. Михман-наме-йи Бухара (Записки
Бухарского гостя). Перевод, предисловие и примечания Р.П. Джалило­вой. Под
редакцией А.К. Арендса. – Москва, 1976, 186+338 с.
31. Фазлаллах ибн Рузбихан Исфахани. Михман-наме-йи Бухара (Стамбул
қолжазбасы, автордың жеке қоры)
32. Фазлаллах ибн Рузбихан Исфахани. Михман-наме-йи Бухара (Ташкент
қолжазбасы, 1976 жылы А.К. Арендс шығарған басылымға қосымша ретінде
берілген).
33. Хафиз Таныш ибн Мир Мухаммед Бухари. Шараф-наме-йи шахи // Санкт-
Петербург қолжазбасы (ЛО ИНА Д 88, автордың жеке қоры)
34. Ходжамкули-бек Балхи (Қыпшақ-хан). Тарих-и Қыпшақи (Ташкент
қолжазбасы, автордың жеке қоры)
35. Ходжамкули-бек Балхи (Қыпшақ-хан). Тарих-и Қыпшақи // (Лондон
қолжазбасы, автордың жеке қоры)
36. Ходжамкули-бек Балхи (Қыпшақ-хан). Тарих-и Қыпшақи // (Душанбе
қолжазбасы, автордың жеке қоры)
37. Чимитдоржиев Ш.М. Взаимоотношения Монголии и Средней Азии XVII-
XVIII в. – Москва, 1979. – 88 с.
38. Юдин В.П. Центральная Азия в XIV – XVIII веках глазами востоковеда.
Алматы, 2001. – 384 с.
39. Abulghasi Behadur Chani, Historia Mongolorum et Tatarorum nunc primum tatarice
30
edita auctoritate et munificentiв illustrissimi comitis Nicolai de Romanzoff Imperii
Russici Cancellarii supremi, Casani, 1825. – 215 стр.
40. Histoire des Mogols et des Tatares par Aboul-Ghazi behadour Khan. Publiee, traduite
et annotee par Le Baron Desmaisons. Tome I. Texte. St.Petersbourg, 1871, - 386+2
р.
41. Histoire des Mogols et des Tatares par Aboul-Ghazi behadour Khan. Publiee,
traduite et annotee par Le Baron Desmaisons. Tome II. Traduction. St.Petersbourg,
1874, - 394 р.
42. The Tarikh-i Rashidi of Mirza Muhammad Haidar Dughlat. A History of the Moguls
of Central Asia. An English version. Ed.by N. Elias. transl. by E. Denison Ross.
London, 1895. – 534 p.

31
32
DEDEM KORKUT KİTABININ YAYINLARI VE TRANSKRİPSİYONU
ÜZERİNE NOTLAR

Mehmet AYDIN*

ÖZET

Dedem Korkut Kitabı’nın biri Dresden, öbürü Vatikan’da olmak üzere iki yazması vardır.
Almanya’daki Dresden yazmasının adı Kitāb-ı Dedem Korkud ala lisān-ı tāife-i Oğuzān’dır.
İçerisinde on iki hikâye bulunan bu yazma 1585 yılından kalmadır. İkinci yazma 1549 yılından
kalan Vatikan yazmasıdır. Bu yazmada 6 hikâye yer almaktadır. Bu yazmanın adı metin üzerine
çalışanlar tarafından Hikāyet-i Oğuznāme-yi Kazan Beg ve Gayrı şeklinde tespit edilmiştir. Dedem
Korkut üzerine bilimsel ve popüler pek çok yayın yapılmıştır. Dedem Korkut’un bir metin olarak
sözlü kültürden yazıya aktarıldığı kanaati araştırmacılar arasında yaygın ve hâkimdir. O zaman
şu soruyu sorabiliriz: Sözlü kültürden yazıya geçirilen metinlerin çeviri yazısı nasıl yapılmalıdır?
Elbette bu soruyu bütünüyle tartışan yayınlar ve eserler vardır. Ancak bu bildiride mesele, özellikle
Arapçadan Türkçeye geçen birkaç kelimedeki /a/, /e/ ve /i/ ünlülerinin okunması ve çeviriyazısı
çerçevesinde ele alınacaktır. Arapçadan Türkçeye geçen şarap, ta´ala, tamam, zaman kelimeleri
şerāb, te´ālā, temām, zemān mı okunmalıdır? Yoksa şarāb, ta´ālā, tamām, zamān mı okunmalıdır?
Elbette bu kelimelere, dolayısıyla tartışmaya başka kelimeler de eklemek mümkündür.

Anahtar Kelimeler: Dedem Korkut Kitabı, çeviri yazı, sözlü metin, yazılı metin, alıntı kelimeler,
ünlüler.

1. Giriş

Biri Dresden’de öbürü Vatikan’da iki yazması bulunan1 Dedem Korkudun Kitabı’yla
ilgili birçok yayın vardır. Bu yayınlardan bir kısmı iki yazmaya dayalı çeviriyazılı metin
yayınlarıdır. Ayrıca yıllar içinde çeviriyazılı metinlere yöneltilen eleştiriler, bu metinlerle
ilgili tartışmalar, yeni okuma ve anlamlandırma önerileri, metin çözümleme çalışmaları,
popüler yayınlar vb. Dedem Korkudun Kitabı ile ilgili birçok farklı ortaya çıkmıştır.
Dede Korkut Bibliyografyası ile ilgili kitap boyutunda çalışmalar da bu konuda ne kadar
çok çalışma olduğunu ortaya koymaktadır (Bekki 2015). Ancak buna rağmen Dedem
Korkudun Kitabı’yla ilgili tartışmaların bittiği söylenemez. Zaten bu, Dedem Korkudun
Kitabı’nı unutmak ve onun bir ölü metne dönüşmesine seyirci kalmak anlamına gelir.
Dolayısıyla böylesi metinlerle ilgili tartışmaların sona ermesini beklememek gerekir.

Mustafa S. Kaçalin “Dedem Korkut’un Kitabı’nı bugünkü dile aktarmada birçoklarının


yanında belki başında yine bahsi geçen iki çalışmayı anmak gerek” (2017: 12) diyerek
ilk olarak Muharrem Ergin ile Orhan Şaik Gökyay’ın çalışmalarını işaret etmiştir.
“Muharrem Ergin Dede Korkut kitabının ilk bilimsel yayınını yapmıştır. Bu eleştirmeli
yayında metnin Dresden yazması esas alınmış, Vatikan yazmasındaki farklılıklar metne
ilişkin dipnotlarda verilmiştir. Sadece bazı noktalarda Vatikan yazmasında yer alan
biçimlere göre metin onarımı yapılmıştır.” (Tezcan-Boeschoten 2001: 10). Orhan Şaik
Gökyay tarafından yapılan ikinci yayın sonraki bazı araştırıcılar tarafından bilimsel yayın
sayılmamıştır. Buna rağmen Gökyay’ın az sayıda sözcüğün okunuşunda Ergin’den daha
1
Yakınlarda eserin üçüncü yazmasının bulunduğu haberi yayılmış ve ardından Yusuf Azmun’un Dedem
Korkudun Kitabı’nın Türkmen Sahra yazmasına dayanan çalışmasının yayımlandığı bilgisi kamuoyuyla çeşitli
yollardan paylaşılmıştır.
* Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi, Kırgızistan
33
iyi çözümler getirdiği ifade edilmiştir (Tezcan-Boeschoten 2001: 12).

Dedem Korkudun Kitabı’nın 2001 yılında Semih Tezcan ile Hendrik Boeshoten tarafından
Dede Korkut Oğuznameleri adıyla yeni bir bilimsel yayını daha yapılmıştır. Bu yayında
Dede Korkut Kitabı’nın iki yazması iki ayrı metin olarak değerlendirilmiş ve iki ayrı
metin olarak okunmuştur. Yazarlardan Semih Tezcan aynı yıl Dede Korkut Oğuznameleri
Üzerine Notlar’ı ayrı bir eser olarak yayımlamıştır.

Bu çalışmalardan sonra “Sadettin Özçelik’in Dede Korkut Araştırmalar, Notlar, Dizin /


Metin (2005), Mustafa S. Kaçalin’in Dedem Korkud’un Kazan Bey Oğuznamesi (2006),
Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı (2006) yayımlanmıştır. Daha sonra Osman F.
Sertkaya, Dede Korkut’un Dresden nüshasının giriş bölümünün transkripsiyonlu metni
ile metin üzerine notlarını Dede Korkut Kitabı Dresden Nüshasının “Giriş” Bölümü
(2006) adıyla yayımlamıştır (Aydın 2017).

Türk Dil Kurumu, Sadettin Özçelik’in metnin Dresden nüshasına dayanan çalışmasıyla
Mustafa S. Kaçalin’in metnin Vatikan nüshasına dayanan çalışmalarını sırasıyla 2016
ve 2017 yılında yayınlamıştır. Sadettin Özçelik’in Dedem Korkut Kitabı’nın Dresden
yazmasına dayanan çalışması iki cilttir. Mertol Tulum ile Mehmet Mahur Tulum’un
metin üzerine çalışmaları, Dede Korkut Oğuznameler Oğuz Beylerinin Hikâyeleri adıyla
2016 yılında Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından yayınlanmıştır.

Bu yayınların tamamında birbirine yakın çeviriyazı alfabeleri kullanıldığı hâlde


Arapçadan Türkçeye geçen kelimelerin ünlüleri, hatta Türkçe kelimelerdeki i/e (ė)
kapalı e ünlüsü ile ilgili okuyuş ve yorumlarda dikkati çeken farklılıklar vardır. Elbette
metni farklı tarihlerde yayımlayanlar bu değişiklikleri yorumlayıp gerekçelendirebilir
ve temellendirebilirler. Ancak bu metinlerdeki yorum farklılıkları üzerine yayıncılardan
bağımsız değerlendirme yapmak ve bu yorumları tartışmak da mümkündür. Zira onlar
metinle ilgili eserlerini yayımlayarak bir bakıma takdir haklarını kullanmış sayılabilirler.

Metin tenkidi ve metin yayınıyla ilgili öncü sayılabilecek çalışmalardan biri olan Ahmed
Ateş’in “Metin Tenkidi Hakkında” adlı makalesinde şöyle denmektedir: “Metnin doğru
olarak tesbit (constitution) ve neşrinin gâyesi, okuyucuya, mümkün olduğu kadar,
müellifin kaleminden çıkmış (original) metnin aynı olan bir, m et i n vermektir. Metin
tenkidi de, orjinalı aramak ve ona vasıl olmak için kullanılan vasıtaların ve tâkip edilen
yolun heyeti umumiyesidir.” (1941-42: 255). Çeviriyazı da metin yayınıyla ilgili önemli
bir husustur.

Çeviri yazı (trankripsiyon) ile yazı çevirisini (transliterasyon) karşılaştıran Clauson,


çeviri yazı konusunda şunları söylemiştir: “Çeviri yazı ise metnin yazarının bir alfabede
göstermek istediği sesleri başka bir alfabede göstermeye çalışmaktır. Çeviriyazı ile
transliterasyon arasındaki en önemli fark, transliterasyonun bir alfabedeki bir harfin
başka bir alfabede her zaman aynı harfi ikame etmesi ilkesine göre ilerlemesi, çeviri
yazının ise bir alfabedeki işaretleri ve polifonik harfleri yorumlamayı, orijinal işaretleri
ve harfleri duruma en uygun olan şekilde çeviri yazı alfabesinin bir harfiyle ikame etmeyi
amaçlaması, bunu yaparken bazı durumlarda çeviri yazı alfabesindeki bir harfin kaynak
alfabedeki farklı sesleri temsil edebileceğini, hatta özgün metinde hiç gösterilmemiş bir
sesi, genellikle de ünlü bir sesi simgeleyebileceğinden endişe etmemesidir.” (2017: 58).

Çeviriyazıyı, Mertol Tulum ise şöyle tanımlamıştır. “Bir dilin eski bir döneminde, farklı
34
bir alfabeyle yazılmış metinleri kullanılmakta olan alfabeye aktarma işlemine çeviriyazı
(trankripsiyon), bu uygulamada kullanılan alfabeye de çeviriyazı alfabesi denmektedir.
İki alfabe sisteminin farklı olması yüzünden kullanılacak çeviriyazı alfabesinde birtakım
ayrı işaretlere yer verilmesi gerekebilir ve bu olağandır” (2014: 57). Yazar başka bir
bağlamda çeviriyazı alfabelerini şöyle sınıflandırmıştır:

1. Bir dilin bütün konuşma seslerini göstermeye, kişilerin söyleyişlerindeki farklı


sesleri, yerli ağızlarda görülen ses çeşitlerini aktarmaya yarayan alfabe. Daha çok ağız
çalışmalarında görülen bu tür alfabeler yalnız ilim çevrelerinde kullanılır ve ‘sesçil
(fonetik) çeviriyazı alfabesi’ adıyla anılır.

2. Dilin eski dönemlerinde kullanılmış olan farklı bir yazının ses işaretlerini (harflerini)
kullanılmakta olan alfabelerdeki işaretlerle aktarmaya yarayan alfabe. Tarihi dönem
metinlerine uygulandığı için, bu tur alfabelere ‘metin çeviriyazısı alfabesi’ denilir. Bunun
iki alt türü vardır:

a. Yalnızca harflerin bire bir karşılıklarıyla yapılan çeviri yazı uygulaması,

b. Metnin yazıldığı dönem hakkında çeşitli kaynaklardan elde edilmiş veri ve delillere
dayanan sonuçları yansıtan yorumlanmış çeviri (yazı) uygulaması (2014: 67).

Arap harfli (Osmanlı Türkçesi yazısıyla yazılmış) Türkçe metinlerin çeviriyazısında


Transkripsiyon metinleri olarak adlandırılan Batılıların ürettikleri metinlerdeki yorumları
mutlaka göz önünde bulundurmak gerekir. Özellikle Meninski’nin Sözlüğü bu tür
metinlerin çeviriyazısı için yol gösterici olabilir.

Elbette özellikle halk için üretilmiş Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi
metinlerinin çeviriyazısı için Anadolu ağızlarından derlenen malzeme de gözden
kaçırılmamalıdır. Araştırıcılar Dede Korkut metinlerinin sözlü kültürle ilişkisine işaret
etmişlerdir (Özçelik 2017; Kızılözen 2017). Dolayısıyla Dede Korkut’la ilgili çeviri
yazıda bu hususun da göz önünde bulundurulması isabetli olurdu.

2. Dede Korkut Kitabında Arapça Alıntılarda Bazı Ünlülerin Okunması

Bu bildiride mesele, özellikle Arapçadan Türkçeye geçen birkaç kelimedeki a/e ünlülerinin
okunması ve çeviriyazısı çerçevesinde ele alınacaktır. Arapçadan Türkçeye geçen
şarap, ta´ala, tamam, zaman kelimeleri şerāb, te´ālā, temām, zemān mı okunmalıdır?
Yoksa şarāb, ta´ālā, tamām, zamān mı okunmalıdır? Elbette bu kelimelere, dolayısıyla
tartışmaya başka kelimeler de eklemek mümkündür. Bunun için Orhan Şaik Gökyay,
Muharrem Ergin, Semih Tezcan-Hendrik Boeschoten, Sadettin Özçelik, Mertol Tulum-
Mehmet Mahur Tulum ve Mustafa S. Kaçalin olmak üzere altı Dede Korkut yayını
karşılaştırılacaktır.

35
1.Gökyay yayını

Hazret-i Resūl ‘aleyhi’s-selâm zamanına yakın Bayat boyından Korkut Ata derler, bir er
ḳopdı, Oğuzuñ ol kişi tamam bilicisiydi, Oğuzuñ içinde tamam velâyeti zâhir olmışıdı,
ne derse olurdu, gayibden dürlü haber söylerdi, Hak Taâlâ anuñ gönlüne ilham ederdi.

Korkut Ata ayıtdı: Âḫır zamanda ḫanlık gerü Kayıya dege, kimsene ellerinden almaya,
âhır zaman olup kıyamet kopunca. (2000).

2. Ergin yayını

1
Resūl ‘aleyhi’s-selām zamanına yaḳın Bayat boyından Ḳorḳut Ata 2 dirler bir er ḳopdı.
Oğuzuñ ol kişi tamam biliçisi-y-idi. Ne dir-ise 3 olur-idi. Ġayıbdan dürlü ḫaber söyler-idi.
Ḥaḳ Ta‘āla anuñ köñline 4 ilham ider-idi. Ḳorḳut Ata ayıtdı: Aḫır zamanda ḫanlıḳ girü
5
Ḳayıya dege, kimsene ellerinden almaya, aḫır zaman olup ḳıyamat 6 ḳopınça. (1994).

3. Tezcan-Boeschoten yayını

Resūl ‘aleyhi s-selām zemānına yaḳın Bayat boyından Ḳorḳut Ata (3) dėrler bir er ḳopdı.
Oğuzuŋ ol kişi temām bilicisi-y-idi, nę dėr-isę (4) olurıdı, ġāyibden dürlü ḫaber söyleridi.
Ḥaḳ Te‘ālā anuŋ göŋlinę (5) ilhām ėderidi.

Ḳorḳut Ata eyitdi: «Āḫır zemānda ḫānlıḳ gėrü (6) Ḳayıya degę. Kimesnę ellerinden
almayą, āḫır zemān olup ḳıyāmet ḳopıncą.» (2001: 29).

4. Özçelik yayını

(2) Resūl ‘aleyhi’s-selām zemānına yaḳın Bayat boyından Ḳorḳut Ata

(3) dėrler bir er ḳopdı. Oġuzuŋ, evvel gişi temām bilicisiydi. Ne dėrise

36
(4) olurıdı, ġāyibden dürlü ḫaber söyleridi. Ḥaḳ Te‘āla anuŋ göŋline

(5) ilhām ėderidi. Ḳorḳut Ata eyitdi: Āḫir zemānda ḫānlıḳ gėrü

(6) Ḳayıya dege, kimesne ellerinden almaya, āḫir zemān olup ḳiyāmet

(7) ḳopınca. (2016 II:11).

5. Tulum yayını

2
Resül –Aleyhi’s-salam- zamanına yakın Bayat boyından 3 ‘Kor-kut Ata’ dirler bir er
koptı. Oğuz’uñ ol gişi tamam bilicisi-yidi, ne dir-ise olur-ıdı. 4 Ġâyıbdan dürlü ḫabar
söyler-idi, Ḥaḳ Taalâ anuñ göñline 5ilhām ider-idi.

Kor-kut Ata eyitti:

Âḫır zamanda ḫanlık girü 6 Kayıya dege, kimesne ellerinden almaya, âḫır zaman olup
kıyamat 7 kopınca. (2016: 71).

6. Kaçalin yayını

Resūl ‘aleyhi’s-selām zamānına yaḳın Bayat boyından Ḳorḳut Ata (3) dėrler bir er ḳopdı.
Oğuzuŋ ol kişi tamām bilicisi-y-idi, nę dėr-ise (4) olur-ıdı, ġāyibden dürlü ḫaber söyler-
idi. Ḥaḳ Ta‘ālā anuŋ göŋline (5) ilhām ėder-idi.

Ḳorḳut Ata eyitdi: «Āḫır zamānda ḫānlıḳ gėrü (6) Ḳayıya dege. Kimsene ellerinden
almaya, āḫır zamān olup ḳıyāmet ḳopınca.» (2017: 30).

Arapça ile Farsçada (a, i, u) olmak üzere kısa ve uzun şekilleri olan üç ünlü vardır.
Özellikle Arapça fonetik açıdan ünsüzlere, Türkçe ise ünlülere dayanan bir dil olarak
nitelenebilir. Arapça ile Farsçadan Türkçeye geçen kelimelerde Türkçenin bütün ünlülerini
bulmak mümkündür. Bu işlem bir tür halklılaştırma veya yerlileştirme olarak görülebilir.
Belki de baştan beri Arapça ile Farsçadan Türkçeye geçen kelimeler Türkçenin seslik
yasalarına boyun eğmişlerdir. Bazı kelimeler Arapçadan veya Farsçadan Türkçeye girip
haklılaşıp Türkçeleşmişlerdir. Eski Türkiye Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi metinleri
üzerine çalışan bütün araştırıcıların bu durumu göz önünde bulundurmaları beklenirdi.
Nitekim eseri her ne kadar tam olarak bir bilimsel yayın sayılmasa da Orhan Şaik
Gökyay ile Dede Korkut kitabının ilk bilimsel yayınını yapan Muharrem Ergin özellikle
ünlülenme bağlamında Türkçenin seslik eğilimlerine uygun olarak metni okumuşlardır.
Gökyay ile Ergin metindeki tamam ile zaman kelimelerini ikinci hece ünlüsünün
uzunluğunu göstermeden tamam ve zaman şeklinde okuyup göstermişlerdir. Dede Korkut
kitabındaki iki Arapça alıntı tamam ile zaman iki yayında temām ve zemān şeklinde
trankripsiyonlanmıştır. Bunlar (Tezcan-Boeschoten 2001: 29) ile (Sadettin Özçelik 2016
II: 11)’deki trankripsiyon yorumlarıdır. Bütün yayınlardan farklı olarak Arapça haber
kelimesi Tulum tarafından ḫabar şeklinde transkripsiyonlanmıştır.

Sonuç

Orhan Şaik Gökyay Dedem Korkudun Kitabı’nda herhangi bir transkripsiyon işareti
kullanmadığı hâlde Arapça alıntılardaki ünlüleri doğru yorumlamış tamam ile zaman
37
kelimelerini standart Türkçedeki şekilde okumuştur. Muharrem Ergin de tamam ile
zaman kelimelerinin okunuşunda Gökyay gibi herhangi bir işarete başvurmamıştır.
Gökyay ile Ergin’in fonetik tasarrufu metnin sözlü kültürle ilişkisine bağlanabilir. Bu
iki kelimeyi Mertol Tulum ile Mehmet Mahur Tulum da Gökyay ve Ergin gibi tamam ve
zaman okumuştur. Mustafa S. Kaçalin aynı kelimeleri tamām ve zamān şeklinde ikinci
hecede yer alan ünlünün kaynak dildeki uzunluğunu göstererek okumuştur. Metindeki
şarab kelimesi de Gökyay, Ergin, Tulum ve Kaçalin tarafından şarab ve şarāb şeklinde
okunmuştur.

Tulum metindeki haber sözünü ḫabar, kıyamet’i kıyamat şeklinde uyuma bağlı olarak
yorumlayıp okumuştur. Özçelik dışında Arapça kıyamet kelimesinin ilk ünlüsünü /i/ ve
kelimeyi ḳiyāmet okuyan yoktur. Şüphesiz Özçelik’in kıyamet ilgili transkripsiyon yorumu
ve tasarrufu Arapçada bir /ı/ sesi bulunmadığından bu dilin fonetiğine uygundur. Ancak
bu yorum Türkçenin fonetiğine uygun değildir. Çünkü art damak ünsüzleri Türkçede
daima kalın ünlülerle, ön damak ünsüzleri ince ünlülerle hece kurar. Özçelik’in ḳiyāmet
şeklindeki yorumu Arapçanın fonetik etkisinin hakim olduğu bölgelerde üretildiği belli
olan metinler ve ağızlar için isabetli sayılabilir. Aynı şekilde Özçelik yayını dışında
değerlendirilen hiçbir yayında Arapça bir alıntı olan āḫır sözü āḫir şeklinde okunmamıştır.
Bu kelime Arapçadan Türkçeye geçmemiş olsaydı Özçelik’in āḫir doğru sayılabilirdi.
Arapça bir metnin çeviriyasında /āḫir/ en isabetli yorum olarak değerlendirilebilir. Ancak
Dedem Korkudun Kitabı gibi sözlü dilden yazıya aktarılan Türkçe bir metin için /āḫir/
yorumunu isabetli bulmak mümkün görünmemektedir.

Elbette Arapçadan Türkçeye geçen bütün /a/ ünlülü kelimelerin aynı şekilde /a/ olarak
okunması beklenemez. Türkçede edeb, ezel, kerem, merak, selam, şeref, vb. Türkiye
Türkçesinde başlangıçtan beri böyle telaffuz edilmiş olmaları muhtemeldir. Ancak şarab,
ta´ala, tamam, zaman gibi kelimeler dar bir kesim dışında belki de hiçbir zaman Türkiye
Türkçesinde şerāb, te´ālā, temām ve zemān şeklinde seslendirilmemiş olmalılardır. Böyle
bir yorumun okuma diline dayandığı açıktır. Bir metni çeviriyazısını yapmak suretiyle
yayımlayan bize metnin yazıldığı dönemdeki sesleri göstermeyi hedeflemiyor mu?
Çeviriyazı her durumda yazı çevirisinden (transliterasyon) farklı ve birtakım verilere
dayalı metnin yazıldığı dönemdeki sesleri göstermeyi hedefleyen bir uygulama değil
midir? Metinde Arapça bir alıntı olan haber kelimesinin ḫabar ve ḫaber gibi iki şekilde
okunması ve yorumlanması kabul edilebilir. Sadece Dedem Korkudun Kitabı’ndaki Arapça
ve Farsçadan geçen kelimelerdeki ünlülerin okunması konusundaki farklı yorumlar bile
metnin yayınıyla ilgili tartışmaların devam etmesi gerektiğini göstermektedir.

Bu tartışmalarda Anadolu Ağızları ile transkripsiyon metinleri şeklinde adlandırılan


Batılıların yazdığı Türkçe metinler dikkate alınmazsa sağlıklı bir yoruma ulaşılamaz.
Dolayısıyla bazı yayınlardaki transkripsiyon yorumlarının gözden geçirilmesi isabetli
olacaktır.

Kaynaklar

Ateş, Ahmed (1941-1942), “Metin Tenkidi Hakkında”, Türkiyat Mecmuası, VII-VIII:


253-167.
Aydın, Mehmet (2017), “Yayın Değerlendirme: Sadettin Özçelik, Dede Korkut: Giriş,
Notlar (c. 1) Dede Korkut: Dresden Nüshası, Metin, Dizin (c.2). Ankara: Türk Dil
38
Kurumu Yayınları, 2016,” FSM İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi,
Sayı 9, İstanbul: Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yayınları.
Aydın, Mehmet (2018), “Bir Eleştirinin Eleştirisi Üzerine Notlar”, academia.edu
/37689394/
Bekki, Salahaddin (2015), Dede Korkut Bibliyografyası, Berkan Yayınevi, Ankara.
Clauson, Sir Gerard (2017), “Türk Dillerinin Çeviri Yazısı”, Türkçe-Moğolca Çalışmaları,
(çev. Fatma Kömürcü), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara: 57-61.
Ergin, Muharrem (1994), Dede Korkut Kitabı I Giriş-Metin-Faksimile, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Gökyay, Orhan Şaik (2000), Dedem Korkudun Kitabı, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul.
Kaçalin, Mustafa S. (2017), Oğuzların Diliyle Dedem Korkudun Kitabı, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Kızılözen, Cihangir-Kızılözen, Gülcan (2017), “Dedem Korkut Kitabının Yazıldığı Gibi
Okunması ve Sözlü Formül Kuramı”, Folklor ve Edebiyat, C. 23, S.92: 29-39.
Meninski, Franciscus à Mesgnien (2000), Thesaurus Linguarum Orientalium Turcicae-
Arabicae- Persicae: Lexicon Turcico-Arabico-Persicum. Viennae, 1680, Tıpkıbasım, (5
Cilt), Simurg, İstanbul.
Özçelik, Sadettin (2017), “Sözlü Edebiyat Ürünü Yazmaların Edisyon Kritik Yöntemiyle
Okunması: Dede Korkut Örneği”, Türk Dili Araştırmalar Yıllığı Belleten 2017/1: 91-104.
Özçelik, Sadettin [Hazırlayanlar [ (2001), Dede Korkut Oğuznameleri, Yapı Kredi
Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, İstanbul.
Tezcan, Semih-Boeschoten Hendrik [Hazırlayanlar[ (2001), Dede Korkut Oğuznameleri,
Yapı Kredi Yayınları Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, İstanbul.
Tulum, Mertol-Tulum Mehmet Mahur [Hazırlayanlar[ (2016), Dede Korkut Oğuznameler
Oğuz Beylerinin Hikâyeleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara.

39
40
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİ METİNLERİNDE
“TANRI” SÖZÜ VE KAVRAM ALANI
Selenay BALOĞLU *

ÖZET

Her insan doğduğu andan sonra kendini, yaşadığı yeri, çevresini keşfederken mutlaka bir güç
unsuru aramış ve inandığı bu güce kendi kültüründeki karşılığına göre bir ad vermiştir. İngilizcede
god, Fransızcada dieu, Almancada gott, Arapçada el-ḫāliḳ )‫ )ﺍﻠﺨﺎﻟﻖ‬gibi adlar kullanılırken dilimizde
de yaratıcı için pek çok ad verilmiştir. Bu adların farklı dillerden alıntı sözcüklerle karşılanmış
olması dikkat çekmektedir. Özellikle Arapça ve Farsça adların ağırlıkta olması Türk toplumunun
dini ele alırken etkileşim halinde olduğu ulusların dilleriyle alakalıdır. Çalışmamızda Tanrı ile ilgili
kavramları tespit etmek amacıyla Eski Anadolu Türkçesi dönemi telif ve tercüme eserleri taranmış,
tespit edilen kavramların kökenlerine ve eski kullanımlarının bu dönemde devam edip etmediğine
bakılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Tanrı, Eski Anadolu Türkçesi, dini kavramlar

Giriş

Bir milletin dil malzemesini incelerken karşımıza o dilin sosyal, kültürel, ticari, sanatsal
yapısından da pek çok ipucu yakalar; bir de tüm bunlara yön veren dini inanışların dile
yansımasını da görürürüz.

Tarihten önceki dönemlerde kullanılan ilk kelimeleri tespit etmek, ispatını yapmak,
elbette son derece güçtür, tartışmalı bir konudur. Türkiye Türkçesindeki Tanrı sözcüğü
elimizdeki en eski kaynak olan Orhun Yazıtları’nda “Tenri /Tengri” biçimindedir ve bu
biçim aynı kavramda, az çok ses de ğişimleriyle, bütün Türk lehçelerinde kullanılmıştır,
kullanılmaktadır. Sözcükteki “-n-” sesi, daha doğrusu “-ng-”sesleri, sözcüğün ince sıradan
kalın sıraya geçmesinde etkili olmuş, sözcük Türkiye Türkçesinde Tanrı, Yakutça’da ses
ayrışımı (archiphoneme) olayı ile Tangara biçimini almıştır Aynı kavramdaki aynı sözcüğü
Sümerce’de dingir biçiminde görüyoruz. Bu sözcüğün Sümerce’deki anlamı ve karşılığı,
Akadcada ilu, yani “Allah”tır. Dil bilim verilerine, dilciliğe göre, anlam bakımından
aynı olan Tengri sözcüğü ile, Sümercedeki dingir sözcüğü arasındaki biçim birliği de
ortadadır; baştaki “d-/t-” gibi küçük ses ayrılıkları her sözcüğün tarihinde görülebilir.
Bize göre köken kesinlikle aynıdır ve “rastlantı, tesadüf” gibi aykırı bir açıklama, bilim
yöntemlerine ters düşer. (Hatiboğlu 1976: 574-575)

Yazılı kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Türkler İslamiyetten önce, pek çok din
ve mezheple karşılaşmış ve benimsemiştir. Bozkır Türkleri arasında, özellikle Yakut ve
Altaylar arasında, görülen Şamanizmin yanısıra Budizm, Maniheizm, Zerdüştlük gibi din
ve mezhepler yayılmış; birtakım tabiat kuvvetlerine (dağ, tepe, kaya, ırmak, su kaynağı,
mağara, ağaç, orman, volkanik göl, deniz, demir, kılıç vb.) inananlar olmuş, eski çağlarda
hiçbir kavimde olmayan Gök Tanrı dini benimsenmiştir. Birtakım Türkler de Museviliği
(bkz. Hazarlar), ve Hıristiyanlığı benimsemişler çoğunluğun olmadığı bu bölgelerde
asimile olmuşlardır. (Kafesoğlu 1987: 85-104)

* Al-Farabi Kazak Millî Üniversitesi, Şarkiyat Fakültesi, Türksoy Bölümü, Almatı / Kazakistan. selenayksmc@
hotmail.com
41
İslamiyet’in Araplar aracılığıyla Türklerle buluşmasından [Abbasiler Devri (750-1258)]
sonra, Karahanlılardaki devlet teşkilat ve telakkisi ile [Karahanlı Devleti (932-1212)]
İslamiyet resmî din olarak ilan edilmiş ve X. yüzyılın sonlarına kadar hızla yayılmıştır. 1

“Birdir Ol kim andan artık Taŋrı yok”(Esin 1978: 143)

İslamiyet inanışı tarihinde Tek Tanrılı dinlere inanmış Türkler arasında kabul görmüş,
İslami Türk Edebiyatının ilk örneği kabul edilen Kutadgu Bilig’den (1069-1070)
başlayarak, Araplara Türkçe’yi öğretmek amacıyla yazılan Dîvânü Lügati’t-Türk (1072-
1077), yine dini unsurların yer aldığı öğütler kitabı Atebetü’l-Hakayık (1102-1130), dinin
esaslarının anlatıldığı Dîvân-ı Hikmet ve yapılan Kur’an Tercümeleri ile sözvarlığımızda
Türkçe terimler zamanla unutulmuş, Arapça, Farsça kökenli dini terimler yer almaya
başlamıştır. (Ercilasun 2009: 352-353)

Eski Oğuzca Batı Türkçesi’nin ilk döneminin adıdır. 13. yüzyılda başlar ve 16. Yüzyıl
başlarına kadar sürer. Bu dil aynı zamanda Oğuz lehçesinin ilk yazı dili olma özelliğine
sahiptir.(Akar 2014: 2)

Oğuz lehçesi önceleri yalnızca konuşma dili olarak destanlarda, halk şiirlerinde,
atasözlerinde, masallarda edebiyat vasıtası olarak kullanılıyordu. Türkler geldikleri
Anadolu topraklarında elli yıl geçmeden Orta Doğu’nun en büyük devleti Büyük
Selçuklu Devleti’ni kurdular. Bu nedenle yazışmalar için, edebî eserler için, ilmî kitaplar
için ihtiyaç duyulan bir dil vardı ki bu ihtiyaç için geldikleri topraklarda iki dili hazır
buldular. Bunlardan biri Farsça’ydı ve nice zamandan beri edebiyat dili olarak oldukça
gelişmişti. Diğeri ise daha şanslıydı. Büyük ve samimî bir imânla bağlandığımız yeni
dinimizin ve onun mukaddes kitabının dili idi. Bu nedenle Oğuz Türkleri ilim dili olarak
Arapça’yı, edebiyat ve devlet dili olarak Farsça’yı kullandılar.

Yeni din ile birlikte yeni bir medeniyet dairesine giren Türklerin maddi ve manevi bütün
hayatına yön veren İslamiyet elbette dilini de etkilemiştir. Bu etkinin yoğun olarak
görüldüğü sahalardan biri de dini terminolojidir. (Yıldız 1998: 325-339)

Dolayısıyla bu dönem eserlerinde pek çok kavram gibi daha önce Türkçede olmayan
Allah’la ilgili terimler Arapçadan ve Farsçadan Türkçeye girmiştir.

Bu çalışmamızda Eski Anadolu Türkçesi döneminde yazılmış: Ahvāl-i Kıyāmet, Yūsuf


u Zelīḫā, Süleymannāme-i Kebīr, Gülistān Tercümesi, Kitābu Evsafı Mesācidi’ş-Şerīfe,
Tārih-i İbn-i Kesīr Tercümesi, Mecmūʿatü’n-Neẓāʾir, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Kabusnāme,
Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri, Çarhnāme, Dehhāni ve Manzumeleri, Mevlid
(Vesīletü’n-Necat), Yunus Emre Divānı, Husrev ü Şīrin ve Kenzü’l–Küberā ve Mehekkü’l-
Ulemā adlı telif ve tercüme eserler taranmış “Tanrı” ile ilgili tek kelimelik, tamlamadan
veya kalıp ifadelerden oluşan kavramlar tespit edilmiş; kullanıldığı beyit-satır numarasıyla
verilmiştir.

Eski Anadolu Türkçesi’nde tespit edilen kavramlar şunlardır:

1. Tek Kelimelik Kavramlar

• Aḳvem: (Ar.) çok(daha, en, pek) doğru


1
http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=323.(23.02.2019)
42
“Ḥaḳ Teʿālā ḫod-aʿlā ve aḳvemdür “ (Süleymannâme, 56b/28)

• ʿAlīm: (Ar.) her şeyi bilen (Allah)

“ʿAlīm ol resmedür her baḥr ü berre

Ḳi bilür kainātı ẕerre ẕerre” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin, b.42)

“Ol ʿAlīm’ ün ʿilmine bulınmadı ġāyetde ʿadd” (Süleymannâme, 56b/28)

“Eşyā aŋa musaḫḫar ve mūtiʿ olmışdur ʿAlīmdür.” (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 18a/17)

• Allāh: (Ar.) her şeyin yaratıcısı olan tek ve mutlak varlık, Tanrı
“Ne deŋlü kesret ile görse efʿāl
Bilā-şübhe bile Allāhı faʿāl” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin, b.138)

“Devletli sultanım! Allahın inayeti, Peygamberin mûcizatı ile” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu


Tarihi, 127. Bab)

“…Amma Allah içün iki keleci söyleyeyim, dinle” ( Keykâvus, Kabusnâme, 30. bab)
“Hem Ona Allâh nice lutf eyledi
Yâ nice rahmet hunile duyladı” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 362)

“İy Allāh um aġırla İslām dīnin ʿÖmer-ile ya Ebi’l-Ḥakem-ile yaʿnī” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-
Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 14b/ 10)

“Geçmiş peyġamberler ervāḥına ṣalavāt virüp Allah a tekbīr getürdiler” (Süleymannâme,


5a/13)

“Ki bize rūzi ḳıldı Allāh“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 2b/29)

“Pes Allāh yolında ş’ol ḳadar cihād itdi“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 1b/13-14)

“Teraḥḥum ede Allāhum ḳıla vaṣluŋı erzānī“ (Mecmuatu’n-Nezair, 22b/2)

• ʿAzīz: (Ar.) benzeri bulunmayan, eşsiz kudret sahibi, mağlup edilmesi mümkün
olmayan

“Yaʿni ş’ol işler kim olur taḳdīridür ş’ol Allāhuŋ kim ʿAzīzdur“ (Tarih-i İbn-i Kesir
Tercümesi, 18a/16)

• Bāḳī: (Ar.) ebedi, ölümsüz


“Çünki bu ḫūy-ıla ḫulanmışdur
Bāḳī dirlik ṣuyın ṣulanmışdur“ (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 110a/6)

“Mālik ol milkinde ḳāʾim ḥayy ü bāḳī lā-yezāl” (Süleymannâme, 1a/42)

• Bārī: (Far.) her şeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran, yaratan
“Bārī her ʿālī maḳāmı kim baŋa ʿarż itdiler
Baḳdum u geçdüm ü göz yumdum u yüz döndürmedüm“ (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve
Mehekkü’l-Ulemâ, 28b/6)

“Bārī bunlaruŋ ṭaʿnına ṭāḳat getürmedi“ (Gülistan, 7b/15)


43
“Iraġ etsün seni Bārī yavuz gözden yavuz dilden“ (Mecmuatu’n-Nezair, 67a/3)

• Baṣīr: (Ar.) her şeyi, tüm kainatı en mükemmel şekilde, noksansız gören

“Baṣīr ol ḥadde kim kem mūr ayaġın

Gece eyle görür kim gün çırāġın” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin, Ender Tevḥīd ü Temcīd-i Bārī
Taʿālā b.44)

• Beḳā: (Ar.) ölümsüzlük, ölmezlik, kalıcılık


“Anlar ki göz açtılar bu dünyadan geçtiler
Bekâya ulaştılar menzilleri arş oldu“ (Yunus Emre Divanı, 394/b.7)

• Cebbār: (Ar.) dilediğini cebir yoluyla yapan, kayıtsız şartsız herkese cebredecek güçte
olan, hiç kimse tarafından kendisine cebir olunamayan
“Cümle ʿālem yoġiken O var idi
Yaradılmıştan ganī Cebbār idi” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 25)
“ Mümin isen gel gel beri Cebbār ola burc u bârû
Fahr edelim mürşid ile malūm ola münkir nedir“ (Yunus Emre Divanı, 56/ b.10)

• Celāl: (Ar.) Allah’ın kahredici sıfatı

“Ṣıfat-ı Celāl ile ḳahr eyleye şol kimselere” ( Süleymannâme,56a/17)

• Celīl: (Ar.) ululuk ve celâl sahibi, yüce, âli


“Kudretin izhār ederek o Celīl
Birliğine bunları kıldı delīl” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 29)

• Cenāb: (Ar.) “hazret” manasına kullanılan saygı sözü


“Cenābından ki ʿālem kem bigidür
Ezelden tā ebed bir dem bigidür” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin, Ender Tevḥīd ü Temcīd-i Bārī
Taʿālā b.83)

• Cömerd: (Far.) kendine ait şeyleri kolay veren, ikram eden, eli açık
“Çünki dest et-resed aḫlāḳ-ı kerem cömerdī
Taŋrı cömerd-dür u ġayetde sever cömerdi“ (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-
Ulemâ, 19b/ 8)

• Çalap/ Çelep: (Ar.) Tanrı, Allah


“Neyi kim isteye ger ḫayr eğer şer
Çalaptan ẓannına göre bulur er” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin,VI, b.319)
“Sordu hâlini dahi hem O Çalap
Sor habîbim ne kılar dedi talep” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 595)

“Eyle olsa Çalabın nimetlerin endişe eyle ve anın sun’un fikreyleyip ibret eyle”(Keykâvus,
Kabusnâme, Ek 1, Evvel Bap)
“Çelebüm, çūn ölüme oġraruz biz,
Ayurma soŋ nefesümüz īmāndan” (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.70)
44
“Çelebüŋ ḳudreti ʿaẓīm çoḳdur,
iki ʿālem kişinde bir oḳdur.” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri I. b.76)
“Raḥmetüŋ çoḳdur, deŋizdür ė Çelep
Raḥmetüŋ eksilmeye sen çoḳ saç!” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri XIX. b.3)
“Dilin ey dil Çalap hâzır pes kulağın niçin sağır
Senin sözüne sen münkir v’allah bu iş hatar durur“ (Yunus Emre Divanı, 61/b.6)
“Ger ol olmayaydı bu gök ü bu yir
Yaradılmayaydı Çalap böyle dir“ (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 2b/
9)

“Naṣīb ola Çalap dan varasız siz” (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 4b/66)

“Yarlıġaya suçumuz Çalabumuz” (Yūsuf u Zelīhā, 3a/58)

“Yaʿnī iy Çalabum sen Cerīhi öldürme“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 149b/17)

• Ebed: (Ar.) sonu olmayan, sonsuz, ölümsüz

“Mālikü’l mülk ü ezel ü ebedsin ki” (Süleymannâme, 63b/23)

• Ekber: (Ar.) çok (daha, en, pek) büyük

“Refīk olup ʿināyetler saŋa ol Ḥayy u Ekberden” (Mecmuatu’n-Nezair, 95a/36)

• Ezel: (Ar.) başlangıcı olmayan

“Mālikü’l mülk ü ezel ü ebed sin ki” (Süleymannâme, 63b/23)

• Ferd: (Ar.) eşi olmayan, eşsiz

“Zebūr-ı Dāvud oḳuyup sen yüce pādişāhuŋ ferd ü ṣamedullahuŋ vaḥdāniyetine ikrār
idüp…” (Süleymannâme, 91a/1)

• Ġāfūr: (Ar.) çok mağfiret eden, çok şefkat gösteren, bağışlayan, yarlıgayan

“Raḥm ḳıl Firdevsīye sen yā Ġāfūr” (Süleymannâme, 73a/1)

• Ġanī: (Ar.) hiçbir şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayan, kullarının bütün ihtiyacını
karşılayan mutlak zengin
“Bu Süleyman nice medh etsin Onu
Çünkü meddâhıdır Onun o Ganī” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 198)
“O ki bize yaraşır kıldık onu
Sen Sana yaraşırın kıl yâ Ganî” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 748)
“Gânî Cebbâr aşk erine bin Hamza’ca kuvvet verir
Dağları yerinden ırar yol eyler dosta gitmeğe“ (Yunus Emre Divanı, 1/b.5)

“Ḥaḳdan özge kimseye başuŋ bükidüp olma dāl. Ol gānī dergāh öŋinde ġayra el sunmaḳ
ḫatā” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 49a/6)

“Ḳurtarandan vir ḫalaṣlıḳ yā Ġanī“ (Yūsuf u Zelīhā, 24b/699)


45
• Ġufrān: (Ar.) affetme, yarlıgama, merhamet etme
“Benim ebed benim bekâ ol Kadir ü Hay mutlaka
Hızır ola yarın sakka onu kılan Gufrân benim“ (Yunus Emre Divanı, 211/b.5)

“Yarlıġasun Ġufrānum imdi sizi“ (Yūsuf u Zelīhā, 48a/1402)

• Ḥaḳ /Ḥaḳḳ: (Ar.) Allah, Tanrı


“Yol budur, ol cān, ki bu yoldan çıḳa,
Degmeze gāvur gibi ol cān Ḥaḳa” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri, II. b.107)
“Muzhir-i Hak mazhar-ı envâr idi
Cümle lütf-i Hak özünde var idi.“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 428)
“İste anı, ki yolı varmışdur,
cānını Ḥaḳ nūrına ḳarmışdur” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri I. b.14)
“ʿİbādet ḳıl Ḥaḳ içün gėçe gündüz!
ʿİbādetdür, bilür sen, genc-i pinhān.” (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.56)

“Zira ki Hak sübhanehu ve teâlâ-celle calâluhu-mecmu eşyayı yarattığından âdemi yeğ


yarattı.” (Keykâvus, Kabusnâme, Altıncı bap)

“Ya cenk ederiz, ya sulh ederiz. Hakkın takdiri her ne ise görürüz” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu
Tarihi, 57. Bab)
“Benim Hak’ın kudret eli benim belî aşk bülbülü
Söyleyip her türlü dili halka haber veren benim“ (Yunus Emre Divanı, 193/b.11)

“Dördinci budur ki çün Ḥaḳ buyurdı ki…” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-


Ulemâ, 10b/ 1)

“Kul oldur ki eksüklügin bilüp ʿöẕrini Ḥaḳ dergāhına getüre“ (Gülistan,1b/5)

“Dāʾir-i cūdında Ḥaḳḳ’uŋ ḫatem-i milk-i nigīn“ (Süleymannâme, 1a/60)

“İderler andan Ḥaḳḳa çok niyāzı” (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 2a/16)

“İmdi ne ḳılur işit Ḥaḳ ḳudreti“ (Yūsuf u Zelīhā, 3a/55)

“Bu söz kim Firʿavn didi Ḥaḳḳ a ʿināddur“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 98b/8)

“ʿİnāyet olmasa Ḥaḳdan döner ʿiṣyāna her ṭāʿat“ (Mecmuatu’n-Nezair, 5a/7)

• Ḥāḳīm: (Ar.) hükmeden, buyruğunu yürüten, egemen


“Hoş işitirdi ıraktan şöyle ki
İşitirdi yakından o Hakīm” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 324)

“Ol Ḥakīm ’ün ḥikmetine ʿaḳl irmektür muḥāl” (Süleymannâme, 1a/38)

• Ḫāliḳ/ Ḫālıḳ: (Ar.) yaratıcı, yaratan

“Zira bir kişi halka eyi gözüke, Halik’a dahi eyi gözükür, eyle olsa dünyada halk katında
makbul olursun ve ahirette Halik katında.” ( Keykâvus, Kabusnâme, Altıncı Bap)
“Mūsī dėdi: “Ḥāşā sinden sayrulıḳ!
46
Sen ḫalıḳ sen, saŋa ḳandan sayrulıḳ?” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri II. b.130)
“Dünyada Peygamber’in başına geldi bu aşk
Tercümanı Cebrâil ma’şûkası Hâlikdir“ (Yunus Emre Divanı, 86/b.4)

“Ol gice tā ṣubḥ olıncaya dek Ḫalıḳa tāʿat eyledi“ (Süleymannâme, 4b/44-45)

“Sulṭān ḳıldı Ḫāliḳum beni ulu“ (Yūsuf u Zelīhā, 45a/1316)

“Yaŋaġuŋ ālını gör kim ne al etmiş durur ḫāliḳ” (Mecmuatu’n-Nezair, 69b/2)

• Ḥalīm: (Ar.) kullarının isyânını, emirlerine uymayışını görüp bildiği halde onları
şiddetle cezâlandırmayıp yumuşak davranan

“Gücüŋ niçe ki yiter ṣabr id ü taḥammül ḳıl

Ki saŋa güc viren adı-durur Ḥalīm ü Ṣabūr” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-


Ulemâ, 20a/ 1)

• Ḥayy: (Ar.) bütün varlıkların hayat kaynağı, ebedi ve hakik, hayat sahibi
“Kâh hâlis ü kâh muhlis ola muş Furkân ile
Kâh Rahmâni’r-Rahîm ya Hayy u ya Mennân olam“ (Yunus Emre Divanı, 201/b.44)

“Mālik ol milkinde ḳāʾim ḥayy ü bāḳī lā-yezāl“ (Süleymannâme, 1a/42)

“Refīk olup ʿināyetler saŋa ol Ḥayy u Ekberden“ (Mecmuatu’n-Nezair, 95a/36)

• Ḥażret: (Ar.) Allah’ın adı yerine kullanılmış saygı ifadesi


“Vardı O da Hazret’e kavuştu hoş
İlle biz hasrette kaldık Onsuz uş“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 701)

“Erenler kapısı Hazret kapısı


Bu tapuya gelen mahrûm gönülmez“ (Yunus Emre Divanı, 113/b.11)

• Ḥilm: (Ar.) yumuşak huyluluk

“Ve eger ḥilm ṣıfatına perveriş vire, yaʿnī yük götürmek ṣıfatın isteye ki ol daḫı Allah
ṣıfatlarındandur.” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 19a/ 9-10)

• Hū: (Ar.) Allah, Tanrı


“Biz ahret gamın yiyicek dün ü gün yâ Hû diyicek
Hak’dan yana gönelicek denizde yol vardır bize“ (Yunus Emre Divanı, 333/b.4)

• Ḫudā: (Far.) Allah, Tanrı


“Ḫüdâ ‘nın kulluğuna kaasır oldum
Bu nefsim maksuduna vâsıl oldum” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 496)

“Ve eger ẓulma ve cevre ve hevā mutābaʿatına ve ḫudā muḫalefetine becid” (Şeyhoğlu,
Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 30a/4)

“Ḥamd-i bī-ḥad ol Ḫudā’ya it hümām“ (Süleymannâme, 16b/39)


47
“Dervīş eyitdi iy ḫudāyā“ (Gülistan, 13b/2)

“Muḥammed ḥürmetiyçün ey Ḫudāyā“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 1b/8)

“Ḫudā emri birle diye çünki İsrafīl çıġırıcaḳ mübārek merḳad-i şerīfleri“ (Ahvâl-i
Kıyamet, 26b/570)

“Nitekim ʿilm-ile insāna şeref virdi Ḫudā” (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi 2b/8)

• Ḫudāvend: (Far.) her şeyin sahibi olan (Allah)

“İy Ḫudāvend-i kerīm ü kār-sāz“ (Süleymannâme, 72b/40)

“Ḫudāvendā şükür olsun ṭapuŋa“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 1b/1)

• Ḫudāvendgār: (Far.) her şeyin sahibi olan (Allah)

“Ḫudāvendgāruŋ keremini ve luṭfını gör kim ḳul günāḥ işler“ (Gülistan, 2b/8)

• İlāh/ İlāhī: (Ar.) Allah,Tanrı


“İlâhi kamu âlem padişahı
Kamu âcizlerin sensin penahı
Seni birlerüm ü Kaadir bilerüm
Bana sen yardım etgil yâ İlâhi“ ( Keykâvus, Kabusnâme, Ek II Önsöz)
“Ola ki rahmet kılar o Pâdişah
O Kerîm O Rahîm O İlâh“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 6)
“Doğruluk bekleyen dost kapısında
Gümansız ol bulur İlâhî devlet“ (Yunus Emre Divanı, 19/b.10)

“İlāhī sinümüz itme ḳaraŋu“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 9b/178)

“Nitekim İlāh Kurʿān-ı Mecīd içinde buyurur“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi,1b/8)

“Daḫı noḳsān ḫazānından İlāhum saḳlasın anı“ (Mecmuatu’n-Nezair, 13b/26)

• Ḳadīm: (Ar.) başlangıcı olmayan, ezeli


“Ondan ayrı diriliğim dirlik değil durur benim
Kadîm odur görür beni ben ölüyüm göremezem“ (Yunus Emre Divanı, 174/b.2)

“Ol Ḳadīm’ün ḥaḳḳına hadīs dimek zinhār i yār“ (Süleymannâme, 1a/39)

• Ḳadīr: (Ar.) tam ve mutlak kudret sâhibi olan, istediğini dilediği gibi yapmaya gücü
yeten
“Vâde olundu kamuya kim göreler yarın onu
Benim yârim bunda durur bunda göründü Ol Kadîr“ (Yunus Emre Divanı, 53/b.5)

“Ḳādir ol ki ḳudretinde var kemāl ü sāz-kār“ (Süleymannâme,1a/43)

“Ḳādirdür her ne dilerse ol ḳılur“ (Yūsuf u Zelīhā, 15a/408)

“Yirlü yirinde ider ve Ḳādirdür“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 16b/16)


48
“Muḳadder ḳıldı ey server ezel bu ʿışḳuŋı Ḳādir“ (Mecmuatu’n-Nezair, 22b/5)

• Ḳayyūm: (Ar.) kendi zâtı ile kaim olan, varlığında ve varlığının devamında her
şey kendisine muhtaç olduğu halde kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, bütün
mahlukatı var kılıp varlığını devam ettiren

“Muʿīn ü dest-gīr olsun hemīşe Ḳādir ü Ḳayyūm“ (Mecmuatu’n-Nezair, 46a/44)

• Kerīm: (Ar.) vaadini yerine getiren, çok verici, lutuf ve ihsanı bol, kendisine sığınanı
geri çevirmeyen
“Hem dahi Kur’ân’da öğdü O Kerîm
Dedi ki Sensin “alâ hulkin azîm” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 426)
“Sensin Kerîm sensin Rahîm Allah sana sundum elim
Senden artık yoktur umum Allah sana sundum elim“ (Yunus Emre Divanı, 184/b.1)

“İy Ḫudāvend-i kerīm ü kār-sāz“ (Süleymannâme, 72b/40)

“Bu kitābı ḳıl mübārek ṣāḥibine iy Kerīm“ (Gülistan, 79b/11)

“Ol Kerīmdür suçuŋuz baġışlaya“ (Yūsuf u Zelīhā, 1b/7)


“Sen ol Kerīm ü Ḫudāsın ki fażl-ı cūdūŋla“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 20a/9)
Ḳayırma kim Kerīm işi keremdür“ (Mecmuatu’n-Nezair, 115a/2)

• Lā-şerīk: (Ar.) eşi benzeri olmayan, eşsiz, benzersiz

“Ḳādir ol ki şekk degüldür lā-şerīk ü lem-yezel“ (Süleymannâme,14b/30)

• Lā-yezāl: (Ar.) zeval bulmayan, varlığı devam eden, yok olmayan

“Mālik ol milkinde ḳāʾim ḥayy ü bāḳī lā-yezāl“ (Süleymannâme,1a/42)

• Lem-yezel: (Ar.) yok olmaz, devamlı, kalıcı

“Ḳādir ol ki şekk degüldür lā-şerīk ü lem-yezel“ (Süleymannâme,14b/30)

• Maʿbūd: (Ar.) kayıtsız şartsız kulluk edilmeye layık olan, kendisine ibadet olunan
varlık, ilah, Allah

“Her dildeki maḳsūd sensin ve her milletde maʿbūd sensin” (Süleymannâme, 90b/33)

• Mālik: (Ar.) her şeyin sahibi olan (Allah)

“Mālik ol milkinde ḳāʾim ḥayy ü bāḳī lā-yezāl” (Süleymannâme, 1a/42)

• Mennān: (Ar.) kullarına sınırsız, hesapsız nimetler veren; iyilik ve ihsanda bulunan
“Kâh hâlis ü kâh muhlis ola muş Furkân ile
Kâh Rahmâni’r-Rahîm ya Hayy u ya Mennân olam“ (Yunus Emre Divanı, 201/b.44)

• Mevlā: (Ar.) kainatın yegane sahibi ve efendisi durumunda olan Allah


“Evvel derdi gönlüm bana atlar donlar gerek bana
Mevlâm bir derd verdi bana dostun cemâlin arzular“ (Yunus Emre Divanı, 98/b.5)
49
“Ṭapuŋdan özgeye ʿālemde dimezem Mevlā“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 20a/7)

• Mücīb: (Ar.) istekleri karşılayan, ihtiyaçlara cevap veren, duaları kabul eden
“Ona dîdârını görmek kıl nasîb
Cümle mü’minleri ile yâ Mücîb“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 755)

• Nāżır: (Ar.) bakan, gözeten

Ḥak Teʿālā Ḳādir ü Nāżırdur“ (Süleymannâme, 54a/12)

• Pādişāh: (Far.) cihan sahibi (Allah)


“Bî-hurûf û lafz u savt O Pâdişâh
Mustafâ’ya söyledi bî-iştibâh“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 405)
“Biz uludan işittik evvel er yaratıldı
Pâdişâh ın birliğin evvel kadîm er bildi“ (Yunus Emre Divanı, 367/b.1)

“Pādişāh sın ṣormaḳ necātdur yā Rabbi hiç kimse ve-illā Cebrāyil“ (Ahvâl-i Kıyamet,
23a/483)

“Yazuġın baġışlaġıl i pādişāh” (Yūsuf u Zelīhā, 52a/1526)

• Perverdigār: (Far.) Allah, Tanrı

“Her ḫaṭardan ḥāfızuŋ Perverdigār olsun kim“ (Süleymannâme, 98a/7)

• Rabb: (Ar.) Allah, Tanrı

“Bu ben fakir dahi derim: “Yâ İlāhī! Büyüklüğün ve ululuğun hakkı için bu menakıbı
okuyana ve dinleyene ve yazana rahmet et. Ey âlemlerin Tanrısı! Duamı kabul et.
Âmin ey âlemlerin Rabbi ” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, 120. Bab)
“Odur âlemlerin Rabbı, İlâhı
Kamunun gereğin görüp düzeden
Odur dayir kılan mihr ile mâhı
Odur afvedici cümle günahı” (Keykâvus, Kabusnâme, Ek II Önsöz)

“Cürmini Yā Rab ḳıl anuŋ ʿafüv“ (Süleymannâme, 34b/35)

“Pādişāhsın ṣormaḳ necātdur yā Rabbi hiç kimse ve-illā Cebrāyil“ (Ahvâl-i Kıyamet,
23a/483)

“Dilerem yā Rab görem Yūsuf yüzin” (Yūsuf u Zelīhā, 5a/112)

“Rablarına ḥamd itmegile tesbīḥ iderler ve daḫı Rablarına īmān getürürler“ (Tarih-i İbn-i
Kesir Tercümesi,7a/17)

“Siyāh et defterin yā Rab düriben ʿömri ṭūmārın” (Mecmuatu’n-Nezair, 11b/34)


“Sen kim dedin Yâ Rab bana ben yakınım senden sana
Çün yakınsın benden bana görklü yüzün göster bana“ (Yunus Emre Divanı, 14/b.3)

• Raḥīm: (Ar.) rahmet ve merhamet sahibi, şefkat eden, gufran sahibi


“Ola ki rahmet kılar o Pâdişah
50
O Kerîm O Rahîm O İlâh“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 6)
“Rahim durur senin adın Rahim’liğim bize dedin
Mürşidlerin muştuladı La tak netu hitâb nedir“ (Yunus Emre Divanı, 89/b.4)

“Kātibini yarlıġaġıl raḥmetüŋle yā Raḥīm“ (Gülistan,79b/12)

“O Muḥammed nūr-ı Ḥaḳḳı yā Raḥim“ (Süleymannâme,72b/41)

“Ol Raḥīm dür raḥmet ider ḳulına“ (Yūsuf u Zelīhā, 1b/4)

• Raḥmān: (Ar.) sonsuz merhametli

“Anda yaḳın Raḥmāndur, bunda yaḳın şeyṭāndur,

şeyṭān elinden ḳaçuŋ, ayduŋ: Lāḥavlavalā!” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri III. b.9)
“Bir kuluna atlar verip avrat u mal çoklar verip
Hem birinin yok bir pulu rahm edici Rahmân benim“

“Hem nebiyy-i mürsel idi yarıcı Raḥmān idi“ (Süleymannâme, 35a/16)

“Kullarına raḥman durur virmiş dürlü niʿmeti“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife,


17b/342)

“Daḫı bir adı anuŋ Raḥmān durur“ (Yūsuf u Zelīhā, 1b/3)

“Yaʿnī Raḥmānuŋ ʿarşı ditredi Saʿīd ibni Muʿāz olduġıyıçun“ (Tarih-i İbn-i Kesir
Tercümesi, 7a/1)

“Zamān ile zemīn içinde gör ol vech-i Raḥmānı“ (Mecmuatu’n-Nezair, 9a/3)

• Rāzıḳ: (Ar.) rızık veren

“Müʿmine ṭoġup kendülerüŋ Ḫālıḳınuŋ ve Rāzıkınuŋ vaḥdāniyetine ikrār iderler“


(Süleymannâme, 97b/34)

• Ṣabūr: (Ar.) sabreden


“Gücüŋ niçe ki yiter ṣabr id ü taḥammül ḳıl
Ki saŋa güc viren adı-durur Ḥalīm ü Ṣabūr” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-
Ulemâ, 20a/1)

• Ṣāniʿ: (Ar.) her şeyi sanatlı yaratan (Allah)

“Ṣāniʿ ol kim ṣunʿdür çoḳ yoḳ ḳıyāsı ne şümar “ (Süleymannâme, 1b/87)

• Sulṭān: (Ar.) Allah, Tanrı


“Bilürmi sen, niçün geldüŋ cihāna?
sini ḳulluġ içün yaratdı Sulṭān“ (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.5)
“Sensin bu benim Sultânım bu cânlar içinde cânım
Çokdur benim günâhlarım sen meded eylegil Çalap“ (Yunus Emre Divanı, 16/b.5)

• Sübḥān/Sübḥānī: (Ar.) Allah, Tanrı


“Yunus miskin kalmaz câna verir cânını kurbâna
51
Gelsen sığınsan Sübhân’a doğru yola gitsen gönül“ (Yunus Emre Divanı, 161/b.5)
“Baḫma bu tedbīre ki sulṭān ḳılur
Gözle bu taḳdīri ki Sübḥān ḳılur” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ,
46a/5)

“Andan ḥükm-i sübhānī ve emr-i Yezdānī fermān-ı Süleymānī birle” (Süleymannâme,


30a/4)

“Ol bir yüce Sübḥan durur ʿaṭāsı çoḳ sulṭan durur“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife,
17b/342)

“Çıḳ ḳuyudan tesbīḥ eyle Sübḥāna“ (Yūsuf u Zelīhā, 7b/190)

“Saçına dilberüŋ ṭolaş kim oldur ẓıll-i Sübḥānī“ (Mecmuatu’n-Nezair, 16b/27)

• Şefiʿ: (Ar.) şefaatçi


“Hak buyurdu ben Sana olam mutî
Her ne dersen onu tutam yâ Şefiʿ“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 624)
“Allah olıcak Kâzî bizden ola mı râzı
Görüp Habîbi bizi Şefi ola mı Yâ Rab“ (Yunus Emre Divanı, 15/b.3)

• Taŋrı/Teŋri/ Taŋrı: (T.) tapınılan şey, İlah

“Kırk beş gün Macar ülkesinde aşağı yukarı gezdiler, çiğnediler. Döndüler geldiler.
Tanrı’nın izni ile sağ ve selâmet Eflak ülkesine çıktılar.” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi,
110. Bab)

“Dirliğimde ben padişahlık ederdim. Tanrı’nın dükeli kullarına benim adlimin fayidesi
ererdi.” (Keykâvus, Kabusnâme, Yedinci Bap)
“Dünyānuŋ dirligi geçer, ḳalmaz;
Teŋriden kim dirise, ol ölmez
Girtü dirlük ölümsüz ölmekdür,
Teŋri birle hemīşe olmaḳdur.” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri I. b. 6,7)
“Her ki ona erdi erdi Tanrı’ya
Tanrı dîdârını gördü bî-riyâ” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 103)
“Çün cân ağdı Hazret’e yerag et ahrete
Tanla duran tâate Tanrı evine er gider“ (Yunus Emre Divanı, 35/b.6)

“Şükür ve sipās-ı bī-ḳıyās ol Taŋrı’ya ki niteligüŋ…” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve


Mehekkü’l-Ulemâ, 1b/ 2)

“Kimi Taŋrı kimi Ḫudā kimi Allah diyü nidā iderler“ (Süleymannâme, 90b/33)

“Şimdiki ḥālde Taŋrı dan artuḳ kimsenem ḳalmadı” (Gülistan, 19a/12)

“Anuŋ içindedür ol Taŋrı dostı“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 3b/45)

“Bir ḳatre ṣu yere ṭamlasa Taŋrı fermānıla ṭamlar“ (Ahvâl-i Kıyamet, 4b/80)

“Taŋrı adın aŋuban girem söze” (Yūsuf u Zelīhā, 1b/1)


52
“Yaʿnī sizüŋ Taŋrıŋuz ş’ol Allāhdur kim gökleri ve yiri altı günde yaratdı“ (Tarih-i İbn-i
Kesir Tercümesi, 8b/6)

“Yoġımış Taŋrı yolında zerinden hīç fer derler“ (Mecmuatu’n-Nezair, 44b/29)

• Ulvī: (Ar.) yüksek, yüce

“Kemāline eger ḥüccet dilerseŋ naẓm-ı ʿUlvīnüŋ“ (Mecmuatu’n-Nezair, 23b/2)

• Yaradan/ Yaratġan: (T.) Allah, Tanrı


“Ögüni dėr, ḳıyamet bil, yaḳındur
anun, kim saŋa nāẓırdur Yaradan!“ (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.25)
“bildüreydim ḫalāyıḳa söz ile,
Görelerdi yaratġanı göz ile” (Sultan Veled, Türkçe Manzumeleri I. b. 79)

“Sen göŋül yaradan a baġla“ (Gülistan,10a/2)

“Yaradan saḳlasun yārı yavuz gözden yavuz dilden“ (Mecmuatu’n-Nezair, 65b/4)

“Yaratġanum ḥużūrında ḳılam sinüŋ bile yarġu“ (Mecmuatu’n-Nezair, 57a/9)

• Yezdān: (Far.) Allah, Tanrı


“Dört türlü nesneden hâsıl bilin benim uşda delil
Od ile su toprak u yel bünyad kılan Yezdān benim“ (Yunus Emre Divanı, 211/b.6)

“Andan ḥükm-i sübhānī ve emr-i Yezdān ī fermān-ı Süleymānī birle“ (Süleymannâme,


30a/4)

“Görüben nūrı ḳılduḳ şükr-i Yezdān“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 15b/300)

“Nebāt ile benāt üstinde baḳ ol ṣunʿ-ı Yezdāna“ (Mecmuatu’n-Nezair, 9a/3)

2. Tamlamadan Oluşan Kavramlar

• ʿĀlemlerüŋ Rabbı: (Ar.+ Ar.) yaratılmış tüm canlıların sahibi

“Yaʿnī ben Allāham ʿĀlemlerüŋ rabbıyam“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 94b/14)

• ʿAlīm-i Fāʿīl: (Far.) her şeyi bilen ve yapan

“Ol Ḫālıḳ-ı Perverdigār u ʿAlīm-i Fāʿīl ü Muḫtār-ı Aʿẓam u ʿĀlem-i Kevn ü Mekān ki”
(Süleymannâme, 65b/36)

• Ālimü’l-Ġayb Pādişāh: (Ar. Tam.+ Far.) görünen ve görünmeyen alemin sahibi

“Eger bize gücüŋ yiterse Ālimü’l-ġayb pādişāha gücüŋ yitmez“ (Gülistan, 20a/11)

• ʿĀlimü’s-sır ve’l-ḥafiyyāt: (Ar.) sır ve gizlilikleri bilen

“SenʿĀlimü’s-sır ve’l-ḥafiyyātsın bilürsin kim ben bunlara ne didüm“ (Ahvâl-i Kıyamet,


49b/1097-1098)

• Allāhu Teʿālā: (Ar.) yüce Allah, ulu allah


53
“Murat Han Gazi: Allâhu Taâlâ bunu dahi bize vere, dedi.” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi,
47. Bab)

“Ve lâkin benimle uğraşmağa gelirse Allahu Teâlâ bilir ki ben kaçacak değilim.”
(Keykâvus, Kabusnâme, 29. bab)

“yolından düşüre ve ḥaḳīḳat ol kişiler ki Allahu Taʿālā yolından” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-


Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 5b/ 7)

“Allah Taʿālā ṣunʿıyıla her kişi ki düşdi“ Gülistan Tercümesi, 16b/11)

“Allāhu Taʿālā anı gönderdi” (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 1b/11)

• Allāhü Teʿālā Ḥażreti: (Ar.) Hürmete değer, Yüce Allah

“göŋlüme naḳl itdüm. Egerçi Allāhu Taʿālā ḥażretinüŋ ḥikmetinüŋ” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-
Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 3a/ 6)

• Allāme’l-Ġuyūb: (Ar.) görünmeyeni bilen

“Yā Allāme’l-ġuyūb ve yā Keşşāfü’l-kürūb ve yā settārü’l-ʿuyūb ve yā ġaffārü’l zünūb


beni ef’ilerden şerm-sār eyleme” (Süleymannâme, 9b/33)

• ʿAllām u Ġayb-ı Müsteʿān: (Far.) görünmeyeni bilen, kendisinden yardım istenilen,


kendisine sığınılan

“Ki oldur ʿAllām u ġayb-ı Müsteʿān” (Süleymannâme, 46a/21)

• Bār-i Ḫudā: (Far.) yüce Allah, Allah Taalâ

“duʿā ḳıldı eyitdi bār-i ḫudāya“ (Ahvâl-i Kıyamet ,11b/250)

• Bārī Taʿālā: (Far.) her şeyi takdir ettiği şekle uygun olarak yaratıp varlığa çıkaran,
yaratan

“Ve ol ḥālde ki zaḫımlu yaturdı Bārī Taʿālā nuŋ şükrin iderdi“ (Gülistan, 6b/2)

“Bārī Taʿālā Kelām-ı Ḳadīmini ve Kitāb-i Ḥaḳīmini ve Kitāb-ı Ḥakīmini ḳaṣaṣ“ (Tarih-i
İbn-i Kesir Tercümesi, 2a/8-9)

• Bī-zevāl Ḥażret: (Ar.) sona ermez (Allah)

“ẕū’l-celāl pādişāh bī-zevāl ḥażrete varıcaḳ başını secdeye koya“ (Ahvâl-i Kıyamet,
28b/602)

• Celāl-i ʿİzzet: (Ar.) haşmet ve büyüklüğün şerefi, değerinin yüceliği

“İy kemāl-i ḳudretüŋ nefḥinde ʿālem bir nefes

V’iy celāl-i ʿizzetüŋ baḥrinde dünyā keff ü ḫes” (Şeyhi, Hüsrev ü Şirin, Ḳaṣīde Der
Tevḥīd, b.90)

• Çalap Taŋrı: (Ar.+T.) Tanrı

“Çalap Tanrı’nın hası hazrette geçer nâzı


54
Peygamber’in amusı Hamza pehlevan kanı“ (Yunus Emre Divanı, 396/b.9)

• Duʿāları İşidici: (Ar.+T.) Allah, Tanrı

“Bizden ḳabūl eyle kim sen duʿāları işidicisin“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 65b/17)

• Erḥamu’r-rāḥimīn: (Ar.) merhamet edenlerin en merhametlisi

“Sizüŋ itdügüŋüzi başuŋuza ḳaḳmazın yüzüŋüze urmazın Allāh erḥamu’r-rāḥimīndür“


(Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 84a/7)

• Ferd-Rab: (Far.) tek yaratıcı

“Zī yaratmış dir beni ol ferd-Rab“ (Yūsuf u Zelīhā, 11a/292)

• Ferd u Raḥmān: (Far.) tek ve bağışlayıcı (Allah)

“Yaradılmış cemīʿi öliserdür,

Ḳalısardur hemān ol Ferd u Raḥmān” (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.32)

• Ġaffār-ı Raḥīm: (Far.) günahları örten, mağfiret eden (Allah)

“Tā kim ana raḥmet ḳıla ġaffār-ı Raḥīm müsteʿan“ (Süleymannâme, 91a/20)

• Ġaffārü’l-Zünūb: (Ar.) günahları örteni affeden (Allah)

“Yā Allāme’l-ġuyūb ve yā Keşşāfü’l-kürūb ve yā settārü’l-ʿuyūb ve yā ġaffārü’l-zünūb


beni ef’ilerden şerm-sār eyleme” (Süleymannâme, 9b/33)

• Ġaniyyü’l-Aġniyā: (Ar.) hiçbir şeye ve hiç kimseye muhtaç olmayan, kullarının bütün
ihtiyacını karşılayan mutlak zengin

“Ġaniyyü’l-aġniyāsın ben fāḳīrem“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 17a/336)

• Ḥāfıẓ-ı Pervendigār: (Far.) bütün yaratıkları besleyen ve yetiştiren (Allah)

“Kim ṣıġındum saŋa Ḥaḳsun Ḥāfıẓ-ı Pervendigār“ (Süleymannâme, 26a/8)

• Ḥaḳ Cenāb: (Ar.) Allah, Tanrı hazreti

“…ve kendülerini ḥāllerince bu ḫaṣletler-ile ve sīretler-ile bezeyeler ve Ḥaḳ cenābın


riʿāyet ḳılalar…” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 86a/7-8)

• Ḥaḳ Çalap: (Ar.) Allah, Tanrı

“Her ne ad birle ve kangı sıfat birle ki Ḥaḳ Çalabı anasın ve anı okuyasın, kendü bilin
kadarı öğmüş olasın.” ( Keykâvus, Kabusnâme, Evvel Bap)

“Her kime tevfik virse Ḥaḳ Çalap“ (Süleymannâme, 72b/31)


“Sohbet cânı semirtir hem âşıkın ömrüdür
Hak Çalab’ ın emriyle erenin himmetidir“ (Yunus Emre Divanı, 34/b.4)

“Ḥaḳ Çalabum luṭf işleye ḥabībibe baġışlaya“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 18b/353
55
“Ḥaḳ Çalapdan ün geldi in ḳuyuya” (Yūsuf u Zelīhā, 5a/113)

“Dilerem Ḥaḳ Çalabumdan anı kim“ (Mecmuatu’n-Nezair, 112a/2)

• Ḥaḳ Ḥażreti: (Ar.) Allah, Tanrı hazreti


“Dur beri gel yâ Muhammed tez dedi
Ki seni Hak Hazreti’ne ündedi” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 368)

“fāriġu’l-bāl olalar ve Ḥaḳ ḥażretine meşġūl ḳalalar ferāġat yöninden” (Şeyhoğlu,


Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 36a/1)

• Ḥākīm-i Muṭlaḳ: (Far.) sınırsız hikmet sahibi yüce Allah


“Hem tasavvurdan münezzeh Haktır O
ʿAlem üzre Hâkim-i mutlaktır O” (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 53)
“Ḥākim-i muṭlaḳ kimesne mülkine ol vaḳt olur
Kim anuŋ nefsi şerīʿat ḥükmine maḥkūm olur.” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-
Ulemâ, 34a/8)

• Ḥaḳ Sübḥānehū: (Ar.) her türlü kusur ve eksiklikten uzak

“Pes ne cehdin varsa mekirden ve hayinlikten sakın ki hayinlik ve kalplık, gerü edene
uğrar. Nitekim Ḥaḳ sübhanehu buyurur” ( Keykâvus, Kabusnâme, Otuz ikinci Bap)

• Ḥaḳ Sübḥānehū ve Teʿālā: (Ar.) her türlü kusur ve eksiklikten uzak ve yüce olan
(Allah)

“Hikmet budur ki Hak Sübhanehu ve Teâla halkın tenini bir mecmua gibi düzüptürür;
türlü türlü nesneler ki cihanda ayrı ayrı görürsün.” (Keykâvus, Kabusnâme, Kırk
Dördüncü Bap)

“ki Dāvūd peyġamber’e ʿaleyhisselām Ḥaḳ sübḥānehu ve taʿālā böyle ḫiṭāb” (Şeyhoğlu,
Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 5a/9)

“Ḥaḳ Sübḥānehū ve Teʿālā ‘nun celle celālehü emriyle, Baḥr-ı ʿAynuʾllaha varup”
(Süleymannâme, 4a/23)

“Güneş dördünci ḳat gökdedür Ḥaḳ sübḥānehu ve taʿālā“ (Ahvâl-i Kıyamet, 3b/53-54)

• Ḥaḳ Taʿālā: (Ar.) yüce Allah

“Dedi ki: “Ḥaḳ Taʿālā dünya mülkünü senin gibi hanlara ısmarladı. Malı da iş ehline
ısmarladı ki kulları birbiriyle işlerini görsünler diye…” (Atsız, Aşıkpaşaoğlu Tarihi,
38. Bab)

“Zira Hak teâlâ hikmetsiz nesne yaratmamıştır. İmdi gör ki uykuda dahi ne hikmetler
konmuştur ki âlemin ve âdemin nizamı anınladır.” (Keykâvus, Kabusnâme, On Yedinci
Bap)
“Hak Taʿâlâ çünki kendi diledi
Padişahlığın bu âlem biledi“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 111)

“Ḥaḳ taʿālā buyurur ki: yā Dāvūd biz seni” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-
Ulemâ, 5b/3)
56
“Ḥaḳ Teʿālā raḥmet itsün bī-şümār“ (Süleymannâme, 4a/11)

“Ṣıdḳ-ı niyyet ile Ḥaḳ taʿālānu şükri edā olunur“ (Gülistan, 1b/3)

“Eydür kim Ḥaḳ Taʿālā güni yaratdu“ (Ahvâl-i Kıyamet, 4a/63)

“Tevrīt ehli eydürler kim Ḥaḳ Taʿālā maḫlūḳātı yaratmaġa“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi,
8b/11)

“Saġışsuz ḥamd ile şükr ol yaratġan Ḥaḳ Taʿālāya“ (Mecmuatu’n-Nezair, 27b/2)

• Ḥaḳ Taŋrı: (Ar+T.) Allah, Tanrı


“Her kim bana agyâr ise Hak Tanrı yâr olsun ona
Her kancaru varur ise bağ u bahâr olsun ona“ (Yunus Emre Divanı, 13/b.1)

“Ḥaḳ Taŋrı dil virdi ḳurd söyledi“ (Yūsuf u Zelīhā, 6b/156)

• Ḥaḳ Teʿālā Ḥażreti: (Ar.) yüce olan, ulu Allah


“Göklere hem nice seyrân kıldı Ol
Hak Teʿâlâ Hazretine buldu yol“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 361)

“ve pādişāhlıḳ aḥkāmına eyle mutaṣarrıf ola ki Ḥaḳ Taʿālā ḥażretini gör-ü durur”
(Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 48a/3)

• Ḫālıḳ-ı Cinn ü Ünās: (Far.) insanları ve cinleri yaratan (Allah)

“Ḥamd-i nā-māʿdūd ve sena-i na-maḥdūd Ḫālıḳ-ı cinn ü ünās ve mübdiʿ-i envāʿü ecnās
üzerine olsun” (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 1b/1)

• Ḫālıḳ-ı Mā-sivā: (Far.) kendisinden başka var olan her şeyi yaratan

“Bu tesbīh yā ḫālıḳ-ı mā-sivā yā rāzıḳu’l-eşyā“ (Süleymannâme,85b/25)

• Ḫālıḳ-ı Perverdigār: (Far.) her şeyi yaratan ve yarattıklarını besleyen

“Ol Ḫālıḳ-ı Perverdigār u ʿĀlim-i Fāʿil ü Muḫtār-ı Aʿẓam u ʿĀlem-i Kevn ü Mekān ki“
(Süleymannâme, 65b/36)

• Ḫālıḳu’l-Maḫlūk: (Ar.) her şeyi yaratan

“Ḫālıḳu’l-maḫlūk celle-i ḳudret ḥażretine nāslar söylerdi“ (Süleymannâme, 97b/29)

• Ḫallāḳ-ı ʿĀlem: (Far.) âlemin yaratıcısı olan (Allah)

“Ulu bizi ḳara ṭaş içinde yaradup dürüden Ḫallaḳ-ı ʿĀlem“ (Süleymannâme, 85b/27)

“Niçe dirildiser ḥallāḳ-ı ʿālem“ (Mecmuatu’n-Nezair, 107a/13)

• Ḫallāḳ-ı ʿĀlem-i Ṣāniʿ: (Far.) âlemlerin yaratıcısı olan her şeyi sanatlı yaratan

“Didi ki iy Ḫallāḳ-ı ʿĀlem-i Ṣāniʿ vü leyl ü nehār” (Süleymannâme, 26a/5)

• Ḫallāḳ-ı Aʿẓam: (Far.) yaratma gücü sınırsız olan ulu yaratıcı (Allah)

“Ol Ḫāllāḳ-ı aʿẓam ki Allahdur“ (Süleymannâme, 36b/28)


57
• Ḥayyü’l Beḳā: (Ar.) varlığı ezeli ve ebedi olan
“Şükr eylegil Hâlika ol durur Hayyü’l-Bekâ
Ana varırsın mutlaka bari şükrle varı dur“ (Yunus Emre Divanı, 33/b.5)

• Ḥayyü’l-Ḳayyūm: (Ar.) varlığı, dirliği her an için olup gökleri, yerleri her an tutan her
şeye gücü yeten (Allah)
“Evvel âhir Ḥayyü’l-ḳayyūm âşıklara maşûk idi
Aklın var ise hesâb et geçiser (bu) aşk devranı“ (Yunus Emre Divanı, 33/b.5)

• Ḥayy u Sübḥān: (Ar.) diri olan, varlığı ezeli ve ebedi olan ve eksikliklerden uzak ve
mükemmel sıfatlar sahibi olan (Allah)
“Dön ėmdi, bunda anuŋ yaraġın gör
ki saŋa yarı ḳıla Ḥayy u Sübḥān!” (Ahmet Fakih, Çarhnâme b.55)

• Ḥażret-i Bāri: (Far.) yoktan var eden Hak Teâlâ hazreti

“Cāmiʿlerde Ḥażret -i Bāri-i ʿazze-i ismiyyeye senā iderler“ (Süleymannâme, 97b/30)

• Ḥażret-i Ḥaḳ: (Far.) daima var olan ve kendisinden başkası yaratmaya layık olmayan
“Gıybet û zevk û riyâdan key sakın
Tâ olasın Hazret-i Hakka yakın“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 464)

• Ḥażret-i Rabbu’l-ʿĀlemīn: (Far.Tam+Ar.Tam.) alemlerin rabbi olan sonsuz şeref ve


büyüklük sahibi (Allah)

“Virdüm diye hażret-i rabbu’l-ʿālemīnden nidā gele eyde yā ʿÖmer anı“ (Ahvâl-i
Kıyamet, 42b/915)

• Ḫod Aʿlā: (Far.+Ar.) kendisi yüce ve ulu

“Ḥaḳ Teʿālā ḫod-aʿlā ve aḳvemdür “ (Süleymannâme, 56b/28)

• İlāhe’l-ʿĀlemīn: (Ar.) âlemlerin yaratıcısı

“Yā ilāhe’l-ʿālemin ʿĀlī ḥażretüŋden dilegüm budur ki“ (Süleymannâme, 91b/25)

“Ol ḥabībüŋ ḥürmetiyçün yā ilāhe’l-ʿālemīn“ (Gülistan,79b/15)

• ʿİlmü’s-Sır Ve’l-Ḫafiyyāt: (Ar.) sır ve gizlilikleri bilen

“Melekü’l-mevt daḫı diye kim ʿilmü’s-sır ve’l-ḫafiyyāt“ (Ahvâl-i Kıyamet, 23a/482)

• Ḳādir Allāh: (Ar.) kudret sahibi, her şeye gücü yeten

“Zīra oldur Ḳadir Allāh istedügin hep ider“ (Süleymannâme, 37a/4)

• Ḳādir-i Ber-kemāl: (Far.) her şeye en iyi şekilde gücü yeten

“Eyitdi ki: Zihī Ḳadir-i ber-kemāl ve ṣaniʿ-i zü’l-celāl ki, ger dilerse aġı ḳara ve ḳaraya
aġ ider“ (Süleymannâme,14b/28 )

• Ḳādir Çalap: (Ar.) kudret sahibi Allah


58
“Eydür i Ḳādir Çalap bu özüni” (Yūsuf u Zelīhā, 9a/232)

• Ḳādir-i Kudret-Nümā: (Far.) kudret sahibi olan, kudret gösteren

“Eger ki cemīʿ eşyāda Ḳādir-i Kudret-nümānuŋ ḳudreti ezhār-ı mine’ş-şemdür“


(Süleymannâme, 87b/38)

• Ḳāżiü’l-Ḥācat: (Ar.) bütün ihtiyaçları yerine getiren (Allah)

“Ḳāżiü’l-ḥācat duʿāsın ḳabūl ḳılup emr eyledi” ( Süleymennâme, 28a/4)

• Ḳavī Allah: (Ar.) kuvveti tam ve eksiksiz olan (Allah)

“Ḳavī Allah anı baġışlar olur“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 1b/7)

Kerīm-i Ẕū’l-Minen Ġaffar: (Far.Tam+Ar.Tam.)

“Dilegüm budur Kerīm-i ẕū’l-minen ġaffardan” (Mecmuatu’n-Nezair, 239a/9)

• Kerīm Ḥaḳ: (Ar.) çok verici, lutuf ve ihsanı bol, kendisine sığınanı geri çevirmeyen

“Anı ḥürmetlü ḳıldı ol Kerīm Ḥaḳ“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 4b/71)

• Kerīm Yār: (Ar+Far.) çok verici, lutuf ve ihsanı bol, kendisine sığınanı geri çevirmeyen
sevgili (Allah)

“bendeġī yirine ḳulaḳlarına ġaflet ḳomışlardur ḳadīm ʿahdı ve kerīm yārı unıtmışlar…”
(Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 107a/3)

• Keşşāfü’l-Kürūb: (Ar.) kederleri keşfeden

“Yā Allāme’l-ġuyūb ve yā Keşşāfü’l-kürūb ve yā settārü’l-ʿuyūb ve yā ġaffārü’l-zünūb


beni efʾilerden şerm-sār eyleme “ (Süleymannâme, 9b/33)

• Maʿbūd-ı Bī-zevāl: (Far.) sonsuza dek kulluk edilmeye layık

“Şükr-i bī-kerān ol maʿbūd-ı bī-zevāle olsun kim“ (Gülistan, 1b/2)

• Mālikü’l-Mülk: (Ar.) her şeyin sahibi olan

“Mālikü’l mülk ü ezel ü ebedsin ki“ (Süleymannâme, 63b/23)

• Mübdiʿ-i Envāʿü Ecnās: (Far.) yokken çeşit çeşit varlıkları var eden

“Ḥamd-i nā-māʿdūd ve senā-i nā-maḥdūd Ḫālıḳ-ı cinn ü ünās ve mübdiʿ-i envāʿü ecnās
üzerine olsun” (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 1b/1)

• Müsebbibü’l-Esbāb: (Ar.) sebepleri yaratan Allah

“Belki Ḥaḳ Teʿālā müsebbibü’l-esbābdur“ (Süleymannâme,7a/19)

• Pādişāh-ı Ḳavī: (Far.) kuvveti tam ve eksiksiz olan hüküm sahibi

“Sen ol pādişāh-ı ḳavī ve metīnsin ki salṭanatuŋ tebdīl ve zevālden muḳaddes ve


muʿarrādur“ (Süleymannâme, 90b/35)
59
• Pādişāhlar Pādişāhı: (Far.+Far.) hükmedenlerin en yücesi

“Yā pādişāhlar pādişāhı ḥaẓretüŋdür kim cihān şāhlıġı elüŋdedür” (Süleymannâme,


63b/23)

• Pāk-i Yezdān: (Far.) kusursuz yaratan (Allah)

“Çün didi pāk-i Yezdān ol Ḫudā” (Süleymannâme, 40b/38)

• Perdevdigār-ı ʿĀlem: (Far.) tüm âlemi yaratan ve yaratılmışları besleyen, yetiştiren

“Perdevdigār-ı ʿālem dünyāyı yaratdı ve dünyāyı yaratduḳdan ṣoŋra ṭoḳuz biŋ yıl daḫı
geçtiyise” (Süleymannâme, 55b/32)

• Rabb-i Raḥīm: (Far.) kullarına acıyan, merhamet eden

“Raḥmet eyle ḫalḳa kim raḥmet ḳıla Rabb-i raḥīm“ (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve
Mehekkü’l-Ulemâ, 114b/7)

• Rabbü’l-Ālemīn: (Ar.) tüm âlemlerin yaratan ve idare eden

“Yā Rabbü’l-ālemīn ben gemü nedür bilemezem“ (Süleymannâme, 8b/26)

“Bildi kim bu iş Rabbü’l-ʿālemīn işidür“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 100b/9-10)

• Rabbü’l-Enām: (Ar.) bütün mahlûkların yaratıcısı


“Haşa li’llâh senden ey Rabbü’l-enâm
Sen temâşa kılasın ben hoş yanam“ (Yunus Emre Divanı, 415/b.23)
“Tut sözin Firdevsīnün iy nīk ü nām
Tā saŋa raḥmet ḳıla Rabbü’l-enām“ (Süleymannâme,16a/38)

• Rabbü’l-Erbāb: (Ar.) bütün sahiplerin, terbiyecilerin Rabbi

“Rabbü’l-erbābuŋ ʿālime ṣıfatı tecellīsiyle keramet buyurdı.” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ


ve Mehekkü’l-Ulemâ, 90b/4)

• Rabbu’l-Ġulām: (Ar.) kölelerin Rabbi

“Bi’smi’llahi Rabbu’l-ġulām diyüp oḳıla urdı“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 149b/1)

• Rabbü’l-ʿİbād: (Ar.) kulların Rabbi

“Tā ḫaşir bāḳī duta Rabbü’l-ʿibād” (Süleymannâme, 35a/22)

• Rabbü’l-ʿİzzet: (Ar.) her varlığa ihtiyaçlarını veren her şeye galip gelen Allah

“Rabbü’l-ʿizzetüŋ nūrını Beytü’l Muḳaddes yirinde gördi” (Süleymannâme, 94a/2)

• Raḥīm-i Zü’l-Celāl: (Far.Tam.+Ar.Tam.) kullarına karşı rahmeti olan haşmet ve


ikram sahibi Allah

“Tā ki saŋa raḥmet ide ol Raḥīm-i Zü’l-Celāl” (Süleymannâme, 95a/10)

• Rāzıḳu’l-Eşyā: (Ar.) yarattıklarına rızk veren


60
“Bu tesbīh yā ḫālıḳ-ı mā-sivā yā rāzıḳu’l-eşyā” (Süleymannâme, 85b/25)

• Razzāḳ-ı ʿĀlem: (Far.) âlemlere rızk veren

“Razzāḳ-ı ʿālem rıżḳın eksük itmez“ (Süleymannâme, 67a/5)

• Rezzāk-ı Benī Ādem: (Far.) âdemoğluna rızk veren

“ʿacaba Ḥalāyıḳ-ı ʿalem ve Rezzāk-ı benī ādem büre cinsini“ (Süleymannâme, 7a/28)

• Rezzāk-ı Nebī-i Ādem: (Far.) peygamberlerin âdemlerine rızk veren

“Rezzāk-ı Nebī-i Ādem ki ol pādişāhdur“ (Süleymannâme, 36b/28)

• Sāniʿ-i ʿĀlem: (Far.) âlemleri, âlemdeki her şeyi sanatlı yaratan

“Firʿavn sāni-i ʿāleme inkār idüp eyitdi“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 96a/2)

• Settārü’l-ʿUyūb: (Ar.) kulların günahlarını, kusurlarını örten

“Yā Allāme’l-ġuyūb ve yā Keşşāfü’l-kürūb ve yā settārü’l-ʿuyūb ve yā ġaffārü’l-zünūb


beni efʾilerden şerm-sār eyleme“ (Süleymannâme, 9b/33)

• Sulṭān-ı Ḳādir-i Muḫtār: (Far.) hiçbir şeyi yapmaya mecbur olmayan, dilediğini
yapabilen

“Sen ol sulṭān-ı ḳādir-i muḫtārsın ki gāh olur ki“ (Süleymannâme, 90b/37)

• Şāh-ı Kerīm: (Far.) ihsanı bol olanların en yücesi

“Zevk u riyâ dedikleri boynunu urmayınca ben

Şâh-ı Kerîm’e sıdkıla kanda bulusaram visâl“ (Yunus Emre Divanı, 155/b.6)

• Taŋrı Teʿālā: (T.+Ar.) ulu Tanrı

“Ve Taŋrı teâlâ senden hoşnut ola ve hem halk arasında melâmet olmayasın.” (Keykâvus,
Kabusnâme, On birinci bap)

• Vācibü’l-Vücūd: (Ar.) varlığı zaruri olan Allah

“Andan soŋra vācibü’l-vücūd uŋ celle ẕikrühü fermānı birle” (Süleymannâme, 57b/22)

• Yüce Allah: (T.+Ar.) ulu Tanrı

“Yüce Allah evine hem varam ben“ (Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, 10a/186)

• Yüce pādişāh: (T.+Far.) ulu yaratan, Allah, Tanrı

“Zebūr-ı Dāvud oḳuyup sen yüce pādişāhuŋ ferd ü ṣamedullahuŋ vaḥdāniyetine ikrār
idüp” (Süleymannâme, 91a/1)

• Ẕāt-ı Yektā: (Far.) eşsiz, benzersiz

“Kesildi mā vü menlikden ulaşdı Ẕāt-ı yektāya“ (Mecmuatu’n-Nezair, 33a/15)


61
• Ẕū’l-celāl: (Ar.) celal sahibi, Allah
“Kimse görmeye bunun gibi ayâl
Şöyle gökçek etmiş Onu Zü’l-celâl“ (Süleyman Çelebi, Mevlid, b. 216)
“Ondan İsrafil sur ura ölenler yerinden dura
Mizān terâzi kurula hükmünü ede zü’l-Celâl“ (Yunus Emre Divanı, 153/b.6)
“Bu ne ḥikmet bu ne ḳudret ber-kemāl
Cān u dilden gūş iderseŋ Ẕü’l-celāl“ (Süleymannâme, 10a/3)

• Ẕū’l-Celāl Pādişāh: (Ar. Tam.+Far.) celal sahibi, ulu yaratan

“Ẕū’l-celāl pādişāh bī-zevāl ḥażrete varıcaḳ başını secdeye koya“ (Ahvâl-i Kıyamet,
28b/602)

3. Cümleden Oluşan Kavramlar

• Allāh Sübhāne ve Taʿālā: (Ar.) Allah yücedir ve noksan sıfatlardan uzaktır

“Allah sübhāne ve taʿālā bu ayetde on ilā āyetihi.” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve


Mehekkü’l-Ulemâ, 9a/ 10)

• Allāh Tebāreke ve Teʿālā: (Ar.) Allah yücedir ve noksan sıfatlardan uzaktır

“Allāh Tebāreke ve Teʿālā enbiyālara gönderdügü ṣuḥuflarda Tevrāt u Zebūrda ne ki


buyurdıysa ḥaḳdur.” (Süleymannâme, 55a/13)

“Şöyle buyurdı kim Allāh tebāreke ve taʿālā ay u güni“ (Ahvâl-i Kıyamet, 3b/48)

• Bi-ḥamdillillahi Taʿālā: (Ar.) Allah’a şükürler olsun, şanı yüce olsun

“zamanlarda müslümānlık ḳatı zaḥmetdeyidiler. Bi-ḥamdilillahi taʿālā şimdiki“


(Şeyhoğlu, Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 38b/9)

• Ḥaḳ Tebāreke ve Teʿālā: (Ar.) Allah yücedir ve noksan sıfatlardan uzaktır

“Ḥaḳ Tebāreke ve Teʿālā dan temennā idüp ki bu on sekiz bin ʿālemi” (Süleymannâme,
4b/24)

“Şöyle kim Ḥaḳ Tebāreke Taʿālā evvel yiri ḫalḳ itdi“ (Tarih-i İbn-i Kesir Tercümesi, 9a/7)

• Sübhānallāh: (Ar.) Allah eksikliklerden uzaktır

“aŋa… Sübḥānallah bundan ulu ne devlet ola ki bīçāre sin içinde” (Şeyhoğlu, Kenzü’l-
Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, 62a/9)

• Taŋrı Tebāreke ve Taʿālā: (T+Ar.+Ar.) Allah yücedir ve noksanlıktan uzaktır

“Eydür kim Taŋrı Tebāreke ve Taʿālā bu cihānda öküş“ (Ahvâl-i Kıyamet, 5a/88)

Sonuç

Eski Anadolu Türkçesi metinlerinden seçilen 16 eserde Tanrı kelimesiyle anlamdaş


(synonyme) 153 kavram tespit edilmiştir. Bu kavramların 61’i tek kelime, 86’sı tamlama
şeklinde ve 6’sı da cümle şeklindedir. Tek kelimeden oluşan kavramların 51 tanesi
62
Arapça, 8’i Farsça ve yalnızca 2’si (Taŋrı/Teŋri/ Taŋrı, Yaradan/ Yaratġan) Türkçe
kökenlidir. Tamlamadan oluşan kavramlar yapılışı bakımından Arapça, Farça, ve Türkçe
tamlamalar şeklinde olup yine Arapça tamlamaların kullanımı ağırlıktadır. Cümle
şeklindeki tamlamaların hepsi Arapça sözcüklerden meydana gelmiş olup yalnızca bir
örnekte (Taŋrı Tebāreke ve Taʿālā) Türkçe Taŋrı kelimesiyle bir arada kullanılmıştır.

Kavramların bazıları ʿAlīm, Çalap/Çelep, Ḥaḳ Sübḥānehū, Ḥayyü’l-Ḳayyūm, Rabbü’l-


ʿİzzet, Sāniʿ-i ʿĀlem, Sulṭān, Sübḥān, Yaradan/ Yaratġan, Ẕū’l-celāl vb. gibi doğrudan
yaratıcının kendisi yerine kullanılırken, bazıları Alīm-i Fāʿīl ,ʿAzīz, Cömerd, Duʿāları
İşidici, Kerīm, Nāżır, Raḥīm, Settārü’l-ʿUyūb, Pāk-i Yezdān vb. gibi yaratıcının niteliğini
anlatmak ve onu övmek için kullanılmıştır.

Allāh Sübhāne ve Taʿālā, Allāh Tebāreke ve Teʿālā, Ḥaḳ Tebāreke ve Teʿālā, Ḥaḳ Tebāreke
ve Teʿālā, Sübhānallāh, Taŋrı Tebāreke ve Taʿālā kavramları yaratıcının yüceliği,
eksikliklerden uzak oluşu üzerine yargı bildirmektedir. Ayrıca Bi-ḥamdillillahi Taʿālā
şükür ve dilek anlamı içermektedir.

Allāh, Çalap/ Çelep, Ḥaḳ /Ḥaḳḳ, Ḫudā, İlāh, Rabb, Taŋrı/Teŋri/ Taŋrı, Allāhu Teʿālā, Ḥaḳ
Çalap, Ḥaḳ Taʿālā kavramları metinlerde en sık geçen kavramlar olup günümüzde de
yaygın olarak kullanılmaktadır.

Her düşünce sistemi fikri ilkelere, tarihi unsurlara ve bunların biçimlendirdiği bir dile
dayanır. Aynı şekilde dinler de kendi hakikatlerini dil üzerinden yapılandırırlar. Çünkü
insanların dış dünyayla geliştirdikleri ilişki inşa ettikleri dil aracılığıyla gerçekleşir. Zihni
bir inşa olduğu gibi, kişinin nasıl davranması gerektiğini gösteren ameli ilkeler de ortaya
koyar. Din, düşünce ve davranışlarımızı etkileyen dile, hayata ve insan zihnine anlam
telkin eder ve bireyin yaşamında değişikliğe neden olur. Böylelikle din dili; muhatabına
inanç, amel ve ahlakî değerler gibi doğrudan hayatın içine yönelik anlamlar ve davranış
biçimleri telkin ederek gerek söz ve gerekse davranış düzeyinde kendini dışa vurur. Son
tahlilde din dili bir zihniyet inşa etme ve yönlendirme faktörüdür.(Macit 2010, 11-13)
Dilin farklı kullanımı sadece tarihsel değil aynı zaman dilimi içerisinde farklı alanlarda
ve değişik yaşam biçimlerine sahip topluluklarda da kendisini göstermektedir. Buna bağlı
olarak benzer şekilde din içerisinde oluşmuş farklı dinî grupların da kendine özgü bir
dili, diğer bir ifadeyle kendine has din dili söz konusudur. Bu nedenle bir dini veya dinî
bir grubu anlamak beraberinde o gruba hâkim olan dili bilmeyi ve anlamayı gerekli kılar.
(Erkan 2014: 178)

Dilin kullanımı her alanda böylesine önemliyken Türk toplumunun İslamiyetle


buluşmasıyla söz varlığımıza akın eden Arapça-Farsça sözcüklerin günümüzde de yaygın
kullanımı devam etmektedir. Kutadgu Bilig’le başlayan (11.yy), dini nitelik taşımasına
rağmen İslami Dönem Türk Edebiyatı ilk eserlerinde kullanılan Türkçe kavramlarının
zenginliğiyle hemen sonrasında Eski Anadolu Türkçesi dönemi ve günümüz Türkiye
Türkçesi söz varlığı karşılaştırıldığında dini kavramların ve özellikle çalışmamıza konu
olan yaratıcı yerine kullanılan kavramların hemen hemen hepsinin yabancı kökenli
sözcüklerden oluştuğunu görmekteyiz.

Kaynaklar:
Akar, Ali (2014), Türk Dili Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul.
63
Aksoy, Hasan (2018), “İslam Öncesi Dönem Türklerde Tanrı Anlayışı”, International
Journal of Social Sciences and Education Research, p.275-288.
Atsız, Hüseyin Nihal (2014), Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Ötüken Neşriyat, 4. Basım, İstanbul.
Bilgin, Azmi (2005), “’Gök Tanrısı’ Terimi Üzerine”, Modern Türklük Araştırmaları
Dergisi, Cilt:2, Sayı:4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk
Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.
Canpolat Mustafa (1995), Mecmu’atü’n-Nezair, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Çağatay, Saadet (1968), “Türkçede Dinî Tabirler”, Necati Lugal Armağanı, Türk Tarih
Kurumu, Ankara: 191-198.
Çatıkkaş M. Ata (2009), Süleymanname-i Kebir, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Devellioğlu, Ferit (2003), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, 20. Baskı, Aydın
Kitabevi, Ankara.
Eker, Süer (2006), “Kutadgu Bilig’de (teñri ʿazze ve celle ögdisin ayur) Türkçe İslami
Terimlerin Kaynakları Üzerine”, Bilig, sayı:38, 103-122.
Ercilasun, Ahmet Bican (2009), Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ
Yayınları, Ankara.
Erkan, Erol (2014), “Hakikati İnşa Aracı Olarak Din Dili”, The Journal of Academic
Social Science Studies, p. 167-179.
Esin, Emel (1978), İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, Edebiyat
Fakültesi Matbaası, İstanbul.
Gökyay, Orhan Şaik (2007), Keykâvus Kabusnâme, Kabalcı Yayınevi.
Hatiboğlu, Vecihe (1976), Ölümsüz Atatürk ve Dil Devrimi, “Tarihin Karanlık Dönemleri
ve İlk Kültür Sözcükleri”, Ankara.
İnan, Abdülkadir (1976), Eski Türk Dini Tarihi, Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri: 9, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul.
Kafesoğlu İbrahim (1987), Türk Bozkır Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü,
Ankara.
Karakaş, Selim (2014), “Türklerin Orijinal Dinleri Meselesi”, Gaziantep Universty
Journal of Social Sciences, 463-477.
Macit, Nadim (2010), Dünya Dil Sistemi ve Dini Söylem, Sarkaç Yayınları, Ankara.
Mansuroğlu, Mecdut (1958), Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Mansuroğlu, Mecdut (1956), Ahmed Fakih Çarhname, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Mansuroğlu, Mecdut (1947), Dehhani ve Manzumeleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Mezunları Cemiyeti Yayını, İstanbul.
Mazıoğlu Hasibe (1974), Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Ölmez, Mehmet (2005), “Türkçede Dini Tabirler Üzerine”, Türk Dilleri Araştırmaları,

64
sayı:15, 213-218.
Önler, Zafer (2009), “Karahanlı Dönemi Metinlerinde İnançla İlgili Terimler”, Uludağ
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, yıl:10, sayı:16, 187-197.
Özkan Mustafa (1993), Gülistan Tercümesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Pekolcay, Necla (1997), Mevlid (Vesîletü’n-Necat) Süleyman Çelebi, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları.
Tanyu, Hikmet (1980), İslâmlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Yayınları, No:148, Ankara.
Tatçı, Mustafa (1991), Yunus Emre Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara.
Tekin, Mustafa (2003), “’Tanrı’ Kavramı ve Toplumsal İzdüşümü”, Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:10, Konya.
Timurtaş, Faruk Kadri (1963), Şeyhî’nin Husrev ü Şîrin’i, Aksaray.
Yavuz Kemal (1991), Şeyhoğlu Kenzü’l-Küberâ ve Mehekkü’l-Ulemâ, Atatürk Kültür Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu, Ankara.
Yelten Muhammet (1998), Tarih-İ İbn-İ Kesir Tercümesi, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Yıldız Osman (2002), Ahval-i Kıyamet, Şule Yayınları, İstanbul.
Yıldız Osman (2008), Yusuf u Zeliha (Destan-ı Yusuf), Akçağ Yayınları, Ankara.
Yıldız Osman (1998) “Orta Türkçe Metinlerinde ‘Peygamber’ Terimiyle Anlamdaş
(Synonyme) Türkçe Kökenli Terimler”, Tebliğler, Sdü İlahiyat Fakültesi Dekanlığı, I.
Kutlu Doğum Sempozyumu, 325-339, Isparta.

65
66
ESKİ EL YAZMALARI VE YAYIMLARIN KONU VE DİL BAKIMINDAN
SINIFLANDIRILMASI
(Kazakistan Merkez Millî Müzesi Materyalleri Üzerine Bir Deneme)

Jasulan BELTENOV *
(Türkiye Türkçesine Aktaranlar:
Ergali ESBOSIN - Osman KABADAYI)

ÖZET

Bu makale, Kazakistan Merkez Millî Müzesi koleksiyonlarındaki çeşitli temellerde korunan Arapça,
Farsça, Türkçe ve Tatarça eski el yazmaları ve dini kitaplar hakkında daha fazla bilgi verilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kazakistan Merkez Millî Müzesi, nadir kitaplar, el yazmalar

Kazakistan Merkez Millî Müzesinde Arapça, Farsça, Çağatayça, Tatar Türkçesiyle kaleme
alınmış nadir eserler, dini içerikli kitaplar, Arap harfli mezar taşları, mühürler, askeri
malzemelerle zırhlar ve silahlar, çeşitli belgeler gibi değerli materyaller yer almaktadır
(Beltenov 2006: 23).

Elde ettiğimiz malzemelere göre en eski belgeler Arap harfli 19. yüzyılın sonu ve 20.
yüzyılın başında Arapça, Farsça ve Türkçe gibi dillerde kaleme alınmış nadir belgelerle
yayımlardır. Türkçe eserler arasında Çağatayca, Tatarca ve Kazakça eserler de
bulunmaktadır.

18.-19. yüzyıllar Kazak edebî dili üzerine araştırma yapan bilim adamlarından B.
Abilkasımov şöyle demektedir: “15. yüzyıldan itibaren Kazakların ru ve kabilelerinin
birlik kurmaları ve hanlığa dönüşmeleri yerel edebî dillerinin oluşmasına neden olmuştur.
Böylece edebî usûl ve normlar oturmuş, yaygın biçimde kullanılan edebî dil meydana
gelmiştir. Yerel dillerde eskiden beri kullanılagelen Çağataycanın edebî üslûp ve tecrübe
birikimi korunmuş ve geliştirilmiştir.” (Abilkasımov 1988: 5-6).

19. yüzyıl edebî dil ve üslûbu hakkında B. Kenjebayev ise şunları söylemektedir: “Edebî
dil karmaşık bir vaziyet almıştı. Arapça, Farsça, Çağatayca, Tatarca, Başkurtça ve
Özbekçe kelimeler birbirleriyle karışmış ve yazı dili Türki dili adını taşıyordu. Fakat
bu dil yerelde Kazakça olarak tanımlanmasına rağmen sıradan vatandaşın anlamadığı,
okumuş kesimin de sıcak bakmadığı bir hale bürünmüştü.” (Kenjebayev 1956: 12).

Yukarıda adı geçen bilim adamlarının yorumlamalarını da dikkate alarak müze arşivinde
saklanan Arap harfli yazılı metinler ile töte jazuv olarak adlandırılan eski Kazakça belgeler
konu ve dil bakımından tasnif edilerek şu şekilde gruplandırılmıştır:

I. Kazakça El Yazmaları ve Yayımlar (Toplam 68 dosya)


1. Arap harfli (töte jazuv) Kazakça - 37 dosya
2. Latin harfli Kazakça - 9 dosya
3. Кiril harfli Rusça - 2 dosya
4. Кiril harfli Kazakça - 17 dosya
5. Arap ve Кiril harfli Kazakça - 1 dosya
* Kazakistan Merkez Millî Müzesi, Almatı, Kazakistan
67
6. Аrapça ve Arap harfli Kazakça - 1 dosya
7. Аrap harfli Özbekçe - 1 dosya
1. dosyada Arap harfleriyle Kazakça yazılı İbrahim (Abay) Kunanbayulı’nın (1845-1904)
Biraz Söz Kazaktan Şıkkan Turalı (КП 17569) ve Turagul Abayulı’nın (1875-1934)
Kazaktın Ataktı Akını Turalı (КП 3119) isimli el yazması eserler mevcuttur.

Bu dosyanın içinde Arap harfleriyle Kazakça yazılmış olan Mürseyit-Nurseyit


Bikeulı’nın (1860-1917) el yazması (КП 2705), Maşhür Jüsip Köpeyev’in (1858-1931)
yayınevinden yayımlanan Karmıs Batır Destanı (КП 5877), Muhamedjan Seralin’in
(1872-1929) Topjargan Destanı (КП 13595/1,2), Arham Kakitayulı Iskakov’un (1885-
1962) Kazakların Örf-Adetleri Hakkında (КП 5904) başlıklı el yazması, Jomartbayev
Tayır’in (1884-1937) el yazması (КП 15824), Serali Erualiulı’nın şiirleri (1835-1876)
(КП 13616), Аhat Kudayberdiyev’in (1900-1984) el yazması (КП 23654), 1916 yılında
Arap harfleriyle Kazakça yazılmış olan yazarı belirsiz bir el yazması (КП 27133 А-Н),
Nurjan - Nurmuhammed Nauşabayev’in el yazması (1858-1919) (КП 13241), Мukaş
Baybatırulı’nın şiirleri ve Sadırkul Şairin Hayatından başlıklı iki el yazması (КП
16590/4 а; b), Kazakların ünlü şairi Abay Kunanbayulı’nın şiirleri (КП 2706), 1923’te
Taşkent’te yayımlanmış olan Abay’ın şiir kitabı (КП 5801), Musa Bayjanulı’nın el
yazması (1835-1929) (КП 9067), İsa Binazarulı’nın Sovyet devrinde yazdığı şiirleri (КП
27365/100), Аhmet Baytursunulı’nın (1873-1938) 1925-1929 yıllarında yayımladığı Til
Kural başlıklı kitabı (КП 22814) ve Ädebiyet Tantıkış başlıklı kitabının bir kopyası (КП
25237/5), Мuhtar Avezov’un (1897-1961) 1928’de yayımlanan bir kitabı (КП 25237/3),
1950 yılında K. Bekmuratulı’nın redaksiyonuyla yayımlanan Vanda Vasilevskaya’nın
Kempirkosak başlıklı eseri (КП 22685) yer almaktadır.

Bu sɪnɪflandɪrmaya Bolşevik devriminden önce ve sonraki yayɪmlar da dâhildir.


Aralarında Jüsipbek Aymauɪtov’un (1889-1931) redaktörlüğünde yayɪmlanan Аbay
dergisi (КП 25237/1; КП 25237/2. 1918 yılı No: 3-9), Muhamedjan Seralin’in (1872-
1929) redaktörlüğünde 1911’de yayɪmlanan Aykap dergisi (КП 15906 No: 1), 1928’de
Kɪzɪlorda şehrinde Sara Satpaykɪzɪ Esova’nɪn (1903-1984) redaktörlüğünde yayɪmlanmış
olan Ayel Tendiği (КП 20644/1; 20644/2; 20644/3; 20644/4; 20644/5; 20645/1; 20645/2)
dergisinin 7 sayısını görmek mümkündür. Aynɪ dosyaya “Barlık jersiz hem az jerli
dihandarga” yazılı pankartı (КППМ 2579/12, No: 559), 1923’te Таşkent’te Toktıbayev’in
editörlüğünde yayımlanan Şolpan dergisinin 2 sayɪsɪnı (КП 25237/4, No: 1-2), Sabır
Aytkoca editörlüğünde muhtelif yazarlar tarafindan yayɪmlanan Jetisu Eyaleti ile Almatı
şehrinde çıkan Tilşi gazetelerini de ekleyebiliriz. (КППМ 2346, No: 60, КППМ 2344,
NO: 299, КППМ 2345, No: 128).

2. dosya Latin alfabesiyle Kazakça yazılmış olan ve 1942-1951 yılları arasında Kazak SSC
Merkez Müzesinde Ä. M. Jirenşin’in (1913-1975) iade aldığı materyallerden oluşmaktadır.
1947-1948 yılları arasında Ä. M. Jirenşin’in başkanlığında Semey, Pavlodar, Karagandı,
Kostanay gibi bölgelere başlatılan Kazak etnografyası, tarihi ve kültürüyle ilgili keşif
gezisinin raporları bu dosyanın dikkat çekici envanterleri arasındadır (Jirenşin 2003:
323-343). Dosyadaki diğer veriler arasında A. M. Jirenşin’in 1940-1946 yıllarında yazıya
geçirdiği Abay’ın gençlik dönemi şiirleri (КП 5800), Müsirali aksakalın aktardığına göre
(КП 5905), “Kıyal Söz”, “Köklime” ve diğer şiirleri (КП 27365/138), Kanış Bekbayev’in
Baymagambet’ten yazdığı Tas - Bökse (КП 27365/139) ve Baqdat cәharьnda (КП
27365/140), Şakarim’in (1858-1931) Sorlь qazaq (КП 27365/141), Kökbay Akın’ın
Тоguz Kök isimli tanınmış şarkısından kesitler (КП 27365/142) arşivlenmiştir. Bu
68
dosyada Abay’ın (1845-1904) 1936’da Almatı’da yayımlanan Taŋdaμalь Өlender, Abaj
Qunanbai ulь (КП 17689/5), Аymankul Tajibayeva’nın 1939’da yayımlanan Ana Dausь
(КП 17689/6) çalışmalarını da görmek mümkündür.

3. dosyada Kiril alfabesiyle Rusça olarak yazılan Abay’ın Seçme Şiirleri (КП 22818/1),
Мitrofan Semenoviç Silçenko’nun (1898-1970) Abay. Hayatı ve Edebi Kişiliği (КП
22818/2) başlıklı eserler yer almaktadır.

4. dosyada Jirenşin’in başkanlığı döneminde derlenmiş Kiril harfli Kazakça çeşitli


dokümanlar bulunmaktadır. Bu dokümanlar arasında Karamola Kurultayı hakkında
Müsirali aksakalın hatıraları (КП 27365/14), Аkılbay Abayulı Kunanbayev (1861-1904)
(КП 27365/20), Аbay ve onun sülaleleri hakkında yeni veriler (КП27365/81), Аbay’ın
sonradan bulunan şiirleri (КП 27365/82), Söz sonundan korıtındı başlıklı eski bir yazı
(КП 27365/89), Аbay’ın Tanirberdi’ye özel yazdığı bir şiiri (КП 27365/91), Şar ilçesi
Kösembek-Kosılbek Bayguttıulı’ndan 1940’ta yazıya geçirilen Abay’ın Dildaya misafir
gittiğinde yengesi Ayşe için yazdığı hicivli bir şiiri (КП 27365/92), Аbay’ın Smagul
isimli küçük kardeşine seyahatteyken söyledikleri (КП 27365/93), Аbay hakkında
tanınmış şairlerin yazdıkları (КП 27365/136) yer almaktadır. Bunlara ek olarak Spandyar
Köpeyev’in (1878-1956), Çocuk oyunu konulu hikayesi (КП 13822), D. Musabekov’un
Kara Ağaç okulunun yapımı hakkında yazdığı hatırası (КП 13617), Gabit Musrepov’un
(1902-1985) el yazmaları (НВФ 4999/1-66), Şakarim’in (1858-1931) şiirleri (НВФ
4998/1/130), Меndibek’in (1962?) el yazmaları (КП 13241/2), Alişer Azatulı Iskakov’un
(1951-2010) Babaların Payı (КП 25357/1), Sırlı Kobdişa (КП 25357/2) başlıklı yazıları
ve Abay’ın şiir külliyatı (КП 5939) sayılabilir.

5. dosyada Arham Kakitayulı Iskakov’un (1885-1962) 1947’de yazdığı Kazakların örf-


adetleri, gelenek-görenekleri hakkındaki veriler (КП 5904) yer almaktadır.

6. dosyada yazar adı tespit edilemeyen bir el yazması (КП 13827/1) bulunmaktadır.

7. dosyada 1920’de Almatı’da Sabırjan Şakirjan’ın yayın yönetmenliğinde yayımlanan


Uşkın gazetesi (КП 10870/2, No: 15) yer almaktadır.

II. Kuran-ı Kerimler (Toplam 35 dosya)


1. Аrapça - 27 dosya
2. Аrapça ve Kazakça karışık yazılanlar - 2 dosya
3. Аrapça ve Farsça yazılanlar - 2 dosya
4. Аrapça ve Rusça karışık yazılanlar - 3 dosya
5. Аrapça ve İngilizce karışık yazılanlar - 1 dosya
1. dosyada Arap harfli Kazakça bazı el yazmaları ve yayınevinden neşredilmiş bir Kuran-ı
Kerim bulunmaktadır. Bunların arasında Kuran-ı Kerim (КП 12228 Yazıya aktaran
Derviş Ali, İstanbul 1061 Hicri/1650 Miladi), Kuran-ı Kerim (КП 19114. Bombay şehri,
Basımevi yayımı, 1870), Kuran-ı Kerim (КП 23244/1 Bombay, Abdulmutalib yayınevi,
1862), Kuran-ı Kerim (КП 12508 İstanbul Litografik Yayımı), Kuran-ı Kerim (КП 15561
Kazan, Karimya basımevi, 1913), Kuran-ı Kerim (КП 15886 Коpeyka Basımevi, S.-
Petersburg, 1916), Kuran-ı Kerim (КП 15887 yayım yılı ve basımevi belli değil), Kuran-ı
Kerim (КП 16485 yayım yılı ve basımevi belli değil), Kelâm Şerîf (КП 18007 Kazan
Karimya basımevi, 1911), Kelâm Şerîf (КП 19919 Kazan Karimya basımevi), Kuran-ı
69
Kerim (КП 21039 Kazan, 1884), Kuran-ı Kerim (КП 22875 yayım yılı ve basımevi belli
değil), Kuran-ı Kerim (КП 24026 Kazan, 1910), Kuran-ı Kerim (КП 24716 yayım yılı
ve basımevi belli değil), Kuran-ı Kerim (КП 25369/1 Medine İslam Üniversitesi yayımı,
1988), Kuran-ı Kerim (КП 3121 yayım yılıyla basımevi belli değil), Kelâm Şerîf (КП
20649 Kazan Dombrovski basımevi, 1896), Kuran-ı Kerim (КП 20742 yayım yılı ve
basımevi belli değil), Kuran-ı Kerim (КП 15562 Kazan, 1909), Kelâm Şerîf (КП 22687
Kazan, 1882), Kuran-ı Kerim (КП 17600 Mısır, 1924), Kelâm Şerîf (КП 25846/2 Jazuşı
basımevi, 1991), Kelâm Şerîf (КП 14027 Kazan, 1898), Kuran-ı Kerim (КП 19918
yayım yılı ve basımevi belli değil), Kuran-ı Kerim (КП 17052/1 19. yüzyıl ortalarında
Türkiye’de yayımlanmıştır), Kuran-ı Kerim (КП 2837 XIX yy. ortalarında Türkiye’de
yayımlanmıştır), Kuran-ı Kerim (КП 25639/1 Suudi Arabistan, 1988), Kuran-ı Kerim
(КП 27834/б El yazması, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında Türkiye’de yazılmıştır).

2. dosyada Arapça ve Kazakça Kuran mealleri bulunmaktadır: Kuran-ı Kerim (КП


25458/7 Tercümanlar: Н. С. Öserov, C. М. İztayev, Аlmatı-Moskova, 1990), Kuran-ı
Kerim (КП 25846/1 Çeviren Halifa Altay, 1911).

3. dosyada Arapça ve Farsça yazılan ve tercümesi ilave edilen 2 dosya bulunmaktadır:


Kuran-ı Kerim (КП 25756/1; КП 25756/2)

4. dosyaya Arapça ve Rusça tercümesiyle karışık yazılan 3 dosya bulunmaktadır: İki


Kuran-ı Kerim (КП 3120/1; КП 3120/2) ve Rusça Kuran meali (КП 27210).

5. dosyada Arapça ve İngilizce olarak 1 dosya Kuran-ı Kerim (КП 27443/1).

III. Тefsirler (Toplam 8 dosya)


1. Farsça - 1 dosya
2. Аrap harfli Tatarca - 3 dosya
3. Аrap harfli Türkçe-Arapça karışık - 3 dosya
4. Аrapça - 1 dosya
1. dosyada Farsça yazılan belgeler bulunmaktadır: Kuran-ı Kerim Tefsiri (КП 5874 İran
1861)

2. dosyada Arap harfli Tatarca yazılan 3 dosya Tefsir yer almaktadır: Kuran-ı Kerim
Tefsiri (КП 21456. Yazarı ve basım evi belli değil), Kuran-ı Kerim Tefsiri (КП 22144),
Kuran-ı Kerim Tefsiri (КП 20772/13 Kazan).

3. dosyada Arapça ve Türkçe karışık yazılan 3 dosya mevcuttur: Kuran-ı Kerim Tefsiri
(КП 21455 İstanbul, 1887), Nugman Tefsiri (КП 20647 Mütercim: Molla Nugman,
Kazan 1911), Kuran-ı Kerim Tefsiri (КП 27703).

4. dosyaya Arapça bir dosya: Kuran-ı Kerim (КП 18301).

IV. Muhammediye Kitapları (Toplam 5 dosya)


1. Аrap harfli Tatarca - 4 dosya.
2. Аrapça ve Arap harfli Tatarca - 1 dosya
70
1. dosyada şunlar bulunmaktadır: Muhammediye (КП 5863 Kazan, 1894), iki
Muhammediye (КП 22147; КП 17601 Kazan 1900), Muhammediye (КП 20646 Kazan
1909).

2. dosya Muhammediye (КП 22146 Kazan 1902).

V. Мuhtasar Kitaplar (Toplam 5 dosya)


1. Аrap harfli Türkçe - 2 dosya
2. Аrapça ve Rusça - 1 dosya
3. Аrapça - 1 dosya.
4. Аrap harfli Tatarca - 1 dosya
1. dosyada iki muhtasar kitap yer almaktadır: Мuhtasar Tarih-i Umumi (КП 15949
Muhammet Murat, İstanbul, Kuribat Basımevi Hicri 1302/Miladi 1884), Küçük Halabi
(КП 18969).

2. dosyada tek muhtasar kitap bulunmaktadır: Doğru Yola Gitmenin Meseleleri Üzerine
Uyarılar (КП 5867 Yazar: İmam Abidulla bin Mashud bin Tac aş-Şariga, Kazan, 1843).

3. dosyaya “Al-Hidaya” ve “Al-Vikaya” kitaplarının muhtasarı eklenmiştir (КП 23242


Kazan, 1910).

4. dosyada yazarı ve konusu belirsiz muhtasar bir kitap bulunmaktadır: (КП 20741
Kazan, 1910).

VI. Gramer kitapları (Toplam 6 dosya)


1. Аrapça - 3 dosya
2. Аrapça ve Arap harfli Türkçe el yazmaları - 1 dosya
3. Аrap harfli Tatarca - 2 dosya
1. dosyadaki nadir kitaplar Arapçanın gramer yapısını içeren 3 dosyadan ibarettir:
Arapça Gramer kitabı (КП 21458 yazarı, yayım tarihi belli değildir), Arapça Gramer
eğitim kitabı (КП 5872 Yazar: Nureddin Abdurrahman bin Ahmet Cami, İstanbul, 1896),
Gramer kitabı (КП 26452/2 İstanbul, 1900).

2. dosyada Arapça Gramer kitabı (КП 27164/1 yazarı belli değildir).

3. dosyaya Türkçe Morfoloji kitabı (КП 11302/2 Yazar: Abdurrahman Tevfik bin
Muhammedcan, Kazan, 1900), İlkokul ders kitabı (КП 11302/3. Yazar: Sagatulla
Bekbolat, Kazan, 1915).

VII. Sözlükler (Toplam 2 dosya)


1. Аrapça ve Türkçe - 1 dosya
2. Аrapça, Farsça, Rusça, Fransızca - 1 dosya
1. dosyada Arapça-Türkçe II ciltlik sözlük bulunmaktadır: Kamus-i Arabi (КП 21452 b,
İstanbul).

2. dosyada dört dilli bir sözlük yer almaktadır: Dictionnaire mofid Persan-Arabe-Russe-
71
Français (КП 27163/3 N. N. Pantusov, St. Petersburg, 1869).

VIII. Dinî içerikli el yazmaları (Toplam 24 dosya)


1. Аrapça, Farsça ve Çağatayca 14 dosya
2. Farsça - 4 dosya
3. Аrapça - 4 dosya
4. Аrapça ve Arap harfli Kazakça - 1 dosya
5. Аrap harfli Uygurca - 1 dosya
1. dosyadaki el yazmaları şunlardır: Ali Şir Nevaî Divanı (КП 5869), Ali Şir Nevaî Divanı
(КП 5868), Gacayıp Marjandarı (КП 15709), Şarigat Aynası (КП 26649/4), dinî içerikli
el yazması (КП 27048/1,2 tahminen 19. yüzyıl).

Bu dosyada yazarı ve tarihi belli olmayan el yazmaları da bulunmaktadır: Farsça Şeriat


(КП 5870) ve 7 adet el yazması (КП 5875; КП 5876; КП 22258/1; КП 22258/2; КП
23240; КП 23239; КП 26649/1).

2. dosyada bulunan Farsça el yazmaları şunlardır: Dinî içerikli bir yazma (КП 15708),
Mantıku’t-Tayr (КП 26649/2 Yazar: Feridüddin Attar), Farsça bir divan (КП 26649/3
Yazar: Mirza Abdul Kadir Bedil), Dinî içerikli bir yazma (КП 27164/3).

3. dosyadaki Arapça yazmalar şunlardır: (КП 5878; КП 23241; КП 20650; КП 27164/2).

4. dosyada (КП 18971).

5. dosyada tıbbî içerikli bir el yazması yer almaktadır: (КП 27048/3 yazarı, ve tarihi belli
değildir).

IX. Dinî içerikli yayımlar (66 dosya)


1. Аrap harfli Özbekçe - 2 dosya
2. Çağatayca - 5 dosya
3. Çağatayca ve Farsça - 3 dosya
4. Аrapça - 20 dosya
5. Аrapça ve Arap harfli Tatarca - 29 dosya
6. Аrapça ve Rusça - 1 dosya
7. Аrapça ve Arap harfli Türkçe, Tatarca - 1 dosya
8. Аrapça ve Arap harfli Türkçe - 2 dosya
9. Еski Moğolca ve Rusça - 1 dosya
10. İbranice - 2 dosya
1. dosyadaki kitaplar şunlardır: Kutkarudın Jenisi (КП 17602 Yazarı belli değildir, Taşkent,
1902), Susındaytın Orın (КП 26286. Rahim Hoca İşan ibn Ali Hoca İşan, Taşkent, 1896).

2. dosyada yer alan kitaplar şunlardır: Mın Bir Tün (КП 3124 yazarı belli değildir,
Taşkent, 1913), Rabguzi - Kısasu’l Enbiya (КП 3004 Taşkent, 1895), Маsgud’un Türkçe
Namaz Kitabı (КП 24027 Taşkent, 1917), Маsgud’un Türkçe Namaz Kitabı (КП 3122
Semerkant 1904), Marifetnâme (КП 5865. Yazar: İbrahim Hakkı, 1876).

3. dosyada şu kitaplar bulunmaktadır: Gülistan (КП 3181 Yazar: Sadi-i Şirazi), dinî
72
içerikli broşürler (КП 16043/1), ve Hafız divanı şerhi (КП 5866).

4. dosyada yer alan eserler şunlardır: Ulı tanımnın küni men jarılkauşı sıylar (sauegeylik)
kitabının 1. bölümü (КП 5871 Yazar: İmam Ahmet bin Ali Al-Buni, 1873), Kupyalardın
Aşıluı (КП 15948), İzgilerdin Közinin Karaşığı (КП 18947 Yazar: As-Said Muhammed
Alauddin Afandi ibn aş-Şaih Muhammed Amin), Molla Sadık (КП 18968 Kazan, 1903),
Аs-Siraci’nin monarşiliğe taht devamlılığıyla ilgili kanunlara dair açıklaması (КП 21453.
Derleyen: Al-İmam Muhammed Siracuddin bin Muhammed bin Gabduraşid al-Hanafi,
St.Petersburg, 1893), Görevde bulunmayanların görevleri (КП 15707 Yazar: Abu-al-
Alah Ahmad bin Abdulla bin Süleymen at-Tanuhi al-Maari, Bombay, 1886), Müfti al-
Bazazi’nin Kararı (КП 15947 Kazan, 1889), Devlet Nişanları (КП 18946 Kazan, 1905),
İslam Kanunları (КП 21454 Kazan, 1901), (КП5873), Al-Baurda Metnine Yazılan Şerh
(КП 15710), Bilim Kaynağı Açıklamasının Birinci Cildi (КП 18967 Kazan, 1884),
Seçmeli Damgalar Kitabının Önsözü (КП 20772/1), Büyük Fıkıha Abu al-Muhtaha’nın
Yazdığı Şerh (КП 20772/9 Kazan, 1902), Şapan Destanının Çevrisi (КП 20772/11),
Doğru Yol (КП 22145), Zavallıya Büyük Allah’ın Açtığı Yol kitabının açıklaması (КП
18948), Kendi Kendini Koruma kitabının kenarlarına yazılan açıklamalar (КП 21461),
Dualar Kitabı (КП 17604).

5. dosyada şu eserler bulunmaktadır: Bilim Kaynağı kitabının çevrisi (КП 20648 Kazan
1902), Büyük Fıkıh (КП 22142 Kazan, 1896), Yoksulun Hediyesi (КП 18970 Kazan,
1897), Kısa İslam Tarihi (КП 21459 Kazan, 1909), Din Ağında (КП 25699/2 Kazan 1923),
Dini kitap (КП 20772/3), Таnımnın Bastaması (КП 20772/4 Kazan, 1908), Zavallıların
Gayreti (КП 20772/5 Kazan, 1897), Dini Kitaplar (КП 20772/6; КП 20772/7), Аllah
Rahımının Delilleri (КП 20772/8 Yazar: Musa Bigiyev, Orenburg, 1911), Tıbbi Eğitim
Kitabı (КП 20772/10), Jaratılıs Yelerinin Gajayıptarı men Buyımdardın Tangajayıp
Kasyetteri (КП 20772/12 Kazan, 1906), Dinî Kitap (КП 22141), Tarih Betteri, Tarihten
Önceki İnsanoğulları (КП 21457), Dinî Kitaplar (КП 21460; КП 22140; КП 22143; КП
16043/2), İmanın Şartları (КП 22689), Dinî İçerikli Broşürler (КП 26452/1), Dini Kitap
(КП 26286/4 Kazan, 1861), İmanın Şartları (КП 26286/1 Kazan, 1905), Merhametli
Çalışmalar (КП 22688 Kazan, 1883), Dönüş (КП 26286/2 Kazan, 1908), Dinî Kitap (КП
26286/5), Dinî Kitaplar (КП 21461/2; НВФ 5726/1; НВФ 5726/2).

6. dosyada şu eser yer almaktadır: Dinî Kitapçıklar - İzlojenye Naçal Musulmanskogo


Zakonovedenya - Musılmandık Zan Tanu Bastmalarının Bayanı (КП 15078 St Petersburg,
1850).

7. dosyada Dinî Kitapçıklar (КП 20772/2) yer almaktadır.

8. dosyada Çeşitli Dualar (КП 17052/2; КП 27048/1) bulunmaktadır.

9. dosyada yer alan eser şu şekildedir: Orus ulus-un qaγuray zam-yiar tuγulur-a odču
qudaldaγa-a kikü zalaraγulun toγtuγsan qauli züyil - Rus Devletinin Kara Yolları Ticareti
Kurallarının Maddeleri (КП 5844). 1869 tarihli bu eser Moğolca ve Rusçadır.

10. dosyada İbranice iki eser (КП 23960; КП 23962) yer almaktadır. Bu eserlerden ilki
1883 tarihlidir.

Kazakistan Merkez Millî Müzesindeki yukarıda bahsi geçen malzemelerin dosya


numaralandırılmaları günümüz Kazak imlâ kurallarına göre hazırlanmıştır.
73
Kaynaklar:

Abilkasımov B. (1988), XVIII-XIX. Ğasırlardağı Kazak Ädebiy Tiliniñ Jazba Nuskaları,


Kazak SSR Ğılım Baspası, Almatı.

Beltenov, J. (2006), “Kazakstan Respublikası Memkekettik Ortalık Muzeyi Korındagı


Siyrek Kezdesetin Musılman Kitaptarı men Koljazbaları”, KazUU Habarşı Şığıstanu
Seriası 3 (36): 20-32.

Jirenşin, Ä. (2003), Nauçno-issledovatelskaya rabota kraevedçeskih nauçno-


issledovatelskih, Alaş, Almatı.

Kazakistan Merkez Müzesi Arşivi No: 1876 fon, No: 1 liste, No: 42 çalışma

Kenjebayev, B. (1956), Kazak Baspasöziniñ Tarihınan Malimetter, Kazak Memleket


Baspası, Almatı.

74
TARİHÎ METİN ARAŞTIRMALARINDAKİ SORUNLARDAN BİRİ OLARAK
ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİNDEKİ -A FİİL ÇEKİMİ EKİNİN TÜRKİYE
TÜRKÇESİNE GÖRE DURUMU

Ahmet Turan DOĞAN *

ÖZET

Tarihî metin araştırmalarının bazı zorluklar taşıdığı bir gerçektir. Bu zorlukların temel sebebi
olarak tarihî metnin yazıldığı dönem, lehçe ve coğrafya gibi özelliklerin metnin incelendiği dönem,
lehçe ve coğrafya gibi özelliklerden bazı farklılıklar içeriyor olması gösterilebilir. Dolayısıyla
bu farklılıklar, bazı çeviri ve dil bilgisi incelemesi sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu
sorunlardan biri de tarihî metinlerde fiil çekiminde kullanılan bazı kip ve zaman eklerinin çağdaş
lehçelere çeviri ve çağdaş lehçelerde inceleme sorunudur. Eski Anadolu Türkçesinde fiil çekiminde
kullanılan -A eki de böylesi sorunların yaşandığı eklerdendir. Bilindiği üzere, Eski Anadolu
Türkçesindeki -A fiil çekimi ekini almış kelimeler, Türkiye Türkçesine çevrildiğinde veya dil
bilgisi incelemesi yapıldığında söz konusu ekin gelecek zaman, geniş zaman, şimdiki zaman, istek
kipi, gereklilik kipi veya emir kipi işlevlerinden birinde kullanıldığı belirtilmektedir. Ancak, bu
çeviri veya incelemelerin bazılarında bir takım sorunların yaşandığı da görülmektedir. Bunda Eski
Anadolu Türkçesinin özellikleri ile Türkiye Türkçesinin özellikleri arasındaki farklılıklar etkili
olmaktadır. Çünkü Türkiye Türkçesinin yazı dilinde gelecek zaman, istek ve emir işlevleri için
başka biçimbirimler kullanılmaktadır. Ancak yine de Eski Anadolu Türkçesindeki bu kullanımları
isabetli bir biçimde çevirmenin bazı yöntemleri vardır. Bunlardan biri metnin, paragrafın veya
cümlenin bağlamına dikkat etmektir. Bir diğeri ilgili biçimbirimin geçtiği yerdeki zaman veya kip
işaretleyicilerini takip etmektedir. Bunlar hem metnin daha iyi anlaşılmasını ve yorumlanmasını
hem de dil bilgisi incelemelerinin daha isabetli yapılmasını sağlayacaktır. Bu çalışmada da Eski
Anadolu Türkçesinin metinlerinden tespit edilen -A fiil çekimi ekini almış kullanımlar yukarıda
belirtilen esaslar çerçevesinde incelenecektir. İnceleme sonucunda Eski Anadolu Türkçesindeki söz
konusu kullanımlar, Türkiye Türkçesine aktarılırken veya dil bilgisi incelemesi yapılırken nelere
dikkat edilmesi gerektiği örnekleriyle paylaşılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Eski Anadolu Türkçesi, tarihî metinler, gelecek zaman, istek kipi, emir kipi.

Giriş

Türk dilinin bilinen ilk tarihî metinleri günümüzden yaklaşık olarak 1300 yıl öncesine
aittir. O günden bugüne Türk dilinin çeşitli coğrafyalarda çeşitli boyların ağzı temelinde
bazı yazı dilleri olmuştur. Bunların bir kısmı tarihî, bir kısmı ise çağdaş yazı dilleridir. 19.
yüzyıla kadar genel olarak belli başlı yazı dilleri ile gelen Türk dili, bu yüzyıldan sonra
çeşitli olayların neticesinde birçok yazı diline bölünmüştür. Her boy, hatta her alt boy kendi
bulunduğu coğrafyada kendi ağız özellikleri üzerine bir yazı dili tesis etmiştir. Türkçenin
günümüz yazı dillerini tarihî yazı dilleriyle karşılaştırdığımızda aynı boyun devamı
veya farklı boyun devamı olmasına göre az çok farklılaşmaya gittiği görülmektedir. Bu
farklılaşmaların bir benzerini Türklerin en kalabalık boylarından olan Oğuzların kendi
ağızları üzerine kurulu ilk yazı dilleri olan Eski Anadolu Türkçesiyle bunun doğal bir
devamı niteliğinde olan Türkiye Türkçesi arasında da görmek mümkündür. Eski Anadolu
Türkçesinden bugüne Oğuz yazı dilinin bazı alanlarda değiştiğini görmek mümkündür.

* Harran Üniversitesi, Şanlıurfa, Türkiye


75
Bunun en önemli sebebi olarak değişen coğrafya ve boy görülebilir. Çünkü özellikle
İstanbul’un fethinden sonra İstanbul temelli bir yazı dilinin gelişmeye başlaması daha
çok Orta ve Doğu Anadolu ağızları temelli Eski Anadolu Türkçesini başka bir coğrafyaya
kaydırmıştır. Bunun yanında, Anadolu Selçuklu Devletini ve diğer ilk Anadolu Türk
devletlerini kuran boyların Osmanlı Devletini kuran boydan farklı olması da iki yazı
dili arasındaki boy farklılıklarını meydana getirmiştir. Bunun yanında, özellikle Moğol
istilasıyla Anadolu’ya gelen Oğuz boylarının Batı Türkistan’daki diğer lehçe özelliklerini
de beraberlerinde getirmeleri daha sonra kaybolan bazı ses ve şekil bilgisi özelliklerini
açıklar niteliktedir. Hâl böyle olunca değişen zaman, coğrafya ve boy aynı kanaldan gelen
iki yazı dilinin arasını belli noktalarda açmıştır. Değişimin büyüklüğüne göre bu fark
azalmakta veya artmaktadır.

Yukarıda belirtilen durumun bir benzerinin Eski Anadolu Türkçesiyle Türkiye Türkçesi
arasında olduğu söylenmişti. Bu farklılıklardan biri de -A fiil çekimi ekidir. Doğu
Türkçesinden Batı Türkçesine doğru takip edebildiğimiz yazı dillerinden yola çıkarak
-gAy > -gA > -A biçiminde bir değişim gösteren bu ek, Eski Anadolu Türkçesinde
geniş zaman, şimdiki zaman, gelecek zaman, istek kipi, emir kipi ve gereklilik kipi
gibi fiil çekimlerini karşılamak için kullanılmıştır (Gülsevin ve Boz 2013). Bir ekin
farklı işlevlerde kullanılması aynı zamanda Eski Anadolu Türkçesi metinlerinin ağız
özelliklerini yansıtmasıyla da ilgilidir. Bu konuda, Gülsevin ve Boz, bugün Anadolu’da
bulunan muhtelif ağızların o dönemde de bulunmuş olmalarından dolayı EAT’de bir
zaman için birden fazla ek kullanılabilmekte olduğu yorumunu yapmışlardır (2013:
63). Ancak, meseleye günümüzden baktığımızda bir ek için birden fazla işlevin söz
konusu olması özellikle fiil çekimi konusunda standartlaşmış olan Türkiye Türkçesiyle
eğitim veren ve gören kişileri belli ölçüde zorlamaktadır. Yine bu konuda Gülsevin ve
Boz, “Dilek-İstek Kipleri” başlığı altında verilegelen “Emir”, “İstek”, “Dilek-Şart” ve
“Gereklilik” kiplerini EAT’de fonksiyonları itibarı ile ayrı ayrı müstakil şekillerde tespit
etmenin güç olduğunu belirtmişlerdir (2013: 78).

Bir şeklin birden çok işlevi karşılar biçimde kullanılması belli sorunları beraberinde
getirmektedir. Ancak, bunun üstesinden gelmek için bazı ölçütler de kullanılabilmektedir.
Bu ölçütleri Gülsevin ve Boz şu şekilde maddelendirmişlerdir:
1. Cümledeki diğer kelimeler
2. Kişiler arasındaki hissî ve hiyerarşik ilişkiler
3. Vurgu ve tonlama
4. İsteğin gerçekleşmesi için gereken zaman
5. İsteğin derecesi
6. İsteğin gerçekleşmesi için müsamaha ve mecburiyet (2013: 78)
Bunlar, söz konusu ekin işlevini belirlemek için kullanabileceğimiz ölçütlerdendir.
Gülsevin ve Boz, bu ölçütleri dilek kipleri için belirlemişlerdir. Bunları haber kiplerinin
özelliklerine göre genişletmek mümkündür. Örneğin, eylemin gerçekleşme zamanının
cümledeki diğer unsurlara göre tespit edilmesi; eylemin kesinlik bildiren bir gelecek
zamana mı, yoksa kesinlik bildirmeyen bir isteğe mi işaret etmesi gibi ölçütler de bunda
kullanılabilir.

Türkiye Türkçesine gelindiğinde bir ek üzerinde görülen birden fazla işlevin belirli
ekler üzerinde yoğunlaştığı ve yerleştiği görülür. Gelecek zaman, geniş zaman, şimdiki
zaman, emir kipi, gereklilik, istek gibi kullanımların belli ekler çerçevesinde oturduğu
görülür. Ancak, Türkiye Türkçesinde de bazı değişiklikler olmuştur. Bunlardan biri, Eski
76
Anadolu Türkçesinde sıklıkla kullanılan -A ekinin artık fiil çekiminde neredeyse hiç
kullanılmamasıdır. Sadece bazı birleşik çekimlerde istek işleviyle kullanıldığı görülür:
geleydi, oturaymış, yazaydın, bakaydık vb. Bunun yerine istek, dua, yalvarma gibi kip
özelliklerinin neredeyse tamamen emir kipi ekleriyle sağlandığı görülmektedir. Bu açıdan
bakıldığında duaların bu konuda iyi bir örnek olduğu dikkat çeker: Allah versin; Allah’ım
bizi kötülüklerden koru; Allah rahmet eylesin, Allah’ım günahlarımızı bağışla vb. Türkiye
Türkçesinde emir kipi için kullanılan bu eklerin istek işlevleri için de kullanılması -A
ekinin kullanım alanının daralıp emir eklerinin onun yerini almasıyla açıklanabilir.
Yoksa bunlar da üstten asta doğru giden bir emir işlevinin bulunmadığı açıktır. Bunun
yanında, getirir misin, örter misin, bakar mısın gibi soru ifadeleriyle oluşturulmuş istek
kullanımları da vardır. Ancak, bunların istek olarak kullanımı kullanıldığı parçadan ve
cümleden anlaşılmaktadır.

Ergin de bu duruma dikkat çekmiş ve öncelikle istek çekiminin birinci şahıslarının


boşaldığını, bunun yerini emir çekiminin aldığını, ardından da ikinci ve üçüncü şahıs
çekimlerinin de bugün artık çok az kullanıldığını ve yerini genellikle emir, bazen de şart
şeklinin aldığını belirtmiştir (2009: 311-312). Ergin’in burada şartla kastettiği, -sA ekinin
dilek ifadesi için kullanımıdır.

Tüm bu farklı işlevlere bir de araya giren zaman eklenince söz konusu tarihî metinler
günümüz Türk lehçelerine çevrilmeye veya dil bilgisi incelemesi yapılmaya çalışıldığında
birtakım sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bunların en önemlilerinden biri de fiil çekimi
eklerinin günümüzdeki karşılıklarını bulmaktır. Bu konuda nelere dikkat edilmesi
gerektiği inceleme kısmında örneklerle ortaya konacaktır.

1. Değerlendirme

Türkçe gibi eklemeli dillerin en önemli özelliği işlek eklerin birden fazla işlevi yerine
getirebiliyor olmasıdır. Bu durum, bir dilin zenginliği olarak görülse de bazı zorlukları
da beraberinde getirmektedir. Bu zorlukların üstesinden gelmenin en güvenilir yolu ele
aldığımız bir biçimbirimi kullanıldığı cümle, hatta gerekirse kullanıldığı parça içerisinde
ele almaktır. Çünkü her biçimbirim, her söz dizimi biçimi anlam, yani verilmek istenen
mesajla doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla cümlenin, parçanın, metnin anlamına vakıf
olmak son derece önemlidir. Bu açıdan bakıldığında özellikle Türkçe için dil bilgisi
çalışmalarında bir dil bilgisi kategorisi için cümle içerisinde kullanmadan tek tek kelime
bazında örnekler vermek özellikle öğrenenleri yanıltmaktadır. Bu açıdan, Eski Anadolu
Türkçesi metinlerinde geçen -A fiil çekimi ekinin kullanımı, sahip olduğu işlevler geçtiği
cümle, parça, metin bağlamında ele alınacaktır.

Tarihî metinlerin en önemli sıkıntısı, bir dil kullanımının sadece metinler üzerinden
değerlendiriliyor olmasıdır. Dolayısıyla, bu dil örnekleri canlı bir kullanımdan uzaktır.
Buna bir de araya giren zaman ve boy farklılıkları eklenince sadece metinler üzerinden
bir yazı diliyle ilgili değerlendirmelerde bulunmak hayli zorlaşmaktadır. Bunda da fiil
çekimi eklerinin işlevlerini belirleme önemli bir yer tutmaktadır. Aydın’ın yazınsal
metinlerde dil bilgisel zaman incelemesi yaparken sadece cümledeki zaman eklerine
bakmanın yeterli olmayacağı, çünkü bir metni veya söylemi ortaya çıkaran cümleler
ve cümle topluluklarının bağımsız parçalar olmadığı, bunların bir araya gelerek söylem
bütününü oluşturdukları, bu sebeple dil bilgisel zaman incelemelerinde zaman ekleriyle
birlikte bağlam, eylemlerin kılınış ve anlam özellikleri, görünüş, kiplik gibi konular,
zaman bildiren diğer dil birimleri, dil dışı göndergeler ve metinler arası ilişkiler gibi çok
77
yönlü bir değerlendirmenin yapılması gerekmektedir, söylemi önemlidir (2016: 1718).
Bu konuda gerçekten de zor bir durum araştırmacıları beklemektedir. Çünkü günümüzde
bir konuşur kitlesinden uzak olan tarihî metinler her zaman sürprizlerle doludur.

İncelenen Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde -A fiil çekimi ekinin gelecek zaman, geniş
zaman, şimdiki zaman, istek kipi, emir kipi ve gereklilik kipi işlevleriyle kullanıldığı
görülmüş ve metinlerden bu kullanımlara uyan karakteristik örnekler seçilmiştir.

1.1. Gelecek Zaman İşleviyle Kullanımı

Bir eylemin gerçekleşme zamanını bildirmek için temelde üç zaman vardır: geçmiş zaman,
şimdiki zaman ve gelecek zaman. Geniş zaman ise bunların tümünü kapsar bir özelliğe
sahiptir. Türk dili, fiil çekimindeki bildirme kipleri konusunda büyük bir zenginlik /
farklılık içermektedir. Ancak, Türk dilinin tarihî metinleri göz önünde bulundurulduğunda
bunların bazılarının istikrarlı bir biçimde pek değişmeden kullanıldıkları görülür. Bunlar
içerisinde de en istikrarlı zaman ekleri olarak geçmiş zaman (görülen geçmiş zaman)
ve geniş zaman ekleri göze çarpmaktadır. Bunların dışında kalanlar genel olarak tarihî
metinden metne az çok değişiklik göstermiştir. Bunlardan biri de gelecek zamandır. Türk
dilini tarihî metinlerinde -DAçI, -çI / -çA, -sIk, -GAy, -GA, -gU, -gAlIr, -IsAr / -UsAr, -sAr,
-AsI, -A, -ACAk biçimleri bulunmaktadır (Bulak 2017).

Gelecek zaman, henüz gerçeklememiş bulunan; ancak, fiilin gösterdiği oluş ve kılışın
gelecekteki bir zaman kesiminde mutlaka gerçekleşeceğini bildiren bir kiptir. Yapılacak iş
niyet hâlinde olsa bile gerçekleşmesinde kesinlik bulunduğu için bu ekle kurulan gelecek
zaman kipinde bir kesinlik vardır (Korkmaz, 2003: 623). Dolayısıyla, tarihî metinlerdeki
gelecek zaman ifadesinin tespitinde bu kesinlik belirleyici olmaktadır. Yoksa söz konusu
eklerin aynı zamanda istek, niyet ifadesi de içermeleri ekin işlevini tespit konusunda bizi
yanılgıya düşürebilecek bir özelliktir. Bu kesinliğin yanında yarın, önümüzdeki hafta, bir
gün sonra, beş güne kadar gibi zaman zarfları da gelecek zamanı tespit etmede işimizi
kolaylaştırmaktadır.

Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde -A ekinin gelecek zaman ifadesi için kullanımına şu
örnekleri açıklamalarıyla birlikte verebiliriz:

Resūl ʿaleyhi’s-selām zemānına yakın Bayat boyından Ķorķut Ata derler bir er ķopdı.
Oġuzuŋ, evvel gişi temām bilicisiydi. Ne dėrise olurıdı, ġāyibden dürlü ħaber söyleridi.
ĥaķ Teʿāla, anuŋ göŋline ilhām ėderidi. Ķorķut Ata eyitdi: Āħir zemānda ħanlıķ gėrü
Ķayıya dege, kimesne ellerinden almaya, āħir zemān olup ķıyāmet ķopınca. (DK, Drs
3a/2-7) (Özçelik 2016: II. C., 11)

Dede Korkut hikâyelerinin giriş kısmından aldığımız bu örnek, -A ekinin işlevini daha iyi
tespit edebilmek için bağlam çerçevesinde biraz uzunca alınmıştır. Bu parçayı aşağıdaki
gibi Türkiye Türkçesine aktarmak mümkündür:

Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata denen bir er belirdi.
Oğuzun ilk ve tam bileniydi. Ne derse olurdu, gaipten türü haberler verirdi. Hak Teâla
onun gönlüne ilham ederdi. Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık geri Kayı’ya
geçecek, kıyamet kopuncaya dek kimse ellerinde almayacak.

Söz konusu kullanım örneğinin geçtiği yeri biraz hacimli bir biçimde buraya almamızın
78
sebebi, ekin işleviyle ilgili bazı bilgilerin parçanın çeşitli yerlerine dağılmış olmasıdır.
Parçada da belirtildiği üzere Korkut Ata, Oğuz boyunun her şeyi ilk ve bütün yönleriyle
bileni, ne derse olanı, gaipten türlü haberler verenidir. Zaten parçada belirtildiği üzere
Allah’ın kendisine bir ilhamı da söz konusudur. Dolayısıyla verdiği bilgiler Allah katından
olduğu için ifadesinin de bir kesinlik içermesi gerekir. Bu sebeple, söz konusu cümlede
geçen -A ekini gelecek zaman kipi ekiyle Türkiye Türkçesine çevirmek gerekmektedir.
Bunun haricinde bir değerlendirme bizi metnin özünden uzaklaştıracaktır. Korkut Ata
gibi her şeyi bilen, gelecekten kesin haberler veren biri için dege ve almaya kullanımlarını
istek kipiyle Türkiye Türkçesine aktarmak, metindeki Korkut Ata özelliklerine de ters
düşecektir.
Ayruķ baña ben dėmeyem
Kimseneye sen dėmeyem
Ne ķul ne sulŧan dėmeyem
İşidenler ķala taŋa (Türk, Doğan ve Şerifoğlu 2013: 85)
Yunus Emre Divan’ından aldığımız bu dörtlük, -A ekinin gelecek zaman işlevinde
karakteristik bir kullanımını içermektedir. Bu dörtlükteki ayruk (artık, bundan sonra)
zaman zarfının -A ekinin işlevini belirlemede etkili olduğu görülmektedir. Yunus Emre,
bugüne kadar yaptığı; ancak, artık bundan sonra yapmayacağı işlerden bahsetmektedir.
Dolayısıyla bir kesinlik ifadesi bulunmaktadır. Bu sebeple, bu satırların yüklemlerini
demek istemiyorum, şaşırmalarını istiyorum biçiminde çevirmek yerine bundan sonrasını
işaret ederek bir eylemin gerçekleşeceğini kesin bir dille ifade eden bir inanmışlıktan
dolayı gelecek zamanla çevirmek doğru olandır. Bu değerlendirme neticesinde dörtlüğü
şöylece Türkiye Türkçesine aktarmak mümkündür:
Artık bana ben demeyeceğim.
Kimseye sen demeyeceğim.
Ne kul ne sultan demeyeceğim.
İşitenler şaşkınlıkta kalacaklar / şaşakalacaklar.

İmdi diŋle bundan śoŋra ħaberi


Eydeyim imdi Mūsā peygamberi

Çalap aŋa buyurdı eyitdi var


Yūsufı ol śu içinde bul çıķar

Yaʿķūb dapa Yūsufı iletseŋ gerek


Tįzirek sen bu işi etseŋ gerek

Geldi Mūsā istedi bulımadı


Ķandalıġın Yūsufuŋ bilimedi

Bir ķarı eydür yā Mūsā eydem saŋa


Ger şefā’at eyleriseŋ sen baŋa

Şol gün içinde ki ħalķ ķamu aġlaya


Tañrı beni ŧamu odından śaklaya (DY, 1513-1518) (Şeyyâd Hamza 2008: 261)
Şeyyad Hamza’nın Destân-ı Yûsuf adlı mesnevisinden almış olduğumuz bu beyit
örneklerinde üç kere -A fiil çekimi eki kullanılmıştır. Bunlardan sadece aġlaya
kelimesindeki kullanımı gelecek zaman işlevi için bizi ilgilendirdiğinden burada
79
sadece bu kelime değerlendirilecektir. Örneklerini aldığımız bu kısım mesnevide Musa
peygamberin Yusuf peygamberin tabutunu bulup çıkarmasının anlatıldığı kısımlardandır.
Örneklerin son beyti bir yaşlının Musa peygamberden Yusuf peygamberin tabutunu
göstermesi karşılığında isteğini içeren kısımdır. Bu kısmı Türkiye Türkçesine şöyle
çevirmek mümkündür:
Şu gündeki bütün insanlar ağlayacak (Bütün insanların ağlayacağı günde)
Tanrı beni cehennem ateşinden saklasın.
Görüldüğü üzere, aġlaya kelimesi ağlayacak / ağlayacağı biçiminde çevrilirken
śaklaya kelimesi saklasın biçiminde çevrildi. Çünkü aġlaya örneğinde bir kesinlikten
bahsedilmektedir. Kıyamet gününün geleceği ve insanların bazılarının o günde hüsrana
uğrayacağı haktır. Zaten, “O gün herkes ağlasın, ama beni cehennem ateşinden
saklasın.” gibi bir dua da pek mantıklı görünmemektedir. Bu beyitteki bir başka durum
da ki sözcüğünün aġlaya kelimesini fiilimsi olarak çevirtmesidir. Bu durum tezimizi
etkilemez. Çünkü hem fiilimsi hem de çekimli fiil durumlarında bir gelecek zamanlık söz
konusudur. Śaķlaya kelimesini saklasın biçiminde çevirmemizin sebebi ise bu kısmın bir
dua olmasıdır. Duaların ise Türkiye Türkçesinde genellikle emir kipiyle çekimlendiği;
ancak işlev olarak istek/dua bildirdiği yukarıda belirtilmiştir.
Dōstlaruñ bini ķabūl itmeyiser
Kimsesi bende maķām dutmayısar

Ol senüñ ħāś ķullaruñdan iy Çalap


Ger ķalam mahrum olup n’idem ʿacab

Çün Ĥicāz mülki didi uşbu sözi


Baķdı anuñ üstine rahmet gözi

Ĥaķ didi kim sen yirinme iy Ĥicāz


Dōst baña senden ķıla nāz u niyāz

Ben seni dōstlaruma kaʿbe ķılam


Baña dapalar saña vire selām

Her ki saña yönelürse şād ola


Ŧamu odından teni āzād ola

Ol ĥabįb’ümçün seni yurd eyleyem


Yılda bir kez ħalkı sende ŧoylayam

Sen yirinme kim bu cümle ʿālemüñ


Yönini saña ķılam ħāś u ʿāmuñ

Çün Ĥicāz mülki bu sözi dinledi


Ĥaķ anuñla n’eyleyesin anladı (GN, 4043-4051) (Âşık Paşa 2000: I/2, 822-823)
Âşık Paşa’nın Garib-nâme adlı eserinden alınan bu beyitler daha önceki beyitlerde de
başlayan ve Hicaz’ın sözlerinden ve Allahu Teâla’nın ona verdiği cevaplardan oluşmaktadır.
Hicaz, kendi konumundan ve yaşadığı mahrumiyetten bahsetmekte, Allahu Teâla ise
kendisinin mahrum kalmayacağından, ona bulunacağı ihsanlardan bahsetmektedir.
Allahu Teâla’nın ifadeleri -A eki kullanılarak yüklem oluşturulan cümlelerdir. Yüce
80
yaratıcının ifadeleri kesinlik taşıyan ifadelerdir. Bunların bir istek bildirmesi söz konusu
değildir. Ayrıca, emri çağrıştıracak bir durum da ortada bulunmamaktadır. Dolayısıyla
bu ifadeleri gelecekte gerçekleşecek kesin eylemler olarak görmek ve -A ekini gelecek
zaman eki olarak değerlendirmek, doğru olandır. Yukarıdaki beyitlerden bazıları örnek
olması açısından Türkiye Türkçesine şöyle çevrilebilir:
Ben seni dostlarıma Kâbe kılacağım
Bana tapacaklar, sana selam verecekler

Her kim sana yönelirse şad olacak


Teni cehennem ateşinden azat olacak

1.2. Geniş Zaman İşleviyle Kullanımı

Geniş zaman kipi, geçmişten geleceğe uzanan geniş bir zaman kesimindeki oluş ve
kılışları içine alır. Bu işlevi dolayısıyla da sık sık yapılan, alışkanlık ya da âdet hâline
gelen veya her zamanı kapsayan ve genellik taşıyan oluş ve kılışlar hep bu kiple anlatılır
(Korkmaz 2003: 637). Görüldüğü üzere, bu kipin daha geniş bir kullanım alanı vardır. Bu
da çalışmanın konusu itibariyle gelecek zamanı da kapsayan; ancak gelecek zaman kipi eki
kadar kesin olmayan, nispî bir belirsizlik içeren ifadeleri de karşılamak için Eski Anadolu
Türkçesinde -A ekinin geniş zaman işleviyle kullanıldığını göstermektedir. Burada
görünüş ilgisi de devreye girmektedir. Çünkü -A ekinin kullanıldığı cümlelerde öznenin
maksadına, eylemi belirtme amacına da dikkat etmek gerekmektedir. Böyle cümlelerde
genel bir durumdan bahsedilmekte, gelecek zamandaki gibi eylemin gerçekleşeceğinin
kesinliğinden söz edilememektedir. -A ekinin bu kullanımı diğer işlevleri karşısında daha
az rastlanan ve dolayısıyla da ikincil yoğunlukta olan bir kullanımdır.

-A ekinin geniş zaman işleviyle kullanımı diğer kullanımlara göre daha zor tespit edilen
bir durumdur. Burada, eylemin kuruluşu, genelliği, her zamanı kapsayan ifadesi dikkate
alınmalıdır. Bu kullanımlara Eski Anadolu Türkçesinden şu örnekleri vermek mümkündür:
Beni bunda ķoyup eger gidesin
Ne bilem ki anda varup nėdesin

Çün ben olmayavan senüŋle bile


ʿAceb nite göŋlüm dölenibile

Sen anda ķan u bunda ger ben süci


İçem ne yüz ile baķam śoŋ ucı (SN, 295-13 / 295-15) (Mesud bin Ahmed 2012: 334-
335)
Süheyl ü Nev-Bahâr’dan alınan bu beyitler, hikâyede geçen bir kalenin beyi olan Câlûs
ile Süheyl arasında geçen bir konuşmayı içermektedir. Bu beyitlerde hem gelecek
zaman hem de geniş zaman işlevlerini bir arada bulmak mümkündür. İlk beyitteki eger
gidesin ifadesi bugünkü söyleyişle “eger gidersen” ifadesidir. Ne bilem, “ne bilirim”;
varup nėdesin “varıp ne yapacaksın”; olmayavan, “olmazsam”; dölenebile “huzura
kavuşabilir.”; ger içem, “eğer içersem”; baķam, “bakarım” biçiminde Türkiye Türkçesine
çevrilebilir. Çünkü ilk beyitteki eğer beni burada koyup gidersen orada ne yapacağını ne
bilirim, cümlesinde gidersen ve bilirim ifadeleri genel bir anlatım taşımaktadır. Ayrıca,
ikinci beyitteki ben seninle olmazsam gönlüm nasıl huzura kavuşur, ifadesi de şimdiden
geleceğe uzanan geniş bir zamanı kapsamakta ve bir genellik içermektedir. Son beyitte de
81
sen orada kan, ben burada şarap içersem sonunda senin yüzüne nasıl bakarım, cümlesiyle
genel geçer bir durumdan bahsedilmektedir.
İmdi korkaram düşümden girü görem
Gördügüm düşden daħı kayġu yirem

Siz varasız dümügesiz oyuna


Ķorķaram kim Yūsufuma ķurt yöne

Döndi bunlar söyledi eytdi baba


Biz varıken ķurd anı ķaçan ķapa (DY, 48-50) (Şeyyâd Hamza, 2008: 154-155).
Şeyyâd Hamza’nın Destân-ı Yusûf’undan alınan bu beyitler, kardeşlerinin babalarından
izin alarak Yusuf peygamberi kıra götürmeye çalıştıkları ve buna karşılık da Yakup
peygamberin çekincelerini dile getirdiği kısımdır. İlk beyitte şimdiki zaman unsuru imdi
zaman zarfıyla sağlanmıştır. İkinci ve üçüncü beyitlerde ise açık bir geniş zaman ifadesi
göze çarpmaktadır. Çünkü genel durumlardan ve her zaman olabilecek eylemlerden
bahsedilmektedir. “Siz varırsınız, oyuna dalarsınız, korkarım ki Yusuf’uma kurt
yönelir.” ve “Biz varken onu kurt nasıl kapar!” yani kapamaz ifadesi genel durumlardan
bahsetmektedir. Gelecekte kesin olarak gerçekleşecek bir eylemden veya bir eylemin
gerçekleşmesi yönünde istekte bulunmadan söz etmek mümkün değildir.

Her kim gendü ķavmin aġırlaya, gendüzin aġırlamış olur. Ve her kim Taŋrı ʿazįz ķılduġı
kişi[yi] ħor dutsa, gendüyi ve Taŋrıyı ħorlamış ola. Çün vezįrüŋ pādişāh ķatında sözi
geçmeye. Ķalan çeri ħalķı arasında nice ulu ola. (MN, 33b/14-34a/1-3) (Şeyhoğlu
Sadre’d-diîn Mustafâ 2017: 222)

Marzubān-nāme’den alınan bu cümleler, -A ekinin geniş zaman işlevinde kullanıldığının


örnekleridir. Bu cümlelerde genel kurallardan söz edilmektedir. Dolayısıyla geçmişi,
şimdiyi ve geleceği kapsayan ve her durumda aynı kapıya çıkan geniş bir zaman söz
konusudur. Bir eylemin gelecekte kesin olarak gerçekleşeceğinden, bir eylemin
gerçekleşmesi yönünde bir istek veya emirden söz etmek mümkün değildir. Bu ifadeler,
bir tür özlü söz niteliğindedir. Özlü sözlerin de geniş zamanla kuruldukları bilinmektedir.
Bu sebeple söz konusu cümleleri Türkiye Türkçesine şöyle çevirmek mümkündür:

Her kim kendi halkına değer verirse kendine değer vermiş olur. Her kim Allah’ın aziz
kıldığı/yarattığı kişiyi hor görürse kendisini ve Allah’ı hor görmüş olur. Eğer vezirin
padişahın katında sözü geçmezse asker ve halk arasında nasıl itibarlı olur!

1.3. Şimdiki Zaman İşleviyle Kullanımı

Şimdiki zaman, hareketin şimdiki zamanda ortaya çıktığını bildirir. Belirli bir zaman
gösteren kesin bir bildirme ekidir (Ergin 2009: 295). Ayrıca Ergin, Batı Türkçesi dışındaki
Türk yazı dillerinde şimdiki zaman eki olarak -A ekinin görüldüğünü, Eski Anadolu
Türkçesinde de şimdiki zaman işlevinde bir -A ekiyle karşılaşıldığını, ancak bunun -G
ünsüzünün düşmesiyle oluşan istek ekiyle karıştığını ve zamanla şimdiki zaman işlevini
kaybettiğini de belirtmiştir (2009: 296).

Şimdiki zaman, çok kısa bir zaman dilimini ifade etmek için kullanılır. Söylendiği
zamanda eylemin gerçekleşiyor olduğu bildirilir. Bu sebeple, söz konusu fiil zamanı için
Türk dilinde çoğu zaman müstakil bir ek kullanılmamıştır. Çoğunlukla bu işlevi geniş
82
zaman kipi ekleri üstelenmiş ve ikisi arasındaki işlev farkı bağlamdan çıkarılmıştır. Bunun
yanında, çeşitli fiillerin (yoru-, otur-, tur-, yat- vb.) süreklilik kılışından faydalanılarak da
tasvirî birleşik fiiller temelinde şimdiki zaman çekimleri de oluşturulmuştur. Gülsevin
ve Boz’un bir tablo hâlinde belirttiği gibi Eski Anadolu Türkçesinde de çoğunlukla
geniş zaman kipi eki bu işlev için kullanılmıştır. Bunun yanında, -(y)A, -(y)V turur ve
-(y)A yor(ur) biçimleri de söz konusu işlev için kullanılmıştır (2013: 72). Çalışmamızın
konusunu oluşturan -A ekinin de şimdiki zaman işleviyle sık olmasa da Eski Anadolu
Türkçesi metinlerinde kullanıldığı görülmektedir. Bunun bazı örnekleri şunlardır:
Nice bir yatasın ġafletde i yār
Ecel irmezdin öŋdin oyan (ÇN, 13) (Gülsevin ve Boz 2013: 73)
Ahmet Fakih’in Çarh-nâme adlı eserinden alınan bu beyit, Gülsevin ve Boz’un
çalışmasında şimdiki zaman kullanımı için örnek gösterilmiştir. Yatasın kullanımındaki -a
fiil çekimi ekinin beyitteki ifadeden anlaşıldığı kadarıyla şimdiki bir zamanda gerçekleşen
eylemin çekiminde kullanıldığı görülmektedir. Bunu bize düşündüren ise bir isteğin,
gelecek zamanın, gerekliliğin veya bir emrin burada bulunmayışıdır. Belki, geniş zamana
kayan bir ifade olarak da görülebilir. Ancak, geniş zamandan çok şimdiki zamanda bir
hâl içerisinde bulunmadan bahsedilmektedir. Bu sebeple ilgili beytin çevirisini şöyle
yapmak mümkündür: Ey yâr, öyle bir gaflet içerisinde bulunmaktasın ki ecel gelmeden
önce uyanmalısın.

Nefsi hevāya ŧalaķ virmişem ve and içmişem ki hįç canavar benden nā-ĥaķ yire incinmeye.
Ve niçe kim benüm yöremde olasız. Kanda gereg-ise otlayasız.” Geyik eyitdi: “Şek degül
kim sizüŋ sāyeŋüzde dükeli āfetden emįn olavuz. … (MN, 37b/14-38a/1-3) (Şeyhoğlu
Sadre’d-diîn Mustafâ 2017: 227)

Marzubân-nâme’den alınan bu cümlelerde -A fiil çekimi ekinin birden fazla işlevini


görmek mümkündür. Ancak, bu başlık altındaki değerlendirmemiz şimdiki zaman olduğu
için bu yöndeki kullanıma odaklanılacaktır. Geyik tarafından söylenen son cümle şu an
içinde bulunulan bir durumdan bahsetmektedir. Dolayısıyla, eylemin ifadesi şimdiki
zamana yöneliktir. Başka bir hayvan sayesinde içinde bulunulan zamanda emniyette
olduklarından bahsedilmekte ve bu durum devam etmektedir. Söz konusu cümleleri
şöylece Türkiye Türkçesine aktarmak mümkündür:

Nefsi istekleri bir kenara koyarak, hiçbir hayvanın haksız yere benden zarar
görmeyeceğine dair yemin ettim, ant içtim. Benim yanımda olduğunuz sürece nerede
isteseniz otlayın. Geyik söyledi: Yalan değildir. Sizin sayenizde bütün kötülüklerden emin
oluyoruz / olmaktayız.

1.4. İstek İşleviyle Kullanımı

Bu kip, fiile istek, niyet, arzu kavramları veren bir tasarlama kipidir. Yapılan işin
istendiğini veya o işe niyet edildiğini gösterir (Korkmaz 2003: 648). Bu işlev için Eski
Anadolu Türkçesinde büyük oranda -A eki kullanılmıştır. Ancak, Osmanlı Türkçesinden
itibaren ekin birinci şahıslarının yerini aslen emir çekimi eki olan -Ayım, -Alum biçimleri
almaya başladıktan sonra zamanla emir çekimlerinin tamamının isteği de karşılar bir
biçimde kullanımı meydana gelmiştir (Ergin 2009: 311). Bunun neticesinde de Türkiye
Türkçesinde emir-istek karışımı meydana gelmiştir. Artık, iki işlev için de aynı ekler
kullanıldığından işlev ayrımı vurgu, tonlama, bağlam, metin türü gibi özelliklerden ayırt
edilebilmektedir. Dolayısıyla, Eski Anadolu Türkçesi dönemine ait metinleri Türkiye
83
Türkçesine çevirirken bir zorlanma yaşanmaktadır. Çünkü, hem bugün işlek bir biçimde
kullanılmayan bir ek hem de Eski Anadolu Türkçesi döneminde istek işlevi yoğun
olmak üzere emir için de kullanılan bir ek söz konusudur. İstek kipinin Eski Anadolu
Türkçesindeki işlevleri Gülsevin tarafından kapsamlı bir biçimde değerlendirilmiştir
(1999). Bu işlevle ilgili tespit edebildiğimiz bazı örnekler ve değerlendirmeler şunlardır:
Hele bir gün irişdük Kaʿbeye biz
Naśįb ola Çalapdan varasız siz (KEMŞ, 66) (Ahmed Fakih 1974: 25).
Bu beyit, Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe adlı eserde Ahmet Fakih’in Mekke’nin vasfını
anlattığı beyittir. Ahmet Fakih, Ka’be’ye eriştiğini bildirmekte ve bu erişmeye başkalarının
da nail olmasını istemektedir. Dua yoluyla Alah’tan bir istekte bulunulmaktadır. Burada
gelecek zamanın kesinliği, geniş zamanın genelliği, şimdiki zamanın anlığı ve emrin
kesin ifadesi bulunmamaktadır. Allah’tan istenen bir durum bulunmaktadır. Dolayısıyla,
bu beyti Türkiye Türkçesine şöyle aktarmak mümkündür:
Biz bir gün Ka’be’ye eriştik / ulaştık
Allah nasip etsin siz de gidin

Tañrı adın aŋuban girem söze


Tā ki ine Tañrıdan raĥmet bize (DY, 1) (Şeyyâd Hamza 2008: 151)
Destân-ı Yûsuf’un ilk beyti olan bu beyit, bir nevi Türkçe besmeledir. Dolayısıyla
yaratıcının adının anıldığı ve ondan rahmet istendiği bölümüdür. Bu sebeple, ilgili beyti
şöylece Türkiye Türkçesine çevirmek mümkündür:

Allah’ın adını anarak söze girelim ki Allah’tan bize rahmet insin.

1.5. Emir İşleviyle Kullanımı

Tasarlama kiplerinden olan emir, hareketin emirle yapılmasını işaret eder (Ergin 2009:
304). Bu kalıpta kip ekleri ve kişi ekleri iç içe girmiştir. Bu sebeple her şahıs için ayrı
emir eki vardır (Korkmaz 2003: 665). Bu durum Türk dili için öteden beri böyledir.
Emir eklerinin diğer kip ve kişi eklerinden farklı olarak kendine has bir biçimi vardır. Bu
biçim de emir eklerinin işlevinin kolaylıkla ayırt edilmesini sağlamıştır. Ancak, zaman
içerisinde hem emir eklerinin başka işlevler için kullanılması hem de başka eklerin emir
işleviyle kullanılması bazı karışıklıkları beraberinde getirmiştir. Bunların başında da
birinci kişilerde emir işlevinin olup olmadığıdır. Bu konuda araştırmacılar farklı fikirler
ileri sürmüştür (Ergin 2009; Korkmaz 2003; Özdemir 1968). Neticede Türk dilinde bir
emir-istek karışımının olduğu bir gerçektir. Bu konuda da eylemin kullanılma amacı,
tonlaması, metnin türü ve bağlamı bize yardımcı olmaktadır. Eski Anadolu Türkçesi
metinlerinde de hem öteden beri emir işlevi için kullanılan ekler, hem de -A eki emir
işleviyle kullanılmıştır. Bunları da birbirinden ayırt etmek pek kolay değildir. Eski
Anadolu Türkçesinde tespit edip incelemeye aldığımız bazı örnekler şunlardır:

Ve daħı ĥükm idüp şehrde çaġurtdılar ki “Şimden girü hįç kimesne ķapuda ve dįvānda
ve mecālis ve seyrānda Türkį dilinden ġayrı dil söylemeyeler (TAŞ, 403b/14-16) (Bakır
2008: 710).

Yazıcızâde Ali’nin Tevârîh-i Âl-î Selçuk adlı eserinden alınan bu cümleler, Karamanoğlu
Mehmed Bey’in meşhur fermanına dayanmaktadır. Karamanoğlu Mehmed Bey, yazmış
olduğu ferman ile Türkçenin resmi dil olarak kullanılmasını ve Arapça, Farsçadan geri
84
kalmamasını sağlamıştır. Söylemeyeler yüklemi, Türkiye Türkçesine söylemesinler
biçiminde çevrilebilir. Ancak, Türkiye Türkçesinde emir kipi eklerinin isteği karşılar bir
biçimde de kullanıldığını belirtmiştik. Bu açıdan bakıldığında akla istek ifadesi de gelebilir.
Ancak, cümlenin bir fermandan alınmış olması bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır. Çünkü
fermanlar bir devlet içerisindeki en üst düzey emirnamelerdir. Emir kipinin özelliği,
eylemin gerçekleşmesinin üstten asta doğru bildirilmesidir. Bu açıdan bakıldığında bu
örnekte üstten asta doğru bir ifade biçimi bulunmaktadır ve emir olma ihtimali dışında bir
durum bulunmamaktadır.

Ĥaķ Teʿālā eydür yā Muĥammed ĥācetüm oldur kim benden çoķ nesne dileyesin (MC,
39b/10) (Gülsevin ve Boz 2013: 79)

Ahmed-i Dâ’î’nin Miftâhu’l-Cenne adlı eserinden alınan bu cümle, yine bir emir
cümlesidir. Çünkü üstten asta doğru (Allah’tan resulüne) bir ifade biçimi bulunmaktadır.
Dolayısıyla, bu ifade biçimi emrin ifade biçimiyle uyumludur.

1.6. Gereklilik İşleviyle Kullanımı

Gereklilik kipinin ana işlevi, tasarlanan bir işin gerekli olduğunu bildirmektir. Ancak, bu
gereklilik emir biçiminde bir gereklilik değil, daha çok içten gelen, konuşana bağlı bir
gerekliliğin ifadesidir (Korkmaz 2003: 695). Bu yönüyle emir kipinden ayrılır. Üstten asta
doğru bir ifade biçiminden çok içten gelen, yapılması lazım olan bir eylem ifadesinden
bahsedilir. Gerekliliğin kip işlevi bu yöndedir; ancak, bu tür kiplerde zımnen bir geniş
zaman veya gelecek zaman da vardır. Bu sebeple, işlev değerlendirmesi yaparken bu
ayrıma dikkat etmek gerekir.

-A fiil çekimi ekinin gereklilik işlevini tespit etmek diğer işlevlerine nazaran daha
kolaydır. Çünkü genellikle gerek (kim) … -(y)A yapısıyla kurulurlar. Eski Anadolu
Türkçesi metinlerinden tespit edebildiğimiz örneklerin bazıları şunlardır:

Zirūy ėyitdi: “Çün göŋül muradı ĥāśıl olmağa yüz dutduŋ gerekdür kim ŝābit-ķadem
olasın ve hįç ķorķmayasın…” (MN, 31b/6-7) (Şeyhoğlu Sadre’d-diîn Mustafâ 2017: 219-
220)

Marzubân-nâme’den alınan bu cümledeki -a fiil çekimi ekinin gerekdür kim yapısıyla


kullanımı onu gereklilik işlevine sokmuştur. Zaten cümlenin değerlendirmesi yapıldığında
bir gereklilikten de söz etmek mümkündür. Bu cümleyi Türkiye Türkçesine şöyle
aktarmak mümkündür:
Zirûy dedi: Mademki gönlündeki muradın gerçekleşmeye başladı, o zaman bu işte
sebat göstermeli ve hiç korkmamalısın

Eytdiler kim nice gördüŋ düşi sen


Gördügüŋ düşi gerek kim eydesin (DY, 38) (Şeyyâd Hamza 2008: 154)
Destân-ı Yûsuf’tan alınan bu beyit, kardeşlerinin rüyasını anlatması için Hz. Yusuf’u
sıkıştırdıkları, gördüğü rüyayı anlatması gerektiğini belirttikleri kısımdır. Zaten bu
beyitte bulunan gerek kim yapısı da gereklilik işlevini ortaya koymaktadır. Söz konusu
beyti şöylece Türkiye Türkçesine aktarmak mümkündür:

Düşü nasıl gördün? Gördüğün bu düşü bize söylemelisin, dediler.


85
Gerek (kim) … -(y)A yapısı kullanılmadan da Eski Anadolu Türkçesinde sadece -A ekiyle
az olsa gereklilik işlevi sağlanmıştır:

Ve ħāślar ki pādişāh ķulluġında olurlar, vācibdür ki pādişāhlar ʿaybın śaķlayalar. (MN,


26b/7) (Şeyhoğlu Sadre’d-diîn Mustafâ 2017: 206)

Marzubân-nâden alından bu cümlede -a fiil çekimi ekiyle gereklilik işlevi sağlanmıştır.


Bunu kanıtlayan ise vācib sözcüğüdür. Çünkü vacip, İslam dinine göre farz kadar olmasa
da yapılması gerekli olan şeyleri ifade eder. Bu sebeple bir işin yapılması vaciplik
düzeyinde belirtiliyorsa orada gereklilik kipi vardır. Söz konusu cümleyi şöylece Türkiye
Türkçesine aktarmak mümkündür:

Padişahın emrinde olanlar, onun kusurlarını saklamalıdır / gizlemelidir.

Sonuç

Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde kullanılan -A fiil çekimi ekinin Türkiye Türkçesine
göre durumunun değerlendirildiği bu çalışmada söz konusu ekin Eski Anadolu Türkçesinde
hem bildirme kipi hem de tasarlama kipi olarak kullanıldığı görülmüştür. Bu da -A ekinin
hem zaman hem de biçim ifade eden eklerden olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak, söz
konusu ekin Eski Anadolu Türkçesinin doğal bir devamı olan Türkiye Türkçesinde iyice
kullanımdan düştüğü, yerini başkaca eklerin aldığı da görülmektedir. Bu da ekte zamanla
bir işlev ve kullanım daralmasının yaşandığını bildirmektedir.

Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde pek çok işlev için oldukça işlek bir biçimde
kullanılan; ancak, Türkiye Türkçesinde aynı işleklikte olmayan -A ekinin Eski Anadolu
Türkçesi metinlerindeki kullanımlarını Türkiye Türkçesine aktarırken bazı sorunlar
yaşanmaktadır. Bunların başında ilgili ekin hangi işlevde kullanıldığını tespit etmek
gelmektedir. Bu tespit hem çeviri hem de dil bilgisi incelemesi esnasında işe yarayacaktır.
Söz konusu tespit için dil içi bazı ögeleri kullanmak gerekmektedir. Zira bu kadar geniş
bir işlev alanına sahip ekin tespiti pek çok ögeyi kullanmayı gerektirmektedir. Bunların
başında kelimenin, cümlenin, parçanın ve metnin bağlamı gelmektedir. Metnin bağlamına,
söz konusu eki almış olan kelimenin bu bağlam içerisindeki yerine iyice dikkat edilmesi
gerekmektedir. Bunun yanında, eylemin gerçekleşme zamanına olan vurgu, eylemi
kullanan kişinin statüsü, içinde bulunduğu ruh hâli, işaret ettiği şey de dikkate alınmalıdır.
Ayrıca, -A ekinin kullanıldığı yükleme bağlanabilen bir zaman işaretleyicisi de bu tespitte
belirleyici olacaktır. Bütün bunların bir arada ele alınması araştırmacıyı büyük oranda
doğru tespitlere yönlendirecektir.

Kısaltmalar
Haz. Hazırlayan
Yay. Yayımlayan
vb. Ve benzeri
vd. Ve diğerleri

Taranan Eserlerin Kısaltmaları


ÇN Çarh-nâme
DK Dede Korkut

86
DY Destân-ı Yusûf
EAT Eski Anadolu Türkçesi
GN Garib-nâme
KEMŞ Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe
MC Müftahu’l-Cenne
MN Marzubân-nâme
SN Süheyl ü Nev-Bahâr
TAŞ Tevârîh-i Âl-î Selçuk

Kaynaklar:

Ahmed Fakih (1974), Kitâbu Evsâfı Mesâcidi’ş-Şerîfe (Yay. Hasibe Mazıoğlu), Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara.
Âşık Paşa (2000), Garin-nâme I/2 (Haz. Kemal Yavuz), Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Aydın, Hasene (2016), “Yazınsal Metinlerde Dil Bilgisel Zaman İşaretleyicileri Üzerine”,
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 5/4: 1716-1730.
Bakır, Abdullah (2008), Yazıcızâde ʿAlî’nin Selçuk-nâme İsimli Eserinin Edisyon Kritiği,
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul, Yayımlanmamış
Doktora Tezi.
Bulak, Şahap (2017), Karşılaştırmalı Tarihî Türk Yazı Dilleri Grameri -Fiil Çekimi-,
Kesit Yayınları, İstanbul.
Ergin, Muharrem (2009), Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım/Yayım/Dağıtım, İstanbul.
Gülsevin, Gürer (1999), “Eski Türkiye Türkçesinde İstek Kipi Üzerine”, TDK-Fransız
Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Osmanlı Türkçesi Öncesi: Eski Türkiye Türkçesi
Toplantısı, İstanbul: 1-13.
Gülsevin Gürer ve Boz Erdoğan (2013), Eski Anadolu Türkçesi, Gazi Kitabevi, Ankara.
Korkmaz, Zeynep (2003), Türkiye Türkçesi Grameri (Şekil Bilgisi), Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Mesud bin Ahmed (2012), Süheyl ü Nev-Bahâr (Haz. Ali Cin), Eğitim Kitabevi, Konya.
Özçelik, Sadettin (2016), Dede Korkut -Dresden Nüshası- Metin, Dizin II. Cilt, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara.
Şeyhoğlu Sadre’d-diîn Mustafâ (2017), Marzubân-nâme Tercümesi Destûr-ı Şâhî (Haz.
Zeynep Korkmaz), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Şeyyâd Hamza (2008), Destân-ı Yusûf (Haz. Emin Eminoğlu), IQ Sanat Yayıncılık,
İstanbul.
Türk, Vahit vd. (2013), Eski Anadolu Türkçesi Dersleri, Kesit Yayınları, Ankara.

87
88
KAZAK ALFABELERİNİN TARİHİ

Haydar EFE * - Meiramkul İSSAYEVA**

ÖZET

Alfabeler toplumun medeni ve bilimsel olarak gelişiminde önemli bir role sahiptir. Kazak halkının
kullandığı alfabe birkaç tarihi aşamadan geçmiştir. Kazak topraklarında ilk olarak VII-VIII yy.’da
Orhon-Yenisey alfabesi kullanılmıştır. İslamiyet’in kabulüyle birlikte bu topraklarda Arap alfabesi
de kullanılmaya başlanmıştır. XX. yüzyıla kadar kullanılmakta olan Arap alfabesinin yerini 1929
yılında Latin alfabesi almıştır. SSCB çok uluslu halkların yazılarını aynı alfabeye dönüştürme
amacıyla 1940 yılında dil reformu gerçekleşmiş ve bunun neticesinde Kiril alfabesine geçiş süreci
başlamıştır. Bağımsızlığını kazanan Kazakistan’da kullanılan alfabenin değiştirilmesi gerekliliği
üzerine fikirler 1991 yılından itibaren söz konusu olsa da, Kazak Latin Alfabesine geçiş 2018
yılında mümkün olmuştur.

Bu çalışma, Kazakistan’da uygulanan alfabeleri ve bu alfabelerin genel özelliklerini ortaya koymayı


amaçlamaktadır. Ayrıca, farklı alfabelerin kullanılmasının sebep ve sonuçları da ele alınırken, Latin
harflerine geçişin yararları ve doğabilecek sorunlar ortaya konulmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kazakistan, Alfabe Tarihi, Latin Alfabesi, Türk Cumhuriyetleri.

Giriş

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını kazanmalarını takip eden yıllarda


söz konusu devletlerde farklı reformlar gerçekleştirilmiştir. Bu reformlardan biri de alfabe
değişimidir. Bağımsızlığını kazandıktan sonraki ilk yıllarda Azerbaycan, Türkmenistan
ve Özbekistan Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçiş yapmışlardır. Kazakistan’da bu
dönemde alfabe değişimi planlanmış olmakla birlikte resmi olarak Latin alfabesine geçiş,
ancak 2018 yılında gerçekleşmiştir. Yeni alfabenin kullanımına geçişin tamamlanmasının
tam olarak 2025 yılına kadar süreceği öngörülmektedir.

Dil bilim insanlarının araştırmalarına göre dünyada yaklaşık 3000 kadar dil ve dil lehçeleri
çeşitleri vardır. Bu dillerin simgelenmesinde en çok kullanılmakta olan alfabelerin başında
Latin ve Kiril alfabeleri gelmektedir. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin Latin alfabesine
geçişlerini küreselleşme sürecinin bir sonucu ve zamanın gerekliliği olarak yorumlamak
mümkündür.

1 Kasım 1928 tarihinde Atatürk’ün Türkiye’de gerçekleştirmiş olduğu dil devriminin


benzeri bundan yaklaşık 100 yıl sonra Orta Asya’daki Türk devletlerinde gerçekleşmektedir.
Atatürk’ün dil devrimi, 10. yüzyıldan beri Türkler tarafından kullanılan Arap alfabesinin
okunması, yazılması ve öğrenilmesinin zorluğundan kaynaklanmaktaydı. Benzeri
gelişmeler, Kazakistan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinde de gerçekleştirilmiştir. Bu
çalışmada Kazakistan’da tarih boyunca kullanılan alfabeler ele alınarak, bu alfabelerin
genel özellikleri üzerinde durulmaktadır. Ayrıca, bu alfabelerin kullanılmasının sebep ve
sonuçları da irdelenmektedir.

* Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Erzincan, Türkiye, hefe@erzincan.edu.tr


** Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi, Erzincan, Türkiye, meiramkul.issayeva@erzincan.edu.tr
89
Tarih Boyunca Kullanılan Kazak Alfabeleri

Kazak bozkırlarında kullanılmış olan yazıları ele aldığımızda, bu yazıların eski çağlara
dayandığını görmekteyiz. Neolitik çağa kadar uzanan piktogramlar, bu topraklarda yazının
kullanılmasının çok eski zamanlara uzandığını kanıtlamaktadır. Kazak bozkırlarında bu
dönemden itibaren kullanılmış olan alfabeler şunlardır:
- Orhon – Yenisey Alfabesi
- Arap Alfabesi
- Latin Alfabesi
- Kiril Alfabesi
- Yeni Ulusal Latin Alfabesi.

Orhon –Yenisey Alfabesi

VII.-VIII. yüzyıllar arasında Kazak topraklarında Orhun –Yenisey yazıtlarında eski runik
yazı sistemi kullanılmıştır. Orhun-Yenisey yazıtları İskandinavya halklarının yazıtlarına
benzediği için “Runik Yazıtları” olarak da isimlendirilmektedir. Orhun –Yenisey
yazıtlarının yazılış şekli sağdan soladır. 4 ünlü, 31 ünsüz toplam 35 harften oluşan Orhun-
Yenisey alfabesinin kullanımı V. ve-VIII. y.y arası dönemi kapsamaktadır. Orhun-Yenisey
yazıtları Yenisey, Talas ve Orhun yazıtları olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Söz
konusu adlandırmalar anıtların bulunduğu bölgelerin isimlerinden kaynaklanmaktadır.
Yenisey yazıtlarının tarihi V. ve VII. yüzyıla dayanmakta olup bulunduğu bölgeler ise:
Tuva; Hakas, Altay, Irtysh nehri kenarı ve Sibirya bölgeleridir. Yenisey yazıtları toplam
150 anıttan oluşmaktadır. VII. yüzyıla ait olan Talas anıtları Güney Kazakistan, Jetisu,
Sırdarya, Jambyl ve Kırgızistan bölgelerinden bulunan yaklaşık olarak 20 anıttan meydana
gelmektedir. Orhun anıtları ise Moğolistan topraklarında bulunan Orhun, Selenga ve Tola
nehirleri ile Rusya’nın Minusinskiy bölgesinde yer almaktadır. Bu anıtların bulunduğu
bölgeleri dikkate alırsak Orhun –Yenisey alfabesinin Kazakistan, Kırgızistan, Moğolistan,
Çin (Sincan), Sibirya ve Güney Rusya coğrafyalarında kullanılmış olduğunu görürüz.
Zikredilen bölgelerde İslamiyet’e geçişle birlikte Orhun–Yenisey alfabesinin kullanımı
azalmıştır. Daha sonraki dönemlerde bu alfabenin yerine Arap alfabesi kullanılmaya
başlamıştır.

Arap Yazısı Modeli

Orhun –Yenisey alfabesinin yerine Kazak topraklarında VII. ve XX. y.y arasında Arap
yazısı modeli kullanılmıştır. Arap yazısının Akadlıların zamanından beri kullanıldığı
öne sürülmektedir. Kazak topraklarında Arap yazısının kullanımını İslam dininin
kabulüyle ilişkilendirmek mümkündür. Kazak bozkırlarında Arapça alfabenin iki çeşidi
kullanılmıştır: Kadim ve Cadid alfabeleri. Kadim alfabesi saf Arap alfabesinde yer
alan 28 harfe ek olarak, 4-Farsi, 2-Türk, 1- Afgan harf olmak üzere toplam 35 harften
oluşmaktadır (Kuderina, 2013:167).

Kazak topraklarında belirli bir dönemden sonra Kadim alfabesinin yerine Cadid alfabesi
kullanılmıştır. XIII.-XIX. yüzyıllar arasında kullanılan bu alfabenin önceki alfabeden
farklı özellikleri mevcuttur. Bu özelliklerden en önemlisi ise sesleri simgelemede
basitleşmelere gidilmesidir. Fakat Arap alfabesi türleri olan Kadim ve Cadid alfabeleri
Kazak dilinin seslerine uygun değildir. Kadim ve Cadid yazı şekilleri günümüzde
Afganistan, İran ve Pakistan ülkelerinde yaşayan Kazak azınlıklarınca kullanmaktadır.
90
1906 yılında Rus yazı modeline geçiş hakkında kanun kabul edilmiş olsa da, alfabenin
değiştirilmesinin halkta tepkiye yol açacağı düşünülerek süreç bu tarihte hayata
geçirilememiştir. Kiril alfabesinin kullanımı sadece resmi evraklar ve ders kitaplarında
zorunlu olduğu için bu dönemde Kazak topluluğu günlük hayatta Arap alfabesini
kullanmaktaydı. 1910 yılında Ahmet Baytursunov, Arap harflerini Kazak seslerinin
özelliklerini dikkate alarak yeni bir alfabe modeli oluşturdu. Söz konusu alfabenin yeni
nüshası 1924 yılında Orynbor Kongresinde resmi olarak kabul edilmişti. Bu alfabeden
kullanılmayan olan 12 Arap harfi çıkarılmıştır. Alfabenin yeni modeli halk içinde okuma
ve yazmadaki zorlukları ortadan kaldırmıştır. Bugünlerde “Ahmet Baytursunov emlesi”
olarak bilinen, ilk günden bugüne kadar 7 defa değiştirilen alfabeyi Çinde yaşayan
Kazaklar kullanmaktadır.

Latin Alfabesi

Latin yazısının tarihi modern İtalya topraklarında M.Ö. 1000 yıllarında yaşayan Latin
tayfasının adını taşıyor. Latin topluluğu, M.Ö. 753 yılında o bölgelerin merkezi sayılan
Roma’nın yönetimi altındaydı. Zamanla RİM halkı da Latinceyi kullanmaya başlar.
Hristiyan dininin yaygınlaşması ve işgalci politikası sonucunda Latin Alfabesinin
kullanım coğrafyası genişletilmişti.

SSCB’de Latin alfabesine geçiş fikrinin babası Avrupa’da okumuş Rus yazarı, A.V.
Lunacharsky idi. Eğitim işleri halk komitesi başkanı görevindeyken A.V. Lunacharsky bu
fikrini V.İ.Lenin’e danışarak onayını aldığı hakkında belgeler vardır. A.V. Lunacharsky’e
göre farklı etnik kökenlerden oluşan büyük ülkede herkesin kullandığı tek alfabenin
kullanması halkların bir merkezden yönetilmesinde kolaylıklar sağlayacak ve halkların
birbirlerini anlaması ve yakınlaşması kolaylaşacaktı. Ancak, bu fikre Slav diline dayalı
Kiril alfabesinin kullanılmasını savunan başka bir grup karşı çıkmıştır. Bu grup, Latin
alfabesinin başka dilde konuşan halkların Rus dilini öğrenmekte kolaylıklar değil, tam
tersi zorluklar çıkaracağını düşüncesindeydi.

Latin alfabesine geçiş amacıyla gerçekleşen önemli etkinliklerden biri 1926 yılında
Bakû’deki BÜKÜLODAKTIK Türkologlar Kongresi gerçekleşmiştir. Bu Kongrenin
neticesinde Türk dilinde konuşan halkların Latin alfabesini kabul edeceği hakkında
karar alınmıştır. Bu kongre çalışmasının sonucu olarak 25 Temmuz 1929 yılında Kazak
SSC Merkez Yürütme Komitesinin “Kazak jana emlesi hakkında kararı” yayınlandı.
Bundan sonra Kazak SSC’de resmi olarak Latin alfabesine geçiş süreci başlatılmıştır.
Yeni alfabede Rus yazısına ait özel harfler eklenmemişti. Bu da Rus dilini öğrenmeyi
zorlaştırdığından Latin alfabesi yerine Kiril yazısını kullanılması kararı kabul edilmişti.
Fakat bu alfabenin kullanılması uzun sürmedi, 1939 yılında Stalin “Latin yazı şeklindeki
alfabe SSCB halkları dillerinin ihtiyaçlarını karşılamamaya başladı.” şeklinde açıklama
yaparak, SSCB halklarının Kiril alfabesine geçiş reformunu başlattı.

Rus Grafikasına Dayalı Kazak Alfabeleri

Kiril yazı şeklini 863 yıllarında kardeşler Kiril ve Mefodii slavyan dilinin özelliklerine
dayalı yeni bir alfabe oluşturmuşlardı. Bu tarihten itibaren Kiril alfabesi dünyaca
kullanmakta olan alfabeler sırasının başında yer alıyor. 19 yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın
başlarında Kazak topluluğunda Arap yazısını Kazakların ses özelliklerine uygun olarak
kullanmayı savunan bir grup ve Rus yazısını savunan ikinci bir grup arasında karşıt fikirler
olmuştu. Türk dilinde konuşan halkların yazısını değiştirme sürecine Rus bilim adamları
91
da aktif katılımda bulundu (Baskakov, 1952:121). Türk dilinde konuşan halkların Arap
alfabesini kullanmaları devam ettiği halde bu halklar üzerinde Rus etkisinin azalacağı
düşüncesini taşıyan N.İ.İlminskii Rus garfikasına dayalı ilk alfabe nüshasını oluşturmuştu.
N.İlminskii alfabesindeki önemli özellik Kazak diline ait olmayan harfleri alfabeye
eklemedi. V.V. Grigorev tarafından Kazak alfabesinin başka bir nüshası da sunulmuştu.
Bu nüshada Kazak dilindeki bazı sesler ikili harfle simgelenmişti. V.V. Radlov’un
nüshasının özelliği Rus harfleriyle beraber Latin harflerinin de bulunmasıydı. 1897
yılında V.V.Katarinskii 21 harften oluşan kazak alfabesini oluşturuyor. A.E.Alektorov’un
1892 yılındaki sunduğu nüshaya göre Kazak alfabesi 38 harften oluşmaktaydı.

10 Kasım 1940 tarihinde Kazak SSC Yüksek Konseyinin beşinci sessyasında “Kazak
yazısını Latin alfabesinden Rus grafikasına dayalı yeni bir alfabeye geçiş hakkında kanun
kabul edildi (Sbornik Zakonov Kazakskii SSR, 1981:403). Yeni kazak alfabesi 41 harften
oluşmuştu. (32 –Rus harfleri, 9 – Kazak harfleri). Latin yazısından Kiril yazısına geçiş
çalışmalarının başında duran, Kiril alfabesine 9 harf (ünlü/ünsüz) ekleyen yeni nüshanı
Sarsen Amanjolov sunmuştu. Böylece, SSCB yönetimi altındaki tüm halklar rtak bir
alfabe kullanarak birbirlerini daha iyi anlayacak ve daha yakın işbirliği içine girmiş
olacaklardı.

SSCB Sonrası Türk Cumhuriyetlerinde Latin Alfabesinin Benimsenmesi

1991 yılında Azerbaycan ülkesi Orta Asya’daki Türk dili konuşan ülkeler arasında ilk
olarak Latin alfabesine geçmişti. Dille ilgile reformlar okullarda ve yüksekokullarda
eğitim sistemini yeni alfabeye değiştirme, resmi evrakları yeni alfabeye değiştirme gibi
köklü çalışmalar yapılmıştı. Yeni alfabeye geçiş süreci, 2000 yılına kadar gerçekleştirildi.

Ağustos 1992 tarihinde Türkmenistan’ın yeni alfabesi yayınlandı. 1993 yılın Nisan
ayında mecliste yeni alfabe hakkında Cumhurbaşkan BUYRUGUN amirini kabul etti.
2000 yılında Türkmenistan yeni alfabeyi geçiş sürecini tamamlamıştı.

3 Eylül 1993 yılında Özbekistan’ın yeni alfabeye geçiş hakkında BUYRUK yayınlandı
(Fazıljanova, 2016:8). Yeni alfabeye geçiş süreci 1 Eylül 2005 yılında tamamlandı.

Kazakistan ise resmi olarak Latin yazısına dayalı yeni alfabeyi 2018 yılının Ocak
ayından itibaren kullanmaya başladı. Yeni alfabe bir günde oluşturulan birşey değildi
tabii ki. Kazakistan Cumhuriyeti’nin Elbasısı Nursultan Nazarbayev alfabeyi değiştirme
hakkındaki fikrini bağımsızlığın ilk yıllarında dile getirmişti. Yeni alfabeye geçiş
sürecinin gecikmesinin temel sebebi, ülke başkentinin siyasi ve ekonomi sebeplerden
dolayı değiştirilmesi gibi Kazakistan’ın yaşadığı başka sorunlardı. Örneğin, başta Ruslar
olmak üzere ülkede başka etnik kökenlerin de yaşaması alfabenin değiştirilmesi önünde
en önemli engeldi.

Latin alfabesine geçiş, Kazakistan Cumhuriyeti’nin tarihinde dönüm noktası olaylardan


biridir. 2012 yılında kabul edilen “Kazakistan Cumhuriyeti 2050 yılına kadarki stratejik
gelişimi” programında da ülkenin 2025 yılına kadar Latin alfabesine geçişi öngörülmüştü.
Elbası N.Nazarbayev’in ilk teklifinden hemen sonra yeni alfabeyle ilgili gerekli çalışmalar,
araştırmalar yapılmaya başlar, Kazakistan Cumhuriyeti’nin Dil Bilimi Enstitüsünde Latin
alfabesinin birçok nüshası hazırlanmıştı.

“Kazak dili alfabesini Kiril’den Latin alfabesine geçişi hakkında” Kazakistan


92
Cumhurbaşkanı 26 Ekim 2017 yılında 569 sayılı JARLIKKA değişiklikler yaparak 19
Şubat 2018 yılında 637 sayılı yeni JARLIKTİ imzalamıştı. Söz konusu JARLIKTA Latin
yazısına dayalı kazak dili alfabesi belirlenmişti. Neticesinde 2018 yılından itibaren Kazak
halkının kendi dil özelliklerini taşıyan yeni bir alfabe yürürlüğe girmiştir.

Sonuç

Kazakistan’da diğer Türk devletleriyle paralel olarak Latin alfabesinin kabul edilmesi, çok
önemli bir reformdur. Kazakistan’ın Türkiye başta olmak üzere diğer Türk devletleriyle
daha fazla yakınlaşması ve işbirliğine gitmesinin önünü açacaktır. Alfabe değişimin
sonucunda ortaya çıkabilecek muhtemel olumlu sonuçlar şunlardır:

• Latin yazısı dünyasında bilgi edinmede kolaylıkları sağlayacaktır. Dünya


kaynaklarının çok önemli bir kısmı Latin Alfabesiyle yazılmaktadır. Dolayısıyla,
yeni alfabe bilgi kaynaklarına erişimi kolaylaştıracak ve bilimsel anlamda ülkenin
ilerlemesine katkıda bulunacaktır.

• Yeni alfabe Kazakistanlı kazaklar ile yurt dışındaki kazak diasporalarının bir biriyle
anlaşmasında ve kazak dilinin geniş kapsamda kolayca kullanılmasında kolaylıklar
sağlayacaktır.

• Küreselleşme sürecindeki Batıyla bütünleşmeyi hızlandırmaya katkıda bulunacaktır.

• Türk dilinde konuşan topluluklar için de bir birini anlamada, işbirliği yapmada
önemli adım olmaktadır.

Yeni alfabeye geçişte olabilecek bazı zorluklar ise şunlardır:

• Kazakistan’da yaklaşık 130 etnik topluluğun bulunması nedeniyle Latin alfabesinin


ülke halkının tümü tarafından ve özellikle Rus toplumu tarafından benimsenmesinde
sorunlar çıkma ihtimali vardır.

• Yeni alfabeyi değiştirmek için büyük kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm okul
kitapları, mekân isimleri, kiril alfabesiyle yazılan ulusal paranın v.b. tamamen
değiştirilmesi gerekmektedir.

• Bilimsel araştırmaların ve kitapların yeni alfabeye aktarılması büyük bir maliyet


gerektirmektedir. Bu kapsamda, 77 yıl boyunca Kiril alfabesiyle yazılan değerli
belgeleri sistemli halde arşivde korumak gerekmektedir.

Kaynaklar:
Баскаков Н.А. К Вопросу о Квалификации Тюркских Языков. (Известия АН СССР.
Отделение Литературы и Языка. - Т. XI. Вып. 2. - М., 1952. - С. 121-134). http://
www.philology.ru/linguistics4/baskakov-52.htm. (25.03.2018).
Лунчарский А. Латинизация Русской Письменности. «Культура и Письменность
Востока, №6, 1930. (04.04.2018).
Кудеринова Қ.Б. Қазақ Жазуының Тарихы мен Теориясы. Оқу құралы. – Алматы:
«Елтаным баспасы», 2013.
93
«Елбасы Латын Әліпбиіне Көшу Туралы Жарлыққа Өзгерту Енгізді», «24кз» Хабар
арнасы, 20 ақпан 2018, https://24.kz/kz/zha-aly-tar/basty-zha-aly-tar/item/222738-
elbasy-latyn-lipbiine-k-shu-turaly-zharly-a-zgertu-engizdi. (28.03.2018).
«Жаңа Ұлттық Әлібпи Негізінде Қазақ Жазуын Реформалау: Теориясы мен
Практикасы” ұжымдық монография. Жалпы ред. басқарған А.Фазылжанова.
Алматы: “Қазақ Тілі” баспасы. 2016.
Латын Әліпбиіне Көшу Мәселелері мен Келешегі: Республикалық Ғылыми–
Тәжірибелік Семинар Материалдарының Жинағы/Құраст.Г.С.Қаленова – Атырау.
2017.
«Қазақстан – 2050» Стратегиясы: қалыптасқан мемлекеттің жаңа саяси бағыты:
болашаққа бағдарланған даму бағыттары.
Сборник Законов Казахской ССР и Указов Президиума Верховного Совета
Казахской ССР. 1938-1981. – Алма-Ата: Казахстан, 1981.
Erdal Şahin. Türk Dünyasında Yazı Birliği: Latin Alfabesi Temelinde Yeni Türk Alfabeleri.
academia.edu. (қ.ж.у.: 25.03.2018)

94
ARAP HARFLİ TÜRKÇE TARİHÎ METİNLER NASIL OKUNMALI?

Ahmet Bican ERCİLASUN *

ÖZET

Bildiride, okumaya geçmeden önce yazmanın tarih ve coğrafyasının belirlenmesi gerektiği


vurgulanmıştır. İlk olarak yazmanın Kuzey-Doğu Türkçesine mi, Güney-Batı Türkçesine mi ait
olduğunun belirlenmesi gerektiği belirtilmiş ve bu iki alanı birbirinden ayırmak için kullanılacak
ölçütler gösterilmiştir. İki alanın kendi içinde bulunan farklı dönem ve coğrafyalara ait eserleri
birbirinden ayırmaya yarayacak ölçütler de ayrıca belirtilmiştir.

Bildiride dönem ve sahaların ses ve gramer özellikleri ayrıntılı olarak verilmemiş, ölçüt olarak
kullanılabilecek önemli farklılıklar üzerinde durulmuştur.

Bildirinin sonunda iki alana ait eserlerin, coğrafyaları da dikkate alınarak nasıl okunması gerektiği
açıklanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kuzey-Doğu Türkçesi, Güney-Batı Türkçesi, imla ölçütü, seslik ölçüt, gramer
ölçütü.

Arap harfli Türkçe tarihî metinlerin en eskileri 11. yüzyıla ait Kutadgu Bilig ile Dîvânu
Lugâti’t-Türk’tür.1 11. yüzyıldan günümüze kadar bu metinlerin sıklığı gittikçe artar ve
20. yüzyılın 20’li 30’lu yıllarına kadar devam eder. İran, Afganistan ve Çin’deki Türkler
tarafından Arap alfabesi bugün de kullanılmaktadır.

Arap harfli Türkçe metinler 19. yüzyıla kadar sadece elle yazılmıştır. 19. yüzyılda el
yazmaları yanında basma eserler de ortaya çıkar. Bu bildiride el yazmaları konu
edinilmiştir.

Arap harfli Türkçe bir metnin nasıl okunacağına karar vermek için ilk yapılacak iş, metnin
tarihini ve coğrafyasını tespit etmektir. Metinde tarih ve coğrafyayla ilgili bilgi varsa
mesele yok. Metnin yeriyle, telif ve istinsah tarihiyle ilgili bilgiler çoğunlukla en sonda
yer alan ketebe kaydında (kolofonda) bulunur. Ancak bu bilgiler bazen metnin başında
veya içinde olur. Bu sebeple metni başından sonuna dek dikkatle gözden geçirmek
gerekir. Örnek olarak iki metinden söz edeceğim.

Bahsedeceğim birinci metin Kazan Oğuznamesi diye bilinen eserdir. Bu hacimli


yazma İstanbul’da, Ahmet Veli Menger Vakfı tarafından 1998’de tıpkıbasım olarak
yayımlanmıştır. O tarihten itibaren metnin ne zaman yazıldığı konusunda farklı görüşler
ortaya konmuştur. 16. yüzyıl sonlarından 18. yüzyıl başlarına dek çeşitli tarihler ileri
sürülmüştür. Belirsizliğin sebebi, yazmanın son sayfası olan 109b’de yer ve tarihle ilgili
bir kayıt bulunmamasıdır. Yazmanın yer ve tarihini belirlemeye yarayacak bilgiler 108b
sayfasının ortalarında yer almıştır. Orada, Timur Şah Gazi Dürrânî adlı hükümdarın Akça
kalesini kuşatmaya gittiği tarih açıkça belirtilmiştir: 1204. Yani miladi 1789. Metnin
devamında Afşarların başı Rahmetullah Han’ın şehit olduğu, yerine Nimetullah Han’ın
1
DLT’de kelimeler ve örnekleri Türkçe, bunların anlamları ile çeşitli açıklamalar Arapçadır.

* Gazi Üniversitesi, Ankara, Türkiye


95
seçildiği bildiriliyor ve en sonda da Nimetullah Han’ın Tanrı’ya şükrederek yoksullara
yardım ederek makamında oturduğu bilgisi veriliyor ve yazma bitiyor. Demek ki bu metin
1789 yılında veya onu izleyen birkaç yıl içinde yazılmıştır. Metin üzerinde çalışanlar,
Dürrânî kelimesini okuyamadıkları için yazmanın yerini de tespit edememişlerdir. Timur
Şah Dürrânî, 1772-1793 arasında Afganistan’ı idare etmiş olan hükümdardır. Böylece
metnin Afganistan Afşarları arasında yazılmış olduğu da anlaşılmaktadır (Ercilasun
2018).

Bahsedeceğim ikinci eser, “Berlin Yazması” diye bilinen Oğuzname’dir. Bu eserin


yazılış tarihi için de 15 ve 16. yüzyıllar ileri sürülmüştür. Bu belirsizliğin sebebi de
yazmanın sonuna kadar incelenmemiş olmasıdır. Yazma 86 varak olduğu hâlde sadece
Oğuzname’nin bulunduğu ilk 41 varak incelenmiştir. Oysa yazmada aynı kalemden
çıkmış birkaç metin daha bulunmaktadır. 80b sayfasında da Osmanlı hükümdarı 4.
Murad’ın cülusuna düşürülmüş tarihler vardır. 4. Murad 1623’te tahta oturduğuna göre
bu yazmanın tarihi de 1623’ten önce olamaz. Gerek bu bilgi gerek yazmada bulunan
Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadelerinin sünnet düğünleriyle ilgili bilgiler de eserin
İstanbul’da yazıldığını gösterir.

Yukarıdaki örneklerde tarihler yanında çeşitli olaylar, yer ve kişi adları da geçmektedir.
Yazmalarda tarih olmasa da bahsedilen olaylar, yer ve kişi adları tarih ve coğrafya
belirlemede kullanılır.

Peki, bu bilgiler yoksa yer ve tarih belirtilmiyorsa ne yapmalı?

Arap harfli Türkçe yazmalar başlıca iki alana aittir: Kuzey-Doğu Türkçesi veya Güney-
Batı Türkçesi.2 İlk olarak incelediğimiz yazmanın bu iki alandan hangisine ait olduğunu
tespit etmemiz gerekir. Bununla ilgili ölçütleri önem sırasına göre şöyle tespit ettim.

1. En açık ve kolay ölçüt şu üç kelimedir: bar / var, bar- / var-, bir- (ber-) / vir- (ver-).

Ölçüt açıktır, çünkü be ile vav harflerinin yazılışı birbirine hiç benzemez. Kolaydır, çünkü
bu kelimeler metinlerde çok sık geçer.

Bu üç kelime b- ile yazılmışsa elimizdeki yazma Kuzey-Doğu Türkçesine aittir; v- ile


yazılmışsa yazma Güney-Batı Türkçesine aittir.

2. İkinci ölçüt bol- / ol- fiilidir. Bu fiil de sık kullanıldığı için işimizi kolaylaştırır. Ancak
Kuzey-Doğu Türkçesine ait metinlerde ara sıra ol- fiilinin kullanıldığını unutmamak
gerekir.

3. Damak n’si (ŋ)’nin yazılışı da önemli bir ölçüttür. Damak n’si nun-kef ile yazılmışsa
eser Kuzey-Doğu Türkçesine, sadece kef ile yazılmışsa eser Güney-Batı Türkçesine
aittir. Burada da Taŋrı kelimesinin Güney-Batı Türkçesinde de bazen nun-kef ile yazılmış
olabileceğini unutmamak gerekir.

4. İmla ile ilgili bir ölçüt daha vardır: Kalın sıradan kelimelerin başında yazılan te-tı
harfleri ile sin-sat harfleri. Kalın sıradan kelimelerde ilk harf te ve sin ile yazılmışsa metin
Kuzey-Doğu Türkçesine, tı ve sat harfleriyle yazılmışsa metin Güney-Batı Türkçesine
aittir.

2
Karışık dilli eserler bu ayrımın dışındadır.
96
5. Hâl eklerinden önce zamir n’sinin kullanılıp kullanılmaması da bir ölçüttür. Bir eserde
zamir n’si yoksa o eser Kuzey-Doğu Türkçesine, varsa Güney-Batı Türkçesine aittir.
Ancak Çağatay dönemi öncesinde de zamir n’sinin kullanıldığını unutmamak gerekir.

6. Hâl ekleri ölçütü: İlgi hâli eki +nI(ŋ) / +(n)Iŋ, yükleme hâli eki +nI / +(y)I, yönelme
hâli eki +GA / +A, çıkma hâli eki +Dın / +Dan. Eğik çizgiden öncekiler Kuzey-Doğu
Türkçesine, sonrakiler Güney-Batı Türkçesine aittir. Burada da Mısır Memlük sahasının
özel bir durumu vardır. Oğuzcalaşmış olanlar dışındaki Mısır Memlük eserleri Kuzey-
Doğu Türkçesine ait olduğu hâlde bu eserlerde çıkma hâli eki +DAn’dır.

Türkçenin iki alanına ait elbette daha birçok özellik vardır. Ancak bu bildiride amaç
Türkçenin çeşitli alan ve dönemlerine ait özellikleri sıralamak değildir. Bunlar çeşitli
çalışmalarda vardır. Bu bildiride amaç, hemen göze çarpan en önemli farkları (ölçütleri)
ortaya koymaktır. Bence bazı çalışmalarda araştırıcıların tereddüde düşmelerinin sebebi
de önemli farklar yerine bütün özelliklere takılıp kalmalarıdır.

Yukarıda sıraladığım ölçütleri iki eserde uygulamalı olarak göstermek istiyorum.

Önce British Museum, Add., 7914 numaralı yazmanın 228b-272a sayfaları arasında yer
alan manzum esere bakalım.

1) Barıp (230a), birgüçi (228b), bar (232b), birür (248a), 2) bolur (254a), 3) maŋa (238b),
köŋül (265a), 4) tolsa (248a), tag (248a), tutulmas (252b), saçıp (265b), 5) birbirige
(234b), gamıdın (234b), 6) işiŋniŋ (254b), cür’etni (233a), kaşımga (255a), pervânelerdin
( 238a).

15. yüzyılın ilk yarısında yaşamış Yusuf Emîrî’nin Dehnâme’sine (Köktekin - Çetin
2001) ait bu örneklerde görüldüğü gibi yukarıdaki ölçütlerden sapma yoktur. Maŋa ve
köŋül kelimeleri nun-kef ile tolsa, tag ve tutulmas kelimeleri te ile saçıp kelimesi sin ile
yazılmıştır. Ancak, özellikle manzum eserlerde vezin gereği bazı sapmalar görülebilir.

Kuzey-Doğu Türkçesine ait eserlerde son yüzyıllara gelindikçe daha fazla sapma görülür.
Bu durumu da Afganistan Afşarlarına ait Oğuzname yazmasından izleyelim.

Yılduz Han faslına ait ilk satırlar şöyledir:

(56b-1): Yılduz Ḫan ki maşrık-ı saâdetdin âfitâb dek ḫalâyıkka (2) tulû kıldı ve taḫt-ı
saltanatda mustakar oldı, ol eyyamda karangu cihan (3) ḫalâyık közine yaruk boldı ve il
bigiler barçası hediye ve tuhfe ilen Yılduz (4) Ḫan ḫizmetiga kelüp itâat kıldılar ve ulug
kiçik barçası anıŋ adl(i)(5)din râzı ve şâkir olup ahd ü şart kıldılar kim…

2. ve 5. satırlardaki ol- fiili ile 3. satırdaki bol- fiili hemen dikkati çekiyor. Bu fiil yazma
boyunca karışık olarak kullanılmıştır. Ayrıca yazmada çoğunlukla b- ile yazılan ber- fiili
sıkça vir- olarak, bar kelimesi az da olsa var şeklinde yazılmıştır. Bar- ise daime b’lidir.3
Közine ve ḫizmetiga örneklerinde de zamir n’sinin yazılışında ve yönelme hâli ekinde
ikilik görülmektedir. Metin boyunca bu ikilik devam eder. İşte bu ikili durumlar, metnin
hangi alana ait olduğu konusunda tereddüt uyandırmaktadır. Böyle olunca yukarıda
belirttiğimiz diğer ölçütlere bakmak gerekir.

Anıŋ, munuŋ gibi zamirlerde görülen bazı ihmaller dışında damak n’si eserde daima nun-
3
Bol- / ol-, ber- / vir-, bar / var kelimelerinin eserdeki kullanım sıklıkları, 2015’teki Demir - Aydoğdu yayınının
dizin bölümünden görülebilir.
97
kef ile yazılmıştır. Kalın sıradan kelimeler de daima te ve sin ile yazılmıştır.

İlgi hâli eki -nIŋ, yükleme hâli eki -nI ve çıkma hâli eki -Dın da eserde düzenli olarak
Kuzey-Doğu Türkçesine göre yazılmıştır.

Bar- fiilinin her zaman, bar kelimesinin büyük çoğunlukla b ile yazılması; damak n’sinin
düzenli olarak nun-kef ile, kalın sıradan kelimelerin düzenli olarak te ve sin ile yazılması;
ilgi, yükleme ve çıkma hâli eklerindeki düzenlilik bence bu yazmanın Kuzey-Doğu
Türkçesine ait olduğunu söylemek için yeterlidir. Bolca görülen ol-, vir- gibi Güney-
Batı Türkçesine ait özelliklerin sebebi, hiç şüphesiz eserin Afganistan Afşarları muhitinde
yazılmış olmasıdır. Afşarlar, bilindiği gibi 24 Oğuz boyundan biridir.

Kuzey-Doğu Türkçesinin de kendi içinde Harezm-Kıpçak ve Çağatay olmak üzere iki


tarihî döneme ayrıldığı malumdur. Harezm-Kıpçak döneminden önce de Arap harfli
metinler vardır; onlar da Karahanlı döneminin eserleridir.

Peki, bu dönemler birbirlerinden nasıl ayrılacaktır? Üç dönemi birbirinden ayırmak için


üç ölçüt kullanabiliriz.
1. ḍ-y seslerinin durumu.
2. Dudak ve diş-dudak ünsüzü (b, p, m, w, f) taşıyan düz ünlülü kelimelerde bazı eklerin
yuvarlak olup olmaması.
3. Zamir n’sinin bulunup bulunmaması.
1. Bir metinde düzenli olarak ḍ kullanılıyorsa4, ḍ sesi y’ye dönmemişse o metin Karahanlı
Türkçesine aittir. Kutadgu Bilig bunun en tipik örneğidir. DLT’de y’li kelimeler
vardır, ancak bunlar Oğuz veya Kıpçak ağızlarına aittir. Karahanlı döneminin ölçünlü
Türkçesinde ḍ’den dönüşen y yoktur.

Eğer bir metinde hem ḍ, hem de bunun y’li örnekleri varsa o metin Harezm Türkçesine
aittir.

Eğer ḍ sesleri, g’ye döndüğü birkaç kelime hariç, düzenli olarak y’ye dönmüşse o metin
Çağatay Türkçesine aittir.

2. Dudak ve diş dudak ünsüzü bulunan düz ünlülü kelimelerde 1. ve 2. şahıs iyelik ekleri,
ilgi hâli eki, -(U)p zarf-fiil eki, -(U)l-, -(U)n-, -(U)ş- çatı ekleri, -Ug, +lUg, +lUk, +sUz
yapım ekleri (Eckmann 1996: 8-9) bazen yuvarlak olarak bulunuyorsa metin Harezm
Türkçesine, her zaman düz ise Karahanlı Türkçesine aittir.

Çağatay Türkçesi metinleri de bu açıdan Karahanlı metinleri gibidir. Ancak Çağatay


Türkçesinde kelime tabanlarındaki dudak ve diş-dudak ünsüzlerine bağlı olmayarak da
bu ekler yuvarlaklaşmış olabilir.

3. Zamir n’sinin bulunmaması, Çağataycaya ait bir özelliktir. Kuzey-Doğu Türkçesine


ait bir metinde zamir n’si varsa o metin, önceki iki dönemden birine aittir. Harezm
döneminde de zamir n’siz örnekler vardır, ama zamir n’li örnekler de vardır; fark, Çağatay
Türkçesinde zamir n’li örneklerin bulunmayışı veya çok az bulunmasıdır.

Yukarıdaki üç ölçütü manzum Oğuzname üzerinde uygulayalım.

4
ḍ sesi Arap harfli metinlerde zel ile yazılır. Ancak zel’in noktası zaman zaman ihmal edilmiş olabilir.
98
1) Metinde iḍi “sahip, rab”, ıḍ- ve kadgu kelimeleri ḍ ile, koy- ve keyin “sonra”
kelimeleri y ile yazılmıştır.5 Demek ki birinci ölçüte göre bu metin Harezm Türkçesine
aittir.

2) Barıp, bilip, mihirlig, yamannıŋ kelimelerindeki eklerde yuvarlaklaşma yoktur.


Fakat emüg, tapun- kelimelerinin ekleri yuvarlaktır. Bu ölçüt de metni Harezm
Türkçesine yerleştiriyor.

3) Manzum Oğuzname’de zamir n’sinin durumu karışıktır: Katıga, katıda, katıdın,


közige, közidin; fakat agızınga, barında, evinde, kadgusındın. Zamir n’sinin yokluğu
düzenli olmadığına göre bu ölçüt de metni Çağatay öncesine yerleştirir.

Manzum Oğuzname’nin dil özelliklerini ayrıntılı olarak inceleyen Eraslan da metnin


“Klasik Çağatay yazı dili öncesi 13. veya 14. asra âit Doğu Türkçesi” olarak kabul
edilebileceğini belirtir (Eraslan 1976: 172). Aslında ikinci ve üçüncü ölçütlere ait
örneklerde Çağatayca olanlarının fazlalığı onu Klasik Çağataycanın hemen öncesine
almamızı gerektirir. Esasen manzum Oğuzname, Reşideddin’in bir özeti gibi olduğu için
onu Reşideddin’in öncesine yani 13. yüzyıla da koyamayız. Metin Harezm Türkçesinin
sonuna yani 14. yüzyıla aittir.

Kuzey-Doğu Türkçesi içinde bir de Harezm Türkçesi ile aynı yüzyıllarda, fakat coğrafyası
farklı olan Memlük Kıpçak Türkçesi vardır.6 Eckmann Harezm Türkçesiyle Asıl Memlük
Kıpçakçasını birbirinden ayıran altı özellik sayar (Eckmann 1996: 68). İki coğrafyaya
ait eserleri birbirinden ayırmak için bence çıkma hâli ekini ölçüt olarak almak yeterlidir.
Eğer bir yazma, yukarıda belirlediğimiz Harezm Türkçesine ait üç özelliğe sahipse, fakat
çıkma hâli eki +dAn7 ise o yazma Memlük Kıpçak sahasına aittir; çıkma hâli eki +dIn ise
yazma Harezm Türkçesine aittir.8

Harezm (Altınordu) sahasına ait iki, Mısır Memlük sahasına ait iki eserden aldığımız şu
örnekler iki coğrafyadaki +dIn / +dAn farkını göstermeye yeter:

Kutb’un Husrev ü Şirin’inden: ayakdın, atdın, ivümdin, bagıŋdın, saçındın (Hacıeminoğlu


2000: 57).9

Nehcü’l-Ferâdîs’ten: tamugdın (251-6), peygamberdin (340-1), andın (348-8).10

Gülistan Tercümesi’nden: dünyeden, kuldan, ilden (Karamanlıoğlu 1978: XV).11

5
Kelimeler Eraslan yayınındaki dizinden ve tıpkıbasımdan izlenebilir.
6
Bana göre Memlük dönemindeki eserler Kıpçak Türkçesi ile değil, dönemin standart Türkçesiyle yazılmıştır.
Gerek Harezm, gerek Memlük eserlerinde görülen karışıklıklar, 13-14. yüzyılların, Karahanlı Türkçesiyle
Çağatay Türkçesi arasında bir geçiş dönemi olmasından dolayıdır (Ercilasun 2014: 215-221).
7
Asıl Memlük Kıpçak eserlerinde ek daima dal-elif-nun ile yazılır.
8
Gülsel Sev, +dIn biçiminin Kıpçak eserlerinde “nadir olarak”, Çağataycada “çok nadir” görüldüğünü yazar
(Sev 2007: 392-393).
9
Hacıeminoğlu, eserde sadece yedi tane -dAn bulunduğunu, bunların altısının da kafiye zarureti ile olabileceğini
belirtir (Hacıeminoğlu 2000: 58).
10
Örnekler, 1956’daki tıpkıbasımdan alınmıştır.
11
Karamanlıoğlu çıkma hâli ekinin “umumiyetle -dan, -den (-tan, -ten)” olduğunu, eski şekil olan -dın, -din’e
de rastlandığını belirtir (Karamanlıoğlu 1978: XV).
99
İrşâdü’l-Mülûk’ten: ağaçdan, kıldan, bilekden, nefsden (Toparlı 1992: 84).12

Güney-Batı Türkçesini Muharrem Ergin üç döneme ayırmıştır: Eski Anadolu Türkçesi,


Osmanlıca, Türkiye Türkçesi (Ergin 1962: 15). Ancak Ergin’in ayrımı dilin dış yapısına,
yani barındırdığı yabancı dil unsurlarına göre yapılmıştır.

Dilin iç yapısına, yani ses ve biçim özelliklerine göre de bir dönemlerdirmenin yapılması
gerekir. Bununla ilgili bazı çalışmalar başlamış olmakla birlikte bu çalışmalar kesin
sonuca ulaşabilmek için henüz yeterli değildir. Ben Güney-Batı Türkçesinin Osmanlı
sahasını, şimdilik iki ses, beş biçim özelliğine göre iki döneme ayırmanın mümkün
olabileceğini düşünüyorum. Yedi ölçüt şunlardır:
1. Küçük ünlü uyumu.
2. Damak n’sinin varlığı / yokluğu.
3. Teklik birinci şahıs eki: -vAn(In), -vAm, -In / -Am, -Um.
4. Şart çekiminde çokluk birinci şahıs eki: -vUz / -k.
5. Çokluk ikinci şahıs eki: -sIz / -sXŋXz (-sXnXz).
6. Gelecek zaman eki: -IsAr, -AsI, -A / -AcAk.
7. Bildirme (eki): durur, +DUr / +Dur.
Yukarıdaki ölçütlerden seslik olan ilk ikisi yazıdan belli olmaz. Hayati Develi ile
Musa Duman’ın çalışmaları, küçük ünlü uyumunun 17. yüzyılda oluşmaya başladığını
ortaya koymuştur. Mehmet Gümüşkılıç ile Yavuz Kartallıoğlu’nun doktora tezlerinde,
18. yüzyılın sonlarına doğru küçük ünlü uyumunun tamamlanmış olduğu sonucuna
varılmıştır. Bu tezlerde özellikle Viguier’nin 1790 tarihli eseriyle, Carbognano’nun 1794
tarihli eserinde görülen vurdu, öldü, gördüyüm, gözü, kuyusu, sevip, kazıyıp gibi uyuma
girmiş örnekler delil olarak gösterilir (Ercilasun 2014: 252-253). Bence küçük ünlü
uyumu 18. yüzyılın en geç ortalarında tamamlanmış olmalıdır.

Sağır kef’in (damak n’sinin) İstanbul Türkçesinde nun gibi okunduğunu Ahmed Cevdet
Paşa 1850 tarihli gramerinde belirtmiştir. Ses değişmeleri için uzun bir zaman geçmesi
gerektiğini düşünürsek damak n’sinin de 18. yüzyılda ortadan kalktığı sonucuna
varabiliriz.

Küçük ünlü uyumunun oluştuğu ve damak n’sinin ortadan kalktığı 18. yüzyıl başını,
birinci dönemin bitişi, ikinci dönemin başlangıcı olarak kabul edebiliriz.

Eklerle ilgili beş ölçüt, yazıdan da tespit edilebilir. Eğik çizgiden önceki ekler birinci
döneme, sonrakiler ikinci döneme aittir. Ancak birinci dönem eklerinin, özellikle şiirlerde
ikinci dönemde de arkaik olarak görülebileceğini hatırlatmam gerekir.

Teklik birinci şahıs ekinin -Am, -Um’lu biçimleri birinci dönemde de vardır. Dolayısıyla
bu ölçütü şöyle ifade etmemiz gerekir: Eğer bir metinde eğik çizgiden önceki biçimlere
rastlanmıyorsa o metin ikinci döneme, rastlanıyorsa birinci döneme aittir.

Yukarıda belirttiğim ekler açısından 17-19. yüzyıl metinleri daha ayrıntılı incelenmelidir.

Yazmaların okunması transkripsiyon sistemiyle ilgilidir. Transkripsiyon, eserin yazıldığı


dönem ve coğrafyanın telaffuzunu yansıtmak, yani yazıdan söylenişi çıkarmak demektir.
12
Toparlı, “Ayrılma hali eki; -dan/-den’dir.” dedikten ve örneklerini verdikten sonra “şu örneklerde” diyerek
-dın/-din’li şekillerin de bulunduğunu belirtir (Toparlı 1992: 84).
100
Bu sebeple eserlerin yazıldığı dönem ve coğrafyanın öncelikle tespit edilmiş olması
gerekir.

Bir metin Kuzey-Doğu Türkçesine aitse Türkçe kökenli sözlerin başında bulunan kef
harfi k- okunmalıdır. Güney-Batı Türkçesine ait metinlerde ise k-g meselesinde bugünkü
Türkiye Türkçesine uymak bence doğru bir yoldur. Ancak keç-, köç- gibi birkaç kelimede
Türkiye ile Azerbaycan sahaları arasında fark vardır. Bu gibi sözlerde metnin coğrafyasına
göre hareket edilmelidir. Yani metin Azerbaycan’a aitse bu kelimeler k- ile Anadolu ve
Balkanlara aitse g- ile okunmalıdır. Eserin hangi coğrafyaya ait olduğu bilinmiyorsa dik- /
tik- ve dök- / tök- kelimeleri ölçüt olarak kullanılabilir. Anadolu ve Balkan sahasında bu
kelimeler d- ile, Azerbaycan’da t- iledir.

Kelime başındaki kaf harfinin kalın sıradan kelimelerde Anadolu ve Balkanlarda k-


okunması tabiidir. Ancak Azerbaycan sahasında bunlar k- mı g- mı okunacaktır? Bugün
Arap harflerini kullanan Güney Azerbaycanlılar bu kelimeleri kaf ile yazıyorlar, fakat
g- ile telaffuz ediyorlar. Demek ki Azerbaycan sahasına ait bir metinde bu kelimeleri, hiç
olmazsa son asırlarda g- ile okumak gerekir. Bu konuda da tik-, tök- kelimeleri belki ölçü
olarak alınabilir.

Anadolu ve Balkan sahasında tı ile başlayan ve bugün d- ile söylenen kelimelerin de ne


zamandan itibaren d- ile okunması gerektiği araştırılmalıdır.

Türkiye’deki yaygın transkripsiyon uygulamalarında Arap ve Fars dillerinden giren


kelimelerde Arapçaya mahsus, fakat Türkçede olmayan sesler, harflerin altına üstüne
belirli işaretler konarak gösterilmektedir. Bu, transkripsiyon değil transliterasyondur.
Türkler, Arapçanın dat, zel, ayın gibi seslerini, din adamlarının bazı kullanışları dışında,
hiçbir zaman telaffuz etmemişlerdir. Dolayısıyla Arap harfli Türkçe bir metni okurken
transkripsiyon adı altında bu sesleri göstermek doğru değildir. Bu konuyu “Tarihî
Metinlerin Transkripsiyonu Hakkında” adlı bir yazımda incelemiştim (Ercilasun 2013:
235-244). Orada Güney-Batı Türkçesi için belirttiğim bu durum Kuzey-Doğu Türkçesi
için de geçerlidir.

Çağatay Türkçesinin son yüzyıllarına ait eserler Türkiye kütüphanelerinde son derece
azdır. Bu bakımdan Çağatay Türkçesinin özellikle 18-19. yüzyıllarına ait yazmalar son
yıllara kadar Türkiye’de inceleme konusu olamamıştır. Son yıllarda Kâşgar ve Afganistan
bölgelerindeki bazı eserlere ulaşılmakta ve bunlar incelenmektedir. Ancak, Bakü,
Aşkabat, Taşkent, Bişkek, Almatı, Kazan gibi siyasi ve kültürel merkezlerde son dönem
Çağataycası ile yazılmış birçok yazma bulunmaktadır. Bunların temin edilmesindeki
güçlük sebebiyle bu eserler incelenememekte ve bu kardeşlerimizin tarihî mirasları
gün yüzüne çıkarılamamaktadır. Türk Dünyası’ndaki kütüphanelerin kataloglanması bu
açıdan çok önemlidir. Bu kütüphanelerdeki yazmalar, fotokopileri çıkarılmak suretiyle
yabancı araştırıcılara açılmalıdır. Bu, millî ve tarihî varlığın tanınması için gereklidir ve
şarttır. Ben eminim ki bu eserler ortaya konunca Kazak, Kırgız, Türkmen kardeşlerimizin
de tarihte Çağataycayı edebî dil olarak kullandıkları görülecektir. Ayrıca bu edebî eserlere
her birinin kendi konuşma dillerinden hangi kelime ve gramer unsurlarının katıldığını da
görme imkânına kavuşmuş olacağız.

101
Kaynaklar:

Demir, Necati - Aydoğdu, Özkan (2015), Oğuzname - Kazan Nüshası (İnceleme-Metin-


Dizin-Tıpkıbasım), Kesit Yayınları, İstanbul.
Eckmann, János (1996), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar
(Yayına Hazırlayan: Osman Fikri Sertkaya), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Eraslan, Kemal (1976), “Manzum Oġuznâme”, Türkiyat Mecmuası, Cild XVIII, İstanbul
Üniversitesi Türkiyat Enstitüsü Yayını, İstanbul.
Ercilasun, Ahmet B. (2013), “Tarihî Metinlerin Transkripsiyonu Hakkında”, Yalım Kaya
Bitigi - Osman Fikri Sertkaya Armağanı (Editörler: Hatice Şirin User - Bülent Gül), Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Ercilasun, Ahmet B. (2014), Makaleler - Dil-Destan-Tarih-Edebiyat, Akçağ Yayınları,
Ankara.
Ercilasun, Ahmet B. (2018), “Kazan Oğuznamesi Değil Afganistan Afşarları Oğuznamesi”,
Türk Kültürü, 2018/1, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Ergin, Muharrem (1962), Türk Dil Bilgisi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, İstanbul.
Hacıeminoğlu, Necmettin (2000), Kutb’un Husrev ü Şirin’i ve Dil Hususiyetleri, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara.
Karamanlıoğlu, Ali Fehmi (1978), Seyf-i Sarâyî - Gülistan Tercümesi (Kitâb Gülistan
bi’t-türkî), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul.
Köktekin, Kâzım - Çetin, Abdülbaki (2001), Yûsuf Emîrî - Dehnâme (Giriş-İnceleme-
Metin-Sözlük-Tıpkıbasım), Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yayını, Erzurum.
Nehcü’l-Feradis I Tıpkıbasım (1956), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Sev, Gülsel (2007), Tarihî Türk Lehçelerinde Hâl Ekleri, Akçağ Yayınları, Ankara.
Toparlı, Recep (1992), İrşâdü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

102
KITÂB AL-İDRÂK Lİ-LISÂN AL-ATRÂK’TEKİ KELİME
GRUPLARININ KAZAKÇAYA GÖRE GRAMER TAHLİLİ
(LEKSİKAL VE SEMANTİK İNCELENMESİNDEN KESİTLER)

Ergali ESBOSINOV *

ÖZET

Memlûk Kıpçak sahasının dil yadigârlarından olan söz konusu eser, tarafımızdan yapılmış olan
akademik bir çalışmada günümüz Kazakçasına kazandırılmıştır. Eser edebî Kazakçaya göre ele
alınmış, Türkoloji literatürüne göre adapte edilmiştir. Аsıl kaynak olarak Ahmet Caferoğlu’nun
1931 yılında İstanbul’da yayımlamış olduğu eserin faksimilesi esas alınmış, buna ek olarak M.
N. Majenova’nın 1969 yılında Almatı’da savunduğu “Kıpçak Dil Bilgini Abu Hayyan: Kazak
Dili Tarihiyle İlgili Materyaller” başlıklı doktora tezi ile A. Melek Özyetgin’in konuyla ilgili
çalışmasından da yararlanılmıştır. Çalışmada eserin A ve D varyantlarında sunulan gramatikal
metinlerinin tekstolojik karşılaştırması yapılmış, metinde geçen söz varlığının Eski Türkçe ile
Çağdaş Kazakçadaki şekilleri tespit edilmiş, tespit edilen sözler leksikal ve semantik gruplara
ayrılmış, metnin Kıpçakça-Kazakça Sözlüğü yapılmıştır. Makalemizde eserde geçen konusal
gruplaşmaların Kazak gramer usulune göre tahlil edilen yerlerinden örnekler sunmak istedik.

Anahtar Kelimeler: KITÂB AL-İDRÂK Lİ-LISÂN AL-ATRÂK, Kıpçakça, Kazakça.

Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk’ın 2006 yılındaki yayımı Kazakistan’daki son ve


kapsamlı sayılan çalışmaların arasındandır. Kazaklar, diğer komşu ve akraba milletler
gibi ana dilinin tarihini Eski Türkçe ve Orta Türkçe Devri gibi devrlerden başlar ve zaman
sürecince bu yolu takip ederek günümüze dek getirir. Dolayısıyla Kazak Dilbilimciliği
Geleneği benzeri seyiri doğru olarak görür, devamlı dikkate almaya ve yeni araştırmalarla
izlemeye çaba harcarlar. Bu yolu Emir Nacip, Kudaybergen Jubanov, A.S.Amanjolov,
B.Kenjebayev, Alkey Margulan gibi ilk kuşak Türkologlar sistemleiştirmiş ve Kazak
Türkolojisi ekolünün temelini atmıştır. Bu geleneği Altay Amanjolov, A.İbatov,
A.Kaydarov, R.Sızdıkova, S.Ahinjanov, A.Kurışcanulı, B.Sagındıkulı, N.Oralbayeva
gibi üstadlar devam ettirmiştir. Adı geçen isimlerin sayesinde Kazakistan Türkolojisinin
bilimsel ve metodolojik temeli oturmuş, Kazakistan’ın ve Kazakçanın tarihiyle alakalı
eserlerin tanıtılması hız kazanmıştır. Adı geçen tarihi devre eserleri Kazakistan’ın yüksek
öğrenim kurumlarında okutulması, ilgili derslik malzeme ve kitapların yayımlanması
Kazak Dili tarihini araştımamızda güzel çalışmalar olarak tanınır. Benzeri araştırmaların
başında tabii olarak Kitâb al-İdrâk li-lisân al-Atrâk eserinin bulunması gayet normaldir.
İşte, biz, bu husuları da dikkate alarak iş bu çalışmayı okurkarımızla paylaşmayı ve
benzeri tarihi eserlerin Kazakçaya göre yapılmış olan gramer tahlilinden kesitler sunmayı
uygun gördük.

Eserdeki Gök ve Doğa İle İlgili Kelimeler. Kitab al-İdrak li-Lisan al-Atrak’te geçen
bu tür gramer gruplaşmasının tahlili leksema dediğimiz kelime köküyle ilgilidir. Bu
çeşit kelime kadroları sınırlı olup, güneş anlamındaki kün ْ‫ ;كـُـن‬yıldırım manasındaki
ek almış isim: jaldürüm ‫يَـلـْـ ُد ُر ْم‬, yine yıldırım ve parlak anlamındaki jaltırık‫رك‬ ْ ِ‫ ;يَـلـْـتِـ‬ve
čağıltılaqْ‫ َجـ ِغـلـْ ِطـلـَـق‬1) ışık, 2) ışıktan gözün kamaşması; kübrü‫ كـُـ ْبـ ُرو‬köpürük, köpürme
gibi kelimelerdir.

* Al-Farabi Kazak Millî Üniversitesi, Almatı, Kazakistan


103
Ek almış leksema olarak bilinen jaldürüm, jaltırık kelimesinin sessel versyonarı taklit
(elikteuv sözder) kelimeleri dediğimiz kelime grubu arasındandır: jaltır «parlak, parlama,
parlak olma hali» şekline –üm ve –ık ekleri eklenerek meydana gelmiştir. Abu Hayyan,
bu tip kelime gruplarını kaleme alırken Eski Kıpçakça yâda Oğuz Türkçesindeki
diğer manasal versyonlarına değinmemiş, arabça gramer usulu gerektiren şartlara
göre inceleyerek, bahis konusu iki kelimenin salt okunuşunu-deyişini yazmıştır. Ama
Abu Hayyan’ın d sesi ile başlayan kelimelerin çoğuna Türkmenlerin, Türkmencedir
tabirini kullanması, t sesi ile başlayan kelime ve anlamdaş versyonlarına Kıpçakların,
Kıpçakçadaki demesi, bazı kelimlere de Türklerin, Türkçedeki tabirini kullanması
dikkat çekicidir. Аbu Hayyan’ın benzeri dediklerini dikkate alarak değerlendirirsek
jaldürüm, jaltırıkşeklindeki kelimelerin t ile başlayan türlerini Eski Kıpçak Türkçesi
olarak tanımlarız. Öte yandan jaltırık kelimesinin jeltirik şeklindeki türünü kabul
etmekle beraber aynı şeklinde transkripsyonunu verme doğru sanılacağını dikkate
almalıyız. Eserin Sözlük kısmında jaldürüm, jaltırıkkelimeleriyle ses bakımından yakın
olan juldürüm kelimesi vardır. Аby Hayyan buna çini, cam kelimesidir ki, Türkmencede
yıldırım anlamındadır: juldürüm juldüradı yani yıldırım cam gibi parladı, ışıklandı, der.
Bu verilere göre Aby Hayyan’ın bahsettiği Mısır yöresindeki Eski Kıpçakçada ve Oğuz
Türkçesinin ağızlarında a||e||o||uşeklinde ses değişimi yer aldığını söyleyebiliriz. Abu
Hayyan’ın čağıltılaqْ‫ َجـ ِغـلـْ ِطـلـَـق‬kelimesine 1) ışık, 2) ışığın gözü kamaştırması, demesi bu
tür kelimelerin o devirde fiil kökü ve isim kökü şeklinde kullanılmasını doğrulamaktadır.
Kelime kökünün ve eklerin tahlili: čağıl>tı >la + q. Burdaki čağıl leksemasının asıl
manası ışık, nur olmalıdır. Örneğin Kutadgu Bilig’de čağan kelimesi Akrepler Yıldızları
olarak izah edilmiştir, bknz: Eski Türkçe Sözlük, Leningrad, 1969.), -tı ІІІ şahıs ekinin
geçmiş zamanındadır, -la fiilden fiil yapma eki olup, -qise Ek Fiil kökenli hareketi
gösteren isim yapma ekidir. Bu grupta geçen kübrü ‫ كـُـ ْبـ ُرو‬köpük, köpürme kelimesin
kübürü, yani köpürmek fiiline -ü(k) ekinin eklenerek bir hareketi bildiren isim olduğunu
söyleyebiliriz. Bu durumda kelimenin fiil kökünde olma özelliği ses uyumu-ses değişimi
olayları etkisi altındadır: üsesinin -ü(k) ekine eklenmesi ile ses düşmesi kurallarına bağlı
kalarak telaffuz edilmemiş olabilir. Ama ek şeklindeki –k’nin görünmemeyişi güncel
konuşmadaki cümle bilim – sentaks kurallarına göre yapılan bir olaydır. Bu durum
eseri araştırırken daha dikkatli olmamızı gerektirmektedir. Bu tür açıklamaları benzeri
tarihi metinlerle kıyaslayarak inceleme doğru olacağı kanaatindeyiz. Eski Kıpakçadaki
fonetik hadiseleri günümüz transkripsyon şartlarına uyarak kübrü kelimesini küprü,
köprü şeklinde okuma-yazmamız mümkün olacağı kanaatindeyiz. Ama Abu Hayyan’ın
dediğine göre, sunduğu örnekler günce konuşmasındaki malzemelerdir. Yazarın ö,
üseslerinin okunuş-telaffuzunun yazımsal bakımdan çok yakın olmasını dikkate alırsak
kübrü kelimesini güncel konuşma, yani sokak konuşması versyonuna daha yakın olanıdır
diye tanımlarız.

Eserdeki Ev Eşyalarıyla İlgili Kelimeler. Eserde geçen bu tür gramer gruplaşması


Şam ve Mısır yörelerini mekan edinen Kıpçak ve Oğuz kabilelerinin güncel yaşamda
kullandıklları ev eşyaları hakkında az da olsa bilgi vermektedir. Bu tip kelime grupları
manasal ve morfolojik yapısı bakımından ek alarak meydana gelen isimlerdir:-maq eki
bas- //baš- fiilinden yapılmaktadır: basmaq ‫ بَصْ ـ َم ْق‬başmak – bir nevi ayakkabı, terlik.
Eserin D varyantında bašmaq ‫ بَـشـ َم ْق‬şeklinde olduğu ortadadır. Demek eseri kağıda döken
bir başka katib bu varyant sayesinde Eski Kıpçakçanın sokak konuşmasındakis||šseslerinin
yer değişimine dikkat çeker ve ses olaylarıyla ilgili hadiselere özel olarak değinmiş olur,
örneğin:

-ge ekleri aracılığıyla Hareket İsmi ortaya çıkar: süpürge ‫سـبـ ُ ْركا‬
ُ , Kazakçada sıpırtqı;
104
-kü// -güeklerini alarak fiili kökünden İnfinitiv Fiillerin meydana gelişi:keskü‫سـكـُو‬ ْ َ ‫كـ‬
Kazakçası keskir; kesegü‫سـكـُو‬ ‫ـ‬
َ َ ‫كـ‬ keski; kösegü ْ‫و‬ ‫ـ‬ ‫ـك‬
ُ َ ُ ‫س‬ ‫ـ‬ ‫ك‬, bilegü‫و‬ ‫كـ‬
ُ َ ‫ِبلـ‬ bıçak gibi eşyaları
keskin yapmak için kullanılan madde, Kazakçası kayraktas, bilemtas; ejegü‫ اَيَكـُو‬ilgeç,
ilgeci;

-ki//-gü//-gi eklerinin yine ek almış olan, bazı durumlarda mecazi anlamında gözükebilir:
ْ َ‫ ب‬süs eşyalarının
dirki ‫« ِدركـِى‬1) bir nevi taba-bardak türü, 2) yüzüm destesi (loza), bezgi ‫ـز ِك‬
genel adlandırılması;

-qu ekinin fiil köküne eklenmesiyle meydana gelen: bıčqu ‫ِبجـقـُو‬


ْ Kazakçası, pışak;

-ek ekinin isimlenmiş (isim halinde olan fiil) fiil köküne eklenmesi aracılığıyla: közek
ْ‫ كـُـزَك‬büyükçe delik, büyükçe gelen işaret, damga; jemek ْ‫ يَ َمـك‬aş, yiyeceklerden. Bu
halde kelime kökünün -e sesi –ek ekinin eklenmesi halini alır ve vizuel görünür şeklini
kaybetmiştir, diyebiliriz. Çünkü diğer Türki Dillerindeki -aq, -uq, -ük, -ek, -k//-qe kleri
küçültme, merhameti bildirme gibi soyut anlamı içermektedir;

-Kazakçadaki kürdeli tirkes adını taşıyan Zincirleme Ekleri aracılığıyla meydana gelen
kelimeler: ağuršaq ‫ق‬ ْ ‫ اَ ُغ‬Kazakçadaki urşık. Eserin D varyantında uğuršaq ‫اُغـُـرْ شَـ ْق‬
ْ ‫ـرشَـ‬
şeklinde verilmiştir. Burdaki ağuršaq lekseması kökünü aq sıfat ile uršuq isminin
birbirleriyle eklenmesiyle meydana gelmiş olanı diyebiliriz. Sentaks yani cümle içi
eklenmesiyle meydana gelen. –šuq eki sessel –šaq versyonu şeklini alarak palatal ses
uyumu dediğimiz ses uyumu içerisinde değelendirilmelidir. Bu kelimelerde görüldüğü
gibi kelime başı a > u ses değişimini Türki Dillerdeki eski devrelerden beri devam eden
sessel olaylar olarak tanımlanır;

-ğač//-quč eki fiilin Emir Kipi’ne eklenmesi halindeki: olturğač ‫طرغـ َ ْج‬ ْ ُ ‫ اُ ْلــ‬Kazakçadaki
orındık, eserin Sözlük kısmında ve D varyantında alturquč 1 ْ‫ )اَ ْلــُطرْ قـُـج‬kişilerin ayaküstü
toplanabilecek yeri, 2) bir nevi sandalye türü, bu açıklamayı Abu Hayyan’ın kendisi
vermiştir. Yapım şekli günümüz Kazakçasına çok yakın olup, Kazakçadaki otır+gış,
“oturmak için uzunca döşelen ağaç” anlamındadır. Burdaki ek içindeki a//u ses değişimi
daha ayrıntılı incelemeyi gerektirmektedir. Çünkü Abu Hayyan’ın dediği gibi olturğač
şekli ayrı bir kelime değildir. Bunlar metin içinde rastgelen ve cümle içi başka bir
değişik yada özel anlamı taşımayan kelimedendir. Örneğin, olturğač kelimesinin
anlamı: “O durmak istedi”, “O durmak için çaba harcıyor”. Burdaki Gelecek Zaman
ile partisip-gerindyum kökenli turğa şeklinde –č soneki eklenerek isimleşmiş turğač
kelimesini meydana getirmiştir. Anlamı “ayaküstü durma”, “öylesine durma”. Grameri
adlandırılması Kazakçada atauv söz şeklinde geçmektedir.

Başka bir deyişle Abu Hayyan’ın dediğine ilaveten, kitabı yazıya geçiren zatın ek olarak
verdiği alturquč ْ‫ َْلــُطرْ قـُـج‬kelimesini 1) kişilerin ayaküstü toplanacak yeri, 2) bir nevi
sandalye türü şeklinde çevirir, Eski Kıpçakça kelimesi olarak tanımlarız. Olturğač
ْ ُ ‫ اُ ْلــ‬kelimesinin yapımını ise, isim kökenli basit cümle içinde yer almıştır şeklinde
‫طرغـ َ ْج‬
tanımlarız;

-ün eki aracılığıyla yapılan kelimeler: dütün ْ‫ دُتـُـن‬duman. Bu leksemanın tarihi semantik
bilgisi Eski Türkçe devrindeki tüt taklit kelimesiyle alakalıdır, diyebiliriz. Kelime kökü
içinde yer alan (kelime gövdesindeki) -ün eki ise hareketin relikt ifadesidir (nadir rastlanan
kök-ekler), -an, -en, -un türlerini ise veliyar ses uyumuna (ince seslerin birbirleriyle
iç içe uyması) uyan ekler olarak tanımlarız. Günümüz Kazakçasındaki uğurlu sayılan
105
kelimelerin arasından tütün tütetuv kelimesi (alevin yakılmasını kesmeme süretiyle ateşin
dumanını durdurmamak): 1) beklenmedik acı olaylardan koruma, 2) hastalık ve diğer
sağlığa zarar verebilecek maddelerden kaçınma, hasta kimseye tedavi müdahalesinde
bulunma; tütünün tütetuv: nesli koruma, nesli devam ettirme şeklinde kullanılmaktadır;

-uq eki fiil köküne (Kazakçada Tuvındı Etistik – Birleşmiş Fiil) eklenmesi ile meydana
gelir: jastuq ‫ق‬
ْ ‫ـصـطـُـ‬
ْ َ‫ ي‬yastık;

-ček eki taklit kelimesine eklenir: selkinček ْ‫سـلـْـ ِكـ ْن َجـك‬


َ salıncak, Kazakçası atkenşek. Eserin
D varyantında seklinček ‫ـك‬ ْ ‫ َسـ ْكـلِـ ْنـ َج‬salıncak şeklinde verilmiştir. Bu iki şeklini meydana
getiren ekler sel- ve sek- formlarıdır, -sek ekini sıçramak, yani Kazakçadaki sekiruv
olarak tanımlarız, bknz: Eski Türkçe Sözlük, Leningrad, s. 494. Kelime gövdesinde geçen
l ve k seslerinin yer değişmelerini kelime kökünün tarihsel bakımdan gelişme seyiri şekli
diyebiliriz ki, bu da zamanla kelimeye birçok mana vermiştir. Kelime gövdesindeki -ček
eki Kazakçadaki Özgelik Etis – Dönüşlü Fiilinin -in ekinden sonra eklenmiştir. Eserin D
varyantında seklinček şeklinde geçen güncel konuşma formü ise, “fonksyonu bakımından
birbirleriyle yakın olan eşyaların iki ayrı deyişidir”, diyebiliriz. Örneğin Kazak kültüründe
özel yeri olan selkinçek - salıncak kelimesi günümüzde altıbakan ve atkençek şeklinde
kullanılmaktadır.

ُ َ‫ ق‬büyük kapı, kapı; Kazakçası kakpa;


-u eki Geçişli Fiilin köküne eklenir: qapu ‫ب‬

-kök şeklindeki: sırt ْ‫ـرت‬ ْ ‫ص‬.


ِ Abu Hayyan bu kelimeye: «1) tepe, yükseklik, tepecik, 2)
pulluk, ahşap pulluk, Kıpçakların türünde belirtmiştir. Kelimenin ilk manası Eski Türkçe
anlamına denk gelmektedir, bknz: Eski Türkçe Sözlük, Leningrad, s. 505. Bir sonraki
manasına da Kıpçakların güncel konuşmasındaki mecazi anlamı diyebiliriz. Bu gruba
‫ كـُـ ْل‬kül isim kelimesini katabilir, Kazakçadaki kül şıgaruv – külü dökme, temekinin külün
tüsiruv – sigaranın külünü çekme formları günümüzde kullanılan türleridir.

Bu gruptaki cualduz ‫ ُج َولـْد ُْز‬kelimesi birleşik isimdir. Eserin D varyantında caualduz


‫ َجـ َولـْـد ُْز‬türünde olup, bu şeklinin de olduğunu göstermektedir. Adı geçen leksemeların
sessel yapımına bakarsak u > a ses değişimi seyirini takip edebiliriz.

-čuqas eki ile qulčuqas ‫ـس‬ْ َ ‫قـُـ ْل ُجـقـ‬evin memlüğü, evin kulu manasında olup, bunların
kendi aralarındaki bağları daha önce bahsedilmiştir.

Eserdeki Ağaç ve Bitkilerle İlgili Kelimeler. Eserde bu gruba balı bir tek kelşme
verilmiştir: ağač ‫ اَغـ َ ْج‬Günümüz Kazakçasında ağaş olup, herhangi bir değişliğe
uğramadan aynı şekilde kullanılmaktadır.

Eserin Kuş Adları İle İlgili kelimeler. Eserde geçen bu grup adlandırmalar morfolojik
yapımı Kürdeli Kuramdı – Karmaşık Yapılı (Eklemeli) olarak tanınır:

І. 1) iki kelimenin birleşmesi aracılığıyla: čıpčıq ‫ق‬


ْ ِ‫ جـِ ْبـجـ‬şımşık: Kazakçada serçenin bir
türü (karabaşlı iskete). Bu kelime taklit kökenli čıp+čıq formları ile meydana gelmiştir;

2) sıfatla isimin birleşmesiyle meydana gelen: bozğuš ‫ـش‬ ْ ُ‫ ب‬Kazakçada bozkus: açık
ْ ُ ‫ـزغـ‬
renkli bir nefi ufak kuş türü. Eserde sert ünsüz q sesi ile özellik kazanan türü de mevcuttur:
bozquš ‫ـش‬ ْ ُ‫ ب‬bozkus, açık renkli kuş. Еski Kıpçakçanın güncel konuşmasındaki ğ< q ses
ْ ُ ‫ـزقـ‬
uyumu dikkat çekmekle beraber, herhangi bir ayrı manası tespit edilmemiştir.
106
ІІ. Kelime gövdesine eklenerek meydana geçen birleşik fiiller:

1) -čuq ekinin kelime gövdesine eklenmesiyle yapılmıştır: čagančuq ‫ق‬


ْ ‫ َجـغـَـنْ ُجـ‬küçük
kartal (105;2,3);

2) -ča ekiyle meydana gelen: qarača ‫ قـَـراجا‬kara gibi (siyah gibi), kara renkli bir nevi kuş
(qarača...Kıpçaklar bu şekilde derler, – А. Hayyan). Karşılaştırmış olursak Kazakçadaki
karaşa kaz (Branta) kelimesi günümüz Kazakçasında kullanılmaktadır.

Kaynaklar:

ÖZYETGİN, Ayşe M. (2001), Ebū Ḥayyān, Kitābu’l-Idrāk li lisāni’l-Etrāk: Fiil: Tarihi


Karşılaştırmalı Bir Gramer ve Sözlük Denemesi, KÖKSAV, Ankara, 2001
Esbosınov, Ergali (2006), Eski Kıpşak Tilinin Leksika-Grammatikalık Erekşelikteri (Abu
Hayyan Enbegi Boyunşa, XIV g.), Erdaulet Basımevi. Astana.

107
108
ТҮРКІ ХАЛЫҚТАРЫНДАҒЫ «МЕМЛЕКЕТТІК»
ТҮСІНІГІНІҢ ДАМУ НЕГІЗДЕРІ
Балжан Батырхановна ЕШМЕТОВА *

АҢДАТПА

Мақалада түркі халықтарындағы мемлекеттік терминдердің қалыптасу тарихы мен


көрсеткіші болып табылатын – «Мәңгілік ел» идеясының түркі өркениетіндегі орны туралы
сөз болады. Сонымен қатар, мемлекетті қалыптастырудың негізгі идеясы оны қолданудың
көзқарастары мен мақсаттарын талдау болып табылады. Түркі халықтарындағы мемлекеттік
түсініктің қалыптасу жолдары мен даму барысы қарастырылады. «Мәңгілік ел» ұғымың
ашудағы қазіргі және көнетүркіліктегі «мемлекеттік» түсінікке жан-жақты тұжырымдама
беріледі. Мәселеге қатысты ғылыми пікірлер мен жетекші мамандардың көзқарастары
ұсынылады.

Түйін сөздер: мемлекеттік түсінік, көнетүркілік, мәңгілік ел

Кіріспе

«Түркі өркениеті, оның мәңгі өшпестей болып, мың жарым жылға жуық уақыт
бұрын Еуразия құрылығының төсінде бедерленген көне жазбалары жалпы адамзат
өркениетінің үлкен қазынасы болып отырғаны бүгін баршаға мәлім....

Түркі әлемі әлі толық зерттелмеген терең тұңғиық екені баршаға аян. Сол себепті,
түркі тілдес халықтардың тарихын, мәдениетін зерттейтін, оқу-ағарту жүйесін
үйлестіретін арнайы орталық құру біздің келешектегі қадамымызға өзіндік ашық
түс беретіні анық. Біздің ұлы бабаларымыз Алтайдан Ақ теңізге дейінгі Ұлы
далада өз билігін жүргізді. Бізге өшпес қаһармандық эпос және мол рухани қазына
қалдырды. Тұңғыш рет әлемге өнеге болған ортақ шаңырақ – киіз үйді, темірді,
шалбарды, жебені, етікті және өкшені, үзеңгіні ойлап тапты. Осындай батырлық
үйлестіретін арнайы орталық құру керек» деп өз сөзінде еліміздің тұңғыш
президенті Н.Ә.Назарбаев Түркі өркениеті әлем биігіне апарар жолдың негізгі
осында екенін көрсетеді [1, 3].

Түркі халықтарының осы кезеңге дейінгі әрбір бағытын тереңнен зерттеу барысында
көптеген құпиялар мен қазіргі таңдағы өзекті мәселелердің шешімін таба аламыз.
Түркі халықтарының рухани-мәдени құндылықтар жүйесі жалпы түркі халықтары
ата-бабаларының дүниетанымымен, тарихымен, өмір тәжірибесімен үздіксіз
жалғасып келе жатқан тұтас құбылыс.

Ұлттық сананың өсуі мен ұлттық дүниетанымның қалыптасуы рухани бастауларға


негізделгендіктен түркі халықтарының дүниетанымы да көне түркілердің
танымдық ерекшеліктері мен рухани-мәдени құндылықтарынан бастау алады.
«Дүниетаным ақиқатты рухани-практикалық тұрғыдан игеру жүйесі болып
табылса», тіл санада танылған ұғымдар жүйесінің, танымның ақиқат өмірдегі
бейнесі ретінде дүниетанымның қалыптасуына арқау болады, ұзақ хронологиялық
мерзімді қамтитын ұрпақ сабақтастығының, таным бірлігінің алтын желісі қызметін

* Әл-Фараби атындағы Қазақ ұлттық университеті, Алматы, Қазақстан


109
атқарады.

Адамзат мәдениеті дамуындағы ортақ сипаттарды айқындайтын және адамзат


өркениетінің негізгі көрсеткіштерінің бір болып табылатын жазу қарым-қатынасты
білдіруде көру құралдарына жатады әрі хабарды, ойды беру үшін де қабылдау үшін
де қолданылады. Сурет, музыка басқа да өнер туындылары тәрізді адам әрекетінен
пайда болған жазу да жасанды құралдар қатарына жатқанымен коммуникация
процесіндегі маңызы ерекше [8, 22].

Жазба тіл – жазу негізінде қалыптасқан, өзіндік дәстүрі бар тіл, ауызша сөйлеу
тілінің белігілі бір орфографиялық заңдылықтарға бағына отырып, сол тілдің
фонетикалық, грамматикалық ерекшеліктерін сақтай отырып жазбаша көрініс
табуы, хатталуы. Бұл жазба тілге синхрондық тұрғыдан, ұзақ уақыт даму жолынан
өткен жүйелі тіл мен таңбалар жиынтығынан тұратын, жетілген дыбыстық жазу
негізінде берілген анықтама.

Адам санасының жетілуі мен қоғамның мәдени өркендеуімен қатар жүретін жазба
дәстүрдің дамуы сол жазуды қалыптастырып, дамытушы этностың рухани-мәдени
және қоғамдық-әлеуметтік қажеттілігінен туындайды. Ауызша тілдің адамдар
арасындағы қоғамдық-әлеуметтік қарым-қатынасты толық қанағаттандыра алмауы,
оның белгілі бір уақыт пен кеңістікке тәуелді болып келуі, қолданылу шеңберінің
шектеулілігі жазбаша тілдің пайда болуына алып келді. Жазба тілдің қолданыс аясы
кең, жазу таңбалары арқылы ойды, ақпаратты ұзақ мерзімге әрі кез-келген аумаққа
жеткізуге болады. Жазба тілдің қолданыс аясы кең, жазу таңбалары арқылы ойды,
ақпаратты ұзақ мерзімге әрі кез келген аумаққа жеткізуге болады. Сондықтан да
жазба тілдің коммуникативтік қызметі шексіз және кеңістік пен уақытқа тәуелсіз.

Мәдениеттанушы ғалым Е. Абақан жазудың пайда болуы жайлы мәселені тіл


онтологиясымен, яғни тілдің пайда болуымен байланысты шешуді ұсынады.
Адамның тіл амалдарын пайдалану арқылы ой-пікірін білдіру, ақпарат беру әрекеті
– сөйлеу анатомиялық процеске жатқанымен, кісінің сана-сезіміне, психикасына,
қоғамдық тәжірибесіне тікелей байланысты. Сөйлеу – қарым-қатынасты білдіруде
есту құралдарына жатады, яғни ақпарат есту органдары арқылы ғана қабылданады.
Лингвистикалық әдебиеттерде еріннің қимылы арқылы іштей сөйлеу болатыны
жайлы да айтылып жүр. Әйтсе де, іштей сөйлеу, ойлау ұғымынан алыстап кетпейді
[4, 108].

Дегенмен, сөйлеу дауысының жазбаша түрде көрінуі шатыстылықтың көзі болды:


үнсіз шындық пен графикалық индикатор арасындағы қақтығыс гректерден мұра
алды. Адам сана-сезімнің дамуына байланысты оның тілі де дамып, күрделенумен
қатар жазу таңбалары да жетіле түсті. Бұл қарым-қатынастың ауызша формасы мен
жазбаша формасының арасындағы тығыз байланыс ұғымға, ойлау жүйесіне қатысты
екенін көрсетеді. Жазу таңбалары да, сөз де ойдың көрінісі. Жазу таңбаларының
шарттылық сипатқа ие болғанға дейінгі бастапқы мағыналары сөздердің
табиғатына да ықпал етіп, түбірлес сөздердің тұлғалық өзгерістерімен қатар
мағыналық дамуына да себепкер болатын дыбыс сәйкестіктерінің қалыптасуына да
әсер етуі мүмкін деген тұжырымдар да бар. Ұғымның көрінісі ретінде таңбалардың
сөз табиғатын анықтай алуы жайлы мұндай тұжырымдар әртүрлі тілдік жүйедегі
көне тілдердегі ортақ ұғымды білдіретін сөздерді салыстырмалы-типологиялық
әдіс негізінде салыстыра отырып, сондай-ақ көне жазу таңбаларының, сандық
110
ұғымдарды білдіретін таңбалардың бастапқы нақты бейнелерін ескере отырып,
тілдің болмысын таңбалық абстарктылы-семантикалық сипатта түсіндіру
мақсатында туындаған.

Түркі тілінде халықтың негізгі қызметі мен өзіндік орнын көрсететін, тарих
қойнауындағы негізгі бағыттары мен міндеттерін айқындай түсетін, сол кезеңдердегі
әлем сахнасындағы беделінің қаншалықты деңгейде болғандығы жайында
хабардар ететін көптеген халық санасы мен тұрмыс-тіршілігінің негізгі айнасы
болып табылатын танымдық сөздер жиынтығы бар. Сондай жиынтықтардың ішіне
кіретін, түркі халқының, қазақтың танымының аясын аша түсетін «Мәңгілік ел»
концептісінің ғылыми сахнадағы маңызы мен орны ерекше.

Әлемде бейресми атауға ие бірқатар мемлекеттер бар. Мысалы, Англияны –


«Тұманды Альбион», Кубаны – «Бостандық аралы», Жапонияны – «Күншығыс
елі», Қы­тайды – «Аспанасты елі», Голландияны – «Қызғалдақтар елі», Кореяны –
«Таңғы шық елі» деп біледі.

ҚР тұңғыш президенті Н.Ә.Назарбаев өз сөзінде: «Біз – Ұлы Даланың баласымыз.


Ұлы Дала, көк аспан…Біздің бабалырымыз тәңір деп, жарық пен көк түсінігін
ұмытпаған. Біздің Көк туымыздың астары да осында. Біз – Ұлы Даланың
балаларымыз. Міне, осы тарихымыз бен жаңа брендті байланыстыра отырып,
біз Қазақстанды жаңа Қазақстан ретінде танытуымыз керек», деген келелі ойды
тастады [1, 3].

Ұлы даланың ұрпақтары мәңгі ел идеясын жүзеге асырып, Қазақ елінде өмір сүріп
жатыр.

Тарихта нағыз топтасқан əлеуметтік-тарихи күш – түркі халқы болды. «Көкте – Тəңір,
жерде – Түрк» деп əлемге өзі туралы жар салған бұл халық өзінің күш-құдіретіне
сүйеніп, құдайлары Тәңірі және Ұмайға табынды. «Күлтегін» жырындағы: «Түн
ұйықтамадым. Күндіз отырмадым. Қара терімді төктім. Қып-қызыл қанымды
жүгірттім. Түркі елі үшін» деп жазылған сөздерде көркемділік, асқан патриоттық
рух жатыр. Осы жырлардың идеясы, мәңгі ел идеясы – түркі халқын ауыз бірлігіне,
сыртқы жауға қарсы ұйымдасқан күреске, ата-баба жолын берік ұстауға шақыру
қазіргі уақытта да өзекті.

Түркілер туралы түсінік

Жалпы, Түркілер дегеніміз кімдер? Қай кезеңнен бастап қалыптасты, дамыды


деген сауалдарға қандай анықтама береміз..? Түркілер - б.з V-XIII ғасырлары
аралығында өмір сүрген. Олардың алғашқы мекені Алтай аймағы болған.

Көне түркілердің Еуразия тарихынан алар орнын академик А.П.Окладников былай


деп түйіндейді: “Сібірдегі көне түркілер Шығыстан гөрі Батыспен тығыз байланыста
болды. Оның мәдениеті бұрын ойлағаннан да әлдеқайда бай әрі жарқын еді. Ертедегі
Шығыс пен Батыстың мәдениеттері Байкалдың жағасы, Ангара мен Ленада сол
кездегі өзіндік төл мәдениеттің орталығы бірде қосылып, бірде ажырасып тұрды.
Оны білмей тұрып Еуразияның тарихын толық түсіну мүмкін емес. Археологиялық
қазбалардан көргеніміздей Байкал өңіріндегі түркі қорғандарындағы қазба
байлықтардың жолы Дон мен Дунайға дейін жетіп жатты”[24]. Яғни, ұлаң ғайыр
111
жерді мекендеуші, алып кең даланы алған Түркі халықтары үлкен держава болып
табылған. Түркілердің жалпы өмір сүру кезеңіндегі әлемге танылуы мен тарихтағы
алар орны ерекше болғандығын кез келген тарихи деректерден көре аламыз.

Жалпы қарастырғанда, түркілердің дүниетанымының бастауы – сақтар, үйсіндер


мен ғұндардың дəуірінен тарихи сабақтастықпен жалғасып келді. Түркілердің
тұрмысы, ойлау мəнері, сенім-нанымдары, əлемге көзқарасы, салт-дəстүрлері
«Ұлы даланың» өміріне сəйкес қалыптасты. Л.Н. Гумилев: «Дəстүрлі түркілік
дүниетаным материалдық құндылықтардан гөрі, ата-бабалар өмірімен олардың
ерліктері туралы ұрпақтан ұрпаққа берілген рухани құндылықтарға жəне сөзге
негізделген, сомдалған», – деп баға береді [5; 145].

Махмуд Қашқаридің талдауы бойынша Түркі Әлемі дегеніміз, көне замандағы


хьон, немесе хиониттер, соңынан тарихта “Ұлы иозылар”, кидариттер немесе ақ
ғұндар – олардың ұрпақтары қазіргі қазақ пен қарақалпақ құрамындағы кердері
және мойтұн рулары. Жалпы, сол кездегі адамдардың ұғымында екі дүние болған.
Ол – Тұран мен Иран. Қалғандарының барлығы маңызы төмен шеткері аймақтар
немесе кейбір тарихшылар анықтағандай “жабайылар” болған. Осы уақытқа дейінгі
тарихи деректерде Иранды үндіеуропалық отырықшы, ал Тұранды үндіеуропалық
көшпенді тайпалар немесе арийлер деп шатастырып келді. Дұрысы Ирандықтар – ол
үндіеуропалық тайпалар және олардың көшпенді бөлігі – арийлер, ал Тұрандықтар
Авестада және басқа да деректерде кездесетін хьон (хион) және турлар, яғни көне
түркілер. Байырғы түркілердің өз қолымен жазып қалдырған Орхон ескерткіштері:
Білге қаған, Күлтегін, Күлі-чор, Тоныкөк ескерткіштерінің мəтінінде Түркі
қағанатының мемлекетіне, атқарушы үкіметіне, ел басқару əкімшілік жүйесіне,
əскери істеріне, оның құрылымына түркілердің дүниетанымына байланысты
деректер мол [6; 312].

Түркі əлемінің дəстүрлі дүниетанымы неден жəне қалай қалыптасты деген сұраққа,
оны рухани мəдениеттің қалыптасуы жəне қайта жаңғыру құбылысымен тұтастықта
қарастыру қажет. Түркілердің орасан-зор аймаққа еркін таралып, қоршаған ортаны
жылдам игеруінің өзі олардың əлем туралы дүниетанымың кең болғандығынан
екенін көрсетеді.

Түркілердің дəстүрлі дүниетаным жүйесі мынадай негізгі ұғымдарды біріктірді:


1) Тəңірі – түркілердегі Жаратушы, жарылқаушы, бақылаушы жəне жауап алушы
Құдай;
2) Жер-Су – түркілердің Тəңірі берген Отаны, өмір сүру кеңістігі, мекені;
3) Ұмай – əлемнің əйел бастауы, балалар мен əйелдердің жебеушісі, қолдаушы;
4) Құт – Тəңірінің түркілермен бірге оларға арналған несібесі, үлесі, өмірлік күш-
қуаты немесе қолдаушысы [2; 26]. Міне, осы негізгі наным-сенімдер мен діни
ұғымдар түркі мемлекеттілігінің қалыптасуына, түркі қоғамындағы қоғамдық-
əлеуметтік қарым-қатынастарды реттеуге, қағанаттағы сыртқы-ішкі істерді
дұрыс ұйымдастыруға бағытталған іс-шаралардың шеңберін белгілеп берді
[2; 26]. Аспанға көз жіберген ежелгі түркілер өмірді өзінің дүниетанымдық
кеңістік тұрғысынан қалыптастырған. Ол тік кеңістіктің үстіңгі бөлігін Тəңірі
əлеміне жəне өзінің орталық əлеміне – Жер мен Суға бөлді, осылардың бəрінің
жиынтығын тіршілік ету көзі деп қарады. Онда Жер мен Тəңірге табынушылық
112
түсінігінде басты рөл атқарды.

Табиғатты құрмет тұтқан көне түркілер өзіндік мифология әлемін түзді. Түркі
мифологиясынан біз табиғаттың құдыреттілігіне тәнті болған ата-бабаларымыздың
салт-санасын, дүниетанымын аңғарамыз. Адам баласының өзін қоршаған ортаны,
яғни өзі өмір сүретін кеңістікті тануы көне замандардан бастау алып, адамзаттық
дүниетанымның қалыптасуына жол ашты. Жалпыадамзаттық дүниетаным, белгілі
дәрежеде, таным формаларына қарай бірнеше салаға жіктелгені мәлім. Философия
докторы Джеймс Сайр дүниетанымға анықтама бере отырып, оның типологиясын
теизм, деизм, натурализм, ниглизм, экзистенциализм, шығыстық мистика деп
жіктеп көрсетеді. Осылайша жүйелей көрсете отырып, дүниетаным туралы былай
деп тұжырым жасайды: «Сонымен, дүниетаным дегеніміз не? Қысқа түрде айтсақ,
дүниетаным – біздің әлем туралы саналы және бейсаналы, жүйелі және жүйесіз
түрде туындаған ой-пікірлеріміз» [Сайр, 2].

Жалпыадамзаттық мәдениетте ерекше орны бар көшпелілер дүниетанымы, яғни


табиғатқа барынша жақын түркілік таным негізінде туындаған фольклорлық-
мифологиялық мұра қазіргі мәдени жады, рухани болмысымыздың негізгі қайнар
көзі болса, Еуразия құрлығына кеңінен қанат жайып, жауынгерлігімен даңққа
бөленген көшпелі түркі тайпалары дүниетанымының қайнар көзі табиғат екені
белгілі. Табиғатпен біте қайнасқан түркілердің салт-дәстүрі, наным-сенімі, дүние
туралы түсінігі «Түркі мифологиясы» атты ауқымды кеңістікті түзеді. Олар
табиғатты жаратушы күшті «Тәңірі» деп таныса, табиғат – сол Тәңірінің жаратқаны,
сондықтан да оған деген құрмет ерекше болу керек деп түсінді. Ежелгі түркілердің
дүниетанымы, сол негізде түзілген мифологиясы әлі де тереңдей зерттеуді
қажет етеді. Көне түркілердің наным-сенімі туралы арнайы сөз еткен ғалымдар
қатарында француз Жан Пьер Ру, ресейлік И. В. Стеблева, С.Г.Кляшторныйларды
атауға болады. ХХ-ХХІ ғасыр адам баласының өзін қоршаған ортаны, яғни,
өзі өмір сүретін кеңістікті тануы бағзы замандардан бастау алып, адамзаттық
дүниетанымның қалыптасуына жол ашты. Жалпыадамзаттық дүниетаным, белгілі
дәрежеде, таным формаларына қарай бірнеше салаға жіктелгені мәлім. Философия
докторы Джеймс Сайр дүниетанымға анықтама бере отырып, оның типологиясын
теизм, деизм, натурализм, ниглизм, экзистенциализм, шығыстық мистика деп
жіктеп көрсетеді. Осылайша жүйелей көрсете отырып, дүниетаным туралы былай
деп тұжырым жасайды: «Сонымен, дүниетаным дегеніміз не? Қысқа түрде айтсақ,
дүниетаным – біздің әлем туралы саналы және бейсаналы, жүйелі және жүйесіз
түрде туындаған ой-пікірлеріміз» [20, 15].

Табиғаттағы зат пен құбылыс атаулы адам сияқты түйсінеді, тіршілік етеді деген
түсініктің өзі табиғат пен рухты тең деп түсіну сенімімен туындаған. Түркі
миифологиясының тағы бір сипаты – аруаққа сыйыну, олардан медет тілеу.
Түркі жұртының қара шаңырағындағы қазақтардың аруаққа сыйыну сенімі
туралы Ш.Уәлиханов “Тәңірі” (Құдай), “Қазақтардағы шамандықтың қалдығы”
мақалаларында сөз қозғайды. “Аруақ – ата-баба рухы, басқа қиын-қыстау іс
түскенде, жан қиналғанда: “Аруақ, қолдай гөр, қолтығымнан демей гөр” деп
айтады… Аруақтардың рухы бар деп, ескі жұртты баспайды” [16, 59].

Көне түркі дәуірінің мәдени, әдеби ескерткіштерін сөз етуден бұрын беретін келе
қазақ халқын құраған тайпалық бірлестіктерінің тұрмыс-тіршілігі, әлеуметтік өмірі
жайында бірер сөз айта кеткен дұрыс. Сол себепті, “Өз өміріндегі қоғамдық өндірісте
113
адамдар өздерінің дегендеріне қарамайтын, белгілі бір, қажетті қатынастарда –
өндірістік қатынастарда болады, бұл қатынастар олардың материалдық өндіргіш
күштері дамуының белгілі бір сатысына сай келеді. Осы өндірістік қатынастардың
жиынтығы қоғамның экономикалық құрылымы, реалдық базисі болып табылады,
осыған келіп заңдық және саяси қондырма орнайды және бұған қоғамдық сананың
белгілі бір формалары сай келеді. Материалдық өмірдің өндіріс әдісі жалпы
өмірдегі әлеуметтік, саяси және рухани процестерді туғызады. Адамдардың санасы
олардың болмысын бейленейді, қайта керісінше, олардың болмасы олардың
санасын билейді. 

Қазіргі таңда бүкіл түркі әлеміне қатысты ортақ мұраларды ой елегінен өткізіп,
зерделесек, кезінде еуразиялық кеңістіктегі сайын далада көшіп-қонған түркілік ру-
тайпалардың өмірсалты мен әдет-ғұрпы, елдігі мен мемлекеттігінің қалыптасуы,
олардың өзара қарым-қатынасының ерекшелігі жайында түрлі деректерді
табамыз. Соларды тапқан соң, бүгінгі елдігімізге дейін дәстүр жалғастығы мен
сабақтастығының үнемі үзілмей келе жатқанына тәнтті боламыз. Ұзақ уақыт
бойы тарихи-саяси жағдайдың сан алуан себеп-салдарынан қазіргі Қазақстан
териториясында небір мемлекеттер құрылып, кейбіреулері блгілі бір уақыт өлшемі
тұрғысынан алғанда ұзақ өмір сүрген болса, енді біреулері бірнеше ондаған жылдар
ғана тайпалық одақ немесе мемлекеттік бірлестік ретінде көрініп, тарих сахнасынан
кетіп отырғанына көз жеткіземіз. Түркі әлемі мен қазақ тарихын зерттеушілердің
еңбектеріне жүгінсек, бір кезеңдерде пайда болып, қайтадан ыдырап кеткендерін
есепке алмағанда, ұлы дала аумағында сақ, ғұн мемлекеттік бірлестігінен кейін
Ұлы Түрік қағанаты, Батыс және Шығыс Түрік қағанаты, Түргеш қағанаты, Ұйғыр
қағанаты, Қарлұқ мемлекеті, Қараханит, Қимақ, Қыпшақ бірлестігі, Жошы ұлысы,
Алтын Орда хандығы, Өзбек ұлысы, Қазақ хандығы деген ірі мемлекеттер мен
мемлекеттік бірлестіктер болған екен [12, 58]. Бұлардың ішінде Ұлы Түрік (Батыс
және Шығыс Түрік) қағанатының алар орны ерекше. Себебі, бұл мемлекеттік
бірлестік өзінің дәуірлеген ұсында түркі тектес ру-тайпалардың басым көпшілігінің
басын біріктіріп, ұлы держава деңгейіне дейін көтерілген еді. Тарихшылардың
айтуынша, Түрік қағанаты (681-744 жж.) шығыста Маньчжуридан батыстағы Азов
теңізіне дейінгі кең аумаққа үстемдік еткен алып мемлекет болған [12,67]. Олардың
тарихи дамуы мен болмысы да, тағдыры да әр қилы болды. Олар кейіннен шартты
түрде оғыз, қыпшақ, қарлұқ, қырғыз тілдес түркі тайпалары деген тармақтарға
бөлінсе де, бәріне ортақ өркениеті, мәдениеті бар, бір-бірлеріне көп жағдайда
әдет-ғұрпы, салт-дәстүрі, өмір сүру салты ұқсас келетін, түп тамыры, ділі, діні бір
ұлттық мемлекеттерге айналды. Ірілі-уақты сол мемлекеттердің елдігі, мемлекеттігі
түркі тектес ру-тайпалардың сан мың жылдық өркениеті мен мәдениетіне,
әдетғұрпы мен салт-дәстүріне негізделген болатын. Сол мемлекеттердің барлығын
санамалап, барлығына тоқталып жатпасақ та, қазіргі Қазақстан териториясында
Түркі қағанатынан кейін Алтын Орда хандығы, Өзбек ұлысы, Қазақ хандығы,
Кеңестер Одағы құрамында Қазақ Кеңес Социалистік Республикасы құрылып,
өмір сүрді. Демек, қазіргі тәуелсіз егемен еліміздің тамыры тереңде. Ол – кезіндегі
Түрік қағанатының тарихи мұрагері, заңды жалғасы болып табылады. Кеңес Одағы
құрамында болған кезімізде «түркілік тек», «түркілік рух», «түркілік өркениет пен
мәдениет», «түркілік ортақ мұра», «ұлттық идея», «ұлттық мүдде», «ұлттық дәстүр»
туралы сөз қозғау мүмкін емес еді. Оларды сөз ету «пантүркизм» немесе кеңес
мемлекетінің интернационалистік идеясына қарсы шыққандық деп есептелетін.
Қазір Тәуелсіз Қазақстанның мемлекеттік саясаты, саяси ұстанымы өзгеше.
Бүгінде түркілік рух, ата-баба дәстүрі, ұлт, ұлттық, ұлтжандылық мәселесі адамзат
114
болмысына тумысынан біткен ең нәзік сезім ретінде мойындалып, жақсы мағынада
отаншылдық, елжандылық деген сияқты елдік санаға ұласып отыр. Енді ұлттық
ой-сананы қалай қалыптастырамыз, оны жүзеге асырудың жолдары қандай деген
мәселер алға шықты. Тамырын сан ғасырлық тарихтан алатын түркілік өркениеттің
сабақтастығын, дәстүр жалғастығын анықтауға негіз болатын және сонымен қатар
жалпы түркі өркениеті мен түркілік бірегейліктің жаңарып, жаңғырып бүгінгі күнге
дейін жеткенін дәлелдейтін, соларды өзектендіруге септігін тигізетін әдебимәдени,
рухани-тарихи атрибуттар мен материалдық құндылықтар қазіргі мемлекеттік
құрылымымызда шектеусіз мол.

Түркілердегі «Мемлекеттік» ұғымының қалыптасу, даму тарихы

Түркі мемлекетінің түсіністігі терең ой-өрісі бар бүкіл түрік тарихы бойына әлемдік
көзқарасқа негізделген. Бұл түсінік әлдеқайда өзгермейді, адамдар мен халықтардың
дәстүрі бізге жақындады. Осылайша, біз мәселені «түрік мемлекеттік дәрігерінің
«түсініктемесін» талқыладық. Түркі мемлекетінің ұғымы табиғат принциптеріне
негізделген және діни нанымдары бар аралас дәстүрде дамығандығын түркі
халықтарымен тереңнен танысқан кезде ұғына түсеміз.

Түркілердің жалпы танымын, көзқарасын, дүниетанымын қарастырғанды, ең басты


құндылық – отбасы және отбасынан басталатын үлкен топтың тамырын түсінуден
келді. Сондықтан да, қазіргі кезеңнің өзіңде түркі халықтарындағы отбасылық
түсінік, танымның орны өз бейнесін жоғалтқан жоқ. Керісінше дамып, өзіндік
бір тәрбиелік және ұтымды бағыттағы көзқарасты қалыптастыруға әсер ететін,
мемлекеттіктің негізің қалайтын маңызды фактордың бірі болып табылады.

Түркі халқының Мемлекеттік басқару жүйесі мен «Мемлекеттік жүйе» тұрғысындағы


түсінікті талқылағанда, көптеген қызықты мәліметтерді көреміз. Яғни, көнетүркілік
мәтіндердің өзінде түркі халықтарындағы басқару жүйесінің негізгі жүйелілікке
қойылғандығы, сол кезеңдердің өзінде жоғарғы деңгейде болғандығы, біздің
ата-бабаларымыздың қаншалықты көреген болғандығын дәлелдей түседі. Түркі
әлемінің соның ішінде, ежелгі және байырғы түріктердің қарашаңырағы атанған
қазақ хандығының мемлекеттілігіне байланысты талқылауларға келгенде, көптеген
шешімін таппаған сауалдар мен әлі де зерттеуді қажет ететін деректерді айтуға
болады. Тұңғыш президентіміз Н.Ә.Назарбаев Ұлы дала өркениетіне байланысты
сөйлеген сөзінде және басқадай сұхбаттарында Қазақ халқының мемлекеттілігі
ежелгі сақ (скиф), хунну (ғұн), Көк Түріктерден бермен қарай сабақтастығы үзілмей
жалғасып келе жатқан жанды процесс екенін қайталаумен келеді [14, 28].

Жалпы, түркі халқының мемлекеттігімізді куәландыратын ұлтымыздың ұлтанды


тарихымыз бұдан 2000 жыл бұрын өмір сүрген сюнну (ғұн) дәуірінен басталатыны
белгілі. Тіпті, Әлемнің белгілі тарихшылары Орталық және Орта Азияда алғашқы
мыңжылдықта мемлекет құрған сюннулер, жужандар, түріктер Шыңғыс хан,
Жошы-қыпшақ империясының және қазақ хандығының мемлекеттілігінің үш түрін
бөліп көрсетеді:

Яғни оларды атап өтсек:

- С.И. Руденко (Ресей) «Қосындық (әскери) демократия» деген тұжырым жасаған.


- Ресейлік В.С. Плетнева, Е.И.Кычанов, С.Г.Кляшторный, Т.Султанов, жапондық
Н.Ямада, америкалық Т.Барфилд сияқты ғалымдар «Билікті бір қолға ұстаған
115
хандық мемлекет» деген тұжырым жасаған.
- Америкалық О. Латтимор, Л. Квантен, жапондық Вен Иен Цао, ресейлік
А.М.Хазанов, А.И.Фурсов, П.Б. Голден, Н.Н. Крадин, Р.Гроусс (Франция) сияқты
әлемге белгілі ғалымдар «Империялық мемлекет» деген тұжырым жасаған.
- А.И.Мартынов далалық өркениетті «Хандық мемлекет» десе, жыл санаудан
бұрынғы (ары қарай – ж.с.б.) Қытай тарихының атасы аталған Сыма Цяннің
еңбегінде «Көшпелілер мемлекеті» (синго) деп атап, Қытай тарихына таңбалап
қорытынды жасаған [3, 309-310 ].
Ендігі кезекте, өзіміздің тарихшылардың Мөде деп жазып жүрген атауы көне
қытай тілінде «Моудун» деп оқылады екен. Көне түрік тілінің «b» дыбысын ежелгі
қытайлықтар «m» дыбысымен жазып, оқып келгенін тарихшылар әлдеқашан
дәлелдеген. Өйтсе бұл атау «Модун» деп емес «boudun» деп оқылуға тиісті. «Boudun»
сөзі түрік бітігте «bumyn» деп жазылған. Бұл ежелгі қытай жылнамаларында сөз
ортасындағы «m» дыбысын «d»-ға ауыстырып белгілеген сияқты. Дегенмен де,
Модун шаньюйдің лауазымы «bumyn» болып табылады [ 3, 311].

Тарихи деректерге сүйене ерте орта ғасырларда соғдылар жүз мыңды «бун» деп
атаса, түріктер «бум» деп атаған. Жүз мыңды санын көне және бүгінгі Моңғол
тілінде «bumyn» деп атайды. Барлық деректерді қарастыра келе бұл атау түркі
тілінде ұмытылып моңғол тілінде мағынасы өзгермей сақталғанын бірден байқауға
болады. Осы зерттеулердің барлығын салыстыра келіп, Моудун шаньюй жүз мың
(бұмын) әскер жасақтағаннан кейін, өзіндік Мемлекет құрғандықтан қаған тағына
отырғаннан кейінгі есімі Бумын (bumyn=жүз мыңдық) деп аталуы мүмкін деген
болжамдар айтылады [3, 309].

Cодан кейінгі Көк Түрік хандығын орнатқан алғашқы хан Бұмын да осылай
аталған болуы әбден мүмкін. Қытайдың жаңа Таңнамасының 215 бума дерегінде
Бұмын қаған хуннулардың Шаньюй атағы сияқты «қаған» деген атақты алған
деген мәліметтер сақталған. Соған сәйкес, Моудун атының түрік тіліндегі Бұмын
деп аталатын атымен Көк Түріктің алғашқы қағаны таққа отырған кезде, ежелгі
Хунну Шаньюы Бұмынның атын алған болуы керек. Яғни, бұл жоғарыда аталған
зерттеулерден нені көреміз.

Түркі елдеріндегі басқару жүйесіндегі негізгі формуланың барлығы, Мемлекетікке


жету жолындағы ережелердің орындалу барысы мен өзіндік ресми жүйесі. Аталған
шарттарды орындаған кезеңде ғана қандай да бір Мемлекет пен оның басқарушысы
бекітілетіндігі және «Мәңгілік елге» жетудегі, яғни бақытты ел болудағы негізгі
алғышарттардың орындалу болып саналады. Мінекей, аталған осы тарихи
деректер, ежелгі Сюннудан (Хунну) бастап Жужан, Көк Түрік хандықтары алғашқы
кезеңдерінде әскери демократиялық мемлекет болғанын дәлелдейді.

Содан кейінгі екінші кезеңдерде Хандықтар, үшінші кезеңі Империялар болып


жіктеледі. Содан кейін әскери (қосындық), хандық, монорхиялық, парламенттік,
президенттік, биліктер – мемлекет басқарудың жүйесі болып табылады. Сол
себепті де, Мемлекеттілік пен оны басқару жүйесін шатастыруға болмайды. Бұл
биліктің қазіргі таңдағы да негізгі басқару жүйелері болып табылады. Яғни, барлық
зерттеулерді қарастыра келгенде:

Көшпелілер мемлекеті деп территориялық тұтастықтағы биосоциалдық


116
құрылымды, әлеуметтік-экономикалық қатынасын орталықтандырған әкімшілік
үрдісі қалыптасқан билік жүйесі болып табылады. Көшпелілердің мемлекеттілігінің
тұғыры жер, халық, мал және аң, қолөнер кәсіп шаруашылығы. Оған биліктің
басқару жүйесін қосыңыз. Билік жүйесіндегі негізгі фактор тұрақты әскер, салық
болғандығын білеміз.

Еуразия құрлығындағы Ғұндар, Көк Түрік империялары сол кезеңнің өзінде қытай
іспетті шетелдіктермен мемлекеттік шекарасын белгілеп мойындатып отырған.
Дәлелі ретінде қытайдың Хань империясының патшасы ж.с.б. 162 жылы «...Ұлы
қорғанның арғы жағындағы садақ тартып, қорамсақ асынған халық Тәңір құттың
(Шаньюй) жарлығын тұтсын. Ал, Ұлы қорғанның оңтүстік шығыс бетін (ішкі
жағын) қоныстанған там жастанып, малақай киіп, шарпы белдік буынған халық
менің жарлығымды тұтсын» деп Хань мен Сюнну империяларының шекарасын
бұдан 2160 жыл бұрын мойындап жарлық шығарыпты. Еуропалықтар бұл дәуірде
мұндай түсінік болмаған еді. Мемлекеттің шекарасын белгілеп, шекаралық әскер
орнатып, тор тартып бекіту ХІХ ғасырда ғана пайда болды, ал түркі елдерінде бұл
түсінік ежелден болғандығын байқап отырмыз [3, 308-312].

Ата-бабаларымыз, шекара мәселесіне аса ерекше мән берген, тіпті көршілес


хандықтар шекараларына «шекаралық қарауыл» орнатқандығын жазбалардан
көре аламыз. Ал, Көк Түрік дәуірінде «Ұлы қорғанның оң жағы Сүй жауымыздың
Қағандығының жері» деп ұстын тасқа қашап жазып қалдырғандығы өз жерің нақты
белгілеп, көрсетіп отырғандығын дәлелдей түседі. Шыңғыс хан империясының
заманында «Утку» деген атпен тұрақты күзет қойған болатын. Сол атаудың Ғұн
дәуіріндегі «oymo» атауымен мың жылдан кейін де өзгеріссіз сол баяғы атауымен
сақталғандығы көреміз. Ал, «Oymo», «Утку» дегеннің негізгі мағынасы – от жағу.
Түркілер түсінігіндегі от жаққан жері – оның меншігі болып табылатындығында.
Сондықтан да түркілер дүниетанымындағы «Туған жер – кіндік кесіп, от жаққан
жер» болып аталады. Оны барынша қорғайды және дамыту үшін үлес қосады [3,
309-312].

Көптеген уақытқа дейін, осы кезеңдерге дейін байырғы түрік тарихи-мәдени


мұраларының дереккөзін зерттеген жат жұрттық тілші ғалымдардың көпшілігі
Еуразияның ежелгі және орта ғасырдағы мемлекеттерінде мемлекеттік, әкімшілік
басқару жүйесі болғандығына назар аудармай, көшпелілерде «Мемлекет» дейтін
түсініктің болмағандығын деп айтып келген. Сондықтан да, байырғы деректегі
«мемлекет», «үкімет» деген ұғымдарды беретін атаулардың мағынасын өзгертіп,
басқа қырынан танытып келген. Біз түркілердегі Мемлекеттілік ұғымы ежелден
басталғанын өз қолымен жазып қалдырған Орхон бойындағы ескерткіштер: Білге
қаған, Күлтегін, Күлі-чор, Тоныкөк ескерткіштерінің мәтінін талдағандағы басқару
жүйесінің қаншалықты жүйелі, жоғарғы деңгейде болғандығы, тіпті ол жердегі
әрбір билік өкілінің өзіндік қызметтері болғандығын мәтіндерді талдағанда көре
аламыз. Түркі қағанатының мемлекетіне, атқарушы үкіметіне, ел басқару әкімшілік
жүйесіне, әскери ісіне, оның құрылымына, түркілердің дүниетанымына алым-
салыққа, мемлекеттің қазыналық қорына байланысты да деректер өте көп.

Тіпті, Орхон мәтіндерінің түпнұсқасымен жұмыс жасаған зерттеушілер: В.В.Радлов,


В.Томсен, В.Рамстедт, П.Мелиоранский тұжырымдары барынша молынан
қамтылған, бұл ретте оқырман көп пайдаланатын С. Маловтың аудармасымен
көрсетсек:
117
Көне түркі ескерткіштеріндегі «мемлекет» деген атау «ел», «іл» деген сөзбен
берген. Бірақ, зерттеушілер көне түркілерде «мемлекет» деген болды дегенді
қабылдамады. Ал осы атаумен қатар аталып, көбіне бірге жазылып келген «төр»
деген атауды жоғарыдағы ғалымдар өзінің тура мағынасымен аударудан ат-тонын
ала қашып, «установление», «закон», «порядок», «суд» деп аударса, кейде ол
атауды аудармастан тастап кетіп отырған. Көне түркі ескерткіштеріндегі мәтіндерді
қарастырғанда, мағынасы анық көрсетілген, «ел», «іл» атауын «государство-
мемлекет», «төр-власть» деп аударуға тура келгендігін білеміз [8, 29].

Күлтегін ескерткішіндегі мәтінде:

«Жоғарыда Көк Тәңірі, Төменде қара жер жаралғанда, екеуінің арасында адам
баласы жаралған. Адам баласы үстіне ата-бабам Бұмын қаған, Істеміс қаған (хан
болып) отырған. Олар (Хан) отырып, түрік халқының мемлекетін (eл), үкіметін
(төр) орнатып берді, қалыптастырып берді. Яни:

- Еліг тұтып, төрү ітміс = мемлекетін орнатып, үкіметін құрды.

- Ол төрүде үзе ечім қаған олурты = ол үкіметтің (төр) үстіне қаған ағам отырды.

- Түрік, оғуз беглері бодун есідің! Үзе теңрі басмасар, асыра иер тілінмесер түрк
бодун еліңін, төрүңін кім ыртады – Түрік, оғуз бектері, тыңдаңдар! Үсте тәңір
баспаса, астыңда (төменде) қара жер тілінбесе (айырылмаса), түрк халқы сенің
еліңді (мемлекет), үкіметіңді кім бұзады (жояды) деп көрсетілген [8, 65].

Байырғы түркілер үкіметтікке табына, сеніммен қарағаны соншалық, «төр»


(үкімет) сөзінің алдына «ер теңү ұлұғ» сөзін қосып, «Ер теңү ұлұғ төр» (Ер теңдігі
ұлы төр - үкімет) деп бүкіл әлемге жар салып, үндеу (манифест) етіп көрсетіп
кеткен. Ерге теңдік – елге теңдік. Елде теңдік болса – халықта теңдік бар. «Дала
демократиясы» деп еуропалықтардың таңдай қағатын дүниесі осы. Әрі ол төрді
«ұлы» деп атаған. Сөйте тұра «ел», «іл», «қағанат» деген сөздің алдына «ұлы» деген
анықтаманы қолданбаған. Төр әділ болса, басында отырған төрбасы – атқарушы
өкіметтің иесі адал болады. Адал басшы, әділ төр қағанатты, елді, халқын көтереді.
Иә, төр ұлылығы осында жатыр. Сондықтан да бабаларымыз «Ер теңү ұлұғ төр»
деп манифест ретінде тас шежіресіне қашап жазып қалдырған. Мемлекетті «ел»,
«іл», билікті «төр» деп атағандығын көреміз. Осы тұста, «халық» деген сөзді «іл»
емес пе деген сауал туады. Байырғы түрік мәтіндерінде «халық» деген атауды
«bodun» деп атаған. Мысалы: Түргеш бодун, Аз бодун, Қарлұқ бодун. Қазіргі
таңда, «мемлекет» деген араб атауының орнына «ел» сөзін бірге қолданудамыз. Ал,
«үкімет», «һүкмет» деген араб сөзінің орнына қолданатын «төр» деген атауымызды
қолданыстан түсіп қалса да, түсінігімізде жұрнағы қалғанын мысалдардан көре
аламыз: Мысалы, қазақта: «Төбесіз жер, төресіз ел болмайды» деген дана сөзіміз
бар. Алғаш бұл мақал «төбесіз жер, төрсіз ел болмайды» деп қалыптасқан болса
керек. Шыңғыс дәуірінде оның ұрпақтары ел басқарып чиновник болу дәстүрге
айналды. Үйдің төрін «төр» дейміз. Үй иісі «төр иесі», «төр басы» деп атайды қазақ
халқы. Билік иесі Шыңғыс әулеті болды. Сондықтан «Төре» деп атап, көнеден
жалғасқан төр (власть) атауы «төре» сөзіне айналды. Шыңғыс дәуірінен (Алтын
Орда) жалғасқан «төре» атауының мәні үкіметтік чиновник. Төрелер келеді» десе
үкіметтік чиновник келгенін білдіреді. Ал, моңғолдар күні бүгінге дейін «үкімет»
дегенді «төр» деп атайды. Елдің мемлекеттің күнделікті ісін атқарушы тетігі –
118
үкімет «төр».

Әрине, байырғы түркі мемлекеттерінің ең жоғарғы билік иесі – Тәңір текті Ұлы
Қаған. Үкіметтің, өкіметтің де жарлығын, үкімін, шешімін қабылдаушы бірінші адам
– Қаған. Ал, оны іске асырып атқарушы – әкімшілік аппараты болып табылатынын
түркітаншуы ғалым, филология ғылымының докторы, профессор, «Күлтегін»
сыйлығының иегері Қаржаубай Сартқожаұлы ағамыздың зерттеулерінен көреміз.
Тіпті, ол кісінің талдауларында да, көптеген маңызды және тың талдауларды
ұсынғанын көреміз:

Көшпелі түркі қағанатының ел басқару құрылымы үштік жүйеге негізделген. Олар


қағанатты тардуш (оң қанат), төлес (сол қанат) және очеркі (орталық) деп үшке
бөлген. Бұл жүйе сонау скифтерде (ičγuz ~ ~ ič – oγuz – ічоғуз іш - оғуз) орталық,
сыртоғуз (оң және сол қанат) боп үшке бөлінсе, іш – оғуз (скиф)- дардың өздері
бөлек мемлекет болған кезде скиф – патша (хан тұқымы), скиф – көшпелілер (мал
шаруашылығындағылар), скиф – жер жыртушы (егінші) деп бөлінеді. Скифтердің
арғы атасы Таргытайдан да үшеу (Липоксай ~, Арпоксай~, Колоксай~), ал Гераклдің
үш ұлы Агафрис (агачер), Гелон (жылан - иылан), Скиф (іч-оғуз) тағы да үшеу.
Хуннулар да осы үштік құрылымды пайдаланған. Олар да батыс, шығыс жүкилер
және ханор да болып келеді [ 3, 313-314 б.].

Күлтегін ескерткішіндегі мәтінін зерттегенде:

«Ілгеріге (оңтүстікке), сыртқа (солтүстікке) аттанып төрін, басын қосты


(жинақтады). Барлығы жеті жүз ер (сарбаз) болды. Жеті жүз ер бас қосқанда
елін аңсаған, қағанын аңсаған халыққа, құлданған, күңденген халыққа, Түрік төрінен
(билігінен) айырылған халыққа, Ата – бабам төрін (билігін) құрып, орнықтырды.
Төлес, Тардуш қанатқа (бөліп), жабғу, шад (ат) берді»

Қағанатты Тардуш, Төлес қанатқа бөліп, басшыларына жабғу, шад лауазымы


сыйланғанын мәлімдеген. Кейінгі Біріккен Түрік қағанатының Ел – етміш білге
қағанның екінші ескерткіші Теркін мәтінінде: Қағанатты Тардуш (оң), Төлес
(сол), ічрекі (орталық) деп үшке бөлгені, Тардуш қанатының жазып қалдырған. Ал
сонымен қатар ічреки (орталық) қанатты Ел – етміш білге – қаған өзінің үлесіне
қалдырған. Оған басшысына Құтлұғ Білге Жабғу, Төлес қанатының басшысына
шад лауазымын бергені туралы тек қана оғуз тайпалары кірген. Мәтінде: «qan uruq
oguzyγ alty» – хан ұрық оғуздарды қарамағына алды [ 3, 314-315].

Негізінен, көшпелілерде алғаш атқарушы өкімет жүйесі мен қосындық (әскери)


басшылығы аралас болған. Сол себепті, көшпелі өмір салты, шаруашылықты
жүргізу, ұйымдастыру, кеңістік пен уақытты игеру ерекшелігі осыған бейімделген.
Сондықтан да Еуропа зерттеушілері Еуразия көшпелілерінің мемлекетін қосындық
(әскери) демократия деп атаған. Кейін Сюнну, Жужан, Көк Түрік дәуірінде
мемлекеттің қуаты бір қалыпқа келгеннен кейін хандық, империялық жүйеге көшіп,
өсіп өркендеп дамыған.

Деректерді қарастырғанда, Біріккен Түркі қағанатының ічреки (Ордалық)


деп аталған орталығы Ел-етміш білге қағанның үлес-еншісі (құтлығы). Бірақ
оның барлық ісін Бойла Баға Тарқан лауазымды іч-Буйруқ (орталық қанаттың
қолбасшысы) жүргізіп отырған. Ол бейбіт өмірде шаруашылығын жүргізсе, соғыс
119
уақытында бүкіл қолды бастаған. Тардуш, Төлес қанатының жабғұ, шад лауазымды
көсемдері (басшылары) әкімшілік ісімен айналысса, бұйрықтар әскери қызметті
жүргізіп отырған [3, 308-312 ].

Кейбір ескере кететін жайттарды айтып өтсек: егер қандай бір адам өз тайпасынан
шығып басқа тайпаға баратын болса, олардың ішіне сіңіп өмір сүретін болмыс
та, орын да жоқ. Өйткені «кірме» деген атпен адами психология жағынан да, өмір
сүру, тірі жүріп тіршілік ету көзі болған шаруашылық – экономика жағынан да
қысым көріп отыратын болған. Ешкім кірменің, жаттың жоғын жоқтап, құқығын
қорғамайды, «Өзіне сыймаған адам өзгеге барып қарық қылмайды», «Өз өлтірмейді,
жат жарылқамайды», «Өзім дегенде өгіз қара күшім бар», «Өзге елде сұлтан
болғанша, өз еліңде ұлтан бол» деген нақылдар осыдан қалған. Түркілер дәуірінде
қандай адам болмасын өз тайпасынан шығып кетуге құқылы. Бірақ жат тайпаның
ішіне кіріп өмір сүру мүмкіндігі жоқ. Далалық басқару жүйесі осылай құрылған.
Міне, сондықтан да қаласаң да, қаламасаң да тағдырдың жазған жазмышы бойынша
өз тайпасының ішінде өзегі талмай күн көріп жүруге мәжбүр. Көшпелілердегі бұл
табиғи басыбайлылықты қытайлар, еуропалықтар «құл» деп атаған. Бұл жүйені
толық түсінбегендіктен, ерте орта ғасырлық түркі мемлекеттерін «құл иеленушілер»
деп атаған. Тайпа мүшелері құл емес. Үйленуге, шаруашылығын игеруге, лауазым
иесі болуға, басқаны жалдауға, жалдануға, қандай бір өкіметтік істі атқаруға толық
құқылы. Кедейі кедей, байы бай боп өмір сүреді. Даладық демократияны толық
тұтынады. Міне, сондықтан да далалық көшпелілердің басыбайлылығы отырықшы
елдіктен мүлдем басқа [3, 309-315].

Кейбір деректерді қарастырғанда, ерте заманнан дәстүр боп жалғасқан ата жолы
бойынша берілген енші ел иелігі қол астындағы елін, жұртын бейбіт кезде де, соғыс
кезде де басқарып, әкімшілік және әскери істі қатар жүргізіп отырған. Сонымен
қатар, қағанат төрі (өкіметі) халықтан арнайы тоқтам бойынша алым-салық алып
отырған. Қанаттар, тайпа көсемдерінің, ру басшыларының салығының сыртында
қаған салығын рудан бастап оң, сол қанат көсемдеріне дейін төлеп келген. Егер
кімде кім салығын төлемесе, төр (өкімет) тарапынан жаза жүктелетін болған. Демек
«уч оғулы берімі уруғысын иок қылмыс өліртміс -үш тайпа ел салық астығын
(егінін) жоқ қылды, өлімге кесілді. Бұл арада өкімет (төр) астықты халықтан
салықты астықпен алғандығын айтумен қатар, оған өкімет тарапынан ерекше мән
беретіндігі айқын, төленбесе жазаланатыны да көрсетіліп тұр.

Қағанат қалыптасып өмір сүру, ішкі ісін жүргізу үшін экономикалық фактор
шешуші рөл атқаратыны түсінікті. Мемлекет қазынасын құрушы бір компонент
халықтан түсетін салықты байырғы түркілер «берім» (берешек, беретін дүниесі)
деп атаған. Ал, асыл қазыналарды түріктер «büntüg» деп атаған. Тұй-ұқұқ мәтінінде
«қазынасы мол болса, халықта қандай мұң болмақ».

Байырғы түркілер, әкімшілікке берілген үш қанат ішіндегі тайпалар мен тайпалар


одағындағы әскери құрлымын түмен (он мыңдық), бес мыңдық, мыңдық,
бесжүздік, жүздікке бөліп жасақтады. Жүздік бесжүздікке, ол мыңдыққа, мыңдық
бесмыңдыққа, бесмыңдық түменге бағынды.

Негізінен байқайтынымыз: Түркі мемлекетінің ішкі әлеуметтік ерекшелігіне


байланысты ирархия мықты орын алған. Қоғамдағы орын алған сол иерархияға
байланысты әкімшілік іс жүргізген өкімет (төр) адамдарының лауазым шені,
120
оның дәрежесі үкімет тарапынан қатаң белгіленген. Қағанат қосынын (қолын)
төмендегідей ондық жүйемен жасаған: мыңдықтар және түмендер.

Жүздік, бесжүздік, мыңдық, бесмыңдық, түмендердің орналасу құрлымын көне


түркілерже «еб» деп атаған. Бұны Шыңғыс империясы «курень» деп қолданылған.
Түркілердің ел басқару жүйесі осылайша темірдей тәртіп ұстанған. Түркілер
бұл тәртіпті тас бетіне «tenrim qanym temir teg elig tutu berti» – Тәңірі мен ханым
темірдей тәртіп орнатып ел (мемлекет) тұтты – деп жазып қалдырған.

Түркі тарихын тереңнен түсіну үшін, ең бастысы Түркі мемлекетінің құрылымын,


сондай-ақ осы тақырыпта түркі халқының идеялары мен ойларын біліп, тану
қажет екендігі белгілі. Бұл отбасыдан бастаған ойлау тізбегі – Ұлы түркі
қауымдастықтарына да таралады. Түркі тілдерінде сөйлейтін және ортақ дәстүрге
ие түркілер тарих бойы көптеген мемлекеттерді құрды, жан-жақты бағытта дамыды,
бірақ, негізгі «Мемлекеттік жүйе» көзқарасының негізі барлығына ортақ болды.
Себебі, бұл барлық Түркі елдерінің қаны мен түсінігіне сіңген, өзіндік орын алған
қатып қалған қағида секілді екенін олардың басқару жүйесіндегі демократиялық
ирархиядан байқауға болады.

Дегенмен де, қаншалықты негіз мықты болғанымен де, түркі елінің жан-жақты
мемлекеттерге бөлініп, географиялық жағдайы мен орналасқан ортасы әртүрлі
болуы, түркі халықтарының құндылықтары мен түсінігіне өзіндік өзгеріс пен
жаңашылдық енгізгені рас. Бірақ, дәстүрлер мен ой-пікірлер, дүниетаным
көзқарасындағы сабақтастық тамырымыздың бір екендігін қазіргі таңға дейін
дәлелдеп келуде. Әрине, жаңа ғасырлар, жаңа жерлер мен жаңа діндер осы
ойлардың кейбірін, тіпті көпшілігің түбегейлі өзгертті. Алайда, Будданың дініне
кірген ұйғырлардан, мұсылман Осман империясының құрметті қылышы, ізгілік
пен ізгілікті жалғастырушы, ізгілік қасиеті, яғни «Көктүріктегі ізгілік». Сүлейман
Шелебидің Мевлидінде Құдай мен Құдай сөзі жоғалмады. Мүмкін, бұл ескі түркі
дәстүрлерімен исламның кең таралуы болған жоқ. Бір жағдайды атап өту керек,
яғни түркілерге ханына жақын емес тұсы болған. Түркі ханының жақын досы
болған осы сириялық тарихшының айтуынша, түркілер исламға өте жақын болды,
олардың ескі сенімдері мен діндері исламға өте жақын болды [6; 32-33].

Түркідегі мемлекеттіктің іргетасына түсіп, біз параллельдік зерттеулерді іздестірген


кезеңде, Отто Франктің айтқан ойлары маңызды болып көрінеді. Отто Франке:
Қытай Батыстағы оқиғаларды мемлекеттің идеясын қараған кезде қарастырды.
Ежелгі гректер ежелгі қытайлар сияқты мемлекеттің идеясына бара жатқанда, олар
Әлемді ерекше деп көрсетеді. Олар Әлемнің тәртібі мен олардың тәртібі арасындағы
байланыс орнатқан. Осылайша, ғарыш және номос мәлімдемелері бір-бірімен
жақындады. Космос, «Әлем»; бұл сондай-ақ «Әлемнің тәртібі» дегенді білдіреді.
Ежелгі Грецияда мемлекет тұжырымдамасы номостарға байланысты болды. Номос
деген сөздің мағынасы: «өмірлік тәртібі анық және жақсы» дегенді білдіреді.
Қытайдағы Тао мәлімдемесі «Көкте көбірек тәртіпті білдірді». Мемлекеттің және
халықтың мінез-құлқы мен мінез-құлқы аспандағы осы тәртіпке сәйкес болуы
керек. Алайда, әрбір ежелгі өркениет ортасы, өз өмірі мен мінез-құлығына сәйкес,
кейбір талаптар мен жолдар қойылды. Біз оны ұран деп атадық [6, 31-34].

Жалпы, Түркі елдері, соның ішінде Түркиядағы түріктер; «әдет-ғұрып пен заң»,
Көк түрік жазуларына сәйкес, оны Көк түрік мемлекетінің құрылтайшылары құрды.
121
Басқаша айтқанда, түрік мерекесі ежелгі Греция мен Қытай сияқты құдайлар мен
аспанмен ешқандай байланыста болмады. Қоғамдағы тәртіпті орнату арқылы ол
хаттаманы анықтауға бағытталған. Алайда, Көк түрік жазуларында түріктің түрік
жүйесіне барлық адамзаттың ұрпағы ретінде көрсеткендей, түрік құқығын беретін
өмір сүру тәсілі де бар.

Оғыздың эпосында Әлем Құдайдың мұрагері Оғыз ханға және оның ұрпақтарына
әсер етті. Бұдан басқа, «біздің шатыр мен күн біздің туды алып жатыр», – деді
бұл тілек. Ежелгі гректер, полицейлер, «қала-мемлекет» түсінігі олар аман қалу
мүмкіндігіне ие болды. Космополитизмді түсіну кейінгі ғасырда қалыптасқан.
О.Франке жаңа Ұлы Грецияны түсінген кезде, Азияның ықпалын көреді. Алайда,
тарих пен география да түріктерге жәрдемдесті және Қытайдағы әлемдік
мемлекеттің түсінігін дамытуға көмектесті. Ежелгі Римде адам мен әділдік
принциптері түріктер мен қытайларға сәйкес болды және халықтың үстемдігі
аймақты және мемлекеттік басымдықты тарататын аумақты қамтиды. Бұл әр ойдан
тонап кеткен үстемдік тұжырымдамасы. О.Франке бұл тұжырымдаманы дін мен
моральге негізделген қытай мемлекетінің идеясына қайшы келмеді. Теориялық
тұрғыда қытай императоры оның шамдарымен жақындаған адамдарының ізгілігін
және әділдігін жарықтандырады [6, 38].

Римдегі «Justitia» концепциясы әлдеқайда қатты болды. Justitia - «Рим заңының


ережесі» дегенді білдіреді. Рим сотының шешімі барлық жерде болуы керек. Түркі
болса да, мемлекет бірнеше топтарға бөлінді [6,32].Түркі жұрты өзіндік еркіндігі
мен әділеттілік құрған соң, өз әдет-ғұрыптары мен заңдарын сақтай отырып өмір
сүруге жол берілді. Өзіндік алау мен мемлекеттік билік болды. Мемлекеттік билікті
жүргізу барысында, Көк түрік жазуларына сәйкес, бұйрықпен көрсетілгендей,
билікке тәуелді әрбір адам өз салт-дәстүрлерінде еркін өмір сүре алады және
мемлекеттің игілігінен пайда алады деп көрсетіледі. Көктүрік қаласында ірі
коммерциялық қалалар мен Батыс Түркістан әкімшілігі бұл әкімшіліктің ең жақсы
үлгісі болды.

Түрік рәсімі, мемлекеттік тапсырыс және әкімшілік ашық болды. Бұл қиын емес еді.
Қытайлықтар: қытайда аспандағы тәртіпті сақтау үшін заңдар түрлі рәсімдермен
араласып, хаотикалық болды. Түріктерде, қытайлықтар айтқандай, билеушілер
арасында салтанатты түрде бөлініс болған жоқ. Олардың арасында бірігу ерекше
бірігу, жақындастық болды. Олар құрметті адамдардың ішінен таңдалынды.
Халықтың сүйіспеншілігін жоғалтқан Хакан ештене алмады. Төре, Османлы
сұлтандары секілді, адамның еркіне орналастырылды. Қытайда император мораль
мен салт-дәстүрге әсер етті. Сондықтан олар жетілген және адамдарға жарық
беріп, адамдар өздерінің жүректерімен бірге келеді және олардан бұрын табынатын
болады.

Түріктерде бұл түсінік шынайы әрі ерекше ізгілік тұрғысынан қарастырылды.


Мемлекет пен әділеттілік түсінігі адамгершілік жолмен, гуманитарлық бағытқа
негізделе отырып қарастырылды. Бірақ, ең негізгі түсінік – кез келген адамдар
туған кезде бірдей, тек өзіндік дамуы мен білім жинақтауы, еңбек етуі негізінде
қалыптасады [6, 35-40].

Түркілердегі мемлекеттік басқару жүйесіндегі ел билеушілердің атақтары әртүрлі


критерийлерге негізделе отырып қарастырылды. Мысалы, «Уаң” хан дәрежесінде,
122
«күннен» бір саты жоғары, ханнан бір саты төмен атақ делінеді. Ал, «Төре» деген
сөзді бұл жерде біз Әбілпейіздің Шыңғыс хан тұқымы екенін көрсетеуді мақсат
тұтпай, мемлекет қызметкері мағынасында қолданып отырмыз. Қазақ халқының
саяси тарихында төре институтының алатын орны ерекше. Егер қазіргі заман тілімен
түсіндірсек, негізгі мағынасы «төре» мемлекет қызметкері, заңның орындалуын
қадағалаушы адам. Зерттеуіміз бойынша «төре» сөзі өте көне ұғымдардың бірі,
оның шығу тегі қазіргі қолданыстағы «мемлекет» сөзінен де көне болып тұр.
«Мемлекет» араб сөзі, оның мағынасы – империя, мемлекет, патшалық. Еуразияның
көне тұрғындары көп заман мемлекет сөзінің орнына «ұлыс» атауын қолданып
келді. «Төре» сөзінің мағынасы қазақ тіл қорының көне негіздеріне бастайды. Орта
ғасырлық түрік қағанаттары кезеңінде бұл сөз «заң, ереже, тәртіп» мағынасында
өте белсенді қолданыста болғаны белгілі. Көне түрік сөздігінде ұйғыр жазуымен
жазылған буддалық сутралардың бірі «Алтын жылтырауық» кітабында төре сөзі
төмендегідей мағынада кездеседі: «el baslagu torusin otunur sizlar ajitu», яғни «cіз
аса құрметпен елді басқару тәртібі туралы сұрайсыз». Махмұт Қашқаридың «Түрік
сөздігінде» – «күш елден кірсе, төре түндіктен шығар» деген мақал да ең бастысы
тәртіп туралы айтып тұрғаны сөзсіз. Яғни, елге бұлғақ, жаманшылық, бейәдептік
кірсе заң, тәртіп, ереже амал жоқ түндіктен ұшып кетеді дейді. Сол сияқты ұлы
тілші ғалымның келтірген «El kalаr, tore kalmas» деген мақал да заңға мемлекетке
байланысты қолданылып тұр. Бұл жерде ел қалады, ал заң, жөн-жосық өзгереді
деген мағына сезіледі.

Талдап отырған кезеңдегі қазақ поэзиясының сөз еткен негізгі тақырыптары


жақсылық, жамандық, адамгершілік т.б. жөнінде ақыл, насихат, үлгі айтуға
арналған дидактика мен қауымның әлеуметтік, саяси хал-ахуалын баяндау, ел
қорғау, жауға аттануды әңгіме ету болғандықтан, осы салаларға тән сөздер көзге
түседі. Олардың ішінде бірқатары белгілі мағынада тұрақталып, дәстүрлі нормаға
айналғаны байқалады. Мысалы, бұл кезде “территориялық-этникалық тұтастық”
мағынасында жұрт (“халық” ұғымында) сөзі норма болып келеді: Теңселер ауыр
ноғай жұртыңыз... Тебіренсе, ауыр жұртын тындырмас (Шалкиіз). Осы мәнде
халық арабизмінің ұшырасуы (мысалы: Етектеп жиған көп халқың Сұлтан ием
кімге асмар етерсің? – Шалкиіз), біздің байқауымызша, не кейінгі “түзетулердің”
нәтижесі, жаңадан ене бастаған кірме сөздің көрінісі іспеттес. Осы ұғымда жұрт
сөзімен қатар ел, алаш (бірақ алаш – тек “қазақ жұрты” мағынасы) сөздері де
бар. Жиембет Есім ханға сес көрсете айтқан толғауында: Арқаға қарай көшермін,
Алашыма ұран десермін дейді. Шалкиіз: Ағаштан байтақ озбаса, Арабыдан атты
сайлап мінбенді дейді.

Сірә, бұл кезеңдерде жұрт, ел, алаш сөздері синонимдер ретінде өлең жолдарына
қарай бірінің орнына екіншісі қолданыла бергенге ұқсайды. Айталық, жоғарғы
жолдарда алаш сөзі арқа сөзімен ассонансты қатар құрап тұр.

Әлеуметтік топтарға қатысты хан, сұлтан, құл, бай ұлы, би ұлы, төре, аға, шора
сөздері көбінесе титулды (әлеуметтік дәреже-лауазымды) білдіретін элементтер
болып келеді. Айталық, Доспамбет мұрасынан кездесетін: Азаулының Аймәдет
ер Доспамбет ағаның Хан ұлына несі жоқ? Би ұлынан несі кем? деген жолдары
немесе: Азаулыда аға болған ерлер көп еді – деген тармақтарындағы аға сөзі осы
күнгі “жасы үлкен ер адам” мағынасынан басқа қолданыста тұрғанын аңғартады.
Бұрын Түркияда аға титулы әскери адамға, комендантқа, янычарлардың бастығына
берілетін болған. Сол сияқты, сірә, XV-ХVI ғасырлардағы қазақ қауымында да аға
123
сөзі басшыға, оның ішінде әскери басшыға да айтылатын атақ-дәреже мағынасын
бергенге ұқсайды. Шалкиіздің: Батыр жігіт жау бастар, Аға жігіт қол бастар – дегені
қолды (әскерді) бастайтын жігіттің аға аталатынын көрсетеді. “Қобыланды батыр”
жырыңда: Қол ағалық қыламын – деген тіркес бар, мұнда қол аға “қолбасшы” деген
мәнде жұмсалып тұр. Аға сөзінің белгілі әскери топтың басшысы деген атақты
білдіретіндігін жалайыр руынан шыққан тарихшы Қадырғали Қосымұлының
“Жами ’ат-тауарих” атты шежіресінің (XVI ғ. соңы) тілінен де көреміз: Уа Мүгеті
баһадур мың кішінің бегі ерді, йа’ни мың ағасы (“Жами’ат-тауарих”, Қазан, 1851.
39-б.). Мұнда автор бек сөзі мен аға сөзін синоним етіп ұсынған, ал бек сөзінің
мағынасы – “басшы”.

«Аға» сөзінің бір кездердегі “басшы” деген ауыспалы мағынасы ертеректе


қалыптасқан ел ағасы, отағасы деген тіркестердің бар екендігімен де дәлелдене
түседі. Елағасы – белгілі бір ұжымның (бір ауылдың) басшысы, отағасы – бір
отбасының иесі. Кейін отағасы сөзінің мағынасы жалпыланып, “ересек, сыйлы
адам” дегенді білдіруге жұмсалып кеткені байқалады. XV-ХVI ғ. ата сөзінің осы
күнгідей “бірге туғанның немесе туысқанның ішінде еркек кіндіктің жасы үлкені”
деген негізгі мағынасы болған.

Әскери ұғымы бар сөздер мен фразеология сол кездердегі құрал-жабдықты түгелге
жуық атайды. Садақ, оқ, ала балта, жай, алдаспан, семсер, көбе, жебе, адырна,
сүңгі т.б. қазіргі қазақ әдеби тілінде көнерген элементтер болғанымен, талдап
отырған кезең үшін актив сөздер. Ала балта – жай балта емес, арнайы жасалған
соғыс құралы. Мұндағы ала сөзі түсті білдіретін сөз емес. Ол көне түркі тілдері
мен оғұз тобындағы тілдерде “қол” мағынасын беретін ал сөзіне қатысты болуы
мүмкін: ал балта – қол балта, қолға ұстайтын немесе сапты балға, өйткені ал сөзі
кейбір түркі тілдерінде “құралдың сабы” дегенді де білдіреді. Мүмкін, бұл атау
аламан, алақшы, ала шапқын, алаулау дегендердегі ала сөзімен байланысты болуы,
өйткені жоғарыда аталған сөздер мен ала қырғын, ала топалаң, алапат сияқты
сөздерде қырып-жою, бүлдіру идеясы бар. Ол күнде бұл сөз монғол тілдеріндеіі
алах – “өлтіру, шабу, сою (малды)” сөзімен түбірлес тұлға. Дегенмен, ертедегі
қазақ тіліндегі ала балта – белгілі бір ұрыс қаруының аты. Бұл атауды ХVІІІ-ХІХ
ғ. нұсқалардан кездестірмейміз, оның орнына айбалта бар. Алдаспан да қазірде
ұмыт болған сөз. Ол бертіндегі жауынгер ақын М.Мағауинде кездеспейді, ол жерде
“наркескен, өткір қылыш”деп түсіндіреді [20, 16 ].

Әскери құралдардың жалпы атауларынан басқа ол құралдардың жеке бөліктерінің,


түрлерінің аттары да өлең-толғаулар тілінсн орын алған. Олардың да дені бұл
күнде архаизмдер тобына кеткендер: адырна, қылшан, тобыршық, жебе т.б.
Ғалым Қ.Жұмалиевтің түсіндіруінде, адырна сөзі садақтың оғын тіреп ататын сіңір
тарамысын білдіреді, ал Будаговтың көрсетуінде, башқұрт пен Кавказ түркілерінің
тілінде адарна сөзі керілген садақтың өзін білдірген. Ертедегі қазақ жыраулары бұл
сөзді Қ. Жұмалиев көрсеткен мәнде жұмсаған [14,71].

Жаугершілік замандағы лексикаға жататын сөздер тобындағы қимылдың өзі мен


оның орындалу амалын білдіретін етістіктер мен үстеулер барлық үлгілерге ортақ
болып келеді. “Жорыққа шығу” мағынасын жорту сөзі, сондай-ақ, оқ тию, білте
салу, топ бастау, дұшпан ату, тепсінісу, жау бастау, ат сайлап міну, ту байлау,
қатты тартып, биік ату, суырылып шабу, дұшпанның тобын тоздыру сияқты
тіркестер, бір жағынан, жаугершілік мазмұндағы іс-әрекет атауларын білдірсе,
124
екінші жағынан, осы кезеңде әбден қалыптасып, орын тепкен әдеби нормадағы
фразеология қорын құрайтын сөздерді танытады [14,80].

Сонымен қатар, Мемлекеттілікті айтқан кезде, ерекше назар аударып, тоқталатын


нәрсе, ежелгі кезеңдердегі танымдық түсініктің ерекшелігінде болып табылады.
Кейінгі жылдардағы «Космос» және «номос» түсінігі халықтың пікіріне діни наным
идеясы орын алмады. Каан империясының тұжырымдамасы Қытайда, ал түріктерде
таза және мінсіз тәртіпке айналады. Төменде Қытай мен түркі халықтарының
ойлауының арасындағы терең айырмашылықтарға назар аударамыз. О.Франке
Қытай дінге негізделген осы дүниежүзілік империяның идеясы басып алушының
Рим Империясының теориясымен, сондай-ақ, империяның тұжырымдамасымен
және Англиядағы жұмысшы материалистік империясымен салыстыруға болмайды.
[6, 90-93].

Көнетүркілік «Мемлекеттік» идеясында, «Ғаламдағы империя» ойының


мифологиялық негіздеріне де шолу жасаймыз. Кез келген ұғымда оның бастауы
көнеде, Ежелгі гректер бүкіл ғаламды немесе Каататты (Weltall) және олардың
ғарыш ретінде тиесілі Әлемнің тәртібін қарсы алды. Дегенмен, ежелгі гректерде
түпнұсқа мемлекеттің идеясы, номос табылды. Номос – Лебеннорм, яғни ұран,
нақты және жақсы өмір сүру тәсілі. Жазылған немесе жазылмаған, заңдардың
сақталуына ешқандай артықшылықсыз құдайлардың тамыры қосылыс болып
табылады. Дегенмен, бұл көзқарас пен сенім ежелгі гректердің шағын қалаларының
тар және шағын шекараларында болды. Яғни, олар мифологиядан және
құдайлардан тамырларын ғарыш пен номос идеялары мен принциптерімен алды.
Ежелгі Иран, Македония және Рим империяларында О.Франке көргендей, мұндай
этнос жоқ еді. Ежелгі Грецияда ол рухани құрылымды орната алмады. Бұл тек
ескі герман империясында католиктік әлемдік шіркеумен болды. Католик шіркеуі
мифологиядан аман қалды. Бірақ христиандық оның әкесі болды. Ресей патшасы
және Британ империясы «материалистік» терминінде қалды. Бұл ұлы мемлекеттер
қарапайым күш пен күш тұжырымдамасына қатты қатыстырылды, бұл олардың
мемлекеттік теориясында мемлекеттік ахуалды көру және ойлау өте қиын [6, 12].

а) ежелгі гректерде мифология мен дінге негізделген мемлекеттік және мемлекеттік


моральдық ұғымдар болды. Алайда, ежелгі гректерге сәйкес, барлық тайпалар
өздерінің тілдерінен тысқары болды. Бұл адамдар маңызы жоқ және құндылығы
жоқ адамдар еді. Олармен қауымдастық пен қауымдастық құру және мүмкіндік
жоқ. Қытайда мемлекеттік теория адамзат қоғамдастығын біріктірді. Әлемге және
аспанға сенемін, ол мен құрылып, мемлекеттің бөлінбейтін бірлестігі ретінде
құрылды. Бұл адамдар бөлімдерге бөлінді. Маневрлік құрылымдар эмоциялар
мен ойларға бөлінді. Олар рухани құрылымы мен сезімдері, ойлары бойынша өте
ерекшеленді. Дегенмен, бұл идеялардың алшақтықтары түзетіліп, оларды бір ортаға
кіргізу үшін біріктіруге болатын. Оны әлемнің ортасында ғана қытай императоры
жасай алады. Ол көктегі адамдарды бірдей ой мен ой-санаға байланыстыруға
бұйырды. Өйткені әлемнің халқы ең «дана адам» болды Қытай императоры.

b) Қытайдағы мемлекет идеясы өз құрылымына негізделген ғарыштық құрылымға


негізделген. Көшелердің қозғалу кезіндегі байланысы «тауо» деп аталды. Бұл біраз
уақыт өткен соң. Бұл «Әлемнің және Әлемнің Әлемі» (ordnung des Alls) болды.
Мемлекеттік тапсырыс – бұл шексіз өлшемдердің бір бөлігі. Бұл үшін мемлекет
тапсырмасы ғаламдағы тіршілік ету тәртібін сақтауға тура келді. Ежелгі қытай
125
мемлекетінің идеясы басқа да ұлы азиялық мәдениеттерде, тіпті түркі мемлекетінде,
ғарышты байқау арқылы басталды. Жердің үстінде аспан болатын, ал оның аяғында
орын бар еді. Қытай жерді «науа» деп ойлады. Түріктердің айтуында, олардың
аумақтары мен шығыстан батысқа дейінгі жатақханалары – әлем төрт бұрыш
болды. Птоллеманың астрономиялық жүйесімен сәйкес, бүкіл аспан күмбезі
тіркелген және белгісіз нүктеге айналды. Ф.Франклин Қытайдағы бұл параллельді
тапты: Мемлекеттік басқару Polar Star-ге ұқсайды. Басқа жұлдыздар оған құрметпен
қоршалған және олар оның қарама-қарсы бағытта тұр. Біз сондай-ақ, Түріктердің
арасында Темір құмыра, Polar Star Türk туралы ақиқатқа назар аударамыз. Алайда
Батыстың, Қиыр Шығыстың және түрік идеясының арасында параллелдер мен
ұқсас көзқарастар бар деп айта аламыз. Біз сондай-ақ, Түріктердің арасында Темір
құмыра, Polar Star Türk туралы ақиқатқа назар аударамыз. Алайда Батыстың, Қиыр
Шығыстың және түрік идеясының арасында параллелдер мен ұқсас көзқарастар
бар деп айта аламыз [3, 23-28].

c) Мемлекетті түсіндіру мен табиғатты сақтау арасында өте тығыз байланыстар


болды. Осылайша, аспан мен жер арасындағы қарым-қатынас; Түріктер, шербеттің
сөзіндей, бір аспанды қабылдамады және аспанды айтады. Сонымен қатар,
мемлекеттің түсінігі мифтер мен мифтермен тығыз байланыста болған, ескі халық
эпосы мен табиғат күштерін иеленіп, мифологиямен тығыз қарым-қатынаста
болды. O.Franke айтуынша, мемлекеттік заңның пайда болуындағы алғашқы
қозғалысының сенімі ежелгі дәуірде сенген, жаңа ғасырларда, Құранды білмей,
Исламдағы мемлекеттің идеясын түсіну қиын [ 3, 28-31].

Түркілердегі Көк табынының ерте басталуы немесе Шмидттің айтқанындай, ат


үстіндегі тайпалардағы көктегі тұжырымдамасы және онымен байланысты салттар
дінді түсінуде отбасы мен мемлекеттің идеясына әсер етті. Шмидт, түріктер мен
қытайлықтар аспан мәдениеттерінің ұқсастығы, «Құдайдың пайда болуы және
тамырлары» (Der Ursprung der Gottesidee, IX, б. 21-39) өз жұмысында. Бұл әмбебап,
зайырлы немесе әмбебап мемлекет болсын, барлық осы мемлекеттік мұралардың
тамыры мен көзі аспанға табынушылық: аспан өзі әрекет етпейді. Аспан өзінің
заңына және Тао деп аталатын тәртіпке сәйкес келеді. Күн, ай мен жұлдыздар да
осы тәртіпке сәйкес қозғалады. Көк аспандағы заңдармен белгіленген бұл тәртіп
адамзат қоғамдастығымен бірге болуы керек. Әркім осы бұйрыққа сәйкес өмірін
құруы керек. Қытай императоры жердің символы және адамдардың үлгісі болуы
керек. Қытайда аспан діні немесе аспан мен мемлекет арасындағы қарым-қатынас
орнатылды. Көк пен мемлекетті басқаратын тәртіп Тао болды. Қытайдағы Тао
ежелгі гректерге жақын орналасқан. Түріктерде бұл Төре. Алайда әдет-ғұрыпты
Құдай түріктерде емес, аспанда атап өтетін қауымның еркімен орнатқан. Қытайдағы
түріктер мен аспан арасында терең айырмашылықтар болған сияқты. Ол қарастыру
барысында байқалады.

Көк түрік ескерткіштерінің кіре берісінде орын алған уақыттың бөлінуі де бар:
1. Жер, аспан мен адамның жаратылуы белгісіз жасында пайда болды. Аспан:
Көктүрік жазуларының кіреберісінен көрініп тұрғандай, түбірт Тәңірі «көк аспан»
болды. «Тәңірі» сөзі әрдайым ескі түріктерде көктің мағынасында жазылған деп
айту мүмкін емес. Шындығында, Көктүрік жазуларында жаратқан құдіреті шексіз
Құдай оны ұстап, оны түрік ұлтын жоймау үшін қорғайды. Шын мәнінде, қытай
мәдениетінде, аспан мен Құдай бірдей көрінеді. Исламнан кейін, Махмұд Қашқари
сияқты, барлық игіліктерді Тәңірі деп атады. Сельджук дәуірінде сириялық Михаил
126
колоннасында түріктердің ең ұлы құдайларын - Хан Тәңірі деп атаған. «Құдайдың
тәңірі», «Ұлы Құдай» деп аталатын Тәңірлердің Тәңірі деп атады. Белгілі болғандай,
түріктердегі аспан бастапқыда тоғыз рет аспанды құрады. Сондықтан аспан адам
еді. Осы себепті түріктер жиі аспанға, көкке аспанға шақырылды. Түріктер Таяу
Шығыстың мәдениетімен қарым-қатынас орнатқан кезде, аспандар көкке жеті
рет барды. Бұл аспанда күн, ай мен жұлдыз жұлдыздар жүріп жатқан әлем пайда
болды; Осының бәрін Жаратушы Құдай иемденді. Мүмкін бұл құдіретті Құдай –
Ұлы Тұлғалар Құдай болса керек [18, 65].

Түркілердің адам мен адамның жаратылуы туралы көзқарасы Көктүрік жазуларының


керемет кіреберісінде көрініс табады. Жер жер үстінен жаратылғанда, адамның
екеуі арасында жаратылған. Түркілердің айтуы бойынша, Құдай адамды жаратқан.
Ескі түркілердің сенімінде Құдайдың туылуы жоқ. Балшық, топырақ және т.б.
басында төрт элемент көрінбеді. Бұл Исламға өте жақын түсінік. II ғасырдағы
түріктер «Адам» жалғыз; Олар «адамға» «жалғыз ұл» деп атады (МК, 3, 384).
Көктүрікте адам ұлы, адамзат бар. Бірақ адам жоқ. Танымал ұйғыр кітабы Алтун
Яруқ сөзді «қытай мәтінінде» еркек-әйел сөздерінің баламасы ретінде қолданды.
Махмұд Қашқаридың айтуынша, тонау адам «әйел мен рахат» [3, 224] түсінігін
түсіндіруде қолданылған.

«Мәңгілік ел» атауының шығуы

«Мәңгілік ел» сөзінің ұғымын жан-жақты зерттеп, талдайтын болсақ, оның түпкі
төркіні – Көнетүркілік жәдігерлер қойнауынан бастау алып, қазіргі таңда да өз
өзектілігін жоймай, керісінше қолданысын арттыра түскен, қызметі әр тарапты
қамтыған, маңызды рөл атқарушы танымдық сөздер топтамасын құрайтынан
аңғаруға болады.

«Мәңгілік Ел» сөзінің терең тарихи тамыры және үлкен мағыналы мәні бар. Байырғы
түркі қоғамында дүниеге келген қысқа да нұсқа «Мәңгілік Ел» ата-бабамыздың
адамзат өркениетіне, оның ақыл-ой қазынасына қосқан айрықша интеллектуалдық
үлесін айшықтап отыр. Түрік шежіресінде «мәңгі» сөзі «Тәңір», «Құдай», «Алла»
сөздерімен мағыналас қолданылды. Осыдан кейін, «Мәңгілік Ел» «Алла Тағаланың
елі, халқы» дегенді білдіреді және мемлекет пен ұлттың уақытпен шектелмеген
тұмары болады деуге толық негіз бар. Алғаш рет «Мәңгі ел» идеясы Шығыс Түрік
қағанаты әскерінің бас қолбасшысы Күлтегінге арнап қойылған бітіктаста түркі
еліне жария етілген. Күлтегін ескерткішіндегі жазудың сол жақ бетінде: «Өтікен
жынысында отырсаң мәңгі ел тұтып отырар ең», – деп айтылған. Осыдан 13 ғасыр
бұрын Тоныкөк абыз «Tүркі жұртының мұраты – Мәңгілік Ел» деп өсиет қалдырған.
Бұл біздің жалпыұлттық идеямыз мемлекеттігіміздің тамыры сияқты көне тарихтан
бастау алатынын көрсетеді.

Көрнекті еуразияшыл ғалым, тарихшы Л.Н.Гумилев «От Руси к России» атты


еңбегінде: «Еуразия құрлығы үш рет біріктірілді. Алғашында оны Ұлы Түркі
қағанатын құрған көне түріктер біріктірді. Түріктерден кейін Шыңғыс хан
бастаған монғолдар, кейіннен Ресей өз қолына алды» деп жазды [4, 382 б.]. Яғни,
Л.Н.Гумилев Еуразия құрлығының бірлігі, мәңгілігі туралы ойын көне түріктерден
бастау керектігін мегзеп тұр.

Түркі тарихын, көне түркі мұраларын зерттеуші ф.ғ.д, профессор Қаржаубай


127
Сартқожаұлы «Бұл, әрине, тектен-текке шыққан дүние емес. Мәңгілік ел – түрік
жұртының данагөйі, үш бірдей қағанның кеңесшісі болған атақты Тоныкөк (Тұй-
ұқық) негізін қалаған идея...» екендігін атап көрсетті [2, 20-21 бб.].

Бір кездерде дүркіретіп билік құрған Көктүріктер империясы ту еткен, Тоныкөк


негізін қалаған, ұлы Шыңғыс хан империясының атына айналған Мәңгі ел
құндылығы бүгін, міне, осылайша Қазақстан мемлекетінің түп қазығы – ұлттық
идеясына айналды.

Алайда айтылғанның бәрі ақиқатқа айналып шыға келеді деу қисынсыз болар. Ата-
баба құндылығын ауызбен айту бір басқа да оған барынша адал, әрі шын жанашыр
болып, оны қайраткерлікпен, тектілікпен іске асыру екінші мәселе.

Күлтегін жазуында «Мәңгі» сөзі бес рет қолданылған. Мәңгілік елдің қауіпсіздігін
қамтамасыз ететін геосаяси және ішкі, сыртқы қорғаныс шеңберін жасап, мәңгілік
ел саясатын Көк Түріктер іске асырды. Сол идея, сол мұрат бүгінгі қазақ елінің
бас ұранына айналуда. Егер түркілер өз қағанатын «Мәңгілік ел» деп атаса, онда
олардың Тәңірге табынушылары, маньчжур тілінде сөйлейтін көршілері өзінің
мемлекеттік бірлестіктерін «Монх ел» (Монғол) немесе «Мәңгілік Тәңір елі» деп
атай бастады. «Мәңгілік Тәңірі» сайлаған қағандар мен хандар, сонымен қатар
«Тәңірінің» туыстары деп саналған бектер «Мәңгілік елді» құру үшін шайқасты.
Ашина әулетінің барлық ұрпақтары, Түрік қағанатын, Түргеш қағанатын, Қарлұқ
қағанатын, Батыс және Шығыс Түрік қағанаттарын құрған кезде «Мәңгілік елді»
құрдық деп санаған. Сонымер қатар, монғол көшпенділер өздерінің мемлекеті
«Мәңгілік ел» болғанына сенді.

«Күлтегін» жазуын зерттеуші Ғұбайдолла Айдаровтың нұсқасында: «Көктегі түркі


тәңірісі, түркінің қасиетті жер-суы былай депті: Түркі халқы жоқ болмасын дейін,
халық болсын дейін...» деген жолдар бар [3, 63 б.].

Күлтегін тасындағы: «Тәңірі жарылқап, құтым бар үшін, нәсібім бар үшін өлімші
халықты тірілттім. Жалаңаш халықты тонды, кедей халықты бай қылдым. Аз
халықты көп қылдым. Ығыр (болған) елдікті, ығыр (болған) қағандықты игі
қылдым. Төрт тараптағы халықты бағындырып, бейбіт қылдым. Жаусыз қылдым.
Бағынып менің қоластыма кірді. Ісін-күшін берді. Осындай төрді басқарып інім
Күлтегін өзі бұл дүниеден өтті» деген жолдар айғақ-дәлел бола алады.

Көне түркі қоғамында дүниеге келген қысқа да нұсқа «Мәңгі Ел» ұстанымы,
біріншіден, арғы бабаларымыздың адамзат өркениетіне, оның ақыл-ой қазынасына
қосқан айрықша интеллектуалдық үлесін айшықтаса, екіншіден, адамдардың
әрқайсының һәм баршасының мүддесін, әрекетін, ұрпағының сабақтастығы мен
жалғастығын жарасымды үйлестіруге септесетін әмбебап формуласы ретінді
қарастырылды. Үшіншіден, осынау кемел пайым-тұжырым қазақ жерінен, Ұлы
Дала елінен ешқашан табан аударған емес екендігін білеміз[14, 97].

Осының бәрі кейіггі ұрпаққа да үндеу ретінде айтылғаны көрінеді. Сонымен қатар,
бұл жерде «Мәңгі ел» ұғымы, тәуелсіздік рухы, азаттық идеясы бір-бірімен үндесіп
тұр.

«Мәңгілік ел» қазіргі таңда тек метафора немесе бір философиялық идея ретінде
128
көрінгенімен, мемлекеттің негізгі ұйытқысы, бұзылмас қамалы, осы идеяны жүзеге
асырғанда ғана қалатыны анық. Сонымен қатар, толыққанды идея болу үшін бұл
ұғымға «Жерұйық» (Асан қайғы), «Ізгілікті қала» (Әл Фараби) және басқа да
(«Адам бол», «Бәйтерек», «Атамекен», «Ұлы Дала») ұғымдармен байланысу керек.
Аталғандардың барлығы да «Мәңгілік елмен» қатар қазақтың және басқа да түркі
елдерінің ұлттық санасында киелі ұғымдар болып саналады [4; 108].

«Мәңгі ел» – арғы бабаларымыздың ұлы интеллектуалдық серпілісі. Күлтегін


жазуында «Мәңгі» сөзі бес рет қолданылған. Қандай жағдайға байланысты
қолданылғанына назар аударумен де мәні мен маңызына көз жеткізе аламыз.
1. «Өтікен жерінде отырып, керуен жіберіп отырсаң, онда мұңың жоқ. Өтікен
жынысында отырсаң, мәңгі ел тұтып отырар ең сен», делінген ескерткіште.
Осы тектес қағидатты Білге қаған, Теркін мәтінінен де оқимыз. Мұндағы Өтікен
– түркілердің астанасындай қасиетті жері. Байырғы түркілер өз мемлекетінің
астанасын ерекше құрметтегенін әсте кездейсоқтыққа балауға болмайды. Ол
– мемлекетшіл сана мен рухтың ажырағысыз серігі. Ендеше, мәңгілікке тірек
боларлық орда керек екен. Ең кереметі – «Мәңгілік Ел» идеясы да Қазақстанның
жаңа Елордасы Астанада паш етілді ғой. 2. Күлтегін жазуы былай дейді: «Нендей
бір айтар сөзім болса, мәңгі тасқа бастым. Мұны көріп біліңдер, түрік халқы,
бектері, бөдке (таққа) кіріптарсыңдар ғой, жұртыңмен бірге жаңылғышсыздар
ғой сіздер». Бұл қағидаттан екі қорытынды шығаруға болады: бірі – билік пен
билеуші мемлекеттің даму стратегиясын, ішкі және сыртқы саясатын анықтағанда
қателікке жол бермеу керектігін, екіншісі – билік пен халық арасындағы ынтымақ,
түсіністік мәңгіліктің кепілі екенін баса көрсету. Осынау ұстаным қазіргі Қазақстан
үшін бейтаныс емес. 3. Көреген Күлтегін былайша толғанады: «Мен мәңгітас
тіктім (тұрғыздым). Табгач қағаннан бедізші келтірдім. Бедіз еттім. Менің сөзімді
бұзбады». Демек, мәңгіліктің негізінде материалдық, геосаяси, әскери фактор
ғана жатқан жоқ екен. Бұрмалаудан, әсірелеуден ада, ақиқатқа суғарылған тіл
мен сөз, руханият пен идеология, тұжырым мен теория мәңгілікке жетелейтініне
бабаларымыздың күмән-күдігі болмаған. 4. Күлтегін жазуында мынадай жолдар
бар: «Көңілдегі сөзімді (бастырттым) ... он-иелік ұрпағыңа, кірмелеріңе дейін
бұны көріп біліңдер. Мәңгі тас тоқыттым» [18, 35]. Бұл тұжырымның мәнісі,
біздіңше, мынада: ұрпақтар жалғастығы қаншалықты маңызды болса, этникалық,
рухани, идеологиялық, тілдік, т.б.с.с. құндылықтардың сабақтастығы одан бір
мысқал кем емес. Бұлар мәңгіге айналғанда халықтың ғұмыры ұзарады, әркімнің
және баршаның бәсекеге қабілеттілігі шыңдалады. «Біз» және «оларды», жақсы
мен жаманды айыра білетін елдің мәңгілігі негізделеді. 5. «Мәңгі Елге» қатысты
аманаттталған Күлтегіннің соңғы өсиеті: «Бұл киелі жер еді. Қазір де киелі жер.
Осындай киелі жерге мәңгі тас тоқыттым, жаздырдым. Бұны көріңдер, осылайша
біліңдер». Тобықтай түйіні, біздің ойымызша, мемлекет үшін де, халық үшін де
мәңгіліктің қасиетті көзі – жер дегенге саяды. Жер – бұл табиғат, экономика, байлық,
өмір салты, геосаясат, руханият. Осылай болған және бола да береді. «Мәңгілік Ел»
ұлттық идеясы – «Мәңгі ел» тұжырымдамалық идеологемасының жаңа әлемдегі,
жаңа тарихи дәуірдегі заңды жалғасы. Адамға және адамдар қауымдастығына
қатысты болғандықтан ұлттық идеяның тарихи орнын, оның кешегі, бүгінгі,
ертеңгі болмыс-бітімін анықтау үшін алдымен «ұлт» ұғым-түсінігіне тоқтала
кеткен жөн. Ғалымдардың пайымынша, «ұлт» (лат. – nascor) термині Ежелгі Римде
аз халықтар деген мағынада қолданылған екен. Бүгінде «ұлт» терминіне берілген
анықтамалар қисапсыз көп. Бірінде этникалық қауымдастықты білдіретіні талданса,
келесінде мемлекеттің барша халқы мағынасында түсіндіріледі. Мемлекетті «ұлт»
129
терминімен сипаттайтындар бар. Жинақтай айтсақ, ұлттық идея сөзтіркесі тарихи
ахуалға қарай этностың немесе мемлекеттің көздеген мұраты дегенге саяды. Бір
қарағанда, «мақсат», «мұрат» сөздері мағыналас тәрізді. Екеуінің айырмашылығын
түсіну үшін «бірінші», «тұңғыш» сөздерін салыстырсақ жетіп жатыр. Парқы
мен нарқы жағынан «тұңғыш» «біріншіден» қымбатырақ, ыстығырақ, биігірек.
«Мұрат» сөзі де мағынасы жағынан «мақсаттан» маңыздырақ, жүрекке жақынырақ.
Қайткенде де, мұратсыз ұлт та, мемлекет те жер бетінде болған емес. «Мәңгілік
Ел» идеясы мемлекет құраушы халықтың сан ғасырлық құндылығын ұлықтауын,
көпұлтты, көпдінді ахуалымызды, бірде-бір этносқа қандай ғана болмасын
басымдық берілмейтінін меңзейді. Сөйтіп, жаңа әлемдегі жаңа Қазақстанның
бағыт-бағдарын, межесі мен мәресін айқындайтын іргетасқа төл тарихымыздың
қойнауында қалыптасып, ұрпақтан ұрпаққа аманатталған, бәсеке мен сынақтардан
шыңдалумен бүгінге жеткен бабалар арманы қаланды.

«Мәңгілік ел» концептісінің түркілік дүниетанымдағы қазіргі және көне замандағы


қолданысы мен қоғамдағы өзіндік орны, аясы; түркі халықтарындағы мағыналық
және концептуалдық ерекшелігі қаншалықты өзгеріске ұшырағандығың
талдаймыз, белгілі бір ғылыми тұжырымдама жасай аламыз. Көне түркілердің
дүниетанымымен қоғамдық өмірінде Bengü El идеясының басымдыққа ие болуы
VІ-ІХ ғасыр түркілерінің табиғи дара болмысын спаттайтын ұғымдар кешенінен
тұратын концептуалды жүйе аясындағы Елдік позицияның қуатын сипаттайды.

Көне ескерткіштер тілін зержелеп жүрген ғалымдардың бірі Мағрипа Ескеева «Bengü
El «Мәңгілік ел» тіркесі этномәдени мазмұнында бірлік пен ынтымақтастықтың,
ұлылық пен жасампаздық рухының, баянды болашақтың мемлекеттік тұтастықтың
семалық жиынтығын сақтаған лингвоонтологиялық құрылым деп талдайды. Бұл
еl / іl/ іjl / эl лексемасының түркі тілдеріндегі мазмұндық аясы мен семантикалық
деривациясы арқылы анықталады:

Көне түркі тілінде еl – «тайпалық одақ»; эl – орта ғасыр түркі тілдерінде, сондай-ақ
түркі тілдерін алып қарасақ, чуваш тілінде Іjl «халық», түрікмен тілінде Іjl «халық,
адамдар», татар тілінде Іjl «ел, қоғам»; башқұрт Іjl; қырғыз Эl / еl «тайпалық
одақ; ру, халық»); өзбек тілінде эl «ел» ноғай, қарақалпақ, қазақ тілдерінде еl
бәрінің берер мағынасы одақ, тайпа, ру, қоғам, халық. Осы көнетүркілік еl семасы
«мемлекет ел, халық, тайпалық одақ» сөзінің семантикалық ауқымы қазақ тілінде
негізгі мағынаны сақтай отырып, кеңи түскен, нақтырақ «Қазақ тілінің түсіндірме
сөздігінде» Ел сөзінің 5 мағынасы келтірілген: 1. Жұрт, халық, қауым. 2. Туған жер,
өскен орта. 3. Негізі, шыққан тегі; заты, руы. 4. Отан, туып өскен жер. 5. Туыс, дос-
жар. Ел – бүгінде мемлекеттің синонимі ретінде қолданылатын термин [12, 63].

«Мәңгілік ел» сөзінің қасиетті мағынасы бар, себебі ол біздің бүкіл тарихымыз
арқылы өтіп, өткенімізге көз жүгіртеді. Мәңгілік ел ұғымының мағынасы Жерұйық,
Атамекен, Туған жер, Отан сияқты қасиетті түсініктермен ұштасып жатыр.

Ежелгі түркілердің арманы мәңгілік өмір және Тәңірімен жақындасып, оның сүйікті
құлдарына айналу болды. Бұл армандар бірігіп, бір Жаратушының рақымымен
ғана «мәңгілік» деген түсінікке айналды. Біздің ата бабаларымыз үш нәрсені өзара
байланыста ұстады – Тәңіріні, адамды және мінсіз өмірдің көрінісі ретінде жерді
сипаттайды.

130
«Мәңгілік Тәңірі» деген ұғымды адамдар ең жоғарғы және ең қасиетті ұлылық
деп түсінгені деректерден белгілі. Сондықтан ежелгі түркілердің ата бабалары
– ғұндар, сақтар және басқалары өзінің шығу тегін «Мәңгілік Тәңріден» бастап,
Жаратушының бейнесіне тәуелді болды.

Қорытынды

Қазіргі түркітану және педагогика, психология, саясаттану, әлеуметтану, әдебиеттану,


мәдениеттану сияқты т.б. ғылымдарымыз қазақ дүниетанымының негізін көне
түркілік дәстүр жалғастығымен тығыз байланыста қарастыруда. Әсіресе, түркітану
бойынша зерттеулерде көне түркі дәуірінен жалғасып келе жатқан түркілік, ұлттық
дәстүрдің орны ерекше екеніне баса назар аударылуда. Ұлттық дәстүрге айрықша
мән берген халқымыз өткен ғасырдың соңғы он жылдықтары мен жаңа ғасыр
басында тарих қойнауынан талай түркілік дүниелерді алып шықты.

«Мәңгілік ел» қазіргі таңда тек метафора немесе бір философиялық идея ретінде
көрінгенімен, мемлекеттің негізгі ұйытқысы, бұзылмас қамалы, осы идеяны жүзеге
асырғанда ғана қалатыны анық. Сонымен қатар, толыққанды идея болу үшін бұл
ұғымға «Жерұйық» (Асан қайғы), «Ізгілікті қала» (Әл Фараби) және басқа да
(«Адам бол», «Бәйтерек», «Атамекен», «Ұлы Дала») ұғымдармен байланысу керек.
Аталғандардың барлығы да «Мәңгілік елмен» қатар қазақтың және басқа да түркі
елдерінің ұлттық санасында киелі ұғымдар болып саналады.

Сонымен, көне тарихтан бастау алған ұлттық идеямыз қазірде тарихи сабақтастықты
бастан кешіріп, тәуелсіз мемлекетіміздің рухани тұрғыдан тұрақты даму ресурсына
айналып отыр. Елбасы: «Біз Жалпыұлттық идеямыз – Мәңгілік Елді басты бағдар
етіп, тәуелсіздігіміздің даму даңғылын Нұрлы Жолға айналдырдық. Mәңгілік Ел –
елдің біріктіруші күші, ешқашан таусылмас қуат көзі.

«Мәңгілік Ел» ұлттық идеясының негізгі мәні – мәңгілік мақсат-мұраттарымыз бен


мәдени-рухани құндылықтарымызға негізделген, мемлекет құрушы қазақ халқы
мен өзге де ұлттардың ұлттық идеяларын бір арнаға тоғыстыратын идеология
арқылы қалыптастырылатын қазақтың ұлттық мемлекеті.

«Мәңгілік ел» – болашаққа нық сеніммен қарайтын, әрбір қадамың адымдап


басатын, дамыған мемлекет қатарынан орын алуға үмітті, сан жылдық тарихы бар
мәңгілік еліміздің негізгі арманы мен мақсаты.

Пайдаланылған әдебиеттер:

1. НазарбаевН.Ә. Мәдени мұра – ұлт болып ұйысуымыздың темірқазығы //


Егемен. Қазақстан. 2008 жыл 14 маусым.
2. Жолдасбеков М. Орхон ескерткіштері. – Астана: «Фолиант», 2001. – 176 б.
3. Сартқожаұлы Қ. Байырғы түріктердің мемлекеттілігі жəне ел басқару жүйесі /
Қ. Сартқожаұлы // Қазақ мемлекетті жəне Еуразиякеңістігі: тарихы мен қазіргі
кеззең: ІХ Еуразиялық ғыл. Форум материалдарының жин. – Астана, 2014. –
380 б.
4. Гумилев Л.Н. Удельно-лествичная система у тюрок в VI-VIII веках: (К
131
вопросу о ранних формах государственности)// Советская этнография 1959. -
N 3. - С. 11-25.
5. Құлахметова Л. Көне түркі жазба ескерткіштеріндегі байырғы түркілердің ел
басқару жүйесі. // Алматы: «Қазақстан тарихы», 2003, № 5. Б.37.
6. Bahaeddin Ögel. Türklerde Devlet anlayışı. İstanbul-Kasım: 2017. -368 б.
7. Ескеева М.Қ. Көне түркі жазба мұраларының лингвофилософиялық негізі.
Монография. – Астана, «Сарыарқа» баспасы, 2011. – 320 бет.
8. Малов С.Е. Памятники древнетюрксой письменности (тексты и
исследования). М-Л., 1951.
9. Жолдасбеков М. Орхон ескерткіштерінің толық атласы / М. Жолдасбеков, Қ.
Сартқожаұлы. – Астана: Күлтегін, 2007. - 360 б.
10. Түймебаев Ж., Ескеева М. Көне түркі жазба ескерткіштері тілінің
морфологиялық жүйесі. – Астана: ТОО «Prosper Print», 2013. -336 б.
11. Шарапатұлы Ш. Түркі лексикасының деривациясы (Түркі жазба ескерткіштері
мен қазіргі түркі тілдерінің материалдары бойынша). Монография. – Алматы:
Кантана-пресс, 2011. 552 б.
12. Смағұлов Н.Б., Ташағыл А. Ежелгі түркілердің дүниетанымы – «Мәңгілік Ел»
мемлекеттік идеологиясының негізі // Вестник КарГУ. №4 (88)/2017. -40-50
бет.
13. Махаева А.Ш. Көне түрктердің рухани мəдениеті.– 2-бас. / А.Ш. Махаева. –
Алматы: Қазақ университеті баспасы, 2002.
14. Сыздықов С. Мəңгілік Ел идеясы: қалыптасуы, үш негізі, тарихи сабақтастық
/ С. Сыздықов, С. Қанаев, Ж. Жеңіс. – Астана: Фолиант, 2013. – 320 б.
15. Palmer F.R. Semantik. Kızılay-Ankara: 2001. -196.
16. Jean Perrot. Dilbilim. Ankara: 2006. -143.
17. Hatice Ş. Eski Türk yazıtları söz varlığı incelemesi. Ankara: Türk Dil Kurumu,
2016. 750.
18. Орынбеков М. Ежелгі қазақтың дүниетанымы / М. Орынбеков. – Алматы:
Ғылым, 1996. – 168 б.
19. Гумилев Л.Н. Көне түріктер. Алматы: Білім, 1994. – 480 бет.
20. Кляшторный С.Г., Султанов Т.И. Казахстан. Летопись трех тысячелетий.
Алма-Ата: Рауан, 1992 г.
21. Мағауин М. Қазақ Ордасындағы хан сайлау дәстүрі. «Қазақ әдебиеті» газ.
1994, №18-19.
22. Абылқасымов Б. Қазақтың көне наным-сенімдеріне қатысты ғұрыптық
фольклоры. Алматы: Атамұра-Қазақстан. 1994.
23. Бекжан О.Д. Түркі күлбізік жазба ескерткіштері тілінің семиотика-
семантикалық негіздері. Монография. – Алматы: «Қазығұрт» баспасы, 2015.
-368 бет.
24. https://alashainasy.kz/shezhire/turkler-60049/

132
TARİHSEL METİN YAYINLARININ DİZİNLERİNDE GÖRÜLEN YÖNTEM
FARKLILIKLARI

Bilgehan A. GÖKDAĞ* - Yaşar ŞİMŞEK**

ÖZET

Filoloji yazılı metnin tarihinin belirlenmesi, metnin çözümlenmesi, iç eleştirisi ve yorumlanması


faaliyetlerinden oluşan bir disiplin olarak gelişimini sürdürmekle birlikte filolojinin dilbilimle
birçok ortak ve farklı yönleri bulunmaktadır. Dilbilim bugüne ait sözlü dili, filoloji ise düne ait
yazılı dili incelemesi bakımından birbirinden ayrılmaktadır. Ülkemizde Fuad Köprülü’yle birlikte
ilmî bir alan hâline gelen Türkoloji araştırmalarında tarihî Türk lehçelerine ait metinlerin bilimsel
neşrinin bir asırlık geçmişi bulunmaktadır. Artık Türkolojinin önemli merkezlerinden biri olan
Türkiye’de de çok sayıda metnin filolojik incelemeye tabii tutularak “inceleme-metin-dizin”
alt başlıklarıyla yayınladığını görmekteyiz. Söz konusu metinlerde farklı okuyuşlardan ve dizin
oluşturmadan kaynaklı yöntem farklılıkları dikkati çeker. Tarihsel metinlerin bilimsel yayınlarında
dizin kısımlarının işlevsel önemi vardır. Metinde geçen söz varlığının en küçük biçimbirimlerine
varana kadar ayrıştırılarak alfabetik sıra dâhilinde ortaya konulması olarak tanımlayacağımız
dizin oluşturma işinde herkesin üzerinde ittifak ettiği bir uygulama bulunmamaktadır. Söz konusu
yayınlarda yer alan dizinler düzenlenişleri bakımından birbirinden farklıdır. Dizinlerde, madde
başlarında yer alan kelimelerin dizilişi, ses ve şekil bilgisel değişimlerin gösterimi, kelimelerin
köken ve türlerinin gösterimi, kısaltmaların kullanımı, Arapça ve Farsçadan geçen tamlamaların
yazımı, özel adlar, birleşik fiiller ve deyimlerin gösterilmesi konusunda farklı uygulamalar
bulunmaktadır. Bu bildiride tarihsel metin yayınlarının dizinlerinde görülen yöntem farklılıkları
üzerinde durulacaktır.

Anahtar Sözcükler: Filoloji, tarihî metin, dizin, yöntem.

Giriş

Filoloji tarihsel metinlerin anlaşılması ve açıklanması ile uğraşan bir bilim dalının adıdır.
Esas olarak eski dönemlere ait eserlerin kendine has usullerle eleştirel yayınının yapıldığı
bu alanı daha çok dil ve edebiyat araştırmacıları kullanmaktadır. Rönesans dönemi
hümanistleri tarafından kurulan Filoloji, özellikle 18-19. yüzyıllardaki çalışmalarla
gelişirken imparatorluk içerisindeki halklarda da millî uyanışa sebep olmuş, yeni ulus
devletlerin oluşumunda etkili olmuştur. Dilden hareketle toplumu yaratmak için filoloji
ilmi devreye sokulmuştur. Hint-Avrupa dilciliği millet oluşturmada Herder ve Fichte’nin
mistik linguistiği çerçevesinde yeni nesnel kriterler getirmekteydi. Esasında klasik
çalışmaların temel aracı olarak gelişmiş bulunan filoloji, milliyetçiliklerin tarih öncesini
keşfetmeye ve kökenlerin eskiliğini ortaya çıkarmaya da hizmet ediyor hâle getirilmişti.

Orta ve Doğu Avrupa’daki çeşitli halklar arasında kültürel milliyetçilik çerçevesinde dil
ve folklor odaklı çalışmalar yapan çok sayıda kişinin eserlerinde birçok ortak noktaları
görmek mümkündür. Bu kişiler arasında filolojiye -bir dili arındırmak ve onu millî
bir edebiyatın vasıtası haline getirmek amacıyla sözlüklerin ve dilbilgisi kitaplarının
derlenmesine- özel bir ilgi duyuluyordu. 20. yüzyılda filolojinin konu ve kapsamı
sınırlanarak daha belirgin hâle gelmiştir. Buna göre filoloji yazılı metnin tarihinin
belirlenmesi, metnin çözümlenmesi, iç eleştirisi ve yorumlanması faaliyetlerinden oluşan
bir disiplin olarak gelişimini sürdürmüştür. Metinşinaslık ve tekstoloji gibi isimlerle
* Kırıkkale Üniversitesi, Kırıkkale, Türkiye
** Giresun Üniversitesi, Giresun, Türkiye
133
de anılan filolojinin dilbilimle birçok ortak ve farklı yönleri bulunmaktadır. Dilbilim
bugüne ait sözlü dili, filoloji ise düne ait yazılı dili incelemesi bakımından birbirinden
ayrılmaktadır.

Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminin ikinci yarısından itibaren Çağatay Türkçesine


ait bazı metinlerin neşredildiğini görmekteyiz. Bu dönem bizde filolojinin başlangıcı
sayılabilir. Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları adlı eserinde ilmî Türkçü ve estetik
Türkçü olarak nitelediği Ahmet Vefik Paşa’nın ilk filolog olduğunu “Ahmet Vefik Paşa,
Şecere-i Türkî’yi Doğu Türkçesinden İstanbul Türkçesine aktardı. Bundan başka Lehce-i
Osmanî adında Türkçe bir sözlük yazarak Türkiye’deki Türkçenin genel ve büyük
Türkçenin bir lehçesi olduğunu ve bundan başka Türk lehçeleri bulunduğunu aralarında
karşılaştırma yaparak ortaya koydu.” cümleleriyle ortaya koyar. Türkiye Diyanet Vakfı
İslâm Ansiklopedisi’ne Ahmet Vefik Paşa maddesini yazan Ömer Faruk Akün, Ahmet
Vefik Paşa’nın çalışmaları için şu yorumu yapmaktadır:

Şecere-i Türkî’yi Çağatay lehçesinden Osmanlı Türkçesine nakletmesi, Osmanlıcayı geniş


bir Türk dili ailesinin bir kolu olarak göstermek gayesiyle Türk lehçelerinin bir tablosunu
çizdiği lugatında Doğu Türkçesine açılışı, Nevâyî’nin Mahbûbü’l-Kulüb’ünü bastırarak
Türkiye’de Çağatay Türkçesi ile neşredilmiş ilk kitabı ortaya koyması, büyük bir Çağatay
lugatına hazırlanışı, Nevâyî’nin divanını bastırmak, Doğu Türkçesi metinlerinden bir
antoloji meydana getirmek tasavvuru, kültürümüzü Türklüğün Orta Asya’daki kaynakları
ile temasa geçirmek düşüncesinin bir tezahürüdür. ... Dil ve tarih sahasındaki çalışmaları
Ahmed Vefik Paşa’ya memleketimizin en eski, hatta ilk Türkoloğu olmak sıfatını
kazandırmıştır.” (Akün 1989: 157)

Türk dili ve edebiyatı ile ilgili çalışmalar, ilmî metotlarla olmasa da Tanzimat Dönemi’nden
sonra Osmanlı Devleti’nde görülür. Avrupa ve Rusya karşısında askerî olarak gerileyen
Osmanlıyı bu durumdan kurtarmak için Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük cereyanları
ortaya çıkmıştır. Türkçülük fikrinin ilk temsilcileri olan Ahmet Vefik Paşa, Süleyman Paşa,
Şemsettin Sami, Necip Asım, Veled Çelebi, Bursalı Mehmet Tahir, Ziya Gökalp, Yusuf
Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hüseyinzade Ali Turan gibi ilim ve fikir adamlarının gayretleriyle
dil ve tarih alanında bazı çalışmaların yapıldığı görülür. 1900 yılında kurulan İstanbul
Darülfünunu içindeki edebiyat şubesiyle birlikte Cumhuriyetin ilanından sonra 1924’te
kurulan Türkiyat Enstitüsü çatısı altında filolojik neşirler yapılmaya çalışılmıştır. 1960’lı
yıllara kadar metin neşri üzerinde öne çıkan isimler olarak Ahmed Vefik Paşa, Şemseddin
Sami, Necip Asım Yazıksız, Veled Çelebi İzbudak, Kilisli Rıfat Bilge, Besim Atalay,
Abdullah Battal Taymas, Nihal Atsız, İsmail Hikmet Ertaylan, Agâh Sırrı Levent, Ali
Nihat Tarlan, Ahmet Caferoğlu, Reşit Rahmeti Arat, Abdulbaki Gölpınarlı, Dehri Dilçin,
HüseyinNamık Orkun, Orhan Şaik Gökyay, Mecdut Mansuroğlu, Kenan Akyüz, Sedit
Yüksel, Hasibe Mazıoğlu, Muharrem Ergin vd. sayabiliriz.

Ülkemizde Fuad Köprülü’yle birlikte ilmî bir alan hâline gelen Türkoloji araştırmalarında
tarihî Türk lehçelerine ait metinlerin bilimsel neşrinin bir asırlık geçmişi bulunmaktadır.
Artık Türkolojinin önemli merkezlerinden biri olan Türkiye’de de çok sayıda metnin
filolojik incelemeye tabii tutularak “inceleme-metin-dizin” alt başlıklarıyla yayınladığını
görmekteyiz. Söz konusu metinlerde farklı okuyuşlardan ve dizin oluşturmadan kaynaklı
yöntem farklılıkları dikkati çeker.

Tarihsel metinlerin bilimsel yayınlarında dizin kısımlarının işlevsel önemi vardır. Metinde
geçen söz varlığının en küçük biçimbirimlerine varana kadar ayrıştırılarak alfabetik sıra
134
dâhilinde ortaya konulması olarak tanımlayacağımız dizin oluşturma işinde herkesin
üzerinde ittifak ettiği bir uygulama bulunmamaktadır. Söz konusu yayınlarda yer alan
dizinler düzenlenişleri bakımından birbirinden farklıdır. Dizinlerde, madde başlarında yer
alan kelimelerin dizilişi, ses ve şekil bilgisel değişimlerin gösterimi, kelimelerin köken
ve türlerinin gösterimi, kısaltmaların kullanımı, Arapça ve Farsçadan geçen tamlamaların
yazımı, özel adlar, birleşik fiiller ve deyimlerin gösterilmesi konusunda farklı uygulamalar
bulunmaktadır. Okuyuştan kaynaklı sorunlar da ister istemez dizine yansımaktadır.
Özellikle Eski Anadolu Türkçesine ait metin yayınlarında kef (‫ )ڬ‬harfiyle yazılan könül/
gönül, keç-/geç- gibi kelimelerin okuyuş tercihlerinde bugünkü Türkiye Türkçesindeki
kullanımların ölçü olarak alındığı görülmektedir. -(U)b zarf-fiil eki çoğu zaman be (‫)ب‬
harfi ile yazılsa da genellikle -(U)p (gelüp) şeklinde okunmaktadır. Hâlbuki Eski Anadolu
Türkçesi özellikleri bugün Türkiye Türkçesinden daha ziyade Azerbaycan Türkçesinde
korunmuştur. Bir alfabeden bir başka alfabeye aktarılan metinlerde kullanılan harflerin
ses değeri mutlaka korunmalıdır. Araştırmacılar, içinde b (‫ )ب‬harfi olan bir kelimeyi
bir başka alfabede p ile yazmamalıdır. Birleşik kelimelerin, deyimleşmiş yapıların ve
birleşik fiillerin gösterimi dizinlerin düzenlenişinde en önemli sorun alanlarından birini
oluşturduğunu farklı biçimlerin çokluğundan anlamaktayız. Çoğu eserde birleşikleri
oluşturan sözler birbirine gönderimsiz şekilde ayrı madde başı olarak kendine yer bulur.
Özellikle son dönemlerde bilgisayar yardımıyla hazırlanan dizinlerde bu tür örneklere
sıkça rastlanmaktadır. Sözlük-dizin şeklinde hazırlanan çalışmalarda deyimlerin ilk
kelimesinin geçtiği yerde alt başlık olarak verilmesi ve anlamının göz ardı edilmesi
kabul edilemez bir tutumdur. Dizinlerde deyimleşmiş yapılar mutlaka belirtilmelidir.
Gramerleşmiş ögelerin leksik ögelermiş gibi dizinlerde madde başında yer alması
tartışmalı bir konudur. Bazı metin yayınlarında çok dilli dizinler bulunmaktadır. Mesela
Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan “Aç Bars” Hikâyesi adlı eserin dizini Uygurca-
Türkçe-Çince-Çağdaş Uygurca olmak üzere dört dil veya lehçede hazırlanmıştır. Ayrıca
Çince-Eski Uygurca, Eski Uygurca-Yeni Uygurca dizinler de kitapta yer alır. (Gulcalı
2013).

Dizinlerdeki Düzenlemeler

1. Madde Başları ve Alt Maddelerin Düzenlenmesi

1.1. Bütün Kelimelerin Madde Başı Yapılıp Yapılmaması

Metin yayınları gerçekleştirilen pek çok eserin dizin bölümleri hazırlanırken madde
başları ve alt maddelerin düzenlenmesinde yöntem olarak bazı farklılıkların olduğu
görülmektedir. Bazı dizinlerde metinde geçen -yardımcı fiillerle kurulan kelimeler ve
deyimler de dâhil olmak üzere- bütün kelimeler madde başı yapılmakta; bazılarında ise
deyimler ve yardımcı fiillerle kurulan kelimeler alt maddede gösterilmektedir. Korkmaz
2017’de bil [Ar.] “bel; arazi sırtı, yokuş” madde başı olarak alınmış; bil baġla- “bel
bağlamak, güvenmek; mutî olmak, itaat etmek; dikkate almak” ise bil maddesinin altında
gösterilmiştir. Akkuş 1995’te sökel “hasta” kelimesi madde başı yapılmış; sökel ol- ise alt
maddede anlamı ile birlikte gösterilmiştir. Özçelik 2016’da ise dil “dil” ve dili damaġı
ķurı- “çok susamak”; dilin ara- “ağzını aramak”; diline gel- “söylemek” gibi örnekler
ayrı ayrı madde başıdır.

1.2. Farklı Anlamların Madde Başı Yapılıp Yapılmaması

Dizinlerin pek çoğunda bir kelimenin farklı anlamları madde başı yapılmayıp 1., 2., 3.
135
şeklinde sıralanırken bazı dizinlerde ise her anlamın madde başı yapıldığı görülmektedir.
Ercilasun-Akkoyunlu 2014’te çek- “ip, bağ vb. şeyleri çekmek”; çek- “kan almak,
hacamat yapmak”; çek-“yazıya noktalar koymak, noktalamak” şeklinde 3 ayrı madde
başı vardır. Yavuz 2013’te ic kelimesi ic “iç, vücudun içi”; ic “iç, içeri, karışım içi”; ic
“bir şeyin kendi sınırları içerisinde kalan kısmı” şeklinde 3 ayrı madde başı yapılmıştır.

1.3.Tonlulaşma

işit- ~ işid-; bulut ~ bulud gibi son seste tonlulaşma görülen kelimelerin madde başı olarak
düzenlenmesinde de bazı farklılıklar vardır. Bazı yayımlarda, son seste tonlulaşma örneği
görülen kelimelerin gösterilmesi için 3 farklı yöntem uygulanmaktadır. Birinci yönteme
göre işit- ve işid- şeklinde iki ayrı madde başı yapılmakta; kelimenin tonlu ve tonsuz
şekillerine gelen ekler iki ayrı maddede gösterilmektedir. Mesela, Demirtaş 2009’da
kerpiç ve kerpic şeklinde iki ayrı madde başı bulunmaktadır. İkinci yönteme göre, madde
başı yapımında kelimenin tonsuz şekli tercih edilmekte; tonlulaşan örnekler ekin önünde
gösterilmektedir. Mesela Korkmaz 2017’de işit- “işitmek” madde başıdır. işit- fiiline
gelen ekler, alfabetik sırayla verilirken işid+e, işid+esin, gibi tonlulaşma i.(d)-esin 31b/12
şeklinde gösterilmektedir. 3. yöntemde ise kelimede tonlulaşma olduğunu vurgulamak
için madde başı yapılan kelimenin son sesi büyük harfle yazılmaktadır. Mesela, Özçelik
2017’de balçaĶ (Mo. barcak) “kılıç kabzası” şeklinde alınan madde başında /Ķ/ sesi
kelimenin b.+ı; b.+ına; b.+ından örneklerinde /ġ/’lı olduğunu göstermektedir.

1.4. İkilemeler

Bazı dizinlerde ikilemeler, ikilemeyi oluşturan ilk kelimenin alt maddesinde gösterilmekte;
bazı dizinlerde hiç yer verilmemekte; bazılarında ise ikilemeyi oluşturan kelimeler iki
ayrı madde başı yapılmaktadır. Mesela, Ata 2013’te yoķ yođun ikilemesi yoķ “1. yok,
-sız” 2. “hayır” kelimesinin alt maddesi olarak yoķ bol-; yoķ ķıl-; yoķ ķılın-; yoķ kim;
yoķ söz; kelimelerinden sonra yoķ yođun bol-; yoķ yođun ķıl- şeklinde alt madde olarak
gösterilmiştir. Tokyürek 2015’te ise terk ve tavraķ kelimeleri iki ayrı madde başı yapılmış;
terk tavrak ikilemesine madde başında veya alt maddede yer verilmemiştir.

1.5. Deyimler

Pek çok dizinde deyimlere neredeyse hiç yer verilmemektedir. Mesela Kutadgu Bilig
dizininde, çawı yađıl- “şöhreti artmak” (KB 1924); kaş köz tüg- “kaş göz çatmak,
somurtmak, sinirlenmek” (KB 770) gibi onlarca deyimin hiçbiri yoktur. DLT üzerine
yapılan son yayında ise (Ercilasun-Akkoyunlu 2014) bazı deyimlere madde başı
olarak yer verildiği (elig tut- “kefil olmak”); bazı deyimlere ise (elgi ışka işil- “bir işte
ustalaşmak”) madde başı veya alt madde olarak yer verilmediği görülmektedir. Pek çok
dizinde ise deyimler alt madde olarak gösterilmekte, fakat anlamları verilmemektedir.
Mesela Atebetü’l-Hakayık dizininde elig sun- “yardım etmek”, emel uzat- “arzu duymak,
niyet beslemek”; Mu’ini’l-Mürid dizininde haram ye- “haram yemek” deyimleri alt
madde olarak vardır; ancak anlamları verilmemiştir.

1.6. -mA Olumsuzluk Eki

-mA olumsuzluk eki ile kurulan kelimelerin madde başı yapılıp yapılmaması hususunda
iki yöntem kullanılmaktadır. Birinci yönteme göre, -mA olumsuzluk eki yapım eki
kabul edildiği için bu ek ile kurulan kelimelerin tamamı madde başı yapılmıştır. İkinci
136
yönteme göre ise -mA olumsuz eki yapım eki olarak kabul edilmez. Bu yönteme göre
ekin işlevi sadece “olumsuzluk” yapmak olduğu için -mA ile kurulan kelimeler madde
başı yapılmayıp kelimeye eklenen ekler ile birlikte gösterilmektedir.

Yazıtlar üzerine hazırlanan Tekin 2010, Aydın 2012 ve Ercilasun 2016 incelendiğinde
-mA olumsuzluk eki ile kurulan fiillerin madde başı yapıldığı görülmektedir. 3 eserde
de bilme- “bilmemek, yanılmak” madde başıdır. Fakat Yazıtlar üzerine Ölmez tarafından
hazırlanan yayının (2012) sözlük bölümünde bilme- sözlüğe dâhil edilmemiştir.

1.7. -sXz Yokluk; –lX ( < -lXg ) Varlık ve –lXk Ekleri

Bu eklerle kurulan kelimelerin madde başı yapılıp yapılmamaları hususunda iki farklı
yöntem kullanılmaktadır. Birinci yönteme göre -sız; -siz; -suz; -süz Yokluk ve -lı; -li;
-lu; -lü Varlık ekleri ile oluşturulan kelimeler -bu ekler yapım eki kabul edildikleri
için- madde başı yapılmaktadır. İkinci yönteme göre ise bu eklerin madde başı yapılıp
yapılmaması hususunda eklerin “kelimeleri bağımsız bir madde başına dönüştürüp
dönüştürmedikleri” esas alınmaktadır (Kara 2016: 183). Bu hususta Kara “evli, yüreksiz,
gelinlik gibi kelimelerdeki ekler, yapım eki oldukları için eklendikleri kelimeleri bağımsız
bir madde başına dönüştürebilir fakat başlıklı, risâlesiz, gelinlik (kızlar) gibi ifadelerde
/+lI/ varlık, /+sIz/ yokluk, /+lIk/ eki de niteleme hâli işleviyle kullanılan çekim ekleri
oldukları için, eklendikleri kelimeleri madde başı yapamazlar.” (2016: 183) demektedir.
Dizin çalışmalarının çok büyük bir çoğunluğunda bu eklerle kurulan kelimelerin madde
başı yapıldığı görülmektedir.

1.8. baŋa / saŋa Gibi, Zamirlerin Hâl Eki Almış Şekillerinin Madde Başı Yapılıp
Yapılmaması

Zamirlerin hâl eki almış şekillerinin dizinlerde gösterilmesinde üç farklı yöntem


kullanıldığı görülmektedir. Birinci yönteme göre baŋa ve saŋa gibi örneklerin tamamı
madde başı yapılmaktadır. İkinci yöntemde kelimeler madde başı yapılan zamirin (ben /
sen) alt maddesinde baŋa / saŋa şeklinde verilmektedir. Üçüncü yöntemde ise madde başı
yapılan zamire eklenen ekler alfabetik olarak ses değişiklikleri de açıklanarak -(ben+ga) /
(sen+ga) gibi- gösterilmektedir. baŋa / saŋa gibi ses değişikliği ile kalıplaşmış örneklerin
madde başı yapıldığı dizinlerde zamirlere eklenen tüm ekler madde başı değildir. Mesela
ben+de; ben+den; ben+üm örnekleri ben madde başının altında ekler gösterilerek
verilmektedir. Bu yöntemle oluşturulan dizinlerde madde başlarının seçiminde hâl ekli
zamirlerde görülen ses değişikliği/kalıplaşma esas alınmıştır.

1.9. Farklı Yönelimler

Runik harfli yazıtların karşılaştırmalı metin yayınını yapan A. Berta’nın çalışmasında


(2010) bütün kelimeler madde başıdır. Kelimelerin anlamları verilmemiştir. Ekler ayrıca
gösterilmemiştir. Listelenen kelimelerin tamamı arqasın; bökesi; ıddı vb. şekilde çekim
ekleri ile birlikte madde başı yapılmıştır. Çalışmada “Dizinler” başlığı ile verilen bu
bölüm, bir dizin çalışmasından çok metinde geçen kelimelerin çekim ekleriyle birlikte
alfabetik olarak sıralandığı bir listedir.

2. Anlam

2.1. Anlamların Sıralanması veya Tek Maddede Verilmesi


137
Dizinlerde kelimelerin anlamları verilirken 1., 2., 3. şeklinde anlamlar sıralanarak
verilmekte ve bağlam göz ardı edilmemektedir. Fakat bazı dizinlerde kelimelerin
anlamları verilirken bütün anlamlar tek maddede toplanmaktadır. Mesela, Küçük 2014’te
al- maddesinde “almak, yakalamak, sıkıntıya düşürmek, el koymak, elde etmek” anlamları
tek maddede toplanmıştır. Bu yöntemle hazırlanan dizinlerde aranan anlam için kelimenin
geçtiği bütün yerler taranmak zorundadır. Bazı çalışmalarda anlamların kısalığı veya
uzunluğu dikkati çekmektedir. Mesela on: On (10); otur- : oturmak (Karahan 1994: 398);
on: Dokuzdan sonra gelen sayının adı, on; otur- : Vücudun belden yukarısı dik gelecek
biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek, oturmak. (Peler 2017: 254-255).
Bazı dizinlerde ise madde başı yapılan kelimelerin anlam karşılığı verilmemiştir. (Kaya
1994)

2.2. Yardımcı Fiillerle Kurulan Kelimeler, Deyimler ve İkilemelerin Anlamlarının Verilip


Verilmemesi

Metinlerde geçen bütün kelimelerin ayrı ayrı madde başı yapıldığı dizinlerde bütün
madde başlarına anlam verilmekteyken yardımcı fiillerle kurulan kelime ve deyimlerin
alt madde yapıldığı dizinlerin bir kısmında ise anlamların verilmediği görülmektedir.
Mesela, Cin 2011’de ķıl- “kılmak, yapmak, etmek” maddesinin altında gösterilen ħıđmet
ķıl- ya da ħıđmet maddesinin altında gösterilen ħıđmet dér-; ħıđmet ķıl- gibi kelimelerin
anlamları verilmemiştir.

2.3. Farklı Yönelimler

Ceval Kaya tarafından hazırlanan Altun Yaruk’un Dizin bölümünde kelimelerinin tamamı
alfabetik olarak yer almaktadır. Ancak bu dizinde kelimelerin anlamları verilmemiştir.

3. Birleşik Filler

Dizinlerde birleşik fiillerin gösterilmesinde de bazı farklılıklar göze çarpmaktadır.


Nehcü’l-Ferâdis dizininde bol- fiilinin fiil ve yardımcı fiil olarak kullanıldığı bütün yerler
ekler ile birlikte alfabetik olarak bol- maddesinde gösterilmiştir. Fakat bol- maddesine
baktığımızda bol- ile kurulan birleşik fiiller listelenmemektedir. bol- ile kurulan birleşik
fiilleri tespit etmek için bütün dizinin baştan sona taranması gerekmektedir. Mesela,
cemʿ bol- birleşik fiili cemʿ maddesinde alt madde olarak alınmıştır, ancak bol- yardımcı
fiiline eklenen ekler gösterilmemiş; ilgili birleşik fiile eklenen ekler, bol- maddesinde
gösterilmiştir. Bu yöntem, pek çok dizinde uygulanmış olmakla birlikte bazı eksikliklere
yol açtığı da ortadadır. Mesela, Dede Korkut Kitabı’nın indeksinde (Ergin 2009)ol-
maddesinde ol- “olmak” fiil/yardımcı fiiline eklenen eklerin tamamı verilmiştir; ancak
ol- fiili ile kurulan birleşik fiilleri tespit için dizinin baştan sona taranması gerekmektedir.
Ata tarafından hazırlanan bir başka dizinde ise (Rylands Nüshası Kur’an Tercümesi)
başka bir yöntem uygulanmıştır. bol- maddesinde önce fiilin anlamı ve kullanıldığı yerler
alfabetik sırayla verilmiş; daha sonra bk. işareti koyularak bol- yardımcı fiili ile kurulan
birleşik fiiller ʿ āciz b.; ađaķın b.; aġır b. ... şeklinde listelenmiştir. Bu şekilde hazırlanan
bir dizinde yardımcı fiillerle kurulan kelimeleri tespit etmek için bütün dizini taramaya
gerek yoktur. Zira yardımcı fiillerle kurulan kelimeler, fiilin anlamı ve geçtiği yerler
ekleriyle birlikte alfabetik olarak verildikten sonra yer almaktadır.

4. Eklerin Sıralaması

138
Dizinlerde eklerin gösterilmesinde genellikle alfabetik sıralamaya uyulduğu
görülmektedir. Alfabetik sıralama dışında, ekleri sınıflandırarak sıralayan dizinler de
mevcuttur. Karasoy 2004’te isimler yalın teklik haller, yalın+edatlar, yalın+yardımcı
fiiller, ilgi hali, yükleme hali, yaklaşma hali, bulunma hali, ayrılma hali, vasıta hali,
eşitlik hali, yön gösterme hali, iyelik şekilleri, çokluk şekilleri; fiiller fiil kök veya gövdesi,
müspet fiil çekimi, emir + soru, görülen geçmiş zaman, öğrenilen geçmiş zaman, geniş
zaman, gelecek zaman, şimdiki zaman, şart, birleşik kipler, zarf-fiiller, sıfat-fiiller, fiil
isimleri ve menfi fiil çekimi şeklinde sınıflandırılarak sıralanmaktadır. Bazı dizinlerde
uygulanan yöntemin açık şekilde belirtilmemesi karmaşa yaratmaktadır. Mesela, Türk
2009’da iste- “istemek” maddesinde ekler şu şekilde sıralanmıştır: i.-rem; i.-r; i.-rler;
-i.r; i.-düm; i.-düŋüz; i.-diler; i.; i.-ŋ; i.-seŋ; i.-ye; i.-ye bol; i.-yicinüŋ; i.-rdi; i.-rseŋ; i.-
iseŋ; i.-rse; i.-rseŋüz; i.-rseŋüz; i.-iseŋüz; i.-mez. Eklerin sıralaması hususunda herhangi
bir yöntemin uygulanmadığı dizinler de mevcuttur. Mesela, Ağca 2016’da al- “almak,
zaptetmek; (dileğini) gerçekleştirmek” fiiline gelen eklerin sıralaması ise şöyledir: -up;
-dı; -alıŋ; -ıp; -dılar.

5. Kullanım Sıklığı Çok Yüksek Olan Kelimelerin Gösterilmesi

Metin yayınlarının dizin bölümlerinde kullanım sıklığı çok yüksek olan kelimeler için iki
yöntemin tercih edildiği görülmektedir. Birinci yönteme göre kullanım sıklığı çok yüksek
olan kelimelerin metinde geçtiği tüm yerler varak ve satır numaraları ile gösterilmektedir.
Mesela, Yavuz 2013’te ve bağlacının geçtiği yerlerin tamamı (toplam 8 sayfada s. 343-
350) gösterilmiştir. İkinci yönteme göre ise kullanım sıklığı çok yüksek olan kelimelerin
metinde geçtiği tüm yerler gösterilmez; kelimenin metinde kaç defa geçtiği belirtilir veya
kelimenin geçtiği bir kaç yer örneklendirildikten sonra ... (üç nokta) koyulur. Mesela
Yılmaz vd. 2013’te eyitdi kelimesi 5828 defa geçmektedir. Kelimenin geçtiği 5828 yeri
tek tek göstermek yerine (5828 defa geçer) notu düşülmüştür.

6. Birbiri ile Karıştırılabilecek Eklerin Gösterilmesi

İyelik 3. tekil şahıs eki –I ile belirtme hâli eki –I’nın; ilgi eki –Uŋ ile iyelik 2. tekil şahıs
eki –Uŋ gibi birbiriyle karıştırılabilecek eklerin gösteriminde iki yöntemin kullanıldığı
görülmektedir. Birinci yönteme göre, bu eklerin birbiriyle karıştırılmaması için eklerin
önüne (iy.; iye.); (ilg.; ilgi) gibi açıklayıcı kısaltmalar konmaktadır. Ekleri tasnif ederek
bu açıklayıcı kısaltmaların konması ilgili eklerin birbiri ile karıştırılmasının önüne
geçmeye yöneliktir.

7. Eşsesli Adların veya Fiillerin Gösterilmesi

Eşsesli adların veya fiillerin gösterilmesinde iki farklı yöntem olduğu gözlemlenmektedir.
Birinci yönteme göre, eşsesli adlar veya fiiller numaralandırılarak verilmektedir. İkinci
yöntemde ise numaralandırma yapılmamaktadır.

8. Metnin Yazım Özelliklerinin Dizinden Takip Edilebilmesi

Ünlü/ünsüz nöbetleşmeleri, ünlü/ünsüz türemesi, ünsüz ötümlüleşmesi sin ve sad; te


ve tı harflerinin kullanımı gibi metnin yazım özellikleri bazı dizinlerde rahatlıkla takip
edilebilmektedir. Karahan 1994’te śabır “sabır” ve śabr; şehir “şehir” ve şehr iki ayrı
madde başıdır. Özkan 2015’te giç- “bir engeli aşmak, geçmek” maddesinde fiilin gec-
; geç-; gic- şeklinde farklı şekilleri için bk. notu düşülmüştür. dörd “dört” maddesinde
139
bk. notu düşülerek dört şekline atıf vardır. Yılmaz vd. 2013’te “demir” kelimesi demir
ve demür şeklinde iki ayrı madde yapılmış; madde başlarında krş. notu düşülerek iki
şekil için birbirine atıf yapılmıştır. Bu yöntem metnin yazım özelliklerinin dizinden takip
edilebilmesini kolaylaştırmaktadır. Ancak aynı çalışmada sin ve sad harfleri ile yazılıp
nöbetleşme görülen kelimeler iki ayrı madde başı yapılmamıştır. Yılmaz vd. 2013’tesal-/
śal- “salmak, atmak, uzatmak, çalmak; bırakmak, vazgeçmek, terk etmek” tek bir madde
başıdır. Korkmaz 2017’de ise śor- “sormak” ve sor-; tart- “taşımak, çekmek” ve ŧart-;
Canpolat 2018’de saġraķ “kadeh” śaġraķ gibi örnekler iki ayrı madde başıdır. sin ve sad
ile te ve tı harflerinin nöbetleşmesinin görüldüğü örneklerde, iki ayrı madde başı yapmak
belki gerekli değildir; ancak kelimenin hangi yerde sin ile hangi yerde sad ile yazıldığını
göstermek üzere sad ile yazılanlar için (ś), sin ile yazılanlar için (s) gibi bir işaret konması
metnin yazım özelliklerinin daha rahat takip edilebilmesini kolaylaştıracaktır.

9. Büyük-Küçük Harf Kullanımı

Dizin çalışmalarında metnin kurulmasında uygulanan yönteme bağlı olarak büyük harf
– küçük harf kullanımında da farklılıklar görülmektedir. Özellikle Eski Uygur Türkçesi
metin çalışmalarında büyük harf kullanımı tercih edilmezken; Türkçenin diğer tarihî
dönemlerine ait eserlerin metin neşirlerinde büyük harf kullanımının yaygın ve iki şekilde
olduğu gözlemlenmektedir. Bazı çalışmalarda büyük harf kullanımı, özel isimlerin
yazımı ile sınırlı iken bazı çalışmalarda noktalama işaretlerinin kullanımına bağlı olarak
“nokta”dan sonra tüm kelimelerin büyük harfle başlatıldığı çalışmalar da mevcuttur.
Bu şekilde hazırlanan metin neşirlerinin dizin bölümünde kelimelerin ilk harfi büyük
yazılmaktadır. Bazı çalışmalarda ise metin bölümlerinde büyük harf kullanılmadığı hâlde
dizin bölümlerinde madde başı yapılan kelimelerin harflerinin tamamı madde başı olan
kelimeyi vurgulamak için büyük harfle yazılmaktadır (bk. Topaloğlu 1978; Ata 2013).
Bazı çalışmalarda ise büyük harf kullanımı kelimelerde görülen seslik değişmeleri
vurgulamak için kullanılmaktadır. (bk. Özçelik 2016). Bu yönteme göre madde başı
yapılan kelimede son seste /k/ > /g/; /t/ > /d/ gibi değişmeler görülüyorsa madde başı
yapılan kelimenin son harfi büyük yazılmaktadır. Mesela gözet- “gözetmek” kelimesi
metinde gözedüp ve gözetdi gibi iki şekilde görülmektedir. Bunun gibi durumlarda madde
başı yapılan kelime gözeT- örneğinde olduğu gibi gösterilmiştir. Bu yöntemin metindeki
seslik değişmeleri göstermesi bakımından herhangi bir olumsuz yönü olmamasıyla birlikte
kelimenin hangi eklerde tonlulaştığının gösterilmemesi metnin dil özelliklerini dizinden
takip edebilmeyi zorlaştırmaktadır. Bu hususta tercih edilen bir diğer yönteme göre büyük
harf kullanmadan kelimenin kullanıldığı ekin önüne tonlulaştığını vurgulamak için (d),
(g) gibi kısaltmalar koyulmaktadır. Mesela, Korkmaz 2017’de géyik “geyik” maddesi şu
şekilde düzenlenmiştir:

géyik geyik. krş. giyik

g.(g)+i 11a/5

/+i/ ekinin önünde bulunan (g) kısaltması kelimenin geyigi şeklinde tonlulaştığını
göstermektedir.

10. Noktalama İşaretlerinin Kullanımı

Dizin çalışmalarında noktalama işaretlerinin kullanımında genel bir birlik olduğu


söylenebilir. Bu durumun oluşmasında noktalama işaretlerine sıklıkla başvurulmaması
140
ana etkendir. Dizin çalışmalarında kullanılan noktalama işaretleri genellikle
(.) nokta (kısaltmalarda) ile sınırlıdır.

11. Örnek Cümleler

Dizin çalışmalarında, kelimenin anlamını daha rahat takip edebilmek için metin
bölümlerinden kelimenin kullanıldığı örnek cümlelere de yer verilebilmektedir (bk. Ata
2013; Sağol 1993; Topaloğlu 1978; Şimşek 2019). Çalışmaların çok büyük çoğunluğunda
ise örnek cümleler yer almamaktadır. Kelimenin kullanımı ve anlamını göstermek için
verilen örnek cümleler bağlamsal sözlük – dizin şeklinde hazırlanan çalışmalarda yer
almaktadır.

12. Özel Adlar

Metin bölümlerinde geçen özel adlar genellikle dizinlerde yer almaktadır. Özel adların
dizin bölümlerinde gösterilmesi hususunda üç yöntemin olduğu görülmüştür. Birinci
yönteme göre, metinde geçen özel adlar genel dizinin sonunda ayrı bir bölümde “Özel
Adlar Dizini” başlığı altında gösterilmektedir. İkinci yönteme göre ise özel adlar için
dizinde ayrı bir bölüm oluşturulmamakta; özel adlara dizinde yer alan cins adlarla birlikte
alfabetik olarak yer verilmektedir. Tarihî metin çalışmalarında karşılaşılan en büyük
problemlerden biri metinde geçen özel adların anlamlandırılmasıdır. Dinî metinlerde
pek çok şahıs adının gerçekte kim olduğu bilgisine ulaşmak çoğu zaman metinlerin
İsrailiyat’tan beslenmesi sebebiyle mümkün olamamaktadır. Bu sebeple, üçüncü yönteme
göre özel adlar için ayrı bir bölüm açılmakta; fakat bu bölümde özel adların anlamları
verilmemektedir.

13. Ekler Dizini

Dizin çalışmalarının bir kısmında “Ekler Dizini” başlığı altında metinde geçen ekler
ayrı bir bölümde gösterilmektedir (bk. Üşenmez 2013; Özkan 2018). Bu yöntemle
hazırlanmış dizinlerin bir kısmında ekler gösterilmeyip sadece “Sözlük” oluşturulmakta
(bk. Üşenmez 2013); “Ekler Dizini”, “Sözlük” bölümünün ardından verilmektedir. Bir
başka yönteme göre ise “Dizin” bölümünde metnin söz varlığının tamamı ekler ile birlikte
gösterilmekte; “Ekler Dizini” ayrıca oluşturulmaktadır (bk. Özkan 2018). Tarihî metin
yayınlarının çok büyük bir çoğunluğunda ise ekler “Dizin” bölümlerinde söz varlığı ile
birlikte gösterildikleri için “Ekler Dizini” oluşturulmamaktadır.

14. Arapça ve Farsça Tamlamalar

Dizin çalışmalarında Arapça ve Farsça tamlamaların gösterilmesinde bir birlikten söz


etmek mümkün değildir. Pek çok dizin çalışmasında Arapça ve Farsça tamlamaların
tamamı madde başı yapılmaktadır. Madde başı yapılan çalışmalarda, tamlamayı kuran ilk
kelime esas alınmakta; ikinci kelime ise dizinlerde çoğunlukla gösterilmemektedir. Mesela
emįre’l-mü’minįn gibi bir tamlama dizinde madde başı yapılmış ve anlamı verilmiştir.
Tamlayanı oluşturan ikinci kelime mü’minįn ise dizinde madde başı değildir. Bu
kelimenin madde başı yapılması veya mü’min kelimesinin kullanımının gösterilmesinin
ardından bk. kısaltması ile emįre’l-mü’minįn’e gönderilmesi dizin çalışmalarında tüm
kelimelerin gösterilmesi açısından önemlidir. Başka bir yönteme göre ise Arapça ve Farsça
tamlamalar, madde başı yapılmayıp alt maddede gösterilmektedir. Arapça ve Farsça
tamlamaların dizinlerde gösterilmesindeki asıl problem kelimenin madde başı veya alt
141
madde yapılması değil; tamlamayı oluşturan ikinci kelimenin çoğunlukla dizinlerde yer
almamasıdır.

15. Köken Açıklamaları

Dizin çalışmalarında alıntı kelimeler için yapılan köken açıklamaları, çalışılan metnin
Türk dili tarihindeki yeri ile doğrudan alakalıdır. Eski Uygur Türkçesi çalışmalarında
Sanskritçe, Soğdca ve Moğolca olmak üzere alıntı kelimeler, kelimelerin yanında
kullanılan kısaltmalar ile gösterilmektedir. Eski Uygur Türkçesi döneminden sonraki
dönemlere ait metinlerin yayınlarında ise köken açıklamaları genellikle Arapça ve Farsça
kelimeler için yapılmakta; Türkçenin daha eski dönemlerinde alıntılanan kelimeler için
köken açıklaması çok fazla yapılmamaktadır. Madde başı yapılan türemiş kelimelerin
kök ve eklerinin gösterildiği bazı dizinlere de rastlanmaktadır. Mesela: Kiy- (<E.T. ked-)
giymek; kiygüçi (<kiy-gü+çi) giyen. (Oral Seyhan 2004:280).

16. Eklerin Önündeki Kısaltmalar

Türk dili alanında yapılan dizin çalışmalarının hemen hemen tamamında eklerden önce
kelime a.-dın; b.-ye; c.-de vb. şekilde kısaltılmaktadır. Dizin çalışmalarında görülen
yegâne ortaklığın bu olduğu söylenebilir.

17. Eklerin Önündeki İşaretler

Dizin çalışmalarında isim ve fiil soylu kelimeleri birbirinden ayırmak için eklerin önünde
isim soylu kelimelerde / + /; fiil soylu kelimelerde / - / işareti kullanılmaktadır. Bazı
dizinlerde ise isim ve fiil soylu kelimeler ayırt edilmeden bu iki işaretten biri tercih
edilmektedir.

18. Dizinlerin Oluşturulmasında Kullanılan Programlar

Teknolojik gelişmelerin artması ile birlikte metin yayınlarının dizin bölümleri için
geliştirilen programlar da kullanılmaya başlamıştır. Türk dili alanında hazırlanan
dizinlerde genellikle Prof. Dr. Ceval Kaya tarafından geliştirilen cibakaya adlı program
tercih edilmektedir. Bilgisayarların word programları da alfabetik dizin oluşturma işlemi
için program desteği sağlamaktadır. Bu iki programın dışında, fişleme yöntemi ile
oluşturulan dizinler günümüzde hâlâ kullanılmaktadır.

Kaynaklar:

Ağca, F. (2016), Uygur Harfli Oğuz Kağan Destanı Metin - Aktarma - Notlar - Dizin -
Tıpkıbasım, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara.
Akkuş, M. (1995), Kitab-ı Gunya, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Akün, Ö. F. (1989), “Ahmet Vefik Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 2,
Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul: 143- 157.
Alyılmaz, C. - Mert, O. (2019), “Moğolistan’daki (Kök)türk Harfli Yazıtlar”, Ortak Türk
Tarihi, [Editörler: B. A. Gökdağ, S. Gömeç, O. Karatay], C.6, Yeni Türkiye Yayınları,
Ankara: 71-220
Arat, R. R. (1992), Edib Ahmed b. Mahmud Yükneki Atebetü’l-Hakayık, Türk Tarih
142
Kurumu Basımevi, Ankara.
Ata, A. (2013), Karahanlı Türkçesinde İlk Kur’an Tercümesi (Rylands Nüshası, Giriş-
Metin-Notlar-Dizin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Ata, A. (1998), Mahmut b. Ali Nehcü’l-Ferâdîs Uştmaħlarnıng Açuq Yolı Dizin-Sözlük,
Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Aydın, E. (2012), Orhon Yazıtları (Köl Tegin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Ongi, Küli Çor),
Kömen Yayınları, Konya.
Berta, A. (2010), Sözlerimi İyi Dinleyin... Türk ve Uygur Runik Yazıtlarının Karşılaştırmalı
Yayını, (Çev. Emine Yılmaz), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Canpolat, M. (2018), Behcetü’l-Hadâik fî Mev’izati’l-Halâik, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Demir, N. - Aydoğdu, Ö. (2015), Oğuzname (Kazan Nüshası),Kesit Yayınları, İstanbul.
Demirtaş, A. (2009), Yazıcıoğlu Ahmed Bican Dürr-i Meknun, Akademik Kitaplar,
İstanbul.
Dinçer Taştan, A. (2012), Kazan Oğuznamesi Üzerine Bir Dil İncelemesi, Kırıkkale
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırıkkale, Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Ercilasun, A. B. - Akkoyunlu, Z. (2014), Kâşgarlı Mahmud Dîvânu Lugâti’t-Türk Giriş-
Metin-Çeviri-Notlar-Dizin, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Ercilasun, A. B. (2016), Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları, Dergah Yayınları, İstanbul.
Ergin, M. (2009), Dede Korkut Kitabı - 2 İndeks – Gramer, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Gulcalı, Z. (2013), Eski Uygurca Altun Yaruk Sudur’dan “Aç Bars Hikayesi” (Metin-
Çeviri-Açıklamalar-Dizin), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Kara, F. (2016), “Türk Dili Çalışmalarında Dizin Meselesi Üzerine”. A. Ü. Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] S. 55: 179-207.
Karahan, L. (1994), Erzurumlu Darîr Kıssa-i Yûsuf Yûsuf u Züleyhâ, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Karasoy, Y. (2004), Satıraltı Tercümeli Bir Fıkıh Kitabı, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Konya.
Kaya, C. (1994), Uygurca Altun Yaruk Giriş-Metin ve Dizin, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Korkmaz, Z. (2017), Marzubân bin Rüstem Marzubân-nâme Tercümesi Destûr-ı Şâhî,
Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Küçük, M. (2014), Eski Anadolu Türkçesi Dönemine Ait Satır Arası İlk Kur’an Tercümesi,
, Ankara.
Mazıoğlu, H. (1974), Ahmet Fakih Kitabu Evsaf-ı Mesacidi’ş-Şerife, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Oral Seyhan, T. (2004), Zahirü’d-din Muhammed Babür Mirza Mübeyyen Der Fıkh
Giriş, Metin, Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul.
Ölmez, M. (2012), Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları
143
Metin-Çeviri-Sözlük, Bilgesu Yayınları, İstanbul.
Özçelik, S. (2016), Dede Korkut Dresden Nüshası Metin Dizin II. Cilt, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara.
Özkan, A. (2015), Netāyicü’l-A’māl ve Menāhicü’l-Ebrār (Amellerin Neticeleri ve
İyilerin Yolları) Giriş - İnceleme - Metin - Dizinler – Tıpkıbasım, Palet Yayınları, Konya.
Özkan, A. (2018), Kitâb-ı Mukaddime-i Ebu’l-Leysi’s-Semerkandî (Giriş - İnceleme -
Metin - Dizinler - Tıpkıbasım), Palet Yayınları, Konya.
Peler, G. Y. (2017), Derbendname, Kesit Yayınları, İstanbul.
Şimşek Y. (2019), Harezm Türkçesi Kur’ân Tercümesi (Meşhed Nüshası [293 No.], Giriş
- Metin - Dizin). (2 Cilt), Akçağ Yayınları, Ankara.
Tekin, Ş. (1976), Uygurca Metinler II: Maytrısimit. Burkancıların Mehdîsi Maitreya ile
Buluşma, Uygurca İptidaî Bir Dram, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Ankara.
Tekin, T. (2010), Orhon Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayımları, Ankara.
Tokyürek, H. (2015), Altun Yaruk Sudur IV. Tegzinç (Karşılaştırmalı Metin Yayını), Laçin
Yayınları, Ankara.
Topaloğlu, A. (1978), Muhammed bin Hamza XV. Yüzyıl Başlarında Yapılmış Kur’an
Tercümesi, İkinci Cilt (Sözlük), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Toparlı, R. - Argunşah, M. (2014), İslâm Mu’ini’l-Mürid, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Toprak, F. (2017), Hoca Nazar Hüveydā, Rāhat-ı Dil (İnceleme-Metin-Dizin), Grafiker
Yayınları, Ankara.
Türk, V. (2009), Hatiboğlu Bahrü’l-Hakâyık, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Üşenmez, E. (2013), Türkçe İlk Kur’ân Tercümelerinden Özbekistan Nüshası Satır Arası
Türkçe-Farsça Tercümeli (Giriş - İnceleme - Metin - Sözlük - Ekler Dizini - Tıpkıbasım),
Akademik Kitaplar, İstanbul.
Yavuz, S. (2013), Cerrah-name, İnceleme-Metin-Dizin-Tıpkıbasım, Kesit Yayınları,
İstanbul.
Yılmaz, E. vd. (2013), Kısas-ı Enbiya, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

144
DEDE KORKUT HİKÂYELERİNDE KABA SÖZLER VE BU SÖZLERİN
TÜRKİYE TÜRKÇESİ VE KAZAK TÜRKÇESİ AKTARMALARINDAKİ
GÖRÜNÜMLERİ

Gülbeyaz GÖZTAŞ *

ÖZET

Dede Korkut Hikâyeleri, gerek içeriği gerekse kullandığı dil açısından Türkçenin en önemli
eserlerinden biridir. Türk sosyal yapısının, tarihinin, kültürünün, felsefesinin, yaşam tarzının,
dilinin var oluşu ve inşası hikâyeler incelenerek ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Hikâyeler Korkut
Ata ağzından söylenmiş; genellikle hanların, beylerin kahramanlıkları anlatılmış, Oğuzlar övülmüş,
başarılarından bahsedilmiştir. Bu sebeple kullanılan sözvarlığında daha çok övme ifadesi anlatan
sözcükler tercih edilmiştir. Ancak metinlerde hanların, beylerin savaştığı bir karşı taraf da vardır.
Eserde övülmeyen taraf için kullanılan bir dil mevcuttur. Genellikle bu kesim aşağılama ifade
eden kaba sözler ile sıfatlandırılmaktadır. Bu amaçla hikâyelerdeki kaba sözler ortaya çıkarılmaya
çalışılmıştır. Hikâyeler, Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı esas alınarak incelenmiştir. Eserde
hanların ve beylerin karşı tarafında yer alan kâfirler, olumlu niteliğe sahip olmayan kadınlar, ana
babasının karşısında yer alan evlatlar, eşinin karşısında yer alan karı-kocalar için kaba sözlerin
kullanıldığı düşünülmüştür. Elde edilen veriler teoriyi doğrular niteliktedir. Ayrıca cinsellik ve
organ adları ile ilgili tabu sözcüklere de rastlanılmıştır. Bu tip sözcüklerin kullanılması ayıp ve
kaba sayıldığından bu sözcükler de çalışmaya dâhil edilmiştir. Tarama sonucunda elde edilen
veriler sınıflandırılarak argo, küfür, tabu sözler, kötü adlandırmalar, aşağılama sözcükleri başlıklar
altında incelenmiştir. Aşağılama ifadesi genellikle benzetmelerden yararlanılarak yapılmaktadır.
Bazı sözcüklerin anlam değişmesine uğrayarak günümüzde argo ya da kaba söz olarak kullanıldığı
görülmüştür. Bu tip sözcükler de çalışmada zikredilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Dede Korkut Hikâyeleri, kaba sözler, tabu.

Giriş

Her bir edebî eser, oluşturulduğu toplumun sosyal hayatı, kültürü ve dili ile ilgili derin
ipuçları veren birer kaynaktır. Bu kaynaklar günümüze sözlü ya da yazıya geçirilmiş
olarak gelmektedir. Esas olarak sözlü kültürün ürünü kabul ettiğimiz, ancak günümüze
yazılı bir biçimde gelmiş olan Dede Korkut Kitabı da yaratılmış olduğu dönemin dilini
ve kültür öğelerini bugüne aktarmaktadır (Baysal 2015: 72). Dede Korkut Hikâyeleri,
özelde Oğuz Türklerinin genelde ise bütün Türk boylarının hikâyesidir. Eserde dil,
anlatım ve estetik işçiliğinin mükemmel olmasının yanı sıra eser, Oğuz Türklerinin
gelenek ve görenekleri, töreleri, ahlaki değerleri, inanç sistemleri, hüzünleri, sevinçleri,
kahramanlıkları, zaafları kısacası bu toplum hakkında hemen her konuda bir bilgiyi
barındırmaktadır (Karcığa 2016: 259). Dede Korkut Hikâyelerinin “Vatikan” ve
“Dresden” olmak üzere iki nüshası vardır. Asıl nüsha Dresden Kral Kütüphanesinde
bulunmaktadır. Dresden nüshası, bir mukaddime ve on iki boyu içermektedir. Vatikan
nüshasında ise bir mukaddime ve altı boy bulunmaktadır (Şahin 2017: 87). Dünya Kültür
Mirası Dede Korkut Uluslararası Sempozyumunda Dede Korkutun yeni bir nüshasının
Kazakistan’da bulunduğu bildirilmiştir. Bu nüshada on üçüncü boy olarak Salur Kazan’ın
ejderhayı öldürmesi ile ilgili yeni bir hikâye bulunmaktadır (Habertürk.com 29.05.2019).
Dede Korkut hikâyelerinin yazıya geçirildiği tarih kesin olmamakla birlikte 15. yüzyıl
olduğu tahmin edilmektedir. Eserin kim tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir

* Artvin Çoruh Üniversitesi, Artvin, Türkiye


145
(Arı 2010: 276). Dede Korkut hikâyelerindeki destansı öğeler onun yazıya geçmeden
önce sözlü gelenekten beslendiğini gösterir. Buradaki ozan bir bakıma anlatıcıdır. Dede
Korkut da bir anlatı metnidir (Aydın 2017: 415). Anlatıcının bu metinleri “hâkim bakış
açısıyla” kaleme aldığı görülmektedir. Anlaşılacağı üzere Dede Korkut hikâyelerinin
musannifi Dede Korkut değildir. Eserin mukaddime bölümünde eseri kaleme alan
kişi Dede Korkut’u tanıtarak hikâyelere giriş yapmaktadır. Böylece yazar, gerek Dede
Korkut’un ağzından gerekse diğer kahramanların ağzından konuşarak eseri oluşturmuştur
(Arı 2010: 277).

Dede Korkut Kitabı, Oğuz Türklerinin aile yapısı, kadın, erkek statüleri, akrabalık
sistemleri, dini inanç ve değerler yönelimi, sosyal statü ve rol farklılaşmalarını, ahlaki
zihniyet, tabiatüstü inanmalar ve imajlar, iyi, kötü kategorileri, estetik değerler ile insanlar
arası davranış ve tutum kalıplarını ortaya koymaktadır. Yukarıda zikredilen bu davranış
kalıplarının en güzel örnekleri bu hikâyelerde görülmektedir. Hikâyelerde temelde ele
alınan konular Oğuz kavmi ve onların yaşamı olup, hikâye kahramanlarından bu amaçla
yararlanılmaktadır (Deveci 2013: 297). Bu yönden bakıldığında Dede Korkut hikâyelerinin
en önemli özelliklerinden birisi model oluşturma yoluyla iyi ve doğruyu öğretme çabasıdır.
Bu modeli gösterirken zaman zaman kötü modelleri de göstererek olmaması gerekenleri
somutlaştırır. Türk töresine göre olması gerekenler ve olmaması gerekenler gerek bu
hikâyelerdeki kahramanlarla özdeşleştirilmekte gerekse de bu kahramanların çevresinde
cereyan eden olaylarla anlatılmaya çalışılmaktadır (Arı 2010: 278). Hikâyelerde
kahramanların model oluşturacak kişiler olması bakımından bu kahramanlarla ilgili
her hangi bir sözün ve davranışın olumlu şekilde aktarılması gerekmektedir. Bu yüzden
kahramanlar iyi özelliklere sahiptir. Onların yaptıkları övülmekte, yüceltici bir dil tercih
edilmekte, kullanılan dil olumlu sözcükler içermektedir. Ancak karşı taraf olarak kabul
edebileceğimiz karakterler, davranış olarak olumsuz özellikler sergilemektedir. Onlar için
kullanılan dilin ise olumsuzluk ve aşağılama içerdiği görülmektedir (Deveci 2013: 295).
Bu çalışmada hikâyelerde kullanılan dil üzerine bu bakış açısıyla bir inceleme yapılması
amaçlanmaktadır. Kahramanlar için kullanılan dilde genellikle övme, başarı ve yüceltici
sözcükler tercih edilmektedir. Dede Korkut Hikâyelerinde genellikle Oğuz beyleri ve
kâfirler arasında geçen bir çatışma söz konusudur. Bunun yanında baba-oğul, anne-oğul,
yar-yaren, karı-koca, iyi-kötü özellikler taşıyan kişilerle ilgili bir çatışma söz konusudur.
Bu doğrultuda ortaya çıkan bir dil oluştuğu görülmekte ve hikâyelerde dil iki taraf için
de farklı özellikler sergilemektedir. Alkış ve kargışların çokça kullanıldığı Dede Korkut
Hikâyelerinde iyi kahramanlar için alkışlar kullanılmakta, karşı taraf için ise kargışlar
kullanılmaktadır (Harmancı 2013: 11). Aynı zamanda bu kişilerin özelliklerinden
bahsederken ve onlarla ilgili olaylar anlatılırken genellikle kaba bir dil tercih edildiği
kaydedilmektedir. Bu araştırmada “karşı taraf” olarak nitelendirilen kişiler için tercih
edilen kaba sözler üzerinde durulacaktır.

Evren zıtlıklarla var olmaktadır. Bir toplumda değer olarak kabul edilen özelliklerin
var olabilmesi için iyi ve kötü davranış kalıplarının olması gerekmektedir. Elbette ki
kullanılan dilde de iyi ve yüceyi karşılayan sözler olduğu kadar kötü ve aşağıyı karşılayan
sözler de vardır. Bu sözler dilin bir parçasıdır. Ancak dil bu zıtlıklarla bir dil olur. Çünkü
insanoğlunun içindeki tüm duyguları ifade etmesini sağlayacak bir araca ihtiyacı vardır.
İnsan sadece iyi meziyetlerle yaratılmış bir varlık değildir. İçindeki güzel duyguları güzel
sözcüklerle aktardığı gibi kötü duyguları, öfkeyi, acıyı da bazı sözcüklerle aktarması
gerekmektedir. Dede Korkut Hikâyelerinde insanoğluna ait bu özelliklerin birebir
yansıtıldığı görülmektedir. Öncelikle “kaba sözcük” sözü ile ifade edilmek istenen
kavramlar üzerinde durmak gerekir. Bu çalışmada “kaba sözcük” olarak hikâyelerde
146
geçen “argo, tabu sözler, örtmeceler ve aşağılama ifadeleri” kastedilmektedir.

Dede Korkut Hikâyelerinde Kaba Sözler

Dede Korkut Hikâyelerindeki kaba sözler Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı
incelenerek ortaya çıkarılmıştır. Bu kaynakta hem Vatikan hem Dresden nüshası edisyon
kritik yapılarak verilmiştir. Metinler tarama yolu ile incelenmiş, elde edilen veriler
fişlenerek incelemeye tabi tutulmuştur. Buna göre Dede Korkut Hikâyelerinde genellikle
kaba söz olarak “argo, tabu ve aşağılama sözleri” karşımıza çıkmaktadır. Çalışmada
fişlenen bu sözler ilgili bölümlerde örnekleri ile birlikte verilmiştir. Aynı zamanda bu
sözcüklerin metnin Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesine aktarılmış biçimlerine de yer
verilerek, sözcüklerin bugünkü çağdaş dildeki ahvali ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır.
Türkiye Türkçesine aktarılmış metin de yine Muharrem Ergin’in Dede Korkut Kitabı’ndan
faydalanılmıştır. Kazak Türkçesinde ise Korkıt Ata Kitabı Oğuzların Batırlık Jırdarı
(1986), Korkıt Ata Oğızdarıŋ Batırdık Eposı (1993), Korkıt Ata Ansiklopediyalık Jiynak
(1999) adlı eserlerden faydalanılmıştır. Adı zikredilen ilk iki eser Rusça’dan Kazak
Türkçesine çevrilmiştir.

Argo

Argo, standart bir konuşmadan uzaklaşan kişi veya grupların konuştuğu informal
dildir. Dilde mevcut olan kelime ve ifadelere çok farklı anlamlar yüklenerek dil içinde
yeni bir dil oluşturma işidir. Argo, bulunduğu konum itibari ile belirli dereceye kadar
örtmecelerle, küfürlerle, deyimlerle, jargonla, gizli dillerle, gençlerin kullandığı dil ile
ilişkilidir (Abdezova 2016: 8). Argoya tam bir sınır çizmek zor olsa da kendine mahsus
bir kullanım alanı vardır. Hatta sözlük oluşturacak malzemesi dahi bulunmaktadır. Resmi
dil ile karşılaştırıldığında kaba, bozuk sayılmakta ve sokak ağzı dili olarak görülmektedir.
Argo toplumun kurallarının dışında hareket eden gruplar tarafından kullanılmaktadır.
Genellikle suç dünyası, aykırı gruplar, külhanbeyleri, belirli meslek erbapları, kabadayılar,
hırsızlar gibi daha çok erk özellikler barındıran gruplar tarafından kullanılmaktadır
(Demirci 2014: 299; Abdezova 2016: 14). Yukarıda zikredildiği gibi argolar küfürlerle,
örtmecelerle yakından ilişkilidir ve bu dil içinde bolca kullanılmaktadır.

Küfür

İnsanların duygularını ifade etmek için görevlendirilen kelimeler toplum tarafından


belirlenmektedir. Toplumsal hafıza hangi kelimenin duada, hangi kelimenin kavgada,
hangi kelimenin resmi ortamlarda, hangi kelimenin askerlikte, hangi kelimenin kadınlar
ya da erkekler arasında, hangi kelimenin mutluluk anında ya da öfke anında kullanılacağını
bilir. Küfür, öfke ve kızgınlığın dildeki temsilcisi gibidir. Öfkeli anda bireyin psikolojik
rahatlamasını sağlayan bu sözcüklere “sihirli sözler” de denmektedir (Condon 2000:
99). İnsan doğası gereği mevcut olan öfkeyi sözel olarak ifade etmeye yarayan küfür
sözcüklerini toplumsal yapı çeşitli sebeplerle yasaklamaktadır. Birinin rahatlamasını
sağlayan söz diğerini rahatsız edeceğinden dinler, toplumlar, hukuk sistemleri küfre
karşı çeşitli derecelerde yaptırımlar uygulamaktadır. Genellikle argo ve küfrü erkekler
kadınlardan daha fazla kullanmaktadır. Aynı zamanda bazı küfürler başka kelimeler
kullanılmak suretiyle yumuşatılarak kullanılabilmektedir. Dil bunun için de örtmece
sözcüklerden yararlanmaktadır (Demirci 2014: 304).

147
Örtmece

Kendine mahsus dilsel özellikleri olan örtmece, psikososyal sebeplerle ortaya çıkan bir
dil olayıdır. Örtmece uygunsuz sert, patavatsız ifadelerin daha yumuşak ve dolambaçlı
olanları ile değiştirilmesi olarak, bazen de hoş olmayan konulardan kaçınmak için
kullanılan sözcüklerdir. Normal şartlarda kötü olarak algılanan kelimelerin bir şekilde
değiştirilip yeni ve farklı bir tarzda söylenmesi söz konusudur. Yani örtmece anlam
değişmediği halde algılamayı değiştirmeye yönelik bir anlatım tarzıdır. Kötü olarak
düşünülen sözcüklerden kaçınmak için onu en zararsız kelimelerle ifade etme yolu
seçilmektedir. Bu sansürleme işlemi toplumsal normlardan, sosyal kontrolden, bir
arada yaşama zorunluluğundan kaynaklanmaktadır (Demirci 2014: 286). Kültürel ve
psikolojik anlamda bir kaçınma, kaçma, mahremiyet söz konusu olan durumlarda seçilen
sözcüklerin bazılarının yabancı bir dilden ödünçlemeyle ifade edildiği görülmektedir
(Demirci 2014: 292). Söylenmesi ayıp olan bazı küfür sözleri, yerine başka dillerden
ödünçlemeler yapılarak ifade edilmektedir. Buna göre Dede Korkut hikâyelerinde geçen
argo ve küfür sayılabilecek sözcükler şunlardır:

Ķavat: yolsuz birleşmelerde aracılık eden erkek, p.z…1 (Ergin 2009: 175; Karaağaç
2008: 87). Sözcük Türk Dil Kurumunun çevrimiçi sözlüğünde “Arapçadan geçme hakaret
yollu söz: p.z…” olarak gösterilmektedir (http://sozluk.gov.tr/ 25.05.2019). Bu sözcük
metinlerde otuz beş defa kullanılmıştır. Kavvad, İran Sasani hükümdarlarından komün
hayatını ilk savunanlardan biri olması ile anılır. Sözcüğün argo manada kullanılmasının
bu hükümdarın özelliklerinden dolayı olduğu söylenmektedir (Karaağaç 2008: 87).
Hikâyelerde bu söz, münakaşa etmek durumunda kalan iki taraftan daha yüce olan tarafın
karşı tarafa ithafen söylediği bir sözcüktür. Genellikle kahraman Oğuz beyleri kâfirlere
seslenirken bu sözcüğü kullanmaktadır. Bunun dışında Oğuz beylerinin tebaasına kızgın
ve öfkeli olduğu durumlarda bu sözcükle seslendiği görülmektedir. Banı Çiçek’in öfkeli
olduğu bir zamanda Bamsı Beyrek’e iki kez bu sözcükle seslendiği kaydedilmektedir.
Yine aynı hikâyede Burla Hatun’un ozan kılığına giren Bamsı Beyrek’e seslenirken
bu sözcüğü kullandığı görülmektedir. Deli Dumrul hikâyesinde sözcük Deli Dumrul
tarafından çokça kullanılmıştır. Selcen Hatun Kan Turalı’ya cevap verirken bu sözcüğü
kullanmaktadır. Segrek evlendiği kız ile konuşurken ona bu sözcük ile ithaf etmektedir.
Uruz’un annesine yine bu sözcük ile seslendiği görülmektedir (Ergin 2011:178 /248 /242
/239 /214 /197 /145 /143/124/120). Ancak bu sözcüğe dair hikâyelerdeki en dikkat çekici
kullanım Tanrının bu sözcükle Deli Dumrul’a seslenmesidir. Bu cümlelerin hikâyeleri
anlatan kişinin kendi cümleleri olduğu bilinmekle birlikte Tanrının ağzından bu kaba
sözlerin çıkarılması ilginçtir. Tanrı ve Azrail insana benzetilerek olay daha da inandırıcı
hale getirilmeye çalışılmıştır:

Hak Ta’ala’ ya Dumruluŋ sözi hoş gelmedi. Bak bak mere delü ķavat birlügüm bilmez,
birligüme şükür kılmaz, didi. Azraile burık eyledi kim ya Azrail var, dahı ol delü ķavatuŋ
gözine göringil, benzini saratgıl didi. Azrail: mere delü kavat, gözüm çönge idügün ne
beğenmezsin. Mere delü kavat öginüridin. Mere delü kavat maŋa ne yalvarırsuŋ Allah
Ta’alaya yalvar. Hak Ta’ala Azraile nida eyledi kim çün delü kavat menüm birligüm bildi
(Ergin 2011: 178-180).

Karçığa, Dede Korkut Hikâyelerinin Kavram alanını incelediği doktora tez çalışmasında
kavat sözünü “erkek kavramı” başlığı altında incelemiştir. İnsanlarda erkek kavramı
1
Bu çalışmadaki argo sözler bildiri sunumu esnasında slaytta gösterilmiştir. Ancak bildirinin basımı aşamasında
sosyal normlardan kaynaklı kısaltma şeklinde örtmecelerden yararlanılma yoluna gidilmiştir.
148
tablosunda “erkeği” ifade ettiğini ve kötü adlandırma ile kullanıldığını söylemektedir.
Dede Korkut Kitabı’nda “yolsuz birleşmelerde aracılık eden erkek” anlamına gelen
ķavat sözcüğü argo bir sözcüktür (Karçığa 2015: 178). Metinlerde çokça kullanılan bu
sözcüğü Oğuz beylerinin dışında Tanrı, Azrail, Selcen Hatun, Burla Hatun, Banı Çiçek de
kullanmıştır. Sözcük kâfirlerin ve erkek tebaanın dışında sevgiliye, eşe, anneye, çocuğa
karşı da söylenmektedir. Bu bakımdan sözcüğün bu metinlerdeki anlamı günümüzdeki
“yolsuz birleşmelere aracılık eden erkek” manasına denk gelmeyebilir. Sözcük “azgın,
işe yaramaz, ahlaksız” gibi anlamları karşılıyor olabilir. Karçığa’nın zikrettiğine göre
bu söz erkeklere ait kötü bir özelliği karşılayan sözcüktür. Açıklamalarda görüldüğü
üzere sözcük sadece erkek dünyasına ait bir sözcük olsa bile sadece erkekler tarafından
kullanılmamaktadır. Sözcüğün kadınlar tarafından da kullanıldığı görülmektedir. Bu
hikâyelerden yola çıkarak kadınların o dönemde argo kullanmasının olağan bir durum
olarak görüldüğü söylenebilir. Argo tabirler ve küfür içeren ifadeler, bir erkek tarafından
söylendiğinde, toplumun büyük kesimi tarafından çoğunlukla olağan karşılanmaktadır.
Bu nedeni ise, çoğunlukla, argo ve küfür kullanımının güç ve otorite ile eşdeğer tutulması,
bu şekilde konuşan bir erkeğin “güçlü” olduğu izlenimini yaratması olarak açıklanabilir.
Şu halde Dede Korkut Hikâyelerinde kadınların ağzından da argo sözcüklerin söyleniyor
olması, Türk toplumunda kadının güçlü ve otoriter bir duruşunun var olmasının bir
göstergesidir, diyebiliriz. Bununla birlikte modern dönemde kırsal yaşamdan kentsel
yaşama geçilirken, kırsal hayatın doğal koşulları nedeniyle güçlü olmak zorunda olan
kadın, kentsel yaşamda evlere hap solmaya başlamış, kentsel yaşamın yükünü söz ve
güç sahibi olan erkekler taşır hale gelmiştir. Bu sebeple erkliğini kaybeden kadın otorite
alanından dışarı çıkmış ve kullandığı dil de bu alanı terk etmiştir (Kocaer 20013:100).
Günümüzde kadınların argo kullanması olağan bir durum olarak karşılanmamaktadır.
Kavat sözcüğünün Dede Korkut Hikâyelerinin Türkiye Türkçesine aktarıldığı metinlerde
de aynı biçimde kullanıldığı kaydedilmektedir.

Bre kavat oğlu kavatlar baba dururken oğul elini mi öperler (Ergin Muharrem 2003: 39).

Metinlerin Kazak Türkçesine aktarılmış biçimlerinde kavat sözcüğüne rastlanmamaktadır.


Nısanbaev’in çalışmasında kavat sözü bazen kullanımdan düşürülmüş, bazen de
yerine başka sözcükler kullanılmıştır. Bu eserde jındının ulı jındı (delinin oğlu deli),
jındı, jarandar, eser (deli) delkulı, juğımsız (yakışıksız, kötü, uygunsuz davranan)
sözcükleri kavat yerine kullanılan sözcüklerdir (Nısanbaev 1999: 144/ 164/ 165/ 188/
197.) Nisanbayev’in aktarmasında Deli Dumrul Hikâyesinde Tanrının ve Azrail’in
konuşmalarında argo bir söze rastlanmamaktadır. (Nısanbaev 1999: 165.) Baydildaev’in
çevirisinde Tanrının konuşmasında Deli Dumrul için kavat değil “tentek (bozuncu,
yaramaz, terbiyesiz)”, akılsız, akımak sözcükleri kullanılır (Baydildaev 1986: 68/69).
Diğer eserlerde oŋbağan ulı oŋbağan (oŋbağan: nankör, kara niyetli) sözcüğü kavat
yerine kullanılmıştır (Derbiselin 1993: 30). O halde Kazak Türkçesine aktarmada
kavat sözcüğünden özellikle Nisanbayev’in kaçındığını söylemek doğru olur. Kazak
Türkçesinde bulunmayan sözcüğün bire bir manasının kullanılması yerine metnin
içeriğine göre sözcükler seçilmiştir. Bu aktarmalarda genellikle metinde kullanılması hoş
karşılanmayacak sözcükler tercih edilmemiştir. Sözcüğün anlamının argo olmasından
dolayı daha yumuşak sözcükler kullanılarak örtmece yolu ile aktarma yapılmıştır.
Böylelikle bu metinlerin tabu sansürüne uğradığını söyleyebiliriz. Aynı zamanda asıl
Dede Korkut metinlerinde kavat sözcüğünün anlamının “yolsuz birleşmelere aracılık eden
erkek” olarak kullanılmamış olması da bu sözcüğün bire bir anlamını taşıyan sözcüğü
kullanmak yerine bağlam anlamını taşıyan sözcüklerin tercih edildiği söylenebilir.
149
Oynaşlı: ahlaksız kadın, oynaşı olan.

Oynaş: ahlaksız kadının dostu, ahlaksız kadının düşüp kalktığı kimse (Ergin 2009: 240).
Ergin metnin sözlüğünde “oynaş” sözcüğüne yer vermiştir. Ancak “oynaşlu” sözcüğünün
tam açıklamasını yapmamıştır. Metinde Boğazca Fatma için Bamsı Beyrek “oynaşlu”
sözcüğünü kullanmıştır. Ergin’in sözlükte verdiği anlamdan da anlaşılacağı gibi
“oynaşlu: ahlaksız kadın, sevgilisi çok olan kadın” demektir. Sözcük TDK’nın çevrimiçi
sözlüğünde; oynaş: (argo söz) Aralarında toplumca hoş karşılanmayan ilişkiler bulunan
kadın veya erkekten her biri” olarak gösterilmektedir (http://sozluk.gov.tr/ 25.05.2019).
Halk dilinde daha çok ‘sevgili, dost’ anlamında kullanılan kelime, burada “uygunsuz
kadın” kavramına karşılık gelmektedir (Karahan, 2006: 5). Oynaş, sözcüğüne Karçığa
yine erkek kavramı içinde yer vermekte, kötü adlandırma ile göstermektedir. Dede Korkut
Hikâyelerinde ahlaksız kadın dostu anlamına gelen “oynaş” ve ahlaksız kadın anlamına
gelen “oynaşlı” sözcükleri argo kelimelerdir (Karçığa 2015: 178). Bu sözcük günümüzde
de aynı anlamda kullanılmaktadır.

Senüŋ aduŋ kırk oynaşlu Boğazça Fatma degül miydi? (Ergin 2011: 147).

Sözcük Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesi aktarmalarında yine aynı şekil ve anlamda
kullanılmaktadır (Derbiselin 1993: 44; Ergin 2003, 54).

Aznavur: asil, asilzade (Ergin 2009: 31). Türk Dil Kurumu Tarama ve Derleme Sözlüğünde
bu kelime (Gürcüceden geçme) İri yarı, kırıcı, sinirli, asık suratlı, azgın, heybetli, gaddar,
kötü huylu, sert kimse olarak kaydedilmiştir (http://sozluk.gov.tr/ 27.05.2019).
Mere aznavur ne hayfımız kaldı (Ergin 2011: 97)

Metinde birçok yerde kâfirler “azgın” sıfatı ile kullanılmıştır. Sözcüğün buradaki
kullanımında “asilzade” anlamından çok “azgın, gaddar, yıkıcı, kötü huylu” manasında
olması gerekmektedir. Çünkü kâfirler kötü özellikleri ile anılmaktadır. Şökli Melik’in
konuşturulduğu şu diyalog da bu fikrimizi destekler niteliktedir:
Şökli Melik aydur: Altı yüz kâfir varsun, koyunı getürsün, didi. Altı yüz kâfir atlandı
(Ergin 2011: 97).

Bu örnekte Şökli Melik konuşturulmuştur ve kendi askerlerine “kâfir” demektedir.


Hikâyelerde Dede Korkut ve beyler kendi dinlerinden olmayan düşmanlarından
bahsederlerken “kâfir” sözcüğünü kullanmaktadır. Oğuz beyleri kendi yandaşlarından,
yanında olan yiğitlerden bahsederken genellikle övme sözcüklerini kullanmıştır. İnsanoğlu
genellikle kendi yaptığı işi doğru kabul etmektedir. Bu maksatla kullandığı sözcükler ve
kurduğu cümleler kendi lehine olmaktadır. Bir savaşta kazanan tarafın ganimet olarak
aldığı topraklara “fethetmek” sözcüğünü kullanması ve toprağını kaybeden tarafın ise
“işgal edilmek” ifadesini kullanması gibi sözcükler ve söylemler eylemi gerçekleştiren
tarafa göre şekillenmektedir. Buradaki cümle Şökli Melik tarafından söylenmiştir ve
onun kendi askerine “kâfir” sözcüğü ile seslenmeyeceği açıktır. Ancak burada hikâye
anlatıcısı hikâyede kötü taraf olarak belirlenen tarafı kendi bakış açısıyla yanlı bir biçimde
anlatmaktadır. Bu örnekten ve açıklamadan anlaşılacağı üzere kâfirler için kullanılan
“aznavur” sözcüğü “asilzade” anlamında kullanılmamıştır, diyebiliriz. Bununla birlikte
sözcüğün “asilzade” anlamıyla Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesine aktarıldığı
görülmektedir.
Şökli Melik söyler: Bre asilzade ne öcümüz kaldı? (Ergin 2003: 23).Ey asılzada, tağı
150
kanday öşimiz kaldı? (Nisanbaew 1999: 136). Patşa Melik ayttı: Ayt aznavır (tekti mirza:
soylu, asil bey) Kanday kaygı kaldıruwımız kajet? (Derbiselin 1993: 16).
Namerd: namert (Ergin 2009: 217). Sözcük Türkçe Sözlükte “(Far.) korkak, alçak,
mert olmayan” anlamlarında kullanılmaktadır (http://sozluk.gov.tr/ 24.05.2019). Dirse
Han’ın yanındaki kırk yiğit ihanetlerinden dolayı hikâye boyunca “kırk namert” olarak
anlatılmaktadır. Bununla birlikte Kazan Beye ihanet eden ve Beyrek’i öldüren Aruz Koca
için “namert” sözü kullanılmaktadır. Kazan Bey yılandan korkan gözüne “namert” diye
seslenmektedir. Bu sözcüğün Oğuz tebaası içinde ihanet eden, korkan, savaştan kaçan
ve alçakça hareket eden kişiler için kullanıldığı görülmektedir. Kâfirler için bu sözcüğün
kullanıldığı kaydedilmemektedir. O halde Oğuz Beyleri alçaklık sergiledikleri zaman
“namert” sözü ile anılmaktadır.
Dirse Han istedi kim oğlançuğınuŋ üstine gürleyip düşeyidi, Ol kırk namerd komadı
(Ergin 2011: 86).
Sözcük Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesinde de “namert olarak verilmiştir. (Ergin
2003: 28; Nisanbaew 1999: 130).
Haramzade: (Ar.) babası belli olmayan, p… (Ergin 2009: 137). Sözcük Türk Dil
Kurumunun çevrim içi sözlüğünde de bu anlamda kullanılmaktadır. Dede Korkut
metinlerinde kâfir Tekur, Begil’e “haramzade” sözü ile seslenmektedir. Görüldüğü üzere
bu örnekte bir örtmece söz konusudur. “Babası belli olmayan, p…” sözcüğü argo ve küfür
sözcüğü olduğundan bu sözcüğün başka bir dildeki karşılığının seçildiği görülmektedir.
Çünkü bu sözcük hakaret anlamı taşımakta ve bir Oğuz beyine karşı söylenmektedir. Bu
yüzden anlatıcı örtmece ile yumuşatıcı bir etki sağlamıştır. Türkiye Türkçesi aktarmasında
da haramzade sözcüğü kullanılmıştır. Kazak Türkçesi aktarmasında ise sözcüğe hiç yer
verilmemiştir. Kazak Türkçesi aktarmasında yine bir sansür söz konusudur.

Oğlan oğlan ey oğlan haramzade oğlan (Ergin, 2011: 222). Bala bala ey bala astındağı
aygırı arık bala (Nisanbaew 1999: 185).
Muhannat: (Ar.) namert, kalleş, kahpe, mert olmayan (Ergin 2009: 216). Senüñ ol
muhannat anan baban, bir cānda ne var ki saña ķıyamamışlar (Ergin 2011: 183).
Sözcük Türk Dil Kurumu sözlüğünde “alçak, korkak, namert anlamında”; derleme
sözlüğünde “korkak, kadın yaradılışlı adam” anlamlarında kullanılmaktadır (http://
sozluk.gov.tr/ 25.05.20019). Muhannet sözcüğüne Karçığa yine erkek kavramı içinde yer
vermekte, kötü adlandırma ile argo kelimeler arasında göstermektedir (Karçığa 2015:
178). Bu sözcüğü Deli Dumrul’un karısı kayınbabası ve kaynanası için kullanmaktadır.
Yine Oğuz içinden bir tebaaya kızgınlık ile seslenirken örtmece sözlerden faydalanıldığı
ve başka dilden bir sözcükle duygu aktarma yoluna gidildiği görülmektedir. Türkiye
Türkçesi aktarmasında bu sözcük yerine namert sözcüğü tercih edilmektedir (Ergin 2003:
81). Kazak Türkçesinde ise sözcük tamamen kullanımdan kaldırılmıştır (Nisanbaew
1999: 165).
Aşağılama İfade Eden Sözler

Dede Korkut Hikâyelerinde aşağılama ifadelerinin toplumda hoş karşılanmayan tipler


için kullanıldığı görülmektedir. Bu ifadelerin söylenebilmesi için bir çatışma olması
gerekmektedir. Çoğunlukla hikâyelerde düşman taraf olan kâfirler için aşağılayıcı
sözcükler kullanıldığı görülmektedir. Bunun yanında kadınlara karşı da aşağılayıcı
ifadelerin kullanıldığı kaydedilmiştir. Tabi bu kadınlar toplum kurallarına ve Türk
kültürüne uygun hareket etmeyen kadınlardır. Hikâyelerde genellikle düşmanın cesaretini
kırmak, alay etmek, onur kırmak için düşmana ya da rakibe hakaret edilir. Aşağılama
151
sözcükleri “hayvana benzetme, kötü bir nesneye benzetme, hakaret sözcüklerini kullanma”
yolu ile yapılmaktadır. Aşağıdaki örneklerden de görüleceği üzere kâfirler genellikle “it
ve domuz” ile bir tutulmaktadır. Kendileri aşağı konumda olduğu gibi dinleri kokmuş,
pis, murdar, azgın; giyimleri kara; atları alacadır.

Herze merze söyleme mere itüm kafir (Ergin 2011: 222). İtüm ile bir yalakda yundım içen
azgun kafir (Ergin 2011: 98). Sası dinlü din düşmeni, alaca atlu kafir bindi. (Ergin 2011:
96). Kara tonlu azgun dinli kafirlere bir oğul aldurduŋ ise digil maŋa (Ergin 2011: 87).
Murdar kafir, pis kafir (Ergin 2011: 98).

Kâfir: Dede Korkut Kitabı’nda Oğuz Müslümanlarının dışında kalan kimseler kâfir olarak
addedilir. Kâfir sözü eserde iki yüz elli üç yerde geçer. Bu kavramın bu kadar sık geçmesi
Müslüman olmayan her kişiye ve Müslümanların yaşamadığı her yere kâfir sıfatının
yakıştırılmasıyla ilgili bir durumdur. Kâfir sözünün söylendiği her cümlede bir aşağılama
söz konusudur. Çünkü Müslüman olmayan kişiler kendilerinden değildir ve aşağılanmayı
hak ederler. Dede Korkut Kitabı’nda Müslüman olmayan ve Oğuz beylerine rahat yüzü
göstermeyen kişiler veya milletler kâfir sıfatı altında düşman gösterilmiştir (Karçığa 2015:
272). Dede Korkut’ta kâfir düşünemeyecek kadar akılsızdır. Aynı zamanda namertçe ve
sinsice bir biçimde saldırmak kâfirlerin özelliği sayılmıştır (Karçığa 2015: 125). Metnin
Türkiye Türkçesi aktarımında sözcüklerin asıl şekli ile kullanıldığı görülmektedir (Ergin
2003: 163). Metnin Kazak Türkçesine aktarımında ise kâfirlerin it ve domuza benzetildiği
cümleler genellikle metinden çıkarılmış ya da aşağılama anlamı verecek sözcükler
kullanılmamıştır.
Herze merze söyleme bre itüm kâfir (Ergin, 2003: 222).
Ötirik ösek söyleme, kepir neme (Nisanbaew 1999: 185). İtimmen bir ayaktan
juwındımdı işken kepir (Derbiselin 1993: 17).
Görüldüğü üzere bu cümlede “itim kâfir” tamlaması kurulmamıştır. Aynı zamanda
Nisanbayew’in aktarmasında bu cümle hiç yoktur (Nisanbayew 1999: 142).
Deli: Dede Korkut Hikâyelerinde bu sözcük unvan olarak kullanılmakla birlikte sıfat
olarak da kaydedilmektedir. Deli Dumrul, Deli Karçar, Deli Budak, Deli Tündar
isimlerinde görüldüğü üzere unvan olarak kullanılmaktadır. Oğuz beyleri meziyetlerine
göre isim almaktadır. Deli: “korkusuz, yaman, cesur, deli dolu” anlamlarında
kullanılmakta ve kahramanlar bu özellikleri ile anılmaktadır (Ergin 2009: 81). Ancak
bu kişiler bu özelliklerinin dışında toplumda aşırı kabul edilebilecek davranışlar
sergilemektedir. Deli: “aklı başında olmayan, akli dengesini yitirmiş, çılgın, davranışları
aşırı ve taşkın olan, mecnun” (http://sozluk.gov.tr/ 23.06.2019) anlamlarında
kullanılmaktadır. Metinde de sözcüğün unvan kullanımının dışında bu anlamları taşıyan
sıfat görevi üstlendiği görülmektedir. Aşağıdaki örneklerde Dumrul’un kendisi için
deli sözcüğünü “cesur, korkusuz” anlamında kullandığı görülmektedir. Ancak Azrail’in
kullandığı deli sözcüğü “aklı başında olmayan, akılsız, ne yaptığını bilmez” anlamında
kullanılmaktadır. Üçüncü örnek ise Deli Karçar için kullanılmış ve “çılgın, ne yapacağı
bilinmeyen, hareketleri taşkın olan, mecnun” anlamlarında kullanılmıştır. Bu cümlelerde
kişilerin davranışlarından kaynaklanan bir hakaret söz konusudur.
Menden delü menden güçli er varmıdur ki çıķa menüm ile savaşa’ diridi (Ergin 2011:
176).
Mere delü ķavat, mana ne yalvarursın? (Ergin 2011: 178).
Ay oġul Bānı Çiçegüŋ bir delü ķardaşı vardur, aduna Delü Karçar derler (Ergin 2011:
178).
Sözcük Türkiye Türkçesi aktarmalarında da “deli” sözcüğü ile karşılanmaktadır. Deli
152
sözcüğü daha çok günümüzde “aklı başında olmayan, akılsız, çılgın” anlamlarında
kullanılmaktadır. “Cesur, korkusuz” anlamlarında çok kullanılmamaktadır. Bu
yönüyle anlam daralmasına uğramıştır. Bu anlamdaki kullanımlarını “delikanlı” sözü
karşılamaktadır.
Bak bak bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor. Azrail var o deli kavatın gözüne görün
benzini sarart (Ergin 2003: 76).

Sözcük Kazak Türkçesinde “deli” biçimiyle yer almamaktadır. Deli Dumrul Hikâyesinin
başlığı “Erjürek Dumrıl” olarak aktarılmıştır (Jemeney 2019: 130). Dumrul’un kendisi
için söylediği “deli” sözü “batır” olarak çevrilmektedir. Sözcük “kahramanlık ve
korkusuz olma” ifade ettiğinde bu anlamı karşılayan sözcüklerle aktarılmaktadır. Ancak
sözcüğün “akılsız, ne yapacağı bilinmeyen, çılgın, aklı başında olmayan” anlamlarının
aktarılmasında “eser, ahmak, akılsız, tentek” sözcükleri kullanılmaktadır. Sonuç olarak
Kazak Türkçesi ve Türkiye Türkçesinde de sözcüğün hakaret manasında kullanıldığı
görülmektedir.

Pah, pah eser neme ay! Ol menim biligimi kabıl almasa tiirligine şükir kılmasa ulı
huzırıma bağındır. Ezrail sen bar el eserdin közine körin. (Nısanbaev 1999: 165). Mınaw
akımaktın sözi kalay edi. Bar Ezreil şol tentektiŋ öz janın al (Baydildaev 1986: 68/69).

Hayvana Benzetme

Metinde genellikle kâfirler hayvanlara benzetilmektedir. Böylelikle onların aşağılandığı


kabul edilebilir. Kâfirlerin hayvana benzetilmesi ile ilgili örneklere bir önceki kısımda
yer verilmiştir (bk: kâfir). Kâfirlerin dışında Oğuz tebaasından olup kötü karaktere ve
davranışa sahip olan kişiler içinde aşağılama ifadeleri kullanılmaktadır. Oğuz beylerinden
Yalancıoğlu Yaltacuk “domuz”a benzetilmektedir.

Güyegü atsa elüŋ kurısun, parmahlarun çürisün hay toŋız oğlı toŋız (Ergin, 2011: 143).

Yalancı oğlu Yaltacuk için hem Türkiye Türkçesi hem de Kazak Türkçesi aktarmalarında
domuz sözcüğü kullanılmaktadır (Nisanbaew 1999: 153; Ergin 2003: 189). Metinde hoş
karşılanmayan davranışlar sergileyen kadınlar için de hakaret ve aşağılama sözcükleri
kullanılmaktadır. Bunlardan ilki “bayağı kadının” özelliklerinin anlatıldığı kısımda
geçmektedir. Kocasının sözünü dinlemeyen ve ahlaksız olan bu kadın için “kocasına
sağrısını döndü.” ifadesi kullanılır. “Sağrı: memeli hayvanlarda bel ile kuyruk arasındaki
dolgunca bölüm, kıç” anlamına gelmektedir (Ergin 2009: 2055). Anlaşılacağı üzere
hayvanlara ait organ adları kadınlar için kullanılmıştır. Metnin devamında bu tip kadın
Nuh peygamberin eşeğine benzetilmektedir.

Ne gelür ise benüm sağrıma gelsün diyü elin g…tüne urur, yönin aŋaru sağrısın erine
döndürür. Ol Nuh Peygamberüŋ eşeği aslıdur (Ergin, 2011: 77).

Metnin bu kısmının Türkiye Türkçesine aktarmasında “sağrı” sözü yerine “arka, kalça”
sözü kullanılmıştır. Kazak Türkçesi aktarmasında ise “kos sawsak” sözü kullanılmıştır
(Nisanbaew 1999: 129). Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesinde bu sözcükler argo ve tabu
sayıldığından örtmeceden yararlanılarak günümüz Türkçesine aktarıldığı görülmektedir.

Ne gelirse benim kalçama gelsin, diye elini arkasına vurur, bir yönünü öteye kalçasını
153
kocasına döner. O Nuh peygamberin eşeği asıllıdır (Muharrem 2003: 11).

Dep, teris aynalıp kojasına kos sawsağın körsetedi. Ol nuh peygamberdiŋ eseginiŋ
nesilinden bolar (Nisanbaew 1999: 129).

Hikâyelerde genellikle babalar oğullara nasihat verir ve öfkelenir. Ancak bazı hikâyelerde
oğullar da babalara nasihat vermekte, bazı durumlarda öfkelenmektedir. Uruz’un,
babası için söylediği birkaç sözü aşağılama olarak almak mümkündür. Uruz burada
kendisinin yiğitlik göstermediğini söyleyen babasına suçun kendinde olduğunu söylemek
için “akılsız, beyini yok” demektedir. Bahsettiğimiz dönemde bu söz aşağılama ifade
etmektedir. Aynı zamanda günümüzde de “hayvan kadar aklı yok, beyini yok, beyinsiz”
sözleri aşağılama ve hakaret içeren ifadelerdir.

A big baba, devece böyümişsin, köşekce ʿaķluŋ yoķ, Depeçe böyümişsin, tarıça beynüŋ
yoķ (Ergin 2011: 156).

Tabu

Tabu, kökeni Polinezyaca tapu kelimesine dayanan, gerek dinsel gerekse din dışı
hayatta uygulanan bazı kaçınmaları ve yasakları anlatan bir kelimedir. Genel itibariyle
tabu için, yapılması, konuşulması, dokunulması yasak olan şeydir, denilebilir (Baysal
2015: 75). Belirli hareketlerin yapılması, o hareketlerden bahsedilmesi, belirli nesnelerin
kullanılması onlardan bahsedilmesi, dil yolu ile belirli kişilerin çağrışımının yapılması
tabudur. Tabular ve örtmeceler bir madalyonun iki yüzü gibidir. Tabuların varlığı insanı
kaçınmaya zorladığından örtmece kelimeler ve ifadeler dilde kullanılmaya başlanmaktadır.
Kötü olarak karşılaşılan durumlarda onu en zararsız biçimde ifade etme yolunu seçeriz.
Buna sansürleme denebilir (Demirci 2014: 288). Bu sansürleme işi toplumsal normlardan
ve bir arada yaşama zorunluluğundan kaynaklanmaktadır. Din, ölüm, boşaltım sistemi ve
cinsellikle ilgili birçok sözcük, kavram ve hareket tabu olarak sayılmaktadır. Çoğunlukla
cinsellik ve boşaltım sistemi ile ilgili söz ve organlar toplumda tabu sayılmaktadır. Bu
yüzden toplumlar bu sözcükleri sözlü ya da yazılı açıkça kullanmaktan kaçınmaktadır.
Bu sözcüklerin kullanılması toplumsal normda kaba sayılmakta ve bu sözcükler de “kaba
sözler” olarak kabul edilmektedir. Dede Korkut Hikâyelerinde karşılaşılan tabu sözcükler
aşağıdaki gibidir:

Cinsellikle İlgili Sözcükler: Organlar

Cinsellikle ilgili kelimeler birçok kültürde tabu kelimelerin en büyük bölümünü


oluşturmaktadır. Fiziksel olarak vücutta örtülmesi gereken organların dilde kullanılırken
de örtülü olması gerekir. Türkçede bu organlarla ilgili “alet, göğüs, kaba et, arka” sözcükleri
ile örtmeceler yapılmaktadır (Demirci 2014: 288). Dede Korkut kadınları anlattığı ilk
kısımda “bayağı kadını” anlatırken g…t ve sağrı sözcüklerini kullanmıştır. Bu sözcüklerin
kullanılması her toplumda olduğu gibi Türk toplumunda da kaba sayılmaktadır. Aslında
burada bu sözcüklerin tercih edilmesinde “bayağı kadını” aşağılamak amacı güdüldüğü
söylenebilir. Çünkü bu kadın tipi hoş karşılanmayan davranışları sergileyebilecek biridir
ve bu tip aşağılayıcı ifadeler bu insanlar için kullanılabilir. Banı Çiçek ve Bamsı Beyrek
güreşirken Banı Çiçek arkası üzerine düşer, ancak onun için “kıç ya da g…t” sözcükleri
kullanılmaz. Örtmece bir sözcük olan “arka” sözcüğü tercih edilir. Aşağıdaki örneklerden
anlaşılacağı üzere hayvanlar için de bu sözcük kullanılmaktadır.
154
Ne gelür ise benüm sağrıma gelsün diyü elin g…tüne urur, yönin aŋaru sağrısın erine
döndürür (Ergin 2011: 77). Gördiler kim bir ibret nesne yatur, başı g…ti belürsüz (Ergin
2011: 208). Buğanuŋ alnuna bir yumruk eyle urdu kim boğayı g…ti üzerine çökerdi
(Ergin 2011: 189). Buğa g…tin g…tin gitti (Ergin 2011: 82).

Bu sözcükler asıl metinde sansüre uğramazken Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesine


aktarmalarda sansüre uğramıştır. Özellikle Türkiye Türkçesi aktarmasında bu sözcük insan
için kullanıldığı zaman “arka, kalça” örtmecesi ile verilmektedir. Kazak Türkçesinde de
“kos sawsak” örtmecesi ile verilmiştir. Hayvanlar için bu sözcük kullanıldığında Kazak
Türkçesinde örtmeceler kullanılır.

Ne ekelse de bererim joq. Dep, teris aynalıp kojasına “kos sawsağın” körsetedi
(Nisanbaew, 1999: 129).

Ne gelirse benim kalçama gelsin, diye elini arkasına vurur, yönünü öteye kalçasını
kocasına döner (Ergin 2003: 11).

Boğa geri geri gitti (Ergin 2003: 14). Buka artka şeginip ketti (Nisanbaew 1999: 129).

Emçek: meme (Ergin 2009 105). Halk ağzında bu sözcük göğüs yerine kullanılmaktadır.
Ancak toplumda açıkça kullanılan bir sözcük değildir. Bunun yerine genellikle “göğüs”
sözü tercih edilmektedir.

Kızıŋ bağdasun aldı, emçeginden tuttı. Kız koçındı. Bu kez Beyrek kızuŋ ince beline girdi,
bağdadı arhası üzerine yire urdı (Ergin, 2011: 123).

Kazak Türkçesi ve Türkiye Türkçesine aktarma metinlerde de sözcüğün örtmece biçimleri


kullanılmıştır.

Kızın göğsünden tuttu (Ergin 2003: 41). Kızdın tösinen tutıp aş belinen aldı (Nisanbaew
1999: 146).

Cinsellikle İlgili Kullanılan Sözler

Gizli yaka tutuban yiliştiler, tatlu damağ viriben sorıştılar (Ergin 2011: 198 /197).

Sevişdüğüm Bamsı Beyrek sen degülsün (Ergin 2011:149).

Ala yorgan içinde senünle tolaşmadum, Tatlu tamağ tutubanı sorışmadum (Ergin
2011:197).

Tatlu damağ virüp sorışduğum. Bir yasdukta baş koyup emişdüğüm (Ergin 2011:167).

Yukarıdaki metinde geçen altı çizili sözcükler cinsellikle ilgili tabu sözcüklerdir. Dişlemek,
sevişmek, sorışmak, tolaşmak, emişmek sözcükleri metine geçen ilgili sözcüklerdir
(Gökyay 2007:271/400 /406/238). Bu sözcüklerin açık açık kullanılması tabu kabul
edilmektedir. Anlatı metni olan Dede Korkut Hikâyelerinde bu sözcüklerin metnin ait
olduğu dönemde kullanıldığı görülmektedir. Bu sözcüklerin cinsellik ile ilgili daha kaba
olan başka türlü sözcüklerin yerine tercih edildiği söylenebilir. Cinsellikle ilgili ne organ
adlarının ne de sözcüklerin kullanılması toplumumuzda hoş karşılanmamaktadır. Bu
155
dönemde de sözcükler olabildiği kadar örtmece biçimleri ile verilmektedir. Ancak yine
de bu sözcüklerin kullanılması dikkat çekicidir.

Sözcükler Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesi aktarma metinlerinde örtmecelerle


kullanılmıştır. Günümüzde burada adı geçen bazı sözcüklerin argoda kullanıldığı
kaydedilmektedir: Emişmek, dişlemek (Aktunç 1998: 92/ 102). Bu yüzden aktarmalarında
daha fazla örtmece yolu tercih edilmektedir.

Tatlı damak verip öpüştüğüm, bir yastıkta baş koyup öpüştüğüm (Ergin 2003: 81).

Ot bop janıp süyiskenim, bir jastıkta bas kosıp, tüyiskenim (Nisanbaew 1999: 167).

Dede Korkut Hikâyelerinden Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesine Anlam


Değişmesine Uğramış Sözcükler

Doğada var olan her şey gibi canlı bir varlık olan dil de zamanla değişir. Dildeki değişmeler
iki yönlü olur: biçimsel değişmeler ve anlamsal değişmeler. Kelimelerdeki anlam olayları
tarihsel metinlerde karşılaştırmalı olarak ortaya konabilir. Bu değişimler bireysel, bilinçli
ve kesintili bir değişimden kaynaklandığı gibi toplumsal, bilinçsiz ve aşamalı bir değişim
de olabilir (Karçığa 2015: 80; Vardar 2001: 163). Dede Korkut Hikâyelerinde kaba
söz manası içermeyen ancak modern dönemde anlam değişmesine uğrayan sözcükler
karşımıza çıkmaktadır. Bu sözcüklerin zaman içinde bir takım yollarla anlamı değişmiş
ve kötü adlandırılmaya başlanmıştır. Bazı sözcükler artık argo sayılabilecek düzeyde kötü
adlandırmaya maruz kalmıştır.

Ton: elbise, giyim (Ergin 2009: 292). Yedi ķız ķardaşı ağ çıķardılar ķara tonlar geydiler.
Bu cümlede görüldüğü üzere “ton” kelimesi günümüzde kullanılan “iç çamaşırı”
anlamıyla kullanılmaz. Ton, kelimesi Dede Korkut’ta genel giysilerin adıdır. Bu durum,
günümüzde kullanılan “don” kelimesinin anlamında daralma olduğunu gösterir (Karçığa,
2015: 314). Aynı zamanda “don” kelimesi günümüzde toplumda kullanılması ayıp ve
kaba sayılan bir sözcük haline gelmiştir. Sözcük Kazak Türkçesinde “ton: sırt kiyim,
kiyim” olarak geçmektedir (KDES 2011 c.14: 1005). İç giyimi/ çamaşırı anlamında
kullanılmamaktadır.

Karı: karı, kadın, ihtiyar kadın (Karçığa, 2015: 564). Anlam kötüleşmesine neden olan
durumlardan biri de kelimenin mecazlaşması yoluyla edindiği yan anlamlardır. Karı
sözcüğü günümüzde yan anlam olarak olumsuz mana çağrıştırmaktadır. Kelimenin Türkçe
Sözlükte üç anlamı bulunmaktadır: 1. Bir erkeğin evlenmiş olduğu kadın, eş, refika, zevce.
2. (Kaba) Kadın. 3. hlk. Yaşlı, ihtiyar. (http://sozluk.gov.tr/ 27.05.2019). Eski Türkçeden
başlayarak Dede Korkut Kitabı’na kadar “yaşlı, yaşlı kadın; eski” anlamlarıyla kullanılan
“karı” kelimesi “yaşlanmak, ihtiyarlamak; eskimek” anlamındaki karı- fiilinden türemiş
bir sıfattır. Kelimenin “kadın” anlamı Dede Korkut Kitabı’na kadar tespit edilememiştir.
Kelimenin bugün ölçünlü dilde iyelik ekli biçimleri (karım, karınız) yaygın olarak
kullanılmaktadır. Fakat üçüncü şahıs bir kadın için eksiz kullanımı nezaket kurallarının
dışında görülmektedir. Bu sebeple karı kelimesiyle birlikte karı-koca ikilemesinin
kullanım alanı da gittikçe daralmaktadır. Son yıllarda kelime anlam kötüleşmesine
uğramış, bu yüzden kaba bulunmaya başlanmıştır. Çağdaş Türk lehçelerinde “yaşlı, yaşlı
kadın, kadın” anlamlarıyla yaygın olarak kullanılmaktadır (Argunşah 2017: 97). Kazak
Türkçesinde “karı sözünün (köne): akraba, soy anlamları da bulunmaktadır (KDES 2011
156
c.9: 393)

Kadın: hanım, erişkin dişi insan, hatun, hatun kişi, zen, erkek veya adam karşıtı, bey eşi
(Karçığa 2015: 564). İlk kez Dede Korkut’ta tespit edilen kadın kelimesi bu metinlerde
“bey eşi, han eşi” anlamıyla kullanılmış, 17. yüzyıldan itibaren günlük dilde “hanım,
eş” anlamını kazanmış, bunun yanı sıra “odalıktan (cariyelikten) hanım olanlar, kadın
ev sahibi, patron” anlamlarıyla da kullanılmış, 19. yüzyılın sonlarında bugünkü anlamını
almıştır (Argunşah 2017: 86). Tarihi Oğuz sahasında ise artık “han” ile ilgisini kaybetmiş
ve anlam genişlemesi yoluyla genel olarak kadını ifade etmiştir (Karahan 2006: 4).
Kazak Türkçesinde bu gün bu sözcük anlam alanında kötüleşmeye doğru gitmektedir.
Katın: 1. kadın, eş 2. (kaba) cahil, bilgisiz kadın 3. Eski, yaşlı kadın (Bayniyazova 2007:
454). Katın: genel eyel adı, evlenmiş eyel; zayıf, eş, yar; korkak, su yürekli; bilgisi yok
(KDES 2011 c.9: 475). Sözcüğün kaba, cahil, bilgisiz, korkak, fakir (biçare) anlamları
da kaydedilmektedir. Bu yüzden günlük dilde kullanılması tercih edilmemekte ve kaba
sayılmaktadır.

Avrat (Ar.) eş, kadın (Karçığa, 2015: 458). Kadın kavramını karşılayan pek çok Türkçe
kelimenin yanında Arapçadan alınmış avrat kelimesi de günümüze kadar Türk lehçelerinde
kullanılmıştır. Ancak Tarihi lehçelerdeki olumlu anlamına rağmen, günümüzde kısmen
anlam kötüleşmesine uğramıştır. Türkiye Türkçesi ölçünlü dilinde tercih edilmeyen
kelime, Anadolu ağızlarında ve argoda yaşamaktadır (Karahan 2006: 4). Metinde Bamsı
Beyrek Aruz’un ihanet teklifini reddeder ve oradaki beyler tarafından öldürüleceğini
anlayınca “Aldayuban er tutmaķ avrat işidür.” der. Oğuzda bir kişinin namert ve kötü
huylu olmasındansa o kişinin hiç olmaması evla görülür. Cümleden de anlaşılacağı
üzere namertlik kadınla ilişkilendirilmektedir. Kan Turalı benzer bir durumda düşmanla
savaşırken kendisine yardım eden ve kendisini atının terkisine alan görklüsü Selcan
Hatun’u kendi anasının, babasının ve boyundaki diğer insanların yanında “er varken
avrat iş gördü, düşman bastı” düşüncesiyle övünür diye öldürmek ister (Karçığa 2015:
166). Avrat sözcüğü hikâyelerde aldatma, sinsice hareket etme ve küçük düşürme gibi
durumlarda benzetme için kullanılmıştır.
Mundaylardan takı sizdi, han iyem, Alla saktasın, oşağıŋızga munday juwık kelmesin
(Derbiselin, 1993: 5). Kazak Türkçesine aktarılmış bu örnekte de avrat sözünün sağlam
olmayan anlamında kullanıldığı görülmektedir.
Oğlan: oğlan, çocuk (oğlan veya kız) (Karçığa, 2015: 468). Eskiden kız ve erkek çocukları
için kullanılan oğlan sözcüğü günümüzde sadece erkek çocuğunu karşılamaktadır
(Karçığa 2015: 84). Dede Korkut metinlerinde “çocuk, evlât” anlamında hem erkek hem
kız çocuklar için kullanılan sözcük anlam daralmasına güzel bir örnektir (Sav 2003: 155).
Türkiye Türkçesinde kız ve erkek çocuklar anlamına gelen “oğlan” sözcüğü zamanla
önce anlam daralmasına uğramış ve erkek çocuk anlamında kullanılmış, daha sonra anlam
kötüleşmesine uğrayarak “Cinsel bakımdan erkeklerin zevkine hizmet eden sapık erkek.”
anlamında da kullanılmaya başlanmıştır (Tüfekçioğlu 2010: 28). Kazak Türkçesinde
sadece erkekler için kullanılmaktadır. Anlam genişlemesine uğradığı görülmektedir. “Ul:
er/erkek bala, oğul, yurdun koruyucusu; Ulan: gençlik çağındaki çocuk, ergen; (ağız.
Askeri bölük” anlamlarında karşımıza çıkmaktadır (KDES 2011 c.14: 1450; Oraltay
1984: 297).

Şahbaz: (Far.) yiğit, güzel (Ergin 2009: 277).

Türk Dil Kurumu çevrimiçi sözlükte “yiğit, kahraman, mert kimse; çevik, becerikli;
157
akdoğan” anlamlarında kaydedilmektedir (http://sozluk.gov.tr/ 24.05.2019). Sözcük
Dede Korkut Hikâyelerinde “yiğit, güzel” anlamlarında kullanılmaktadır. Bu sözcük
yirmi dört yerde at için, bir yerde aygır için ve bir cümlede Beyrek için kullanılmaktadır.
Vay şah yigidüm şahbaz yigidüm (Ergin 2011: 131).

Banı Çiçek Beyrek’in arkasından “şah yiğidim şahbaz” yiğidim diyerek ağıt yakmaktadır.
Ancak sözcük Türkiye Türkçesinin bazı ağızlarında anlamının zıttı bir anlam yüklenmiştir.
Derleme sözlüğünde “şahbaz: becerikli, hızlı, çevik, atılgan, iş başaran” anlamlarıyla
birlikte “beceriksiz, ebleh, elinden iş gelmeyen” anlamlarında da kullanılmaktadır (http://
sozluk.gov.tr/ 24.05.2019). Türkiye Türkçesi deyimler sözlüğünde “şahken şahbaz olmak:
bir kimsenin herhangi bir sebeple çirkinliği veya durumunun kötülüğünün artması” deyimi
vardır (http://sozluk.gov.tr/ 24.05.2019). Bu kullanımda sözcük yüce bir meziyeti ifade
etmekten çok aşağılayıcı bir anlamda kullanılmaktadır. Anlam değişmesine uğrayarak
beceriksiz, iş bilmez, kötü özelliğe sahip olmak anlamlarını karşılamaktadır. Görüldüğü
üzere sözcük bu gün anlam kötüleşmesine uğramış ve alay ve aşağılama ifade etmektedir.
Sözcük Kazak Türkçesinde “iyi niyetli, kalbi geniş er kişi” anlamında kullanılmaktadır
(Oraltay 1984: 310).

Düdük gibi: Sözcük metinlerde iki yerde geçmektedir. Kullanımında kaba bir anlam
söz konusu değildir. Mecazen bir benzetme yapılarak anlam abartılmaktadır. Sözcüğün
metindeki bağlamından “çok fazla, birden oluk gibi kan akması” anlamlarını çıkarmak
mümkündür.

Kazılık kocaya depere tutup çaldı. Yalan dünya başına tar oldı, düdük kibi kan şorladı
(Ergin 2011: 200). Burnıŋdan kanı düdük kibi şorladı (Ergin 2011: 224).

Sözcük bugün Türkiye Türkçesinde argo sözlükte yer almaktadır. “düdük, düdük gibi”
kullanımlarda bir aşağılama, alay etme, hakaret söz konusudur (Aktunç 1998: 96). Bu
sözcük için de Türkiye Türkçesinde bir anlam kötüleşmesi söz konusudur.

Sonuç
Dede Korkut Hikâyeleri üzerine yapılan bu çalışmada metinde bulunan kaba sözler
ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda elde edilen veriler argo sözler, küfürler,
örtmece sözler ve tabu sözler olarak sınıflandırılmıştır. Metinde her hikâye bir çatışma
üzerine kuruludur. Bu bağlamda dilde de bunun yansımaları görülmektedir. Kaydedilen
sözcüklerin genellikle Oğuz beylerinin düşmanları kâfirler için kullanıldığı düşünülmüş
ve ortaya çıkan sonuç da bu fikri doğrular nitelikte olmuştur. Kâfirlerin dışında
toplumda hoş karşılanmayan meziyetlere sahip olan kişiler için de bu tip sözcükler
kullanılmıştır. Metinlerde argo, küfür ve hakaret etme ifadesi taşıyan “kavat, oynaşlı,
oynaş, aznavur, namert, deli” sözcükleri karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte
“haramzade, muhannet” sözcükleri de kullanılmaktadır. Metinde bu sözcüklerin asıl
kullanım şekilleri tercih edilmemiş alıntı biçimleri kullanılarak örtmece yapılmıştır.
Çünkü bu sözcükler Oğuz beylerine ithaf edilen sözcüklerdir. O halde Oğuz beyleri
ve tebaası için kullanılan kaba sözlerin örtmece kullanılarak yumuşatıldığını söylemek
mümkündür. Aynı zamanda metinlerde Oğuz beyleri içinde kötülük yapanlar için sadece
“namert” sözcüğünün kullanıldığı görülmektedir. Namert sözü kâfirler ve kadınlar için
kullanılmamaktadır. Hikâyelerde kaba söz olarak aşağılama ifade eden sözcüklerin de
kullanıldığı tespit edilmiştir. Aşağılama ifadeleri genellikle hayvanlara benzetme yolu
ile yapılmaktadır. Bunun dışında kötü özellik barındıran sözcükler de aşağılama ifadesi
olarak kullanılmaktadır. Metinlerde en çok aşağılamaya maruz kalanlar kâfirlerdir. Bunun
158
dışında kadınların da hayvanlara benzetilerek ve alçak özelliklere sahip gösterilerek
aşağılama sözcüklerini sıfat olarak aldığı görülmektedir. Tabi burada bu kadınların
toplumun hoş karşılamadığı şahıslar olduğunu söylemek gerekir. Aşağı derece sayılan
kadınlar ve üstün sayılan kadınların aynı durumda kalması halinde kullanılan sözcükler
aynı değildir. Üstün sayılan kadın için örtmece bir söz tercih edilmektedir. Bununla
birlikte metinlerde tabu sözcüklere de rastlanmaktadır. Bu sözcükler cinsellikle alakalı
organlar ve sözcükler olarak sınıflandırılmaktadır. Cinsel organlara ait sözcükler yine
aşağı sayılan kişiler için kullanıldığında örtmece yapılmadan verilmiştir.
Kaydedilen kaba sözcüklerin Türkiye Türkçesi ve Kazak Türkçesine aktarılırken
genellikle örtmeceli halleri tercih edilmiştir. Özellikle Kazak Türkçesi aktarmalarında
kaba sözler ya ortadan kaldırılmış ya da örtmeceleri ile verilmiştir. Bu aktarmalarda
genellikle kâfirler için kullanılan hakaret ifadelerinin ortadan kaldırıldığı görülmektedir.
Türkiye Türkçesinde ise güncel kullanımdaki kaba söz olma yüzdesi durumuna göre
ya örtmece tercih edilmiş ya da asli şekli kullanılmıştır. Bununla birlikte hikâyelerde
geçen ve günümüz Türkçesinde anlam değişmesine uğrayarak kaba söz olan ve şu
an kaba sayılan kullanılan sözcükler de incelenmiştir. Türkiye Türkçesinde “don,
karı, avrat, oğlan, şahbaz, düdük” sözcüklerinin anlam değişmesine uğrayarak kötü
anlamlar çağrıştırdığı görülmektedir. Kazak Türkçesinde ise “kadın” sözcüğünün anlam
değişmesine uğrayarak kötü bir anlam ifadesine büründüğü söylenebilir. Kaydedilen
örneklerde Türkiye Türkçesinin Kazak Türkçesine göre daha fazla anlam değişmesine
uğradığı görülmektedir.

Kaynaklar:
1. Abdezova, Gülçehre (2016), Körkem Awdarmada Argo Birlikterin Kazak Jene
Türk Tilderine Awtaruw Meselesi, Al-Farabi Kazak Ulttık Universiteti Şıgıstanuw
Fakülteti Türksoy Kafedrası, Almatı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
2. Aktunç, Hulki (1998), Büyük Argo Sözlüğü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
3. Argunşah, Mustafa (2017), “Türkiye Türkçesindeki Kadınla İlgili Temel Söz
Varlığının Tarihî Gelişimi”, Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatında “Kadın”
Sempozyumu, Amasya: 81-106.
4. Arı, Bülent (2010), “Dede Korkut Hikâyelerinde Kadın ve Çocuk Eğitimi” Mustafa
Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 7, Sayı 14: 275-284.
5. Aydın, Mehmet (2017), “Sadettin Özçelik, Dede Korkut: Dresden Nüshası, Giriş-
Notlar (c.1); Dede Korkut: Dresden Nüshası, Metin-Dizin (c.2), Ankara: Türk Dil
Kurumu Yayınları, 2016.” FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi,
9: 414-422.
6. Bayniyazov, Ayabek - Bayniyazova, Janar (2007), Türkçe-Kazakça Sözlük, Kazak
Türk Ahmet Yesevi Uluslararası Üniversitesi Baspası, Almatı.
7. Baysal, Nagihan (2015), “Dede Korkut Kitabı’nda Dinsel Büyüsel ve Tabusal
Uygulamalar Üzerine Bir İnceleme” Millî Folklor, S.107: 72-83.
8. Baydildaew, M. (1986), Korkıt Ata Kitabı Oğuzların Batırlık Jırdarı, Jazuwşı,
Almatı.
9. Berke, Vardar - Tunçdoğan, T. (2001), “A. Meillet ve Anlam Değişmelerinin
Nedenleri” Dil ve Düşünce, İstanbul, Multilingual Yayınları: 163-164.
10. Condon, John (2000), Kelimelerin Büyülü Dünyası Anlambilim ve İletişim, (çev.
Murat Çiftkaya), İnsan Yayınları, İstanbul.
159
11. Demirci, Kerim (2014), Türkoloji İçin Dilbilimi Konular, Kavramlar, Teoriler, Anı
Yayınları, Ankara.
12. Derbiseliŋ, A. (1993), Korkıt Ata Oğızdarıŋ Batırdık Eposı, Kazakistan Baspası,
Almatı.
13. Deveci, Handan (2013), “Dede Korkut Hikâyelerinde Yer Alan Değerler”, Elektronik
Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:12: 294-321.
14. Ergin, Muharrem (2011), Dede Korkut Kitabı I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
15. Ergin, Muharrem (2009), Dede Korkut Kitabı II, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
16. Ergin, Muharrem (2003), Dede Korkut Kitabı (yay. haz. Murat Emre Şahin - Hasan
Kadıköylü), Hisar Kültür Gönüllüleri Yayınları, İstanbul.
17. Gökyay, Orhan Şaik (2007), Dedem Korkudun Kitabı, Kabalcı Yayınları, İstanbul.
18. Harmancı, Meriç (2012), “Dede Korkut Hikâyelerindeki Alkış ve Kargışlara İşlevsel
Bir Yaklaşım” Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 23: 1-17.
19. Jemeney, İslam (2019), Türk Halıktarı Edebiyeti Tarıhına Kirispe, Kazak Universiteti,
Almatı.
20. Karahan Akartürk, (2006), “Tarihi Türk Dilinin Söz Varlığına Katkılar: Kadınla İlgili
Kelimeler Üzerine”, Bilkent Üniversitesi I. Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı
Bildirileri, Ankara: 1-12.
21. Karcığa, Servet (2016), “Dede Korkut Kitabı’nda Alplık Kavramı ve Alp Tipi
İnsanların Özellikleri” Karadeniz Araştırmaları, Güz: 259-265.
22. Karcığa, Servet (2015), Dede Korkut Kitabı’nın Anlam Bilimsel Çözümlenmesinde
Kavram Alanının Rolü, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Dili Bilim Dalı, İstanbul, Yayımlanmamış
Doktora Tezi.
23. Karaağaç, Günay (2008), Dil, Tarih ve İnsan, Kitabevi Yayınları, İstanbul.
24. Kazak Tilinin Edebi Sözdigi, (2011), Kazakistan Respubikası Medeniyet Ministrligi
Til Komiteti 15 Tomdık Sözdik, Almatı.
25. Koç, Adem (2015), “Dede Korkut Kitabı’nda Sözün Gücü”, III. Uluslararası Türk
Dünyası Kültür Kongresi: Dede Korkut ve Türk Dünyası, İzmir: 900-916.
26. Kocaer, Sibel (20016), “Argo ve Toplumsal Cinsiyet”, Milli Folklor, 71: 97-101.
27. Oraltay, Hasan - Yüce, Nuri, Pınar, Saadet (1984) Kazak Türkçesi Sözlüğü, Türk
Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay. Ankara.
28. Nısanbayewa, Ebdimelik (1999), Korkıt Ata Ansiklopediyalık Jiynak, Kazak Baspası,
Almatı.
29. Sav, Bahattin (2003), “Anlam Değişmeleri Üzerine Artzamanlı Bir İnceleme” G.Ü.
Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 23: 147-166.
30. Şahin, N. (2017), “Dede Korkut Hikâyelerindeki Metaforlar”, Uluslararası Türkçe
Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi, 6: 84-114.
31. Tüfekçioğlu, Burak (2010), “Dilsel Değişmelerin Dil Ekonomisi Bağlamında
İnternet Ortamındaki Yazışmalara Yansımaları,” The Journal Of Academic Social
Science Studies, Volume 3: 23-32.
32. Türk Dil Kurumu Çevrimiçi Sözlüğü, http://sozluk.gov.tr/ (29.05.2019).
33. https://www.haberturk.com/haberleri/dede-korkut-hikayeleri (29.05.2019).

160
QORAQALPOG‘ISTONDAGI O‘ZBEK SHEVALARI
FRAZEOLOGIZMLARIDA AYRIM QADIMIY UNSURLARNING
QO‘LLANISHI XUSUSIDA
(Mahmud Koshg‘ariyning “Devonu lug‘atit turk” asari asosida)
G‘ulom Mirzayevich ISMAILOV*

ÖZET

Tadqiqotimiz obeki hisoblanmish Qoraqalpog‘iston Respublikasi o‘zbek shevalari asosan qipchoq


guruhiga oid. Ushbu hududda mavjud shevalarda Mahmud Koshg‘ariy tomonidan tuzilgan “Devonu
lug‘atit turk” asarida qo‘llangan, bundan rosa 1000-yil avval mavjud bo‘lgan leksemalarning
hanuzga qadar til egalari tomonidan qo‘llanishda bo‘lib, saqlanib qolganligi tilning kumulyativ
vazifani yana bir isbotlaydi. Ajdodlarimiz tafakkuri mahsuli bo‘lmish ushbu yozma yodgorliklar
ulkan ma’naviy boylik sifatida ham qadrlidir. Kuzatishlarmizdan ma’lum bo‘ldiki, ayrim so‘zlar
hanuzga qadar o‘z ma’nosida saqlangan bo‘lsa, ayrim leksemalar tarixiy taraqqiyot jarayonlardagi
o‘zgarishlarga uchrab, hozirgi Qoraqalpog‘iston o‘zbek shevalarida tamomila teskari ma’noga ega
bo‘lib, enantiosemik vaziyatni yuzaga keltirgan. Ushbu asarda hozirgi davrda o‘zbek tilining turli
shevalarida faol qo‘llanishda bo‘lgan ko‘pgina leksemalar fonetik va morfologik o‘zgarishlarga
uchrab, shaklan va mazmunan o‘zgarganligin kuzatish mumkin. Bu kabi lisoniy holatlarni
Qoraqalpog‘iston Respublikasidagi qipchoq dialekiga oid shevalarda anchayin qo‘llanishda bo‘lib
kelmoqda.

Anahtar Kelimeler: O‘zbekiston, Qoraqalpog‘iston, o‘zbek shevalari, Mahmud Koshg‘ariy,


Devonu lug‘atit turk.

Ma’lumki, jamiki adabiy tillar avvalo muayyan hududdagi xalq tili asosida shakllanadi,
shevalardagi so‘zlar asosiga qurilgan va bu asosda boyib boradi. Jumladan, o‘zbek
adabiy tilining shakllanish borasida ham shu fikrga kelish mumkin. O‘zbekistonda
dialekt 3 ta guruhga bo‘linadi, ya’ni qarluq, o‘g‘uz va qipchoq guruhlari. Tadqiqotimiz
obekti hisoblanmish Qoraqalpog‘iston Respublikasi o‘zbek shevalari, asosan, qipchoq
guruhiga oid. Ushbu hududda mavjud shevalarda Mahmud Koshg‘ariy tomonidan
tuzilgan “Devonu lug‘atit turk” (DLT) asarida qo‘llangan, bundan rosa 1000-yil avval
mavjud bo‘lgan leksemalarning hanuzga qadar til egalari tomonidan qo‘llanishda
bo‘lib, saqlanib qolganligi tilning kumulyativ vazifani yana bir isbotlaydi. Ajdodlarimiz
tafakkuri mahsuli bo‘lmish ushbu yozma yodgorliklar ulkan ma’naviy boylik sifatida ham
qadrlidir. Kuzatishlarmizdan ma’lum bo‘ldiki, ayrim so‘zlar hanuzga qadar o‘z ma’nosida
saqlangan bo‘lsa, ayrim leksemalar tarixiy taraqqiyot jarayonida o‘zgarishlarga uchrab,
hozirgi Qoraqalpog‘iston o‘zbek shevalarida tamomila teskari ma’noga ega bo‘lib,
enantiosemik vaziyatni yuzaga keltirgan. Masalan, M.Koshg‘ariyning “Devoni lug‘atit
turk” asaridagi ütük (‫( )أڌﻚ‬DLT, I, 68), tawar (‫( )ﺗﺆﺭ‬DLT, I, 362), yalin (‫( )ﻳﻝﻦ‬DLT, III,
23), kerpiҫ (‫( )ﮔﺭﺙﺥ‬DLT, I, 455), ҫɵrak (‫( )ﺧﺭﮔ‬DLT, I, 388) kabi qator leksemalar hozirgi
Qorqalpog‘iston hududida yashovchi o‘zbek shevalarida qo‘llanishda bo‘lgan tarixiy
unsurlar hisoblanadi. Ta’kidlash lozimki, har bir tilning lug‘aviy qatlami fonetik jihatdan
tez o‘zgaruvchan bo‘lib, asrlar osha muayyan davrga xos bo‘lgan o‘zgarishlarni o‘zida
aks ettirib, qisman bo‘lsa ham shaklan o‘zgarmagan holda avloddan-avlodga o‘tib boradi.
Shu nuqtayi nazardan M.Koshg‘ariyning “Devonu lug‘otit turk” asari leksikasi turg‘un
va konservativ xarakterga ega bo‘lib, ular orasida ayrim leksemalar semantikasidagi
o‘zgarishlarni hisobga olmaganda o‘zlarining eng qadimgi, arxaik shaklini saqlab qolgan.
* Özbek Dili, Edebiyatı ve Folkloru Enstitüsü, Taşkent, Özbekistan
161
Ushbu asarda hozirgi davrda o‘zbek tilining turli shevalarida faol qo‘llanishda
bo‘lgan ko‘pgina leksemalar fonetik va morfologik o‘zgarishlarga uchrab, shaklan va
mazmunan o‘zgarganligin kuzatish mumkin. Bu kabi lisoniy holatlarni Qoraqalpog‘iston
Respublikasidagi qipchoq dialektiga oid shevalarda anchayin qo‘llanishda bo‘lib
kelmoqda. Bu kabi leksemalar, asosan, qon-qarindoshlik leksemalarini anglatuvchi, uy-
ro‘zg‘or buyumlarini anglatuvchi, qurilishga oid leksemalarni o‘z ichiga oladi. Quyida
har bir mavzuiy guruhlarni alohida ko‘rib chiqamiz.

Qarindoshlik ma’nosini anglatuvchi leksemalar Qoraqalpog‘istonda yashovchi o‘zbek


shevalarida M.Koshg‘ariyning “Devonu lug‘otit turk” asaridagi qo‘llanishda ekanligi
kuzatishlarimizdan ma’lum bo‘ldi. Masalan, eҫe (‫( )ﺁﺠﺎ‬DLT, I, 86) büyük kız kardeş,
ҫikan (‫ – )ﺤﻗﻦ‬yiğen, hala oglu, (DLT, I, 402), yezne (‫( )ﻳﺬﻨﺎ‬DLT, III, 35) – büyük kız kardeş
kocası, baldız (‫ )ڊﭑﺩﺬ‬bir adamın karısının küҫük kız kardeşi (DLT, I, 457), aba (‫ – )ﭑڊﺎ‬oyi
(DLT, 1, 13) kabi.

Kuzatishlarimizdan ma’lumki, bundan qariyb ming yil muqaddam yaratilgan Mahmud


Koshg‘ariyning «Devoni lug‘otit turk» asaridagi qarindoshlik ma’nosini anglatuvchi
leksemalarning bir talayi hozirgi davrda qo‘llanishdagi bo‘lgan Qoraqalpog‘istonning
o‘zbek shevalarida hech qanday leksik-semantik o‘zgarishsiz qo‘llanmoqda: балдыз
­– xotinning singlisi, әр – erkak kishi, әнә – ona, oyi, ѳгаj – ўгай қiз, ѳгаj оғул, ѳгаj
ата – ўгай, o‘gay qiz, o‘gay o‘g‘il, o‘gay ota, йанга – yanga, iнi – ini, uka, дәдә –
dada, ota, езна (езда) – katta qiz qarindoshining eri, кэлiн – kelin (Koshg‘ariy, 1960-63,
I, III: 426, 119, 144, 390, 119, 239, 113, 114, 315, 256, 213, 12, 384) kabilar nafaqat
Qoraqalpog‘istonda yashovchi o‘zbek shevalarida, balki O‘zbekistonning o‘zga hududiga
shevalarda mavjuddir.

Devondagi ayrim dehqonchilikka oid leksik birliklar hozirga qadar o‘zbek shevalarida
fonetik o‘zgarishlarga uchramagan holda, ammo semantik jihatdan davr taraqqiyoti
tufayli ayrim o‘zgarishlarga uchraganligini kuzatdik. Masalan, атыз (‫ )ﮂﮄﺬ‬har bir enli,
keng narsa ma’nosida (DLT, 3, 16) “Devoni lug‘atit turk” asarida keltirilgan. Ushbu
leksik birlik Qoraqalpog‘istondagi nafaqat o‘zbek balki, qoraqalpoq shevalarida ham faol
qo‘llanishda bo‘lib, o‘sha davrdagi ma’nosidan qisman uzoqlashib “dala, ekin ekiladigan
yer (maydon)” ma’nosiga ega bo‘lgan.

Ta’kidlash lozimki, davlatlarning ijtimoiy, iqtisodiy, madaniy kabi o‘zaro aloqalarining


rivojlanishi natijasida, albatta, shu xalqning tiliga o‘z ta’sirini ko‘rsatmasdan qolmaydi.
Bu aloqalar sababli turli leksik birliklarning paydo bo‘lishiga turtki bo‘lib, yangi
tushunchalarning kirib kelishiga imkon yaratib beradi. Mazkur hodisalarning natijasi
o‘laroq turkiy tillardagi ancha so‘zlar rus tiliga kirib borganini hozirgi rus tilidagi
товар, керпич, карандаш, утюг kabi leksik birliklar misolida ko‘rish mumkin. Ushbu
so‘zlar, albatta, turkiy so‘zlar hisoblanib, turli madaniy-iqtisodiy loqalarning rivojlanishi
natijasida o‘sha tildan doy olgan.

Mahmud Koshg‘ariyning “Devoni lug‘atit turk” asaridagi quyidagi ayrim leksik birliklar
buning yaqqol dalilidir. Ularning ayrimlari, ya’ni tawar (‫ – )ﺗﺆﺭ‬tovar, kerpiҫ (‫– )ﮔﺭﺙﺥ‬
kirpich shaklida hatto rus tilida faol qo‘llanishda bo‘lib kelmoqda.

Ma’lumki, tildagi muayyan leksik birliklar boshqa bir leksik birliklarga nisbatan qarama-
qarshi ma’nolarga ega bo‘lib, leksik antonimiyani yuzaga keltiradi. Ammo shunday
leksik birliklar ham mavjudki, unda so‘zning qarama-qarshi ma’nolarga ega bo‘lishi
162
xarakteriga ega bo‘lish hodisasi – enantiosemiyani vujudga keltiradi. Enantiosemiya
muayyan davrdagi qo‘llanishda bo‘lgan leksik birliklarning ma’nolarining qarama-
qarshiligi hamda o‘tmishdagi ma’lum bir leksemaning semantikasida o‘zgarishlarga
uchrab, hozirgi davrga kelib, avvalgi ma’nosiga qarama-qarshi ma’noda ishlatilishi
diaxronik enantiosmiyani yuzaga keltiradi. Tilning tarixiy taraqqiyoti natijasida so‘zdagi
bir ma’noning eskirib iste’moldan chiqishi natijasida unga qarama-qarshi bo‘lgan ma’no
yuzaga kelishi tilshunoslikda diaxronik enantiosemiya deb yuritilmoqda [3, b. 52-53].
Devondagi ayrim so‘zlarda ham bu kabi so‘zlarda ham diaxronik enantiosemiya bilan
bog‘liq jihatlar ko‘zga tashlanadi. M.Koshg‘ariy asaridagi “o‘g‘il bola jiyan” ma’nosini
anglatuvchi ҫikan (‫ )ﺤﻗﻦ‬kabi leksemalar Qoraqalpog‘istondagi hozirgi o‘zbek shevalarida
XII asrdagi ma’nosiga zid ma’noda “qiz bola dugona”si, qiz bolani ifodalab, diaxron
enantiosemiyani shakllantirganligining guvohi bo‘lishimiz mumkin.

M. Koshgáriyning Devonidagi bir qancha leksemalar Qoraqalpogʻistondagi oʻzbek


shevalaridagi frazeologizmlar tarkibida ham faol qoʻllanishda ekanligi kuzatishlarimizdan
ma’lum boʻldi. Masalan, olchoq (alchaq) so‘zi ham o‘z qatlamga oid dixron enantiosemik
so‘z ekanligini yozib, u eski turkiy tilda hozirgi ma’nosiga mutlaqo zid “kamtar”,
“tavozeli”, “yumshoq tabiatli, yuvosh” ma’nolarini anglatgan (DLT. I. 126) 2. Mahmud
Koshg‘ariy алп so‘zini izohlar ekan, alchaq so‘zi qatnashgan quyidagi illustrativ misolni
keltiradi: алп јағïда, алчақ ĵағïда – botir dushman bilan to‘qnashganda, yuvosh
tirishishda sinaladi (DLT. I. 77) kabi frazeologizmlar qoʻllanganini koʻrish mumkin.

Bundan tashqari, Devondagi aņil (‫( )ﺁذکڶ‬DLT. I.120) qadimiy unsuri ham Qoraqalpogʻiston
oʻzbek shevalarida frazeologizmlar tarkibida faol qoʻlanishda boʻlib, “ongligʻoning men
boʻldim” iborasida “kuzatmoq” ma’nosini ifodalaydi.

Aytish lozimki, Mahmud Qoshg‘ariyning “Devonu lug‘otit turk” asari turkshunoslikning


dastlabki ilmiy asaridir. Mazkur asar dastlabkigina bo‘lib qolmay, turkshunoslik tarixida
yaratilgan asarlarning eng mukammali, shunga muvofiq, Mahmud Qoshg‘ariyni buyuk
tilshunos va turkshunosligimizning asoschisi deyish mumkin.

Foydalanilgan adabiyotlar:

Atalay, Besim (1985), Divanü Lügati’t Türk Tercümesi. I-III, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.
Mahmud Koshg‘ariy (1960-1963), Devonu lug‘atit turk. I-III jildlar. Toshkent.
Odilov Y. (2015), O‘zbek tilida leksik va frazeologik enantiosemiya: monografiya.
Tafakkur nashriyoti, Toshkent.

163
164
ҚҰБАНҒАЛИ ХАЛИДИ: «ТАУАРИХ-И ХАМСА-И ШАРҚИ»
ЕҢБЕГІНІҢ ҚОЛЖАЗБАСЫ
Тұрсын ЖҰРТБАЙ *

АҢДАТПА
Қазақ тарихына қатысты аса құнды жәдігердің бірі – Құрбанғали Халидидің «Тарих-и
жарида-и жадида» (Жаңа тарих жазбалары) және «Тауарих-и хамса-и шарқи» (Шығыстың
бес тарихы) атты еңбектері болып табылады. Тарихшы екі шығармасын да өз заманының
талабына сәйкес исі түрік қауымының зиялылары мен оқымыстылары орнықтыруға
ұмтылған шағатай жазба мұраларын негізге ала отырып «ортақ тілде» жазды, яғни, түрік,
татар, өзбек, ұйғыр, қазақ, қырғыз, түрікмен, башқұрт, қырымшақ тілдерінің кітаби үлгісін
араластыра пайдаланып, араб пен парсы тілдерінің қадыми ғылыми терминдерін барынша
еркін қолданды. Құрбанғали Халидидің ғылыми ұстанымы терең де пайымды, жазу мәнері
анық, әр дәйегі дәлелді, ынталы ғылыми кеңістігі кең, талдауы мен салыстыруы қиын
тұстардың өзінде негізгі тақырыптың желісін қатаң сақтайды. Бұл мақалада Құрбанғали
Халидидің «Тауарих-и хамса-и шарқи» (Шығыстың бес тарихы) атты еңбегінің тілдік және
мазмұндық ерекшелігі сараланады.

Түйін сөз: Құрбанғали Халиди, Тауарих-и хамса-и шарқи, Шығыстың бес тарихы, шағатай
жазуы, қолжазба.

Қазақ тарихына қатысты аса құнды жәдігердің бірі – Құрбанғали Халидидің


«Тарих-и жарида-и жадида» – «Жаңа тарих жазбалары» [1] және «Тауарих-и
хамса-и шарқи» – «Шығыстың бес тарихы» [2] атты еңбектері болып табылады.
Бұл екі кітап та кезінде Қазандағы «Өрнек» баспасынан жарық көрді. Тарихшы екі
шығармасын да өз заманының талабына сәйкес исі түрік қауымының зиялылары
мен оқымыстылары орнықтыруға ұмтылған шағатай жазба мұраларын негізге
ала отырып «ортақ тілде» жазды, яғни, түрік, татар, өзбек, ұйғыр, қазақ, қырғыз,
түрікмен, башқұрт, қырымшақ тілдерінің кітаби үлгісін араластыра пайдаланып,
араб пен парсы тілдерінің қадыми ғылыми терминдерін барынша еркін қолданды.

Жалпы, ғылыми ортада қалыптаса қоймаған аралас тілде жазылған жәдігерлер де,
ол мәнерді ұстанушылар да санаулы ғана. ХІХ ғасырдың екінші жартысы мен ХХ
ғасырдың басында Шағабуддин Маржани, Каюм Насыри, Исмайыл Гаспаралы, Заки
Уәлиди Тоған, Мұстафа Шоқай сияқты ғұламалар мен оқымысты қайраткерлердің
сыбағасына бұйырған бұл үлгіні игеру де оңайға соқпайтын. Ол үшін үлкен тілдік
орта, ғылыми мектеп, ілім сабақтастығы қажет еді. Соның ішінде жадидтік-ислами
терминдерге басымдық берген «Тауарих-и хамса-и шарқи» жазбасы да қалың
жұртшылыққа кеңінен таралмады. Арнайы дайындығы бар, жоғарыда аталған
тілдерді жетік меңгерген оқымыстылардың назарына ғана ілікті, соның өзінде,
өкінішке орай, көпшіліктің ықыласын аударарлықтай деңгейде ғылыми айналымға
түспей келді.

Өткен ғасырдың алпысыншы жылдарында шығыстанушы Жамал Кармышева көне


тілдің қормалы, Құрбанғали Халидимен жақсы таныс, ол ұстаған мешітте уағыз
тыңдаған әрі туған құдасы Мұхамеджан Юсупов қарияның көмегіне сүйеніп,
«Тауарих-и хамса-и шарқидың» (1910) жалпы мазмұнымен мұқият танысып шығып,

* Л.Н. Гумилев атындағы Еуразия ұлттық университеті, Нұр-Сұлтан, Қазақстан


165
«Қазақстандық тарихшы-өлкетанушы және этнограф Құрбанғали Халиди» [3] атты
көлемді мақала жазды. Әдебиеттанушы Бүркіт Ысқақов та [4] марқұмның Аягөздегі
ұрпақтарымен кездесіп, «Таурих-и хамса-и шарқидың» Қазан басылымын Орталық
ғылыми кітапхананың қорына өткізді. Аталған адамдардың ықтияттылығының
және ұрпақтарының ықыласының нәтижесінде тарихшының қолжазбалары да осы
кітапхананың мұрағатына жинақталды [5].

Қазаннан шыққан басылымды ғалымдар Базарбек Төтенаев пен Аманжол Жолдасов


қысқарта мазмұндай аударып, 1992 жылы «Тауарих хамса: (Бес тарих)» [6] деген
атпен «Қазақстан» баспасынан шығарды. Тура сол басылымның көшірмесі М.
Әуезов атындағы әдебиет және өнер институты дайындаған «Әдеби жәдігерлер»
сериясының жиырмасыншы томында ғалым С. Қорабаевтің жетекшілігімен
грамматикалық және емілелік тұрғыдан өңделіп қайта жарияланды [7]. Сондай-
ақ шығыстүркістандық Хафиз Саттар Салих пен Қызыркелді Әбдірахманұлы
«Тауарих хамса: бес тарих» [8] деген атпен 2014 жылы Бейжің қаласындағы
«Ұлттар баспасынан» жеке кітап етіп жариялады. Сонымен қатар кей үзінділері
мен қысқартылған мәтіндері шетелдердегі және отанымыздағы әр түрлі жинақтарға
(Үрімжіде шығатын «Мұра» журналында және Станболда, Ташкентте, Қазанда
жарық көрген түрлі хрестоматиялық жарияланымдарға, Қазақ энциклопедиясына
т.б.) кірді. Ал «Тарих-и жарида-и жадида» – «Жаңа тарих жазбаларының» (1889)
көшірмелік нұсқасын Ахмет Вали Казани «Семипалатинская история. Факсимилия
и перевод» деген атпен 2001 жылы Берлин қаласында бастырып шығарды [9]. Осы
басылымды негізге алған татар ғалымы Міркасым Османов пен америка ғалымы
Аллен Ж. Франктің редакторлығымен 2005 жылы Бостон қаласында «Qurban-Ali
Khalidi. An Islamic Biographical dictionary of the Eastern Kazakh steppe 1170-1912»
деген атпен көшіріліп басылды [10].

Құрбанғали Халидидің өмірі мен ғылыми жолына арналған зерттеулер мен


мақалалар әр орайда, әр тілде оқтын-оқтын жарияланып келді. «Тауарих-и
хамса-и шарқидағы» ғылыми деректердің негізінде Жәмила Кармышева
«Қазақстандық тарихшы-өлкетанушы және этнограф Құрбанғали Халиди» [11],
А.Н. Мұқанова «Құрбанғали Халидтің «Тауарих хамса» еңбегі қазақ тарихының
дерегі ретінде» [12] деген тақырып бойынша арнайы кандидаттық диссертация
қорғады. Ғалымның немересі, педагогика ғылымдарының докторы, профессор
Исламия Рамазанқызы Халитованың ұйымдастыруымен «Таурих-и хамса-и
шарқидың» жарық көруіне 100 жыл толуына орай Алматы қаласында өткен
ғылыми конференцияның материалдары [13] жарық көрді. Сонымен қатар жалпы
шолу, таныстыру мақсатында жазылған, жекелеген тақырыптарға дәйек ретінде
алынған жарияланымдардың саны да біршама [13]. Солардың қатарында, бұрынғы
басылымдардағы жинақтала баяндалып аударылған тұстардағы түпнұсқаның түпкі
мәтініндегі астарды түсінбеген, немесе жаңсақ оқылған тұстарға сүйенген, тіпті, еш
дәлелге жүгінбестен ұшқалақ пікірлер білдірілген жарияланымдар да, зерттеулер
де қылаң беріп келеді.

Сондықтан да, әлі де болса ғалымның өмірі мен көзқарасын, ғылыми ұстанымдары
мен пікірлерін, жалпы жекелеген мәселелерге қатысты жасаған тарихи
тұжырымдарын бір жүйеге түсіру – ғылыми ділгір мәселе болып табылады. Осы
тақылеттес көптеген себептерге байланысты, «Тауарих-и хамса-и шарқидағы»
тарихи деректер мен шежірелік мәліметтерді барынша ықтиятты түрде салыстыру
барысында, халқымыздың қадыми тарихының қадари дерекнамасы болып отырған
166
бұл кітапты қайтадан ғылыми сүзгіден өткізу керектігі барынша анық аңғарылды.

Ең басты өкінішті бір жайт, Құрбанғали Халидидің өмірбаяны мен ғылыми ұстанымы
осы уақытқа дейін толық бір ізге түсірілмей келді. Бұрынырақта жарияланған
өмірбаяндық және ғылыми талдау еңбектерінде цензуралық қысымның кесірінен
ғалымның жеке тағдыры мен ұстанымдарына байланысты шетін деректер амалсыз
сыртқа ысырылып, ғылыми-көпшіліктің назарына ұсынылмады. Бұл олқылықты
ғалымның немерелері И.Р. Халитова, М.М. Халитова, Б.М. Халитов бірлесе
жазып шыққан «Құрбанғали Халидұлы: тарихшы, этнограф, ғалым» [13] атты
дерекнамалық жинақ қана қал-қадерінше толтыра алды. Мұнда ғалымның шығу
тегі шежірелік шеңберде қамтылған. Жекелеген тақырыпқа қатысты жинақталған
баяндамалық сыпаттағы дара пікірлер де орын алған. Авторлар: әр басылымда
Құрбанғали Халидидің шығу тегін әр аудармашы мен зерттеуші әр түрлі бұрмалап,
кітап не мақала қай тілде жарияланса, оқымыстыны сол елдің өкіліне жатқызып,
«өзбек тарихшысы», «татар тарихшысы», «ұйғыр тарихшысы», «қазақ тарихшысы»,
«қазақстандық тарихшы», «орта азиялық тарихшы» деп жазып келгеніне назар
аударады. Олар: «қазақ, ұйғыр, дүңген, татар, өзбек тарихына байланысты
ғалымның: әр ұлт, әр халық өз тарихын өзі жазғаны дұрыс» – деген пікіріне жүгініс
жасай келіп, ұлты басқа ғалымдардың қазақ тарихына қатысты мәселелерді өз
мүдделері үшін бұрмалап түзетуі кездесіп қалады, ондай мысалдардың қазір де
орын алып отырғанын дәлелдейтін дәйектер жеткілікті» [13], – деген уәж айтады.
Бұл – тек әдеп сақтауды ескертетін орынды уәж ғана емес, сонымен қатар, ғылыми
тұрғыдан тұрақтандыруды қажет ететін шетін мәселенің бірі.

Сондай-ақ, «Шығыстың бес тарихының» ғылыми ортада кең қолданылмай


келгенінің басты себебін, Құрбанғали Халиди мұрасына алғаш көз қырын салған
тарихшы-этнограф Жәмила Қармышева кезінде: ««Тауарих-и хамса-и шарқи»
– түрік пен татар, көне өзбек (шағатай) тілдерінің аралас үрдісінде жазылған.
Оның үстіне, шығарма мәтінінің араби сөздер мен терминдерге толы болуы,
арнайы дайындығы жоқ адамдардың оқуына аса қиындықтар туғызды», – деп [3]
түсіндірген болатын. Қазақ ғалымдары мұны «кітаби тіл» деп атайды.

Түйткілді мәселе, түрік, татар, шағатай тілінің аралас қолданылуымен шектелмейді,


өйткені, қашан А. Байтұрсыновтың төте жазуы айналымға түскенше баспадан жарық
көрген қазақ қисалары мен дастандары, «Дала уәлаяты» мен «Түркістан уәлаяты»
газеттері, Абайдың алғашқы жинағы да сол үрдісте басылып шыққан. Оны хат
таныған қазақтың бәрі де емін-еркін оқыған. Махамбет пен Ыбырай Алтынсариннің,
Абайдың туған-туысқандарына, ресми орындарға жазған хаттарының бәрі де
шағатай мәтінінде жазылған. Сондықтан да, «Тауарих-и хамса-и шарқидің»
мәтіні – сол тұста Құрбанғали Халидидің ұстазы, усул-жадид бағытының көсемі
Шағабуддин Маржани айналымға түсірген, Исмайыл Гаспаралы қалың қауымға
машһүр еткен, исі түркі тектес қауымға арналған усул-жадид үлгісіндегі «ортақ
тілде» жазылған деп толық сеніммен айтамыз. Ширек ғасыр ғана айналысқа түскен
бұл мәнерді оқитындар оқымыстылардың ішінде де сирек кездескен. Кейін әліпби
өзгерген соң мүлдем назардан қағыс қалды. Тек ХХ ғасырдың ортасында өзбек,
татар мағрифаттары мен мәтбуғаттары, жоғары ғылыми мекемелері ерекше ықтият
танытып, арнайы мамандар дайындауға бет бұрды. Қазақстандағы бірен-саран
мамандардың дені өз бетімен талаптанып, ықыласын бөлген жәдігершілер еді.

Тарихшының қолжазба мәтінінің барынша дұрыс оқылуын қамтамасыз ету


167
мақсатында Орталық ғылыми кітапханадағы Құрбанғали Халидидің қолжазбалары
мен Қазан басылымының мәтіндерін салыстырып көргенде, Қазан басылымының
өзінде біраз тұстардың қысқартылып кеткені аңғарылады. Мысалы, қолжазбадағы
«Орда сөзінің мағынасы» атты бөлімге қатысты кейбір беттер мен тараушалар
Қазан басылымында мүлдем жоқ.

Ал жоғарыда аталып өткен аударма басылымдардың ықтияттылықпен


тәржімаланғанына қарамастан, онда кездесетін араб, парсы, шағатай тілдеріндегі
сирек терминдер мен ұғымдар (мысалы, «Мустаани Биллә ибн әл-Мұғтасим» деген
тіркес адам аты есебінде берілген, ал оның арабша мағынасы – «Алланың қалауымен
ибн әл-Мұғтасим...», «Дарул» (мүлік) – қаланың атауы емес, мағынасы бойынша
– «хан сарайы» деген сияқты т.б. көптеген ұғымдар) жорамалмен тәржімаланған.
Адам мен жер аттарының жаңсақ оқылған жерлері де (Бірсажан – Барсжан, Жам –
Жем, Қаракөл – Қарақол, Лооб – Лоб-нор т.б.) бар. Кейбір мәтіндер не мазмұндалып
аударылған, не мүлдем қалып кеткен (Шығыс Түркістан, Орда, Төрелер, Шын
тарихы тараулары). Сол замандағы идеологиялық қысымға байланысты ислами
пайымдаулардың (Мысалы: әр бөлім мен тараудың басындағы, не ортасындағы, не
соңындағы: «Иә, раббым, қиындатпай жеңілдет және жақсылықпен аяқтауды нәсіп
ет! Бисми-л-ләһи-р-рахмани-р-рахим. Бұл Басталған сөз, аяқталған жазба, Барлық
кемшіліктерден (қателерден) ада, Барлық мазмұны жаңа» – деп басталатын т.б.
мінәжаттардың) дені қысқартылып кеткені байқалды.

Ал Бейжің басылымында Шығыс Түркістан атауы мүлдем аталмайды (Мысалы,


«Ресейдің Шығыс Түркістанға аяқ басуы» – «Россияның бұл жақтарға аяқ басуы»,
(«Шын мен қытай хандары» – «Шын-Жұңго хандары» т.б.), сонымен қатар
қытай әскерлерінің жазалау жорықтары және оған деген авторлық көзқарастар
жадағайланып берілген. Кей тұстары Алматы басылымының тікелей мазмұндалған
көшірмесі сыңайлы (Мысалы, «тарих ғылымы – әлемнің жаратылуы және
адамзаттың түрлі ұрпақтарының тіршілік-тынысымен, әділ патшалар мен жәбірші
әмірлердің істерімен қоса, қоғамның даму қағидаларына (заңдылықтарына)
қанықтырады» [6] – деген сөйлемнен басталатын «Ферғана хандары туралы» тарау
(9-12 беттер) Бейжің басылымында сөзбе-сөз қайталанады [8, 3-6 беттер]. Тек
«заңдылықтар» деген жақша ішіндегі сөз алынып тасталған. Мұның өзі заңдылық
дегенмен де, бәзбір тұстарда алдыңғы аудармашылар жіберген жаңсақтықтардың
сол күйі қайталануы көңілге кірбің түсіреді.

Сөз тізгінін тартарда айтарымыз, Құрбанғали Халидидің ғылыми ұстанымы терең


де пайымды, жазу мәнері анық, әр дәйегі дәлелді, ынталы ғылыми кеңістігі кең,
талдауы мен салыстыруы қиын тұстардың өзінде негізгі тақырыптың желісін қатаң
сақтайды. Деректер мен шежірелердің, өзге ғалымдардың ықпалына еріп кетпейді.
Әр тұста авторлық көзқарасы сенімді де батыл танылып отырады. Ғылыми еңбектері
жүйелі, әр қайсысы дербес зерттеу еңбектері бола тұра, «Тарих-и жарида-и
жадида» – «Жаңа тарих жазбалары» (1889) мен «Тауарих-и хамса-и шарқи» –
«Шығыстың бес тарихы» (1910) атты кітаптарындағы пікірлер мен деректер бір-
бірін толықтырып отырады. «Жаңа тарих жазбаларында», әсіресе, «Шығыстың бес
тарихы» еңбегінде шығыс тарихшыларының құрылымдық жүйесі қатаң сақталған.
Бір тақырыптан екінші тақырыпқа ауысар тұстағы екі бөлімнің арасын жалғастыру
немесе тыныс алу мақсатында, не өз көзқарасын білдіру ыңғайында, бір сәт
оқырманды ойландыру орайында келтірілген «Бәйіттер» де соның айғағы.

168
Біз де оқымыстының ой жүйесіне жүгіне отырып, оның: «Әй, ғалым адам, өткінші
дүниеге ілеспе! Келді кезек сіздерге, жазбай қалсаң өкінбе. Өйткені әр жазғаныңмен
шығады атың, Келіп жетіп сағатың» [14], – деген бәйітімен сөз әуселесіне тыныс
береміз.

Пайдаланылған әдебиеттер:
1. Қ. Халиди, Тарих-и жарида-и жадида – Жаңа тарих жазбалары // Қазан, 1889. 71
б.
2 Қ. Халиди, Тауарих-и хамса-и шарқи// Қазан: Өрнек баспасы, 1910. 798 б.
3.Кармышева Дж. Казахский историк-краевед и этногрф Курбангали Халиди//
Советская этнография. – 1971. – №1. –С. 100-109.
4. Ысқақов Б. Аягөз азаматы // Лениншіл жас7 - 1969 - 11 қараша; Ұмытылмас
есімдер. Ұлы ғалымдар өмірінен (ХV-ХХ ғасырлар). Жинақ. Құрастырған және
алғысөзін жазған Б.Ысқақов//Алматы. Қазақстан, 1994. 224 б.
5.ҚР Орталық ғылыми кітапханасының сирек кітаптар мен қолжазбалар қоры//
Қолжазба №335, 336, 337, 338
6.Халид Құрбанғали. Тауарих хамса: (Бес тарих) Аударғандар Б.Төтенаев,
А.Жолдасов //– Алматы: «Қазақстан», 1992. – 304 б.
7. Әдеби жәдігерлер. Жиырма томдық. 20-том. Қ.Халиди Тауарих хамса. Құраст:
Қорабай С., Құдасов С. - Тауарих хамса //Мәтін 39-258-бб.Тауарих хамса. Факсимиле
259-373 бб. – Алматы: «Таймас» баспа үйі, –2013. – 400 б.
8.Құрбанғали Халиди. Тауарих хамса (Бес тарих). Аударғандар: Хафиз Саттар
Салих, Қызыркелді Әбдірахманұлы //– Бейжің: «Ұлттар баспасы», –2014. – 470 б.
9.«Тарих-и жарида-и жадида» – Семиполатинская история. Факсимилия и перевод.
Состав. Ахмет Валиди Казани//– Берлин. 2001.
10.Qurban-Ali Khalidi. An Islamic Biographical dictionary of the Eastern Kazakh steppe
1170-1912. Redaktorlar: Allen J-Frank, Mirkasyim A. Usmanov. Brill. – Leiden-Boston,
2005.
11. Кармышева Дж. Казахстанский историк-краевед и этногрф Курбангали Халиди.
Дисс. Канд. // – Алматы. – 1973.
12. Мұқанова А.Н. Құрбанғали Халидтің «Тауарих хамса» еңбегі қазақ тарихының
дерегі ретінде. Тарих ғылымдарының кандидаты ғылыми дәрежесін алу үшін
дайындалған диссертацияның авторефераты// Қарағанды. -2007.
13. Халитова И.Р., Халитова М.М., Халитов Б.М. Құрбанғали Халидұлы: тарихшы,
этнограф, ғалым. Монография // – Алматы: «Evo Press», – 2014 -240 б.
14. Құрбанғали Халиди. «Тауарих-и хамса-и шарқи» – «Шығыстың бес тарихы»,
қолжазба, транскрипция, кітаби басылым, аударма. Ғылыми жетекшісі Т.Қ.Жұртбай.
Транскрипциялағандар Б.Мұстафаев, Ш.Бегімтаев. Қазақша аударғандар
Т.Жұртбай, Б.Мұстафаев, Ш.Бегімтаев. // А. 2016. –587 б.

169
170
KAZAKİSTAN (ALMATI) MİLLÎ KÜTÜPHANESİ ÖRNEĞİNDE TÜRKÇE
NADİR ESERLERİN KATALOGLANMASI [ERI/2018-009] PROJESİ*

Osman KABADAYI**

ÖZET

Bu çalışmada Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesinin Almatı’daki bir birimi
olan Avrasya Araştırma Enstitüsüne sunduğumuz [ERI/2018-009] kodlu kataloglama projesi
tanıtılacaktır. Söz konusu proje çerçevesinde Kazakistan (Almatı) Millî Kütüphanesi Nadir ve
Yazma Eserler Bölümünde bulunan Türkçe (Osmanlı ve Çağatay Türkçesi) nadir kitapların bilimsel
bir kataloğu hazırlanmıştır. Katalog kitabında incelemeye dâhil edilen her bir nadir eser için
kütüphanenin bulunduğu yer ile koleksiyon adı, kayıt numarası, eski kayıt numarası, eserin müellifi
(varsa mütercimi), eserin adı, eserin dili, yazı cinsi, konusu, cilt sayısı, tarihi ve yeri, varak (sayfa)
sayısı, satır sayısı, kitabın iç ve dış ölçüleri, kitabın kütüphaneye satın alınma bilgileri, fiziki durumu
ve eserle ilgili bilgilerin yer aldığı açıklamalar bölümü gibi toplam 16 adet bilgilendirici başlığa
yer verilmiştir. Takip edilebildiği kadarıyla bir kitapla ilgili bu oranda bilgilendirici başlıkların
tamamını bir arada veren herhangi bir katalog çalışmasına rastlanılamamıştır.
Anahtar Sözler: Kazakistan (Almatı) Millî Kütüphanesi, Türkçe, nadir eser, katalog, proje.

Giriş
Kataloglama, kütüphane materyallerine ait tanıtıcı bilgilerin önceden belirlenen kurallara
göre kaydedilmesi işlemidir ve araştırmacıların bilgiyi fark etmelerini ve bilgiye hızlı
bir şekilde ulaşmalarını sağlamaktadır. Kataloglamaya dair kuralların oluşturulması,
kütüphanelerin ilk ortaya çıkışından bu yana kütüphanecilerin de önemli bir uğraşı haline
gelmiştir. Kataloglamaya ilişkin ilk çalışma 1548 yılında Conrad Gesner’in Cataloguing
Methods başlıklı çalışmasında yaptığı kitapların raflardaki düzenine göre alfabetik
yazar dizini önermesiyle başlamıştır denilebilir. İlk kataloglama kuralı ise 1841 yılında
British Museum Rules adıyla Anthony Panizzi tarafından yayımlanmıştır. Kataloglamada
uluslararası standartlaşma Paris’te 1961 yılında 52 ülkenin katılımıyla düzenlenen
“Kataloglama İlkeleri Milletlerarası Konferansı”ndan sonra gerçekleştirilmiştir. Bu
konferans aynı zamanda bilgisayarların kataloglama işleminde kullanılmasına da zemin
hazırlamıştır. Bunun sonucunda da 1990’lara gelindiğinde elektronik ortamda bilginin
organizasyonu için üst veri (metadata) kullanılmaya başlanmıştır. Üst veri, elektronik
ortamda bulunan bilgi kaynakları hakkında yapısal düzenlemeler getiren ögelerdir.
(Bayter 2009: 135). Geçmişte kütüphaneler kart kataloglar kullanmak suretiyle kendi
bibliyografik kayıtlarını okuyucuya sunarken bilgi teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte
bu kayıtları elektronik ortamda oluşturmaya ve hatta ağ ortamında kullanıma açmaya
başlamıştır. Günümüzde teknolojinin gelişimine paralel olarak “Resource Description
and Access”, kısa adıyla RDA adı verilen yeni bir kataloglama standardı geliştirilmiştir.
RDA, kataloglama kurallarının kullanımını ve yorumlanmasını kolaylaştırmayı, tüm
bilgi ortamları için bibliyografik denetimi etkili bir şekilde sağlamayı, bilgi kaynakları
arasında hiyerarşik ve mantıksal ilişkileri kurmayı, kütüphane verilerini farklı
kaynaklardaki verilerle bütünleştirmeyi ve bilgi kaynaklarına erişim için işlevsel bir yapı

* Bu proje Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü tarafından
desteklenmiştir. Proje Kodu: ERI/2018-009 (This project was supported by Eurasian Research Institute of
the Khoca Akhmet Yassawi International Kazakh-Turkish University. Project code: ERI/2018-010). Proje
Yürütücüsü: Osman KABADAYI
**Abai Kazakh National Pedagogical University (Almaty/Kazakhstan) E-mail: kabadayiosman@yandex.com
171
sunmayı hedefleyen yeni bir yaklaşımdır (Özel 2015: 23). Gelecekte kütüphanelerde hem
kataloglamanın hem de veri tabanlarının etkileşimli olacağı öngörülebilir.
Evren ve Örneklem
Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsüne
sunulan kataloglama projesinde araştırma evreni ilk olarak Kazakistan’ın Almatı şehrinde
yer alan Kazakistan Bilimler Akademisi (Ğılım Ordası) Kütüphanesi ile Kazakistan Millî
Kütüphanesi Nadir ve Yazma Eserler Bölümündeki Osmanlı ve Çağatay Türkçesiyle kaleme
alınmış nadir ve yazma eserler seçilmiş idi. Kazakistan Bilimler Akademisi (Ğılım Ordası)
Kütüphanesinin Cengiznâme, Rüstemnâme-i Türkî, Sebâtü’l-Âcizîn, Kısas-ı Enbiyâ gibi
eser nüshalarının varlığıyla özellikle Çağatay sahası eserleri açısından zengin ve önemli
bir kütüphane olduğu söylenebilir. Bu nedenle ilk olarak bir hayli el yazması ve nadir
eseri bünyesinde barındıran ve düzenli bir kataloğu da bulunmayan Kazakistan Bilimler
Akademisi Ğılım Ordası Merkez Bilimsel Kütüphanesinden kataloglama çalışmalarına
başlandı. Ne var ki çalışmalara başlandıktan kısa bir süre sonra bu kütüphanenin Nadir
Kitaplar, El Yazmaları ve Ulusal Edebiyat Bölümü Başkanı kataloglama çalışmalarının
kendi ekipleri tarafından yürütülmek istendiğini ve çalışmamızın sonlandırılmasını talep
etti. Bu nedenle projenin evreni zorunlu olarak daraltılıp örneklem Kazakistan Millî
Kütüphanesindeki Türkçe (Osmanlıca ve Çağatayca) nadir eserler ile sınırlandırıldı.
Kazakistan Millî Kütüphanesinde Önceki Kataloglama Çalışmaları
Tarihî Türk lehçelerinden Çağatayca ve Osmanlıca, modern Türk lehçelerinden Azerice,
Kazakça, Kırgızca, Başkurtça, Özbekçe, Tatarca, Uygurca ile kaleme alınmış günümüzde
nadir eser değeri taşıyan Arap harfli kitaplar Kazakistan’ın Almatı şehrinde bulunan
Kazakistan Millî Kütüphanesinin Nadir ve Yazma Eserler Bölümünde yer almaktadır. Bu
eserlerin bir kısmı Kazan (Tataristan), Kahire (Mısır), Taşkent (Özbekistan), Orenburg
(Rusya), St. Petersburg (Rusya) ve İstanbul (Türkiye) gibi merkezlerde basılmıştır.
Kazakistan Millî Kütüphanesi Nadir ve Yazma Eserler Bölümünün ise Türk tarihi, Türk dili
ve edebiyatının bu son derece önemli eserleri ile ilgili belli başlı bilimsel bir kataloğunun
bulunduğunu söylemek güçtür. Konuyla ilgili olarak sadece el yazması eserlere yönelik
Arapça, Farsça ve Türkçe gibi dillerde yazılmış karışık ve dağınık vaziyette bulunan
çekmece fişleri ile Sovyetler Birliği dönemindeki Kazak araştırmacıların kendi el yazıları
ile yazdıkları bibliyografik bilgiler içeren 1981 yılına ait bir defter bulunmaktadır. Bu
defterde çoğu yerde Arap harfli metinlerin okunma bilgilerinin sağlıklı ve doğru olmadığı
tespit edilmiştir. Kazakistan Millî Kütüphanesinin Nadir ve Yazma Eserler Bölümünde
yer alan çeşitli dillerde yazılmış eserler üzerine kataloglama çalışması ilk olarak S.L.
Sautbekov tarafından yapılmıştır (Sautbekov 1981). “Сирек Кездесетін Кітаптар
мен Қолжазбалар Бөліміндегі Шығыстық Кітартар” (Nadir Görülen Kitaplar
ile El Yazmaları Bölümündeki Doğuya Ait Kitaplar) başlığını taşıyan bu ilk çalışma
araştırmacının kendi el yazısı ile kaleme kaldığı bir defterdir.
Kazakistan Millî Kütüphanesinin “Сирек Кездесетін Кітаптар мен Қолжазбалар
Бөліміндегі Шығыстық Кітартар” (Nadir Görülen Kitaplar ile El Yazmaları
Bölümündeki Doğuya Ait Kitaplar) başlıklı 1981 yılına ait elle yazılmış defterdeki
bilgilere göre nadir eserler iki gruba ayrılmıştır: Bunlardan birinci grubu Sovyet
Halklarının Dilindeki Kitaplar (s.1-225) oluştururken ikinci grup Yabancı Dildeki
Kitaplar (s.226-696) bölümünden oluşmakta ve Osmanlı Türkçesi ile yazılmış nadir
eserlere bu grupta yer verilmektedir. Buna göre nadir eserlerin sayısal olarak dağılımı
şu şekildedir: Sovyet Halkının Dilindeki Kitaplar bölümünde Kazakça 121, Tatarca 207,
Özbekçe 54, Çağatayca 50, Kırım Tatarca 44, Azerice 22, Kırgızca 21, Başkurtça 10,
172
Urduca 10, Tacikçe 4, Uygurca 4, toplamda 547; Yabancı Dildeki Kitaplar bölümünde
ise Arapça 792, Türkçe (Osmanlı Türkçesi) 404, Farsça 207 ve toplamda bu bölümde
1403 nadir eser bulunmaktadır. Arap harfleriyle ve Osmanlı Türkçesiyle yazılmış nadir
eserlerin büyük çoğunluğu matbu olmakla birlikte taşbaskı eserler de göze çarpmaktadır.
Bu defterde kayıtlı doğu dillerine ait kitapların toplam sayısı 1950’dir. Bütün tarihî ve
modern lehçeleri birlikte düşünüldüğünde bu deftere göre Türkçe nadir kitap sayısı ise
937’dir (Sautbekov 1981). Bunlardan başka Kazakistan Millî Kütüphanesinde Arapça,
Farsça ve Türkçe gibi dillerde yazılmış karışık vaziyette bulunan el yazması eserlerin
listelerinin yer aldığı bir de çekmece fişleri bulunmaktadır ve burada çoğu Çağatayca
olan Türkçe el yazması eserlerin sayısı bilinmemektedir.
Sautbekov’un el yazısı ile hazırladığı defterden sonra bir de Nahide Şimşir tarafından
hazırlanmış olan Almatı Kütüphanelerindeki Arap Harfli Türkçe Kitaplar Bibliyografyası
isimli bir çalışma bulunmaktadır (Şimşir 2008). Söz konusu çalışmada kütüphanelerdeki
nadir eserler bizzat görülememiş, çalışma sadece Сирек Кездесетін Кітаптар мен
Қолжазбалар Бөліміндегі Шығыстық Кітартар isimli defterle çekmece fişlerindeki
bibliyografik bilgilerin Türkiye Türkçesine aktarılması ile sınırlı kalmıştır. Şimşir
tarafından hazırlanan bibliyografya kitabı bir katalog çalışması olmayıp bu yayında
birçok yerde eser ve yazar adlarıyla ilgili okuma yanlışları ve eksikliklerin olduğu
gözlemlenmiştir. Ayrıca Şimşir’in çalışmasında bazı eserlerin bibliyografik bilgilerine
yer verilmediği de tespit edilmiştir. Söz gelimi bu çalışmada 1749-1765 ve 1769-1780
numaralar arası kayıtlı eserlerin bibliyografya bilgileri bulunmamaktadır.
Sautbekov (1981) ve Şimşir’in (2008) eser veya yazar adlarıyla ilgili okuma yanlışlarından
bazıları aşağıdaki tabloda listelenmiştir:

Kayıt Sautbekov’un Okuması Şimşir’in Okuması Doğrusu


Numarası
1451 Terjimet-ül Mustitaruf Tercüme-i Mustitaruf Tercümetü’l-Mustatraf

1483 Sinusiler Sinusiler Senusiler ve On Üçüncü


Asrın En Büyük Mütefekkir-i
İslâmisi Abdülhamid ve Seyyid
Muhammed el-Mehdi
1489 İtaliya Nadur İtalya İtalya Nedir?

1641 Muhammedu’l-Barkun Mehmede’l-Berkan Muhammed Birgevî

1685 Namak Kemal, Urak Prişan Namık Kemal, Evrâk-ı Namık Kemâl, Evrâk-ı Perişan
Perişan
1724 Molla Fuzuli Molla Mehmed bin Mevlana Fuzuli
Süleyman Fuzulî
Bağdadî
1732 Tecvid İstanbul Tecvid Tecvîd
1734 Tilmak Tilmak Tercüme-i Telemak

1737 [yazar ismi yok] [yazar ismi yok] Muhammed Emin bin Hasan
Tarikat Muhammadiya, Tarikat-i Muhammediye, el-Ofî -
Selamet İnsan Risalesi Selâmet-i İnsan Tarikat-ı Muhammediyenin
Risaleleri ve Ahlâkların ve Şeriâtın
Hülâsalarını Beyan İder
Nesâyıh-ı İhvân ve Selâmet-i
İnsan Risâlesi

173
1817 Muhammed bin Yakup Mehmed b. Yakup b. Fîrûzâbâdî - el-Okyânusü’l-
Şirazî - Terjimat-ül Kamus Şirazî - Tercümetü’l- basît fî tercemeti’l-Kâmûsu’l-
Kamus muhît
498 V. de Véliaminof Zernof El-Lugatü’n-Nevaîyye ve’l-
[yazar adı olarak [yok] İstişhadatü’l-Çağatayiye
gösterilmiş] [Abuşka Lügati]

Kazakistan Millî Kütüphanesindeki Türkçe (Osmanlı Türkçesi) nadir eserlerle ilgili bir
diğer çalışma da T. A. t Zamzayeva arafından yapılmıştır. Bu makalede 19 ve 20. yüzyılın
başlarında basılan bazı Osmanlıca kitapların Kazakistan Millî Kütüphanesine geliş
öyküsü kaleme alınmış ve birkaç nadir kitap tanıtılmıştır (Zamzayeva, 2011).
Projede İzlenen Yöntem
Kataloglama çalışmalarındaki önemli adımlardan biri bibliyografik künye fişlerinin
hazırlanmasıdır. Künye fişi ise nadir eserin künyesini tespit etmekle uğraşan kişinin
hazırladığı, bir nadir veya yazma eser kataloğunda bulunması gereken künye bilgilerini
ihtiva eden fişlerdir (Babaarslan 2016: 3). Kataloglama çalışmalarına başlamadan önce
künye fişleri hazırlandı. Ayrıca başta Türkiye olmak üzere dünyadaki çeşitli merkez
kütüphanelerin kataloglama yöntemleri incelendi. Buna ek olarak kataloglama ile ilgili
yapılmış bilimsel çalışmalardan da istifade edilerek katalog kitabında bulunması gereken
bilgilendirici başlıklar tespit edildi. Bu yöntemde araştırmacıların daha geniş ve detaylı
bilgi almalarını sağlamak amacıyla kütüphanede bulunan her kitap için kütüphanenin
bulunduğu yer ile koleksiyon adı, kayıt numarası, eski kayıt numarası, eserin müellifi
(varsa mütercimi), eserin adı, eserin dili, yazı cinsi, konusu, cilt sayısı, tarihi ve yeri,
varak (sayfa) sayısı, satır sayısı, kitabın iç ve dış ölçüleri, kitabın kütüphaneye satın
alınma bilgileri, fiziki durumu ve eserle ilgili bilgilerin yer aldığı açıklamalar bölümü
gibi toplam 16 adet bilgilendirici başlığa yer verildi. Katalog bilgileri verilen hemen her
nadir eser için o eserle ilgili bir açıklama verilmeye de gayret edildi. Takip edilebildiği
kadarıyla bir kitapla ilgili bu oranda bilgilendirici başlıkların tamamını bir arada veren
herhangi bir katalog çalışmasına rastlanılamamıştır.
Proje Çıktısı
Projenin çıktısı Kazakistan (Almatı) Millî Kütüphanesindeki Arap Harfli Türkçe Nadir
Eserler Kataloğu başlıklı katalog kitabıdır. Kazakistan Millî Kütüphanesindeki Arap
harfli Türkçe (Osmanlıca ve Çağatayca) nadir eserlerin katalog bilgilerini ihtiva eden
bu çalışma, bir giriş ve bunu takip eden iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde
Osmanlı Türkçesine ait kitapların katalog bilgileri yer alırken ikinci bölümde Çağatay
Türkçesine ait kitapların katalog bilgileri bulunmaktadır. Katalog bilgileri verilen nadir
eserler Kazakistan Millî Kütüphanesinde kayıtlı numara sırasına göre sıralanmıştır.
Bununla beraber araştırmacıların katalogda aradığı kitabı rahatça bulabilmelerini sağlamak
amacıyla çalışmanın sonuna bir de yazar/eser dizini eklenmiştir. Çok ciltli kitaplar için
ayrı ayrı değil tek bir katalog bilgisi verilmiş, ciltlerle ilgili bilgilere açıklamalar kısmında
değinilmiştir. Aynı durum bir kitabın birden fazla nüshasının bulunduğu durumlar için de
geçerlidir.
Katalog çalışması hazırlanırken kütüphane bilgi fişleri ile nadir eserlerin kayıtlı olduğu
çekmece katalogları da baştan sona taranmıştır. Kütüphanede Arapça ve Farsça kitapların
arasına karışmış ve kütüphane fişlerine Arapça, Farsça şeklinde sehven kaydedilmiş
Türkçe kitaplar tespit edilmiştir. Sözgelimi 868 numarada kayıtlı Yunus Emre Divânı
kütüphane kayıtlarında Arapça kitaplar bölümünde yer almaktadır. Bu tür kitapların
174
katalog bilgileri “Farklı Bölümlerde Kayıtlı Osmanlıca Kitaplar” ve “Farklı Bölümlerde
Kayıtlı Çağatayca Kitaplar” alt başlıkları altında değerlendirilmiştir.

Sonuç
Yürütücülüğünü üstlendiğimiz ve Avrasya Araştırma Enstitüsü’ne sunulan [ERI/2018-
009] kodlu proje neticesinde Kazakistan (Almatı) Millî Kütüphanesi Nadir ve Yazma
Eserler Bölümünde bulunan Türkçe (Osmanlı ve Çağatay Türkçesi) nadir kitapların
bilimsel bir kataloğu ortaya konulmuştur. Dili Türkiye Türkçesi olan katalog kitabının
Kazakçası da en kısa sürede hazırlanacaktır. Kitap kataloğun yanı sıra Kazakistan (Almatı)
Millî Kütüphanesindeki nadir eserlerin birbiriyle bağlantılı kaynakları kullanıcıya
en doğru şekilde sunabilen “Resource Description and Access” (RDA) sistemiyle de
ağ ortamında kataloglanması gerekmektedir diye düşünmekteyiz. RDA sistemiyle
kaydedilmiş bir eser katalog sisteminde arandığında o eserle bağlantılı diğer eserler de
listelenmektedir. Dolayısıyla RDA, araştırmacılar için rehber niteliğinde bir kataloglama
sistemidir. Hazırlamış olduğumuz katalog kitabı bu yeni kataloglama standardına da
zemin hazırlamıştır.

Kaynaklar:

Babaarslan, G. (2016). “Bir Yazma Eser Kataloğunda Bulunması Gereken Nitelikler ve


Arnavutluk Devlet Arşivleri Osmanlı Yazmalar Kataloğu’nun Bu Açıdan İncelenmesi”,
Journal of Turkish Language and Literature, 2 (2), 1-18.
Bayter, M. (2009). “Kataloglama Nereye Gidiyor?”, Türk Kütüphaneciliği 23,1: 134-150.
Kabadayı, O. (2018). “Kültürel Mirasın Bir Unsuru Olarak Nadir Eserlerin Kataloglanması
ve Dijital Ortama Aktarılması: Kazakistan Millî Kütüphanesi Örneği”, II. Uluslararası
Kültürel Miras ve Turizm Kongresi Bildiri ve Özet Kitabı [Editör: Necmi Uyanık vd.],
Eğitim Yayınevi, Konya: 206-212.
Özel, N. (2015). “Bilginin Düzenlenmesine Yönelik Yeni Bir Standart: Resource
Description and Access (RDA)”, Bilgi Dünyası, 16 (1): 23-44.
Şimşir, N. (2008). Almatı Kütüphanelerindeki Arap Harfli Türkçe Kitaplar Bibliyografyası,
Abay adındaki Kazak Millî Pedagoji Üniversitesi Basımevi, Almatı.
Zamzayeva T. A. (2011). Kazakistan Cumhuriyeti Milli Kütüphanesi Nadir Kitaplar ve El
Yazmaları Bölümü’ndeki Devrim Öncesi Türk (Osmanlı) Kitap Koleksiyonu (Коллекция
дореволюционной турецкой (османской) книги из фонда редких книг и рукописей
национальной библиотеки рк), Milli kütüphane №: 2-3 (8-9): 48-54.
Sautbekov, S. L. (1981). Nadir Görülen Kitaplar ile El Yazmaları Bölümündeki Doğuya
Ait Kitaplar (Сирек Кездесетін Кітаптар мен Қолжазбалар Бөліміндегі Шығыстық
Кітартар), Kazak SSR A.Ş. Puşkin Devlet Kütüphanesi, Almatı.

175
176
MOLLA ALİ’NİN RĀFİʿÜ’L-ĠUBŪŞ FĮ FEŻĀİLİ’L-ĤUBŪŞ ADLI ESERİNİN
İMLÂ ÖZELLİKLERİ*

Ceren KABADAYI *

ÖZET

Türk dilinin çeşitli dönemlerinde farklı alfabeler kullanılmıştır. Arap alfabesine dayalı yazı
sistemi en uzun dönemi kapsamaktadır, bu alfabeyle Türk dilinin çeşitli yazı dillerine ait çok
sayıda el yazması ve nadir eser bulunmaktadır. Bunlar arasında Osmanlı Türkçesine ait Arap
harfli el yazması metinler de, sayılarının çokluğu ile ait oldukları dönemin dil ve edebiyatının
incelenmesine geniş imkân sağlamaları bakımından oldukça önem taşımaktadır. Öncelikle doktora
tezimize, bu vesileyle de bu çalışmaya konu olan Rāfiʿü’l-Ġubūş fį Feżāili’l-Ĥubūş başlıklı el
yazması eser H/1021 yılında kaleme alınmış olması sebebiyle 17. yüzyılın ilk yıllarına ait veriler
sunmaktadır. 240 varaktan oluşan ve her varakta 17 satır bulunan bu eser; Osmanlı Türkçesinin
Eski Anadolu Türkçesinden daha da uzaklaştığı, özellikle nesirde önemli eserlere sahip bu yüzyılın
dil özelliklerini yansıtmakla birlikte Habeşîler üzerinden dönemin sosyal yapısını da bir Habeşî
gözüyle sunmaktadır.

Bu çalışmada transkribe edilen metin üzerinden eserin imlâ özelliklerine dair bazı tespitler sunularak
eserin ait olduğu döneme katkılar sunulmaya çalışılacaktır.

Anahtar kelimeler: Rāfiʿü’l-Ġubūş fį Feżāili’l-Ĥubūş, Ali b. Abdurrauf el-Habeşî (Molla Ali),


Osmanlı Türkçesi, tarihî metin, imlâ özellikleri.

Eserin Müellifi

Eserde kendini Ali bin Abdu’r-rauf el-Ĥabeşį olarak tanıtan müellif tarihî kaynaklarda
Molla Ali adıyla da yer almaktadır. Müellif hakkında bilgiye ulaşabildiğimiz en eski
kaynaklardan biri olan Sicill-i Osmanî’de Molla Ali, “Ali Efendi” adıyla görülmektedir
(SO, 595).

El-Habeşî adıyla anılmış olması bugün Etiyopya’yı düşündürse de dönemindeki


kullanımıyla Zangibar’ı karşılayan Afrika topraklarından köle olarak Osmanlı topraklarına
getirilmiş, ancak yolunun Mehmet Ağa ile kesişmesi Molla Ali’nin önünde önemli kapılar
açmıştır. Çünkü Molla Ali’nin hayatına yön veren en önemli olay, belki de kendisi gibi bir
Afrikalı olan Dârüssaâde ağası Mehmet Ağa’nın yanına verilmesidir. Bu durum, Molla
Ali’nin ilerleyen zamanlarda devlet kademelerinde çeşitli görevlere getirilmesine vesile
olacaktır (Tezcan, 2007: 96).

Molla Ali’nin Osmanlı tarihinde yüksek mertebelere ulaşması yalnızca Mehmet Ağa ile
ilgili değildir. Mehmet Ağa’nın vesilesi ile önce Taşköprüzade Kemaleddin Efendi’nin,
onun ardından Valide Sultan’ın müderrisi Sunullah Efendi’nin öğrencisi olmuş ve
sonrasında Sadeddin Efendi’den mülazemet alarak müderrislik ya da kadılık görevi için
ilk adımını atmıştır (ZŞA, 684). Bu merhalelerin neticesinde Molla Ali Süleymaniye
müderrisliğine kadar yükselmiştir. Kariyerindeki bir diğer önemli basamak Anadolu
kadıaskeri olarak Osmanlı tarihinde Divan-ı Hümayun’a giren ilk Afrikalı olmuş

* Bu çalışma, Prof. Dr. Nadir İLHAN danışmanlığında hazırlanan “Alî b. Abd er-Ra’ûf el-Habeşî - Râfi’u’l-
Gubûş fî Fezâ’ili’l-Hubûş” başlıklı doktora tezine dayanılarak hazırlanmıştır.
** Öğr. Gör., Ahi Evran Üniversitesi Rektörlüğü, Türk Dili Bölümü, e-posta: ceren.oguz@ahievran.edu.tr
177
olmasıdır (Tezcan, 2007: 100).

Müellifin hayatıyla ilgili bu kısa bilgiden Türkçeyi sonradan öğrenmiş olsa da müderrislik
mertebesine ulaşmış olmasıyla Osmanlının diline ne derece hâkim olabileceğine dair bir
çıkarım yapmak mümkündür.

Eser Hakkında

Molla Ali’nin Rāfiʿü’l-Ġubūş fį Feżāili’l-Ĥubūş adlı bu yazma eseri, İstanbul


Kütüphanelerinde Türkçe Tarih Coğrafya Yazmaları arasında Fatih (Süleymaniye Ktb.)
4360 numarada kayıtlıdır. Ayrıca eserin Millî Kütüphane’de de bir mikrofilmi (No: 680)
bulunmaktadır. Eser müellif hattı olup bilinen başka bir nüshası bulunmamaktadır. Eserin
yazılış tarihi 1612 (H/1021) olarak belirtilmiştir. Eksiksiz bir şekilde günümüze ulaşmış
olan eser 240 varaktan oluşmakta ve her sayfada 17 satır bulunmaktadır. Nesih yazı ile
yazılmış olan metinde bulunan talik derkenarlar, “kamus” ifadesi de eklenerek çoğu
zaman, ilgili varakta geçen bir sözcüğün anlamını vermektedir.

Dört bab ve bir mukaddimeden oluşan eser genel olarak Habeşîlerin faziletlerini
anlatmaktadır.

Eserin ortaya çıkışının altında yatan sebepler ve özellikle de müellifin içinde bulunduğu
sosyolojik durum bu çalışmada ele alınmakta olan imlâ hususunda önem arz etmektedir.
Kaynaklarda yer alan bilgilerden ve kendini el-Habeşî olarak tanıtmasından müellifin
Osmanlı topraklarına köle olarak getirildiği anlaşılmakta ancak Türkçeyi kaç yaşında
öğrendiği bilinmemektedir. Bunun yanı sıra müderrislik yapacak derecede iyi bir eğitim
almış olması eserin dilini, dolayısıyla da imlâsını incelerken göz ardı edilmemesi gereken
bir husustur.

Çalışmamıza konu olan eserin ait olduğu Osmanlı Türkçesi yaklaşık beş yüzyıl boyunca
kullanılmış, dolayısıyla dilin doğası gereği süreç boyunca değişimlere maruz kalmıştır.
Buna bağlı olarak da dil özellikleri bakımından sınırları kesin olarak çizilemeyen
dönemlere ayrılmıştır. Ergin’in sınıflandırması ile 17. yüzyıl, Osmanlı Türkçesinin ikinci
evresi içinde yer almaktadır (Ergin, 2009: 18). İncelediğimiz metin de yazılış tarihi
bakımından Osmanlı Türkçesinin bu ikinci evresine ait eserlerdendir.

Harekelerin kullanımında Eski Anadolu Türkçesindeki yoğunluğun 17. yüzyıl Osmanlı


Türkçesinde seyreldiği görülse de tez çalışmamıza konu olan metin, ilk 27 varak
dışında bazı varaklarda seyrek olmakla birlikte harekeli bir metindir. Bu da metnin dil
ve imlâ hususlarında özellikle de fonolojik incelemede daha doğru veriler elde edilmesi
bakımından önem taşımaktadır.

Kartallıoğlu’nun ifade ettiği gibi yazım hızını düşürmesi ve imlânın kalıplaşması


sebepleriyle Osmanlı Türkçesi dönemi eserlerinde hareke kullanımının azalması durumu
incelediğimiz metinde de göze çarpmaktadır (Kartallıoğlu, 2011: 20). Harekelerin
kullanımındaki bu tercih metinde dağınık şekilde değil harekelerin metnin orta
bölümündeki varaklarda düzenli, sonlara doğru seyrelmiş olarak kullanılması şeklindedir.

Osmanlı Türkçesinin imlâsı ile ilgili olarak ikili yazımların varlığından söz etmek
mümkündür. Osmanlı Türkçesinin çok geniş bir coğrafî alanda kullanılması ve imlâyı
düzenleyen bir otoritenin yokluğu gibi sebeplerle yazı hiçbir zaman tam anlamıyla gerçek
178
bir standarda kavuşamamış, sözvarlığı ve morfoloji açısından imlâda ikili hatta üçlü
şekiller görülmüştür (Turan, 2000: 221). İncelemekte olduğumuz metin de çok büyük
oranda olmasa da sözcüklerin yazımında tercih edilen farklılıklarla bu görüşü destekler
niteliktedir.

Eserin İmlâ Özellikleri

Yazıldığı dönem ve dil özelliklerine bakıldığında 17. yüzyıl Osmanlı Türkçesi dönemine
ait olan eser nesih yazı ile kaleme alınmıştır.

Metnin büyük bir bölümü harekeli olarak yazılmıştır. Özellikle giriş kısmında harekesiz
bir yazım tercih edilmiş olsa da harekeli bölümler metnin imlâ özelliklerini ortaya koyma
bakımından yeterlidir. Metnin giriş bölümünde hareke neredeyse hiç kullanılmamışken
27. varak itibarıyla tamamen harekeli bir yazıya geçilmiştir. Metnin yarısından sonra ise
harekelerin seyreldiği ancak tamamen terk edilmediği görülmektedir.

1. Ünlülerin Yazılışı

Türkçede ünlüleri Arap alfabesinin tek bir işareti ile aktarmak mümkün olmadığı için
temsil işaretlerinin kullanımında da bir düzen ve kararlılık oluşmamıştır (Tulum, 2011:
65). Bu duruma bağlı olarak ünlülerin gösterilmesinde birden çok işaret kullanılmıştır.
İncelediğimiz metinde de ünlülerin yazımında tercih edilen işaretler sözcüğün içindeki
konumuna göre aşağıda sıralanmıştır.

/a/ ünlüsünün yazılışı

Metinde /a/ ünlüsü söz başında elif ve medli elif ile olmak üzere iki şekilde gösterilmiştir:

· elif (‫ )ﺎ‬ile: ‫ ايدر‬aydur 19b/17, ‫ اغزكه‬aġzıŋa 43b/11, ‫ آشاغه‬aşaġa 48a/3,

· medli elif (‫ )ﺂ‬ile: ‫ آته سيدر‬atasıdur 20b/9, ‫ آلوب‬alup 46b.6, ‫ آ ِديَله‬adıyla 48b.4.

İç seste ise elif, üstün ve dikine üstünlü elif ile olmak üzere üç şekilde gösterilmiştir:

· ٰ ُ‫ق‬
elif (‫ )ﺎ‬ile: ‫ اوياندقده‬uyanduķda 22a/11, ‫ آشاغه‬aşaġa 48a/3, ‫ طَ ٖشى‬ŧaşı 46b.8, ‫والغى‬
ķulaġı 48b.7, ‫لدى‬
ٖ َ ‫ا‬ ‫ر‬َ ‫ي‬ yaraladı 220a.5 (‫ب‬ ‫و‬
ُ ‫لي‬ ‫اره‬ ٰ
‫ي‬ yaralayup 220a.10).

· üstün (َ) ile: ‫ يَراتدق‬yaratduķ 29b.1, ‫ قَنده‬ķanda 54a.10, ‫ قَنقى‬ķanķı 59a.17.

· ِ ‫ ٰب‬başın 28b.7, ‫ ٰب ٰا ٰب ٰا‬baba 29b/2, ‫اوقومادى‬


dikine üstünlü elif ( ٰ) ile: ‫اشن‬ ٰ okumadı
144b.10.

Söz sonunda ise elif, güzel he ve dikine üstünle elif ile olmak üzere üç şekilde
gösterilmiştir:

· elif (‫ )ﺎ‬ile: ‫ بُوكَا‬buŋa 37b.2, ‫ يَانِنَا‬yanına 28b/1, ‫ اتَا‬ata 53b.12.

· güzel h (‫ )ه‬ile: ‫ انده‬anda 41a.10, ‫ اغزكه‬aġzıŋa 43b/11, ‫ آشاغه‬aşaġa 48a.3.

· dikine üstünlü elif ( ٰ) ile: ‫ ا ُو ٰال‬ola 53.8, ‫ َس ٰكا‬saŋa 54b.10 (‫ َسكَا‬69b.4).

/e/ ünlüsünün yazımı

179
Ön seste /e/ sesi elif ile gösterilmiştir:

· elif (‫ )ﺎ‬ile: ‫ اوينَه‬evine 36a.1, ‫ النَده‬elinde 71b.1, ‫ ايلكلر‬eyülikler 91b.5.

İç seste üstün ile gösterilmiş veya herhangi bir işaretle gösterilmemiştir:

· Üstün (َ) ile: ‫ كوندَن‬günden 32a.5, ‫ كَلدى‬geldi 32a.5, ‫ دَي ُوب‬deyüp 34a.13, ‫ اي َد َرم‬iderem
86a.11, ‫ س ُويليَن‬söyleyen 28b.3.

Metinde hareke ile gösterilen ünlülerin kimi zaman harekesiz de yazıldığı örnekler
mevcuttur: ‫ ير يوزينى‬yer yüzini 62b.3 (‫ يِر يوزنده‬yir yüzinde 62b.4), ‫ كلوب‬gelüp 122a.14.

Son seste ise güzel he ile gösterilmiştir:

· Güzel h ile: ‫ كمسه‬kimse 30b.7, (‫ ِكم َسه‬kimse 86a.17), ‫ يِر يوزنده‬yir yüzinde 62b.4,
‫ اوزرينه‬üzerine 120a.3.

/ı/ ve /i/ ünlülerinin yazımı

Söz başında bu sesler elif-ye ve kesre ile olmak üzere iki şekilde gösterilmiştir:

· Elif-ye (‫ )اى‬ile: ‫ ايچُرو‬içerü 46a.8, ‫ ايدَم‬idem 77a.4, ‫ايشتدُك‬


ِ işitdük 77b.7,
· Kesre (ِ) ile: ‫ اِ ِشيديل ُوب‬işidilüp 62b.16, ‫ ا ِكلد ُو ِسنى‬iŋildüsini 77b.7.

İç seste ye ve kesre olmak üzere iki şekilde gösterilmiş ya da herhangi bir işaretle
gösterilmemiştir:

· Ye (‫ )ى‬ile: ‫ ِكيزل ُو‬gizlü 53b.17, ‫ كورُلديسى‬gürüldisi 62b.15, ‫ كيملردر‬kimlerdür 80b.6,

· Kesre (ِ) ile:‫ ِديو‬diyü 46a.3, ‫َرنده‬


ِ ‫ ا ُوز‬üzerinde 80b.13, ‫ بل ِمش‬bilmiş 77b.2.
Harekelerin kullanılmadığı örnekler de mevcuttur: ‫ كمسه‬kimse 30b.7, ‫زميسن‬
ِ ‫ ك ُور َم‬görmez
misin 31b.1, ‫شمدى‬
ٖ şimdi 64a.8.

Söz sonunda ise ye ve dikine kesreli ye ile olmak üzere iki şekilde gösterilmiştir:

· Ye (‫ )ى‬ile: ‫ قشى‬ķişi 59b.16, ‫ قپ ُوسنى‬ķapusını 62b.12, ‫ كبى‬gibi 64a.1.

· Dikine kesreli (‫)ى‬ ٖ ‫ ن ُو ْل‬noldı 28b.2, ‫دى‬


ٖ ye: ‫دى‬ ٖ ِ‫ دي‬didi 28b.6, ‫رى‬
ٖ ‫ ي ُو‬yüri 55a.7
/o/, /ö/, /u/ ve /ü/ ünlülerinin yazımı

Ön seste elif-vav ve ötreli elif vav ile olmak üzere iki şekilde gösterilmiştir:

· Elif vav (‫ )او‬ile: ‫ اولنمق‬olunmaķ 20a.2, ‫اوغلى‬


ٖ oġlı 20b.8,‫ اولولن َم ُغك‬ululanmaġuŋ
29b.5, ‫ اوكمده‬öŋümde 126b.7,

· Ötreli elif vav (‫ )ا ُو‬ile: ‫زلرنُك‬


ِ ‫ ا ُول ي ُو‬ol yüzlerinüŋ 29b11, ‫تورى‬
ٖ ‫ اَندن ا ُو‬andan ötüri
167a.17, ‫ ا ُوز ُون‬uzun 178b.12.

İç seste ötreli vav ve ötre ile gösterilmiş ya da herhangi bir işaretle gösterilmemiştir:

· Ötreli vav (‫ ) ُو‬ile: ‫ ب ُولن ُورسه‬bulunursa 28a.6, ‫ س ُويلر‬söyler 28b.6, ‫ ب ُو س ُوزدَن‬bu sözden
ِ işidüp 28b.3, ‫ س ُويليَن‬söyleyen 28b.3, ‫ قُرقس ُون‬ķorķsun 30b.8
28b/6, ‫ايشيد ُوب‬

· Ötre ile (ُ) : ‫ ا ُولدُكلرُنده‬öldükleründe 35a.5, ‫ ِس ُزك‬sizüŋ 35a.7 ‫ ا ُو ُغل‬oġul 55a.15.


180
Bazı durumlarda ise harekelerin tercih edilmediği görülmektedir: ‫ ا ُولنديكه‬olundı ki 30b.9,
‫ صكره‬śoŋra 38a.7, ‫ د ُوقنميَه‬doķunmaya 178b.13, ‫ َسنك‬senüŋ 120b.4,

Söz sonunda ise vav ve ötreli vav ile olmak üzere iki şekilde gösterilmiştir:

· Vav (‫ )و‬ile: ‫ كندو‬kendü 79b.11, ‫ درلو درلو‬dürlü dürlü 104b.13, ‫ اولو‬ulu 113a.12, ‫قو‬
ķo 167a.4.

Ötreli vav (‫ ) ُو‬ile: ‫ ادُملَي ُو ادُملَي ُو‬adumlayu adumlayu 28a.17, ‫ َور ُوب‬varup 48b.6, ‫ قُو‬ķo 219.4.

2. Ünsüzlerin Yazılışı

/c/ ve /ç/ Ünsüzlerinin Yazılışı

َ ‫ ِك‬gice 51b.14, َ‫ اجى ُغرسه‬acıġursa 70b.8, ‫ ا ُوجلَريدر‬uclarıdur 217a.1.


Daima /c/ ile yazılanlar: ‫ىجه‬

Daima /ç/ ile yazılanlar: ‫ ا ُو ٰچر َسك‬uçarsaŋ 33a.5, ‫ چُوقلق‬çoķluķ 45b.11, ‫ اچُلغندن‬açluġından
66a.9, ‫ اوچ ُون‬içün 72b.7.

Her ikisi ile de yazılanlar: Metinde /c/ ve /ç/ ünsüzlerinin kullanımında kimi zaman
ikilikler görülmektedir. Burada dikkat çeken husus bu durumun görüldüğü tüm sözcüklerin
Türkçe kökenli olmasıdır.

“Birkaç/birkac” sözcüğü metinde 13 kere /ç/ ile, 10 kere de /c/ ile yazılmıştır: ‫ برقاچ‬birķaç
34a.10, ‫ بِرقَاچ‬birķaç 58a.7; ‫ بِرقَاج‬birķac 122a.11.

“Nice/niçe” sözcüğü metinde 73 kere /ç/, 54 kere /c/ ile yazılmıştır: ‫ نيجه‬nice 42b.12, ‫نيچه‬
44a.2
ٰ ‫ ص‬śuçlayup 173b.10
“Śuç/śuc” sözcüğü metinde 6 kere /ç/, 1 kere /c/ ile yazılmıştır: ‫ُوچاليب‬
‫ ص ُوج ايدَرسه‬śuc iderse 203a.5.

“Üç/üc” sözcüğü metinde 57 kere /ç/, 8 kere /c/ ile yazılmıştır. /c/’li kullanimlârın tamamı,
/ç/’li kullanimlârın ise 34’ü yalın haldedir:‫ ا ُودر‬üçdür 160a.16, ‫ ا ُوج‬üc 158a.17.

“Çizi/cizi” sözcüğü metinde 38 kere /ç/, 8 kere /c/ ile yazılmıştır:‫ چزيلر‬çiziler 210b.6,
‫ جزيلر‬ciziler 210b.16.

“Aġaç/aġac” sözcüğü metinde 3 kere /ç/, 3 kere /c/ ile yazılmıştır. Hem /ç/’li hem de /c/’li
şekil çoğul eki ile kullanılmış, /c/li şekillerden biri ünlü ile başlayan ek almıştır: ‫آغچلره‬
aġaçlara 113b.8, ‫ اغاجلرك‬165a.2.

/d/ ve /t/ Ünsüzlerinin Yazılışı

Bugün standart Türkiye Tükçesinde söz başı /d/ olan bazı sözcüklerin kullanımında
metinde /t/ ünsüzü henüz terk edilmemiştir. Bu durum bazı sözcüklerin tamamı için
geçerliyken bazı sözcüklerde ikili kullanimlâr görülmektedir. Bu ikili kullanimlârdan
bazıları şu şekildedir:

“dur-/ŧur-” sözcüğü metinde 29 kere /ŧ/, 5 kere /d/ ile yazılmıştır: ‫ طورديلر‬ŧurdılar 117b.9,
‫ردى‬
ٖ ‫ د ُو‬durdı 68b.10, ‫ ط ُوردُقدَن‬ŧurduķdan 68b.13.

“doġ-/ŧoġ-” sözcüğü metinde 47 kere /ŧ/, 5 kere /d/ ile yazılmıştır: ‫ طوغردوغى‬ŧoġurduġı
153a.4, ‫ دوغردقده‬doġurduķda 152b.14.

181
“dudaķ/ŧudaķ” sözcüğü söz başında 4 kere /ŧ/, 3 kere /d/ ile yazılmıştır. Sözcük metinde
bir kere de “ŧuŧak” şeklinde geçmektedir: ‫ ط ُوداقده‬ŧudaķda 165b.10, ‫ د ُودَق‬dudaķ 166b.3,
‫اغى‬ ٰ ُ‫ ط‬ŧuŧaġı 179b.3.
ٖ ‫وط‬

“doķun-/ŧoķun-” sözcüğü metinde 6 kere /ŧ/, 2 kere /d/ ile yazılmıştır: ‫ طوقنمش‬ŧoķınmış
132a.13, ‫ د ُوقن َمىه‬doķunmaya 178b.13.

Söz başı /d/’li şekli bulunmayanlar: ‫طاغدَن‬ َ ŧaġdan 48a.3, ‫وغرى‬


ٖ ُ‫ط‬ŧoġrı 60a.2, ‫ُوغى‬
ٖ ‫طولند‬
ŧolınduġı 62b.15‫طوغرُو‬, ŧoġru 68b.4, ‫ طُق ُوز‬ŧoķuz 161b.11.

/ķ/ ve /ħ/ ünsüzlerinin yazımı: Tarihî süreç içinde ses değişimine uğrayan bazı
sözcüklerin yazımında ikili kullanimlâr görülmektedir. Bu ses değişimlerinin arasında
dikkat çekenlerden biri aynı sözcüğün yazımında söz içindeki /ħ/’li ve /ķ/’li şekillerdir.

“Uyķu/uyħu” sözcüğü metinde 5 kere /ħ/, 1 kere /ķ/ ile yazılmıştır: ‫ اويخو‬uyħu 22a.1, ‫ا ُويقو‬
uyķu 197a.2.

“Yoķsa/yoħsa” sözcüğü metinde 11 kere /ħ/, 1 kere /ķ/ ile yazılmıştır: ‫ ي ُوخسه‬yoħsa 25a.2,
‫ ي ُوق َسه‬yoķsa 172a.6.

/ŋ/ ünsüzünün yazımı: Metinde, kelime kök, gövdeleri ve eklerde, nazal /n/ sesi
çoğunlukla /‫ك‬/ ile gösterilmiştir. Aynı sözcüğün yazımında /‫ك‬/ yanında /‫ڭ‬/’nın kullanıldığı
örnekler de mevcuttur: ‫ كوڭل‬göŋül 33b.1, ‫ كوكلدن‬göŋülden 33b.3, ‫ دَردكَه‬derdüŋe 47b.1, ‫نك‬
َ‫ كمسه‬kimsenüŋ 48a.9, ‫صك َره‬ُ śoŋra 49a.3,‫ قَره كو‬ķaraŋu 53a.7.

/p/ ünsüzünün yazımı: Türkçe kökenli sözcüklerde kimi zaman /‫ب‬/ harfinin kullanıldığı
ٖ ‫ بَر َم‬barmakları 65a.7, ‫ ٰپا ٰبادَيه‬pabadya 219b.10.
durumlar karşımıza çıkmaktadır:‫قلرى‬

ٖ ‫قَپ ُو‬
Bunların yanı sıra Türkçe kökenli olup /‫پ‬/ ile tercih edilen yazımlar da vardır: ‫سى‬
ķapusı 46a.6, ‫ يَاپِش ُوب‬yapışup 77b.10, ‫ طپراق‬ŧopraķ 103b.17.

-Ip, -Up zarf fiil ekinin yazımı /‫ب‬/ ile karşılanmıştır: ‫ َور ُوب‬varup 48b.6, ‫ طُولد ُور ُوب‬ŧoldurup
50a.15, ‫ بولوشب‬buluşup 108a.11.

/s/ ünsüzünün yazımı: Metinde Türkçe kelimelerin yazımında genellikle kalın sıradan
ünlülerle birlikte sad (‫)ص‬, ince sıradan ünlülerle birlikte sin (‫ )س‬kullanılmıştır:

Kalın sıradan ünlülerle: ‫ صاغه و صوله‬śaġa ve śola 21b.17, ‫ ص ُو َررلر‬śorarlar 58a.10, ‫صقين‬
śaķın 127a.10.

İnce sıradan ünlülerle: ‫نى‬


ٖ ‫ َس‬seni 60a.1 (‫ َسكَا‬saŋa 61a.5), ‫ ِسل ِكن ُوب‬silkinüp 69b.14, ‫يلدى‬
ٖ ‫س ُو‬
söyledi 70b.12

Bu durumun dışında kalan örnekler de mevcuttur: ‫ سچرامق‬sıçramaķ 138a.15.

SONUÇ
182
Bu çalışmada imlâ özellikleri bakımından ele alınan Rāfiʿü’l-Ġubūş fį Feżāili’l-
Ĥubūş, 17. yüzyılın ilk çeyreğinde kaleme alınmış klasik Osmanlı Türkçesi dönemi
eserlerindendir. Eserin büyük çoğunluğunun harekeli olması ünlülerin imlâsının ortaya
koyulması bakımından önem taşımaktadır.

Ünlülerin yazımında çeşitlilik söz konusudur. Aynı sözcüğün hem harekeli hem de
harekesiz yazımları görülürken kimi zaman da Arap yazı geleneğiyle hiç gösterilmediği
örnekler de mevcuttur.

Ünsüzlerin yazımında ise genel olarak belli bir düzen için olsa da bazı sözcüklerin
yazımında ikili kullanımlar karşımıza çıkmaktadır.

İmlâ özelliklerini Türkçe kelimelerdeki ünlü ve ünsüzlerin yazımı bakımından ele


aldığımız bu çalışmanın Osmanlı Türkçesinin imlâsı üzerine yapılacak çalışmalara katkı
sağlayacağı kanaatindeyiz.

Kaynaklar:

ERGİN, Muharrem (2009), Türk Dil Bilgisi, Bayrak Yayınları, İstanbul.

KARTALLIOĞLU, Yavuz (2011), Klasik Osmanlı Türkçesinde Eklerin Ses Düzeni (16,
17 ve 18. Yüzyıllar), Türk Dil Kurumu, Ankara.

ZŞA: Nev’îzâde Atâî, Zeyl-i Şakayık li-Atâî, 1634.

RGFH: Ali bin Abdurrauf el-Habeşį, Rāfiʿü’l-Ġubūş fį Feżāili’l-Ĥubūş, 1621.

SO: Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmani Yahud Tezkire-i Meşsâhir-i Osmaniyye III, [Haz.
Ali Aktan, Abdülkadir Yuvalı, Metin Hülâgü], Sebil Yayınevi, İstanbul, 1996.

TEZCAN, Baki (2012), “Karanlığı Dağıtmak: Molla Ali’nin Yaşamı ve Eserleri Işığında
17. Yüzyıl Başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nda ‘Irk’ Siyaseti”, Osmanlı Dünyasında
Kimlik ve Kimlik Oluşumu Norman Itzkowitz Armağanı, Der. Baki Tezcan - Karl K.
Barbır, [Çev. Zeynep Nevin Yelçe], İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, s. 91-116.

TULUM, Mertol (2011), 17. Yüzyıl Türkçesi ve Söz Varlığı, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara.

TURAN, Fikret (2000), “Şeyhülislam Ebussuud’un İmlâ Kuralları: On Altıncı Yüzyılda


Osmanlı İmlâsında Yerlileşme Eğilimleri ve Bir Tepki,” İlmi Araştırmalar 9, İstanbul, s.
221-238.

183
184
QİNG ARCHİVAL MATERİALS ON THE QAZAQS (1729-1910) AND
KHOQANDS (1827-1861) İN THE NATİONAL PALACE MUSEUM İN TAİPEİ

Nurlan KENZHEAKHMET *

ABSTRACT
For the past four months in 2018, I have been in Taipei using archives to facilitate a project on Qing
archival materials on the Qazaqs in the eighteenth century. I work in Chinese language materials,
relying on the only existing copy of a Taipei Palace museum for 18-19 centuries materials.
With some more than thousand documents, the National Palace Museum in Taipei holds one of
the most important collections of Qing archives in the world. The most important collection and
unpublished Central Asian materials of Qing archives to be found in the National Palace Museum
in Taiwan. Apart from the National Palace Museum, there are also Qing documents at the Institute
of History and Philology at Academia Sinica. The majority of these materials date from before
1800, but there are tens of thousands of documents from the nineteenth and even the early twentieth
century.
Researchers of Qazaq history has already analyzed the name in detail using these Qing court
sources, and pointed that the name Hasake (哈薩克, Qazaq) occurs in the Qing sources after 1755.
However, in the Chinese sources, preserved in the National Palace Museum of Taipei, the name
of the Qazaqs was used as early as 1729 in a passage that mentions them relationship with the
Zhunghars and Qing courts. In Manchu documents, the name of the Qazaqs was used as early as
KX37 (1698) in a passage that mentions them fighting with the Zhunghars.
Qing archival materials contains more than 300 documents that illustrate the relationship of the
Qazaq Khanate, the Khoqand Khanate, Buruts and Qing dynasty: 110 documents about Qazaqs;
86 documents about Buruts; 45 documents about Khoqands. A few documents written in Manchu
(about Qazaqs) and Chagatai Turkic (diplomatic documents by Khoqands).

Keywords: Central Asia, Three Qazaq hordes, Khoqand Khanate, the Manchu Qing

Introduction

For the past four months in 2018, I have been in Taipei (Taiwan) using archives to
facilitate a project on Qing archival materials on the Qazaqs in the eighteenth century. I
have worked in Chinese language materials, relying on the only existing copy of a Taipei
Palace museum for 18th and19th centuries’ materials.

With some more than thousand documents, the National Palace Museum in Taipei holds
one of the most important collections of Qing archives in the world. The most important
collection and unpublished Central Asian materials of Qing archives to be found in the
National Palace Museum in Taiwan. Apart from the National Palace Museum, there are
also Qing documents at the Institute of History and Philology at Academia Sinica. The
majority of these materials date from before 1800, but there are tens of thousands of
documents from the 19th and even the early 20th century.

Researchers of Qazaq history has already analyzed the name in detail using these Qing
court sources, and pointed that the name Hasake (哈薩克, Qazaq) occurs in the Qing
sources after 1755. However, in the Chinese sources, preserved in the National Palace
Museum of Taipei, the name of the Qazaqs was used as early as 1729 in a passage that
* University of Bonn, Bonn, Germany
185
mentions them relationship with the Zhunghars and Qing courts. In Manchu documents,
the name of the Qazaqs was used as early as KX37 (1698) in a passage that mentions
them fighting with the Zhunghars.1

Qing archival materials contain more than 300 documents that illustrate the relationship
of the Qazaq Khanate, the Khoqand Khanate, Buruts and Qing dynasty: 110 documents
about Qazaqs; 86 documents about Buruts; 45 documents about Khoqands. A few
documents written in Manchu (about Qazaqs) and Chagatai Turkic (diplomatic documents
by Khoqands).

Qing Archival Materials on the Qazaqs (1729-1910)

After Tauke Khan (1680-1718) died in 1718, the Qazaq Khanate splintered into three
“hordes” or zhüz: Uly (Uluɣ) Zhüz (the Senior Horde), Orta (Ottura) Zhüz (the Middle
Horde), and Kishi (Kičik) Zhüz (the Junior Horde). These three hordes were found in
Zhetisu or southeastern Kazakhstan (Uly Zhüz), central Kazakhstan (Orta Zhüz), and
western Kazakhstan (Kishi Zhüz).

According to the book Qinding huangyu xiyu tuzhi (Pictorial accounts of the Western
region of the Empire), the Qing dynasty believed that Etu’er yuzi 鄂圖爾玉茲 (Ottura
Zhüz) belonged to Zuobu 左部 (the Left Horde), Wulake yuzi 烏拉克玉茲 (Uly Zhüz
or Uluɣ Zhüz) and Qiqike yuzi 奇齊克玉茲 (Kičik Zhüz) belonged to Youbu 右部 (the
Right Horde). This book contains several leaves of significant hand-drawn maps that
illustrate the landscape of the Qazaq Khanate, the Khoqand Khanate (Chinese Haohan
浩汗; existed from 1709–1876 within the territory of modern Kyrgyzstan, eastern
Uzbekistan and Tajikistan, and southeastern Kazakhstan), Buruts (Chinese Bulute 布魯
特, modern Kyrgyz) and Badakhshan for the first time in China. During the conquest
of the Zhunghar in the mid-18th century, the Qing dynasty came into contact with the
Qazaqs (specially with the Left Horde), Buruts and Khoqands of Central Asia (south part
of Qazaq Steppe was a part of Khoqand Khanate when Russian troops put off moving
towards southern borders of the Empire).

The Qing archival documents concerning the Qazaqs are particularly noteworthy. The
earliest documents about Qazaqs come at the mid-18th century. The ties between the
Qazaqs and the Qing drew closer in 1730, when Qing court through Emin Khwaja, a beg
of the Qumul sent a document to Qazaq. One turning point in the Qazaq-Qing relationship,
which was officially recognized by the Qing in 1757, can be found in the Qing expedition
against the Zhunghars. After the battle of 1757, the Abylay Khan (1711-1781) and Qing
army negotiated a peace treaty.2 This changed, however, and radically: after the Qazaq-
Zhunghar war, in the middle of eighteenth century, mass of Qazaqs returns to historical
homeland annex by Zhunghars over 100 years, and migrated over the mountains into the
Ili, Tarbaghatai and Altai.

At the same time, the Russians and Qing suddenly came into direct contact with one
1
Jin Noda, The Kazakh Khanates between the Russian and Qing Empires: Central Eurasian International
Relations during the Eighteenth and Nineteenth Centuries, Leiden; Boston: Brill, 2016, 145. See also: Leo
Bagrow, “Semyon Remezov-- a Siberian cartographer,” Imago mundi, XI (1954), 111-125, with several
reproductions.
2
On the relationship between Qazaq Khanate and Qing Dynasty, see Qurbān ‘ali Ḫālidī, Tavārīḫ-i Ḫamsa-yi
Šarqi (A History of the Five Peoples of the East), Kazan: Urnäk, 1911; also see Jin Noda, The Kazakh Khanates
between the Russian and Qing Empires: Central Eurasian International Relations during the Eighteenth and
Nineteenth Centuries, Leiden; Boston: Brill, 2016.
186
another at the border in Western Siberia. The second half of the 18th century is marked
with the formation of Ablai’s Khanate (Hasake Abulai 哈薩克阿布賚 in the Qing sources
and maps), the very person who was one of the organizers of effective rebuff against
Zhunghar aggressors. He pursued a policy of double citizenship - that of both Russia
and China and was “generally able to emerge on the winning side”. He played a very
important role in consolidating the Qazaq Khanate.

Identifying place names, peoples and tribes of the Qazaq Khanate, Khoqand and Buruts
in Qing documents has always been riddle, because many places have several names,
sometimes from different linguistic stocks (Zhunghar-Mongolian, Russian for instance).
To this difficulty we must here add a new one: phonetic transcription into Chinese
sounds of the Turkic or Zhunghar words, and representation of these sounds by Chinese
ideograms.

Their political and economic relations continued until the Central Asia was completely
annexed to the Russian empire in the mid-19th century. The main objective of this
research is to introduce documents that were addressed from the Qing dynasty, and to
examine their features and value as historical sources.

These documents reflected the phases of Central Asia-Qing diplomatic relations. Concrete
affairs were as follows: 1) diplomatic documents, sent envoys, ceremonial affairs, such as
the tribute horse and titles, 2) problems of the pastures and the border, 3) trade, 4) crime
and repatriation.

Qing Archival Materials on the Khoqands

45 documents about Khoqands. The collection includes the two documents from 1848,
written in Chagatai Turkic. The two documents, which were brought by the Khoqand
envoy ‘Abd al-Ghafūr, are letters that were presented to the Ḥākim beg and the Qing
administrator (amban) of Kashghar.3

In 1984 Taiwan scholar Tang Ch’i studied the two documents and published an article
entitled “Two Diplomatic Documents From the Khokend Khanate to Ch’ing Empire in
the mid-19th Century.”4 Later this account of the two documents has been translated
into Japanese and Chinese by Japanese scholars Onuma Takahiro, Shinmen Yasushi,
Kawahara Yayoi, and was published in 2011 and then in 2013, in the 26th volume of the
Furen lishi xuebao 辅輔仁歷史學報 (Fu Jen Historical Journal) and The Tohoku Gakuin
University Review History and Culture. № 49, March 2013.5 In his detailed commentary,
Onuma Takahiro made admirable and indeed exhaustive use of all the sources—Chinese,
Muslim and Manju—that were then available.

Junji chu dangzhe jian 軍機處檔摺件 (Grand Council Archives)


3
On the relationship between Khoqand and Qing Dynasty, see Takahiro Onuma, The 1795 Khoqand Mission
and Its negotiations with the Qing: Political and Diplomatic Space of Qing Kashgaria. Kashgar Revisited:
Uyghur Studies in Memory of Ambassador Gunnar Jarring. Edited by Ildikó Bellér-Hann, Birgit N. Schlyter,
Jun Sugawara. Brill: Leiden/Boston, 2017, 91-115.
4
Tang Ch’i, „Two Diplomatic Documents From the Khokend Khanate to Ch’ing Empire in the Mid-19th
Century. 国立政治大学学报, 第50期, 1984, 1-47.
5
Onuma Takahiro, Shinmen Yasushi, Kawahara Yayoi. Reconsidering the Two 1848 Khoqand documents
Stored at the National Palace Museum. Furen lishi xuebao 辅輔仁歷史學報 (Fu Jen Historical Journa), vol.
26, 2011.3 (107-138); Onuma Takahiro, Shinmen Yasushi, Kawahara Yayoi. Reconsidering the Two 1848
Khoqand documents Stored at the National Palace Museum. The Tohoku Gakuin University Review History
and Culture. № 49, March 2013 (1-24).
187
Documents A: № 081391

1. Elchi ‘Abd al-Ghafūrning muhūr basip tutqan khaṭi. Bizning beglärimiz Tashkändgä
urushqali kelip, waqitni
2. ghanīmat tafib, bir muncha änsiz khalq oghurluqcha khwājalarini Qoqanddin alip
chiqib, Kashqar yüzasigä kelib ghalaba qilib,
3. ulugh cherig zetip kälgändä soqushup, qachib, qarawulning tashigha chiqqanda
bizning Qoqandning begimiz Khāl Nazar Dādkhwāhni
4. alti yüz kishi bilän aldigha, Gülshägä ibärip khwājalarni, Ni’mat, Yāqūb bashliq
nechä kishini tutup Qoqandgha
5. alib barib, Yāqūb, ‘Abd Raḥim, Dolan Ṣāliḥī qatarliq nechä kishini öltürdi. Ni’mat
Mulla Muhamadi qatarliq nechä
6. kishini berkitip, yänä khwajalarni mu kishi qoyub baqip turadur. Qoqanddäki
beglärimiz meni, “sen barip,
7. uchuruni
8. ulugh jangjunggha malum qilib kälgin. Bizlär qadimqidak aflak, yaman niyatimiz
yoq. Bizning bu ghalabalardin khabarimiz yoq. Tiläymiz,
9. iltifat qilib, Qoqandning, sawdagarlarimiz qadimqidäk awlad kelib barib yursä. Ilgäri
10. ulugh khan ötkän Qoqand sawdagarlarimizning baj-i dhakawatini, Qoqand khalkigha
khudayda qoyushni biz özümiz qoysaq.
11. Tilägänimiz, qadimqidäk shubu ikki qismi ish, yänä böläk qoshadurghan ishimiz
yoq. Yänä khwaja
12. –larni alib chiqib beräyli ya öltüräyli disäk, ular al-hal payghambarining awlädi.
Shariatda
13. Alib chiqib bermäk, öltürmäk yoq ekän. Buning tash yanidaki Nimat Mulla
Muhammadi qatarliqni
14. bizlär anda tutup edük. Bizlär anda öltürödürghanni öltürüb, banlaydurghanni
15. banlaymiz. Qarawulning ichidä bularni ulugh cherik tutqan bolsa, bizlär bir söz
degäli
16. asla chaghmiz emäs. Bizning sharigä baqib öltürüb banlasjimizgä
17. ulugh jangjun ishänmäsälär, tiläymiz, iltifat qilib, kishi qoshturub berdürsälär. Bilä
barib körüb
18. tursa, bizning shariadta öltürüdurghanni öltürüb, banlaydurghanni banlasäk.
19. Yänä Kashqardin qorqub qachib chiqib ketkän ushaq khalqlärni biz özümiz kishi
20. Qoshub alib chiqib bersäk.” Yänä bizning beglärimiz kelgän kishidin aytib ibärgän
21. Sözining degäni, “Bizning bundin ibärgän khatimiz anda barghanda, qaidagä
kälmäsä,
22. özüng qaidagä qaidagä keltürüb khat qilib muhurungni basip ishini jbdanliq bilä
23. tügätib kelsäng, boladur.” Deb ikhtiyarni mengä beribdür. Bundin keyin khwajalarni
24. bashlab ularni Qoqanddin chiqarmay, biz özümiz idda kötärdük. Mabada
25. bizlär aningdin khabar almay, Qoqnddin chiqib yänä ghalaba qilsa, bizning kelib
barib sawda qilmaq
26. –din tügül, bajimizni ötmäkning tashida, bizningdin sorasalar. Buning
27. tash yanidaki
188
28. Kashmir, Badakhshan qatarliq yerlär
29. –ning khalqi birlä bizning ishimiz yoq. Tiläymiz,
30. Sula amban Taji Hakim begim, yänä Taji Hakim begim, Ishik-agha begim
31. iltifat qilib, ulamjitib yuqarisigha yetkürsälär,
32. deb muhurumni basip khat tuttum.
33. Rabi al-awwal ayining yigirmä ikkisi
34. Shamba küni, sana 1265.
Ba ‘Abd al-Ghafūr ibn Mulla‘Abd al-Sabur ata kard haqq-i izz wa jah wa sarur

Documents A: № 081391

189
Documents A: № 081391

Grand Council Archives Documents B: № 081402

1. Ulugh Jangjungha men ‘Abd al Ghafurning muhur basib tutqan khatim. Bir qismisi,
bizning Qoqandning begimiz hamma ish küshning
2. ikhtiyarini mengä berib edi. Mening sözüm Qoqandning begining sözi. Men ‘Abd al
Ghafur yanib, Qoqand beglärimiz qashigha
3. barghanda men tutqan khatning ichidäki sözdin böläk söz yütkälsä, men ‘Abd al
Ghafurdin sorasalar. Men hamma ishqa
4. egä bolaman. Yänä bir qismisi, tilägänim,
5. Ulugh Jangjun iltifat qilib, kishi qoshub bersälär. Nimat Mulla Muhammadi
qatarliqlarni shari bilän öltürüb banlaymiz. Andagh
6. yamanlarni yurtimizda saqlamaymiz. Mundin barghan kishi öltürüb banlagänimizni
körüb tursa. Mabada
7. biz Nimat mulla Muhammadi qatarliqlarni öltürmäsäk, keyinki kündä bu yärlärgä
chiqib ashkara bolub qalsa, bizning Qoqand
190
8. –ning begidin sorasalar. Yänä bir qismisi Qoqandliqgha aqsaqal bolub kelgän kishi
tolasi ellik kishi.
9. Ellikdin ziyada kishi tokhtatmasaq. Mabada ellikdin ziyada kishi qashimizda
tokhtatsaq, charlab tafib, men ‘Abd al Ghafurdin
10. sorasalar. Yänä bir qismisi, qadim Kashqarda olturushluq khalqimizdin böläk
Kashqargha sawdagha kelgän
11. Qoqandlik sawdagarlarimiz sawdasini tügätib dar hal qarawuldin chiqib ketsä.
Mabada kezinki kündä oghurluqcha
12. tokhtab qalsa, shuni charlab tafib banlab, men ‘Abd al Ghafurdin sorasalar. Bu
ishning hammasigä
13. men ‘Abd al Ghafur idda kötärib muhurumni basib khat tuttum. Tarikhqa ming ikki
yuz altmish besh it yili
14. rabi al-awwal ayning yigirmä toqquzi yakshanba küni, sana 1265.
Ba ‘Abd al-Ghafūr ibn Mulla‘Abd al-Sabur ata kard haqq-i izz wa jah wa sarur

Documents B: № 081391
191
Bibliography IN ALPHABETICAL ORDER PLEASE

Onuma Takahiro, Shinmen Yasushi, Kawahara Yayoi. Reconsidering the Two 1848
Khoqand documents Stored at the National Palace Museum. Furen lishi xuebao 辅輔仁
歷史學報 (Fu Jen Historical Journa), vol. 26, 2011.3, pp. 107-138.

Onuma Takahiro, Shinmen Yasushi, Kawahara Yayoi. Reconsidering the Two 1848
Khoqand documents Stored at the National Palace Museum. The Tohoku Gakuin
University Review History and Culture. № 49, March 2013, pp. 1-24.

Tang Ch’i, „Two Diplomatic Documents From the Khokend Khanate to Ch’ing Empire in
the Mid-19th Century. 国立政治大学学报, 第50期, 1984, pp. 1-47.

BROPHY David and ONUMA Takahiro, The Origins of Qing Xinjiang: A Set of
Historical Sources on Turfan. Tokyo: Department of Islamic Area Studies, Center for
Evolving Humanities, Graduate School of Humanities and Sociology, The University of
Tokyo, 2016.

Daqing xuanzong cheng (daoguang) huangdi shilu 大清宣宗成(道光)皇帝實録


[The Veritable Record of the Xuanzong Cheng (Daoguang) Emperor of the Great Qing
Dynasty]. 476 juan, compiled by Jia Zhen 賈楨 et al., 1856. Repr., 12 vols, Taipei:
Huawen shuju, 1964.

Di Cosmo, Nicola. 1998. Qing Colonial Administration in Inner Asia, The International
History Review, Vol. 20, No.2, June 1998, pp. 287-309.

Pelliot, Paul (1878-1945), Notes critiques d’histoire kalmouke. Paris: Maisonneuve,


1960.

Qing dai yi tong di tu 清代一統地圖 (First edition 1760). [China’s National Atlas of
Ching Dynasty]. Zhang qiyun jian xiu ; Yangming Shan Guo fang yan jiu yuan, Zhonghua
da dian bian yin hui he zuo, Taibei, 1966.

Qingding xinjiang shilüe 欽定新疆識略 [Imperial Commissioned Gazetteer of Xinjiang].


12 juan, compiled by Songyun, 1821. Repr., 2 vols, Zhongguo bianjiang congshu 1 (11),
Taipei: Wenhai chubanshe, 1965.

Qurbān ‘ali Ḫālidī, Tavārīḫ-i Ḫamsa-yi Šarqi (A History of the Five Peoples of the East),
Kazan: Urnäk, 1911.

Jin Noda, The Kazakh Khanates between the Russian and Qing Empires: Central Eurasian
International Relations during the Eighteenth and Nineteenth Centuries, Leiden; Boston:
Brill, 2016, p. 145.

Leo Bagrow, “Semyon Remezov-- a Siberian cartographer,” Imago mundi, XI (1954),


pp. 111-125.

192
АСТРОНОМИЯ ҒЫЛЫМ ТІЛІН ӘЛИХАН БӨКЕЙХАН
ҚАЛАЙША СӨЙЛЕТКЕН?
Гүлжиһан Байғазықызы КӨБДЕНОВА *

Ә. Бөкейхан: «Қауғаны салып жіберіп, іліп ал да сусында», 1924 ж.


АҢДАТПА

Бұл мақалада ХХ ғасыр басында төте жазумен Мәскеуде жарық көрген Ә.Бөкейханның
Еуропа ғалымдарынан аударған оқулықтары мен мақалалары жайында сөз болады.
Қазіргі уақытта кейбір еңбектері кирил жазуында екінші рет жарияланбаған, мұрағат
қорларында сақталған. Мақалада қарастырылатын еңбектер дүниенің құрылысы, жер
мен планетталардың орналасуы жайында, ғарыштық кеңістік туралы қазақ оқушысына
ғылыми түрде алғаш берілген астрономиялық теориялық білімдердің жиынтығы. Қазақ
халқы көшпелі өмір салтын ұстанған соң аспан кеңістігімен тығыз байланыста болды,
соған сай жұлдыз атаулары мен тұрақты сөз тіркестері қалыптасты. Ә.Бөкейхан халықтық
астрономиялық ұғымдарды сәтті, ұтымды пайдалана отырып, ғылыми деңгейге жеткізген.
Жаңа атауларды да қалыптастырған: микроскоп, телескоп – қырағы түтік, компас –
құбыланама, обсербаторыие (обсерватория) – қарауыл үй т.б. Ал қазаққа түсініксіз
астрономиялық атаулар болса сипаттамалы, түсіндірмелі әдістерді пайдалана отырып,
оның қазақша баламасын береді. Мысалы: «Пыланеттердің көбінің ерткен қошшысы
бар. Пыланеттер күннен айналғанда қосшы жолдастары көлеңкедей еріб пыланеттерден
айналады да жүреді». Ә. Бөкейханның бұл еңбегі халықтық ілім мен ғылыми білімді шебер
байланыстырған. Сабақтастықта қарай отырып, ғылыми таным деңгейіне дейін көтерген,
жаңа терминдік атаулар қалыптастырды, қазақ баласына алғаш рет ғылыми тұрғыдан
ғарыштық білім терезесін ашты.

Кілт сөздер: халықтық атаулар, астрономиялық терминдер, халықтық таным, ғылыми


таным, төте жазумен жазылған оқулықтар, тілдік жаңғыру.

Термин тілде пайда болып, қалыптасуы үшін оның оқулықтарда, ғылыми


әдебиеттерде жазбаша көрініс тауып және ауызша қолданыс аясында тұрақтануы
қажет. Осы орайда оқулықтардың атқаратын орны ерекше. ХХ ғасырдың алғашқы
жартысында жарияланған оқулықтар мен ғылыми аудармалар ұлттық ғылым тілін
қалыптастыруда сүбелі үлес қосты.

ХХ ғасырдың басында астрономия, география, физика салалары бойынша ұлттық


ғылым тілін қалыптастыруда зор үлес қосқан ұлт көсемі Әлихан Бөкейханның төте
жазумен жазылған 5 еңбегі бар:
№ Авторы Кітаптың атауы Жылы, баспасы Еңбектің
сипаты
1 Қыр Астрономия әліп-биі Мәскеу, Кеңес Одағындағы Аударма
баласы (К.Фламмарионнан елдердің кіндік баспасы, 1924. оқулық
аударған) –225 бет.
2 Қыр «Қанды жауын» Қызылорда, «Жаңа мектеп» Мақала
баласы (К.Фламмарионнан журналы, № 7-8, 1926 жыл.
аударған)

* А. Байтұрсынұлы атындағы Тіл білімі институтының аға ғылыми қызметкері, ф.ғ.к.


guljihan@mail.ru
193
3 Қыр Дүниенің құрылысы Мәскеу: Кеңес Одағындағы Аударма кітап
баласы (Д.Граведен аударған) елдердің кіндік баспасы, 1926.
–101 бет.
4 Қыр Жердің қысқаша тарихы Мәскеу, Кеңес Одағындағы Аударма
баласы (Т.Тутковскийден аударған) елдердің кіндік баспасы, 1926. оқулық
–102 бет.
5 Қыр Мұғалімдерге хат: Ж.М., 1926. №14-15. –21-25-бб. Мақала
баласы Пыланеттер

Сана жаңғыру – тілдік жаңғыру – рухани жаңғыру – ұлттық жаңғыру бір-бірімен


сабақтастықта қаралатын ұғымдар. Елбасымыз Н.Ә. Назарбаевтың «Болашаққа
бағдар: рухани жаңғыру» атты мақаласында «Ұлттық жаңғыру деген ұғымның өзі
ұлттық сананың кемелденуін білдіреді. Оның екі қыры бар. Біріншіден, ұлттық
сана-сезімнің көкжиегін кеңейту. Екіншіден, ұлттық болмыстың өзегін сақтай
отырып, оның бірқатар сипаттарын өзгерту» деп ұлттық жаңғырудың мәніне терең
бойлайды. «Жаңғыру елдің ұлттық-рухани тамырынан нәр ала алмаса, ол адасуға
бастайды» деп атап көрсеткеніндей, ана тіліміз арқылы ұлттық рухымыз бойымызда
мәңгі қалады. Терминдер – тілдің бір қабаты.

«Егер жаңғыру елдің ұлттық-рухани тамырынан нәр ала алмаса, ол адасуға бастайды»
дегеніндей Ә.Бөкейханның астрономия саласында қолданған терминдерін бүгінгі
күнде де осы аталған ғылым саласында қолдануға болады.

Бұл аударма таза аудармадан тұрмайды, яғни еркін аудармаға ұқсайды. Бұнда
«қыр баласының» өзіндік дүниетанымы мен қазақ халқының дүниетанымына
тән түсініктерді баяндайтын жерлері ұшырасады. Сол кезеңдегі қазақ
оқырмандарының аялық білімін ескере отырып, қазақ дүниетанымына жақын
ұғым, түсініктермен беруге тырысқан. Сол үшін күнделікті өмірден, айнала
қоршаған ортадан мысалдар алып ұғынықты етіп сипаттаған. Мысалы: «Бұлыт
жоқ ашық түнде жазық далаға шығыб аспанды қарастырсақ, тозған қараша
үйдің жыртығындай күн жарық жұлдыздарды көреміз. Осылардың ішіндегі ең
жарығы қашан қарасаңда бір орыннан көшбеген сықылды көрінеді. Ең жарық,
ең сұлыу жұлдыздар қозғалсада матаулы түйедей матауын жазбайды. Осындай
матаулы жұлдызды, жұлдызшылар ұйалы жұлдыз дейді. Ұйалы жұлдыздар
аспан кеңдігінде шашыб тастаған асықтай, шашылыб жатыр». Осы мәтіндегі
қараша үйдің жыртығындай, матаулы түйедей матауын жазбай, шашыб
тастаған асықтай деген сөз тіркестері қазақтың қай баласына да түсінікті еді әрі
көзге елестетуге де оңай болады.

Автор жер өз осінен өзі айналады деген түсінікті беру үшін «жер өзінен өзі
ұршықтай айналады» немесе «жер күннен дөңгелек жолымен, арқандағы аттай
айналады» деп қазаққа етене жақын таныс, күнде үй тіршілігінде көріп жүрген
ұршық атауы мен арқандаулы атпен салыстырады. Бұл оқырмандардың құбылысты
ұғынықты, оңай, әрі тез қабылдап алуына тиімді әдіс еді.

Бұрын-соңды апельсинді жеп көрмек түгілі, көрмеген қыр қазағының қара баласына
«апельсинді» алғаш рет таныстырғанда да қазақ таныма тән сөздерді қолданған:
«үлкендігі сақа айғырдың тезегіндей, алманың ағайыны».

Сол секілді Еуропадағы христиан дін өкілдерінің Рим шіркеуіндегі католиктерді,


папа, монарх секілді діни атақ, лауазымдарын өмірінде көзбен көрмеген мұсылман
194
қазақ балалары үшін сол кезеңде «католік молдалары, полек молдасы» деп берген
түсінікті болатын еді.

«Қыр баласы» астрономиялық атауларды бергенде сол зат қазақ тұрмысында


болмағандықтан сипаттамалы, түсіндірмелі әдістерді пайдалана отырып және
оның қазақша баламасын да беруге ұмтылыс жасайды. Біздіңше, бұл ұмтылысы сәтті
шыққан. Мысалы: «Пыланеттердің көбінің ерткен қошшысы бар. Пыланеттер
күннен айналғанда қосшы жолдастары көлеңкедей еріб пыланеттерден айналады
да жүреді. Біздің жердің қосшы жолдасы айдың қылғаны да осы». «Жұлдызды
бақылаб-бағыб зерттеуге осы күні өзгеше үй салады. Бұл үйдің орыс тілінде аты
обсербаторыие. Латын тілінде обсербы – қараймын, бақылаймын, бағамын деген
сөз. Олай болған соң, бұл үйдің қазақша аты қарауыл үй болады ғой».

«Астырономшылардың асбабы, қырағы түтік – телескоб. Жұлдызшы бір түтікке


қараб сүуретін салатұн аспанның аймағына телескобты бұрмалайды. Екінші
түтікте сұурет салыб алатұн асбаб бар».

«Күнмен ғана жарық болады, пыланеттер аспан кеңдігінде дөңгелек сызық жолмен
күнді, қазықтан айналған арқандағы аттай айналады, сонымен пыланеттердің бұ
жолын, орыс, латын тілінде дөңгелек – орбыйта дейді».

Жұлдыздардың кейбір атауы қазақ тілінде бұрыннан бар екендігі белгілі


(Темірқазық, Жетіқарақшы, Шолпан, Кемпірқосақ т.б.). Сол себепті автор қазақы
ұғымдағы Шолпан жұлдызын батыс біліміндегі Венера жұлдызымен сәтті
салыстырады. Мысалы 23-бетте: «Күннен санағанда екінші, меркүрдің сыртында
күнді айналған пыланет, ром елі сұлыулықтың құдайының атын қойған, бенере. Бұ
біздің Шолпан. Мұны мен күннің арасы 7-де тағыда он бөліктің 2-і (7,2) болады.
Аспанда Шолпаннан сұлыу жұлдыз жоқ, күнге еріб жүріб батыста жарқыраб
жанады. Күнді бастаб жүріб шығыста, күн батса келе жатыр деб тұрады.
Шолпанның жарығы сондай күшті, жерде тас, ағаш, айыуан Шолпаннан да
көлеңке тастайды». «Жер жазуында (автор географияны айтып отыр – Г.К.)
жердің сабының екі ұшын пөліс (полюс – Г.К.) дейді. Темір қазыққа қара қарсы
пөлісті терістік, түстікке қара қарсы пөлісті түстік дейді» немесе «Күннің
жарығы жаңбырдың бұлыттағы сұуынан өтіб аспандағы кемпір қосақты
тігеді». «Ұршықты, зырылдауықты ійіріб тақтайға тастай берсе, ұршықта,
зырылдауықта сабынан тык тұрб айналмайды, жамбастаб, теңге алатұн
жігіттей, жантайа айналады. Жердің де айналатұн сабы (жерде шынында түк
саб жоқ, жердің сабы дегенде ой жорыған сабты айтады) жантайыңғы болады.
Жердің сабының екі ұшы (бұда ой жорыған ұш) 23інші сұуретте (№) терістік,
(S) түстік қарыбтермен таңбаланған. Жер күннен жыл он екі айда айналғанда
сабының терістік (№) ұшын жазбай, аспан кеңдігінде бір бетке қойыб айналады.
О бет – темір қазық».

Ал астрономия ғылым саласын автор былайша түсіндіреді: «Аспан кеңдігін


жайлаған жарық – шырақтарды бақылаб, бағыб тексерген білім бетін – білімді
астыроном білімі дейді. Бұ білімге бұл атты гірек елі таққан. Ол елдің тілінде
жұлдыз – астер, номос – қалыб, заң болады. Осы екі сөзден астыроном білімінің
аты шыққан. Ал астыроном білімін өрге сүиіреген жұлдыз, өзге жарық сәулелі
шырақтардың жүрісін зерттеген адам астырономшы аталады».
195
«Дүниенің құрылысы» еңбегі астрономиялық сипаттағы еңбек болғандықтан,
бұнда сол ғылым саласына тән терминдер мен атаулар кездесетіні анық. Мысалы:
жер, күн, жұлдыз, ай, шырақ, аспан кеңдігі, әуесіз аспан кеңдігі, аспандағы доб,
небтін (нептун), ұран (уран), сатырын (сатурн), ійупітер (юпитер), орбыйта
(орбита), меркүр (меркурий), марыс (марс), мердіиен, жеті қарақшы, темір
қазық, кемпір қосақ, шолпан, пыланет, қолтықтағы пыланеттер, жұлдызшы,
ұйалы жұлдыз, егіз жұлдыз ұйасы, он екі ұйалы жұлдыз, құйрықты жұлдыздар,
көшбейтүн жұлдыздар, жұлдыз жауыны, тобтанған жұлдыз, ақ жұлдыздар, сары
жұлдыздар, қызыл жұлдыздар, дүнійелік тартыу, пызыкеші, майетнік, дөңгелек
жолымен айналады, жер добы, жердің сабы, терістік, түстік, күн мен түн
теңелетүн, тең уақыт, геугырапыйе, пөліс, күннің жарық сәулесі, бысокос жыл,
қалыбты жыл, иыулыйен календары, гірігорійен календері, астырономыйа, жаңа
календер, потоспере, кыймыйе, қыромо–спере, күннің ұрасы непіротұубереніс,
күн тұтылыб, күннің тажы, гырадыс, әуе, сұу, бұлыт, тыман, айдың сұрғылт
сәулесі, ай мен күннің тұтылыуы, тұтылыс, екілібтік, сарос, уақыт кесігі, күннің
күміс дөңгелегі, күннің әппақ дөңгелегі, жомарт, ақ шелек күн, күннің жарық
сәулесі, күннің бетіндегі секбіл, елійпіс, геркүлес, лыйра, комете, ұзын құйрықты
үлкен кометелер, комете құйрығы, соқба комете, комете жермен сүзіседі, газ,
елібіс, қатерлі пыланет, жылылық, үстіңгі әуе, ұшқыш, дүнійенің тозаңы,
метеуір, метеуір темірі, болмыс, жаңа уақыттық жұлдыз, тыман-бұлыттар,
жер аударған, жарығы төмендеу, жұлдыз жарығы айнымалы, егізденіб көріну,
маталған жұлдыздар, іспектір сыны, күннің іспектірі, қырлы шыны, әмбілійтыуда,
шамдал, сатырынның білезік – шеңбері, йінкібізетсійе, електір, магініт, електір-
магініт күші, електырон, терістік сәулесі.
Сонымен қатар Ә.Бөкейхан жаңа атау, терминдердің қазақша атауын, баламасын
берген.

Геуметірійе (геометрия) жер өлшеу білімі


Гергырапыйе (география) жер жазыуы
Обсербаторыие (обсерватория) қарауыл үй
Микроскоп қырағы түтік
Телескоп телескоп
Компас құбыланама
Бенере (Венера) шолпан
Комете құйрықты жұлдыз
Күн мен пыланеттер күн қотаны
Күн, ай, жұлдыз аспан кеңдігіндегі шырақтар
жанартау от құсқыш тау

Сол кезеңдегі қазақтың төл сөздерінің де, жаңа терминдерінің де орфограммасы


үндестік заңында жазылды. Мысалы: кітеб, жұуан, сұлыулық, сұурет, тартыу,
жаныуар, тартыб, ұстаб, балыуан, кемій, көтеріу, дүнійелік тартыу, сұу, бұу,
сұуық, шаңарағы, тұуғызады, ырас, жаратыушы, батса (патша), жанұуарда,
ұуаделестік, сійрек т.б.

Н.Төреқұловтың «Қазақ тіліне кіретін жат сөз болса, қазақтың тымағын киіп,
жалпақ қазақ сөзі болып кірсін» дегеніндей, ХХ ғ. басында кірме сөздерді
қабылдауда үндестік заңын сақтап жазу басты қағидат болып алынғаны мәлім.
196
Бұл еңбекте де сол ұстаным басшылыққа алынған: мүлійен (миллион), келеметір,
сыпыр (цифр), март, ыйұн (июнь), ійүн (июнь), сентебір, декебір, пебірел, октебір
/ өктәбір, менүт, секүнт, нөл, геугырапыйе (география), телегыраб, телепон, от
арба, тырамбай, пойыз т.б.

Халық, ел атауларының берілуі: полек (поляк), католык (католик), інгіліз / ынгылыз


/ аңглез (ағылшын), францұз, гірек, шыбет (швед), пын (фин), естон, пырансыз,
ыиталыиелык, Аңгылыйе, Ыскандынебійе, Апіріке, Түстік Америке, терістік
Әміріке, Кіндік Түстік Франсия, Ең-Мұрт, Ақ теңіз қабағы, Еурупа.

Жалқы есімдердің берілуі де үндестік заңына сай жазылған: Копернык ұлы


Ныиколай, Ром қаласы, Бетыр мен Пабыл (Петр, Павел), Жордан Быр Ыунон,
Гамылтон тауы, Мысыр, Гершел, Леберыие, Адамс, Боде, Ныйыутон, Пырансұз
Пүуко, Парыж, Пырансыйе, Йіулій Сезер, Кырыгорый ХІІІ, Айса, Менделейұлы,
Үнді мұқыйты, Пілійпін аралдары, Герменійе, Іресей, Ауропа, Ыстамбұл, Рыга
қаласы, Пын түбегі, Бөргі қаласы, Ыйталыйа, Пізе қаласы, Галылей, Қам қаласы.

ХХ ғасыр басындағы қазақ тілінің ғылыми стилінің қалыптасуына назар аударатын


болсақ ғылыми фразеологизмдердің, ғылыми тіркестердің мәні халықтың
танымымен байланысты дамығанын көреміз.

Ғылыми фразеологизмдер: білім тезіне салып тексерелік – талдау; білім аты


шаппай тұрғанда – ілім, ғылым дамымай тұрғанда; білім иелері – білімпаздар;
химия тезіне салып жіберсе – химиялық талдау жасалынса; дәлелді тежейік те
әңгіменің іргесіне тоқтайық – дәлелді тоқтата тұрып, негізгі бөлімге тоқталайық;
ерлік ұрығы – сперма; білім тексере келе – зерттей келе, өсімдік баққан ел – егін
шарушылығымен айналысатын ел, білім тезіне салып сынаған білім иесі – ғылыми
зерттеу жасаған ғалым; жұқпалы ауруға ұя болады – жұқпалы аурудың ошағы
болады т.б.

Метеорология сөзінің анықтамасын былайша анықтап береді: «Ыстық-суық, жел,


тыныштық, ашық-жарық күн райын бағатын білім – метеорология»

Қорыта келе айтарымыз, Әлихан Бөкейханның астрономия бойынша аударып


жазған еңбектері қазақтың ұлттық ғылым тілін дамытуға үлес қосты және
астрономиялық терминдерге балама тауып, жаңа жолдарды іздестіруге, зерттеуге
септігі тиер деген ойдамыз.

Пайдаланылған әдебиеттер:
К. Фламмарион. Астрономия әліпбиі. Аударған: Әлихан Бөкейхан (Қыр баласы). //
– Мәскеу: Совет одағындағы халықтардың кіндік баспасы. – 1924. – 225 бет.
Әлихан Бөкейхан (Қыр баласы). Мұғалімдерге хат: Пыланеттер. Ж.М., 1926. №14-
15. -21-25-бб.

197
198
ЕЩЁ РАЗ К ПРОЧТЕНИЮ И ИНТЕРПРЕТАЦИИ ДРЕВНЕТЮРКСКОЙ
РУНИЧЕСКОЙ НАСКАЛЬНОЙ НАДПИСИ ИЗ УЗБЕКИСТАНА

А.В. КУБАТИН * - Ф.ДЖУМАНИЯЗОВА **

АННОТАЦИЯ

Kак известно, находки древнетюркских рунических надписей, являющихся культурным


наследием Тюркского каганата, происходят в основном с территории Монголии, Южной
Сибири и обширных степей Евразии, простирающихся от Алтая до Восточной Европы. В
эпоху раннего средневековья Евразийские степи, включающие территорию современных
Казахстана, Восточного Туркестана (северная часть), Северного Кавказа и Южной Украины,
являлись местом обитания этносов, ведущих в основном кочевой образ жизни. При этом
следует отметить, что на сегодня не имеется точных сведений о наличии или отсутствии
у данных этносов определенной системы письменности в период до Тюркского каганата.
Однако уже в ту эпоху междуречье Амударьи - Сырдарьи, более известное в западной
литературе под географическим термином Трансоксиана (араб. Мавераннахр) и включавшее
в себя такие оазисные владения, как Согд, Фергана, Чач (Ташкент), Тохаристан, Хорезм и
др., которые располагались на территории современного Узбекистана, уже с начала нашей
эры было известно, как регион, где проживали оседлые народности с развитой системой
письменности.

Ключевые слова: Древнетюркский рунический наскальные надписи, тюркология,


памятники.

Kак известно, находки древнетюркских рунических надписей, являющихся


культурным наследием Тюркского каганата, происходят в основном с территории
Монголии, Южной Сибири и обширных степей Евразии, простирающихся от
Алтая до Восточной Европы. В эпоху раннего средневековья Евразийские степи,
включающие территорию современных Казахстана, Восточного Туркестана
(северная часть), Северного Кавказа и Южной Украины, являлись местом обитания
этносов, ведущих в основном кочевой образ жизни. При этом следует отметить, что
на сегодня не имеется точных сведений о наличии или отсутствии у данных этносов
определенной системы письменности в период до Тюркского каганата. Однако уже в
ту эпоху междуречье Амударьи - Сырдарьи, более известное в западной литературе
под географическим термином Трансоксиана (араб. Мавераннахр) и включавшее
в себя такие оазисные владения, как Согд, Фергана, Чач (Ташкент), Тохаристан,
Хорезм и др., которые располагались на территории современного Узбекистана, уже
с начала нашей эры было известно как регион, где проживали оседлые народности
с развитой системой письменности.

В результате археологических работ, проводившихся на территории Узбекистана,


было обнаружено около 30 металлических и керамических изделий с
древнетюркскими руническими надписями, которые до сих пор детально и подробно
не изучены (Sadıkov, 2001. S. 297-305; Кляшторный, 1959, С. 167­168; Васильев,
1983. С. 41-42; Раҳмонов, Матбобоев, 2006. Б. 16-40). Этот факт ставит перед
исследователями вопрос о том, с какими факторами было связано распространение
древнетюркской рунической письменности на данной территории, где уже

*Ташкентский государственный институт востоковедения, Ташкент, Узбекистан


** ИВАН РУз
199
существовала многовековая письменная традиция, представленная в основном
согдийской, хорезмийской и отчасти бактрийской письменностью.

Вместе с тем заслуживает внимания тот факт, что в Ферганской долине, издревле
известной в качестве региона в котором проживали оседлые этносы, наряду
свыше 20 находками древнетюркских рунических надписей, занявших место на
металлических и керамических изделиях, были также найдены две бронзовые
монеты с легендой выполненной согдийским и древнетюркским руническим
письмом, которые непосредственно связаны с Западно-Тюркским каганатом или
одной из ветвей его правящей династии, правившей в этом регионе (Babayar, 2008.
S. 135-146). Древнетюркские рунические надписи были обнаружены также в таких
историко-географических областях региона, как Чач (Ташкент), Бухара, Согд (Гузар
/ Кашкадарья). В частности, в 1930-годах на территории исторического Согда
среди документов архива горы Муг, относящегося к владению Панч (Пенджикент
/Таджикистан), наряду с согдийскими документами был обнаружен документ,
написанный древнетюркским руническим письмом (Бернштам, 1951. С. 65-75).

Создание свода памятников древнетюркского рунического письма, происходящих


с территории междуречья Амударьи - Сырдарьи и прилегающих к нему областей,
которые в той или иной степени имеют отношение к Западно-Тюркскому каганату
или связанным с ним династиям, а также их удачное прочтение и интерпретация,
являются одной из актуальных проблем современной тюркологии. Вместе с тем, на
сегодня отсутствуют комплексные исследования в этой области, и к тому же, трудно
согласиться с предложенными некоторыми специалистами чтениями найденных в
Узбекистане древнетюркских рунических надписей, которые при этом во многих
случаях противоречат друг другу (См.: Harmatta, 1988. S. 39-41; Sadıkov, 2001. S.
297-305; Васильев, 1983. С. 41-42; Маликов, 2000. 24 с.; Раҳмонов, Матбобоев,
2006. Б. 16-40).

На сегодня на территории Узбекистана известна только одна древнетюркская


руническая надпись, нанесенная на скальную поверхность. В 1976 году А.В.
Оськиным на южном склоне гор Кульджуктау, находящихся на северо-западе от
Бухары, недалеко от колодца Тузбулак рядом с наскальными изображениями была
обнаружена древнетюркская руническая надпись (Оськин, 1978. C. 166-173).
Находка представлена сценой, изображающих двух воинов всадников с копьями,
сидящих на лошадях, напротив которых имеется изображение воина с копьем,
восседающего на двугорбом верблюде, под которой имеется надпись, состоящая из
10 знаков (Таблица I.10). С.Г. Кляшторный на основании следующей прорисовки

этой надписи прочел ее, как ayïq utačï ig sešil – “Восторжествуй


над злом! Болезнь сгинь!” (Кляшторный, 1978. С. 173). Однако, на наш взгляд,
подобное чтение и интерпретация данной надписи сомнительна, так как, читать
ее подобным образом не позволяет палеографическая форма знаков. Оставив
открытым вопрос по поводу прочтения первых четырех графем, последующие 6
знаков, стоящие после словоразделителя (:), мы предлагаем читать, как oz ičig öl
(Wz Ičig2 Ẅl2) – ”спасайся, сдавайся (или) умри!”. Таким образом, эта фраза является
пояснительной надписью к изображению, соответствуя его сюжету, и представляет
собой изречения, возможно, угрозы, адресованные друг другу оппонентами,
изображенными на наскальном изображении.
200
Рассмотренный выше памятник древнетюркского рунического письма, найденные
на территории Узбекистана, говорят о том, что данная территория являлась одним
из важных ареалов формирования и распространения этого вида письменности.
Данные находки говорят о том, что несмотря на многовековую письменная
традицию, существовавшую в данном регионе и представленную в основном
согдийской, хорезмийской и отчасти бактрийской письменностью, древнетюркская
руническая письменность занимала присущее себе место в письменной культуре
региона.

201
Использованная литература:

Бабаяров Г. Tюркские титулы на монетах Чача VII-VIII вв. // Humboldt Kolleg


II. II. International Conference “Historical Role of Alexander von Humboldt and his
Expeditions in the Development of World, regional and National Sciences”, October 14-
16, Almaty 2004.
Бернштам А.Н. Древнетюркский документ из Согда // Эпиграфика Востока, V.
М.,1951.
Буряков Ю.Ф. К истории раннесредневекового Чача // O’zbekiston tarixi, Тошкент,
2002, № 3.
Васильев Д.Д. Графический фонд памятников тюркской рунической письменности
азиатского ареала (Опыт систематизации). М.:Наука, 1983.
Древнетюркский словарь. Ленинград: Наука, 1969.
Заднепровский Ю.А. Тюркские памятники в Фергане // Советская археология, М.
1967, № 1.
Кляшторный С.Г. Древнетюркская руническая надпись на бронзовом перстне
из Ферганы // Археологические работы в Таджикистане в 1957 году, Труды АН
ТаджССР, Душанбе, 1959, Т. III, вып. V.
Кляшторный С.Г. Наскальная руническая надпись в Кызылкумах // Полевые
исследования Института этнографии 1976. Москва, 1978.
Маликов А.М. Тюрки в среднеазиатском междуречье в VI-VIII вв. (по
археологическим и письменным источникам) Автореф. на соиск. учен. степени
канд. наук. Самарканд, 2000.
Оськин А.В. Новые находки петроглифов в Кызылкумах // Полевые исследования
Института этнографии 1976. Москва, 1978.
Раҳмонов Н., Матбобоев Б. Ўзбекистоннинг кўҳна туркий рун ёзувлари. Тошкент,
2006.
Alimov A., Tabaldıyev K. A new old Turkic runic inscription on a boulder from Talas //
Journal of Turkish Studies, Feschrift on Honour of Orhan Okay I. Harvard University,
2005, Volume 30/I.
Babayar G. Köktürk Kağanlığı sikkeleri Katalogu - The Catalogue of coins of Turkic
Qaghanate. Ankara: TİKA, 2007.
Babayar G. Fergane Bölgesinde Bulunan Türk-Runik Yazılı Köktürk Sikkeleri Üzerine //
Dünden Bugüne İpek Yolu: Beklentiler ve Gerçekler. İstanbul, 2008.
Erdal M. A Grammar of Old Turkic. Leiden-Boston: Brill, 2004.
Harmatta J. Avarların Dili Sorununa Dair. Doğu Avrupa’da Türk Oyma Yazılı Kitabeler.
Çev. H. Akın. Ankara: TTK, 1988.
Kubatin A. Özbekistan’da Bulunan Bazı Eski Türk Yazıları Üzerine // Ötüken’den
İstanbul’a Türkçenin 1290 Yılı (720-2010) – From Ötüken to Istanbul, 1290 Years of
Turkish (720-2010). 3-5 Aralık, İstanbul / 3th – 5th December, İstanbul. İstanbul, 2011.
Sadıkov K. Özbekistan’da Bulunan Göktürk Harflı Yeni Metinler // Türk Dili Araştırmaları
Yıllığı – Belleten, 2000. Ankara: TTK, 2001.
202
Şirin-User H. Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları. Söz Varlığı İncelemesi.
Konya: Kömen, 2009.
Tekin T. Orhon Türkçesi Grameri. İstanbul, 2003.
Ölmez M. Eski Türk Yazıtlarının Yeni Bir yayımı nasıl olmalıdır // I. Uluslararası Uzak
Asya’dan Ön Asya’ya Eski Türkçe Bilgi Şöleni, 18-20 Kasım 2009, Afyonkarahisar.
Afyonkarahisar, 2010.

203
204
МЫРЗАКЕЛДІ ЕРАСЫЛҰЛЫ ЖӘНЕ ОНЫҢ ҚОЛЖАЗБАЛАРЫ

Өмірбек ҚАНАЙ *

АҢДАТПА

Мырзакелді Ерасылұлы 1749 жылы туылып, 1814 жылы 65 жасында қайтыс болған. Ол
Қаракерей Қабанбай (Ерасыл) батырдың алтыншы ұлы және Абылай ханның қызын алған
күйеу баласы. Бұл мақалада Мырзакелді Ерасылұлының «Екі жесір егесі», «Хан батыры -
Қабанбай» және «Сақыпжамал - Таңшолпан» қатарлы көлемді жыр-дастандары туралы
сөз болып, аталмыш құнды деректердің екі ғасырдан артық уақыт ұрпақтан ұрпаққа қалай
сақталып бүгінге жеткені баяндалады. Сонымен қатар, осы дастандардың мазмұндық және
тілдік ерекшеліктеріне қысқаша тоқталады.

Түйін сөз: Мырзакелді Ерасылұлы, «Екі жесір егесі», «Хан батыры - Қабанбай»,
«Сақыпжамал - Таңшолпан», қолжазба

Мырзакелді Ерасылұлы кім?

Мырзакелді Ерасылұлы 1749 жылы туылып, 1814 жылы 65 жасында қайтыс болған.
Дерек бойынша Мырзакелді алты Алашқа даңқы мәлім Қаракерей Қабанбай
(Ерасыл) батырдың алтыншы ұлы және Абылай ханның қызын алған күйеу баласы.
Жасынан білім жолын қуған Мырзакелді сөзге шешен, ойға жүйрік ақын-жырау
болған. Мырзакелді Ерасылұлы өзінің даналығымен ел көзіне түсіп, би болып
сайланып «Ақ мойын би» атанған. Кейін Абылай хан арқылы мойынына көк тас
асқан мәнсабына қарай, Мойнақ деген жанама атпен де белгілі. Қазір де Найманның
Мамбет руынан тарайтын Қожағұлдың бір тармағы Мойнақ деп аталады. «Мәмбет
шежіресі»-не қарағанда, Мырзакелді Ерасылұлы өз заманында қорасына 10 мың
бас жылқы және 50 мың тұяқ қой біткен бай да болған (Каденұлы, 2011).

Сондай-ақ, Мырзакелді Ерасылұлының оқымыстылығымен қатар, ерекше


емшілік өнері болғаны да белгілі болып отыр. Бұл жайында фольклоршы Шәкура
Ахметжанқызының «Емші» атты көлемді дастанында келтірілген деректерге
қарағанда, ғұлама емші, оқымысты Мырзакелді артына мол тарихи жазба мұраларды
қалдырумен қатар, өзінің емшілік өнерін де ұрпақтарына үйретіп аманаттап кеткен
(Ахметжанқызы, 1992).

Мырзакелді Ерасылұлының мұралары қалай сақталды?

Мырзакелді Ерасылұлы «Екі жесір егесі», «Хан батыры - Қабанбай», «Сақыпжамал


- Таңшолпан», «Көк пен жер және адам» қатарлы көлемді өлең-дастандарын артына
мұра қылып қалдырады. Оның осы тарихы дастандарын өз ұрпақтарынан Майсабек
Мырзакелдіұлы, Бегәлі Майсабекұлы, қазақ пен монғолға қатар аты шыққан
емші Жайлыхан Бегәліұлы, Көмірші Жайлыханұлы, ақын, фольклоршы Шәкура
Ахметжанқызы және Шәкураның қызы Нұрғиса Кәрімқызы екі ғасырдан артық
уақыт ұрпақтан ұрпаққа жалғап құнттап сақтап, заманымызға жеткізеді. Бұл құнды
жазбалардың кейбірі қазір Мырзакелді Ерасылұлының Қытайдағы ұрпақтарының
қолында сақтаулы.
*Ахмет Ясауи университеті Еуразия ғылыми-зерттеу институты, Алматы, Қазақстан
205
«Хан батыры - Қабанбай» дастаны

«Хан батыры - Қабанбай» атты көлемді тарихи дастанда Жоңғарға қарсы соғыс
езіндегі Қабанбай бастаған Қазақ батырларының ерліктері жырланады. Дастанның
алғы бөлімінде айтылғандай, Қазақтың Хан батыры Қабанбай оқымасты ұлы
Мырзакелдіні жасынан баулып, өзінің ерліктері мен Жоңғар соғысы кезінде
жаужүрек батырлығымен көзге түскен Қазақ батырларының ерлігін дастан етіп
жазу туралы өсиет қалдырады. Бұл туралы Мырзакелді өзінің «Хан батыры -
Қабанбай» дастанында былай дейді:
Қолыма қалам алдым Мырзакелді,
Таныдым өсиетпен ел мен жерді.
Тарихын, өсиетін жазуыма,
Ерасыл - Хан Қабанбай әмір берді.

Жасым бар он алтыда мен баламын,


Атамның қарт қаламын қолға аламын.
Батырдың алтын сөзін қаз-қалпында,
Саралап ақ қағазға жаза аламын.
Аталмыш дастанда Қабанбай батырмен қатар, Абылай хан, Әбілқайыр хан, Бұхар
жырау, Қанжығалы Бөгенбай батыр, Абақ Керей Жәнібек батыр, Арғын Малайсары
батыр, Шапырашты Наурызбай батыр, Жәдік Жантай батыр, Көкжал Барақ батыр,
Суан Боранбай батыр, Өмір Шағалақ батыр, Жұмық Дәулетбай батыр, Шанышқылы
Бердіқожа батыр, Байыс Қасабай батыр, Үйсін Райымбек батыр, Қарақ батыр, Уақ
баян батыр, Уақ Бармақ батыр, Суан Баянбай би, Қыпшақ Ерназар батыр, Бағаналы
Оразымбет би, Тоғас Қосай батыр, Мұрын Боранбай батыр, Сыбан Еспенбет батыр,
Дәулен Күшік батыр, Байғана Шөрек батыр және Матай Шөнекей батырдың ерлігі
жырланады.

Қолжазбаның алғы мазмұндарына сәйкес, 500 беттік бұл дастанды тұпнұсқа


қолжазбасынан 1944 жылы Шәкура Ахметжанқызы қайта көшіріпті. Қабанбай
батырдың тіке ұрпағы Шәкура Ахметжанқызы 1920 жылы Қазақстанның Алакөл
ауданында туылып, сол жерде мектеп бітірген. Кейін ауылымен бірге Қытайға өтіп,
Бұраталадағы Арасан ауданына қоныстанады. Орыс, қытай тілдерін жақсы білген,
өзі ақын, өзі ел аузындағы аңыз-әңгімелерді жинап реттеп, қолжазбаларды көшіріп
сақтаған фольклоршы болған екен.

«Екі жесір егесі» дастаны

«Екі жесір егесі» - 518 шумақтан тұратын көлемді тарихи дастан. Бұл сонау Шыңғыс
хан заманның алды-артында Қият, Хошыт, Дүрбіт, Ұранқай тайпалары және онымен
ауылы аралас, қойы қоралас қоныстанған Қаңлы, Үйсін, Татар, Найман, Керей,
Меркіт, Қоңырат, Қыпшақ, Жалайыр және Уақ тайпалары арасындағы барыс-
келіс пен олардың арасындағы түрлі қайшылықтар, қанды қақтығыстар, сондай-
ақ, Шыңғысханның тегі, аты-жөні, балалық шағы, өсіп-жетілуі, байтақ көшпелі
халықты бірлікке келтіріп, Шыңғыс хан аталып дәурендеуі мен Шыңғыс ханның
қайтыс болуы қатарлы оқиғаларды қаз-қалпында бейнелеп беретін кесек тарихи
шығарма. Дастаннан үзінді:
«Бисмілла, іст ің басы екі жесір,
206
Тиіпті екеуінен елге кесір.
Тарих таңбалаған осы қарғыс,
Сұрайды ол қылмысын кімнен кешір.

Тарихтың бір мың бір жүз алпыс бірі,


Он екі жыл бойынша еді Сиыр.
Басталған екі тайпа егесінен,
Жалғасып жер бетіне түсті шиыр. – деп басталған дастан,
... Шыңғыс хан олжа етіп тонады елді,
Шиырлап батыс, шығыс, асты белді.
Халықтың ауызында аңыз болып,
Ғарыштап неше ғасыр бізге келді.

Шындығы, расына Алла куә,


Осыған қазақ, қалмақ талас еді.
Тарихтың мың жеті жүз сексен бесі,
Қиса еттім «Екі жесір» Мырзакелді. – деп аяқталады.
«Сақыпжамал - Таңшолпан» дастаны

«Сақыпжамал - Таңшолпан» - 160 шумақтан тұратын, Әмір Темірдің Түркістандағы


Қожа Ахмет Ясауи кесенесін салу тарихы жырланған кесек тарихи шығарма.
Дастанда:

Бисмілла, сөз басталмақ бір аңыздан,


Аңыздар туылады шын нағыздан.
Тарихтың бір мың үш жүз отызы екен,
Кіндікті тіспен қиып қан ағызған.

Кіндікті қыршып үзген жендет емес,


Өшірмей бір шырақты от тамызған,
Жарманы жаны ашып бауырына ап,
Мейірлі сәби ана нәр тамызған. – деп Әмір Темірдің өмірге келу тарихынан
басталып, аталмыш дастанның бірнеше дастаннан сұрыпталып, қайта жырланғанын
тілге тиек етеді. Мысалы:
Жеті айлық Жарма жетім аңызға арқау,
Анасын мейірімсіз жеген қорқау.
Бұл қиса үш сарынның түйіндісі,
Ұқпаса кері қақпақ, білмес шайпау.
Дастанның жалғасында Әмір Темірдің қалай билікке келгені сөз болып, билік
тізгінін ұстағаннан кейін Қожа Ахмет Ясауиге арнап Түркістанда кесене тұрғызуға
әмір бергені баяндалады. Сонымен қатар, кесененің салыну барысы да тәптіштей
жырланады.
Қорытынды

Егемен ел ретінде ұлттық құндылықтарымызды ұлықтап, тарихи және мәдени


мұраларымызды жан-жақты жинақтап, топтап отырған тұста, Мырзакелді
Ерасылұлының «Хан батыры - Қабанбай», «Екі жесір егесі» және «Сақыпжамал
- Таңшолпан» қатарлы көлемді тарихи дастандарының ұлтымыздың әдеби және
207
тарихи қазынасына келіп қосылғанын сүйіншілей жеткізгіміз келеді. Алдағы уақытта
аталмыш тарихи қолжазба дастандардың мазмұндық, тілдік және құрылымдық
ерекшеліктерін ғылыми тұрғыдан зерттеп, ғылыми айналымға түсіретін боламыз.

Пайдаланылған әдебиеттер:

Каденұлы, Уәлихан (2011), Мәмбет шежіресі, Үрімші.


Ахметжанқыз, Шәкура (1992), Емші // Мұра, Үрімші.
Мырзакелді Ерасылұлы, «Хан батыры - Қабанбай», қолжазба.
Мырзакелді Ерасылұлы, «Екі жесір егесі», қолжазба.
Мырзакелді Ерасылұлы, «Сақыпжамал - Таңшолпан», қолжазба.

208
ӘБІЛҚАЙЫР ХАННЫҢ ХАТТАРЫНДАҒЫ БОЛ- ЖӘНЕ ОЛ-
ЕТІСТІКТЕРІНІҢ ҚОЛДАНЫЛУЫ

Ү.Т. ҚЫДЫРБАЕВА *

АҢДАТПА

XVIII ғасырдың бірінші жартысында қазақ даласында әуелі кіші жүздің, одан кейін үш
жүздің басын қосқан қазақ ханы Әбілқайырдың билігі, қазақ халқының Ресейдің қол астына
кіруімен тұспа-тұс келген. Осындай қиын-қыстау кезеңде үш жүздің ханы болып таққа
отырған Әбілқайыр ханның Ресей патшайымдар мен елшілеріне жазған ресми хаттары
мұрағат қорларында күні бүгінге дейін сақталған. Осы хаттардың тілдік құрылымын зерттеу,
ескі қазақ тілінің дамуында өзіндік орны бар құнды деректердің бірі болып табылатынын
жоққа шығара алмаймыз.

Түркітанушы ғалымдар өз еңбектерінде түркі тілдерін үлкен үш топқа бөліп қарастырады.


Орта ғасырда және одан кейінгі кезеңдерде пайда болған жазба ескерткіштердің, солардың
ішінде ресми хаттардың басым бөлігінің тарихи шағатай тілінде жазылуы, сол кезеңдерде
түркі халықтарына тән ортақ жазба тілдің болғандығын дәлелдейді.

Аталған мақалада 1730-1745 жылдары Әбілқайыр ханның ресми хаттарындағы тілдік


ерекшеліктер анықтала отырып, бол- және ол- етістіктерінің қолданылуы туралы жазылған.
Мақалада, ресми хаттардың түпнұсқа көшірмесі негізінде жазылған зерттеу жұмысының
материалдары қарастырылды. Сонымен қатар, қыпшақ және оғыз тілдеріне тән фонетикалық
ерекшеліктер мен ұқсастықтарды салыстырмалы түрде зерттеген ғалымдардың еңбектері
арқылы бол- және ол- етістіктерінің хаттардағы қолданылу аясы мен жиілігі де көрсетілген.

Кілт сөздер: ресми хат, Әбілқайыр хан, түркітану, қыпшақ, оғыз, етістік

XVIII ғасырдың бірінші жартысында қазақ хандығы дәуірінде өзіндік орны бар
Әбілқайыр ханның тұсында көршілес Ресей патшалығымен сыртқы қарым-
қатынас орнату барысында жазылған ресми хаттар орын алған. Бұл хаттардың
тілдік құрылымын зерттеу нәтижесінде анықталған кейбір тілдік ерекшеліктер
түркі тілдерінің ортақ ұқсастықтары мен сабақтастығын жалғастыруда өзіндік
үлесін қосады. Осындай ерекшеліктердің бірі, ресми хаттардағы bol- және ol-
етістіктерінің қолданылуы болып табылады.

Түркі тілдерін үш негізгі топқа бөліп зерттеу бұрыннан қалыптасқан әдістердің бірі.
Аталған ресми хаттардың авторын қазақ ханы ретінде танысақ, жазба тілдің негізгі
ерекшеліктері көбіне шағатай тіліне жақындау екенін аңғару қиын емес. Әрине
бұл құбылыс, сол кезеңдегі Орта Азиядағы ортақ жазба тілінің қалыптасуымен
байланысты.

Мақаланың зерттеу нысанына айналған bol- / ol- етістігі көне түркі дәуірінен бері
түркі тілдерінде кеңінен қолданылып келе жатқан лексикалық мағынасы бар негізгі
көмекші етістіктер қатарына жатады. Мұндай көмекші етістіктердің бір бөлігі ol-/
bol-, er-, kıl-, eyle- (<edle-) сияқты етістіктерде қолданылатын зат есіммен қатар
келіп, етістік жасайтын көмекші етістіктер ретінде қолданылады (Танч 2012: 82).

*әл-Фараби атындағы ҚазҰУ Шығыстану факультеті, Алматы, Қазақстан


209
Қазақ тілінде көмекші етістіктер көп қолданылатын әрі атқаратын қызметі
жағынан ерекше орын алатын формалардың бірі болып табылады. Бұлар
лексикалық мағынасына қарай мәнді және мәнсіз болып екі топқа бөлінеді. Осыған
қарамастан көмекші етістіктерді қолдану арқылы мағыналық жағынан олқы
болып тұрса да, мағынасы толық дербес сөз арқылы білдіре алмайтын әр-түрлі
семантикалық, грамматикалық абстракты мағыналар жасалып, беріліп отырады.
Көмекші етістіктердің қолданылу аясы және негізгі етістіктерге қосатын үлесі
бәрінде бірдей емес. Сондықтан олар толымды және толымсыз деп екі топқа
бөліп қарастырылады. Осы топтардың ішінде bol-/ol- етістігі толымды көмекші
етістіктер тобына жатады. Толымды көмекші етістіктерге лексикалық мағынасын
толық сақтап, грамматикалық қызметін толық атқаратын жазба және сөйлеу тілінде
жеке сөз мүшесі ретінде қолданыла алатын етістіктер жатады. Сонымен қатар,
аналитикалы етістік құрамында негізгі етістік формасына тіркесу арқылы оған
қосымша абстракты грамматикалық мағына үстейтін қызмет атқарады (Ысқақов
1974: 259).

Ысқақовтың еңбегінде bol-, et-, kıl- етістіктерінің көмекші қызметі туралы былай
көрсетіледі: үшеуінің мағыналарында да, түрлену жүйелерінде де, функцияларында
да ортақ сипаттар болумен қатар, бірбірінен ерекшеленетін өзгешеліктері де
бар. Бірақ bol- етістігі et- және kıl- етістіктеріне қарағанда басқашалау. Алайда
бұлардың кез келгені есімдермен тіркесіп, құранды етістік жасауға аса бейім
тұрады және сондай тіркестер өте жиі ұшырасады. Сондықтан бұл етістіктердің
жетекшіліктерінен гөрі, көмекшілік қызметтері басымдау болып көрінеді. Жоғарыда
көрсетілген үш көмекші етістік арқылы жасалатын құранды етістіктер бір күрделі
сөз ретінде қолданылатындықтан, етістікке тән парадигмалық формалардың кез-
келгені жалғана береді және сараламалы, суреттемелі етістіктер жасауда қолданыла
береді. Сондықтан бұл етістіктердің ең басты қызметі есімдерден құранды етістіктер
жасау болып табылады. bol-, ėt-/it-, ķıl- етістіктері арқылы жасалған құранды
етістіктердің соңғы компоненті түрленіп, лексикаланған тұрақты етістіктер көп
қалыптасқан (Ысқақов 1974: 278).

Әбілқайыр ханның хаттарында bol- және ol- етістігінің жанынында ėr-/ir-, i-, tur- ķıl-
көмекші етістіктері де әр-түрлі тұлғада жұмсалғандығын төмендегі мысалдардан
көреміз. Мысалы: ...her ne bozuķlıķ ķılsalar da aytmay irdim... (87/5) [...қандай да
бір бұзықтық жасаса да айтпайтын едім...]; ...uş bunday bola iken dip ĥāŧırları
ķalıp kilgenler... , ... mınday işlerni bilgenim yoķ irdi... (87/49-53) [...осылай болады
екен деп көңілдері қалып келген..., ...мұндай әрекеттерін білгенім жоқ еді...];
...siz buyurġan işlerni ħāfiyyelik birle ķıla turġan... (113/7) [...сіз бұйырған істерді
құпия атқарып тұрған...]; ...sawdāgerler ķatınaşıp turur disem... (122а/31-32) [...
саудагерлер қатынасып тұрады десем...]; ...ħōca aĥmedni yiberüp mıñ türli şükür
ķılur irdük... (109/29) [...Қожа Ахметті жіберіп мың түрлі шүкіршілік ететін
едік...], ...ma‘lūmat içinde bolġan irdük... (87/43) [...мағлұмат алып тұратын едік...],
...colbarus ħān birle ķaldan çirün sözi bir imiş... (87/10) [... Жолбарыс хан мен Қалдан
Сереннің сөзі бір екен...]; ...burunda yibere turġansız...(128/24) [....бұрын жіберіп
тұрғансыз...]; ...feodor tilmaçķa öz kişim üşķaranı çapķun ķılıp yiberdim... (123/37)
[...Феодор тілмашқа өз адамым Үшқараны шапқын қылып жібердім...]; ...alıp
kilip ma‘lūm boldı... (128/9) [...алып келіп мәлім болды...]; ...isen amān ikenlikiñizni
işitip bik ħoş ve ķut olduķ... (115/5) [... аман-есен екендеріңізді естіп, риза болдық...]
(Қыдырбаева 2018: 61-111).
210
Көне түркі тілінде bol- ( >ol-) етістігі зат есімдерден кейін келіп, олардан салт
етістік жасайды және i-(< ėr-) көмекші етістігі сияқты күрделі етістік жасауда
қолданылады. bol- ( >ol-) етістігінің осылай қолданылуы мен i-(< ėr-) көмекші
етістігінің зат есімдерге тіркесуі арқылы оларды етістікке айналдыру немесе
етістіктерге жалғанатын жалғаулардан кейін тіркесіп, күрделі етістік жасау қызметі
арасындағы ұқсастықтары Көне Түркі дәуірінен бері жалғасын тауып келе жатыр.
Тілдің тарихи дамуы барысында зат есімдерге тіркесу арқылы етістік жасайтын i-(<
ėr-) көмекші етістігі етістік райларынан кейін жүйелі түрде тіркесуі арқылы күрделі
етістік жасайтын болса, bol- ( >ol-) етістігі зат есімдерге тіркесіп, етістік жасайды.
Сонымен қатар, есімше негізді етістік райларына тіркесу арқылы сипаты жағынан
bol- ( >ol-) мағынасы басым болып келетін күрделі етістік жасайды (Өзмен 2009:
1417). Мысалы: ...orınboruĥnı bizniñ caķımızda salġan irdi her ne ĥamiyyet işlerni
bitirürmiz dip ümįd ķılar irdi...(116/6) [...Орынборды біздің жақта салған еді. Қандай
да бір ізгі істерін соңына шығарамыз деп үміттенетін еді...]; ...batur sulŧan ārı inim
ārı kiyewüm irdiler... (87/20) [... батыр сұлтан әрі інім, әрі күйеу балам еді...], ...āħįri
śoñı küçlegendey boldı... (97/21)[...ақыры соңында күштегендей болды...]; ...özge yat
düşmendin ziyān bolur bolsa ol vaķtda bizlerge ‘ayb ķoyulmaġay irdi... (71/21) [басқа
жат дұшпаннан зиян келер болса сол кезде бізге айып тақпас еді...].

А. Габайннің Көне Түркі тілі туралы жазылған мақаласында i-(< ėr-) ‘жету’, bol-
( >ol-) ‘болу’, tur- ‘тұру’ етістіктерінің жиі қолданылуынан негізгі мағыналарын
жоғалтқандығын, әуелі сараламалы көмекші етістік, содан кейін суреттеме етістік
ең соңында көмекші етістік сипатын алғандығын айта келіп, негізгі мағынасын
алдымен i-(< ėr-) , содан кейін tur- етістігінің жоғалтқандығын көрсетіп, bol- ( >ol-)
етістігін екінші орынға қоя отырып, ‘көмекші етістіктің ең басты қызметі зат есімге
шақ мағынасын беру үшін қажет’ деп көрсетеді (Өзмен 2009: 1417; Габайн 1979:49).

Бұлардың арасында bol- және ol- етістіктері көбіне зат есімдерге тіркесу арқылы
жұмсалған. Оларды сөйлемдегі мағынасы мен қызметіне қарай төмендегідей
жіктеуге болады.

1. шартты рай түрінде: Мысалы: ...ķalmaķdın mında ziyān bolsa uşbu aŧları yazulġan
kişilerdin śurañız... (77/11,12) [..мында қалмақтан (келген) зиян болса, осы аттары
жазылған кісілерден сұраңыз...];...ķur‘ān üzerine ‘ahd ķılıp baş salduķ töreler kirek
bolsa sulŧānlar... (97/11) [...құранмен ант етіп, бас идік төрелер керек болса
сұлтандар...].

2. қалау рай түрінде: Мысалы:....sizler isen olġaysız...(122a/16) [...сіздер аман


болғайсыздар...], ...köp yılġa ħoş vaķt olġaysız....(131/7)[...көп жылға бақытты
болғайсыз...].

3. бұйрық рай түрінде: Мысалы: ...bizler tilekde bolayıķ bu dünyāda hįç kim ölmey
ķalmasdur... (78/12) [...біздер тілекте болайық, бұл өмірде ешкім өлмей қалмайды...];
...ħudāy rāżį olsun... (121/6) [...құдай разы болсын...].

4. келер шақ түрінде: Мысалы: ...her kim talaşmasun yaśawıl bolamın dip... (113/16)
[...жасауыл боламын деп ешкім таласпасын...].

5. өткен шақ түрінде: Мысалы: ...on üç yılķılarun bugün tört kün boldı alıp kitti... (116/17)
[...он үш күн жылқысын бүгін төрт күн болды алып кетті...]; ...imdi yaķın boldı...
211
(113/17) [...енді жақын болды...]. Сонымен қатар, зат есімге -дай, -дей жұрнағы
жалғану арқылы жасалған бейне үстеуімен тіркесе отырып өткен шақ формасында
жұмсалған. Мысалы: ...āħįri śoñı küçlegendey boldı... (97/21)[...ақыры соңында
күштегендей болды...]; ...ķarunġu kiçi ay tuġanday boldı... (127/16)[...қараңғы түнде
ай туғандай болды...]; ... ekemizden śoñra bizlerge uş bunday bola iken dip... (87/49)
[...әкемізден кейін бізге осылай болады екен деп...]. Зат есімнен зат есім тудыратын
жұрнақ жалғану арқылы жасалған сын есімдерге тіркесу арқылы: Мысалы: ...kiyik
yurutķa faydalı boladur...(122a/10) [...киік жұртқа пайдалы болады...], ...uluġ bāzār
bolup ferāvānlıķ boldı... (109/12) [...үлкен базар болып, молшылық болды...].

6. көсемшенің -а, -ып жалғауларының жалғануы арқылы келер шақ және өткен шақ
мәнінде: Мысалы: ...baş śalıp orus bola almaymız dip başķurt birle içli tışlı bolıp...
(87/10) [...бас салып орыс бола алмаймыз деп башқұртпен сөзі жарасып....];
Сонымен қатар, келер шақтың шартты түрінде тек бір сөйлемде кездеседі. Мысалы:
...özge yat düşmendin ziyān bolur bolsa ol vaķtda bizlerge ‘ayb ķoyulmaġay irdi... (71/21)
[басқа жат дұшпаннан зиян келер болса сол кезде бізге айып тақпас еді...].

8. тұрақты тіркестерде қолданылуы: Мысалы: ...baş boldılar...(116/30) [басқарды];


...yaman aŧlı bolmasa da yaman aŧlıdur... (116/12) [... жаман атты болмаса да
жаман атты...], ... köñlümiz cay bolardur... (127/15) [...көңіліміз жай болады...];
...baş üstünde bolsun... (129/21) [...орындаймыз...]; ...eger cayıñız yoķ bolsa cevāb
aytuñız... (113/26) [...егер жағдайыңыз болмаса жауабын айтыңыз...]. Кейбір...
aŧa boldı bizlerge ana boldı... (87/24) [..бізге ата (орнына ата) болды, ана (орнына
ана) болды...], ...caw alġanda penāh boldı... (87/25) [...жау шапқанда пана болды...]
сияқты тұрақты қалып сөйлемдерде де қолданылған.

bol- және ol- етістіктерінің араб және парсы негізді сөздермен тіркесуі көптеп
кездеседі. Мысалы: ...penāh boldı... (87/25); ...penāh olup...(23/4)[...пана болды.../...
пана болып...]; ...muŧį‘ münķād olmaķ üçün...(23/4)[...тәуелді болу үшін...]; meŧbū’
bolduķ... (97/12)[...тәуелді болдық...];...ħoş vaķt bolduķ... (127/15); ...rāżį olduķ...
(121/6) [...риза болдық...], ...vāśil boldı... (127/8); ...vāśil oldı... (117/7) [...жеткізілді...];
...ma‘lūm boldı...(128/9) [...мәлім болды...] (Kydyrbayeva 2018).

Көмекші етістіктердің Көне Түркі дәуіренен бері қолданылуы және өзара


ерекшеліктері туралы ғалымдар арасында көптеген пікірлер қалыптасқан. Солардың
ішінде А.Габайн, Ә.Ысқақов, М.Ергин, А. Б. Ержиласун, Н. Хаджемиоглу т.б.
ғалымдардың пікірі осындай тарихи мәтіндердің тілдік ерекшеліктерін сипаттауда
маңызды орын алады. Сонымен bol- ( >ol-), i-(< ėr-) және tur- етістіктері Көне Түркі
тілінде қолданылған негізгі көмекші етістіктер (Кораш 2008: 142, Габайн 1988: 87).
Бұлардың ішінде i-(< ėr-) зат есімдердің етістік сияқты жіктелуін және етістік
райларының күрделі формасын жасайтын болса, bol- ( >ol-) есімшеге түрленуде
қолданылады.

Атқаратын қызметі жағынан салыстыратын болсақ, i-(< ėr-) етістігімен суреттеме


етістігі деп аталатын көмекші етістіктерінің қолданылуында кейбір ерекшеліктер
орын алады. i-(< ėr-) етістігінің негізгі қызметі күрделі етістік жасау және зат
есімдердің етістік сияқты жіктелуін қамтамасыз ету (Кораш 2008: 142, Ергин
2000:314; Ержиласун 1984:152) болса, bol- ( >ol-) көмекші етістігі тек зат есімдер
және зат есім сияқты қолданылатын есімшелерден кейін қолданылады. Сонымен
қатар, bol- ( >ol-) көмекші етістігі күрделі етістікке мағыналық жағынан ал, i-(< ėr-)
212
етістіктің жіктелу түрі ретінде жұмсалады (Кораш 2008: 142, Ержиласун 1984: 152).

Қорыта айтқанда жоғарыда көрсетілген bol- және ol- етістіктерінің ресми


хаттарда көбіне зат есімді сөздерден кейін қолданылып, әр-түрлі грамматикалық
формада жұмсалғандығын көруге болады. Ресми хаттардың жазылуындағы тағы
бір ерекшелік, кейбір араб және парсы негізді сөздердің дұрыс жазылмауында.
Мақаланың нысанына айналған bol- етістігінің ol- түрінде бір емес, бірнеше жерде
кездесуі емле қатесі деп санауға келмейтіндігін көрсетеді. Әрине хаттарда көбіне
bol- түрінде орын алуы және грамматикалық қолдану ерекшеліктері де қазіргі
қазақ тілінің негізгі заңдылықтарына сәйкес келеді. Дегенімен ескі қолжазбаларды
зерттеу кейбір кезде тілімізде ұмыт болған қолданыстарды қайта жандандыруға
және түркі тілдерінің көнеден келе жатқан тілдік сабақтастығын айқындауда ең
маңызды тілдік жәдігерлер болып табылатындығы сөзсіз.

Пайдаланылған әдебиеттер:

1. Ысқақов, Әли, (1974), Қазіргі қазақ тілі, Мектеп баспасы, Алматы.

2. Ergin, Muharrem, (2013), Türk Dil Bilgisi, Bayrak, İstanbul.

3. Қазақ ССР ғылым академиясы, (1967), Қазіргі қазақ тілінің грамматикасы 1том,
Ғылым баспасы, Алматы.

4. Ercilasun, Ahmet Bican, (1984), Kutadgu Bilig Grameri –Fiil-, Gazi Üniversitesi
Yayınları No33, Ankara

5. Gabain, Annemarie von Gabain, (1979), ‘Eski Türkçe’ Mehmet Akalın, Tarihi Türk
Şiveleri, Atatürk Üniversitesi Yayınları N551, Ankara, s.49.

6. Tanç, Mustafa, (2012), ‘Çağdaş Kıpçak Grubu Türk Lehçelerinde bol- Yardımcı
Fiilinin iktidar ve imkan bildirmesi üzerine’, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dergisi N19.
Sayfa 81-100.

7. Koraş, Hikmet, (2008), ‘Özbek Türkçesinde e- ve bol- Yardımcı Fiilerinin Birbirinin


Yerine Kullanılması’, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, N2, Cilt 18, sayfa 141-
150.

8. Özmen, Mehmet, (2009), ‘Olmak Fiiliyle Kurulan Birleşik Fiil Çekimleri Üzerine’, IV.
Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri II, 24-29 Eylül, TDK:856/II, Ankara, sayfa
1417-1426.

9. Kydyrbayeva, Umit, (2018), Kazak Hanı Ebü’l-Ħayr Han’ın (1680-1748) Resmi


Mektupları Üzerine Bir Dil İncelemesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Muğla, Yayımlanmamış Doktora Tezi.

213
214
АРАБ ГРАФИКАСЫНДАҒЫ ТАРИХИ ҚОЛЖАЗБАЛАРДЫ
ТРАНСКРИПЦИЯЛАУ ЖӘНЕ ТРАНСЛИТЕРАЦИЯЛАУ МӘСЕЛЕЛЕРІ
Қалдыбай ҚЫДЫРБАЕВ *

АҢДАТПА

Қазақ тарихына қатысты араб деректерінің берері мол екені анық. Әртүрлі мемлекеттік
бағдарламалар бойынша араб елдеріндегі кітапханалар мен бай қолжазба қорларынан
Қазақ Елінің тарихына қатысты қолжазба түріндегі бағалы кітаптар мен құжаттар әкелініп
жатқаны белгілі. Алайда сол жәдігерлердің мәтіндері, олардың атаулары, авторларының
аты-жөндерін қазақ тіліне транскрипциялау мен транслитерациялау жайы қолға алынбай,
кенже қалып жатқаны байқалады. Бұл жайды кейбір қолжазбалардың транскрипциясына,
ҚР Ұлттық кітапханасындағы сирек кездесетін кітаптар мен қолжазбалар бөліміндегі араб
тіліндегі кітаптардың каталогына, ҚР Білім және Ғылым Министрлігі Ғылым комитеті
«Ғылым Ордасы» РМК Ғылыми кітапханасындағы араб тіліндегі кітаптардың каталогына,
ҚР Мемлекеттік орталық музейі қорындағы араб тіліндегі сирек кездесетін қолжазбалар
мен басылымдардың жүйеленген ғылыми каталогына зерттеу жүргізгенімізде байқадық.
Каталогтардағы еңбек атауларына, авторлардың аты-жөндеріне транскрипция жасалғанда
тіл заңдылықтары сақталмаған. Арнайы ереже болмағандықтан бір кітаптың атауы әр
мекемеде әртүрлі транскрипцияланған. Интернет заманында қандай да бір атаудың әртүрлі
нұсқада жазылуы интернет ресурстарынан нақты мәлімет алу жұмыстарына кедергі
келтіретіні белгілі. Сондай-ақ араб елдеріндегі кітапханалар мен бай қолжазба қорларынан
әкелініп жатқан қазақ тарихына қатысы бар кітап атаулары мен авторларының аты-жөндерін
транскрипциялап және транслитерациялап бүкіл қазақстандық ортақ электронды каталог
жасау басты назарда болуы тиіс. Ол үшін араб графикасындағы (тіліндегі) атаулар мен
мәтіндерді қазақ тіліне транскрипциялау, транслитерациялау ережелерін түзіп, бір жүйеге
келтіргеніміз жөн.

Түйін сөз: «Китап сират расул Аллаһ», ислам әдебиеті, аударма, қыпшақ тілі, қолжазба,
транскрипциялау, транслитерациялау.

Араб елдері мен Қазақстанның ғылым, білім және мәдениет саласындағы


байланыстары орта ғасырлардан бастау алатыны белгілі. Қазақ даласына ислам
дінімен қатар араб жазуы да келгені баршаға аян. Құран Кәрімге деген құрмет
ретінде Еуропа, Азия және Африка құрлықтарындағы көптеген мұсылман
халықтары секілді Орталық Азиядағы (мұсылман) түркі халықтары да араб
жазуын өз тілдерінің әліпбиі етіп қабылдады. Орта ғасырлардан бергі қадим,
жәдид үлгілеріндегі жазбаларда араб ономастикалық атаулары мен реалий сөздері
цитаталық (түпнұсқалық) принцип бойынша араб тіліндегі жазылуымен беріліп
келді (Мамырбекова 2006: 67). Бірнеше ғасырлар бойы қолданыста болған араб
әліпбиіне негізделген қадим, жәдид жазуының халықты сауаттандыру жолында
өзіндік қиындықтары болғандықтан қазақтың ұлы ғалымы А.Байтұрсынұлы қадим,
жәдид үлгісіндегі араб жазуын қазақ тілінің заңдылығына сәйкес реформалап,
ауызекі сөйлеу тілінің жазба формасын жасады, яғни араб жазуына өзгерістер
енгізіп, қазақ әліпбиін құрастырды. Дыбыстарды бірден қосып сөз қылып
оқығандықтан, әріптерді бірден қосып, сөз қылып жазғандықтан, бұл әдіс «төте
жазу» (Ислам философиясы 2005: 50) деп аталды. Төте жазуда араб ономастикалық
атаулары мен реалий сөздері қазақ әліпбиінің мүмкіндігі сарқыла пайдаланылып

* Нұр-Мүбарак Египет ислам мәдениеті университеті, Алматы, Қазақстан


215
араб тіліндегі дыбысталуына барынша жақын келетін қазақ дыбыстарының таңбасы
арқылы берілді. Кеңес Одағы тұсында, яғни ХХ ғ. бірінші ширегі мен соңғы он
жылдығына дейін қазақ ғылымының араб елдерімен тікелей байланысы үзіліп, бұл
саладағы ынтымақтастық саябырсыған болатын. Қазақ жазуы кирилл әліпбиіне
ауыстырылғалы бері араб ономастикалық атаулары мен реалий сөздері қазақ
тілінде орыс тіліндегі жазылуы бойынша беріліп келді. Қазақ елі тәуелсіздікке қол
жеткізгелі бері араб елдерімен тікелей қарым-қатынасы қайта жанданып, ғылым,
білім, мәдениет, экономика саласындағы ынтымақтастығы қайта дами бастады.
Нәтижесінде «Ислам философиясы» (Жиырма томдық. – Астана: Аударма, 2005. –
T. 4. – 534 б.), «Ислам энциклопедиялық анықтамалығы» (Аруна, 2010 ж.) секілді
көптеген еңбектер жарық көре бастады.

Алайда аталған еңбектерде белгілі бір жазылу ережесінің болмауы салдарынан


(өзге тілдерге аударылмайтын) араб ономастикалық атаулары мен реалий сөздерінің
қазақ тіліне транслитерациялануы белгілі бір жүйеге түспей әртүрлі берілген.
Тіпті бір атаудың өзі бір еңбекте бірнеше нұсқада жазылған. Мысалы, «Ислам
философиясы» атты еңбекте араб онимдерінің транслитерациясы былай берілген:
Байхаки фикх, муташабих (Ислам философиясы 2005: 5), Али Имран, Байт-
ул Хикма, Халифа Мансұр, Харун Рашид, Муавия (Ислам философиясы 2005: 6),
Омаййад (Ислам философиясы 2005: 25), Бейт ал-Хикма (Даналар ордасы), Халиф
ал-Мансур, Халиф ал-Мамун, Харун ар-Рашид, Харун Умар ибн Фарухан (Ислам
философиясы 2005: 184), Жабир ибн Хайан, ас-Сарахси (Ислам философиясы 2005:
7), Сарахси (Ислам философиясы 2005: 8), ибн Равенди (Ислам философиясы 2005:
7), Рауанди, «Китәбу-р рард ала-р-Рауанди» (Ислам философиясы 2005: 8), имам
Ғазали (Ислам философиясы 2005: 7), әл-Ғазали (Ислам философиясы 2005: 8),
Ғазали (Ислам философиясы 2005: 10), Рази, Фахреддин Рази (Ислам философиясы
2005: 8), ал-Мутанабби, ал-Маарри, ибн Мискауайх, Насреддин Туси, Ижи, ибн
Бажжа, «Тахафутат Тахафут» (Ислам философиясы 2005: 8), Шахразури,
Дауани, харижиттер, хариджийалар, муржиттер, муржиалар, мутазилиттер,
мутазилалар (Ислам философиясы 2005: 9), мутазилиттер (бөлінгендер) (Ислам
философиясы 2005: 186), ханафиттер, ханбалиттер, шафииттер, маликиттер,
шииттер, сунниттер (Ислам философиясы 2005: 9), Сүннә, Қоран 5 рет, рай,
иджма, қыяс, истихсан (Ислам философиясы 2005: 182), Батынилер (Ислам
философиясы 2005: 7), Батини ағымы (Ислам философиясы 2005: 10), даһриуун,
Мулхидтер (Ислам философиясы 2005: 8), мауалилер (Ислам философиясы 2005:
25), момын (мұсылман) (Ислам философиясы 2005: 183), мазхабтық бөліну
(Ислам философиясы 2005: 10), Араби, Фараби (Ислам философиясы 2005: 10),
әл-Фараби (Ислам философиясы 2005: 12), Сирия (Ислам философиясы 2005:
11), Мауараннаһр (Ислам философиясы 2005: 25), Матуруди Халлаж Мансұр
(Ислам философиясы 2005: 12), Халлаж Мансұр (Ислам философиясы 2005: 24),
Ал-Бируни (Ислам философиясы 2005: 14), Аһнаф бин Қайс (Ислам философиясы
2005: 25), Абдалла ибн ал-Мукаффа (Ислам философиясы 2005: 184), Йахья ибн ал-
Битрик, Йахья б. ал-Битрик, Йахья б. Масавейх, Ал-Хаджжадж б. Матар, Салма
(Ислам философиясы 2005: 184). Барлығы дерлік араб тіліндегі дыбысталуларынан
алшақтап кеткен және жазуда бірізділік жоқ деуге болады. Сондай-ақ кириллицаға
негізделген қазақ әліпбиінің мүмкіндігі ұтымды пайдаланылмаған. Бұл жердегі
Халифа Мансұр мен Халиф ал-Мансур бір ғана кісінің атауы болса да, бір беттің
өзінде екі түрлі нұсқада берілген. Сол сияқты мына кісі атаулары да, яғни ас-
Сарахси мен Сарахси; ибн Равенди мен Рауанди; имам Ғазали мен әл-Ғазали;
Фараби мен әл-Фараби; Йахья ибн ал-Битрик пен Йахья б. ал-Битрик екі түрлі
216
нұсқада жазылған бір-бір кісі есімдері. Ал Байт-ул Хикма мен Бейт ал-Хикма;
харижиттер мен хариджийалар; муржиттер мен муржиалар екі түрлі нұсқада
жазылған бір-бір ұғымның атаулары. Сондай-ақ Батини сөзі бірде Батыни болып
берілген.

Осы мысалдардан-ақ ислам философиясын аталған кітаптан оқыған оқырман ислам


философиясы туралы мағлұмат алудың орнына әртүрлі атаулардан миы айналып не
оқығанын өзі де түсінбей қалуы мүмкін. Бұл жоғарыдағы еңбектердегі біреуінен
ғана алынған мысал.

«Ислам» энциклопедиялық анықтамалығында: «Әбу Абдаллаһ Мұхаммед ибн


Исхақ (704, Медине – 767/68, Бағдад) – араб тарихшысы. 733 ж. Мысырға қоныс
аударып, кейін 749 жылдан бастап Иракта тұрған. «Китап сират расул Аллаһ»
(«Аллаһтың жіберген адамының өмірі туралы кітап») аталатын еңбегінің бізге
Мысыр әдебиетшісі Хишамның (833-34 ж.ө.) өңдеген нұсқасы жетті. Бұл еңбекте
көне Ислам дінінің тарихы жөнінде нақтылы деректермен қатар аңыз-әпсаналар да
кездеседі» [12, 72 б.] делінген. Бұл мәтіндегі кейбір (қою әріптермен ерекшеленіп
белгіленген) онимдердің жазылымында (графикасында) тіл заңдылықтары
сақталмаған. Кез-келген шет тіліндегі өзге тілдерде аударылмайтын кісі атаулары
мен географиялық атаулар келесі тілге не транскрипциялау, не транслитерациялау
арқылы жазылатыны белгілі. Аталған тарихшының аты-жөні түп нұсқа тілінде,
яғни арабша ‫ق‬ َ ‫أبُو عب ِد هللاِ م َح َّم ٌد بْنُ إسحا‬, ғалымның «Китап сират расул Аллаһ» деген
еңбегінің аты - ‫كتابُ سير ِة رسول هللا‬, Мысыр әдебиетшісінің аты Хишам - ‫[ هشام‬hišāmun]
болып жазылады. Ал ‫ كتابُ سير ِة رسول هللا‬еңбегінің атын қазақ тіліне «Алла Елшісінің
өмір жолы туралы кітап» деп аударғанымыз жөн.

Транскрипция шет тілдеріндегі сөздердің дәл дыбысталуын беру үшін тік жақшаға
алынып жазылады. Ал транслитерация өзге тілдердегі мәтіндерді аудару кезінде,
тілден тілге аударылмайтын онимдерді (еңбек атаулары, кісі атаулары, жер-су
атаулары т.б.) қабылдаушы тіл мәтінінде беру үшін қолданылады. Олай болса,
араб тіліндегіِ‫ عب ُد هللا‬атты кісі есімінің транскрипциясы араб тіліндегі дыбысталуы
бойынша, қазақ-кирилл әріптеріментік жақшаға алынып [‘абду-л-лāһи] болып
жазылады. Олай болса, ‫ق‬ َ ‫ أبُو عب ِد هللاِ م َح َّم ٌد بْنُ إسحا‬деген араб ғалымының аты-жөнінің
транскрипциясы араб тіліндегі дыбысталуы бойынша, қазақ-кирилл әріптерімен тік
жақшаға алынып [’abū ‘abdi-l-lāhi muḥammaduni-bnu ‘isḥāqa], ал транлитерациясы
Әбу Абдуллаһ Мухаммад ибн Исхақ деп, оның ‫ كتابُ سير ِة رسول هللا‬деген еңбегінің
атауын қазақ мәтіндеріндегі транскрипциясы [kitābu sīrati rasūli-l-lāhi], ар
транслитерациясы «Китаб сира Расул Аллаһ» болмақ. Қажет болған жағдайда
осы секілді аударуға болатын кейбір онимдердің (мысалы, кітап, картина, фильм
т.б. атауларының) транслитерациясының жанына аудармасын қоса беруге болады.
Мысалы, ‫« كتابُ سير ِة رسول هللا‬Китаб сира Расул Аллаһ» (Алла Елшісінің өмір жолы
туралы кітап).

Зерттеуші Р.Мухитдинов: «Махмуд Қашқари» және «Диуан луғат әт-турк» деген


ономастикалық атауды А.Егеубай: Махмұт Қашқари, Диуани-луғат-ит-турк; М.Ә.
Жүнісова: Махмуд Қашқари, Диуану луғат-ит-турк; Б.Н. Садуов: Махмұд Қашқари,
Диуани луғат ат-турк; Әуезованың орысша аудармасының қазақша түйінінде
Махмұд әл-Қашғари, ал Диуан луғат әт-турк сөзі бір бетте үш түрлі жазылғанын,
олар: Диуан Лұғат ат-Түрк, Диуани Лұғат ат-Түрік және Диуани Лұғат ат-Түрік;
Рабиға Сыздық: Махмұт Қашқари; Ә.Құрышжанов: Махмұт Қашқари, Диуан
217
Луғат-ат-түрк; Ф.Оңғарсынова: Махмуд Қашқари, Дивану луғат ат-түрк; Ө.И.
Исенов: Махмуд Қашқари, Диуани лұғат-ат түрік; Х.Досмұхамедов: Махмуд
Қашқари, Диуан лұғат ат-түрк; Ә.Дербісәлиев: Махмұт Қашғари, Диуан лұғат
ат-түрік деп жазғанын айтады (Мухитдинов 2010: 68-69).

Орфография әдеби тілдің («жазбаша» түрінің) «киімі» ғана емес. Ол, алдымен,
сауатты жазудың, ана тілін мәдени меңгерудің маңызды құралы. Ондай құрал тілдің
құрылымдық жүйесіне (системаға) лайық, пайдалануға неғұрлым жеңіл, қолайлы
да тиімді болуға тиіс (Уәлиев және Алдашева 1988: 5).

«Тарих толқынындағы халық» атты бағдарлама аясында Қазақстанның көптеген


ғалымдары шетелдерге іс-сапарлармен барып жұмыс жасап, олардағы елімізге
қатысты тарихи құжаттарды әкеліп, ғылыми айналымға қосып келеді. Қазақстан
тарихына қатысты араб деректерінің де берері мол екені анық. Бағдарлама
барысында араб елдеріндегі кітапханалар мен бай қолжазба қорларынан Қазақстан
тарихына қатысты қолжазба түріндегі бағалы кітаптар мен құжаттар әкелініп
жатқаны белгілі. Алайда сол жәдігерлер атаулары мен авторлары аты-жөнінің
қазақ тіліне транскрипциялану мен транслитерациялану жайы қолға алынбай,
кенже қалып жатқаны байқалады. Бұл жайды ҚР Ұлттық кітапханасындағы
сирек кездесетін кітаптар мен қолжазбалар бөліміндегі араб тіліндегі кітаптардың
каталогына, ҚР Білім және Ғылым Министрлігі Ғылым комитеті «Ғылым
Ордасы» РМК Ғылыми кітапханасындағы араб тіліндегі кітаптардың
каталогына, ҚР Мемлекеттік орталық музейі қорындағы араб тіліндегі сирек
кездесетін қолжазбалар мен басылымдардың жүйеленген ғылыми каталогына
зерттеу жүргізгенімізде байқадық. Каталогтардағы кітап атаулары мен авторлары
аты-жөнінің транскрипциялары тіл заңдылықтарына мүлдем сәйкес келмейді деуге
болады. Арнайы ереже болмағандықтан бір кітаптың атауы әр мекемеде әртүрлі
транскрипцияланған. Сондай-ақ, 2010 жылы «Аруна» баспасынан шыққан «Ислам
энциклопедиялық анықтамалығында» (Ислам энциклопедиялық анықтамалығы
2010) да араб тіліндегі еңбек атаулары мен дини терминдер бір жүйеге түспей, тіл
заңдылықтарынан алшақ транслитерацияланған.

Тіпті орта ғасырларда жарық көрген қолжазба ескерткіштердегі түркі сөздерінің


транскрипциясы да қайта қарауды қажет етеді деуге болады. Ондай еңбектер
араб графикасымен жазылғандықтан көптеген ғалымдар дауысты дыбыстардың
таңбасын араб тіліндегідей оқып, араб тіліндегі дыбысталуымен бірдей таңбалаған.

1245 жылы Мысырдағы мәмлүктер елінде жарық көрген қыпшақ-араб сөздігінің


авторы қыпшақ тілінің дыбыстық жүйесі туралы: «‫اعلم وفّقك هللا انّ اللسان التُرك ّي الق ْفجاقي‬
َ‫ضاد والظَا ُء والع ْين والفَا ُء والهاء فإنْ سمعت‬ َ ‫والخا ُء وال‬ َ ‫والحا ُء‬
َ ‫روف َوهي الثَا ُء‬
ٍ ‫الخالِص عا ٍر ِمنْ ثمانيَة ُح‬ َ
‫ستعارةٌ من َغ ْيرهَا‬ ‫م‬
ْ ُ ٌ ‫ة‬ ‫كلم‬ ‫ها‬ّ ‫ن‬ ‫وا‬ ‫ة‬‫ص‬َ ‫ال‬ َ
‫الخ‬ ‫ة‬َّ ‫ي‬ ‫ُرك‬ ‫ت‬ ‫ال‬ ‫ة‬‫غ‬َ ‫الل‬ َ‫ن‬‫م‬ ‫ت‬
ِ َ ْ‫س‬ ‫ي‬ ‫ل‬ ‫ها‬ ّ ‫ن‬ ‫ا‬ ‫م‬
ْ ‫ْل‬
‫ع‬ ‫فا‬ ‫وف‬ ‫ر‬ ‫الح‬
ُ ُ ‫ه‬‫ذ‬ِ ‫ه‬
َ ‫ض‬ ‫ع‬ ‫ب‬ ‫ن‬
ْ َّ َ ‫م‬ ‫ض‬ ‫تت‬ ً ‫ة‬ ‫م‬ َ
َ ِ »,
‫ل‬ ‫ك‬
яғни «таза қыпшақ түркі тілінде төмендегі сегіз дыбыс болмайтынын білгін –
Алла сені табысқа бөлесін – олар ‫[ ث‬c̠], ‫[ ح‬x̠], ‫[ خ‬х], ‫[ ض‬д̣], ‫[ ظ‬ɜ],̣ ‫]‘[ ع‬, ‫[ ف‬ф], ‫[ ه‬һ]
дыбыстары. Егер құрамында осы дыбыстардың бірі бар сөз естісең, ондай сөздің
таза түрік тілінен емес екенін, өзге тілден ауысқан сөз екенін білгін» [Тәржүман
1245: 2AB], – деп, қыпшақ тілінде жоқ араб дауыссыз дыбыстарын ерекшелеп
көрсеткен. Мәмлүктер елінде араб тілділерге қыпшақ тілінің грамматикасын
үйрету мақсатында жазылған «Қауанин...» еңбегінің қолжазбасында араб тіліндегі
‫[ ذ‬ɜ̱] дыбысы да қыпшақ тілінде жоқ екені айтылған [әл-Қауанин XIVғ.а.-XVғ.б.:
3A]. Демек ескі қыпшақ тілінде араб тіліндегі ‫[ ث‬c̠ ], ‫[ ذ‬ɜ̱], ‫[ ح‬x̠], ‫[ خ‬х], ‫[ ض‬д̣], ‫[ ظ‬ɜ ̣], ‫ع‬
218
[‘], ‫[ ف‬ф], ‫[ ه‬һ] дыбыстары болмаған.

Әрі қарай автор: «‫صطلح على بعضها عند الترك‬ ْ ‫المعجمة بعالئم ُم‬
َ ‫المعجمة وغ ْير‬
َ ‫وعلمت الحروف‬
‫صحة التلفّظ بها‬
َّ ‫على‬ ‫د‬ ‫ي‬
ِْ ‫ف‬ ‫المست‬ ‫ل‬
ّ ‫»ليستد‬ [Тәржүман 1245: 2B] яғни «Пайдаланушы дұрыс
дыбыстау үшін түріктердегі нүктелі және нүктесіз әріптердің кейбірін
баршаға мәлім арнайы белгілермен белгіледім» – деп, араб тілінде жоқ қыпшақ
тіліне тән дыбыстардың таңбаларын үш нүктелі ‫پ‬, ‫ﭺ‬, ‫ ﯕ‬және үстінде кішкене мим
әрпі қойылған ‫زم‬, ‫ لم‬әріптерімен көрсетіп, дыбысталу ерекшеліктерін де ашып
түсіндірген. Қыпшақ тілінің дауыссыз дыбыстарына қатысты талдауымызды келесі
мақаламызда талдайтын боламыз.

Автор бұл еңбегін Мысыр, Шам елдерінің аумағында құрылған мәмлүктер


еліндегі араб халқына, араб тілді оқырмандарға қыпшақ тілін үйрету мақсатында
жазғандықтан, қыпшақ тілінің дыбыстық жүйесін араб әдеби тілінің дыбыстық
жүйесімен салғастыра отырып түсіндіргені мәлім. Бұл орайда, араб әдеби тілінің
заңдылықтары мен дыбыстық жүйесі Құран Кәрімге негізделгендіктен, бұл
тілдің заңдылықтары (грамматикасы, дыбыстық жүйесі, т.б.) Пайғамбар (с.а.с.)
заманынан осы күнге дейін өзгеріске түспеген бірден-бір тіл екенін ескеруіміз
керек. Сөздіктің кіріспесін Аллаға мадақ айтудан бастап, Құран аяттарынан үзінді
келтіргеніне қарап, қолжазба авторының да Құран Кәрімнен сусындаған, екі тілдің
заңдылықтарын терең меңгерген заманының нағыз тіл маманы екенін аңғаруға
болады. Араб әдеби тілінде 28 дауыссыз дыбыс бар екені белгілі. Сол 28 дауыссыз
дыбыстың ішінде дауыссыз ‫[ و‬ў], ‫[ ي‬й] дыбыстары да бар. Автор қыпшақ тілінде
жоқ араб дауыссыздары арасында бұл екі дыбысты көрсетпеген. Олай болса араб
тіліндегі дауыссыз ‫[ و‬ў], ‫[ ي‬й] дыбыстары қыпшақ тілінде де бар деген сөз.

Аталған қыпшақ-араб сөздігінде қыпшақ тіліндегі дауысты дыбыстар


қарастырылмаған. Ал араб тілінде алты дауысты дыбыс бар екені белгілі. Олардың
үшеуі қысқа дауысты, үшеуі созылыңқы дауысты дыбыстар. Әліпби құрамындағы ‫و‬
және ‫ ي‬әріптері дауыссызбен қатар созылыңқы дауысты [ӯ] және [ӣ] дыбыстарының,
ал ‫ ا‬әрпі тек созылыңқы дауысты [ā] ([ǝ̄]) дыбысының таңбасы қызметін атқарады.
Қысқа дауысты [а] ([ә]), [и], [у] дыбыстарының таңбасын әріптердің астына немесе
үстіне қойылатын фатха َ [а] ([ә]), кәсра ِ [и], дамма ُ [у] харакаттары білдіреді.

Орта ғасырларда жазылған жазба ескерткіштеріне жасалған зерттеу жұмыстарына


назар аударсақ, қыпшақ сөздерінің транскрипциясында қателіктер кетіп
жатады. Мәмлүк дәуірінде жазылған қыпшақ тіліндегі жазба ескерткіштер араб
графикасымен жазылғандықтан, ондағы дауысты дыбыстардың таңбалары араб
тіліндегі фатха (َ), кәсра (ِ), дамма (ُ) харакаттарымен және әлиф (‫)ا‬, уау (‫)و‬, йай (‫)ي‬
әріптерімен берілген. Араб әдеби тілінде фатха (َ) – қысқа [а, ә], кәсра (ِ) – қысқа [и],
дамма (ُ) – қысқа [у], ал әлиф (‫ – )ا‬созылыңқы [ā, ǝ̄], даммалы дауыссыздан кейінгі
уау (‫ – )و‬созылыңқы [ӯ], кәсралы дауыссыздан кейінгі йай (‫ – )ي‬созылыңқы [ӣ]
дыбыстарының таңбасы екені белгілі [Бишр 1998: 78-79]. Отандық ғалымдардың
дені қолжазбалардағы фатха (َ), кәсра (ِ), дамма (ُ) харакаттарын және әлиф (‫)ا‬, уау
(‫)و‬, йай (‫ )ي‬әріптерін араб тіліндегі дыбысталуы бойынша а, ә, и, у әріптерімен
транскрипциялаған. Ескі қыпшақ тілінде болған қазіргі қазақ тіліндегідей ұ, ү, ө, і,
ә дыбыстарын ескермеген.

Мысалы 1245 жылы жарық көрген қыпшақ-араб сөздігіне зерттеу жасаған


Ә.Құрышжанов сөздік қолжазбасындағы күн мағынасын беретін ‫ قياش‬сөзін ‫ق‬
219
(қ) әрпінің үстіндегі дамма харакатын араб тіліндегідей у деп дыбыстап қуйаш
[Құрышжанов 1970: 166] деп транскрипциялаған. Біздің пікірімізше бұл сөздегі
дамма харакатын жуан дауысты ‫[ ق‬қ] дыбысынан кейін қыпшақ тілінің үндесіміне
сай [ұ] деп дыбыстап, транскрипциясын [құйаш] деп берген жөн. Сол сияқты
бұлт мәніндегі ‫ بليْط‬сөзін ‫( ب‬б) әрпінің үстіндегі дамма харакатын араб тіліндегі
дыбысталуы бойынша у деп дыбыстап, транскрипциясын булыт (Құрышжанов
1970: 102), тұман мағынасындағы ‫ طُمان‬сөзін ُ‫( ط‬т) әрпінің үстіндегі дамма харакатын
у деп дыбыстап туман (Құрышжанов 1970: 205), жаңбыр мағынасындағы ْ‫ يَ ْم ُغر‬сөзін
ُ (ғ) әрпінің үстіндегі дамманы у деп дыбыстап йамғур (Құрышжанов 1970: 123),
‫غ‬
бұршақ мәніндегі ‫ برچق‬сөзін және мұз мағынасындағы ‫ بُ ْز‬сөзін ‫( ب‬б) әрптерінің
үстіндегі дамма харакатын у деп дыбыстап бурчақ (Құрышжанов 1970: 102) және
буз [Құрышжанов 1970: 100], құрлық, құрғақ мағынасындағы ‫ قُ ُرو‬сөзін ‫( ق‬қ) және
‫( ر‬р) әріптерінің үстіндегі дамма харакатын у деп оқып қуру (Құрышжанов 1970:
169), құмырсқа мәніндегі ‫ قمرسقا‬сөзін ‫( ق‬қ) және ‫( م‬м) әріптерінің үстіндегі дамма
харакатын у деп оқып қумурсқа (Құрышжанов 1970: 168), құдық мағынасын беретін
‫ قُودُق‬сөзін ‫( ق‬қ) және ‫( د‬д) әріптерінің үстіндегі дамма харакатын у деп оқып қудуқ
(Құрышжанов 1970: 166) деп транскрипциялаған. Бұл сөздердегі дамма харакатын
араб тіліндегі у дыбысымен емес, түркі (қазақ, ескі қыпшақ, т.б.) тілдеріне тән
[ұ] дыбысының таңбасын қолданып [бұлыт], [тұман], [йамғұр], [бұрчақ], [бұз],
[құрұ], [құмұрсқа], [құдұқ] деп транскрипцияласақ, қазіргі қазақ тіліндегі
дыбысталуына жақындар еді. Құм, қом, тоқым мағыналарын беретін ‫ قُ ْم‬сөзін ‫ق‬
(қ) әрпінің үстіндегі дамма харакатын у деп дыбыстап, қум (Құрышжанов 1970:
167) деп транскрипциялаған. Құм мағынасындағы ‫ قُ ْم‬сөзін ‫( ق‬қ) әрпінің үстіндегі
дамма харакатын ұ деп дыбыстап [құм] деп транскрипцияласақ және қом, тоқым
мағыналарын беретін ‫ قُ ْم‬сөзін ‫( ق‬қ) әрпінің үстіндегі дамма харакатын о деп дыбыстап
[қом] деп транскрипцияласақ қазіргі қазақ тіліндегі дыбысталуына жақындар еді.
Ә.Құрышжанов қом, тоқым мағынасындағы ‫ قُ ْم‬сөзіне қатысты «может быть» сөзін
қолданып: «В последних двух значениях слово, может быть, произнесено как қом»
(Құрышжанов 1970: 167), – деп көрсеткен.

Кең мағынасындағы ‫ ِكيَ ْنك‬сөзін Ә.Құрышжанов киң (Құрышжанов 1970: 144) деп
берген. Қолжазбаның түпнұсқасында ‫ كـ‬әрпінің астына кәсра, ‫ ي‬әрпінің үстіне фатха
харакаты қойылған. Олай болса бұл сөздің транскрипциясын [кійең] дегеніміз жөн.
Осылай дыбыстасақ қазақ тіліндегі кең сөзінің дыбысталуына жақындар еді.

Араб тілінің заңдылығы бойынша сөз дауысты дыбыстан басталмайды. Сөз


басында, сөз ортасында не сөз соңында уау (‫ )و‬және йай (‫ )ي‬әріптерінің үстіне
не астына фатха (َ) [а, ә], кәсра (ِ) [и], дамма (ُ) [у] харакаттарының бірі қойылса
әрдайым дауыссыз дыбыстың қызметін атқарады.

Араб тілінің заңдылығы бойынша уау (‫ )و‬және йай (‫ )ي‬әріптері дауыссыз дыбыспен
қатар дауысты дыбыстың да таңбасы ретінде қолданылады. Уау (‫ )و‬әрпі алдынан
даммалы әріп келсе َ‫[ ُدون‬дӯнә] сөзіндегідей дауысты дыбыстың қызметін, фатхалы
не кәсралы әріп келсе ‫[ دَوْ ٌم‬дәўмун], ‫ان‬ ٌ ‫[ ِد َو‬диўǝ̄нун] сөздеріндегідей дауыссыз
дыбыстың қызметін атқарады. Сонымен қатар уау (‫ )و‬әрпінің өзі фатхалы, даммалы
не кәсралы болса ‫[ َورْ ٌد‬ўәрдун], ‫[ ِورْ ٌد‬ўирдун], ٌ‫[ ُورْ َدة‬ўурдәтун] сөздеріндегідей дауыссыз
дыбыстың қызметін атқарады. Сол сияқты йай (‫ )ي‬әрпі алдынан кәсралы әріп келсе
ٌ ‫[ ِد‬дӣнун] (дін) сөзіндегідей дауысты дыбыстың, фатхалы не даммалы әріп
келсе ‫ين‬
келсе ‫[ َدي ٌْن‬дәйнун], ‫ُون‬
ٌ ‫[ ُدي‬дуйӯнун] сөздеріндегідей дауыссыз дыбыстың қызметін
атқарады. Сонымен қатар йай (‫ )ي‬әрпінде фатха, кәсра, дамма харакаттарының бірі
220
болса ‫[ يَ ٌد‬йәдун], ‫ان‬ ٌ َ‫[ ِكي‬кийǝ̄нун], ٌ‫[ يَابِس‬йǝ̄бисун], ‫[ يُ ْم ٌن‬йумнун], ‫ُون‬
ٌ ‫[ ُدي‬дуйӯнун], ‫ق‬
ٌ ِ‫‘[ عَاي‬ǝ̄йиқун],
‫[ َم َعايِي ُر‬мә‘ǝ̄йӣру] сөздеріндегідей дауыссыз дыбыстың қызметін атқарады. Бұл араб
әліпбиінің заңдылығы.

Осы қағидаға сай қыпшақ сөздерінде де йай (‫ )ي‬әрпі алдынан кәсралы әріп келсе
дауысты дыбыстың, фатхалы не даммалы әріп келсе дауыссыз дыбыстың қызметін
атқарады. Сонымен қатар бұл әріпте фатха, кәсра, дамма харакаттарының бірі болса
дауыссыз дыбыстың қызметін атқарады

Егіз мағынасындағы ‫ يِ ِك ْز‬сөзін Ә.Құрышжанов игіз (Құрышжанов 1970: 116) деп


‫ ي‬әрпін дауысты [и] дыбысының таңбасымен берген. Қолжазба авторы ‫ ي‬әрпінің
астына кәсра харакатын қойған (Тәржүман 1245: 28B). Демек бұл әріп кәсра
харакатымен түркі тілдеріне тән үндестік заңы бойынша қыпшақ тілінде жіңішке
әуезді сөздерде [йі], жуан әуезді сөздерде [йы] болып оқылады. Олай болса, егіз
мағынасындағы ‫ يِ ِك ْز‬сөзі [йікіз] болып дыбысталады.

Егеу мағынасын беретін ‫ يكا‬сөзін Ә.Құрышжанов иге (Құрышжанов 1970: 116) деп,
мұнда да ‫ ي‬әрпін дауысты [и] дыбысының таңбасымен берген. Араб жазуының
заңдылығы бойынша ‫ ي‬әрпі сөз басында ешқашан да дауысты дыбыстың қызметін
атқармайды. Қолжазбаның түпнұсқасында автор бұл сөздегі дауыссыз ‫ ي‬әрпінің
харакатын қоймай оқырманның өзіне қалдырған. Біздің пікірімізше ‫ ي‬әрпінің
үстіне фатха харакатын қойсақ [йеге] болып қазіргі қазақ тіліндегі дыбысталуына
жақындар еді.

Екі мәніндегі ‫ يَ ِك ْي‬сөзін Ә.Құрышжанов икі (Құрышжанов 1970: 116) деп


транскрипциялаған. Қолжазбаның түпнұсқасында ‫ ي‬әрпінің үстіне фатха харакаты
қойылған. Харакаттар дауыссыз дыбыстарға ғана қойылатыны белгілі. Демек
бұл әріп фатха харакатымен түркі тілдеріне тән үндестік заңы бойынша қыпшақ
тілінде жіңішке әуезді сөздерде [йе] (немесе [йә]), жуан әуезді сөздерде [йа] болып
оқылады. Олай болса, екі мағынасындағы ‫ يَ ِك ْي‬сөзі [йекі] болып дыбысталады.

Орақ мәніндегі ‫ ُو َرق‬сөзін Ә.Құрышжанов урақ (Құрышжанов 1970: 116) деп


берген. Қолжазбаның түпнұсқасында ‫ و‬әрпінің үстіне дамма харакаты қойылған.
Араб графикасының заңдылығы бойынша сөз басында, сөз ортасында не сөз
соңында уау (‫ )و‬әрпінің үстіне дамма (ُ) [у] харакаты қойылса әрдайым дауыссыз
дыбыстың қызметін атқарады. Дамма харакаты қыпшақ тілінде [ұ], [ү], [о], [ө]
болып дыбысталатыны белгілі. Олай болса ‫ ُو َرق‬сөзін урақ деп емес [ўорақ] деп
берсек, дыбысталуы қазіргі қазақ тіліне жақындар еді. Қазір біз орақ деп жазсақ та,
дыбыстағанда [о] дыбысының алдынан дауыссыз [ў] дыбысының элементі естіледі.

Cуық мәніндегі ‫ َس ُو ْق‬сөзін у (‫ ) ُو‬әрпінің үстіндегі дамма харакатын у әрпімен таңбалап


савуқ [, 100 б.] деп берген. Біздің пікірімізше ‫ َس ُو ْق‬сөзіндегі, яғни қыпшақ тіліндегі
дауыссыз ‫ و‬дыбысы араб тіліндегі дауыссыз ‫[ و‬ў] дыбысымен бірдей. Өйткені
қолжазбаның кіріспе бөлімінде автор түрік тіліне ғана тән дыбыстарды санамалап
көрсеткен болатын. Олардың қатарында ‫ و‬дыбысы жоқ, яғни [в] дыбысы туралы
айтылмаған. Ал ‫[ و‬ў] дыбысының үстіндегі дамма харакаты жуан дауыссыз ‫[ ق‬қ]
дыбысының алдынан келгендіктен үндестік заңы бойынша [ұ] деп оқылмақ. Сонда
қолжазбадағы ‫ َس ُو ْق‬сөзіның дыбысталуы [савуқ] емес, [сауұқ] болып, қазіргі қазақ
тіліндегі дыбысталуына жақындамақ.

221
Интернет заманында бір ономастикалық атаудың әртүрлі нұсқада жазылуы интернет
ресурстарынан нақты мәлімет алу жұмыстарына да кедергі келтіретіні белгілі.
Сондай-ақ араб елдеріндегі кітапханалар мен бай қолжазба қорларынан әкелініп
жатқан қазақ тарихына қатысы бар кітап атаулары мен авторларының аты-жөнін
транскрипциялап, бүкіл қазақстандық ортақ электронды каталог жасау жұмыстары
да басты назарда. Олай болса, қазақ тілінің лексикалық қорын толықтырып отырған
араб онимдерінің қазақ тіліндегі транскрипциясы мен транслитерациялануын
біріздендіру жұмыстарына ереже түзіп, бір жүйеге келтіру кезек күттірмейтін
мәселелердің бірі екені даусыз.

Пайдаланылған әдебиеттер:

Әл-Қауанин әл-Куллийа ли-Дабт әл-Луға әт-Туркийа (XIVғ.а.-XVғ.б), әл-Мәктәба


әс-Суләйманийа, №1559, Стамбул.
Бишр, Кәмал (1998), Дирасат фи ъилм әл-Луға, Дәр әл-Ғариб ли-т-Тибаға уә-н-
Нәшр уә-т-Таузиғ, әл-Қаһира.
Ислам философиясы (2005) // Жиырма томдық, Аударма, Астана.
Ислам. Энциклопедиялық анықтамалық (2010), Аруна Ltd ЖШС, Алматы.
Құрышжанов Ә. (1970), Исследование по лексике старокыпчакского письменного
памятника ХІІІ в. «Тюркско-арабского словаря». Алма-Ата.
Мамырбекова Г. (2006), XVII-XIX ғ.ғ. араб жазулы қазақ жазбаларының графикалық-
орфографиялық ерекшеліктері: филол.ғыл.канд. … дис., Алматы.
Мухитдинов Р.С. (2010) Диуан луғат әт-турк және араб лексикографиясы: тарихи
негіздері мен теориялық принциптері: филол.ғыл.канд. … дис. – Алматы.
Тәржүман, Китаб мажмуғ тәржүман турки уа ажами уа мағоли (1245), №517,
Лейден.
Уәлиев Н., Алдашева А. (1988), Қазақ орфографиясындағы қиындықтар, Ғылым,
– Алматы.

222
ҚОЛЖАЗБАЛАРДЫҢ ЗЕРТТЕЛУІ: ІЗДЕНІСТЕР МЕН ЖАҢА
МҮМКІНДІКТЕР, ПРОБЛЕМАЛАР

Гүлбаһрам ҚҰЛНАЗАРОВА *

АҢДАТПА
Түркі халықтарына тән қолжазбалардың көбі араб, парсы, шағатай, осман (Осман империясы
кезіндегі кіші Азия түріктерінің) тілдерінде жазылса, ал қазақ тіліндегі қолжазбалардың дені
араб жазулы қыпшақ тілінде жазылған. Сондықтан да болар, қазақ қолжазбаларының ішінде
араб, парсы сөздері пайыздық өлшемді ғана құрайды. Қолжазбалардағы қазақы ұлттық
танымға қатысты түсініктер мен ұғымдардың орта ғасырлық терминдермен байланысын
салыстыра отырып зерттеу, болашақта олардың қолданылу ерекшелігіне дәйекті байламдар
жасауына мүмкіндік туғызады.

Түйін сөз: Қолжазба, қор, аңыз, жыр-дастандар, сақтау, жинақтау, құндылық

Егемендік еліміздің өміріне, оның саяси, әлеуметтік-экономикалық, мәдени,


рухани саласының дамуына жаңа серпін берсе, 2004 жылдан басталған «Мәдени
мұра» Ұлттық стратегиялық бағдарламасы халқымыздың тарихи деректік, рухани
байлығына тікелей қатысы бар құнды жәдігерлердің елімізге оралуына, оның
барлық кезеңдерін тануға, жаңаша зерделеуге мүмкіндік жасады. Атап айтқанда,
халық ауыз әдебиетіне, қолда бар жинақталған құнды, сирек басылымдарға
тиянақты, жан-жақты сараптама жүргізуге жол ашты.

Қолжазба – кез келген халықтың ұлттық ерекшелігін, мәдениеті мен дінін танып
білуге мүмкіндік беретін басты мұра. Себебі, көне қолжазбалар өзінің түп тамырын
бағзы заманнан бастайды. Халқымыздың өткен өмірі мен тарихынан сыр шертетін
қолжазбалар мен құнды басылымдарды Республикамыздың барлық музей,
кітапхана, мұрағат қорларынан жинастырып, оны түпнұсқаларымен салыстыра
отырып, зерттеу, сұрыптау, саралау бүгінгі таңда мәдени мұраларды игерудің ең
өзекті мәселесіне айналып отыр. Осы орайда, зерттеліп отырған қолжазбалардың
жаңа ізденістері мен мүмкіндіктеріне, проблемеларына тоқталсақ :

Қолжазбаны зерттеудегі жаңа ізденістер мен мүмкіндіктер

Халықтың өткен тарихынан мол мәлімет беретін қолжазбаларды кеңестік


дәуір тұсында қазіргідей кең әрі толық зерттеу мүмкін болмады, оның себебі
де жоқ емес. Осы тұста қолжазбалардың тарихи-мәдени құндылықтарын және
оның қазақ тарихына, әдебиетіне қосқан үлесін зерттеген ғалымдардың, атап
айтқанда Ә.Дербісәлі, С.Қасқабасов, Р.Бердібай, Н.Келімбетов, Б.Қожабекұлы,
Т.Омарбеков, Б.Көмеков т.б. еңбектерін жоғары бағалауымыз керек. Себебі, еліміз
тек, егемендігін алғаннан кейін ғана қолжазбалар терең зерттеліп, жан-жақтан
жинақталып, ҚР Білім және ғылым министрлігі Орталық ғылыми кітапханасына,
М.Әуезов атындағы Әдебиет және өнер институтына, ҚР Ұлттық кітапханасына
және ҚР Кітап музейіне, мемлекеттік мұрағаттың сирек басылымдар қорына, ҚР
МОМ Ғылыми кітапхана қорларына өткізілді. Бұл қолжазбалардың көбі арнаулы
ғылыми іссапарлар мен сол мекемелер тарапынан ұйымдастырылған ғылыми -
комплексті экспедициялар арқылы жиналды. Осындай жинақтаудың нәтижесінен

* Нұр-Мүбарак Египет ислам мәдениеті университеті, Алматы, Қазақстан


223
1978-2004 жылдары М. Әуезов атындағы Әдебиет және өнер институтынан
«Қазақ қолжазбаларының ғылыми сипаттамасы» атты 8 томдық еңбек, 1988 жылы
Республикалық кітап музейінің архиві дайындаған «Музей қорындағы ескі сирек
кітаптар көрмесінің каталогы», 1997 жылы А. Мүміновтің Түркістан қаласындағы
«Әзірет Сұлтан» музей қорығындағы араб графикалы қолжазбалардың каталогы,
2011 жылы ҚР Мемлекеттік Орталық музейден қазақ, орыс, ағылшын тілдерінде
«ҚР Мемлекеттік орталық музейі қорындағы бірігей қолжазбалар мен басылымдар»
атты иллюстрацияланған ғылыми католог шықты, оған араб, парсы, татар, орта
түркі, қазақ және басқа тілдердегі сирек қолжазбалар мен басылымдардың 220-ға
жуық нұсқасы енді. Аталмыш ғылыми басылымдар мен катологтар қолда бар қазақ
қолжазбаларына мәтінтанулық зерттеулер жүргізуге, сондай-ақ сфрагистикалық,
геральдикалық және эпиграфикалы ескерткіштердегі жазба деректерді жан-жақты
зерттеуге, олардың тарихи құндылықтарын айқындауға көп мүмкіндік туғып отыр.

Десек те, кеңестік дәуірде зерттелген қолжазбалардың ғылыми сипаттамаларын,


нәтижелері мен теориялық тұжырымдарын, оның құндылықтарын, практикалық
мәнін мүлдем жоққа шығаруға, ескермеуге болмайды, алайда онда қателіктің
(әсіресе, аударма жағынан) болғандығын да мойындауымыз керек. Миссионерлік
көз қараста болған ғалымдардың бұрмаланған тұстары да аз емес. Мысалы, оны
Г.С.Саблуков өз кітабының кіріспесінде Қазан басылымындағы парсы сөздері
Петербург қолжазбасында түркі өлеңдерімен ауыстырылғанын айта келіп,
«кім де кім менің аудармамды баспа мәтінмен аударуды қайталаса, көптеген
келіспеушіліктер мен жаңылулар табады» деген (.Березин И.Н. 1854, 16 б.).

Мысалы, Әбілғазы баһадүр ханның «Түркі шежіресі» атты қолжазбасын (18-


беттегі мәтін) Қазан баспасынан шыққан нұсқамен салыстырғанда, олардың
арасында біршама айырмашылық пен едәуір қателіктердің бар екендігі байқалады.
Атап айтсақ, 18-бетте Оғыз ханның балалары мен немерелерінің аттарын
қалдырып кеткен. Көшірушілер оны жай белгілермен белгілеп қойған. Сондай-
ақ Қазан басылымында «Оғыз ханның ұғланлары уа нәбирелерінің зікірі» туралы
айтылғанда, Ай ханның ұлдарының аттарын Ұшад («Ұшар» деп жақша ішінде
берілген), Қанық деп келіп,Жұлдыз ханның ұлдарының аттарына Тау ханның
ұлдарының аттары жазылған.

Ал Көк ханның ұлдарының аттары мүлдем аталмайды. Мұны Әбілғазы баһадүр


ханның «Түркі шежіресіндегі» араб және парсы сөздерінің қолданылу ерекшелігін
зерттеген жас ғалым А.А.Сейтбекова да өз еңбегінде сөз етеді.

Негізінен, XVI–XVII ғасырдағы жазба нұсқалардың көбі шағатай тілінде жазылған.


Алайда, «Шежіренің» тілдік ерекшелігін зерттеген проф. Б.Әбілқасымов: «XVII
ғасырда жазылған Әбілғазы баһадүр ханның «Шежіре и түркі» шығармасы, оның
тұсындағы шағатай тілінен өзгешелеу тілде, өз сөзімен айтсақ, түркі халықтарына
ортақ, нағыз түркі тілінде жазылғанын көреміз. Шежіре тіліне жасалған
талдауларымыз бойынша, оны қыпшақ тобына жататын тілдерге, оның ішінде
қазақ тіліне жақындатуға мол мүмкіндік береді» дейді (Әбілқасымов Б. 2001, 25б.).

Соңғы ізденістер ретінде, қолжазбалардың атап айтқанда, Хорезмидің «Мухаббат


– наме», Құтбтың «Хұсрау уа Шырын», С.Сарайдың «Гүлстан бит – түрки»,
«Кодекс куманикус», Махмуд бин Әлидің «Нахдж-әл-фарадис», Махмуд әл-
Замахшаридің «Мұқаддимат әл-Әдаб» 4 тілді (арабша-парсыша-түркіше-
монғолша) сөздігі сияқты бұрыннан зерттеліп келген көне нұсқалардың жаңа
заман, жаңа уақыт талабына сәйкес қайта зерделеніп, факсимилесі (фотонұсқасы)
224
толық жариялана бастады. Мысалы оған, Захриддин Бабырдың «Бабыр-наме»,
Қадырғали Жалаиридың «Жамиғ-ат тауарих» атты тарихи шығармалары мен
Әбілғазы баһадүр ханның «Түркі шежіресі» шығармасын тілдік тұрғыдан зерттеген
Г.Ж.Өтегенованың «Орта ғасыр жазба ескерткіштеріндегі есімді тіркестердің
жасалуы («Мұқаддимат әл-Әдаб»,ХІVғасыр)», А.Жолдасованың «Диуани-хикмет»
ескерткіші тілінің граматикалық ерекшеліктері (тәуелдік, жіктік және көптік
жалғауларының қолданылуы)» атты кандидаттық диссертацияларын, 2006 жылы
Түркістан қаласында Қазақстан Республикасы Білім және ғылым министрлігі,
Қ.А.Ясауи атындағы халықаралық қазақ-түрік университеті мен ӨР ҒА, Ә.Р.Беруни
атындағы Шығыстану институты, Қ.А.Ясауи атындағы Халықаралық қазақ-түрік
университетіне қарасты Ясауитану ғылыми-зерттеу орталығы шығарған Шайх
Худайдад ибн Таш-Мухаммад ал-Бухаридің «Бустан ал-мухиббин» – «Ғашықтардың
бақшасы» деген еңбегін атап өтіуге болады. Бұл еңбек туралы Жүнісбаев Ұ.өзінің
«Бустан ал-мухиббин» атты мақаласында былай дейді: «Мұнда, бастауыш және
тәжірибелі әдептердің психо-физикалық күйі, зікірдің формалары мен түрлері,
т.б. мәселелер және ең алдымен, саны жағынан айтарлықтай мол спецификалық
ғұрыптар мен оларға қатысты терминдері бар көптеген «теориялық негіздерді»
кездестіреміз. Алайда автор, жиі-жиі, өз деректерін жеке зерттеуді қажет ететін
басқа дерек көздерінен алып отырады» (Жүнісбаев Ұ, 2010, 8б).

Қолжазбаларды талдауда бүгінгі күнге дейінгі қол жеткізген табыстарымыз


бен алдымызға қойған мәселелеріміз болашақ зерттеушілерге пайдалы болар
деген үміттеміз. Қолжазбалардағы қазақы ұлттық танымға қатысты түсініктер
мен ұғымдардың орта ғасырлық терминдермен байланысын салыстыра отырып
зерттеу, болашақта олардың қолданылу ерекшелігіне дәйекті байламдар жасауына
мүмкіндік туғызады.

Зерттеудегі проблемалар

Түркі халықтарына тән қолжазбалардың көбі араб, парсы, шағатай, осман


(Осман империясы кезіндегі кіші Азия түріктерінің) тілдерінде жазылса, ал қазақ
тіліндегі қолжазбалардың дені араб жазулы қыпшақ тілінде жазылған.Сондықтан
да болар, қазақ қолжазбаларының ішінде араб, парсы сөздері пайыздық өлшемді
ғана құрайды. Мысалы, Құтыбтың «Хұсырау уа Шырын» поэмасында араб және
парсы сөздері 24-31% болса, Қадырғали Жалаиридың «Жамиғ-ат тауарихында»
түркі сөздері – 58 %, араб сөздері – 28 %, парсы сөздері–13%, орыс және моңғол
сөздері–1% құрайды. Зерттеулердің нәтижесінде қолжазбаларда қолданылатын араб
сөздері негізінен қоғамдық-саяси өмір саласына және діни ұғымдарға байланысты
болса, парсы сөздерінің көбі өсімдік атаулары, жер-су атаулары, астрономиялық
атаулармен байланысты болып келеді. Мұндай статистикалық мәліметтерді соңғы
уақытта зерттелген еңбектерден (кандидаттық, докторлық диссертатциялардан)
анық байқауға болады.

Десек те, біз көп жағдайда төл қолжазбалардағы деректерге, сонымен қатар
халықтың тарихи санасында сақталған мәліметтерге емес, сырт елдің өзімізге
қатысты берген бағасына жүгінеміз. Мысалы, қолжазбаларды зерттеуде әлі күнге
дейін «орыстың ғалымы былай десе», «шетел ғалымдары былай деген» пікірлерге
сүйенеміз. Ол пікірлердің дұрыс-бұрысын ешкім білмесе де..... Бұл жөнінде
тарихшы З.Жандарбек өз қынжылысын: «Қазақ халқының тарихына қайта талдау
жасау үшін, халықтың тарихи жадты сақтау дәстүрі, атап айтқанда: шежірелер,
жыр-дастандар, аңыз-әпсаналар, әулиелі жерлер туралы аңыздар, киелі тарихтар
225
тарихи дерек көздері ретінде толығымен пайдаланылуы тиіс. Өйткені, халық өз
тарихын күні кешеге дейін сол ауызша тараған шежірелер мен аңыз-әпсаналарды
келешек ұрпаққа жеткізіп отырды» деп білдіреді.

Бүгінде, құлайға шүкір, қолжазбаларды зерттеп жүргендер аз болса да, бар.


Халқымыз мұндайда «Көш жүре түзеледі» дейді ғой, араб, парсы тілінде жазылған
қолжазбаларды зерттеуге жастарымыз енді ғана маманданып келеді. Араб, парсы
т.б. тіліндегі немесе араб әліпбиімен жазылған шағатай тіліндегі мұраларды оқып,
түсінетін білікті мамандар қазір біршама болғанымен, көне готика, көне армян,
сына жазуларымен жазылған жәдігерлерді зерттейтін мамандар жоқтың қасы.

Осы уақытқа дейін, түркі халықтарының рухани-мәдени өрлеуін сөз ететін талай
зерттеулер мен қолжазбалар жазылды. Түркі ғұламалары, Әл-Фараби мен Қожа
Ахмет Ясауи, Сүлеймен Бақырғани, Данышманд Зарнұқи,Хусамеддин Сығнақи
т.б. араб-парсы ілімінің орасан зор діни-рухани байлығын, мәдениетін, өзгермейтін
моральдық қазыналарын бойына сіңіре отырып, келер ұрпаққа өздерінің төлтума
еңбектерін қолжазба ретінде қалдырды. Мұндай жазба ескерткіштер ғасырдан
ғасырға көшіріліп жеткізілгендіктен, көне дәуірлерден келіп жеткен құнды
мұраларымыздың көпшілігі бірнеше нұсқада сақталды. Қолжазбаларды жан-жақты
зерттеу кезінде олардың бір ғана нұсқалары назарға ілініп, қалған нұсқаларының
өзіндік болмысы мен табиғатын зерттеу тек тәуелсіздіктен кейін қолға алынды.
Бұл әлемнің кез келген бұрышында сақталған қолжазбалар жайлы мағлұматтарды
тереңірек қамтуға, онда зерттеу аймағын қалыптастыруға мүмкіндік береді.

Осы ретте, қолжазбаларды зерттеуде қазақ ғылымның əлемдік ғылыми мектептер


мен теориялардан, олардың əдіс-тəсілдерінен нені үйренді, оны қандай дəрежеде
игеріп, меңгеріп отыр дейтін мəселені зерттейтін уақат жетті. Олай болмаған
жағдайда, біз ұзақ жылдар бойы қалыптасқан қате тұжырымдар ықпалынан шыға
алмай қалуымыз мүмкін. Онсыз да тәуелсіздік алғанымызға жиырма бес жылдан
аса уақыт өтсе де, рухани мұраларымызды іздеуге, зерттеуге деген талпыныс
көңіл қуантарлық деңгейде емес. Оған себеп: араб-парсы-түркі үштігін құрайтын
орасан зор діни-рухани кеңістіктің бай, сарқылмас мәдениетінен сусынданған
халықтың асыл қазыналарын, мұраларын және сол тұстағы ғұламалардың төлтума
еңбектерін, қолжазбаларын бүгінгі ұрпаққа толық таныта, көз жеткіздіре алмай
отырғанымыздан......

Десек те, қазақтың рухани мұраларын, жазба деректерін, асыл қазыналарын


ғылыми айналымға қосу – осы саланы зерттеп жүрген ғалымдардың ең басты
міндеті болмақ.

Пайдаланған әдебиеттер:

Әбілқасымов Б. Әбілғазы ханның «Түркі шежіресі» және оның тілі. Алматы: Арыс,
2001. - 246 б.
Березин И.Н. Библиотека восточных историков. Казань, 1854, т, III. Ч. I (Предисловие
переводчика). С. 128.
Жүнісбаев Ұ. Бустан ал-мухиббин еңбегі. Түркістан газеті. Әзірет Сұлтан
қосымшасы. 2010. №10

226
ҚАЗАҚ ТАРИХЫНА ҚАТЫСТЫ ҚОЛЖАЗБА ХАТТАР:
ДЕРЕКТІК МАҢЫЗЫ ЖӘНЕ ЗЕРТТЕУ МӘСЕЛЕЛЕРІ

Данагүл МАХАТ *

АҢДАТПА
Баяндамада тарихы өте ерте замандардан бастау алатын хаттар, оның ішінде қазақ
тарихында өзіндік орны бар қоғам, мемлекет қайраткерлерінің, шығармашылық және
ғылыми интеллигенция өкілдерінің, қарапайым адамдар хаттарының тарих ғылымы
үшін маңызы және түпнұсқа қолжазба хаттарды зерттеу, деректанулық талдаудан өткізу
мәселелері қарастырылған. Қазақ халқының хат жазу дәстүрі, хаттың деректік маңызы
мен зерттеу мәселелері, хаттарға сыртқы сын (оқу, танысу, түпнұсқа ма, көшірме ме,
неше нұсқасы сақталғандығын анықтау, мәтінге анықтама жасау), ішкі сын (хаттағы
мәліметтің шынайылығына, ақпараттық құндылығына, зерттеуде пайдалану мүмкіндігі),
яғни деректанулық талдау мәселелері қарастырылған. Сонымен қатар хаттарды зерттеу мен
жариялаудың (түсінік, табылған орны, нешінші басылуы, хат мәтінінің толықтығы, жазылу
себебі т.т., анықтамалық) өзіндік ерекшеліктері де дәйектелген. Зерттелген эпистолярлық
деректердің арасында Ы. Алтынсарин (ХІХ ғ. Екінші жартысы), Алаш зиялылары (ХХ ғ.
басы), Академик Әлкей Марғұлан (ХХ ғ. ІІ жартысы) және басқа да хаттар бар.
Түйін сөз: Қазақ тарихы, қазақ қолжазба хаттары, эпистоляр, эпистолография, эпистолология,
тарихи дерек, зерттеу, деректанулық талдау.

Ғылымда эпистоляр, эпистолография, эпистолология деген ұғымдар бар.


Эпистолярия сөзі гректің «еріstole», «хат» деген, «эпистолярлық» – «хатқа тән»,
«хат түрінде жазылған», «хаттан тұратын» деген ұғымдарды береді (Словарь
иностранных слов 1988: 603) «Эпистолярлық әдебиет, эпистолография (грекше
жолдау, үндеу) – сан алуан хат түрінде жазылған шығарма. Эпистолярлық
әдебиетке жеке адамдардың бір-біріне жазған, мәдени маңызы бар, әдеби мұраға
айналған хаттары да жатады» (Қазақ совет энциклопедиясы, том 12: 453). Яғни,
эпистолография – бұл хаттар жинағы немесе эпистолярлық дерек, эпистоляр,
эпистолярлық түзілім.

Хат дегеніміз не? А.Д. Михайловтың пайымдауынша эпистолярды сын және


публицистикалық шығармадан ажырату қиын, (Михайлов 1964: 295) ал Е.И.
Прохоров «хат» деген ұғымның өзі анық емес, нақты бір жанрлық шек қойып
айту да мүмкін емес, адресаттың көрсетілуі, жазылған орны, мезгілі, қаратпа сөз
және басқалар – мұның бәрі шығарманы «хат» деп тану үшін жеткілікті болып
табылмайтындығын (Прохоров 1964: 19 ) айтады.

Хатқа тән басты белгі – архитектоникалық (түрі, құрылымы, мазмұны) ерекшелігі.


Хат – жеке адамға немесе ұжымға қаратып жазылған, қаратпа сөз, уақыт, қол және
т.б. белгілері бар авторлық мәтін, онда айтылған ойға адресаттан жауап күтілуі
немесе сол хаттың өзі жауап болып табылуы ықтимал. Жеке адамдар арасындағы
хат еркін жазылса, ресми хаттарда белгілі бір ережелер сақталады. Онда адресант
өзінің жеке басына немесе қоғамға қатысты мәселе көтеруі ықтимал. Жеке
тұлғаларға жазылған хаттар негізінен жазылған уақытында жариялана қоймайды.
Уақыт өте келе аресанттың немесе адресаттың өздері немесе олардың хаттарын

*Л.Н. Гумилев атындағы Еуразия ұлттық университеті, Нұр-Сұлтан, Қазақстан


227
іздеп, тауып, деректанулық зерттеуден өтіп, жарияланынып жатады. Жолданған
хат және оған жауап екі адамның арасындағы жазбалар болып табылады. Зерттеу
барысында жолданған немесе жауап хаттың бірі ғана табылатын жағдай жиі
кездеседі, ондай жағдайда зерттеушінің жұмысы күрделене түседі.

«Эпистолография» – гректің epistolographia (хат, жолдау) және grapho (жазу)


деген сөзінен шыққан. Алғашқы нұсқасында ho epistolographos (жазушы, хатшы),
Полибиде (б.з.д. 200 – 120) де осындай мағынада қолданылған. Орта ғасырларда
жаңа грек тілінде «жазысу, корреспонденция» деген мағынаны білдіретін he
epistolographia сөзі пайда болды. Эпистолярлық жанрды зерттеуші көрнекті ғалым
И.Сикутрис былай деп жазады: «Эпистолография деген атпен біз антикалық
әдебиеттегі хат түрінде жазылған шығармаларды біріктіреміз» (Sykutris 1931:186)
Кеңестік тарихшылар мен филологтар «әдеби хаттарды» эпистолография деп
түсінеді (Античная эпистолография: очерки 1967: 22-23, Византийска литература
1974: 264, Прохоров 1964: 181). Шетелдік тарихнамада «эпистолография» ұғымы
эпистолоярлық мұра дегенді білдіреді. Сондықтан, адамдар арасындағы жазбалар,
эпистолярлық мұралар, хаттар, әдеби жолдаулар, әдеби хаттар және т.т. жөнінде
айтқанда «эпистолография» сөзін қолданған, осыған сәйкес хат иелерін (адресат,
адресант) эпистолограф деп атаған орынды (Сметанин 1973, 297).

Хаттың қалыпасып, дамуы қоғам дамуымен қатар жүріп, құрылысы, жазылу мәнері,
мазмұны жағынан айтарлықтай өзгеріске ұшырады. Хат біздің жыл санауымызға
дейінгі үшінші мыңжылдықта папирусқа жазылып, б.д.д IV жүзжылдықтың
классикалық және эллиникалық кезеңдеріне дейін сақталды. Буынды хаттар –
б.з.д XII-XIII ғасырларда пайда болып, хат жазуға өсімдік талшығының өзекшесі
қолданылды. Өзекшелер жұқа кесіктерге бөлініп, қатты тақтаға салынып бір-
біріне желімделді. Осылайша жұқа ұзынша келген орамдардың ішкі жағы хат жазу
құралына айналды. Плинийдің айтуы бойынша орамдар жиырмадан аспайтын
парақтардан тұрды. Папирус орамдары да ертеде негізгі жазу материалы болды.
Папирус дайындау Грецияда, Арабияда пайда бола бастады (Әбікенова 2008: 17).

Әлемдік тарихқа көз салсақ хаттардың деректік құндылығына ертеден-ақ назар


аударылған, ежелгі египеттіктердің хаттарын Ж. Масперо, А. Эрман, вавилон және
ассириялықтар хаттарын О. Вебер, Ф. Тюро-Данже, И.А. Кнудтцон, А. Унгнад
зерттеді. Антикалық дәуірдегі хаттарды: антикалық дәуірдегі гректердің хаттары,
антикалық дәуірдегі латындықтардың хаттары, жасырын атпен жазылған хаттар,
роман-хаттар, махаббат хаттары, публицистикалық хаттар, баяндау хаттар, магиялық
(тылсым күшке ие) хаттар, «құдайдың» атынан жазылған хаттар, апокрифтік хаттар,
орта ғасыр хаттары, византиялық эпистолярлар, ағылшын, неміс жазбалары, жаңа
заман хаттары деп бөлген.

Қазақ халқында хаттардың тарихы өте ерте замандардан бастау алады. Қазақ
қоғамында хаттардың алғашқы түрі тастағы жазуларда бейнеленіп, уақыт өте келе
жетіле түсті. Адамдардың жеке хат жазу үлгісіне назар салсақ, оқиға, факті, іс туралы
хабарлайды. Хат мәтіні замандар бойы қалыптасып, тұрақты нормаға түсіп, ішкі
даму процесі негізінде сыртқы қоғамдық-әлеуметтік өзгерістерге лайық икемделіп
дамып отырғанын байқауға болады. Қазақ даласындағы тастарда салынған сурет,
әр түрлі бейнелер алғашқы адамдардың бір-бірімен ақпарат алмасуынан хабар
береді. Суреттер арқылы жазылған хат – пиктографиялық хат деп аталады. Латын
тіліндегі pictus – көркем және грек тіліндегі grapho – жазу. Пиктографиялық өнер
228
мен хат бір-бірінен бөлінбейді, жартастардағы суреттерді зерттеумен археологтар,
этнографтар, өнертанушылар, тарихшы ғалымдар айналысады. Әр маманды өз
саласына қатысты ақпарат қызықтырады. Пиктограмма-суреттер әдетте қандайда бір
өмірлік жағдайдан (аңшылық, жануарлар әлемі, адамдардың кәсібі, шаруашылығы,
мәдениеті т.т.) ақпараттар береді. Алғашқы жазбалар (суреттер) шаруашылық
қажеттіліктен пайда болса, уақыт өте келе күрделі және ұзақ мәтіндерді жазу
мақсатында, суреттер жеңілдетілді, шартты белгілілер (иероглифтер) пайда болды.
Грек тіліндегі hieroglyphoi – қасиетті жазу. Иероглифтер белгілі бір сөзді білдіреді.

Қазақ қоғамындағы хаттар туралы Академик Әлкей Марғұлан өзінің «Ежелгі жыр,
аңыздар» атты зерттеу еңбегінде: « ... қытай хандары үйсіннің бектеріне өздерінің
қыздарын беріп, жақын болып, үйсін арқылы ғұн жұртын билемекші болды.

... Қазақтың ескі әңгімелерінде кездесетін бұл ханшаларды үйсіннің бектері


алғаш өзіне алса да тарихи фактілерге қарағанда, кейін басқа ағайындарына, не
жылқышыларына қосатын болған тәрізді. Қытай хандары бұған намыстанып,
үйсіндерге талай рет әскер жіберіп, қызын қайтарып алуға әрекет жасайды»
деп, осындай жағдайдан туған қытай ханының қызының еліне өлеңмен жазған
төмендегі:
Туғаным елден айырып,
Жат жұртқа мені ұзатты.
Аталы жұрт, арту ел
Үйсіннің ханы некелеп
Басыма салды тұзақты.
Ішетіні сүт болып,
Жейтіні ылғи ет болып,
Тұратын орны киіз үй,
Мен сағынам елімді,
Өртенді ішім өрт болып, (Марғұлан 1985: 64) – деген хатын келтіреді. Қазақ халқында
жазу-сызу танитын адамды «хат таниды», «хат біледі» деп атайды. Мәселен: 1877
жылы Қазан университеті баспасынан шыққан Л. Ғалидуллаұғлының «Қисса-и
Таһир» кітабы мынадай жолдармен басталған:
Бұрынғы ғаділ өткен халифалар,
Ғаділ патша пейіштен орын алар,
Жақсы өткен, дүниеде жаман өткен,
Жақсының өзі өлсе, аты қалар,
Ғарыптар қисса оқыса біледі хат,
Қалам алып жазайын аз қисса – хат (Революцияға дейінгі қазақ тілінде шыққан
әдеби кітаптар 1807-1917 1978: 10).

Тарихшы-ғалым М. Ақынжанов: «1905-1907 жылдары шежіре бірінші рет


бастырылды. Мысалы, Нұржан Наушабаев, Шаһкерим Құдайбердіұлы, Мұхамеджан
Тынышбаев, Машһур Жүсіп Көпеев қазақтың барлық руларының ақсақалдарына,
билері мен сұлтандарына хат жазып, адамдар жіберіп, үш жүздің де шежірелерін
жинаған» (Ақынжанов 1957: 9) деп жазды.

Профессор Б.Жақып: «Ежелгі замандардағы жазба мәдениеттің көп таралған


ертедегі көріністерінің бірі – шаруашылық, дипломатиялық және жеке жолдаулар
229
мен хаттар болды. Бұл тарихи есткерткіштердің бір тобы – ресми сипаттағы
қызметтік хаттар, енді бір парасы – тұрмыстық, отбасылық, достық сипаттағы
жеке адамдар арасындағы хаттар. Кейбір хаттарда қоғамдағы маңызды мәселелер
қозғалып, саяси көзқарас, әлеуметтік идеялар көрініс тапты. Міне, осындай
жолдаулардан келіп публицистикалық эпистолографияның алғашқы көріністері
туды» (Жақып 2007, 17) – деп жазған хаттардың тарихы туралы.

Қазақ қоғамындағы хаттарды уақыты мен мазмұнына қарай бірнеше топқа бөлуге
болады:

- Қазақ хаттарының қайнар көздері: ежелгі дәуірден бастап ХV ғасырға


дейінгі кезеңді қамтитын хат үлгілері, мемлекеттік және саяси хаттар.

- Қазақ хандарының хаттары. Қазақ хандарының, сұлтандарының,


батырларының, тархандарының, старшиналарының өзара немесе патшаға және
орыс әкімшілік орындарына (Абылай ханның Ресей мен Қытайға, Кенесары
Қасымовтың Ресейге, Қоқан хандығына жолдаған және т.б.) жазған хаттары – қазақ
тарихына, қазақ-орыс, қазақ-қытай қатынастарына, қазақ хандықтарының тарихы,
сол кезеңдегі қоғамдық-саяси құрылыс туралы дерек болып табылады.

- XVIII ғасырдың екінші жартысы мен XIX ғасырдың бірінші жартысындағы


қазақ зиялыларының хаттары сол кезеңдегі қазақ даласының саяси, әлеуметтік,
экономикалық жағынан қандай болғанын сипаттап, XVIII ғасыр тарихына,
қазақ даласының шығыс бөлігінің тарихи-географиясына, сол өлкенің саяси-
экономикалық, этникалық жағдайына және қазақ-қытай, қазақ-орыс және т.б.
елдермен қарым-қатынасына қатысты бізге мол дерек береді.

Қытайдың бірінші тарихи мұрағатының қорында он миллиондай тарихи құжат


сақтаулы болса, соның ішінде бірпарасы қазақ хан-сұлтандарына қатысты (көне
қытай тілінде, немесе мәнжүр тілінде, болмаса шағатай тілінде, не болмаса тот-
моңғол тілінде, тіптен парсы, тибет тілдерде жазылып, сақталған) хаттар. «Цин
патшалық әскери басқармасында сақтаулы мәнжу тілінде хатталған ұлықтардың
мәлімдемелерінің көшірмелері» деп аталатын құжаттар қорында (құжаттардың
микрофильм қоры) Абылай хан, Әбілпейіз сұлтан, Болат хан, Уәли сұлтан
белгілі тұлғалардың жазған хаты сақталған, осы хаттардың бес данасы елімізге
әкелінген. Хаттардың Қазақстанға әкеліну мәселесі туралы Serke.org сайтында
былай деп жазылды: «бірінші хат – Абылай ханның Цин патшалық ордасына
жолдаған хаты. Хаттың Цин патшалығына жеткен уақыты: цяньлун жылнамасының
30-жылы 5-ай шамасында (1765 жылы маусым-шілде аралығында). Хаттың жазуы
мен тілі: тот-моңғол жазуындағы қалмақ тілі. Хатта Абылай хан Цин патшалығынан
дәрі-дәрмек сұрағаны туралы мәліметтер бар. Хатта Абылайдың мөрі басылған.
Осы хаттардың ксеро-көшімесі алынып, оларға төмендегідей сипаттама берілген:

- Әбілпейіз сұлтанның Іле цзянцзюнь Илтуға жазған хаты. Хаттың Цин


патшалығына жеткен уақыты: цяньлун жылнамасының 45-жылы 9-айдың 26-күні
(1780 жылы 23 қазан). Хаттың жазуы мен тілі: шағатай жазба тілі. Хатта Әбілпейіздің
мөрі басылған. Хатта Әбілпейіз өзінің Цин патшалығы құзырындағы Құлжаға елші
жіберіп отырғандығы және өз ордасында болған бір Қашқарлық адамды ауылына
қайтару жөнінде сөз қозғаған. Бұл хатты біз қолмен көшіріп алдық.

230
- Болат ханның Іле цзянцзюнь Илтуға жазған хаты. Хаттың Цин патшалығына
жеткен уақыты: цяньлун жылнамасының 38-жылы 8-айдың 15-күні (1773 жылы 30
қыркүйек). Хаттың жазуы мен тілі: тот-моңғол жазуындағы қалмақ тілі. Хатта Болат
ханның және Әбілпейіздің мөрі басылған, Болат хандікі оң жақта, ал Әбілпейіздікі
сол жақта (Болат хандікінен сәл төмендеу). Хатта торғауыт босқындарының
орналастыру ісі айтылған.

- Уәли солтанның Іле цзянцзюнь Сун Цзюньге жазған хаты. Хаттың Цин
патшалығына жеткен уақыты: цзяцин жылнамасының 12-жылы 8-айдың 18-
күні (1807 жылы 19 қыркүек). Хаттың жазуы мен тілі: шағатай жазба тілі. Хатта
Уәли солтанның мөрі басылған. Хатта Уәли солтан цин патшасы Цзяцинмен
дидарластыру үшін ұлын Бейжіңге жіберіп отырғандығын жазған. Бұл хаттың
ксеро-көшімесі алынды.

- Әбілпейіз сұлтан ұрпақтарының бірі Цин патшасы Цяньлунға жолдаған


хаты. Хаттың Цин патшалығына жеткен уақыты: цяньлун жылнамасының 48-жылы
8-айдың 8-күні (1783 жылы 4 қыркүйек). Хаттың жазуы мен тілі: шағатай жазба
тілі. Хатта Әбілпейіздің мөрі басылған. Хатта Әбілпейіздің қаза болуы және оның
мұрагері жөнінде сөз қозғалған. Бұл хат қолмен көшіріліп алынды» (Тарихшылар
Қытайдан қазақ хандарының 5 хатын әкелді: Serke.org). Шығыстанушы ғалым
Бақыт Еженханұлы: «Қазіргі қазаққа тікелей қатысты құжаттарға келсек, олар
XVІІІ ғасырдың 50-жылдарынан кейін пайда болған. Яғни, Шин патшалығы
жоңғар-қалмақтарды жою мақсатында қазақ даласының шетіне тұяқ іліктірген соң
басталған. Түрлі мақсаттармен қытайлар қазақ даласына елшілер жіберген. Осы
кезден бастап Төле би, Абылай хан, Әбілпейіз сұлтан, Болат хан, Әділ сұлтан, Бопы,
Көгедай және басқалары Шин патшасының билеушілеріне, патшаларына ресми
хаттар жазған. Әртүрлі мазмұнда жазылған бұл хаттардың саны қазір 100-ден астам
екендігі анықталып отыр. Бұл хатнамалар қазақ елінің мемлекеттік тарихы үшін
аса маңызды деректемелер екендігі даусыз. Ендігі бір пара құжаттарда қазақ-қытай
сауда қарым-қатынастары туралы, Абылай хан, Әбілмәмбет, Қабанбай сынды қазақ
көсемдерінің осы екі жақтылы сауданы жүзеге асыруда атқарған рөлдері көрініс
тапқан. Бұнда Шин патшалығының сауда-саттықта ұстанған баға саясаты мен сауда-
саттықты жүзеге асырудағы әдіс-амалдары жазылып қалдырылған. Сонымен қатар,
қазақ-қырғыз, қазақ-қоқан, қазақ-ойрат, қазақ-орыс қарым-қатынастары туралы
да аса құнды тарихи құжаттар табылып отыр. Табылған, танылған мұрағаттар
бұлармен ғана шектеліп қалмайды, қазақ-мәнжүр дипломатиялық байланыстары
туралы құжаттар, қазақ халқының жан саны туралы да мәліметтік құжаттар кездесіп
отырады» (Еженханұлы: «Адырна» ұлттық-этнографиялық порталы). Сонымен
қатар ғалым бұл хаттардың XVІІІ ғасырдан бастап тарихи құжаттар мәнжүр (көне
ұйғыр жазуы) тілінде жазылғанын айтады. Қазақ хандарының хаттары турасында:
«2003 жылдан бері 600 – 700-дейін ғана қазақ тіліне аударып біттік. Ең үлкен құнды
құжат – хан-сұлтандар мен билердің хаттары. Ол хаттар 1755 жылдан басталған,
саны 130-дай. Шағатай және қалмақ тілінде жазылған» (Еженханұлы: «Адырна»
ұлттық-этнографиялық порталы) – деп жазған. Бұл хаттардың барлығы көршілес
орналасқан Қазақ хандығы мен Цин патшалығының бір-бірімен қарым-қатынаста
болғанын дәлелдейтін тарихи деректерге жатады.

231
Қазақ қоғамындағы дәстүрлі ұлт зиялыларның хаттары

ХІХ ғасырдың бірінші жартысын көркем және ресми-эпистолярлық әдебиеттің


қалыптасқан кезеңі деп айтуға болады. Аға сұлтандар Шыңғыс Уәлиханов
пен Құнанбай Өскенбаевтың Омбы архивіндегі хаттары мен тергеуге берген
көрсетінділері, Исатай Тайманов, Махамбет Өтемісұлы, Шоқан, Тәтімбет, М.
Бабажанұлы, Абай, Ы.Алтынсарин хаттары – сол кезеңдегі қазақ қоғамының
саяси, әлеуметтік ахуалын зерттеуге қажетті құнды деректер болуымен қатар, ХІХ
ғасырдың бірінші жартысында қазақ даласында ресми іс қағаздарының, сондай-
ақ хаттардың (эпистоляр) болғандығына дәлел бола алады. Қазақстанның батыс
өлкесінде болған елеулі оқиға, Исатай мен Махамбет батырлар бастаған шаруалар
көтерілісінен, осы кезең тарихынан М. Өтемісұлының М. Ладищинскийге, Жәңгір
ханның Исатай Тайманұлына жазған хаты және басқа да деректік материалдар
хабар береді. Хаттар сонымен қатар, ХІХ ғасырдың бірінші жартысындағы қазақ
қоғамының әлеуметтік құрылымынан, ел басқару жүйесі жөнінен ақпарат беретін
бай дерек көзі болуымен де құнды. Деректерде хан, ханзада, ханым, ханша, төре,
сұлтан, би, қазы, ақсүйек, бай, кедей, қарашы, қара, қара қазақ, қара жұрт, байтақ
(ел, жұрт), алаш (ел, халық) сөздері айтылады.

ХVIII ғасырдың екінші жартысы мен ХІХ ғасырдың бірінші жартысында жазылған
іс қағаздарының тілі туралы ғалымдар әр түрлі пікірлер айтып келді. Мәселен,
бұл құжаттардың тілі туралы: шағатай, татар тілдерінде, «кітаби» тілде, көне
қазақ жазба әдеби тілінде жазылған деген пікірлер кездеседі. Жалпы алғанда осы
кезеңдегі ресми іс қағаздар тіліндегі лексикалық, грамматикалық, синтаксистік
ерекшеліктер ХVIII ғасырдағы ресми іс қағаздар тілімен салыстырғанда біршама
түсінікті болып келетінін байқауға болады. «Қазақ тілінде жеке адамдардың бір-
біріне жазысқан хаттары ХІХ ғасырдың 30-жылдарынан бастап табылады», – дейді
ғалым Р.Сыздықова – «Олар, әрине, санаулы ғана. Дегенмен, әзірге бізге жеткендерін
сөз етуге болады. Бұлар: атақты жауынгер ақын Махамбет Өтемісұлының
1839 жылғы жазған хаты, ол бұл хатты Жем, Сағыз, Қайнар бойын жайлаған
Әлім, Шөмен руларының бірнеше беделді адамдары – Баубек, Нәдірқұл, Сәли,
Жармұхамбет, Амантай батырларға жолдаған» (Сыздықова 1993: 257). Сондай-
ақ, қазақ фольклоы мен әдет-ғұрпын жинаушы М.В. Ладыженский дегеннің 1840
жылы Шыңғыс Уәлихановқа жазған хаты, Шоқан Уәлихановтың әкесі Шыңғысқа
1857 жылы Омбыдан, 1860 жылы 9 тамызда, 4 қарашада Петербургтен қазақша
жазған хаттары, інісі Жақыпқа 1857 жылы 10 желтоқсанда Омбыдан жазған хаты,
Шоқанға әкесінің 1860 жылы 6 шілдеде және 19 қыркүйекте жазған екі хатын т.б.
атауымызға болады. Қазақтың танымал тұлғалары арасында Шоқан Уәлиханов
пен Ыбырай Алтынсариннің орыс достарына, Абай Құнанбаевтың өз туыстарына
жазған хаттары қымбат эпистолярлық деректер.

Профессор Н.И. Ильминский 1891 жылы «Воспоминания об И. Алтынсарине» деген


атпен алғаш рет Ы.Алтынсариннің хаттарын Қазан қаласында кітап етіп басып
шығарды. Ы.Алтынсариннің хаттары 1955 және 1957 жылдары шыққан таңдамалы
шығармалар жинағында да басылды. Хаттар негізінен ресми органдарға, сондағы
жауапты қызметтегі адамдарға арналып жазылған. Хаттарды баспаға дайындаған
көрнекті ориенталист Н.И. Ильминскийдің өзіне, патша өкіметі әкімдеріне,
Катаринскийге жазған хаттарында мектеп құрылысы, оқу ағарту мәселелерін
және т.б. көтерген ол хаттарда өзі өмір сүрген кезеңнің тыныс-тіршілігі, тұрмысы,
көңіл – күйі айтылды. Н.И. Ильминскийдің жеке архивін зерттеушілер де хаттарға
232
мән берді. Татар тарихшысы М.А. Османов Н.И. Ильминскийдің жеке архивінен
Ы. Алтынсариннің 1883 жылы Баяділ Кейкин деген кісіге арнап жазған бір хатын
тауып, ол туралы «Қазақ ССР Ғылым академиясының Хабаршысында» (1968, №
12) мақала жариялады.

ХХ ғасырдағы хаттар

Қазақ зиялыларының хаттары (Алаш зиялылары, эмиграциядағы қазақ зиялылары,


ғалыми, шығармашылық, техникалық интеллигенция, дін, мәдени мекеме
қызметкерлері, жауапты партиялық қызметкерлер және т.б. адамдардың
хаттары), кеңестік-партиялық басқару мекемелері хаттары, тарихи оқиғалар
куәгерлерінің хаттары (қарапайым халықтан бастап жауапты қызметкерлерге
дейінгі), аноним хаттарды жатқызуға болады.

ХХІ ғасырдағы жеке адамдар хаттары, ресми хаттар, СМС хаттар,


смайликтер

Эпистолология. «Эпистолология» термині гректің epistole (хат, жолдама) және


logos (сөз, ұғым, ой, ілім) деген сөзінен шыққан. «Эпистолология» – хаттарды
зерттейді. Ол деректанумен салыстырғанда жеке қосалқы тарихи пән болып
табылады. Ғалым В.А. Сметаниннің пайымдауынша, «эпистолология» термині
– «археология», «геральдика», «нумизматика», «сфрагистика», «геортология»
деген сияқты арнайы тарихи пән. Ғалым «КСРО археологиясы», «оңтүстік-батыс
Қырым археологиясы», «археологиялық мезгілін анықтау (датировка)», «кеңестік
археология», «антикалық археология», «археологиялық әдебиет» деген сөз
тіркесін қолданғанымыздай, «КСРО эпистолологиясы», «оңтүстік-батыс Қырым
эпистолологиясы», «эпистолологияның мезгілін анықтау (датировка)», «кеңестік
эпистолология», «антикалық эпистолология», «эпистолологиялық әдебиет» деп
атай аламыз деп, эпистололгияны зерттеуші маманды эпистололог деп атауды
ұсынады.
Эпистолологиялық зерттеудің әр кезеңінде мәселенің теориялық және
методологиялық шешімін тауып алу қажет болады. Теориялық тұрғыдан негіздеу,
бір-бірімен байланысты үш міндетті жүзеге асырумен тікелей байланысты. Ол
дегеніміз:
- тарихи деректердің арасынан хаттарды сұрыптап алу
- эпистолярлық белгілеріне қарай хаттың уақытын анықтау
- ғылыми айналымға дайындау.
Тарихи деректердің арасынан хаттарды сұрыптауда, оның адресантына, адресатқа,
уақытына, жазылған орнына, хаттың басталуы мен аяқталуына, мазмұнына,
хаттың түпнұсқасына: түпнұсқада жарияланған ба, түпнұсқа қанша рет басылған,
аударма жасалып басылған ба, хат басқа деректерде қанша рет аталады, хат туралы
зерттеу немесе басқа да шығармалар бар ма, хаттың түпнұсқа немесе бұрмаланған
екенін анықтау, хат иесінің басқа хаттары бар ма, неше хаты сақталған, маңызды
фактыларға, терминдерге, уақытына мән беру, хаттың мазмұнына қарай типтеу
(саяси бағыты, әлеуметтік тегі), хаттың шығуына (неліктен, кімге, не мақсатпен
жазылған) қарай типтеу, авторлық мәселеге қатысты хаттың түрі (аноним, жеке
тұлға, ұжым), хатты жазылған мезгіліне және аймағына, адресатына не адресантына
қарай жіктеу, хаттың ерекшелігін анықтау қажет.
233
Тарихи деректердің ішінен хатты сұрыптап алу, әр эпистолографтың жазбасын жеке
зерттеп, сипаттама беруге жол ашады. Ол үшін хаттың шыққан орынын, уақытын
анықтап алу қажет болады. Хаттарды сұрыптау оның санын, ғасырын (алғашқы
ширегі, алғашқы жартысы, екінші жартысы), бір мезгілде жазылған хаттардың
авторын анықтаға мүмкіндік беруі мүмкін. Хаттарды сұрыптау бір уақытта өмір
сүрген эпистолографтардың хаттарын салыстыра зерттеуге де мүмкіндік туғызады.
Бір мезгілде өмір сүрген адамдардың хаттарын салыстыра зерттеу арқылы, сол
уақытқа тиісті мол дерек жинақтай аламыз.
Хаттың уақытын анықтау методикасы эпистолярлық белгілердің барлығына маңыз
береді. Біріншіден, хаттың өзінде қойылған уақыт болса, екіншіден сұрыптау
барысында анықталған ерекшелігі. Аталған екі топты жеке-жеке алып қарастырсақ
мезгілді нақты анықтай алмаймыз. Олай дейтініміз хаттарда тарихи оқиға туралы
мәлімет, географиялық атаулар, адам есімдері нақты, толық аталмауы мүмкін. Ондай
жағдайда хатты сұрыптау барысында айқындалған дерекке назар аударылады.
Эпистолярлық материалдарда субъективті қабылдау басым болды. Айталық:

- мәселеге бір жақты қарау


- мәліметтерде жаңылыс кету (сондықтан хаттарды басқа деректердегі
ақпараттармен салыстыру қажеттігі туындайды)
- хаттың емеуірін білдірілген, толық баяндалмаған және т.б. тұстарының
болуы (мазмұнын тереңдей ашу үшін басқа тарихи деректермен салыстыра зерттеу)
хаттағы мәліметтердің аздығы (жетік түсіну үшін басқа деректермен толықтыра
интерпретациялау). Хаттарды ғылыми айналымға шығармас бұрын басқа да тарихи
деректермен салыстыра зерттеу, ондағы мәліметтерді толықтырып, мәнін аша
түседі.
Қай халықтың болсын тарихы мен мәдениетіне қатысты мол мұрасының ішінде,
ақпарат мол кездесетіні, ол – жазба деректер. Тарихи, мәдени, әдеби, лингвистикалық
және басқа да зерттеулер, деректердің ерекше тобы – жазба деректер негізінде
жазылады.

Хаттарды зерттеу

Хаттарды іздестірудің, зерттеудің, пайдаланудың өзіндік әдістері бар. Біз


қарастырып отырған хаттар немесе эпистолярлық деректер басылымдарда жарық
көріп, зерттеушілерге белгілі болып отырғанымен, деректанулық еңбектерде тарихи
деректің бір түрі ретінде арнайы зерттеліп, деректанулық талдаулар жасалған емес.
Жеке тұлғалардың деректерін зерттеу бір-бірімен тығыз байланысты: ақпараттық-
коммуникативтік және биографиялық бағытта жүргізіледі. Ақпараттық бағыт,
аты айтып тұрғандай өткен кезең тарихынан хабар берсе, коммуникативтік бағыт
«адамды индустрияландыру концепциясы» контекстінде, адам және қоғам жайында
«қосымша ақпарат» жеткізуші ретінде қарастырады. Мұнда коэкзистенциалдық1
және эволюциялық2 әдіс басымдыққа ие болады. Ал, биографиялық бағыт –
адамдардың өмірлік тәжірибесінің көрінісі өзекті болып табылатын зерттеу бағыты.
Жазба деректерге антропологиялық жағынан жақындаудың да зерттеуші үшін
маңызды үлкен. Ол зерттеушіні әр түрлі әлеуметтік топтардың, жеке тұлғалардың
көзқарасы мен сенімін, тұрмысын және қоғамды рухани-этикалық жағынан
1
Эпоханың, замандастарының, белгілі әлеуметтік топтың әлеуметтік-мәдени ортамен байланысын
сезіну
2
Алдыңғы және кейінгі ұрпақтар арасындағы байланысты сезіну
234
зерттеуге бейімдеп, ғалым назарын анкета, бланка, мінездеме, хат, күнделік, өтініш,
мемуар сияқты жеке тұлғаларға қатысты деректерге қарай аударады.

Жеке адамға қатысты деректерді жіктеу тарихи деректер жүйесінен оларды бөліп
алуға және жалпы сипатын анықауға мүмкіндік береді. Жеке адамға қатысты
деректерді заманхат (мемуар) және жеке коммуникациялық жазба деректер
(күнделік, хат, автобиграфия, автобиграфиялық мемуар, эссе т.б.) деген түсінік
қалыптасқан. «Мемуар, естелік (фран. memoires – еске алу), автордың өз көзімен
көрген, қатысып, араласқан оқиғалар жайындағы жазбалары өмірбаян, күнделік,
жол жазбалар түрлерінде кездеседі» (Ахметов, Шаңбаев 1996: 240) Заманхат
(мемуар), күнделік, жеке адамдардың хаттары (эпистоляр) пайда болуы, сипаты,
мән-мағынасы жағынан бір-біріне жақын тарихи деректер болып табылады.

Жазба деректердің ішінде көп жариялана бермейтіні, деректі ішіне бүгіп ұзақ
жылдар зерттеушісін күтіп жататыны – ол хаттар. Деректің бір түріне (тобы емес)
жататын хат адамдардың маңайында болып жатқан іс-әрекетке, оқиғаға субъективті
пікірін білдіретіндіктен, негізгі дерек көз ретінде маңыз берілмей келді. Хаттарды
зерттегенде, олардың деректік ерекшелігіне мән бере отырып, жазба тарихи
деректерге деректанулық талдау жасау әдістерін қолданамыз. Хаттарды зерттеудің
алдында тұрған бірінші міндет – хаттарды іздеу және табу. Бұл жұмыстың да
өзіндік қиындықтары бар. Егер адресат өзіне келген хаттарды ұқыпты жинаған
болса, өзінің жеке мұрағатында сақталады. Басқа халықтардағыдай емес, қазақ
халқының көшпелі өмір салтына орай, жазба деректерден гөрі материалдық
жәдігерлер, ауызша тарих айту дәстүрі жақсы сақталды. Хаттар және басқа да жазба
деректердің өзі, аумалы-төкпелі заманда: жоғалды, ұрланды, жойылды немесе
тоталитарлық жүйенің лаңынан үрейленген халық қабірге тықты, өртеді. Қазақ
тарихына қатысты хаттар және тағы басқа жазба деректердің дені мұрағаттарда,
шетелдердің мұрағатында немесе кітапханалар мен мұражайлар қорларында, жеке
адамдардың қолдарында. Мысалы: қазақ хандарының хаттары шет мемлекеттер
архивтерінен табылып жатқаны, саяси қуғын-сүргінге ұшыраған ұлт зиялыларының
хаттарының дені құпия қорларда, ұрпақтарының қолдарында. 1941-1945 жылдары
соғысқа қатысқан солдаттардың хаттары жарияланды, зерттелді, мұражайларға
қойылды, зерттелмегені қаншама?! Академик Әлкей Марғұланның хаттары Данел
апай Әлкей қызында, ғалым Қайым Мұхамедхановтың хаттары да ұрпақтарының
қолында. Хаттар әр түрлі мұрағаттарда, әр түрлі қорларда шашыранды орналасқан,
оларды іздеу, табу, ғылыми тұрғыдан зерттеп талдау жасау үлкен ізденісті, еңбекті
қажет етеді.

Қазақ хаттарының жіктелуі. Ғалым Е.И. Прохоровтың жіктеуі бойынша, хаттар


төмендегідей үш түрге бөлінеді: әдеби-көркем немесе сыни-публицистикалық
шығармалар (В.Г. Белинскийдің «Письмо к Гоголю», П.Я. Чаадаевтің
«Философические письма»), іскерлік хаттар (жеке адамдар немесе ұйымдар
арасындағы ресми қатынасты үйлестіруші), жеке адамдардың хаттары
(жекелеген адамдар арасындағы қарым-қатынасты білдіретін (Прохоров 1964:
6-60). «Эпистолярлық стиль үлгісіндегі хаттар ресми стильден мазмұны, көлемі,
жазылу үлгісі жағынан ерекшеленеді. Эпистолярлық хаттар белгілі бір қалыптасқан
үлгідегі баяндау тәсілімен жазылады және бұл хаттардың лексика-фразеологиялық
құрамы (саяси-публицистикалық сипатта, әкімшілік терминдер, саяси терминдер,
т.б.) өзгеше болып келеді» (Әбікенова 2008: 10) – деп жазады қазақ тіліндегі
эпистолярлық стильдің лингвистикалық сипатын зерттеген ғалым Г. Әбікенова.
235
Кеңестік деректану ғылымы эпистолярлық мұраларды функционалдық
пайдаланылуы бойынша іскерлік, шаруашылық, туыстар арасындағы жазбалар,
жеке жазбалар деп жіктеп келді. Кеңестік таптық-партиялық методология кез-келген
тарихи зерттеудің негізі болып табылатын деректердің ақпараттық құндылығына
күдікпен қарады, ең сенімді дереккөзіне: партиялық құжаттар, орталықтағы әр
түрлі партия органдарының материалдарын жатқызып, сипаты жағынан субъективті
болып табылатын хаттарға, заман хаттарға (мемуар), күнделікке, тіпті «жергілікті
орындардың» құжаттарының өзіне аса сақтықпен қарады. Тарихи зерттеу өзінің
алдына қойған мақсаты мен міндеттерін сол мәселеге қатысты деректерді ғылыми
айналымға кеңінен енгізіп, оларға методологиялық дұрыс талдау жасау арқылы
ғана жететіндігі белгілі себептермен ескерілмеді. Шын мәнінде өзі өмір сүріп
отырған қоғамдағы оқиғаларға жеке адамдардың өзіндік дербес көзқарасын
көрсетіп тұратын хаттар мен күнделіктер, заман хаттар мазмұны елдегі қоғамдық-
саяси жағдайды, әлеуметтік ахуалды анықтауда маңызды болатын.
ХХ ғасырдың 80 жылдары хаттарды адресат пен адресантың әлеуметтік шығу
тегіне қарай жіктеуге талпыныс жасалды. Е.И. Марасинова негізгі үш типті атап
көрсетеді:

- Дәстүрлі белгілеріне (традиционно-ритуальные) қарай (өтінім, арыз,


ұсыным, алғыс, көңіл айту, құттықтау, тұрмыстық тақырыптағы отбасылық хаттар);
- Өзара сезім (эмоционально-интимные ) адресатпен арадағы әңгімеде
шекара қойылмаған, өзінің ішкі толғанысы негізіндегі пікір;
- Интеллектуалдық көңіл-күй (интеллектуально-эмоциональные).
Соңғысының алдыңғы екі типтен өзгешелігі дүниетанымдық ұстаным мен
көзқарасты білдіруге басымдық берілуінде (Соколов А. К., Журавлев С. В., Борисова
Л. В. 1994: 158-198 с.].
Қазіргі күні хаттарды әлеуметтік функциясына қарай жіктеу басты талап болып
табылады. Хаттың жазылу мақсаты, функциясына қарай үлкен екі топқа бөлінеді:
ресми хаттар және жеке хаттар. Ресми хаттар іс жүргізу материалдарына жатады.
Ал, жеке хаттар бір адамға немесе бірнеше адамға (топқа) арналып жазылады. Ол
хаттарда құпиялылық басым болып келеді. Кейбір сөздер олардың өздеріне түсінікті
атаулармен аталып немесе қысқартылып жазылуы да мүмкін.

Хаттарды тарихтың дерегі ретінде зерттегенде, оларды кешенді түрде, ғылыми


объективтілік, тарихилық, сондай-ақ шығармашылық процесті адам танымының
дерегі ретінде қарастыру қажет болады. Жазба деректердің арасынан хатты
ажырата білу (салыстырмалы талдау, хаттардың архитектоникасы мен басқа
деректердің ішкі мазмұнына мән беру), хаттың уақытын анықтау (талдау жасау
арқылы мерзімін, хронологиялық шегін анықтау), эпистолярлық стилдің теориясы
негізінде хатқа сипаттама жаза білу, оларды ғылыми айналымға дайындау
методикасын игеру маман тарихшы үшін маңызды. Хаттарды деректанулық талдау
мен жүйелеуден өткізу оның ақпараттық мәнін ашып, қоғамдағы оқиғаның тұтас
көрінісін қалпына келтіруге, оқиғаға тарихи баға беруге жол ашады.

Ғылыми зерттеулер барысында қоғам және мемлекет қайраткерлерінің,


шығармашылық және ғылыми интеллигенцияның, қарапайым адамдардың жазған
жүздеген, мыңдаған хаттары (эпистоляр) кешенді түрде зерттеледі. Кейбір ресми
құжаттар мен естеліктердің ішінде жеке адамдардың хаттары, хаттардан үзінділер
кездеседі, бұл да зерттеуші назарында болуы тиіс. Жұмыс барысында бір хаттың
236
бірнеше оқиғамен, кезеңмен байланысы бар екені анықталатын жағдайларда
болады (Андреев 2001: 1).

Хаттарды зерттеу алдымен деректерді сыртқы сынан өткізуден басталады. Ол хат


иелерінің есімін, өмір сүрген уақытын, өмірбаянын, әлеуметтік және кәсіби жағдайын
және де деректің кімге арналғанын анықтаудан басталады. Тарихшылардың
қолындағы дерек туралы мәлімет толық болмайтын жағдай жиі кездеседі. Хат
иелерінің есімі, өмір сүрген уақыты, өмірбаян мәліметтері, әлеуметтік және кәсіби
жағдайы, деректің кімге арналғаны туралы негізгі мәлеметтері анықталмаған
жағдайда деректер толық жарамды болып табылмайды. Хаттарды (эпистолярды)
зерттеу нысаны етіп алған зерттеуші, алдымен хаттың адресантын, адресатын,
хаттың жазылған уақытын (датасын) анықтап алады. Көп жағдайда адресаттын,
хатты алған уақытын анықтау қажет болады.

Сыртқы сынның келесі кезеңі: хаттың жазылған, шыққан орынын, күнін анықтау. Хат
көбіне қабылдаған адамның жеке немесе мұрағаттағы қорында болады. Сондықтан
хаттың адресатын анықтау көпшілік жағдайда қиындық туғыза қоймағанымен,
хаттың адресаттың мұрағатынан емес, басқа қорлардан табылатын кездері де
болады. Ондай жағдайда конверттің сыртындағы жазбадан, хат мазмұнынан кімге,
қашан жазғаны анықталады. Хаттарда қолтаңба қойылмаған немесе жазуды оқу
(жазу мәнерінің түсініксіздігі, жыртылып немесе уақыт өте келе жазудың өшіп
қалуы) қиындық туғызатын жағдай кездеседі. Ондай жағдайда хатты мұқият оқып,
танысып, айтылған мәселеге мән бере отырып, хат иесін анықтауға кіріскен дұрыс.
Хатта айтылған мәселе бойынша адресат кіммен хат алысуы мүмкін екенін анықтап
алып, сол анықтама бойынша адресантын іздеуге кірісу керек.

Кез келген хаттың жазылған, жолданған және қабылданған мерзімі болады. Хаттың
толық мерзімін анықау деп: күнін, айын, жылын анықтауды айтамыз. Көптеген
хаттарда күні, айы немесе аптасы көрсетіліп, жылы көрсетілмеуі мүмкін. Ондай
жағдайда арнайы хронологиялық кестеге жүгініп, хатта көрсетілген күн мен ай
немесе апта қай жылға сәйкес келетінін анықтап аламыз. Хаттың негізгі жазылған
мерзімін анықтау, жолданған және қабылданған уақытын анықтауға көмектеседі.
Хаттың жолданған және қабылданған уақытын конверттің сыртында басылған
пошта мөрінен анықтауға да болады. Кей жағдайда адресат хаттың сыртына
қабылданған мерзімін жазып белгі қойып қоюы да ықтимал. Алайда ондай
белгілерге де сеніммен қарауға болмайды, белгісіз себептермен хат ұзақ уақыттан
кейін иесін табатын жағдайларда болады. Кеңестік кезеңде хаттарды оқып, арнайы
тексеруден кейін иесіне жеткізген немесе тіпті жетпей қалған жағдайлар болғанын
білеміз.

Адресант хатты жазған мерзімін көрсетпеген, конвертте пошта мөрі басылмаған


немесе конверті сақталмаған жағдайда, тек хат мазмұнын оқи отырып, онда
айтылған оқиғаның уақытына, қандайда бір басылымдағы мақаланың немесе
кітаптың жариялануына қатысты пікіріне сүйене отырып уақытты анықтау мүмкін.
Мәселен: «биыл құрылған алаш партиясы», белгілі бір кітап, мақала туралы «биыл
шыққан, немесе өткен жылы басылған» т.т. Хаттардың жазылған, жолданған және
қабылданған уақытын кешенді деректанулық зерттеу арқылы ғана анықтай аламыз.

Хаттың жазылған мерзімімен байланысты келесі мәселе, оның жазылған орны.


Хаттың адресанты мен адресаттың тұрған орнын анықтау маңызды болып табылады.
237
Себебі шетелдерде немесе басқа қалаларда тұратын адамдар арасындағы хат, өз ой-
пікірімен бөлісудің негізгі құралы болып табылса, бір қалада, бір мекемеде қызмет
ететін адамдардың хаттарының мазмұны, сипаты қосымша мәнге ие.

Хаттарға талдау жасаудың келесі міндеті, деректің тұпнұсалығын, жазылу себебін


анықтау. Хатты оқып, танысу арқылы, түпнұсқа ма, көшірме ме, неше нұсқасы
сақталғандығын анықтау, яғни мәтінге анықтама жасалады. Деректанулық
талдаудың осы кезеңінде барлық сөздердің мағынасын, түсініксіз сөздер мен
сөйлемдерді, қысқартылған сөздерді анықтау, орыс және басқа да шетел тілдері
араласқан болса, ол сөздерді аудару қажеттігі туындайды. Хаттың деректік
ерекшелігі туралы мына мәселелерді бөліп айтуға болады.

Архитектоникалық:
- хаттың ішкі құрылымындағы қайталанбайтын, ерекше түзілім;
- баяндаудағы ерекшелік;
- оқиғаны жеке адамның субъективті көзқарасымен қабылдау, хаттың негізгі
белгісі. Оқиғаларға қатысты кейбір факторларға мән берместен, болып жатқан
ахуалға, деректерге өзінің бағасын беру;
- жағдайды бірде біліп, бірде білмей адресаттың өзіне ғана түсінікті баяндауға
ұмтылыс, яғни хатта жазылған мәселені бөтен адам оқыса түсініксіз болуы;
- Хат жеке тұлғаға немесе көпшілікке арналып жазылуы;
- Көңіл-күйдің (жұмсартылып, көп нүктемен немесе ашық) берілуі;
- мазмұндағы ерекшеліктер
- Хаттың авторы оқиғаны көрген адам ретінде өз атынан жазуы;
- Хатта айтылған мәселенің толық қамтылмауы, жартылай баяндалуы, басқа да
мәселелер туралы ақпараттың болуы;
- Жеке адамдарға арналған хаттарда адресат пен адресанттың өзара түсінетін
мәселелері туралы, кей жағдайда екі немесе оданда көп адамдар тобына
арналып, сол адамдарға түсінікті мәселенің жазылуы.
Кезкелген тарихи жазба деректің ішіндегі мәліметтің шынайылығына, ақпараттық
құндылығына, зерттеуде пайдалану мүмкіндігіне маңыз беретін, ол ішкі сын.
Хатты ішкі сыннан өткізудің өзіндік ерекшелігі бар. Ішкі сыннан өткізуде ең
басты мәселе: хат мәтінін толық қалпына келтіріп, хат жолдаушы мен қабылдаушы
арасындағы қарым-қатынасты анықтап алу. Ол: әлеуметтік жағдай, адамдардың
бір-біріне деген қарым-қатынасы, хаттардың адамдар қарым-қатынасындағы рөлі,
өзіндік эпистолярлық ерекшелік, сол кезеңнің эпистолярлық этикетіне әсерімен
анықталады.

Хаттарды басылымға дайындау да үлкен еңбекті қажет етеді. Ең алдымен әрбір


хат, өткен тарихтың жеке үзігі (эпизоды) ғана. Шашыранды эпизодтарды бір-
бірімен біріктіріп, тұтастандыру мүмкін емес. Сондықтан тарихшы әр құжаттың
жолбасшысы болып, құжаттарды хронологиялық, проблемалық жағынан сұрыптап,
хаттардың жазылған орнына (мемлекетіне, аймағына немесе мамандығына, аты-
жөніне) саралап барып, түсініктерімен жариялауы қажет болады (Голос народа –
письма и отклики рядовых советских граждан о событиях 1918-1932 гг. 1997: 328).

Жоғарыда айтқанымыздай, бүгінгі күні эпистолярлық мұралар белгілі бір тұлға


туралы биографиялық дерек болып табылатындықтан, зерттеушілер тарапынан
қызығушылық туып, көпшілігі жарық көрді. Қазақ хандарының, әр кезеңде
238
қоғамда өзіндік қолтаңбасын қалдырған зиялылардың хаттары жинақталып,
жарияланды. Негізінен жазушылардың хаттары жарық көрді. Оның себебі хаттар,
биографиялық дерек болумен хаттар, көркем шығарма да болып табылатындығын
болса керек. Мысалы: Ресейде хаттар ХІХ ғасырдың ортасынан бастап
тарихи журналдар «Русский архив», «Русская старина», әдеби және қоғамдық
журналдар «Современник», «Библиографические запиский», «Русский вестник»,
«Русское слова», «Отечественные запиский», «Вестник Европы» және басқа да
басылымдарда, В.П. Гаевскийдің редакциясымен И.С. Тургеневтің хаттарының
жинағы (Первое собрание письем И.С. Тургенева. 1840-1883 гг. 1884: 564) жарық
көре бастаған. Қазақтың ағартушы-педагогы Ы. Алтынсариннің хаттары да ХІХ
ғасырдың соңынан жарыққа шығып келеді. ХХ ғасырда ғылыми және көпшілікке
арналған басылымдарда хаттар жиі басылды, алайда оған тарихи дерек көзі ретінде
мән берілмеді. Оның бірнеше себебі болды: этикалық цензура, таптық партиялық
методологияға сәйкес жеке бас құжаттарына маңыз бермеу, хаттардың халықтан
жасырын «құпия сақталуы» және т.б. ХХ ғасырдың соңына қарай заман өзгерді,
белгілі тұлғалардың, қарапайым халықтың хаттары жарыққа шығып, оларға тарихи
дерек ретінде маңыз беріле бастады. Эпистолярлық мұраларды жариялаудың
принципі өзгерді, хаттарға түсінік (табылған орны, нешінші басылуы, хат мәтінінің
толықтығы, жазылу себебі т.т.), адамдар туралы анықтамалық беріліп жарыққа
шыға бастады.

Жоғарыда айтқандарымызды қорыта келе қазақ хаттарын жинақтап, жүйелеп,


тарихи деректің бір түрі ретінде зерттеудің маңызды екендігіне көз жеткіземіз.
Қазақ тарихына қатысты мол жазба тарихи деректермен қатар қазақ хаттарын да
зерттеп, ғылыми айналымға шығару – ұлт тарихының өзекті мәселелеріне тереңдей
үңіліп, тарихтың ақтаңдақ беттерін ашуға мүмкіндік беретіні ақиқат.

Пайдаланылған әдебиеттер:

Ақынжанов, Мұсатай (1957), «Қазақтың шығу тегі туралы», Алматы


Андреев, Александр (2001), «Немецкая эпистолярная литература как источник по
истории Веймарской Республики», Иваново
«Античная эпистолография: очерки» (1967), / АН СССР. Институт мировой
литературы им. А.М. Горького, Москва
Ахметов Зәки және Шаңбаев. «Әдебиеттану терминдерінің сөздігі», Алматы
Әбікенова, Г.Т. (2008), «Қазақ тіліндегі эпистолярлық стильдің лингвистикалық
сипаты», Семей
«Византийска литература» (1974), Москва
«Голос народа – письма и отклики рядовых советских граждан о событиях 1918-
1932 гг.» (1997), Москва,
Еженханұлы, Бақыт «Ең үлкен құнды құжат – хан-сұлтандар мен билердің хаттары»,
«Адырна» ұлттық-этнографиялық порталы
Жақып, Бауыржан (2007) «Публицистикалық шығармашылық негіздері», Алматы
«Қазақ совет энциклопедиясы. Том 12» (1978), Алматы
Марғұлан, Әлкей (1985), «Ежелгі жыр, аңыздар: Ғылыми-зерттеу мақалалар»,
239
Алматы
Михайлов А.Д. (1964), «Основные типы зарубежных изданий эпистолярного
наследия писателей (На материале французских писа­телей XVIII – XIX вв.) //
Принципы издания эпистолярных текстов», Вопросы текстологии, Вып. 3. – С. 245
– 306
«Первое собрание письем И.С. Тургенева. 1840-1883 гг». (1884), Санк-Петербург
Прохоров Е.И. (1964), «Издание эпистолярного наследия. // Принципы издания
эпистолярных текстов», Вопросы текстологии, Вып. 3. – 308 с. – 6 – 60 с.
«Революцияға дейінгі қазақ тілінде шыққан әдеби кітаптар 1807-1917» (1978),
Алма-Ата
«Словарь иностранных слов» (1988), Москва
Сметанин В. А. (1973), «Об объеме эпистолярного наследия поздневизантийских
авторов», АДСВ, вып. 10, с. 297 – 303.
Соколов А. К., Журавлев С. В., Борисова Л. В. и др (1994), «Профессионализм
историка и идеологическая конъюнктура: Пробл. источниковедения сов. Истории»,
Москва
Sykutris J. «Epistolographie» (1931), Stuttgart
Сыздықова, Рабиға (1993), «Қазақ әдеби тілінің тарихы (XV-XIX ғасырлар):
оқулық», Алматы
«Тарихшылар Қытайдан қазақ хандарының 5 хатын әкелді», Serke.org

240
ЖҮСІП БАЛАСАҒҰННЫҢ «ҚҰТАДҒУ БІЛІК» ЕҢБЕГІНДЕГІ
«ҰЛЫҚ ХАЖЫП» ОБРАЗЫ

Бекарыс НҰРИМАН *

АҢДАТПА

Барша түрік халықтарына ортақ мұра болып саналатын Қарахан мемлекеті тұсында 1069
жылы жазылған Жүсіп Баласағұнның «Құтадғу білік» еңбегі ел басқару мәселесін көтерген
саяси тақырыптағы туынды. Шығарма Күнтуды, Айтолды, Өгдүлміш және Одғұрмыш атты
төрт кейіпкердің диалогтары арқылы өрбиді. Мұндағы, бас кейіпкер Күнтуды Еліг – Қарахан
мемлекетінің билеушісі Бұғра ханның прототипі. Шығармада Күнтуды әділетті қаған ретінде
бейнеленеді. Екінші кейіпкер Айтолды – ханның Бас уәзірі. Жүсіп оны бақыт пен берекенің
символы ретінде бейнелейді. Үшінші кейіпкер Өгдүлміш – Айтолдының ұлы. Әкесі дүние
салған соң, орнына ханның Бас уәзірі болған ол, ақылды, парасатты образымен танылады.
Төртінші кейіпкер Одғұрмыш – Өгдүлміштің туысы. Ол да ақылды, білімді. Алайда, дүниені
тәрк еткен адам. Жүсіп Баласағұн төрт кейіпкердің әңгімесі барысында Қарахан мемлекеттің
құрылымын сипаттап, мемлекетте қызмет ететін билік иелерінің бейнесін сомдайды және
оларға қойылатын талаптар мен міндеттерді баяндайды. Сондағы билік иелерінің бейнесін
жеке-жеке образ ретінде қарастыру, әсіресе «Ұлық хажыптың» тереңнен зерттеу әдебиеттану
ғылымы үшін өзекті мәселенің бірі болып отыр. Жүсіп Баласағұнның «Құтадғу білікті»
жазғанына биыл 950 жыл толуы және ЮНЕСКО тарапынан «2019 жыл – «Құтадғу білік»
жылы» болып жариялануы тақырыптың маңыздылығын арттыра түседі.

Баяндамада тақырыптың тереңіне үңіліп, жан-жақты зерттеу үшін «Құтадғу біліктің»


түпнұсқа мәтіні ретінде Ферғана мен Каир нұсқалары қаралып, Р.Р.Арат жасаған транскрипция
пайдаланылады. Сондай-ақ, жолма-жол мағыналық аудармасы ұсынылады. Соның негізінде
мемлекеттегі жоғары лауазым иелерінің бірі – Ұлық хажыптың образы сараланады. Оған
қойылған талаптар мен міндеттер зерделеніп, мәтіндік талдау жасалады. Зерттеу барасында
қол жеткізілген нәтижеге қарап Қарахан мемлекеті тұсындағы түрік халықтарының ел билеу
салтын, түрік халықтарының дүниетанымын аңғаруға болады.

Кілт сөздер: Құтадғу білік, Жүсіп Баласағұн, Ұлық хажып, образ, мемлекеттік қызметкер,
билік.

Шығарманың негізгі тірегі және автордың ойын жеткізуші – кейіпкер. Кез келген
автор оқырманға айтпақ болған ойын, идеясын кейіпкерлердің сөзі, мінезі, әрекеті,
болмысы арқылы береді. Әдебиет теориясы туралы зерттеуінде ғалым Қ.Жұмалиев
образ мәселесіне тоқталады. Онда ол: «адам образын жасау үшін жазушы не өткен
өмірді, не өз кезіндегі бір адамды негізге алады да, соны басқалардан жекелеп,
ерекше көзге түсерлік етіп көрсетуге тырысады. ...Көркем әдебиеттегі жеке адамға
тән мінез: адамның мінез-құлқын, нанымын, сенімін, ой-пікірін, өмірге көзқарасын,
психологиясын, күйініш-сүйінішін, басқаларға қарым-қатынасын, сөздік қорын,
тіпті оны қолданудағы ерекшеліктеріне шейін қамтиды. Осылардың бәрін бір
адамның бойына сиярлық сипат етіп шебер суреттеудің негізінде сол адамның
бейнесі, образы, айнаға түскен сәуледей, біздің көз алдымызда тұрады. Осыны
образ не адам образы деп айтамыз» [1, б. 48-49], деп түсіндіреді. Баласағұндық
Жүсіп осы әдісті шебер пайдаланған. Ол «Құтадғу білік» атты шығармасының
желісін төрт кейіпкер арқылы өрбітеді. Ондағы бас кейіпкер – Күнтуды Еліг. Ол
– Қарахан мемлекетінің билеушісі Бұғра ханның прототипі. Шығармада Күнтуды
* Л.Н. Гумилев атындағы Еуразия ұлттық университеті, Нұр-Сұлтан, Қазақстан
241
әділетті қаған ретінде бейнеленеді. Екінші кейіпкер – Айтолды, ханның Бас уәзірі.
Жүсіп оны бақыт пен берекенің символы ретінде бейнелейді. Үшінші кейіпкер
– Өгдүлміш, Айтолдының ұлы. Әкесі дүние салған соң, орнына ханның Бас
уәзірі болған ол, ақылды, парасатты образымен танылады. Төртінші кейіпкер –
Одғұрмыш, бір жағынан ол Өгдүлміштің туысы. Ол да ақылды, білімді. Алайда,
ұлт, қауым, ағайын туыс, келешек ұрпақ және мемлекет туралы ойламайтын, оның
барлығынан саналы түрде бас тартқан адам.

«Құтадғу білікте» Күнтуды мен Өгдүлміш арасындағы сұхбат барысында


мемлекеттегі билік лауазым иелерінің образы сомдалады. Бұл баяндамада солардың
ішіндегі Ұлық Хажыптың (Хас Хажып) бейнесі қарастырылады.

Ұлық Хажып – ханның Бас уәзірі, мемлекеттің идеологиялық жұмыстарына


жауапты тұлға, ханнан бір саты төмен лауазым. Оның өзінің жолдаған хаттары мен
қабылдаған шешімдеріне басатын жеке мөрі болады.Әрдайым сарайда, ханның
жанынан табылады. Ұлық хажып туралы, оған қойлатын барлық талаптар мен
жүктелген міндеттер мәселесінде Баласағұндық Жүсіп толыққанды баяндайды.
Өйткені, өзі де осы лауазым иесі. Шығармада мемлекет басшысы Күнтуды Елігпен
сұхбаттасатын Айтолды мен Өгдүлміш те – Ұлық хажыптар. Сондықтан, туындыда
олардың әрбір сөзі шынайы әрі дәлелді көрініп отырады.

«Құтадғу біліктегі» үшінші кейіпкер Өгдүлміш Елігке «Ұлық Хажыптыққа қандай


ер керегі айтылады» деген бөлімде бұл лауазым иесін сипаттайды. Сонда оның алты
нәрсесі: тегі, тәрбиесі, мінезі, ақыл-парасаты, білімі және сырт келбетіне қатысты
айтылады.

(2437-бәйіт) [2, s. 93]


tüp aslı kerek edgü qılqı oŋay
tusulsa bodunqa toğursa kün ay [3, s. 257].
Тегі асыл, мінезі көркем, ізгі болса, халыққа пайдалы болып, күні мен айын оңынан
туғызса (ауд. Б.Н.).

(2438-бәйіт) [2, s. 93]


tüpi edgü bolsa er edgü bolur
bu edgü kişi halqqa edgü qolur [3, s. 257].
Тегі ізгі болса, адам ізгі болады; ізгі кісі халыққа да ізгілік қылады (ауд. Б.Н.).

(2439-бәйіт) [2, s. 93]


kişi edgüsindin kelir edgülük
yigü içgü mingü taqı kedgülük [3, s. 258].
Ізгі кісіден ізгілік келеді: жеу,ішу, кию және мініс көлікпен (елді қамтамасыз етеді)
(ауд. Б.Н.).
242
Қарахан мемлекетінде Ұлық Хажыптың, яғни Бас уәзірдің шыққан тегіне ерекше
мән берілген. Өйткені, Бас уәзір мемлекетте ханнан кейінгі дәрежедегі ең жоғары
лауазым иесі. Сол себепті ол мемлекетті құрап отырған негізгі халықтың, яғни
көк түрік халықтарының перзенті болу керек. «Диуани лұғат ат түркте» Қарахан
мемлекетіндегі мұндай жоғары лауазымдар өзге нәсілге берілмегені айтылған.
Халқымыздың санасына сіңген «түрікпен төрін бермес» деген мақалдың түп-
төркіні де осында жатыр. Бір сөзбен айтқанда, түрік халықтарына сырттан
келіп өзге халықтар билік жүргізбеген. Баласағұндық Жүсіп осыны айтып отыр.
Сондықтан, Ұлық Хажып өз халқынан шыққан әрі олардың қамын ойлайтын, текті,
ізгі, тәрбиелі, өнегелі отбасыдан болуы керек. Ондай ізгі кісілердің ұрпағы да ізгі
болып, халыққа тамақ, киім-кешек және мініс көлік беріп көмектескен. «Күлтегін
жазба ескерткіші» мен «Қорқыт Ата» жырындағы «ашты тойдыру, жалаңашты
киіндіру» секілді қоғамға қайырымдылық, жақсылық жасау ісі Ұлық Хажыптың
да міндеті болған. Сонымен қатар, оның ең басты қасиеті – артық сөзге бармауы.

(2440-бәйіт) [2, s. 93]


qılınçı oŋay bolsa teŋler söz ök
sözüg teŋler erniŋ işi ked süzük [3, s. 258].
Болмысы жақсы кісінің артық ауыз сөзі болмайды; артық ауыз сөзі жоқ кісі өте
таза болады (ауд. Б.Н.).
Біреуді жамандау, орынсыз кінәлау, жазықсызға жала жабу – жаман қылық. Бас
уәзір одан алыс болуға тиіс. Сонымен қатар, оның қанағатшыл болуына ерекше
мән берілген.

(2441-бәйіт) [2, s. 93]


közi toq kerek hem uvutluğ silig
tetiglik kerek hem tümen tü bilig [3, s. 258].
Қанағатшыл (көзі тоқ), ұятты, арлы болу керек; ақылды әрі мың түрлі білімді
білуі керек (ауд. Б.Н.).
Қазіргі қазақ ұғымындағы қанағатшыл сөзі көне түрік тілінде «көзі тоқ» немесе
«тоқ көз» деп келеді, яғни ашкөз емес деген мағынаны білдіреді. Бас уәзірдің
бойында сондай қанағат, ұят, ар деген секілді адами асыл қасиеттер болу керек.
Ол өзі үшін ғана емес, мемлекет үшін өте маңызды. Баласағұндық Жүсіп ондай
қасиеттің пайдасы мен зиянын қатар көрсетеді.

(2442-бәйіт) [2, s. 93]


közi toqkişi işte almaz orunç
orunç alsa hacib bolur beg külünç [3, s. 258].
Қағанатшыл кісі жұмыс барысында пара алмас; пара алса, күлкі болады (ауд.
Б.Н.).
243
Көне түрікшедегі орынч (orunç) сөзі қазіргі «пара» мағынасында қолданылған. Бас
уәзір қанағатшыл болса, пара алмайды. Оны алған адам бүкіл елге масқара болады.
Келесі бәйітте параның зиянын айтады.

(2443-бәйіт) [2, s. 93]


orunç ol buzuğlı oŋulmış işig
orunç yig qılur ol bütürmiş işig [3, s. 258].
Пара – ол оңды істі бұзушы; ісіңді бітіртпейді, жарым жартылай қалдырады
(ауд. Б.Н.).
Адамды пара алудан қайтаратын – ар-ұят пен қанағат. Екеуі егіз ұғым. Осындай
қасиеттерге ие Бас уәзір мемлекетке пайдалы, халқына жақсылығы мол болады.

(2444-бәйіт) [2, s. 93]


uvutluğ silig bolsa qılqı tüzün
kelir andın eêgü qılınçın sözün [3, s. 258].
Ұятты, арлы, мінезі түзу болса, оның сөзі, болмысы да ізгі болады (ауд. Б.Н.).
Көне түрік мәдениетін зерттеуші Түркия ғалымы Ибраһим Кафесоглу ар-ұят
мәселесіне ерекше назар аударған. Ол: «Түріктердің мінез-құлқындағы назар
аудартатын бір ерекшелігі «ұялшақ» ұлт болғаны. Ескі түріктердің мінезіндегі
батылдық, тіпті өте күшті болу, басқаларды жамандықтан қорғау, біреуді алдамау,
ар-ұяттан аттамау және басқаның ар-намысты, салмақты болуына мүмкіндік
жасауы «ұялу» сезімін ең үлкен артықшылық санатқан. Мінез-құлқындағы бұл
ерекшелігімен түріктер қадірлі, құрметті болған. Мемлекет билігі мен бірлігі
нәтижесінде ұзақ және сұрапыл көш кезінде де заңды бұзбай әділдігімен танылған»
[4, s. 333-334] дейді. Кісінің бетіне қарсы келмей, сыпайылық сақтай білуі де – ар-
ұяттың жемісі. Демек, бүкіл жамандықтан қайтарып, ізгілікке жетелеуші де сол ар-
ұят.

(2445-бәйіт) [2, s. 93].


uvutluğ kişi qılmaz isiz işig
yarağsızqa yaqmaz bu sermez kişig [3, s. 258].
Ұяты бар кісі жаман іс жасамас; пайдасызға жақындамас, кісінің бетіне келмес
(ауд. Б.Н.).
Бұл өсиеттерде хажып қарапайым, жылы жүзді, жылы сөзді, білімі мен ой өрісі кең,
көзқарасы мен әрекеті дұрыс, сөзі мен ісі бір, сабырлы, ұстамды, жазуға жүйрік
және барлық артықшылықтарға ие болып, жұмысын біліммен жүргізуі керек.
Өйткені, ол қазынашы, хатшы, жылнамашы, тон тігуші, етікші мамандармен және
халықпен әрдайым қарым-қатынаста болады. Сырттан келген-кеткен елшілер,
олардың тұрақтайтын жері, әкелген сыйлықтарын қабыл алу-алмау мәселесін

244
шешуші. Халыққа жол көрсетуші. Елдегі кедей, тұл, жетімдердің арыз-өтінішін
ханға жеткізуші. Зұлымдыққа ұшырап, әділдік сұрағандардың құқын қорғаушы.
Қоғамда әдет-ғұрып, заң, қағиданы үстем қылып, әділеттілік орнатушы.

(2446-бәйіт) [2, s. 93].


silig erke devlet siŋimlig bolur
silig bolsa qutqa tegimlig bolur [3, s. 258].
Арлы ерге бақ-дәулет қонады; арлы болса, құтқа лайық болады(ауд. Б.Н.).
Баласағұндық Жүсіп осы бөлімде Бас уәзірдің абыройын асырып, дәрежесін
арттыратын ең басты қасиеті – ар-ұяты екеніне екпін беріп айтады. Ал, ұятсыздық
пен ашкөздік оның айтуынша, бүкіл жамандықтың бастауы. Соны ақылмен түсінген
адам ризықты беруші – Алла екенін мойындап, дүниеге таласпайды дейді.

(2447-бәйіт) [2, s. 93].


tetig bolsa malqa muŋadmaz bolur
bilig bilse işte yaŋılmaz bolur [3, s. 258].
Ақылды болса, мал-дүние үшін мұңаймас; білімді болса, ісінде жаңылмас (ауд.
Б.Н.).
Бұдан кейінгі бәйіттерде ақыл мен білімнің пайдасын айтады. Ақылсыз адамды
жеміссіз ағашқа, білімсіз адамды тірі өлікке теңейді. Жүсіптің айтуынша, білімді
кісі Алланың алдында құрметті, қадірлі. Сондықтан, Ұлық хажыптың білімі терең
болсын деп талап қояды. Ол сол білімділігімен қатар, мемлекет ісінде қырағы, сақ,
сергек болу керектігін ескертеді.

(2482-бәйіт) [2, s. 94].


tükel bilse erdem bitise bitig
qamuğ işke bilgin bu kılsa itig [3, s. 261].
Барлық жақсылықты жасай білсін, жазу жазсын; барлық ісін біліммен жүргізсін
(ауд. Б.Н.).
Сонымен қатар, ол жалған сөз сөйлемеуі және дұрыс жолдан тайдыратын теріс
мінезді болмауы керек. Ішімдік пен нәпсіқұмарлыққа әуестенбей, ашушаң емес
сабырлы болуы тиіс. Ал, сатқындық мүлде кешірілмейтін мінез. Сондықтан,
билеушіге шынайы жанашыр, адал болуға міндетті. Бір сөзбен айтқанда ізгі
қасиеттерге бай, ең кемел адам болуына назар аударады.

Жалпылай алғанда, жоғарыдағы бәйіттерде Бас уәзірдің ішкі болмысы, бойындағы


қабілеттері жырланған. Ал, оның сырт келбеті жайлы төмендегі бәйітте тілге тиек
етеді.
245
(2458-бәйіт) [2, s. 93]
yüzi körki körklüg kerek hem yülüg
toğan ersig ünlüg sözi belgülüg [3, s. 259].
Ұлық хажыптың жүзі көркем, киім киісі көрікті және сақал-шашы жинақы
болсын; еркек дауысты және сөйлегенде сөзі анық болсын (ауд. Б.Н.).
Мұндағы, иүлүг (yülüg) сөзінің мағынасын Р.Р.Арат «сақалы, шашы жинақы» [5, s.
562] деп түсіндіреді. «Құтадғу білікке» қарағанда, Қарахан мемлекетінде Бас уәзірдің
сақал-шашының жинақы болуына ерекше мән берілген. Дауысы жуан, сөйлегенде
сөзі анық естілетіндей және сыртқы келбеті көрген көзді сүйсіндіретіндей көркем
болған. Өйткені, Ұлық хажып мемлекеттің бетке ұстар тұлғасы. Әр елден келген
елшілермен кездесіп, мемлекет атынан сөйлейді. Сол себепті, ажарлы, айбарлы
болу керек. Баласағұндық Жүсіп мұндай талаптар ертеден Көк түрік қағанаттары
кезінде қалыптасқан үрдіс екенін айтып, оған өзіне дейінгі жыраулардың сөзінен
мысалдар келтіреді.

Жүсіптің айтуына қарағанда, Қарахан мемлекетінде маңайына жақсылығы мол ізгі


кісілер ерекше құрметтелген. Мемлекеттік қызметте болмаса да, оларды қоғамның
зиялы өкілдері ретінде билеушімен жиі жолықтырып отырған. Оны жасау Ұлық
хажыптың міндеті.

(2506-бәйіт) [2, s. 94].


orunç almasa qılsa barça işig
yağutsa begiŋe yıramış kişig [3, s. 263].
Пара алмасын, жүктелген барлық жұмысты жасасын; Ел басшысынан
жырақтаған ізгі кісілерді жақындатсын (ауд. Б.Н.).
Бас уәзірдің мемлекет алдындағы жауапкершілігі жоғары. Ол әрдайым ханның
жанында, сарайда жүреді. Ол мемлекет басшысының қолы, көрер көзі, естір құлағы.

(2499-бәйіт) [2, s. 95].


mezalim üdinde ötügçilerig
körü alsa yol qılsa bolsa erig [3, s. 263].
Зұлымдыққа ұшырап, әділдік сұрағанды уақытында қабылдап, жол көрсетіп,
көмектесетін болсын (ауд. Б.Н.).
Мемлекетте әділетсіздік орын алса, ол тікелей Бас уәзірдің кінәсі. Өйткені,
халықтың мұң-мұқтажын тыңдап, қажетін өтейтін, зұлымдыққа ұшырап, әділдік
сұрағандардың тілегін орындайтын сол.

246
(2500-бәйіт) [2, s. 95].
yana körse iç taş yarağsızlarığ
ayu berse tıdsa kötürse arığ [3, s. 263].
Және іштегі, сырттағы әділетсіздікті көрсін; оны тыйып, әділдік орнатсын
және оны мемлекет басшысына айтып берсін (ауд. Б.Н.).
Бас уәзір елде орын алған келеңсіз жағдайлар мен әділетсіздіктерден мемлекет
басшысын хабардар етіп отыруға міндетті. Оны жасыру – басшыға да, мемлекетке
де қиянат. Жүсіптің айтуынша, мемлекет басшысының абырой-беделі Бас уәзірге
тікелей қатысты. Билеушінің жақсы аты шықса да, жаман аты шықса да, ол – Бас
уәзірдің жасаған ісінің нәтижесі. Сол себепті оған көп міндет жүктеледі.

(2490-бәйіт) [2, s. 94].


törü hem toqu öŋedi yinçge tapuğ
uluğ hacib itse açar yol qapuğ [3, s. 262].
Заң, қағида және ереже орнату өте қиын; Бас уәзір оны орындау арқылы жаңа
есіктер мен жолдар ашады (ауд.Б.Н.).
Бас уәзір басқа уәзірлердің, қала мен облыс басшыларының және қазынашының
жұмысын қадағалайды. Сол себепті, оқу мен жазуға сауатты, есеп ілімін де жетік
білген. Сырттан келген елшілерді қабылдап, мемлекет аралық мәселені шешуде
дипломатиялық рөл атқарады. Сонымен қатар, оның мемлекет басшысы алдындағы
міндеттері былайша баяндалады.

(2504-бәйіт) [2, s. 94].


biri beg sözini qatığ tutsa berk
ikinçi havaqa uquş qılsa örk [3, s. 262].
Біріншіден, Ел басшысының сөзін берік ұстану керек; Екіншіден, жеке пікірі
(амбициясы) мен ақылын тізгіндеу керек (ауд.Б.Н.).
Бас уәзір мемлекет басшысы ұстанған саясатты ұстанып, оған адал болу керек.
Билеушінің қабылдаған саяси шешімдерін мақұлдамай, оған қарсы шығуына қатаң
тиым салынады. Сондықтан, әрбір тапсырманы мұқият, жан-тәнімен орындауға
міндетті.

(2505-бәйіт) [2, s. 94].


247
Üçünçi körürde küdezse özin
tilinde çıqarmasa tegme sözin [3, s. 263].
Үшіншіден, Ел басшысының алдына кіргенде өзін дұрыс ұстай білсін, артық ауыз
сөз айтпасын (ауд.Б.Н.).
Мемлекет басшысына қарсы шыққан адам, ең жоғары лауазым иесі Ұлық хажып
болса да жазаланған. Егер мемлекетке қарсы күдікті сөз сөйлеп, астыртын іске
барса, ол өз басын жұтады дейді. Бұл қағида Қарахан мемлекеті тұсында ғана емес,
оған дейінгі көне түрік қағанаттарынан бері бар. Жүсіп Баласағаұн бұл мәселеде
бұрынғы билеушілердің сөзін мысалға келтіреді.

(2513-бәйіт) [2, s. 95].


negü ter eşitgil bügü bilge beg
bu söz işke tutsa saŋa bolğa yeg [3, s. 264].
Данышпан әрі білімді бек не деген, тыңда; бұл сөзді ұстансаң саған жақсы болады
(ауд. Б.Н.).
Мұндағы, бүгү (bügü) және білге (bilge) сөздері данышпан, білімді деген мағынаны
береді. Көк түрік қағаны «Білге» деп аталғанын ескерсек, бұл Білге Қағанның сөзі
болуы да мүмкін.

(2514-бәйіт) [2, s. 95].


başıŋ kolsa begler sözin sözleme
yana ilke yazma başıŋnı yeme [3, s. 264].
Басыңды сақтағың келсе, басшының сөйлейтін сөзін алдына түсіп сөйлеме және
мемлекетке қарсы келіп, басыңды жұтпа! (ауд. Б.Н.).
Бәрінен де елдің бірлігі, ынтымағы, халықтың тыныштығы маңызды. Сондықтан,
мемлекетке және мемлекет басшысына қарсы әрекет етпеу керектігі баса айтылады.
Бұл мәселеде ертедегі түрік қағандарының тәжірибесін мысалға келтіре отырып,
мемлекеттің тұтастығын сақтауға көңіл бөледі.

Ұлық хажыптың ең маңызды жұмысы – мемлекеттің идеологиясы. Шынайы өмірде


Бұғра ханның Бас уәзірі, Қарахан мемлекетінің Ұлық хажыбы болған Жүсіп бұл
мәселеде қабілетті. Өйткені, ол мемлекет қызметкерлеріне көне дәуірлерден келе
жатқан ел билеудегі бабалар жолын темірқазық етіп көрсетеді. Айталық, «Құтадғу
біліктің» кіріспесінде Алып Ер Тоңғаға арнайы тоқталады. Ол – ескі дәуірлерде
Иранмен болған жорықтарда түрік халықтарын бастаған әрі жеңіске жеткен
билеуші. Иран деректерінде «Афрасиаб» деген атпен сақталған. Жүсіп оның
жасаған жақсылықтарын, елге әділдік орнатқанын жырға қсоады. Сонымен қатар,
атын атамаса да, шығармада түрік ханы (3817 бәйітте), Өтүкен бегі (1962, 2682),
Үш орда ханы (2966, 3815), Үш орда бегі (1594), түрік бұйрығы (1163), өге бұйрығы
(2941), Іле бегі (1779), Йағма бегі (1758), ұлығ кент бегі (5354), ел кент бегі (216,
248
3460), Бөке йабғусы (5043, 5523) деп, олардың ел басқарудағы ұстанымдары мен
сөздерін мысалға келтіреді.

Садри Максуди Арсал «заңға құрмет көрсету, бағыну Ұлық Хажыптың негізгі
міндеті» [6, s. 106] дейді. Демек, Құтадғу білікте Ұлық Хажыпқа қойылған талаптар
мен жүктелген міндеттерге қарап, мемлекеттің әділеттілікке құрылып, халық пен
билік өкілдері арасында ізгілікті қарым-қатынастың болғаны байқалады.

Пайдаланған әдебиеттер

1. Жұмалиев Қ. Әдебиет теориясы. – Алматы: Қазақтың мемлекеттік оқу-


педагогикалық баспасы, 1960. – 246 б.
2. Yusuf Has Hacib. Kutadgu Bilig. – Faksimile. Fergana nüshası. – Ankara: Türk Dil
Kurumu, 2015. – 240 s.
3. Arat R.R. Kutadgu Bilig. – Ankara: Türk Dil Kurumu,1979. – Т.1. – 656 s.
4. Kafesoğlu İ. Türk Millî Kültürü.– İstanbul: Boğaziçi yayınları, 1983. – 447 s.
5. Arat R.R. Kutadgu Bilig. III İndeks. – İstanbul: Türk Kültürü Araştırma İnstitüsi, 1979.
– 568 s.
6. Arsal S.M. Türk Tarihi ve Hukuk. – İstanbul: İsmail Akgün, 1947. – 416 s.

249
250
ASIL MEMLÛK KIPÇAKÇASIYLA YAZILMIŞ MÜNYETÜ’L GUZÂT
ÜZERİNE TESPİTLER
Can ÖZGÜR *

ÖZET
Memlûk Kıpçakçasıyla yazılmış eserler üç grup altında toplanıp incelenmektedir: 1.Asıl Memlûk
Kıpçakçası, 2. Karışık Kıpçak Oğuzca veya Oğuz-Kıpçak Karışımı Dil, 3. Osmanlı Türkçesi.
Münyetü’l-Guzât; Memlûk Kıpçakçasıyla kaleme alınmış, binicilik ve okçuluğa ait, orijinali
kayıp ve elimizde tek yazma nüshası olan bir eserdir. Yazma, Gazi Altun Boga adına, H. 850
(1446/7) tarihinde kopyalanmıştır. Bu bildiride; “Asıl Memlûk Kıpçakçası” grubu içinde gösterilen
Münyetü’l-Guzât’ın acaba gerçekten Kıpçakça bir eser mi olduğu yoksa Harezm-Altınordu
sahasına ait bir eser mi olduğu meselesi üzerinde durulmaktadır. Buna paralel eserde geçen ikili-
çoklu (karışık) şekillerin görünümü, Oğuzca (Türkmence) unsurlar gibi konular, eserdeki dil
malzemesinden yola çıkılarak ele alınıp incelenmektedir.
Anahtar Sözcükler: Münyetü’l-Guzât, Kıpçak, Harezm, Oğuz (Türkmen)
1. Giriş
Münyetü’l-Guzât (MG); Memlûk Kıpçak sahasında kaleme alınmış, binicilik ve okçuluğa
ait altı fen ihtiva eden, orijinali kayıp, elimizde tek yazma nüshası olan bir eserdir. Yazma,
Gazi Altun Boga adına, H. 850 (1446/7) tarihinde istinsah edilmiştir. Eserin biri yüksek
lisans, diğeri doktora tezi olmak üzere iki tane bilimsel yayını bulunmaktadır (Uğurlu
1987; Öztopçu 1989).
Memlûk Kıpçakçasıyla yazılmış eserler 1. Asıl Memlûk Kıpçakçası, 2. Karışık Kıpçak
Oğuzca veya Oğuz-Kıpçak Karışımı Dil, 3. Osmanlı Türkçesi olarak üç grup altında
toplanıp incelenmektedir. MG taşıdığı dil özelliklerine göre birinci grubun, yani Asıl
Memlûk Kıpçakçasının içine alınmıştır (Eckmann 1996: 56). Uğurlu ve Öztopçu
yaptıkları çalışmalarda kısmen eserin dili üzerinde durmuşlardır (Uğurlu 1987: 16;
Öztopçu 1989). Asıl Memlûk Kıpçakçası grubu içine Baytaratü’l-Vazıh (İstanbul
yazması), Gülistan Tercümesi ve İrşadü’l-Mülûk ve’s-selâtin adlı eserler de girmektedir.
Memlûk Kıpçak sahasında yazılmış eserlerin dili üzerinde yapılan birkaç araştırmada
bu eserin Asıl Memlûk Kıpçakçasıyla mı yoksa Harezm-Altınordu sahasının diliyle mi
yazılıp yazılmadığı meselesi ele alınmıştır (Argunşah 2013: 101-107; Ercilasun 2007:
219-220; Öztürk 2018: 173-203). Bu araştırmada; Eckmann’ın Harezm Türkçesi ile Asıl
Kıpçak Türkçesi arasında gösterdiği sekiz farklılığa ve diğer dilsel verilere göre MG’nin
gerçekten Asıl Memlûk Kıpçakçası eseri olup olmadığı meselesi ortaya konulmaktadır.
Bunun yanında eserdeki dil malzemesine göre ikili-çoklu şekiller ile Oğuzca (Türkmence)
unsurlarla ilgili tespitlere de yer verilmektedir.
2. w ~ v
Çift dudak /w/ sesi Köktürkçenin /b/ ve /G/ seslerinden gelişmiştir. Bu ses Harezm
Türkçesinde bulunmaktadır. Memlûk Kıpçakçası eserlerinde ise bu ses diş-dudaksı /v/
şeklindedir. MG’de geçen örneklerde çift dudak /w/ sesi yoktur.
avda (106b/9), ḳav-, ḳov- (54b/6, 54a/8), ḳovuş “kovuk boş” (74b/7), suġar-, suvar-
“kılıca su vermek” (88b/8, 88b/5), sovuḳ (88a/6), yuġa “ince” (91b/9).

* Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir, Türkiye


251
Metinde b->v- değişmesi görülmemektedir. bar- (tüm örnekler, s. 144), bar (tüm örnekler,
s. 143).
3. ḏ ~ y
Köktürkçenin kelime ortası ve sonu /d/ sesi Karahanlı ve Harezm-Altınordu Türkçesinde
/ḏ/ olmuştur. MG’de iẕer “eyer” (6b/7) dışında bu sesin tamamen /y/ olduğunu
görmekteyiz.
ayaḳ (birçok örnek), ayır- (72b/3), ), ayrıl- (60a/8), biyik “yüksek”, buyur- (2 yerde,
s.166), buyruḳ (2 yerde, s. 167), böyük (7b/9), eye (birçok örnek s. 198), iye “sahip”
(93a/3), iyer (birçok örnek) ~ iẕer (tek örnek), ıy- “göndermek” (73b/8), ḳoy- (birçok
örnek, s. 235).
Yalnız Harezm eserlerinde belirli bir miktarda /y/’li şekillerin görüldüğü örnekler
bulunmaktadır.
4. +dIn ~ +dAn
MG, bu özellik bakımından tamamen Harezm Türkçesi tarafındadır. Yalnız birkaç kelime
bu konuda istisna oluşturmaktadır.
artından (32a/5), içinden (108b/1), yıḳılmakdan (8b/3), yirden (67a-8).
5. G ~ Ø
Harezm Türkçesinde birden fazla heceli kelimelerin sonundaki /G/ ünsüzü genellikle
düşmemektedir. MG’de ise hem düşen hem düşmeyen örnekler görülmektedir.
5.1. Düşen Örnekler
arı (84a/5), ısı (82a/2), iti (3 tane, s. 202), kiçi (2 tane, s. 226), sarı (79a/3).
5.2. Düşmeyen Örnekler
illig “elli” (2 tane, s. 197), yitig (97b/2), ḳatıġ (tüm örnekler, s. 210), ḳırıġ “yan kenar” (3
tane, s. 224), kiçig (2 tane, s. 226), sarıġ (80a/5), tapuġ “hizmet, huzur (2 tane, s. 292),
uluġ (tüm örnekler, s. 310), kiçig (2 tane, s. 226), yayaġ (4 tane, s. 323).
6. +lIG/+lUG ~ +lI/+lU
Harezm Türkçesinde +lIG/+lUG isimden isim yapma (sıfat) ekinin sonundaki /G/ sesi
korunmuştur. Asıl Kıpçak Türkçesinde bu ek genelde düşmüştür. MG’de bu ekle ilgili
düşen düşmeyen örnekler şu şekildedir:
6. 1. Düşen Örnekler
ınamlu “güvenli” (37a/3), itli bol- (79a/8), ḳapurçuklı “kabuklu” (92b/8), körklü (6 tane,
s. 238), levnli (80a/ 5,6), orta çaḳlı “ne uzun ne kısa” (2 tane, s. 263).
6.2. Düşmeyen Örnekler
‘alemlig (70b/1, 2), atlıġ “adlı” (105a/8), aṭlıġ (64b/4), cevherlig (86a/8) çıḳrıġlıġ “döner
şeyli” (68b/2), devletlıġ (4b/4) ḫatarlıġ “tehlikeli” (60a/4), hünerlig (85b/1), ‘ırḳlıġ
“damarlı” (88a/7), iyerlig (9a/9), ḳorḳuluġ yir (83b/9), körklüg (18 tane, s. 238), küçlü
bol- (2 tane, s. 240), ṣıfatlıġ (2 tane, s. 277), süngülüg (64b/2), türlüg (8 tane, s. 307),
yalıġ “yaylı” (62b/7), yüzlig (97b/2).
7. +nGA, +ŋA ~ +nA
Harezm Türkçesinde 3. kişi iyelik ekinden sonra +nGA, +ŋA yönelme eki kullanılır. Buna
252
karşılık Asıl Kıpçak Türkçesinde +nA biçimi kullanılmaktadır. MG’de bununla ilgili
örnekler şöyledir:
7. 1. +nGA ile Geçen Örnekler
alnınga (55a/9, 56a/ 1, 5), ayaġınga (68a/ 5, 8, 9), barmaḳlarınga (107b/3), bilinge (2
tane, s. 148), buyruḳlarınga (5a/3), dāẕınga “adaletine” (3a/6), ġariminge “düşmanına”
(39b/1), ḥācetinge (2 tane s. 184), ilinge (8 tane, s. 196), ḳoltuġınga (21b/8), ḳuşaġınga
(23b/5), saġınga (22 tane, s. 270), solınga (29 tane, s. 280), yanınga (19 tane, s. 320),
yiringe (31a/2), yüzinge (70b/6).
7. 2. +nA ile Geçen Örnekler
altına (59a/6, 59b/7), ‘amellerine (70b/4), arasına (27a/9, 59a/4, 107a/4, s. 133),
arḳurısına “yanlamasına, çaprazına” (3 tane, s. 134), artına (8 tane, s. 134), ‘arżına
“enine, genişliğine (47a/4), baġına (78b/7), başına (2 tane, s. 145), ba‘żısına (87a/3),
biline (2 tane, s. 149), birisine ( 4 tane, s. 151), buçuḳına, buçuġına (4 tane, s. 165),
eyesine (5 tane, s. 178), ġarimine (52a/9), ḥalaḳasına (57a/3), ḥalḳasına (55b/8), içine
(5 tane, s. 193), ileyine (2 tane, s. 197), ilgerüsine (110b/4), ingsesine (44b/1), ḳarnına
(12a/5), ḳarşusına (40b/5), ḳaşına (2 tane, s. 210), ḳolına (2 tane, s. 234), ḳoltuġına
(10a/2), ḳulaḳına, ḳulaġına (28a/4, 110b/3), özine (46a/8), saġına (9 tane, s. 270), solına
(7 tane, s. 280), süngüsine (66b/2), yasına “yazısına” (3 tane, s. 318), yanına (9 tane, s.
320), yirine (4 tane, s. 326), yüzine ( 7 tane, s. 331).
8. meniŋ, menim/ biziŋ, bizim ~ menim, bizim
Harezm Türkçesinde 1. kişi zamirinin (teklik ve çokluk) ilgi durumu meniŋ, menim;
biziŋ, bizim şeklindedir. Kıpçak Türkçesinde menim, bizim şeklindedir. MG’de örnekler
şöyledir:
menim (tüm örnekler, s. 245)
bizim (tüm örnekler, s. 154).
9. miz ~ biz / -DUK
Harezm Türkçesinde çokluk 1. kişi zamiri miz’dir. Kıpçak Türkçesinde nadiren biz
kullanılır. Genelde -DUK ekinin geçtiği örnekler bulunmaktadır. MG’de biz’li örnekler
yoktur.
ayıtduḳ, ayttuḳ (2 tane, s. 140)
ḳılduḳ (tüm örnekler, s. 215)
kördük (76b/1)
tidük ( 2 tane s. 296).
10. érmez, érmes ~ degül, dügül, tügül, dögül, tögül
Harezm Türkçesinde ek fiilin olumsuzu érmez~ érmes şeklindedir. Kıpçak Türkçesinde
bunun yerine tögül ve bunun ses değişimine uğramış benzer biçimleri kullanılır.
MG’de örnekler şöyledir:
irmes (35a/5), tögül (1 adet, 10b/2), dögül (diğer tüm örnekler, s. 176).
11. -dUk Sıfat-fiil Ekinin Kullanımı
Harezm Türkçesinde -dUk sıfat-fiil eki daha az kullanılırken Kıpçak Türkçesinde bu
253
ek daha çok geçmektedir. MG’de -dUk sıfat-fiil eki yoktur. Bir fiilde zarf-fiil şekli
geçmektedir.
tigdükçe (5a/5). Buna karşılık -GAn sıfat-fiil eki bol miktarda kullanılmaktadır.
12. -mU ~ -mI
Harezm Türkçesinde soru eki -mU’dur. Buna karşılık Kıpçak Türkçesinde -mI’dır.
MG’de soru ekinin örneği geçmemektedir.
13. Oğuzca Özellikler
13. 1. e ~ i
Kıpçak Türkçesiyle yazılmış eserler kelime başında ve ilk hecede görülen e/i probleminde
büyük oranda i tarafındadır, Oğuzca (Türkmence) eserler ise e tarafındadır, MG’nin ise
geçen örneklere göre daha çok i tarafında olduğu görülmektedir.
el (1 tane) ~ il (tüm örnekler), eski (1 tane) ~ iski (diğer tüm örnekler), eyer (tüm örnekler)
~ iyer (bir tane), key- (3 tane) ~ kiy- (1 tane), kéz (3 tane) ~ kiz (diğer tüm örnekler), sen
(çoğunlukla) ~ sin (daha az örnek).
13. 2. b- ~ m-
Kıpçak Türkçesi kelime başında b- ~ m- ünsüzlerinin kullanımında daha çok m-
tarafındadır. MG de bu konuda aynı şekilde m- tarafındadır. Belli bir oranda b-’li şekiller
görülmektedir.
bu (yalın halde tüm örnekler) ~ mu (çekimli şekilleriyle tüm örnekler).
13. 3. bol- ~ ol-
bol- (tüm örnekler) ~ ol- (iki tane)
13. 4. t- ~ d-
MG’de kelime başındaki t’li örnekler büyük bir orandadır. Buna karşılık bazı kelimelerde
d’li şekiller de vardır.
degül (tüm örnekler)~ tögül (1 tane)
dört (2 tane) ~ tört (diğer tüm örnekler)
di- (yok) ~ ti- (tüm örnekler)
dur- (1 tane) ~ tur- (tüm örnekler)
daḳı (1 tane) ~ taḳı (tüm örnekler)
13. 5. -mAGA, -A
Bazı kelimelerde Oğuzca özellik olarak yönelme durumu ekinin +mAGA, +A şekilleri
görülmektedir.
atmaġa (1 tane), çapmaġa ( 2 tane), çıḳmaġa (1 tane) ~ çıḳ-maḳ-ḳa (1 tane), ġarime A.
“hasım, rakip” (1 tane) ~ ġarim-ge (1 tane), ġarim-ġa (10 tane), ḳayıtmaġa (1 tane),
sançmaġa (1 tane), sançışmaġa (1 tane), size (1 tane) ~ sizge (2 tane), tüşmege (1 tane),
urmaġa (2 tane).
14. Sonuç
Netice olarak baktığımızda MG’nin dil özellikleri konusunda şunları ifade edebiliriz:
14. 1. MG’de çift dudak w’si yoktur. MG’de kelime başında b- ~ v- değişmesi yoktur.
254
Yani Asıl Memlûk Kıpçakçası özelliği göstermektedir.
14. 2. MG’de kelime ortası ve sonu d’den gelen ḏ ünsüzü tamamen y olmuştur. Tek
bir örnekte iẕer kelimesi bunun dışındadır. Yani Asıl Memlûk Kıpçakçası özelliği
göstermektedir.
14. 3. MG’de ayrılma durum eki birkaç kelime dışında tamamen +dIn şeklindedir. Yani
Harezm Türkçesi özelliği göstermektedir.
14. 4. MG’de birden fazla heceli kelimelerin sonundaki /G/ ünsüzünün düşmeyen
örnekleri daha fazladır. Yani, Harezm Türkçesi özelliği göstermektedir.
14. 5. MG’de +lIG/ + lUG isimden isim (sıfat) yapma ekinin sonundaki G ünsüzünün
korunduğu örnekler daha fazladır. Yani, Harezm Türkçesi özelliği göstermektedir.
14. 6. MG’de 3. kişi iyelik ekinden sonra gelen yönelme eki +nA daha çok kullanılmıştır.
+nGA eki ise az miktarda kullanılmıştır. Yani Asıl Memlûk Kıpçakçası özelliği
göstermektedir.
14. 7. MG’de teklik ve çokluk 1. kişi zamirinin ilgi durumu menim, bizim şeklindedir.
Bu kullanılış Harezm Türkçesinde de vardır.
14. 8. MG’de fiil çekiminde çokluk 1. kişi kullanılışı -DUk şeklindedir. Yani, Asıl Memlûk
Kıpçakçası özelliği göstermektedir.
14. 9. MG’de ek fiilin olumsuzu 1 örneğin dışında tögül ve değişkenleri şeklindedir. Yani,
Asıl Memlûk Kıpçakçası özelliği göstermektedir.
14. 10. MG’de belli bir oranda Oğuzca (Türkmence) özellikler de bulunmaktadır. Kelime
başında e-li ve b-li örneklerin görülmesi, ol- fiilinin 2 yerde geçmesi, yine kelime başında
d-li örneklerin geçmesi ve yönelme durum eki olarak –maGA, -A’lı bazı örneklerin
görülmesi gibi.
14. 11. MG üzerine maddeler olarak ortaya konulan özellikler aşağı yukarı hem Harezm
Türkçesi hem de Asıl Memlûk Kıpçakçasıyla ilgilidir. Buna göre MG’yi dil özellikleri
bakımından Harezm Türkçesi ve Asıl Memlûk Kıpçakçası arasında bir eser olarak
nitelendirebiliriz. Bunun yanında eserin içinde az da olsa Oğuzca (Türkmence) gramer
özelliklerinin bulunduğunu söyleyebiliriz.
Kaynaklar:
Eckmann, Janos (1996), Harezm, Kıpçak ve Çağatay Türkçesi Üzerine Araştırmalar,
Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
Ercilasun, Ahmet B. (2007), “Memlûk Kıpçak Dönemi Eserleri ile İlgili Düşünceler”,
Makaleler, Akçağ Yayınları, Ankara: 215-221.
Öztopçu, Kurtuluş (1989), Munyatu’l Ghuzat A 14th. Century Mamluk-Kipchak Military
Treatise Text, Translation, Index, Harvard University Office of the University Publisher.
Öztürk, Abdulkadir (2018), “Memlûk Türkçesi Bir Kıpçak Lehçesi midir?” Dil
Araştırmaları, S. 23: 173-203.
Uğurlu, Mustafa (1987), Münyetü’l-Guzat, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

255
256
DÎVÂN-I HİKMET’İN KÖKŞETAV NÜSHASININ İMLASI
Ercan PETEK * - Serdar DAĞISTAN **

ÖZET

Hikmetler, 11-12. yüzyıllarda söylenmiş olmakla birlikte daha geç bir dönemde ve genellikle
Çağatay Türkçesi ile kaleme alınmışlardır. Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav nüshası da 15-16. yy.larda
Çağatay Türkçesiyle kaleme alınmıştır. Kökşetavdaki Edebiyat ve Sanat Müzesinde bulunan
bu nüsha; imlâ ve gramer özellikleri ile söz varlığı bakımından diğer nüshalardan farklılıklar
göstermekle birlikte büyük oranda dönemin edebî dilinin özelliklerini yansıtmaktadır.

Arap alfabesinde kalın ve ince vokaller için özel işaretler bulunmamaktadır. Ancak vokaller için
özel işaretler bulunmasa da Çağatay Türkçesinin asli kelimelerindeki kalınlık-incelik uyumu
korunmuştur diyebiliriz. Kökşetav nüshasında da kalın vokalli köklerin kalın vokalli ekler (ġ/ḳ gibi)
aldığı ve ince vokalli köklerin ince vokalli ekler (g/k) aldığı tespit edilmiştir. Kökşetav nüshasında
başta yönelme hâli ekinde olmak üzere bunun istisnaları azımsanmayacak derecede çoktur: andın
soñra nūrge tolar içi taşı (115-10), Ḥaḳḳ ẕikrini ayġanlarge raḥmet yaġar (117-3), cān u dilni
Ḥaḳḳ ẕikriġa vāsıl ḳılıp (143-9) gibi. Ancak metin içerisinde bazı tutarsızlıklar söz konusudur ve
bu bildirinin konusu da imladaki tutarsızlıklardır. Yönelme hâli ekinden başka bazı isim-fiil, sıfat-
fiil, emir 2. teklik şahıs ve bir isimden isim yapma ekinde de ünlü-ünsüz uyumunun olmadığı tespit
edilmiştir.

İlgi hâli ekinin yazımında da bazı tutarsızlıklar mevcuttur. Bazı örneklerde ilgi hâli ekinin görevini
belirtme hâli ekinin üstlendiği görülmektedir. Meselâ ilgi hali bir yerde ‘Alīniñ mingen atı mišl-i
düldül (129-6), başka bir yerde ‘Alīni bar ėdi on sekiz oġlı (128-1) biçiminde karşımıza çıkmaktadır.

Bazı Arapça ve Farsça sözlerin yazımında yanlışlıklar olduğu gibi imlada da tutarsızlıklar mevcuttur.
Birkaç örnekte ise müstensihin ağız özelliklerinin metne tesirini görmek mümkündür: Ol sebebdin
köz yaşımnı güvāh ḳıldım (117-1), köz yaşıdur Ḥaḳḳ ḳaşıda güvāsı bar (158-11) gibi.

Bu bildiride Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav nüshasının imlasındaki tutarsızlıklar üzerinde durulacak


ve sebepleri açıklanmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Dîvân-ı Hikmet, Kökşetav Nüshası, Arapça, Farsça, İmla.

Giriş

Hoca Ahmet Yesevî ve onun müridleri tarafından yazıya geçirilen hikmetler bütün Türk
Dünyasının manevî gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Hikmetler, 11-12. yüzyıllarda
söylenmiş olmakla birlikte daha geç bir dönemde ve genellikle Çağatay Türkçesi ile
kaleme alınmışlardır. Hikmetlerin toplandığı kitaplara Dîvân-ı Hikmet adı verilmiştir:
“Esere Dîvân-ı Hikmet adının verilmesinde; Kur’ân-ı Kerîm’de yirmi ayette geçen
hikmet sözünün Kur’ân-ı Kerîm’in muhtevası, hükümleri veya ilim anlamlarını taşıması
ve ‘şiirin bir kısmı şüphesiz ki hikmettir’ hadisinin rolü olması muhtemeldir” (Yeniterzi
1997: 72). Hikmet kelimesi lugatlerde birbirine yakın tanımlarla verilirken, en yaygın
şekliyle “dinî-tasavvufî özlü söz” olarak kabul edilir (Eraslan 1983: 40).

* Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Türkistan, Kazakistan ercan.petek@ayu.


edu.kz.
* * Ahmet Yesevi Üniversitesi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Türkistan, Kazakistan serdar.dagistan@
ayu.edu.kz
257
Köprülü’ye göre bugün elimizde Ahmed Yesevî tarafından yazıldığı muhakkak olan
hiçbir eser mevcut değildir (Köprülü 1978: 211). Bugün elde mevcut yazma ve basma
Dîvân-ı Hikmet nüshaları en sathî bir tarzda tetkik edilince, bu manzumelerin muhtelif
Yesevî dervişlerine ait olduğu derhal anlaşılır.” denilmektedir (Köprülü 1978: 213). K.
Eraslan, Dîvan-ı Hikmet’in nüshaları arasında dil bakımından önemli farklılıklar olduğu
için bunların farklı şahıslar tarafından değişik yerlerde meydana getirildiğini ve zamanla
değişikliğe uğrayan hikmetlerin aslından uzaklaştığını belirtmiştir (Eraslan 1989: 159-
161).

9 Aralık 2016 tarihinde Kazakistan’ın Kökşetav şehrinde “Hoca Ahmet Yesevî Mirası:
Önemi, Niteliği ve Etkileri” isimli bir konferans gerçekleştirilmiştir. Bu konferansta
Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav’da bulunan yeni bir nüshası üzerinde durulmuştur. Bu
nüshanın aslı Kökşetav’daki Edebiyat ve Sanat Müzesindedir. Müzedeki eserler üzerine
küçük bir kitapçık hazırlanmıştır ve kitapçığın 6. sayfasında Kökşetav nüshası tanıtılmıştır.
Kitapçıkta nüsha için şu ifadeler yer almaktadır:

“Hikmetlerin birçok nüshası vardır. Bunlardan biri Doğu Bilimleri Enstitüsünün âlimleri
tarafından ortaya konulan nüsha (1904 yılında Kazan’da basılan nüsha temelinde) 2000
yılında matbaadan çıkmıştır. Bizim elimizdeki el yazmasının kopyasını başka nüshalarla
karşılaştırarak araştıran L. Gumilyev Avrasya Üniversitesi bünyesindeki Türkoloji ve
Altayistik İlmî Araştırmalar Merkezinin âlimleri Karjavbay Sartkoja ve İymangazı
Nurahmetulı bu el yazmasındaki satırların Çağatay Türkçesinde yazılmış ‘Hikmetler’in
en eski nüshası olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu kitap yaklaşık olarak 16-17. asırlarda
buhar (bir cins kâğıt) kâğıdına yazılmıştır.”

8 Aralık 2016 tarihli Arka Ajarı isimli gazetenin 6. sayfasında “Bilgelik Kitabından
İbretler” başlığıyla bir ropörtaja yer verilmiştir. Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav nüshası
üzerine yapılan bu ropörtajda Kökşetav Devlet Üniversitesi profesörü S. N. Jämbek yeni
nüshanın önemi üzerinde durmuştur. S. N. Jämbek, Dîvân-ı Hikmet’in yeni nüshasının
Kökşetav’da bulunmasının Yesevîlik ilmi için büyük bir yenilik olduğunu dile getirmiştir.
S. Jämbek, önce Orta Asya ve Kazakistan’da oldukça yayılan sufilik akımı hakkında
bilgi vermiş ve bu yayılmanın Hoca Ahmet Yesevî ile gerçekleştiğini dile getirmiştir.
Bektaşîlik, Nakşibendîlik ve Mevlevîlik gibi tarikatlardan bahsettikten sonra Orta
Asyadaki tarikatların arasında Yesevî tarikatının özel bir öneme sahip olduğunu da
belirtmiştir.

Kökşetav nüshasının Kazak Türkçesine aktarmasını yapan İymangazı Nurahmetulı’nın


“Hoca Ahmet Yesevî Hikmetlerinin Kökşetav Nüshası ve Onun Aktarılması Hakkında”
isimli makalesinde nüshanın Edebiyat ve Sanat Müzesine kim tarafından ulaştırıldığı ve
ulaştıran kişinin şeceresi hakkında bilgiler yer alıyor:

“El yazma, yerel halktan biri tarafından müzeye verilmiş olmalıdır. Nüshanın ne zaman
nerede kim tarafından yazıldığı hakkında kesin bir bilgi yok, başı ve sonu yırtılmış, iyi
korunmamış, çok eski bir el yazması olduğu açık. Dış taraftaki sayfasında ‘Bekmuhammet
Ahmetulı’ (Bekmagambet de olabilir) denen bir isim yazılmış. Onun son kısmında ‘sahibi
Molla Bekmuhammet’ şeklinde bir ifade var. Bu kişinin, hikmetleri yazıya geçiren kişi mi
yoksa el yazmayı saklayan kişi mi olduğu belli değil.” (Nurahmetulı 2016: 4-5).

Dîvân-ı Hikmet’in Kökşetav nüshasının imlasında görülen tutarsızlıklar şunlardır:

258
1. Kelime Başı, Kelime İçi ve Kelime Sonu Ünsüzlerinin Yazımında Görülen
Tutarsızlıklar

1. 1. p- ~ f-
Dinlerini pūçek pulġa satar dostlar 141-5

Dünyā izlep ‘ömrin fulge satar bolġay 209-9

Issıġ tendin cānnı alġay bergil penāh 162-1

Cāndın keçip fenā tilep Ḫudāyımdın 256-3

1. 2. f- ~ p-
Ka’be saparı kėter bolduḳ inşa’llah 227-8

Sefer ḳılduḳ vaṣlı üçün candın toyup 226-11

1. 3. -h > Ø
259
Ol sebebdin köz yaşımnı güvāh ḳıldım 117-1

Köz yaşıdur Ḥaḳ ḳaşıda güvāsı bar 158-11

Köp yıġlaban ẕikr ėtmedim mendėk günakār bar mu 216-2

Ġaflet bile ‘ömrüm öter ḫvācem günāhlarnı keçer 216-11

Günāhkār sözü metin boyunca 13 defa kullanılmıştır ve 13 yazımda da ‘güzel he’


yazılmamıştır. Günāh sözü ise toplam 20 defa kullanılmış; bir yerde kelime sonunda elif
çekilmiş, güzel he yazılmamış; iki yerde kelime sonunda elif çekilmemiş, sadece ‘güzel
he’ yazılmıştır. Kalan 17 kullanımda ise kelime aslına uygun bir şekilde yazılmıştır.

Rūḥı tenhā īmān islām hemrāsı yoḳ 246-2

Cihil-ten birle şarāb içip hemrāh boldum 268-2

Hemrāh sözü toplam 7 defa geçmektedir ve altı yerde aslına uygun bir biçimde yazılmış,
bir yerde ‘güzel he’ yazılmadan kullanılmıştır.

260
Maḥşergāda ‘adli birle sorar bolsa 248-7

‘Mahşer yeri’ anlamındaki bu söz toplam iki defa kullanılmıştır ve iki yerde de ‘güzel
he’nin yazılmadığı görülmektedir.

1. 4. -ç ~ -ş
Cām-ı şarāb ḳolġa alıp toya içtim 269-9

Cāndın keçip şevḳ şarābın Ḥaḳḳdın işti 153-7

1. 5. -l- > Ø

Ḫalāyıḳ barçası īmān kėtürdi 131-2

Īmān kėltürgenin alıp kėledür 129-4

1. 6. t- ~ d-
Ḳaddim elif bolġan duta ḳılġan işim barça haṭā 216-5

Raḥmān atlıḳ raḥmıñdın ümīd tuta Ḫvāce Aḥmed 175-11

261
1. 7. -ġ ~ -ḳ

Tar laḥidde ḳattıġ ‘āzāb ḥasreti bar 185-4

Menmenlik ḳattıḳ taşdın ḳoyar seni Ḫaḳḳ işdin 188-10

‘Katı, sert’ anlamlarında kullanılan bu söz metinde yedi yerde kullanılmış ve beş defa
‘gayın’ harfi ile yazılırken iki defa ‘kaf’ harfi ile yazılmıştır.

Ḥaḳ yandırġan çerāġ bir kez öçer mukin 113-10

Bu ‘ālemde ėl közige yanġan çerāḳ 117-8

2. Eklerin Yazımında Görülen Tutarsızlıklar

2. 1. Hal Eklerinin Yazımında Görülen Tutarsızlıklar

2. 1. 1. Yönelme Hali

Andın soñra nūrge tolar içi taşı 115-10

İçi taşım Ḥaḳ nūrıġa toldı dostlar 268-3

262
Bu söz, üç yerde yönelme hali ekini doğrudan almıştır ve üç yerde de ekin ince ünlülü
varyantı kullanılmıştır. İki yerde ise üçüncü teklik şahıs iyelik eki üzerine gelmiş ve iki
yerde de ekin kalın ünlülü varyantı kullanılmıştır.

Ḥaḳḳ ẕikrini ayġanlarge raḥmet yaġar 117-3

2. 1. 2. İlgi Hali

‘Alīniñ mingen atı mišl-i düldül 129-6

‘Alīni bar ėdi on sekiz oġlı 128-1

2. 2. Sıfat-Fiil ve İsim-fiil Eklerinin Yazımında Görülen Tutarsızlıklar

2. 2. 1. Sıfat-Fiil Ekleri

Tufraḳ bolup yer astıda bolgen yaḫşi 261-10

Ḥaḳḳa ḳulluḳ menge ümmet bolġan ḳanı 273-6

2. 2. 2. İsim-Fiil Ekleri
263
Altmış üçde sünnet boldı yėrge kirmek 251-4

Ġārġa kirmaḳ Resūlullah sünnetleri 160-7

İsim-fiil eki ‘-mAk’ toplamda 27 defa kullanılmıştır ve 7 örnekte ünlü uyumu kuralının
işletilmediği görülmüştür.

2. 3. Emir Kipi ve Şart Kipinin Yazımında Görülen Tutarsızlıklar

2. 3. 1. Emir Kipi

Ḳul Ḫvāce Aḥmed nefs yolıġa kirmeġıl sen 218-4

Ġam yėmegil dünyā üçün ḳayġu yegil īmān üçün 195-11

2. 3. 2. Şart Kipi

Kimni körsem ḫiẕmet ḳılıp ḳulı boldum 283-7

Şāyed körsaḳ ka’be barıp cemālini 225-10

264
2. 4. İsimden İsim Yapma Ekleri

Ġarīblıḳda ġarīb ḫāli ġarībdür 193-7

Yetimlikde ġarīblikde yetipmen 130-1

3. Şeddenin Kullanılması Durumu

Muḥammed baḳḳan ėken tüvesini 132-3 (gösterilmiş)

Taġ u çölni būstān ḳılur aḳḳan yaşı 115-1 (gösterilmemiş)

4. ‘Gibilik, Benzerlik’ Edatı

‘Işḳ yolıda hiç kim yoḳtur men-dey ġarīb 224-9

Uşbu fānī dünyāda men-dėk günakār bar mu hiç 218-9

265
Sonuç

Çağatay Türkçesinde /p/ ünsüzünün kelime içinde ve kelime sonunda bazı örneklerde
/f/’ye değiştiği bilinmektedir. Bizim metnimizde aynı kelimenin hem /p/’li hem de
/f/’li varyantları mevcuttur. Kelime içindeki /f/ sesinin /p/’ye dönüşmesi hadisesi ise
müstensihin ağız özelliğinin metne sirayet etmesi olarak değerlendirilebilir: sefer ~ sapar.
Farsça kökenli günāh, güvāh, hemrāh kelimeleri ile yer bildiren ‘gāh’ ekinin sonundaki
/-h/ sesinin bazı örneklerde düşmesi de bir ağız özelliğidir. Kökşetav nüshasında hem
aslına uygun /-h/’li hem de /-h/’siz varyantlar mevcuttur. Günāhkār sözü metin boyunca
13 defa kullanılmıştır ve 13 yazımda da ‘güzel he’ kullanılmamıştır. Ancak günāh sözü
toplam 20 defa kullanılmış ve 17 kullanımda aslına uygun bir şekilde yazılmıştır. 7 defa
kullanılan hemrāh sözünde ise bunun bir istisnası vardır. Toplam iki defa kullanılan
iç- fiilinin bir örnekte /-ş/ ile yazıldığı tespit edilmiştir. Bu da müstensihin ağız özelliği
olarak değerlendirilmelidir. Çağatay Türkçesinde kelime başı /t-/nin birkaç örnekte
/d-/’ye dönüştüğü bilinmektedir. Ancak bu örnekler arasında tut- fiili yoktur. Kökşetav
nüshasında ise tut- fiilinin 86 kez /t-/ ile 3 kez /d-/ ile yazıldığı tespit edilmiştir. Yönelme
hali eki, Çağatay Türkçesi eserlerinde son hecesinde ince vokal bulunan Arapça ve Farsça
kökenli kelimelerden bazılarına -ġa biçiminde eklenmektedir. Kökşetav nüshasında da
bunun örneği vardır. Yönelme hâlinin son hecesinde kalın vokal bulunan Arapça ve Farsça
kökenli kelimelere ince vokalli olarak eklenmediği söylense de Kökşetav nüshasında
son hecesinde kalın ünlü bulunan bazı kelimelere ince vokalli olarak eklendiği tespit
edilmiştir. Sadece Arapça ve Farsça kökenli kelimelerde değil; ayġanlarge örneğinde
olduğu gibi Türkçe kökenli kelimelerde de bunun istisnaları görülür. Çağatay Türkçesinde
ilgi hali eki +nI4ñ olmakla birlikte bazı durumlarda belirtme hali +nI ekinin bu görevi
üstlendiği görülür. Kökşetav nüshasında da bunun örnekleri vardır. Sıfat-fiil eki son
hecesinde kalın ünlü bulan fiillerden sonra -Gan ince ünlü bulunan fiillerden sonra
-Gen olarak eklenmektedir. Ancak Kökşetav nüshasındaki bazı örneklerde durum böyle
değildir. Bu nüshada inanmagen, unutken, solgen, bolgen gibi örnekler görülür ki bu
kullanımlar imla dikkatsizliği de olabilir ağız özelliği de olabilir. Bu ünlü uyumsuzluğu
emir ve şart kipleri ile bazı isimden isim yapma eklerinde de tespit edilmiştir. Çağatay
Türkçesindeki ‘gibilik, benzerlik’ edatı dėk Kökşetav nüshasında bir yerde dey olarak
kullanılmıştır. Bu yapı Kazak Türkçesinde bu formuyla kullanılmaktadır ve nüshadaki
bu kullanım imla hatasından ziyade müstensihin ağız özelliği olarak değerlendirilmelidir.
Yani Kökşetav nüshasının imlasında görülen tutarsızlıkların önemli sebeplerinden biri;
metne müstensihin ağız özelliklerinin sirayet etmiş olmasıdır.

Kaynaklar:
Arka Ajarı, No. 150 (17872), 8.12.2016, s. 6.
ECKMANN, Janos (2009), Çağatayca El Kitabı (Çev. Prof. Dr. Günay Karaağaç), 4.
Basım, İstanbul.
ERASLAN, Kemal (1983), Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayını, Ankara.
ERASLAN, Kemal (1989), “Ahmed Yesevi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,
Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, 2. Cilt, Ankara.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad (1978), “Ahmed Yesevî”, İslam Ansiklopedisi, MEB Yayını,
İstanbul.

266
NURAHMETULI, İymangazı (2016), “Koja Ahmet Yasaviy Hikmetteriniñ Kökşetav
Nuskası Jäne Onıñ Avdarıluvı Hakında”, Koja Ahmet Yasaviy Murası: Mañızdılıgı,
Siypatı Jäne Giybratı, Aymakaralık Gılımiy Konferentsiya Materiyaldarı, Kökşetav, s.
4-8.
YENİTERZİ, Emine (1997), “Ahmed-i Yesevî’den Öğütler”, Selçuk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 3, s. 71-78.

267
268
FETHALİ KAÇAR’IN ÇAĞATAY TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜNDE YER ALAN
MOĞOLCA VEYA TÜRKÇE-MOĞOLCA ORTAK VE BENZER
SÖZCÜKLER ÜZERİNE - I
Farhad RAHİMİ *

ÖZET

Kuzey-Doğu Türkçesinin ikinci dönemi olan Çağatay Türkçesi, Doğu Türklerinin 15. yüzyılın
başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar kullanılmaya devam eden yazı dilidir. Nevayi’nin ölümünden
sonra, onun eserlerinin kolayca okunması için, İslam dünyasının her bir köşesinde çeşitli sözlükler
yazılmaya başlandı. Genellikle Osmanlı imparatorluğu, İran, Azerbaycan, Hindistan ve Türkistan’da
yazılan ve Türk dilinin gelişmesi tarihi için çok büyük bir değere sahip olan bu sözlükler bir
sözlükçülük ekolu oluşturmuştur. İran sahasında da Ali Şir Nevayi’nin eserlerini anlamak üzere
birçok Çağatay Türkçesi sözlüğü düzenlenmiştir. Bunlardan bir tanesi Fethali Kaçar tarafından
1861’de İran’da yazılmış ve Çağatay Türkçesi-Farsça bir sözlük olan Luġat-ı Etrākiyye’dir. Bu
çalışmada inceleme konumuz olan sözlükte yer alan Moğolca veya Türkçe-Moğolca ortak ve benzer
sözcükler üzerinde durulmuştur. Başvurulan eserlerin sayfa numarası genellikle yay ayraç içinde
bulunan ilk sayıyla, yayınlarda verilen beyit veya bölüm numarası ise ikinci sayıyla belirtilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Çağatay Türkçesi, Çağatay Türkçesi Sözlükleri, Nevayi, Moğolca, Fethali
Kaçar, Luġat-ı Etrākiyye, İran, 19. yüzyıl.

1. Fetģ-‘Alí Ķacar’ın Sözlüğü


Fetģ-‘Alí bin Kelb-‘Alí bin Mürşid Ķulı bin Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní tarafından
Nāŝıruddín Şāh adına (hük. h. 1264-1313) 1861’de İran’da yazılmış ve Çağatay Türkçesi-
Farsça bir sözlük olan bu eserin adı, Luġat-ı Etrākiyye’dir. İran’da beş nüshası vardır.
Thury ve Romaskeviç nüshaları ile birlikte toplam yedi yazma nüshası bilinmektedir.
İran kitaplıklarında şu nüshalar bulunmaktadır (Dirayeti 1389: 1056):
1. Tahran-Melik Milli Ktp. (Meķālíd-i Türkiyye): nr. 396/1, 350 yaprak, istinsahı: h. 1280
(Efşar, Danişpejuh 1363: 20-21).
2. Tahran-Milli Ktp. (Luġat-ı Etrākiyye): nr. F-1835, 427 yaprak (Envar 1371: 286),
istinsah: h. 1279 Aģmed bin İsmā‘íl el-Ģüseyní.
3. Tahran-Milli Ktp. (Behcetü’l-Luġat): nr. F-1836, 420 yaprak, istinsahı: h. 13. yüzyıl
(Envar 1371: 287).
4. Kum-Merkez-i İhya-yı Miras-ı İslami Ktp. (Meķālíd-i Türkiyye): nr. 4343, 352 yaprak,
istinsah: h. 1280 (Eşkeveri 1388: 406-407).
5. Tahran Üniversitesi-İlahiyat Fakültesi Ktp. (Luġat-ı Etrākiyye): nr. B-150, 241 yaprak
(Hücceti 1345: 3-4), istinsah: h. 1278.
2. Eserde Yer Alan Moğolca veya Türkçe-Moğolca Ortak/Benzer Sözcükler
Abaġa (‫“ )آباغا‬amca; [babasından sonra saltanat tahtına çıkan ve] Hülegü Ĥan bin Tolı
Ĥan bin Çengiz Ĥan’ın [büyük] oğlunun adı. [Hülegü Ĥan’ın amcasının adını taşıdığı
için bu adla anılmıştır]”. Bk. AŞ-Atalay (1), CC (1)// SG: Abaġa/Abaķa (95)// Alt.Tr (19),
Krgz.Tr (1): Aba// Tatar.Tr: Abıy (19)// Derleme: Abaka// Moğ-Les: Abaga/Avga (4).

* Allame Tabatabai Üniversitesi, Tahran, İRAN


269
Orda (‫“ )اَورده‬sultanların haremi”. Bk. SG (241), NS (25a)// Ardu/Ordu (‫اُردو‬-‫)آردو‬
“sultanların çadırı”// SG: Ordu (241)// DLT: Ordu “beyin oturduğu kent; in” (777)// Kzk.
Tr: Orda “yönetim merkezi; saray” (417)// Krgz.Tr: Ordo “hanın karargâhı; in” (598)//
YUyg.Tr: Orda “yuva; ocak; orta çağlardaki Türk yerleşim merkezleri” (297)// Moğ-Les:
Ordu(n)/Ord “hükümdarın yaşadığı yer; saray; çadır” (964).
Altun (‫“ )آلتون‬altın”. Bk. SG (170), DLT (549), CC (7), YUyg.Tr (11)// Krgz.Tr: Altın
(30)// Moğ-Les: Alta(n)/Alt(an) (53).
Aba (‫[“ )آبا‬cet, büyük baba]; Kābil vilayetinde bir yer adı”. Bk. SG (‫( )ابا‬95)// DLT: Aba
“baba” (538)// Alt.Tr: Aba “baba; büyük baba; büyük babanın ağabeyi; amca; anne;
büyük kız kardeş” (19)// Mlk.Tr: Appa “dede” (86)// Moğ-Les: Abu/Aba/Av/Āv “baba;
büyük baba” (8).
Av (‫“ )آو‬av, şikâr”. Bk. SG (181), Tatar.Tr (30), Özb.Tr (61), Trkm.Tr (37)// DLT: Aw/
Av (564)// CC (208), Mlk.Tr (420): Uv// Krgz.Tr: Anğ/Uu (33/788)// YUyg.Tr: Aij/O(v)
(13/300)// Moğ-Les: Aba/Av/Ang/An(g) (3/70).
Avlamaķ (‫“ )آوالماق‬avlamak”. Bk. SG (177), Tatar.Tr (31), Özb.Tr (61), Trkm.Tr (37)//
Krgz.Tr: Uula- (788)// Mlk.Tr: Uvla- (421)// YUyg.Tr: Olimaķ (295)// Moğ-Les: Abala-/
Avla-/Angna/Agna-/Angla- (4/73).
Aġa (‫)آغا‬: “büyük kardeş, ağabey, aka”. Bk. AŞ (8b), SG (149), CC (2), Krgz.Tr (9), Mlk.
Tr (70), Tatar.Tr (21), YUyg.Tr (4), Trkm.Tr (22)// Alt.Tr: Agaçak/Aka (21/22)// Moğ-
Les: Aha/Ah (95).
Ant (‫“ )آنت‬ant, yemin”. Bk. SG (175), CC (9), Kzk.Tr (45), Krgz.Tr (36), Mlk.Tr (85),
Tatar.Tr (26), YUyg.Tr (13), Trkm.Tr (30)// DLT: And (550)// Moğ-Les: Andagay/
Andgay/Andagar (69).
Arılıb (‫)آریْلیب‬
ِ “temizlenmiş, arınmış”// AŞ (5b), SG (116): Arımaķ/Arılmaķ// DLT: Arı-/
Arın- (554/555)// CC: Arın- (11)// Krgz.Tr: Arıl- (44)// Moğ-Les: Aril-/Arila-/Arigud-/
Ariuda- (85/84).
At (‫“ )آت‬at”. Bk. SG (104b), AŞ (2b), DLT (561), CC (15), Alt.Tr (30), Kzk.Tr (54), Krgz.
Tr (56), Mlk.Tr (93), Tatar.Tr (29), YUyg.Tr (19), Trkm.Tr (36)// Moğ-Les: Adugu(n)/
Adagu(n)/Adūn “at sürüsü; at” (18).
Adun (‫“ )آدون‬Moğ. at sürüsü, yılkı”. Bk. SG (115), NS (180a)// Moğ-Les: Adugu(n)/
Adagu(n)/Adūn (18).
Adunçı (‫“ )آدونچی‬at çobanı, yılkıcı, yılkı bekçisi”. Bk. SG (115), NS (180a)// Moğ-Les:
Aduguçi(n)/Adūç(in) (18).
Ayġır (‫“ )آیغیر‬aygır at”. Bk. SG (194), Krgz.Tr (65), YUyg.Tr (24)// DLT: Aēgır/Aygır
(540/566)// Moğ-Les: Acirga(n)/Acarga (99).
Acarġa/Acırġa (‫آجرغه‬-‫رغه‬
ِ ‫“ )آ َج‬Moğ. erkek”// SG: Acırġa “Moğ. erkek, Arapçası: faģl
(‫( ”)فحل‬111)// NS: Acrıġa “Moğ. erkek” (179b)// DLT: Aēgır “aygır” (540)// SL: “yaban
turpu, Arapçası: fücl (‫( ”)فجل‬5)// Alt.Tr: Acırgı “aygır” (20)// Mlk.Tr: Acır “aygır” (67)//
Tr.Tr: Acırga “yaban turpu, turp”// King: Acırġa “aygır” (216, 199B/6)// Moğ-Les:
Acirga(n)/Acarga “aygır, erkek at; erkek hayvan” (99).
Aĥsumlamaķ (‫“ )آخسومالماق‬sarhoş olmak, esrimek; sarhoş olup arbede yapmak”//
SG: Aĥsumlamaķ/Aķsumlamaķ (113)// Moğ-Les: Agsumna-/Agsamna-/Agsumla-
“kudurmak; ayyaşlık edip gürültü çıkarmak” (24-25).
270
Aĥsum/Aķsum (‫آقسوم‬-‫“ )آخسوم‬çok sarhoş, çok esrik, arbede yapan sarhoş kişi”// BL:
Aķsum “pişman” (11a)// AŞ: Aķsum “pişman” (10a); Aĥsum “çok sarhoş, çok esrik”
(4b)// SG: Aķsum/Aĥsum “çok sarhoş, çok esrik” (114)// DLT-Yazma: Aĥsuij/Aĥsum
“arbede yapan sarhoş kişi” (71)// Moğ-Les: Agsum/Agsam “azgınlık, kızgınlık, delilik;
azgın, ateşli; şiddetli; cesur” (24).
Aĥta (‫آخته‬-‫“ )آختا‬iğdiş edilmiş hayvan”// SG: “iğdiş edilmiş at, Fārsí’de: çekilmiş kılıç
veya çekirdeği çekilmiş meyve gibi çekilmiş olan her şey” (114)// Krgz.Tr: Akta “iğdiş
at” (15)// YUyg.Tr: Axta “iğdiş” (6)// Trkm.Tr: Agta “iğdiş, iğdiş edilmiş” (25)// Moğ-
Les: Agta/Agt “iğdiş, iğdiş edilmiş” (25).
Aĥtacı/Aĥtıcı (‫آختِجی‬-‫“ )آختاجی‬yedek atı yularından tutup getiren seyis, yedekçi; ahır beyi,
imrahor”// AŞ: Aĥtacı (‫“ )آختَجی‬ahır beyi, imrahor” (4a)// SG: Aĥtacı (‫“ )اختاجی‬yedek atı
yularından tutup getiren seyis, yedekçi” (114)// Moğ-Les: Agtaçi(n)/Agtaç/Agtçin “at
bakıcısı, at uzmanı, seyis, atçı” (25).
Adırġan (‫“ )آدیرغان‬Moğ. tepe, yığın, küme”. Bk. SG (115)// Alt.Tr: Adırgan “Moğ.
tepeler” (21)// Kzk.Tr: Adır “dağdan küçük, tepeden büyük yükseltiler” (27)// Krgz.Tr:
Adır “tepemsi yer, küçük tepeler” (9)// YUyg.Tr: Ėdir “tepe ve kır” (121)// Trkm.Tr: Adır
“tepeler, tümsekler” (22)// Moğ-Les: Adar “eğri; pürüzlü”; Adarga “pürüzlü ve engebeli
arazi” (16).
Adım (‫“ )آدیم‬adım”. Bk. SG (115), Kzk.Tr (27), Tatar.Tr (20)// Krgz.Tr: Adım “adım”;
Atta-/Adımda- “adımlamak” (9/60)// Moğ-Les: Adam/Alhum/Alham “adım”; Alhu-/
Alha-/Alhula-/Alhla- “adımlamak” (16/55).
Armaķ (‫“ )آرماق‬yorulmak”; Harmaķ (‫“ )هارماق‬yorulmak, güçsüz düşmek”// AŞ
(5a/179b), SG (115): Armaķ/Harmaķ// DLT (553), CC (12), Trkm.Tr (31): Ar-// Krgz.Tr:
Arı- (44)// Özb.Tr: Harı- (145)// YUyg.Tr: Harmaķ (149)// Moğ-Les: Argi- “yaşlanmak;
bunamak” (84).
Aramaķ (‫“ )آراماق‬aramak, bir şeyin içini aramak”. Bk. SG (117), Trkm.Tr-Hamzayev//
Moğ-Les: Eri-/Ere- (519).
Al (‫“ )آل‬aldatma, hile, al”. Bk. SG (167), DLT (546), CC (4), YUyg.Tr (7)// Moğ-Les:
Arga (82).
Aldaġ (‫“ )آلداغ‬hile, düzen, aldatma, al”. Bk. BL (12a), AŞ (10b), SG (170)// Krgz.Tr:
Aldoo “aldatma, aldatım” (25)// Tatar.Tr (24), Mlk.Tr (78), Trkm.Tr (28): Aldav “hile,
aldatma”// YUyg.Tr: Aldaķçi “aldatıcı” (9)// Moğ-Les: Arga (82).
Aldamaķ (‫“ )آلداماق‬aldatmak”. Bk. SG (164), DLT (547), CC (5), Kzk.Tr (40), Krgz.Tr
(24), Mlk.Tr (78)// YUyg.Tr: Aldimaķ (9)// Moğ-Les: Argada- (83).
Arġadamaķ (‫“ )آرغاداماق‬aldatmak”. Bk. AŞ (6a), SG (124), Moğ-Les (83)// DLT: Ar-
(553).
Asıġ (‫)آسیْغ‬
ِ “fayda, yarar, kazanç”. Bk. SG (139)// AŞ: Asıġ/ķ (8a)// DLT: Asıg (559)// CC:
Asıh/Azıh/Azık (13)// Derleme: Asığ/Assı// Moğ-Les: Asig/Aşig (91).

ِ “arı, temiz; saf, duru”; Arı (‫اَری‬-‫“ )آری‬arı, temiz; duru”// AŞ (5a), SG (129):
Arıġ (‫)آریْغ‬
Arıġ/ķ// DLT: Arrıg/Arıg “temiz” (556)// CC: Arı/Arov “arı, saf, temiz; suçsuz; kutsal”
(10/11)// Alt.Tr: Aru “arı, temiz” (29)// Krgz.Tr: Aruu “arı, temiz; suçsuz; namuslu; güzel;
sevimli” (50)// Mlk.Tr: Aruv “saf, temiz; güzel” (90)// YUyg.Tr: Ėriķ “arı, temiz; suçsuz”
(126)// Moğ-Les: Arig “arı, saf, temiz, berrak” (84); Arigun/Ariun “arı, saf, temiz, berrak;
arılık, saflık, temizlik; suçsuz; iffetli; kutsal” (85).
271
Arpa (‫“ )آرپا‬arpa; [Sulšān Ebū Sa‘íd’den sonra Ìrān saltanatı tahtına çıkan ve] Çengiz
kuşağından bir padişah olan Arpa Ĥan”. Bk. SG (126), DLT (556), CC (12), Kzk.Tr (51),
Krgz.Tr (18), Mlk.Tr (89), Tatar.Tr (27), YUyg.Tr (17), Trkm.Tr (33)// Alt.Tr: Arba (27)//
Moğ-Les: Arbay/Arvay (79).
Arduc (‫“ )آردوج‬ardıç ağacı”. Bk. SG (127)// DLT: Artuç (558)// Alt.Tr: Arçın/Artış (27)//
Krgz.Tr: Arça (42)// Mlk.Tr (90), Tatar.Tr (28): Artış// YUyg.Tr: Atuç/Arça (22)// Moğ-
Les: Arça/Arç (81).
Ard (‫“ )آرد‬art, arka”. Bk. SG (127), Azb.Tr (30), Art// DLT (557), CC (12), Alt.Tr (28),
Kzk.Tr (51), Krgz.Tr (48), Mlk.Tr (90), Tatar.Tr (27), Trkm.Tr (33): Art// Moğ-Les: Aru/
Ar (87).
Arķa (‫آرقا‬-‫“ )اَرقا‬arka”. Bk. SG (128), DLT (555), Alt.Tr (28), Kzk.Tr (50), Krgz.Tr (46),
Mlk.Tr (88), Tatar.Tr (27), YUyg.Tr (16), Trkm.Tr (33)// Moğ-Les: Aru/Ar (87).
Asramaķ (‫“ )آسراماق‬korumak, saklamak”; Isramaķ (‫“ )اِیسراماق‬korumak, saklamak”// AŞ:
Asra-/Isramaķ (7a/24b)// BL: Asra-/Isramaķ (9b/28b)// SG: Asramaķ/ġ (136)// CC: Asra-
(14)// Kzk.Tr: Asıra- (53)// Krgz.Tr: Asra-/Asıra- (52)// Mlk.Tr: Asıra- (91)// YUyg.Tr:
Asrimaķ (18)// Moğ-Les: Asara-/Asra- (90).
Aya (‫“ )آیا‬aya, avuç içi”. Bk. SG (193), DLT (566), CC (17), Trkm.Tr (38)// Krgz.Tr:
Alakan (19)// Mlk.Tr: Ayaz (99)// YUyg.Tr: Aliķan (10)// Moğ-Les: Alaga(n)/Alga (43).
Artılıb (‫“ )آرتیلیب‬atılmış, sıçramış; [ardılmış; binmiş; yüklenmiş, yükletilmiş]; çoğalmış,
artmış”// SG: Artılmaķ/ġ “çoğalmak, artmak; koşuşturmak, hızlı gitmek” (121)//
AŞ: Artamaķ/Artan- “aşıp atlayıp geçmek; geçip gitmek” (6b)// Şemsiyev: Artılmaķ
“binmek”; Artanmaķ/Artınmaķ “aşmak, aşıp geçmek; tırmanıp çıkmak, ardılmak”
(487); Ärtilmaķ/Ärtänmaķ “aşmak, aşıp geçmek” (58)// DLT: Artılmak “hayvanın sırtına
asılmak, ardılmak; çuval vb. eşek üzerine yüklenmek” (113); Ert- “geçmek; gitmek”;
Ertil- “geçilmek, ulaşılmak” (643)// CC: Ert- “geçip gitmek; yok olmak” (68)// Alt.
Tr: Art- “artmak; sırtına koymak, yüklemek; geride kalmak” (28); Ert- “geçip gitmek”
(85)// Kzk.Tr: Art- “yüklemek; çoğalmak, artmak” (51)// Krgz.Tr: Art- “fazla olmak;
yükletmek”; Artıl- “fazla olmak; yükletilmek” (49)// Derleme: Artılmak “birinin üstüne
kapanmak, çullanmak”; Ardılmak “abanmak, yüklenmek; asılmak, tırmanmak; atılmak,
saldırmak; binmek; sataşmak”// Moğ-Les: Açi- “yük yüklemek” (12).
Ayıķ/Ayıġ (‫آییغ‬-‫“ )آییق‬ayık; uyanık”. Bk. AŞ (16a), SG (195)// DLT: Aēıg (541)// Tatar.Tr:
Ayıķ (31)// Moğ-Les: Acig/Ajig “önem, dikkat” (97).
Ayılmaķ (‫“ )آیِیلماق‬kendine gelmek, ayılmak”. Bk. BL (6b), Trkm.Tr-Hamzayev// SG:
Ayılmaķ/(Rūmí)Ayınmaķ (187)// DLT: Aēıl- (541)// Kzk.Tr: Ayıq- (33)// Tatar.Tr: Aynı-
(32)// Moğ-Les: Aci- “önem vermek” (97); Acira-/Ajra- “dikkat etmek, önem vermek”
(99).
Az (‫“ )آز‬az”. Bk. SG (134), DLT (567), CC (19), Kzk.Tr (27), Krgz.Tr (72), Mlk.Tr (105),
Tatar.Tr (32), YUyg.Tr (25), Trkm.Tr (41)// Moğ-Les: Aray/Aran (77/78).
Araij (‫“ )آرانک‬güçlükle, zor, ancak; zorluk”// Krgz.Tr: Araij “ancak, zor, güçlükle”; Araij
can “zayıf; bitkin” (41)// Özb.Tr: Äräng “güçlükle” (5)// YUyg.Tr: Aran “zor, güç” (15)//
Moğ-Les: Aran/Aray “pek az, oldukça az; zar zor, epeyce; biraz; güçlükle; ancak” (78/77).
Avunmaķ (‫[“ )آوونماق‬avunmak, teselli bulmak; mutlu olmak, sevinmek; eğlenmek]”//
SG: “avunmak, teselli bulmak” (179)// DLT: Awın- “avunmak; alışmak” (564)// Kzk.
Tr: Uvan-/Juban- “avunmak, teselli olmak” (578/185)// Krgz.Tr: Cuban- “avunmak;
272
müsterih olmak” (230)// Mlk.Tr: Cuban- “eğlenmek, oyalanmak” (158)// Tatar.Tr:
Avna- “oyalanmak” (31); Yuvan- “avunmak, teselli olmak; oyalanmak” (353)// YUyg.
Tr: Avumaķ/Avunmaķ/Ovunmaķ/Yupanmaķ “avunmak, sevinmek, teselli olmak”
(23/300/472)// Moğ-Les: Cugaça-/Cugala- “eğlenmek; avunmak” (1664).
Azu (‫“ )آزو‬azı dişi, öğütücü diş”. Bk. SG (134), Alt.Tr (32)// DLT: Azıg (567)// Kzk.Tr:
Azuv (28)// Krgz.Tr: Azuu (75)// Trkm.Tr: Azı (41)// Moğ-Les: Araga/Arā/Ariya (76/85).
Aşmaķ (‫[“ )آشماق‬aşmak, geçmek, öte yana gitmek; baştan savılmak; aşıp taşmak]; sınırını
aşmak, tecavüz etmek; [Rūm Tr: aşmak, erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek]”// SG:
“sınırını aşmak, tecavüz etmek; (Rūm Tr) erkek hayvan dişisiyle çiftleşmek” (140)// DLT:
“yüksek yerlerden aşmak” (560)// CC: “aşmak, geçip gitmek” (15)// Krgz.Tr: “üzerinden
geçmek; aşmak; yaramak; ortaya çıkmak; gerçekleşmek; geçmek; taşmak” (53-54)//
YUyg.Tr: “aşmak” (19)// Derleme: Aşır- “baştan savmak, atlatmak”// Moğ-Les: Alhu-/
Alha- “üstünden yürümek veya geçmek” (55).
Aşuķ (‫“ )آشوق‬aşık, topuk kemiği”. Bk. SG (144), AŞ (8b), DLT (561)// Kzk.Tr: Alşı “aşık
kemiğinin çukur tarafı” (43); Asıq “aşık kemiği” (53)// Krgz.Tr: Alçı “aşık kemiğinin taa
denilen kısmının karşıtı olan yanı” (23); Aşık/Çükö “aşık kemiği” (54)// Mlk.Tr: Alçi
“aşık kemiğinin çukur tarafı”; Alçik/Aşık “aşık kemiği” (78/92)// YUyg.Tr: Alçi “aşığın
dört tarafından biri” (8); Oşuķ “aşık kemiği” (299)// Moğ-Les: Alçu/Alçunggay “topuk
kemiğinin yanındaki çöküklük” (47).
Alķamaķ (‫“ )آلقاماق‬dua etmek; hayır dua etmek”. Bk. SG (165), AŞ (11b)// DLT: Alka-
“övmek; lanetlemek” (548); Arka- “lanetlemek” (555)// Alt.Tr: Alka- “hayır dua etmek;
teşekkür etmek” (24)// Krgz.Tr: Alka- “kutsamak; hayır dua etmek” (28)// Moğ-Les:
Alaga(n)/Alga “aya”; Alagada-/Algada- “alkışlamak” (43).
Aġaça (‫“ )آغاچه‬begüm ve ĥanum dışındaki [aşağı mertebeli] kadınlar”. Bk. SG (149)//
Alt.Tr: Akacıij “hanımefendi” (22)// YUyg.Tr: Aġiçem “abla; bayan” (4)// Moğ-Les:
Aga/Agā “bayan, hanım, hanımefendi; eş” (19).
Arıķ (‫“ )آریق‬ark, arık, su kanalı, su yolu; [ırmak]”// AŞ: Arıķ/ġ “su yolu” (5b)// SG: Arıķ/ġ
“ırmak” (129)// DLT: Arık “ark, ırmak” (554)// Kzk.Tr (52), Krgz.Tr (44), Mlk.Tr (88),
Tatar.Tr (27), Trkm.Tr (33): Arıķ “ark, su kanalı”// YUyg.Tr: Ėriķ “arık, su kanalı” (126)//
Moğ-Les: Arug “ark, karık” (87).
Ayıtmaķ (‫“ )آیِتماق‬söylemek, demek, eyitmek”// SG: Aytmaķ/Ayıtmaķ (183)// AŞ (16b),
CC (18), Alt.Tr (32), Kzk.Tr (32), Krgz.Tr (71), Mlk.Tr (104), Trkm.Tr (40): Ayt-// DLT:
Ay- “söylemek” (565); Ayıt- “sormak; söylemek” (566/567)// Tatar.Tr: Eyt- (81)// YUyg.
Tr: Ėytmaķ (128)// Moğ-Les: Aylad-/Aylda- (33).
Alik (‫“ )آلیک‬Moğ. ala, alaca”. Bk. SG (171)// Moğ-Les: Alag (43).
Aġrın (‫“ )آغرین‬konuşmakta veya davranışta yavaş, hareketleri yavaş”. Bk. SG (150)//
DLT: Akru “yavaş”; Akrun “yavaşça” (546)// CC: Akrın/Arkun “yavaş, sakin, sessiz”
(4)// Kzk.Tr (38), Krgz.Tr (14), Mlk.Tr (75): Akırın “yavaş, ağır, sessiz”// Tatar.Tr: Aķrın
“yavaş, ağır; sessiz” (22)// Moğ-Les: Aruhan “yavaş, yavaşça, ağırca” (87); Argul/Argar/
Algur/Algūr/Alagur “yavaşça, sessizce” (84/50).
Oġuz (‫“ )اَوْ غوز‬fakirlerin şıra ile içtikleri katı süt, ağız. Türkí-yi Ìrān’da Aġuz denir”;
Aġuz (‫“ )آغوز‬doğumundan kısa süre sonra hayvandan sağılan katı süt, ağız”. Bk. SG
(150)// DLT: Aguj/Aguz (545)// Krgz.Tr: Uuz (789)// Mlk.Tr: Uvuz (421)// YUyg.Tr:
Oġuz (294)// Moğ-Les: Ugurag/Ūrag/Ugurug (1334).
273
Aġ (‫“ )آغ‬beyaz, ak”; Aķ (‫“ )آق‬beyaz, ak”. Bk. SG (154), DLT (545), CC (4), Alt.Tr (22),
Kzk.Tr (34), Krgz.Tr (11), Mlk.Tr (74), Tatar.Tr (22), YUyg.Tr (6)// Azb.Tr: Ağ (6)//
Moğ-Les: Çagan/Çagān (253).
Aķsın (‫اَقسین‬-‫“ )آقسین‬oynak ve hoyrat at”. Bk. SG (155)// Moğ-Les: Agsum/Agsam/Agsun/
Agsan “azgınlık, kızgınlık, delilik; azgın, ateşli; şiddetli; cesur”; A. mori “azgın at”
(24/25).
Avuc (‫“ )آوُوْ ج‬avuç”. Bk. SG (181)// DLT: Aēut/Avut (542)// CC (148), Trkm.Tr (496):
Ovuç// Krgz.Tr: Uuç/Alakan (788/19)// Mlk.Tr: Uvuç (421)// Tatar.Tr: Uç (301)// YUyg.
Tr: Oç/Aliķan (293/10)// Moğ-Les: Adhu/Atga/Alaga(n)/Alga (18/43).
Avuclab (‫“ )آووجالب‬avuç içine alıp, avuçlayıp”. Bk. SG (180)// DLT: Aēutla- (542)// Krgz.
Tr: Uuçta- (788)// Mlk.Tr: Uvuçla- (421)// Tatar.Tr: Uçla- (301)// YUyg.Tr: Oçlimaķ
(293)// Trkm.Tr: Ovuçla- (497)// Moğ-Les: Adhu-/Atga- (19).
Alartmaķ (‫“ )آالرتماق‬öfkeden gözlerini belertmek”. Bk. SG (162), DLT (547), Trkm.Tr
(28), Derleme// Kzk.Tr: Alar- “gözü yuvarından fırlamak; dik dik bakmak” (39)// Moğ-
Les: Balara-/Balra- “belermek” (126).
Aldaramaķ (‫“ )آلداراماق‬heyecanlanmak; ızdırap ve acı çekmek”. Bk. SG (163)// AŞ:
Aldara- “ızdırap çekmek; infial, gücenmek, aldırmak; etkilenmek; kendini kaybetmek,
kendinden geçmek” (11a)// Krgz.Tr: Aldıra- “şaşalamak, apışmak; güçten düşmek,
gevşemek” (25); Alcı- “yanılmak; bunamak; saçmalamak” (22)// Mlk.Tr: Alca- “şaşırmak,
yanılmak” (78)// YUyg.Tr: Aldirimaķ [~Aşuķmaķ] “acele etmek” (9); Alcimaķ “aklını
kaybetmek; çıldırmak” (8)// Trkm.Tr: Alcıra- “şaşırmak” (28)// Derleme: Aldırmak
“eziyet çektirmek; yormak, hamlatmak”// Moğ-Les: Alda- “yitirmek, kaybetmek;
kontrolü kaybetmek; yanılmak” (47); Aldara-/Aldra- “gevşemek, çözülmek; kurtulmak,
bırakılmak; kaybolmak, yok olmak; gücünü veya cesaretini kaybetmek, bedence
zayıflamak” (49); Alca- “acı çekmek, dayanamamak”; Alciya-/Aljā- “yorgun düşmek;
üzülmek; başı derde girmek” (55).
Ayırdik (‫“ )آیِردیک‬ayırsın”// SG: Ayırmaķ/Ayrmaķ “ayırmak” (185); Ayırdik “ayırsın”;
Ayırġu dik/Ayrur dik “ayrılacak olan, ayırmalı, ayrılası; ayırır gibi” (186)// DLT: Aēır-
(541)// CC (17), Krgz.Tr (67), Tatar.Tr (31), Trkm.Tr (39): Ayır-// YUyg.Tr: Ayrimaķ/
Acrimaķ (25/2)// Moğ-Les: Acira-/Ajra- “ilerlemek; geri çekilmek, uzak durmak” (99).
Ala bula (‫“ )آال بوال‬alaca renkli, alaca bulaca, alacalı bulacalı; [mecaz anlamda: karışık]”.
Bk. SG (168), Krgz.Tr (18), YUyg.Tr (8)// Moğ-Les: Alag bulag (43).
Alaķ bulaķ (‫“ )آالق بوالق‬karmakarışık, allak bullak”. Bk. SG (169), Tarama (7)// Moğ-
Les: Alag bulag (43).
Ayamaķ (‫“ )آیاماق‬kaçınmak, sakınmak, çekinmek; [esirgemek]”. Bk. BL (14a)// AŞ: Aya-
“engellemek; sakınmak; esirgemek” (13b/14a)// SG: Ayamaķ “esirgemek” (182)// DLT:
Aya- “korumak” (566)// CC: Aya- “karşı koymak, direnmek” (17)// Kzk.Tr (58), Krgz.Tr
(62), Mlk.Tr (98), Tatar.Tr (31): Aya- “acımak, esirgemek”// YUyg.Tr: Ayimaķ “acımak,
esirgemek” (24)// Trkm.Tr: Aya- “esirgemek, korumak” (38)// Moğ-Les: Ayu-/Ayū-/Ay-
“korkmak” (40).
Al (‫“ )آل‬gül rengi, kızıl, al”. Bk. SG (167), DLT (546), CC (4), Kzk.Tr (38), Trkm.Tr (27),
Moğ-Les (42)// YUyg.Tr: Hal (147).
Alıp/Alp “kahraman, yiğit, alp”// SG (169), Krgz.Tr (30), YUyg.Tr (11): Alp// DLT: Alp/
Alpagut (549)// CC: Alpavut “asker” (6)// Alt.Tr (24), Kzk.Tr (43), Tatar.Tr (24): Alıp//
274
Moğ-Les: Alba(n) “zor, zorlama, baskı; görev; vergi, haraç” (45); Albagud “görevli” (46).
Alanķu/Alanķava (‫آالنقَوا‬-‫“ )آالنقُو‬İlĥan’ın oğlu Ķıyat boyundan olan ve evlenmeden gebe
kalıp üç erkek çocuk doğuran kadının adıdır. Buzencer onun büyük oğludur. Moġul
hanları onun soyundandır”// SG: Alanķava (169)// MGT-Temir: Alan-ģo’a (253)// Moğ-
Les: Ġubay/Ġuvay/Ġuua “güzel, hoş, sevimli, çekici” (579).
Artış/Ertiş (‫اَرتیش‬-‫“ )آرتیش‬Rus ülkesi ve Ķalmaķ yurdu arasındaki büyük ırmağın adı”//
SG: Artış (126)// DLT (644), Doerfer (447): Ertiş// CT-Musevi: Erdiş (2045)// MGT-
Temir: Erdiş/İrtiş (248)// Moğ-Les: Erçis/İrtiş “İrtiş nehri” (510).
Ala (‫“ )آال‬ala”. Bk. SG (168)// DLT: Ala “alaca” (547)// CC: Ala “ala, benekli” (4)// Kzk.
Tr: Ala “ak ile başka renklerin bir arada görünmesi, alaca, benekli; yarım yamalak”
(38)// YUyg.Tr: Ala “alaca, bulacalı, aynı renkten olmayan” (8)// Trkm.Tr: Ala “ala,
alaca; karışık renkli, çizgili” (27)// Moğ-Les: Alag “ala, alacalı, çok renkli, alaca bulaca,
benekli, karışık renkli; çok çeşitli” (43).
Alġur “yavaş, ağır; sessiz”. Bk. SG (171), NS (181b), King (310, 205D/13)// Moğ-Les:
Algur/Algūr/Alagur (50).
Asma (‫“ )آسما‬asma”. Bk. SG (135), AŞ (7b), DLT (559), CC (13), Krgz.Tr (51), YUyg.
Tr (18)// Moğ-Les: Asa- “asılmak, yapışmak, sarılmak” (88); Agsa- “yükseltmek; asmak”
(23).
Aġımtul (‫آغیْمتول‬
ِ ) “beyazımsı, beyazımtırak”. Bk. SG (151)// Trkm.Tr (23), Azb.Tr.İzahlı
(I/60): Ağımtıl// Moğ-Les: Çagabtur/Çagāvtar (252).
Aijlar (‫“ )آنکالر‬anlama”. Bk. SG (173), DLT (553), CC (9), Trkm.Tr (30)// Alt.Tr: Oijdo-/
Oylon- (139/141)// Kzk.Tr: Aijda-/Aijla-/Aijğar- (46/47)// Krgz.Tr: Anğda- (33)// Mlk.
Tr: Angıla- (85)// Tatar.Tr: Aijla-/Aijġar- (26)// YUyg.Tr: Aijlimaķ “dinlemek, işitmek,
duymak” (14)// Moğ-Les: Angcira-/Ancira-/Oyla-/Oylo- “anlamak” (75/944); Anghar-/
Anhāra- “dikkatini vermek; dikkatlice bakmak, kulak vermek” (73).
Aha (‫“ )آهه‬savaşlarda atın alnına takılan çelik ayna”. Bk. SG (182/1401), VA (27: aija a.
güzgüsi raĥşende mihr), MU (T777b/5: ‫)اهه‬, MU-Külliyat-Yazma2 (572: ‫)اهه‬// Kzk.Tr:
Oqa “sırma, gümüş ve altınla işleme, süsleme” (409)// Krgz.Tr: Oko “sırma” (588)// Mlk.
Tr: Oka “sırma, şerit” (308)// YUyg.Tr: Uķa “sırma, şerit” (435)// Moğ-Les: Oki/Ohi “bir
nesnenin üstündeki süs; sembol; zirve; ilk” (948); Ugulca/Ugalc/Ugalca “sarmal süs veya
donanım” (1333); Duhu/Duh “alın; atın alnındaki yıldız işareti” (441).
Aylanmaķ (‫“ )آیالنماق‬dönmek, dolaşmak, aylanmak”// SG: Aylanmaķ/ġ “dönmek,
dolaşmak, aylanmak” (188)// AŞ: Aylan- “dönmek, dolanmak, devretmek; dönüşmek,
benzemek; geri dönmek” (14b)// Kzk.Tr: Aylan-/Aynal- “etrafında dönmek; başka
duruma geçmek; tekerlek dönmek; duraklamak, gecikmek, yoldan kalmak; okşamak,
sevmek, beğenmek” (31)// Krgz.Tr: Aylan- “dönmek, dolaşmak; dönüşmek; okşamak”
(68)// Tatar.Tr: Eylen- “kendi etrafında dönmek; daima yürüyüp hareket etmek; daima bir
işle uğraşmak; dönmek, dolaşmak; dönüşmek; geri dönmek” (81)// YUyg.Tr: Aylanmaķ
“dönmek, dolaşmak, gezmek, seyretmek; uğraşmak” (24-25)// Tr.Tr: Eğlen- “iyi vakit
geçirmek; oyalanmak; bir yerde durmak, beklemek, tevakkuf etmek”// Derleme: Aylan-
“dönmek, dolaşmak; ay aydınlığında durmak, kalmak”; Eylen- “beklemek; durmak;
kalmak; geç kalmak; ikamet etmek; oturmak; dinlenmek; eğlenmek”// Moğ-Les: Ayala-
“gezmek” (37).
Alaķtı (‫“ )آالقتی‬yağmalandı; [altüst oldu; öfkelendi; ayaklandı]”// SG: Alaķmaķ/
Alaķışmaķ “öfkelenmek” (161). SG yazarı, Rūmí yazarı ve dolayısıyla da Naŝírí’nin bu
275
söze verdiği anlamın yanlış olduğunu da belirtmiştir. Bk. NŞ (63, 63/9: zühd ile taķvā
bozuldılar alaķıb), TB (227, H301b/5: ķorġannı bėrmesler, ra‘iyyetler alaķışıb dervāzeni
açarlar), Arat-Babür (516, Yıl.932/H301b: “isyan edip”)// AŞ: Alaķ- “yağmalanmak;
altüst olmak” (11a)// DLT: Alık- “bozulmak, kötüleşmek” (547)// Kıpçak (Kİ): Alaķ-
“fikirleri ayrılmak” (6)// Şemsiyev: Alaķmaķ “yağmalanmak, bozulmak” (483)// Hak.Tr:
Alaah- “çıldırmak, delirmek”; Alah- “akıldan yoksun kalmak, alıklaşmak” (34)// Krgz.
Tr: Alkın- “kızmak, taşkınlık etmek, coşmak, saldırmak; soluğu kesilmek” (29)// Mlk.
Tr: Alın- “öfkelenmek” (80); Alca- “şaşırmak, yanılmak” (78)// Tatar.Tr: Olaķ- “yok
olmak” (207)// Özb.Tr: Ulaq- “uzaklaşıp gitmek” (II/272)// YUyg.Tr: Alaķ “sayıklama,
saçmalama”; Alaij “telaş, endişe”; Alcimaķ “aklını kaybetmek; çıldırmak” (8)// Trkm.
Tr: Alakca- “acele etmek”; Alcıra- “şaşırmak” (28); Alijasa- “acele etmek” (29)// Moğ-
Les: Oliy- “yoldan ayrılmak; yoldan çıkmak; birbirine kızgınlıkla veya saygısızca
bakmak” (952); Algasa- “şaşırmak; kaygılanmak” (50); Ala- “öldürmek” (42); Alagda-
“öldürülmek” (44); Alda- “yitirmek, kaybetmek; kontrolü kaybetmek; yanılmak” (47);
Aldara-/Aldra- “gevşemek, çözülmek; kurtulmak, bırakılmak; kaybolmak, yok olmak;
gücünü veya cesaretini kaybetmek, bedence zayıflamak” (49).
Adaķ (‫اَداق‬-‫“ )آداق‬aday, namzet; sözlü, nişanlı, yavuklu; ayak; Türkistān’da bir yerin adı”//
AŞ: “adak, nezir; vakit, mevsim; Türkistān’da bir yerin adı” (4b-5a)// SG: “Türkistān
vilayetlerinden olan Endicān şehri; bebeklerin yürüyebilmesi için kullandığı bir ağaç;
aday, namzet; sözlü, nişanlı, yavuklu”. SG yazarı, Rūmí yazarın verdiği “vakit, mevsim”
anlamının yanlış olduğunu belirtmiştir (114-115)// DLT: Aēak/Ayak “ayak” (566)// CC:
Ayak “ayak” (17)// Alt.Tr: Adak “son” (3); Ayak “ayak” (30)// Krgz.Tr: Ada “son, uç”
(7); Ayak “ayak; son” (62)// Mlk.Tr: Ayak “ayak; son” (98-99)// YUyg.Tr: Adaķ “son”
(3); Ayaķ “ayak; son” (23-24)// Moğ-Les: Adag “son, uç, sınır; geçen, geçmiş; ırmağın
aşağısı veya ağzı” (14).
Ayıķ/Ayıġ (‫آییغ‬-‫“ )آییق‬ayı”. Bk. AŞ (16a), SG (195), Sİ (123, 1124), LT (74, 804)// DLT:
Aēıg/Ayıg/Apa (541/566/553)// CC: Ayu (19)// Krgz.Tr: Ayuu (72)// YUyg.Tr: Ėyiķ
(128)// Moğ-Les: Ötege/Ötög (1007).
Ötege (‫“ )اَوتَکه‬Moğ. ayı”. Bk. SG (211-212), NS (179a), King (222, 199C/20)// Moğ-Les:
Ötege/Ötög (1007).
Ata (‫“ )آتا‬ata, baba; [mecaz anlamda] zahit, şeyh”. Bk. SG (104b), DLT (562), CC (15),
Krgz.Tr (57), Mlk.Tr (93), YUyg.Tr (20), Trkm.Tr (36)// Tatar.Tr: Ata/Eti/Etiy (29/80)//
Moğ-Les: Eçige/Eçeg (464).
Aluķ (‫“ )آلوق‬perişanlık; kaygı; [perişan, kafası; karışık kaygılı]”// BL: Aluķ “perişanlık”
(12a)// AŞ: Aluķ “perişan, kafası karışık; kaygılı” (11a)// SG yazarı, Rūmí yazarının
eserinde geçen (AŞ: 11a) ve Šāli‘ Hereví (BL: 12a) ile Naŝírí’nin (43a) de ona uyarak
tekrarladıkları Aluķ “kaygılı, perişan” maddesini, Uluķ “büyük” biçiminde düzeltmiş ve
aynı örneği de vermiştir (299). Bk. BV (248, 321/1)// DLT: Alıg “kötü” (547); Ulın-
“bıkmak” (920)// Hak.Tr: Alıg “alık, budala; kuduz” (38)// Kzk.Tr: Alaij “tedirginlik,
merak” (39); Aljı- “bunamak” (41)// Krgz.Tr: Alagdı/Alanğ “dalgın” (19/20); Alek “telaş,
ızdırap” (25); Alcı- “bunamak; saçmalamak; yanılmak” (22)// Mlk.Tr: Alca- “şaşırmak,
yanılmak” (78)// YUyg.Tr: Alaķ “sayıklama, saçmalama”; Alaij “telaş, endişe”; Alcimaķ
“aklını kaybetmek; çıldırmak” (8)// Trkm.Tr: Alcıra- “şaşırmak” (28)// Derleme: Alık
“alık, budala; düzensiz; alıngan; halsiz”// Moğ-Les: Alda- “yitirmek, kaybetmek;
kontrolü kaybetmek; yanılmak” (47); Aldara-/Aldra- “gevşemek, çözülmek; kurtulmak,
bırakılmak; kaybolmak, yok olmak; gücünü veya cesaretini kaybetmek, bedence
zayıflamak” (49); Alca- “acı çekmek, dayanamamak”; Alciya-/Aljā- “yorgun düşmek;
276
üzülmek; başı derde girmek” (55); Ulig “sıkıntı, dert; bıktırıcı” (1345).
Artmaķ (‫“ )آرتماق‬artmak, çoğalmak”. Bk. BL (14b)// SG: Artmaķ/ġ “çoğalmak; geçilmek,
aşılmak” (120). Bk. Sİ (470, 6309: çü yüz gün ķalıb baģr aija artıban), Sİ-Özb (LXXVI),
Külliyat-Yazma-TB (921: ‫)ارتیبان‬, Külliyat-Yazma1 (940: ‫)ارتیبان‬// DLT: Art- “artmak”
(557); Ert- “geçmek; gitmek” (643)// CC: Artmak “artma” (12); Ert- “geçip gitmek; yok
olmak” (68)// Alt.Tr: Art- “artmak; geride kalmak” (28); Ert- “geçip gitmek” (85)// Kzk.
Tr: Art- “çoğalmak, artmak” (51)// Krgz.Tr: Art- “fazla olmak” (49)// YUyg.Tr: Artmaķ
“artmak” (17)// Trkm.Tr: Art- “çoğalmak, artmak; geri kalmak, artmak” (33)// Moğ-Les:
Arbid-/Arvida-/Arbici-/Arviji-/Arivji- “çoğalmak, artmak” (80/81).
Ap (‫“ )آپ‬tek başına anlam ifade etmez. Başka sözcüğün başına gelerek tamlık ve katıksızlık
bildirir: ap aķ ‘apak, bembeyaz’ gibi”. Bk. SG (95)// DLT: Ap/Ep “pekiştirici ses tekrarı”
(553)// Krgz.Tr: Ap “pekiştirici ilk hece tekrarı” (36)// Moğ-Les: Ab “pekiştirici ilk hece
tekrarı” (1).
Alışmaķ (‫“ )آلیشماق‬değiştirmek, değiş tokuş etmek; [savaşmak; çekişmek, tartışmak;
birbirinden çalmak; birbirinden almak; (Rūm Tr.) alışmak]; ateş alışmak”. Bk. SG
(159)// DLT: “birlikte almak” (548)// CC: “değişmek; değiştirmek” (5)// Kzk.Tr: Alıs-
“dövüşmek; tartışmak” (43)// Krgz.Tr: “birbirinden almak; kapışmak; dövüşmek” (27-
28)// Mlk.Tr: “değişmek” (80)// Tatar.Tr: “alıp vermek, alış verişte bulunmak; fethetmek;
değişmek” (24)// YUyg.Tr: Ėlişmaķ “karşılıklı almak; çatışmak” (125)// Trkm.Tr: “değiş
tokuş etmek; danışmak” (29)// Azb.Tr: “alışmak; tutuşmak, yanmak, alevlenmek” (21)//
Moğ-Les: Aralci-/Arilji- “değiştirmek, değiş tokuş etmek” (78).
Ebüke/Öbüke/Abu (‫اَبو‬-‫اَوبوکا‬-‫“ )اَبوکا‬cet, büyük baba”// SG: Abu/Aba/Ebüke/Öbüke
(96/198)// CC: Öbüge “dede” (149)// Alt.Tr: Öbökö “ata; aile” (142)// Moğ-Les: Aba/
Abu/Av/Āv/Ebüge/Övög “ata; dede, büyük baba” (8/461).
Ėger (‫“ )اَیْکار‬eyer”. Bk. SG (386), AŞ (28b), YUyg.Tr (121)// DLT: Eēer (632)// Krgz.
Tr: Eer/Eger (322/323)// Tatar.Tr: İyer (123)// Moğ-Les: Yanggiya/Yangiya/Yanggirçag/
Emegel/ Emeel (683/497).
İmel (‫“ )اِی َمل‬Moğ. eyer”. Bk. SG (411), NS (182a), King (289, 205A/18)// Moğ-Les:
Emegel/Emeel (497).
Ebker/Ėger “dolaş, dön, dolan; dolaştır, döndür”// Moğ-Les: Ebke-/Evhe- “bükmek”
(457); Ebkere-/Evhre- “dolanmak, kıvrılmak” (458).
Abuşġa/Avuşġa/Abuşķa (‫اَبوشقه‬-‫اَ ُوشغه‬-‫“ )اَبوشغه‬koca, kadının eşi”// AŞ (2b), BL (6a):
Abuşķa// SG: Abuşġa (96)// DLT: Awıçga “ihtiyar” (564)// CC: Abışka/Abuşka “yaşlı,
ihtiyar” (1)// Alt.Tr: Abışka “yaşlı adam”; Abakay “karı, eş; soylu kadın; kraliçe” (19)//
Krgz.Tr: Abışka “ihtiyar” (2)// Tatar.Tr: Abıstay “molla hanımı; hanımefendi” (19)//
Moğ-Les: Abagay/Avgay “hanım, kağan eşi; hanımefendi” (4).
Abusun (‫“ )اَبوسون‬kız kardeş, bacı”. Bk. SG (388)// Kzk.Tr: Abısın “elti” (23)// Krgz.Tr:
Abısın “gelin; elti” (2)// Derleme: Abuş “abla”// Moğ-Les: Abisun/Avisan “eltilik” (7).
Ebüsün “Moğ. yulaf, ot, saman”// NS (179a), King (257, 202B/24): Ebesün// Moğ-Les:
Ebesü(n)/Övs(ön)/Ebüsü(n) “ot, saman, çimen, bitki” (456).
Etke/Atake (‫اَتَکه‬-‫“ )اَ ْتکه‬lala, şehzadenin eğitmeni, atabek (atabey), eğitici”// AŞ: ‫( اَتَکه‬/g/
ile) (3b); ‫( اتاکه‬4a)// SG (105): ‫( اتکه‬feleke vezninde)// Arat-Babür: Atake (629)// DLT:
Atakı “ey babacığım” (563)// Krgz.Tr: Atake “babacık; beybaba” (58)// Mlk.Tr: Ataka/
Atakay “baba” (93)// Tatar.Tr: Etkey “sevgili baba” (80)// Moğ-Les: Eçige/Eçeg “baba”
277
(464).
Aĥsavurġa (‫“ )اَخسا ُوورغه‬Moğ. sadak bağı, okluk bağı”. Bk. SG (114)// NS: Aĥsavarġa
(179b)// Moğ-Les: Agsaga/Agsā “ok veya yay kılıfının iliştirildiği kemer” (24).
Arsalan/Arslan (‫اَرسالن‬-‫“ )اَر َسالن‬aslan; bir burç adı”// SG: Arsalan/Aslan (127)// DLT
(557), CC (12), Alt.Tr (28), YUyg.Tr (17), Trkm.Tr (33): Arslan// Kzk.Tr: Arıstan (52)//
Krgz.Tr: Arstan (48)// Mlk.Tr: Aslan (91)// Tatar.Tr: Arıslan (27)// Moğ-Les: Arslan/
Arsalan (87).
Uruġ/Uruķ (‫اُوروق‬-‫اُروغ‬-‫“ )اُوروغ‬Moğ. sülale, uruk, soy sop, akraba”. Bk. FV (660), AŞ
(44a), SG (242)// DLT: Urug “her şeyin tanesi; tohum” (923)// CC: Uruk/Uruh “uruk,
ahfad, çocuk, nesil” (207)// Krgz.Tr: Uruk “tohum; soy, kabile; cins” (785)// YUyg.
Tr: Uruķ “tohum; soy” (438)// Trkm.Tr: Urug “soy, uruk” (649)// Moğ-Les: Urug/Urag
“evlilik akrabalığı; soy; cenin” (1364).
Arġun “hızlı, çevik, çabuk [at]”. Bk. SG (Fa.) (127-128), BR-TDK (223)// Anendrac:
“hızlı ve oynak at; bir taraftan Arap diğer tarftan Türk olan at” (I/145)// DLT: Arkun
“yabani aygırla ehli kısraktan doğan at, küheylan” (556)// Alt.Tr: Argımaķ “cins at” (27)//
Kzk.Tr: Arğımaq “soylu at” (49)// Krgz.Tr: Argı- “at hızlı koşmak”; Argın “melez” (43)//
Tatar.Tr: Arġamaķ “çok hızlı koşan at” (27)// YUyg.Tr: Arġun “melez”; Arġumaķ “soylu
at” (16)// Moğ-Les: Argamag “hızlı at; soylu at” (83).
Aral (‫“ )اَرال‬su ortasında olan kara parçası, ada”. Bk. SG (125), Kzk.Tr (48), Krgz.Tr (40),
YUyg.Tr (15), Moğ-Les (77).
Aran (‫“ )اَران‬hayvanların yatması için yapılan alan, ağıl”. Bk. SG (126)// DLT: “at ahırı,
tavla” (554)// Kzk.Tr: “kerpiç ve demirden yapılmış geniş bahçe duvarı” (49)// Tatar.Tr:
“ahırda bir hayvanlık bölüm” (27)// Moğ-Les: Arangga/Aranga “düzlük, düzlem; dam,
taraça, sahanlık, yüksekçe yer, sundurma; yaban hayvanı avlarken kullanılan yüksekçe
yer veya kule” (78).
Arġadal (‫“ )اَرغَدال‬çukur yer; saklanacak yer, pusu yeri”// SG: Arġdal “Arġ (ırmak)+dal
(ağaç) sözcüklerinden oluşmuştur: saklanacak yer, pusu yeri; yolda bulunan kırıklar”
(127)// AŞ: Arġadal “dağ eteklerinde olan alçak tepeler ve dereler ve pusu yerleri” (6b)//
DLT: Argu “iki dağın arasında bulunan yer” (554)// Derleme: Argıdaal/Argadal/Argıt
“dağ beli, geçit, boğaz, argıt” (I/311)// Moğ-Les: Argadal “hile, düzen, oyun” (83).
Ernek (‫“ )اَرناک‬parmak; Ĥˇārezm’de bir dağ adı”. Bk. SG (128)// DLT: Ernek/Erijek
(643)// Alt.Tr: Ergek/Erkek “başparmak” (84)// Moğ-Les: Erekey/Erhiy “başparmak”
(513).
Arusun (‫“ )اَروسون‬Moğ. deri”. Bk. SG (128)// NS (180a), King (213, 199A/21): Arasun//
Moğ-Les: Arasu(n)/Aris(an)/Arisu(n)/Siri(n)/ Şir (79/1112).
Arun (‫“ )اَرون‬Moğ. iyi, hoş; arı, temiz”. Bk. SG (129), NS (181a)// Moğ-Les: Arigun/
Ariun (85).
Osru (‫“ )اُسرو‬çok, bol, aşırı”// SG: ‫( اَسرو‬Ebrū vezninde) (139)// AŞ: ‫( اَسرو‬7a)// CC: Asru/
Astru/Astrı (14)// Moğ-Les: Asuru/Asar “çok, pek çok, aşırı” (92).
Alġun (‫[“ )آلغون‬Moğ.] küçük dağ”. Bk. SG (171), King (247, 201C/11)// NS: Alķun
(181b)// Derleme: Algun “tepe, tümsek”.
Ekke/Eke (‫“ )اَکَه‬Özbekler arasında: büyük kardeş, ağabey, aka; [hala]”// SG: Eke “aġa’nın
değiştirilmiş biçimidir. Turan Özbekleri arasında yaygındır: ağabey; büyük hala” (156).
278
Bk. TB (86, H192a/1: Sulšān Bėgimni eke dėr idim)// DLT: Eke “abla” (635)// CC: Egeçi
“hala” (59)// Kıpçak (TZ): Eke “hala” (71)// Özb.Tr: Äkä “ağabey” (4)// YUyg.Tr: Aka
“ağabey” (6)// Derleme: Eke “ağabey”// Moğ-Les: Eke/Eh “anne, annelik” (485).
Elencik (‫“ )اَلَنجیک‬Çengiz Ĥan’ın üçüncü atası Ķabul Ĥan’ın adı; [Moğ.] halka iyi bakan;
[Bazı tarihlere göre] üçüncü cet”. Bk. SG (171)// Kzk.Tr: Eleij “merak, telaş” (138)//
Krgz.Tr: Eleij “dikkat” (327)// Moğ-Les: Elünçeg/Elençeg/Elünçe/Elenç “babanın
dedesi; babanın büyük annesi” (495).
Elüke (‫[“ )اَلوکه‬Moğ.] haber, risalet, tebliğ”. Bk. FV (664), Vassaf (215)// Moğ-Les:
İledkel/İltgel “haber, bilgi; açıklama”; İledkegçi/İltgegç “sözcü, açıklayıcı” (646).
Amıdun (‫[“ )اَ ِمیْدون‬Moğ.] diri, canlı”. Bk. SG (172), NS (182a)// King: Amidu (261,
202C/29)// Moğ-Les: Amidu/Amid/Amitan (60/62).
Aijdımaķ (‫“ )اَنکدیماق‬pusuda beklemek, gözetlemek; [gizlice aramak, araştırmak]”// AŞ:
Aijdı-/Andı- “gizlice aramak; saklanıp söz dinlemek” (12b)// SG: Aijdımek “pusuda
beklemek” (174)// DLT: Aijdı- “hile yapmak, gizlenmek” (136)// CC: Andı- “beklemek,
gözetlemek, pusu kurmak” (9)// Kzk.Tr: Aijdı- “takip etmek, izlemek, gözlemek”; Aijda-/
Aijla- “anlamak, sezmek” (46)// Krgz.Tr: Anğdı- “beklemek, tarassut etmek, gözlemek,
gözetlemek”; Aijda- “anlamak” (33)// YUyg.Tr: Aijlimaķ “dinlemek, işitmek, duymak”
(14)// Moğ-Les: Agudala-/Ūdla- “altüst ederek aramak” (26); Anghar-/Anhāra- “dikkatini
vermek; dikkatlice bakmak, kulak vermek” (73); Aijcira-/Ancira- “anlamak” (75).
Antutay (‫“ )اَنتوتای‬Moğ. tatlı”. Bk. SG (175)// King: Amtatay (265, 203C/2)// Moğ-Les:
Amtatay/Amtatu (63).
Anda (‫اَنده‬-‫“ )اَندا‬başka aşiretten kız alan aşirete denir. [Kız veren aşirete Ķuda denir]; Moğ.
sevgi için kardeş, amca ve dayı gibi sözcüklerin yerine kullanılır”. Bk. NS (48b)// SG
(175): Anda (‫)اَندا و اَنده‬// Derleme: Anda “kardeş”// Moğ-Les: Anda/And “yeminli kardeş,
kan kardeşi, arkadaş” (68).
Anġal (‫“ )اَنغال‬yabanıl hayvanları avlamak için kullanılan ve normal oktan daha büyük
olan enli ve büyük temrenli bir ok türü”. Bk. SG (176)// NS: Anķal (48b)// Alt.Tr (25),
Kzk.Tr (46), Krgz.Tr (33), YUyg.Tr (13), Moğ-Les (70): Aij “yabani hayvan; av”// Moğ-
Les: Angga/Anga “çatallanma, dallanma”; Angga sumu “iki uçlu ok” (70).
‘Anķut (‫)عَنقوت‬/Anķud/Anķut (‫اَنقوت‬-‫“ )اَنقود‬kazdan daha küçük ve ördekten daha büyük
olan bir tür su kuşu, angut”// SG: Anķud/Anķut/‘Anķut (176). Bk. ‘Anķut// DLT: Aijıt
(553)// Krgz.Tr: Anğır (34)// Özb.Tr.İzahlı: Änğirt (I/50)// YUyg.Tr: Hangit/Haijgit
“akbaba” (148)// Trkm.Tr-Hamzayev: Aijk// Moğ-Les: Anggir/Angir “sarı, kızıl sarı; bir
tür sarı ördek” (72).
Öndür (‫“ )اُندُور‬büyük; kalın; yüksek”// AŞ (53b), SG (309), NS (182a): “yüksek”// Krgz.
Tr: Öndür “dere, vadi, havza; hepsi tamamen”; Öndür boyum “tepemden tırnağıma
kadar” (610)// Azb.Tr: Hündür “yüksek, uzun” (476)// Moğ-Les: Öndür/Öndör “yüksek,
uzun; yükseklik” (993).
Inaķ (‫“ )اِیناق‬sohbet arkadaşı, dost”// SG: Inaķ/ġ (421)// AŞ: Inaķ/ġ (36a)// CC: “sadık”
(79)// Krgz.Tr: Inak “temiz, halis; yakın dost” (353)// YUyg.Tr: İnaķ “dost; barışsever”
(176)// Moğ-Les: İnag/Yanag “sevgili; çok sevilen; seven; arkadaş; iyilik, sevgi; yoldaş,
nöker; Cengiz Hanın yakınları ve dostları” (654).
279
Sonuç
Fetģ-‘Alí bin Kelb-‘Alí bin Mürşid Ķulı bin Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní tarafından
1861’de İran’da yazılmış ve Çağatay Türkçesi-Farsça bir sözlük olan bu eserin adı Luġat-ı
Etrākiyye’dir. Bu çalışmada inceleme konumuz olan sözlükte yer alan Moğolca veya
Türkçe-Moğolca ortak ve benzer sözcükler tespit edilmeye çalışılmıştır.
Kısaltmalar
Ar. Arapça
Bk. Bakınız
Fa. Farsça
h. hicri
hük. hüküm sürdüğü tarih
hzl. yayına hazırlayan
Ktp. Kütüphanesi
Moğ. Moğolca
nr. numara
s. sayfa
ş. şemsi
TDK Türk Dil Kurumu
Tr. Türkçesi
vb. ve başka
yay. yayınları
Kaynaklar
‘Alí Şír Nevāyí (20 cilt) (1987-2003), Özbekistan SSR Fenler Akademiyası, Taşkent.
Eser-Özb
Akdoğan, Yaşar (1999). Azerbaycan Türkçesi’nden TürkiyeTürkçesi’ne Büyük Sözlük.
İstanbul: Beşir. Azb.Tr
Ali Şir Nevaî: Vakfiyye (1926). Bakü: Azer Neşir. VA
Arat, Reşit Rahmeti (2006). Gazi Zahíreddin Muhammed Babur: Baburnāme. İstanbul:
Kabalcı. Arat-Babür
Arıkoğlu, Ekrem (2005). Örnekli Hakasça-Türkçe Sözlük. Ankara: Akçağ. Hak.Tr
Atalay, Besim (1970). Abuşka Lugati veya Çağatay Sözlüğü. Ankara: Ayyıldız Matbaası.
AŞ-Atalay
Behbutov, Sefi (1999-2003). Azerbaycan Dialektoloji Lüğati. cilt I-II, Ankara: TDK. Azb.
Tr.Ağız
Borovkov, A. K. (1961). Bedā’i‘ Al-Luġat: Slovar Šāli‘ Ìmāní Geratskogo K Soçineniyam
Alişera Navoi. Moskova: Akademiya Nauk SSSR İnstitut Narodov Azil. BL
Budagov, Lazar (1869-1871). Sravnitelnıy Slovar Turetsko Tatarskix Nareçiy. cilt I-II,
280
Peterburg. Budagov
Caferoğlu, A. (1954). “Azerbaycan ve Anadolu Ağızlarındaki Moğolca Unsurlar”.
TDAY-Belleten, Ankara: TDK, s. 1-10.
Canpolat, Mustafa (1995). Ali Şir Nevayí: Lisānü’š-Šayr. Ankara: TDK. LT
Clauson, Sir Gerard (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century
Turkish. London: Oxford Üniversitesi.
Dilçin, Cem (1983). Yeni Tarama Sözlüğü. Ankara: TDK. Tarama
Dirayeti, Mustafa (ş.1389). Fihristvare-i Dest-niviştha-yı İran (Dena). cilt 8, Tahran:
Kitabhane, Müze ve Merkez-i Esnad-i Meclis-i Şura-yı İslami.
Doerfer, Gerhard (1963-1975). Türkische und Mongolische Elemente im Nuepersischen.
Band I-IV, Wiesbaden: Franz Steiner Verlag GMBH. Doerfer
Efşar, İrec, Danişpejuh, Muhammed Taki (ş.1363). Fihrist-i Nüshaha-yı Hatti-yi
Kitabhane-yi Milli-yi Melik, cilt 5, Mecmuaha ve Cönkha. Tahran: Hüner.
Envar, Abdullah (ş.1371). Fihrist-i Nüsah-ı Hatti-yi Kitabhane-yi Milli-i İran. cilt 4,
Tahran: Kitabhane-yi Milli-i İran.
Ercilasun, Ahmet Bican (2014). Akkoyunlu, Ziyat, Kâşgarlı Mahmud: Dîvânu Lugâti’t-
Türk. Ankara: TDK. DLT
Eren, Hasan (1950). “Çağatay Lügatleri Hakkında Notlar”. Ankara Üniversitesi DTCF
Dergisi, cilt 8, sayı 1-2, Ankara, s. 145-163.
Eren, Hasan (1999). Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü. Ankara: Bizim Büro.
Eren, Hasan (2010). Sırça Köşkte. Ankara: TDK.
Eşkeveri, Ahmed Hüseyni (ş.1388). Fihrist-i Nüshaha-yı Hatti-yi Merkez-i İhya-yı Miras-ı
İslami. cilt 10, Kum: Vefa.
Et-Tuģfetü’z-Zekiyye fi’l-Luġati’t-Türkiyye. İstanbul Beyazıt Ktp. Veliyüddin Efendi
Bölümü, nr. 3092 el yazması. TZ
Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní. Behcetü’l-Luġat. İran-Tahran Milli Ktp., nr. F-1836 el yazması.
Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní. Etrākiyye. İran-Tahran Üniversitesi-İlahiyat Fakültesi Ktp., nr.
B-150 el yazması.
Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní. Lüġat-ı Etrākiyye. İran-Tahran Milli Ktp., nr. F-1835 el
yazması.
Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní. Meķālíd-i Türkiyye. İran-Kum-Merkez-i İhya-yı Miras-ı İslami
Ktp., nr. 4343 el yazması.
Fetģ-‘Alí Ķacar-ı Ķazvíní. Meķālíd-i Türkiyye. İran-Tahran Melik Milli Ktp., nr. 396/1 el
yazması.
Grönbech, K. (1992). Kuman Lehçesi Sözlüğü: Codex Cumanicus’un Türkçe Sözlük
Dizini. çev. Kemal Aytaç, Ankara: Kültür Bakanlığı. CC
Gülensoy, Tuncer (1973). “Moğolların Gizli Tarihi’ndeki Türkçe Kelimeler Üzerine Bir
Deneme”. Türkoloji Dergisi, cilt 5, sayı 1, s. 93-135.
Gülensoy, Tuncer (1974). “Eski ve Orta Türkçede Moğolca Kelimeler ve Moğolca-
281
Türkçe Müşterek Kelimeler Üzerine Notlar”. Türkoloji Dergisi, VI/I, Ankara, s. 235-259.
Gülensoy, Tuncer (2007). Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi
Sözlüğü. Ankara: TDK.
Gülensoy, Tuncer (2011). “Moğolca ve Türkçede Yaşayan Benzer Sözler Üzerine”.
Turkish Studies, cilt 6, sayı 1, s. 1-25.
Gülsine, Uzun (2011). “Doğu Türkistan Kırgız Türkçesinde Yer Alan Türkçe ve Moğolca
Ortak Kelimeler Üzerine I”. Turkish Studies, cilt 6, sayı 1, s. 1899-1913.
Gürsoy, E., Duranlı, N. M. (1999). Altayca-Türkçe Sözlük. Ankara: TDK. Alt.Tr
Halef-i Tebrizî, Muhammed Hüseyin (2000). Burhân-ı Katı. çev. Mütercim Âsım Efendi,
hzl. Mürsel Öztürk, Derya Örs, Ankara: TDK. BR-TDK
Hamzayev, M.Ya. (1962). Türkmen Diliniij Sözlüği. Aşğabat: Türkmenistan SSR Ilımlar
Akademiyası. Trkm.Tr-Hamzayev
Hücceti, Muhammed Bakır (ş.1345). Fihrist-i Nüshaha-yı Hatti-yi Kitabhane-yi
Danişkede-yi İlahiyat ve Maarif-i İslami-yi Danişgah-ı Tahran. denetleme: Muhammed
Taki Danişpejuh, Tahran.
Kaçalin, Mustafa (2011). Niyāzi: Nevāyí’nin Sözleri ve Çağatayca Tanıklar (el-Luġātu’n-
Nevāiyye ve’l-İstişhādātu’l-Caġātāiyye). Ankara: TDK. AŞ
Karaörs, Metin (2006). ‘Alí Şir Nevāyí: Nevādirü’ş-Şebāb. Ankara: TDK. NŞ
Kartallıoğlu, Yavuz (2010). Çağdaş Moğolcanın Grameri. Ankara: Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü.
Kâşgarlı Mahmud. Dívānu Luġāti’t-Türk. İstanbul-Millet Ktp., nr. 4189 el yazması. DLT-
Yazma
Koç, Kenan, Bayniyazov, Aybek, Başkapan, Vehbi (2003). Kazak Türkçesi Türkiye
Türkçesi Sözlüğü. Ankara: Akçağ. Kzk.Tr
Lessing, Ferdinand (2003). Moğolca-Türkçe Sözlük. cilt I-II, çev. Günay Karaağaç,
Ankara: TDK. Moğ-Les
Magrufova, Z. M. (1981). Özbek Tilining İzahlı lugati. cilt I-II, Moskova. Özb.Tr.İzahlı
Mírzā Mehdí Ĥan Esterābādí. Senglāĥ. İran-Tahran Milli Ktp., nr. F-1141 el yazması. SG
Muģammed Pādşāh, Münşí. Anendrac. cilt I-III, İran-Tahran Meclis Ktp., nr. 3938-3940
taş basması. Anendrac
Naŝírí, Abdu’l-Cemíl. Kitāb-ı Türkí. Tahran Üniversitesi-Merkez Ktp., nr. 8336 el yazması.
NS
Necip, Emir Necipoviç (2008). Yeni Uygur Türkçesi sözlüğü. çev. İklil Kurban, 2. baskı,
Ankara: TDK. YUyg.Tr
Nevāyí, ‘Alí-şír. Külliyāt-ı Nevāyí. cilt I, Fransa-Milli (Paris Bibliotheque Nationale)
Ktp., nr. 316 el yazması. Külliyat-Yazma1
Nevāyí, ‘Alí-şír. Külliyāt-ı Nevāyí. cilt II, Fransa-Milli (Paris Bibliotheque Nationale)
Ktp., nr. 317 el yazması. Külliyat-Yazma2
Nevāyí, ‘Alí-şír. Külliyāt-ı Nevāyí. Tebriz-Milli Ktp., nr. 3582 el yazması. Külliyat-
Yazma-TB
282
Orucov, Aliheyder (2006). Azerbaycan Dilinin İzahlı Lüğeti. cilt I-IV, Bakı: Şerq-Qerb.
Azb.Tr.İzahlı
Ölmez, Zuhal Kargı (2013). “Çağataycadaki Moğolca Sözcükler”. VI. Uluslararası Türk
Dili Kurultayı Bildirileri III 20-25 Ekim 2008, Ankara: TDK, s. 3371-3377.
Öner, Mustafa (2009). Kazan-Tatar Türkçesi Sözlüğü. Ankara: TDK. Tatar.Tr
Özönder, Sema Barutçu (2011). ‘Alí Şír Nevāyí: Muģākemetü’l-Luġateyn (İki Dilin
Muhakemesi). 2. baskı, Ankara: TDK. MU
Özyetgin, A. Melek (2001). Kitābu’l-İdrāk li Lisāni’l-Etrāk. KÖKSAV, Tengrim Türklük
Bilgisi Araştırmaları Dizisi: 3, Ankara.
Paçacıoğlu, Burhan (2006). VIII-XVI. Yüzyıllar Arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı.
Ankara: Bizim Büro.
Poppe, N. (1992). Moğol Yazı Dilinin Grameri. çev. Günay Karaağaç, İzmir: Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
Poppe, N. (1994). Altay Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri: Karşılaştırmalı Ses Bilgisi.
çev. Zeki Kaymaz, İstanbul.
Rahimi, Farhad (2019). Fethali Kaçar’ın Çağatay Türkçesi Sözlüğü. Ankara: Akçağ.
Räsänen, M. (1969). Versuch eines Etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen.
Helsinki.
Reşíde’d-dín Fażlu’llāh Hemedāní (ş.1373). Cāmiu’t-Tevāríĥ. cilt I-IV, hzl. Muhammed
Revşen, Mustafa Musevi, Tahran: Elbürz. CT-Musevi
Ross, E. Denison (1994). Kuş İsimlerinin Doğu Türkçesi. Mançuca ve Çince Sözlüğü,
çev. Emine Gürsoy Naskali, Ankara: TDK.
Salihpur, Cemşid (ş.1370). Ferheng-i Cami-i Farsi be Türki-yi İstanbuli. cilt 1-2, Tebriz:
Lale.
Sarıca, Bedri (2014). Çağatayca-Farsça manzûm bir Lügat Nisâb-ı Türkî. Ankara:
Grafiker.
Sertkaya, Osman Fikri (1987). “Mongolian Words and Forms in Chagatay Turkish
(Eastern Turki) and Turkey Turkish (Western Turki)”. TDAY-Belleten, Ankara: TDK, s.
265-280.
Shaw, Robert Barkley (2014). Kâşgar ve Yarkend Ağzı Sözlüğü. çev. Fikret Yıldırım,
Ankara: TDK.
Starostin, S. A., Dybo, A. V., Mudrak, O. A. (2003). An Etymological Dictionary of Altaic
Languages. Leiden/Boston: Brill.
Sugahara, Mutsumi (2008). “Sanglâx Lugatindeki Kurmacalar”. çev. Manami Koyano,
Mustafa S. Kaçalin, Türk Dilleri Araştırmaları Festschrift in Honor of Talat Tekin, cilt
18, İstanbul, s. 393-411.
Şemsiyev, Parsa, İbrahimov, Sabircan (1972). Ali Şer Nevaiy Asarlari Lugati. Taşkent.
Şemsiyev
Şen, Mesut (1993). Gazi Zahirüddin Muhammed Bâbur: Bâburname Giriş-Metin (Kâbil
ve Hindistan Bölümleri)-Açıklamalı Dizin. Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul:
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. TB
283
Şeyh Süleyman Efendi (1298). Lügat-i Çağatay ve Türki-yi Osmani. I. cilt, İstanbul:
Mehran Matbaası. SL
Taş, İbrahim (2010). “Şeybāníler Dönemi Çağatayca Ķur’ān Tefsiri’nin Sözvarlığı
Üzerine Notlar”. International Journal of Central Asian Studies, cilt 14.
Tavkul, U. (2000). Karaçay-Malkar Türkçesi Sözlüğü. Ankara: TDK. Mlk.Tr
TDK (1993). Derleme Sözlüğü. cilt I-IX, 2. baskı, Ankara: TDK. Derleme
TDK (2009). Türkçe Sözlük. Ankara: TDK. Tr.Tr
Tekin, T., Ölmez, M., Ceylan, E., Ölmez, Z., Eker, S. (1995). Türkmence-Türkçe Sözlük.
Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 18, Ankara. Trkm.Tr
Tekin, Talat (1995). Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler. Türk Dilleri Araştırmaları
Dizisi: 13, Ankara.
Tekin, Talat (2004). “Ana Türkçede Z’leşme ve Ş’leşme”. MakalelerII, Ankara: Öncü
Kitap, s. 598-612.
Tekin, Talat (2013). MakalelerI. Ankara: TDK.
Temir, Ahmet (1955). “Türkçe ile Moğolca Arasındaki İlgiler”. Dil ve Tarih- Coğrafya
Fakültesi Dergisi, cilt 13, sayı 1-2, s. 1-25.
Temir, Ahmet (1986). Moğolların Gizli Tarihi. 2. baskı, Ankara: TTK. MGT-Temir
Toparlı, Recep (2007). Kıpçak Türkçesi Sözlüğü (2. baskı). Ankara: TDK. Kıpçak
Tören, Hatice (2001). ‘Alí Şir Nevāyí Sedde-i İskenderí: İnceleme-Metin. Ankara: TDK.

Tuna, Osman N. (1972). “Osmanlıcada Moğolca Ödünç Kelimeler. Türkiyat Mecmuası,
XVII, İstanbul, s. 209-250.
Tuna, Osman N. (1976). “Osmanlıcada Moğolca Kelimeler”. Türkiyat Mecmuası, XVIII,
İstanbul, s. 231-314.
Türkay, Kaya (2002). ‘Alí Şír Nevāyí: Bedāyi‘u’l-Vasaš Üçünçi Dívān. Ankara: TDK. BV
Vaŝŝāf, ‘Abdu’llāh. Tāríĥ-i Vaŝŝāf (Ferheng-i Vaŝŝāf bölümü). İran-Tahran Meclis Ktp.,
Sebt nr. 2221 taş basması (Bombay, h. 1269). FV
Vaŝŝāf, ‘Abdu’llāh. Tāríĥ-i Vaŝŝāf. İran-Tahran Meclis Ktp., Sebt nr. 2221 taş basması
(Bombay, h. 1269). Vassaf
Yaman, E., Mahmud, N. (1998). Özbek Türkçesi-Türkiye Türkçesi ve Türkiye Türkçesi-
Özbek Türkçesi Karşılıklar Kılavuzu. Ankara: TDK. Özb.Tr
Yudahin, K. (1988). Kırgız Sözlüğü. çev. Abdullah Taymas, Ankara: TDK. Krgz.Tr

284
THE COLLECTION OF ORIENTAL MANUSCRIPTS AT THE STATE AND
UNIVERSITY LIBRARY IN GOETTINGEN, GERMANY
Johannes Reckel *

Goettingen State and University Library was founded in 1734, three years before the
official opening of the new University of Goettingen in 1737 by the King of Hanover and
Great Britain, Georg II. The Kings of Hanover had also been kings of Great Britain since
1714. The new university was named Georgia Augusta after King Georg II who ruled as
Elector and Duke of Brunswick-Lüneburg in Hanover under the name of Georg August.
From its founding in 1734, the University Library in Goettingen followed a new and
revolutionary concept: the holdings of the library were primarily meant for use in scientific
research. They were chosen for their content and they were freely accessible to members
of the university. Before 1734, most libraries were collected by private individuals and
often by ruling monarchs or members of the nobility as a representative showcase to
exhibit the person’s wealth, power and taste.
The university and its library were financed by the King of Great Britain from Hanover.
A regular budget for acquisition of new books secured a fast growing library that also
attracted donors, who bequeathed their private libraries to the university library. During
the very first years the private library of the Hanoverian minister and nobleman Joachim
Heinrich v. Bülow, who had died in 1724 leaving behind 9000 books and 2000 maps, was
brought into the new library in Goettingen. Within the first thirty years of its existence, the
library grew to 50.000 volumes, mainly on the subjects of history, politics and law. The
collection of Uffenbach added more than 2300 titles on architecture, arts, mathematics
and technical sciences in 1770.
Shortly after the establishment of the university of Goettingen around 1734, Oriental
Studies became one of the subjects at the new university. During the 18th century this
meant mainly the cultures and languages of the Near East and the Middle East.
The first professor and scholar for Oriental Studies in Goettingen was the famous Johann
David Michaelis (1717-1791), who had studied at the University of Halle and came to
Goettingen in 1745 where he remained until his death in 1791. Oriental Studies at that
time were still firmly rooted in Hebrew Studies and Theology. But Michaelis went far
beyond this traditional range of research. He taught the Arabian language and arranged
seminars about the Koran and the Islam. Michaelis inspired the famous Danish Arabia
Expedition (1761–67), conducted by Carsten Niebuhr and Peter Forsskål. Michaelis was
also the director of the university library. His successor as director was Prof. Christian
Gottlob Heyne (1729-1812), who himself was professor for classical literature in Greek
and Latin as well as for history and archaeology. Heyne was simultaneously given the
post of director of the university library, a position he held until his death in 1812. Under
his directorship, the library, today known as the Göttingen State and University Library,
grew in size and reputation to be one of the leading academic libraries of the world, due to
Heyne’s innovative cataloguing methods and aggressive international acquisitions policy.
Heyne had built an impressive network of scholars who themselves would provide books
or information about new publications to Heyne.

* University of Goettingen, Goettingen, Germany


285
From 1763 to 1812, Christian Gottlob Heyne, professor of classical literature, was the
director of the library and during his time led an extensive correspondence with scholars
all over the world who sent him foreign literature, including books in oriental languages.
One of his correspondents was Georg Thomas v. Asch.
Georg Thomas v. Asch was born on the 12th of April 1729 in St. Petersburg. His
parents were Germans from Silesia. During the reign of Peter the Great, many German
intellectuals and craftsmen were asked by the Czar to settle in Russia and help to build
a modern state. At the age of 15, Georg Thomas was sent to the University of Tübingen
to study medicine. Three years later he moved to Göttingen University to continue his
studies to gain a degree as doctor of the medical sciences in 1750.
After receiving his doctorate in 1750, he returned to St. Petersburg and joined the Russian
National Service. Asch became a municipal physician in 1752, and in 1763 Catherine
the Great (1729-1796) made him a member of the Russian Empire’s highest medical
commission. He served as a physician general to the Imperial Army during the Russian-
Turkish War (1768-74) and in 1777, Catherine the Great appointed him councilor of state.
He died in 1807.

Over 50 years he kept in close contact with the professors in Göttingen, especially with
Prof. Heyne. In 1771 during the war between Russia and the Turks he started sending
large boxes with handwritten and printed material, ethnological objects and other items
of interest, like minerals, costumes, coins, maps, tea and stuffed animals to Göttingen.
More than 120 letters to Prof. Christian Gottlieb Heyne and more to other professors in
Göttingen accompanied these gifts. During more than thirty years over 2000 printed books
and over 250 manuscripts reached Göttingen. The university’s Museum of Ethnography
(“Völkerkundliche Sammlung”) houses, apart from the famous James Cook collection, a
large collection of ethnological objects depicting the life of the arctic peoples of Siberia,
Central Asia and Alaska based mainly on the numerous gifts donated by v. Asch, 1 whereas
the manuscripts and books are kept in the State and University Library in Göttingen.2

The large bulk of the manuscripts was collected by v. Asch during the Russian-Turkic
war. Many of them were rescued from looted cities. Most are in the Arabic and Turkic
languages, some in Tatar and Persian, many richly illuminated. Several manuscripts
in the Mongolian and Oirat languages should also be mentioned, many of which were
obtained via the members of the Herrnhut mission amongst the Oirats or Calmuck at
Sarepta on the banks of the River Volga. Some of the missionaries there learnt the Oirat
language and script. Hence a manuscript notebook by Justus Friedrich Malsch, containing
several poems and observations about the Oirat people and language (ms Asch 143) and
notes by Johannes Jährig are preserved in the v. Asch collection. Jährig later travelled
widely amongst the more eastern Mongolian peoples near the Chinese border, collected
manuscripts for v. Asch and became the chief informant for Peter Simon Pallas (1741-
1809), the famous traveller through Siberia, whose book on the Mongols “Sammlungen
historischer Nachrichten über die Mongolischen Völkerschaften” (St. Petersburg 1776-
1801) is mainly based on Jährig.
1
The ethnological collection: Hauser-Schäublin, Brigitta, and Gundolf Krüger, eds., Sibirien und Russisch-
Amerika : Kultur und Kunst des 18. Jahrhunderts [Siberia and Russian America: Culture and Art From the
1700s] (München: Göttingen, 2007). From now on, citations for this article will be formatted in the standard
Chicago style instead of the Chicago author-date style, which Horizons has preferred since 2013.
2
Glitsch, Silke, and Elmar Mittler, eds., Rußland und die „Göttingische Seele“: 300 Jahre St.Petersburg
Göttingen, 2003, 287-322.
286
It was via the mission station amongst the Kalmyk at Sarepta that firsthand knowledge
about Oirat, and in a wider sense, Mongolian language reached Germany and Western
Europe. Sarepta can be seen as the starting point of Mongolian studies in Germany.
Sarepta was founded in 1765 in the vast steppes between the Caspian Sea and what is now
Volgograd. The Moravian brethren arrived in Sarepta, which was just a plot of wasteland,
without speaking a word of the Kalmyk language. In order to communicate with the
Kalmyk they had to learn their language. The young Justus Friedrich Malsch arrived in
1766. He died there in 1778 of consumption, barely 40 years old. He learnt the language
and script of the Kalmyk fast. His progress in learning together with copies of letters,
poems, and a translation of the Christian liturgy were recorded in his notebook which
was preserved and sent to Goettingen by v. Asch. It marks the beginning of German
Mongolian studies.
Georg Thomas v. Asch sent further Kalmyk material to Goettingen, including manuscripts
by another early missionary from Sarepta, Johannes Jährig, who later went to Siberia
and lived amongst the Buryat Mongols near Lake Baikal. He wrote the first European
grammar for the Tibetan language, and his reports about the Mongols became the basis
of the two volumes that Peter Simon Pallas published under his own name in 1776 and
1801.3 Jährig was married to the daughter of Georg Moritz Lowitz, who was professor
of mathematics at the University of Goettingen since 1755 and from 1762, head of
the astronomical observatory. Later he went to St. Petersburg where his son became a
professor of Chemistry. Jährig and v. Asch had personal contact with each other via the
Academy of Sciences in St. Petersburg, where Jährig was employed after he left Sarepta.
Furthermore Jährig was a member of the Royal Academy of Sciences in Goettingen.4 It
was v. Asch who announced the death of Jährig in St. Petersburg in 1795 in a letter to
Prof. Heyne in Goettingen.5
Malsch, Jährig and v. Asch are the three names connected to early oriental manuscripts
and books in Goettingen.6 Amongst the manuscripts and books sent by v. Asch there are
also Chinese, Tibetan and Japanese items, which were rarely seen in Western Europe at
that time.
Many of the books by Pallas have been digitized. Goettingen State and University Library
is digitizing large numbers of old printed material, especially from the 18th century, but
3
Peter Simon Pallas, Sammlungen historischer Nachrichten über die mongolischen Völkerschaften (St.
Petersburg, Frankfurt: Leipzig 1776–1801).TRANSLATION TO ENGLISH IS NECESSARY (all sources
please) German may remain, but we have to add English translations.
4
Cf. Geschichte der Universität Göttingen in dem Zeitraume von 1788 bis 1820, Band 3 von Heinrich Saal-
feld, Hannover 1820 S. 507, Nr. 129 („Von den seit 1787 vorhandenen Correspondenten sind seitdem mit
dem Tode abgegangen: …129. Johann Jährig Dolmetscher zu Petersburg seit 1790 gest. 1796 (sic!)“), dig-
itized by google: see https://play.google.com/books/reader?id=x1ldAAAAcAAJ&printsec=frontcover&out-
put=reader&hl=de&pg=GBS.PA507 and https://books.google.de/books?id=x1ldAAAAcAAJ&pg=PA507&lp-
g=PA507&dq=johann+j%C3%A4hrig&source=bl&ots=XM9-dW3i0k&sig=hhF5RLtreJq6swfGg-fmg-
pRg0Zo&hl=de&sa=X&ved=0ahUKEwj2uOSnxvLLAhWBXRQKHc9TBqk4ChDoAQgwMAU#v=onep-
age&q=johann%20j%C3%A4hrig&f=false.
5
Karlheinz Schweitzer, Johann Jährig und seine Zeit (Büdingen: Geschichtswerkstatt Büdingen, 2008) 42:
Georg v. Asch in einem Brief an Heyne in Göttingen: „Der mongalische Translateur Johann Jährig ist auch bald
nach seiner Zurückkunft aus Kiachta alhier den 15./26. Junius 1795 gestorben. Seine verwittwete Frau, eine
Schwester unseres Chymikers Hm. Lowitz, ist ohne Kinder und ohne Vermögen nachgeblieben.“
6
The catalogue of the manuscripts of the v. Asch Collection at the State- and University Library in Goettingen has
been published: Meyer, Wilhelm, ed., Verzeichnis der Handschriften im Preussischen Staate 1 (Hannover), Part
1 (Die Handschriften in Göttingen), vol. 3 (Universitäts-Bibliothek : Nachlässe von Gelehrten, Orientalische
Handschriften. Handschriften im Besitz von Instituten und Behörden) (Berlin:, 1894), 22-75. This catalogue is
now also online available under http://www.manuscripta-mediaevalia.de/hs/kataloge/HSK0719.htm
287
also from later and earlier times.
These digitized old books and maps and some manuscripts can be accessed via the library
webpage: www.sub.uni-goettingen.de. Please click on “English” on right hand top corner.
Then on left side “Copying and digitising.” Then “Goettingen Digitisation Centre.” Then
on top line of the central German text-block click on “Göttinger Digitalisierungszentrum.”
Then again for the English flag on left side. You will now see a list of collections of
digitized books you can access directly to read. If you just look for the digitized items
of the V. Asch collection, go to https://gdz.sub.uni-goettingen.de/index.html and insert
“Asch” in the slot provided. Other digitised items from the v. Asch collection can be
accessed via the website “Meeting of Frontiers”, which is in Russian and in English.
Here some old maps can also be viewed:http://frontiers.loc.gov/intldl/mtfhtml/mfdigcol/
subcoll.html.
In the first half of the 20th century two world wars left Germany in ruins. As a solution to
rescue the foundations of scholarship and research in the field of the humanities, and the
natural, technical and social sciences, the “Notgemeinschaft der deutschen Wissenschaft”
(EmergencyAssociation of German Sciences) was founded in 1920 and refounded in
1949. In March 1949 also the “Deutsche Forschungsrat” (German Research Council)
was founded in Göttingen with a more scientific-political agenda focusing on research
policy. In 1951 the “Notgemeinschaft der deutschen Wissenschaft” and the “Deutsche
Forschungsrat” merged into the “Deutsche Forschungsgemeinschaft (DFG)“ (German
Research Foundation). All three organizations were central national organizations, in
contrast to the usual German system of regionally organized universities and research
centres. Higher education and research in Germany until today is not centrally organized
or focused on a couple of elite universities.7
Similarly, and different from France, Great Britain and other states there was no central
national library. Only in 2009 the “Deutsche Nationalbibliothek” was founded, with two
houses, in Frankfurt and Leipzig, though a a predecessor, “Deutsche Bibliothek” had
existed since 1990. The German National Library collects only material published in
Germany since 1913 and thus is of only very limited significance as it does not collect
foreign or older books.
To ensure a broad basis for research in all subjects, a centrally managed system of
“Sondersammelgebiete” or “Special Collections” was introduced in 1949. This system was
managed by the “Notgemeinschaft der deutschen Wissenschaft” and then the “Deutsche
Forschungsgemeinschaft” (DFG) and was largely funded by the German government.
Although its organization is semi-independent, the DFG and the money distributed by
this organization are nearly completely tax funded.
Because Germany has no central National Library in the sense of the National Library of
Korea or the Library of Congress in the USA, the DFG in 1949 appointed different large
university and state libraries in Germany to build special collections on different subjects.
A good system of inter-library loans would ensure that scholars all over Germany could
have access to these special collections. Thus Goettingen State and University Library
was appointed to collect all literature in and on the languages of the Altaic peoples, their
history and culture, including Korean. Books on economics or natural sciences are often
collected in other libraries. Göttingen has other special collections, partly funded by the
DFG, on Finno-Ugric Studies, Mathematics, Anglo-American Culture and Geosciences.
7
Stamm-Kuhlmann, Thomas, Zwischen Staat und Selbstverwaltung. Die deutsche Forschung im Wiederaufbau
1945–1965 (Verlag Wissenschaft und Politik: Köln, 1981).
288
From 2014 onward, the old “Sondersammelgebiete” (engl. “Special Collection Areas”)
have been renamed as “Fachinformationsdienste” (engl. “Special Information Service”).
The Special Information Service for Central Asia and Siberia has been established
in Göttingen in 2019. http://gepris.dfg.de/gepris/projekt/414016541?language=en It
collects printed material in the autochthonous languages of that region, including the
Middle Asian republics of Uzbekistan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Turkmenistan, Mongolia
and the region of Sinkiang.
The library has its strength in the close cooperation between it and the university. Prof.
Gerhard Doerfer (1920-2003) formed and led the Altaic Studies department at Goettingen
University for many years, which together with the large collection of Altaic literature
made Goettingen a centre for Altaic Studies in Germany.
For nearly 30 years Dr. Hiu Lie, who had originally studied at Seoul National University
(SNU) under Profs. Yi Ki-moon, Yi Sung-nyeong and Yi Heui-seung and then gained his
doctorate under Prof. Gerhard Doerfer in Goettingen in 1969, built the largest collection
of Korean literature in Germany at the Goettingen State and University Library. There are
now far over 100,000 Korean titles at this library. Korean books come from North and
South Korea and from China, and there are a small number of Korean newspapers and
books also from Russia and Central Asia. Hiu Lie also collected pre-1910 Korean Soseol
literature on microfilm from archives and libraries all over the world and published a
special catalogue for this material.8
The sub-collection of North Korean material with over 6,000 titles is valuable in itself, as
almost the only access to this closed society is through its own publications.
Within the Altaic Collection some sub-collections like the Mongolian collection with
about 20,000 titles or the Sinkiang collection with over 6,000 Uyghur titles and further
material in other languages, from that region like over 5000 titles from Kazakhstan are
worth mentioning. These special collections are the best in their field in Europe.
The “Special Information Service for Central Asia and Siberia”, continuing the Special
Collection of Altaic literature without Korea, has been established in Göttingen in 2019.
http://gepris.dfg.de/gepris/projekt/414016541?language=en It collects printed material
in the autochthonous languages of that region, including the Middle Asian republics
of Uzbekistan, Kazakhstan, Kyrgyzstan, Turkmenistan, Mongolia and the regions of
Sinkiang and Siberia. The Special Information Service is designed as a link between
research in Germany and scholars in Central Asia and Siberia. It collects information about
online projects and publications in Central Asia. It also organizes regular international
conferences and workshops and topics related to Central Asia.
Since 1994, the catalogue of the State and University Library has been online and all
cataloguing after that date has been done online as the Online Public Access Catalogue
(OPAC) replaced the card catalogue. Until 1946 all books were catalogued in leather
bound volumes, which are still preserved. The old alphabetical card catalogue for the
years 1946 to 1993 has been digitized and then the original destroyed. The systematic
card catalogue had been only partly preserved, and we now see that up to 10% of the titles
from the old library cards cannot be found in the OPAC. This shows us how important the
old cards were or would be even today.

8
Lie, Hiu, Katalog der älteren koreanischen Erzählliteratur Kososŏl in der Niedersächsischen Staats- und
Universitätsbibliothek Göttingen (Thunum, 2003).
289
Much systematic information for each title, like the code for the country of origin or
the language code is now available online for titles after 1994, and makes searches for
literature in a certain language etc. much easier. Unfortunately, these new codes were not
used when the catalogue data from the old card catalogue was digitized after 1994, and
so it is difficult to give exact figures for older Korean titles in the library. Unfortunately,
again, the systematic card catalogue for Asia has also been destroyed.
The State and University Library has several buildings. The old, historical building in
the town centre houses older books up to 1900, also maps and the Digitization Centre
and other departments. The new library built after 1985 contains books and material
published after 1900. In 2012 a new reference library for the humanities was opened. The
Cultural Studies Divisional Library (BBK) comprises 22 libraries of various seminars and
institutes of the Faculty of Humanities, interdisciplinary centres and the Göttingen State
and University Library. It is situated in the new building of the Cultural Studies Centre.
The Goettingen State and University Library holds about 8 million titles in all. Soon
after World War II the systematic order by which books and journals were organized on
the shelves and in the catalogue was given up and a more economical and space saving
numerical order was introduced. Every incoming title now gets just a number. Thus a
book about Korean literature now may have a neighbor about mathematical science or
about geology. This makes it impossible to find literature on one subject together on the
shelves. Thus cataloguing now must include very detailed information about each title to
make it searchable in the OPAC.
The online catalogue of Goettingen State and University Library (SUB) is available at
www.sub.uni-goettingen.de. On this homepage there is a slot at the top of the page for a
title search. Click into the slot and you get a range of catalogues. The GBV (GVK) Union
Catalogue offers results from the northern and eastern German libraries in the Common
Library Network of the German states Bremen, Hamburg, Mecklenburg-Vorpommern,
Niedersachsen, Sachsen-Anhalt, Schleswig-Holstein, Thüringen and Berlin. If you don’t
choose any catalogue you will always get the results from the Goettingen catalogue which
also shows holdings from smaller branch libraries of different institutes. The OPAC in
Goettingen is unfortunately not able yet to show Asian titles in the original script. For this
you have to use the GBV Union Catalogue.
There are different ways to access literature via the online catalogue OPAC:
Go to the homepage of the Goettingen library: www.sub.uni-goettingen.de
One of the easiest ways is by inserting keywords into the search slot of our homepage.
These keywords are mainly in German. If you insert “Sinkiang” or “Xinjiang” you
will get a rich selection of literature on Sinkiang. Likewise you can use keywords as
“Sibo, Uiguren, Muqam, Kleidung (garment), Musik, Dunhuang, Islam, Seidenstraße
(Silkroad)” etc. You can use two or more keywords at a time, to narrow down the search.
If you use “Sinkiang Kasachen” you will get literature on the Kazakhs of Sinkiang. If
you type “Dunganen” you get literature on the Hui or Dungans within and outside China.
“Islam China” might also be a useful combination.
Keywords have been used in cataloguing especially during the last 20 years or so, but
they become sparse for older titles.
You can also look for books in certain languages. The search key for language is either
spr or lng. Search key lng does not always work, or only if you selected English as the
290
language of the homepage, so please use spr followed by the language code, e.g. “spr uig”
for Uighur books. You can combine search keys. The search key for country is lcd. Add
the country-code, e.g. “lcd XB-CN” for titles from mainland China. If you combine: “spr
kaz and lcd XB-CN” you get all books from China in the Kazakh language.
You will find these special search keys by going onto the homepage, click onto “English”
or British flag, click into the search slot, click onto first option GUK. Click onto Help
and then onto Special search keys. Unfortunately, the English version of this page is not
complete. Please click onto German, scroll down to point 5 and 6 (4) for lists of these
codes. If you arrived at Point 5 or 6 click onto “neue” in the first sentence to get the new
language and country codes or use these Links http://www.gbv.de/du/katricht/anhang02.
pdf
http://www.dnb.de/SharedDocs/Downloads/DE/DNB/standardisierung/inhaltsers
chliessung/laenderCodesAlph.pdf?__blob=publicationFile
As for older books, these codes were not always used. Hence it may be necessary to
search for the place of publication, code “vlo” or “ver”. For example “Urumchi” or
“Urumqi” etc. resulting in: “vlo urumchi or urumqi or Ürümči or Wulumuqi or Wu lu
mu qi’’ . There may be many ways to spell one placename! Chinese names are now given
syllable by syllable separated by blanks, but they used to be written as one word until a
few years ago. Again you can combine the place name with a language based search, e.g.
„(vlo Qäšqär or Ka-shi or Ka shi) and spr uig“ , when looking for Uighur literature from
Kashgar. Again you can use a combination of keywords “sw” and language “spr”, e.g.
“sw Schulbuch and spr uig” for schoolbooks in the Uighur language.
Sometimes German codes like spr instead of English lng don’t work. So if you have
clicked onto the English flag, try lng uig etc. The quotation marks sometimes don’t work
with language search. So try the backslash instead, i.e. spr\kor for Korean books. The
computer nerds in the background like to change the programmes now and then without
telling anyone.
Please keep in mind, that in case of multiple searchwords combined by “or”, if followed
by a further searchkey(s) added with “and”, the first complex has to be put in brackets.
You can also limit your search by looking for literature published before or after a certain
date. Use code “jhr” and the symbols “< “or “>” followed by a date. Thus “(vlo Seoul or
Soul) and jvu <2000” will get you about 20.000 titles of books published in Seoul before
the year 2000. If though, you have clicked onto the German flag you have to change one
of the search keys, i.e. “jvu” has to become “jhr” for a successful search.
It tends to be the easiest way to use the search slot on the homepage of the SUB. If you
use the search slot of the GUK, please make sure that the search category is set on “[ALL]
all words’’ or the appropriate search category.
Often it is best to search for a specific title using an internet search engine to gain the
ISBN or ISSN. This number can be copied and pasted into the search slot of the GUK
(search category: [NUM] any number) or the SUB homepage. This way you avoid
possible problems with changing transcription systems.
Chinese, Korean, Mongolian original scripts are increasingly used for cataloguing. At
the moment you can’t see the original script using the GUK. If you click into the slot on
the homepage of the SUB, select second catalogue. This GBV Union Catalogue will also
291
show the holdings of other libraries in Northern Germany and it can display Chinese and
other foreign scripts, though there are still some problems with the Uiguro-Mongolian
script.
The GUK also offers the possibility of a systematic search via the GOK (Goettingen
online classification), used for titles since 1994. So please click onto Systematic
Search. Unfortunately, parts of the following pages are not available in English. Choose
“Philologien” for language based search. Then Ural-Altaic philology > Altaic languages
> Turkic languages > Eastern Turkic languages etc. If you then select a certain language
like Uighur, you can further narrow down your search by the number that follows the GOK
language code JPC. Thus 636 stands for novel, 632 for poetry etc. Numbers beginning
with 4xx are for books that contain works by more than one author.
If you feel comfortable with the German language you may find the following side
very helpful: http://www.eromm.org/project/doku.php?id=sacher:gok Here the GOK is
organized in a more user friendly way. Click on Ethnologie and then on QMA. Scroll
down to Mittel- und Nordasien (Middle and Northasia), to find the titles about the
ethnology of the peoples of Middle- and Northern Asia. QMI is for Turkey.
History of the Middle Asian republics is under PUJ, the Osman Empire under PU 240 ff,
and the history of Turkey under PSB.
The section for Centralasian and East Asian history is not displayed properly at the SUB
homepage. Please use the www. eromm… link.
The following page by Stephan Heupst, who works at the SUB Goettingen for Eastasian
literature, offers several useful links and converters for East- and Centralasian languages.
It is only available in German.

292
DONGOİN-ŞİREE METNİNİN YENİ OKUNUŞU VE AÇIKLAMASI

Karcaubay SARTKOCA*, Cantegin KARCAUBAY**

ÖZET
Moğolistan’ın Tüvşinşireet bölgesindeki Sükhbaatar eyaletinin batıdan güneye doğru uzanan
açık araziyi yerel halk “Dongoin Şiree” diye adlandırır. 2010 yılı Moğolistan Devlet Üniversitesi
Arkeoloji-Antropoloji Bölüm Başkanı, Prof. Dr D.Tümen’ın başkanlığındaki araştırma heyeti
Dongoin-Şiree anıtını bulmuştur. 2011 yılında Ts.Bolorbat’ın başkanlığındaki “Tarihi eserleri
korumak” amaçlı araştırma grubu Dongoin-Şiree’deki anıtta eski Türk yazısıyla yazılan metin
olduğunu belirmiştir. Bu bilgilerin doğrultusunda Temmuz 2011’de makale yazarları K. Sartkoca
ve C. Karcaubay başkanlığındaki heyet Dongoin-Şiree’ye gitmiş ve civarın zeminini araştırmış,
eskiz fotoğraflarını çizmiş, yer yüzündeki açıktaki sütunların fotoğraflarını çekmiştir.
Bu makalede Dongoin-Şiree metninin araştırılma ve tanıtılma durumu incelenerek, metinin yeni
okunucu sunulmuştur. Sonuçta Dongoin-Şiree anıtındaki metinin 2. Türk Kağanlığından kalan
önemli tarihi eser olduğu belirtilmiştir.

Anahtar Kelimeler: eski Türkçe, Gök Türk, anıt, Dongoin-Şiree metni.

Yeri: Kuzey Moğolistan. Kordinatı: N 46°3’04,1’’; E 111°49’32,5’’.


Deniz seviyesinden 1051m yükseklikte olan Sükhbaatar eyaleti, Tüvşinşireet
bölgesindedir (resim 1). Batıdan güneye doğru uzanan açık araziyi yerel halk “Dongoin
Şiree” diye adlandırır. Yaklaşık olarak 20 km uzunlukta olan bu arazinin iki yanı kaya
gibi, ortadaki açık alan ise atın sırtı gibidir. İki taraftaki kayaların yüksekliği ise 30-40 m
(resim 2). Bu anıtın batısında 1,5 km uzaklıkta başka bir Gök Türk anıtı da bulunmuştur.
Anıtın kuzey-güney tarafında 30 metrelik bir yerde ve 25 metrelik başka yerde de anıt
bulunmuştur. Delgerkhan dağının güneyindeki Üneg (“tilki”) adlı tugay merkezinde
de bir anıt bulunmuştur. Bu anıt Dongoin-Şiree anıtının güney-batı tarafında 24,6 km
mesafede bulunumuştur. Bu anıtta 4 sütun vardır. 4 sütunda da Gök Türk yazısıyla yazılan
metin ve dağ keçisi damgası vardır. Şimdiye kadar buraya arkeolojik kazı yapılmamıştır.
Bunların dışında Ünegt tugay merkezinin Dip (derin) koridor adlı bozkırından başka bir
kadim Türk anıtı bulunmuştur. Bu anıt Ünegt tugay merkezinin batı güney tarafında,
tugay merkezinin 14,5 km mesafede (Dongoin-Şiree’den 38,6 km uzakta) bulunmuştur.
Anıtta toplam 9 sütun vardır. Yer yüzeyinde açıktaki beşinci sütunda Eski Türkçe 2 satır
metin vardır. İkinci sütunun insan heykeli olduğu benimseniyor. Genel olarak arkeolojik
kazı çalışması yapılmamıştır.
Dongoin-Şiree anıtının batı güney tarafında anıttan 31,8 km mesafelik “Boltsgor” adlı
yerde başka bir kadım Türk anıtı vardır. Burada iki farklı yerde iki saganatas var ve her
saganatas’ta 4 tane büyük taş vardır.
Bu demek oluyor ki, Delgerhan dağının güney batı tarafındaki 50*50 km bozkırda kadım
Türklerin tarihi medeni açıdan çok sayıda önemli eserleri bulunmaktadır. Arkeolog
Ts.Bolorbat’ın Tarihi eserleri korumak amaçlı yapılan ve Tüvşinşiret yerindeki “Gurvan
Saikhan” şirketinin birleşik projesi kapsamında yapılan araştırmaya göre bu civarlarda
375 tarihi kültürel miras bulunduğu belirtilmiştir.
* L. N. Gumilev Avrasya Millî Üniversitesi, Nur-Sultan, Kazakistan,
* * L. N. Gumilev Avrasya Millî Üniversitesi, Nur-Sultan, Kazakistan
293
Bu bölgenin zemini yumuşak ve otluğu zengindir. Büyük nehirler olmasa bile yer altı
suları çoktur. Bu sular yer yüzüne çıkıp küçük çayırlar olarak yayılmaktadır. Hayvancılık
için yılın dört mevsiminde de elverişlidir. Burada yaşayan yerel halk kış ve bahar için
büyük miktarda hazırlık yapmazlar. Hayvanları bütün yıl otlakta beslenirler. Yerel halk
koyun, keçe, at, sığır ve deve yetiştirirler. Özellikle çok sayıda at beslerler. Yük taşımı
için eskiden gelen üslupla 4 tekerlekli ağaç araba kullanırlar. Bölge hayvanlara sengin.
Geyikler on binlerce gezerler. Göçebelerin yaşamı için en elverişli bölgedir.
Araştırılma durumu:
2010 yılı Moğolistan Devlet Üniversitesi Arkeoloji-Antropoloji bölüm başkanı, profesör
D.Tümen’ın başkanlığındaki heyet Dongoin-Şiree anıtın bulmuştur (Tümen M, 2010: s.
169). 2011 yılında Ts.Bolorbat’ın başkanlığındaki “Tarihi eserleri korumak” amaçlı çalışan
grubu Dongoin-Şiree’deki anıtta eski Türk yazısıyla yazılan metin olduğunu belirmiştir
(Gonçigsüren B, 2011: s. 55). Bu bilgilerin doğrultusunda 2011 yılın 4 Temmuzda bu
çalışmanın yazarları (K. Sartkoca, K. Cantegin) başkanlığındaki heyet Dongoin-Şiree’ye
gitmiş ve civarın zeminini araştırmış, eskiz fotoğraflarını çizmiş, yer yüzündeki açıktaki
sütunların fotoğraflarını çekmiştir. Her biri 5-10 ton ağırlıkta olan sütunları devirmek
mümkün olmadığı için görememiştir (Sartkoca K, 2012: s. 18).
Arkeoloji enstitüsü müdürü D. Tseveendorj’a bu anıtta beraber araştırma yapmak için
istekte bulunduk. 2012 yılın 3 Temmuzda D.Tseveendorj ile birlikte anıt yerine gittik.
D. Tseveendorj anıtın çalışmaları için arkeolog B.Tsogtbaatar ile görüşeceğini belirtti.
Bundan sonra bu anıtın çalışma iznini bize değil, Moğolistan-Japonya birleşik heyetine
vermek üzere karar alındı. Japonya’nın Osaka Üniversitesinin profesörü T. Oosava
ile “Doğu Moğolistan’ın kadım Türk dönemine ait tarihi ve arkeolojisi” adlı projenin
sözleşmesine imza attılar ve Dongoin-Şiree anıtında çalışmaya başladılar.
2013 yılı 6-10 Haziranda B.Tsgotbaatar’ın önderliğindeki grup ilk deneme kazı işlemleri
sırasında toprak altındaki birkaç sütunu yeryüzüne çıkardı ve metinlerine estampaj
yaptılar (Mönhtulga R, 2013: s. 5). Türkiye’den Prof. Dr. Mehmet Ölmez bahsini
yaptığımız sütunlarla ilgili çalışmaları gözden geçirdikten sonra bu anıt hakkında fikrini
bildirdi (Ölmez M. 2017: ss. 161-178).
Moğolistan Bilimler Akademisi Tarih-Arkeoloji araştırma enstitüsünün araştırmacıları
R. Mönhtulga, Japonya Osaka Üniversitesinin profesörü T.Oosavaların aldığı estampaja
dayanarak metni ilk kez okudu, Dongoin-Şiree’deki eski Türk yazısının okunuşunu
“Kadim Türklerin tarihi ve kültürü” adlı uluslararası konferansta ilan etti (Mönhtulga R.
2015).
Moğolistan Bilimler Akademisi Tarih-Arkeoloji araştırma enstitüsünün müdürü
D.Tseveendorj’ın başkanlığındaki heyet Dongoin-Şiree anıtının yerine 2013 ylın 20
eylülünden itibaren 18 gün arkeolojik kazı çalışmaları yaptı (Tseveendorj Ts. 2013).
Bu çalışma esnasında Moğolistan Bilimler Akademisi Astronomi ve Jeofizik araştırma
enstitüsü ile jeoradar çalışma da yapılmıştır (Nambayar 2013.)
Moğolistan-Japonya birleşik “Doğu Moğolistan’ın kadım Türk dönemine ait tarihi ve
arkeolojisi” projesi kapsamında 2015 yılın eylülünde 20 gün kazı çalışması yapılmıştır
(Tsogtbaatar B. 2017). Bu çalışma esnasında arkeolojik eserlerin dokümantasyonu için
Walkera QRX-350 Phantom-3 ve DJI-Insfire-1 Phantom-4 dronları, Trimble s55 Total
station aletleriyle beraber profesyonel fotoğraf makinaları kullanılmıştır.
Yukarıda bahsi geçen alan çalışmaları ve arkeolojik kazı çalışmaları neticesinde
Moğolistan Bilimler Akademisi Tarih-Arkeoloji araştırma enstitüsünün araştırmacıları:
294
B.Tsogtbaatar, N.Erdene-Oçir, G.Lhundev, B.Batdalai, E.Amarbold, G.Angaragdölgöön;
Japonya’dan: T.Oosava, Ş.Saytolların tarafından “Dongoin-Şireenii dursgalin arheologiin
sudlal” (Dongoin-Şiree anıtına yapılan arkeolojik çalışma) eseri 2017 yılında yayımlandı.
Çalışmamızda bu eserin yanı sıra R.Mönhtulga ve T.Oosavalar 2015 yılında “Dongoin-
Şiree anıtındaki eski Türk metinlerin ilk okunuşu” adlı eserinden de faydalandık. Çünkü
bu son eser metnin orijinal halidir.
Eser yayın evinden yayımlandığı anda halkın ortak mirasına dönüşür. bununla beraber
anıt Moğolistan’daki eski Türk yazılı anıtların biridir. Türk halkların tarihi kültürel eseri
olarak son derece önemsediğimiz için de “Orhon yazıtlarının tam Atlası” adlı temel
eserimizde bu anıttan bahsettik.
Moğolistan Bilimler Akademisi Tarih-Arkeoloji araştırma enstitüsü, Japonya’nın birleşik
alan çalışması son derece profesyonel iş çıkarmışlardır. Bu çalışma esnasında Moğol
arkeologların uluslararası çapında mesleki anlamda son derece geliştiğini de gösterdi.
Bu sebepten dolayı enstitünün eski müdürü Dr. Akademik D.Tseveendorj ve günümüz
müdürü Dr. S.Çuluun, arkeologlar B.Tsogtbaatar, N.Erdene-Oçir, G.Lhundev, B.Batdalai,
E.Amarbold, G.Angaragdölgöön, jeolog D.Garamjav, Japon profesörleri T.Oosava,
Ş.Saytollara çok teşekkür ederiz.
Tanımlaması:
Moğol arkeologları sarp ettiği çok emeğin neticesinde anıt alanının baştaki kuruluşunun
rekonstrüksiyonunu yapmışlardır. Anıtın asıl alanı eğik köşeli, her yanı eşit, dörtgen
biçimindedir. Ölçüsü 12*13m (resim 3).
Anıt alanının dışındaki çay veya koridoru 165 sm derinlikte kazınca, çayın genişliği 60
sm, yukarı yer yüzü katının genişliği ise 200 sm olmuştur. Bu çayın dışını kaplayan duvar
olmuş. Bu duvar rüzgar, kar, yağmur, hayvanlar tarafından tahrip edilmiş ve anıt alanı
oyuk olarak kalmıştır (Tsogbaatar B. 2017: ss.36-37).
Dörtgen şekildeki alan içerisinde 1 tane sagana taş (4 tane döşeme taştan oluşuyor)
vardır. Sagana taşın 4 döşeme taşı çok kötü derecede yıkılmış veya yıkmışlardır. Sadece
bir tanesinin parçaları korunmuş. Saganatas beyazımsı gri granit taştan yapılmıştır.
Sagantas’ın ön tarafına hayat ağacı sembolü olarak yedinci sütunu dikmişlerdir. Dörtgen
şekildeki alanın içerisinde ön taraflara (N 8, 9, 10, 11’ci sütunlar) ve arka tarafına (N 3,
4, 5) dört dörtten, batısına 3 tane (N6, 14) sütunlar dikilmiştir. Bu yüzden bu sütunları
yıkınca yere girmiş kısmından dolayı ilk konumunun belirleyebiliriz (resim 4). Anıta
sütunların nasıl dikildiğini Moğol arkeologlar çok iyi gösterebilmişlerdir (resim 5).
Arkeolojik kazı çalışması esnasında sütunların 48 parçası bulunmuştur. Onları biriktirince
14 sütun elde edilmiştir. Sütunların en yükseği 6,4 m, en kısası 3,32 metredir. 11 sütunda 17
türlü 79 damga simgelenmiştir. Bunun dışında silinmiş, yarısı silinmiş, metinlerin üstüne
simgelenmişlerin toplamı 40 civarındadır. Bunlar özellikle N6, 8, 9, 10, 11’ci sütunlardaki
yazıları okumak için zorluk olmuştur (Tsogbaatar B. 2017: s. 5). Anıt için faydalanılan
taşlar Dongoin-Şiree’den 10 km mesafedeki Delgerhan dağının 6 noktasından alındığını
jeolog D.Garamjav laboratuvar analizleri sonucunda söylemiştir (ss. 81-87).
14 sütunun sadece üçünde metin vardır. I. sütuna 130 kelime, II. sütuna 536 kelime,
III. sütuna 250 kelime yazılmıştır. Bunların içinde “ebim-e” ifadesi 749 defa, “begim-e”
ifadesi 152 defa, žerim-e ise 46 kez tekrarlanmıştır.
Bu üç ifadeyle birlikte metinde neden yazıldığı ve neden 14 sütun dikildiği sorularına
cevap verecek nitelikteki “ušuɣ” ve “ajyq”, “ab” sözleri metinin anahtar kelimeleridir. Bu
295
üç sözün R.Mönhtulga, T. Oosavalar doğru cevirisini verememişlerdir. Onların dünyaya
bakış açısı Türk olmadığı için bu birimleri doğru yorumlamaları zordur. Fakat Mehmet
Ölmez ise bu kelimeler hakkında görüşünü bildirmemiştir. Buradaki “ušuɣ” kelimesi 2
kez tekrarlanmıştır.
II. sütunun W.2a numarasında:

296
297
Sütundaki damgalar

298
Bu damgaların içinde en sık Göktürk kağanlığı dönemindeki kağan soyunun damgası
olan dağ keçisi 16 kez karşımıza çıkar. İlk 3 sütunda Kıpçak yöneticilerin damgası
olan dağ keçisi 34 kez, annelik nişan 35 kez simgelenmiştir. Bu damgaların kendileri
bile bizi çok şeyden haberdar ediyor.

Metini okuyucular R. Mönhtulga, T. Oosavalar II. Sütundan 11 dağ keçisi damgası,


11 üçgen damgaü ve başka da 9, toplamda 30 damgayı belirtmiştir. Bu sütunu B.
Tsogtbaatar önderliğindeki arkeologlar grubu N8 sütun diye ve toplamda 13 damga var
diye belirtmişlerdi. Bu kargaşalık yüzünden de 14 sütundaki damgaları tekrar incelemek
gerekiyor.

Sonuç

II. sütunun W.2a metnindeki “uşık-ay! (tehlike) Ah, kötülük! Kap-balem! (keşke),
Tüh! Kara ormanım! Yok oldun! Tugan jerim-ay! (ah doğduğum yurdum) Konıstarım-
ay! (yurdum) , ah, beglerim!” diye 947 defa tekrarlayıp gök taşa kederini yazan kişi,
kahrolduğunu bu taşlara döken, karşı tarafa olan nefretini, pişman oluşunu da bu
taşlarda ifade etmiştir. Düşmanına olan nefretinin büyüklüğü o kadar ki “tüh” diye
yere tükürücesine, yere vurarak kahrolduğu, pişman olduğunu da çok iyi ifade etmiş ve
yansıtabilmiştir. Bu kahrolası duygu II. Türk Kağanlığının çöküşü esnasında yerinden,
yurdundan, yakınlarından ayrılanlara ait olduğu açıktır.

Bu kederini gelecek nesile aktarmak için 14 sütun dikmiş, sütunlara da yönetici


Kıpçakların içindeki boyların ve yandaşlarının damgasını simgelemiştir.

Böylece Dongoin-Şiree anıtındaki metin II. Türk Kağanlığının en son nefesi gibi eseridir.

299
Resimler
1. Resim 1.
Moğolistan haritası

Resim 2.
Anıtın bulunduğu yerin kabartması

300
Resim 3 Anıtın plan çizelgesi

Resim 4 Sütunların yerleşkesi

Resim 5 Sütunların yerleşkesi. Rekonstrüksyon

301
Kısaltmalar
DTS Drevnetjurskij slovarʹ.L.,1969.
KT Köl Tiğin metni
KÇ Küli-Çor metni
LOK Oguzname (1959, Şerbak A.M.)
KS Kazak sözlüğü. Almatı 2013.
QBN Qutadyu bilig (Taşkent nüshası)
QBH Qutadyu bilig (Herat nüshası)
MŞU Mogoin Şine Us metni
TES Tes metni
SUV Suvarnaprabbasa-Altun jaruq.
SIGTJa Sravnitelʹno-istoričeskaja grammatika tjurkskih jazykov. Morfologija. M..
Uig.II fragmenty buddijskogo soderžanija ujgurskim pisʹmom (Müller.F.W.K.1910)

Kaynaklar:

1. Tümen. D., Erdene. M., Hatanbaatar. D., Anhsanaa. G., Vančigdaş. Ç. «Dornod
Mongol» tösliin hüreend güicetgesen arheologiin heeriin sudalgaa (2010) //
Mongolian Journal of Anthropology, Archaelogy and Ethnology. Vol.6, №.1 (365).
December, 2010. Ulaanbaatar, Tal 169

2. Günçinsüren. B., Amartüvşin. Ç., Bolorbat. C., Gerelbadrah. C. Sühbaatar aimgiin


Tüvşinşiree sumyn nutagt orşih «Gurvansaihan» HHK-iin «Öziit» haiguulyn talbaid
hiisen arheologiin avran hamgaalah sudalgaany tailan. Ulaanbaatar, 2011. Tal 55.
TAH-iin TBMT.

3. Bolorbat. C., Mönhtulga. R. Dongoin Şireen gerelt höşöö bühii dursgalyg ilrüülen
sudalsan nʹ. // «Zuuny medee» sonin. № 273 (4588). 2013 ony 11-r saryn 14, Pürev, 6

4. Mönhtulga. R., Oosava T. Dongoin şireenii dursgalyn gerelt höşöönii biçeesiig anh
udaa unşsan tuhai tailan. Ulaanbaatar, 2013. TAH-iin TBMT.

5. Mönhtulga. R., Oosava T. Dongoin şireenij dursgalyn gerelt höşöönii biçeesiig anh
udaa unşsan nʹ // MUIS-ijn Azi sudlalyn tenhim. Türeg sudlalyn salbar. Ulaanbaatar,
2015. Tal 21-55

6. Sravnitelʹno-istoriçeskaja grammatika tyurkskih yazykov (SIGTJa). M.,1988.

7. Tsogtbaatar B., Erdene-Ochir N., Osawa T., Lkhundev G., Saito Sh., Batdalai B.,
Amarbold E., Angaragdulguun G. Archeological study at the memorial site of
“Dongoin shiree”. Ulaanbaatar. 2017

8. Mehmet Ölmez. Notes on Old Turkic “Dongoin Shiree”. Inscriptions Newly


Discovered at Mongolia.// İstanbul University Faculty of litters journal of language
and Literature. Istanbul.2017.pp.161-178.

9. Sevortjan E.V. Etimologiçeskii slovarʹ tyurkskih yazykov (ESTYa). M. 1974.


302
10. Sartkoca K. Objedinennyi kaganat tyurkov v 745-760 gg. Astana.2002.

11. Sartkoca K. «Eb» kauymdastyğy.// Tas kіtaptyn kupijasy. Astana.2017.b.204-219.

12. Sartkoca K. Termin «eb» v drevnetjurkskom pamiatnike.// Zapiski kazahskogo


tyurkologa. Almaty.2018.s.82-87.

13. Kononov A.N. Rodoslovnaja turkmen. Soçinenie Abu-l-Gazi, Hana Hivinskogo.


M-L, 1958. S. 79-80.

14. Du Ju. Tundianʹ.199 Cziuanʹ.

15. Toto (Tokto) Ljao şi. Hronika kidanʹskogo gosudarstva Liao. Pekin. 1954.

303
304
НАВОИЙ АСАРЛАРИДА ТАБОБАТ ТЕРМИНЛАРИ ВА ҲОЗИРГИ
ТИББИЁТ ТЕРМИНОЛОГИЯСИ

Акмалхўжа САИДНОМАНОВ *

АННОТАЦИЯ

Ушбу мақолада Навоий ижодини уммонга қиёс этилган. Навоий асарларида қўлланган
тиббиётга оид терминлар катта миқдорни ташкил этиб, яна абкам, абрас, адовий, алил, аҳвал,
бемористон, бехоблиғ, варам, жавориҳ, захм, заъфлиғ, сақим, солимлиғ, судоъ, табхола,
табь, тандурустлиғ, тепук, титрама, тоун, хабт, харифлик каби юзлаб тиббий терминлар
қўлланганки, уларни ўрганиш, биринчидан, ўзбек тиббиёт терминологиясини тадқиқ этиш,
иккинчидан, ҳозирги ўзбек тиббиёт терминологиясини миллий терминлар билан бойитишда
муҳим манба вазифасини бажарадиги аниқлаган.

Түйін сөз: Алишер Навоий, Навоий асарлари, Ўзбек тили, тиббий терминологияси.

Навоий ижодини уммонга қиёслаш мумкин. Уммон тубидаги ҳали ўрганилмаган


беҳисоб жавоҳирлар ётибди. Унинг асарлари юзасидан юзлаб илмий ишлар
қилинган бўлса-да, Навоий ижодини тўлалигича забт этилган деб бўлмайди. Унинг
меросини ўрганиш асносида ҳар доим бирор янгиликни кашф этиш мумкин.[1]
Зеро, биз ҳам тиббиёт терминологияси бўйича олиб бораётган изланишларимизда
буюк шоир асарларидан ҳам тадқиқот объекти сифатида фойдаландик.

Ўзбек тили тиббий терминологиясининг XV-XVI асрлардаги тарихий тараққиёти


ҳақида гап кетар экан, буни Алишер Навоий даврида табобат илми янада тараққий
этганлиги билан боғлаш жоиздир. Алишер Навоий турли хил фанлардан ҳабардор
бўлиш билан бирга уларни ривожлантиришга ҳам катта ҳисса қўшган улуғ
шахсдир. Навоий асарларини ўрганилар экан, уларда ўнлаб фан ва ишлаб чиқариш
соҳаларига оид терминлар қўлланганлигига гувоҳ бўлиш мумкин. Ана шундай
соҳавий терминлардан бири тиббий терминлардир. Шоир ўз даврида табобат
фанининг ривожланишига ҳам сезиларли таъсир кўрсатган. Бу даврда буюк
шоирнинг ташаббуси билан “Дорушшифо” очилган эди. Унда ўнлаб табиблар халқ
соғлиғини тиклаш учун хизмат қилган ва табобатга оид кўплаб асарлар яратганлар.
Табиийки, тиббиётга оид асар юзага келар экан, унга оид терминлар ҳам ёзма
манбаларга муҳрланади.

Буюк аллома ўз асарларида тиббиёт аҳли, яъни табибларнинг киши соғлиғини


сақлаш, одамларни соғломлаштиришдаги ўрни ҳақида ҳам керакли маслаҳатлар
беради. Масалан, у ўзининг “Маҳбуб ул-қулуб” номли асарининг ўн бешинчи
фаслидаги “Атиббо зикрида” (Табиблар тўғрисида) қисмида шундай ёзади:
“Табибға ўз фанида ҳазоқат керак ва беморлар ҳолиға шафқат ва марҳамат керак.
Ва нафси тибға табъи мулойим ва ҳукамо қавлиға пайрав ва мулозим. Сўзида рифқу
дилжўйлуқ ва ўзида озарму хушхўйлуқ”.[2] (Маъноси: Табибга ўз ишида маҳорат
керак ва касаллар ҳолига меҳрибонлик ва раҳмдиллик керак. Асли тибга табиати
уйғун ва донишмандлар сўзига эргашувчи ва ҳамроҳ бўлсин. Сўзида юмшоқлик ва
кўнгил овлашлик, ўзида ҳаё ва хушфеъллик бўлсин).
* ЎзР ФА Ўзбек тили, адабиёти ва фольклори институти кичик илмий ходими, akmal_sainumanov@mail.
ru
305
Мазкур жумлаларнинг ўзидаёқ табиб, бемор, тиб, ҳукамо каби тиббий терминлар
қўлланганини кўрамиз. Изланишлар давомида юқорида номи зикр этилган фаслда яна
қуйидаги тиббий терминлар мавжудлиги кузатилди: жон, тан, даво, мариз(касал),
хаста, шифо, шарбат, оби ҳаёт (тириклик), мижоз, тиғ, заҳр (заҳар), мажруҳ.
Энг асосийси, ушбу терминларнинг аксарият қисми ҳозирги тиббиёт соҳасида ҳам
фаол қўлланиб келмоқда. Шоирнинг бошқа асарларида ҳам ҳозирги кунда фаол
қўлланиб, замонавий тиббиёт терминологиясидан мустаҳкам ўрин олган анчагина
терминлар қўлланганига гувоҳ бўламиз: оғу –“заҳар”, хол, эт, қон, бавосир, сафро,
табиб, бемор, бетоб, ташхис, учуқ, фалаж, хафақон, балғам, газак, балоғат,
кўз оқи, қувват, муолажа, даво, иситма, учуқ, хала –“санчиқ, оғриқ”, яра, тан ва
бошқалар. Демак, ҳозирги замон тиббиёт терминологиясининг шаклланишида беш
юз йил муқаддам яратилган Навоий асарлари муҳим манбалардан бири саналади.
Аллома бундай терминлардан, биринчидан, бадиий образ яратиш учун фойдаланган
бўлса, иккинчидан, давр тақозоси билан уларни ўз асарларига олиб кирган.

Шоир асарларида қўлланган тиббий терминларнинг бир талайи, ҳозирги замон


тиббиётининг Европа тиббиёти асосида ривожланганлиги сабабли, бугунги кунда
истеъмолдан чиқиб, қўлланмай, архаик тиббий терминлар қаторини ташкил этган.
Бундай терминлар жумласига қуйидагиларни мисол қилиб келтириш мумкин: акмаҳ
“туғма кўр”, аламангиз “дард қўзғатувчи”, алкан “гунг, соқов, дудуқ”, баногўш
“қулоқнинг остки юмшоқ қисми”, мазоқ “тил, танглай , оғиз каби таъм билиш
аъзоларидан бири”, раг “қон томири”, рамад “кўздан сув оқиши натижасида кўз
оқининг қизариши”, ранжур “касал” амо “кўрлик”, атиббо “шифокорлар”, барас
“бадандаги оқ доғ, пес” азм “суяк” (азми рамим “чириган суяк”), аймон “ўнг
қўл”, айн “кўз” ва бошқалар.

Навоий асарларида нафақат туркий сўзлардан, балки арабча ва форсча-тожикча


луғавий бирликлардан ҳам моҳирона фойдаланганлигини кўриш мумкин. Унинг
асарларида қўлланган тиббий терминларни этимологик жиҳатдан қуйидагича
гуруҳлаштириш мумкин:

1. Навоий асарларида ўз ифодасини топган бир сўзли ёхуд бирикма


терминларнинг асосий қисми, табиийки, ўзбекча (умутуркий) ҳисобланади ва,
юқорида таъкидланганидек, буларнинг маълум бир қисми замонавий тиббиёт
терминологиясида ҳам ўз фаоллигини сақлаб келмоқда. Масалан: олин, манглай
“пешона”, оруқ “озғин, эти қочган, ориқ киши”, сариғоғриғ “сариқ касали”,
тепук “қизамиқ, тепки”, титрама “қалтироқ, безгак”, тоз “кал, бошида туки йўқ
киши”, чипон “чипқон”, тул “сўлак”, энгак “ияк”, қаро оғриқ “қорайиш касали”
ва бошқалар.

2. Шоир асарларида ишлатилган тиббиётга алоқадор терминларнинг анчагина


қисмини форсча-тожикча сўзлар ташкил этади: гулоб “атиргул баргини қайнатиб,
буғлатиб олинадиган хушбўй доривор сув”, гулқанд “атиргул япроғини шакар
билан аралаштириб офтобда пиширилган дори”, гунг “соқов”, гурда “1. бел; 2.
буйрак”, гурдагоҳ “биқин”, заҳра “ўт, сафро халтаси”, мавизоб “майиз шарбати”,
позаҳр “заҳарни қайтарувчи даво”, пушт “зурриёд” ва бошқалар.

3. Араб тилига мансуб бўлган тиббий терминлар ҳам Навоий асарларида ўзига хос
ўрин эгаллайди. Чунончи, заққум “заҳар, оғу”, каъб “тўпиқ, ошиқ”, луоб “сўлак”,
мадор “қувват, куч”, мажзуб “жазаваси тутган”, мажзум “мохов”, мариз “касал,
306
хаста”, марҳам “ярага қўйиладиган дори, малҳам”, масруъ “тутқаноқ дардига
мубтало бўлган киши”, раъша “титроқ, титраш” ва бошқалар.

4. Шоир асарларида форсча-тожикча ва арабча сўзлар қўшилмасидан ҳосил


бўлган бирикмали тиббий терминлар ҳам учрайди. Бунга мисол тариқасида
қуйидагиларни кўрсатиш мумкин: луқма (ар.)+гоҳ (ф-т.) “қорин, жиғилдон”,
мардуми (ф-т.)+чашм(ф-т.) “кўз қорачиғи”, савдо(ар.)+зада (ф-т.) “хаёли бузилган,
тентак” ва бошқалар.

5. Шоир асарларида ўзбекча (умумтуркий) лексемалар ва сўз ясовчилар ёрдамида


форсча-тожикча ёки арабча ўзаклардан бир сўзли ва бирикмали тиббий терминлар
ҳам қўлланганини кўрамиз: мараз(ар.) +лиқ (ўзб.), кўз (ўзб.) +мардуми (ф-т.) “кўз
қорачиғи”, маст (ар.) +она (ф-т.) +лиғ (ўзб.), ранжур (ф-т.) +лиқ (ўзб.) “касаллик”
кабилар.

Алишер Навоий асарларида қўлланган айрим тиббий терминларнинг ҳозирги пайтда


маънолари бир қадар ўзгарган ҳолда ишлатилаётганлиги аён бўлди. Семантикасида
ўзгариш рўй берган тиббий терминлар ҳақида муайян тасаввур ҳосил қилиш учун
айрим мисолларга мурожаат қиламиз:
Кўп ишқ таркини дема, сўз қўйғил, эй табиб,
Муҳлик маразға қилмади, эл панд ила илож. (Наводир уш-шабоб)

Мараз – сиҳҳат била бўлғай мубаддал,


Ано – қувват била бўлғай мубаддал. (Фарҳод ва Ширин)
Мазкур байтларда қўлланган мараз термини “касаллик” маъносини ифодалаб
келмоқда. [3] Ҳозирги тиббиётда эса ушбу термин маъно торайиши натижасида
умумий касалликни эмас, айнан “йиринг олган, фасод боғлаган яра” [4] маъносини
ифодалайди. Фикримизни қуйида келтирилган мисол тўла тасдиқлай олади.

Замонавий тиббиёт терминологиясида пай термини “тана мушакларини суякка


бириктириб турувчи мустаҳкам, эластик тўқима” [5] маъносини ифодалайди.
Навоий асарларидан келтирилган қуйидаги байтларда эса мазкур термин, асосан,
“оёқ” маъносини ифодалаш учун хизмат қилган: [6]
Ул пай чу етиб жаворийи ҳай,
Ҳайдин чиқибон яна ики пай. (Лайли ва Мажнун)

Бу янглиғ муддати йўл қилдилар тай,
Ки Арман кишвариға қўйдилар пай. (Фарҳод ва Ширин)
Шоирнинг “Лисонут тайр” асаридан олинган қуйидаги парчага эътибор берамиз:
Балғаму сафрову савдо бирла қон,
Дафъ ўлуб, бўлди суманбар нотавон.
Мазкур байтда ифодаланган савдо лексемасига Навоий тиббий термин сифатида
ёндашган ва у луғатларда “касаллик номи, меланхолия; инсон танасидаги тўрт
унсурнинг бири” [7] тарзида изоҳланган. Ҳозирги тиббиёт терминологиясида эса
бу термин учрамайди. Лекин “Ўзбек тилининг изоҳли луғати”да савдо лексемаси
омоним сўз тарзида берилиб, унинг изоҳи эскирган тиббий терминни ифодаламоқда
ва инсон танасидаги тўрт хил суюқликнинг бирини англатмоқда. [8]
307
Сўзимиз аввалида Навоий ижодини уммонга қиёс этган эдик, юқорида зикр
этилганлар ана шу уммондан бир томчи, холос. Навоий асарларида қўлланган
тиббиётга оид терминлар катта миқдорни ташкил этиб, яна абкам, абрас, адовий,
алил, аҳвал, бемористон, бехоблиғ, варам, жавориҳ, захм, заъфлиғ, сақим, солимлиғ,
судоъ, табхола, табь, тандурустлиғ, тепук, титрама, тоун, хабт, харифлик
каби юзлаб тиббий терминлар қўлланганки, уларни ўрганиш, биринчидан, ўзбек
тиббиёт терминологиясини тадқиқ этиш, иккинчидан, ҳозирги ўзбек тиббиёт
терминологиясини миллий терминлар билан бойитишда муҳим манба вазифасини
бажаради.

Адабиётлар:
1. Ҳаққул И. Юксак бадиият//Абадият гулшани: мақолалар, шеърлар. –Тошкент:.
Шарқ, 2013. – 98-бет.
2. Алишер Навоий. Маҳбуб ул-қулуб// Тўла асарлар тўплами. Ўн жилдли. 9-жилд.
– 463-бет.
3. Алишер Навоий асарлари тилининг изоҳли луғати. Тўрт жилдли. 2-жилд. –
Тошкент: Фан. 1983. – 232-бет.
4. Ўзбек тилининг изоҳли луғати. 5 жилдли. 2-жилд. –Тошкент: Ўзбекистон миллий
энциклопедияси, 2006. – 541-бет.
5. Ўзбек тилининг изоҳли луғати. 5 жилдли. 3-жилд. –Тошкент: Ўзбекистон миллий
энциклопедияси, 2007. – 199-бет.
6. Алишер Навоий асарлари тилининг изоҳли луғати. Тўрт жилдли. 2-жилд. –
Тошкент: Фан. 1983. – 550-бет.
7. Алишер Навоий асарлари тилининг изоҳли луғати. Тўрт жилдли. 2-жилд. –
Тошкент: Фан. 1983. – 18-бет.
8. Ўзбек тилининг изоҳли луғати. 5 жилдли. 3-жилд. –Тошкент: Ўзбекистон миллий
энциклопедияси, 2007. – 414-бет.

308
TÜRKİYE VE KAZAKİSTAN’DA OKUTULAN 6. SINIF TÜRKÇE, KAZAK
VE RUS EDEBİYATI DERS KİTAPLARININ EVRENSEL DEĞERLER
AÇISINDAN İNCELENMESİ

Saltanat SERIKKHANKYZY*

ÖZET

Türkiye ve Kazakistan’da okutulan 6.sınıf Türkçe, Kazak Edebiyatı ve Rus Edebiyatı ders
kitaplarını evrensel değerler açısından incelemeye yönelik araştırmada doküman analizi deseni
kullanılmıştır. Çalışmada 2017-2018 eğitim-öğretim yılı içinde Türkiye ve Kazakistan’da Milli
Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda okutulmakta olan 6.sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı ders
kitapları incelenmiştir. Kazakça ve Rusça ders kitapları yerine çalışmada Kazak ve Rus Edebiyatı
ders kitaplarının çalışmada tercih edilmesinin nedeni Kazakça ve Rusça ders kitaplarının dil bilgisi
ile ilgili alıştırmalar odağında şekillenmiş olmasıdır. Çalışmada temin edilen ders kitapları içinde
yer alan metinler türlerine göre tasnif edilmiş, öğretici metinler veri setinin dışında tutulmuştur. Bu
tasnif yapılırken Türkçe ders kitabı için bir Türk Edebiyatı uzmanının, Kazak ve Rus Edebiyatı ders
kitapları için Kazakça ve Rusça bilen bir Kazak Edebiyatı uzmanının görüşünden faydalanılmıştır.
Sonrasında metinler “evrensel değerler” başlığı altında betimsel analize tabi tutulmuştur. Betimsel
analiz sırasında yapılan kodlamaların doğruluğunu teyit edebilmek amacıyla veri setinin bir kısmı
(yalnızca Türkçe ders kitabında yer alan hikâye metinleri) bir nitel araştırma uzmanının desteği
ile kodlanmıştır. Çalışma sonucunda incelenen kitaplarda en sık tekrar eden değerin aileye önem
verme, en az işlenen değerin ise barış olduğu sonucuna varılmıştır. Türkçe ders kitabında evrensel
değerler içinde kardeşlik, sağlıklı olma, saygı ve sevgi, Kazak Edebiyatı ders kitabında saygı ve
misafirperverlik, Rus Edebiyatı ders kitabında ise sevgi değerlerine sıkça yer verildiği görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: Kazakistan-Türkiye, Evrensel Değer, Değerler Eğitimi, Ders Kitapları.

Giriş
Değer kavramı, Batı dillerinde Hint-Avrupa dil grubunun güç anlamına gelen wal
kökünden türetilen ve valere şeklini alan, daha sonra değer anlamında Lâ valor
deyimi olarak kullanılan bir kavramdır. İlk kez 1918’de Znaniecki tarafından sosyal
bilimler literatürüne kazandırılmıştır. Türkçe teğmek sözcüğünden türeyen, “değmek’’
anlamındaki “değer” kelimesi, bir nesnenin dengi, karşılığı ve ederi anlamlarını ifade
eder. Osmanlıca metinlerde “değer’’in karşılığını en iyi karşılayacak kelime ise kıymettir.
Kıymet, ‘’değer, bedel, baha, tutar, itibar’’ anlamlarına gelir (Zengin, 2017: 26).
Spranger (1928)’e göre değerler; bir insanın dünya görüşünü belirleyen, sevilenlerin,
sevilmeyenlerin, bakış açılarının, gerekli olanların, iç eğilimin, mantıklı ve mantıksız
hükümlerin, önyargıların kümelenmesidir (Sadıkoğlu, 2017: 37).
Değer, kendisiyle nesnelerin önem derecesinin belirlendiği ulaşılmak istenen, arzulanan
tümel nitelik olmaktadır. Bir değerlendirme durumunda da değer, önceleme işlevi
görmekte, değerlendirme nesnesinin diğerlerinden önde olmasını sağlamaktadır (Tuğral,
2008: 29).
Schwartz’a göre değer, bireylerin kendileri de dâhil olmak üzere diğer insanları ve olayları
nitelendirmek, eylemlerini seçmek ve meşrulaştırmak için kullandıkları ölçütlerdir

* Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi, Almatı, Kazakistan


309
(Yazıcı, 2014: 210).
Değer, belirli bir durumu bir diğerine tercih etme eğilimi olarak da tanımlanabilir. Değerler,
davranışlara kaynaklık eden ve onları yargılamaya yarayan anlayışlardır. Değerler ayrıca,
bireylerin önemli gördükleri durumları tanımlayarak onların istedikleri, tercih ettikleri,
arzu ettikleri ve arzu etmedikleri durumlar hakkında bilgi verir (Sürmeli, 2015: 1).
Türkçe Öğretim Programında Değerler Eğitimi
2005 Türkçe Dersi Öğretim Programı incelendiğinde değerler konusuna ayrı bir başlık
açılmadığı görülmektedir. Bunun yerine Türkçe Dersi Öğretim Programı’nda değerler,
örtük olarak yer alır ve özellikle milli değerlere şöyle dikkat çekilir: ‘‘Türkçe Dersi
Öğretim Programı’yla dinlediklerini, izlediklerini ve okuduklarını anlayan; duygu,
düşünce ve hayallerini anlatan; eleştirel ve yaratıcı düşünen, sorumluluk üstlenen,
girişimci, çevresiyle uyumlu, olay, durum ve bilgileri kendi birikimlerinden hareketle
araştırma, sorgulama, eleştirme ve yorumlamayı alışkanlık hâline getiren, estetik zevk
kazanmış ve millî değerlere duyarlı bireyler yetiştirilmesi amaçlanmıştır (Güven,
2014: 87).
2017 yılında yenilenen Türkçe Dersi Öğretim Programında ise değerler eğitimi
ile ilgili özel bir başlık açılmıştır. Bu başlık altında ise “Öğrencilere iyi bir insan ve
iyi bir vatandaş olmalarını sağlayacak bilgi, beceri, tutum, davranış ve alışkanlıkları
kazandırmayı amaçlayan eğitim, bu yönüyle değerlerle şekillenmiş bir etkinliktir. Bu
bağlamda okullardaki değer eğitiminin amaçlarından biri öğrencilerin sağlıklı, tutarlı ve
dengeli bir kişilik geliştirmelerini sağlamaktır. Bunun için bireyin çok yönlü gelişmesi
önem taşımaktadır. Ayrıca insanın tutum ve davranışlarını biçimlendirmede önemli bir
role sahip olan değerler, öğrencinin sağlıklı ve dengeli gelişimine katkı sağlamaktadır.
Türk millî eğitim sisteminin temel hedefleri arasında öğrencileri sağlıklı, mutlu bir
şekilde hayata hazırlamak, iyi insan ve iyi vatandaş olmalarını sağlayacak bilgi, beceri,
değer, tutum, davranış ve alışkanlıklarla donatmak yer almaktadır. Bu bağlamda
değerlerin eğitim süreci içerisinde kazandırılması ve yeni nesillere aktarılması hedeflere
ulaşmada ve kültürel devamlılık açısından da son derece önem taşımaktadır. Günümüz
demokratik toplumlarında, akademik başarı kadar, insan ilişkilerini düzenleyen pek çok
değer giderek daha fazla öne çıkmaktadır. Millî, manevi ve evrensel değerleri tanıyan,
benimseyen ve bunları içselleştirerek davranışa dönüştüren bireyler yetiştirmede aile,
toplum, medyanın yanı sıra öğretim programlarının da önemli bir etkisi bulunmaktadır.
Öğretim programlarında derslerin doğasına uygun olarak kazanımlar içinde yer alan
değer ifadeleri, öğrencilere hissettirilerek ve yaşantısal hâle getirilerek örtük bir biçimde
kazandırılmaya çalışılmalıdır. Bu doğrultuda kazanımların gerçekleştirilmesinin
değerlerin kazanılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ancak öğretim programının
uygulayıcısı olan öğretmenin değerler eğitimine ilişkin farkındalığının yanı sıra yeterliliği
ve becerisi bu süreçte büyük önem taşımaktadır. Değerlerin kazanılma sürecinde rehber
olan öğretmen, öğretim programında yer verilen bilgi ve becerileri kazandırmanın yanı
sıra neyin iyi ve doğru olduğunu model olarak ve etkinlikler yoluyla sunabilmelidir
(MEB, 2017: 8).” şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerden anlaşıldığı üzere
değerler millî, manevi ve evrensel değerler olmak üzere programda üç başlık altında
tasnif edilmiş, bu değerlerin kazandırılma sürecinde ise programın ve öğretmenin rolüne
işaret edilmiştir.

310
Yöntem
Araştırma Deseni:
Türkiye ve Kazakistan’da okutulan 6.sınıf Türkçe, Kazak Edebiyatı ve Rus Edebiyatı
ders kitaplarını evrensel değerler açısından incelemeye yönelik araştırmada doküman
analizi deseni kullanılmıştır. Doküman analizi, araştırılması gereken olgu ve olgular
hakkında yazılı materyallerin analizini içerir (Yıldırım ve Şimşek, 2011: 187). Bu desen,
araştırmacıya detaylı inceleme fırsatı sunması açısından avantajlıdır (Bowen, 2009: 27).
Araştırmada Türkiye ve Kazakistan’da okutulan 6.sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı
ders kitapları değerler açısından incelendiği için doküman analizi deseni kullanılmıştır.
İncelenen Dokümanlar:
Çalışmada 2017-2018 eğitim-öğretim yılı içinde Türkiye ve Kazakistan’da Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı okullarda okutulmakta olan 6.sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı
ders kitapları incelenmiştir. Kazakça ve Rusça ders kitapları yerine çalışmada Kazak
ve Rus Edebiyatı ders kitaplarının çalışmada tercih edilmesinin nedeni Kazakça ve
Rusça ders kitaplarının dil bilgisi ile ilgili alıştırmalar odağında şekillenmiş olmasıdır.
Çalışmada 6. sınıf düzeyindeki Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı kitaplarında değerler
tespit edilmeye çalışılırken kitaplardaki lirik, anlatma ve gösterme esaslı metinler dikkate
alınmış, öğretici metinler çalışmanın kapsamı dışında tutulmuştur.
Verilerin Toplanması ve Analizi:
Çalışmanın verileri iki aşamada toplanmıştır. İlkin çalışmanın kuramsal çerçevesini
oluşturabilmek adına ilgili literatür taranmış, değerler ve ders kitabı konusunda yazılmış
kitaplar, makaleler, bildiriler ve diğer bilimsel yayınlara ulaşılmıştır.
İkinci aşamada ise Türkiye ve Kazakistan’da 2017-2018 eğitim-öğretim yılında 6.
sınıf düzeyinde okutulan Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitaplarına ulaşılmıştır.
Sonrasında bu ders kitapları içinde yer alan metinler türlerine göre tasnif edilmiş, öğretici
metinler veri setinin dışında tutulmuştur. Bu tasnif yapılırken Türkçe ders kitabı için bir
Türk edebiyatı uzmanının, Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitapları için Kazakça ve Rusça
bilen bir Kazak Edebiyatı uzmanının görüşünden faydalanılmıştır. Sonrasında metinler
“evrensel değerler” başlığı altında betimsel analize tabi tutulmuştur. Betimsel analiz
sırasında yapılan kodlamaların doğruluğunu teyit edebilmek amacıyla veri setinin bir kısmı
(yalnızca Türkçe ders kitabında yer alan hikâye metinleri) bir nitel araştırma uzmanının
desteği ile kodlanmıştır. Nitel araştırma uzmanı ve araştırmacının yapmış olduğu
kodlamalar arasındaki tutarlığın Miles ve Huberman’ın (1994) güvenirlik formülüne göre
(Güvenirlik= Görüş Birliği/ (Görüş Birliği + Görüş Ayrılığı)) .70’in üzerinde olmasına
dikkat edilmiştir. Tüm bunların dışında çalışmanın güvenirlik ve geçerliğini artırabilmek
amacıyla veri seti birkaç kez okunmuş, özellikle bulgular kısmında doğrudan alıntılara
yer verilmiş, Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitabından alınan kesitlerin açıklamaları
parantez içi ifadelerle aktarılmaya çalışılmıştır.

311
Bulgular
İncelenen ders kitaplarda bulunan alt değerler Tablo 6’da belirtilmiştir.

Tablo 6. İncelenen Ders Kitaplarında Bulunan Evrensel Değerler


Alt Değer Türkçe Kazak Edebiytaı Rus Edebiyatı
Adalet 1 2 2
Aileye önem verme 4 3 7
Barış 1 1 2
Birlik ve beraberlik 2 2 4
Çalışkan olma 2 2 3
Dürüstlük 3 1
Fedakârlık 2 3 2
Kardeşlik 3
Misafirperverlik 4 1
Özgürlük 1 2
Sağlıklı olma 3 2 2
Saygı 3 4 1
Sevgi 3 1 5
Yardımseverlik 2 4

İncelenen ders kitaplarında bulunan evrensel değerler Tablo 1’de verilmiştir. Bu tabloya
göre evrensel değerler başlığı altında Türkçe ders kitabında 25 alt değere, Kazak
Edebiyatı ders kitabında 29 alt değere, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 36 alt değere
rastlanmıştır. Türkçe ders kitabında en sık görülen evrensel değerler aileye önem verme,
kardeşlik, sağlıklı olma saygı ve sevgi; Kazak edebiyatı ders kitabında misafirperferlik
ve saygı; Rus edebiyatı ders kitabında ise aileye önem verme, sevgi, birlik, beraberlik
ve yardımseverliktir. Diğer taraftan Türkçe ders kitabında hiç rastlanmayan ya da çok
az rastlanan evrensel değerler dürüstlük, misafirperverlik, yardımseverlik, adalet, barış
ve özgürlükken; Kazak edebiyatı ders kitabında kardeşlik, özgürlük, barış ve sevgi; Rus
edebiyatı ders kitabında ise kardeşlik, dürüstlük, misafirperverlik ve saygıdır.
Adalet Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında adalet değeri ile ilgili ifadeler 1, Kazak Edebiyatı ders kitabında
2, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 2 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı şöyledir:
Haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz; Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı
yoktur. Memleketiniz sizindir. Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür
ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket kadim asırlardan
beri çok kere yabancı istilalarına uğramıştır. Aslında ve en başında Türk ve Turani olan
bu ülkeleri, İranlılar zapt etmişlerdir. Sonra burası, İranlıları yenen İskender’in eline
düşmüştü. Onun ölümüyle mülkü taksim edildiği vakit, Adana bölgesi de Silifkelilerde
kalmıştı. Bir aralık buraya Mısırlılar yerleşmiş, sonra Romalılar istila etmiş, sonra Şarkı
Roma yani Bizanslılar eline geçmiş, daha sonra Araplar gelip Bizanslıları kovmuşlar.
En nihayet Asya’nın göbeğinden tamamen kaynayan Türkler soyundan ırktaşlar buraya
gelerek memleketi eski ve asli hayatına yeniden kavuşturdular. Memleket, nihayet asıl
sahiplerinin elinde kaldı. Ermenilerin vesairenin burada hiçbir hakkı yoktur (İlköğretim
Türkçe Ders Kitabı, 2016: 37).
312
Bara almai, ötirikşi bolıp abden,
Semeidin türmesinde otır balan.
Mal urlap, kisi öltirgen ayıbım jok,
Ökimet- ör zorlıkka ne bar şaran (Kazak Adebiyeti, 2015: 59).
(Bu dörtlükte suçlu olmadan cezaevinde yatan çocuğun haksızlığa uğradığını annesine
anlatan mektubu ele alınmaktadır.)
Na drugoi den’ bednıy Yanko stoyal pered sudom u starşinı. Starşina posmotrel na nego.
Mal’çik stoyal pered nim s ispugannımi glazami, malen’kii i huden’kii. Kak tut bıt’.
Sudit’ ego, kak vora? Mal bol’no, da na nogah ele derjitsya. Zasadit’ v tiur’mu, çtoli?
- Vıporot’, i vse tut, - reşil starşina. Sud naşel eto spravedlivım (Literaturnoe çtenie, 2015:
103).
(Hikâye kahramanı olan küçük çocuk Yanko’nun mahkeme karşısında yargılanış sahnesi
ele alınmaktadır. Sonuç olarak mahkeme adaletli karar vermiş ve Yanko’yu suçsuz
bulmuştur.)
Aileye Önem Verme Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında aileye önem verme değeri ile ilgili ifadeler 4, Kazak Edebiyatı ders
kitabında 3, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 7 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı
şöyledir:
Anne baba ne pahasına olursa olsun İlker’i ölüme teslim etmeyecekeler, bunun için
gerkirse yurt dışına gideceklerdi. Yurt dışına gitmek niyetiyle Sağlık Bakanlığından ‘‘olur’’
almak için Ankara’ya geldiklerinde bu tür hastalıkların kesin tedavisi için kaçınılmaz
olan karaciğer naklinin, 1988 yılından bu yana başarılı biçimde sürdürüldüğünü ve artık
bu alanda yurt dışına gitmeye hiç gerek kalmadığını öğrendiler (İlköğretim Türkçe Ders
Kitabı, 2016: 24).
Tokan ayırın dermenege şanşi berip, artına moyın burap karap edi, esek üstinde kalkyıp
bara jatkan nemeresin körip, jüregi şım ete kaldı. “Kulınım-au, anşeyin... uykısırap kulap
kalmasa netti.”
Tokan dermeneni jatagan destelerge bölip bolıp, şailaga bettegende nemeresi de kaitıp
oraldı.
- Oi, künim, sensin be?- Kekilinen sipap, ay boyı körmegendei şöpildetip süip jatır. – Kai
jerge deyin apardın?
- Auıldın şetine deyin.
- Korıkkan joksın ba?
- Jok. Tek köpirden ötkende gana korıktım.
- Oi, altınım! Jür, jüre goi, endi uyıktayık (Kazak Adebiyeti, 2015: 230).
(Yukarıda geçen metinde Tokan dedenin torunuyla ilişkisi ve dedeyle torunun birlikte
muhabbet etmelerini anlatıyor. Tokan dedenin uzak yoldan bekleyen torununu karşılaması,
sevmesi, alnından öpmesi ve ‘‘yavrum, güneşim, altınım’’ kelimelerinin kullanılması
aileye verilen değeri ifade eden önemli davranışlardandır.)
Prişla mat’, çtobı vzyat’rebenka. Mal’çik bıl oçen’ slab. Mat’ na rukah otnesla ego
domoi. Na drugoi den’ on ne vstal, a na tretii veçerom- umiral na skam’e pod odeyalom
(Literaturnoe çtenie, 2015: 103).
313
(Bu metinde hasta çocuğunu ellerinde taşıyarak eve götüren kutsal anne anlatılmaktadır.
Metinde öncelikle annesinin çocuğuna olan sevgisi ile ilgili ifade bulunmaktadır. Bu
metinden hareketle her aile için çocuğun ne kadar önemli olduğu görülmektedir.)

Barış Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında barış değeri ile ilgili ifadeler 1, Kazak Edebiyatı ders kitabında
1, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 2 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı şöyledir:
Nevruz ateşi gönülleri ısıtınca
Meşalesi insanlığı aydınlatınca
Savaşın yerini barış alınca
Gelir Nevruz Bayramı (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 85).
Bul sogısta duşpanga jem tastap, jemtikke toya bergende az kuşpen jelke, büirlerinen
sogıp, jenisin, jegenin jelkesinen şıgargan taktıkalı adistin sati tüse koldanılgan istin biri
(Kazak Adebiyeti, 2015: 126).
(Bu metinde Kazakların mertçe savaşarak vatanlarına barış getirdiği ele alınmaktadır.)
Na vaşi den’gi, - on skazal bı im,-
Kupliu, çto nujno vsem vam çetverım,
Monetu vaşu ya uçetveriy
İ snovo mir mej vami vodvoriyu!
Uçetveriyu, hot’ i ne razdeli,
Jelaemoe polnost’iy kupliy!
Slova nesveduşih nesut voinu,
Moi j- edinstvo, mir i tişinu (Literaturnoe çtenie, 2015: 66).
(Bu Rusça şiirde bireyin savaş olmaması için elinden ne gelirse yapmak istediği ve barışı
ne kadar çok arzuladığı anlatılmaktadır.)

Birlik ve Beraberlik Değeri ile İlgili Bulgular


Türkçe ders kitabında birlik ve beraberlik değeri ile ilgili ifadeler 2, Kazak Edebiyatı ders
kitabında 2, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 4 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı
şöyledir:
Gerçek şudur ki Türk milleti güçlü oldukça, millî birlik ve beraberliğini korudukça
yayılmacı emellerle Türk vatanına göz dikenler, bu kutsal vatandan bir tek taş bile
koparamayacaklardır (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 38).
– Arine, nemis bizden köp bolmasa, şabuıl jasar ma edi. Olar köp, olardın küşi mol.
‘‘Törteu tügel bolsa, töbedegini aladı’’ degen kasındagı üreilengen azazilderdin ıkpalına
könip, senin de eki közin alakandai bolgan eken goi (Kazak Adebiyeti, 2015: 125).
(Bu metinde Kazakların almanlara karşı güç birliği yapmaları gerektiğini ve birlik
olurlarsa her şeyin üstesinden gelebileceklerini anlatmıştır.)
Na vaşi den’gi, - on skazal bı im, -
Kupliu, çto nujno vsem vam çetverım,

314
Monetu vaşu ia uçetveriu
İ snova mir mej vami vodvoriu!
Uçetveriu, hot’ i ne razdeliu,
Jelaemoe polnost’iu kupliu!
Slova nesveduşih nesut voinu,
Moi j – edinstvo, mir i tişinu (Literaturnoe çtenie, 2015: 66).
(Bu Rusça şiirde bireyin savaş olmaması için elinden ne gelirse yapmak istediği, insanları
birlik ve beraberliğe çağırdığı anlatılmaktadır.)
Çalışkan Olma Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında çalışkan olma değeri ile ilgili ifadeler 2, Kazak Edebiyatı ders
kitabında 2, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 3 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı
şöyledir:
Doğa dirilip ruhlara can gelince
Çalışınca karınca, kaderince
Bolluk, bereket, dirlik olunca
Gelir Nevruz Bayramı (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 84).
Bala Kırgızbaydın kozı- lagın, kaska buzauın bagadı. Kisendeuli torı bienin karauılı da
sol. Saliha damıl-damıl şelegin bilegine kıstırıp, bie sauuga keledi. Sonda Turar apasına
jardemdesip, minezdi bienin kulagının tübin kasılap, noktasınan ustap turadı. Saliha
şelegin köterip, uyine kaitadı, bul özen boyında japadan- jalgız kalıp koyadı (Kazak
Adebiyeti, 2015: 168).
(Bu metinde bir köyün durumunu anlatmaktadır. Evin annesi ineklere bakma işiyle
uğraşmaktadır ve çocuğu da annesine yardım etmektedir.)
Spesivo govorit: ‘‘Uj kak tebe ne len’
S utra do veçera trudit’sya tselıy den’!
Na meste bı tvoem ya v sutki zahirela.
Vot, naprimer, moe
Tak, pravo, raiskoe jit’e!
Za mnoiu tol’ko liş’ i dela,
Letat’ po balam, po gostyam:
İ molvit’, ne hvalyas’, mne v gorode znakomı
Vel’moj i bogaçei vse domı.
Kogda b tı videla, kak ya piruiu tam (Literaturnoe çtenie, 2015: 73).
(Bu şiirde çalışkan ve tembel insanın özellikleri vurgulanmaktadır. Yazın çalışan bireyin
kışın evinde rahat edeceği belirtilmiştir.)
Dürüstlük Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında dürüstlük değeri ile ilgili olarak herhangi bir ifadenin bulunmadığı
görülmektedir. Kazak Edebiyatı ders kitabında 3, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 1 defa
geçmektedir. Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitabındaki ifadeler şöyledir:
Otır, Tursınbaev. Osımen, mine, ekinşi ret ‘‘ekilik’’ baga alıp otırsın. Uige berilgen
315
tapsırmanı orındamai kelgenine koimai, kulıkka basıp, mugalimdi aldamak bolasın.
Bunın jaman. Budan bılai mundai kılıgındı magan körsetpeitin bol. Bilsen, bilemin dep,
bilmesen, bilmeimin dep, şınındı ait (Kazak Adebiyeti, 2015: 154).
(Bu metinde ödev verilen bir öğrencinin sorumluluğunu yerine getirmeyip öğretmenine
ezberlemiş gibi kâğıttan okumasıyla öğretmeninin onu dürüst olması konusunda uyarması
olayı anlatılmıştır.)
Kstati, çto kasaetsya korruptsii,
Postupaiut novosti horoşie:
Sokratilis’ faktı vımogatel’stva,
Vlasti perstali vzyatki trebovat’.
Eto naşe s vami dostijenie.
Nakonets- to, grajdane rossiiskie
Stali çaşe proyavlyat’ soznatel’nost’
İ zanosyat bez napominanya (Literaturnoe çtenie, 2015: 130).
(Bu Rusça şiirde rüşvetin doğru bir davranış olmadığı ve rüşvete karışanların uyarılmaları
gerektiği ifade edilmiştir.)

Fedakârlık Değeri ile İlgili Bulgular


Türkçe ders kitabında fedakârlık değeri ile ilgili ifadeler 2, Kazak Edebiyatı ders kitabında
3, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 2 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı şöyledir:
Ancak organ nakli ekibinin bir koşulu vardı: ‘‘Annenin kanı uyuyor. Karaciğerin
bir bölümünü oğluna verecek olursa (kadavra bulunamadığı için tabii ki) çocuğu da
kurtulabilir, kendisi de normal yaşamını sürdürebilirdi.’’
Anne, böylesi bir fedakârlığa dünden razıydı, yeter ki çocuğu kurtulsun. Duraksamadan
‘‘Evet, tamam’’ dedi (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 25).
Ör keudesimen kaktı,
Ol arıstanşa alıstı,
Ölim sokkısın öz üstine aldı.
Denesin ok parşelese de,
El namısın korgap kaldı.
Sen kurmette onı!
Tüsindin be, karagım?!
Senin keleşegin üşin berdi ol,
Azattık jolında ayagın (Kazak Adebiyeti, 2015: 116).
(Bu şiirde kahramanın vatanı için savaştığı ve fedakârlık ettiği için ona saygı duyulması
gerektiği belirtilmektedir.)
Mne pokazalos’, ona glyadit na menya i dumaet: za çto je ya umirat’ doljna? Za çto? Ved’
ya svoi dolg ispolnyala; malen’kih svoih staralas’ spasti, otvesti sobaku podal’şe- i vot
popalas’! Bednyajka ya! Bednyajka (Literaturnoe çtenie, 2015: 111).
(Bu cümlelerde anne fedakârlığından bahsedilmiştir. Bir kuşun yavrularını korurken bir
avcının kurşununa kurban gitmesi anlatılmaktadır.)
316
Kardeşlik Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında kardeşlik değeri ile ilgili ifadeler 3 kez geçmektedir. Kazak ve
Rus Edebiyatı ders kitabında ise bu konuda herhangi bir ifadenin bulunmadığı tespit
edilmiştir. Türkçe ders kitabındaki ifade şöyledir:
Sen, her zaman kardeşim olarak kalacaksın! Ve yalnız, küçücük bir çocukken seni
kollarımın arasında tuttuğumu, seninle birlikte annemi ve babamı sevdiğimi, senin
nasıl büyüyüp boy attığını gördüğümü ve yıllar boyunca en yakın arkadaşım olduğunu
anacağım (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 80).
Misafirperverlik Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında misafirperverlik değeri ile ilgili olarak herhangi bir ifadenin
bulunmadığı görülmektedir. Kazak Edebiyatı ders kitabında 4, Rus Edebiyatı ders
kitabında ise 1 defa geçmektedir. Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitabındaki ifadeler
şöyledir:
Jan-jakka top-top bop tarap ketip jatkan jyındı Abai, Birjan, Erbol, Aygerimder tıska şıgıp
turıp, attandırıp jatır. Birjanga dal jürer kezinde Uljan öz üinen, öz aldınan dam tatkızıp
otırıp, bata berdi de, on sapar tiledi. Sonımen katar Aigız, Nurganımdarga akelgizip, togız-
togız sıy usındı. Birjannın özine öz kolınan ülken kümis taituiak sıyladı. Kasındagı bar
joldasına korjın tola manat, makpal salem- sarkıt berildi (Kazak Adebiyeti, 2015: 102).
(Bu cümlelerde Abai’ın evine gelen misafirleri nasıl hoşgörüyle karşıladığı ve onları
ağırlayarak memnun ettiği anlatılmaktadır.)
Naşi zameçaniya smeşili gostei. İ mama s papoi snaçala bıli daje dovol’nı, çto gosti vidyat
takoi naş um i takoe naşe razvitie.
Mı dva mesyaca ne sadilis’ vmeste so vzroslımi. A spustya dva mesyaca mı s Lelei stali
upraşivat’ naşego otsa, çtobı on nam snova razreşil ujinat’ so vzroslımi (Literaturnoe
çtenie, 2015: 124).
(Bu cümlelerde bir aileye gelen misafirle geçirdikleri hoş vakitler ve çocukların gelen
misafire çok sevecen davrandıkları, gülüp oynadıkları ve misafire önem verdikleri
anlatılmıştır.)
Özgürlük Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında özgürlük değeri ile ilgili ifadeler 1, Rus Edebiyatı ders kitabında
ise 2 defa geçmektedir. Kazak Edebiyatı ders kitabında özgürlük değeri ile ilgili herhangi
bir ifadenin bulunmadığı görülmektedir. Türkçe ve Rus Edebiyatı ders kitaplarındaki
ifadeler şöyledir:
Demokrasiyi getirmişim size, özgürlüğü...
Görüyorum ki hala aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?
Mustafa Kemal’ı anlamak, itişmek değil;
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 33).
İ dolgo budu tem liubezen ya narodu,
Çto çuvstva dobrıe ya liroi probujdal,
317
Çto v moei jestokii vek vosslavil ya Svobodu
İ milost’ k padşim prizıval (Literaturnoe çtenie, 2015: 78).
(Bu şiirde bireyin özgürlükten memnun olduğu ve halkının özgür olmaya devam etmesi
için her şeyi yapmaya razı olduğu anlatılmaktadır.)

Sağlıklı Olma Değeri ile İlgili Bulgular


Sağlıklı olma değeri ile ilgili ifadeler Türkçe ders kitabında 3, Kazak Edebiyatı ders
kitabında 2, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 2 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı
şöyledir:
İrem’de de iki buçuk yaşındayken başlayan hastalık yavaş seyrediyordu. Hiç olmazsa
acil değildi. Aynı tür bir rahatsızlıktı. ‘‘Byler’’ hastalığı denilen kalıtsal nitelikli, akraba
evliliği sonucu, ölümcül karaciğer hastalığı. Zaman geçti, İrem altı yaşına geldi. Hastalık
gücünü artırdı, ölüm kapıya yaklaştı. Ancak bu kez Kamacılar ne yapacaklarını çok
iyi biliyorlardı. Hastanenin yolunu tuttular. Bu kez baba vericiydi. Şükür, kan uyumu
tamamdı. Baba- kız tam on yedi saat derin bir uykuya yattılar. Uyandıklarında İrem,
hasta karaciğeri yerinew babanın sağlıklı karaciğerinin bir bölümünü almış, çok sevdiği
makarnadan tabaklar dolusu yemişti. Babanın yüzü gurur ve sevinç doluydu, İrem’in
yüzüne pembelik yayılmaya başlamıştı (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 25).
Uzak kosmostık sapar jasau natijesinde Aksakaldın organizmine kajetti birtalai elementter
joyılgan. Kazirgi satte patsientke kal’tsii tuzı, tiamin, riboflavin, nikotin kışkılı, biotin,
paraaminbinzoi kışkılı, askorbin kışkılı, sonımen katar türli mikroelementter- mıs,
kobal’t, marganets, tsink, iod, mış’yak, kremnii, bor, vanadii, titan jetispeidi.
Aksakal tüsken auruhananın meditsinalık elektrondı maşinaları osındai korıtındıga keldi.
Keyin onı tekserip karagan Bükil Planetaaralık Meditsinalık Ortalık rastap şıktı. Al,
Ortalık farmatsevtika bölimşesi dari jasauga kiristi. Uzamai jana preparat paidalanuga
berildi (Kazak Adebiyeti, 2015: 183).
(Bu metinde yaşlı bir dedenin sağlığını yitirdiği, vücudunda kalsiyum, iyot ve vitamin
eksikliği olduğu anlatılmakta; buna karşın eczanede çalışanların dedeyi iyileştirmek için
ona ilaç hazırladıkları anlatılmaktadır. Dede ilaçları kullanınca sağlığına kavuşmuştur.)
Ni moroz mne ne straşen, ni jara,
Udivlyaiutsya daje doktora,
Poçemu ya ne boleiu,
Poçemu ya zdorovee
Vseh rebyat iz naşego dvora.
Potomu çto utrom rano
Zanimat’sya mne gimnastikoi ne len’,
Potomu çto vodoiu iz-pod krana
Oblivaius’ ya kajdıy den’.
Ya dela vıbiraiu potrudnei,
Ya zadaçi reşaiu poslojnei,
Ya povsiudu uspevaiu,
Ya ustalosti ne znaiu,

318
İ zvuçit moya pesnya veselei (Literaturnoe çtenie, 2015: 147).
(Bu şiirde bireyin soğuk havalarda bile hasta olmamasının nedeninin sabah erken kalkması,
spor yapması ve bunun eğlenerek istekle gerçekleştirmesine bağladığı anlatılmaktadır.)

Saygı Değeri ile İlgili Bulgular


Türkçe ders kitabında saygı değeri ile ilgili ifadeler 3, Kazak Edebiyatı ders kitabında
4, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 1 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı şöyledir:
Fatih, Bizans İmparatoru’yla da dostluğunu bozmak istemediğinden, Rumeli Hisarı’nın
bulunduğu araziyi, nihayet istedi. İmparator şaşırdı. Ne cevap vereceğini bilemiyordu.
Burasının Galata Cenevizlilerine ait olduğunu, hisar inşa edilirse Cenevizlilerle arasındaki
dostluğun bozulacağını söyledi. Fatih’in verdiği cevap dikkate değer:
- Biz İmparatora hürmet olsun diye böyle hareket ettik. Mademki bu topraklar
Cenevizlilerindir. Öyle ise onlara saygı göstermek bizce lüzumlu değildir (İlköğretim
Türkçe Ders Kitabı, 2016: 87).
Auılıma kelip, mundagı ülken aga, kişi inini önerine karık kılıp barasın. Kaida jürsen,
jolın bolsın! Önerin, kadirin assın, şıragım! Bizdin apa, jenge bop sagan usıngan jol-
joramız- osı. Irzalıkpen attan!.. – dedi.
Bul uige Birjan ülken algıs aitıp:
- Ul-kızınnın igiligin kör, jaksı ana. Auılında, elinde körgen sıy-kurmetim kaida jürsem
de este bolar. Kudai ırza, men ırza!- dep Uljan, Aigızdardın koldarın kos kolımen, kişilik
kurmetpen tutıp, koş aitısıp şıktı.
Abaidın sıyı- Birjannın özine tartkan sarı jorga at, sonan songı bar joldasına jetektetken
jane birneşe juan tugır eken (Kazak Adebiyeti, 2015: 103).
(Bu metinde misafirliğe giden kahramanın ağzından köye gittiğini, köyde insanların hep
akrabalarıyla birlikte olduğu ve birbirlerine çok saygı duydukları, ona at hediye edip o at
ile onu uğurladıkları anlatılmaktadır.)
Pervyi urok segodnya bıl v pyatom ‘‘A’’ russkii yazık. Eşe ne zamer zvonok, a uçitel’nıtsa
Anna Vasil’evna voşla v klass. Rebyata drujno vstali, pozdorovalis’ i uselis’ po svoim
mestam.
- Segodnya mı prodoljim razbor çastei reçi,- skazala Anna Vasil’evna. – İmenem
suşestvitel’nım nazıvaetsya çast’ reçi, kotoraya oboznaçaet predmet. Predmetom v
grammatike nazıvaetsya vse to,o çem mojno sprosit’: kto eto ili çto eto? Naprimer:kto
eto? Mal’çik. İli: çto eto? Kniga.
- Mojno?
V poluotkrıtoi dveri stoyala nebol’şaya figurka.
- Tı opyat’ opozdal, Savuşkin (Literaturnoe çtenie, 2015: 96).
(Bu cümlelerde öğrencilerin öğretmenlerine çok saygı duydukları anlatılmıştır. Öğrenciler
öğretmenleri geldiğinde ayağa kalkmakta ve öğretmenleri sınıfa girdikten sonra öğrenciler
sınıfa girmemektedir.)

319
Sevgi Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında sevgi değeri ile ilgili ifadeler 3, Kazak Edebiyatı ders kitabında
1, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 5 defa geçmektedir. Bu ifadelerden birkaçı şöyledir:
Çocuklarına ciğerlerinin birer parçasını vererek sevgi deyimi olan ‘‘ciğerimin parçası’’
sözünü somut yaşama dönüştüren anne ve baba ise artık çocuklarının ölüm kaygılarından
uzak, olağan yaşamlarını sürdürüyorlar (İlköğretim Türkçe Ders Kitabı, 2016: 25).
Kurtka sulu küimeden,
Kargıp tüsip biyeni,
Mandayınan süyedi.
Köşine tirkep jöneldi.
Kökala biye dönbekşip,
Domalana suladı.
Tunşıgıp tulpar kalar dep,
Kurtkanın janı şıgadı.
Tonın jarıp tulpardın,
Kulınga tınıs kıladı.
Sonda jatıp kulındap,
Burıl tulpar tuadı.
Tuyagın jerge tugizbei,
Kurtka sındı suluın
Altın tonga oradı...
Burılga kız Kurtka,
Tündikpenen kün kördi,
Tütikpenen su berdi (Kazak Adebiyeti, 2015: 16).
(Bu şiirde birbirini seven iki gencin evlenmek istediklerinde erkeğin at üzerinde sapanla
yaptığı yarış anlatılmıştır. Genç erkek yarışı kazanmış ve sevdiği kızla evlenmeyi hak
etmiştir.)
İvan vzyal to yaico, razbil ego, dostal iglu i otlomil konçik. Skol’ko ni bilsya Koşey,
skol’ko ni metalsya vo vse storonı, a prişlos’emu pomeret’.
İvan- careviç voşel v dom Koşeya, vzyal Vasilisu Premudruyiu i vorotilsya domoi. Posle
togo oni jili vmeste dolgo i sçastlivo ( Literaturnoe çtenie, 2015: 32).
(Bu masalda kralın üç çocuğu olduğu ve bu çocukların sapanlarını nereye atarlarsa
oradaki kişiyle evlenecekleri anlatılmıştır. Kralın çocuğunun biri sapanı bir kurbağayı
hedef almıştır ve onunla evlenmek zorundadır. Bu kurbağa evleneceklerinde güzel bir
kıza dönüşmüştür. Bu güzel kızı bir düşman kaçırmış ama kralın oğlu peşini bırakmayıp
kızı bulmuş, onunla mutlu bir yuva kurmuş ve birbirlerini çok sevmişlerdir.)
Yardımseverlik Değeri ile İlgili Bulgular
Türkçe ders kitabında yardımseverlik değeri ile ilgili olarak bir ifadenin bulunmadığı
görülmektedir. Bu değer Kazak Edebiyatı ders kitabında 2, Rus Edebiyatı ders kitabında
ise 4 defa geçmektedir. Kazak ve Rus Edebiyatı ders kitaplarındaki ifadelerden birkaçı
şöyledir:
320
Eşkimge opa bermes mınau kapir.
Mınadai bolmas, sira, istin sati
Aitayın Karşıganı tapsam akır.
Dep oilap, izdep ketti Karşıganı,
Mun şıgıp, işki şerin arşıgalı.
Köldegi köp üirektin arasınan,
Şulagan Karşıgalap zar şıgadı.
Tındasa, bul dauıstı jakın kelip,
Ar jerde bir şüregei jatır ölip.
Bulardın barin kırgan bir Karşıga,
Men mangi kelip jürgen bugan senip.
Dedi de, bir tükirip uştı aspanga,
Kaitkende aila tabam şıbın janga (Kazak Adebiyeti, 2015: 70).
(Bu şiirde bir şahinin küçük kuşları sürekli öldürdüğü ve yardımsever bir kuşun o küçük
kuşlara yardım edeceği ve onları ölümden kurtaracağı anlatılmaktadır.)
Gotovilas’ k pereletu i sem’ya Staroi utki. Liş’ odna Seraya Şeika ne prinimala uçastiya
v podgotovke k pereletu. Ona s liubopıtstvom smotrela, kak ee brat’ya i sestrı veselo
sobiraiutsya v dorogu. U Seroi Şeiki bılo slomano krılışko. Eto sluçilos’ eşe vesnoi,
kogda Seraya Şeika bıla sovsem malen’koi: ee shvatila Lisa. Staraya utka smelo brosilas’
na vraga i spasla utenka, no odno krılışko Lisa uspela perekusit’ (Literaturnoe çtenie,
2015: 49).
(Bu cümlelerde yavru ördeğin sıcak diyarlara göç edecekken bir tilkinin kanadını kırdığı
ama büyük ördekelerin onu tilkinin elinden kurtararak ona yardım ettiği anlatılmaktadır.)
Sonuç
“Türkiye ve Kazakistan’da okutulmakta olan 6. sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı
ders kitaplarında yer alan evrensel değerler nelerdir?” sorusunun yanıtının arandığı
araştırmada Türkiye ve Kazakistan’da okutulan 6. sınıf Türkçe, Kazak ve Rus Edebiyatı
kitapları içerdikleri evrensel değerler açısından karşılaştırılmıştır. Çalışmada evrensel
değerler başlığı altında kitaplarda 88 alt değer tespit edilmiştir.
Türkçe ders kitabında evrensel değerler başlığı altında 23, Kazak Edebiyatı ders kitabında
29, Rus Edebiyatı ders kitabında ise 36 evrensel değer tespit edilmiştir. Rus Edebiyatı
ders kitabında evrensel değerlere daha sık yer verilirken Türkçe ve Kazak Edebiyatı ders
kitaplarında evrensel değerlere daha az yer verilmektedir.
Türkçe ders kitabında aileye önem verme, kardeşlik, sağlıklı olma, sevgi ve saygı gibi
değerlere çok fazla rastlanırken; Kazak Edebiyatı ders kitabında misafirperverlik, aileye
önem verme, dürüstlük ve fedakârlık; Rus Edebiyatı ders kitabında ise aileye önem verme,
sevgi, yardımseverlik, çalışkan olma, birlik ve beraberlik gibi değerlere yer verilmektedir.
Aileye önem verme, sevgi ve saygı gibi değerler her üç ders kitabında da ortakken
Türkçe ders kitabı çalışma ve dürüstlük değerleri açısından Kazak ve Rus Edebiyatı ders
kitaplarından farklılaşmaktadır. Türkçe ders kitaplarında çalışma ve dürüstlükle ilgili
göndermelerin olmaması bir eksiklik olarak düşünülebilir. İlgili literatüre de bakıldığında
Külünkoğlu (2010), Padem ve Aktan (2013), Doğan ve Gülüşen (2010)’in tespitleri
dürüstlük değerinin Türkçe ders kitaplarnda az yer bulması açısından çalışma bulguları
321
ile örtüşümektedir. Ancak Koç (2013) ve Yılar’ın (2016) araştırmaları çalışma değerinin
kitaplarda yer bulması açısından araştırma bulgularından farklılık göstermektedir. Bu
farklılık ders kitaplarındaki metin tercihleriyle açıklanabilir.
Diğer taraftan Türkçe ders kitaplarında misafirperverlik, yardımseverlik, adalet, barış,
çalışkan olma ve özgürlük gibi değerlere hiç rastlanmaz yahut çok az rastlanırken; Kazak
Edebiyatı ders kitabında kardeşlik, özgürlük ve barış; Rus Edebiyatı ders kitabında ise
kardeşlik, misafirperverlik gibi değerlerin olmadığı ya da çok az olduğu görülmüştür.
Türkçe ve Kazak Edebiyatı ders kitaplarında ortak olarak barış ve özgürlük değerlerine
yer verilmemesi dikkat çekicidir. Bu noktada Şen (2008) de ders kitapları ile ilgili yaptığı
çalışmada barış değerine Türkçe ders kitaplarında çok az değinildiğini söylemiştir.
Çalışmada Rus Edebiyatı ders kitabında çalışkan olma değeri en çok rastlanan değerler
arasında yer alırken Türkçe ders kitabında bu değere yalnızca 1 defa yer verildiği tespit
edilmiştir. Bu durum düşünmek, dürüst olmak ve üretmek bağlamında yeniden gözden
geçirilmelidir. Misafirperlik değeri açısından düşünüldüğünde Türkçe ders kitabında bu
değere yer verilmemesi şaşırtıcıdır. Rus Edebiyatı ders kitabında bile misafirperverlikle
ilgili 1 değere yer verilirken misafirperverliği övünen bir milletin ders kitaplarına bu
değerin yansımasının daha fazla olması beklenilen bir durumdur. Misafirperverlik değeri
açısından ilgili literatür gözden geçirildiğinde Türkçe ders kitaplarıyla ilgili daha önce
yapılan çalışmalarda da bu değerin az yer aldığı görülmektedir (Doğan ve Gülüşen 2010;
Şen 2008; Külünkoğlu 2010).
Kaynaklar:
AKTAN, Osman; ve PADEM, Serkan; ‘‘İlköğretim 5.sınıf Sosyal Bilgiler Ders Kitabında
Kullanılan Okuma Metinlerinde Yer Alan Değerler’’, Asya Öğretim Dergisi, 1(2), 2013,
44-55.
BOWEN, G. A. (2009). Document Analysis As A Qualitative Research Method. Qualitative
Research Journal, 9(2), 27-40.
DOĞAN, Bahar; ve GÜLÜŞEN, Ayşe; ‘‘Türkçe Ders Kitaplarındaki (6-8) Metinlerin
Değerler Bakımından İncelenmesi’’, Sosyal Bilimler Dergisi, 1(2), 2011, 75-102.
ERDAL, N. (2016). İlköğretim 6.sınıf Türkçe Ders Kitabı. Ankara: Dörtel Yayıncılık.
GÜVEN, Z.Ahmet; ‘‘Değerler Eğitimi ve Türkçe Derslerinde Değerler Kullanımı’’,
Konya: Palet Yayınları, 2014.
KOÇ, Muammer; ‘‘8.sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinlerin Değerler Bakımından
İncelenmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2013, 107.
KÜLÜNKOĞLU, Tuğrul; ‘‘İlköğretim Birinci Kademe Türkçe Ders Kitaplarındaki
Metinlerin İlettiği Değerler Açısından İncelenmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum:
Atatürk Üniversitesi, 2010, 105-106.
MEB (2017). ‘‘Türkçe Dersi Öğretim Programı (İlkokul ve Ortaokul 1,2,3,4,5,6,7 ve
8.sınıflar)’’, Ankara.
MILES, M. B. ve HUBERMAN, A. M. (1994). Qualitative Data Analysis: An Espended
Sourcebook. California: SAGE Publications.
NURTAZİNA, Rafika; SULEYMENOVA, Eleonora; ve URAZAEVA, Kuralai,
‘‘Literaturnoe Çtenie’’, Almatı: Bilim Yayınevi, 2015.
RISKELDİEVA, G.; ve TURSINGALİEVA, S.; ‘‘Kazak Adebiyeti’’, Astana: Arman-PV,
2015.
SADIKOĞLU, Asuman; ‘‘Zeka ve Akıl Oyunları Dersinin Değerler Eğitimindeki
322
Rolünün Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi’’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul:
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi, 2017, 37.
SÜRMELİ, Aydın; ‘‘Peyami Safa’nın Romanlarında Değerler Eğitimi ve Türkçe’’,
Yüksek Lisans Tezi, Malatya: İnönü Üniversitesi, 2015, 1.
ŞEN, Ülker; ‘‘Altıncı Sınıf Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinlerin İlettiği Değerler
Açısından İncelenmesi’’, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 1(5), 2008, 764-779.
ŞİMŞEK, Tacettin (edt.); ‘‘Kuramdan Uygulamaya Çocuk Edebiyatı’’, Ankara: Grafiker
Yayınları, 2016.
TUĞRAL, Süleyman; ‘‘ Kur’an’da Değerler Sistemi’’, Ankara: Ankara Okulu Yayınları,
2008.
YAZICI, Mehmet; ‘‘Değerler ve Toplumsal Yapıda Sosyal Değerlerin Yeri’’, Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 24(1), 2014, 209-223.
YILAR, Rabia; ‘‘İlettiği Değerler Açısından İlkokul Türkçe Ders Kitaplarındaki Metinler
Üzerinde İncelemeler’’, Bayburt Eğitim Fakültesi Dergisi, 11(2), 2016, 490-506.
YILDIRIM, Ali; ve ŞİMŞEK, Hasan; ‘‘Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri’’,
Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2011.
ZENGİN, Gamze; ‘‘Nizâmü’l-Mülk’ün Siyasetnâmesi’nde Değerler Eğitimi’’, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, 2017, 26.

323
324
DOĞU TÜRKÇESİYLE (ÇAĞATAYCA) YAZILI Mİ’RÂC-NÂMELER

Tanju SEYHAN *

ÖZET

Filologların tarihi yazılı metinler üzerindeki çalışmaları onların dilini incelemek ve asıllarına uygun
olarak yayımlamak olmuştur. XVI. yüzyılın sonundan itibaren yeni bir metin tenkidi metodu gelişmiş
ve tenkitli filoloji doğmuştur. Elyazmalarının farklı nüshalarını inceleyerek tenkitli, anlaşılır ve
güvenilir bir metin kurma anlayışı metodu ortaya çıkmıştır. XVIII. yüzyılda bu çalışmalara yeni bir
boyut kazandırılarak başka alanlardaki bilgiler de değerlendirilmeye katılmıştır.

Türkiye’deki metin neşri çalışmaları tarihi ve bugün geldiğimiz noktaya bakarak şu söylenebilir:
Metinlerin neşri programı bir devlet kurumu tarafından tek merkezden planlanıp araştırmacılar,
üniversiteler yönlendirilerek yapılabilir. Her yıl lisansüstü programlarında çalışmalar
yaptırılmaktadır, bunlar yönlendirilebilir.

Uzunca bir süredir Doğu Türklük sahası eserlerinde Miraç motifinin işlenişini manzum, mensur
ortaya konulan gerek müstakil gerekse eserlerde bir bölüm olarak veya mazmun olarak işlenişini
geniş kapsamlı olarak araştırmakta ve ulaştığım, haberdar olduğum çeşitli Mi’râc-nâmeleri metin
neşri için hazırlamaktayım. Bu nedenle bu tebliğ 2 ana bölüm olarak düzenlenmiştir. Birinci
bölümde tespit edilen metinlerin neşrinin planlanması ve neşri meselesi; ikinci bölümde de bir
örnek olarak bugüne kadar belirleyebildiğimiz Doğu Türkçesiyle yazılı mi’râc-nâmeler ve neşri
üzerinde durulmuştur.

Anahtar Sözler: Mirâç-nâme, mirâç, Doğu Türkçesi, Çağatayca, metin neşri, filoloji.

Türk dilinin çok zengin bir külliyatının mevcut olduğu hepimizin malumudur. Elbette
dünyanın sayılı köklü dillerinden biri olan Türkçe için bu bu durum normaldir. Kap
kacağa, takılara hakkederek başlayan yazma faaliyeti bengü taşlarla ve gelişen teknolojiye
göre devam etmiştir. Bu dil yadigârlarımızın önemli bir kısmı maalesef ki hâlâ gün
ışığına çıkarılmamış/çıkarılamamıştır. Elbette katalogları hazırlanılanlar/hazırlanmayan/
hazırlanamayanlar, alfabe değişikliği, okuma güçlüğü gibi çeşitli sebeplerle okunan/
okunmayan/okunamayanlar vardır.

Bir müddettir Doğu Türklük sahası eserlerinde Miraç motifinin işlenişini manzum,
mensur ortaya konulan gerek müstakil gerekse eserlerde bir bölüm olarak veya mazmun
olarak işlenişini geniş kapsamlı olarak araştırmakta ve ulaştığım, haberdar olduğum
çeşitli Mi’râc-nâmeleri metin neşri için hazırlamaktayım. Batı Türklük sahasında yazılmış
Mi’râc-nâmelerin önemli bir kısmı çalışıldı, değerlendirildi; ancak henüz araştırdıkça
zengin bir malzemenin bulunduğunu gördüğümüz Doğu Türklük sahasındakilerin tamamı
çeşitli sebeplerle tespit edilerek Türk dünyasında bütüncül karşılaştırmalı bir çalışma
yapılmadı. Böyle bir çalışmayla bu konudaki söz varlığı, din dili olarak Türkçenin durumu
yanı sıra sosyo-kültürel yapıyla, inanç sistemlerindeki tabakalaşmalarla ilgili olarak da
önemli verilere ulaşılacağını düşünmekteyim. Bu tebliğde Mi’râc-nâme üzerinde durmak
isteyişimin bir sebebi de Kazakistan’da kataloglama çalışması tamamlanmayan yazma
* Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul, Türkiye
325
kütüphanelerindeki eserler arasında da Mi’râc-nâme görüşümdür.

Bu tebliğ Sempozyum konusu olan metin neşrine bağlı olarak 2 bölüm olarak
düzenlenmiştir. Birinci bölümde tespit edilen metinlerin neşrinin planlanması ve neşri
meselesi; ikinci bölümde de bir örnek olarak bugüne kadar belirleyebildiğimiz Doğu
Türkçesiyle yazılı mi’râc-nâmeler ve neşri üzerinde duruldu.

I. Metin Neşrinin Planlanması ve Neşri Meselesi

Bugüne kadar metin neşri ile ilgili olarak çeşitli çalışmalar yapıldı, görüşler ileri
sürüldü. Mertol Tulum da bu araştırmacılardan biri olup Tarihî Metin Çalışmalarında
Usul Menâkıbu’l-Kudsiyye Üzerinde Bir Deneme adıyla 2000 yılında neşrettiği eserinin
giriş bölümünde filolojinin çalışma alanı, metin neşrindeki görüşler ve esaslar üzerinde
fikirlerini sıralar, metin okuma örneği verir. Girişte ana hatlarıyla özetleyecek olursak
şunları vurgular: Yüz yıllardır süregelen klasik filoloji çalışmalarının amacı, dilleri ve
eski edebî veya sivil hayat belgelerini incelemek suretiyle medeniyeti, kültürü tanımaya
çalışmak, elle tutulur tarihi gerçekleri bulmaktır. Filoloji çalışmalarının dayandığı
metinler anlam aktarıcı dil birimleri olan kelimelerle varlık kazanan dil ürünleridir;
filoloji bu yönüyle kelimelerle uğraşan bir bilim dalıdır.

Filologların tarihi yazılı metinler üzerindeki çalışmaları onların dilini incelemek ve


asıllarına uygun olarak yayımlamak olmuştur. XVI. yüzyılın sonundan itibaren yeni
bir metin tenkidi metodu gelişmiş ve tenkitli filoloji doğmuştur. Elyazmalarının farklı
nüshalarını inceleyerek tenkitli, anlaşılır ve güvenilir bir metin kurma anlayışı metodu
ortaya çıkmıştır. XVIII. yüzyılda bu çalışmalara yeni bir boyut kazandırılarak başka
alanlardaki bilgiler de değerlendirilmeye katılmıştır. Mertol Tulum bu çalışmalardan
ilkine “iç tenkit” ikincisine de “dış tenkit” adını verir. Böylelikle dil, tarih ve kültür
çalışmalarında bütünleşme meydana gelmiştir. Bu çalışmalara dilin sanatkârane kullanılışı
anlamına da gelen üslup çalışmaları da eklenmiştir (Tulum 2000: XIV-XX).

Tarihle alakalı bilgilerin (gerek bütün sosyal bilimler gerekse fen bilimlerinde, bilim
tarihi temelinde) hep bir ciddi kaynak metin neşri yapmak gelmektedir, ciddi dil
çalışmaları yapmak gerekmektedir. Dolayısıyla hususiyle farklı ilim dallarıyla işbirliği
içinde bu metinlerin bir metot dâhilinde neşri, günümüz diline aktarılması ve bu metinler
üzerinden farklı alanlarda çalışmalara zemin hazırlanması zaruridir. Bu çalışmalarda
gramer ve sözlük/dizinler, çeviri veya aktarım da mutlaka yer almalıdır. Türk filolojisi
bağlamında baktığımızda da Türklerin dünya ve medeniyet tarihine katkılarıyla ortaya
koydukları eserler yine çeşitli milletleri ilgilendirir. Türkoloji bu bakımda pek çok ülkede
çalışma sahasıdır. O yadigârları kaleme alanların da bu çalışmalarda önemli vazifeleri
olsa gerektir. Bu eserlerdeki zengin malzeme sistematik olarak toplanıp kataloglanmalı
ve bir program çerçevesinde millî bir seri olarak incelenip neşredilmelidir. Bu prensipler
daha 1957 yılında Macar Türkolog G. Németh tarafından ortaya konmuştur (Tulum 2000:
XVII-XVIII).

Türkiye’deki metin neşri çalışmaları tarihi ve bugün geldiğimiz noktaya bakarak şunu
söyleyebilirim: Metinlerin neşri programı bir devlet kurumu tarafından tek merkezden
planlanıp araştırmacılar, üniversiteler yönlendirilerek yapılabilir. Her yıl lisansüstü
programlarında çalışmalar yaptırılmaktadır, bunlar yönlendirilebilir. Bu elbette bir
kontrol ve zorlayıcılık olarak düşünülmemeli, esnek, planlı bir çalışmanın parçası olarak
326
değerlendirilmelidir. Asırlarına ve konularına göre tasnif edilecek eserler yine aynı
sistemde uzmanlık alanlarına göre öğretim üyelerine konu olarak verilmelidir. Dil insan
düşüncesinin ortaya koyduğu her şeydir, yakın veya uzak tarihli metinler de çeşitli yazı
sistemleriyle bunların kalıcı hale gelmesidir.

Farklı yazı sistemleri olduğunda filoloji çalışmalarında çeviriyazı sistemi de gündeme


gelmektedir. Köktürk, Uygur alfabeleri, Arap kökenli alfabeyle yazılı metinler için
farklı çeviri yazı sistemleri geliştirilmiştir. Çalışma amacına göre de bunlar çeşitlilik
gösterir. Elbette bugüne kadar pek çok metin neşri yapılıp üzerinde çalışıldı; ancak bir
merkezi sistem üzerinde çok daha fazla değerlendirmeye hizmette bulunacak birliktelik
sağlanamadı. Ama hala hazırlanacak, günışığına çıkarılacak eserler bulunmaktadır.

Dil yadigârlarımızın neşrinin planlamasında yapılacak işlemleri kısaca şöyle


maddeleyebiliriz:

1. Akademik bir kurul oluşturulmalı,

2. Eserler tespit edilerek bir merkezde toplanıp uzmanlarca kataloglanmalı, tasnif


edilmeli,

3. Neşredilen kataloglar da taranarak eserlerin nüshaları ve varyantları tespit edilmeli,

4. Metin neşri esasları (kısaltmalar ve işaretler; çeviriyazıda kullanılacak sistem


belirlenmeli; bilgisayar ortamında hangi sistemin, fontların, dizin programının
kullanılacağına, şekil birliğine karar verilmeli; Türkçe kelimelerin ve eklerin
seslendirilmesiyle ilgili esaslar belirlenmeli; alıntıların, birleşik kelime ve tamlamaların
çeviriyazıda gösterimi kararlaştırılmalı vb.) planlanmalı,

5. Eserlerin ve varsa nüshalarının belirlenip soyağacı yapılmalı. Her nüshanın dil


çalışmalarında önemi bulunmaktadır. Nüshalar olduğunda esas metnin belirlenerek nüsha
farklarının gösterilmesi suretiyle metin neşri yapılmalı,

6. Aynı eseri farklı lehçe özellikleri göstermesi durumunda ne yapılması gerektiği; her
nüsha bir eser mi; her biri bir dil metni olarak da ayrı ayrı mı çalışılmalı belirlenmeli.

7. Malzeme uzman kişilere bir plan doğrultusunda aşama aşama paylaştırılmalı

8. Ortak esaslar üzerinden düz metin ve tenkitli okuma metinleri gramer, sözlük/
dizin hazırlanmalı; karşılaştırmalı lehçe çalışmaları yapılmalı. Bu malzemeler farklı
komisyonlarda farklı çalışmaların ham malzemesi olarak da kullanılabilmelidir. Böylelikle
asır sözlükleri, etimolojik sözlükler, sahalara ve asırlara göre anlam değişmeleri ortaya
konabilir; dil tarihindeki değişme ve gelişmeler takip edilebilir. Medeniyet ve kültür
varlığımız ortaya çıkarılabilir.

II. Doğu Türkçesiyle Yazılı Mi’râc-Nâmeler ve Neşri


Bu tebliğde hem Uygur hem de yoğun olarak Arap harfleriyle yazılan ve hususiyle Doğu
Türklük sahasında kaleme alınan Mi’râc-nâme metinleri, varyantları, nüshaları, gösterdiği
lehçe ve ağız hususiyetleri; neşri üzerinde kısaca durmak istiyorum.
327
Türkler, İslamiyet’i büyük bir çoğunlukla kabul etmelerinden sonraki edebiyatlarında
tabiî olarak bu dine ait pek çok motifi işlemişlerdir. Tefsir, fıkıh, kelam, hadis, siyer, hilye,
mucizeler, mevlit, miraç, hicret gibi konularda Batı Türklük sahasında olduğu gibi Doğu
Türklük sahasında da telif, tercüme eserler yazılmış, bunlara atıflarda bulunulmuştur.
Edebiyatın temelini teşkil eden bu dini kitaplarda toplumun hayat tarzını, inançlarını,
ilmini buluruz ki bu da kültür tarihimiz bakımından büyük önem taşır. İnanç sistemleri,
uygulanışı, değer yargıları milleti bir arada tutan kültür unsurlarındandır. Kronolojik olarak
bu konuları işleyen eserlerin karşılaştırılmasıyla toplumların sosyolojik yapılarındaki
değişmeleri de izleyebiliriz. Ayrıca elbette çeşitli dönem ve lehçelerde yazılan gerek halk
için konuşma diliyle yazılan gerekse ilmi nitelikli bu eserler dil tarihinin gelişmesine,
değişmesine ve söz varlığına; lehçeler arası karşılaştırmaya katkı sağlayacaktır. Elbette
bu değerlendirmelerin hepsini filolog yapmak zorunda değildir, o eserlerin bugün okunur
hale gelmesine, doğru anlaşılmasına katkıda bulunur; başka bilim dallarındakiler de
değerlendirir.
Batı Türklük sahasında yazılan manzum mensur Mi’râc-nâmelerin çoğu çalışılmıştır;
ancak Doğu Türklük sahasındaki Mi’râc-nâmeler üzerinde çeşitli sebeplerle yeterince
durulmamıştır. Bir proje doğrultusunda manzum, mensur, manzum-mensur müstakil
Mi’râc-nâmeleri, edebî eserlerdeki motifleri tespit etmeye çalışıyoruz.
Mi’râc Nedir?
Mi’râc, “yukarı çıkmak” anlamında Arapça ‘araca/’urûc kelimesinden gelir. Alet ismi ve
mekân ismi yapan mif’âl vezninde olup alet ismi olarak “merdiven”, mekân ismi olarak
da “yukarı çıkacak yer” anlamında kullanılır. Terim olarak “göğe çıkmak” manasıyla
yaygındır.
Tebliğimizde İslami muhitte Hz. Muhamed’in miracını konu alan yazma eserlerden
bahsedeceğiz. Mi’râc sadece Hz. Muhammed’in mucizesi olmayıp bunun dışında da
Mitolojik eserlerde, Tevrat’ta, İncil’de, İslami eserlerde (Hz. İdris, Hz. İbrahim, Hz.
Musa, Hz. İsa’nın miracı gibi) diğer inanç sistemlerinde de başka urûclar “göğe yükseliş”
söz konusudur.
Mi’râc-Nâme / Mi’râciyye Nedir?
Esas itibariyle kasidelere mi’râciyye, mesnevilere ise mi’râc-nâme adı verilir; ancak
zamanla bu iki terim birbirine karışmıştır. Türk, Arap (İmam Gazzalî, Abdülkâdir-i
Geylânî, Muhyiddin-i Arabî v.b.), Fars (Feridüddin Attar, Hüseyin Vâiz-i Kâşifî, Türk
coğrafyasında Farsça yazan Molla Câmî, Genceli Nizâmî v.b.) ve diğer milletlerin
edebiyatında miraç hakkında uzunlu kısalı bilgiler bulunur. İlhanlılar döneminde
minyatürlü Farsça mi’râc-nâme (Reşidü’d-din- Câmiü’t-tevârîh’in 1306-1307 tarihli
Edinburgh University Library’deki 30 numaralı yazma; Mi’râc-nâme, Süleymaniye Ktp.
Ayasofya 3441; Nizami Hamsesi’nde Topkapı Sarayı Kütüphanesi/Revan 881, Hazine
2154; v.b.), Timürlüler döneminde Türkçe minyatürlü Mi’râc-nâme (Paris: Supp. No
190), Safaviler dönemindeki mi’râc-nâmelerdeki minyatürler (Şah İsmail Hatâî’nin
mi’râc ile ilgili şiirine uygun yapılan minyatürler) kelimelerle tasvir edilen miraç
hadisesine görsel olarak da yardımcı olmaktadır. Bunlar siret, mevlid, hilye, mucizât-
nâme, mesnevi ve divanlarda bölümdür veya müstakil olarak manzum, mensur, manzum
ve mensur karışık türde ortaya konulmuştur. Klasik edebiyat yanı sıra, halk edebiyatında
da bu konu işlenmiştir. Doğu Türkçesiyle daha ziyade dini ilimler dâhilinde bu konuda
Kuran ve hadislere atıflarda bulunularak, farklı rivayetlerden de bahseden mensur mi’râc-
nâmeler yazılmıştır.
328
Doğu Türklük Sahasında Ortaya Konulan M’irâc-Nâmeler
Doğu Türklük sahasında miraç mevzuu İslâmî muhitte müstakil eser olarak veya
eserlerde bölüm olarak işlendiği gibi Mi’râc ile ilgili terminoloji mazmun olarak eserlerin
tamamında yeri geldiğinde kullanılmıştır.
Karahanlı Türkçesi Dönemindeki M’irâc-Nâmeler
Türk Edebiyatında mi’râc konusunu işleme Doğu Türklük sahasında başlar. Bugünkü
bilgilerimizle ilk örnek her ne kadar yazıya geçirilişi daha sonra olsa da Eski Türkçenin
son evresi Karahanlı Türkçesi döneminde iki miraçname biliyoruz: Biri XII. asırda
Ahmed Yesevi’nin Hikâyet-i Mi’râc (Eraslan 1983: 262-273) adlı hikmetidir. İkincisi
daha sonra onun müridlerinden Yesevî’nin üçüncü halifesi Hakîm Süleyman Ata’nın (öl.
H. 1186) Hocasının eserine farklılıklar da katarak ortaya koyduğu Mi’rac-nâme’dir: Telif
tarihi XII. yüzyıl olup manzumdur ve dörtlükler halindedir (Eraslan 1979: 247-256).
Doğu Türkçesi (Çağatayca) ile Yazılmış Mensur M’irâc-Nâmeler
Doğrudan miracın, cennet, cehennemin anlatıldığı hacimsiz M’irâc-Nâmeler:
1. Timürlüler döneminde Nehcü’l-Ferâdis’ten çevrilen iki Mi’râc-nâme nüshası:
1.1. Paris nüshası: Bibliotheque Nationale, Suppl. Turc 190: 1b-69a. Uygur harfleriyle
15. yüzyılda yazılmıştır. H. 840/ M. 1436-7’de istinsah edilmiş minyatürlü (58 tane) bir
yazma olup kıymetlidir ve üzerinde pek çok çalışma yapılmıştır. F. Attar’ın Tezkiretü’l-
Evliyâsı ile birlikte ciltlenmiştir. Nehcü’l-Feradis adlı bir eserden çevrildiği bilgisi
verilir.
1.2. İstanbul nüshası: Yine Tezkiretü’l-Evliya ile birlikte ciltlenmiş, Nehcü’l-Feradis’ten
çevrildiği kayıtlı, Arap harfli nüshası İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi Fatih
Bölümü’nde 2848 numarada, 1b-12b’de bulunmaktadır. H. 20 Receb 917/ M. 1511
tarihlidir.
2. Nehcül’l-Ferādis: Aynı adlı eserden tercüme bu eserin 1. babının 7. ve 8. faslında
miraç hadisesi anlatılır. Yine Nehcü’l-Ferādis’ten sadece miraç ile ilgili bölümün tercüme
edildiği Paris 190 ve Fatih 2848 farklı mütercimler tarafından Türkçeye çevrilmiş olup
birbirlerinin varyantıdır.
3. Mirāc-nāme: Türkmenistan İlimler Akademisi Milli El Yazmalar Enstitüsü, No: 774:
96b-109a. Nestalik, 14 (199) 24X14,5 (19X10), 19 satır.
4. Mirāc-nāme: Türkmenistan İlimler Akademisi Milli El Yazmalar Enstitüsü, No: 345:
39a-48b. Nestalik, 21X15 (17,5X9), 15 satır. 19. asır.
Hacimli müstakil M’irâc-Nâmeler
Elyazmaları:
1. H. Vámbéry, Çagataische Sprachstudien’de nerede bulunduğunu belirtmediği bir
Mi’râc-name adlı eserden 6 bölümü neşretmiştir: Leipzig 1867: 73-83
2. Mi‘rāc-nāme-i ān-ģażret: Özbekistan Şarkşunastlık Institütü, No: 9161, nestâlik hatla
yazılı, 13 satır. Bulunduğu kitabın 73b sayfasında başlıyor 212b’de bitiyor, sonu eksik.
Tam tarihi bilinmiyor, klasik sonrası döneme ait.
3. Mi’rāc-ı Mustafa veya Mi’rāc-ı Nebevī: Macaristan İlimler Akademisi: Török F. 70.
1a-97a varak, talik, 345x 210mm, 260x140mm, ortalama 20/21 satır. Molla Kabil Seyyid
Remtinekli (öl.?)’nin kaleminden çıkmış, Seyyid Molla Muhammed Halim tarafından
329
istinsah edilmiştir.
5. Staatsbibliothek zu Berlin, Ms. Or. Quart 1297, Seyyid Abdülhâlik Ahun’ın kitabı, H.
1354(M. 1886) tarihli; 101 sayfa, 11 satır. Yazma Molla Muhammed Şerif Tezkiresi ile
birlikte ciltlenmiş.
Taşbaskılar:
6. Nādirü’l-mir’āc-ı Türkī, litografiya Gulyam Hasan Arifdcanova, PV 375 Mensur olup
hacimlidir, kitabın tamamını göremedik, sanal ortamda 99 sayfası açık.
7. Molla Timür Hoca Hocendî, Mi’rācü’n-nebiyyi, Taşkend, Matbaa-i Gulamiyye, H.
1334, Taşbaskı (Manzum), Özbekistan Nadir Eserler Ktp. PV 377.
8. Nādirü’l-Mi’rāc, Molla Abdülkadir Mahdumü’ş-Şaşi ibn İshac Molla Zakir Ahund,
der Matbaa-i Gulam.
Dinî Eserlerdeki Müstakil M’irâc-Nâmeler
Miraç İslam coğrafyasının ortak konularındandır. Dini ilimlerde siret / siyer yazma bir tür
olup önemli bir bölümünü de Miraç hadisesi oluşturmaktadır. İlmi olarak Doğu ve Batı
Türklük sahasında aynı eserden her iki tarihi lehçeye çeviri yapılarak ortak kaynaktan
beslenilmiş, yer yer bu telif-tercümelerde farklılıklar ortaya çıkmıştır ki bunlar üzerinde
de durulmalıdır.
9. Batı Türklük sahasında önce Koca Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin tercümesi
ikinci olarak da Altıparmak tercümesi olarak meşhur Muhammed ibn Muhammed
Altıparmak el-Üskübi (öl. M 1033/H.1624)’nin yaptığı Delāil-i Nübüvvet-i Muhammedī
ve Şemāil-i Fütüvvet-i Ahmedī adlı tercümesi veya Meāricü’n- Nübüvve Tercümesi,
muhtemelen XVII-XVIII. asırlarda Doğu Türklük Sahasında Doğu Türkçesine çevrilmiş
baş kısmı eksik mütercimi belli olmayan bir tercümenin kökeni Timürlüler döneminde
Sultan Hüseyn-i Baykara zamanında Herat’da yaşamış Molla Muin Miskin diye bilinen
Muinüddin Muhammed bin Abdullah el-Ferahi el-Hırevi’nin Farsça Meāricü’n-
Nübüvve fi-Medāricü’l-Fütüvve adlı eseridir. Eser Kâtip Çelebi’nin verdiği bilgiye göre
H.1000 veya 1003’te (M. 1591/1595) yılında çevrilmiş, İstanbul ve Bulak’ta defalarca
basılmıştır (Kılıç 2007: 334). Batı Türklük sahasında Celâlzâde Mustafa’nın Tercüme-i
Meâricü’n-nübüvve adlı Osmanlı Türkçesi ile yapılan çevirisi üzerinde Mustafa Özkan
parçalar halinde Metin-Sözlük içerikli doktora tezi yaptırtmıştır. Doğu Türkçesine
çevirisini de ben doktora tezi olarak Tunç Yalçın’a hazırlatmaktayım. Elimizdeki siyer
tercümesi 3. rüknden itibarendir. Esas eser ise bir mukaddime + 4 rükn ve bir hatime
olarak telif olunmuştur. Bu 2. cilt 412 varak olup 74b/19-182bb arası, 3. Rüknün ilk
babı Miraç hadisesiyle ilgilidir. Sadece Hz. Muhammed’in miracından değil Ȃdem
Peygamberinkinden başlayarak 6 miraçtan bahsedilir. Siyer ilmi dâhilinde yazılmış bir
eserdir ve bu eserin Timürlüler döneminde yaşaması da önemlidir.
Molla Muin Miskin siyer kitabından önce Risāle-yi Miʿrāciye’yi yazdığını beyan eder.
Doğu Türkçesi (Çağatayca) ile Yazılmış Manzum M’irâc-Nâmeler
Ahmed Yesevî, Hakim Süleyman Ata’nın manzum eserlerinden sonra edebî hüviyetli
manzum M’irâc-Nâmeleri Ali Şir Nevâyî’nin Eserlerinde görürüz. Ali Şir Nevâyî de
metin inşasında geleneğe bağlı kalarak eserlerin başında hususiyle manzum eserlerinde
tevhitten sonra naat kısımlarında ya birkaç beyitle veya Hz. Muhammed’in miracını konu
edindiği müstakil miraç bölümleri yazar:
1. Hamse’de:
330
1.1. Hayretü’l-Ebrâr’da 5. Naat “Mi‘rāc Kėçesi Ta‘rīfide olup. kim kerīme-i sübhāne’l-
lezī asrā aña musaddik durur ve bi ‘abdihi leylen mine’l-mescidi’l-harāmi ile’l-mescidi’l-
aksā anıñ subûtıga ėkki güvāh-ı sādık ėrür.” başlığını taşıyan 53 beyitlik bir miraciye yer
alır.
1.2. Ferhâd u Şîrîn’de “Ol şeh-süvār vasfıda kim karangu tünde tīre hākdāndın burāk-ı
berk-veş üzre çıkkanı «mine’z-zulumāti ile’n-nûri» din muhbir ėrdi belki ol rākibniñ pāk
zātı astıdagı pāk atı bile «nûrun ‘alā nûr» dın haber birdi ve bu nûrlar melekût şebistānını
münevver ve mülk bôstānını reşk-i sipihr-i ahdār kıldı.” başlığı altında 68 beyitlik bir
mi’râciyye yer alır.
1.3. Leylî vü Mecnûn’da “Ol şām-ı visālniñ kim ve-l-leylī-izā-yagşā āyeti bola algay, anıñ
şānıda sevādı yazılmagı ve munuñ dėk şāmda ol müsāfir-i semāvīniñ şeb-gīr-i bülend
kılmagı ve subh-ı visāl ėşikleri yüzige açılmagı ve mihr-i murād tapılmagı” başlığı altında
100 beyitlik bir miraciye yer alır.
1.4. Seb’a-i Seyyâr’da “Ol müsāfir-i bevādī-yi semā bel-ki ol rākib-i semāvāt-peymā
mi‘rācı kėçesiniñ ta‘rīfi kim burākı berk-kāmlık u peyki burāk-hırāmlık kıldı vü ol
rahş bile bėk hayāl yėtmes yėrge çaptı vü ol çapmak bile hakīm-hod fehmi bāver ėtmes
nėmeler taptı” başlığı altında 92 beyitlik bir miraciye yer alır.
1.5. Sedd-i İskenderî’de “Ol hümā-yı bülend-pervāz tayerānınıñ sür‘āti ta‘rīfide kim
mi‘rāc şebistānıda közi nergisi bile köñli gonçesi mā-zāga’l-baṣar mā-tagā cûy-bārıdın
şād-āb durur va takarrüb eyvānıda mukavves kaşları kābe kavseyn ev ednā i‘tibārıdın
behre-yāb” başlığı altında 122 beyitlik bir mi’râciyye yer alır.
2. Lisānü’t-Tayr’da “Ol risālet kāfınıñ ‘ankāsınıñ bülend-pervāzlıġı ve mahbûb-ı hakīkī
vaslıga yitip kuş tili bile tekellüm ve hem-rāzlıgı” başlığı altında 53 beyitlik bir miraciye
yer alır.
Bunun dışında Doğu Türklük sahasında ortaya konulan eserlerde miraç motiflerine
(Burak, refref, sidretü’l-müntehâ, mi’râc, kabe kavseyn v.b.) yer verilir. XV. asır:
Hârezmli Hâfız’ın Divanı’nda Hususi bir miraç bölümü olmayıp iki naatda birkaç beyit
ile temas edilmiştir (2/25-27; 3/3, 11-12); Mevlâna Sekkâkî Divanı’nda (1/17, 2/37 v.b.);
Lutfî Divanı’nda (90/1)
Mi’râc-ı Mustafa / Mi’râc-ı Nebevî (Macaristan Varyantı); Mi‘Rāc-Nāme-i Ān-
Ģażret (Özbekistan Varyantı)
Her iki mi’râc-nâme varyantı biraz halka hitap eden bir yanı olsa da dinî ilimler
çerçevesinde ortaya konmuştur. Bu sebeple karşılaştırmalı metin oluşturabilecek kadar
konu bakımından birbirine paralel gitmektedir ki mevzuu aynı olduğu için normal kabul
edilmelidir; ama bazen ses, şekil farklılıkları mevcuttur bazen de sözcük tercihi farklıdır;
ama bu düzenli olmayıp kayda değecek kadar aynılık da vardır. Ancak nasıl bugün Kutadgu
Bilig’in nüshalarının ayrı ayrı basılması gerekliliği üzerinde fikir birliği mevcutsa bence
bu metin için de aynı durum söz konusudur. Ayrı ayrı düz metin ve karşılaştırmalı okuma
metin çalışmasıyla örnek bir çalışma vermek istedim. Karşılaştırmalı metin daha ziyade üst
bir metin olup konu için gereklidir ama keyfi bir kurgu olmayıp bir dilbilgisi donanımıyla
müellif elinden çıkmış gibi sağlam bir metin ortaya koymaktır. Ayrı ayrı okumalar ise
dil çalışmalarına da zemin hazırlamaktadır. Her iki metni farklılıkları ve gösterdikleri
dilbilgisi özellikleri bakımından ayrı ayrı neşretmek gerektiğini düşünüyorum. Ancak
burada metnin kurgusu kuvvetle muhtemel aynı eserde bir aktarım veya çeviri olan
bu yazmaların karşılaştırmalı okuma metni olarak neşri gerektiğinde oluşturulabilecek
Macaristan yazmasını esas alarak bir metin örneğini burada hazırladım; makale hacmini
331
artırmamak için karşılaştırmalı metin oluştururken yapılması gerekli yazmalardaki
farklılıkları belirtmedim, yayımda elbette bu yer alacaktır.
Karşılaştırmalı metin oluşturmada esas alınması gereken nüsha için kıstaslar mevcuttur,
nüshaların tespiti ve soy ağacının çıkartılması gerekir; müeelif nüshası varsa elbette bu
esas metin olarak değerlendirilir, yoksa tarih bakımından en eski ve dikkatli kopyalanmış
nüsha seçimi ve tavsifi yapılır; ayrıca nüshanın istinsah edildiği lehçe/ağız bölgesine ve
eserin müellifinin lehçesine, dil ve imla özelliklerine, müellifin üslubuna, manzum ise
veznine, kafiyesine bakılır. Naşir metne tamir ederken müdahil olabilir. Bunların dışında
en uygun çeviriyazı alfabesini, neşir metotlarını da okuyucu/araştırmacı için hem metin
hem de sözlük/dizin için belirtmek gerekir belirtmek gerekir.
Mi’râc hadisesinin ne zaman gerçekleştiği ile ilgili giriş kısmından örnek
karşılaştırma:
Taşkent Şarkşunaslık Inst. No:
Macaristan Török F. 70 (A) 9161(B)
(1a/4) ve rivāyet ḳılurlar kim mi‘rāc-ı (73b/5) rāvīler mundaġ rivāyet ḳılurlar
muṣṭafā ḳayu tārīḫde ėrür bilsek kim kim mi‘rāc-ı resūl ‘aleyhi’s-selām ḳayu
iḫtilāf-ı tārīḫde turur
(5) ‘ulemā köp turur ammā dürüstraḳı ol- (6) a:nı bilseñ anıñ üçün kim iḫtilāf-ı
turur hicretidin soñ bir yıl üze ‘ulemā köp turur ammā dürüstraḳ rivāyeti
(6) boldı yėne ‘ulemālar iḫtilāf ḳıldılar (7) ol-turur kim hicretidin soñ bir yılnıñ
ḳayu a:yda ėrdi ba‘żılar aydılar içinde boldı ve yėne ‘ulemālar iḫtilāf
(7) receb a:ynıñ on ėkkilençi tüni ėrdi (8) ḳıldılar ḳaysı a:yda turur ba‘żılar
ammā imām-ı a‘ẓām aydılar receb a:ynıñ on ėkki küni ėrdi
(8) ebū ḥanīfe-i kūfī raḥmetu’llāhi ‘aleyhi (9) ammā ḥażret-i imām-ı a‘ẓīm ebū
aydılar ol tüni kim leyletü’l-ḳadr tėyürler ḥanīfe-i kūfī raḥmetu’llāhi ‘aleyhi aydılar
şa‘bān a:yınıñ
(9) ol tünde boldı ba‘żılar aydılar şa‘bān
a:yınıñ on ėkkilençi (10) on ėkkilençi aḳşāmında boldı dėrler
ehl-i tevārīḫ a:yturlar ramażān
(10) tüni boldı ehl-i tevārīḫī a:yturlar
ramażān a:yında boldı (11) a:yında boldı dėrler

Karşılaştırmalı Hazırlanmış Okuma Metni

(B73b/4) Ammā (1a/2) rāviyān-ı (3) āḫbār-ı nebūdete ve nāḳilān-ı āśār Muṣṭafā’ be
Mi‘rāc-ı Muṣṭafā ‘aleyhi’s-selām’dın (4) [ve] rivāyet ḳılurlar kim Mi‘rāc-ı Muṣṭafā
ḳayu tārīḫde ėrür, bilsek. (B73b/6) Anıñ üçün kim iḫtilāf-ı (5) ‘ulemā köp turur, ammā
dürüstraḳı ol-turur: Hicretidin soñ bir yıl üze (6) boldı. Yėne ‘ulemālar iḫtilāf ḳıldılar:
Ḳayu a:yda ėrdi? Ba‘żılar aydılar, (7) Receb a:ynıñ on ėkkilençi tüni ėrdi. Ammā İmām-ı
A‘ẓām (8) Ebū Ḥanīfe-i Kūfī raḥmetu’llāhi ‘aleyhi aydılar ol tüni kim leyletü’l-ḳadr
tėyürler, (9) ol tünde boldı. Ba‘żılar aydılar, şa‘bān a:yınıñ on ėkkilençi (10) tüni boldı.
Ehl-i tevārīḫī a:yturlar, ramażān a:yında boldı.

332
Hz. Adem’in yaradılışı ile ilgili bölümün karşılaştırması

333
334
Karşılaştırmalı Hazırlanmış Okuma Metni

(11a/4) Ol vaḳtġa tėgrü (5) Ḥaḳ celle celālehu Ādem-i ṣafī’ni yaratmaḳ tiledi ėrse
Cebre’īl ‘aleyhi’s (6) selām barıp yėr yüzidin tofraḳ kėltürdi ve andın soñ (7) Ṭāyif birle
Mekke’niñ arasıda ḳoydı. Nėççe künler ol tofraḳnı (8) ferişteler yoġurdılar. Nėtekim
ḫabarda andaġ kėlip turur: (9) ‫ ﺧﻣﺭﺕ ﻃﻳﻧﺔ ﺁﺪﻢ >ﺑﻴﺪﻯ< ﺍﺮﺑﻌﻴﻦ ﺻﺑﺎﺡ‬1. Ḳaçan kim Ādem’niñ
kilsini (B87a/12) ferişteler (10) tamām ḳıldılar ėrse ėkki ḳaşınıñ arasıda ol mühreniñ
1
Adem’in hamurunu kendi elimle kırk sabah yoğurdum (Hadis-i Kudsî)
335
(11) endāzesiġaça çuḳur ḳaldı. Ol mühre kim ḳandīl-i mu‘allaḳda (12) ol ṭūbā yıġaçınıñ
budaḳıda turup ėrdi. Ḥaḳ celle celālehu- (13) nıñ fermānı birle uçdı. Ādem-i ṣafī’niñ
ėkki ḳaşınıñ (14) arasıd<a> ḳonda Ādem-i ṣafī’niñ ṣūreti tüzük boldı. Ḳaçan (15) kim
Ādem ṣufretiġa cān kirdi ėrse Muṣṭafā’nıñ nūrı anıñ (16) mañlayında andaġ yaldurur
ėrdi-kim zühre yulduzı özige (17) yulduzlar arasıda yalduraġan-dėk. Ḳaçan-kim nūr-ı
Muṣṭafā, Ādem (18) -i ṣafī-i dīn-ḥwānıñ raḥmetiġa tüşdi ėrse andın Şīs (19) peyġambarġa
kėldi. A:rḳa-be-arḳa aylanıp ‘Abdu’llāh’dın Āmine (20) raḥmıġa tüşdi. Ḳaçan-kim
Muṣṭafā ‘aleyhi’s-selām dünyāġa kėldi (21) ėrse Muṣṭāfā’nıñ ḫāṭırıġa tüşdi: “Kāşkī ol
nėmerselerī- (11b/1) kim mėniñ nūrım körüp ėrdi ve cānım körüp ėrdi. Mėn-hem (2)
körsem.” dėp ārzū ḳılındı ėrse Cebre’īl’ge fermān boldı (3) kim “Biz Muṣṭafā’nı āzürde
ḳılmalıñ. Ėy Cebre’īl, burāḳ alıp (4) barġıl, Muḥammed’ni alıp kėlgil. Cümle maḫlūḳāt
ve mekūnātlarnı (5) körgüzeliñ.” dėp. Mi‘rācġa alıp bardı. Ḳaçan-kim nūr-ı Muṣṭafā,
Ādem-i (6) ṣafī’niñ mıñayında ėrdi. Her künde yüz miñ ferişte u:fḳu’l- (7) a‘lādın alınıp
Ādem-i ṣafī’niñ aldıda ṣafī tutup turar (8) ėrdi ve taḳı Ādem-i ṣafīniñ yüzige neẓẓāre ḳılur
ėrdi. Ādem-i (9) ṣafī ḥayrān bolup ėrdi-kim bu ferişteleriñe neẓẓāre [ve] (10) ḳılur, dėp.
Ādem-i ṣafī a:ydı: “İlāhī, bu muḳarreb ferişteleriñ (11) ne ḳılur?” dėp münācāt ḳıldı ėrse
Ḥaḳ te‘ālādın ḫiṭāb (12) kėldi-kim “Ėy Ādem, sėniñ mañlayıñdaġı nūrġa neẓẓāre (13)
ḳılurlar.” Ādem a:yd<ı>: “İlāhī, bu nūr kimniñ nūrı turur?” Ḥaḳ (14) te‘ālādın fermān
kėldi: “Ol nūr Muḥammed’ni nūrı turur.” (15) Ādem a:ydı: (B88a/10) “İlāhī, Muḥammed
kim turur?” Ḥaḳ te‘ālā aydı: “Muḥammed sėniñ oġluñ (16) turur.” Ḳaçan Ādem-i ṣafī bu
sözni ėşitdi ėrse yıġlap (17) a:ydı: “İlāhī, keremiñdin revā tutar mu (B88a/12) sėn kim
yatlar mėniñ oġlum (18) Muḥammed’niñ nūrı birle müşerref bolsalar ve hem ata, ana,
oġul ol (19) nūrdın maḥrūm bolmasalar?” dėp zārīlıḳ ḳıldı ėrse Ḥaḳ (20) te‘ālā Ādem’niñ
zārīlıḳġa raḥm ḳıldı yėne ol nūr-ı Muḥammed’ni Ādem-i ṣafī’ (21) niñ ėlgindaġı tesbīḥ
barmaḳıda ḳoydı. Ḳaçan Ādem-i ṣafī nūr-ı (12a/1) Muḥammed’ni kördi ėrse yıġladı. Zihī
bed-baḫtlıḳ ol kimersege kim sėniñ (2) cemālıñdın maḥrūm bolsa. Ādem-i ṣafī a:ydı:
“Ṣūret maḳāmıġa turur (3) ėrken.” dėdi. “Muḥammed nūrını kėçraḳ körmişi üçün yıġlasa,
ol (4) ‘āṣī cāfīniñ ḥālı nėtek bolġay-kim Muḥammed muḥabbeti birle köñlini toldur- (5)
mış bolsa; velī ma‘ṣiyet şūmlıḳıdın a:nıñ cemālıdın maḥrūm (6) bolsa, ḳıyāmetde İlāhī,
cümleni Muḥammed’niñ nūrı birle müşerref bolmaḳını (7) rūzī ḳılġay sėn.”

İki Yazma Arasındaki Ses ve Şekil Bilgisi Farkları

Bu tablo ilk bakışta hemen ortaya çıkan özellikler olup tüm metin neşre hazırlanırken çok
daha ayrıntılı bir şekilde paralellik ve farklılıklar ortaya konulacaktır. Tablodaki örnekler
bu iki metnin ayrı ayrı neşredilmesi gerektiğinin de ölçütleridir.

A B
Yuvarlaklaşma münüñ, munuñ dėk, kėltürüñler, miniñ, munıñ-dėk,
temayülü kördüm, yėtürdüm, çöküp, örüm kėltüriñler, kördim,
yėtkürdim, çėküp, örim
t->d- dip tip
-g>Ø ḳapuġ ḳapu
Sıra sayı ismi yapım -lançı, -nçı -nçı; -lançı (nadir)
eki
üçlençi üçünçi
3. kişi iyelik düzenli olmamakla
birlikte yuvarlak şekil de
kullanılmaktadır.

336
üstünde; köñlini üstinde, köñlüni
İlgi durumu/ inçügüminiñ ḥaḳı ḥürmeti inçügümini ḥaḳ ḥürmeti
Belirtme durumu
Yönelme -ga tėgrü; -gaça -gaça
ḳıyāmatġa tėgrü, vaḳtġa tėgrü ḳıyāmatġaça, vaḳtġaça
Zamir n’si ḳıraġıda turup, üstidin, közidin, ḳıraġında turıp, üstindin,
da‘vāsıdın, pāresidin, biride, közindin, da‘vāsındın,
Tek tük kullanılıyor. vefātıdın, nūrıdın, solında, pāresindin, birinde,
B, A’ya göre āḫırında vefātındın soñ, nūrındın,
daha fazla n sol yanında, āḫırıda
kullanılmaktadır.
Emir
kiçürgil, ḳayda barayın kiçürgey sėn, ḳayda
baray-mėn
beriñiz, aytıñız beriñler, a:ytıñ-iñler (esas
tercih edilen şekil)
–iñler (5 örnekte var)
Öğrenilen geçmiş ḳılınmış ėrdi ḳılınġan ėrdi
zamanın hikâyesi
Partisip yėmişleri, ‘izzet körmişde, yėgenleri,‘izzetler
kėlmişde, ḳoymışda körgende, kėlgende,
ḳoyġanda
Bildirme vaṣl kėçesi ve ḳurbet kėçesi turur, vāṣılī kėçesidür ve ḳarīb
artuḳ turur mėn, yoḳ-turur kėçesidür, mėn artuḳ mėn,
yoḳtur
Sözcük tercihi
azmışlarnı, yol uraşġanlarnı,
yarlıḳar, a:yturlar,
çişmey, yişmey,
ḳullarım, bendelerim,
çirig yıġılur, leşker,
iligi birle, ḳolları birlen,
tünlerni, kėçelerni,
ṣūreti, tonı,
yaruġluḳı, yaḫdusı,
yaḫtuluḳ, rūşenlıḳ,
ḳopdım, ḳopup, turıp, turup,
üç yolı, üç mertebe,
ḳursaḳıġa, ḳarınlarıġa,
ḳarnıġa, ḳarınlarıġa,
aşuralıñ, çıḳarıp,
öre turġaylar, tik turġay,
soñında, a:rtıda,
tañladılar, ḥayrān ḳaldılar,
tañlaġu turur, ḥayrānlıḳ turur,
başlarını ḳuyı, başların a:şaḳ,
aşaḳġa salġay, a:şaḳ salġaylar,
birle, birlen,
nėtek, neçük,
nėtek kim, a:nıñ üçün-kim, 337
ünlerni, āvāzlarnı,
a:dını ögüp turur miz tigeyler, a:tını
miz, ferāmūş ḳılıpdur
asıġ ḳılmas,
tañladılar, ḥayrān ḳaldılar,
tañlaġu turur, ḥayrānlıḳ turur,
başlarını ḳuyı, başların a:şaḳ,
aşaḳġa salġay, a:şaḳ salġaylar,
birle, birlen,
nėtek, neçük,
nėtek kim, a:nıñ üçün-kim,
ünlerni, āvāzlarnı,
a:dını ögüp turur miz tigeyler, a:tını
miz, ferāmūş ḳılıpdur
asıġ ḳılmas,
ḳaçan fāyide ḳılmasdur,
vaḳtī-kim
Söz dizimi yaşġa sėn uluġraḳ mu yaşdın sėn uluġ mu sėn

Sonuç

Tarihimizi tam anlamıyla kavrayıp geleceğimizi tesis etmek için tüm yazılı ve sözlü
kaynaklara bir plan çerçevesinde ulaşmamız gereklidir. Geçmişin bilgileri olmasaydı
bugün kurulamazdı. Yazılı ve sözlü kaynaklarımız arasında dini eserler de önemli
bir külliyat oluşturmaktadır. Bunlardan Mi’râc-nâmeler hem dil hem de kültür tarihi
bakımından ehemmiyetlidir. Bu tür eserlerin önemli bir kısmı halka hitaben yazıldığı için
halkın söz varlığına, Türkçenin din dili olarak kullanımına, ağızlara açıklık getirmektedir.
Bir mucize sayılan miraçlarda dil verileri dışında mitoloji, halk inançları gibi zengin
tasavvurlara rastlamaktayız.

Hüseyn-i Baykara döneminde Farsça yazılan bir eserin Türk diline hem Doğu hem de
Batı Türklük sahasında çevrilip yaygınlaşması da dikkate değerdir.

Kaynakça
Akar, Metin (1987), Türk Edebiyatında Manzum Mi’râc-nâmeler, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Altun, Kudret - Cihan Ahmet Kamil (1993), “Ahmet Yesevi’de Mîraç Mevzûu”,
Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevî Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, Kayseri: 29-33.
Avşar, Ziya (2008), “Tenkitli Metin Neşrinde İmlâ Sorunu Üzerine Yeni Düşünce ve
Öneriler”, Turkish Studies. International Periodical For the Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic. Volume 3/6: 75-111.
Berbercan, Mehmet Turgut (2015), “Türk Tercüme Edebiyatı Üzerine İncelemeler:
Harezm Türkçesi ile İlk Adaptasyonlar”, Dede Korkut Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları
Dergisi, IV: 1-11.
Doğan, Cihan (2018), “Mirâc-nâme Harezm Türkçesiyle mi Yazılmıştır?”, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 22, I: 52-98.
Eraslan, Kemal (1979), “Hakim Ata ve Miracnamesi”, Atatürk Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Araştırma Dergisi Ahmet Caferoğlu Özel Sayısı, S. 10: 247-257.
Eraslan, Kemal (1983), Dîvân-ı Hikmet’ten Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara.
Erşahin, Seyfettin (2000), “Türklerin Hz. Muhammed Hakkındaki İlk Bilgi Kaynaklarından
Kısas-ı Enbiyalar: Kısas-ı Rabguzi Örneği”, Diyanet İlmi Dergi, Hz. Muhammed Özel
Sayısı, Ankara: 197-224.
Erşahin, Seyfettin (2005), “Osmanlı Toplumunun Hz. Muhammed Hakkındaki Bilgi

338
Kaynakları Üzerine Bir Bibliyografya Denemesi”, İslami Araştırmalar Dergisi, C. XVIII,
S. 3: 335-339.
Ettınghausen, Richard (1957), “Persian Ascension Miniatures of the XIVth Century”,
Oriente e occidente nel Medioevo Accademia Nazionale dei Lincei, Roma: 360-83.
Gruber, Christiane - Colby, Frederick Stephen (Editörler) (2010), The Prophet’s ascension:
cross-cultural encounters with the Islamic mi’rāj tales, Bloomington: Indiana University
Press.
Günşen, Ahmet (2004), I. Kırşehir Kültür Araştırmaları Bilgi Şöleni, 8-10 Ekim 2003,
Kırşehir: 331-345.
Kılıç, Atabey (2007), “Altıparmak Mehmed Efendi ve Şerh-i Telhîs-i Miftâh’ında Şerh
Metodu”, Turkish Studies, Volume 2/3: 332-339.
Kobayashi, Kazue (1989), “The Figures of the Mi’rāj Nāmeh”, Bulletin of the Graduate
Division of Literature of Waswda University, Special Issue 16: 81-95.
Köksal, M. Fatih (2012), “Metin Neşrinin Ana Esasları”, Türklük Bilimi Araştırmaları
Dergisi, S.31: 211-222.
Köksal, M. Fatih (2008), “Metin Tamiri (Usul ve Esaslar, Uygulamalar ve Bazı Teklifler)”,
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 1: 169-190.
Masuya, Tomoko (2007), “The Mi’rādj-nāma Reconsidered”, Artibus Asiae, Vol. 67: 39-
54.
Németh, Gyula (1957), “Osmanlı Türk Dili Tarihi Araştırmalarının Yeni Yoları”, VIII.
Türk Dil Kurultayında Okunan Bilimsel Bildiriler, Ankara: 1-14.
Parlatır, İsmail - Hazai, György (2007), Macar Bilimler Akademisi Kütüphanesi’ndeki
Türkçe El Yazmaları Kataloğu, Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara.
Scherberger, Max (2003), Das Miʿrāǧnāme : die Himmel- und Höllenfahrt des Propheten
Muḥammad in der osttürkischen Überlieferung, Arbeitsmaterialian zum Orient, Bd. 14,
Ergon Verlag, Würzburg. 
Sertkaya, Osman F. (1968), Mi’rāc-nāme (Metin - İndeks), İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, İstanbul, Basılmamış Mezuniyet Tezi.
Şeşen, Ramazan (1994), “Türkiye’deki Yazma Koleksiyonları ve Bunların Kataloglarının
Neşredilmesi”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Prof. Dr. Hakkı
Dursun Yıldız Hatıra Sayısı, İstanbul: 1-34.
Tergip, Ayhan (2010), “Siyer Yazıcılığı ve Türklerin Siyer İlmine Katkıları”, Uluslararası
Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research, Volume: 3
Issue: 15, Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı -Prof. Dr. Turgut KARABEY
Armağanı-: 221-232.
Temizkan, Mehmet (2016), “Ahmed Yesevî’nin Mirâç-nâme’si ve Etkileri Üzerine Bir
İnceleme”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies, 16/2
Tulum, Mertol (2000), Tarihî Metin Çalışmalarında Usul Menâkıbu’l-Kudsiyye Üzerinde
Bir Deneme, Deniz Kitabevi, İstanbul.
Uzun, Mustafa, “Mi’raciyye”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, sf.135b-140b;
https://cdn.islamansiklopedisi.org.tr/miraciyye. (Erişim tarihi: 16 Mayıs 2019).

339
Ünver, İsmail (2008), “Çeviriyazıda Yazım Birliği Üzerine Öneriler”, Turkishe Studies,
Vol. 3/6: 1-46.
Witkam, Jan Just (2011), Stemma (Soy Ağacı) Şeması Oluşturmak: Kurgu mu Gerçek mi?
Küre Yayınları, İstanbul.
Yavuz, Kemal (1999), “Anadolu’da Başlayan Türk Edebiyatında Görülen İlk
Miraçnâmeler: Âşık Paşa ve Miraçnâmesi”, İlmî Araştırmalar Dergisi, S. 8: 247-266.
Yavuz, Salih Sabri, “Mi’rac”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, sf. 132b-135b;
https://cdn.islamansiklopedisi.org.tr/mirac. (Erişim tarihi: 16 Mayıs 2019).

340
ҚАЗАҚ ХАНДЫҒЫ МЕН ЦИНЬ (ҚЫТАЙ) ИМПЕРИЯСЫ АРАСЫНДА
ЖАЗЫСҚАН ШАҒАТАЙ ЖАЗУЫНДАҒЫ ХАТТАР

Еркінжан СЫЛАМХАН *

АҢДАТПА

Қазақ хандығы мен Цин империясы арасында жазысқан шағатай тіліндегі хаттардың жалпы
саны 156 парша, бұның ішінде 5 парша хат Цин патшасы жағынан жазылып шағатай тіліне
аударылған. Қалған 151 парша хат қазақтың хан-сұлтандары жағынан жазылған. Қазірге
дейін белгілі болған қазақтың хан-сұлтандары жазған 151 парша хаттың ішінде 25 паршасы
Абылай хан мен оның ұрпақтарының жазған хаттары. Ал, қалған 109 парша хатты Қазақтың
Әбілменбет ханының ұлы, шығыстағы найман, уақ, керей тайпаларының сұлтаны болған
Әбілпейіз бен оның ұрпақтары жазған. Қазақ жерінің оңтүстігі мен батысында орналасқан
қазақтың хан-сұлтандарының 17 парша хаты қазірге белгілі. Мақалада Қазақ хандығы мен
Цин империясының қарым-қатынасынан сыр шертетін, сондай-ақ, қазақ хандығының сол
кездегі тарихи, саяси жағдайы туралы аталмыш хаттарға талдау жасалады.

Түйін сөз: Қазақ хандығы, Цин империясы, шағатай жазуы, хат

Қазақ хандығы мен Цинь империясы арасында үш ғасырдан астам өмір сүрген
Жоңғар мемлекеті өз заманында ықпалды да күшті мемлекет болды. Аталған
мемлекетті қалыптастырушы негізгі этнос – ойраттар болды. Ойрат – ежелгі халық.
Олардың ертеден қоныстанған жерлері Байқалдың батысы, Саян қабырғасы.
Олар ежелден Селенга, Аңғара өзендері мен Қоскөлдің басын жайлап, Енесай
қырғыздары мен меркіт ұлысының арасында жатқан жұрт [1, 5 бет]. Моңғол
империясы кезінде олар империя үшін бар күшін салды. Орта Азия, Иран, Таяу
Шығыс, Кавказ және Қытайды бағындыруда ойрат атты жасақтары шептің алдынан
табылды. 1368 жылы Моңғолдардың Қытайдағы үстемдігі құлағаннан кейін Ойрат
ұлысы да өз алдына жеке мемлекет болуға ұмтылды. Олар Шыңғысханға бағынбай
тұрғанда Байқалдың батысын ен жайлап, еркін көшкен тәуелсіз ел еді. 1397 жылы
ойрат елшілері Ақсақ Темірге келіп империяның шығысынан жер сұрады. Ақсақ
Темір дүниеден өткен соң, ойрат әскери-ақсүйектері Моғолстанға көрші жатқан
байтақ өлке Бесбалыққа, Баркөл, Боғда, Еренқабырға, Алтай-Сауыр, Тарбағатай
өңірлеріне лек-легімен көшіп келе бастады. Бұл жердің байрғы тұрғындары қазақ
тайпалары жасанған жауға бет келе алмай, ата қонысын тастап үдіре батысты бетке
ала көшті. 1465 жылы Шу бойында Жәнібек пен Керей Қазақ хандығын құрғанда
Моғолстан ханы Есен-Бұға шығыстан төнген ойрат қаупінен алаңдап отырған
еді [1, 6 бет]. Міне осыдан бастап Қазақ пен Ойраттың арасындағы үш ғасырға
созылған соғыстар һәм өзара елдік, бейбіт қарым-қатынас басталды. Бұл тарихта
«Құба қалмақ заманы» деген атпен белгілі.

Жоңғарлар XVIII ғасырдың ортасында батыста Қзақ хандығы, Шығыста Цинь


империясының жасаған толассыз шабуылы мен ішкі алауыздық себебінен толықтай
күйреп, тәуелсіз елдік мәртебесінен бір жолата айырылды. Жоңғар хандығының
жойылуы – Қазақ хандығы мен Цин империясы арасындағы буперлік аймақтың
жоғалып, екі елдің бетпе-бет келуі, бірталай күрделі мәселелер жарыққа шықты.

*Л.Н. Гумилев атындағы Еуразия ұлттық университеті, Нұр-Сұлтан, Қазақстан


341
Цин империясы басып алған Жоңғар иеліктерін өзінің басыбайлы меншігі ретінде
қараса, Қазақ хандығы Жоңғарлар басып алған ежелгі қазақ иеліктерін қайтарып
алуды көздеді. Іргеге лықсып келген Цин империясымен тіке тіреске түсу 200 жыл
бойы Жоңғарлармен соғыс жағдайында болған Қазақ хандығы үшін тым ауыр түсері
анық еді. Бұны жете аңғарған қазақтың хан-сұлтандары ендігі жерде дипломатиялық
амал-тәсілдерді қолдануды құп көрді. Бұған бір жағынан күн сайын күшейіп келе
жатқан орыс империясының қазақ жеріне ауыз сала бастауы да әсер етті. Осылай
екі ел бір-біріне елшілер жіберіп, хат алмаса бастады. Қазақ хан-сұлтандарының
хаты тоты-моңғол (ойрат) жазуымен және шағатай тілінде жазылды. Жаңа аймаққа
келіп жайғасқан Цин империясы патшасының тіке бұйырығымен тағайындалған
генарал-губернаторлары ол жердегі жағдайлар туралы мәліметтерды патшаларына
жолдап отырды. Барынша қазақ жұртының ішкі жағдайына, орналасуына назар
аударды, зерттеп-зерделеді, барып-келген елшілердің айтуы бойынша карта да
сызды.

Қазақ хандығы мен Цин империясы арасында жазысқан шағатай тіліндегі хаттар
турасында тарих ғылымдарының докторы Дүйсенәлі Әбіләшімұлы зерттеулерінде
қазірге дейін белгілі шағатай тіліндегі хаттар саны 156 парша [7,7 бет], бұның ішінде
5 парша хат Цин патшасы жағынан жазылып шағатай тіліне аударылған. Қалған 151
парша хат қазақтың хат-сұлтандары жағынан жазылған. Осылардың ішінде 1758
жылы Қарақалпақ биі Күшікқожаның жазған хаты бар. Хатқа екі адамның мөрі
басылған. Бірі Күшікқожа бидікі, енді бірі қазақ батыры Қабанбайдікі [7,8 бет]. Бұл
жағдай Қарақалпақ жұртының Қазақ хандығының дәргейінде екендігін білдірсе
керек.

Моңғол, Маньчжүр тектес халықтардың бағыт-бағдар ұғымы сәл өзгешелеу болған.


Олар күн шығар жақты оңтүстік, күн батар жақты солтүстік. Оң қол жақты батыс,
сол қол жақты шығыс деген. Өзімен бетпе-бет келген қазақ елінің үш жүзден
құралатынын бастабында білмеді де, өздерінің ұғымы бойынша шығыстағы
қазақтарды Оң қанат қазақтар, шығыс қазақтармен салыстырғанда батыста,
іс жүзінде қазақстанның орта, солтүстік өңірін жайлаған қазақтарды Сол қанат
қазақтар, оңтүстікті мекен еткен қазақтарды, бұның ішінде қазақ елінің батысын
мекен еткен қазақтарды Батыс қанат қазақтары деп атады. Осыған сәйкес келген
шағатайша, тоты-моңғол хаттарына да, өздерінің мәлімдемелеріне де осы атауды
қолданды. Бүл жердегі қанат сөзі бөлек, топ мағанасын білдіреді. Б.Еженхан өз
еңбегінде қанат сөзінің орнына бөлек сөзін қолданған[3, 28 бет].

Жоғардағы аталған, қазіргі күнге дейін белгілі болған қазақтың хан-сұлтандары


жазған 151 парша хаттың ішінде сол қанат құжаттары 25 парша. Бұлар түгелдей
Абылай хан мен оның ұрпақтарының жазған хаттары. Алғашқы хат 1768 жылы
жазылған. Ескерер бір жайыт, бұл жыл көрсеткіші, қазірге бізге белгілі шағатай
тілінде жазылған хаттың жазылған уақыты. Ал Абылай ханның бас елшісі
Кенжеқараның тоты-моңғол жазуымен жазылып, 1757 жылы 17 қазанда Боғда
Еженханға тапсырған хаты бұдан әлде қайда ерте. Оң қанат құжаттары, яғни,
шығыс қазақтарының жолдаған хаты қазірге дейін белгілі болғаны 109 парша.
Қазақтың Әбілменбет ханының ұлы, шығыстағы найман, уақ-керей тайпаларының
сұлтаны болған Әбілпейіз бен оның ұрпақтары жазған. Алғаш жазылған хат 1765
жылы болса, соңғысы 1823 жылға тура келеді. Батыс қанат қазақтары – қазақ
жерінің оңтүстігі мен батысында орналасқан қазақтың хан-сұлтандарының 17
парша хаты қазірге белгілі. Бұның ішінде айырықша атап өтер хаттар, 1758 жылы
342
жазылған Қарақалпақ Күшікқожа бидің бір парша хаты мен Нүрәлі ханның ұлы
Абылай сұлтанның екі хаты мен Батыр ханның бір парша хаты қамтылған. Бұл 17
парша хаттың көбін Тұрсын ханның немересі Шаһнияз бен оның ұрпақтары жазған.
Осы хаттардың ішінде уақыт жағынан ең соңғысы 1828 жылы Болаттың немересі
Алтынсарының хаты[7,41 бет].

XVIII ғасырдың ортасын ала Қазақ хандығы мен Цин империясы арасында хат
алмасу басталды. Қытайдың №1 тарихи мұрағатында Циң патшалығына қатысты
10 миллионнан астам мұрағат құжаттары сақталған. Бұның 8 миллионнан астамы
қытай тілінде, 2 миллионнан астамы сол кездегі мемлекеттік тіл манжу жазуында
сақталған. Бұдан тыс шағатай, парсы, тоты-моңғол жазуы сінді неше ондаған тілде
жазылған хаттар сақталған. Бұл Цин патшалығының тарихын мен оның өзгеде
көршілерімен болған саяси, әскери, экономикалық қарым-қатынасын зерттеу
де, танып білуде баға жетпес маңызға ие. Бұның ішінде Қазақ хандығы мен Цин
империясының қарым-қатынасынан сыр шертетін, сол заманда патшаның өзі
тағайындаған генарал-губернаторлардың қазақ хандығының сол кездегі жағдайынан
сыр шертетін тарихи, саяси жағдайлар туралы қытай және манжу тілінде жазылған
мәлімдемелер мен хаттар, оған қоса қазақ хандығының хан-сұлтан, билешілерінің
шағатай жазуы мен тоты-моңғол жазуында жазған хаттары да бар. Осынау құнды
тарихи хаттарды аудару, мәтініне тарихи талдау жасау өте маңызды құнға ие.

Жеке-жеке тақырып беріп көрсетілген құжаттардың бірсыпырасы шын мәнінде бір


ғана құжат емес, бір іске қатысты бірнеше құжаттың топтамасы болып сақталынған.
Қытайдың Бірінші тарихи мұрағатында, әсіресе ондағы «Әскери басқармада
сақталған ұлықтардың мәлімдемелерінің көшірмесі» атты қорда осы жеке-жеке
топқа жинақталған құжаттардың ішінде көбінесе сол кездегі Цин патшалық
ұлықтарының немесе тиісті цин патшалық мекемелерінің өз патшаларына
жазған мәлімдемелері негізгі құжат ретінде көрсетіледі. Бірқатар жағдайда сол
мәлімдемелермен бірге тағы азды-көпті қосымша құжаттар сақталып қалған.
Бұл құжаттардың тарихи құндылығы көбіне әлгі негізгі құжат болып көрсетілген
ұлықтардың мәлімдемесінің тарихи құндылығынан артық болмаса, кем болмай
шығады. Мысалы, сол кездегі қазақ билеушілерінің әртүрлі себептермен Цин
патшалығына жазған хатнамаларының барлығы (бұл хатнамалар көбінесе шағатай-
қазақ жазба тілі немесе қалмақтар қолданған тоты-моңғол тілінде жазылған)
цин ұлықтары немесе мекемелері өз патшаларына жіберген мәлімдемелердің
қосымшасы ретінде сақталып қалған (нақты мысал ретінде Әбілпейіз ханның
шағатай тілінде жазған екі хатын келтіруге болады). Ал қосымша болып сақталып
келген бұл хатнамалардың Қазақстан тарихы үшін аса маңызды екендігі айдан
анық [3,21-22 беттер].

Қытайдың №1 тарихи мұрағатындағы құжаттарды, оның ішінде Қазақ хандығы


мен Цин империясы арасындағы саяси-экономикалық қарым-қатынастардан
сыр шертетін маңызды құнға ие қытай, маньчжур, шағатай және тоты-моңғол
жазуындағы хаттарды зерттеу жалпылай алғанда кеш басталды. Деседе, қазіргі
күнге дейін осы хатты зерттеуде тамаша нәтижелер көріле бастады. Жапон
ғалымдары қазақ тарихына ерте бастан ден қойды. Бұл ғалымдардың ішінен ең
алдымен Сагучи Торуды айтуға болады. Қазір қазақ тарихын зерттеп жүргендерден
Уяма Томохико, Нода Джин(Noda Jin), Онума Такахиро (Takahiro Onuma), Акасака
Цунеаки қатарлы ғалым­дарды атауға болады. Уяма Томо­хиконың жазған «Қазақ
тарихы: тарихи пайымдаудағы сақталған мәселелер негізінде» атты мақаласы (1999
343
жыл) бар. Бұл мақала, бейтараптық тұрғыдан тамаша жазылған еңбек. Ал соңғы екі
ғалым болса Қазақ хандығы мен Цин патшалығы қарым-қатынасына байланысты
зерттеу­лермен тікелей айналасып жүр. Екеуі бірлесіп ағылшын тілінде жазған
«Қазақ сұлтандарының Цин патшалығына жазған хаттары» атты еңбегі 2010 жылы
баспадан шықты. Оған 13 дана қазақша құжат енгізілген. 2011 жылы Нода Джиннің
«Ресей-Цин империясы және Қазақ хандығы» (The Kazakhs khanates between the
Russian and Qing Empries) атты жеке монографиялық еңбегі жарық көрді. Осы
кітаптың ағылшын тіліндегі нұсқасы да жарық көрді. Онума Такахиро «Цин
патшалығы және Орталық Азия сахарасы: көшпелілер әлемінен империя іргесіне
қарай» атты монографиялық еңбе­к жазды (2014 жы­лы). 2006 жылы жарияланған
«Цин патшалығы мен қазақ билеу­шілерінің саяси қарым-қатынасы хақында –
Орталық Азия Ежен-Албатұ қатынасының дамуы» атты мақаласын ерекше атап
өтуге татиды. Бұл мақалада шағатай (ескі қазақ), тоты-моң­ғол тіліндегі құжаттар
негіз етіліп, Қазақ мен Цин пат­шалығы арасындағы қарым-қатынас жөнінде жаңа
ғылыми көзқарастарын ортаға қойған. Абылай, Әбілпейіздердің Боғда Ежен
ханға жазған тұң­ғыш хатына байланысты сөз болғанда, зерттеушілер көп жағ­
дайда оның қытай тіліндегі аудар­масына жүгінетін. Оның түпнұсқасына барабар
тоты-моңғол тілінде жазылған нұсқасы бар екенін кейін білді. Дәл осы нұсқасын
тұңғыш рет 2006 жылы ғылыми айналымға түсіріп, жарыққа шығарған жапондық
ғалым Онума Такахиро. Ғалым бұл мақаласында алғаш рет құжаттың факсимилесі,
транскрипциясы және жапон тіліндегі аудармаларын бере отырып зерттеді. Ал
Акасака Цунеакидің «Жошы ұрпақтарының саяси билік тарихы» атты еңбегі 2005
жылы жарық көрді.

Бұл салада қытай ғалымдарының еңбектері айтарлықтай. Мұрағат-құжаттарға


өзге елдің ғалымдарымен салыстырғанда қолжетімділікке ие болудай мүмкіндігі
мен қытай тілін білудей артықшылығы және маньжур тілін білетін зерттеуші
ғалымдарының тобы қалыптасқан ерекшелікке ие...

Әрине, қазақ ғалымдарының ішінде бұл саламен айналысып жүрген екі ғалымды
айырықша атап өтуге болады. Оның бірі, ҚХР, Бейжиң қаласында орналасқан
Орталық Ұлттар университетінің доценті, тарихи ғылымдарының докторы
Дүйсенәлі Әбділәшімұлы. Ол Жапонияның Киото университетінен 2010 жылы
әйгілі жапон тарихшысы, шағатайтанушы Хамада Масами мырзаның ғылыми
жетекшілігінде «XVIII-XIX ғасырлардағы қазақша мұрағат құжаттары туралы
тарихи дерекнамалық зерттеу» атты докторлық дисердациясын сәтті қорғады. 2015
жылы Бейжиң қаласындағы Ұлттар баспасынан төте жазумен «Ескі қазақ жазба тілі»,
2016 жылы тағы да сол баспадан төте жазумен «Қытай бірінші тарихи мұрағатында
сақталған қазақша құжаттар» атты монографиялық еңбегін жариялады. Аталған
еңбек Қазақстанда да жарық көрді. Бұдан тыс көптеген ғылыми мақалаларын
қазақғ жапон, қытай тілінде жазып жариялады. Тарих ғылымдарының докторы
Бақыт Еженханұлы бұл салада тың ізденістер жасап, бұрын қазақ тарихына белгісіз
көптеген тың деректерді жарыққа шығарып, ғылыми мақалалар жариялады. «Мәдени
мұра» мемлекеттік бағдарламасы аясында Р.Б.Сүлейменов атындағы шығыстану
институты шығарған «Қазақстан тарихы туралы қытай деректемелері» атты 5
томдықтың үшінші томы «Цин патшалық дәуірінің мұрағат құжаттары» деген атпен
Қазақ хандығы мен Цин империясы арасында алып барылған саяси, экономикалық
қарым-қатынастарға байланысты жазылған хаттардан тұрады. Бұл кітапта 26 құжат
берілгенмен, ондағы негізгі хатқа қосымша ретінде қосылған хаттармен жалпы 34
парша хаттың аудармасы мен факсимилесі берілген. Осылардың ішінде 23 парша
344
маньчжур тіліндегі, 6 парша қытай тіліндегі, 3 парша шағатай тіліндегі, 2 парша
тоты-моңғол тіліндегі хаттар тарихи деректер ретінде ұсынылған. 2009 жылы
Бақыт Еженханұлының құрастыруымен «Қазақ хандығы мен Цин патшалығының
саяси-дипломатиялық қатынастары туралы қытай мұрағат құжаттары» (бірінші
том) атты кітап жарық көрді. Томға жалпы 80 парша хат енгізілді. Мұның ішінде
56 парша маньчжур тіліндегі, 24 парша қытай тіліндегі хаттар еді. 2005 жылы
қыркүйек айының 22-сі күні Бейжиң қаласында ҚР БҒМ Р. Б Сүлейменов атындағы
Шығыстану институты мен Қытайдың Бірінші тарихи мұрағаты арасындағы қол
қойылған «Қазақстан-Қытай қарым-қатынастарына байланысты Цин патшалық
дәуіріндегі мұрағат құжаттардың жинағы» атты халқаралық бірлескен жобаның
келісім-шартына сай, 2006 жылы қараша айында аталмыш бірлескен жобаның
алғашқы нәтижесі ретінде Қытайдың «Мұрағат» баспасынан «Қазақстан-Қытай
қарым-қатынасына байланысты Цин дәуіріндегі мұрағат құжаттардың жинағы (1)»
атымен шықты[3, 1 бет].
Пайдаланған әдебиеттер:

1. Т.Зәкенұлы. ОЙРАТНАМА: Жоңғар мемлекетінің қалыптасуы мен дамуы,


жойылуы. - Астана: «Ғылым баспасы», 2015. – 304 б.
2. Дүйсенәлі Әбділәшімұлы. Ескі қазақ жазба тілі. – Бейжиң: Ұлттар баспасы, 2015.
– 100 (төте жазу) бет.
3. Еженханұлы Б. Қазақстан тарихы туралы қытай деректемелері. ІІІ том. Цин
патшалық дәуірінің мұрағат құжаттары. – Алматы: Дайк-пресс, 2006. – 154 бет +
факсимиле 140 бет.
4. Jin Noda. The Kazakhs khanates between the Russian and Qing Empries(ағылшын
тілінде).
5. Қазақстан-Қытай қарым-қатынасына байланысты Цин дәуіріндегі мұрағат
құжаттардың жинағы (1). Бейжиң: Мұрағат баспасы, 2005(қытай тілінде).
6. «Қазақ хандығы мен Цин патшалығының саяси-дипломатиялық қатынастары
туралы қытай мұрағат құжаттары» / Құраст. Еженханұлы Б. – Алматы: Дайк-Пресс,
2009. Т.І. – 255 бет + 201 бет факсимиле.
7. Дүйсенәлі Әбділәшімұлы. Қытай бірінші тарихи мұрағатында сақталған қазақша
құжаттар. – Бейжиң: Ұлттар баспасы, 2016. – 278 (төте жазу) бет.

345
346
ÇAĞATAYCA BİR TİMÜR-NÂME

Kutlugzhon SULTANBEKOV* - Mustafa UĞURLU**

ÖZET

Çağatay Türkçesi 15. yüzyılın başlarından 20. yüzyıla kadar Orta Asya’da, yani Hazar
Denizi’nin doğusunda yaşayan hemen bütün Türk halkları tarafından kullanılan edebî dildir.
Bu edebî dil ile yazılmış çok sayıda eser bulunmakta ve bilinmektedir. Bunlardan biri de Ās̱ ār-ı
Dāstān-ı Emı̇̄ r Timür Küregen adlı elyazmasıdır. Bu eser, Almatı şehrindeki Kazakistan Bilimler
Akademisi’nin (Ғылым Ордасы) Elyazmaları Bölümünde 367 numarada kayıtlıdır. Elyazmasının
kapağı kalın deriden yapılmış ve iyi bir şekilde muhafaza edilmiştir. Metin, 15.7 x 25,8 cm.
ebadında, 96 varaktan (192 sayfa) oluşmakta ve her sayfasında 17 satır bulunmaktadır. Ta’lik
yazı türü ile yazılan bu metinde birkaç kelime dışında hareke kullanılmamıştır. Sayfa numaraları
gösterilmemiştir. İlk sayfanın başında kırmızı mürekkeple metnin ismi yazılmıştır. Anlatılan olaylar
birbirinden kırmızı mürekkeple yazılan el-ḳıṣṣa başlıkları ile ayrılmaktadır. Söz konusu eserin 38
varağı yüksek lisans tezi olarak Prof. Dr. Mustafa Uğurlu danışmanlığında tarafımızca hazırlanmış
ve 2018 yılı Temmuz ayında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde (TÜRKİYE) savunulmuştur.

Emir Timür’ün hayatını kıssalar hâlinde anlatan elimizdeki eserin müellifi / mütercimi veya
müstensihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Anlatılan olayların büyük bir kısmının tarihi delillerle
de belgelendirilebilen Zafer-nâme, Acâibü’l-makdûr fî nevâibi Tîmûr gibi eserlerden farklı olarak
incelemiş olduğumuz eserde olaylar, masalsı bir şekilde anlatılmaktadır.

Yazım ve dil özellikleri dikkate alındığında eserin, Klâsik Sonrası Çağatay Türkçesiyle yazıldığı
anlaşılmaktadır. Bu bildiride Ās̱ ār-ı Dāstān-ı Emı̇̄ r Timür Küregen adlı yazma eserin tanıtılması
ve genel dil özelliklerinin gösterilmesi yapılacaktır. Bunlar arasında şu özellikler dikkat çekicidir:
Geniz n’si /‫كن‬/ ve /‫ك‬/ ile yazılmıştır. Kelime başında b-, k-, t-, y- ünsüzleri korunmuştur. Çoğunlukla
-nIñ, yuvarlak ünlüden sonra nadiren -nUñ, bazen de -nI olarak karşımıza çıkan ilgi hâli eki,
metnimizde çoğunlukla -nIñ ve -nI, zamirler üzerinde ise -Iñ, -I biçiminde kullanılmıştır. Yönelme
hâli eki Çağatay Türkçesinde -ĠA, bazen de Türkiye Türkçesinde olduğu gibi -A şeklindedir.

Anahtar Kelimeler: Türklük bilimi, dil bilimi, Çağatay Türkçesi, Timür, Timür-nâme.

Giriş

Türklerin tarihinde önemli rol oynamakta olan Emir Timür 1336 yılında Keş şehrinde
dünyaya geldi. Timür Türkler tarafından Aksak, İranlılar tarafından Timürlenk, bazı
kaynaklarda Sahib-kıran, Emir Timür Küregen gibi ünvanlarıyla da anılmaktadır. Babası
Barlas boyunun başbuğu Emir Turagay, annesi ise Tekine Hatun’dur. Emir Timür erken
yaşta siyaset ile uğraşmaya başlamıştır. Timür 1370 yılında Semerkand’ı ele geçirerek
Mâveraünnehr’de egemenlik kurmuştur.

“Emir Temür, tahta geçtiğinde İran ve Harezm bölgesinde siyasi gücü zayıf küçük
devletler bulunuyordu. Temür, 1370-1405 yılları arasında yaptığı seferlerle, Harezm,
Doğu Türkistan, İran, Azerbaycan, Hindistan Delhi Sultanlığı, Irak, Suriye, Altın Orda

* Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla, Türkiye


** Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla, Türkiye
347
Hanlığı ve Osmanlı Devleti’nin de içinde bulunduğu muazzam büyüklükteki topraklara
hâkim oldu.” (Akar 2018: 188).

1404 yılında Çin’e düzenleyeceği askerî sefer için Semerkant’tan ayrılarak Siriderya
ırmağından geçip ordusunun toplanacağı Otrar’a vardı, fakat burada hastalanarak 17
Şâban 807’de (18 Şubat 1405) öldü ve Semerkant’taki türbesine defnedildi. Geriye Mîrân
Şah ile Şâhruh adında iki oğlu kalmış olmakla birlikte kendisi torunu Pîr Muhammed’i
veliaht tayin etmişti. Ölümünden sonra kimse onun hükümdarlığını tanımadı. Delhi’den
Moskova’ya, Çin’den İzmir’e kadar uzanan seferleri ve fetihlerine rağmen ölümünde
vârislerine bıraktığı ülke o kadar da geniş değildi. Ölümü oğulları ve torunları arasında
şiddetli taht mücadelelerine yol açmış, sonunda küçük oğlu Şâhruh hâkimiyeti ele
geçirmiştir.

Timür-nâmeler

1382’den 1405 yılına kadar dünyanın birçok yerini fetheden Emir Timür’ün hayatı ve
seferleri ile ilgili birçok kitap yazılmıştır. Bu tür eserlere Timür-nâme denmektedir.
Timür-nâmeler Arapça, Farsça ve Türkçe, özellikle Çağatay Türkçesiyle yazılmıştır.
Bunların bir kısmı Türklük biliminde bilinmektedir. Bir kısmı ise henüz bilinmemektedir.
Bunlardan birisi de üzerinde çalıştığımız Ās̱ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen’dir.

Ās̱ ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen Adlı Eserin Muhtevası, Yazım ve Gramer
Özellikleri

Bu eserin elyazması, Almatı şehrindeki Kazakistan Bilimler Akademisi’nin (Ғылым


Ордасы) Elyazmaları Bölümünde 367 numarada kayıtlıdır. Elyazmasının kapağı
kalın deriden yapılmış ve iyi bir şekilde muhafaza edilmiştir. Metin, 15.7 x 25,8 cm.
ebadında, 96 varaktan oluşmakta ve her sayfasında 17 satır bulunmaktadır. Ta’lik
yazı türü ile yazılan bu metinde birkaç kelime dışında hareke kullanılmamıştır. Sayfa
numaraları gösterilmemiştir. İlk sayfanın başında kırmızı mürekkeple metnin ismi
yazılmıştır. Anlatılan olaylar birbirinden kırmızı mürekkeple yazılan el-ḳıṣṣa başlıkları
ile ayrılmaktadır. Söz konusu eserin 38 varağı yüksek lisans tezi olarak Prof. Dr. Mustafa
Uğurlu danışmanlığında tarafımızca hazırlanmış ve 2018 yılının Temmuz ayında Muğla
Sıtkı Koçman Üniversitesi’nde savunulmuştur.

Timurlular Devleti’nin kurucusu Emir Timür’ün (1336-1405) hayatını kıssalar (hikâye)


hâlinde anlatan bu eserin müellifi / mütercimi veya müstensihi hakkında kesin bir bilgi
yoktur. Anlatılan olayların büyük bir kısmının tarihi delillerle de belgelendirilebilen
Zafer-nâme, Acâibü’l-makdûr fî nevâibi Tîmûr gibi eserlerden farklı olarak incelemiş
olduğumuz eserde olaylar, masalsı bir şekilde anlatılmaktadır.

Yazım ve dil özellikleri dikkate alındığında eserin, Klâsik Sonrası Çağatay Türkçesiyle
yazıldığı anlaşılmaktadır.

Eser aşağıda belirtilen diğer bazı Timür-nâmeler ile belli bir oranda da olsa benzerlikler
göstermektedir. Bunlardan, Çağatay Türkçesiyle yazılanlardan biri Temurnoma adıyla
Özbekistan’da Payan Ravşanov tarafından 1990 yılında çalışılan eserdir. Bir diğeri yazarı
bilinmeyen Ḳıṣṣa-i Tėmur-Nāme’dir. Bu Herat-Turgundu’da bir Türkmen köylüsünden
alınmıştır. Türkiye’de Savaş Şahin tarafından 2017 yılında çalışılmıştır. Çağatay Türkçesi
ile kaleme alınan bir başka Timur-nāme de Üçler Bulduk tarafından tespit edilmiştir.
Bu eser 2005 yılında bir kongrede bildiri sunularak tanıtılmış; ama metin olarak
yayımlanmamıştır.
348
Bu eserde de Timür’ün soyu Cengiz Han’a dayandırılmaktadır.

“[4 a] (2) el-ḳıṣṣa hı̇ ̄ ç kim ḳādir bolmadı (3) ammā tārihde ve tezkirede ve devletşāhı̇ ̄ de
beyān ḳılıpdur (4) kim şehr-i sebzde çingiz ḫānnı neslidin uluḳ ata baba- (5) -ları ḫān ve
bik turgen emı̇ ̄ r ṭaġay bahādur digen bar irdi” (Sultanbekov 2018: 42).

Eserde Timür’ün doğumunu şu şekilde anlatmıştır:

“[8 b] (6) el-ḳıṣṣa (7) emı̇ ̄ r timür küregen ve ṣāḥib-ḳırān oşal kiçe tevellüd ḳıldılar (8)
çehār-şenbih tüni şaʿbān ayınıŋ yigirme bişlençi küni (9) idi tāriḫḳa sekiz yüz yılda irdi
ṭāliʿ sereṭān (10) āftābdur burc-ı cedy ve delv idi her vaḳtı̇ ̄ ki sereṭān cedy (11) burcunda
kilip u yıl ferzend ṣāḥib-ḳırān peydā bolur ol (12) sāʿatde üç kimerse dünyā yüzige kildi
evvel sekender-i (13) ẕüʾl-ḳarneyn ikinçi ḥażret-i muḥammed muṣṭafā ṣallallāhu ʿaleyhi
ve sellem (14) üçinçi emı̇ ̄ r timür ṣāḥib-ḳırān her sekiz yüz yılda bir ṣāḥib- (15) -ḳırān
peydā bolur irmiş vaʾllāhu aʿlem” (Sultanbekov 2018: 47).

Eserde dua kısmından sonra Timür’ün neslinden bahsedilmektedir. Timür’ün annesinin


adı Tekine Begim yerine Begine Begim olarak geçmektedir.

Begim kelimesi, Timur neslinden olan kadınlar ile Timur nesline mensup erkeklerle
evlenen kadınlara verilen bir unvandır (Şahin 2017: 15). Babasının adı da aynı şekilde
Turagay yerine Emir Tagay olarak verilmiştir.

Metinde el-ḳıṣṣa kelimesi her zaman kırmızı renkle yazılmıştır. Bunun dışında da kırmızı
ile yazılan kelime ve kelime grupları da vardır. Fakat bu ayrıcalık bir olayların veya
kıssaların yeniden başladığı anlamına gelmemektedir.

Burada Ās̱ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen eserinin dikat çeken dil özellikleri
verilecektir.

Eserde kapalı-e /ė/ sesi /i/ okunacak şekilde yazılmıştır. Başta Özbek Türkçesi olmak
üzere bazı Türk lehçelerinde görülen /ė/ sesini gösterir bir başkaca bir yazım şekli
de bulunmamaktadır. Bu sebeple çalışmamızda yazılış biçimine uyularak metni /i/
sesi ile gösterilmiştir. Çünkü metnin yazıldığı dönemde nasıl seslendirildiği tespit
edilememektedir. Ayrıca /ė/ sesi, lehçelerde ve ağızlarda kelimeden kelimeye bir
düzenlilik göstermemektedir.

/ñ/ ünsüzünün yazılışı: Çağatay Türkçesinde geniz (“damak”) n’si genel olarak /‫نك‬/
şeklindedir. Metnimizde ise /ñ/ ünsüzü /‫نك‬/ ve /‫ك‬/ ile yazılmıştır: ‫ انيك‬anıŋ 2b/15, ‫توشنيك‬
tüşniŋ 6b/13, ‫ اتاالرىنيك‬atalarınıŋ 13b/5, ‫ مينك‬miñ 30a/7, ‫ كونكل‬köñül 31a/10, ‫ برينك‬beriñ
32a/13, ‫ قوالنكالر‬ḳovalañlar 33b/9, ‫ آطنيك‬aṭnıŋ 36b/14.

Ses Bilgisi

Metinde Türkçenin sekiz temel ünlüsü /a, e, ı, i, o, ö, u, ü/ kullanılmıştır. Kapalı-e /ė/


ünlüsü, yukarıda da belirtildiği üzere belirsizdir.

Ünlü Değişmeleri

/o/ > /u/ değişmesi

Arap harfi ile yazılan metinlerde /o/, /ö/, /u/, /ü/ sesleri aynı harf ile, yani elif /‫ا‬/ vav
/‫و‬/ ile yazılmaktadır. Üzerinde çalıştığımız eserde de ünlüleri birbirinden ayırmak için
birkaç örnek dışında herhangi bir hareke veya okutucu bulunmamaktadır. Eserde geçen
349
kelimelerde sesleri doğru telaffuz etmek için öncelikli olarak Özbek Türkçesindeki
biçimler dikkate alınmıştır.
uşbu 14b/12, oşal 38b/8.
/e/ > /ü/ değişimesi
Çeşitli ses olaylarına bağlı olarak ilk hecede /e/ > /ü/ değişmesi söz konusudur:
eb > üy 14a/4.
/o/ > /a/ değişmesi
uşol > oşal 27b/6.
/ı/ > /u/ ve /i/ > /ü/ değişmesi
aḳız- > aḳuz-; aḳuzdı 15b/14, yetiş- > yetüş-; yetüşti 26b/6, kildik > kildük 32b/16.
/e/ > /i/ değişmesi
kel- > kil-; kildiler 9b/5, keç > kiç 20a/17, erte > irte 36a/4, de-> di-; didi 35a/12.
/u/ > /a/ değişmesi
tutuş- > tutaş-; tutaşıp 7a/6, tolu > tola 34b/12.
/ü/ > /e/ değişmesi
kötür- > köter-; köterip 7b/8.
/ü/ > /i/ değişmesi
berü > beri 25a/3, ilgerü > ilgeri 38b/15.
Ünsüz Değişmeleri
Ās̱ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen’de karşımıza çıkan ünsüz değişmeleri aşağıdaki
gibidir.
/b/ > /m/ değişmesi
Geniz sesinden önce gelen bazı kelime başı /b-/ sesinin /m/’ye dönüştüğü görülmektedir.
Eski Türkçe döneminden itibaren varlığını sürdüren bu değişme metnimizde de karşımıza
çıkmaktadır.
ben > men 6b/11, bin- > min-; mindürüp 36b/6, bin > miñ 30a/7.
Bazen geniz sesi bulunmayan kelimelerde de söz konusu ünsüz değişmesi olduğu
görülmüştür.
biz > miz; yürür-miz 25a/9, öltürür-miz 10a/13, ötkerür-miz 10a/13.
/p/ > /f/ ve /b/ > /f/ değişmesi
“Çağatay Türkçesinin önemli ses özelliklerinden birisidir. Dudak ünsüzü /p/ sesi birkaç
yerde diş-dudak ünsüzü /f/ sesine döner” (Argunşah 2014: 93).
topraḳ > tofraḳ 16b/12, çobān > çōfān 4a/8, çap- > çaf-; çafmış 4a/10.
/b/ > /v/ değişmesi
350
Etü: -b-/-b, hak. Har. –w-/-w çağataycada v olmuştur (Eckmann 2014: 115). Metnimizde
de bu değişmeler yer almaktadır.
tebe > tive; tivege 26b/4, sub > suv 38b/6, abla- > avla-; avlaġıl 25b/17
/ḳ/ > /ġ/ değişmesi
Kelime içinde ve kelime sonunda görülen bu değişme az sayıda olsa da görülmektedir.
evvelġı 5b/11, burunġıdın 26a/3, ḳaranġu 35b/3, mundaġ 16b/13.
-AĠU > -Av değişmesi
Bu değişmenin çok az sayıda örneği vardır.
biregü > birev; birevni 31b/11, ikegü > ikev; ikevleri 33a/11, küdegü > küyev; küyevge
31b/12.
/b/ > /y/ değişmesi
Söz konusu değişmenin de fazla örneği yoktur.
eb > üy; üydin 14a/4.
/d/ > /y/ değişmesi
Eski Türkçedeki kelime ortası /-d-/ ve kelime sonu /-d/’ler süreklileşerek /y/’ye
dönüşmüştür.
adaḳ > ayaḳ; ayaḳlarıġa 14a/12, ḳod- > ḳoy-; ḳoydı 23a/3, ked- > kiy-; kiyip 36b/11.
Ancak aslını koruyan kelimeler de mevcuttur.
bedük 18b/14
Etü. d’den meydana gelen y. ince vokalli kelimelerde bazen g’ye çevrilir (Eckmann 2014:
116).
idi > ige; igelik 30a/8.
/ḳ/ > /ḫ/ değişmesi
/ḳ/ ünsüzü de süreklileşerek /ḫ/’ya dönüşmüştür.
oḳşa- > oḫşa-; oḫşaydur 23a/2, aḳşam > aḫşam 33b/12, yaḳışı > yaḫşı 38a/16.
Genel Türkçe /b/ ve /t/ seslerinin kelime başında korunması
/b/ ve /t/ sesleri kelime başında genellikle hiç değişikliğe uğramamış, korunmuştur.
bardılar 5b/11, taġḳa 11a/16, tola 34b/12 berdiler 36b/3, turur 38b/5.
Bazı kelime başı /t-/’ler d’ye dönüşmüştür.
ti- > di-; didi 35a/12.
/n/ türemesi

Çağatay Türkçesinde ve onun devamı olan Özbek, Uygur Türkçesinde zamir n’si genel
olarak kullanılmamaktadır. İsimler üzerinde +(s)I biçimiyle kullanılan iyelik ekinden
351
sonra hâl ekleri getirildiğinde, iki ek arasında /n/ ünsüzü türemektedir. Bu türeme, târihi
Çağatay Türkçesi ve Özbek, Uygur lehçeleri dışındaki hemen bütün Türk lehçe ve
ağızlarında görülür (Başdaş 2014: 147). Metnimizde de birkaç örnek dışında zamir n’si
kullanılmamaktadır.

Zamir n’sinin kullanıldığı örnekler: vaḳtlarında 2a/8, maḥkūmında 4a/7, cāyında 15a/14,
başında 18b/14, ķaşında 38b/6.

Şekil Bilgisi

İlgi (Genitif) Hâli Eki: -nIñ, -nI, -Iñ, -I

Bu hâl, ismin başka bir isimle münasebeti olduğunu ifade eden hâlidir. İlgi hâli ismin bir
isimle ilgisi olduğunu, kendisinden sonra gelen bir isme tâbi bulunduğunu gösterir. İsmin
bu hâli bazan eksiz, çok defa da ekli olur (Ergin 2013: 228).

İlgi hâli eki, metnimizde çoğunlukla -nIñ ve -nI, zamirler üzerinde ise -Iñ, -I şeklindedir.
Metnimizde yuvarlak ünlülü şekline sadece bir kelime örnek olabilir: munuñ 25a/4.

Çağatay Türkçesinde +n ve +nI belirtme durumu eki ilgi durumunun işlevinde kullanılır
(Argunşah 2014: 123). Metinde geçen örnekleri şunlardır:

emı̇ ̄ r timürniñ 2b/5, yoḳun ḫānımnıñ 7a/5, anasını ḳolında irdi 9a/1, yoḳun ḫānımnı közi
açıldı (14a/10, 11), çōfānnıŋ 4a/8, oġlınıŋ 20a/15, öziñ ʿafv ḳıl 14a/13, seniŋ ḥaḳḳıñda
duʿā ḳılġanı kildim 30a/1-2.

Yükleme (Akkuzatif) Hâli Eki: -nI, -n

Çağatay Türkçesinde yaygın olarak kullanılan ek -nI’dır. Metnimizde -nI, -n şeklinde


geçmektedir.

sözni 2b/12, alarnı 3a/17, börilerni 4a/11, afamıznı 13b/11.

Teklik 3. kişi iyelik eklerinden sonra belirtme durumu çoklukla +n olarak gelir (Argunşah
2014: 123).

barçasın 11a/12, başın 27b/13, libāsın 36b/11.

Yükleme hâli ekinin metnimizde eksiz kullanıldığı da görülmüştür.

emı̇ ̄ r ṭaġay bahādur der-ġazab bolup yoḳun ḫānımġa ḳılıç soġurdı kim başın derḥāl
tenidin cüdā ḳılġay 14a/6-7, ayaḳlarıġa baş ḳoyup aydı 14a/12-13.

Yükleme hâli eki isim-fiil eki (-mAk) üzerinde de kullanılmaktadır.

meni küyevge bermekni iḫtiyār ḳılsañız 31b/12-13.

Yönelme (Datif) Hâli Eki: -ĠA, -A

Yönelme hâli eki Çağatay Türkçesinde -ĠA, bazen de Türkiye Türkçesinde olduğu gibi
-A şeklindedir. Metnimizde genel olarak -ĠA eki kullanılmakta olup iyelik eklerinden
sonra çok az sayıda -A ekinin de kullanıldığı tespit edilmiştir.
bahādurġa 4b/17, bār-gāhına 34b/13, uruşḳa 20b/5, işke 9b/12, ḳaşşāḳke 33b/1, alarġa
34a/1, mıḫḳa 38b/5.
352
Vasıta (İnstrumental) Hâli Eki: -n, -lA
Metnimizde bile, bilen, birle, birlen edatları vasıta hâli ekinin görevini üstlenmiştir.
nā-maḥremler bile 32a/10, sizniŋ bile oynagen 33b/15-16, oġlanlar bilen yetip kilip
14b/10, buḫārā leşkeri bilen 38a/13, tün içi birle 36b/4, leşkerim birle 38b/15, tāziyāne
birlen 4a/12, bir top kişi birlen 22a/11.
Sadece -n ekinin kullanıldığı bir örnek te vardır.
ikevlen 36a/6.
Belirsiz Geçmiş Zaman
-pDUr, -p turur, -mIş
Çağatay Türkçesinde üç tip belirsiz geçmiş zaman eki vardır. Metnimizde ise bunlardan
iki tipin kullanıldığı tespit edilmiştir. Birincisi Genel Türkçede olan belirsiz geçmiş
zaman eki -mIş’tır.
ḳadı̇ ̄ m peyġamberler zamānıda benı̇ ̄ isrāʾil dir irmişler 2b/3-4, cemʿ bolup kilmişler
5a/13, iki közi yine kör bolmış 12a/11, bir ġārġa kirmişler 15a/3-4.
-p zarf-fiil ekiyle bu ekin tur- yardımcı fiilinin geniş zamanı olan turur ile birlikte
oluşturdukları bir öğrenilen geçmiş zaman çekimidir. tur- fiiline gelen geniş zaman eki
çoklukla düşmüş ve ekleşme meydana gelmiştir (Argunşah 2014: 165). Metnimizde
-pDUr ve -p turur şekillerinin kullanıldığı örnekler.
bu sāʿat māverāüʾn-nehr vilāyetide bir ṣāḥib-ḳırān peydā boluptur 9a/7-8, devlet
müyesser bolupdur 6a/14, zebānı yād ḳılıp turur 16b/2, taḫmı̇ ̄ nen yetmiş iki mübtediʿ
birle tenhā özi uruş ḳılıp turur 22a/3-4.
Şimdiki Zaman

-AdUr

Harezm Türkçesinde ortaya çıkan ve Kıpçak Türkçesinde de devam eden -A zarf-fiil


ekinin tur- yardımcı fiili ve onun geniş zamanı olan turur ile birlikte oluşturdukları
şimdiki zaman çekimi Çağatay Türkçesinde yaygın olarak kullanılmaktadır (Argunşah
2014: 168). Fakat metnimizde -A turur şekli -AdUr şeklindedir. Örnekleri şunlardır:

ʿarż ü niyāz aytadur 3a/13-14, nā-gāh bāzār içre bir ḳalender cende-i pūş u mest-i bı̇ ̄ -hūş
belend-āvāz ḳıladur 29b/7-8.

Şimdiki zamanın olumsuz şekli -mAydUr ekiyle yapılır. Metnimizde sadece üçüncü teklik
şahıslar ile çekimlenen örneklerine rastlandı.

ʿādet-i mükennā budur kim her kişi be-ṣilāḥ barsa muʿcize anda tābiş bermeydür 28a/10-
11.

Gelecek Zaman

-ĠAy

Çağatay Türkçesinde olduğu gibi metnimizde de gelecek zaman eki, fiil kök veya
gövdelerine -ĠAy eklerinden sonra şahıs zamirleri getirilerek yapılmaktadır.
353
ol ṣaḥrā türkniŋ oġlıġa seni bergey-men 32a/5-6; hemme müʾminlerni rāstlarnı ḳaṭarında
eyleġay-sen 29a/16-17; yoḳun ḫānım afasıge aydı ne bolġay kim 7a/14; nāṣır ḫüsrevniŋ
üstige barġıl kim inşāʾallāh ẓafer tapġay-sizler 25b/17-26a/1; alıp dı̇ ̄ vārġa urġaylar
13a/17-13b/1.

Gelecek zamanın olumsuzu -mA + ĠAy + şahıs zamiri şeklindedir. Metnimizde sadece
bir örneğine rastlanmıştır.

ḳārı̇ ̄ ḳa zehr-i melāl bolmaġay 2b/12-13.

Sonuç

Türklük biliminde Çağatay Türkçesi terimiyle belirtilen Türkçe, 15. yüzyılın başından
20. yüzyılın başına kadar Orta Asya’da, Hazar Denizi’nin doğusunda yaşayan bütün Türk
halkları tarafından kullanılan bir edebî dildir. Çağatay Türkçesiyle birçok eser yazıldığı
bilinmesine rağmen bunların tam bir kataloğu yapılamamıştır. Hatta kütüphanelerin
yazma koleksiyonlarında bulunan birçok eserin varlığından bile bilim dünyası haberdar
değildir. Bu bildiriye esas alınan Ās̱ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen de hakkında
şimdiye kadar bilgi bulunmayan ve üzerinde çalışılmamış bir eserdir. Bu eser, bu bildiri
vasıtasıyla bilim dünyasına tanıtılmaktadır.

Eser, Almatı şehrindeki Kazakistan Bilimler Akademisinin (Ғылым Ордасы) Elyazmaları


Bölümünde 367 numarada kayıtlı bulunmaktadır.

Dil özellikleri Klâsik sonrası Çağatay Türkçesini yansıtmaktadır. İncelediğimiz kısmın


gramatikal dizininde özel isimler dâhil olmak üzere 1848 madde başı vardır. Bu kısım
dikkate alındığında eserde sırasıyla en fazla Arapça (% 41.40), Türkçe (% 34.90) ve
Farsça (% 23.38) kökenli kelimeler kullanılmıştır. Sıklık oranı göz önüne alındığında ise
Türkçe kelimelerin sayısı artmaktadır.

Muhteva ve dil özellikleri bakımından diğer bazı Timür-nâmeler’e benzerlik gösteren


bu eserin kendine has özellikleri de vardır. Bu Timür-nâme ile diğer Timür-nâmeler bir
kaynaktan çoğaltılmış olabilir.

354
Ekler

EK-1 [Tıpkıbasım]

EK-2 [Metinden]

[7 b]

(1) ḳıble-gāhıñıznı ziyāret ḳılıp didār-ı ḳıyāmetġa ḳa- (2) -lmasun tizraḳ kiliñ dip ḳaşıge
iki kenı̇̄ zek ḳo- (3) -şup yiberdi soñınça ḳaydun ḳulnı yiberdi kim (4) tenhā ḫalvetde
yerni tapıp begine begimni öltürüp (5) kil didi irse ḳaydun ḳul soñıça revān boldı (6) tā
neçe menzil yol yürdiler bir ḳuduḳnıŋ başıġa tüşüp (7) nehārı ḳılıp anda olturup irdiler
ḳaydun ḳul (8) ġażab-nāk yetip kildi derḥal tı̇̄ ġ köterip oşal iki (9) kenı̇̄ zekni öltürdi andın
soñ begine begimge ḥavāle (10) ḳıldı irse begine ḫānım aydı ey cān baba raḥı̇̄ m ḳıl- (11)
-ġıl bu ḳarnımdaġı beççe yaḳındur kim dünyā yüzige (12) kilgey imdi bu nā-resı̇̄ deniŋ
günāhıdın ḳorḳġıl (13) didi ḳaydun ḳul aydı sen oşal beççe sebebi[din] öler-sen (14)
dip tı̇̄ ġ ḥavāle ḳıldı irse ol bı̇̄ -çāre-i mażlūm-ı (15) nā-tüvān cān vehmidin özin ḳuduḳḳa
taşladı andın (16) soñ ḳaydun ḳul bisyār heybet birle aydı kim ey begine begim (17) tizraḳ
ḳuduḳdın çıḳġıl yoḳ irse miñ pāre

355
Kaynaklar:
Akar, Ali (2005), Türk Dili Tarihi, Ötüken Yayınları, İstanbul.
Argunşah, Mustafa (2014), Çağatay Türkçesi, Kesit Yayınları, İstanbul.
Bulduk, Üçler (2015), “Timur Hakkında Bilinmeyen Bir Timurname”, Gazi Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Dergisi, Reşat Genç Özel Sayısı I, C.29: 480-487.
Ravşanov, Payan (1990), Temurnoma, Çolpan, Taşkent
Sultanbekov, Kutlugzhon (2018), Ās̱ār-ı Dāstān-ı Emı̇ ̄ r Timür Küregen (Dil Özellikleri
- Metin - Dizin), Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Muğla,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Şahin, Savaş (2017), Ḳıṣṣa-i Tėmur-Nāme, Palet Yayınları, Konya.

356
СЫҒНАКИ ШЕЖЕРЕСІНІҢ ЕРЕКШЕЛІКТЕРІ

Зубайда ШАДКАМ *

АННОТАЙИЯ

Қыр-сырлары нақты ашылмай білінбей жатқан материалдық және материалдық емес


мәдени мұраларымыздың күн жарығына шығарылуы, дұрыс, нақты білініп танылуындақол
жазба жәдігерлер; тарихи мәтіндер және сирек кітаптарды зерттеу өте маңызды. Көп
деген қол жазба жәдігерлер; тарихи мәтіндер және сирек кітаптар әр түрлі себептермен
зерттеушілердің мамандардың қолына тимей, жетпей қалғанын немесе табылмай отырғанын
білеміз. Осындай қолжазба жәдігерлердің бірі: «Сығнаки Шежересі».

Орта Азияда қазіргі Қазақстан Республикасының Оңтүстік аймағында жазылған бүл


шежіреге бір қарағанда кісілердің, тарихи, діни тұлғалардың есімдері, жер-су атауларын
көреміз. Шежірені зерттеуде ондағы діни, тарихи тұлғалармен мекенжайлар арасында
қандай байланыстар бар екенін ол байланыстардың дұрыстығы шындығын дәлелдеу басты
міндет болу керек. Әрине мәдени мұра зерттеулерінде тарихи деректердің аз немесе жоқтың
қасында болуы шежередегі мәліметтерді салыстыруда және растауда қиындық туғызуы
мүмкін. Алайда, біз бұл жерде айтылып отырған зертеулердің барлығын жасап көрсете
алмаймы. Біздің басты мақсатымыз шежіренің қай тілде, қашан, қай жерде кім жазғанын
біліп, мәтін ішінде кездесетін парсы, араб және түркі сөздерін нақтылап көрсету, мәтінде
тарихи, діни тұлғалардың есімдерін, шен, лақап, атақтарын, бар болса жер су атауларын да
тауып көрсету. Қол жеткізген осы мақсатымыздың нәтижесі тарихшы, тілші, этнограф және
дінтанушы ғалымдармен зерттеушілерге зерттеу нысаны болады деген үміттеміз.

Кілт сөз: Сығнаки шежересің тілі, қол жазба деректер.

Тегтану немесе шежіретану (анатоми/ генеалогиялық) білімі әр қашанда маңызды


болған. Себебі әлеуметтік-саяси қарым-қатынастар туыстық, қандастық негізінде
болған (еврейлерді европадан кетуге мәжбүрлеу, сиунизм, пантуркизм, панарабизм
осының мысалдары бола алады).

Ежелгі гректердің қоғамында билік тегті,ақсүйектердің қолында болғандықтан


асыл қан, текті ұрпақ аса маңызды еді. Ежелгі Римде де, тұлғалардың/адамдардың
тектерін сақтау, қорғау арқылы қоғамдағы таптар белгілі болып қалыптасатын; яғни
ақсүйектермен аристократтар төмен таптардан бөлінетін болған. Тіпті адамдардың
шыққан тегін зерттейтін бақылайтын жұмысшылар, қызметкерлер болған. Егер
кісінің жұмысы не дәрежесі оның тегіне сәйкес келмегендігі айқындалса, ол
жұмысын немесе дәрежесін ауыстыруға мәжбүр болатын. Араб тайпалары арасында
да тегін білу өте маңызды болған. Кісі өзін таныстыратын кезде тегімен мақтанып
таныстыру салты болған. Осы тегін, шежіресін білу негізінде арап тайпаларының
ауызбірлігі тұтастығы сақталады екен.

Қазіргі кезде қоғамда болып жатқан өзгерістер әсіресе өндірістік, өнеркәсіптік


революциядан кейін бұл саланың мәні де маңыздылығы да арта түсті. Адамдардың
өмір сүру шарттарымен жағдайларында пайда болған өзгерістер және қоғамда
топтардың қоныс аударуы мысалы: Балкан, Израилде, Ирак Сирия, Ауғаныстан, ... .

Казіргі күнде шежіре немесе күтекті сақтау және зерттеу бұрынғыға қарағанда

* Әл-фараби атындағы Қазақ Ұлттық университеті, Алматы, Қазақстан


357
оңай және тез жасалады. Туу, үйлену, ажырасу, өлімдерді тіркеп отыратын, жеке
куәлік құжаттарды тіркеп шығарып беретін мекемелер қызмет етеді. Тарихшылар
тарихи зерттеулерінде, дінтанушылар діні зерттеулерінде шежірелерге өте қатты
көңіл аударады. Шежірелер:

- тарихи оқиғаларды алдымызға жәйіп танытып көрсететін негіздеме,

- есімдері бірдей болған адамдарды, тұлғаларды бір бірінен ажырату үшін


маңызды дерек. Бұл жүйе арабтар арасында әлі күнге дейін қолданыста. Олар
өздерін танытатын кезде әкелерінің есімін қолданады. Мысалы: Абай ұлы Мақсат,
немесе қызы деп кісілердің дұрыс тегін мәлімдеуде, табуда қолданылады. Әйел
кісі де үлкен баласының (қыз немесе ұл) анасымын деп өзін танытады. Мысалы:
Зейнептің анасы. Қазақтар арасында да осыған ұқсас салт бар: Ат тергеу салты.

Тег немесе генеалогиялық мәліметтер әр түрлі формаларда болады: Тізім, диаграма,


шежіре түрлерінде болады. Шежіреде бұрынғы ежелгі ұрпақтар жоғарда кейінгі
ұрпақтар төменде орналасқан. Бір ағаш түрінде. Жоғар жағы төмен жағынан
жалпақтау, кеңірек болады. Кейбірлерінде тегін көрсететін кісі сол жақта, аталары
оң жақта көрсетіледі.

Шежірелердің әр түрлі қалыптары болуы мүмкін. Кей біреулері тек бір кісіге
қатысты болуы мүмкін,барлық тараған ұрпақтарын көрсету үшін балалары төмен
жақта өзі жоғарыда тұрады. Төмен жақ кең енді болады, кейбірі бір тектен, рудан
шыққан кісілерге арналған болады, кей бірі бір мансап, жұмыс, мамандықта істеген
болған кісілерге арналған болады мысалы германияның барлық патшаларыны
көрсететін шежіре сияқты.

Қыр сырлары нақты ашылмай білінбей жатқан материалдық және материалдық


емес мәдени мұраларымыздың күн жарығына шығарылуы, дұрыс, нақты білініп
танылуындақол жазба жәдігерлер; тарихи мәтіндер және сирек кітаптарды зерттеу
өте маңызды. Көп деген қол жазба жәдігерлер; тарихи мәтіндер және сирек
кітаптар әр түрлі себептермен зерттеушілердің мамандардың қолына тимей, жетпей
қалғанын немесе табылмай отырғанын білеміз. Осындай қолжазба жәдігерлердің
бірі: «Сығнаки Шежересі».

Орта Азияда қазіргі Қазақстан Республикасының Оңтүстік аймағында жазылған


бүл шежіреге бір қарағандакісілердің, тарихи, діни тұлғалардың есімдері, жер-
су атауларынкөреміз. Шежірені зерттеуде ондағы діни, тарихи тұлғалармен
мекенжайлар арасында қандай байланыстар бар екенін ол байланыстардың
дұрыстығы шындығын дәлелдеу басты міндет болу керек. Әрине мәдени мұра
зерттеулерінде тарихи деректердің аз немесе жоқтың қасында болуы шежередегі
мәліметтерді салыстыруда және растауда қиындық туғызуы мүмкін.

Қазақ халқы шежіреге ерте заманнан қатты көңіл бөлген. Бұның дәлелі ретінде «жеті
ата»ның пайда болуын айта аламыз. Шежіренің маңыздылығы мақал-мәтелдерде де
анық көрінеді: «Жеті атасын білмеген жетесіз», «Жеті атасын білген ұл жеті жұрттың
қамын жер. Өзін ғана білген ұл құлағы мен жағын жер». Шежіренің мағынасы өте
зор. Шежіре арқылы адамның тегі, қоғамдағын орны, мекен-жайы және қоғамға
деген қосқан үлесі туралы ақпараттар алуға болады. Шежіренің рөлі қоғамда үлкен.
Шежіре халықты бөлінуге емес ағайын-жұртты бірлікке, тұтастыққа және де өз ата
358
тарихын тануға, жеті атаға дейін қан араластырмай халықтың генетикасын таза
ұстауға шақырады.Адамның шыққан тегі қоғамда оның әлеуметтік мәртебесін
анықтауда маңызды рөл атқарады, белгілі бір тапқа оның қатынасын көрсетеді.
Шежіреде тек генеалогия туралы ғана емес, сонымен қатар тарихи топонимика,
діни деректер сондай-ақ сол кездегі елдің заңы туралы ақпараттар алуға болады.

Шежіре сөзі арабтың шаджарат «бұтақ, тармақ» деген мағыналарды білдіретін


атаудан шыққан. (Аяған ж.б. 2007: 489) Тарихи жылнама, дерекнама, тарих;
2) туыстас, бір руға тән ұрпақтардың таралу жолы; рулық, туыстық кесте; 3)
ауыспалы мағынада: көнекөз, көп білетін білгір. (Жанұзақов 2008: 911) Шежіре
сөзінің этимологиясын түсіндірудің басқа да нұсқалары бар. «Шежіре». Қазақ
тілімен байланыстыра отырып зерттеуші К.Салғараұлы бұл тұжырымдаманы
«шеш» және «іре» сөздерінен шыққанын, яғни халықтың генеалогиялық шығу
тегінің «ашу» үшін баяндайды. (Алпысбес 2013: 78) Шежіре төменнен бастап
жоғарыға көтерілетін, жоғарыдан төмендейтін, ерлер шежіресі және аралас
болып өзара бөлінеді. Шежірені зерттейтін ғылым саласы генеалогия болып
саналады. Генеалогия термині грек тілінде пайда болып ғылым саласы ретінде
17-18 ғасырларда қалыптасады. (Прохоров 1971:217) Шежірені ұрпақтан ұрпаққа
халыққа таратқан адамдарды шежіреші деп атайды. (Прохоров 1971:87) Шежіре екі
түрде жеткізілетін болған: жазбаша және ауызша. Қазақ халқы 200-ден астам рудан
құралса сол әр рудың өз шежірешісі болған. Шежіреші халықтың түп тарихынан
бастап оның тайпа, жүз, руға дейінгі тарихын терең білген. (Прохоров 1971: 4)

Шежірелерді қазақ әдебиетінің түрлерінде кездестіруге болады «ескі сөз», «қария


сөз» және өлен, дастандарда. (Алпысбес 2013: 5)

Шежіре барлық халықтарда кездеседі. Мысалы Ресей, Германия, Англия, Франция


және көптеген шығыс елдерінде шежіреге байланысты көптомдық кітаптар
басылымға шыққан. Совет өкіметі заманында идеологиялық саясат әсерінен қазақ
шежіресінің өкінішке орай көп зерттелмегені көрініп тұр. Бұған қарамастан Х.
Арғынбаев, М. Мұқанов, В. Востров секілді этнолог ғалымдардың зерттеулерінде
шежіреге байланысты деректер табуға болады.

Һисамиддин Сығнақи ғалымның туылған жылы 1132 болып 1199 жылы яғни 67
жасында өмірден өткен. (Сопыбеков 2012:19) Сығанақ қаласы қорғанының күн
шығысында 300 метр шамасындай жерге жерленген. Һисамиддин Сығнақи бірнеше
кітапты қатар оқи тура оны жатқа білетін. Ол Отырардың үлкен кітапханасының
іс басқарушысы ретінде қызмет атқарған жайлы дәлел бар. (Сопыбеков 2012:22 ).
Ө. Жолымбетов Сұнақ атаны Ислам тарихындағы бірінші әділ халифа Әбу Бәкір
Сыддықтың 16-шы ұрпағы деп мәлімдейді.

ҚР Ұлттық кітапханасындағы Сирек Қор бөліміндегі Сығнаки шежіресінің


түп нұсқасы біз үшін құнды деректердің бірі. Шежіре парсы тілінде. Ұзындығы
2,5 метр, ені 27 см. 130 жолда Орта Азия қағазында жазылған. Жыртылған төрт
жерінен жалғанып өңделген. Арасында жыртық тесік жерлерді жабыстырылып
өңделгенін көре аламыз. Өңделген кезде шежіренің мәтніндегі сөздеріне зақым
келген. Сондықтан кейбір жолдар мен сөздердің орны ауысып кеткен. Оны төменде
берілген суреттерде көруге болады. Шежіренің шеттері жыртылған тозған. Ең
соңында 6 мөр және шежірені толықтыратын мәліметтер жазылған. Шежіре
мәтнінде 1215 және 1250 жылдары һижри күнтізбемен кездеседі. Ал шежіренің
359
соңында 1277 жылы жазылып тұр.

Шежіренің жыртылған жерлерді жабыстырылып жамалғанда жолдар араласып


кеткен. Кейбір жерлерде сиясы өшкендіктен сөздер нақты оқылмайды. Мәтіннің
басында “осы қасиетті шежіре түп нұсқасынан көшірілді” деп жазылған. Шежіренің
бірінші, алғашқы нұсқасы ескі және көне болғандықтан тура дәл көшіріліп
жазылғандығы айтылады. Оқушылардан осы нұсқаны оқығанда себебсіз, дерексіз
тіл ұзатып, мазақ қылмауын және тіл тигізетіндерден қорғауларын сұрайды автор.

Сөл кездегі әкімдермен әмірлердің алдында осы жаңа нұсқаның көне нұсқамен
дәл екендігін расталғанын айтады. Бұл нұсқа, адамдардың ең жақсысы, тақуа, сол
кездің имамы, ұлы түлғасы, рухани және материалдық ғылымдардың маманы,
фықых және хадис ғылымдарының бірегей маманы Хазрете Султан Хисамеддин
Сықнакидің жазған шежіресі. Сығынақ ата (Султан Хисамеддин Сықнаки) және
Хаким ата өз аналары тарапынан Қожа Ахмет Яссеуимен туыс болып келеді.... деп
жазылған.

Шежіре парсы тілінде жазылғанымен арасында араб тілінде сөз тіркестер көп
кездеседі. Кісі есімдері және жер-су атаулары, түркі сөздері: Мүйізді ата, сүйіндік
шайх, Темірхан, Қызыл Қия, Көк Тас, Булдырақ, жайылма, ... . Діни тұлғаларға
берілген атақ, лақап сөздер түркі, парсы және араб тілдеріндежазылған. Мысалы:
ата, баб, шайх, уали, дәрвуш, ... . Шежірені жазған кісі парсы араб және түркі тілін
жақсы білген деп айта аламыз. Себебі, үш тілді бір бірімен араластырып үйлесімді
қылып қолданабілген. Бұл жағдай да шежіренің тілін күрделі қылады және зерттеп
аудармасын қиындатады. Қазіргі кезде үш тілді бірдей жетік білетін мамандар
болмағандықтан осындай тарихи мәтіндерді зерттеу қиынға соғып жатыр.

Дегенмен де қолымыздағы шежіре мәдени мұраларымызды зерттеуде өз үлесін


тигізеді деп айта аламыз. Себебі тарихшыларымыздың, зерттеушілеріміздің
алдында уақыттың өтуіне, немесе басқа себептер негізінде мәдени мұраларымызға
қатысты көп деген белгісіз, білінбей қалған мәселелердің жауабы, шешімі, құпиясы
қол жазбаларда, сирек кездесетін тарихи мәтіндерде жатқанын білеміз. Осындай
деректердің танылмауы, ашылмай қалуы, немесе жойылып кетуі тарихымызды
маңызды сәттерін, кезеңдерін мәңгілік танылмай білінбей кетуіне себеп болар.
Тіпті қате жалған тұжырымдарға тіріп тастау да әбден мұмкін болар. Осындай
құнды деректердің бірі шежірелер.

360
Сығнаки шежересінің кестесі.

361
Пайдаланылған әдебиеттер:
1. Адырбек Сопыбеков, Асан Саркулов, «Һисамиддин Сығнақи, Тұғырлы Тұлға»,
Алматы, Мұсылман баспасы, 2012.

2. Александр Михайлович Прохоров, «Большая Советская Энциклопедия»,


Москва, Советская Энциклопедия баспасы, 1971.

3. Б. Аяған, «Қазақстан. Ұлттық энциклопедия», Қазақ энцикло-


педиясы баспасы, Алматы, 2007.

4. Махсат Алпысбес, «Шежире Казахов: Источники и Традиции», Астана, BG-


Printбаспасы, 2013.

5. Т. Жанұзақов, «Қазақ Тілінің Түсіндірме Сөздігі», Дайк-Пресс баспасы,


Алматы, 2008.

6. ‫یخیرات مولع رد قیقحت شور‬، ‫ناراماس لراش‬، ‫نامجرتم هورگ‬، ۴ ‫دلج‬، ‫دهشم‬، ‫سدق ناتسآ یگنهرف تنواعم‬
‫یوضر‬، ۱۳۷۰

7. www.journal.richest.ir.
(7.06.2019)

362
RUSYA İMPARATORLUĞUNDAKİ TATARLARIN YAZILI MİRASI:
METİN YAYIMI, KATALOGLAMA, DİJİTALLEŞTİRME DURUMU
KONUSUNDA BAZI DÜŞÜNCELER
Uli SCHAMILOGLU *

ÖZET

İdil-Ural bölgesindeki Müslüman Tatarlar okuma-yazma ve eğitim sahasında çok etkileyici bir
tarihe sahiptirler. Müslüman Tatarların dinî eğitime verdikleri yüksek değer eğitim kültü gibi bir
şeye benziyordu. Arap alfabesinde yayım yapılan 1800 yılından itibaren Arapça dinî eserler hem
Çağatay dili hem Osmanlı dilinin etkisi altında oluşmaya başlayan Tatar edebi dilinde eserler çok
yüksek sayıda yayımlanmaya başladı. Bunun neticesinde 19. yüzyılın devamında ve 20. yüzyılın
başında birçok kitap yayımlandı. Günümüzde Tatar tarihinin bu devrini araştıranlar arasında
Arap harfli Tatarca metinler üzerinde uzman olan araştırmacı sayısı az olduğu gibi araştırmacılar
arasında Arapçaya hâkim olanların sayısı çok daha düşüktür. Bu bildiride University of Wisconsin-
Madison’da “National Council of Soviet and East European Research” (NCSEER) desteğiyle
gerçekleştirilen mikrofilm projesinden bahsedilecektir.

Anahtar Sözcükler: Kazan Tatarları, proje, mikrofilm, dijitalleşme, kataloglama.

Bugün adları Kazan Tatarları olarak geçen İdil-Ural bölgesindeki Müslüman Tatarlar
okuma-yazma ve eğitim sahasında çok etkileyici bir tarihe sahiptirler. 19. yüzyıldan önce
genç Tatar erkek çocukları geleneksel dinî eğitim almak için ta Buhara ve Semerkant
gibi şehirlere seyahat edip dönünce kendi köylerinde kalıp veya başka bir köye geçip bir
mahalledeki mescitte imam ve öğretmen olarak kariyer yaparlardı. Hanımı köyün kız
çocukları için ders vererek benzer görevi yerine getirmiş olabilirdi. Şunu iddia edebiliriz
ki Müslüman Tatarların dinî eğitime verdikleri yüksek değer eğitim kültü gibi bir şeye
benziyordu. Arap alfabesinde yayım yapılan 1800 yılından -yani başladığı tarihten- itibaren
Arapça dinî eserler, Rabguzi’nin Qısas ül-Enbiya’sı gibi Türkçe/Tatarca geleneksel
eserler ve hem Çağatay dili hem Osmanlı dilinin etkisi altında oluşmaya başlayan Tatar
edebi dilinde eserler çok yüksek sayıda yayımlanmaya başladı. Bunun neticesinde 19.
yüzyılın devamında ve 20. yüzyılın başında bir derya kadar kitap yayımlandı. Bu miras
hakkındaki genel bilgiler Ebrar Kerimullin tarafından ortaya sunulmuştur (Karimullin
1983).

Bu zengin miras bu bölgenin yeni çağda Müslüman Türklerin en önemli kutuplarından


biri olmasına sebep olduğu için bu miras hakkında birkaç fikir paylaşmak istiyorum. İlk
önce, bu zengin mirasın yeterli araştırılmadığını itiraf etmeliyiz. Bugün Tatar tarihinin bu
devrini araştıranlar arasında Arap harfli Tatarca metinler üzerinde uzman olan araştırmacı
sayısı az olduğu gibi araştırmacılar arasında Arap diline hakim olanların sayısı çok
daha düşüktür. (Gerçi durum yavaş yavaş iyileşmektedir; çünkü en genç kuşak arasında
İslami üniversitelerde Arapça okuyup mezun olanlar da vardır.) Günümüzde eski Tatar
filolojisinin geldiği durum aslında çok vahimdir; çünkü son zamanlarda pek çok uzman
en önemli üniversiteleri terk etmiş veya işten atılmış durumdadır. Bunun dışında tabii ki
elyazmaları okumak ayrıca bir hüner olup ayrı bir uzmanlık ister. (Ben şahsen kendimi
elyazmalar hakkında uzman olarak görmüyorum ve elyazmalar üzerinde çalışan Türkolog
* University of Wisconsin-Madison, USA - Nazarbayev Üniversitesi, Nur-Sultan, Kazakistan
363
meslektaşlarıma özel saygı duyuyorum.)

İkinci nokta, zirvede olan en önemli Tatar şahsiyetlerinin tüm eserlerinin hâlâ tamamının
yayımlanmamış olmasıdır. Son olarak Nathan Spannaus adlı genç bir uzman Ebu Nasr
Qursavi’nin öğrenilmemiş eserlerini bir araya getirebilmiş (Spannaus 2012). 2018 yılında
doğumunun 200. yıl dönümünü kutladığımız Şihabeddin Mercani’nin yayımlanmamış
eserleri hâlâ duruyor. (En büyük Tatar bilim insanının tüm eserlerinin hâlâ yayımlanmamış
olduğunu aklım almıyor!) Köylerde arkeografik seferler sırasında elyazmalar hâlâ ortaya
çıkıyor ve tabii ki, Allen J. Frank’in eserlerinden gördüğümüz gibi Kazan Federal
Üniversitesinin bir hazinesi olan kütüphanesinde cevherler hâlâ bulunabilinmektedir.

Üçüncü olarak rahmetli Mirkasim Usmanov ve başka mühim yazarların eserlerini toplayıp
yeniden yayımlayarak onları kurtarmak için gösterdikleri çabalara rağmen yapılacak
daha çok iş vardır. Gazetelerde ve mecmualarda serpilmiş olan makaleleri toplayıp
yeniden basmak (genel olarak modern Tatar yazısına çevirerek) veya hiç yayımlanmamış
eserleri ilk defa yayımlamak gerekmektedir. Sovyetler Birliği’nde hemen hemen hiç
bahsedilmeyen yurt dışında yaşayan büyük göçmen Tatar yazarı Gayaz İshaki’nin
sahnelerini ve romanlarını ancak 1980’li yılların sonunda toplayıp yeniden çıkarmaya
başladılar. Bugün İshaki’yi 20. yüzyılın başındaki Türk dünyasının en parlak ve modern
yazarlarından biri olarak tanıyabiliyoruz.

Rus İmparatorluğu içindeki yayınlar hakkında, Mercani’nin kitapları, Kur’an tefsirleri,


Bahçesaray’da çıkan Tercüman veya Şura, Vaqıt gibi İdil-Ural bölgesinde çıkan gazeteler
hakkında ne diyebiliriz? Herhalde Kazan, Saint Petersburg ve başka şehirlerde çalışan
bilim adamları o gazetelerin zengin koleksiyonlarından faydalanabiliyorlardı. Ne büyük
bir nimet! (O gazeteleri okumakta engel var mıydı, bilemiyorum.) Ama aynı zamanda
İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş dönemi olduğu için batılı araştırmacılar o
kaynaklara zor ulaşırdı. 1989 yılında Kazan’ı ziyaret eden ilk batılılardan olmuştum. (O
zamana kadar askeri ağır sanayi fabrikaları ve enstitüleri yüzünden kapalı yani bir tür
yasak bölge olan Kazan, Sovyetler Birliği’nin “hassas” şehirlerinden sayılmakta idi.)

Eee! Avrupa ve Kuzey Amerika’da çalışan bilim adamları hakkında ne diyebiliriz? Soğuk
Savaş sırasında Sovyetler Birliği’nin “Müslüman yumuşak karnı” olarak tanımlanan Orta
Asya, Sovyetler Birliği’nin çökmesine sebep olabilir diye hükümet tarafından küçük
çapta araştırmalara destek buluyordu. Bu arada Rusya İmparatorluğu’nda yaşayan
Tatarlar hakkında araştırmalar içinde destek bulunabiliyordu. (Sovyetler Birliği’nin
çökmesi için sebep konusunda ikinci ekol “Baltık ekolu” idi ve tabii bu ekol haklı çıktı.).
Başında Alexandre Bennigsen olmak üzere bilim adamları Rusya İmparatorluğu’nda
yaşayan Müslüman Türklerin Sovyet döneminden önce çıkarttıkları gazete sayılarını
tek tek, parça parça aradılar. Bu projenin neticesi olarak özel kütüphanemde bulunan
La presse et le mouvement national chez les musulmans de la Russie avant 1920 (yani:
“1920’den önce Rusya’da yaşayan Müslümanlarda basın ve milliyetçi hareket”) adlı
kitabı çıkardılar. (Bennigsen - Lemercier-Quelquejay 1964). O dönemde bu gazeteleri
toplayabilmek için tek yol Helsinki’den başlayarak İstanbul’a kadar kütüphaneleri tek
tek araştırmaktı. Doğru hatırlıyorsam bu gazeteleri görmek için ilk fırsatım (o yıllarda
Münih’e yerleşen) Azatlık Radyosunda çalışan arkadaşların bana hemen hemen bir kitap
hacminde fotokopi olarak hediye ettikleri Şura gazetesinden seçilmiş sayfalardı. Bunu
kim hediye etti? Azamat Altay mı, yoksa Garip Sultan mıydı? Artık hatırlayamıyorum.
Ama şunu söyleyebilirim ki Columbia Üniversitesi’nde öğrenci iken Orta Asya siyaset ve
364
edebiyatı hakkında dersler okutan Professor Edward Allworth’tan bir tek ders aldığımda
onun için bir araştırma yazısı hazırlarken kütüphanede mikrofilm halinde Kazaxstanskaya
Pravda’yı okudum (Herhalde Rusça okudum, Sotsialistik Qazaqstan olarak değil). Bu
dönem mikrofilm dönemi idi! Öğrenci iken Sovyet döneminden olan gazeteleri veya bazı
nadir kitapları (örneğin Altın Orda tarihi için Arapça kaynaklardan örnekler toplayan
Tizengauzen’in kitabını) ancak mikrofilm olarak okuyabildim.

Nadir kitapların mikrofilm olarak saklanması için ben de küçük bir katkıda bulunabildim.
İkimiz de Altın Orda konusunu çalıştığımız için Şihabeddin Mercani’nin eserlerinin
peşine düştüm. O dönemlerde büyük Şarkiyat veya İslav koleksiyonlarına sahip olan
kütüphaneler kataloglarını yayımlarlardı ve 1983-1989 arasında çalıştığım Indiana
University-Bloomington gibi üniversitelerin kütüphaneleri bu katalogları satın alırdı.
Doktora tezim için nadir yazılmış Kırım Tatarcası ve Osmanlıca tarihi kaynaklar ararken
Şihabeddin Mercani’nin asıl kaynak olarak değerlendirilen Müstefad ül-axbar fi äxval
Qazan va-Bulğar adlı eserinin New York Public Library kütüphanesinin Oriental and
Slavonic Bölümünde bulunduğunu anlamıştım.1 Hatırlayabildiğim kadarıyla 1985
yılının Aralık ayında New York’a Columbia Üniversitesi’ne doktora tezimi savunmak
için gittiğimde New York Public Library kütüphanesine gidip o kitaptan bir mikrofilm
çekilmesi için sipariş vermiştim. Sonradan mikrofilmi bana Bloomington, Indiana’ya
postalamışlardı. Bu sadece Tatarca nadir bir kitabın saklanması için bir adım olmadı,
artık kendi elimde okumak için bu kitaptan kendi nüsham oldu! Ne kadar büyük bir baht!

Indiana University-Bloomington’dan ayrılıp University of Wisconsin-Madison’a


geçtikten sonra, benim aklıma gelen projelerin biri Sovyet dönemi öncesi Müslüman
Türk gazetelerinin bir koleksiyonunu mikrofilm olarak oluşturmak idi. Bu Tatarların
ve Rusya İmparatorluğu’nun son döneminde yaşayan başka Türk halklarının modern
tarihini ve medeniyetini araştırmak için önemli idi. Çünkü o sıralarda birçok bilim
adamı sadece koloniyal dönem öncesini araştırırdı. Bu gazeteler benim kendi ihtisasımın
dışında olsa bile (Kendi ihtisasım nasıl olabilirdi ki, yıllarca Avrupa’nın kütüphanelerini
gezmemiştim.) özellikle 1989 yılının Eylül ve Ekim aylarında Kazan’da olduğumda
orada bir mikrofilm laboratuvarının bulunduğunu öğrenince böyle bir koleksiyonu
gerçekleştirebileceğimi anlamıştım. Böylece “National Council of Soviet and East
European Research” (NCSEER) adlı kuruma başvuruda bulunup 1992 yılında 30,000
dolarlık bir proje kazandım.

Proje için para kazanmak bir, projeyi gerçekleştirmek başka: Kazan Devlet
Üniversitesindeki mikrofilm laboratuvarı artık çalışmaz hale gelmişti. Şansıma eskiden
öğrencim ve meslektaşım olan Dr. Agnès Kefeli-Clay St. Peterburg’daki kütüphanede
çalışan bir meslektaşından bahsetti; çünkü orada bir mikrofilm laboratuvarı varmış.
Bunun yanı sıra bir ara Norman Ross adlı bir kişi ile tanıştım. (O mikrofilm yayımlayan
bir şirketin sahibi idi, onlar da Doğu Avrupa’da ve eski Sovyetler Birliği coğrafyasında
çok çekim yapıyorlardı.) Biz bir anlaşma yaptık: Onun şirketinden çekilen mikrofilm
setlerinden ikişer adet satın alacaktık ve o da dışarıda başkalarına istediği sayıda
satabilecekti. Bu proje meşhur “Norman Ross Koleksiyonu” nun başlangıcı oldu ve
büyük başarıya ulaştı (Bir setini University of Wisconsin-Madison’un kütüphanesine
bağışladım, bir set bende kaldı.)

1
Şihabeddin Märcani, Müstäfad ül-axbar fi äxval Qazan vä-Bulğar, i-ii (Kazan, 1885-1900). Ben bu eserin
ilk cildinin ancak 1897de yayınlanmış olan ikinci baskısına ulaşabildim.
365
Nazarbayev Üniversitesi dahil olmak üzere pek çok kütüphane bu mikrofilmlerin hepsini
veya tek tek rulolarını satın almıştır. Hatta bu proje o kadar kârlı oldu ki Norman Ross
projeyi kendi hesabına genişletti ve daha çok eserden mikrofilm çekti. (Sonradan bu
koleksiyonu Proquest adlı şirket satın aldı ve bugün piyasada olup olmadığından haberdar
değilim.) Bu sebepten onun çektiği tüm koleksiyon benim projeyi başlatan şahıs olarak
özel koleksiyonumdan çok daha geniş. Bu koleksiyon dünyanın her köşesinde çalışan
bilim adamlarının Rusya İmparatorluğunda çıkan Müslüman Türk gazetelerini Sovyetler
Birliği’nin varis devletlerine gitmeden kendi üniversitelerinin kütüphanelerinde oturup
araştırabilmesini sağlamıştır. Bence bu olay son 25 yıl içinde Kuzey Amerika, Avrupa, daha
uzak yerlerde (hatta Kazakistan’ın başkentinde yer alan Nazarbayev Üniversitesi’nde)
Rusya İmparatorluğu’nda yaşayan Tatarlar ve Müslüman Türkler hakkındaki çalışmalarda
bir devrim için sebep olmuştur.

Ama biz artık mikrofilm döneminde yaşamıyoruz ki! 1990’lı yıllardan beri tarayıcı, digital
kamera, PDF’ler, ve tabii ki internet aracılığıyla ulaşılabilecek elektronik kütüphaneler
devrinde yaşıyoruz! ABD kütüphanelerinde (belki hatta Nazarbayev Üniversitesi’nde
de, daha kontrol edemedim) mikrofilmi okumak için kullanılan alet veya okuyuculardan
artık çıktı almak mümkün değil (1970’li yıllarda Columbia Üniversitesi’nde öğrenci
iken veya 1980’li yıllarda Indiana Üniversitesi’nde fakülte üyesi iken böyle yapardık);
artık mikrofilmi okumak için cihazlar sayfayı tarayıp PDF yapıyor. Artık kitapları veya
fotokopileri tarayabiliyoruz, onun için bilgisayarımda veya yedek flaş bellekte Mercani,
Tizengauzen ve başkalarının taranmış kitaplarını taşıyabiliyorum. Tabii ki internette
bulunan PDF’lerin bazıları telif hakları kanunlarına göre yasal, çünkü yazarın ölümü
üzerinden 70’ten fazla yıl geçmiş; ama çoğu PDF’ye gelince durum hiç öyle değil. Telif
hakları meselesini kenara koyarak, çünkü bunun halledilesinin yolları var, gelecek için
stratejiye odaklanalım.

Elyazma kitaplar yerini basma kitaplara bıraktı. Basılmış olan kitapların yerine mikrofilm
ve daha sonradan fotokopiler geçti. Artık biz yeni bir dönemde yaşıyoruz. Dijital dönem
diye adlandırılan bu dönem bize kitapları tarayarak veya sayfaların fotoğraflarını çekerek
kolay ve hızlı bir şekilde saklama imkanı sağladı. Bunun yanı sıra dijital olarak üretilen
kitaplar daha ucuza mal olmaya başladı. Dijital kitaplar, mecmualar, ve gazeteler basılı
olanların yerini aldı. Bu bizim stratejimizi nasıl etkileyebilir veya yönlendirmelidir?

Telif hakkı sorunu olmayan kitaplara gelince, diyelim Bolşevik Devrimi’ne kadar
yayımlanmış olan Tatarca her kitabı internete koymamak için engel yoktur. Tataristan
Cumhuriyetinin Müftülüğü, örneğin “Dar ul-Kutub”2 adlı siteyi açmıştır. Bu sitede bugün
798 adet taranmış kitap bulunmaktadır. Bu 19. Yüzyıl ve 20. yüzyılın başında Tatarlardaki
İslam dinini araştırmak için bir hazinedir. Her şey var mı? Tabii ki hayır. Tam olması için
mücadele etmek mümkün mü? Tabii ki evet. Örneğin Tataristan Cumhuriyeti’nin Bilimler
Akademisinin iki enstitüsünün yayınlarına internetten ulaşmak mümkündür. Tarih
Enstitüsü üstündür ve eski “Tyurko-tatarskiy mir”3 sitesinde gerçekten çok yayın bulunup
daha da yeni “Institut istorii im. Sh. Mardzhani Akademii nauk Respubliki Tatarstan”
sitesinde oldukça yayın vardır.4 Tatarstan Cumhuriyeti’nin Bilimler Akademisinin Dil,

2
Bakınız: https://darul-kutub.com/. Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019,
3
Bakınız: http://www.tataroved.ru/publication/Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019.
4
Bakınız: http://xn--80aagie6cnnb.xn--p1ai/libraries (bu siteye Latin harfleri ile tataroved.rf ’i daktilo ederek
ve sonradan Biblioteka’ya tıklayarak ulaşabilirsiniz). Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019.
366
Edebiyat, ve Sanat Enstitüsü (IYaLI) de birçok yayını sitesine koymuştur.5 Her ikisinde
bazen eski kaynakların yayını da bulunur. Tabii ki ileride en eski yayınlardan başlayarak
hepsini dijital ortama koymayı kendilerine hedef koyabilirler. Tataristan Cumhuriyeti’nin
Millî Kütüphanesi bir elektronik koleksiyonu 2004 yılında açmış olsa da, şu anda ona
ulaşılamıyor.6 Telif hakkı dışında tek soru “işletme modeli”dir. Tarih Enstitüsü, örneğin,
kitapları satışa çıkarıp sonradan tükenince o kitapları kendi sitesine koyuyor. Özellikle
Rusya Federasyonu’nda birbirlerinden uzaklara serpilip oturan Tatarlar için internet
ortamından faydalanarak bağlantılı olmamak için -kütüphaneler olsun, okullar için
ders kitapları olsun- sebep yoktur. Daha da önemli olarak İdil-Ural bölgesinde oturan
Müslüman Tatarların Bolşevik Devrimi’nden önceki tüm tarihi mirası neden tüm
dünyanın araştırmacılarına bir tıkla ulaşılacak halde olmasın?

Sözlerim sonsuz devam edebilir. Toparlamak için bir son fikri paylaşmak istiyorum.
Tüm Türk dünyasının dijital kütüphanesini oluşturma stratejisine ihtiyaç vardır. Bu Türk
dillerinde yapılmış olan her yayını kapsamalıdır. Tataristan’daki örneklerden gördüğümüz
gibi Tatar dili ve medeniyeti sahasında bazı adımlar atılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve
Türkiye Cumhuriyetinden kaynaklanan yayınlar için dev dijital projeler var. Kazakistan’da
elektronik kütüphane çoktur. Uluslararası Türk Akademisi de bir projeye başlamıştır;
ama böyle bir proje sınırlı kaynaklara sahip olan bir akademinin işi değildir; bu millî
kütüphanelerin işidir. Kazakistan’in ilk cumhurbaşkanı dijital koleksiyonlardan (örneğin
Archive-2025 projesi) ve kütüphanelerden bahsetmiştir. Bunu gerçekleştirmek için
kendimize göre bir hedef belirlemeliyiz, o hedefe ulaşmak için bir strateji kurmalıyız ve o
hedefe ulaşabilmek için gereken kaynakları bulmalıyız. Çabanın tekrarından kaçmalıyız,
demek ki herkes ne yapacağını önceden belirleyecek. Bir Türkolog olarak çalışma
masamda veya dersin önünde bir tıklayıp 1800 yılından sonra (veya daha öncesinden)
yayımlanmış olan herhangi Türk dilindeki bir kitap, mecmua makalesi veya gazete
makalesini hemen okuyabilmek isterim. Bir küçük örnek Kazakistan Cumhuriyetinin
Kültür ve Enformasyon Bakanlığının Dil Komitesinin yaptığı “Türik bitik” sitesidir.7
Ancak tüm Türk dünyasını kastedersek tüm kütüphaneleri tarayan Google’a benzer bir
seviyede düşünmeliyiz. Bunu kim organize edecek?

Kaynaklar:
Bennigsen A. and Lemercier-Quelquejay Ch. (1964), La presse et le mouvement national
chez les musulmans de Russie avant 1920, Mouvements nationaux chez les musulmans
de Russie 2; Société, mouvements sociaux et idéologies. Documents et témoignages 4,
Paris: Mouton.
Karimullin, Abrar (1983), Tatarskaya kniga poreformennoy Rossii: issledovanie, Kazan.
Spannaus, Nathan (2012), Islamic thought and revivalism in the Russian Empire:
An intellectual Biography of Abū Nasr Qūrsāwī (1776-1812), Doktora tezi, McGill
Üniversitesi.

5
Bakınız: http://www.antat.ru/ru/iyli/publishing/. Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019.
6
Bakınız: http://kitaphane.tatarstan.ru/eng/e-library.htm. Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019.
7
Bakınız: http://bitig.org/. Siteye ulaşma tarihi: 12 Haziran 2019.
367
Ekler

EK-1: Orijinal projedeki mikrofilmlerin listesi

National Council for Soviet and East European Research Contract #806-41: “The Invention
of National Identity and Historical Tradition: The Case of the Muslim Turks of Imperial
Russia and the Soviet Union”. (“Millî kimlik ve tarihî geleneğin icat edilmesi: Rusya
İmparatorluğu ve Sovyetler Birliği örneği”). Proje Direktörü: Doç. Dr. Uli Schamiloglu,
Wisconsin-Madison Üniversitesi.

Rulo 1-5
Achyq Söz [1] 1915-1916 (sayı 1915:1-74; 1916:75-112)
Achyq Söz [2] 1916;
Achyq Söz [3] 1916 (sayı 274-364);
Achyq Söz [4] 1917 (sayı 365-485);
Achyq Söz [5] 1917 (sayı 486-597);

Rulo 6-47
Akmolinskie oblastnye vedomosti [1] 1871-1872 (sayı 1871:1-9; 1872:1-26)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [2] 1873-1875
Akmolinskie oblastnye vedomosti [3] 1876-1877
Akmolinskie oblastnye vedomosti [4] 1878-1879
Akmolinskie oblastnye vedomosti [5] 1880
Akmolinskie oblastnye vedomosti [6] 1881
Akmolinskie oblastnye vedomosti [7] 1882
Akmolinskie oblastnye vedomosti [8] 1883
Akmolinskie oblastnye vedomosti [9] 1884
Akmolinskie oblastnye vedomosti [10] 1885
Akmolinskie oblastnye vedomosti [11] 1886
Akmolinskie oblastnye vedomosti [12] 1887
Akmolinskie oblastnye vedomosti [13] 1888
Akmolinskie oblastnye vedomosti [14] 1888 (special supplement)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [15] 1889
Akmolinskie oblastnye vedomosti [16] 1890
Akmolinskie oblastnye vedomosti [17] 1889-1890 (special supplement)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [18] 1891
Akmolinskie oblastnye vedomosti [19] 1891 (special supplement)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [20] 1892
Akmolinskie oblastnye vedomosti [21] 1892 (mixed pages in sayı 9)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [22] 1893
Akmolinskie oblastnye vedomosti [23] 1893 (special supplement)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [24] 1894
Akmolinskie oblastnye vedomosti [25] 1895

368
Akmolinskie oblastnye vedomosti [26] 1896
Akmolinskie oblastnye vedomosti [27] 1897
Akmolinskie oblastnye vedomosti [28] 1898
Akmolinskie oblastnye vedomosti [29] 1899
Akmolinskie oblastnye vedomosti [30] 1900
Akmolinskie oblastnye vedomosti [31] 1901
Akmolinskie oblastnye vedomosti [32] 1902
Akmolinskie oblastnye vedomosti [33] 1903-1904
Akmolinskie oblastnye vedomosti [34] 1904-1905 (yine bakınız: Neofitsial’naya chast’
sayı 1904:2-35, 1905:1-51)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [35] 1906-1907
Akmolinskie oblastnye vedomosti [36] 1908-1909
Akmolinskie oblastnye vedomosti [37] 1910-1911
Akmolinskie oblastnye vedomosti [18] 1912-1913
Akmolinskie oblastnye vedomosti [39] 1914 (yine bakınız: Neofitsial’naya chast’ sayı
49-310)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [40] 1915 (sayı 312-504)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [41] 1915 (sayı 1-52,505-579,613-614, 638)
Akmolinskie oblastnye vedomosti [42] 1916-1919

Rulo 48

Alem-i nisvan [1] 1906-1907 (sayı 1906:6,35,37; 1907)

Rulo 49-52
Ang [1] 1912-1913;
Ang [2] 1914-1915;
Ang [3] 1915-1916;
Ang [4] 1916-1918;

Rulo 53

Aqmulla [1] 1911-1916;


Rulo 54-56
Ay Qap [1] 1911-1912;
Ay Qap [2] 1913;
Ay Qap [3] 1914-1915;

Rulo 57-58
Ayna [1] 1913-1915;
Ayna [2] 1914;

Rulo 59

Bashiret [1] 1914-1917 (sayı 1914:1-35; 1915:36-75; 1916:74-131; 1917:132-175)

369
Rulo 60-73
Beyan ul-Haqq [1] 1906
Beyan ul-Haqq [2] 1907
Beyan ul-Haqq [3] 1907 (sayı 148-264)
Beyan ul-Haqq [4] 1908 (sayı 265-339)
Beyan ul-Haqq [5] 1908 (sayı 340-413)
Beyan ul-Haqq [6] 1909 (sayı 414-488)
Beyan ul-Haqq [7] 1909 (sayı 489-560)
Beyan ul-Haqq [8] 1910 (sayı 561-633)
Beyan ul-Haqq [9] 1910 (sayı 634-706)
Beyan ul-Haqq [10] 1911 (sayı 707-819)
Beyan ul-Haqq [11] 1911 (sayı 820-955)
Beyan ul-Haqq [12] 1912 (sayı 956-1068)
Beyan ul-Haqq [13] 1912 (sayı 1069-1157)
Beyan ul-Haqq [14] 1913-1914 (sayı 1913:1158-1288; 1914?:1289-1397)
Rulo 74
Bukhara akhbari [1] 1920-1924

Rulo 75-80
Dala Vilayeti [1] 1888-1890;
Dala Vilayeti [2] 1891-1893;
Dala Vilayeti [3] 1894-1895;
Dala Vilayeti [4] 1896-1897;
Dala Vilayeti [5] 1898-1899;
Dala Vilayeti [6] 1900-1902;

Rulo 81-89
Din ve Magishet [1] 1909;
Din ve Magishet [2] 1910;
Din ve Magishet [3] 1911;
Din ve Magishet [4] 1912;
Din ve Magishet [5] 1913;
Din ve Magishet [6] 1914;
Din ve Magishet [7] 1915;
Din ve Magishet [8] 1916;
Din ve Magishet [9] 1917;

Rulo 90
Günesh [1] 1910-1911 (1910:4-104; 1911:1-17)

370
Rulo 91-92
Haqiqat [1] 1909-1910 (sayı 1909:1-6; 1910:1-70)
Haqiqat [2] 1910 (sayı 71-164)

Rulo 93-95
Hayat [1] 1905
Hayat [2] 1906
Hayat [3] 1906 (sayı 95-194)

Rulo 96
Il [1] 1913-1915 (sayı 1913:1-9; 1914:10-55; 1915:56-89)

Rulo 97-103
Iqbal [1] 1912 (sayı 1-120; in sayı 3,15,21,34 orijinalde kesilmiş sayfalar)
Iqbal [2] 1912 (sayı 121-249)
Iqbal [3] 1913 (sayı 250-398)
Iqbal [4] 1913 (sayı 399-543)
Iqbal [5] 1914 (sayı 544-687)
Iqbal [6] 1914 (sayı 688-827)
Iqbal [7] 1915 (sayı 828-923)

Rulo 104
Iqdam [1] 1914-1915 (sayı 1914:1-9; 1915:10-52)

Rulo 105-108
Irshad [1] 1906/I;
Irshad [2] 1906/II;
Irshad [3] 1907;
Irshad [4] 1980;

Rulo 109-111
Kirgizskaya stepnaya gazeta [1] 1888-1890 [1889 eksiktir];
Kirgizskaya stepnaya gazeta [2] 1891-1893;
Kirgizskaya stepnaya gazeta [3] 1894-1895

Rulo 112
Mehnatkashlar tavushi [1] 1918-1922

Rulo 113-115
Mekteb [1] 1911-1913;
371
Mekteb [2] 1913-1914;
Mekteb [3] 1914-1916;

Rulo 116
Millet [1] (1906)

Rulo 117-124
Mulla Nasreddin [1] 1906-1907;
Mulla Nasreddin [2] 1908;
Mulla Nasreddin [3] 1909;
Mulla Nasreddin [4] 1910-1912;
Mulla Nasreddin [5] 1913-1917;
Mulla Nasreddin [6] 1922-1925;
Mulla Nasreddin [7] 1926-1928;
Mulla Nasreddin [8] 1929-1931;

Rulo 125-128
Qazan Mukhbiri [1] 1905-1906;
Qazan Mukhbiri [2] 1906-1907;
Qazan Mukhbiri [3] 1908-1909;
Qazan Mukhbiri [4] 1910-1911;

Rulo 129-130
Qazaq [1] 1913-1914;
Qazaq [2] 1915-1917;

Rulo 131-132
Rahbar-i Danish [1] 1927-1928;
Rahbar-i Danish [12 1929-1930;

Rulo 133
Qizil Bayraq [1] 1920-1922 (Rulo 87 [Turkistan] ile birlikte)

Rulo 134-163
Qizil Uzbekistan [1] 1925 (sayı 22-92)
Qizil Uzbekistan [2] 1925 (sayı 93-163)
Qizil Uzbekistan [3] 1925 (sayı 164-239)
Qizil Uzbekistan [4] 1925 (sayı 240-315)
Qizil Uzbekistan [5] 1926
Qizil Uzbekistan [6] 1926 (sayı 75-109)

372
Qizil Uzbekistan [7] 1926 (sayı 154-224)
Qizil Uzbekistan [8] 1926
Qizil Uzbekistan [9] 1927
Qizil Uzbekistan [10] 1927 (sayı 75-145)
Qizil Uzbekistan [11] 1927 (sayı 146-224)
Qizil Uzbekistan [12] 1927 (sayı 225-298)
Qizil Uzbekistan [13] 1928
Qizil Uzbekistan [14] 1928
Qizil Uzbekistan [15] 1928 (sayı 147-223)
Qizil Uzbekistan [16] 1928 (sayı 224-296)
Qizil Uzbekistan [17] 1929
Qizil Uzbekistan [18] 1929 (sayı 71-149)
Qizil Uzbekistan [19] 1929 (sayı 150-230)
Qizil Uzbekistan [20] 1929 (sayı 231-306)
Qizil Uzbekistan [21] 1930
Qizil Uzbekistan [22] 1930 (sayı 76-151)
Qizil Uzbekistan [23] 1930 (sayı 152-230)
Qizil Uzbekistan [24] 1930 (sayı 231-307)
Qizil Uzbekistan [25] 1931
Qizil Uzbekistan [26] 1931 (sayı 150-227)
Qizil Uzbekistan [27] 1931 (sayı 228-268)
Qizil Uzbekistan [28] 1932
Qizil Uzbekistan [29] 1932 (sayı 150-226)
Qizil Uzbekistan [30] 1932 (sayı 227-299)

Rulo 164-173
Quyash [1] 1912-1913 (sayı 1912:1-12; 1913:13-150)
Quyash [2] 1913 (sayı 1913:151-301)
Quyash [3] 1914 (sayı 302-400)
Quyash [4] 1914 (sayı 401-496)
Quyash [5] 1914 (sayı 497-594)
Quyash [6] 1915 (sayı 595-740)
Quyash [7] 1915 (sayı 741-884)
Quyash [8] 1916 (sayı 885-974)
Quyash [9] 1916 (sayı 975-1061)
Quyash [10] 1917 (sayı 1062-1175)

Rulo 174-177
Sada [1] 1909
Sada [2] 1910

373
Sada [3] 1910 (sayı 133-264)
Sada [4] 1911

Rulo 178-184
Sada-i Haqq [1] 1912
Sada-i Haqq [2] 1912 (sayı 121-238)
Sada-i Haqq [3] 1913
Sada-i Haqq [4] 1913 (sayı 151-300)
Sada-i Haqq [5] 1914
Sada-i Haqq [6] 1914 (sayı 153-301)
Sada-i Haqq [7] 1915

Rulo 185-186
Sada-i Qafqas [1] 1915
Sada-i Qafqas [2] 1915-1916 (sayı 1915:103-176; 1916:1-25)

Rulo 187
M. Salihov, Uzbek adabiyatida millatchilik kurinishi (1933);

Rulo 188-197
Shura [1] 1908;
Shura [2] 1909;
Shura [3] 1910;
Shura [4] 1911;
Shura [5] 1912;
Shura [6] 1913;
Shura [7] 1914;
Shura [8] 1915;
Shura [9] 1916;
Shura [10] 1917;

Rulo 198-201
Suyumbike [1] 1913-1914;
Suyumbike [2] 1914-1915;
Suyumbike [3] 1915-1916;
Suyumbike [4] 1916-1917;

Rulo 202-214
Terjuman [1] 1906
Terjuman [2] 1907

374
Terjuman [3] 1908
Terjuman [4] 1909-1910 (sayı 1909:1-52; 1910:1-52)
Terjuman [5] 1911
Terjuman [6] 1912
Terjuman [7] 1913
Terjuman [8] 1914
Terjuman [9] 1915
Terjuman [10] 1916
Terjuman [11] 1916 (sayı 98-187)
Terjuman [12] 1916 (sayı 188-279)
Terjuman [13] 1917

Rulo 215-218
Turkistan [1] 1920-1922 (sayı 66-214); (Rulo 86 [Qizil Bayraq] ile birlikte)
Turkistan [2] 1924 (sayı 215-299)
Turkistan [3] 1924 (sayı 300-361)
Turkistan [4] 1924 (sayı (362-411)

Rulo 219-227
Turkistan vilayatining gazeti [1] 1870-1877
Turkistan vilayatining gazeti [2] 1878-1884
Turkistan vilayatining gazeti [3] 1910
Turkistan vilayatining gazeti [4] 1911
Turkistan vilayatining gazeti [5] 1912
Turkistan vilayatining gazeti [6] 1913
Turkistan vilayatining gazeti [7] 1914
Turkistan vilayatining gazeti [8] 1915
Turkistan vilayatining gazeti [9] 1916-1917 (sayı 1916:1-64; 1917:1-12)

Rulo 228-243
Turkmenistan [1] 1920-1925 (sayı 1920:1,?13; 1921:2-28; 1924:64-140; 1924:1-123;
1925)
Turkmenistan [2] 1925 (sayı 127-258)
Turkmenistan [3] 1926 (sayı 2-116)
Turkmenistan [4] 1926 (sayı 134-234)
Turkmenistan [5] 1927
Turkmenistan [6] 1927 (sayı 120-240)
Turkmenistan [7] 1928
Turkmenistan [8] 1929

375
Turkmenistan [9] 1929 (sayı 122-227)
Turkmenistan [10] 1929 (sayı 228-303)
Turkmenistan [11] 1930
Turkmenistan [12] 1930 (sayı 150:306)
Turkmenistan [13] 1931
Turkmenistan [14] 1931 (sayı 153-305)
Turkmenistan [15] 1932
Turkmenistan [16] 1932

Rulo 244-251
Turmish [1] 1913-1914 (sayı 1913:1-17; 1914:18-105)
Turmish [2] 1915 (sayı 274-387)
Turmish [3] 1915 (sayı 274-387)
Turmish [4] 1916 (sayı 388-478)
Turmish [5] 1916 (sayı 479-567)
Turmish [6] 1917 (sayı 568-676)
Turmish [7] 1917 (sayı 677-776)
Turmish [8] 1918

Rulo 252
Ulfet [1] 1905-1907 (sayı 1905:1-5?; 1906:4?-53; 1907:54-89)

Rulo 253-271
Vaqit [1] 1908/I;
Vaqit [2] 1908/II;
Vaqit [3] 1909/I;
Vaqit [4] 1909/II;
Vaqit [5] 1910/I;
Vaqit [6] 1910/II;
Vaqit [7] 1911/I;
Vaqit [8] 1911/II;
Vaqit [9] 1912/I;
Vaqit [10] 1912/II;
Vaqit [11] 1913/I;
Vaqit [12] 1913/II;
Vaqit [13] 1914/I;
Vaqit [14] 1914/II;
Vaqit [15] 1915/I;
Vaqit [16] 1915/II;
Vaqit [17] 1916/I;
376
Vaqit [18] 1916/II;
Vaqit [19] 1918-1918;

Rulo 272
Vatan khadimi [1] 1908 (sayı 2, 20, 22)

Rulo 273-275
Yalt Yult [1] 1910-1912;
Yalt Yult [2] 1913-1914;
Yalt Yult [3] 1915-1918

Rulo 276-281
Yeni iqbal [1] 1915
Yeni iqbal [2] 1915
Yeni iqbal [3] 1916 (sayı 197-348)
Yeni iqbal [4] 1916 (sayı 349-494)
Yeni iqbal [5] 1917 (sayı 495-567)
Yeni iqbal [6] 1917 (sayı 570-662)

Rulo 282
Yeni iqdam [1] 1915

Rulo 283-298
Yulduz [1] 1906
Yulduz [2] 1907 (sayı 71-209)
Yulduz [3] 1908 (sayı 210-346)
Yulduz [4] 1909 (sayı 347-485)
Yulduz [5] 1910 (sayı 486-626)
Yulduz [6] 1911 (sayı 627-773)
Yulduz [7] 1912 (sayı 774-924)
Yulduz [8] 1913
Yulduz [9] 1913 (sayı 1003-1093)
Yulduz [10] 1914 (sayı 1094-1217)
Yulduz [11] 1914 (sayı 1218-1339)
Yulduz [12] 1915 (sayı 1340-1462)
Yulduz [13] 1915 (sayı 1463-1521)
Yulduz [14] 1916 (sayı 1665-1735)
Yulduz [15] 1916 (sayı ?1665-1735)
Yulduz [16] 1917
377
EK-2: “Norman Ross” şirketinin orijinal reklamı

378
379
380
381
382
TÜRK EDEBİYATI İSİMLER SÖZLÜĞÜ PROJESİ: TÜRK EDEBİYATINA
DAİR BÜTÜNCÜL BİR BİYOGRAFİ SÖZLÜĞÜ

Dinara TALDYBAYEVA *

ÖZET
Bu makalede, Türk-İslam Medeniyetinin sahip olduğu zengin biyografi geleneğinin teknolojinin
hızla gelişmekte olduğu günümüzde zaman taleplerine uygun hale getirilerek genel ağ ortamında
kullanıma açık hale getirilmesini amaçlayan Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak
Üniversitesi’nin destekleriyle yürütülmekte olan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Projesi hakkında
bilgiler verilmektedir. Genel olarak Proje’nin 2 aşamadan oluştuğunu anlatmakta ve Proje’nin 1.
Aşamasında 2013-2015 yıllar arasında devam ettiğini, başlangıçtan 20. yüzyıla kadarki dönemde
yaşayan Türk edebiyatında önemli yere sahip şahısların hayatı, eserleri hakkında biyografik bilgiler
yer aldığını açıklamaktadır. 20.yüzyıldan günümüze kadar devam eden dönemi kapsayan Proje’nin
2. Aşaması ise, bütün Türk Dünyasını kapsayarak, 1985 yılına kadar doğmuş olan edebiyat
şahısların isimlerini içermektedir.

Aynı zamanda, Proje ekibinin dönemlere göre çalışmaları, editörlük işlevlerinin nasıl yürütüldüğü
ve Proje’nin dijital ortamda kullanıma açık olduğu hakkında bilgiler verilmektedir.

Anahtar Kelimeler: Türk Edebiyatı, Biyografi, İsimler Sözlüğü, Âşık, Tekke, Şair.

Küreselleşme ile ilgili yaşanan süreçler bütün bilim alanını etkilemektedir. Teknolojinin
hızla gelişmesiyle, çeşitli fırsatlardan yararlanarak bütün bilgilerin geniş ortamlarda
toplanması küreselleşme sürecinden doğan ihtiyaçlardan ve aynı zamanda imkânlardan
biridir. Bu bağlamda Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi’nin
destekleriyle ortaya çıkan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Projesi de günümüz taleplerine
uygun bir şekilde okuyuculara kolaylık sağlayan bir çalışma olarak gerçekleştirilmiştir.

Proje, genel olarak iki aşamadan oluşmaktadır. Projenin 2015 yılında tamamlanarak
dijital platformda uluslararası okurun hizmetine sunulan ilk aşamasında, Türk
edebiyatının başlangıçtan 20. yüzyıla kadarki dönemdeki şair ve yazarların isimlerini
modern biyografi örneğine uygun bir şekilde vermek amaçlanmıştır. Aynı zamanda
Türk edebiyatında 1920 yılına kadar yaşayan divan, âşık ve tekke edebiyatlarına ait
şâir ve yazarların edebî birikimini bilimsel verilere dayanarak hazırlayan biyografi
sözlüğü niteliğini taşımaktadır. Projenin henüz tamamlanmayan ikinci aşaması ise, 20.
yüzyıldan günümüze, 1860-1985 yıllarını kapsamakta, ve 1860’dan itibaren eser vermiş
şair ve yazarlardan başlayarak 1985 doğumlu şair ve yazarların biyografilerinden oluşan
bir sözlük oluşturmayı amaçlamaktadır. Günümüzde tamamlanmış ve erişime açılmış
olan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü - I (13. Yüzyıldan 20. Yüzyıla) Projesi ile yazıları
ekleme işlemi devam etmekte olan Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II. (20. Yüzyıldan
Günümüze 1860-1985) Projesi, birbiriyle bütünlük sağlayacak çerçevede düzenlenecek
ve başlangıçtan 21. yüzyıla kadar Türk Edebiyatı’nda imzası olan şahısların biyografisini
oluşturan sözlük niteliğinde olacağı düşünülmektedir.

Dünyanın en zengin biyografi geleneklerinden birisi, İslam medeniyetine, dolayısıyla

* Ahmet Yesevi Üniversitesi Avrasya Araştırma Enstitüsü, Almatı, Kazakistan


383
onun önemli bir parçası olan Türk toplumuna aittir (Çakır 2013: 213). Eskiden belli
meslekte yetişmiş kişilerin yaşam öykülerinin anlatıldığı eserler olarak bilinen tezkîre
(turkedebiyati.org, 2019), Arap edebiyatında doğup Fars edebiyatı kanalıyla Türk
edebiyatına geçmiştir (Şıgva 2019: 342). Tezkîre sözcüğünün kapsam alanı edebiyat
terminolojisi ile sınırlandırıldığında, ifade, “Osmanlı toplumunun maddi ve manevi
kültürünü meydana getiren her meslekten yaratıcı kişinin biyografik künye yazıcılığını
temel alan bir tür” olarak yaygınlık kazanmıştır (İsen 2010: 26). Konu ile ilgili yine Mustafa
İsen’in “Türkçe’nin Biyografi Kaynakları” isimli makalesinde, 15. yüzyıldan itibaren
siyasi alanda ortaya çıkan gelişmelerle birlikte Türkçe yazılmış biyografi kitaplarının
da ortaya çıkmaya başladığı dile getirilmektedir. Türkçe’deki pek çok çalışmanın ilk
sahibininAli Şir Nevaî (1441-1501) olduğunu dile getiren İsen, Nevaî’nin önce Molla
Camii’nin erenlerinin hayatını anlatan Nefahâtü’l-üns eserini Çağatay Türkçesi’ne
çevirdiğini, daha sonra Cami’den etkilenerek ilk Türkçe şâirler tezkîresi olan Mecâlisü’n-
Nefâis’i (1491) kaleme aldığını söylemektedir (İsen 2013: 2). Ali Şir Nevaî ile başlayan
Türk edebiyatında tezkîre yazma geleneğinin 20. Yüzyılın başlarına kadar sürdüğü ve
bu süreçte otuzun üzerinde tezkîre yazıldığı görülmektedir (Kılıç 2007: 546-547). 1538
yılında Sehi ile başlayan şair tezkireleri geleneği, ‘‘zeyl’’1 anlayışı çerçevesinde arada
boşluk bırakmadan aşağı yukarı aynı bakış açısı ile 1950’li yıllara kadar ürünler vermiştir
(Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, 2013). Tezkîrecilik geleneğinin âşık edebiyatındaki
benzeri olarak tanımlanabilen şâirnameler de birçok âşığın unutulmasını önleyen
biyografik bilgileri bugüne kadar ulaşmasını sağlamıştır.

19. asrın sonunda yazılmaya başlanan ansiklopedik nitelikli eserlerde de, değişik
mesleklerden kişilerin yanında şâir ve yazarlara ait kısa, yüzeysel biyografilere yer
verilmiştir. Şemseddin Samî, Mehmed Süreyya ve Bursalı Mehmed Tahir’in eserleri
buna örnek olabilir. Modern anlamdaki ansiklopedilerden Encyclopedia of Islam (Leiden
1908-1938), İslam Ansiklopedisi (İstanbul 1940-1948), Türk Ansiklopedisi (Ankara
1943-1986), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (1988-), Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi (İstanbul 1999), Türk Dünyası Edebiyatçılar Ansiklopedisi (Ankara 2000-
2007) gibi çalışmalarda önde gelen şair ve yazarlarla ilgili kapsamlı biyografiler bulmak
mümkündür. Bunlardan Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı tarafından yayımlanan ‘‘Türk
Dünyası Edebiyatçılar Ansiklopedisi’’, Anadolu sahasının dışındaki Türk topluluklarına
mensup edebiyatçıları da kapsaması açısından diğerlerinden farklı bir yere sahiptir (Türk
Edebiyatı İsimler Sözlüğü, 2013). 1970’li yıllarda Behçet Necatigil’in ‘‘Edebiyatımızda
İsimler Sözlüğü’’ isimli çalışması ise şâir ve yazarları günümüze kadar taşıyan ilk
sözlük niteliğinde olmaktadır (Çetin 2018: 215). Daha sonra Haluk İpekten ve Mustafa
İsen tarafından hazırlanan Tezkîrelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü (Ankara
1988) adlı çalışma, tezkîrelerde yer alan şâir zenginliğini ortaya koymaya yönelik bir
sözlük çalışması olmuş ve söz konusu eserde tezkîrelere giren şair sayısı 3180 olarak
belirlenmiştir.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü - I Projesi, alanında uzman geniş akademik kadronun
editörlüğünde hazırlanmıştır. Proje 1 Şubat 2013 tarihinde başlayıp 31 Mart 2015’te
tamamlanmış ve bu birinci aşamada 20. yüzyıla kadarki divan, âşık ve tekke edebiyatı
1
Kelime anlamı olarak bir şeyin devamı, eki, bir şeye katkı, ulama anlamlarına gelen zeyl, resmi yazı ve
kanun maddeleri altına veya kenarına yazılan derkenar; kültür terimi olarak ise, bir yazarın eserini tamamlamak
üzere yazılan bölüm, yapılan katkı anlamlarında kullanılmıştır. Bu anlamıyla zeyl, tıpkı bir zanaat gibi ustadan
çırağa geçen bir faaliyet olarak Türk kültüründe de hal tercümesi, tarih, şuara tezkireleri gibi belli türler için bir
gelenek olarak devam etmiştir. Daha detaylı bilgi için bkz: Tuğba Işınsu İsen-Durmuş (2012), Osmanlı Şuara
Tezkirelerinde Zeyl Geleneği, Alınan Yer: http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423933811.
pdf
384
geleneği ele alınmıştır. Esas olarak, Anadolu’da Selçuklularla başlayıp Osmanlılarla
devam eden edebi birikimi verme amaçlanmıştır. Buna ek olarak, Eski Uygur, Karahanlı,
Harezm-Kıpçak, Çağatay ve Azeri sahasına ait şahıslar da bu projede yer almaktadır.
Proje ekibinde, Proje Başkanı Mustafa İsen ile birlikte proje yürütücülüğünde Filiz Kılıç,
İsmail Hakkı Aksoyak, M. Öcal Oğuz, ve Mehmet Arslan bulunmaktadır. Aynı zamanda
editör ve araştırmacılar projede yayınlanacak olan eserlerin yüzyıllara göre yazılmasında
ve veri tabanında düzenli yer almasında katkı sağlamışlardır. Âşık ve Tekke Edebiyatı
bölümünde, başlangıçtan 16. yüzyıla kadarki süreç Öcal Oğuz ve Tuba Saltık Özkan, 17.
yüzyıl Metin Ekici, Selcan Gürçayır Teke, 18. yüzyıl Ali Berat Alptekin, Hilal Erdoğan,
19. yüzyıl ise Ali Yakıcı ve Emine Çakır tarafından hazırlanmıştır. Daha sonra Divan
Edebiyatı başlığı altında başlangıçtan 15. yüzyıla kadarki dönem Fatma Sabiha Kutlar
Oğuz, Sibel Üst ve Mehmet Gürbüz, 16. yüzyıl Mustafa İsen, Filiz Kılıç, Tuncay Bülbül
ve Tuba Durmuş tarafından hayata geçirilmiştir. 17. yüzyıl İsmail Hakkı Aksoyak, Atabey
Kılıç ve Ayşe Yıldız, 18. yüzyıl Osman Horata ve M. Fatih Köksal tarafından ve son
olarak 19. yüzyıl Mehmet Arslan ve Mehtap Erdoğan tarafından yürütülmüştür.

Projenin ilk aşamasında, daha önce Haluk İpekten, Mustafa İsen vd. tarafından hazırlanan
Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü (1988) adlı çalışmada tespit edilen
3180 ismin şu an itibariyle tekke ve âşık edebiyatı ile birlikte 6980 şâir ve yazar sayısına
ulaştığı görülmektedir. Bu maddeler 438 farklı yazar tarafından hazırlanmıştır (Çetin
2018: 216). Proje ile ulaşılan bu sonuç, Türk edebiyatına dair tarihsel birikimin ne kadar
zengin olduğunu rakamsal olarak açıkça göstermektedir.

Projenin ikinci aşaması ise, Tanzimat sonrası modern Türk edebiyatı ve 20. yüzyıl halk
edebiyatını ele almaktadır. Proje, 1 Mart 2017 tarihinde başlatılmış ve günümüzde
madde ekleme işlemleri devam etmektedir. Söz konusu proje, sadece Türkiye ile sınırlı
kalmamıştır. Balkan coğrafyasında, Kıbrıs’ta Türkçe yazan, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde
“gurbetçi” tanımıyla bulunan, Cengiz Aytmatov gibi, eserleriyle Türkiye’de çok tanınan
şahısların biyografilerine de yer verilmektedir (Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü - II,
2017). Projenin alt bölümleri 1800-1900, 1901-1930, 1931-1960, 1961-1985, Balkan
Yazar ve Şâirleri, Polisiye-Bilim Kurgu, Türk Dünyası (Balkan Ülkeleri Dışında), Çocuk
Edebiyatı, Âşık ve Tekke Edebiyatı olmak üzere hazırlanmıştır (Çetin 2018: 216).

Birinci aşama ile aynı amacı taşıyan ve aynı yöntemi uygulayan projenin ikinci
aşamasında Proje ekibinde, Proje Başkanı olarak Mustafa İsen, Başkan Yardımcısı olarak
Yakup Çelik, Editörler olarak Öcal Oğuz, Fazıl Gökçek, Gonca Gökalp Alpaslan, Mustafa
Kurt bulunmakta ve Proje Danışmanları olarak da Osman Horata ve Tuba Durmuş yer
almaktadır. Projenin bu ikinci aşamasında yapılacak araştırmalarla yaklaşık olarak 7000
biyografinin hazırlanması planlanmıştır.

Projede yer alan maddelerin içeriği de belli bir sıralama ile takip edilmektedir. İlk olarak
şâir ve yazarın hayatı, eserleri ve edebi şahsiyeti kısmında şahsın ismi, mahlası, doğum
yeri, doğum yılı, ailesi, eğitimi hakkında detaylı bilgiler verilmektedir. Maddenin sonunda
kaynakça ile anahtar kelimeler verildikten sonra varsa eserlerinden örnekler ve ek bilgi/
belgeler de yer almıştır. Veri tabanında yer alan şair ve yazarlarla ilgili maddelerde
şahısların yaşadığı dönemin belirlenmesinde önce Hicrî yanında da Miladî tarih verilmiş
ve bu yöntem okuyucular için elverişli olmuştur.

Genel olarak Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Projesi kapsamında, sisteme kayıtlı yazarlar
tarafından yazım kurallarına uygun olarak yazılan maddeler hazırlanmış ve yüklenmiştir.
Daha sonra bu çalışmalar, ilgili editör tarafından sistem üzerinden incelenmiş, gereken
385
düzeltmeler ve ilaveler yapılmıştır. Editör tarafından köklü değişiklikler yapıldıysa
yazarın onayı da alınmıştır. Bu sebepten dolayı konu ile ilgili uzmanlar tarafından
süzgeçten geçirilen, güvenilir ve bilimsel verilere dayalı bilgilerin okuyucular için
ulaşabilir hale gelmesinin sağlanması, Projenin en büyük başarılarından biridir. Konuya
ilgi duyan araştırmacı ve okuyucular Projenin web-sayfasında edebiyatçıların isimlerine
göre, uzmanlaştığı alanlarına, yaşadıkları dönemlere, doğum ve ölüm tarihlerine
göre anahtar kelimeleri yazarak arama yapabilirler. Projenin kullanışlı bir arayüzle
açık erişim çerçevesinde bütün dünyaya açık olması, zaman içerisinde kayıtlı olan
bilgilerin güncellenebilmesi de okuyucular için kolaylık sağlamaktadır. Projede yer
alması belirlenen edebiyat isimlerinin genelde Türk dilinde eserler yazdıklarını dikkate
alarak, Projenin Türk toplumuna, Türkçe’ye veren katkısının büyük olacağını söylemek
mümkündür. Eserlerini Arapça ve Farsça olarak kaleme alan temsilciler, Mevlana gibi
Türk edebiyatını derinden etkileyen birkaç edebiyatçı dışında, Projede yer almamıştır.
Sonuç olarak, Türk Edebiyatı İsimler Projesi Türk edebiyatı için bugünün teknolojik
avantajlarını olumlu yönde kullanarak, bilim alanına büyük katkıda bulunabilecek
nitelikli malzemelere dolu bütüncül bir proje olarak literatürde yerini almıştır.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü - I Projesi (13. yüzyıldan 20. yüzyıla) http://www.
turkedebiyatiisimlersozlugu.com/ sayfasında, Genel Ağ ortamında bütün dünyanın
hizmetine sunulmuştur. Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü - II (20. Yüzyıldan Günümüze
1860-1985) Projesi kapsamındaki işlemler ise http://teis.yesevi.edu.tr/index.
php?sayfa=anasayfa sayfasında devam etmektedir. Proje kapsamında veri tabanında
yer alan maddeler belirli aralıklarla yeni araştırmalar ışığında güncellenmektedir. Proje
Başkanı Mustafa İsen’in 21 Eylül 2013 tarihinde Ankara’da düzenlenen Proje’nin tanıtım
toplantısında dile getirdiği gibi (Ayhaber, 2013), Türk-İslam Medeniyetinin sahip olduğu
dünyanın en zengin biyografi geleneğinin bilimsel verilere dayalı bir biyografi sözlüğünü
hazırlamak ve internet ortamında tüm kullanıcıların hizmetine sunmak amacına başarıyla
ulaşıldığını görmek mümkündür.

Kaynaklar:
ÇAKIR, Emine (2013). “Türk Edebiyatının Wikipedia’sı: Türk Edebiyatında İsimler
Sözlüğü Projesi”, Milli Folklor, Yıl 25, Sayı 99, 2013, ss. 213-214. Alınan Yer: http://
www.millifolklor.com/PdfViewer.aspx?Sayi=99&Sayfa=210. Erişim Tarihi: 25.06.2019.
Türk Dili ve Edebiyatı (2019). Alınan Yer: https://www.turkedebiyati.org/tezkire-nedir.
html. Erişim Tarihi: 25.06.2019.
ŞIGVA, Bülent (2019). “Biyografi Yazma Açısından Latifi ve İbnü’l-Emin Mahmud
Kemal İnal Üzerine Bir Mukayese”. Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi, Cilt:2,
Sayı 1, Şubat 2019, ss. 340-352. Alınan Yer: https://dergipark.org.tr/download/article-
file/659369. Erişim Tarihi: 25.06.2019.
İSEN, Mustafa (2010). “Tezkireden Biyografiye”. Kapı Yayınları 2010. Ankara.
Alınan Yer: https://books.google.kz/books/about/Tezkireden_biyografiye.
html?id=CAtNAQAAIAAJ&redir_esc=y. Erişim Tarihi: 25.06.2019.
İSEN, Mustafa (2013). Türkçe’nin Biyografi Kaynakları. Alınan Yer: http://www.
turkedebiyatiisimlersozlugu.com/turkcenin_biyografi_kaynaklari.pdf. Erişim Tahiri:
26.06.2019.
KILIÇ, Filiz (2007). “Edebiyat Tarihimizin Vazgeçilmez Kaynakları: Şair Tezkireleri”.
Türkiye Araştırmaları Literartürleri Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, 2007, ss. 543-564. Alınan
386
Yer: https://www.academia.edu/5697432/Edebiyat_Tarihimizin_Vazge%C3%A7ilmez_
Kaynaklar%C4%B1_%C5%9Eair_Tezkireleri_The_Tezkires_of_Poet_Indispensable_
Sources_for_History_of_our_Literature_F%C4%B0L%C4%B0Z_KILI%C3%87.
Erişim Tarihi: 27.06.2019.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (2013). Konuyla İlgili Çalışmalar. Alınan Yer: http://
www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/?sayfa=proje. Erişim Tarihi: 27.06.2019.
İSEN-DURMUŞ, Tuğba Işınsu (2012), “Osmanlı Şuara Tezkirelerinde Zeyl Geleneği”,
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History
of Turkish or Turkic Volume 7/1 Winter 2012, ss.1319-1329. Alınan Yer: http://www.
acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423933811.pdf. Erişim Tarihi: 03.07.2019
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (2013). Konuyla İlgili Çalışmalar. Alınan Yer: http://
www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/?sayfa=proje. Erişim Tarihi: 27.06.2019.
ÇETİN, Saadet (2018). “Kökü Mazide Bir Âti: Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II (20.
Yüzyıldan Günümüze 1860-1985) Projesi”. bilig – Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
Yaz 2018, Sayı 86, ss. 215-218. Alınan Yer: http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/
makaleler/3122-published.pdf. Erişim Tarihi: 26.06.2019.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü (2013). Konuyla İlgili Çalışmalar. Alınan Yer: http://
www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/?sayfa=proje. Erişim Tarihi: 27.06.2019.
ÇETİN, Saadet (2018). “Kökü Mazide Bir Âti: Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II (20.
Yüzyıldan Günümüze 1860-1985) Projesi”. bilig – Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
Yaz 2018, Sayı 86, ss. 215-218. Alınan Yer: http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/
makaleler/3122-published.pdf. Erişim Tarihi: 26.06.2019.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II (2017). “Konu ve Kapsam”. Alınan Yer: http://teis.
yesevi.edu.tr/index.php?sayfa=proje. Erişim Tarihi: 27.06.2019.
ÇETİN, Saadet (2018). “Kökü Mazide Bir Âti: Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü II (20.
Yüzyıldan Günümüze 1860-1985) Projesi”. bilig – Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi,
Yaz 2018, Sayı 86, ss. 215-218. Alınan Yer: http://bilig.yesevi.edu.tr/yonetim/icerik/
makaleler/3122-published.pdf. Erişim Tarihi: 26.06.2019.
Ayhaber Dergisi (2013). “Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü Erişime Açıldı”. Alınan Yer:
http://osmanhorata.com.tr/dokuman/basin/haberler/16.pdf. Erişim Tarihi: 27.06.2019

387
388
«ДАСТӮР АЛ-‘ИЛĀДЖ» МЕДИЦИНАЛЫҚ ТРАКТАТЫ

Өмір Оразұлы ТҰЯҚБАЕВ *

АҢДАТПА

Ортағасырлық түркі жазба тілі – шағатай тіліндегі әдебиеттерге зерттеушілердің назары мен
қызығушылығы жыл санап артып келеді. Шағатай тілінің қалыптасу тарихы қарастырылған
зерттеулерден ілгеріде өмір сүрген Сақақи, Лутфи, Атаи, Ходжанди, Хорезми, Амири,
Иақини секілді шығыс шайырларының шағатай тілінде өлең өлшемдеріндегі диуан тілін
қалыптастырғанын, ал, А.Науаи, Х.Байқара, Бабыр, Хамиди, Шайбани, Убайди, Маджлиси,
Әбілғазы секілді т.б. тарихшы-жылнамашылардың проза тілін қалыптастырғанын көреміз.
Діни, әдеби, ғылыми шығармалар жазылған бұл тіл классикалық түркі тілі болуымен қатар,
мұқым түркі жұртын бір мәдени кеңістікке, бір ортақ танымға жұмылдырған құдіретті тіл
болғаны зерттеушілер тарапынын орынды бағаланады.

Десек те, шағатай тілінде жазылған шығармалардың барлығы дерлік зерттеліп болды деп айту
қиын. Соның ішінде медицина тақырыбындағы шығармалар түрлі себептерге байланысты
отандық ғылымда өте аз зерттеліп келеді. Бұл тақырып мақала көлемінде қарастырылғаны
болмаса, іргелі зерттеулерде әлі де жеткілікті талқылана қойған жоқ. Мақалада ғылыми
айналымға толық ене қоймаған XVI ғасырдың алғашқы жартысында жазылған «Дастӯр ал-
‘илāдж» атты медициналық трактаттың авторы, тілі, бүгінге жеткен нұсқалары жайында сөз
қозғалады. Сондай-ақ, зерттеушілер назарын аудару үшін трактаттың далалық медицина
дерегі ретіндегі құндылығы да аз-кем талқыланады.

Кілт сөздер: Шағатай тілі, Қолжазба, Жазба мұраның зерттелуі, Далалық медицина, Шығыс
медицинасы, Орталық Азия хандықтары.

Кіріспе

Орталық Азияда медицина тарихында өзіндік өшпес із қалдырған ғалымдар


аз болған жоқ. Соның бірі және бірегейі медицина атасы саналатын Абу Али
Ибн Сина (980-1037). Ибн Синаның «Медицина каноны» (‫القانون في الطب‬‎), «Шипа
кітабі» (‫)كتاب الشفاء‬, «Көз аурулар және олардың емі» (‫ )کتاب امراض العین و عالجاتها‬және
т.б. шипагерлік шығармалары күллі әлемге танылып, 600 жылға жуық медицина
ғылымында негізгі еңбек саналып келді (Starr 0 :2016 ). Өңірде ортағасырларда,
әсіресе, тимуридтер кезеңінде медицина ғылымы қарқынды дамыды. Әмір Темір
және ұрпақтары билігі тұсында Орталық Азияға Шам, Иран, Индия және басқа
да өңірлерден Наср ад-дин Туси, Фазл Аллах ат-Табрӣзӣ, Маулāна Джамāл ад-
дӣн, ‘Иззаддӣн Мас’ӯд аш-Ширāзӣ, Бурхāн ад-дӣн Нафӣс ал-Кирмāнӣ секілді
танымал дәрігерлер әкелініп, көптеген емханалар, оқу орындарын ашыла бастады.
Нәтижесінде өңірде шөптік дәрілермен, жануарлар өнімдерімен емдеу медицинасы
дамып, Мансӯр ибн Мухаммад ибн Ахмад ибн Иӯсуф ибн Факӣх Илиāс (еңбектері
«Тибб-и Мансӯрӣ» деген жалпы атпен танылды), Наджӣб ад-дӣн Самарқāндӣ
(«ал-Асбāб уа ал-Āламāт», «Шарх ал-Мӯджаз» шығармаларының авторы) сынды
мауареннахрлық дәрігер ғалымдар қатары көбейді. Өңірден шыққан танымал
ғалымдардың қатарында Иӯсуф ибн Иӯсуф ат-табӣб ал-Хирауӣді (1544 ж. қ.б.) атаса
болады. Ол жайлы Захир ад-дин Бабыр бірқатар мәлімет қалдырады. Захир ад-дин

* әл-Фараби ат. ҚазҰУ, «Ғылым ордасы» РМК Сирек кездесетін кітаптар музейі, Алматы, қазақстан
omirabuali@gmail.com
389
Бабырдың жеке дәрігері болған, Әлішер Науаи негізін салдырған Гераттағы «Дар
аш-шифа» медресесінде тәлім алған «Герат дәрігері» деген атпен мәшһүр Иӯсӯфтің
«‘Ӣлāдж ал-амрāз» («Аурулардың емі»), «Джāми‘ ал-фауā’ид» («Пайдалы емдер
жинағы»), «Ситта-и зарӯрийа» («Денсаулықтың алты қажеттілігі»), «Рисāла-и
ма’кӯл уа машрӯб» («Ішім-жем туралы трактат») атты өлең жолдарымен парсы
тілінде жазған бірнеше медициналық трактаттары белгілі. Жазба деректерде оның
шығармалары «Тибб-и Иӯсуфи» («Иӯсуф медицинасы») деген жалпы атаумен жиі
кездеседі.

Тимуридтер тұсында (1507–1370 жж.) дамыған шипагерлік дәстүр кейін


шайбандықтар (XVI-XVII ғғ.) мен аштархандықтардың билігі кезінде де заңды
жалғасын тапты. Белгілі тарихшы-жылнамашы, шайбандық Хива ханы Әбілғазы
Баһадүр хан (1664–1606) емшілікке қызыққаны, 1663-1643 жж. аралығында
«Манāфи’ ал-инсāн» («Адам пайдасы») атты медициналық трактат жазғаны белгілі
(Ғаийпов 2000; Жуманазаров 2015: 126). Оның шағатай тіліндегі бұл шығармасы
бүгінде бір нұсқасы (инв.№4107) Ташкенттегі Әбу Райхан Бируни ат. Шығыс
қолжазбалары орталығында (ШҚО) сақтаулы. Аштарханидтер әулетінен шыққан
Мауереннахр билеушісі Сайид Субханқули Баһадүр хан да (1702–1680) кезінде
«Табӣблік китāбі», «Ихйа’ ат-тибб Субхани» («Субхан[қули] медицинасының
жандануы») атты трактаттар жазып қалдырған. «Табӣблік китāбінің» А.Вамбери
26-1824 жж. Орталық Азияға жасаған сапары кезінде Гератта тапқан бір нұсқасы
Венгрия Ғылым Академиясы кітапханасында (Tӧrӧk O. 38) тұр (Karoly, 2014: 8).
Соңғы аталған шығарманың түпнұсқасы Залеманның (1890: 287) көрсетуінше
Санкт-Петербургте Шығыс қолжазбалары институтында жатыр, кейінгі ХІХ ғ.
көшірмелері Орталық Азиядағы ең ірі қолжазба қоры – Ә.Р.Бируни ат. ШҚО (инв. №
2101) сақтаулы (Сокровищница 2012: 36). Шайбанидтер кезеңіндегі медициналық
сонды еңбек ретінде мақаламызға арқау болған Көшкінші ханның (немесе Көшім
хан, 1530-1432) және ұлы Абу Са’идтың (1533 ж.қ.б.) жеке дәрігері – Султāн ‘Алӣ
ал-Хурāсāнӣдің (1530-ж. кейін қ.б.) «Дастӯр ал-‘илāдж» («Емдеу дәстүрі») еңбегін
атауға болады.

Жоғарыда байқағанымыздай, көнеден жеткен шағатай тіліндегі медциналық


трактаттар көбіне хан сарайында және хандарға арнап жазылғанын байқаймыз.
Алайда, түркі жазба тілінде жазылған бұл шығармалар әлі де болса ғылыми
айналымға толық енбей жатқан жайы бар. Мақаламызда екі тілде шағатай және
парсы тілінде қатар жеткен «Дастӯр ал-‘илāдж» шипагерлік трактаты жайлы аз-кем
зерттеулерден түйген ойымызды мақала шеңберінде беруді жөн көрдік.

«Дастӯр ал-‘илāдж» қолжазба нұсқалары және құрылымы

Жоғарыда айтқанымыздай хан сарайында жазылған ортағасырлық медициналық


трактаттың бірі – «Дастӯр ал-‘илāдждың» бүгінге екі тілде: парсы және шағатай
тіліндегі нарративті қолжазбалары жетіп отыр. Ирандағы ірі қолжазба орталығының
бірі – Маджлис-и Шура Ислами кітапханасында бірнеше парсы тіліндегі нұсқалары
(инв.№№ 50522; 61927; 86995; 207121; 209809; 9056; 383302; 139611) сақтаулы
(Асар, 1384). Ирандағы басқа кітапханалардағы «Дастӯр ал-‘илāдж» қолжазбалары
М.Наджмабади (1342: 310), А.Мунзави (Munzavī: 535 №54-4945) каталогтарында
сипатталады.

Орталық Азиядағы ең үлкен кітап қоры – Ә.Р. әл-Бируни ат. ШҚО бірнеше нұсқасы
390
сақталған. Бірі Бек-Мұхаммед б. Сейіт Мухаммед қолымен нұсқасы (инв. 757);
екіншісі 1589/998 жылы каллиграфиялық насх үлгісінде Бақи-Мухаммед б. Баба
Ахмад Сағаржы қолымен жазылған және әдемі көркемделген нұсқасы (инв. 2264/
ІІ). Үшіншісі каталогта анонимді трактат ретінде тіркелген мәтінінде деффектісі
бар (инв. 2700) ХVI ғ.соңы – XVII ғ. басында жазылған нұсқасы (Каталог, 1952:
265). Ал Қазақстанда Алматы қаласындағы «Ампир» антикварлық дүкені иесінің
жеке кітапханасында шамамен XVIII ғ. орта шенінде шағатай тілінде көшірілген
бір нұсқасы бар (қолжазбаға 7.10 (152) шартты нөмері берілген). Ол нұсқаның да
алдыңғы беттері жоғалған, дегенмен шығарма аты көрсетілген қалған беттері түгел.

Батыс Еуропа елдеріндегі кітапхана қорларында сақталған «Дастӯр ал-‘илāдж»


қолжазбалары Блоше (Blochet, 1905: 133-121 №881, 886, 3/887), Стори (Storey,
1927: 233 №404), Рье (Rieu, 1895: 11, 473а), Перч (Pertsch, 1888: 580 №612, 581
№613), Кешаварз (Keshavarz, 1986: 183-178 №56a-n) каталогтарында сипатталады.

«Дастӯр ал-‘илāдж» Индиядағы Хайдарабад қаласындағы Низамия кітапханасы


қорында сақталған көне нұсқасы негізінде Делиде 1865/1282 жж. кейін Лахорда
1884/1301 жж. «Нами Мунши Нулкишвар» баспасында парсы тілінде басылып
шығады. Ирандағы Маджлис-и Шура Ислами кітапханасындағы трактат нұсқалары
сандық жүйеге көшірілген және ғаламтор желісінде қолжетімді1. Мақала барысында
сол сандық нұсқасы қолданылды.

Трактат каталогтарда сипатталғандай және парсы тіліндегі толық нұсқаларынан


көргеніміздей кіріспеден (муқаддима) және екі негізгі тараудан (мақале) тұрады.
Кіріспе мен тарау бірнеше баптардан (16 бабтан), баптар бірнеше бөлімдерден (фасл)
және бөлімдер бірнеше бөлімшелерден (қисм) құралған. Кіріспеде Құран аяттары
мен пайғамбар хадисі негізінде жалпы медицинаның пайдасы, ғылым ретіндегі
орны түсіндіріледі, денсаулық сақтау туралы бұрынғы хәкімдердің кеңесі, насихаты
баяндалады. Бірінші тарауда аурулардың сиптомдары мен түрлі ауруға шалдыққан
адамның хал-күйі, қысқа емделу жолдары сипатталса, екінші тарауда аурулардың
күрделі ем-домы, жануарлар (негізінен түйе, қой, сыйыр, жылқы т.б.) майы, сүті,
қаны мен өтінен, түрлі шөптерден, жер қонуынан шыққан минералдардан дәрілерді
дайындау жолы, қолдану тәсілі, емдік қасиеті жайлы баяндалады.

Ә.Р. Бируни ат. ШҚО қорында «Муқаддимат дастӯр ал-‘илāдж» («Емдеу дәстүріне
кіріспе») деген атпен алты қолжазба тіркелген, соның бесеуі парсы тілінде де,
біреуі шағатай тілінде (Каталог, 1952). «Муқаддимат дастӯр ал-‘илāджда» негізгі
шығармадағы кіріспеден көлемдірек, әрі тақырыптық жағынан да ауқымдырақ.
Соған қарағанда «Муқаддимат» трактаттың ықшамдалған нұсқасы секілді.

Трактаттың авторы және жазылу кезеңі

Қолжазба нұсқаларында көрсетілген мәліметтерге сай «Дастӯр ал-‘илāдж» хижра


жыл санауымен 933 жылы, яғни 1526-1527 жылдары жазылған және шығарманың
авторы «Табӣб ал-Хурāсāнӣ» («Хорасан дәрігері») деген лақаб атымен танылған
Султāн ‘Алӣ ал-Хурāсāнӣ (Дастур 50522: 5b). Автордың нақты өмір жолы, қызметі
жайлы мәлімет өте аз. Десе де, шығарма мәтіндегі мәліметтерден оның шабанид
сұлтаны Әбу Мансұр Көшкіншінің (ел аузында Көшім хан атымен белгілі) және

1
https://dlib.ical.ir/faces/search/bibliographic/biblioFullView.jspx?_afPfm=rt4xvd5li
391
ұлы Әбу Сайидтың дәрігері болғаны және шығарманы Самарқандта Абу ал-
Ғази султан Әбу Сайидтың құзырына арнап жазғаны белгілі. Жиырма жыл хан
сарайында дәрігерлік қызмет атқарған Сұлтан Алиге Әбу Сайид хан әр түрлі
кітаптардан жинаған мәліметтері мен ұзақ жылғы шипагерлік тәжірибесін кітап
етіп жазуды ұсынады. Автор хан ұсынысын қабыл алып, аталған шығарманы
құрастырып шығарады. Бұл мәліметтер парсы нұсқаларымен қатар, Өзбекстандағы
қолжазбаларында да расталады (Дастур №50522: 2b–5a; Кешаварз, 1986: 178;
Каталог 1952: 264).

Бұл мәліметтерден тыс, көне ұйғыр медицинасын зерттеушісі, қытай елінің азаматы
Қадыр Абдурахим бұл шығарманың авторы Муллā ‘Āриф Хотāнӣ (1556–1662)
деген тың мәліметті ұсынады және ол 1596 жылы жазған деп көрсетеді. Зерттеуші
Муллā ‘Āрифтің «Гулдаста-и ‘афиāт» («Денсаулық гүлшоғы»), «Муджаррибат-и
‘Āриф» («Ариф тәжірибесі»), «Тухфа Ханийа» («Хан сыйлығы»), «Асрāр ан-набди
уа ал-баули бизар» («Жүрек қағысы мен нәжіс құпиясы»), Му‘āлажат ал-фуқарā’
уа ал-аһли ас-сахрā’» (Қала халқы мен дала халқын емдеу жолы) «Рисāла-и фасад
уа хиджāма» («Асқынған ауру мен хиджама туралы трактаты») сынды бірнеше
медициналық еңбектері барын жазады (Abdurehim, 1996: 136-134). Түркия
түріктері мен ұйғырлар арасындағы мәдени байланыс жайын шолған магистр
Амине Крие мен Шыңжаң Медицина Университетіндегі Ұйғыр дәстүрлі медицина
колледжінің оқытушысы Ә.Абдіқадыр зерттеулерінде Қ.Абдурахимнің еңбектеріне
сілтеме жасай отырып, шығарма авторы Муллā ‘Āриф деген мәліметке жүгінеді
(Kriye, 2014: 24). Алайда, зерттеушілер еңбектерінде қолжазба еңбектің сақтаулы
орнын көрсете қоймайды. Әмір Әбдіқадыр мақаласында Мурат-бек Елі Испиджаби
1150/1737 ж. шағатай тілінде «Ағрāз Тиббийа» атты энциклопедиялық шығарма
жазағанын, онда түркі тілінде жазылған «Дастӯр ал-‘илāдж» секілді бірнеше
шығармаларға сүйенгенін көрсетеді (2015: 224). Ал Муллā ‘Āриф Хотāнӣ жайлы
басқа әдебиеттерден еш мәлімет әзірге кездестіре алмадық.

Шағатай және парсы тілінде жеткен бұл медициналық трактат енді қай тілде
жазылды деген орынды сұрақ туады. Жоғарыда «Дастӯр ал-‘илāдждың»
бүгінге жеткен нұсқаларына жасаған қысқа шолуымызда байқағанымыздай,
қолжазбалардың басым көпшілігі парсы тілінде (шағатай тілінде жеткені санаулы
ғана) және олардың ХVI ғ. бастап ХІХ соңына дейін қолдан қолға Индия, Таяу
Шығыс, Орталық Азия халықтары арасында жиі көшіріліп келген, Индияда екі рет
баспадан жарық көрген. Осыдан ақ, шығарма халық арасында үлкен сұранысқа ие
болғаны және ем-домдарында ондағы шипагерлік әдістер мен емдік шөптер кең
пайдаланылғаны байқалады.

Ортағасырларда Мауареннахрда жазылған медициналық трактаттар дәстүрлі


түрде арап, парсы тілінде жазылып келгені белгілі. Ғылым мен мәдениетті,
мұсылмандық өркениетті күшейткен ғаузнауи (961–1186 жж.), селжұқ (1037–1194
жж.), қарахандық (940–1212 жж.) қуатты түркі мемлекеттері тұсында арап-парсы
тілінің әдеби, ғылыми, әрі сакральді дін тілі ретінде беделі жоғары болды және
сол кезеңдегі көптеген жазба мұралар осы тілдерде жазылды. ХІІІ ғасырдан бастан
Шыңғыс хан (1155–1227) ұрпақтары билеген түркі-моңғол мемлекеттерінде түркі
тілі кеңсе тілі, яғни жарлық-құжат тілі ретінде рөлі күшейе түседі. XVI ғасырдан
бастап Орталық Азия хандықтарында медициналық трактаттар хан сарайлары мен
кеңселерінде шағатай тілінде жазыла бастайды. «Манāфи’ ал-инсāн» («Адамдар
пайдасы», XVII), «Табӣблік китāбі» (А.Вамберидің берген шартты атауы) немесе
392
«Хулāсат ал-Хукамā’» (Хәкімдерге қықсаша нұсқаулық», XVII ғ.), «Тибб китāбі»
(«Медицина кітабы», ХVII-ХVIII), «Рисāла шифā-и абдāн» («Дене емінің тарктаты»
ХVIII), т.б. шағатайша жазылған шығармалар хан сарайларында жазылғаны белгілі.

Жоғарыда айтқанымыздай Көшім хан сарайында жазылған «Дастӯр ал-‘илāдж»


трактаты әуелде парсы тілінде жызылып, кейін шағатайша аударылған болуы мүмкін.
Бұл ойға Көшім ханның өзі бас-көз болып шығыс тілдерінен шағатай тіліне бірнеше
шығармаларды аудартқаны итермелейді. Кезінде белігілі араб жылнамашысы Абу
Джа’фар Мухаммад ибн Джарир ибн Иазид ат-Табаридің (839-923) «Тарӣх ар-русӯл
уа ал-мулӯк» («Пайғамбарлар мен патшалар тарихы», басқа атауы – «Тарих ат-
Табари») шығармасын сарай диуаншысы Уахид Балхиге аудартқаны мәлім. Уахиди
Балхи ат-Табаридің шығармасын 915-916 жж. жазылған арабша түпнұсқасынан
емес, жылнамашысы Абу ‘Али Мухаммад Бал’амидің 963 ж. Саманид әмірі І
Мансур бин Нухтың әмірімен парсыша аударған, шығыс әдебиеттерінде «Тарих-и
Бал’ами» деп танылып кеткен шығармадан аударады. Аудармасын 1521-1522 жж.
аралығында тамамдап, Көшім ханның (1452–1530) кенже ұлы Абдулатиф сұлтанға
(1495–1551) сыйлайды (...Ḥaḳan al-aʿẓam ḥān al-mu‘aẓẓam ḥānlar ḥānı Kuchkunji
Ḥanniŋ – ḥallada Allahu mulkahu – kichik oġly nur-i hadīḳa-yi ḥilāfat nur-ı ḥadīḳa-yi
sultanat cihan bostāniniŋ güli ve ḥān chamaniniŋ bülbüly ẓarāfet baġınıŋ nāzuk nihāli
luṭafat djaūyiniŋ zulāli faṣāhat malikiniŋ dānā hakīmi fuḳāhat şahriniŋ ṣāhib kamal
djihān iḳlīminiŋ amn ua amāni ‘adālat ahliniŋ Naūşiruānı saḥāuat bahriniŋ dar-i hoş
ābi uruş maidānynyŋ ṣāhib-ḳyrānı şah-zāde-i ‘ālamiyān ahsan ua ansab-i djihan ḳāyim-i
maḳām-ı Sulaimān dārā-yi zamān-i Isikander daurān-ı Rustam dastān-i şāh-i ‘ālī-şān
‘Abdu al-Laṭīf Sulṭān – ḥallada Allahu mulkahu ua sulṭānahu ua afāda ‘ala al-‘ālamīn
birrahu ua ihsānahu taklīf ḳyldy kim kişi bolġay kim bu kitābnı Türkī ḳylġai. Bu haḳīr al-
dā‘i kitāb-dār Uāhid-i Balḥī Taŋri ta‘ālānyŋ taufīḳy bilan anbiyā’ ua auliyā’nyŋ imdādı
bilan ua ʿazīzlarniŋ himmati bilan barchadin isti‘ānat tilap ḫidmat kamarin jānni bilga
baġlap jadd ua djuhd bilan bu kitābnı Türkī ḳildy... (Тарӣх-нāме, Б. 1b-2a).

Шығармада: «Tāriḥ toḳuz yüz yigirmi yetti ẕil-ḥicca aiyġaça bu kitāb fārisi erdi ua bu
zamānaniŋ pādşāhlarynyŋ ṭab‘i Türkīġa māyil köprek erdi» (Б.2а) – деп аударма авторы
өз кезеңінде хандардың түркі тіліне мейілдері басым болғанын жазады. Сондай-ақ,
Көшкінші хан Шараф ад-дин ‘Али Иаздидің «Зафар-наме» («Жеңіс жылнамасы»)
атты Әмір Темір әулетіне арнап жазған (1425 ж.) тарихи шығармасын «тәжіктер
пайдасын көргенмен, түркі халықтарына пайдасы жоқ, оны түркі тіліне аудару
керек» деп, Мухаммад ‘Али ибн Даруиш ‘Али Бухариге (1519 ж.) шағатай тіліне
аудартқан болатын (Иазди, 2008: 13). Көшкінші сұлтан қаза болғаннын кейін оның
орнын басқан (1530 ж.) үлкен ұлы Абу Саид сұлтан да әкесі сияқты хан сарайына
ғалымдар мен шайырларды тартқан. Оның қазасынан кейін билікке келген (1533
ж.) Көшкінші сұлтанның кенже ұлы Абдулатиф-хан да ғалымдар мен шайырларға
құрметі зор, әдебиетке, ғылымға, өнерге өте жақын болған, Хуш деген лақаб атымен
ара кідік шайыр жазатын ақындығы бар сұлтан ретінде тарихта қалды.

Көшкінші ханның парсы әдебиеттерін түркі тіліне аудартуының тарихи себебіне бір
үңілсек болады. Мауаренахрдағы шайбандық көшпенді Өзбек мемлекетінің негізін
қалаған Мұхаммед Шайбани (1451–1510) шиғалық исламды қолдаған ирандық
Сафевилермен ұзақ жылдар соғыс жүргізеді. Оның мерзімсіз өлімінен кейін
Өзбек мемлекетінде түркі-моңғол мемлекеті дәстүріне сай тақ әкеден балаға емес,
билеуші әулеттің ең үлкен өкіліне қалады. Осы дәстүрге сай Мұхаммед Шайбани
қайтыс болғаннан кейін 1510 жылы таққа Әбілхайыр ханның (1412–1468) баласы
393
Сүйінші (толық аты – Әбді Насыр Камал ад-дин Сүйінші-қожа, 1454–1511) шықты.
Алайда Сүйінші хан көп ұзамай қайтыс болып, оның орнына Әбілхайыр ханның
келесі баласы Көшкінші шықты. Сүйінші хан мен Көшкінші хан Ұлықбектің
қызы Рабия Сұлтан Бегімнен туған еді. (Бахр ал-асрар, 1969: 354) Көшкінші хан
көшпенді Өзбек мелмекеті тағында 1510 жылдан 1530 жылға дейін отырды. Ол
да қайтыс болып, таққа оның баласы Әбу Сайд келді. 1533 жылы таққа Убайдулла
хан (1487–1540) шықты. Шығыс әдебиеттеріне сүйенсек, сол жылы Көшкінші
сұлтанның кенже ұлы Абдулатиф та хан тағына келгенімен, шын мәнінде нағыз
билік Убайдулланың қолында болған.

Мұхаммед Шайбани қайтыс болғаннан кейін Шах Исма’ил Сефеви (1487-1524)


Өзбек мемлекетіннің территориясын жаулап алу жорығын жоспарлады. Бұл
жорыққа ол шайбандықтардан теперіш көрген Әмір Темірдің ұрпақтарын тартты.
Темірдің соңғы мұрагері Захир ад-дин Бабыр (1483-1530) қызылбас Сефевилермен
одақ құрып, 1511 жылы Мауаренахрда билігін күшейтпек оймен жорыққа
қосылады. Алайда, Бабырдың шиғалықты жаюды мақсат еткен Қызылбастар
жағында болуы оның халық арасындағы абыройына нұқсан келтірсе керек, халық
шайбандықтарды қолдап шығады. Құлмәлік деген жерде болған шайқаста Көшкінші
хан Бабыр мен одақтасына тойтарыс берді. Осы жеңілістен кейін екі жақ Бұхара
қаласынан қырық шақырым жердегі Ғиждиуан деген қамалдың маңында 1512
жылдың 12 қарашасында болған шешуші шайқаста қайта жолықты. Бұл ұрыста
Көшкінші ханның баласы Әбу Саид қол бастады. Мауреннахрдың болашағы үшін
болған қанды шайқаста Қызылбастар ойсырай жеңілді. Қолбасшылары Нажм-и
Сани (толық аты Мир Наджмиддин Хузани) басы кесіліп, Самарқанға жеткізілді.
Осылайша, Шах Исма’илды сунниттік ағымға шақырып, шииттік ағымға қарсылық
танытып, шахид болған Мұхаммед Шайбанидің кегі алынған болды.

Шайбандықтар мен сефевилер арасындағы осындай қырғи-қабақ саяси жағдай


ғылыми-әдеби салаға да салқынын салып, хана сарайында парсыша жазылған
«Дастӯр ал-‘илāдж» автордың қолымен шағатай тіліне аударылса керек. Аудармасын
Ұйғыр ғалымы Қ. Абдурахим көрсеткендей Муллā ‘Āриф Хотāнӣ (1556–1662) 1596
жылы жасауы да бек мүмкін.

Алматы қаласындағы шығарманың шағатай нұсқасында бізді бұндай батыл


тұжырымға жетелейтін еш мәлімет берілмейді. Қайта, «Хазіреті [Мұхаммед]
пайғамбар – Алланың оған сәлемі болсын– бұл кітапқа «Дастӯр ал-‘илāдж» [деп]
ат қойып берді» (Ḥazrat paiġambār – salla Allahu ‘alaihi ua sallama – bul kitābġa
Dastūr al-‘ilāj aṭ ḳoiyp berdilar) – деп автордың кім болғанын жұмбақтай түседі
(Дастӯр, 7.10 (152): 2b). Ал, Шыңжаңда «Турки Дастӯр ал-‘илāдж» деген атаумен
сақталған қолжазбасы мәтінімен де, Мухаммад-Бақи Әлім (Султан Али, 1999: 558)
ұйғыр тілінде басып шығарған баспасымен де жұмыс жасауға мүмкіндік болған
жоқ.

«Дастӯр ал-‘илāдждың» деректік маңызы

Шығармада негізінен шығыс медицинасы мен мыңдаған жылдық тәжірибелерден


қалыптасқан, көшпенді халық арасында кеңінен қолданылып келген дәстүрлі
емдеу жолдары өзіндік терминдермен, кодталған таңбалармен, ешқандай әдеби
тіркессіз қарабайыр ауыз-екі тілде баяндалады. Ілкідегі медициналық таным,
шипагерлік дәстүр мистикалық, философиялық және эмперикалық тұрғыдан
394
түсіндіріледі. Мысалы ауру туралы автор: «[Бәрін] білуші Паруардигар ауруды
[пенде] қайыр-садақа қылуы үшін жаратты... Үш мың алпыс төрт аурудың анасы
– құсық, атасы – жел, ұлы – ірің, сіңілісі – қақырық. Үш мың ауру сонда пайда
болып, тамырда туындап, түрлі-түрлі дерт болады (paruardigār ‘ālim ḥair ua ihsān
ua sadaḳa ḳilmaḳ ücün aġriḳni paida ḳyldy… üc miŋ altmiş tӧrt aġriḳniŋ anāsi – safrā,
atasy – iel, uġly – saudā, siŋlisi – balġam. üc miŋ aġriḳ andin paida bolur tamūrda
tūġūp rankārang kasal bolur) деп жазады (Дастӯр, 7.10 (152): 1b-2а). Автор аурулар
мен емдерді баяндау кезінде көне грек, қытай, үнді, арап, парсы шығармаларымен
қатар өзінің жеке тәжірибесіне арқа сүйейді. Шығарма кіріспесінде дерттерді
науқастың басты белгілері деп көрсеткен құсық, жел, ірің және қақырық бойынша
классификациялауға және жеке жеке сипаттауға тырысады. Мысалы, ұшынған адам
есінен танса, реңі өзгеріп, тамыры ақырын соға бастаса бұл өте қауіпті жағдай,
өзі жазылады деп үміт қылуға болмайды. Жүзі, ағзасы қуарып бастаса «Башара»
дұғасын оқу керек деп жазады (7.10 (152): 4а). Автор іріңді денеден дәрімен шығару
дұрыс деп түрлі шөптерден жасалатын дәрілерді атай келіп, «Насур» дұғасы іріңнің
шығуына көмектеседі, шипа болады деп дәрігерлер қолданатын ем-доммен қоса,
халықтық емнің де жолын көрсетіп отырады (7.10 (152): 5а).

«Дастӯр ал-‘илāдждағы» сипатталған халық емдерінде магияның маңызды


рөлі едәуір анық байқалады. Көне түркілердің емдік практикасындағы жын
қуу, аруақ шақыру, үшкіру, аластау секілді шамандық емдеу дәстүрі исламның
келуімен дәруіштердің, сопылардың түрлі дұғалықтармен емдеу дәстүрімен
алмасқанын, ішінара сабақтастығы барын да шығарма мәтінінен көру қиын емес.
Жаратушы Алланың қалауымен тылсым күшпен науқастың ем табатынын шығыс
шипагерлеріде де мойындайтынын, олардың материалдық және моральдық
тұрғыдан емдеу жолын қатар ұстанатынын, моральдық тұрғыдан емдеу барысында
түрлі дұғалардың магиялық күшін қолдану кең тарағанын трактат мәтінінен көптеп
кездестіреміз.

Автор емшілердің адам ауруларын зерттеу, салыстыру, аурулардың пайда болуын


және бұзылуларын анықтау және емдеу, алдын алу, әртүрлі препараттарды қолдану
немесе алынған ақпарат пен практиканы қолдана отырып, түрлі әдістерді сынауға
болатын құқықтары болғанын көрсетіп отырады. Шығарманың осындай түстарында
ара кідік түркі жұрты танымындағы емшінің адам ағзасы мен табиғат құбылыстары
арасындағы байланысты терең түсіне алатын, Жаратушының ерекше назары түскен
дана және әулиеден кейінгі құрметті адам образы да сомдалып тұрады.

Шығарма мәтінінде көшпенді түркі халықтарының ем-домында жануарлардың


сүті, майы, қаны, өті, жүні, тіпті зәрі де қолданылғаны айтылады. Мысалы, түйе
жүнін өртеп, күлін өркеш не табан майымен араластырып, көз тұсына жағып, көз
ауруларына емдегені баяндалады (7.10 (152): 8b). Түйенің өтін жеміс ағашына
жақса, не жан-жағына шашса, жемісі мол болатыны, сондай-ақ, түйе өтін тезегі
мен майына араластырып бедеу әйел өзімен бірге алып жүрсе, Алланың қалауымен
құрсағына бала бітеді деп көрсетеді (7.10 (152): 7а). Осы секілді бүгінде халық
жадында ұмыт болған бірқатар ем-домдар сипатталады.

Қорытынды

Халық медицинасы көшпенді жұрт арасында ауызша түрде ғана беріліп келген
жоқ, жазба мұра беттерінде де көрініс тапты. Түріктердің дәстүрлі медицинасының
395
бай және тамыры терең дәстүрін көрсететін шығарманың бірі «Дастӯр ал-‘илāдж».
Сұлтан Али әл-Хорасанидің 20 жылдық практикасы мен көне медициналық
әдебиеттер негізінде құрылған бұл шығармасы – көшпенді жұрттың далалық
медицинасын жаңа қырынан таныстыратын құнды мұра. Көне түркі жұртының
шипагерлік танымы мен дәстүрін сиппаттайтын және ортағасырлардағы
сабақтастығын көрсететін бірден бір дерек десек қателеспейміз.

Мауареннахрда ХVI ғ. бастап медициналық шығармалар хан сарайларында шағатай


тілінде жазу үрдісі қалыптасқан. Сұлтан Али әл-Хорасанидің «Дастӯр ал-‘илāджы»
да шайбандық хан Көшкінші ханның Самарқандтағы сарайында 933/1526-1527
жылдары жазылған медициналық трактаты көшпенді түркі жұртының ортақ мұрасы.
Автор өз кезеңіндегі шипагерлер ортасында қалыптасқан дәстүрге сай алғашқыда
парсы тілінде құрап, кейін Әбу Сайид ханның тапсырмасымен хан сарайында
қалыптасқан дәстүрге сай шағатай тіліне аударылуы мүмкін. Шығарманың
шағатай, парсы тілдеріндегі қолжазбаларының көп нұсқаларда сақталуы, ХІХ ғ.
екінші жартысында баспа кітап болып басылуы, халық арасында үлкен сұранысқа
ие болғанын аңғартады. Халық арасында көп тараған шипагерлікті баяндайтын
«Дастӯр ал-‘илāджды» түркілік медицина тарихын, дәстүрін зерттеуге мол мәлімет
беретін маңызды дерек деп білеміз.

Пайдаланылған әдебиетте:

Қолжазба. Султāн ‘Алӣ ал-Хурāсāнӣ. «Дастӯр ал-‘илāдж». «Ампир» антикварлық


дүкені 7.10 (152). жеке қор. ББ. 1а-88b.

Қолжазба. Султāн ‘Алӣ ал-Хурāсāнӣ. «Дастӯр ал-‘илāдж». Маджли-и Шура


Исламия кітапханасы, инв.№50522. ББ. 1b -106b.

Қолжазба. Балхӣ, Уāхӣдӣ. «Тарӣх-нāме». Ресей Ұлттық Кітапханасы, Dorn 519. ББ.
2а-819а.

Abdukadir, Amir et al (2015). “The origins of Uyghur medicine: Debates andperspectives”.


Journal of Traditional Chinese Medical Sciences. 2 (4) October : 217-226

Abdurehim, Kadir (1996). Research on Ancient Books of Uyghur Medicine. Urumqi:


Xinjiang People’s Health Publishing House.

Ispijabi, Muratbeg Eli (2010). Eghrazi Tibbiye. Urumqi: Xinjiang People’s Publishing
House.

Karoly, László (2014). A Turkic Medical Treatise from Islamic Central Asia: A Critical
Edition of a Seventeenth-Century Chagatay Work by Subḥān Qulï Khan. Leiden:
«BRILL».

Kriye, Amine (2014). Türkiye Türkleri Ile Uygur Türklerinin Hoten-Konya Illeri
Çevresinde Halk Kültürü Bakimindan Karşilaştirilmasi. Yüksek Lisans Tezi, Istanbul:
Istanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Salemann, Carl (1890). “Das Asiatische Museum im Jahre 1890”. Nebst Nachträgen’.
Mélanges Asiatiques.10: 271–292.
396
Starr, Stiven Frederick (2013). Lost Enlightenment: Central Asia’s Golden Age from the
Arab Conquest to Tamerlane. Princeton: Princeton University Press.

Асар, 1384 – .‫ چاپ دوم‬،‫ محمد رضا نصيرى‬.‫ زير نظر د‬،‫ زندگى ‌نامه نام‌آوران فرهنگى ايران‬،‫اثرآفرينان‬
225-224‫ ص‬1‫ ج‬.‫انجمن آثار و مفاخر فرهنگى‬

Ғаийпов, Мурот (2000). «Хива табиблари». Шарқ табобати. 2: 16-12.

Жуманазаров, Хуршид (2015). «Ham hukmdor, ham tabib». Tafakkur. 3: 126-125.

Йазди, Шараф ад-Дин Али (2008). «Зафар-наме». Книга побед амира Темура. Пер.


А. Ахмедов. Ташкент: «Санат». 

Каталог, 1952 – Собрание восточных рукописей Академии наук Узбекской ССР. Под
ред. чл.-кор. АН УзССР, д.и.н., проф. А.А. Семенова. Т. 1. Ташкент: ӮзССР Фанлар
Академиясиниг нашрети.

Махмуд бин Уали, (1969) «Бахр ал-асрāр фӣ манāкиб ал-ахйāр». Материалы по


истории Казахских ханств XV-XVIII веков (Извлечения из персидских и тюркских
сочинений). Сост.: С.К.Ибрагимов, Н.Н. Мингулов, К.А.Пищулина, В.П. Юдин.
Алма-Ата: «Наука».

Сокровищница, 2012 – Сокровищница восточных рукописей. Отв.ред.


Б.Абдухалимов, Х.Эспинал. Ташкент: «Мега Басым».

Султан Али, Хаким (1999). Дастӯр ал-‘илāдж. Баспаға дайын.: Қажы Әлім


Мухаммад-Бақи. Шыңжаң,Үрімші.

.‫مطبع نامی منشی نولکشور‬:‫ لکهنو‬.‫ دستور العالج‬.)1301( ‫ سلطان علي‬,‫خراساني‬

397
398
BULGAR HANLARI LİSTESİ’NİN SÖZ VARLIĞINA DAİR
BAZI DÜŞÜNCELER

Orçun ÜNAL *

ÖZET

Bu çalışmanın amacı, Bulgar Hanları Listesi adıyla anılan Kiril harfli metinde geçen Türkçe yıl ve
sıra sayı adlarının bir kısmını tekrar ele alarak bunlara yeni anlamlandırma ve etimoloji önerileri
sunmaktır. Ele alınan верени, дван, дохсъ, соморъ, текѹ ve тох hayvan yılı adları ile вем sıra sayı
adı için önceki görüşler özetlendikten sonra yeni okuma, anlamlandırma ve etimolojiler önerilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Bulgar Hanları Listesi, Bulgar Türkçesi, on iki hayvanlı takvim, etimoloji.

1. GIRIŞ

Bulgar Türkçesi, İlk Türkçeden ayrılan iki ana koldan biridir. Bulgar Türkçesinin temel
belirleyici özelliği, Ana Türkçe š ve z ünsüzlerine karşılık l ve r ünsüzlerine sahip
olmasıdır. Ses bilgisel özelliklerin yanı sıra, Bulgar Türkçesi söz varlığı açısından da
belli noktalarda Genel Türkçeden ayrılır ve Oğuz Türkçesine yaklaşır.

Genel Türkçenin aksine, Bulgar Türkçesinin özellikle erken dönem yazılı kaynakları
sayıca azdır. Mevcut olanlar da büyük ölçüde farklı yorumlara açık olup söz varlığı
açısından sınırlıdır. Bu yüzden Bulgar Türkçesinin erken dönemleri birçok yönden
karanlıkta kalmıştır. Almancada Bulgarische Fürstenliste, İngilizcede Nominalia of
the Bulgarian Khans, Fransızcada Liste des Princes Bulgares ve Bulgarcada İmennik
na Bǎlgarskite Hanove (Именник на българските ханове) olarak adlandırılan Bulgar
Hanları Listesi, bu döneme kısmen de olsa ışık tutması açısından hem önemli hem de ilgi
çekici bir metindir.

Metnin yazması, Rus âlim Andrey N. Popov tarafından Ellinskiy Lětopisets adlı mecmua
içinde keşfedilmiş ve 1866 yılında yayımlanmıştır. Kiril alfabesi ve Kilise Slavcasıyla
yazılmış olan metnin 15. ve 16. yüzyıllara tarihlendirilen üç nüshası bulunmaktadır: Bunlar
Uvarov, Pogodin ve Moskova nüshalarıdır. Moskova ve Uvarov nüshası Moskova Devlet
Tarih Müzesi’nde korunurken Pogodin nüshası St. Petersburg Halk Kütüphanesi’nde
saklanmaktadır (Biliarsky 2013: 249-250). Üç nüsha içinde en eski olanı, 15. yüzyıl
sonuna tarihlendirilen Uvarov nüshasıdır. Uvarov nüshası diğer iki nüshadan belirli
noktalarda ayrılırken Pogodin ve Moskova nüshaları birbirlerine çok yakındır.

Bulgar Hanları Listesi, birçok Bulgar Türkçesi kişi adı, boy adı, sıra sayı adı ve on
iki hayvanlı takvime ait yıl adlarını içermektedir. Metnin şimdiye kadar bulunamamış
olan orijinalinin 7. veya 8. yüzyılda Yunanca kaleme alındığı düşünülmektedir. Metin,
Yunanca aslından muhtemelen 9. veya 10. yüzyılda Eski Bulgar diline tercüme edilmiş,
oradan da Kilise Slavcasına aktarılmıştır.

Metin üzerinde şimdiye kadar J. B. Bury (1910), J. Marquart (1910, 1911), J. J. Mikkola
(1913, 1915), V. N. Zlatarski (1918), N. İ. Aşmarin (1923), G. Fehér (1926), O. Pritsak
* Türkçe haricinde başka dillere dayanan yorum önerileri de yapılmıştır. Örnek olarak, A. Karasik (1950)
metindeki Slavca olmayan sözcükleri Macarcayla, P. Dobrev (1995) ise İran dilleriyle açıklamaya çalışmıştır.
399
(1955), H. W. Haussig (1958), V. Beševliev (1962), L. Bazin (1974, 1991), T. Tekin (1987)
ve M. Moskov (1988) gibi birçok değerli bilim insanı çalışmıştır. Başta J. J. Mikkola
olmak üzere, bu araştırmacıların çalışmaları sayesinde metin üzerindeki birçok soru
açıklığa kavuşmuş olmasına rağmen bazı sözcükler hâlâ tartışmaya ve yoruma açıktır.1

Bu çalışmanın amacı, araştırmacıların uzlaşamadığı ve çözümü güç sözcükleri tekrar


ele alarak yeni etimoloji ve anlamlandırma imkânları aramaktır. Bu bağlamda, önceki
araştırmacıların fikirlerine de yer vermek suretiyle, özellikle верени, дван, дохсъ,
соморъ, текѹ ve тох hayvan yılı adları ile вем sıra sayı adına değinilecek ve Bulgar
Hanları Listesi daha doğru bir şekilde anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

2. Bulgar Hanları Listesi’nin Söz Varlığı

2.1. Hayvan Adları

Bulgar Hanları Listesi’nde geçen sekiz hayvan adından yalnızca ikisi Genel Türkçe
hayvan adlarıyla sorunsuz eşleşmektedir:

− BHL шегоръ *šıgor “öküz yılı” = GT sıgır “sığır”.

− BHL диломь *ǰilåm “yılan yılı” = GT yılan “yılan”, Çuv. śĕlen “yılan”.

Geriye kalan beş hayvan adı ise Bulgar Hanları Listesi üzerinde çalışan araştırmacılar
tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Aşağıda, önceki araştırmacıların bu adları
nasıl yorumladıkları üzerine bilgi verdikten sonra kendi yorumumuzu önereceğiz.

2.1.1. BHL верени

2.1.1.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1914: 244), BHL верениалем ifadesini вериеналем için bir yazım yanlışı kabul
ederek вери-еналем olarak ayırmış ve вери kısmını GT böri “kurt” ile kıyaslamıştır.
Mikkola’ya göre, bu sözcük “bars” yani “kaplan” yılına karşılık kullanılmıştır.

Mikkola (1915: 15) BHL верениалем ifadesini вер-ениалем olarak ayırmış ve вер ver
kısmını *suver veya *sever olarak tamamlamayı önermiştir. Mikkola, *suver veya *sever
sözcüğünü Çuv. sə̑və̑r (çağdaş ortografide săvăr) “marmot, dağ sıçanı” ve Kırg. suur
“dağ sıçanı” ile karşılaştırarak “sıçan (yılı)” olarak anlamlandırmaktadır. Mikkola, ayrıca,
Rusça сурокъ “dağ sıçanı” sözcüğünün de Türkçe kökenli olduğunu eklemiştir.

Fehér (1926: 305), BHL верени sözcüğünün Yunan harfli βερεμ için bir yazım yanlışı
olduğunu iddia ederek bunu GT uzun “uzun” ve Çuv. vărăm “uzun” kelimeleriyle
karşılaştırmıştır. Fehér, sözcüğün “artık (yıl)” anlamında kullanıldığını düşünmektedir.

Pritsak (1955: 52-55) BHL верениалем ifadesini верени-алем olarak ayırmış ve *börəń
äləḿ “kaplan yılı, birinci ay” olarak yorumlamıştır. Pritsak’a göre, *börəń sözcüğü
GT böri “kurt” sözcüğüyle bağlantılıdır. Pritsak, kelimenin sonundaki -n ünsüzü için
Tang dönemine (618-907) ait Çince transkripsiyonlarda bulduğu 附隣 fu-lin *börin
1
Türkçe haricinde başka dillere dayanan yorum önerileri de yapılmıştır. Örnek olarak, A. Karasik (1950)
metindeki Slavca olmayan sözcükleri Macarcayla, P. Dobrev (1995) ise İran dilleriyle açıklamaya çalışmıştır.
400
şeklini örnek gösterir. Kelime sonundaki -n ünsüzü Bulgar Türkçesinin “tipik özelliği
olarak” ince ünlü yanında ön damaksıllaşmıştır. Pritsak (1955: 93) kitaba yaptığı ekte,
Çeremisçedeki Eski Çuvaş Türkçesinden alıntılanmış pirə “kurt” sözcüğünü göstererek
BHL верени kelimesinin *bereń ~ *bireń olarak da okunabileceğini belirtmiştir.

Tekin (1987: 15-17), BHL верени sözcüğünü vereni “ejder, ejderha yılı” olarak
yorumlayarak Orta Türkçe evren “büyük yılan, ejderha”, Eski Anadolu Türkçesi evren
“büyük yılan, ejderha”, Dede Korkut Kitabı evren “çok büyük, azman”, Anadolu ağızları
evren ~ evran “büyük yılan, canavar; büyük, kocaman” sözcükleriyle karşılaştırmıştır.

Bazin (1991: 476), BHL верени sözcüğünü Anadolu’da ve Eski Anadolu Türkçesinde
(pré-osmanlï) karşımıza çıkan ävrän “ejderha” ile karşılaştırır. Aynı sözcüğün Kutadgu
Bilig’de de geçtiğini iddia eder. Bazin’e göre, ävrän sözcüğü ävür- “çevirmek,
döndürmek” fiilinden türemiştir. Bazin, Çuv. vĕrke- ve vĕrle- “dönmek” fiillerinin ortak
kökü olan *vĕr- şeklinde GT ävür-, ävr- fiillerinin karşılığını görmektedir. Sonuç olarak
vereni sözcüğü Bulgar Türkçesinde “ejderha”ya verilen addır ve Türkçe ävrän “ejderha”
ile soydaştır.

2.1.1.2. Yeni Yorum

Bizce, BHL верениалем ifadesi верен-иалем olarak bölünmeli ve veren ialem olarak
okunmalıdır. İkinci sözcük ialem, Yunanca αιλεμ [elem] için bir yazım yanlışı olup
Çatalar Yazıtı’nda ελεμ olarak geçen sözcükle bir ve aynıdır. İlk sözcük veren ise, üč
(Halaç Türkçesinde ǖč) sayı adının Tuna Bulgarcasında več(-em) olarak ortaya çıktığı
dikkate alındığında, Bulgar Türkçesi *ǖrän veya *ȫrän biçiminden gelişmiş olmalıdır.
Biz bu biçimi BM örük “iğdiş edilmiş koç” (Zajączkowski 1958: 36), Tkm. ürü “ein
verschnittener Widder, Hammel” (Radloff 1893-1911: I/1833) ve Türkçeden alıntı
olan Mac. ürü “kısırlaştırılmış koç” (Róna-Tas ve Berta 2011: 983-984) sözcükleriyle
karşılaştırıyor ve “koyun (yılı)” olarak adlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Sözcük,
Tuna Bulgar Türkçesinde işlevi belirsiz bir *+n ekiyle genişletilmiştir.

2.1.2. BHL дван

2.1.2.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1915: 11), BHL дваншехтемь ifadesini дав[ша]ншехтемь olarak tamir ederek
дав[ша]н-шехтемь olarak ayırmıştır. Mikkola’ya göre, давшаншехтемь ifadesi ша ve
ше hecelerinin art arda gelmesi dolayısıyla önce давншехтемь, sonra da дваншехтемь
biçimini almıştır. Mikkola, burada gördüğü давшан sözcüğünü Türkçe davšan “tavşan”
ile karşılaştırmıştır.

Pritsak (1955: 56-58), дван sözcüğünü bir yazım yanlışı saymış ve bunu двланъ olarak
düzelterek *dval’an “tavşan” (= GT tavıšgan) okumuştur. Pritsak’a göre, kelimenin
Bulgar Türkçesindeki gelişimi şöyledir: *tabıl’γan > *tabl’γan > *tavl’γan > *tavl’an ~
*davl’an. BHL’deki *dval’an biçimi *davl’an şeklinin göçüşmeye (metateze) uğramış
hâlidir.

Tekin (1987: 18) BHL дван sözcüğünü /d’wan/ < *cuan < *yūn olarak yorumlayarak
GT yunt “at”, ET yunt “at” ve DLT yund “at, atlar” ile karşılaştırmıştır. Tekin’e göre,
kelimenin sonundaki –t ünsüzü eski çokluk eklerinden biridir. *Yūn ilk şeklindeki uzun
401
ünlü diftonglaşarak dvan /cuan/ biçimini vermiştir.

Bazin (1991: 486-487) BHL дван sözcüğünü *ǰuan olarak yorumlamış ve Türkçe
yunt “at” ile karşılaştırmıştır. Bu biçimdeki ikiz ünlü, muhtemelen bir uzun ünlüden
gelmektedir. Bazin, bu tür ünlü ikizleşmelerine Çuvaş Türkçesinden örnekler getirir.
Kelimenin sonunda -t ünsüzünün kaybolması için iki olasılık sunar:

1) Kelime sonlarındaki eski -nt ünsüz çifti, Bulgar Türkçesinde -n’ye dönüşmüştür.

2) Türkçe yunt sözcüğünün sonundaki -t çokluk ekidir ve bu ek Bulgar Türkçesindeki


şekilde yer almamaktadır.

Bazin birinci olasılığı tercih etmiş ve Türkçede çok nadir görülen -nt ünsüz çiftinin Bulgar
Türkçesinde -n’ye dönüştüğünü kabul etmiştir.

2.1.2.2. Yeni Yorum

BHL диломь *ǰilåm “yılan” hayvan yılı adında ve дуло *ǰulå (krş. Mac. gyula) boy
adında д- harfinin ǰ- sesini karşıladığı göz önüne alınarak дван sözcüğü *ǰ(a)van veya
*ǰ(ı)van olarak okunmalıdır. Bu sözcüğün arkasında Bulgar Türkçesi *ǰaba+n veya
*ǰabā+n biçiminin olduğunu ve bu biçimin de GT yabı “safkan olmayan at; iğdiş edilmiş
at; aygır; yük atı; ufak at; küçük, zayıf, güçsüz at” (ESTYa IV 48-49) (krş. GT yapaku
“tay”) sözcüğüyle ilişkili olduğunu söylemek mümkündür.2 Yukarıda ele aldığımız BHL
veren kelimesinde gözlemlediğimiz *+n eki burada da karşımıza çıkmaktadır. Sonuç
olarak, farklı bir etimolojik kökene sahip olsa da BHL дван sözcüğünün “at (yılı)” olarak
anlamlandırılması doğrudur.

2.1.3. BHL дохсъ

2.1.3.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1915: 12) BHL дохсъ sözcüğünü Kum. toŋuz, Osm. domuz, EUyg. toŋuz
“domuz” ile birleştirerek “domuz (yılı)” olarak anlamlandırmıştır.

Pritsak (1955: 44-45) BHL дохсъ sözcüğünü *doxŏs okuyarak GT toŋuz ~ toŋoz ~ doŋuz
~ doŋız ~ donuz ~ domuz ~ doγuz sözcükleriyle karşılaştırmış ve “domuz (yılı)” olarak
anlamlandırmıştır. Pritsak’a göre, sözcük, kelime başında t- yerine d-, kelime içinde -m-
yerine -x- ve kelime sonunda -r yerine -s seslerinin görülmesi dolayısıyla alıntıdır.

Tekin (1987: 14-15) BHL дохсъ sözcüğünü doh’s /dohos/ “domuz” olarak yorumlayarak
GT toŋuz sözcüğünden alıntı olduğunu varsaymıştır. Tekin’e göre, kelimenin gelişimi
doh’s /dohos/ < *dokus < *dogus < *doŋuz şeklinde olmuştur.

Bazin’e (1991: 471) göre, dox-s biçimi *doɡus ara biçiminden türemiştir. Bu biçimin
ikinci ünlüsü çok zayıflamış ve kısaltmıştır, böylece sızıcı kalın g ünsüzü s ünsüzünün
yanında tonsuzlaşarak x ünsüzüne dönüşmüştür. Sonuç olarak ortaya doxs veya doxăs
şekli ortaya çıkmıştır.
2
GT yabıtak ~ yapıtak ~ yabuldak ~ yapıldak “üzerinde eyeri ya da eyer örtüsü bulunmayan at; çıplak” (ESTYa
IV 49-50) sözcüğünde de yabı ~ yapı “at” sözcüğü gizli olmalıdır. Sözcüğün ikinci kısmı ise GT täk “yalnız,
sadece, tek” ile özdeşleştirilebilir.
402
2.1.3.2. Yeni Yorum

Bütün araştırmacıların birleştiği bir nokta olmasına rağmen, BHL дохсъ sözcüğünü
Çuvaş Türkçesinde karşılığı olmayan Genel Türkçe toŋuz ile birleştirmek pek ikna edici
değildir. Ayrıca BHL д- [ǰ-] ünsüzü diğer sözcüklerde GT y- ünsüzüne tekabül etmektedir.
Buna göre дохсъ sözcüğü için en muhtemel okuma *ǰåhs’tır. Bu sözcüğün arkasında
Bulgar Türkçesi *ǰags “domuz” biçimi olup bu biçim BT *ǰasnak “domuz” (> Çuv.
sısna “domuz”, Çer. sösna ~ sösnä ~ śöśnä ~ śośńa “domuz”, Mac. disznó “domuz”)
sözcüğünün eksiz hâlidir. +nAk eki, DLT boynak “kertenkele” ve DLT közkünäk “bir tür
kuş” hayvan adlarında da görülen bir ektir. *ǰags biçimindeki /gs/ ünsüz çiftine gelince,
bu ünsüz çifti Proto-Türkçe ve Proto-Bulgar Türkçesinde mevcut olup Moğolcadaki bazı
Türkçe alıntılarda korunmuştur: Tü. bus- “pusuya yatmak” : Mo. bugsi- “gizlenmek,
saklanmak”, Tü. (bösüg) bös- “pusuya yatmak” : Mo. bögsi- “pusuda beklemek”, Tü.
tosın “vahşi, haşarı (at)” : Mo. doġsin “vahşi, yırtıcı, haşin”. /gs/ ünsüz çifti, *ǰags
sözcüğü hariç, tarihî ve çağdaş lehçelerin hepsinde kaybolmuştur.

2.1.4. BHL соморъ

2.1.4.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1915: 12), BHL соморъ sözcüğünü со-моръ olarak ayırarak mor kısmını
*moren olarak tamir etmiş, bunu da Mo. morin “at” ile karşılaştırarak “at (yılı)” olarak
anlamlandırmıştır. Mikkola, Mo. morin ile bağlantılı olarak Rusça меринъ “iğdiş
hayvan” kelimesinden de bahseder ve bunu bir alıntı olarak değerlendirir. Mikkola,
ayrıca, değerlendirmeye aldığı ancak olası bulmadığı diğer fikirlerden de kısaca
bahsetmiştir: Bunlar, BHL соморъ sözcüğünü Mişer Tatar Türkçesi sɵmɵran ~ šɵmɵran
“tarla sincabı”, Türkçe samur “samur”, GT soŋur (Mac. szongor) “yırtıcı bir kuş” ve Uyg.
sımurka “efsanevi kuş, Simurg” (← Far.) ile karşılaştırmaktır.

Fehér (1926: 260), Mikkola’nın Mişer Tatar Türkçesi sɵmɵran ~ šɵmɵran fikrini
yeniden ele alarak BHL соморъ sözcüğünü GT yumran “tarla sincabı” kelimesiyle
ilişkilendirir. Fehér, Bulgar Hanları Listesi’nde “д” ile başlaması beklenen sözcüğün “с”
ile görülmesinin sebebini ise, kelimenin, Bulgar Türkçesinin Macarcaya szél “yel”, szőllő
“üzüm” ve szűcs “derici” gibi sz- [s] ile başlayan alıntıları veren lehçesinden alınmış
olmasıyla açıklar. GT yumran “tarla sincabı” kelimesi bu lehçede *śomor biçimini almış,
Bulgar Hanları Listesi’nin diline de somor olarak girmiştir.

Pritsak (1955: 69-70), Mişer Tatar Türkçesi sɵmɵr- sözcüğünde korunduğunu söylediği
BHL соморъ kelimesinin GT sugur “gelincik” (= Tat. suur (sic), Çuv. săvăr) sözcüğünün
farazi bir yan biçimi olan *suŋur’dan geldiğini iddia etmiştir. Pritsak, sugur sözcüğünü
DLT’de geçen sakırkan ve sıkırkan “bir tür fare” sözcükleriyle de birleştirmek istemektedir.

Tekin (1987: 19) BHL соморъ sözcüğünü somor /somor/ olarak yorumlamış, bu biçimin
de *suŋur sözcüğünden geliştiğini iddia etmiştir. Tekin’e göre, *suŋur sözcüğü sugur’a
değişmiş ve Orta Türkçe sugur “gelincik”, Tat. Kzk. suwır “köstebek, dağ sıçanı”, Bşk.
hıwır, Kırg. sūr ve Çuv. săvăr kelimelerinde korunmuştur. Tekin (1987: 62), çalışmasının
başka bir yerinde ise, Fehér’in fikrini destekleyerek BHL соморъ sözcüğünü *yumur
“dağ sıçanı” ile ilişkilendirir.

Bazin (1991: 482-483) BHL соморъ sözcüğünü Osmanlı Türkçesi samur ve Türkmen
403
Türkçesi samır ile karşılaştırmış, bu sözcüğün Arapça ya da Farsça kökenli değil, Türkçe
kökenli olduğunu savunarak *sam-/*som- “kemirmek, yemek” fiil köküne dayandırmıştır.
Kelime bu fiil kökünden -ur geniş zaman ekiyle türetilmiştir.

Önceki araştırmacıların açıklamaları içerisinde en ikna edici olanı, kuşkusuz ki,


BHL соморъ sözcüğünü GT yumran ve Mişer Tatar Türkçesi sɵmɵran ~ šɵmɵran
ile ilişkilendiren açıklamadır. Bu açıklamadaki tek sorun, sondaki -an ses öbeğinin
kaybolmasıdır. Türkçe sözcüğün Klasik Moğolcada ǰuram-a ~ ǰurum “bir tür tarla
sincabı, Citellus citillus” (Lessing 1995: 1080) olarak görülmesi, tanıklanmamış bir
*yumur şekline işaret ediyor olabilir. Bu biçim, Bulgar Türkçesinin başka bir lehçesinde
*śumur’a değişip Tuna Bulgar Türkçesine somor olarak girmiş olabilir.

2.1.4.2. Yeni Yorum

BHL соморъ için başka bir açıklama daha mümkündür. Bizce, BHL соморъ sözcüğü
tamir edilerek *so[s]mår olarak okunmalı ve “sıçan” olarak yorumlanmalıdır. Bulgar
Hanları Listesi’nin Yunan harfli orijinalinde sözcük ϹΟϹΜΟΡ olarak yazılmış olup Kiril
harflerine aktaranlar tarafından ϹΟΟΜΟΡ okunmuş, bu da соморъ olarak “düzeltilmiş”
olmalıdır. *So[s]mår olarak tamir ettiğimiz sözcüğün arkasında BT *susmar biçimi
vardır. Et-Tuhfetü’z-Zekiye’de (15b 3) ‫ ﺼﻭﺼﻤﺎﺮ‬susmar sözcüğü “sansar” (Atalay 1945:
243) anlamında geçmektedir. Bu biçimin Genel Türkçe savsar ~ sagsar ~ sansar ~
saŋsar ~ sarsal vd. “sansar” (ESTYa VII 205-206) ile soydaş olduğu kesindir. Bizce,
susmar şekli *sumsar üzerinden suvsar biçiminden gelişmiştir. Kelimenin suvsar biçimi
Kumuk, Balkar, Kazak, Karakalpak ve Özbek Türkçesinde tanıklanmıştır. Aynı biçim,
Klasik Moğolcaya suusar “sansar” (Lessing 1995: 741) ve Halha Moğolcasına суусар
“sansar” (Hangin 1986: 458) olarak alıntılanmıştır. Samsar “sansar” biçimi ise Osmanlı
Türkçesinde (konuşma dilinde) tanıklanmıştır (Budagov 1869-1871: I/631; Zenker 1866-
1876: II/513). Pritsak’ın (1955: 70) ve Räsänen’in (1969: 393b) iddiasının aksine, TZ
susmar sözcüğünün Far. sūsmār “bir tür yeşil kertenkele; tatlı su timsahı; domuz balığı”
(Steingass 1963: 708b) sözcüğüyle ilişkisi tamamen tesadüfidir.

2.1.5. BHL текѹ

2.1.5.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1914: 244-245) BHL текѹчитемь ifadesinden итемь kısmını ayırarak bunu
GT it ~ ıt “köpek” ile birleştirerek “köpek (yılı)” olarak yorumlamıştır.

Mikkola (1915: 13-14) da BHL текѹ sözcüğünü tanıyamamış, tekučitem tvirem ifadesini
Tektemь ... kuči tvirem olarak düzeltmeyi önererek Tektemь sözcüğünü Bulgar hanının adı
olarak değerlendirmiştir. Bu adı da soru işaretiyle Töktämi veya Toktamıš olarak okumayı
önermiştir. Mikkola, kuči sözcüğünü ise GT koč “koç” ile birleştirmiştir.

Fehér (1926: 306) ise Mikkola’ya katılmamış ve anlamlandırmanın metni değiştirmeden


yapılabileceğini savunmuştur. Fehér’e göre, teku bir hayvan adı, čitem de sıra sayı adıdır.
Fehér, čitem’i *ǰitem “yedinci” olarak yorumlarken teku’yu *tekü okuyarak Çağ. tekä
“dağ keçisi, koç” ile birleştirmiştir.

Pritsak (1955: 55-56), BHL текѹ sözcüğünü *täkü okuyarak GT täkä ~ teke ~ tekä “teke”
sözcüğüyle karşılaştırmış ve “koyun (yılı)” olarak anlamlandırmıştır. BHL *täkü biçimi
täkä sözcüğünün ek almış *täkägü biçiminden gelmektedir ki bu biçimin devamı Çağatay
404
Türkçesinde täkäv (Zenker 1866-1876: I/303b) olarak korunmuştur.

Tekin (1987: 17-18), BHL текѹ sözcüğünü /tekü/ olarak yorumlayarak GT teke,
Çağ. tekke, Çuv. taka < teke ve Doğu Türkçesi tekev < tekegü “teke” sözcükleriyle
karşılaştırmış ve bu adın Tuna Bulgarlarının “koyun” yılı için kullandıkları ad olması
gerektiğini belirtmiştir. Tekin’e göre, sözcüğün gelişimi tekü < *tekǖ < *tekegü şeklinde
gerçekleşmiştir.

Bazin (1991: 480-481) Pritsak’ın anlamlandırmasını kabul ederek BHL текѹ sözcüğünü
täkü olarak okumuş ve Çuv. taka (= Türkçe täkä) ile karşılaştırmıştır. Bulgar Türkçesi
täkü biçiminin sonundaki ü ünlüsünü ise -gü ekiyle açıklamaktadır. Zenker’in sözlüğünde
verdiği Doğu Türkçesi täkäv sözcüğü de farazi *täkägü biçimini onaylar niteliktedir.

2.1.5.2. Yeni Yorum

BHL текѹ sözcüğü başka türlü de yorumlanabilir. Шегоръ ve етхь sözcüklerindeki “е”nin
Türkçe /ı/ ünlüsüne tekabül ettiği göz önüne alındığında текѹ yazımının /tıku/ sözcüğünü
karşılıyor olması ihtimal kazanmaktadır. BT *tıku/ū “tavuk” olarak yorumlanabilecek bu
biçimin BT *tıkıɣu veya *tıkuk şeklinden geliyor olması mümkündür. Bu biçim de GT
takıgu ~ takagu ~ tākuk (> taguk > tavuk) “tavuk” (Clauson 1972: 468) sözcüğüne karşılık
gelir. Cürçencede aynı yıl adının tiko (krş. Mançuca čoko) (Kiyose 1977: 106) olması bu
açıdan şaşırtıcı bir paralellik göstermektedir. Çuv. čăh ~ čăhă “tavuk” biçiminin eski
şekli de ön sesteki t- > č- değişimi dolayısıyla *tıku olarak tasarlanmalıdır. *tōh veya
benzeri bir biçim, Çuvaş Türkçesi sözcüğü açıklayamaz. *tıku biçimi ise daha eski *tıkıɣu
biçiminden hece düşmesiyle (haplolojiyle) ya da *tıkuk biçiminden -k düşmesiyle ortaya
çıkmıştır. Mac. tyúk “horoz, tavuk” sözcüğünün Eski Macarcada (1181) tyko-d, tyku-d
(Benkő 1993: 1571) olarak görülmesi bunu destekler niteliktedir.

Ancak BHL текѹ = BT *tıku/ū “tavuk” denkliği kabul edilirse BHL тох sözcüğü “tavuk
(yılı)” olarak yorumlanamaz.

2.1.6. BHL тох

2.1.6.1. Önceki Yorumlar

Mikkola (1914: 244), BHL тох sözcüğünü taɣuk biçiminden gelişmiş tauk ile birleştirmiş
ve au’nun o’ya değişmesiyle söz konusu şeklin ortaya çıktığını belirtmiştir.

Mikkola (1915: 12) BHL тох sözcüğünü EUyg. takıgu, Çağ. taγuk, Kum. taok ve Osm.
tauk ile karşılaştırmış ve t’oχ okumuştur. Mikkola’ya göre, bu biçim Çuv. tʹš́ə̑χə̑ (çağdaş
ortografide čăh ~ čăhă) “horoz” ve Mac. tyúk “horoz, tavuk” sözcüklerinin de kökeni
olan *tıwuk, *tıwuχ ilk şeklinden gelişmiştir.

Pritsak (1955: 60-61), Mikkola’nın BHL тох sözcüğü konusundaki yorumlarına katılarak
*t’u̬x okumasını önermiş ve ilgili sözcüğün Türkçe, Moğolca ve Tunguzca biçimlerini
vermiştir.
Tekin (1987: 18-19), BHL тох sözcüğünü toh /tōh/ “tavuk; 12 yıllık dönemin 10. yılı”
okumuş ve daha eski bir *taguk biçiminden geldiğini savunmuştur. Tekin, karşılaştırma
olarak Eski Türkçe takagu / takıgu, Orta Türkçe taguk, Türkçe tavuk, Tkm. tovuk, Az.
toyug, Kırg. tōk sözcüklerini vermiştir.
Bazin (1991: 484-485), Pritsak’a katılarak BHL тох sözcüğünü ET takıgu “horoz, tavuk”,
405
Çağ. taguk, Osm. tavuk ~ tauk, Tkm. tovuk ve Kırg. tōk kelimeleriyle birleştirmektedir.
Bazin’e göre, ünlüler arası -g- ünsüzü dudaksıllaşarak -v-’ye dönüşmüş, ortaya çıkan
*tavux biçimindeki -avu- ses öbeği ise büzüşerek uzun -ō- ünlüsüne değişmiştir. Bu
nedenle, Bazin BHL тох sözcüğünü uzun ünlüyle tōx “tavuk” şeklinde okumayı tercih
etmiştir.
2.1.6.2. Yeni Yorum
Bu sözcük, bizce, ET luu “ejderha yılı” sözcüğüyle soydaştır ve Çince 龍 lóng “ejderha”
sözcüğünden alınmıştır. Bulgar Türklerinin Çinceyle olası bağı 4-5. yüzyılda kesildiği
için *toh “ejder” sözcüğünün daha eski bir Çince biçimden alındığını farz etmek gerekir.
Bu biçim, Eski Kuzeybatı Çincesi öncesi *luoŋ (Coblin 1994: 465) şekline benzer
olmalıdır. Kelimenin gelişimi şöyle gösterilebilir: BHL тох *toh “ejderha” < BT *toɣ <
BT *toŋ ← Çince *luoŋ. Alıntılanma sırasında, Eski Bulgar Türkçesinde ön seste tolare
edilmeyen l- sesi t- ile ikame edilmiş olmalıdır. Çince 龍 lóng kökenli Vietnamca rồng
“ejderha” sözcüğü yanında Vietnamca thuồng “üç insan başlı, dokuz yılan kuyruklu bir
tür ejderha” sözcüğünün de bulunması bu noktada özellikle dikkat çekicidir.3 *ŋ > *ɣ
değişimi ise Yunan harfli Nagyszentmiklós yazıtında (ταγ- “yapmak” < BT *taŋ- > VB
tan- “yapmak”) ve Çuvaş Türkçesinde (šăl “kızkardeş” < siɣil < siŋil “kızkardeş”; tură
“tanrı, ilah” < taɣrı < taŋrı “tanrı”) görülen bir ses değişimidir.
Ulaştığımız sonuçlar ve önerdiğimiz yeni yorumlar aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.

Türkiye Sözcüğün
Eski ve Orta Bulgar Hanları Sözcüğün Genel
Türkçesinde Çuvaş Türkçesi
Türkçede Yıl Adı Listesi’nde Yıl Adı Türkçe karşılığı
Yıl Adı karşılığı
Fare Küsgü / Küskü / соморъ *somor susmar < sumsar săsar ~ săsăr
Sıčgan < suvsar
Öküz Ud / Sıgır шегоръ *šıgor sıgır —
Kaplan Bars / Pars (bilinmiyor) — —
Tavşan Tavıšgan / Tavışgān (bilinmiyor) — —
Ejderha Luu / Ulu / Nāg / тох *toh luu ← Çin. 龍 (yuhha “ejderha,
Balık lóng yılan”)
Yılan Yılan диломь *ǰilåm yılan śĕlen
At Yunt / Yund /At дван *ǰ(a)van veya yabı —
*ǰ(ı)van
Koyun Koń / Koyn / Kōy верен *veren örü(k) ~ ürü —
Maymun Bečin / Bēčin (bilinmiyor) — —
Horoz Takıgu / Takagu / теку *tıkū takıgu ~ takagu ~ čăh ~ čăhă
Daguk tākuk
Köpek It / İt етхь *yethi veya it ~ ıt yıt ~ yıtă
*yıthi (Tudor
Doksov’un notu)
Domuz Toŋuz / Lagzın дохсъ *ǰåhs — sısna

Tablo 1. Bulgar Hanları Listesi’nde Geçen Hayvan Yılı Adlarına Dair Yeni Yorumlar

3
Maspero’ya (1912: 84-85) göre, Vietnamca thuồng sözcüğü, fonetik değeri belirsiz bir ön ek almış olan
*ruòṅ biçiminin önce *ṣuòṅ sonra da t’uòṅ3 şekline değişmesiyle ortaya çıkmıştır.
406
2.2. Sıra Sayı Adları

2.2.1. BHL вемь

Bulgar Hanları Listesi’nde Bezmer’in tahta çıkma zamanı en eski nüsha olan Uvarov
nüshasında шегоръ вемь olarak verilmiştir. İkinci sözcük Moskova nüshasında
вѣчемь, Pogodin nüshasında ise вѣчемъ olarak geçmektedir. Uvarov nüshasındaki
yazım doğruysa, bu sözcük ве[не]мь olarak tamir edilerek *vın+ım “onuncu” şeklinde
okunabilir. Bilindiği üzere, aynı sayı adı Volga Bulgar Türkçesinde VB ‫ ﻭﻦ‬wan ~ ‫ ﻭﺍﻦ‬wān
“10” (Róna-Tas ve Fodor 1973: 156) olarak tanıklanmıştır. BT *wān “10” sayı adı, GT
*hōn “on” sayı adıyla soydaştır. Genel Türkçe *hōn biçimi, Halaç Türkçesinde ụ̄on olarak
görülmesine rağmen ʼPhags-pa yazılı Türkçe metinlerde (Zieme 1998: 64-65) ve Tuva
Türkçesinde hon (Doerfer 1982: 157) olarak korunmuştur.

Kısaltmalar
BHL Bulgar Hanları Listesi
BM Bulġatü’l-Muştaḳ fī Luġati’t-Türk ve’l-Ḳıfcāḳ
Bşk. Başkurt Türkçesi
BT Bulgar Türkçesi
Çağ. Çağatay Türkçesi
Çer. Çeremişçe
Çuv. Çuvaş Türkçesi
DLT Dīvānü Luġāti’t-Türk
ESTYa IV bk. Sevortyan E. V. ve Levitskaya L. S. (1989)
ESTYa VII bk. Levitskaya, L. S. vd. (2003)
EUyg. Eski Uygur Türkçesi
Far. Farsça
GT Genel Türkçe
Kırg. Kırgız Türkçesi
Kum. Kuman Türkçesi
Kzk. Kazak Türkçesi
Mac. Macarca
ME Mukaddimetü’l-Edeb
Mo. Moğolca
Osm. Osmanlı Türkçesi
Tat. Tatar Türkçesi
Tkm. Türkmen Türkçesi
Tü. Türkçe
TZ Et-Tuhfetü’z-Zekiye fi’l-Lūġati’t-Türkiyye
Uyg. Uygur Türkçesi
VB Volga Bulgar Türkçesi
vd. ve diğerleri

407
Kaynaklar:
Aşmarin, N. İ. (1923), “Něskol’ko slov o trudě I. I. Mikkola ‘Hronologiya Dunayskih
Bolgar’”, Izvěstiya Obşçestva Arheologii, Istorii i Etnografii pri Kazanskom Universitetě,
32/2: 227-237.
Atalay, Besim (1945), Ettuhfet-üz-Zekiye-Fil-Lûgat-it-Türkiyye, Türk Dil Kurumu,
İstanbul.
Bazin, L. (1974), Les calendriers turcs anciens et medievaux, Service de reproduction des
theses universite de Lille 111.
Bazin, Louis (1991), Les Systemes Chronologiques dans le Monde Turc Ancien,
(Bibliotheca Orientalis Hungarica XXXIV), Akadémiai Kiadó-Editions du CNRS,
Budapest-Paris.
Benkő, Loránd (Ed.) (1993-1997), Etymologisches Wörterbuch des Ungarischen, 3 Bde.,
Akadémiai Kiadó, Budapest.
Beševliev, V. (1963), Die protobulgarischen Inschriften, (Berliner Byzantinische
Arbeiten, Bd. 23), Akademie Verlag, Berlin.
Biliarsky, Ivan (2013). The Tale of the Prophet Isaiah, The Destiny and Meanings of an
Apocryphal Text, Brill, Leiden-Boston.
Budagov, L. Z. (1869-1871), Sravnitel’nıy Slovar’ Turetsko-Tatarskih Narěçiy,
Sanktpeterburg.
Bury, J. B. (1910), “The Chronological Cycle of the Bulgarians”, Byzantinische Zeitschrift,
19: 127-144.
Clauson, Sir Gerard (1972), An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century
Turkish, Clarendon Press, Oxford.
Coblin, W. South (1994), A Compendium of Phonetics in Northwest Chinese, Journal of
Chinese Linguistics Monograph Series 7.
Dobrev, Petǎr (1995), Ezikǎt na Asparuhovite i Kuberovi Bǎlgari, Reçnik i Gramatika,
İzdatelska Kǎşça Ogledalo, Sofiya.
Doerfer, Gerhard (1982), “Materialien zu türk. h- (II)”, Ural-Altaische Jahrbücher NF,
2: 138-168.
Fehér, Geza (1926), “Imennikǎtǎ Na Pǎrvitě Bǎlgarski Hanove, Lětoçislenieto Na
Prabǎlgaritě”, Godişnik na Narodniya Muzey 4 (1922-1925): 237-313.
Hangin, Gombojab (1986), A Modern Mongolian-English Dictionary, Indiana University,
Research Institute for Inner Asian Studies, Indiana.
Haussig, H. W. (1958), “Die protobulgarische Fürstenliste”, Die Hunnen in Osteuropa,
Ein Forschungsbericht, Bruno Grimm Verlag für Kunst und Wissenschaft, Baden-Baden,
9-29.
Jireček, Constantin Jos. (1876), Geschichte der Bulgaren, F. Tempsky, Prag.
Karasik, A. (1950), “Drevneyşaya Bolgarskaya letopis’”, Voprosı Istorii, 5: 114-118.
Kiyose, Gisaburo N. (1977), A Study of the Jurchen Language and Script, Hōritsubunka-
sha, Kyoto.
408
Lessing, Ferdinand D. (Ed.) (1995), Mongolian-English Dictionary, The Mongolia
Society, Bloomington.
Levitskaya, L. S. vd. (2003), Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov, Obşçetyurkskiye
i Mejtyurkskiye Osnovı na Bukvı “L”, “M”, “N”, “P”, “S”, Vostoçnaya Literatura
Rossiyskaya Akademiya Nauk, Moskva.
Marquart, J. (1910), “Die nichtslawischen (altbulgarischen) Ausdrücke in der bulgarischen
Fürstenliste”, T’oung Pao, Second Series, 11/5: 649-680.
Marquart, J. (1911), “Die altbulgarischen Ausdrücke in der Inschrift von Čatalar und
der altbulgarischen Fürstenliste”, Izvěstīya Russkago Arheologiçeskago Instituta v
Konstantinolě, 15: 1-30.
Maspero, Henri (1912), “Etudes sur la phonétique historique de la langue annamite. Les
initiales”, Bulletin de l’Ecole française d’Extrême-Orient, 12: 1-124.
Mikkola, J. J. (1914), “Tyursko-Bolgarskoe Lětoçislenīe”, Izvěstīya Otdělenīya Russkago
Yazıka i Slovesnosti Imperatorskoy Akademīi Nauk, 18 (1913): 243-247.
Mikkola, J. J. (1915), “Die Chronologie der türkischen Donaubolgaren”, Journal de la
Société Finno-Ougrienne 30, 33: 1-25.
Moskov, Mosko (1988), Imennik na Bulgarskite Hanove (Novo Tǎlkuvane), Dǎrjavno
İzdatelstvo “D-R Petǎr Beron”, Sofiya.
Popov, Andrey (1866), Obzor Hronografov Russkoy Redaktsīi, I, Moskva.
Pritsak, Omeljan (1955), Die Bulgarische Fürstenliste und die Sprache der Protobulgaren,
Harrassowitz, Wiesbaden.
Radloff, Wilhelm (1893-1911), Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte, I-IV,
Sanktpeterburg.
Räsänen, Martti (1969), Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen,
Suomalais-Ugrilainen Seura, Helsinki.
Róna-Tas A. ve Berta Á. (2011), West Old Turkic, Turkic Loanwords in Hungarian, I-II,
Harrassowitz, Wiesbaden.
Róna-Tas A. ve Fodor S. (1973), Epigraphica Bulgarica, A Volgai Bolgár-Török Feliratok,
Studia Uralo-Altaica I, Szeged.
Schacht, Joseph (1925), “Zwei Veröffentlichungen zur türkisch-bulgarischen Fürstenliste”,
Zeitschrift für Slavische Philologie, 2, 1/2 (1925): 268-274.
Sevortyan E. V. ve Levitskaya L. S. (1989), Etimologiçeskiy Slovar’ Tyurkskih Yazıkov,
Obşçetyurkskiye i Mejtyurkskiye Osnovı na Bukvı “C”, “J”, “Y”, Akademiya Nauk
SSSR Institut Yazıkoznaniya, Moskva.
Steingass, F. (1963), A Comprehensive Persian-English Dictionary, Fifth impression,
Routledge & Kegan Paul Limited, London.
Tekin, Talât (1987), Tuna Bulgarları ve Dilleri, Türk Dil Kurumu, Ankara.
Zajączkowski, Ananiasz (1958), Vocabulaire Arabe-Kiptchak de l’Époque de l’État
Mamelouk, Bulġat Al-Muštāq fī Luġat at-Turk wa-l-Qifžāq, 1-ère partie, Le nom,
Państwowe Wydawnictwo Naukowe Warszawa.

409
Zenker, Jules Théodore (1866-1876), Dictionnaire Turc-Arabe-Persan, I-II, Wilhelm
Engelmann, Leipzig.
Zieme, Peter (1998), “Turkic Fragments in ’Phags-pa Script”, Studies on the Inner Asian
Languages 13: 63-69.
Zlatarski, V. N. (1918), Istoriya na Bǎlgarskata Dǎržava Prez Srednite Vekove, Tom 1,
Pǎrvo bǎlgarsko tsarstvo, Çast 1, Epoha na Huno-Bǎlgarskoto Nadmoştie, Sofiya.

410
411

You might also like